eylem planı - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği

Transkript

eylem planı - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Bu proje Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından
ortaklaşa finanse edilmektedir.
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN
ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE
AKTİF KATILIMI PROJESİ
EYLEM PLANI
2015-2017
1
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
2
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
İÇ ANADOLU
ÇEVRE PLATFORMUNUN
ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE
AKTİF KATILIMI PROJESİ
EYLEM PLANI
2015-2017
3
EDİTÖRLER
Serap KANTARLI
TTKD Genel Başkan Yardımcısı
Abidin ÖZKAYMAK
NİÇEK Genel Başkanı
Begüm İŞCEN
Proje Koordinatörü
Cansın GÜREŞCİOĞLU
Proje Sekreteri
KATKI SAĞLAYAN STK’LAR
Osman Nevres YILMAZLAR
Konya Çevre Koruma Eğitim ve Araştırma Derneği Teşkilatlanma ve İletişim Sorumlusu
Dr. Ülkü MERTER
Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Genel Sekreteri
Mustafa KAYA
Ürgüp Koruma Araştırma Turizm Tanıtma ve Eğitim Derneği Başkanı
Emin SELAMOĞLU
Niğde Çevre Eğitim Kültür Derneği Yönetim Kurulu Üyesi
Gülhanım COŞKUN
Kayseri Çevre Dostları Derneği
Özgür Burhan TİMUR
Çankırı Ekoloji Derneği Başkanı
Umut Pekin TİMUR
Çankırı Ekoloji Derneği Yönetim Kurulu üyesi
Adem YILMAZ
Kırşehir Kültür Sanat Çevre Koruma Ve Koruma Derneği Genel Sekreter
Tevfik EKİCİ
Kırşehir Kültür Sanat Çevre Koruma Derneği Sayman
Vedat VURAL
Kırşehir Eski Doğanlı Köyü Ekoloji Kültür Eğitim ve Dayanışma Derneği Başkanı
Ulvi KAYACAN
Niğde Çevre Eğitim Kültür Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
Doç. Dr. Bülent KARA
Niğde Çevre Eğitim Kültür Derneği
Mehmet KILIÇASLAN
Niğde Çevre Eğitim Kültür Derneği Yönetim Kurulu Üyesi
İbrahim OĞUZ
Karaman Ekoloji Derneği Başkanı
Soner ÖZER
Karaman Ekoloji Derneği
İsmet DEMİRBAŞ
Karaman Ekoloji Derneği
Merih ÜNVER
Karaman Ekoloji Derneği Karaman Çevre Platformu
Abdurrahman Fikri DENİZ
Kayseri Ata Doğa Sporları Kulübü
Hamza İlkay COŞKUN
Kayseri Çevre Gönüllüleri Derneği
İÇİNDEKİLER
1- İç Anadolu Bölgesi Çevre Sorunları Çalıştayı Sunumlar.........................................................................11
1.1.Korunan Alanlar, Milli Parklar ve Sorunları............................................................................................12
Doç.Dr. Atila YILDIZ
Ankara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
1.2.İç Anadolu Sulak Alanları ve Sorunları...................................................................................................28
Prof.Dr. Sedat YERLİ
Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü
1.3.İç Anadolu Bölgesi Floristik Biyolojik Çeşitliliği......................................................................................34
Prof.Dr. Mustafa AYDOĞDU
Gazi Üniversitesi Fen -Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü
1.4.İç Anadolu Bölgesi Faunistik Biyolojik Çeşitliliği....................................................................................37
Prof.Dr. İrfan ALBAYRAK
Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü
1.5.Kapadokya Tarihi Yapıları ve Korunması................................................................................................42
Mustafa KAYA
Ürgüp Koruma Araştırma Turizm Tanıtma ve Eğitim Derneği (KATED)
1.6.İç Anadolu Bölgesindeki Anıtsal Kültürel Değerler................................................................................50
Yrd.Doç.Dr. Huriye ALTUNER
Niğde Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü
1.7.Yenilenebilir Enerji ve İklim Değişikliği..................................................................................................54
Prof.Dr.Tanay Sıdkı UYAR
Marmara Üniversitesi Enerji Anabilim Dalı Başkanı (TÜRÇEP Koordinatörü)
1.8.Çarpık Yapılaşma ve Çevre....................................................................................................................61
Doç.Dr. Selim KILINÇ
Niğde Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi-Kamu Yönetimi
1.9.Evsel Atık Sular......................................................................................................................................69
Yrd.Doç.Dr. Tuğba ARTUN ONAT
Niğde Üniversitesi
2- İÇAÇEP Bölge Toplantıları ve Proje Kapsamında STK’ların Belirlediği Çevre Sorunları...........................73
3- 2015-1017 Eylem Planı ........................................................................................................................76
KISALTMALAR
İÇAÇEP
İç Anadolu Çevre Platformu
TTKD
Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
NİÇEK
Niğde Çevre Eğitim Kültür Derneği
KONÇED
Konya Çevre Koruma Eğitim ve Araştırma Derneği
ESKİDER
Kırşehir Eski Doğanlı Köyü Ekoloji Kültür Eğitim ve Dayanışma Derneği Başkanı
KATED
Ürgüp Koruma Araştırma Turizm Tanıtma ve Eğitim Derneği
KAÇEP
Karaman Çevre Platformu
KIRÇED
Kırşehir Kültür Sanat Çevre Derneği
AS-ÇED
Aquae Saravenas Kırşehir Çevre Ekoloji Eğitim ve Araştırma Derneği
ESÇEVDER
Eskişehir Çevre Koruma ve Geliştirme Derneği
ÖÇK
Özel Çevre Koruma
DKMP
Doğa Koruma ve Milli Parklar
OGM
Orman Genel Müdürlüğü
STGM
Sivil Toplum Geliştirme Merkezi
AB
Avrupa Birliği
STK
Sivil Toplum Kuruluşu
ÖNSÖZ
S
anayileşme ve şehirleşme ile birlikte ortaya çıkan çevre kirliliği ve doğal dengenin bozulması gibi çevre sorunlarının tespiti ve çözümünde özellikle kamuoyu
oluşturma, halkın katılımının ve farkındalığının artırılmasında sivil toplum kuruluşları (STK) köprü görevi görmelidir. Yetkili kurumlarca hazırlanan çevre sorunları ile
ilgili çözüm stratejilerinin ve eylem planlarının yerel düzeydeki uygulamalarında
verimli sonuçların alınabilmesi ancak STK’ların bu süreçlere paydaş olarak aktif bir
şekilde katılmalarıyla mümkündür.
Bununla birlikte Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı tarafından hazırlanan Uluslararası
Sivil Toplum Endeksi Projesi Türkiye Ülke Raporunda (Mart 2011); sivil toplumun
gelişmişlik düzeyinin önemli bir göstergesinin sivil toplum aktörlerinin birbirleri ile
kurdukları iletişim ve işbirliğine vurgu yapılarak ülkemizdeki STK’lar arasında geniş
iletişim ağlarının veya çoklu ortaklıkların nadir olduğuna işaret edilmektedir.
Çevre sorunlarının çözümünde rol almak ve politik kararlarda etkili olabilmek için
STK’ların birlikte çalışması ve hareket etmesi, ağlar ve platformlar kurması çok
önemlidir. Buradan hareketle İç Anadolu Çevre Platformu (İÇAÇEP) 2005 yılında
kurulmuş ve kuşundan itibaren yapmış olduğu bölge toplantıları ile özellikle
toplantının yapıldığı ilin çevre sorunları başta olmak üzere bölgenin önemli çevre
sorunlarını ortaya çıkararak, basın ve kamuoyunun dikkatine sunmuştur.
İÇAÇEP tarafından STK’lar aracılığıyla dile getirilen sorunlar ve çözüm önerileri için
etkili bir STK-kamu işbirliği oluşturulması amacıyla “İç Anadolu Çevre Platformunun
Bölgesel Çevre Sorunlarının Çözümüne Aktif Katılımının Sağlanması” projesi
Avrupa Birliği Sivil Toplumu Güçlendirme Programı desteği ile hayata geçmiştir.
Proje ile İÇAÇEP bileşeni STK’ların temel görevi olan savunuculuk, kampanya
oluşturma, ortak projeler yapma gibi konularda işbirliğinin kolaylaştırılması,
kaynakların birleştirilerek çevre sorunları ve çözümlerinde atılacak adımların daha
somut, hızlı ve etkili olması hedeflenmiştir.
Proje ile bölge sorunları konusunda işbirliği kabiliyeti artarak devam edecek ve
hazırlanan bu eylem planı ile bölgedeki STK’ların daha fazla ses getirecek çevresel
mücadeleye katkı sağlayacağını bekliyor, projede emeği geçen başta Niğde Çevre
Eğitim Kültür Derneği olmak üzere tüm STK’lara ve değerli bilim insanlarımıza teşekkür ediyoruz.
Serap KANTARLI
TTKD Genel Başkan Yardımcısı
Neden İÇAÇEP
İ
ç Anadolu bölgesi iklim değişikliğinden en çok ve il önce etkilenecek bölgemiz olmasına
rağmen, bölgenin sosyokültürel yapısı, çevre ve yaşam mücadelesi alanında da
yansımasını göstermektedir. Muhafazakâr bir yapıya sahip bölgemiz pek çok sorunu
olmasına rağmen sorunlara duyarsızlık ülke geneline göre biraz daha fazladır. Çevre
ekoloji mücadeleleri yaşam mücadelesinden ayrı düşünülemez, tüm canlıların insanlar
kadar yeryüzünde yaşama hakkı olduğu gerçeği ile 2005 Yılında Niğde Demirkazık
dağ evinde, daha çok bireysel katılımlarla, Niğde Doğa sporları kulübü ev sahipliğinde
kurulmuştur.
Kuruluşundan bu güne 14 bölge toplantısı yapmasına, ekolojik tahribatlara rağmen, bölgenin sosyal ve kültürel yapısı gereği istenilen düzeyde derneğe ulaşılamamıştır. “Vakti
boş insanların hobisi” gibi görünen çevre mücadelesi İç Anadolu Bölgesi için su, hava,
iklim, kuraklık, çölleşme kısacası yaşam demektir.
Tamamlamış olduğumuz Avrupa Birliği destekli “İç Anadolu Çevre Platformunun Bölgesel
Çevre Sorunlarının Çözümüne Aktif Katılımının Sağlanması” projesi daha çok derneğe
ulaşmamıza, farkındalığın artırılmasına önemli katkısı olmuştur. Proje ile İÇAÇEP bileşeni
STK’ların birlikte çalışma, kaynakların ortak kullanımı, güç birlikteliği yaratarak tüm canlıların yaşam alanları savunmak, kalkınma mı yaşam mı ikileminde yaşamdan yana taraf
olmak konularında bilinç artırımı sağlamıştır.
Öncelikle İç Anadolu Çevre Platformu’nun aktif kalmasında katkısı olan kurucu
derneklerimiz TTKD, KONÇED, ESÇEVDER, NİÇEK’e, Projemiz kapsamında katılımları
ile destek veren KATED- Ürgüp Koruma Araştırma Turizm Tanıtma ve Eğitim Derneği,
Çankırı Ekoloji Derneği, Kayseri Çevre Gönüllüleri Derneği, Karaman Ekoloji Derneği, KAÇEP, Kırşehir’de faaliyet gösteren ESKİDER, KIRÇED, AS-ÇED ve bölge ziyaretlerimizde
bir rehber gibi illerde gözümüz kulağımız olan Eğitim emekçileri sendikası Eğitim-Sen’e;
Çalıştaylarımıza katılım sağlayarak değerli sunumları ve katkıları ile destek veren Niğde Üniversitesinden Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof.Dr. Fehiman ÇİNER, Biyoloji
Bölüm Başkanı Prof.Dr.Gazi GÖRÜR, öğretim görevlileri Doç.Dr.Ahmet ŞEKEROĞLU, Yrd.
Doç.Dr. Huriye ALTUNER, Yrd.Doç.Dr. Burak ŞEN, Yrd.Doç.Dr. Tuğba ARTUN ONAT, Doç.
Dr.Selim KILINÇ’a, Marmara Üniversitesi Enerji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr.Tanay Sıdkı
UYAR’a, Hacettepe Üniversitesi öğretim görevlisi Prof.Dr.Sedat YERLİ’ye, Gazi Üniversitesi
öğretim görevlisi Prof.Dr. Mustafa AYDOĞDU’ya, Kırıkkale Üniversitesi öğretim görevlisi
Prof.Dr.İrfan ALBAYRAK’a, Yüksek İhtisas Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ahmet Rüştü KARAMAN’a, Hidropolitik Akademi Başkanı Dursun YILDIZ’a, TÜRÇEP Genel Sekreteri Oktay
DEMİRKAN’a, Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Başkanı Prof.Dr. Mehmet TOMANBAY’a, öğretim görevlisi Yrd.Doç.Dr. Güner KOÇ AYTEKİN’e, Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim görevlisi Dr.Levent ORALLI’ya, Ormancılar Derneğinden
Avukat Hüsrev ÖZKARA’ya, CGS Center’dan Aytuğba BARAZ’a, Halkla İlişkiler Uzmanı Erkan DEMİR’e, İhtiyaç Grup sosyal medya uzmanı Derya Pınar KALANLAR’a;
Projemizin mali ve teknik hususları konusunda denetimler yapan ve raporlarımızı hazırlamamıza yardımcı olan, STGM’den Cevahir ÖZGÜLER ve Tuğçe BAHADIR’a teşekkür ederiz.
Abidin ÖZKAYMAK
İÇAÇEP Dönem Sözcüsü
GİRİŞ
İ
ç Anadolu Çevre Platformu (İÇAÇEP), 2005 yılında kuruluşundan itibaren yapmış
olduğu bölge toplantıları ile özellikle toplantının yapıldığı ilin çevre sorunları
başta olmak üzere bölgenin önemli çevre sorunlarını ortaya çıkararak, basın ve
kamuoyunun dikkatine sunmaktadır. Bugüne kadar yapılan bölge toplantılarında
ele alınan çevresel sorunların çözümü için gerekli eylemlerin planlanması, bölge
STK’larının kapasitesinin geliştirilmesi ve sürece katkı sağlamada daha fazla birlikte
hareket edebilme imkanlarının araştırılması gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Avrupa Komisyonu 2012 yılı ilerleme raporunda “yeni kurulan Çevre ve Şehircilik
Bakanlığında, çevre ve kalkınma gündemleri arasında hâlâ denge kurulması gerekmektedir ve özellikle büyük altyapı projelerinin uygulanması sırasında çevresel
unsurlara yeterli önemin verilmediği ve çevreyle ilgili STK’lar da dâhil, anlamlı bir
kamu istişare süreci sağlanması için gereken istek ve yetenek konusunda eksiklikler
olduğu yönünde endişeler mevcuttur.” görüşüne yer verilmiştir.
İÇAÇEP olarak, özellikle bölgede gerçekleştirilen büyük yatırımların çevresel
unsurlarını ortaya koyarak bu konuda ilgili bakanlıklar, yerel idareler ve halkın
farkındalığını artırmak, çevre ile uyumlu teknoloji, uygulamalar ve projelerin
hayata geçirilmesine katkı sağlamak önemli görülmektedir.
Bu amaçla, Türkiye Tabiatını Koruma Derneğinin girişimi ve Niğde Çevre Eğitim
Kültür Derneği organizasyonu ile Sivil Toplum Kuruluşları için Teknik Destek (TACSO) ofisinin finansal desteği ile İç Anadolu Çevre Platformu (İÇAÇEP) İç Anadolu
Bölgesi’nin çevre sorunlarına çözüm würetmek ve harekete geçmek için 23 Mart
2013 tarihinde Kayseri’de bir çalıştay düzenlendi.
Çalıştay sonucunda bölgede yerel düzeyde faaliyet gösteren STK’ların katılım
desteği ile sorunlara çözüm üretecek bir eylem planının hazırlanması için hazırlık
yapıldı. Eylem planının; Türkiye’de çevresel mücadelenin etkinliğinin artırılması;
su, enerji ve iklim değişikliği; doğal ve kültürel varlıkların korunması; TÜRÇEP ve
İÇAÇEP etkinliğinin artırılması ana başlıkları altında toplanmasına karar verildi.
Çalıştay sonrasında Türkiye Tabiatını Koruma Derneğinin Avrupa Birliği ve Türkiye
Cumhuriyeti tarafından desteklenen Sivil Toplum Örgütleri Arasında Diyaloğun
Geliştirilmesi – II (DCD-II) Hibe Programı kapsamında hazırladığı, Niğde Çevre
Eğitim Kültür Derneğinin eş başvuran olduğu “İç Anadolu Çevre Platformunun
(İÇAÇEP) Bölgesel Çevre Sorunlarının Çözümüne Aktif Katılımının Sağlanması Projesi” hibe almaya hak kazandı ve sözleşmesi 26 Ağustos 2014 tarihinde imzalandı.
Proje kapsamında; İç Anadolu Bölgesinde yer alan STK’larla görüşmeler yapıldı,
Niğde’de çevresel sorunlar değerlendirildi. Bir durum değerlendirmesi yapıldı.
Bileşen dernekler dışında İç Anadolu’daki illerde faaliyet gösteren Dernekler envanteri oluşturuldu. Tek tek dernekler aranarak iletişim sağlandı, sonrasında 6 il’de
ziyaretler gerçekleştirildi. İl ziyaretlerimiz sonucu; Kırşehir’de ESKİDER ve ASÇED,
Karaman’da KAÇEP, Aksaray’da iletişim kuruldu fakat faaliyet konusu doğrudan
çevre olan dernek bulunamadı, Çankırı’da Çankırı Ekoloji Derneği, Sivas’ta TEMA
temsilcisi ve Eğitim-Sen ile görüşüldü, Kayseri’de Çevre gönüllüleri ile görüşmeler
tamamlandı ve katılım sağlandı. Ankara’da düzenlenen çalıştayda STK’ların talep
ettiği, iletişim, kampanya ve lobi faaliyetleri yürütme, sunu hazırlama, sosyal medya ve
proje hazırlama teknikleri gibi konularda değerli akademisyenlerimiz ve uzmanlarca gönüllü olarak eğitimler verildi.
İç Anadolu Çevre Platformu’nun (İÇAÇEP) Kuruluşu ve İlkeler
İç Anadolu Çevre Platformu (İÇAÇEP) 10 Temmuz 2005’de kurulmuştur. İÇAÇEP’in
girişim ve katkılarıyla Türkiye Çevre Platformu›nun oluşturulması için 22-23 Temmuz
2005 tarihinde Ankara’da bir toplantı düzenlenmiş ve Türkiye Çevre Platformu (TÜRÇEP)
kurulmuştur.
İÇAÇEP, aşağıda belirtilen temel ilkeler doğrultusunda çalışmaktadır:
1-Sorunları birlikte değerlendirip ortak çözümler üretmek, üretilen çözümleri ilgili yerel
ve mülki idarelere iletmek,
2.Öncelikle bölgesel, daha sonra yerel, ülkesel ve küresel çevre sorunlarına karşı birlikte
mücadele etmek.
3.Yerel sorunları, küresel bilgileri dikkate alarak çözümlemek,
4.Benzer amaçlı platform yapılarıyla ilişki içerisinde olmak ve ortaklaşa konularda destek
vermek,
5.Çevre-kalkınma-sanayileşme çelişkisinde çevreden yana taraf olmak ve insan doğa ilişkisinin yeniden tanımlanarak insan etkinliklerinin doğaya uyumlu, uzun erimli planlamasının takipçisi olmak,
6.AB katılım sürecini izlemek ve müdahil olmak, AB mekanizmalarında etkili olmak,
7.Avrupa Birliği üyesi ülkelerde çalışan sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yapmak,
8.Ulusal ve uluslararası karar alma süreçlerine kendi seçtiğimiz temsilcilerle çalışmak,
9.Çevre hareketinin önceliklerine göre gündemi belirlemek, sorunları ilgili platformlara
taşımak, gerek ulusal kamu özel kurum ve kuruluşlarıyla, gerek BM, AB kurumlarıyla
gerekli ölçüde kamuoyu oluşturmak.
İÇAÇEP, kuruluşundan bu güne kadar 15 Bölge toplantısı gerçekleştirmiştir. Bunların
dışında, Türkiye Tabiatını Koruma Derneği ile Isparta’da Göller Kongresi, Seyfe Gölü Sorunları Kongresi Kırşehir (Çevre ve Orman Bakanlığı ile birlikte) ve 2007 yılında yeni maden yasasına karşı Ankara yürüyüşü gibi etkinlikleri organize etmiştir. Bölgesel toplantılar
ile İç Anadolu Bölgesinin karşı karşıya bulunduğu çevresel sorunlarını ortaya koyarak bu
sorunlarla ilgili kurumların uyarılması, kampanya çalışmaları ve basın açıklamaları gibi
çalışmalar yapmaktadır.
Ancak, özellikle küresel iklim değişikliğinin getirdiği çölleşme sorununun, ilk önce ve
en çok etkileyeceği bölgenin İç Anadolu Bölgesi olması nedeni ile çok ciddi susuzluk
sorunlarıyla karşı karşıya kalacağı düşünülen bölgemizin çevresel sorunlar karşısında
daha etkili çalışmalar yürütmesi ve daha fazla sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte hareket
ederek, sorunların çözümüne katılım sağlaması gerekmektedir.
1. İÇ ANADOLU
ÇEVRE SORUNLARI
ÇALIŞTAY SUNUMLARI
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
1.1. KORUNAN ALANLAR, MİLLİ PARKLAR VE SORUNLARI
Doç.Dr. Atila YILDIZ
Ankara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
14
Doğa Nedir?
Doğa; çevremizde bulunan fakat insan yapısı olmayan her şeydir. Çevremizi saran hava, bulutlar, yağmur, kar, dağlar, tepeler, ovalar, taşlar, topraklar, madenler, okyanuslar, denizler, göller, ırmaklar, çaylar,
dereler, ağaçlar, çalılar, otlar, çiçekler, sazlar, mantarlar, bakteriler, geyikler, karacalar, tavşanlar, kurtlar,
tilkiler, kaplanlar, ceylanlar, ayılar, porsuklar, gelincikler, karacalar, tavşanlar, kartallar, leylekler, bülbüller,
serçeler ve diğer bütün canlılar doğanın bir parçasıdır (http://www.milliparklar.gov.tr/korunanalanlar/
dogakoruma.htm).
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Korunan Alan
Biyolojik çeşitliliğin, doğal ve bununla ilişkili kültürel kaynakların korunması ve devamlılığının sağlanması amacıyla
ilgili mevzuata göre yönetilen; milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma alanları, doğal sit alanları, sulak alanlar, özel çevre koruma bölgeleri ve benzeri
koruma statüsü bulunan kara, su ya da deniz alanlarını
ifade eden terimdir (http://www.milliparklar.gov.tr/korunanalanlar/kavramlar.htm).
IUCN 1994 yılı tanımına göre korunan alan: Özellikle biyolojik çeşitliliğin, doğal ve bununla ilişkili kültürel kaynakların devamlılığının sağlanmasına ve korunmasına hizmet
eden, yasal veya diğer etkili yollarla yönetimi gerçekleştirilen karasal ve/veya denizel alanlar (http://www.milliparklar.gov.tr/korunanalanlar/korunanalan.htm).
IUCN 2008 yılında güncellenen tanıma göre korunan
alan: Doğanın ve ilişkili ekosistem servisleri / hizmetleri
ve kültürel değerlerin uzun vadeli korunması amacıyla
açıkça tanımlanmış coğrafi sınırları olan, tanınmış, adanmışlık içeren ve yasal veya diğer etkin yöntemlerle yönetilen alandır (IUCN, 2011; http://www.milliparklar.gov.tr/
korunanalanlar/korunanalan.htm).
Dünya üzerindeki korunan alanların sayısı 100 bini aşarken, bu oran karasal alanların % 12’sine ulaşmıştır.
Türkiye’nin Korunan Alanları
Türkiye’nin korunan alanlar sistemi içinde yer alan mevcut korunan alanlar; estetik, bilim, doğa koruma ve doğal güzellikler açısından sınırlı belirlenmiş önemli alanları
içermektedir (Güneş, 2011).
Endemik türleri ile kendi kuşağında biyolojik çeşitlilik
açısından en önemli ülkelerden biridir (http://www.milliparklar.gov.tr/korunanalanlar/korunanalan1.htm).
Ülkemizin ev sahipliği yaptığı biyolojik çeşitlilik değerleri
farklı koruma alanı statüleri ve farklı kanunlarla koruma
altındadır. Bu koruma statülerinin bir kısmı ulusal mevzuata göre, bir kısmı da uluslararası sözleşmelere dayanarak
oluşturulmuştur (http://www.milliparklar.gov.tr/korunanalanlar/korunanalan1.htm).
“Türkiye’nin Korunan Alanları Bilgi Sistemi” Projesi kapsamında gerçekleştirilen çalışmayla ülkemizin karasal korunan alan büyüklüğü 5 milyon 647 bin 568 hektar olarak tespit edilmiştir. Bu alanın ülke yüzölçümüne oranı %
7,24’ tür. Bu durumda Türkiye’nin karasal alanlarının %
7,24 ‘ünün resmi koruma altında olduğunu söyleyebiliriz
(http://www.milliparklar.gov.tr/korunanalanlar/korunanalan1.htm).
Türkiye’nin korunan alanları deniz ve kıyılardan; Ağrı Dağı’na; deltalardan, Karadeniz ormanlarına ve yaylalarına;
bozkırlardan, göl ve akarsu sistemlerine; derin vadiler ve
kanyonlardan buzullara kadar çeşitli doğal ekosistemleri
barındırır.
Korunan alanlar nesli tehlike altında, endemik, dar yayılışlı birçok bitki ve hayvan türüne ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca, ekolojik özelliklerinin ve doğal güzelliklerin
yanı sıra jeolojik, jeomorfolojik, peyzaj, tarihi, arkeolojik
ve kültürel değerlere sahip alanları da içermektedir.
Şekil 1: Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü
Sorumluluğundaki Statülü Korunan Alanlar
Türkiye’deki Korunan Alan Sistemi Hakkında Bilgiler
Türkiye, tarihi ve sosyal açılardan olduğu gibi biyolojik
çeşitlilik açısından da bir köprü ve kavşak noktası olarak
yeryüzündeki 37 ayrı bitki coğrafyası bölgesinden üçünün
(Avrupa–Sibirya, Akdeniz ve İran–Turan) kesiştiği coğrafya olması nedeniyle zengin bir biyolojik çeşitliliğe sahiptir (http://www.nuhungemisi.gov.tr/DosyaRaporSunum/
Belgeler/de09327f-22fa-466d-9f10-b76e7c9d6ccb.pdf;
http://www.milliparklar.gov.tr/korunanalanlar/korunanalan1.htm).
Ayrıca dünyada acil koruma altına alınması gereken biyolojik çeşitlilik açısından zengin 34 sıcak noktadan üçü
de (Kafkasya, Akdeniz, İran-Anadolu) Türkiye’de bulunuyor. Bu özelliği ile Türkiye, Çin ve Güney Afrika ile birlikte, sınırları içinde üç sıcak nokta barındıran üç ülkeden
birisidir (http://www.milliparklar.gov.tr/korunanalanlar/
korunanalan1.htm).
(http://www. milliparklar.gov.tr/Korunan Alanlar)
15
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Sorumluluğunda olup, henüz “Korunan Alan” statüsünde olmayan ancak koruma altındaki alanlar;
yaklaşık 1280 civarında omurgalı türü ve yaklaşık veri eksikliğine rağmen tanımlanan canlı türleri içinde en büyük
rakamı omurgasızlar grubu oluşturmaktadır. Omurgasız
hayvan türü sayısı ise yaklaşık 19.000’dir ve bunlardan
yaklaşık 4.000 tür/alttür endemiktir. Omurgasız türü olduğu ifade edilmektedir. Bunlardan 15 memeli türü, 46
kuş, 18 sürüngen, 5 kurbağa türü ise yok olma tehlikesi
altındadır (http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye_
faunas%C4%B1). • Ülkemizde yaklaşık 1000 alg,
(http://www. milliparklar.gov.tr/Korunan Alanlar)
• 1700 yüksek mantar,
Türkiye, birçok hayvan ve bitki türünün anavatanı olarak
bilinmektedir. Örneğin, alageyiğin orijini Akdeniz Bölgesi,
sülünün orijini ise Samsun olduğu ileri sürülmektedir. Yurdumuzda yaklaşık 160 memeli, 454 kuş, 130 sürüngen, 22
kurbağa, 127 tatlı su balığı, 384 deniz balığı olmak üzere
• 1500 liken,
• 1000 ciğerotu ve karayosunu bulunmaktadır
(http://www.nuhungemisi.gov.tr/DosyaRaporSunum/
Belgeler/de09327f-22fa-466d-9f10-b76e7c9d6ccb.pdf).
Tablo: Türkiye korunan alanlar sistemi içinde yer alan korunan alanlar listesi (Şubat 2013 Tarihi İtibariyle)
Korunan Alan Türü
Korunan Alan Değeri
Sayı
Milli Park
Ulusal
40
Tabiatı Koruma Alanı
Ulusal
31
Tabiat Parkı
Ulusal
184
Tabiat Anıtı
Ulusal
107
Yaban Hayatı Geliştirme Sahası
Ulusal
80
Muhafaza Ormanı
Ulusal
58
Doğal Sit
Ulusal
1273
Özel Çevre Koruma Bölgesi
Bölgesel
16
Ramsar Alanı
Küresel
14
Biyosfer Rezervi
Küresel
1
Dünya Miras Alanı
Küresel
11
(Pamukoğlu ve Ekmekçi; 2013;http://www.milliparklar.gov.tr/korunanalanlar/korunanalan1.htm).
Milli Park
Bilimsel ve estetik bakımından, milli ve milletlerarası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat parçalarını ifade eder (http://www.milliparklar.gov.tr/korunanalanlar/kavramlar.
htm.).
Dünyada Karasal Alanların %12 si Koruma altındadır.
(http://www.nuhungemisi.gov.tr/DosyaRaporSunum/Belgeler/7c9fcb18-b1a9-44c9-9b0f-b2efd63541ce.pdf)
16
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Tablo: DKMP ve OGM Korunan Alanları
Korunan Alanlar
Toplam Alanı (Hektar)
Doğal Sit ile Çakışan
Alan (Ha)
Oran %
Milli Park
848,446.74
255,789.83
30.15%
Tabiat Parkı
81,189.16
21,489.21
26.47%
Tabiatı Koruma Alanı
64,244.59
52,416.72
81.59%
Tabiat Anıtı
5,549.02
5,051.65
91.04%
Yaban Hayatı Geliştirme Sahası
1,187,386.84
67,770.62
5.71%
Sulak Alanlar
2,340,909.23
440,922.45
18.84%
Bal Ormanı
2,609.72
0.00
0.00%
Gen Koruma Ormanı - Klon Parkı
43,684.43
970.17
2.22%
Kent Ormanı - Mesire Yeri
9,382.23
128.31
1.37%
Muhafaza Ormanları
363,561.99
10,652.50
2.93%
Tohum Mesceresi - Tohum
Bahçesi
48,199.15
2,181.67
4.53%
Korunan Alanlar Toplam
Alanı
4,995,163.09
857,373.13
17.16%
Kaynak: (Anonim1, ?)
Tek Yüzey Haline Getirilmiş Korunan Alanlar
Alan (Ha)
Oran %
Deniz Üzerinde
97,153.45
2.09%
Kara Üzerinde
4,543,215.84
97.91%
Toplam
4,640,369.29
100.00%
Kaynak: (Anonim1, ?)
