SAVAŞ ÖNCESİ DURUM

Transkript

SAVAŞ ÖNCESİ DURUM
K. Sarıöz
Goeben’den Yavuz’a
ÇELİK KALELERİN DOĞUŞU
1900’lerin başında tüm gelişmiş ülke donanmalarının vurucu gücünü zırhlı
muharebe gemileri oluşturmakta idi. Gövdeleri kalın çelik zırh ile korunan bu
gemiler kömürle beslenen kazanlardan elde edilen buhar ile çalışan makineleri ile 1517 knot arasında hız yapabiliyordu. Savaş durumunda ortaya çıkacak değişik
menzillerde etkin vurucu güç sağlamak üzere zırhlı muharebe gemileri 150 mm (6
inch), 203 mm (8 inch), 254 mm (10 inch) ve 305 mm (12 inch) çapında toplar ile
donatılıyordu. Böylece düşman gemilerin menziline göre en etkin çapta toplar ile
ateş açılabiliyordu.
20. yüzyılın ilk büyük deniz savaşı 1905 yılında Rusya ve Japonya arasında
gerçekleşti. 1904 yılında Rusya ile Japonya arasında Uzakdoğu’da başlayan savaşta
Japon donanmasının başarıları üzerine Rusya Baltık filosunu Vladivostok’a
gönderme kararı aldı. 11 zırhlı muharebe gemisi ve bunları destekleyen kruvazör ve
destroyerlerden oluşan Rus Baltık filosunun 15 Ekim 1904 günü başlayan 18000
millik uzun yolculuğu 26 Mayıs günü Japonya ve Kore arasındaki Tsushima
boğazında sona erdi. Burada Amiral Togo komutasındaki Japon donanması
tarafından saldırıya uğrayan Rus filosu iki gün içinde tamamen yok edildi. Bu savaş
sırasında Japon muharebe gemileri uzun menzilli toplarını kullanarak o günler için
oldukça uzun sayılabilecek 5-6000 metre menzilden Rus filosunu savaş dışı
bırakmayı başarmıştı.
Tsushima boğazında yaşanan deniz savaşını çok dikkatli etüt eden İngiliz Kraliyet
Donanması Birinci Deniz Lordu Amiral Fisher artık deniz savaşlarının uzun
menzillerden yapılacağını bu yüzden de orta çapta toplar yerine olabildiğince fazla
birbirine eş büyük çaplı ve uzun menzilli topların avantaj sağlayacağını öngörmüştü.
Amiral Fisher Alman tehdidine karşı koyabilmek için ateş gücü yüksek hızlı
muharebe gemilerine gerek duyulacağını düşünerek yepyeni bir muharebe gemisi
dizaynı geliştirdi. Bu dizaynın ilk uygulaması HMS Dreadnought muharebe gemisi
oldu ve bu isim daha sonra tüm gelişmiş donanmalar tarafından yeni bir sınıf gemiyi
tanımlamakta kullanıldı. Dreadnought’u diğer muharebe gemilerinden ayıran üç
temel özellik vardı;
Buhar makinası yerine buhar türbini kullanılarak elde edilen yüksek hız ve
manevra kabiliyeti
Çok sayıda farklı çapta top yerine daha az sayıda, birbirine eş fakat çap ve
menzili yüksek vurucu gücü fazla toplar
Borda ve güvertede eski tip düşman muharebe gemilerinin toplarının etkisini en
aza indiren bir zırh sistemi
HMS Dreadnought Aralık 1906’da hizmete girdi. 18420 ton ağırlığındaki bu gemi 10
adet 12 pusluk (305 mm) ve 27 adet 4 pusluk (102 mm) toplarıyla o zamana kadar
görülmemiş bir ateş gücüne sahipti. Dreadnought öncesi savaş gemilerinde
genellikle 4 adet 10-12 pusluk top bulunuyor ve bu toplar daha küçük çapta toplar ile
destekleniyordu. Böylece geminin değişik menzillerdeki hedeflere ateş açabilmesi
sağlanıyordu. Ancak değişik çap ve menzile sahip toplarla yapılan atışta suya düşen
7
K. Sarıöz
Goeben’den Yavuz’a
veya hedefe isabet eden merminin hangi toptan atıldığını belirlemek zor olduğundan
geminin hedefi bulması da zorlaşıyordu.
Dreadnought 10 adet 12 pusluk toplarından sekiz tanesini aynı hedefe
odaklayabiliyor ve herbir salvo atışta 10 mil uzaktaki bir hedefe 3 ton mermi
yağdırabiliyordu. Böylesine müthiş bir ateş gücüne sahip Dreadnought’un gövdesi
ve top taretleri 28 cm kalınlıkta zırh ile korunuyor ve gemideki toplam zırh ağırlığı
5000 tonu buluyordu. Tüm bu ağırlığa rağmen 22000 beygir gücündeki buhar
türbinleri sayesinde 21 knot hız yapabilen Dreadnought savaş gemisi teknolojisinin
bir anda değişmesine neden oldu. 1907 yılından itibaren tüm gelişmiş donanmalar ve
özellikle Almanya kendi dreadnought programlarını başlattılar.
Yaratıcı bir beyine sahip olan Amiral Fisher Dreadnought ile birlikte daha hızlı ve
ateş gücü yüksek bir gemi tasarlamaktaydı. Yüksek hızın zırha eşdeğer bir savaş
kabiliyeti olduğunu düşünen Fisher yeni tasarladığı ve muharebe kruvazörü adı
verilen savaş gemisinde zırhı azaltarak gemiyi hafifletiyor ve aynı zamanda makina
gücünü arttırarak dönemin muharebe gemilerine ve zırhlı kruvazörlerine göre çok
daha hızlı ve ateş gücü yüksek bir gemi elde ediyordu. Fisher bu gemilerin yüksek
hızları nedeniyle savaş yer ve menzilini kendilerinin belirleyeceğini bu nedenle ciddi
bir zırh korumasına gerek olmadığını düşünüyordu. Bu sınıfın ilk gemisi olan HMS
Invincible 2 Nisan 1906’da kızağa kondu, 13 Nisan 1907’de denize indirildi ve Mayıs
1908’de hizmete girdi. Invincible o zamana kadar görülmüş en güçlü sevk sistemine
sahipti ve 41000 hp gücünde 4 adet buhar türbini sayesinde 26 knot hız
yapabilmekteydi. Gemideki 8 adet 12 pusluk top muharebe gemilerine eş bir ateş
gücü sağlamaktaydı.
