- Aile Hekimliği Portalı
Transkript
- Aile Hekimliği Portalı
1 2 3 İÇİNDEKİLER Bu Anlayış Sorunları Çözmez Dr. Leyla YÜKSEL 30 16 22 34 38 18 Gökyüzünde Özgürlüğün Adı Yamaç Paraşütü Dr. Havel TAMER KÜRŞAT BAŞAR DR. HAKAN UZUN DR. HATİCE BOLATCAN DR. ŞİNASİ GÖNENÇ 8 MEGAPİKSEL 11 BÜYÜK FİKİR 36 12 KİTAP KULÜBÜ Yeni BMW X1 Fark Yaratıyor 26 Heybeliada DR. HASAN KOCA hibi a Çocuk S permle S iş m il ç Se r Olunuyo er KUTLU Öz Prof. Dr. 50 4 STİL Dr. Suna NİZAMOĞLU 24 44 FACE MAGAZİNE 54 GEZİ Seçkin Dinlence Mekanları 58 SİNEMA Deadpool 5 EDİTÖR kalemleri bu ay NE YAZDI? KÜNYE İMTİYAZ SAHİBİ VE GENEL YAYIN YÖNETMENİ MUHAMMET SIDDIK AKDOĞAN YAYIN EDİTÖRÜ MURAT KAAN YURTTÜRK 6 Dr. Tolga SUCU 14 MART TIP BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN! 14 Mart Tıp Bayramı’nı tüm meslektaşlarım adına kutluyorum. Her zaman YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ MUHAMMET SIDDIK AKDOĞAN olduğu gibi üst düzey bürokratlar, artık sıradan hale gelen mesajlarıyla REDAKTÖR CEYDA AKDOĞAN geçtiğimiz yıl doktorların maruz kaldığı şiddet son mu bulacak? Hiç HUKUK DANIŞMANI Av. Fahrettin CANPOLAT altda yatan sorunlar ise asla çözüme kavuşturulamıyor. KURUMSAL İLETİŞİM TM Bilgisayar Tel: (0 362) 237 22 56 Kazımkarabekir Mah. Siteler Bulvarı No:3Demetkent Sitesi A Blok Daire 8 İlkadım/SAMSUN www.ailehekimleri.net [email protected] [email protected] Bu sayımızın kapak konusu Dr. Leyla Yüksel oldu. Samsun Aile Hekimleri GRAFİK TASARIM UĞUR OFSET www.ugurofset.com.tr yapılmış en harika röportaj oldu. REKLAM REZERVASYON GSM: 0 505 637 00 69 konusunda çığır açan tedavi yöntemleriyle Eurofertil yine dikkatleri üzerine BASKI YERİ UĞUR OFSET MATBAACILIK Pazar Mahallesi Mukayyitzade Sk. No:48 İlkadım/SAMSUN Tel: 0362 431 52 55 – 432 09 90 Baskı Tarihi: 5 MART 2016 uygulanan ileri bir tedavi yöntemi. birlikte bizlerin Tıp Bayramı’nı kutlayacak... Ya sonra? Yani bu yıl ve sanmam! Bizlerde her şey bir müddet sonra alışılmış hale geliyor ama Derneği Başkanı olan Yüksel ile bölgemizde bizlerin yaşadığı sorunları işledik ve bu sorunlara getirilen çözüm önerilerini sizlere sunduk. İstanbul’da aile hekimi olarak görev yapan Dr. Havel Tamer, çoğu insanın cesaret edemeyeceği bir hobiye sahip. Yamaç paraşütü hakkında bilmek istediğimiz her şeyi Dr. Tamer’e sorduk. Bu spora yönelik bu zamana kadar Eurofertil bizlere geçen sayımızda da konuk olmuştu. Tüp bebek çekti. Seçilen spermlerle bebek sahibi olmak, tüp bebek alanında Yine bu sayımızda Dr. Suna Nizamoğlu’nun stil önerilerinden tutunda otomobile, teknolojiden araştırma habere ve sinemaya kadar dop dolu sayfalarla karşınızdayız. Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere, hoşcakalın... 7 DEV BİR UYGARLIK MI? DÜNYA’DAN BİN 480 IŞIK YILI uzaklıktaki KIC 8362852 yıldızına tuhaf bir şeyler oluyor. Yıldızın ışığı düzensiz aralıklarla hatırı sayılır miktarda azalıyor. Bunun sebebi gelişmiş bir uygarlığın inşa ettiği dev bir yapı olabilir. O yüzden fotoğraftaki teleskop Green Bank, sürekli bu noktayı gözlemliyor. Diğer teleskoplardan çok daha hassas olan Green Bank, 1,5 milyar radyo frekansını eşzamanlı tarayacak biçimde tasarlanmış. Eğer yıldızın etrafında yapay bir cisim varsa, bunu saptayabilecek. 8 100 Dünya’nın en büyük tümüyle yönlendirilebilir radyo teleskobu olan Green Bank Teleskobu’nun metre cinsinden çapı 9 KAFANIZI KURCALAYAN KEŞFET BiR SORU MU VAR ? [email protected] Adresine yollayın cevaplayalım S BÜYÜK FİKİR Dirençli Bakteriler Yazı / Araştırma: Kaan YURTTÜRK İNSAN GÖZÜ KAÇ MEGAPİKSELDİR? Kısa yanıt: Bu hız kişiden kişiye farklılık gösterir. C Öncelikle şunu belirtmekle başlamak istiyorum, insan gözü analog bir yapıdır ve dijital bir terim olan piksel boyutuyla ölçülmesi tam olarak mümkün değildir. Beyindeki görme merkezi gözlerden gelen ışık bilgisini aynen bir film perdesi gibi algılayamaz. Beyin gelen ışık bilgisini yorumlayarak görüntü oluşturur. Bu görüntü gözden beyne giden sinir hücrelerinin yani nöronların hızına bağlı olarak sürekli yenilenir. Gözün görme kapasitesinin megapiksel olarak ifade edilebilmesi için, gözdeki reseptörleri piksel olarak düşünüp bir sahneyi beynin hangi detay seviyesinde oluşturabildiğini test etmek gerekir. İnsan gözü küçük bir organdır ve üzerine gelen ışığın çok az bir miktarı ile bütün herşeyi yapar. Fakat yüksek megapiksel kameraların mercekleri oldukça büyüktür ve buna bağlı olarak karanlık bir sahnede insan gözüne kıyasla çok daha fazla aydınlanmış alan görürler. Şunu net olarak söylemek mümkündür ki, eğer göz büyüklüğünde bir mercekle en yüksek megapiksel oranını alıp fotoğrafı çekip daha sonra insanın aynı manzaraya bakarak gördüklerini karşılaştırırsak eminim ki insan gözü daha fazla detayı algılayıp tanımlayabilecektir. Dijital makinenin çektiği fotoğraf ise, zoom yapılmadan insanın gördüğüne denk biçimde görüntülenip incelenirse çok daha az detay yakalayabildiği anlaşılacaktır. Bu nedenle insan gözü yapay merceklerin görüntüsüyle kıyaslanamayacak kadar mükemmel yaratılmış bir organdır. Ama dijital bir veri olan megapiksel olarak ifade edilebilir. Ama megapiksel teriminin aslında bir sahneden alınan görüntünün kaç piksel ile görüntülendiğini ifade eden bir kavramdan başka birşey olmadığını aklımızdan çıkarmamamız gerekir. S NEDEN GÖZLERİMİZ AÇIK İKEN HAPŞIRAMAYIZ? Kısa yanıt: Hapşırma otomatik bir eylem yani reflekstir. Gözlerimiz açık iken hapşıramadığımız doğrudur, çünkü gözlerin kapanması ve hapşırma olayları otomatik olarak gerçekleşir. Hapşırmak, bizim için iyidir. Ancak hapşırma sırasında imkansız görünen bir şey var; gözleri açık tutmak! Hapşırma otomatik bir eylemdir. Bu bir reflekstir. Hapşırma sırasında burnunuzdan çıkan havayı kontrol edemediğiniz gibi göz hareketlerinizi de kontrol edemezsiniz. Hapşırma eylemi meydana geldiğinde göz kasları da otomatik hareket eder. Hapşırma eylemi oldukça karmaşık 10 bir süreçtir; burnunuzun iç duvarı gıdıkladığı zaman vücuttan bir sinyal beyninizin içindeki hapşırık merkezine gönderilir. Hapşırma merkezi de göğüs, diyafram, mide, boğazın arka kısımları ve göz kapakları kaslarına bir sinyal gönderir. Tüm bu kaslar rahatsız edici maddeyi dışarı atabilmek için birlikte ve düzenli çalışır. Hapşırma sırasında sadece göz kasları değil, mide ve göğüs kasları da sizin kontrolünüz dışında çalışır. Öte yandan, gözleri açık iken hapşırmayı başarmış bazı insanlar da var. Garip değil mi? Bazı insanları gözleri açık iken hapşırmayı başarabilmektedir. Ancak bu doğal değildir. Bu insanlar hapşırma sırasında gözlerini parmakları ile açık tutabilmek için kendilerini eğitmektedirler. Bilim insanları halen neden hapşırırken gözlerimizi açık tutamadığımızı izah edemiyor. Bu nedenle hapşırma sırasında gözleri kapatmanın vücudun doğal yanıtı olduğu kabul ediliyor. DİRENÇLİ BAKTERİLERE KARŞI YENİ SİLAH 2015’TE bilim insanları 30 yıldan beri ilk defa yeni bir antibiyotik keşfetti. Teixobactin adlı antibiyotik, günümüz ilaçlarının ortadan kaldıramadığı MRSA dahil bazı dirençli bakterilere karşı etkili. Bu da antibiyotik direncinin giderek arttığı günümüzde büyük bir avantaj. Fakat daha da önemlisi, bu keşfi mümkün kılan araç. Antibiyotikler doğada bulunan bakterilerden elde edilir. Ne kadar çok bakteriyi test ederseniz o kadar fazla antibiyotik bulursunuz. Sorun şu ki, Dünya’daki mikropların yüzde 99’unu bir petri kabında üretmek mümkün değil. Bu sorunun üstesinden gelmek için Norteastern Üniversitesi’nden araştırmacılar mikropları kendi doğal ortamlarından alınmış toprak ya da su içinde yetiştirebilen iChip’i icat ettiler. Bakteri, antibiyotik salgılarsa bilim insanları bunları izole ederek sınayabiliyor. Ekip iChip’i kullanarak binlerce yeni bakteri çoğalttı ve bu arada şimdiye dek 25 yeni antibiyotik buldu. Araştırmacılardan birinin eş kurucusu olduğu NovoBiotik Pharmaceuticals şirketine göre, antibiyotiklerden ilkinin klinik testlerine sadece iki yıl var. Daha yapılması gereken çok şey olduğunu belirten ilaç sanayinin devleri, bu aygıt sayesinde mucizeler yaratılacağının da altını çiziyor. 11 KİTAP KULÜBÜ HANGİ TÜRÜ TERCİH EDERSİNİZ Hazırlayan: Kaan YURTTÜRK ? EDEBİYAT ALEMLERİNDE KONUŞULAN 3 MEVZU 1 Fransa’nın, gelmiş geçmiş en cesur kadınlarından bir tanesi olan SidonieGabrielle Colette, ölümünden sonra bile eserlerinden çok sansasyonel yaşamıyla konuşulmaya devam ediyor. Sıradışı yaşamıyla dikkat çeken bu ünlü kadın yazarın, üvey oğlu ile yaşadığı aşka dair geçen ay ortaya çıkan mektupları edebiyat tutkunlarının dilinde pelesenk olmuş halde. 2 Bilgeliği romana dönüştüren yazar olarak tanınan Umberto Eco, geçtiğimiz ay 20 Şubat günü, 84 yaşında hayatını kaybetti. Evinde ölü olarak bulunan yazarın neden öldüğü ise yetkililer tarafından açıklanmayınca, bu konuda dedikodular da aldı başını gitti. 3 Tolstoy’un, büyük bir ruhsal dönüşüm geçirdiği yaşlarda et yemeyi, alkolü, tütünü ve seksi bırakarak tutkularını denetim altına aldığını biliyorduk. Kadınlarla yaşadığı cinsel maceraları kaleme aldığı günceyi düğün gecesinde yeni eşi Sonya’ya okutacak kadar dürüst olduğunu da öğrenmiş olduk. KIŞ AYLARINDA İÇ ISITICI BİR ROMAN OKUMAK İSTEYENE Yeryüzünün Bilgeliği / Christopher Scotton / Altın Yayınları HAYATIN SÜPRİZLERLE DOLU OLDUĞUNU BİLMEK İSTEYENE Bahçemde Yeşeren Umutlar / Debbie Macomber / Martı Yayınları GİZLİ ÖRGÜTLER VE CASUSLARIN DÜNYASINI MERAK EDENE Bedeli Ödenen Günahlar / David Baldacci / Martı Yayınları William Shakespeare’den bir şiir ile başlayan bu roman, soğuk kış aylarında içinizi ısıtacak derecede insani olaylara ve yaşanmışlıklara dayanmış harika bir kitap. İnsan tabiatının derinliklerini ve bütün renklerini gözler önüne seren bir kaçışın ve iyileşmenin hikayesi… En küçük bir çabanın dahi kişinin yaşantısında fark yaratabileceğini ortaya koyan harika bir eser. Kitabın başlarında sıkılabilirsiniz ama birkaç bölüm ilerlediğiniz takdirde asla elinizden bırakamayacağınız şekilde birbiriyle bağlantılı olayları merak edip sonuna kadar okumak istiyorsunuz. Yazarın ilk denemesi olan kitaplardan uzak dursamda, Christopher Scotton’un şiirsel bir dille yazmış olduğu bu ilk romanı, kanaatimce ses getireceğe benziyor. Her kitabı olay olan ve New York Tımes Bestseller listesine girmeyi başaran Debbie Macomber, içinde bulunduğumuz modern çağın sorunları arasında bizlere umut aşılamaya devam ediyor. Karşılıklı diyalogların bolca kullanıldığı bu kitabı okurken yüzünüzden gülümseme hiç eksik olmuyor. Evli ve iki çocuk sahibi olmuş, dışarıdan bakıldığında her şeyin yolunda gibi göründüğü ama iç dünyasında hep bir şeylerin yarım kaldığını hisseden romanın kahramanıyla birlikte, kendi iç dünyanıza da bir yolculuk yapma şansına kavuşuyorsunuz. Kısacası, yaşadığımız dünyanın iyi-kötü, acı-tatlı ne çok süprizlerle dolu olduğunu anlatan etkileyici bir roman. Okuduğum en ilginç romanlardan birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğim bu kitap da gizli örgütlerin ve o örgütlere hizmet eden casusların dünyasına keyifli bir yolculuk yapıyorsunuz. Aksiyonu, heyecanı, gerilimi vetabii ki aşkı sizlere yaşatan bu romanda geçen bazı diyaloglar, sizi gülme krizine sokacak kadar komik ve oldukça da eğlenceli. Harika betimlemelerle dile getirilmiş olan caddeler, sokaklar ve mekanları gözünüzde canlandırabiliyorsunuz. Oldukça kuvvetli bir uslüpla kaleme alınmış olan ‘Bedeli Ödenen Günahlar’, ABD’de en çok okunan kitaplar arasında ilk sırada olmasına şaşmamak gerek. SINIRLARINI ZORLAMAK İSTEYENE Kapan / Harlan Coben / Martı Yayınları Bir kere bu kitabın sonunda ne olacağını asla ama asla tahmin edemiyorsunuz. Mükemmel kurgusuyla okuyucuyu adeta peşinden koşturan ve hızına yetişmesi zor bir kurguya sahip olan ‘Kapan’, kütüphanenizde mutlaka olması gereken güzide eserlerden. Daha ilk sayfasından sonunu tahmin edebildiğiniz o sıkıcı ve sıradan kitapları unutun. Bu kitap sınırlarınızı zorlayacak. Aynı zamanda hayata dair öğrenilecek çok şey olduğunu hatırlatan bu romanın yazarı Harlan Coben’in, yazdığı her romanı yok satan Haruki Murakami’nin tahtını sarsacağı da edebiyat çevrelerinde konuşulur oldu. On yedi yaşında, ailesinin gurur kaynağı olan genç bir kızın ortadan kaybolmasıyla başlayan olaylar, kafa karıştıran diyaloglarla harika bir boyut kazanıyor. MUTLAKA OKUYUN KİTAP SIFIR SAYI / UMBERTO ECO DOĞAN KİTAP Yakın zamanda kaybettiğimiz İtalyan bilim insanı, yazar, edebiyatçı, eleştirmen ve düşünür Umberto Eco’nun edebiyat tarihinde yeri asla doldurulamayacaktır. İlk kez kendisiyle ‘Gülün Adı’ adlı romanıyla tanıştığım Umberto amcam, hikayelerindeki kurgusuyla okuyucularına çok şeyler katmıştır. Kötü gazetecilik konusunda rehber niteliği taşıyan ‘Sıfır Sayı’ ise gerçek yaşanmışlıklara dayanan, bu yönüyle de tarihi bir öneme sahip olan harika bir eser. İtalya’nın neredeyse 50 yıllık tarihini yeniden yazan Eco, belki de başına her hangi bir şeyin geleceği endişesinden olsa gerek, kitapta önemli rol oynayan ana karakterlerin isimlerini değiştirmiş. Umberto ECO’nun bu zamana kadar çıkartmış olduğu tüm kitaplar, ölümünden sonra da yeni baskıları ile raflarda yerini almaya başladı. 12 13 Sağlık Bakanı’ndan açıklama! Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Meclis genel Kurulunda, 2016 yılı merkezi Yönetim Bütçesiyle ilgili bir konuşma yaptı. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Mecliste yaptığı konuşmada “Sağlık çalışanlarımıza yıpranma payı, fiili hizmet zammı ve hekimlerimizin emeklilik haklarının iyileştirilmesiyle ilgili düzenleme çalışmalarını sürdürüyoruz, önümüzdeki günlerde inşallah huzurlarınıza getirmeyi hedefliyoruz.” dedi. Kanser tedavisinde ‘devrim niteliğinde’ gelişme bu ay neler oldu? Uygulamadan yüzde 80’i memnun Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Eyüp Gümüş Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu’nun düzenlediği Aile Hekimliği Çalıştayına katıldı. Prof. Dr. Gümüş, aile hekimliğinde yüzde 80’lere yakın memnuniyet olduğunu söyledi. Son zamanlarda aralarında soğuk rüzgarlar esen aile hekimleri ile Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Eyüp Gümüş, çalıştayda biraraya geldi. Nöbet sorunu ile son bir yıldır sürekli Sağlık Bakanlığı ile karşı karşıya gelen aile hekimleri, Çalıştayda çıkan sonuçları Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ile de değerlendirme sözü aldı. Kaliteyi planlayacak yeni bir vizyonu çalıştıklarını ifade eden Gümüş, “Bundan sonra daha YAKINLARINA BAŞ SAĞLIĞI DİLİYORUZ. 