Untitled - Anşoyad

Transkript

Untitled - Anşoyad
ANŞOYAD
Akdeniz Şairleri
Antolojisi
© ANŞOYAD – Antalya Şair, Ozan,
Yazar ve Ressamlar Kültür Derneği
Antalya
2005 Yayına Haz: Mustafa Ceylan
2015 E-kitap: Harun Taner
İçindekiler
İçindekiler ............................................................................................................... 3
1.
Önsöz - Şükrü ERCİYESLİOĞLU .................................................................. 4
2. Ayten Akdağ ................................................................................................... 8
3. Şükrü Akkuş...................................................................................................12
4.
Adil Baydoğan........................................................................................... 16
5. Mustafa Ceylan ............................................................................................. 20
6.
Mevlüt Çalışkan........................................................................................ 25
7. Mehmet Çınar................................................................................................ 31
8.
Nil Çin....................................................................................................... 35
9.
Şadiye Durdu ............................................................................................ 39
10.
Ayşe Efecan (Çınar) .................................................................................. 42
11. Mehmet Dirican............................................................................................46
12.
Şükrü Erciyeslioğlu.................................................................................... 51
13.
Hüseyin Avni Erdemir .............................................................................. 57
14.
Necla Gökoğlu .......................................................................................... 63
15.
Ali Gözütok...............................................................................................68
16.
İsmail Maden ............................................................................................ 73
17.
Barış Kaya ................................................................................................. 76
18.
Sulhiye Menlikli........................................................................................80
19.
Gülseren Onay .......................................................................................... 84
20.
Mehmet Orbay .........................................................................................89
21.
Hikmet Özkaya.........................................................................................94
22.
İsmail Solak .............................................................................................. 97
23.
Nusret Turan ........................................................................................... 101
24.
Yılmaz Türkyılmaz ................................................................................. 108
25.
Ahmet Ünal ............................................................................................. 112
26.
Bekir Yaşar ............................................................................................... 116
27.
Muharrem Yazıcıoğlu .............................................................................. 121
28.
Kenan Yiğit ..............................................................................................126
29.
Ozan Seyfili..............................................................................................129
30.
Ozan Akgül .............................................................................................. 134
31.
Hasan Şimşek .......................................................................................... 138
1. Önsöz - Şükrü ERCİYESLİOĞLU 1
“Anşoyad antolojileri gelenekselleşecek,
ticari
gayemizin
olmadığını,
edebi
düşüncemizin
ön
planda
olduğunu
bilmenizi isterim.”
Henüz bir yaşında genç bir dernek olan (ANŞOYAD)
Antalya Şiar, Ozan, Yazar ve Ressamlar Kültür Derneği
kurulduktan 3 ay sonra Antalya’da bir ilki
gerçekleştirmek istedik. Bir çok kültür sanat ağırlıklı
dernekler olmasına rağmen, bu işte biz öncülük yapıp
Antalya’da yaşayan, Antalya’ya gönül vermiş, yurdun
doğusundan, batısından, güneyinden, kuzeyinden dört
bir yanından gelip Antalya’ya yerleşmiş, kitaplı, kitapsız
şairleri bir çatı altında toplamayı amaç edinip, şiirlerini
de gün ışığına çıkarmak isteyen, her yaştan, her
meslekten şairleri, şiire gönül ve emek verenleri, duygu
yüklü bu insanların birbirlerini yakinen tanımalarını da
sağlamış oluyoruz. Aynı antolojide komşu sayfalarda
buluşturuyoruz.
1
Şair-Araştırmacı Yazar ANŞOYAD Genel Başkanı
Bizim gibi kültür-sanat ağırlıklı derneklerin önderliğinde
ünlü, ünsüz, kitaplı, kitapsız şairleri bir antolojide
toplamak gayesi ile yola çıktık. Bir çok antoloji
yapımcılarının kendi baldız, bacanak, eş, dost ve arkadaş
çevrelerinin haricinde dergilerde şiirleri yayınlanmaz.
Antolojilere alınmaz. Yeni yazarlara, gençlere olanak
tanımazlar. Biz bu kuralı da değiştirerek, her yazarın
sanat anlayışına saygı duyarak, siyasi olmayan şiirlerini
aldık. Yorum okuyucunundur. Şiirin konusu serbest
dedik. Güzellikleri, güzel duyguları paylaşmak istedik.
Antoloji çıkarmada bir iddiamız olmadığı gibi kimselere
de şirin görünme niyetimiz de yoktur. Kendilerini bizim
yanımızda, bizim sayfalarımızda, aynı antolojide görmek
istemeyenlere de ayrıca saygı duyarız. Biz, gün ışığına
çıkmamış şairleri, birçoklarının tanımadığı şairleri,
sizlere sunmaya, tanıtmaya çalıştık. Hatıra defterlerinde
saklı kalmış bir çok anılarınızı dile getirecek şiirlerinizi
de bizlerle paylaşma olanağı bulduğunuz için siz
katılımcı edebiyat dostlarına da aramıza hoş geldiniz der,
teşekkür ederim.
Derneğimizin bu ilk denemesi olacak antoloji, bizlerden
sonraki kuşaklara bir belge niteliğinde olacak ve bu
antoloji işini öncelikle ANŞOYAD üyeleri arasında ve
bizimle bu güzellikleri, kalıcı edebiyat eserlerini
paylaşmak isteyip, ürünlerini ölümsüzleştirmek isteyen
bütün şiirseven dostlarla her yıl buluşup gelenek haline
getireceğimizi de şimdiden müjdeler, çocuklarınıza,
torunlarınıza, Türk Edebiyat sanatına bırakacağınız en
değerli ve kalıcı bir eser de yer almak sizlere de biz
yapımcılara da kıvanç ve övünç payı vermektedir. Gelin
şiir dostları gelecek mutlulukları da hep birlikte aynı
kitaplarda yer alarak paylaşalım.
Kendi fikir ürünleri çeşitli antolojilerde, dergilerde
yayınlanmış veya şiirleri kitaplaştırılmış olanların
yanında, henüz bu olanakları bulamayan şairlere de işte
önünüzde bir fırsat var. Bu fırsatı ANŞOYAD ‘ın bu ve
bundan sonraki antolojilerinde değerlendirin diyoruz.
Zira, sözler uçar gider, yazdı olanlar sonsuza kadar kalır.
Genç kuşakların önünü açmak, onlara örnek olmak için
her 15 günde bir yapılan “gaz lâmbası ve mum ışığında
şiir, müzik dinletisi ve fıkra anlatısı” etkinliklerimizde,
derneğimizde mikrofonu onlara uzatıp öncelik veriyoruz.
Her yaştaki şairlere, şiirseverlere derneğimizde ayda bir
çıkan “aylık bültenimizde de yer veriyoruz. Atatürk ilke
ve devrimleri doğrultusunda etkinlik yapan bir derneğiz.
Roman ve öyküden sonra yer alan şiir okurunun % 2’ye
ulaştığı yurdumuzda insanların birbirlerine yaş
günlerinde verecekleri kalıcı eserin kitap olduğunu
unutmayalım. Her aydının en azından beş şiiri ezbere
bilmemesi büyük bir eksikliktir. Konusu ne olursa olsun,
yeri geldikçe icap eden yerde okunacak iki dörtlük şiir,
oradaki ortamı duygusallaştırır, güzelleştirir, yerine göre
hüzünleştirir, yerine göre kahramanlık duygularını
kamçılar... Şiirle uğraş veren insanlar, duygusal ve
sevecendir, insancıldır, katılımcıdır, paylaşmayı bilendir.
Hiçbir şair gaddar ve katil olamaz düşüncesindeyiz ve
görmedik te, duymadık ta böyle bir şairi...
Bizlere şiir gönderen şairlerimizin bazılarının şiirlerini
antolojiye alamadık, üzülmesinler, gelecek seneki
antolojimizde yer almaları dileği ile yeni ürünler
üretmelerini temenni eder, mutluluklar dilerim.
Bu antolojinin hazırlanmasında emeği geçen, özveri ile
çalışan Genel Başkan Yardımcımız, araştırmacı yazar,
şair Mustafa Ceylan’a ve derneğimizin kurucu
üyelerinden araştırmacı yazar, şair Mehmet Çınar’a, yine
kurucu üyelerimizden Sulhiye Menlikli ile ANŞOYAD
Başkan Yardımcısı Aliye Çınar’a şükranlarımı arz eder,
bütün katılımcılara sıhhat, saadet ve mutluluklar diler,
gelecek seneki antolojide buluşmak üzere esenlik
dileklerimle saygılar sunarım.
Şükrü Erciyeslioğlu
ANŞOYAD Genel Başkanı
2. Ayten Akdağ
1935 yılında İstanbul Kadıköy'de doğdu. İlk orta lise
öğrenimimi Bursa'da tamamladı. Şiir yazmaya lise
yıllarında başladı. 1998 yılında ara verdiği şiir yazım işine
kızının teşviki ile yeniden başladı. Engin ÇIR'dan hece
vezni ve kafiye dersleri aldı. Şiirleri Simav Anadolu, Ekin,
Bizim Ece dergilerinde yayınlandı. Şair Sibel Koparan'ın
annesi olan Ayten AKDAĞ İstanbul'daki şair y yazar ve
bestekârlar derneğinin üyesidir. 2000 yılında Simav'da
yapılan şiir yarışmasında (İçimde Bir Sızı Var) şiiri ile
üçüncülük, İstanbul'da şair, yazar ve bestekârlar
derneğince yapılan şiir yarışmasında (Çok Uzakta Biri
Var) şiiri ile ikincilik, Kütahya'da, şair ve yazarlar
derneğince yapılan şiir yarışmasında (Gittin Gideli) şiiri
ile birincilik ödüllerine lâyık görüldü. Şiirlerinde
tamamiyle hece veznini kullanan şair, duygunun ve
doğal
güzelliklerin
lirik
söylemiyle
şiirlerini
dokumaktadır. Çeşitli bestekârlar tarafından bazı şiirleri
Türk Sanat Müziği normunda bestelenmiştir. ANŞOYAD
ve İLESAM üyesidir. Ayten AKDAĞ üç çocuk annesi olup
1974 yılından beri Antalya'da ikamet etmektedir.
ANLAMIYORSUN
Gece karanlığı yüzüme vurmuş
Ağlıyorum dedim, anlamıyorsun.
Gözüm de bulutlar hep pusu kurmuş
Şimşekler çakıyor, anlamıyorsun.
Yine yüreğimde koptu fırtına
Sevdanla yükledin derdi sırtıma
Gidiyorum gemi kalkan rıhtıma
Hasretim diyorum, anlamıyorsun.
Sızlayan kalbimin sahibi olsan
Karlı kış gününde kapımı çalsan
Yandığım aşkınla birazcık yansan
Sen de yan diyorum, anlamıyorsun.
Sanki ay düşmüştü Karadeniz’e
Kumsalda rastladım silinmiş ize
Sanma ki ayrılık yakışır bize
Özledim diyorum, anlamıyorsun.
Aşkım ziyan olmuş yazık ömrüme
Sevginle çağlayıp taşan gönlüme
Susuzluktan boyun bükmüş gülüme
Bir su ver diyorum, anlamıyorsun
Ayten AKDAĞ
AŞKI MAZİYE GÖMDÜM
Hep sevinç kaynağımdın günlerimin neşesi
Hiç durmadan ağrıyor sol yanımın köşesi
Ellerle aldatan sen, yıllarca ağlayan ben
Aşkı maziye gömdüm kırık gönül köşesi.
Sarardı yapraklar hazan olup döküldü
Ölümüne sevdalar yüreğimden söküldü
Gururum incinmişti garip boynum büküldü
Aşkı maziye gömdüm kırık gönül köşesi
Yaralanmış sinemde günler, aylar umuttu
Verdiğin gonca gülü hasretlerin kuruttu
Gördüğü günden beri mutluluğu unuttu
Aşkı maziye gömdüm kırık gönül köşesi
Sevdan yaktı eridim köze düşmüş kar gibi
Üzgünüm aldanmışım gözü görmez kör gibi
Artık dayanmaz oldum acı sözün kor gibi
Aşkı maziye gömdüm kırık gönül köşesi.
Ayten AKDAĞ
AŞİNAYDI BAKIŞIN
Kurumuş dudağımda adın var hece hece
Aşinaydı bakışın seni gördüm dün gece.
Uğraştım çözemedim gözündeki esrarı
Aşinaydı bakışın seni gördüm dün gece.
Maziye bakar mısın ne olur bir gün olsun
Zalim aşkınla dolan yüreğim huzur bulsun
Yeşeren sevdamızla dünyam sevgiyle dolsun
Aşinaydı bakışın seni gördüm dün gece.
Kâğıt, kalem alıp ta geçmişi çizemedim
Kaderin ettiğini sıraya dizemedim
Aşkınla kördüğümdüm bir türlü çözemedim
Aşinaydı bakışın seni gördüm dün gece.
Sen sevemezsin kimseyi anlamıştım gözünden
Kendince sevsen bile yine döndün sözünden
Ömrümün son deminde yanmıştım aşk yüzünden
Aşinaydı bakışın seni gördüm dün gece.
Ayten AKDAĞ
DERTLERE SERGİ AÇTIM
Çaresiz duyguların esiriydim o anda
Dertlere sergi açtım satılmıyor pazarda
Sabahsız gecelerde anıları yaşarken
Dertlere sergi açtım satılmıyor pazarda.
Mevsimleri unuttum şendin baharım, güzüm
Başkasını görmüyor inan her iki gözüm
Eğer yoksan yanımda nereye baksam hüzün
Dertlere sergi açtım satılmıyor pazarda.
Gözyaşımı tutamam kalbimde huzursuzluk
Yaşarım yüreğimde hep buruk umutsuzluk
İçime çöreklendi taş oluyor mutsuzluk
Dertlere sergi açtım satılmıyor pazarda.
Uzaklara dalıyor buğulanmış gözlerim
Herkes adını sorar ben kendimden gizlerim
Bir haberin gelmedi büyüyor özlemlerim
Dertlere sergi açtım satılmıyor pazarda.
Ayten AKDAĞ
3. Şükrü Akkuş
3 Ocak 1962 Iğdır’ın Tuzluca kazasının Ortabucak
Köyü’nde doğdum. Sıradan okullarda okudum.
Olağandışı koşullarda şiirle tanıştım. O koşullarda şiiri
çok sevdim. O da beni sevdi. Sevinin okuyucu olarak
bana yetmediği günden bu yana yazıyor ve okuyorum.
İlk eserim 1990 yılında Yöneliş’den “Başımdaki Özgürlük
Tacı” olarak yayınlandı. 2. Baskısını 1997 yılında
Antalya’da yayınladım. Şiirlerim çeşitli dergi, gazete,
radyo ve televizyonlarda yayınlandı ve okundu. Evli olup
iki erkek evlâdım var. Eşim Zeynep, büyük oğlum Tuna,
küçük oğlum Deniz olmak üzere çekirdek aile olarak
Antalya’da yaşamımızı sürdürüyoruz, Şiirseverlere ve
okuyuculara hürmet ve sevgilerimi sunarım.
ISLANAN TEMMUZ
Ayrı tenler duyumsadı doyasıya
Yüzyıllar anlattı biçim
Değişerek imde bir gül
Hep dokunuş bir damla
Gözyaşı olur ıslanan temmuz
Ya da alt tondan üst tona dalga
Yinelemem oluyor sevide ışık
Başlangıca uzanan eğri ark
Bütün zamanlara armağan diyen
Sözcüğün son anlatım gücüyle
Şükrü AKKUŞ
CAN VEREN DİL
Karanlık işkence ses dönüşüm
adı yok gecede ışık söner
sesler seslere karışır ışık çığlık olur
duvarın dibinde kan,
mazgalda iniltiler büyür
uzanır eller demir boşluğa
eğilir gölge kum dökülür
yüzünü tırmalar parmaklar betonun
kararır gündönümünün tuğlası
su ve tuz denizinin gücü
örter üstünü sesten önce
can veren dil ağızda büyür
umut solar son kez,
bir yaprak düşer yaşamdan
parçalayarak kendi içini
sonsuz olur bilinmezlik
silgiye kara kalır yaşamda
bağ çözülür, çene düşer
anlamın adı olur boşluk
Şükrü AKKUŞ
GÜNEŞİ ALIP YERİNDEN
Açtılar kollarını boşluğa
Döndüler güneşin etrafında
Vurarak dizlerini toprağa
Ve tüfekleri, omuzlarında ateşe hazır
Yatağında oynarken çekirdekler
Patlayan mısıra dönüyordu ateşte
Mavi yırtıklarından geçiyordu
Gecenin karanlığında ışıklar
Göğün aynasından yansıyan bakışlarıydı
Döndü geceden gündüze
Akreple yelkovanın buluşması
Dönüp baktılar kuş yuvalarına
Baktılar yüksek tepelerden evlerine
Yaşlı gözlerle
Bir çığlık gelip yüreklerinden çıkacaktı
Gecenin karanlığında
Kurşun tıkamasaydı nefes borularını
Dayanılacak gibi değildi acıları
Son bir kez
Uzatıp kartal tırnaklarını
Yırttılar mavi örtüyü
Güneşi alıp yerinden
Doldurdular ağızlarına
Şeker diye
Kaldı öylece gözleri güneşin boşluğunda
Güneş diye baktığınız
O gözlerdir dünyayı aydınlatan
Karanlık geceden sonra
Şükrü AKKUŞ
4. Adil Baydoğan
05.05.1937 yılında Çankırı ilinin Merkez ilçesinin
Taşmescit mahallesinde dünyaya gelmişim. İlkokulu
Çankırı güneş İlkokulunda bitirdim. Orta okuldan sonra,
1956 yılında Zonguldak’ta maden ocağı “Gelik
Bölümü”nde işçi olarak çalışmaya başladım. Aynı yıl,
Zonguldak Maden Teknik Lisesine başladım. Tabii ki
müzikle ve şiirle 5 yaşlarında iken tanıştım. O yıllardan
bu yana müzikten ve şiirden ayrılmadım. Uzun yıllar da
müzik ve bağlama dersleri verdim. 1967 yılında askerden
geldikten sonra, Maden Şefi olarak çalışmaya devam
ettim. 1988 yılında emekli oldum. Halen müzik ve şiirle
yaşamaya devam etmekteyim. Çeşitli dernek ve
kuruluşlarda “bağlama” icra ettim, müzik-saz dersleri
verdim. Sözü, müziği ve notası bana ait olan 17 eserim
bulunmaktadır. ANŞOYAD üyesiyim. Halen Antalya'da
ikamet etmekteyim.
