- Aile Hekimliği Portalı

Transkript

- Aile Hekimliği Portalı
1
2
3
İÇİNDEKİLER
Bu Anlayış Sorunları
Çözmez
Dr. Leyla YÜKSEL
30
16
22
34
38
18
Gökyüzünde Özgürlüğün
Adı Yamaç Paraşütü
Dr. Havel TAMER
KÜRŞAT BAŞAR
DR. HAKAN UZUN
DR. HATİCE BOLATCAN
DR. ŞİNASİ GÖNENÇ
8
MEGAPİKSEL
11
BÜYÜK FİKİR
36
12
KİTAP KULÜBÜ
Yeni BMW X1
Fark Yaratıyor
26
Heybeliada
DR. HASAN KOCA
hibi
a
Çocuk S
permle
S
iş
m
il
ç
Se
r
Olunuyo er KUTLU
Öz
Prof. Dr.
50
4
STİL
Dr. Suna NİZAMOĞLU
24
44
FACE MAGAZİNE
54
GEZİ
Seçkin Dinlence
Mekanları
58
SİNEMA
Deadpool
5
EDİTÖR
kalemleri bu ay
NE YAZDI?
KÜNYE
İMTİYAZ SAHİBİ VE GENEL YAYIN
YÖNETMENİ
MUHAMMET SIDDIK AKDOĞAN
YAYIN EDİTÖRÜ
MURAT KAAN YURTTÜRK
6
Dr. Tolga SUCU
14 MART TIP BAYRAMIMIZ
KUTLU OLSUN!
14 Mart Tıp Bayramı’nı tüm meslektaşlarım adına kutluyorum. Her zaman
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
MUHAMMET SIDDIK AKDOĞAN
olduğu gibi üst düzey bürokratlar, artık sıradan hale gelen mesajlarıyla
REDAKTÖR
CEYDA AKDOĞAN
geçtiğimiz yıl doktorların maruz kaldığı şiddet son mu bulacak? Hiç
HUKUK DANIŞMANI
Av. Fahrettin CANPOLAT
altda yatan sorunlar ise asla çözüme kavuşturulamıyor.
KURUMSAL İLETİŞİM
TM Bilgisayar
Tel: (0 362) 237 22 56
Kazımkarabekir Mah. Siteler Bulvarı
No:3Demetkent Sitesi A Blok Daire 8
İlkadım/SAMSUN
www.ailehekimleri.net
[email protected]
[email protected]
Bu sayımızın kapak konusu Dr. Leyla Yüksel oldu. Samsun Aile Hekimleri
GRAFİK TASARIM
UĞUR OFSET
www.ugurofset.com.tr
yapılmış en harika röportaj oldu.
REKLAM REZERVASYON
GSM: 0 505 637 00 69
konusunda çığır açan tedavi yöntemleriyle Eurofertil yine dikkatleri üzerine
BASKI YERİ
UĞUR OFSET MATBAACILIK
Pazar Mahallesi Mukayyitzade Sk.
No:48 İlkadım/SAMSUN
Tel: 0362 431 52 55 – 432 09 90
Baskı Tarihi: 5 MART 2016
uygulanan ileri bir tedavi yöntemi.
birlikte bizlerin Tıp Bayramı’nı kutlayacak... Ya sonra? Yani bu yıl ve
sanmam! Bizlerde her şey bir müddet sonra alışılmış hale geliyor ama
Derneği Başkanı olan Yüksel ile bölgemizde bizlerin yaşadığı sorunları
işledik ve bu sorunlara getirilen çözüm önerilerini sizlere sunduk.
İstanbul’da aile hekimi olarak görev yapan Dr. Havel Tamer, çoğu insanın
cesaret edemeyeceği bir hobiye sahip. Yamaç paraşütü hakkında bilmek
istediğimiz her şeyi Dr. Tamer’e sorduk. Bu spora yönelik bu zamana kadar
Eurofertil bizlere geçen sayımızda da konuk olmuştu. Tüp bebek
çekti. Seçilen spermlerle bebek sahibi olmak, tüp bebek alanında
Yine bu sayımızda Dr. Suna Nizamoğlu’nun stil önerilerinden tutunda
otomobile, teknolojiden araştırma habere ve sinemaya kadar dop dolu
sayfalarla karşınızdayız. Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere, hoşcakalın...
7
DEV BİR UYGARLIK MI?
DÜNYA’DAN BİN 480 IŞIK YILI
uzaklıktaki KIC 8362852 yıldızına tuhaf
bir şeyler oluyor. Yıldızın ışığı düzensiz
aralıklarla hatırı sayılır miktarda
azalıyor. Bunun sebebi gelişmiş bir
uygarlığın inşa ettiği dev bir yapı
olabilir. O yüzden fotoğraftaki teleskop
Green Bank, sürekli bu noktayı
gözlemliyor. Diğer teleskoplardan
çok daha hassas olan Green Bank,
1,5 milyar radyo frekansını eşzamanlı
tarayacak biçimde tasarlanmış. Eğer
yıldızın etrafında yapay bir cisim varsa,
bunu saptayabilecek.
8
100
Dünya’nın en büyük
tümüyle yönlendirilebilir
radyo teleskobu olan
Green Bank Teleskobu’nun
metre cinsinden çapı
9
KAFANIZI KURCALAYAN
KEŞFET
BiR SORU MU VAR
?
[email protected]
Adresine yollayın cevaplayalım
S
BÜYÜK FİKİR
Dirençli Bakteriler
Yazı / Araştırma: Kaan YURTTÜRK
İNSAN GÖZÜ KAÇ
MEGAPİKSELDİR?
Kısa yanıt: Bu hız kişiden kişiye farklılık gösterir.
C
Öncelikle şunu belirtmekle başlamak
istiyorum, insan gözü analog bir yapıdır
ve dijital bir terim olan piksel boyutuyla
ölçülmesi tam olarak mümkün
değildir. Beyindeki görme merkezi
gözlerden gelen ışık bilgisini aynen
bir film perdesi gibi algılayamaz.
Beyin gelen ışık bilgisini yorumlayarak
görüntü oluşturur. Bu görüntü gözden
beyne giden sinir hücrelerinin yani
nöronların hızına bağlı olarak sürekli
yenilenir.
Gözün görme kapasitesinin
megapiksel olarak ifade edilebilmesi
için, gözdeki reseptörleri piksel olarak
düşünüp bir sahneyi beynin hangi
detay seviyesinde oluşturabildiğini test
etmek gerekir. İnsan gözü küçük bir
organdır ve üzerine gelen ışığın
çok az bir miktarı ile bütün herşeyi
yapar. Fakat yüksek megapiksel
kameraların mercekleri oldukça
büyüktür ve buna bağlı olarak karanlık
bir sahnede insan gözüne kıyasla çok
daha fazla aydınlanmış alan görürler.
Şunu net olarak söylemek mümkündür
ki, eğer göz büyüklüğünde bir
mercekle en yüksek megapiksel
oranını alıp fotoğrafı çekip
daha sonra insanın aynı
manzaraya bakarak gördüklerini
karşılaştırırsak eminim ki insan
gözü daha fazla detayı algılayıp
tanımlayabilecektir. Dijital
makinenin çektiği fotoğraf ise, zoom
yapılmadan insanın gördüğüne denk
biçimde görüntülenip incelenirse
çok daha az detay yakalayabildiği
anlaşılacaktır. Bu nedenle insan
gözü yapay merceklerin
görüntüsüyle kıyaslanamayacak
kadar mükemmel yaratılmış bir
organdır. Ama dijital bir veri olan
megapiksel olarak ifade edilebilir.
Ama megapiksel teriminin aslında
bir sahneden alınan görüntünün
kaç piksel ile görüntülendiğini ifade
eden bir kavramdan başka birşey
olmadığını aklımızdan çıkarmamamız
gerekir.
S
NEDEN GÖZLERİMİZ
AÇIK İKEN
HAPŞIRAMAYIZ?
Kısa yanıt: Hapşırma otomatik bir eylem yani
reflekstir.
Gözlerimiz açık iken hapşıramadığımız
doğrudur, çünkü gözlerin kapanması
ve hapşırma olayları otomatik olarak
gerçekleşir. Hapşırmak, bizim için
iyidir. Ancak hapşırma sırasında
imkansız görünen bir şey var; gözleri
açık tutmak! Hapşırma otomatik
bir eylemdir. Bu bir reflekstir.
Hapşırma sırasında burnunuzdan çıkan
havayı kontrol edemediğiniz gibi göz
hareketlerinizi de kontrol edemezsiniz.
Hapşırma eylemi meydana geldiğinde
göz kasları da otomatik hareket eder.
Hapşırma eylemi oldukça karmaşık
10
bir süreçtir; burnunuzun iç duvarı
gıdıkladığı zaman vücuttan bir sinyal
beyninizin içindeki hapşırık merkezine
gönderilir. Hapşırma merkezi de
göğüs, diyafram, mide, boğazın arka
kısımları ve göz kapakları kaslarına bir
sinyal gönderir. Tüm bu kaslar rahatsız
edici maddeyi dışarı atabilmek için
birlikte ve düzenli çalışır. Hapşırma
sırasında sadece göz kasları
değil, mide ve göğüs kasları
da sizin kontrolünüz dışında
çalışır. Öte yandan, gözleri açık iken
hapşırmayı başarmış bazı insanlar da
var. Garip değil mi? Bazı insanları
gözleri açık iken hapşırmayı
başarabilmektedir. Ancak bu
doğal değildir. Bu insanlar hapşırma
sırasında gözlerini parmakları ile
açık tutabilmek için kendilerini
eğitmektedirler.
Bilim insanları halen neden
hapşırırken gözlerimizi açık
tutamadığımızı izah edemiyor. Bu
nedenle hapşırma sırasında gözleri
kapatmanın vücudun doğal yanıtı
olduğu kabul ediliyor.
DİRENÇLİ
BAKTERİLERE KARŞI
YENİ SİLAH
2015’TE bilim insanları 30 yıldan
beri ilk defa yeni bir antibiyotik
keşfetti. Teixobactin adlı antibiyotik,
günümüz ilaçlarının ortadan
kaldıramadığı MRSA dahil bazı
dirençli bakterilere karşı etkili. Bu
da antibiyotik direncinin giderek
arttığı günümüzde büyük bir
avantaj. Fakat daha da önemlisi,
bu keşfi mümkün kılan araç.
Antibiyotikler doğada bulunan
bakterilerden elde edilir. Ne kadar
çok bakteriyi test ederseniz o
kadar fazla antibiyotik bulursunuz.
Sorun şu ki, Dünya’daki mikropların
yüzde 99’unu bir petri kabında
üretmek mümkün değil. Bu
sorunun üstesinden gelmek için
Norteastern Üniversitesi’nden
araştırmacılar mikropları
kendi doğal ortamlarından
alınmış toprak ya da su
içinde yetiştirebilen iChip’i
icat ettiler. Bakteri, antibiyotik
salgılarsa bilim insanları bunları
izole ederek sınayabiliyor. Ekip
iChip’i kullanarak binlerce yeni
bakteri çoğalttı ve bu arada
şimdiye dek 25 yeni antibiyotik
buldu. Araştırmacılardan birinin
eş kurucusu olduğu NovoBiotik
Pharmaceuticals şirketine göre,
antibiyotiklerden ilkinin klinik
testlerine sadece iki yıl var. Daha
yapılması gereken çok şey
olduğunu belirten ilaç sanayinin
devleri, bu aygıt sayesinde
mucizeler yaratılacağının da altını
çiziyor.
11
KİTAP
KULÜBÜ
HANGİ TÜRÜ
TERCİH
EDERSİNİZ
Hazırlayan: Kaan YURTTÜRK
?
EDEBİYAT
ALEMLERİNDE
KONUŞULAN
3 MEVZU
1
Fransa’nın, gelmiş geçmiş
en cesur kadınlarından
bir tanesi olan SidonieGabrielle Colette,
ölümünden sonra
bile eserlerinden çok
sansasyonel yaşamıyla
konuşulmaya devam
ediyor. Sıradışı yaşamıyla
dikkat çeken bu ünlü kadın
yazarın, üvey oğlu ile
yaşadığı aşka dair geçen
ay ortaya çıkan mektupları
edebiyat tutkunlarının
dilinde pelesenk olmuş
halde.
2
Bilgeliği romana
dönüştüren yazar olarak
tanınan Umberto Eco,
geçtiğimiz ay 20 Şubat
günü, 84 yaşında
hayatını kaybetti. Evinde
ölü olarak bulunan
yazarın neden öldüğü
ise yetkililer tarafından
açıklanmayınca, bu
konuda dedikodular da
aldı başını gitti.
3
Tolstoy’un, büyük bir
ruhsal dönüşüm geçirdiği
yaşlarda et yemeyi, alkolü,
tütünü ve seksi bırakarak
tutkularını denetim
altına aldığını biliyorduk.
Kadınlarla yaşadığı cinsel
maceraları kaleme aldığı
günceyi düğün gecesinde
yeni eşi Sonya’ya okutacak
kadar dürüst olduğunu da
öğrenmiş olduk.
KIŞ AYLARINDA
İÇ ISITICI BİR ROMAN
OKUMAK İSTEYENE
Yeryüzünün Bilgeliği /
Christopher Scotton /
Altın Yayınları
HAYATIN SÜPRİZLERLE
DOLU OLDUĞUNU
BİLMEK İSTEYENE
Bahçemde Yeşeren
Umutlar /
Debbie Macomber /
Martı Yayınları
GİZLİ ÖRGÜTLER VE
CASUSLARIN DÜNYASINI
MERAK EDENE
Bedeli Ödenen
Günahlar /
David Baldacci / Martı
Yayınları
William Shakespeare’den
bir şiir ile başlayan
bu roman, soğuk kış
aylarında içinizi ısıtacak
derecede insani olaylara
ve yaşanmışlıklara
dayanmış harika bir
kitap. İnsan tabiatının
derinliklerini ve bütün
renklerini gözler önüne
seren bir kaçışın ve
iyileşmenin hikayesi…
En küçük bir çabanın
dahi kişinin yaşantısında
fark yaratabileceğini
ortaya koyan harika bir
eser. Kitabın başlarında
sıkılabilirsiniz ama birkaç
bölüm ilerlediğiniz
takdirde asla elinizden
bırakamayacağınız
şekilde birbiriyle
bağlantılı olayları merak
edip sonuna kadar
okumak istiyorsunuz.
Yazarın ilk denemesi
olan kitaplardan uzak
dursamda, Christopher
Scotton’un şiirsel bir dille
yazmış olduğu bu ilk
romanı, kanaatimce ses
getireceğe benziyor.
Her kitabı olay olan ve
New York Tımes Bestseller
listesine girmeyi başaran
Debbie Macomber,
içinde bulunduğumuz
modern çağın sorunları
arasında bizlere umut
aşılamaya devam ediyor.
Karşılıklı diyalogların bolca
kullanıldığı bu kitabı
okurken yüzünüzden
gülümseme hiç eksik
olmuyor. Evli ve iki çocuk
sahibi olmuş, dışarıdan
bakıldığında her şeyin
yolunda gibi göründüğü
ama iç dünyasında
hep bir şeylerin yarım
kaldığını hisseden romanın
kahramanıyla birlikte,
kendi iç dünyanıza da bir
yolculuk yapma şansına
kavuşuyorsunuz. Kısacası,
yaşadığımız dünyanın
iyi-kötü, acı-tatlı ne çok
süprizlerle dolu olduğunu
anlatan etkileyici bir
roman.
Okuduğum en ilginç
romanlardan birisi
olduğunu rahatlıkla
söyleyebileceğim bu
kitap da gizli örgütlerin ve
o örgütlere hizmet eden
casusların dünyasına keyifli
bir yolculuk yapıyorsunuz.
Aksiyonu, heyecanı,
gerilimi vetabii ki aşkı sizlere
yaşatan bu romanda
geçen bazı diyaloglar,
sizi gülme krizine
sokacak kadar komik ve
oldukça da eğlenceli.
Harika betimlemelerle
dile getirilmiş olan
caddeler, sokaklar ve
mekanları gözünüzde
canlandırabiliyorsunuz.
Oldukça kuvvetli bir uslüpla
kaleme alınmış olan
‘Bedeli Ödenen Günahlar’,
ABD’de en çok okunan
kitaplar arasında ilk sırada
olmasına şaşmamak
gerek.
SINIRLARINI ZORLAMAK
İSTEYENE
Kapan / Harlan Coben
/ Martı Yayınları
Bir kere bu kitabın sonunda
ne olacağını asla ama asla
tahmin edemiyorsunuz.
Mükemmel kurgusuyla
okuyucuyu adeta peşinden
koşturan ve hızına yetişmesi
zor bir kurguya sahip olan
‘Kapan’, kütüphanenizde
mutlaka olması gereken
güzide eserlerden. Daha ilk
sayfasından sonunu tahmin
edebildiğiniz o sıkıcı ve
sıradan kitapları unutun. Bu
kitap sınırlarınızı zorlayacak.
Aynı zamanda hayata
dair öğrenilecek çok şey
olduğunu hatırlatan bu
romanın yazarı Harlan
Coben’in, yazdığı her
romanı yok satan Haruki
Murakami’nin tahtını
sarsacağı da edebiyat
çevrelerinde konuşulur
oldu. On yedi yaşında,
ailesinin gurur kaynağı
olan genç bir kızın ortadan
kaybolmasıyla başlayan
olaylar, kafa karıştıran
diyaloglarla harika bir boyut
kazanıyor.
MUTLAKA OKUYUN
KİTAP
SIFIR SAYI / UMBERTO ECO
DOĞAN KİTAP
Yakın zamanda kaybettiğimiz İtalyan bilim insanı, yazar,
edebiyatçı, eleştirmen ve düşünür Umberto Eco’nun edebiyat
tarihinde yeri asla doldurulamayacaktır. İlk kez kendisiyle
‘Gülün Adı’ adlı romanıyla tanıştığım Umberto amcam,
hikayelerindeki kurgusuyla okuyucularına çok şeyler katmıştır.
Kötü gazetecilik konusunda rehber niteliği taşıyan ‘Sıfır Sayı’
ise gerçek yaşanmışlıklara dayanan, bu yönüyle de tarihi bir
öneme sahip olan harika bir eser. İtalya’nın neredeyse 50 yıllık
tarihini yeniden yazan Eco, belki de başına her hangi bir şeyin
geleceği endişesinden olsa gerek, kitapta önemli rol oynayan
ana karakterlerin isimlerini değiştirmiş.
Umberto ECO’nun bu zamana kadar çıkartmış olduğu tüm kitaplar, ölümünden sonra da yeni baskıları ile raflarda yerini almaya başladı.
12
13
Sağlık Bakanı’ndan açıklama!
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu,
Meclis genel Kurulunda, 2016 yılı
merkezi Yönetim Bütçesiyle ilgili
bir konuşma yaptı. Sağlık Bakanı
Mehmet Müezzinoğlu, Mecliste yaptığı
konuşmada “Sağlık çalışanlarımıza
yıpranma payı, fiili hizmet zammı
ve hekimlerimizin emeklilik haklarının
iyileştirilmesiyle ilgili düzenleme
çalışmalarını sürdürüyoruz, önümüzdeki
günlerde inşallah huzurlarınıza getirmeyi
hedefliyoruz.” dedi.
Kanser tedavisinde ‘devrim niteliğinde’
gelişme
bu
ay
neler
oldu?