17
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Tablo: Korunan alanların illere göre dağılımı
İl Adı
Adana
Toplam İl Alanı
Korunan Alanın İl Alanına
Oranı
142,318.72
1,412,975.27
10.07%
43,973.26
728,647.95
6.03%
Afyonkarahisar
155,214.80
1,396,210.91
11.12%
Ağrı
Aksaray
Amasya
Ankara
Antalya
76,120.13
282,507.47
6,002.04
221,523.89
319,582.08
1,134,813.63
778,829.57
563,337.35
2,548,438.19
2,044,935.75
6.71%
36.27%
1.07%
8.69%
15.63%
Ardahan
70,220.42
495,336.85
14.18%
Artvin
58,579.33
748,134.54
7.83%
Aydın
34,882.45
793,019.35
4.40%
Balıkesir
64,329.65
1,459,406.15
4.41%
Bartın
23,371.28
238,307.45
9.81%
Batman
0.12
447,072.31
0.00%
Bayburt
1,633.89
378,725.97
0.43%
Bilecik
419.82
420,534.95
0.10%
Bingöl
28,772.41
808,657.72
3.56%
Bitlis
254,403.94
821,077.22
30.98%
Bolu
61,841.48
842,745.15
7.34%
Burdur
42,247.99
731,541.43
5.78%
Bursa
115,567.81
1,078,715.46
10.71%
Çanakkale
Adıyaman
135,579.04
983,463.82
13.79%
Çankırı
24,094.89
750,734.40
3.21%
Çorum
6,960.40
1,261,787.77
0.55%
Denizli
58,652.21
1,199,330.01
4.89%
24.23
1,524,422.56
0.00%
Düzce
18,786.49
247,946.69
7.58%
Edirne
31,068.37
617,460.42
5.03%
Elazığ
60,010.89
925,024.29
6.49%
6,095.63
1,164,799.95
0.52%
197,520.82
44,327.27
12,426.57
2,493,257.26
1,411,347.96
679,424.83
7.92%
3.14%
1.83%
2,330.86
701,817.39
0.33%
Gümüşhane
12,040.48
662,146.01
1.82%
Hakkari
29,535.75
714,130.96
4.14%
Hatay
63,191.56
554,296.31
11.40%
Iğdır
97,641.33
358,388.21
27.24%
Isparta
149,793.65
878,847.65
17.04%
İstanbul
115,607.45
546,249.31
21.16%
Diyarbakır
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
18
Tek Yüzey Olarak Kor.
Alanlar Toplamı (Ha)
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
İzmir
153,378.52
1,203,952.48
12.74%
5,696.09
1,427,852.79
0.40%
31,615.46
17,301.18
47,418.26
421,747.87
884,458.13
1,012,914.98
7.50%
1.96%
4.68%
Kastamonu
Kayseri
Kırıkkale
Kırklareli
Kırşehir
Kilis
65,770.90
267,425.59
119.29
6,092.36
57,040.34
31.33
1,305,775.17
1,691,277.56
487,980.08
640,824.39
665,559.32
140,891.90
5.04%
15.81%
0.02%
0.95%
8.57%
0.02%
Kocaeli
Konya
Kütahya
12,518.27
703,135.50
51,339.68
339,996.78
4,079,332.53
1,165,031.69
3.68%
17.24%
4.41%
Malatya
Manisa
Mardin
Mersin
Muğla
Muş
9,904.68
20,176.84
20.04
88,710.98
300,395.72
35,836.61
1,234,140.86
1,325,286.37
864,362.53
1,594,481.49
1,256,044.49
867,694.83
0.80%
1.52%
0.00%
5.56%
23.92%
4.13%
Nevşehir
18,900.49
557,667.63
3.39%
Niğde
44,908.83
703,700.44
6.38%
Ordu
1,242.92
586,202.36
0.21%
Osmaniye
8,268.52
324,617.35
2.55%
Rize
79,735.48
393,794.70
20.25%
Sakarya
44,077.29
481,712.49
9.15%
Samsun
42,192.23
969,324.44
4.35%
Siirt
Sinop
14.38
6,705.64
565,578.52
567,135.96
0.00%
1.18%
Sivas
8,496.39
2,846,404.05
0.30%
56,239.19
1,928,485.10
2.92%
2,887.68
711,815.43
0.41%
787.88
621,407.02
0.13%
5,615.18
988,561.39
0.57%
Trabzon
32,714.55
464,621.69
7.04%
Tunceli
47,343.68
764,599.19
6.19%
2,294.64
559,000.87
0.41%
294,767.44
2,069,499.09
14.24%
Yalova
2,952.75
78,862.56
3.74%
Yozgat
926.42
1,342,695.39
0.07%
3,368.35
316,969.94
1.06%
5,647,568.45
77,998,600.81
7.24%
Kahramanmaraş
Karabük
Karaman
Kars
Şanlıurfa
Şırnak
Tekirdağ
Tokat
Uşak
Van
Zonguldak
Toplam
(Anonim1, ?)
19
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Korunan Alanların Ülke Yüzölçümüne Oranı
Ülke Yüzölçümü: 77.998.600 ha.
DKMP + OGM + ÖÇK + Doğal Sitler
Korunan Alanların Ülke Yüzölçümüne Oranı: %7.24
Orman Alanlarında Korunan Alanlar
Alan (Ha)
Oran %
Bal Ormanı
8.245,50
0,01
Fonksiyonel Planlamada Doğayı Koruma Ormanı olarak Ayrılan Alanlar
865.414,78
1,11
873,660,28
1,12
Toplam
(Anonim1, ?)
Orman Sayılan Korunan Alanların Ülke Yüzölçümüne
Oranı: %1,12
Tohum Meşçeresi (373)
Toplam: % 8,36
Gen Koruma Ormanları (239)
Milli Parklar (40)
Doğal Sit Alanları (1273)
Tabiat Parkları (181)
Özel Çevre Koruma Bölgeleri (15)
Tabiat Anıtları (106)
(Anonim1, ?)
Tabiatı Koruma Alanları (31)
Doğal Sit Alanları (Ha) 1.310.685,35
Sulak Alanlar (135) – (Ramsar Alanı 13 Adet) Doğal Sit Sayısı 1.273
Yaban Hayatı Geliştirme Sahaları
İkincil Statüsü Doğal Sit Olan Korunan Alanlar (Ha)
843.440,48
Gen Koruma Ormanları (239)
(Anonim1, ?)
20
Tohum Bahçesi (178)
(79)
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Harita: Doğal Sitler
Kaynak: (Anonim1, ?)
DKMP, OGM, ÖÇK ve Doğal Sitler
(Anonim1, ?)
21
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
DKMP ve OGM
(Anonim1, ?)
Türkiye’de IUCN kategorisine göre korunan alanlar
Kaynak: (http://yabantutkusu.com/milli-parklar/)
22
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Özel Çevre Koruma Bölgeleri
Ülkemizde 14 ÖÇK Bölgesi bulunmaktadır. Bu bölgelerden Tuz Gölü ve Gölbaşı ÖÇK bölgeleri İç Anadolu Bölgemiz içerisinde yer almaktadır.
(https://www.google.com.tr/search?q= )
Milli Parklar
(http://yabantutkusu.com/milli-parklar/)
23
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Yaban Hayatı Geliştirme Sahaları
(http://yabantutkusu.com/milli-parklar/)
Doğal Sitler
(http://yabantutkusu.com/milli-parklar/)
24
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
(http://yabantutkusu.com/milli-parklar/)
Türkiye’nin Deniz ve Kıyı Koruma Alanları
(http://yabantutkusu.com/milli-parklar/)
25
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Türkiye genelinde 40 adet Milli Park toplam 848,119 ha
alanı kaplamaktadır.
İç Anadolu Bölgesinde 8 adet Milli Park bulunmaktadır.
Bunlar ise 181,062 ha bir alanı kaplamaktadır.
Yapılan çalışmalar ve dünyadaki koruma deneyimleri gösteriyor ki korunan alanların ekonomik, ekolojik, kültürel
ve sosyal birçok faydası bulunmaktadır:
1. Yaşam alanları tehdit altında olan bitki ve hayvan türlerine güvenli sığınaktırlar. IUCN kırmızı listesindeki türlerin
%80’i korunan alanlar içerisindedir.
2. Birçok ana besin kaynağına (bitkiler, balıklar ve tıbbi
bitkiler) ev sahipliği yapan yaşam alanlarını korurlar ve
desteklerler.
3. Kültürel, mimari ve geleneksel yaşamların korunmasına katkıda bulunurlar.
4. İçme suyu kaynağıdır. Yapılan son çalışmalar dünyanın
105 büyük şehrinin (New York, Pekin, Los Angeles, İstanbul, vs.) 33’ü içme suyu kaynaklarını korunan alanlardan
sağlıyor. Peru’da yaklaşık 2,7 milyon kişi 16 korunan alandan gelen suyu kullanmaktadır. Bunun yıllık değeri 81 milyon Amerikan Dolarıdır. Yeni Zelanda Te Papanul Koruma
Parkı’ndaki (22.000 ha) çayırlıkların sağladığı su yönetimi
/ dengeleme hizmetlerinin bedeli 95 milyon Amerikan
doları olarak hesaplanmıştır.
5. Ekonomik destek ve iş olanağı sağlayarak yoksullukla
mücadelede en önemli araçlardan biridir. Son yıllarda,
korunan alanlar içinde ve çevresinde yaşayan yöre halkı-
na birçok farklı sektörlerde ekonomik olanaklar sunarak
yoksullukla mücadele önemli araçlardan biri olmuşlardır.
Örneğin, Guatemala’daki Maya Biyosfer Rezervi’nin yıllık
geliri 47 milyon Amerikan dolarıdır ve 7.000 kişiye iş olanağı sağlamaktadır. Türkiye’de milli parklarda uygulanan
alan kılavuzluğu uygulamaları buna güzel bir örnektir.
6. Fırtına, taşkın ve kuraklığa karşı engel ve tampon bölgeler oluşturarak doğal felaketlerin etkilerini azaltırlar.
7. Sürdürülebilir kalkınmanın en başarılı örneklerinin uygulandığı örnek yerlerdir.
8. Katılımcı karar verme ve yönetim anlayışıyla en iyi yönetişim modellerini ve örneklerini sunarlar.
9. Dinlenme olanakları sunan yerlerdir. Korunan alanlar,
size doğayla baş başa olacağınız ya da spor yapacağınız
birçok imkanlar sunar.
10. Çatışmaların çözümünde önemli araçlardır. Özellikle
geçmişten gelen çatışmalar birçok korunan alanın yönetimi için unutulmuştur. Sınır ötesi korunan alanlar, barış
için parklar, vb.
11. İklim değişikliği ve etkileriyle mücadelenin en önemli
araçlarından biridir. Korunan alanların iklim değişikliğine
“doğal çözüm” olarak özel bir rolü vardır. Arazinin başka
kullanımlara dönüşümünden kaçınmakta bilinen en etkin
yönetim stratejisidir. Karasal karbon miktarının %15’ini
depolayarak iklim değişikliği azaltım ve etkilerine uyumda eşsiz bir role sahiptirler (Pamukoğlu ve Ekmekçi, 2013;
http://www.milliparklar.gov.tr/korunanalanlar/korunanalan.htm).
İç Anadolu Bölgesinde 8 adet Milli Park bulunmaktadır. Bunlar ise 181,062 ha bir alanı kaplamaktadır.
26
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
1. Yozgat Çamlığı Millî Parkı
Yozgat
1958
264,0 ha
Tabii bitki ve hayvan toplulukları, kalıntı meşcereler, eğitim dinlenme ve eğlenme, turizm
2. Soğuksu Millî Parkı
Ankara
1959
1195,0 ha
Tabii bitki ve hayvan toplulukları, önemli ve nadir kuş üreme mekanları (Kara Akbaba), eğitim, dinlenme ve eğlenme,
turizm
3. Ilgaz Dağı Millî Parkı
Kastamonu 1976
1088,0
Tabii bitki toplulukları, kültürel zenginlik, dağ, orman ve kış sporları, manzara, dinlenme ve eğlenme, eğitim, turizm
4. Göreme Tarihî Millî Parkı Nevşehir
1986
9572,0
Tarihi eski yerleşimler ‘yer altı şehirleri, kiliseler, şapeller” ve peri bacaları gibi jeolojik oluşumlar, peyzaj değeri, dinlenme
ve eğlenme, turizm, eğitim
5. Boğazköy-Alacahöyük Tarihî Millî Parkı Çorum
1988
2634,0
1993
88750,0
Arkeolojik kalıntılar, Hitit Devleti Merkezi, eğitim, turizm
6. Beyşehir Gölü Millî Parkı
Konya
Göçmen kuşların göç güzergahı üzerinde bulunması, göl ve yakın çevresinin görülmeye değer üstün nitelikteki peyzaj
güzellikleri ile göl ve içerisindeki çeşitli büyüklüklerde yaklaşık 60 civarında adanın kuşlar için üreme, beslenme, yumurtlama ve güvenle kuluçka yapmasına imkân sağlaması, bu sebeple taşıdığı iyi bir barınak/sulak alan niteliği, potansiyel su
sporlarına elverişli kıyıları, tür çeşitliliği çok fazla olan orman ekosistemi, Eflatun Pınarı, çok sayıdaki mağaraları, Eşrefoğlu
Camisi gibi tarihi-kültürel zenginliği ve özellikle Selçuklu Dönemine ait kültürel kaynakları, millî parkın bazı önemli kaynak
değer bileşenlerini oluşturmaktadır. Ayrıca tarihi kalıntılar ve tarihi eserler, camiler, hanlar, kervansaraylar, kuş göç yolları
üzerinde bulunuşu, jeomorfolojik oluşumlar, çok değerli tabii bitki toplumları, zengin kuş toplulukları ve hidrolojik özellikler, güneşin gizemli batışını seyir, turizm, eğitim açısından önemli bir millî parktır.
7. Aladağlar Millî Parkı
Niğde, Adana, Kayseri
1994
54524,0
Jeomorfolojik yapı ile flora ve fauna zenginliği, dağcılık sporları, dağ, orman ve kış turizmi, eğitim, zengin su kaynakları
8. Sultansazlığı Millî Parkı
Kayseri
2006
24529,0
Tatlı ve tuzlu su ekosistemlerinin bir arada bulunduğu nadir bir ekosistem oluşu, nesli tehlikeye düşmüş veya düşebilir
türlerin de yer aldığı 301 kuş türünün beslenme, barınma ve kuluçka alanı oluşu, Avrupa’da Turna, Flamingo, Akbalıkçıl,
Kaşıkçı kuşlarının bir arada kuluçkaya yattığı tek alan oluşu, kaynak değerlerini oluşturmaktadır (Anonim1, ?).
Korunan Alanların ve Hassas Ekosistemlerin Tahribine Yönelik Örnekler
Fırtına Vadisi Doğu Karadeniz’e özgü bütün habitatları içerisinde barındıran bir bölgedir. Bu değerlerinden ötürü, küresel ölçekte biyolojik çeşitlilik açısından önemli sıcak noktalardan birisidir. Fırtına Vadisi ormanları, WWF (Dünya Doğayı
Koruma Vakfı) tarafından Avrupa’da acil korunması gereken 100 ormandan biri olarak ilan edilmiştir. Ayrıca 136 kuş, 30
memeli, 21 sürüngen ve 116 endemik bitki türüne ev sahipliği yapar. Fırtına, Hemşin ve Çağlayan dereleri, endemik deniz
alalarının da yuvasıdır. Geniş bir ekolojik çeşitliliğe sahip böyle bir bölge yıllarca hidroelektrik santral ve regülatör tehdidi
ile karşı karşıya kalmıştır (Anonim2, ?).
Üçüncü havalimanından söz edecek olursak hem İstanbul’un akciğerlerine kastediyor, hem devamında Kuzey ormanlarını, su havzalarını tehdit ediyor, Karadeniz’in, Marmara’nın florasına bile zarar verebilecek bir proje olduğu ileri sürülmektedir. Bu ihale ile ilgili olarak Bahçeşehir Üniversitesi araştırma kuruluşu Betam bir araştırma notu hazırladı. On altı
bilim insanının katkısıyla yedi aylık bir çalışma sonucunda oluşturulan çıktıların aktarıldığı raporda, projelerin; İstanbul’un
yaşam destek sistemleri olan kuzey ormanları, su havzaları, tarım ve mera alanları, yer altı suları ile biyolojik çeşitlilik
üzerinde büyük tehditler yarattığı belirtildi. (Anonim2, ?).
27
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Rapora göre, projenin yapılacağı alanın yüzde 72’si orman, yüzde 8’i göl, yüzde 6’sı mera, fundalık, tarım arazisi, yüzde
14’ü ise maden sahası. Proje alanında yer alan 2 milyon 513 bin 341 adet ağacın 657 bin 950’si kesilmesi, 1 milyon 855
bin 391 ağacın ise taşınması planlandığı ifade edilmektedir. Havaalanı için yapılacak hafriyat çalışmaları ile doğal ekosistem (orman alanları, 70 adet canlı yaşamı barındıran göl ve göletler, akar ve kuru dereler, tarım alanları, mera alanları)
ortadan kaldırılacağı belirtilmektedir (Anonim2, ?).
2. köprü ve 3. havaalanı proje alanlarının üzerinden yıllık 800 bin kuş süzülerek göç ediyor. İstanbul’un kuzeyinde bulunan
ormanlar üzerinden geçen kuşlar, buralarda geceleyip besleniyor (Anonim2, ?).
Harita: Kuşların Göç Yolları
(Anonim 2, ?)
28
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Harita: Kuş Göç Yolları üzerindeki projeler
(Anonim2, ?)
Sonuç
Son yıllarda ekonomik gelişmişlik ve önceliğin, doğal hayat ve biyoçeşitlilikten maalesef daha önemli olduğu görülmektedir. Çevre bilincinin giderek artması, insanların
çevre için daha hassas olmaları, biyoçeşitliliği ve doğal
kaynakları koruma adına umut verici bir durumdur. Ülkemizde toplum ekosistemin ve biyoçeşitliliğin korunması
konusunda bilinçlendirilmeli ve koruma konusunda eksik
mevzuat tamamlanarak, ekosistem ve biyoçeşitliliğin korunması yasalarla koruma altına alınmalı ve denetlemelidir.
KAYNAKLAR
Anonim1, ?. T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü.
Anonim2, ?. Türkiye’de Çevresel Etki Değerlendirme Uygulamaları ve Biyolojik Çeşitliliğin Korunmasındaki Rolü.
Güneş, G., 2011. Korunan Alanların Yönetiminde yeni bir
yaklaşım: Katılımcı Yönetim Planları. Ekonomi Bilimleri
Dergisi. 3(1):47-57. ISSN:1309-8020.
IUCN, 2011. About IUCN. What is a Protected Area.
http://www.iucn.org
Kongre Merkezi. Uluslararası ÇED Kongresi Bildiri Kitabı.
Sayfa:579-588.
http://yabantutkusu.com/milli-parklar/
https://www.google.com.tr/search?q=
http://www.nuhungemisi.gov.tr/DosyaRaporSunum/Belgeler/7c9fcb18-b1a9-44c9-9b0f-b2efd63541ce.pdf)
http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye_faunas%C4%B1
http://www.nuhungemisi.gov.tr/DosyaRaporSunum/Belgeler/de09327f-22fa-466d-9f10-b76e7c9d6ccb.pdf
http://www. milliparklar.gov.tr/Korunan Alanlar
http://www.milliparklar.gov.tr/korunanalanlar/dogakoruma.htm
http://www.milliparklar.gov.tr/korunanalanlar/kavramlar.htm
http://www.milliparklar.gov.tr/korunanalanlar/korunanalan.htm
http://www.milliparklar.gov.tr/korunanalanlar/korunanalan1.htm
Pamukoğlu, N., Ekmekçi, İ., 2013. Türkiye’de Korunan
Alanlar ve Çed Uygulamaları. Uluslararası Çevresel Etki
Değerlendirmesi Kongresi. 8-10 Kasım 2013 İstanbul
29
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
1.2. İÇ ANADOLU SULAK ALANLARI VE SORUNLARI
Prof.Dr. Sedat YERLİ
Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji
Bölümü, SAL Beytepe, Ankara
İç Anadolu Bölgesi’nin özellikleri
İç Anadolu Bölgesi; Aksaray, Ankara, Çankırı, Eskişehir, Karaman, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Konya, Nevşehir, Niğde, Sivas ve Yozgat İllerini içerisine almaktadır. Afyonkarahisar, Bilecik, Çorum ve Tokat İllerinin
sınırlı bir bölümü İç Anadolu Bölgesi içerisinde yer
almaktadır.
İç Anadolu Bölgesi’nin yüz ölçümü yaklaşık 150.000
km² olup, bu alan Türkiye yüzey alanının kabaca %
19’unu kaplamaktadır (Şekil 1.2.1). Yazları sıcak ve
kurak, kışları soğuk ve kar yağışlı karasal iklim hüküm
sürmektedir (Şekil 1.2.2). Bölgenin denizden yüksekliği ortalama 900 metre civarındadır. Bölgenin 2013
yılı nüfusu 12.226.350 kişidir (1). İç Anadolu Bölgesi’nde Türkiye nüfusunun yaklaşık %16’sı yaşamaktadır.
30
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Bölgede şeker pancarı tarımı yaygındır. Buğday başta olmak üzere tahıl tarımı, elma yoğunluklu meyvecilik ve
sebzecilik görülür. Bölgede küçükbaş yoğunluklu hayvancılık üretimi yapılmaktadır.
İç Anadolu Bölgesinde endüstri çeşitliliği (Çimento, inşaat, , tarım araçları, mobilya, tekstil, petrol rafinerisi, silah
fabrikası, demir-çelik endüstrisi, demir yolları ile ilgili te-
sisler, şeker, gıda, yem) batı bölgelerine göre daha sınırlıdır. Başlıca yeraltı kaynakları; çinko, demir, krom, cıva,
bor, linyit, lületaşı, kaya tuzu ve tuzdur.
İç Anadolu Bölgesi Yukarı Sakarya, Orta Kızılırmak, Yukarı Kızılırmak ve Konya Kapalı Havzalarını içine almaktadır
(Şekil 1.2.1).
Şekil 1.2.1. İç Anadolu Bölgesi’nin su havzaları içerisindeki konumu
İç Anadolu Bölgesi Türkiye’nin en az yağış alan bölgeleri arasındadır. Yıllık yağışın 300 mm ye kadar düştüğü alanlar mevcuttur (Şekil 1.2.2). Bölge için yağış kritik bir parametredir.
Şekil 1.2.2. Türkiye yıllık yağış dağılımında İç Anadolu Bölgesinin yeri (DMİ, 2014) (2)
31
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
İç Anadolu Bölgesi sulak alanları ve sorunları
c-
d-
e-
f-
g-
İç Anadolu Bölgesi sulak alanları kabaca 3500- 4000 km2
civarındadır. İç Anadolu Bölgesinde sulak alanların bölge
yüzey alanına oranı ise % 3 -5 civarından tahmin edilebilir.
İç Anadolu Bölgesi sulak alanları, Türkiye sulak alanlarının
oranı ise kaba tahminler ile % 15 civarında kabul edilebilir. İç Anadolu Bölgesi sulak alan envanteri içerisinde yer
alan 1500 km2 yüzey alanına sahip Tuz Gölü aynı zamanda
Türkiye’nin ikinci büyük gölü durumundadır. Kızılören Obruğu, Sultan Sazlığı, Seyfe Gölü, Meke Maarı Ramsar Alanı
olarak, koruma statüsü kazanmıştır (Çizelge 1.2.1).
Tarımsal sulama
Endüstri su temini
Rekreasyon
Turizm
Enerji başlıkları altında toplanmakla birlikte, aynı su
kaynağında çoklu kullanım söz konusu olmaktadır.
Seyfe Gölü, bir yönü ile doğal yaşam açısından Ramsar
alanı olarak bir koruma statüsüne sahip iken, diğer yandan içme suyu temini için de kullanılmaktadır. Benzeri bir
çok örnek sulak alan için çoklu kullanım koruma, yönetim
ve sürdürülebilirlik sorununa yol açmaktadır.
Çizelge 1. İç Anadolu Bölgesi uluslararası öneme sahip
sulak alanları (3)
Doğal ekosistemlerin bir çeşidi olarak, İç Anadolu sulak
alanları öncelikle sucul doğal yaşamı desteklemektedir.
Sulak alanların kullanım amaçları
a- İçme ve kullanma suyu temini
b- Balıkçılık
(TKA tabiatı koruma alanı; YHS yaban hayatı sahası, DS
doğal sit MP milli park; TP tabiat parkı; ÖÇK özel çevre
koruma bölgesi; YP yönetim planı)
Koruma statüsü
Sıra
no
32
Alan adı
Bulunduğu il
Alan (Hek- Ramsar
tar))
alanı/yıl
Yönetim planları
TKA YHS DS MP TP ÖÇK
YP
Var
Yapıldığı
yıl
1
Karamık Sazlıkları
Afyonkarahisar
4 500
-
-
-
X
-
-
-
-
-
2
Eber Gölü
Afyonkarahisar
6 400
-
-
-
X
-
-
-
X
2008
3
Acıgöl
Afyonkarahisar, Denizli
4500
-
-
X
-
-
-
-
-
-
4
Karakuyu Sazlıkları
Afyonkarahisar, Burdur
1 581
-
-
X
-
-
-
-
X
2010
5
Balıkdamı Gölü
Eskişehir
1 470
-
-
X
X
-
-
-
-
-
6
Çöl Gölü ve Çalıkdüzü
Ankara
1 500
-
-
-
-
-
-
-
-
-
7
Mogan Gölü
Ankara
500
-
-
-
-
-
-
X
-
-
8
Hirfanlı Barajı
Ankara
26 300
-
-
-
-
-
-
-
-
-
9
Sarıyar Barajı
Ankara
8 400
-
-
X
-
-
-
-
-
-
10 Akşehir Gölü
Konya
25 500
-
-
-
X
-
-
-
X
2008
11 Bolluk Gölü
Konya
3 800
-
-
-
X
-
-
-
-
-
12 Çavuşçu Gölü
Konya
1 500
-
-
-
X
-
-
-
-
-
13 Çıralı Obruğu
Konya
100
-
-
-
-
-
-
-
-
-
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
14 Kızören Obruğu
Konya
127
2006
-
-
-
-
-
-
-
-
15 Konya Acıgöl
Konya
400
-
-
-
-
-
-
-
-
-
16 Kozanlı Gökgöl
Konya
650
-
-
-
X
-
-
-
-
-
17 Kulu Gölü
Konya
1 800
-
-
-
X
-
-
-
-
-
18 Meke Maarı
Konya
202
2005
-
-
X
-
X
-
-
-
19 Meyil Obruğu
Konya
20
-
-
-
-
-
-
-
-
-
20 Samsam Gölü
Konya
830
-
-
-
X
-
-
-
-
-
21 Tersakan Gölü
Konya
6400
-
-
-
X
-
-
-
-
-
22 Uyuz Gölü
Konya
15
-
-
-
X
-
-
-
-
-
23 Ereğli Sazlıkları
Konya, Karaman, Niğde
5000
-
X
-
X
-
-
-
-
-
24 Gökdere
Karaman
1040
-
-
-
-
-
-
-
-
-
25 Gölcük Gölü
Isparta
670
-
-
-
-
-
X
-
-
-
26 Kovada Gölü
Isparta
2500
-
-
-
-
X
-
-
-
-
27 Beyşehir Gölü
Isparta, Konya
73000
-
-
-
X
X
-
-
-
-
28 Tuz Gölü
Aksaray, Ankara, Konya
150000
-
-
-
X
-
-
-
-
-
29 Seyfe Gölü
Kırşehir
1500
1994
X
-
X
-
-
-
X
2010
30 Sultansazlığı
Kayseri
17000
1994
-
-
X
X
-
-
X
2008
31 Hörmetçi Sazlığı
Kayseri
9500
-
-
-
-
-
-
-
-
-
32 Palas Gölü
Kayseri
2700
-
-
-
X
-
-
-
-
-
33 Kapuzbaşı Kaynakları
Kayseri
-
-
-
-
X
-
-
-
-
34 Zamantı Nehri
Kayseri
-
-
-
-
X
-
-
-
-
35 Hafik Gölü
Sivas
1500
-
-
-
-
-
-
-
-
-
36 Tödürge Gölü
Sivas
750
-
-
-
-
-
-
-
-
-
37 Ulas Gölleri
Sivas
1280
-
-
-
-
-
-
-
-
-
33
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Enerji elde edilmesi, içme suyu temini, sulama ve benzeri amaçlar için yapılan su yapılarının öngörülemeyen
durumlarda doğal su ortamlarını da etkilemesi mümkün
olmaktadır. İç Anadolu Bölgesi’nde 3 km2 den büyük yüzey alanına sahip bir dizi su yapısı yapılmıştır (4);
İmranlı Barajı, Sivas’ta, İmranlı Çayı üzerinde, sulama ve
enerji üretmek amaçlı, 6,50 km2 İvriz Barajı, Konya’da, İvriz Çayı üzerinde, sulama ve taşkın kontrolü amaçlı, göl
alanı 4,80 km2
4 Eylül Barajı Sivas’ta, Mısmıl Çayı üzerinde, içme suyu temini amaçlı, 5,60 km²
Karacalar Barajı, Sivas’ta, Karacalar Deresi üzerinde, sulama amaçlı göl alanı 4,40 km2
Ağcaşar Barajı Kayseri’de, Yahyalı Deresi üzerinde, sulama
amaçlı, 4,17 km2
Karaova Barajı, Kırşehir’de, Manahözü Deresi üzerinde,
sulama amaçlı, 3,50 km2
Apa Barajı Konya’da, Çarşamba Çayı üzerinde, sulama
amaçlı, 12,60 km²
Asartepe Barajı Ankara’da, İlhan Çayı üzerinde, Çanıllı Beldesi sınırları içerisinde Bahçelik Barajı Kayseri’de, Zamantı
Çayı üzerinde, sulama, enerji ve içme suyu amaçlı, 12,13
km2
Kesikköprü Barajı, Ankara’da, Kızılırmak üzerinde, sulama
ve enerji amaçlı, 6,50 km2
Kılıçkaya Barajı, Sivas’da, Kelkit Nehri üzerinde enerji
amaçlı, 64 km²
Kurtboğazı Barajı, Ankara’da, Kurtboğazı Çayı üzerinde,
sulama ve içme suyu amaçlı, 5,50 km2
Beylikova BarajıEskişehir’de, Porsuk Çayı üzerinde, sulama amaçlı, 6,43 km2
Mamasın Barajı Aksaray’ın Melendiz Irmağı üzerinde, sulama ve içme suyu amaçlı, 16,20 km2
Çamlıdere Barajı, Ankara’da Bayındır Çayı üzerinde, içme
suyu temini amaçlı göl alanı 32,00 km2
May Barajı, Konya’da, May Çayı üzerinde, sulama ve taşkın amaçlı, 7,75 km2 Pusat-Özen Barajı, Sivas’ta, Pusat
Çayı üzerinde, sulama amaçlı, 4,20 km2
Çamlıgöze Barajı, Sivas’ta, Kelkit Çayı üzerinde, enerji ve
taşkın kontrolü amaçlı, 4,70 km2
Çatören Barajı, Eskişehir’de, Harami Çayı üzerinde, sulama amaçlı, 4,04 km2
Porsuk Barajı, Eskişehir’de, Porsuk Çayı üzerinde, sulama,
taşkın ve içme suyu amaçlı, 23,40 km² Sarıyar Barajı, Ankara’da, Sakarya Nehri üzerinde, enerji üretimi amaçlı,
83,83 km²
Doyduk Barajı, Nevşehir’de, Kalaycık Çayı üzerinde, sulama amaçlı, 3,70 km2
Süreyyabey Barajı, Yozgat’da, Çekerek Çayı üzerinde, sulama, enerji ve taşkın amaçlı 41,34 km2
Eğrekkaya Barajı, Ankara’da, içme suyu amaçlı, 3,94 km2
Ermenek Barajı, Karaman’da, Göksu Çayı üzerinde, enerji
amaçlı, 58,74 km2Eşmekaya Barajı, Aksaray’da, Eşmekaya
Çayı üzerinde, sulama amaçlı, 7,98 km²
Yenice Barajı, Eskişehir’de, Sakarya Nehri üzerinde, enerji
amaçlı, 3,64 km²
Gelingüllü Barajı, Yozgat’ta, Kanak Çayı üzerinde sulama amaçlı, 23,20 km2 Gödet Barajı, Karaman’da, Gödet Çayı üzerinde, sulama amaçlı göl alanı 6,75 km2
Gökçekaya Barajı, Eskişehir’de, Sakarya Nehri üzerinde,
enerji amaçlı, 20,00 km² Gölova Barajı, Sivas’ta Kelkit Çayı
üzerinde, sulama amaçlı, göl alanı 4,85 km2
Güldürcek Barajı, Çankırı’da, Yazı Çayı üzerinde, sulama
amaçlı, 3,10 km2
Gürsöğüt Barajı, Ankara’da Sakarya Nehri üzerinde, enerji
amaçlı, 29,50 km2. İbrala Barajı, Karaman’da, İbrala Çayı
üzerinde, sulama amaçlı, 6,70 km2
34
Kapulukaya Barajı, Kırıkkale’de Kızılırmak üzerinde, içme
suyu temini ve enerji amaçlı, 20,70 km²
İç Anadolu sulak alanları sorunları; ötrifikasyon, su yönetimi sorunları, hidroelektrik enerji tesisleri, kum alımı,
taşkın, erozyon, kirlenme, habitat kaybı, habitat bozulması, günümüzde daha azalsa da sulak alanların kurutulması, farklı su kullanımları arasında girişimler, aşırı ve düzensiz balık avcılığı başlıkları altında ifade edilebilir.