YER ETMİŞSİN
Bir türkü mırıldansa dudaklarım
Mısralar senden bahseder.
Bir resim çizse ellerim
Gözleri, dudakları senden bahseder.
Bir hayal kursam zihnimden
Belirir seninle hisler
Bir evren kursam anılarımla
Senden bahseder her şeyim.
Duruşun, gülüşün, anlayışın, sözlerin
Hepsi, hepsi senden bahseder... Güzelim...
Adil BAYDOĞAN
BİLMEZLER
Bilmezler yalnız yaşamayanlar
Nasıl korku verir sessizlik insana
İnsan nasıl konuşur aynalarla
Bir cana hasrettir bilmezler.
Sanmayın ki !
Yalnızlık huzur verir insana,
Boğulur gecenin karanlığına
Yalnızlık hep işler bütün benliğine
Bilmezler bir cana hasret olduğunu...
Bilmezler ite bilmezler,
Bir dosta, bir candan arkadaşa
Hasret olduğunu bilmezler,
Hep üzülür için için ağlar
Lokmalar boğazına dizilir,
Bilmezler işte yalnızlığı
Bir cana hasret olduğunu bilmezler.
Adil BAYDOĞAN
DOSTLAR BAŞINA
Odamda saksılardan biri çiçek açmış
Bu kara kışta
Rengini görse çatlardı güller
Bir bakışta
Çünkü odama bahar gelmişti
Çiçeğim aşıkmış ne garip !
Alnımda zalim yılların izi
Saçlarımda aklar dizi dizi
Bu yaştan sonra ömrümün son baharında
Aşık olmuşum, kara sevdaya tutulmuşum
Ne ayıp !
Fakat bir dakika
Kara kış, kara sevda demişler
Neresi kara bunun ?
Çiçeği memnun, ben memnun
Aşk bakmıyor insanın yaşına
Böylesi ayıp, böylesi sevda
Dostlar başına...
Adil BAYDOĞAN
VEFA
Ben, bir defa doğdum
Ama her gün ağladım ve öldüm
Çünkü :
Sevdiklerimden hiç vefa görmedim
Hep cefa çektim.
İşte şimdi yalnızım
Ne sevenim var, ne de arkamdan ağlayanım
Ne de “dur, gitme” diyenim
Hani beni sevenler, yolumda can verenler
Şimdi hepsi yalan oldu, kayboldular
Eskiden olduğu gibi şimdi de
Ben bu karanlık yolda yalnız kaldım.
Dilerim Allah’dan siz de benim gibi
Yalnız kalmayın, sevin ve sevilin
Öyle bir arkadaşınız olsun ki
Ömür boyu onunla mutlu ve saadet dolu günler
geçirmeni
Temenni ederim...
Adil BAYDOĞAN
5. Mustafa Ceylan
25 Ocak 1952 Ankara-Elmadağ doğumlu... İlk ve orta
tahsilini doğduğu yerde, lise ve yüksek okulu Başkent
Ankara’da okudu. 1975 yılında ADMMA’dan “Makina
Mühendisi” olarak mezun oldu. Okul hayatı boyunca
gündüz çalıştı gece okudu. Kamu kuruluşlarında 1972’den
itibaren çalışmaya başladı. Kamuda; işçi, memur, şef,
müdür, işletme müdürü, daire başkanı, Başbakanlık
Müşaviri, Belediye Başkan Yardımcısı İl Müdür
Yardımcısı gibi değişik görevlerde bulundu. Son olarak
1998 yılında Antalya Köy Hizmetlerinden emekli oldu.
Edebiyat yaşantısına gelince; İlk şiirini 1966 yılında
yayınladı. “Tam 38 yıldır “şiir isimli efsane bir sevdanın
peşinde” ancak, yakalayamadım” diyor. Hiç kimsenin de
yakalayabileceğine inanmıyor. “Ömrümün sonuna dek o
sevdaya koşacağım!” demekte... “Bugüne dek 19 adet
kitap yayınladım, ancak, “ölümsüz ve kalıcı” şiiri
bulamadım” diye seslenmekte... Bu yetmez mi?
İLESAM üyesi 2000 yılında Folklor Araştırmaları
Kurumunca Türk Kültürüne Üstün hizmet ödülüne layık
görüldü. Bir çok kuruluşça ödüllendirildiği halde, hiçbir
ŞİİR YARIŞMASINA GİRMEMİŞ, gönül tahtını “en büyük
makam” görmüş, kendisini karıncanın gölgesi, Yunusun
odunu olarak nitelemiş birisi... Antalya GÜLLÜK
DERGİSİ’nin sahibi ve yazı işleri müdürü... Ülkenin dört
bir yanında yüzlerce talebesi olan bir şair. “Şiir yazdım”
diyen herkesi seven bir ozan. Çok sayıda genç şairin
kitabının editörlüğünü yaparak, yayınlamış bir yayıncı...
Tahlil ustası... Kendi şiir kitabını yayınlamak yerine,
zirvedekilerin
tahlilleriyle
gençlerin
kitaplarını
yayınlamış, onlara yol göstermiş, halâ da yol gösteren
birisi... Türk Edebiyatında hocası rahmetli MEHMET
KAPLAN’dan sonra “TAHLİL SAHASI”nı doldurmaya
çalışan tek şair, yazar ve araştırmacı. Ünlü şairimiz
AHMET
TUFAN
ŞENTÜRK’ün
ve
'GÜZİDE
‘
TARANOĞLU'nun mânevi evlâdı, İSA KAYACAN’ın ve
de 'şiir yazıyorum, şiir seviyorum' diyen herkesin
kardeşidir. Şiirleri, yıllarca; Anadolu basını ile bütün
edebiyat-şiir dergilerinde yayınlanmıştır. ARİF NİHAT
ASYA ile NECİP FAZIL KISAKÜREK üstadların
öğrencisidir. Hakkında birçok yazı yayınlanmış, şiir
yazılmış ve 'dergi özel sayısı yayınlanmış bir şairimiz'
olup, roman, deneme, öykü, tahlil sahasında eserler
vermiştir…
Şiirlerinin 45 adeti değişik besteciler tarafından şarkı ve
türkü normunda bestelenmiştir Halen Antalya'da
yaşamaktadır.
Şiir kitapları: Kırat Geliyor (1973), Ezan Susmaz (1974),
Yaralı Ceylan (1986)
Araştırma - İnceleme Kitapları: Tarihi ve Folkloruyla
Elmadağ (1983), Her Yönüyle Yenimahalle (1995),
Köyümüz Yeşildere (1986), İlçemiz ve Köylerimiz (1989),
Seğmen Ruhu (2001)
Antoloji: Bayramlar Haftalar Günler (1996) -1. Baskı,
Bayramlar Haftalar Günler (1997) 2. Baskı
Roman: Torosların Türküsü (1999)
Anı Kitapları: Armağan 1- Sarıveliler- Ünlü Şair Ahmet
Tufan Şentürkle Beraber. (2000), Armağan 2-Ahmet
Tufan Şentürk İçin Ne Dediler (2001)-Ahmet Tufan
Şentürk'le beraber
Tahlil Kitapları: Ahmet Tufan Şentürk Hayatı-SanatıEserleri (1997), Destanlaşan Köylü İsa Kayacan (1999),
Sultan Şaire-Toprak Ana-Güzide Gülpınar Taranoğlu'nun
Hayatı - Sanatı ve Şiirlerinin Tahlili (2000), Halil SoyuerHayatı, Sanatı, Eserleri (2000), Lale Şairi Abdullah
Satoğlu (Hayatı-Sanatı ve Eserleri), Tahir Kutsi Makal
(Hayatı-Sanatı-Eserleri)
Dergiler: -Halen 'Antalya GÜLLÜK' isimli aylık bir
derginin sahibi ve yazı işleri müdürü
-'Ceylan Şiir Tahlilleri' isimli aylık bir şiir tahlili ve kitap
tanıtımı bülteni yayınlamaktadır.
-ANŞOYAD Genel Başkan Yardımcısı ve İLESAM Üyesi
ADAM
Adam: Taş, toprak, kerpiç
Adam, Adem’e koşar
Nefes nefese
Ademse hiç!..
Adamın boşlukta elleri
Rüzgâra ıslık çalar
Adamın mendilleri.
Adamın parmağı kanar
Adamın yüreği yanar
Adam var dam ardında
Çelik çomak oynar...
Adam var idamlık
Adam var adam içinde
Görmemiş ki adamlık.
Mustafa CEYLAN
BİR YANARDAĞ FIŞKIRMASI
Bir yanardağ fışkırması
Benim gönlüm deli gönlüm.
Ceylanların hıçkırması
Benim gönlüm deli gönlüm
Dost dağının büyük çığı,
Çiğdemlerin hıçkırığı,
Su köpüğü, gün ışığı
Benim gönlüm, deli gönlüm.
Neye yarar çok ile az?
Biraz sevda, biraz da naz
Yunus’a can, Veysel’e saz
Benim gönlüm, deli gönlüm.
Yükseklerde harman olur,
Dertlilere derman olur,
Aşk denince ferman olur
Benim gönlüm, deli gönlüm.
Kanatlanıp göğe uçar,
Kendisinden kendi kaçar,
Hasret hasret çiçek açar
Benim gönlüm, deli gönlüm.
Beste: İsmail İPEK
Düzenleme: Musa EROĞLU
Söz: Mustafa CEYLAN
6. Mevlüt Çalışkan
1931 yılında Gazipaşa’nın Macar Köyü’nde doğdum.
İlkokulun ilk üç yılını köyümüzde eğitmenle, son iki
yılını da Gazipaşa’da okuyarak bitirdim. Devlet Parasız
Yatılı sınavı ile, o yıl ilk defa yapılan Aksu Köy Enstitüsü
sınavlarını kazandım. Aksu’daki öğretmenlerimin
yönlendirmeleri ile Devlet Parasız Yatılı öğrenimi tercih
ettim. Niğde Ortaokulunu ve Adana Lisesini bitirdim.
Lise bitirme olgunluk sınavlarından sonra, Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ne girdim. Fakültenin
“Hayvan Yetiştirme ve Islahı” bölümünde “Et ve Balık
Kurumu”ndan burs alarak okudum. 10,5 yıl mecburi
hizmet yükümlülüğü ile, 1957 yılında Konya Et
Kombinasında Eksper Yardımcısı olarak göreve
başladım. Ve aynı et kombinasında alım şefi oldum. Sıra
ile Burdur, Afyon ve Yüksekova et kombinaları
müdürlüğü yaptım. Gaziantep, Adana, Sakarya ve Ağrı et
kombinalarında geçici görevle bulundum. 1985 yılında
Yüksekova et kombinasından emekli oldum. İki
çocuğum var ve okumayı ve gezmeyi severim. Şiirlerimi
bir kitap halinde yayınlama çabası içindeyim.
AĞLAMA ANAM
Kapılarda durup yollara bakma,
Bayramda gelemem ağlama anam...
Iradı yollarım felek el vermez
Bayramda gelemem ağlama anam...
Erzurum’u geçtim, gidiyorum Kars’a
Harcadım, biriktirdim, cepte ne varsa
Bir fala baktırdım aslı çıkarsa
Bayramda gelemem ağlama anam...
Duman duman olmuş yolların ucu
Aşmaya yetmiyor yavrunun gücü
Analar anası, başımın tacı
Bayramda gelemem ağlama anam...
Kusuruma bakma, dertliyim ana
Duaların beklerim, darılma bana
Kucak-kucak selam, hürmetler sana
Bayramda gelemem ağlama anam...
Ekmeğiniz var mı, suyun akar mı ?
Babam odun kırar, ocak yakar mı ?
Oğlun, kızın gelir, size bakar mı ?
Bayramda gelemem ağlama anam...
Ataşınız yanar, soba tüter mi ?
Tavuklar yumurtlar, horoz öter mi?
Samanınız nasıl, bu kış yeter mi ?
Bayramda gelemem ağlama anam...
Aşık Çalışkan’ım ne yapsam bilmem
Böylesi dünyaya bir daha gelmem...
Tutsam ellerinden öpmeden vermem
Bayramda gelemem ağlama anam...
Mevlüt ÇALIŞKAN
Ekim /1980 Ağrı
YAYLA ZAMANI
Ezel bahar oldu yayla zamanı
Ekinler ağarsın göçüp gidelim
Develer yüklensin tirkene dursun
Güldürdün çanları takıp gidelim.
Aşmalı koyaktan, Delice Çay’dan
Akmaşat önünden, Tesbili yoldan
Küçüklü Çayından, Çamurlu Köyden
Demirli’den öte basıp gidelim.
Ağılıca Başı kaşan yerimiz
Söykeden dolanır gider malımız
Altmış’ta konaklar kalır yarımız
Bunduk’ta bir gece yatıp gidelim.
Suludere akar boylu boyuna
Dereler can verir akan suyuna
Dağlara yaslanan Tıraşoğlu’na
Uğrayıp bir yudum içip gidelim.
Karaca yokuşta gübbük kuş öter
Kadavgar uyanmış dumanlar tüter
Mal-melel dağılmış tarayıp gider
Balharman’a doğru çıkıp gidelim.
Sumak’ta eğlenip yola bakalım
Ardıçlı yamaçta konup yıkalım
Bir gece de burada kalıp yatalım
Sabahtan Kaşbaş’ın aşıp gidelim.
Günlercik yolunda karlar erimiş
Eteklerin çalba sütlük bürümüş
Davar Akyokuş’tan almış yürümüş
Durali Suyu’ndan geçip gidelim.
Aradan göründü yaylanın düzü
Mesteder topalak çiğdemi bizi
Ihtırıp deveyi yüklerimizi
Söğüdün dibine yıkıp gidelim.
Aşık Çalışkan’ım Zülfaba Taşı
Karşıdan gülümser Çiğdem’in başı
Derdoldu Başoluk, çandırlar aşkı
Konya’dan yollara düşüp gidelim.
Mevlüt ÇALIŞKAN
1972/ Konya
MUSTAFA BEY’in TÜRKÜSÜ
Gölgeliden çıktım dolandım Kaş’a
Seyrettim engini bir baştan başa
Ecelim yazılmış bir kara taşa,
Uyan anam uyan yanma geldim
Karşı yamaçlarda canımı verdim NAKARAT
Kıvrıldım tepeden geçtim inişe
Yolumuzda taş var, dur dedi Ayşe !
Kapıdan uzandım baktım dönüşe...
NAKARAT
Taşı dolanıp da geçmekti kastım
Freni ararken gaza mı bastım
Teker boşta kalmış, yamaçtan uçtum
NAKARAT
Çağırdım, çağırdım Ayşe ses vermez
Bekledim, bekledim kimseler gelmez...
Dizimde yaram var, gücüm el vermez
NAKARAT
Üstümde koca taş, kanlarım akar
Feryadım, figanım dağları yıkar
Anam kucak açmış karşıdan bakar
NAKARAT
Umudum kesildi telaşa daldım
Dağlarda, kuş kurda yem oldum sandım
Kulağım kirişte, kadere yandım
NAKARAT
Saatler gün oldu seslendi biri
fark etti yamaçtan uçtuğum yeri
İşte telefonlar...kurtarın beni
NAKARAT
Kadavgar Deresi çağlayıp dursun
Taşları yosunlar bağlayıp dursun
Çalışkan, türkümü söyleyip dursun
Uyan anam uyan yanma geldim
Karşı yamaçlarda canımı verdim...
Mevlüt ÇALIŞKAN
7. Mehmet Çınar
1958 Konya / Çumra / Türkmen Karaltüyük Köyü
doğumlu. İlk orta ve lise öğreniminden sonra vatani
görevini tamamladı ve bir kamu kuruluşunda işçi olarak
çalışmaya başladı. 1988’den itibaren 10 yıl süreyle sendika
başkanlığı yaptı. Türkiye İşsizler Derneği’ni kurdu ve
başkanlığını yaptı. Konya Gazeteciler Cemiyeti’nin yayın
organında sendikacılıkla ilgili yazılar yazdı. Türk Hava
Konya Şubesi’nde işçi kolları başkanlığı yaptı. Prof. Dr.
Osman Yılmaz, doktor ve sendikacı arkadaşları ile
birlikte “Anadolu Sosyal Sigortalar Vakfı” nın kurucusu
oldu. Bazı holdinglerde yönetim kurulu üyeliğinde
bulunan Çınar’ın “Aladağlı Efe Ayşa (Roman), İşte O
Benim (Roman), Toros yiğitleri (Roman) ve Kızıl
Mektuplar (Şiir) eserleri yayınlanmıştır. Mehmet Çınar
ANŞOYAD üyesidir.
“emek dedim, ekmek dedim,
Alın terine gönül verdim” Mehmet Çınar
GÖK DUVAR
Yalnızım
Yine gözlerim gökyüzünde
Gecenin saat üçü
Mevsimse bahar...
Ilık ılık esiyor rüzgâr
Gökyüzünde bulutlar oynaşıyor
Yıldızlar birbirleri ile şakalaşıyor
Yoruldu bulutlar oynaşmaktan
Siyah beyaz bulutlar kayboldu
Yerine gök renge çalan kan kardeşi geldi
Gök duvarın ardında
Saklambaç oynamaya başladı yıldızlar
Saklandılar gökduvarın ardına
Yıldızlarda yoruldu sonunda oynaşmaktan
Derin uykuya daldılar
Bense halâ seni arıyorum
Gözlerim gökyüzünde
Yalnızım, yapayalnızım
Gök renge çalan bulutların
Ardında
Çıplak, çırılçıplak, çırılçıplak...
