yaramadı

Transkript

yaramadı
Yayın Tarihi : 15.01.2008
Sayfa : 1
Orijinal Boyut : 6 * 20 cm
15 OCAK 2008 SALI
CUMHURİYET
Yayın Tarihi : 15.01.2008
Sayfa : 9
SAYFA
DİZİ
9
Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra kimileri Wilson ilkelerini kurtuluş çaresi olarak gördüler
Atatürk mandaya karşı çıktı
ugün ülkemizi yönetenler
önemli kararlar almadan önce muhakkak Washington’a
danışıyorlar. Birçok konuda karar alırken Bürüksel ne der diye düşünüyorlar...
Terörün en yoğunlaştığı bir sırada,
“Sınır ötesi harekât için izin gereklidir, hemen verilmelidir” biçimindeki tüm taleplere karşın, iktidarın
başı Erdoğan, “Önümüzdeki ay
Amerika’ya gideceğim, bir danışayım sonra karar veririz’’ diyebiliyor. Birçok yazar, bu tutumun manda yönetimini çağrıştırdığını yazdı.
Bugün de kimi edebiyatçılarımız,
“Türklerin kendi başlarına adam
olamayacaklarına” ilişkin fikirleri
B
tazeliyorlar. ABD de zaten, “Dinciİslamcı” AKP aracılığıyla Türkiye’nin adeta tepesine çökmüş, bir
bakıma “mandaterliğini”
gerçekleştirmiş durumda.
ABD Büyükelçisi Wilson, geçen aylarda kendi konutunda birçok kişiyi yemeğe davet ederek “çok
hassas” konularda onların
görüşlerini almaya kalkıştı.
Adeta ünlü edebiyatçı
Halide Edip’in 10 Ağustos 1919 tarihli mektubunda dediği
gibi... Halide
Edip ne diyordu:
“Biz İstanbul’da kendimiz için..
Amerikan mandasını
ehveni şer olarak görüyoruz.
Filipin gibi vahşi bir
memleketi bugün kendi kendini idareye kadir (yetenekli) asri
(modern) bir makine
haline koyan Amerika, bu hususta çok işimize geliyor.
15-20 sene zahmet çektikten sonra yeni bir
Türkiye ve her ferdi (kişisi)
tahsilli,
zihniyeti ile hakiki istiklali (bağımsızlığı) kafasında ve cebinde taşıyan
bir Türkiye’yi ancak ‘Yeni Dünya’nın (Amerika’nın) kabiliyeti vücuda getirebilir.”
‘T
Halide Edip mektubunu şöyle sürÜRKİYE’YE MANDA
OLMAK İSTİYOR’
dürüyordu:
“Amerika da tabii mahzursuz
(sakıncasız) değildir...
İzzetinefsimizden epeyce fedakârlık etmek mecburiyetinde bulunuyoruz...”
“... Amerika’nın fikri, hafi (gizli, örtülü) olarak şudur: Türkiye’yi
olduğu gibi hiçbir parçaya ayırma-
mak, eski sınırları içinde vahdet
(birlik) içinde muhafaza etmek şartıyla umumi ve bir tek manda almak istiyorlar.”
Sanki, Halide Edip 86 yıl önce
bugünleri görmüş, onun için
“Amerikan mandası” istemiş gibi...
Bu nedenle yakın tarihimizde
epeyce tartışma yaratmış olan
“manda” konusuna değinmekte
yarar var.
Mandacılık nedir? Ulusal Bağımsızlık Savaşı sırasında “manda”
fikrini kimler desteklemişti?
Mustafa Kemal Atatürk’ün bu
konuda tavrı nedir? Bugünlerde
bunlara kısaca bakmakta yarar var.
Wilson ilkeleri manda
yandaşlarını cesaretlendirdi
P
rinceton Üniversitesi’nde
siyaset bilimleri profesörü
olan Woodrow Wilson
1912 ve arkasından 1916 yıllarında iki kez ABD Başkanlığı’na
seçildi.
