Mizanpaj 1 - Mücadele Birliği

Transkript

Mizanpaj 1 - Mücadele Birliği
SUNU
A
S
N
F
A
R
78 gün boyunca ülkenin tam kalbinde, Ankara’da tüm iþçi ve emekçilerin yüreði olan, bugünlerde de Ýstanbul
soðuðunu eylemleriyle ýsýtan TEKEL
Ýþçilerine selam olsun...
Yaþamlarý pahasýna yaþamlarýmýzý
korumak için çalýþan, aylar boyunca
direniþleriyle eylemlerde en önde olan
ÝTFAÝYE iþçilerine selam olsun...
Örgütlenme haklarý için yüzlerce
gündür direniþte olan, eylemleri tüm
dünyada ses getiren UPS iþçilerine
selam olsun...
Taþeron çalýþmaya karþý eyleme
geçen, aylarca sokaklarda olan ÝSKÝ
iþçilerine, SAÐLIK iþçilerine selam
olsun...
Yeryüzünü ýsýtmak için yer altýnda
ölen MADEN iþçilerine selam olsun...
Sisteme karþý direnen EMÝNE ASLAN,
GÜLÝSTAN KOBATAN, AYNUR ÇAMALAN,
TÜRKAN ALBAYRAK ve ZEYNEL KIZILARSLAN’a selam olsun...
Taþeron istemiyorum diyen BALCALI
SAÐLIK iþçilerine, OKMEYDANI SAÐLIK
iþçilerine selam olsun...
Mücadelelerini zafere ulaþtýran
ÇEMEN TEKSTÝL ve ÇELMER iþçilerine
selam olsun...
Hukuki kazanýmlarýnýn yeni bir boyut
kazandýrdýðý, aylarca mücadele ederek
emekçileri yüreklendiren KENT A.Þ.
iþçilerine, PARK BAHÇE iþçilerine,
MARMARAY iþçilerine selam olsun.
Son olarak, Eylül ayýnda tekrar
yükseliþe geçen, Avrupa’da yaþamý durduran, þalterleri indirip meydanlarý dolduran iþçi ve emekçi dostlarýmýza
selam olsun.
Akropolis’i iþgal eden Yunanistan’daki yoldaþlara selam olsun..
Bültenimizin bu sayısını, 16-17 Ekim
tarihleri arasında yapılan DEK Konferansı sunumlarına ayırıyoruz. Bir sonraki Konferansın zeminini oluşturacak
bu sunumların siz okuyucularımız açısından yararlı olacağını umuyoruz.
Bir sonraki sayımızda buluşmak dileğiyle...
DEVRİMCİ EMEKÇİ KOMİTELERİ
1. KONFERANSI
ÖZEL SAYI
DÜNYADA VE ÜLKELERÝMÝZDE
EKONOMÝK KRÝZ
Konumuz kriz.
Aðýrlýklý olarak iktisadi anlamda kriz
Bunun yanýnda politik ve sosyal anlamda
da ekonomik krizlere deðineceðiz.
Kriz geleneksel anlamda 200 yýldýr
yeryüzünde görülen bir durum. Tarih boyunca insanlýk
farklý krizler gördü. Kapitalizm öncesinde kýtlýk, kötü iklim
þartlarý, tefeci ve tüccarlardan kaynaklý krizler var oldu. 19.
yüzyýlda insanlýk farklý bir krizle karþýlaþtý: Aþýrý üretim krizi.
Dünya, aþýrý üretim kriziyle 1825 yýlýnda ilk kez karþýlaþtý. O
dönemden bu döneme kadar literatürümüzde aþýrý üretim
krizleri önemli bir yer tutar.
Aþýrý üretim krizlerin baþlangýcý, ayný zamanda klasik
ekonomi-politiğin bittiði yerdir. Bu andan itibaren burjuva
iktisat bir “mazeretçiler/bahaneciler ekolü” haline gelir. Bu
aþamadan itibaren kapitalist ekonomik iþleyiþi eleþtiren iktisat anlayýþlarý da geliþir. Bunlarýn büyük kýsmý son derece
yüzeysel, ahlaki olmaktan öteye geçemeyen eleþtirilerle
yüklü küçük burjuva (örneðin Sismondi) okullarýdýr. Küçük
burjuva radikal iktisat, bu aþýrý üretim krizlerini genel olarak eksik tüketime baðlar. Çünkü üretilen mal tüketilmiyordur. Ama bu durum devamlýlýðý olan bir þey. Öyleyse
kriz neden belli dönemlerde ortaya çýkýyor? Bu sorunun
yanýtý bu iktisat okullarýnda yoktur.
Marx’a kadar sosyalist ve komünist yazýnda da kapitalizmin aþýrý üretim krizleri ele alýnmýþtýr. Ve genel olarak
tek yanlý bir ele alýþtýr bunlar. (Burada hemen belirtelim ki,
Engels de, Marx’tan önce bu kriz konusunu ele
alanlardandýr -ki onun “Ulusal Ekonomi” çalýþmasý Marx’ý
derinden etkilemiþtir.)
Marks ne yazýk ki çalýþmalarýný -ve haliyle kriz konusundaki incelemelerini- tamamlayamadan aramýzdan
ayrýldý. Buna raðmen kapitalist aþýrý üretim krizlerini en
kapsamlý inceleyen ilk kiþi, Marx’týr. Burjuva iktisat onun
ele aldýðý pek çok ekonomik kategoriye ondan neredeyse
yüz yýl sonra eðildi.
(...) Kriz neden ortaya çýkýyor? Her krizin ortaya çýkýþ
sebebi farklýdýr. Kapitalizme özgü kriz olarak kriz, metada,
ticaret nesnesi kavramýnýn kendisindedir.
Meta binlerce yýldýr var. Ýlk olarak malýn mal ile
takasýyla ortaya bir ticaret anlayýþý çýkýyor. Bu anlamdaki ticarette krize yer yoktur. Araya farklý bir dolaþým aracýnýn
yani paranýn girmesi ile süreç farklýlaþýr. Paranýn ortaya
çýkmasý ile elimdeki malý para ile deðiþtirebilirim. Bir krizin ortaya çýkmasý için, meta dolaþýmýnýn para üzerinden
gündeme gelmesi gerekir. Para, alým ve satým sürecini iki
ayrý parçaya ayýrýr. Zamanla bu iki ayrý iþlem, zamansal ve
mekansal olarak da ayrýlma imkanýna kavuþacaktýr.
Metanýn ve deðer-biçimlerinin bu serpilip geliþmesi, alýþ ve
satýþ sürecini zaman ve mekan olarak koparýr.
Eðer para dolaþým aracý olarak deðil de ödeme aracý
olarak ortaya çýkarsa, yani ben malýmý satýp karþýlýðýnda
bono, çek, senet alýrsam, iþin seyri daha fazla deðiþir. Bu, ticareti ve buna baðlý olarak üretimi dar sýnýrlarýn ötesine götürme imkaný saðlar. Ýþte tam da bu nokta, “kriz
imkaný”nýn ortaya çýkmasýdýr. Ama dikkat edelim. Bu sadece bir “imkan”, bir “ihtimal”dir. Henüz gerçekliðe
dönüþmemiþtir. Özcesi bir “kriz potansiyeli”dir.
Kapitalizm, meta ekonomisidir. Metanýn tüm içkin
yasalarýnýn “özgürce” serpilip geliþtiði, tüm bir toplumun
bu yasalara göre þekillendiði bir toplumdur. Geçmiþte metada rüþeym halinde bulunan özellikler, “potansiyeller” bir
bir gerçekliðe dönüþür.
Kapitalizmde bütün nesneler, aklýnýza gelebilecek her
þey, ancak meta ve sermaye halini alarak varlýðýný idame ettirir. Üretim sürecinin her bileþeni, ancak ve ancak sermaye
haline girerek kendini gerçekleþtirir. Sermayeye
dönüþmeden, sermaye biçimlerine bürünmeden üretim ve
dolaþým sürecinde yer almak mümkün deðildir. Sermaye,
kendi “deli gömleðini” topluma giydirir!
Bu önemli bir konu. Örneðin siz emeðinizi (gerçekte
emek-gücünüzü) basit bir unsur olarak görüp satýyorsunuz.
Sizin için o, basit bir meta. Ama sizin emek-gücünüz sermaye haline gelip üretim sürecine girmeden bir iþe yaramaz. O ancak kapitalistin elinde “üretken sermaye”nin bir
bileþeni haline gelmek yoluyla, yani bizzat sermayeleþerek
üretime katýlabilir. Aksi halde “çürüyüp gitmeye” mahkumdur. Etrafýmýzdaki iþsizlere bakýn, bu süreci net olarak
görebilirsiniz!
(...) Her þey sermaye halini alacak; kapitalizmde üretim ve dolaþýma bu þekilde giriliyor. Peki sermaye nedir?
Çoðumuzun aklýna hemen para geliyor. Para, onun biçimlerinden biri olabiliyor. Dikkat edin, olabiliyor. Yoksa
kendiliðinden onun biçimi deðil. Çünkü sermaye, bir toplumsal iliþki biçimidir. Toplumsal iliþkiyi ifade eder. Nesnenin kendisini deðil, iliþkiyi! Onda “deðer iliþkilerini”,
“kendisini sürekli büyüten bir deðer iliþkisini” görürüz. Tek
sözle söylemek gerekse, onda “artý-deðer yaratma sürecini” görürüz. Sermaye
tam da bu iliþkiyi ifade eder. Tüm toplumu da bu iliþkinin araçlarýna
dönüþtürür.
Kapitalistin elinde bir para-sermaye vardýr. Bununla çeþitli malzemeler,
hammaddeler, ve emek-gücü satýn alýr ve üretim sürecini baþlatýr. Kapitalist
bunu neden yapar? Ýnsanlarýn ihtiyaçlarýný karþýlamak için mi? Hayýr! Üretimin tek amacý, tüm sürecin sonunda, iþe giriþirken yatýrdýðýndan daha fazla
para kazanmaktýr. Üretim bir araç, kar ise amaçtýr. Kar, yani artý-deðerin bir
parçasý. Ýþte sermayenin her türlü riski göze alarak girdiði üretim belasýnýn
ardýndaki gerçek budur: kar!
Üretim sürecine girenden daha fazlasýný almak, büyümek, büyümek... Bir
kapitalist, cimriden farklý olarak, kenara para yýðmaz. O, týpký baþka güvercinleri getirsin diye güvercinini göðe salan biri gibi, daha fazla para getirsin diye
parasýný üretim/dolaþým alanýna salar. Onun peþinde koþtuğu þey, o “fazlalýk”týr,
artý-deðerdir. Kapitaliste sürekli daha fazla üretmesi için temel dürtüyü veren
þey, iþte budur. O, sürekli geniþleyen bir þekilde üretmek zorundadýr. Daima
sürece girenden daha fazlasý çýkacak, bu “ek fazlalýðýn” bir kýsmý da dahil edilerek daha geniþ ölçekli bir “mal ve hizmetler üretimi” gerçekleþtirilecek; böylece daha fazla kazanacak... bu “daha fazla” yine üretim-dolaþým alanýna
girecek... bu böyle sürüp gidecek!
Demek ki sermaye sürekli geniþlemeye ve artmaya yazgýlýdýr. Bu sermayenin ortaya çýkýþ ve sürekliliðinin þartýdýr. Marx, tam da bu noktayý krizin
kaçýnýlmaz yaratýcýsý olarak görmekteydi.
“Kapitalist üretimin gerçek engeli, sermayenin kendisidir. Ýþte bu sermaye ve onun
kendisini geniþletmesidir ki, üretimin hem çýkýþ ve hem de sonuç noktasý, hem itici gücü,
hem amacý olarak görünür;üretim yalnýz sermaye için üretimdir, ama bunun tersi doðru
deðildir; üretim araçlarý, sýrf, üreticiler toplumunun yaþama sürecinde, devamlý bir
geliþmenin araçlarý deðillerdir. Sermayenin deðerinin, büyük üretici kitlelerin
mülksüzleþtirilmelerine ve yoksullaþtýrýlmalarýna dayanan kendisini koruma ve geniþletme
sürecinin içersinde devam ettiði sýnýrlar yalnýz baþýna hareket edebilirler; — bu sýnýrlar,
sermaye tarafýndan kendi amaçlarý için kullanýlan ve üretimin sýnýrsýz büyümesine, üretimin kendisinin bir amaç haline gelmesine, emeðin toplumsal üretkenliðinin hiç bir
koþula baðlý olmadan geliþmesine doðru yolalan üretim yöntemleri ile sürekli bir çakýþma
halinde girerler. Araçlar — toplumun üretici güçlerinin hiç bir koþula baðlý olmadan
geliþmesi—, sýnýrlý bir amaçla, mevcut sermayenin kendisini geniþletmesi amacý ile devamlý
çatýþma içersine girerler. Kapitalist üretim tarzý, bu nedenle, maddi üretim güçlerinin
geliþmesi ve uygun bir dünya piyasasý yaratýlmasýnýn tarihsel bir aracý olup,ayný zamanda
da, bu tarihsel görevi ile, buna uygun düþen kendi toplumsal üretim iliþkileri arasýnda sürekli bir çatýþmadýr.”
Ýþte “aþýrý üretim krizlerinin” sistemik olarak sürekli insanlýðýn karþýsýna dikilmesinin sebebi budur! Bu, sermayenin genetik kodudur ve kapitalist toplumda bundan kurtulmak mümkün deðildir. Sermayenin, yani bu toplumsal
iliþkinin kendisi ortadan kaldýrýlmaksýzýn, onun sonuçlarý ortadan kaldýrýlamaz!
(...) Ödeme aracý olarak para ve kredi sistemi, kapitalistlere, üretimin fiziksel sýnýrlarýný elden geldiðince öteleme imkaný sunar. Böylece üretim hacmi,
üzerinde yükseldiði toplumun alým gücünün, daha tam ifadeyle pazarýn fiziksel sýnýrlarýnýn ötesinde büyüyebilir. Kredinin büyük iþletmelerden, zenginlerden giderek toplumun orta ve alt katmanlarýna doðru yayýlmasýnýn temelinde
bu mesele yatmaktadýr.
Benim gelirim 1000 lira ise tüketimim de bu sýnýrlar içinde olacaktýr. Ama
eðer kredi kartýnýz varsa siz 1000 liradan fazla tüketim yapabilirsiniz (tabii
bunun nasýl geri ödenebileceði ayrý bir konu!!). Ya da diyelim ev için kredi çekerek gelecek 30 yýlýnýzýn “birikimini” bugünden harcayabilirsiniz! Ve böylelikle tüketim hacminiz, doðal olarak da pazarýn bizzat kendisi, geniþlemiþ olur!
Görüyorsunuz, kredinin böyle hanelere, hatta bireylere kadar inmesi, hem tüketimi ihtiyacýn ötesine iter, hem de tüketim kapasitesini/ sýnýrýný artýrýr.
Emek Haberleri
Fransa’da emeklilik reformuna
karþý tepkiler artarak devam ediyor.
Yasal emeklilik yaþýný 60’tan 62’ye
çýkaran emeklilik reformunda kararlý
olan hükümete karþý emekçiler de
kararlý.
CFDT, CFE-CGC, CGT, CFTC,
FO, FSU, Solidaires ve Unsa
sendikalarýnýn çaðrýsý üzerine 2 Ekim
günü, bir ayda üçüncü defa milyonlarca
emekçi sokaklara döküldü. CGT
sendikasýna göre bu son grevde ülke
genelinde 229 yürüyüþ organize edildi.
Eylül ayýndaki eylemdeki halk
desteði ile kýyaslandýðýnda bu eyleme
Fransýzlarýn desteðinin de büyüdüðü
görülüyor.
Grev çaðrýsýna cevap veren
iþçilerin eylemleri nedeniyle Marsilya’da limanlara giriþ engellendi. Limanlar ve tersanelerdeki 72 saatlik
grev, 1 Ekim Cuma günü baþladý.
Ýþçiler çalýþma koþullarý ve emeklilik reformunu protesto ediyor. Marsilya’da
38 gemi 2 Ekim Cumartesi günü limanda bekledi.
12 Ekim’de 3,5 milyon kiþinin sokaklara çýktýðý eylemin ardýndan hükümet geri adým atmayacaðýný açýkladý.
Sendikalar da grevi sürdürmeye kararlý.
Üçüncü gününe giren Fransa Ulusal Demiryollarý Kuruluþu SNCF’deki
grev, demiryolu ulaþýmýn etkilemeye
devam ederken, ülke genelindeki 12
petrol rafinerisinden 10’unda iþ durdurma nedeniyle yakýt sorunu
yaþanmasýndan endiþe ediliyor. Sendikalar Fransa’daki tüm limanlarda da
grevi sürdürme kararý aldýlar.
Ayrýca ulusal eðitimde de grev
çeþitli düzeylerde eðitimi etkilemeye
devam ediyor. Eðitim Bakanlýðý’na göre
4 bin 302 liseden yüzde 7,9’u, diðer bir
ifadeyle en az 342 lise çeþitli düzeylerde aksama var. Liseli Öðrenciler
Birliði UNL ise yarýsý bloke olmuþ toplam 500 lisede eylem olduðunu kaydetti.
19 Ekim günü, Fransa genelinde
milyonlar yeniden sokaktaydý. Gün,
sabah saatlerinde öðrenci eylemleri ile
baþladý.
Ülkede düzenlenen yaklaþýk 266
eyleme milyonlarca kiþi katýldý. Grev ve
eylemler nedeniyle ülkede ulaþým felç
oldu, liseler ve üniversiteler bloke edildi,
gemiler denizde kaldý, petrol istasyonlarý
kapandý, havaalanlarýnda endiþeli bekleyişler sürdü. Ayrýca birçok kentte þiddetli
çatýþmalar yaþandý, son bir haftada
1150’yi aþkýn kiþi gözaltýna alýndý.
12 Ekim’de eylemlere paralel olarak petrol rafinerilerinde baþlayan grev,
yakýt sýkýntýsýný her geçen gün arttýrýyor.
Ülke genelindeki 12 petrol rafinerisinin
tümünden yaþanan grev nedeniyle
havaalanlarýna giden yakýt da durdu. Hükümet, yakýt sorununa çözüm bulmak
için acil toplanýyor.
Liseli öðrenciler de eylemlere
güçlü katýlým gösterdi. Eðitim
Bakanlýðý’na göre 379 lisede iþgal eylemi
yaþanýrken, liseli öðrencilerin ikinci
büyük sendikasý FIDL bin 200 lisede
eylem yaþandýðýný kaydetti. Bunlarýn
850’sinin bloke edildiði kaydedildi. Ülke
genelindeki 83 üniversiteden 10’u da
öðrenciler tarafýndan bloke edildi. Bazý
üniversiteler kapandý.
Fransa’da 27 Ekim günü parlamentodan geçen emeklilik yasa
tasarýsýna karþý 28 Ekim günü de ülke
çapýnda genel grevler yaþandý.
Demiryolu ve havayolu iþçilerinin
grevi de, ulaþýmý olumsuz etkiledi. Grevler, özellikle havayolu þirketlerinin çok
sayýda tarifeli seferi iptal etmesine yol
açtý.
Fransa’da 28 Ekim günü
gerçekleþtirilen eylemler çerçevesinde
Bretagne bölgesinin Lorient kentinde
binlerce kiþinin katýlýmýyla miting düzenlendi.
Cosmao Dumanoir önünden
baþlayan yürüyüþ polis binasý önündeki
alanda gerçekleþen miting programýyla
devam etti.
CGT, CFDT, FO, FSU, Solidaires,
Unsa, CFTC, CFE-CGC, Unef adýna
yapýlan açýklamada, krizin nedeninin kapitalist sistem olduðu söylendi. Eylem
sýrasýnda kortejden ayrýlan 300 kiþilik bir
grup tren garýný iþgal etti. Eylem yaklaþýk
2 saat sürdü.
Üretim sürekli geniþlemelidir ki sermaye artsýn! Ama gerçekte sýnýrýn bu
ötelenmesi, patlamasý bir yazgý olan krizin yýkýcý gücünü artýrmaktan baþka
nedir ki! “Krizi öteleyen” her “buluþ” bu “sistemik krizlerin” yýkým gücünü
artýrmaktan baþka bir þey yapmaz.
Gerçi burjuva iktisat, hani yukarda bahsettiðimiz mazeretçiler tayfasý, krizlerin kapitalizm açýsýndan bir saðlýk aracý olduðunu söylerler. Onlara göre sürece ayak uyduramayan iþletmelerin ayýklanmasýdýr bu. Güçlü olanlarýn ayakta
kalmasýdýr! Sosyal-darvinciliðin bir tezahürü! Ama aslýnda krizler, bu sistem
için aþýrý büyüyen üretici güçlerin kýyýlmasý, budanmasý, kapitalist kabuða
sýðdýrýlmasýdýr bir baþka açýdan. Ve bu yönüyle kuþkusuz bir “saðaltým rolü”
oynar. Ama bu sizlerin, emekçilerin de kýyýlmasý anlamýna gelir!
(...) Peki günümüzde kriz (son yaþadýðýmýz) neden ortaya çýktý?
Mortgage, türev piyasalarý, patlayan balonlar lafýný duyduk. Bu gibi söylemler, spekülasyonlar nerden ortaya çýkýyor?
Ne mortgage yeni bir kavram, ne de mortgage krizi yeni bir olgu. Bundan 140yýl önce Ýngiltere için bu sürecin nasýl olduðun anlatýyor Marx, Kapital’de. Adýna varana kadar hem de! Kentlerin kenar bölümlerinin, kuþ uçmaz
kervan geçmez yerlerin, hadi bugünün kelimeleriyle söyleyelim, nasýl da “arsa
spekülasyonunun” konularý olduðundan bahsediyor.
(...) Bir köþede atýl duran paranýz olabilir. Siz bir “biriktirici” olabilirsiniz.
Kapitalizm öncesi zenginliðin temel biçimlerinden biriydi bu. Ancak kapitalizm
köþede duran parayý sevmez. Onun dolaþýma girmesini ister. Para eðer kapitalistin parasýysa, zaten kenarda bir “birikim” olarak durmasýna müsaade
etmez. Yok eðer baþkasýnýn parasýysa, kapitalistler, genel olarak kendi
paralarýyla deðil, baþkalarýnýn paralarýyla para kazanan “giriþimcilerdir”! Kredi
dediðiniz þey, özünde tastamam bu deðil midir!
Kredi dediðiniz þeyin bin bir türü var. Bakýn güncel bir örnek. Bugün
Ayazma’da yaþayan insanlarý (ki neredeyse tamamý hiçbir varlýklarý olmayan
yoksul Kürtlerdi) oradan sürüp attýlar. Hani þu meþhur “kentsel dönüþüm”
kapsamýnda! Þimdi oraya yeni bir kent kurulacak. Marx’ýn neredeyse birbuçuk
asýr önce bahsettiði spekülasyon sözkonusu yani. Bunun için para (para-sermaye) lazým. Ciddi bir para lazým hem de. Kuþkusuz para-kapitalistlerden borç
(kredi) alýnabilir. Veya reklamlarda izlediðiniz gibi de karþýlanabilir önemli bir
kýsmý. Ne diyor Aðaoðlu? “10 bin ver ev senin”!
Önce 10 bin TL gibi bir peþinat vermeniz isteniyor. Sonrasýnda ise bankaya gider oradan kredi alarak bu süreci baþlatýrsýnýz. Böylece temeli dahi
atýlmamýþ bir eviniz olur!
Bu evin deðeri nedir? Bu tamamen bir spekülasyon konusudur. Ve bu
spekülasyona paralel olarak bir de fiyat hareketi olur. Diyelim ki 100 bin liraya
aldýnýz bu evi. Sizin gibi düþünen insanlar da talebi arttýrýrlar. Talep arttýkça
evin fiyatý balon gibi þiþer. Piyasaya 100 bin lira olarak giren daire diyelim kýsa
sürede 150 binlere kadar çýkar, hatta daha fazlasý. Gördünüz mü gayet karlý bir
yatýrým! Zaten bu nedenle insanlar bir ihtiyaç nesnesi olmasýndan önce bir
yatýrým nesnesi olarak görür evi. Parasýný yatýrýr. Bir süre sonra fiyatlar þiþtiðinde
satýþa çýkarýr. Böylece diyelim ki 5-6 ay içinde 100 bin lira yatýrmýþ, 150 bin lira
almýþtýr. Üstelik daha ortada ev bile yoktur! Bu kadar kýsa sürede 50 bin lira
kazanýverir.
Böylesine yüksek bir kar oraný hiç kuþkusuz çeþitli yerlerden para-sermayeyi çekecektir kendine. Üstelik insanlarý tamamen baþtan çýkaracak oranlarda
krediler bankalardan salkým saçak daðýtýlýyorken bir “altýna hücum” yaþanmaz
mý!
Durum tam da kýzýlderili fýkrasýný andýrýyor. Kabilenin ileri gelenleri
þamana/büyücüye gidip soruyorlar: “Bu yýl kýþ nasýl olacak?” Þaman göðe
bakýyor, transa geçiyor ve diyor ki “soðuk olacak.” Bunun üzerine gençler kýþa
hazýrlýk olsun diye odun toplamaya gönderiliyor. Gençler harýl harýl odun
toplayýp istif etmeye baþlýyor. Þaman iþini saðlama almak istiyor. Amerikan me
teroloji birimine telefon açýyor ve “bu kýþ hava tahmininiz nedir” diye soruyor.
Meteroloji yetkilisi “soðuk geçecek” diye cevap veriyor. Þaman rahatlýyor. Sonra
“madem soðuk olacak biraz daha odun toplamalý” diye düþünüp kabilenin ihtiyar heyetine “bu kýþ daha soðuk olacak” diyor. Bunun üzerine gençlerin
yanýna diðerleri de katýlýyor. Daha bir gayretle odun toplanmaya baþlanýyor.
Þaman meterolojiyi tekrar arayýp tekrar tahmini soruyor. Meteroloji “çok soðuk
geçecek” diye karþýlýk veriyor. Þaman ihtiyar heyetine “daha soðuk olacak daha
çok odun toplamalý” diyor. Tüm kabile deli gibi odun toplamaya baþlýyor.
Þaman yaþ tahtaya basmamak için meterolojiyi tekrar arýyor. Meteroloji “çok
soðuk geçecek beyefendi, çok soðuk” diyor. Þaman iyice þaþýrýyor. “Beyefendi
emin misiniz çok soðuk geçeceðine” diye soruveriyor. Meterololji yetkilisi hiç
tereddütsüz “elbette eminim beyefendi; öyle olmasaydý kýzýlderililer böyle deli
gibi odun toplar mýydý!”
Þu mortgage meselesi aslýnda tam da bu fýkradaki gibidir.
(...) Balon meselesi böyle ortaya çýkar. Örneðin 1980 yýlýnda dünyadaki
üretimin maddi deðeri 10 trilyon olarak hesaplanýyordu. 2005 yýlýnda ise bu
sayý 70 trilyona çýktý. Bunun dolaþýmdaki “deðer-karþýlýðý” ise 510 trilyon. Bu
balonu zorlayan temel etmen köþede duran para-sermayesinin (atýl para-sermaye) kar elde etmek amacýyla dolaþýma girmesidir. Biraz önce de söyledik. Kapitalizm kenarda bekleyen paradan hoþlanmaz. O, Molier’in Cimri’sinin iþidir.
Kapitalist ise parayý sermaye olarak, artý-deðer yaratan veya yaratýlmýþ artýdeðerden pay alan bir araç olarak sever! Bu nedenle üretim sürecinin sonucunda oluþan artý-deðerin, zamanla birikmiþ para-sermaye olarak, atýl
para-sermaye olarak sürgit kenarda durmasýný kabullenemez. O atýl para-sermaye bir yerlerden bir þekilde sürece dahil olmak zorundadýr. Spekülasyonu
zorlayan temel etmen budur. Üretilen artý-deðerin gerçekleþme sürecinin
uzamasý, yani metanýn son kullanýcýya ulaþmasý süreci, bu atýl para-sermayenin
asýl etkinlik alaný olmaya baþlar. Ve oralarda akla hayale gelmedik nice balonlar yaratýlýr!
Burada iki konuya deðinelim. Birincisi “hayali sermaye” denilen mesele.
Ýkincisi ise bunun günümüzdeki sonuçlarýndan biri olarak “menkulleþtirme”
meselesi.
Örneðin boðaz köprülerinin bir yýllýk geliri 160 milyon lira. Bu gelirler
karþýlýðýnda tahvil daðýtýlacak. Diyelim yýllýk faiz %25 olsun. Hesap þöyle yapýlýr:
hangi paraný %25’i 160 milyon lira yapar? Bu da 640 milyondur. Bu durum
hisse senedine dökülünce sanki 640 milyon dolarlýk bir deðer varmýþ gibi bir
durum ortaya çýkar. Bu, hayali sermayedir. Balonun çýkýþ noktasýndayýz.
Daðýtýlan “gelir”, olmayan bir sermayenin faizi haline bürünmüþtür. Böylece
gelir faize dönüþünce, onu yaratan bir anapara yoktan varedilir!
Hayali sermaye çok eski bir konu. Ama bu “eski ahbap” örneðin 70’lerin
sonlarýndan itibaren “menkulleþtirme” denilen bir olguya temel oluþturdu. Her
tür alacak, borç, olasý gelir, aklýnýza gelebilecek her þey, köprü örneðindeki “hayali sermaye” yöntemiyle, çeþitli “sermayelerin” parçasýna dönüþtürüldü. Sonra
da bunlar türlü çeþit paketler halinde oradan oraya taþýnýr deðerler haline getirildi, “menkulleþtirildi”.
Diyelim ki bir banka veya para-kapitalist firmalar mortgage kredisi veriyor. Her kiþinin çeþitli gelir durumu vardýr. Gelir durumlarýna göre farklý özelliklere sahip kredi paketleri oluþturur. Toplumda örneðin memurlarý farklý bir
yere koyar. Çünkü garantide olan bir çalýþma ve gelir biçimleri vardýr. Ýþçiler bu
durumda biraz daha sallantýdadýr. Bu firma krediyi her gelir dilimine farklý
þekilde sunar. Herkesi ‘ev’lendirmeye baþlar. Arz-talep ile sürekli büyümeye
baþlar. Böylece toplumda her gelir durumunda olanlarý kredi çekmeye doðru
iter. Yukarda bahsettiðimiz mekanizma burada yürür gider. Bu piyasada balon
þiþer gider.
Diyelim ayný þekilde farklý alanlara dair kredilerde veriliyor. Orada da
farklý paketler oluþuyor. Bunun dýþýnda örneðin elektrik daðýtým aðýna sahip
Londra’da metro idaresinin,
giþeler de dahil olmak üzere 800 iþ birimini ortadan kaldýrmayý öngören
planý nedeniyle ulaþým sendikalarý
TSSA ve RMT’nin çaðrýsý üzerine 3
Ekim 2010 Pazar akþamý saat
19.00’dan itibaren metro çalýþanlarý 24
saatlik grevlerine baþladýlar. Metrodaki grev nedeniyle bir çok metro
hattý kapandý.
Londra kamu ulaþým idaresi
TFL’ye göre metro ulaþýmýnýn yüzde
30’u saðlanabilirken, 3 metro hattý
durdu, 8 hatta ise aðýr aksamalar
yaþanýyor. Metrolardaki grev nedeniyle otobüs duraklarýnda uzun kuyruklar oluþtu. Grev nedeniyle TLF,
ulaþýmý kolaylaþtýrmak için 100 otobüs
ek olarak devreye koydu.
Yüz binlerce kiþi iþyerlerine özel
araçlarýyla, bisikletlerle ya da yürüyerek ulaþmaya çalýþtý. Günlük olarak
Londra metrosunda 3,5 milyon sefer
yapýlýyor.
Daha önce de Eylül ayý
baþlarýnda grev yapýlmýþtý. Metro yönetimi ile yaþanan sorunlar çözümlenemezse Kasým ayýnda iki grev daha
yapýlmasý öngörülüyor.
5 Ekim Dünya Öðretmenler Günü’nde Romanya’da binlerce öðretmen
ve eðitim çalýþaný, hükümetin bütçe
açýðýný kapatmak için aldýðý önlemler çerçevesinde maaþlarýnda kesinti yapmasýný
protesto etti.
Baþkent Bükreþ’te yapýlan gösteriye
katýlan yaklaþýk 5 bin öðretmen ve eðitim
çalýþaný, ücretlerinin iyileþtirilmesini,
eðitime daha fazla yatýrým yapýlmasýný ve
iþten çýkarýlmalara son verilmesini talep
etti.
Hükümetin istifasýný isteyen protestocular, Eðitim ve Çalýþma Bakanlýklarýna
doðru yürüdü. 1500 kadar gösterici de
Devlet Baþkaný Traian Basescu’nun bürosunun dýþýnda protestoda bulundu.
olan firma “elektrik gelirlerini” satýþa çýkarýyor, onlarý menkul deðerlere dönüþtürüyor. Böylece ortada elden ele
dolaþan tonla menkul deðerler türüyor. Dikkat edin
bunlarýn büyük bir kýsmý gerçek karþýlýðý olmayan, salt “hayali sermayeye” dayanan deðerler. Sonra çeþitli yatýrým
firmalarý bu deðiþik paketleri bölüp parça-lýyor. Bir tutam
ondan, bir tutam bundan... çeþitli risk deðerlerine sahip
çeþitli yeni paketler oluþturuyor. Bu paketler de farklý piyasalara sürülüyor. Bu yeni paketler, daha önceki hayali sermayelerin gelirleri teminat gösterilerek oluþ-turulan
türevlerdir. Böylece yeni türev piyasalar oluþuyor. Ve suyunun suyunun suyu hesabý, menkulleþtirme yöntemiyle sürekli dal saçak yayýlan bir að oluþuyor. Elbette buna baðlý
olarak da sürekli þiþen bir balon!
Bu türev ürünler, yani bu paketler öylesine karýþýk ki,
içinde ne olduðunu hazýrlayanlar dýþýnda kimsenin bilmesi
mümkün deðil! Ama sonuçta atýl para-sermayeye muazzam bir hareket alaný bu þekilde yaratýlmýþ oluyor.
Oluþturulan bu yeni “deðerler”, menkul varlýklar olarak
elden ele, borsadan borsaya, ülkeden ülkeye gezip duruyor. En ölümcül virüslerden bile daha öldürücü özelliðe
sahip hem de. Çünkü tüm dünyayý dolaþýyor. Balon
patladýðýnda dünyanýn bir ucunda kendi halinde bir
yurttaþ, bir de bakýyor ki küçük yatýrýmý, veya ödediði vergi,
bilmem hangi piyasada patlayan/batan bir firmayla birlikte
göçüp gitmiþ. Zira birikimi veya ödediði vergi, içinde ne
olduðu bilinmeyen o paketlere yatýrýlmýþ! Veya bilmem nerenin tahvilleri alýnmýþ vs. vs.
(...) Kendisine ayrý bir pazar oluþturan kredi ile baþladýk. Tüm bu süreçte balon sürekli büyüyor. Ýnsanlarýn gelecek alacaðýný paketlendirerek onu satýþa çýkarýyor. Yani
gerçek olarak 70 trilyon olarak görülen durum sanal olarak 510 trilyon olarak görülür. Bir spekülasyon olarak
baþlayan bu süreç bir balon gibi þiþmeye baþlar. Bu sürece
katýlan herkes metanýn gerçek deðerinin böyle yüksek
olmadýðýný biliyor, ama kar elde etme düþüncesi herkesi bu
sürecin içine çekiyor. Ancak bu balon bir yerde patlamak
durumunda, hiçbir þey bunu engelleyemez.
Kapitalizm türev piyasalarý üzerinden iþi öyle bir hale
getirdi ki krizler patladýðý coðrafyanýn çok ötesindeki
insanlarý etkiliyor. Örneðin ABD’de batan bir yatýrým
bankasý, belediyenin gelirlerinin suyunun suyu yöntemiyle
elden ele dolaþan menkullere yatýrýlmasý nedeniyle
Ýsveç’teki belediyeyi iflasýn eþiðine getiriyor! Bu kapalý kutuya yatýrým yapan, bu sürece dahil olan herkese etki ediyor.
(...) Bu krizin bizi teðet geçtiði söyleniyordu! Merkez
bankasýnýn 20 Eylül’de yaptýðý açýklamada ise krizin
atlatýldýðý söyleniyor. Bu açýklama bir öncekini yalanlar.
Gerçekte ise Türkiye henüz etkisi geçmeyen bu krizi en
aðýr yaþayan ülkelerden biri oldu. ABD de bu krizi en aðýr
yaþayan ülkelerden biri oldu. Ýþsizlik orada artmaya devam
ediyor. Ufukta henüz bir çýkýþ görünmüyor. Krizin en son
etkisini kur savaþlarýna bakarak görebiliriz.
(...) Krizin bir de sýnýflar savaþý boyutu var. Bir kriz kapitalizmi kendiliðinden çöküþe götürmez. Ne kadar derin
olursa olsun, tüm bir uygarlýðý yok oluþun eþiðine getirir
de, onu aþma mücadelesi olmazsa, proleter savaþým yürütülmezse, kendiliðinden sosyalizmi getirmez. Bu ortam
sýnýflar savaþý arenasýdýr. Bunun sonucunu da sýnýflar
savaþýmý belirler. Krizin yarattýðý etki ile ortaya çýkan iþsizlik
gittikçe bir öfkeye dönüþür. Bu öfke doðru
yönlendirildiðinde kapitalizmi de, onun doðal sonucu olan
krizi de ortadan kaldýrýr.
Katýlýmcý: “Ben makine mühendisiyim. Emekliyim. Bir ekleme yapacaðým. Zaten bizim durumumuz en baþýndan sona doðru
gidiyor. Kriz olmadýðýnda da bizim ekonomik durumumuz kötüydü
krizden sonra da bu durum arttý.
Söyleyeceðim bir diðer þey ise IMF’ye galibe bir rol biçildi.
Aþaðý yukarý 1 trilyon dolayýnda. Bunu da IMF’ye yeni katýlan
Türkiye’den çýkaracaklardýr. Yeni yatýrýmlarýn bir bölümünü termik
ve nükleer yatýrýmlarda görüyoruz.”
Aslýnda bu geleneksel anlamda alt yapý yatýrýmlarýdýr.
Dünya Bankasýnýn iþidir bu. Bu tip giderleri saðlar. IMF
daha çok parasal operasyonlara ayrýlmýþtýr. Evet Türkiye’nin IMF’ye girmesi bir “rol artýrýmý” olabilir. Fakat bu,
daha ziyade emperyalist devletlerin deðiþen güçler dengesine baðlý olarak “kendi adamlarýný” masaya “ortak etmesi”
gibidir. Türkiye, Meksika gibi ülkeler ABD’nin elini kuvvetlendirmek için bu projenin içinde olacaklardýr diye
düþünüyorum.
(...) Yalnýz tartýþma aðýrlýklý olarak þurda, bu kriz boyunca kapitalist devletlerin yapabildiði piyasaya kurtarma
adý altýnda tonla dolar, para sürmek oldu. Bu bir iþe
yaramadýðý gibi yeni spekülatif giriþimlere, yeni balonlara
yol açacaktýr. Bu yönde dile getiriline eleþtiriler var.
Doðrudur da. Sermaye kar elde edecekse yeni balonlarý
oluþturmaktan geri duramaz.
Þunu yapabilir, enerji alt yapý ve çeþitli çevre alt yapý
yatýrýmlarý yapabilir. Ama ömrü ne olur bilinmez ya da ne
kadar çözüm olur o da ayrý tartýþma konusu.
Katýlýmcý: “Ekonomik bunalým, planlý ekonomi ile mi yoksa
plansýz ekonomi ile mi çözülür?”
Genç Engels’in krizi çözümlerken üretimdeki anarþiye
baþvurduðunu söylemiþtim. O ünlü Say Kanunlarý’nýn bir
eleþtirisiydi onun yaptýðý. Kuþkusuz eleþtirisinde yerden
göðe kadar haklýydý. Ama krizin sebebi konusunda bu ne
derece doðrudur ayrý bir tartýþma.
Plan kavramý sosyalizmden aþýrýlmýþ bir kavram. Bizim aðýrlýklý olarak
özel sektörün fazla olmasýndan kaynaklý planlý bir ekonomi oluþturulmasý zor.
Ýzleyenlerden biri: “Krizlerin sosyolojik olarak uluslarý etkilediði de bir tespittir. Bu
noktada ulusalcýlýðý da etkilediðini görüyoruz. Kapitalizm hiçbir zaman krizleri çözme derdinde deðildir. Þimdiye kadar krizler baþka bir krize evrilerek farklý krizleri doðurmuþtur.
Kapitalizmin sonunu getirecek þey iþçi sýnýfýnýn belirleyici rolüdür.”
Katýlýmcý: “Hedefin ne olacaðý çok önemli. Ayný 12 Eylül referandumunda evetçilerin, hayýrcýlarýn ve boykotçularýn nedenselliðinin farklýlýðý gibi bizim de tüm olgulara
farklý bakmamýzla ilgilidir. Kredi kartý kullanýmý, lüks, internet, uluslar arasý alýþ-veriþ,
globalleþme söz konusu. Peki biz pratikte ne yapacaðýz? Mevcut durumdan sýnýf mücadelesinin, bizim pratiðimiz bu hýzlý ve geliþen teknoloji karþýsýnda nasýl ve ne anlatacaðýz
insanlara, ne yapacaðýz?
Merkez bankasýnýn kredi faizlerinin düþmesi, burjuva kardeþliði gibi güncel ama
pozitif olan TV ekranýnda bunlarý olumlu gören halka neyi kelam etmeliyiz?”
(...) Çin ile ticarette dolarýn aracý olarak kullanýlmayýp TL ve Yuan a geçmesi özünde krizin mevcut rezerv para sistemini boþa düþürmesinden çýkýyor.
(...)1914’e kadar altýn para sistemi vardý. Bu sistem ilk emperyalist savaþ döneminde çöktü. 1944’e kadar yerine bir sistem kurulamadý. Ýkinci emperyalist
savaþ sonrasý çok özgün þartlar oluþtu. ABD kapitalist dünyanýn mutlak egemeni haline geldi. O þartlar sonucunda ABD dolarýna altýn gibi bir deðer biçildi. 1 ons altýn 35 dolar olarak kabul edilmiþti. Bu sistem 70’lerin ilk yarýsýna
kadar sürdü. Petrol krizi sonrasýnda bu çapa kalktý. Böylece petrol bölgelerinde,
Avrupa ve Japonya’da karþýlýksýz dolarlar ortaya çýktý! Buna raðmen dolar bugüne kadar uluslararasý rezerv para olarak kullanýldý. Fakat artýk bu devam
edemiyor. Dünyanýn en çok borcu olan ülkesi ABD. Vahim bir cari açýk ve bütçe
açýðý ile boðuþuyor. Bu durum ABD’yi düþük dolarý teþvik ediyor. Sonuçta rezerv para sorunu var.
Diðer soruya gelince, kriz sadece mücadelenin imkan ve araçlarýný arttýrýr.
Özellikle emekçilerin yaþamýn sefalet haline getirir. Sermayenin kendi iç çeliþki ve çatýþmalarýný artýrýr. Buradan her zaman neyi yapýyorsak onu yapmalýyýz.
Emeðin kendi hareketini oluþturmasý, örgütlemesi ve aþaðýdan gelen hareketin artmasýný saðlamalýyýz. Kapitalist sistemin yýkýlmasý mücadelesini yükseltmek zorundayýz.
Katýlýmcý: “Birincisi, evet dünyada duygular hassaslaþtý ve kýrýlganlaþtý. Bir buhrandan bahsediliyor. Bu, kapitalizmin de yolun sonuna geldiðini gösterir mi?
Ýkincisi, Türkiye’deki kriz neden kendisini bazý göstergelerle oraya koymadý, yani
halka ve kitleye neden rakamlardan yansýmadý?”
Ýlk soru, önce þu anlamda yolun sonu deðil. Kendiliðinden çöküþ bu anlamda yolun sonu deðil. Öte yandan aþaðý yukarý 20. yüzyýlýn baþýndan beri
süren bir kriz var. Klasik krizin kapasite kullaným oranlarýna baktýðýmýzda
1970’ten bu yana hep düþüktür. Bizde bile %77.