İç Anadolu sulak alanları açısından sorunlar ana başlıklar
halinde verilebilir;
a- Kirlenme
b- Kuraklık, muhtemel iklim değişikliği etkileri
c- Habitat kaybı
d- Birbileri ile girişim halinde olan çoklu su kullanımı
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
e- Aşrırı avcılık
f- Otlatma baskısı
g- İstilacı türler
h- Yanlış su kullanımı, su israfı, kuyular ile yer altı suyunun çekilmesi
i-
Yetersiz su yönetimi
j-
HES lerin su rejimini bozması
k- Evsel, endüstriyel ve tarımsal su kullanımının su bütçesine uygun olmayan aartışı
l-
Evsel, endüstriyel, tarımsal atık sular
m- Tarım ürünleri deseninin su tüketiminin artışına da
neden olması
5- Sulak alanların etkin korunması açısından mevzuatın
uygulanabilmesi için alt yapı ve kurumsal kapasite
güçlendirilmelidir.
6- İç Anadolu Bölgesi’nin bölgesel alan kullanımı haritaları güncellenmelidir.
7- İç Anadolu Bölgesi’nin sulak alan yönetim planları
hazırlanmalı, varsa güncellenmeli, etkin uygulanmalı
ve izleme yapılmalıdır.
8- İç Anadolu Bölgesi’nde sulak alanların korunması
ve kullanılması açısından eğitim ve bilinçlendirme
önemli bir bileşen olarak eylem planında yerini almalıdır.
9- İç Anadolu Bölgesi için yöreye özgü yer ve zaman temelli ekolojik açıya sahip koruma strateji belgeleri ve
eylem planları hazırlanmalıdır.
n- Etkin koruma sağlanamaması
o- Yönetim planı eksikliği
KAYNAKLAR
p- Envanter ve izleme araştırmalarının yetersizliği
1.www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=15974
(24.06.2015)
q- Yöresel makro arazi kullanım planlarının eksikliği ya
da yetersizliği
İstilacı türler, balık faunası çeşitliğini bozulmasına neden
olarak ile habitat bozulması sorununu doğurmaktadır. İç
Anadolu Bölgesinde çeşitli sulak alanlara doğrudan ya da
dolaylı bilinçli ya da bilinçsiz katılan yabancı ve/veya istilacı balık türleri arasında Carassius auratus, Carassius
carassius, Carassius gibelio, Ctenopharyngodon idella
Esox lucius, Gambusia affinis, Gambusia holbroki, Hypopthalmichthys molitrix, Knipowitschia caucasica, Lepomis
gibbosus, Oncorynchus mykiss, Pseudorasbora parva,
Sander lucioperca, Atherina boyeri sayılabilir.
2. DMİ (Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Devlet Meteoroloji
Genel Müdürlüğü), 2014, 2013 yılı yıllık yağış değerlendirmesi, DMİ, 22.
3. www.milliparklar.gov.tr/istatistik/51.xls (24.06.2015)
4 .w w w. m s x l a b s . o r g / fo r u m / i c - a n a d o l u - b o l g e si/294749-ic-anadolu-bolgesi barajlari. html#i xzz 3VPRYcDY0
İç anadolu sulak alanları ve sorunları için eylem planı için
öneriler
1- İç Anadolu Bölgesi sulak alanlarının yer ve eş zaman
temelli güncel envanteri çıkarılmalıdır.
2- İç Anadolu Bölgesi sulak alanlarında su kullanımı kalite ve kantite temelli olarak belirlenmelidir.
3- İç Anadolu Bölgesi sulak alanları kullanımı ve nüfus
artışına bağlı ihtiyaçlar için gelecek öngörüleri çıkartılmalıdır.
4- İç Anadolu Bölgesi sulak alanlarının koruma, koruma-kullanma ve kullanma öncelikleri belirlenmelidir.
35
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
1.3. İÇ ANADOLU BÖLGESİ FLORİSTİK BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ: Step Ekosistemleri
Prof.Dr. Mustafa AYDOĞDU
Gazi Üniversitesi Fen -Edebiyat Fakültesi
Biyoloji Bölümü
Step (bozkır) formasyonları İç Anadolu’da çok geniş
alanlarda yayılış gösterirler. Orta Anadolu’daki step formasyonlarının yayılış ekolojisi yüksekliğe göre şöyle sıralanır:
- Ova stepleri 500 – 1000 m
- Dağ stepleri
- Alçak dağ stepleri
1000 – 1500 m
- Yüksek dağ stepleri
1500 – 2500 m
Kekik stepi (Beypazarı Çayırhan 500 m. jipsli topraklar
sarı çiçekli bitki: Verbascum gypsophila (Çayırhan sığırkuyruğu, Mustafa Aydoğdu tarafından 1988 yılında bulunmuştur.) endemik
İç Anadolu’daki step formasyonlarında yapılan son yıllardaki (yaklaşık son 30 yıl) özellikle vejetasyon çalışmaları günümüz step formasyonlarının floristik ve ekolojik
özelliklerini açıklayıcı bir biçimde ortaya koymuştur.
36
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Step (bozkır) toplulukları görünüm itibariyle homojen bir
yapıya sahipmiş gibi bir durum arz ederler. Ancak yapılan detaylı ekolojik çalışmalar sonucunda bu toplulukların
yüzlerce farklı ekosistemden meydana geldiği görülmüştür. Türkiye’de ve başka bölgelerde step toplulukları diğer
formasyonlar ile mukayese edildiği zaman, gerek floristik
olarak gerek ekosistem çeşitliliği olarak en zengin biyolojik yapıya sahip habitatlar olarak karşımıza çıkarlar.
İç Anadolu stepinde homojen olarak bozulmamış alanlarda stepin dominant türleri genellikle Thymus (kekik),
Astragalus (geven), Stipa (kılaç), Koeleria, Arthemisia
(yavşan), Genista (poruk) gibi bitki toplulukları hakimdir.
Orta Anadolu stepinin tarihi yapısına göz atacak olursak; Orta Anadolu’da gerçekleştirilen palinolojik araştırmalarda Horowitz (1971), Van Zeist ve Buttema(1977),
Bzille-Robert, Suc ve Vernet (1980) araştırmalarında bu
bölgenin başlıca würmiyen buzullaşmasından oldukça
fazla etkilendiğini göstermişlerdir. Yaklaşık günümüzden
10,000 yıl önce step topluluklarının yayılış gösterdiği bu
bölgede Pinus (çam), Juniperus (ardıç) türlerinin mevcut olduğunu anlıyoruz. Gene İnceoğlu’nun (1987) araştırmasında Tuz gölünde yapılan polen çalışmalarında İç
Anadolu’nun dördüncü zamana ait iklimi ve vejetasyonu
hakkında önemli bilgilere rastlıyoruz. Bu çalışmaya göre
günümüzden yaklaşık 4000 yıl öncesinde otsu türlerin
yanı sıra çam ve meşelerin çok yaygın olduğu ayrıca sedir,
göknar, porsuk, kayın, ardıç gibi türlerin çam ormanlarına
iştirak ettiği görülmüştür. Bu dönemde bölgede nemli habitatlarda kızılağaç, huş, şimşir, karaağaç, dişbudak, gürgen, fındık ve ceviz gibi ağaç populasyonlarının yayılışları
az da olsa polenleri tespit edilmiştir.
Yukarıda verilen bilgiler ışığı altında Orta Anadolu stepinin
ne kadar bir dinamik yapıda olduğunu anlayabiliyoruz. Yakın zamanda Orta Anadolu’da yabancı (Zohary, 1973) ve
yerli (Akman, Y., Çetik, R., Aydoğdu, M., Vural, M., Yurdakulol, E., Ketenoğlu, E.) botanikçiler tarafından yapılan
vejetasyon çalışmaları bize Orta Anadolu stepinin binlerce yıldan beri dengeye oturmuş değişmeyen bir sekonder
vejetasyon tipinin mevcut olduğunu açıklamaktadır.
İç Anadolu stepi fitocoğrafya (bitki coğrafyası) bakımından Holoarktik alanda yer alır. Tetiz alt aleminin Iran- Turan bölgesindeki Batı Asya alt bölgesine ait olan Orta Anadolu alanına (provensine) bağlanır.
İç Anadolu step toplulukları genellikle Kalker, Jips, Silis,
Andezit, Serpantin, Marn ve Bazalt gibi çeşitli ana kayalar
üzerinde yayılış gösterirler. Ancak en geniş şekliyle kalker
ve jipsli ana kayalar üzerinde yayılış gösterirler.
İç Anadolu’da yayılış gösteren step topluluklarının iklimsel
olarak genel bir değerlendirmesi yapılırsa; genellikle 5001200 metreler arasında yayılışı olan alanlarda kışı soğuk
ve çok soğuk, yarı-kurak bir Akdeniz iklimi söz konusudur.
Genel olarak Orta Anadolu stepinde Akdeniz ikliminin iki
büyük alt tipi gözlenir.
- Bölgenin güneyinde kurak- soğuk Akdeniz
- Bölgenin kuzeyinde yarı kurak- soğuk ve
çok soğuk Akdeniz
(Akman, 2014, Palme Yayıncılık)
İç Anadolu bölgesinde kurak biyoiklim bölgeleri bölgenin
güneyinde; Çumra, Cihanbeyli, Karapınar ve Ereğli’nin de
içinde olduğu genellikle 700-1000 m yükseklikte yer alan
bölgelerdir. Bu biyoiklim bölgelerinde yıllık yağış (P) 280310 mm arası değerlerdedir. Bu yağış değerleri ile bölge
Türkiye’nin en kurak yerlerindendir. Bu bölgede yer alan
en büyük ekolojik alanlardan birisi Tuz Gölü vejetasyonudur.
İç Anadolu’nun yarı kurak biyo iklim kuşakları bölgenin
kuzey, doğu ve batısında yer alan Ankara, Çankırı, Sivas,
Çorum, Yozgat, Afyon, Eskişehir gibi yerlerdir. Bu bölgede yağış değerleri genellikle 350- 500 mm arasında değişmekte olup ova, dağ ve yüksek dağ stepleri bölgede
mevcuttur.
İç Anadolu stepinin floristik ve sintaksonomik özellikleri
İç Anadolu’da Sivas, Çankırı, Ankara (Ayaş, Beypazarı, Polatlı) civarları floristik ve ekolojik bakımdan önemli alanlardır. Bu alanlarda jipsli araziler oldukça yaygındır. Jipsli
araziler özellikle vejetasyon çeşitliliği ve özel vejetasyon
tipleri içermeleri dolayısıyla ekolojik olarak çok çeşitli ve
endemik ekosistemlere sahiptirler.
İç Anadolu stepinde yaklaşık olarak 2500 e yakın bitki
türü yaygındır. Bu sayı bir step formasyonu için oldukça
zengindir örneğin, Cezayir stepi ile karşılaştırılırsa Cezayir’de step alanında tür sayısı 1000 civarındadır.
İç Anadolu’da endemik tür sayısı da oldukça fazla olup
%30 civarındadır. Türkiye’de endemik bitkilerin yarısından fazlası bozkırlarda yayılış gösterir. Bunlardan bazı
endemik cinsler şunlardır: Verbascum (243 türden 192si
endemik), Astragalus (423 türden 260ı endemik), Acantholimon (41 türden 17si endemik), Gypsophila (53 türden 31i endemik), Achillea (46 türden 25i endemik). İç
Anadolu bozkırında Labiatae (ballıbabagiller) Leguminosae (baklagiller), Crucifrae (turpgiller), Scrophulariaceae
(sığırkuyruğugiller), Compositae (papatyagiller) ve Caryophyllaceae (karanfilgiller) gibi familyalar oldukça yaygındır. Bölgede özellikle ova steplerinde endemik bir tür
olan Thymus, leucostomus var. leucostomus (Labiatae)
ve diğer varyeteleri dominant olarak çok geniş alanlarda
fizyonomik görünüşe sahip bir yapı oluştururlar. Ayrıca İç
Anadolu’da ovada tuzlu stepler geniş alanlarda yer alırlar.
Tuz Gölü ve Seyfe Gölü bunlara örnektir. İç Anadolu’da
dağ steplerinde (1000-1500 m) genellikle Astragalus microcephalus (Leguminosae) dominant tür olup fizyonomik
bir yapı oluşturur.
37
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
İç Anadolu stepinin geleceği
İç Anadolu stepi geçmiş son birkaç yüzyıldır iyi korunan
tahrip edilmeyen bir yapıya sahipti. Ancak teknolojik gelişmeler, özellikle modern tarım araçlarının gelişimi, şehircilik faaliyetleri, aşırı otlatma, sanayileşme, yanlış ağaçlandırma, taş ocakları, yakma ve benzeri faaliyetler bozkır
ekosistemleri üzerinde ağır baskılara neden olmaktadır.
İç Anadolu iklimsel bakımdan (özellikle yağış) zengin bir
bölge değildir. Ekolojik ve floristik yapısı tahrip olan ekosistemlerin geriye eski haline dönüşü söz konusu değildir.
Zira mevcut iklim ile yeteri kadar beslenememektedirler.
İç Anadolu stepinin bozulması son 20 yıl içerisinde hız
kazanmıştır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi İç Anadolu’da
iklimsel değerler özellikle yağışlar tahrip edilen step ekosistemlerini dengeleyecek güçte değildir. Yıllık yağışın
300-350 mm olduğu ve bilhassa kuru ve mekanize tarımın yapıldığı bu alanlar çok çabuk bozulma hassasiyetine
sahiptirler.
Bozkır degredasyonunun gelecekte insan yaşamını tehdit edecek olumsuzlukları neler olabilir: Öncelikle Orta
Anadolu stepi biyolojik çeşitlilik bakımından bölgesinde
(Akdeniz bitki coğrafyası) çok önemli bir yere sahiptir. Tür
çeşitliliğinin yanı sıra yüzlerce hatta binlerce ekosistem ve
habitat çeşitliliği ile ayrı bir yer ve konuma sahiptir. Stepte
her bir müdahale ve neticesindeki tahrip bir veya birden
fazla ekosistemin ve habitatın yok olması demektir ki bu
biyolojik çeşitliliğin yok olması adına son derece üzücü bir
durumdur.
İç Anadolu’daki ova ve dağ steplerinin tahribi gene bir
başka açıdan olumsuzluk demektir. Ova ve dağ steplerinde yayılış gösteren dominant türler (kekik, geven, yavşan,
yabani buğday türleri vs.) toprağı bir yorgan gibi örterek
toprağın üst tabakadaki zengin organik yapısını korur ve
beslerler. Özellikle dağ steplerinde yayılış gösteren Astragalus (geven) lar toprağı kök, dal ve sürgünleri ile öyle bir
korurlar ki ilkbahar ve sonbahar mevsiminde Orta Anadolu’da oluşan sert kırkikindi yağmurlarının hızını keserek
toprak erozyonunu önlerler. Stepin dominant bu türleri
38
ayrıca fauna çeşitliliğini de geliştirirler, fotosentez yaparak ortama besin temini yaparlar. Türkiye’de en verimli ve
kaliteli arıcılık step topluluklarının yaygın olduğu alanlarda yapılmaktadır. Daha sayılamayacak pek çok yarar bu
topluluklar tarafından biz insanlara sağlanmaktadır. Kısaca step Türkiye’nin gelecekteki sigortasıdır.
Bozkır için biz ne yapmalıyız: Öncelikle Türkiye steplerinin ve üzerinde yayılış gösteren ekosistemlerin ve habitatların dolayısıyla türlerin ne anlama geldiğini çok iyi
kavramalıyız ki bundan sonra yapacağımız şeyleri sıraya
koyalım.
Step topluluklarını şu aşamada korumaya almak belki de
maliyeti yüksek olan bir iştir ancak eğer her türlü geleceğimiz dolaylı da olsa bu topluluklara bağlı ise her ne
pahasına olursa olsun maliyetlerden kaçmamamız lazım.
a) Öncelikle stepte özel koruma alanları yapmalıyız.
(Stepin biyoçeşitliliğini korumak için önemlidir.)
b) Otlatma periyodu tayin etmeliyiz. (Türlerin çiçeklenme ve tozlaşma zamanlarını dikkate alarak)
c) Tarım alanı ve step sınırlarını iyi korumalıyız, stepte
tarım alanı açmaya son vermeliyiz. Step sınırındaki
anız yakmalarını yasaklamalıyız.
d) Sanayileşme ve şehirleşmelerde yerleşim alanı olan
yerleri iyi seçmeliyiz. Ucuz arsa politikası ile step topluluklarının yaygın olduğu hazine alanlarını arsa tahsisi yapmaktan vazgeçmeliyiz.
e) Sulama maksadı ile açılan kuyu, kanal vs. gibi alanlar
kontrol altına alınmalı.
f) Tarım alanlarında bilinçsiz ilaçlamaya son verilmeli.
g) Bütün bunların yanı sıra en önemlisi de İç Anadolu
kırsalında yaşayan insanlara step ekosistemlerinin biyolojik çeşitliliğinin önemi hakkında eğitim seminerleri düzenlenmeli.
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
1.4. İÇ ANADOLU BÖLGESİ FAUNİSTİK BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ
Prof.Dr. İrfan ALBAYRAK
Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Biyoloji Bölümü
GİRİŞ
Bu çalışmada İç Anadolu Bölgesinin faunistik biyoçeşitliliği ile ilgili yapılan bazı araştırmalar ve biyoçeşitliliğe yönelik tehdit faktörlerini kapsamaktadır. Burada
fauna elemanları olarak omurgasız ve omurgalı hayvanlar konu edilse de daha ziyade insanla doğrudan
ilişkisi olan türler esas alınmaktadır. Zengin varyasyonlara sahip populasyonların gen yapısı biyoçeşitliliğin materyalini oluşturmaktadır. Anadolu’ya hemen
her yönden türlerin giriş yaptığı ve bunlardan bazılarının bozulan ekosistemler sebebiyle tamamen yok
olduğu ve bazılarının da yok olma noktasına geldiği
bilinmektedir. Bugün aşırı insan uygulamaları dünyada olduğu gibi Türkiye’de de birçok türü tehdit etmektedir. Yaban hayatı elemanları insanın göstergesi
olan türleri temsil etmektedir. Bu bakımdan ulusal ve
39
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
uluslararası mevzuatlar çerçevesinde türlerin habitatlarıyla birlikte korunmaları gerekmektedir. İç Anadolu Bölgesinin fauna yapısının korunması çok hassas ekosistemlerin korunması suretiyle mümkün olabilecektir.
İç Anadolu’nun Fauna Çeşitliliği
Anadolu’nun jeolojik olarak meydana gelmesinden sonra
birçok fauna elemanına ev sahipliği yapmıştır. Anadolu’ya
Avrupa, Asya ve Afrika menşeyli birçok hayvan girmiştir.
Bu Anadolu’nun kendine özgü endemik türleriyle birlikte
biyolojik çeşitliliğinin kaynağını oluşturmuştur.
Anadolu’ya kuzeyden Boz Ayı (Ursus arctos), Vaşak (Lynx
lynx), Ağaç Sansar (Martes martes), Su Samuru (Lutra lutra), Kızıl Geyik (Cervus elaphus), Karaca (Capreolus capreolus), Köstebek (Talpa caucasica), Gelincik (Mustela
sp.), Kokarca, (Vormela peregusna), Yaban Tavşanı (Lepus
europeus); doğudan Körfare (Spalax sp), Arap Tavşanı (Allactaga sp), Anadolu Yer Sincabı (Spermophilus xanthoprymnus), Kaplan (Panthera tigris) ve güneyden Firavun
Sıçanı (Herpestes ichneumon), Oklu Kirpi (Hystrix indica),
Panter (Panthera pardus) ve Mısır Meyve Yarasası (Rousettus aegyptiacus) türleri gelmiştir (Albayrak, 2001).
Memeli ve kuş türleri üzerinde daha fazla baskı olduğundan biyoçeşitlilikle ilgili değerlendirmeler bu türler
üzerinden yapılmıştır. Bu anlamda bu hayvanların tespiti
doğrudan gözlem, fotokapan, dışkı ve iz ile yapılmaktadır. İç Anadolu Fauna Çeşitliliğine Genel Bakış
Anadolu’nun sahip olduğu ekosistemlerde omurgasız
hayvanlardan önemli örümcek türleri yaşamaktadır. (Topçu ve ark., 2005; Bayram ve ark, 2013; Özkan ve Karaer,
2004). Bu türlerden bazıları aşağıda verilmiştir. İç Anadolu’da da bulunan ve soyu tükenmekte olan türlerden biri
de Eresidae familyasından Eresus kollari Rossi, 1846 türüdür. Bu tür habitat kaybı ile yok olmaktadır. Diğer yandan
Akrepler bulundukları ekosistemin ekolojik ve ekonomik
değerini ifade eden hayvanlardır. Bu takımda Mesobuthus gibbosus (Biruli, 1832) tüm Anadolu’da yayılış gösteren yaygın bir türdür (Şekil 1).
Şekil 1. İç Anadolu’da yaygın olarak rastlanan Mesobuthus gibbosus (Biruli, 1832)
Anadolu tarihi içinde Asya Fili (Elephus maximus), Yabani Sığır (Bos primigenius), Yabani Eşek (Equus africanus),
Aslan (Panthera pardus), Kaplan (Panthera tigris), (Panthera pardus) ve Kunduz (Castor fiber) M.Ö I. yüzyıldan XX.
Yüzyıla dara tükenen türlerdir (Albayrak, 2001).
Bu çalışmada biyoçeşitliliğin korunması amacıyla İç Anadolu Bölgesinde bazı tahrip faktörleri tespit edilmeye çalışılmıştır.
Bu değerlendirmede bugüne kadar İç Anadolu Bölgesi
ile ilgili yapılmış bazı faunistik araştırmalar hakkında bilgi
verilmektedir. Değerlendirmede omurgasız hayvanlardan
Arachnida (Örümcekgiller) sınıfından Araneida (Örümcekler), Scorpionida (Akrepler) ve Solifugae (Böyüler);
Insecta (Böcekler) sınıfından Lepidoptera (Kelebekler)
türleri ile omurgalı hayvanlardan Pisces (Balıklar), Amphibia (İkiyaşamlı), Reptilia (Sürüngen) ve Aves (Kuşlar) sınıflarından bölgeyi temsil eden türler literatür verilerine
göre konu edilmiştir. Memeli hayvanlardan Eupotiphila
(Böcekçiller), Chiroptera (Yarasalar), Carnivora (Etçiller),
Lagomorpha (Yabani tavşanlar), Rodentia (Kemiriciler) ve
Artiodactyla (Çift toynaklılar) takımlarına ait bazı türler
1974 yılından beri sürdürülen araştırma sonuçları itibariyle ele alınmıştır. Diğer takımlardan Perissodactyla (Tek
toynaklılar)’nın yaban hayatından bir temsilcisi kalmamıştır. Cetacae (Deniz memelileri) takımı tamamen deniz memelilerine ait türleri ihtiva etmektedir.
40
(Foto: T. Danışman)
Ülkemizde mevcut literatür çalışmalarına göre 42 böğü
türü yayılış göstermektedir. Bunlardan 13’ü İç Anadolu
Bölgesi’nden kaydedilmiştir. Erciyes’in kuzeyinde Lifos
(Barut) Dağından tanımlanmış olan Gylippus (Paragylippus) monoceros Werner, 1905 önemli bir türdür (Şekil 2).
Şekil 2. Erkek bir Gylippus (Paragylippus) monoceros
Werner habitusu
(Foto: M. Erdek)
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Bu tür ilk olarak 1905 yılında Franz Werner tarafından
kaydedilmiş ve daha sonra Erciyes Dağı, Lifos Dağı ve Hisarcık ilçesinde rastlanmıştır. Kayak merkezi inşası nedeniyle bu endemik türün doğal habitatının bir kısmı kayba
uğramıştır.
İç Anadolu Bölgesindeki akarsu ve göllerde bazı balık türleri su kirliliği ve aşılama ile getirilen türler sebebiyle tehdit edilmektedir. İç Anadolu sularında görülen bazı balık
türlerine ait örnekler aşağıda verilmiştir (Şekil 3-4)
Şekil 6. Pelophylax ridibundus (Foto: F. İlhan)
Şekil 3. Yılan balığı, Anguilla anguilla (Foto: N. Polat)
Şekil 7. Ophisaurus apodus (Foto: F. İlhan)
Şekil 4. Ot balığı, Pseudophoxinus fahrettini (Foto: N. Polat)
Sulak alanlarda ve nemli bölgelerde ikiyaşamlılardan bazı
türler yaşamaktadır. Sürüngenlerden su ve kara kaplumbağası, yılan ve kertenkele yaşamaktadır (Şekil 5-7).
Şekil 5. Rana macrocnemis (Foto: F. İlhan)
Kuş faunası oldukça zengindir. Tuz gölü ve Kızılırmak kuş
göç yolu üzerinde önemli konaklama bölgelerini oluşturmaktadır.
İç Anadolu Bölgesinde tespit edilen kuşlar yerli, göçmen
ve transit olarak kaydedilmiştir. Kırıkkale’de tespit edilen
bazı kuş türleri aşağıda verilmiştir (Şekil 8-9)
Şekil 8. Gümüş Martı, Larus cachinnans Pallas, 1811
(Foto: A. İliker)
41
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Şekil 12. Anadolu Yaban Koyunu, Ovis ariel
(Foto: İ.Albayrak)
Şekil 9.Yalı Çapkını, Alcedo atthis (L., 1758) (Foto: A. İliker)
Memeli olarak iç kısımlarda step bölgeye uyum gösteren
türler ile Akdeniz ve Kara Deniz iklimine sahip bölgelerde yayılış gösteren türlerin bulunduğu görülmektedir. Bu
türlerden yaygın olan bazı türler aşağıda verilmiştir. Bu
türlerden karnivor ve herbivor olanlar bölgede karakteristiktir. Bunlardan bazıları aşağıda verilmiştir (Şekil 10-13).
Sonuçlar
Otçul türlerden zarar verdiği gerekçesi ile avlanan türlerin
başında domuz gelmektedir. Domuzun sık çalılık ve sazlık
alanlar ile orman karakterindeki meşe ve transplantasyon
kara çam ağaçlarının bulunduğu yerlerde yoğun olarak
barınmaktadır. Diğer bir tür Kurt (Canis lupus) da zararlı
olduğu gerekçe edilerek öldürülmektedir. İç Anadolu bölgesindeki kara ve su ortamındaki bazı faktörlerin etkisi ile
türler tehdit edilmektedir. Araştırma sonuçları aşağıda sıralanan faktörlerin etkili olduğunu göstermiştir.
1.Su ve toprak kirliliği
2.Habitat daralması
3.Sazlıkların kesilmesi veya yakılması
Şekil 10. Kızıl Tilki, Vulpes vulpes (Foto: İ.Albayrak)
4.Nehirdeki kum ocakları
5.Tarım arazilerinin genişletilmesi
6.Avcılık faaliyetleri
7.Tarlalarda kullanılan gübre
8.Zararlılar için kullanılan kimyasallar
9.Su rejimindeki sık değişmeler
10.Endüstriyel ve evsel atıklar
Şekil 11. Porsuk, Meles meles (Foto: İ.Albayrak)
42
Biyoçeşitliliğin korunmasına yönelik ulusal ve uluslararası
mevzuatlar bazen yetersiz kalmaktadır. Türlerin korunmasına yönelik olarak Orman ve Su İşleri Bakanlığının il müdürlükleri tarafından gerçekleştirilen faaliyetler aşağıda
sunulmuştur.
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
1.Korunan alanlar
2.Avcılık faaliyetleri
3.Av kabahatları
4.Avcı eğitim kursları
5.Devlet avlağı Sürek avı
6.Yemleme çalışmaları
7.Yaban hayvanı yerleştirme programı
8.Eğitim seminerleri
9.İşbirliği
10.Tür gözlem ve envanteri
Bu çalışmaların hala biyoçeşitliliği korumaya yetmediği
görülmektedir. Bunun sebepleri araştırıldığında aşağıda
sıralanan önemli tespitlerin etkili olduğu görülmüştür. Bu
tespitler yerel halk tarafından yapılan bir değerlendirme
sonucu kaydedilmiştir.
1. Tarımda gübre ve zararlılar ile mücadelede kullanılan
ilaçlar yaban hayatına zarar vermektedir. Çiftçilerin kullandığı ilaçların ve kimyasalların denetlenmesi ve biyolojik mücadele yapılması gerekmektedir.
2. Tarım alanlarında anız yakılmasının önlenmesi gerekmektedir.
3. Yaban domuzu tarım arazilerine zarar verdiği için mücadele amaçlı sürek avlarının bilinçli yapılması gerekmektedir.
4. Tarım alanlarında kuşların kuluçkalama ve yavru çıkartma zamanı olan haziran ve temmuz aylarında saman
balyalama makinalarının yumurta ve yavruların ölümüne
sebep olduğundan daha sonraki aylarda saman balyalama işleminin yapılması önerilmektedir.
5. Kaçak avcılıkta denetimlerin artırılması Av Koruma ve
Kontrol ekibinin artırılması, kolluk kuvvetlerinin kaçak
avcılıkla mücadelede daha etkin olması beklenmektedir.
8. Mera ve orman arazisi içindeki su kaynaklarının yerleşim yerlerine taşınması sonucunda yaban hayvanlarının
su kaynaklarının azaldığı, su kaynakların yerleşim yerlerine taşınmasında izin verenlerin yaban hayvanlarının su
ihtiyaçlarını düşünmesi, su taşıma işinin ilgili kurumlar tarafından kontrol edilmesinin sağlanması gerekmektedir.
9. Sulak alanlarda yürütülen kum ocaklarının giderek yaygınlaşması sucul ekosistemi yok etmektedir.
10. Halkın sürekli bilgilendirilmesi ve kişileri koruma eylemlerine katarak iş birliğinde bulunmak gerekir.
Her tütün ekolojik istekleri farklılık göstermektedir. Bu
anlamda türlere yönelik tehdit boyutları da farklıdır. Nüfusun artışına bağlı olarak birçok tür giderek azalmaktadır. Bugün türlerin korunmasına yönelik ulusal ve uluslararası mevzuatlar yetersiz kalmaktadır. Temel problem
ekosistemin bir parçası olan türler mi esas alınacak yoksa
ekonomik kaygıya cevap verecek türlerin sömürülmesine
devam mı edilecek? Bilimsel araştırma sonuçlarına göre
türlerin ekolojik istekleri dikkate alınarak bu soruların cevap bulması mümkün olacaktır.