Birinci Dünya Savaşı sırasında kendisine göre sürekli barışı
sağlamak amacıyla ünlü 14 maddelik ilkelerini açıkladı (8 Ocak
1918).
Bu ilkeler “gizli diplomasinin kalkması ve silahlanmanın
azaltılması, denizlerin mutlak
serbestliğinin sağlanması, sömürgeleştirilmiş halkların bağımsızlığa kavuşturulması, Cemiyet-i Akvam’ın (Milletler Cemiyeti) kurulması...” gibi konuları kapsamaktadır. O günler-
de bu öneriler kulağa çok hoş geliyordu... Bu ilkelerin ortaya çıkması sonucu manda ve mandaterlik kavramları gelişti ve tanımları ortaya çıktı.
Uluslararası hukuk literatüründe manda, “Kendilerini yönetebilecek derecede örgütlenme
düzeyine erişmemiş ülke ya da
sömürgelere uygulanan rejim”
olarak tanımlandı.
I. Dünya Savaşı’ndan sonra,
Osmanlı’nın ve Almanya’nın kimi toprakları ile Afrika’daki kimi sömürge bölgeleri üzerindeki yönetim yetkilerinin, Milletler
Cemiyeti’nin belirlediği koşullar çerçevesinde, cemiyete üye
devletlerden birisi tarafından kullanılmasına dayanan bir yönetim
biçimi olarak belirginleşti. Buna
göre “mandater”
sıfatını taşıyan devletler, Milletler Cemiyeti’yle yapacakları anlaşmalarda öngörülen koşullar çerçevesinde bağımsız bir yeni devletin koşullarını hazırlamak üzere belirtilen ülkelerde vesayet (korumacı)
görevini yerine getireceklerdi. Bu ülkeler kendi kendilerini yönetebilecekleri olgunluğa erişecekleri aşamaya ulaşıncaya kadar yönetimlerine bir mandaterin öneri ve yardımları
yol gösterici olacaktı.
Kurtuluşu ABD’de buldular
O
dikmeyen adamın tarafına çesmanlı Devleti’nin I.
virdi. Gazete temsilcileri, Vakit
Dünya Savaşı’nda yenilMatbaası’nda toplanarak...
mesi ve vatan topraklaBaşkan Wilson’a bir ‘muhtıra’
rının parça parça işgal edilmesi
göndermeye karar verdiler. Bu
talepleri karşısında, Türkiye’nin
muhtıranın esası, Amerika’nın
varlığının güçlü bir devletin koTürkiye’ye önce belirli bir zaruması altında yürütülmesi geman için barış te’min etmesi,
rektiğine inananlar vardı. Bu kiyani saldırıdan korunmasını
şiler Türkiye’nin ABD gibi ekosağlaması, aynı zamanda, Türnomik yönden güçlü bir ülkenin
kiye’ye iktisadi yardımda bumandası altında varlığını koruyalunması, bu yıllar içinde Türbileceğine inanıyorlardı.
kiye’ye uzmanlar göndererek
Öncelikle, ABD Başkanı Wilyeni bir rejim kurması ve iç
son’un 14. ilkesine dayanarak ve
kalkınmayı sağlamasından iba“Türklerin çoğunlukta oldukretti. Cemiyet 1918 yılı Kasım
ları topraklarda bağımsız bir
ayında kuruldu. iki ay içinde de
Türk devletinin kurulmasının
ortadan kalktı. Çünkü, Doğu
uygun olduğunu” düşünerek, 4
Aralık 1918’de Mondros AteşAnadolu, ta başından beri bukesi’nden bir ay sonra İstanbul’da
nun aleyhindeydi.”(2)
Wilson Prensipleri Cemiyeti
kuruldu.
ERNEĞİN
Wilson Prensipleri’nin uyanKURUCULARI
dırdığı umutla Wilson
Wilson Prensipleri DernePrensipleri Cemiyeti
ği’nin kurucularının en
kurmak fikrinin, edebaşında Halide Edip’le
biyatçı ve Üsküdar
birlikte yine AmeriAmerikan Koleji
kan eğitimli Ahmet
mezunlarından
Emin Yalman gelir.