14 32 yaşında hayata veda etti Aşkale ilçesinde Aile Hekimi olarak görev yapan Dr. Melih Zeynel, rahatsızlanarak Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Aziziye Araştırma Hastanesine kaldırıldı. Yapılan ameliyat sonrası yoğun bakım altına alınan Dr. Zeynel, tüm çabalara rağmen kurtarılamadı. Dr. Melih Zeynel’in ölümüne yönelik herhangi bir bilgi yetkililer tarafından verilmezken, bu yönde araştırmaların devam ettiği belirtildi. kaliteli, daha iyi sağlık hizmetini nasıl veririz, buna çalışıyoruz. Önemli olan daha az hastalanan insanımız olsun, hastalandıktan sonra da etkin tedavi yapalım, bütün bu kategoriyi çalışıyoruz. Sizlerin tecrübeleri bizler için çok önem arz ediyor” dedi. Hastanelerde personelin, hastaları özveriyle karşıladığını aktaran Gümüş, bundan sonraki süreçte sağlıkta insan kaynağını arttırmayı değerlendirdiklerini kaydetti. Başhekim kazada hayatını kaybetti Kuşadası yolunda kontrolden çıkarak şarampole yuvarlanan motosikleti kullanan Medline Hastanesi Başhekimi ve Ortopedi Uzmanı 41 yaşındaki Dr. Serkan Kurnaz, Kuşadası yolunda kontrolden çıkan motorsikleti ile kaza yaptı. Kazayı görenlerin ihbarı üzerine sevk edilen 112 ekipleri, yaralı Dr. Serkan Kurnaz’ı ambulansla Kuşadası Devlet Hastanesi’ne kaldırdı. Serkan Kurnaz, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. ABD’de bilim insanları, genetiği değiştirilmiş bağışıklık hücrelerini kullanmaya dayalı olan bir yöntemle kanser tedavisinde devrim yaratabilecek bir gelişmeye imza attıklarını açıkladı. Yayılan tümörleri yok etmek için vücudun kendi bağışıklık hücrelerini kullanan tedavi, etkisi uzun süren bir aşı gibi kanserin tekrarlanmasını da önlüyor. Araştırma kapsamında, beş aydan fazla yaşaması beklenmeyen ölümcül kan kanseri hastalarına uygulanan tedavi, hastaların yüzde 90’ından fazlasının tamamen iyileşmesini sağladı. 18 ay boyunca süren kontrollerde de hastalığın tekrarlamadığı görüldü. Amerikan Bilimin İlerlemesi Derneği toplantısında sadece özetleri tartışılan araştırmaların ayrıntıları bu yıl içinde yayımlanacak. Ancak uzmanlar, bunların T hücreleri tedavisinin ilk denemeleri olduğunu belirterek ihtiyat çağrısında bulunuyor ve her hastanın tedaviye cevap vermediğini belirtiyor. Dr. Serdar ÇELİKTAŞ TEB sahte ilaçlar için ihbar hattı başlattı Zayıflattığı, cinsel gücü arttırdığı ve hatta kanseri tedavi ettiği iddia edilerek internette satılan ilaçların büyük bir kısmının sahte olması eczacıları harekete geçirdi. Sahte ilaç pazarınınTürkiye’de giderek büyüdüğünü belirten Türk Eczacılar Birliği Başkanı Erdoğan Çolak, ilaçlarının sahtelerinin gerçeklerinden ancak laboratuvarlarda anlaşılabildiğini sözlerine ekledi. İnternetten temin edilen her 10 ilaçtan 8’inin sahte olduğu kaydedildi. Hastanede doktora saldırı Gerede Devlet Hastanesi’nde görev yapan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Halime Şen Selim’in hasta yakını tarafından tehdit ve hakarete maruz kalması üzerine hastane yönetimi hasta bakmayı durdurarak sadece acil ve yoğun bakım hastalarına bakma kararı aldı. Görev yapan Doktor Halime Şen Selim’e hasta yakınının “Siz ölmeyi hak ediyorsunuz, siz doktorları öldürmek lazım” diyerek tehdit ve çeşitli hakaretlerde bulunduğu öğrenildi. 1.2 milyon TL’lik kaçak ilaç vurgunu Gerçek hasta kimlik bilgileri kullanarak aldıkları 1 milyon 250 bin TL değerindeki kanser, organ nakli hemofili ve insülin ilaçlarını Suriye’ye götürmeye çalışan 3 kişi yakalandı. Operasyon kapsamında, havalimanına giden aracı Fatih’te durduran polis ekipleri araçta toplam 2 bin 700 tane kanser, organ nakli, hemofili, insülin hastalarının kullandığı ilaçları buldu. Gözaltına alınan Mısır vatandaşı A.M., B.A. ve M.B. emniyetteki işlemlerinin ardından savcılık talimatıyla serbest bırakıldı. Emniyet yetkilileri, şüphelilerin anlaşmalı doktorlar vasıtasıyla ilaçları Mersin, Adana, Diyarbakır ve İstanbul’da hastaların bilgileri izinsiz kullanılarak yazıldığını belirledi. 15 YAZAR bir şeye dönüşür. ‘Demek beni görmek istemiyor’ duygusu belirir, ‘sen beni benim sevdiğim kadar sevmiyorsun’ cümlesine kadar gider. Onu tanıyana kadar son derece sıradan yaptığınız her şey yeni bir süzgeçten geçmektedir şimdi. Arkadaşlarınızla sinemaya gitmenizden, aklınıza esip bir yerlerde tatil yapmaya kadar... Kimi zevkleriniz, keyifleriniz, hayatınızdan asla çıkmaz sandığınız dostlarınız, bir yemeği, bir filmi, bir şarkıyı beğenmeniz bile artık gözden geçirilecektir... Belki geçmişte kimsenin telefonuna, mektubuna, defterine göz ucuyla bile bakmamıştınız. Ama şimdi sevgilinizin bunları size göstermemesi sizi çileden çıkartıyor değil mi? R Kürşat BAŞA HAYATINIZDAN VAZGEÇER MİSİNİZ GERÇEKTEN? KİMİ ZAMAN BİR TARAF SESSİZCE, KENDİLİĞİNDEN, BİR SÜRELİĞİNE DE OLSA BÜTÜN HAYATINI VERMEYİ KABULLENİR. Öyle ki, bir köle-sahip ilişkisi gibi, öteki taraf da onun bu kabullenişini doğal saymaya başlar. Birini çok sevdiğiniz için onun bütün hayatını istemeye hakkınız var mıdır? Çoğumuz bu soruya hemen ‘hayır’ desek de aslında öyle istiyoruz. Çünkü aşığın gözünde, aşık olunan kişinin onunla olan hayatı dışında bir dünya kabul edilemez... Tartışmalarda çoğu zaman birinin kendi özel alanını koruma çabası, ‘gizli bir hayatı’ olduğuna dair delil sayılır. Gizli bir hayat aslında bir başkası ya da başkaları olduğu kuşkusunu dile getirir. Ama gerçekte, birine sonsuzca sahip olmaya bizi yönelten bu duygunun başka her şeyi silme çabasıdır. Yalnızca sevgilinin arkadaşları, eski sevgilisi, potansiyel tehlikeler değil, iş hayatı, ailesi, tek başına evinde oturması bile giderek eleştirilen 16 Her ne kadar aşkın sayısız tanımı yapılıp, herkes için ortak nitelikleri, özellikleri, görünümleri yazılıp çizilse de faydasızdır. Çünkü her insan için, her iki kişi için üstelik her keresinde farklıdır. Ondan, hiçbir zaman içine düşmeyiz sandığımız saçmalıklara düşüp, hiç söylemeyiz sandığımız şeyleri söylememiz... Ondan, kimseden istemeyeceğimiz şeyleri istemeye başlamamız... Ondan, her zaman bize yol gösteren mantığımızı bir kenara bırakıp içimizden gelen ve bizi garip bir biçimde esir alan delice sesleri dinlememiz... Bazen aşırı sevmenin bir belirtisidir bu, bazen de aslında kişinin içindeki bir boyun eğme isteğinin yerini bulması... Nelere katlandığınıza, neleri görmezden geldiğinize, kendinizi nasıl böylesine sıfırladığınıza siz de şaşarsınız. Anlatsanız başkalarına, aptallığınızı yüzünüze vurmadan duramazlar ama yine de söz dinlemezsiniz. Bir tür bilinç kaybı halinde, yalnızca o duyguyu yaşamak için her şeye razı olma halindesinizdir çünkü. Aşkın pek az bilinen gizli dehlizlerine girmenin verdiği heyecan, tutkunun sonsuz bir aşağılanmaya kadar varan çekici çağrısı denetim mekanizmanızı altüst etmiştir bile. O zaman karşınızdakinin bütün hayatınızı istemesine sesiniz çıkmaz. Gönüllüsünüzdür hayatınızı vermeye... Kimi zamansa, aşıkların her ikisi de güçlü bir kişilik çatışmasının ortasında buluverir kendisini... Artık neredeyse en küçük, en basit bir söz, bir arkadaşınız söylese son derece rahat kabul edeceğiniz, gülüp geçeceğiniz bir söz bile size batmaya başlar. Sanki karşıdakinin her yaptığı size karşı bir haksızlıktır. Düşüncesizlik, duygusuzluk, kabalıktır. Kavgalar giderek çığırından çıkar, artık söylediklerinizi kontrol edemez hale gelirsiniz, ne olacaksa olsun diyerek çılgına dönersiniz... Nereye kadar? Bunu artık siz de bilemezsiniz... Kimi zaman bu benlik saplantısı aslında belki de kendini tümüyle, her şeyi unutarak ona bırakma isteğine karşı direnme, kendini koruma çabasıdır. Eğer sizden istedikleri varsa, karşılığında o da bir şeyler yapmalıdır değil mi? Siz ne fedakarlıklar gösterdiniz, hayatınızdaki pek çok şeyden vazgeçtiniz ama daha geçen akşam kendi arkadaşlarıyla eğlenmeye giderken sizi götürmeyi aklından bile geçirmedi... Her şey eşit şartlarda mı olmalıdır? Ama olmaz. Çoğu zaman aşıklar arasında böyle bir eşitlik yoktur çünkü. Belki bazen bir süreliğine varsa da o denge de zamanla bozulacaktır. Biri mutlaka daha çok sever. Hem gidemez insan hem gidemez insan hem de bu durumu kabullenemez. İnsanı yiyip bitiren, uykularını kaçıran, yaptığı her şeyde bir biçimde karşısına çıkıp huzurunu bozan bir şeydir bu. Kim bilir, belki de hepimiz birinin bizi, kendisiniz tümüyle teslim edecek, kendisinden vazgeçecek kadar sevmesini isteriz. Ama pek az kişi, kendisini bu durumda bulmak ister. İsteriz ki, o da aynı bizim gibi sevsin, bizim gibi hissetsin... Bizim onun için düşündüklerimizi, duyduklarımızı bizim için aynen duysun, düşünsün. Bambaşka kurulmuş hayatlar, birbirinden bazen uçurumlarla ayrılmış geçmişler, çok farklı anılar, çatışan karakterler, değişik çevreler, yetişme biçimleri, eğitim, aile, bizim bile farkında olmadığımız şeylerle dolu bilinçaltı... Bizi bir araya getiren, bir anda bu beklenmedik duyguyu oluşturan bunların belki de çok uzağında bir şeydir ama o duyguyu ayağı yere basar bir ilişki haline getirmeye çalıştığımızda hepsi birden devreye girer. Sonuçta, bize benzersiz bir yaşama coşkusu veren bu duygu, bizi üzen, zaman kaybettiren, içimize kapanmamıza yol açan ezici bir durum yaratır. Bir seçim yapma durumu mudur, kendi hayatımızla bir başkasının istekleri arasında bizi bu kadar bunaltan? Ama yine de her şeye rağmen, sormak gereken soru şudur: Kimse için hayatınızdan vazgeçmek gerekir mi? Cevabınız evet bile olsa, bu mümkün müdür? AŞKIN PEK AZ BİLİNEN GİZLİ DEHLİZLERİNE GİRMENİN VERDİĞİ HEYECAN, TUTKUNUN SONSUZ BİR AŞAĞILANMAYA KADAR VARAN ÇEKİCİ ÇAĞRISI, BİZLERE YAŞADIĞIMIZI HİSSETTİREN ŞEY DİR. TÜM BUNLARI KORKMADAN YAŞAMAK İÇİN YAŞIYORUZ. 17 RÖPORTAJ 37 yaşında, evli ve 112 Acil Hizmetler ile Devlet Hastanesi acil servislerinde görev yapmış olan Dr. Havel Tamer, üç yıldır İstanbul’da aile hekimi olarak çalışıyor. Onu yamaç paraşütü yapmaya iten şey, tabiki çocukluğundan itibaren istediği pilot olma arzusu olmuş. Tek hayali pilot olmakken doktor olan Tamer, profesyonel anlamda bu sporla uğraşıyor ve ne zaman ayakları yerden kesilse, gökyüzünde özgürce dolaşabilmenin mutluluğunu yaşadığını söylüyor. Kurallarına uyulduğu ve ciddi bir eğitim alınarak yapılması halinde bile tehlikeli olduğu bilinen bu sporla uğraşmak size neler hissettiriyor? Siz ne gibi önlemler alıyorsunuz? Yani ayakların yerden kesiliyor ve mesela 300 metredesin, artık her şey senin ellerinde. Rüzgarı alamadıysan aşağıya doğru gideceksin, yapacak başka bir şey yok… Siz neler düşünüyorsunuz o anlarda? Öncelikle çok haklısınız. Havadayken çok dikkatli olmak zorundayız ve kesinlikle hataya yer yok. Havadayken, bazen heyecandan kalbim göğsümden çıkacak gibi oluyor. Özgürlük, heyecan, adrenalin ve daha birçok şeyi fazlasıyla hissediyorum. GÖKYÜZÜNDE ÖZGÜRLÜĞÜN ADI YAMAÇ PARAŞÜTÜ İnsanların uçma arzusu tarih kadar eskidir. Yerçekiminin etkisinden kurtulmak, özgürce bir kuş gibi havada süzülmek, hayata ve çevreye farklı bir boyuttan bakmak, insanın içinde benliğinden ve gözlemlerinden gelen korku ile macerayla karışık bir histir. Çocukluğunda hayallerini pilot olmanın süslediği Dr. Havel Tamer, İstanbul’da bir aile hekimi olarak görev yapıyor. YAMAÇ PARAŞÜTÜ SPORU GÜVENLİMİDİR, BAŞLAMAK İÇİN NELER GEREKİR, YAŞ SINIRI VAR MIDIR, PAHALI MIDIR? Tüm bunları bu spora gönül veren ve yamaç paraşütünü profesyonel olarak icra eden Dr. Havel Tamer’e soracağız ama öncesinde şunu belirtmekte fayda var. Türkiye’deki mevzuata göre 16 yaşından gün almış herkes bu sporu yapabilir, yeter ki cesareti olsun. Ayrıca bu spora ilerleyen yaşlarda başlayanlarda var. Heyecan duygusunu yaşamanın en basit yolu olan yamaç paraşütü için ihtiyacınız olan tek şey, uygun şartları taşıyan bir tepe. Kendinize uygun ekipmanlar ve doğru bir eğitim ile bu mükemmel doğa sporundaki riskleri de en aza indirgemek mümkün. 18 19 EVET, TEHLİKELİ VE PAHALI BİR SPOR, AMA BİR BEZ PARÇASI VE İPLERLE UÇMAK İÇİN DE BİRAZ DELİ OLACAKSINIZ Yamaçtan aşağıya bakarken, sırtımdaki paraşütle hava boşluğuna koşuyorum ve havada süzülerek yere iniyorum. Yani bu sözcüklerle anlatılamayacak kadar harika bir duygu. Eskiden bu sporla uğraşanlar ne kadar güvenliydi ve ne kadar kendilerini güvende hissediyorlardı bilmiyorum, ama teknoloji ilerledikçe paraşüt güvenliğide artıyor. Rüzgar nasıl olursa olsun, havada artık uçabiliyoruz. Gökyüzünde uçmak nasıl bir duygu? Bizimle bununla ilgili unutulmaz bir anınızı paylaşır mısınız? Gökyüzünde kendi kontrolünüzle uçmak inanılmaz güzel bir duygu. Kendinizi inanılmaz özgür hissediyorsunuz. Bununla ilgili çok sayıda anım var ama bunu mutlaka sizlerle de paylaşmak isterim. Bir keresinde eşimle balayındayız ve birlikte uçma kararı aldık. Ben kendi paraşütümle, eşim benim bir arkadaşımın yolcusu olarak tandem (ikili ) denilen şekilde yani, yamaç paraşütüyle Fethiye Babadağ’ın yamacından birlikte havalandık. Ölüdeniz üzerinde uçarken havada yanyana gelip bir birimize yakın durduk. Güzel anlardı. Sonra şaka amaçlı kontrollü bir şekilde ben onların üstüne geçip eşimin uçtuğu paraşüte üstten ayağımla bastım. Eşim o anlarda korkudan bağırıyordu. Yani onu baya bir korkutmuştum. Bu spora başlamak için neler gerekir? Öncelikle yükseklik korkunuz olmamalı yani uçmaktan korkmamanız gerekiyor. Sonra, Türk Hava Kurumu tarafından onaylı, 20 profesyonel eğitmenler eşliğinde eğitim almalısınız. Tabiki de, kendinize ait bir yamaç paraşütünüz olmalı. Sonrası ise kolay, zira her boş vaktinizde uygun tepe ve hava koşullarında uçabiliyorsunuz. Bu sporu zevkle yapmaya başlıyorsunuz. Her spor dalı uzun süreli uğraşlar sonucunda o kişiye bir şeyler katıyor. Yani bir farkındalık aşılıyor. Peki, yamaç paraşütü sizde ne gibi değişimlere ve farkındalıklara neden oldu? Disiplin, dikkat ve hatasız bir yaşam… Çünkü uçarken çok dikkat etmemiz gerekiyor. Bütün kurallara mutlaka uymalısınız. Bunun için disiplin şart ve uçarken hataya yer yok. Bu da sizde alışkanlık haline dönüşüyor ve hayat felsefeniz haline geliyor. Ne olursa olsun en doğrusu olmalı ve en az hata veya en az risk olmalı. Genel olarak bu sporla uğraşmanın maliyeti nedir? Şu an ortalama bir yamaç paraşütünün fiyatı 8-9 bin liradır. Aslında Euro üzerinden satılıyor. 