Yolun sonuna geldik mi?Ancak þu anlamda yolun sonu: Tüm yerkürede
eþ zamanlý olarak kapitalizme karþý çeþitli düzeylerde bir hareketlenme var. Süreklilik kazanmýþ bir anti-kapitalist hareket var. Avrupa’daki grevler, bize
yansýyan kýsmý. Bu anlamýyla yolun sonu.
Son soruya gelince rakamsal olarak baktýðýmýzda ekonomik anlamda
2001’den daha kötü bir durum söz konusu. Tek farký ise bu krizde bizde herhangi bir bankanýn batmamasý oldu. Ama þirket evlilikleri ve devretmeler çok
oldu. Diðer ülkelerde olduðu gibi bizde büyük þirketler batmadýðý için baþbakan
o kadar rahat konuþabildi. Ancak diðer anlamda çok daha kötü haldeyiz. Bir
ay önce Merkez Bankasý’nca yapýlan açýklamada 2007 seviyesine hala
gelinmediðini belirtildi. Ayrýca þunu da belirtmek gerekiyor. Bizde algý
anlamýyla kanýksanmýþ bir kriz var. Yani neredeyse süreklileþmiþ ve bu yönüyle
alýþýlmýþ bir olgu bizde kriz ve çok þiddetli bir þekilde devam ediyor.
Yunanistan’da
kamu
çalýþanlarýnýn, çalýþma koþullarýný
protesto amacýyla 6 Ekim günü 24
saatlik grev yaptý.
Yunanistan Kamu Çalýþanlarý
Konfederasyonu’nun
(ADEDY)
çaðrýsýyla greve, öðretmenler ve
yerel yönetim çalýþanlarýnýn da
katýlacaðý, havayolu taþýmacýlýðý
çalýþanlarýnýn ise iþ býrakma eylemiyle destek verdiler.
Çalýþanlar, hükümetin mali
krizden çýkýlmasý amacýyla yaptýðý
reformlar yüzünden gelirlerinin
yüzde 25’ini kaybettiklerini belirtiyorlar.
Kamu çalýþanlarýnýn ödeneklerinde de yüzde 8 oranýnda kesintiye
gidilirken, bu sektörde gerek
maaþlar gerekse emekli maaþlarý
dondurulmuþtu.
Akropolis iþçileri, 2 yýllýk maaþlarýnýn geri ödenmesi ile Ekim ayý
sonunda sona erecek olan 320 geçici iþçinin iþine son verilmesi
kararýný protesto etmek için, 13 Ekim
günü Akropolis’i iþgal etti. Antik
alanýn giriþ kapýsýna pankartlar asan
iþçiler, turistlerin alana girmesine
izin vermedi. Ýþçiler eylemlerini 31
Ekim’e kadar devam ettirmek istediklerini söyledi.
Grevdeki iþçiler, yetkililere
müdahalede bulunmamalarý uyarýsý
yaparak, Akropolis’in bütün gün
açýlmayacaðýný belirtti.
14 Ekim günü sabah erken saatlerde, Akropolis’in ana giriþ kapýsýna gelen polisler, gaz bombalarý
attýktan sonra yan kapýlardan içeri
girdi. Yunan televizyonlarý, polislerin
eylemdeki kültür bakanlýðý iþçilerini
daðýtmaya çalýþýrken yaþanan çatýþmalarýn görüntülerini yayýnladý. Polisler cop kullanýrken iþçiler
ellerindeki pankartlarýn sopalarýyla
karþýlýk verdi.
657 SAYILI DEVLET MEMURLARI KANUNUNDA
YAPILMASI ÖNGÖRÜLEN DEÐÝÞÝKLÝKLER
(Ekim 2010 tarihli bültenimizin
Çek-Al’ý olarak elinize geçen
bu sunumun tartýþma bölümünü
sizlerle paylaþýyoruz.)
Katýlýmcý: “Þimdi her þeyden önce yanlýþ
deðerlendirmiþ olabilirim ama size sormak istiyorum.
Bu en son referandumda Anayasanýn 90. maddesinde
deðiþiklik yapýlmadý, Uluslararasý Çalýþma Örgütü
ÝLO’nun 108, 109, 111 vb. maddelerini de ülke olarak
onaylýyoruz, o zaman bu yapýlan anayasa deðiþikliði,
toplu sözleþme, grev hakký çerçevesinde memurlar
açýsýndan Anayasa madde 90’a aykýrý deðil midir?”
Evet, yapýlan deðiþiklikle Anayasa ‘nýn 90.maddesi deðiþtirilmemiþtir. Ne diyordu bu madde: “Usulüne uygun olarak yürürlüðe girmiþ olan uluslararasý
sözleþme hükümleriyle kanunlar arasýnda herhangi bir
çeliþki olmasý durumunda uluslar arasý sözleþme hükümleri kayidir, iptali için anayasa mahkemesine baþvurulamaz”. Sizin dediðiniz gibi Anayasa madde 90
çerçevesinde düþündüðümüzde, bu bir aykýrýlýktýr. Bu
durum da esasen kamu emekçilerinin toplu sözleþme
ve grev haklarýný kullanmasý noktasýnda mevcut, fiili
ve militan mücadele de ýsrar etmesi gerektiðinin vurgusudur.
Katýlýmcý: “Tüm emekçiler ve kamu çalýþanlarý üzerine çok ciddi engeller söz konusu olduðu için ben referandumda “hayýr’ oyu kullandým. Ama benim
verdiðim hayýr oyunun ana argümaný bir eski KESK’li
olarak kamu çalýþanlarý üzerindeki yasaklar idi. Yani
ne iktidarla-muhalefetin çatýþmasýydý ne baþka bir
þey.”
Þimdi, süreci update edilmiþ bir 12 Eylül süreci
olarak isimlendirmeyi uygun gördüðümü belirtmiþtim
ve bu 12 Eylül’ün gerçek yüzünü görebilmek için peçesini kaldýrýp bakmak gerektiðini belirtmiþtim. Bunu
örneklendirirken de bir sonraki sunumda bu konuya
deðinecek olan arkadaþýn affýna sýðýnarak þunu bir
kez daha belirtmek istiyorum. Yiðit Tekel iþçilerinin mücadelesi ile Türkiye’de birçok insanýn öðrendiði 4/C
tipi sömürü uygulamasý var. Siyasal iktidar: “Bedeli ne
olursa olsun biz 4/C’den vazgeçmeyeceðiz.” dedi.
Þunu hatýrlatmak istiyorum; son yapýlan deðiþiklikten
önce 4/C’liler -4/B’de de aynýsý vardý- bu sözleþme
kapsamýnda istihdam edilen personel memur mesai saatlerine tabi olmakla beraber kendilerine bir iþ
verildiði takdirde iþ bitinceye kadar çalýþmak
zorundaydýlar. Bu iþ dolayýsýyla herhangi bir ücret
talep edemezlerdi, sözleþmeye de buna dair herhangi
bir hüküm konulamazdý. Þunu net olarak belirtmek gerekiyor; Anayasada ne yazarsa yazsýn, yasalarda ne
yazarsa yazsýn, efendiler istedikten sonra sömürücü
azýnlýk istedikten sonra çalýþma, tatil, ücret, dinlenme
hakkýmýz, bütün haklarýmýz, sosyal güvenlik hakkýmýz
elimizden alýnabilir.
Katýlýmcý: “Bu konu için söylemek istediðim þeyler
var. Hukuk ve hak kavramý birbirinden baðýmsýz
þeylerdir. Hakkýn temelinde mülk vardýr, mülk; bütün
mal ve eþyalarý, bütün gayrimenkulleri yani devleti
temsil ediyor. Eðer böyleyse ve adaleti saðlamasý gereken yargý organlarýnýn arkasýnda da adalet mülkün
temelidir diye yazýyorsa, adalet var olan iktidarýn da
temelidir ayný zamanda. Bir baþka açýdan “Adalet
mülkün temelidir” ibaresini derinlikli çözümlediðimiz
zaman; ne kadar mülkünüz varsa adalet o kadar sizden yanadýr,eðer mülksüzseniz adaletten nasibinizi
asla alamazsýnýz sonucu ortaya çýkar. Þimdi, 12 Eylül
mantýðýnýn ters yüz ettiði bir hukuksal hiyerarþi var. Bu
hiyerarþi neydi? En tepede Anayasa ve uluslararasý
sözleþmeler- ki bu uluslararasý sözleþmelerin Anayasaya aykýrý olduðu bile iddia edilemez- altýnda yasalar, yasayý yönetmelikler vs. takip eder. Ama þimdi
tersine döndü. Anayasayý yasalar, yasayý yönetmelikler tersine çevirebiliyor. Böyle bir hukuksal sistem
içinde yaþýyoruz. Bu sistem içerisinde eðer adaletin temeli olan iktidara yönelmezsek her meþru adýmýmýz ne
yapacaktýr hiçbir þey; ama çerçevemizi doðru çizip iktidara yöneldiðimiz zaman atacaðýmýz her adým neye
yarayacaktýr her þeye bunu bilerek hareket etmeliyiz.
Özellikle KESK ve DÝSK’te uzun ve yoðun bir tartýþma gündemini gereksiz yere iþgal ettiði için bir ekleme de ben yapmak istiyorum. Olur ya! Hayýrcýlar
kazansalardý devrimciler, demokrat insanlar, ilericiler,
aydýnlar, sosyalistler kapitalist sistemi yýkmak istemeyecekler miydi? Var olan kapitalist sistem ile hesaplaþmalarýndan vazgeçecekler miydi? Bizim sorunumuz
sistemle, en genel anlamýyla iktidarla. Bunu apayrý bir
tartýþma ortamýnda tartýþmak gerekiyor. Emekçilerin
bu konudaki muhatabý hükümetler deðildir, kuklalar
deðildir. O kuklalarýn arkasýndaki asýl iktidardýr,
baþka da bir þey söylemiyorum. Çünkü iktidar
dýþýndaki her þey hiç bir þeydir.
4/C KAPSAMINDA TOPLU SÖZLEŞME
GİRİŞİM DENEYİMİ
947[KM[HWTYSY[NZLZNZU[XUOZUWZVRU
EHUSYQXUY[2:5:,[XLGXWYVX[XWY[KXVWXTPY
EXVSXD[0QZ[GJT[SZ>Z[BUAYOXUSY[947=NX
NZLZQZNZ[KZLWZNZU[GJT[XUOZU[@ZVD[(
TZSZV[GJTWZV[@Y[KMUSZU[OJUVZ[J[TZSZV[ZVPZAZTWZV[TXD
.M>PYQYWYUF[LM[ZUSZ[TYUSXOXUX[XL[EH@YUAYOX[TZ?OZQR
XGYVXOXUSY[ EBVYU[ "#!=UXU[ 9D[ QZSSYOXUXU[ 0F[ <[ @Y[ /
8RTVZWZVRUSZ[ PZVX8[ YSXWYU[ OPZPHWYVSY[ GZWRLZU[ ZVTZSZL;
WZVRQRI[SZ[947[TZ?OZQRUSZ[GZWRLQZNZF[GZWRLPRVRWQZNZ
KZLWZUZAZTD["#![OZNRWR[TZUMUSZ[PZOZVWZUZU[SYCXLXTWXTWYV
NHVHVWHCY[ EXVSXCXUSY[ KXVGJT[ TXLX[ 97=NX[ SZ>Z[ SZ
NZTRUSZU[PZURNZAZTD[UEBVHWYU[SYCXLXTWXTWYV[ZOWRUSZ
GZWRLZUWZVRUF[ YQYTGXWYVXU[ KHPHU[ >ZTWZVRURU
PRV?ZUWZUQZORUZ[EXSYU[NJWMU[XWT[ZSRQRSRVD[<M[LYTXWSY
ZWERWZQZT[@Y[SYCYVWYUSXVQYT[EYVYTXVD[
+ZUXF[TZ?XPZWXIQ[SJNQZI[NZF[NZWURIAZ[TZVZ[SYCXWF
>XGKXV[LYNY[SJNQZID[6BQHVQYNY[SJNQZID[([NHISYU
YWXUSY[>ZQQZSSYWYVXU[SRLRUSZ[OBQHVYAYCX[PYT[MUOMV
XUOZUOZF[ YU[ GJT[ XUOZUOZ[ JUM[ YU[ GJT[ UZORW
OBQHVYAYCXUXU[>YOZKRUR[NZ?ZVZT[ZSRQWZVRURU[ZPZAZTF
TYUSXOXUX[ KMUZ[ EBVY[ LYTXWWYUSXVYAYTPXVD[ 5VXISYU
GRTQZURU[KXV[ZSRQRF[ZVZAR[JWZVZT[SZ[TMWWZUZAZTPRVD[
$YTX[UYSXV[KM[947D["#![OZNRWR[SY@WYP[QYQMVWZVR[TZ;
UMUMUMU[9D[QZSSYOXUXU[7[KYUSXSXV[@Y[TROZART[KXV[QY;
PXUSXV[ZOWRUSZ'
1&LK4I/ILKF><GKHL5IFL?CHDJGLJ=L>;FKHIL6K?J
EK6>IEHI@L )I=EKBL <HDA1AGJL K6HKBL KF><GKH
5J:@JGHC1CGCGL 6KL JHI?KL 5J@JGHC1CGCGL .7F;:HKFIGK
DJ?JGCHJFJ@L5J@JGHJFL-AFAHAG/[email protected]*
HKFDKL 6KL 9KHIFBIHKGL ;/FKBL 6KL JDKBL >CGCFHJFCL I4IGDK
>7=HK:EKLIHKL4JHC:BCFCHJGL6KLI:4IL>J?CHEJ?JGL@IE>KHKF*
DIFD-[
$YTX[ UY[ ZUWZQZ[ EYWXV[ KM[ NZIRWZUWZV'[ OZNRWZVRF
GZWRLQZ[TJLMWWZVRF[HAVYPWYVXF[GZWRLQZ[OHVYWYVXF[EBVY@[NYV;
WYVXF[XIXU[OHVYWYVX[@KD[PHQ[>ZTWZVR[<ZTZUWZV[5MVMWM=UAZ
KYWXVWYUYU[GZWRLZUWZVSRV[947=WXWYVD[OPYWXT[UY[QYQMV
TZQM[YQYTGXOX[UY[SY[XLGX[OZNRWQZIWZVD[3TX[ZVZSZ[KXV
SYVYSYF[SZ>Z[SJCVMOMF[XTX[SMSZT[ZVZORUSZ[GZWRLPRVRWQZT
XOPYUYUWYVSXVD[947=UXU[OBIWYLQYWYVX[>YV[NRW[SYCXLXNJVD
<M[ SYCXLXTWXTWYV[ XGYVXOXUSY[ 947=WXWYV[ TZIZURQWZVRURU
JWSMCMUZ[XUZUSRVZKXWXVWYV[TYUSXWYVXUXF[TZIZURQWZV[YWSY
YPQXLWYVSXV[SYD[0UAZT[TZIZURWZU[>YV[LYN[GJT[TJWZNWRTWZ
TZNKYSXWYKXWYAYTF[<ZTZUWZV[5MVMWM=UMU[>YV[>ZUEX[KXV
PJ?WZUPRORUSZ[ TZNKYSXWYAYT[ KXVYV[ >ZTPRVD[ Y[ IZQZUZ
TZSZV'[1<HPHU[3TPXSZV[:QYCXU[(WZAZT-[LXZVR[NZLZQ[KM;
WZUZ[TZSZVD
3LGX[ @Y[ YQYTGX[ HVYPPXTWYVX[ QZW[ @Y[ >XIQYP
ZUWZQRUSZ[8ZVTWR[JWOZWZV[SZF[HVYPXQ[OHVYAXUY[TZPPRTWZVR
EHAHU[TJW[@Y[TZ8Z[EHAH[JWQZOR[NBUHUSYU[8ZVTWRWZLOZWZV
SZF[ ZOWRUSZ[ OZPPRTWZVR[ LYN[ ZUWZQRUSZF[ 1YQYT[ EHAHZUWZQRUSZ[KXVKXVWYVXUXU[ZNURWZVRSRVD[VYPXQ[OHVYAXUY[TZ;
PZKXWYAYTWYVX[PYT[SYCYVWYVX[YQYTWYVXSXVD[6ZPPRTWZVR[YQYT
@Y[ NZVZPPRTWZVR[ ZVPR[ SYCYV[ OYVQZNYUXU[ ZVPPRVRWQZORUZ
NZVZV[ NZWURIAZD[ <M[ ZUWZQRNWZ[ KZTPRCRQRISZ[ OPZPH
8ZVTWRWRTWZVRURU[ TXQY[ UY[ NZVZV[ OZCWZSRCRURF
OZCWZNZKXWYAYCXUX[GJT[UYP[EBVYKXWXVXID[5ZSVJWMF[94<F
947F[94/[OPZPHOHUSY[GZWRLZUWZV[ZVZORUSZTX[8ZVTWRWRTWZVF
NZWURIAZ[TYUSX[ZVZWZVRUSZ[8ZVTWRWZLQZWZVR[@Y[KXVKXVWYVXUX
SHLQZU[EXKX[EBVQYWYVXUYF[KXVKXVWYVXNWY[AYKYWWYLXVTYU
ZORW[SHL;QZUWZVRUR[EBI[ZVSR[YPQYWYVX[XGXU[JVPZNZ[TJUZU
8ZVTWRWRTWZVSRV[ZOWRUSZD[6JVMUM[KM[LYTXWSY[ZWERWZQZT[@Y
NZLZQZ[KM[NBUHNWY[QHSZ>ZWY[YPQYT[EYVYTXVD
<XI[<:6[XGXUSY[KXV[EXVXLXQ[EYVGYTWYLPXVSXTD[947=NX
PYQYW[ZWZUF[XLGXWYVXUF[YQYTGXWYVXU[YU[BUYQWX[OXWZ>WZVR
JWZU[EVY@[@Y[PJ?WMOBIWYLQY[>ZTTRUR[947=WX[GZWRLZUWZVZ
TZIZUSRVZKXWXV[ QXNXIF[ KMUMU[ NJWMUM[ ZGZKXWXV[ QXNXIF
ZGZVOZT[ UY[ JWMVF[ EHUSYQX[ SYCXLPXVYKXWXV[ QXNXIF
OYUSXTZWZVR[8XXWX[QYLVM[QHAZSYWY[>ZPPRUZ[KXV[TYI[SZ>Z
OJTZKXWXV[QXNXI[8XTVXUSYU[>ZVYTYP[YSYVYT[KXV[GZWRLQZ
EYVGYTWYLPXVSXTD[ *YVYTGYWYVXQXISYU[ KXVXOX[ >MTMTMU
PYQYW[XWTYWYVXSXVD[+MTMT[@Y[>MTMT[QHAZSYWYOX[EH@YUX;
WYAYT[ KXV[ LYN[ JWQZQZTWZ[ KXVWXTPYF[ TMWWZURWZKXWXV[ KXV
ZVZGPRVD[+YSY8XUX[SYCXLPXVQYSYU[TMWWZURWSRCRUSZF[>YSY8Y
@ZVQZNR[TJWZNWZLPRVRAR[KXV[YPTYU[JWZKXWXVD[YSXV[>MTM;
TMU[PYQYW[XWTYWYVXUSYU[KXVXOX[1>YVTYOY[YLXP[@Y[>XGKXV
ZNVRQ[ EBIYPQYSYU[ MNEMWZUQZT[ IJVMUSZ-[ JWQZORD
3LGXWYVWYF[ YQYTGXWYVWY[ XWEXWX[ KXV[ KZLTZ[ PYQYW[ XWTY[ XOY
13L@YVYUWY[XLGX[ZVZORUSZ[KXV[OBIWYLQY[@ZVOZ[YOZO[JWZU
PJ?WM[ OBIWYLQYSXVD-[ 947[ OPZPHOHUSY[ GZWRLZUWZVRU
Tuzla’da Tersaneler Bölgesi’nde 9 Ekim günü 29
yaþýndaki Zülfikar Uysal adlý
iþçinin ortadan kaybolduðunu fark
eden arkadaþ-larý tersaneyi ve
çevreyi kontrol ederek ailesine ve
polise haber verdi. 4 gün boyunca
kendisinden haber alýnamayan
Uysal’ýn cesedini denizde görerek
polise haber verdiler. Olayý
yaþayan iþçiler arkadaþlarýný kayýp
olduðunu bildirmelerine raðmen
gerekli çabanýn gösterilmediðini
söylediler.
Tersanelerde
çalýþma
alanlarýnda yeterli iþ güvenliðini
alýnmayýþý nedeniyle “ölüm
kampý” olarak anýlmaya baþlayan
Tuzla’da bugüne kadar tersanelerde çalýþan 142 iþçi yaþamýný iþ
kazalarý nedeniyle kaybetti.
Zülfikar Uysal’ýn da ölümü
üzerine tersanelerde yaþanan iþ
kazalarýna ve ölümlere dur demek
amacýyla tersane iþçileri yürüyüþ
düzenleyerek basýn açýklamasý
yaptýlar.
BETESAN
þirketinde
çalýþýrken iþten atýlan ve iþine geri
dönebilmek için 13 Ekim günü
Tuzla Tersanesi önünde kurduðu
direniþ çadýrýnda eyleminin 60.
gününe giren Zeynel Kýzýlaslan’nýn
direniþ çadýrý önünde toplanan
XQIZWZSRTWZVR[ OBIWYLQYWYVF[ PYT[ PX?[ JWQZWZVRUZ[ VZCQYUF[ KXVYNOYW
OBIWYLQYWYVSXVD[2YQYW[XWTY[UY[SXNJVF[YCYV[OBIWYLQY[@ZVOZ[YOZO[JWZU[PJ?WM
OBIWYLQYSXVD[<XI[KM[8XTXVSYU[>ZVYTYP[YSYVYT[@Y[947=WX[GZWRLZUWZVRUF[BIYW;
WXTWY[/ZURLPZN=SZ[GZWRLZUWZVRU[BVEHPWYUQY[OJVMUMUM[GBIQYNY[GZWRLPRTD[
<MUMU[XTX[NJWM[@ZVSR'[NZ[XLGX[OYUSXTZWZVRUSZ[BVEHPWYUYAYTWYVSXF[NZ
SZ[<:6=PY[BVEHPWYUYAYTWYVSXD[/ZURLPZN=SZ[GZWRLZU[947=WX[ZVTZSZLWZVWZ
EBVHLQYWYV[NZ?PRTF[BVEHPWYUQY[OYGYUYTWYVXUX[JVPZNZ[TJNSMTD[<XWEXWYUQY
XOPYTWYVX[HIYVXUY[/365=Y[KZCWR[6JONZW;3L=WY[EBVHLPHTD[+YV[XTX[OYUSXTZSZUF
<:6[@Y[6JONZW;3L[NYPTXWXWYVXUXU[TZPRWRQR[XWY[/ZURLPZN=SZ[PJ?WZUPR[NZ?PRTD
6JONZW[3L=PYU[ZVTZSZLWZV[TYUSX[EBVHLWYVXUX[OBNWYSXWYV[1'&3HIHKFIL;?KL@J9AH
KBEK@BKL9IFL><FAGAEA=L?<@,L><FAGHJFCGC=CGL47=;E;GDKL6KLB<0HA>7=HK:EK
?J0EJL?<HAGDJLE;/JDKHK?KL6JFC=,L;?KEI=L<[email protected]?CL9IFHI@BKL6KFKHIE
DKDIHKF8L5I=KL><FDAHJF,L>I=LGKLD;:;G;?<F>AGA=,L52+LGKL?J0JFL5I=LDKLDKDI@
@IL52+3BKL7F.;BHKGEKGI=IL9I=LDKLI>BKFI=,LJEJL:AGAL9IHIG,L>KGDI@JEC=CG
BJ9IL<HDA1AL'L>J?CHCL?J>JLI4IGDKLB<0HAL>7=HK:EKL?J0EJL)J@@CEC=L?<@,
B<0HA>7=HK:EKL?J0EJ?CLI>BKEKEI=K,LB<0HA>7=HK:EKGIGL)KFL4JHC:JGCGL)J@@C
<HDA1AGAL >7?HKEKEI=KL FJ1EKG,L B<0HA>7=HK:EKL ?J0EJL IFJDKEI=L 6K
@J6.JEC=L <HEJ>CGJL FJ1EKGL ?J>JL I4KFI>IGDKL B<0HA>7=HK:EKL ?J0EJ
)J@@CEC=L?<@8L5I=IEHKL?;F;?K/K1IGI=L?<HLDJ)JL4KBFK%IHHIL9IFL?<HDAF,LBJ:HCL6K
DI@KGHIL9IFL?<HDAV-[SYSXTD[15AL?<HAL9I=IEHKL?;F;EK@LI>BKF>KGI=L9I=L6JFC=,
9AL?<HAL9I=L>I=IGHKL9IFHI@BKL?;F;F;=-[SYSXTD[/ZURLPZN=SZ[GZWRLZU[947=WX
ZVTZSZLWZV[PYVAX>WYVXUX[<:6=PYU[NZUZ[TMWWZUSRWZVF[<:6=SY[BVEHPWYUSXWYVD[
<XWXUSXCX[ EXKXF[ PJ?WMOBIWYLQY[ NZ?ZKXWQYT[ XGXU[ OYUSXTZURU[ KXV
XLNYVXUSYTX[GZWRLZUWZVRU[#&=OXUSYU[KXV[8ZIWZORUR[BVEHPWYQXLF[HNY[NZ?QRL
JWQZOR[EYVYTWXSXVD[/ZURLPZN=SZTX[947=WXWYVXU[!&;%&=X[KXV[>Z8PZ[XGXUSY[BV;
EHPWYUSXF[ HNY[ JWSMD[ <M[ TJLMW[ EYVGYTWYLPXCXUSY[ /ZURLPZN[ XLNYVX
PYQOXWAXWXCXUXU[KXV[EBVY@X[TZWQRLPRF[SMVMQM[KZCWR[JWSMCM[LMKYNY[@Y[*YUYW
.YVTYIY[KXWSXVYVYT[/ZURLPZN[XLNYVXUSY[GZWRLZU[947=WXWYVXU[<:6[XGYVXOXUSY
BVEHPWYUSXCXF[#&=UXU[HIYVXUY[GRTRWSRCRUR[KXWSXVX?F[XWEXWX[QYVAXNYF[NZUX
)ZWRLQZ[<ZTZUWRCR=UZ[EYVYTWX[KZL@MVM[NZ?RWZVZT[PJ?WMOBIWYLQY[NYPTX[PYO;
?XPX[NZ?RWQZORUR[XOPYQYTD[/ZURLPZN[3LNYVX[2YQOXWAXWXCX[KM[EBVY@XUX[NZ?PRF
ZUAZTF[*YUYW[.YVTYI[SY8ZWZVAZ[>ZPRVWZPRWQZORUZ[VZCQYU[XTX[OZPRV[NZIRNR
NZIQZSRD[<:6[*YUYW[.YVTYIX[)ZWRLQZ[<ZTZUWRCR=USZU[NYPTX[PYO?XPX[XOPY;
QYSXD[$YTXF[XOPYOYNSX[UY[JWMVSM[)ZWRLQZ[<ZTZUWRCR[KM[PZWYKX[VYSSYSYKX;
WXVSXD[ 19"%%[ OZNRWR[ NZOZNZ[ EBVY[ TMVMWQML[ @Y[ 8ZZWXNYP[ EBOPYVYU[ KXV
OYUSXTZORURIF[ KMUZ[ EBVY[ OXIXU[ PJ?WMOBIWYLQY[ NZ?QZ[ NYPTXUXI[ NJTF
PJ?WMOBIWYLQY[NYPTX[PYO?XPX[SY[XOPYNYQYIOXUXI-[SXNYKXWXVWYVSXD[<MUM[SY;
SXVPYQYSXT[KXWY[)ZWRLQZ[<ZTZUWRCR=UZD[/YSXVPYKXWOYNSXTF[>MTMT[QHAZSY;
WYOXUXU[NZURUZ[8XXWX[QYLVM[QHAZSYWYNX[SY[TZPR?[NRWWZVSZU[OJUVZ[XWT[TYI
SJCVM[KXV[IYQXU[HIYVXUSY[EHUSYQ[NZVZPZAZTPRTD[5XQ[NZVZPZAZTPR[EHU;
SYQXF[<:6[NZVZPZAZTPRF[5:65[NZVZPZAZTPRF[TZQM[YQYTGXWYVX[NZVZPZAZTPRD
6YUSXTZWZVRUR[ TMVZVZT[ NZVZPPRTWZVR[ EHUSYQX[ NRWWZV[ OJUVZ[ KXV[ TYI[ SZ>Z
NZVZPZAZTWZVSRD[)ZWRLQZ[<ZTZUWRCR[NYPTX[PYO?XPX[PZWYKXUX[TZKMW[YSYKXWXVSX
SYD[:CYV[TZKMW[YPOYNSX[@Y[NYPTX[PYO?XPX[NZ?OZNSR[UY[JWZAZTPR'[947[OPZPH;
OHUSY[GZWRLZU[KHPHU[GZWRLZUWZVZ[PJ?WM[OBIWYLQY[>ZTTR[TZIZURWQRL[JWZAZTPRD
+YQ[SY[TJWZN[NJWSZUD[<M[TZSZV[TJWZN[NJWSZU[PJ?WMOBIWYLQY[>ZTTR[YWSY
YSXWYKXWXV[QX[:WKYPPY[YSXWYQYIF[KBNWYOX[KXV[>ZT[XGXU[OZ@ZLQZT[EYVYTF
TZ@EZ[YPQYT[EYVYTD[0UAZTF[OYUSXTZ[JWZVZTF[BVEHP[JWZVZTF[BVEHPWYSXCXU
XUOZUWZVRUF[HNYWYVXUXU[NZ?QZOR[EYVYTYU[TZ@EZURU[NJWMUM[TYOXNJVOZU[KM;
VZSZ[KXV[KZLTZ[OJVMU[@ZV[SYQYTPXVD
<:6[*YUYW[.YVTYIXUXU[947=WXWYV[HIYVXUSYU[EYWXLYU[PJ?WMOBIWYLQYNY
NHVHQY[EXVXLXQXUX[TRORVWZLPRVQZORURU[XTX[ZUWZQR[JWZKXWXVD[<XVXUAXOXF[1KXIXQ
PJ?WMOBIWYLQY[NZ?QZ[NYPTXUWXCXQXI[NJTF[KM[PJ?WMOBIWYLQYNX[NZ?QZTPZU
UZORW[TZGRURVRI-[SXNY[SHLHUYVYT[NZ?QZSRWZVF[NZ?QZT[XOPYQYSXWYV[SYCYVWX
<:6[. 5[HNYWYVXQXID[)ZWRLQZ[<ZTZUWRCR[PJ?WMOBIWYLQY[NYPTX[PYO?XPXUSY
KMWMUMV[SZF[PJ?WMOBIWYLQY[QZOZORUZ[JPMVQZT[IJVMUSZ[TZWRVOZT[UY[NZ?ZVRI
SYSXWYVF[TYUSXWYVXUX[NYPTXU[EBVQYSXWYVD[ Z[SZ[5:65=XU[@Y[5:65=Y[KZCWR
OYUSXTZWZVRU[PHQHUHU[KM[ZVZSZ[<:6=XU[TMVMWML[ZQZGWZVRUZ[@Y[XWTYWYVXUY
ZNTRVR[ KXV[ LYTXWSYF[ 1KXI[ SY@WYPWY[ TZ?RLQZNR[ XOPYQXNJVMIF[ KXIXQ
KMWMUSMCMQMI[NYV[SJCVM[SHIEHU[KXV[NYVSXVF[9"%%[XGYVXOXUSY[NM@ZVWZURV
EXSYVXI-[SYSXWYVD[ Z[SZ[XTXOX[KXVSYUD[2YVAX>[YSXWYUXU[>ZUEXOXUXU[JWSMCMUM
KXWQXNJVMQF[ZQZ[KZLTZ[KXV[NJW[SZ[EBVYQXNJVMQD
:CYV[947=WXWYV[HIYVXUSYU[KBNWY[KXV[PJ?WM[OBIWYLQY[QHAZSYWYOX[KZL;
WZPRWQRLF[ EHUSYQ[ SYCXLPXVXWYKXWQXL[ JWOZNSR[ UYWYV[ JWZKXWXVSX[ KXV
SYCYVWYUSXVYWXQD
+Y?XQXIXU[KHNHT[BUYQ[@YVSXCXQXIF[GJT[BUYQOYSXCXQXI[@Y[BUYQ;
OYUQYOX[EYVYTYU[2:5:,[OHVYAXUY[KXV[KZTZWRQD[+ZUEX[OJVMUWZVWZ[KZL;
WZSRCRURF[UZORW[EYWXLPXCXUX[KXV[>ZPRVWZNZWRQD[<MEHU[UYVYSY[JWSMCMUM[KXV
EBISYU[EYGXVYWXQD[<M[ZVTZSZLWZVRQRI[947=NX[TZKMW[YPQYQYT[XGXU[!%[EHUH
0UTZVZ=SZ[EYGXVSXWYVD[6JCMCZF[ZNZIZF[TZVZF[NZCQMVZF[NJTWMCZF[ZGWRCZ
QYNSZU[JTMNZVZTF[TZ@EZNWZ[EYGXVSXWYVD[*YGXVSXWYV[SY[UY[JWSM[:U[KZLPZ
OYUSXTZWZVRURU[KZCWR[JWSMCM[TJU8YSYVZONJU[2HVT;3L[@Y[TYUSX[OYUSXTZWZVR
2YT[*RSZ;3L[PZVZ8RUSZU[PYVT[YSXWSXWYVD[3LGX[ZVTZSZLWZVRU[KM[PYVT[YSXWQYNX
SZ>Z[BUAYOXUSYU[KXWQYWYVX[EYVYTXNJVSMD[)HUTH[BIYWWYLPXVXWYU[XLNYVWYVXUSY
GZWRLQZNZ[SY@ZQ[YSYAYTWYVXU[947[OPZPHOHUSY[KZLTZ[NYVWYVY[EBUSYVXWYVYT
GZWRLPRVRWQZWZVR[TJUMOMUSZ[+HTHQYP[@Y[2HVT;3L[ZVZORUSZ[NZ?RWQRL[KXV[QM;
PZKZTZP[@ZVSRD[<M[QMPZKZTZPRU[SRLRUZ[UY[.MOPZ8Z[5MQWM[GRTZKXWXVSXF[UY
SY[IZQZU[IZQZU[AY@@ZWWYLYU[2YT[*RSZ[3L[*YUYW[<ZLTZUR[.MOPZ8Z[2HV;
TYW[GRTZKXWXVSXD[6JUMGPZ[2:5:,[XLGXOX[ZVTZSZLWZVRQRIRU[KXV[KBWHQH[BUWY;
VXUY[TJUMWZU[OBIWYLQYWYVX[TZKMWWYUYVYT[97=WX[JWZVZT[GZWRLQZNZ[KZLWZSRWZVD
<XV[TROQR[SZ[>ZWZ[ROVZV[@Y[XUZPWZ[SXVYUXNJVD[2:5:,[XLGXWYVXUXU[TYUSXWYVXUX
XWT[OZPZUWZVRU[TYUSX[BVEHPWYVX[JWSMCMUM[KXWYVYT[NZLZQWZVRUZ[SY@ZQ[YP;
QYWYVX[EYVYTXVD[2:5:,[XLGXOX[ZVTZSZLWZVRU[YNWYQWXWXCX[8ZVTWR[LYTXWSYF[8ZVTWR
KXV[IYQXUSY[EYWXLQXLF[EYVGYTWYLQXL[JWOZNSR[UYVYNY[@ZVRWZKXWXVSX[OJVMOMUZ
AY@Z?[ZVZNZWRQD[:CYV[5:65=Y[KZCWR[<:6[EHUSYQY[EYWYU[OJVMUM[SJCVM
JTMNM?F[SJCVM[PZLRNZKXWQXL[@Y[QHSZ>ZWY[YSYKXWQXL[JWOZNSRF[J[IZQZU
2:5:,[ XLGXOX[ ZVTZSZLWZVRU[ 947=NX[ XQIZWZQZQZT[ EXKX[ KXV[ PZ@VR[ JWMV
QMNSM[<M[OJVMWZVRU[NZURPRUR[ZVZQZT[WZIRQD
:CYV[PJ?WM[OBIWYLQY[HIYVXUSYU[EXSYKXWYAYT[KXV[QHAZSYWYNX[BVYQX;
NJVOZUF[ JWQZNZU[ PJ?WMOBIWYLQY[ >ZTTRUR[ NZVZPQZT[ XGXU[ TZ@EZNR[ EBIY
ZWZQRNJVOZU[ NZLZQRU[ OYUX[ OZ@MVZAZCR[ NYV[ ZGRT[ @Y[ UYPPXV
1:(.3.4($(23.[<0205,-[
2:5:,[ XLGXWYVX[ @Y[ 97=WXWYV[ @Y[ KM[ PY>WXTYNWY[ NHI[ NHIY[ JWZU[ XLGX
TZVSYLWYVXQXIF[YCYV[TYUSX[OHVYGWYVXUX[SJCVM[JTMVWZVOZF[TYUSX[>ZTWZVRURU
?YLXUY[SHLYAYTWYVOY[TYUSX[XVZSYWYVXUY[OZ>X?[GRTQZWRSRVD[3VZSYWYVXUX[KZL;
TZWZVRUZ[PYOWXQ[YPQYQYWXSXVWYVD[5YUSX[QHAZSYWY[>ZPWZVRUR[TYUSXWYVX[GXI;
QYWXF[>YSY8WYVXUX[SJCVM[@Y[UYP[JWZVZT[PZURQWZNZKXWQYWXSXVD[
ZWURIAZ[97=WXWYV[SYCXWF[GZWRLZU[>YVTYOXF[>YV[TYOXQX[TZOPYSYVYT[OBN;
WHNJVMQ'[YCYV[TYUSX[ORUR8OZW[XVZSYQXIX[ZGRCZ[GRTZVZKXWXVOYTF[QHAZSYWY
>ZPPRUR[SJCVM[GXIYVF[NZLZQZ[QHSZ>ZWYNX[KMUWZVRU[HIYVXUSYU[JWMLPMVMVF[QH;
AZSYWYNX[KXVWXTPY[EBPHVHVOYT[TZIZURVRID[Y[>Y?[KXVWXTPY[TZIZURVRID[
<MUM[NZ?QZNR?F[KMEHU[KXV[OJQMU[YTQYTWY[TZVURQRIR[SJNMVQZNR
SHLHUHVOYT[YTQYCXQXIXU[NZVRU[NZVRQ[YTQYCYF[GYNVYT[YTQYCY[EXSYVYT
SXWXQWYVY[SHLYAYCXUX[KXWYVYT[NZLZQZQRI[EYVYTXVD[
iþçiler Zülfikar Uysal’ýn yaþamýný
yitirdiði Çiçek Tersanesi’ne doðru
“Tersaneler Cehennem, Ýþçiler
Köle Kalmayacak!”, “Artýk Ölmek
Ýstemiyoruz!”, “Patronlar Sarayda,
Ýþçiler Mezarda!”, “Katil GÝSBÝR
Hesap Verecek!”, “Yaþasýn Sýnýf
Dayanýþmasý!”, “Ýþçilerin Birliði
Sermayeyi Yenecek!” sloganlarýyla
iþ kazalarý ve iþçi ölümlerini protesto eden tersane iþçileri polis engeliyle karþýlaþ-týlar. Tersanede
çalýþan iþçi arkadaþlarýnýn ölümüne sessiz kalmayacaklarýný,
yürüyüþlerinin meþru olduðunu ve
hiçbir
gücün
kendilerini
engelleyemeyeceðini haykýran
tersane iþçileri, polislerin yolu
trafiðe açma çabalarýný boþa
çýkararak yürüyüþlerini sürdürdüler.
Çiçek Tersanesi önüne
gelindiðinde TÝB-DER baþkaný
Zeynel Nihadioðlu konuþma yaptý.
Çiçek Tersanesi iþçisi Zülfikar
Uysal’ýn katledilmesine deðinerek,
Uysal’ýn cesedinin ancak 4 gün
sonra fark edildiðini hatýrlattý ve
“Ýnsan hayatýnýn hiçe sayýldýðý bu
cehennemdeki son kurban Çiçek
Tersanesi’nde çalýþan 24 yaþýndaki
Zülfikar Uysal oldu. Son bir yýl
içinde 11 arkadaþýmýzý iþ cinayetlerine kurban verdik” dedi.
Açýklama sloganlarla sonlandýrýldý.
9 Temmuz 2010 tarihinde,
5 yýldýr çalýþmakta olduðu
iþinden atýlan ve o tarihten bu
yana aralýksýz Paþabahçe Devlet Hastanesi’nde kurduðu
çadýrýnda direniþini sürdüren,
Türkan Albayrak, son 7 gününü
açlýk grevinde geçirdiði 118
günlü
direniþini
zaferle
noktaladý.
4 Kasým günü bir açýklama
yapan Türkan Albayrak, “118
gün boyunca, direniþi gecegündüz hastane bahçesinde
kurduðum çadýrda sürdürdüm.
‘Ýþim ve onurum için direniyorum, iþe geri dönebilmek için
her þeyi yaptým’ dedim. ‘Tek
çarem
bedenimi
açlýða
yatýrmak’ diyerek, 29 Ekim’de
açlýk
grevine
baþladým.
Direniþe destek, bu açlýk greviyle ikiye katlandý. 118 gündür
sesimi duymayan yetkililer,
açlýk grevimin 7. gününde beni
duymak zorunda kaldýlar” dedi
ve Sarý-yer Toplum Saðlýðý
Merkezi’nde iþe baþlamasý için
teklif geldiðini, kabul ettiðini
söyledi.
