İndir - tbb e-bülten - Türkiye Barolar Birliği

Transkript

İndir - tbb e-bülten - Türkiye Barolar Birliği
İÇİNDEKİLER
barobirlik
02
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANI
AV. PROF. DR. METİN FEYZİOĞLU TOKYO’DA
DÜZENLENEN ULUSLARARASI BAROLAR
BİRLİĞİ GENEL KURULU’NA KONUŞMACI
OLARAK KATILDI
Sahibi
Türkiye Barolar Birliği Adına
Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu
06
Türkiye Barolar Birliği Başkanı
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ,
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ VAKFI
TEKNOLOJİ ŞİRKETİ TNB KEP İLE
İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASI İMZALADI
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Av. İ. Güneş Gürseler
TBB Genel Sekreteri
08
Editör
Özge Şener
Grafik-Tasarım
Mustafa Horuş
İletişim Adresi
Oğuzlar Mah.
Barış Manço Cad.
Av. Özdemir Özok Sok. No: 8
06520 Balgat - ANKARA
Tel: 0 312 292 59 00
Faks: 0 312 286 55 65
E- Mail
[email protected]. tr
Aylık yayımlanan
Yerel Süreli Yayın
TBB BAŞKANI FEYZİOĞLU VE YÖNETİM
KURULU ÜYELERİ KIBRIS TÜRK BAROLAR
BİRLİĞİ BİNASI AÇILIŞI İÇİN KUZEY KIBRIS’TA
18
BAROLARIMIZ
BİLECİK BAROSU
22
Basım tarihi : 3 Kasım 2014
Baskı
Şen Matbaa
0 [312] 229 64 54
Özveren sok. 25/B
Demirtepe/ANKARA
NASIL BİR CUMHURİYET
Av. Başar YALTI
HABERLER
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANI
AV. PROF. DR. METİN FEYZİOĞLU
TOKYO’DA DÜZENLENEN
ULUSLARARASI BAROLAR BİRLİĞİ
GENEL KURULU’NA
KONUŞMACI OLARAK KATILDI
Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, 19-24
Ekim 2014 tarihleri arasında, 130
ülkeden 6000 delegenin katılımıyla
Tokyo’da düzenlenen Uluslararası
Barolar Birliği (IBA) Genel Kurulu’na konuşmacı olarak katıldı.
Türkiye Barolar Birliği’nin uzun yıllar sonra katılarak ilk kez oy kullandığı IBA Genel Kurulu’nda, ilk defa
bir Türkiye Barolar Birliği Başkanı
konuşma yaptı.
Yoğun katılımlı panelde konuşan
TBB Başkanı Feyzioğlu; hukukun
üstünlüğü çerçevesinde yargının
bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile uygulamada karşılaşılan güçlükler
başlıkları altında açıklamalarda bulundu.
Uluslararası Barolar Birliği (IBA)
Başkanı yaptığı açış konuşmasında;
Türkiye’de sürdürdükleri haklı ve
etkin hukuk mücadelesi çerçevesinde hukukun üstünlüğüne sahip
çıkarken insan hak ve özgürlüklerinin de kararlı savunucusu olan Türk
baroları ve Türkiye Barolar Birliği’ni TBB Başkanı Av. Prof. Dr. Metin
Feyzioğlu nezdinde selamlayarak
yılmaz hukuk mücadeleleri nedeniyle kutladı.
Feyzioğlu toplantının ardından Japonya Barolar Birliği Başkanı’nı
makamında ziyaret etti. Görüşmede; iki ülkedeki hukuk eğitimi ve
mesleki faaliyetler ele alındı.
2
barobirlik
HABERLER
TÜBAKKOM 12. DÖNEM
4. YÜRÜTME KURULU TOPLANTISI YAPILDI
Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM)
Yürütme Kurulu üyesi barolar ile
çocuk evlilikler kurultayının hazırlık komitesi üyeleri barolar; Adana,
Mersin, Gaziantep, Eskişehir, Malatya, İzmir, Hatay, Sakarya, Aksaray,
Aydın, Çanakkale, Ankara, Erzurum, Zonguldak, İstanbul, Kayseri
Baroları, Dönem Sözcüsü Samsun
Barosu’nun başkanlığında, TÜBAKKOM Eşgüdüm Sorumlusu ve TBB
Yönetim Kurulu Üyesi Av. Yurdagül
Gündoğan’ın katılımı ile 20-21 Eylül
2014 tarihlerinde Türkiye Barolar
Birliği’nde toplandı ve aşağıdaki kararlar alındı.
1- Tüm barolardaki Kadın Hakları Komisyonu üyelerine yönelik
eğitim çalışmaları yürütülmesine, eğitim çalışmalarının TBB
bünyesinde Ankara’da yapılmasına, eğitim konularının aşağıda
belirtilen konular olmasına karar verildi.
· Toplumsal cinsiyet eğitimi
· 6284 ve Medeni Kanun’daki uygulama güçlükleri
· Uluslararası sözleşmeler
· Mesleki iletişim teknikleri
· TCK- Mal rejimleri
·
İstanbul Sözleşmesi
2- İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasındaki
eksikliklerin
tespit edilmesine, meslek içi
eğitimlerde ve staj eğitiminde
toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi verilmesinin önerilmesine,
3- 11 Ekim Dünya Kız Çocukları
Günü’nde; çocuğa karşı şiddeti
önleme temalı basın açıklaması
yapılmasına,
(10 Ekim 2014 tarihinde TBB
Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun katılımı ile Dünya Kız
Çocukları Günü nedeni ile çocuğa
karşı şiddetin önlenmesi konulu
basın açıklaması yapılmıştır)
4- İlköğretim öğrencileri arasında
toplumsal cinsiyet eşitliği konulu resim ve kompozisyon yarışması düzenlenmesine,
5- Barolarla
işbirliği
halinde,
TBB’nin organize edeceği, avukat, hâkim ve savcıların kadın
hikâyelerinden oluşan anılarının
toplanarak kitap haline getirilmesine,
6- Çocuk evlilikleri kurultayı yapılmasına, bu konuda barolarda
atölye çalışması başlatılmasına,
7- TÜBAKKOM 12. Dönem 3. Genel
Üye Toplantısı’nın 6-7 Aralık
2014 tarihlerinde Malatya’da yapılmasına karar verildi.
barobirlik
3
HABERLER
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Yönetim Kurulu
Üyeleri ve Kadın Hukuku Komisyonu ile Birlikte ‘Dünya Kız Çocukları Günü’
Nedeniyle Bir Basın Açıklaması Yaptı
FEYZİOĞLU: KIZ ÇOCUKLARINI EĞİTMEYEN BİR TOPLUMUN
ÇAĞDAŞLAŞMASI, İLERİYE GİTMESİ İMKÂNSIZDIR
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Başkan Yardımcıları Av. Berra Besler ve Av. Başar Yaltı, Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Av. Sabri Erdal
Güngör, Yönetim Kurulu Üyeleri Av. Ali Arabacı, Av.
Kürşat Karacabey, Av. Eyyüp Sabri Çepik ile Av. Yurdagül Gündoğan başkanlığındaki TBB Kadın Hukuku
Komisyonu (TÜBAKKOM), Ankara, İzmir, Gaziantep,
Samsun barolarının kadın komisyonu temsilcileriyle birlikte bir basın açıklaması yaptı.
Konuşmasında kız çocuklarının eğitiminin önemini vurgulayan Feyzioğlu şunları söyledi:
Bugün 11 Ekim Kız Çocukları Günü. Bugünün önemi şu:
Malum Pakistan’lı 14 yaşındaki Malala Yusufzay, “benim haklarım var, eğitim hakkı da bu haklarım arasındadır” diyen bir aktivist, Taliban tarafından okuldan eve
dönerken başından ve boynundan vuruluyor.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 11 Ekim’i “Dünya Kız
Çocukları Günü” olarak belirliyor. Tabii bu bir kutlama
değil. Bugün kız çocuklarının içinde bulunduğu durum,
dünyanın içinde bulunduğu durum herhangi bir kutlamayı hak etmiyor. Nerede ilkellik varsa, nerede savaş varsa
orada bilin ki ilk zarar gören kız çocukları; köle olarak
satılan, ucuz işgücü olarak pazarlanan, çocuk yaşta evlendirilip babasının tahakkümünden kendinden kat be
kat büyük bir başka erkeğin tahakkümüne sokulan kız
çocukları.
Türkiye’de de maalesef durum kız çocukları açısından
hiç de iç açıcı değil. Reşit olmadan evlendirilen kız çocuklarının sayısı reşit olmadan evlendirilen erkek çocukların sayısına göre 20 kat daha fazla. Bu sayı buz gibi
acı gerçeği ortaya koyuyor. Bunu çocuk gelin olarak tanıtmak da aslında kanaatimizce çok doğru değil, çünkü
küçücük bir kız çocuğunun sözde evlendirilmesi aslında
bir başka erkeğin, kendinden belki de çok daha büyük
bir erkeğin zevkine ve hizmetine sunulması. Bu bir evlilik
değil, bu kölelik! Bu o kız çocuğunun birilerinin emrine
tahsis edilmesi. O yüzden adını doğru koyarak, bunu yu4
barobirlik
muşatacak, şirin gösterecek tanımlamalardan kaçınalım.
Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM) olarak biz, 4+4+4 şeklinde sunulan eğitim
sisteminin kız çocuklarını örgün eğitimden yani okula
devamdan alıkoyduğunu tespit etmiş durumdayız. Kız çocukları son dörtte “evlendirilmek, tarlada angarya olarak çalıştırılmak, ev hizmeti yaptırılmak” için okuldan
koparılıyor ve sözde dışardan eğitim diye birilerinin emrine sokuluyor. Bu dışardan eğitim değil, bu kız çocuklarının eğitim hakkının ve işin doğrusu toplumun geleceğinin elimizden alınması. Kız çocuklarını eğitmeyen bir
toplumun çağdaşlaşması, ileriye gitmesi mümkün değil.
Bunu hala anlayamayanlar varsa Ortadoğu’ya göz atmalarını istiyoruz. Kız çocuklarını eğitmemenin, onlara
birey olarak davranmamanın bir toplumu getireceği yeri
hala görmeyen ilkel beyinlere Ortadoğu’ya bakmalarını
ve Cumhuriyet’e, Cumhuriyet’in getirdiklerine, ilkelerine
şükretmelerini istiyoruz.
İstanbul Sözleşmesi diye övüneceğiz ama şiddetle mücadele için İstanbul’da bir sözleşmenin imzalanması
ancak bu sözleşmenin hükümlerinin Türkiye’de hayata
geçirilmesini sağlamamız kaydıyla mümkündür. Eğer İstanbul’da imzalanmış bu sözleşmeye Türkiye uymazsa,
sözleşmenin İstanbul’da imzalanmış olması bir övünç
vesilesi değil, bir utanç vesilesidir. Ve bugün kız çocuklarının, kadınların uğradığı şiddet Türkiye açısından utanılacak bir durumdur.
Durum budur değerli dostlar. Bugün Ortadoğu bu hale
nasıl geldi? Türkiye bu hale nasıl geldi? Ve Türkiye Ortadoğu gibi kan gölüne döner mi diye hayıflanırken geleceğe yatırım yapmanın tam zamanıdır. Eğitim yapılacak en
doğru yatırımdır. Barışı silah değil eğitim sağlar.