Uygulamadan yüzde 80’i memnun
Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Eyüp Gümüş Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu’nun düzenlediği Aile
Hekimliği Çalıştayına katıldı. Prof. Dr. Gümüş, aile hekimliğinde yüzde 80’lere yakın memnuniyet olduğunu söyledi.
Son zamanlarda aralarında soğuk
rüzgarlar esen aile hekimleri ile
Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Eyüp
Gümüş, çalıştayda biraraya
geldi. Nöbet sorunu ile son bir
yıldır sürekli Sağlık Bakanlığı ile
karşı karşıya gelen aile hekimleri,
Çalıştayda çıkan sonuçları Sağlık
Bakanı Mehmet Müezzinoğlu
ile de değerlendirme sözü aldı.
Kaliteyi planlayacak yeni bir
vizyonu çalıştıklarını ifade eden
Gümüş, “Bundan sonra daha
YAKINLARINA
BAŞ SAĞLIĞI
DİLİYORUZ.
14
32 yaşında hayata veda etti
Aşkale ilçesinde Aile Hekimi olarak görev
yapan Dr. Melih Zeynel, rahatsızlanarak
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Aziziye
Araştırma Hastanesine kaldırıldı. Yapılan
ameliyat sonrası yoğun bakım altına
alınan Dr. Zeynel, tüm çabalara rağmen
kurtarılamadı. Dr. Melih Zeynel’in ölümüne
yönelik herhangi bir bilgi yetkililer tarafından
verilmezken, bu yönde araştırmaların
devam ettiği belirtildi.
kaliteli, daha iyi sağlık hizmetini
nasıl veririz, buna çalışıyoruz.
Önemli olan daha az hastalanan
insanımız olsun, hastalandıktan
sonra da etkin tedavi yapalım,
bütün bu kategoriyi çalışıyoruz.
Sizlerin tecrübeleri bizler için
çok önem arz ediyor” dedi.
Hastanelerde personelin, hastaları
özveriyle karşıladığını aktaran
Gümüş, bundan sonraki süreçte
sağlıkta insan kaynağını arttırmayı
değerlendirdiklerini kaydetti.
Başhekim kazada
hayatını kaybetti
Kuşadası yolunda
kontrolden çıkarak
şarampole yuvarlanan
motosikleti kullanan
Medline Hastanesi
Başhekimi ve Ortopedi
Uzmanı 41 yaşındaki Dr.
Serkan Kurnaz, Kuşadası
yolunda kontrolden
çıkan motorsikleti ile
kaza yaptı. Kazayı
görenlerin ihbarı üzerine
sevk edilen 112 ekipleri,
yaralı Dr. Serkan Kurnaz’ı
ambulansla Kuşadası
Devlet Hastanesi’ne
kaldırdı. Serkan
Kurnaz, yapılan tüm
müdahalelere rağmen
kurtarılamadı.
ABD’de bilim insanları, genetiği değiştirilmiş
bağışıklık hücrelerini kullanmaya dayalı
olan bir yöntemle kanser tedavisinde
devrim yaratabilecek bir gelişmeye
imza attıklarını açıkladı. Yayılan tümörleri
yok etmek için vücudun kendi bağışıklık
hücrelerini kullanan tedavi, etkisi uzun
süren bir aşı gibi kanserin tekrarlanmasını
da önlüyor. Araştırma kapsamında, beş
aydan fazla yaşaması beklenmeyen
ölümcül kan kanseri hastalarına uygulanan
tedavi, hastaların yüzde 90’ından fazlasının
tamamen iyileşmesini sağladı. 18 ay
boyunca süren kontrollerde de hastalığın
tekrarlamadığı görüldü. Amerikan Bilimin
İlerlemesi Derneği toplantısında sadece
özetleri tartışılan araştırmaların ayrıntıları
bu yıl içinde yayımlanacak. Ancak
uzmanlar, bunların T hücreleri tedavisinin
ilk denemeleri olduğunu belirterek ihtiyat
çağrısında bulunuyor ve her hastanın
tedaviye cevap vermediğini belirtiyor.
Dr. Serdar ÇELİKTAŞ
TEB sahte ilaçlar için ihbar hattı
başlattı
Zayıflattığı, cinsel gücü arttırdığı
ve hatta kanseri tedavi ettiği iddia
edilerek internette satılan ilaçların
büyük bir kısmının sahte olması
eczacıları harekete geçirdi. Sahte
ilaç pazarınınTürkiye’de giderek
büyüdüğünü belirten Türk Eczacılar
Birliği Başkanı Erdoğan Çolak,
ilaçlarının sahtelerinin gerçeklerinden
ancak laboratuvarlarda
anlaşılabildiğini sözlerine ekledi.
İnternetten temin edilen her 10
ilaçtan 8’inin sahte olduğu kaydedildi.
Hastanede doktora saldırı
Gerede Devlet Hastanesi’nde görev
yapan Kadın Hastalıkları ve Doğum
Uzmanı Dr. Halime Şen Selim’in
hasta yakını tarafından tehdit ve
hakarete maruz kalması üzerine
hastane yönetimi hasta bakmayı
durdurarak sadece acil ve yoğun
bakım hastalarına bakma kararı
aldı. Görev yapan Doktor Halime
Şen Selim’e hasta yakınının “Siz ölmeyi hak ediyorsunuz, siz doktorları öldürmek
lazım” diyerek tehdit ve çeşitli hakaretlerde bulunduğu öğrenildi.
1.2 milyon TL’lik kaçak ilaç
vurgunu
Gerçek hasta kimlik bilgileri
kullanarak aldıkları 1 milyon 250
bin TL değerindeki kanser, organ
nakli hemofili ve insülin ilaçlarını
Suriye’ye götürmeye çalışan
3 kişi yakalandı. Operasyon
kapsamında, havalimanına
giden aracı Fatih’te durduran
polis ekipleri araçta toplam
2 bin 700 tane kanser, organ
nakli, hemofili, insülin hastalarının
kullandığı ilaçları buldu. Gözaltına
alınan Mısır vatandaşı A.M., B.A.
ve M.B. emniyetteki işlemlerinin
ardından savcılık talimatıyla
serbest bırakıldı. Emniyet yetkilileri,
şüphelilerin anlaşmalı doktorlar
vasıtasıyla ilaçları Mersin, Adana,
Diyarbakır ve İstanbul’da hastaların
bilgileri izinsiz kullanılarak yazıldığını
belirledi.
15
YAZAR
bir şeye dönüşür. ‘Demek beni görmek istemiyor’
duygusu belirir, ‘sen beni benim sevdiğim kadar
sevmiyorsun’ cümlesine kadar gider. Onu tanıyana
kadar son derece sıradan yaptığınız her şey yeni
bir süzgeçten geçmektedir şimdi. Arkadaşlarınızla
sinemaya gitmenizden, aklınıza esip bir yerlerde
tatil yapmaya kadar... Kimi zevkleriniz, keyifleriniz,
hayatınızdan asla çıkmaz sandığınız dostlarınız, bir
yemeği, bir filmi, bir şarkıyı beğenmeniz bile artık
gözden geçirilecektir... Belki geçmişte kimsenin
telefonuna, mektubuna, defterine göz ucuyla bile
bakmamıştınız. Ama şimdi sevgilinizin bunları size
göstermemesi sizi çileden çıkartıyor değil mi?
R
Kürşat BAŞA
HAYATINIZDAN
VAZGEÇER MİSİNİZ
GERÇEKTEN?
KİMİ ZAMAN BİR TARAF SESSİZCE,
KENDİLİĞİNDEN, BİR SÜRELİĞİNE DE OLSA
BÜTÜN HAYATINI VERMEYİ KABULLENİR. Öyle ki,
bir köle-sahip ilişkisi gibi, öteki taraf da onun bu
kabullenişini doğal saymaya başlar.
Birini çok sevdiğiniz için onun bütün hayatını
istemeye hakkınız var mıdır? Çoğumuz bu
soruya hemen ‘hayır’ desek de aslında öyle
istiyoruz. Çünkü aşığın gözünde, aşık olunan
kişinin onunla olan hayatı dışında bir dünya kabul
edilemez...
Tartışmalarda çoğu zaman birinin kendi özel
alanını koruma çabası, ‘gizli bir hayatı’ olduğuna
dair delil sayılır. Gizli bir hayat aslında bir başkası
ya da başkaları olduğu kuşkusunu dile getirir.
Ama gerçekte, birine sonsuzca sahip olmaya
bizi yönelten bu duygunun başka her şeyi silme
çabasıdır. Yalnızca sevgilinin arkadaşları, eski
sevgilisi, potansiyel tehlikeler değil, iş hayatı, ailesi,
tek başına evinde oturması bile giderek eleştirilen
16
Her ne kadar aşkın sayısız tanımı yapılıp, herkes için
ortak nitelikleri, özellikleri, görünümleri yazılıp çizilse
de faydasızdır. Çünkü her insan için, her iki kişi için
üstelik her keresinde farklıdır. Ondan, hiçbir zaman
içine düşmeyiz sandığımız saçmalıklara düşüp,
hiç söylemeyiz sandığımız şeyleri söylememiz...
Ondan, kimseden istemeyeceğimiz şeyleri istemeye
başlamamız... Ondan, her zaman bize yol gösteren
mantığımızı bir kenara bırakıp içimizden gelen
ve bizi garip bir biçimde esir alan delice sesleri
dinlememiz...
Bazen aşırı sevmenin bir belirtisidir bu, bazen de
aslında kişinin içindeki bir boyun eğme isteğinin
yerini bulması... Nelere katlandığınıza, neleri
görmezden geldiğinize, kendinizi nasıl böylesine
sıfırladığınıza siz de şaşarsınız. Anlatsanız başkalarına,
aptallığınızı yüzünüze vurmadan duramazlar ama
yine de söz dinlemezsiniz. Bir tür bilinç kaybı halinde,
yalnızca o duyguyu yaşamak için her şeye razı olma
halindesinizdir çünkü. Aşkın pek az bilinen gizli
dehlizlerine girmenin verdiği heyecan, tutkunun
sonsuz bir aşağılanmaya kadar varan çekici
çağrısı denetim mekanizmanızı altüst etmiştir
bile. O zaman karşınızdakinin bütün hayatınızı
istemesine sesiniz çıkmaz. Gönüllüsünüzdür
hayatınızı vermeye...
Kimi zamansa, aşıkların her ikisi de güçlü bir kişilik
çatışmasının ortasında buluverir kendisini... Artık
neredeyse en küçük, en basit bir söz, bir arkadaşınız
söylese son derece rahat kabul edeceğiniz, gülüp
geçeceğiniz bir söz bile size batmaya başlar.
Sanki karşıdakinin her yaptığı size karşı bir haksızlıktır.
Düşüncesizlik, duygusuzluk, kabalıktır. Kavgalar
giderek çığırından çıkar, artık söylediklerinizi kontrol
edemez hale gelirsiniz, ne olacaksa olsun diyerek
çılgına dönersiniz... Nereye kadar? Bunu artık siz de
bilemezsiniz...
Kimi zaman bu benlik saplantısı aslında
belki de kendini tümüyle, her şeyi unutarak
ona bırakma isteğine karşı direnme, kendini
koruma çabasıdır. Eğer sizden istedikleri
varsa, karşılığında o da bir şeyler
yapmalıdır değil mi? Siz ne fedakarlıklar
gösterdiniz, hayatınızdaki pek çok şeyden
vazgeçtiniz ama daha geçen akşam kendi
arkadaşlarıyla eğlenmeye giderken sizi
götürmeyi aklından bile geçirmedi... Her şey
eşit şartlarda mı olmalıdır? Ama olmaz.
Çoğu zaman aşıklar arasında böyle bir eşitlik
yoktur çünkü. Belki bazen bir süreliğine varsa
da o denge de zamanla bozulacaktır. Biri
mutlaka daha çok sever. Hem gidemez
insan hem gidemez insan hem de bu
durumu kabullenemez. İnsanı yiyip bitiren,
uykularını kaçıran, yaptığı her şeyde bir
biçimde karşısına çıkıp huzurunu bozan
bir şeydir bu.
Kim bilir, belki de hepimiz birinin bizi,
kendisiniz tümüyle teslim edecek,
kendisinden vazgeçecek kadar sevmesini
isteriz. Ama pek az kişi, kendisini bu durumda
bulmak ister. İsteriz ki, o da aynı bizim gibi
sevsin, bizim gibi hissetsin... Bizim onun
için düşündüklerimizi, duyduklarımızı bizim
için aynen duysun, düşünsün. Bambaşka
kurulmuş hayatlar, birbirinden bazen
uçurumlarla ayrılmış geçmişler, çok
farklı anılar, çatışan karakterler, değişik
çevreler, yetişme biçimleri, eğitim, aile,
bizim bile farkında olmadığımız şeylerle
dolu bilinçaltı... Bizi bir araya getiren, bir
anda bu beklenmedik duyguyu oluşturan
bunların belki de çok uzağında bir şeydir
ama o duyguyu ayağı yere basar bir ilişki
haline getirmeye çalıştığımızda hepsi birden
devreye girer.
Sonuçta, bize benzersiz bir yaşama
coşkusu veren bu duygu, bizi üzen, zaman
kaybettiren, içimize kapanmamıza yol
açan ezici bir durum yaratır. Bir seçim
yapma durumu mudur, kendi hayatımızla
bir başkasının istekleri arasında bizi bu kadar
bunaltan? Ama yine de her şeye rağmen,
sormak gereken soru şudur: Kimse için
hayatınızdan vazgeçmek gerekir mi?
Cevabınız evet bile olsa, bu mümkün
müdür?
AŞKIN PEK AZ BİLİNEN GİZLİ
DEHLİZLERİNE GİRMENİN VERDİĞİ
HEYECAN, TUTKUNUN SONSUZ BİR
AŞAĞILANMAYA KADAR VARAN ÇEKİCİ
ÇAĞRISI, BİZLERE YAŞADIĞIMIZI
HİSSETTİREN ŞEY DİR. TÜM BUNLARI
KORKMADAN YAŞAMAK İÇİN YAŞIYORUZ.
17
RÖPORTAJ
37 yaşında, evli ve 112 Acil Hizmetler ile Devlet Hastanesi
acil servislerinde görev yapmış olan Dr. Havel Tamer, üç
yıldır İstanbul’da aile hekimi olarak çalışıyor. Onu yamaç
paraşütü yapmaya iten şey, tabiki çocukluğundan itibaren
istediği pilot olma arzusu olmuş. Tek hayali pilot olmakken
doktor olan Tamer, profesyonel anlamda bu sporla
uğraşıyor ve ne zaman ayakları yerden kesilse, gökyüzünde
özgürce dolaşabilmenin mutluluğunu yaşadığını söylüyor.
Kurallarına uyulduğu ve ciddi bir eğitim alınarak
yapılması halinde bile tehlikeli olduğu bilinen bu sporla
uğraşmak size neler hissettiriyor? Siz ne gibi önlemler
alıyorsunuz? Yani ayakların yerden kesiliyor ve mesela
300 metredesin, artık her şey senin ellerinde. Rüzgarı
alamadıysan aşağıya doğru gideceksin, yapacak
başka bir şey yok… Siz neler düşünüyorsunuz o anlarda?
Öncelikle çok haklısınız. Havadayken çok dikkatli olmak
zorundayız ve kesinlikle hataya yer yok. Havadayken,
bazen heyecandan kalbim göğsümden çıkacak gibi
oluyor. Özgürlük, heyecan, adrenalin ve daha birçok şeyi
fazlasıyla hissediyorum.
GÖKYÜZÜNDE
ÖZGÜRLÜĞÜN ADI
YAMAÇ PARAŞÜTÜ
İnsanların uçma arzusu tarih kadar eskidir. Yerçekiminin etkisinden kurtulmak, özgürce bir kuş
gibi havada süzülmek, hayata ve çevreye farklı bir boyuttan bakmak, insanın içinde benliğinden ve
gözlemlerinden gelen korku ile macerayla karışık bir histir. Çocukluğunda hayallerini pilot olmanın
süslediği Dr. Havel Tamer, İstanbul’da bir aile hekimi olarak görev yapıyor.
YAMAÇ PARAŞÜTÜ SPORU GÜVENLİMİDİR, BAŞLAMAK İÇİN NELER
GEREKİR, YAŞ SINIRI VAR MIDIR, PAHALI MIDIR? Tüm bunları bu
spora gönül veren ve yamaç paraşütünü profesyonel olarak
icra eden Dr. Havel Tamer’e soracağız ama öncesinde şunu
belirtmekte fayda var. Türkiye’deki mevzuata göre 16 yaşından
gün almış herkes bu sporu yapabilir, yeter ki cesareti olsun.
Ayrıca bu spora ilerleyen yaşlarda başlayanlarda var. Heyecan
duygusunu yaşamanın en basit yolu olan yamaç paraşütü için
ihtiyacınız olan tek şey, uygun şartları taşıyan bir tepe. Kendinize
uygun ekipmanlar ve doğru bir eğitim ile bu mükemmel doğa
sporundaki riskleri de en aza indirgemek mümkün.
18
19
EVET, TEHLİKELİ
VE PAHALI BİR
SPOR, AMA BİR
BEZ PARÇASI VE
İPLERLE UÇMAK
İÇİN DE BİRAZ DELİ
OLACAKSINIZ
Yamaçtan aşağıya bakarken,
sırtımdaki paraşütle hava boşluğuna
koşuyorum ve havada süzülerek
yere iniyorum. Yani bu sözcüklerle
anlatılamayacak kadar harika bir
duygu. Eskiden bu sporla uğraşanlar
ne kadar güvenliydi ve ne kadar
kendilerini güvende hissediyorlardı
bilmiyorum, ama teknoloji ilerledikçe
paraşüt güvenliğide artıyor. Rüzgar
nasıl olursa olsun, havada artık
uçabiliyoruz.
Gökyüzünde uçmak nasıl bir
duygu? Bizimle bununla ilgili
unutulmaz bir anınızı paylaşır
mısınız?
Gökyüzünde kendi kontrolünüzle
uçmak inanılmaz güzel bir
duygu. Kendinizi inanılmaz özgür
hissediyorsunuz. Bununla ilgili çok
sayıda anım var ama bunu mutlaka
sizlerle de paylaşmak isterim. Bir
keresinde eşimle balayındayız
ve birlikte uçma kararı aldık. Ben
kendi paraşütümle, eşim benim bir
arkadaşımın yolcusu olarak tandem
(ikili ) denilen şekilde yani, yamaç
paraşütüyle Fethiye Babadağ’ın
yamacından birlikte havalandık.
Ölüdeniz üzerinde uçarken havada
yanyana gelip bir birimize yakın
durduk. Güzel anlardı. Sonra
şaka amaçlı kontrollü bir şekilde
ben onların üstüne geçip eşimin
uçtuğu paraşüte üstten ayağımla
bastım. Eşim o anlarda korkudan
bağırıyordu. Yani onu baya bir
korkutmuştum.
Bu spora başlamak için neler
gerekir?
Öncelikle yükseklik korkunuz
olmamalı yani uçmaktan
korkmamanız gerekiyor. Sonra, Türk
Hava Kurumu tarafından onaylı,
20
profesyonel eğitmenler eşliğinde
eğitim almalısınız. Tabiki de,
kendinize ait bir yamaç paraşütünüz
olmalı. Sonrası ise kolay, zira her
boş vaktinizde uygun tepe ve
hava koşullarında uçabiliyorsunuz.