Türkan Albayrak, 6 Kasým
Cumartesi günü, eylemi boyunca kendisine destek olan
kurum ve kuruluþlarla birlikte
direniþ çadýrýný birlikte topladý
1!>HCGDJL '&,L (2-2"3HKL .;GDKEKL .KHEK@HKL 9IFHI@BK
$3HJFDJLEK6>IEHI@LIG>JGHJFCLC>HJ)LKBEK@LI4IGL4C@JFCHEC:L9IFL?J>J8
#G>JGHJFCL @7HK/KL 4JHC:EJ@BJGL =I?JDKL .K4I/IL I:4IHKFKL 7=KHL 9IFL %<FE;H
<HA:BAFEJ@LI4IGL@AHHJGCHJGL9IFL?J>J8L#@BIDJFL97?HKL9IFL47=;EL9AHDA8L(K@
CDJ*#:LDJ6AHL=AFGJ?HJL@J9AHLKBBI8LJ1DAFL<HJGHJFL9J:6AFDAL6KL'&LDKG
%J?DJHJGEJ?JL9J:HJDC8L5I=L'&LIHKLGJ>CHLBJGC:BC@L>EJGHC3GCGL<?AGAL4<@
<HDA1AL.I9ILKE0KF?JHI=EDKLDKL9I=ILK=EK@LI4IGLB;FH;LB;FH;L<?AGHJFLEK6/AB8
5AL>;FK4BKL(2-2"3HKL.;GDKEKL.KHKGL'&3DKGL7G/KL9I=L-2+-3KL9AGAG
7G;G;L@K>KHIELDKDI@8
(J:KF<GLE;/JDKHK?IL-2+-3LBKL7FD;@L6KL?IGKL-2+-L>J1L<H>AGL?KGIH*
DI@8LKFKDKL'&[email protected]=DI@8LKGILJ@CLI:4IHKFI,L52!L#:4IHKFI8
5AGHJFCL;?KL?J0BC@8LL>KGKL9<?AG/JLA1FJ:BC@8L'&3HIHKFIL@<F@ABBAHJF,L<GHJF
DJLI>BI%JLKBBI8L'&3HIHKFL(2-2"3HIHKFIGLDK>BK1I?HKL4<@L/IDDIL@J=JGCEHJFLKHDK
KBBI8L!EJL!)EKB3IGLDKLDKDI1IL.I9IL@J=JGCEL6JFL@J=JGCEL6JF8LGHJFCGLE;*
/JDKHKHKFIL9I=IELDKL7G;E;=;LJ4J/J@BC8L5I=IEL:7?HKLDKL9IFL.KHKGK1IEI=
6JFL9I=LEKEAFL=I)GI?KBIGDK@IL>BJB;?;LJ:JEC?<FA=8L5AFJDJL7GKEHIL<HJG,
-2+-3KLDJ?JBCHJ/J@L<HJG,LLB;ELI:L@<HHJFCGDJ@ILJF@JDJ:HJFCGL9IFLJFJ?J
.KHEK>IDIF8-[
15J=CL:K?HKFILBJEJEHJEJ@LI>BI?<FAE8L2>J>KGL'&3HIHKFK
IHI:@IGLB<0HAL>7=HK:EKLL $3HCL?CHHJFCGL9J:CGDJLL(;EL5KHL+KG3IGL?J0BC1C
>7=HK:EKLGIBKHI1IGDKLDK1IH8L5AGHJFL>JDK/KLK@L0F<B<@<HHKF8L21KFL52+L<G*
HJFHJL9KFJ9KFL9AL?<HALB<0HAL>7=HK:EKL?<HAGALJ4EC:L<H>J?DCL:ALJGDJLEJ*
>J?JL<BAFJ/J@BC8
5AFJDJLLJ?C>3BJL(J@>IE3DKL(2-2"LI:4IHKFIL@;F>;?;LI:.JHLKBEKHK*
FIGDKGL><GFJL-2+-,L#+-LDJ)IHLL%KDKFJ>?<GL(2-2"LI:4IHKFIGILEJ)@AE
KBBIHKF8L5AL@<GADJLDK%JHJF/JL.7F;:EKEI=KLFJ1EKGL52+L?JGCBL6KFEKDI
9I=K8
[1(;E*5KH*+KG3IGL9IFLBK@L)A@A@ILE;/JDKHK?IL@J=JGEC:BCF8
(&3?ILBJ=EIGJBJLEJ)@AELKBEI:BIF8LHJ?L<FJDJL@JHEC:BCF8L(;E*5KH*+KG
3BKL9J:HJBBC1CLB<0HAL>7=HK:EKL>;FK/IGIL9A.;GL$$LB<0HAL>7=HK:EK?K
?;@>KHBEI:BIF8L(;E*5KH*+KG3IGL?J0BC1CL$$LB<0HAL>7=HK:EKL.KF4K@L9IFLB<0HA
>7=HK:EKLDK1IHDIF8L-2+-3IGL97?HK>IGKL9IFL)J@@CL6JFLJEJL%IIHILE;/JDKHK
K@>I@8L52+,L9I=L'3KL9J1HC?C=LDKEI:L9KGL9AGAL@J9AHLKDKEKED0VTZSZLRQRI[ >ZTWR[ JWZVZT[ ZUZNZOZURU[ &D[ QZSSYOXUXU
SYCXLPXVXWQYSXCXUX[OBNWHNJVD[0QZ[0UZNZOZ=SZ[NZ?RWZU[SYCXLXTWXTWYV[XGY;
VXOXUSY[ TZQM[ GZWRLZUWZVR[ XGXU[ YTWYUYU[ QZSSYSY[ PJ?WMOBIWYLQY[ >ZTTR
NZIRWQRL[JWQZWZ;VRUZ[VZCQYUF[EVY@XU[NZOZT[JWSMCMUM[QYPUXU[XGYVXOXUY
YTWYSXWYVD[<Z>OX[EYGYU[&D[QZSSY[@Y[3,([OBIWYLQYWYVXUY[EBVY[KHPHU
GZWRLZUWZVRUF[KM[ZVZSZ[TZQM[GZWR;[LZUWZVRURU[SZ[EVY@[@Y[PJ?WMOBIWYLQY
>ZTTR[JWQZORUZ[VZCQYUF[ZNUR[ZUZNZOZURU[KXV[KZLTZ[QZSSYOXUY[EBVY[EVY@
>ZTTR[ JVPZSZU[ TZWSRVRWQZTPZSRVD[ <M[ SZ[ PJ?WM[ OBIWYLQY[ >ZTTRURU
YUEYWWYUSXCXUX[EBOPYVXNJVD[+MTMT[QYPXUWYVX[XLPY[KM[TZSZV[GYWXLTXWXSXVD[/Y;
UYKXWXV[TX'[KM[GYWXLTXWYV[0UZNZOZ[.Z>TYQYOXUAY[X?PZW[UYSYUX[OZNRWZKXWXVD
$YTXF[0UZNZOZ[.Z>TYQYOX[KM[GYWXLTXWYVX[JVPZSZU[TZWSRVQZT[XGXU[EVY@
NZOZCRUR[X?PZW[YSYV[QXF[YPQYIF[YSYKXWXV[QXF[YSYQYID[0UZNZOZ[QZ>TYQYOX
@ZV[JWZU[OXOPYQXU[OHVQYOX[XGXU[JWMLPMVMWZU[KXV[NZ?RNOZ[KM[QZSSYNX[X?PZW
YSYQYID[)HUTH[TYUSX[@ZVWRT[UYSYUXUX[JVPZSZU[TZWSRVZQZID[[
SOSYAL GÜVENLÝK
Mesleki, fizyolojik ve sosyoekonomik nitelikteki risklere
karþý bireyleri korumayý ve risklerden doðan zararlarý gidermeyi
amaçlayan sisteme “Sosyal Güvenlik” denilir. Sosyal Güvenlik insanlar için
bir hak, devlet için bir görevdir.
Uluslararasý Çalýþma Örgütü (ILO)’nün
1944’te Philadelphia Konferansý’nda yaptýðý
tanýma göre; “Halkýn, hastalýk, iþsizlik, yaþlýlýk
ve ölüm sebebiyle geçici veya sürekli olarak kazançtan mahrum kalmasý durumunda,
düþeceði fakirliðe karþý, týbbi bakýmý, çocuk
sayýsýnýn
artmasý
ve
analýk
halinde
korunmasýna yönelik umumi tedbirler sistemidir.”
Her burjuva iktidarlarýnda olduðu gibi Türkiye’de de patronlarýn çýkarlarýný korumak için
mevcut hükümetler yürürlükte olan yasalarý
bile uygulamazlar.
Örneðin; 5510 Sayýlý Yasada, Ýþten
ayrýldýktan sonra sigortalýnýn saðlýktan
yararlanacaðý 10+90 günlük süre Haziran
2010 tarihinde SGK’nýn bir iç genelgesi ile 10
güne indirildi. Gerekçesi de 08.09.1999’da
çýkarýlan yasanýn bu güne kadar yanlýþ
uygulanýyor olmasý… Hemen bir gün sonra,
Sosyal Güvenlik Uzmaný Ali TEZEL tarafýndan
konu ile ilgili basýna bir yorum yapýldý. Yorum
þöyle;“Bunca zaman yanlýþ yorumladýðýnýz bir
yasadan dönüþ yaparak, iþten ayrýlýþlardan
sonra saðlýktan yararlanma süresini 10 güne
düþürürseniz adama sorarlar ‘bu nasýl bir
mantýk’ diye”
01.10.2008 tarihinde yürürlüðe giren
5510 Sayýlý Yasanýn 41. maddesine göre, hizmet borçlanmasý kapsamýnda kadýnlar için
çýkarýlan doðum sonrasý boþta geçen süre için
Sosyal Güvenlik Bakaný’nýn da açýkladýðý gibi
bazý ufak tefek deðiþiklikler dýþýnda askerlik
borçlanmasýndaki kriterlerin aynýsý geçerli idi.
Ancak, bu yasadan yararlanarak emekli olacak
emekçiler için uzun vadede bütçeye yük getirir
diye SGK bir iç genelge yayýnlayarak yasayla
hiçbir alakasý olmayan bir uygulama baþlattý.
Tabii ki bu kadar daraltýlmýþ bir uygulamadan,
emekçiler neredeyse hiç yararlanamadý. Ancak
uzun bir hukuk savaþýndan sonra uygulanan
yönetmelik iptal edildi. Aradan iki ay gibi bir
gecikmeden sonra yayýnlanan yönetmelik yine
yasayla bir yýðýn çeliþ-kiyle yayýnlandý.
Örneðin; doðum borçlanmasýndan yararlanmak
isteyen kadýn sigortasýnýn 4. maddenin 1.
fýkrasýnýn (a) bendi kapsamýnda tescil
olunmasý için kendi adýna pirim yatmýþsa
yararlanýr. Bu uygulama hem eþitlik ilkesine,
hem de yasanýn kendisine aykýrýdýr.
15 yaþýnda çýraklýk sigortasý kapsamýnda
iþe giren kadýn sigortalý daha sonra yasadan
yararlanarak doðum borçlanmasý yapabilirken,
tarým sigortasý kapsamýnda iþe giren kadýn 4A
yönünde sigortalý olmadýðý için doðum
borçlanmasý yapamamaktadýr.
Çok ilginç ve ilginç olduðu kadar da eþitlik
ilkesine aykýrý bir durum da; 01.10.2008 tarihinden sonra ölen sigortalýnýn 900 günü varsa
hak sahiplerine maaþ baðlanýyor. Örneðin; kiþi
ölmeden önce 600 günü varsa kalan 300 gününü hak sahibi askerlik borçlanmasýný ödeyerek, 900 güne tamamlayýp maaþ baðlatma
talebinde bulunamýyor. Ama eðer ölmeden önce
yurt dýþýnda hizmetleri varsa bu hizmetlerle
900 günü tamamlayarak maaþ talebinde bulunabiliyor. Bir ilginç uygulamada da sigortalý
kiþi, ölmeden önce, örneðin 500 günlük hizmetine ilaveten 400 gün de askerlik öde-miþse, öldükten sonra hak sahibine 900 günden maaþ
baðlanýyor. Bir haksýz uygulama da yurtdýþý
ödemelerinde var. Yaþayan kiþi 01.07.2009 tarihinden sonra yurtdýþý ödemesini TL üzerinden yaparak emekli olmuþsa, 01.07.2009
Düzce Organize Sanayi bölgesindeki Mas-Daf Makina Sanayinde çalýþan DÝSK’e baðlý Birleþik
Metal-Ýþ (BMÝS)üyesi 22 iþçi 40
gündür fabrika önünde nöbet tutuyor.
Düzce Beyköy Mevkisinde
kurulu 1. Organize Sanayi bölgesinde faaliyetini sürdüren Mas-Daf
Makina Sanayi’deki iþçilerinin
BMÝS örgütlenmesinin ardýndan
BMÝS, çoðunluðu saðlayarak
Çalýþma Bakanlýðýna yetki tespiti
için baþvuru yapmýþ, ardýndan
Mas-Daf yönetim kurulu da 22
iþçiyi iþten atmýþtý.
Eylül ayýnýn baþýndan bu yana
fabrikanýn önünde çadýr kuran
iþçiler her gün deðiþmeli olarak
gece gündüz nöbet tutarak grevlerini sürdürüyorlar.
Ýtalyan Baþbakaný Silvio Berlusconi’nin eðitim politikasýný protesto etmek amacýyla ülke
genelinde 300 bin öðrenci sokaklara döküldü.
Öðrenciler “Kim bir okul
açarsa, bir cezaevi kapatýr” sloganý
ile ülkenin Milan, Palermo, Cenova, Trieste, Torino, Bologna,
Roma, Napoli, Bari ve diðer birçok
kentte sokaklara çýktý.
Hükümetin eðitim politikasý ve
bütçe kesintisini protesto eden
öðrenciler, bunun bir uyarý eylemi
olduðunu bildirdiler. Öðrenciler
hükümete, “Geleceðimizi bloke
ederseniz biz de þehri bloke ederiz. Bu bir baþlangýç. Gelmini,
senin cehennemin olacaðýz”
mesajýný verdi. 30 bin öðrencinin
sokaklara indiði Roma’da ulaþýmda
aðýr aksamalar yaþandý.
tarihinden önce müracaat edip ödemesini bir günlüðü 3,5 dolar
üzerinden yaparak emekli olan kiþiye göre daha az maaþ
alýyor. Halbuki TL olarak ödeme yapan kiþi daha fazla ödeme
yapmýþtýr. Ancak maaþý, fazla ödeme yapmasýna rað-men, dolar
üzerinden ödeme yapandan daha azdýr.
Sadece Sosyal Güvenlik’te deðil yasa tanýmamazlýk.
KÝT’lerde de söz konusu. KÝT’ler özelleþtirilirken bu
özelleþtirmeleri
kolaylaþtýrmak
için,
bazý
KÝT’ler
holdingleþtirildi. Halbuki TC. Anayasasýnda “milli holdingler”
diye bir yasa yoktur. Kanun hükmünde kararnamelerle,
Sümer-Holding, ETÝ-Holding gibi kurumlar oluþturuldu. Sebebi
ise Sümerbank ve bazý KÝT’lerin Atatürk tarafýndan
kurulmasýndan dolayý, özelleþtirilmelerinde sorun çýkmasýnýn
istenmemesidir.
Halen TC. Anayasasý’nda “eðitim ve saðlýk parasýzdýr” denilmesine raðmen, katký ve har(a)ç parasý alýnmaktadýr. 27.
maddeye göre emekliliðe hak kazanmak için 5.000’den 7.000
güne çýkarýlan prim ödeme zorunluluðu yakýn zamanda 9.000
gün prime çýkarýlacak. 29. maddeye göre emekli maaþlarý %23
ila %33 arasýnda düþürülecek. Yani yýpranma hakký gasp edilecek. 88. maddeye göre aylýk geliri 1390,6 TL’den fazla olan
bütün vatandaþlar her ay 73 ila 475 TL Genel Saðlýk Sigortasý
pirimi ödemek zorunda kalacak. 68. maddeye göre sadece
ayakta tedavi olunca deðil, hastalýk, kaza ve ameliyat gibi nedenlerle hastaneye yatmak gerekince de “katýlým payý” adý
altýnda ödeme yapýlacak. Yine ayný maddeye göre katýlým payý
gerektiðinde 5 katýna kadar çýkarýlacak. Geçici olan 5. maddeye göre bütün saðlýk hizmetleri paralý olacak. Saðlýk hizmeti
alabilmek bu ülkenin vatandaþý olmak için, vergi ödemek,
dahasý Genel Saðlýk Sigortasý primi yatýrmak hatta katýlým payý
ödemek yetmeyecek. Þimdi de “ilave ücret” adý altýnda ek bir
para daha ödemek gerekecek. Bütün dünyada anne sütünün
önemi yeniden anlaþýlýr ve emzirme teþvik edilirken Türkiye’de
“sigortalýnýn çocuðuna 1 ay anne sütü yeter” mantýðý geçerli
olacak. 88. maddeye göre daha önce doðum yapan sigortalýlara
6 ay süreyle verilmesi öngörülen emzirme yardýmý 1 aya
düþürülecek. Hastalanan sigortalýlara verilen iþ görememezlik
ödeneði %16 azalacak. Emekli Bað-Kur‘lularýn maaþýndan 10
yýl süreyle %10 oranýnda Genel Saðlýk Sigortasý primi kesilecek.
88, 89, 90. maddelere göre primini ödeyemeyen vatandaþlar
saðlýk hizmeti alamayacak. 87. maddeye göre primini ödeyemeyen çiftçilerin pamuðuna, buðdayýna, üzümüne, tütününe el
konulacak.
Bütün bu hukuki gasplar önümüzdeki sürecin zorlu bir
mücadele süreci olacaðýný bize gösteriyor. Hukuki mücadele
devam edecektir. Ancak bu mücadelenin komite ve konsey örgütlenmeleriyle hayat bulacaðýný, tüm iþçi ve emekçilerin ortak
mücadelesinin iktidar mücadelesi ile baðlantýsýnýn kurulmasýný
bilince çýkarmak zorundayýz. Kapitalizm tüm iþçi ve emekçilere yýkýmdan baþka bir þey vaat etmiyor. Kapitalizm öldürüyor. Ya iþçi ve emekçiler bu yýkýmýn altýnda kalacak ya da
kapitalizm. Bunun cevabýný mücadelemiz verecek.
SAÐLIKTA GÜVENCE
ÝÞ GÜVENLÝÐÝ VE ÝÞÇÝ SAÐLIÐI
Hg[ahf_Mfc\gde^[h[ZMdYdY`dgcab]g
XgW[ghBHERh;bQed[fcfhZd_g`hVTfcfh^gSda`hMZde[e`gdgcaR
^fPe_dfcebhXecebLeh`ZbY^YUh4Vb`Vh^gSda`[g`ehZdgSgb
V^[VhQfdeW_fdfcRh^fc_g\fbebh\ZSYbhXechOgdfhQfd_f^eR
^gSdaSabhNfh^Z^\gdhQVNfbdeSebhXV[Vbhf`ZbZ_ehePeb]f
XV\V`hXech\fch`gMdg_g^ah^gSdaSahPZ`hMZde[e`hXech`ZbY
OgdebfhQf[ece\ZcUhHeTe_hXV[VbhYT_gbhgc`g]gWdgchWYbY
^K\dV\Zch B@*Dbebh [V_h ^fPe_dfc]fh gd]aSah fbh gT
)A2Dde`h Z\h ^gSda`dgh edQede]ecUh Hech eWPe\dfRh Xech \Z`^Yddg
XYbYh[gc[aWabRh:KbLf]fbhXK\df\]ehWe_]ehXK\df9h]e\fJ
Lf`[ecUhHeThXYbYhXgW`gh[VcdVhgdQadg\gXedeceThg_ghZhbg^ad
gdQada\ZcheW[fhf^g^hZdgbhZUh
HYQVbdfc]fhQgTf[fdfcfhXg`gc^gbaThXK\dfhOgXfcJ
dfchQKcVc^VbVTUh:*87:)9129687845:09/36:5*78-808:9796
,1097:+#8675/:'4'-':57:#8:57"8784.86:8786:282/5/
#8:9-875092:19037943079:!9!/369:.&6.+%::-570943:9!96
28.9#5:5.847845656:.8290794363:56878086:/'4'-:&*87
)91296878456:/94:8.8$57-8/:5"56:19 73/73:)91297949:$578
9650,:#8:$0(911:09(23/794363:281(52:8225%.86:$54
082/575:54:57"8-5*.8:19.88:.8#782:)91296815:#94/86
: $0(911: 9-8750923: 09(3730,4/86: &*87: )912968
9"37-913:1,649136.9:1903:08:3479-3!%:84:&6+68
8786:&68:9650,09:1,649:$0(9119:9736-3!%:
9(3796
9650,79436:0+*.8:5656:848/15*:,7.' ':9679!3730,4%
019:9650,:&7+-:451/5:,796:$54:282/5/254:#8:9-875092296
&68/5:1,6:282/5/254%:8-8/:/5:)912968784:(949:/9
*96-9/:5"56:/86.5:)91291363:+48250,4:.8.5U9h6?VcceJ
\f[RAIUI3U=II35
?fc`f^fh^fTgc\fbh\gMgda_h]e\ZcdgcUh?(dXY`eh^fJ
Tgc\fbebh Zcgbgh )h 2JAID]YcUh /Sfch )h AIIh ^fTgc\fb
\gMada\Zc^gh eW[fh XYcg]gh Mgcgh fQf_fb]ecUh :9037943
)3*79:94296:&*87:)912968784:., '-79436:$+0+/:$&7+
-+6+: 18*9408678: 09(234949/: .8#782286: .9)9: 9*79
(949: 9730,4%: 9*3: &*87: )912968784.8: 18*9408678
., '-:,4963:0+*.8:%%%9h6.fbeWgFg`Rh=%JI$J=II35
EVb\g]ghH7DdfcebhQfdeW_fh]fF[fcebfhXg`gc^g`h$
_g]]fhNgcUh67eddfbbeY_hEfNfdZM_fb[h,Zgd^h7E,^D
A3Ahd`fh=IA2h?f]fFdfce5
AJBWacah\Z`^YddY`hNfhgPdaSah\Z`hf[_f`U
=JbeNfc^gdhed`KScf[e_eh^gSdg_g`Uh
'Jeb^e\f[hfWe[deSebeh^gSdg_g`Uh
1J4ZLY`hKdV_dfcebehgTgd[_g`Uh
2JBbbfh^gSdaSabah]VTfd[_f`Uh
%J?!BEGhGa[_ghNfh>VXfc`VdZTdgh^gNgW_g`Uh
0J4fNcf^fdh^Vc]VcVdfXedecdeSeh^gSdg_g`Uh
$J,fdeW_fhePebhYdY^dgcgcg^aheWXecdeSeh^gSdg_g`U
Gf`eThg_gLabh'hVh^gSda`RhA$hOf]fFebh$heh]ZScY]gb
^gSda`dghedQedeUA$hgd[hOf]fFhNgcUhHYhA$hgd[hOf]fFebh]fh$De
]ZScY]gbh^gSda`dghedQedeh]Zdg\a^a\dgh[V_h[ZMdY_^gdh_VJ
Lg]fdfbebhPZ`hQfbfdhXechgdgbahZdY\Zch^gSda`Uh
GgSda`hfbh[f_fdhXecheb^gbhOg``a]acUhEVb\ghGgSda`
8cQV[VDbVbh OfbVTh 7h Nfh EVb\gh Hgb`g^aDbab
fQf_fbdeSebfh Qec_f]eSeh `ZWYddgc]gh XeTe_h cfFfcgb^
gd]aSa_aThBd_gg[ghEf`dgcg^\ZbYhNgcUhEG8RhEVb\g
Hgb`g^aDbabh bg^adh fQf_fbdeSebfh Qec]eCh EVb\g
Hgb`g^ah `fb]eh FZbdgca\dgh Xf^dfbe\ZcUh .gbeh >Vc`e\fR
BHEh Mgcgh Nfce\Zch `fb]eh XV[Pf^ebfh QKcfUh +g^ad
`YddgbadgLgSabgh Zbdgch `gcgch Nfce\Zc]YUh <h Tg_gb
EVb\ghGgSda`h8cQV[VhKTQVc]VhNfh`fb]eh`gcgcabahNfceJ
\Zc]YUh<hTg_gb`eh`gcgcdgcRhBd_gg[ghHed]ece^eRhGZN\f[J
dfchHecdeSeDb]fh\gMad_aWUhB_ghXYbdgch`(Sa[hVTfceb]f
`gd^gh Xedfh gc[a`h QfPfcdeh ]fSedUh 4Vb`Vh gc[a`h EVb\g
GgSda`h8cQV[Vh]fhXgSa_^aThXechKcQV[h]fSedUh+f]fbC
4Vb`VhEVb\ghGgSda`h8cQV[Vhgc[a`hEVb\ghHgb`g^ahNf
7D]fbhQfdfbhFZbdgcdghXf^dfbe\ZcdgcUh.gbehVd`fdfchZbg
MgcghNfc_e\Zch\gOY[hXV[Pf^ebebh)hAIDYbgh]VW_VWhXY
Mg\Uh)h3Ihbfcf]fbhQfde\ZcCh7f^fdgh7eLcZ^ZF[DYbh^gJ
OeXeh:GgbghWYh`g]gchMgcghNfcfLfSe_hg_ghXYbYhWYbYb
ePebh`YddgbgLg`^abU9h]e\ZcUh!fc]eSehMgcgbabhPZSYh^fcJ
_g\fhQVPdfcebfhQe]e\ZcRh\gbehXgSdgb[a^aThXechQVPh]fSedUh
TEKEL iþçileri Tek Gýda
Ýþ Sendikasý önünde kararlý
duruþlarýný devam ettiriyorlar.
15 Ekim günü 12. gününe
giren
direniþ,
devrimciler
tarafýndan da yalnýz býrakýlmýyor. 15 Ekim günü, eylemin
ilk gününden beri iþçilerin
yanýnda olan Mücadele Birliði
Platformu, Tekel iþçilerini ziyaret için 4 Levent Metro
Ýstasyonu’ndan yürüyerek sloganlarla geldi ve “Tekel Ýþçisi
Yalnýz
Deðildir,
Yaþasýn
Ýþçilerin Mücadele Birliði”
pankartý açtý.
Mücadele Birliði Platformu temsilcisi Vefa Serdar
iþçilere ve ziyaretçilere sendika önünde kýsa bir konuþma
yaptý ve “buranýn her taþý
iþçinin alýnteriyle alýnmýþtýr,
ama bugün Tekel iþçilerine
ihanet eden sendikacýlar, sözlerinde yerinde durmayarak,
eylem kararlarýna uymayarak
Tekel iþçilerinin mücadelesini
bitirmeye çalýþýyorlar. Ama
sanmasýnlar
ki
Tekel
iþçilerinin arkasýnda kimse
yok. Onlarýn az sayýlarýna
HgSa_^aThXechQVPhZd]YSYhTg_gbhEVb\ghGgSda`h8cQV[Vh^gSdaSahfb
[f_fdheb^gbhOg``ahZdgcg`hfdfhgd_aW[aUhGZ^\gdhfWe[de`hNfhg]gdf[ebh^gSdaSab
[f_fdeh Zd]YSYbYh ^K\df_eW[eUh GgSda`h `ZbY^YbYh QfdeW[ec_fbebh ]eSfc
Zdg\dgcab]gbh XgSa_^aTh Zd_g]aSabah ^K\df_eW[e`Uh GgSdaSah ^g]fLfh [ZMJ
dY_^gdhZdQYdgc]gbhg\acaMh[acbg`hePeb]fh[f`hXgWabgh:^gSda`9hZdgcg`hfdf
gd_g_aW[a`Uh;W[fhZhTg_gbhXeTe_h[f_fddfce_eThXY\]YUhd`fh`ZWYddgcabg
Y\QYbdYSYhKbf_dehXech`ZbYRh\Z`^gh]g\g[ad_aWhXech^gSda`hMZde[e`g^ah]fSedU
HecedfcebebheO[e\gLahZdgbh^gSda`hMZde[e`g^ah]fSedRhXeTe_heO[e\gLa_aThZdgb
^gSda`hMZde[e`g^aRh`ZcY_g\gh\Kbfde`hNfhKbLfde`deh^gSda`h^ZcYbdgcabgh\KJ
bfdfbRhce^`h\g`dgWa_abah[f_fdhgdgbRheb^gbdgcabhOg^[ghZd_g_gdgcabahOf]fF
gdgbUh?fc`f^fhXecgThNfcfde_hg_gheO[e\gLahZdgbghZdgXed]eSeh`g]gchPZ`hNfJ
cfde_UhEg\gbaW_g\gh]g\gbgbh\gbeh]g\gbaW_g\ahf^g^hgdgbRh:Hfbe_hMgJ
cg_]gbh \V`^f`h Zcgb]gh ^eQZc[gh gdaba\Zch ^fbebh \Z`9h ]fSedUh ?fMe_eT
LfXe_eT]f`eh`g]gchMgcghNfc_fde\eTUh!fhce^`ehMg\dgW_gda\aTUhGfbh`gTg
QfPecec^fbhXYQVb`VhMgcg\dghAIIhXeb=IIhXebhMgcghOgcLa\ZcYTh^fbeb
ePebUh*f`ehg_gh^fbhXYbYhbf\dfh`gcWadg\gLg`^abChEg\gbaW_ghePeb]fhXfb
]fhXYbYhNfc_f`hTZcYb]g\a_UhGfbh`fb]ebfh^gSda`h^eQZc[g^ah\gMRhXfbh]f
`fb]e_fh \gMg\a_Rh Zh ]gh `fb]ebfh \gM^abh ]fSedUh "dY^gdh PgM[gh ]g\gJ
baW_g\ahKcQV[df_f`hdgTa_UhGgSda`[ghXYbYh\Z`hf[_f\fhPgdaWa\ZcdgcU
;W[fh gbbfJPZLY`h ^gSdaSaRh 8bLfde`deh ^gSda`h ^ZcYbdgcah ePebh fSe[e_R
Y\QYbh\e\fLf`hNfhXf^dfb_fbebh]f^[f`dfb_f^eRh\f[fcdehQVNfbdeh^YhNf
^gbe[g^\ZbhKbdf_dfceRhgbbfPZLY`h^gSdaSaJgWadg_gJhgedfhMdgbdg_g^aR
\fcfdh \g\Qabh Og^[gda`dgcabh Kbdfb_f^eJ`Zb[cZdVRh \g\Qabh Og^[gda`h Nf
\gcgdgb_gdgcabh[f]gNe^eRh[f_fdhedgPdgcabh^gSdgb_g^aUhGgSda`hOeT_f[dfJ
cebebh[f_fdhfNcfb^fdhed`fdfceU
-Yhgb]gh]Vb\g]gh[f`bZdZ&ehZdgSgbhV^[VhQfdeW_f^ebfhcgS_fbhXec
[g`a_hXg^e[hOg^[gda`dgchNgch`ehXech[VcdVhedgPhXYdYb_Y\ZcUh7f^fdghXfbe_
YScgW[aSa_h`ZbYhNfcf_hOg^[gdaSaUh6]Vb\g]ghOgdfbh=h_ed\ZbhQfbPJfceWJ
`ebehKd]VcV\Zc5UhGZbh1I2Ih\adh\fbehXechNfcf_hedgLah\Z`Uh/^`ehedgPdgcgh]eJ
cfbPh`gTgb]ah_e`cZMdgcUh+f]fbh\Z`Ch4Vb`VhTfbQebdfcebheO[e\gLah]fSedR
^g]fLfh\Z`^YddgcabheO[e\gLaUh"dY^dgcgcg^ah[ZMdgb[adgc]gh`ZbYWYdY\Zch]g
bfhZdY\ZcChZbhXYdYbRh@gbg]gDbabhe\ehXechXgWXg`gbahNgc_aWRh<hXecgT
Nfc^ebRhMgcg_aThXZdhZd^YbRhXgSa_^aThXechFZbh[ZMdg\gda_RhZb]gbh^Zbcg
edgPhXYdgda_#hh4Vb`VhEVb\ghGgSda`h8cQV[VhXYhFZbYh^gSdg_a\ZcU
BFce`gD]gh XebdfcLfh eb^gbah Kd]Vcfbh PZ`h Xg^e[h Og^[gda`dgch NgcUh <
Og^[gda`dgcabhedgPdgcah\fbedfb_e\ZcRhVcf[ed_e\ZcUh4Vb`VhXYh^fc_g\fbeb
eO[e\gPdgca\dghedQedeh]fSedUhEeSfch^f`[KcdfcRh[gca_RhOg\NgbLada`RhXf^dfb_fR
\e\fLf`hfb]V^[ce^eRhfSe[e_Rh`ZbY[Rh`g_YheWdfceRhedf[eWe_hZd_g]gbh^gSda`
^ZcYbYhPKTVdf_fTUh/`ZbZ_e`JMZde[e`hZdgcg`h^gSdaSghXg`_g_aThQfcfJ
`e\ZcUh
=II%D]gh]Vb\gh^gSda`hOgcLg_gdgcah1U0h[ced\Zbh"GEhe`fbRhh=II$
\adab]gh^g]fLfhBHED]fh=U1h[ced\Zbh"GEUh-Yhgb]ghXYhMgcgbabh2R2J%h[cedJ
\Zbgh\g`dgW[aSahXedebe\ZcUh>ced\Zbh]Zdgchgc`g]gWdgc hHYbYbhePebh`e_^f
WYbYbh ]VWVbVd_f^ebeh Xf`df_f^ebh :Bgh XeTh XYh Mgcg\ah NfcQedfc]fb
gdgda_Rh`g_Yh`YcYdYWdgcabghNfcfde_RhZbdgch]ghXYbYh^gSda`hePebhOgcLg^abU9
HK\dfhXechMgcg\ahXacg`acdgch_aChHYhMgcgbabh]ZdgWa_ghQec_f^ehdgTa_Rh^fcJ
_g\fhgdgbabghQec_f^ehdgTa_h`ehZbYbhVTfceb]fbhMgcgh`gTgbad^abUhHY
`g]gchMgcg\ah`e_^fhXacg`_gTUhHYbYbhePebh`gcdada`[ghAUh\gh]gh=UhWec`f[dfc
XYhgdgbghQecfbhWec`f[dfc]ecUhGZbYPhZdgcg`h^gSda`h^gbg\eehPZ`h[fOde`fdehXec
^gbg\e#h
Hech_f[ghVcVbVhZdgcg`h^gSda`hOeT_f[ehbf]ecCh@Yddgba_h]fSfcehNgcR
]fSeWe_h]fSfcehNgcUhB_gh^gSda`hXYh`ZWYddgchgd[ab]gh`Yddgba_h]fSfcehePeb
aldanýp,
Tekel
iþçilerinin
arkasýnda kimse olmadýðýný
sanmasýnlar, onlarýn arkasýnda
]fSedh_f[gh]fSfcehZdgcg`hgdab_g`[g]acUh@dg^e`he`[e^g]ghNfhMe\g^gh^e^[fJ
_ebfhXgSdaRhZbYbheO[e\gPdgcabghQKcf#h7gddgchNfhOeT_f[dfchf^g^hZdgcg`
`Yddgba_h]fSfcdfcehePebh6[ZMdY_^gdhQfcf`^ebe_eh`gcWadg_g`5h]fSedRh`(c
\gcg[_g`hg_gLa\dgh]fSeWe_h]fSfcdfcehePebhVcf[edecdfcUhHgWgcadahXechcf`gJ
Xf[ebh_gb[a`^gdh^ZbYLYhfbh\V`^f`hMgTgchMg\abahfd]fhf[_f`hNfhcf`gXf[
f]fbdfcehMe\g^gbabh]aWabghPa`_g\ghTZcdg_g`[ach67gdebhNfhgc`Uh=II=5U
*e\g^gh^e^[f_dfcebebh^gSda`hOeT_f[ebfhfceWe_]fh]gOghFgTdghfWe[de`h^gSJ
dg_ghZdgbgSahedfhXgS]gW_gThZd]YSYh`g\]f]ed_eW[ecU6/?7Bh=III5U
HKXcf`hbg`deh`ZbQcf^eb]fh`ZbYWYdY\ZchHKXcf`h\f[fc^eTdeSehNgc
g_ghXfddeh]fcfLf]fbh^Zbcgh[cg`^e\ZbhZd_g^ahdgTa_h]e\fde_h`eh]e\gdeTU
?gdXY`eh<RhZh]YcY_ghQfd_f]fbhKbLfh]e\gdeTfhXgSda\ZcUhEgOghOfbVThZ
gWg_g\ghQfd_f_eWhNf\gh]e\gdeTfhXgSdgb_aWhQe]e\ZchXKXcf`hXYdYb]YR
XKXcf`hbg`dehZdgLg`UhHKXcf`hbg`dehZdYc^gh_VW[fce_hQe]fLf`h]e\fhbg`ed
\gMad_a\ZcUh!fh]e\Zch`eRhOg^[gdgcgh:Xfbe_h]e\gdeThVbe[f_fhQfdRh^gbgh'II
decghNfcfLfSe_RhNg[gb]gWhQgceXgbRh;`e[fddeD]fhGYd[gbXf\deD]fhTg[fbh\Z`J
^Ydh`ZWYddgc]gh\gWa\ZcUh?ePXech]fSfceh\Z`Uh4ZLYSYbYbhQfdfLfSeRhgedf^eJ
bebhQfdfLfSeh\Z`UhEfSfc^eThXechNg[gb]gWhbfhTg_gbh`ehOg^[ghZdYc^ghMgcg
QfdfLf`RhXechOg^[gda`h]e\gdeTRh`gb^fc#h<hTg_gbhPZ`h]fSfcdeUh:Ggbg
g\]ghAIhXebhdecghOgcLg\gda_9hgScabh`gd_g\gLg`Uh
8cbfSebhcZ_g[eT_ghOg^[gdaSah\fbehedgPdgch^g]fLfhgSca^abahQe]fceJ
\ZcRhK_cVh]fhYTg[_a\ZcUh<bdgchAIhdecgRhXfWhdecgUhB_ghXeThXecgTh]gOghe\e
Zd^Ybh]e\fhZhg]g_ghg\]gh%hXebhdecghMgcghNfce\ZcYTUhGacFhXecgTh]gOg
gSca^ahe\edfWe\Zch]e\fUhHYhg]g_ghTg[fbhg\]gh2IIhdecghNfc^fbhOePhgSca^a
`gd_g\gLg`Uh<bgheO[e\gLah\Z`Uh
*f`eRh;`e[fddeD\fh\Zdh_Yh\gMgda_Rh\Z`^ghZhOg^[g\ghYd[cgh_Z]ghedgPJ
dgch_ahNfcfde_ChHYbYh`e_h^fPfLf`RhXYbgh`e_h`gcgchNfcfLf`Rh[ZMdY_
_YRhOf`e_h_eRh\Z`^gh^fc_g\fh_ehMcZXdf_hXYcg]gUhHfbe_hKbLfdeSe_
bfCh.Z`^ghXgW`ghedgPdgch_ahedgNfhf]ed^ebRh`a^_fbhXYh]ghXech^ZcYbheW[fU
?fchWf\hMZde[e`hg^dab]ghXYcg]ghf[e`hXechMcZXdf_hNgcUh+f]fbhXYh\g^g
XgWgca^aT]acUh4Vb`VhfWe[^eT]ecUh?gbeh_VW[fceh]V``(bhedeW`e^eb]fh_VW[fce
XedQe\fh^gOeM[ecUh7f^fdghXYT]ZdgXahgdac`fbh]fhXedQe_eTh[g_h]fSed]ecUhB_g
[ZMdY_hXYhXedQebebh]fbf\e_ebfh^gOeM[ecUhg[fbhXechXYT]ZdgXahgd^gbhOg]e
Xec]fhZSdYbghgd^gbRhXV[VbhfNehXYT]ZdgXah]Zd]Ycg_gT^abhg_gh^gSda`[g
^Zb^YTh[gdfMhNgc]acUh@e_^fhKd_f`he^[f_fTUh@e_^fhfWebebRhgbbf^ebebR
iþçi sýnýfý var, devrimciler var”
dedi.
Sýk sýk “Yaþasýn Ýþçilerin
Mücadele Birliði”, “Kahrolsun
Burjuva Sendikacýlarý”, “Tekel
Ýþçisi
Yalnýz
Deðildir”,
“Yaþasýn Sýnýf Daya-nýþmasý”
sloganlarý atýldý. Grup Emeðe
Ezgi de, Ankara Tekel eyleminde
bir
iþçinin
onlara
armaðan ettiði bir þiirden besteledikleri parçayý iþçilerle
paylaþtýlar. Mücadele Birliði
Platformu’nun
ziyaretinin
ardýndan Tekel iþçileri, “Hasta
Tutsaklara Özgürlük” için her
Cuma günü Taksim’den Galatasaray Lisesi önüne yapýlan
yapýlan yürüyüþe katýlarak
destek verdiler.
Tekel
iþçileri
eyleme
Tekel bayraklarý ve tekel
pankartýyla katýldýlar. Basýn
açýklamasýndan sonra, Tekel
iþçilerinin 17 Ekim Pazar günü
saat
18.00’da
meþaleli
yapacaklarý
yürüyüþe
çaðrý
yapýlarak eylem sonlandýrýldý.
Ç.Ü Balcalý Hastanesi’nde
çalýþan yaklaþýk 1200 taþeron iþçisi
taþeronlaþtýrmalara karþý elde ettikleri
hukuk zaferi, Çukurova Üniversitesi
rektörlüðü tarafýndan tanınmıyor ve
rektörlük tarafından yeni taþeron ihalesi
hazýrlığı
yapılıyor.
Bu
hukuksuzluðu ve yeni ihaleyi protesto
eden çalýþanlar saðlýkta taþeron istemediklerini dile getirdiler.
4 Ekim saat 08.00’de Balcalý Hastanesi Poliklinikler giriþinde toplanan
yaklaþýk 50 iþçi, rektörlük tarafýndan
uygulanmaya sokulmayan hukuk
kararýný ve yeni yapýlacak taþeron ihalesini protesto ettiler. Eylem sýrasýnda
“Saðlýkta Taþeron Ölüm Demektir”,
“Rektöre
Kul
Taþerona
Köle
Olmayacaðýz”, “Ýnsanca Yaþamak
Ýstiyoruz”, “Kurtuluþ Yok Tek Baþýna
Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz”,
“Yaþasýn Örgütlü Mücadelemiz”,
sloganlarý atýldý.
Bazý hasta yakýnlarýnýn da destek
verdiði eylemin 2. ve 3. gününde poliklinikler giriþinde yarým saat oturma
eylemi yapýldý. Sloganlarla hastane
yönetimi protesto edildi.
Ýþçilerin tüm uyarýlarýna raðmen
hastane yönetimi ihalenin iptaline
dönük bir açýklama yapmamasýyla eylemin 4. günü olan 7 Ekim Perþembe
günü daha kitlesel bir eylem organize
edildi.
Sabah mesai saati olan 08.00’da
iþçiler tekrar poliklinikler giriþinde
toplanmaya baþladý. “Mücadeleyle
Kazandýk Ýhale Masasýnda Kaybetmeyeceðiz”
pankartýný
açan
sloganlarýyla iþçi alým ihalesini protesto ettiler.