Mehmet ÇINAR
YIĞINLA
Gökyüzünde beyazla mavinin buluştuğu yerde
Canlı bedenlerin erişemeyeceği yerde
Öbek öbek mutluluklara
Bölük bölük yarınlara
Kanat çırparlarken şarkılar eşliğinde
Bir gelin alayı gibi gökyüzünde süzülürken
Bir mavzer sesiyle irkildiler
Derken kulak zarlarını patlatan bir ses daha...
Bir daha, bir daha patladı
Bazıları istemeden böldüler bölük sırasını
Bazıları hiç bozmadan mangayı
Başlan düşük düşük, önde manga manga
Hepsinin kanatları cebinde
Tertemiz günah defterleri ellerinde
Tertemiz bembeyaz günahsızlar
Ruhları olmayan suçlarla giderlerken
Cennete günahsız günahsız
Bedenleri gökyüzünden çakıldılar
Yere...
Bir taş yığını gibi, kerpiç duvar gibi
Yan yana, üst üste düştüler, düştüler
Kırık kanatları ceplerinde, başları önlerinde
Tertemiz günah defterleri ellerinde
Hepsinin gözleri açık açık
Ayaklarının dibinde kandan oluştu
Koca bir arık...
Mehmet ÇINAR
FERİ DÖNMÜŞ GÖZLERİMİN YAŞLARI
Deli gönlümün istemediği anlar
Ansızın gelecek o beklenmedik yıllar
Gür sakallarına ala
Dalga dalga saçlarına aklar
Düşecek bir gün göreceksin
Pürüzsüz yüzün kırışacak bir gün
Canlı derilerin buruşacak bir gün
Kartal bakışlı gözlerinin feri sönecek
Heybetli yürüyüşün küçülecek, belin bükülecek
Ellerin titreyecek titreyecek titreyecek
Canlı bedenin ağır ağır eriyecek eriyecek
Yıllara direnmiş... Camii duvarlarına tüneyecek
Arayacaksın derbeder, boşuna Allah’ı
Medet umacaksın ahiretten
İstemeden tiksineceksin dünya nimetlerinden
Dermansız, güçsüz, zorla yatıp kalkacaksın
Dön dönebildiğine, aynı yerde döneceksin
Uğunup uğunup feri sönmüş yaşlan gözlerinde
Anlamadan, bilmeden Kur’an dinleyeceksin Kur’an...
Mehmet ÇINAR
8. Nil Çin
1974 Mayıs 21 de İzmir’de dünyaya geldim. İlk
öğrenimimi İstanbul, orta ve lise öğrenimimi Manisa
Gördes ilçesinde tamamladım. 1995 yılından beri şiir
yazıyorum. Dört yıl reklam ajansında, dört yıl tekstil
fabrikasında personel müdürü olarak görev yaptım. Şu
anda Taner Ajansta seri ilan sorumlusu olarak
çalışıyorum. Hep yazdım, yazmaya devam edeceğim.
GECE KOPTU
Gece koptu tam o vakitte
Soğuk ve nemli toprak
Çıplak bedenimi okşuyor
Görmedim ve duymadım
Kanım geceye karışırken
Gece koptu tam o vakitte
Son nefesim
Havada asılı kaldı alkol kokulu
Yıldızlar bir bir döküldü
Üzerimdeki nemli örtüye
Yokluk kapladı her yanımı
Hiçlik
Hiçbir şeylik
Gece koptu tam o vakitte
Nil ÇİN
İNİVERDİN
Düşünce anlıma apansız
Mavi Ege’ye dönmüş
Keyifli yüzlerimiz
Ne yapacağını bilmez bir gülücük
Yapışmış dudaklarımıza
Umarsız bakışlarım
Delik deşik ederken bedenini
Umarsızca fırlatıp attığın
O bakış
İşte böyle
Gece eteklerini toplamış gidiyor
Güneş
Kavurucu sıcağınla yak
Kül et düşlerimi
Benden habersiz.
Nil ÇİN
BEN SADECE BENİM
Ben sadece benim
Ben her şeyim
Bir parantezim
Bazen de bir avuç toprak
Ekmeğim, suyum, havayım
Telefonun öbür ucundakiyim
Ben sadece benim
Aç ciğerlere çekilen sigarayım
Çiçeğim, düş’üm, rüzgarım
Kocaman bir aşk’ım ben
Yüreklere sığmayan
Noktayım yerinde
Sevilenim belki de....
Ben sadece benim
Ben sadece her şeyim.
Nil ÇİN
KİMSE GÖRMEDİ İKİMİZİ
Gözlerinde gördüğüm
İsyanın rengi
Dudaklarındaki hain gülümseme
Yakışıyor ince yüzüne
Uzanmışsın yanıma
Ellerin soluğumda
Yüzüme bakmıyorsun
Ama biliyorum
Gözlerini yakalıyor yüreğim
Gülüyor
Sigaramın dumanına tutunup kalktın
Sol omzunda bir ben irice
Gece silinmez bir siyahlıkta
Örterken bizi
Gözlerimiz çarpıştı
Orta yerde
Siyah aktı
Örttü bizi
Kimse görmedi ikimizi...
Nil ÇİN
9. Şadiye Durdu
1965 yılında Gaziantep İli, İslahiye İlçesi’nde dünyaya
gelmişim. İlkokul mezunuyum. Evli ve üç çocuk
annesiyim. Yedi yıldan beri şiir yazmaktayım. Sosyal
faaliyetlere etkin bir şekilde katılmak, huzur evi, umut
evi gibi kuruluşların çalışmalarında yer almak beni son
derece mutlu ediyor. Dans etmeyi, şarkı söylemeyi ve
dinlemeyi severim. Kitap okumak, sinema ve tiyatro
tutkumdur diyebilirim. Turizm şirketlerinde aşçı olarak
görev yaptım. Ev-tencere yemekleri konusunda ihtisas
sahibiyim. Halen Konyaaltı Caddesi’nde kendi adımı
taşıyan
“Şadiye
Sultan
Ev-Tencere
Yemekleri”
işletmesinin sahipliğini yapmaktayım.
ÖZLEDİM
Senden çok kokunu
Senden çok tenini
Senden çok dokunu
Senden çok seni özledim.
Senden çok özünü
Senden çok sözünü
Senden çok sevgini
Senden çok seni özledim.
Senden çok şendeki beni özledim
Yoksan eğer bende yaşamaktan çok ölümü
Derdi, kederi, zulmü
Gitmeyi, kaybolmayı
Bitmeyi özledim
Yitmeyi özledim...
Şadiye DURDU
ANLAYACAKSIN
Saçlarına karlar düşüp ağardığında
Beyhude gençlik deyip sarardığında
Yüreğin burkulup kırıldığında
Sen benim sevgimi anlayacaksın.
Ömür çiçekleri bir bir solduğunda
Ruhuna, bedenine hüzün dolduğunda
Ecel seni bir gün çağırdığında
Sen benim sevgimi anlayacaksın.
Geç bulup, çabuk kaybetmek varmış serde
Kader lâyık görmüş neyleyim bu derde
Beni her gördüğünde anında, yerde
Sen benim sevgimi anlayacaksın.
Şadiye DURDU
İNADINA
İnadına mı her şey
Yok öyleyse bir şey
Mutluluk mu inadına
Yaşamak mı inadına
Onca çirkinliğe rağmen
Güzellik mi inadına
Kötülüğe karşı
İyilik mi inadına
Çalışmak mı, kazanmak mı inadına
Çorak toprağa su
Yaralı gönüle merhem mi inadına
Şarkı, türkü, şiir, musiki mi inadına
Güçlü ol, yenilmez ol
Sev sevil, aşık ol
Aşık ol inadına
Aşık ol inadına
Şadiye DURDU
10.
Ayşe Efecan (Çınar)
1983 yılında Konya’da dünyaya geldi İlk, orta ve lise
öğrenimini Konya’da tamamladı. Eskişehir Anadolu
Üniversitesi İşletme Bölümünde okurken, bu bölümü
bırakarak Halkla İlişkiler Bölümüne geçti. Selçuk
Üniversitesi İletişim Fakültesinde kurslara katılarak
radyo yayıncılığı eğitimi aldı. Konya’da yayın yapan
Kon_TV’da çocuk programları hazırlayıp sundu.
Kameramanlık yaptı. Sistem Dershanelerinin reklâm
filminde oyunculuk yaptı.
BİLSEYDİM...
Seni sevmenin, senin olmanın
Bir hançer gibi kalbimden vuracağını
Kapanmaz yaralar açacağını
Durmadan kanayacağını
Kanadı kırık bir kuş gibi
Çaresiz, yıkık, viran kalacağımı,
Yaşarken her gün öleceğimi
Bilseydim...
Söyle be nazlı yâr
Seni gene de sever miydim ?
Severdim, severdim de gülüm
Dikenin açıtsa da
Her gün kanatsa da
Güneşim hiç doğmasa da
Her günüm gece alacakaranlık olsa da
Ateşim sönmeden hep yansa da
Seni gene severdim be gülüm..
Ayşe EFECAN (ÇINAR)
DELİ DESELER DE
Aşkından mecnun oldum
Sen Leyla olmasan da
Deli deseler de namıma
Ben seni seveceğim be gülüm
Üstüm yırtık
Saçım aylardır tarak görmedi
Tenime bir damla su değmedi
Olsun deli deseler de namıma
Ben seni hep
Ben seni çok severim be gülüm...
Ya sen, ya ölüm...
Ayşe EFECAN ( ÇINAR)
YALNIZ GEMİ
Akdeniz’in maviliğinde
Dalgaların vurduğu
Batmamak için çırpınan
Benim kadar yaslı
Benim kadar dertli
Ve benim kadar yalnızsın be gemi...
Seni de mi sevdiğin terk etti ?
Sende mi sevilmeden sevdin ?
Konuş ne olur konuş, yalnız gemi
Ben de yalnızım, terk edildim
Ama sen şanslısın bak
Akdeniz’in maviliği, dalgası, balığı senin
Söyle yalnız olan, sen mi ben mi ?
Ayşe EFECAN (ÇINAR)
BİRGÜN
Birgün karşına çıksam
Bir meyhanenin en ücra köşesinde
Elimde bir kadeh şarap
Saçım dağınık, belim bükük
Ama gözlerim tanıdığın gün gibi
Sen söylerdin ya büyük ve puslu
Tanır mıydın o gözleri ?
Nerden tanıyacaksın ?
Çünkü sen tanıdığında değil
Kaybettiğinde
O gözlerden yaş hiç dinmedi....
Ayşe EFECAN (ÇINAR)
SEN OL SEVDİĞİM
Kışım bitti baharım sen ol
Gece bitsin güneşim sen ol
Her an her saniye
Kalbime doğ
Ağaç ben olayım
Dalı sen
Rüzgâr ben, yağmurum sen
Dinmeyen fırtınam
Bitmeyen ömrüm
Solmayan gülüm
Sönmeyen ateşim, erimeyen mumum
Sen ol sevdiğim...
Ayşe EFECAN ( ÇINAR)
11. Mehmet Dirican
1945 Yılında Malatya’nın Fetiye Köyü’nde dünyaya geldi.
Dokuz kardeşin üçüncüsü. 1959’da Sivas’a göç etti. 1994
yılında Antalya’ya yerleşti. Halen BahçelievlerTeomanpaşa Caddesinde bulunan Özgür çay ocağını
işletiyor. Evli olup, iki kız ve iki erkek evlât babasıdır.
HAYATIM
Babamla validen oldu vesile,
Hakk’ın rızasıyla geldim husule
Bin dokuzyüz kırkbeşinde kış ile
Açtık gözümüzü dünya yüzüne.
İlim Malatya’dır, Fetiye köyüm
Şeyh Ahmet Yesevi’dendir soyum
Kara günler ile büyüdüm, duyun
Mihnedi dünyanın meşakkatinde.
Kırazet entari, ayağım yalın
Tadına bakmadan kaymakla balın,
Yalan söylüyorum sanmayın sakın
Yine de şükrettim asi olmadım.
Yalın ayak ile okula gittim
Okuyup yazmayı şükür zikrettim
Yüksekte okumak çok heves ettim
Ne gezer, babamda öyle zihniyet.
Kahve tutu babam, çırağı oldum
Geçen günler aleyhime kahroldum
Sene eli dokuz Sivaslı oldum,
Gurbet ile haşır neşir yoğruldum.
El sünnet ettirdi beni gurbette
Yanıyor yüreğim yanar elbette,
Felek dedim bundan sonra zulmette
Önünden gülmeyen sonra güler mi ?
Dindaroğlu zem değil arz ederim
Gurbet bana tapu bilmem neylerim ?
Şimdi Antalya’dır ikamet yerim
Son olsun Yaradan gayri yoruldum.
Mehmet DİNDAROĞLU
KARDAŞ
Ne zamana kaldık bağlar kopuyor
Hısım hasım oldu aman Yarabbi
Kardeş kardeşine kuyu kazıyor
Bedduaya amin diyor yarabbi.
Aynı belden inmiş, aynı süttenmiş
Beraber ağlayıp beraber gülmüş
Kardeşin düşmanı zamansız azmış
Eser kafasında duman Yarabbi
Büyüğün küçüğe sevgisi yoktur
Küçüğün büyüğe saygısı yoktur
Para hırsı için yıkılan çoktur
Dümenciye kaldı zaman Yarabbi
Girdi mi koynuna el kızı şaşar
El kızına tapar kardeşin atar
Babasını dahi bir pula satar
Öyle ki düşmandan yaman Yarabbi.
El kızı elde var, evlâtsa belde
Bana bir kardeş bul, var mıdır nerde ?
Yana yana düştüm billahi derde
Ahrete kadar iman Yarabbi.
Dindaroğlu ağlar, avazı neden ?
Et tırnaktan düşse sızılar beden,
Günah işler kardeşine kin güden
Getirme aklıma güman Yarabbi.
Mehmet DİNDAROĞLU
VATAN ÖZLEMİ
Çok olmadı senden ayrı düşeli
Yine de özledim seni Türkiye’m
Gurbet bana, ben gurbete küseli
Düşlerimden çıkmaz oldun Türkiye’m
İki oğlum yalnız kaldı sılada
Herdem gurbet çıktı bana karada
Almanya’da olsan, durmam burada
Hasretine dayanamam Türkiye’m
Karanlık havası, herdem yağmur, kar
Kimi bezmiş, kimisinde heves var
Almanya’nın adı kalmış ağalar
Kemiklerim sende kalsın Türkiye’m
Ezan sesi yoktur, çalıyor çanlar
Derdini dertsize söyle, ne anlar ?
Öyle acımasız burada kurallar
Ulusuma selam olsun Türkiye’m
Cennetten köşesin kıymet bilene
Fakirsen de yüzün güler yine de
Bir kara taşını vermem bine de
Atatürk’ten armağansın Türkiye’m
Dindaroğlu Türkiye’dir vatanım,
Olmasa da bir elimden tutanım,
Hiç kefensiz o toprakta yatarım
Bayrağınla, sancağınla Türkiye’m...
Mehmet DİNDAROĞLU
BAYRAĞIM
Haddini bilmeze dokundum yine
Kutsaldır bayrağım getirmem hile
Sizi kabul etmez cehennem bile
Dalgalan göklerden inme bayrağım.
Kırmızısı kandır, hilali aydır
Onurla sallanır civandır, candır
Gölgesinde mahir ordular vardır
Dalgalan göklerden inme bayrağım
Şehitler ağladı, Gazi üzüldü
Saygısızca davranıldı hüzündü
Hilal yeni gurur ile süzüldü
Dalgalan göklerden inme bayrağım
Bölünmez bu vatan yürekten söyle
Kanma genç kardeşim, bir uyan şöyle
Gel Allah aşkına çözülme böyle
Dalgalan göklerden inme bayrağım
Kaldır da kafanı göndere bir bak
Bugün de, yarın da doğacak şafak
Yine şehitlere açacak kucak
Dalgalan göklerden inme bayrağım.
Dindaroğlu bu bayrağın neferi
Cumhuriyet Büyük Türk’ün eseri,
İstiklâl savaşı Türk’ün zaferi,
Dalgalan göklerden inme bayrağım.
Mehmet DİNDAROĞLU
12.
Şükrü Erciyeslioğlu
01.07.1933’de Kayseri’nin Hisarcık kasabasında babası
Şükrü’den olma, annesi Kadriye’den doğma, ilk okulu
aynı yerde bitirdi. Kayseri, Zincidere ve Merzifon
Astsubay Hazırlama Okulu’nu, iki senede İstanbul
Ayazağa Süvari Astsubay Meslek Okulu’nu Lise muadili
olarak bitirip 1953 yılında mezun oldu. Ordu saflarına
süvari astsubayı olarak katıldı. Sporun bir çok dallarında
(binicilik, kayak, polo, atletizm) dereceleri vardır. Şiire
olan merakı ilkokul sıralarında halk şairlerinin şiirlerini
okumakla başlıyor. (Karacaoğlan, Köroğlu, Yunus Emre,
Dadaloğlu, Aşık Veysel, Mevlana) İlk şiirlerini ortaokul
sıralarında yazmaya başlıyor. 8 yıl doğu ve güneydoğu
hizmeti olmak üzere yurdumuzun muhtelif yerlerinde 37
yıl fiilen görev yapmıştır. Araştırmacı, yazar ve şairin şiir
çeşitleri arasında hece vezinli hiciv, rübai, koşma, mecazi
destan, gazel, akrostiş, nazire, pastoral (kırsal şiir), lirik
(içsel şiir), türkü, şarkı sözü formatlarında fantezi,
taşlama, koçaklama türünden yazan şairin şiirlerinin
yayımlandığı gazete ve dergilerden bazıları şunlardır :
Hisar Dergisi, Türk Yurdu, Varlık Dergisi, Sarıkamış
Gazetesi, Kayseri hakimiyet Gazetesi, Artvin Gazetesi,
Zonguldak yenice Gazetesi, Edirne Gazetesi, Gemlik
Gazetesi, Çorum Gazetesi, Babaeski Gazetesi, Şanlıurfa
Gazetesi, Antalya Şelale Gazetesi, Antalya Gazetesi,
Antalya Ekspres Gazetesi, Antalya Hür ses gazetesi,
Antalya Atılım Gazetesi, K.K.K’lığı Dergisi, Çatımız
Dergisi, 1956 Kayserili Genç şairler Antolojisi, 1966
İstanbul’da yayımlanan Şairler Antolojisi, İstanbul’da
yayımlanan 2002 yılı Atatürk Türkiye’si Şairler Antolojisi,
Ansan-Antalya Sanatçılar Derneği Dergisi, TRT’de,
Silahlı Kuvvetler Dergisi, İstanbul’da yayımlanan ŞairOzan-Yazarlar Gazetesi, İstanbul’da yayımlanan Gönül
Ekspresi Gazetesi. 1999 yılında “Sırlı Geceler” isimli ilk
şiir kitabını çıkarttı. “Ben Kimim” isimli 2. şiir kitabını
Ocak 2004’de çıkarttı. 3. kitabı ise kendi yazdığı ve 50
yıldır derlemeleri olan tarihimizde, edebiyatımızda,
atasözlerimizde, dinimizde, şarkılarda, türkülerde, atın
ve süvarinin yeri kitabının hazırlıkları tamamlandı.