Ben TÜBAKKOM’a teşekkürlerimi sunuyorum. Son derece başarılı çalışmalar yürütülüyor ve artarak da devam edecek çalışmaları. Türkiye Barolar Birliği’nin tam
kararlılıkla bu konunun takipçisi olacağını bilmenizi istiyoruz.
HABERLER
barobirlik
5
HABERLER
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ,
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ VAKFI TEKNOLOJİ
ŞİRKETİ TNB KEP İLE İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASI İMZALADI
Yapılan anlaşma ile standart e- posta sistemlerinin ve geleneksel postalama hizmetlerinin barındırdığı
risk ve maliyetleri ortadan kaldıran Kayıtlı Elektronik Posta (KEP)
sistemi avukatların hizmetine sunuluyor.
TNB KEP, Kayıtlı Elektronik Posta (KEP) hizmeti ile barolara ve
avukatlara birçok avantaj sağlıyor.
Avukatlar; resmi kurumlar, barolar, müvekkilleri ve meslektaşları
ile olan tüm yazışmalarını sahip
oldukları KEP hesabı üzerinden güvenli ve hızlı bir şekilde elektronik
ortamda yapabilecek. Bu elektronik
iletişim alt yapısını kullanan taraflar arasında herhangi bir anlaşmazlık olması durumunda gönderimler
mahkemelerde delil olarak kullanılabilecek.
15 Ekim 2014 tarihinde gerçekleştirilen imza törenine; Türkiye Barolar
Birliği Genel Sekreteri Av. İzzet Güneş Gürseler, Sayman Üye Av. Sabri
Erdal Güngör ve Başkan Başdanışmanı Av. Zafer Köken, Proje Yöneticisi Gözde Aksoy, Türkiye Noterler Birliği Başkan Yardımcısı Zeynel Abidin
Beyazgül ve TNB KEP Genel Müdürü
6
barobirlik
Duygu Yantaç, Kamu Satış Direktörü
Cüneyt Nalçacı, Kamu Satış Yöneticisi Deniz Güven Cuhruk ve Proje Yöneticisi Can Okan Kalkan katıldı.
İmza töreninde konuşan Türkiye
Barolar Birliği Genel Sekreteri Av.
İzzet Güneş Gürseler, “Gelişen teknoloji ile iş yapış şekillerimiz değişi-
yor. Bu değişimin önemli bir unsuru
olan Kayıtlı Elektronik Posta (KEP)
sayesinde baro ve avukatlarımız
e-dönüşüm yolunda önemli bir adım
atmıştır. Avukatlarımız arasında
KEP kullanımının hızlı bir şekilde
yaygınlaşacağına inanıyoruz” ifadelerini kullandı.
Türkiye Noterler Birliği Başkan Yardımcısı Zeynel Abidin Beyazgül ise,
“Vakfımızın çözüm odaklı hizmet
yaklaşımı ve güvenli haberleşmede
öncü hizmetler sunan teknoloji şirketi TNB KEP ile Türkiye Barolar
Birliği arasında imzalanan bu anlaşma sayesinde Kayıtlı Elektronik
Posta (KEP) hizmetine yeni bir kullanım alanı sağladık. Türkiye Barolar Birliği’ne TNB KEP’i tercih ettiği
için teşekkür ederiz” diye konuştu.
HABERLER
AVUKATLAR
KAYITLI ELEKTRONİK POSTA (KEP) İLE
NELER YAPABİLECEKLER
Avukatlar TNB KEP Kayıtlı Elektronik Posta (KEP) hizmetini;
• Bağlı bulundukları baro ile iletişimde,
• Müvekkillerine yaptıkları bildirimlerde,
• Diğer avukatlarla aralarında uzlaşma gerektiren durumlarda,
• Kamu kurumları ile olan yazışmalarda,
• Bireysel yazışmalarda
kullanarak kendilerinin ve ilgili tarafların elektronik
ortamdaki haberleşmesini güvence altına alabilecek.
Sağladığı güvenli iletişimin yanı sıra, anlaşmazlık durumunda delil niteliği taşıyan Kayıtlı Elektronik Posta
(KEP) kullanıcılarına tarafsız yasal koruma sağlayacak.
Kayıtlı Elektronik Posta (KEP) hizmetinden yararlanmak isteyen avukatlar elektronik imzalarını kullanarak başvurularını tamamlayabilecek ve KEP hesaplarını kullanmaya başlayabilecekler.
Türkiye Barolar Birliği tarafından, Kayıtlı Elektronik
Posta (KEP) hesabı başvuru işlemlerine ilişkin detaylı bilgilendirme barolara/avukatlara, SMS ve e- posta
ile yapılacak.
Kayıtlı Elektronik Posta (KEP)’in Sağladığı Faydalar
• Tarafsız yasal koruma ve güvence sağlar
• Anlaşmazlık halinde hukuken geçerlidir
• Gönderinin gizliliğini ve bütünlüğünü güvence altına alır
• Teslim ve okunma garantisi sunar
• Tüm belge ve bildirimlerin elektronik ortama taşınmasını sağlayarak iş süreçlerinin hızlanmasını sağlar
• Arşivleme, posta ve işlem maliyetlerinin %70’e varan oranlarda düşmesini sağlar
• Kâğıt kullanımını ortadan kaldırarak doğanın korunmasına katkı sağlar
barobirlik
7
HABERLER
“KIBRIS BİZİM İÇİN İKİNCİ VATANDIR”
TBB Başkanı Feyzioğlu ve Yönetim Kurulu Üyeleri
Kıbrıs Türk Barolar Birliği Binası Açılışı için Kuzey Kıbrıs’ta
Kıbrıs Türk Barolar Birliği hizmet
binasının açılışına katılmak üzere
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne
giden Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu;
Başkan Yardımcısı Av. Başar Yaltı,
Yönetim Kurulu üyeleri Av. Eyyüp
Sabri Çepik, Av. Kürşat Karacabey,
Av. İzzet Varan, Başkan Başdanışmanları Av. Prof. Dr. Necdet Basa ve
Av. Zafer Köken ile birlikte bir dizi
ziyarette bulundu.
Heyet ilk olarak KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu’nu ziyaret
etti. Ziyarette konuşan TBB Başkanı
Feyzioğlu, KKTC’yi yavru vatan değil vatan gördüklerini ve buradan
8
barobirlik
bir şeyler öğrenmeye geldiklerini
ifade ederek, Türkiye ile KKTC’nin
“tek millet, iki devlet” olduğunu
söyledi. Kıbrıs Türk Barolar Birliği
ile ilişkilerin derinleşmesinin sevindirici olduğunu kaydeden Feyzioğlu,
geçtiğimiz ay oluşumunu başlattıkları Türk Dili Konuşan ve Akraba
Ülkeler Avukat Örgütleri Birliği toplantısına, Kıbrıs Türk Barolar Birliği’nin de Türkiye Barolar Birliği ile
birlikte ev sahibi sıfatıyla katıldığını vurguladı. Türkiye Barolar Birliği’nin Kıbrıs
Türk Barolar Birliği ile yakın ilişkilerinin en fazla kendisini memnun ettiğini ifade eden KKTC Cum-
hurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu, “bir
millet, iki devlet” gerçeğinin artık
dünyaca idrak edilmesi gerektiğini söyledi. Her iki ülkenin Barolar
Birliğinin işbirliği ve karşılıklı bilgi
paylaşımının, en mükemmel sonuçları doğuracağına inandığını belirten Eroğlu, bu birlikteliğin dünyaya
gösterilmesinin önemli olduğunu
vurgulayarak, “KKTC’nin sesi kısıldığında baroların yüksek sesle bu
mesajı dünyaya vermesi gerekir”
dedi. Eroğlu, Türk kamuoyun önünde haklı bir güvene ve güce sahip
olan Türkiye Barolar Birliği’nin uluslararası düzeyde KKTC’ye yönelik
kısıtlayıcı uygulamalara karşı verdiği ve vereceği desteğin çok önemli
HABERLER
ve saygıdeğer olduğunu ifade etti.
Daha sonra KKTC Yüksek Mahkeme Başkanı Şafak Öneri›yi makamında ziyaret eden heyet, Öneri’yi
ve KKTC’deki hakimleri Türkiye
Barolar Birliği’nin düzenleyeceği
etkinliklere davet etti. Görüşmede;
Kıbrıs Türk Barolar Birliği ve Türkiye Barolar Birliği birlikteliğinde,
KKTC’deki hâkimlerle mesleki işbirliğinin geliştirilmesi ile KKTC ve
Türkiye’ye azami fayda sağlayacak
adımlar konuşuldu.
Ziyaretlerin ardından Kıbrıs Türk
Barolar Birliği’nin Küçük Kaymaklı Bölgesi’ndeki merkez binasının
açılış törenine katılan TBB heyeti,
KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş
Eroğlu, KKTC Meclis Başkanı Dr. Sibel Siber, KKTC Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Hasan Taçoy, KKTC
Yüksek Mahkeme Başkanı Şafak
Öneri, KKTC Önceki Cumhurbaşkanı
Mehmet Ali Talat, Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı Av. Ünver Bedevi
ile birlikte hizmet binasının açılışını
yaptı.
Açılış töreninde, KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu, Kıbrıs Türk
Barolar Birliği Başkanı Av. Ünver
Bedevi ve Türkiye Barolar Birliği
Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu birer konuşma yaptılar. Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı Av. Ünver Bedevi, 1974›ten bu
yana baronun binası olmadan, kısıtlı mekânlarda hizmet vermeye
çalıştıklarını belirtti. Yeni binanın
avukatların kendi imkânlarıyla,
ödedikleri aidatlarla yapıldığını
ifade eden Bedevi, “Topluma hizmette çok faydalara vesile olmasını
istiyoruz. Bina avukatlarındır. Her
avukata ait bir mekândır. Avukatlar buraya sahip çıkmalıdır. Buranın kimsenin dergâhı olmasına izin
verilmemelidir. Biz bundan sonra
birlik olarak, Birliği ve toplumu
ileriye taşıyacak adımları atmalıyız” dedi. Bedevi, Türkiye Barolar
Birliği ile ilişkilerini daha da ilerletmeyi hedeflediklerini vurguladı. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av.
Prof. Dr. Metin Feyzioğlu da konuşmasında, “Kıbrıs bizim için yavru
vatan değil, ana vatandır. Kıbrıslı
Türkler küçük kardeşimiz değil can
kardeşimizdir. KKTC’ye hizmet etmek lütuf değil, asli görevimizdir”
ifadelerini kullandı. Kıbrıs Türk Barolar Birliği ile ilişkileri en üst seviyeye çıkaracaklarını söyleyen Feyzioğlu, “Ankara’da Türk Dili Konuşan
ve Akraba Ülkeler Avukat Örgütleri
Birliği’nin kuruluşu için ön mutabakat imzalandı. Bu toplantının ön
görüşmesinde, Kıbrıs Türk Barolar
Birliği de bizimle birlikte ev sahibi idi. Dünya toplumlarının Kıbrıs
Türk toplumunu tanıması için el-
birliğiyle seferberlik ilan etmeliyiz”
diye konuştu. Kıbrıslı Türk avukatları, Türkiye’de yapılacak tüm
etkinliklere davet eden Feyzioğlu,
tüm imkânlardan Türkiyeli avukatlarla eşit şartlarda yararlanabileceklerini söyledi.
KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş
Eroğlu da Barolar Birliği Merkez Binası’nın tamamlanmasında emeği
geçen herkese teşekkür ederek, bir
eksikliğin tamamlanmış olduğunu
söyledi. Türkiye Barolar Birliği ile
işbirliğine girilmesinin ve bunun
aynı milletin mensubu şeklinde yapılmasının, kendisini onurlandırdığını belirten Eroğlu, KKTC ile TC
arasında hukuki farklılıklar bulunduğunu ancak önemli olanın işbirliği yapılması olduğunu kaydetti.
Eroğlu, “Önemli olan işbirliği içine
girip, Kıbrıslı Türklerin dünyaya
açılışında yaşadığı zorlukları aşmaya katkı yapılmasıdır. Bunlar bizi
gururlandıracak olaylardır” dedi.
Feyzioğlu ve beraberindeki heyet,
Kıbrıs Türk Barolar Birliği’nin yeni
binasında Kuzey Kıbrıs’ta okuyan
öğrencilerle buluştu.
barobirlik
9
HABERLER
ULUSLARARASI
SAĞLIK HUKUKU SEMPOZYUMU
LEFKOŞA’DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Türkiye Barolar Birliği ile Kıbrıs
Türk Barolar Birliği tarafından organize edilen ve TBB tarafından
yurt dışında gerçekleştirilen ilk
uluslararası etkinlik olma özelliğini
taşıyan Uluslararası Sağlık Hukuku
Sempozyumu, 16-17 Ekim 2014 tarihlerinde Lefkoşa’da gerçekleştirildi.
Tıbbi malpraktis, hekimin hukuki
sorumluluğu, sağlığa erişim hakkı,
organ ve doku nakli, engelli hakları,
hasta hakları, yapay döllenme, taşıyıcı annelik konularının ve hukuki
sonuçlarının ele alındığı sempozyumda, İnsan Hücre, Doku ve Organ
Nakliyle İlgili Kuralları Düzenleyen
Yasa’nın süratle meclisten geçirilip
yürürlüğe girmesi gerektiği konusunda görüş birliğine varıldı.
Açılış konuşmalarını Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Av. Güneş
Gürseler, Kıbrıs Türk Barolar Birliği
Başkanı Av. Ünver Bedevi ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sağlık
Bakanı Dr. Ahmet Gülle’nin yaptığı
sempozyumun kapanışında Yüksek
Mahkeme Başkanı Şafak Öneri bir
konuşma yaptı.
10
barobirlik
Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Av. Güneş Gürseler konuşmasında hekimler ve hukukçuların aktif
işbirliğinde bulunmasının önemine
vurgu yaptı.
Hekimin hukuki sorumluluğunun
çok önemli geniş bir kavram olduğunu ifade eden Gürseler, “Hem
hastaların, hem de hekimler başta
olmak üzere sağlık çalışanlarının
korunmasının sağlanması ve haklarının ihlal edilmesinin önlenmesi
için sağlık hukukunun içeriğinin
mümkün olduğunca berrak olmasını sağlamak gerekiyor. Ancak hem
hukukumuzun sürekli çıkarılan
kanunlarla değişiyor olması, hem
tıp alanında sürekli devam eden
ilerleme ve uygulanan teknikler ve
tedavilerde yenilik ve değişiklikler
nedeniyle, hem de bazı vaka ve durumların kendilerine has çok spesifik özellikler taşıyor olması nedeniyle bu hedefe ulaşmamız ne yazık
ki mümkün görünmemektedir” diye
konuştu.
Gürseler sözlerine şöyle devam etti:
“Sağlık hukuku; tıpla hukukun kesiştiği, çalışması hiç de kolay olma-
yan bir alandır, yapmamız gereken
şey işbirliğimizi güçlendirmektir.
Barolarımız ve tabip odalarımız
arasındaki ilişkinin güçlenmesi, hukuk fakültelerimiz ve tıp fakültelerimiz arasındaki ilişkinin güçlenmesi
gerekmektedir. Ne yazık ki ülkemizdeki siyasal iklim ne üniversitelere,
ne barolara, ne de meslek odalarına kendi faaliyet alanında gerekli
faaliyetleri sürdürmesi için olanak
tanımamakta, sırf siyasi amaçlar
uğruna eğitim ve mesleki faaliyetler
kolaylıkla göz ardı edebilmektedir.
Biz gene de toplumun menfaatlerini
ön planda tutarak çalışmaya ve kurumlar arasında eşitlik temelinde
ilişkileri yükseltmek için çaba göstermeye devam etmeye mecburuz.
Hem hekimler, hem de avukatlar
kadim bir geleneğin temsilcileri oldukları için yaptıkları işin yüzlerce
yıl geriye giden temellerine sadık
kalmaya mecburdurlar. Temsil ettiğimiz meslekler tarih boyunca siyasi iktidarların değil, siyasi sistemlerin ve hatta ülkelerin gelip geçtiğini
görmüş mesleklerdir. Bu bilinç içerisinde çalışmaya devam etmek tarihin bizlere yüklediği bir ödevdir.”
barobirlik
11
BASIN AÇIKLAMASI
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ’NİN
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞINA BAĞLI OKUL ÖĞRENCİLERİNİN
TÜRBAN KULLANIMINI 9 YAŞA İNDİREN
YÖNETMELİK DEĞİŞİKLİĞİ HAKKINDA AÇIKLAMASI
“Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul Öğrencilerinin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik”te türban kullanımını 9 yaşa indiren değişiklik bugünkü Resmi Gazete’de yayımlandı.
Bu düzenleme ile türbanın ortaöğretim sınıflarına da sokulması, dikkatler ülkemizin ve
bölgemizin içinde bulunduğu sorunlar yumağında iken kadın özgürlüğünü sınırlamada bir
adım daha atmaktır. Bu adım Anayasamızın 2. maddesine aykırı olduğu gibi, doğrudan Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 14. maddesinin düzenlediği “çocuğun
düşünce, vicdan ve din özgürlükleri hakkı”na, Kadın Haklarına Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi’ne ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına açıkça
aykırılık oluşturmaktadır.
Son dönemde adım adım sürdürülen ve TEOG uygulaması ile de hızlandırılan, ulusal eğitimi imam hatip temel eğitimine oturtma ve isteyen istemeyen herkesi bu eğitimden geçirme
anlayışı öğrencilere özgürlük tanıma değil, var olanı kısıtlamaktır. Yapılan, Mecelle’ye çok
hızlı bir dönüştür; Mecelle’nin kızlarda buluğ yaşını “tam dokuz” olarak kabul eden 986.
maddesini fiilen yürürlüğe sokmaktır.
Bunların özgürlük olduğunu kabul etmek; Cumhuriyet’in temelindeki devrim felsefesini
görmezden gelmek, teokratik düzenden laik düzene geçişi sorgulamak, Atatürk devriminin
kadını çarşaftan çıkarıp sosyal hayata soktuğunu unutmaktır.
Sorun, özünde “kadın hakları” sorunudur ve bu konuda Cumhuriyet’in sağladığı kazanımlardan vazgeçme ve “toplumun dinselleşmesi” anlamına gelmektedir. Cumhuriyetimizin
“laiklik” ilkesinin yaşama yansıyan en büyük etkileri “kadınların toplum içindeki yeri ve
etkinliği” ile “egemenliğin kaynağı”dır.
Anayasa’da laiklik ilkesi durdukça, devrim kanunları korundukça bütün bunların özgürlükle açıklanması olanaksızdır.
12
barobirlik
HABERLER
KAMU GÖREVLİLERİ
VE ÇALIŞANLARI DERNEĞİ’NDEN
FEYZİOĞLU’NA DOSTLUK ÖDÜLÜ
Kamu Görevlileri ve Çalışanları Derneği (Kamu-Der), ‘Yılın Kamu-Der
Dostluk Ödülü’nü Türkiye Barolar
Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin
Feyzioğlu’na verdi.
Bu yıl altıncısı düzenlenen Kamu-Der Onur Ödülleri Töreni’nde
ödülünü aldıktan sonra bir konuşma yapan TBB Başkanı Feyzioğlu,
“Kamu-Der’e, Sevgili Başkanı Cevdet
Baştuğ’a ve Yönetim Kurulu’na hizmetleri ve layık gördükleri ödül için
en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Elbette birer teşekkür de Çankaya
Belediyesi Hoytur Ekibine ve Türk
Halk Müziğinin değerli sanatçısı
Sayın Zeynep Karababa ve saz ekibine” dedi.
TÜRK EĞİTİM VAKFI’NDAN
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ’NE TEŞEKKÜR PLAKETİ
Türk Eğitim Vakfı Genel Müdürü Yıldız
Güney, Merkez Şube Grup Müdürü Şenol Özdemir ve Hukuk Müşaviri Nermin Ceylan Türkiye Barolar Birliği’ni
ziyaret ederek 13 Mayıs 2014 tarihinde Manisa’nın Soma ilçesinde yaşanan
maden faciasının ardından madenci
çocuklarının eğitimi için TBB tarafından yapılan yardım nedeniyle teşekkür plaketi sundular.
Türk Eğitim Vakfı Genel Müdürü Yıldız
Güney tarafından Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Av. Güneş Gürseler’e takdim edilen plakette, “Bu bağış
ile Soma’da yaşanan acıların bir nebze
olsun giderilmesine destek vererek, ailelerin ve evlatlarının hayallerine ışık
oldunuz” ifadeleri yer aldı.
barobirlik
13
HABERLER
‘Türk Ceza Adalet Sisteminin Etkinliğinin
Geliştirilmesi Projesi’ kapsamında 26-27
Eylül 2014 tarihlerinde Trabzon’da Eğitim
Semineri Yapıldı
Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve Türkiye
Barolar Birliği, Adalet Bakanlığı,
Hâkimler ve Savcılara Yüksek Kurulu ile Adalet Akademisi’nin ortaklığı ile yürütülmekte olan “Türk
Ceza Adalet Sisteminin Etkinliğinin
Geliştirilmesi Projesi” kapsamında;
26-27 Eylül 2014 tarihlerinde Trabzon’da, ceza alanında çalışan avukatlara yönelik eğitim seminerlerinin 7.si düzenlendi.
Protokol ve açılış konuşmalarının
Trabzon Cumhuriyet Başsavcı Vekili
Avni Arslan, Adalet Bakanlığı Ceza
14
barobirlik
İşleri Genel Müdürlüğü Tetkik Hâkimi Mehmet Tokyürek, Türkiye Barolar Birliği Hukuk Müşaviri Avukat
Özlem Bilgilioğlu, Trabzon Barosu
Başkanı Avukat Mehmet Şentürk ve
Avrupa Konseyi Türkiye Program
Ofisi Başkanı Sayın Michael Ingledow tarafından yapıldığı seminerin
başlangıcında Avrupa Konseyi Ankara Program Ofisi, Kıdemli Proje
Yöneticisi Ceren Güven Güres proje
hakkında kısa bir sunum yaptı.
Seminerin ilk gününde; Av. Zeynep
Pelin Ataman tarafından “Savunma
Etiği Kitapçığı”, Av. Aynur Tuncel
Yazgan tarafından “Adli Yardım Kitapçığı” tanıtıldı. İkinci gününde ise;
“Savunma Stratejisinin Belirlenmesi
ve Dilekçe Yazma Kitapçığı” ile ilgili
olarak Askeri Yargıtay Onursal Başkanı Fahrettin Demirağ, “Avukatın
Soru Sorması Kitapçığı” hakkında
ise Av. Naim Karakaya seminere katılan avukatlara pratik ve teoriye
yönelik olarak bilgi verdi.