\g`abababhKd_f^ebehe^[f_fThNfh]Zdg\a^a\dghXeThPZ`hPZ`hXV\V`hOf`e_dfJ
ceTUh Ph QVbh ]gOgh \gWg^abh ]e\fh AIIh Xebh decg\ah [a`h ]e\fh e_TgdgcaTh Nf
OgcLgbacUhB_gLaChHYh]ghXgW`ghf[e`h^ZcYbUhHfbe_hXYcg]gh`g^[f[[eSe_
^gSdaSabhbfh`g]gchPZ`hf`ZbZ_e`JMZde[e`hXechWf\hZd]YSYUh?g^[gbabhfWe[^eT
XedQe^eh Ngc]acRh XgWah gSca\Zc]YcUh ?f_fbh ^Zbcgh 7h Pf`[ecfde_Rh 7
Zd_g^abRhbZc_gdhXfWh`YcYWdY`hXechFed_hPf`fde_h]gOghe\ehXfd`eh]fhg_g
^fbhXedQe\fh^gOeMh]fSed^ebRhZh^fbeh\Kbdfb]ececUh/SfchZh`gchQV]V^V\dfhOgJ
cf`f[hf]e\Zc^gh^fbehMgOgda\gh\Kbdfb]ececUhEf_f`h`eRhfWe[^eThXedQehXYcg]g
]eSfcdfceb]fbhPZ`hFgTdg]acUh?fc`f^hKTQVcLfhgdaWhNfceWh\gM[aSabah]VWVbVcU
HedQehfWe[h]fSed^fhKTQVch]fSed^ebUh>gdfMh`f^[ecedf_fTRhOfc`f^ebhfNh[gdfXe
Ngc]acRhXYT]ZdgXaRhgcgXgRh[g_g_hg_gh^gSda`h[gdfXebeThNgch_aCh
>gdfMh`f^[ecedf_fTRh]Zdg\a^a\dgh^eTh^gSdaSahMe\g^gh`ZWYddgcabghQKcf
Mdgbdg\g_gT^abaTUh<bYbhePebhOg^[gdaSah^fPf_fT^ebUh.Z`RhLgba_hXfb
Qe[_f\f\e_h ]Z`[Zcgh XYh Fed_dfceh Pf`[ec_f\f\e_Rh fc[fdf\f\e_Rh VPh g\
^Zbcgh\gMgca_h]e\fXedech_e^ebCh?(dXY`ehXgW`gh_gd]gh]e\fXedec^ebUh.gbe
\ebfhXgSa_da^abRh^g[aLa\ghXgSa_da^abUh>Vc`e\fD]fhgedfhOf`e_deSebfhQfPeJ
de\ZcUhBedfhOf`e_dfcehXg`a\ZchWf`fchOg^[g^aRh\gcabhXYh\VcV\f_f\fLf`R
]f^[f`hdgTa_RhMgcghQf[ec_e\ZcUh,KSV^hOg^[gbf^eb]fhf^`e]fbh=IIh[gbf
Zdgbh\g[g`h^g\a^ahWe_]ehAIh[gbfh[VXfc`VdZTh\g[gSabgh]VW[VRhPVb`VhMgcg
Qf[ec_e\ZcUh<hTg_gbh[aMhbfcf\fh\KbfdfLf`hQfbPheb^gbdgcgRh^gSda`dahebJ
^gbdgcgUh
-Yhgb]gh^gSda`hePeb]fhfbh`gcdahgdgbhOg^[ghZd_g\gbdgcgh]Z`[ZcdY`
\gM_g`[acUh!fhOg^[ghZd_g\gbdgcgh[fWOe^hNfh[f]gNeh\gM_g`[acUhEVbhOg^J
[gbf\fhQe[[e_RhXechQKSV^hLfccgOahgc`g]gWa_dgh`gcWadgW[a_Uh:?ZLg_h`gbJ
^fcdfh YScgWa\Zc]Y_h g_fde\g[h f]e\Zc]Y_h XgTah f`^e`dfce_h ZdY\Zc]YR
Og^[gdgchWe`(\f[hf]e\Zc]YRh_f^df`[gWdgca_hWe`(\f[hf]e\Zc]YhN^Uh-e_]e
PZ`h cgOg[a_Rh KTfdh Og^[gbf\fh QfP[e_h e`eh \adh ePeb]fh VPh Xebh g_fde\g[
\gM[a_U9h+ffhe`eh\adhePeb]fh'hXebhg_fde\g[h_a Ch,KSV^hLfccgOahbfh\gMgc
Xede\Zch _Y^YbYTCh B`LeSfch `gb^fceh XYbYbh ]aWab]gh g_fde\g[da`h Og^[g
`gd_g]aUh+fh\gM_aWhXede\Zch_Y^YbYTCh:>fcde\Zch_Y^YbRh`Zd[Y`hgd[abh[fcJ
de\Zch_YChGfbebh`Zd[Y`hgd[ah[fchXfTdfcebehgdgda_hPZ`he\ehZdYc^Yb9hOfc`f^f
XYbYh\gM_aWUh
-e_]ehXech]fh^gSda`[ghQe]eWhNgchOgbQehOg^[gda`dgchKbfhPa`a\ZcChHYJ
QVb`Vh[f`bZdZ&ehNfh\gWg_hXePe_e\dfRhQfdeW_eWhVd`fdfchg\caRh\Z`^YdhVd`fJ
dfch g\caUh Bcgdgcab]gh PZ`h Fgc`dada`h Ngch g_gh Qfbfdh fSede_h \gWg_
`ZWYddgcab]gbh`g\bg`dahOg^[gda`dgchKbfhPa`a\ZcUh@gb^fcRh^eQgcgRhXf^J
dfb_fhFg`[KcVRh`gdMRhOgcf`f[^eTh\gWg_Rheb_fRhFfdPh[g_g_fbh\gWg_
`ZWYddgcabghXgSdahbf]fbdfcUhEg_gch[a`gba`daSahXf^dfb_f\dfhedQedeRhOgcfJ
`f[^eTde`dfh edeW`edeUh B;EGh \ebfh \Z`^YddY`dgh edeW`edeRh ]eSfch fbFf`^e\Zbdgc
gTgda\ZcU
Hede\Zc^YbYTh[aXXabhXech]fhWK\dfhXech\KbhNgcUh.gcah[gbca^gdhXechWf\
g^dab]gUUh+fh]fc^f`h]e\fde_hg^dab]gh]Z`[ZcdgcahXecgThgWgSa\ghPf`fbh\g
]ghOgd`abh`gcWa^ab]ghgWgSa\ghPf`fbhXYhMZde[e`gdgchZd]YUhHeThf^`e]fb
XV\V`hg]g_dgch]fSed]e`UhEZ`[ZchfQf_fbdeSehNgc]aUhHYh]gh[gc[aWad_g^a
Qfcf`fbhXech`ZbYUhGgdQabhOg^[gda`dgcabh\fcebeh`cZbe`hOg^[gda`dgchgd]aR
g_ghOgdghgThQfdeW_eWhVd`fdfc]fhf^`eh^ZcYbdgch]fNg_hf]fc`fbhXech]f
\fbeh_Z]fcbh^ZcYbdgchQfd]eUhHg[adahXech[ZMdYdY`[ghV^[h]VTf\ebh[V`f[e_h]eJ
de_eRhgd[h]VTf\ebh[V`f[e_h`gdaMdgcabahXfdecdfcUhBHED]f`ehfbh\V`^f`h[V`fJ
[e_h`gdaXahfbh]VWV`h[V`f[e_h`gdaXabahXfdecdfcUh4ZLYSYbgh^V[hgdg_a\Zc
g_ghXed_f_hbfh_Z]fdh[fdfFZbYhNgcUh>f`hXgWabghZbYbhXedebP^eTdeSeh_eC
?g\acUh/Qf_fbhZdgbabh`fb]eh`Vd[VcVbVh]g\g[_g^aUh4ZLYSYbghXfWh^V[
gdg_g\gbhgbbf\eh]fhXgXg\ah]ghdV`^h[V`f[e_fh\Kbdfb]ece\ZcUh.Z`^YdhVdJ
`fdfc]fhe`ehOg^[gda`dahbVFY^h]ghgc[a\ZcUh/^`ehOg^[gda`dgch]fNg_hf]fc`fbR
[f`bZdZ&e\dfh\fbehOg^[gda`dgc]gh]fNcf\fhQece\ZcUhBThQfdeW_eWhVd`fdfceb
PZ`hXV\V`h^ZcYbdgcahNgchOgdgUhHYhMZde[e`gdgcah`e_hZdYW[YcY\ZcChEVb\g
GgSda`h8cQV[Vh?<RhEVb\ghHgb`g^ahHRh"dY^dgcgcg^ah*gcghZbYJ
7Rh EVb\gh >eLgcf[h 8cQV[Vh h 6><5h Nfh ?eT_f[h >eLgcf[eh ,fbfd
BbdgW_g^ah6,B>G5J@Vcf^fddfW_fbebhgbg\g^g^aU
HYbdgcabh fQf_fbdeSebeh [gc[aW_g\gh Qfcf`h \Z`Uh Gfc_g\fbeb
]ZdgWa_abahg[[ac_g^aRh^fc_g\fbebhXech`gchgdgbahOgdebfhXVcVb_f^eUUUh4Z`
XV\V`hXech[V`f[e_hgdgbahZd]YSYhePebh^gSda`hXYhgdgbghQfde\ZcUhhA30Ihdfc]f
"dY^gdhGgSda`h*Zde[e`gdgcahY\QYdgba\Zc]YUhA30IJhA33Ih]gh"dY^dgcgcg^a
GgSda`h*Zde[e`gdgcbghhEG8h6?<5hYdY^dgcgcg^ah]VTf\]fhZdg\ghXg`J
_g\ghXgWdg]aUh3ID]gbh^ZbcghQdZXgdh^gSda`hMZde[e`gdgcahEVb\ghHgb`g^a
Nf\ghEVb\gh>eLgcf[h8cQV[Vh]fNcf\fhQec]ehNfh>Vc`e\fD]f`ehhQeceWe_dfce
]fhXK\dfhXgWdg]aUh8cbfSebhXeTe_hOg^[gbf_eT]fheWebhXV\V`hXech`a^_a
[gWfcZbghNfced_eWh]YcY_]gUh?fbVTh[g_hKTfddfW_f_eWhOg^[gbfhg_g
Xech`a^_ahKTfddfW_eWh]YcY_]gUh>gWfcZbghNfced_f_eWhXecheWeh]fhhMfcFZcJ
_gb^gh]g\gb]ac]aSabaThTg_gbhMe\g^g\gh\Kbfde`hXechOgdfhQf[ece\Zc^YJ
bYTUh7f^fdghXech`g^gXg]ghf^`e]fbh\ad]gh=h[gbfh^gFcgh`f^f^ehg_fde\g[a
\gMada\Zc_YWhWYhgb]gh'Ih[gbfUh+g^adhZdYcChg[fbhXech`g^gXg]gh^gFcg
`f^f^eh g_fde\g[ah eO[e\gLabah Of^gMdg\gXedec^ebeTUh EZ`[ZcYbh g_fde\g[
`gcgcabahNfc_f^eh]fhMe\g^g\ahgc[[aca\ZcUhEZ`[Zcdgch`Y[^gdhg]g_dgch]fSedR
Ofc`f^h QeXe]ecUh -ZFKcdfch bfh `g]gch `Y[^gd^gRh ]Z`[Zcdgch ]gh Zh `g]gc
`Y[^gd]acUh-ZFKchY\Y_g]gbhgcgXg\ghXebfchOg\g[ehTgcgchNfcecRh]Z`[Zch]g
K\df]ecUh gc`dah ^gSda`h ^e^[f_dfceh Ngch Xed]eSe_eTh QeXeUh HeTe_
^gNYb]YSY_YTh^gSda`h^e^[f_e_eThWK\df]ech7fc`fTehNfcQedfc]fbhFebgb^f
f]ed^ebUhHYhbfh]f_f`ChGfbebh`e_de`h`gc[abhNgc^gRh^fbhXYbYbdghQe[h^gSda`
eO[e\gLabah`gcWadgUh?gdXY`eh]eSfchY\QYdgbgbhWf\hbfCh>ghHe^_gc`h]KbfJ
_eb]fbh`gd_ghXechY\QYdg_gRh^eQZc[gUhGfbhPgdaWh^eQZc[ghMece_ehK]fRh^eJ
QZc[ghMce_eb]fbh^gSda`hOg``ahgdg\a_Uh*f`eRhOePhK]f\f_fT^fbh^gbg
\fWedh`gc[hNfcf\e_UhHYh`g]gch`g\a[h]aWahf`ZbZ_ebebhZd]YSYRhXYh`g]gc
fWe[^eTdeSebhZd]YSYhXech^e^[f_]fhXYh^eQZc[gh^e^[f_eh\VcVch_VCh.VcV_fT
[gXee#hB_ghXYhOV`V_f[hbfh\gJMa\ZcChGfPe_fh`g]gchXYheWdfcehfc[fde\ZcU
7f^fdgh\fWedh`gc[dgcah`gd]acgLgSa_h]f]eRh`gd]acg_g]aUhGfPe_hNgch\gU
BHED]fhe^fhOfchWf\hKTfdRh^eQZc[gh]ghKTfdUhBHED]fh`gMe[gdeT_ebhcg^\ZJ
bgde[f^ehNgc]acUh?eT_f[ebh^YbYLYbYh\gbehOg^[gbfdfceh^eQZc[gh]fbf[dfcU
HeT]fhZh]fbQfh]fh\Z`Uh?g^[ghfdeb]fh2h[gbfh]Z^\g\dghQfde\ZcRh2h[gbfh7
Pf`[ec_eWUh+f]fbhPf`[ec]ebhOZLg_Ch;\edfWf_f]e_hOgdgh]e\ZcU
.gcabhOfMebeThMgcgbaTah]Z`[ZcdgcgRhOg^[gbfh^gOeMdfcebfhNfc_f`hTZJ
cYb]gh `gdgLg`^abaTUh Hg`abh BHEh gedfh Of`e_dfcebebh KbQKcV^Vh =I=2
\adab]gh Tg[fbh `eWedfcebh Ogbfdfcebebh Qfdecdfce\dfh ^gSda`h OgcLg_gdgca
fWe[dfbfLf`UhBc`g]gWdgch[f]gNehf[[e h?(dXY`ehMgcghOgcLg_g`dgh^gSda`da
ZdYb_gTUh Hech XfXf`h ]ZS]Yh `gPh ^fbfh \gWg\gLg`Ch BHED]fh 00R
;bQed[fcfD]fh00hg\ba^ahOePXechFgc`h\Z`UhHece^eh`eWehXgWah1IIIhhOgcLa\ZcRhXeJ
ce^ehAIIIhhOgcLa\ZcUh@VXgD]ghXecheb^gbhPZ`hbg]echQKcVdfbhXechOg^[gdaSg
\g`gdgb^abRh[f]gNe^ehTZchZdgXedecUh7f^fdgh`gb^fchOg^[g^ababhK_cVhXec
^fbfUh Gfbh Zh eb^gbgh Yd[cgh Mgcgh OgcLa\Zc^YbRh Xech ^fbfRh Xech g\
\gWg[a\Zc^YbUh@VXgDbabhOgcLg\g_g\gLgSahMgcghXYhg_gh`g\Xf[[eSehFgTdg
XechWf\hZd_Y\ZcUh@VXgD]gh\gWhZc[gdg_g^ah0%UhHechg\h\gWg[[a h>gXeehXY
gOdg`ahXech^ZcYbhg_ghMZde[e`hXech^fPe_Uh<hg]g_hXechg\h\gWg\gLg`Uh<
Mgcg\ahOgcLg[a\ZchZhg]g_gUhB_gh^fbh@VXgDbabh\gM[aSahQeXeh[f_fdh^gSda`
OeT_f[dfceRhOfc`f^fhXf^dfb_fRhdV`^hZd_g\gXedechg_ghOfc`f^fh^V[RhOfcJ
`f^fhYdgWa_RheWRh`ZbY[h^gSdgc^gbheb^gbdgch`Zdg\h`Zdg\hKd_fTdfcUh@VJ
Eyleme SES Genel Baþkaný Bedriye Yorgun ve TTB Genel Baþkaný Eris
Bilaloðu katýlarak iþçilere destek verdiler. Saat 10.00’da Hastane içinde bulunan ihale salonuna yönelen iþçiler,
salonun önünde toplanarak ihalenin
yapýlmasýný fiili olarak engelledi. Bu
sýrada sendika baþkanlarý tekrar
konuþmalar yaptýlar. Bu sýrada orada
bulunan emniyetten polisler ihalenin
yapýlmadýðýný ve iptal edildiðini söylediler. Bu söze güvenmeyen iþçiler rektörlükten veya hastane yönetiminden
bir yetkiliden bu bilgileri almak isteðini
belirttiler. Bir cevap almak için Ýþçiler
Kampüs içinde olan rektörlük binasýna
yürüyüþe geçtiler.
Ýþçiler rektörlük binasýna geldiklerinde binanýn polislerce kordona
alýndýðýný gördüler. Barikatýn önünde
sloganlarla bekleyen iþçiler, “bir cevap
almadan buradan ayrýlmayacaðýz” dedi
ve kýsa sürede rektör yardýmcýsý
yanlarýna gelmek zorunda kaldý.
Yapýlan görüþmede rektör yardýmcýsý
konuyla ilgili bilgisinin olmadýðýný söyledi ve iþçileri hastane baþhekimine
yönlendirdi. Tekrar hastane önüne dönüldü ve sendika baþkanlarýndan
oluþan bir heyet baþhekimle görüþtü.
Bekleyiþ yaklaþýk yarým saat sürdü
ve 12.30 sýralarýnda iþçilerin yanýna
gelen heyet adýna Devrimci Saðlýk-Ýþ
Genel Baþkaný Arzu Çerkezoðlu bir
açýklama yaptý “Ýhalenin þimdilik iptal
olduðunu bildirdiler. Ancak mücadelemiz devam edecek ve taþeron sistemini
tüm hastanelerden söküp atana kadar
ýsrarlý mücadelemizi sürdüreceðiz”.
Eylem bu açýklamanýn ardýndan bitirildi
ve iþçiler sloganlarla iþlerine geri döndüler.
112 Acil Saðlýk Hizmetleri
emekçilerinin
çalýþma
alanlarýndaki zorluklar gün geçtikçe
aðýrlaþýyor.
Ýçinde
bulunduklarý olumsuz koþullar
nedeniyle saðlýk hizmetlerini vermekte güçlük yaþadýklarýný belirten 112 Acil Saðlýk Hizmetleri
çalýþanlarý, sorunlarýný duyurmak
amacýyla Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikasý (SES) Ýstanbul
Þubeleri’nden
emekçiler
Çemberlitaþ’ta Ýstanbul Ýl Saðlýk
Müdürlüðü önünde 28 Ekim
Perþembe günü saat 11.00’da bir
basýn açýklamasý yaptýlar.
Basýn açýklamasýna “Can
Kurtarýyoruz, Ýnsanca Çalýþma
Koþullarý Ýstiyoruz / SES Ýstanbul
Þubeleri” yazýlý pankart ve “112
Ambulanslarýnýn
Doktorun
Çalýþanlarýn Ýþyeri Yok”, “Ücretsiz Yemek Hakký Ýstiyoruz”,
“Sözleþmeli Köle Olmayacaðýz”,
“Can Kurtarýyoruz, Evimize Giderken Canýmýzdan Olmak
Ýstemiyoruz” yazýlý dövizlerle
katýlan emekçiler, 112 Acil Saðlýk
Hizmetleri
çalýþanlarýnýn
sorunlarýný bildirmek ve çözüm
üretmek amacýyla Ýl Saðlýk Müdürü’nden
randevu
talebinde
bulunduklarýný fakat bir cevap
alýnmadýðýný,
buna
karþýn
sorunlarýnýn arttýðýný, çalýþma
XgD]gh MYcZh ePed_f^f\]eh XYh Zcgbh PZ`h ]gOgh \V`^f`h ZdgLg`[ah g^dab]gU
<dgSgbV^[VhXechWf\hXYhOf_hLfXebeT]fbhMgcghPa`_g\gLg`[aRhOf_h]f
PZ`h]gOghFgTdgh\gWg\gLg`[abaTUh
=II=h\adab]gbhXfceh^gSda`[gh]KbVWV_hEVb\gh>eLgcf[h8cQV[VDbVb
fQf_fbdeSeb]fUhBedfhOf`e_deSehbfh]f_f`hXede\Zch_Y^YbYTChHfbe_hXKdJ
Qf_]f`eh^gSda`heWdfcebeh[gWfcZbghNfc_f`h]f_f`UhBdh^gbghWYh`g]gchMgcg
Nfh1IIIheb^gbhNfce\ZcY_UhHYbdgcabhAUh]fcfLf]fbh^gSda`h^ZcYbdgcabahOgdJ
df[Uh1IIIhdecgbhNgcUhHYbYbh=IIIhdecg^abghQe]fcdfcebeh`gcWadgRhOf_Wecf
PgdaW[acUhGfbh[gWfcZbhZdY\Zc^YbRh^KTdfW_fdehOgdfhQf[ece\Zc^YbUh=III
decg\ah OgcLg_g\gXedecUh EgOgh `K[Vh Xech \fch [Y[gca_Rh g`[eFh PgdaWgbh Xec
Of_Wecfh ]fSedh ]fh f_f`deh Zd_YWh Mgcg\gh FgTdgh eO[e\gLah Zd_g\gbh Xec
Of_Wecfhgd^g_h\gh]gh`gPg`h^eQZc[g^aThPgdaW[ac^g_hfd]f`ehMgcg\ahOgcJ
Lg_g^g_#h HYbYbh ePebh `gcWa\a_Uh .Z`^gh [gXeeh `eh QfPed_fdeUh GgSda`
ZLg`dgcah ]gh g\bah ^e^[f_Uh >gXeh `eh XeTh XYbYh e^[e\ZcYTUh 8TfdJh dfW[ec_f
MZde[e`gdgcabgh`gcWa\aTUh
Hfbh8E*Dh]fhPgdaW[a_UhGgSda`hMZde[e`gdgcabahbg^adh\gMa\ZcdgcChEZ`J
[ZcdgcRhOf_WecfdfchXechgcg\ghQfde\ZcRh^gSda`hMZde[e`g^ahXfdecde\ZcUhHeTe_
^gSda`h MZde[e`gdgca_aTah ]Z`[Zcdgcgh Of_Wecfdfcfh Nfcec^fbeTh XeTh KdVcVTU
-K\dfh]e\fXedec^ebeTUh<bdgch]fNce_Leh]Z`[ZcdgcUhBc`g]gWdgchXfbh]fh]Z`J
[ZcY_RhMcZFf^\Zbfde_RhXfbeh]fbf[df\fLf`hZdgbh[ZMdY_Ybh`fb]e^e]ecU
>gXeeh`ehXfb]fbh[f`be`hXedQehgdgXedec^ebRh^gSda`h`gcgcdgcabaRhMZde[e`gdgcaba
^ZdLYhOf_WecfdfcfRh]Z`[ZcdgcghXacg`g_gT^abUh
+f]fbRh[ZMdY_hXYbYhXK\dfhgdQada\ZcUhHeThZbgh]e\ZcYTh`eRh=Ih^fbf
^Zbcgh^fbebhf`ZbZ_ebhXg[gLg`Uh!g[gb]gWhZbghXg`gch_aRhNg[gb]gW
XYQVbhQe]eMhOg^[gbf]fheWdfcebehOgddf]e\ZcUh<hK\dfhQKcV\ZcUhGfbhXYbg
`gcWahPa`gchQKcVbV\Zc^YbUhGeTfh^ZcY\ZcY_h]fNdf[hOg^[gbf^eb]fhQKcfN
gdgbh]Z`[Zch\gca_hQVbh]fhXgW`gh\fc]fhPgdaW^abh_aChEfce_h`eh?g\acU
-e_]eh XYcg^ah eWdf[_fh Zd]YUh B`Xgb`Dabh g]g_dgcah \gca_h QVbh ]fh ;W
Hgb`g^aDb]ghPgdaWgXedech_eCh-K\dfh[gc[aWadgXedecUh>gXeeh`eRhXeTh[g_hQVbf
fNf[h ]e\ZcYTUh B_gh \gMadgbh [g_h QVbh `g_Yh OeT_f[eh ]fSedUh 8TfdJ
dfW[ec_fUh<bYbhePebh>gXeMh<]g^ah`gcWahPa`a\ZcUhHeTh1Ih^fbfh[g_hQVbV
^gNYb]Y`Uh/Nf[Rh`g_Y]ghPgdaWgbh]Z`[Zch[g_hQVbhPgJdaW_gda]acUhB_g
XeThKTfddfW[ec_f^ebfh`gcWa\aTRh^gSdaSabhMe\g^gdgW[acad_g^abgh`gcWa\aTUh
HeTh`g_Y]ghPgdaWgbh]Z`[ZcdgcabhQcfNdeRh[ZMdYh^KTdfW_fdehOg``aba
^gNYb_gda\aTUh EZ`[Zcdgch :XeTh gTh Mgcgh gda\ZcYT9h ]e\ZcUh ;WPe\dfh XecdfWR
Og``abah^gNYbUhHK\dfh]V``(babah^gNYb_g`hePebhXgbgh^ZdLYdY`h\gM_gU
HeTh XV[Vbh PgdaWgbdgcabh Zc[g`h KcQV[dfb_f^eb]fbh \gbg\aTUh HgWXg`gb
]e\Zch `eRh Xech \g^gh \gMgda_h _f_YcRh eWPeh g\ca_abah Zc[g]gbh `gd]acgda_U
@/G@Debh LfNgXah bf]ech gc`g]gWdgch ]Y\]YbYTh _YCh @/G@h bfh MZde[e`g
Kbfc]eChHeTe_hMZde[e`g_aThNgc]aRhZc[g`hPgdaW_gh\g^g^aUh:;WPeRh_f_Yc
g\ca_abghOg\acU9hHgWXg`gbhXeTeh`gb]aca\ZcRhXeTeh^KTdfW_fdeh\gMgLg`h`eR
QVNfbLf_eTh`gd_g^abUh<bYbhbe\f[ehXYhg_gh^fbebhbe\f[ebhbfCh/Nf[h:eWPeJ
_f_Ychg\ca_abghOg\ac9UhHV\V`h_f_Ycdgch]aWab]ghOfc`f^h_f_YchZd^YbU
@g_Y]ghPgdaWgbh`g]cZdYheWPehOg`dgcab]ghXecdfWfde_Uh
;^[gbXYdhbeNfc^e[f^eh12IIh[gWfcZbheWPebebhKcQV[dfb_fh_VLg]fdfJ
^eb]fh^fb]e`gdgchXgWgca^aThZd]YUhHfbe_h_gbfNehXgWJ`gbdaSa_]ghXech]fcJ
bf`h `YcYd]YRh _ggWdgcah Tg_gbab]gh K]fb_f\fh XgWdgb]aRh eTebdfc
`Yddgbada\ZcUhB]g_dgchAIh^fbfhPgdaW_aWhOePheTebhgdg_g_aWUh<cg]ghfQfJ
_fbh^fb]e`ghG/GDfh^K\df]e_RhQfdebhXYbdgcahKcQV[df\fde_Uh:.ghOZLg_R
Xede\Zc^YbYTh Zd_gTRh gbLg`h FgOceh V\fh \gMgXedeceTU9h ?gbeh FeedeRh _fWcY
^fb]e`gLada` hOg]eh_VLg]fdfhf]fde_
*f`eh^gSda`[ghPKTV_hbfChebgb^_gbhQfbfdhNfcQedfcdfhQfbfdhXV[J
Pf]fbh^gSdgb_gdaUhHV[Pf]fbhfbhgTh)hAIhMg\h^gSdgb_gdaUh@g\bg`dgc
`g_Yh^gSda`hOeT_f[dfcebfhg\cad_gdaUh8Tfdh^f`[Kcfh[gbabgbhg\caLgda`hNf
]f^[f`dfch`gd]acad_gdaUhHecebLehXg^_g`h^gSda`hOeT_f[dfcebehVLcf[dehOgdf
Qf[ecfbhOfch[VcdVhY\QYdg_gh`gd]acad_gdaUh8bLfde`hXecebLehXg^g_g`h^gSda`
OeT_f[dfcebfUhGgSda`hZLg`dgcah]f^[f`dfb_fdeRh^fN`hTebLecehh`YcYd_gda]acU
GgSda`hZLg`dgcah0IIIhJhGgSda`hfNdfcehA'UIIIUh@g_YhOg^[gbfdfceh]f^J
[f`dfb_fdeh^g\ahAAIIDfhPa`gc[ad_gdaUhBWadg_ghOeT_f[dfcebfhKTfdhKbf_
Nfced_fdeUh;dfceh[f`bZdZ&ehY\QYdg_ghMdgbdg_g^ah\gMad_gdaUh@g_YhedgPhNf
^gSda`h [f`bZdZ&e^eh ^gbg\eh QfdeW[eced_fdeUh "dY^gdh gWah Vcf[e_h _fc`fTe
`YcYd_gdaUh ,cfNdeh J>ZMdYh ^KTdfW_fdeh KcQV[dfb_fh Og``aRh [g_h QVb
PgdaW_gUh HV[Vbh ^gSda`h PgdaWgbdgcah Zc[g`h PgdaW_gh ^[g[V^Vb]fh Zd_gdaR
^KTdfW_fdeJ[gWfcZbhNXUhY\QYdg_gdgcabghOg\ac h*fcFZc_gb^h^e^[f_eh\fJ
cebfhg]edhK]Vddfb]ec_fUhHgWOf`e_dfch^fPe_dfhg[gb_gdaUhEf_Z`cg[e`R
WfFFgFRhOf^gMhNfcfXedechXech^gSda`hOeT_f[h^VcfLehePebhOgd`hZcQgbeTg^\ZbY
NfhOgcf`f[dfceUh/We[h^gSda`hOeT_f[ehePebhg^adh^ZcY_dYhOV`V_f[dfc]echFg`g[
[ZMdY_hKcQV[dfcehNfh_f]\ghMZde[e`gdgcabbhQfdeW[eced_f^ehNfhY\QYdgb_g^a
^VcfLeb]fhOgd`abhQVLVbVhNfh`Zb[cZdVbVh]fNcf\fh^Z`_gda]acU
EVb\ghGgSda`h8cQV[VhNfcedfcebfhQKcfheb^gbdgcahOg^[ghf]fbKd]VJ
cfbhVPh\g\Qabhbf]fbhNgch`K[VhXf^dfb_fh6gPda`RhgWacahXf^dfb_fRh]fbJ
Qf^eThXf^dfb_f5h^eQgcgRhOgcf`f[^eTh\gWg_#h,Kc]VSV_VThQeXeh^gSda`da
Zd_g_aThePebh]Z`[ZcdgcgheO[e\gLa_aTh\Z`Uh
:9(5297512:/86.5:/94:-9623 3:5"56.8:.+!+6+7.+ +6.8
/'77963-:,4963:0+/18/:,796:579"7943:(5091909:1+4-815:.9)9:-9623/73
.8 57:-59
<hedgPdgcheb^gbdgcgRh\Z`^Yddgcgh]fNdf[dfch[gcgFab]gbhNfcedfbhXf]gNg
edgPdgc]acUh7f^fdgh`dg^e`hNfcf_hedgPdgcahVcf[_f`hLgTeM[ech]f]eSebeThWf`ed]f
g_gh)hAIhOg^[ghePebhQfcf`dehZdgbhedgLahVcf[_fTUh4Vb`VhXYhedgLgheO[e\gLa
ZdgbdgcabhOfM^eh\Z`^Ydheb^gbdgcUh@gchQf[ec_f\fLf`hgdgb]ghZd]Y`dgcahePebhVcfJ
[ed_fTdfcUhGg[ad_g\gLg`Rheb^gbdgcghXf]gNghNfcedfLf`hedgPdgc]achXYbdgcUh"LYT
Zdgbh edgPdgch ]gh Me\g^g]gbh Pf`ede\ZcUh 8cbfSebh BMcZ_fbh bfFf^h gPaLa
Fa^Fa^dgc]gbhXech[gbf^eUhBMcZ_fbhAh`YcYWhbfh]fTgNgb[g&ahNgcRhQVb]fh1h]fFg
gd_gda^abUhHechedgPhPa`a\Zch=1h^gg[de`hXechFa^hFa^h\gMa\Zc^YbYThf[`e^eh=1h^VcVJ
\ZcUh Hece^ebebh Fe\g[ah XecRh Xece^ebebh Fe\g[ah AIIh >h Nfh >Vc`e\fD]fh YLYTh Zdgba
XYdg_a\Zc^YbYTUh?g^[g\gh\gTg_a\Zc^YbYTRhZhMe\g^g]gh\Z`RhKXVcVh^g[ad^ab
]e\fUh@gd]acg_gTRh\g^g`[achg_gh^g[_gTU
koþullarýnýn
daha
da
kötüleþtiðini, tüm çabalarýna ve
özverili çalýþmalarýna raðmen
saðlýk hizmetlerinde oluþan
aksamalarýn devam etmekte
olduðunu belirttiler.
Çalýþanlarýn sadece bir
kýsmýnýn iþ güvenceli kadrolu
olduklarýný, çoðu acil servis
çalýþanlarýnýn ise 1 yýllýk sözleþmeli personel statüsünde olarak çalýþmakta olduðunu söyleyen 112 Acil Saðlýk Hizmetleri
çalýþanlarý, diðer kentlere ve
görev tanýmlamalarýna göre
daha fazla çalýþmak zorunda
kaldýklarýna da deðindiler.
Tam gün yasasý ile saðlýk
personelinin haftalýk çalýþma
saati 45 saatten 40 saate
indirilmiþti. Buna karþýn, 112 Acil
Hizmetleri personelin yasa dýþý
olarak 48 saat çalýþtýrýlmakta
olduðu belirttiler. 112 Acil Saðlýk
Hizmetleri çalýþanlarýnýn, Aile
Hekimliði uygulamasýna geçilmesi konusunda da yeni sorunlarla karþýlaþacaklarýný, Ýstanbul
genelinde 140 noktada 112 Acil
Servis
hizmeti
yapýlmakta
olduðunu ve bu noktalarda
çalýþmakta olan 180 hekimin,
Aile Hekimliði’nde görev almayý
seçmesi ile ambulanslarda görevlendirilebilecek
doktor
kalmayacaðýný söylediler.
Saðlýkçýlar, personel ve
hekim eksikliðinin derhal giderilmesi, zorla fazla mesai
uygulamasýna son verilmesi,
fazla mesai ile ücretlerinin ödenmesi ve izin verilmesi taleplerini
sýraladýlar. Taleplerini dile getiren sloganlarýn atýlmasýndan
sonra basýn açýklamasý sona
erdi.
:*8775/78:29!84,6:&4+2786-815078:57
575:1,4-9/:51250,4'-:69137:$54:0,7.96:8"2565*U9h
HYh^ZcY\Yhe`ebLehXKdV_Vbh^ZbYb]gh\gba[dg\g\a_U
;Wh,VNfbdeSehNfhWPehGgSdaSahXKdV_VbfhQfPfde_UhHg[a
]Vb\g^abghXg`[aSa_aThTg_gbhQfdfbf`^fdh[gca_hXe[[eR
fb]V^[ceh\V`^fd]eUhHedQeh[f`bZdZ&edfcehgc[[aUh,fdeW_eWhVdJ
`fdfc]fheWPeh^gSdaSahKbLfde`dfceb]fhM^e`Z^Z^\gdhf[_fbJ
dfcRh \gWdgbgbh eWh QVLVRh \fbeh `e_\g^gddgcRh fcQZbZ_eR
gdfc&edfcRh\fbeh[f`bZdZ&edfcRh\Kbf[e_hNfhKcQV[dfb_fRh;W
^gSdaSahOeT_f[dfcehXgWahPf`fc`fbRhQfdeWJ_f`[fhZdgbhVdJ
`fdfc]fheWPeh^gSdaSahKbLfde`dfceb]fh[gca_RhgSachNfh[fOdeJ
`fdeheWdfcRh[fOde`fdeh[f`bZdZ&eh[cgb^FfceRhXV\V`h6`g[g^[cZFe`5
`gTgdgcRheWh`gTgdgcaRhQVNfbde`Rh_f^df`hOg^[gda`dgcah6^edeJ
`ZTe^#5Rh[Z`^e`h_g]]fdfcRh^ZdNfb[dfcRh\V`^f`hce^`dehQYJ
cYMdgch6PZLY`heWPeUUU5RhgSachFeTe`^fdhPgdaW_ghNfhebFZc_gd
PgdaW_ghKbh^acgdgcahgd_g`[g]acUhEZdg\a^a\dgh]gh^gSda`
^ZcYbdgcah ]fSeWe\ZcUh ;bQed[fcfD]fh eW^eTdfch Nfh f^bf`
PgdaWgbdgch]gOghfc`fbhKdVcdfchPVb`VhXf`dfb[e^eh\Z`Uh
>Vc`e\fDbebhVPhZdg\]ghcf^_ebehPa`gcgXedeceTUhHecebJ
Le^ehEgNY[MgWgD]ghQfcPf`dfWfbhZdg\Uh;`ebLe^eh>YTdgh>fcJ
^gbf^ehNfhVPVbLV^Vh@Z[h[gWdg_gheWPedfce#
GZbh e`e^ebeh `gTgh ^g\g_gT^abaTRh XYh ZdgSgbV^[V
eb^gbda`h ]aWah Xech Zdg\]acUh GG@h e^[g[e^[e`dfcebfh QKcf
=II%D]gh A%IAh eWPeh eWh `gTg^ah ^ZbYLYh KdVc`fbh =II0
\adab]gh XYh ^g\ah AI11Uh =II0h \adab]gh _f^df`
Og^[gdaSab]gbh Kdfbh Ah `eWeUh Gfbh ^eQZc[gdah ]fSed^fbRh Z
gb]gheWeh\gM[aSabhgb]ghOg^[gdaSabh[f^Me[hf]ed_e\Zc^gR
^fbh OePh `g\]gh Fgdgbh QfP_e\Zc^YbUh HYbdgcabh OfM^e
^eQZc[gdaheWPedfcfhQKcfh`g\a[dgcUh@g\a[h]aWahfbhPZ`hbfJ
cf]fCh@VPV`hg[Kd\fdfc]fUhd`f_eT]fh_f\]gbghQfdfb
eWh `gTgdgcababh )h %IDab]gbh FgTdg^ah 2ID]fbh gTh eWPe
PgdaW[acgbheW\fcdfceb]fRh\gbeh;WPehGgSdaSahNfh;Wh,VNfbdeSe
@YcY_dgcababh`YcYd_g^ababhQfcf`deTZcYbdYh[Y[Yd_g]aSa
eW\fcdfceb]fh\gWgb_g`[g]acUh;Wh`gTgdgcababh)h2ID^eRh3
\gh]gh]gOghgThPgdaWgbahZdgbheW\fcdfceb]fh_f\]gbghQfdJ
_f`[f]ecUhHYheW\fcdfceh@<H;Ddfcebh)h3IDabah[f_^edhf[J
_f`[f]ecUh4KTV_h^eQZc[gdahNfh^fb]e`gdaheWPehPgdaW[ac_g`U
Gfb]e`g^aTheWPehPgdaW[acgbh`g_Yh^YPYheWdfcUh8E*hedf
edeW`e_hZd]YSYh\addgc]ghAUh@ZbQcfD\fhXK\dfhXechKbfcQf
Nfc_eW[e`Uh :GeQZc[g^aTh Nfh ^fb]e`g^aTh eWPeh PgdaW[acgbR
Mgc[eh ^YPYh eWdfc9h ]e\fh [VTVSfh QfP^ebh e^[f]e`Uh 1h ^gg[
^Vc]Vh[gc[aW_gUh@e_^fhgdf\Oeb]fh`ZbYW_g]aUh:?ZLg_
^fb]e`g\ah Pa`gcgda_h ]gh ^g]fLfh ^eQZc[gh `gd^ab9h ]e\f
Kbfc]edfcU
;W\fceh_VOfb]e^dfceRh[f`be`fcdfceRh]Z`[ZcdgcahNgcUh;W
\fceh_VOfb]e^dfcehbfh\gMgcdgcCh;Wh\fceh`ZWYddgcabah]VJ
TfbdfcdfcUh.fcebfh`Z\_gh6Tgcgcdah_g]]fbebRheWdf_eb5R
?gNgdgb]ac_gh
6\fcfdRh
^f\cfd[_fh
6Qfbfd55R
Gabacdgb]ac_gh6eTZdg^\Zb5Uh-e_]eh^fbhXfbe_h_ggWa_a
NfcfLf`^ebRhXfbheWPebebhOg``abah^gNYbgLgSa_UhHK\df
Xech Wf\h _V_`Vbh _VCh HYh `g_Yh QKcfNeh Zd_gda]acU
;WNfcfbdfc]fbh [ZMdgbgbh Mce_dfcdfh PgdaWgbh Xech `g_Y
`YcYdYWYhZd_gda]acUhHYh`g_Yh`YcYdYWYhe^[eO]g_hf[_fJ
de]echOf`e_eRh_VOfb]e^eUh<hTg_gbhKTQVchZdgcg`heWPebeb
Og``abah^gNYb_gda]acUh
@Z[h`Y_dg_gheWPedfceh`ZbY^YbghQfd]e`UhEVb\gh[gceOeb]fhXYhXV\V`J
dV`[f`eh Xech Zdg\h A3'IDdgc]gRh BHED]fRh XV\V`h Xech ]gSah ]fdfcf`h [Vbfd
\gMa_ab]ghPgdaWgbh[gWh`ac_gheWeb]fhQfcPf`dfWe\ZcUh<h]Kbf_]fhXYheW[f
TfbLedfcRhg[ebdfchPgdaW[acad_aWUhHYcg]ghcf^_ehcg`g_dgcghQKcfh0hXebheWPe
PgdaW_aWUh10IRhQfcPf`dfcfhQKcf\^fh$IIh`eWehKd_VWUh@Zc`Y\ZcYTh`ehXeTe_
Zdg\hZb]gbh]gOghXV\V`Uh<hZdg\hA3'ID]ghZd_YW[YhNfhZhTg_gbh^[gb]gc[J
dgchhPZ`h]VWV`[VUh-e_]eh>Vc`e\fD]fhXYhZdg\h\gWgba\ZcRhQfcPf`[fbhPZ`h]cgJ
_g[e`Uh
?aTdahXechVcf[e_hNgchNfhZdgSgbV^[VhXechQf[ece_Uh@Z[heWPebebhKbVbfhQfJ
de\ZcRh\V`^f`hXg^abPdgh`Z_Mcf^Kcdfh`Y_hMV^`Vc[VdV\ZcUh.V`^f`hXg^abPdg
`Y_hMV^`Vc[[VSVb]fhPZ`h`VPV`h[gbfdehTfccfLe`dfchOgdebfhQfdech`Y_hNfhXY
XV[VbhZ]g\ah`gMdgcUhGeThXYbYh^ZdY]YSYbYThTg_gbh^de`ZTe^hOg^[gdaSabg
\g`gdgba\Zc^YbYTUhGde`ZTe^hOg^[gdaSahbf]ecChEVb\gh[gceOeb]fh`dg^e`heWPe
Og^[gdaSa]acUh8bdf_dfcdfhXg[a]ghgTgd_aWhZdgbh_g]fbLehOg^[gdaSa]acUh7gJ
]fbdfc]fRh\ZdheWPedfceb]fRh^fcg_e`[fRhLg_heWPedfceb]fhQKcVdVcUh4ebhQeXeh>VcJ
`e\fhQeXehVd`fdfc]fh[f_fdh_f^df`hOg^[gdaSahZd_g\gh]fNg_hf]e\ZcUh
Gde`ZTe^hOg^[gdaSahePebhfbhfdNfceWdeh\fcdfch`Z[heWeb]fhZd_g`[g]acUhHgW`g
^gbg\eh`Zddgcab]gh]ghNgcUh7f^fdghgb[dgcabhMgcdg[ad_g^ab]gRh_f[gddfceb
[f_eTdfb_f^eb]fRh ^fcg_e`h ^gbg\eb]fh KTfdh Zdgcg`h ]gh `Z[h `Y_dg_g
eWeb]fUh EVb\gh [gceOeb]fh ed`h ]fFgh >Vc`e\fD]fh \gMada\ZcUh @Z[[gh _Z]g
XgWda\ZcUhHech;[gd\gbhFec_ghQf[ece\ZchNfhOePXechKbdf_hgdab_g]gbhXYheWdf_
\gMada\ZcUh
Gde`ZTe^h_g]fb]fh'Ih\ad]ghOgFeFhOgFeFhQfdeWfXedecUh@Z[h`Y_dg_gheWeb]f
AR2h g\]gh %h g\]gh QfdeWe\ZcUh GebZMdYh Og^[gh Kd]VRh ZbYbh `gc]fWeh Kd]VU
EYc_YWhgc`g]gWhg`LeSfchbg`de\dfh`Yc[YdgLgSabah]VWVbV\Zchg_ghOePhY_Y[
\Z`Uh ?aba^dah 'h Og^[gh Nfh ZSYddgcaRh gbbf^eh Xgbgh Qfd]eUh :<SdY_h XYcg]g
PgdaW_aW[aRhXg`[a_hOg^[gRhXYbYbh`gc]fWehNgchg^`fc]fRh`ZWg_a\ZcRh]YcJ
_g]gbh`gPa\Zc9Uh:<h]ghPgdaW_aWh_a\]aC9Uh:/Nf[U9hHech[gbfh\gTah\gT]a_hg^J
`fcfhVPVbLVhg\]ghPa`[aUhEeSfcdfceh?g``(ceD]fhZbgh]gh\gTah\gT]a_hZh]g
Og^[ghPa`[aUhHYheWPedfcebh)h33DYh`g\a[h]aWaUh;WPe]fbheWPe\fhYdgW[a_UhA=II
`eWe\fhYdgW[a_RhXYbdgc]gbh2Ih`eWehKd]VhNfh]eSfcdfceh]fhKdfLf`Uh@Yc[Yd_g
Wgb^dgcah\Z`Rhg_ghOg^[gda`h]fcfLf^ebfhQKcfh`e_e^ehAh\adhePeb]fRh`e_e^eh=I
\ad]ghg_gh_Y[dg`ghXYhOg^[gda`[gbhKdfLf`Uhh
GZbcgh \g^g`h Qfd]eh g_gh ^g]fLfh `Z[h eWeb]fh ]eSfcdfceb]f
\g^g`dgb_g]aUhB_gh`Z[heWehPZ`hNgOWeLf\]eUh=h?gF[ghKbLf`ehOgXfcRh^Zb
YdY^dgcgcg^ah^fb]e`gdgcabh\gc]a_a\dghXV\V`hFec_gdgch=IAAh\adab]gbhe[eXgJ
cfbhXYheWdf_eh`Yddgb_g\gLg`dgcabahgPa`dg]adgcUh-K\dfh^gNYb_gh\gMa\ZcdgcU
:HeTh\gM_g]a`RhXeTe_heWehNfc]eSe_eTh[gWfcZbdgch\gM_aWU9h>gWfcZbh]aWab]g
eWh_ehNgcChHechFec_ghQfde\ZchZbghNfce\ZcRhZhgda\ZchWYhAIIh`eWe\fhNfce\ZcRhZ
gda\ZchZbghNfce\ZcRhZh]ghgda\ZchXechg]g_ghNfce\ZcUhB]g_hfNebebhgd[ab]g
ZSYddgca\dghXecde`[fhXYheWeh\gMa\ZcUh'hZSdYh]ghKdV_LVdhOg^[gRhg]g_hXYheWe
Xed_e\Zch`eUh4ZLY`dgcgh]f]e_h`eh:!f`(df[hNfcebhgNY`g[gU9h4ZLY`dgcRh:!fJ
cf_f\eTRhPVb`VhMg[cZbhXgXg_aTU9hEVb\gh\g^g`dg\gLg`hXYheWeUhHYbYhXeT
XgWgc]a`Uh >Vc`e\fD]f`eh _VLg]fdf_eTdfh XgWgc]a`Uh HeTh Xg`gbgh Qe[[e`
eWPedfcdfhXecde`[fRhXg`gbhWK\dfh]f]eh:+e\fh[ZTdYheW[fhPgdaWa\Zc^YbYTCh+e\f
XYheWdfhYScgWa\Zc^YbYTC9h
GZcYbhbg^adhPKTVdVcChHfbh]fh^eTfh^ZcY\ZcY_h^ZcYbhbg^adhPKTVdVcC
Tuzla Organize Deri Sanayi
Bölgesi’nde bulunan Rimaks Tekstil
fabrikasýnda, iþçiler Türk-Ýþ’e baðlý
TEKSÝF Sendikasý’nda sendikalaþma
çalýþmasý
baþlatýnca
iþten
atýlmýþlardý.