Sponsor bulunursa hemen bastırılacak. 4. kitabı
yaşanmış, gerçek hayat öyküleri hazırlanıyor. En son
görev yeri olan Antalya Merkez Komutanlığı İnzibat
Astsubaylığını 1980’den 1988’e kadar 8 yıl yaptıktan sonra
yaş haddinden emekli olup Kemer’de bulunan Otel
Restaurant Erendiz Ranch At Çiftliği ve özel Binicilik
Okulunun 6 yıl binicilik müdürlüğünü ve hocalığını da
yapmıştır. Antalya aşığı olup Antalya için en çok şiir
yazan şairlerdendir ve 43 yıldır Antalya’dan evli olup
“hanımköylü” olan şairin Şebnem isminde bir kızı,
Erdem isminde diş hekimi olan bir oğlu vardır.
Atatürkçü bir şair olarak ta tanınmaktadır. 26 yıldır
Antalya’da yaşayan Erciyeslioğlu’nun üye olduğu
dernekler :
Atatürkçü Düşünce Derneği, Ansan-Antalya Sanatçılar
Derneği, Antalya Emekli astsubaylar derneği 2.
başkanlığım 8 yıl yapmıştır (Temad), ANŞOYAD-Antalya
Şair-Ozan-Yazar ve Ressamlar Kültür derneği kurucu
üyesi ve Genel Başkanı, Bisam-Bilim Edebiyat Eseri
Sahipleri Meslek Birliği üyesi, Tüketici Koruma Derneği
üyesi, Tüm Emekliler Derneği kurucu üyesi, Seahorse
Atlıspor Klubü derneği kurucu ve 2. Başkanı, İstanbul
Şair-Ozan- Yazarlar derneği üyesi, Ulusal Düşünce
Derneği Kurucu ve yönetim kurulu üyesi, Toplam 10
dernek üyesidir.
Şiir Ödülleri :
Kayserili Genç şairler Yarışması 1. si- 1956
Babaeski gazetesi şiir Yarışması 2. lik ödülü-1965
Gemlik Askeri Harp Komutanlığı Atlı Şiirler 1.si-1972
Urfa Valiliği-30 Ağustos Zafer Bayramı-1.si-1974
K.K.K dergisi Atatürk Şiirleri 1. si- 1980
Mehmetçik Vakfı dergisi 2. lik ödülü-1988
Türkiye Emekli astsubaylar Çatımız Dergisi.1lik şiir ödülü
TRT Eğitim Dairesi Başkanlığı-Şükran Plaketi
ANTALYA’YI SEVMEK
Antalya’yı sevmek dünyayı sevmek
Buralara yaraşır hep cennet demek
Antalya’da gezmek denize girmek
Örenler, anıtlar tarihi kanıtlar.
İyotlu, yosunlu morinaların,
Neşe verir aşılara plajların
Yelken açmış koya tüm kotraların
Şelaleden haliklar dahi atlar.
Konyaaltı caddesi, Işıklar, Lara
Kemer, Sida, Per ge, Düden, Alara
Mazideki aşkı anlatır bana
Susayan dudaklar sürahi çatlar.
Mermerli parkından, Kale İçinden
Yivli Minare’den, müze önünden
El ele göz göze tüm gezenlerden
Kalbi yanıklar vallahi rahatlar.
3. Kasım 2003
Şükrü ERCİYESLİOĞLU
SEYRET ANTALYA’YI
Fener burnundan, karaalioğlu parkından
Karpuz kaldırandan bir de döner gazinodan
Yayla köyü geyikbayırından çağlarcadan
Yaz kış falez koylarından seyret Antalya’yı.
Sekiz ay denize gir dört mevsim yeşillik gör
Her görenler yerli yabancı cennet gibi der
Plajları mavi bayraklı havlunu kuma ser
Gel kepez kayalarından seyret Antalya’yı.
Havadan gez dünyayı gör aradaki farkı
Antalya’da dönüyor turizmin bütün çarkı
Neşe kaynağı Kaleiçi Atatürk parkı
Saklıkent yaylalarından seyret Antalya’yı.
Göz göze denizde yüzen biz her ırktan aşıklarız
Diz dize el ele gezen turiste kucak açarız
Biz bize gelen herkese de kötülükten kaçarız
Muz bahçelerinden Bey Dağlarından seyret Antalya’yı.
25.08.2003
Şükrü ERCİYESLİOĞLU
ŞAİR KİMDİR, ŞİİR NEDİR DİYENLERE
Şiir söyleyecek
Sözü olan adam
Duygulu bir insan
İyi bir gözlemci
İyi bir çevreci
Az söyle, öz söyle
Sen de bir söz söyle
Sen ne biliyorsan
Şiir için tez söyle
Şiir duygu yükü
Bu böyle biline
Şiir hem uyaklı
Uyaksız özlü söz
İmgeler taşıyan
koşuk, sanatlı söz
Hem kalbe girince
Şair özlü, sözü
Yüreğinde duyup
Mısra’mda bulup
Yazabilen ozan
Varsa ki bir fikrin
Yaz da göster ilmin
Acele edip hemen
Sen bilip bilmeden
Tenkit ediyorsan
Söyleyecek bir sözün
Yoksa iki gözüm
İyice irdele
Bilen eder tenkit
Bir şey bilmiyorsan
Konuşma et sükut
Düşün ve geç söyle
Şiir sevmiyorsan
Ve anlamıyorsan
Sen de bir geeeç şöyle...
16.09.1999
Şükrü ERCİYESLİOĞLU
13. Hüseyin Avni Erdemir
5 Ocak 1928 tarihinde Isparta ili Senirkent İlçesi Uluğbey
Kasabasında
dünyaya
geldi.
Halen
Antalya’da
yaşamaktadır. İlkokulu kendi köyünde bitirdikten sonra,
Isparta Gönen Öğretmen Okulundan 1945 yılında mezun
olarak kendi köyüne tayin edildi. Beş yıl kendi köyünde
öğretmenlikten
sonra
Yalvaç-Kırkbaş
Okulu
Başöğretmenliğine naklen tayin edildi. 1952 yılında da
ayrılarak Ankara’ya yerleşti. Ankara'da Başbakanlık DİE,
İçişleri Bakanlığı Tetkik Kurulu, Turizm ve Tanıtma
Bakanlığı Eğitim Şubesi, tekrar İç İşleri Bakanlığı’na tayin
edildi. Sivil Savunma eğitimi aldı. Ankara Ticaret ve
Turizm Yüksek Öğretmen Okulu’na atandı. 1977’de
emekli oldu. Bilahare, İçişleri Bakanlığınca Ankara
Emniyet Müdürlüğü'ne Sivil Savunma Uzmanı olarak
açıktan ve yeniden tayin edildi. Ankara Emniyet
Müdürlüğündeki bu görevi 12 yıl yürüttükten sonra 1991
‘de ikinci kez emekli oldu. Görevleri sırasında iki yıl
Ankara Yıldırım Bayezıt Endüstri Meslek Lisesi’nde 'Din
Kültürü ve Ahlâk Bilgisi' öğretmenliği de yaptı. 1998’de
'KUR'AN-I KERİM MEALİNDEN ÖZETLER, HADİSLER
VE GÜZEL SÖZLER' isimli kitabını yayınladı. 1994'de
'GÖNÜLDEN GELENLER VE ÖĞÜTLER', 1998'de ise
'GÖNÜLDEN SÜZÜLENLER' Ve 'KUR'AN'DA EHL-İ
BEYT VE 12 İMAMLAR' isimli kitaplarını yayınladı. 2003
yılında önsözünü Mustafa CEYLAN'ın kaleme aldığı
'GÖNÜLDEN GÖNÜLLERE' isimli şiir kitabını yayınladı.
ANŞOYAD üyesidir.
MEĞER
Minareden dosta yapılan çağrı
On değil, yüz değil, beş imiş meğer.
Sen sıla, ben gurbet başımda ağrı,
Bu ağrı ölüme eş imiş meğer.
Ey dostum, her canda bağdaş kurmuşsun.
Kitabın gönderip hep buyurmuşsun,
On sekiz bin çeşit alem kurmuşsun,
Hepsini taşıyan döş imiş meğer.
Aşkını şiirle, kalemle verdin,
Önüme koskoca bir evren serdin,
Ben beni kaybettim, sen bana erdin,
Uyandım, bir baktım düş imiş meğer.
Dostumsun, ben sensiz yaşayamam ki,
Emanet ağırdır taşıyamam ki,
Karanlık gecede ışıyamam ki,
Güneşle uyanmak iş imiş meğer.
Her mevsim yarama sürersin ilaç,
İlaç ki mübarek; bal, kaymak, sütlaç,
Sandım çiçek açtı yamaçta ağaç,
Kar yağdı başıma kış imiş meğer.
Hüseyin, Kerbelâ çölünde susuz,
Hüseyin, aşkınla yaşar uykusuz,
Dostum şu yarama bas istersen tuz,
Verdiğin acılar hoş imiş meğer.
Hüseyin Avni ERDEMİR
BİLİRİM
Elinden tespih düşmeyen,
Aşk kazanında pişmeyen,
Kendinde kendin aşmayan,
Nice insanlar bilirim.
Sandım ay misal yüzleri,
Duydum bal, şeker sözleri,
Gece olur gündüzleri,
Nice zamanlar bilirim.
Gök ile yerde gezinen,
Sevda rengiyle bezenen,
Dostun yoluna uzanan,
Nice kervanlar bilirim.
Tutunca yaramı saran,
Gurbete, sılaya varan,
Bakınca avcıyı vuran,
Nice ceylanlar bilirim.
Yüreğe koysa sonsuzu,
Sonsuz, bilmez ki densizi,
Kelektir kavun, karpuzu,
Nice bostanlar bilirim.
Dağlarda rüzgâr estiren,
Dertli aşığı susturan,
Haksızlığı hak gösteren,
Nice destanlar bilirim.
Hüseyin Avni ne desin?
Elde değil hep bendesin,
Tilkiye veren gövdesin,
Nice aslanlar bilirim.
Hüseyin Avni ERDEMİR
KUL ETTİN BENİ
Ben kendi halimde durup dururken,
Öğütüp eledin un ettin beni.
Ben sana kul, köle olup dururken,
Üzerimden geçip yol ettin beni.
Yaktın yandırdın del’ettin beni,
Bir yanar köz idim kül ettin beni.
Hiç kimse elime su dökemezken
Altın idim şimdi pul ettin beni.
Hasretinle yaktın yandırdın beni,
Tatlı dil, güler yüz kandırdın beni
Bir gonca gül iken soldurdun beni,
Yeşildim, kuruttun çöl ettin beni.
Karanlık oluyor sensiz bu dünya,
Gündüz hayalimde gecemde rüya.
Düşünüyorum da bir mali-hülya
Kıymet bilmezlere kul ettin beni.
Hüseyin Avni der: Aşkın bu mudur?
Bu nasıl sevgiyse beni unutur.
Bir kere görmenin sonu bu mudur?
Akıyor gözyaşım. sel ettin beni.
Hüseyin Avni ERDEMİR
ŞİİR NEDİR ?
Şiir nedir diyorsun ?
Şiir sihir gibidir.
Veznini bilenlere
Yemek-ekmek gibidir.
Hükmeder dağa-taşa
Ordulara olur paşa
Dinlemez Anayasa
Şiir krallar gibidir.
Kâhi çıkar gökyüzüne
Kâhi iner yeryüzüne
Kimsenin bakmaz sözüne
Arzın sultanı gibidir.
Bazıları türkü olur
Bazıları ise gazel
Özgün müzik, şarkı olur
Uyum içinde bal gibidir.
Koşma denir, naat denir
Hiciv denir, divan denir
Her türlüsü sevimlidir
Sihirli söz gibidir.
Şiir tahta çıkarır
Şiir tahttan indirir
Hüseyin Avni der ki :
Şiir sihir gibidir.
16.06.2005
Hüseyin Avni ERDEMİR
14.
Necla Gökoğlu
1950 yılında Erzincan’da doğdum. İlk ve orta öğrenimimi
Erzincan’da, lise öğrenimimi Ankara’da, yüksek
öğrenimimi Sivas’ta tamamladım. 1997 yılında
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesinden uzman
olarak emekli oldum. İki oğlum bir torunum var. Halen
Antalya ’da ikamet etmekteyim.
YAKAMOZ
Bu gece gökyüzünde şenlik var
Yıldızlar kayıyor ardarda...
Mehtap, çılgınca parlıyor.
Yakamoz oluştu denizde.
Gecelerde murat kuşunun sesi var,
Nedir bu coşku, nedir bu düğün
Ya benim kalbimdeki hüzün !...
O da tıpkı gökyüzü gibi çırpınıyor,
Uçuyor buluşurcasına yıldızlarla
Odamın penceresinden gökyüzüne doğru.
Necla GÖKOĞLU
TORUNUM LİDYA
Bir günlükten henüz
Seni tanıdığım da bebeğim
Simsiyah tanıdığım da bebeğim
Simsiyah uzun saçlıydın,
Gri renkli gözlerinle
Bakıyordun yüzüme.
Buruşuk tenin,
Gülümseyen dudakların vardı.
Ellerin yumruk yumruk
Ayakların yumak yumaktı
Ya ağlıyor ya da gülüyordun;
Ağladığında emiyor,
Güldüğünde melekler gibi, uyuyordun,
Kırmızı bir gonca gül gibiydin.
Yeni çıkartılmıştı
Pembe nüfus cüzdanın.
Adın Lidya
Boyun elli iki santim
Ağırlığın üç kilo üç yüz gramdı.
Seni seyrettim beşiğinin başında,
Doyamadım güzelliğine
O bir saat içinde.
Giysilerin, yatağın, odan
Her şey pembeydi bebeğim.
Uyu uyu da büyü
Ninniler senin olsun, meleğim
Sana annen ve babanla
Uzun bir ömür diliyorum Bebeğim.
Babaannen.
Necla GÖKOĞLU
GİZLİ SEVDA
Bir kız sevdim gözleri çam yeşili
Saçları gül sarısı
Yanakları çilli, çilek pembesi
Dudakları kiraz kırmızısı
Kadın mı çocuk mu anlayamadım.
Bir kız sevdim sevdası saklı
Bana bakınca gözleri alev alev
Yanakları al al
Dudakları çatlak topraklar gibi aralıklı
Bir kız sevdim
Selvi boylu ince belli
Elleri ayakları ufacık
Büyülüyor beni her gördüğümde.
Kalbim delice çarpıyor.
Bir kız sevdim de
Kar bir ateş düştü gönlüme
İşimi bırakıp onu seyredesim geliyor
Sinema seyreder gibi
Donuyor kanım, canım
Yürüyemiyor, konuşuyorum heyecandan
Bir kız sevdim
Sesi buğulu titrek
Ürkek bir ceylan gibi korkak
Sekerek yürüyor sanki yolda,
Bir kız sevdim
Gözleri çay yeşili mi desem
Çimen yeşili mi desem
Aklımı aldı başımdan
Sevmez olaydım keşke
Sevmez olaydım.
Necla GÖKOĞLU
ÜÇÜNCÜ BAHAR
Hangi mevsimi yaşıyorum bilmem ki
Yaz desem geç kaldım
Çünkü yarım asırdayım
Sonbahar desem
Henüz ruhum genç.
İkinci bahar desem,
O da geçiyor yavaş yavaş,
Ben halâ bir bahar arıyorum.
O halde hangi mevsimdir bu ?
Kış ortasında açan güneşli bir günde
Üçüncü bahar mıdır bu mevsim ?
Bakmaya doyamadığım,
Kırmızı bir gül gibi.
Belki de baharı bekleyen kardelen,
Ya da topraktan yeni çıkmış
Mis kokulu bir sümbül.
Üzerinde çiğ taneleri olan
Mor nergis mi yoksa ?
Ne işin var bahçemde
Bu kışda, kıyamette ?
Kuşların ekmek beklediği
Penceremin önünde,
Ne işin var sevmeyi bilmeyen kalbimde ?
Beni mi arıyorsun, gülmeyi unutmuş
Gözlerimde ?...
Necla GÖKOĞLU
15. Ali Gözütok
30.11.1937 Tarihinde Burdur’un Eğneş (Çallıca) Köyü’nde
doğdu. İlk, orta öğrenimini Burdur’da tamamladı. 1957
yılında Liseyi bitirdi. 1961 yılında Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi’nde mezun oldu. Çeşitli okullarda
öğretmenlik ve müdürlük yaptı. 1976-1983 yılları arasında
T. Çimento Sanayi T.A.Ş’de eğitim müdür muavini olarak
çalıştı. 1983-1985 arasında SEGEM (Sınai Eğitim Genel
Md)’nde Daire Başkanı olarak görev yaptı. 1986-1988
yıllarında tekrar öğretmenliğe döndü ve 1988’de emekli
oldu. Emeklilikten sonra Antalya Endüstri Meslek
Lisesi’nde ve Antalya Koleji’nde ücretli öğretmenlik
yaptı. Üç yıl kadar da sürücü kurs müdürlüğü görevinde
bulundu.