2-3 bin euro arasında bir fiyat aralığına sahip ama istediğiniz modele göre fiyatı değişiyor. Yaklaşık olarak kurs fiyatları 2-3 bin lira arasında değişiklik gösteriyor. Ülkemiz şartlarında bu biraz pahalı bir spor. Çünkü bir paraşütün ömrü, kullanımına göre 5-6 yıl. Hiç kullanmasanız dahi 10 yıl sonra paraşüt kumaşı uçma özelliğini kaybediyor ve uçamıyorsunuz. Paraşütün yıllık amortismanı 1-2 bin lira arasında değişiklik gösteriyor. Yamaç paraşütü, “Canım bugün sıkkın hadi gidip bir yamaç paraşütü yapayım” denilebilecek bir spor mudur? Bu spor için uygun koşullar nelerdir? En önemlisi bizim için hava şartlarıdır. Yağmurlu karlı yani yağış olan zamanlarda uçamıyoruz. Havada paraşüt ıslanmamalı. Sonrada rüzgar; rüzgar tatlı bir şekilde ve sabit olarak esmesi en çok istediğimiz şeydir. Çok az veya dalgalı rüzgarda da uçabiliyoruz. Fakat hızı 20 km/h geçen rüzgarlar artık fırtına özelliği gösterdiği için uçamıyoruz. İkinci en önemli durumda yer ve mekandır. İstanbul’a yakın uygun tepe olmadığı için uçmak zorlaşıyor. Fakat bazı şehirlerde uygun tepeler çok yakın olduğu için mesai çıkışı eve gitmeden tepeye çıkıp bir kaç saat uçtuktan sonra evlerine giden arkadaşlarımız var. Örneğin, Kayseri veya Sakarya’nın Serdivan ilçesi ya da Ordu. Bu gibi illerimizde şehir merkezindeki tepeler yamaç paraşütü için uygun yerlerdir. Bu nedenle canınız sıkılınca, hava şartları da uygunsa hemen yanıbaşınızdaki tepeye çıkıp uçabileceğiniz yerlerdir. Ama İstanbul’un Anadolu yakasında, ancak Sakarya Serdivan, Avrupa yakasında ise kuzey-batı yönünde Ormanlı Köyü veya hemen yanındaki Uçmakdere Tepesi’nden uçmak mümkün oluyor. Gözü hep gökyüzünde, bulutlarda olanlar ama buna rağmen bu cesareti kendisinde bulamayanlar için neler söylemek istersiniz? Sadece gözleri değil, akıllarıda gökyüzünde ve uçmakta olsun. Bizler gibi tecrübeli arkadaşlardan yardım alarak ve eğitim alarak güvenle bu sporu yapabilirler. Eşiniz, çocuklarınız ya da aileniz siz bu sporu yaparken endişeleniyorlar mı? Hayatım boyunca sürekli extrem sporlar yaptığım için bana alıştılar. Ancak, bu sporun hayatıma kattığı dikkatli olma ve hata yapmamayı önemseme gibi katkılarından dolayı bana destek olmaya başladılar. Hatta onlarda uçmak istediler ve uçtular. Son olarak neler söylemek istersiniz? Çocukluğumdan beri uçmak ve hızlı gitmek istemişimdir. İlk olarak lise 2.sınıf öğrencisi olarak, 17 yaşımdayken, babamı ikna ederek THK’nın serbest paraşüt başlangıç kursuna katıldım. Uçaktan 5 atlayış yaptım. Sonrasında yamaç paraşütü eğitimi aldım ve kendi başıma uçmanın güzelliğini yaşadım. Evet, tehlikeli ve pahalı bir spor, ama inanın kurallara uyduğunuzda ve disiplinli yapıldıkça kaza riski çok ama çok az. Maliyete gelince; bu maliyet uçmak için bence hiçbir şey. Korkmayacaksınız. Bir bez parçası ve iplerle uçmak için de birazda deli olacaksınız. 21 YAZAR Sürücü adaylarının dolduracağı beyan formunda “Talep edilen sürücü belgesi sınıfı” nın sürücü belge çeşitlerinin değişmesine rağmen eski sürücü belge sınıfına göre talepte bulunulması, ehliyet raporlarındaki kaosun en büyük nedenini oluşturmaktadır. Bu nedenle talep edilen sürücü belge sınıfı, doğru doldurulması gerekmektedir. Bilindiği gibi 17.04.2015 tarihinde yayınlanan Karayolları Trafik Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile sürücü belge sınıfları değiştirilmiştir. Bu sebeple eski sürücü belge sınıfları geçersizdir. Bu nedenle; ehliyetini değiştirecek olan sürücüler, yeni düzenlemedeki sürücü belge sınıflarından talep etmelidirler. ZON UN - TRAB UZ Dr. Hakan EHLİYET RAPORLARINDA KAOS DEVAM EDİYOR 29 ARALIK 2015 TARİH VE 29577 SAYILI RESMİ GAZETE’DE “SÜRÜCÜ ADAYLARI VE SÜRÜCÜLERDE ARANACAK SAĞLIK ŞARTLARI İLE MUAYENELERİNE DAİR YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK” İN yayınlanmasıyla başlayan ehliyetlerin değişim sürecinde ki kaos devam ediyor. Sahanın görüşü alınmadan yayınlanan yönetmeliğin her ilde farklı uygulanması, iller arası ortak hareket edilmemesi, emniyet müdürlüklerinin bazı ehliyet raporlarını kabul edip, bazı ehliyet raporlarını geri çevirmesi, vatandaşlarla hekimleri karşı karşıya getiriyor. Bu durum ilerde olumsuz olayların yaşanmasına neden olabilir. SAHADA YAŞANAN SORUNLAR Hekimler, sürücü/sürücü adayının beyan formunda talep ettiği sürücü belgesi sınıflarının girdiği gruba göre, yönetmelikte yer alan sağlık şartlarının olup/ olmadığının tespitini yapmakla yükümlüdür. a) Birinci grup: M, A1, A2, A, B1, B, BE ve F sınıfları, b) İkinci grup: C1, C1E, C, CE, D1, D1E, D, DE ve G sınıfları. 3. Ehliyet raporlarında en büyük problemlerden birisini de sürücü/sürücü adayının bir hastaneye başvurarak 5 uzmanlık dalından almış olduğu heyet raporunun Emniyet Müdürlüğü tarafından kabul edilmemesidir. Oysa ki yönetmelikte “Sürücü ve sürücü adaylarının muayeneleri; Sağlık Bakanlığına ve üniversitelere bağlı sağlık tesisleri, aile sağlığı merkezleri ve Sağlık Bakanlığınca ruhsatlandırılan özel sağlık kuruluşlarında görevli tabip veya uzman tabip tarafından bu Yönetmelik hükümlerine göre yapılır ve sağlık raporu düzenlenir” hükmü yer almaktadır. Ama sahada bu hüküm emniyet müdürlüğü tarafından uygulanmamaktadır. 4. Çok önemli bir sorun ise pratisyen hekimler / aile hekimleri tarafından ilk muayeneleri yapılan sürücü/sürücü adaylarının hastaneye sevk edilmesi gerektiği durumlarda hastanelerin sürücü / sürücü adaylarından ücret talep etmesidir. Son yayınlanan genelgeye göre hastaneler bir uzman hekim muayenesi için 50 TL, iki uzman hekim muayenesi için 100 TL, 3 veya daha fazla uzman hekim muayenesi için ise 200 TL ücret istemektedirler. SGK sağlık 22 raporlarının sağlık hizmeti olmadığını değerlendirerek bu parayı talep ettiğini belirtmektedir. Fakat aile hekimliği uygulamasında da sağlık hizmeti kapsamına girmeyen sürücü sağlık raporlarının ücretsiz olması, aynı raporların ikinci ve üçüncü basamakta ücretli olması bir tezat oluşturmaktadır. Bu yüzden sürücü sağlık raporlarının ya hastanelerde de ücretsiz olması ya da aile hekimliğinde de ücretli olması gerekmektedir. Bu çelişkili durumun olması sürücü/sürücü adaylarının bu ücreti ödemek istememeleri nedeniyle aile hekimlerine şiddet olarak geri dönmektedir. Bu konuya acil çözüm bulunması gerekmektedir. 5. Bir diğer sorun ise; pratisyen hekimlerin / aile hekimlerinin, sürücü / sürücü adaylarının ilk muayenelerini yaptıktan sonra göz muayene şartlarına göre sadece birinci grup sürücü olur kararı alabilecek olan, sürücü/sürücü adaylarına sürücü olur raporu verirken, sürücünün beyan ettiği sürücü belgesi sınıfının yer aldığı gruba göre sağlık şartları değerlendirmesini yaptıktan sonra, karar kısmında “birinci grup ve/ veya ikinci grup sürücü belgesi almasında sakınca yoktur” ibaresinin yazılmasının yine bazı emniyet müdürlükleri tarafından kabul edilmemesidir. Bu durum ilerde şöyle bir sıkıntıya yol açabilir; örn. birinci grup sürücü belgesi talep eden bir sürücü/sürücü adayının, göz muayenesinde ikinci grup sürücü belgesini alamayacağının tespit edilmesi durumunda, sürücü adayının birinci grup sürücü belgesi alma beyanına göre, pratisyen hekim / aile hekimi grup belirtmeden “sürücü olur “ olarak raporunu verirse, kişi emniyet müdürlüğüne gittiğinde ilk beyanını değiştirmesi durumunda sağlık şartları açısından almaya hak etmediği ikinci grup sürücü belgesini alabilme riski doğmaktadır. Bu riski ortadan kaldırmak için ya sürücü beyan formunun emniyet müdürlüğü kontrolünde ve imzalı onayıyla, talep edilen sürücü belge sınıflarının yazıldığı beyan formuyla sürücü/ sürücü adayının hekime başvurması gerekmekte veya pratisyen hekimlerin / aile hekimlerinin vereceği sürücü olur belgelerinde sürücü/sürücü adayının talep ettiği sürücü grubuna göre sağlık şartları muayenesi yapılıp, karar kısmında birinci grup ve/veya ikinci grup sürücü olur, olarak kararın belirtilmesi gerekmektedir. 6. Yine yönetmelikteki hatalar ve eksikliklerden biriside; ehliyete el konulması gereken ve diğer bildirilmesi gereken durumların Trafik Tescil Kurumuna mı? Yoksa Emniyet Genel Müdürlüğü’ne mi? bildirilmesi gerektiğinin, bu bildirimin nasıl ve kim tarafından yapılacağının belli olmamasıdır. yapması gerekmektedir. Bu sürücü adayları sağlık şartları ile muayenelerine dair yönetmeliği daha çok konuşacağız gibi gözüküyor. Şimdilik sağlıcakla kalın. sürücü belgesi sınıfı” nın sürücü belge çeşitlerinin değişmesine rağmen eski sürücü belge sınıfına göre talepte bulunulması, ehliyet raporlarındaki kaosun en büyük nedenini oluşturmaktadır. 7. Ehliyet raporlarında ki en büyük bilgi eksikliği ise 2. ve 3. Basamakta çalışan uzman hekimlerin yeni çıkan “Sürücü Adayları Ve Sürücülerde Aranacak Sağlık Şartları İle Muayenelerine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ten haberdar olmamaları ve eski yönetmelik şartlarına göre hareket etmeleridir. Bu yüzden özellikle Kamu Hastaneleri Genel Sekreterliğinin bünyesinde ki hekimlere bilgilendirme eğitimleri 23 RÖPORTAJ SEÇİLMİŞ SPERMLE ÇOCUK SAHİBİ OLUNUYOR Yakın bir dönemde uygulanmaya başlayan ve ‘Seçilmiş Sperm Mikroenjeksiyonu’ olarak da tanımlanan IMSI, özellikle erkek infertilitesi yaşayan aileler için umut ışığı oldu. EUROFERTİL TÜP BEBEK MERKEZLERİ’nden Prof. Dr. Özer Kutlu bizlere bu yöntemi anlattı farklı neden vardır. Kadınlar da hormonal bozukluklar, tıkalı veya hasarlı tüpler, rahimle ilgili yapısal problemler ya da immünolojik nedenler kısırlığa sebep olabilir. Hem kadın hem erkeklerde görülen genetik bozukluklar veya psikolojik nedenler de infertiliteye sebep olabilmektedir. Tüp bebek tedavisinde temelde uygulanan işlem nedir? Öncelikle hastamızın kısırlık nedeni olan durumu tespit edilip ilgili tedavi uygulandıktan sonra ilaçlarla kadından elde edilen yumurta, erkekten alınan sperm ile laboratuar ortamında döllenir. Bu işlemden elde edilen ceninler (embryolar) rahim içine transfer edilir. En iyi sperm seçimi tüp bebek tedavisinde ne kadar önemli? Kullandığınız yöntemi biraz açıklar mısınız? Spermin DNA’sı zarar görmüş ise bu gebeliklerde oluşan düşük riskini de arttıracaktır. En iyi spermi seçmek çok önemlidir. Seçilen sperm çok iyi görünüme sahip olsa da, kromozom sayısındaki fazlalık ya da eksikliği ya da olgunluğunu bilemeyiz. Bu yüzden mikroenjeksiyon yöntemi çok büyük bir öneme sahiptir. Mikroenjeksiyon sırasında en iyi sperm seçimi için çoğunlukla spermi yüksek oranda büyüterek seçen, yani IMSI denilen sistemler kullanılır. Sperm hücresi büyütülüp incelenir, Spermlerin 6000-8000 kat büyütüldüğü ve morfolojik olarak en iyi spermlerin seçilmesine imkân sağlayan IMSI aynı zamanda spermde DNA hasarı konusunda fikir veren en yeni tekniklerden biri… EUROFERTİL TÜP BEBEK MERKEZLERİ Prof. Dr. Özer Kutlu ile tekniğin ne zaman ve kimlerde kullanılabileceği üzerine bir röportaj yaptık. Ama bu röportaja geçmeden önce şunu belirtmekte fayda var. Bebek sahibi olmaya çalışan yaklaşık 5 milyon çift içinde özellikle erkek infertilitesi problemi yaşayanlar için IMSI yöntemi yeni umutları da beraberinde getiriyor. Prof. Dr. Kutlu, IMSI’nin spermde DNA hasarı konusunda fikir veren en yeni tekniklerden biri olduğunu söylüyor. 24 Kısırlık günümüzde giderek yaygınlaşan bir sorun mu? Ne zaman kısırlıktan söz edebiliriz? Hiçbir doğum kontrol yöntemi kullanmadan bir yıl boyunca düzenli ilişkide bulunduğu halde çiftlerin çocuk sahibi olamadığı durumlarda infertiliteden yani kısırlıktan söz edebiliriz. Bu günümüzde her 10 çiftten birinin karşılaştığı bir sorundur. Peki kısırlık durumu kadınlarda mı erkeklerde mi daha sık karşılaştığınız bir durum? İnfertilite hem erkek hem kadınlarda görülebilen bir durumdur. Bu sebeple İnfertilite vakalarının yaklaşık olarak yüzde 40’ı kadın, yüzde 40’ı erkek kaynaklıdır. Bu yüzden infertilite teşhis aşamasında, eşlerin her ikisinin de muayene edilmesi şeklinde problem olmayan spermler seçilir. Spermin şeklinin güzel olması onun genetik yapısının normal olduğunun ya da olgunluğunu tamamladığını kanıtlamaz. Bu nedenle mikroenjeksiyon sırasında SpermSlow adını verdiğimiz solüsyonu kullanarak sperm seçimi yapmaktayız. SpermSlow’un içerisinde, normalde yumurtanın etrafında bulunan ve yumurtanın sperm seçmekte kullandığı madde bulunmaktadır. Bu yöntem ile seçilen spermlerin olgunluklarının tamamlandığından ve aynı zamanda daha önceki seçme yöntemlerine göre daha yüksek oranda normal kromozom oranına sahip olduğundan emin olabiliyoruz. Bu seçme yöntemi ile daha kaliteli embriyolar elde ederek daha iyi sonuçlara ulaşabiliyoruz. İlaç kullanımının tercih edilmediği durumlar ya da ilaç kullanmadan tedavi görme seçeneği var mı? Elbette var. Klasik tüp bebek tedavisinde, yumurtalar olgunlaştıktan sonra toplanır ve işleme alınır. İlaçsız tüp bebek (IVM) dediğimiz yöntemde ise olgunlaşmadan toplanan yumurtalar, laboratuar ortamında olgunlaştırılır. Böylece yumurtaların olgunlaştırılması için kullanılan ilaçlardan zarar görebilecek hastaların tedavileri ilaçsız yapılabilmektir. İlaçsız tüp bebek tedavisi, hormon tedavisinin kesinlikle yasak olduğu kanser hastaları için özellikle ideal bir yöntemdir. OHSS dediğimiz tüp bebek tedavisinde kullanılan ilaçlara reaksiyon geliştirme olasılığı yüksek olan Polikistik Over Sendromlu hastalarımızda ayrıca endrometriosiz hastalarında bu yöntem uygulanabilmektedir. Bu yüzden mikroenjeksiyon yöntemi çok büyük bir öneme sahiptir. ve tanısal testleri yaptırması gerekir. Yüzde 10 gibi bir kesimde sebep açıklanamaz. Kalan yüzde 10’luk kesimde ise eşlerin her ikisinde birden bir sorun vardır. Erkekler ve kadınlarda kısırlığa neden olan faktörler nelerdir? Eskiden sperm sayısının yegane belirleyici faktör olduğu düşünülüyordu ancak son yıllarda infertiliteyi etkileyen diğer özellikler de incelenmekte ve dikkate alınmaktadır. Örneğin sperm hareketliliğinin kötü olması, rahim kanalından yüzerek geçememesi ya da şekil bozukluğu nedeni ile yumurtanın dış yüzeyini delip içeri girememesi temel kısırlık nedenleri arasındadır. Vücudun hiç sperm üretememesine sebep ise pek çok 25 SEYAHAT CA san KO Dr. Ha R HEYBELİADA üya gibi bir yerdeyiz, denizle gökyüzünün, maviyle yeşilin huzurla birleştiği bir yerde. Çam ağaçlarıyla kaplı bir manzaraya dahiliz. İstanbul’un Prens Adalarının ikincisi olan Heybeliada’dayız. Antik Çağın önde gelen filozoflarından Aristotales, bu adada o zamanlarda bakır bulunduğunu, bu nedenle adanın isminin de kaynağının bakır anlamına gelen Halki olduğunu söyler. Adaya adını veren bakır madenleri bugün kapalı. Günümüzde Heybeliada ismini ise, heybeye benzeyen coğrafi yapısından alıyor. 