Ýþçiler 7 Aðustos’ta topluca sendikaya üye oldular, 9 Aðustos’ta da
iþten atmalar baþladý, 23 iþçi iþten
atýldý. 11 Aðustos 2010 tarihinde
iþçiler fabrika önünde direniþe
baþladý. Rimaks patronu, 16
Aðustos’ta sendika yöneticilerini
toplantýya çaðýrdý. Toplantý günü
görüþme yaparak sorunu gidermek
yerine 41 iþçinin daha iþine son
verdi. Ýþten çýkarýlanlar arasýnda
sendikasýz iþçiler de var. Ýþten atýlan
64 iþçi fabrika önündeki direniþi sürdürdü.
11 Aðustos’ta baþlayan Rimaks
direniþi 4 Ekim’de Tuzla ve
Bartýn’daki
iþçilerle
yapýlan
toplantýdan sonra TEKSÝF sendikasý
örgütlenme uzmaný, patronla yapýlan
anlaþmayý iþçilere açýkladý.
Anlaþmaya göre iþbaþý yapmak
isteyen iþçiler geri dönecek. Fakat
iþletmede daraltmaya gidilmesi
gerektiði için, son giren iþçiden
baþlanmak üzere iþe geri alýnan iþçi
sayýsý kadar iþçi iþten çýkarýlacak.
Ýþbaþý yapmak istemeyen iþçilere ise
6 aylýk ücret tutarýnda tazminat ödenecek veya iþçinin isteðine göre
iþbaþý yapmak istiyorsa 4 aylýk ücret
ödenecek ve taþeron firmayla
çalýþmaya devam edip daha sonra
ana firmaya geçebilecek.
Ýþçiler bu direniþ ve eylemler
sýrasýnda kendi ayaklarý üzerinde
durmayý öðrendiklerini, disiplinin
önemini anladýklarýný, kendilerine
güvenmeleri gerektiðini ve asýl olarak sýnýf dayanýþmasýnýn önemini
anladýklarýný söylüyorlar. Rimaks’ta
yaþanan sorunlarýn sadece onlara
has sorunlar olmadýðýný, nerede
çalýþýrlarsa çalýþsýnlar, sorunlarla
karþýlaþacaklarýný, kendilerinden
baþka
bu
sorunu
kimsenin
çözümleyemeyeceðini,
iþçilerin
ancak kendi kurtuluþlarýný kendilerinin elde edebileceðini bu direniþ
sýrasýnda kavradýklarýný anlatýyorlar.
DEVLET MEMURLARI-KAMU EMEKÇÝLERÝNÝN
ÝÞKAZASI VE MESLEK HASTALIÐI SÝGORTASI HAKLARI
Madde 188: HASTALIK
Sosyal güvenlik hakký Sorumluluk Hukuku’nun
VE ANALIK SÝGORTASI:
önemli bir bölümüdür. Ýþ kazasý ve meslek hastalýklarý
sigortasý da sosyal güvenlik hakkýnýn en önemli
kýsmýný oluþturur. Sorumluluk hukuku bir anekdotu
A) Devlet memurlarýnýn hastalýk, analýk ve gö- bu alanýn satýr baþý yapar daima; “Bir çivi yüzünden
revden doðan kaza ile mesleki hastalýk,
bir nal, bir nal yüzünden bir at, bir at yüzünden bir
B) Devlet memurlarýnýn eþleri ve bakmakla yü- atlý gidiverir.” (Benjamin FRANKLIN) Ýþ kazasý
kümlü olduklarý ana, baba ve çocuklarýnýn hastalýk ve meslek hastalýklarýna dair gerçekler bu anekdotu
ve analýk,
sonuna kadar haklý çýkaran bir konudur.
C) Bir kanuna dayanýlarak emekli veya malullük
Ýçinizde memur statüsünde olan, 657’li yasaya
aylýðý alanlarýn (Sosyal Sigortalar Kurumunca uy- tabi olan arkadaþlarýmýz var. Peki, iþ kazasý ve mesgulanan iþ kazalarý ile meslek hastalýklarý, malullük ve lek hastalýklarý sigortanýz var mý? Ve bugüne kadar
yaþlýlýk sigortalarýndan gelir veya aylýk baðlananlar bu sigortayla ilgili idareyle hiç hak alma sorununuz
hariç) hastalýk ve analýk,
oldu mu? Bu sorularýn cevabý ne yazýk ki daima
Ç) (C) bendinde belirtilen emekli veya malul- “yok” demekten ibarettir.
lük aylýðý alanlarýn aile fertlerinin hastalýk ve analýk,
Oysa, iþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasý o
D) Bir kanuna dayanýlarak dul veya yetim aylýðý kadar önemli bir sigortadýr ki, iþçinin nasýl iþini yapalanlarýn (Sosyal Sigortalar Kurumundan gelir veya mak gibi temel bir sorumluluðu varsa, iþverenlerin de
aylýk alanlar hariç) hastalýk ve analýk.
o çalýþanýn ücretini ödemesi ve saðlýðýný iþe baðlý riskHallerinde, gerekli sosyal sigorta yardýmlarý lere karþý korumasý hukuki bir zorunluluktur. Bu gasaðlanýr.
ranti daha iþe girdiðiniz ilk adýmda baþlar. Ve bu
Bu sigorta yardýmlarý özel kanunlarla düzenle- sigortanýn bütün primi çalýþan katkýsý olmadan
nir.
iþveren tarafýndan ödenir.
Bu sigortalardan tanýnan hak ve saðlanan
Soruyorum iþ yeri saðlýk dosyanýz var mý? Yok
yardýmlar, genel sosyal sigorta rejimleri ile kabul edi- mu dediniz? Ýþyeri saðlýk dosyasý olmadan bir
len hak ve yardýmlardan az olamaz.
hemþire bir doktor nasýl istihdam edilebilir?
Sevgili arkadaþlar, 1990 yýlýydý, ben
henüz 2 yýllýk avukat idim. Hemþireler
derneði yayýn organýnda bir ölüm ilaný dikkatimi çekti. “Hepatit B daha kaç can alacak?” baþlýklý ölüm ilanýnda açýklandýðý
üzere 23 yaþýndaki doktor Muhsin Yigiter,
Hepatit B aþýsý yapýlmadan doktor olarak
çalýþtýrýldýðý için hastane ortamýnda aldýðý
Hepatit B virüsüne baðlý olarak bu
hastalýða yakalandýðý için ölmüþtü.
Nasýl olur?
Ben de 14 Eylül 1988’de iþçi saðlýðý
konularýyla ilgili olarak çalýþmaya baþladým. 1990 yýlýna gelinceye kadar iþ
kazalarý ve meslek hastalýklarý ile ilgili pek
çok dava ve duruþmaya katýlmýþtým.
Sosyal Sigortalar Mevzuatý ve Sosyal
güvenliðin temel ilkeleri ortada. Ýþ kazasý ve
meslek hastalýklarý sigortasý olan bir dokt
ordu Muhsin Yiðiter (o an öyle düþünüyordum) Nasýl aþýsýz
çalýþtýrýlýrdý? Bu benim gözümde mümkün görünmüyordu. Konuyu
incelemek için kitaplarý karýþtýrdýðýmda, (çünkü fakülte yýllarýmda
memurlarýn iþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasý diye bir konuyla
karþýlaþmamýþtým) hayretler içinde kaldým. Çünkü iþçi saðlýðý ve iþ
güvenliði konusunda memurlar adeta unutulmuþtu. Tek bir araþtýrma
çýktý karþýma. 1978 yýlýnda yazýlmýþ konuyu yanlýþ ele alan bir sempozyum bildirisi, “Ýþçilerin iþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasý
hakkýna karþý memurlarýn bu haklarý yok, emekli sandýðýnýn maluliyet
sigorta fonundan ve maluliyet baremlerinden bu iþlemler yapýlýyor” diyordu.
Hayýr, maluliyet vazifeye baðlý olsun olmasýn baþka bir þeydir. Ýþ
kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasý ayrý bir þeydir. Sosyal güvenlik
kapsamýnda olan herkesin bu hakký zorunlu olarak vardýr. Bu hakka,
iþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasýna çalýþmaya baþ-ladýðýmýz ilk
günden itibaren ihtiyacýmýz vardýr. Olur ya ilk gün kafamýza tuðla
düþer, hastanelik oluruz. Ya da ilk günde kot taþlama iþçisi, ciðerinde
birikmiþ o ölümcül tozun ilk miligramýný daha ilk günden solur.
Konuyla ilgili her bir memur kategorisi için özel bir yasa mý
çýkarýldý diye bütün yasal düzenlemeleri neredeyse hayretle taradým.
Çünkü iþ kazasý ve meslek hastalýðý sigortasý olmadan bir memurun
çalýþtýrýlmasý mümkün deðil. Bu sigorta kolu baþ sigorta koludur.
Söylediðim gibi, öðretmenler için, doktorlar için ayrý yasa mý var diye
yasa taramaya baþladým. Kanunlar külliyatýmýzýn neredeyse tamamýný
taradým. 657 sayýlý yasayý baþtan sona okumaya baþladým. 188. maddeye geldiðimde anladým ki 657 sayýlý yasanýn memurlar açýsýndan
hem bir iþ yasasý hem de sosyal güvenlik yasasý olduðunu iþte o zaman
anladým. Çünkü, 188. maddeye iþ kazasý ve meslek hastalýðý sigortasý
1965 yýlýnda konmuþ. Baþka sigorta haklarýyla birlikte, hastalýk,
analýk, sigortasý haklarýyla birlikte iþ kazasý ve meslek hastalýklarý
sigortasý hakký da oraya yerleþtirilmiþ. 506 sayýlý yasayla iþçilere
verildiði tarihte memurlara da bu hak verilmiþ.
657 sayýlý yasaya sonraki yýllarda eklenen maddelerle hastalýk,
analýk, ölüm yardýmlarý sigortasý haklarý kurumlarýnca karþýlanan sosyal yardýmlara dönüþtürülmüþ. Ýþ kazasý ve meslek hastalýklarý
sigortasýnýn da bugüne kadar uygulama biçimini gösterecek düzenlenmeler yapýlmadýðý için bir yasal boþluk olarak býrakýlmýþ.
Hangi sigorta kuruluþu bu hakký saðlayacak?
Ya da bu sigorta kolunun iþverene yüklediði sorumluluklar
açýsýndan, iþe girdiðiniz ilk günden itibaren iþyeri saðlýk dosyasýnýn
açýlmasý; iþe baðlý riskler bakýmýndan saðlýðýmýzýn takip edilmesi, ve periyodik saðlýk kontrollerimiz yapýlarak çalýþmamýzýn sürdürülmesi nasýl
düzenlenecek.
O yýllarda memur sendikasý Genel Saðlýk- Ýþ’in sendikayla ilgili
bir anket formunun arkasýna bende bir kaç soruluk form ekliyorum
dedim.
Yaklaþýk 2000 kiþilik bir grup cevapladý benim eklediðim iþ kazasý
ve meslek hastalýklarýna dair sorularý. Bu 2000 kiþilik grupta 582 gibi
çok çarpýcý bir sayýda iþ kazasý ve meslek hastalýklarý olgusu çýktý
karþýmýza. Bu grubun içinde hepatit B sebebiyle karaciðer nakli
aþamasýna gelmiþ olanlar, ameliyathane kazalarý vardý. Bir hemþire
vardý hiç tanýma fýrsatý bulamadým. Baþýna oksijen tüpü düþtüðü için
İzmir Buca Belediyesi’ne
bağlı taşeron şirkette çalışan
Batıgül Tunç, sosyal güvenceli bir
iş için taşeronlaşmaya karşı mücadele ettiğinden dolayı işten
çıkarıldı.
İşten çıkarılan işçi Batıgül
Tunç’ta işe geri alınana kadar
Buca Belediyesi önünde direniş
eylemine başladı. Saat 12.00’ye
doğru “Taşerona ve Sendikasız
Çalışmaya Karşı Olduğum İçin
İşten Atıldım İşimi Geri İstiyorum/Buca Belediyesi Taşeron
İşçisi”
pankartının
açıldığı
eyleme İzmir Sendikalar Birliği ve
UPS işçileri de kendi pankartları
ve “Taşeron Sistemi İstemiyoruz”,
“Birleşen İşçiler Asla Yenilmez”,
“Taşeron İşçisi Yalnız Değildir”
sloganlarıyla basın açıklamasının
yapılacağı yer olan Buca
Belediyesi’nin önüne geldiler.
Basın
açıklamasında,
“Yaşasın Sınıf Dayanışması”,
“İşçiyiz Haklıyız Kazanacağız”,
“Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz”,
“Yaşasın İşçilerin Mücadele
Birliği” sloganları atıldı.
Ýzmir’in Tire ilçesinde, önce
TEKEL iþçilerine destek için,
ardýndan da kendi haklarý için yürüyen 35 öðretmen hakkýnda dava
açýldý. Öðretmenlerin 5 yýla kadar
hapsi isteniyor. Ýlk duruþma tarihi
24 Kasým Öðretmenler Günü.
Ýzmir’in Tire ilçesinde, 25
Þubat 2010 günü TEKEL iþçilerine
destek için meþaleli yürüyüþ
yapýlmýþtý. Eylemcilerin çoðunluðu
öðretmendi. Yürüyüþün ardýndan
78 kiþi hakkýnda soruþturma baþlatýldý. Bazý öðretmenlere kýnama
ve maaþ kesme cezasý uygulandý.
Eðitimciler, bu kez kendilerine verilen ceza için 22 Mayýs 2010’da yürüdü. Polis, “Kaldýrýmý kullanýn”
diye uyardý ama uyarý dikkate
alýnmayýp,
yoldan
yüründü.
Kaldýrýmdan yürümedikleri için
“Toplantý ve Gösteri Yürüyüþleri
Kanunu’na muhalefet” suçundan
35 öðretmen hakkýnda dava açýldý.
Eðitimci ler hakkýnda 3 ile 5’er
yýl arasýnda hapis cezasý isteniyor.
KPSS’deki kopya skandalýnýn
ardýndan 31 Ekim günü Eðitim Bilimleri sýnavý yenilendi. Sýnav
sýrasýnda öðretmenler güvenceli
iþ talebiyle oturma eylemi düzenlerken sýnav bitiminde de Eðitim
Sen bir basýn açýklamasýyla
KPSS’yi protesto etti.
Sýnavýn sona ermesiyle saat
12.00’de Ýstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi önünde toplanan Eðitim Sen’li öðretmenler güvenceli iþ talebini dile getirdi.
“KPSS
kalksýn
öðretmenler
atansýn”,
“KPSS
mezara
öðretmenler okula”, “Ücretli köle
olmayacaðýz”, “Atama yoksa
isyan var” sloganlarýyla KPSS’yi ve
güvencesiz çalýþtýrmayý protesto
ederek tüm öðretmenlerin güvenceli olarak iþe alýnmasýný talep
etti.
Eðitim Sen’li öðretmenler
adýna bir basýn açýklamasý
gerçekleþtiren
Eðitim
Sen
Ýstanbul 1 No’lu Þube Baþkaný
Ýsmail Demirci, son kopya
skandalýyla güvenilirliði kalmayan
KPSS
sýnavýný
ölçme
ve
deðerlendirme kriterlerinin de
tartýþmalý olduðunu belirterek hükümetin
skandalýn
siyasi
sorumluluðunu almadýðýný ve aþýrý
güvenlik önlemleriyle sýnava girecekleri cezalandýrma yoluna
gittiðini de sözlerine ekledi.
Sýnava gösterilen yoðun ilginin kamu hizmetinin sürekliliði ve
güvenceli
olmasýndan
travmatik epilepsi, ameliyathane gazlarý nedeniyle de aplastik anemi
olmuþtu. SSK saðlýk iþlemleri tüzüðündeki düzenlemelere göre bu iki
hastalýk neredeyse %100 iþ gücü kaybý demekti. Bu kabaca yapýlmýþ
araþtýrma, saðlýk sektörünün en az maden sektörü kadar riskli
olduðunu ortaya koymuþtu. Bakýnýz iðne batmasý küçücük bir þey ama
hastanede iðne batarsa ve hasta AÝDS’li ise ya da Dr. Muhsin
Yiðiter’in baþýna geldiði gibi hasta Hepatit B’li ise ortaya çýkan sonuç,
hayatla ödenen korkunç bir sonuçtur. Bu konuyu 1990’lý yýllarda
yoðun bir þekilde TTB ile ortak düzenlediðimiz toplantýlarda sundum. Aradan neredeyse bir 15 yýl geçtiðinde 2004’te Ýstanbul’da
Harbiye’de düzenlenen iþ kazasý ve meslek hastalýklarý sempozyumunda sundum. Sempozyumda sunduktan sonra Nusret Fiþek
Vakfý’nýn yayýn organýnda yayýmlandý. Bu bildiriyi Sendikalarýn
masalarýna, Siyasi partilerin Meclisteki masalarýna býraktým.
Bu skandal bir konu, ama Türkiye’de skandal olmuyor. Bu dehþet bir þey. Ýþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasý olmadan bunun
gerekleri yapýlmadan, saðlýk dosyasý olmadan bir hemþirenin bir doktorun istihdam edilmesi. Dünyada baþka meslektaþlarýmýza söylesek
çok þaþýrýrlar.
Saðlýkçýlara, öðretmenlere, doktorlara soruyorum iþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortanýz var mý? diye, “yok” diyorlar. Geçen yaz
aylarýnda ayaküzeri yemek yediðim bir yerde iki kiþi, bir doktorun meslek hastalýðý kategorisinde olasý bir rahatsýzlýðý üzerine konuþuluyordu.
Ortak dostlarý bir doktorun rahatsýzlýðýndan konuþan iki insandan biri
doktor ve ayný zamanda öðretim üyesiydi. Ýzin isteyerek sohbete
katýldým ve “Acaba hakkýnda konuþtuðunuz doktorun hastalýðý meslek
hastalýðý olabilir mi? diye sordum. Ve ekledim “Sizin iþ kazasý ve meslek hastalýðý sigortanýz var mý sayýn profesörüm?” dedim. Þimdi bir
sürü sigorta var, insanlar istediði sigortayý yapabilir” dedi. Orada ayaküstü bir doktora iþ kazasý ve meslek hastalýðý sigortasýný anlatmak
olanaksýzdý. Çünkü iþverenin çalýþana karþý ücret ödemek kadar hatta
ondan da öncelikli olan bu iþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasý
borcu ile ilgili konuþtuðum insanýn en küçük bir farkýndalýðý bile yoktu.
Þimdi bu olay ve bu, vahim tablo karþýsýnda özellikle memurlar
için söylüyorum; yararlanamadýðýnýz ve 1965 senesinden beri nasýl
uygulanacaðý ele alýnmamýþ bir sosyal güvenlik hakký var. “Ýþ kazasý ve
meslek hastalýklarý sigortasý hakký.”
Bu o kadar önemli bir sigorta koludur ki iþçi saðlýðý ve iþ
güvenliðine dair bütün problemlerin çözümü bu sigortaya baðlýdýr ve
çözümsüzlük de bu sigorta kolunun etkin çalýþtýrýlýp
çalýþtýrýlmamasýnda gizlidir.
Çok iyi hatýrlýyorum ki Tüm- Sosyal Sen’in kuruluþunda tüzük
maddesi yapmýþtýk bu hakký. Sosyal güvenlik çalýþanlarýnýn iþ kazasý ve
meslek hastalýðý sigortasý hakký týpký grev ve toplu iþ sözleþmesi hakký
gibi uðrunda mücadele edilecek amaçlarýn arasýna alýnmýþ bir tüzük
maddesiydi.
Bugün 90’lý yýllarýn baþýndan bugüne baktýðýmýzda bu konuda
hiçbir etkinlik olmadýðýný ne yazýk ki üzülerek söylüyorum.
SSK’da çalýþan arkadaþlarým bu konuyu en iyi bilenler. Bu konuda haklarýnýz nedir dediðimde cevaplarý “yok” þeklinde oluyor.
Neden yok? Ya da sendikada tüzük maddesi oldu da neden 20 yýldýr
herhangi bir etkinlik düzenlenmiyor? Yeni yasa çalýþmalarýnda,
yapýlan miting ve etkinliklerde, yeni mücadele ortamlarýnda neden dillendirilmiyor.
Bunu anlamakta güçlük çekiyorum: Parlamentomuzun 1965 senesinden bu yana aðýrdan alýp adeta üstüne bir güzel yattýðý bu çarpýcý
skandalýn karþýsýnda çalýþan kesimlerin suskunluðunu neyle
açýklayacaðýz? Ülkedeki tüm çalýþanlarýn iþ kazasý ve meslek hastalýðý
risklerine karþý korunmasý, riskler gerçekleþtiðinde en etkin þekilde tazmin edilmesi mekanizmalarýnda çalýþan saðlýkçýlarýn, yargýçlarýn,
müfettiþlerin bir kez olsun bu sigortaya dair haklarý kendi çalýþma
hayatlarýnda ve ortamlarýnda aramamýþ, sormamýþ olmalarýný nasýl
açýklayacaðýz?
Biz ürkütücü rakamlar konusunda baþa oynayan bir ülkeyiz. Ýþ
kazalarýnda, trafik kazalarýnda (meslek hastalýklarý tablomuz hiç ama
hiç net deðil. Çünkü tespit etmiyoruz)
Ýç karartýcý yerimizi kimselere kaptýrmýyoruz.
20 yýldýr kendi adýma her fýrsatta bu konuyu özellikle çalýþanlarýn
örgütlerinde dile getirdim. Bu konuyu 24 Mayýs 2010 tarihinde yüz
yüze bir görüþmede KESK yetkililerine sundum. Ayný gün elektronik
postayla da bildirimi kendilerine ilettim.
Bu etkinlik kapsamýnda da konuyu Devrimci Emekçi Komitelerinin deðerlendirmesine sunmuþ bulunuyorum. Etkinliðe katýlan her
arkadaþýmýn bu konuyu en iyi þekilde anladýðýndan ve konferansý düzenleyen ve katýlan tüm arkadaþlarýn, bu hakký önemli bir mücadele ve
hesap sorma maddesi olarak çalýþanlarýn gündemine sokacaklarýnda
eminim diyebiliyorum.
Bir katýlýmcý olarak etkinliðin tamamýndan edindiðim bilgiler ve
Devrimci Emekçi Komitesi gönüllüleriyle yaþadýðým bu onur verici
tanýþmanýn beni çok mutlu ettiðini bir kez daha ifade ediyorum.
Katýlýmcý:: “Çok cahilce gelebilir. Devlet memurlarýnýn normalde
saðlýk güvencesi var, gidiyorlar ücretsiz saðlýklarýný kontrol ettirebiliyorlar. Bu sigortada bizim avantajýmýz ne, bize ne sað-lýyor?”
Ýþ kazalarý ve meslek hastalýklarý sigortasý þu demektir. Ýþe gelen
her iþçi öncelikle tam saðlýklý olarak iþbaþý yaptýrýlmak zorundadýr ve
bir saðlýk dosyasý açýlýp iþe baðlý riskler yönünden örneðin bir hemþire
ve doktor asla hastane ortamýnda karþýlaþacaðý riskler konusunda
eðitim verilmeden, aþýlarý yapýlmadan o ortama sürülmemesi gerekiyor. Her þeye raðmen risk gerçekleþtiðinde de örneðin yerler ýslaktý
kaydýnýz düþtünüz. Eðer iþgücü kaybýna uðrarsanýz geçici ya da sürekli olma durumuna göre size gelir bað-lanýr. Örneðin %10 iþgücü
kaybýna uðradýnýz hem maaþýnýzý alacaksýnýz hem de iþ kazasý sigortasý
size iþ kazasý sigortasýndan maaþ baðlayacak. Örneðin malulen emekli
olacak kadar sakatlýða uðradýðýnýz. Yine iki maaþ baðlanacak size bir
maluliyet maaþý bir de iþ kazasý sebebiyle o sakatlýðýnýzýn maaþý. Bu sigorta kolu iþverenler tarafýndan finanse edilir. Bütün diðer primlerde
iþçi katýlýmý vardýr. Ama iþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasýnýn priminin tamamý iþveren tarafýndan ödenir. Ýþte skandal olma sebeplerinden biri de bu. Devletin bu pirimi ödemesi söz konusu. Yoksa
emekli sandýðýný yapýlandýrmak çok zor deðildir. Ýþ kazasý ve meslek
hastalýklarýna yeni bir birim ekleyecekler o kadar. Bu primlerden yararlanacak epeyce kamu çalýþanýmýz var ve durumuna göre bazý iþ
kollarýnda %9’a kadar yükselebiliyor iþ kazasý primi. Bunu ödememek
kaynaklandýðýnýn altýný çizen Demirci, dershane öðretmenliði ya da
ücretli öðretmenlik gibi güvencesiz
istihdam biçimlerinde çalýþan
öðretmenlerin iþ güvencesinden
yoksun ve kölelik koþullarý altýnda
çalýþtýðýný belirterek “sözleþmeli
öðretmenlik”
uygulamasýný
“ölümü gösterip sýtmaya razý
etmek” diyerek eleþtirdi.
Kadrolu istihdam biçimi yerine
sözleþmeli
istihdam
uygulamalarýnýn
çalýþma
iliþkilerinin kuralsýzlaþmasý, emekçiler arasýnda rekabet, çalýþma
koþullarýnýn farklýlaþmasý, ücret ve
sosyal hak eþitsizlikleri ve sosyal
güvenlik hakkýndan eþit ölçüde yararlanamama gibi sorunlarý da beraberinde getirdiðine de deðinen
Demirci, yaþanan maðduriyetin giderilmesi için þu talepleri sýraladý:
- Öðretmen açýðý ile
sözleþmeli öðretmen sayýsý
arasýndaki denge de düþünülerek,
iþsiz öðretmenlerin tamamýnýn
kadrolu ve iþ güvenceli olarak
atamalarýnýn yapýlmasý
- Çalýþma yaþamý içinde var
olmasý gereken herkese kadrolu
ve
iþ
güvenceli
çalýþma
olanaðýnýn saðlanmasý
- Bu düzenlemeler kapsamlý
ve uzun vadeye yayýlmayan bir
plan dahilinde hayata geçirilinceye kadar iþsiz kalan her bireye
insanca
yaþama
olanaðý
saðlayacak bir “yurttaþlýk geliri ve
sosyal güvence” saðlanmasý
için bu gerçekleþtirilmiyor. Þimdi örneðin öldünüz iþ
kazasýnda, geride kalanlara hem ölüm sigortasýnda
hem de iþ kazasý sebebiyle 2 maaþ baðlanacak. Bu
sosyal güvenlik sisteminin en hassas en hümanist
deðerlerle hazýrlanmýþ sigorta koludur. Çalýþýrken
çalýþýrken %33 iþgücü kaybýna uðradýðýmýzda size
ödenek baðlanýyor, artýk siz %30 daha eksik bir
iþgücüyle çalýþýyorsunuz diye. Sosyal sigorta saðlýk
iþlemleri dediðimiz tüzükte (sadece iþçilerde
uygulanmýyor) týrnaðýmýzýn bile maluliyet baremi
olarak bir karþýlýðý var. Bir kýrýðýn iyileþmiþ olsa bile
bir iþ gücü kaybý var. Tüzüklere göre, iþ koluna göre,
vücuttaki sakatlýða göre maluliyet tespitleri yapýlýyor.
Örneðin siz öðretmen olarak çok konuþmaktan faranjit olabilirsiniz bunun o tüzükte karþýlýðý var.
Katýlýmcý: “Kayýt dýþý çalýþmalarda bu
söylediðiniz sigortayý yaptýrabilmek mümkün mü?”
Bu sigorta kolu kayýt dýþý çalýþmalarda, bir kaza
olur biri ölür bir gün önce sigortalý gösterirler. Kayýt
dýþýlýðý en fazla ortaya çýkaran þeylerden biri iþ kazasý
ve meslek hastalýklarýdýr. Örneðin hasta olmasalardý
kot taþlama iþçilerinden haberimiz olmayacaktý.
Benim anlattýðým memurlarýn, yargýçlarýn,
öðretmenlerin iþ kazasý ve meslek hastalýklarý
sigortasýndan söz ediyorum. 1965 yýlýnda temel
normu 657 sayýlý yasaya alýnýyor ama bugüne kadar
bunun nasýl uygulanacaðýný gösteren organizasyon
kurulup yönetmelikler hazýrlanmadýðý için boþlukta
duruluyor. Örneðin, radyosyanda çalýþan hekimler,
diþçiler vb
Son 25–30 yýlda iþçilerle ilgili var olan haklar
örneðin meslek ve saðlýk hastalýklarý hastanesi
kapatýldý ve sendikalar buraya hiç dikkat yönelttiler
mi bilmiyorum. Ýþçilerin evet bu haklarý vardýr ve
SSK’nýn en çok para biriken sigorta fonlarýndandýr.
Para birikiyor çünkü meslek hastalýðý tespit
edilemediði için maaþlarý baðlanmýyor. Çalýþýrken
hem meslek hastasý olup hem çalýþmaya devam edenlerin geçici iþ görmezlik ödeneði dediðimiz, sakatlýðý
tespit edilen, malulen emekli olacak kadar çok deðil
ama %10-30 iþ gücü kaybý olanlarýn yararlandýðý.
Sürekli iþ görmezlik ödeneði dediðimiz o ödenekler
baðlanmadýðý içinde en fazla para biriken sigorta fonuydu SSK’nýn. Etkin bir þekilde iþçiler açýsýndan
da kullanýlamýyordu ne yazýk ki. 100 civa iþçisinin
sevkini istediðimizde doktorlar bir baðýrýp
çaðýrýyordu korkuyla geri püskürtüyorlardý giden
iþçileri. 2000 iþçi ayný durumdaysa 20’sinin 30’unun
raporunu zor alabiliyorduk. Sendikalarýn sahiplenmesi gerekiyor. Maden iþçisi de %70–80 iþ gücü
kaybýna uðramýþ aylardýr sendikadan avukat talep
ediyor o sakatlýðýnýn üstüne bu iþçilere raporlu
olduðu süre dikkate alýnmadan kýdem tazminatý
ödenmiþ, son toplu iþ sözleþmesine göre. Ýþ verenler
geri istiyor “yanlýþ ödedim” diye neredeyse faiziyle
ödediklerinin çok üzerindeki parayý alýyor iþçiden,
sendikanýn ruhu bile duymuyor.
Örgütler mutlaka iþçinin hayatýnda ne olup ne
bittiðine dikkat kesilmek zorundadýr.
Katýlýmcý:: “Sosyal güvenlik sistemini
konuþuyorken, düzen içerisinde karþýlýðýný bulmaya
çalýþýrken, niyeyse emeklilik ve aylýk üzerinden
algýlýyoruz ve bunun üzerinden deðerlendirmeye
çalýþýyoruz ama sosyal güvenlik sistemi yalnýzca
emeklilik iþlemi deðildir. Bunun yanýnda birbirinden
farklý sigorta kollarý var. Uzun vadeli-kýsa vadeli sigorta kollarý var iþ kazasý ve meslek hastalýklarý
sigortasý da sosyal güvenliðin kendi alt dallarýndan
bir tanesi. 5590 var yalnýzca iþçiler için. 657 de var
ama nasýl uygulanacaðý konusunda detaylandýrýlmýþ
bir baþka doküman olmasý gerekiyor ya da ek yasa
yapýlmasý ya da uygulamanýn nasýl olacaðýnýn açýða
çýkarýlmasý gerekiyor. 1965’ten bu yana hiç bir þey
yok. O yüzden memurlar, kamu emekçileri açýsýndan
iþlerlik kazanmýþ durumda deðil. Bu gerçekliðin
sorumluluðunu sendikalara atmamalýyýz kendi
haklarýmýza sahip çýkmalýyýz. Evet, parasal olarak
bazý haklarýmýzý geliþtirecek bir pozisyon yaratacaðýz
ama çalýþma koþullarýmýzý da geliþtiren, yeniden düzenleyen baþka bir hakkýmýzý daha ortaya
çýkaracaðýz. Evet, öðretmenlerin faranjit gibi bir mesleki hastalýðýna yakalanma olasýlýðý yüksektir.
Hemþirelerin bulaþýcý hastalýklara yakalanma riskleri
de çok yüksektir. Ben bir büro emekçisiyim benim
boyun fýtýðýna, bel fýtýðýna yakalanma olasýlýðým yüksektir. Bu riski en aza indirecek þekilde çalýþma
koþullarýmýzýn düzenlenmesi de gerekiyor. Yalnýz parasal deðil. Bunlarýn ikisini yan yana koymalýyýz.
Kamu emekçilerinin en az toplu sözleþme yapma
hakký kadar önemli bir sorundur. Bu sorunu çözmeyi
önümüze koymak, DEK’in önemli bir iþlevi yerine
getirmesini saðlayacak diye düþünüyorum.
(Bültenimizin Eylül 2010 tarihli 1. sayýsýnda
“Yapýya Karþý Hiç Kimse Dava Açamaz”
baþlýklý yazýsý konferans sunumunun kaynaðýdýr.
Av. Nadire Özkaya’ya ulaþmak için okurlarýmýz
http://calismahukuku. blogspot. com/
adresine baþvurabilirler)
ÖRGÜTLENME
KOMİTE VE KONSEYLER
Ýþçi sýnýfýnýn, emekçilerin örgütlerini ,
en geniþ kitleleri içine alan sendikalar, komite ve konseyler ve iþçi sýnýfý partisi olarak
sayabiliriz. Konferansýmýzda iþçi sýnýfýnýn örgütlerinden komite ve konseyleri
inceleyeceðiz.
Sendikalarla ilgili þu alýntýyý paylaþmak istiyoruz; “Sendika görevlileri, sanayi alanýndaki yasallýðý gerekli, ama sürekli
olarak gerekli olmayan bir uzlaþma diye kabul ederlerse; güçler dengesini iþçi sýnýfýndan yana çevirmek için sendikalarýn
elinde bulunan tüm araçlarý kullanýrlarsa; iþçi sýnýfýnýn her hangi
bir anda sermayeye karþý zaferle sonuçlanan bir saldýrýya
kalkýþýp, sermayenin yasalarýna baðlý kalmasý için gereken tüm
maddi ve manevi hazýrlýk çalýþmasýný yerine getirirlerse sendika devrim aracý olur. ”
Gördüðümüz gibi sendikalarýn devrim aracý olmasýný saðlayanlar da yine tabanýn hareketi, tabanýn onun üzerindeki zorlayan gücü. Sendikalarýn herhangi bir adým atmasý söz
konusuysa tarih boyunca mutlaka orada bir taban zorlamasý,
taban insiyatifi, taban gücü vardýr. Sendikalar kendiliðinden
harekete geçmezler. Tarihte sendikalarýn devrimci bir rol
oynadýklarýný gösteren çok az örnekler vardýr. Bu örnekler de
devrimci durumlarýn yarattýðý örneklerdir. Týpký Bulgaristan
sendika tarihinde olduðu gibi. Bulgaristan devrimi döneminde
sendika fonlarý þu þekilde tanýmlanmýþtýr: grev fonu, eðitim
fonu ve polisten kaçan devrimcilere yardým fonu.
Ancak tüm diðer örnekler göstermektedir ki sendikalarýn
çalýþanlarý ileriye taþýmasý için tabanda insiyatif organlarýmýzý
oluþturmamýz gerekir. Bunlarý gerçekleþtirmeden sendikalarýn
bir adým atmasýný dahi beklemeyelim. Onlar dilekçelerle,
görüþmelerle vb. hareket etmezler, sendikalar tabanýn ancak
fiili zorlamalarýyla hareket ederler.
Komite ve konseylerin nasýl ortaya çýktýklarý, hangi
koþullarda ortaya çýktýklarý, ayný zamanda nasýl çalýþtýklarý üzerine yapýlan bir çalýþmanýn derlemesini sunmaya çalýþalým. Bu
çalýþma 97–98 sürecinde 2 yýllýk yoðun bir literatür
araþtýrmasýyla yine DEK’li 5 kiþinin yaptýðý bir çalýþmanýn ürünü.
Dünyadaki komite ve konsey deneyimleri, iþçi denetimleri ve
bunun üzerine yaþanan tüm tarihi süreçler, yanýlgýlar, devrim
giriþimleri ve devrimler incelenerek, komitelerin nasýl olmasý,
nasýl çalýþmasý gerektiði, hangi süreçlerde örgütlenebileceði
üzerine yapýlan bu çalýþmanýn bir özetini iþleyeceðiz.
Daha önce Ýngiltere’de 1915’te Shop Stewards’larda iþçi
denetimi bir çok yönde þekil almýþ. Tabi bundan önce 1800’lerdeki Leon, Bastil ayaklanmalarý, Paris Komünü gibi iþçi denetimi örnekleri de var ama Shop Stewardslarda bütün emek
örgütlerini de harekete geçiren ve kendi kurallarýný koyup,
iþleyiþlerini belirleyen örgütler olarak çalýþmaya baþlamýþlar.
Komite ve konseyler için þunu söylememiz þart. Bir komite konsey örgütlenmesi ancak ve ancak devrimci dönem-
lerde olur. Bununla ilgili Lenin’in tespitini aktarmak istiyorum:
“Sözkonusu bu olgular, sovyetlerin yaratýlabilmesi için
belirli koþullarýn gerektiðini göstermektedir. Ýþçi sovyetleri örgütlemek ve onlarý iþçi ve asker temsilcileri sovyetlerine
dönüþtürmek, ancak aþaðýdaki üç koþulun varlýðý halinde
mümkündür:
a- Ýþçi asker ve bütün emekçi halkýn geniþ tabakalarýný
kucaklayan devrimci bir kitle hareketinin yükseliþi;
b- Ekonomik ve siyasal bunalýmýn, iktidar gücünün eski
hükümetin elinden kaymasýna yol açacak biçimde keskinleþmesi;
c- Önemli iþçi tabakalarýnýn saflarýnda ve daha önemlisi,
komünist parti saflarýnda, kararlý, sistemli ve planlý bir iktidar
mücadelesi yürütme konusunda ciddi bir hazýrlýðýnýn
bulunmasý;”
Komite ve Konseyler, sýnýf mücadelesinin olaðan seyriyle
sürdüðü evrimci ortam koþullarýnda deðil, bu koþullarýn köklü
biçimde deðiþtiði, sýnýf savaþýmýnýn giderek iç savaþ biçimi alacak derecede sertleþtiði, yaygýnlaþtýðý ve keskinleþtiði devrimci
durum koþullarýnda, toplumsal alt-üst oluþ dönemlerinde
dolaysýz kitle mücadelesi organlarý olarak ortaya çýkmýþlardýr.
Komite ve Konseyler, sýnýf mücadelesinin olaðan seyriyle
sürdüðü evrimci ortam koþullarýnda deðil, bu koþullarýn köklü
biçimde deðiþtiði, sýnýf savaþýmýnýn giderek iç savaþ biçimi alacak derecede sertleþtiði, yaygýnlaþtýðý ve keskinleþtiði devrimci
durum koþullarýnda, toplumsal alt-üst oluþ dönemlerinde
dolaysýz kitle mücadelesi organlarý olarak ortaya çýkmýþlardýr.
Neden devrimci dönemlerde ortaya çýktýðýna bir göz
atalým. TEKEL iþçileri bugün sendikalarýna karþý mücadele
etmek için komiteleþip bir araya gelmek zorunda kalýyorlar.
Çünkü evrimci dönemlerde olduðu gibi ya da burjuvazinin
henüz kendi sistemini devam ettirebilir durumda olduðu gibi
sistem açýk kapý býrakmýyor. Yasal yollarýn týkalý olduðunu 657
sunumunda ve daha önceki sunumlarda gördük. Herhangi bir
hakkýnýzý almak için bile eðer sabrýnýz varsa ve maddi
olanaðýnýz varsa, uzun ve masraflý bir süreci göze almak
zorundasýnýz. Sendikalardaki bürokratlaþma isteklerinizi ortaya koymamýzýn yollarýný týkýyor. Bütün yollar týkandýðý anda
iþçi sýnýfýnýn kendisine, kendi öz gücüne dayanarak, hiç kimseye insiyatifini býrakmaksýzýn yola çýkmasýna neden olan tüm
davranýþ modelleri tarihte, dünyada ve ülkelerimizde karþýmýza
pek çok örnekle çýkýyor. Tüm bu giriþimler ve örnekler komite
ve konsey giriþimleri ya da komite konseylerdir. KESK’in
kuruluþu da dahil olmak üzere ülkemizde ileri olan ne varsa,
ne yapýldýysa bütün bunlarýn temelinde bir taban insiyatifi, bir
grup ilericinin giriþimi vardýr.
Devrimci dönemlerde, devrimci kitle mücadelesinin
yükseliþe geçtiði sýrada ortaya çýkan komite ve konseyler, proletarya ve emekçi sýnýflarýn mücadele organlarý olarak hareket
ederler.
Komite ve konseyler için uzun literatür araþtýrmasý þunu
söylüyor ki komite ve konseyler hem mücadele, hem ayaklanma, hem birlik, hem de iktidar organlarý. Mücadele
organlarý çünkü bulunduklarý duruma karþý bir mücadele birliði
oluþturuyor, bir mücadeleyi örüyorlar. Ayaklanma organlarý
çünkü gerçekten var olan sisteme dair olan yapýlarý aþan bir
davranýþ ve bir ayaklanma potansiyeli içeriyorlar. Birlik
organlarý çünkü bir iþyerinde sen profesörsün, sen temizlikçisin diye ayrým yapýlmaksýzýn herkese eþit irade veren bir birlik
ama ayný zamanda bütün ayaklanmalarda gördüðümüz gibi
iþçilerin, emekçilerin, köylülerin birliðini saðlýyorlar. Ve tabii
ki iktidar organlarý, ta ilk mücadele dönemlerinin
baþlangýcýndan itibaren iþçi kendi inisiyatifinin, kendi
iktidarýnýn ilk nüvelerini oluþ-turmaya baþlýyor ve sonra
geleceðini ayný araçla gerçekleþtiriyor.
Ýlk olarak mücadele organlarý olarak görüyoruz. Türkiye’de de, Franko döneminde Ýspanya’da da, dünyada pek çok
ülkede de faþizme karþý birlikler karþýmýza çýkýyor. Ýþyerlerinde
herhangi bir hakký aramak için 3 kiþinin bir araya gelip, gidip
þuraya bunu söyleyelim demekle ya da herhangi bir yerde
þurada þöyle bir birlik oluþturalým, kalkalým þuraya gidip,
þurada bir yürüyüþ yapalým demekle baþlýyor.