Dreadnought ve Invincible ile başlayan modern savaş gemileri Almanların ilgisini
çekti ve Almanya kendi dizaynlarını üretmeye başladı. İlk Alman dreadnoughtu olan
SMS Nassau 1909’da, ilk Alman muharebe kruvazörü SMS Von der Tann 1910
yılında hizmete girdi. 1911 yılına gelindiğinde Almanya İngiltere’den daha hızlı bir
şekilde modern muharebe gemisi ve kruvazörü inşa ediyordu. 1912 yılında Moltke
sınıfının ikinci gemisi olan Goeben muharebe kruvazörü Alman donanmasına
katıldı. Bu gemi 2 yıl sonra çıkacak dünya savaşında savaşın kaderini değiştirecekti.
Alman muharebe gemisi dizaynlarında İngiliz dizaynlarına göre zırh koruması daha
kuvvetliydi ve gemilerin hızları daha yüksekti. 1916 yılındaki Jutland deniz
savaşında Alman muharebe gemilerinin İngiliz emsallerine karşı üstünlüğü ortaya
çıkacaktı. Bu savaşta İngiliz Amiral Beatty komutasındaki Lion, Princess Royal,
Queen Mary, Tiger, New Zealand ve Indefatigable muharebe kruvazörleri Alman
Amiral Hipper komutasındaki Lutzow, Derfflinger, Seydlitz, Moltke ve Von der
Tann muharebe kruvazörleri ile savaşacak ve İngiliz gemilerinin sayı, tonaj ve ateş
gücü açısından avantajına rağmen Indefatigable ve Queen Mary infilak sonucu
batacaktı. Savaşın sonunda Amiral Beatty yenilgiden İngiliz gemilerinin zırh
korumasının ve ateş gücünün yetersizliğini sorumlu tutacaktı.
1898 yılında İngiltere’den sonra dünyanın ikinci büyük deniz gücüne sahip olan
Fransa 20. yüzyılın başlarında Almanya, ABD ve Japonya tarafından geride
bırakılmıştı. Bu çaresizlik içinde 1904 yılında İngiltere ile bir saldırmazlık paktı
8
K. Sarıöz
Goeben’den Yavuz’a
imzalayan Fransa, deniz kuvvetlerinin büyük kısmını Akdeniz’e yöneltti. 1909
yılında Amiral Lapeyrere’nin Deniz Bakanı olması ile donanmayı güçlendirme
çalışmaları hız kazandı. İlk Fransız drednotu Courbet’nin omurgası Eylül 1910’da
kızağa kondu ve 1914 yılına kadar bu sınıftan dört gemi hizmete sokuldu. 1914
yazında Akdeniz’deki en büyük filoya sahip olan Fransız Donanması kendisine
muhtemel rakip olarak Avusturya-Macaristan ve İtalyan donanmalarını görmekte ve
bu filolara karşı harekat planları geliştirmekteydi. Amiral Lapeyrere komutasındaki
Fransız Akdeniz filosunda 25 muharebe gemisi, 31 kruvazör, 43 destroyer ve 15
denizaltı bulunmaktaydı. Muharebe gemilerinden dört tanesi hizmete yeni girmiş
modern drednot tipi gemilerdi.
1914 yazında Akdeniz’de Fransa’dan sonra en güçlü filolar Avusturya-Macaristan ve
İtalya’ya aitti. Avusturya-Macaristan 1879 yılında Almanya ile imzaladığı ittifak
anlaşması sonrasında Almanya’nın en güvenilir müttefiki olmuştu. Bu ittifaka 1882
yılında Fransa’dan çekinen İtalya da katıldı. Böylece Rusya veya Fransa’dan gelecek
saldırılara karşı ortak savunma kararı alan bir üçlü ittifak oluştu.
İtalya Akdeniz’de Fransız donanmasından sonra ikinci büyük donanmaya sahipti.
Avusturya-Macaristan filosu da oldukça güçlü ve yeni gemilerden oluşuyordu.
Özellikle Viribus Unitis sınıfı muharebe gemileri birçok yeniliğe imza atmıştı.
Örneğin üçlü top taretleri ilk defa bu sınıf gemilerde uygulanmıştı.1914 yazında
Akdeniz’deki İngiliz filosu çok zayıflamış olduğundan Fransız donanmasının
birleşik İtalyan ve Avusturya-Macaristan donanmaları ile baş edebilmesi zor
görünüyordu.
1914 yazına gelindiğinde bir tarafta İngiltere-Fransa diğer tarafta AlmanyaAvusturya-İtalya donanmaları Akdeniz’de hakimiyet kurmaya çalışıyordu. Oysa
1875 yılında Sultan Abdülaziz zamanında 21 zırhlı ve 173 yardımcı gemi ile İngiltere
ve Fransa’dan sonra dünyanın üçüncü güçlü filosuna sahip olan Osmanlı donanması
Marmara’dan dışarı çıkamaz durumdaydı. Donanmayı güçlendirmek üzere
İngiltere’den misyonlar getirtilmesine ve büyük ölçüde halktan toplanan paralarla
Avrupa ülkelerine çok sayıda yeni gemi sipariş edilmiş olmasına rağmen Osmanlı
donanması ancak Yunan donanması ile baş edebilmeyi hedefliyordu.
Birinci Dünya Savaşı’na girildiğinde Osmanlı donanmasının sancak gemisi olan
Mesudiye 1871 yılında İngiltere’nin Thames Iron Works tersanesine sipariş edilmişti.
1872 yılında kızağa konan Mesudiye 1875 yılında donanmaya katılmıştı. 1876 yılında
içinde Mesudiye’nin de olduğu donanma, Şeyhülislam’dan alınan fetva sonrasında
Dolmabahçe sarayının önüne dizilmiş ve Sultan Abdülaziz bir kayıkla saraydan
alınıp aralarından Sarayburnu’na götürülürken gemiler yeni Padişah V. Murad’ı top
ateşiyle selamlamıştı.
