İlk dörtdeyiz

Transkript

İlk dörtdeyiz
DEM
GAZETESÝYLE
ÇALIÞMAK
ÝSTERMÝSÝNÝZ?
O halde bizimle
iletiþime
geçiniz!
Tel:
0711 3000 711
Monatliche Kultur, Kunst u. Informations-Zeitung
Jahr/Yýl: 2
Ausgabe/Sayý:15
1 Juli 02
E-mail
[email protected]
1,00 Є
Bahçeli kývrak, Çiller oynak;
TÜRKÝYE‘NÝN ÝPÝNÝ
KÝM ÇEKEÇEK?
A
vrupa Birliðine girme
konusunda farklý kesimler
kararlýlýðýný ortaya koymasýna
raðmen, Bahçeli’nin MHP’si
kývrak, Çiller’in DYP’si oynak bir
þekilde AB üyeliði meselesini iç siyaset
malzemesi haline getirmeye baþladý.
Ýktidarýný ýrkçý söylemlerine borçlu
olan MHP ile Bahçeli ve ekibimin
verdiði sözleri yerine getirememesinden
yararlanmak isteyen DYP ýrkçýlýðý
körüklemeye baþladý. Avrupa Birliðine
girmek için uzun zamandýr yapýlanlarýn
bir çýrpýda iç siyasete kurban edilmesi
baþta Türk aydýnlarý olmak üzere,
Türkiye kamuoyunda tepki toplamaya
devam ediyor.
sayfa 5‘de
Zuhal Olcay; “Mutlaka
terlemek, acý çekmek,
çok emek
sarf etmek
gerekiyor”
K
arþýmda bir
tiyatrocu
olduðu
için verdiði
cevaplarý
yazarken
ifadelerini,
gülüþlerini,
duygularýný
eklemek
istedim.
Ama bunu yaptýðým zaman röportajý
senaryolaþtýracaðýmý düþünerek
vazgeçtim. Çok sorumuz vardý.
Çalýþmalarýndan dolayý uyumaya
fýrsat bulamayan Zuhal Olcay’ýn þu
dönemdeki çalýþmalarýný bir nebze de
olsa sizle paylaþtýk.
Figen Genç‘in röportajý sayfa 9‘da
Avrupa Alevi Birlikleri
Konfederasyonu
kuruldu
A
lmanya,
Hollanda, Fransa,
Avusturya,
Ýsviçre, Danimarka Alevi
Federasyonlarý
ile Ýsveç
ve Belçika
AKM’nin
birleþerek
oluþturduklarý
Avrupa Alevi
Birlikleri
Konfederasyonu
(AABK)
Avrupa’nýn baþkenti Brüksel’de
kuruldu.
sayfa 4‘de
Ýlkokullarda bireysel eðitim daha da geliþtirecek
Sonderschule uygulamasý yanlýþtý
O
ECD (Ekonomik
Ýþbirliði ve
Kalkýnma Örgütü)´ne baðlý
olan PISA Kýyaslama
Araþtýrma Merkezi,
Almanya’nýn eðitim politikasý
konusunda yaptýðý açýklamayla
Almanya´da þok yarattý. PISA
tarafýndan yapýlan araþtýrmaya
göre uluslararasý kýyaslamada
Almanya’nýn eðitim düzeyinin
düþük olduðunu ortaya koydu.
G
ürcistan, Kahati, Kartli,
Samegrelo, Svaneti,
Guria, Acara, Raça, Ýmereti,
Cavaheti, Saingiola gibi
bölgelere ayrýlýr. Deðiþik
bölgelerde Svanca, Megrelce
ve Lazca dýþýnda Gürcücenin
farklý diyalektleri konuþulur.
sayfa 8‘de
SAÐLIK
sayfa 3‘de
Keine Mehrheit im Bundesrat
für 6. HRG-Novelle
K
eine Mehrheit
im Bundesrat
für Hochschulrahmengesetz (HRG) Der
Bundesrat hat in
seiner Sitzung vom
21. Juni 2002 dem
Gesetz zur Änderung des Hochschulrahmengesetzes seine
Zustimmung verweigert. Gegen die 6. Novelle des HRG, deren
Zustimmungsbedürftigkeit vom Vermittlungsausschuss nicht
bestätigt wurde, legte der Bundesrat vorsorglich Einspruch ein.
seite 10
Kavgalý imza atýldý
Yeni göçmenlik yasasý okeylendi!
U
zun bir düþünme zamanýndan
sonra geçtiðimiz haftalarda
Almanya Cumhurbaþkaný Jochanes Rau
Kýrmýzý-Yeþil koalisyonun Göçmenler
yasasýný imzaladý. sayfa 6‘da
Ýnanna’dan Hathor’a yitik
Anadolu halklar mozayiðinde
uygarlýklarýn gizemli
GÜRCÜLER tanrýça figürleri
TOPLUM
Zihinsel engellilerde
cinsel saðlýk ve yaþam
T
oplumlarýn geliþmiþlikleri
son on yýlda, insana ve
insan geliþimine verdikleri
önemle belirlenir olmuþtur.
Önceki yýllarda geliþmiþlik
ölçütü olarak kabul edilen
ortalama yaþam süresi, bebek
ölüm hýzlarý gibi istatistiði
parametreler, son dönemde
insan geliþimi ve insanlarýn
yaþam kalitelerini de içine
alacak þekilde geniþletilmiþtir.
sayfa 15‘de
TURÝZM
Mersin turistlerin
yeni gözdesi olacak
M
ersin ilinin turizme açýlmasý
için baþaltýlan çalýþmalar
meyvesini vermeye baþladý. Ataköy
Palmiye Tatilköyü, Mersin ve
çevresinde hizmet veren en þeçkin
tehsisler olarak hizmete girdi.
sayfa 7‘de
S
ümer’de
Ýnanna,
Babil’de Ýþtar,
Mýsýr’da Hathor,
Asur’da Astarte...
Hepsi ayný güçlü,
büyüleyici ve
gizemli kadýnýn
farklý adlarý.
„Yeryüzü’nün
Hanýmý“ yalnýzca
bir „mit“ olabilir
mi?
sayfa 13‘de
Ýlk dörtdeyiz
T
ürk Milli Takýmý, Brezilya’ya Ronaldo’nun 49.
dakikadaki
golüyle 1-0
yenilerek Dünya
Kupasý’nda finale
veda etti. Brezilya
maçýnýn ardýndan
futbolcularý teselli
etmeye çalýþan A
Milli Takým Teknik
Direktörü Þenol
Güneþ, sahada her
þeyi yaptýklarýný,
sadece golü
bulamadýklarýný
söyledi.
sayfa 19‘da
Sayý 15
Temmuz 2002 www.dem-ajans.de
HAÞÝÞÝLER-I
Nizari Ýsmaili‘lerin Kökeni
Ýslam‘da Mezhep Ayrýmý
„...Ý.S. 632 yýlýnda, Batý‘daki Reform
hareketinden de büyük bir ayrýlýk Ýslam‘ý
parçaladý. Ýslam dinini oluþturan iki
büyük mezhep bir daha birleþmemek
üzere
ayrýldýlar.
Þiiler,
Ýslam‘ýn
önderliðinin Peygamber‘in ailesinde
kalmasý konusunda ýsrarcýydýlar ve bu
nedenle, Muhammed‘in ölümünden sonra
Peygamber‘in amcasýnýn oðlu Ali‘nin
halife olmasýný arzu ettiler.“
Gordon Thomas, Journey into
Madness
„Ali, Ý.S. 661 yýlýnda öldürüldü.
Ancak Þii teolojisine göre, Ali ve onun
soyundan gelenler Ýmam‘dýlar; yani
Tanrýsal esine sahip önderler, Tanrý ile
insanlar arasýnda aracýlýk edebilen Ýsa
benzeri kiþilerdi. En sonuncusu Ý.S. 940
yýlýnda ortadan kaybolana kadar tam on
iki imam gelip gitmiþti. Þii inancýna göre,
kayýplara karýþan sonuncu imam, geniþ
Arabistan çöllerinin birinde gizlenmekte
ve yeniden ortaya çýkýp, adaletli ve arý bir
Ýslam yönetimini kuracaðý uygun zamaný
beklemektedir... Geri döndüðü zaman
imam, Þiilerin yüz yýllar sonrasýnda
verecekleri en þiddetli kutsal savaþý,
büyük cihadý baþlatacaktýr“.
Gordon Thomas, Journey into
Madness
„...Þia‘nýn kurduðu en baþarýlý
örgütlerden
biri
Kahire‘de
üslenmiþti. Aslýnda bu örgüt,
taraftarlarýný kutsal ve çok özel
bir göreve baðlayabilen, bunun
için en þaþýrtýcý yöntemleri
uygulayabilen
bir
eðitim
odaðýydý. Amaca ulaþabilmek
adýna, yetenekli eðitmenler,
Ýslam‘ýn özgün demokratik
fikirlerini
yýkarak,
o
dönemde Mýsýr‘da hüküm
süren Fatými halifesinin
emirlerini yerine getirmeye
çabalýyorlardý.“
Arkon Daraul, Secret
Societies
„Þia‘nýn temel öðretisi „talim“e, yani
disiplinli eðitime dayanýr. Bu eðitimden
doðrudan imam sorumludur ve hiçbir
sapmaya göz yumulmaz. Þii imamlarýn
Ali‘nin soyundan gelmekle üstlendikleri
rol ve yetkilerinin temeli tümüyle bu
eðitim sayesinde gerçekleþmiþtir.“
„...Sünni‘ler ile Þii‘ler arasýndaki temel
ayrýlýklardan biri de, yetkinin talimden
mi, yoksa akýldan mý kaynaklandýðý
tartýþmasýnda yatmaktadýr.“
Edward Burman, The AssassinsHoly Killers of Islam
„Tasavvufun, en iyi bilinen mistik
simgeciliðinin büyük bölümü, genellikle
Ömer Hayyam‘ýn Rubaileri sayesinde
herkesin öðrendiði kadarý, Ýsmaili‘ler
tarafýndan sahiplenilmiþtir. Þia ile
tasavvufu, þaþýrtýcý ve benzersiz biçimde
kaynaþtýrarak, kendi þeyhlerine sýký
sýkýya baðlý kapalý bir mistik topluluk
oluþturmuþlardýr. Diðer taraftan, mistik
esrikliðe ulaþmak için haþhaþ ya da baþka
uyuþturucularýn kullanýlmasý tasavvufta
olaðan uygulamalardandýr.“
Edward Burman, The Assassins-
Holy Killers of Islam
Şeyh-ül Cebel
(Daðlarýn Þeyhi)
„...1074 yýlýnda, ermeni asýllý Akka
valisi Bedr ül Cemali, halifenin çaðrýsý
üzerine, ordusuyla birlikte Suriye‘den
Kahire‘ye gelir ve kontrolu ele geçirir. Bu
andan itibaren, halife el-Mutansýr‘ýn gücü
tümüyle sýnýrlanýr. Gerçek yönetici ordu
komutanýdýr, artýk Fatými halifeleri birer
kukla olmaktan öteye gidemezler.“
„...Halife el-Mutansýr‘ýn 1094 yýlýnda
ölmesi üzerine, yeni ordu komutaný
Bedr ül Cemali‘nin oðlu el-Efdal, elMutansýr‘ýn oðlu Nizar‘ýn halife olmasýna
karþý çýkar ve onun yerine Nizar‘ýn kardeþi
el-Mustali‘yi halife yapar...Doðu‘da,
Ýran‘da bulunan Ýsmaili‘ler bu oldu bittiyi
kabul etmezler, el-Mustali‘nin halifeliðini
reddederek Kahire ile tüm iliþkilerini
keserler. Fatými egemenliðine böylece
karþý çýkan bu grup, Nizar‘a
baðlý olduklarýný ilan eder.
Ýþte
bu
sebeple,
BÝZÝM SAYFA
Daylam‘lýlarý etkisi altýna almýþ ve
inançlarýný deðiþtirmeye razý etmiþti.“
„Teolojik
tartýþmalarý
ustaca
kullanarak, inatçý bir mantýkla Þia
öðretisini titizlikle irdelemeyi baþarmýþ,
Ýsmaili‘lerin fesatçý doðasý ve geleneksel
gizliciliðine dayanan, çok güçlü bir
ayrýlýkçý topluluk duygusu yaratmayý
bilmiþti.“
„Elbruz
sýradaðlarý
Damavend
yanardaðý ile 6000 metrede en yüksek
noktasýna ulaþýr ve Hazar kýyýlarý ile
Merkezi Ýran yaylasý arasýnda aþýlmasý zor
bir engel oluþturur. Tahran‘dan pek uzak
olmamasýna karþýn, bu daðlýk ve ýssýz
bölge daima ulaþýmý zor ve gözlerden ýrak
kalmýþtýr. Bu nedenle, bir çok Þii tarikatý,
gizlenen Ýsmaili‘ler ve diðer din sapkýnlarý
için yüzyýllar boyunca daðlýk Daylam
bölgesi bir sýðýnak olmuþtur.“
„...Marco Polo‘nun 1273 yýlýndaki
ziyareti ve bunu daha sonra kitabýnda,
„Daðlar Þeyhi ve Aþiþin‘ler“ olarak
anlatmasý, Hasan Sabbah‘ý ve yüksek bir
vadide bulunan Alamut kalesini Batý‘da
bir efsane biçimine dönüþtürdü.“
Edward Burman, The AssassinsHoly Killers of Islam
„...Şeyhin maiyetinde, gelecekte
fedaileri olacak, oniki yaþ civarýnda
bir çok genç vardý. Onlara içmeleri
için haþhaþ veriliyor ve üç gün süreyle
uyuduktan sonra dörtlü, onlu ya da yirmili
gruplar halinde, þahane bir bahçeye
býrakýlýyorlardý.
Bahçede kendilerine gelen gençler,
cennete geldiklerini sanýyorlardý.
Etraflarý müzik, þarký ve rakslarla
onlarý eðlendiren, gönüllerini hoþ tutan
gençkýzlarla çevriliyordu. Gençlerin her
türlü arzularý anýnda yerine getiriliyordu.
Öyle ki, kendi rýzalarýyla bu bahçeden
ayrýlmayý kesinlikle istemiyorlardý.“
„Þeyh, bir düþmanýný öldürtmek
isteyince, gençlerden birini yanýna çaðýrtýp
„cennete geri dönebilmen için, düþmanýmý
öldürmelisin“ diyordu. Böylece, katiller
gidip hevesle, gönüllü olarak görevi
yerine getiriyorlardý.“
Marco Polo, Alamut
Ziyareti (1273)
tarihte sonradan Haþiþi‘ler olarak ün
salacak olan bu yeni akýmýn üyeleri, ilk
zamanlarda Nizari Ýsmaili‘ler olarak
bilinirler.“
Edward Burman, The AssassinsHoly Killers of Islam
„...Arapçada ‚asessen‘ sözü ‚koruyucu,
bekçi‘ anlamýna gelir. Kimi yorumcular
‚gizlerin koruyucusu‘ deyiminin gerçek
kökenini bu kelimede bulur.“
Arkon Daraul, Secret Societies
„Hasan Sabbah, Nizari Ýsmaili‘lerin
yeni öðretisini, yani ‚dava‘yý örgütleyen
ve uygulamaya geçiren devrimci bir
dahiydi. Kahire‘deki Fatými Ýsmaili‘lerin
davasýnýn yerine, Hasan Sabbah kendi
öðretisini koymayý baþardý...1060 Yýlýnda,
Tahran‘ýn yüz elli kilometre güneyindeki
Kum kentinde dünyaya gelmiþti.“
„Ýnce bir zekasý, mükemmel bir teoloji
bilgisi, idealini uzun yýllar boyunca
býkmadan izleyecek olaðanüstü bir irade
gücü vardý...Týpký bir zamanlar kendisinin
eðitildiði gibi, sabýrla, dinsel kuþkularý
ortaya çýkarýp yeni bir seçeneðin olasý
olduðuna ikna edinceye kadar ýsrarla,
„...Bir çok tarihçinin uzun yýllar
tartýþtýðý, ancak bugün kesinlikle
kanýtlandýðý þekliyle, „haþhaþ
içenler“ ya da „haþhaþ yutanlar“
deyimleri, asla Ýslam kaynaklarýnda
rastlanýlmayan, tümüyle yanlýþ bir
adlandýrmadýr. Küçük düþürücü bir
anlamda, „kötü üne sahip kiþiler“
ve „düþmanlar“ deyimlerinin yerine
kullanýlmýþtýr. Deyimin bu anlamýyla
kullanýmý günümüze kadar süregelmiþtir.
1930‘lu yýllarda Mýsýr‘da gündelik dilde
„Haþiþin“ sözü sadece „gürültücü ve
huzur kaçýran“ anlamýnda kullanýlmýþtýr.
Özdenetim sahibi olduðu her bakýmdan
anlaþýlan Hasan Sabbah‘ýn uyuþturucu
kullanmak gibi bir aþýrýlýða kapýlacaðý hiç
akla yakýn deðildir. Alamut kitaplýðý ve
gizli arþivlerinde dahi, Ýran Haþiþi‘lerinin
uyuþturucu kullandýklarýný ima eden tek
bir satýr bile mevcut deðildir.“
„...Güvenli ve sürekli bir üsse sahip
olmayý baþardýktan sonra, Hasan Sabbah
dailerini (Ýsmaili misyonerleri) Alamut
kalesinden dört bir yana gönderdi.
Ayný zamanda, topraklarýný geniþletme
politikasý izlemeye baþladý. Yeni kaleler
inþa ettirdi, propaganda ya da kuvvet
kullanarak, baþka kaleleri ele geçirdi...Bu
dönemde, Alamut ve diðer kalelerde
yaþam, sonsuz bir disiplin ve ciddiyet
içinde geçmekteydi.“
„...Hasan Sabbah‘tan önce, Ýslam
dünyasýnda politik cinayetler yok deðildi.
Daha eski tarikatler de, suikastý bir siyaset
yöntemi olarak kullanmýþlardý. Hatta,
Muhammed bile, düþmanlarýnýn yaþamaya
layýk olmadýklarýný söyleyerek ve inançlý
yandaþlarýnýn bu imayý anlayacaklarýný
bekleyerek, rakiplerini yoketme yoluna
gitmiþtir...“
„...Haþiþi „Assassin“ (katil) sözü,
Batý dillerinin kelime daðarcýðýna, Dante
tarafýndan kullanýldýðý zaman katýldý. Ýlahi
Komedya, Cehennem, XIX. Kitap‘ta,
Dante kendini, „kötü assassin‘in günahýný
çýkartan bir keþiþ“ olarak betimler.
„Io stava come il frate che confessa Lo
perfido assassin...“
Eserin bu kýsmýnda, günah çýkartan
suçlu kafasý aþaðýda olarak canlý canlý
topraða gömülmektedir. Bu sebeple,
mümkün olan en büyük suçu iþlemiþ
olmalý; yani, özellikle dehþet verici
bir günahýn sahibi olmalýdýr. Kötülük
olgusuyla, „assassin - katil“ sözü arasýnda
Dante tarafýndan kurulan bað, kesinliði
ve berraklýðý güçlendirir ve iþte bu
anlamýyladýr ki, „assassin“ sözü tüm Batý
dillerine yayýlmýþtýr.“
Edward Burman, The AssassinsHoly Killers of Islam
Ýsmaili‘lerin Kaderi
„...1256 yýlýnda Alamut kalesinin,
Moðol komutaný Hülagu tarafýndan
yýkýlmasýyla, Nizari Ýsmaili‘lerin bir çoðu
Afganistan‘a, Himalaya‘lara ve özellikle
Sind‘e kaçtýlar...Bazý gruplar, zaten daha
XI. yüz yýl kadar erken bir dönemde
Hindistan‘da etkinlik gösteriyorlardý.
Burada, „Bohra“lar adýyla bilinen Ýsmaili
tarikatý mevcuttu. Bu tarikatýn kurucusu,
henüz 1067 yýlýnda, Cambay‘a göç eden ve
buradan Gujerat‘a geçen, Abdullah adýnda
bir Yemenliydi. Bugün de, Bohra‘lar hala
bu bölgede gizli varlýklarýný ve güçlerini
sürdürüyorlar.“
„...Bir diðer büyük kol, bugün özellikle
Pencap‘ta etkin olan „Hoca“lar tarikatýdýr.
Bu tarikatýn geleneklerine göre, kurucularý
kuzeybatý Hindistan‘a XIII. yüz yýl
baþlarýnda gelen, „Satagut“ (gerçek ýþýðýn
öðretmeni) adýnda bir daidir.“
„...Aða Han önderliðindeki, çaðdaþ
Ýsmaili‘lerin dayandýðý temel „Hocalar“
tarikatýdýr ve doðrudan Nizari Ýsmaili‘lerin
yani Haþhiþi‘lerin soyundan gelmektedir.“
„Bugün, Aða Han, tam olarak
Prens Kerim el-Hüseyni, Aða Han IV.,
Ýsmaili‘lerin, kýrk dokuzuncu imamý
olup, doðrudan Muhammed‘in soyundan
geldiðini ileri sürmektedir. Tüm dünya
üzerindeki tahmini yirmi milyon
Ýsmaili‘nin lideri olup, sadece baðýþlardan
oluþan, yýllýk gelirinin, 1985 yýlý için 75
milyon Sterlin olduðu açýklanmýþtýr.“
Edward Burman, The AssassinsHoly Killers of Islam
Devrimci bir dahi olarak kabul edilen
Hasan Sabbah‘ýn teolojik ve politik
görüþleri, ülkesinin Araplar tarafýndan
fethedilmesi ve buna baðlý olarak Ýslam
dininin kabul edilmesinden sonra, Ýran‘a
özgü ilk dinsel ve politik yaratýmdýr. Bu
geniþ anlamda, Haþiþi‘lerin kurucusunun
düþünce ve öðretilerinin Orta Doðu‘daki
politik akýmlar ve dinsel yaþantý üzerinde
uzun menzilli bir etkisinin bulunduðu
söylenebilir. Hasan Sabbah‘ýn mirasý,
bugün bir yandan Aða Han tarafýndan,
diðer yandan Lübnan ve Ýran‘da
bulunan devrimci gruplar tarafýndan
paylaþýlmaktadýr.
Edward Burman, The AssassinsHoly Killers of Islam
SÝZDEN GELENLER
Saygý dolu
selamlar
D
em“ adlý gazetenizi yeni
keþfetmiþ bulunmakla beraber
bu size ilk yazýþýmdýr. Dilerim
ki þiirim yayýnlanýr ve böylece arkasý gelir.
Üretir paylaþýrým duygu ve düþüncelerimi,
tek dileðim ve istediðim budur. Gazetenizi
çok beðendiðimi samimiyetle belirteyim.
Hakikaten çok güzel.. Toplumumuzun hýzla
kültür ve edebiyattan koptuðu bu dönemde
sizin gibi misyon üstlenen gazeteleri kutlayýp
tebrik etmemek elde deðil. Aydýn ve kültürlü
bir toplumu amaçlamak adýna sizleri takdir ile
karþýlýyorum. Dolayýsýyla bende bu keþiften
sonra gazeteyä çevreme ve dostlarýma tavsiye
edeceðim. Bunu bir görev, borç ve de hizmet
olarak algýlayarak yapacaðýma dair þüphesiz
olmasýn.
Sevgilerimle ve tabii ki baki okuyucunuz
olacaðým
Nihat Doðan
Mutluluk
G
ün görenlerimiz var, bir parça
ekmek bir baþ soðan, güneþin yakýcý
sýcaklýðýnda ter dökenler. Yamalý
pantolonun soluk rengine dikiþ atarlar. Boyu kadar
boya sandýðýný üç-beþ molayla ancak taþýyabilen
küçücük eller. Bir ekmek parasý dilenenler. Yani
fakirliðin gözlerden okunduðu sersefil insanlarýn
yaþam mücadelesi. Küçümsemeyin onlarý, karný
tok, gözü aç olanlar. Bundan deðil mi ki biz
Avrupa’nýn herhangi bir köþesindeyiz.
Televizyonda bu manzaralarý gördüðümüzde
hemen acýyýp vahlar çekip, program deðiþtiren
bizler. Bizler ne haldeyiz. Cebimizde harçlýðýmýz,
altýmýzda arabamýz. Aslýnda biz mutlu
olmalýydýk.Oysa herkes dert yanýyor. En son
zaman ne kadar güldün, neye güldün. Çocuðunun
gözlerine ýþýldatan kaç hediye verdin. Bir yýlda
kaç kez mutluluktan, kaç kez dertten aðladýn.
Gözler dertlere emanet sadece dudaklar gülüyor.
Her þey el altýnda mutluluk bir baþka zamana
erteleniyor. Çünkü Avrupa’da dert çekmek var.
Büyük hayallerin, zengin düþlerin ve el altýndaki
mutluluðun itilip tepiþilmesi var.
Oysa mutlu olmak çok basit, belki de bundandýr
eriþilmez olmasý. O kadar kaptýrmýþ ki Avrupa
insanlarý kendine. Bir çocuðun bayramlýk elbisesi,
[email protected]
HATÝCE ELDENÝZ
Hüseyin Hanoðlu
2
[email protected]
Havada kalan
deðerlendirmeler
D
üþünüyorum. Ne yazacaðýmý
düþünüyorum.
Gerçekten
bir konu belirlemek zor geliyor. Genel
düþündüðüm zaman Türkiye ve Almanya
gündeminde olan konularý iþlemem
gerekir herhalde. Mesela, Dünya Futbol
þampiyonasý, Türkiye’nin AB ye giriþi
yolunda çektiði sancýlarý, insanlýk onurunu hiçe sayýlmýþ insanlýk dýþý
devlet uygulamalarýn yarattýðý aðýr travmalý insanlar, ya da Almanya
da çocuklarýmý da ilgilendiren eðitim konusu. Daha da devam
edecek olursam, Euro nun geliþiyle artan pahalýlýk, özellikle küçük
ve orta halli iþyerlerinin çektiði ekonomik sýkýntýlar. Dahasý da var.
Göçmenlik yasasý, alman politikacýlarýn bu konuda attýklarý taklalar
da ele alabilirim. Ama bu konularda ne yazmak istiyorum ne de
herhangi bir deðerlendirmeye girmek istiyorum.
Bir aðacýn kökünü düþünüyorum, derin bir þekilde toprakta saklý
kökünü, nasýlda açýp daðýlmýþtýr gözlerle görülmeyen kökleri. Nemli
ve kurtlu bir topraðýn içinde oluþu düþünülüyor ama görülmediði
için sadece havada kalan deðerlendirmeler yapýlýyor. Kimisi gidip o
kökün bulunduðu yeri kazýyor ve kökü ortaya çýkartýyor. Görülmesiyle
birlikte kökün ebadýný, rengini, kokusunu, topraðýn özelliðini bir bir
anlatabiliyor. Bizlerde o araþtýrmanýn verdiði bilgilere dayanarak
bir aðacýn kökünün nasýl olmasý yönünde düþünce üretebiliyoruz.
Aðacýn diðer bölümü ise dýþarýda olan bölümüdür. Uzun kökü ile
çok sayýda dal salmýþ her yöne doðru uzanan dallarýný görüyorum.
Kalýn dallar üzerinde ince dallar, bu ince dallarýn ucunda onu
süsleyen yapraklarý. dallarýn her birini bir konu,, yapraklarýnýn her
birini bir düþünce olarak varsayalým. Hangi konu, hangi düþünce
ön planda tutulmalý acaba? Acil çözülmesi gereken nedir? Kaba
bir deðerlendirme yapýyorum ve diyorum ki bu aðacýn komplesi bir
insan. Dallarý ise insanýn bir parçasý. Bir dalý politika, bir dalý, ekonomi,
bir dalý, din, bir dalý sosyal yasam, diðer bir dalý kültürel yapýsý vs..
Geçiyoruz ince dallara, var sayalým ki bu dallarda her insanýn içinde
barýndýrdýðý duygu ve düþünceleri kapsýyor. Yani acýyý, mutluluðu, kini,
nefreti, sevinci, üzüntüyü, kederi, sabrý, hoþgörüyü, benciliði, ve daha
sayamadýðým duygu ve düþünceleri.. Peki yapraklarý…yapraklar ise
bunlarýn hepsinin yaþam biçimlerini anlatýyor. Büyük ve yýllardýr kök
salmýþ bir aðacýn dallarýnýn sayýsýz küçük dallarýný düþünün ve bu
sayýsýz dallarýn üzerindeki yapraklarý düþünün. Aðacýn toprak altýnda
olan kökü geniþ bir araþtýrmaya tabi tutularak açýða çýkarýldýðý
kadar dýþarýda kalan bölümü ele alýnmamaktadýr. Göz alýþkanlýðý
haline gelen görünümü araþtýrma ve keþfetme gereksinimi ortadan
kalkýyor. Herkes her þeyi çözmüþ gibi davranarak, mantýki bir
þekilde Dallarý, dallarýn üzerindeki yapraklarý deðerlendiriyor ve
bununla yetiniyor. Yani yüzeysel ve “ zaten biliniyor” düþüncesiyle
deðerlendiriliyor. Birbirinden baðýmsýz olarak düþünülemeyeceði
kadar da, tek tek deðerlendirmeye de mecburdur. Hiç bir insanýn
diðerine benzemediði gibi ilgi alanlarý da birbirine benzemez. Kimisi
için filan politikacýnýn dedikleri önemliyken, diðeri için, doktorunun
kendisine dedikleri daha önemli oluyor. Kimilerinin “ yarýn bu iþi
nasýl yapsam da çözsem” kaygýlarý, bir diðeri için kendisini içten
içe kemiren duygularý nasýl aþabilirim oluyor. Birileri kaybolan
çocuðunun peþinde göz yaþý dökerken, diðer bir insan için belki de
yarýn oynayacaðý oyunda kazanýp kazanmayacaðý önemli olur. O
halde ne önemli? Hangi konu önemli? Deðiþtirmek istediðimiz nedir?
Aktarmak istediðimiz nedir?
Parasýzlýk içerisinde kývranan birilerine gidip de aldýðým
dairenin, evin, yazlýðýn, nasýl alabildiðimi anlatýyorum. Ne verdim
ben o insana? Bir þeyler verelim derken çok kez yorgunlukta
düþüp bayýlacak olan insana, “ kalk spor yap” demeye getiriyoruz.
Ýlgi alanýmýza girmeyen konularý alýp iþliyor, iþlerken de herkesin
dilinde dönüp dolananlarý tekrarlayýp duruyoruz. Bu tarzýn perde
arka düþüncesi Gündemde kalmaktýr. Bunun adýna da insanlara
bir þeyler verebilmektir deniliyor. Evet doðrudur, insanlar tüm
konular ile birden ilgilenemezler. Her insan ancak kendi alanýyla
ilgilenebilir. Alýþýlagelmiþ ve kalýpsallaþmýþ düþünceleri tazeleme
gereði duymadan ortaya koymaktansa, eðer düþünce bir ilkeye
imza atmaksa, iþlenmeyen konularý gündeme getirmekse, aç olana
yemek, susuz olana su vermekse, o halde aðacýn dýþarýda kalan
bölümünü de doðru görmek ve deðerlendirmek gerekir. Gerekirse
tek tek Dallar ele alýnmalý yapraklarýn özellikleri ortaya konmalý.
DEM® NACHRICHTEN
UND WERBEAGENTUR
Hack str. 3
70190 Stuttgart
Tel: 07113000711/ 12
Fax: 0711 4205003
Hatice Eldeniz
Herausgeber/ Geschäftsführerin
Þükrü Yýldýz
Chefredakteur
paraya biçilmiþ hayat. Oysa bir gül yeter sevgiyi
anlatmaya, bir gül yeter yanaklarý kýzartýr ilk
uzatýldýðýnda. Bir gül kadar sade ve temiz kalmalý
sevgi. Demet demet çiçekler süslese de gülü, bir
gül kadar anlatamaz sevmeyi. Bilmiyorum ben mi
geri kaldým, yoksa zaman mý çok ileri gitti.
Sen baba adam, TV reklamlarýn tüm
oyuncaklarýný verirken çocuðuna, baktýn mý
çocuðun mutluluðuna. Býrak olmasýn her þeyi,
baþkasýnda olsa bile ondan eksik olsun. Býrak
oyuncaklarý, sende týpký bebekliðindeki gibi
çocuðunla oyna. Göster sevgini, bazen de söyle.
Gösterdiðin sevgi kadar saygý bekle.
Ve sen genç delikanlý, markalý eþyalarýn
pususunda yataný, bölüþ acýlarýný,, bölüþ dertleri,
arkadaþlýðý. Bak nasýl büyür ellerinde mertlik.
Mutluluk o kadar büyüktür ki sýðmaz yüreðe,
sende kalmaz, yayýlýr çevreye. O kadar ufaktýr ki
mutluluk bazen avuca sýðar, bazen cebe. Bir anýyý
paylaþabilmektir Mutluluk, bir gülüþ, çözülmeyi
bekleyen bir sýrdýr Mutluluk, gözlerde dolan ýþýktýr
mutluluk. Bazen bir güldür, bazen bir mektup , bir
þiir. Yetin elindeki varlýkla olanýn deðerini bilmektir
mutluluk. Olmayanýn peþinde koþmaksa hüzün ve
derttir.
sayfa
www.dem-ajans.de
[email protected]
Der Verlag übernimmt keine
Haftung für den Inhalt der
Anzeigen und Anzeigentexte. Die
von Verlag gestalteten Anzeigen
sind urheberrechtlich geschützt.
Sayý 15
Temmuz 2002 www.dem-ajans.de
HABER
Ýlkokullarda bireysel eðitim daha da geliþtirecek
Sonderschule uygulamasý yanlýþtý
O
ECD (Ekonomik
Ýþbirliði ve Kalkýnma
Örgütü)´ne baðlý olan
PISA Kýyaslama Araþtýrma Merkezi,
Almanya’nýn eðitim politikasý
konusunda yaptýðý açýklamayla
Almanya´da þok yarattý. PISA
tarafýndan yapýlan araþtýrmaya
göre uluslararasý kýyaslamada
Almanya’nýn eðitim düzeyinin
düþük olduðunu ortaya koydu.
Bunun üzerine harekete
geçen Almanya yetkililer,
özellikle yabancý çocuklarýn
dil sorununda kaynaklý
eðitimsizliðe dikkat çekerek,
Almanya’daki „eðitimin etnik deðil
de sosyal bir sorun“ olduðunu
vurguladýlar. „Almanya’da sosyal
açýdan çocuklarýn eðitimleri birbirine
çok baðlýdýr“ diyen eðitim yetkilileri,
bu nedenden dolayý da Almanya’da
sosyal gücü az olan ve göçmen
ailelerinin çocuklarýnýn eðitimi çok
erkenden baþlanýlmasý gerektiðini
vurguladýlar. Eðitim sistemi ile
ilgili olan 7 noktadan oluþan bu
pakette, göçmen çocuklarýn okul
öncesi eðitimleri ele alýnmasý
öngörülmekte.
Eðitim yetkilileri tarafýndan
hazýrlanan programa göre, „Bir
öðrencinin daha sonra gideceði
eðitim ve meslek rotasý henüz
ilk okuldayken belirlenecek,
malzemenin daðýtýmýnda,
gerekse öðretim üyelerinin
yetkinleþtirilmesinde yeni
düzenlemelere gidilerek, ilk
okulun merkezi rolüyle öðrencinin
bireysel dil yeteneklerine ve
gereksinimlerine uyarlanmýþ olarak
uygulanacak olan bu eðitim kapsamý,
öðrenim ve öðretimde yeni tarzlarý
þart kýlýyor.
Örneðin, öðrenciler arasýnda
birbiriyle yardýmlaþma ve birlikte
öðrenme tarzý -bu öðretim ve
öðrenim tarzý Ýsveç ve Finlandiya da
büyük baþarýyla sürdürülen eðitimöðrencilerin yeteneklerini ortaya
öðrenim geliþiminde yansýmasý
saðlanacak. Göçmen çocuklar için
ise, her çocuðun öðrenim yapýsýna
göre uyarlanmýþ teþviki içeren
pedagoji planlarýn gerçekleþtirilmesi
gerekmekte. Bireysel geliþtirmenin
þarttý farklý bir öðrenimin sunulmasý,
özellikle de Almanca dilini
öðrenmede ve çok dilli eðitiminde
gittikçe geliþtirilmesi hedeflenecek.
Bugüne kadar alýþýlagelmiþin dýþýnda
ve yüksek oranda öðrencilerin
çýkarma ve onlarý geliþtirmede etkili
olmakta. Okullarda Almanca dilinde
ve kültüründe olmayan öðrencilerin,
dil engelline raðmen yeteneklerini
geliþtirebilecek veya onlara has dil
potansiyelini çok dilli olmalarýndan
yararlanabilecekler.“
Yine okul öncesi gerek yabancý
gerekse Alman çocuklarýna verilen
dil eðitiminin, her çocuk okula
baþlarken istenilen dil düzeyini
yakalayamadýðýna dikkat çekilen
PISA-ARAŞTIRMASI
PISA nedir?
A
lmancasý;
Basiskompetenzen
von Schülerinen und
Schülern im internationalen Vergleich
Ýnglizcesi; Programme for Ýnternatýonal
Student Assessment „ olan bu tabir
Türkçe`ye þöyle tercüme edile
bilinir. Uluslar arasý standartlara göre
öðrencileri temel eðitim konusunda
karþýlaþtýrma araþtýrmasý.
Pisa araþtýrmasýnýn sonuçlarýnýn
açýklanmasýndan bu yana Almanya’da
Eðitim - Sistemi üzerine bir tartýþmadýr
sürüp gidiyor. Yapýlan testte
Almanya’da okuyan öðrencilerin
sýralamada Avrupa ülkeleri arasýnda
alt sýralarda yer almalarý, yani bilgi
düzeylerinin geliþmiþ bir ülkenin
standartlarýnýn altýnda kalmasý
politikacýlar`dan tutunda, iþveren
çevrelerin`den Eðitim –Sendikalarý`na
ve tabii ki halka kadar herkesi hayrete
düþürmüþ bir durumda.
Pisa araþtýrmasý OECD tarafýndan
düzenlenmekte ve yürütülmektedir.
Bu test ülkeler arasýnsa da Eðitim–
Sistemlerindeki seviye farklýlýðýnýn
araþtýrýlýp bulunmasý, Eðitim
teçhizatlarýnýn (araç ve gereçleri)
karþýlaþtýrýlmasý, kiþisel kullanýmý,
fonksiyonel verimlilik ve kabiliyetin
ölçülüp kullanýma açýlmasý konusunda
yapýlan karþýlaþtýrma programýnýn bir
parçasýdýr.
Bu program OECD üye ülkelerinin
birlikte geliþtirdiði bir programdýr.
Bu ülkeler þunlardýr;
Avustralya, Belçika, Danimarka,
Almanya, Finlandiya, Fransa,
Yunanistan, Ýrlanda, Ýzlanda,
Ýtalya, Japonya, Kanada, Kore,
Lüksemburg, Meksika, YeniZellanda, Hollanda, Norveç,
Avusturya, Polonya, Portekiz,
Ýsviçre, Ýsveç, Ýspanya, Çek
Cumhuriyeti, Macaristan, Ýngiltere,
Amerika’dýr.
OECD üyesi olmayýp ta bu
araþtýrmaya katýlan ülkelerde
þunlar:
Brezilya, Letonya, , Rus
Federasyonu, Lichtenstein.
Almanya bu programa Federal
Eðitim ve Araþtýrma Bakanlýðý
ile Eyalet Kültür Bakanlýklarýnýn
aldýðý karar üzerine katýlmaktadýr.
Bu araþtýrmaya geçen yaz 2000
de toplam olarak 180.000 öðrenci
32 ülkeden katýlmýþ bulundular. Bu
test her öðrencinin kendi ülkesinde
yapýlmýþtýr. Öðrenci temsili yaþ
ortalamasý en aþaðý 15 olarak
belirlenmiþtir. Almanya’da bu yaþ
grubunu temsilen 5.000 öðrenci toplan
219 okuldan seçilmiþ ve bu teste tabi
tutulmuþlardýr.Yaþ ortalamasý olarak
15 ve 23 yaþlarý arasýndaki öðrenciler
seçilmiþtir. Pisa araþtýrmasýnýn
sonuçlarýný Almanya’da Eyaletlere
indirgeyebilmek için bu (Stichprobe)
temsili seçilen öðrenci sayýsý sonradan
seçilen 219 okulda 1.466 kiþiye
yükseltilmiþtir. Ve böylece Almanya’da
toplam 50.000 öðrenci bu teste
katýlmýþtýr. Varýlan sonuç yukarýda da
belirtildiði gibi hayal kýrýcý olmuþtur.
Test’in içeriðine kýsa bir göz
atarsak; öðrenciler, önemli bulunan üç
ana konuda test edilmiþlerdir.
a- Okuma becerisi (kompetensi)
b- Matematiksel temel bilgiler
c- Temel tabiat bilgisi.
Bu araþtýrmanýn aðýrlýk bölümünü
okuma testi, matematik ve tabiat
bilimleri ise testin yan bölümlerini
oluþturuyor.
Bu araþtýrmada göçmen kökenli
öðrencilerin durumuna da büyük
yer verilmiþ. Bu bölümde özellikle
ailelerin durumuna bakýlmýþ ve üç ayrý
kategoride deðerlendirilmiþlerdir.
1- Her iki Ebeveyn de (Anne ve
Baba’nýn) Almanya’da doðmuþ olmasý
2- Ebeveynlerden birinin
deðerlendirmede, çocuklarý okulda
geri býrakmak ve daha sonra okula
alma durumunun, çocuklarýn kendi
yaþýtlarý ile ayný oranda eðitim
görme þansýný kýsýtlamaktadýr.
Bütün okul çaðýnda olan çocuklar
okula alýnmalýdýr ve dil yetenekleri
ilk okulda durumlarýna göre
geliþtirilmelidir. Mülteci çocuklarý
da Almanya’nýn her eyaletinde
okula alýnmaya tabi tutulmalýdýr.
Okula baþlama çaðýnda olan
çocuklarýn büyük bir oranda
uyum saðlayabilmeleri için okula
baþlamalarý esnek tutularak, okula
baþlamadan örneðin üç ay önce
ilk okul öncesi eðitime alýnarak
geliþtirilebilir.”
Bu Tezlerin uygulanmasý
durumunda, Almanya’ da her çocuk
okula ayný seviyede baþlayarak,
okuma eðitim düzeylerinin yüksek
olma þansýna sahip olabilecekler.
Bu güne kadar ise, özellikle dil
sorunu olan yabancý çocuklar “
Sonderschule“ diye tabir edilen
zeka özürlü ve öðrenime ayak
uyduramayan çocuklarýn gittiði okula
gönderilmiþ ve böylece kaliteli bir
öðrenim yapma þansýný eðitimlerinin
baþýndan yitirmiþtir. Bu tezlere
göre Alman eðitim sisteminde bir
reform gelmesi durumunda, dil
sorunu nedeniyle çocuklarýn düþük
bir eðitim görmeleri de ortadan
kalkacak.