Bu sporu zevkle yapmaya
başlıyorsunuz.
Her spor dalı uzun süreli uğraşlar
sonucunda o kişiye bir şeyler
katıyor. Yani bir farkındalık aşılıyor.
Peki, yamaç paraşütü sizde ne
gibi değişimlere ve farkındalıklara
neden oldu?
Disiplin, dikkat ve hatasız bir
yaşam… Çünkü uçarken çok dikkat
etmemiz gerekiyor. Bütün kurallara
mutlaka uymalısınız. Bunun için
disiplin şart ve uçarken hataya yer
yok. Bu da sizde alışkanlık haline
dönüşüyor ve hayat felsefeniz haline
geliyor. Ne olursa olsun en doğrusu
olmalı ve en az hata veya en az risk
olmalı.
Genel olarak bu sporla
uğraşmanın maliyeti nedir?
Şu an ortalama bir yamaç
paraşütünün fiyatı 8-9 bin liradır.
Aslında Euro üzerinden satılıyor. 2-3
bin euro arasında bir fiyat aralığına
sahip ama istediğiniz modele göre
fiyatı değişiyor. Yaklaşık olarak kurs
fiyatları 2-3 bin lira arasında değişiklik
gösteriyor. Ülkemiz şartlarında
bu biraz pahalı bir spor. Çünkü
bir paraşütün ömrü, kullanımına
göre 5-6 yıl. Hiç kullanmasanız
dahi 10 yıl sonra paraşüt kumaşı
uçma özelliğini kaybediyor ve
uçamıyorsunuz. Paraşütün yıllık
amortismanı 1-2 bin lira arasında
değişiklik gösteriyor.
Yamaç paraşütü, “Canım bugün
sıkkın hadi gidip bir yamaç
paraşütü yapayım” denilebilecek
bir spor mudur? Bu spor için uygun
koşullar nelerdir?
En önemlisi bizim için hava şartlarıdır.
Yağmurlu karlı yani yağış olan
zamanlarda uçamıyoruz. Havada
paraşüt ıslanmamalı. Sonrada
rüzgar; rüzgar tatlı bir şekilde ve sabit
olarak esmesi en çok istediğimiz
şeydir. Çok az veya dalgalı rüzgarda
da uçabiliyoruz. Fakat hızı 20
km/h geçen rüzgarlar artık fırtına
özelliği gösterdiği için uçamıyoruz.
İkinci en önemli durumda yer
ve mekandır. İstanbul’a yakın
uygun tepe olmadığı için uçmak
zorlaşıyor. Fakat bazı şehirlerde
uygun tepeler çok yakın olduğu için
mesai çıkışı eve gitmeden tepeye
çıkıp bir kaç saat uçtuktan sonra
evlerine giden arkadaşlarımız var.
Örneğin, Kayseri veya Sakarya’nın
Serdivan ilçesi ya da Ordu. Bu
gibi illerimizde şehir merkezindeki
tepeler yamaç paraşütü için
uygun yerlerdir. Bu nedenle canınız
sıkılınca, hava şartları da uygunsa
hemen yanıbaşınızdaki tepeye
çıkıp uçabileceğiniz yerlerdir. Ama
İstanbul’un Anadolu yakasında,
ancak Sakarya Serdivan, Avrupa
yakasında ise kuzey-batı yönünde
Ormanlı Köyü veya hemen
yanındaki Uçmakdere Tepesi’nden
uçmak mümkün oluyor.
Gözü hep gökyüzünde, bulutlarda
olanlar ama buna rağmen bu
cesareti kendisinde bulamayanlar
için neler söylemek istersiniz?
Sadece gözleri değil, akıllarıda
gökyüzünde ve uçmakta olsun. Bizler
gibi tecrübeli arkadaşlardan yardım
alarak ve eğitim alarak güvenle bu
sporu yapabilirler.
Eşiniz, çocuklarınız ya da
aileniz siz bu sporu yaparken
endişeleniyorlar mı?
Hayatım boyunca sürekli extrem
sporlar yaptığım için bana alıştılar.
Ancak, bu sporun hayatıma kattığı
dikkatli olma ve hata yapmamayı
önemseme gibi katkılarından dolayı
bana destek olmaya başladılar.
Hatta onlarda uçmak istediler ve
uçtular.
Son olarak neler söylemek
istersiniz?
Çocukluğumdan beri uçmak ve
hızlı gitmek istemişimdir. İlk olarak
lise 2.sınıf öğrencisi olarak, 17
yaşımdayken, babamı ikna ederek
THK’nın serbest paraşüt başlangıç
kursuna katıldım. Uçaktan 5 atlayış
yaptım. Sonrasında yamaç paraşütü
eğitimi aldım ve kendi başıma
uçmanın güzelliğini yaşadım. Evet,
tehlikeli ve pahalı bir spor, ama
inanın kurallara uyduğunuzda ve
disiplinli yapıldıkça kaza riski çok
ama çok az. Maliyete gelince; bu
maliyet uçmak için bence hiçbir
şey. Korkmayacaksınız. Bir bez
parçası ve iplerle uçmak için de
birazda deli olacaksınız.
21
YAZAR
Sürücü adaylarının dolduracağı beyan formunda “Talep
edilen sürücü belgesi sınıfı” nın sürücü belge çeşitlerinin
değişmesine rağmen eski sürücü belge sınıfına göre
talepte bulunulması, ehliyet raporlarındaki kaosun en
büyük nedenini oluşturmaktadır.
Bu nedenle talep edilen sürücü belge sınıfı, doğru
doldurulması gerekmektedir. Bilindiği gibi 17.04.2015
tarihinde yayınlanan Karayolları Trafik Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile sürücü belge
sınıfları değiştirilmiştir. Bu sebeple eski sürücü belge sınıfları
geçersizdir. Bu nedenle; ehliyetini değiştirecek olan
sürücüler, yeni düzenlemedeki sürücü belge sınıflarından
talep etmelidirler.
ZON
UN - TRAB
UZ
Dr. Hakan
EHLİYET
RAPORLARINDA
KAOS DEVAM EDİYOR
29 ARALIK 2015 TARİH VE 29577 SAYILI RESMİ
GAZETE’DE “SÜRÜCÜ ADAYLARI VE SÜRÜCÜLERDE
ARANACAK SAĞLIK ŞARTLARI İLE MUAYENELERİNE
DAİR YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
YÖNETMELİK” İN yayınlanmasıyla başlayan ehliyetlerin
değişim sürecinde ki kaos devam ediyor. Sahanın
görüşü alınmadan yayınlanan yönetmeliğin her ilde
farklı uygulanması, iller arası ortak hareket edilmemesi,
emniyet müdürlüklerinin bazı ehliyet raporlarını
kabul edip, bazı ehliyet raporlarını geri çevirmesi,
vatandaşlarla hekimleri karşı karşıya getiriyor. Bu durum
ilerde olumsuz olayların yaşanmasına neden olabilir.
SAHADA YAŞANAN
SORUNLAR
Hekimler, sürücü/sürücü adayının beyan formunda
talep ettiği sürücü belgesi sınıflarının girdiği gruba
göre, yönetmelikte yer alan sağlık şartlarının olup/
olmadığının tespitini yapmakla yükümlüdür.
a) Birinci grup: M, A1, A2, A, B1, B, BE ve F sınıfları,
b) İkinci grup: C1, C1E, C, CE, D1, D1E, D, DE ve G
sınıfları.
3. Ehliyet raporlarında en büyük problemlerden birisini
de sürücü/sürücü adayının bir hastaneye başvurarak
5 uzmanlık dalından almış olduğu heyet raporunun
Emniyet Müdürlüğü tarafından kabul edilmemesidir.
Oysa ki yönetmelikte “Sürücü ve sürücü adaylarının
muayeneleri; Sağlık Bakanlığına ve üniversitelere
bağlı sağlık tesisleri, aile sağlığı merkezleri ve
Sağlık Bakanlığınca ruhsatlandırılan özel sağlık
kuruluşlarında görevli tabip veya uzman tabip
tarafından bu Yönetmelik hükümlerine göre yapılır
ve sağlık raporu düzenlenir” hükmü yer almaktadır.
Ama sahada bu hüküm emniyet müdürlüğü tarafından
uygulanmamaktadır.
4. Çok önemli bir sorun ise pratisyen hekimler / aile
hekimleri tarafından ilk muayeneleri yapılan sürücü/sürücü
adaylarının hastaneye sevk edilmesi gerektiği durumlarda
hastanelerin sürücü / sürücü adaylarından ücret talep
etmesidir. Son yayınlanan genelgeye göre hastaneler
bir uzman hekim muayenesi için 50 TL, iki uzman hekim
muayenesi için 100 TL, 3 veya daha fazla uzman hekim
muayenesi için ise 200 TL ücret istemektedirler. SGK sağlık
22
raporlarının sağlık hizmeti olmadığını
değerlendirerek bu parayı talep
ettiğini belirtmektedir. Fakat aile
hekimliği uygulamasında da sağlık
hizmeti kapsamına girmeyen sürücü
sağlık raporlarının ücretsiz olması,
aynı raporların ikinci ve üçüncü
basamakta ücretli olması bir tezat
oluşturmaktadır. Bu yüzden sürücü
sağlık raporlarının ya hastanelerde
de ücretsiz olması ya da aile
hekimliğinde de ücretli olması
gerekmektedir. Bu çelişkili durumun
olması sürücü/sürücü adaylarının
bu ücreti ödemek istememeleri
nedeniyle aile hekimlerine şiddet
olarak geri dönmektedir. Bu
konuya acil çözüm bulunması
gerekmektedir.
5. Bir diğer sorun ise; pratisyen
hekimlerin / aile hekimlerinin, sürücü
/ sürücü adaylarının ilk muayenelerini
yaptıktan sonra göz muayene
şartlarına göre sadece birinci grup
sürücü olur kararı alabilecek olan,
sürücü/sürücü adaylarına sürücü
olur raporu verirken, sürücünün
beyan ettiği sürücü belgesi sınıfının
yer aldığı gruba göre sağlık şartları
değerlendirmesini yaptıktan sonra,
karar kısmında “birinci grup ve/
veya ikinci grup sürücü belgesi
almasında sakınca yoktur”
ibaresinin yazılmasının yine bazı
emniyet müdürlükleri tarafından
kabul edilmemesidir. Bu durum
ilerde şöyle bir sıkıntıya yol açabilir;
örn. birinci grup sürücü belgesi talep
eden bir sürücü/sürücü adayının,
göz muayenesinde ikinci grup
sürücü belgesini alamayacağının
tespit edilmesi durumunda, sürücü
adayının birinci grup sürücü belgesi
alma beyanına göre, pratisyen
hekim / aile hekimi grup belirtmeden
“sürücü olur “ olarak raporunu
verirse, kişi emniyet müdürlüğüne
gittiğinde ilk beyanını değiştirmesi
durumunda sağlık şartları açısından
almaya hak etmediği ikinci grup
sürücü belgesini alabilme riski
doğmaktadır. Bu riski ortadan
kaldırmak için ya sürücü beyan
formunun emniyet müdürlüğü
kontrolünde ve imzalı onayıyla,
talep edilen sürücü belge sınıflarının
yazıldığı beyan formuyla sürücü/
sürücü adayının hekime başvurması
gerekmekte veya pratisyen
hekimlerin / aile hekimlerinin
vereceği sürücü olur belgelerinde
sürücü/sürücü adayının talep ettiği
sürücü grubuna göre sağlık şartları
muayenesi yapılıp, karar kısmında
birinci grup ve/veya ikinci grup
sürücü olur, olarak kararın belirtilmesi
gerekmektedir.
6. Yine yönetmelikteki hatalar
ve eksikliklerden biriside; ehliyete
el konulması gereken ve diğer
bildirilmesi gereken durumların
Trafik Tescil Kurumuna mı? Yoksa
Emniyet Genel Müdürlüğü’ne mi?
bildirilmesi gerektiğinin, bu bildirimin
nasıl ve kim tarafından yapılacağının
belli olmamasıdır.
yapması gerekmektedir.
Bu sürücü adayları sağlık şartları ile
muayenelerine dair yönetmeliği
daha çok konuşacağız gibi
gözüküyor. Şimdilik sağlıcakla kalın.
sürücü belgesi
sınıfı” nın sürücü
belge çeşitlerinin
değişmesine
rağmen eski
sürücü belge
sınıfına göre
talepte
bulunulması,
ehliyet
raporlarındaki
kaosun en
büyük nedenini
oluşturmaktadır.
7. Ehliyet raporlarında ki en büyük
bilgi eksikliği ise 2. ve 3. Basamakta
çalışan uzman hekimlerin yeni çıkan
“Sürücü Adayları Ve Sürücülerde
Aranacak Sağlık Şartları İle
Muayenelerine Dair Yönetmelikte
Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik” ten haberdar
olmamaları ve eski yönetmelik
şartlarına göre hareket etmeleridir.
Bu yüzden özellikle Kamu Hastaneleri
Genel Sekreterliğinin bünyesinde ki
hekimlere bilgilendirme eğitimleri
23
RÖPORTAJ
SEÇİLMİŞ SPERMLE ÇOCUK
SAHİBİ OLUNUYOR
Yakın bir dönemde uygulanmaya başlayan ve ‘Seçilmiş Sperm Mikroenjeksiyonu’ olarak da tanımlanan IMSI,
özellikle erkek infertilitesi yaşayan aileler için umut ışığı oldu. EUROFERTİL TÜP BEBEK MERKEZLERİ’nden
Prof. Dr. Özer Kutlu bizlere bu yöntemi anlattı
farklı neden vardır. Kadınlar da
hormonal bozukluklar, tıkalı veya
hasarlı tüpler, rahimle ilgili yapısal
problemler ya da immünolojik
nedenler kısırlığa sebep olabilir.
Hem kadın hem erkeklerde görülen
genetik bozukluklar veya psikolojik
nedenler de infertiliteye sebep
olabilmektedir.
Tüp bebek tedavisinde temelde
uygulanan işlem nedir?
Öncelikle hastamızın kısırlık nedeni
olan durumu tespit edilip ilgili
tedavi uygulandıktan sonra ilaçlarla
kadından elde edilen yumurta,
erkekten alınan sperm ile laboratuar
ortamında döllenir. Bu işlemden
elde edilen ceninler (embryolar)
rahim içine transfer edilir.
En iyi sperm seçimi tüp bebek
tedavisinde ne kadar önemli?
Kullandığınız yöntemi biraz açıklar
mısınız?
Spermin DNA’sı zarar görmüş ise bu
gebeliklerde oluşan düşük riskini de
arttıracaktır. En iyi spermi seçmek
çok önemlidir. Seçilen sperm çok iyi
görünüme sahip olsa da, kromozom
sayısındaki fazlalık ya da eksikliği
ya da olgunluğunu bilemeyiz. Bu
yüzden mikroenjeksiyon yöntemi
çok büyük bir öneme sahiptir.
Mikroenjeksiyon sırasında en iyi
sperm seçimi için çoğunlukla spermi
yüksek oranda büyüterek seçen,
yani IMSI denilen sistemler kullanılır.
Sperm hücresi büyütülüp incelenir,
Spermlerin 6000-8000 kat
büyütüldüğü ve morfolojik olarak
en iyi spermlerin seçilmesine imkân
sağlayan IMSI aynı zamanda
spermde DNA hasarı konusunda
fikir veren en yeni tekniklerden biri…
EUROFERTİL TÜP BEBEK MERKEZLERİ
Prof. Dr. Özer Kutlu ile tekniğin ne
zaman ve kimlerde kullanılabileceği
üzerine bir röportaj yaptık. Ama
bu röportaja geçmeden önce
şunu belirtmekte fayda var. Bebek
sahibi olmaya çalışan yaklaşık 5
milyon çift içinde özellikle erkek
infertilitesi problemi yaşayanlar
için IMSI yöntemi yeni umutları
da beraberinde getiriyor. Prof.
Dr. Kutlu, IMSI’nin spermde DNA
hasarı konusunda fikir veren en yeni
tekniklerden biri olduğunu söylüyor.
24
Kısırlık günümüzde giderek
yaygınlaşan bir sorun mu? Ne
zaman kısırlıktan söz edebiliriz?
Hiçbir doğum kontrol yöntemi
kullanmadan bir yıl boyunca düzenli
ilişkide bulunduğu halde çiftlerin
çocuk sahibi olamadığı durumlarda
infertiliteden yani kısırlıktan söz
edebiliriz. Bu günümüzde her 10
çiftten birinin karşılaştığı bir sorundur.
Peki kısırlık durumu kadınlarda
mı erkeklerde mi daha sık
karşılaştığınız bir durum?
İnfertilite hem erkek hem kadınlarda
görülebilen bir durumdur. Bu
sebeple İnfertilite vakalarının yaklaşık
olarak yüzde 40’ı kadın, yüzde
40’ı erkek kaynaklıdır. Bu yüzden
infertilite teşhis aşamasında, eşlerin
her ikisinin de muayene edilmesi
şeklinde problem olmayan spermler
seçilir. Spermin şeklinin güzel olması
onun genetik yapısının normal
olduğunun ya da olgunluğunu
tamamladığını kanıtlamaz. Bu
nedenle mikroenjeksiyon sırasında
SpermSlow adını verdiğimiz
solüsyonu kullanarak sperm seçimi
yapmaktayız. SpermSlow’un
içerisinde, normalde yumurtanın
etrafında bulunan ve yumurtanın
sperm seçmekte kullandığı madde
bulunmaktadır. Bu yöntem ile
seçilen spermlerin olgunluklarının
tamamlandığından ve aynı
zamanda daha önceki seçme
yöntemlerine göre daha yüksek
oranda normal kromozom oranına
sahip olduğundan emin olabiliyoruz.
Bu seçme yöntemi ile daha kaliteli
embriyolar elde ederek daha iyi
sonuçlara ulaşabiliyoruz.
İlaç kullanımının tercih edilmediği
durumlar ya da ilaç kullanmadan
tedavi görme seçeneği var mı?
Elbette var. Klasik tüp bebek
tedavisinde, yumurtalar
olgunlaştıktan sonra toplanır ve
işleme alınır. İlaçsız tüp bebek
(IVM) dediğimiz yöntemde
ise olgunlaşmadan toplanan
yumurtalar, laboratuar ortamında
olgunlaştırılır. Böylece yumurtaların
olgunlaştırılması için kullanılan
ilaçlardan zarar görebilecek
hastaların tedavileri ilaçsız
yapılabilmektir. İlaçsız tüp bebek
tedavisi, hormon tedavisinin
kesinlikle yasak olduğu kanser
hastaları için özellikle ideal bir
yöntemdir. OHSS dediğimiz tüp
bebek tedavisinde kullanılan
ilaçlara reaksiyon geliştirme
olasılığı yüksek olan Polikistik Over
Sendromlu hastalarımızda ayrıca
endrometriosiz hastalarında bu
yöntem uygulanabilmektedir.
Bu yüzden
mikroenjeksiyon
yöntemi çok büyük bir
öneme sahiptir.
ve tanısal testleri yaptırması gerekir.
Yüzde 10 gibi bir kesimde sebep
açıklanamaz. Kalan yüzde 10’luk
kesimde ise eşlerin her ikisinde
birden bir sorun vardır.
Erkekler ve kadınlarda kısırlığa
neden olan faktörler nelerdir?