9
K. Sarıöz
Goeben’den Yavuz’a
Savaş öncesi İngiltere ve Almanya’nın hizmete soktuğu savaş gemileri
(Deplasman tonajı, top sayısı x inch olarak çapı)
İngiltere
1906
1907
1908
Muharebe kruvazörü
-
Muharebe gemisi
-
Muharebe kruvazörü
-
-
-
-
-
Invincible
17250 t, 8x12
Inflexible
17250 t, 8x12
Indomitable
17250 t, 8x12
-
-
-
-
-
-
Blücher
15842 t, 12x8.2
-
-
Nassau
18873 t, 12x11
Westfalen
18873 t, 12x11
-
-
-
-
-
Von der Tann
19370 t, 8x11
-
New Zealand
18800 t, 8x12
Lion
26350 t, 8x13.5
Princess Royal
26350 t, 8x13.5
-
Rheinland
18873 t, 12x11
Posen
18873 t, 12x11
Helgoland
22800 t, 12x12
Ostfriesland
22800 t, 12x12
Thuringen
22800 t, 12x12
Oldenburg
22800 t, 12x12
Kaiser
24700 t, 10x12
Friedrich der Grosse
24700 t, 10x12
-
-
-
-
Australia
18800 t, 8x12
Queen Mary
27000 t, 8x13.5
-
Kaiserin
24700 t, 10x12
Prinzregent Luitpold
24700 t, 10x12
Konig Albert
24700 t, 10x12
Konig
25800 t, 10x12
Grosser Kurfurst
25800 t, 10x12
Markgraf
25800 t, 10x12
Kronprinz Wilhelm
25800 t, 10x12
Seydlitz
25000 t, 10x11
-
-
1909
1910
1911
1912
1913
1914
Almanya
Muharebe gemisi
Dreadnought
17900 t, 10x12
-
Bellerophon
18600 t, 10x12
Superb
18600 t, 10x12
Temeraire
18600 t, 10x12
St Vincent
19250 t, 10x12
Vanguard
19250 t, 10x12
Collingwood
19250 t, 10x12
Neptune
19900 t, 10x12
Colossus
20000 t, 10x12
Hercules
20000 t, 10x12
Orion
22500 t, 10x13.5
Conquerer
22500 t, 10x13.5
Monarch
22500 t, 10x13.5
Thunderer
22500 t, 10x13.5
King George V
23000 t, 10x13.5
Ajax
23000 t, 10x13.5
Centurion
23000 t, 10x13.5
Audacious
23000 t, 10x13.5
Benbow
25000 t, 10x13.5
Emperor of India
25000 t, 10x13.5
Iron Duke
25000 t, 10x13.5
Marlborogh
25000 t, 10x13.5
-
Indefatigable
18700 t, 8x12
-
Tiger
28500 t, 8x13.5
-
Moltke
22980 t, 10x11
Goeben
22980 t, 10x11
-
Derfflinger
26600 t, 8x12
10
K. Sarıöz
Goeben’den Yavuz’a
V. Murad’ı takiben tahta çıkan Sultan II. Abdülhamit donanmanın Abdülaziz’e karşı
vefasızlığını hiç affetmedi ve kendisine karşı da olası bir ihtilalden çekindiği için
donanmayı Haliç'te çürümeye terk etti. Ancak 1897 yılında Yunanistan’ın Girit'e
asker çıkarması üzerine Ege’ye çıkarak Yunan donanması ile savaşması gereken
Osmanlı donanması zorlukla Haliç’ten çıkabilmiş ve bin bir zorlukla Çanakkale’ye
varabilmişti. Burada yapılan denetlemede donanmanın mevcut haliyle Ege’ye
çıkarak harekat gerçekleştirmesinin olanaksız olduğu tespit edilmişti.
Bu acı durum karşısında halkın da tepki göstermesiyle II. Abdülhamit Bahriye Nazırı
Hasan Rami Paşa başkanlığında bir komisyon kurdurdu. Bu komisyon Mayıs
1897’de sunduğu raporunda eski zırhlıların modernize edilmesi ve 6 yeni savaş
gemisi yaptırılması yönünde tavsiyelerde bulundu. Bu raporun Sultan’a
sunulmasından sonra İngiliz ve Alman tersaneleri arasında sipariş kapabilmek için
rekabet başladı. Bu rekabete İtalyan ve Fransız tersaneleri de katıldı. Sonuçta
Osmanlı donanmasını güçlendirmek amacıyla bir dizi yenileştirme ve yeni inşa
sözleşmesi imzalandı.
İlk sözleşmeler Kasım 1898’de Mesudiye ve Asar-ı Tevfik zırhlılarının
modernizasyonu için imzalandı. Mesudiye Genova’daki Ansaldo tersanesinde, Asarı Tevfik ise Kiel’deki Germania Werft tersanesinde modernize edildi. Mesudiye
13.12.1914 günü Erenköy’de İngiliz denizaltısı B 11 tarafından batırıldı. Asar-ı Tevfik
ise Balkan savaşı sırasında 11.02.1913 günü Karadeniz kıyılarında karaya oturdu.
Mayıs 1900’de Amerikan William Cramp&Sons tersanesi ile Mecidiye kruvazörünün
inşası için sözleşme imzalandı. Mecidiye Aralık 1903’te Osmanlı donanmasına
katıldı. 1900 ilkbaharında İngiliz Armstrong tersanesine sipariş edilen Hamidiye
kruvazörü de Nisan 1904’te donanmaya katıldı. Hamidiye ve Mecidiye adeta kardeş
gemi özelliklerine sahip olmakla birlikte Mecidiye stabilitesi ve denizciliği kötü bir
gemi olarak ün yapmıştır. Diğer taraftan Hamidiye çok daha başarılı bir gemi
olmuştur. 1. Dünya savaşında çeşitli harekatlara katılan Hamidiye ve Mecidiye
kruvazörleri 1947 yılına kadar hizmette kalmışlardır.
1901 yılında Genova’daki Ansolda tersanesine Hamidiye, Abdülmecit, Antalya, Urfa,
Ankara, Tokat, Drac, Kütahya ve Musul torpidobotları sipariş edildi. Bu gemilerden
Hamidiye ve Abdülmecit 1902’de hizmete girdi. Hamidiye torpidobotu 30.09.1911
günü Reşadiye limanında İtalyan destroyerleri tarafından batırıldı. 1908 yılında adı
Yunus olarak değiştirilen Abdülmecit torpidobotu 1. Dünya savaşında hizmet gördü
ve 1929 yılına kadar serviste kaldı.
1902 yılında Ansaldo tersanesine Akhisar ve Alpagot torpidobotları sipariş edildi.