Almanya’da doðmuþ olmasý
3- Her iki Ebeveyninde baþka
ülkede doðmuþ olmasý, yani göçmen
olmasý.
Bunlarýn yaný sýra gelinen ülke,
ailede konuþulan dil, sosyal ve etnik
köken v.s gibi etkenler göz önünde
bulundurulmuþtur. Genelde göçmen
çocuklarýnýn seviyesinin Almanlarla
karþýlaþtýrýldýðýnda düþük olmasý
dikkat çekmekte. Özelliklede her
iki Ebeveyn göçmen olmasý halinde
yani üçüncü kategoride yer alan
öðrencilerin, düzeylerinin bilhassa
okuma konusunda çok düþük olduðu
ortaya çýkmýþ durumda.
Bu konuda daha geniþ bilgi
almak istiyorsanýz - Deutsches PisaKonsortium`un çýkardýðý kitabý ‘’PÝSA
2000’’ leske + budrich yayýnevi
– okumanýzý tavsiye ediyoruz..
PÝSA - Araþtýrmasý sonrasýnda
Federal Almanya parlamentosunda ve
tek tek Eyalet Eðitim Bakanlýklarýnda
geniþ bir tartýþma baþladý.
Tartýþmalarda yükselen ses Eðitim
sisteminde reformlarýn yapýlmasýnýn
kaçýnýlmaz olduðu, yeniden tam gün
okullarýn açýlmasý gerektiði, eðitim
standartlarýnýn yükseltilmesi ve her
þeyden öncede Eyaletler arasýnda genel
olarak tek tip Lise bitirme (Abitur)
sýnavýnýn ve seviyesinin_de ayný
düzeyde olmasý gerekliliði üzerine
yüksek bir tonda fikirler belirmeye
baþladý. Her tartýþmada olduðu gibi bu
tartýþmada da pro ve kontra taraftarlarý
var mesela Eðitim Sendikalarý bazý
önerilere karþýlar.
Yapýlacak deðiþikliklerin gelecek
nesillere hayýrlý olmasý dileðimizle, hep
birlikte bekleyelim ve görelim....
[email protected]
eflatunî
sayfa
3
ÞÜKRÜ YILDIZ
Biz zaten
AB üyesiyiz...
G
ündem AB olunca kendimi
tekrarlýyorum:
Türkiye
Avrupa
Birliðine
girmek
istiyor.
Günlük politikalarýný, kýsa-uzun vadeli
hesaplarýný buna uyarlarken, iþi de
devlet politikasý ve milli bir mesele haline getirmeye çalýþýyor.
Doðrudur. Türkiye’nin yeri AB olmalýdýr. Geliþmekte olan ve
bir türlü geliþmeyen devletler statüsünden çýkarak kalýcý
demokrasiye adým atmalýdýr. Bunun için yapmasý gerekenleri
mutlaka yapmalýdýr.
Fakat unutulmamalýdýr ki, yýllardýr Avrupa’da yaþayan ve
giderek büyük bir çoðunluðu kaldýðý ülkenin vatandaþlýðýna
geçen biz göçmenler, zaten Avrupa Birliði üyesiyiz. Avrupa’ya
deðiþik nedenlerle yerleþmiþ olan 4-5 milyon Türkiye
Cumhuriyeti vatandaþý Türkiye’nin yýllar sonra yararlanmayý
düþündüðü imkanlara sahiptir. Bu rakam AB üyesi bir
çok ülkenin nüfusunun bir kaç katý kadardýr. Avrupa Birliði
vatandaþlarýnýn yaþadýklarý sorunlarý yaþamakta, ekonomik ve
sosyal çalkantýlardan etkilenmektedirler.
Türkiye’nin yaþamýþ olduðu ekonomik krizden deðil ama
Euro’ya geçiþle yaþanan hayat pahlýlýðýndan þikayetçidirler.
Ýdamýn kaldýrýlmasý, Kürtçe’nin serbest býrakýlmasý, Türbanlý
öðrencilerin derslere alýnmasý gibi sorunlarý yoktur. Çünkü
zaten Kürtçe ve Kürtçe yayýnlarýn serbest olduðu ülkelerde
yaþamaktadýrlar. Her isteyen en yakýnýndaki kiosktan istediði
yayýna ulaþmakta, evinde, iþ yerinde istediði TV kanalýný
seyretmektedir. Okullarda ana dil eðitimi adýyla verilen derslerde
herkes kendi dilini unutmamak için çalýþmakta, çocuklarýna
istedikleri isimleri vermektedirler.
Ýdam cezasý zaten bu ülkelerde yok.
Türbanlý öðrenciler istedikleri okula gidebilmekte, istediði
dalda eðitimini görebilmektedir. Kiliselerin hemen yanýnda
Camiler, camilerin bitiþiðinde Alevi dernekleri, onlarýn yanýnda
Sinagoglar yükselmekte. Festlerde-festivallerde, yürüyüþ ve
gösterilerde (herkesin nefretle kýnadýðý neo-naziler dýþýnda)
kimse kimseye saldýrmamaktadýr. Bu gün solcularýn yürüdüðü
güzergahta öbür gün Kürtler, baþka bir gün Aleviler, bir baþka
gün Ýslamcýlar yürümektedir. Baþka bir deyiþle, Filsitinlisi,
Srilankalýsý, Iraklýsý yürümektedir.
Kriterler herkese eþit mesafede durmaktadýr. Yasal
düzenlenmesi haklar ve eþitliktir. Farklý görüþten, farklý
siyasetlerin geliþtirmek istedikleri ve Avrupa harmonisini
bozmak isteyen düþüncelerin varlýðý ve yaygýnlýðý bu gerçeði
deðiþtirmemektedir. Gerçek yaþamaya devam etmektedir.
Avrupa’da yaþayan Türkiyeli göçmenlerinde en temel
sorunlarýnda biri sosyal devlet ilkesini geliþtirerek sürekliðinin
devamýný saðlamaktýr.
Köln Koopstrasse kadar demokrasi
Türkiye’nin AB üyelik müzakerelerine baþlamak için kendisine
lazým olan Köln Koopstrasse, yada Berlin Kreuzberg semtleri
kadar demokrasiyi hazmetmektir. Ýç sorunlarýnýn bir uzantýsý
olarak Avrupa’da yaþayan insanlarý görmemelidir. Bizleri kendi
geriliðine mahkum eden yaklaþýmdan kaçýnmalý aksine örnek
almalýdýr. Örnek bir toplumsal düzenleme yaratmalarý için teþvik
edici olmalýdýr.
Türkiye bunu yapamýyorsa, Avrupa’da yaþayan bizler,
AB üyesi Türkiye modelini burada yaratabiliriz. Her ne kadar
duygularýmýzý acýtsa da, açýk yüreklilikle söylemek gerekir
ki, bizim deðil ama Türkiye’nin bizlere ihtiyacý var. Bizim
Türkiye’nin geriliklerini Avrupa’ya taþýmak gibi bir misyonumuz
yok, olmamalýda. Nedenleri ne olursa olsun, biz Türkiye’nin
yýllar sonra varmak istediði noktadayýz. O zaman Türkiye’nin
bize gelmesi, bizim yaþadýklarýmýzdan, yeteneklerimizden ve
olanaklarýmýzdan yararlanmak istemesi gerekmektedir.
Gazetemiz çalýþmalarý geliþerek devam ediyor
Bu bayilerdeki dördüncü sayýmýz oluyor. Giderek her yerde
temsilcilerimiz oluþuyor. Yazar kadromuz giderek geliþiyor.
Özellikle Avrupa alanýnda yaþayan ve sorunlarýný ifade edecek
bir platform bulamayanlarýn baþvurdukarlý bir mekan olmaya
doðru gidiyoruz. Eksikliklerimiz mutluka var. Aþacaðýmýza
inanýyoruz.
Bu sayýmýzdan itibaren Berlin’den arkadaþýmýz Nuran Maraþlý
bizlerle olacak. Yine Hamburg’tan deðerli sanatçý dostumuz
Diyap Gökduman ve Stuttgart’dan sevgili Elif Kaya gazetemize
güç verecekler. Ýnanýyoruz içinizden bir olan bu dostlarý
sizlerde ilgiyle takip edecek, onlarýn sorularýnda , sorunlarý
deðerlendirmesinde birazda olsa kendizini bulacaksýnýz. Dem
gazetesi adýna hepsine hoþ geldiniz diyoruz.
[email protected]
Sayý 15
Temmuz 2002 www.dem-ajans.de
HABER
Avrupa’daki Alevi örgütlerinden yeni oluþum
Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu kuruldu
A
vrupa’da yaþayan,
örgütlü Alevi Toplumu
bir çatý altýnda
birleþti. Almanya, Hollanda, Fransa,
Avusturya, Ýsviçre, Danimarka
Alevi Federasyonlarý ile Ýsveç ve
Belçika Alevi Kültür Merkezleri’nin
birleþerek oluþturduklarý Avrupa
Alevi Birlikleri Konfederasyonu
(AABK) Avrupa’nýn baþkenti
Brüksel’de kuruldu.
18 Haziran 2002 tarihinde
Avrupa Parlamentosu binasýnda
yapýlan kuruluþ
Kongresine Avrupa
Parlamentosu Vize
Baþkaný David Martin,
Avrupa Parlamentosu
SPE Grup Baþkaný
Martin Schulz, Avrupa
Türkiye Delegasyon
Baþkaný Joost
Lagendieck katýlarak
baþarý temennisinde
bulundular. Türkiye’den Hacýbektaþ
Belediye Baþkaný Mustafa Özcivan,
Alevi Bektaþi Kuruluþlar Birliði
Genel Sekreteri Kazým Genç ve Hacý
Bektaþ Postniþi’si Velayettin Ulusoy
selamlama konuþmasý yaptýlar.
kuruluþ amacý üzerine bir konuþma
yaptý. Öker yaptýðý konuþmada:
„Konfederasyon`daki birliktelikle
Avrupa Kamuoyu’nun bir parçasý
olarak Avrupa’da yaþayan Alevilerin
Sesi daha da gür çýkacak. Böylece
Avrupa`da oluþmuþ olan 165’i aþkýn
Alevi Bektaþi Kültür Merkezlerini ve
Alevi Cemevlerini bir araya getirecek
olan AABK, Avrupa ülkelerinde
yaþayan 1 Milyona yakýn Alevi’yi
temsil edecek büyük bir inanç
kurumu ve kitle örgütü durumuna
Kuruluþ Kongresinin
moderatörlüðünü Avrupa
Parlamentosu Milletvekili Ozan
Ceyhun’un yaptýðý toplantýda Avrupa
Alevi Federasyonlarý adýna Almanya
Alevi Birlikleri Federasyonu Genel
Baþkaný Turgut Öker, AABK’nýn
bulunur. Bu sadece Aleviler
açýsýndan deðil, Ülkemiz Türkiye`nin
Avrupa Birliðine girmesini ve Avrupa
ile her yönden bütünleþmesi açýsýndan
da son derece önemli bir geliþmedir.
Ülkemiz Türkiye`nin eþit
koþullarda ve eþit haklarla Avrupa`da
gelecektir.
AABK, Avrupa ve Türkiye’de
yaþayan Alevilerin haklarýnýn,
Anayasalarca güvence altýna alýnmasý
mücadelesini destekler ve Türkiye
Alevi hareketiyle dayanýþmada
T
ürk kökenli ilk milletvekili
olan Cem Özdemir, halen
katýldýðý bir çok toplantýda
Alman milletvekili olarak görülmek
istenmediðini söyledi.
ATA Consult Þirket Danýþmanlýk ve
Hizmet Merkezi tarafýndan düzenlenen
Sohbet Akþamlarý toplantýsýna katýlan
Federal Milletvekili Cem Özdemir
Almanya’da yaþanan uyum
sorununa en iyi çözümün eðitimle
saðlanabileceðini belirti. Almanya’da
çocuklarýnýn rahat etmesini, çocuklarýna
saygý duyulmasýný isteyen annebabalarýn çocuklarýný en iyi þekilde
eðitmek zorunda olduklarýný söyleyen
Cem Özdemir, ancak iyi eðitilen Türk
nüfusunun Türk imajý düzeltebileceðini
belirtti.
Almanya’ya uyum saðlamak için
Alman anayasasýna saygýlý olmak,
Almancayý öðrenmek ve Alman okul
sistemine entegre olmak gerektiðini
belirten Özdemir, Almanya’da Türk
denince akla önce döner ve terzilerin
geldiðini, bu kliþeden kurtulmak
gerektiðini söyledi. Almanya’da yaþayan
Türkler arasýnda doktor, mühendis,
avukat ve sanatçýlarýn giderek arttýðýný,
ALÝ KÖYLÜCE
sayfa
4
[email protected]
Demokraside
final ne zaman?
H
yer almasý için sivil toplum örgüt
çýkan biz Aleviler, insan sevgisi ve
olarak üzerimize düþen görevi yerine hoþgörüyü ön planda tutarak deðiþik
getireceðimize inanýyorum. Biz
inanç ve kültürlerin diyaloguna
Aleviler Türkiye- katkýda bulunacaðýz. Bu doðrultuda
Avrupa sentezinde tarihte hak ettiðimiz yeri alarak,
en baþta yerimizi yolumuza inançla, yýlmadan, deyiþ
almaya hazýrýz.
söyleyerek, semah dönerek devam
Bunu kültürümüz edeceðiz” dedi.
için, öðretimiz
Avrupa Alevi Birlikleri
için, insanlarýn
Konfederasyonu kurucu delegelerinin
kardeþliði ve
konuþmalarýnýn ardýndan Kurucu
dayanýþmasý için
Genel Yönetim ve Denetleme
ve barýþ içinde
Kurulu’na seçilen üyelerin tanýtýmý
bir Avrupa için
yapýlmýþtýr.
istiyoruz.
AABK Kurucu Yönetim Kurulu
Bundan baþka, AABK, Avrupa’ da Baþkanlýðý’na seçilen Sayýn Turgut
tüm yerli ve göçmen örgütlenmeleri
Öker, tüm katýlan konuklara ve
ile eþit haklar temelinde, birlikte
delegelere teþekkür ederek Kongreyi
yaþamalarýný amaçlýyoruz. Barýþ ve
kapatmýþtýr.
dostluðu pekiþtiren
ilkelerin uygulanmasý
AABK Kurucu Yönetim Kurulu
1- Genel Baþkan Turgut Öker Almanya
için çaba harcayacaðýz.
2- Gen.Baþkan vekili Nurettin Altundal Hollanda
AABK, Alevilerin
3- Gen.Baþkan vekili Ýsmail Ataþ Ýsviçre
kendi inanç ve
4- Genel Sekreter Servet Demir Fransa
kimliklerini koruyarak,
5- Gen. Sekreter vekili Hasan Öðütcü Almanya
6- Genel Sayman Mehmet Ali Çankaya Avusturya
bulunduklarý ülkelerin
7- GYK Üyesi Turan Meriç Danimarka
halklarýyla kaynaþmasý
8- GYK Üyesi Ali Çaðan Ýsveç
ve önyargýlarýn
9- GYK Üyesi Ercan Soylu Belçika
ortadan kalkmasý
10- GYK Üyesi Muharrem Cengiz Hollanda
yönünde çalýþmalar
11- GYK Üyesi Musa Aydýn Fransa
12 GYK Yedek Üye Gülbey Köseoðlu Avusturya
yapacak. AABK, insan
13 GYK Yedek Üye Adnan Yýlmaz Hollanda
haklarýna ve hukukun
14 GYK Yedek Üye Ahmet Azsarý Ýsviçre
üstünlüðüne dayanan, çaðdaþ,
katýlýmcý ve çoðulcu laikDenetleme kurulu
demokratik ve çaðdaþ bir
1- Kemal Yanardöner Ýsviçre
toplum yaratmak için bütün
2- Ali Kocakahya Almanya
3- Kazým Gülfýrat Avusturya
gücü ile uðraþacak.
4- Feramuz Acar Danimarka
“72 millete bir nazarla
5- Hasan Ünal Fransa
bak’’ felsefesiyle yola
Cem Özdemir, Alman milletvekili
olarak görülmek istenmediðini söyledi
Fatma Gelgeç/ Sakine Ok-Tan
[email protected]
televizyon dizilerinde eskiden Türkler
suçlu olarak gösterilirken artýk suçlularý
yakalayanlarýn Türklerden oluþtuðuna
dikkat çekti.
Türklerin ana kimliklerini
kaybetmemeye özen göstermek zorunda
olduklarýný belirten Cem Özdemir,
Almanya’da izole olarak paralel toplum
yaratmanýn da yanlýþ olduðunu söyledi.
Almanya’da yeni oluþan Türk-Alman
kimliðinin yeni kuþaðýn duygularýný en
iyi tarif eden bir seçenek olabileceðine
deðinen Özdemir, Almanya’da ýrkçýlýðý
tamamen
ortadan
kaldýrmanýn
mümkün
olmayacaðýný,
Türk imajýnýn
yükseltilmesi gerektiðini, bunun en iyi
yolunun okul baþarýsý olduðunu belirtti.
Eðitilmiþ, iyi meslek sahibi Türklerin
çaðdaþ Türkiye’nin en güzel temsilcileri
olabileceðini, çocuðunun eðitimi,
okul baþarýsý için çaba harcamayan,
çocuklarýna alman yaþýtlarýyla ayný
eðitim þansý ve ortamýný hazýrlamayan
anne babalarýn Türkiye’yi sevdiklerini
söylemeye haklarý olmadýðýný söyledi.
Ýlk Türk asýllý milletvekili olarak
ilginç reaksiyonlarla karþýlaþtýðýný
belirten Cem Özdemir, bir Alman
milletvekili olarak gittiði toplantýlarda
Almanlarýn kendisini hala bir Alman
olarak kabullenmekte güçlük çektiðini
açýkladý.
Þiirlerin dili
Ezgilerin Sesi
Fatma Gelgeç/ Sakine Ok-Tan
on aylarda
düzenli olarak
Almanya’nýn
çeþitli þehirlerinde yaygýn
olarak düzenlenen þiir
gecelerine bir gece daha
eklenerek Stuttgart’ da Bülent
müzik yorumcusu Yaþar
Kahraman ise Ahmet Kayanýn
seçkin parçalarýyla Þiir gününe
deðiþik bir atmosfer yaþattý.
Baðlamayý çalan Ve eþliðinde
halk müziði yapan Bülent
Gemci misafirlerini coþkulu
anlar yaþattý. Cem Eshare’ nýn
zazaca yaptýðý Pop Müzik ise
Gemci ve
Hüseyin Hanoðlu
tarafýnda Þiir
gecesi düzenlendi.
Mahsuni
Þerifin Türkü
ve Þiirleriyle
baþlanýlan
program da
Songül Þahin,
Piyer Werdanyan,
Yalcýn Yücesöy
„Talan“, Kamal
Yar ve Yaþar
Kahraman birbirinden güzel
Þiirleriyle misafirlere güzel
ve duygulu anlar yaþattýlar.
Frankfurt’ dan katýlan özgün
büyük ilgi gördü.
Hüseyin
Hanoðlu
gazetemize yaptýðý
açýklamada, “þiirler
ile direk ilgilenmek
insanlarýn önünü
açýp kendilerini
geliþtirmelerine
yardýmcý olmak
ve þiir sanatýný
toplumda
yaygýnlaþtýrmak
istiyoruz.
Þairlere ölmeden önce deðer
verilmesini saðlamak.
þiir sevenleri bir çatý altýnda
toplamak istiyoruz“ dedi.
S
aziran ayýna damgasýný
vuran en önemli olay
Güney Kore´de yapýlan „ Dünya Futbol
þampiyonasý“ karþýlaþmalarý oldu.
Dünyadaki bir çok acý veya tatlý olay
(Depremler, savaþlar, ekonomik krizler
vb.) Futbolun yükselen heyecaný içinde Gol naralarý altýnda
ve þampiyonluk yolunda takýmlarýn ve devletlerin birer birer
dökülmesini veya tur atlamasýnýn acý veya tatlý heyecaný,
sevincinin gölgesinde kaldý.
Gerek dünya da gerekse Türkiye ve Almanya da bu dönem
içinde önemli geliþmeler yaþandý. Türkiye baþsýzlýk boþluðu
(Baþbakan) içinde adeta bir ayý boþ ve yeniden ekonomik bir
sarsýntýya doðru geçirirken, AB yolunda tam bir patinaj ( yerinde
sayma) dönemi yaþadý. Her ne kadar milli güvenlik kurulu
toplantýsý ve Cumhurbaþkaný Sezerin parti baþkanlarý ile yaptýðý
toplantý gibi bazý çözüm yollarý aransa da bu konuda hemen
hiç bir ilerleme yok. Tabii ki en týkayýcý sorunlar yine idam ,
Anadil´de eðitim ve çeþitli kültürlerin kendisini tanýtma ve ifade
özgürlüðü vs. Oluþturuyor. Simdi bu sorunlarda çözüm Temmuz
ayýna kaldý. Ama bir gerçek var ki Türkiye ve Almanya Dünya
Futbol þampiyonasýnda kendilerinde aslýnda inanamadýklarý
bir düzeye týrmandýlar. Bu yazýyý yazdýðýmda Almanya yarý finali
kazandý ve yarý finale kaldý. Kore’nin bütün emekleri boþa gitti.
Türkiye ise Senegal yenerek yarý finale çýkmasý ve yarý finalde
oynamasý bir merhaleye çýkmasý zaten baþarý sayýlýr. Ancak bu
baþarýnýn kutlamasýna sokaklarda Türk bayraðý, ýrkçý (kurtçu)
iþaretler gölge düþürüyor. Toplumun bu konudaki sevgi ve
desteðinin doðallýðýna MHP iþaretli taþkýnlýklar karýþýnca adeta
sevinç anlamsýzlaþýyor ve kabalaþýyor.
Bir þeyin baþarýlmasý ardýndan genellikle gelenektir,
insanlar sevgilerini zafer iþaretleri yaparak yansýtýrlar, ama
kurt iþareti ile neyi ifade ettiklerinin manasý çok açýk. Yine bu
ýrkçý ve kontrolsüz kutlamalarda ölümler ve yaralamalar oldu.
Almanya’da ise Türklerin ki kadar olmadý. Ama sporun herkesi
mest ettiði bu ayda özellikle Almanya’daki eðitim sistemi ve
FDP, Yahudi cemaatinin karþýlýklý suçlamalara varan tartýþmasý
çok konuþuldu. Söz sporda iken Türkiye milli takýmýný kutlamak
lazým, ancak spordaki bu baþarýnýn kalýcý olmasý için ve de bu
baþarýya tüm toplumun sevinebilmesi için bu baþarýnýn yarýsýnýn
en azýndan demokratikleþme mücadelesinde de baþarýsý
lazým. Yani dünyaya 1 aylýðýna sporla adýný duyurmak iyi ama
daha da önemlisi yüksek standartlý bir demokratik yaþam ortamý
gerçekleþtirmek gerekli.
Bu görev elbette Türkiye’nin politikacýlarýna partilerine ve
sivil toplum kuruluþlarýna düþüyor. Sporcular kadar olmazsa da
biraz kendi alanýnda koþmak çaba harcamak, ter dökmek ve
olmayanlarý olmuyor diyerek deðil, mutlaka çözümler üreterek
ýsrarla çözmeleri gerekiyor.
Örneðin, Ýdam konusu, kültürel hakla ne ekonomik sýkýntýlarý
aþmanýn tek yolu aklý selim düþünüp takým gibi çalýþarak asacak
bir yol bulmalarý lazým.
Son dönemlerde SHP yeniden kuruldu. Verdikleri bilgiye
göre HADEP ve diðer demokratik kesimlerle iliþki ittifak ve birlikte
çalýþma içinde olmayý hedeflediklerini ve ciddi bir toplumsal
cephe oluþturarak, Türkiye’nin demokratikleþtirilmesine etkili
çözümler getireceklerini düþünmüþ olmalarý iyi. Bakalým, görelim
„ Alevi“ isminin yasaklanmasý kararý þimdilik Yargýtay’dan geri
döndü, bakalým sonu ne olacak.
Sözün kýsasý, spordaki baþarý kadar demokrasi baþarý da
bekliyoruz. Türkiye demokratikleþmede finale çýkma hedefini ne
zaman önüne koyacak.
Gençlerden baþarýlý
giriþim; Pro secur
1
984 yýlýndan beri Almanya’nýn Dortmund
kentinde yaþayan Erkan Bilgiç yönetiminde ki
güvenlik þirketti baþarýlý çalýþmalar yapýyor.
Almanya da ilk Türkiyeli güvenlik þirketi olduklarýný
belirten Bilginç son dönmelerde Alman kurumlarýna da
güvenlik iþlerinde yardým ettiklerini belirtiyor. Önümüzdeki
günlerde Freden Baumhalede faaliyete geçecek olan spor
salonunda geleceðe yönelik daha yeteneklik güvenlik
elemaný yetiþtirmeyi hedeflediklerini kaydediyor.
Bu güne kadar Ýbrahim Tatlises’ten Bülent Ersoy’a,
Nadide Sultan’dan Mahsun Krýmýzýgüle
kadar
Türkiye’de tanýnmýþ bir
çok sanatçýnýn güvenliðini
saðaldýklarýný belirten
Bilgiç, kurduklarý
Mermüzik yapým
ile Almanya’da
kaset yapmak
isteyenlerin
önün açmak
istediklerini
belirtiyor.
Mahsum
Kýrmýzýgül’ün
„Bin Yýlýn
Türküleri“ konserlerini de organize eden pro secur,
mermüzik ile yeni gece ve konserleri de organize
edeceklerini belirtiyorlar.
Tarkan konserleri
Türkiye’nin en çok tanýnmýþ pop müzik sanatçýsý Tarkan
ile görüþmeleri olduðunu belirten Erkan Bilgiç Tarkan’ýn
Avrupa’da düzenleyeceði tüm konserlerin güvenliðini
kendilerinin saðlayacaðýný belirtiyor. Ayrýca Almanya’nýn
Dortmund kentinde kendilerin organize ettiði konserleri
Tarkan hayranlarýna sunacaklarýný belirti.
Sayý 15
Temmuz 2002 www.dem-ajans.de
HABER
[email protected]
Bahçeli kývrak, Çiller oynak;
TÜRKÝYE‘NÝN ÝPÝNÝ KÝM ÇEKEÇEK?
Avrupa Birliðine girme
konusunda farklý kesimler
kararlýlýðýný ortaya koymasýna
raðmen, Bahçeli’nin
MHP’si kývrak, Çiller’in
DYP’si oynak bir þekilde
AB üyeliði meselesini iç
siyaset malzemesi haline
getirmeye baþladý. Ýktidarýný
ýrkçý söylemlerine borçlu
olan MHP ile Bahçeli ve
ekibimin verdiði sözleri
yerine getirememesinden
yararlanmak isteyen DYP
ýrkçýlýðý körüklemeye baþladý.
Avrupa Birliðine girmek için
uzun zamandýr yapýlanlarýn
bir çýrpýda iç siyasete kurban
edilmesi baþta Türk aydýnlarý
olmak üzere, Türkiye
kamuoyunda tepki toplamaya
devam ediyor.
T
ürkiye’nin geleceði ve
toplumsal refahý için
hayati önemdeki Avrupa
Birliðine giriþ konusunda takýnýlan bu
tavýr çeþitli çevreler tarafýndan farklý
deðerlendirildi. Kimileri “bu iki parti
bünyesinde örgütlenen Türkiye’deki
çeteler AB üyeliðini kendileri için
tehlikeli buluyor.” derken, özellikle
MHP’nin iktidar olmak için
kullandýðý Kürt sorunu ve Abdullah
Öcalan’ýn idamý meselesi gibi
konularda seçmenine verdiði sözü
yerine getirememesini fýrsat
bilen Tansu Çiller’in
MHP’den umduðunu
bulamayan
seçmenleri
etkilemeye çalýþtýðý
kaydediliyor.
Türkiye’nin
geleceði konusunda
sorumsuzca takýnýlan
bu tavýr medyada sert
dille eleþtirilirken, bu
partilerin seçim için
girdikleri bu tavýr
sorumsuzluk olarak
deðerlendirilmekte.
Kimi köþe yazarlarý
AB üyeliði için
zorunlu olarak
yapýlmasý gereken deðiþiklikleri
bilerek, milli çýkarlarý gözetmeksizin
iç siyaset ve seçim malzemesi yapan
bu partilere seçimlerde oy vermeyerek
cezalandýrýlmasýný istedi.
MHP’nin kardeþ partileri
Avrupa Birliðine üye olunmasý
durumunda MHP’nin Avrupa’daki
NRW Türklerle iþbirliði istiyor
“Fatima“ projesi
yardýmcý olacak
Hans Georg CroneErdmann‘ ýn aslýnda
gerçekçi olduðu söylenebilir.
Kuzey Ren Vestfalya
(NRW) eyaletinin Sanayi
ve Ticaret Odasý‘ nýn genel
müdürü hazýrladýðý yeni
projede, Türk ekonomisini
2004 yýlýna kadar eyaletinin
ekonomisine entegre etmeyi
hedefliyor.
Ada ekonomisi
dikkat çekiyor
„Türk ekonomisi Kuzey Ren
Vestfalya‘ da bir ada ekonomisine
dönüþtü. Bugüne kadar bir iþbirliði aðý
oluþturalamadý” diyen Crone- Erdmann,
böylece birçok deðerin kaybolduðunu
ifade ediyor. Türk þirketlerinin ancak
kendi aralarýnda iþbirliði yaptýðýna
iþaret eden Crone- Erdmann, Almanya‘
benzer partiler gibi
yasaklanmasýnýnda
gündeme glebileceðini
kaydeden çeþitli
çevreler, bunun bile
baþlý baþýna MHP’nin
AB üyeliðine karþý
olmasý için bir gerekçe
olduðunu belirtiyor. Irkçý
kimliðini Türkiye’nin
iç sorunlarýyla örten
MHP’nin, AB üyesi
bir Türkiye’de neyin politikasýný
yapacaðý ve hangi kesimlerin temsilcisi
olabileceðide belirsiz olduðundan
varolan statüsünü korumayý amaçladýðý
gözlenmekte.
MHP’nin Avrupa Birliðine
girmeye karþý deðiliz söyleminin, AB
üyeliðini destekleyen baþta meslek
kuruluþlarý ve sivil toplum örgütleri ile
büyük çoðunluða hoþ görünmek için
(Fachkräftequalifizierung von
Akademikern türkischer Herkunft
in NRW- Integration als Mittel der
Außenwirtschaftsförderung) Türk
kökenli kuruluþlarýn birçoðunun
ekonomi aðýna dahil edilmesi
hedefleniyor. Bunu gerçekleþtirmek
için NRW Ekonomi Bakanlýðý ve IBP
(Beratungs- und Projektgesellschaft der
da mevcut Türk
ekonomik gücünün asýl
büyüklüðü hakkýnda
kesin bir istatistiðin
olmadýðýný duyuruyor.
Ekonomi aðý kurulacak
Eyaletin sorumlu makamlarýnýn
hazýrladýðý ”Fatima” projesiyle
Kimin partisi
Türkiye siyasetinin geriliðinin bir
ürünü olan vc siyasal temsil açýsýndan
kimin olduðu bilinmeyen DYP ise
içinde barýndýrdýðý “susurluk
cetesi” ve benzeri yapýlarýn
temsilini üstlenmiþ bulunmakta.
Demokratik sitemde yeri
olmayan oluþumlarý içinde
barýndýran DYP, demokratik
geliþmenin kendisi için uygun
bulmamakta.
Demokratik geliþimin kendisini
sorgulayacaðýndan çekinen
Çiller ve ekibi, MHP tabanýna
yaslanmayý daha uygun
bulmakta. Temsilcisi
olduðu kesimin
oynunu oynamakta.
Sorumsuzluk
kabul edilemez
AB üyelik müzekereleri için
tarih belirlemenin eþiðindeyken
sergilenen iç siyasete dönük ve milli
çýkarlardan ziyade kiþisel hesaplar
peþinde koþanlarýn sorumsuzluðu
kabul görmüyor. Kamuoyunda, kabul
edilmeyecek bu sorumsuzluðun
hesabýnýn seçimlerde sorulacaðý kanaati
giderek etkili olmakta.
Bununla ilgili Düsseldorf, Köln, Essen
ve Münster Türk baþkonsolosluklarýyla
öngörüþmelerin yapýldýðý bildiriliyor.
Ýkinci aþamada ise 30 Türk kuruluþunun
NRW‘ de bulunan bir Alman þirketiyle
iþbirliði yapmasý öngörülüyor. Ancak
Türk þirketlerinin en az beþ yýldan
beri iþlemesi ve 20 iþçisi olmasý
þart koþuluyor. Ardýndan ortaklara
Türkçe ve Almanca konuþan ve her iki
kültürü tanýyan ekonomi asistanlarýnýn
katýlmasý ve ayrýca Türkiye‘ yle olan
baðlarýn güçlendirilmesi planlanýyor.
Sosyal ve kültürel
bariyer
Baþkonsolosluklara göre bu
tür çalýþmalarýn çok daha önceden
yapýlmasý gerekiyordu. Türk
þirketlerinin en kýsa zamanda
çoðaldýðýna iþaret edilirken, sosyal ve
kültürel bariyerlerin iþbirliðine engel
olduðu söyleniyor.
21.500 serbest
meslek sahibi
Köln Türk
Baþkonsolosluðu‘
ndan ve Alman
makamlarýndan alýnan
bilgilere göre, NRW
eyaletinde dört bin
ile yedi bin arasýnda
Türk kökenli þirket
var. Essen kentindeki
Türkiye Araþtýrma Merkezi‘ ne göre
ise, NRW‘ de çeþitli alanlarda yaklaþýk
21.500 Türk kökenli serbest meslek
sahibi çalýþýyor.
baþvurulmuþ bir manevra olmaktan
baþka anlam taþýmýyor.
yeterki kararmasýn
sayfa
5
OLGUN ÞENSOY
Baðýþlayýn
unuttuk sizleri...!
T
akvim
yapraklarý
2 Temmuz 1993’ü
gösterdiðinde Türküler söylemek, Þiirler okumak, Semahlar
dönmek, hazýrladýklarý tiyat-ro
oyunlarýný izleyicisiyle buluþturmak üzere Sivas ta bulunan 70 kadar Aydýn,
dünyanýn gözü önünde, madýmak oteline hapsedilip
8 saat kuþatmada tutulurken, ikisi otel çalýþaný toplam
35 genç þair, yazar , Aydýn naklen yayýnda diri diri
yakýlýyordu.
Emniyet güçlerinin seyirci kaldýðý toplu kýyýmda,
cüppeli, sarýklý güruhun ‘Cumhuriyet burada kuruldu
burada yýkýlacak. Þeriatçý devlet kurulsun, laik düzen
yýkýlacak’ gibi daha da çoðaltýlabilecek
gösteriyordu ki dini esaslara dayalý þeriatçý
düzenini kurmak amacýna yönelik eylem
geçirilmiþti.
Ýkisi otel çalýþaný toplam 35 genç þair,
sloganlar
bir devlet
harekete
yazar ve
aydýnýn kaldýðý otelin ateþe verilerek katledildiðinin
duyulmasýnýn ardýndan,Türkiye’nin dört bir yanýnda
milyonlarca insan sokaklara dökülüyor,öfkesini
haykýrýyordu.
Projeyi yýkabilecek
noktalar
Kammern ) tarafýndan toplam 250 bin
Euro maddi yardým bekleniyor.
Ýlk aþamada bilgi
toplanacak
Crone- Erdmann ”Fatima” nýn ilk
aþamasýnda eyaletteki Türk ekonomisi
hakkýnda bilgi edinmek istiyor.
Crone- Erdmann herþeye raðmen
projeyi yýkabilecek birkaç noktaya
iþaret ediyor. Türklerin ve Almanlarýn
farklý çalýþma tarzý, iþyerinde bulunan
kadýnlara çeþitli bakýþ açýlarý,
çeþitli sorumluluk anlayýþý ve Türk
þirketlerinde geçerli olan farklý otorite
prensipleri projeyi yýkabilir, CroneErdmann‘ a göre.
Görkemli kalabalýklarla uðurladýðýmýz yüz aký
FÝNANZBERATER
SERVÝCBÜRO
Inh.
Hüseyin UÇURUM
è
è
è
PRÝVAT KREDÝ
EV KREDÝSÝ
SATLIK DAÝRELER
Aydýnlarýmýzý artýk yýldönümlerinden, yýldönümlerini
dolmayan küçücük salonlarda anmaya çalýþýyor,
her gün daha da azalan sayýmýzla yeni yangýnlara
Almanya‘nýn
her yerinde
Bütün krediler birleþtirilerek
tek kredi haline getirilerek eizene kredi verilir!
STUTTGARTER STR. 6, 71522 BAKNANG
Tel: 07191 36 72 84 Fax: 07191 367285
Mobil: 0173 9735 380
[email protected]
8 Devletin vermiþ olduðu dönüþümü olmayan Teþviklerden yararlanýyormusunuz?
8 Emlak için ucuz faizli kredilerinizin olduðunu biliyormusunuz?
8 Yatýrým fonlarýnýn avantajlarýný biliyormusunuz?
8 iþveren teþvikli 400 Euro tasaruf sigortasýndan yararlanýyormusunuz?
8 Sigortalarýnýyýn yararlarýný ve zararlarýný biliyormusunuz
8 Arabanýz ucuz sigortalýmý? Deðilse Kasým ayýna kadar müracat edebilirisiniz.
8 Yeni ehliyet alanlara özel, çok ucuz araç sigortasý imkaný!
davetiye çýkarýyoruz.
Bir avuç da olsak, yangýný yüreðin derinliklerinde
sürekli dostlarýmýzla, her yýl olduðu gibi, bu yýlda iki
temmuzun 9. senesinde yine Sivas ta MADIMAK
otelinin kapýsýnda olacaðýz...
Duyarsýzlýðýmýzýn son bulduðu, Aðýtsýz GÜNEÞLÝ
Sayý 15
Temmuz 2002 www.dem-ajans.de
Dr. HÜSEYÝN NAZLIKUL
[email protected]
AB’ye girmek arapsaçý
A
ekonomi
B’ye
katýlmaktan
yana
olanlarla
AB
karþýtlarý, Türkiye’de bugüne kadar
görülmedik bileþimde cephelerde
buluþuyorlar. Suni olarak yapýlan
bu ayýrýþlar son zamanlarda hýz
kazandý. AB detaylý tartýþýlmadan
herkes
kendi
penceresinden
bir
bekleyiþ
içinde.
AB’ ciler arasýnda, TÜSÝAD’ da temsil edilen büyük sermaye,
sermayenin Batý ile iliþkili kesimleri, liberal aydýnlar, Kürtler,
Ýslamcýlarýn önemli bölümleri, sosyal demokratlar, yeni sol,
Marksist solun deðiþimi savunan demokrat, özgürlükçü
kanatlarý, militarizm karþýtlarý, otoriter buyurgan devlet yapýsýna
ve devletin derinliklerindeki kimliksiz karanlýk güçlerin baskýsýna
itiraz edenler, insan haklarý savunucularý, Cumhuriyetçi laik
aydýnlarýn Atatürk’ün “muasýr medeniyet” hedefini günümüz
koþullarýnda yorumlayan kesimleri var. Kamuoyu yoklamalarýna
göre, halkýn en az yüzde 60-70’i, bilinçli veya içgüdüsel olarak
bu cephede yer alýyor.
AB karþýtlarý cephesinde ise, baþta MHP olmak üzere,
hepsi ordu, devlet tapýncýnda birleþen irili ufaklý aþýrý sað,
Türkçü, Turancý, milliyetçi hareketler; ümmetçi radikal
Müslümanlar, Atatürkçülerin, 1960’larýn ulusal baðýmsýzlýkçý,
devletçi Türk solunun giderek milliyetçileþen kalýntýlarý,
aydýnlýk kanadý, 1920’lerin, 30’larýn Sovyet deneyimini
2000’lerin dünyasýna taþýmaya çalýþan küçük gruplar var.
AB karþýtlarý cephesinde yer alan ve ilk bakýþta uzlaþmaz
görünen güçlerin tümünün buluþtuðu nokta da özünde
yine bu devlet meselesi. Onlar “ulus devlet”i savunduklarýný
söylüyorlar. Bunun öncülüðüne de Perinçek soyunmuþ
durumda. Küçük olsun benim olsun ve talan yapmayý
sýnýrsýzca uygulayayým mantýðý ile hareket ediyorlar. AB’ cileri
ise ulus devlete karþý olmaktan emperyalizmin iþbirlikçiliðine,
hatta vatan hainliðine kadar varan suçlamalarla karalýyorlar.
Ayný cephede yer alan, ama karþýtlýklarýný küreselleþme
analizi ve sýnýfsal temellere dayandýran kimi sosyalistler bir
yana, AB karþýtlarýnýn tümü, farklýlýðý tehlikeli, farklýyý düþman;
etnik, dinsel, kültürel renkliliði bölücülük, resmi ideolojiyi
sorgulamayý ihanet olarak nitelemekte, siyaset üzerindeki
ordu vesayetinin görüþlerinin ve varlýklarýnýn teminatý olduðuna
inanmakta birleþiyorlar. Avrupa’nýn parçasý olabilmek için
sadece Türkiye’nin deðil bütün adaylarýn uymasý gereken
kriterler onlarýn ulusal onurlarýna dokunuyor.
AB’ye üye olup olmamanýn dýþýnda, çaðdaþ demokratik bir
cumhuriyette zaten ve çoktan var olmasý gereken bu anlayýþ
ve uygulamalar, içinden çýktýklarý devletçi milliyetçi ideolojiye
ve geleneksel devlete yabancý. Ayrýca bir cephe var ki bunlarýn
çoðunluðu AB’yi bir uygarlýk ve gelecek projesi olarak deðil, olsa
olsa bir iþ ve aþ kapýsý olarak görüyor.
Kopenhag kriterlerini sanki yalnýz Türkiye için yapýlmýþçasýna
bir direnç gösteriliyor. Aman taviz vermeyelim diye bir söylemdir
baþýný alýp giden. Buna son dönemlerde saðcýsý, solcusu, dincisi
ve hatta kendini aydýn diye tanýmlayan bir grupta kaptýrmýþ
durumda. Taviz diye adlandýrdýklarý þeyler, günümüzde bir
ülkenin çaðdaþlýðýnýn, özgürlük ve uygarlýk düzeyinin olmazsa
olmaz ölçütleri. Bunlarý içselleþtiremeyip bir dayatma kabul
ettiklerinden, ulusal onurlarýný “dayatmalara” direnerek koruyorlar.
Ýþte Türkiye bugün böyle bir dönemeçte, böyle bir çýkmazda ,
gelenekle gelecek arasýnda bir seçimin eþiðinde. Eþiði atlamak
görüldüðünden ve sanýldýðýndan çok daha zor. Çünkü toplumun,
devletin, siyasetin derinliklerinde bir deðiþim, neredeyse
devrimci bir adým gerektiriyor. Fazla iyimser olmamak gerek.