Eskiden sperm sayısının yegane
belirleyici faktör olduğu
düşünülüyordu ancak son yıllarda
infertiliteyi etkileyen diğer özellikler
de incelenmekte ve dikkate
alınmaktadır. Örneğin sperm
hareketliliğinin kötü olması, rahim
kanalından yüzerek geçememesi
ya da şekil bozukluğu nedeni ile
yumurtanın dış yüzeyini delip içeri
girememesi temel kısırlık nedenleri
arasındadır. Vücudun hiç sperm
üretememesine sebep ise pek çok
25
SEYAHAT
CA
san KO
Dr. Ha
R
HEYBELİADA
üya gibi bir yerdeyiz, denizle
gökyüzünün, maviyle yeşilin
huzurla birleştiği bir yerde. Çam
ağaçlarıyla kaplı bir manzaraya
dahiliz. İstanbul’un Prens Adalarının
ikincisi olan Heybeliada’dayız. Antik
Çağın önde gelen filozoflarından
Aristotales, bu adada o zamanlarda
bakır bulunduğunu, bu nedenle
adanın isminin de kaynağının
bakır anlamına gelen Halki
olduğunu söyler. Adaya adını veren
bakır madenleri bugün kapalı.
Günümüzde Heybeliada ismini
ise, heybeye benzeyen coğrafi
yapısından alıyor.
26
Bugün gelen herkesin hayran
kaldığı ve çok sevdiği bu adalara,
İstanbul’un Konstantinopolis
olduğu zamanlarda gelseydiniz,
daha doğrusu gelmek zorunda
kalsaydınız, herkes sizin için üzülürdü.
Belki de ‘Allah kurtarsın’ derlerdi.
Çünkü Bizans devrinde Prens Adaları
olarak anılan bu adalar, zevk, sefa,
mutluluk yeri değildi. Prens Adaları
deniliyordu çünkü prensler gözleri
oyulduktan sonra buraya, Adalar’a
hapsediliyorlardı. Yada inzivaya
çekilen keşişlerin yeriydi. Bir de
Adalar balıkçılıkla geçinen az sayıda
insanı ağırlıyordu.
Adalar’ın kaderi ve tarihinin
değişmesi için ulaşım sorununun
çözülmesi gerekti elbet. Bugün şehre
ne kadar yakın olsa da, o devirde
İstanbul’un çok uzağında, ücra bir
yerdi Adalar. Adalar artık sürgün
yeri veya kurtarılmanın beklendiği
umutsuzluk yeri değil elbet. İlk buharlı
vakurun 1940’lı yıllarda Adalar’a
gelmesi dönüm noktası olur. Sabah
Büyükada’dan İstanbul’a giden
vapur, akşam adaya geri döner. Bu
Kadıköy kıyılarını dolduran ve yazlık
için yeni yer arayışında bulunan
İstanbullular ve Pera’da büyük taş
konaklarda yaşayan zengin Gayr-ı
Müslimler için fırsat olur. Adalar’a konaklar yapılmaya başlanır. Yazar Ahmet
Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi, bu konaklar biraz sonradan görme olsa da,
bugün için ‘iyi ki var’ diyoruz. Çünkü o konaklar Osmanlı’nın son dönem sivil
mimarisini günümüze ulaştıran delil niteliği taşıyorlar.
İşte belki de en çok bu sebepten olsa gerek, Zonguldak Fotoğraf Derneği
olarak gerçekleştirdiğimiz İstanbul Kültür Gezimizin ikinci günü durağı Adalar
oluyor. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi, bir gün gibi kısıtlı bir zamanda bütün
adaları gezmek mümkün değil. Gezi grubumuzu serbest bırakıp, isteyenin
istediği adada vakit geçirmesine izin veriyoruz.
Mevsim olarak, adalara gitmek için en iyi zaman ilkbahar ve yaz. Eğer bizim
gibi günübirlik bir ada turu planlıyorsanız sabah erken bir saatte yola çıkmanız
gerekiyor ki adaların havasını iyice teneffüs edebilin. Sirkeci’den ve Bostancı’dan
kalkan şehir hatları vapur seferleriyle vapurda deniz havası ala ala; Kabataş’tan
kalkan deniz otobüsleriyle hızlıca veya İstanbul’un birçok noktasından kalkan
özel motorlarla Heybeliada’ya ulaşabilirsiniz. Fakat hafta sonu özellikle de Pazar
günleri adaların oldukça kalabalık olduğunu söylemem gerekiyor.
Heybeliada denince ilk akla gelen yerlerdendir sanırım, tabii haklı bir sebebi
de yok değil bunun. 1773’te Kaptan¬ı Derya Cezayirli Hasan Paşa’nın ön ayak
olmasıyla Mühendishane olarak kurulmuş okul, o zaman Kasımpaşa’daymış.
Zamanla büyümüş, ihtiyaca göre yeni binalar da eklenmiş, öğrenci sayısı
artınca Heybeliada’ya taşınması 1834 yılında olmuş. Tanzimat ile birlikte
yenilenmiş Mekteb¬i Bahriye-¬i Şahane adını almış. Osmanlı Tarihini bilenler
bilir, Osmanlılar bir yere kolay, kolay ‘şahane’ adı vermez. Eski Deniz Harp
Okulu’nun, şu anki Deniz Lisesi’nin özel olmasını anlamak için en büyük
göstergelerden biri de budur bence. İskelenin sol tarafında Deniz Lisesi, sağ
tarafında çay bahçeleri, balıkçılar, restoranlar var. Düz ilerlediğinizde iskelenin
hemen arkasındaki sokakta çarşı, fırın, pastane, manav devam ediyor. Yine
bu sokakta adaya gelenlerin gezmekte
çok kullandığı bisiklet kiralayıcılarını da
bulabilirsiniz. Eğer adayı kendi gönlümce
gezmek istiyorum, adada bir hayli çok
olan yokuşları da çıkarım kendime
güveniyorum, kondisyonum da iyi derseniz
günübirlik gezi için bisiklet adadaki en
ideal ulaşım aracı diyebilirim. Yalnız bisiklet
kiralarken küçük bir tavsiye; kiralayacağınız
bisiklete sadece bakıp kiralamayın önce
küçük bir sürüş testi yapın, malum ada
yolları… hem performansı iyi, sizi yolda
bırakmayacak, hem de size göre rahat
olanını seçmek gerekir.
Heybeliada’ya geldiğinizde, bisiklet
kiralama yanında, faytonu da tercih
edebilirsiniz. İskelenin sağ tarafına
doğru ilerleyince, müşterilerini bekleyen
faytoncuları görürsünüz. Büyük tur ve
küçük tur şeklinde iki seçenek var. Büyük
tur biraz uzun, bir saate yakın sürüyor
27
ve adanın etrafındaki bütün yeşil
alanları görebiliyorsunuz. ‘Aşıklar
Turu’ da denen küçük tur yaklaşık
25 dakika gibi. Fayton turunda,
ara, ara faytoncuyu durdurup
etrafı iyice izleyin, hızlıca sizi
gezdirmesin, keyfine vara, vara,
sefasını süre, süre Heybeliada’nın
tadını çıkarabilirsiniz çünkü. Özellikle
Değirmen burnundaki manzaranın
tadına varın. Bu gezinti sırasında çok
hoş manzara ve doğa fotoğrafları
yakalayabilirsiniz, bu yüzden
fotoğraf makinenizi yanınıza almayı
unutmayın. Ayrıca faytonla, biraz
da sizin pazarlık gücünüze bağlı
olarak küçük tur fiyatına büyük tur da
yapma şansınız da olabilir, benden
söylemesi.
Heybeliada hem doğa hem de tarih
olarak çok zengin, gezilip görülecek
çok yeri var. Deniz Lisesi’nden yukarı
doğru çıkan yokuşta ilerlerseniz,
adanın güneyinde Çam Limanı’nın
arkasındaki, limana bakan tepede
bulunan Sanatoryum’a gelirsiniz. 16.
yy.da şehirdeki veba salgınından
kaçmak isteyen zengin Hıristiyanların
sığındıkları yer olduğu biliniyor
Heybeliada’nın. Bunun bir yansıması
1924 yılında Yeşil Burun’da açılan
sanatoryum olur. Böylesi bir kurumun
varlığı adanın geleceğini etkiler.
Heybeliada’nın simgelerinden olan
Sanatoryum, Türkiye’nin ilk verem
hastanesi. 1924’te Atatürk’ün
talimatıyla açılan ve daha sonra
genişletilen Sanatoryum; temiz
havası, iyi bakımı ile İsmet İnönü,
Rıfat Ilgaz gibi birçok ünlüyü de
misafir etmiş, fakat 1980 sonrası
devlet desteği kesilmiş ve ayakta
durması zorlaşarak, 2005’te
kapatılmış.
Sanatoryum’dan sonra Çam Limanı
Yolu’nda ilerlerseniz, sağ tarafta
kıyıya yakın Sağlık Bakanlığı’nın
Heybeliada Dinlenme Tesisi kalır.
Yine sol taraftan, yerleşimin olmadığı
Alp Görüngen Yolu’ndan ilerleyince
Terk¬i Dünya’ya ulaşırsınız. Burası,
adından da anlaşılacağı gibi
28
1859’da dünya hayatını terk etmek
için adaya gelen bir keşiş tarafından
yapılmış küçük bir evdi aslında.
Ortodoks olan keşiş öldükten sonra
buraya onun adıyla anılan Aya
Spridon Manastırı ve Terk¬i Dünya
adlı bir kilise yapılmış.
Heybeliada büyük ve yeşil bir ada.
Pek çok tepesi var. Ancak hiçbir
Büyükada’nın tepeleri kadar yüksek
değil. En yüksek tepesi 136 m
yüksekliğiyle Değirmen Tepe. Onu
Köy Tepe, Baltacıoğlu Tepesi ve
adanın kuzeybatısındaki Ümit Tepesi
izliyor.
Tarihe iz bırakan çok güzel yapılara
ev sahipliği yapar Heybeliada.
Bunlar arasındaki belki de en bilineni,
Umut Tepesindeki Ortodoks Rum
Lisesi olur. Aslında hepimiz onu,
‘Ruhban Okulu’ adıyla biliyoruz.
Ruhban Okulu 1971 yılından beri
kapalı olmasına rağmen, ünü Dünya
çapında hala. Lisesi, Ruhban Okulu,
kilisesi, kütüphanesi ve özellikle de
ikonalarıyla, eşsiz bir yer burası.
Yaşamla ölümünde iç içe geçtiği
bir yer burası. Tarihe tanıklık eden
mezarlar bir yanda, buraya ayrıca
hayat katan hayvanlar diğer yanda.
Gerçekten olağanüstü bir yer burası.
Burası dini eğitimin yapıldığı bir yer.
Rumlar için oldukça önemli. Fener
Balat’taki yer ise dünyevi eğitimin
yapıldığı yer olarak kayıtlara düşer.
Yine Demirtaş Sokak’ta ünlü
Edebiyatçı Hüseyin Rahmi
Gürpınar’ın evi de görülmeye değer.
Lisede edebiyatı çok sevdiğim için
hemen her yazarın, şairin genel
özelliklerini, hangi edebi akımlardan
etkilendiği hakkında genel bir
bilgim vardır diyebilirim. Sokak
dilini romanlarına taşıyan, mizah
ustası, natüralist bir yazar olduğunu
bildiğim ve romanlarının bazılarını
da okuduğum Hüseyin Rahmi
Gürpınar’ın evini gördüğümde
o ünlü romanındaki “Gulyabani”
canlandı gözümde. Hatta bu
romanı Hüseyin Rahmi’nin bu köşkte
yazmış olduğunu düşündüm.
İstanbul’u en çok yazan
edebiyatçılardan Ahmed Rasim,
Heybeliada’da gömülüdür.
Ancak Heybeliada ile ilgili bir eseri
bulunmamaktadır. Ahmet Rasim’in
yeğeni Yesari Asım’ın “Biz Heybeli’de
her gece mehtaba çıkardık” şarkısı,
Heybeliada’daki bir çok şeyden
daha ünlüdür.
Her mevsimi ayrı güzel, her
mehtabı seyredilesi… Adına şarkılar
yazılmış İstanbul’un güzel kızı…
Prens Adaları’nın nazlı prensesi
Heybeliada…
29
RÖPORTAJ
BU ANLAYIŞ
SORUNLARI
ÇÖZMEZ!
Aile hekimleri sistem
başladı başlayalı
sorunlarla uğraşmaya
devam ediyor.
Çünkü bu zamana
kadar her hangi
bir sorun çözüme
kavuşturulmadığı
gibi, yeni sorunlarda
icat edilmeye devam
ediyor. Samsun Aile
Hekimleri Derneği
Başkanı Dr. Leyla
Yüksel, Sağlık
Bakanlığı’nın acilen
aile hekimleriyle
masaya oturması
gerektiğini söylüyor.
Dr. Leyla YÜKSEL
30
Defin
nöbetlerine
ilişkin mahkeme
kararlarına
uymayan
siyasetçiler
ve yöneticiler
defin nöbetine
gitmeme hakkına
sahip Aile
hekimlerini
zor durumda
bırakıyor.
AİLE HEKİMLERİ ÇOK UZUN BİR
ZAMANDIR, SİSTEME YÖNELİK
SORUNLARINI DİLE GETİRMEYE
DEVAM EDİYOR. Peki, bu sorunların
yüksek sesle ifade edilmesi ve yeri
geldiğinde meydanlara inilmesi
dertlere çare oldu mu? Samsun
Aile Hekimleri Derneği Başkanı Dr.
Leyla Yüksel, tam da bu noktada
çok önemli bir konuya açıklık
getiriyor. Dr. Yüksel, “Bakanlığın
aile hekimliğinin tanımına uygun
hareket etmesi ve bizlerden bu
tanıma uygun görev beklentisinde
bulunması gerekir. Bu bakış açısı
olmadığı sürece sorunlarımız
çözüme kavuşmayacak” diyor.
Haksızda sayılmaz. Zira bu
zamana kadar dergimizde yer
verdiğimiz hemen hemen tüm
dernek başkanlarının ifade ettiği
sorunlardan biri bile henüz bir
açıklığa kavuşturulmuş değil.
Defin nöbetlerine ilişkin mahkeme
tarafından “Aile hekimlerinin
görev tanımına uygun değildir”
kararı verilmiş olsa dahi, özellikle
Samsun’da görev yapan aile
hekimleri hala defin nöbeti
tutmadıkları için mahkeme
kapısında soluğu almaya devam
ediyor.
Çok uzun zamandır sorunların yüksek
sesle dile getiriliyor olması, hatta
ilgili kurum ve kişilerce müzakere
edilmesi bile, o sorunların devam
etmesine mani olamıyor. Kanun ve
genelgelerle dile getirilen sorunlar
ve çözüm önerileri kulak arkası
edildiğinden, son günlerde ciddi bir
tepki birikimi ortaya çıkmış durumda.
Samsun Aile Hekimleri Derneği
Başkanı Dr. Leyla Yüksel, aile
hekimliğinin siyaset üstü tutulması
gerektiğinin altını çiziyor. “Sağlıkta
günü kurtarmayı değil, geleceği
inşa etmeliyiz” diyen Dr. Yüksel,
“Geleceği inşa ederken de
başkalarının tecrübelerinden
faydalanmakta fayda var. Siyaset
üstü bir şey olarak aile hekimliği
ele alınmalı, aile hekimliği
sistemini mümkün olan en kısa
sürede olgunlaştırmalı, sağlık ve
maliyet konusunda en verimli hale
getirmeliyiz” diyor.
Peki, aile hekimleri ve aile
hekimliği çalışanları ne istiyor?
Mesleki itibarımızı korumak istiyoruz.
Aile hekimliği bir tıp disiplinidir. Sağlık
konusunda hiç bir eğitim görmeden,
sahayı tanımadan, yapılan işin
diğer ülkelerdeki uygulanış şeklini
bilmeden kararlar alınması ve bizim
bu kararlara uymamızın istenmesi
doğru bir yaklaşım değildir. Popülist
söylemlerden vazgeçilmelidir.
Son zamanlarda butik ASM’ler
den söz ediliyor. Bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
Butik ASM’ler olarak çıkan şeyin adı
sonradan güçlendirilmiş ASM’lere
döndü. Sonra adı tekrar değişti. Şu
an da halka yapılan açıklamalarda
bile isminde bir karara varılmış
görülmüyor. Böyle bir şey kamuya
açıklanmadan önce aile
hekimleriyle konuşulması gerekirdi.
Samsun’da çalışma şartları nasıl?
Uygun çalışma ortamlarına sahip
olunduğu kadar, bu şartlara sahip
olmayan ASM’lerde görev yapan
arkadaşlarımızda var. Sağlık
bakanlığı bu hizmetler için çok
yüksek standartlar getiriyor ama bu
binalar bu kriterleri taşıyacak halde
değil. Bunun bize maddi külfeti
ise bambaşka bir mevzu. Bizler iş
güvencesi istiyoruz. 4 yıldır yapılan
kanun ve yönetmelik değişiklikleri
ve bu değişikliklerin uygulamaları
sonucunda bizler sisteme ve
bu sistemi onarmadan yıkmaya
çalışan bakanlığa karşı bir güven
duymuyoruz.
İş tanımı yeterince açıklayıcı ya da
bağlayıcı değil mi?
Her başlığı açık ve net bir
şekilde yazılmış, yoruma mahal
vermeyecek, kazancın üst sınırı
belliyken alt sınırı belli olmayan
değil, her yönüyle çok net ifadeler
içeren bir kanun ve iş tanımı
istiyoruz.
‘Benim fikrim geldi’ deyip akla
gelen her işin aile hekimlerine
yüklendiği bir politika uygulanıyor.
31
Yukarılarda hep siyaset dönüyor
ama biz siyasetçi değiliz, bizler sağlık
hizmeti sunanlarız.
Tanımında birinci basamak sağlık
hizmeti denilerek, ikinci basamak acil
sağlık hizmetlerini ‘Eğitim’ adı altında
aile hekimlerine sunmak ve kanun
zoruyla bunu dayatmak doğru bir
politika değildir.
Peki, görev tanımı içinde yer
alamayan diğer şeyler neler?
Görev tanımımızda adli ve defin
nöbeti yok. Bu görevler zaten
diğer kanunlarla kimler tarafından
yapılması gerektiği belirtilmiş halde.
Bu sorumluluklarını yerine getirmeyen
yerel yönetimlerin yapması gerekenleri
de biz aile hekimleri yapmak zorunda
bırakılıyoruz. Tüm bu hizmetlerin
yanında uygulamanın ilk başladığı
yıllar ile şimdiki zamanda özlük
haklarımızda da muazzam
bir gerileme söz konusu. Özlük
haklarımızın gerilemesine son
verilmelidir.
Peki, emeklilik konusunda neler
söylemek istersiniz?
Yıllarca verilen hizmetin karşılığı
olamayacak kadar komik emeklilik
ücretlerinin iyileştirilmesi gerekir.
Hekimliğin emekliliği olmaz anlayışını
doğru bulmuyorum. Hekimlerde
emekli olmayı ve emekliliğinde de
mesleğinin onuruna yakışır yaşantıyı
hak ediyor. Yıpranma payı konusunda
somut adımlar atılmalıdır. Yıpranma
payının en kısa zamanda branşlara
göre adil bir şekilde getirilmesini talep
ediyoruz.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Yönetmeliklerin üzerine angarya işler
eklenmemesini temenni ediyoruz.