ANARŞİSTE
Yaktın, yıktın viraneye döndürdün
Alemi serteser
İmandan, iz’andan, insaftan
Yok sende eser
Yediği yere hor bakmaz köpek bile
Sana köpek diyemem, o yanında şaheser.
Ali GÖZÜTOK
EY NEFİS !
Ey nefis nasıl bir şeysin ?!
Tanıyamadı insan seni.
Dost musun, düşman mısın ?
Yoksa sen şeytan mısın ?
İnsanda ne ararsın ?
Göğüslerde taht kurarsın
Bazen munis olursun
Bazen de göz oyarsın
İnsana ondan yakınsın
Nasıl tavır takınırsın ?
Onu esir alırsın
Senden nasıl kurtulsun ?
Gözütok’um için için
Şimdi anlıyorum niçin
Şeytan olduğun için
İnsan senden kurtulamaz.
Ank. 1984 Ali GÖZÜTOK
AYRILIK SAATİ
Ayrılık saatinde hüzün kaplar derinden
Dağlar parmakların … beş ayrı yerinden
Ne zaman elimi tutup öpsen, belim bükülür
Ayrılık göz yaşları kalbime dökülür.
Belli etmem sana kederimi, acımı
Kendi kendime çekerim hasret sancımı
Hayalinle yaşar onda teselli bulurum
Yeter ki sen mutlu ol, ben şeniz de olurum.
Haydi git güle güle, yolun açık olsun
Üzülme sen, gönlün mutlulukla dolsun
Seni mutlu görmek, en büyük dileğimiz
Senin mutluluğunla huzurla yüreğimiz.
17.07.1981 Ankara Ali GÖZÜTOK
İTİRAF
Çatladı dudaklarım binbir yerinden
Yağmura susayan toprak misali
Kavuşmak istedim koştum ardından
Kayboldu hayalin serap misali
Gözledim yolunu baharda, yazda
Teselli bulmadım içkide, sazda
Kaybettim yolumu tepede, düzde
Aradım her yerde mecnun misali.
Muhtacım sana, bir de sevgine
Saplandı aşk oku, girdi kalbime
Doladım adını daim dilime
Dillerden düşmeyen şarkı misali.
Gel artık tükendim gücüm kalmadı
Yaralarım derin teşhis konmadı
Dermanım şendedir kimse bilmedi
Vermedin bir türlü kalpsiz misali.
Ankara 1984 Ali GÖZÜTOK
DUYGULARIM
Bazen yürürken kaldırımlarda
Tek başıma sensiz ve sessiz
Mazinin derinliğine dalarım
fark etmeden, gözlerim buğulanır
Üzülürüm, gönlüm duygulanır
Bir hoş olur, kendimden geçerim
Birden ayağım kayar, uyanırım
Bu hayal alemimden sessizce
Düşünürüm geleceği kendimce
Esrar bulutları ardında gizlenen ati
Kader denen harabelere musallat olan
Ölüm denen ebedi kervan geçen
Bu ömür yollarına herkes revan olurmuş
Şu hayat yollarında herkes yalnız ölürmüş
Ey hayattan haz duyanlar
Şu cennet alemde devran sürenler
Feryadımı duymaz mısınız?
Bazen içimden gizli bir ses
Gizliden gizliye feryad eder
Kaderimi kara yazmış felek
Ah bu görünmez gizli ses
Bitirdi beni nefes nefes
Nihayet gecenin karanlığı dağılıyor
Güneşle yeniden doğuyorum
Bugün yine çok duygulanıyorum.
1958 Ali GÖZÜTOK
SEVDİM SİZİ ÖĞRETMENLER
Mutlu aydınlıklardan selam size
Derdimi, sevincimi can evinde duyanlar
Yeni nesil emanet edildi size
İlmi, irfanı, Cumhuriyeti yaşatanlar
İster ak, ister kara olsun
Sevdim sizi candan öğretmenler.
Varını, yoğunu millete adayanlar
Mutluluğu bayrağın renginde arayanlar
Tanrı katında kutsal olanlar
Ömürlerini öğrencilerine adayanlar
Yarınlarından ümitli olanlar
Sevdim sizi candan, öğretmenler.
Yirmidört Kasım sizin gününüz
Yetiştirdiğiniz nesillerle övününüz
İlhamınız, önderiniz Atatürk’ümüz
Daime yükseğe, hep ileriye ülkümüz
Bugün sizin bayram gününüz
Sevdim sizi candan, öğretmenler.
Gözütok’un size hitabı budur
Kutsaldır mesleğin, Tanrı buyurur
Genç, ihtiyar size saygı da durur
Öğren, öğret görevin budur
Öğün, çalış, güven düsturundur
Selam size canım öğretmenler.
Ali GÖZÜTOK
16.
İsmail Maden
1963 Antalya doğumlu, Yazmaya; ilkokulu bitirip
öğrenimime devam etmediğimden dolayı içimde yazmak
okumak özlemini gidermek için başlamış oldum.
Askerliğimi Ankara Mamak’ta yaptım. Gençlik
yıllarımdan beri süre gelen FMF (Ailevi Akdeniz Ateşi)
hastasıyım. Halen Antalya’da Serbest Muhasebecilik işi
ile iştigal etmekteyim. Bir dönem Haziran 2004-Haziran
2005
ANŞOYAD’da
yönetim kurulu
görevinde
bulundum. Halen ANŞOYAD üyeliğim devam etmekte
olup bir çocuk babasıyım.
DURULDUM
Gönlüm sevmişti bir güzeli
O bana yalnızca acı çektirdi
Onsuz yaşamak ölüm derdim
Şimdiyse hayatı doğayı sevdim
Günlerce ağladım kahroldum
Bir gün sonunda duruldum
Anladım gelmeyecek sevmeyeceksin
Şimdi yeniden kendimi buldum
Sen yoksun hayat yine güzel
Yaşadığım acılar bana yeter
Sildim içimden her şeyi seni
Hayatın güzelliği baharda mutlu ediyor beni.
23 MAYIS 1987
İsmail MADEN
BİRİSİ OLDUM
Mutluluk sevilmek nedir bilmeyen
Yüzü ağlamaktan hiç gülmeyen
Hergün ölüp ölüp dirilen
Birisi oldum ben
Hastalıklardan bir türlü kurtulamayan
Sevdiği tarafından aranıp sorulmayan
Bir damla mutluluğa hasret kalan
Birisi oldum ben
Sokakta gece gündüz avare gezen
Hayattan yaşamaktan canından bezen
Yüzü gülsede içi kan ağlayan
Birisi oldum ben.
2 MAYIS 1987
İsmail MADEN
ZAMAN KALMAMIŞ
Yaşım yolun yarısını geçti
Ömrümün yarısı uykuda
Kalan yarısının yarısı da
Hastahane köşelerinde
Onun kalan yarısının yarısı
Durakta dolmuş
Bankada sıra
Yalnızlığımda sevgili
Birde baktım ki
Kendime nokta kadar
Zaman kalmamış.
MAYIS 2005 ANTALYA
İsmail MADEN
UTANDIM
Utandım
Ey sevgili
Sana sevdiğimi söyleyemedim
Utandım
Yaşımın seni sevmeye aykırılığından
Utandım
Ömrümün son deminde aşka yenilmekten
Ve korktum
Seni kaybetmekten.
OCAK 2005 ANTALYA
İsmail MADEN
17.Barış Kaya
1979 Erzurum doğumlu. İstanbul Marmara Koleji mezunu. Akdeniz
Üniversitesi Maliye Bölümünde okumakta olan Barış Kaya,
İngilizce, Almanca ve Rusça biliyor. Yüzme, kayak, futbol ve Türk
Sanat Müziği tutkunu.
KİM O ?
“Tak ! Tak !”
“Kim o ?”
“Benim ben !
Öyle bir ben ki
Her şeyimle sen...”
Barış KAYA
MAŞALLAH GÜLÜM
Neşen yerinde bugün
Şarkılar söylüyorsun,
Gül üstüne gül açıyor yüzünde
Sırat Köprüsü’nden karşıya
Koşarak geçmiş gibisin...
Cennet yağmuru var gözbebeklerinde
Bayram sabahında yüreğin
Ağzın bal-kaymak
Şeker çuvalında dilin
Zevkten dört köşesin
Işık cümbüşü gürültün
Maşallah,
Maşallah gülüm...
Barış KAYA
DEĞİŞMEYECEK
Bıçak atsam göğe, yağmur indirsem buluttan
Islansan iplik iplik...
Yakalasam ay’ı tutsam avuçlarımda
Ve balkonumda zıplatsam senin için...
Dudaklarımda açsa yeniden müjdelerle bir çiçek,
Hasret girmiş aramıza bir kere
Bu kader belli
Değişmeyecek...
Akasyalardan çalsam kokusunu
Seher yeliyle sana göndersem...
Toplasam sulardan söğüt dalının saçını
Yeşilini sürsem bakışlarına...
Toplayıp kıvrım kıvrım yolları
Halı diye döşesem ayaklarına
Farkına bile varmayacaksın, işte bu gerçek
Gurbet girmiş aramıza bir kere
Kader belli
Değişmeyecek...
Barış KAYA
SENİN YÜZÜNDEN
Senin yüzünden çektim her acıyı
Her sıkıntıyı yaşadım senin yüzünden.
Doğmadı bir gün olsun
Doğmadı bahtımın yıldızı
Kendin aşıksın ya karanlıklara
Beni de tiryakisi yaptın akşamların
Ne çektiysem senin yüzünden hep
Yıldızları oyuncak diye
Veremedim minicik ellere
Ve parlak olmayanlarını
Atamadım çöplüklere
Yırtamadım zifiri karanlıkları gün ışığıyla
Bezdirdi canımdan beni
Bu çekilmez ayrılıkların...
Güneşi bekliyorum dağ başlarında
Bir serçe tünemiş
Gönlümün dal uçlarında durur
Üryan gezinir rüzgâr ruh çarşımda
Ve içim içime sığmaz
Gonklar son kez vurur aklımda...
Seslenir martılarım yorgun sahillerden bana
Sabret bitecek bu zeytin karası günler
“Bitecek elbette bugün, yarın...”
Senin yüzünden çektim her acıyı
Sessizliğin sesi olup çıktım
Kimsesizlere kimse / senin yüzünden…
Barış KAYA
18.
Sulhiye Menlikli
1946 yılında Malatya'da doğdum. İlk ve orta öğrenimimi
Malatya'da yaptım. 1965 yılında Antalya'ya yerleştim.
Üniversiteyi
Eskişehir
İktisadi
Ticari
İlimler
Akademisinde tamamladım.
Antalya Köy Hizmetleri 15. Bölge Müdürlüğünde Bütçe
Amirliği yaptım. 1989 yılında hu kurumdan emekli
oklum. Meslektaşım olan Ethem MENLİKLİ ile 1968
yılından beri evli bulunmaktayım. Halen Antalya'da
ikamet etmekteyim.
İÇERİM
İçmek için bahanem çok
Hüzünlenip içer, kendimden geçerim
Aklım uçar;
Ne kendime hayrım olur, ne de başkasına.
Gün gelir sevinip içerim / İçim coşar
Kırlarda çocuklar gibi
Dolaşmak, oynamak isterim
Her şey gözümde gül deste.
İçimde huzur yoksa
İçerim, bal-börek zehir olur.
Ağlarım, sesimi kimseler duymaz
Dünyayı verseler dar gelir gözüme
İçimde sevgi varsa / İçerim
Denizler coşar, havzasına sığmaz
Güneş rüzgârla birleşip
Bulutları kovalar
Karşıma sen çıkarsın
İçim mutluluk dolar.
Sulhiye MENLİKLİ
EMEK
En büyük değer emektir emek
Paletimde renk, fırçamdaki boya ile
Uçuşan kelebeği çizmek
Toprağa şekil vermektir emek...
Bir annenin sevgiyle, sabırla
Vatanına hayırlı evlâtlar
Yetiştirmesi emek ister emek !
Ey gafil !
Çocuğu dünyaya getirmek
Bir özellik değildir.
Onu sazın telleri misali
Değişik sesler çıkardığında
Teselli etmek; güven
Şahsiyet vermek
Işığı, ileriyi göstermektir emek...
Sulhiye MENLİKLİ
SEN VARDIN
Seni sevdiğim zaman,
Ne yokluk, ne acı koymadı bana.
Çünkü yanımda sen vardın.
Beynim ruhumu esir aldı
Sonunda gözyaşı var “bırak” dedi
Ama, isyankâr kalbim lâf dinlemedi
Çünkü yanımda sen vardın.
Tanrı’ya şükürler olsun ki
Cehaletle değil, ilimle uğraştım
Soysuz ile değil, asil ile yarıştım.
Hep doğruyu aradım
Çünkü yanımda en değerli varlığım
Çocuklarım ve sen vardın...
Sulhiye MENLİKLİ
BU DÜNYAYA NE YAPTIK ?
Önce rant peşinde koşup
Ağaçları katledip yok saydık
Yer altı zenginliklerimizin
Üstünü örtüp, ithalat yaptık
Sularımız boşa akarken, biz baktık...
Güzelin, zenginin peşinden koştuk
Ruh güzelliğine, erdemine bakmadık
Üretmeden, tüketmeden
Tükettikçe bu dünyayı
Bilinçsizce kirleten
Sorumsuz bencil insanlar yaptık.
Çocukluğumda bana huzur veren
O fabrika sesleri nerede?
Fabrika yoksa üretimde yok
İstihdam da yok desene
İşte o zaman !
Enflasyon denen canavar doğar
Sonunda ise açlık var açlık.
Açlığın olduğu yerde
Vurgun, kapkaç da başlar
Ahlâk erozyonu da
Ey kardeşim bilsene !...
Sulhiye MENLİKLİ
19.
Gülseren Onay
15.06.1955 Tarihinde Ankara’nın ilçesinde doğdu. İlk ve
ortaokulu doğum yeri olan Polatlı’da bitirdikten sonra,
Konya Kız İlköğretmen Okulu’nda öğrenimine devam
etti. Öğretmenlikle ilk tanışması Zonguldak ili Ulupınar
Köyünde oldu. Ancak, bu tanışma üniversite eğitimini
sürdürebilmesi nedeniyle çok kısa sürdü. 1979 yılında
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi batı dillerinden
İngilizce öğretmeni olarak mezun oldu; ve Antalya’da
görevlendirildi Sırasıyla İstiklâl Ortaokulu, Antalya
Anadolu Lisesi, Antalya Lisesi ve Anadolu Otelcilik ve
Turizm Meslek nde görev yaptı. 2001 yılında emekli
oldu. Halen özel İngilizce öğretmeni olarak
çalışmaktadır.
ÖZLEM
Ne siluetin kaldı hayalimde,
Ne kulaklarımda nağmelerin,
Nede buradaki insanları,
Senin insanlarına benzetirim...
Bir özlemin kalmış içimde,
Ne sana gel diyebilirim,
Bağlanmış kalmışım burda
Nede ben sana gelebilirim
Gülseren ONAY
VURGUN YEMİŞ SEVDA
Bir baharda vurdu sevdan beni,
Nergisin güzelliğinde,
Zerrinin zarafetinde,
Manolya tazeliğinde,
Meltem serinliğinde, vurdu sevdan beni....
Şiir oldun mısralarda
Beste oldun şarkılarda
Bir baharda vurdu sevdan beni...
Sen dönüp gittin
Ben kaldım vurgun yemiş sevdalarda....
Gülseren ONAY
DEĞMEZSİN AMA TUTAMADIM KALEMİMİ
O şimdi bir su damlası düşen gözden...
Mavi, masmavi gözleri vardı
Koca bir dev gibiydi,
Nazım’ın mısralarındaki
O mavi gözlü dev gibi
Mini minnacık başka bir kadın da onu sevdi
Kadın sevdi,
Dev serpildi,
Kadın sevdi
Dev devleşti
Sığmaz oldu dev aynalarına
Kendide inandı koskoca bir dev olduğuna...
O mavi gözlü bir devdi,
Buzdan yaratılmış
Sevginin sıcacık nefesi değdi eridi
O şimdi bir su damlası düşen gözden...
GÜLSEREN ONAY
RÜZGARIN KIZI
Ben rüzgârın kızıyım,
Kimi,
Poyraz olur kavururum dudaklarını,
Kimi,
Fırtınalar kopartırım başında,
Sağnak olur göz yaşlarım
Bir Nisan sabahı
Ilık nefesim okşar saçlarını
Meltem esintisiyle,
Yüreğini sıcaklığım,
Odanı portakal çiçeklerinin kokusu kaplar…
Sakın açık bırakma pencereni,
Serin nefesim bedenini yalar
Ürperirsin
Ben rüzgarın kızıyım,
Bir perde kıpırtısıyla gelir,
Bir mum alevinin sönmesiyle
Eser giderim.....
Gülseren ONAY
MAVİLİ ŞİİR
Ben maviyi
Sevdim senin gibi,
Ama benim ki gece mavi,
Senin ki gibi pırıl pırıl gök mavi değil...
Ben maviyi sevdim
Senin gibi,
Bulutlu bir poyraz günü
Karadan kaçan denizin delişmen mavisini,
Gözlerin gibi berrak değildi..
Mavi kır çiçekleri topladım
Senin için unutma beni diye..
Mavi düşlerde mavi kalmak istedim
Mavi minelerle süsledim
Sana olan sevgimi...
Tuvalim fırçamın her darbesiyle mavileşti,
Ama yinede benim ki gece mavi
Senin ki gibi pırıl pırıl gök mavi değil..
Ben bir maviyi sevdim,
Birde seni....
Gülseren ONAY
SON SÖZ
Hep bir son vardır,
Ölüm yaşamın,
Nefret sevginin,
Hüzün sevincin,
Vuslatsa hasretin....
Hep bir son vardır
Söylenecek son bir söz
Söylenmek istemez
Ama söyleniverir bir anda
ELVEDA….
Gülseren ONAY
20.
Mehmet Orbay
2.02.1953 Tarihinde Karaman’da Süleyman ve Şerife’nin
evlâdı olarak dünyaya gelmişim. İlkokul mezunuyum.