1904 yılında hizmete giren bu gemilerden Alpagot 30.09.1911 günü Reşadiye
limanında İtalyan destroyerleri tarafından batırıldı. Akhisar ise 1. Dünya savaşında
hizmet gördü ve 1930’a kadar hizmette kaldı.
1906-1907 yıllarında hizmete giren diğer torpidobotlardan Ankara 11.12.1908 günü
Selanik açıklarında fırtınada battı. İtalyan gemileri tarafından sıkıştırılan Antalya ve
Tokat 05.11.1911 günü Preveze limanında mürettebatı tarafından batırıldı. Ankara
11
K. Sarıöz
Goeben’den Yavuz’a
24.02.1912 günü Beyrut limanında İtalyan savaş gemileri tarafından batırıldı.
Kütahya 14.09.1916 günü Karaburun açıklarında mayına çarparak battı. Drac ve
Musul 1. Dünya savaşından sonra Cumhuriyet donanmasında da hizmet gördüler.
1903 yılında Avnillah, Muin-i Zafer ve Feth-i Bülend korvetlerinin Tersane-i
Amire’de modernizasyonuna başlandı. Bu gemilerden Avnillah 24.02.1912 günü
Beyrut limanında İtalyan kruvazörü Garibaldi tarafından batırıldı. Feth-i Bülend
Balkan savaşı sırasında 31.10.1913 günü Selanik limanında bir Yunan torpidobotu
tarafından batırıldı. Muin-i Zafer 1. Dünya savaşında eğitim gemisi olarak hizmet
gördü ve 1932 yılına kadar hizmet gördü. 1903 yılında Almanya’da Germania
tersanesi ile Peyk-i Şevket ve Berk-i Satvet torpido kruvazörlerinin inşası için
sözleşme imzalandı. 1907 yılında donanmaya katılan bu gemiler 1. Dünya savaşında
hasar gördüler ancak 2. Dünya Savaşının sonuna kadar Cumhuriyet donanmasında
hizmet gördüler.
1906 yılında Fransa’ya Demirhisar, Sultanhisar, Sivrihisar ve Hamidabad
torpidobotları sipariş edildi. Bu gemilerden Demirhisar 16.04.1915 günü İngilizler
tarafından batırıldı. Hamidabad ise 31.10.1917 günü İğneada açıklarında Rus
destroyerler tarafından batırıldı. Sultanhisar ve Sivrihisar 1. Dünya Savaşından yara
almadan çıktılar ve 1928 yılına kadar Cumhuriyet donanmasında görev yaptılar.
Yine 1906 yılında Fransa’ya Samsun, Yarhisar, Taşoz ve Basra destroyerleri sipariş
edildi. 1907 yılında hizmete giren bu gemilerden Yarhisar 03.12.1915 günü Yalova
açıklarında İngiliz denizatlısı E-11 tarafından batırıldı. Diğer gemiler 1. Dünya
savaşını hasar görmeden atlattı ve 1932 yılına kadar Cumhuriyet donanmasında
hizmet gördü.
Osmanlı donanmasını yenileme çalışmaları 1908 yılında ilan edilen İkinci Meşrutiyet
ile hızlandı. İktidarı el altından idare eden İttihat ve Terakki büyük ve güçlü bir
donanma kurmak azmindeydi. Halkın da bu yönde büyük bir beklentisi olduğu
görülüyordu. Hatta Tanin gazetesi tarafından Hürriyet kahramanları olarak bilinen
Enver ve Niyazi Beylerin isimleri verilecek iki kruvazör inşa ettirilmesi yönünde bir
kampanya başlatılmış ve ilgi görmüştü.
6 Ağustos 1908 tarihinde kurulan Hüseyin Hilmi Paşa kabinesinde Bahriye Nazırı
olan Arif Hikmet Paşa tarafından 25 Ağustos günü toplanan Bahriye Şurası dönemin
en güçlü donanmasına sahip İngiltere’den ıslah heyeti getirtme kararı aldı ve
karşılıklı görüşmeler sonucu İngiliz donanması tarafından görevlendirilen Amiral
Douglas Gamble komutasındaki ilk ıslah heyeti 3 Şubat 1909 tarihinde İstanbul’a
gelerek göreve başladı. Bu günlerde Osmanlı donanmasının yaşadığı teknik ve mali
sorunların yanı sıra istikrarlı bir yönetimin bulunmayışı modernleşme çalışmalarını
büyük ölçüde önlemekteydi. Amiral Gamble (Gambel Paşa) tarafından yürütülen
reform çalışmalarının ilk denemesi Mayıs 1909’da Marmara’da yapılan bir tatbikat ile
gerçekleşti. 4 Temmuz 1909 günü 21 parça gemiden oluşan Osmanlı filosu
Sarayburnu’nda birikmiş İstanbul halkını selamlayarak Marmara’ya açıldı ve bu
başarıdan dolayı Amiral Gamble Sultan tarafından Mecidiye nişanı ile onurlandırıldı.
Ancak İstanbul halkı donanmanın yetersizliğini görmüştü. 10 Temmuz 1909 günü
Belediye’de görevli üç doktor (Hafız İbrahim, İsmail Hakkı, Papadapulo) ve
başmühendis Haşim Bey bir bağış hareketi başlatma kararı aldılar ve Tercüman-ı
12
K. Sarıöz
Goeben’den Yavuz’a
Hakikat gazetesi başyazarı Hüseyin Kazım Bey’i de ikna ederek bu hareketi yaydılar.
Bu kampanya sonucunda 19 Temmuz 1909 günü Yağcızade Şefik Bey başkanlığında
Donanmayı Osmani Muaveneti Milliye Cemiyeti kurulmuş oldu.
Arif Hikmet Paşa’dan sonra Bahriye Nazırı olan Halil Paşa Amiral Gamble’ı istifaya
mecbur bıraktı ve İstanbul’un politik iklimine uyum sağlayamayan Gamble
hastalığını bahane göstererek 8 Şubat 1910 tarihinde İstanbul’dan ayrıldı.