Sýnýf mücadelesinin sertleþmesi keskinleþmesi ve ayaklanmaya doðru boyutlanmasýyla birlikte ayaklanma organlarý
rolünü üstlenirler. Var olan sistemin hiçbir kurumuyla baðlarý
olmadýðý için ve tabandaki emekçinin, köylünün, iþçinin kendi
inisiyatifine dayandýðý, hiçbir kurumu ya da hiçbir yasayý tanýmadýðý için ve kendi evrensel kurallarýný uyguladýðý için ayaklanma potansiyelini ilk andan itibaren üzerinde taþýyor.
Ýktidarýn ele geçirilmesi sýrasýnda ve sonrasýnda da iktidar
organlarý görevini yerine getirirler. Ýþçilerin, yoksul köylülerin
ve emekçi halkýn birliðini saðladýklarý oranda ittifak organlarý,
mücadele birliði organlarýdýrlar.
Ýtalya’da, Torino bölgesinde iþçi denetimini ve yine ayný
dönemlerde, Ýspanya da köylüler tarafýndan korunan iþçi denetimine geçmiþ fabrikalarýný görüyoruz. Etraftaki köylülerin
silahlý birlikleri tarafýndan iþçi eylemleri korunuyor. Ya da ayný
dönemde asker sevkiyatý yapýlýrken, 2. dünya savaþýnda, asker
Sovyetleri ya da asker komiteleri gemileri durduruyorlar. Ko
miteler esnek yapýlarý dolayýsýyla, sistemin hiçbir sýnýr ve yasasýný, 4688’e
baðlýyýz gibi bir þey tanýmadýklarý için
rahat hareket edebiliyorlar ve sýnýflar
arasýndaki baðý çok hýzlý bir þekilde kurabiliyorlar.
Daha önce 2000 yýlýnda 19 Aralýk
operasyonu öncesinde Ýstanbul’da bir
Emek Platformu kurulmuþtu. Emek Platformu bir komite örneðiydi ve pek çok
duruma müdahale ediyordu. Çeþitli dernekleri, siyasi partileri, sendikalarý,
Ýstanbul’daki tüm duyarlý kesimleri temsil ediyordu. Çok hýzlý bir þekilde bütün
bu kesimleri bir araya getirebiliyordu.
KOMÝTELER NE DEÐÝLDÝR?
Tarih boyunca bir çok komite maalesef ne deðildir sorusuna doðru cevap veremediði için devrimini gerçekleþtirememiþ, baþarýya ulaþamamýþ, kýsa bir süre
sonra daðýlmýþ ve katliamlara uðramýþtur. Paris Komünü’nde
ya da daha önceki pek çok ayaklanma ve komite giriþiminde
olduðu gibi.
Kapitalizm koþullarýnda komitelerden öz yönetim
organlarý olarak söz etmek ve bu öz yönetim organlarýnýn her
tarafa yaygýnlaþtýrýlmasýný önermek, devrimci görevlerden
kaçýnmak için iþçi sýnýfýnýn, emekçi sýnýflarýn en kötü biçimde
aldatýlmasýdýr.
Burada Lenin’den bir aktarma yapmakta fayda var.
“Fabrikalarýn iþçi sýnýfý tarafýndan iþgal edilmesinin kendisi,
proletaryanýn gücünün derecesini gösteriyorsa da ne kendine
ne de kendisi için yeni, kesin bir mevzi yaratamaz. Ýktidar, sermayenin ellerinde kalmaya devam eder; silahlý güç, burjuva
devletin elinde kalýr; kamu yönetimi, besin maddelerinin
daðýtýmý, kredi kurumlarý, ticari aygýt deðiþmeden burjuva
sýnýfýn denetiminde kalýr. Teknisyenlerin, memurlarýn yaptýðý
sabotajý kýrmak için, proletaryanýn elinde hiç bir zor aracý yoktur, hammadde ihtiyacýný karþýlayamaz, üretilmiþ nesneleri satamaz. Proletarya, Silahlý Güce, Besinlerin Sýnýf Çýkarlarýna Göre
Paylaþtýrýlmasý Ýmkanlarýna, Uzman Ve Bürokratlarýn
Sabotajlarýný Bedensel Olarak Cezalandýrma Ýmkanlarýna Sahip
Olmadýðýndan, fabrika iþgali, kendinde ve kendisi için bu iþgal,
bir komünist toplum deneyi olarak KABUL edilemez. Ýþçilerin
komünist devrimin savunmasýz bir fabrikanýn iþgal edilmesi
kadar kolayca gerçekleþ-tirebileceklerine bir an bile
inanmamalarý gerekir.”
Bu konuda daha önceki yanýlgý Torino otomotiv
fabrikalarýnda, bölgenin tamamen iþçi kontrolüne geçtiði dönemde ortaya çýkmýþ, fabrikalarýn tamamen iþletilmesini ele
almýþlar ve üretime devam etmiþler. Ya bu iþçiler otomotivin
elinde bulunan metalleri silaha dönüþtürmüþ ve orayý
dönüþtürüp iktidarý almak için çalýþmaya baþlamýþlarsa o
zaman bunlar iktidar organlarý olurlar mýydý? Hayýr, çünkü Torino sadece ülkenin bir bölgesi, oranýn olanaklarý
kýsýtlanabilirdi, orasý çevrilebilirdi. Torino da iþçiler, denetimi
elimize geçirdik diye düþünerek otomotiv üretmeye devam
etmiþler. Böyle bir durumda pazara sürmeleri mümkün deðil.
Torino iþçileri denetim süresinde uzun zaman kaybedip, savaþý kaybetmiþlerdir.
Týpký Paris Komünarlarý gibi.
Kimi görüþler ise komiteleri devrimci sýnýf partisinin kadrolarýyla
sýnýrlandýrmaktan yanadýr. Bu görüþ komite ve konseyleri kitle örgütlenme aracý olmaktan çýkartýp, kitlelerle arasýndaki baðý kopartýp darlaþtýrýr ve iþlevsizleþtirir. Tabi
ki komiteler iþçi sýnýfý partisinin kitlelere ulaþma aygýtlarý olacaktýr. Parti, bütün
sýnýfa komiteler yoluyla, komitelerdeki çalýþan kendi üyeleri aracýlýðýyla iþçi sýnýfý
partisinin politikalarýný taþýr. Ayný zamanda da kitlelerin özlem ve istekleri konusunda daha merkezi kararlarýn alýnmasýný saðlar. Yani komite ve konseyler bu konuda da bir baðlaçtýr.
Burjuva sendikacýlar ve sendika üzerinde etkinliði olan reformistler komite
ve konseylerin her türlü partiden baðýmsýz ve sendikalarýn alt organlarý olmasý
gerektiði görüþünü ýsrarla ileri sürerler. Almanya’da bir bölgede sendika konseyleri
o kadar güçleniyorlar ki o bölgenin bürokratlarý tarafýndan yanýlgýya uðratýlýyorlar.
Sendikayla baðlarýný koparmamýþ olmalarý da onlarý büyük bir yanýlgýya uðratýyor.
Ýþçi sýnýfý partisinden baðýmsýz olma kaygýsýyla hareket ederken sendikanýn alt
organý haline dönüþüyorlar. Komite ve konseylerin iþçi sýnýfý ideolojisinden uzak
olmasý gerektiðini savunanlar onlarý burjuva politikalara tabi kýlmaya çalýþanlardýr.
Proleter devrimcilerin bakýþ açýsýndan ise komite ve konseyler parti örgütleri
deðil, proletaryanýn en kapsamlý partisiz kitle örgütleridir. Bu kitle perspektifini kesinlikle bulandýrýp darlaþtýrmadan, komite ve konseyleri birer alt organý gibi görme
darlýðýna düþmeden, onlarý ideolojik, politik, pratik ve örgütsel olarak etkilemeye
ve yönlendirmeye çalýþýrlar. Burada Lenin’den bir alýntýyý sizlerle paylaþmak istiyorum. Komite ve konseylere tam olarak nasýl bakmamýz gerektiðine ýþýk tutuyor.
“...Mahrem hiçbir þey yok, gizli hiçbir þey yok, talimatlar yok, formaliteler yok.
Sen çalýþan bir adam mýsýn? Rusya’nýn bir avuç polis zorbasýndan kurtulmak için
savaþmak mý istiyorsun? Öyleyse yoldaþýmýzsýn. Temsilcilerini seç derhal, gecikmeksizin; senin iyi saydýðýný, Ýþçi Temsilcileri Sovyetlerimizin, Köylü Komitemizin,
Asker Sovyetimizin vs. vb. Tam yetkili üyesi olarak seve seve ve isteyerek kabul
edeceðiz. Bu, herkese açýk olan, her þeyi kitlenin gözü önünde yapan, kitlenin
ulaþabildiði, doðrudan kitlenin içinden çýkan, halk kitlesinin ve onun idaresinin
doðrudan ve dolaysýz olan bir iktidarýdýr.”
Komitelerin kendiliðinden ortaya çýkmalarý onlarý kendiliðindenci yapmaz.
Yaþam bir kez örnekleri ortaya çýkardýktan sonra, bizim bu sorunu bilinç lice ele
almamýza ve belli bir hedef, düþünce çerçevesinde, yani bilinçlice bu örgütleri
kurmamýza engel deðildir. Komitelere herhangi bir müdahalenin, iþçi sýnýfý partisi,
sendika ya da baþka bir örgüt tarafýndan yapýlan her türlü müdahalenin onu
kalýplara sokacaðý, komite olmaktan çýkaracaðý kaygýsý vardýr. Onlar kendiliðinden
ve baðýmsýz olduklarý sürece baþarýya ulaþýrlar der bu düþünce. Ancak komitenin
içinde yer alanlarýn düþüncelerinden sýyrýlarak orada bulunmalarý mümkün deðil.
Ýþçi sýnýfýna bilinç dýþarýdan taþýnacaktýr. Komitelerin içindeki her bir kiþi deneyimlerini birikimlerini öngörülerini baþarýya ulaþmak için komiteyle paylaþýr. Devrimcilerin komitelere iþçi sýnýfýnýn tüm birikimlerini taþýmasý ancak bu yolla olur. O
zaman bizim onlara þekil vermemiz, onlarý oluþturmamýz ve onlarýn içerisinde
yanýlabileceklerini, öngörülerimizi hatalarýný ya da yapýlmasý gerekenleri önceden
belirtmemiz þart hatta bu konu her devrimci için bir görev.
KOMÝTELER NASIL ÇALIÞIR?
Komite ve Konseyler o ana kadar tarihsel yaþamýn ve tarihin dýþýna atýlmýþ
olan ezilen sýnýflarýn tüm devasa kitlesini kapsar ve en dolaysýz yoldan, en demokratik biçimde politik ve toplumsal yaþamýn içine çeker. Ev kadýnlarý, köylüler,
sigortasýzlar, iþsizler, bütün kesimlere iktidarda direkt olarak söz ve karar hakký
verir.
Komiteler iþçi sýnýfý temelinde iþyerlerinde örgütlenerek ulusal iþçi konseyini
oluþtururlar. Ama ayný zamanda bir bölgede iþçilerin, emekçilerin, ev kadýnlarýnýn
ya da oradaki bütün bulunan kesimlerin, öðrencilerin ortak temsilcilerini yukarý
kadar taþýyarak ulusal halk meclislerini oluþturabilirler. Komite ve konseyler, sa
23 Eylül’de baþlayan ve 29 Eylül’de tüm Avrupa’ya yayýlan eylemler, Ekim ayýnda da yayýlarak ve
yükselerek devam etti.
Yunanistan’daki büyük krizi
kurtarma operasyonu Avrupa ülkelerine pahalýya malolmuþtu. AB Komisyon Baþkaný Jose Manuel
Barroso, Brüksel sokaklarındaki
gösterinin basýncýyla konuþmak
durumunda kaldý. “Herþeyin bir
bedeli vardýr. Devlet bütçelerindeki açýklarýn da öyle. Bu açýðýn telafi edilmesi gerekmektedir”
açýklamasý sokaklarý dindirmek bir
yana kýzdýrdý. Fransa da emeklilik
yaþýnýn yükseltilmesi gibi tüm Avrupa ülkelerindeki kemer sýkma
politikalarý emekçileri sokaða
döktü.
Sadece Fransa’da üçbuçuk
milyon emekçi tüm hayatý durdurma eylemleriyle gece gündüz
sokaklardaydý. Uçak, tren ve metro
seferlerini engellediler. Avrupa’nün tüm kentlerine yayýlan eylemlerde baþta taþýmacýlýk ve
enerji olmak üzere pekçok alanda
boykotlar hayatý felç etti. Çöp
kamyonlarý çalýþtýrýlmadý. Petrol
istasyonlarý çalýþtýrýlmýyor, elektrik
santralleri durma noktasýnda.
Bütün bunlarla birlikte birkaç
günde göz altýna alýnanlarýn sayýsý
binleri geçti. Devletlerin yaptýðý
sert
müdahaleler
ve
sert
açýklamalar daha sert karþý
koyuþlarla cevaplanýyor.
Saðlýk
Bakanlýðý
tarafýndan, Ýstanbul Lepra Deri
ve Zührevi Hastalýklarý Hastanesi’nin “uzun süredir atýl kapasite
ile çalýþtýðý, her yýl zarar ettiði,
döner sermaye gelirinin az
olmasýndan dolayý personelin
burada çalýþmak istemediði,
kadrosunun yetersiz olduðunun
iddia edildiði” gerekçesiyle
hastanenin kapatýlmasý ve devredilmesi gündemde idi. Cüzzamla Savaþ Derneði, SES
Bakýrköy Þubesi ve Ýstanbul
Tabip Odasý adýna, Cüzzamla
Savaþ Derneði tarafýndan açýlan
davada, Ýstanbul Lepra Deri ve
Zührevi Hastalýklarý Hastanesi’nin, Bakýrköy Doktor Sadi
Konuk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi’ne devrine itiraz edildi..
Ankara 2. Ýdare Mahkemesi
aldýðý kararla, Ýstanbul Lepra
Deri ve Zührevi Hastalýklarý Hastanesi’nin devriyle ilgili olarak
yürütmeyi durdurma kararý verirken, “kamu hizmeti sunan bir
hastaneden kâr amacýnýn
beklenemeyeceðini” ifade etti.
Ve lepra hastalýðýna yakalanmýþ
kiþilerin ayrý bir hastanede, tedavi ve kontrol sürecinin devam
ettirilmesinin kamu yararý ve hizmet gerekleri açýsýndan zorunlu
olduðu sonucuna varýldýðýný
kaydetti.
Kararla ilgili SES Bakýrköy
Þube Baþkaný Leyla Koç Üzüm
de, Ýstanbul Lepra Deri ve
Zührevi Hastalýklarý Hastanesi’nin bir bölge hastanesi deðil
cüzzahastalarýna hizmet sunan
“özel dal” hastanesi olduðuna
dikkat çekti. Üzüm, hastanenin
dece iþçi sýnýfý deðil, bununla birlikte tüm diðer ezilen kesimleri, yoksul köylüleri,
emekçileri, askerleri ve öðrencileri kapsayan örgütlerdir.
Katýlýmcý:: “Konuþmanýzda bence temel bir hata var. O da iþçi sýnýfýna bilincin
dýþarýdan taþýnacaðý noktasý. Evet, doðru bilinç dýþarýdan taþýnacaktýr ama bu bilinç
hangi bilinçtir. Yani sýnýf olduðu bilinci midir? Bu dýþarýdan taþýnmayacaktýr. Ýþçi
sýnýfý zaten kendiliðinden eylemi içersinde sýnýf olduðu bilincine varýr. Ýkincisi örgütlenmesinin gerekliliði bilincine de varabilir. Ekonomik, demokratik örgütlenmeler içerisinde yer alabilir. Ama orada kastedilen þey bilinç denilen þey iktidar
bilincidir. Yani siyasi iktidarý almadýðý sürece iþçi sýnýfýnýn kendi iktidarýný kurmadýðý
sürece özgürleþemeyeceðinin onlara anlatýlmasýdýr. Daha ileri de götürürsek sosyalizm bilincidir aslýnda bu. Komite ve konsey bilinci de iþçi sýnýfýna dýþarýdan
taþýnacak bir bilinç deðildir. Komite ve konseyler iþçi sýnýfýnýn kendi öz örgütlenmeleridir. Yani þu anlama gelir, iþçi sýnýfý kendiliðinden bu örgütlülükleri
oluþturmalýdýr, oluþturmasý gerekir. Oluþturamadýðý noktalarda belki ona yardýmcý
olunmalýdýr ama esas olarak bunu örgütlemesi gereken iþçi sýnýfýnýn kendisidir. Bu
temel bir tartýþmadýr. Yani proletaryanýn devrimci sýnýf partisi mi komite ve konseyleri iþçi sýnýfý içinde örgütleyecek biraz önce söylediðiniz gibi kendi mücedelesinde yardýmcý olacak araçlar örgütleyebilir dediniz, Yoksa iþçi sýnýfý kendi
komitesini örgütleyip bir þekilde bunun içerisinde proletaryanýn devrimci sýnýf partisi de bir þekilde çalýþacak ve diyelim ki ona iktidar bilinci ve siyasi bilinç verecek,
bu tartýþma bence temel bir tartýþmadýr.”
Bir hareket kendiliðinden bir þekilde ortaya çýktýktan sonra yani devrimci
durum ortaya çýktýktan sonra ve hareket baþladýktan sonra, iþçiler bir araya gelmeye baþladýktan sonra buna þekil vermek için bununla birlikte hareket edebilmek
için içlerinde yer alýnabilir ve bunlar bizzat devrimci sýnýf bilinçli iþçiler-emekçiler
tarafýndan bizzat örgütlenebilir. Þimdi iþçi sýnýfý partisi denilen þey yukarýda tepede
bizden yalýtýk 5 kiþi deðil ki. Eðer bir iþçi-emekçi sýnýf bilincini almýþsa ve o iþyerinde
herhangi bir hareket varsa, devrimci durum söz konusuysa ve orada bir birlik söz
konusuysa ona þekil vermeli, bu onun bizzat sorumluluðudur. Evet, þu konuda
haklýsýnýz. Ýktidar hedefi dýþýnda, mücadele, birlik ve ayaklanmaya kadar iþçi sýnýfý
kendiliðinden bilinçle bu birlikleri oluþturabilir ve yürütebilir. Ama bunlarýn iktidara taþýnmasý gerçekten programatik bir hedefle ortaya çýkabilir.
Katýlýmcý: “15-16 Haziran’larda iþçi temsilcileri eylemlere öncülük yapýyor, yönlendiriyor. Daha sonra siyasi örgüt tarafýndan iyi beslenmemeleri nedeniyle bir yýðýn
hatalar yapýlýyor. Zaman zaman TÝP vardý ama onlarýn hareketlendirdiði, bilinç
götürdüðü oluþumlar deðildi. Daha sonra 15–16 Haziran’ýn bitiminden sonra o
iþyeri temsilcileri, iþçileri hareketlendiren yönlendirenlerin hepsi bir yýðýn sýkýntýlar
yaþadýlar, cezalara çarpýldýlar. Bence bir sýnýf partisinin bilinci olsaydý oradaki
hatalarýn daha az olacaðýný düþünüyorum. Kendiliðinden bireylerin çok baþarýlý
olamayacaðýný söylemeye çalýþtým.”
Zaten öznel sebepler ,nesnel sebepler diye anlattýðýmýz bunlar deðil mi? Yani
nesnel sebepler ne kadar olgunlaþýrsa olgunlaþsýn, öznel sebepler olgunlaþmadýktan
sonra iktidarýn kazanýlmasý mümkün deðildir. Tarihteki deneyimler de bu yönde.
Katýlýmcý: “Her þeyden önce þunu da belirtmek gerekiyor. Sendikalarla bir kitle
örgütünü karþý karþýya getirmemek gerekiyor ama þu ayýrýmý da gözden
kaçýrmamamýz gerekiyor diye düþünüyorum. Sendikalar yasal sýnýrlarý olan tüzel bir
kiþiliktir. Yapabilecekleri mevcut yasalar içinde sýnýrlýdýr. Hatta buna örnek verecek
olursak 15–16 Haziran eylemlerinin kesilmesi ya da ondan sonraki ‘80 faþist darbesinden sonra iþçi sýnýfýnýn geriye düþmesinin en büyük nedenlerinden biri komite ve konsey örgütlenmelerine dayanmadýðý içindir. Çünkü sendika baþkanlarýný,
sendika temsilcilerini, aldýðý gibi faþizm iþçi sýnýfý öndersiz kaldý. Tabi bunda o günkü
DÝSK ya da parti sendikalarýnýn üzerindeki politik düþünce, ideolojiyi de göz ardý
etmeden. Ama komite ve konseyler yarý legal yarý illegal olan kendini hiçbir burjuva
yasayla sýnýrlamayan iþçi sýnýfýnýn demokratik kitle örgütüdür. Demokratik ve merkeziyetçi bir yapýlarý var. Demokratik olmasý herkesin söz sahibi olmasý, merkeziyetçilik ise çoðunluðun iradesine azýnlýðýn uymasýdýr.”
Komiteler nasýl çalýþýr bölümünde bu konularý tartýþacaðýz. Þimdiye kadar ki
bölüm bir derleme, dediðimiz gibi komite konsey deneyimleri tarihi olarak olmuþ
bitmiþ tek bir örnekle sýnýrlandýrýlamaz. Ýþ yerine, bölgeye hatta ihtiyaca göre farklý
þekillerde örneklendirilebilir. Tarih boyunca da pek çok þekilde ortaya çýkmýþ.
Þimdiye kadarki bölümü deðerlendirip daha sonra ilkeleri ele alalým.
Katýlýmcý: “Komiteler kesinlikle sendikalarýn, bir komünist hareketin alt organý
deðildir. Hatta orda ideolojik bir birlik aranmaz, aranan tek þey iþçi sýnýfýnýn
çýkarlarýný savunuyor olmak ve onu bir üst aþamaya emeðin özgürlüðüne taþýyacak
programlarý savunmak yeterlidir. Bunun dýþýndaki tartýþmalar çok soyut kalýr diye
düþünüyorum.”
Katýlýmcý: “Bundan önceki anlatýlanlarda bir tezatlýk olduðunu düþünüyorum.
Öz yönetimle ilgili bölümde sanýrým bu tezatlýk mevcut.”
Henüz iktidarý almadan iþçi sýnýfýnýn iþ yerinde ya da bir bölgede iktidarý ilan
etmesi bir yanýlgýdýr. Yani bir aldatmacadýr. Yani tamam artýk iktidarý aldýk, kendi
iþyeri denetimimizi aldýk diyerek mücadelenin önünü kapatmýþ oluruz. Ýktidar hedefine yürümek lazým. Orada bahsedilen aldatmacadan kasýt budur.
Katýlýmcý: “Kapitalizm koþullarýnda komitelerden öz yönetim organlarý olarak
söz etmek ve bu öz yönetim organlarýnýn her tarafa yaygýnlaþtýrýlmasýný önermek,
devrimci görevlerden kaçýnmak için iþçi sýnýfýnýn, emekçi sýnýflarýn en kötü biçimde
aldatýlmasýdýr.”
Evet, Neden? Çünkü bakýn biraz önceki örneðe dönelim. Torino bölgesini
iþçiler tamamen ele geçirmiþler, fabrikalarý iþletiyorlar, üretime devam ediyorlar,
ama bunlarý pazarlayamýyorlar, gýda v. s ihtiyaçlarýný alamýyorlar, oraya ambargo
uygulanýyor v. s gibi pek çok nedenle o bölgenin burjuva iktidarýnýn içinde yaþamasý
mümkün deðil. Türkiye’de var biliyorsunuz kurtarýlmýþ bölge örnekleri, Paris Komünü oldukça iyi bir örnek. Ýlerlemek lazým.
Katýlýmcý: “Gündeme gelen bir konuyu biraz daha deþmek lazým, kullanýlan
kavramlardan hepimizin ayný þeyi anlamasý ve algýlamasý gerekli ki birbirimizin ne
söylediðini tam olarak kafamýza oturtabilelim. Öz yönetimden ne anlaþýlmasý
gerektiði ortaya konmadýktan sonra bu cümleyi bu þekilde de yazabiliriz, tersini de
yazabiliriz. Ýki þekilde de bitirilebilir. Orda anlatmamýz gereken temel mesele öz yönetimin ne olduðudur. Tek örnekle açýklanabilecek bir mesele de deðildir öz yönetim. Herhangi bir fabrikada iþçilerin oluþturmuþ olduklarý komite bütün üretim
mekanizmasýný ele geçirip hatta hammadde sevkiyatýný vs. sini ve bunun ürün
sevkiyatýný da yapabilecek þekilde bunu iþletiyor olmasý öz yönetim anlamýna gelebilir mi, her þekilde gelmeyebilir. Ne kadar gelmeyebilir. Eðer olmasý gerektiði
gibi devrimci durumda ya da bir adým ötesinde devrim sürecin içerisinde bir
fabrikayý , buzdolabý fabrikasýný ele geçirmiþ olan komite eðer buzdolabý fabrikasýný
yine buzdolabý fabrikasý olarak iþletmeye devam ediyor bunun sevkiyatýný da herhangi bir þekilde yapýyorsa bu öz yönetim deðildir. Bunun öz yönetim sayýlabilmesi
için devrime hizmet etme zorunluluðu vardýr. Eðer öz yönetimden onu anlýyorsak
bu þekilde açýklayabiliyorsak o zaman doðrudur öz yönetim aldatmaca olmaktan
çýkar.”
Her komite ilk ortaya çýktýklarý anda potansiyel olarak öz yönetim organlarýdýr.
Mücadelenin, ayaklanmanýn býrakýlmasý denetimin iktidar olarak ilan edilip, mücadelenin önünün kesilmesi.
Katýlýmcý: “Fabrikalarýn yanýna baþka örnekler de koymak gerekir. Komiteler
yalnýzca iþçilerin, emekçilerin komiteleri deðildir, asker komiteleri de vardýr. Eðer
asker komiteleri yani silahlý savaþý birebir örgütleyen ve devrimin hizmetine sokan,
sokmasý gereken komite eðer öz yönetim organý olarak davranmýyorsa yapacaðý
hiçbir þey yoktur. Yapmasý gereken öz yönetim organý gibi davranmaktýr. Burada
böyle okuduðumuz zaman yani öz yönetimi doðru tanýmladýðýmýz zaman
aldatmacayý deðiþtirmemiz lazým, aldatmacanýn kalmasýný istiyorsak öz yönetimin
ne olduðunu bu anlattýðýmýzýn olmadýðýný baþka þey olduðunu açýklamamýz lazým
bunun içerisinde.”
Katýlýmcý: “Ben kendi adýma bu dizgi halindeki cümleyi kabul etmem mümkün
Türkan Saylan’ýn kurucusu
olduðu, daha önce baþhekimi
olarakçalýþtýðý bir hastane
olduðunu ifade ederken,
yapýlmak istenen devrin biraz
da ona ait herþeyi silinmek istenmesi nedeniyle olduðunu
vurguladý.
6 Kasým günü verilen bu
karar üzerine Bakýrköy Doktor
Sadi
Konuk
Hastanesi
Baþhekimi, mahkeme kararýnýn
kaðýt üzerinde olduðunu ve
Lepra Hastanesi personelinin
Sadi Konuk Hastanesi’nde
çalýþmaya devam ederlerse
bundan memnun olacaklarýný,
birçok imkandan faydalanabileceklerini, döner sermayeden
iyi gelirler kazanabileceklerini
söyledi. Leyla Koç Üzüm,
baþhekimin kendilerine Lepra
Hastanesi’ne geri dönerlerse fiziki imkanlardan yoksun, tamamen olumsuz koþullarýn olduðu
bir yerde çalýþmak zorunda
kalacaklarýnýn söylendiðini belirtti ve kendilerine Sadi Konuk
Hastanesi’nde kalmak istediklerine
dair
bir
kaðýt
imzalatýlmak istendiðini ve bu
kaðýda hiç kimsenin imza
atmadýðýný ifade etti.
Baþta otomotiv olmak üzere
özellikle metal sektöründe
çalýþanlarýn koþullarýný ve Berlusconi Hükümeti’nin politikalarýný
protesto eden binlerce kiþi, 16
Ekim Cumartesi günü, FiomCgil‘e (Ýtalya Genel Emek Konfederasyonu Metal Ýþçileri Örgütü)
baðlý
“metallos”un
(metal
iþçileri) çaðrýsýyla Roma’da
toplandý.
Gösteri’nin duyurusunda,
“Kendisini iþsizlik, yoksulluk,
ýrkçýlýk, savaþlar, sosyal yýkým ve
doðal çevrenin tahribatý þeklinde
gösteren kapitalizmin krizi ve
onun dehþet verici sonuçlarýna
karþý dünya çapýnda ortak mücadele yürüten iþçiler ve halk kitleleri açýsýndan önemli bir adým
olacaktýr” þeklinde yapýlmýþtý.
Yüz binlerce kiþinin katýldýðý
gösteride, “Bütün ülkelerin
iþçileri, kapitalistlere ve onlarýn
baský, sömürü ve savaþa dayalý
sistemlerine karþý birleþelim!“,
“Ýþçiler olmadan kapitalistler
hiçbir þey yapamazlar, kapitalistler olmadan iþçiler her þeyin
daha iyisini yaparlar!“, “Önümüzde kazanacaðýmýz bir gelecek var!” yazýlý pankartlar
taþýdýlar.
deðil. Ama eðer sizin cümleden kastýnýz dediðiniz gibiyse bu cümlenin kesinlikle
deðiþmesi lazým. Çünkü eðer DEK’in komitelere bakýþý bu ise ben bunu kabul etmiyorum.”
Katýlýmcý: “O cümlede bir sorun yok, sorun öz ve biçimde bir anlama sorunudur. Çünkü öz yerine siz biçimi koyarsanýz ve bunun adýna öz derseniz kapitalist
toplumda iþçi sýnýfý ezilip sömürülürken fabrika yönetimleri kapitalistlerin ve onlarýn
denetim elemanlarýnýn elindeyken, iliklerine kadar sömürülürken siz buna öz yönetim derseniz elbette herkes buna itiraz eder. Öz yönetim ancak iþçi sýnýfýnýn
kendi iktidarýnda olabilir. Bu kadar net. O bir aldatmacadýr, çünkü iþçi sýnýfý hala ezilip sömürüldüðü halde o onun öz yönetimidir deniyor. Halbuki iþçi sýnýfýnýn yönetim organlarý ancak kapitalist toplumun yýkýlmasý sosyalist toplumun kurulmasýyla
mümkündür. Öz budur diðeri sadece bir biçimdir. O biçim büyük bir aldatmacadýr.“
Katýlýmcý: “Öz yönetim tek baþýna fabrikalardaki iþçilerin oranýn üretimini ve
daðýtýmýný yapmasý deðildir. O ülkedeki karþý sýnýfa baský kuracak aygýtlarý da kendi
elinde bulundurmasýdýr. Ýþçilerin bir fabrikayý yönetiyor duruma gelmesi Türkiye’de
de yaþandý. Çorumdaki bir maden ocaðýnda bu yapýldý. Ocak kapatýlacaktý, iþçiler
iþgal ettiler ve ocaðý iþletmeye baþladýlar. Þunu gösterdiler devlete bu maden zarar
etmiyordu. Ýþçiler kendi üretimlerini yapýyordu maaþlarýný alýyordu. Devlet bunu
görünce askerlerini gönderdi, iþgal etti ve aldý iþçileri de oradan attý. Ama þimdi
buradaki iþçilerin üretime devam etmesiyle birlikte ayrýca kendi silahlý milislerini
oluþ-tursaydý ve daha geniþ bir þekilde bir birlik yaratmýþ olsaydý evet öz yönetime
dönüþebilirdi.”
Katýlýmcý: “Mücadelede ayaklanma ve iktidar sürecinin birbirinden kopuk ele
alýnmamasý gerekir. Devrimci durumlarda ortaya çýkar dediðimizde aslýnda
kastettiðimiz þey budur. Yani bu süreçte ortaya çýktýysa bu dinamik bir yapýdýr. O
anlamýyla evet. Bir anlamýyla yönetim organý olur. Ama eðer iktidarý, devrimi hedefliyorsa, ayaklanmaya doðru gidiyorsa, gerçekten de yarýn bugün ikili iktidar da
oluþabilir, Türkiye ve Kürdistan koþullarýnda. Mesela bugün Kürdistan koþullarýnda
neredeyse ikili iktidar vardýr denilecek aþamaya geldik. Tam olarak bunu
söyleyemeyeceðiz ama orada þu anda belli bir hükmü var olan bir otorite karþýsýnda
bir iktidar aygýtý gibi hareket etmesi söz konusu. Bunlarýn hepsi tabii kendi özel
koþullarý içinde tartýþýlmasý gereken þeylerdir. Sovyetlerdeki ikili iktidarla bugün
benim bahsettiðim, o oluþan iktidar da aynýdýr. Yönetenlerin yönetemediði
koþullarda baþka iktidar biçimleri oluþabilir. Ama anlaþýlmasý gereken tamamen þu:
Mücadele, ayaklanma, sadece bir þeye karþý çýkmak deðildir. Ciddi anlamda iç
savaþýn en boyutlu hali anlamýna gelir. Ýþçilerin, emekçilerin ayaklandýðý, mevcut
iktidarý ele geçirdiði fakat tamamen denetim altýna alamadýðý koþullarda kapitalizm aþýlmamýþ da olabilir. Ama bir iþçi organý olarak komiteler iktidarý ele geçirmiþ
olabilirler, bu mümkün.”
Katýlýmcý: “Þöyle söylerseniz; ‘fabrika özyönetimi’, bu anlaþýlýr bir þeydir. Ama
özyönetim çok geniþ bir kavram. Ben bundan ülke yönetimini anlýyorum. Fabrikayý
yönetmek eðer, çoðu kez de kapitalistlerin yararýna olmuþtur. Buna sosyal reformistler özyönetim diyebilirler. Çünkü o fabrikayý gerçekten de iþçiler gayet de güzel
yönetirler. Ama fabrika onlara ait deðildir. Ülke yönetimi de hiç deðildir. Bu, bunun
için büyük bir aldatmacadýr. Ben böyle anlýyorum. Ama fabrika yönetimini eðer ülke
yönetimi anlamýnda alýrsanýz, o zaman özyönetim diyebilirsiniz. Çünkü iktidarý iþçi
sýnýfý almýþtýr. Ve artýk kendisi yönetiyordur. Dolayýsýyla öz dediðimiz þey iþçi
sýnýfýnýn doðrudan kendi organlarýyla hem kendisini hem de diðer ezilen ve sömürülen kitleleri kurtuluþa götürmek, yönetmek ve denetlemektir. Ben o cümleden her
zaman onu anladým ve þu anda da onu anlýyorum. Ama gerçekten de bazen bir
cümle eksikliði nelere yol açýyor. Ýyi de oldu tartýþtýk.”
Ýsterseniz konumuza devam edelim. Bir bölgedeki iþçiler ya da emekçi bir
kesim ya da köylüler bir araya gelerek A Bölgesi Komitesi oluþturmuþtu. Sonra
diðer bölgelerin komiteleriyle birlikte bölge konseyini oluþturabilirler. Daha sonra
bölgelerin konseyleri bir araya gelerek, il temsilciler meclisini, il konseyini
oluþturabilirler. Konseyler evet, proleter devletin modelleridir ama ta kendisi
deðildir. Ve ulusal meclis te, bütün il konseylerinin gönderdiði temsilcilerden oluþur,
ulusal meclis bu þekilde temsil edilirler. Oklar iki yönlü çünkü her temsilci geri
çaðýrýlabiliyor ve tekrar geri gönderilebiliyor.
Mahalle halk konseyleri ya da il halk konseylerinde sadece iþçi sýnýfýnýn deðil,
bununla birlikte tüm ezilen kesimleri, yoksul köylüleri, emekçileri, askerleri ve
öðrencileri kapsayan örgütlerdir.
Temel ilkelere geldiðimizde, biraz önceki tartýþmada temel kaygý þuydu: Bu
iþçiler kendi özyönetimlerini komitelerde gerçekleþtiremiyorlarsa nerede
gerçekleþtiriyorlar. Buradaki özyönetim denilen iþçi ve emekçinin kendi iradesini,
inisiyatifini ortaya koymasý deðil, bu açýdan evet, gerçekten de iþçinin kendi özyönetimini, öz iradesini ortaya koyduðu yerler komitelerdir.
Temel Ýlkeler:
1) Komite ve konsey örgütlenmesi, insanlarýn bugüne deðin ortaya çýkarttýðý
en demokratik toplumsal örgütlenmeleridir.
2) Komitelerde demokratik merkeziyetçilik esastýr. Demokratik merkeziyetçilikte, bütün kararlar ortak tartýþmalar ve ikna temelinde alýnýr. Ama alýnan kararlara herkes uyar.
3) Her karar ortak tartýþmada alýnýr.
4) Örgütsel iþleyiþte ortak irade esastýr.
5) Esnek ve hareketli olmalý, hareketi öldürecek kalýpçýlýktan kaçýnýlmalýdýr.
6) Seçilenleri gerek görüldüðü anda geri çaðýrma temel ilkedir.
7) Tepkisel deðil ilkeli ve sürekli bir birlik hedeflenmelidir. Bütünlüklü hareket ve örgütlenmeyi koruyucu tedbirler zorunludur. Bu söylediðim gibi daha önceki çalýþmalardan çýkarýlan sonuçlardýr. Ýlkeleri benimseyen herkese açýk olmalýdýr.
Bununla ilgili güzel bir söz var: “Karayüzler hariç herkese açýk olmalýdýr” diyor . . .
. . . Karayüzler, polisler ve diðerleri anlamýna geliyor.
8) Devrimci tavýr, disiplin, gönüllülük, içte eleþtiri-özeleþtiri dýþta bütünlüklü
tavýr temel ilkeler olmalýdýr. Komitelerin kuralsýz olduðunu iddia edenler, yanýlýyorlar. Hayýr, enternasyonalist sýnýf ilkeleri denen sýnýf bilincine baðlýdýr.
9) Ýlkeleri benimseyen herkese açýk olmalýdýr.
10) Devletten ve siyasi partilerden baðýmsýz. Enternasyonalist sýnýf ilkelerine
baðlýdýrlar.
11) Ýþçi ve emekçilerin kurtuluþu temel perspektif, emekçi sýnýflarýn devrim
yoluyla egemenliði temel ilkedir.
12) Kent ve kýr emekçilerinin mücadele birliði esastýr.
Katýlýmcý: “Çok somut bir þey söyleyeceðim: Mesela TEKEL eyleminde
çadýrlarda komiteler oluþmaya baþlamýþtý. Yani her bir çadýr kendi içerisinde ufak
ufak komiteler oluþturmaya baþlamýþtý. Bunlar tutunamadý. Sendikanýn da bir
baskýsý oldu. Çünkü sendika, komitelerde kendi altýnýn boþaltýldýðýný gördü. Öyle
deðildi. Biz her zaman bunu söylüyoruz ama oradaki olayda, yani Ankara’daki meselede, sendika, komitelerin kendisine karþý kurulduðunu düþünüyordu. Ama komiteler oluþmaya baþlamýþtý. Son güne gelindiðinde de neredeyse artýk komitelerin
üst birimi, yani konsey de oluþmaya baþlamýþtý. TEKEL eylemi þu açýdan önemli.
Çünkü Türkiye ve Kürdistan’ýn her tarafýndan gelen iþçiler var. TEKEL, tek bir alan
ama oradaki örgütlenme hem komite hem de konsey örgütlenmesinin bizim
kafamýzda somut olarak nasýl þekilleneceðinin de iyi bir göstergesi diye
düþünüyorum. Orada eðer her çadýrdan oluþmuþ olan komitelerin, tek tek temsilcileri seçilseydi ve otuz kiþilik bir konsey oluþsaydý, bunun nasýl bir mücadele organý
olacaðý, nasýl bir ayaklanma organý olacaðý, daha da ileride nasýl bir iktidar organý
olacaðý daha belirgin olarak ortaya çýkacaktý. Bu konu üzerinde biraz daha tartýþýrsak
daha iyi olur diye düþünüyorum.”
Katýlýmcý: “Eðer çadýrlarda iþçilerin doðrudan kendilerinin seçtiði iþçi komitesi oluþmuþ olsaydý, ki bütün çabamýz oydu ve sendika genel merkezi, fark ettiði
için zaten iþçileri tehdit etti. Dedi ki ‘Eðer komiteler oluþursa biz býrakýr gideriz.’
Ýþçilerin o anda yapmasý gereken çadýrlarda komitelerini oluþturmalarý, konseylerini oluþturmalarý, buna baðlý olarak dönüp dönmeyeceklerine, çadýrlarýný yýkýp
Dicle Üniversitesi Týp Fakültesi
Hastanesi yönetiminin 23 Kasým’da
yeni bir ihale yapacaðýný açýklamasý
üzerine Dev Saðlýk-Ýþ üyesi iþçiler 9
Kasým günü hastane önünde bir
basýn açýklamasý yaptý. 300’ü aþkýn
taþeron saðlýk iþçisinin katýldýðý
basýn açýklamasýnda hastane yönetiminin ihale açmasý protesto edildi.
Hastanede çalýþan iþçilerin
taþeronun deðil hastanenin iþçisi
olduklarý Çalýþma Bakanlýðý’nýn
2009’da aldýðý kararla ispatlanmasýna
raðmen, hastane yönetimi her ay 11
bin TL ceza ödemeyi göze alarak
iþçileri taþeronda çalýþtýrmakta ve
yeni ihale yapmakta ýsrar ediyor.
Baþhekimlik önünde yapýlan
eylemde sýk sýk “Taþeronu saðlýkta
süpüreceðiz”, “Taþeron saðlýkta
ölüm demektir”, “Ýþçiyiz haklýyýz
kazanacaðýz” sloganlarý atýldý.
Basýn açýklamasýný okuyan
Diyarbakýr Þube Baþkaný Sedat
Aydýn “Dicle Üniversitesi Týp Fakültesi Hastanesi’nde yýllardýr taþeron
þirketler aracýlýðýyla çalýþtýrýlan bizler 29 Haziran 2009 tarihi itibariyle
Çalýþma Bakanlýðý kararýyla asýl
iþveren olan hastanenin iþçisi
olduðumuz kesinlik kazandý. Bu
durum taþeron sisteminin hukuksal
ve idari iflasýdýr” dedi.
Bu karara raðmen hastane yönetiminin kanuna karþý hilede ýsrar
ettiðini, iþçileri kendi sigorta siciline
iþlemek ve bordrosuna almak yerine
SGK ve Maliye’nin usulsüz iþlem nedeniyle vereceði para cezalarýný
göze alarak pazarlýk usulüyle yeniden ihale yapacaðýný söyleyen
Aydýn, “Hastane yönetimi hukuken
yapýlmasý mümkün olmayan bu ihale
ile bizleri hala taþeron aracýlýðýyla
çalýþtýrmak istemekte ve açýkça hukuku yok saymaktadýr” dedi.
Aydýn, ihalenin yapýlacaðý 23
Kasým günü hastanede aileleri ve
çocuklarýyla birlikte direniþe geçeceklerini söyledi.
yýkmayacaklarýna, iktidara yürüyüp yürümeyeceklerine
doðrudan kendilerinin karar verme hakkýný kendi ellerine
almasý gündeme gelecekti. Sendika ve bütün sosyal reformist
ve oportünistlerin gördüðü ve iliklerine kadar duyduðu korku
buydu iþte. Bu TEKEL eylemi evet, komite deneyiminin ne
kadar acil, gerekli ve vazgeçilmez olduðunun da en somut
örneði oldu. Þimdi Tek Gýda-Ýþ’in önünde halen onu yapmanýn
çabasýný hem biz hem de onlar sürdürüyor. Bir emekli TEKEL
iþçisi olarak söylüyorum. Dolayýsýyla komite ya da özyönetim
dediðiniz zaman iktidarý ele geçirmiþ emekçi kitlelerin
doðrudan kendilerinin seçimi, denetimi ve yönetimiyle oluþan
bir özyönetim olabilir. Ama demin orada bir arkadaþ söyledi.