Halide Edip HaDiğer kurucular aranımdan kaynaksında gazeteciler
landığı, aynı ceDr. Celal Muhtar,
miyetin üyesi AhVelid Ebüzziya,
met Emin YalAli Kemal, Refik
man ve ünlü araşHalid (Karay); Yutırmacı Gotthard
nus Nadi, NecmetJaeschke tarafından
tin Sadak gibi ünlü
belirtilmiştir. (1)
isimler
vardı.
HAL‹DE ADIVAR
Kurucular 5 Aralık
1918’de Başkan Wilson’a
OĞU ANADOLU
Amerikan mandası için istekte
KARŞI ÇIKTI’
bulunan bir mektup yazdılar ve
Halide Edip (Adıvar) daha sonbu mektupta, “azınlıkların hakra Wilson Prensipleri Cemiyeti
larının güvence altına alınmahakkında şunları yazmıştı:
sını, önemli bakanlıklara birer
“Bütün dünyada kuvvetli bir
Amerikalı müsteşar atanmate’sir yapan ve yenilmiş milletsını, bir Amerikalı Baş Müstelere bir az umud veren Wilson
şar başkanlığında müsteşarlar
Prensipleri, bizi de büyük çapkurulu oluşturulmasını, polis ve
ta etkiledi ve İstanbul’da Wiljandarmanın bir ABD’li genel
son Prensipleri Cemiyeti, tamüfettişe bağlanmasını” istedinınmış yazarlar ve avukatlar
ler. (3) Bu mektupta ülke insantarafından kuruldu. Galiplelarının siyasi rüşte (olgunluğa)
rin, yenilen milletlere hiçbir
erişmediklerinden yola çıkılıyorta’viz vermeyecekleri seziliyordu. Siyasi rüşte erişilene kadar 15
du. Taksim faciasına uğrayan
- 25 yıl bir Amerikan mandası isTürkiye, tabii olarak, dikkatiteniyordu...
ni Wilson gibi hiçbir ülkeye göz
D
‘D
䊳 İstanbul’da
aralık 1918 başlarında kurulan Wilson
Prensipleri Derneği doğal karşılandı. Karşı çıkan olmadı, aksine onay
gördü. Çok ilginçtir ki, Wilson Prensipleri Derneği’ne
basında sadece Atatürk’ün
ortak olduğu Minber gazetesi hemen karşı
çıktı.
Gazetemizin kurucusu Yunus Nadi, Atatürk’le birlikte
Ulusalcılar büyük
önderin yanında
W
Minber, Wilson Prensipleri
Cemiyeti’ne karşı
çıkan yazısında (7
Aralık 1918), “galiplerin bir olup bittisi karşısında ancak
ulusal vicdandan
doğmuş taleplerle
karşı çıkılabileceğini,
bunu sağlamak için
barış şartlarının belirleneceği komisyonda,
basından, mebuslardan ve milletin mütefekkirlerinden (düşünür) temsilciler bulunması gerektiğini”
öne sürüyordu.
ilson Prensipleri Derneği’nde, bir
yandan Akşam’dan Necmettin Sadak ve Yenigün’den Yunus Nadi gibi ulusalcı ve Kuvayı
Milliyeciler, öte yandan
Ali Kemal, Refik Halit
gibi işbirlikçilerin beraberce yer alması bugün
şaşkınlıkla karşılanabilir.
Ancak, günün koşulları
unutulmamalıdır. Bu cemiyetin kuruluşu 1918 Aralık ayının başıdır. İstanbul fiilen işgal edilmiş,
ne bir kurtuluş umudu,
ne de yol gösteren var...
Ancak, zaman içinde
her şey yerine oturdu.