Türkiye halkýnýn ezici çoðunluðunun daha rahat, daha özgür,
daha iyi bir yaþam özlemine raðmen; geçmiþin baðlarýndan ve
üstümüze kâbus gibi çöken bugünün boðucu statükosundan
kurtulup geleceðe uzanmak isteyen sivil toplumun çýrpýnýþlarýna
raðmen, daha bir süre AB karþýtlarý aðýr basabilirler.
AB kýsa anlamda tanýmlarsak bir kulüptür.Bu kulübe üye
olacaksan ve içinde yer alacaksan o zaman en basitinden üye
olacaðýn kulübün tüzüðüne uyman gerekmektedir... Ancak
bunu Türkiye de böyle algýlayanlarýn sayýsý her geçen gün
biraz daha azalýyor. Dolayýsýyla Türkiye çaðdaþ ve toplumlarýn
simgesi haline gelmiþ olan AB trenini kaçýrmak üzere. Telafisi
zor olan küçük hesaplar uðruna 65 milyonun geleceði ipotek
altýna alýnýyor.
Cavit Yalçýn
S
ovyetler Birliði’nin daðýlmasýnýn
ardýndan Orta Asya Türk
Cumhuriyetleri baðýmsýz
birer Cumhuriyet olmuþlardýr. Bugün gerek
Türkiye gerekse diðer Türk Cumhuriyetleri
ekonomik bir darboðazdan geçmektedir.
Her ne kadar Türkiye’nin konumu
diðerleriyle tam olarak kýyaslanamasa
da, genel durum böyledir. Oysa özellikle
Türkiye Cumhuriyeti bu sýkýntýlý dönemi
çok büyük bir hýzla atlatabilecek büyük bir
potansiyele sahiptir. Çok daha zorlu dönemler
geçirdikten sonra toparlanan ve ekonomik
açýdan dünya liderliðine oynayan Japonya
bu konuda örnek bir modeldir. Japonya
Ýkinci Dünya Savaþý‘nda büyük bir yýkýma
uðramasýna raðmen, çok hýzlý bir toparlanma
sürecine girmiþtir. Japonya’nýn bugünlere
[email protected]
sayfa
6
Kavgalý imza atýldý
Yeni göçmenlik yasasý okeylendi!
U
zun bir düþünme
zamanýndan
sonra
geçtiðimiz haftalarda
Almanya Cumhurbaþkaný
Jochanes Rau KýrmýzýYeþil koalisyonun
Göçmenler yasasýný
imzaladý. Böylece Yasa 01.
Ocak 2003 tarihinden
itibaren yürürlüðe
girecek. SPD,
Yeþiller, Sendikalar
ve sanayi birlikleri
Rau´un imzasýný
selamlarken, Birlik
(Union) yönetiminde
olan Hesen, Bevyera
ve Thüringen
eyaletleri imzalamanýn
hemen ardýnda, Anayasa
mahkemesine baþvuracaklarýný
açýkladýlar.
Bilindiði gibi, göçmenlik yasasý
eðer Rau tarafýndan imzalanacak
olursa „bir tek anayasa mahkemesinde
dava açmakla“ kalýnmayacaðýný,
kamuoyunun gündemine
getireceklerini dile getiren Stoiber,
Birliðin Eylülde yapýlacak seçimlerde
kazanmasý durumunda Kýrmýzýyeþil göçmenlik yasasýnýn derhal
ortadan kaldýrýlacaðýný söylemiþti.
Göçmenler yasasý Mart´ýn sonunda
Federal Parlamento tarafýndan
kavgalý bir ortam içerisinde karara
baðlanmýþtý. Temmuz ayýnýn ilk
haftasýndan beri Yasa imzalanmak
üzere Cumhurbaþkanýnýn önüne
konulmuþtu. Yasanýn 01. Ocak 2003
tarihinden yürürlüðe girebilmesi için
Cumhurbaþkaný Rau´un onaylamasý
gerekmekteydi.. CDU ve CSU
Eyaletlerde bu konuda yapýlan
seçimlerin anayasaya aykýrý olduðunu
söylemiþ, Cumhurbaþkanýnýn
imzalamasý durumunda, kendilerinin
Anayasa mahkemesinde dava
açacaklarýný bildirmiþlerdi. Birliðin
Baþbakan Adayý Cumhurbaþkanýnýn,
göçmenlik yasasýný imzalamasý
durumunda, Birliðin göçmenlik
yasasýný seçim kampanyasý için
kullanacaðý tehdidinde bulunmuþtu.
Cumhurbaþkaný Rau yaptýðý
açýklamada, „ Bir cumhurbaþkaný
ancak açýk ve net bir biçimde
anayasayý ihlal eden bir yasayý
imzalayamaz. Bu olayda ise böylesi
bir durum yoktur“ dedi.
Partilerin bu yasaya dayanarak
giriþtikleri „ güç gösterisini“ sert
bir biçimde eleþtiren Rau, 22.
Türk ekonomi birliðine doðru
Türk Cumhuriyetleri ile
oluþturulacak her türlü ortak
giriþim, çok büyük bir hýzla
baþarýya ulaþabilir. Çünkü o
ülkelerin halklarýyla aramýzda
çok güçlü dini ve tarihi baðlar
bulunmaktadýr. Bu faktörler
her iliþkide öncelikle olmasý
gereken “güven” daha en
baþýndan oluþturmaktadýr.
Ýslami bakýþ
ALMANYA
gelmesindeki en büyük etken gerçekleþtirdiði
ekonomik atýlým olmuþtur.
Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri
her alanda birlikte hareket ettiklerinde
siyasi ve ekonomik açýdan büyük bir güç
oluþturacaklarýnda kuþku yoktur.
Yaklaþýk 120 milyonluk nüfusu ile
Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri,
hem çok büyük ve çok bereketli bir
coðrafyaya sahip olmanýn, hem de
ayný kültüre ve ayný dine mensup
olmanýn getirdiði avantajlarý çok
daha fazla lehlerine olacak þekilde
kullanabilirler.
Bugün Türkiye, Türk
Cumhuriyetlerinin toplamda sahip
olduklarý yaklaþýk 30 milyar dolarlýk
ticaret hacminde sadece 1 milyar
dolarýn biraz üzerinde bir paya sahiptir.
Yani %3,4 oranýnda olan ticaret hacmi son
derece düþüktür.
Türkiye özellikle baðýmsýzlýklarýndan
sonra ilgisini ve desteðini bu bölgelere
olabildiðince artýrmýþtýr, ancak hedeflenen
yapýya ulaþýlmasý için üzerine çok daha yoðun
bir þekilde eðilinmesi gerektiði aþikardýr.
Köklü bir ekonomik giriþim
Bugün baðýmsýz Türk Cumhuriyetlerini
kapsayan ve Türkiye’nin önderliðinde
oluþturulabilecek ekonomik ve kültürel bir
iþbirliði, hem söz konusu ülkelere ve hem de
ülkemize pek çok açýdan önemli avantajlar
saðlayabilir. Bölge ülkelerine göre askeri ve
teknolojik açýdan oldukça güçlü olan Türkiye
Mart´da yapýlan federal meclis
toplantýsý insanlar üzerinde
yýkýcý bir iz býraktýðýný
belirtti. Özellikle de
Brandenburg Baþkaný
Manfred Stolpe (SPD)
ve onun yardýmcý Jörg
Schönbohm (CDU)´yu
sert bir
dille
onay alan yasa, 1 Ocak 2003
tarihinde yürürlüðe girecek.
Ve iþte can alýcý maddeler
Oturma izni: Mevcut Yabancýlar
Yasasý‘nýn yerine oturma ve çalýþma
izinleri ile entegrasyonu yeniden
düzenleyen bir yasanýn çýkarýlmasý.
Oturma izinlerindeki karmaþýk
statülerin kaldýrýlarak bunlarýn
yerine sadece iki çeþit oturma izni
getirilmesi: ‚Süreli oturma izni‘ ile
‚Süresiz yerleþim hakký‘
bir entegrasyon programýnýn
geliþtirilmesi. Almanca bilgisi az
olanlar ile 6 yýldan daha az süredir
bu ülkede olanlara entegrasyon
kurslarýnýn zorunlu tutulmasý. Kursun
baþarýyla tamamlanmasý durumunda
Alman vatandaþlýðýna baþvurma
süresinin 8 yýldan 7 yýla indirilmesi.
Kurs masraflarý Alman devleti
ile eyalet yönetimleri tarafýndan
karþýlanacak ancak, kursiyerlerden de
bir miktar ücret talep edilebilecek.
Uzman ve kalifiye
göçmenler:
eleþtiren Rau, „ bu
kötü izi yaratan tüm
diðerlerini eleþtiriyor
ve ikaz ediyorum“
dedi.
Almanya Baþbakaný
Gerhard schröder
Hannover´de
yaptýðý bir
konuþmada,
Rau´un bu
kararýný ve yaptýðý
eleþtirileri de
büyük bir saygýyla
karþýladýðýný
açýkladý. CDU/
CS/ ise Rau´a karþý
eleþtiri getirmekten çekimser
davranýrken, Union- Baþbakan
Adayý Edmund Stoiber (
CSU), Rau´un Karlsruhe´ye
gidiþe karþý çýkmadýðýný taktir
ettiðini, göçmenlik yasasýnýn
artýk önümüzdeki seçimlerde
bir rol oynayacaðýný fakat asil
konu Almanya’daki ekonomik
durum olacaðýný belirtti.
Federal içiþleri bakaný
Otto Schily (SPD) Union´u
Rau´un kararýndan sonra yabancý
düþmanlýðýný hortlatmamalarý
konusunda ikazda bulunarak, iltica
heimlerine giriþilen kundaklama
saldýrýsýný hatýrlatarak, „ alevler halan
gözlerimin önündedir“ dedi.
Yasa artýk
yürürlüðe giriyor
Yasa tasarýsý, 1 Mart 2002‘de ise
Federal Melis’te oylanarak hükümet
oylarýyla kabul edildi. 22 Mart 2002
tarihinde ise Eyaletler Meclisi‘nden
Cumhuriyeti‘nin liderliðini yaptýðý böyle bir
giriþim, kýsa sürede dünya siyasi ve ekonomi
arenasýnda hak ettiði yeri alacaktýr.
Dünyada pazar rekabetinin çok büyük
bir artýþ gösterdiði günümüzde, doðal
kaynaklarýn giderek tükenmesine karþýn, Türk
Cumhuriyetleri hiç
girilmemiþ
pazarlara,
tarýmsal
zenginliklere,
petrol, doðalgaz
ve hammadde
kaynaklarýna
sahip
bulunmaktadýr.
Ekonomilerin geliþimi
üretimden geçtiðinden bu
cumhuriyetlerle Türkiye
arasýnda yoðun alýþveriþ olmalý,
Türkiye tercihini her zaman bu
coðrafyalardan yana yapmalýdýr.
Türkiye bu bölgelere halen devam eden
teknoloji ve eðitim alanýndaki desteðini daha
da artýrabilir. Bu þekilde üretim verimi süratli
bir þekilde artacaktýr.
Bugün ülkemizin Doðu Avrupa ülkelerine
“maliyet kolaylýklarý saðlayarak yatýrýmý
özendirme” uygulamalarýnýn benzeri Türk
Cumhuriyetleri için de düþünülebilir. Dahasý
Türk Cumhuriyetlerine öncelik verilebilir. Bir
baþka deyiþle yatýrýmlar bu bölgelerde tercih
edilmeli, para akýþý bu coðrafyanýn dýþýna
olabildiðince çýkmamalýdýr. Çünkü ortak
Ýþ piyasasýnýn gereksinim
duyduðu yabancý uzman
alýmýnda üstün niteliklere
sahip yabancý uzmanlara
süresiz oturma izni
verilmesi; kalifiye
göçmenlerin ise
puanlama sistemine
göre seçilerek hemen
süresiz oturuma
kavuþturulmalarý.
Puanlama
sisteminde
mesleki uzmanlýk,
Almanca dil bilgisi
ve yaþ durumu
gibi unsurlar
dikkate alýnacak.
Yabancý öðrenciler:
Almanya‘da üniversite bitiren
yabancý öðrencilerin ülkelerine
geri dönme zorunluluðunun
kaldýrýlarak, okullarýný bitirdikten
sonra kendilerine Almanya‘da bir
yýl iþ arama süresinin tanýnmasý
ve iþ bulmalarý halinde bu ülkede
kalabilmeleri.
Uyum kurslarý:
Ülkedeki yabancýlar için yeni
sorun olan dýþ borç yükü, ancak üretimin
peþinden gelen girdilerle hafifleyebilir.
Dýþ politika açýsýndan
Türkiye, Orta Asya Cumhuriyetleriyle
iliþkilerini azami özen göstererek
yürütmelidir. Türkiye’nin ticaret ve siyasi
konularda aðýrlýklý olarak Orta
Asya’ya yönelmesi, Avrupa’yý,
Amerika’yý veya
Ortadoðu’yu ihmal
etmesi gibi bir durum
ortaya çýkarmamalýdýr.
Aslýnda Orta Asya’ya
yönelik bir strateji
belirlenirken, bir yandan
da diðer ülkelerle olan
iliþkileri de bir bütün
olarak deðerlendirmek
gerektiði açýktýr. Ekonomik
açýdan Orta Asya’ya yönelirken,
eðer küresel bazda bir strateji geliþtirilirse,
bu Orta Asya‘yla geliþtirilecek atýlýmlara
yardýmcý olacak bir etki yaratacaktýr.
Örneðin Orta Asya ile ekonomik
iþbirliði oluþturulurken, Batý’dan temin
edilecek teknik yardým, Türkiye’yi ayný
zamanda Batý ile Orta Asya arasýnda bir
köprü konumuna getirecektir. Ancak bunun
için Türkiye’nin Orta Asya’da inisiyatifi eline
almasý gerekmektedir.
Yapýlabilecek çalýþmalar
Türkiye’nin bu ülkelerle iliþkilerini
ekonomik alanda geliþtirmek için üzerinde
durmasý gereken hususlarýn bir kýsmý þöyle
özetlenebilir:
* Cumhuriyetlerin doðal kaynaklarýndan
faydalanabilir ve diðer ülkelere satýlmasýnda
Ýltica:
Mültecilere ve ilticacýlara 3 yýllýk
süreli oturma izni verilmesi ve bu
süre sonunda Almanya‘da kalmalarý
için gereken koþullarýn sürüp
sürmediðinin yeniden incelenmesi.
Ayrýca bir devletin deðil ama
Cezayir ya da Afganistan‘da olduðu
gibi bir takým örgütlerin takibatýna
uðrayanlara ya da cinsel kimliði
nedeniyle takibat altýnda kalanlara
da Almanya‘ya sýðýnma hakkýnýn
tanýnmasý.
Aile Birleþimi:
Aile birleþiminde çocuk yaþýnýn
16‘dan 12‘ye indirilmesi. Ancak
aileleri Almanya‘da olan 12 yaþýndan
büyük gençler, örneðin iyi Almanca
konuþtuklarýný kanýtlamalarý
halinde aile birleþimi hakkýndan
yararlanacaklar. Siyasi ilticacýlar
ile yabancý uzmanlarýn 18 yaþýna
kadar olan çocuklarýný beraberlerinde
Almanya‘ya getirme hakký olacak.
Yabancý iþadamlarý:
Almanya‘ya gelerek iþ kurmak
isteyen yabancýlara 1 milyon euro
sermaye gösterebilmeleri ve en az 10
kiþiyi istihdam edebilecek olmalarý
halinde oturma ve çalýþma izni
verilmesi.
dünya çapýnda aracýlýk görevi yapabilir.
* Bu ülkelere tüm tarým ürünlerini uygun
koþullarla satabilir.
* Alt yapý ve konut inþaatlarý, inþaat
malzemeleri alanýnda pazar payýný artýrabilir.
* Ortak bir borsa kurulabilir, sýcak para
yabancý dövize ya da türevlerine deðil, Türk
firmalarýnýn hisselerine ya da gayrimenkule
yönlendirilebilir.
* Türkiye’deki giriþimciler için bu
bölgelerde yatýrým teþvik edilebilir ve
kolaylýklar saðlanýlabilir.
* Aðýr sanayi ve teknoloji alt yapýlarýný
Türkiye’nin içinde bulunduðu bir
konsorsiyum üstlenebilir.
* Bu ülkelerle birlikte ekonomik istiþare
kurumlarý oluþturulabilir.
Bu saydýklarýmýz Türkiye’nin
ekonomik açýdan bu ülkelerle ne gibi
iliþkiler kurabileceðiyle ilgili bir özet
deðerlendirmedir. Ancak hem ekonomik
iliþkilerin, hem de diðer her türlü sosyal
yakýnlaþmalarýn saðlanabilmesi için bu
ülke insanlarýyla sahip olduðumuz dil, din
ve kültür açýsýndan ortak yanlarýmýzý sýk
sýk gündeme getirmeliyiz. Kuran ahlakýnýn
birleþtirici ve kalpleri ýsýndýrýcý özelliði
dolayýsýyla da Kuran ahlakýnýn kendi
aramýzda olduðu gibi, Türk Cumhuriyetindeki
soydaþlarýmýzýn arasýnda da yaygýnlaþmasý
için elimizden geleni yapmalýyýz. Allah
Kuran ahlakýný yaþayarak, birlik içinde
hareket etmeyi bir ayetinde þöyle bildirmiþtir:
“Allah‘ýn ipine hepiniz sýmsýký sarýlýn.
Daðýlýp ayrýlmayýn. Ve Allah‘ýn sizin
üzerinizdeki nimetini hatýrlayýn...” (Al-i
Ýmran Suresi, 103)
Sayý 15
Temmuz 2002 www.dem-ajans.de
TURÝZM
Ýçel yok, Mersin var
[email protected]
MEHMET ELDENÝZ
Turistlerin yeni gözdesi olacak
Tatilin ne kadar
önemli olduðunu hiç
düþündünüz mü?
0.06.02 tarihinde
TBMM Ýçel´in
bundan sonra Mersin
olarak deðiþtirildiðini ve resmi
kayýtlarda böyle geçeceðini
kararý alýndýðý bildirildi.
MESIAD (Mersin
sanayici ve iþ adamlarý
derneði) yönetim kurulu
üyesi ve Ataköy Palmiye
Tatil köyü sahiplerinden
sayýn Hüseyin Uður,
Yýllardýr bireysel bazda
uðraþýldýðýný, ancak
herhangi bir sonuç elde
edilemediðini, yaklaþýk
iki ay önce Mersinin
azýlarýmýz
için
yýlda bir kez,
bazýlarýmýz için iki, üç
kez, bazýlarýmýz için ise;
iki, üç yýlda bir kez yaþadýðýmýz
tatillerimiz,
aylar
öncesinden
düþlerini kurduðumuz, çok ama çok
mutlu olmayý beklediðimiz anlardýr
ve zamana baðlý her þey gibi;
yaþanýrlar ve biterler. Ne elbise gibi
önceden prova olanaðýmýz vardýr, ne
de „ rengi attý; götürüp deðiþtireyim“
deme
þansýmýz..Öyleyse
ne
yapmalý?
Tatil organizasyonu ciddi iþtir!
Tatil organizasyonu önemli teknik
bilgi gerektiren bir iþtir. Tatil, ulaþým,
konaklama, bilgilendirme ve gezi gibi
unsurlarý içeren bir olgudur. Doðru
planlama ve doðru zamanlama,
konunun profesyonelleri tarafýndan
yapýlýr. Tatilinizi, sizin adýnýza, sizin
istem ve beklentilerinize göre
organize
edecek
profesyonel
iþletmeler, seyahat acentalarýdýr.
Seyahat
acentalarý,
deneyimli
personel ve sorumlu yöneticiler eliyle
hizmet verirler.
2
tüm kurum ve kuruluþlarý
(Ticaret sanayi odasý, MESIAD,
Esnaf sanatlar odasý, vs.)
ankaraya giderek Mersinin tüm
milletvekilleri ve bakanlarýyla
toplantý yaparak Ýçel´in
Mersin olarak deðiþtirilmesi
için TBMM´de talep´de
bulunduklarýný, bu talepleri
üzerine TBMM mersinli
milletvekilleri ve bakanlar
desteði ile ön sýraya alýndýðýný
belirti. 20.06.2002 talep
Meclisin gündemine alýnarak
kabul edildiðini vurgulayan
Hüseyin Uður, „Resmiyette
hep Ýçel olarak görülür, fakat
halk dilinde Mersin olarak
bilinir. Ülke içerisinde sorun
olmamakla birlikte yurtdýþýnda
sanki bu iki isim iki þehri
anlatýyor gibidir. Bu durum
bölgemizin tanýtýmýnda bir hayli
sýkýntý yaþatmýþtýr“. dedi.
Turizm Ataðý
Geçtiðimiz haftalarda
açýlýþý yapýlan Ataköy Palmiye
tatil köyü’ nün tanýtýmý için
Avrupa’ya gelen Hüseyin
Uðurlu, “Mersinin turizmde
hak ettiði yeri bulmasý
gerekiyor. Mersin ili eþi
olmayan güzelliklere sahip,
havasý, güneþi, kumu, denizi
narenciye bahçeleri, yaylalarýyla
Akdeniz´in incisidir” dedi.
Uður gazetemize yaptýðý
açýklamada devamla “Bu
kum binlerce yýl
buradaydý. Ancak
bizler üzerine kirletip
kapatmýþýz. Kamuya
ait, halkýmýza ait bu
güzelliklerinden dolayý
tarih boyunca bir çok
medeniyet yaþamýþtýr.
Bu yörede bizlere paha
biçilmez eserler, ören yerleri
býrakmýþlardýr. Ruslarýn yaptýðý
bir çalýþma sonucunda “
Türkiye en güzel ören yerleri
Mersindedir” deniyor.
Ancak bu özelliklere
sahip ilimiz turizmde hak
ettiði yerde deðildir. Sanki
Gaziosmanpaþa´da bir gümrük
var, Tarsus´ta bir gümrük var.
Kimse mersini görmüyor.
kumsallarý heder etmiþiz ve dert
yanýyoruz. Turizm geliþmesi
için Ticaret ve Sanayi Odasýnda,
MESIAD´da ve Valilikte yeni
yeni toplantýlar yapýyoruz. Bu
þartlarda turizm geliþir mi`Tabi
ki geliþmez...
Urfa´ya, Adýyaman´a ve hatta
Hakkari´ye giren turist sayýsý
Mersin´den fazladýr.
Çünkü sahillerimiz iþgal
altýndadýr. Atalarýmýzýn
beceremediklerini bizler
becermiþiz. Akdeniz´e 100 km
boyunca surlar oluþturmuþuz.
Kumsallarýmýz beton yýðýnlarýyla
kaplý, denizlerimiz artýk sularla
kirletiliyor. Bir ay önce bu sahili
gören, þimdi diyorlar ki, bu
binlerce kamyon kumu nerden
getirdiniz. Bu binlerce kamyon
Ancak altý ay önce þans
yüzümüze güldü yeni Valimiz
geldi. Devlet gücünü, otoritesini
kullandý, sahillerimiz hýzlý
bir þekilde kurtarýlýyor.”
Belirlemesinde bulundu.
Palmiye Tatilköyünün açýlýþ
töreninde, havayi fiþek gösterisi
izleyicileri büyüledi.
Mersin Turistleri Ataköyle
karþýlayacak. Akdenize en
uzun sahili olan Mersin ilinin
turizme açýlmasý için baþaltýlan
çalýþmalar meyvesini vermeye
baþladý. Mersinin tanýnmýþ iþ
adamlarýndan Hüseyin Uður ve
Hüseyin Atýlganýn giriþimleriyle
yaptýrýlan Ataköy Palmiye
Tatilköyü, Mersin ve çevresinde
hizmet veren en þeçkin tehsisler
olarak hizmete girdi. Denize
sýfýr, 168 apart daireden oluþan
tatil köyününde tenis, veleybol
kortlarý yanýnda bir çok
etkinlik için tehisisler
bulunmakta.
Vali Týð
„Giriþimciler
Mersin’e“
Ataköy Palmiye
Tatilköyü dev konserle
hizmete açýldý
Dünyaca ünlü Rus topluluðu
Balalayka’nýn vermiþ olduðu
konserle taçlandýrýlan Ataköy
Açýlýþta bir konuþma
yapan Mersin valisi
Aktif Týð giriþimcileri
Mersine çaðýrdý. Her türlü
olanaklarý sunmaya hazýr
olduklarýný söyleyen Týð,
çalýþmalarýndan dolayý da
Hüseyin Uður ve Hüseyin
Atýlgan’ý kutladý.
Tatil köyünün nefis bir
kumsala sahip olduðuna
dikkat çeken Hüseyin Ugur ve
Hüseyin Atilgan da “Ataköy
Palmiye Tatilköyü bölgemizde
tatil özlemi ile yanýp tutuþanlarýn
tercih ettiði bir mekan olacak.
Huzurlu ve güvenli bir tatil
yapmak isteyenler ailesi ile
birlikte rahat bir ortam arayanlar
mutlaka Ataköy Palmiye
Tatilköyünü seçecekler“ diye
konuþtular.
B
Peki, tatilinizi nasýl
satýn alacaksýnýz?
Seyahat acentasý ürünleri ile
ilgili bilgileri ilanlar, reklamlar ve
broþürlerle duyururlar. Ýlan ve
reklamlarda tanýtýlan ürünün tüm
özellikleri yer almaz. Ancak, özellik
olarak belirtilen tüm unsurlar
seyahat acentasýnýn siz tüketiciye
karþý sorumluluðundadýr. Broþürler
genellikle ilan ve reklamdan çok
daha ayrýntýlýdýr. Broþürdeki tüm
bilgiler seyahat acentasý tarafýndan
doðruluðu garanti edilmiþ bilgilerdir.
Tercihinizi yapacaðýnýz tatil paketine
ait broþürü alýn ve saklayýn.
Seyahat
acentalarýnýn
önemli hizmetlerinden biri de
enformasyondur.
Siz,
seyahat
acentasý yetkilisine tatil tercihlerinizi
belirtin ve onun bu konudaki
fikrini alýn. Kitlesel paket tatillerin
dýþýnda. Size özel, istediðiniz gibi bir
organizasyon yapabilirler. Broþür ile
belirtilen unsurlar dýþýnda bir tatile
karar kýldý iseniz, ya da size bröþür
bilgileri dýþýnda baþkaca bilgiler
sayfa
7
verildi ise, bunlarý yazýlý
olarak isteyin.
Sözleþmenizi
yanýnýzda
bulundurunuz.
Tatilinizi
seçtiniz
ve
rezervasyonunuzu
yaptýrdýnýz.
Ödediðiniz
bedel
karþýlýðý
bir
makbuz
aldýnýz.
Bu
makbuzun
yaný
sýra
size rezervasyonunuzu belirten,
içinde ulaþým, konaklama tarihleri
ve þekilleri belirtilen bir baþka
belge daha verilecektir. Bu belgeye
„Voucher“ denir. Kimi zaman bu
belgede sadece konaklama bilgileri
yer alýr. Özellikle ulaþým kendiniz
tarafýndan organize ediliyorsa bu
belge, ilgili konaklama tesisine giriþ
yaparken size gerekli olacak ve
bir sureti tesise teslim edilecektir.
Eðer gezi þartlarýný, özellikle iptal
þartlarýný ve diðer hususlarý belirten
bir sözleþme, seyahat acentasý
yetkilisi
ile
sizin
tarafýnýzdan
imzalandý ise. Böyle bir sözleþmenin
imzalanmasý halinde bir suretini
siz de alýn ve saklayýn. Bazen, gezi
þartlarý broþürlerin arkalarýnda veya
voucherin arka yüzünde yer alýr.
Bu þartlarý okuyun ve buna göre
davranýn. Unutmayýn ki; özellikle
grup seyahatler bir ya da bir kaç
kiþinin mazeret ya da istemlerine
göre deðiþtirilemezler. Hele hele
ulaþým uçak ile ise, bu konuda
uluslararasý sivil havacýlýk kurallarý
karþýsýnda seyahat acentasýnýn dahi
yapabileceði pek bir þey yoktur.
Nereye ne zaman
gideceðinizi ve seyahat
planýný ayrýntýsýyla sorunuz.
Satýn aldýðýnýz tatile ait broþürü
iyi inceleyin. Merak ettiðiniz her
konuyu seyahat acentanýza sorun.
Özellikle hareketin hangi gün,
saat kaçta olduðunu bir kez daha
kontrol edin. Saat 24‘ten sonraki
hareketlerde tarihin deðiþeceðini
unutmayýn. Hareketin hangi gün
olduðunu ayrýntýlý olarak sorun ve
not edin.Gideceðiniz yeri ve iklimi,
alýþ-veriþ, spor olanaklarý gibi
konularý seyahat acentanýzdan
öðrenebilirsiniz. Ulaþýmý kendiniz
gerçekleþtiriyorsanýz, gidilecek tesisin
bulunduðu yeri çok iyi öðrenmek,
nasýl gidileceði konusunda seyahat
acentanýzdan bilgi almak, size
zaman kazandýracaktýr.
Sayý 15
Temmuz 2002 www.dem-ajans.de
BAKIÞ
Anadolu halklar mozayiðinde
GÜRCÜLER
Türkiye’de Gürcü nüfusunun
ne kadar olduðu
bilinmiyor.Yaklaþýk
olarak 1-1, 5 milyon
civarýnda Gürcü
olduðu
tahmin ediliyor.
Gürcistan, Kahati, Kartli,
Samegrelo, Svaneti, Guria,
Acara, Raça, Ýmereti,
Cavaheti, Saingiola gibi
bölgelere ayrýlýr. Deðiþik
bölgelerde Svanca,
Megrelce ve Lazca dýþýnda
Gürcücenin farklý diyalektleri
konuþulur.
B
atum ve çevresinde
yaþayan Acaralý’lar,
Gurialýlar’la ayný
diyalekti konuþurlar.Anadolu’da
yaþayan Gürcülerin çoðunun konuþtuðu
dil de Guria ya da Acara diyalektiðidir.
Anadolu’da Acaralý Gürcüler
dýþýnda kendilerini daha dar bölge
ve yer adlarýyla adlandýran Ýmerhev
(Meydancýk), Kobuleteli (Çürüksulu),
Maçahelli Gürcüleri de yaþamaktadýr.
16. yy Gürcistan’ýn güneybatý
kesminin Osmanlý yönetimine
girmesiyle Hýristiyan Gürcü halký
Müslümanlaþtýrýlmaya zorlandý.
Rusya’nýn Kafkasya hýrsý ve
Osmanlýnýn da Kafkasya’ya
yürüyüþüyle bölge uzun yýllar
savaþ alaný oldu. Kafkas halklarý bu
savaþlarda katledildi, sað kalanlarýn bir
çoðu da sürgünlerde, göçlerde öldü.
Kafkas halklarýnda olan Gürcü halký da
savaþlarda ve sürgünler de çok kayýp
verdi.
Osmanlýnýn yeni seferleri için uç
beylerde asker toplama
politikasý bir uç beyliði
olan Acara Gürcülerini
ayaklandýrdý.Acara halkýnýn
Osmanlý ordusuna alýnan
çok evladý vardý. Gidip
dönmemiþlerdi.
93 Harbi (1877-1878
Osmanlý -Rus Savaþý) sonrasý
Acarlý gürcülerin çoðu
yeni bir istila korkusuyla
batýya göç etmek zorunda
kaldýlar. Zulmün yeni türü
böyle baþlamýþtý. Doðup
büyüdükleri topraklarý
býrakarak kalacak yerler
bulmaya koyuldular. Büyük
göçle Gürcüler Anadolu’da
Giresun, Ordu, Samsun,
Sinop, Ýstanbul, Amasya,
Tokat, Adapazarý, Bursa
ve Balýkesir’e geldiler.
Bu göçte sayýsý net olarak
bilinmeyen çok sayýda
Gürcü sýtmadan öldü. Bugün
Yaþam ve kültür
Kestane kerestesinde yapýlan,
çatýlarý kremit yerine
küçük tahtalarla örtülü
olan Gürcü evleri bir-iki
oda ve bir mutfaktan
oluþur. Evlerin genellikle
yakýnýnda hasat edilen
mýsýrý kurutmaya
yarayan’’nalia’’(ambar)
ve ‘’beðeli(seren)
bulunur. Bunlar dört
direk ve her direðin
üzerine, farelerin
çýkmasýný önlemek
için konan tekerlek
biçiminde tahtalar
üzerine inþa edilir.
Çatýlarý saz, mýsýr
sapý ya da tahtalarla
örtülüdür. Her evin
kendisine ait bir
avlusu ve bahçesi vardýr. Buralarda
sebze yetiºtirilir. Gürcülerde meyve
yetiþtirmek bir tür gelenektir. Gürcüler
mýsýr tarlalarýný yaban domuzlarýnda
korumak için ‘’sayvan’’denilen yüksek
kuleler yapar, geceleri burada köpek
ve silahlarla yaban domuzlarýna karþý
nöbet beklenir.
Gürcüler tarým için gerekli olan
her türlü araç -gereci kendileri yapar.
Keten kenevir yetiþtirip dokuyarak
giysi ihtiyaçlarýný karþýlarlar. Ýpek
kozasý yetiþtirip ipekli kumaþ,
fýndýk aðaçlarýnda sepet yaparlar.
Hasat ettikleri mýsýrý dere kenarýnda
yaptýklarý ve ortaklaþa kullandýklarý
su deðirmenlerinde öðütürler. Mýsýr
ununda yapýlmýþ ve ‘’pleki(kesti) denen
bir kap içinde piþirirler. Mýsýr ekmeði,
DÝYAP GÖKDUMAN
Duyduk
duymadýk
demeyin
H
amburg
yabancýlar
temsilciliðinin
kaldýrýlmasý yabancýlara vurulan
büyük bir darbedir. Hamburg’da
böyle bir kurumun bulunmasý
yabancýlar ve Almanlar için bir
çözüm arama yeriydi. Bu kurum yabancýlarýn güvencesiydi,
çünkü Hamburg’da yaþayan 272.000 bin yabancýnýn
dara düþtükleri zaman baþ vurabileceði önemli bir
kurumdur. Yabancýlar Danýþmanlýðý Devlet dairelerinden
bilgi alma yetkisi olan tek kurumdur. Yabancýlarýn çoðu
bu bilgiye sahip olmasalar bile, bu kurum onlara bir
güvenceydi, onlar bu güvencenin farkýnda olmasalar bile
Devlet dairelerinde çalýþan memurlar bunun farkýndalar
ve yabancýlar Danýþmanlýðýnýn baþvurularýnda daha çok
temkinli davranmak zorunda idiler.
Yabancýlar Danýþmanlýðýnýn kaldýrýlmasýnýn nedeni
Hamburg’daki tasarruf politikasýnýn olduðu söylense
lahana, fasulye yemeði ve mýsýr çorbasý
gürcülerin baþta gelen yemeðidir.
Gürcüler arasýnda yardýmlaþma ve
dayanýþmanýn en güzel örneklerinden
‘’imece’’ geleneði(Meci, nadi)
yaygýndýr. Köylüler araba hayvanlarýyla
birbirlerinin mecisine katýlýr, bir
hanenin bir yýllýk odunu bir günde
çekilir. Meci eden kiþi önceden yemek
piþirir. vE meciye katýlanlara ikram
eder.
Gürcü kadýnlarý ‘’fistan’’ denen
uzun etekli elbise ile üzerine çok
kýsa ve dar bir yelek giyerler. Gürcü
erkekleri baþlarýna sargý ve ‘’zýkva’2
denilen sarý þalvar giyerler. Evlenme
20-25 yaþlarýnda olur. Kýz verilirken
genellikle karþýlýðýnda para alýnýr.
Gelin evden çýkarken gelinin arkadaþý
ya da kardeþi kapýnýn önünde durur.
Bir armaðan ister. Oðlan tarafý bunu
karþýlaman gelin evden çýkarýlmaz.
Gelin evden çýkarýldýktan sonra ata
bindirilir. Kadýn ve erkeklerden oluþan
atlý-yaya topluluk eþliðinde damat
evine gidilir. Damat evinde gelini
kadýnlar karþýlar. Damat gelinin baþ
örtüsünü kamasýyla açar ve evlenmemiþ
de iþin gerçek yüzünün öyle olmadýðý, esas olarak
yabancýlar politikasýnda yapýlan, entegrasyon karþýtý
politika yapýlmasý ve burada yaþayan yabancýlarýn
susturulmak istenmesidir. Bunun bir göstergesi de
sadece yabancýlar danýþmanlýðýnýn kapatýlmasý deðil
ayný þekilde yabancýlara hizmet veren kurumlardaki
Sosyal Danýþmanlýk yerlerin paralarýnýn kesilmesi hatta
bazý yaralarýn kapatýlmasýdýr.
Bir yandan tasarruf yapýlmak istenirken, yabancýlara
Sosyal Danýþmanlýk yapan yerler kapatýlýrken, diðer
yandan Hamburg’daki polislerin sayýsýný artýrarak,
çalýþma saatlerini yükselterek ve üniformalarýný
deðiþtirerek oldukça büyük bir miktar parayý da israf edip
tasarruf politikasýnýn dýþýnda býrakýyorlar.
Anlaþýlan Hamburg’daki yeni Hükümet, þundan yola
çýkmaktadýr; entegre olmuþ yabancýlarýn böyle yerlere
ihtiyacýnýn olmadýðýnýn, yýllardan beri bu memlekette
yaþayýp ta entegre olmayan yabancýlarýnda, olma
niyetleri olmayýp bu memleketi terk etmeleri gerektiðini
düþünmektedirler. Kýrk yýllýk göç süresince bu memleketi
Almanlarla birlikte inþa eden yabancýlar, özellikle birinci
nesil, aðýr þartlar altýnda çalýþarak, yaþamak zorunda
kalmýþlardýr.
Bu yaþam þartlarýnýn doðurduðu sorunlarla (saðlýk,
sosyal ve kültürel) kendilerinin baþa çýkmalarý gerektiði
bir kýzýn üstüne atar.
Gürcüler düðün ve özel
toplantýlarýnda ‘’horoni’’ (horon)
dedikleri bir oyun oynarlar. Horon,
genellikle üç kiþiyle oynanýr. Oyunda
çabuk ve çevik hareket etmek esastýr.
Dil
Gürcü dili (Kartuli ena) Kafkas
dillerinin Kartveli
ailesine baðlý bir
dildir. Kartveli ya
da Güney Kafkasya
dil ailesi Gürcüce,
Megrelce, lazca ve
Svaancayý kapsar.
Gürcü alfabesinde
beþ ünlü ve yirmi
sekiz ünsüz harf
vardýr.
Din
Gürcüler arasýnda
Hýristiyanlýk 15.yy
sonra yayýlmaya
baþladý. Gürcülerin
çoðunluðu Ortodoks
olmakla birlikte
bugün Gürcistan’ýn
resmi dini yoktur. Bugün Anadolu’da
yaþayan Gürcüler 16.yy’da Osmanlý’nýn
Müslümanlýðý zorla yayma politikasýyla
Müslümanlaþtýrýldýlar.
Müzik
Gürcü müziðinin kökenleri dinsel
ezgilere ve halk þarkýlarýna dayanýr.
Müzik gürcü halkýnýn yaþamýyla her
zaman iç içe olmuþtur. Gürcü halký ‘
dideba’’ gibi en dokunaklý melodilerini
günümüze kadar korumuþlardýr.
Eskiden Batý Gürcistan’da hastalarý
müzikle, çonguri sesleriyle iyileþtirme
geleneði vardý. Gürcü müziðinde doli,
çianuri, çongi, daire, diplipito, gibi yüz
deðiþik çalgý bulunur.
ve yardýma gerek görülmediði anlayýþýyla bu insanlar
problemleriyle baþ baþa býrakýlmaktadýrlar.
Þimdi anlaþýlan, yabancýlar kendi haklarýný almasýn
diye, yardýmcý kurum ve kuruluþlarý ortadan kaldýrýp,
bu ucuz iþçilerin, iletiþim ve savunma imkanlarýný yok
ederek bu insanlarý bir nevi dilsizleþtirmektir. Hâl böyle
olunca vatandaþlar arasýndaki eþitsizliði görmemek
mümkün deðil. Kaldý ki devletin vatandaþlarýna karþý
sorumluluklarýný yerine getirme mecburiyeti vardýr.
Bunlarý yazarken aklýma bir fýkra geldi;
Zamanýn birinde Hýristiyanlarla Müslümanlar
arasýnda bir savaþ baþlamýþ. Müslümanlarýn en zayýf
askeri çok gerilerde kalmýþ ve Hýristiyan askerlerine çok
sinirlenip kendi kendine söyleniyormuþ... ah ulan ah!
Þimdi þu anda onlarýn bir askeri elime geçse ben ne
yapacaðýmý bilirim ona.
Derken bir Hýristiyan askerinin daha önce oradan
geçen Müslüman askerler tarafýndan bir direðe sýkýca
baðlandýðýný görür. Oh ne güzel deyip ona yanaþýr. Aklýna
birden Müslümanlýkta eli kolu baðlý, savunmasýz insaný
öldürmenin günah olduðu gelir ama bir yandan da ben
bunu çözersem bu benden daha kuvvetli beni öldürür
diye düþünerek, bir yandan da Müslümanlýk kuralarý
aklýnda çýkmýyormuþ. Bu kurallara göre önce adamý
[email protected]
HASAN AYDIN
sayfa
8
[email protected]
Siyasi Rant
B
u kavram siyasi
literatürde
çok
kullanýlan bir kavramdýr, bazý
kavramlar
artýk
anlamýný
yitirmiþtir. Çünkü çok dejenere
edilerek özünden boþaltýlmýþtýr
ve herkesin dilinden düþürmediði bir kavram haline
gelmiþtir. Artýk birilerini rant’çý ilan etmek, kariyerizm,
kompleks,
siyasi hesap ve
ideolojik kimliðini
beðenmemek yeterlidir ve bizim ülkemizde genelde
ideolojik kimliklerini sorgulayarak ve yanlýþlýklarýný
söyleme gibi bir kültürün bunca yýllýk tarihimizde
görmek mümkün deðil, bu tür örnekler olsa da genel
kaideyi deðiþtirmez. Bugün Türkiye’de siyasi baþarýnýn
sýrrý toplumun geleceðini düþünerek, sosyal devlet
mantýðý içerisinde, deðiþen dünya, geliþen teknolojiye
ayak uydurmayý düþünüp ve bu bunun siyasetini
yapma deðil de, daha fazla kar, daha fazla iktidarda
kalmanýn plan ve programlarýna baðlýdýr.
Türkiye’de medyatik olmak, büyümek ve zengin
olmak için siyasi abiye yada bir babaya sahip olmak
gerekmektedir, baþka türlü ne siyaset dünyasýnda
nede baþka dünyalarda (zekan ne olursa olsun) baþarý
þansýn yoktur. Bilginin güç olduðu bir dünyada, bizim
coðrafyamýzda güç yolsuzluk ve ranttýr.