26 Bugün gelen herkesin hayran kaldığı ve çok sevdiği bu adalara, İstanbul’un Konstantinopolis olduğu zamanlarda gelseydiniz, daha doğrusu gelmek zorunda kalsaydınız, herkes sizin için üzülürdü. Belki de ‘Allah kurtarsın’ derlerdi. Çünkü Bizans devrinde Prens Adaları olarak anılan bu adalar, zevk, sefa, mutluluk yeri değildi. Prens Adaları deniliyordu çünkü prensler gözleri oyulduktan sonra buraya, Adalar’a hapsediliyorlardı. Yada inzivaya çekilen keşişlerin yeriydi. Bir de Adalar balıkçılıkla geçinen az sayıda insanı ağırlıyordu. Adalar’ın kaderi ve tarihinin değişmesi için ulaşım sorununun çözülmesi gerekti elbet. Bugün şehre ne kadar yakın olsa da, o devirde İstanbul’un çok uzağında, ücra bir yerdi Adalar. Adalar artık sürgün yeri veya kurtarılmanın beklendiği umutsuzluk yeri değil elbet. İlk buharlı vakurun 1940’lı yıllarda Adalar’a gelmesi dönüm noktası olur. Sabah Büyükada’dan İstanbul’a giden vapur, akşam adaya geri döner. Bu Kadıköy kıyılarını dolduran ve yazlık için yeni yer arayışında bulunan İstanbullular ve Pera’da büyük taş konaklarda yaşayan zengin Gayr-ı Müslimler için fırsat olur. Adalar’a konaklar yapılmaya başlanır. Yazar Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi, bu konaklar biraz sonradan görme olsa da, bugün için ‘iyi ki var’ diyoruz. Çünkü o konaklar Osmanlı’nın son dönem sivil mimarisini günümüze ulaştıran delil niteliği taşıyorlar. İşte belki de en çok bu sebepten olsa gerek, Zonguldak Fotoğraf Derneği olarak gerçekleştirdiğimiz İstanbul Kültür Gezimizin ikinci günü durağı Adalar oluyor. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi, bir gün gibi kısıtlı bir zamanda bütün adaları gezmek mümkün değil. Gezi grubumuzu serbest bırakıp, isteyenin istediği adada vakit geçirmesine izin veriyoruz. Mevsim olarak, adalara gitmek için en iyi zaman ilkbahar ve yaz. Eğer bizim gibi günübirlik bir ada turu planlıyorsanız sabah erken bir saatte yola çıkmanız gerekiyor ki adaların havasını iyice teneffüs edebilin. Sirkeci’den ve Bostancı’dan kalkan şehir hatları vapur seferleriyle vapurda deniz havası ala ala; Kabataş’tan kalkan deniz otobüsleriyle hızlıca veya İstanbul’un birçok noktasından kalkan özel motorlarla Heybeliada’ya ulaşabilirsiniz. Fakat hafta sonu özellikle de Pazar günleri adaların oldukça kalabalık olduğunu söylemem gerekiyor. Heybeliada denince ilk akla gelen yerlerdendir sanırım, tabii haklı bir sebebi de yok değil bunun. 1773’te Kaptan¬ı Derya Cezayirli Hasan Paşa’nın ön ayak olmasıyla Mühendishane olarak kurulmuş okul, o zaman Kasımpaşa’daymış. Zamanla büyümüş, ihtiyaca göre yeni binalar da eklenmiş, öğrenci sayısı artınca Heybeliada’ya taşınması 1834 yılında olmuş. Tanzimat ile birlikte yenilenmiş Mekteb¬i Bahriye-¬i Şahane adını almış. Osmanlı Tarihini bilenler bilir, Osmanlılar bir yere kolay, kolay ‘şahane’ adı vermez. Eski Deniz Harp Okulu’nun, şu anki Deniz Lisesi’nin özel olmasını anlamak için en büyük göstergelerden biri de budur bence. İskelenin sol tarafında Deniz Lisesi, sağ tarafında çay bahçeleri, balıkçılar, restoranlar var. Düz ilerlediğinizde iskelenin hemen arkasındaki sokakta çarşı, fırın, pastane, manav devam ediyor. Yine bu sokakta adaya gelenlerin gezmekte çok kullandığı bisiklet kiralayıcılarını da bulabilirsiniz. Eğer adayı kendi gönlümce gezmek istiyorum, adada bir hayli çok olan yokuşları da çıkarım kendime güveniyorum, kondisyonum da iyi derseniz günübirlik gezi için bisiklet adadaki en ideal ulaşım aracı diyebilirim. Yalnız bisiklet kiralarken küçük bir tavsiye; kiralayacağınız bisiklete sadece bakıp kiralamayın önce küçük bir sürüş testi yapın, malum ada yolları… hem performansı iyi, sizi yolda bırakmayacak, hem de size göre rahat olanını seçmek gerekir. Heybeliada’ya geldiğinizde, bisiklet kiralama yanında, faytonu da tercih edebilirsiniz. İskelenin sağ tarafına doğru ilerleyince, müşterilerini bekleyen faytoncuları görürsünüz. Büyük tur ve küçük tur şeklinde iki seçenek var. Büyük tur biraz uzun, bir saate yakın sürüyor 27 ve adanın etrafındaki bütün yeşil alanları görebiliyorsunuz. ‘Aşıklar Turu’ da denen küçük tur yaklaşık 25 dakika gibi. Fayton turunda, ara, ara faytoncuyu durdurup etrafı iyice izleyin, hızlıca sizi gezdirmesin, keyfine vara, vara, sefasını süre, süre Heybeliada’nın tadını çıkarabilirsiniz çünkü. Özellikle Değirmen burnundaki manzaranın tadına varın. Bu gezinti sırasında çok hoş manzara ve doğa fotoğrafları yakalayabilirsiniz, bu yüzden fotoğraf makinenizi yanınıza almayı unutmayın. Ayrıca faytonla, biraz da sizin pazarlık gücünüze bağlı olarak küçük tur fiyatına büyük tur da yapma şansınız da olabilir, benden söylemesi. Heybeliada hem doğa hem de tarih olarak çok zengin, gezilip görülecek çok yeri var. Deniz Lisesi’nden yukarı doğru çıkan yokuşta ilerlerseniz, adanın güneyinde Çam Limanı’nın arkasındaki, limana bakan tepede bulunan Sanatoryum’a gelirsiniz. 16. yy.da şehirdeki veba salgınından kaçmak isteyen zengin Hıristiyanların sığındıkları yer olduğu biliniyor Heybeliada’nın. Bunun bir yansıması 1924 yılında Yeşil Burun’da açılan sanatoryum olur. Böylesi bir kurumun varlığı adanın geleceğini etkiler. Heybeliada’nın simgelerinden olan Sanatoryum, Türkiye’nin ilk verem hastanesi. 1924’te Atatürk’ün talimatıyla açılan ve daha sonra genişletilen Sanatoryum; temiz havası, iyi bakımı ile İsmet İnönü, Rıfat Ilgaz gibi birçok ünlüyü de misafir etmiş, fakat 1980 sonrası devlet desteği kesilmiş ve ayakta durması zorlaşarak, 2005’te kapatılmış. Sanatoryum’dan sonra Çam Limanı Yolu’nda ilerlerseniz, sağ tarafta kıyıya yakın Sağlık Bakanlığı’nın Heybeliada Dinlenme Tesisi kalır. Yine sol taraftan, yerleşimin olmadığı Alp Görüngen Yolu’ndan ilerleyince Terk¬i Dünya’ya ulaşırsınız. Burası, adından da anlaşılacağı gibi 28 1859’da dünya hayatını terk etmek için adaya gelen bir keşiş tarafından yapılmış küçük bir evdi aslında. Ortodoks olan keşiş öldükten sonra buraya onun adıyla anılan Aya Spridon Manastırı ve Terk¬i Dünya adlı bir kilise yapılmış. Heybeliada büyük ve yeşil bir ada. Pek çok tepesi var. Ancak hiçbir Büyükada’nın tepeleri kadar yüksek değil. En yüksek tepesi 136 m yüksekliğiyle Değirmen Tepe. Onu Köy Tepe, Baltacıoğlu Tepesi ve adanın kuzeybatısındaki Ümit Tepesi izliyor. Tarihe iz bırakan çok güzel yapılara ev sahipliği yapar Heybeliada. Bunlar arasındaki belki de en bilineni, Umut Tepesindeki Ortodoks Rum Lisesi olur. Aslında hepimiz onu, ‘Ruhban Okulu’ adıyla biliyoruz. Ruhban Okulu 1971 yılından beri kapalı olmasına rağmen, ünü Dünya çapında hala. Lisesi, Ruhban Okulu, kilisesi, kütüphanesi ve özellikle de ikonalarıyla, eşsiz bir yer burası. Yaşamla ölümünde iç içe geçtiği bir yer burası. Tarihe tanıklık eden mezarlar bir yanda, buraya ayrıca hayat katan hayvanlar diğer yanda. Gerçekten olağanüstü bir yer burası. Burası dini eğitimin yapıldığı bir yer. Rumlar için oldukça önemli. Fener Balat’taki yer ise dünyevi eğitimin yapıldığı yer olarak kayıtlara düşer. Yine Demirtaş Sokak’ta ünlü Edebiyatçı Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın evi de görülmeye değer. Lisede edebiyatı çok sevdiğim için hemen her yazarın, şairin genel özelliklerini, hangi edebi akımlardan etkilendiği hakkında genel bir bilgim vardır diyebilirim. Sokak dilini romanlarına taşıyan, mizah ustası, natüralist bir yazar olduğunu bildiğim ve romanlarının bazılarını da okuduğum Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın evini gördüğümde o ünlü romanındaki “Gulyabani” canlandı gözümde. Hatta bu romanı Hüseyin Rahmi’nin bu köşkte yazmış olduğunu düşündüm. İstanbul’u en çok yazan edebiyatçılardan Ahmed Rasim, Heybeliada’da gömülüdür. Ancak Heybeliada ile ilgili bir eseri bulunmamaktadır. Ahmet Rasim’in yeğeni Yesari Asım’ın “Biz Heybeli’de her gece mehtaba çıkardık” şarkısı, Heybeliada’daki bir çok şeyden daha ünlüdür. Her mevsimi ayrı güzel, her mehtabı seyredilesi… Adına şarkılar yazılmış İstanbul’un güzel kızı… Prens Adaları’nın nazlı prensesi Heybeliada… 29 RÖPORTAJ BU ANLAYIŞ SORUNLARI ÇÖZMEZ! Aile hekimleri sistem başladı başlayalı sorunlarla uğraşmaya devam ediyor. Çünkü bu zamana kadar her hangi bir sorun çözüme kavuşturulmadığı gibi, yeni sorunlarda icat edilmeye devam ediyor. Samsun Aile Hekimleri Derneği Başkanı Dr. Leyla Yüksel, Sağlık Bakanlığı’nın acilen aile hekimleriyle masaya oturması gerektiğini söylüyor. Dr. Leyla YÜKSEL 30 Defin nöbetlerine ilişkin mahkeme kararlarına uymayan siyasetçiler ve yöneticiler defin nöbetine gitmeme hakkına sahip Aile hekimlerini zor durumda bırakıyor. AİLE HEKİMLERİ ÇOK UZUN BİR ZAMANDIR, SİSTEME YÖNELİK SORUNLARINI DİLE GETİRMEYE DEVAM EDİYOR. Peki, bu sorunların yüksek sesle ifade edilmesi ve yeri geldiğinde meydanlara inilmesi dertlere çare oldu mu? Samsun Aile Hekimleri Derneği Başkanı Dr. Leyla Yüksel, tam da bu noktada çok önemli bir konuya açıklık getiriyor. Dr. Yüksel, “Bakanlığın aile hekimliğinin tanımına uygun hareket etmesi ve bizlerden bu tanıma uygun görev beklentisinde bulunması gerekir. Bu bakış açısı olmadığı sürece sorunlarımız çözüme kavuşmayacak” diyor. Haksızda sayılmaz. Zira bu zamana kadar dergimizde yer verdiğimiz hemen hemen tüm dernek başkanlarının ifade ettiği sorunlardan biri bile henüz bir açıklığa kavuşturulmuş değil. Defin nöbetlerine ilişkin mahkeme tarafından “Aile hekimlerinin görev tanımına uygun değildir” kararı verilmiş olsa dahi, özellikle Samsun’da görev yapan aile hekimleri hala defin nöbeti tutmadıkları için mahkeme kapısında soluğu almaya devam ediyor. Çok uzun zamandır sorunların yüksek sesle dile getiriliyor olması, hatta ilgili kurum ve kişilerce müzakere edilmesi bile, o sorunların devam etmesine mani olamıyor. Kanun ve genelgelerle dile getirilen sorunlar ve çözüm önerileri kulak arkası edildiğinden, son günlerde ciddi bir tepki birikimi ortaya çıkmış durumda. Samsun Aile Hekimleri Derneği Başkanı Dr. Leyla Yüksel, aile hekimliğinin siyaset üstü tutulması gerektiğinin altını çiziyor. “Sağlıkta günü kurtarmayı değil, geleceği inşa etmeliyiz” diyen Dr. Yüksel, “Geleceği inşa ederken de başkalarının tecrübelerinden faydalanmakta fayda var. Siyaset üstü bir şey olarak aile hekimliği ele alınmalı, aile hekimliği sistemini mümkün olan en kısa sürede olgunlaştırmalı, sağlık ve maliyet konusunda en verimli hale getirmeliyiz” diyor. Peki, aile hekimleri ve aile hekimliği çalışanları ne istiyor? Mesleki itibarımızı korumak istiyoruz. Aile hekimliği bir tıp disiplinidir. Sağlık konusunda hiç bir eğitim görmeden, sahayı tanımadan, yapılan işin diğer ülkelerdeki uygulanış şeklini bilmeden kararlar alınması ve bizim bu kararlara uymamızın istenmesi doğru bir yaklaşım değildir. Popülist söylemlerden vazgeçilmelidir. Son zamanlarda butik ASM’ler den söz ediliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Butik ASM’ler olarak çıkan şeyin adı sonradan güçlendirilmiş ASM’lere döndü. Sonra adı tekrar değişti. Şu an da halka yapılan açıklamalarda bile isminde bir karara varılmış görülmüyor. Böyle bir şey kamuya açıklanmadan önce aile hekimleriyle konuşulması gerekirdi. Samsun’da çalışma şartları nasıl? Uygun çalışma ortamlarına sahip olunduğu kadar, bu şartlara sahip olmayan ASM’lerde görev yapan arkadaşlarımızda var. Sağlık bakanlığı bu hizmetler için çok yüksek standartlar getiriyor ama bu binalar bu kriterleri taşıyacak halde değil. Bunun bize maddi külfeti ise bambaşka bir mevzu. Bizler iş güvencesi istiyoruz. 4 yıldır yapılan kanun ve yönetmelik değişiklikleri ve bu değişikliklerin uygulamaları sonucunda bizler sisteme ve bu sistemi onarmadan yıkmaya çalışan bakanlığa karşı bir güven duymuyoruz. İş tanımı yeterince açıklayıcı ya da bağlayıcı değil mi? Her başlığı açık ve net bir şekilde yazılmış, yoruma mahal vermeyecek, kazancın üst sınırı belliyken alt sınırı belli olmayan değil, her yönüyle çok net ifadeler içeren bir kanun ve iş tanımı istiyoruz. ‘Benim fikrim geldi’ deyip akla gelen her işin aile hekimlerine yüklendiği bir politika uygulanıyor. 