Trabzon, Artvin, Rize ve Giresun Barosu avukatlarının katılımıyla Trabzon’da bölgesel çapta gerçekleştirilen eğitim semineri, katılımcıların
sertifikalarını almasıyla sona erdi.
HABERLER
TÜRK CEZA ADALET
SİSTEMİNİN ETKİNLİĞİNİN
GELİŞTİRİLMESİ PROJESİ
12 Mart 2012 tarihinde başlamış olup 4 bileşenden oluşmaktadır. 1. bileşen; yargı
kurumlarının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) uygulama kapasitesinin
güçlendirilmesi olup bu amaçla “İhtiyaç Analizi ve 50 Tavsiye” başlıklı bir rapor
hazırlanmıştır. 2. bileşen ise; Adalet Akademisi’nin meslek öncesi ve meslek içi eğitim
müfredatının AİHS ışığında düzenlenip geliştirilmesidir. Bu amaçla da Eğiticilerin
Eğitimi Seminerleri düzenlenmiştir. Projenin 3. çalışma alanı; ceza hukuku alanında
uluslararası adli yardımlaşmanın sağlanması ve hukuki işbirliğinin güçlendirilmesidir.
Bu kapsamda Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü’nün önderliğinde
“Uluslararası Adli Yardımlaşma Kanun Taslağı” hazırlanmıştır.
Türkiye Barolar Birliği, ilk iki bileşen faaliyetlerine aktif olarak katılmış olup avukatlara
özgülenen 4. bileşen grubunun faaliyetleri aşamasında projeye dâhil olmuştur. Bu
çerçevede ceza alanında çalışan avukatların, AİHS hükümleri ve AİHM içtihatları
bakımından mesleki kapasitelerinin artırılması amaçlanmış; “Savunma Etiği”,
“Savunma Stratejisinin Belirlenmesi ve Dilekçe Yazma”, “Adli Yardım” ve “Avukatın Soru
Sorma Yetkisi” başlıklı dört kitapçık hazırlanmıştır. Hazırlanan kitapçıklardan 10.000
adet bastırılmış ve tüm il barolarına dağıtılmıştır.
Bu çalışma, farklı illerde bölgesel çapta yapılan seminerler aracılığıyla şu ana kadar
1500 kadar avukata tanıtılmıştır. Bu tanıtımlar, halen devam etmektedir.
Daha önce 6 ilimizde yapılan kitapçık tanıtımları, yoğun ilgi sebebiyle Malatya ve
Tekirdağ illerinde gerçekleştirilecek ek eğitim seminerleriyle devam edecek olup
projenin Aralık 2014 itibariyle Ankara ilinde yapılacak bir etkinlik ile sonlandırılması
planlanmıştır.
barobirlik
15
BASIN AÇIKLAMASI
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU’NUN
TÜRKİYE’DE VE BÖLGEMİZDE YAŞANAN VAHİM OLAYLARLA
İLGİLİ KAMUOYU DUYURUSU
Ortadoğu’da sınırlarımızın hemen bitişiğinde
yaşanan kanlı olaylarla eş zamanlı olarak ülkemizin değişik yörelerinde başlayan olaylar, çok
tehlikeli bir iç çatışmaya dönüşme eğilimi göstermektedir. Türkiye’nin bu duruma gelmesinin
başlıca sorumlusu, yanlış iç ve dış politikalar
üretip bunları uygulayan siyasi iktidardır. Ortadoğu, bir takım güç odaklarının eliyle tezgâhlanan bir büyük oyun içerisinde kan gölüne
dönüşmüştür. Hangi etnik kökenden veya inanç
kümesinde olursa olsun bütün sağduyulu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, oynanan oyunun
ucuz bir figüranı olmayı reddetmelidir. Bu hepimiz için tarihsel bir ödevdir. Kadim uygarlıkların beşiği olan bu toprakların bütün oyunları
bozacak sağduyuyu üreteceği muhakkaktır. Bugün ihtiyacımız; Anayasamızın ilk üç maddesinde hükme bağlanmış olan ve maalesef yıllardır süren ağır ve haksız saldırılarla yıpratılmak
istenen Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerinin hayati önemini kavramak ve bunlara sıkı
sıkıya sarılmaktır. Buna göre; Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti
olma hedefinden, vatanı ve milletiyle bölünmez
bütünlüğü sağlayan ortak paydalardan uzaklaştıkça, ülkemizin Ortadoğu’daki kaosun içine sürüklenmesi kaçınılmazdır. Sürekli olarak etnik, inançsal ve dilsel farklılıklarımızı öne çıkarmak, bizi ulus devletten uzaklaştırarak bölünme tehlikesiyle karşı karşıya
bırakmaktadır. Bunun yerine ortak geçmişimize
ve geleceği birlikte yaşama ortak ülkümüze sahip çıkılmalıdır. Bu paydada birleşmek suretiyle, farklılıklarımızı zenginlik olarak görmeliyiz.
Bunu yapabilmek için, demokratik, laik, sosyal,
hukukun üstünlüğüne koşulsuz bağlı bir yönetim anlayışının hayata geçirilmesine ihtiyacımız
vardır. 16
barobirlik
Yurtta barış dünyada barış ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel kuruluş ilkelerindendir. Bu
ilke, komşu devletlere yönelik her türlü yıkıcı
faaliyetin karşısında durmayı gerektirir. Komşu
devletlerin demokratik yönetimlere sahip olmasını, insan haklarına saygı göstermesini istemek
ve bunun için barışçı yaklaşımları tercih etmek
yerine, bu devletlerin toprak bütünlüklerini hedef alan terör örgütlerine hoşgörüyle yaklaşılması, hem ülkemizdeki toplumsal barışa hem
bölgedeki barışa ağır zarar verir. Yanlış yanlışla düzeltilmez; yanlışta ısrar felaket getirir. Bu
bağlamda, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı göstermek barış adına yerine getirmemiz gereken kaçınılmaz bir ödevdir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüklerine saygı gösterilmesinin barış için vazgeçilmez olduğuna önce kendi
inanmalı sonra buna çağdaş dünyayı ikna etmeli
ve uluslararası hukuk çerçevesinde çağdaş dünyayla birlikte davranmalıdır. Bu çerçevede, tüm
dünyayı, bölgemizde yaşanan insanlık dramına
kayıtsız kalmaması için harekete geçirmelidir. Türkiye Barolar Birliği olarak, bu talihsiz ve kritik süreçte; Türk Halkını, büyük oyunun parçası
olan tahriklere kapılmama, sağduyulu olma, itidal içinde davranma, ırkçılık ve mezhepçiliğin
her türlüsünü reddetmeye çağırmayı bir görev
biliyoruz. Yöneticileri, bu tehlikeli gidişten tek çıkış yolunun Cumhuriyetimizin temel ilkelerine sahip
çıkmak olduğu konusunda bir kez daha uyarmayı, tarihsel bir görev olarak değerlendiriyoruz.
Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız.
Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu
HABERLER
barobirlik
17
BAROLARIMIZ
BİLECİK BAROSU
BİLECİK BAROSU
Av. Halime AYNUR
Bilecik Barosu Başkanı
Osmanlı Medeniyetinin ve Cumhuriyet’in doğuşuna ev sahipliği yapmış;
taşı mermer, toprağı seramik, yaprağı ipek olan Bilecik’ten merhaba…
Baromuz 16.10.1993 tarihinde kurulmuştur. Baromuzun ilk ve kurucu başkanı Av. Necati Önen’dir. O
dönemdeki maddi ve fiziki imkânsızlıklara rağmen yılmadan mücadele eden sevgili başkanımız Av.
Necati Önen’i rahmetle anıyorum.
Bundan sonra sırası ile 1995 - 1997
yılları arasında Av. Murat Karaahmet, 1997 - 1999 / 2001 - 2003 yılları arasında Av. Şadi Ercan, 1999 2001 / 2003 - 2005 yılları arasında
Av. Akın Olcay Bilecik Barosu Başkanlığı görevini yapmışlardır.
01.10.2005 tarihinde yapılan Genel
Kurul’da başkan seçildim ve bu tarihten beri de Bilecik Barosu Başkanı olarak görev yapmaktayım.
27.10.2014 tarihi itibari ile baro levhamıza kayıtlı 87 avukat bulunmaktadır. Baromuz, 17.03.2011 tarihinden beri Atatürk Bulvarı Zirekoğlu
18
barobirlik
İş Merkezi Kat:7 Merkez Bilecik adresinde mesleki faaliyetine devam
etmektedir.
Baromuz merkez ilçe ile birlikte Bozüyük, Söğüt, Osmaneli ve Gölpazarı ilçelerinde hizmet vermekte olup,
her ilçemizde baro adına işlemlerini
yürüten baro temsilcilikleri bulunmaktadır.
Bilecik Barosu olarak görevlerimizi
etkin bir şekilde yerine getirmek,
meslektaşlarımızın ve vatandaşlarımızın hukuki sorunlarını incelemek
ve çözüm bulmak amacıyla baromuz
bünyesinde meslektaşlarımızın katılımı ile çalışma komisyonları oluşturulmuştur.
Geriye altı aylık, bakıma muhtaç
oğlu Mesut Selim Ertuğrul kalmıştır. Bu durum Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu’na iletilmiş ve
Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu 18-19 Ağustos 2014 tarihli toplantısında; Türkiye Barolar Birliği
Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu
Sosyal Yardım ve Dayanışma 2 numaralı Yönergesinin ‘cenaze yardımı’nı düzenleyen 8. maddesini ‘Ölüme Bağlı Yardımlar’ kenar başlığı ile
vefat eden avukatın bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının bakıma
muhtaç olması durumunda yardım
kapsamına alınmalarını sağlayacak
Kuruluşundan bugüne değin Bilecik
Barosu’nun saygın ve etkin niteliğini sağlayan ve koruyan tüm meslektaşlarıma teşekkür ediyorum.
Sizlerle Bilecik Barosu’nun özelinde
fakat tüm meslektaşlarımızı ilgilendiren bir konuyu paylaşmak istiyorum.
Meslek hayatında bir yılını bile doldurmamış olan meslektaşımız, kardeşimiz Av. Hayriye Ertuğrul’u elim
bir trafik kazası sonucu 18.06.2014
tarihinde kaybetmiş bulunuyoruz.
Av. Halime AYNUR
BAROLARIMIZ
İ
BİLEC
şeklide yeniden düzenlemiş ve gerekli değişikliklerin yapılmasına oy
birliği ile karar verilmiştir. Böylece
alınan bu kararla vefat eden meslektaşımızın çocuğuna 18 yaşına kadar
maaş bağlanabilecektir.
Meslek-meslektaş şiarını benimseyerek her zaman biz avukatların
yanında olduğunu hissettiren başta
Türkiye Barolar Birliği Başkanımız
Sayın Prof. Av Metin Feyzioğlu’na
ve Türkiye Barolar Birliği Yönetim
Kurulu üyelerine şahsım ve Bilecik
Barosu avukatları adına teşekkürlerimizi sunuyorum.
2014 Ekim ayı barolarımızın seçim
dönemiydi. Bu vesile ile yeni seçilen, yeniden seçilen, bütün baro
başkanlarımızı, baro kurullarında
görev alan tüm meslektaşlarımızı
kutluyorum ve başarılar diliyorum.