Aile hekimlerinin açtığı davalarda
mahkemelerin vermiş olduğu
kararlara, bakanlık yetkililerinin
başka bir kılıf uydurarak yeniden
sunmaya çalışması etik bir
yaklaşım değil. Bu politikalardan
vazgeçilmelidir. Mesele birinci
basamak sağlık hizmetlerini en etkin
şekilde ileriye taşımak olmalıdır. Bunun
yolu her işi aile hekimine yüklemek
değildir. Angaryalar Anayasal
suçtur ve bu suç sağlık alanında
sıkça işlenmektedir. Bizler bize gelen
hastalarımızı, yapmamız istenilen ama
yapmamızın doğru olmadığı her türlü
konuda bilgi veriyor ve onların da
desteğini alıyoruz.
32
33
YAZAR
yaşayabileceği en trajik olay olan cinsel istismarı
yaşıyor. Çocuk gelin olan kızın, sağlıklı bir birey olma
hakkı, eğitimde fırsat eşitliiği hakkı, üretime katılma
hakkı elinden alınıyor. Çocuk gelinler maalesef
toplumsal kanayan, bir türlü de kabuk bağlamayan
yaramız.
birlikte toprağa gömmek hangi din,
hangi insanlık, hangi vizyon, hangi
toplumsal öngörüye sığar?
Kendini sosyal sorumlu hisseden
her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı,
yöneticiler, bazan kararı kendi veren
hâkimler, eğitimciler, siyasetçiler
hepimiz bu sosyal yaradan
sorumluyuz. Çocuk gelinler ‘’ulusal
gündem’’ haline getirilmelidir.
Siyasetçiler çocuk gelin problemi
kökünden kazınıncaya dek, hangi
iktidar koltuğa oturursa otursun
sorun bitinceye dek ‘’anlamlı
siyasi bir hedef ‘’ oluşturulmalıdır.
Kadını mal olarak gören zihniyetin
değişmesi gerektiğini düşünüyorum.
Kız çocukları ve kadınlar toplumun
manevi değerleridir. Yasalar
önünde eşit görünse de günlük
hayatta cinsiyet ayırımcılığı devam
etmektedir.
ÇOCUK GELİN OLMAYI ETKİLEYEN
FAKTÖRLER NELERDİR?
Dr. Hatice
BOL ATCAN
ÇOCUK
GELİNLER
KISA ŞUBAT AYI İÇİNDE SADECE ÇALIŞTIĞIM BİRİMDEN
EN AZ ÜÇ TANE ONSEKİZ YAŞ ALTINDA EVLENEN KIZ
ÇOCUĞU GÖRMEK BU YAZIYI KALEME ALMAMA SEBEP
OLDU. O kucağında bebeğiyle öylece muayene odasının
kapısındaydı. Yüzündeki çocuksu ifadeyle bebeğine
bakıyordu. Kendinden yaşça oldukça büyük kırklı yaşlarda
bir adamla ikinci karısı olarak evlenmişti. Çocuk gelinin,
çocukluğunu, gençkızlığını yaşayamadan anne olması
beni hem bir doktor, hem de bir insan olarak derinden
etkiledi. Biyolojik olarak gelişimini tamamlamadan, üstelik
oldukça yaşlı bir erkekle cinsellik yaşamış olması, gebe
olması, anne olması size de ürkütücü gelmiyor mu? O
küçük kız eğitimine devam etmesi gereken, sevgi ve
şefkate ihtiyaç duyduğu bir dönemde anne oluvermişti.
Hukuksal olarak reşit olmamışken anne olmuş, kadın olmuş,
yaşlı bir adama eş olmuştu. Hukuksal olarak olmasa bile
toplumsal olarak evliydi artık.
İnsanın, çocuğun eğitim hakkı elinden alınarak, biyolojik
gelişimine izin verilmeden, tıbben de erken yaşta,
çoğu zaman da kendinden oldukça yaşlı biriyle cinsel
ilişkiye terkedilmesi birçok genital hastalığa davetiye
çıkarıyor. Sağlıklı bireyler olabilecekken, sorunlu bebeğine
yetemeyen mutsuz kadınlar oluyorlar. Kendi kararlarını
kendi verebilecek yaşta olmadığı için, küçük yaşta evlenen
kızlar evde daha çok erkeğin baskın olduğu ilişkiyi yaşamak
zorunda kalıyor. Erkeğin ve ailesinin baskısına maruz kalıyor.
Ekonomik özgürlüğü olmadığı için istemese de o ilişkiyi
sürdürmek zorunda kalıyor. Gençkızlık ve çocukluk hayalleri
suya düşüyor. Sağlıklı bir birey olarak kalamazken, sağlıklı
bir anne sağlıklı bir eş olmak mümkün müdür? Bir çocuğun
34
Kız çocukların eğitimi ve evlendirilmelerinde etkin
olmaları, çoğu zaman da onlar adına karar
vermeleri sebebiyle anne-babanın eğitim durumu
en önemli faktörlerden biridir. Anne-baba eğitim
düzeyi arttıkça kızların erken yaşta evlenmeleri
azalıyor. Annesi okur-yazar olan kız çocukları daha
az erken evlilik yapıyor. Ailelerin değer yargıları,
evliliğe yaklaşımları çocuk evliliklerin önündeki
en önemli engellerden biri. Bu bağlamda ‘’evlilik
kararını kimin verdiği’’ önem kazanıyor. Sadece dini
nikâhla yapılan evliliklerde çocuk yaşta evlilik riski
daha yüksek oluyor. Eşler arası yaş farkı (arttıkça)
beşten fazlaysa çocuk gelin olma riski artıyor.
Araştırmalar göstermiştir ki anadili Türkçe olan
Ailelerin
değer
yargıları,
evliliğe
yaklaşımları
çocuk
evliliklerin
önündeki
en önemli
engellerden
biri.
ailelerde, anadili Kürtçe ve anadili
Arapça olan ailelere göre daha
az kız çocuk evlenmeleri mevcut.
Geleneksel ve yasal düzenlemeler
de çok önemli elbette. Çocuk gelin
evlenmelerinde yasal evlenme
yaşı gelinceye dek aileler dini
nikâha, cinsel istismara onay
vermekte, çocuğun istismarı ile
sonuçlanan sürece aileler ivme
kazandırmaktadır. Özellikle Doğu
Anadolu Bölgesinde halen etkisini
sürdüren başlık parası, berdel gibi
çağdışı ancak geleneksel değerlerin
hüküm sürmesi çocuk gelin olmaya
giden yolu açık tutmaktadır. Ayrıca
çocukların oniki yaşına kadar
köyde mi yoksa kentte mi yaşadığı
diğer önemli bir faktör. Köyde
yaşayanlarda erken evlilik kentte
yaşayanlara göre daha sık olduğu
görülmüştür. Doğuda batıya göre
daha sık erken evlilik görülmektedir.
Dini söylemlerde bulunan kişiler ne
söylerse söylesin, dünyadaki tüm
dinlerin kökenine bakıldığında ‘’insan
sevgisi’’ nin ortak payda olduğu
ve ‘’insanın’’ önemli olduğu nettir.
Bu bağlamda bir çocuğu doğal
gelişim yolundan alıp, ruhuyla
Kız çocuklarının ve kadınların
eğitimi önemli olup, erken
evliliklerinönlenmesi için en az lise
mezunu olmalarını sağlamalıyız.
Hayat fevkalade cinsiyetçi...
Kız çocuklarının eğitim sonrası
iş istihdamı önemlidir. Çocuk
yaşta evliliklerin son bulması
dileğimle…
35
Vitesin hemen önündeki bir tuş
yardımıyla kapatılan sistem modelin
en eğlenceli halini size sunuyor.
OTOMOBİL
GÜVENLİK
BMW X1, 2012 yılında dizel versiyonu
ile katıldığı çarpışma testlerinden 5
yıldız ile ayrıldı. Önden çarpmalarda
sürücünün göğüs ve kaval kemikleri
dışında tüm uzuvlarına, yolcunun
ise kaval kemikleri dışında tüm
noktalarına maksimum koruma
sağlamış. Yandan araç ile
çarpışmalarda her bölgeye tam
koruma sağlarken, sabit bariyer
çarpmalarında ise göğüs bölgesini
koruma altına almış.
İÇ MEKAN
YENİ BMW X1: FARK YARATIYOR
Crossover segmenti günümüzde giderek popüler olmaya başladı. Bu otomobilin tercih edilme sebepleri
de fazlasıyla ilginç. “Neden tercih ettiniz?” sorunlarına “yerden yüksek, heybetli ve bana güven veriyor”
cevaplarını alıyoruz. BMW X1’de bu segmentin oyuncularından birisi.
TASARIM
Şehir trafiğinin yoğunluğunda
sizlere yüksek sürüş pozisyonu
ile güven ve keyif veren, auto
start/stop ve Eco Pro sistemleri
sayesinde yakıt tüketimini
düşüren, TwinPower Turbo
motoru ve 8 ileri steptronik
şanzımanı ile çevik yapısını
performansla birleştiren Yeni
BMW X1, en iyi yol arkadaşınız
olmaya hazır. Izgara üzerinde
kullanılan krom görselli detaylar
alt hava girişinde de kullanılmış.
Motor kapağı üzerinde ve yan
bölümde yer alan uzun çizgiler
akıcı tasarım dili sağlarken
otomobile dinamik bir hava da
katmış. Modele hafif arazi algısı
işlemek için kapı altlarında ve
çamurluk kenarlarında siyah
plastik detaylar kullanılmış.
Karoserin yüksek tutulması da bu
algıyı desteklemiş. Arka bölümde
yine Led stop grubu gözlerden
kaçmıyor. Ön hava girişinde
kullanılan krom görselli detay
arka difizörde de görev yapıyor.
Cam üstü rüzgarlık ve çift çıkışlı
egzoz borusu da otomobili
sportif kılan diğer detaylardan.
36
BMW X1 dışı gibi iç mekanı da
klasik tasarım diline sahip. 3 kollu
direksiyon ve vites topuzu bu rüzgarı
estiren diğer detaylardan. Ön
konsolun büyük bir çoğunluğunun
açık renkli olması iç mekana
ferahlık katmış. İçeriye kalite algısı
katmak için ön konsolun bazı
bölümlerine kahve tonlarda parlak
parçalar konumlandırılmış. Bu da
iç mekanın daha da modern ve
geniş gözükmesini sağlamış. Ön
konsolda klima kumandalarının
hemen üzerinde yine BMW
modellerinde görmeye alıştığımız
bir ekran yer alıyor. Bu ekrandan
müzik sistemi ayarları ve araç
bilgileri hakkında bilgiler alınabilirken,
vitesi “R” konuma aldığınızda
geri park kamerası olarak da
kullanabiliyorsunuz. Bu ekranın vitesin
arkasında konumlanan fonksiyonel
bir joystic ile kontrol edilebiliyor
olması gerçekten harika. Klima ve
müzik sisteminin kullanımı oldukça
kolay. Eşya gözü konusunda model
orta konsolda vites önünde ve kapı
iç ceplerinde yeteri kadar alan
sunmuş. Önde ve arkada sunulan
alan yeterli seviyede. Cam tavanın
otomobilde sunulması da ferah
bir iç kabini sizlere sağlıyor. Aracın
bagaj hacmi 420 litre. Bu değer ile
rakiplerini sollamış durumda.
kullanımlarda da size başarılı
bir şekilde destek veriyor. ESP
sistemi devredeyken model size
bırakmadan kaymaları engelliyor.
Aile hekimlerimizin ve tüm
doktorlarımızın Tıp Bayramı’nı
kutlarız.
KONFOR VE YOL TUTUŞ
Model orta sertlikteki
süspansiyonlara sahip. Bu
süspansiyon hafif arazide yerden
gelen darbeleri başarılı bir şekilde
emerken, performans odaklı
37
YOL
OTOMOBİL
GÜNCELERİ
Dr. Şina
SLOVENYA
Slovenya, batısında İtalya, kuzeyinde
Avusturya, kuzeydoğusunda
Macaristan ve güneydoğusunda
Hırvatistan’ ın yer aldığı nispeten
küçük bir orta Avrupa ülkesi. Toplam
nüfusu iki milyon civarında ve
başşehri Ljubljana. Biz İtalya’dan
giriş yapmış olduk ve hedefimiz
Hırvatistan’ a doğru Slovenya’yı bir
baştan öbür başa kat eden otoyol
üzerinde birkaç saatte geçtik.
Hırvatistan’ a girerken sınırda sadece
pasaport kontrolü ile geçişimizi
tamamladık. Bu işlem de süre
olarak çok fazla tutmadı. Sadece
araç kuyruğunda beklememiz biraz
zaman aldı.
sı GÖN
ENÇ
ZAGREB RADYOSUNDA MOTOSİKLET TÜRKÜSÜ
Gezginler Motosiklet Kulübü üyesi dört arkadaş; Alper Engiz, Ercan Semizoğlu, Dr. Hakan Altuntoprak ve ben, gezimize
heyecanla, keyifle, mutluluk ve neşeyle devam ediyoruz. Venedik’ in ruhumuza yaşattığı sarhoşluktan, gönlümüzde
oluşturduğu hoşnutluktan henüz sıyrılamamış bir halde bundan sonraki durağımız olan Zagreb’ e doğru yola çıktık.
TRİESTE
Venedik sınırlarına komşu olan ve İtalya’daki son
uğrağımız Trieste bir liman kenti. Trieste İtalya’nın
kuzeydoğusunda ve Adriyatik denizi kıyısında yer alıyor
ve Dünya deniz ticaretinde İtalya’nın aldığı payda
hatırı sayılır bir orana sahip. Planlarımızda olmadığı için
Trieste’yi boydan boya geçtik ve İtalya-Slovenya sınırına
ulaştık. Sınırda eskiden gümrük binaları olduğu belli olan
terk edilmiş binalar vardı ve geçiş herhangi bir kural ya
da uygulamaya tabii değildi.
ZAGREB
Hırvatistan, Balkan Yarımadasının
kuzeybatısında yer alan nispeten
yeni sayılabilecek Avrupa
devletlerinden biri. Kuzeybatısında
Slovenya, kuzeyinde Macaristan,
güneyinde Bosna-Hersek, batısında
Adriyatik Denizi, kuzeydoğusunda
Sırbistan yer alıyor. Başkenti bizim
de varış hedefimiz olan ve o gece
konaklamayı planladığımız Zagreb.
Zagreb son derece sakin, düzenli
ve bol yeşil alana sahip bir şehir.
Şehrin hemen içinden “Sava” nehri
geçiyor. Nehrin üzerinde birçok araç
köprüsü var. Ban Jelacic Meydanı
şehrin kalbi. Gezilecek yerler hep
buranın etrafında. Buradaki Asker
Josip Jelacic heykeli dikkat çekiyor
ve sanki şehrin simgelerinden biri
olmuş gibi.
Zagreb merkezi Yukarı Şehir (Gronji
Grad) ve Aşağı Şehir (Donji Grad)
olarak ikiye ayrılıyor. Yukarı şehir
Jelacic meydanının üst kısmı, Kaptol
ve Gradec bölgelerini içine alıyor ve
birçok cazibe merkezi burada. Aşağı
şehre göre daha meşhur olduğu
ve daha fazla ilgimizi çekeceğini
düşündüğümüz için gezimize
yukarıdan başladık.
Ban Jelacic Meydanı’nın hemen
38
39
üstüne merdivenle çıkıldığında
meşhur Dolac Pazarı var. Biz
gittiğimizde saat uygun olmadığı
için Pazar boştu. Sakin Zagreb’in
barlar sokağı olarak adlandırılan
“Tkalciceva Caddesi “sakin değil
aksine çok canlı ve kalabalıktı.
Gezmek ve şehri tanımak için en
keyifli yer de burasıydı. Biraz daha
yürüyünce St Mark Kilisesi’nin
bulunduğu Markov Meydanı’na
vardık. Meydan yine Zagreb’in
önemli simgelerinden birisi. Bunu
sağlayan da St. Mark Kilisesi’nin
adeta kanaviçeyi andıran rengarenk
ve piksel görünen kiremitleri.
Kilise karşıya alındığında sağda
parlamento binası, solda da
başkanlık sarayı binası yer alıyor.
Kiliseden sonra sokaklarda yürümeye
devam ettiğimizde, biraz ötede
ilginç konsepti ile “Museum of
Broken Relationships” yani “bitmiş
ilişkiler müzesi” karşımıza çıktı.
40
Dünya’nın dört bir yanından kişiler,
biten ilişkilerine dair objeleri ilişkilerinin
kısa bir hikayesi ile bu müzeye
göndermişler. Gördüğümüz bir diğer
ilginç şey de Sırp asıllı olmasına
rağmen Hırvatistan ve Hırvat’lar
tarafından sahiplenilip beğenilen
ünlü mucit ve mühendis Nikola
Tesla ile ilgili bir yazıt oldu. Zagreb
yürüyerek gezilebilecek kadar küçük
bir şehir imiş. Bunu fark etmemiz çok
uzun sürmedi.
Yaşadığımız iki ilginç olayı
anlatmadan geçemeyeceğim.
Birincisi hediyelik eşya almak için
girdiğimiz dükkânlardan birinde
oldu. Biz kendi aramızda konuşurken
dükkanda çalışan görevli kız
bize “Siz Türk müsünüz? “ diye
sordu. Türkçesinin düzgünlüğünün
şaşkınlığıyla bakınırken kızın Ankara’
da Türk Dili ve Edebiyatı okuduğunu,
tatil dolayısı ile memleketine
dönmüş olduğunu öğrendik. Kısa
ve keyifli bir sohbet kaçınılmaz oldu
tabii ki.
İkincisi de barlar sokağındaki “Lokma
İstanbul” isimli tatlıcı dükkanı idi.
Vaktimiz biraz daralmış olduğu için
içeri giremedik ama insan ülkesiyle
ilgili bir şey görünce gururlanıyor
doğrusu.
Zagreb gezimizi de keyifle ve
neşeyle tamamladık. Artık dönüş
yolundaydık. Bundan sonraki rotamız
Belgrad üzerinden Üsküp olacaktı. Bir
daha ki yazımıza…
41
KOZMETİK
KARGO BİZDEN
KARGO BİZDEN
CALVİN KLEİN EUPHORİA EDP
100ML - BAYAN PARFÜMÜ
Hayallerinizi gerçekleştirmeye ve sınırları olmayan
bir yolculuğa hazır mısınız?
Euphoria yeni kazanılmış özgürlükten ilham alan,
kişinin hayallerini yaşama dönüştürmesini anlatan
aklınızda yer edecek, seksi ve şık bir parfüm.
Euphoria egzotik meyveler, baştan çıkarıcı çiçekler,
kalp notasındaki siyah orkide etkisiyle gizemli,
zengin kremsi dip notası ile karşıtlıkları birleştiren,
bağımlılık yaratan bir oryantal.
KOD: 0190002657
GİLLETTE MACH3 TIRAŞ MAKİNESİ
Gillette Mach3 Tıraş Makinesi
Gillette Mach3 Yedek Tıraş Bıçağı 12’li
Gillette Mach3 Tıraş Jeli Tahrişe Karşı Koruyucu 2’li Paket
(200 ml + 200 ml) Gillette Çanta Hediye
KOD: 18029655
116.00 TL
69.99 TL
Jean Paul Gaultier, Le Male, Terrible ile en
seksi haliyle derinlemesine kötü bir çocuğa
dönüşüyor. Pembe biberin kıvılcımları,
greyfurdun buruk tatlılığı ile karşılaşıyor ve yüksek
dozda canlılıkla karşılık veriyor. Lavanta çiçeği
kokusu ile heyecanlanıyor.