Donanmayı Osmani Muaveneti Milliye Cemiyeti’nin başlattığı hareket kısa sürede
halk tarafından benimsendi ve umulanın üstünde bağışlar toplandı. Bu bağışlar ile
ilk olarak 1910 yılı başlarında Schichau tersanesinde Alman donanması için inşa
edilmiş ancak henüz hizmete girmemiş dört destroyer satın alındı ve 1910 yazında
Muavenet-i Milliye, Yadigar-i Millet, Numune-i Hamiyet ve Gayret-i Vataniye
isimleriyle donanmaya katıldılar. Birinci Dünya Savaşı sırasında büyük yararları
görülen bu gemilerden Gayret-i Vataniye 27.08.1916 günü Varna açıklarında karaya
oturdu ve mürettebatı tarafından batırıldı. Yadigar-i Millet 10.07.1917 günü
İstinye’de İngiliz uçakları tarafından batırıldı. Çanakkale savaşı sırasında İngiliz
Goliath muharebe gemisini batıran Muavenet-i Milliye ile Numune-i Hamiyet ise 1.
Dünya savaşından sonra Cumhuriyet donanmasında da hizmet verdiler.
Osmanlı hükümeti yeni gemiler almak üzere 28 Şubat 1910 tarihinde yayınlanan
Bahriye Olağanüstü Bütçe kanunu ile 10 yılda 5 milyon lira kaynak ayırdı ve 1910
ilkbaharında İngiliz donanması için inşa edilmiş ve henüz hizmete girmiş olan
Swiftsure ve Triumph muharebe gemilerine talip oldu. Ancak İngiltere bu modern ve
güçlü gemileri satmaya yanaşmadı ve bunlar yerine Royal Sovereign sınıfı iki eski
muharebe gemisi önerdi. İngiliz hükümetinin satmak istemediği Swiftsure ve
Triumph beş yıl sonra Çanakkale savaşları sırasında İngiliz filosunda yer aldılar.
Kaderin tecellisi olarak Triumph, 25 Mayıs 1915 günü Kabatepe açıklarında Alman
denizaltısı U21 tarafından atılan torpidolar ile batırıldı.
İngiltere’den istediği gemileri alamayacağını anlayan Osmanlı hükümeti Almanya’ya
yöneldi ve Ağustos 1910’da Brandenburg sınıfı iki eski muharebe gemisi satın aldı.
Barbaros ve Turgut Reis ismiyle donanmaya katılan bu gemilerin parası tamamıyla
Donanma Cemiyeti tarafından karşılandı. Barbaros ve Turgut Reis 1894 yılında
hizmete girmişti ve yeterli hız, manevra gücü ve ateş kuvvetine sahip değildi.
Gemilerin 11 pusluk topları ancak dört dakikada bir mermi atabiliyordu. Zırhları ise
6 pusluk modern bir topun delebileceği kadar zayıftı. Bu gemilerin modern bir
muharebe gemisi karşısında hiçbir şansı olamayacaktı.
Amiral Gamble’ın istifasından sonra İngiltere’den yeni bir islah heyeti talep edildi ve
uygun bulunan Amiral Hugh Pigot Williams 3 Mayıs 1910 tarihinde İstanbul’da
göreve başladı. Osmanlı donanmasının yenilenmeye çalışıldığı bu dönemde
Yunanistan’da iktidara gelen Mavromikalis hükümeti de aynı yönde çaba içine
girmiş ve 1908 yılında İngiltere ve Almanya’dan dörder adet modern destroyer satın
alınmıştı. Bu sırada İtalya’da Orlando tersanesinde İtalya donanması için inşasına
başlanmış bir ağır kruvazör İtalyan donanmasının vazgeçmesi üzerine satışa
çıkarılmıştı. Osmanlı hükümetinin de ilgi gösterdiği bu gemiyi Yorgo Averoff isimli
bir milyonerin bağışından yararlanarak Yunan hükümeti satın aldı. 27 Şubat 1910
13
K. Sarıöz
Goeben’den Yavuz’a
günü denize indirilen bu modern ve güçlü gemi 1 Eylül 1911 tarihinde Averoff ismi
ile Yunan donanmasına katıldı ve Balkan savaşları döneminde Osmanlı
donanmasının büyük belası oldu.
Amiral Williams donanmanın gerçek ihtiyacının Ege ve Akdeniz gibi kısıtlı
denizlerde daha etkili olabilecek hızlı ve küçük gemiler olduğu fikrini savunuyordu.
Oysa Osmanlı donanması kendisine rakip gördüğü Yunan donanması ile büyük bir
prestij yarışına girmişti. Bu yarışta öne geçmek üzere Osmanlı hükümeti drednot tipi
muharebe gemileri alınması gerektiğini düşünüyordu. Bu dönemde Bahriye
nezaretinin çok sık el değiştirmesi ve Bahriye nazırlarının deniz deneyimi olmayan
paşalardan seçilmesi gibi nedenlerle Amiral Williams yararlı olamadı ve 1911
başında kendisine danışılmadan donanma komutanlığına Tahir Bey’in getirilmesi
üzerine 3 Şubat 1911 tarihinde görevinden istifa etti.
Osmanlı donanması iki eski muharebe gemisi ile güçlendirilmekle birlikte bu gemiler
Ege’de kesin hakimiyet sağlayacak kadar güçlü değildi. Osmanlı hükümeti dünyanın
en modern ve güçlü savaş gemilerinden birini veya birkaçını satın alarak işi
garantiye almak istiyordu. Bu sırada İngiltere süper drednot olarak bilinen çok güçlü
muharebe gemileri inşa etmekteydi. Mayıs 1911’de İngiltere’de Vickers tersanesine
23000 tonluk süper drednot tipi muharebe gemisi siparişi verildi. Mehmet Reşat V
ismi verilen bu gemide 10 adet 13.5 pusluk top bulunacaktı.
1911 yazında İtalya Osmanlı toprağı olan Trablusgarp’ta (bugünkü Libya) İtalyan
azınlığın güvenliğinin sağlanamadığı gerekçesiyle Osmanlı hükümetine baskı
yapıyordu. 26 Eylül günü İtalya Osmanlı hükümetine bir ültimatom verdi ve
Osmanlı hükümetinin karşı cevabını kabul etmeyerek 29 Eylül 1911 Cuma günü
Osmanlı devletine savaş ilan etti. Ertesi gün İtalyan gemileri Adriyatik kıyılarında
yakaladıkları Hamidiye ve Alpagot torpidobotlarını batırdılar. 1 Ekim günü Amiral
Faravelli komutasındaki İtalyan filosu Trabslusgarp açıklarında belirdi ve Osmanlı
valisinden kentin teslim edilmesini istedi. Olumsuz yanıt üzerine 3 Ekim günü
İtalyan gemileri bombardımana başladılar. 4 Ekim’de Tobruk’a, 5 Ekim’de
Trablusgarp’a asker çıkarmaya başladılar. Nihayet 6 Kasım’da İtalya Osmanlı
devletine bağlı Trablusgarp vilayetini ilhak ettiğini açıkladı.