Senelerden beri dünya kenti Antalya’da tarih, doğa ve
turizmle, güzel yürekle Antalya insanlarıyla iç içe
olmaktan ve yaşamaktan son derece mutluyum. Antalya
TEDAŞ’dan emekliyim. Şiir yazmak, atıcılık gibi
tutkularım var. Özellikle Antalya’ya ve insanlarımıza
hizmet etmekten zevk alırım. Evliyim ve 4 çocuk
babasıyım. İki dönemdir Gazi Mahalle’mizde muhtarlık
görevini yürütmekteyim. Mahalleme ve ilime hizmet
aşkıyla dolu bir yüreğim var.
GÖNÜL
Beraber gezdiğimiz kırlar, bayırlar
Döşüne sallamış örmüş melikler
Evvel benim idi şimdi yadeller
Sam yelleri estirdin başıma benim.
Güzeller güzeli gönlümün güzeli
Çözmedi içimde buzlar çözmedi
Ellerin oluyormuş kim müjdeledi
Ok saplandı sanki kalbime benim.
Söküp atam dedim mümkün olmadı
Sızlıyor hep yüreğim bir gün dinmedi
Özlüyorum, gözlüyorum yıllardır kimi
Beklerim kar yağdı başıma benim.
Düştüm bilirim umutsuz aşk ateşine
Izdırabım büyük, olmadı dengi dengine
Her gündüz hayalimde, gece düşümde
Belki yaslanır mezar taşıma benim.
Mehmet ORBAY
ORDAN UZAK
Uzaktadır durur orda
Bulur seni zarda, zorda
Sohbetlerde anılarda
Oradan uzak gurbet mi var ?
Gurbetlik hasretlik demek
Yolları uzatıp gitmek
Çalış boşa gitmez emek
Oradan uzak gurbet mi var ?
Azığı var, katığı yok
Derdin olsa soranın yok
Gurbet elde hasreti çok
Oradan uzak gurbet mi var ?
Arada resme bakarsın
Her yerde onu ararsın
Uzak da olsa gidersin
Oradan uzak gurbet mi var?
Tek tuşla sesin duyarsın
Bugün olmaz yarın gelsin
Yeter sağ olduğun bilsin
Oradan uzak gurbet mi var?
Gel desen de göremezsin
Yakasız kolsuz gömleğin
Boyun aynı, dardır enin
Oradan uzak gurbet mi var?
09.05.2005 Mehmet ORBAY
HER GÜN BENİM
Geçmiş beni sardı bugün
Gurbet elde düğüm düğüm
Bir güleyim dediğim gün
Gine boynum bükük bugün.
Acılar dinmez sinemde
Gecemde hem gündüzümde
Elde kalem hecelerde
Efkârlandım yine bugün.
Ömür kısa, güzel dünya
Erken gelmişiz dünyaya
Saçlarıma bir baksan ya
Sitemliyim yine bugün.
Yaşım elliye dayandı
Orbay’ım çok geç uyandı
Sorunlar bir bir çoğaldı
Halka halka yine bugün.
Ömrün çoğu gitti, az zaman
Çok az halimden anlayan
Gücün varsa gel de dayan
Hüzünlüyüm yine bugün.
Mehmet ORBAY
EMMİOĞLU
Çok yokluk gördük etmedik isyan
Aç açık kaldık yemedik haram
Namussuzlara demedik aman
Bugünlere nasıl geldik emmi oğlu ?
Çalıştık durmadan elin işinde
Kışın soğuğunda, yazın güneşte
Anladık ki ekmek kalem ucunda
Bugünlere nasıl geldik emmi oğlu ?
Bitmek bilmez idi yay o yollar
Tufanlı, boranlı zalim Toroslar
Belin kışlarında donup kalanlar
Bugünlere nasıl geldik emmi oğlu ?
Yorganı, azığı yüklendik geldik
İnişli yokuşlu dağları aştık
Bazen yalın ayak, bazen aç kaldık
Bugünlere böyle geldik emmi oğlu.
Yastık yaptık bazen yumuşak taşları
Issız gecelerde kuş, kurt sesleri
Umutla avunduk çook sabahları
Bugünlere böyle geldik emmi oğlu.
Mehmet ORBAY
21.
Hikmet Özkaya
1949 yılında Kayseri’de doğdu. Kayseri Kız İlk Öğretmen
Okulundan mezun oldu. 1992 yılında emekli oldu.
Derneklerde görevler üstlendi. Antalya’da yayın yapan
SET-FM radyosunda bir yıl süreyle (Güzel Türkçemiz)
adlı program hazırlayıp sundu. İki yıl süreyle (1996-1998)
yayınlanan Çoban Yıldızı isimli aylık kadın dergisini
çıkardı. Cumhuriyet kadınları derneği ile Kültür
Bakanlığının ortak yayını olan (Öyküye Başlamak) adlı
kitapta (Azap Yürüyüşü) isimli öyküsü yayımlandı.
Gazipaşa ilçesini tüm yönleriyle tanıtan (İlçemiz
Gazipaşa) adlı derleme kitabı yayınladı.
Çocuk masallarından oluşan “Torunuma Masallar” serisi
olarak masallar yayınlandı. Yazar evli, üç çocuk iki torun
sahibidir.
DÜĞÜM
Bir garip ozanım,
Sazım duyulmaz.
Sıla görülmez,
Bu hain tayfayla
Düğüm çözülmez,
Çözecekse bu düğümü,
Erk çözer.
Hikmet ÖZKAYA
YAŞAM
Ne kadar sevsen,
Yine anlamsız yine boş
Şu hayat,
Şu kısa ömrümüzü
Boşa geçirdik
Heyhat!
Hikmet ÖZKAYA
10.11.1968 KAYSERİ
ANADOLUM
Güzel yurdum,
Seni içtim türkülerinde,
Yudum yudum.
Bu ocak Ve bucak
Kök salmışım diplerine
Saçak saçak.
Hikmet ÖZKAYA
24.11.1998 Gazipaşa
ATAM
Yurtta barış dedin,
Savaş yaptılar.
Cehaletle savaş dedin,
Barış yaptılar.
Bağımsız Türkiye!
Şiarın oldu,
Bunlar yurdumuzu,
Pula sattılar.
Hikmet ÖZKAYA
2000 ANTALYA
DOST
Dosta gitmek dilersen,
Irak yollardan değil,
Irak gönüllerden kork!
Dostu bulmak dilersen,
Dostun sahtesinden kork!
Hikmet ÖZKAYA
16.07.2004 ANTALYA
22.
İsmail Solak
1955 Malatya-Yeşilyurt-Bostanbaş Köyü doğumlu. Aslen
Malatya/Arguvanlı/Akçadağ Zeyve Köyü Mazlum
mezrasında büyümüş. Akçadağ Yatılı Bölge Okulunu
bitirmiş. 1979’da Ankara’da Petrol Ofisi NATO
tesislerinde çalışmaya başlamış. 2001 yılında emekli
olmuş. Çalışma hayatı boyunca da şiirle uğraşmış.
ANŞOYAD üyesi olan İsmail Solak, evli ve 2 çocuk
babası.
BEN DE İNSANIM
Dolaştım ben diyar diyar bir zaman
Hep seni aradım canım, cananım.
Ağlarım, dökerim gözümden yaşı
Elhamdülillâh ben de insanım.
Açılır dostluğa yürekten güller
Ötüşsün, konuşsun çifte bülbüller
Ne derlerse desin, şu yaban eller
Elhamdülillah ben de insanım.
Gördüm gerçekleri, yollara vardım
Şiiri mısrayla bağrıma sardım
Emeği terimle sulayıp kardım
Elhamdülillah ben de insanım.
İsmail SOLAK
SİLİP DURUYOR
Kara gözlerine kurban olduğum
Gözünün yaşım silip duruyor.
Bir gün görmem mi senin güldüğün ?
Gözünün yaşım silip duruyor.
Ah edip ağladım gurbet ellerde
Söylendikçe güzelliğin dillerde.
Susuz kalmış sanki kızgın çöllerde
Gözünün yaşını silip duruyor.
Güzel yalın ayak yaylaya gider
Gider de sultanım bu ömrü n’ider ?
Düşürmüş ağanın eline kader
Gözünün yaşını silip gidiyor.
Garibim ne anam, ne babam vardır
Birini sevmişim, bir hain yârdır
Söylenen sözler de hep bana ardır
Gözünün yaşını silip gidiyor.
Güzel, gönül yaram büyük, elleme
Gideceksen git de beni eğleme
İsmail’e dertli dertli söyleme
Gözünün yaşını silip gidiyor.
İsmail SOLAK
MEVLA’M
Dereye aşağı iner ceylanın izi
Kurban olam Mevla ayırma bizi !
İçerime de koydun acı bir sızı
Kurban olam Mevla’m ayırma bizi !
Ağlarım, yanarım gözümde yaşım
Karalar bağlarım bitmiyor yasım
Çatladı içimde sabırdan taşım
Kurban olam Mevla’m ayırma bizi !
Bir güzel uğruna ben de ölmüşüm
Geceleri, gündüzleri bölmüşüm
Geçtiği yollara kurban olmuşum
Kurban olam Mevla’m ayırma bizi.
İsmail’im söyler, söyler iniler
Şahittir bu aşka gökler ile yer,
Açar iki elin, tek senden diler
Kurban olam Mevla’m ayırma bizi.
İsmail SOLAK
AZRAİL
Aşkınla gönül yandığı zaman
Azrail canımı aldığı zaman
Diz çöküp yârim ağlamaz mısın ?
Azrail canımı aldığı zaman
Diz çöküp yârim ağlamaz mısın ?
Gönlüm bürünmüş siyah zindana
Özün indir zülf-ü siyaha
Sen de yalvarmaz mısın
Allah Azrail canımı aldığı zaman
Diz çöküp yârim ağlamaz mısın ?
Aşkınla gönül yandığı zaman
Alev dağı ovayı sardığı zaman
Ecel yetip geldiği zaman
Ruhum teslim ettiğim zaman
Diz çöküp yârim ağlamaz mısın ?
İsmail’im can tamam olunca
Azrail can hükmü kurunca
Alev dağı şu ovayı sarınca
Azrail canım aldığı zaman
Diz çöküp yârim ağlamaz mısın?
İsmail SOLAK
23.
Nusret Turan
01.01.1951 yılında Iğdır’da doğdu. İlk ve ortaokulu 1966
yılında Iğdır’da bitirdi. Çoğu derslerde O, hep öndeydi.
Bilhassa nesir yazıları, kompozisyon yazılılarında almış
olduğu yüksek notlar, Edebiyat Öğretmeni Atilla
Turan’ın dikkatini çekti. Teşvik etti. “Sen, yeni bir
Hüseyin Rahmi Gürpınar olacaksın” dedi. Bu destek ve
teşvik neticesinde Ortaokul adı altında çıkan gazetede
birçok yazıları yayınlandı. İlk deneme romanı “Hayat
Yolundan” Narin kale gazetesinde tefrikalar halinde
yayınlandı. 1966 yılında ailesi ile birlikte Ankara’ya göç
ederken, Ağrı Dağı, futbol oynadığı yemyeşil sahalar,
arkadaşları ve çok çok sevdiği Aras adlı Kangal köpeği
onun sevgi dolu yüreğinde derin yaralar açmıştı. 1966
yılında kaydını yaptırdığı Ankara Ticaret Lisesi’nde de
edebiyat derslerinde hep ön planda olmuş ve okulun
“Gençlik” adlı duvar gazetesinde köşe yazıları yazmış ve
bu 3 yıl boyunca devam etmiştir. 1969-1970 yıllarında
kısa bir dönem vekil öğretmenlikten sonra, bir şirketin
Genel Müdürlüğünde muhasebeci olarak çalışmıştır. 1971
yılında asker olmuş, 20 ayın sonunda Erzurum Jandarma
Komando Birliğinden Jan. Çvş. olarak terhis olmuştur.
(1973) Ankara’da gazete iş ilanı ile bulmuş olduğu
Türkiye’nin sayılı şirketlerinin birinde aralıksız 23 yıl
Şantiye Muhasebecisi olarak çalışmış ve kendi isteği ile
1996 yılında emekli olmuştur. Kendi deyimiyle “Hayatın
çarkı, bana yazı yazma fırsatı vermedi, desem de mazeret
değil” değil diyen şair ve yazarımız 1996 yılında “Dağların
Ardından” adlı ilk şiir kitabını yayınlamıştır. Yalın bir dil
kullanarak yazmış olduğu şiirler, halkın her kesimine
ulaşabilmesinde en önemli etken olmuştur. Tüm
dünyanın özlem duyduğu barış ve dostluğu şiirlerinde
(bilhassa Saftirik şiiri) çok ince bir üslupla anlatması da
ayrı bir özelliğidir. Toplumsal içerikli şiirlere, aşk
şiirlerinden daha çok önem veren şairimiz çoğu kimsenin
de tercümanlığını yapmaktadır. 1973 yılında evlendiği
eşiyle çok mutlu bir beraberliği vardır. Aşk şiirlerimin
ilham kaynağı dediği eşinden eğitim ve öğretimlerini
yapmış, bir kız, bir erkek iki çocuğu vardır. Basıma hazır
“SAFTİRİK”,’’PARA” ve “ÖMRÜMÜN BAHARI” adlı şiir
kitaplarının yanında şair-yazar-bestekar Sabit İNCE’nin
hazırlamış olduğu Şubat 2001 Kayseri basımı Şiir
Antolojisinde
şair-yazar
Hüseyin
YURDABAK’ın
hazırladığı
1,11,111 No’lu
“ŞİİRLE
YAŞAYANLAR”
Antolojisinde, Eğitimci -Yazar-Şair Gündüz AYDIN’ın
hazırladığı 2003 ve 2004 “SEVGİ YOLU ŞAİRLER
ANTOLOJİSİ”nde
yer
aldı.
Yukarıda
yaşanan
güzelliklerin neticesi olarak Sayın İhsan Işık’ın
hazırladığı Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi 2004 yılı
genişletilmiş 3. baskısında yerini aldı. İLESAM üyesidir.
Nusret Turan’ın “PARA” isimli şiiri, sevilen sanatçı
Ankaralı Turgut tarafından bestelenerek son kaseti olan
“Yalaka/Para”da yer almıştır. Yerel ve ulusal radyolarda
şiirleri, okunmakta, istek almakta, birçok gazete ve
dergilerde yayınlanmaktadır.
GÖRMEK İSTERİM
Birgün kapkarasın, birgün de sarı!...
Gözüne sürmüşsün, kat kat sen farı..
Kremle düzelmiş, yüzünün zarı!...
Boyasız halini görmek isterim..
Birgün, saçın uzundur, bir gün kısa!...
Yıkanınca yüzün dönermiş kışa!...
Kalem şekil vermiş, o tüysüz kaşa! ..
Yapmasız halini görmek isterim.
Akar boyaların, gözün boyanır.
O haline gönlüm nasıl dayanır?
Lale sümbül bitti şimdi bahardır!...
Yaz mısın? Kış mısın? Görmek isterim...
Sabah uyanınca, öcü göremem!...
Tasasız başıma çorap öremem!...
Çok nazlıdır gönlüm çirkin sevemem,
Tertemiz halini görmek isterim...
Bitmesin ömrümüz, boşu boşuna!..
Seni seven vardır, gider hoşuna!...
İnad edip işi, sürme yokuşa!...
Rimelsiz halini görmek isterim.
Nusret TURAN
AĞLAMA
Gözyaşın tutamadın,
İçin için ağladın
Yüreğimi dağladın
Sen ağlama ne olur.
Ümidimsin aşkınısın,
Ekmeğimsin, aşımsın.
Tapacağım kadınsın!...
Sen ağlama ne olur.
Gözyaşına kıyamam,
Hiç kalbini kıramam,
Ayrılık var kaderde
Sen üzülme ne olur.
Bazen çok naz edersin,
Yere bakar küsersin,
O an sen bir meleksin
Efkârlanma ne olur.
İsteklerimi bilirsin
Sanki sen bir hurisin,
Benim canım eşimsin
Sen daim gül ne olur.
Gül yok sana benzetem,
Sen aşkınısın ezelden,
Karagün çabuk biter
Sen ağlama ne olur.
Nusret TURAN
PARA BİTTİ AŞK BİTTİ
Tatlı tatlı gülerdin
Gönlüm pası silerdin
Melekten de güzeldin
Para bitti, aşk bitti.
Hep dizimde yatardın
Gözlerime bakardın
Alev alev yakardın
Para bitti, aşk bitti.
Sevgini bana bildim
Bir sözüne can verdim
İnan artık tükendim
Para bitti, aşk bitti.
Yoluma çıkmasaydın
Yüzüme bakmasaydın
Sevdanla yakmasaydın
Para bitti, aşk bitti.
Diyar diyar gezdirdin
Kerem gibi sevdirdin
Boşa kürek çektirdin
Para bitti, aşk bitti.
Parayla güldü yüzün
Kalmadı sana sözüm
Biterse bitsin artık
Para bitti, aşk bitti.
Nusret TURAN
PARA
Gözün kör olsun para!...
Düşürdün beni dara
İte versem yemezler
Seni insafsız para!...
Anadan, yardan ettin! ...
Beni derbeder ettin!...
Pislikleri bey ettin!...
Dinsiz, imansız para!...
Boynumu hepten büktün
Gaddarlara kul ettin!...
Aşktan, sevgiden oldum.
Senin yüzünden para!...
Arsızlara ar geldi
Edepsizler, hanfendi!...
Hırsızlar beyefendi.
Senin yüzünden para!...
Şişirilmiş balonlar
İki yüzlü hainler
Meymenetsiz bakışlar! ...
Senin yüzünden para!...
Dostluklar gitti elden
her şeyin, başı senden!...
Yiğit vazgeçti serden
Senin yüzünden para!...
Ellere rezil olduk!...
Gül iken diken olduk!...
Vatandan kaçar olduk.
Senin yüzünden para!...
Nusret TURAN
24.
Yılmaz Türkyılmaz
Yılmaz TÜRKYILMAZ 1955 yılında Sarıkamış'ta doğdu.