31 Yukarılarda hep siyaset dönüyor ama biz siyasetçi değiliz, bizler sağlık hizmeti sunanlarız. Tanımında birinci basamak sağlık hizmeti denilerek, ikinci basamak acil sağlık hizmetlerini ‘Eğitim’ adı altında aile hekimlerine sunmak ve kanun zoruyla bunu dayatmak doğru bir politika değildir. Peki, görev tanımı içinde yer alamayan diğer şeyler neler? Görev tanımımızda adli ve defin nöbeti yok. Bu görevler zaten diğer kanunlarla kimler tarafından yapılması gerektiği belirtilmiş halde. Bu sorumluluklarını yerine getirmeyen yerel yönetimlerin yapması gerekenleri de biz aile hekimleri yapmak zorunda bırakılıyoruz. Tüm bu hizmetlerin yanında uygulamanın ilk başladığı yıllar ile şimdiki zamanda özlük haklarımızda da muazzam bir gerileme söz konusu. Özlük haklarımızın gerilemesine son verilmelidir. Peki, emeklilik konusunda neler söylemek istersiniz? Yıllarca verilen hizmetin karşılığı olamayacak kadar komik emeklilik ücretlerinin iyileştirilmesi gerekir. Hekimliğin emekliliği olmaz anlayışını doğru bulmuyorum. Hekimlerde emekli olmayı ve emekliliğinde de mesleğinin onuruna yakışır yaşantıyı hak ediyor. Yıpranma payı konusunda somut adımlar atılmalıdır. Yıpranma payının en kısa zamanda branşlara göre adil bir şekilde getirilmesini talep ediyoruz. Son olarak neler söylemek istersiniz? Yönetmeliklerin üzerine angarya işler eklenmemesini temenni ediyoruz. Aile hekimlerinin açtığı davalarda mahkemelerin vermiş olduğu kararlara, bakanlık yetkililerinin başka bir kılıf uydurarak yeniden sunmaya çalışması etik bir yaklaşım değil. Bu politikalardan vazgeçilmelidir. Mesele birinci basamak sağlık hizmetlerini en etkin şekilde ileriye taşımak olmalıdır. Bunun yolu her işi aile hekimine yüklemek değildir. Angaryalar Anayasal suçtur ve bu suç sağlık alanında sıkça işlenmektedir. Bizler bize gelen hastalarımızı, yapmamız istenilen ama yapmamızın doğru olmadığı her türlü konuda bilgi veriyor ve onların da desteğini alıyoruz. 32 33 YAZAR yaşayabileceği en trajik olay olan cinsel istismarı yaşıyor. Çocuk gelin olan kızın, sağlıklı bir birey olma hakkı, eğitimde fırsat eşitliiği hakkı, üretime katılma hakkı elinden alınıyor. Çocuk gelinler maalesef toplumsal kanayan, bir türlü de kabuk bağlamayan yaramız. birlikte toprağa gömmek hangi din, hangi insanlık, hangi vizyon, hangi toplumsal öngörüye sığar? Kendini sosyal sorumlu hisseden her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, yöneticiler, bazan kararı kendi veren hâkimler, eğitimciler, siyasetçiler hepimiz bu sosyal yaradan sorumluyuz. Çocuk gelinler ‘’ulusal gündem’’ haline getirilmelidir. Siyasetçiler çocuk gelin problemi kökünden kazınıncaya dek, hangi iktidar koltuğa oturursa otursun sorun bitinceye dek ‘’anlamlı siyasi bir hedef ‘’ oluşturulmalıdır. Kadını mal olarak gören zihniyetin değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Kız çocukları ve kadınlar toplumun manevi değerleridir. Yasalar önünde eşit görünse de günlük hayatta cinsiyet ayırımcılığı devam etmektedir. ÇOCUK GELİN OLMAYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER NELERDİR? Dr. Hatice BOL ATCAN ÇOCUK GELİNLER KISA ŞUBAT AYI İÇİNDE SADECE ÇALIŞTIĞIM BİRİMDEN EN AZ ÜÇ TANE ONSEKİZ YAŞ ALTINDA EVLENEN KIZ ÇOCUĞU GÖRMEK BU YAZIYI KALEME ALMAMA SEBEP OLDU. O kucağında bebeğiyle öylece muayene odasının kapısındaydı. Yüzündeki çocuksu ifadeyle bebeğine bakıyordu. Kendinden yaşça oldukça büyük kırklı yaşlarda bir adamla ikinci karısı olarak evlenmişti. Çocuk gelinin, çocukluğunu, gençkızlığını yaşayamadan anne olması beni hem bir doktor, hem de bir insan olarak derinden etkiledi. Biyolojik olarak gelişimini tamamlamadan, üstelik oldukça yaşlı bir erkekle cinsellik yaşamış olması, gebe olması, anne olması size de ürkütücü gelmiyor mu? O küçük kız eğitimine devam etmesi gereken, sevgi ve şefkate ihtiyaç duyduğu bir dönemde anne oluvermişti. Hukuksal olarak reşit olmamışken anne olmuş, kadın olmuş, yaşlı bir adama eş olmuştu. Hukuksal olarak olmasa bile toplumsal olarak evliydi artık. İnsanın, çocuğun eğitim hakkı elinden alınarak, biyolojik gelişimine izin verilmeden, tıbben de erken yaşta, çoğu zaman da kendinden oldukça yaşlı biriyle cinsel ilişkiye terkedilmesi birçok genital hastalığa davetiye çıkarıyor. Sağlıklı bireyler olabilecekken, sorunlu bebeğine yetemeyen mutsuz kadınlar oluyorlar. Kendi kararlarını kendi verebilecek yaşta olmadığı için, küçük yaşta evlenen kızlar evde daha çok erkeğin baskın olduğu ilişkiyi yaşamak zorunda kalıyor. Erkeğin ve ailesinin baskısına maruz kalıyor. Ekonomik özgürlüğü olmadığı için istemese de o ilişkiyi sürdürmek zorunda kalıyor. Gençkızlık ve çocukluk hayalleri suya düşüyor. Sağlıklı bir birey olarak kalamazken, sağlıklı bir anne sağlıklı bir eş olmak mümkün müdür? Bir çocuğun 34 Kız çocukların eğitimi ve evlendirilmelerinde etkin olmaları, çoğu zaman da onlar adına karar vermeleri sebebiyle anne-babanın eğitim durumu en önemli faktörlerden biridir. Anne-baba eğitim düzeyi arttıkça kızların erken yaşta evlenmeleri azalıyor. Annesi okur-yazar olan kız çocukları daha az erken evlilik yapıyor. Ailelerin değer yargıları, evliliğe yaklaşımları çocuk evliliklerin önündeki en önemli engellerden biri. Bu bağlamda ‘’evlilik kararını kimin verdiği’’ önem kazanıyor. Sadece dini nikâhla yapılan evliliklerde çocuk yaşta evlilik riski daha yüksek oluyor. Eşler arası yaş farkı (arttıkça) beşten fazlaysa çocuk gelin olma riski artıyor. Araştırmalar göstermiştir ki anadili Türkçe olan Ailelerin değer yargıları, evliliğe yaklaşımları çocuk evliliklerin önündeki en önemli engellerden biri. ailelerde, anadili Kürtçe ve anadili Arapça olan ailelere göre daha az kız çocuk evlenmeleri mevcut. Geleneksel ve yasal düzenlemeler de çok önemli elbette. Çocuk gelin evlenmelerinde yasal evlenme yaşı gelinceye dek aileler dini nikâha, cinsel istismara onay vermekte, çocuğun istismarı ile sonuçlanan sürece aileler ivme kazandırmaktadır. Özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde halen etkisini sürdüren başlık parası, berdel gibi çağdışı ancak geleneksel değerlerin hüküm sürmesi çocuk gelin olmaya giden yolu açık tutmaktadır. Ayrıca çocukların oniki yaşına kadar köyde mi yoksa kentte mi yaşadığı diğer önemli bir faktör. Köyde yaşayanlarda erken evlilik kentte yaşayanlara göre daha sık olduğu görülmüştür. Doğuda batıya göre daha sık erken evlilik görülmektedir. Dini söylemlerde bulunan kişiler ne söylerse söylesin, dünyadaki tüm dinlerin kökenine bakıldığında ‘’insan sevgisi’’ nin ortak payda olduğu ve ‘’insanın’’ önemli olduğu nettir. Bu bağlamda bir çocuğu doğal gelişim yolundan alıp, ruhuyla Kız çocuklarının ve kadınların eğitimi önemli olup, erken evliliklerinönlenmesi için en az lise mezunu olmalarını sağlamalıyız. Hayat fevkalade cinsiyetçi... Kız çocuklarının eğitim sonrası iş istihdamı önemlidir. Çocuk yaşta evliliklerin son bulması dileğimle… 35 Vitesin hemen önündeki bir tuş yardımıyla kapatılan sistem modelin en eğlenceli halini size sunuyor. OTOMOBİL GÜVENLİK BMW X1, 2012 yılında dizel versiyonu ile katıldığı çarpışma testlerinden 5 yıldız ile ayrıldı. Önden çarpmalarda sürücünün göğüs ve kaval kemikleri dışında tüm uzuvlarına, yolcunun ise kaval kemikleri dışında tüm noktalarına maksimum koruma sağlamış. Yandan araç ile çarpışmalarda her bölgeye tam koruma sağlarken, sabit bariyer çarpmalarında ise göğüs bölgesini koruma altına almış. İÇ MEKAN YENİ BMW X1: FARK YARATIYOR Crossover segmenti günümüzde giderek popüler olmaya başladı. Bu otomobilin tercih edilme sebepleri de fazlasıyla ilginç. “Neden tercih ettiniz?” sorunlarına “yerden yüksek, heybetli ve bana güven veriyor” cevaplarını alıyoruz. BMW X1’de bu segmentin oyuncularından birisi. TASARIM Şehir trafiğinin yoğunluğunda sizlere yüksek sürüş pozisyonu ile güven ve keyif veren, auto start/stop ve Eco Pro sistemleri sayesinde yakıt tüketimini düşüren, TwinPower Turbo motoru ve 8 ileri steptronik şanzımanı ile çevik yapısını performansla birleştiren Yeni BMW X1, en iyi yol arkadaşınız olmaya hazır. Izgara üzerinde kullanılan krom görselli detaylar alt hava girişinde de kullanılmış. Motor kapağı üzerinde ve yan bölümde yer alan uzun çizgiler akıcı tasarım dili sağlarken otomobile dinamik bir hava da katmış. Modele hafif arazi algısı işlemek için kapı altlarında ve çamurluk kenarlarında siyah plastik detaylar kullanılmış. Karoserin yüksek tutulması da bu algıyı desteklemiş. Arka bölümde yine Led stop grubu gözlerden kaçmıyor. Ön hava girişinde kullanılan krom görselli detay arka difizörde de görev yapıyor. Cam üstü rüzgarlık ve çift çıkışlı egzoz borusu da otomobili sportif kılan diğer detaylardan. 36 BMW X1 dışı gibi iç mekanı da klasik tasarım diline sahip. 3 kollu direksiyon ve vites topuzu bu rüzgarı estiren diğer detaylardan. Ön konsolun büyük bir çoğunluğunun açık renkli olması iç mekana ferahlık katmış. İçeriye kalite algısı katmak için ön konsolun bazı bölümlerine kahve tonlarda parlak parçalar konumlandırılmış. Bu da iç mekanın daha da modern ve geniş gözükmesini sağlamış. Ön konsolda klima kumandalarının hemen üzerinde yine BMW modellerinde görmeye alıştığımız bir ekran yer alıyor. Bu ekrandan müzik sistemi ayarları ve araç bilgileri hakkında bilgiler alınabilirken, vitesi “R” konuma aldığınızda geri park kamerası olarak da kullanabiliyorsunuz. Bu ekranın vitesin arkasında konumlanan fonksiyonel bir joystic ile kontrol edilebiliyor olması gerçekten harika. Klima ve müzik sisteminin kullanımı oldukça kolay. Eşya gözü konusunda model orta konsolda vites önünde ve kapı iç ceplerinde yeteri kadar alan sunmuş. Önde ve arkada sunulan alan yeterli seviyede. Cam tavanın otomobilde sunulması da ferah bir iç kabini sizlere sağlıyor. Aracın bagaj hacmi 420 litre. Bu değer ile rakiplerini sollamış durumda. kullanımlarda da size başarılı bir şekilde destek veriyor. ESP sistemi devredeyken model size bırakmadan kaymaları engelliyor. Aile hekimlerimizin ve tüm doktorlarımızın Tıp Bayramı’nı kutlarız. KONFOR VE YOL TUTUŞ Model orta sertlikteki süspansiyonlara sahip. Bu süspansiyon hafif arazide yerden gelen darbeleri başarılı bir şekilde emerken, performans odaklı 37 YOL OTOMOBİL GÜNCELERİ Dr. Şina SLOVENYA Slovenya, batısında İtalya, kuzeyinde Avusturya, kuzeydoğusunda Macaristan ve güneydoğusunda Hırvatistan’ ın yer aldığı nispeten küçük bir orta Avrupa ülkesi. Toplam nüfusu iki milyon civarında ve başşehri Ljubljana. Biz İtalya’dan giriş yapmış olduk ve hedefimiz Hırvatistan’ a doğru Slovenya’yı bir baştan öbür başa kat eden otoyol üzerinde birkaç saatte geçtik. Hırvatistan’ a girerken sınırda sadece pasaport kontrolü ile geçişimizi tamamladık. Bu işlem de süre olarak çok fazla tutmadı. Sadece araç kuyruğunda beklememiz biraz zaman aldı. sı GÖN ENÇ ZAGREB RADYOSUNDA MOTOSİKLET TÜRKÜSÜ Gezginler Motosiklet Kulübü üyesi dört arkadaş; Alper Engiz, Ercan Semizoğlu, Dr. Hakan Altuntoprak ve ben, gezimize heyecanla, keyifle, mutluluk ve neşeyle devam ediyoruz. Venedik’ in ruhumuza yaşattığı sarhoşluktan, gönlümüzde oluşturduğu hoşnutluktan henüz sıyrılamamış bir halde bundan sonraki durağımız olan Zagreb’ e doğru yola çıktık. TRİESTE Venedik sınırlarına komşu olan ve İtalya’daki son uğrağımız Trieste bir liman kenti. Trieste İtalya’nın kuzeydoğusunda ve Adriyatik denizi kıyısında yer alıyor ve Dünya deniz ticaretinde İtalya’nın aldığı payda hatırı sayılır bir orana sahip. Planlarımızda olmadığı için Trieste’yi boydan boya geçtik ve İtalya-Slovenya sınırına ulaştık. Sınırda eskiden gümrük binaları olduğu belli olan terk edilmiş binalar vardı ve geçiş herhangi bir kural ya da uygulamaya tabii değildi. ZAGREB Hırvatistan, Balkan Yarımadasının kuzeybatısında yer alan nispeten yeni sayılabilecek Avrupa devletlerinden biri. Kuzeybatısında Slovenya, kuzeyinde Macaristan, güneyinde Bosna-Hersek, batısında Adriyatik Denizi, kuzeydoğusunda Sırbistan yer alıyor. Başkenti bizim de varış hedefimiz olan ve o gece konaklamayı planladığımız Zagreb. Zagreb son derece sakin, düzenli ve bol yeşil alana sahip bir şehir. Şehrin hemen içinden “Sava” nehri geçiyor. Nehrin üzerinde birçok araç köprüsü var. Ban Jelacic Meydanı şehrin kalbi. Gezilecek yerler hep buranın etrafında. Buradaki Asker Josip Jelacic heykeli dikkat çekiyor ve sanki şehrin simgelerinden biri olmuş gibi. Zagreb merkezi Yukarı Şehir (Gronji Grad) ve Aşağı Şehir (Donji Grad) olarak ikiye ayrılıyor. Yukarı şehir Jelacic meydanının üst kısmı, Kaptol ve Gradec bölgelerini içine alıyor ve birçok cazibe merkezi burada. Aşağı şehre göre daha meşhur olduğu ve daha fazla ilgimizi çekeceğini düşündüğümüz için gezimize yukarıdan başladık. Ban Jelacic Meydanı’nın hemen 38 39 üstüne merdivenle çıkıldığında meşhur Dolac Pazarı var. Biz gittiğimizde saat uygun olmadığı için Pazar boştu. Sakin Zagreb’in barlar sokağı olarak adlandırılan “Tkalciceva Caddesi “sakin değil aksine çok canlı ve kalabalıktı. Gezmek ve şehri tanımak için en keyifli yer de burasıydı. Biraz daha yürüyünce St Mark Kilisesi’nin bulunduğu Markov Meydanı’na vardık. Meydan yine Zagreb’in önemli simgelerinden birisi. Bunu sağlayan da St. Mark Kilisesi’nin adeta kanaviçeyi andıran rengarenk ve piksel görünen kiremitleri. Kilise karşıya alındığında sağda parlamento binası, solda da başkanlık sarayı binası yer alıyor. Kiliseden sonra sokaklarda yürümeye devam ettiğimizde, biraz ötede ilginç konsepti ile “Museum of Broken Relationships” yani “bitmiş ilişkiler müzesi” karşımıza çıktı. 40 Dünya’nın dört bir yanından kişiler, biten ilişkilerine dair objeleri ilişkilerinin kısa bir hikayesi ile bu müzeye göndermişler. Gördüğümüz bir diğer ilginç şey de Sırp asıllı olmasına rağmen Hırvatistan ve Hırvat’lar tarafından sahiplenilip beğenilen ünlü mucit ve mühendis Nikola Tesla ile ilgili bir yazıt oldu. Zagreb yürüyerek gezilebilecek kadar küçük bir şehir imiş. Bunu fark etmemiz çok uzun sürmedi. Yaşadığımız iki ilginç olayı anlatmadan geçemeyeceğim. Birincisi hediyelik eşya almak için girdiğimiz dükkânlardan birinde oldu. Biz kendi aramızda konuşurken dükkanda çalışan görevli kız bize “Siz Türk müsünüz? “ diye sordu. Türkçesinin düzgünlüğünün şaşkınlığıyla bakınırken kızın Ankara’ da Türk Dili ve Edebiyatı okuduğunu, tatil dolayısı ile memleketine dönmüş olduğunu öğrendik. Kısa ve keyifli bir sohbet kaçınılmaz oldu tabii ki. İkincisi de barlar sokağındaki “Lokma İstanbul” isimli tatlıcı dükkanı idi. Vaktimiz biraz daralmış olduğu için içeri giremedik ama insan ülkesiyle ilgili bir şey görünce gururlanıyor doğrusu. Zagreb gezimizi de keyifle ve neşeyle tamamladık. Artık dönüş yolundaydık. Bundan sonraki rotamız Belgrad üzerinden Üsküp olacaktı. Bir daha ki yazımıza… 41 KOZMETİK KARGO BİZDEN KARGO BİZDEN CALVİN KLEİN EUPHORİA EDP 100ML - BAYAN PARFÜMÜ Hayallerinizi gerçekleştirmeye ve sınırları olmayan bir yolculuğa hazır mısınız? Euphoria yeni kazanılmış özgürlükten ilham alan, kişinin hayallerini yaşama dönüştürmesini anlatan aklınızda yer edecek, seksi ve şık bir parfüm. Euphoria egzotik meyveler, baştan çıkarıcı çiçekler, kalp notasındaki siyah orkide etkisiyle gizemli, zengin kremsi dip notası ile karşıtlıkları birleştiren, bağımlılık yaratan bir oryantal. KOD: 0190002657 GİLLETTE MACH3 TIRAŞ MAKİNESİ Gillette Mach3 Tıraş Makinesi Gillette Mach3 Yedek Tıraş Bıçağı 12’li Gillette Mach3 Tıraş Jeli Tahrişe Karşı Koruyucu 2’li Paket (200 ml + 200 ml) Gillette Çanta Hediye KOD: 18029655 116.00 TL 69.99 TL Jean Paul Gaultier, Le Male, Terrible ile en seksi haliyle derinlemesine kötü bir çocuğa dönüşüyor. Pembe biberin kıvılcımları, greyfurdun buruk tatlılığı ile karşılaşıyor ve yüksek dozda canlılıkla karşılık veriyor. Lavanta çiçeği kokusu ile heyecanlanıyor. 