Sungurlu fabrikasýnda iþçiler evet, fabrikaya ele geçirdi. Bunu
bazen burjuva sýnýfýn kendisi de sunuyor zaten. Karlý hale de
getirdiler. Ama ülke yönetimi kendilerinin elinde olmadýðý için,
boðuldu o hareket. Boðuldu ve bu özyönetimin baþarýsýzlýðý
olarak gösterildi. Ve iþçiler özyönetimi ele alýrlarsa ‘yönetemezler’in de somut bir kanýtý olarak gösterildi. Tehlikeli bir
þey bu yani. Bir fabrika yönetimini ele geçirmek olsa olsa fabrika özyönetimi olabilir.”
Katýlýmcý: “Bence orada söylenen özyönetim iþçilerin
fabrikayý yönetmesi. Piyasa koþullarýna tabi olduðu sürece (ülkede sosyalist bir ekonomi yoksa) evet, bir dönem karlý bir
þekilde iþletilebilir. Ola ki bir kriz baþladý ve piyasa sizin
ürettiðinize ihtiyaç duymadý, o zaman ne olacak? Fabrikanýn
iflasý söz konusu olur. Burada püf nokta, mücadele, ayaklanma
ve iktidar organý olmasýdýr.
Bütün örgütlenmeler bir ihtiyaçtan çýktý. Nasýl zamanýnda
sendikalar iþçi sýnýfýnýn pazarlýk gücünü, metasýný sattýðý için
arttýrmak, onun çalýþma koþullarýný düzeltmek için ortaya
çýktýysa bir ihtiyacýn ürünüyse, ayný þekilde komiteler de bir
ihtiyacýn ürünü olarak ortaya çýkmýþ. Bu ihtiyaç nedir/ Þudur:
I. Dünya Savaþý’nýn hemen öncesinde 1905 devrimi var. Bir
devrim zamaný var ve hemen ortaya çýkan dönemlere
bakýyoruz, olaðanüstü dönemler. I. Dünya Savaþý, sendikalar
iþçi sýnýfýna ihanet ediyor, geleneksel sosyal demokrat partiler
görevlerini yerine getirmiyor, savaþýn yarattýðý yýkým, açlýk ve
yoksulluk da var. Ve buna karþý iþçiler mücadele ediyor. Böylesi bir ortamda sorunlarýný çözebilmek, kapitalizmden kurtulabilmek için bu tip örgütlenmelere ihtiyaç duyuyor. Bu amaç
için, kapitalizmi yok etmek, ya da ona karþý mücadele etmek
için ortaya çýkmýþ bir aracý, yok öyle deðil, aslýnda böyledir derseniz aldatmýþ olursunuz. Shop Stewarts’larda böyleydi. Baþýna
gelen buydu. Bu þekilde çýkmýþlardý ortaya zaman içerisinde bu
yanlýþ anlamalarla sendikanýn bir eklentisi olmuþ
gereksizleþmiþlerdir. Bu anlamýyla þuna vurgu yapmak gerekiyor: Dün de tartýþtýk 15–16 Haziran’da iþçiler, sendikalarýný
kurtarmak için sokaklara dökülmüþ, ayaklanmýþlardı. Bugün
sendika kendini kurtarmak için iþçilerin karþýsýna polisi, askeri
dikiyor. Tek Gýda-Ýþ’in bugün yaptýðý bu. Sendika bugün
iþçilerin ihtiyaçlarýný cevap veremez haldedir. Þimdi sendikalar,
belli bir süre içinde bürokratlaþmýþ, kritik anlarda iþçi sýnýfýný
arkasýndan vurmuþ yapýlardýr. Biz biliyoruz ki, olaðanüstü dönemlerde sendikalar ihanet etmiþtir. Burada artýk komite ve
konseyler zorunlu bir ihtiyaçtır.. Bunu bize TEKEL gösterdi.
Son dönemde yaþanan en büyük iþçi eylemi sendikalar eliyle
bitirilmiþtir. Sendika iþçileri satmýþtýr. Ýþçiler ne yapacaklar?
Tek Gýda-Ýþ istediklerini yapmýyor. Komite ve konseylerin
zorunluluðu iþte burada daha net ortaya çıkıyor. Sendikalara
alternatif deðil ama bugün sendikalardan daha fazla ihtiyaç
duyulan örgütlülüklerdir komite ve konseyler.”
Katýlýmcý: “Komite ve konseylerden anladýðým þu; her komite, mücadele ve ayaklanma organý olmalýdýr. Bu DÝK için de
DEK için de, parti komiteleri için de böyledir. Ayaklanmayý, iktidara gelecek, mücadeleyi geliþtirecek, güçlendirecek,
geleceðin iktidar organlarý konusunu içerir. Türkiye ve Kürdistan’da çok geliþim süreçlerinden farklý kültürlerden, farklý
katmanlardan meydana gelen topluluk olduðu için iþçinin, yoksul köylünün, deðiþik emekçi katmanlarýn fikir birliði, düþünce
birliði, mücadele birliði farklýlýklar arz ediyor. Bu farklýlýklarý
bir arada toplayabilmek komiteler gibi esnek bir yapýlanmayý
zorunlu kýlýyor. Ben mesela, 70’lerle ilgili bir örnek verecek
olursam, 80 öncesi mücadele anlayýþýnda, siyasi birliklerden
tutun, yine devrimci durum koþullarýnda komite örgütlenmeleri yani bu komite örgütlenmeleri en alttan en üste merkezi
düzeyde olabilecek bir gençlik komitesi, gençlik organýnýn,
ama bunlarýn hepsini organize eden, hepsini bir potada toplayabilecek, nihai hedefine vardýrabilecek bir partinin birer –
deyim yerindeyse- yan organlarý. Hani bu komitelerin içini
doldurabilecek, sonuçta iþçi sýnýfýnýn partisidir. Bir fabrikayý
düþünün, fabrikadaki sendika yönetimi, zaten sýnýf
sendikasýnýn artýk günümüzde nereye kadar gidebileceði
aþikar bir gerçek. Politik ve ekonomik tahlilleri yaptýðýmýzda
bir devrimci durumun yaþandýðý ülke koþullarýnda da
kaçýnýlmaz ve zorunlu olarak komite ve konsey þeklindeki örgütlenmeler, her zaman için daha acil ve yoðundur.”
Katýlýmcý: “Bir þeyi düzeltmek gerekiyor. Komite ve konseyler, partisiz kitle örgütlerinin araçlarýdýr. Ýçinde parti
kadrolarý olabilir ama partisiz kitlelerin kendi özyönetim, denetim, mücadele, devrim ve iktidar organlarýdýr. Eðer parti
organlarý olarak bunu düþünürsek, sadece dar parti ideolojisiyle, parti politikasýyla hareket eden, parti hücreleri haline gelirler. Bu da doðru bir yaklaþým deðildir.”
Katýlýmcý: “Yalnýzca bununla komite ve konsey olur,
baþka türlü olmaz, dersek kendimizi yanýltýrýz. Sýnýfýn kendisini
de yanýltýrýz. Komite kurma iþyerlerinde, fabrikalarda, köylerde, mahallelerde, komite kurma özgürlüklerini ya da
kendiliðindenliði ortadan kaldýrmýþ oluruz. O zaman bir þeyi
açýða çýkarmamýz lazým. Ýlk müdahaleyi nasýl yapacaðýz?
Kývýlcým çakabiliriz, böyle bir hakkýmýz olabilir ya da komiteler oluþmaya baþladýktan sonra müdahale edebiliriz ama kendimizi onun yerine koyup, karar alamayýz. Bu süreci birlikte
yaþamazsanýz, yalnýzca burasý birlikte yaþamak zorunda deðil,
kendiliðinden ilk adýmý atanlarla birlikte yaþamamýz lazým.
Onlarýn aldýklarý kararlarý, kararlarýmýz olarak kabul etmemiz
de lazým. Süreç içerisinde deðiþtirme, dönüþtürmeyi bir
tarafýmýza býrakarak, cebimizde taþýyarak, kafamýza koyarak.
Baþka türlü en temel noktasý olan kendiliðinden ortaya çýkma
iradesinin kendisinin belirlemesi, fikirlerini ortadan kaldýrýrýz
ki, o, komitenin dýþýnda her þey olur. Bu tartýþmayý aslýnda
taban inisiyatifi deneyimini de dinledikten sonra tekrar
yapalým.”
KOMÝTE/KONSEY DENEYÝMÝ OLARAK
TABAN ÝNÝSÝYATÝFÝNÝN ÇALIÞMA PRENSÝPLERÝ
VE GELÝÞÝM SÜRECÝ
Programda komite ve konsey deneyiminde taban inisiyatifi denilmesini
biraz açýklamak istiyorum. Taban insityatifi kuruluþunda komite ve konsey
tanýmlamasýyla kurulmamýþtýr. Öncelikle bunu belirtmek isterim. 1995 yýlýnýn
sonunda kurulan bir oluþum, bir araç, bir organ. Dolayýsýyla geçmiþi yok,
anlatýmý zor, 15 yýllýk bir hafýza gerektiriyor.
Dün BES’le ilgili burada birkaç konu konuþuldu neredeyse BES’ten istifa edecektim. Bu yönüyle de taban inisiyatifinin varlýðýyla BES o kadar kötü
bir örgüt deðil, zaman zaman iyi þeylerin de yapýldýðý ya da yapýlmaya
çalýþýldýðý dönemler oldu. Dolayýsýyla KESK’in yaramaz çocuðu diye ifade edilen BES’in hakkýnda yapýlan dünkü eleþtirilere katýlmadýðýmý söylemiyorum
ama tek baþýna da o yönden deðerlendirmeyelim derim.
Taban inisiyatifi, 1995 yýlýnýn sonunda o dönemde sendikadaki yönetimlerin dar, grupçu, küçük olsun benim olsun anlayýþýna karþý, yönetimde
olup, tabandaki üyelerin sendikal sürece, karar mekanizmalarýna katýlabileceði
bir model üzerinden müdahale etme gereksinimi ile doðmuþtur. Ve bu müdahale etme gereksinimi en baþta tek tek bireylerin veya bir örgütlü yapýnýn
içerisinde yer alýp da BES’de veya o zamanki adýyla Maliye-Sen’de üye olanlar tarafýndan hissedildi. Bir örgütlü yapý içerisinde olup da tek kiþi, iki kiþi, üç
kiþi halinde duran devrimciler, fiili sürece katýlýp çok çalýþtýðý halde, iþ seçimlere geldiði dönemde dýþarýda tutulmasý, karar mekanizmalarýna dahil edilmemeleri veya sendikal sürece yönelik eleþtirilerinde eleþtirilerinin karþýlýðýný
tam olarak bulamamalarý gibi sonuçlarla karþý karþýyaydý. Bu tespitler üzerinden bir araya gelen insanlarýn kurduðu bir oluþum taban inisiyatifi.
Daha çok reformist, sendikal anlayýþla mücadeleyi kendi önüne görev
olarak koymuþ, fiili ve meþru mücadele geleneðini benimsemiþ bir anlayýþtý. En
Türkiye Metal Sanayicileri
Sendikasý’nýn (MESS) toplu iþ
sözleþmesi görüþmelerindeki
tavrýný protesto eden Birleþik
Metal-Ýþ Sendikasý üyesi
iþçiler, 9 Kasým’da Fatih Sultan
Mehmet (FSM) Köprüsü’nü
Avrupa yakasýndan Asya
yakasýna kadar yürüyerek
geçti.
BMÝS üyeleri MESS’in Þiþli
Kuþtepe’teki merkez bürosu
önünde
eyleme
geçerek
MESS’in dayatmalarýný protesto
ettiler. Eylemde konuþan Birleþik
Metal-Ýþ Sendikasý Genel Sekreteri Selçuk Göktaþ, metal
iþçilerine kuralsýz ve güvencesiz
çalýþmanýn dayatýldýðýný, “sýfýr
zam” önerildiðini ve kazanýlan
haklarýn
geri
alýnmaya
çalýþýldýðýný söyledi.
Ardýndan 3 minibüsle FSM
Köprüsü giriþine gelen DÝSK
Birleþik Metal-Ýþ (BMÝS) üyeleri, yolun en sað þeridini
trafiðe
kapatarak
Asya
yakasýna doðru yürüyüþe geçti.
Ýþçiler, yürüyüþ boyunca toplu
iþ sözleþmesi sürecinde
MESS’in
dayattýðý
iþçiyi
güvencesizleþtiren ve çalýþma
biçimini
kuralsýzlaþtýran
koþullarý sloganlarla protesto
etti. Yürüyüþ boyunca iþçilerin
yanýndan ayrýlmayan polisler
köprü
çýkýþýnda
iþçileri
kuþatarak gözaltýna aldý.
Gözaltýna alýnan iþçiler Kavacýk
Polis Merkezi’ne götürüldü.
Ýzmir’de 9 Kasým Salý
günü iþyerlerine gidiþ geliþte
Ýzban’la yolculuk yaparken
ücretsiz seyahat hakkýndan
yararlanmak isteyen demiryolu emekçileri, protesto için
bir
basýn
açýklamasý
gerçekleþ-tirdi.
Basýn açýklamasý saat
10.00’da Alsancak Tren
Garý’nýn içinde “Direne Direne Kazanacaðýz” ve “Türk
Ulaþým Sen Ýzmir 1 Nolu
Þube” pankartlarý açýlarak
baþladý. Basýn metninin
okunmasýndan önce “Ýþ
Ekmek Yoksa Barýþ da Yok”,
“Ýzban Þaþýrma Sabrýmýzý
Taþýrma”, “Ýzban’a Parayla
Binmeyeceðiz”, “Emekçiyiz
Haklýyýz
Kazanacaðýz”,
“Yaþasýn Sýnýf Dayanýþmasý”,
“Yaþasýn Onurlu Direniþimiz”
sloganlarý atýldý.
Basın
açıklamasının
okunmasının ardından saðlýk
taramasý yapýlmak üzere
saðlýk ocaðýna gidildi.
temelde bürokratizme, sendikalardaki yabancýlaþma ve uzlaþmaya karþý ciddi
mücadeleler yürütmüþtür. Kuruluþunda 40–50 kiþinin katýldýðý sendikal sürecin hatta siyasal sürecin tartýþýldýðý toplantýlar olmuþtur. Bileþenleri içerisinde,
sýnýf mücadelesine katký sunma iddiasýyla baþlayan bireylerin ve “evet böyle
bir mücadele doðrudur birlikte bu iþi yapabiliriz” diyen örgütlü, devrimci
arkadaþlarýn olduðu bir yapý. O dönemde yurtsever emekçilerin de içerisinde
yer aldýðý bir grup olarak çalýþtý.
Ýþleyiþi þöyle, taban inisiyatifinin meclisinde tüm her þeyin tartýþýldýðý herkesin eþit bir þekilde görüþünü söyleyip kararlaþtýrmalarýn yaþandýðý bir toplantý
tarzý var. Bu, uzunca yýllar devam etti. Yani ortak toplantýlarla her gündemi
tüm katýlýmcýlara açýk bir þekilde tartýþarak aldýðý kararlarý hayata geçirmek üzerine de ayný disiplin ve sorumlulukla hareket eden bir yapýlanma. Demokratik merkeziyetçi yönü var taban inisiyatifinin. Alýnan kararlara katýlmasak dahi
sonuçta taban inisiyatifinin bir katýlýmcý sayýsý var. Çoðunluðun kararý hangi
yöndeyse o yönde karar uygulanýr. Burada bir ikna süreci de var. 5 kiþinin
farklý, 4 kiþinin farklý düþündüðü bir yerde 5 kiþinin farký her zaman yetmeyebilir.
Buradan da þunu doðrudan ifade etmek isterim iþleyiþe dair. Taban inisiyatifinin hangi anlayýþtan olursa olsun sadece kendi kararlarýný dayatabilecekleri bir toplantý meclisi yok. Herkesin eþit bir þekilde tartýþtýðý bir yerdir.
Öneriler kabul edilirse hayat bulur. Ama “bizim kararýmýz þudur bu olsun”
þeklinde bir oturum söz konusu deðildir.
4688 sayýlý yasanýn öncesinde BES kuruldu biliyorsunuz. Bunda iþ kolunda birlik tartýþmalarý kapsamýnda o dönemde, hatta yoðun tartýþma süreçlerinde bazý sendikalarýn kendisini feshetmesine varana kadar fesih kongreleri
olarak geçirdi bu süreci. Tüm Maliye-Sen’de o dönem kendisini feshetmeme
kararý alan sendikalardan biridir. Yani BES’e katýlma kararý gerçekleþmemiþtir.
Bunun sebebi o dönemdeki en büyük tartýþma, kurulan yeni sendikanýn
tüzüðünde Uluslarýn Kendi Kaderini Tayin Hakký’nýn olup olmayacaðý konusuydu. Birlikte iç içe olduðumuz yurtsever çevrelerinin de taban inisiyatifinin de ortak savunusu Uluslarýn Kendi Kaderini Tayin Hakký’nýn tüzükte yer
almasýydý. Buna karþýn UKKTH’nın yasalar açýsýndan sorun olacaðý
tartýþmalarý vardý. Yani reformizm kendi gerekçelerini ortaya koymaya
çalýþýyordu.
O dönemde Tüm-Maliye Sen, BES’e katýlmama kararýný aldýktan sonra
belli bir süre yoluna devam etti. Ama ayný iþ kolunda iki sendikanýn kuruluþ
bildirgesi vardý. Ýki sendikanýn birlikte faaliyet yürütememesi gerçeðinden hareketle de daha sonra kendisini feshederek BES’e katýlma kararý alýndý.
Ýnisiyatif de iki sendikanýn olmamasý gerektiðine ikna oldu ve fesih gerçekleþti.
BES’e katýlmayla birlikte de öncelikle Sosyal-Sen, Banka-Sen, TurizmSen daha sonra da Yargý-Sen’in katýlmasýyla BES aslýnda birçok kadronun tek
sendikada birleþmesiyle oluþtu. Ayný zamanda tüm bu sendikalardan gelen
sendika kadrolarý da bir araya gelmiþ oldu. Ýnsiyatif, Sosyal-Sen ‘den, YargýSen’den gelen, insiyatif ile bakýþý örtüþen kadrolarla yoluna devam etti. Bu
yönüyle de geniþleme saðlandý. Ancak, insiyatif gibi bir oluþumun þöyle bir
sýkýntýsý oluyor. Ýnisiyatif, yeni katýlýmcýlarýyla zaman zaman ikna etmeye
çalýþarak, birçok konuda kendi doðrularýndan taviz vermeksizin ortak iþler yap
maya da çalýþtý. O dönemde tüzük kongrelerinde bazý kazanýmlar da yaþadýk.
Yani kendi örgütümüzde tabanýn sürece katýlmasý konusunda birçok deðiþiklik
yapýldý. Ýnisiyatifte þube temsilcileri karar organý gibi, yönetim kurulu yürütme
organý gibi algýlanan oturumlar yapýldý.
Tüzüðümüzü incelediðimizde onlarý görürsünüz. Maliye-Sen’den baþka
katýlan sendikalarýn hiçbirisinde olmamasýna raðmen Merkez Temsilciler Kurulu, BES tüzüðünde bu tartýþmalar dahilinde konulmuþtur. BES hala 2 yýlda
bir kongresini yapan sendikadýr. Bunun deðiþmesi yönünde, 3 yýla çýkarýlmasý
yönünde ciddi bir engel oluþtu inisiyatifin önünde. “Ýki dönem üst üste yönetime seçilenlerin sonraki dönem seçilmemesi” yürütmenin kararý en son BES
kongresinde inisiyatifin önergesiyle alýnmýþ bir karardýr. Yani 20 tane delegeyle 300 tane delegenin oy verdiði bir karar haline dönüþtürülmüþtür.
Dolayýsýyla her þeye raðmen iddia etmeye, doðru þeyi yapmaya yönelik yönde
insiyatif tavrý hep sürmüþtür. Yöneticilerin ücretleri konusu BES tüzüðünde
diðer sendikalardan farklýdýr. Buna benzer farklýlýklar vardýr tüzükte.
Ýnisiyatifi sendikal yönüyle anlattýktan sonra salt olaya sendikalist yaklaþan
bir yapý olmadýðýný ifade etmem gerekiyor. Ýnisiyatif Türkiye’de en can alýcý
sorun Kürt sorunu konusunda, daha sonra ölüm oruçlarý döneminde, buna
benzer toplumsal muhalefeti tüm bileþenleriyle, ortak mücadele anlayýþýyla,
özveriyle hayata geçirmeye çalýþtýk. Tüzükte Uluslarýn Kendi Kaderini Tayin
Hakký’nýn olmasý gerektiði konusundaki tavrýmýzý biraz önce ifade ettim.
Ýnisiyatif, Ýlk ölüm oruçlarý ve ikincisinde sendika kortejinde “Zindanlar
Boþalsýn, Tuksaklara Özgürlük” BES Ankara Þubeleri imzasýyla pankart
açýlmasýný saðladý. Son dönemde, diðer ileri muhalif kesimlerle iliþkisi kalmamýþ
olduðuna tanýk olduðumuz sendikalarda, daha fazla öðrencilerle, hem maddi
hem de manevi anlamda inisiyatifin yönetimde temsilcilerinin olduðu dönemlerde biraz daha sýcak iliþki kurulmasýný da saðlamýþtýr.
Tabi böyle bir grubun varlýðý neye hizmet etti? Öncelikle þunu söyleyeyim, öncelikli olarak tek tek bireylerden oluþan bir oluþumun içerisinde, katýlanlarýn kendilerini disipline etmelerini, savrulup gitmemeyi saðladý. Bu çok
önemli. 15 yýl böyle bir deneyimi götürmek gerçekten zor. Çünkü siyasal açýdan arkanýzda size ýþýk tutacak veya sürekli yönlendirecek birþeyin olmamasý
dezavantaj. Bir sendikal anlayýþýn bir alt organý gibi sendikalarda örgütlenmesi
çok kolay. Çünkü Ankara’da örgütleniyorsunuz, Ýzmir’de örgütlenebiliyorsunuz. Ýþte inisiyatifin lokal kalmasýnýn sebebi de Ankara ile sýnýrlý kalmasý, yeni
yeni iliþkilerimiz oluþuyor diðer illerle ama bu yeterli deðil. Bu durumun bazý
olumlu yanlarý da oldu. Ýisiyatifin üzerinde merkezi bir baskýnýn olmamasý,
lokal müdahale edilmesi gereken bazý kararlarda çok rahat hareket ederek,
tartýþarak, kendi doðrularýný hayata geçirmesini de saðlamýþtýr. Sendikalarda,
özellikle örgütlü yapýlarda þöyle bir problem olabiliyor. Konuyla ilgili merkezden alýnan karar bazen o sendikanýn gerçeðiyle örtüþmeyebiliyor.
Tabi böylesi bir oluþum olumlu etkilemelerin yaný sýra bazý olumsuz
þeylerle de karþýlaþtý. Yönetimde bunun üzerinden de çok farklý tartýþmalar
yürütüldü. Ýnisiyatife dahil olan merkezi siyasal yapýsý olan bir grup þöyle bir
sýkýntý yaþýyor. Bazen kendi aldýklarý kararlarla inisiyatifin aldýðý kararlar
çeliþebiliyor. Bu durumda grupsal bir karar alýnýp, inisiyatife buyurun bunu
Mersin Keresteciler Sitesi’nde bulunan Akdeniz Çivi
Fabrikasý’ndaki iþçiler 29 Ekim
günü itibariyle mücadeleye
baþladýlar. Fabrikadan atýlma nedeni olarak “ekonomik kriz” gösterilirken, esas neden Birleþik
Metal-Ýþ
sendikasýna
üye
olmalarýydý.
6 ay önce baþladýklarý örgütlenme
sürecinin
sonunda
Çalýþma Bakanlýðý’na yaptýklarý
baþvurunun ardýndan öncelikle
patron, 13 iþçiyi birer birer yanýna
çekerek sendikadan istifaya
zorlamýþ, ardýndan 4 kiþiyi iþten
atmýþ. 29 Ekim Cuma gece ise
“taþýnýyorum” gerekçesiyle fabrikadan makineleri çevik kuvvet
eþliðinde kaçýrmýþ. 1 Kasým Pazartesi günü çalýþmak için gelen
iþçiler,
fabrikadaki
tüm
arkadaþlarýyla tazminatsýz bir
þekilde iþten atýldýklarýný görüp
fabrika
önünde
direniþe
baþladýlar. Çünkü patron “üretimi
durdurdum, makineleri diðer sanayi sitesindeki depoma götürüyorum” demiþ. 1996 yýlýnda faaliyete baþlayan fabrikada, bugün
gelinen noktada iþçiler günde 70
ton çivi üretiyorlardý. Mýsýr, Çin,
Ýsrail ve Rusya’ya ihracat yapabilecek büyüklükteki bu fabrikada
kriz döneminde bile iþçiler zorla
mesaiye býrakýlýrken ve mesaiye
kalmayanlara 50 TL ceza kesilirken, þimdi patron “ekonomik kriz”
gerekçesiyle tüm iþçileri iþten
atmýþtýr.
Ýþçiler çalýþýrken günlük 12
saat prim sistemiyle çalýþýyorlardý.
Senelik izin, hafta sonu izni veya
mazeret izni kullanmamalarý için
zorla imza toplamýþlar. Birkaç yýl
önceye kadar üstüne naylon çekilen
kamyonlarla
iþe
getiriliyorlardý. Aylýk ücretleri 550900 TL arasýnda deðiþiyordu. Zor
þartlarda çalýþan iþçiler son
yapýlan olay karþýsýnda sessiz kalmayarak direniþlerine devam ediyorlar. Akdeniz Çivi fabrikasý
iþçileri sendikal hak ve özgürlükler mücadelesinde kararlýlar.
Onlar þimdi, “HAKKIMIZ OLANI
yapalým tartýþmalarý getirilebiliyor. O tartýþmalardan birinde yurtsever emekçiler inisiyatiften ayrýldý. Ýnisiyatif
kalan bileþenleriyle devam etti.
Kimi dönemlerde de inisiyatifi bir sýnama tahtasý veya
kendisini yönetime taþýyacak bir olgu olarak gören
bileþenler olmuþtur. Örneðin bir anlayýþý çok net
hatýrlýyorum. Toplantýda “bizim adayýmýz þudur
tartýþamazsýnýz” dediklerinde ipler kopmuþtu. Daha sonra
BES ile birlikte daha önceden fiili meþru mücadele temelinde ortaklaþtýðýmýz ve BES’ teki kadrolarýnýn da buna
ciddi katkýlarý olan Devrimci Kamu çalýþanlarýyla birlikte
götürdüðümüz bir süreç var. O dönemde de yani ikili bir
yapýnýn olduðu “Birleþik Sendikal Ýnisiyatif” adýyla BES’teki
faaliyetlerini devam ettirdi. Orada da deðiþen bir þey
yoktu. Sonuçta ortak bir mecliste karar alýnýyordu.
Þimdi tabandaki insanlarýn, temsilcilerin bir þekilde
“küçük olsun benim olsun”, dar grupçu bir sendikal
anlayýþla hareket eden insanlarýn varlýðý, taban inisiyatifinin
örgütlenmesini kolaylaþtýran bir þeydi. Bu yönüyle de Þube
Yönetim Kurullarýna, Merkez Yönetim Kurullarýna
varýncaya kadar BES’in karar organlarýna taban inisiyatifinin aday seçmesi de gerçekleþti. Dolayýsýyla BES de mevcut anlayýþlar dýþýnda farklý bir sendikal dinamik oluþtu.
Genel Kurullarda “þu üçlü yapý birlikte girelim” derler
taban inisiyatifi bu hesabý bozar. Bu yönüyle de, nicel bir
güç olmasý bakýmýyla çoðu zaman BES’de sýkýntý yarattýðýný
biliyoruz.
4 Mart’ta sahte sendika yasasýna karþý Kýzýlay’da ilk
gaz bombasýnýn kullanýldýðý eylemdeki gibi, 4688 sayýlý
yasanýn daha sonra çýkarýldýðý Temmuz 2001 dönemindeki eylemler gibi, birçok eylemde de taban inisiyatifinin
aðýrlýklý olarak yönetimde olduðu þubelerde BES’in
kitleselliði, direngenliði, Ankara’da sendikal mücadeleyi belirleyen konuþ-malarýn gündemindeydi. Örneðin 1
Aralýk’ta BES’in 2 No’lu þubesi 10 bin kiþiyle yürüdü. Ayný
þekilde Ankara Þubeler Platformunda da kendini temsil
etti. Bu yönüyle zaman zaman Ankara Þubeler Platformundaki birçok siyasal tartýþmaya da dahil olmayý ve Platformun farklýlaþmasýný da saðladý. Tüzüksel olarak BES’de
bazý þeyler yapýldý. Her þeyi kendimize mal etmek istemiyoruz. Ancak bir bakýþ açýsýnýn da burada konuþulmasý gerekir. Sendikadaki diðer anlayýþlarý ne kadar eleþtirirsek
eleþtirelim sendika içinde ortak iþ yapmak gerekiyordu.
Bizim için “belirsiz bir þey “dendi, kimi zaman “üç beþ tane
çocuk” dendi. Ýnisiyatife yönelik karalama kampanyalarýna
bazen devrimci anlayýþlar dahi burun kývýrarak
katýlmýþlardýr. Ama þöyle de bir sonuç doðmuþtur.
Ýnisiyatifin ýsrarýyla tüzüðe eklenen madde sayesinde
BES’te hata yapan bazý anla-yýþlarýn yönetim dýþýnda
kalmasý söz konusu olmuþtur. Ýnisiyatif, 2–3 dönem yönetime girememesini saðlamýþtýr. 2–3 dönem, çok güçlü
olmasýna raðmen ESP yönetime girememiþtir örneðin.
Kendi açýmdan þöyle bir þeyi rahatlýkla söyleyebilirim.
Ben 1996 Ocak’ta iþe baþladým. 15 yýlým inisiyatif içinde
geçti. Bir okuldu ayný zamanda. Mücadeleyi pratikte
öðreten bir þey. Bu yönüyle bir okul demekte bir yanlýþlýk
görmüyorum. Çünkü dün Umut’un da söylediði ortak
dilde, ortak mücadelede, ortak tavýr almayý öðrendik.
Bazen iþyeri inisiyatifinden iki arkadaþ farklý farklý iþ yerlerinde ayný tavrý koyuyorlar. Tartýþmamýþlar bile. Ýnisiyatif
kendi yaklaþým perspektifini geliþtirdi.
Katýlýmcý: “Öncelikle taban inisiyatifini anlatacak en
doðru þey taban inisiyatifi bir ruhtur, kendini bu ruha ait
hisseden herkeste her zaman her yerde insiyatiftir. Ortak
bir dil var, bu dil zamanla oluþuyor. Bu dilde ironi var, romantizm var, lirik, alaycý birtakým öðeler var.
Ben 29 yaþýndayým bana bile benim çocukluk hayallerim gibi geliyor. Taban inisiyatifi benim için de bir okuldur. Beni Murat abi kadar geliþtirememiþtir. Çünkü 6–7 yýl
uzak kaldým. Ama nerde o 2000’li yýllar diyebileceðim,
sanki 50 yaþýnda bir adammýþým gibi zamanlar yaratmýþtýr
bende. 20 yaþýndaki bir adamý hiçbir siyasi anlayýþ zannetmiyorum ki bizimki kadar dinlesin. Yani illaki vardýr
ama “böyle yapalým” diyorlar senden bir þey alýyorlar.
Senin koyduðun parça belki çok az ama o insana ateþli aktivist olmasýný saðlýyor. Hatta son zamanlardaki aktivist
geliþimimdeki temel sebep de budur. Maliye-Sen’de iken
taban inisiyatifi çok etkindi, yönetimdeydi ve bugün bir
konfederasyonun nicel sayýsýyla yürüyordu. Þu gelen kim
diyorlardý, Maliye-Sen’dir diyorlardý. Ýki bin kiþiyle yürüyorduk. Trafik direk iptal oluyordu. Ýnsaný o kadar
heyecanlandýrýyordu ki o panzerlerin tepesinde olmak.
Bunlar bir memur sendikasý için çok önemli þeyler, mücadeleyi sizler gibi baþka alanlarda yürütenler için belki çok
önemli deðildir ama bizim için çok önemli þeyler. Hatta
yeni nesil memurlar- çalýþanlar için daha da önemli.”
Moderatör: “Bir þeyi açýklayabilir misiniz? Geniþ
taban inisiyatifi geçti konuþmalarda bir de dar taban inisiyatifi mi var? Bir de nasýl katýlabiliyor insanlar taban inisiyatifine?”
Geniþ deðil aslýnda birleþik demek daha doðru olur.
Birleþik-Sendikal inisiyatifi anlatýrken anlattým aslýnda. Ýkili
bir yapý vardý. Devrimci Kamu Çalýþanlarý özellikle BES
sürecinde birlikte pratik sürece müdahale ettiðimiz bir
anlayýþtýr. Ama yine ortak mecliste karar alýnýyordu. Onlarla bundan 2 yýl önce bir ayrýþma yaþandý. Yöneticilerin
özlük haklarýyla ilgili birlikte seçildiðimiz yönetimle bir
tartýþma yaþandý. Yani yöneticilerin farklý giderlerinin
olduðunu bu giderlerin sendikalarýn karþýlamasý gerektiðini
savundular. Taban inisiyatifi bunun yanlýþ olduðunu söyledi. Ýliþki bu yüzden sýkýntýya girdi ve koptu.
Her isteyen katýlabilir mi? Öncelikle BES üyesi olmasý
gerekiyor. Onun dýþýnda bir þart yok. Ama mücadelede
samimi, disiplinli davranmasý, inisiyatifin kararlarýna
uymasý, insiyatif savunumlarýyla çok çeliþmemesi koþuluyla
tüm kamu emekçileri girebilir. Yani Ankara’daki bu insiyatif oluþumundan sonra Turizm-Sen’de, Eðitim-Sen’de
farklý insiyatif tartýþmalarý baþladý. Biz de kuralým diye. Bir
örnek oluþturduk. Ama o sendikalarda kurulamadý.
Moderatör: “Þunun için soruyorum, Ýrlanda Sendikal
Hareketinin tarihinde þöyle bir örnek var. Çok ileri bir sendikaya topluca giriþ yapýyor gericiler ve karar
mekanizmasýný ele geçiriyorlar. Sendikayý alýp saða doðru
çeviriyorlar. Diyelim ki BES’in taban inisiyatifine 20 kiþi
geldi dedi ki bizde katýlýyoruz. Ama sürekli çalýþmalarý
baltalýyorlar. Buna engel bir mekanizma var mý?”
Katýlýmcý: “Ýnisiyatif karar alýrken çoðunluk kararý
almaz, ikna süreçleri sonuna kadar çalýþtýrýlýr. Aslolan
çoðunluðun ne söylediði deðil ikna sürecinin sonunda
neye karar verildiðidir. Ýkna olunan þey artýk inisiyatifin
ortak iradesidir. Bu biçimde olmasý da sizin söylediðiniz
þeyin bu nokta da karþýlýk bulamayacaðýný gösterir.
Ben DEK’in komite tanýmlamasýna tam oturmasa bile
aþaðý yukarý onu tasvir eden nitelikte olduðunu
düþünüyorum inisiyatifin. En azýndan taban inisiyatifi
oluþumu kendiliðinden, kararlarýný tartýþma ortamýnda alan
bir yapýsý var. Aslýnda sizin Ýrlanda üzerinden verdiðiniz
þeyi BES üzerinden KESK’te yapan tek yapý. BES’in yaramaz çocuk olmasýnýn KESK içerisinde aslýnda tek nedeni
taban inisiyatifi. Ýnisiyatifin BES’te faaliyet ve eylemlerini
devam ettiriyor olmasý. Bu faaliyet ve eylemlerinde niceliksel bir düþüþü var, kan kaybýndan sonra BES þu anda
KESK’in iþe yaramaz çocuðuna dönüþmüþtür. Yani bunu
da bir biçimde söylemek gerekiyor.
Neyi baþardýk konusunda þunu söylemek istiyorum.
Þu anda BES tüzüðünde merkez yönetimde herhangi bir
yere 2 kez aday olamazsýnýz. 2 kez aday olursanýz 3. kez
aday olma þansýnýz yok. Sendikalardaki o sendika aðalýðý
kültürünün önünü kapatmýþtýr. Bunu baþarmakta en
azýndan iyi bir þey olsa gerek.”
Katýlýmcý: “Ýnisiyatifin en eski üyelerinden biri
olduðum için eklemeler yapmak istiyorum. Yanlýþ
hatýrlamýyorsam inisiyatifi kurduðumuz dönemlerde TümSaðlýk Sen’den Eðitim-Sen’den arkadaþlarýmýz da
toplantýlarýmýza katýldý. Tabi daha sonra onlar çekildiler.
Ýnisiyatifin yapmýþ olduðu þeylerden birini burada eklemek istiyorum. 97-98 yýllarýnda Maliye-Sen 2 No’lu
þubede inisiyatifteki tüm temsilci arkadaþlar temsilcilikten
istifa ederek þubenin yönetimden düþmesini saðladýlar..
Gençler, çoluk-çocuk deðimi hep kullanýlýrdý bizim
için. En yaþlýlarýndan biri bendim o zaman 23
yaþýndaydým. Ama buna raðmen Kýzýlay’ý zapteden bir
eylem tarzýmýz vardý.”
Katýlýmcý: “Ýki þey ekleyeyim. Bir tanesi o dönemlerde
Diyarbakýr’da eylem yapma kararý alan tek sendikaydýk.
Çok önemli. Türkiye genelinde 50’nin üzerinde sendika
yöneticisi Diyarbakýr’da eylem ve toplantý yapýp döndüler.
Ýkincisi; 2002 yýlýnda KESK Genel Kurulu’nda bir karar
alýnýyordu. KESK genel merkezinin emeðin, kavganýn merkezinden alýnýp sýrf bürokratik iþlerin iyi yürüyebilmesi için
Ankara’ya gitmesi kararýna karþý inisiyatif çok mücadele
etmiþti.
Taban inisiyatifi cidden bir þeyler yapýyordu. Eðer
taban inisiyatifi iþçi sýnýfý partisinden ideolojik manada
beslenmiþ olsaydý KESK ‘in yaramaz çocuðundan iþe yaramaz çocuðuna düþmemiþ olurlardý. Fatsa’da Fikri Sönmezin belediye baþkanlýðý yaptýðý dönemde orada halk
komiteleri kuruluyor. Senelerce yapýlmayan hizmetler komiteler tarafýndan çarçabuk yapýlabiliyor. Biliyorsunuz Fatsa’ya operasyonlar 12 Eylülden önce yapýldý. Fikri
Sönmez’in oðluna bundan 5-6 sene önce soruyorlar ‘niye
öyle diþe dokunur bir karþý koyuþ olmadý’ diye. O da diyor
ki ‘orada bir þeyler yapýlýyordu, kararlar alýnýyordu, halk
komiteleri çalýþýyordu ama örgütlü deðildik’ diyor. ‘Bizi
yönlendiren idare eden ideolojik manada besleyen iyi bir
siyasal örgüt yoktu deniyor.’”
Ben örneklemelerle bunu anlattým. Ýnisiyatifin
çalýþmasý ve devamý noktasýnda kiþisel kariyerist eðilimler
veya amaçlar için de kullanmaya çalýþanlar oldu. Bunlarýn
akýbeti artýk insiyatifte olmamak oldu. Amacý anlaþýldýðý
Petrol-Ýþ Sendikasý 6 Kasým
2010 tarihinde saat 12:30’da
Eðitim-Sen binasýnda bir basýn
açýklamasý düzenledi. AntepBaþpýnar 4.Organize Sanayi Bölgesi’nde
uzun
zamandýr
örgütlenme faaliyeti yürüten Petrol-Ýþ Sendikasý’na üye olan 4 iþçi
iþten çýkarýldý. Petrol-Ýþ Sendikasý
adýna açýklama yapan Adýyaman
Þube Baþkaný Zeynel EROÐLU;
Antep-Organize Sanayi Bölgesi’nde daha önce örgütlülüklerinin olmadýðýný, kendi iþ kollarý
olan Eruslu Saðlýk Ürünleri AÞ.
adlý fabrikada iþçilerin 12 saatten
fazla çalýþtýrýldýklarýný, hafta sonu
tatilinin ve bayram tatillerinin bile
verilmediðini, yemeklerinin kötü,
çalýþma koþullarýnýn son derece
aðýr olduðunu ve buna karþý
çýkan iþçilerin de hakarete maruz
kaldýklarýný, iþten atýlma tehlikesiyle karþý karþýya kaldýklarýný belirtti.
Eroðlu
açýklamasýnda;
“Eruslu
Saðlýk
Ürünleri
Fabrikasýnda
bu
haklarýný
kullandýklarý için iþçilerin baþýna
gelenler ibret vericidir. Ýþçilerin
sendikaya
üye
olduðunu
öðrenen iþverenin ilk yaptýðý üyemiz olan 4 iþçi arkadaþýmýzý iþten
atmak oldu. Bu haksýz yere iþten
amaya tepki göstermek ve iþten
noktada toplantýlarda mücadele ediliyor.
Katýlýmcý: “BES içerisinde iki þeyin ikisi de var. BES hala Genel
Kurul’larýný 2 yýlda bir yapýyor. Ýkincisi BES içerisinde Merkez Yönetim Kurulu’na 2 defanýn üzerinde seçilmemek gibi bir madde var. Demokratik
merkeziyetçiliðin gereði olan bir madde. Bunun savunusunu da Marx’ýn bir
cümlesiyle yaptýk. Oy çokluðuyla kabul edilen bir tüzük deðiþikliði gerçekte
itiraz eden arkadaþlarý açýklamanýn sakýncasýný görmüyorum. EMEP Grubu ve
HÖC grubu bu önergeyi reddetti. Bunlarýn dýþýndakilerin oy birliði ile geçti.
Ama bu önerge taban inisiyatifinin bir önergesi olarak geçti.
Taban inisiyatifi sütten çýkmýþ ak kaþýk deðildir. Zaaflarý olan, kendine
öz eleþtiri veren bir yapýlanma taban inisiyatifi. Burada olmaktan nekadar onur
duyuyorsam taban inisiyatifinde olmaktan da o kadar onur duyuyorum.
Sendikalarýn içerisinde, çalýþanlarýn, emekçilerin öz örgütüdür taban inisiyatifi.
Eðitim konusunda þunlarý söylemek lazým. Sendikanýn yapýp yapmadýðý
ne yapabildiði ne yapmak istemediði aslýnda çok önemli deðil. Burasý bir okul,
bir eðitim. Taban inisiyatifi geçtiðimiz 1 yýl içerisinde kendi içinde þunu
yapalým diye karar aldý ve hayata geçirmeye çalýþýyor. Dünya sýnýf tarihini periyodlar halinde ülkeler ve anlayýþlarla incelemeye baþladý. Bu incelemeyi birbirine aktarmayý ve tartýþmayý yapýyor. Hiçbir sendika henüz bunu yapmýþ
deðil. Biz Ýngiltere’yi tartýþtýk, Almanya’yý tartýþacaðýz. 2. Enternasyonale kadar
geleceðiz orda bir bakacaðýz.”
Moderatör: “15 yýl boyunca sürdürülen bir taban inisiyatifi, bir mücadele
organý olarak görünüyor. Hem bir yandan sisteme hem de sendikal bürokrasiye karþý. Ýçerdiði bu konumu 15 yýl boyunca sürdürmek oldukça zor. Bir
yandan avantajlý deneyimler getiriyor, bir yandan dezavantajlý çünkü süreç
içerisinde kendisinin yitmesine ya da yýpranmasýna bir süre sonra
duraðanlaþmasýna yol açabiliyor. Bununla ilgili siz ne düþünüyorsunuz? Mesela KESK içindeki diðer sendikalarla birlikte bir þey yapmayý düþünüyor musunuz ya da en azýndan artýk duraðanlaþmayý engellemek için bir ivme olmasý
lazým. Ne yönde bir ivme?”