Büyük güçler bu kavramýn yerine terör kavramýný
kullanmayý çýkarlarýna daha uygun bulmaktadýrlar.
Büyük güçlerin çýkarlarýný dikkate almadan siyaset
yapmak, hiçe sayarak uluslararasý politikalar yapmak
neredeyse mümkün olmamaktadýr, birtakým ülkeler
kendilerine göre biraz kiþilikli davranmak istedikleri
için baþlarýna gelmeyen kalmadý. Türkiye gibi çok
stratejik bir müttefiki olan, hiç bir siyasi kiþiliði ve kimliði
olmayan bir ülkeyi bile bazen stratejik çýkarlarýna
yararlý görmemektedirler, kaldý ki bu ülkeyi bu duruma
getiren güçler de kendileridir ve bugün Türkiye’nin
AB’ ye girmesine karþý olan sadece statükocu
solcular deðil, ABD’de karþýdýr ve amacý Türkiye’yi
geri býrakarak, sürekli bölgede kendi çýkarlarý için
hizmet etmesini saðlamayý amaçlamaktadýr. Çünkü,
çýkarlarý karþý olmayý gerektirir, statükocu solcularýn
argümanlarý da bellidir, uluslararasý sermayenin
önünü açacak ve geliþecek herhangi bir durumun
faturasý emekçilere çýkartýlacaðý düþüncesiyle, ulus,
devlet ve sýnýrlara sarýlmaktadýrlar. Sol düþünce Babasý
olan Marx, Engels ve Lenin sýnýrlarý önemsemeden
dünya emekçilerinin birliðinden bahsederlerdi.
Öyle anlaþýlýyor ki bu düþünce babalarýnýn yerini
baþka babalar esas alýnmaktadýr. Çünkü iktidara
yaklaþmanýn yolu bundan geçmektedir. Bu da siyasi
ahlak ve çýkar meselesidir.
Konu rant olunca Türkiye’yi ve halkýný da anmadan
geçmek haksýzlýk olur diye düþünüyorum. Çünkü
bir toplum ektiðini biçer. Türk halký tercihini genelde
saðdan ve ranttan yana yapýp, solu ve sol düþünceyi
kendine düþman olarak görmektedir. dürüstlüðü
aptallýk, dolandýrýcýlýðý, üçkaðýtçýlýðý uyanýklýk olan
gören bir toplum ancak böyle bir tabloya layýk olabilir.
Baþkalarýnýn haksýzlýklarýna karþý örgütlü olup ve kendi
haksýzlýklarýný görmenin körlüðünü yaþamaktadýr.
Dünya kupasýnda çeyrek finale çýkmalarýyla “Türkler
geliyor,en büyük Türkiye baþka büyük yok” „kýskananlar
çatlasýn“ sloganlarýyla dünyanýn her yerinde ayaða
kalktýlar ve insaný tarihe götürüp o bilinen tarihi Çin
settini hatýrlattýrdýlar. Tamda zamaný düþüncesiyle bu
gürültü, çýlgýnlýk sevinç ortamýný hiç kimse görmez
ve görse de halkýmýz alýþkýndýr mantýðýyla petrole
yapýlan zamlar takip etti, nasýl olsa bu halka Türklüðü
yeterlidir. Þarlatan Medyada „utanmaz Belçikalýlar
Milli sevincimizi kursaðýmýzda býraktýlar“ safsatalarýyla
bunu görmezden gelerek dikkatleri baþka yöne
çekmeye çalýþtýlar. Peki neden bu zam, bu zulüm
çarký, bu açlýk, bu yoksulluk görülmüyor, neden
döviz karþýlýðýnda satýldýklarýnýn hesabýný sormasýný
bilmiyorlar?
Çetin Altan’ýn dediði gibi “bizim Türklüðümüz
bize yeter“ evet özgürlüðe, demokrasiye, sosyal
adalete, insanlýk ailesi içerisinde þerefli bir aile olarak
yaþamaya ne gerek var? Türklük yeterlidir, halkýmýza
ve halklarýmýza hayýrlý, uðurlu olsun...
çözecek, sonra eline bir kýlýç verecek ondan sonrada
„hamle et kâfir“ diyerek adamý öldürecek.
Adamý
çözerse,
kendisinin
öldürüleceðinin
korkusundan dolayý, kendince bir çözüm bulur.
Adamý çözmeden „hamle et kâfir“ deyip öldürürse
Müslümanlýk kurallarýna aykýrý davranmýþ olmayacaðýný
düþünerek adamý öldürür.
Hamburg Hükümetinin durumu da fýkramýzýn
kahramanýnýn tutumuna benzemektedir.
Bir yandan herkese eþit davranýyorum diyeceksin,
diðer yandan az sayýda var olan haklarý da kýsacaksýn.
Biz yine Yabancýlar Danýþmanýnýn kapatýlmasýna
dönelim.
Yýlda ortalama 10.000 insana yardým eden,
sorunlarýyla ilgilenen yabancýlar için sembolik bir
anlamý olan, bu kurumun kaldýrýlmasýnýn nedeni sadece
ekonomik tasarruflar deðildir. Ýþin gerçek yüzü, yabancýlar
politikasýndaki paradijma’nýn yabancýlar aleyhinde
deðiþtirilmesidir.
Ýþin esas nedeni politiktir.
Bunun doðru anlaþýlmasýný umar, yabancýlarýn ,
Alman demokratik kurum ve kuruluþlarýn bu konuda
duyarsýz kalmamalarýný umarým.
Saygýlarýmla...
Sayý 15
Temmuz 2002 www.dem-ajans.de
ROPÖRTAJ
Zuhal
Olcay
“Mutlaka terlemek, acý çekmek,
çok emek sarf etmek gerekiyor”
Röportaj Figen Genç
Karþýmda bir tiyatrocu
olduðu için verdiði cevaplarý
yazarken ifadelerini, gülüþlerini,
duygularýný eklemek istedim.
Ama bunu yaptýðým zaman
röportajý senaryolaþtýracaðýmý
düþünerek vazgeçtim. Doðal
bir sohbet ortamýnda geçti, kýsa
olmasýna raðmen doyurucuydu.
Daha hazýrladýðým pek çok soru
vardý. Ama Zuhal Olcay’ýn þu
dönemdeki çalýþmalarýný bir
nebze de olsa da paylaþtýk. Her
þeyden önce, kendi ifadesiyle
hayatýnýn en yoðun döneminde
uykuya bile zaman ayýramazken
bize zaman ayýrdýðý ve
sohbetimiz boyunca sergilediði
içtenlik için kendisine çok
teþekkür ediyorum. Beni mutlu
eden bir sohbetti, çalýþmalarýný
büyük bir zevkle ve gururla
anlatýyordu. Röportajýmýzý,
eþi Haluk Bilginer’le Kadýköy
Moda’da açtýklarý Oyun
Atölyesi’nde gerçekleþtirdik.
Dinletisine siyah-beyaz ismini
vermesine karþýn, Zuhal Olcay’ýn
sanat yaþamý gökkuþaðýndaki
gibi pek çok renk ve boyutu
barýndýrýyordu.
Sanatýn bir çok dalýnda aktif olarak
yer alýyorsunuz, öncelikle son dönemdeki
çalýþmalarýnýzla baþlayalým:
Uzun zamandan beri en yoðun
sezonumu yaþýyorum. Yaptýðým bütün
iþler çakýþtý, ama bu çakýþma güzel, beni
yormasýnýn dýþýnda... Tiyatro inþaatýmýz
bitti. Bir yýla yakýn zamandýr uðraþýyorduk.
Ayný dönemde televizyon dizisi sürdü,
bir sinema filmi yaptým: adý “Hiçbir
Yerdeki”, Eylül’de vizyona girecek. Film,
festivalde oynatýldý, ben de bir ödül aldým.
Bir taraftan Tiyatro’da “Siyah-Beyaz”
isimli dinletimi yapýyorum, konserler var;
bir taraftan Genco Erkal ve kadýn tiyatro
oyuncularýyla “Nazým Hikmet’e Armaðan”
adlý oyunu çalýþýyoruz. Festivallerde yer
alýyor. Nazým Hikmet’in þiirlerinden oluþan
çok özel ve güzel bir gösteri... Gerçekten
ayný sahnede bir daha bir araya gelmesi
güç isimler, hepimiz ayný sahnede olacaðýz.
Yani inanýlmaz bir tempo. Uyumaya vakit
bulmaya çalýþýyorum.
Oyun Atölyesi’nde dinletiniz baþladý.
“Siyah-Beyaz”
isimli
dinletinize
geldim, çok beðendim; sanki tiyatral
bir konsepti vardý, bu konsepti nasýl
adlandýrýyorsunuz?
Evet, bu Türkiye’de çok örneði olan
bir þey olmadýðý için ne isim koyacaðýmýza
karar veremedik. Tiyatral gösteri deseydik
beklenti artabilirdi, çünkü yazýlý metin
yok, þarkýlardan oluþuyor. Dinleti dedik
ama sizin de dediðiniz gibi, dinletinin
ötesinde þarkýlarýn sözlerinin oynandýðý,
yorumlandýðý bir gösteri oldu. Özel bir isim
hâlâ bulunabilir...
Çok etkileyiciydi...
Teþekkür ederim. Ben çok tat alýyorum
sahnede bu iþi yapýyorken. Gerçekten
müzik eþliðinde bir durumu oynamak çok
zevk verici. Bu aldýðým zevk de seyirciye
geçiyor herhalde...
Türkiye’de bu tarz baþka çalýþmalar
var mý?
Yok.
Dünyada örneði var mý?
Dünyada belli konseptler altýnda var.
Brecht’in þarkýlarýný, Milva yorumlar, ya
da kabare þarkýlarýný Ute Lemper yorumlar.
Birbirinden baðýmsýz ve temel bir konsept
olmaksýzýn çok yaþama dair bir gösteri. Ben
izlemedim, belki vardýr, ama Türkiye’de
yok.
Kýsaca sizin dilinizden özgeçmiþinizi
alabilir miyiz?
Ýstanbul’da doðup büyüdüm, Ankara
Devlet Konservatuarý’nda okudum. Bir
süre Ýzmir Devlet Tiyatrosundan çalýþtým,
ama hayatýmýn büyük bölümü Ýstanbul’da
geçti, çalýþmalarýný burada sürdürüyorum.
Yani benim memleketim Ýstanbul.
Peki niye Devlet Tiyatrolarýndan
ayrýldýnýz?
Bana yetmedi. Sadece o ailenin için
de olmak bana yetmedi. Orada çok güzel
günler yaþadým ve güzel iþler yaptým. Ama
mesleki anlamda hep “daha daha” diyen
bir insaným, bu hamurumda var, böyle
hissediyorum. Hep amaçlarýma eriþtikten
sonra yeni bir amaç, yeni bir hedef
belirleyip onun peþinde koþtum. Amaçlar
zaman içerisinde kendi tiyatromu kurmak,
kendi iþimi oluþturmak, özgür çalýþmak
olduðu için bu kararý aldým. Sinemaya
geçmiþ olmamýn da çok büyük etkisi var.
Sinemaya geçtikten sonra mý bu kararý
aldýnýz?
Tabii, tabii... Hoþ, güzel bir baþlangýç
yaptým. Bir baktým ki sinemadan da çok
tat alýyorum. O zaman Devlet Tiyatrosu
beni böyle bir þey için baðlýyordu.
Çünkü oranýn oyuncusu iseniz çok özgür
olamayabiliyorsunuz.
Bir röportajýnýzda ‘Tiyatro eðitimi
almamýþ bir oyuncuyla ayný sahneyi
paylaþma riskini göze alamýyorum’
demiþsiniz?
Yo, yoo... Öyle bir þey yok. Eðitim çok
önemli ama her þey de deðil... Sýrf tiyatro
okulundan mezun oldu diye bir insan aktör
olamaz. Ama eðitim olmazsa olmaz. Ýyi bir
baþlangýç ve temel gereklidir.
Sanatçýlar belli bir birikimden sonra
(herkes için geçerli, deðil tabii) istemeseler
de bir ekol oluþuyor...
Oluþuyor tabii... Sanatseverlere göre
siz de bir ekol yarattýnýz, bunu nasýl
deðerlendiriyorsunuz?
Çok teþekkür ediyorum. Bu nasýl
bir iþ biliyor musunuz, öðrendikçe daha
da yetersiz hissediyorsunuz kendinizi.
Öðrendikçe
korkularýnýz
daha
da
artýyor, “ya baþaramazsam!” duygusunu
yaþýyorsunuz.
Bu korkularý hep yaþýyor musunuz?
Sürekli korku deðil tabii... Zaman
zaman müthiþ tatmin anlarý yaþýyorsunuz.
“Ýþte tamam!” diyorsunuz, ama hemen
arkasýndan “Þimdi ne olacak?” deyip,
yeni bir öðrenme ve dönüþtürme sürecine
giriyorsunuz. Sürekli bir yarýþ bu...
Kahredici, ama çok zevkli... Gerçekten
dünyanýn en güzel iþini yaptýðýma
inanýyorum. Eðer hakkýný verirseniz,
hiç ihanet etmiyor size. Gün gelir, an
sevdiðiniz ihanet eder ama iþiniz asla
size ihanet etmez, ona gereken özeni,
ilgi ve sevgiyi gösterirseniz... Mutlaka
karþýlýðýný alýyorsunuz, yeter ki onu nasýl
geliþtireceðinizi bilin, öðrenin, araþtýrýn. Bu
iþte sýradanlýða tahammülüm yok. Bu iþte
adamsendecilik olamaz. “Ben yaparsam
olur, ben yaptým oldu, yuttururum” olamaz.
Mutlaka terlemek, acý çekmek, çok emek
sarf etmek gerekiyor. O zaman alýyor insan
karþýlýðýný.
Dinletide de gördük, oldukça özel bir
çalýþma olmuþ. Þarkýlarýn seçimi öyle
yapýlmýþ ki, bir kadýnýn yaþadýklarýný
sahnede gösteriyordunuz bize...
Deðil mi, böyle geçiyor... Erkek
izleyiciler de ayný duygularý paylaþmýþlar.
Çok güzel þarkýlar... Selim Atakan’a da çok
þey borçluyum.
Bu þarkýlarýn hepsi albümlerinizde
var mý?
Hayýr, bir kýsmý yok...
Son albümünüz “Baþucu
Þarkýlarý”ndan da eserler
seslendirdiniz.
Baþucu
Þarkýlarý nasýl oluþtu?
O tamamen benim
dýþýmda Ada Müzik ve
Bülen Ortaçgil’in ortak
kafalarýnda
oluþmuþ.
Þarkýcý düþünmüþler, Bülent
Ortaçgil özellikle beni çok
istemiþ, sað olsun... Ben de
hayraným ona, taptýðým bir
þarkýcý, daha doðrusu müzisyen...
Bana geldiler, ben de kabul ettim.
Ýçime sindi. Bence klasikleþecek Baþucu
Þarkýlarý...
bu kadar topluyor?
Bir kere o çevreye yabancý bir insan,
o çevrenin tanýmadýðý bir kadýn. Ama bir
o kadar da içten, doðal. Öyle bir çevrede
o insanlar tabii ki etkilenir. Bir de senaryo
böyle...
Çok güçlü bir kadýn imajý var...
Hem çok güçlü, hem çok kýrýlgan.
Bizle aslýnda çok denk düþen bir þey
oldu. Bugüne kadar dizilere baktýðýmýzda,
hayatla mücadele eden kadýn
çok güçlüdür, hiç yanlýþ
yapmaz. Olcay böyle
bir kadýn deðil.
Olcay’ýn yanlýþlarý
da var, aðlayýp
b a ð ý r a b i l i y o r,
saçmalýyor, çok
gerçek. Yaþamda
hiçbir þey ak ve
kara deðil. Hiç
birimiz
melek
deðiliz
sadece,
þeytan
deðiliz
sadece.
Olcay,
yaþamýn içinde birisi.
Yazarýn çok büyük
etkisi var, oyuncular çok
iyi seçildi.
Eþiniz Haluk Bilginer’le okul arkadaþý
olduðunuzu biliyoruz. Evlenmeye nasýl
karar verdiniz? Derler ya aþk ilk bakýþtadýr
veya tanýdýkça olur, sizinki nasýl oldu?
Biz okuldayken çok iyi arkadaþtýk.
Çocuktuk tabii, ben çocuktum, o gençti...
Okulda fýrsatýmýz olmadý. Birbirimizi
beðenirdik, arkadaþtýk ama flört edecek
durumumuz olmadý, baþka flörtlerimiz
vardý... Yýllar sonra karþýlaþtýk, ve iþte,
baþladý...
80 sonrasý solcu kesimi anlatan
Ali karakteri, son birkaç bölümde çok
dramatize edildi.
Ben dramatize edildiðine inanmýyorum,
tam tersine Ali çok büyük bir travma
geçirmiþ, belli ki iþkence görmüþ, çok içine
kapanmýþ. O dönemden sonra Olcay’ýn
mahalleye geliþiyle itici güç aldý, yeniden
hayata döndü. Ali þimdi çok iyi, çok da
güzel bir karakter bence. Ayrýca bir diziden
de çok fazla þeyi düzgün beklememeli
insan.
Sanatçý olmanýz mý sizi yakýnlaþtýrdý?
Þüphesiz onun da etkisi vardýr. Dünyaya,
sanata bakýþýmýz, oyunculuk anlayýþýmýz
Duygusallýðýn çok fala artmasý...
Duygusallýðýn bazen dozunun kaçtýðý
bölümler oldu, onu kabul ediyorum,
çok örtüþüyor. Eðer bunlar uyuþmasa
sanýrým birbirimizi pek taþýyamazdýk. Tabii
ki sevgi, tabii ki aþk... Bunlar çok temel
nedenler birlikteliðimiz için.
haklýsýnýz, ama o da yazarýn tercihi.
Özellikle Ali’nin hikayesini izlerken çok
etkileniyorum.
Bir röportajýnýzda yine “çok huzurlu
bir yaþantýmýz var, ancak sanat bu
huzurumuz bozuyor” demiþsiniz” bunu
açýklar mýsýnýz?
Bizim iþimiz insan... Biz insaný
deþiyoruz. Karmaþýk bir varlýðý deþiyoruz,
huzurlu olabilir miyiz? Çok zevkli bir
huzursuzluk...
Oyun Atölyesi’nin açýlýþýnda eþinizin
de rol aldýðý “Erdemliler ve Günahkarlar”ý
izledim. Oyun Atölyesi’nin sanat hayatýna
baþlamasý sizin için ne ifade ediyor?
Çok
sevinçliyiz.
Kendi
adýma
söyleyeyim, çok gururluyum. O kadar
yorgunuz ki þu anda, yaza sevineceðiz...
Asýl amaç burada çok güzel þeyler yapmak,
burayý hep dolu görmek.
Diziye geçmek istiyorum. Türkiye ve
Avrupa’da çok izleniyor.
Çok sevildi, ben de çok seviyorum.
Hayatýmda uzun yýllardýr bu kadar severek
bir televizyon iþi yapmamýþtým. Dizi yazýn
bitiyor.
Dizide Olcay’a bir çok erkek karakter
aþýk. Nasýl bir karakter ki aþký çevresinde
Haluk Bilginer de Tatlý Hayat dizisinde
çok heyecanlý bir insan gibi görünüyor
Evet, Haluk coþkuludur.
Son
olarak,
beðendiðiniz
ve
etkilendiðiniz sanatçýlar kimler? Ýsim
verebilir misiniz?
Ben en çok Haluk’tan etkileniyorum.
Haluk benim için çok iyi bir örnek. Onunla
kýyasladýðýmda, o kadar çok oyuncu yok
Türkiye’de. Ama Genco Erkal’ý çok
seviyorum. Þener Þen’i sinemada çok
beðenirim. Tiyatro’da Tilbe Saran çok iyi
bir oyuncudur. Yýldýz Kenter’in bu mesleðe
gösterdiði sadakat ve çalýþma azmi bence
þapka çýkarýlacak bir þey. Ben bir de bütün
tiyatrocu meslektaþlarýmý seviyorum.
Tabii ki özellikle beðendiklerim var, ama
tiyatro çok zor bir iþ çünkü. Ona ömrünü
verenlerin önünde saygýyla eðilmek lazým.
O sahneye çýkmanýn ne olduðunu ben çok
iyi biliyorum. Aðýzlara pelesenk olmuþ
bir laf “tiyatro tozu yutmak”... Öyle deðil
iþte... Oraya her gece çýkýp iki saat orada
o iþi saygýyla, tutkuyla, inatla yapmak çok
zor bir iþ... O yüzden tiyatrocularýn hepsini
çok seviyorum...
[email protected]
hukuk
sayfa
9
Av. MUSTAFA DOÐAN
Sevgili DEM
Okuyucularý
B
u köþede sizlerin
Türkiye’ye yönelik
hukuki
sorunlarýnýza
yardýmcý
olmaya
çalýþacaðým.
Neleri
cevaplandýracaðýmý ise sizin
sorularýnýz belirleyecektir.
Bana gelen sorularýnýzýn cevaplarýný ben daha
da genelleþtirerek cevaplandýrmaya çalýþýyorum
ki , benzer sorunlarý bulunan vatandaþlarýmýzý da
aydýnlatabilmiþ olayým. Avrupa tarzýnda bizden
farklý olarak hukuki iliþkinin baþlangýcýnda Avukat
görüþü alýnýr ve böylece insanlar kendilerini hukuken
güvenceye alarak ileri de doðabilecek uyuþmazlýklarý
önlemeye çalýþýrlar. Bu nedenle hukuki olduðunu
düþündüðünüz her konuda öncelikle Avukat görüþü
almanýzda fayda var. Böylece hem ileride doðmasý
muhtemel birçok sorunu önlemiþ olursunuz hem de
bu sizin için daha ekonomik olur.
Ben bu yazýlarýmda DEM okuyucularýný hukuken
bilgilendirmeye ve sorularýný
cevaplamaya
çalýþacaðým. Hamburg’dan bir okuyucumuz,
kiracýlarý ile sorunlarý olduðunu, yýllarca çalýþýp bir
bina satýn aldýðýný, 5 daire ve bir iþyerinin kirada
bulunduðunu, her sene Türkiye’ye izne gittiðinde kira
alacaklarýnýn düzenli olarak hesaba yatmadýðýný,
kiracýlarla aylýk kira bedeli, çevre temizlik vergisi,
elektrik ve su paralarý konusunda sýkýntýlar yaþadýðýný,
kendisine ait binadaki bir daireyi izin dönemlerinde
kalmak için boþaltmak istediðini ancak tahliyenin
zor olduðunun kendisine belirtildiðini bu konularda
ne yapabileceðini sormaktadýr.
Deðerli okuyucular ilk olarak þunu belirteyim ;
kiracýnýzla mutlaka aranýzda bir kira kontratý yapýn
ve bunu mümkünse bir avukat eliyle yapýn.Çünkü
mahkemelik olduðunuzda bu kontrat ana delil
olacaðýndan iyi bir kontrat çok önemli.Yine bu
kontratta kiraya verdiðiniz evde yada iþyerinde
kimlerin oturacaðý , ne iþ yapýlacaðý , kira miktarý
artýþ þartlarý ve bunun gibi maddelere dikkat
edilmeli.Ve en önemli unsur elektrik ,su ,kapýcý
parasý ödemeden evi boþaltan kiracýnýn
bu
borçlarýný ev sahipleri ödemek zorunda kaldýðýndan
gerek kontrata yazarak ve gerek gayri menkulü
kiraya verirken kiracýnýn bu kurumlarla sözleþme
yaparak elektrik ,su saatlerini kendi üzerine almasýný
saðlayýn.Çöp vergilerinin düzenli yatýrýlmasý emlak
vergilerinin takibi de ,kiralarýn zamanýnda yatýrýlýp
yatýrýlmamasýna dikkat edin.
Tüm bu iþlemlerinizi Türkiye’deki bir yakýnýnýza
yaptýrmaya çalýþtýðýnýzý görüyorum ancak bu yakýnýnýz
hukukçu olmadýðý sürece sorunlarýnýzýn bitmediðini
anlýyorum.Bu nedenle bir avukat ile kiracýlarýnýzýn
takip edilmesi konusunda anlaþmasýnda fayda var.
Ve kiracýnýzla olduðu gibi avukatýnýzla da mutlaka
aranýzda bir sözleþme yapýn.
Kiracýyý tahliye etmek bakýmýndan, yasa zorunlu
ve devamlý ihtiyacý tahliye sebebi kabul ederken,
Yüksek Mahkeme(Yargýtay Hukuk Genel Kurulu
1992/6-481 Esas ve 1992/603 Karar) aldýðý bu
kararla ;
“Türkiye’ye kesin dönüþ yapmadýðý her yýl
Türkiye’ye iznini geçirmek için geldiði ve geçici bir
ihtiyaç olduðu iddiasýna raðmen temel hak ve
hürriyetlerden olan mülk edinme hakkýnýn özünün
zedelenmemesi ve mal sahibinin otel motel gibi
yerlerde kalmasý hem külfetli olacaðýndan ve hem
de yurt ve akraba özlemi duyacaðý, çocuklarýnýn
da mümkün olduðu oranda vatanýndan ve Türk
örf ve geleneklerinden kopmamalarýný arzu
edebileceði gayet doðal görülmelidir.” Den bahisle
kýsa süreli ihtiyacý da bir tahliye sebebi sayarak
yurt dýþýnda yaþayan ve kýsa süreli Türkiye’ye gelen
vatandaþlarýmýzýn hakkýný korumuþtur. Dolayýsýyla
bu karar doðrultusunda tahliye davasý açýp
sonuçlandýrmanýzda mümkün olacaktýr.
Hukuki olan tüm soru ve sorunlarýnýz için bize her
zaman aþaðýdaki adres ve telefon bilgilerimizden
ulaþabilirsiniz.
ADRES: Millet Cd. S.Sinan Sk. No : 55/5
Haseki / ÝSTANBUL / TÜRKÝYE
TEL: 0090 212 621 73 60 / 61 / 62 / 63
FAKS: 0090 212 621 79 68
E MAÝL: [email protected]
Sayý 15
Temmuz 2002 www.dem-ajans.de
Karacaoðlan
Türkische Volksdichter. Er wirkte in
der türkischen Volksdichtungstradition
bahnbrechend, in dem er eine
eindrucksvolle Sprache und Gefühlswelt
erschuf.
Es wird vermutet, dass er im Jahre 1606
geboren und 1679 oder 1689 gestorben ist.
Es gibt über sein Leben keine eindeutigen
Informationen. Nach den Uhtersuchungen
und Nachforschungen, die bis jetzt erstellt
wurde, lebte er im 17. Jh. Es wurden
verschiedene Ansichten über seinen
Heimatort vorgelegt. Von manchen wird
behauptet, daß er in der Nähe von Kozanberg in dem
Dorf Varsak (Farsak) der zur Kreisstadt Bahçe gehört,
geboren sei. Die Barak Turkmenen aus Gaziantep und
auch die Çavuþlu Turkmenen die im Kreis Musabeyli von
Kilis leben, behaupten daß Karacaoðlan zu ihren Sippen
angehöre. Nach einem anderen Gerücht soll er von der
Dorf Gökçe sein, dass an der Kreisstadt Feke von Kozan
liegt. Der Sippe Karakeçili, dem in West- Anatolien leben,
zählen ihn von ihnen. In den Dörfern von den Kreisstädten
Silifke, Mut und Gülnar von Mersin werden behauptet,
dass er aus diesen Gegenden sei. Nach einem Legende
wird behauptet, dass er aus Belgrad sei. Was man aus
diesen Informationsquellen und seinen Gedichten erfährt,
ist, dass er in Çukurova geboren und unter den Sippen aus
diesem Gegend gelebt hat.
Sein Name wurde in manchen Quellen als Ýsmayil und
in manchen seine Gedichte als Halil und Hasan genannt.
Nach den Erinnerungen von Hacý Hamdi Efendi aus
Akþehir soll Karacaoðlan als Weise aufgewachsen sein.
Aus dem Angst heraus, dass er mit einem häßlichen
Mädchen vermählt werden können, oder dass er wie sein
Vater als lebenslange Soldat in die Arme aufgenommen
werden könnte und wegen der Meinungsverschiedenheiten
mit der Kazanoðullarý, die in diese Zeit Lehnsherrn in
Çukurova waren, zog er in seinen jungen Jahren in die
Fremde. Es gibt Gedichte von ihm von denen hervorgeht,
dass er seine beiden Schwestern mitgenommen hat und
das er nach Bursa sogar nach Istanbul gegangen sei.
Wiederum geht von diesen Gedichten hervor, dass er sich
in Bursa niederliess und Familienvater wurde und sogar
Kinderverlusst erlitten hat. Es wird angenommen, dass
er verschiedene Städte Anatoliens durchquerte, sogar die
europäische Seite des Landes durchstreifte, ausserdem
nach Ägypten und nach Tripolis gegangen wäre. Den
grössten Teil seines Lebens verbrachte er in der Gegend
Çukurova, Maraş und Gaziantep.
Wie sein Geburtsort wird auch seine Sterbeort nicht
genau gewusst. Es wird aus seinen Gedichten ersichtlich,
dass er sehr lange gelebt hat. Nach den Erinnerungen von
Hacý Hamdi Efendi ist er mit sechsundneunzig Jahren in
Cezel Plateau gestorben. Nach den letzten Befunde wird
angenommen, dass sein Grab an der Karacaoðlan Hügel
bei dem Dorf Çukur, im Stadtkreis Mut des Stadtes Içel
liegt.
Karacaoðlan lebte in einer Zeit, wo im Osmanischem
Reich wirtschaftliche Krisen und innere Unruhen
herrschten. Die Quellen seine Gedichte bilden, die
Traditionen der Nomadengesellschaft in dem er geboren
und gelebt hat, die Natur in dem er lebte und als Heimat
betrachtete. Durch die Vereinigung von den Lebens,
Gefühls und Denkeigenschaften der turkmenischen Sippen,
die in der Gegend von Südost- Anatolien, Zilizische Ebene,
Taurus und Gavurberge lebten und durch seiner eigener
Individualität entstand eine ganz neue Darstellung der
wandernden Volkssänger-Literatur. In seinen Gedichten
nahm die Schmerzen des anatolischen Volkes (im 17. Jh.),
die Armut, der Not und die Hilflosigkeit des Nomaden
Lebens kein Platz ein.
Die
Grundthema
seine
Gedichten
sind
Menschengewandtheit, Natur und Liebe. Die anderen
Themen, die in der Ganzheit der Gedichte erscheinen sind
Trennung, Fremde, Heimweh und Tod. Er bringt seine
Einfühlungen in einer rationalistische Art in die Sprache.
Er legt seine Gedanken mit eine offenen und verständlichen
Sprache vor. In den Gedichten, in denen die Themen wie
Schmerz, Trennung und Tod bearbeitet werden, fällt seine
Eigenschaft auf. Er lehnt sich mehr an die Wirklichkeit als
an dem Traum an. Sein Ausgangspunkt ist die Gelebtheit.
Seiner Meinung nach sollte der Mensch solange er lebt,
von dem Leben nehmen was er nehmen kann, und sein
Herz nach Lust und Laune amüsieren. Die Quellen seine
Lebensfreude sind, seine Verliebtheit an die Geliebte, an
die Liebe und an die Natur. Er lobt die Schönen und die
tapferen, er ruft an die Berge, von dem er weiß das sie seine
Vertrauter sind, zu. In dem Kern seine lyrischen Gedichte
liegt die Besonderheiten der fühl- und Denkvermögen
seines Volkes.
Der unvermeidliche Teil eines Nomaden Lebens, die
Natur, bildet das hauptsächlichste Thema seine Gedichte.
Er bringt die Natur in der er gelebt hat, die Gegend die
er durchstreifte, in eine prachtvolle Art zu Sprache. Die
Natur, den er als sein Freund, als sein Bruder annimmt
und die er mit den Geliebten gleichwertig sah, mit dem
er ineinander lebt, ist für ihn bedeutungsvolle als ein Platz
in dem er lebt. Ein andere wichtige Grundthema seine
Gedichte ist, die Vorhandensein der Liebe die sich mit
Naturvergleichung verschönt. Die Freude die mit ihr gelebt
wird, die Schmerzen die sie mit sich bringt, werden mit der
Natur verteilt. Die Geliebter ist der unzertrennliche Teil der
Natur, in seinen Gedichten.
Es wird in seinen Gedichten von Zeit zu Zeit zu
den Themen Heimweh und Tod begegnet. Er bringt die
Trennung von seinen Geliebten, von seiner Stadt, von
Wohnstädten seine Nomadenfamilie zur Sprache, und
beklagt sich. Der Tod ist ein Kummer den er mit der
Trennung und Armut gleichwertig hält.
Neben dem Thema Natur verwirklicht den wahren
Kernpunkt seine Gedichte die Begriffe Liebe/ Geliebte,
außerdem werden diese Begriffe abgesehen von den
traditionellen Formen ausgesagt und bearbeitet. Für
ihm ist die Geliebte kein Wesen der erträumt wird,
DEUTSCH
[email protected]
sayfa
10
Keine Mehrheit im Bundesrat für 6. HRG-Novelle
(17. jh.)
mit tausendundeiner Träumen erschaffen, mit der
Hoffnungslosigkeit der Unerreichbarkeit seinen Namen
Gedichte erdichtet werden, sondern befindet sich mit
dem Natur und Mensch Verhältnissen vermengt. Er gibt
sie, ohne sie von den Leben und von dem Verhältnissen
abzusondern wieder.
Erst Mal werden in seinen Gedichten die Namen der
Geliebten genannt: Elif, Anþa, Zeynep, Hürü, Döndü,
Döne, Esma, Emine, Hatice... Karacaoðlan hat manchen
von diesen bei der Austrittspunkt einer Quelle beim
Wasserfüllen gesehen, manchen begegnete er auf dem Weg
zum Wasser holen, mit Henkeln auf den Schultern, und den
manchen bei der Buttern und Teppich Weben gesehen und
sich verliebt. Sein Herz blieb nicht nur bei einem Schöne,
er bindet sich nicht zu einem. Die deutlichste Seite, die in
seinen Gedichten wiederscheint, ist die Schützenjägerei,
seine Gefühlswelt und dessen Wiedergabe in seinen
Gedichten. Die Sinnlichkeit erscheint in seinen Gedichten
als Tatsache der Lieben und einander lieb haben. Es werden
die Motive wie frisch und gesund aussehende Geliebte,
Sexualität noch betonte und nimmt in seinen Gedichten
einen eindrucksvollen Art Platz ein. Seine Anschauungs
- Art zu Liebe und zu Frau, bringt dem Liebeslyrik eine
Neuigkeit und trägt in diese Tradition eine wirksame
Besonderheit zu. Auch wenn der Begriff Gott und die
Thema Religion bei seinen Gedichten keine wichtige
Rolle gespielt haben, brachte er in seinen Annäherungen
zu dieses Thema einen anderen Blickwinkel und wurde bei
den nächsten Generationen wirksam und wegweisend.
Karacaoðlan hat sich in der Sprache und Metrum gegen
die Zeitgenössischen Volksdichtern und von den Einfluss
der Diwanliteratur ferngehalten. Er hat mit der täglichen
Sprache der Südost-Anatolischen Menschen aus dieser
Zeit geschrieben. Die Zahl der Wörter aus arabisch und
persisch, sind sehr gering. Aber die regionale Sprache
dieser Gegend gebrauchte er sehr häufig. Er hat durch die
ihm eigene Ausdrücken und Vergleichungen eine eigene
Gedichtswelt erschaffen. Das gibt seinen Gedichten ein
andere Farbton. Manchen diese Wörter benutzte er, wie es
in der Volksmund lebt, oder mit Veränderung ihre Aussagen
der er benutzte sie mit veränderten Bedeutungen.
Karacaoðlan benutzte den Halbreim des traditionellen
Volksdichtung und in den verschiedenen Stellen die
Alliteration. Er schrieb mit 11ver Silbenversmass (6+5)
und 8‘er (4+4) Silbenversmass feste Formen. In manchen
seiner Gedichten wendete er, sich um die Silbenharmonie
zu bekommen, an den Silbenfall.
Die Metapher und Inhalt den er reichlich benutzte, sind
die wichtigsten Bestandteile seine Gedichte, die sie so
bedentend werden ließ.
Eine der wichtigsten Bestandteil seine Gedichte sind,
das sie sehr nah zu Singgedichte „mani“ (volkstümliche
Gedichte in Vierzeilen zu je 7 Silben, mit der Reimschema)
eine Art Volksgedicht, stehen. Die Volksliedarten wie
Koþma, Semai (vierzeilige Gedicht- und Liedform der
türk- Volkslited.) varsaðý, (türk- Liedform- nach dem
Nomadenstamm der Varsak benannt.) und türkü nimmt
einen wichtigen Platz in seinen Gedichten. In jeden diese
Gedichte benutzte er eine offenen, verständlicherweise
empfindlichen, inhaltsreichen Darlegungseinheit, gebildet.
Er wurde von Volksdichtern Pir Sultan Abdal, Âþýk
Garip, Köroðlu, Öksüz Dede, Kul Mehmet beeinflusst,
und er hat wiederum die zeitgenössischen Dichter wie;
Aþýk Ömer, Aþýk Hasan, Aþýk Ismail, Katibî, Kuloðlu,
Gevheri sowie die Dichter der 18. Jahrhundert Dadaloðlu,
Gündeþlioðlu, Beyoðlu und Deliboran und die Dichter
des 19. Jahrhundert Bayburtlu Zihni, Dertli, Seyranî,
Zileli Talibî, Ruhsatî, Şems‘î und Yeşilabdal beeinflusst.
Nachhinein hat er sowie die Dichter der Meşrutiyet sowohl
auch die Dichter der republikanischen Periode beeinflusst,
die von der Volksliteraturtradition ihre Nutzen gezogen
haben. Unter diesen Dichtern kann man R.T. Bölükbaþý,
F.N. Çamlýbel, K.B. Çaðlar, A.K. Tecer und C. Külebi
aufzählen.
Es wurden bis heute über fünfhundert Gedichte von
Karacaoðlan untersucht und zusammengestellt, die seit
1920 in den geschriebenen Nachlassen gefunden wurde.
Nach einer langen Reise bin ich zu einem schwarzen
Stein gelangt.
Hast mich ins Sehnsucht gestoßen nach meinem
Stammbruder
Was ist den Grund für die Bluttropfen, die aus meiner
Augen fließen
Die Trennung, die Armut, der Tod
Manche Herrscher hat er von der Thron entfernt
Von vielen hat er das Rosengesicht verwelken lassen
So manche hat er zum unwiederbringlichen Weg geschickt
Die Trennung, die Armut, der Tod
Karacaoðlan sagt, ich habe mich niedergelassen, ich
kann nicht übersiedeln
Bitter ist der Todestrunk man kann nicht trinken
Ich habe drei Kummer, man kann sie nicht voneinander
auswählen
Die Trennung, die Armut, der Tod
(Karacaoðlan)
Ich bin nackt gekommen, ich gehe wieder nackt fort
Hab ich eine Verfügung für die nicht sterben
Der Todesengel ist gekommen und verlang mein Leben
Hab ich die Kraft um dieses Leben zu geben
Sie auferstehen sie auferstehen sie kommen
Sie stehen vor dem Jüngstengericht ehrerbietig
Sie erschrecken und sagen dass Räuber da sind
Hab ich den Seiden geladene Karawane
Wen du ein Mann bist, dann bring deine Tapferkeit
hervor
Allmächtige Gott, lass meine Mangelhaftigkeit genügen
Sie sagen mir, ich soll die Last des Kummers forttragen
Hab ich die Kraft diesen Last fortzutragen
Karac‘oðlan sagt, sie preisen meinen Namen
Die Zucker, die wir gegessen haben, wurde zu Gift
Sie schreiben zu, dass wir die schönen Lieben
Hab ich einen anderen Geliebte als der Herrgott.
(Karacaoðlan
K
eine Mehrheit im Bundesrat für
Hochschulrahmengesetz (HRG) Der
Bundesrat hat in seiner Sitzung vom 21. Juni 2002 dem
Gesetz zur Änderung des Hochschulrahmengesetzes
seine Zustimmung verweigert. Gegen die 6. Novelle
des HRG, deren Zustimmungsbedürftigkeit vom
Vermittlungsausschuss nicht bestätigt wurde, legte der
Bundesrat vorsorglich Einspruch ein.
Die Änderung des Hochschulrahmengesetzes hatte
der Bundesrat wegen der seiner Ansicht nach fehlende
Gesetzgebungskompetenz des Bundes kritisiert.
Des weiteren hielt er das Gesetz für grundlegend
überarbeitungsbedürftig.
Noch eine Anmerkung: jetzt muss das Gesetz
doch nochmal in den Bundestag, da Einspruch
eingelegt worden ist. Dort kann der Einspruch
allerdings mit einfacher Mehrheit überstimmt
werden. Dann wäre es erst mal durch, würde nach
der Unterzeichnung von Bundespräsident Rau aber
wohl vors Bundesverfassungsgericht gebracht werden.
Es ist bitter, dass sich vor allem die unionsgeführten
Bundesländer immer noch auf ihren antiquierten
Kulturföderalismus stützen und keinerlei inhaltliche
Begründung für ihre Ablehnung anführen. Deutliches
beispiel hierfür ist auch die PISA-Debatte.
Hintergrund:
Gebührenwildwuchs
Nach der Verabschiedung
der 6. Novelle des
Hochschulrahmengesetzes (HRG)
durch den Bundestag ist das Tor
zur Gebührenerhebung an den
Hochschulen nun bundesweit
aufgestoßen. Die rot-grüne
Bundesregierung hat damit
entgegen ihrer Wahlversprechen
von 1998 nicht der schwarzgelben Gebührenflut Einhalt
geboten, sondern die schwarzgelben Gebührenmodelle in
ein Bundesgesetz gegossen.
Mit der getroffenen Regelung
können sich die StudentInnen
nicht einmal mehr sicher sein,
ihr Studium bis zum ersten
berufsqualifizierenden Abschluss
gebührenfrei abschließen zu
Gebührenwildwuchs II
Es sind jedoch nicht nur so
genannte Langzeitstudiengebühren,
in angeblich geringer Höhe von ca.
500 Euro pro Semester mit denen
die StudentInnen belangt werden.
ausgesetzt sind. Die Verhandlung
läuft noch. In Nordrhein-Westfalen
wird darüber laut nachgedacht.
Dabei ist die Rechnung sehr
einfach. Beispielsweise gibt es in
Nordrhein-Westfalen ca. 500.000
StudentInnen. Das macht satte
50 Millionen Euro pro Jahr, die
dazu genutzt werden, um den
Landeshaushalt zu sanieren.
Die StudentInnen sollen jetzt
dazu beitragen, ein Loch von
1,4 Milliarden Euro zu stopfen,
die Nordrhein-Westfalen nach
Steuergeschenken an Unternehmen
fehlen.