304.00 TL 124.99 TL KOD: 0190000910 LOREAL PARİS SUPERLİNER GEL INTENZA 24H GEL EYELİNER 2.8 GR SİYAH BİODERMA SENSİBİO H2O 500ML İKİNCİSİ BEDAVA İmzanızı bakmak ve LOréal Paris Super Liner Jel Intenza ile Grafik olmaya cesaret oluşturun. Lüks jel dokusu kolayca kayar. Yukarı siyah 24 saat arasındadır. Kendi profesyonel ilham fırçası ile birlikte gelir. İçeriğindeki miseller, ciltteki makyajı, birikintiyi ve kirleri nazikçe giderir. Aktif yatıştırıcı salatalık ekstresi, ciltte tahriş oluşmasının önlenmesine destek olur. Göz çevresi ve yüzde yüksek toleransa sahiptir. KOD: 0830002310 JEAN PAUL GAULTİER LE MALE TERRİBLE EDT 125ML ERKEK PARFÜMÜ 35.00 TL 29.90 TL KOD: 1070016163 85.00 TL 69.90 TL 253.39 TL 199.00 TL ROC DERMATOLOGİC ENYDRİAL EL KREMİ VE DUDAK BAKIM SETİ 50 ML Enydrial Hand Cream gliserin, shea butter, panthenol, allentoin, E Vitamini, silikonlar, çinko ve bakır glukonatlar ve yoğun nemlendiriciler içerir.Alerji riskini en aza indirgenecek şekilde formüle edilmiştir bu yoğun el kremi aynı zamanda da parfüm içermez. KOD: 0190002451 37.90 TL İlandaki TL fiyatlara KDV dahildir. Vadelialisveris.com haber vermeden ürünlerin fiyatını değiştirme hakkını saklı tutar. Güncel kampanya bilgileri ve güncellenmiş fiyatlar için Vadelialisveris.com’u ziyaret ediniz. 42 43 Hırsızlardan nasibini alan bir tek nöbetci eczaneler değil. ASM’lerde bunlardan nasibini alırken, bir doktorun tek derdi tabiki bilgisayarı ve kaydının olması gayet normal. Mesajla muayene döneminden sonra nasıl bir fanzatiye kurban gidebileceğimizi, şu an için düşünemesek bile Cem Yenicesu güzel bir paylaşımda bulunmuş. BU AY AİLE HEKİMLERİ NDA NELER OLDU? FACEBOOK GRUBU book Grubu’nun Aile Hekimleri Face Dr. Kaan Öncü nuz. Bizleri artık tanıyorsu ızdan gelen ilginç ğerli meslektaşlarım de siz adminleriyiz. Ve ylaşmaya bu ay da eslektaşlarımızla pa paylaşımları diğer m nde bulunduğumuz ratıcı bir zekayla içi devam ediyoruz. Ya ve bizlerin çok klaşımlarda bulunan geçirmeye sorunlara mizahı ya le şöyle bir gözden ler siz di şim ı lar şım olmuş neler… beğendiği payla buyrun bakalım neler ne dersiniz? O halde an Dr. Muharrem Armağ Onur Kızıldağ Başlarda adı Butik ASM’ydi, sonradan Güçlendirilmiş ASM oldu ve daha sonrasını bende takip edemedim. Bizlerden önce televizyonlarda ve medyada kamuoyuna açıklanan bu Butik ASM’ler meselesinin bizleri Cumartesi günleri de çalıştırmaktan geçtiğine inanıyorum. İşte tam da bu noktada Harun Reşit arkadaşımız güzel bir paylaşımda bulundu. Bizlerin tüm bu sorunlar karşısında nasıl bir tutum izlediğimizi güzel özetlemiş Ümit Ünal... Betül Güçlü arkadaşımız nostaljik bir yolculuk yaptı. Bizlerde onun sayesinde radyolarımızı hatırladık. Şaban Kaya arkadaşımız grubumuzun içinde her daim sosyal konulara iyi örnekler sunuyor. 44 45 ARAŞTIRMA algılayıp, ruhani, sembolik, ulvi, en önemlisi de gizemli anlamlarını özlüyor olabilirler.’ Magdalı Meryem Hz. İsa’nın eşiydi ve bugünkü kilise tarafından fahişe ilan edilen Meryem’in bu gerçeğini Leonardo Da Vinci tablosunda saklanmıştı ASIRLARDIR SAKLANAN BÜYÜK SIR Papa II. Jean Paul’un ölmeden önce Dan Brown’ın ‘Da Vinci Şifresi’ isimli kitabındaki düşüncelere karşı açtığı savaşın temeli, aslında 1945 yılında Mısır’ın Nag Hammadi kentinde kayalıklar arasında ortaya çıkarılan kutsal el yazmalarıyla başlamıştı. Nag Hammadi belgeleri, Hıristiyanlık aleminde büyük bir tartışma başlamasına neden olmuştu. Belgeler, havarilerden birinin ‘Magdalalı Meryem’ diye anılan bir fahişe olduğunu, Magdalalı ile Hz İsa ‘nın evlendiğini, bu evlilikten bir çocuklarının dünyaya geldiğini tartışmaya açıyordu. Mısır çöllerinde Nag Hammadi kayalıklarında kardeşiyle gübre arayan Muhammed Ali, kazmasını vurduğunda tüm Hıristiyan dünyasını dalgalandıracak bir keşfin arifesinde olduğunu bilmiyordu. Takvimler 1945 yılının aralık ayını gösteriyordu. Muhammed Ali ve kardeşi, toprağı kazmaya başladıklarında bir metre boyunda bir toprak çömlek buldular. Muhammed Ali’nin batıl inançları vardı. ‘Cin vardır’ diye önce dokunmak istemedi. Sonra ‘Belki de altın’ vardır diye düşündü. Çekicini kaldırdığı gibi çömleğin ortasına indirdi. Çil çil altınlar yerine, deriye sarılı 13 adet papirüs tomarı buldu. Kan davasından aranan 46 Muhammed Ali, polisin evde arama yapması halinde yazıtları bulmasından endişe ederek bir rahipten saklamasını istedi. Bu arada yazıtları gören Ragıp isimli bir tarih öğretmeni, papirüslerin çok kıymetli olabileceğini söylüyordu. ABD’YE KAÇIRILDI Kitaplar bir süre sonra Kahire’de karaborsaya düşünce Mısırlı yetkililerin dikkatini çekti. Mısırlı yetkililer, bunların büyük bir bölümüne el koyarken, 13’üncü kitabın bir kısmı ABD’ye kaçırıldı. 30 yıl sonra ortaya çıkan Muhammed Ali, belgelerin bir kısmının kaybolduğunu, bir kısmının da yandığını söyledi. Fakat geriye Hıristiyanlığın başlangıcıyla ilgili 52 ayrı kutsal metin kalmıştı. Bir süre sonra ise Muhammed Ali’nin Nag Hammadi’de bulduğu belgelerin Yunanca el yazmalarının 1500 yıllık Kıpti çevirileri olduğu anlaşıldı. Tahminlere göre milattan sonra 120 ile 150 yıllarında Yunanca olarak yazılmış Filippos sureleri ve diğer yazıtlar, MS 350 ile 400 yıllarında Kıptice’ye çevrilmişti. ROMANIN ESİN KAYNAĞI 1970’li yıllarda piyasa çıkan kitaplarla birlikte Hıristiyan dünyasında inceden inceye Magdalalı Meryem ile Hz. İsa’nın kan bağının günümüze taşınmış olup olmayacağı tartışılmaya başlandı. 1982 yılında Henry Lincoln, Michael Baigent ve Richard Leigh imzasıyla çıkan ‘Kutsal Kan, Kutsal Kase’ isimli kitapta Hıristiyanlığın ‘Kutsal Kase’ sırrının Magdalalı Meryem olabileceği öne sürülüyordu. İşte bu kitap Dan Brown’un ‘Da Vinci Şifresi’ romanına da esin kaynağı oldu. Amerikalı ilahiyatçı Prof. James Robinson, Nag Hammadi belgeleri için ‘Matta, Luka, Markos ve Yuhanna’nın İncilleri, bir çeşit İsa biyografisidir. Nag Hammadi belgeleri ise söylencelerin toplandığı bir derlemedir’ diyor. Robinson, bu iddiaların niye bu kadar rağbet gördüğünü ise; ‘Belgeleri derleyenler, muhtemelen Hıristiyanlığın sol kanadını güçlendirmek istiyorlardı, tıpkı günümüzde ortaya çıkan ‘New Age-Yeni Çağ’ akımları gibi. Kilisenin (bu, Da Vinci Şifresi’nde RomaKatolik kilisesidir) çok dünyevi, çok maddeci, çok bedensel olarak Filippos belgelerinde ‘İsa, onu diğer müritlerinden daha çok sever, sık sık dudaklarından öperdi. Diğer müritler içerler ve kınadıklarını ifade ederlerdi. Ona şöyle derlerdi: ‘Onu niye bizden daha çok seviyorsun.’ O da şu yanıtı verirdi: Onu sevdiğim gibi sizi niye sevmiyorum?’ diye yazar. Filippos surelerinde Magdalalı Meryem’den ‘yoldaş’ diye söz edildiğini belirten ilahiyatçı Robinson, bunun illa ‘eşi’ anlamına gelmeyeceğini savunuyor. Robinson, ‘Bana hikaye daha heyecanlı hale getirilsin diye kurgulanmış gibi geliyor. Filippos surelerinin tamamını okuyan anlatıcının bedensel seksi bencil ve kaba olarak algıladığını, hayvansı bir davranış olarak gördüğünü algılar. Eski kilise, öpücüğü doğurganlık için metafor olarak kullanırdı. Burada öpücük dini bir ritüel anlamı içerir’ diyor. ÇARMIHTA YANINDAYDI Dan Brown’un Da Vinci Şifresi’nde önemli yer tutan Magdalalı Meryem adına Yeni Ahit’te 12 kez rastlanıyor. Hz. İsa, çarmıha gerildiğinde müritlerinden sadece Magdalalı Meryem orada bulunmaktadır. Öldükten sonra Hz. İsa ile ilgilenen yine Meryem’dir. Hıristiyan öğretisine göre Hz. İsa’nın göğe yükseldiğini de üç gün sonra mezarını ziyaretine gittiğinde fark eden de yine kendisidir. Gnostiklere ait ‘kayıp’ kutsal belgelerde Hz. İsa ile Hz. Meryem arasında daha yakın bir ilişki bulunduğuna dair işaretler bulunmaktadır. Güçlü bir lider ve düşünür olarak Hz. İsa’nın diğer havarilere vermediği sırlarını Magdalalı Meryem’e aktarmış olabileceğine dair de şüpheler bulunuyor. Magdalalı Meryem’in bu durumda kıskançlıkların ve rekabetin kurbanı olmuş olabileceği söyleniyor. Luka’nın İncili’nde kadının adı geçmez, sadece ‘günahkar’ diye adlandırılan biri gözyaşlarıyla çarmıha gerilmiş Hz. İsa’nın ayaklarını yıkar, saçlarıyla kurular, öper ve merhem sürer. Hz. İsa, 47 KUTSAL KASE SEMBOLÜ ‘Günahlarından arınıyor, bu nedenle beni çok seviyor’ der. İlahiyatçı Elaine Pagel, Magdalı Meryem’in diğer müritlerden daha fazla bilgiye ve sırra sahip olup olmadığıyla ilgili soruya şu yanıtı veriyor: ‘Detayları bilmiyoruz, ancak İsa’yla özel bir ilişkisi olmalı. Meryem surelerinde ona diğerlerine anlatmadığı şeyleri anlattığı ve özel bir sevgi beslediği belirtiliyor. Hz İsa’nın ona diğerlerine söylemediği şeyleri anlattığına dair kanıt yok, ancak imalar var.’ SON AKŞAM YEMEĞİ VE MAGDALALI MERYEM Georgetown Üniversitesi dini sanat ve kültür tarihi Profesörü Diane Apostolos-Cappadona bu soruya şu yanıtı veriyor: ‘İlk tepkim şöyle oldu: Masada bir kadının oturduğu enterasan bir yaklaşım! Bu tam da feminist teolojiye ya da teolojinin postfeminist dönemine uygun. Ama gerçek olamaz. Tarihte Son Akşam yemeğine baktığımızda bazen İsa’nın masanın ortasında bazen başında oturduğunu görüyoruz. Masa yuvarlak, kare ya da dikdörtgen olabiliyor. Bu arada İsa’nın müridi Yuhanna’nın hep kendisine yakın oturduğunu görüyoruz. 20’nci ve 21’inci yüzyıl algılayışıyla baktığımızda Yuhanna’yı soft, feminen ve genç bir karakter olarak görüyoruz. Leonardo’nun tablosuna daha dikkatli baktığımızda sakalı olmayan ve feminen diyebileceğimiz başka karakterler de mevcut. Ama yaptığım araştırmalara göre cinsiyet algılayışının kültürel ve sosyal bir kavram olduğunu 48 vurgulamak istiyorum. Bugün benim ve sizin erkeksi ya da kadınsı diye algıladıklarımız, muhtemelen 15’nci yüzyıl Floransası ile aynı değildir.’ VATİKAN NE DİYOR Cenova Başpiskoposu Kardinal Tarcisio Bertone, ise “Maria Magdalena meşru mudur?” sorusuna; “Elbette meşrudur. Günahkarken iyiliği, Hz. İsa aracılığı ile seçmiş ve pişmanlık duymuştur. Hz. İsa ona doktrinini kabul ettirmiş, sosyal yaşama dönmesini sağlamıştır” diyor. DA VINCI ŞİFRESİ NE DİYOR HIRİSTİYANLIĞIN temel doktrinine göre İsa Mesih asla evlenmedi, çarmıha gerildi, dirildi ve göğe yükseldi. Dan Brown’ın ‘Da Vinci Şifresi’ ise Hıristiyanlığın temel inanç doktrininden çok farklı, bambaşka bir hikaye anlatıyor. İsa’nın ölümlü olduğu, evlendiği, çocuk sahibi olduğu bir hikaye… Kardinal Bertone’ye göre kilise, kadının statüsünü kesinlikle indirgemiş değil. Ancak Da Vinci Şifresi’ndeki kurgu şöyle: BİR KADIN HAVARİ Leonardo da Vinci, Kutsal Kase’nin sırrını saklayanlardan biri ve Milano yakınlarındaki Santa Maria delle Grazie Kilisesi’nin duvarında bulunan ‘Son Akşam Yemeği’ freskinde bu gizemin anahtarını ele veriyor. İsa’nın 12 havarisiyle birlikte ekmek kırıp şarap içtiği bu freskte sağ yanında oturan kişi bir erkek değil, kızıl saçları, narince kıvrılmış elleri ve göğüsleriyle bir kadın. Yani Magdalalı Meryem. Peki, İsa’nın son akşam yemeğinde şarap içtiği Kutsal Kase nerede? Kase freskte görünmüyor. Ama aslında görünüyor. Meryem olarak. Kase ya da kadeh aslında bir kadınlık sembolüydü. Kutsal Kase, kutsal dişiyi ve kilise tarafından tamamen yok edilmiş olan tanrıçayı temsil ediyordu. Kadının hayat verebilme yetisi bir zamanlar kutsaldı ama erkek egemen kilisenin yükselişine tehdit oluşturuyordu. Bu yüzden kutsal dişi şeytanlaştırıldı ve ona günahkar dendi. MESİH’İN EŞİYDİ Son Akşam Yemeği’nde İsa ile Magdalalı Meryem bir çiftti. İkisinin evli olması, bekar İsa’dan çok daha mantıklıydı. Çünkü İsa bir Yahudi’ydi ve Yahudilerin sosyal kültürü yetişkin bir erkeğin bekar kalmasını yasaklıyordu. Bu nedenle İsa evli olmasaydı İncil ayetleri bundan mutlaka bahsederdi. Nag Hammadi yazıtlarında da ‘Ve Kurtarıcı’nın yoldaşı Magdalalı Meryem’dir’ diye geçiyor. Ve Aramice’de ‘yoldaş’ kelimesi eş anlamında kullanılıyor. HAÇLI SEFERLERİ Magdalalı Meryem’e tanrıça olarak tapan Sion tarikatı’na göre Hz. İsa çarmıha gerildiğinde karısı Meryem hamileydi. Kutsal Kase hikayesinde anlatılan İsa’nın kanı ile dolu olan kadeh aslında Meryem’i anlatıyordu. Mesih’in soylu kanını taşıyan Kutsal Kase’ydi Meryem. Ve İsa’nın bir soyu vardı. Vatikan bu sırrı dördüncü yüzyılda örtbas etmeye çalışmıştı. Haçlı Seferleri’nin bir nedeni de buydu. İSA İLK FEMİNİSTTİ Kilisenin Magdalalı Meryem’e emanet edilmesini isteyen İsa ilk feministti. Meryem, kilise erkekleri karşısında yıkıcı bir güçtü. Kilise kurma görevini almış olmakla kalmıyor, kilisenin yeni ilan ettiği ilahın ölümlü nesiller dünyaya getirdiğinin fiziksel kanıtını taşıyordu. Kilise bu yüzden Meryem’i bir fahişe olarak tanıttı ve İsa ile evlendiğine dair tüm delilleri sakladı. 