Katýlýmcý: “Taban inisiyatifinde örgütlü bileþenler var. Bu bileþenler de
taban inisiyatifini etkilemeye çalýþýyorlar. Bunda kendi adýma örgütsüz bir
taban bileþeni olarak sýkýntý görmüyorum. Taban inisiyatifi bir gün bir örgütlü
mücadele hedefi kendi içinde tartýþýp karar da verebilir. Ama bu hiçbir zaman
için taban inisiyatifinin gerçekliðiyle çeliþmemeli o yüzden çok uzun vadeli
veya olmasý þuan için muhtemel deðil. Çünkü þöyle bir programýnýz yok,
tüzüðünüz yok, bir parti kararý dayatýlmýyor, bir deklarasyonunuz yok, kendi
kuruluþunuzda da yok, yürüttüðünüz sendikal siyasette de yok. O yüzden bu
özgürleþme size özgünlük, özgürlük kazandýrýyor. Çünkü sendikanýn kendi
öznel süreçleri var. Yaþam pratiðinin diðer alanlarýndaki siyasal bir
mekanizmanýn verdiði kararýn tamamý ayný þekilde ya da evrilmiþ biçimiyle de
olsa sendikanýn öznel süreçlerinden dolayý sendikada uygulanamayabiliyor.
Ve bu yüzden KESK’deki ve BES’teki yapýlar çok büyük sýkýntýlar yaþýyor. Parti
bir karar alýyor bu kararýn yanlýþ olduðuna doðrudan ikna olarak sendikada
ikna olmadýklarý halde bir þeyi savunmak zorunda kalýyorlar.
Evet, örgütsüzlük bir sorundur bu devamlý konuþulacaktýr. Ama taban
inisiyatifinin KESK’in diðer bileþenleriyle birlikte bir inisiyatifinin olmasý çok
özel, konuþulmasý gereken bir þey deðildir. Benim bir arkadaþým SES’tedir.
Taban inisiyatifi ile hareket etme konusunda bir irade koymuþtur. Bunu
deðerlendiririz konuþuruz.”
Katýlýmcý: “Taban inisiyatifi olduðu gibi örtülü yapý deðil,
handikaplarýndan, zaaflarýndan bahsettik, bu da niceliksel küçülme getirmiþti.
Diðer siyasi yapýlar gibi ben büyüðüm, ben egemen olayým gibi bir durumu
yok. Sadece tabanýn sesi. Birisinin bu konuda bir düþüncesi varsa bizim
diyeceðimiz siz de sendikanýzda taban inisiyatifini oluþturun. Eðer BES’te
tabanýn varsa SES’te de olabilir. Þunu da inisiyatife katalým bunu da katalým
gibi hiç iddiamýz olmadý. Ýnisiyatife dýþarýdan insaný katalým ama dýþarýdan
katýlanlar A kiþisinin siyasetine göre mi B kiþisinin siyasetine göre mi gelecek?
Hayýr, öyle bir þey yok Ýnisiyatifin yaptýðý þey belli, savunduðu þey belli,
Eðer haklýlýklarý varsa yeni bir siyaset de gelip bunu tartýþabilir. Kaldý ki siyasetlerdeki arkadaþlarýmýz da yer aldý. Sorun þu, anlayýþlarýn insiyatif v.b. þeyleri
nasýl algýladýklarý önemli. Eðer siz oranýn büyümesini kendinizin küçülmesi
anlamýna geldiðini düþünüyorsanýz doðru bir yerden bakmýyorsunuz. Oranýn
büyümesini ve orayla bir dayanýþma üzerinden bu iþi yapabilme olgusu üzerinden bakmak gerekir. Zaman zaman insiyatif de bunu tartýþýyor. O kadar
kendiliðindenci deðil. Ýþte þu anda eðitim çalýþmalarý inisiyatifin gerilemeye
gittiði görülerek yapýlmýþtýr. Ama SES’te Eðitim-Sen’de, Edirne’de
Tekirdað’da, Ardahan’da örgütlenmek bu kadar kolay deðil. Zaman, emek istiyor. Tek baþýna Ankara’daki insiyatif bile insanýn zamanýný, saatlerini de alýp
götürebiliyor. Ama hani yakalanan en küçük þeyde deðerlendirilebilir.
Kendiliðinden kaderci bir yanýmýz yok.”
Katýlýmcý: “Benim anladýðým insiyatif bir sendikal muhalefet çizgisinde.
Bu çizgi böyle devam edecek mi, yoksa daha ileriye dönük komite ve konseyleri hedefleyecekler mi? Þunu belirtmekte yarar var diye düþünüyorum. Bu
insiyatif biçim olarak iþ kolu komitesi gibi algýlanabilir. Ama öz olarak tam bir
komite denir mi orada biraz kaygýlýyým. Ama biçim olarak çýkýþý itibariyle alternatif olabilir. Bu özü de yakalayabilmesi için gerçekten emeðin özgürlüðünü
hedeflemezse sadece sendikal muhalefet olarak devam edildiðinde bir 15 yýl
daha sürdürme þanslarý yok. Bu konuda böyle bir düþünce, eðilim var mý?”
Salt sendikalist bir yaklaþýmýmýz yok. Gündemle ilgili birçok þeyler yapýldý.
Sadece sendikalarda sadece sendikalist davranýlmasýný da eleþtiren bir anlayýþ.
Özellikle Kürt sorununun iþyerlerinde tartýþýlmasýný Abdullah Öcalan’ýn 1997
de tutuklandýðý dönemde bu sorunun iþyerlerinde tartýþýlmasýný ýsrar eden bir
anlayýþ. F tiplerinde de, öðrenci olaylarýnda da benzer. Ýnisiyatifin nereye
evrileceði konusunda þu anda tartýþýlmýþ karar yok. Ýnisiyatif ya da inisiyatifteki
bileþenlerin böyle bir þansý olursa yani doðru bir þeye evrileceðini görürse ona
evrilmekten bir sýkýntý duyacaðýný sanmýyorum.
atýlan bu 4 arkadaþýmýza destek
olmak isteyen üyemiz iþçiler
fabrika içinde zorla alýkonularak
üzerlerine kapý kilitlenmiþtir.
Ýçerde üretim yapmalarýna izin
verilmeyen iþçiler dört gün boyunca iþletme içinde tutularak,
sürekli baský ve tehditlere maruz
kalmýþlardýr. Ýçerde telefonlarý
zorla toplanarak ve dýþarý
çýkmalarýna hiçbir þekilde izin
verilmeyerek tam anlamýyla esir
muamelesi gören iþçiler emniyet yetkililerinin de gözleri
önünde sürekli tazminatsýz iþten
atýlmakla tehdit edilmiþlerdir.
Daha önce üyemiz iþçilerinin
iþyeri müdürü Osman Kaymaz
tarafýndan küfürlü ve hakaretli
tehditlere maruz kaldýðý bu fabrikada son dört gündür tam bir
hukuksuzluk içinde iþçilere yönelik bir zulüm yaþanmaktadýr.
En son iki gün önce içerde zorla
tutulan iþçiler fabrikaya noter
getirilerek, patronun ve müdürlerin baskýsý altýnda polis gözetiminde sendikamýzdan zorla
istifa ettirilmiþ ve Öz Ýplik-Ýþ
Sendikasýna üye yapmýþlardýr”
diyerek ayrýca polislerin de
iþçilere sendikadan vazgeçmeleri
konusunda
baský
uyguladýðýný belirtti.
Eroðlu açýklamasýný basýný,
kitle örgütlerini ve demokratik kamuoyunu bu insanlýk dýþý uygulamalar
karþýsýnda
sessiz
kalmamasý gerektiðini dile getirdi.
Açýklamaya Mücadele
Birliði Platformu, TÜMTÝS,
Eðitim-Sen, SES, Genel-Ýþ ve
demokratik kitle örgütleri de
destek verdi.
DEVRÝMCÝ EMEKÇÝ KOMÝTELERÝ
I. KONFERANSI
SONUÇ BÝLDÝRGESÝ
16–17 Ekim 2010 tarihinde toplanan Devrimci
Emekçi Komitelerinin konferansýnda ilk olarak söz alan
Süleyman Acar tarafýndan, “Dünyada ve Ülkelerimizde
Ekonomik - Politik Kriz” baþlýðýnda; Türkiye’nin krizi en
aðýr þekilde yaþayan devletlerden biri olduðu ve krizin
devam ettiði anlatýldý. Ekonomik- politik kriz hakkýnda
baþlýca þu tespitler yapýldý: “Kriz; bir sýnýflar savaþý
arenasýdýr. Sýnýflar arasý savaþ gittikçe katlanan öfkeyle
sertleþiyor. Hiçbir kriz kendiliðinden sistemi yok etme
özelliðine sahip deðildir. Sonucu belirleyen sýnýflar
savaþýdýr. Yani krizlerin büyüklüðü ya da küçüklüðü
deðil sýnýflar savaþýnýn ulaþtýðý düzey ve hangi tarafýn
kazanacaðýdýr belirleyici olan. Emeðin kendi hareketini
oluþturmasýný, örgütlenmesini ve aþaðýdan gelen hareketin artmasýný saðlamalýyýz.”
Yapýlan tartýþmalar sonucunda; krizin salt ekonomik olmadýðý, ekonomik-politik kriz olduðu tespit edilerek, çözümün tekelci burjuvaziye býrakýlmamasý
gerektiði, krizin yarattýðý olanaklarý devrime yöneliþ
açýsýndan deðerlendirmenin iþçi sýnýfý biliminin gereði
olduðu tespitinde ortaklaþýlmýþtýr.
Ýkinci olarak söz alan Büro Emekçileri Sendikasý
iþyeri temsilcisi Hacý Özkan, 657 Sayýlý Devlet
Memurlarý
Kanunu’nda
yapýlmasý
öngörülen
deðiþiklikler hakkýndaki incelemesini sundu.
Sunumda yeni 657 tasarýsý ayrýntýlý olarak
deðerlendirildikten sonra þu tespitler yapýldý: “Yeni yasa
tasarýsý ile kamuda çalýþma düzeni mevcut durumdan
daha hiyerarþik biçime dönüþtürülmektedir. Tasarý
uluslararasý hukuktan kaynaklý kimi zorunlu haklarý
tanýrken 4/B ve 4/C statüsünde çalýþanlarý kapsam
dýþýnda tutmaktadýr. Sendikal haklar konusunda daha
geri bir düzenlemeyi gerektirmektedir. Örgütlülüðün
altýný boþaltan, hak arayan memuru suçlu kategorisine
sokan ve mevcut kazanýmlarý da yok etmeyi hedefleyen
bir nitelik taþýmaktadýr. Tasarý emekçiler için tam bir
yýkým yaratmaktadýr. Emekçilerin mücadele etmekten
baþka þansý yoktur.”
Sunumdan sonra yapýlan tartýþmalarda, sermayenin hazýrlýðýný yaptýðý saldýrýlarýn niteliðini kitlelere
yaymanýn gereði üzerinde durularak, emekçilerin statü
farký gözetmeden saldýrýlar karþýsýnda ortak duruþ sergilemelerinin önemine dikkat çekildi. Ortak talepler için
mücadele birliðinin örülmesi, sendika bürokratlarýnýn
günü kurtarma eylemleri yerine varolan haklarý savunucu ancak bununla yetinmeyen bu haklarý geliþtirmeyi
önüne hedef olarak koyan eylemlere giriþilmesi
gerektiði sonucuna varýlmýþtýr.
Büro Emekçileri Sendikasý Ýþyeri Temsilcisi Ahmet
Turan, 4/C kapsamýnda toplusözleþme giriþim deneyimi
konusunda sunumunu yaptý.
Sunumda Danýþtay’da 4/C statüsünde çalýþanlarýn
örgütlenmesi ve
toplusözleþme
talebi deneyimi
aktarýldý. Örgütlenme deneyiminde “Ýþçi ve
emekçi ürettikleri mal ve hizmet anlamýnda farklý olsalar da, üretim sürecine kattýklarý gücün kol ve kafa gücü
olmasý yönünden farklýlaþsalar da, aslýnda sattýklarý þey
anlamýnda,’emek gücü’ anlamýnda birbirlerinin
aynýlarýdýr. Sattýklarý emek gücü yalnýzca sermayenin
artýrýlmasýna yarar. Yarattýklarý artý deðere iþverenin,
kapitalistin el koymasý nedeniyle sermayenin artýþýna
dolaysýz katký koyarlar. Ýþyerlerindeki durumlarýna ve
örgütlenmelerine dair yasalardaki farklýlýklar da sadece
sermayenin iþine yarar. 4/A, 4/B, 4/C, taþeron ayrýmlarý
çalýþanlarýn birbirlerini düþman olarak görmesine
neden olduðunu anlatarak, hukukun kendisine ve
hukuk mücadelesine güvenilemez ancak kullanýlabilir
araçlar olduðu tespitini yaptý.”
“Danýþtay’da 4/C statüsünde çalýþanlarýn BES’te
örgütlenmeye baþlamasý sonrasýnda uluslararasý genel
hukuk ilkeleri gereði, 4/C’lilerle yapýlan kiþisel
sözleþmelerin toplusözleþmeye dönüþtürülebileceði
fikri ortaya çýkmýþtýr.’Yasa ve hukuk, ayrým yapmadan
herkese eþit uygulanýr’ genel hukuk ilkesi ile ÝLO’nun
da kabul ettiði ‘Ýþverenle iþçi arasýnda sözleþme varsa
esas olan Toplusözleþmedir’ anlayýþý yan yana
getirilmiþ, örgütlenme iþyerinde (Danýþtay Baþkanlýðý)
%50 barajýný aþtýðýnda BES Ankara 1 Nolu Þube
aracýlýðýyla BES Genel Merkezi tarafından Çalýþma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlýðý’na iþyeri yetki tespiti için
baþvurulmasý istenmiþ ancak, süreç Merkez Yönetim
Kurulu tarafýndan sekteye uðratýlmýþtýr. Eðer BES
Danýþtay’daki 4/C kapsamýnda çalýþanlar adýna toplu iþ
sözleþmesi yapmak üzere masaya oturma mücadelesine giriþmiþ olsaydý, hem KESK içinde ilk örneði
yaratmýþ, hem de bugün yaþanan 4/C sorunu nitelik
deðiþtirmiþ olacaktý” tespitleri yapýldý.
Sosyal Güvenlik baþlýðýnda sunumunu yapan Sosyal Güvenlik Uzmaný Recep Çöl, Sosyal güvenliðin en
temel insan hakký olduðu tespitinden yola çýkarak sermayenin, yasalarda yer alsa da kendi çýkarýna uygun olmayan yasayý uygulamayacaðýný örneklerle anlattý.
Sunum sonunda, sosyal güvenliðe yönelik, sosyalist ülkelerdeki sosyal güvenlik hizmetlerinin ayrýntýlý olarak
incelenmesi ve ülkemizdeki sosyal güvenlik sistemiyle
karþýlaþtýrýlmasýnýn mücadelenin önünü açacaðý
deðerlendirildi.
Ankara’da 78 gün boyunca iþçi ve emekçilerin
gündemini sýcak tutan ve konferansýmýzýn yapýldýðý tarihte 13 gündür Ýstanbul’da eylemlerine devam eden
TEKEL iþçilerinin konferansýmýzý ziyaret etmeleri üzerine
kürsüyü onlara býraktýk. TEKEL iþçileri süreçlerini
anlattýktan sonra kýsaca;
“Kendi yaþadýðýmýz örnekten de yola çýkarak bugün
artýk sendikalarý tartýþmak gerekiyor. Sendikalar içinde
bulunduklarý konumlarýyla sýnýf mücadelesinin önünde
engel teþkil ediyor. Sarý sendikalarýn konumu belli, bunu
tartýþmak gerekmiyor. Ama en tehlikeli olanlar sol söylemleri kullanan sendikacýlardýr. Bugün bizim yaptýðýmýz
eylem bu sendikacýlarýn oyunlarýný bozuyor. Eylem sürecimizde (Ankara) biz daha çok sendika yalanlarý ve
bunlarýn akýl hocalarý reformist partilere karþý mücadele
ettik. Þu an yaptýðýmýz eylemde sayýmýz bizim için önemli
deðil. Biz doðru bildiðimizin arkasýndan gidiyoruz ve
gideceðiz. 5 kiþi ya da 5 bin kiþiyiz, önemli olan modeldir. Bize karþý cephe alan sendikacýlara karþý mücadele
ediyoruz. Sýnýf dostlarýyla beraber kirli oyunlarý
bozmalýyýz. Belirleyici olan pratik süreç olacak. Bizler
artýk dýþa dönük eylemler yapýyoruz; diðer sýnýf eylemleri, hasta tutsaklar, cumartesi anneleri... Sonuna kadar
mücadeleye devam edeceðiz ve kazanacaðýz.” dediler.
Konferansýmýzýn ikinci gününde birinci oturum Prof.
Dr. Zeki Kýlýçarslan’ýn Saðlýkta Güvence ana baþlýðýndaki
sunumuyla baþladý. Türkiye’de ve dünyada saðlýk sistemleri incelendikten sonra özelde kot taþlama iþçileri
olmak üzere, iþ güvenliði hakkýnda konferansa ayrýntýlý
bilgi verildi. Prof. Dr. Zeki Kýlýçarslan sonuç olarak;
“Saðlýk en temel insan hakkýdýr. Bütün emek örgütleri
saðlýk alanýnda ortak örgütlenme yürütmelidir. Saðlýk
alanýnýn finansmaný, genel vergilerden saðlanmalýdýr.
Saðlýk alaný tüm vatandaþlarý (ülkede bulunan yabancýlar
dahil) kapsamalýdýr. Saðlýk alaný sadece saðlýkçýlarýn
deðil, asýl olarak toplumun bir sorunu olarak ele alýnmalý,
toplumun karar mekanizmasýna katýlýmý saðlanmalýdýr”
tespitlerinde bulundu.
Av. Nadire Özkaya “Devlet memurlarý-kamu emekçilerinin iþkazasý ve meslek hastalýðý sigortasý haklarý”
baþlýðýndaki sunumunda “hukuki bir skandal” olarak
nitelendirdiði 657’lilerin iþ kazalarý ve meslek hastalýklarý
sigortasýný içeren 188. madde hakkýnda konferansý bilgilendirdikten sonra, daha geniþ kesimlerin bu konuda bilgilendirilmesi gerektiði, örnek davalar yaratýlarak
iþleyiþin önünün açýlmasýnýn ve en geniþ örgütlenmenin
yaratýlmasýnýn ivediliðini tespit etti.
Yapýlan deðerlendirme ve tartýþmalar sonucunda 657 sayýlý yasanýn yürürlüðe girmesinden bu
yana saklanan bir hakkýn açýða çýkarýlarak kullanýlýr
hale getirilmesinin önemine vurgu yapýlarak, emeklilik ve saðlýk haklarýna yapýlan saldýrýlar karþýsýnda
geriye düþme eðilimi taþýyan mücadelenin ayaða
kaldýrýlmasý için bir olanak olarak deðerlendirilmesi,
iþ kazasý ve meslek hastalýðý sigorta haklarýnýn
emekçilerin
kullanýlabilir
bir
hakka
dönüþtürülürken, iþçilerin de varolan bu haklarýna
sahip çýkmalarý yönünde bilgilendirme ve propaganda çalýþmalarýnda bulunulmasý gerektiði tespiti
yapýlmýþtýr. Ýþletilecek hukuki süreçler için yol
göstericiliðin örgütlenmeye katký ve ivme
kazandýracaðý sonucuna ulaþýlmýþtýr.
Örgütlenme ve Komite Konsey deneyimleri
hakkýnda söz alan SES üyesi Ülkü Þeyda; Komite ve konseylerin devrimci durumlarda ortaya çýkan mücadele,
ayaklanma, birlik ve iktidar organlarý olduðu, bugün içinden geçmekte olduðumuz sürecin, sýnýflar savaþýnýn
ulaþtýðý düzeyin, komite ve konseylerin yaþama geçirilmesini zorunlu kýldýðýný anlattý. Komite ve konseylere
dair dünyadaki ve ülkelerimizdeki deneyimlerin daha
geniþ kitlelerle tartýþýlmasý ve en geniþ örgütlenmenin
saðlanmasý için en kýsa sürede bir konferansýn örgütlenmesi gerektiði tespitinde bulunuldu.
Büro Emekçileri Sendikasý Ýþyeri Temsilcisi Murat
Ýþeri, Komite/Konsey deneyimi olarak, Taban
Ýnisiyatifinin çalýþma prensiplerini ve geliþim sürecini
konferansa anlattý.
Taban inisiyatifinin mücadelenin ihtiyaçlarýndan
doðan, sendika içinde örgütlenen ancak hiçbir partinin
ve sendikanýn alt organý olmayan, tüm kararlarýný ikna
tartýþmalarý sonucu alan, demokratik merkeziyetçi,
alanlarýna yönelik sorunlar dýþýnda ülke sorunlarýna da
müdahale eden, tüm düþüncelerin kendisini özgürce
ifade ettiði, örgütleyicilerini geliþtiren bir komite deneyimi olduðu tespit edildi.
“Örgütlenme ve Komite Konsey Deneyimleri” ve
“Komite/Konsey deneyimi olarak Taban Ýnisiyatifi”
konularýnýn ortak deðerlendirmesi sonucunda; komite ve
konseylerin ortaya konan iþleyiþ ilkeleri, örgütlenme ve
çalýþma biçimleri konusunda ulaþýlan verilerin amaçlarýna
ulaþmýþ olan komite ve konseylerin olgunlaþmýþ, kristalize olmuþ deneyimlerin son hallerine iliþkin olduðu
gerçeðinden yola çýkma gereði ortaya konmuþtur.
Ulaþýlmasý gereken model belli olsa da, iþyerlerinde ortaya çýkacak ve iþyerinde çalýþanlarýn iradesini esas alacak oluþumlarýn desteklenmesi ve yüreklendirilmesi
gerektiði, ancak, komitelere dönüþmesi ve üstlendikleri
görevleri bir üst aþamaya taþýmalarý doðrultusunda yönlendirilmelerinin doðru olacaðýna vurgu yapýlmýþtýr.
KONFERANS DEÐERLENDÝRMESÝ SONUCUNDA
TESPÝT EDÝLEN HEDEFLER
1) Komite ve konseyler hakkýnda yeni bir konferansýn
örgütlenmesi.
Komite ve konseylerin alana yönelik pratik bir faaliyet olarak ele alınmasý,
2) Komite ve konsey tartýþmalarýnýn alanlara, illere ve
emekçilere paneller, söyleþiler, etkinlikler yoluyla
yayýlmasý,
3) Ýþçilerin ve emekçilerin ortak örgütlenmesinin hayata geçirilmesi,
4) Burjuva ve uzlaþmacý sendikacýlýða karþý ortak mücadelenin örülmesi,
5) Hukuki mücadelenin temel alýnýp, tek tek sorunlara
karþý mücadele nin emekçilerin enerjisini boþalttýðý, bir
bütün olarak tüm bu sonuçlarý yaratan sistemin kendisine karþý fiili mücadelenin yürütülmesi gerektiði
deðerlendirildi.
girişi arka kapak...
Düne kadar mücadele verdiðimiz
uðruna bedeller ödediðimiz ve 4/C’ye
geçen þerefsizdir, namerttir, tek kiþi kalsak da mücadele edeceðiz diyen, buna
benzer bir sürü söylemleri olan sendika
bugün iþçileri kandýrarak 4/C ye geçirdi.
Sendikalarý tartýþmak gerekiyor. Bizler
bunu gördük. Sýnýf mücadelesi içinde
en büyük engel sarý sendikacýlardýr.
Tehlikeli olan sendikalar sol söylemleri
kullanan sendikalardýr. Bunlar sýnýf mücadelesinin önünde engeldirler. Bence
þartlar mevcut. Ýþçi sýnýfý açlýk, sefalet
çekiyor, her türlü saldýrýya maruz kalýyor. Bugün 4/C, 4/B, taþeronlaþma, aile
hekimliði, hepsi sermayenin çýkarýna
uygun.
Bugün yaptýðýmýz bu eylem
sendikalarýn
ve
reformistlerin
oyunlarýný da bozuyor. Bakýyoruz her kesimden insanlarýn
buluþtuðu AKP karþýtlýðý oluyor. MHP’sinden CHP‘sine
kadar, sol reformist partilerden, kendisine devrimciyim
diyen insanýna kadar AKP karþýtlýðý üzerinden
birleþebiliyor. Böylesine kirli iliþkiler mevcut. Ankara sürecinde sendikacýlarý kahramanlaþtýran, ilahlaþtýran çeþitli
reformist partiler oldu. Bugün de bu süreçte deðiþik illerden bizim yanýmýza gelmeye çalýþan arkadaþlarýmýz engelleniyor. Biz bütün arkadaþlarýmýza çaðrýmýzý yaptýk.
Doðru olduðunu düþündüðümüz için buradayýz.
Katýlýmcý: “4/C öncesinde Tekel iþçilerinin durumu
neydi? Bugün 4/C Tekel iþçileri için ne anlama geliyor? 4/C
Tekel iþçisine ne kaybettiriyor, sermayeye ne kazandýrýyor?”
Sonuçta bizler Tekel’de yeterli olmasa da belirli haklara sahiptik. Bunlar geçmiþte verilen mücadelelerin
ürünü olan haklardý. Bugün bu haklarýmýz elimizden
alýnmaya çalýþýlýyor. 4/C bir kölelik yasasý. Ýþ garantiniz
yok, sizi istedikleri zaman çýkarabilirler iþten. Kýdem ve
ihbar tazminatlarýnýzý vermemek için 1 yýl
çalýþtýrýlmýyorlar sizi. Çalýþma sürelerimiz belli deðil, yani
sizi Cumartesi, Pazar ya da iþ bitene kadar, çok geç saatlere kadar çalýþtýrabilirler. Hiçbir sosyal hakkýnýz yok, sendika gibi. Maaþý çok düþük, 650, 700, 750, 800’e kadar
çýkar okul derecesine göre. AKP hükümetinin sözünden
çýkmýyorsanýz, belki orada kalýrsýnýz, ama eleþtirecekseniz
bir þekilde sizi orada tutmayacaklardýr.
Bu süreçte 4/C’ye geçen birçok arkadaþ intihar etti.
Ailesiyle sorunlar yaþayanlar oldu. Hatta cinayete kadar
varan durumlar yaþandý. En son, 4/C’ye geçen, Tekel sürecinden Ýzmir’li bir arkadaþým intihar etti. 4/C, 4/B ya
da taþeronlaþma hiçbirinin birbirinden bir farký yok.
Bunun için bu güçlerin birleþmesi gerekiyor, merkezi eylemlerin yapýlmasý gerekiyor.
Katýlýmcý: “4-C ile atanan, iþbaþý yapan var mý? Þu
anda 4-C’yi imzalamayan kaç kiþi kaldý?”
Ýmzalamayan 600 civarýnda arkadaþ var. Danýþtay’a
göndermeden önce 4-C’ye baþvuranlardan atananlar var.
Atama yapýlmasý da yeterli deðil, iþbaþý yapýlamýyor. Mesela Kartal’da bir arkadaþým var, hemen hemen bir ay
geçti ama iþbaþý yapamadý. Kartal Milli Eðitim’e gidip,
iþbaþý yapmak istediðini söylediðinde, Bakanlar Kurulu
tarafýndan kendisine yazýlan talimatta Mahkeme sürecinde olmalarýndan kaynaklý iþbaþý yaptýramayacaklarý
yazýyordu. Bir þeyler olacaksa bizim basýncýmýzla olacak.
Ýþçiler 1 Ekim itibariyle son maaþlarýný aldýlar. Artýk
iþsizler. “Bir an önce iþbaþý yaptýrýn yoksa size de bize de
tehlike olacaklar” þeklinde söylemlerle sendika hükümeti
sýkýþtýrýyor. Olacaksa da, iþbaþý yaptýrýlacaksa, buranýn
basýncýyla yaptýrýlacaktýr diye düþünüyorum.
Katýlýmcý: “78 günlük Tekel eylemi sürecinde, biz de
oradaydýk. Çünkü Tekel eylemini sýnýf mücadelesinde önemsiyorduk. Orada belli baþlý, daha bilinçli olan iþçi arkadaþlar
dönem dönem komite konsey ça-lýþmalarýnda bulundu. Ama
bunda istenilen sonuç elde edilemedi. 78 günün sonunda devlet, sendika ve mahkemelerin oyunuyla eylem sonlandýrýldý.
Bugün Ankara’da baþarýlamayan burada baþarýlýyor. Ýþçiler
kendi gelecekleri hakkýnda kendi kararlarýný vermeye baþladýlar.
Sendikaya karþý, sisteme, devlete karþý, -evet sayýlarý belki az
ama- en azýndan kendi kararlarýný kendileri verebilecek konumdalar. Bugün 13. gün. Bundan sonra bu eylemin gidiþatý
hakkýnda ya da nasýl bir sürece doðru gidileceði ile ilgili bilgi
verirseniz seviniriz.”
Belirleyici olan pratik süreç olacak. Artýk eylemlerimiz biraz daha dýþa dönük, kamuoyu oluþturacak eylemler. Dün hasta tutsaklarýn eylemlerine katýldýk, bugün
öðlen Cumartesi Annelerinin eylemine ve ÝHD’nin tecrit eylemine destek verdik. Aramýzda görev paylaþýmlarý
yaptýk, sanatçýlarla, gazetecilerle vs. görüþmek için. Bugün
saat 13.30-14.00 gibi Levent Kýrca geldi, onunla görüþmeler yaptýk. Biraz da güldük, tabii o da yardýmcý oldu
bize . Star televizyonunu aradý, üç arkadaþý oraya gönderdik. Kendimizi ifade etmek için Sendikalarý geziyoruz. Sonuçta biz sonuna kadar direneceðiz. Yaptýðýmýz þey
sýnýf mücadelesini önünü açacak diye düþünüyoruz. Hedefimiz Tek Gýda-Ýþ, KESK, DÝSK, Tabipler Odasý ile birlikte bir araya gelip, belki bir eylem takvimi belirlemek.
4-C, 4-B yalnýzca Tek Gýda-Ýþ’in sorunu deðil, Türk-Ýþ’e
baðlý tüm sendikalarýn sorunu, DÝSK’in de sorunu.
Memur yasasý KESK’in, Aile Hekimliði Yasasý Tabipler
Odasý’nýn sorunu. Bunun yaný sýra özellikle bu referan-
dum sonrasý DÝSK’in de KESK’in de þunu bilmesi lazým,
çift sendikaya üye olma durumu, tamamen onlarý bitirme
operasyonu. Hedefimiz tek yollu ve basýnç o- luþturacak
tarzda bir þeylerin yapýlmasý. Bu noktada elimizden gelen
gayreti, çabayý göstereceðiz. Biraz da pratik süreçle ilgili
bir þey. Ama bu süreçte farklý eylemlilikler de
düþünüyoruz.
Katýlýmcý: “KESK, DÝSK, TTB ile ortak eylemliliklerden bahsettiniz ama özellikle Ankara’dan gelen emekçi
arkadaþlarýmýz dedi ki ‘Daha önce belirlenen bir takvim vardý,
bu takvimin arkasýnda KESK ve DÝSK de dahil olmak üzere
hiçbir konfederasyon net olarak durmadý.’ 26 Mayýs-4 Nisan’da yaþanan ihanetleri Tekel iþçileriyle birlikte yaþadýk. Bu
baðlamda, þu anda mücadelede olan arkadaþlar asýl olanýn
kendilerinin mücadelesi olduðunu, iradelerinin artýk bu sarý
sendikalara teslim edilmemesi gerektiði konusunda bir irade
birliðine sahipler mi?”
Sendikaya karþý çadýr kurduk, hesap soruyoruz. Yani
sendikaya karþý sürdürülen bir mücadele hattýna sahibiz.
Sýnýfýn önünü açma noktasýnda bu mücadelenin verilmesi
gerekiyor. 4 Þubat ve 26 Mayýs’ta eylem kararý alýndý. Sýrf
Tekelle ilgili deðil, iþ cinayetinden tutun da birçok alanla
ilgiliydi bu eylemler. Kendi aldýklarý eylem kararýný
uygulamadýlar. Üstelik bu karar, Türk-iþ baþkanlar kurulu
tarafýndan alýnmýþtý.
Birçok þeyi pratik süreçte öðrendik. KESK bir
memur örgütü ama tamamen siyasilerin elinde. Belki
geçmiþte mücadeleyle alanlarda kurulan bir örgüt ama þu
anki gerçekliði bu.4 Þubat grevine KESK 50 kiþi, DÝSK
30 kiþiyle geldi, katýlýmlarý böyle komik rakamlarla oldu.
Bu süreçte özellikle 1 Mayýs’ta yaþanan olaylardan bir
gün sonra biliyorsunuz Hak-Ýþ baþkaný Selim Uslu bir
açýklama yaptý: “Bana býçak attýlar” diye. Arkasýndan 9
Mayýs’ta altý konfederasyon iþçilerle ilgili bir açýklama
yaptý, teþhir ve tecrit içeren bir açýklama.Teþhir, tecrit
arkasýndan da ima yani emniyete, savcýya, jandarmaya
ihbar gibi bir durum söz konusu. Konfederasyonlar 26
Mayýs, öncesinde de 24 Mayýs’ta Türk-Ýþ binalarýnýn
iþgalinde ve sonrasýnda 2 Temmuzda bu bildiriyle
karþýmýza çýktýlar. Bu bildiri üzerinden saldýrýlarýný
þekillendirdiler. Tekel iþçisi saldýrganlaþýyor ibaresi yer
alýyordu bu bildiride. Hatta 2 Temmuz’da Türk-Ýþ bunu
daha da ileriye götürerek isim vermeye baþladý. Bunlarýn
hepsinde KESK, DÝSK sustu, onayladý. 2 Temmuz’da Ankara’ya gittiðimizde KESK’in danýþma kuruluna 40’a yakýn
arkadaþla gittik. Orada Sami Evren ve sekreterini
yakaladýk. Konuþ-mak istediðimizi söyledik. Önce biraz
korktular, içeriye girdik. Ýçeride bizle görüþmelerini bir
lütuf olarak gördüklerini söylediler. “Biz de size, TürkÝþ’teki gibi yapabilirdik” dediler. Zaten Ankara sürecinde
de KESK eylemin bitmesi gerektiðini söylüyordu.
Mücadele sürecimizde polisten, hükümetten önce
karþýmýza çýkanlar hep sendikalar oldu. Ama birçok insan
bilmiyor bunlarýn gerçek yüzünü. Özellikle bu teþhir ve
tecrit yazýsý üzerine KESK ile görüþtüðümüzde bunun
MYK’dan çýkan bir karar olmadýðýný, bireysel bir iki tane
insan tarafýndan ortaya atýldýðýný söylediler bize. Ama sonuçta sýnýf mücadelesine zarar veren kendi çýkarlarý için
günü kurtarmak amacýyla yapýlan þeyler bunlar. Artýk
KESK de kendi içinde zarar gören duruma geldi.
Katýlýmcý:
“Asýl öðrenmek
istediðim þey, siz
gelmeden önce de
sendikalarýn yapýsýný
konuþtuk. Yiðit
TEKEL iþçilerinde
‘“Biz irademizi sarý
sendikalara teslim
etmeyeceðiz’ konusunda
bir
ortaklaþma
var
mýdýr?”
Biz zaten
bunun
için
buradayýz. Özellikle
kendi
sendikamýzý çok
iyi
tanýyoruz.
Ama Ankara’da
süren mücadele
sürecinde sýrf
düþ-mana karþý
bir
bölünme
h a v a s ý
yaratýlmasýn diye
karþý karþýya gelmemeye çalýþtýk.
Zaten oradaki o
mücadelede tabandan iþçinin zorlamasýyla giden bir mücadeleydi. Þimdiki süreçte artýk sendikayla karþý karþýyayýz.
Düþünün bir sendikayý iþçiler korumasý gerekirken, koruyan çevik kuvvet. Türkel ya da buna benzer insanlarý
eðer bizler teþhir etmezsek, yarýn öbür gün bir yerlere
gelip, bu ihaneti farklý bir þekilde yaparlar.
Diyarbakýr Tekel Ýþçisi: Ben de bir Tekel iþçiyim.
Arkadaþýn ýsrarla sorduðu soruya ben cevap vereyim. Ben
Diyarbakýr’dan Ankara’ya ilk geldiðimde, neyin
yapýlacaðýný bilmiyordum, iþçiydim iþte o kadar... Orada
78 gün boyunca mücadeleyi düzenlemek açýsýndan belirleyici biz deðildik, sendikaydý. Þimdi ise beþ kiþiyiz ya da
on kiþiyiz, önemli olan irademizdir. O iradenin de kime
karþý neye karþý mücadele ettiði önemli. Kime karþý mücadelemiz; þu anda bizlere cephe alan sendikacýlarýmýza
karþý. Bizden aldýklarý paralarla saraylarda oturanlara karþý
mücadele ediyoruz. Bu mücadelede elbette yalnýz
olmayacaðýz. Devrimciler de bizlerle olacak.
Moderatör: “Tekel iþçisi arkadaþlarýmýza, sokaklarý
aydýnlattýklarý için, ayný zamanda konferansýmýzý
aydýnlattýklarý için teþekkür ediyoruz.
Sonuçta bizler bir þeyler yapmak gerektiðini düþünerek,
yaptýðýmýz mücadelenin doðru olup olmadýðýný deðerlendirerek
yola çýktýk, kararlýyýz. Sýnýf dostlarýyla beraber bu kirli oyunlarý
bozarak, mücadeleyi daha da büyüterek kazanacaðýmýzý
düþünüyoruz. Kurtuluþ Yok Tek Baþýna Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!”
Tekel Ýþçileri Adýna Metin Aslan
TEKEL EYLEMİ
Deðerli
dostlar, bu son
süreçten baþ-layýp
biraz geriye doðru
TEKEL sürecini
sizlere anlatmaya çalýþacaðým. 25–26 Þubat civarý, özellikle
Ankara’da kadýnlarýn TBMM’ye yürümesinden sonra Ankara Valiliði bir açýklama yapmýþtý. Ýki tarafý memnun edici
açýklamalarýn olacaðýný söylemiþti. Nedir bu tamin edici
açýklamalar?
1 Mart’ta 4/C ile ilgili TEKEL iþçilerinin itirazýný
deðerlendiren Da-nýþtay baþvuru süresini uzattý. Bunun
üzerine 2 Mart’ta da sendikamýz Tek-Gýda Ýþ sendikasý,
çadýrlarýn sökülmesi kararýný aldý. Danýþtay, belki hükümet
ve
sendikanýn,
arasýndaki
þeyi
uyguladý.
Fiili mücadele
hukuki sürece býrakýldý ve bu süreçte
birçok eylem takvimi
açýklandý ama hiçbirine
uyulmadý.
Çalýþan
iþçilerin
önüne herkesten önce
hükümetle uzlaþma
noktasýnda çalýþan
sendika çýktý. Yapýlan
eylemleri engellemeye
çalýþtýlar,
kafa
bulanýklýðý yarattýlar.
Özellikle bunlarýn
kuyrukçuluðunu
yapan çeþitli reformist
partiler yine bu süreçte de karþýmýza
çýktý. Bunlarýn engellemeleriyle yine de
yarým yamalak bir
þeyler
yapmaya
çalýþtýk. 2 Temmuz’da
Ankara’da Türk-Ýþ
binasýna gitmemiz
gibi. Tabi bu süreçte
iþçilerle telefonlarla
görüþüp bir þekilde
bir þeyler yapmak
gerektiði üzerine ko-nuþtuk. Bunun üzerine Haziran’ýn
14’ünde yine Tek-Gýda Ýþ sendikamýza geldik. Genel baþkan yoktu, genel sekreter ile görüþmüþtük. Bu görüþmede
neden eylem takvimlerine uyulmadýðý, neden bir þey
yapýlmadýðý noktasýnda bize þunu demiþlerdi: “Gidin, tatilinizi yapýn. Aðustos’un sonu ya da Eylül’ün ortasýnda büyük bir
yürüyüþ eylemine baþlayalým. Dört koldan Ankara’ya yürüyelim. Bunu da KESK ile birlikte organize edeceðiz.”
Son süreçte Temmuz ortalarýnda Gazi’den toplanýp
geldik. Gelmeden önce bu durumu internet üzerinden
duyurmuþtuk. Anka-haber ajansý Tek-Gýda Ýþ baþkanýna
soruyor: “Bir grup iþçi sizi ziyaret edecek ne
düþünüyorsunuz?” Söylediði þu “Bilgim yok ama burasý dingonun ahýrý deðil, her isteyen kafasýna göre gelemez. Gelirlerse
Türk-Ýþ’te karþýlandýklarý gibi karþýlanýrlar ve bunlar bizim
gözümüzde ajan, provokatörlerdir.”
Tabi çok þeyler söyleyebiliriz. 4 Eylül’de hem süreç
hem 4/C ile ilgili sorularýmýzý paylaþmak hem de ne yapýlacaðýna dair görüþmek için Tek-Gýda Ýþ sendikamýza gittik. Bizi kapýda sendikacýlar deðil, polisler, panzerler,
çevik kuvvet karþýladý. Beþiktaþ Emniyet Müdürü “Sendika sizinle görüþmek istemiyor, bizi kendileri çaðýrdý” dedi.
Bizi alsalardý bir
de
konuþacaðýmýz
önemli bir þey daha
vardý. Sendika Temmuz sonunda bir yazý
yayýnladý. Bu yazýda
Anayasa Mahkemesinin 15 Eylül’de
kararýný vereceðini, bu
kararýn olumlu bir
karar olacaðýný, bununla ilgili Anayasa
Mahkemesi ile görüþmeler yaptýklarýný, bu
karardan yararlanmak
için 4/C ye geçmek
gerektiðini hem yazýlý
hem de sözlü olarak
iþçilere ilettiler. Sendika tarafýndan bu konuyla ilgili iþçilerin
telefonlarýna mesajlar
atýldý. Tek-Gýda Ýþ
baþkaný
televizyon
üzerinden bu konuyu
sürekli dile getirdi.
Ýþçilerin çoðu mecbur
ve çaresiz býrakýlýp 4/C
ye geçirildi. Þu anda
4/C’ye
geçmeyen
600’e yakýn TEKEL
iþçisi var. En son, Eylül’ün 15’inde, Ankara’da Anayasa Mahkemesi önünde bir grup TEKEL iþçisi
olarak basýn açýklamasý yaptýk. Özel kalemdeki yazý iþleri
müdürüyle görüþme imkaný bulduk. Bize sendikayla
aralarýnda böyle bir görüþmenin olmadýðýný, davanýn daha
birinci raportör aþamasýnda olduðunu, ikinci raportör
aþamasýna geçeceðini, bunun da 2 yýldan fazla süreceðini
söyledi. Yani sendika bir þekilde iþçilere oyun yaparak 4/C
ye geçirdi onlarý
Devamı 46.sayfada...
:MHNP.KMFMP<,>OFMJMP*NKJN&NP(MK4NCNPDP5MJPBO+L@P'/;PDP7OCLEP;/%/PDPBO2N8N@P:MHNP(HMEP:O+LH>LJL6P*OCLHP(O&LGLEP.&NGNEPN5EMGJMKNP9OHLGLEPK4I9N>I!GFIPGNIP?FLHO@PBONEMP7??7PDPP?FKMC@PBA3=JOKP<O2I
BA3=JOKP OFIP$A@PD-P)OGN2P1PB9?$*!PDP9MJ1)O@P/P;%;P'--P-;P'PDPBAKI:O5LP"JI<,F,K,@PBONEMP7??7PDP*OC6LP:[email protected]?OHCP<OG8OO>LJL6P<MK6M5M3MHFNP<O2IP)O5LJ0O"OP OFIPIPMKPBOHO+NPBNGMCN
$A@%D;P9A06O0L1M+GNH8=KH=PDP.10ACGOP?FKMCN@PNH3AE=>OFMJM8NKJN4NI>AEPPDP###IE=>OFMJM8NKJN4NI>AE

Benzer belgeler