Gebührenwildwuchs
und kein Ende
können. Das Gesetz sichert nur
den gebührenfreien Zugang zum
Hochschulstudium, jedoch nicht
den gebührenfreien Abschluss.
Die Ausnahmeregelungen gehen
sogar soweit, dass allgemeine
Studiengebühren möglich wären.
StudentInnen, die aus
unterschiedlichsten Gründen
etwas länger für ihr Studium
brauchen, können nun mit
Strafgebühren, den so genannten
Langzeitstudiengebühren,
belastet werden. Zudem erlaubt
die Novelle die Einführung
einer nachfrageorientierten
Bildungsfinanzierung in
Form von Studienkonten oder
Bildungsgutscheinen. Diese
leisten nicht nur einen Vorschub
für die völlige Marktanpassung
des Studiums, sondern bieten
eine Steilvorlage für allgemeine
Studiengebühren. Nach dem
jetzigen Stand der Dinge
werden Studienkonten und
Bildungsgutscheine bei ihrer
Einführung die selbe Form wie
Langzeitstudiengebühren unter
einem anderen Namen darstellen.
Die Strafgebühren bedeuten
einen ersten Schritt bei der
Aufkündigung des sozialen
Grundkonsens, dass alle
unabhängig von ihren sozialem
Hintergrund die selben Chancen
und Rechte beim Zugang zu
Bildung haben sollen. Schon jetzt
sind immer weniger StudentInnen
aus den unteren sozialen Schichten
an den Hochschulen zu finden,
und die Rahmenbedingungen
verschlechtern sich ständig.
Die jüngste BAföG-Reform
hat nicht zur grundlegenden
Verbesserung der Situation
beigetragen. Damit schwinden
auch die Chancen für zukünftige
Generationen von StudentInnen
auf ein gebührenfreies Studium.
Eine Rückkehr zum elitären
Hochschulsystem zeichnet sich ab.
Den StudentInnen wird das Geld
auch mit vielerlei Verwaltungsund Benutzungsgebühren aus den
Taschen gezogen. Immer mehr
Angebote des Hochschulsports
oder des Studium Generale
werden oder sind bereits nur noch
kostenpflichtig „konsumierbar“.
Eine weitere Form der Gebühren
sind die so genannten Einschreibeoder Rückmeldegebühren. Dabei
müssen alle StudentInnen einen
Betrag von 50 Euro gemeinsam
mit dem Sozialbeitrag für das
Studentenwerk und – falls
vorhanden – für die Verfasste
StudentInnenschaft und das
Semesterticket überweisen.
Die Einschreibe- oder
Doch das ist erst der Anfang.
All diese Formen von Gebühren,
seien es Langzeitstudiengebühren
oder Verwaltungsgebühren, sind
Gebühren in einer verhältnismäßig
geringen Höhe, die angeblich
individuell zu verschmerzen sind.
Diese Gebühren dienen dazu, in
der Bevölkerung die Akzeptanz für
die Einführung von allgemeinen
Studiengebühren zu schaffen.
Schon jetzt liegen weitergehende
Pläne auf dem Tisch. Gerade
erst ist ein in aller Heimlichkeit
ausgearbeitetes angebliches
Denkmodell bekannt geworden,
bei dem alle ab dem ersten
Semester Studiengebühren von
6.000 bis zu 12.000 Euro pro
Jahr zahlen müssen. Um eine
soziale Selektion zu vermeiden,
Rückmeldegebühren wandern
direkt in den Landeshaushalt,
meist um Finanzlöcher zu
stopfen. Die FinanzministerInnen
der Länder haben die
StudentInnen als lohnende
Einnahmequelle entdeckt und die
WissenschaftsministerInnen lassen
sich bei dieser Abzocke wissentlich
übertölpeln, um ihrerseits mit
weiteren Gebührenmodellen
regulierend in das Studium
einzugreifen.
In Ländern wie BadenWürttemberg, Niedersachsen
oder Berlin gibt es bereits
verschiedene Formen so genannter
Verwaltungsgebühren, wobei sie
in Baden-Württemberg nach einer
Klage der StudentInnen gerade
preist dieses Denkmodell ein
elternunabhängiges Stipendium
an, das sich auf den zweiten Blick
als Darlehen erweist, welches
verzinst wird und nach dem
Studium einkommensabhängig
zurückgezahlt werden muss. Für
BAföG-BezieherInnen bedeutet
dies nach Ende des Studiums einen
Schuldenberg – Studiengebühren
plus BAföG-Schulden - im
mittleren bis oberen fünfstelligen
Bereich, für alle anderen
geringfügig darunter.
Ein Studium wird immer
mehr zu einem Privileg
Besserverdienender und zu einem
abschreckenden sozialen Risiko
für Menschen aus Familien mit
geringen Einkommen.
Sayý 15
Temmuz 2002 www.dem-ajans.de
KÜLTÜR-SANAT
Berlin’de Kürt Film Festivali
NURAN MARAÞLI
Merhaba,
Bir süredir DEM Gazetesinde
yazmayý düþünüyordum. DEM‘le
buluþmamýn nedenlerinde biri; son
sayýlarda kadýn arkadaþlarýn sayýsal
olarak çoðalmasýdýr.
Yayýn hayatýna baþladýðýndan
bugüne kadar her aþamasýnda ve
özellikle mutfaðýnda emek veren
Hatice arkadaþ olsa da, hem gazetenin
her sayýda kendini yenilemesi, hem de
yazar kadýnlarýn artmasý sevindirici.
Nereden baþlayayým kararsýzlýðý
yazmamý geciktirdi. Aslýnda yazýlacak
onlarca konu var ama, yine de hemen
ha deyince yazýlmýyor.
7-16 Haziran tarihlerinde gösterime
giren ve Berlin‘de ilki baþaran
BERLÝN 1.KÜRT FÝLM FESTÝVALÝ
beni oldukça heyecanlandýrdýðý
için hemen yazmaya koyuldum.
Bilindiði gibi Berlin, film festivalleri
bakýmýndan önemli bir merkez.
Geçtiðimiz aylarda Stocholm‘de de
bir Kürt Film Festivali düzenlenmiþti.
Yine Almanya‘nýn
Frankfurt kentinde
24 Mayýs-2 Haziran
tarihleri arasýnda
Alman Film
Müzesinde 19 filmden
oluþan 1.Kürt Film
Festivali izleyicileriyle
buluþtu.
Günümüze kadar
Kürtlerin yaþamlarýyla
ilgili bir çok þey
yazýldý, araþtýrýldý,
film konusu yapýldý.
Özellikle de kýrsal
yaþamý ve gelenekgörenekleri konu
alan bir çok film
gerçekleþtirildi. Yine
Yeþilçam‘da birçok
Kürt insaný yetenek
ve baþarýlarýndan
ötürü ün yaptý. Ancak bugüne kadar
Film Festivali olarak hiç düþünülmedi,
belki de düþünüldü mevcut koþullar
elvermedi.
Sessizliðin Sesi
Sonuçta geç de olsa bu tür
etkinliklerin yapýlmasý hem
sevindirici, hem de onur verici.
7-16 Haziran 2002 tarihleri
arasýnda Yýlmaz Güney‘in anýsýna
düzenlenen ve Berlin‘de yapýlan 1.
Kürt Film Festivalinde 10 tanesi ilk
kez olmak üzere toplam 30 Kürt filmi
(veya Kürtler üzerine yapýlan film)
gösterime girdi. Festival, Bahman
Ghobadi‘nin Demek Ji bo Hespên
Serxweþ/Sarhoþ Atlar Zamaný filminin
galasýyla açýlýþ yaptý. Açýlýþta bir
konuþma yapan Ghobadi,“bu festivalin
kendisi için Cannes‘ten daha önemli
olduðunu“ belirtti. 500‘ün üzerinde
bir davetli topluluðunun katýldýðý açýlýþ
galasý Kürt sanatçý, kültür ve siyaset
adýmlarýyla, dostlarýnýn buluþtuðu bir
þenliðe dönüþtü. Festivale birçok film
yönetmeni, senarist
ve sinema emekçisi
misafir olarak
katýldý. Yönetmen
Ghobadi ile yapýlan
söyleþinin ardýndan
geç saatlere kadar
süren kokteyl, genç
Müzisyen �ener‘in
güzel sesi ve farklý
yorumlarýyla
geceyi daha da
renklendirdi.
Filmlerin
gösterildiði sinema
Filmkunsthaus
Babylon. Hemen
salonun giriþinde
sinemanýn tarihsel önemini açýklayan
küçük bir yazý asýlý. Rudolf
Lunau isimli KPD üyesi, 19331934 yýllarýnda anti-faþist direniþ
OZAN ÞAH TURNA
Dünyamýzý
“güzellik”
kurtaracak
D
ünyamýzý „güzellikler
kurtaracak!
Beyin
ve yürek güzelliði; ekmek ve
sudan daha önemlidir...Zira,
„ek-meksiz ve susuz ölürüz“.
Ancak,güzelsiz-güzelliksiz hayvanlaþýrýz!..Oysa,“ölmek,
hayvanlaþmaktan
daha
önemlidir“...diyor
Dostoyevski...Ne kadar özlü ve de sözlü bir deyimdir.
Sevgili yaþamý ve dostluðu paylaþanlar; sevmek ve
sevilmek gerek. Ýþte, aþta, seviþte...Kucaklaþmak gerek.
Dar çember gibi kendi alanýmýzda takýlýp kalmak;
geniþ alanlarý kapatýr.Ufkumuzu daraltýr, dünyamýzý
karartýr! Dünyamýzda ki bunca adaletsizliklerin,
haksýzlýklarýn,sömürü
ve
baskýlarýn
kökeninde
sevgisizlik ve paylaþým kültürünün geliþmediðinin de
önemli bir rolü olsa gerek.
Ýnsaný „insan yapan“ deðerlerin temelinde sevgi
ve özgecilik yatar. Sevginin ve dostluðun-paylaþýmýn
olmadýðý tüm öðeler birer robottan farksýzdýrlar! Sevgi
ile hercümerç olmayan hiç bir sistemler grafiði mutlu
toplumlar ve bireyler yaratamazlar! Yaþamý ve dostluðu
paylaþmak adýna... Turnalarýn kanadýnda sevgilerimi
yolluyorum! Bir yapýtýmýn dizeleri ile siz „Sevgili
Okuyucularýmý“ selamlýyorum...
SEVDA ZARFINA KUÞ OLSAM!...
Gökte Turnalar misali
Sevda zarfýna KUÞ olsam!
Mazlumlara güneþ eli
Zalime boran KIÞ olsam...
Dadaloðlu otaðýnda
Sarmaþ oldum yataðýnda
Bugünler yol kavþaðýnda
Yarýna Umut DÜÞ olsam
çalýþmalarýný burada sürdürmüþ.
Yýllar sonra Kürt film festivaline
de ev sahipliði yapan bu tarihi yapý
hem mimari, hem de gerçekleþtirdiði
anlamlý gösterilerle oldukça sýcaktý.
Festival boyunca filmlerin
yanýsýra 10.6.02-14.6.02 tarihleri
arasýnda „Yýlmaz Güney ve Sinemasý,
Diaspora‘da Kürt
Sinemasý ve Kürt
Sinemasý“ baþlýklý
tartýþmalý seminerler
verildi. Seminerler de
filmler kadar ilgiyle
izlendi. Her filmin
ya yönetmeni ya da
rejisörü festivalde
yer aldý. Bahman
Ghobadi‘den
Nizamettin
Ariç‘e, Mano Xalil‘den Mehmet
Aktaþ‘a, Ahmet Soner‘e kadar hepsi
izleyicilerin sorularýný yanýtlayarak
sýcak ve güzel bir ortam oluþturdular.
Bir Kürt tiyatro sanatçýsýnýn sohbet
sýrasýnda dediði gibi, Festivalin
müdavimleri olarak biz orada küçük
bir aile oluþturmuþtuk.
Filmlerin hepsini olmasa da çoðunu
izledim. Filmlerimiz bizi anlatýyordu;
sürgün, göç, parçalanmýþlýk, savaþ,
mültecilik, gözyaþý.... Yani biz
Kürtlerin gerçekliði.
Festivalde uzun metrajlý filmlerin
yaný sýra, kýsa metrajlý belgesel ve
dokümanter filmler de yer aldý.
Bunlarýn içinde beni en çok etkileyen
Mehmet Aktaþ‘ýn Ermenistan‘da
çektiði Karapetê Xaço belgeseli oldu.
Karapetê Xaço‘nun ünlü Lavuko
Metine ve Berivan parçalarý her
dinlediðimde beni hep etkiler ve
Nerde garip görsem baðrým
„Cýz eder“ ah,dinmez aðrým
Yüzyýllara gider „çaðrým“
Ferhat Þirin ATAÞ olsam
Þah Turna aþk,yele verin
Dosta gitsin serin-serin
Hasret çeken sevenlerin
Gözünden akan YAÞ olsam!...
Evet Dostlar, mazlumlara doðan güneþ olsak.
Gariplere muþtu(müjde), sevilene-sevene secde
olsak.Gönüllerimizi
açalým
Cana-canana.
Onura,Ýnsana...Geniþ tutsak dünyamýzý. Özgür
yaratýcýlýk ve özgür sevdalar; dar kalýpçýlýkla, ayný
binanýn çevresini dolaþmakla olmaz!.Kendimizi aþýp,
yek diðerimizle kucaklaþmamýz gerekir! Özgürlüðün
yanýna „Özgünlüðü“ de koymalýyýz! Bir sanatçý, aydýn ve
yazar özgür; ama ayný zamanda „Özgün“ olmalýdýr...
Lafýz deðil; anlam önemlidir. Doðruyu ve iyi olaný
amaçlarken; güzeli de amaçlamalýyýz. Ýnsan, sevgi ve
yaþam dýþa açýldýkça güzelleþir...Sanatýn, aþkýn,þiirin
olduðu her yerde bir umut ýþýðý vardýr!...
Þüphesiz ki,bu satýrlarýn yazarýnýn da bir dünya
görüþü vardýr. Mücadelelerini, sanatýný üretti. Birçok
aðýr bedeller pahasýna! Ancak, hiç bir zaman belli
bir takým dar ilkeleri savunma düzeyinde kalmadým.
Dünya“ya çok geniþ pencerelerden baktým! Kuru
ideolojiler yavandýr...Tatsýz-tuzsuz aþa benzerler.
Yalnýz birtakým þeylerin deðil; birçok özelliklerin ve
güzelliklerin adamý olmak gerek...Sevgi yumaðý ile
dolmak, aþk oduna yanmak gerek. Yaþam için yemeli;
yemek için yaþamamalý...!
Sevgili Canlar,yaratýcýlýk,üreticilik için zahmete
katlanmak
istemeyenler;
tekrarýn,kopyacýlýðýn
kolaycýlýðýna; hazýrcýlýðýn rehavetine kapýlýrlar...Arabayý,
sevgi ve bilim atýnýn önüne koþanlar; tarihin akýþýný
tersine döndürmek isteyenlerdir! Ýnsanda ve canda
deðiþmeyen tek þey; sevgidir ve deðiþkenliktir...
Sevilesi ve yaþanasý bir dünya için. Uðruna zulümleri
göðüsleyecek sevdalar ve umutlar için; tabi ki, bahçe
bahçývan ve gülün yaný sýra; diken de olacaktýr! Dikensiz
gül bahçesi olmaz! Gülün dikenine katlanýlmalý!....
Nostalji takýlmakla geleceðe köprü kurulamaz.
aðlatýr. Doðrusu, kendisinin hala
yaþadýðýný ve Ermeni olduðunu
bilmiyordum. Film 98 yýlýnda çekilmiþ
ve o yýllarda 96 yaþýnda canlý bir
tarih... Ýlerleyen yaþýna raðmen
oldukça hayat dolu. 50 dakika süren bu
dokümanter filmi göremeyenlerin çok
þey kaçýrdýðýný düþünüyorum.
Çarpýcý
filmlerden biri de
yönetmenliðini
bayan Ruth
Walk‘ýn yaptýðý
1998‘de Ýsrail‘de
çekilmiþ Xewne
Pinka/Pinkas‘ýn
Rüyasý isimli
yapýmdý. Ýlginç
bir anlatým tekniði
ile hazýrlanan
yarý-belgesel
nitelikteki bu
filmde Ýsrail‘e
yerleþme çabasý
içindeki bir Kürt
ailenin serüveni
anlatýlýyordu.
Festivalin son
gününde gösterilen ve yönetmenliðini
Halil Uysal ile Özgür Reyzan‘ýn
yaptýðý ve çembere alýnmýþ iki
gerillanýn öyküsünü anlatan Tirêj filmi
yoðun ilgi gördü.
Festivalin gerçekleþmesinde
büyük emeði geçen, Kürtlerin yaþadýðý
çeþitli ülkeleri gezerek Kürt filmlerini
toplayan, bütün teknik aþamalarda
emeði olan ve sonuçta bizleri bu güzel
filmlerle buluþturan gazeteci Mehmet
Aktaþ‘ý kutluyorum. Mehmet, mutlaka
zorluklarla, engellerle karþýlaþmýþtýr.
Bu tür etkinliklerin bilinen bilinmeyen
ne kadar çok engelle karþýlaþabildiðini
tahmin edebiliyorum. Böylesi
bir çalýþmayý sonuçlandýrmýþ
olmasýnýn tüm zorluklara deðeceðini
düþünüyorum.
Dileðim Berlin Kürt film
festivalinin gelenek haline getirilmesi,
periyodik aralýklarla devam
ettirilmesidir. Bu tür çalýþmalarý
sürdüren arkadaþlara doküman
sunmak, imkanlar oluþturmak en güzel
dayanýþmayý oluþturacaktýr.
Tabi þunu düþünmeden de
edemiyorum;
Keþke, bizleri konu alan
filmlerimizi özgür topraklarýmýzda
izleyebilseydik...
Keþke, bu filmler bütün dünya
ülkelerinde gösterilseydi...
Sorunlara ,fikirlere ve inançlara dar pencerelerden
bakmakla ilerleme saðlanamaz.. Duygusuz ve sevgisiz
insan, bir robottan farksýzdýr!...
Sloganlara,simgelere ve imgelere yapýþmak,
sýðýnaklara sýðýnmak bir aþama, geliþme kaydettirmez
insana.
Evet, dünyamýzý güzellikler kurtaracak. Sevgi
kervanýnda can caný, ten teni saracak...Ýnsanlýk
esenliðe ancak, daðlarý Ferhat’ýn çekici ile yara yara
varacak Þirin“ine!...Sabýr ile,yürek ile,erek ile...
Bizim daðlar, yollar aþan sevgimiz sevdadan da
ötedir!....
SEVDADAN DA ÖTE...!
Deðil heves, deðil tutku
Aþkým SEVDADAN da Öte
Yarýnlara sarkar „utku“
Umar DEVADAN DA Öte!
Poyraz eser, güller n“ider?..
Volkan kaynar, taþar gider
„Sarp daðlarý“ aþar gider
Yolum OVADAN da Öte
Aþk ekinim, harlý harman
Yar“la yaralandý derman
Gönül dinlemez ki ferman
ÞÝAR, DAVADAN da Öte
Söz ve Müzik:Ozan Þiar
Düzenleme:Ozan Þah
Turna Vokal ve Yorum: ÞAFAK ve ÞÝRÝN
Bir söz vardýr: Deðirmen iki taþtan; muhabbet ve
sevgi iki baþtan...Sevgi doðanýn ikinci bir güneþidir!
Gönül-dostluk ve yaþam ocaðýnda kavrulduk, dört
aleme savrulduk...Omuzlarda geceleyin karanlýklaray batar; ama güneþ doðar. Sevginin sýcaklýðý ýsýtýr,
yürekleri, ezgili-sezgili erekleri...
Sonunda güzel ve güzellikler kazanacak. Ýnsanýn
kendisi üzerinde zaferi olacaktýr! Iþýk dolacak karanlýk
ve paslý gönüllere. Ýsli-puslu beyinlere. Zaten, yaþam,
umut ve sevgi; paylaþým deðil mi?!
Sevgiyle kalýn. Dostça, hoþça ve dostlukla kalýn!
sayfa
[email protected]
meteseler
11
METE ALP
Yaþamayý kýl payý
yakalamak kimileyin
ölümden beter
Y
alnýz acýlarý anlatmak
deðil derdim. Yapmak
istediðim,
unutturulmaya
çalýþýlanlarý
hem
kendi
belleðimizde uyandýrmak hem
de unutmadýðýmýzý ve asla unutmayacaðýmýzý anlatmak
“beylerimize”, “efendilerimize”.
Gazetemizin Nisan, Mayýs ve Haziran sayýlarýndaki
yazýlarýmda hep bu ana temayý izlediniz, okudunuz. Acýlar,
acýlar, acýlar.....Sevinmelerimize kimsenin izin vereceði yok
. Biz yaratacaðýz kendi sevinçlerimizi.
Mahzuni Usta’yý andýk DEM gecesinde. Dostlarla.
Hamburg’da. Sevinçlerimizi bir deste gül yaptýk, Mahzuni
Usta’nýn yüreðine koyduk. O artýk hep yaþayacak.
Üzerimize üzerimize geliyor Temmuz.
Sabra-Þatilla’nýn, Halepçe’nin, Þaron saldýrýlarýnýn kanterleri kurumadan Sivas Madýmak Oteli’nden kurtulanlarýn
hüznü, acýsý geliyor aklýma. Dinsel Ýrticanýn tarihler boyunca
kelle koparýcý, deri yüzücü, domuz baðlý iþkenceci yüzü,
Hallac-ý Mansur’u, Þeyh Bedrettin’i, Pir Sultan Abdal’ý nasýl
katlettiklerini anýmsatýyor bana.
yakmayýn
halepçe’den bir ses uçar
dolanýr sivas bulutlarýnda
sivasça’ya bakar bakar da
kanatlarý tutuþur
gözleri yanar
sivasça’dan bir ses uçar
koþar hiroþima bulutlarýna
zonguldak ocaklarýna koþar
urfa ankara zigana tünellerine koþar
yorulur da
utanýr da
gelir sesime konar
anlaþýlmaz çaðlarýndayýz tutkularýmýzýn
kahrediyoruz doðaya
yýðýldý yine avuçlarýmýza
küfürlü tükürüklerimiz
bir insan yakýlýyor
yaþam köprüsünün altýnda
hükmetmek adýna insanlýða
bin insan yakýlýyor
inançlar yakýlýyor
aydýnlardan
kitaplardan
çocuklardan sonra
buruþturup atalým tükeniþlerimizi
çarþaflar dolusu aðlamasýn düþlerimiz
adýmlarýmýz geleceðe taþýsýn nefesimizi
yaþanmamýþ düðünlerimizi
özlemlerimizi
yakýn aydýnlarýmýzý
kitaplarýmýzý
yakýn geleceðimizi
çocuklarýmýzý
yüreðimiz size inat hep böyle çarpacak
Havalar
ýsýnýyor.
Sivas’ta
Madýmak
Oteli’ni
tutuþturanlarýn meþalelerini yakanlarla, yine bir temmuz
ayýnda yitirdiðimiz Bedrettin Cömert’in tetikçilerini
görevlendirenlerin ayný zebaniler olduklarýný biliyoruz.
Unutmuyoruz. Unutmamayý öðreniyoruz. Öðrenmek
zorundayýz. Bu bizim geleceðimiz. Çocuklarýmýzýn geleceði
bu unutmamalarýmýz....
“külleri þeyh bedrettin
külleri nazým
külleri pir sultan
külleri bir yýðýn insan
küllediler fitilli yaralarýný
yaban gözlerini devirdiler
delikanlý daðlar devridi
saçlarý kýrk örgülü canlar devrildi”
Kerbela’yý nasýl unutmadýysak, Hiroþima ve Nagazaki’ye
ateþ toplarýný gönderenleri nasýl unutmadýysak, Güney
Afrika’daki ýrkçý beyaz azýnlýðýn mazlum siyah Afrika
halkýný katlediþini nasýl unutmadýysak, Victor Jara’nýn
ellerini nasýl unutmadýysak, Vietnam’lý çocuklara jenosit
uygulayanlarý, Sýrp vahþetini ve toplu mezarlarý, Filistin’deki
Þaron vahþetini, Hitleri, Musoloni’yi, Salazar’ý, Franko’yu,
Pinoþe’yi nasýl unutmadýysak öylesine dipdiri belleðimiz.
Unutmuyoruz. Salazar’ý, Franko’yu deviren güç de Ýspanyol
ve Portekiz halklarýnýn o dupduru unutmayan bellekleriydi.
Bu bilgiyi de unutmuyoruz.
Havalar daha çok ýsýnacak....
Sayý 15
Temmuz 2002 www.dem-ajans.de
ROPÖRTAJ
Dr. Levent Seçer; “Türkiye’de sanat tele vole
kültürüyle eþdeðerde kalýr ve öteye gidemez”
Bugünkü konuðumuz,
kendisini daha çok yurtdýþý
festivalleri ile tanýdýðýmýz,
son zamanlarda basýnda
gündemde yerini koruyan çok
deðerli bir sanatçýmýzla, sayýn
Dr. Levent Seçer..
Sayýn Seçer sizi uzun zamandan beri
basýndan, sanatçý müzisyen olarak kültür
ve sanatla ilgili açýklamalarýnýzdan
tanýyoruz. Son zamanlarda ise sýk sýk
basýn ve televizyonda,ayrýca þiirlerinizle
çeþitli gazete ve dergilerde yer
almaktasýnýz. Dr. Levent Seçer kim ?
Efendim ben bu sorunuza çok kýsa
cevap vermek istiyorum. Çünkü daha
ayrýntýlý bilgileri, beni söyleþinin akýþý
içerisinde detaylý olarak bulacaksýnýz.
Adana dan dünyaya geldim. Ýlk, orta ve
lise tahsilimi Adana dan yüksek tahsilimi
(Tip Fakültesi ) Ýstanbul ve Ýtalya da
yaptým. Ayrýca Konservatuar müzik
bölümünü bitirdim. Þu anda Almanya da
yaþamýmý sürdürmeliyim.
Sanat dünyasýyla tanýþmanýz nasýl
oldu ?
Belki klasik bir cevap olacak ama,
aileden gelen bir özellik. Babam
müzisyendi. Çok güzel keman ve ud
çalardý. Ayrýca çok güzel de sesi vardý.
Zamanýn ünlü musiki üstatlarýyla yaptýðý
fasýllar beni ta küçük yaþta müzik
dünyasýnýn içine çekti.
Levent Seçer kendisini ne zaman
sahnede buldu ?
Ýlkokul boyunca müsamelerde þarký
söylerdim. Ýlk sahne tecrübem beþinci
sýnýf mezuniyet töreninde oldu. Ortaokul
sýralarýnda bazen derslerden kaçar okulun
yanýndaki terkedilmiþ tarihi belediye
hamamýnda kulaklarýmý ellerimle kapatýp
ses denemesi yapardým, sesimin verdiði
yankýyla kendimi sanki sahnedeymiþ
gibi his ederek þarkýlar söylerdim. Ayrýca
her akþam Adana þehir sinemasýnda
teþrifatçýlýk yapýyordum. Film baþlamadan
önce sinemayý açýyordum. Bekleme
müziðini ve film arasý müziðini kendim
canlý þarký söyleyerek yapýyordum.Aslýnda
bir çok seyirci sinenemaya benim sesimi
dinlemeye geliyordu. Yani müzik, sinema
bunlar beni sanata çeken unsurlardýr.
Profesyonel müzik yaþamýnýz nasýl
baþladý ?
Yüksek öðrenimin için Ýstanbul`a
geldiðim yýllarda müzikten tabi ki
kopmadým.
Ýstanbul`un ünlü gece kulüplerinde
þarký söylemeye baþladým. Olimpia,
Þanzelize, Foliberjer, Yýldýz, Mülenruj bu
gazinolardan bazýlarý.
Ýstanbul’ a geldiðimde yýllardan beri
ezikliðini ve eksikliðini duyduðum bu
eðitimin olanaklarýný aramaya baþladým.
Ve Ýstanbul Belediye Konservatuar`ý
sýnavýna girdim ve kazandým. Týp
tahsilimi ve konservatuar
paralel yürütmeye baþladým.
eðitimimi
Konservatuar eðitimi gördünüz,
eminim þu anda þöhreti yakalamýþ,
tanýdýðýmýz bir çok sanatçý ile ayný
sýralarý paylaþmýþsýnýzdýr. Acaba bu
konuda bize anlatacaklarýnýz var mý ?
Evet. Sayýn Kamuran Akor, Ahmet
Özhan. Biz Türk Müziði bölümündeydik.
Ayný zamanda tiyatro bölümü de ayný
binadaydý. Bu bölümün öðrencilerinden
Uður Yücel, Aslan Kaçar, Mübeccel
Vardar, Gül Erda gibi þu anda sinema
ve tiyatro sanatçýlarýný tanýdým ve
büyük destek aldým. Onlar da bizim
bölüme seslendirme, dublaj vs. Eðitimi
için geliyorlardý. Bu arada bir dönem
devlet bakanlýðý yapmýþ olan ünlü
politikacýlardan olan Yüksel Yalova benim
konservatuar dönem arkadaþýmdý. Tiyatro
bölümünde olup da beni çalýþmalarýmda
destekleyenler arasýnda sayýn Nedim
Otyam (o dönem konservatuar müdürü),
Yýldýz Kenter, Sabahhatin Kudret Aksal,
Melih Cevdet Anday`ý da
anmak isterim.
Sayýn
Seçer
sizin
basýndan
sürekli uluslararasý
festivallerde
baðlantýlý
olarak
tanýdýk. Bu konu
ile ilgili bize neler
söylenilirsiniz?
Týp fakültesinde
öðrenciliðim devam
ederken, kendimi tanýtabilmek için
çok yönlü bir çalýþma alanýna girmek
istedim. Bunun en önemli yolarýnda biri
de tabi ki yurtdýþýna açýlmaktý. Benim
konservatuardaki asýl alaným Türk Sanat
müziði idi. Ama aldýðým eðitim genellikle
klasik ve sanat tarzýna açýktý. Yurt içinde
o dönemler bir çocuk Sanatçýlar furyasý
vardý ve beni çok rahatsýz etti, Böyle bir
müzik piyasasýnda sanatýmý dýþýndaki
festivalleri araþtýrmaya baþladým. Ve
uluslararasý nitelikte en büyük festivalin
Ýtalya`da yapýldýðýný öðrendim. SanRemo Müzik Festivali þarký yarýþmasýnýn
beni en iyi þekilde tanýtabileceðini
düþündüm. Festivale, þarký yarýþmasý ile
ilgili bilgiler toplamaya baþladým.
San Remo´da hangi þarkýyla
yarýþtýnýz?
Beklediðim bir soruya, teþekkür
ederim. Baþvurumun kabul edilmesi
üzerine Türkiye´ye geldim. Festival
tarihinde çok az bir zaman vardý þarkýmýn
notalarýnýn, altyapýsýnýn hazýrlanmasý
gerekiyordu. Sözleri bana ait olan
Türkçe’si „Bir Kadýn´nýn Son Sözü”,
Ýtalyancýsý “Lul´Tima, Parola di Una
Donna” olan þarkýmýn düzenlemesine
Sezer Baðcan hazýrlandý.
106 eser arasýnda 16 ncý oldum. Bu
sonuç benim için inanýn birinci olmak
kadar sevindiriciydi. Festivaldeki baþarým,
gerek Ýtalyan basýnýn gerekse Türkiye` de
çok geniþ yanký uyandýrdý. Festivalden
sonra bir süre Ýtalya ´da kaldým. Bu
arada ünlü Ýtalyan sanatçýlarýndan Silvia
Costina, Dominico Modukno, Adriano
Celentono ile beraber oldum. Bu arada
kaldýðým otelde ünlü Ýtalyan yönetmen
Aldo Torelli benimle konuþmak istedi.
Lisa Minelli ve Omar Sherif´in baþrolü
oynayacaklarý bir filmde rol almam için
teklifte bulundu. Ayrýca fotoromanlarda
oynamam için teklifler aldým.Bunun
yanýsýra aldýðým baþarýdan dolayý dünya
festivallerinden davetler almaya baþladým
ve almaya devam etmekteyim.
Yurt dýþý itibariyle; Japonya- Tokyo,
Ýrlanda- Castleber, Polanya- Spot,
Bulgaristan Altýn Orfa, YugoslavyaPula, Fransa- Toulon, Sili-Vinna del
man, Norveç- Oslo- Bergen, FinlandiyaKuhmo Chammer, Avusturya- AltenKammer, Mýsýr- Ismailiye, Kazakistan
–Asya,
MacaristaBartokvll
Europen
Conviial Song,
Danimarka-Bergener Festivalleri. Ayrýca,
2001 yýlýnda Ýsveç `te yapýlan AB dönem
baþkanlýðý ilk toplantýsýna davet edildim.
1994 `ten beri merkezi Finlandiya
`da bulunan Dünya Festivaller kuruluþu
üyesiyim. Ayný kurul bana `` uluslararasý
Müzik Akademisi baþarýlý Sanatçý ``
ödülünü vermiþtir. 1988 `de de Ýrlanda
Ünüversity College An Dublin tarafýndan
yene
baþarýlý
sanatçýlar
arasýnda
gösterildim. Avusturya `da katýldýðým bir
festivalde dönemin Cumhurbaþkaný ve
Birleþmiþ Milletler Genel Sekreteri Kurt
Waldheim tarafýnda ödüllendirildim. 1997
ve 1998 yýllarýnda Avusturya `da yapýlan
Modernes Kultur und sozial Sponsoring
Toplantýsý `na davet edildim. Dünyadaki
modern kültür ve sanatýn geliþimi konulu
bir konuþma yaptým.
Sizi Türk Sanat Müziði sanatçýsý
olarak
tanýyoruz.
Türk
sanat
müziðine hangi boyutlara taþýmayý
düþünüyorsunuz? Bu müzik tarzýný yurt
dýþýnda tanýtmayý düþünüyor musunuz ?
Türk sanat müziðine ve klasik müzik
formatlarý birbirine yakýn, bir çok klasik
müzik enstrümanlar Türk sanat müziðinde
de kullanýyor. Aslýnda bu iki müzik
tarzýnýn harmanlayarak yeni bir tarz müzik
dünyasýna kazandýrmak, festivallere bu
tarzla katýlmak hep üzerinde düþündüðüm
bir konu, aslýnda giriþimci ve yenilikçi
olmak gerekiyor.
Aþkýn ve þarabýn þairi
Hayyam
M
ezopotamyalý,
þair
ve bilgin (Niþapur
1044.ay.y 1123/1136).
Hayatý, gençlik yýllarý kesinlikle
bilinmiyor. Elde bulunan eserlerinden,
hayatýyla ilgili olaylarý anlatan bazý
kitaplardan, mantýk, felsefe, matematik
ve astronomi konularýnda çalýþtýðý,
bu alanlarda düzenli bir öðrenim
gördüðü anlaþýlmaktadýr. Hayyam
(Çadýrcý) takma adýný, atalarýnýn
çadýrcýlýk yapmalarý yüzünden aldýðý
söylenir. Ömer Hayyam, zamanýnda
daha çok bilgin olarak ün kazandý.
Ýranýn, Selçuklular yönetiminde
olduðu bir çaðda yetiþen Hayyam,
Horasan ülkesindeki büyük þehirleri,
Kim görmüþ o cenneti, cehennemi?
Kim gitmiþ de getirmiþ, haberini?
Kimselerin bilmediði bir dünya
Özlenmeye korkulmaya deðer mi?
Koydun yemi, kurdun tuzak ey yaradan
Tuttun avý, verdin ona bir ad: Ýnsan!
Her hayrý ve her þerri düzenler, sonra
Herkeste bulursun yine sen bir noksan!
[email protected]
Þu anda yurt dýþýnda yaþýyorsunuz
ve sanat faaliyetlerinize son yýllarýnda
müziðin yaný sýra, þairliðinizi de
katýnýz. Ýsterseniz biraz da bu yönünüzü
irdeleyelim.
Ben son derece duygusal bir insaným
Yaþadýðým güzellikler de kötülüklerde de
beni son derece sevindirir ya da yaralar.
Yani duygularýmý doruklarda yaþarým hep.
Bugüne kadar zaman zaman duygularýmý
kaleme döküyorum, son zamanlarda
bunu o kadar çok yapmaya baþladým ki,
edebiyata karþý içimde inanýlmaz yakýnlýk
duyuyorum. Bu arada bazý þiirlerim birçok
gazete ve dergide yayýnlanma þansýna
sahip oldular. „DÜNDE KALMAK“
adý ile ilk þiir deneme kitabým olarak
okuyucularýmýn beðenisine sundum.
Þu anda sanat adýna Türkiye´de
gelinen
nokta
konusunda
bir
deðerlendirme yapmanýz mümkün mü ?
Bu soruyu cevaplamama sayfalar
yetmez aslýnda. Türkiye´de sanat adýna
yapýlanlarý gördükçe, sanata bu kadar
emek vermiþ bir insan olarak kendimi hala
sanatçý olarak tanýmlayamýyorum. Oysa
hala sanatýn anlamýný bile bilmeyenler
bir tek þarkýyla çeþitli sansasyonlardan
geçerek adýna sanatçý siye andýrabiliyorsa
ben bir kez daha „sanatçý deðilim
diyorum. Türkiye´de sanat ve sanatçý
bence magazin furyacýlarýnýn tekelinde.
Sanatý sanat olmaktan çýkarýp adeta
ticaret haline getirenler, sesi olmayýp da
ben filancadan ders almaya baþladým,
her sabah yumurta içiyorum, filanca
ünlü bestekar benim için þarký yapýyor,
diyerek çeþitli televizyon kanallarýnda
görsellikleriyle
gündeme
gelen,
kendi kendilerine sanatçý ünvani
takanlar, sanatýmýzýn bugünlerde utanç
haline gelmesine vesile olmuþlardýr.
Bence manken mankenliðini, oyuncu
oyunculuðunu,
þarkici
þarkiciliðini
yapmalý. Sanat emek, bilgi, birikim,
eðitim gerektiren bir olgudur. Ve bunun
akabinde sanatçý doðar. Bir manken
hanim mankenlik mesleðinde basarili
olabilir. Ama sanat adýna hiç bir sesi yok,
yeteneði yok, eðitimi yok, milyonlarca
lira harcayarak tüm ,çýplaklýðýný ön
plana çýkarýp, ite kalka öðrendiði bir
þarkýyla Sanatý katletmesine doðrusu
seyirci kalmak istemiyorum. Bunu
besleyen telvole, paparazzi kültürünü
desteklemiyorum. Beni gerçek sanatçýnýn
sanat adýna ne yaptýðý ilgilendirir.
sanatçý
olmayýp,
sanatçý
kimliðiyle ortaya çýkanlarýn
tele volelerdeki entrikasyon
yaþantýlarla gündeme gelmeleri
beni asla ilgilendirmiyor. Bu
zihniyet devam ettikçe sürekli
açýklamalarýmda
söylediðim
gibi, Türkiye’de sanat tele vole
kültürüyle eþdeðerde kalýr ve
öteye gidemez.
Yaþamýn Güzelliðine
sayfa
12
FÝGEN GENÇ
Dünya
prömiyerinde
beyaz çiçeklerle
bakýþýyorum
E
vde hastaydým… Sesim
dahi çýkmýyordu, konsere
gittim, iyileþtim.
Þu anda da CD’den
dinlediðim “Üç Denizin Sesi” Tekfen Karadeniz
Filarmoni Orkestrasý, 20 Haziran 2002’de Ýstanbul
Yeditepe Üniversitesi’nde yaz sezonunun ilk
konserini gerçekleþtirdi. Çeþitli ülkelerin yerel
sazlarýný konuk eden þef Saim Akçýl’ýn yönetimindeki
orkestra bu defa Anadolu’nun sesini güçlendirdi.
Müzik dünyasýndaki iki prömiyer bu konserde
gerçekleþti.
Neyzen Ercan Irmak’ýn solist olarak yer
aldýðý “Ney ve Oda Orkestrasý için Konçerto” çok
etkileyiciydi. Ercan Irmak’ýn da ifadesiyle, saz semaisi
de orkestra için ilk defa yazýlýyordu. Ýlyas Mirzayev’in
yazdýðý ve düzenlediði eserleri konserden hemen
önce yapýlan provada dinlediðimde oturduðum
yerde ruhumun yükseldiðini hissettim. Ney, zaten
insaný iç dünyasýna götüren, ruhunu dinlendiren,
arýndýran bir enstrüman, hele Ercan Irmak gibi bir
vituoz’den Karadeniz Filarnomi Orkestrasý’ndan
dinlemek. Ney’in obua ile düeti bir ara orkestrayla
öyle bütünleþti ki…
“Barýþ Konçertosu”, bu konserdeki ikinci dünya
prömiyeriydi. Baðlama virtüözümüz Arif Sað ve
yanýnda yer alan baðlama ustasý Erdal Erzincan,
Cengiz Özdemir’in düzenlediði “Baðlama ve
Orkestra için Barýþ Konçertosu”nu ve türkülerimizden
bir demet seslendirdiler konserin finalinde.
Beyaz çiçekler, aðlayan öze su serpebilir mi?
Orkestra þefi Saim Akçýl’ýn da kurucularýndan
olduðu Truva Derneði’nin ilk konserindeki ilk solist
ise Azerbaycan’dan konuk kemança sanatçýsý
Adalet Vezirov. Sanatçý, orkestra ve sanatseverler
tarafýndan o kadar sevildi ki dört yýldýr davet
ediliyor. Sanatýnýn gücü yanýnda o kadar mütevazý
bir kiþiliðe sahip ki Adalet, konser sonrasý kendisini
tebrik ettiðimde “herkesi aðlatýn, aðlatmak zorunda
mýsýn?” dediðimde “ben de aðlýyorum, özüm aðlýyor”
dedi. Kendisine takdim edilen beyaz çiçekleri bana
uzattý, insanýn gönlünü ateþleyen müziðiyle beraber
çiçeklerini de kucakladým.
Halkýn içinden çýkmýþ enstrümanlarla, doðanýn
her sesini, rengini barýndýran klasik müziðin
örtüþmesi, müzik içerisindeki ayrýmlarý, yerelevrensel farklýlýðýný eritiyor, kaynaþtýrýyor. Umarým
bu yaþamýn tüm alanýna yayýlýr; doðu-batý, güçlügüçsüz, ezen-ezilen halklar yakýnlaþýr, kaynaþýr.
Sayýn
Seçer
deðerli
zamanýnýzý ayýrdýðýnýz için size
çok teþekkür ediyoruz.
Rica
ederim.
Dem
Gazetesine ben teþekkür ediyor
yayýn
hayatýnda
baþarýlar
diliyorum.
Belh, Buhara ve Merv gibi
bilim merkezlerini gezdi,
bir ara Baðdata da gitti.
Zamanýnýn hükümdarlarýndan,
özellikle Selçuklu sultaný
Melikþak ve Karahanlýlardan
Þemsülmülkten
büyük
yakýnlýk gördü. Saraylarýnda,
meclislerinde bulundu.