304.00 TL
124.99 TL
KOD: 0190000910
LOREAL PARİS SUPERLİNER GEL INTENZA
24H GEL EYELİNER 2.8 GR SİYAH
BİODERMA SENSİBİO H2O 500ML
İKİNCİSİ BEDAVA
İmzanızı bakmak ve LOréal Paris Super Liner Jel Intenza
ile Grafik olmaya cesaret oluşturun. Lüks jel dokusu
kolayca kayar. Yukarı siyah 24 saat arasındadır. Kendi
profesyonel ilham fırçası ile birlikte gelir.
İçeriğindeki miseller, ciltteki makyajı, birikintiyi ve
kirleri nazikçe giderir.
Aktif yatıştırıcı salatalık ekstresi, ciltte tahriş
oluşmasının önlenmesine destek olur.
Göz çevresi ve yüzde yüksek toleransa sahiptir.
KOD: 0830002310
JEAN PAUL GAULTİER LE MALE
TERRİBLE EDT 125ML ERKEK
PARFÜMÜ
35.00 TL
29.90 TL
KOD: 1070016163
85.00 TL
69.90 TL
253.39 TL
199.00 TL
ROC DERMATOLOGİC ENYDRİAL
EL KREMİ VE DUDAK BAKIM SETİ
50 ML
Enydrial Hand Cream gliserin, shea butter,
panthenol, allentoin, E Vitamini, silikonlar, çinko
ve bakır glukonatlar ve yoğun nemlendiriciler
içerir.Alerji riskini en aza indirgenecek şekilde
formüle edilmiştir bu yoğun el kremi aynı
zamanda da parfüm içermez.
KOD: 0190002451
37.90 TL
İlandaki TL fiyatlara KDV dahildir. Vadelialisveris.com haber vermeden ürünlerin fiyatını değiştirme hakkını saklı tutar. Güncel kampanya bilgileri ve güncellenmiş fiyatlar
için Vadelialisveris.com’u ziyaret ediniz.
42
43
Hırsızlardan nasibini alan bir tek nöbetci eczaneler değil.
ASM’lerde bunlardan nasibini alırken, bir doktorun tek
derdi tabiki bilgisayarı ve kaydının olması gayet normal.
Mesajla muayene döneminden sonra nasıl bir fanzatiye
kurban gidebileceğimizi, şu an için düşünemesek bile
Cem Yenicesu güzel bir paylaşımda bulunmuş.
BU AY AİLE HEKİMLERİ
NDA NELER OLDU?
FACEBOOK GRUBU
book Grubu’nun
Aile Hekimleri Face
Dr. Kaan Öncü
nuz.
Bizleri artık tanıyorsu
ızdan gelen ilginç
ğerli meslektaşlarım
de
siz
adminleriyiz. Ve
ylaşmaya bu ay da
eslektaşlarımızla pa
paylaşımları diğer m
nde bulunduğumuz
ratıcı bir zekayla içi
devam ediyoruz. Ya
ve bizlerin çok
klaşımlarda bulunan
geçirmeye
sorunlara mizahı ya
le şöyle bir gözden
ler
siz
di
şim
ı
lar
şım
olmuş neler…
beğendiği payla
buyrun bakalım neler
ne dersiniz? O halde
an
Dr. Muharrem Armağ
Onur Kızıldağ
Başlarda adı Butik ASM’ydi, sonradan Güçlendirilmiş ASM oldu ve daha sonrasını bende takip edemedim. Bizlerden
önce televizyonlarda ve medyada kamuoyuna açıklanan bu Butik ASM’ler meselesinin bizleri Cumartesi günleri
de çalıştırmaktan geçtiğine inanıyorum. İşte tam da bu noktada Harun Reşit arkadaşımız güzel bir paylaşımda
bulundu. Bizlerin tüm bu sorunlar karşısında nasıl bir tutum izlediğimizi güzel özetlemiş Ümit Ünal... Betül Güçlü
arkadaşımız nostaljik bir yolculuk yaptı. Bizlerde onun sayesinde radyolarımızı hatırladık. Şaban Kaya arkadaşımız
grubumuzun içinde her daim sosyal konulara iyi örnekler sunuyor.
44
45
ARAŞTIRMA
algılayıp, ruhani, sembolik, ulvi,
en önemlisi de gizemli anlamlarını
özlüyor olabilirler.’
Magdalı Meryem Hz. İsa’nın eşiydi ve
bugünkü kilise tarafından fahişe ilan edilen
Meryem’in bu gerçeğini Leonardo Da Vinci
tablosunda saklanmıştı
ASIRLARDIR SAKLANAN
BÜYÜK SIR
Papa II. Jean Paul’un ölmeden önce Dan Brown’ın ‘Da Vinci Şifresi’ isimli kitabındaki
düşüncelere karşı açtığı savaşın temeli, aslında 1945 yılında Mısır’ın Nag Hammadi kentinde
kayalıklar arasında ortaya çıkarılan kutsal el yazmalarıyla başlamıştı.
Nag Hammadi belgeleri, Hıristiyanlık
aleminde büyük bir tartışma
başlamasına neden olmuştu.
Belgeler, havarilerden birinin
‘Magdalalı Meryem’ diye anılan
bir fahişe olduğunu, Magdalalı ile
Hz İsa ‘nın evlendiğini, bu evlilikten
bir çocuklarının dünyaya geldiğini
tartışmaya açıyordu.
Mısır çöllerinde Nag Hammadi
kayalıklarında kardeşiyle gübre
arayan Muhammed Ali, kazmasını
vurduğunda tüm Hıristiyan dünyasını
dalgalandıracak bir keşfin arifesinde
olduğunu bilmiyordu. Takvimler
1945 yılının aralık ayını gösteriyordu.
Muhammed Ali ve kardeşi, toprağı
kazmaya başladıklarında bir
metre boyunda bir toprak çömlek
buldular. Muhammed Ali’nin batıl
inançları vardı. ‘Cin vardır’ diye
önce dokunmak istemedi. Sonra
‘Belki de altın’ vardır diye düşündü.
Çekicini kaldırdığı gibi çömleğin
ortasına indirdi. Çil çil altınlar yerine,
deriye sarılı 13 adet papirüs tomarı
buldu. Kan davasından aranan
46
Muhammed Ali, polisin evde
arama yapması halinde yazıtları
bulmasından endişe ederek bir
rahipten saklamasını istedi. Bu arada
yazıtları gören Ragıp isimli bir tarih
öğretmeni, papirüslerin çok kıymetli
olabileceğini söylüyordu.
ABD’YE KAÇIRILDI
Kitaplar bir süre sonra Kahire’de
karaborsaya düşünce Mısırlı
yetkililerin dikkatini çekti. Mısırlı
yetkililer, bunların büyük bir
bölümüne el koyarken, 13’üncü
kitabın bir kısmı ABD’ye kaçırıldı. 30
yıl sonra ortaya çıkan Muhammed
Ali, belgelerin bir kısmının
kaybolduğunu, bir kısmının da
yandığını söyledi. Fakat geriye
Hıristiyanlığın başlangıcıyla ilgili 52
ayrı kutsal metin kalmıştı. Bir süre
sonra ise Muhammed Ali’nin Nag
Hammadi’de bulduğu belgelerin
Yunanca el yazmalarının 1500
yıllık Kıpti çevirileri olduğu anlaşıldı.
Tahminlere göre milattan sonra 120
ile 150 yıllarında Yunanca olarak
yazılmış Filippos sureleri ve diğer
yazıtlar, MS 350 ile 400 yıllarında
Kıptice’ye çevrilmişti.
ROMANIN ESİN KAYNAĞI
1970’li yıllarda piyasa çıkan
kitaplarla birlikte Hıristiyan
dünyasında inceden inceye
Magdalalı Meryem ile Hz. İsa’nın kan
bağının günümüze taşınmış olup
olmayacağı tartışılmaya başlandı.
1982 yılında Henry Lincoln, Michael
Baigent ve Richard Leigh imzasıyla
çıkan ‘Kutsal Kan, Kutsal Kase’
isimli kitapta Hıristiyanlığın ‘Kutsal
Kase’ sırrının Magdalalı Meryem
olabileceği öne sürülüyordu. İşte bu
kitap Dan Brown’un ‘Da Vinci Şifresi’
romanına da esin kaynağı oldu.
Amerikalı ilahiyatçı Prof. James
Robinson, Nag Hammadi belgeleri
için ‘Matta, Luka, Markos ve
Yuhanna’nın İncilleri, bir çeşit İsa
biyografisidir. Nag Hammadi
belgeleri ise söylencelerin
toplandığı bir derlemedir’ diyor.
Robinson, bu iddiaların niye bu
kadar rağbet gördüğünü ise;
‘Belgeleri derleyenler, muhtemelen
Hıristiyanlığın sol kanadını
güçlendirmek istiyorlardı, tıpkı
günümüzde ortaya çıkan ‘New
Age-Yeni Çağ’ akımları gibi. Kilisenin
(bu, Da Vinci Şifresi’nde RomaKatolik kilisesidir) çok dünyevi, çok
maddeci, çok bedensel olarak
Filippos belgelerinde ‘İsa, onu
diğer müritlerinden daha çok
sever, sık sık dudaklarından
öperdi. Diğer müritler içerler ve
kınadıklarını ifade ederlerdi. Ona
şöyle derlerdi: ‘Onu niye bizden
daha çok seviyorsun.’ O da şu yanıtı
verirdi: Onu sevdiğim gibi sizi niye
sevmiyorum?’ diye yazar. Filippos
surelerinde Magdalalı Meryem’den
‘yoldaş’ diye söz edildiğini belirten
ilahiyatçı Robinson, bunun illa
‘eşi’ anlamına gelmeyeceğini
savunuyor. Robinson, ‘Bana hikaye
daha heyecanlı hale getirilsin diye
kurgulanmış gibi geliyor. Filippos
surelerinin tamamını okuyan
anlatıcının bedensel seksi bencil ve
kaba olarak algıladığını, hayvansı bir
davranış olarak gördüğünü algılar.
Eski kilise, öpücüğü doğurganlık için
metafor olarak kullanırdı. Burada
öpücük dini bir ritüel anlamı içerir’
diyor.
ÇARMIHTA YANINDAYDI
Dan Brown’un Da Vinci Şifresi’nde
önemli yer tutan Magdalalı
Meryem adına Yeni Ahit’te 12
kez rastlanıyor. Hz. İsa, çarmıha
gerildiğinde müritlerinden sadece
Magdalalı Meryem orada
bulunmaktadır. Öldükten sonra Hz.
İsa ile ilgilenen yine Meryem’dir.
Hıristiyan öğretisine göre Hz. İsa’nın
göğe yükseldiğini de üç gün sonra
mezarını ziyaretine gittiğinde fark
eden de yine kendisidir. Gnostiklere
ait ‘kayıp’ kutsal belgelerde Hz.
İsa ile Hz. Meryem arasında daha
yakın bir ilişki bulunduğuna dair
işaretler bulunmaktadır. Güçlü bir
lider ve düşünür olarak Hz. İsa’nın
diğer havarilere vermediği sırlarını
Magdalalı Meryem’e aktarmış
olabileceğine dair de şüpheler
bulunuyor. Magdalalı Meryem’in bu
durumda kıskançlıkların ve rekabetin
kurbanı olmuş olabileceği söyleniyor.
Luka’nın İncili’nde kadının adı
geçmez, sadece ‘günahkar’
diye adlandırılan biri gözyaşlarıyla
çarmıha gerilmiş Hz. İsa’nın
ayaklarını yıkar, saçlarıyla kurular,
öper ve merhem sürer. Hz. İsa,
47
KUTSAL KASE SEMBOLÜ
‘Günahlarından arınıyor, bu nedenle
beni çok seviyor’ der.
İlahiyatçı Elaine Pagel, Magdalı
Meryem’in diğer müritlerden
daha fazla bilgiye ve sırra sahip
olup olmadığıyla ilgili soruya şu
yanıtı veriyor: ‘Detayları bilmiyoruz,
ancak İsa’yla özel bir ilişkisi olmalı.
Meryem surelerinde ona diğerlerine
anlatmadığı şeyleri anlattığı ve özel
bir sevgi beslediği belirtiliyor. Hz
İsa’nın ona diğerlerine söylemediği
şeyleri anlattığına dair kanıt yok,
ancak imalar var.’
SON AKŞAM YEMEĞİ VE
MAGDALALI MERYEM
Georgetown Üniversitesi dini sanat
ve kültür tarihi Profesörü Diane
Apostolos-Cappadona bu soruya
şu yanıtı veriyor: ‘İlk tepkim şöyle
oldu: Masada bir kadının oturduğu
enterasan bir yaklaşım! Bu tam da
feminist teolojiye ya da teolojinin
postfeminist dönemine uygun.
Ama gerçek olamaz. Tarihte Son
Akşam yemeğine baktığımızda
bazen İsa’nın masanın ortasında
bazen başında oturduğunu
görüyoruz. Masa yuvarlak, kare
ya da dikdörtgen olabiliyor. Bu
arada İsa’nın müridi Yuhanna’nın
hep kendisine yakın oturduğunu
görüyoruz. 20’nci ve 21’inci
yüzyıl algılayışıyla baktığımızda
Yuhanna’yı soft, feminen ve genç
bir karakter olarak görüyoruz.
Leonardo’nun tablosuna daha
dikkatli baktığımızda sakalı olmayan
ve feminen diyebileceğimiz
başka karakterler de mevcut.
Ama yaptığım araştırmalara
göre cinsiyet algılayışının kültürel
ve sosyal bir kavram olduğunu
48
vurgulamak istiyorum. Bugün benim
ve sizin erkeksi ya da kadınsı diye
algıladıklarımız, muhtemelen 15’nci
yüzyıl Floransası ile aynı değildir.’
VATİKAN NE DİYOR
Cenova Başpiskoposu Kardinal
Tarcisio Bertone, ise “Maria
Magdalena meşru mudur?”
sorusuna; “Elbette meşrudur.
Günahkarken iyiliği, Hz. İsa aracılığı
ile seçmiş ve pişmanlık duymuştur.
Hz. İsa ona doktrinini kabul
ettirmiş, sosyal yaşama dönmesini
sağlamıştır” diyor.
DA VINCI ŞİFRESİ NE DİYOR
HIRİSTİYANLIĞIN temel doktrinine
göre İsa Mesih asla evlenmedi,
çarmıha gerildi, dirildi ve göğe
yükseldi. Dan Brown’ın ‘Da Vinci
Şifresi’ ise Hıristiyanlığın temel inanç
doktrininden çok farklı, bambaşka
bir hikaye anlatıyor. İsa’nın ölümlü
olduğu, evlendiği, çocuk sahibi
olduğu bir hikaye… Kardinal
Bertone’ye göre kilise, kadının
statüsünü kesinlikle indirgemiş değil.
Ancak Da Vinci Şifresi’ndeki kurgu
şöyle:
BİR KADIN HAVARİ
Leonardo da Vinci, Kutsal Kase’nin
sırrını saklayanlardan biri ve Milano
yakınlarındaki Santa Maria delle
Grazie Kilisesi’nin duvarında bulunan
‘Son Akşam Yemeği’ freskinde bu
gizemin anahtarını ele veriyor. İsa’nın
12 havarisiyle birlikte ekmek kırıp
şarap içtiği bu freskte sağ yanında
oturan kişi bir erkek değil, kızıl saçları,
narince kıvrılmış elleri ve göğüsleriyle
bir kadın. Yani Magdalalı Meryem.
Peki, İsa’nın son akşam yemeğinde
şarap içtiği Kutsal Kase nerede?
Kase freskte görünmüyor. Ama
aslında görünüyor. Meryem olarak.
Kase ya da kadeh aslında bir
kadınlık sembolüydü. Kutsal Kase,
kutsal dişiyi ve kilise tarafından
tamamen yok edilmiş olan tanrıçayı
temsil ediyordu. Kadının hayat
verebilme yetisi bir zamanlar
kutsaldı ama erkek egemen kilisenin
yükselişine tehdit oluşturuyordu. Bu
yüzden kutsal dişi şeytanlaştırıldı ve
ona günahkar dendi.
MESİH’İN EŞİYDİ
Son Akşam Yemeği’nde İsa ile
Magdalalı Meryem bir çiftti. İkisinin
evli olması, bekar İsa’dan çok daha
mantıklıydı. Çünkü İsa bir Yahudi’ydi
ve Yahudilerin sosyal kültürü
yetişkin bir erkeğin bekar kalmasını
yasaklıyordu. Bu nedenle İsa evli
olmasaydı İncil ayetleri bundan
mutlaka bahsederdi. Nag Hammadi
yazıtlarında da ‘Ve Kurtarıcı’nın
yoldaşı Magdalalı Meryem’dir’ diye
geçiyor. Ve Aramice’de ‘yoldaş’
kelimesi eş anlamında kullanılıyor.
HAÇLI SEFERLERİ
Magdalalı Meryem’e tanrıça olarak
tapan Sion tarikatı’na göre Hz. İsa
çarmıha gerildiğinde karısı Meryem
hamileydi. Kutsal Kase hikayesinde
anlatılan İsa’nın kanı ile dolu olan
kadeh aslında Meryem’i anlatıyordu.
Mesih’in soylu kanını taşıyan Kutsal
Kase’ydi Meryem. Ve İsa’nın bir soyu
vardı. Vatikan bu sırrı dördüncü
yüzyılda örtbas etmeye çalışmıştı.
Haçlı Seferleri’nin bir nedeni de
buydu.
İSA İLK FEMİNİSTTİ
Kilisenin Magdalalı Meryem’e
emanet edilmesini isteyen İsa ilk
feministti. Meryem, kilise erkekleri
karşısında yıkıcı bir güçtü. Kilise
kurma görevini almış olmakla
kalmıyor, kilisenin yeni ilan ettiği
ilahın ölümlü nesiller dünyaya
getirdiğinin fiziksel kanıtını taşıyordu.
Kilise bu yüzden Meryem’i bir fahişe
olarak tanıttı ve İsa ile evlendiğine
dair tüm delilleri sakladı.
49
STİL
Dr. Suna NİZ
AMOĞLU
Modern çizgilerle harmanlayıp
geniş paçalar hatta bir hayli
yüksek beller kısa üstler çiçek
desenler. Biliriz ki bahar akşamları
soğuk biraz ısırır; Jean yada Süet
mini ceketler yarenlik etsin bizlere
Kareli (ekose )kumaşlar aslında çok
zordur. .. iskoçyadan yol gelen bu
kumaş 70 sonu 80 başında punk
döneminde trend olmuştur. .en
çok kırmızı ekose bizde mutlu
bir gülümseme oluştururken yeşil
ve lacivert miniler yada jeanlerle
güzel dostlukları vardır. .Her türlü
kumaşla iyi geçinir hattâ ceket
gibide kullanabilirsiniz. .Yine
akşamlar için tek renk şallar neden
olmasın.
Pudra çok elegan ve bahar...Hani
fileler varya hatta ilk gördüğümde
eski Türk filmlerdeki meselâ “neşeli
günler “ rahmetli Adile teyzemin
pazar selesi aklıma gelmişti. Ben
çok renkli fileleri şık bulmuyorum.