İtalya’nın Libya’yı işgali karşısında Osmanlı donanmasının Ege’ye dahi çıkamaması
donanmanın islah edilmesi gerektiği gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermişti. 23
Ocak 1912 tarihinde Vasıf Ahmet Bey İngiltere’de inşası süren Reşadiye muharebe
gemisinin kontrol heyeti başkanlığın atandı ve İngiltere’ye gitti. Bu arada Amiral
Williams’ın istifası ile boşalan İngiliz misyonu için Bahriye Nezareti 3 Şubat 1912
tarihinde Sadarete yazı yazarak Amiral Gamble’ın tekrar islah heyeti başkanı olarak
çağrılmasını talep etti. Osmanlı hükümeti İngiliz hükümetine başvurarak yeni bir
misyon talep etti ve ilk misyonu yöneten Amiral Gamble’ı tercih edeceklerini
bildirdi. Ancak Osmanlı Bahriyesine kırgın olan Gamble İngiliz donanmasında
üslenmiş olduğu görevi bahane ederek bu teklifi kabul etmedi. Bunun üzerine
Amiral Arthur Limpus komutasındaki yeni misyon atandı ve 3 Mayıs 1912 günü
Amiral Limpus İstanbul’da göreve başladı.
14
K. Sarıöz
Goeben’den Yavuz’a
Güçlü İtalyan donanması karşısında Osmanlı donanması Ege’ye çıkmaya cesaret
edemediği için İtalyan gemileri Akdeniz, Kızıldeniz ve Adriyatik’teki limanlarda
bulunan zayıf Osmanlı gemilerini rahatlıkla saf dışı bıraktılar. 1912 yılının Nisan
ayında Pisa, Amalfi ve San Marco kruvazörlerinden oluşan güçlü bir İtalyan filosu
Ege’ye girdi ve 18 Nisan günü Çanakkale açıklarında belirdi. Bu filo ile sahil
bataryaları arasında şiddetli bir düello yaşandı ancak Nara’da yatan Osmanlı filosu
boğazdan çıkmadı. Bunun üzerine amacına ulaşamayan İtalyan filosu geri çekildi.
Osmanlı hükümeti İtalyan filosunun tehditini öne sürerek Çanakkale boğazını deniz
trafiğine kapadı. İtalyan filosu ise 4 Mayıs gününden itibaren Rodos’tan başlayarak
oniki adaları işgal etti.
İtalya ile Osmanlı devleti arasındaki savaş kilitlenmişti. İtalya Libya’yı ve Oniki
adaları işgal etmişti. Ancak daha büyük bir saldırıya cesaret edemiyordu. Diğer
taraftan Osmanlı donanması Marmara’dan çıkmadığı için İtalyan donanması
karşısında rakip bulamıyordu. İngiltere ve Rusya Çanakkale boğazının deniz
trafiğine açılması için İtalya’ya baskı yapıyordu. Haziran 1912’de bir İtalyan heyeti
barış görüşmeleri için İstanbul’a geldi. Barış görüşmeleri sürerken düşmanca
eylemler de sürüyordu. 18/19 Temmuz 1912 gecesi 5 İtalyan torpidobotu gizlice
Nara koyuna girerek Osmanlı filosuna saldırmayı denedi ancak gemilerin görülmesi
üzerine saldırıyı gerçekleştiremeden kaçmak zorunda kaldılar. Bu arada İtalya’da
Osmanlı donanması hesabına inşa edilmekte olan Drama kruvazörüne Eylül 1912’de
el kondu ve gemiye Libya adı verildi.
15 Ekim 1912 günü Osmanlı ve İtalyan heyetleri Ouchy’de yapılan görüşmelerde
uzlaşmaya vardılar. Resmi anlaşma 18 Ekim günü Lausanne’da imzalandı. Buna göre
Libya İtalya’ya bırakılıyor, İtalya ise Oniki adalardan çekilmeyi taahhüt ediyordu.
İtalya ile savaş sürerken Balkan ülkeleri arasında Osmanlı devletine karşı ittifaklar
kuruluyordu. 13 Mart 1912’de Bulgaristan ve Sırbistan ittifak anlaşması imzalayarak
Makedonya’yı paylaşma konusunda anlaştılar. Bunu 29 Mayıs’ta Bulgaristan ve
Yunanistan arasında imzalanan anlaşma izledi. 6 Eylül’de Sırbistan ve Karadağ
arasında imzalanan ittifak anlaşması ile Balkan ittifakı tamamlanmış oldu. 30 Eylül
1912 günü Bulgaristan ve Sırbistan seferberlik ilan etti. Ertesi gün Yunanistan ve
Karadağ bunlara katıldı. 8 Ekim günü Karadağ Osmanlı devletine savaş ilan etti.
Bunu 17 Ekim’de Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanistan izledi.
Savaşın ilk günlerinde Osmanlı ordusunun Bulgar ordusu karşısında aldığı yenilgiler
üzerine Osmanlı gemileri Karadeniz'e açılarak Bulgar limanlarını bombaladı ve
deniz ulaştırmasını engelledi. Ege’de rakipsiz kalan Yunan donanması 22 Ekimde
Limni'yi, bundan sonra 7 Kasıma kadar geçen iki hafta gibi kısa bir sürede de diğer
belli başlı Ege adalarını işgal etti. Çanakkale boğazının tam ağzındaki İmroz
(Gökçeada) ve Bozcaada da Yunanlılar tarafından işgal edildiğinden Osmanlı
donanması Marmara'ya hapsedilmiş gibiydi.
3 Aralık günü Bulgaristan ve Sırbistan ile ateşkes anlaşması imzalanması üzerine
Osmanlı donanması Yunan donanması ile karşılaşma imkanı buldu. 12 Aralık 1912
günü Osmanlı donanması Çanakkale boğazından çıkarak Boğaz açıklarında
kendisini bekleyen Yunan donanması ile savaşa girdi. İmroz Savaşı adını alan 1.5
15
K. Sarıöz
Goeben’den Yavuz’a
saat süren bu savaşta Averof yara aldı ancak Osmanlı filosu bu durumdan
yararlanamadı.