Kırşehir, Tekirdağ, Sinop’ta seçilen
kadın baro başkanlarımızı da ayrıca
kutluyorum. Dileğim biz kadınların
bu görevlerde daha fazla yer almalarıdır. Bilecik Barosu’nun kuruluşundan bugüne dek gerek organlarının
gerekse komisyonlarının oluşturulmasında kadın-erkek ayrımı yapılmadan tüm meslektaşlarımızın
aktif bir şekilde yer almalarına özel-
K
U ’N
S
O
R
BA
U
G A NL
N OR
ARI
urulu
t im K
e
n
ö
Y
UR
e AY N
a r os u
B
m
i
l
k
i
a
Bilec
: Av. H
A Hİ N
sa n Ş
a
n
H
a
.
k
v
A
AN
Baş
. :
A R IK
d
a
r
m
Y
e
S
an
likle
dikkat
: Av.
B a şk
ER
r e t er
k
e
riş ÖV
S
E
.
l
v
e
ĞIN
edilmiş ve mesA
n
:
Ge
l SA L
ü
n
ö
.G
le k t a ş l a r ı m ı z
an MAK
: Av. A
Say m
t K AY
e
m
h
IR IM
da saygın tue
Y IL D
: Av. M
ye N
Ü
A
K
tumları ile bunu
mel A
: Av. E
Üye lu
desteklemişlerdir.
Ku r u
e
m
e
l
EK
t
Üye
ATA B
Dene
z
a
Barolar; Cumhum
l
if Yı
Av. El
riyet’in,
demokRCI
u
l
u
r
LU
ÜR
i PINA
Ku
l
G
n
A
Z
i
.
l
OŞ O Ğ
A
v
p
H
rasinin,
hukuk
B
A
l
k
e
r
n
Di s i
v. Ce
YA z a Gü
devletinin ve insan
an : A
v. Fey
AKK A
A
u
g
y
B a şk
u
Ş
: Av. D
haklarının
savunuYAVA
m
e
Üye
d
r
cusu olarak, evrensel
: Av. E
e
y
Ü
hukuk ilkeleri çerçevesinde, ülkemizde demiz
eleri
g
e
l
mokrasinin tüm kurum
e
D
T BB
K SU
ve kuralları ile yerleşmek un A
ş
o
C
.
R
Av
GÜ N E
si, demokrasinin vazgeçiln
a
h
r
u
Av. N
mez unsuru hukukun üsla r ı
isyon
tünlüğünün egemen olması
m
o
su K
için varlığı tartışılmaz kuBaro
k
i
c
e
l
Bi
rumlardır.
lu
Ku r u
i
CMK
erkez
Hukukun üstünlüğü ve demokla r ı M
k
a
H
İn s a n
rasi kavramlarında birleşen
r ulu
ı m Ku
d
r
a
Y
amaçlarımızın, ancak bağımsız
Ad l i
ur ulu
la r ı K
k
Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı
a
H
K ad ı n
r ulu
r ulu
ve ülkenin bölünmez bütünlüğür ı Ku
a
l
k
ler Ku
a
k
i
H
l
n
k
i
nün korunması ile Atatürk’ün ilke
Çoc u
el Et k
ü lt ü r
K
e
V
l
ve devrimlerinin ışığında gerçekleS os y a
şebileceğinin bilinci ile tüm mesleksyonu
Komi
r
o
p
S
taşlarıma sağlık, huzur ve esenlikler diliyorum.
barobirlik
19
BAROLARIMIZ
KURULUŞ VE KURTULUŞUN ŞEHRİ
BİLECİK
Bilecik, Marmara Bölgesi’nin güneydoğusunda; Marmara, Karadeniz, İç
Anadolu ve Ege Bölgelerinin kesişim
noktası üzerinde yer alan şirin bir
Anadolu şehridir. Bu özelliği ile Bilecik, Türkiye’nin dört coğrafi bölgesinde toprakları olan tek ilimizdir.
Bilecik ve çevresinde gerçekleştirilen arkeolojik kazılar henüz yeni olduğundan, çok eski dönemlere dair
20 barobirlik
net bilgiler olmasa da ilk Tunç Çağı’nda, bölgenin kalay temininde önemli
bir yeri olduğu bilinmektedir. Bilecik ve çevresinde yaşadığı bilinen ilk
topluluk tarihte “Bebrikler” olarak
bilinen Anadolu topluluklarından
birisidir. Daha sonra Hititler’in hâkimiyeti altında olduğu dönemde
Bilecik, “şirin köy” anlamına gelen
“Belekoma” adıyla anılmıştır.
1071 Malazgirt Zaferi sonrası Ana-
dolu’da hızla ilerleyen Selçuklu kuv-
vetleri, 1075’te İznik’e ulaşmış ve
böylece Bilecik’te Türk idaresi baş-
lamıştır. Kısa süren Türk hâkimiyeti
sonrası Osman Bey’in fethine kadar
Bizans idaresinde kalan şehir bu fetihle birlikte kalıcı olarak Türk toprağı olmuştur.
BAROLARIMIZ
Konya’daki Anadolu Selçuklu idaresinin Söğüt - Domaniç topraklarını
Ertuğrul Gazi ve mahiyetindekilere
yurtluk olarak vermesi, Türk Milleti’nin kurduğu en büyük cihan devletinin temellerinin bu topraklarda
atılmasına vesile olmuştur. Ertuğrul
Bey ve Osman Bey’in gaza faaliyetlerine başlaması ile Karacahisar zapt
edilerek devletleştirme yolunda ilk
adım atılmıştır. Osman Bey ile Bilecik Tekfuru arasındaki mücadele
Osman Bey’in Bilecik’i ele geçirmesi ile sonuçlanmış, şehir bu süreçte
Osman Bey’in siyasi liderliği, Şeyh
Edebali ve Dursun Fakıh’ın manevi
önderliğinde gelişmesini sürdürmüştür.
En eski hatırası olan Ertuğrul Gazi
Türbesi’ni bağrında barındıran Söğüt ilçesinde her yıl Eylül ayının başında Ertuğrul Gazi’yi anma şenlikleri düzenlenmekte ve şehir en üst
düzey devlet erkânına ev sahipliği
yapmaktadır.
GÜNÜMÜZDE BİLECİK
Bilecik’in merkez ilçeyle birlikte
Bozüyük, Osmaneli, Gölpazarı, Söğüt, Pazaryeri, İnhisar ve Yenipazar
olmak üzere toplam 8 ilçe, 7 beldesi ile 243 köyü bulunmaktadır. ADNKS verilerine göre 2010 yılındaki
nüfusu 225.381 olarak saptanmıştır. 4.321 km olan yüz ölçümünün
%47’si ormanlarla kaplıdır. Bilecik’te tarım ve hayvancılık önemli
bir yere sahiptir. Ceviz, üzüm, nar,
ayva, kiraz ve karpuzuyla meşhur
olan Bilecik’te, tarım ve hayvancılığın yanı sıra madencilik, ormancılık, mermer, tuğla, seramik ve tahta
işletmeciliği de önemli bir paya sahiptir. Ayrıca şerbetçi otu Türkiye’de sadece Bilecik’in Pazaryeri
ilçesinde yetişmektedir.
Büyük şehirlerin karmaşık ve kalabalık yapısından uzak; sakin huzurlu ve doğa ile iç içe olan Bilecik, suç
oranının düşüklüğü ve uygun iklim
koşulları bakımından yaşam kalitesi yüksek bir şehirdir.
barobirlik
21
MAKALE
NASIL BİR CUMHURİYET
Av. Başar YALTI
Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı
Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919 da
Anadolu’ya geçerken aklında ve hayalinde, bağımsız bir ulus devlet
kurma ülküsünü bir sır olarak taşıyordu.
Bunun için önce, işgal altındaki Anadolu toprakların kurtarılması, daha
sonra da modern bir toplumun inşası gerekiyordu.
Cumhuriyet, kurtuluştan kuruluşa
giden bir süreçte, “Anadolu İhtilali”
sonucunda büyük özverilerle kuruldu.
Kurulan Cumhuriyet, toplumun
büyük çoğunluğunun benimsediği
ulusal bağımsızlık ve modernleşme
ülküsünün somutlaştırıldığı köklü,
siyasal bir dönüşümdür.
Cumhuriyet bir devrimdir.
Cumhuriyeti, egemenliğin padişahtan alınarak millete verildiği bir
22
barobirlik
rejim değişikliği olarak tanımladığımızda, devrimci özünü ve içeriğini tam olarak ortaya koymamış
oluyoruz. Böyle bir tanım, sadece
siyasal bir niteleme olarak kalmaktadır. Elbette ki, iktidarın babadan
oğula geçtiği siyasal bir ortamdan,
çoklu paylaşıma açık bir iktidar
kullanımına geçmek devrimsel bir
nitelik taşımaktadır. Ama Türkiye
Cumhuriyetini bu şekilde, egemenliğin el değiştirdiği bir süreç olarak
tanımlamak onun niteliklerini eksik
bırakmak demektir.
Cumhuriyet; insanlığın gelişen tarihsel süreç içeresinde ulaştığı siyasal, sosyal, kültürel alanlarda ulaştığı bütünsel bir devrimin adıdır.
Cumhuriyetin devrimci bir karakteri, her türlü tahakküme / baskıya
karşı oluşundan kaynaklanmaktadır. Cumhuriyet, insanlık onurunun
baskı ve tahakküme karşı direnişidir.
Cumhuriyet kavramını somutlaştıran özgürlük, eşitlik ve kardeşlik
ilkeleri, insanı;
Zorbalığın tahakkümünden,
Siyasal iktidarın tahakkümünden,
Dinin tahakkümünden,
Geleneğin tahakkümünden kurtararak, “yurttaş” yapmayı amaçlamaktadır.
Dolayısıyla cumhuriyet, toplumu,
kurumsal olarak yapılandıran bir
sosyal hayat projesidir.
Zorbalığa ve ayrımcılığa karşı eşit
yurttaşlık haklarını,
Siyasal tahakküme karşı demokratik yönetimi,
Dinin baskısına karşı laikliği, seküler toplumu,
Geleneğin tahakkümüne karşı moderniteyi gerçekleştirip inşa ederek;
“fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür”
eşit yurttaşlık haklarına sahip “özgür insanı” yaratmayı ve korumayı
hedefler.
Türkiye Cumhuriyeti bu anlayışla
kurulmuştur.
MAKALE
Cumhuriyet, 1789 Fransız ihtilalinden sonra ilan edilen ve süreç
içerisinde gelişen insan hakları
evrensel değerlerinden esinlenen
ve aydınlanma felsefesi temelleri
üzerinde yükselen bir bağımsızlık
hareketidir.
Fransa’dan dünyaya yayılan aydınlanma ışığı, 19 yy ortalarında Osmanlı topraklarına ulaştı ve tarihsel
süreç içerisinde, Harbiye, Tıbbiye ve
Mülkiye geleneğini izleyerek 20 yy
başlarında Anadolu’da “cumhuriyet” olarak somutlaştı.