Zaten daha sonra özellikle Yunus Nadi bu
düşünceye karşıt olarak Anadolu’ya geç-
ATATÜRK’ÜN M‹NBER GAZETES‹’NDE MANDA ‹Ç‹N YAPTI⁄I YORUM
SO günlerin birçok aydın ki-
‘Temelsiz bir bina’
şisini çaresizlik içinde bırakan seçenekleri teker teker ele
alarak irdelemişti. Bu çok
önemli durum değerlendirmesini Söylev’den aktaracağız.
Genel durumu değerlendirme:
“Düşman devletler Osmanlı Devleti’ne ve ülkesine
nesnel ve tinsel (maddi-manevi) yönden saldırmışlar;
onu yok etmeye ve paylaşmaya karar vermişler. Padişah ve Halife olan kişi, yaşam
ve rahatını kurtarabilecek
çare aramaktan başka şey
düşünmüyor. Hükümeti de
aynı durumda. Farkında olmadığı halde başsız kalmış
olan Ulus, karanlık ve belirsizlik içinde, olup bitecekleri bekliyor.Felaketin korkunçluğunu ve ağırlığını anlamaya başlayanlar, bulundukları çevreye ve olaylardan
etkilenebilme güçlerine göre, kurtuluş çaresi saydıklan yollara başvuruyorlar..
Ordu, adı var, kendi yok
bir durumda. Komutanlar
ve subaylar, Genel Savaş’ın
bunca sıkıntı ve güçlükleriyle yorgun; yurdun parçalanmakta olduğunu görmekle
Ü
lkenin ve ulusun içinde bulunduğu çok
zor koşullar ve feci durum karşısında
hemen her yerde kimi yurtseverler kurtuluş çareleri düşünüyorlardı.
Bu nedenle İstanbul’da aralık 1918 başlarında kurulan Wilson Prensipleri Derneği doğal
karşılandı. Karşı çıkan olmadı, aksine onay gördü. Çok ilginçtir ki, Wilson Prensipleri Derneği’ne basında sadece Atatürk’ün ortak olduğu
Minber gazetesi hemen karşı çıktı. 7 Aralık
1918 günü Minber’de yayımlanan başyazı ilginçtir.
Minber’in Wilson Prensipleri Derneği’ne
sert bir dille çatan baş yazısı; “Temelsiz bir bina: Wilson Prensipleri Derneği” başlığını taşıyordu.
Yazının başlığı zaten içeriğini de anlatmaya
yeterliydi.
İki gün sonra 9 Aralık 1918 günkü sayısında Minber, Amerikan mandası düşüncesini
tekrar ele alıyor, bu düşünceye karşı çıkıyor, manda yaklaşımı yerine ileri devletlerin her birinden ayrı ayrı yararlanılması düşüncesini savunuyor ve “Avrupa rekabeti karşısında ABD’ye
iltica doğru mudur?” diye soruyordu.
Mustafa Kemal’in ortak olduğu ve yönlendirdiği Minber’in İstanbul’da tek başına Wilson Prensipleri Derneği’ne ve Amerikan mandası yaklaşımına karşı çıkışı o günkü koşullarda son derece önemlidir ve bu karşıt yazıları da
özetlemekte yarar vardır.
Minber, Wilson Prensipleri Cemiyeti’ne karşı çıkan yazısında (7 Aralık 1918), “galiplerin
bir olup bittisi karşısında ancak ulusal vicdandan doğmuş taleplerle karşı çıkılabileceğini, bunu sağlamak için barış şartlarının belirleneceği komisyonda, basından, mebuslardan ve milletin mütefekkirlerinden (düşünür) temsilciler bulunması gerektiğini”
öne sürüyordu.
9 Aralık 1918’de yayımlanan “Avrupa Rekabeti Karşısında Amerika’ya İltica Doğru
mudur?” başlığını taşıyan imzasız başyazıda
şunlar ortaya atılıyordu.
● ABD’nin Uzakdoğu’da büyük ekonomik
çıkarları vardır.
● ABD savaşın bütün nimetlerini tekeline alamayacağına göre, oradaki büyük çıkarlarını bırakıp “Türkiye’nin kendine sağlayacağı yararlar” ile yetinemez.