Aileden gelen sanat tutkusuyla, Halk Eğitim
Merkezlerini ikinci adresi olarak benimsedi. Müzik,
Tiyatro, Halk oyunları, Resim ile faal olarak ilgilendi. Lise
yıllarında Dört yıl Kısa dalga Sarıkamış Lisesi Kültür ve
Eğitim Radyosunda Spikerlik ve Radyo görevlisi olarak
çalıştı. Meslek edinmek amacıyla (T.S.K) Türk Hava
Kuvvetlerine katıldı. Hizmeti esnasında görevli olarak
çeşitli ülkelerde bulundu. Hizmet yılını tamamladıktan
sonra emekli oldu. Sanatçımız Hâlen Antalya'da ikâmet
etmekte olup; Şiir, Resim, Müzik, Tiyatro ve Plastik sanat
dallarında faal olarak çalışmaktadır. Birçok Sivil Toplum
örgütünde sanatsal faaliyetlerini sürdürmektedir. 1968
yılından beri yazmış olduğu yaklaşık 5000 şiirini kimi
basılmış, kimi basılmayı bekleyen; Bin Çatal Yürek, Sevgi
Savaşçısı, Güzel Dost, Tek Başına, Aşk Her Şeyden
Tatlıdır, Toz Duman, Hazan Vakti, Dost Budalası, Unut
Gitsin, Issızlığın Sesi, Tutkular, Bir Top Ateş, Sen
Yoksun, Sevdan Başımda Bela, Yalnız Kaldık, Bu Kaçıncı
Küsmen, Zehir Zemberek, Selamsız Sevdâ, Ucu Yanık
Yalnızlık, Hayal Gezgini, Bir Varmış Bin Yokmuş Diyarı
gibi çeşitli Şiir kitaplarında topladı. Yurtiçi ve yurtdışı
birçok konser ve sergiye katıldı. Üniversite mezunu olup,
İyi derecede İngilizce bilmektedir. Evli ve iki çocuk
babasıdır...
BAKALIM
Deniz, sahille dalga geçsin bakalım !
Güzel, hay huya kucak açsın bakalım !
Çiçeklerim çiğnensin,
Gözyaşlarını dinmesin,
Felek, ayrılığımıza sevinsin bakalım...
Gelene ağam,
Geçene paşam diyecek kadar,
Silik ve kişiliksiz değiliz Evelallah !?
Hayat ucuz,
Geçim pahalı,
Bizim
Bu sevdâ yaramız;
Hele biraz daha derinleşsin bakalım...
21.08.2000
Yılmaz TÜRKYILMAZ
UTANDIM
Biliyor musunuz ben ?
Atom ilmini;
Savaş alanlarında kullanan,
Amerikalı olmaktan utandım...
İhtilâl yapıyorum diye,
Öz kardeşlerinin boynuna,
Giyotin indiren Fransız olmaktan utandım...
Hitler gibi bir liderle,
Irkçı bir Alman olmaktan utandım...
Bir İtalyan olaraktan;
Mafyalarla yönetilen,
Bir ülke olmaktan utandım...
Demokrasinin beşiği İngiltere’de;
Krallıkla yönetilen İngiliz olmaktan utandım...
Boğaları öldüren İspanyolluğumdan,
Dünyaya kapalı Rusluğumdan,
Tembel uyuşuk Araplığımdan,
Kapalı tekdüze Çinliliğimden utandım...
Türk doğmamla gurur duydum.
Yerli malı kullanmamaktan,
Dayı selamıyla iş görmekten,
Kirli gezmekten,
Sevmeyi bile becerememekten !?
Çalışmaktan çok kibirlenmekten utandım...
Başka ülkeleri kucaklayıp,
Kendi vatandaşlarımı pataklamaktan utandım...
Her güzelin mutlaka bir kusuru var görürsen !
Vesselam, dünyanın neresinde olursak olalım,
Fark etmeyen insanlığımdan utandım...
3.08.1988
Yılmaz TÜRKYILMAZ
EFENDİM
Seyret güzelliği neler görürsün !?
Güzellikten, güzel yansır efendim.
Kâmilin gönlünde sevgi bulursun,
Cahil gönlündeki pastır efendim.
İyilik yapmayı silme gönlünden,
Hakkın kelâmını kesme dilinden,
Kendini hep kolla zalim elinden,
Kötüler dünyada çoktur efendim.
Dünyanın nimeti bitmez ha bitmez,
Yaşamayı becer bak ele geçmez,
Akıllı iki kez hataya düşmez !
Kimisi örnektir, tektir efendim.
Doğru olan canım harama bakmaz,
Hakkı seven hey dost bir cana kıymaz,
Haram yiyen mikrop asla hiç doymaz,
Helâl yiyen kişi toktur efendim.
Yüce dağ başından kar eksik olmaz,
Kâinat bir giz’dir sır eksik olmaz !
TÜRKYILMAZ gönlünden yâr eksik olmaz,
Pîr’in içi dışı Hâk’tır efendim.
15.03.1997
Yılmaz TÜRKYILMAZ
25.
Ahmet Ünal
Konya-Çeltik İlçesi-Küçükhasan Köyü doğumlu. İlkokulu
köyünde, Orta ve Lise’yi Akşehir’de bitirdi Konya Selçuk
Eğitim Enstitüsü’nden 1980’de mezun oldu.
1982’de Burdur Lisesi, aynı yıl Tefenni Lisesi’nde
öğretmenlik yaptı. 1986’da Burdur-Çölhisar-İbecik
Ortaokulu, 1989’da ise Karakoçan-Yatılı İlköğretim Bölge
okulu’nda idarecilik yaptı. İki yıl sonra, 1991’de ElazığKovancılar Lisesi’nde 'Fen Bilgisi' öğretmenliği’ne atandı.
1994 yılında Antalya'ya nakloldu. Antalya’da Ülkü Seyfi
Kandemir İlköğretim Okulu’ndan sonra 2002 yılında
Ramazan Savaş İlköğretim Okulu’na atandı. Halen
Antalya- Ramazan Savaş İlköğretim Okulu’nda 'Fen
Bilgisi' öğretmeni olarak görev yapmaktadır.
Şiirlerini genellikle serbest vezinle yazan şair, hayatın
gerçekleri ile gönül dünyasından esintiler sunmaktadır.
Sevgiden, dostluk ve barıştan yana söylemlerle şiir
yazmaktadır. 'Öğretmenim' şiirini bir öğretmen olarak,
bütün yurt genelindeki öğrencilere yazmıştır.
AYA SALINCAK KURDUM
Soyunamaz mıyız sahte kostümlerden?
Sevemez miyiz insan gibi?
Hüznü silemez miyiz?
Gönül bahçelerimizden,
Dudaklarımız neden sağır
O sımsıcak buselerden?
Sesine muhtacım haykırmak için,
Solumak için nefesine muhtacım
Bir kısrağın sırtında takvimsiz dünya arıyorum
Bir dünya olsun istiyorum, bir dünya
Sadece sen ve ben Maskesiz, ikimiz...
Papatyalardan taç yaparak
Her akşam gülümseyen aya
İki çengelinden salıncak kuruyorum...
Sonra da,
Yıldızları kucağıma alıyor,
Sallanıyor, sallanıyorum...
Ahmet ÜNAL
ANTALYA
Yatmış, uyumuşum sanki dizine
Sevdalıyım baharına yazına
Portakal düşlü güzellerin gözüne
Doyamıyor, doyamıyor, doyamıyorum.
Konyaaltın Beydağı’na yaslanır
Martıların yüreğime seslenir
Kıyıların gelin olur süslenir;
Pırlanta belini saramıyorum
Sıcağında yandım, neminde piştim
Aşkınla binlerce kedere düştüm
Kumsalında cananımla görüştüm
Hasretinle inan ki duramıyorum
Üç kapın var canevime açılan
Yeryüzünde Cennet diye seçilen
Şelalesin avuç avuç içilen
Vallahi bir başka yer, aramıyorum
Rab'bin en büyük nimetisin ülkeme
Sar beni bağrına, 'bana ne' deme!
Nakış nakış işlenmişsin gövdeme
Tam yetmişbin renksin, sayamıyorum…
Ahmet ÜNAL
MORG ÇEKMECELERİ
Özgürlük:
Ölüm - vahşet değildir be Corç!
Morg çekmeceleri
Çifter çifter
Çocuk cesetleri dolu
Sen ne biçim insansın? ...
Yok mu senin çocuğun?
Dilerim,
Ebabil kuşları taş yağdırsın
Senin ve fillerinin başına
Yağdırsın da bir insanlık ayıbı olan
Bu müthiş savaşına son veresin e mi? ! ...
Dönsün yanlış hesabın gayri Bağdat’tan
Dicle-Fırat kan ağlamasın!
Senin çocuğun yok mu Corç?
Yok mu hadi söyle, konuş, konuş!
Bu morg çekmecelerindeki bebek cesetleri
Tarih boyunca alnına yapışacak...
Unutma!..
Sahi senin bağın-bahçen de mi yok?
Gül-çiçek ve çocuk nedir bilmez misin?
Uçmaz mı güvercinler sizin orada?
Zeytin dalı nedir bilir misin söyle bana?
Dön evine, dön be Corç!
Ne duruyorsun? !...
Üstüne üstlük ya bu işkencen?
Ya bu utanç vesikan?
Alnında taşıdığın kara leke değil mi?
At o silâhı, at! ! !
Hazreti İbrahim'i yakacak odunlar gibi
Silâhın balığa dönüşecek yakında
Göreceksin! ...
Göreceksin! …
Ahmet ÜNAL
26.
Bekir Yaşar
Eskiden Konya/Ermenek/Çukurbağ, şimdi Karaman/
Sarıveliler/Çukurbağ Köyünde 1947 yılında doğdu. Beş
çocuklu bir ailenin en büyük oğlu. Yedi yaşına kadar
köyünde Kur’an eğitimi aldı. İlkokulu doğduğu köy olan
Çukurbağ’da, Ortaokulu Ermenek’te, liseyi Konyaereğlisi
ve Karaman’da tamamladı. 1965 yılında evlendi. 1970’te
Antalya Sütçüler Köyü, şimdiki Habipler’e göç ederek
Antalyalı oldu. Değişik inşaatlarda çalışarak SSK’dan
emekli oldu. Dört evlât babası. Çevresinde “Bekir Hoca”
adıyla bilinir.
ÖZLEM
Ne zaman özlemle Torosa baksam
Ne zaman Göksu’yla bulanık aksam
Ne zaman yosunlu bir ateş yaksam
Gözümün yaşını silesim gelir.
Ne zaman bir dostla hal hatır sorsam
Ne zaman gönlümce bir hayâl kursam
Ne zaman yitirsem ne zaman bulsam
Kalkıp yaylalara gidesim gelir
Yağmurda ıslansam, karda üşüsem
Erinçle, ezinçle derin düşünsem
Birazcık mutlansam azıcık gülsem
Kalkıp yaylamıza gidesim gelir
Buralara kadar gelmiş dal budak
Düğünde, bayramda coşkuya bir bak
Ne kadar yürekten, ne kadar sıcak
Gidip o toprağı öpesim gelir
Yaylalar gözümde halıda desen
Ne zaman bunalıp darlara girsem
Ermenek lâstikli birini görsem
Hoş geldin hemşerim diyesim gelir.
Bekir YAŞAR
TÜRKÇE
Bizim ilde yaşam Türkçe yaşanır
Atlar kişneyince taylar boşanır
Çoban azığını Türkçe kuşanır
Tuluk Türkçe, yanık Türkçe, dağarcık Türkçe...
Türküleri Türkçe söyler emmiler
Dilekler, dualar, hattâ küfürler
Düne kadar Türkçe idi giysiler
İşlik Türkçe, öncek Türkçe, don Türkçe...
Kıran mı var nedendir bu göçükler ?
Duyguları anlatmayan sözcükler
Büyüklere saygı duymaz küçükler
Teyze-halaoğlun “kuzen” mi Türkçe ?
Türkçe benim ilk duyduğum ninniler
Ağıtları Türkçe yaktı nineler
Koyun Türkçe, kuzular Türkçe meler
Yoğurt Türkçe, yayık Türkçe, yağ Türkçe...
Şive ağız lehçe dilde bir desen
Türkçe türkü söyle Türk’ü seversen
Kirletme dilini eğer Türk isen
Yutar başka diller boğulur Türkçe...
Bekir YAŞAR
AŞK TADINDA
Kıyı etekte dantel
Su ve toprak dudak dudağa
Aşk tadında
Deniz bakire nazik
Kız dalga dalga oynak
Kucak kucağa
Doğurgan arıbeyi bikinisiyle
Hayır hayır anadan doğma
Öyle görüyorum rüyâ değil
Kıyı aşk tadında
Ben bir dağ köyünde aşkı düşünürüm...
Yalamık dudakta yarık yarıkta kan
Aşa, işe, sevişmeye yetmeyen zaman
Yokluğun bölüşümü, acının bölüşümü
Sevginin bölüşümü, yatağın bölüşümü
Bölüşüm aşk tadında
Kıyı yatak odası çıplaklığında
Mal meydanda, aşk, orda-burda
Aşk pazara çıkarılmış, aşk bedave
Ben bir dağ köyünde
Sofrada yetmeyen ekmeği
Aşka yetmeyen zamanı düşünürüm...
Bekir YAŞAR
GÖÇ
Çıplak dallar yeni giydi yeşili
Derelerde sular akıyor bulanık
Kırlangıç çamur taşıyor saçaklara
Çömlekçiye inat
Çömlek bir yuva yapıyor
Eteğin yeni savruldu rüzgârda
Gözlerinden bu sel
Dupduru akarken beynime doğru
Ben nasıl giderim sensiz
Haydi sar göçünü güzelim
Neyimiz var ki sevgiden başka
Al bohçanı gülüm
Sakın aklını unutma
Onu bırakma gerilerde
Sevgini akıllı isterim
Kimseyle bölüşemem
Ben sensiz edebilir miyim
Bensiz edemiyorsan öyle gel
De bana güzelim
Doğa canlanırken yeniden
Ben öleyim mi
Kuşlar bile birlikte göçüyorlar
Nasıl gideyim yalnız
Seni buralarda bırakarak
Bekir YAŞAR
27.
Muharrem Yazıcıoğlu
1928 yılında Malatya-Arguvan Halpuz Köyünde (Şimdiki
adı Dolaylı mahallesinde) Bölükemini adı ile tanınan
Mehmet ve Gülende'nin evlâdı olarak dünyaya gelmiştir.
Alevi-Bektaşi geleneğine bağlı ozanımız, yaşamı boyunca
sazından ve inandığı doğrulardan ayrılmadan, kendi şiir
dünyasını çizmeye çalışmıştır. Daha çocukluk yıllarından
itibaren çileyle tanışan Yazıcıoğlu, köyünde okul
bulunmaması nedeniyle komşu bir köyde okula gitmek
zorunda kalmıştır. Küçük yaşlarda Türk Halk Şiiri alim
zincirinin son halkası olan Aşık Veysel ile tanışmış,
“kâmil insan” olma ve sanat yaşamının çizgisini bu
doğrultuda çizme çabasını sürdürmüştür. 1975’de Aşık
Ali İzzet'le birlikte Kültür Bakanlığı’nca özellikle
Almanya’da çalışan Türk işçilerine konserler vermek
üzere yurt dışında görevlendirilmiştir. Almanya’dan 4 ay
sonra elinde bir kuruş olmadan dönmüş, yurt
genelindeki ozanların birleşmesi, bir araya gelmesi için
durmadan çırpınıp durmuş, bir çok konserlere ve
yarışmalara katılmış, dereceler almıştır. Halk Ozanları
Derneği, Atatürkçü Düşünce Derneği, Pirsultan ve Aşık
Veysel Derneği gibi derneklerde üye yada yönetici olarak
görevler yaparak, kültür etkinliklerini gerçekleştirmiştir.
Yaşantısının önemli kilometre taşlarından birisi
Malatya’da yaşanan
Hamido olayı, ötekisi ve en
önemlisi de Sivas’da meydana gelen “Madımak Oteli
Yangını” olayıdır. Her iki olayı da içinde bulunarak
yaşamış ve çileyle acılarla örülü ozan gönlün
susturamamıştır.
Ozanın-Yazarın Yayımlanan Eserleri:
 Uyandık, 1974, Özbilgi Matbaası, Ankara,
Uyandık, 1975, 2. baskı, Özbilgi Matbaası, Ankara
 Göze, Çağ Matbaası, 1978 Ankara
 Kaynağımı Kurutma, 1990, Şafak, Ankara
 Anadolu’mun Meyveleri 1991, Karşı Matbaacılık,
Ankara, Anadolu’mun Meyveleri, 2 baskı 1992,
Karşı
Matbaacılık,
Ankara,
Anadolu’mun
Meyveleri, 3 baskı 1993, Karşı Matbaacılık, Ankara.
 Yeni Dünya Yaratalım Birlikte
 Kitaplar Ağlıyor, 1994, Saydam Matbaacılık, Ankara
 Birbirinden Kaçar Oldu İnsanlar, 1994, Saydam
Matbaası, Ankara
 Sevdalıyım, 1998, Başkent Matbaası, Ankara
 Gülendenin Beşiği: Mustafa Ceylan.
SEVDALIYIM BEN
Her ne kadar dünya ozanı olsam
Doğa ile yurduma sevdalıyım ben.
Menzile varmadan habersiz ölsem
Doğa ile yurduma sevdalıyım ben.
Hükümdarlar gelmiş geçmiş kavgayla
Güzeller sevişmiş türlü sevdayla
Halkının uğruna gerçek davayla
Doğa ile yurduma sevdalıyım ben.
Karlı dağlar eğilmiştir denize
Dört mevsimle hayat veriyor bize
İktidarlar hor baktı ülkemize
Doğa ile yurduma sevdalıyım ben.
Her devirde aşıkların seslenmiş
Anadolu kültürüyle beslenmiş
Çok hazine çok eserler gizlenmiş
Doğa ile yurduma sevdalıyım ben.
Olan haksızlıklar cana kâr etti
Cevher dolu nice yiğitler gitti
Ayırmadan kara toprak hep yuttu
Doğa ile yurduma sevdalıyım ben.