Cumhuriyeti inşa eden Mustafa Kemal önderliğindeki kadro, geri ve
ilkel bir toplumsal yapıdan daha
çağdaş bir toplumsal yapıya geçmek
için yeni bir ulus inşasının gerekli
olduğuna inanıyordu. Çünkü toplumun zihin yapısını değiştirmeden
hiçbir yenilik yapılamayacağı gerçeği tarihsel bir bilinç olarak akıllarda
yerini almıştı. Toplumda yer etmiş
eski inanç ve kökleşmiş alışkanlıkları söküp atmanın kolay olmayacağı bir çok kez acı sonuçlarıyla yaşanmıştı.
Dolayısıyla bağımsızlığın elde edilmesinden sonra, hatta bağımsızlık
savaşına koşut olarak, yeni bir ulus
inşa edecek çalışmalar başladı. Hayatın her alanında çağdaş gereksinimlere göre tasarlanan bu projenin
amacı bağımsızlık, modernitenin
gerçekleştirilmesi ve özgür bireyin
/ yurttaşın yetiştirilmesi olarak öngörüldü.
Kısa sürede, hukuk sisteminden,
eğitim sistemine, sosyal hayattan,
kültürel hayata bir ulus inşa edildi.
Eşit yurttaşlık bilinci hayata geçirildi. Kadın erkek eşitliği sağlandı.
Seküler bir ulusal bilinç tasarlandı. Köhne zihniyetin hortlamasına
karşı, yeni yaratılan ulusal bilincin
her gün yeniden inşası gerektiği düşünülerek, ulusal bilincin kültürel
kodları gençliğin belleğine yerleştirildi.
Kuşkusuz her toplumsal dönüşüm
kendi anti tezini bünyesinde taşır. Nitekim Cumhuriyet karşıtları,
cumhuriyetin kendilerine sağladığı
olanakları, fırsatları kullanarak iktidara geldiler.
Bu gün 91 yıl sonra, cumhuriyet değerleriyle hesaplaşmak üzere iktidara gelenlerin cumhuriyeti dönüştürmek yönündeki 12 yıllık yoğun
çabaları henüz kesin bir sonuç vermemişse, bu, cumhuriyetin kuruluş
aşamasında atılan köklü temellerin
sağlamlığındandır.
İktidardaki Yeni Osmanlıcı, İslamcı siyasal anlayış, cumhuriyetin
kuruluş değerlerine karşı mücadelesinden galip çıkamamıştır. Birikimlerinin ve yeteneklerinin buna
yetmediği görülmüştür. Kısa sürede
siyasal alanı terk edecektir.
Cumhuriyet, bu sayede yeni bir senteze ulaşmıştır.
Anti emperyalist, insan hak ve özgürlüklerine dayalı, daha demokratik, seküler, bağımsız, kamusal nitelikleri görünür nitelikte, emekten
yana bir cumhuriyet, toplumsal bir
ihtiyaç olarak varlığını hep sürdürecektir. Zamanın kollarındaki kavrayış bu yöndedir.
Türkiye bir İslam cumhuriyeti olmayacaktır.
barobirlik
23
MESLEKTAŞLARIMIZA YAPILAN SALDIRILARI
KINIYORUZ
Antalya Barosu’na bağlı meslektaşımız Av. Gökhan Rıza Yılmaz 27.10.2014 tarihinde Manavgat’ta
bulunan ofisinde silahlı saldırıya uğramıştır.
Meslektaşımıza yapılan saldırıyı kınıyor, kendisine geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz.
Son bulmasını dilediğimiz ve istediğimiz bu tür saldırılar hiçbir şekilde savunma mesleğini en iyi
şekilde yerine getirme istek ve idealimizden bizi geri döndürmeyecektir.
Türkiye Barolar Birliği olarak avukatlık mesleğine ve meslektaşlarımıza kararlılıkla sahip çıkmaya
devam edeceğimizden kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Üyesi İstanbul Barosu’na kayıtlı Av. Can
Atalay; 1. derecede kentsel ve doğal sit olan Üsküdar, Validebağ Korusu’nda hukuksuz bir şekilde
inşai faaliyet başlatan ve ağaçları söken Üsküdar Belediyesi ekiplerine karşı, mahkemece verilen
yürütmeyi durdurma kararına uyulmasını sağlamak üzere avukatlık görevini yaparken gözaltına
alınarak darp edilmiş ve hakaret uğramıştır.
Cumhuriyet Savcılığı tarafından verilmiş bir talimat ve herhangi bir mahkeme kararı olmadığı halde, yasalar açıkça çiğnenerek Av. Can Atalay zorla polis aracına bindirilmiş, özgürlüğünden alıkonulmuş, araç içerisinde dövülmüş, tehdit edilmiş ve hakarete uğramıştır.
Saldırıyı şiddetle kınıyor, zorbalığı yapan polisler hakkında adli ve idari yönden gerekenlerin derhal
yapılmasını ilgililerden talep ediyoruz.
Konunun takipçisi olacağımızı kamuoyuna saygıyla duyururuz.
Mersin Barosu üyesi meslektaşımız Av. Memet Halis Yolun, 21.10.2014 tarihinde Adıyaman Adliyesi
içerisinde, duruşma çıkışı saldırıya uğramıştır.
Meslektaşımıza yapılan saldırıyı kınıyor, Türkiye Barolar Birliği’nin olayın takipçisi olacağını kamuoyunun bilgilerine sunuyoruz.
Denizli Barosu üyesi meslektaşımız Av. Esra Mercan Peşdereli, 17.10.2014 tarihinde bürosunda uğradığı bıçaklı saldırı sonucu yaralanmıştır.
Meslektaşımıza yapılan saldırıyı kınıyor, en kısa zamanda sağlığına kavuşmasını diliyoruz.
Türkiye Barolar Birliği ve Denizli Barosu, failin bir an önce yakalanması ve gereken cezayı alması
için konunun takipçisi olacaktır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Ellerinize ve Yalana Dair
Bütün taşlar gibi vekarlı,
hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli,
bütün yük hayvanları gibi battal, ağır
ve aç çocukların dargın yüzlerine benzeyen elleriniz.
Arılar gibi hünerli, hafif,
sütlü memeler gibi yüklü,
tabiat gibi cesur
ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin
altında gizleyen elleriniz.
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa,
beyaz perde de yalan söylüyorsa çıplak baldırları
kızların,
dua yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin
gecelerinde ay ışığı,
Bu dünya öküzün boynuzunda değil,
bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.
Ve insanlar, ah, benim insanlarım,
yalanla besliyorlar sizi,
halbuki açsınız,
etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız.
Ve beyaz bir sofrada bir kere bile yemek
yemeden doyasıya,
göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.
----------İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
Avrupalım, Amerikalım benim,
uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi,
ellerin gibi tez kandırılır, kolay atlatılırsın....
söz yalan söylüyorsa,
renk yalan söylüyorsa,
ses yalan söylüyorsa,
ellerinizden geçinen
ve ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı,
bu zulüm bitmesin diyedir.
NAZIM HİKMET
MAKALE
ADALETİN BU MU DÜNYA!!!
Av. Aziz CANATAR
Bu yazıyı yazarken, adaletle ilgili
olarak, bazı düşünürlerin ve bu konudaki seçkin ve saygın hukukçuların görüşlerini ve evrensel hukuk
kurallarını ve anlayışını ortaya koyarak açıklamaya çalışacağım.
Yargıtay binasının ve bütün adliyelerin önünde asılı bulunan adalet tanrıçası olarak nitelendirilen Themis
heykelinin vermek istediği mesajı n
açılımını yaparak başlamak istiyorum.
Adalet tanrıçası olarak nitelenen
bir kadın vardır. Kadının gözleri
kapalıdır, göğsü açıktır. Bu kadının
bağrında bir bebek bulunmaktadır.
Kadının bir elinde kılıç, bir elinde
terazi, ayaklarının altında bir yılan
ve yılanın altında da kitaplar bulunmaktadır.
26 barobirlik
Kadının gözleri kapalıdır. Bu kapalılık körlük değildir. Aksine, iyi hissetmesidir. Duyarlı olmayı, ırk, renk,
cinsiyet ve bütün inançlar karşında,
ayrım yapılamayacağını, duygusallığı değil, objektif anlayışı esas alacağı, kısacası herkese eşit davranacağını,
Göğsünün açıklığı, adaletin açık ve
şeffaf olduğunu, bağrındaki bebek
ise, yargılama yapılırken, herkesin
masum olduğu varsayılarak adalet
dağıtılacağı,
Bir elindeki terazi ise, adalet o kadar hassastır ki, bir tüy parçası bile
sarsılmasına neden olabilir ama her
zaman dengededir.
Ayağının altında, bir tarafta yılan,
yılanın altında ise kitap vardır. Yılan
kötülüğü, kitap ise yasa ve hukuku
temsil etmektedir. Elindeki kılıçla,
bir çırpıda yılanı etkisiz hale getirebilecekken, yasa ve hukuka bağlılı-
ğından dolayı, bu gücünü kullanmamaktadır.
Themis heykelindeki teraziyi Eflatun’un bir sözüyle ifade etmek gerekirse, Eflatun, bir sözünde “Bir
altın külçesinde, yüzde bir oranında bir yabancı madde varsa,
bunu saflaştırmak mümkündür.
Ancak, verilecek bir kararda, yüzde bir oranında bir adaletsizlik
varsa, buna adalet demek mümkün değildir” Diyor. Günümüzde,
ülkemizde yapılan yargılamalarda,
bu anlayışın bulunduğunu söylemek
oldukça zordur. Bazen verilen kararlarla ilgili olarak vicdan muhasebesi
ve özeleştiri yaptığımızda ve kendi
kendimize sorduğumuzda; bu kararda, mum ışığıyla değil de güneş ışığıyla adalet arasan bile bulamazsın
diyoruz.
Almanya ‘da l8.yüzyılda geçen bir
olayı anlatmak istiyorum. Dönemin
MAKALE
kıralı Frederik, bir saray yaptırmak
ister. Yaptıracağı sarayın bahçesine
isabet eden yerde, Sans-souci isimli
bir köylünün değirmeni bulunmaktadır. Kral değirmeni yıktırmak
ister, ancak köylü buna razı olmaz,
değirmenini yıktırmak istemez. Bu
köylünün, bu karşı çıkışı karşısında, Kral ”Ben kralım, bu değirmeni yıkacağım.” diye çıkıştığında,
Köylü “Sen Kral olabilirsin ama
Berlin’de Hakimler var.” diye karşılık verir.
Bu olay, Hakimler ve mahkemelere
inanmanın ve güvenmenin ifadesi
olduğu gibi Siz Kral bile olsanız, hak
ve adalet sizin üstünüzdedir. Demokrasinin ve hukukun işlediği yerde, herkesin adaletin gerçekleşeceğine inanması gerekir. Aksi takdirde
adalete karşı inanç ve güven sarsılır.
Adalet, hukuk devleti anlayışı ve hukukun üstünlüğü ilkesi, daha doğrusu demokrasinin bütün kurum ve
kurallarının eksiksiz uygulandığı
rejimlerde söz konusu olur ki; bu değerlerin olmadığı ülkelerde, ne adaletten ne de Hukuk Devletinden söz
etmek imkânsızdır.
Adalet üzerine verilen kararlar,
yasa ve hukuka uygun olmalı ve de
vicdanları rahatsız etmemelidir.
Verilen karardan dolayı, bir hakim
vicdan muhasebesi ve özeleştiri yaptığında rahatsız oluyorsa o kararda
adalet yoktur. Yasa ve hukuk kuralları ne kadar önemliyse, vicdan da o
kadar önemlidir.
