SİZİN ÖYKÜNÜZ Buralara nasıl geldim? Bilmiyorum. İstediğim

Transkript

SİZİN ÖYKÜNÜZ Buralara nasıl geldim? Bilmiyorum. İstediğim
SİZİN ÖYKÜNÜZ
Buralara nasıl geldim? Bilmiyorum. İstediğim hayatı mı
yaşadım? Gençlik hayallerim bunlar mıydı? Kesinlikle hayır! Şu anda
yetmiş yaşındayım ve gençliğimden beri ilk defa kafam bu kadar
berrak. Yazık, insan hep bir şeyleri kaybetmek üzereyken değerini
anlamaya mahkum mu? İşte yetmişindeyim. Şairin hesabına göre yolun
sonuna geldik. Reverans yapıp sahneden ayrılmanın zamanı. Gençken
seyrettiğim "Braveheart" isimli filimden bir cümle hatırımda kalmış.
"Herkes ölür ama kaç kişi gerçekten yaşar ki?" İşte ben de herkes
gibi ölüyorum. Maalesef yaşamadım. Dünyaya gelmem sekiz saat sürmüş.
Başıma gelecekleri bildiğimden olacak çıkmak istememişim herhalde.
Sonra sekiz yaşına kadar kreşlerde büyüdüm. Ne büyüyüş! Eğlenceli
ama buruk. Sevgiden yoksun. Yoo, o kadar kötü değil. Sana gülen
yüzler her zaman vardır ama ya gerçek sevgi?
İlk ve orta okulda içine kapanık bir yaşam, insanlardan kaçan,
aşağılık kompleksli bir insan. Sonra lise, tam anlamıyla metamorfoz.
Tamamen dışa dönük, insanlarla ilişkilerde rahat, geçmişin izlerini
taşısa da daha güvenli bir ben. Okulun gözde öğrencilerden. Sonra
üniversite. Hayat devam etti. Dördüncü sınıfta annemin tavsiyesine
uyarak bir kız teğellerken (evlenecek birini bulmak için yapılan
çabanın annemcesi) İpek'le tanıştım. Çok tatlı bir kızdı. Birlikte
mutluyduk. Ben, onu kaybetmemek için türlü numaralar yapıyordum.
Küçük kıskançlıklar da oluyordu. Ama ben onsuz yaşayamazdım! Okuldan
mezun olunca muradımıza erdik. İpek gelinliğinin içinde o kadar
güzeldi ki... Annem düğünün en mutlu kişisiydi herhalde. Yıllarca
benim evlenmemle mutlu olacağını düşünmüş ve o gün bu mutluluğu
yaşamıştı da. Fakat bir kaç gün sonra içinde oluşan boşluğu yeni bir
hedefle doldurmuştu: Torun. Babam zaten Borsada kendini kaybetmişti.
İşler yolunda gittiği sürece hiç sorun olmadı. Yıllar akmaya devam
etti. İpek'le ilk heyecanlar gitmiş ve ilişkimiz çok
monotonlaşmıştı. Hiç hayal etmediğimiz tarzda bir karı-koca
ilişkisine girmiştik. Sabahtan akşama iş, akşam televizyon, gece
çiftleşme şeklinde seks. Artık değişiklik istiyorduk.
Bir 18 Kasım günü saat 9:30'da Eser dünyaya geldi. Velet, o
kadar tarih varken benim doğum günümde doğmuştu. Annesinin yanında
yüzünde bir gülümsemeyle yatarken yemyeşil gözleriyle bana
bakıyordu. "Bu kız çok zeki!" dedim kendi kendime. Eser'in
hayatımıza girişi herkesi değiştirmişti. İpek'le hayatımızın en
mutlu anlarını yaşıyorduk. Annem ise çok istediği mutluluğu
torunuyla yakalamıştı. -en azından belli bir süre için-. Eser hızla
büyüyordu. Emekleme, ilk "anne" deyişi, doğum günleri, derken bir
baktık bizim kız okula başladı. Bu arada da ben göbeklenmeye ve
kelleşmeye, İpek de bir Türk kadını olarak kalçalarından yağlanmaya
başlamıştı (Türk kadınlarının genel özelliği).
İş hayatım fena değildi. Arkadaşlarla çekişiyordum, insanları
lanetliyordum. Çünkü onlar kötüydü. İpek arada sırada kaynanasıyla
atışıyordu. Ben Side'de nasıl yazlık alacağımı düşünüyordum. Baba
sorumluluğu ile Eser'e gelecek hazırlıyordum. Yalnız Eser garip bir
kızdı. Bize küçükten beri uymuyordu. Sanki hatlar karışmış da
yanlışlıkla bizim kızımız olmuştu. Sözümüzü tutmaz, hep kendi
istediğini yapardı. Onca aşağılama, tehdit, hakarete rağmen bizi
tınmadı bile. Zaten sonradan bizim istemediğimiz, ailemize layık
olmayan bir adama gitti. Baba olarak ona yakın olmak istedim, ama
başaramadım. Lanet olsun babalık rolüne. Neymiş, kızını dövmeyen
dizini dövermiş. Dizimi kırsaydım da o derece davranmasaydım. Ona
vurmadım ama sözlerimle beter ettim. Beni seviyordu biliyordum.