YAZICIOĞLU dünya doldu boşaldı
Devir geldi ayaklar da baş oldu
Sonunda başında iki taş oldu
Doğa ile yurduma sevdalıyım ben
Muharrem YAZICIOĞLU
BİRLİK OLKİ DİRLİK OLSUN
Ceddimizin ülkesinde
Birlik olki dirlik olsun.
Kemalizmin ilkesinde
Birlik olki dirlik olsun.
İran’a Irak’a bakın
Katil İsrail’den sakın
Yunan Kıbrıs daha yakın
Birlik olki dirlik olsun.
Bu ülke çok dertler çekti
Bitmez yere tohum ekti
Yıllarca el eline baktı
Birlik olki dirlik olsun.
Ülkemiz cennet vatanı
İstemem kurşun atanı
Rahatsız etme yatanı
Birlik olki dirlik olsun.
Turnalar birlikte uçar
Kervanlar birlikte göçer
Çiçekler birlikte açar
Birlik olki dirlik olsun.
YAZICIOĞLU bir olalım
Dostu düşmanı bilelim
Birlikte menzil alalım
Birlik olki dirlik olsun.
Muharrem YAZICIOĞLU
ÇEVRE KİRLENDİ
Hesapsız ölçüsüz harcamalarla
Çok israf edildi çevre kirlendi.
Menfaat uğruna yatırımlarla
Çok israf edildi çevre kirlendi.
İzmir-İzmit-Bursa-Bandırmaları
Gökovaya termik kondurmaları
İnatla sürüyor kandırmaları
Çok israf edildi çevre kirlendi.
Kirli Ege Akdeniz’e dökülür
Adana’da tarım yeri sökülür
Çevre çıkarcıya peşkeş çekilir
Çok israf edildi çevre kirlendi.
Körfezler hastadır medet bekliyor
Her geçen yıl kirlenmeler ekliyor
Sanayici halen bunu bekliyor
Çok israf edildi çevre kirlendi.
Doğa ağlayarak düşküne döndü
Balıklar, martılar şaşkına döndü
Ölmeyen canlılar kaçkına döndü
Çok israf edildi çevre kirlendi.
YAZICIOĞLU çevremize yazıktır
Yeşil azaldıkça yürek eziktir
Sanayici yüzünden doğa bozuktur
Çok israf edildi çevre kirlendi
Muharrem YAZICIOĞLU
28.
Kenan Yiğit
Rahmetli Turgut YİĞİT babam Zehra YİĞİT annemin iki
evladından biriyim. 1955 Giresun doğumlu, 1961 yılından
beri Antalya'dayım. İlkokulu Gazi Mustafa Kemal'de,
ortaokulu Merkez ortaokulu'nda 1972 yılında da Antalya
Lisesi'nden mezun oldum. İstanbul Üniversitesi İktisat
Fakültesi İşletme-Maliye bölümü mezunuyum. 2003
yılında emekli oldum. Halen baba mesleği kuru
temizleme işiyle iştigal etmekteyim.
GÖNLÜM
Sen bir gün gelsen
Beni de mutlu etsen
Görünce seni içim açılır
Görünce seni gönlüm açılır
Kenan YİĞİT
O
Ey bahar gözlüm
Doğa tenli güzelim
Dağların peri bacalı
Ovaların seher yelisin
Kenan YİĞİT
GÜZEL ANTALYA’M
Doğanın eşsiz güzeli
Toros’ların ulu çınarı
Akdeniz’in incisi
Türkiye’nin öncüsü
Allah’ın yarattığı dünya cenneti
Ulu önderimizin övdüğü kent
Herkesin görüp aşık olduğu
Yüreklerin ulu çınarısın Antalya’m
Kenan YİĞİT
GİRESUN’UM
Doğu Karadeniz’in ortasında
Yeşil fındık bahçeleri örtülü
Serin hayat dolu yaylaları
Karadeniz’in incisi Giresun
Doğu Karadeniz’in tek adalı
Kaleli, kalesinden bakınca
İnsanı hayallere salan
Karadeniz’in incisi Giresun
Doğu Karadeniz’de en az devlet ilgisi
Tabi ki pek çalışmayan vekilleri
Devlet eli Trabzon, Samsun’a
Karadeniz’in incisi Giresun
Doğu Karadeniz’de geri bırakılmış
Rize Mesut’la mesut, Ordu’da cin mi cin
Giresun’umsa kaderiyle baş başa
Karadeniz’in incisi Giresun
Kenan YİĞİT
BEN DE BİR GAZİ ÇOCUĞUYUM
Her birimizde gazi veya şehit vardır
Ne yazık ki ilgisiz ve ekmeksiz bırakılmış
Manevi ilgi dahi gösterilmemiş
Onların kanları ile bu vatanda yaşamaktayız
Dedem Osman ağa çetesine
Onaltısında katılmış
Osman ağa ve çetesi Giresun’un çocukları
Atatürk ile beraber harekete geçmişler
Onların kanları ile bu vatanda yaşamaktayız
Osman ağa bugünün genel kurmay başkanı
Dedem ve arkadaşları Atatürk’ün yoldaşları
Başlamışlar Karadeniz’i Rumlardan temizlemeye
Onların kanları ile bu vatanda yaşamaktayız
Kenan YİĞİT
29.
Ozan Seyfili
Asıl adı Hüseyin Yorulmaz olan Ozan Seyfili Köy kökenli
bir ailenin yedi çocuğunun en küçüğü olarak 20 Ocak
1943 tarihinde Erzincan/Tercan’da dünyaya gelmiş.
1956’da İstanbul’a göç eden şair, inşaatlarda işçi olarak
çalışırken Aşık Beyhani ile tanışır. Beyhani’yle birlikte
İstanbul’da sık sık Şemsi Yastıman’ı ziyaret eder. Bir
seferinde de Aşık Veysel’le tanışır, elini öper. Daha sonra
Aşık Ali İzzet, Aşık Davut Sulari, Aşık İsmail Daimi’yle
tanışır. Evlenir, çoluk çocuğa karışır. 1970’de turist olarak
Almanya’ya gider ve kaçak işçi olarak çalışır. Almanya’da
çok sayıda konserler düzenler. Yurt dışında bir kaset ve
bir de kitap çıkarır. 1984’de yurda döner. Sazıyla ve içten
söylemi ile yüreklerde taht kurmasını bilen dost bir ozan
Seyfili, ANŞOYAD üyesidir ve Antalya’da ikamet
etmektedir.
DOSTLUĞA ÖZLEM
Kardeşliğe hasret, dostluğa özlem
Çeke çeke geldik dost didarına.
Bir çok engelleri bir çok sorunu
Aşa aşa durduk Mansur soruna.
Yüce dergâhları, ulu pirleri
Yatan gazileri gerçek erleri
Gezdiğim, gördüğüm kutsal yerleri
Öpe öpe durdum Mansur darına.
Kimi bade almış, kimimiz dolu
Erenler sıtkile sürdü bu yolu
Boynumuza bir insanlık vebalı
Ala ala durduk Mansur darına.
Darılan bülbülü kesen gülleri
Çözülmesi gerek müşkül halleri
Kırılmış, yıkılmış o gönülleri
Yapa yapa durduk Mansur darına.
Seyfili sürelim dostça bu yolu
Atalım öfkeyi, nefreti, kini
Gönüllere sevgi, barış tohumu
Eke eke durduk Mansur darına.
Ozan SEYFİLİ
BENZER
Çarkı devran döner geçer bir günde
Çok şeyler değişmiş farklıdır dünde
Her ne arar isen o mevcut sende
Farkına ermedik zamana benzer.
Arifler dere eder er meydanında
Hiç hilaf olur mu haki payında
Sığaya çekerler pir dergâhında
Çarkı kilitlenmiş dümene benzer.
Talib olan bağlı olur ikrara
Sıtkıle bağlanır mürşide pire
Çok böhtan sürdüler koca Haydar’a
O bir derya deniz ummana benzer.
Mürşid-i kâmiller kaçırmaz gözden
Hisseler alınır söylenen sözden
Ay yıldızı saklar güneşten bizden
Dağlara sevdalı dumana benzer.
Seyfili düşlere dalarım gâhi
Melekten asildir insanın soyu
Beyhude yokuşa bağlarsa suyu
Bu bir gaflet olur gümana benzer.
Ozan SEYFİLİ
GÖÇÜN ALIP GİTTİ
Göçün alıp gitti diyar gurbete
Gurbetçim dönmedi Anadolu’ya.
Katlandı çileye, derde, hasrete
Gurbetçim dönmedi Anadolu’ya.
Şirin mi gurbetin parası, pulu
İçler acısıyla hasretle dolu
Ya parmağı kopmuş, ya eli kolu
Gurbetçim dönmedi Anadolu’ya.
Kendi gelse bir parçası orada
Eremedi beklediği murada
Gitmek için bekleyen var sırada
Gurbetçim dönmedi Anadolu’ya.
Nerelisin desem içini çeker
Avuç dolusuyla gözyaşı döker
Suç işlemiş gibi önüne bakar
Gurbetçim dönmedi Anadolu’ya.
Seyfili acıdır gurbetin suyu
Hayalinde kalmış yaylası, köyü
Kesilmiş umudu, bitmiş her şeyi
Gurbetçim dönmedi Anadolu’ya.
Ozan SEYFİLİ
YOZLAŞTI
Aşıklar sevdasız, aşklar duygusuz
Mecnun’un sahrası, çölü yozlaştı.
Bülbülün feryadı dillere destan
Bahçıvanı gafil, gülü yozlaştı.
Ne adap, ne erkan, nerede ikrar?
Nafile ağlamak ne işe yarar?
Her nereye baksan bir tahribat var
Talip pire dargın, yolu yozlaşmış.
Dünyaya bakmayız dar pencerede
Kurtulmak gerekir bu cenderede
Şiirin atası, piri nerede?
Cümleler anlamsız, dili yozlaşmış.
Pervane dönerdik Hakk’ın yolunda
Bakınca anlardık mazlum halinde
İnsan kopyalandı bilim elinde
Mayalar gen oldu, dölü yozlaştı.
Seyfili sözlerim alınsın gale
Her şey tam bitmedi biraz var halâ
Zorla dayatırlar hep bile bile
Arının kovanda balı yozlaştı.
Ozan SEYFİLİ
30.
Ozan Akgül
Asıl adı Hasan Akgül olan ozan Akgül 1958 yılında
Kahramanmaraş/Elbistan-Hasanilli
Köyü’nün
bir
mezrasında dünyaya geldi. Dokuz yaşında ilkokula
başladı. 1973 yılından beri gurbet hayatı yaşadı. Tilki
kurnazlıklarını sevmeyen ozanımız, 1990 yılından beri
Antalya’da ikamet etmekte, şiirlerinde insan sevgisi ve
hoş görüyü esas almaktadır.
Eserleri, Naçari Baba’nın “Anadolu’yu Gezen Ozanlar”
adlı kitapta yer aldı. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği
Antalya Şubesi ‘nde yönetim kurulu üyesi olup, bir çok
şölen ve etkinliklerde yer almıştır. Açık ve net
söylemiyle, gönülden haykırışlarıyla tanınmıştır. Evli, 5
çocuk babası. Özel bir şirkette satış temsilcisi olarak
çalışıyor, ANŞOYAD üyesi.
SENİN
Dost bildiğin dost kalmadı hemşerim
Dosttan başka neyin olmalı senin
O daldığın hayal dünyası neyin
Neye yarar dostun yok ise senin.
Gök gürlercesine gürlersin haşin
Ben sözümü sana söylerim peşin
Yalansız, dolansız var olsun eşin
Doğru dosttan başka neyin var senin.
Kula kulluk için yaşama sakın
Özünde şekillensin böyle bir biçim
Sonra çok zor gelir hiç ermez aklın
Akıl denge koymaz bozarlar seni.
Bak önünde böyle bir yaşam durur
Birgün bak ki seni alır götürür
Kanma gammaza (yobaza) inan öldürür
Akgül gibi dostun olmalı senin.
Ozan AKGÜL
ANLAYAMAZSIN
Lutf’edipde bana soru sormadan
Beni benden daha anlayamazsın
Kerem edip gelip çayım içmeden
Beni benim kadar anlayamazsın.
Bakma dışardaki göründüğüme
Beyzade sanırsın yürüdüğümde
Gelip evimdeki kuru çulumda
Oturmadan beni anlayamazsın.
Fikir beyan etmek artık zor oldu
Metal için insan kime kul oldu
Sormuştum kendime ben beni buldum
Sen benim tezimden anlayamazsın.
Çok uzaksın beni hakir görürsün
Bir gelsen Akgül’ü öyle tanırsın
Elalem içinde sen utanırsın
Benim duygularım anlayamazsın.
Ozan AKGÜL
YOLUMUZDA
Erenler divana durdu
Hakk’ın muradına erdi
Zakirler meydana indi
Işık tutan yolumuzda
Edep, erkân ilkemizdir
İnsan sevmek işimizdir
Şaha giden yolumuzdur
Vardır bizim töremizde.
Hak ile birlik oluruz
Hakk’ın divanında varız
Hak bilmeyeni neyleriz
Hakk’a giden yolumuzda.
Temennimiz insanlara
Saf tutarız daralara
Kuşlar gibi semahlara
Giden bizim yolumuzda.
Aşığım gönülde birlik
Bizde olamaz ikilik
Ülkemizde güzel dirlik
Vardır bizim yolumuzda.
Emek hakkın yoldaşıdır
Bu insanlık savaşıdır
Dileğimiz inan budur
Vardır bizim yolumuzda.
Akgül’üm didara geldim
Böylece murada erdim
İnsanlıktır benim derdim
Vardır bizim yolumuzda.
Ozan AKGÜL
31.Hasan Şimşek
Adana’dan Antalya yöresine cumhuriyetten sonra gelen
babam Mehmet anam Fatma’dan 1934 yılında
Manavgat’ın bir yaylasında kara çadır içinde dünyaya
gelmişim. Soyumuz Karacaoğlan’a dayandığından şiir
yazmayı ve saz çalmayı ilke edinmişiz. Akrabalarımızın
büyük bir çoğunluğu Adana Kozan’a bağlı Uluçınar
köyünde yaşamaktadırlar. Anamın dedesi Aşık Deli
Mehmet Oğlu Aşık Çalgıcı Hasan’ın mezarları adı geçen
köydedir. Anneannem Aşık Hekim Döne, dayım Aşık
Yetim Veli, anam Aşık Fatma Şimşek ve kardeşim Ali
Şimşek’in mezarları Elmalı Akçaeniş Köyündedir. Biz bir
evde dört ozandık. Anam Aşık Fatma, kardeşim Aşık Ali
Şimşek vefat etmişlerdir. Hayatta olanlar Aşık Hasan
Şimşek, Aşık Bahar Şimşek ve birçokları bu geleneği
sürdürmektedirler.
Bugüne kadar yazdığım kitaplar:
 Bir sevgiden bir yaşamdan
 Karacaoğlandır soyumuz bizim
 Mazluma yardım et zalime dikkat
 Geçip gittin nesin sen
 Ehlibeyt üstüne deyişler






Atatürk’e küfredene karşıyız
Cennetin tapusu yapısı kadın
Gurbet işçileri
Uğur Mumcu’nun anısına
Bir ailede dört ozan
Yaşar isem belki yine yazarım
İTME BENİ
Yakma beni yakma beni
Aşkın ile yakma beni
Bende deli bir aşığım
Uçurumdan atma beni
Kapınızda kul olayım
Bahçenizde gül olayım
Senin için sal olayım
Yat ellere satma beni
Sen aşk nedir bilmez misin?
Bir kez bakıp gülmez misin?
Gel diyince gelmez misin?
Bu canımdan etme beni
Dertli şimşek kıyma bana
Vicdanlı ol bak bu yana
Canım kurban olsun sana
Bırakıp da gitme beni
Hasan ŞİMŞEK
BENİ
Yaram sızlar çoktur acı,
Ölüyorum yetiş bacı,
Güldü, geçti bir yabancı,
Öldürecek bu dert beni.
Bu dert beni bu dert beni,
Öldürecek bu dert beni,
Doktorlara lime lime,
Dildirecek bu dert beni.
(Nakarat)
Yarmi bana, yarmi bana,
Izdırabım pek çok Ana,
Çekiyorum, yana yana,
Öldürecek bu dert beni.
Vücut yorgun, halsiz düştüm,
Tipi boran mevsim kıştım,
Size göre ben bir hiçtim,
Öldürecek bu dert beni.
Dertli şimşek vakit tamam,
Yolun sonu geldi zaman,
Abdest almış hazır imam,
Öldürecek bu dert beni.
Hasan ŞİMŞEK
GİTSİN
Zalim felek senden şikayetim var
Al şu canımı da kurtulam gitsin
Ömrümce çalıştım hiç yapmadım kâr
Al şu canımı da kurtulam gitsin
Şu koca dünyadan hiç zevk almadım
Her zaman ağlattın bir gün gülmedim
Yoklukla boğuştum haram bölmedim
Al bu canımı da kurtulam gitsin
Dostum dediklerim çekilip gitti
Verdiğim emeğin üstüne yattı
Menfaat uğruna hem beni sattı
Al şu canımı da kurtulam gitsin
Dertli şimşek çektiğim o acılar
Hep geriden bakıyordu öcüler
Düşman oldu akrabalar bacılar
Al bu canımı da kurtulam gitsin
Hasan ŞİMŞEK
BENİM
Ben çalıştım sen tükettin
Söyle bu mu suçum benim
Fakirlere zulum ettin
Söyle bu mu suçum benim
Terlemeden yedin içtin
Bize bakıp güldün geçtin
Sana göre ben bir hiçtim
Söyle bu mu suçum benim
Sen sarayda ben kondu da
Yoksul halkım hep dondu da
Yandı ciğerim yandıda
Söyle bu mu suçum benim
Söyle söyle koçum benim
Fakirlik mi suçum benim
Behey zalim piçim benim
Söyle bu mu suçum benim
Dertli Şimşek sömürdünüz
Çamı kökten devirdiniz
Hayvan gibi böğürdünüz
Söyle bu mu suçum benim
Hasan ŞİMŞEK
SON

Benzer belgeler