Reþidüddinin Cami-üt-Tevarih adlý
eserinde anlattýðýna göre Nizamülmülk
ve Hasan Sabbah, Ömer Hayyam ile okul
arkadaþýydýlar.
Gerek Hayyamýn zamanýnda, gerek
sonar ki çaðlarda yazýlan kaynaklarda
çaðýnýn bütün bilgilerini edindiði, o
alanlarda derin tartýþmalara girdiði, fýkýh,
ilahiyat, kýraat, edebiyat, tarih, fizik ve
astronomi okuttuðu yazýlýdýr. Ebul Hasan
Ali El-Beyhaki onun çok bilgili bir kimse
olduðunu, fakat müderrislik hayatýnýn
pek baþarýlý olmadýðýný bildirir. Ayrýca
Zemahþeri ile uzun boylu tartýþmalara
giriþtiðini, onun derslerine bile devam
ettiðini, Zemahþeriyi, bilgi bakýmýndan
beðendiðini yazar.
Hayyamýn fizik, metafizik, matematik,
astronomi ve þiir konularýnda deðiþik
eserleri vardýr. Bunlar arasýnda Ýbni sinanýn
Temcid (Yücelme) adlý eserinin yorum
ve tercümesi de yer alýr. Zamanýnda, bir
bilgin olarak ün kazanan Ömer Hayyamýn
edebiyat tarihindeki yerini saðlayan, sonraki
yüz yýlarda da doðu Ýslam dünyasýnýn en
büyük þairlerinden biri olarak anýlmasýna
yol açan Rubaiyatýdýr (Dörtlükler). Ömer
Hayyam, iran ve doðu edebiyatýnda
rubai türünün kurucusu sayýlýr. Sonralarý
aralarýna baþkalarýnýn eserleri de karýþan
bu rubailer iki yüz kadardýr. Hayyam,
oldukça kolay anlaþýlan, yumuþak, akýcý,
açýk ve seçik bir dil kullanýr. Þiirlerinde
gerçekçidir. Yaþadýklarý, gördüklerini,
çevresinden, zamanýn gidiþinden aldýðý
izlenimleri yapmacýða kapýlmaksýzýn,
olduðu gibi dile getirir. Ona göre, gerçek
olan yaþanandýr, dünyanýn ötesinde
ikinci bir dünya yoktur. Ýnsan, yaþadýkça
gerçektir, gerçek ise yaþanandýr. En
þaþmaz ölçü akýl ve saðduyudur. Ýnsan bir
Þu testi de benim gibi biriydi;
O da bir güzele vurgun, dertliydi.
Kim bilir, belki boynundaki kulp da
Bir sevgilinin bem beyaz eliydi.
Ne bilginler geldi, neler buldular!
Mumlar gibi dünyaya ýþýk saldýlar.
Hangisi yarýp geçti bu karanlýðý?
Birer masal söyleyip uyuya kaldýlar.
akýl varlýðýdýr. Gerçeðe ancak akýl yolu
ile ulaþýlabilir.Onun þiirinde zamanýn
haksýzlýklarý, softalýklarý, akýl almaz
saçmalýklarý ince, alaylý, iðneleyici bir dille
yerilir. Dörtlüklerinin konusu aþk, þarap,
dünya, insan hayatý, yaþama sevinci, içinde
bulunduðumuz geçici dünyanýn tadýný
çýkarma gibi insanla sýký bir baðlantý içinde
bulunan gerçek eylem ve davranýþlardýr.
Þiirlerinde iþlediði konulara, çokluk felsefe
açýsýndan bakar. Aþk, sevinç, hayatýn tadýný
çýkarma, Hayyama göre vazgeçilmez insan
duygularýdýr, insan hayatýnýn ana dokusu
bunlarla örülüdür. Bazý dörtlüklerinde
filozofça derin bir sezgi, açýk ve seçik
bir insan severlik duygusu, gösteriþten,
aþýrýlýktan uzak bir yaþama anlayýþý görülür.
Hayyam kendisinden sonra gelen pek çok
þairi etkilemiþ, rubai alanýnda tek örnek
olarak benimsenmiþtir. Batý ülkelerinde
adýna bir çok dernek kurulmuþ, rubaileri
bütün bati dillerine, bu arada birçok defa
Türkçeye Rubaiyat-i Hayyam, Hayyamýn
Rubaileri, Ömer Hayyam ve Rubaileri,
Dörtlükler adý altýnda çevrilmiþtir.
Bir damla þarap ver Çin senin olsun;
Bir yudumu bütün dinlerden üstün.
Söyle, ne var dünyada þaraptan hoþ?
O acýya tatlýlar feda olsun.
Sayý 15
Temmuz 2002 www.dem-ajans.de
TARÝH
[email protected]
Sümer’de Ýnanna, Babil’de Ýþtar, Mýsýr’da Hathor, Asur’da Astarte... Hepsi ayný güçlü, büyüleyici
ve gizemli kadýnýn farklý adlarý. „Yeryüzü’nün Hanýmý“ yalnýzca bir „mit“ olabilir mi?
Ýnanna’dan Hathor’a yitik
uygarlýklarýn gizemli
tanrýça figürleri
B
ugün varolan durum
ne olursa olsun,
dünya üzerinde
erkeklerin egemen-liðinin hiç de
„vazgeçilmez“ sayýl-madýðý bir
dönemin yaþandýðýna iliþkin yadsýnamaz kanýtlar yüz yýlý aþkýn
bir süredir önümüzde duruyor.
Arkeoloji ve antropolojinin yirminci
yüzyýlda edindiði bilgilerle iyice aydýnlanan „þematik“ anaerkil toplum
döneminden söz etmiyoruz. Ýnsan
uygarlýðýnýn bu gezegen üzerinde
biçimlendiði ilk ve bilinmez
dönemdeki kadýn figürlerinin çarpýcý
ve silinmez izleri, daha baþka, daha
yoðun bir „kadýn aðýrlýðý“nýn altýný
çiziyor. O denli çok ama ne yazýk
ki o denli muðlak veriler var ki
elimizde, binlerce yýl öncesinde bu
denli güçlü izler býrakan bir „feminen varlýk“ nasýl olup da semavi
dinlerin egemen-liðiyle birlikte (ve
sistematik çabalarla) unuttu-rulmaya
çalýþýlmýþ, çözemiyoruz.
Bilinen ilk uygarlýk izlerine
rastladýðýmýz Yakýn Doðu’nun
hemen her yerinde, baþka isimlerle
ama þüphe götürmez biçimde ayný
kiþilikle son derece güçlü, çekici ve
bilge bir ka-dýn çýkýyor karþýmýza.
O, bütün inanç sistem-lerinin
esinlendiði eski Mezopotamya,
Anadolu, Mýsýr ve Hint metinlerinde
izine rastlanan, belki de „yitik
uygarlýk“ ve „yitik bilgi“nin
anahtarý durumundaki bir kadýn
figürü: Ýnanna.
Eski Sümer metinlerinde
Ýnanna, 5000 yýl öncesinin insanlarý
üzerindeki sarsýlmaz etkisiyle
çýkýyor karþýmýza. Verimliliðin,
cazibenin, güzelliðin olduðu
kadar; savaþýn, gücün ve bilgeliðin
de simgesi. Sümer kadýnlarý (ki
Samuel Noah Kramer’in çevirdiði
metinlerden anladýðýmýza göre
bugünün kadýnýnýn sahip olduðu
haklardan fazlasýný ellerinde
bulundu-ruyorlarmýþ) yalýnýzca
dualarýný deðil sevgilerini ve
baðlýlýklarýný da sunmuþlar hep
Ýnanna’ya. Baþlarý sýkýþtýðýnda,
ondan yardým istemiþler;
mutluyken onun þerefine
içmiþler. Yalnýzca kadýnlar deðil,
erkekler de Ýnanna’ya çok büyük
saygý göstermiþ. Bildiklerinin
çoðunu, ondan (ve büyük tanrý
Enki’den) öðrenmiþler. Ama, hata
yaptýklarýnda da onun þerrinden
korkmuþlar. Bütün sevecenliðine
raðmen Ýnanna, yeri geldiðinde
yanlýþlarý cezalandýrmakta da
tereddüt etmiyormuþ çünkü.
Bölük pörçük Mezopotamya çivi
yazýsý tabletlerin Babil dönemine
ait olanlarýnda Ýnanna, bu sefer
Ýþtar adýyla çýkýyor karþýmýza. Ama
onunla ilgili aktarýlan bilgilerde
ve ona yapýlan göndermelerde
deðiþen bir þey yok. Ýnanna,
Sümer metinlerindeki „hükmedici“
grubun, yani Anunnaki’lerin,
Enki ile birlikte insanlara en yakýn
olaný ve en sevecen davrananý. Bu
sevecenlik, erkekler söz konusu
olduðunda „çapkýnlýk“ görünümüne
de bürünebiliyor, çünkü Ýnanna
bu yönüyle de ünlü. Beðendiðinde
ve arzuladýðýnda, ölümlülerle de
iliþkiye girebiliyor, aþk yaþýyabiliyor.
Ara ara, cinsel cazibesini amcasý
Enki ve Büyük Tanrý Anu’ya karþý
da kullandýðýna iliþkin anlatýlar var
sayfa
13
ZÜLFÝKAR YALÇINKAYA
Ýnsan arýyorum
insan
Ü
lkemiz ili olan Sinop
2081 yýl önce dünya
ya gelmiþ daha sonra Atina´ya
gitmiþ ve yaþamýþ bir filozof
vardý. Kimdir bu biliyormusunuz?
Tarihlerde yunan filozofu diye
geçen hani hükümdar büyük
iskender var ya onun hocasý. Bu
Imparatora gölge etme baþka ihsan istemem diyen sinoplu
DIOGENES´dir (M.Ö.413- 327) yýllarýndan yaþadý. Sinin Okulu´nun
kurucusu Antisetenses´in en ünlü öðrencilerinden biri.
DIOGENES Erdem en büyük yücelik iyiliktir demekte. Bilim,
þan, þeref ve zenginlik horgörülmesi gereken kötülüklerdir.
Bilge kiþi, istediklerini aþmasýný ve ihtiyaclarýný en az dereceye
indirmesini bilen kiþidir demekte. DIOGENES her mevsimde
yalýn ayak dolaþýr, tapýnaklarýn kapýsý önünde Paltosuna
sarýlarak yatar. O meþhur fýçýsýnda yatardý. Evi barký idi.
Insanlýða ýþýk verebilmek, bilim ve ilim daðýtmak, düþüncelerini
zenginleþtirmek için gerçekleri yansýtan yaþamalarý
sürdürmüþtür. Gündüz gözüne ATINA sokaklarýndan elinde
fenerle dolaþarak, halkýn içinde bulunduðu çalkantýlarý dile
getirmiþtir. Halktan kiþiler sormuþlar elindeki fenerle dolaþan
filozofa:
- Ne yapýyorsun Hoca?
- Adam arýyorum adam demiþtir
Malesef ülkemizde bizlerde insan arýyoruz insan bizlere
hizmet edecek gerçek erdemli devlet adamlarýna, aydýnlara
ihtiyaç var. Hak ve Özgürlükleri güvence altýna alacak bunlarý
uygulayacak yetiþmiþ devlet adamlarýna ihtiyaç var. Bir kez
daha yenilemekte yarar var. Hak ve Özgürlük farklý þeylerdir.
Özgürlük baþkalarýna zarar vermemek koþuluyla yurtdaþýn bir
þeyi yapmasýný engellenmemiþtir.
Devletin oradaki görevi, hak ve özgürlüðe yasaklamamak
ve özgürlüðe yönelecek saldýrýlara karþý güvence oluþturmaktýr.
Hak ise, bir þeyi bizzat devletin yasalarla güvence
altýna almasý, saðlamasý demektir. Demokrasilerde devletin
faklýlýklara saygý göstermesi, özgürlüklerin gereðidir. Ama
devletin farklýlýklara hoþgörü göstermesi baþkadýr. O farklýlýklarý
kalýcý kýlacak, kurumlaþtýracak adýmlar atmasý baþkadýr.
Devletin, kalýcý olmasý için, kurumlaþmasý için çaba
göstermesi gereken þeyler farklýlýklar deðil, benzerliklerdir.
Farklý olanlarýn bütün oluþturmasýný saðlayan özellikdir. Bu
nedenledirki demokratik devlet herkesi farklýlýklarýyla eþit olarak
kucaklamýþtýr. Aydýn olmanýn erdemi ise, kula kulluk deðil,
inandýðý davanýn ve hiç bir karþýlýk beklemeden kiþisel çýkar
gütmeden yoluna devam eden insandýr. Aydýn insan kendi için
deðil dünya insanlýðýna bir damlada olsa ýþýk saçan yüceliktir.
Bu yücelikler ve deðerler, ne para, ne þan nede þöhretle
satýn alýnamaz. Kenine kul köle yapmak isteyen soytarýlarýn
baskýsýna kulak asmaz. Inandýðý davada taviz vermez.
Hey dost iþte buyurun muhabbet meclisine her konuda
halkýn huzurunda tartýþmaya. Herkes daðýrcýðýndakini
döksün, döksünki kim olduðu ortaya çýksýn. Bu cambazlar
Halk huzurunda tartýþmaktan kaçmaktalar, çünkü cahilikleri
ortaya çýkacaktýr. Bu yüzden deðilmidirki kaçtiklarý, bu yüzden
deðilmidirki dedikodu ve ayak oyunlarý oynadýklarý, çaðýrýyorum
sizleri halkýn huzuruna bütün masraflarýda bana ait olmak
kaydýyla. Sinoplu Diogenes 2081 yýl önce Atina sokaklarýnda
Adam arýyorum adam diyordu. Bende Almanya´nýn Lübeck
þehrinde insan arýyorum insan diye baðýrýyorum sözüm
tutulursa.
tabletlerde. Babil’de, Ýþtar adýyla
iþin altýnda baþka bir iþ mi var?
kadýn firavun olan güçlü ve güzel
dünya“ tanrýçasý
sözü edilenlerde de deðiþen bir þey
Sorunun yanýtý, bir baþka
Hatþepsut. Bu ilginç ve karizmatik
olduðundan ve
yok.
Mýsýr feminen figüründe çýkýyor
kadýn, Hathor kültüne sahip çýkmaya Zeus’un onun
Anadolu’ya geldiðimizde, iki
ortaya. Üstelik bu, bilinen en
çalýþýyor yönetimi süresince.
panteona almazlýk
büyük gelenekle karþýlaþýyoruz:
eski tanrýça neredeyse. Ýzlerine
Elimizde, ilginç ve epey gizemli edemediðinden söz
Bunlardan birincisi, Hitit ya da
Sina yarýmadasýnýn hanedanlar
bir düðüm var: Bütün Eski Yakýn
ediliyor. Ama, Ý.Ö
Hatti bilgi birikimi. Bu yüzyýlýn
öncesi kültlerinde, eski Baalbek
Doðu kaynaklarýnda belirgin
1000 dolaylarýnda
baþýna dek yalnýzca Tevrat’ta sözü
buluntularýnda ve Mýsýr’ýn en eski
biçimde vurgulanan güçlü bir
artýk bizim sihirli
edilen hayali bir toplum olduðu
yerleþim yerlerindeki ayrýntýlarda
kadýn figürünün, aþaðý yukarý Ý.Ö
tanrýçamýzýn
düþünülürdü Hititlerin. Mýsýr’la
rastlanýyor. Bu kadýn, tanrýça
1500’lerden itibaren „yokedilmeye“ bilinçli bir
olan iliþkilerini açýða çýkaran Kadeþ Hathor.
çalýþýldýðýný görüyoruz. Ýnanna,
biçimde silinmeye
Antlaþmasý metni bile arkeologlara
Mýsýr’ýn soru iþaretleriyle
Ýþtar, Kybele ya da Hathor,
çalýþýldýðý
„güçlü ve büyük“ bir Hitit
dolu geçmiþinde en çarpýcý
simgelerini Venüs’te buluyorlar
dikkatli gözlerden
Devleti’nin varolmuþ olabileceðini
göürünümlerden biri olarak
ilginç bir biçimde ve bu simge,
kaçmýyor.
düþündürmemiþti. Ama Hattuþaþ’ta rastlaþýyoruz Hathor’la. Aþkýn,
onlarýn bilinen bazý niteliklerinin
Bundan sonrasý,
yapýlan yoðun çalýþmalar sonucunda güzelliðin, þarabýn ve cinselliðin
eklektik biçimde toparlanmasýyla,
„bilgi kaybý“
(bunlarýn bir bölümünde ne yazýk
simgesi olarak beliriyor. Ama
Batýlýlarýn uygarlýðýn merkezi
sürecinin en trajik
ki bilinçsizce teknikler kullanýlmýþ
ayný zamanda, Yukarý Mýsýr’ýn
gibi görme eðiliminde olduklarý
ve en sevimsiz
ve arkeolojik buluntulara zarar
kimbilir hangi uzak geçmiþe ait
Eski Yunan’a taþýnýyor. Bilinen
dönemleri. Semavi
verilmiþtir) efsanevi Hititler binlerce en eski kentlerinden Dendera’nýn
Antik Çað bilgeliðinin, bilgi
dinlerin devlet
yýlýn bulutlarý arasýndan sýyrýlýp
da „Yüce Haným“ý o. Üstelik, aþk
erozyonuna uðramasýndan sonra
yapýlarý içinde
beliriverdiler. Bir süre sonra da
ve þarabýn simgesi olduðu kadar,
yeniden doðrulmaya çalýþtýðý yer
örgütlenerek bilinen
yazýlarý çözüldüðünde, Hint-Avrupa savaþýn ve gücün de simgesi. Yetki
olan Eski Yunan’da, bilinen kültler
dünyaya egemen
kökenli olduklarý ortaya çýktý ve
ithal edilmekle birlikte, yeni bir
olmalarýndan sonra
bilgi birikimleri masaya yatýrýldý.
panteon düzenlemesine gidiliyor
artýk kadýn figürleri
Epey yol alýnmýþ olmasýna karþýn bu
denebilir. Burada, erkek egemen
ancak „figüran“
ilginç insanlarýn çýkýþ noktalarý ve
toplumda kadýnlara tanrýça bile
olabiliyor yeni
uzak geçmiþlerine iliþkin verilerimiz
olsalar verilebilecek payenin
inanç sistemlerinde.
hala çok eksik. Ama onlarýn
ancak „güzellik ve aþk“ ya da
Onlara „Annelik“
kültünde de yine 12’lik bir panteon
„bereket ve verimlilik“ olduðu
yakýþtýrýlýyor
ve yine güçlü bir kadýn tanrýça var.
gerçeðiyle karþýlaþýyoruz. Venüs
(Meryem Ana)
Bütün özellikleriyle, Ýnanna ve
yýldýzý, Afrodit’i simgeliyor Eski
ya da doðru yola
Ýþtar’la örtüþen; aþaðý yukarý benzeri
Yunan’da. Yani, çapkýn güzellik ve
dönen fahiþe
„mit“lerde ayný biçimde sözü edilen
aþk tanrýçasýný. Ama Yunanlýlarýn
olabiliyorlar (Maria
bir tanrýça bu.
Afrodit’inde, Ýnanna’nýn, Ýþtar’ýn
Magdelena.) Ama
Bir diðer Anadolu kültü, net
ya da Hathor’un
ilginçtir, her ne
olarak kökeni bilinememekle
karizmasýndan iz
kadar „tektanrýlý“
birlikte Frigya ve Galat
yok. Ýnanna ile
dense de, semavi
buluntularýnda ortaya çýkan ve
ilgili birikimlerin
dinlerin içinde
yine Mezopotamya panteonuyla,
parçalandýðýný,
„panteon ruhu“nun
ve forsundan asla
anlatýlarla baðlantýlý olduðu þüphe
kopuk izlerin
bütünüyle yok
vazgeçmiyor, yeri
çýkýp yaþatma çabalarýndan ibaret.
götürmeyen farklý isme sahip bir
bazýlarýnýn
edilemediðini görüyoruz - Trinity
geldiðinde Ra’ya
Sonuçta, bunca çileye karþýn
güçlü kadýna yönlendiriyor bizi:
farklý tanrýçalara
(hýristiyanlýktaki Baba - Oðul
bile baþkaldýrýyor
bugün etkinliðini ve çekiciliðini
Kybele. Anadolu’ya 4000 yýl önce
serpiþtirildiðini
- Kutsal Ruh üçlemesi) ya da
- hatta, týpký
yitirmemiþ bir «kadýn kültü»
gelip yerleþtikleri varsayýlan ve
görüyoruz.
„Melekler“ bunun göstergeleri.
Ýnanna’da
yeniden doðrulmaya çalýþýyor.
Hititlerden sonra Orta Anadolu’da
Sözgelimi, onun
Ortaçað, yani antik Dünya
gördüðümüz gibi,
Andýðýmýz ana çizginin dýþýnda, Hint
etkinleþen Galatlar, bilinen Kelt
bilgeliðine iliþkin nerdeyse
cinsel cazibesini
kültüründe Tara, Asur ülkesinde
kollarýndan biri. Göç yollarý ve
bütün bilgilerin din adamlarýnca
Ra’nýn üzerinde
Astarte, Çin’de Kwan Yin ve daha
çýkýþ noktalarý çok net olarak
sistemli biçimde yokedilip
kullanmaktan
nice «Ýnanna varyantý» yalnýzca bir
bilinememekle birlikte, Anadolu’da çekinmediðini
silinmeye çalýþýldýðý dönem, bilgi
rastlantý ya da «sýradan bir mit»
saðlam bir inanç/kültür birikimi
birikiminin büyük bir direniþinin
ortaya koyan
olabilir mi? Modern araþtýrmacýlar,
oluþturduklarýna tanýk oluyoruz.
de tanýðý. Ne var ki bu, son
hikayeler var Mýsýr mitlerinde.
iz sürüyorlar inatla. Ýnanna/Ýþtar/
Onlarýn „Güçlü ve Güzel Haným“ý
derece trajik bir direniþ. Eski
Birçok belgeye göre, „Ra’nýn
Hathor kültü, efsanevi yitik kýta
Kybele ise, bildiðiniz üzere Ýnanna/ gözü“ olarak adlandýrýlýyor.
bilgelik bir kýsým druid (Ortaçað
Atlantis’ten taþýnan bir mit miydi,
Ýþtar mitinin bire bir aynýsý denebilir. Yani, ülkenin bütünü üzerinde
Avrupa’sýnda Kelt ve Cermen
yoksa Sitchin’in iddia ettiði gibi
Yine Ý.Ö 3000’lere ama bu kez
kökenli pagan rahip) gruplarýnca
dolaþýyor ve güvenliði saðlýyor,
onbinlerce yýl önce dünyaya egemen
Eski Mýsýr’a dönüyoruz. Bilindiði
yaþatýlmaya çalýþýlýrken, kadýn
Ra’nýn yardýmcýlýðýný yapýyor.
olan Anunnakiler panteonundaki bir
gibi, Ý.Ö 2. binyýlýn ortalarýndan
bilgeliðinin ve Ýnanna/Ýþtar/Hathor
Týpký, Mezopotamya’yý millerce
kadýn kahramaný mý vurguluyordu,
itibaren Mýsýr yýldýz dininde
geleneði ve birikiminin de kadýn
gökyüzünde dolaþarak kateden ve
bilemiyoruz þimdilik. Ama çember
ve bilgeliðinde, güçlerinin bir
paganlarca saklanmaya, nesilden
Enlil ile Enki’nin temsilciliðini
gittikçe daralýyor. En azýndan, þunu
bölümünden feragat etmiþ izlenimi
nesile aktarýlmaya çalýþýldýðýna
üstlenen Ýnanna/Ýþtar gibi. Ne var
söyleyebiliriz: Ýnanna, bu dünyanýn
veren ve yetkesini eþi Osiris’le
tanýk oluyoruz. Yazýk ki sayýlarý
ki, Ý.Ö 1600’lerden sonra Hathor’un
inkar edilemeyecek gerçeklerinden
birlikte kullanan bir tanrýçaya, Ýsis’e ve ona ait izlerin bir biçimde
zaten çok az olan bu „bilgi
biri. Amazon hikayelerinden cadý
rastlarýz. Aþaðý yukarý bu „panteon
saklayýcý“lar, yine din adamlarýnýn
silinmeye ya da „asimile edilmeye“ savaþçý yönünü Athena alýyor.
efsanelerine; koruyucu kadýn
dengesi“ Mýsýr’da „Hiksoslar Devri“ çalýþýldýðýna tanýk oluyoruz
sistemli örgütlenmeleri sonucu
Bununla birlikte, Afrodit ile ilgili
perilerden baþtan çýkarýcý diþi
olarak bilinen iþgalin kýrýlmasýndan Mýsýr’da. Ýsis figürü baskýn çýkýyor, yunan anlatýlarýnda ilginçlikler
oluþan engizisyon elinde iþkence
cinlere dek binlerce mit bile üstü
sonra belirginleþir, yani Ý.Ö 1700
edilip öldürülüyorlar birer birer.
Hathor geri plana atýlýyor. Bir tek
de yok deðil: Sözgelimi, onun
örtülemeyecek bir «varlýðýn»
dolaylarýnda. Bu dönemde Thebes
Elimizdeki „cadý masallarý“ bu bilge
istisnasý var bunun, o da Mýsýr’ýn
çok sonradan Kýbrýs üzerinden
iþaretçisi.
prensleri yönetimi ellerine geçirmiþ; söz konusu dönemindeki tek
ve yürekli kadýnlarýn bilgiye sahip
Olimpos’a gelmiþ bir „Eski
Heliopolis, Giza
ve Dendera kültleri
sel felaketi vb.) Sadece o ülkeyi nasýl ilgilendirmiyorsa, genlerimizin taþlarýnda.
revizyona uðramýþtýr.
ÝBRAM ERDEM
bütün dünya insanýný ilgilendiriyorsa, dillere de öyle
Ne yapalým insanlýk buraya giderken, dinozorlaþmak
Ýsis, son derece
bakýlmalýdýr. Onlarý yaþatmanýn tüm yollarý bulunmalý gerekmez, yargýsý nasýl everenselleþecek? Peki
güçlü ve etkin bir
ve bu ortaya konmalýdýr. Çünkü evrensel olarak bizi a ya küreselleþmek (sanki küre deðilmiþ de yeni küre
figür olmasýna
Anadlili 2
da b dili ve bizi sömürgen bir bakýþ ilgilendirmemekte , olacakmýþýz gibi bir yargý. Öbür niyeti anmaya gerek
karþýn bu dönem
bizi gerçek anlamda insan oluþumuz ilgilendirmektedir. yok zaten.) daha mý kolay ne... Kolay zor. Önemli bir
Mýsýr panteonundaki
il, ulus oluþun en
Þu küçük yuvarlaðýn üstünde yaþayan altý milyar insan, gerçeðe yeniden dönmek gerek sanýyorum: Ýnsan
görünümüyle
temel ögesidir. Bu
ondan fazla bitki, onlardan fazla hayvan, onlardan fazla (sömürme gücüne sahip olan) insanýn kurdu olmayý
Mezopotamya
gerçekten böylesi bir önemle
aðaç, onlardan fazla su... yani yaþam ilgilendirmektedir þimdi daha güçlü bir biçimde beceriyor. Ne diyelim?
ele alýnmakta mýdýr acaba? Bu
ve Anadolu’nun
bizi. Tüm türevleriyle bizi biz yapan yaþam...
Kutlu olsun demek ne acý...
sorunun yanýtý kesinlikle “evet”
Ýnanna/Ýþtar/Kybele
Peki gerçek anlamda adil bir dünya cumhuriyeti
Dillerin hangi tehlike olursa olsun, tek askerleri,
olmalýdýr. Ama dünya yüzündeki
olmadýðýna göre bu dilekler, bu istekler bu sorunlar silahþörleri var: Þairler ve yazarlar. Bir ulusun þairi,
kültlerindeki güçlü,
dillere baktýðýmýzda bunun pek
yaþama nasýl geçirilecek? Küreselleþme azgýnlýðýyla yazarý ne kadar çoksa o ulus o kadar þanslý bir ulustur.
pervasýz, çapkýn
böyle
de
olmadýðý
görülmektedir.
Uluslar
dillerinin
bu
neredeyse tek dili egemen kýlmaya çalýþan bu yapý Çünkü dili yaþýyor demektir. Diliyle yaþamlar kuruluyor
ama sevecen ve
önemini
kavramadýklarý
için
mi
yoksa,
önemsemedikleri
nasýl deðiþtirilecek. Tüm dillerde, bu dillerin oluþturduðu demektir. Diliyle yarýnlara aðlar örülüyor demektir.
yardýmsever kadýn
için mi buna özen göstermezler. Bunun onlarca nedenini kültürlerde birden bu azgýn saldýrý sürüyor. Uluslarýn Baþka bir deyiþle dille yaratýcýlýk iþini yürütenler dilleri
figürüne çok fazla
bulmak, irdelemek olasýdýr. Ama sonucun bizi nereye kendileri neredeyse ekonomik açmazlar yüzünden kurtaracaklar ve insanlýk daha güzeli, daha yeniyi bulma
benzemez. Deyiþ
götürmesini istiyorsak öyle bakmalýyýz sorunsalýmýza. buna gönüllü katlanýyorlar. Destekliyorlar. Neredeyse þansýný öyle kolay kolay yitirmeyecektir. Bu ne kadar tek
yerindeyse, onda
Kuþkusuz dillerin ne olursa olsun yaþamasýdýr ilk tek tip kahraman, tek yönlü bir bakýþ açýsý, sözün tip yaratým(!)larla katledilmeye çalýþýlýrsa çalýþýnsýn,
Ýnanna’nýn „serseri
dileðimizi. Çünkü onlarýn içinde kültürler saklýdýr. Onlarýn ona insan derinliði, egemen olacak. O soyut olarak büyük çoðunluk (yaratýcýlarýn içinde) yenilmeyecektir ve
cazibesi“ yoktur;
içinde insanlýðýn gizi saklýdýr. Bu nedenle hangi dil baktýðýmýz k utsal varlýk artýk yok olacak. Somut mahluk istenen, özlenen yaþam olacaktýr.
daha çok „durmuþ
olursa olsun yaþamalýdýr. Bu iyi niyetli dileðe karþýn da bukalemun... Ben parsayý toplayým da, ben öne
Anadil sevgisini insanlýðýn mutluluk aðlarýný örmek
oturmuþ bir Mýsýr
yeryüzünden binlerce dil ne yazýk ki, uçup gitmiþtir çýkýyým da, ben mutlu oluyum da, bana dokunmasýnlar olarak gören bilinçli yaratýcýlar koruyacaktýr.
hanýmefendisi“
adeta... O dillerle konuþulan sözcükler ne oldu acaba? da... mantýðý yeryüzünün tek genel geçer dili, tek genel
Elbette ki diller birbirlerinden etkilenecektir. Önemli
sevgiler ne oldu, kahramanlýklar ne oldu, yeni bulunan geçer yaratým þekli, tek genel geçer kültürü olacak... olan bu etkilenmenin dozunu iyi kavrayabilmek
gibidir. Burada bir
bulgular ne oldu? Bunlar bir bütün yolarak insanlýðýn Sonra neye yanacaðýmýzý bile bilemeyeceðiz. Yanacak, eriyip gitmeyi engelleyebilmek, dili özgün haliyle
farklýlaþma mý söz
kayýplarýdýr. Bir ülkedeki, doðal felaket,(orman yangýný, kahrolacak, üzülecek erdem kalmayacak belleðimizde, yaþatabilmektir
konusu acaba, yoksa
D
Sayý 15
Temmuz 2002 www.dem-ajans.de
ÝLAN
[email protected]
sayfa
14
www.dilarareisen.com
Sayý 15
Temmuz 2002 www.dem-ajans.de
SAÐLIK-YAÞAM
Uyku hastalýklarý Diþlerdeki çapraþýklýklarýn nedenleri nelerdir?
U
yku hastalýklarý, hastanýn uykusu
sýrasýnda ya da uyumak istediðinde ortaya
çýkan klinik durumlardýr. Bugün seksenden
fazla uyku hastalýðý varlýðýný ve bunlardan
bazýlarýnýn görülme sýklýðýnýn diðerlerine
oranla daha fazla olduðunu biliyoruz.
Toplumda ve hekimler arasýnda uyku
hastalýðý denilince sadece fazla uyumak
ve uyuyamama, uyku hastalýðý olarak
anlaþýlmaktadýr. Oysa uyku hastalýklarý
uyku sýrasýnda görülen uyku kalitesini
bozarak bireyin dinlenememesi, bilincinin
tazelenememesi,gündüz
aktivitelerinin
bozulmasý ve bireyin saðlýklý olduðu
dönemdeki kapasite ve becerilerinin azalmasý
ile seyreden hastalýklardýr.
Uyku hastalýklarý ile ilgili gerçek anlamda
bilimsel çalýþmalar geçen yüzyýlýn baþýnda
Amerika ve Avrupa‘da baþlamýþ. Baþlangýçta
rüya içeriðini açýklamak için yola çýkýlmýþ.
Ancak bu çalýþmalar sýrasýnda insan yaþamýnda
çok önemli saðlýk problemlerinin oluþmasýna
neden olan, klinik durumlarýn ortaya çýktýðý
gözlenmiþ. Bu temeller üzerine geliþtirilen
ve yapýlan çalýþmalar uyku týbbýnýn altmýþlý
yýllarýn ortalarý ve yetmiþli yýllarýn baþýnda
ayrý bir disiplin, ayrý bir uzmanlýk alaný olarak
ortaya çýkmasýný saðlamýþtýr. Yetmiþlerden
sonra uyku hastalýklarý ile ilgili teknolojik ve
bilimsel geliþme baþ döndürücü hýzla artmýþtýr.
Bizde, konuyla ilgilenme seksenli yýllarýn
baþýnda bir kaç bilim adamýnýn yurtdýþý
çalýþmalarý
ve
yurda
döndüklerinde
bu iþle ilgilenmeleri ile baþlamýþtýr.
Doksanlý yýllara kadar iki üniversite
kliniðinde çalýþan, ancak uðraþanlarýn
dýþýnda kimsenin fazla ilgilenmediði bir
týp alaný olarak varlýðýný sürdürmüþtür.
Baþlangýçta uyku hastalýklarý bizde fantezi
olarak algýlanmýþ. Ancak doksanlý yýllarýn
baþýnda, nöroloji ve psikiyatri dýþýnda, biz
göðüs hastalýklarý uzmanlarýnýn da konuyla
ilgilenmesi ie bu konuya olan ilgiyi artmýþtýr.
Toplum ve hekim kitlesinin konu hakkýnda
bilgilenmesinin artmasý ve ilginin odaklanmasý,
uyku hastalýklarý ile ilgilenen araþtýrmacý
ve hekimlerin düzenlediði konferanslar,
sempozyumlar, seminerler ve yaptýklarý
yayýnlar sonucunda olmuþtur. Seksenli
yýllarda iki olan merkez sayýsý bugün yirmilere
çýkmýþtýr. Þu an, baþlangýçta sanýldýðý gibi
fantezi deðil, uyku biliminin de ayrý ve önemli
bir bilim dalý olduðu kabullenilmiþtir.
Ç
ocukluk döneminde süt
diþlerin deðiþip,kalýcý
diþlerin gelmeye
baþlamasýyla pek çok çocukta
çapraþýklýklar gözlenir. ”Çocuðumun
diþleri eðri geldi ”sözleriyle anne
babalar büyük bir endiþeyle
diþ hekimine baþvururlar.
Bu durumun en büyük
nedeni kalýtýmdýr. Ancak
zamanýnda alýnmayan bazý
önlemler de çapraþýklara
yol açmaktadýr. Diþlerdeki
çapraþýklarýn nedenleri
ve alýnmasý gereken
önlemler kýsaca þöyledir;
Genetik olarak çocukta çene
boyutuyla diþlerin geniþlikleri
arasýnda uyumsuzluk olmasý
ya da çenelerin geliþmesini
olumsuz yönde etkileyen solunum
yolu problemleri gibi faktörlerin
bulunmasýdýr. Çocuðunuzun burun
yollarýndaki solunumu engelleyen
faktörler öncelikle üst çenenin
daha sonrada alt çenenin normal
büyümesini etkileyerek diþlerin
düzgün sýralanmasýna engel olurlar.
Bu durumda mutlaka uzman bir diþ
hekiminin (ortodontisi) müdahalesi
gerekir. Diþlerdeki çapraþýklýðýn
bir diðer nedeni de süt diþlerin
normal deðiþme zamaný gelmeden
çekilmesidir. ”Nasýl olsa yerine yenisi
gelecek” düþüncesiyle tedavi edilebilir
düzeydeki
süt
diþlerinin
çekimi son
derece hatalýdýr. Çünkü bu diþler
altlarýndan gelecek kalýcý diþlerin
yerini koruyarak çapraþýklýklarý
önlerler. Bir süt diþi zamanýndan
önce çekilirse yandaki diþler çekilen
diþin boþluðuna doðru kayar. Alttan
gelecek kalýcý diþin süreceði yeri
kapatýr,kalýcý diþ bulabildiði boþluktan
sürmeye çalýþýr yada gömülü kalýr.
Her iki durumda da diþ sisteminin
dengesi bozulur ve çapraþýklýklar
gözlenir. Süt diþlerini ara yüzlerinde
görülen çürükler zamanýnda tedavi
edilmezse yandaki diþler çürüyen,
kayýp diþ dokusu kadar boþluða kayar.
Çapraþýklýklarýn bir diðer nedeni de
budur.Ýþte bu nedenlerden dolayý
süt diþlerinde görülen çürüklerin
tedavisi son derece önemlidir.
Diþlerdeki çapraþýklýklar
sadece estetik sorun mu yaratýr?
Diþlerin düzgün sýralanmasý
sadece estetik açýdan önemli
deðildir. Diþlerdeki çapraþýklýklar
bu bölgelerin temizlenmesi güç
olacaðýndan çürüklere,diþeti
hastalýklarýna ve eklem aðrýlarýna
neden olurlar.
Diþlerdeki çapraþýklýklar her zaman
tedavi edilebilir mi?
Çapraþýk diþler her yaþta deðiþik
tedavi yöntemleriyle ortodontisiler
tarafýndan tedavi edilebilmektedir.
Ancak bu tür tedaviler oldukça
pahalýdýr. Bu nedenle çürüyen süt
diþlerinin çekiminden çok tedavisi
yoluna gitmek daha da önemlisi iyi
bir aðýz bakýmýyla diþleri saðlýklý
olarak aðýzda tutmak en doðru yöntem
olacaktýr.
Zihinsel engellilerde cinsel saðlýk ve yaþam
T
oplumlarýn
geliþmiþlikleri
son on yýlda,
insana ve insan geliþimine
verdikleri önemle belirlenir
olmuþtur. Önceki yýllarda
geliþmiþlik ölçütü olarak
kabul edilen ortalama yaþam
süresi, bebek ölüm hýzlarý gibi
istatistiði parametreler, son
dönemde insan geliþimi ve
insanlarýn yaþam kalitelerini
de içine alacak þekilde
geniþletilmiþtir. Bu, özellikle
desteðe gereksinim duyan
toplum kesimlerinde daha da
bir önem kazanmýþtýr.
Zihinsel engelliler de
toplum içinde, toplumun
katýlýmcý bir bireyi olarak
yaþamlarýný sürdürmek için
özel bakýma ve desteðe
gereksinim duyan bir kesimdir.
Bu insanlarýn çoðu kere
eriþkinlerin sahip olduklarý akli
yeterliliðe ulaþamadýklarý bir
gerçektir, ancak onlarda yemek
yemek, su içmek, uyumak ve
özellikle sevmek, sevilmek
paylaþmak ihtiyacýndadýr.
Çünkü, mideleri, kalpleri,
dolaþým ve böbrek sistemleri,
yumurtalýklarý, testisleri hülasa
mental güçlükleri dýþýnda tüm
organlarý diðer insanlar gibi
çalýþmaktadýr. Vücut geliþimleri
tam olmaktadýr. Nasýl acýkýyor
ve sonuçta besleniyorlarsa
ya da acýktýklarýný ifade
edemeseler de yaþamak için
beslenmeye ihtiyaçlarý varsa,
normal düzeninde çalýþan
hormonlarý nedeniyle cinsel
aktivite ve ifade edemeseler de
istekleri de olacaktýr.
Üstelik, kendilerini çoðu
kere yeterince ifade edemeyen
zihinsel engellilerin her yönden
olduðu gibi, cinsel istismara
uðramalarý tüm dünyada
sýk rastlanýlan istenmeyen
durumlardandýr
[email protected]
saðlýðýnýz
sayfa
15
Dr. FAHRETTÝN ADSAY
Spor ve
saðlýk üzerine
Ý
nsanlar hayatlarýnda
en
gereksinim
duyduklarý
en
önemli
gördükleri ihtiyaçlardan birisi
saðlýklý yaþamdýr. saðlýklý bir
yaþam ve hareket ve sporla
çok yakýn bir iliþki içindedir.
Eski Romalýlarýn dediði gibi „ men sana in
carep sana“ yani „ saðlam kafa saðlam vücutta
bulunur”. Gerçek bu olduðuna göre saðlýksýz ve
tembel insanlarý yetiþtiren bazýlarýnýn iþine geliyor
olmalý ki spor yapmak ya ayýp ya da günah, yada
bazen yasaklanarak insanlar saðlýklý bir yaþama
kavuþmalarý önlenmiþtir. Tabi yaþamlarýný büyük
ölçüde son verirken amerikanýn Kýzýlderililer,
Avustralya’nýn Aubericin denen yerli halklarý
hareketsiz bir yaþama mahkum olmalarýyla bu
insanlarda yüksek oranda þiþmanlýk, seker hastalýðý,
yüksek kan yaðý, hipertansiyon, alkohol baðýmlýlýðý ve
Depresyon yüksek oranda görülmeye baþlanmýþtýr.
Bu hastalýklarýn fazla oluþumu en önemli nedeni
hareketsizliktir. Avustralya ve Amerika yerlisi için
geçerli olan bu durum Almanya da yaþayan
Türkiyeliler içinde geçerlidir. Bizim insanlarýmýzda da
hereksizlikten gelen hastalýklar daha fazla görülüyor.
Peki Buna karþý ne yapmalý?
saðlýklý bir yaþamýn bir bedel gerektirdiði bir
gerçektir. Yani saðlýklý yaþamak isteyen herkes saðlýðý
için bir þeyler yapmalýdýr.
Mesela biz Almanya da yaþayanlar yeteri kadar
sportif faaliyetlere
katýldýðýmýzý söyleyemeyiz.
Almanya’nýn bütün þehirlerinde spor Klüpleri, Fitness
merkezleri , Spor yapýlacak ormanlýklar, parklar
vardýr. Bu sportif faaliyetlerin yapýlacak yerleri yeteri
kadar kullanan çok az insanýmýz vardýr. Bu klüplere
üye olarak veya yeni spor takýmlarý kurularak, veya
iþten sonra müsait zamanlarda Fitness merkezlerine
yazýlýp orada kontrol altýnda spor yapýlmakla
saðlýðýnýza deðerli ve önemli bir katký saðlamýþ
olursunuz.