KAYNAKLAR
Albayrak, İ., 2001. Türkiye’nin Memeli Hayvanları ve Korunması, 5-9, içinde: 21. Yüzyıla Girerken Türkiye’nin Biyolojik Zenginlikleri ve Sorunları. T.T.K.D ve TÜBİTAK, (İ.
Albayrak, Ü. Merter, Eds.). TÜBİTAK Matbaası, Ankara,
1-61.
Topçu, A., Demir, H., Seyyar, O.,2005. A Checklist of the
spiders of Turkey. Serket, 9(4): 109-140.
Bayram, A., Kunt, K.B., Danışman, T., 2013. The Checklist
of the Spiders of Turkey. Version 2012.1- http://www.spidersofturkey.com.
Özkan, Ö., Karaer, Z., 2004. Scorpions in Turkey. Turk. Hij.
Tecr. Biyol. Derg., 61:50-3.
6. Köy muhtarlarının avcılık mevzuatı hakkında bilgilendirilerek avcı-köylü tartışmasını engellenmesi aynı zamanda av mevzuatından kaynaklanan yetkiler öğretilerek kaçak avcılığın önlenmesi gerekmektedir.
7. Bilinçsiz avcılığın İç Anadolu bölgesindeki av kaynaklarının sürekliliğini tehdit ettiği, avcı dernekleri ile işbirliği
içinde tüm avcıların eğitimin yapılması ve avcıların belgelendirilerek av kaynaklarının sürekliliğin sağlanması
gerekmektedir.
43
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
1.5. KAPADOKYA TARİHİ YAPILARI VE KORUNMASI
Mustafa KAYA
Ürgüp Koruma Araştırma Turizm Tanıtma ve
Eğitim Derneği (KATED)
GİRİŞ
Bilinen tarihsel dönemlerden günümüze doğal çekiciliği ilgiyle karşılanmış olan,[1] 1700’lerde Avrupalı seyyahlarla Amerikalı gezgin ve araştırmacıların,
1960’larda ise Avrupa ve ABD turistlerinin gittikçe
artan yoğunluktaki ziyaretleri, Kapadokyayı Dünya
Kültür Turizminin I.dereceden merkezi konumuna
yükseltmiştir.
Son yirmi yılda turist yoğunluğuna bağlı gelişen yatırımlarla koruma/kullanma dengesi doğal, tarihsel ve
kültürel olarak artan bir hızla tahribat sürecine dönüşmüştür.
Koruma/kullanma dengesinde koruma aleyhine
gelişen bu dengeyi durdurabilmek, Turistik Kapadokya’nın Dünya doğal, tarihsel ve kültürel değer-
44
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
lerinden farkını kavramadan anlaşılamayacağı için bu sunumumuzda önce Kapadokya’nın farklılıklarına değinmek
gerekeceğini düşünüyoruz. II. olarak ise çevre sorunlarını
ana başlıklar altında, belirleyici örnekleri vererek sunacağız.
KAPADOKYA’NIN FARKLILIĞI [2]
Peribacaları [3]
Altı çeşidi içeren bir formdan oluşan peribacaları, Dünyanın birkaç yerinde daha bulunmaktaysa da, bunlar ancak
oldukça mevzi ve oluşumunu tamamlamamış peribacası
yapılarıdır. Kapadokya kadar yoğun ve miktar olarak çok
olmak üzere Dünyanın başka bir yerinde olmadığı gibi diğer gezegen ve uydulardan alınan fotoğraflarda, uzayda
da benzerine bugüne dek rastlanmamıştır.
Plüviyal dönemde yandan gelen sel sularının oluşturduğu
peribacalarının aynı alanda yüksekliklerinin değişik olması; düzensiz lav akıntıları altında oluşması da yön görünümlerini farklı kılmaktadır.
Vadiler, Kırgıbayırlar
Kırgıbayırlar da tüflerin diğer bir olağanüstü görünümüdür. Birkaç kilometreye kadar uzanan kırgıbayırlar başka
bir bölgede görülmemiştir. Tüf kaya yapısından oluşan 25
büyük vadi, ayrı görünüm sunan oluşumlarıyla turizm seçeneklerini çeşitlendirir…
Yeraltı Şehir ve Köyleri
İtalyan bilim insanlarınca Kapadokya’da 176 adet tespit
edilen fakat daha sonra bulunanlarla 200’ü geçeceği sanılan yeraltı köy ve şehirlerinin daha küçük taş yapılı yer
altı tünellerinin üç örneği Kapadokya dışında varsa da tüf
kaya yapısına oyulmuş yeraltı kentlerine rastlanmamıştır.
1964 ve 1965’te Kaymaklı ve Derinkuyu yeraltı şehirleri
temizlenerek ziyarete açılmış; ancak bunlardan sonra birkaç tanesi daha kısmen temizlenmiş pek çoğunda hiçbir
temizleme ve araştırma yapılmamıştır. Tamamı temizlendiği takdirde 50-60 kilometrelik tünel uzantılarıyla çok büyük bir yeraltı organizasyonunun ortaya çıkacağı kesindir.
Kaya Kiliseler, Şapeller, Mescitler
Kapadokya’da tarih boyunca mistik, mütevazi yaşam ve
ekonomi anlayışının Mitra, Putperestlik, Hristiyanlık ve
Müslümanlığı etkilemiş olması, dinsel anlayışlarına uygun
bir mimari tarzı da üretmelerine vesile olmuştur. İnsan
mutluluğunu ön plana alan bu din ve felsefeler günümüz
tüketim toplumuna örnek olarak doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı için de ilham mekanlarıdır.
Oldukça çok miktarda kaya oyma kiliselerin bu yoğunlukta
başka bir yerde daha olduğu henüz tespit edilememiştir.
Kaya Mezarlar, Güvercinlikler
Belirttiğimiz vadilerde eski dinler, “Yorgos Dini” ve Hristiyanlığa ait üzeri resimli pek çok mezar vardır. Bunların bir
kısmı güvercinliğe çevrilmiş ve yeni güvercinlikler de oyulmuş, kapıları resimle süslenmiştir. Bazı mezarlar kiliseye,
bazı kiliseler de güvercinliğe çevrilmişlerdir.
Henüz turizme açılmamış olan bu mezarlar ve güvercinlik
vadileri önemli bir kültür ve turizm potansiyelidir.
Kaya Oteller
Bölgede eski evlerden otelcilik (Butik Otelcilik- Kaya Oteller) son yıllarda çok rağbet görmüş, kaya odada konaklama isteği olağanüstü artmıştır. Bu tarz yapılar da (tüf
kayadan oyma) dünyada nadir olan bir tarzdır.
Narenciye Depoları
Ortahisar Kasabasında limon, greyfurt ve portakal, Kavak
Kasabasında ise patates depoları diğer bir yerde olmaması nedeniyle ürünleri iktisadî saklama nedeniyle oldukça
ilgi çekmektedir. On milyon sandık limon kapasiteli bu depoları turizmle tanıştırılmamış sayabiliriz.
Yerli Sebze ve Meyve Türlerinin Korunması
Armut, kayısı, erik gibi meyvelerle domates, biber, salatalık gibi yerli tohumdan üretilen sebzelerin lezzetleri kıraç
ve bimisli topraklarda yetiştikleri için unutulmaz lezzetler
içermektedir.
Bunların üretim ve tanıtımı çok az işletmecinin dikkatini
çekmiştir ve yemeklerde kullanımı ise 1-2 işletmede bulunabilir.
Meyvelerin kaybolmadan üretiminin geliştirilmesi ve turizm mutfaklarında kullanılması halinde nadir bir örnek
oluşturabilir.
Aziz Yorgos
İngiltere’nin simge azizi ve Gürcistan’a isim olan Hıristiyanlığın en ünlü azizi Yorgos’un (Georgios) da Göreme’ye
50 Km. uzaklıktaki bir köyden olması, ayrıca birçok Roma
imparatorunun Kapadokya yerleşimlerinden olması Kapadokya için önemli biyografik artılardır.
Dünya Miras Listesindeki Konumu
Kapadokya BM UNESCO’nun Dünya Miras Alanları (DMA)
listesine Divriği ve İstanbul’la birlikte, Türkiye’den,
1985’te ilk listede I.sırada kabul edilmiştir. UNESCO’nun 7
kriterinden dördünü alarak giren nadir alanlardan birisidir. DMA 2014 listesinde 1007 alanın 31 adedi kültürel ve
doğal varlık birlikte olarak kabul edilmiştir ve Kapadokya
da bu rakamın içindedir.
45
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
KAPADOKYA’NIN ÇEVRE SORUNLARI
Bu başlıkla DMA bölgesindeki doğal, tarihi ve kültürel
bozulmalar kastedilmektedir.
bozma konusu hiç göz önüne alınmayan bir durum derecesine gelmiştir. Ürgüp kent ortasında eski Kayakapı
Mahallesinin ortasından zikzaklı bir yol yapımı hem eski
hali ile ilgisiz hem de şehir merkezinde fevkalade silueti
bozucudur.
1. Doğal Alanlardaki Bozulmalar
1.4. Termal Turizm
1.1.Barajların Etkileri
Otelcilik sektörü, kış aylarında termal otel hizmeti vermek
için Göreme ve Uçhisar gibi kaya yapısının odak noktasını teşkil eden yerleşimlerde SİT alanı olması sebebiyle
yasak olmasına rağmen 3000 metrelere dek inerek sıcak
su sondası yapmaktadırlar. “Her geçen gün çevresel ve insan faaliyetleri ile oluşan olumsuz dış etkenler nedeniyle
sular kirlenmekte ve mevcut su potansiyeli giderek azalmaktadır.” [5]
A – SOMUT MİRAS ALANLARINDAKİ BOZULMALAR
Kızılırmak üzerine Kayseri Yamula Barajından başlamak
üzere Avanos ve Gülşehir’e kadar 6 baraj yapılmıştır. Hirfanlı’ya kadar 20 baraj projelendirilmiştir.
Barajların ÇED raporları diğer bölgelerdeki gibi kılişe rapor yazıldığından, peribacaları ve yumuşak tüf yapısının
artacak nemden etkilenmesinden hiçbir yerinde konu
edilmemiştir.
Kızılırmak’ın suyu da barajlarla ve yapılan setlerle çoğalmış, nem oranı ve nemin günün saatlerine göre değişimi
artmış ve değişmiştir. Sonucunda kayalar kabarıp erime
süreci hızlanmış, peribacalarının başlık altları tehlikeye
girmiştir.[4] Önlem alınmazsa 10 yıl içerisinde çok sayıda
peribacasının yok olacağı izlenimi yaygın bir fikirdir.
Bölgenin kurak iklimiyle ve turizmle en uyumlu tarım bitkisi bağcılıkta da barajların nem etkisiyle mildiyö hastalığı
gelmiş ve üzümler kasım ayına kadar dahi olgunlaşmamakta; çok ilaç kullanılmakta; külleme hastalığına da doğal kükürtle çare bulunamaz haldedir.
Kızılırmak’ta suyun zaman zaman tümden kesilmesi balık
yaşamına son vermektedir.
1.2. Siyanürle Altın Çıkarma
Nevşehir Kayseri il sınırında iki ili kapsayan Avanos – Kozaklı arasındaki buğday tarımı yapılan arazilerde Demirler Firmasınca altın çıkarma çalışmalarının etkisi sonucu
hayvan ölümleri ve insanlarda cilt yaralarının çoğaldığı
haberleri basında yer almıştır.
İşletmenin kullanacağı yer altı suyu miktarı da bölgede
çölleşmeye neden olacağı; Nevşehir içme suyunun iki
önemli havzasından biri olan bu bölgede içme suyu kalmayacağı ve göç başlayacağı; 50 milyon ton pas malzemenin döküleceği vadinin Kızılırmak’a eğimli olması sebebiyle siyanürün Kızılırmak’a karışacağı bilim insanlarınca ve
ulusal basın tarafından birçok defa yazılmıştır.
1.3.Silüeti Bozan Yaptırımlar
Taş ve kum ocaklarının kullanım sonrası üzeri örtülmemekte; tüf kayalara dikilmemesi gereken ağaçlar denetimde proje dışı işleri gizlemek için kullanılmaktadır. İmar
alanlarında denetim belediyelerde olduğu için silüeti
46
1.5. Çöplükler
Şehir ve köy çöp döküm yerlerinden rüzgarla uçan poşetler ve zararlı maddeler yerleşimlere dağılmaktadır.
1.6. Yatırımcıların Tahribatları
Yatırımcılar, otel, lokanta depo vb. oymada, kaya odalara duyulan ilgiden dolayı Belediye ve Koruma Kurullarını
zorlayarak ve yasaları da çiğneyerek SİT alanlarında dahi
binlerce ton kayayı kesebilmektedirler. 1. derece Doğal
SİT Alanlarında dahi izinli veya izinsiz kaya kesimi yapabilmekteler, kooperatif konutları yapabilmektedirler.[6]
Belediyeler bizzat kendi yatırımlarında dahi çevre etkenini
göz önüne almamaktadırlar.[7] Nevşehir Uçhisar Kasabası
Belediyesi CCR ve Arinna Lodge Otelleri için imar planı dışında doğal alana da yapılaşmaya izin vermiştir. Danıştay
yürütmeyi durdurma kararı verdiği halde bu karara uyulmayarak peribacalarının içine 2000 metrekareyi geçen 5
katlı lokanta ve otel yapımına devam edilebilmektedir.
1.7. Sahil Koruma Sınırlarının Çiğnenmesi
Kızılırmak’ın kent imar planında yaklaşma hududu korunduğu halde uygulamalarda bu yasaya uyulmamaktadır.
Örneğin Avanos’ta Sur ve Mado iş yerleri sahil sınırını aştığı gibi Irmağın içine de girdiklerinden Nevşehir Valiliğinin verdiği yıkım kararı Belediyece uygulanmamaktadır.
1.8. I. ve II. Derecedeki Verimli Tarım Arazilerinin İmara
Açılması
Yasal olarak bu arazilerin imara açılması yasak olduğu halde tüm belediyeler sulanabilir Derecedeki tarım arazilerini imara açmaktadırlar. Bölgede yeraltı suyu sondaları
gibi zorlanmadan doğal kaynaklarla ve barajlarla sulama
olanağı veren bu avantajlı sulama imkanı, imara feda edilmekte, yasalar çiğnenmektedir.
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Ürgüp’te imara açılan I.derecede verimli tarım arazileri
aynı zamanda sel yatağı ve baraj taşması/patlaması riskine rağmen planları bakanlıktan da onay almıştır.
Önlemler alınmadığı takdirde büyük turizm yatırımları
telafi edilmesi uzun zaman alacak risklerle karşılaşabilecektir.
2. Yatırımların Ürettiği Önemli Sağlık Sorunları
2.2. Balon Gazları
2.1. Kanser Ölümlerinin Çoğalması
Sayısı 200’e ulaşan balonların kullandığı gaz ve bu gazın
canlı yaşamına etkileri konusunda halka halen bir açıklamada bulunulmamıştır.
Nevşehir ilinde Karain, Sarıhıdır ve Tuzköy’de mezotelyama (akciğer zarı kanseri) yapan eriyonit minerali üzerinde
50 yıl süreyle çalışılmış ve bu üç köy yeni yerlerine iskan
edilmiş olduğundan oldukça medyatik bir konu olmuştu.
Fakat Ovaören (Gülşehir) tarafından başlayıp Tuzköy, Avanos, Ürgüp, Sarıhıdır , Çökek, Karacaören, Karain ve Yeşilöz’e uzanan eriyonitli fay hattı üzerinde ruhsatsız, plansız
ve denetimsiz hafriyat dökmeler nedeniyle mezotelyama
kanseri; sebze ve meyvelere eriyonit bulaşarak sindirim
organları kanseri de yapmaktadır.
Ürgüp ilçe merkezine 3 km uzaklıkta Avlağı dağındaki arama ve işletme ruhsatı olmayan üç taş ocağındaki eriyonit,
Hacettepe Üniversitesinin iki ayrı birimince ölçülmüş ve
çok yüksek yoğunlukta eriyonit içerdiği saptanmıştır. ÜRGÜP KATED Derneğinin çabalarıyla taş ocakları işletmeden men edilmiş yalnız ocakların üzerinin arazi toprağıyla
kapatılmaması sonucu rüzgarlı havalarda Avanos ilçesiyle
Ürgüp ve tüm köyleri bu taş ocağının tozuyla büyük risk
altında kalmaya devam etmektedirler.
Ürgüp Çökek Köyü önündeki yeni sanayi alanı da tesviye
yaptırmış ve tüflerini araziye yaymıştır. Burası da Avanos,
Çökek, Ulaşlı, Bozca vd. köyler için büyük bir tehlikedir.
Ürgüp merkezinde Kayakapı Mahallesini komple otel yapan firma da oyduğu kaya odaların tüflerini yolun altına
dolgu olarak kullanmış ve mahallenin eteklerine halen
taze tüf hafriyatı bırakmaktadır. Eriyonitli olduğu MTA’ca
analiz edilip yazılı kaynaklara geçtiği halde Bölge Koruma
Kurulu, sağlık müdürlüğü ve belediyesince hiçbir yaptırım
uygulanmamaktadır. [8]Erciyes Üniversitesi ve Nevşehir
hastaneleri, Ürgüp’ten gelen hastalardan çoğunlukla kanser şüphesi tahlilleri istemektedirler.
Mezotelyama 30-34 yıl sonra ortaya çıktığından, halk, bu
yasadışı hafriyat dökümlerine hemen tepki vermemektedir. Ancak mide ve kolon kanserinin artmış olması, sağlık
bakanlığının kanser teşhis ve ölüm miktarlarının bildirilmemesi konusundaki tembihatı halk arasında birçok söylencenin türemesine sebep olmuştur.
Yol yapımlarında taze tüf kayaların ortaya çıkması ve rasgele yol kenarlarına tüfleri dökülmesi de gün geçtikçe
kanser vakalarını artırmaktadır.[9]
2.3. Su Sorunu
İlin Derinkuyu ve Kalaba olmak üzere iki önemli içme suyu
havzası vardır. Kuzey yönündeki Kalaba havzası altın madeni üretimi için bitirilecektir. Güney yönündeki Derinkuyu havzası ise tüm yerleşimlerin bu alandaki içme suyunu
şehirlerin kullanma suyu olarak harcamaları sonucu yakın
zamanda yer altı göllerinin tükenmesini gündeme getirecektir. İlde tam bir istatistiği olmamakla birlikte 20.000’e
yaklaşan yatak kapasitesi ve 100.000’e yaklaşan Nevşehir
merkez nüfusu nedeniyle mevcut şekilde kullanımla içme
suları tükenecektir. [10] Konya gibi içme suyu kullanma
suyundan ayrı hatlarla çekilerek kullanılmalıdır.
2.4. Limon Sarma Kağıtları
600’e yakın limon deposu 10 milyon sandık limon depolama kapasitesi ile bölgenin önemli bir ekonomik yeteneğidir. Limonların baharda ve güzde iki kez sarıldığı kağıtlar
yıllar önce Norveç’te üretilirken, Norveç Hükümeti tarafından kanserojen olması nedeniyle üretimi yasaklanmıştır. Aynı firmanın aynı kağıdı İzmir’de üretmeye başladığı
depocular tarafından söylenmektedir.
Bu kağıtların tahlili ile alınacak önlemlerin acilen başlatılması gerektiği halde resmi kurumların hiçbir ilgi ve bilgisi
olmadığı görülecektir.
Bu kaya limon depolarının kayalarının eriyonit durumu da
limonlara geçip geçmemesi yönüyle incelenmeye muhtaçtır.
2.5. KAYSERİ ÇİNKUR FABRİKASI ATIKLARI’nın Kızılırmak’a
boşaltıldığı ihbarları yapıldığı halde, konunun incelenmediğini öğrenmiş bulunuyoruz.
2.6. Siyanürle altın çıkarma 2.1. maddede konu edilmişti.
Bu alan dışında Ürgüp Başdere köyünde de altın üretileceğinin ihale aşamasına geldiği duyumları alınmıştır.
Fenni gübre kullanılmadığı için bakir tarım topraklarına
sahip olan bu köylerin arazilerinin korunması şarttır. Burada da yer altı suyunun kullanılacak olması toprak tahribatından öte bir de su kaybı nedeniyle göçe neden olacaktır.
47
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
3. Kültürel ve Tarihi Varlıklardaki Tahribatlar
3.1. Kaya Kesimi
Bölgede kaya otel odaları “mağara oda” namıyla büyük
bir tercihle karşı karşıyadır. Bu etkenden dolayı belediyeler ve kurulları zorlayan, ilke kararları ve yasalarla yönetmelikleri çiğneyen bir kaya kesimi yapılmaktadır. Sadece
birkaç metrekare banyo vb değil büyük depolar, odalar,
lokantalar dahi oyulabilmektedir. Koruma Yüksek Kurulu ilke kararlarında “tehlike arzetmeyen kaya kesilemez,
yıkılamaz” hükmü olduğu halde yüzlerce metreküp kaya
kesilerek otel odaları çıkartılmaktadır.
Yıkılacağı bir ay önceden belli olan, Hacettepe Ünivesitesince acil önlem raporu verilen Ürgüp Temenni Tepesinden 500 ton kaya, belediyesinin ihmali sonucu yıkılmış, üç
genç ölmüş ve biri de sakat kalmıştır.
Aynı kayanın kalıntılarının restorasyonu hiçbir uzmanlık
raporu alınmadan ve uzman bulundurulmadan karakucak
yöntemle kepçe ve kırıcılarla yıkılmıştır.
Ürgüp Yunak mahallesinde mülkiyeti milli emlake ait sekiz kaya Roma Mezarı kesilerek otel odası yapılmış; davası
ise hiçbir toplanmamış delil kalmadığı halde 8-9 yıldır devam etmektedir.
Bölgede “kaya” bir nimet olduğu halde, külfet olarak algılanıp “kesmekle bitmez” sözü doğrultusunda bir fikre
yatırımcı da resmi kurullar da katılmaktadır.
3.2. Köy ve Mahalle Bazında Butik Otel Yapımı
Yatırımcıların son beş yılda yeni gözdesi olan eski köy ya
da mahalle bazında otel yapımı, turizmin, ulusların tanışması amacı ile yabancılaşmaya neden olan bir gelişme
olmuştur.
Mahalle ve köyde hiç yerli aileler kalmadan, konutların
özellikleri tümden veya kısmen değiştirilerek, eski mimari
dokuyu değiştiren, yapı yoğunluğunu artırarak eski görünümünü kaybeden yerleşimler, kültür turizminin bilinçli
turistlerince süreç içerisinde protesto edilebilir. Köyün
otele çevrildiği bir yere “butik (küçük) otel” sözü de zaten uygun değildir.
Eski bir mahallede yerli halkın yaşamının bizzat görülmesi
ile terk ettirildiği ev üzerinden anlatılması arasındaki fark,
canlılığı yok edip sanal bir turizm ortamı tesis etmektir.
Bu sorun başlamadan önlem almak isteyen Koruma Kurulu birkaç tartışmadan sonra bu konunun peşini bırakmıştır.
Bu sorun henüz başlangıç döneminde olması hasebiyle
mahalle ve köyler için önlem alınabilir bir zaman dilimin48
dedir. En azından köylerde bir planlama düşünülüp; ilçeler için ev sayısı sınırlaması yapılabilir.
Bu başlığın Dünya ölçeğindeki skandal örneği Ürgüp Kayakapı mahallesinde vuku bulmaktadır. [11]
“Yakın gelecekte Kapadokya’nın bir ‘butik çöplüğü” mü
yoksa “butik otel cenneti’ mi olacağı buna bağlıdır. Hiç
şüphesiz, butik otel işletmeciliği tarihi ve doğal çevreyle uyumlu, sürdürülebilir çevre ve turizm açısından Kapadokya Bölgesine uygun bir konaklama işletmesi türüdür….Gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.” [12]
UNESCO ICOMOS Türkiye Milli Komitesi de 08.12.2009 tarih ve 17369 – 23929 sayılı kararı ile İstanbul’daki benzer
durum hakkında verdiği içtihat çok önemlidir: “Özgünlüğünü, plan şemalarını ve cephe düzenlerini hala koruyan
sivil mimarlık örneklerine çağdaş koruma yaklaşımları dışında müdahalelerde bulunulması; bu semtlerde yaşayan
ev sahibi ve kiracıların çağdaş mahalle yenilemesi anlayışı dışındaki yaklaşımlarla sosyo-ekonomik yapıları hiç
dikkate alınmadan bilgileri dışında geliştirilen kararlarla
yerlerinden edilmeleri; tarihi miras ve toplumsal yapı açısından kabul edilemez…”
3.3. Resimli Kiliseler
Bölgeyi ziyaret eden turistlerin bir planlama ile dağıtılmaması; veya kiliselerin birkaçının kopyasının yapılıp ziyarete sunulmaması 4-5 yıllık bir sürede resimlerdeki renklerin solmasına neden olmaktadır. 2004 yılında Göreme’de
bir günde 24.000 ziyaretçinin gezdiği düşünülürse insan
nefesinden tüm resimlerin yok olması her an gündemdedir.
Kılıçlar Vadisi gibi birçok vadide ziyarete açık olmayan yıpranmamış resimli kiliselerin de son yıllarda depremlerin
çoğalmasıyla çatlakların genişlediği ve yıkılmayla karşı
karşıya geldiği görülmektedir.
3.4. Restorasyon Hataları
Bölgede eski ev, otel onarımları başlangıcına göre bir
hayli ilerleme kaydetmişse de bir danışma ve denetim
kurumu olmadığından yanlışlar ve abartmalar halen görülmektedir.
Restore edilen ev/otellerde proje dışına çıkan yapılaşmalar için eski taş tercihi yasaklanmalıdır. Dünyada restorasyonda restore edildiğinin belirgin olması ilkesine uyulmalı
ve eski taş kullanımı yasaklanmalıdır. Eski taş satımı/alımı için Kayseri, Develi ve Nevşehir gibi birçok kentteki ve
şimdilerde de köylerdeki özellikle Rum ve Ermeni evleri/
konakları yıkılmaktadır. Eski taş temini için eski bağ evleri
mülk sahiplerinden habersiz olarak tamamen yıkılıp taşları satılmıştır.
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
3.5. Münferit Yapı ve Eserlerin Yıkımı
Anıt çeşmeler, bağ evleri, eski su değirmenleri, heykeller,
sütunlar, güvercinlik ve mezar resimleri de belediyeler ve
yurttaşlar tarafından yıkılıp çöpe atılmakta antikacılarda
satılmaktadır. [13]
C – RESMİ KURUMLAR, YEREL YÖNETİMLER ve YARGININ YARATTIĞI SORUNLAR
2012-2014 Yıllarında Nevşehir merkezinde eski Rum mahalleleri ile Bekdik ve Aşağı Bekdik eski Türk mahalleleri
hiçbir bilim insanı ile ön görüşme yapılmadan, belediyesince dozer ve kepçelerle yıktırılmıştır. Bunların içerisinde
54 adet tescilli ev de bulunmaktadır. Bu evlerin kalıntılarının altında birçok kaya tüneller, hanlar ve bezirhaneler
çıkmaktadır. Yıktırılan bu mahallelerdeki eski taş evler,
tünel, han ve diğer eklentileri ile bir bütünlük teşkil eden
tarihi ve kültürel varlıklardı.
Resmi kurumlar çevre sorunlarıyla mücadele edenlerin
sürekli karşısında, daima yatırmcıların yasadışı isteklerinin yanındadır. Buna dair belgeli birçok örnek mevcuttur.
Ör; Ortahisar Ramada Otelin yıkım kararı olan iki katın
birisi halen yıktırılamamıştır. Ör. 2; Ürgüp 30L 1 a-b paftası mahkeme aşamasında III. derecede SİT’e çevrilerek
Belediye Meclisi ve Kurul Üyeleri cezadan kurtarılmıştır.
ÜRGÜP KATED derneğinin 1500 TL ödeyerek MTA laboratuarına kanser yapan eriyonit analizi için gönderdiği 15
nümuneye MTA Analiz Müdürlüğünün verdiği cevap başlıbaşına bir skandaldır. “tespit edilen bu kimyasal analiz
sonuçlarının minerolojik açıdan yorumlanması ise müşteri tarafından yapılmaktadır.” resmi yazısının fotosu ekte
sunulmuştur.
Koskoca bir kentin hafriyat yığını haline getirilmesi bu kadar basit bir operasyonla olmamalıydı.
Bilirkişiler kariyer ünvanlarına rağmen eski bir evi 100 yıl
daha yeni gösterebilmektedirler.
3.6. Nevşehir’in Eski Mahallelerinin Yıkımı
3.7. Uçhisar-Avanos-Nevşehir arasındaki bağlık mevkilerde eski tanker, karavan, otomobil gibi çok alelusül malzemelerle piknik mekanlarının yapılmış olması da turist yol
güzergahları için önemli görsel bozukluklardır.
B – SOMUT OLMAYAN KÜLTÜREL MİRASIN (SOKÜM)
TAHRiBATI
1960’larda bölgenin turizmle tanışmasıyla taşınabilir kültür varlıkları da turistlere veya aracı kişilere satılmaya
başlanmıştır. Yazılı bakır kaplar alüminyum kaplarla; antika halı, kilimler halıflekslerle değiştirilmiş, cönk, divan
Kur’an-ı Kerim gibi el yazmalar yurt dışına transfer edilmiştir.
Camilerdeki halılardan bir seçme yapılarak, halı-kilim ticaretinin merkezi olan bölgede bir halı-kilim müzesi oluşturulmamıştır. Bu uzmanlık müzesi halen çok önemli bir
ihtiyaçtır.
2009-2010 yılında Ürgüp Tahsinağa Kütüphanesinden
5000’e yakın kitap hurdaya ayrılarak sahaflar piyasasına
sürülmüş olması büyük bir olasılıktır.
1985 yılında Dünya Miras Alanı olan bölgenin UNESCO
tespitine göre yerli halk arasındaki farkındalığı %6; yabancılarda %22’dir.
Ürgüp Düğünlerindeki Nahıl Adeti ve diğer folklorik gelenekler sönmek üzeredir. Bunların yaşatılıp geliştirilerek
turizmde tanıtılması için hiçbir çaba yoktur.
Resmi kurumlar ve belediyeler ile özel sektör tarafından
hazırlanan tanıtım broşürlerinde çok miktarda bilgi yanlışları devam etmektedir.
Çevre cezalarında 8 ay cezaevinde yatmakla konu kapanmaktadır. Yasanın “bozulan yerin eski haline getirilmesi
hükmü hiç uygulanmadığından, konu olan mekan eski tarihle kiralanıp, kiralık bir mahkuma kabul ettirilmekte ve
sorun kapanmaktadır.
D – ÇEVRE BİLİNCİNDE EĞİTSEL SORUNLAR
Yöre halkı ve bürokrasinin büyük kısmı, SİT alanlarına ilin
gelişmesine engel gözüyle bakmaktadırlar. Bu fikir Ticaret
Odasınca Nevşehir kent merkezinde pankartlarla duyurulmuş ve Fen Lisesi gazetesinde manşetten verilmiştir.
TKB (Tarihi Kentler Birliği) ne üye olan kentler Kent Konseyini çalıştırmakla yükümlü olduğu halde siyasi parti
ayırmaksızın hiçbir belediye bunu kabul etmemekte katılımcı bir yönetimi paylaşmamaktadırlar. STK, çevre tahrip
olaylarıyla tek tek ilgilenmekten daha doğru bir yol olarak
kent konseylerini çalışır hale getirme çabasına ağırlık vermelidirler. UNESCO’nun DMA Güncel Durum raporu da
bu konuda aynı görüşleri resmi olarak bildirmiştir : “Doğru planlama yapılması ve başarıyla uygulanması şansı; bu
işin uzmanlarının katkısı yanı sıra esasen planlara sahip
çıkacak ve planları uygulayacak olan insanların planlama
çalışmalarında her düzeyde yer almalarına ve böylece
kendi kaderlerini belirleme sorumluluk ve haklarına sahip
çıkmalarına bağlıdır. Nevşehir’in kalkınmasına doğrudan
katkı sağlayacak ve bundan fayda sağlayacak veya zarar
görecek olan bu bölgenin ve ülkenin politikacısı, yerel yöneticisi, yatırımcısı işletmecisi, bir meslek sahibi veya nihayet bir vatandaşı olarak her kesimden insanın planlama
çalışmalarına katılımı gerekir.” [14]
49
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Okullarda yerli öğrencilerin bölgeyi gezme oranı çok
düşüktür. Tanımadığı bir kültürü de korumayı sezememektedirler. Beş ildeki okulların tarih dersine Kapadokya
jeolojisi, tarihi, sanat tarihi ve arkeolojisi ile halkbilimini
ve turizmi kapsayan bir ünite konması gerekmektedir. Bu
ünitelerde işlenen konular, uzman anlatımı eşliğinde gezilerle de desteklenmelidir.