Benden ümitliydi ama ben onu hayal kırıklığına uğrattım. Geçen günü
beni ziyaret etti ve "Seni her şey için bağışladım, baba" dedi,
sarıldı öptü. Eser, bana bu cezayı niye verdin. Ben sana olan
kızgınlığımla mutluydum. Neden beni affettin? Biliyorum şu anki
berraklığımı sana borçluyum. Beni kendimle iç hesaplaşmaya ittin.
İyi mi ettin be kızım?
Eser'den üç yıl sonra Duygu doğdu. Buna çok şaşırmıştık,
halbuki çok korunuyorduk (öyle zannediyorduk). Duygu da ablası
gibiydi. Demek hatlar karışmamış, ciddi ciddi bize gelmişlerdi.
Gerçi bunu şimdi anlıyorum. Duygu'dan fazla bahsetmek istemiyorum.
Biz koca birer aptaldık. Kazayla onu meydana getirdik, kazayla
götürdük. Altı yaşındayken trafik kazasında... O ana kadar yolların
kralıydım. Duygu'nun ölümünden sonra İpek'i de kaybettik. (Ruhen)
bir garipleşti, sonra menapoza girdi daha da garipleşti. Evde ceset
gibi geziyordu. Bu arada emekliliğime dört sene vardı ve müdürlüğe
terfi ettim. Eser de üniversiteye girmişti. Annem mutlu olacağını
düşünerek torununun mezuniyetini bekliyordu. Babam hareketli bir
seans sırasında Borsa'da kalpten gitti. Cenazesi çok hüzünlüydü. Ne
kadar seveni varmış? Sonunda emekli oldum. Günlük yaşantım Migros,
lokal, TV üçgeninde geçiyordu. Altmışbeşini bulunca ölüm korkusu
başladı bende. Bunu azaltmanın yolunu dinde buldum. Artık bol bol
ibadet ediyorum. Bir yandan da beni cennetine alması için Tanrı'ya
dua ediyor ve altmışbeş yıldır arasıra aklıma gelen Tanrı'nın
hayatının sonuna gelmiş ve tatmin edilmemiş arzularını cennetteki
hurilere saklayan bir kulunu kabul edecek kadar hoşgörülü olmasını
diliyorum. Eser, annemin üniversite son sınıftan birini teğelleme
propagandasına aldırmadı ve otuzuna kadar bekar kaldı. Sonra ipsiz
sapsız o herifle evlendi.
İki sene önce İpek'i kaybettim ve ilk defa bu kadar çok
ağladım. Üzüntümden değil, aptallığımdan. Dünyasal yasa yine işlemiş
ve bir insanoğlu daha kaybettiği varlığın değerini sonradan
anlamıştı. Oysa bizim hayallerimiz vardı. Ama yapacak gücü
bulamadık, denemedik bile. Onu ne kadar sevdiğimi şimdi anlıyorum.
Alışkanlığın ve değişmezliğin o berbat etiketleri bizi mahvetmişti.
Şimdi orta okuldan hatırladığım o yalnızlıkla başbaşayım.
Dünya dönüyor, İnsanlar kaderin sillesini yemeye devam ediyorlar.
"Madem öyle acı çektirecektin, neden beni yarattın?" diye sık sık
soruyorum ona. "Ben sana ne yaptım?" Çocukluğum geliyor gözümün
önüne. Çok pırıltılı, eğlenceli bir dünya vardı önümde. İtfaiyeci
olacaktım. Tek istediğim şey ilgi ve şefkatti. Hayatım boyunca bunu
aramıştım. Ama bulamadım. Annemi eleştirirken ondan beter şekilde
mutluluk aradığımı anlıyorum şimdi. Duygularımı yaşayamadım, hep
ayıp olacak diye bastırdım. Keşke rezil olsaydım da onları özgürce
yaşasaydım. Şimdi istesemde yaşayamıyorum. Yetmişinde yalnız bir
adam. Yakında nalları dikecek bir hayalkırıklılığı abidesi. Eser,
senden özür diliyorum. Beni affettiğini söylediğinde bile o
kahrolası gururumu yenemedim ve bunu sana söyleyemedim. İpek, hep
bunu istedim ama ben ifade edemedim. Şimdi neredesin bilmiyorum ama
duyacağına eminim. Seni seviyorum. Duygu seni de. Kazayla geldin,
kazazede gibi yaşadın, kazayla gittin. Ama o tatlı gülüşünü ve sana
biberonla süt verirken parmağımı yakalayışını hiç bir şey
unutturamaz bana. Ve yaşam. Ne diyebilirim ki sana. Yine de
teşekkürler.
"İnsan kaderini değiştirme firsatı olduğunda gelecekten haber
alır" derler. Siz de yukarda ki senaryoda kendinizden bir şeyler
buluyorsanız ve mutlu değilseniz, durun ve değiştirin. Siz
istedikten sonra tüm evren onun gerçekleşmesi için iş birliği yapar.
Çoğunluğun yaşadığı bu senaryoyu yaşamamanız dileğiyle.

Benzer belgeler