Spor yapanlar az oranda kalp, seker, Hiper
tansiyon, kemik ve þiþmanlýk hastalýklara yakalanýr.
Ayrýca zevkle yaptýðýnýz bir sporda vücudunuz
mutluluk denilen Efedrine hormonlarýný salgýlar ve
kendinizi mutlu ve iyi hissedersiniz. Lüzumsuz yere
stres ile karþýlaþýyorsanýz, spor yaparak üzerine
gelen stresi atabilirsiniz.
Çocukluk çaðýnda spor yapmayý öðrenmeyen,
ihmal eden veya imkanýný bulamayan bir insan
yaþlanýnca sportif olmasý biraz zordur. Fakat ne
zaman spora baþlarsa geç deðildir. Zaten kimseden
profesyonel bir sporcu olmasý da beklenemez. Tabii
ki bu çocuklarýmýz için böyle olmamalý. Yani mutlaka
küçük yasta çocuklarýmýzýn kabiliyetlerini, zevklerini
keþfetmeye çalýþýn. Hiç belli olmaz yarýnýn dünyaca
meþhur bir futbolcusu, tenisçisi ve diðer daldaki bir
atletin aramýzdan çýkmasýný istiyorsanýz çocuðunuzun
saðlýklý büyümesi içinde, küçük yaþta spor yapmasýný
mutlaka saðlayýn.
Yalnýz, her nedense bizim insanlar vurdulukýrdýlý sporlara, mesela boks, judo, teak-wando gibi
sporlara çok merak sarýyorlar.
Sayý 15
Temmuz 2002 www.dem-ajans.de
Yaþlara göre
oyuncak terçihleri
Bilindiði gibi yeni doðan bebeðin en
deðerli oyuncaðý kendi bedenidir. Bebek
elini, kolunu sallayarak, açýp kapayarak,
ayaðýný aðzýna götürmeye çalýþarak ve
parmaklarýný emerek kendi kendine eðlenir.
Ayrýca doðumu izleyen aylarda çocuk ses,
renk ve þekilere karþý da çok hassastýr. Bu
nedenle bu aylarda bebeklerin oyuncaklarýný
görsel ve iþitsel duyulara hitap eden
oyuncaklar oluþturmaktadýr. Ýlk aylarda
bebeðin yataðýnýn üzerine asýlabilen veya
yataðýn kenarýna tutturulabilen, hareket eden,
ses çýkaran, mobil türü renkli oyuncaklar
tercih edilebilir.
6-7.
aylarda
çocuðun
oturmaya
baþlamasýyla mekaný da geniþler. Bu nedenle
çocuðun oturmaya baþladýðý aydan itibaren
çocuðun elinde tutabileceði ve avucuna
sýðabilecek esnek plastikten, yumuþak
kauçuktan yapýlmýþ, çok büyük veya küçük
olmayan bebekler, hayvanlar, renkli halkalar
verilebilir. Yine bu aylarda çocuklar için en
çok ilgi çeken oyuncaklardan biri de üzeri
resimli veya zilli çýngýraklardýr. Çýngýraklar
hareket ve etmesi ve ses çýkarmasý nedeniyle
bütün bebekler tarafýndan ilgi çekici
durumdadýr. Ayrýca bu dönemde bebeklerin
diþ çýkarmasý nedeniyle emniyetli ve bebeðin
saðlýðý için zararlý etkiler yaratmayacak diþ
kaþýyýcýsý veya plastik halkalar verilebilir.
8-12. ay dolaylarýnda bebeklerin
emeklemeye ve yürümeye baþlamalarý
nedeniyle, çocuklar için tercih edilebilecek
en iyi oyuncaklar düþtüðünde kýrýlmayan
fakat ses çýkaran renkli toplardýr. Ayrýca
bu dönemde, çarpýp geri dönen oyuncaklar
veya itme ve çekme ile gidebilen tekerlekli
hayvanlar, otomobiller yeni yürüyenler için
en uygun oyuncaklardýr ve bu tür oyuncaklar
bebekleri çok mutlu eder. Yaklaþýk bir
saðlýða yararlý
olmayan
maddeler
de var. Bu
maddeler
çikolata
çok yenildiði
zaman Haþiþ
gibi vücuda keyif
veren, insanlarýn kendilerini
mutlu hissetmelerini saðlayan
Dişleri var dişlenir,
Sýra sýra iþlenir,
Kat kat tüle bürünür,
Saçý yerde sürünür. /MISIR
Karþýdan gelir hor hor,
Etekleri mor mor;
Şimdi gelir görürsün
Güle güle ölürsün. /OTOMOBÝL
Kara tavuk kaz gibi,
Kanatlarý saz gibi,
Hem gider hem sallanýr.
Niþanlanmýþ kýz gibi. /ÖRDEK
Ben bir kara biberim,
Çukur evi diderim,
Darýlmayýn bacýlar
Güz gelince giderim. /PÝRE
Sarýdýr zerdali gibi,
Suludur şeftali gibi,
Ne vallahi zerdali
Ne billahi şeftali. /PORTAKAL
Çýn çýn hamam,
Kubbesi tamam,
Bir gelin aldým
Babasý imam. /SAAT
iyki doðdun
fýstýk
ARTIK ÝKÝ YAÞINDA
kullanabilecekleri deðiþik boyutlardaki
bebekler, çeþitli kuklalar, oda takýmlarý,
mutfak malzemeleri, marangozluk, temizlik
malzemeleri (kürek, süpürge), bahçe aletleri
(çapa, týrmýk, kürek), hayvan seti, ulaþým seti
(tren yolu, köprü, demiryolu), doktor araç
gereçleri, en uygun oyun malzemeleridir.
Yine bu dönemde kum ve su çocuklarýn
en çok sevdikleri oyun malzemeleridir ve
çocuklar bu yaþlarda, kovaya kum doldurup
boþaltmaktan, kumu su ile karýþtýrýp harç
yapmaktan çok büyük zevk duyarlar.
3-4 yaþlarýnda çocuklarýn motor
geliþimlerinin artmasý ve hareketlerinin
daha da düzenlenmesiyle çocuklar inip
çýkmaktan, üç tekerlekli bisiklete binmekten
ve týrmanmaktan çok hoþlanýrlar. Bu
dönemde sallanan at, pedallý araba, tekerlekli
bisiklet, yük arabasý ve salýncak seti en
uygun oyun malzemelerindendir. Yine bu
dönemde sökülüp takýlabilen veya bozulupyapýlabilen oyuncaklarla, küçükten büyüðe
doðru dizilebilen küpler, bloklar, inþaat
malzemeleri çocuklar tarafýndan en çok
tercih edilen ve sevilen oyun araçlarýdýr.
4-6
yaþlarýnda
çocuklar
açýk
hava oyunlarýnýn yaný sýra masa baþý
faaliyetlerinden de büyük zevk alýrlar.
Boyama, kesme, yapýþtýrma, resim yapma,
artýk materyallerle þekiller yapma ve parçalý
bilmeceleri birleþtirmeyi çok severler. Bu
dönemde çocuklarýn algýlama, hatýrlama,
parçalara ayýrýp birleþtirme, yanýlma,
düzeltme, yeni yorumlar ve çözümler getirme
yetenekleri de geliþir.
Çocuklarýn masa baþý etkinliklerinde
bloklar, kalemler, kaðýtlar, boyalar, boya
fýrçalarý, tutkal, makas, düðmeler, boncuklar
ve ayrýca eþleþtirmeli oyuncaklar, resimli
dominolar, resimli tombalalar ve resimli
küpler, yap-bozlar en sevilen oyuncaklar
arasýndadýr.
6 yaþýnda hayali oyunlarýn en dorukta
olmasý nedeniyle evcilik, bakkalcýlýk,
doktorculuk oyunlarý ve bu döneme uygun
bebekler, evcilik ve doktorculuk setleri,
marangozluk aletleri, kuklalar, temizlik ve
mutfak setleri, bahçe aletleri, hayvan setleri,
dükkanlar çocuklar tarafýndan en fazla tercih
edilen oyun malzemeleridir.
Bu dönemde çocuklarýn top oynamak, ip
atlamak, týrmanmak, yüzmek gibi bedensel
hareketlerden ve açýk hava oyunlarýndan
çok fazla hoþlanmalarý nedeniyle ip, top, ip
merdiven, kýzak, kayak ve paten gibi oyun
malzemeleri tercih edilebilir.
Çocuðun okula baþlamasýyla oyun
ilgilerinde de bazý deðiþiklikler görülür.
Bu dönemde okulöncesi dönemdeki oyun
aktivitelerinin yaný sýra çocuklar mümkün
olduðunca becerilerini ortaya çýkaracak
dama, satranç, loto, basketbol, bisiklet,
paten gibi oyunlarý ve oyun materyallerini;
daha sonraki yaþlarda da sinema, tiyatro,
televizyon izleme ve spor yapma gibi
yetiþkin aktivitelerini tercih ederler. Ayrýca
okul dönemi çocuklarý deðiþik okuma
materyallerinden de hoþlanýrlar.
P
falz kentinden
gelen Hans- Jürgen
Roos bir oda kadar büyük (14
metre uzunlukta ve 5 metre
geniþlikte
-70 m²) olan bir Çikolata
yapmýþ. Böylece Dünya
Rekorun kýrmýþ. Ama bir
insanýn bu kadar çok çikolata
yemesi hiç tavsiye edilmiyor,
çünkü çikolatanýn içinde
BÝLMECE BULMACA BÝLMECE BULMACA
parçalarý ayýrýp birleþtirerek hem meraklarýný
giderir tatmin olurlar hem de objelerin
özelliklerini inceler ve keþfederler.
Okulöncesi
dönemde
çocuklarýn
oyuncaklara ve oyun materyallerine karþý
olan bu ilgilerinin yaný sýra, artan bir
yaratýcýlýk, yetiþkine benzeme ve taklit çabasý
da vardýr. Bu noktada anne babaya düþen en
büyük görev alýcý ve öðrenmeye hazýr olan
çocuða uygun oyuncaklarýn sunumudur.
Anne baba bu dönemde, çocuðun geliþim
özelliklerine uygun, ihtiyaç duyduðu ortamý
ve materyalleri saðlamaktan sorumludur.
Bu dönemde, anne babalar tarafýndan
üzerinde önemle durulmasý gereken bir baþka
konu da çocuklarýn geliþimlerine katkýsý
olmayan pahalý ve süslü oyuncaklarýn yerine
yaþlarýna ve geliþim düzeylerine uygun,
uyarýcý ve düþündürücü oyuncaklarýn tercih
edilmesidir.
Yine bu dönemde yetiþkinler çocuklarýna
gereðinden fazla oyuncak alarak, onlarýn
tüm gereksinimlerine cevap vereceklerine
inanýrlar.
Önemli
olan,
oyuncaðýn
çokluðunun deðil, nitelikli olmasýdýr.
yaþýndaki bebekler çok ilgilerini çeken
oyuncaklardan biri de „dökme-doldurma“
oyuncaklarýdýr. Büyük renkli þekiller ve
bunlarýn içerisine atýlabileceði bir kutudan
ibaret olan bu oyuncaklar çocuðun ilgilerini
çekmesine raðmen bu oyuncaða ilgilerini çok
çabuk kaybederler.
Yine bu dönemde parlak ve basit resimleri
bulunan resimli kitaplar da çocuklar için
uygun oyun araçlarýndandýr. Özellikle hem
bebek hem de kitap yetiþkin tarafýndan
tutulur ve resimlere bakýlýrsa, bu olay çocuk
için cazip olabilir.
15-18. aydan itibaren çocuðun yürümeye
baþlamasýyla bir odadan diðerine geçmesi
kolaylaþýr. Bu dönemde eline geçirdiði
eþyalarý bir odadan diðerine taþýyabilir. Bu
nedenle itilebilen, çekilebilen, itildiðinde ses
çýkartan, müzik çalan otomobiller, tekerlekli
veya yumuþak tüylü hayvanlar ve bebekler
en çok tercih edilen oyuncaklar arasýndadýr.
Yürüteçler veya üstüne binilen oyuncaklar
yine bu aylara uygun oyuncaklardýr. Ayrýca,
18. Aydan itibaren keþif ve icatlar çocuklarýn
dünyasýnda önemli bir yeri olmasý nedeniyle,
bu dönemde farklý boyutlardaki bloklar,
kutular ve þekiller çocuðun inþa etmesi ve
birleþtirmesi için en uygun oyuncaklardýr.
2-3 yaþýndan itibaren çocuklar çevrelerinde
yaþadýklarý günlük olaylarý dramatize etmeye
baþlarlar. Bu nedenle, bu dönemdeki
çocuklar için en uygun oyuncaklar onlarýn
d r a m a t i k oyunlarýnda
BÝLMECE BULMACA BÝLMECE BULMACA
O
yunun, çocuðun geliþimi
üzerindeki etkileri ne kadar
önemliyse, ayný þekilde oyun
materyalleri de çok önemlidir.
Oyuncaklar,
çocuðun
seçme,
deðerlendirme duygusunu ve yaratýcýlýðýný
geliþtirirken ayný zamanda da kendi kendine
karar verebilme ve belirli alanlarda beceriler
kazanmasýna da olanaklar hazýrlamaktadýr.
Bu durumda bizler oyuncaklarý, „geliþim
basamaklarý boyunca çocuðun hareketlerine
düzen getiren zihinsel, bedensel ve psikososyal geliþimlerinde yardýmcý olan hayal
gücünü ve yaratýcý yeteneklerini geliþtiren
tüm oyun malzemeleridir“ þeklinde
tanýmlayabiliriz.
Çocuklar için büyük öneme sahip
olan çeþitli boyutlar ve renklerdeki oyun
malzemeleri ayný zamanda, çocuklarýn
oynarken hem eðlenmesine hem de
renk, boyut, biçim, þekil gibi kavramlarý
öðrenmelerine yardýmcý olur.
Çocuk arkadaþlarýyla birlikte
oynarken
paylaþmayý,
beklemeyi,
iþbirliði
yapmayý da öðrenebilir.
Buna
ilaveten
çocuklar ellerine
g e ç e n
oyuncaklarý
bozarak,
kýrarak,
[email protected]
Çikolatanýn tatlý
ve acý yanlarý
A V E S T A
Oyuncaðýn tanýmý ve önemi
ÇOCUK
Hazýrlayan: Döne Köylüce
duygularý aktive ediyor.
Çikolata yenildiðinde
vücutta Endorphine hormonu
oluþuyor. Endorphine bir
sevinç Hormonu´dur.
Bundan dolayý
bazý insanlar
Çikolatayý
üzgün
olduklarý
zaman daha
çok yiyorlar.
Ne yazýk
ki çikolata
yalnýz insanlarý
sevindirmiyor. Bunun
yaný sýra çikolata insanlarý
þiþmanlatýyor. Bir çikolatada
sayfa
16
paketinde yaklaþýk 500 kalori
var. Yani bir büyük tabak soslu
spagetti kadar kalori alýna
biliniyor.
Korkmanýza hiç gerek yok.
Bu zararlý yanlarý yaklaþýk
200 tane çikolata yenildiðinde
ortaya çýkmaktadýr.
Sayý 15
Temmuz 2002 www.dem-ajans.de
iðne ucu ile...
ELÝF KAYA
Parfümün tarihi
L
Kadýnýn
yaþamý bu mu
acaba?
G
YAÞAM
eriye dönüp
baktýðýmda,
yýllar sonra nerden
nereye gelmiþiz diye düþündüm kadýn olarak.
Yaþamý böyle düþünmemiþtim daha farklý
olmasý gerektiðine inanýyorum. Bu farklýlýðý da
ancak kadýnýn kendisi yaratmalýdýr bir baþkasý
deðil. Elbette ki sorun ortak bir sorundur fakat
daha çok kadýnýn kiþisel sorunudur. Kadýnýn
yaratýcýlýðý kadar çözüm gücüde olabilmelidir.
Maalesef ne yazýk ki günümüzde halan bir
çok bireysel sorunlarýna bile yeterince çözüm
getiremiyor. Neden, niçin kadýn çok mu zayýftýr,
yeteneksiz midir, yaratýcý gücümü yok..... HAYIR.
Kadýnýn doða yapýsý gerçekten çok güçlü ve
müthiþ yetenekleri baðrýnda taþýyan güçlü bir
yapýya sahiptir.
Her nedense göze çarpan kaçýnýlmaz
bir çok eksikliklerinden ve zayýflýklarýndan
kurtulmaya ciddi bir temelde yaklaþmýyor.
Daha çok sorunlarýný duygusal bir temelde hal
etmeye çalýþýyor ki buda daha çok bunalýma
ve psikolojik sorunlara yol acýyor. Mantýksal
olarak kendisinin de bir erkek kadar güçlü
olduðunu bir çok zaman gömemezlikten
geliyor. Kadýn olarak gerçekten eðitimimiz
mi eksik? Olanaklarýmýz mý yok? Ev, çocuk
ve görevlerimiz dýþýnda bizim kendimizi
geliþtirme, öz kiþiliðimizi bulmamýzdaki sorun
nededir? Burada kendi sorunumuzla ciddi
uðraþmamýzdýr. Elbet ki Toplumun etkisi az
deðildir bizim üstümüzden!!! Biz her þeyden
önce önyargýlý bir toplumuz. Hoþumuza
gitmese çok kolay suçlarýz, mümkünse onu
çeþitli entrikalarla toplum dýþý etmeye çalýþýrýz.
Bu da bir yargýlamadýr, anlayýþ düzeyimizi
gösteriyor, bakýþ açýmýzýn ne kadar önemli
olduðunu belirtiyor. Ama biz her þeyden önce
insanýz, eksiklik yalnýz biz kadýnlardan deðildir.
Eksiklik Erkeklerde de görülüyor ve birbirini
tamamlýyor.
Kimse kimseyi gerçekten anlamaya
yakalaþmýyor, ÝKÝ CÝNS arasýnda korkunç bir
anlaþmazlýk yaþanmasýna raðmen, iki taraflý
sorunlarý geçiþtiriyor. Kadýn erkeðin sorunlarýný
basite alýrken Erkekte Kadýný anlamaktan
çok zorlanarak sorunu hiç sorun yokmuþ
gibi deðerlendiriyor. Yüzeyselliði býrakýrda
gerçek anlamda iki taraflý ortak çözümler içine
girmediði orandan bur sorunlar hiç bir zaman
çözüm gitmeyecektir, ayrýlmalar, boþanmalar
ve psikolojik sorunlar devam edip giderken
bizler biraz daha kaybolup batacaðýz....
atince per fumum ‘dan
(dumanýn
içinden)
anlamýnda olan parfüm antik
çaðlardan beri insanlýðý büyülemiþtir. Eski
yazýlý metinlerde parfümün sayýsýz örnekleri vardýr. Mýsýr kaynaklarýnda banyoda,
dini törenlerde kokulu merhemlerin, sývý
yaðlarýn kullanýldýðý yazýlýr. Bir söylenceye
göre, tam bir koku düþkünü olan
Kleopatra ve maiyeti tören alanýna
girmeden çok önce, saçtýklarý kokular insanlarýn burunlarýna ulaþýrmýþ. Yunanlý ve Romalýlarýn
ziyafetler esnasýnda kendilerini
çiçeklerle kokulandýrmýþ sularla
serinlettiði bilinir. Ýlk kez Persler damýtma yoluyla çiçekten
yað çýkarmýþlardýr. XIV.
yüzyýlda Macar Kraliçesi
Elizabeth
zamanýnda
modern anlamda parfüm üretilmiþ,
yaðlar alkolle karýþtýrýlmýþtýr. Araplar da
egzotik madde kullanýmýyla parfümün
geliþiminde önemli rol oynamýþlardýr.
Orta Doðudan dönen Haçlýlar bu bilgileri
batý Avrupa’ya taþýmýþlar. Rönesans döneminde geliþen iliþkiler, ticari olduðu kadar
kokunun önemini de arttýrmýþ ve kullanýmý
yaygýnlaþmýþtýr. Bu yýllar Ýtalyanlar kokulara düþkünlükleriyle bilinirken Doðuda
ise misk-i amber gündelik hayatta zaten
sýkça kullanýlýyordu.
[email protected]
Modern parfüm tarihi XVII. yüzyýlda
Fransa’da, Grasse’da baþlamýþtýr. XV.
Louis’nin sarayý ise „la cour parfumee“
(koku sarayý) olarak anýlýrdý. istenmeyen,
hoþ olmayan kokularýn parfümle gizlendiði neredeyse hiç banyo yapýlmadan
sadece parfümün etrafa yaydýðý
kokularla yaþandýðý yýllar olarak
bilinir. Yine bu dönemde sarayýn
yatak odalarý ve koridorlarýn
potpuri koku kavanozlarý
ile dolu olduðu kaynaklardan
öðrenilmiþtir.
XV. Louis’in metresi
Madame Pompadour
kokuyu adeta müsrif bir
þekilde kullanýrdý. saray
bahçesinden toplattýðý,
hoþ kokulu çiçeklerin
bile üzerine parfüm sýktýrttýðý
söylencesi bile vardýr. XVIII.
yüzyýlda dünyanýn baþka yerlerinde de
koku modasý baþlamýþtýr. Ýngiltere’de güzel
kokular kýsa sürede moda olduysa da, her
nasýlsa sonradan koku üzerine bazý þüpheler baþladý. 1774’de Britanya Parlamentosu, bir kocayý güzel kokularla etkileyen
kadýnlarýn „büyü“ amaçlý bu etkileyici
kokularý kullandýðý hükmüne varmýþtýr.
Fransýz sarayýnýn zarafetinden uzak
kalan Amerikan kolonileri sade yaþamlarýný çevrelerinde bulunan defne ve lavanta
bitkileriyle kokulandýrdýklarý mumlarla
yaþýyorlardý. Mumlarýn içine
konduklarýnda etrafa hoþ, aromatik kokular salan mumlar
o dönemlerde onlarýn
hayatlarýna renk katmýþtýr.
Uzak Doðu’da ise kokular
dini, sosyal ve kültürel
olaylarýn
vazgeçilmez
parçasýydý. XIX. yüzyýl
bir lüks ve abartý çaðýydý.
Fransa’da 1804’de Ýmparator
olan Napoleon Bonaparte ve
Ýmparatoriçe Josephine parfüm
kullanýmýnýn öncülerindendi. Almanya seferinden döndüðünde askerlerin
getirdiði lavanta, biberiye, bergamut
ve portakal çiçeði karýþýmýný eau de
cologne olarak kullanmaya baþladýlar.
UV ‘den Korunmada Giysiler
G
enel olarak
kumaþlar
güneþten
gelen UV ýþýnlarýný
engellemekte yeterli etki gösterirler.
Kumaþýn dokunmasý, dokuma
ile oluþan deliklerin sýklýðý
ve çaplarý UV ye karþý
olan geçirgenliði
belirlemektedir.
Pamuk ve polyesterden
yapýlmýþ T-shirtlerin güneþten
koruma faktörleri (SPF) 15 kadardýr.
Bu tip kumaþlar ýslandýðýnda
geçirgenlileri artmaktadýr. Sadece
pamuktan yapýlmýþ bir T-Shirtlerin
geçirgenlikleri daha azdýr. Özellikle
bir kaç kez yýkanmýþ pamuk kumaþtan
yapýlmýþ T-Shirtler de koruyuculuk
daha fazladýr.
Bazý
kaynaklarda
kumaþlarýn koruyuculuklarý
hakkýnda kabaca bir tahminde
bulunmanýn yöntemleri tarif
edilmektedir. Bir güçlü ýþýk kaynaðýna
doðru kumaþýn içinden baktýðýmýzda
eðer lamba görünüyorsa SPF deðeri
15 in altýnda demektir. Eðer siz
ýþýk içeri giriyor ama
kaynaðý görünmüyorsa
SPF deðerleri 15 -50
arasýndadýr. Eðer ýþýk
kumaþtan hiç içeri girmiyorsa
SPF deðeri 50 den büyüktür
diye düşünülür.
Þapkalarda çok önemli
aksesuvalardýr. Güneþ
ýþýnlarýnýn yüz, boyun, ense
bölgelerine direkt gelmesine
engel olmasý ile yazýn olduðu
kadar kýþýnda çok büyük bir
önem taþýr. Koruyuculuðu saðlamak
amacý ile kenar çýkýntýlarý 7-8 cm
kadar olan þapkalar tercih edilmelidir.
Þapkada geniþ delikleri olan kumaþlar
kullanýlmýþsa koruyuculuklarý anlamlý
ölçüde azalýr.
sayfa
17
Savaþa giderken bile bu kokulardan bolca
sürülürdü. Bir rivayete göre Josephine aðýr
hayvansal kokularý seçerken, N. Bonaparte
ise hafif kokularý seçiyormuþ. Dünyada
parfüm romantizmi bitince bu büyülü
sývýlarý karýþtýranlar bazý sýrlarý açýklamaya
baþladýlar. Ýlk bilimsel analizlerle
doðal yaðlarýn içindeki asýl aromayý ayýrdýlar. 1868’de Ýngiliz
William Perkin bir Güney Amerika bitkisinin kokusunu taþýyan
kumarýný sentezle birleþtirdi.
Daha sonra Berlin’de Ferdinant
Tiemann tarafýndan vanilya
ve menekþenin taklidi sentetik
maddeler üretildi. Ve bunu baþka
taklitler izledi. (gül, inci çiçeði,
nergis, sümbül vb.)
Aðýr kokular yerini,
hafif ve etkileyici
kokulara býrakmaya
baþlamýþtýr. XVIII.
yüzyýl
arkada
kalýrken erkekler
ve kadýnlar ayný
kokularý sürüyorlardý. lavanta suyu
erkeklerin favorisiydi ta ki lavanta kullanan Oscar Wilde hapse
düþünceye kadar. Koku
bir anda gözden düþtü. XX.
yüzyýlda Doðu etkili tasarýmlar
moda bilincini etkiledi.
Kendi
kokunuz
H
er kiþinin kendine özel
bir parmak izi, ses tonu,
göz irisi yapýsý olduðu
gibi birde kendi özel kokusu vardýr.
Bu koku genlerimizde þekil bulur.
Cildimiz yapýsýndaki ter bezlerinin,
yað bezlerinin yapýsý, sýklýðý ve salgýlarýnýn özellikleri hep genlerimiz
ile belirlenir.
Genetik faktörler dýþýnda beslenme
alýþkanlýklarýmýz, yediðimiz besinler, içtiðimiz
su, bulunduðumuz
Siz yüz þeklinizin anlamýný biliyormusunuz
Yüz þekli, her bireyde
farklýdýr. Ancak yinede
alýn geniþliði, yanaklarýn
belirginliði ve çene yapýsý
gibi özelliklerle yüz þekilleri
kabaca 6 gurupta ele
alýnabilir.
D
oðadaki ortak dil olan
beden diline göre bir
þeyin büyük olmasý,
karþýsýndaki varlýðý etki altýnda býrakýr.
Saçlarýn kabarýk olmasýnýn kiþiye
verdiði güven ve güç bu noktadan
ortaya çýkar. Bu tür içgüdüler her zaman
güzel ve estetik açýdan güzel görünmeyi
saðlamaz.
Ýnsanlarýn baþ yükseklikleri ile boylarý
arasýndaki oran çok önemlidir. Normalde
bu oran 1/8 dýr. Yani baþ yüksekliðinin 8
katý, boyu vermelidir. Top modellerde bu
oranlar 1/9‘a çýkmaktadýr. Kabarýk veya
uzun saçlar, olduðundan daha büyük
görünen bir baþ görünümüne neden
olurlar. Eðer kiþinin bedeni ince ve uzun
deðilse 1/8 oraný daha da bozulacak,
estetik bir görünüm oluþturmayacaktýr.
Kabarýk saçlar, hemen her zaman yüksek
topuklarla beraber kullanýlmalýdýr. Yoksa
aynada görülen kadarý ile baþ yapýsý
mükemmel görünürken, bütünde estetik
olmayan görünümlere yol açabilir. 1/8
oranýn bozulmasý, kiþileri kýsa gösterir.
Saçlarýn kýsa olmasý ise 1/8 orantýsýna
en çok yaklaþtýran saç þeklidir.
Kýsa saç modelleri kiþilerin daha
genç ve dinamik görünmelerine saðlar.
Saçlarýnda beyaz telleri
bulunan ve boyama
yapmak
istemeyen
kiþilerinde
kýsa
saç
modellerini
seçmeleri
önerilir. Beyazlar, kýsa
saçta daha az dikkat çeker.
Ancak, kadýnlarýn kýsa
saçtan uzak durmalarý
için çok sayýda neden
vardýr. Eþleri yada erkek arkadaþlarý
tarafýndan
beðenilmeyeceklerini,
kadýnsý görünümlerini kaybedeceklerini
düþünebilirler. Doðduklarýndan itibaren
uzun saç kadýný, kýsa saç erkekleri
temsil eder gibi deðer yargýlarý ile
büyüyen toplumumuzda bu düþünceler
son derece normaldir. Yine çocukluk
sýrasýnda ceza olarak saçlarý kesilen kýz
çocuklarý, büyüdüklerinde uzun saçtan
vazgeçememektedirler.
1/8 oranýný kurmayý amaçlayan saç
modelleri dýþýnda kalan modeller her
zaman iddialý modelleri oluþtururlar.
Bakýmlarý zor ve pahalýdýr. Bozulmasý ise
o derece kolaydýr. Oranlarýn olabildiðince
korunduðu ve yüzün oval olarak ortaya
konduðu modeller estetik açýdan ideali
oluþturur. Karþýsýnda insanýn daha ciddi
ve saygýn bir yaklaþýmýna neden olurlar.
Saç modelleri seçilirken, en belirleyici
faktör yüz þeklidir. Yüz þekillerine göre
dikkat edilmesi gereken bazý noktalarý
burada veriyoruz:
KALP ÞEKLÝNEDE YÜZÜ
OLAN KADINLAR :
Kalp þeklinde yüzü olan kiþilerde,
hedef alný dar, alt çene çizgilerini geniþ
gösteren modeller seçmektir. özellikle
saç hacminin kulak altý seviyede canlý
bir þekilde ortaya koyan saç modelleri
hoþ duracaktýr.
BAKLAVA DÝLÝMÝ (elmas)
ÞEKLÝNDE YÜZÜ
OLAN KADINLAR:
Elmas þekli yüzü olanlar kiþiler,
alýnlarýný daha geniþ gösteren ve yanak
geniþliðini kaybeden modeller tercih
etmelidir.
UZUN YÜZÜ OLAN
KADINLAR: Uzun yüzlerde ise
amaç, yüzü kýsaltýcý ve yanaklarý geniþ
gösterici modeller seçmektir. Saçlarýn
yanlarda hafifi volüm yapmasý hoþ
durabilir.
KARE ÞEKLÝNDE
YÜZÜ OLAN KADINLAR:
Kare þeklinde yüzü olanlarda ise hedef
daha yumuþak yüz hatlarý oluþturmaktýr.
Alnýn daha belirgin kaldýðý, yanaklarýn
saklandýðý modeller hoþ durabilir.
ARMUDÝ YÜZÜ
OLAN KADINLAR:
Armut þekline benzer
bir
yüz
yapýsý varsa, daha geniþ bir alýn ve alt
çene çizgilerinin belirsizleþtirilmez
amaçlanmalýdýr. Saçlarýn üst yanlarda
hacim yapmasý ve alt çene çizgisini
örtmesi hoþ duracaktýr.
YUVARLAK YÜZÜ
OLAN KADINLAR:
Yuvarlak yüzü olanlarýn , yüzünü
boydan daha uzun gösterecek modeller
seçmesi gereklidir. Alnýn orta kýsmýný
açýkta býrakan ve yanaklarýn belirginliðini
kaybeden modeller hoþ duracaktýr.
Þüphesiz saç modellerinin de bir
modasý vardýr. Ancak modaya uyarken
de burada anlattýðýmýz temel noktalara
dikkat etmeniz sizlere daha güzel ve
etkileyici bir görünüm saðlayacaktýr.
Kitleleri etkilemiþ bir çok TV artisti
ve sanatçýlarýn saç modelleri bir çok
kiþi tarafýndan taklit edilmektedir.
Sizlerde en yakýn arkadaþlarýnýzda da
bu tür seçimleri görmüþsünüzüdür. Çoðu
zaman hiç hoþ olmasa da „çok yakýþmýþ“
demek zorunda kaldýðýnýz bu durumlara
düþmemek için, yüz þeklinize uygun,
boyunuza ve baþ/boy oranýný destekleyici
modeller seçin.
ortamdaki havanýn yapýsý ve temizliði doðal kokumuzu etkiler. Cildin
fonksiyonlarýný en çok ekileyen cilt
hücrelerine bol besinin ve oksijenin
ulaþýp ulaþmadýðýdýr. Stress, sigara,
hava kirliliði cilt saðlýðýný, fonksiyonlarýný ve dolayýsýyla da doðal
kokumuzu etkiler.
Kullanýlan parfümler bu koku
ile karýþýr. Ayný parfümün farklý
kiþilerde, farklý farklý kendini
göstermesinin en önemli nedeni
kiþilerin kendi özel kokularý ile
karýþmasýdýr. Parfümün sürüldüðü
yerler ve bu bölgelerdeki cilt ýsýsýda
sürülen parfümlerin buharlaþma
miktarlarýný etkileyerek farklý
durmasýný saðlar. Damarlarýn yüzeye
yakýn olduðu bölgelerde cilt ýsýsý
daha yüksektir. El bileðinde nabýz
alýnan bölgeler, boyunda kulak
kepçesine kadar olan yan yüzeyler,
göðüs bölgesi, diz arkasý bölgeler
parfümlerin en düzenli buharlaþmasý
için uygun yerlerdir.
Sayý 15
Temmuz 2002 www.dem-ajans.de
BÝZÝM SAYFA
Halk müziðinin genç sesi Ýlknur Daðdelen iddialý
“Müzik dünyasýnda
kalýcý olmak istiyorum”
Seni kýsaca tanýyabilir miyim?
Ben Sivaslý Ýlknur Daðdelen,
16. Aralýk 1975 yýlýnda Stuttgart’ýn
Sindelfingen kentinde dünyaya geldim.
4 kardeþten en büyükleri benim.
Almanya’da Realschuleyi bitirdim daha
sonra meslek yaptým Bürokauffrau
olarak
Þuan Böblingen Bilgisayar Þirketi
(Hewlett-Packard) Marketing yani
bilgisayar programlarýný müþterilere
anlatýyorum.
Bu zamana kadarki çalýþmalarýnýz
hakkýnda bilgi verir misin?
Ýlk sahneye çýkýþým 10 yaþlarýnda
Türkiye’de Amcamýn düðününde
olmuþtu.
Daha sonra Almanya’da düðünlerde
sahne almaya baþladým.Baðlamayý
kendi kendime öðrenip 15-16
yaþlarýnda Profesyonel olarak çalmaya
ve Türkülerimizi söylemeye baþladým.
Bu zamana kadar 3 Kaset yaptým
iki tanesini Almanya’da ve son
üçüncü kasetimi Türkiye’de sene 1995
çýkarttým. Türkiye’de Televizyon ve
Radyo programlarýnda yer aldým.
Yeni Kaset çalýþmalarýnýz var mý ve
karþýlaþtýðýnýz zorluklar hakkýnda bilgi
verir misin?
Evet güzel bir soru, Kaset yapmayý
istiyorum çünkü çok ara verdim,
Mesleðim araya girdi derken öyle kaldý,
Þuan yeni yeni besteler toplayýp bir
kaset yapmak istiyorum fakat bunun zor
yaný yeniden Para verip kaset yapmam,
parayý verdik, birde verdiðin emeðin
karþýlýðýný alamazsan bu insanýn zoruna
gidiyor mesela kendimden bir örnek
vereyim, isim vermek istemiyorum
Türkiye’deki þirketim bana ikinci
Kaset için öneri verdi, kendisinde 10
Kaset yapmýþým neye yarar reklamým
olmadýktan sonra, tatlý dille insaný
kandýrýyorlar, bunu yaparýz seni bu
Televizyon kanalýnda çýkartýrýz
diyorlar bu devirde hiç kimseye
güvenemiyorsun, danýþmadýðým
Sanatçý kalmadý bana yol gösterip
yardým etmediler herkes kendi
çýkarýný düþünüyor.Türkiye’ye
dönmemi istiyorlar, Türkiye’de
olursam reklamým daha rahat
olur diye ama ben burada her þeyi
býrakýp gidemem, bir menajer
lazým iþini bilen biri.
Benim tek amacým reklam çünkü
medya çok önemli.
Konserlere nerelere
gidiyorsun?
Almanya’nýn bütün
þehirlerinde, Fransa, Ýngiltere,
Avusturya, Hollanda, Ýsviçre
ve Belçika’da Konserlerde
yer aldým ve alýyorum`da.
Neden Halk-Müziðini
seçtim?
Ailemin müziði sevmesi, müzikle iç
içe olmasý türküleri sevmem icin yeterli
nedendi. Böylece türkülere ilgi duydum,
Anadolu çocuyum Ailem tarafýndan,
gözümü açtýðýmda Babamýn elinde sazý
görürdüm çok hoþuma giderdi, sazýn
týnlamasý kulaðýmdan çýkmadýðý için
Aliyyel mürteza oldum
Pir sultan abdalýn sazý oldum
Dize oldum mýsra döktüm
Deyiþ okudum nefes oldum
Halkým haksýzlýða boyun eðmesin diye
Turnalar kanadý oldum
Daðlarý mesken tuttum
Semah döndüm davamdan dönmedim
Yerim yurdum sýlamdan oldum diye
Aþýk Veysel oldum gözüm açtým
Yasamak ne imiþ anladým
Sazým aldým ozan oldum Aþýk oldum
Pir sultanlar, nesimi, hatayiler ölmesin diye
Koltuk çýkarý için zehirlettiðin
Ýmam Hasan
Devlet eliyle Katlettiðin
Þehitler Sultaný
Imam Hüseyin Benim
Kimisini zindandanlar da çürüttüðün
Kimisini zehirleyip yok ettiðin
Kimisini iþkence ile öldürdüðün
Imamlar Benim
Mansur gibi daraðaçlarýn da astýðýn
Nesimi gibi yüzdüðün
Fazýl gibi hýzarla biçtiðin
Þerefsiz yobazýn yüzüne tüküren
Horhasan dan Anadoluya gelen
Rum ererenleri, Alp erenleri Benim
Demokrasinin belkemiði oldum
Hoþgörü ve Evrenselliði anlattým
Bansih baþý ve temeli oldum
Özgürlükler anlaþýlsýn diye
Bir garip yol sefiliyim
Gönlümü bahçe eyledim
Her yana su verdim sevgi verdim
Türlü türlü renkte çiçekler açsýn diye
Bosnalý Hamza Bali
Hacý Bektaþ Evladý Kalender Çelebi
Dersimli Seyid Rýza
Sivas da diri diri yaktýðýn aydýnlar
Gazi de kurþunladýðýn
fidanlar Benim
Düþündünmü be hey zalim
Altý milyon yýldýr gözyaþý döken
Kaný akan, Yüreði sýzlayan
Insan oðlu Insan Benim.
Olmaz oluyum her gün acýlarla
sinesine taþ basan
Zülfikar YALÇINKAYA benim
Söylemek istediðin, vermek
istediðin mesaj var mi?
Öncelikle bana bu fýrsatý verdiðiniz
için, Dem Gazetesinde yer ayýrdýðýnýz
için size çok teþekkür eder, Dem
Gazetesinde çalýþanlara ve emeði gecen
bütün Dostlara baþarýlar dilerim.
UMUT SEVÝÞÝNE
Kurtuluþ arýyorsun bir saplantý
Duvarýný asýpta
Hür olacak diyorsun, alabildiðine
gün ýþýðýna.
Bakýyorsun, gözlerin kamaþýyor
Sen doðaya,
Tüm sevilerin özlem duvarýný
bir anda yýkýpta.
Gelmek isterken sana, bir umutsuzluk
dalga, dalga.
Vuruyor kýyýlara tüm gücüyle
Ve ben içinde.
Kavuþmak için
Umut seviþine.
Bir set örüyorum dalgalara
Kurtuluþ arýyorum aslýnda
Kemal Yar /Ansbach
Nihat Doðan
Koca Pir Ahmet Yesevi
Hünkar Hacý Bektaþ Veli
Güzeller güzeli Yunus
Sivasda astýrdðin
Pir Sultan Abdal Benim
Örnek aldýðým bir Sanatçý
var mi?
Ýlk basta Mahsuni Þerif
ikinci Pir Sultan Abdalýmýzý
kayýp ettiðimiz için çok
üzülüyorum, yeri nur olsun,
Ailesinin ve onu sevenlerin baþýsað
olsun. Ýkinci ve Üçüncü kasetimde
onun parçalarý da yer almaktadýr.
Hedefin nedir?
Kendi çabamla bir yere gelmeyi
ve Müzik dünyasýnda kalýcý olmayý
amaçlýyorum.
izlemez korkusu yaþýyorlar.
Düþünemiyorlarki beþikteki
annelerimiz ninni söyleyerek bizi
uyuturlardý. Halk-Müziði halkýmýzýn
geleneðidir. Ben ve benim gibi
düþünenler Halk Müziðine gönül
verenler kendi çabalarýmýzla
Türkülerimizi yaþatacaðýz.
Türkülerin sesi oldum
Beni daðlara köylere sorun
Tarih oldum haykýrýr oldum
Halkýmýn sessizliði sussun diye
Kaset neden aðýrlýklý olarak HalkMüziði içerikli ve neden Pop Müziði
aðýrlýklý deðil?
Çünkü kendi duygu ve düþünlerimizi
ancak Halk Müziði ezgilerinde dile
getirebiliyoruz. Bugün Pop türü bir
kaset doldursaydým, tutulur yarýn
unutulurdu. Oysa Halk Müziði
edebiyatýmýzda bu yana halkýmýzýn
sorunlarýný, acýlarýný ve sevgilerini dile
getiren bir Müzik türüdür. Örneðin
bugün hala Pir Sultan Abdal ve Aþýk
Veysel’in eserleri kendi deðerini
korumaktadýr.
Sanatçý nasýl olmalýdýr?
-Branþýyla ilgili bilgiye sahip
olmalý ve Sanatýný en iyi biçimde icra
etmelidir.
-Bir çok alanda kültürel deðerlerle
iç içe olmalý ve geliþmeleri yakýndan
izlemeli.
-Ve Dürüst olmalýdýr.