Çevre davaları açmakta çok büyük sıkıntı vardır. Tüm illerin barolarında çevre bürosu kurulması genel bir Barolar
Birliği kararı olduğu halde bu kurula seçilen avukatlar isteksizdirler. Barolarla bu sorun görüşülerek ücrette indirim ile sorunun çözülmesi planlanmalıdır. Gün geçtikçe
dava sayısı artmakta, yatırımcılar birkaç avukat ve çeşitli
yöntemlerle haklı çıktıklarında çevre derneklerine çok
miktarda mahkeme ve karşı tarafın avukat ücreti eklenmektedir. STK (sivil toplum kuruluşları) için de davanın
kaybedilmesi de sürekli moral bozucu olmaktadır.
SONUÇ
Turistik Kapadokya’nın büyük bir hızla bindiği dalı kesmeye başladığı, yukarıdaki kısmen yapılan açıklamalarla
anlaşılmaktadır. Kamu kurumları ve hukuk uğraşlarından
sonuç alınması pek çok yazılı örnekte görüldüğü üzere
mümkün değildir. STK’nın ise devlerle mücadelede başarılı olması, yatırımcıların hukuk ve devlet mekanizmasıyla
ilişkileri sebebiyle mümkün gözükmemektedir. Örneğin
Nevşehir ilinde çevre sorunlarıyla sürekli ilgilenen iki kişi
vardır; ancak tehdit ve baskılara maruzdurlar.
Yıkımların yoğun olduğu Ürgüp gibi yerleşimlerde halkın
büyük çoğunluğunun bu yıkımları onaylamadığını, sözel
olarak yakınlarına konuşabiliyorlarsa da tepki vermemekte ısrarlıdırlar.
Bu çetin durumlar karşısında UNESCO ve AVRUPA BİRLİĞİNİN Nevşehir’de daimi bir büro açarak, STK’na, kurumlaşana dek destek vermesi yaygınlaşan bir seçenek
olarak düşünülmektedir. Kapadokya yukarda belirttiğimiz
nitelikleriyle Dünyada benzeri olmadığına göre ve DMA
listesinde de olduğuna göre bu istek aşırı görülmemelidir.
Söz konusu büroların açılmasına müteakip Baro, Mimarlar Odası gibi kuruluşların ilde sürekli organizasyon ve
desteği ile bilinçli yurttaşların desteği süreç içerisinde
sağlanabilir. Başarılı birkaç dava sonucunun ve uygulanmasının sağlanması morali diriltecektir.
UNESCO’nun, bu yıkım süreci ve çok tehlikeli sağlık sorunları üreten mevcut durum için bölgede sivil ve demokratik nitelikte bir çalıştay düzenlemesi olumlu etkiler doğuracak bir başlangıç olabilir. 50
Tahribat sürecinin artan hızının durdurulabilmesi bakımından, bölgenin DMA listesinde izlenmeye alınması da
diğer etkili yöntem olacaktır.
[1] Günümüze kalan tek Bizans destanı olan Diğenis Akritas’ın yaşamını anlatan destanda Turistik Kapadokya’daki
peribacaları “kukuletalı kayalar” olarak geçmektedir. (Diğenis AKRİTAS, Toplumsal Tarih Vakfı Yurt Yayınları.)
[2] KAPADOKYA “tarihi” ve “turistik” olmak üzere iki terim üzerinden anlatılmaktadır. “Tarihi Kapadokya” MÖ
332 – MS 72 yıllarında sınırları Konya, Adana’dan Trabzon’a dek uzanan devleti içerir. “Turistik Kapadokya” ise
Nevşehir –Avanos-Ürgüp üçgeni ile Ihlara (Aksaray), Kültepe ve Soğanlı (Kayseri) tarihsel alanlarını ihtiva eder.
Ancak, TKB (Tarihi Kentler Birliği) ve ÇEKÜL tarafından
20-21 Kasım 2012’de Nevşehir’de 11.Aralık.2012’de Kayseri’de düzenlenen “Kapadokya Stratejik Yön Planı – Sürdürülebilir Kültür Turizmi İçin Yol haritası Çalıştayı” nda
Aksaray, Kayseri, Kırşehir, Nevşehir ve Niğde’nin Turistik
Kapadokya olarak ele alınması uygun görülmüştür. Gerekçesi bu illerin de Kapadokya turizmine eklemlenmek
için çok büyük yatırımlar yapmaları, tarihi eserleri ortaya
çıkarma çabaları, Ahilik-Bektaşilik-Mevlevilik gibi felsefi
birliktelikler, geceleme sayısının artırılması ve korumada
stratejik planlamaların daha objektif ve uzun vadeli yapılabilmesi bakımından beş il olarak genişletilmiş bir havza
tespit edilmiştir.
[3] Peribacalarının henüz bir envanteri çıkartılmamıştır.
Fakat hangisi olduğu tespit edilmeden 300 tanesi Nevşehir Müze Müdürü Arkeolog Murat GÜLYAZ’a zimmetlenmiştir. En azından başlıkları tehlikede olanların acil olarak
envanteri çıkartılmalıdır.
[4] R. Bıxıo, 16-19 Kasım 2011 I.Uluslararası Nevşehir Tarih ve Kültür Sempozyumu. (Peribacalarının erime sürecinin gözle görülür bir halde olduğunu bildirmiştir.)
[5] Nevşehir İli Su Potansiyeli ve İl Ekonomisine Katkısı. Ö.
SAYLAR, A.ŞİŞMAN. 16-19 Kasım 2011 I.Uluslararası Nevşehir Tarih ve Kültür Sempozyumu Bildirileri. s: 195-204
[6] Ürgüp Avanos Yolu ve Ürgüp Nevşehir Çevre yolu kenarında 30L 1a-b paftalarında 1. derecede SİT Alanında
üç kooperatif tarafından 400’e yakın konut yapılmıştır.
Çevreciler tarafından inşaat ruhsatı verilmeden açılan
davada Danıştay 8,5 yıl sonra yürütmeyi durdurmuştur.
1999 yılında başlayan davanın III. yılında Nevşehir Koruma Kurulu bu paftayı III.derecede SİT’e çevirmiştir. Konutlar biteli 13 yıl olmuş ama dava halen de bitmemiştir.
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Ürgüp Kayakapı Mahallesinde yol için binlerce ton kaya
kesilmiş ve bir peribacası kesilerek tahrip edilmiş diğeri
de gömülerek yok edilmiştir. Koruma Yüksek Kurulu ilke
kararlarında “tehlike arz etmeyen kaya kesilemez, yıkılamaz” hükmü olduğu halde yüzlerce metreküp kaya kesilerek otel odaları çıkartılmıştır. Bunun için savcılığa yapılan
suç duyurusunda, bilirkişi raporları bu tahribatları tesbit
ettiği halde Ürgüp Başsavcılığı takipsizlik vermiş; Aksaray
Ağır Ceza da üç gün içinde savcılık kararını onaylamıştır.
[7] Ürgüp Ortahisar Kasabası Belediyesi İshak Kalesi
dibine iki katlı lokanta yapmada çevrecilerin önerilerini
kale almamıştır. I.Derecede Doğal SİT Alanında ve devasa
peribacalarının arasına yapılan lokanta 9 yıl geçmesine
rağmen hiç kimse tarafından kiralanmamış ve haline terk
edilmiştir.
[8] Nevşehir Tıbbi Jeolojisi ve Halk Sağlığı, Dr. Eşref ATABEY. Nevşehir Belediyesi Yayınları. 2014.
[9] Ürgüp Ortahisar kasabasında evinin dış ve iç duvarlarını Avlağı’nın çok yoğun eriyonitli taşıyla yaptıran Ulaş Atıl
isimli turizmci, taşın eriyonitli olduğunu işitince Ankara
Hacettepe Üniversitesinden Mezotelyama bölüm başkanı
Prof Dr. Salih EMRİ’yi özel olarak davet etmiş ve analizini
yaptırmıştır. S. EMRİ, Ortahisar sağlık Ocağı ne iş yapıyor
neden tespitler yapmıyor diyerek görüşme yapmak üzere
gittiklerinde sağlık Ocağı binasının da aynı taştan yapıldığını görünce çileden çıkarak “göreceksiniz, bu kayıtsızlıkla
20 yıl içinde bu bölge karantinaya alınacak” demiştir.
[10] Derinkuyu’daki su havzaları eski Akdeniz’in kalıntısı
olduğundan yeniden dolmasının mümkün olmadığı yerbilimcilerce belirtilmektedir. Bu yeraltı göllerinin suları
yıllarca patates dikimi için kullanılmış; bu alanlarda dikimin 12 yıldır yasaklanması olumlu bir gelişmedir. Bununla
birlikte yer altı göllerinden yerleşimler için çok fazla su
çekilince göl tabanında arsenikli su çekimi başlamaktadır.
Türkiye’de arsenikli su kullanımında Nevşehir ili yıllardır
1. sırada yer almaktadır ve bundan sonra da sırayı kaptırmayacağı Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesindeki
2015 konferansında belirtilmiştir.
leşimleri bölgesinin merkezidir. Tüm evleri 18 km uzaktaki
Kavak Kasabasına çıkan tünele bağlı olan bu mahalle bir
firma tarafından otele çevrilmeye başlanmıştır. Binlerce
ton kaya kesilerek, peribacası kesilerek yollar açılmış; mahallenin özgün hali yapılıp işletmeye açılan kısımda tamamen değiştirilmiştir.
Aslında buradaki üç Mahallenin bu şekilde bir yok etmeye
maruz kalması Dünyanın en büyük tarihi ve kültürel katliamıdır. %40’ı işletmeye açılan mahallenin kalan bölümünün acilen durdurulması gerekir.
Gelecekte yeraltı kentleri temizlendiğinde yönetim yerinin otellere çıkması bugünkü sorumluları tarih önünde
yargılayacaktır. Bölgede turist geceleme sayısının artırılmasında bu mahalle ve özellikle Kadı Kalesi kısmı yoğun
turist çekecek kapasitededir.
[12] Kapadokya’da Butik Otel İşletmeciliğinin Gelişimi ve
Sorunları, L. BUYRUK
16-19 Kasım 2011 Uluslararası Nevşehir Tarih ve Kültür
Sempozyumu Bildirileri. s: 391-404
[13] Nevşehir’de 5-6 Rum Mahallesi 2013’te yıkılırken İstanbul’dan gelme çeşme kitabeleri de yıkılıp atılmış, satılmış veya kaderine terk edilmiştir.
Aynı yıl Ürgüp’te tarihi ve Dila hatun Filminin mekanı olan
değirmen de belediye tarafından çevrecilerin haberi olmaması için sabah sekizde yıktırılmıştır. 2000’de Ürgüp’te
bir anıt çeşme ve H.ATAMULU’nun bir heykeli çöpe atılmıştır. Mustafa Paşa Kasabasında 2012’de tescilli bir ev
film çekimi için yakılmış; yarışmada birinci gelen pegasus
atı heykeli kasaba helasının üzerine monte edilmiştir. Bu
gibi örnekler derlenip bir envanter ve kitap yayımlanabilecek kadar fazladır.
[14] Türkiye’nin DMA’nın Güncel Durumlarının Saptanması Raporu. TC Kültür ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla. Ekim 2006 – Nisan 2008. s;10
[11] Ürgüp, tarih öncesi dönemlerden beri önemli bir ticari ve güvenlik merkezidir. Tarihsel dönemlerde birçok
prens, kral, sultan, paşa Ürgüp’e sığınarak kurtulmuşlardır. Derinkuyu-Kaymaklı-Madala-Kavak-Bahçeli’den Ürgüp’e uzanan yeraltı şehir ve köylerinin ana yönetim merkezi Ürgüp’tür. (Anadolu Selçukluları dönemindeki adı
Başhisar’dır.) Ürgüp’te de Kayakapı Mahallesi ve ucundaki
Kadı Kalesi, Ana tanrıça tapınımından bu yana yer altı yer-
51
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
1.6. İÇ ANADOLU BÖLGESİNDEKİ ANITSAL KÜLTÜREL DEĞERLER
Yrd.Doç.Dr. Huriye ALTUNER
Niğde Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Sanat Tarihi Bölümü
Anadolu toprakları geçmişten günümüze birçok kültüre ev sahipliği yapmıştır. Orta Anadolu yani İç Anadolu Bölgesi’nin geçmişi, tarih öncesi çağlara kadar
gitmekte, insanlık tarihini aydınlatacak pek çok höyük barındırmaktadır. Bölgedeki müzelerde bu tarihi geçmişi yansıtan eserlerle doludur. Roma, Bizans,
Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ait eserler ise tarihi kentsel dokusunu koruyan şehirle de günümüz yerleşim alanlarının içinde kalmıştır. Bu eserler ‘kültürel’ ve ‘doğal miras olarak adlandırdığımız,
değerleri oluşturmaktadır. Bu mirasın özgün biçimiyle korunması ve gelecek nesillere aktarılması, günümüz toplumuna düşen en önemli görevlerden biridir.
İnsanoğlu, toplumsal, siyasi, ekonomik ve teknolojik
gelişmeler kaydederken, en büyük zenginliği olan
doğayı ve tarihi çevreyi bilinçsizce tahrip etmiştir.
52
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kültürel mirasın
korunması ve yeniden güncel hayata kazandırılması
yolunda, çalışmalar yapılmakla birlikte yetersiz
kalmaktadır. Bunu nedeni eğitim sistemimizdeki bu
alandaki eksikliklerdir.
Ülkemizde tarihi değerlerin korunması ile ilgili
bilinçlenme, batıya göre oldukça geç sayılabilecek bir
dönemde, 19. yüzyılda başlamıştır. 1881’de Osman
Hamdi Bey tarafından ilk müze kurulmuş, 1884 yılında
gerçekleştirilen tüzükle, tarihi eserleri tahripten ve zarar
verici etkilerden korunması amaçlanmıştır. 1906 yılında
ise “Asar-ı Atika Nizamnamesi” ile ilk kez koruma kavramı
ele alınmıştır. 1914 yılında çıkarılan “Muhafaza-i Abidat
Nizamnamesi ” ile de taşınmaz kültür varlıklarının korunması amaçlanmıştır.
Atatürk döneminde, 1931 yılında kurulan Türk Tarih Kurumu’nun sağladığı imkânlarla, kazı ve araştırmalara başlanmıştır. 1944 yılında “Eski Eserler ve Müzeler Birinci Danışma Komisyonu”nun toplanmasıyla, korumanın çevre
boyutunda olması gündeme gelmiştir. Bu sayede kültür
varlıklarıyla ilgili yeni tanımlar getirilirken, tespit ve tescil
işlemlerinin önemi belirlenmiş ve kent ve kasabalardaki
imar etkinliklerinin koruma ile ilgili olması gerektiği vurgulanmıştır.
1951 yılında bir yasa ile kurulan “Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu”nun kurulması ile yapılaşma
ve kentleşme süreci içinde tarihsel ve geleneksel çevrenin
korunması sorunlarının çözümünde etkin önlemler alınmıştır. Ancak 1960’lardan sonra çevre ölçeğinde koruma
kavramı, ülke yasalarında yer alabilmiştir.
1973 yılında, kültür ve tabiat varlıklarının korunması, bakımı ve değerlendirilmesine ilişkin “Eski Eserler Yasası” ile
taşınmaz kültür varlıklarının korunmasında tek yapı ölçeğinden çıkarılmış ve bu yapıların bir arada oluşturdukları
çevrenin bir bütün olarak korunması ve yaşatılması
gereği ortaya konmuştur.
1980’lerde artmaya başlayan çevre bilinci 1989’da ivme
kazanarak koruma ve geliştirmeyi hedefleyen projeler
hazırlanmıştır. 1987 yılında çıkarılan 3386 sayılı Kanun ile
taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarıyla ilgili tanımlar geliştirilmiş, karar ve denetim mekanizması olarak koruma
kurulları oluşturulmuştur.
2004 yılında 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanun ile mevcut yasa, yönetmelik ve ilke kararlarının
daha da etkinleştirilebilmesi sağlanmıştır. Ancak bu süreç
içinde birçok eser tahrip olmuş, özgün kentsel mekânlar
yok olma tehdidi ile karşılaşmıştır.
Özellikle 1980’lerden sonra hızlanan yapılaşma ve
betonarme yapıların inşa edilmesi tarihsel kentsel dokuyu
olumsuz yönde etkilemiştir. Geleneksel mimarinin olduğu
bölgeler ya yeni betonarme yapılar içinde kalmış ya da
kullanılmadığı için atıl hale gelmiştir. Atıl hale gelmesinde
bu bölgelerde yaşayan halkın maddi zorluklar içinde
olması ve tarihi kültürel değere sahip çıkacak bir bilincin
gelişmemesidir.
Korumaya destek olacak finansman mekanizmasının gelişmemiş olması, devlet tarafından tek yapı bazında sağlanan yardımın yetersizliği, insanların rant amaçlı baskılara boyun eğmesine, bir başka değişle cazip görmesine
neden olmuştur. Oysa tarihsel-kültürel miras, geçmişle
gelecek arasında bağ kuran, kimlik sorununu çözebilen,
tarih derinliği ve bilinci yaratan, kuşaklar-arası iletişimi
sağlayabilen, yenilenemez, sınırlı kaynak niteliği olan değerlerdir (Kiper).
Kentlerdeki doğal ve tarihi-kültürel değerlerin korunması,
yerel-bölgesel ve ulusal kimliği oluşturmanın bir aracı olarak görülmelidir. Bu değerler, insanlığın ortak mirasıdır
ve korunması küresel sorumluluk olarak kabul edilmelidir.
Uygarlık seviyesi yüksek olan toplumlarda tarihi kültürel
varlıklara sahip çıkılmakta ve neredeyse yeni tek bir bina
inşa edilmemektedir. Bu bir milletin ulaştığı medeniyet
seviyesini göstermektedir. Az gelişmiş ülkelerde, yönetimlerin ve halkın bilinçsizliği bu gün yaşadığımız sıkıntıların temelini oluşturmaktadır.
Bunun için her alanda eğitimin gerekli olması gibi tarihi
kültürel değerlerimizin korunması ve gelecek nesillere
aktarılması boyutunda da eğitim önemli bir rolü vardır.
Bu nedenle sanat tarihinin konusunu içeren bilgilerin ilköğretim seviyesinden itibaren bütün okullarda verilmesi
ve dolayısıyla kültürel bilincin geliştirilmesi gerekmektedir. Bilinçli bir toplum bilinçli yöneticiler yetiştirecek ve bu
bilinçli yönetim sanat eserlerine ve çevreye duyarlı yeni
eğitim ve öğretim politikaları geliştireceklerdir. Bu şekilde, uzun vadede gerçekleşecek olsa da olumlu sonuçlara
ulaşılacaktır. Bu nedenle Avrupa ülkelerinde olduğu gibi
sanata ve sanat tarihi eğitimine, çocuk eğitime başladığı
andan itibaren yoğun olarak yer verilmelidir. Verilecek bu
eğitim, sıkıcı ayrıntılardan uzak yaşayarak ve uygulayarak
öğrenmeye dayanmalıdır. Bunun için, çocuk yakın çevresinden başlayarak tarihi eserlere ve müzelere götürülerek
bilgiler verilmeli ve bu konuda onların ilgilerini çekecek
uygulamalar yaptırılmalıdır.
Bu uygulama yöntemi, çocuğun yaşına ve sosyal çevresine göre şekillenmelidir. Yakın çevreden itibaren başlatılan bu süreç çocuğun önce kendi kültürünü, sonra başka
53
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
54
ülkelerin kültürünü ve sonunda bütün dünyada var olan
sanatsal gelişmeleri tanıyıp, anlayıp öğrenmesine neden
olacaktır. Bu şekilde sanata karşı bilinçli ve saygılı bir tavır
oluşturulacaktır.
kent yerine, “moda” olanı seçip hızla değişen kent görüntüsü ortaya çıkmıştır ki bu da eğitimsizlikle ilgilidir (Kiper).
Tarihi kültürel yapısını koruyan ülkeler birçok açıdan faydalarını yaşamaktadır.
Bilinçsizlik ve duyarsızlığın ötesinde istem dışı gelişmelerde yaşanmaktadır. Çağımızda tüm toplumlarda üreten değil tüketen bir toplum haline gelmesi kent yapısını
da olumsuz etkilemiştir. Özgünlüğünü koruyarak gelişen
Günümüzde turistlerin çok fazla ziyaret ettiği yerler ya doğal güzelliği olan bölgeler ya da tarihi dokusunu koruyan
kentlerdir. Bu açıdan düşünüldüğünde ülke ekonomisine
büyük katkı sağlamaktadır. Aynı zamanda, geçmişine sa-
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
hip çıkarak tarihi zenginliğini göstermekte ve uluslar arası
düzeyde saygınlığını artmaktadır. Ayrıca, toplumdaki kültürel çeşitlilik ortaya konulup tanınabilmesini sağlamakta
ve toplumlarda, bir yere ait olma duygusu sağlanıp yerel,
bölgesel, ulusal kimlik duygusu geliştirilmektedir. Geçmişine sahip çıkmak geleceğinin de sağlam temeller üzerine
kurmak demektir.
Bu nedenle acilen bu önlemlerin alınması gereklidir:
15. Geleneksel dokuyu koruyan bölgelerde, trafik karmaşasını ortadan kaldıracak ve yeni yaya bölgeleri oluşturacak düzenlemeler yapılmalı,
16. Farklı bölgeler için farklı koruma ve geliştirme politikaları hazırlanmalı,
17. Geleneksel doku içinde yer alan ve atıl durumda bulunan boş alanların, rekreasyon alanı olarak değerlendirilmeli,
1. Her alanda olduğu gibi sanat ve sanat tarihi alanındaki
eğitime gereken önem verilmeli,
18. Yıkıntı ve harabe durumdaki yapıların orijinal halinin
belirlenerek, rekonstrüksiyonu yapılmalı,
2. Eğitim yoluyla toplumda tarihi, kültürel ve çevreci bir
bilinç geliştirilmeli,
Pierre Loti 1914 yılında Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu, aslında günümüz için de geçerli olan şu sözlerle
anlatmıştır;
3. İmar planlarında, geleneksel dokuya zarar verecek uygulamalardan kaçınılmalı,
4. Tarihi kentsel dokudaki, rant amaçlı baskıları azaltma
için kentsel gelişim farklı yönlere çekilmeli,
5. Kentin tarihi kültürel dokusuna bağlı olarak yeni yapılan binaların kat sayısı sınırlandırılmalı,
6. Yeni yapılacak binaların malzeme seçimi tarihi dokuya
uyumlu olmalı,
7. Geleneksel konutların ve anıtların yoğunlukta olduğu
bölgelerin koruma altına alınmalı,
8. Tarihi konut dokusunun morfolojik ve estetik değerlerinin dikkate alınarak yoğunluk ve yeşil varlığın korunması,
yeni yapılaşmaya verilecek izinlerde, çevreyle uyum göz
önüne alınmalı,
9. Kentsel sorunların yoğunlaştığı anıtsal yapı çevrelerinde, bu yapıları özel ilgi odakları olarak belirlenmesiyle,
sosyal ve kültürel hayata yeniden katılımı sağlanmalı,
“…genç kuşak Müslümanlar Batılıların yıkıcı fikirlerine
kapılıp onlara benzer yeni konutlar yaptırmakta, yangın
sonrası boşalan yerlere Amerikanvari geniş yollar ve çok
katlı yapılar oluşturmaktadır”
“.. Makam-ı Hilafet, Chicago veya Berlin tarzında tanzim
edilirse, acaba, İstanbul denilen bu güzellikler müzesini
görmek için her yıl küme küme gelerek avuç dolusu para
harcayan yabancılar, bu ziyaretlerini devam ettirirler mi”
(Kiper, 2004: 132).
Her ulus kendi kültürünü koruduğu ve yaşattığı sürece
geçmişinin temelleri üzerinde geleceğini kurabilecektir.
Bunun geri dönüşümü, güçlü ulus, gelişmiş bir medeniyet
seviyesi ve güçlü bir ekonomik yapı şeklinde olacaktır.
KAYNAKLAR
Altuner, Huriye (1999), “Niğde Evleri” (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Hacettepe Ün., Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
10. Mevcut binaların potansiyelleri değerlendirilmeli ve
işlevsellik sağlanmalı,
Altuner, Huriye (2014), Türkiye’de Sanat Tarihi Eğitimi ve
Avrupa Ülkeleriyle Karşılaştırılması, Gece Kitaplığı Yayınevi, Ankara.
11. Binaların restorasyonu yapılırken, özellikle geleneksel konutlarda yaşam standardının yükseltilmesi ve cazip
hale gelmesi sağlanmalı,
Kiper, H. Perihan, “Küreselleşme Sürecinde Kentlerin Tarihsel-Kültürel Değerlerinin Korunması Sorunu”, Ankara.
12. Korunacak özel ilgi odakları belirleyerek, yatırımı ve
toplu uygulamayı özendirici modeller geliştirilmeli,
13. Korunacak ve yenilenecek yapılarda, kent halkına ve
girişimci kesime cazip yatırım imkânlarının belirlenmeli,
Kiper, H. Perihan (2004). “Küreselleşme Sürecinde Kentlerin Tarihsel-Kültürel Değerlerinin Korunması -Türkiye-Bodrum Örneği-“, (Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Ve Siyaset Bilimi
(Kent ve Çevre Bilimleri) Anabilim Dalı, Ankara.
14. Geleneksel dokuyu koruyan bölgelerde, sosyal ve
teknik alt yapıyı geliştirilerek, modernize etme girişimleri
teşvik edilmeli,
55
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
1.7. YENİLENEBİLİR ENERJİ VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
Prof.Dr.Tanay Sıdkı UYAR
Marmara Üniversitesi Enerji Anabilim Dalı Başkanı
(TÜRÇEP Koordinatörü)
Türkiye Yenilenebilir Enerji Birliği
(EUROSOLAR Türkiye) Başkanı
56
Giriş
Dünyamız toprağın altında ortalama 15 derece yeryüzünden 10 km yukarıda -60 derece arasında değişiklik gösteren bir yaşam hacmidir. Bu yaşam hacmi
içinde bizler doğayla iç içe yaşarken kimi zaman yaşam çevremizi tahrip eden işlerde yapmaktayız. Bu
gibi durumlarda (örneğin fosil yakıt kullanımı) doğa
bir noktaya kadar bu durumu kaldırabilir fakat bu
sınır geçildiğinde artık doğa kontrolü ele alarak bizi
yani sorun yaratan kişileri denklemin dışına çıkarmaya çalışır. Bunu da çeşitli doğal afetlerle yapar. Bizim
ise bu yaşam hacminde tek yapmamız gereken, doğanın bu kurallarına uyarak kısa yaşam süremizi en
uygun şekilde geçirerek bizden sonra gelecek nesile
en temiz doğal çevreyi miras bırakmak olmalıdır.
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Bu yaşam hacminde ise en önemli enerji kanyağımız
güneş enerjisidir. Biz birçok değişik enerji kaynağından
bahsediyoruz fakat bu kaynakların önemli kısmı aslında
güneşin dünyaya ulaştırdığı ısıl enerjinin farklı biçimlere
dönüşmesidir. Örneğin rüzgar enerjisi aslında yer yüzünün ısıl farklılıklarından kaynaklanan hareket halindeki
havanın kinetik enerjisidir. Yine büyük oranda kullandığımız fosil yakıtlar bile aslında bir zamanlar bitkilerin
bünyesinde biriktirdikleri enerjinin yüksek basınçta başkalaşmasıyla oluşur ki buda fotosentez ile güneş enerjisinin kimyasal enerji olarak depolanmasından başka bir
şey değildir.
Bizler bu dünyada yaşarken, yediğimiz yiyecekler ve içtiğimiz sular güneş yardımıyla üretilir. Yaşam çevremize ulaşan güneşin ısısı ve ışığı ve atmosferin etrafını saran sera
gazlarının yardımıyla insanlara bir yaşam hacmi sunulur.
Güneş tüm yaşamımızı devam ettirmemiz için gerekli
olduğundan bahsetmemize rağmen aslında bir bakıma
yaşamamızı kontrol eden çok ince bir dengede olduğunu
unutmamak gerekir. Bizler kontrolsüz fosil yakıt kullanımıyla havaya saldığımız sera gazları ile aslında bu kırılgan
dengeyi çok rahatlıkla bozabiliriz. Hepimiz dünyanın fazla ısınmasıyla kutup buzullarının eriyeceğini ve bu kısıtlı
yaşam çevremizin biraz daha daralacağını biliyoruz. Bizim
ise tek yapmamız gereken doğal çevreye uyumlu olarak
insan faaliyetlerini sürdürmektir.
Dünyada yenilebilir enerji
Bilim ve teknolojimiz ilerledikçe çevremizdeki bu yenilenebilir enerji kaynaklarının potansiyellerini daha iyi anlamaktayız. Tabi ki bu enerjiler sınırsız değil fakat o kadar
büyük miktardalar ki bitirmemiz mümkün görünmüyor.
Zaten bu kaynaklar fosil yakıtlar gibi belli miktarlarda
olmadıklarından ve devamlı yenilendiklerinden aslında
bir bakıma sınırsızmış gibi düşünülebilir. Tabi bu enerjiyi kullanmak için birde teknolojimizin yeterli bir seviyede olması da gerekir. Ne iyidir ki şu anda tam böyle bir
devirde yaşamaktayız. Bu kaynakları kullanmak için hem
teknolojimiz uygun hem de fosil yakıtlar gibi kaynağa bir
bedel ödemiyoruz.
57
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Çevremizde birçok yenilenebilir enerji kaynağı bulunmaktadır. Fakat hiç biri için biri diğerinden iyidir diyemeyiz. Fosil
yakıtları kullanmaktansa bu yenilenebilir kaynakların hepsini bir senfoni halinde kullanmamız gerekir. Örneğin güneş
olmadığı saatlerde rüzgar ya da bioenerji gibi kaynaklarla enerji ihtiyacı desteklenebilir. Ya da rüzgar esmediğinde güneş
ve dalga enerjisi boşluğu doldurmak için kullanılabilir. Tabi bunları uyumlu bir hale getirmek için hem yeterli miktarda
tesislerin kurulması hem de mevcut şebekelerimizin bu sisteme uyumlu hale getirilmesi gerekir.
58
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Örneğin rüzgar enerjisi 1970-80 li yıllarda türbin teknolojileri tek türbinde yalnız 20-30 kW lık üretimlere izin
veriyordu. Fakat geldiğimiz noktada kara üzerinde kurulu türbinlerden türbin başına 8 MW güç üretebilir hale
geldik. Yani rüzgarlı bir zamanda 125 tanesi bir nükleer
güç santrali kadar elektrik üretebilir. Teknolojinin bu denli
gelişmiş olduğu bir noktada neden çevreyi kirleten fosil
kaynakları tercih edelim ki.
Tabi rüzgar türbin teknolojilerinin bu denli gelişmiş olduğundan bahsederken aslında diğer fosil yakıtlarla başa
baş hale geldiğini de görmekteyiz. Yani rüzgar artık fosil
yakıtlarla aynı kulvarda yarışıyor onların dilinden konuşuyor. Rüzgar çiftliklerinin tekelleşmesinin önlenerek demokratik bir denetimle toplumun enerjisi halinde kullanımı doğru olacaktır.