1913 Ocak ayında Hamidiye'nin Ege'ye açılarak Averof’u üzerine çekmesi ve bu
fırsattan yararlanarak Osmanlı donanmasının Ege’ye çıkması planlandı. Hamidiye 14
Ocak 1913'de Çanakkale boğazından çıkarak Ege denizine açıldı. Ancak Yunan
Amirali Kondriotis bu oyuna gelmemiş ve Hamidiye'nin peşine sadece 3 destroyer
göndermişti. Hamidiye'den 4 gün sonra 18 Ocak 1913'de Osmanlı donanması 3
muharebe gemisi, 1 kruvazör, 1 torpido kruvazörü, 6 destroyer ile boğazdan çıktı.
Mondros Savaşı adını alan deniz çarpışmasında Barbaros ve Turgut Reis muharebe
gemileri ağır yaralar aldı. Kaybedilen bu savaştan sonra, yaralı gemilerin de onarıma
alınmış olması nedeniyle Osmanlı donanması artık bir daha Ege’ye çıkamadı.
Balkan savaşında Osmanlı donanması için tek başarı ve moral kaynağı Hamidiye'nin
7 ay 24 gün süreyle Ege ve Akdeniz'de bayrak gezdirmesi ve çok sayıda Yunan
gemisini batırması ve yaralaması olmuştur.
1913 yılının ilk aylarında Almanya daha önceden sattığı ve Turgut Reis ve Barbaros
adı ile Osmanlı donanmasında görev yapan Brandenburg sınıfı gemilerden elindeki
diğer ikisini de makul fiyata satabileceğini bildirdiyse de bu gemilerin Balkan
savaşındaki kötü performansı yüzünden Osmanlı hükümeti bu teklifi kabul etmedi.
İstanbul’daki İngiliz amirali Limpus Churchill’e yazdığı 12 Mart 1913 tarihli
mektubunda Osmanlı hükümetinin muharebe gemileri satın almaya kararlı
olduğunu bu nedenle iki eski tip İngiliz muharebe gemisinin uygun fiyata
satılmasını öneriyordu. Limpus aksi takdirde Osmanlı hükümetinin Almanya’ya
yöneleceğini ve bu durumda İngiliz deniz misyonunun görevinin devam
edemeyeceğini bildiriyordu.
Trablusgarp ve Balkan savaşlarında Osmanlı donanmasının acıklı durumu İttihat ve
Terakki yönetimini acilen güçlü savaş gemileri satın almaya yöneltmişti. İngiltere’de
1911 Aralık ayında kızağa konmuş olan Mehmet Reşat V muharebe gemisinin inşası
araya giren Balkan savaşı nedeniyle durdurulmuştu. 23 Nisan 1913 tarihinde
Mehmet Reşat V gemisinin ismi Reşadiye olarak değiştirildi, komutanlığına Vasıf
Ahmet bey atandı ve Burrow-in-Furness’teki Vickers tersanesinde inşa yeniden
başladı. Tersane 3 Eylül 1913 günü Osmanlı büyükelçisi Tevfik Paşa’nın kızının
gülsuyu şişesi kırarak denize indirdiği gemiyi 1914 yazında teslim etmeyi taahhüt
etmişti.
1911 yılı baharında Osmanlı devleti ile Yunanistan arasındaki çekişmeye benzer bir
durum Güney Amerika’da Brezilya ve Arjantin arasında yaşanıyordu. Kahve ve
kauçuk ihracatından zenginleşen Brezilyalılar dünyanın en büyük savaş gemisine
sahip olmak istiyorlardı. Bu amaçla Brezilya; İngiltere, Newcastle’daki Armstrong
Whitmore şirketine bir süper drednot siparişinde bulundu ve adını Rio de Janerio
koydu. Rio de Janerio 21 Ocak 1913’te denize indirildi ancak bu arada Brezilya ile
Arjantin arasındaki sorunlar giderilmişti. Ayrıca düşen kahve ve kauçuk fiyatları
nedeniyle Rio de Janerio için yapılan ödemeler Brezilya bütçesini sarsmaktaydı.
Bütçenin neredeyse %25’i bu ödemelere ayrılmıştı. 1913 Temmuz ayında Brezilya
hükümeti yaptığı ödemeleri kesti ve 4 Eylül 1913 günü gemiyi satışa çıkardığını
16
K. Sarıöz
Goeben’den Yavuz’a
açıkladı. Talep edilen fiyat 2,750,000 sterlin olarak belirlendi. Gemi için açılan
ihaleye Osmanlı devletinin yanı sıra İtalya ve Yunanistan’da katıldı.
28 Aralık 1913’te Rio de Janerio Osmanlı devletine satıldı ve Sultan Osman-ı Evvel
adını aldı. Geminin inşasına yeniden başlandı ve Osmanlı devletinin talep ettiği
dizayn değişiklikleri yapıldı. Osmanlı hükümeti Ege’de hakimiyeti ele geçirmek ve
Ege adalarını geri alabilmek için umudunu İngiltere’de inşa edilmekte olan Sultan
Osman-ı Evvel ve Reşadiye muharebe gemilerine bağlamıştı.
Sultan Osman-ı Evvel ve Reşadiye muharebe gemilerinin inşası sürerken İngiltere ile
Almanya arasındaki silahlanma yarışı son hızla sürmekteydi. 1914 yılına
gelindiğinde Almanya’nın yeni savaş gemisi inşa hızı İngiltere’ninkini geçmişti.
İngiliz politikası Alman deniz gücünün İngiliz deniz gücünün %60’ını geçmemesi
esasına dayanıyordu. Oysa 1914 yazında Alman deniz gücünün 13 drednot ve 4
muharebe kruvazörü ile %60 sınırını zorlayacağı görülüyordu. İngiliz donanması
tüm inşa olanaklarını kullandığı halde 1914 yazında ancak 20 drednot ve 8 muharebe
kruvazöründen oluşan bir güce olaşabilecekti. Bu durum İngiliz kabinesinde kaygı
ile izleniyordu. Bu sırada İngiltere’de yabancı ülkeler için 6 muharebe gemisi inşa
ediliyordu ve Churchill bir savaş durumunda bu gemilerin ilgili ülkelerden satın
alınarak İngiliz donanmasına katılabileceğini düşünüyordu.