Ekru ( ünlü biz halkımızın krem
rengi ) veya mavi &siyah ( prusya
mavisi )seviyorum. Aslında büyük
bir tığ yada şiş ile kendimiz bile
örebiliriz. Oldukca ekstra large omuz
dekolteli avuç içlerini örtecek şekilde
tamamlıyabiliriz. .
Her boy eteğin tadını çıkartalım
mı?
Yoksa sizin hâlâ pile /pilise eteğiniz
yok mu?
Beden boyunuzu kesmeyen
daima zarif ve uzun gösterecek
50
70 yıllar
olmazsa olmaz
topuklar dışında sneaker(
trainer=spor papuç) ve Slip
-on(hemen ayağa geçirilen
babete benzeyen bağsız papuç )
rahatlığıda önemli. .
Eğlenmeye hazırmıyız?
1960’lı yılların tie-dye yani patikler.
Çok trend. .Kumaşları katlayıp
iple bağlıyoruz. .Farklı tekniklerle
yapacağımız düğümler sadece size
özel kumaşları oluşturuyor. Doğduğu
yer Endonezya; özellikle Java da
batik elbiseli hanımları görebilirsiniz.
Ben de Bali ziyaretim de çok ucuza
sahip olabilmiştim ve yerel halkın
gösterişli el emekleri ile ördükleri
kolyelerle. . .Renklerle dans etmeyi
unutmayalım ve bir batik tasarım
kapalım. ..
Altına şeffaf tasarımlar çantalar
parmak uçuşlar açık bootieler..
Hem pembe hem fırfır bir de
üstüne dantel maskülen giyinenleri
mutsuz edecek. .
Blok renkleri kullanmakdan korkma
(güçlü bir çok rengi bir arada
kullan) Mesela koyu mavi ve
marsala. .( pek çok rengi hatırlatır
insana, kırmızıdır kahverengiye tarçın
tonlarında bordoya. )Sicilya’nın bol
güneşinin özel şarabını hatırlatır
marsala. ..
Ve olmazsa olmaz ‘’Broş”
Yakalarda ki simetriyi bozacak
esprisiyle. .sofistike tasarımların
vazgeçilmezi. .
Özelikle yalın kesimli gizemli
tavır bir Fransız hanımefendisine
reverans dedirtiyor. .Belki geceliği
anımsatan saten dantelli bluzlerinizi
her dönem pamuklara sarmalayıp
saklıyacağımız gerçek..
Moda kuşkusuz Fransız kültürünün
temel taşlarından ..Küçük siyah
elbiseler, tek parça mayolar
,bereler. Haute Couture ‘ün küresel
merkezi olan Paris de Channel,
Dior, L.Vuitton , Hermes ( Side de
yaşayan biri olarak o kadar iyi
taklitleri var ki öneririm .Tabii ben
imitasyon kullanmıyorum ; şirinler
aşkına çok şakacıyım)
Sokak modası Newyork diyorum.
.Manhattan arka sokaklarında
ki sevimli mağazalardan bir çok
trendlerin çıktığı söylenir. .Günlük
rahat plaj giysileri güney Amerika
Sao-Paulo..Vee elbette Rönesans
dan beri kaliteli kumaşlarıyla
tanınan Milano en tarz parçalarıyla
her dönem adını konuşturmuştur.
Sözün doğrusunu zarafatla
deyerler.”.Biz azeriler bu sözü
yaş alırken çok duymuşuzdur
; ebelerimizden. .Uslup da ki
nazendelik hafife alınmayacak
asalettir.
Zerafet şıklığın bir bütünüdür. Bir
duruşdur. Bu nezâketi,
sabah uyandığımız da giyinip
günün sonuna kadar bizimle meşk
etmesini sağlamalıyız. .
Yürürken, çalışırken, yemek de
..sohbet de tartışırken kokteyl de
her zaman heryerde biraz yorucu
da olsa hiç çıkarmamalıyız. .. Aksi
halde giydiğimiz hiç bir esbap
tamamlanmamış olur. Edep sınırların
da bir uslüp bizim yeri doldurulmaz
ışıltılarımızdır. .
Vee nihayet cemrelerle bezenmiş
Nevruz , Hıdırellez şenlikleri rütüelleri
barındıran baharımız geldi. .
Ne hoş geldi barkımıza gönlümüze.
.
Şu gardroplarımızı bir elden
geçirelim mi..?
Evet biliyorum çok zaman sarf
edeceğiz ama üç ay boyunca
sabah uyandığımız da ne
giyeceğim tasamız olmuyacağı
gibi akşam , hft sonu etkinliklerin
de kıyafet sorunumuzu dama
kaldırmış olacağız.
Önerim şudur ki ; öncelikle 3
yıl giymediğiniz bir parçanızı
hediye edin. Böylelikle her
anlamda farkındalığınız artacak.
Bizler iyi biliriz çetelemeyi; eksik,
terzi ve çamaşırhaneyi & ütü
odasını ziyaretleri tasnifleriz. .Sahip
olduğunuz kıyafetlere uygun
kombinler yaparsak gardrop kapısı
düşünme komşuluğumuzu fes
ederiz. .
Şimdi alış&veriş vakti ..elbette bu
nacizane yazımı okuyorsunuz ve
biraz klavuz olabilirsek çok bahtiyar
olacağız.
“Doğruluk mu cesaret mi “” bu
bahar cesaret diyelim ve renkleri
match (eşleştirip karıştıralım)edelim.
Bir tablo gibi bakın tabiata ne
neyle yakışmış ise cesaret diyin ve
kombinleyin.
Kollar genelde düşük yada bir
masal kahramanı gibi kocaman. .
Yer çekimi ile flört edecek. .
70 yıllar olmazsa olmaz .
Modern çizgilerle harmanlayıp
geniş paçalar hatta bir hayli
yüksek beller kısa üstler çiçek
desenler. .Biliriz ki bahar akşamları
soğuk biraz ısırır; Jean yada Süet
mini ceketler yarenlik etsin bizlere
Kareli (ekose )kumaşlar aslında çok
zordur. .. iskoçyadan yol gelen bu
kumaş 70 sonu 80 başında punk
döneminde trend olmuştur. .en
çok kırmızı ekose bizde mutlu
bir gülümseme oluştururken yeşil
ve lacivert miniler yada jeanlerle
güzel dostlukları vardır. .Her türlü
kumaşla iyi geçinir hattâ ceket
gibide kullanabilirsiniz. .Yine
akşamlar için tek renk şallar neden
olmasın.
Pudra çok elegan ve bahar...Hani
fileler varya hatta ilk gördüğümde
eski Türk filmlerdeki meselâ “neşeli
günler “ rahmetli Adile teyzemin
pazar selesi aklıma gelmişti. Ben
çok renkli fileleri şık bulmuyorum.
Ekru ( ünlü biz halkımızın krem
rengi ) veya mavi &siyah ( prusya
mavisi )seviyorum. Aslında büyük
bir tığ yada şiş ile kendimiz bile
örebiliriz. Oldukca ekstra large omuz
dekolteli avuç içlerini örtecek şekilde
tamamlıyabiliriz. .
Her boy eteğin tadını çıkartalım
mı?
Yoksa sizin hâlâ pile /pilise eteğiniz
yok mu !!
Beden boyunuzu kesmeyen
daima zarif ve uzun gösterecek
topuklar dışında sneaker(
trainer=spor papuç) ve Slip
-on(hemen ayağa geçirilen
babete benzeyen bağsız papuç )
rahatlığıda önemli. .
Eğlenmeye hazırmıyız? 60 yılların
tie-dye (batikler. .kendimiz bile
yapabiliriz.)
Çok trend. .Kumaşları katlayıp
iple bağlıyoruz. .Farklı tekniklerle
yapacağımız düğümler sadece size
özel kumaşları oluşturuyor. Doğduğu
yer Endonezya; özellikle Java da
batik elbiseli hanımları görebilirsiniz.
Ben de Bali ziyaretim de çok ucuza
sahip olabilmiştim ve yerel halkın
gösterişli el emekleri ile ördükleri
kolyelerle. . .Renklerle dans etmeyi
unutmayalım ve bir batik tasarım
kapalım. ..
Altına şeffaf tasarımlar çantalar
parmak uçuşlar açık bootieler..
Hem pembe hem fırfır bir de
üstüne dantel maskülen giyinenleri
mutsuz edecek. .
Blok renkleri kullanmakdan korkma
(güçlü bir çok rengi bir arada
kullan) Mesela koyu mavi ve
marsala. .( pek çok rengi hatırlatır
insana, kırmızıdır kahverengiye tarçın
tonlarında bordoya. )Sicilya’nın bol
güneşinin özel şarabını hatırlatır
marsala. ..
Ve olmazsa olmaz ‘’Broş””..
Yakalarda ki simetriyi bozacak
esprisiyle. .sofistike tasarımların
vazgeçilmezi. .
Özelikle yalın kesimli gizemli
tavır bir Fransız hanımefendisine
reverans dedirtiyor. .Belki geceliği
anımsatan saten dantelli bluzlerinizi
her dönem pamuklara sarmalayıp
saklıyacağımız gerçek..
Moda kuşkusuz Fransız kültürünün
temel taşlarından ..Küçük siyah
elbiseler, tek parça mayolar
,bereler. Haute Couture ‘ün küresel
merkezi olan Paris de Channel,
Dior, L.Vuitton , Hermes ( Side de
yaşayan biri olarak o kadar iyi
taklitleri var ki öneririm .Tabii ben
imitasyon kullanmıyorum ; şirinler
aşkına çok şakacıyım)
Sokak modası Newyork diyorum.
.Manhattan arka sokaklarında
ki sevimli mağazalardan bir çok
trendlerin çıktığı söylenir. .Günlük
rahat plaj giysileri güney Amerika
Sao-Paulo..Vee elbette Rönesans
dan beri kaliteli kumaşlarıyla tanınan
Milano en tarz parçalarıyla her
51
modernize edip kullanabiliriz. .(
Hatta Avrupalı doğu aksesuarı diye
eşarbı kullanırdı ilk zamanlar )
Belki bir kadının parfümü
onun imzası gibidir lâkin lütfen
abartmayalım. Temiz pak çiçek
kokarak baharı yaşatalım her daim
benliğimiz de.
Bir hikâyenin sayfasını biz hanımlar
kuaförde noktalarız. Unutmayalım
her renk ve model istemekle
olmaz.Elbise, saç , aksesuar sizi
takip etmeli.
Biz Türk hanımları çanta
değiştirmeyi sevmediğimizden
yada çantaya harcanan parayı
lüzumsuz gördüğümüzden bir siyah
hadi biraz daha zorlarsak taba
yada laci & füme olabilen çanta
dönem adını konuşturmuştur.
Hazır giyim de büyük marka
Made in İtaly “ Yurt dışı ziyaretim
de bir trençkot indirimden alma
şansım olmuşdu. Tokyo avantgarde ( daha yenilikçi öncü olmak )
nadir parçalarla da şaşırtabilirsiniz
arkadaşlarınızı.
...Stil deneyim ve kültürün karışımı
değil midir? Karizması vardır. Moda
sonra gelir daima ikinci olmaya
mahkumdur. Zira sadece çok akıllı
bir kadın sade bir stile sahip olur.
Ama gelgörki bu bahar saçlarda
çiçek açacak. .taçlar, eşarplar,
alın kısmına aksesuarlar Dolce&
Gabbana bu sezon Sicilya’nın
limon taşlı tokalarıyla yine gucci de
prenses taçları ile trendi. Yeşilçam
bağlanmış küçük eşarplarını
modelleri seçerdik. Ama gelgör ki
son yıllar da kırdık bu kalıplarımızı
yazlık kışlık bile ayrımına girdik.
Korkmam ve mutlu olurum ki her
mevsime göre çanta seçimlerine
gitmeye başladık.
Klasik bir bilgi bildiğiniz gibi kısa
boylu hanımlar büyük çantadan
kilosufazla olan da heybe
şeklinde ki hobo tipli çantalardan
sakınacak.Tek bedensiz gibi
görünse de çantaları n da bu
anlam da ölçüsü var.
Bendeniz en çok bavul çanta ki elde
tutulduğu için her mekân da ve
zaman da rahatlıkla kullanabiliyor.
Um.toprak denilen kök renkler
tercihim.ve olmazsa olmaz sırt
çantalarım . ( börtü böceksiz ve
ana renkler de olursa çok daha şık
olur ).
Meselà dedim hani Saraylı havası
yaratan brokar kumaştan bir
elbiseye de yüksek bel skinny bir
52
TEKNOLOJİ
KARGO BİZDEN
pantolonlar da baharat tonlarında
ki bir bavul çanta çok yakışır. .Ee
demiştim ya çok kârlı bir kullanım. .
Sanki moda hep bizlere
yakışıyormuş gibi ama ( itirafdır ;
koca bir giyim odam var , değerli
eşimin 4 kapılı bir gardrobu.) Beyler
“ ne giyecek miş”” şöyle küçücük
minnacık (tüm bencilliğimle)
değinelim mi ? :
..Armani dediği gibi kot pantolon
modaya demokrasi getirmiştir. Erkek
modasının olmazsa olmazı denim
parçalar. Grafik desenli tşörtler, yeşil
ve militar ceketlerle kombinliyebilirler.
.
Yine de ofis şıklığı sanırım her
beyefendiye yakışan bir seçim. .
Pijama takımı gibi çizgili bol
döküntülü pantolonlar slim fitlerin
yerini almıştır.
Anorok montlar, bomber ve süet
ceketler(bomber bombadan
kökenli oldukca şiş, kol ve alt beden
lastikli 80 yıllarda çok kullanılmıştır )
serin bahar akşamların da kurtarıcı.
Blazerleri sade oldukca renkli
mendiller spor şıklık business
giymeyi sevmeyenler için ideal.
.. . “Bir ayna önünde yaşamak
ve ölmek.” sloganı buydu ;Beau
Brummell’ın. Tam böyle bir kentli
adamdı. Ceket, yelek, gömlek,
kravat ve pantolondan oluşan takım
elbiseyi buldu..
Tek renkli açık upuzun atkılar da
slimfit gömleklerle güzel kombinler.
Bu bahar beyefendiler 70 lerin
enerjik diskosu 80 lerin sivri yaka
gömlekleri ile vintage modern
detayları harmanlamış olacaklar.
Elbiseni nerden aldın ? Ceketin
markası ne?
Sorularını unut. ..!!! .Kendi tarzınızı
bütüüün bunlarla harmanlayıp
cebinizi de küstürmeden bahara
merhaba demek ister misiniz ?
FOSSIL FS4835 ERKEK KOL SAATİ
KOD: 1400005131
659.00 TL
369.90 TL
FOSSİL ES3887 KOL SAATİ
KOD: 3080053817
769.00 TL
429.90 TL
FOSSİL FS5113 KOL SAATİ
KOD: 3080053825
769.00 TL
429.90 TL
FOSSİL ES3385 KOL SAATİ
KOD: 3080003569
889.00 TL
399.90 TL
FOSSİL JR1157 KOL SAATİ
KOD: 3080003843
559.00 TL
309.90 TL
FOSSİL ES3264 KOL SAATİ
KOD: 3080003535
499.00 TL
289.90 TL
İlandaki TL fiyatlara KDV dahildir. Vadelialisveris.com haber vermeden ürünlerin fiyatını değiştirme hakkını saklı tutar. Güncel kampanya bilgileri ve güncellenmiş fiyatlar
için Vadelialisveris.com’u ziyaret ediniz.
53
GEZİ
SAKLI CENNET
‘Yakın uzaklar’ her zaman için anlık kaçış planları içinde harika birer alternatif rota sunar.
Siz de huzur dolu sihirli bir yer arıyorsanız; Ağva’ya davet ediyoruz sizi…
ORMANIN İÇİNDE
DERE KENARINDA
KEYİF YAPMAK
İÇİN YOLUNUZU
AĞVA’YA ÇEVİRİN.
AİLE HEKİMİ OLARAK, HAFTA İÇİ YAŞANAN İŞ YOĞUNLUĞUNDAN
KAÇMAK VE BİR NEBZE DE OLSA STRESTEN UZAK DURMAK
İSTİYORSANIZ, BU HAFTA SONU ROTANIZI AĞVA’YA ÇEVİRMENİN
ZAMANI GELMİŞ DEMEKTİR. Ormanın içinde, derenin tam
kenarında yer alan Treetops Park Hotel toplam 15 odası ile
hizmet veren butik bir işletme. İçeriye adım attığınızda yıllardır
büyük bir özenle biriktirilmiş antika objelerin dikkatinizi çekmesi
kaçınılmaz olacak. Her biri birbirinden farklı dekore edilmiş
odalardaysa jakuzi ve şömine keyfinin tadına varabilirsiniz.
Aynı zamanda Alaçatı’lı Ümit Usta’nın sunumları ile Ege
mutfağının lezzetleri de tatiliniz boyunca size eşlik edecek. Yılın
her ayı hizmet veren ve adeta bir ev atmosferi sunan otel ani
kaçamaklar için doğru adres.
54
BOĞAZ’DA
İLKBAHAR
Hafta sonu kahvaltının ve yazlık sinema keyfinin tadını çıkarmak için Mart’dan daha
güzel bir ay olabilir mi? Şimdi, soğuk havalardan kurtulup bahar aylarına yavaş
yavaş giriş yaptığımız ılık mart akşamlarını karşılamanın tam zamanı.
BOĞAZ KIYISINDASINIZ… HAFİF
BİR ESİNTİ, YÜZÜNÜZÜ YALAYIP
GEÇEN BİR GÜNEŞ VE MİS GİBİ
YOSUN KOKUSU BURNUNUZA
DOLARKEN HAFTANIN TÜM
YORGUNLUĞUNUN KALKTIĞINI
VE TÜY GİBİ HAFİFLEDİĞİNİZİ
HİSSEDİYORSUNUZ. Boğaz’ın en
güzel yalılarından Sait Halim
Paşa, denize nazır bahçesinde
hem leziz pazar kahvaltılarıyla
hem de yıldızların altında sinema
keyfiyle yeni bir haftayı güçlü
bir motivasyonla karşılamanızı
sağlıyor. Anadolu lezzetlerini
geleneksel yöntemlerle sofralara
taşıyan Nar Gourmet’nin doğal
ürünleri ve Siemens ile Detoks
köşesinde özel hazırlanan taze
meyve suları kahvaltıların öne
çıkan tatları arasında. 10:00-13:00
saatleri arasında verilen Pazar
kahvaltısı kişi başı 100 TL. 6-12 yaş
çocuklara yüzde 50 indirimli, 6 yaş
altı ise ücretsiz.
BOĞAZ, YILDIZLAR
VE SİNEMA
Son yıllarda müdavimlerini oluşturan açık hava sinemaları şehir
hayatına yepyeni bir soluk getirdi.
Çocukluğumuzun yazlık sinemalarının tadında olmasa da yıldızlar
altında film konseptini gündeme
getiren açık hava sinemalarının
en yenilerinden biri de Gaggenau ile Boğaz’da Sinema Keyfi.
Bu güzel gece, Sait Halim Paşa
Yalısı’nda saat 19:30’da müzik ve
açık büfe ikramlarıyla start alıyor,
saat 21:30’da film seyri ile devam
ediyor. Sinemanın olmazsa olmazı
olan patlamış mısır da yıldızlı akşamlara tat katıyor. Limitsiz içecek
dahil açık büfe yemek ve sinema
keyfi ise 150 TL. Biletleri Biletix’ten
satın alabilirsiniz.