49 STİL Dr. Suna NİZ AMOĞLU Modern çizgilerle harmanlayıp geniş paçalar hatta bir hayli yüksek beller kısa üstler çiçek desenler. Biliriz ki bahar akşamları soğuk biraz ısırır; Jean yada Süet mini ceketler yarenlik etsin bizlere Kareli (ekose )kumaşlar aslında çok zordur. .. iskoçyadan yol gelen bu kumaş 70 sonu 80 başında punk döneminde trend olmuştur. .en çok kırmızı ekose bizde mutlu bir gülümseme oluştururken yeşil ve lacivert miniler yada jeanlerle güzel dostlukları vardır. .Her türlü kumaşla iyi geçinir hattâ ceket gibide kullanabilirsiniz. .Yine akşamlar için tek renk şallar neden olmasın. Pudra çok elegan ve bahar...Hani fileler varya hatta ilk gördüğümde eski Türk filmlerdeki meselâ “neşeli günler “ rahmetli Adile teyzemin pazar selesi aklıma gelmişti. Ben çok renkli fileleri şık bulmuyorum. Ekru ( ünlü biz halkımızın krem rengi ) veya mavi &siyah ( prusya mavisi )seviyorum. Aslında büyük bir tığ yada şiş ile kendimiz bile örebiliriz. Oldukca ekstra large omuz dekolteli avuç içlerini örtecek şekilde tamamlıyabiliriz. . Her boy eteğin tadını çıkartalım mı? Yoksa sizin hâlâ pile /pilise eteğiniz yok mu? Beden boyunuzu kesmeyen daima zarif ve uzun gösterecek 50 70 yıllar olmazsa olmaz topuklar dışında sneaker( trainer=spor papuç) ve Slip -on(hemen ayağa geçirilen babete benzeyen bağsız papuç ) rahatlığıda önemli. . Eğlenmeye hazırmıyız? 1960’lı yılların tie-dye yani patikler. Çok trend. .Kumaşları katlayıp iple bağlıyoruz. .Farklı tekniklerle yapacağımız düğümler sadece size özel kumaşları oluşturuyor. Doğduğu yer Endonezya; özellikle Java da batik elbiseli hanımları görebilirsiniz. Ben de Bali ziyaretim de çok ucuza sahip olabilmiştim ve yerel halkın gösterişli el emekleri ile ördükleri kolyelerle. . .Renklerle dans etmeyi unutmayalım ve bir batik tasarım kapalım. .. Altına şeffaf tasarımlar çantalar parmak uçuşlar açık bootieler.. Hem pembe hem fırfır bir de üstüne dantel maskülen giyinenleri mutsuz edecek. . Blok renkleri kullanmakdan korkma (güçlü bir çok rengi bir arada kullan) Mesela koyu mavi ve marsala. .( pek çok rengi hatırlatır insana, kırmızıdır kahverengiye tarçın tonlarında bordoya. )Sicilya’nın bol güneşinin özel şarabını hatırlatır marsala. .. Ve olmazsa olmaz ‘’Broş” Yakalarda ki simetriyi bozacak esprisiyle. .sofistike tasarımların vazgeçilmezi. . Özelikle yalın kesimli gizemli tavır bir Fransız hanımefendisine reverans dedirtiyor. .Belki geceliği anımsatan saten dantelli bluzlerinizi her dönem pamuklara sarmalayıp saklıyacağımız gerçek.. Moda kuşkusuz Fransız kültürünün temel taşlarından ..Küçük siyah elbiseler, tek parça mayolar ,bereler. Haute Couture ‘ün küresel merkezi olan Paris de Channel, Dior, L.Vuitton , Hermes ( Side de yaşayan biri olarak o kadar iyi taklitleri var ki öneririm .Tabii ben imitasyon kullanmıyorum ; şirinler aşkına çok şakacıyım) Sokak modası Newyork diyorum. .Manhattan arka sokaklarında ki sevimli mağazalardan bir çok trendlerin çıktığı söylenir. .Günlük rahat plaj giysileri güney Amerika Sao-Paulo..Vee elbette Rönesans dan beri kaliteli kumaşlarıyla tanınan Milano en tarz parçalarıyla her dönem adını konuşturmuştur. Sözün doğrusunu zarafatla deyerler.”.Biz azeriler bu sözü yaş alırken çok duymuşuzdur ; ebelerimizden. .Uslup da ki nazendelik hafife alınmayacak asalettir. Zerafet şıklığın bir bütünüdür. Bir duruşdur. Bu nezâketi, sabah uyandığımız da giyinip günün sonuna kadar bizimle meşk etmesini sağlamalıyız. . Yürürken, çalışırken, yemek de ..sohbet de tartışırken kokteyl de her zaman heryerde biraz yorucu da olsa hiç çıkarmamalıyız. .. Aksi halde giydiğimiz hiç bir esbap tamamlanmamış olur. Edep sınırların da bir uslüp bizim yeri doldurulmaz ışıltılarımızdır. . Vee nihayet cemrelerle bezenmiş Nevruz , Hıdırellez şenlikleri rütüelleri barındıran baharımız geldi. . Ne hoş geldi barkımıza gönlümüze. . Şu gardroplarımızı bir elden geçirelim mi..? Evet biliyorum çok zaman sarf edeceğiz ama üç ay boyunca sabah uyandığımız da ne giyeceğim tasamız olmuyacağı gibi akşam , hft sonu etkinliklerin de kıyafet sorunumuzu dama kaldırmış olacağız. Önerim şudur ki ; öncelikle 3 yıl giymediğiniz bir parçanızı hediye edin. Böylelikle her anlamda farkındalığınız artacak. Bizler iyi biliriz çetelemeyi; eksik, terzi ve çamaşırhaneyi & ütü odasını ziyaretleri tasnifleriz. .Sahip olduğunuz kıyafetlere uygun kombinler yaparsak gardrop kapısı düşünme komşuluğumuzu fes ederiz. . Şimdi alış&veriş vakti ..elbette bu nacizane yazımı okuyorsunuz ve biraz klavuz olabilirsek çok bahtiyar olacağız. “Doğruluk mu cesaret mi “” bu bahar cesaret diyelim ve renkleri match (eşleştirip karıştıralım)edelim. Bir tablo gibi bakın tabiata ne neyle yakışmış ise cesaret diyin ve kombinleyin. Kollar genelde düşük yada bir masal kahramanı gibi kocaman. . Yer çekimi ile flört edecek. . 70 yıllar olmazsa olmaz . Modern çizgilerle harmanlayıp geniş paçalar hatta bir hayli yüksek beller kısa üstler çiçek desenler. .Biliriz ki bahar akşamları soğuk biraz ısırır; Jean yada Süet mini ceketler yarenlik etsin bizlere Kareli (ekose )kumaşlar aslında çok zordur. .. iskoçyadan yol gelen bu kumaş 70 sonu 80 başında punk döneminde trend olmuştur. .en çok kırmızı ekose bizde mutlu bir gülümseme oluştururken yeşil ve lacivert miniler yada jeanlerle güzel dostlukları vardır. .Her türlü kumaşla iyi geçinir hattâ ceket gibide kullanabilirsiniz. .Yine akşamlar için tek renk şallar neden olmasın. Pudra çok elegan ve bahar...Hani fileler varya hatta ilk gördüğümde eski Türk filmlerdeki meselâ “neşeli günler “ rahmetli Adile teyzemin pazar selesi aklıma gelmişti. Ben çok renkli fileleri şık bulmuyorum. Ekru ( ünlü biz halkımızın krem rengi ) veya mavi &siyah ( prusya mavisi )seviyorum. Aslında büyük bir tığ yada şiş ile kendimiz bile örebiliriz. Oldukca ekstra large omuz dekolteli avuç içlerini örtecek şekilde tamamlıyabiliriz. . Her boy eteğin tadını çıkartalım mı? Yoksa sizin hâlâ pile /pilise eteğiniz yok mu !! Beden boyunuzu kesmeyen daima zarif ve uzun gösterecek topuklar dışında sneaker( trainer=spor papuç) ve Slip -on(hemen ayağa geçirilen babete benzeyen bağsız papuç ) rahatlığıda önemli. . Eğlenmeye hazırmıyız? 60 yılların tie-dye (batikler. .kendimiz bile yapabiliriz.) Çok trend. .Kumaşları katlayıp iple bağlıyoruz. .Farklı tekniklerle yapacağımız düğümler sadece size özel kumaşları oluşturuyor. Doğduğu yer Endonezya; özellikle Java da batik elbiseli hanımları görebilirsiniz. Ben de Bali ziyaretim de çok ucuza sahip olabilmiştim ve yerel halkın gösterişli el emekleri ile ördükleri kolyelerle. . .Renklerle dans etmeyi unutmayalım ve bir batik tasarım kapalım. .. Altına şeffaf tasarımlar çantalar parmak uçuşlar açık bootieler.. Hem pembe hem fırfır bir de üstüne dantel maskülen giyinenleri mutsuz edecek. . Blok renkleri kullanmakdan korkma (güçlü bir çok rengi bir arada kullan) Mesela koyu mavi ve marsala. .( pek çok rengi hatırlatır insana, kırmızıdır kahverengiye tarçın tonlarında bordoya. )Sicilya’nın bol güneşinin özel şarabını hatırlatır marsala. .. Ve olmazsa olmaz ‘’Broş””.. Yakalarda ki simetriyi bozacak esprisiyle. .sofistike tasarımların vazgeçilmezi. . Özelikle yalın kesimli gizemli tavır bir Fransız hanımefendisine reverans dedirtiyor. .Belki geceliği anımsatan saten dantelli bluzlerinizi her dönem pamuklara sarmalayıp saklıyacağımız gerçek.. Moda kuşkusuz Fransız kültürünün temel taşlarından ..Küçük siyah elbiseler, tek parça mayolar ,bereler. Haute Couture ‘ün küresel merkezi olan Paris de Channel, Dior, L.Vuitton , Hermes ( Side de yaşayan biri olarak o kadar iyi taklitleri var ki öneririm .Tabii ben imitasyon kullanmıyorum ; şirinler aşkına çok şakacıyım) Sokak modası Newyork diyorum. .Manhattan arka sokaklarında ki sevimli mağazalardan bir çok trendlerin çıktığı söylenir. .Günlük rahat plaj giysileri güney Amerika Sao-Paulo..Vee elbette Rönesans dan beri kaliteli kumaşlarıyla tanınan Milano en tarz parçalarıyla her 51 modernize edip kullanabiliriz. .( Hatta Avrupalı doğu aksesuarı diye eşarbı kullanırdı ilk zamanlar ) Belki bir kadının parfümü onun imzası gibidir lâkin lütfen abartmayalım. Temiz pak çiçek kokarak baharı yaşatalım her daim benliğimiz de. Bir hikâyenin sayfasını biz hanımlar kuaförde noktalarız. Unutmayalım her renk ve model istemekle olmaz.Elbise, saç , aksesuar sizi takip etmeli. Biz Türk hanımları çanta değiştirmeyi sevmediğimizden yada çantaya harcanan parayı lüzumsuz gördüğümüzden bir siyah hadi biraz daha zorlarsak taba yada laci & füme olabilen çanta dönem adını konuşturmuştur. Hazır giyim de büyük marka Made in İtaly “ Yurt dışı ziyaretim de bir trençkot indirimden alma şansım olmuşdu. Tokyo avantgarde ( daha yenilikçi öncü olmak ) nadir parçalarla da şaşırtabilirsiniz arkadaşlarınızı. ...Stil deneyim ve kültürün karışımı değil midir? Karizması vardır. Moda sonra gelir daima ikinci olmaya mahkumdur. Zira sadece çok akıllı bir kadın sade bir stile sahip olur. Ama gelgörki bu bahar saçlarda çiçek açacak. .taçlar, eşarplar, alın kısmına aksesuarlar Dolce& Gabbana bu sezon Sicilya’nın limon taşlı tokalarıyla yine gucci de prenses taçları ile trendi. Yeşilçam bağlanmış küçük eşarplarını modelleri seçerdik. Ama gelgör ki son yıllar da kırdık bu kalıplarımızı yazlık kışlık bile ayrımına girdik. Korkmam ve mutlu olurum ki her mevsime göre çanta seçimlerine gitmeye başladık. Klasik bir bilgi bildiğiniz gibi kısa boylu hanımlar büyük çantadan kilosufazla olan da heybe şeklinde ki hobo tipli çantalardan sakınacak.Tek bedensiz gibi görünse de çantaları n da bu anlam da ölçüsü var. Bendeniz en çok bavul çanta ki elde tutulduğu için her mekân da ve zaman da rahatlıkla kullanabiliyor. Um.toprak denilen kök renkler tercihim.ve olmazsa olmaz sırt çantalarım . ( börtü böceksiz ve ana renkler de olursa çok daha şık olur ). Meselà dedim hani Saraylı havası yaratan brokar kumaştan bir elbiseye de yüksek bel skinny bir 52 TEKNOLOJİ KARGO BİZDEN pantolonlar da baharat tonlarında ki bir bavul çanta çok yakışır. .Ee demiştim ya çok kârlı bir kullanım. . Sanki moda hep bizlere yakışıyormuş gibi ama ( itirafdır ; koca bir giyim odam var , değerli eşimin 4 kapılı bir gardrobu.) Beyler “ ne giyecek miş”” şöyle küçücük minnacık (tüm bencilliğimle) değinelim mi ? : ..Armani dediği gibi kot pantolon modaya demokrasi getirmiştir. Erkek modasının olmazsa olmazı denim parçalar. Grafik desenli tşörtler, yeşil ve militar ceketlerle kombinliyebilirler. . Yine de ofis şıklığı sanırım her beyefendiye yakışan bir seçim. . Pijama takımı gibi çizgili bol döküntülü pantolonlar slim fitlerin yerini almıştır. Anorok montlar, bomber ve süet ceketler(bomber bombadan kökenli oldukca şiş, kol ve alt beden lastikli 80 yıllarda çok kullanılmıştır ) serin bahar akşamların da kurtarıcı. Blazerleri sade oldukca renkli mendiller spor şıklık business giymeyi sevmeyenler için ideal. .. . “Bir ayna önünde yaşamak ve ölmek.” sloganı buydu ;Beau Brummell’ın. Tam böyle bir kentli adamdı. Ceket, yelek, gömlek, kravat ve pantolondan oluşan takım elbiseyi buldu.. Tek renkli açık upuzun atkılar da slimfit gömleklerle güzel kombinler. Bu bahar beyefendiler 70 lerin enerjik diskosu 80 lerin sivri yaka gömlekleri ile vintage modern detayları harmanlamış olacaklar. Elbiseni nerden aldın ? Ceketin markası ne? Sorularını unut. ..!!! .Kendi tarzınızı bütüüün bunlarla harmanlayıp cebinizi de küstürmeden bahara merhaba demek ister misiniz ? FOSSIL FS4835 ERKEK KOL SAATİ KOD: 1400005131 659.00 TL 369.90 TL FOSSİL ES3887 KOL SAATİ KOD: 3080053817 769.00 TL 429.90 TL FOSSİL FS5113 KOL SAATİ KOD: 3080053825 769.00 TL 429.90 TL FOSSİL ES3385 KOL SAATİ KOD: 3080003569 889.00 TL 399.90 TL FOSSİL JR1157 KOL SAATİ KOD: 3080003843 559.00 TL 309.90 TL FOSSİL ES3264 KOL SAATİ KOD: 3080003535 499.00 TL 289.90 TL İlandaki TL fiyatlara KDV dahildir. Vadelialisveris.com haber vermeden ürünlerin fiyatını değiştirme hakkını saklı tutar. Güncel kampanya bilgileri ve güncellenmiş fiyatlar için Vadelialisveris.com’u ziyaret ediniz. 53 GEZİ SAKLI CENNET ‘Yakın uzaklar’ her zaman için anlık kaçış planları içinde harika birer alternatif rota sunar. Siz de huzur dolu sihirli bir yer arıyorsanız; Ağva’ya davet ediyoruz sizi… ORMANIN İÇİNDE DERE KENARINDA KEYİF YAPMAK İÇİN YOLUNUZU AĞVA’YA ÇEVİRİN. AİLE HEKİMİ OLARAK, HAFTA İÇİ YAŞANAN İŞ YOĞUNLUĞUNDAN KAÇMAK VE BİR NEBZE DE OLSA STRESTEN UZAK DURMAK İSTİYORSANIZ, BU HAFTA SONU ROTANIZI AĞVA’YA ÇEVİRMENİN ZAMANI GELMİŞ DEMEKTİR. Ormanın içinde, derenin tam kenarında yer alan Treetops Park Hotel toplam 15 odası ile hizmet veren butik bir işletme. İçeriye adım attığınızda yıllardır büyük bir özenle biriktirilmiş antika objelerin dikkatinizi çekmesi kaçınılmaz olacak. Her biri birbirinden farklı dekore edilmiş odalardaysa jakuzi ve şömine keyfinin tadına varabilirsiniz. Aynı zamanda Alaçatı’lı Ümit Usta’nın sunumları ile Ege mutfağının lezzetleri de tatiliniz boyunca size eşlik edecek. Yılın her ayı hizmet veren ve adeta bir ev atmosferi sunan otel ani kaçamaklar için doğru adres. 54 BOĞAZ’DA İLKBAHAR Hafta sonu kahvaltının ve yazlık sinema keyfinin tadını çıkarmak için Mart’dan daha güzel bir ay olabilir mi? Şimdi, soğuk havalardan kurtulup bahar aylarına yavaş yavaş giriş yaptığımız ılık mart akşamlarını karşılamanın tam zamanı. BOĞAZ KIYISINDASINIZ… HAFİF BİR ESİNTİ, YÜZÜNÜZÜ YALAYIP GEÇEN BİR GÜNEŞ VE MİS GİBİ YOSUN KOKUSU BURNUNUZA DOLARKEN HAFTANIN TÜM YORGUNLUĞUNUN KALKTIĞINI VE TÜY GİBİ HAFİFLEDİĞİNİZİ HİSSEDİYORSUNUZ. Boğaz’ın en güzel yalılarından Sait Halim Paşa, denize nazır bahçesinde hem leziz pazar kahvaltılarıyla hem de yıldızların altında sinema keyfiyle yeni bir haftayı güçlü bir motivasyonla karşılamanızı sağlıyor. Anadolu lezzetlerini geleneksel yöntemlerle sofralara taşıyan Nar Gourmet’nin doğal ürünleri ve Siemens ile Detoks köşesinde özel hazırlanan taze meyve suları kahvaltıların öne çıkan tatları arasında. 