● Ekonomik çıkarlardan ya da “mülkümüzden” yapılacak herhangi bir özveriye karşılık
öte yandan ödün istemekte “bir dakika” gecikmez.
● Siyasal denge sayesinde yaşayacak hükümetler, özellikle “böyle karışık zamanlarda”
hiçbir yana eğilim gösteremezler.
● Bu nedenle, ülkenin güçlerini işletmek ve
yönetimini düzeltmek için ileri ülkelerden “ayrı ayrı yararlanılmalıdır”.
CUMHURİYET 09 K
Orijinal Boyut : 37 * 53 cm
ti, Yeni Gün adlı gazetesini
Ankara’da çıkardı ve ilk Meclis’te İzmir Milletvekili olarak görev yaptı. Asıl şaşkınlık Mustafa Kemal’in tutum ve
davranışında aranmalıdır. Çünkü bu kadar ünlü kişinin kurduğu bir dernek ortada. Umutsuzluk ve kurtuluş için ufukta hiçbir belirti görünmüyor,
ama Mustafa Kemal bu manda düşüncesine şiddetle karşı
çıkıyordu. Mustafa Kemal’in
Anadolu’ya geçtikten sonra
Amasya Bildirgesi’nden başlayarak Erzurum ve Sıvas
kongrelerinde tam bağımsız
bir Türkiye hedefi için çalışmaları dikkate alınırsa bağımsızlık düşüncesinin Mustafa
Kemal’de nasıl köklü olduğu
anlaşılır.Aslında Atatürk
Nutuk’ta bu ikircikli durumu
açıkça anlatmış ve kendisinin
uygun gördüğü seçeneği de
ortaya koymuştur.
ÖYLEV’DEN
yürekleri kan ağlıyor; gözleri önünde derinleşen karanlık felaket uçurumunun
kıyısında, kafaları çıkar yol,
kurtuluş yolu aramakta...
Burada, pek önemli olan bir
noktayı da belirtmeli ve açıklamalıyım.
PUlus ve ordu, Padişah ve
ADİŞAH’IN HAİNLİĞİ
Halife’nin hayınlığından haberi olmadığı gibi, o makama ve o makamda bulunana karşı yüzyılların kökleştirdiği din ve gelenek bağlarıyla içten bağlı ve uysal.
Ulus ve ordu, kurtuluş yolu düşünürken, kuşaktan kuşağa geçen bu alışkanlık dolayısıyla, kendinden önce yüce Halifeliğin ve Padişahlığın
kurtuluşunu ve dokunulmazlığını düşünüyor. Halifesiz ve Padişahsız kurtuluşun
anlamını kavramaya yetenekli değil... Bu inanca aykırı görüş ve düşüncelerini açığa vuracakların vay haline!
Hemen dinsiz, vatansız, hayın sayılır.. istenmez.
Bir başka önemli noktayı
da söylemek gerekir. Kurtuluş yolu ararken İngiltere,
Fransa, İtalya gibi büyük
devletleri gücendirmemek
temel ilke gibi görülmekteydi. Bu devletlerden yalnız biriyle bile başa çıkılamayacağı kuruntusu, hemen bütün kafalarda yer etmişti.
Osmanlı Devleti’nin yanında, koskoca Almanya, Avusturya, Macaristan varken
hepsini birden yenen, yerlere seren İtilaf kuvvetleri karşısında, yeniden onlarla düşmanlığa varabilecek durumlara girmekten daha büyük
mantıksızlık ve akılsızlık olamazdı.
Bu anlayışta olan yalnız halk
değildi; özellikle, seçkin denilen insanlar bile böyle düşünüyordu.
Öyleyse, kurtuluş yolu
ararken iki şey söz konusu olmayacaktı: Önce, İtilaf Devletleri’ne karşı düşmanlık
durumuna girilmeyecekti;
(sonra da) Padişah ve Halifeye canla başla bağlı kalmak temel koşul olacaktı.
SÜRECEK