üzüyor,
ama umutsuzda
deðilim, TRT ve diðer
özel kanallar sanki
Türkiye’de Pop
olmazsa müzik
olmaz, Pop
olmazsa kimse
Televizyon
Yasar kemalin kalemi oldum
Anadolu’yu köy köy gezdim
Göç oldum aðýtlar yaktým
Gerçekleri yalandan ayýrmayým diye
Hünkarýn güvercini oldum
Erenlerin yolundan ayrýlmadým
Kardeþliði ve birliði anlattým
Ýnsanoðlu ve insanlýk sevilsin diye
Be hey zalim
Dünyalýk için hançerlettiðin
Ilmin kapýsý Þahi Velayet benim
Halk Müziði hakkýnda neler
düþünüyorsun?
HalkMüziðinin
bugünkü
durumu
beni
çok
Emekçinin emeði oldum
Hakkim aradým hakkim aldým
Nazým oldum, yýlmaz oldum Ahmet Arif oldum
Ekinlerim harman olsun diye
Aliyyel mürteza oldum
Peygamber ocaðýnda filizlendim
Tomurcuk oldum Haktan sapmadým
Güzellik ve aydýnlýk sayayým diye
BENÝM
Halk-Müziðini seçtim.
BULMACA
[email protected]
sayfa
18
HÜSNÝYE ERGÜN
Bir tartýþmanýn
ardýndan. FDP de
neler oluyor?
L
iberal
Demokrat
Partinin Kuzey Ren
Westfalya
Eyalet
baþkaný
Möllermann
tarafýndan
baþlatýlan ve Almanya Yahudi
Cemaati ile FDP arasýnda süren tartýþmanýn iç yüzü
ne? Nereden böyle bir tartýþma çýktý? Geriye dönüp
bakalým. Olayýn kronolojisi nasýl geliþti?
Yeþiller partisinin Düsseldorf yerel parlamentosunun
Suriye kökenli milletvekili Jamal Karslý’nýn SachsenAnhalt eyaletindeki seçimlerin yeþiller açýsýndan
negatif sonuçlanmasý sonrasýnda FDP ye geçmesi,
bunu da Möllemann’ýn Orta-Doðu politikasýna olan
yakýnlýðý ile gerekçelendirmesi, yaptýðý açýklamalarý
ile Ýsrail yönetiminin Filistin halkýna karþý uyguladýðý
politikalarýn yöntemlerini Hitler rejiminin metotlarýna
benzetmesi üzerine ateþli tartýþmalarýn baþlamasýna
sebep oldu. Möllermann’da Ýsrail hükümetinin
tutumunun Filistinlilere karþý „devlet terörüdür“ ve
eleþtirilebilinmelidir, Almanya’da bu konuda var olan
tabularýn yýkýlmasý gerektiðini söylemesinin yaný sýra
Yahudi Cemaatinin ikinci baþkaný Michel Fridman’a
sataþarak, onun kendini beðenmiþ, kibirli davranýþlarý
ile Almanlar`da Yahudi düþmanlýðýný bizzat kendisinin
körüklediðini söylemesi üzerene olay oldukça kýzýþtý ve
Almanya’nýn gündemini tam üç hafta oyaladý.
Almanya Yahudiler Cemaati (Yahudi Lobisi)
bu tutumu kýnayarak baský yapmaya baþladý.
Möllermann’ýn Fridman’dan özür dilemesini istedi.
Ve Jamal Karslý`nýn FDP`de ihracýný ayrýca yerel
parlamentoda FDP-Grup üyeliðine alýnmamasý
konusunda oldukça baský yapmalarý sonucunda Jamal
Grup üyeliðine getirilmese de parti üyeliðinin kalmasý
parti içindeki iktidar kavgalarýný kýzýþtýrdý. Parti baþkaný
Guido Westerwellle’nin bir yandan dýþarýya karþý
Möllermann’ý tutarak israil’inde eleþtirilebilinmesininde
demokratik bir hak olduðunu söylemesi diðer yandan
da Yahudi toplumunu da incitmemeye özen göstermesi,
buna raðmen Möllermann’ýn susmayýp kendisine karþý
tavýr alan partisindeki yaþlýlara „onlarýnda bu partiyi terk
etmelerinin zamaný gelmiþtir“ þeklindeki açýklamalarý
bardaðýn iyiden iyiye taþmasýna neden oldu. Bu
durum Alman kamuoyunda Baþkan Westerwelle’nin
partisine hakim olamadýðý gibi intibalarý yarattýðý,
Möllermann’nýn iktidar hýrsýnýn dizginlenemez bir hal
aldýðý görünümünü yarattý. Bütün olanlara raðmen
Möllermann Fridman`dan özür dilemedi.
Bu tartýþmalarýn esas iç yüzünün Eylül ayýndaki
genel seçimler öncesi oy avcýlýðýnýn olduðu
kamuoyunun gözünden kaçmadý. Bir yandan bu
türden çýkýþlarla saða kayan oylarýn FDP’ye gelebileceði
diðer yandan`da Alman vatandaþý olmuþ Müslüman
seçmenlerinin oylarýný kazanma hesaplarý yapýlmakta.
Oy kazanma isteði partiler açýsýndan anlaþýlýr bir
durum olabilir ama üzeride durulan zemin o kadar
kaygan iken, bu ülkede yabancý düþmanlýðý yapmak,
anti-semit olmak bu kadar kolay ve tehlikeli iken, bu
ülkede sosyal barýþý saðlamak, yabancý düþmanlýðýný
önlemek, aslýnda sayýn politikacý bay ve bayanlarýn ilk
baþta gelen görevleri olmalýdýr.
Ýsrail devletini eleþtirmek, Filistin halkýnýn da bütün
halklar ve Ýsrail halký gibi kendi kaderini tayin hakkýnýn
olduðunu söyleyip kabullenmek ne kadar haklý ise,
ayrýca bunu Almanya’da (Almanya gibi bir ülkenin
Yahudilere karþý tarihi bir kamburu olmasýna raðmen)
tartýþabilmek ve eleþtirmek ayrý bir þey, saða kayarak
yabancý düþmanlýðý yapanlarýn ekmeðine yað sürmek,
buna alet olmak baþka bir þey. Ýþte bütün maharette
bunu becerebilmekte. Liberaller liberalliklerini unuttular
galiba!
Not: Jamal Karslý Yeþillerde iken yabancýlar grup sözcülüðü
yaptýðý sýralarda, yani mültecileri korumakla görevli olduðu dönemde
Diktatör Saddam Hüseyin tarafýndan finanse edilen Irak gezisine
katýlýr ve orada Irak`ýn güneyinde ki bölgede ekolojik yýkýmý incelemeyi
gizli servis üyelerinin korumasýnda gerçekleþtirir.
SOLDAN SAÐA
1- (1894 - 1960) Eve Düþen Yýldýrým
(roman), Eski Resimler (öyküler),
Muharrir (inceleme) gibi yapýtlarý
bulunan yazarýmýz. 2- Benzodiapezin
öbeðinden, kimyevî yolla elde edilen ve
ruhsal çöküntü iyiletiminde kullanýlan
ilâç - Boþanma. 3- Arka, sýrt - Ýsim
- Ýzmir‘in bir ilçesi. 4- Kasýk - Bir
þeyin niteliklerini övme - Kuzu sesi
- Doðu ülkelerinde, yerli beyler ve
Kýrým giraylarý için kullanýlan san.
5- Alýþkanlýkla sýk sýk yinelenen gülünç,
sýkýcý söz ya da el, kol, yüz hareketi
- 1960’lý yýllarýn baþlarýnda doðan
Jamaika müziði - Ur- Sanzatunun
kýsa yazýlýþý 6- Buda/ Konfüçyüs’çü
mutluluk tanrýlarýndan biri - Bir nota
- Verme, ödeme. 7- Ateþle yumuþatýlýp
çekiçle dövülerek türlü biçimlere
sokulan demir çubuk - Kimi çiçeklerin
miskle karýþtýrýlýp dövülmesinden elde
edilen kokulu özdek. 8- Aracý - Utanma,
utanç duyma - Belirti, iz - Üzme, üzüntü
verme. 9- Bir tür þekerleme - Kendisine
inanýlan kimse. 10- Akdeniz bölgesinde
bir akarsu - Ýki düzlemin ya da iki
doðrunun kesiþimi. 11- Bir harf üzerine
konulan im - Kokarca cinsi etçillerden
elde edilen kürk. 12- Yüzyýlýn kýsa
yazýlýþý - Bir þeye karþý isteði olan.
13- Görüntü ve sesleri kaydedip ekranda
gösteren aygýt - Okyanusya‘da bir devlet
- Küçük bir limon cinsi. 14- Selçuklu
Devleti‘nin yýkýlmasýndan sonra, Orta
Anadolu‘da kurulan beyliklerden biri
- Bir renk - Bir tür yumurtalý süt tatlýsý.
15- Kuþku - Lâboratuvar maþasý - Ýki
büyüklük, iki nicelik arasýndaki baðýntý.
YUKARIDAN AÞAÐIYA
1- (1929 - 1993) Türk halk bilimcisi,
müzikçisi ve saz sanatçýsý - Sözcüklerin
sonuna gelerek “gibi” anlamý veren bir
benzetme ilgeci. 2- Zonguldak yöresinde
oynanan bir halk oyunu - Bir göz rengi
- Od, alaz. 3- Hileci olma durumu Gök gürlemesi - Düzen, hile. 4- Asarak
öldürme cezasý - Çalýþkanlýk, etkinlik.
5- Biçim deðiþimi, dönüþüm. 6- Düz
dokunmuþ, açýk saman renginde bir tür
ipek kumaþ - Yemiþlerde çekirdekle
kabuk arasýndaki bölüm - Bir binek
hayvaný. 7- Tekil birinci kiþi iyelik
eki - Bir haber ajansýnýn kýsa yazýlýþý
- Daha çok hekimlik ve fotoðrafçýlýkta
kullanýlan, hayvanlarýn deri, kemik
ve kýkýrdaklarýndan elde edilen
saydam, renksiz, kokusuz bir özdek.
8- Hoþgörülü, açýk yürekli, güvenilir
kimse, gönül eri - Gök - Zaman. 9Radonun simgesi - Bizmutun simgesi
- Ýkinci Dünya Savaþý sýrasýnda
Alman Hava Kuvvetlerince kullanýlan
bombardýman uçaklarýna verilen ortak
ad. 10- Gözleri görmeyen - Deride türlü
nedenlerle oluþan kaþýntýlý döküntüler.
11- Sakallý akbaba, karakuþ - Ana
babaya baþ kaldýrma.
12- Sýðýrtmaç - Baba -Hollânda‘nýn
plâka imi - Yunan abecesinde bir harf.
13- Tanrý - Kanada‘da yaþayan yerli
boylardan biri.
14- Hanlarýn baðlý olduðu devlet
baþkaný - Bunaltma, tedirgin etme - Üstü
kapalý olarak anlatma. 15- Dede Korkut
öykülerinden birisinin kahramaný Ýnanç.
Sayý 15
Temmuz 2002 www.dem-ajans.de
Ýlk dörtdeyiz
Türk Milli Takýmý,
Brezilya’ya
Ronaldo’nun 49.
dakikadaki golüyle
1-0 yenilerek Dünya
Kupasý’nda finale
veda etti.
B
rezilya maçýnýn
ardýndan
futbolcularý
teselli etmeye çalýþan A Milli
Takým Teknik Direktörü
Þenol Güneþ, sahada her
þeyi yaptýklarýný, sadece golü
bulamadýklarýný söyledi.
Kaliteli bir takým olduklarýný
vurgulayan tecrübeli hoca,
„Dünya Kupasý’na ses ve renk
getirdik. Sürekli yükselen bir
trendimiz var. Oyuncularýmla
gurur duyuyorum. Türk
halkýndan yaþadýklarý üzüntü
için özür diliyoruz. Ancak
futbolcularýmýz ellerinden
geleni yaptýlar“ açýklamasýný
yaptý.
Güneþ, geleceklerinin
parlak olduðunu vurgulayýp,
„Buraya zirveye çýkmak
için gelmiþtik. Ancak
düþündüðümüz yere henüz
gelemedik. Brezilya’yý
geçseydik, kupayý alacaktýk“
dedi. Baþarýlý çalýþtýrýcý,
„Özellikle ilk yarýda oyunu
kontrol etmek istiyorduk.
Ancak kanatlarda ve
G
Aynaya korkmadan
bakabilmek...
Nuriye Akman
aha fazla gizlenemeyeceðim, bu vicdan
azabýyla yaþamak kolay deðil, iþte
kendimi ifþa ediyorum: Futbola kayýtsýzým. Milli takýmý
tutmuyorum. Dünya kupasýný alsalar “kahramanlarý
karþýlama kafilesi”nin içinde yer almam. Buyrun vurun
boynumu. Hadi ‘vatan haini’ deyin bana.
Herkes Mersin’e giderken, tersine gittiðim için
övünmesem de, itiraflarýma “Ne yazýk ki” diye
baþlayamýyorum. Doðrudan söylüyorum: Beni bu
dünyada ilgilendiren güzellikler arasýnda maçlar
yok. Renklerine vurulduðum bir takýmým bulunmuyor.
Gençliðimde bile platonik bir aþkla baðlandýðým
bir futbolcum olmadý. Birkaç oyuncunun ve teknik
adamýn dýþýnda sporcu tanýmýyorum. Transferleri takip
etmiyorum. Maça gitmiyorum, bayrak sallamýyorum,
işin resmi
imzaya
kaldýðýný
açýkladý.
atýlan gollere zýpladýðým, yenilen gollere aðladýðým
görülmedi bugüne kadar.
Tarlalarda rüzgarla salýnan buðday baþaklarý
heyecanlandýrýr da, aðlarý havalandýran toplar kalbimi
kýpýrdatmaz bile. Milli takým bile bana ne sevinç hediye
edebilir, ne de öfke yükleyebilir beynime. En fazla þu
olur: Tesadüfen gözüme iliþen bir çalýma, bir çelmeye,
bir atýþa, bir uçuþa, bir düþüþe erkeksi bir estetik
atfedebilirim. Ama 90 dakika sürmez bu çabam, bir
kanaldan ötekine geçince biter.
Bu serinkanlý halimden hiç þüphe etmedim þimdiye
kadar ama son Türkiye–Brezilya maçýndan sonra bir
gözden geçirme ihtiyacý hissettim. Çünkü önüm– arkam,
saðým– solum, kýrmýzý–beyaz konuþan, kýrmýzý–beyaz
yürüyen, kýrmýzý–beyaz gülen insanlarla doluydu.
Kendimi ilk kez siyah bir böcek gibi gördüm. Hiç deðilse
Türkiye’nin 48 yýl sonra Dünya Kupasý oynayabilmesine
sevinsem ne olurdu sanki? Televizyonun baþýna
geçtim. Hasan Þaþ, ilk golü atýnca, “Türkiye, Türkiye”
diye coþanlarýn arasýna katýlabilmeli, maçýn bitiminde
hakeme küfürler yollayabilmeliydim ben de. Olmadý,
çoðunluða dahil olmayý yine beceremedim. Demek ki
emniyet arayýþým baþka yerlerde benim.
Milli hezimetin akþamýnda, elimde kumanda,
ÝSTANBULDAKÝ EVÝNÝZ SÝZLERÝ BEKLÝYOR
Tarih kokan bir
Atmosfer
Osmanlý Mutfaðý
Türk mezeleri
Kahvaltý, Öðlen ve
Akþam servisleri
aldýk.
G.Kore’yi
yenip, üçüncü olmak istiyoruz.
Ancak sonuç ne olursa olsun,
bu dostluk maçý olacak. Çünkü
finali kaybeden takýmlar
için bu maçlarýn etkisi farklý
oluyor“.
Celal Doðan müjde
verdi: „Senegal’ýn hocasý
Metsu geliyor“
Basýndan seçme
[SERBEST VURUÞ] 06.06.2002 Zaman
D
Ý
D
aziantepspor, uzun süredir
peşinde olduðu Senegal
Milli Takýmý’nýn başarýlý
hocasý Bruno Metsu’nun işini büyük ölçüde
bitirdi. Japonya’da
bulunan başkan Celal
Doðan’ýn Metsu ile
masaya oturduðu ve
peşinde birçok Avrupa
kulübünün bulunduðu
Fransýz çalýþtýrýcýyý
ikna ettiði kaydedildi.
Senegal’in Dünya Kupasý
Finalleri’nde Türkiye’ye
elenmesiyle birlikte
rahat bir nefes aldýklarýný
belirten Doðan, artýk
Ayrýca:
500 kiþilik
düðün bahçesi,
canlý Müzik ve
Fiks Menüler
Veliefendi Hipodromu karþýsý. Bakýrköy/ Ýstanbul
Tel: (0212) 571 32 38, ( 0212) 571 32 39
yorum
Þenol hocaya
güvenimiz sonsuz
ýþ transfer çalýþmalarýný sürdüren
Malatya spor, Denizlispor’lu Timuçin
ile Ýstanbul’da 1 yýllýk sözleþme
imzaladý.
Polat Rönesans Otelde gerçekleþtirilen ve kulüp
futbol þubesi sorumlusu Süleyman Karaman
ile yönetim kurulu üyesi Þahin Metininde hazýr
bulunduðu törende Timuçin kendisini bir yýllýðýna sarý
kýrmýzý renklere baðlayan sözleþmeyi imza attý.
G
[email protected]
Mehemet Ali Erbey
Timuçin Malatyaspor’da
Birinci süper lig
takýmlarý yeni
sezonda takýmlarýný
çalýþtýracak hocalarý
belirledi
aziantep spor,
Göztepe ve Altuð
dýþýndaki takýmlar
yeni sezonda takýmlarýný
çalýþtýracak hocalarý belirlediler.
Teknik direktörlüðünü belirleyen
takýmlardan 5’ i yabancýlarla
anlaþýrken 2 Rumen, 1 Alman,
1 Bosna-Hersekli ve 1’ de
Makedon teknik adam birinci
süper ligde görev yapacak.
Birinci Süper lig takýmlarýný
çalýþtýracak hocalar þunlar.
Galatasaray: Fatih Terim,
Beşiktaş Lucescu (Romanya),
Fenerbahçe Werner Lorant
(Almanya) Trabzon spor
Samet Aybaba, Gençler birliði
Ersan Yanal, Ankara gücü
Nihai Stnichita (Romanya)
Kocaeli spor Hikmet Karaman,
Ýstanbul spor Aykut Kocaman,
Bursa spor Nejat Bigediç
(Bosna- Hersekli) Diyarbakýr
spor Hüseyin Kalpar, Samsun
spor Georgia Jovanovski
(makedonya) Malatya spor Ziya
Doðan, Denizli spor Rýzam
Çalýmbay, Elazýð spor Giray
Bulak, Adana spor Bahri Kaya.
Rivaldo’nun þutlarýnda
zaaf gösterdik. Ýkinci
yarýda kontrollü oynayýp,
rakibimizi yormayý
planladýk. Ancak erken
gelen gol bizi etkiledi.
Beraberliði bulsaydýk,
maçý alabilirdik“ diye
konuþtu.
Orta sahada çok hata
yaptýklarýnýn altýný çizen
Güneþ, þöyle devam etti:
„Yediðimiz golde Fatih’in
büyük hatasý oldu. Orta sahada
dönen toplarýn hepsi kalemizde
tehlike yarattý. Bu maç yine
oynansa, yine Hakan’la
baþlardým. O elinden geleni
yaptý. Rüþtü mükemmeldi. Ýyi
iþler yaptýk. Mutluyuz, keyif
SPOR
lk, Brezilya maçýyla baþlayacak olursam,
maçý mükemmel oynamamýza raðmen
ferdi hatalar ve Koreli hakemin maçý katlediþi.
Maçtan önce bize sorsalar ki „2:1’ e razý
mýsýnýz?“ diye hep bir aðýzdan „evet“ derdik.
Ancak maçtan sonra oynadýðýmýz futbolu
gördükten sonra içimiz kan aðladý.
Çünkü Brezilya maçýna çok iyi motive
olmuþtuk. Þenol Güneþ ve Ünal
Karaman
yönetimindeki
Milli Takým sahaya çok iyi
yayýlmýþlardý. Yardýmlaþma,
pres ve oyunu takip etme
mükemmeldi. Hakan Þükür
belki mükemmel oynamadý
ancak savunma elemanlarýnda
ileri çýkmadý. Buda takýmýmýza
avantaj saðladý. Hasan Þaþ
bu maçta fena deðildi. Golünü
attý ancak sevinemedi sanki
Brezilya maçýný 2:1 kaybedeceðimizi
biliyordu. Þenol Güneþ Hocamýzýn bazý
oyuncularýmýza dikkat etmesi lazým. Ýleriye
çýkan oyuncularýmýzýn topu kaptýrdýktan
sonra geri dönmeyiþleri savunmamýzý zor
durumlara soktu. Ümit Davalý eski formundan
çok uzak ve sað kanatta oynamasýna raðmen
sað kanadýmýz yol geçen haný gibiydi.
Alpay ise çok iyi oynadý, ancak penaltý
pozisyonunda biraz kararlý olup ta
daha erken indirseydi rakibimiz,
hakem istemese de penaltýyý
veremeyecekti. Hakan Ünsal’ýn
gördüðü kýrmýzý kart ise tam
bir komedi. Hakan Ünsal’ýn
bundan sonraki maçlarýnda
daha iyi oynayacaðýna hepimiz inanýyoruz.
Gelelim Kosta Rika maçýna. Türk Milli Takýmý’nýn
Kosta Rika karþýsýnda hedeflediði 3 puana çok
yaklaþmýþtýk ki maçýn 86. dakikasýnda yediðimiz
gol, ekran karþýsýnda maçý izleyen milyonlarca
taraftarlarýmýza soðuk duþ etkisi yaptý.
Oysa bu maça çok iyi hazýrlanmýþtýk. Golü
bulana kadar sahada futbol oynayan, oyunu
çabuklaþtýran, topu kaybettiðimiz anda geriye
dönen ve pres yapan bizim oyuncularýmýzdý.
Her ne kadar rakip ceza sahasýnda pozisyon
bulamadýysak da, oyunun kontrolü bizim
elimizdeydi. Golü yedikten sonra Milli Takýmýmýzda
anormal bir panik baþladý ve Þenol Güneþ oyuncu
deðiþikliðine gitti ama biraz geç kalmýþtý. Üstelik
Hasan Þaþ’ýn yerine Yýldýray’ý çýkarmasý doðru
bir karar deðildi. En azýndan Yýldýray topu rakibe
kaptýrmýyor ve olumlu kullanýyordu. Hasan Þaþ
ise sürekli macera arayan ve sorumsuzca çalým
sayfa
19
sevdasýna kapýlan bir mahalle oyuncusu gibi
idi. Biraz daha dikkatli olabilseydi, arkadaþlarýna
zamanýnda pas atabilseydi ikinci golü bulmamýz
içten bile deðildi. Bunu hep söylüyorum bir
maçý kazanmak istiyorsanýz ve golü de erken
bulduysanýz ikinci golü bulmak zorundasýnýz aksi
taktirde rakip oyuncularýn baskýsý dayanýlmaz olur
ve golü yersiniz.
Çin maçý bir baþkaydý. Güneþ ve talebeleri
bu maçý alacaklarýna inanmýþlardý. Ümit Özat
yoktu. Onun yerine Emre Aþýk ve Bülent vardý.
Yani tek ...... oyundan vazgeçmiþti
bu maçta Þenol hoca, Fatih
ve K. Hakan kenarlarda
bir dinamo gibiydi. Ümit
Davala Fatih ile, Hasan
Þaþ ise K.Hakan ile çok
iyi anlaþýyorlardý. Yýldýray
ve Tugay Savunmanýn
önünde çift Libero gibi
ayný zamanda hücuma
dönük oynayarak orta
sahayý
rahatlattýlar.
Karþýmýzda fizik gücü ve
teknik anlamda zayýf
olan bir Çin vardý.
Hakan Þükür bu
maçta çok rahattý ve
gol
atamamasýna
raðmen
yaptýðý
rakipsiz koþularla rakip
savunmaya zor anlar
yaþattý.
Sonuçta
bu
maçý alarak 2.Tur’a
çýkmýþtýk.
Ancak
Brezilyanýn yaptýðýnda
unutmamak gerekir.
Mecbur
olmadýðý
halde Costa Rika’ya 5
atýp evine yolladýlar.
Japonya maçýnda
Milli takým tamamen
kendine olan güvenini kazandý. Attýðý tek gol ile
maçý almasýný bildi.
Senegal maçýnýn ilk 20 dakikasý hariç iyi
oynadýk ve maçý kazanmayý hak ettik. Hakan
Þükür´ün oyundan çýkarýlma zamanlamasý
harikaydý.
Brezilya
maçýnda
istediklerini
yapamadýk. Bir türlü kendimize olan güveni
kazanamadýk. Brezilya gibi çok iyi top kullanan
takýmlara karþý, organize hücum oynayamazsýnýz,
bu mümkün deðil. O yüzdendir ki, ilk yarýda orta
sahayý bile geçemedik diyecek kadar kötü futbol
oynadýk. Ýkinci yarýda iyi pozisyonlar yakalandýysa
da iþ iþten geçmiþti. Hasan Þaþ bu maçta saç
baþ yoldurdu. Ayaðýna aldýðý her topu üç kiþinin
arasýna girerek kaptýrdý. Ýnsan bir etrafýna bakar
veya pas atacak birini arar. Bunlarýn hiçbirini
yapmadý. Hal böyle olunca hücum gücümüz
zayýfladý ve ilerde çoðalamadýk.
Yüzyýlýn golü Maradona’dan
F
ÝFA, Arjantinli futbolcu Diego Maradona’nýn 1986 Dünya
kupasý çeyrek final maçýnda Ýngiltere’ye attýðý 2.golü
‘yüzyýlýn Golü’ seçti. 1998’de Fransa’da yapýlan Dünya
kupasý maçlarýnda Ýngiliz Michael Owen’ýn Arjantin attýðý gol ikinci
olurken, 1958 Dünya Kupasý’nda Brazilya’lý futbolcu Pele’nin Ýsveç’e
attýðý 2.golden birincisi ise 3.oldu.
kanal kanal gezerken bana beni anlatan görüntüyü
yakaladým: Brezilyalý ve Türk gençler bir kahvede maçý
birlikte izliyorlardý. Maçýn ilk golü Brezilyalý kýzlarý, ikinci
ve üçüncü goller ise Türk kýzlarý aðlattý. Ýþte dedim, iþte
bu yüzden soðuðum futbola, sadece futbola deðil,
bütün maçlara. Çünkü bir tarafýn mutluluðu, öbür
tarafýn mutsuzluðuna baðlý bütün karþýlaþmalarda. Bu
beni dehþet rahatsýz ediyor. Bana onu yenme zevkini
bahþeden rakibimin üzüntüsüne kayýtsýz kalamýyorum
ben. Normal olarak benim gülmem için de onun
aðlamasý gerekiyor. Ama o aðlarken ben gülemiyorum.
Bu, taraflardan biri Milli takým da olsa deðiþmiyor.
Tesadüfen Türk doðdum diye neden Türk oyuncularýn
oynadýðý bir takýmýný desteklemem gerektiðini
anlayamýyorum. Benim varoluþsal problemlerime nasýl
bir çözüm katkýsý olabilir ki Türklüðün? Benim seçtiðim
bir þeydi deðil ki Türk olmak. Buna raðmen Türklüðümle
övüneceksem, önce milli maçlarýn coþkusuna kendini
bu kadar kolay kaptýran bir milletin, ayný çabayý neden
eðitim, sanat, siyaset, felsefe, bilim gibi alanlarda
göstermediðini sormam lazým.
Bir arkadaþým millilikten uzak bu görüþlerimi çok
ukalaca buldu ve sordu: “Doðru söyle, ille birini tutman
gerekse Türkleri tutmayacak mýydýn yani?” Bütün
kalbimle cevap verdim: “Hayýr, Brezilya’yý tutacaktým.”
Baþýný “Duymamýþ olayým” der gibi iki yana salladý.
Belki, bilinçaltý bir duyguyla, daha güçlü olduðunu
düþündüðüm bir tarafta yer alma duygusu, belki küçük
aidiyetlerin dar çemberinde kalýp, büyük mensubiyetini
unutmaya karþý bir önlem, belki sürünün bir parçasý
olup kaybolmaya karþý bir direniþ, belki Brezilya
Karnavallarýnýn ritmiyle dansetme özlemim, belki kendini
herkesten farklý hissetmenin gizli gururundan, kimbilir
belki de Brezilyalý futbolcular daha yakýþýklýydý o yüzden,
ben bizleri deðil, onlarý tutardým. Gerçek nerede kim
bilir? Kim kendi yüreðini mikroskop altýna koyup da
korkmadan bakabilir?
Son bir itirafým daha var. Ben Türk filmi seyrederken
de hep Erol Taþ’ý tuttum, hiç Ediz Hun’cu olmadým. Yaþ
kemale erdi, hiç deðilse tecavüzcü Coþkun’a gönlümü
kaptýrmadýðýma þükrediyorum. Aksi takdirde, Brezilya’ya
bedavadan gol kazandýran hakemi alkýþlamak iþten
bile deðildi. Sýrf yenilgimizin mazereti oldu, diye ona
kayabilirdim. Baþarý karþýsýnda hiç bir durumda
mazeret kabul etmeyen kalbime, Türkiye’nin hüznünü
anlatamayabilirdim. Neyse ki Allah korudu beni!
[email protected]
Sayý 15
Temmuz 2002 www.dem-ajans.de
Nietzsche
Frank Thilly
G
eleneksel kavramlarýmýza
karþý protesto Alman bireycisi
Friedrich Nietzsche’nin (18441900) öðretisinde bir doruða ulaþýr. Nietzsche
Amerikan pragmatizminin ortaya çýkýþýndan
önce yazmýþ olsa da, bütün hoþnutsuzluk
deviniminin enfant terrible’ý [haþarý çocuðu]
olarak görülebilir. Yalnýzca eski kuramlara ve
yöntemlere karþý çýkmakla kalmaz, ama eski
deðerleri süpürüp atar ve modern uygarlýðýmýzýn
bütün eðilimini kýnar, tarihsel tutumu çaðýmýzýn
zayýflýðýnýn nedeni olarak görür; güçlü, saygýlý,
sorumluluk duyan insan geçmiþin çok fazla aðýr,
tuhaf sözlerini ve deðerlerini sýrtýnda taþýr.
Tüm deðerleri dönüştürmek (Umwertung
aller Werte), yeni deðerler, yeni idealler ve
yeni bir uygarlýk yaratmak, diye bildirir,
felsefenin iþlevidir.
Nietzsche Schopenhauer’ýn istencin
varoluþ ilkesi olduðu yolundaki temel
anlayýþýný kabul eder, ancak bu istenci
yalnýzca yaþama istenci olarak deðil ama
güç istenci olarak tasarlar: yaþam özsel
olarak gücün artýrýlmasýna yönelik bir
çabalamadýr, ve bu taþkýn içgüdü iyidir:
Alles Gute ist Instinkt. Anlama yetisine
— bilgiye, bilime, felsefeye ve gerçekliðe
— iliþkin görüþünü bu düþünce üzerinde
temellendirir. Anlýk ya da anlak yalnýzca
içgüdünün, yaþama ve güç istencinin elinde
bir araçtýr; beden tarafýndan yaratýlmýþ
“küçük us”tur; beden ve içgüdüleri “büyük
us”tur. “Bedeninizde en bilge bilgeliðinizde
olduðundan daha çok us vardýr.” Bilginin
ancak yaþamý koruduðu ve ilerlettiði
sürece ya da türü koruduðu ve geliþtirdiði
sürece deðeri vardýr; bu yüzden yanýlsama
gerçeklik denli zorunludur. Gerçekliði
yanýlgý ve yanýlsamanýn üzerine koymak,
gerçekliði bir yaþam aracý olarak sevmek
yerine kendi uðruna sevmek þeyleri baþaþaðý
çevirmektir, hastalýklý bir içgüdüdür. Aslýnda
bu gerçeklik uðruna gerçeklik ideali yalnýzca
çileciliðin bir baþka biçimidir: baþka birþey için
yaþamýn yadsýnmasý ya da olumsuzlanmasýdýr.
Dahasý, diye sürdürür Nietzsche, evrensel
gerçeklik diye birþey yoktur. Evrensel gerçeklik
olarak önerilmiþ önermeler yanýlgýlardýrlar.
Düþünme gerçekte saðýn olmayan algýdýr:
benzerlikler arar ve ayrýmlarý gözardý eder,
böylece yanlýþ bir olgusallýk görüntüsü üretir.
Doðada kalýcý hiçbirþey, hiçbir töz, hiçbir
evrensel nedensel bað, hiçbir amaç yoktur, hiçbir
belirli hedef yoktur; evren mutluluðumuza ya
da ahlakýmýza aldýrmaz, ve evrenin dýþýnda
bize yardým edebilecek hiçbir tanrýsal güç
yoktur. Bilgi bir güç aletidir: sakýným için
yararlýk bilgi örgenlerinin geliþtirilmesinin
ardýnda yatan güdüdür. Düþüncelerimizde
dünyayý varoluþumuzu olanaklý kýlacak bir
yolda düzenleriz, bu yüzden kalýcý ve düzenli
olarak yineleyen birþeye inanýrýz. Bize sunulan
karýþýk deneyimler çoðulluðunu uydurduðumuz
formüller ve imler aracýlýðýyla ussal ve
yönetilebilir bir þemaya indirgeriz; bunun
amacý yararlý bir yolda kendimizi aldatmaktýr.
Bu anlamda gerçeklik istenci duyumlar
çoðulluðunu denetleme, — görüngüleri belli
kategoriler üzerine sýralama —istencidir. Bu
yüzden mantýk ve usun kategorileri yalnýzca
dünyayý yararlýk-amaçlarýna göre düzenleme,
onu kullanabileceðimiz bir yolda düzenleme
aracýdýrlar. Ama felsefeciler bu kategorileri,
bu formülleri, bu kullanýþlý biçimleri gerçeklik
ölçütleri olarak, olgusallýk ölçütleri olarak görme
yanýlgýsýna düþmüþlerdir; þeylere sakýným uðruna
bakmanýn bu insansal yolunu — bu insanözeksel
ayrýksýlýðý — naif bir þekilde şeylerin ölçüsü,
“olgusal” ve “olgusal-olmayan”ýn ölçünü
yapmýþlardýr. Ve bu yolda dünya bir olgusal
dünyaya ve bir görünürdeki dünyaya bölündü;
onda yaþamak için insanýn usunu icadetmiþ
olduðu dünyanýn kendisi — bu deðiþim, oluþ,
çoðulluk, karþýtlýk, çeliþki, savaþ dünyasý
— güvenilmez görülüp karalandý; olgusal dünya
bir benzerlik dünyasý, salt bir görünüþ, yalancý
bir dünya diye adlandýrýldý; ve uydurulmuþ
yapýntýsal dünya, sözde kalýcýlýk dünyasý,
deðiþmeyen, duyulurüstü dünya, yalancý dünya
gerçek dünya olarak tahta çýkarýldý.
Doðrudan doðruya bildiðimiz herþey
isteklerimizin ve içgüdülerimizin dünyasýdýr;
ve tüm içgüdülerimiz temel içgüdüye — güç
istenci — indirgenebilir. Yaþayan her varlýk
baþka varlýklarý yenerek gücünü artýrmaya
RENKLER
çabalar; bu yaþam yasasýdýr. Hedef üstün
insanlarýn, daha yüksek bir tipin, bir kahramanlar
ýrkýnýn yaratýlmasýdýr; bu savaþým, acý, sýkýntý
ve zayýflara zarar verme olmaksýzýn bu
gerçekleþtirilemez. Bu yüzden savaþ barýþa
yeðlenebilirdir; aslýnda barýþ bir ölüm belirtisidir.
Hazzýmýz, mutluluðumuz için burada deðiliz;
herhangi bir amaç için burada deðiliz; ama
burada olmakla kendi gücümüze dayanmalý,
kendimizi ileri sürmeliyiz yoksa yeniliriz.
Öyleyse Schopenhauer’ýn tüm ahlakýn kaynaðý
yapmýþ olduðu acýma duygusu kötüdür: vereni de
alaný da yaralar; güçlüyü de zayýfý da zayýflatýr,
insan ýrkýnýn gücünü tüketir ve kötüdür.
Yaþamýn korkunç olduðu doðrudur ama bu
kötümserlik için bir neden deðildir. Aslýnda
kötümserlik ve vazgeçme hastalýklý ve yozlaþmýþ
bir ýrkta olmanýn dýþýnda olanaksýzdýr, çünkü
yaþama isteði saðlýklý bir kafada acý ve
savaþýmýn altedemeyeceði denli güçlüdür. Yaþam
bir deneydir, iyilerin kötülerden ayýrdedildiði
bir deneme sürecidir. Seçicidir, aristokratiktir.
Ýnsan doðasýndaki eþitsizlikleri göz önüne
serer, insanlarýn eþit olmadýklarýný gösterir.
Kimi insanlar baþkalarýndan daha iyidir,
beden ve anlýkça daha güçlüdür. Daha iyi olan
insanlarýn, doðuþtan aristokratlarýn daha çok
ayrýcalýklarý olmalýdýr çünkü aþaðý olanlardan,
ayaktakýmýndan daha fazla ödevleri vardýr. En iyi
olan insanlar yönetmelidir. Bu yüzden kamuerki,
toplumculuk, ortakmalcýlýk, anarþizm, tümü de
olanaksýzdýr, tümü de ideal ile çeliþirler, tümü
de güçlü bireylerin geliþimini önlerler. Kölelik
þu ya da bu biçimde her zaman varolmuþtur ve
her zaman varolacaktýr. Modern iþçi yalnýzca
antikçað kölesinin yerini almýþtýr. Ne de
kadýnlar erkeklerle ayný haklara iye olabilirler,
çünkü insiyatif, erke ve istençte erkeklere eþit
deðildirler. Bugün bizim için en büyük tehlike
eþitlik manyasýnda yatmaktadýr.
Geleneksel ahlakýmýz da Nietzsche
tarafýndan reddedilir çünkü acýma üzerinde
temellenmiþtir ve güçlüye karþý zayýfý ve yoz
olaný kayýrýr. Din de, özellikle Hristiyanlýk, ayný
nedenle reddedilir; ve Nietzsche’nin bilim ve
felsefeyi hor görmesi ayný yolda açýklanmalýdýr
— güç istencini yüceltmesi yoluyla. Barýþ,
mutluluk, acýma, kendini-yadsýma, dünyanýn hor
görülmesi, kadýnsýlýk, dirençsizlik, toplumculuk,
ortakmalcýlýk, eþitlik, din, felsefe ve bilim, tümü
de yaþamla çeliþtikleri için reddedilirler; ve bu
þeyleri deðerli ve kendileri uðruna çabalanmaya
deðer olarak gören tüm düþünce dizgeleri ve tüm
kurumlar yozlaþma belirtileridirler.*
Aþýrý bireyci Max Stirner (Kaspar Schmidt,
1806-1856; Birey ve Mülkiyeti [Der Einzige und
sein Eigentum], 1845) Nietzsche’nin öncelleri
arasýnda yer alýr.
Nietzsche’nin yapýtlarý: Tragedyanýn Doðuþu
[Die Geburt der Tragödie], 1872; Böyle Dedi
Zerdüşt [Also sprach Zarathustra], 1833, ss.;
Ýyinin ve Kötünün Ötesi [Jenseits von Gut
und Böse], 1886; Ahlakýn Soykütüðü [Zur
Genealogie der Moral], 1887.
Notlar: *Bkz. Thilly, The Philosophy of
Friedrich Nietzsche, Popular Science Monthly,
December, 1905. Yukarýdaki açýklamanýn kimi
bölümleri bu kaynaktan alýnmýþtýr.
[email protected]
sayfa
20
air alfa
Avrasya ile tekrar göklerde
G
eçtiðimiz yýl hizmete
giren ve bir yýlý
baþarýyla kapatan
Avrasya uçak seyahat þirketi,
sezona hizmetlerini geniþleterek
baþladý. Geçtiðimiz yýl Onur
havayollarý ile ortak bir program
çerçevesinde uçuþlarýný
gerçekleþtiren
Avrasya bu yýl AIR
ALFA Hava yollarý
ile programýna
baþladý. Air Alfa
þirketinin
filosunu
geniþlettiði
yeni A320 tipi
uçaðýn ilk kez
Almanya
ya uçuþu
nedeniyle
Stuttgart
havaalanýnda
bir kokteyl düzenleyen Avrasya
Þirketi Büro Müdürü ve Air
Alfa havayollarý Almanya
bir þekilde geri dönmeleri için
„acentelere büyük görevler
düþmektedir“ dedi.
müdürü Murat Sun gazetemize
yaptýðý açýklamada, „ bu yýl ki
hedefimiz 35 bin insaný saðlýklý
bir þekilde ailelerine yetiþtirmek
olacaktýr“ dedi. Þimdiye kadar
hiç bir sorun çýkmadýðýný ve
programlarýný aksatmadan
gerçekleþtirdiklerini söyledi.
Avrupa’nýn bir çok ülkesinde
ayný anda sezona girdiklerini
bu nedenden dolayý da yoðun
bir hava trafiðinin oluþacaðýný
söyleyen Sun, Türkiye’ye uçan
yolcularýn, geri dönüþlerinden iki
gün öncesinde mutlaka Türkiye
bürolarýný arayarak uçuþ hakkýnda
son bilgileri almalarý gerektiðini
vurguladý. Sun, yolcularýn saðlýklý
Ankara- Ýzmir- Adana- KayseriTrabzon ve ilaveten Samsun ve
Gaziantep olarak belirledi.
Air Alfa
maðdurlarýna müjde
Geçmiþte yaþanan Air Alfa
uçuþlarý aksaklýklarý nedeniyle
maðdur duruma düþen yolcularýn
zararlarý, Avrasya seyahat þirketi
tarafýndan telafi edilecek. Uçuþ
programýný tanýtma vesilesiyle
Stuttgart´da Air Alfa yetkilileri ile
birlikte acenteleri bilgilendirme
toplantýsý düzenleyen Avrasya
seyahat þirketi sahibi Asker
Sakýnmaz, “ Air Alfa maðdurlarý
bizim yolcularýmýzdýr ve bu
konuda gerekeni yapacaðýz”
dedi. Toplantýda Air Alfa adýna
katýlan yetkili Hamit Kahveci
Asker Sakýnmaz’ýn açýklamasýný
onaylandý. Toplantý’ da uçuþ
programýný tanýtan Asker Sakýnmaz
bu yýlki uçuþ planlarýnda Ýstanbul-
Avrasya Turizmciliðe
de el atýyor
Turizmini geliþtirmek
amacýyla paket program sunmaya
hazýrlandýklarýný bildiren Murat
Sun, yolcu taþýmacýlýkta ki
baþarýlarýnýn ardýndan turizm
alanýnda da baþarýlý olacaklarýný
vurguladý. Murat Sun, Kuþadasý
ve Alanya’da kendilerine ait
Otel´ler inþa ettiklerini ve en kýsa
zaman içerisinde bunlarýn faaliyete
geçirilerek, turizm alanýnda da bir

Benzer belgeler