Tel: (0212) 223 05 66
55
KEYİF ZAMANLARI
Mor Meyhane, Beyoğlu şubesinin ardından şimdi de
Ataşehir şubesiyle misafirlerini ağırlıyor. Güvenilir ve
sıcak atmosferini özenle seçilmiş müzikleriyle birleştirip
misafirlerine eşsiz dakikalar yaşatan Mor Meyhane, fasıl
ekibiyle de hizmetinizde.
KEYİFLİ DAKİKALAR
ŞEHİRDE KAÇAMAK
International K-9 & Horse Club, Büyükçekmece
Hezarfen Havaalanı yolu üzerinde, Karaağaç köyü
girişinde, yılın her ayında ailece yararlanabileceğiniz
bir çiftlik ortamı sağlıyor. Tesis içerisinde tam
donanımlı veteriner kliniği ile küçük dostlarımıza
hizmet veren kulüpte, yazın cennet bahçesinde,
kışın ferahlatıcı salonunda Türk mutfağının lezzetli
yemeklerini tadabilir ya da toplantılarınızı, nişan,
sünnet ve hatta düğün gibi organizasyonlarınızı
yapabilirsiniz. Ayrıca binicilik yönünüzü
geliştirebileceğiniz Türkiye Binicilik Federasyonu’na
bağlı bir kulüp olmakla birlikte binicilik milli takımına
bağlı sporcular da yetiştirildiğini hatırlatalım.
OTEL İÇİNDE DOĞAL GÖL
56
Bu ay kapılarını açan Lana Beauty Lounge, tüm güzellik
servislerinin yanı sıra spa hizmetiyle de müşterilerini
karşılıyor. Hayatı keyifli kılan tüm detayları bulabileceğiniz
güzellik merkezi, A’dan Z’ye güzellikle ilgili sınırsız mutluluk
vadediyor.
Sessiz ve dingin bir tatil istiyorsanız, rotanızı Fethiye’deki Jiva
Beach Resort Otel’e çevirmeye ne dersiniz? Unutmayın,
ilkbahara en güzel başlangıç için en uygun zaman marttır! Lüks
ama samimi hizmet anlayışıyla hizmet veren otel, dünyanın
dört bir yanından gelen turistlere ev sahipliği yapan Çalış
bölgesinde denize sıfır bir tesis. Otelin tam ortasında yer alan
5 bin metrekarelik doğal göl, tesisin en dikkat çeken özelliği.
Yarattığı doğal güzellik ile sektördeki diğer tesislerden farklılaşan
otel, misafirlerine her daim doğallığı yansıtıyor. Gölün doğal
habitatına hiçbir zarar vermeden yapılmış mimarisi, içerisinde
yaşayan sayısız deniz canlısı ve nilüferler ile doğal güzellik
oldukça dikkat çekici.
‘’AİLE HEKİMLİĞİNDEKİ
BAŞARI AİLE HEKİMLERİNİNDİR’’
Hekimlik mesleğinde Aile Hekimliğinin çok parametreleri olan bir uygulama olup standartları
tam olarak tanımlandığında ve sorunları doğru analiz edilerek giderildiğinde asıl işine odaklanmış
olarak icra edilen bir meslek olacağını düşünüyorum. Bu gün aile hekimliğinde bir başarı
söz konusu ise övünülen bu başarı bizzat bu işi uygulayan aile hekimi arkadaşlarımızın ve
onların özverili tutumlarınındır. Bununla berber gelinen durumda Sağlık Bakanlığı politikaları
ve uygulamaları ile birinci basamağı güçlendirmeli hekimlerimiz SGK ve halkla karşı karşıya
gelmemelidir. Halkımızın memnuniyeti kadar hizmet verenlerin de memnuniyeti düşünülerek
koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan pay bütçede artırılmalıdır. Bakılan hasta sayısının azalmasıyla
birlikte gelir kaybı olacağı endişesi içinde olan hekim arkadaşlarımız çalışma ortamında çok hasta
bakma kaygısından kurtarılmalıdır. Kara indeksli sistem arkadaşlarımızı tüketmekte ve üretkenliğini
azaltarak emeğini ucuzlatmaktadır.
Hepimizin çok iyi bildiği gibi birinci basamağın temel görevi koruyucu hekimliktir ve acil
polikliniklerde ihtiyaç varsa bu sorun geçici çözümlerle değil uzmanlaşmış kişilerden oluşan
birimlerin açılması ile çözülmelidir. Aile hekimi arkadaşlarımız tüm çalışanlar gibi haftada 40 saat
çalışmalı ve bu çalışma saatlerinin de düzenli olmalıdır. Tüm hekim gruplarında olduğu gibi gerek
birinci basamak sağlık hizmet alanında gerekse tüm hekim gruplarında örgütlü yapılarımızın
rekabet etmeden işbirliği içinde olması hepimize güç verecektir. Bir tabip odası başkanı olarak
bunu ben çok önemsiyorum. Hekimlerin en önemli sorunlarından biri de birlik , berberlik ve tek
refleksle hareket edememeleridir. Sistem hekimlerin bir araya gelmesini desteklemeli siyasi
söylemlerle hekimlerin ayrışmasının önün geçilmelidir.
Tüm sağlık çalışanları olarak zorlu bir yolda yürüyen aile hekimi arkadaşlarımıza destek olmalı ve
onlarla ortak bir dili kullanmalıyız. Sorunlarına toplu ve köklü çözümler bulunarak birinci basamak
hekimliğinin, sadece rapor verilen, ilaç yazılan birimler olmadığı bu kuruluşlarımızda iyi hekimlik
uygulamalarının yapıldığı halkımıza anlatılmalıdır. Kişisel hırs ve çıkar hesaplarını bir yana bırakmış
hekimler olarak birbirimize sahip çıktığımızda haklarımızı ve emeğimizin karşılığını alabileceğimizi
unutmamalıyız. Hiç şüphesiz birinci basamakta özveriyle çalışan meslektaşlarımız tüm
beklentilerinin karşılandığı bir geleceği hak etmektedirler. Samsun Tabip Odası Yönetimi olarak aile
hekimi arkadaşlarımızın her zaman olduğu gibi yanlarında olduğumuzu bir kez daha hatırlatıyor
tüm aile hekimi arkadaşlarımızın 14 Mart tıp bayramını en içten dileklerimizle kutluyoruz.
Samsun Tabip Odası Başkanı Doç. Dr. Fatih ÖZKAN
57
SİNEMA
Kaan YURTTÜRK
DEADPOOL
YÖNETMEN
Tim Miller
OYUNCULAR
Ryan Reynolds,
Morena Baccarin, T.J.
Miller,
Gina Carano, Ed Skrein
YAPIM
2016 ABD
108 dk
DAĞITIM
The Moments
Entertainment
FİLMİN KAHRAMANI
KENDİNİ FİZİKSEL
OLARAK TAM
ANLAMIYLA HİLKAT
GARİBESİNE
DÖNMÜŞ HALDE
BULDUĞUNDA,
SEYİRCİ OLARAK
“KAHRAMANIN HER
BİR TARAFINA DA
EDİLMİŞ HANİ…”
DİYORSUNUZ.
M
ARVEL, BU DEFA DA BAMBAŞKA
BİR ÇİZGİ KAHRAMANLA BİZLERİ
ŞAŞIRTMAYA DEVAM EDİYOR.
TEK KELİMEYLE MUAZZAM
AÇILIŞ JENERİĞİNDE filmin yaratıcılarının
adını anmadan kullandığı sıfatlarla
bizi selamlayan ‘Deadpool’, az sonra
izleyeceğimiz şey de yer alan aktörlerin
diğer kahramanlık filmlerinde olduğu
gibi pek de farklı olmadığını kulağımıza
fısıldıyor. Jenerikte, “Seksi bir kadın,
İngiliz kötü karakter, bir CGI mahsülü,
işe yaramaz yönetmen ve gerçek
kahraman senaristler” denilirken, bizler
koltuklarımızda otururken kendimizi birden
bire filme tam anlamıyla ortasından
giriş yapılmış bir halde buluyoruz. Kanın
gövdeyi götürdüğü çatışma hali ve işlerin
bu noktaya nasıl geldiğini kahramanımız
Deadpool’un ağzından dinledikçe ‘çok
da ilginç olmayan’ taşlar yerine oturmaya
başlıyor.
‘Dünyayı kurtarmak’ olgusu kimi seyirci
için ciddi bir iş, kimisi için eğlenceye
giden kapıyı açma anahtarı. Hal böyle
olunca kendini aşırı ciddiye almayan
filmin kahramanı Deadpool’u sevmeye
başlıyoruz. Arada sıra beliren egosunu
farkediyoruz ama buna rağmen anarşik
yapısı bizi filmin eğlenceli kısmından
kopmamamızı sağlıyor.
Zira oldukça alışık olduğumuz bir konuyla
karşı karşıyayız. Yine ve mutlak suretle
denek olunan zamanlar, tam da bu
noktada işlerin ters gitmesi, sonrasında
yaşanan büyük acılar, yitirilenler kadar
kazanılan süper güçler, sevilecek
kadınlar ve alınacak bir intikam var.
Filmde anlatılanlara kısaca bakacak
olursak, para karşılığı adam döven eski
asker Wade’nin hayatını değiştiren unsurlar
vücudundaki hücreleri esir alan kanser
ve ten uyumları dillere destan olacak ‘ilk
görüşte aşkı’ Vanessa. Kanserin tedavisi
ne yaptıkları tam olarak anlaşılamayan bir
teşkilatın deneyine girmek, aşkın ise çaresi
yok.
Filmin kahramanı Wade, kendini fiziksel
olarak tam anlamıyla hilkat garibesine
Birçok komedi filmini solda sıfır
bırakacak kahkaha potansiyeli.
58
dönmüş halde bulduğunda, sizlerde
bir seyirci olarak “Kahramında her bir
tarafına edilmiş hani…” diyorsunuz,
ama ‘ahlaki değerleri olmayan süper
bir kahraman’ olarak işe koyulduğunda
filmin temposu da artmaya başlıyor. Bu
kahramanın zaten dünyayı kurtarmak
ya da iyiliğe hizmet etmek gibi bir
derdi yok. Tek motivasyonu intikam…
İşte tam da bu noktada benim gibi
düşünmeye başlıyor olabilirsiniz; “Sonunda
tüm dünyayı kurtarmaya çalışan, her bir
adamı öldürürken, otu, börtü böceği de
çok sevdiğini ima eden bir kahraman
olmamasına sevindim.”
‘Demir Adam’ gibi bir Marvel yapımı
olan ‘Deadpool’ – karikatürize olmak
şartıyla – şiddet konusunda elini korkak
alıştırmıyor. Kopan uzuvlar, yere düşen
cansız bedenler filmin ana hatlarını
oluştururken cinsellik ve belden aşağı
mizah bütüne yayılıyor. Kimi zaman
izlediğimiz heteroseksüel başlı şaka
anlayışı tekrara düşerken, popüler kültür
referansları ve meta mizahından oluşan
‘lafı gediğine oturtma hali’ ise, işin olumsuz
tarafını görmezden gelmemizi sağlıyor. Bu
nedenle Deadpool’un diğer kahramanlarla
alay eden mizah anlayışı kahkaha garantili
anlar vadediyor.
Filmde X-Man, 96 Saat ve Jackman gibi
Marvel’in diğer işleriyle de dalga geçilmesi,
aşırı ciddiyet ve kariyer fiyaskosuna
bulanmış kahramanlardan uzak durulması
da oldukça sempatik geliyor. Yalnız film
sona erdiğinde ‘aslında daha devam
edebilirdi’ düşüncesiyle salondan
ayrılıyorsunuz. Daha çok yetişkinlere
yönelik süper kahraman filmi yapılması
dileğimiz ise katlanarak büyüyor.
Deadpool’u diğer çizgi roman
karakterlerinden ayıran özellik seyirciyle
birebir iletişim halinde olabilmesi, bizlerle
konuşabilmesi. Yani kendisinin bir
çizgi roman/film karakteri olduğunu
baştan itibaren bilmemizi istiyor. Bunu
anlamayan izleyiciye ise zaten repliklerde
de olduğu gibi sert bir şekilde küfretmekten
geri kalmıyor.
Kimi zaman diğer süper kahramanları eleştirirken,
eleştirdiği süper kahramanların durumuna arada sırada
kendisinin de düşmesi.
59
n
u
s
m
MEKAN
Sa
Hatır Kahvesi
ILDIZ
r. Nuh Y
Uzm. D
anlatmakla bitmez. Hatır Kahvesi’nin İşletme
Müdürü Özkan Özcan’ın keşfettiği soğuk
baklava içeceğini mutlaka denemenizi
öneriyorum. Yine rengi mavi olan İtalyan
Karameli, özellikle denemenizi tavsiye ettiğim
içecekler arasında yer alıyor.
Samsun’da açılan ve açıldığı günden
itibaren büyük bir ilgi gören ‘Hatır
Kahvesi’, zengin menüsü ve çok uygun
fiyatlarıyla her damak tadına uygun
tatmin edici lezzetler sunuyor
Hatır Kahvesi’nde bahçe ve içmekan oldukça
geniş ve ferah. Açık renk boyalı veya sadece
cilalı ahşap ağırlıklı sade eşyalarla donanmış çok
modern bir çizgide. O nedenle her ne kadar aç
olursanız olun, siparişleriniz hazırlanana kadar
bu harika ambiyansın tanıdı çıkartıyorsunuz ve
siparişlerinizi beklerken asla sıkılmıyorsunuz.
Menüde başlangıçları burger ve sandviçler,
makarnalar, salatalar ve ana yemekler takip
ediyor. Özellikle et yemeklerinde harikalar.
Özellikle çok önemli bir konuya dikkat edilmiş
Hatır Kahvesi’nde. O da, menüde gördüğünüz
yemeğin görseli nasılsa, kesinlikle masanıza da
aynı o şekilde ve dolgun porsiyonlarla geliyor
olması. Bu durumda Hatır Kahvesi’ni diğer tüm
işletmelerden ayıran en önemli özelliği, menüde
gördüğünüz ve görüntüsüne aldanıpta sipariş
ettiğiniz hiçşeyin, önünüze geldiğinde sizi hayal
kırıklığına uğratmıyor olması.
KUMDA KAHVE
Menüdeki et yemeklerini, tatlıları ve tüm bunlara
eşlik edecek çok özel içecekleri içtiniz. Sıra geldi
Hatır Kahvesi’nde çok özel bir kum üzerinde bakır
cezvelerle pişirilen ve bir o kadar da harika bir
sunumla masanıza getirilen kahvenizi içmeye.
Burada öylesine özel içecekler var ki
60
SUNUMLAR
Tüm et yemekleri, o özel tada yakışır bir şekilde
ahşap bir tabak
içerisinde servis
ediliyor. Yine özel
olarak hazırlatılmış
ahşaptan oluşan
bu altlıklarla sunulan
dondurmalar ve
özel içecekler göze
de hitap eden hale
getirilmiş. Bizler Hatır
Kahvesi’ne özel ve
asla hazır olmayan
pizzasının ve o harika stekin tadına baktık. Özkan
Özcan beyin kendi tarifi olan soğuk baklava ve
Amerikan salebini içtik. Kum ateşinde pişirilen
kahvemizin tadına doyamadık.
Samsun’un en geniş caddelerinden olan,
Mimar Sinan Mahallesi, Alparslan Bulvarı 163.
Sokak No:4/2 Medikalpark Hastanesi yanında
yer alan Hatır Kahvesi’ne mutlaka gelmeli, eşsiz
et yemeklerinin ve çok özel tatlara sahip olan
koktelylerin tadına bakmalısınız. Tabii ki tüm bu
lezzetlerin üstüne kum üzerinde bakır cezvelerde
pişirilen Türk
kahvesi ya da
arzu ettiğiniz diğer
kahve çeşitlerini
içmenin ayrı bir
keyif olduğunu da
belirtmek isterim.
61
ÇENGEL BULMACA
Yukarıdan Aşağı
1. Kýsaca “Halk Saðlýðý Müdürlüðü “
3. Solunum yollarýnýn kronik, inflamatuar bir hastalýðý
4. Gebeliðin 3.ayýndan doðuma kadar ana rahmindeki
canlýya verilen ad
5. Boyunun ön tarafýnda, vücudumuzun metabolizmasýný
düzenleyen salgý bezi
7. ....Sendromu, kortizol hormonunun aþýrý yüksek olduðu
durumlarda ortaya çýkan belirtilerle seyreden hastalýk
8. karaciðer yetmezliðinde oluþan durum
10. Benzidamin etken maddesini içeren bir sprey?
11. Göðüs boþluðunu karýn boþluðundan ayýran kas
14. Bir kimseye, bir þeye duyulan güven
15. Ýzokonazol nitrat etken maddesini içeren bir krem?
16. Soylu
ÖD
Ü
LLÜ
17. Kansýzlýk hastalýðý
21. Akut, dökünütülü ve bulaþýcý bir hastalýk
23. basur hastalýðý
25. bir baðlaç
29. Ýbuprofen ve Psödoefedrin etken maddesi içeren soðuk
algýnlýðý ve öksürük preparatý?
31. Ünlü Komedyen (Resim 1)
32. Doðuanadolu’da ünlü gölümüz?
33. Halk dilinde kurdeþen olarak bilinen allerjik kökenli hastalýk
35. Týpta diz kapaðý kemiði
36. Kalýn kabuklu, çekirdekli ve oval bir portakal türü
Resim 1
Resim 2
Resim 4
Resim 3
Soldan Sağa
1
2
3
4
5
6
31 Mart’da Anahtar Kodunu
aşağıdaki E-mail adresine gönderen ilk 2
Doktora 64 GB Flash Memori HEDİYE!
e-mail: [email protected]
Not: Mail adresine gelen cevapların
gönderiş saatlerine bakılacaktır. Adresinizi ve telefonunuzu eklemeyi unutmayınız.
62
2. Týpta dalak büyümesi
6. Etken maddesi Pantoprazol olan bir
preparat?
9. Afrika’da salgýn yapan ölümcül bir viral
hastalýk
12. Türk rock müzik sanatçýsý ( Resim 2)
13. Beyin tabanýnda, hipotalamusun altýnda
bir çýkýntý þeklinde uzanan salgý bezi
17. Ormanlar kralý olarak çaðrýlýr?
18. Bir renk?
19. Karadeniz’de bir ilimiz.
20. Görmeyi saðlayan doðal göz
merceðinin saydamlýðýný kaybederek
matlaþmasý
22. Latincede rahim
24. Týpta yutma zorluðu, yutma bozukluðu
26. Herpes......., varicella zoster virüsünün
neden olduðu döküntülü ve aðrýlý bir hastalýk
27. ABD’de ünlü Türk doktor(Resim 3)
28. Doðu Afrika’da Afrika Boynuzu denilen
coðrafi bölgede bir ülke?
30. Etkin maddesi asetilsistein olan
balgamýn atýlmasý, azaltýlmasý için kullanýlan
bir tablet?
34. uyluk kemiði
37. Samsun Aile Hekimleri Derneði Baþkaný
(Resim 4)
38. Týpta ince barsaðýn orta bölümü
39. Özel günlerde geçit yapýlacak
caddelere geçici veya kalýcý olarak kurulan
kemer
63
64

Benzer belgeler