Bu konuda, büyük devlet adamı ve
düşünür, Mahatma Gandhi “ HER
TÜR MAHKEMEDEN DAHA YÜKSEK BİR MAHKEME VARDIR, O DA
VİCDANDIR. O DİĞER BÜTÜN ADALET SİSTEMLERİNİN ÜZERİNDEDİR” diyor. Bu anlayışı içselleştirdiğimizde, adalete ulaşmak hiç de zor
olmaz diye düşünüyorum.
Adaletli olmak ve adalete ulaşmak
için, bir şahıs hakkındaki soruşturma, kovuşturma ve yargılama, usul
ve esas yönünden yasa ve hukuka
uygun olmalı, Avrupa insan hakları sözleşmesi, Avrupa insan hakları
mahkemesi kararları ve evrensel-
leşmiş hukuk kuralları göz önünde
bulundurulmalı, adil yargılama hakkı esas alınarak yapılmalıdır Ve de
yargılama yapan hakim ve savcılar,
çağdaş anlayışı benimsemeli, gerektiğinde, günün koşulları ve toplumun sosyal ve ekonomik ihtiyaçların
karşılayacak nitelikte içtihat üretebilmelidir. Bunu gerçekleştirmek
için de hakim ve savcının iyi bir
hukuk eğitimi alması, kendisini
iyi yetiştirmesi, sürekli okuyarak
kendisini geliştirmesi ve gerçek
anlamda, üstün bir hukuk nosyonu ve formasyonuna sahip hukukçu olmakla gerçekleşebilir.
Adalete ulaşmak için, yukarıda açıkladığımız özelliklerin yanında, yargı
bağımsızlığı şarttır. Yargı bağımsızlığının güvencesi, kuvvetler ayrılığı
prensibidir. Yani, yasama, yürütme
ve yargı erkleri arasındaki dengenin
varlığı ile mümkündür. Yasama ve
yargı, bütünüyle, yürütmenin kontrolüne geçerse, kuvvetler ayrılığı
ilkesi ortadan kalkar, işte o zaman
ne hukuk devleti, ne hukukun üstünlüğü ne de demokrasi kalır. Yargının
bağımsız olmadığı yerde adaletten
söz etmek imkânsızdır. Bu itibarla,
yargı bağımsızlığı adalete ulaşmanın olmazsa olmaz şartıdır. Zira bağımsız yargı herkese bir gün gerekebilir. Bu anlayışı herkes zihnine ve
gönlüne kazımalıdır. Ancak, geçmişten bugüne, iktidara gelen siyasi partiler, her nedense, yargının bağımsız
olması için bir çaba göstermediklerinden, böyle bir isteklerinin bulunduğunu görmek mümkün olmamıştır. Bu anlayışla da, demokrasiyi
ülkemize yerleştirmek imkânsızdır.
Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine
getirilmesidir. Kimine göre insaflı ve
doğru davranmaktır, kimseye zulmetmemektir. Haksızlık yapmamaktır. Herkese eşit davranmaktır.
Eski Yunanlı düşünür Platon’a göre”
adalet, en yüce erdemlerden biri,
insanın ve devletin temel davranış
kuralıdır.”
ARİSTOTELES’İN hareket noktasını
eşitlik kavramı oluşturur. Ona göre
herkese eşit davranmak adalet için
yeterli değildir. Bir hukuk düzeni,
güçsüzleri koruduğu ölçüde adaletli
olabilir.
Konfüçyus’a göre, “ Adalet kutup yıldızı gibi yerinde durur ve geri kalan
her şey onun etrafında döner”.
Gandhia “Haksızlık yapıp, bütün insanlarla birlikte olmaktansa, adaletli davranıp tek başına kalmak daha
iyidir“ derken, Freud “Bırakın adalet
yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun”. demektedir.
Türkiye Avrupa Birliğini girmek için
yoğun bir çaba gösterdiğine göre,
yasalarını, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi kriterlerine ve Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kararları
ve evrensel hukuk kurallarını göz
önünde bulundurmak suretiyle yürürlüğe koymalıdır ve bu yasaları
özüyle ve sözüyle uygulamaya geçirmelidir.
Ülkemizde yaşayan bütün insanların demokratik hak ve özgürlüğü
verildiğinde, bu haklar, ülkemizde
yaşayan bütün insanlardan esirgenmediğinde ve ülkemin sosyal ve
ekonomik sorunları çözüldüğünde;
insanlar, insan gibi yaşama hakkına kavuştuğunda, insan haklarına
saygı gösterildiğinde, insan hakları
ihlalleri sona erdiğinde, yargısız infazlar bittiğinde, eziyet ve işkence
ile mücadele edildiğinde, faili meçhul cinayetler aydınlandığında, suç
işleme imtiyazı ortadan kalktığında
ve yasalar herkese eşit olarak uygulandığında, yargı siyasal iktidarın
etkisinden kurtulup gerçek anlamda
bağımsız olduğunda, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi uyarınca, insanlar adil bir şekilde yargılandığında,
ifade özgürlüğünün önündeki engeller kalktığında, yasaklar ülkesi olmaktan kurtulduğumuzda, korkular
bittiğinde ve herkes kendini güvende hissettiğinde, özetle, demokrasi
bütün kurum ve kurallarıyla işlediğinde,
Adalete ulaşmak mümkün olur. Aksi
takdirde, bir isyanın ifadesi olarak,
bize ‘’adaletin bu mu dünya ?’’ demekten başka bir şey kalmıyor...
barobirlik
27
MAKALE
ANAYASA MAHKEMESİ
İÇTÜZÜĞÜNÜN KAPSAMI
VE BİREYSEL BAŞVURU
Muharrem İlhan KOÇ
Anayasa Mahkemesi Raportörü
I. GİRİŞ
Anayasanın 9. maddesi, yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız
mahkemelerce kullanılacağını belirtmektedir. Yargıya ilişkin Devlet
yetkisinin bağımsız mahkemelerce
kullanılması, Anayasanın 6. maddesinde yer alan “Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara
göre, yetkili organları eliyle kullanır...
Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet
yetkisi kullanamaz.” hükmünün bir
28
barobirlik
sonucudur. Devlet organlarının kullandıkları yetkilerin Anayasal dayanağı olması gerekir.
Konumuzla ilgili Anayasanın 138.
ve devamı maddelerinde, mahkemelere, hâkim ve savcılara, duruşma ve
mahkeme kararlarına, mahkemelerin kuruluşu, yargılama usulleri,
yargı kolları ve yüksek mahkemelere ilişkin hükümler yer almaktadır.
Anayasanın “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.”
şeklindeki 142. maddesi hükmü,
bütün yargı kollarında ve yargılama derecelerinde yer alan mahkemeler yönünden geçerlidir. Bununla
birlikte yüksek mahkemelerle ilgili
Anayasada özel düzenlemeler bulunmaktadır (madde 149-157).
Mahkemelerin yargılama usullerine
ilişkin anılan kuralı içeren düzenlemeler Anayasa Mahkemesi (madde
149/5), Yargıtay (madde 154/son),
Danıştay (madde 155/son), Askeri
Yargıtay (madde 156/son) ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (madde
157/son) ile ilgili maddelerde yer almaktadır.
Anayasa Mahkemesinin kendi yaptığı İçtüzükle görevi kapsamındaki
işlerin yargılama usullerini düzenlemesi bireysel başvuru çerçevesinde incelenecektir.
MAKALE
II. ANAYASA MAHKEMESİNE
İLİŞKİN DÜZENLEME
Anayasa Mahkemesinin yargılama ve çalışma usulüne ilişkin 1961
Anayasasının 148. maddesi “Anayasa Mahkemesinin kuruluşu ve yargılama usulleri kanunla; Mahkemenin
çalışma tarzı ve üyeleri arasındaki
işbölümü kendi yapacağı İçtüzükle
düzenlenir” şeklindedir.
Bu düzenlemeye benzer şekilde
1982 Anayasasının 149. maddesinin beşinci fıkrası, Anayasa Mahkemesinin kuruluşu, Genel Kurul
ve bölümlerin yargılama usulleri,
Başkan, başkanvekilleri ve üyelerin
disiplin işlerinin kanunla; Mahkemenin çalışma esasları, bölüm ve
komisyonların oluşumu ve işbölümünün kendi yapacağı İçtüzükle
düzenleneceğini ifade etmektedir.
Bu kapsamda son olarak 30/3/2011
tarih ve 6216 sayılı Kanunla Anayasa Mahkemesinin kuruluşu ve
yargılama usulleri düzenlenmiştir. Kanunun 1. maddesi, Anayasa
Mahkemesinin yapısını, görevlerini,
yargılama usullerini, Başkan, başkanvekilleri ve üyelerinin seçimini,
disiplin ve özlük işleri ile raportörler, raportör yardımcıları ve personelinin niteliklerini, atanmalarını,
görev ve sorumluluklarını, disiplin
ve özlük işlerine ilişkin esasları düzenlemek şeklinde amaç ve kapsamı
belirtmektedir.
Anayasa Mahkemesi dışındaki diğer yüksek mahkemelerle ilgili olarak, yargılama usullerinin kanunla, çalışma esaslarının İçtüzükle
düzenlenmesi yönünde bir kural
bulunmamaktadır. Bununla birlikte, yargılama usullerinin kanunla
düzenleneceği yönündeki anayasal
kurallar dikkate alındığında, bu
kapsamda yapılacak düzenlemenin
niteliği yönünden yüksek mahkemeler arasında veya yüksek mahkemelerle genel mahkemeler arasında bir
farklılık bulunmamaktadır. Yüksek
mahkemelerin yargılama usulü esasen yargılama usulüne ilişkin ka-
nunlara veya kuruluş kanunlarına
dayanmaktadır (Ceza Muhakemesi
Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, İdari Yargılama Usulü Kanunu, Yargıtay Kanunu, Danıştay Kanunu, Askeri Yargıtay Kanunu gibi).
Anayasa Mahkemesinin yargılama
usullerinin düzenlenmesine yönelik
1961 ve 1982 Anayasalarının farklı
kurallar içermediği, kuruluşundan
bu yana Yüksek Mahkemenin yargılama usullerinin kanunla düzenlenmesi yönündeki anayasal kuralın
değişmediği görülmektedir.
Belirtilen Anayasal kurallar çerçevesinde, Anayasa Mahkemesinin
yargılama usullerinin kanunla düzenlenmesi gerekir.
İkinci olarak 3/12/1986 tarih ve 19300
sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve
12/7/2011 tarihine kadar yürürlükte
olan İçtüzükte, düzenlemenin amacı
Mahkemenin verimli ve düzenli biçimde çalışmasını sağlamak olarak ifade
edilmiştir (madde 1).
Son olarak, 12/7/2012 tarih ve 28351
sayılı Resmi Gazetede yayımlanan
yürürlükteki İçtüzüğün 1. maddesi ise
“Anayasa Mahkemesinin iç düzenini,
işleyişini, teşkilatını, Bölüm ve Komisyonların oluşumunu, çalışma, yargılama usul ve esaslarını… düzenlemek”
şeklinde amaç ve kapsamı belirlemektedir. Anayasanın 149. maddesi ve
6216 sayılı Kanunun 5. maddesi İçtüzüğün hukuki dayanağı olarak belirtilmiştir (İçtüzük, madde 2).