Yenilenebilir teknoloji uygulamalarında en iyi örneği Almanya olarak gösterebiliriz. Çatılara konulan pv paneller
ve %100 yenilenebilir kentler ile tüm dünya için bir örnek
teşkil etmekteler. Artık tüm binalar çatılarına yerleştirilen paneller yardımıyla hem kendi elektrik ihtiyaçlarını
karşılayabilir hale geliyor hem de fazla üretimini elektrik
şirketlerine satıp bir gelir elde edebiliyorlar. Tabi bunun
için uygun kanunların çıkarılıp hem teşviklerin verilmesi
hem de gerekli izinlerin hızlandırılması şart. Bizde Türkiye
olarak yeni enerji politikalarımızı ve yol haritalarımızı bu
şekilde geliştirmeliyiz.
Biyokütle ise gelişen teknoloji ve daha verimli yakma
teknikleriyle öne çıkarak elektrik üretiminde güvenilir
bir kaynak olmakta. Orman atıklarının hem yakıt olarak
59
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
dönüştürülmesi hem de çöplerin elektrik üretimi ya da
proses ısısı eldesi için kullanılması aslında bu yenilenebilir kaynağın önemini bir nebze daha artırmaktadır. Çünkü çöplerin geri dönüştürülmesi ve orman altı atıklarının
değerlendirilmesi bunlardan dolayı oluşacak kirlenmenin
de azalmasına neden olmaktadır. İsveç bu avantajı lehine
kullanıp hem elektrik üretiminde hem de bölgesel ısıtmada bu biyokütle kaynaklarını verimli şekilde kullanıyor.
Biyokütle kaynakları coğrafi koşullara bağlı olarak değişse
de şu anda tahmini olarak 100 EJ büyüklüğünde bir biyokütlenin mevcut olduğunu biliyoruz. 2030 yılına dair
tahminlerde 914 milyon tonluk bir biyokütle kaynağının
olacağı düşünülmektedir ve bu kaynak ile büyük oranda
yakıt ve enerji ihtiyaçlarının karşılanabileceği öngörülmektedir.
Dünyanın bu denli yüksek enerji talebini karşılamak için
ise ilk yapılması gereken problemin büyüklüğünün yarı
yarıya küçültülmesi yani elektrik sarfiyatının düşürülmesi ve kalan kısmında tüm yenilenebilir kaynaklardan bir
birini destekler şekilde bir senfoni halinde üretilmesi gerekmektedir. Tabi bunları yaparken de fosil yakıtlara olan
ihtiyacın düşürülmesi, bunun yerine çevreci kaynakların
yavaş yavaş alması ve enerjinin etkin kullanılması gerekmektedir.
Avusturya ise bu kaynaklardan yararlanmada son yıllarda
büyük bir adım atmıştır. Biyokütleden elektrik eldesinde
kullandığı kaynaklarda yakacak odun kullanımını düşürürken bunun yerin biokütle kaynaklı yakıtları ve şehir
atıklarını ön plana çıkarmıştır. Özellikle biyokütle kaynaklı
yakıtlarda geçtiğimiz 15 yılda büyük bir artış olurken şehir
atıklarında bu artış aynı oranda görülmese de önemli bir
seviyeye gelmiştir.
Avrupa’da Almanya yenilenebilir enerjiye geçişte öncülüğünü sürdürmekte ve her geçen gün yenilenebilir enerjiden yararlanma rekorları kırmaktadır.
Tabi bu denli hızlı gelişen teknolojiyle yeni rekorların da
gelmesi içten bile olmuyor. Örneğin Almanya’da 2014 yılının 9 ve 11 mayıs tarihleri arasında rüzgar ve güneşten
elde edilen enerji miktarı toplam sarfiyatın %67 sini karşılayarak yeni bir rekora imza atmış. Belki de önümüzdeki
5-10 yıl içinde bu rekorların %100 ü görmesi şaşırtıcı olmayacak bile.
Özellikle biyoenerji için bakacak olursak geçtiğimiz 15-20
yıl arasında çok önemli teknolojik gelişmeler meydana
gelmiştir. Küçük ölçekli yakıcılardaki CO2 emisyonları %90
oranında düşerken yanma verimleri de %50 lerden %90
lara çıkarak bu teknolojinin de aslında fosil yakıtlarla rekabet edebilen bir hale geldiğini göstermektedir.
60
Danimarka’da ise her gece elektrik ihtiyacının %100 civarında kurulu rüzgar türbinlerinden sağlamaktadır. Hatta
üretilen fazla elektriği mevcut elektrikli arabaların bataryalarında depolayıp bir sonraki gün elektrik ihtiyacının
fazla olduğu vakitlerde bu bataryalardan şebekeye geri
vererek elektrik ihtiyacını karşılamaya yönelik çalışmalar gerçekleştirdiğini biliyoruz. Görülen o ki yenilenebilir
enerji kaynakları ve teknolojileri aslında fosil yakıtları çoktan geride bıraktı ve daha ucuz bir hale geldi.
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
boyut kazanmıştır. Led aydınlatmaların klasik aydınlatmalara göre onda bir kadar enerji sarfiyatı olduğu düşünülürse bu seviyede bir led aydınlatma kurulumunun enerji
ihtiyacında önemli bir düşüşe neden olacağı ortadadır.
Amerika Birleşik Devletlerinde 1980 den günümüze olan
rüzgardan elektrik üretimindeki birim maliyetlerde ve kurulu kapasitelerde büyük değişimler olmuştur. 1980 yılında kW saat başına maliyet 60 cent civarında ve neredeyse hiç kurulu gücü olmamasına karşın bu değerler 2010
yıllarına gelindiğinde kW saat başına 5 cent civarında ve
kurulu güç olarak da 65 GW seviyelerine ulaşmıştır.
Yine ABD’de demokrat yönetimin başa gelmesiyle pv panellerden üretilen enerjinin birim maliyeti önemli ölçüde düşmüştür. 2008 yılında W başına 3.5 dolar civarında
ve kurulu güç 1 GW iken 2013 yılı itibariyle birim maliyet
0.8 dolara düşmüş ve kurulu güçte 12 GW seviylerine çıkmıştır. ABD’deki bu denli değişim hem devlet politikalarındaki teşviklerin artmasıyla hem de panel üretimi için
kullanılan teknolojilerin ve hammaddelerin ucuzlaması
ile ilişkilidir.
Elektrik depolama teknolojilerinin gelişmesiyle elektrikli
araçların fiyatlarında düşüş görülmüştür. Birleşik Devletlerde 2008 yılından 2013 yılına kadar olan sürede bataryaların birim maliyetleri 1000 dolar seviyesinden 300
dolar seviyelerine düşmüş, bu durum ise elektrikli araç
satışlarına yansıyarak 2013 yılında 160 bin yeni elektrikli
aracı yollara çıkarmıştır. Tabi ki depolamadaki yeni gelişmelerle bu rakamlar daha düşecek ve geleneksel yakıtla
çalışan araçların yerini elektrikli araçlar alacaktır. Bu durum ise CO2 salınımını düşürerek daha az sera gazı emisyonu olmasını ve sıfır karbonlu kentlere doğru önemli bir
adım olacaktır.
Birleşik Devletlerin Oregon eyaletinde kurulu gücü 845
MW olan bir rüzgar çiftliği bulunmaktadır. Tam kapasiteli
çalışması halinde nerdeyse bir nükleer santralin üreteceği elektriğe denk bir elektrik üretimi olmaktadır. Belki de
önümüzdeki yıllarda gelişen teknolojiyle aynı sayıda türbin ile çok daha fazla elektrik üretir hale geleceğiz. Geçtiğimiz yılların ivmesine bakarak bunun hiçte gerçek dışı bir
tahmin olmayacağını rahatlıkla görebiliriz.
Bir diğer değişim ise önemli bir tüketim kaynağı olan aydınlatmalarda olmuştur. Birleşik Devletlerde 2008 yılından bu yana led aydınlatma teknolojilerinde birim başına
olan maliyet 155 dolar seviyelerinde seyrederken 2013
yılında 17 dolarlara kadar düşmüştür. Bu gelişme ise 2008
yılında pek yaygın olmayan led aydınlatma sistemlerinin
bu gün ortalama 35 milyon adet kurulmasıyla önemli bir
61
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Avrupa Birliğine bakacak olursak 2020 hedefleri arasında toplam enerji ihtiyacının %20 sini yenilenebilir kaynaklardan karşılamayı hedeflerken enerji ihtiyacını %20
düşürmeyi ve sera gazı emisyonlarını %20 azaltmayı hedeflemektedirler. Hali hazırda Avrupa Birliği bu belirlediği
hedeflere oldukça yaklaşmıştır. %20 sera gazı azaltımını
ve %20 yenilenebilir kaynaklardan enerji üretimini tamamlamalarına rağmen hala enerji ihtiyacından %20 lik
düşüş hedefini tamamlayamamıştır.
Güvenlik, Barış ve Yerel İstihdam
Türkiye Cumhuriyeti Rüzgarın kinetik enerjisi, güneşin ışığı, suyun potansiyel enerjisini yerkabuğunda depolanmış
ısıyı yakalayıp henüz değerlendirilmemiş yeni kaynakları
bulup Türkiye’nin güvenliğini iyileştirip, barış içinde yaşamasını ve yerli istihdam sağlayarak vatandaşlarının ve
doğasının sağlıklı geleceğini oluşturabilir ve ülke ekonomisini yurt dışından müdahale edilebilir olmaktan kurtarabilir.
Sorun Acil, Çözüm Mümkün
Temiz ve bol enerji kaynaklarına acilen geçmeliyiz ve bugün artık yenilenebilir enerji kaynak teknolojileri insanlığın emrine amade, en bol, en ucuz, en temiz elektrik ve
ısı üretebiliyor.
Cumhuriyetin 100.yılında enerjide tam bağımsızlık için
%100 yenilenebilir enerji
2030 da ise Avrupa birliği hedef olarak kendine 40-27-27
diye tabir edilen %40 sera gazı emisyonlarının azaltılması,
%27 oranında yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretimi ve %27 oranında enerji ihtiyacının azaltılmasını hedef
koymuşlardır.
Almanya bu belirlemiş olduğu hedeflere ulaşırken 3 lü
yaklaşım dedikleri bir metodu kullanmaktadırlar. Bunlardan birinci kolu yenilenebilir enerji kaynakları altında
devamlı büyümek ve enerjinin çevre dostu olması olarak
belirlemişlerdir. İkinci kolda gelecekteki şebeke ağlarının
güçlü ve esnek olmasıyla yenilenebilir enerji kaynaklarına
uyumluluğunu esas belirlemişlerdir. Üçüncü ve son kolda
ise enerji verimi başlığı altında devamlı artan enerji verimlilikleriyle enerji talebini düşürme olarak belirlemişlerdir.
Sonuç
Tehditler
İklim değişikliği ve petrole olan bağımlılık
Çözüm
· Ulaşım, konutlarda ve sanayide ve tarımda daha az
enerji tüketimi
· Ücretsiz, yerli ve kirletici olmayan yenilenebilir enerji
kullanımı
62
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bilgi, beklenti ve
taleplerini gözeterek enerji sorunlarını ve çözümlerini
TBMM de değerlendirip 2013 yılında enerjide tam bağımsızlığına kavuşup 21.yüzyıla yakışır bir enerji sistemi
inşa edebilir. Bu amaçla tüm ülkede kamu kuruluşları,
özel sektör ve sivil toplumun katılımıyla enerjinin etkin
kullanımı ve %100 yenilenebilir enerji seferberliği başlatılmalıdır.
Türkiye için temiz, güvenli ve başarılı bir enerji geleceği
oluşturmanın tek yolu budur.
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
1.8. KENTSEL SORUNLAR VE ÇEVRE
Doç.Dr. Selim KILINÇ
Niğde Üniversitesi İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi-Kamu Yönetimi
GİRİŞ
Dünya üzerinde diğer birçok canlı gibi insan da toplumsal bir varlıktır. Kentler insanın toplumsal bir
varlık olmasının ne kadar başarılı bir şekilde uygulandığının tipik bir göstergesi olarak kabul edilebilecek
bir mekan olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün sahip
olduğumuz kentsel uygarlığı doğanın insana kazandırdığı bu dayanışma ruhunda aramak gerekir. Birlikte yaşamanın getirdiği avantajlar köyleri, kasabalara,
nihayet kasabaları da kentlere dönüştürmüş gözükmektedir. Siyasi, askeri, dini merkezler olarak ortaya
çıkan kentler, aynı zamanda sanayi ve ticaretin, bilim
ve sanatın merkezleri olmuştur. Bu nedenle birçok
dilde “medeni”, “civilization” gibi uygarlık anlamına
gelen sözcükler, aslında kent anlamına gelen kelimelerden türetilmiştir. Bu nedenle kent sözcüğünün
63
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
uygarlık kelimesine temel oluşturması tesadüfi bir olay
değildir (Kılıçbay,1993: 11). Kentlerin uygarlığın merkezi
kabul edilmesinin arkasında, kentsel yaşamın sıkı kurallara bağlı olması yatmaktadır. Kentsel alanda iş alanlarının
zenginleşmesi, çalışanların giderek daha çok uzmanlaşması, örgütlenme becerilerinin artması gibi gelişmeler
kentleri temelden değiştirmiştir. Bu nedenle kentler gerçekte tesadüfi topluluklar değil, aksine sıkı kuralları olan
ve yoğun bir çalışmanın ürünü olan mekânlardır (Kılıç,
2014: 406).
Mekânsal alanda yerleşim birimleri, kır ve kent şeklinde
sınıflandırılmaktadır. Hangi birimlerin kır, hangilerinin
kent kabul edileceği yerleşim birimlerinin yönetim, nüfus,
ekonomi gibi nitelikleri dikkate alınarak belirlenmektedir.
Yerleşim birimlerinin bu şekilde sınıflandırılması, kent ve
kırın birçok yönden birbirinden farklı özellikler taşımasından kaynaklanmaktadır. Kentler genel olarak şu şekilde tanımlanmaktadır: Bulundukları yerlere göre belli bir
nüfus büyüklüğüne ve yoğunluğuna ulaşmış, ekonomisi
sanayi ve ticarete dayanan, yol, su gibi altyapı sorunlarını,
köylere oranla, büyük ölçüde çözmüş ya da daha ileri bir
noktaya taşımış, gelmiş yerler olarak kabul edilmektedir
(Keleş, 2012: 124).
Kentlerin kırdan farklılaşmasında üretim yapısındaki değişimin önemli rolü olduğu kabul edilmektedir. Aslında
tarihsel süreç içerisinde, insanın gerek tarım toplumuna
gerekse sanayi toplumuna geçişinin önemli sonuçları olmuştur. Örneğin bugünkü kentsel yaşama geçişin arkasında sanayileşme yatmaktadır. Bu sayede tarımsal alanda
sağlanan verimlilik artışı mümkün olabilmiş ve milyonlarca insan kentlerde yaşayabilmiştir. Kentlerin gelişmesinde
ekonomi, bilim ve teknoloji yanında sağlık alanındaki gelişmelerin de önemli katkısı vardır. Çünkü bulaşıcı hastalıklar uzun yıllar kentlerin nüfusunu kontrol altına almıştır.
Sağlıkta yaşanan gelişimler sayesinde insanların kentsel
alanlarda yaşaması bir sorun olmaktan çıkmıştır (McNeill,
2005: 298).
Bilim ve teknolojideki gelişmeler, hem bireyin hem de
toplumun yaşam şeklini kökten değiştirmiştir. Kentler bu
hızlı değişimden doğrudan etkilenen birimler olmuştur.
Altyapı çalışmalarından, e devlete kadar birçok alanda
kent yönetimleri, hizmet sunan birimler haline gelmiştir.
Çünkü gelişmiş ülkelerde yurttaşların yaşam standartlarını yükseltme zorunluluğu, kent ve merkezi yönetimleri
değişime itmektedir (Savaş Yavuzçehre ve Torlak, 2006:
185-186). Kaçınılmaz olarak başarılı kent hizmetleri yurttaşları mutlu ederken, yetersiz ve kötü hizmetler de onları bir o kadar mutsuz etmektedir. Ancak son yıllarda
yurttaşların mutsuzluğunu artıran gelişmeler içerisinde
çevre sorunları giderek üst sıralara tırmanmıştır. Çünkü
kent toplumunun yaşam kalitesini artırmak yapılan giri64
şimlerin birçoğu kaçınılmaz olarak çevrenin büyük ölçüde
zarar görmesine neden olmaktadır. Diğer yandan Türkiye
gibi gelişmekte olan ülkelerde nüfus artışının yüksekliği
ve kentleşme oranı, gelişmiş ülkelerle kıyaslanamayacak
kadar yüksektir. Bu da kaçınılmaz olarak gelişmekte olan
ülkelerin kentlerinde çözülmesi gereken çevre sorunlarını
beraberinde getirmektedir. Bu çalışmada son yıllarda ciddi bir nüfus artışı ve kentleşme sürecine giren Niğde gibi
gelişmekte olan illerin yaşamakta olduğu kent ve çevre
sorunları irdelenmektedir.
1. Yaşanabilir Kentler
Yaşanabilir kent kavramı, son yıllarda artan çevre sorunları karşısında öne çıkmaya başlayan kavramlardan
biri olarak dikkat çekmektedir. Yaşam kalitesi yaşanabilir
kentlerin bir türevi olarak kabul edilebilir. Artık sadece yaşam standardı kentli yurttaşların bir kentten beklentilerini
karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Bunun yanı sıra kentin
çevresel unsurları da sağlıklı bir şekilde barındırması, yaşam kalitesinin yüksekliği için gereklidir. Kentin yaşanabilirliği ile ilgili olarak Batı ülkelerinde çok öteden beri çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Bu bağlamda 1941 Atina
Bildirgesi, 1992 ve 2008 yılında yayınlanan Avrupa Kentsel Şartı yaşanabilir bir kentin nasıl olması gerektiği konusunda bize temel bilgiler sunmaktadır. Buradaki kriterleri
dikkate alarak başta Niğde olmak üzere İç Anadolu’daki
diğer kentler konusunda bir değerlendirme yapılabilir.
Kentlerde yaşayan yurttaşların son yıllarda yaşam standartları artmış olsa da, yaşam kalitesi için aynı şeyi söylemek zordur. Çünkü dünyanın nüfusunun hızlı bir şekilde
artışı ve kentlere artan göç nedeniyle plansız gelişme,
konut, hava kirliliği, trafik başta olmak üzere birçok sorun, kentsel mekanlarda yaşamı zorlaştırmaktadır. Dünya
çapında yaşanan kent ve çevre sorunlarının en önemli
nedeni, kentlerin üretim ve tüketim yapısından kaynaklanmaktadır (Ertürk, 1996: 87). Oysa kentlerin belli bir
üretim noktasını aşmasından sonra gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, hem çevre açısından hem de ekonomi
açısından cazibesini kaybedebilmektedir. İşte bu nedenden dolayı kentsel alanlarda sürdürülebilirlik anlayışının
hayata geçirilmesi zorunluluğu vardır.
Yurttaşların yaşam kalitesinin yükseltilmesi amacıyla bir
kentin yaşanabilirlik düzeyinin artırılması için kentsel
alanda birçok değişim ve dönüşüm yapılmak zorundadır.
Bu değişim ve dönüşümün başarılabilmesi için öncelikle
kent yönetimlerinin kendilerine bir hedef koyması gereklidir. Ancak o zaman kentsel alanda sürdürülebilir bir gelişmeden ciddi olarak söz edilebilir. Kentsel alanda sürdürülebilirlik, sürdürülebilir kalkınmanın bir parçası olarak
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
düşünüldüğünde, Beck göre bu yönde çalışmaların başarılabilmesi, ancak ekolojik, toplumsal, kültürel sorunların,
ekonomik büyüme ile birlikte değerlendirilmesiyle ve çözüm konusunda siyasal bir uzlaşma sağlanmasıyla başarılabilir (1998: 16).
Kentlerin yaşanabilir ve sürdürülebilir mekanlar haline
gelebilmesi için şunların yapılması gerekir: Kentin güvenliğini sağlamak, yerel demokrasiyi güçlendirmek, akılcı
planlama, arsa ve toprak politikaları, ulaşım, konut politikası, kentlerde engellilere yönelik düzenlemeler şeklinde
sıralanabilir. Diğer yandan çevrenin korunmasına yönelik
önlemler olarak da, kent kaynaklarının akılcı kullanılması,
doğal kaynakların korunması, yenilenebilir olanlara öncelik verilmesi, tasarruflu kullanma ve çevreyi kirletmeme
gibi davranışların yurttaşlara kazandırılması öne çıkmaktadır. Diğer yandan sağlıklı mekanlar yaratılması, boş zamanın değerlendirilmesi için önlemler almak, ekonomiyi
iyileştirmek ve tarihi ve kültürel varlıkların korunmasını
sağlamak da her zaman kent yönetimlerinin asli görevleri
olmuştur. Doğal olarak bütün bu görev ve sorumlulukların
tek bir kamu yönetimine bırakılması düşünülemez. Kamu
yönetiminin bu görev ve sorumluluğun altından kalkabilmesi, onun yurttaşlar ve sivil toplum örgütleriyle yoğun
bir işbirliği kurmasına bağlıdır (Kemnitz, 1997: 113).
2. Kent Planlaması
Modern anlamda kent planlaması Aydınlanma Dönemi’nin ürünü olmakla birlikte, kentlerin düzenli bir şekilde
gelişmesi yönündeki çabaların, çok daha eski olduğu ve
Antik Dönemden itibaren başladığı bilinmektedir. Herodotos, M.Ö. 1500’lerde Babil’in geniş bir ovada yer alan,
kare biçiminde ve her kenarı 24 kilometre uzunluğunda
bir yerleşim birimi olduğunu bildirmektedir (Mumford,
2007: 99). Aktarılan bilgiler, Babil’in yolların yapısından
kentin bugünün koşullarına göre düzgün olduğu anlaşılmaktadır. Tarihin farklı dönemlerinde birçok bölgede
kentlerin adil bir kentsel gelişim anlayışı çerçevesinde zaman zaman çeşitli politikalar ve stratejiler uygulanmaya
çalışılmıştır (Özbek Sönmez, 20012: 285). Ancak bütün
bu girişimlere rağmen, Aydınlanma Dönemi’ne kadar
modern bir planlama anlayışı ortaya çıkmamıştır. Bunun
nedeni insanın düşünsel değişim ve dönüşüm sürecine
girmemiş olmasıdır. Planlama anlayışının temelinde, insanın geleceğini aşkın güçlere, tesadüflere bırakmak yerine,
onu yönlendirme ve kontrol altına alma düşüncesi vardır.
Bu düşünce de ancak Aydınlanma Döneminde kendini
gösterebilmiştir. Bu döneme kadar gelecek yönündeki
düşünceler ve girişimler, o günün dinsel yönetimler tarafından sürekli olarak kontrol altında tutulmuş ve zaman
zaman da bu yönde girişimlerde bulunanlar şiddetli bir
şekilde cezalandırılmıştır (Tekeli, 2001: 10).
Modern kent planlamasının ortaya çıkışında tarihsel gelişmelerin de önemi rolü olmuştur. Sanayi devrimin başlangıcında kentlere yığılan kırsal nüfusun yaşam koşullarının
iyileştirilmek için kent yönetimleri, kentin fiziki gelişimine
bir düzen verme ve sağlık sorunlarını çözme çabası içine
girmek zorunda kalmışlardır (Ersoy, 2007: 27). Diğer bir
ifadeyle kent planlaması, aynı zamanda sanayileşme sürecinde artan sağlık sorunlarına çözüm arama çabalarıyla
da yakından ilgilidir.
Sanayi kentlerinin sorunlarını çözme çabaları şeklinde
kendisini gösteren planlama anlayışının, 1970’li yıllara kadar Batı’da etkisini yoğun olarak gösterdiği söylenebilir.
Ancak bu dönemde klasik planlama anlayışına karşı ele
giderek artan eleştirilerde ve önerilerde radikal denebilecek bir noktaya gelindiği gözlenmektedir. Kent planlaması konusunda 1980’li yıllarda, neoliberal rüzgârların
etkisiyle kimine göre ilerleme kimine göre gerileme olarak adlandırılan önemli gelişmeler yaşanmıştır. Çünkü bu
yeni planlama, modern planlamanın ilkeleri olarak kabul
edilen akılcılık ve bilimsellik gibi yöntemlere karşı gelen
bir anlayışı canlandırmaya çalışmıştır (Aydemir, 2004b:
69). Modern planlama kavramının Batının gelişmiş kentleri için gerekli bir süreç olmaktan çıkması kabul edilse
bile, bunu gelişmekte olan ülke kentleri için de geçerli bir
yaklaşım olarak kabul etmek, bu kentlerin daha da kötü
koşullara mahkum edilmesi anlamına gelecektir (Harvey,
1997: 88).
Birçok planlamacı kentsel planlama kapasitesini ve planların uygulama başarısını ülkedeki mevcut toplumsal ve
siyasal yapı ile ilişkilendirir. Ülkelerin planlamanın başarısının arkasında, toplumun sahip olduğu niteliklerle yakından ilgilidir. Bu nedenle planlamanın toplumsal ekonomik
gelişmelerden bağımsız ve aynı zamanda özerk bir alan
olduğu iddiası kabul edilebilir bir yaklaşım değildir (Ersoy,
2007: 293). Batıda olduğu gibi Türkiye’de kırsal alandan
başta büyük kentlere doğru özellikle 1940’lı yıllardan sonra yoğun bir göç hareketi yaşanmıştır. Bu göç karşısında
kent yönetimleri altyapı, çevre, ulaşım, konut sorunları
karşısında çaresiz kalmıştır. Kent yönetimlerinin sorunlara zamanında müdahale edememesi sorunların daha
da büyüyerek adeta kangrene dönüştürmüştür (Görmez,
2001:135). Tekeli, Türkiye’de artan kentsel sorunların temelini, popülist politikalara, rant ekonomisine ve yurttaşlık kurumunun işleyişine bağlamaktadır (Tekeli: 2001: 46).
Ülkede hâkim olan popülist politikalar, devletin rejim,
ekonomik ve politik sorunları karşısında kentlerin barınma sorunlarını çözmek bir yana, daha da işin içinden çıkılmaz hale getirmiştir (Erder, 2009: 114). Özellikle demokrasiyi çarpık bir şekilde yorumlayan siyasiler nedeniyle,
65
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
seçim dönmeleri kentlerde kanunsuzluğa göz yummanın
gerekçesi olmuştur. Başta belediyeler ve diğer kamu birimler, kentleşme sürecinde yurttaşları yönlendirici bir
politika üretmemişlerdir (ya da üretememişlerdir). Kendi
haline bırakılan yurttaşların tesadüfi olarak inşa ettikleri
kentsel mekanların, planlı bir kent formuna dönüşmesini
beklemek de çağdaş bir kent yönetimi ile ilgisi olamaz.
Kentsel alanda oluşan rant ekonomisi, kentsel alanda
planlı gelişmeyi sekteye uğratan en önemli sorunların başında gelmektedir. Marks’a göre parasal ekonomiye geçişle birlikte, geleneksel anlayış olarak kabul edebileceğimiz
kurumların, bir bir yok olması süreci bütün yaşamı olduğu gibi kentsel alanları da doğrudan etkilemiştir. Marks
bu sürecin yaşanmasının doğal bir sonucu olarak paranın
ve maddi varlıkların iktidarının toplumun her alanında
giderek egemen bir unsur olarak ortay çıktığını savunur.
Böylece meta sahibi olmak, para ve piyasa yoluyla kutsanan bir değer olarak topluma benimsetilmeye başlanmıştır (Harvey, 1997: 122). Günümüzde piyasa ekonomisinin geçerli olduğu bütün ülkelerde olduğu gibi taşınmaz
mülkiyetinin toplumsal ve ekonomik değerinden dolayı,
kentlerin planlanması konusunda sıkıntılar yaşanmaktadır. Başta Türkiye olmak üzere, gelişmekte olan ülkelerde
kentsel alanlar, siyasilerin kendi yandaşlarını zengin etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.
Kent planlama konusunda bir diğer sorun olarak yurttaşlık kurumunun yeterli bir şekilde gelişmemiş olmasıdır. Çünkü yurttaşlık her bireyin toplumsal alanda görev
ve sorumluluklarının tam olarak belirlenmesi, bireysel
ve toplumsal menfaatin dengeye oturtulması anlamına
gelmektedir. Yurttaşlık kurumunun zayıflığı kaçınılmaz
olarak kentli yurttaşın istenilen düzeyde olmaması anlamına gelmektedir. İnsanların yaşadıkları coğrafi koşulların ve iklimsel özelliklerin davranışlar üzerindeki etkisi de
dikkate alındığında göçle kırsal alandan gelenlerin kentli
bilinci ile hareket etmesi ve kentli yurttaşlara dönüşmesi
güçleşmektedir. Diğer yandan kırsal alandan göç edenlerin sayılarının büyük olması da buna eklenince zaten zayıf
olan kent kültürünün yeni gelenler üzerinde etkisi iyice
azalmıştır. Çarpıtılmış demokrasi anlayışı da işin içine girince, Türkiye’de planlama mantığı, kent planlaması ilkeleri doğrultusunda değil, aksine yönetilenlerin talepleri
doğrultusunda şekillenmiştir. Siyasilerin bu sürece ayak
uydurmaları da zor olmamıştır. Çünkü planlama siyasilerin hareketine belli bir disiplin ve kısıtlama getirdiği için,
onlar tarafından sevilmeyen bir kurum olarak kalmıştır.
Hatta zaman zaman siyasilerin ortaya çıkan planlama
çabalarını dahi boşa çıkardıkları görülmüştür (Tekeli,
2009:138).
66
3.Akılcı Arsa ve Toprak Politikası
Kentsel toprakların nasıl kullanılacağı konusunda kentte çeşitli çıkar kümeleri ile toplum arasında bir menfaat
birliği olduğu söylenemez. Çünkü ekonomik faaliyetlerin
sürdürülmesiyle, yurttaşların çıkarlarının korunması konusunda ciddi sorunlar bulunmaktadır. Kent toprakları,
kentin büyümesine bağlı olarak toprağa duyulan ihtiyaçtan dolayı her zaman ekonomik bir değeri ifade etmektedir. Kent toprağının sahip olduğu bu avantajlara, bir de
imar hakları eklenince, kaçınılmaz olarak toprak sahipleri
topraklarının kontrolünü ele geçirmek istememektedir.
Mülkiyet hakkının çağdaş anayasalara girmesiyle birlikte, kentsel toprakların ekonomik değeri daha da artmış
ve toprak sahiplerini hırslandırmıştır. Ancak bu gelişmeler
doğal alanların ve tarım topraklarının korunmasını giderek zorlaşmıştır. Türkiye’de belediyeler kentin planlanmasında, çoğu zaman altyapısını, ekolojik kapasitesini dikkate almadan, toprak sahiplerinin baskılara göre hareket
edebilmektedir (Adrian ve Adrian, 1990: 62; Şahin, 2011:
301).
Toprak mülkiyeti, gelir dağılımından kentin planlanmasına kadar toplumu her açıdan doğrudan etkileyen bir
kavramdır. Mülkiyetin sınırlı bir hak olduğu konusunda
genel bir uzlaşı olsa da, insan hakları içerisinde yer alması
onun kamu otoriteleri tarafından kamu yararı için kullanılmasını güçleştirmiştir. Bugün gerek bireylerin gerekse
yönetimlerin mülkiyet hakkını sorumluluk içerisinde kullandıkları söylenemez. Oysa liberalizmin önemli temsilcilerinden bir olan John Locke, mülkiyetin toplumsal bir
hak olduğunu belirtikten sonra, kişilerin sahip olduğu
mülkiyetin kullanımının başkalarına zarar vermeyecek
şekilde olması gerektiğini belirtmiştir (Keleş vd., 2012:
254). Türkiye’de kamu otoritelerinin de kamuya ait toprak mülkiyetini sorumluluk içerisinde kamu yararı için
kullandığı pek söylenemez. Çünkü Türkiye’de belediyelerin ellerindeki kamu topraklarını satma konusunda inanılmaz bir kararlılık içerisinde hareket ettikleri görülmüştür.