10:00-13:00 saatleri arasında verilen Pazar kahvaltısı kişi başı 100 TL. 6-12 yaş çocuklara yüzde 50 indirimli, 6 yaş altı ise ücretsiz. BOĞAZ, YILDIZLAR VE SİNEMA Son yıllarda müdavimlerini oluşturan açık hava sinemaları şehir hayatına yepyeni bir soluk getirdi. Çocukluğumuzun yazlık sinemalarının tadında olmasa da yıldızlar altında film konseptini gündeme getiren açık hava sinemalarının en yenilerinden biri de Gaggenau ile Boğaz’da Sinema Keyfi. Bu güzel gece, Sait Halim Paşa Yalısı’nda saat 19:30’da müzik ve açık büfe ikramlarıyla start alıyor, saat 21:30’da film seyri ile devam ediyor. Sinemanın olmazsa olmazı olan patlamış mısır da yıldızlı akşamlara tat katıyor. Limitsiz içecek dahil açık büfe yemek ve sinema keyfi ise 150 TL. Biletleri Biletix’ten satın alabilirsiniz. Tel: (0212) 223 05 66 55 KEYİF ZAMANLARI Mor Meyhane, Beyoğlu şubesinin ardından şimdi de Ataşehir şubesiyle misafirlerini ağırlıyor. Güvenilir ve sıcak atmosferini özenle seçilmiş müzikleriyle birleştirip misafirlerine eşsiz dakikalar yaşatan Mor Meyhane, fasıl ekibiyle de hizmetinizde. KEYİFLİ DAKİKALAR ŞEHİRDE KAÇAMAK International K-9 & Horse Club, Büyükçekmece Hezarfen Havaalanı yolu üzerinde, Karaağaç köyü girişinde, yılın her ayında ailece yararlanabileceğiniz bir çiftlik ortamı sağlıyor. Tesis içerisinde tam donanımlı veteriner kliniği ile küçük dostlarımıza hizmet veren kulüpte, yazın cennet bahçesinde, kışın ferahlatıcı salonunda Türk mutfağının lezzetli yemeklerini tadabilir ya da toplantılarınızı, nişan, sünnet ve hatta düğün gibi organizasyonlarınızı yapabilirsiniz. Ayrıca binicilik yönünüzü geliştirebileceğiniz Türkiye Binicilik Federasyonu’na bağlı bir kulüp olmakla birlikte binicilik milli takımına bağlı sporcular da yetiştirildiğini hatırlatalım. OTEL İÇİNDE DOĞAL GÖL 56 Bu ay kapılarını açan Lana Beauty Lounge, tüm güzellik servislerinin yanı sıra spa hizmetiyle de müşterilerini karşılıyor. Hayatı keyifli kılan tüm detayları bulabileceğiniz güzellik merkezi, A’dan Z’ye güzellikle ilgili sınırsız mutluluk vadediyor. Sessiz ve dingin bir tatil istiyorsanız, rotanızı Fethiye’deki Jiva Beach Resort Otel’e çevirmeye ne dersiniz? Unutmayın, ilkbahara en güzel başlangıç için en uygun zaman marttır! Lüks ama samimi hizmet anlayışıyla hizmet veren otel, dünyanın dört bir yanından gelen turistlere ev sahipliği yapan Çalış bölgesinde denize sıfır bir tesis. Otelin tam ortasında yer alan 5 bin metrekarelik doğal göl, tesisin en dikkat çeken özelliği. Yarattığı doğal güzellik ile sektördeki diğer tesislerden farklılaşan otel, misafirlerine her daim doğallığı yansıtıyor. Gölün doğal habitatına hiçbir zarar vermeden yapılmış mimarisi, içerisinde yaşayan sayısız deniz canlısı ve nilüferler ile doğal güzellik oldukça dikkat çekici. ‘’AİLE HEKİMLİĞİNDEKİ BAŞARI AİLE HEKİMLERİNİNDİR’’ Hekimlik mesleğinde Aile Hekimliğinin çok parametreleri olan bir uygulama olup standartları tam olarak tanımlandığında ve sorunları doğru analiz edilerek giderildiğinde asıl işine odaklanmış olarak icra edilen bir meslek olacağını düşünüyorum. Bu gün aile hekimliğinde bir başarı söz konusu ise övünülen bu başarı bizzat bu işi uygulayan aile hekimi arkadaşlarımızın ve onların özverili tutumlarınındır. Bununla berber gelinen durumda Sağlık Bakanlığı politikaları ve uygulamaları ile birinci basamağı güçlendirmeli hekimlerimiz SGK ve halkla karşı karşıya gelmemelidir. Halkımızın memnuniyeti kadar hizmet verenlerin de memnuniyeti düşünülerek koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan pay bütçede artırılmalıdır. Bakılan hasta sayısının azalmasıyla birlikte gelir kaybı olacağı endişesi içinde olan hekim arkadaşlarımız çalışma ortamında çok hasta bakma kaygısından kurtarılmalıdır. Kara indeksli sistem arkadaşlarımızı tüketmekte ve üretkenliğini azaltarak emeğini ucuzlatmaktadır. Hepimizin çok iyi bildiği gibi birinci basamağın temel görevi koruyucu hekimliktir ve acil polikliniklerde ihtiyaç varsa bu sorun geçici çözümlerle değil uzmanlaşmış kişilerden oluşan birimlerin açılması ile çözülmelidir. Aile hekimi arkadaşlarımız tüm çalışanlar gibi haftada 40 saat çalışmalı ve bu çalışma saatlerinin de düzenli olmalıdır. Tüm hekim gruplarında olduğu gibi gerek birinci basamak sağlık hizmet alanında gerekse tüm hekim gruplarında örgütlü yapılarımızın rekabet etmeden işbirliği içinde olması hepimize güç verecektir. Bir tabip odası başkanı olarak bunu ben çok önemsiyorum. Hekimlerin en önemli sorunlarından biri de birlik , berberlik ve tek refleksle hareket edememeleridir. Sistem hekimlerin bir araya gelmesini desteklemeli siyasi söylemlerle hekimlerin ayrışmasının önün geçilmelidir. Tüm sağlık çalışanları olarak zorlu bir yolda yürüyen aile hekimi arkadaşlarımıza destek olmalı ve onlarla ortak bir dili kullanmalıyız. Sorunlarına toplu ve köklü çözümler bulunarak birinci basamak hekimliğinin, sadece rapor verilen, ilaç yazılan birimler olmadığı bu kuruluşlarımızda iyi hekimlik uygulamalarının yapıldığı halkımıza anlatılmalıdır. Kişisel hırs ve çıkar hesaplarını bir yana bırakmış hekimler olarak birbirimize sahip çıktığımızda haklarımızı ve emeğimizin karşılığını alabileceğimizi unutmamalıyız. Hiç şüphesiz birinci basamakta özveriyle çalışan meslektaşlarımız tüm beklentilerinin karşılandığı bir geleceği hak etmektedirler. Samsun Tabip Odası Yönetimi olarak aile hekimi arkadaşlarımızın her zaman olduğu gibi yanlarında olduğumuzu bir kez daha hatırlatıyor tüm aile hekimi arkadaşlarımızın 14 Mart tıp bayramını en içten dileklerimizle kutluyoruz. Samsun Tabip Odası Başkanı Doç. Dr. Fatih ÖZKAN 57 SİNEMA Kaan YURTTÜRK DEADPOOL YÖNETMEN Tim Miller OYUNCULAR Ryan Reynolds, Morena Baccarin, T.J. Miller, Gina Carano, Ed Skrein YAPIM 2016 ABD 108 dk DAĞITIM The Moments Entertainment FİLMİN KAHRAMANI KENDİNİ FİZİKSEL OLARAK TAM ANLAMIYLA HİLKAT GARİBESİNE DÖNMÜŞ HALDE BULDUĞUNDA, SEYİRCİ OLARAK “KAHRAMANIN HER BİR TARAFINA DA EDİLMİŞ HANİ…” DİYORSUNUZ. M ARVEL, BU DEFA DA BAMBAŞKA BİR ÇİZGİ KAHRAMANLA BİZLERİ ŞAŞIRTMAYA DEVAM EDİYOR. TEK KELİMEYLE MUAZZAM AÇILIŞ JENERİĞİNDE filmin yaratıcılarının adını anmadan kullandığı sıfatlarla bizi selamlayan ‘Deadpool’, az sonra izleyeceğimiz şey de yer alan aktörlerin diğer kahramanlık filmlerinde olduğu gibi pek de farklı olmadığını kulağımıza fısıldıyor. Jenerikte, “Seksi bir kadın, İngiliz kötü karakter, bir CGI mahsülü, işe yaramaz yönetmen ve gerçek kahraman senaristler” denilirken, bizler koltuklarımızda otururken kendimizi birden bire filme tam anlamıyla ortasından giriş yapılmış bir halde buluyoruz. Kanın gövdeyi götürdüğü çatışma hali ve işlerin bu noktaya nasıl geldiğini kahramanımız Deadpool’un ağzından dinledikçe ‘çok da ilginç olmayan’ taşlar yerine oturmaya başlıyor. ‘Dünyayı kurtarmak’ olgusu kimi seyirci için ciddi bir iş, kimisi için eğlenceye giden kapıyı açma anahtarı. Hal böyle olunca kendini aşırı ciddiye almayan filmin kahramanı Deadpool’u sevmeye başlıyoruz. Arada sıra beliren egosunu farkediyoruz ama buna rağmen anarşik yapısı bizi filmin eğlenceli kısmından kopmamamızı sağlıyor. Zira oldukça alışık olduğumuz bir konuyla karşı karşıyayız. Yine ve mutlak suretle denek olunan zamanlar, tam da bu noktada işlerin ters gitmesi, sonrasında yaşanan büyük acılar, yitirilenler kadar kazanılan süper güçler, sevilecek kadınlar ve alınacak bir intikam var. Filmde anlatılanlara kısaca bakacak olursak, para karşılığı adam döven eski asker Wade’nin hayatını değiştiren unsurlar vücudundaki hücreleri esir alan kanser ve ten uyumları dillere destan olacak ‘ilk görüşte aşkı’ Vanessa. Kanserin tedavisi ne yaptıkları tam olarak anlaşılamayan bir teşkilatın deneyine girmek, aşkın ise çaresi yok. Filmin kahramanı Wade, kendini fiziksel olarak tam anlamıyla hilkat garibesine Birçok komedi filmini solda sıfır bırakacak kahkaha potansiyeli. 58 dönmüş halde bulduğunda, sizlerde bir seyirci olarak “Kahramında her bir tarafına edilmiş hani…” diyorsunuz, ama ‘ahlaki değerleri olmayan süper bir kahraman’ olarak işe koyulduğunda filmin temposu da artmaya başlıyor. Bu kahramanın zaten dünyayı kurtarmak ya da iyiliğe hizmet etmek gibi bir derdi yok. Tek motivasyonu intikam… İşte tam da bu noktada benim gibi düşünmeye başlıyor olabilirsiniz; “Sonunda tüm dünyayı kurtarmaya çalışan, her bir adamı öldürürken, otu, börtü böceği de çok sevdiğini ima eden bir kahraman olmamasına sevindim.” ‘Demir Adam’ gibi bir Marvel yapımı olan ‘Deadpool’ – karikatürize olmak şartıyla – şiddet konusunda elini korkak alıştırmıyor. Kopan uzuvlar, yere düşen cansız bedenler filmin ana hatlarını oluştururken cinsellik ve belden aşağı mizah bütüne yayılıyor. Kimi zaman izlediğimiz heteroseksüel başlı şaka anlayışı tekrara düşerken, popüler kültür referansları ve meta mizahından oluşan ‘lafı gediğine oturtma hali’ ise, işin olumsuz tarafını görmezden gelmemizi sağlıyor. Bu nedenle Deadpool’un diğer kahramanlarla alay eden mizah anlayışı kahkaha garantili anlar vadediyor. Filmde X-Man, 96 Saat ve Jackman gibi Marvel’in diğer işleriyle de dalga geçilmesi, aşırı ciddiyet ve kariyer fiyaskosuna bulanmış kahramanlardan uzak durulması da oldukça sempatik geliyor. Yalnız film sona erdiğinde ‘aslında daha devam edebilirdi’ düşüncesiyle salondan ayrılıyorsunuz. Daha çok yetişkinlere yönelik süper kahraman filmi yapılması dileğimiz ise katlanarak büyüyor. Deadpool’u diğer çizgi roman karakterlerinden ayıran özellik seyirciyle birebir iletişim halinde olabilmesi, bizlerle konuşabilmesi. Yani kendisinin bir çizgi roman/film karakteri olduğunu baştan itibaren bilmemizi istiyor. Bunu anlamayan izleyiciye ise zaten repliklerde de olduğu gibi sert bir şekilde küfretmekten geri kalmıyor. Kimi zaman diğer süper kahramanları eleştirirken, eleştirdiği süper kahramanların durumuna arada sırada kendisinin de düşmesi. 59 n u s m MEKAN Sa Hatır Kahvesi ILDIZ r. Nuh Y Uzm. D anlatmakla bitmez. Hatır Kahvesi’nin İşletme Müdürü Özkan Özcan’ın keşfettiği soğuk baklava içeceğini mutlaka denemenizi öneriyorum. Yine rengi mavi olan İtalyan Karameli, özellikle denemenizi tavsiye ettiğim içecekler arasında yer alıyor. Samsun’da açılan ve açıldığı günden itibaren büyük bir ilgi gören ‘Hatır Kahvesi’, zengin menüsü ve çok uygun fiyatlarıyla her damak tadına uygun tatmin edici lezzetler sunuyor Hatır Kahvesi’nde bahçe ve içmekan oldukça geniş ve ferah. Açık renk boyalı veya sadece cilalı ahşap ağırlıklı sade eşyalarla donanmış çok modern bir çizgide. O nedenle her ne kadar aç olursanız olun, siparişleriniz hazırlanana kadar bu harika ambiyansın tanıdı çıkartıyorsunuz ve siparişlerinizi beklerken asla sıkılmıyorsunuz. Menüde başlangıçları burger ve sandviçler, makarnalar, salatalar ve ana yemekler takip ediyor. Özellikle et yemeklerinde harikalar. Özellikle çok önemli bir konuya dikkat edilmiş Hatır Kahvesi’nde. O da, menüde gördüğünüz yemeğin görseli nasılsa, kesinlikle masanıza da aynı o şekilde ve dolgun porsiyonlarla geliyor olması. Bu durumda Hatır Kahvesi’ni diğer tüm işletmelerden ayıran en önemli özelliği, menüde gördüğünüz ve görüntüsüne aldanıpta sipariş ettiğiniz hiçşeyin, önünüze geldiğinde sizi hayal kırıklığına uğratmıyor olması. KUMDA KAHVE Menüdeki et yemeklerini, tatlıları ve tüm bunlara eşlik edecek çok özel içecekleri içtiniz. Sıra geldi Hatır Kahvesi’nde çok özel bir kum üzerinde bakır cezvelerle pişirilen ve bir o kadar da harika bir sunumla masanıza getirilen kahvenizi içmeye. Burada öylesine özel içecekler var ki 60 SUNUMLAR Tüm et yemekleri, o özel tada yakışır bir şekilde ahşap bir tabak içerisinde servis ediliyor. Yine özel olarak hazırlatılmış ahşaptan oluşan bu altlıklarla sunulan dondurmalar ve özel içecekler göze de hitap eden hale getirilmiş. Bizler Hatır Kahvesi’ne özel ve asla hazır olmayan pizzasının ve o harika stekin tadına baktık. Özkan Özcan beyin kendi tarifi olan soğuk baklava ve Amerikan salebini içtik. Kum ateşinde pişirilen kahvemizin tadına doyamadık. Samsun’un en geniş caddelerinden olan, Mimar Sinan Mahallesi, Alparslan Bulvarı 163. Sokak No:4/2 Medikalpark Hastanesi yanında yer alan Hatır Kahvesi’ne mutlaka gelmeli, eşsiz et yemeklerinin ve çok özel tatlara sahip olan koktelylerin tadına bakmalısınız. Tabii ki tüm bu lezzetlerin üstüne kum üzerinde bakır cezvelerde pişirilen Türk kahvesi ya da arzu ettiğiniz diğer kahve çeşitlerini içmenin ayrı bir keyif olduğunu da belirtmek isterim. 61 ÇENGEL BULMACA Yukarıdan Aşağı 1. Kýsaca “Halk Saðlýðý Müdürlüðü “ 3. Solunum yollarýnýn kronik, inflamatuar bir hastalýðý 4. Gebeliðin 3.ayýndan doðuma kadar ana rahmindeki canlýya verilen ad 5. Boyunun ön tarafýnda, vücudumuzun metabolizmasýný düzenleyen salgý bezi 7. ....Sendromu, kortizol hormonunun aþýrý yüksek olduðu durumlarda ortaya çýkan belirtilerle seyreden hastalýk 8. karaciðer yetmezliðinde oluþan durum 10. Benzidamin etken maddesini içeren bir sprey? 11. Göðüs boþluðunu karýn boþluðundan ayýran kas 14. Bir kimseye, bir þeye duyulan güven 15. Ýzokonazol nitrat etken maddesini içeren bir krem? 16. Soylu ÖD Ü LLÜ 17. Kansýzlýk hastalýðý 21. Akut, dökünütülü ve bulaþýcý bir hastalýk 23. basur hastalýðý 25. bir baðlaç 29. Ýbuprofen ve Psödoefedrin etken maddesi içeren soðuk algýnlýðý ve öksürük preparatý? 31. Ünlü Komedyen (Resim 1) 32. Doðuanadolu’da ünlü gölümüz? 33. Halk dilinde kurdeþen olarak bilinen allerjik kökenli hastalýk 35. Týpta diz kapaðý kemiði 36. Kalýn kabuklu, çekirdekli ve oval bir portakal türü Resim 1 Resim 2 Resim 4 Resim 3 Soldan Sağa 1 2 3 4 5 6 31 Mart’da Anahtar Kodunu aşağıdaki E-mail adresine gönderen ilk 2 Doktora 64 GB Flash Memori HEDİYE! e-mail: [email protected] Not: Mail adresine gelen cevapların gönderiş saatlerine bakılacaktır. Adresinizi ve telefonunuzu eklemeyi unutmayınız. 62 2. Týpta dalak büyümesi 6. Etken maddesi Pantoprazol olan bir preparat? 9. Afrika’da salgýn yapan ölümcül bir viral hastalýk 12. Türk rock müzik sanatçýsý ( Resim 2) 13. Beyin tabanýnda, hipotalamusun altýnda bir çýkýntý þeklinde uzanan salgý bezi 17. Ormanlar kralý olarak çaðrýlýr? 18. Bir renk? 19. Karadeniz’de bir ilimiz. 20. Görmeyi saðlayan doðal göz merceðinin saydamlýðýný kaybederek matlaþmasý 22. Latincede rahim 24. Týpta yutma zorluðu, yutma bozukluðu 26. Herpes......., varicella zoster virüsünün neden olduðu döküntülü ve aðrýlý bir hastalýk 27. ABD’de ünlü Türk doktor(Resim 3) 28. Doðu Afrika’da Afrika Boynuzu denilen coðrafi bölgede bir ülke? 30. Etkin maddesi asetilsistein olan balgamýn atýlmasý, azaltýlmasý için kullanýlan bir tablet? 34. uyluk kemiði 37. Samsun Aile Hekimleri Derneði Baþkaný (Resim 4) 38. Týpta ince barsaðýn orta bölümü 39. Özel günlerde geçit yapýlacak caddelere geçici veya kalýcý olarak kurulan kemer 63 64