10 Şubat 1914 tarihinde Bahriye Nazırı olan Cemal Paşa Sultan Osman-ı Evvel ve
Reşadiye gemilerinin inşasının çok yavaş gittiğini düşünüyor ve rahatsızlık
duyuyordu. Haziran 1914’te Fransa’da inşa edilen destroyerleri görmek ve Fransız
donanmasının Akdeniz’deki tatbikatına katılmak üzere Fransa’ya giden Cemal Paşa
durumu ilk elden öğrenmek üzere gemilerin atanmış komutanları olan Rauf ve Vasıf
beyleri Fransa’ya çağırdı. Osmanlı Bahriye nezaretini temsilen gemilerin inşasını
denetleyen Rauf ve Vasıf beylerin gemilerin tefrişatı ile ilgili çok fazla değişiklik talep
ettiği bu yüzden de teslimin gecikebileceği haberleri yayılmıştı. Cemal Paşa, Rauf ve
Vasıf beylerden teslimi geciktirecek taleplerden kaçınmalarını istedi. Sultan Osman-ı
Evvel iki 12 pusluk top dışında neredeyse tamamlanmıştı. Artık Portekizce olan
etiketlerin Osmanlıca olanlarla değiştirilmesi gibi detaylarla uğraşılıyordu. Bu sırada
yayılan bir dedikoduya göre bu etiketlerin arkasında İngilizce karşılıkları vardı. Bu
dedikodu gemilerin Osmanlı hükümetine teslim edilmeyeceğinin bir işareti
sayılıyordu.
Teslim planına göre önce Sultan Osman-ı Evvel gemisi teslim edilecekti. Ancak bu
gemi uzun süre suda beklediğinden teslimden önce havuzlanması gerekiyordu. Bu
amaçla geminin İngiltere’nin diğer ucundaki Devonport tersanesine gitmesi uygun
görülmüştü. 7 Temmuz’da Newcastle’dan hareket eden gemi havuzlama işleminden
sonra ancak 22 Temmuz’da geri dönebildi. Yapılan seyir tecrübelerinde gemi 22.42
knot ile dizayn hızı olan 22 knotun üzerine çıkmıştı. Gemiyi İstanbul’a götürecek
mürettebatı taşıyan Reşit Paşa gemisi 500 denizci ile 27 Temmuz’da Newcastle’a
vardı.
Bahriye Nazırı Cemal Paşa gemilerin Ağustos başında tesliminde ısrar ediyordu. Bu
sırada Inflexible muharebe kruvazörü ile İstanbul’u ziyaret eden İngiliz Akdeniz
filosu komutanı Amiral Milne, Cemal Paşa’ya Yunanlıların Sultan Osman’ı
17
K. Sarıöz
Goeben’den Yavuz’a
batırmaya kararlı olduklarını bu amaçla İngiltere’de sabotaj deneyeceklerini, bu
olmazsa Cebelitarık’a bir denizaltı göndereceklerini, bu da olmazsa tüm Yunan
filosunun Akdeniz’de gemiye saldıracaklarını bildirdi. Bu tehdide karşılık Osmanlı
donanmasının Ağustos başında Ege’ye açılması ve Sultan Osman’ı Girit açıklarında
karşılaması kararlaştırıldı.
Ancak bu sırada Avrupa bir dünya savaşına yaklaşmıştı. 28 Haziran günü
Saraybosna’da Avusturya-Macaristan veliahdının öldürülmesi ile başlayan
gelişmeler 28 Temmuz’da Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’a savaş ilan etmesine
yol açmıştı. Bunu izleyen birkaç günde tüm Avrupa bir dünya savaşının içine
sürüklenmişti. Bu süreç içinde İngiltere teslime hazır hale gelmiş olan Sultan Osman
ve Reşadiye muharebe gemilerine el koyacak ancak Osmanlı devleti başka bir yoldan
iki modern savaş gemisi sahibi olacaktı.
1 Ağustos 1914 günü itibari ile Osmanlı donanmasının vurucu gücü üç eski
muharebe gemisi, 2 kruvazör, 2 torpido kruvazörü, 8 destroyer ve 9 torpidobottan
oluşuyordu.
1914 yazında Osmanlı donanması
Muharebe gemisi (3)
Hafif Kruvazör (2)
Torpido Kruvazörü (2)
Destroyer (8)
Torpidobot (9)
Ganbot (11)
Mayın Dökücü (4)
Mesudiye, Turgut Reis, Barbaros
Hamidiye, Mecidiye
Berk-i Satvet, Peyk-i Şevket
Muavenet-i Milliye, Gayret-i Vataniye, Numune-i Hamiyet,
Yadigar-i Millet, Taşoz, Samsun, Yarhisar, Basra
Yunus, Demirhisar, Sultanhisar, Sivrihisar, Hamidabad,
Berkefşan, Kütahya, Musul, Akhisar
Taşköprü, Nevşehir, Malatya, Marmaris, İsa Reis, Kemal Reis,
Hızır Reis, Aydın Reis, Preveze, Sakız, Burak Reis
Nilüfer, Yunus, Nusret, İntibah
18
K. Sarıöz
Goeben’den Yavuz’a
Dreadnought ve Invincible dizaynlarının fikir babası Amiral Fisher
HMS Dreadnought muharebe gemisi
HMS Invincible muharebe kruvazörü
19
K. Sarıöz
Goeben’den Yavuz’a
Mesudiye zırhlısı orijinal konfigürasyonu
Hasan Rami Paşa ve modernizasyon sonrası Mesudiye zırhlısı
Averof zırhlı kruvazörü
20
K. Sarıöz
Goeben’den Yavuz’a
Brandenburg sınıfı muharabe gemisi (Barbaros ve Turgut Reis)
Sadrazam Said Halim Paşa, Harbiye Nazırı Enver Paşa ve Dahiliye Nazırı Talat Bey
Almanya’nın İstanbul’daki büyükelçisi Baron von Wangenheim ve Islah Heyeti
Başkanı General Liman von Sanders
21

Benzer belgeler

SAVAŞ ÖNCESİ DURUM

SAVAŞ ÖNCESİ DURUM bilinen bu saldırıda Alman orduları Paris’e giremeden durduruldular ve her iki tarafta siperlere çekildi. Birinci Dünya Savaşı’nda Batı cephesindeki savaş bundan sonra bir siper savaşı olarak devam...

Detaylı