Özellikle seçim dönemlerinde kamu topraklarının çeşitli
bahanelerle ve popülist yaklaşımlarla sorumsuzca uyguladıkları bilinmektedir. Çıkarılan gecekondu affı nedeniyle
kent topraklarının mülkiyeti bireylere geçmiştir. Oysa Batı
ülkelerinde kent topraklarını yönetimlerin elinde kalması
politikası hakim bir politika olarak öteden beri uygulanmaktadır (Yavuz, 1980: 107-124). Örneğin Stockholm Belediyesi sınırları içerisindeki 18 bin hektar arsanın 10 bini
belediyeye aittir. Benzer şekilde Almanya, İngiltere Danimarka gibi birçok ülkede kentteki arsaların %30-%50’si
arasında toprağın belediyenin mülkiyetinde olduğu bilinmektedir (Keleş, 2012: 550).
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Kentlerde inşat işlerinde büyük paralar kazanan ve bu
sektörü yönlendiren gruplar, toprağı bir rant aracı olarak
kullanmaktadır. Bu nedenle kent toprakları ve gayrimenkuller sürekli olarak spekülatif hareketlere konu olmaktadır. Bu sorun nedeniyle toplumsal çıkarlar için bu tür
gruplar, Batı ülkelerinde planlama kurulları tarafından sıkı
bir şekilde sınırlandırılmakta ve denetlenmektedir. Ancak
buna rağmen yine de güçlü bir şekilde varlıklarını sürdürmeye devam etmişlerdir (Harvey, 1997: 89). Türkiye’deki
gibi son derece zayıf ve etkisiz belediye örgütlenmesinin
olduğu ülkelerde, kent planlama birimlerinin ya da belediyedeki karar alma birimlerinin inşat sektörü temsilcileri
karşısında planlı bir kentleşmeye ikna edeceğini düşünmek fazla iyimserlik olacaktır. Klasik kapitalizmin karı kutsallaştırması ve bireysel çıkarı kamusal çıkarların önüne
geçirmesi, kentlerin gelişimi ve planlanması açısından
önemli sıkıntılara neden olmaktadır. Sermaye grupları
kendileri için kentsel alanda sürekli büyük sübvansiyonlar
ve devlet yardımları talep etmektedir. 19. Yüzyıldan bu
yana kent, kamusal çıkarları temsil ve toplumsal birlikteliğin sağlandığı mekanlardan çok, kapitalist işletmelerin
cirolarını artırdığı, sahip oldukları arazilerin ve diğer taşınmazların değerlerini şişirmek için çaba sarf ettikleri birer
mekân haline gelmiştir (Mumford, 2007: 527).
4. Kent Trafiği ve Ulaşım
Ulaşım, bir kentin ekonomik ve sosyal hayatının vazgeçilemez bir unsurdur. Eğer bir insan vücudu için damarlar neyi ifade ediyorsa, kent için de yollar aynı şeyi ifade
etmektedir. Çünkü kentin ulaşım sistemi, başta güvenlik
olmak üzere ekonomik, sosyal, kültürel, yönetsel unsurları doğrudan etkilemektedir. Ulaşımın önemini en iyi şekilde anlatan özdeyişlerden biri kuşkusuz “ulaşamadığın
yer senin değildir” sözüdür. Eğer kentte ulaşım olanakları
yetersiz ya da sorunlu ise, bu durum kentin üretkenliğini
ve gelişimini daha baştan dezavantajlı bir konuma getirmektedir.
Kentlerde yetersiz ulaşım altyapısı yaşam kalitesini düşürmektedir. Gecekondulaşma, plansız kentleşme gibi
sorunlar nedeniyle kentlerde yolların kent planlamasına
sonradan iliştirildiği açık bir şekilde görülmektedir. Planlı bir şekilde gelişme gösteren kent merkezlerinde iki izli
yolların kesiştiği kavşaklarda yol aksları karşılıklı olacak
şekilde planlanır. Diğer bir ifadeyle kavşaklar basitçe +
(artı işareti) şeklinde olmalıdır. Oysa başta Niğde olmak
üzere birçok kent merkezinde kavşakların tesadüfü gelişmenin sonucu ortaya çıktığı kolaylıkla anlaşılabilir. Plansız
gelişen kentlerde, genel olarak binaların olması gereken
yerlere yollar, yolların olması gereken yerlere de binalar
inşa edildiği yadsınmaz bir gerçektir. Aslında bu da kamu
yararıyla özel yarar arasında tercihin ne yönde kullanıldığını göstermektedir.
Kent yönetimlerinin imar planlarının dışına çıkarak merkezde nüfus artışına yol açacak uygulamalara başvurmaları, kente zarar vermektedir. Her şeyden önce mevcut
altyapının ve yolların bunu kaldırmasına olanak yoktur.
Modern planlama anlayışında, kent merkezinde yol sistemi kademelenmesine gidilmekte ve her üst kademedeki yol diğerlerine göre daha geniş yapılmaktadır. Gerek
şehircilik ilkelerinde gerekse tip imar yönetmeliğinde
yol genişliği ve bina yüksekliği arasında doğru bir orantı
kurulmuş olmasında karşın bu kuralların göz ardı edildiği söylenebilir. Yol darlığı bina yüksekliğini sınırlayan bir
neden olmasına karşın belediyeler çeşitli nedenlerden
dolayı imar izinleri vermekte her hangi bir sakınca görmemektedirler.
Kötü ulaşım altyapısı ve plansız kentsel gelişme karşısında
ulaşımın sorunlu olması kaçınılmazdır. Ulaşım politikasındaki yanlış tercihler nedeniyle, gelecek kuşakların hareket
olanakları daha bugünden kısıtlanmaktadır. Örneğin birçok kent için ulaşımda bisikleti düşünme olanağı çoktan
seçeneklerden arasından çıkmış durumdadır. Çünkü birçok yerde yayların bile yürüyebilecekleri kaldırım alanları
yetersiz durumdadır. Ancak bu olumsuzluklar içerisinde
kısmen de olsa toplu taşıma ağırlıklı bir sistemden başka
çare gözükmemektedir. Ulaşım için belediyelerin toplu
taşımayı teşvik eden ve toplu taşıma için tercihli yol uygulamasına ağırlık vermesi, ulaşım sorununun çözümüne
önemli katkı sağlayacaktır. İş yerlerinden konut alanlarına
ulaşımın toplu taşıma sistemleri ile sağlanması, otomobille ulaşıma göre daha cazip hale getirilmesi, hem hava
kirliliğini önleme açısından hem de trafik sıkışıklığını giderme açısından uygun bir politikadır. Ancak birçok belediyenin ulaşım konusundaki politikası, kimi güzergâhları
ihaleye çıkarmaktan öteye geçmemektedir.
Ulaşım konusunda yapılan planlamalar her zaman bütün
vatandaşları kapsayacak şekilde olmalıdır. Ulaşım planları
sadece sağlıklı vatandaşlara yönelik olmamalıdır. Engelli
yurttaşların da günlük yaşamını devam ettirecek şekilde
bir ulaşım altyapısının planlanmalıdır. Yöneticilerin engelli
yurttaşların da engelsiz bir ulaşım hakkının bulunduğunu
ve buna uygun bir politika üretmek sorumluluklarının olduğunu bilmeleri gerekmektedir.
67
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
5.Konut
6. Tarihi Kültürel Varlıklar
Konut kentlerin temel donatı elemanlarından biri olup,
kenti kent yapan temel unsurların başında gelmekte ve
planlamanın can damarlarından biridir. Modern planlama
ile konut sorunu arasında doğrudan bir ilişki olduğu söylenebilir. Diğer bir ifade ile konut sorunu çözme çabaları
modern kent planlamanın ortaya çıkışında etkin bir rol
oynamıştır. Çünkü konut, insanlara barınma olanağı sağlayan önemli fiziki yapılardır. Doğal olarak bir ülkede ne
kadar çok konut açığı varsa, toplumsal alanda sorunların
o kadar artma riski bulunmaktadır. Bu nedenle kent planlaması her zaman bir şekilde konut sorununa da çözüm
bulma çabası olarak kendisini göstermektedir (Ökten,
2004: 208).
Gelişmekte olan kentlerin temel sorunlarının başında tarihi ve kültürel varlıkların korunması gelmektedir. Çünkü
bu ülkelerde genel olarak bu alanda temel olabilecek bir
politika ya yoktur ya da mevcut politikalar çok iniş ve çıkışlıdır. Oysa kentler tarih boyunca her zaman bilim, sanat
ve siyasetin merkezi alanları olup, kentsel değerleri günü
birlik politikalarla koruma olanağı yoktur. Bunun doğal bir
sonucu olarak birçok antik kentin eserleri çeşitli kent hizmetleri gerekçe gösterilerek kolaylıkla gözden çıkarılabilmektedir. Oysa tarih eserler, bir kentin hem hafızası hem
de kimliğidir. Diğer yandan Mısır Piramitleri, Çin Setti gibi
kimi tarihi eserler de sadece o kent halkına değil, bütün
insanlığa aittir. Bu nedenle tarihi mirasın yerel özellikleri
önemli olmakla birlikte, bunu ulusal ve evrensel ölçüde
düşünmek daha doğru bir yaklaşımdır (Ekinci, 2007: 32).
Konut alanları da insanların diğer eşyaları gibi zamanla
yıpranmakta ya da değişen koşullar nedeniyle kentsel
alanda kullanımdan düşmektedir. Bu durumda kentin
kimi bölgelerinin günün koşullarına göre yeniden uyarlanması, yeni işlevlere uygun hale getirilmesi gerekmektedir.
Kentsel alanların yenilenmesinin çeşitli zorlukları olsa da,
belli bir plan dâhilinde yapılmasının sosyal ve ekonomik
pek çok yararı bulunmaktadır (Erkan, 2009: 221). Genel
olarak Türkiye’de uzun yıllar kentsel yenilemenin belli bir
plan dâhilinde değil, aksine müteahhitlerin istekleri doğrultusunda gerçekleştiği söylenebilir.
Sağlıklı bir konut üretimi için jeolojik yapı, topografya, iklim, tarihsel doku, bitki ve hayvan topluluğu, toprak kalitesi gibi pek çok unsur göz önünde bulundurulmalıdır. Konut üretiminde doğal alanların korunması sorunu kadar,
insan kaynaklı yapay unsurların tehlikesinden kaçınmak
da önemlidir. Yoğun trafik alanlarına, otoyol kenarlarına,
sanayi tesisleri yakınlarına inşa edilen konut alanlarının
sağlık sorunları yaşaması büyük bir olasılıktır. Avrupa’nın
konut politikasının temelinde, sağlıksız kentleşmeden çıkarılan acı dersler olduğu bilinmelidir. Ancak gerek konut
alanlarının gerekse sanayinin yer seçiminin yanlış yapılması, kimi kentlerde konut alanları ile sanayi alanlarının
iç içe geçmesine neden olmuştur. Fay hattı üzerine konut
alanlarının yapılması, Niğde’de olduğu gibi bataklık alanlara ya da zeminle ilgili sorunların olduğu alanların yerleşime açılması maalesef sık gözlenen bir gelişmedir.
Niğde’de kent yönetimlerinin pek ilgilenmediği sorunlardan biri de, yoğun yerleşim yerleri arasında, mahalle aralarında hala hayvancılığın yapılıyor olmasıdır. Örneğin Kırbağlar ve Setevler mahallesinde zaman zaman caddede
koyun sürülerine rastlamak mümkündür. Bu da her halde
Ebenzer Howar’dın kenti ve kırı birleştirme düşüncesinin
en ileri yorumu olsa gerek.
68
Bugünün tarihi kentlerine yönelen en büyük tehlike ne
yazı ki modernizmdir. Çünkü modernizm kendisini kentlerde pek çok yönden yıkıcılık olarak göstermektedir. Yeni
teknolojilerin eski kent dokusu ile uyumlu olmaması karşısında, kaybeden genellikle eski kent dokuları olmaktadır. Kentlerde havalimanının yapılması, ulusal ve uluslararası fuarların düzenlenmesi, hızlı tren ya da otoyolların
yapımı gibi büyük ölçekli girişimler, her zaman kentlerden
bir şeyler alıp götürmektedir (Schuster, 2002: 11).
Kentleri korumanın önünde en büyük engellerden biri de
tarihi yapıların önemini idrak edemeyen kent yöneticilerinin varlığıdır. Militarist planlama anlayışının Türkiye’nin
birçok kentinde etkisini gösterdiği söylenebilir. Kentlerde
ranta dayalı bir ekonomik sistemin geçerli olması tarihi
mirasın korunmasını zorlaştırmaktadır. Çok katlı yapılaşma ile birlikte kentlere tarihi karakterlerini veren yapılar
yüksek beton yığınları arasında yok olup gitmektedir.
(Ekinci, 2007: 32). Niğde ya da yakın bölgedeki kentlerin genel sorunu kentin tarihine sahip çıkmamak, eserler
arasında ayırımcılık yapmak şeklinde olduğu söylenebilir.
Niğde kalesinin dış duvarlarının kimi taşlarının evlerin inşaatında kullanılması, genel olarak Türkiye’nin birçok kentin görülen bir uygulama olduğu söylenebilir.
Kentin tarihi mirasını koruyabilmenin şartlarından biri
tarihi yapılar arasında her hangi bir dinsel ve etnik gibi
ayırımlara gitmemek gerekir. Tarihi değerlerin ülkenin
uygarlık ve aydınlık yüzü olduğu konusunda başta yöneticiler olmak üzere yurttaşların bilinçlendirilmesi gerekir.
Türkiye’de kentlerin korunması ile ilgili olarak oluşturulan
politikalarda bu ilkelerin birçoğuna rastlanmamaktadır
(Görgülü, 2007: 40).
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
7.Çevreye İlişkin Önlemler
Kentlerin sağlık açısından yaşanabilir yerler olabilmesi,
modern kentlerin ortaya çıkışına kadar sürekli olarak sorun olmuştur. Modern kentlerin ortaya çıkışına kadar, çocuk ölümleri, sık sık ortaya çıkan bulaşıcı salgın hastalıklar
kentlerin temel sorunları olarak kabul edilmektedir. Daha
New York kentinde 1810’da her bin canlı doğan bebekten 120 ile 145’i ölmüştür. Bu rakamlar 1860’da 220’ye,
1870’de 240’a kadar çıkmıştır. İngiltere’de 1810’dan sonra
özellikle bebek ölümlerinde belirgin bir yükseliş olduğu
ve New York’taki gelişmelerin de buna paralel seyrettiği
bilinmektedir (McNeill, 2005:298; Mumford, 2007: 572).
Ancak modern kentlerin kurulmasıyla birlikte mevcut
sorunlar önemli ölçüde halledilmiş olsa da, bu sorunların tam olarak kalktığını söylemek zordur. Çevreye ilişkin
önlemlerin başında kuşkusuz doğal ortamların insan ve
diğer canlıların yaşayabileceği bir nitelikte korunabilmesidir. Ancak bu yönde gösterilen çabalar, sorunu çözme
mantığı çerçevesinde geçici bir nitelikte değil, aksine kalıcı bir yaşam felsefesi şeklinde sürekli olmalıdır.
Ekonomiyi çevre için önemli kılan en önemli unsur, kullanılan enerjinin boyutu ve ortaya çıkan kirliliktir. Bu nedenle ekonomik önlemelerin içerisinde mutlaka temiz
enerji kullanımına yönelik önlemler olmak zorundadır. Bu
nedenle kentsel bir sürdürülebilir gelişmede çevre, enerji
ve iklim politikaları ağırlıklı bir yer işgal etmektedir. Enerji
ve hammaddelerin kullanılmasında hem gelecek kuşakların çıkarları gözetilmeli hem de çevre kalitesi korunmalıdır. Bunun sağlanması, daha az ve çevreye dost enerjilerin kullanılması ile olabilir. Teknik çözümler, toplumsal
yaklaşımlar, yeni hayat biçimi ve yönetim düşüncesindeki
yenilikler bu amaca ulaşmada önemli katkı sağlayacaktır.
Kent yönetimleri, kişi başına düşen enerji miktarının belli
bir kısmının yenilenebilir kaynaklardan karşılanması için
hedefler koymalıdır.
Sonuç
Yaşanabilir kentlerin inşa edilebilmesi ve bunun sürdürülebilmesinin son derece büyük bir çaba ve aynı zamanda
yurttaşların özverili çalışmalarını gerekli kılmaktadır. Ancak bu çabalara karşın yine de başarıya engel olabilecek
nitelikte birçok ekonomik, sosyal ve siyasal unsurlar bulunmaktadır. Bugün gelişmiş ülkelerin ve gelişmekte olan
ülkelerin her birinin kendisine özgü sorunları bulunmaktadır. Yaşanabilir kentin en önemli adımı yurttaşlar arasında olabilecek her türlü ırksal, kültürel, dinsel, cinsiyetçi
vb. ayırımların kent yönetimleri tarafından kaldırılması
gerekir. Bu yurttaşlar arasında, kentlilik bilincinin gelişmesine büyük katkı sağlayacaktır.
Gelişmekte olan ülke kentlerinin temel sorunu ise başta iş ve istihdam olmak üzere, altyapı, eğitim vb. şekilde
sıralanabilir. Gelişmekte olan ülke kentlerinin saha ağır
bir sorunla karşı karşıya kaldığı söylenebilir. Kente ilişkin
sorunların çözümünde kent yönetimlerinin gerçeği doğru teşhis etmesi ve bunların çözümü için öncelik sırası
belirlemelidir. Çünkü sorunları kısa sürede çözmeye kalkmanın olanaksız olduğu bir gerçektir. Bu nedenle öncelik
sırasının insan onurunu en çok zedeleyen sorunlardan
başlanması doğru bir politika olacaktır. Konut açığı, gecekonduda yaşayan ya da sağlıksız eski binalarda kalmak
zorunda ailelerin insan onurunda yakışı bir şekilde yaşadıkları söylenemez. Bu nedenle her haneye, insan onuruna uygun şartlarda barınma hizmetleri sunmak bütün
kent yönetimlerinin, aynı zamanda hükümetlerin temel
görevidir. Diğer yandan başta su dağıtımı olmak üzere,
yurttaşlar için bütün kamu hizmetlerine erişebilirlik belediyelerin temel politikaları olmalıdır.
Kamu hizmetlerinin başarısını kentin planlı gelişimiyle
doğrudan ilgilidir. Plansız kentsel gelişme, belediyelerin
kamu hizmetlerini götürmesini zorlaştırmakta, hizmetlerin maliyetini artırmakta, kentin güvenliğini tehdit etmekte, çevrenin bozulmasına yol açmakta vb., şeklinde birçok
sorunlara neden olmaktadır. Bu nedenle Niğde gibi henüz
gelişme evresinde olan kentlerde modern planlama anlayışının hızlı bir şekilde benimsenmesi uygulanması gerekir. Aksi halde plansız gelişmenin bedelini bütün yurttaşlar ağır bir şekilde ödemek zorunda kalacaktır.
KAYNAKLAR
Adrian, H.und Adrian M. (1990), “Stadtplanung-Landschaftplanung-Herausforderungen und Perspektiven”, Zukunftaufgaben der Stadtplanung, (Herausgeber: Thomas
Sieverts), Werner Verlag, Düsseldorf, s.61-84.
Aydemir, S. E.(2004a), “Kentsel Donatılar-Açık Alanlar ve
Rekreasyon Kentsel Yeşil Alanlar”, Kentsel Alanların Planlanması ve Tasarımı, (Edit: Şinasi Aydemir), Trabzon, s.
285-337.
Aydemir, S. E.(2004b), “Planlama ve Planlamanın Evrimi”,
Kentsel Alanların Planlanması ve Tasarımı, (Edit: Şinasi
Aydemir), Trabzon, s. 41-106.
BECK, Silke(1998), “Kassandras Fall: Zur Rolle der Wissenschaft(en) im Falle von globalen Umweltveränderungen”, Die Natur der Natur (Bielefeld: 12-14. 11.1998,
Iwt-Paper, Nr: 23): 8-27.
Ertürk, Hasan (1996), Çevre Bilimlerine Giriş, Uludağ
Üniv. Y., Bursa.
69
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Ekinci, O. (2007), “Kültürel Miras, İmar ve Belediyelerimiz”, Kent ve Planlama, Ruşen Keleş’e Armağan, (Edit:
Ayşegül Mengi), İmge Yayınları, Ankara, s.31-38.
Ökten, N. (2004), “Kentsel Donatılar Konut”, Kentsel
Alanların Planlanması ve Tasarımı, (Edit: Şinasi Aydemir),
Trabzon, s. 189-219.
Erder, S. (2009), “Kentte Değişen Güç ilişkileri ve Kentsel
Dönüşüm”, Gecekondu-Dönüşüm, Kent, Tansı Şenyapılı’ya Armağan, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, s.113124.
Özbek Sönmez, İ. (2012), “Kent Planlama ve Adalet İlişkisinin Değişen İçeriği”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, S:98,
Ocak-Şubat, s. 283-300.
Erkan, N. E. (2009), Kentsel Yenileme ve İstanbul: Kente
Teslim Olmak, Kenti Teslim Almak, Gecekondu-Dönüşüm,
Kent, Tansı Şenyapılı’ya Armağan, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, s. 219-240.
Ersoy, M. (2007), “Kapsamlı Planlama Kavramının Tarihsel Gelişimi ve Bugünü”, Kent ve Planlama, Ruşen Keleş’e
Armağan, (Edit: Ayşegül Mengi), İmge Yayınları, Ankara,
s.129-164.
Ersoy, M. (2007), “Planlama Kuramına Giriş”, Kentsel
Planlama Kuramları, (Der: Melih Ersoy), İmge Yayınları,
Ankara, s. 9-35.
Görgülü, Z. (2007), “Kültür Mirasımızın Korunması Üzerine Bir Kez Daha Düşünmek”, Kent ve Planlama, Ruşen
Keleş’e Armağan, (Edit: Ayşegül Mengi), İmge Yayınları,
Ankara, s. 39-46.
Görmez, Kemal (2001), “Büyük Kentlerde Kent Planlaması
ve Bazı Sorunlar”, G.Ü. İ.İ.B.F. Dergisi, 2001/2, s. 133-139.
Harvey, D. (1997), Postmodernliğin Durumu, Metis Yayınları, İstanbul.
Keleş, R. (2012), Kentleşme Politikası, İmge Yayınları, Ankara.
Keleş, R.; Hamamcı, C.; Çoban, A. (2012), Çevre Politikası,
İmge Yayınları, Ankara.
Kılıç, S. (2013), “Türkiye’de Kent Planlaması Üzerine Bir
Değerlendirme”, Kamu Yönetiminde Değişim ve Güncel
Sorunlar, TODAİE, Ankara, s.405-430).
Kemntiz, Götz (1997), “Wie macht man nachhaltige Stadtentwicklung akzeptabel?”, Stadt mit Zukunft, 6.Forum
der LpB 21. - 23. März 1996 Haus auf der Alb, Bad Urach,
Landeszentrale für politische Bildung Baden-Württemberg, s.113-117.
Kılıçbay, M. A. (1993), Şehirler ve Kentler, Gece Yayınları,
Ankara
McNeill, J. R. (2005), Blue Planet, Bundeszentrale für politische Bildung, Bonn.
Mumford, L. (2007), Tarih Boyunca Kent, (Çev:. Gürol
Koca), Ayrıntı Yayınları, Ankara.
70
Savaş Yavuzçehre, P. ve Torlak, E. (2006), “Kentsel Yaşam
Kalitesi ve Belediyeler: Denizli Karşıyaka Mahallesi Örneği”, SDÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 2, S: 4,
s.184-207.
Schuster, W. (2002), “Kommunalpolitik in Zeiten der
Globalisierung: “Think global, act local”, Die regierbare
Stadt, (Herausgeber: Wolfgang Schuster und Klaus-Peter
Murawski), Kohlhammer und Deutscher Gemeindeverlag, Stuttgart.
Şahin, Y. (2011), Kentleşme Politikası, Murathan Yayınları, Trabzon.
Tekeli, İ. (2001), Modernite Aşılırken Kent Planlaması,
İmge Yayınları, Ankara.
Tekeli, İ. (2009), Cumhuriyet’in Belediyecilik Öyküsü, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul.
Yavuz, F. (1980), Kentsel Topraklar, SBF Basın Yayın Yüksek
Okulu Basımevi, Ankara.
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
1.9. EVSEL ATIK SULAR
Yrd. Doç. Dr. Tuba ARTAN ONAT
Niğde Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Biyoloji-Biyoteknoloji Bölümü Niğde
Toplumların gelişimiyle birlikte üretim fazlalıkları ortaya çıkmış, bireyler arası mücadele artmış ve bu mücadele sonunda insanın insana hakimiyetini ortaya
çıkarmıştır. İnsanların birbirlerine hakimiyeti sürecini
insanın doğaya hakim olma süreci takip etmiştir. Bütün bu mücadelelerin sonucunda insan dünyasını değiştirebilen bir varlık haline gelmiştir. İnsanın bu gücü
dünyanın dengesini bozacak boyutlara ulaşmıştır
(Akdur, 2005). Geride bıraktığımız yüzyılda bilimde,
teknolojide ve sanayide ortaya çıkan birçok yenilik
meydana gelmiştir. Bu gelişmelerle birlikte ormanlara zarar verilmiş, denizler ve ırmaklar kirletilmiş ve
verimli topraklar zarar görmüştür (Badem, 2010). 20.
Yüzyılın başlarından itibaren endüstrileşmenin ve sanayileşmenin, hava, su ve toprak kirliliği, iklim koşullarının değişmesi, atıkların doğru bir şekilde değerlendirilmemesi gibi birçok çevre sorununun ortaya
çıkmasına ve artmasına neden olduğu ifade edilebilir
(Demir ve Yalçın, 2014).
71
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Çevre; “Canlıların hayatları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamı” olarak
tanımlanmaktadır (ÇEDY 27980 sayılı kanunu, 2011, s.1).
Tüm canlıların yaşama ortamını sağlayan çevre, aynı zamanda canlıların nesillerinin devam ettirilmesine olanak
tanır. İnsanoğlunun ve diğer canlıların yaşamlarını devam
ettirebilmesi için yaşadıkları çevrenin havasının, suyunun
ve toprağının temiz kalması gerekmektedir. Ancak son zamanlarda meydana gelen değişiklikler bu şartların yerine getirilmediğini göstermektedir. İnsanlar, su, toprak ve
hava kirliliğiyle ilgili çevre sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır(Sülün, 2002). Çevre sorunlarının önemli bir özelliği
yerel değil evrensel olmasıdır. Çünkü çevre sorunları bütün canlıları etkilemektedir (Erten, 2005).
Çevre kirliliğinin tanımı insan etkinlikleri sonucunda ekolojik dengenin bozulması, bazı maddelerin katmanlarda
birikmesi ve bu bölgenin doğallığının bozulması biçiminde yapılabilir (Akdur, 2005). Çevre sorunlarının doğal
yaşamı ve insanların sağlıklarını bozacak hale gelmesi,
sorunun çok önemli olduğunu ortaya koymakta ve çevre sorunlarından kurtulmak için gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Bahsedilen çevre sorunları: küresel
ısınma, su, hava, besin ve toprak kirliliği, endüstriyel ve
nükleer atıklar, çöpler, gürültü kirliliği, radyoaktif kirlenme, iklim değişiklikleri, ozon tabakasının incelmesi, doğal
afetler, bulaşıcı hastalıklar, kimyasal madde kirliliği olarak
belirtilebilir (Beyhun ve diğ, 2007).
Atık, yaşamımızın bir gereği olan tüketim ve buna bağlı
olarak üretim çalışmaları sonucu oluşan gerek insan eliyle
gerek doğal yollarla gerçekleşen ve çevreyi olumsuz yönde etkileyen her türlü maddedir. Atıklar oluştukları yerlere, kimyasal ve fiziksel yapılarına göre adlandırılırlar. Evsel
atıklar meskun bölgelerde ortaya çıkan yemek, çöp gibi
atıkları ve aynı zamanda kahverengi sular olarak sınıflandırılan kanalizasyonu kapsamaktadır. Atık su bileşenleri
arasında mikroorganizmalar, biyolojik olarak parçalanabilen organik maddeler, deterjan ve diğer organik maddeler, besin maddeleri, metaller, çeşitli inorganik bileşenler
bulunmakta ve bunlar göller ve nehirlerde oksijeni tüketmek, toksik aktiviteler ve salgın hastalıklar gibi etkilere
yol açmaktadır (Erdoğan ve ark., 2005).
Teknolojik gelişmeler ve sanayileşme ile paralel olarak
yaşanan hızlı kentleşme, nüfus artışı ve modern hayatın
sürdürülmesi amacıyla doğal kaynaklar hızla tüketilmekte
bunun sonucunda kullanılan ürünlerin ömürlerini doldurması ile büyük bir atık sorunu oluşmaktadır. Gerek doğal
kaynakların hızla tükeniyor olması gerek doğanın tahribatı ve çevre kirliliği ve gerekse de tüketimden kaynaklanan
atıkların giderilme sorunları, maliyetleri ve depolamada
yer ihtiyacının doğurduğu sorunlar insanoğlunu kaynakların verimli kullanımı ve atıkların azalması veya değerlendirilmesi konusunda yeni yöntemler bulmaya teşvik
72
etmektedir. Kaynakların optimum kullanımında atıkların
yeniden işlenerek veya doğrudan kullanılarak daha az birincil kaynak tüketilmesi hedeflenmektedir (Lüy ve ark.,
2007). Ülkemizde her geçen yıl atık üretim miktarı ciddi
anlamda artış göstermektedir (Karasu, 2013).
Enerji, günlük yaşamın her alanında yapılan her faaliyetin
temelini oluşturan insanoğlunun en önemli gereksinimlerinden birdir. Ayrıca, enerji kullanım düzeyi, kullanılan
enerjinin çeşitliliği ve kalitesi gelişimin temel göstergesi
ve gelişmeyi doğrudan etkileyen bir unsurdur. Enerji, ekonomik ve toplumsal yaşamın her noktasında vazgeçilmez
bir ihtiyaç olup, toplumsal sürekliliğin devamı enerjinin
varlığına ve büyük ölçüde yenilenebilir olmasına bağlıdır
(Koltukcu, 2010).
Enerji kaynakları öncelikle yenilenebilir ve yenilenemez
enerji olarak iki temel gruba ayrılmaktadır. Yenilenemez
enerji kaynakları petrol, doğalgaz ve kömür gibi yüksek
karbondioksit salımına neden olan fosil yakıtlar ya da
uranyum ve toryum gibi atıklarının neye yol açacağının
bilinmediği nükleer enerji kaynaklarıdır. Bu enerji kaynakları kullanılarak endüstrileşme için gereken elektrik enerjisi elde edilmektedir(Ünal, 2006).
Yenilenebilir enerji kaynakları, yeryüzünde ve doğada çoğunlukla herhangi bir üretim sürecine (prosesine) ihtiyaç
duymadan temin edilebilen, fosil kaynaklı (kömür, petrol
ve karbon türevi) olmayan, elektrik enerjisi üretilirken
CO2 salınımı az bir seviyede gerçekleşen, çevreye zararı
ve etkisi geleneksel enerji kaynaklarına göre çok daha düşük olan, sürekli bir devinimle yenilenen ve kullanılmaya
hazır olarak doğada var olan hidrolik, rüzgâr, güneş, jeotermal, biyokütle, biyogaz, dalga, akıntı enerjisi ve gelgit,
hidrojen gibi enerji kaynaklarını ifade eder (Ünal, 2006).
Günümüzde teknolojinin getirdiği yeniliklerle rahat ve
kolay bir hayat yaşanmaktadır. Böyle bir yaşam için var
olan teknolojilerin sürekliliğinin sağlanmasında ihtiyaç
duyulan enerjinin %85 gibi büyük bir oranı yenilenemeyen enerji kaynaklardan elde edilmektedir. Yenilenemeyen enerji kaynaklarının elde edilmesi ve kullanımı sırasında doğaya çeşitli zararlar verilmekte ve bu faaliyetler
dünyamızdaki canlı yaşamını tehdit etmektedir (Adıyaman, 2012). Bu nedenle günümüzde yenilenebilir enerji
kaynaklarına yönelim artmaktadır. Biyokimyasal enerjiyi
elektrik enerjisine dönüştüren mikrobiyal yakıt hücreleri (MYH) yenilenebilir enerji kaynaklarının bir parçasını
oluşturabilir.
Mikroorganizmalardan elektrik enerjisi üretme, yeni bir
fikir değildir. Bir bölmede mikroorganizmanın olduğu diğer bölmede ise steril besin tuz solüsyonun bulunduğu
bir sistemde, oluşan potansiyel farktan dolayı elektrik
enerjisi üretilebileceğini keşfeden İngiliz araştırıcı Michael C. Potter, 1911 yılında “Mikroorganizmalar tarafından
organik bileşiklerin parçalanması ile elektriksel enerjinin
serbest kalması birlikte olmaktadır” bulgusunu paylaşa-
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
rak MYH’de elektrik üretimi üzerine çalışan ilk araştırıcı
unvanını almıştır. Bu çalışmada elektrik üretiminin mikroorganizmaların aktivitelerinin sonucu olduğu ve elektriksel etkinin sıcaklık, besin kaynağı ve mevcut olan aktif
mikroorganizma sayısından etkilendiğini ifade etmiştir.
Çalışmada maksimum 0,3 - 0,5 V’luk elektrik üretimi arasında rapor edilmiştir (Potter, 1911).
Potter sonra, 1960’lı yıllara kadar MYH ile ilgili önemli gelişmeler olmamıştır. Bu zaman süresince elektriğin önemli bir güç kaynağı olduğunun farkına varılmasıyla, Young
ve ark. (1966), MYH üzerine yoğun çalışmalarda bulunarak, elektrokimyasal ürünlerin üretimi ve giderimi için
mikroorganizmaları kullanarak, üç tip biyokimyasal yakıt
hücreleri yapmışlardır. 1980’li yılların sonlarına doğru
Benotto, yaptığı birçok çalışma ile halen günümüzde de
geçerliliğini sürdüren, mikroorganizmalarda gerçekleşen
indirgenme ve yükseltgenme reaksiyonlarını ileri sürmüştür (Bennetto, 1990 ).
MYH, fermantatif bakteriler ile biyolojik olarak parçalanabilen organik maddelerde depolanan kimyasal enerjiyi
elektrik enerjisine dönüştürebilen biyokimyasal katalizli
bir sistemdir (Mohan ve ark., 2008). MYH sistemleri, yenilenebilir enerji kaynaklarından biridir, çünkü onlar “karbon-nötr”dürler yani organik maddelerin oksidasyonu sonucu atmosfere sadece kararlı olan karbon salınmaktadır
(Gezginci, 2013).
Mikrobiyal yakıt hücrelerinde elektrik enerjisi üretilirken
aynı zamanda atık arıtımı da yapılabilmektedir. Böylelikle,
atık arıtımı için enerji harcanmamakta, aksine atık arıtımı sırasında doğrudan elektrik enerjisi üretilebilmektedir
(Allen ve Bennetto, 1993; Du ve ark., 2007). Şekilde klasik
bir MYH’nin şematik gösterimi verilmiştir. MYH, katot ve
anot adı verilen iki bölmeden oluşan ve birbirinden proton değiştirici membran (seçici geçirgen zar veya tuz köprüsü) ile ayrılan bir sistemdir.
Şekil: Mikrobiyal yakıt hücresi yapısı (Du ve ark., 2007).
Anot odası, mikroorganizmaların gelişmesi için uygun
koşulların sağlandığı kısımdır. Bu odacıkta mikroorganizmaların gelişimi için besi yeri ve elektronların aktarılması
için bir elektrot bulunur. Mikroorganizmalar bu odacıkta
organik molekülleri parçalayarak elektron ve protonlar
açığa çıkarırlar. Elektronlar, elektrot üzerinden bir dış direnç yardımı ile anottan katoda doğru ilerler.
Katot odası, anot odasında oluşan elektron ve protonların
oksijen molekülleri ile birleştiği kısımdır. Bu odacıkta tampon çözelti ve elektrot bulunur. Ayrıca alternatif elektron
alıcısı olarak ferrisiyanit bileşiği kullanılabilir (Mohan ve
ark., 2008). Bu odacıkta elektronlar ve protonlar O2’nin
H2O’ya indirgenmesine yol açar.
Anot ve katot odası arasında protonların geçişini sağlayan
ara bağlantılar vardır. Genellikle daha fazla güç çıkısı sağladığı için proton değişim zarı (Nafyon) kullanılmaktadır
(Logan, 2008). Ancak maliyeti pahalı bir madde olduğu
için alternatif olarak tuz köprüsü (Min ve ark., 2005), ultrex (Rabaey ve ark., 2004), kaolinden yapılmış porselen
septumlar (Park ve Zeikus, 2003) ve sırsız çömlek duvarı
(Behera ve ark., 2010) kullanılabilmektedir. Seçici geçirgen özelliğinden dolayı bu membranlar sadece katyonların geçişine izin verirken, katot bölümündeki oksijenin
anaerobik olan anot bölümüne geçişini de engellemektedir.
MYHlerde bakterilerin gelişimi için kullanılacak olan besin kaynağı son derece büyük önem arz etmektedir. Evsel atıkların ve kanalizasyon atıklarının yönetimi yüksek
bütçe gerektirmekte ve biyolojik olarak arıtılmadıkları
taktirde içerdikleri yüksek organik bileşikler nedeniyle
çevre kirliliğine neden olmaktadır. Kimyasal yapıları ve
konsantrasyonları, aynı zamanda Ekonomik uygunluğu ve
etkinliği nedeniyle organik atıkların MYHlerde besin kaynağı olarak kullanılması son derece faydalı bir yaklaşım
olarak dikkat çekmektedir (). Kanalizasyon suları yüksek
oranda organik atıklar ve bakterilerin salgıladığı ekzopolimerik maddeler içermektedir ve MYHlerde bu organik bileşiklerin kullanılmasıyla hem çevreye zarar veren organik
atıklar temizlenmesinin aynı zamanda elektrik enerjisinin
elde edilmesinin mümkün olduğu görülmektedir (Pant ve
ark., 2010, Jiang ve ark., 2011, Zhang ve ark., 2012).
73
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
KAYNAKLAR
Allen, R.M and Bennetto, H.P. Microbial fuel-cells: Electricity production from carbohydrates. Appl. Biochem. Biotechnol. (39/40), 27–40, 1993.
B. Min, S. Cheng, B.E. Logan, Electricity generation using
membrane and salt bridge microbial fuel cells, Water
Res. 39 1675–1686, 2005
Behera M., Jana P.S., More T.T., Ghangrekar M.M., “Rice
mill wastewater treatment in microbial fuel cells fabricated using proton exchange membrane and earthen pot
at different pH”, Bioelecrtochemistry 79, 228-233, 2010.
Bennetto, H. P. 1990 Electricity generation by microorganisms. Bio/technology Education, 1(4):163-168.
D.H. Park, J.G. Zeikus, Improved fuel cell and electrode
design for production electricity from microbial degradation, Biotechnol. Bioeng. 81, 348–355, 2003.
Doğan, S. Türkiye’nin Küresel İklim Değişikliğinde Rolü ve
Önleyici Küresel Çabaya Katilim Girişimler. C.Ü. İktisadi ve
İdari Bilimler Dergisi, 2, 2005.
Du, Z., Li, H. and Gu, T. A state of art review on microbial
fuel cells: A promisig technology for wastewater treatment and bioenergy. Biotechnology Advances. 25, 464482, 2007
Erdoğan A.O., Zengin G. E., Orhon D. Türkiye’de evsel atıksu oluşum miktarları ve karakterizasyonu. İTÜ Dergisi Cilt
15, Sayı 1-3, 57-69, 2005.
Jiang J., Zhao Q., Wei L., Wang K., Lee D., Degradation and
characteristic changes of organic matter in sewage sludge
using microbial fuel cell with ultrasound preteratment.
Bioresource Technology 102, 272-277, 2011.
K. Rabaey, N. Boon, S.D. Siciliano, M. Verhaege, W. Verstraete, Biofuel cells select for microbial consortia that
self-mediate electron transfer, Appl. Environ. Microbiol.
70, 5373–5382, 2004.
Karasu, A. Çevresel Atiklar, Nedenleri, Çevresel Atiklarin
Geri Dönüştürülmesi ve Yenilenebilir Enerji Olanaklarinin
Araştirilmasi. Anadolu Üniversitesi, Bileceik Şeyh Edebali
Üniversitesi, 2013.
Logan, B. E.. Microbial Fuel Cells. A John Wiley & Sons,
Inc., Publication. 2008.
Mohan Y., Kumar S.M.M., Das D., “Electricity generation
using microbial fuel cells”, International Journal of Hydrogen Energy 33, 423-426, 2008.
74
Pant, D., Van Bogaert, G., Diels, L., Vanbroekhoven, K.
“A review of the substrates used in microbial fuel cells
(MFCs) for sustainable energy production”, Bioresource
Technology 101, 1533–1543, 2010.
Potter, M.C. Electrical Effects Accompanying the Decomposition of Organic Compounds. Proceedings of the Royal
Society of London. Series B, Containing Papers of a Biological Character, 84(571):260-276, 1911.
Sülün, Y. Çevre Kirliliğini Önlemede Eğitimin Rolü. Muğla
Üniversitesi SBE Dergisi, 8. 2002.
Ünal E., Yenilenebilir enerji kaynakları ve yenilenebilir
enerji piyasaları, Uzmanlık Tezi, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK), Ankara, 2006.
Venkata Mohan S., G. Mohanakrishna G., Reddy B.P., Saravanan R., Sarma P.N., “Bioelectricity generation from
chemical wastewater treatment in mediatorless (anode)
microbial fuel cell (MFC) using selectively enriched hydrogen producing mixed culture under acidophilic microenvironment”, Biochemical Engineering Journal 39, 121130, 2008.
Young, T.G., Hadjipetrou,L.,Lilly,M. D. The theoretical aspects of biochemical fuel cells. Biotechnology and Bioengineering, 8(4):581-593, 1966.
Zhang G., Zhao Q., Jiao Y., Wang K., Lee D., Ren N., Efficient electricity generation from sewage sludge using biocathode microbial fuel cell. Water Research, 46, 43-52,
2012.
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
1. İÇAÇEP BÖLGE TOPLANTILARI VE PROJE KAPSAMINDA İLLERDE BELİRLENEN ÖNCELİKLİ ÇEVRE SORUNLARI
ŞEHİR
Ankara
SORUN ANALİZİ
•
Plansız büyüme ve şehirleşme
•
İklim değişikliği ile uyum
•
Sulak alanların ekolojik işlevi dikkate alınmadan taşıma kapasitesinin üzerinde rekreasyonel amaçlı kullanımı
•
Bozkır ekosistemlerinin şehirleşme, yanlış ağaçlandırma uygulamaları ve yol açma ile tahribatı
•
Atık yönetimi ve geri dönüşümün yetersizliği
•
Kullanım ve içme suyu ihtiyacının karşılandığı barajlar ve Kızılırmak
suyu kalite anlamında ciddi denetime ihtiyacı olan kaynaklardır. Kızılırmak’a 6 ilin atık suları deşarj edilmektedir.
•
Yoğun trafik kaynaklı hava kirliliği
•
Sanayi ile şehir iç içe girmiş bölgelerde sanayi kirliliği insan sağlığını
tehdit eder düzeye ulaşmıştır
•
Yeşil alan ve park alanları daralmaktadır
•
Kayseri I. Organize Sanayi Bölgesi içerisinde yer alan bazı fabrikalar
atıklarını Hürmetçi Sazlığı’nı besleyen su kanallarına drene etmektedir.
•
İlçe ve il merkezindeki yol, bahçe vb yerler için hazır çim olarak
kullanılmak üzere meralar, ilgili kuruluşlar ve şahıslar tarafından
kesilmektedir.
•
Himmetdede Altın Madeni’nin işletilmesi için çalışmalar yapıldığı,
bu işletme kullanılacak olan siyanürün, çevre ve insan sağlığına zarar vereceği, yeraltı su kaynaklarını kirleteceği için bu konuda yöre
halkına ve yetkililere duyarlı olması çağrısı yapıldı.
•
Seyfe Gölü, Meke Gölü, Hürmetci, Eşmekaya Sazlıkları gibi önemli
sulak alanların karşı karşıya kaldığı kirlilik, kuraklık ve tuzlanma, bilinçsiz saz kesimleri ile sazlık alanların yakılması baskılarına dikkat
çekildi.
Erciyes Mastır Planı, Erciyes Dağı’na zarar verdi. Dağ parsel parsel
betonlaştı. Bitki örtüsü yok olduğu için, seller gelmeye başladı.
Daha önce Erciyes Dağ’ından gelmeyen sel 2 yıldır gelmeye başladı.
•
Ali Dağı ikiye bölündü ve parsellenmiş gibi alt taraftan villalar yükselmeye başladı. Halbuki Ali Dağı’nın doğasını bozmadan yeşillendirmek gerekiyordu.
•
Kayseri yükselen binaları ile betonlaşıyor. Eskiden rüzgarı bol olan
Kayseri şimdi rüzgar almıyor. Buda kışın çok miktarda hava kirliliğine sebep oluyor.
•
Yeşil alan yok denecek kadar az. Çocuk oyun alanları nerede ise
yok. Havaalanı üzerindeki park bozularak, benzinlik yapıldı. Hem
de evlerin arasına. Çevrede orman alanları yok. Fidan dikiliyor ama
bakılmadığı için yok oluyor.
•
Erciyes Dağı florasının kayak merkezleri yapımında büyük tahribata
uğraması, buna bağlı çığ tehlikesinde artışlar ve son yıllarda yapay
kar kullanımına yönelme zorunluluğu
•
Tarımda ilaç ve hormon kullanımının artmasıyla yükselen toprak
verimsizliği ve insan sağlığına etkileri
•
Hava kirliliğinde artış
•
Kuş avcılığı sonucunda kuşların azalması
•
Kötü şehirleşme
Kayseri
75
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
ŞEHİR
SORUN ANALİZİ
•
Konya’da yer altı suyu kuyularının yaklaşık 2/3 ü kaçak kuyulardır.
Tarımsal sulama amaçlı yer altı suyu çekilmesi Konya Kapalı Havzasının en önemli sorunlarından birini oluşturmaktadır.
Konya
•
Şeker pancarı ve mısır gibi çok su isteyen türlerin tarımının Konya’da yapılması su kullanımı konusunda sorunları artırmaktadır.
•
Tarımsal sulamada basınçlı su kullanımı yöntemlerinin yaygınlaştırılamaması ve özellikle ürün deseninin değiştirilmesine yönelik
hiçbir çalışmanın olmaması gelecekte daha büyük sorunların yaşanacağı beklentisini oluşturmaktadır.
•
Karapınar’daki toprak erozyonuyla ilgili uzun yıllardır sürdürülen
mücadelenin kazanılmasına rağmen, son yıllardaki ilgisizlikten ötürü geriye dönüş süreci başlamıştır. Karapınar’ın yeniden çölleşmesinin önüne geçilebilmesi gerekmektedir.
•
Karapınar’da yapılması planlanan termik santral bölge için başta
yer altı suyu yetersizliği olmak üzere bir dizi yeni çevre sorununu
yaşatacaktır.
•
Beyşehir Gölü Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü olup; aşırı su çekimi nedeniyle su seviyesinin düşmesi, göl tabanının erozyonla
dolması, otlanması nedeniyle ötrofikasyon tehlikesinin baş göstermesi, balık türlerinin hızla yok olması, göl suyunun kimyasal ve
bakteriyolojik kirlenmesinin devam etmesi, göl civarındaki tarımsal
alanlarda hala gübre ve tarımsal ilaç kullanılmaya devam edilmesi,
göl civarındaki avcılığın gelişigüzel devam etmesi, göl kıyılarından
kaçak kum alımının sürmesi vb. sorunları devam etmektedir.
•
Konya’da Göller Bölgesi’nde yer alan Akşehir Gölü, Çavuşcu Gölü
gibi göletlerde de benzer sorunlar yaşanmaktadır.
•
Tuz gölüne deşarj edilen sanayi ve evsel atıklar Türkiye’nin tuz
ihtiyacını karşılayan gölü, günlük 200 bin tona yaklaşan atıkla kirletmekte. Tuz Gölü, çevredeki yerleşim birimlerinin atık sularının
boşaltılması sonucu, yok olmanın eşiğindedir.
Kırşehir
•
Küçük şehirlerdeki derneklerin maddi imkânsızlıkları
•
Dernekler arasında iletişimsizlik ve derneklerin dışa kapalı olması
•
Seyfe gölü yıllardır açık kuyulardan çekilen yeraltı suları ve iklim
değişikliğinden kaynaklı göl kurumalarına neden olmaktadır
•
Çarpık kentleşme her yerde olduğu gibi Kırşehir’de de sorun teşkil
etmektedir.
76
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
ŞEHİR
SORUN ANALİZİ
•
Konya kapalı havzasında yıllık yağış ortalaması Türkiye ortalamasının %50 altında olmasına rağmen yoğun su ihtiyacı olan ürünler ekilmesi. Şeker pancarı, mısır gibi su ihtiyacı çok olan tarımsal
ürünlerinin üretiminin kontrol altına alınması, ürün deseninin değiştirilerek kaçak açılmış kuyuların kapatılması gerektiği görüşü benimsenmiştir.
•
Karapınar Karaman arasına yapılacak Termik santrali azalmış yer
altı su rezervini kısa sürede tükenmesine neden olacak, (konunun
uzmanlarının görüşü bu yöndedir) hava kirliliğine acı bir şekilde
katkı sunacak. Santralın baca gazları atığı, tarım alanlarının yok olacağı bir sürecin başlangıcı olacaktır.
•
Şehrimizde bulunan kum ve taş ocakları doğanın yapısını bozarken
toz hava kirliliğine neden olmakta, yer altı su rejimine zarar vermektedir.
•
Çevre konusunda aktif çalışan dernek yok bu yüzden bu bölgede
çevre mücadeleleri zayıf kalıyor
•
Maden ocaklarının doğayı tahrip etmesi, Bakırtepe Altın Madeni ve
buna bağlı siyanür kullanımı
•
Saraç Köyü’nün HES tehdidiyle karşı karşıya olması
•
Su erozyonu ve çölleşmenin görüldüğü
•
Yanlış ağaçlandırma politikası yürütülüyor
•
Bilinçsiz ilaç ve gübre kullanımı sonucu toprak, özelliğini kaybetmekte, toprak ağır metallerle kirlenirken, yer altı sularına kadar bu
kirlilik ulaşmaktadır.
•
Akkaya Barajı evsel ve sanayii atıklarla kirlenmiştir, var olan Niğde
Belediyesi’ne ait arıtma tesisi çeşitli gerekçelerle çalıştırılmamakta,
barajda biriken suyun tarım sulamasında kullanılması sofralarımıza
da ulaşan meyve, sebze ve hububat gibi gıdaların kirlenmesine neden olmaktadır.
•
Çarpık ve kimliksiz kentleşme. Ranta dayalı şehirleşme başta trafik
olmak üzere, beraberinde hava kirliliği, doğal ve kültürel değerlerin
tahribi, yaşam kalitesinin düşmesi gibi sorunlara yol açmaktadır.
•
Yer altı suları aşırı sulama, bilinçsiz tarımsal faaliyetler nedeni ile
giderek tükenmekte ve kirlenmektedir.
•
Genetiği değiştirilmiş tohumlar, yüzyıllar içinde oluşmuş tarım kültürümüze müdahale ederek, yerel tohumların yok olmasına neden
olmakta, beraberinde ciddi sağlık sorunlarını getireceği bilim insanları tarafından dile getirilmekte.
•
Taşocakları yoğun çevre tahribatı gerçekleştirmekte özellikle yaz
aylarında üretim aşamasındaki toz ve kaya patlatmaları yerleşim
yerlerinin hava kalitesini bozmakta; Ayrıca yasada zorunlu olmasına rağmen terk edilmiş taş ocakları restore edilmeden olduğu gibi
bırakılmakta, Görüntü kirliliği yaşanmaktadır
Karaman
Sivas
Niğde
77
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
ŞEHİR
Çankırı
SORUN ANALİZİ
•
Çarpık ve kimliksiz kentleşme
•
Şehrin ortasından geçen çayın su seviyesindeki azlık ve bundan
kaynaklı kirlilik
•
Kullanılmayan eski atık depo alanının iyileştirilmemesi
•
Yapılardaki ve kent girişindeki tabelalardan, balkonlardaki antenlerden ve perdelerden kaynaklı görüntü kirliliği
•
Kentin topografik yapısından ve doğalgazın yaygın kullanılmamasından kaynaklı hava kirliliği
•
Ilgaz Dağı’nın turizm potansiyelinin yeterince kullanılamaması
•
Geri dönüşüm tesislerinin bulunmaması
•
Tarihi ve turistlik alanların tanıtımının yapılamaması (Tuz Mağarası,
Kaya Mezarları, Yeraltı Şehri, Ilgaz Dağı, Kaplıcalar, Anıt Ağaçlar, vb.)
•
Yeni yeni başlayan altın madeni işletmeleri Türkiye’nin diğer illerinde olduğu gibi Yozgat’ta da yaşamı tehdit etmektedir. Çarpık yapılaşma bu ilimize de bulunmaktadır.
•
Avanos ilçesinin doğu ve batı yönünde 165 kilometrelik mesafe
içinde 6 adet HES santralı yapıldığı ve Yamula ile Hirfanlı barajı arasında 20 adet daha HES planlandığı bilinmektedir.
•
HES’lerin bölge nemini artırarak peri bacalarına zarar vereceği düşünülmektedir. Ayrıca üzüm bağlarında “Külleme ve Mildio” hastalığı artmıştır.
•
Bölgedeki balonculuk faaliyetleri taşıma kapasitesinin üzerine çıkmıştır.
•
Kapadokya Bölgesinde vadilerin çevre düzeni plansız
Yozgat
Nevşehir
2. İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMU (İÇAÇEP) EYLEM PLANI
İç Anadolu Bölgesi Sivil Toplum Kuruluşları tarafından kurulan İç Anadolu Çevre Platformu (İÇAÇEP) bölgenin çevre sorunlarına yönelik ortak çalışmalar yürütmek amacıyla aşağıdaki faaliyet ve eylemleri birlikte hayata geçirmeyi planlamıştır.
Eylemlerin hayata geçirilmesinin takip edilmesi, eylemleri hayata geçirecek STK’lar ve İÇAÇEP bileşeni STK’lar arasındaki
koordinasyonun sağlanması İÇAÇEP Dönem Sözcüsü tarafından yapılacaktır.
Bölüm 1: Su, Enerji ve İklim Değişikliği
Sorun 1: İç Anadolu Bölgesi su bütçesi bilimsel bilgi ve veri eksikliği
Eylemler:
1- Bilgi edinme yasası çerçevesinde ilgili kurum ve kuruluşlardan yüzeysel ve yeraltı su bütçeleri ve su kaynakları hakkında veri talep edilmesi
2- Konya’da İç Anadolu Bölgesi Su Yönetimi Çalıştayı düzenlenmesi
3- İç Anadolu Bölgesinde yer alan HES’lerin neden olduğu çevresel sorunlarla ilgili bir rapor hazırlanması
78
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Paydaşlar: Orman ve Su İşleri Bakanlığı (Su Yönetimi Genel Müdürlüğü ve DSİ), Üniversiteler, Sulama Birlikleri, Çiftçi Kooperatifleri, Belediyeler, Kalkınma Ajansları
Sorun 2: Bölgede tarımsal kullanım başta olmak üzere su tasarrufu bilinci yeterli değil
Eylemler:
1- Tarımda su kullanımı farkındalık oluşturma pilot projesinin hazırlanması
2- Halkın su tasarrufu konusunda bilgilendirilmesi kampanyası hazırlanması
3- Sanayi suyu kullanımında mevcut durum araştırması yapılması
4- Su yasası ortak değerlendirme raporu ve pozisyon belirleme
5- Su tasarrufu konusunda sosyal bir kampanya oluşturulması
Paydaşlar: Çiftçiler, Belediyeler, Meslek Odaları, AB Fonları, Kalkınma Ajansları, Üniversiteler
Sorun 3: Su Kirliliği
Eylemler:
1- Atık Su Arıtma Tesislerinin takibi ve şikayet mekanizması oluşturma
2- Bilgi edinme kapsamında havzanın yerüstü ve yeraltı su kirliliği değerlerini öğrenme ve kamuoyu ile paylaşma
3- Kirli sular ve havzalar konusunda ortak basın bildirisi hazırlanması
Paydaşlar: Çiftçiler, Belediyeler, Meslek Odaları, AB Fonları, Kalkınma Ajansları, Üniversiteler, Atık Su Arıtma Tesisleri
Sorun 4: Karapınar- Ayrancı Termik Santrali
Eylemler:
1- Termik santrale karşı kurulan kampanyaya destek verilmesi
2- Basın Bildirisi hazırlanması
3- İmza kampanyası oluşturulması
Paydaşlar: STK’lar, Üniversiteler, Medya
Sorun 5: Temiz enerji konusunda bilgi eksikliği ve yanlış temiz enerji uygulamaları
Eylemler:
1- Enerjide kayıp- kaçak, enerji tasarrufu, yeni teknolojik gelişmeler konusunda farkındalık artırma projesi hazırlanması
2- Temiz Enerji Platformuyla birlikte her ilde bir konferans planlanması
79
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
3- Çankırı ilinde temiz enerji santralleri mevcut uygulamalar ve yasal durumun tartışılacağı bir toplantı yapılması
4- Temiz Enerji konusunda iyi politikalar yürüten bir AB ülkesi ile ortak İÇAÇEP kapasite artırma projesi hazırlanması
Paydaşlar: AB Fonları, Üniversiteler, AB ülkelerinde STK’lar, STK Ağları, Temiz Enerji Platformu
Sorun 6: İç Anadolu Bölgesi’nin iklim değişimlerinden en fazla etkilenecek bölge olması
Eylemler:
1- Farkındalık videosu hazırlanması, kamu spotu hazırlanması
2- Bisiklet yolu ve yürüme yolu kampanyası oluşturulması
3- Her ilde aynı gün bisikletle gitme ve yürüme eylemi yapılması
4- Ankara’da Bölgesel İklim Sorunları için Bilimsel İklim Toplantısı düzenlenmesi
Paydaşlar: Medya kuruluşları, Bakanlıklar, STK’lar, Üniversiteler
Bölüm 2: Doğal ve Kültürel Değerlerin Korunması
Sorun 1: Sulak Alanların Yok olması
Eylemler:
1- Yok olan sulak alanlar raporunun hazırlanması ve kamuoyu ile paylaşılması
2- Göller Kongresi’nin ikincisinin yapılarak göllerin karşı karşıya kaldığı sorunların paydaşlarla tartışılması
3- Sulak alan yönetim planlarına STK’ların aktif katılımının sağlanması için her ilde girişimde bulunulması
4- Önemli kuş ve sulak alanlarla ilgili ortak bir proje hazırlanması
5- Korunan alan statülerinin gözden geçirilmesi ve uluslararası kriterlerle uygunluğunun incelenmesi
Paydaşlar: Kalkınma Ajansları, Bakanlıklar, Yerel İdareler, Üniversiteler
Sorun 2: İç Anadolu step ekosisteminin tahribatı
Eylemler:
1- Step koruma alanları tesisi için lobi çalışmaları yapılması
2- Step ekosistemlerinin korunması halkın bilinçlendirilmesi projesi hazırlanması
3- Step ekosistemleri tanıtım araçları geliştirilmesi
4- İç Anadolu Bölgesi step ekosistemleri çalıştayının düzenlenmesi
Paydaşlar: STK’lar, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma ve
Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Üniversiteler
80
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Sorun 3: Çarpık kentleşme ve kent kimliklerinin yok olması
Eylemler:
1- Çankırı ilimizde kent kimliklerinin ve kültürel değerlerin korunması çalıştayı düzenlenmesi
2- Kültür gezileri planlanması, doğal ve kültürel yerlere bileşen derneklerin ve bilim insanlarının davet edilerek teknik
geziler düzenlenmesi, izlenimlerle ilgili basın duyuruları hazırlanması
3- Belediyelerle toplantılar ve görüşmeler yapılması
Paydaşlar: Çankırı Dernekleri, Üniversiteler, Belediyeler
Bölüm 3: İÇAÇEP’in kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesi
Sorun 1: Yerel STK’larla işbirliğinin zayıf olması
Eylemler:
1- İÇAÇEP sosyal ağları, web sitesi ve e-posta araçları kullanılarak daha fazla yerel STK ile işbirliği sağlanması
2- İÇAÇEP bileşen derneklerin İÇAÇEP iletişim araçlarını kullanmak ve yönetmek üzere birer koordinatör belirlemesi
3- Derneklerin kendi illerindeki yerel STK’larla iletişime geçerek İÇAÇEP’e katılmaya davet etmeleri
4- İç Anadolu STK’ları dostluk parkı için girişimde bulunulması
5- İÇAÇEP önderliğinde İç Anadolu tohum takas sisteminin oluşturulması
Paydaşlar: Bileşen STK’lar, Meslek Odaları, Birlikler, Belediyeler
Sorun 2: Yerel STK’ların kurumsal kapasitelerindeki eksiklik
Eylemler:
1- STK’ların ihtiyaçlarının tespit edilmesi anket çalışması yapılması
2- STK’lara fon ve kaynak yaratma konusunda eğitim verilmesi
3- STK’lara dernekler mevzuatı ve dernek iktisadi işletmeleri konularında eğitim verilmesi
4- STK faaliyetlerini destekleyecek interaktif araçların araştırılması
5- Yerelde STK’lara gönüllü ve genç üyelerin katılımının sağlanması
6- Üye aidatları toplama ve kampanyalara maddi kaynak yaratma konusunda interaktif çözümlerin araştırılması
Paydaşlar: STK’lar, Üniversiteler, STGM
81
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
Sorun 3: Platformun hukuki alt yapılarındaki eksiklikler
Eylemler:
1- Platforma tüzel kişilik kazandırılması
2- Platforma üyelik sisteminin geliştirilmesi
3- Platformun uluslararası paydaşlarla işbirliği kabiliyetinin artırılması
4- Platformun bilimsel alt yapısının güçlendirilmesi
5- Platformun altında komisyonların ve kurulların kurulması
Paydaşlar: STK’lar, AB Fonları, Kalkınma Ajanları, Dernekler Dairesi
82
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ EYLEM PLANI 2015-2017
www.icacep.org
İletişim Bilgileri
TÜRKİYE TABİATINI KORUMA DERNEĞİ
Adres: 2. Menekşe Sk. 29/4 Kızılay 06440 ANKARA
Tel: (0.312) 425 19 44 - 419 09 91 • Fax: (0.312) 417 95 52
E-posta: [email protected] • www.ttkder.org.tr
Facebook : www.facebook.com/ttkder
NİĞDE ÇEVRE EĞİTİM KÜLTÜR DERNEĞİ
Adres : Organize Sanayi 6. Cad. No: 12 NİĞDE
E-posta : [email protected]
Tel : 0542 236 48 11
“Bu yayın, Avrupa Birliği’nin yardımı ile hazırlanmıştır. Bu yayının içeriğinden yanlızca
Türkiye Tabiatını Koruma Derneği sorumlu olup, herhangi bir şekilde AB’nin görüşlerini
yansıttığı şeklinde yorumlanamaz”
83

Benzer belgeler