III. ANAYASA MAHKEMESİ
İÇTÜZÜĞÜ
Hukuki dayanak olarak belirtilen 6216
sayılı Kanunun 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde, Kanun
çerçevesinde “çalışma usulleri” İçtüzükle düzenlenecek konular arasında
sayılmışken, aynı fıkranın (c) bendinde “yargılama usul ve esasları” da
Kanun çerçevesinde İçtüzükle düzenlenecek konular arasında gösterilmiştir.
1982
Anayasası
döneminde
3/4/2011 tarihine kadar yürürlükte
olan 10/11/1983 tarih ve 2949 sayılı Kanunun 44. maddesi, Anayasanın
149. maddesinin beşinci fıkrasına
uygun olarak, Yüksek Mahkemenin
çalışma esasları ve üyeleri arasındaki iş bölümünü yapacağı İçtüzükle düzenleyeceği yönündedir.
Bunun yanında, bireysel başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesine ilişkin düzenlemeler içeren Kanunun 48. ve 49. maddelerinde, kabul
edilebilirlik şartları ve incelemesi ile
esas hakkında incelemenin usul ve
esaslarıyla ilgili diğer hususların İçtüzükle düzenleneceği belirtilmektedir
(Kanun, madde 48/5, 49/8)
Yüksek Mahkemenin ilk kuruluş
kanunu olan 22/4/1962 tarih ve
44 sayılı Kanunun 41. maddesindeki “Anayasa Mahkemesinin çalışma
tarzı ile üyeler arasındaki İşbölümü,
mahkemenin yapacağı İçtüzükle düzenlenir.” hükmü 1961 Anayasasının
148. maddesiyle uyumludur.
İlk olarak 1961 Anayasası ve 44
sayılı Kanun döneminde çıkarılan
3/8/1962 tarih ve 11171 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İçtüzüğün
1. maddesinde, Anayasa Mahkemesinin çalışma esasları ve usulleri
hakkında kanunlarda ve İçtüzükte
hüküm bulunmayan hallerde genel
hukuk kurallarının uygulanacağı
belirtilmektedir. Bu kural, İçtüzüğün Yüksek Mahkemenin çalışma esas ve usullerini düzenlemeyi
amaçladığını göstermektedir.
Anayasa Mahkemesinin önceki kuruluş kanunlarında, Kanun çerçevesinde
olsa dahi, yargılama usullerinin İçtüzükle düzenleneceğine dair 6216 sayılı
Kanunun 5. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (c) bendi hükmüne benzer
bir düzenleme yer almamaktadır.
Sonuç olarak yürürlükteki kuruluş
kanununda, Anayasa Mahkemesinin
yargılama usul ve esaslarının Kanun
çerçevesinde İçtüzükle düzenleneceği
belirtilmektedir.
barobirlik
29
MAKALE
IV. YARGILAMA USULÜ
Bir mahkemenin/yargı merciinin
uyuşmazlık veya yargılama konusu hakkında karar verme sürecine
ilişkin kurallar bütünü yargılama
usulünü oluşturur. Bu kurallar yargılama sürecine katılanların hak ve
yetkilerini belirler. Yargılama usulü,
yargılama sürecini düzenleyen ve
taraflar yönünden sonuç doğuran
işlem ve kararları içerir. Bu nitelikte
olmayan ve mahkemenin iç işleyişini düzenleyen kuralların çalışma
esaslarını oluşturduğu söylenebilir.
Mahkemenin çalışma esaslarını belirleme amacına yönelik bir düzenlemenin, yargılama sürecine ilişkin
ve taraflar yönünden sonuç doğuran
bir kapsamda olmaması gerekir.
Hak arama hürriyeti ve yargılama
sürecine ilişkin haklar Anayasal güvence altına alınmıştır. Yargılama
usullerinin kanunla düzenlenmesi,
hukuk güveliği ile eşit, adil ve tarafsız bir uygulamayı sağlamaya
yöneliktir. Yargılamanın tarafları
ve yargılama konusundan bağımsız olarak, mahkemelerin önceden
belirli kurallarla tarafların ve kamunun denetimine açık biçimde
uyuşmazlığı çözmeleri yargılama
usulünün amacıdır.
Bu çerçevede, Anayasa Mahkemesinin görevleri arasında, kanunların,
kanun hükmünde kararnamelerin
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas
bakımlarından uygunluğunu denetlemek, bireysel başvuruları karara
bağlamak, Anayasa değişikliklerini
şekil bakımından denetlemek, Yüce
Divan sıfatıyla yargılama yapmak,
siyasi parti kapatma davalarına
bakmak ve siyasi partilerin mali
denetimini yapmak gibi farklı nitelikte işler olduğu görülmektedir.
Anayasada Yüksek Mahkemenin
görev ve yetkisi kapsamında belirtilen bu işlerin, yargılama usullerine
göre yürütülmesi gerektiği açıktır.
Kanunda İnceleme ve Yargılama
Usulleri başlığı altında ayrı bö30 barobirlik
lümler halinde İptal Davası, İtiraz
Yolu, Bireysel Başvuru, Siyasi Parti
Kapatma ve Dokunulmazlığın Kaldırılması Davaları, Siyasi Partilerin
Mali Denetimi, Yüce Divan Yargılaması düzenlenmiştir.
V. BİREYSEL BAŞVURU
Anayasanın 148. maddesine 5982
sayılı Kanunla eklenen fıkralarla,
herkesin, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi kapsamındaki herhangi
birinin kamu gücü tarafından ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabileceği, bireysel
başvuruya ilişkin usul ve esasların
kanunla düzenleneceği belirtilmektedir (Anayasa, madde 148/3-5).
Bu doğrultuda 6216 sayılı Kanunun
45 ilâ 51. maddelerinde bireysel
başvuru düzenlenmiştir.
Bireysel başvuruya ilişkin düzenlemelere bakıldığında, kabul edilebilir bulunan bir başvuruya ilişkin inceleme sonunda, başvurucunun bir
Anayasal hakkının ihlal edildiğine
ya da edilmediğine karar verileceği,
ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin
ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmektedir. Ayrıca
ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili
mahkemeye gönderileceği, yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu
lehine tazminata hükmedilebileceği veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebileceği ifade
edilmektedir (Kanun, madde 50).
Bu hükümler ışığında, bireysel başvuru kapsamında yapılan insan
hakları yargılamasının, usul ve sonuçları itibarıyla genel mahkemelerde görülen bir davaya benzediği
söylenebilir. Bu nedenle, genel olarak gerçek kişilerce yapılan bireysel
başvurular, yargılama usulünün uygulanması yönünden özellik arz etmektedir. Başvuru hakkı, başvuru
usulü, kabul edilebilirlik, esas incelemesi bireysel başvurunun yargılama usulünün kapsamındadır.
Bu çerçevede ilk olarak, 6216 sayılı
Kanunun 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasında bireysel başvurunun,
başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse
ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerektiği
belirtilmesine karşın, İçtüzüğün 64.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilk halinde bireysel başvurunun,
başvuru yollarının tüketildiği ve buna
ilişkin kararın kesinleştiği tarihten,
başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerektiği
belirtilmekteydi. Bu şekilde bireysel başvuruya ilişkin Kanunda yer
alan düzenlemeyi tekrar etmenin
ötesinde bir kural getirildiği görülmektedir. 5/3/2014 tarih ve 28932
sayılı Resmi Gazetede yayımlanan
İçtüzük değişikliğiyle anılan fıkra
Kanunun 47. maddesine uygun hale
getirilmiştir.
İkinci olarak, Kanunun 49. maddesinin
(5) numaralı fıkrasında, Bölümlerin,
esas incelemesi aşamasında, başvurucunun temel haklarının korunması
için zorunlu gördükleri tedbirlere resen veya başvurucunun talebi üzerine
karar verebileceği hükmü yer almakta
iken, İçtüzüğün tedbir kararını düzenleyen 73. maddesinde başvurucunun
yaşamına ya da maddi veya manevi
bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike
bulunduğunun anlaşılması üzerine,
Bölümlerce esas inceleme aşamasında
gerekli tedbirlere karar verilebileceği
belirtilmektedir. Kanunda, yaşama ya
da maddi veya manevi bütünlüğe yönelik ciddi bir tehlike bulunması halinde tedbirin uygulanabileceği yönünde
bir kural bulunmamaktadır. İçtüzükle
tedbirin kapsamı Kanunda yer alan
düzenlemeden farklı biçimde düzenlenmiştir.
MAKALE
Başvuru usulüne ve tedbir kararına
ilişkin belirtilen İçtüzük düzenlemelerinin bireysel başvurunun inceleme
ve yargılama usulüne ilişkin olduğu
açıktır.
Üçüncü olarak, İçtüzüğün 71. maddesinin (2) numaralı fıkrası “Adalet
Bakanlığı başvuruya ilişkin görüşünü
otuz günlük süre içinde verir. Talep
hâlinde Mahkemece bu süre otuz gün
daha uzatılabilir. Başvurunun Adalet
Bakanlığına bildiriminden itibaren
belirtilen sürelerde cevap verilmediği
takdirde, Mahkeme dosyadaki bilgi ve
belgelere göre kararını verir.” şeklinde iken 5/3/2014 tarihli değişiklikle
“Adalet Bakanlığı başvuruya ilişkin
görüşünü otuz günlük süre içinde bildirir. Talep hâlinde Bölüm Başkanınca
bu süre otuz güne kadar uzatılabilir.
Başvurunun Adalet Bakanlığına bildiriminden itibaren belirtilen sürelerde
cevap verilmediği takdirde, Mahkeme
dosyadaki bilgi ve belgelere göre kararını verir. Mahkeme, içtihadın oluştuğu alanlarda veya ivedilikle karar
verilmesi gereken durumlarda Bakanlık cevabını beklemeden başvurunun
kabul edilebilirlik ve esası hakkında
karar verebilir.” olarak yeniden düzenlenmiştir.
Bu değişiklikten sonra Kanunun 49.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uya-
rınca kabul edilebilirliğine karar verilen veya kabul edilebilirliği esasla
birlikte incelenecek başvuruların bilgi
için Adalet Bakanlığına gönderilmesi
ve Adalet Bakanlığının gerekli gördüğü hâllerde görüşünü bildirmesi işlevsiz kalabilecektir. Nitekim Anayasa
Mahkemesinin 2/4/2014 tarih ve B.
No: 2014/3986 sayılı Yaman Akdeniz ve
diğerleri başvurusunda Anayasa Mahkemesi II. Bölümü, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 71. maddesinin (2)
numaralı fıkrası uyarınca başvurular
hakkında ivedilikle karar verilmesini
gerekli görerek Bakanlık cevabı beklenilmeden başvuruyu kabul edilebilirlik ve esas bakımından incelemiştir.
Aynı şekilde 29/5/2014 tarih ve B. No:
2014/4705 sayılı Youtube LLC Corporation Service Company ve diğerleri
başvurusunda “Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü’nün 71. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurular
hakkında ivedilikle karar verilmesini
gerekli görerek Bakanlık cevabı beklenilmeden incelenmesine ve başvurunun niteliği itibarıyla Genel Kurul
tarafından karara bağlanmasını gerekli gördüğünden Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 28. maddesinin (3)
numaralı fıkrası uyarınca görüşülmek
üzere Genel Kurula sevkine” karar verilmiştir.
Bireysel başvuruya ilişkin mevzuatta taraf sıfatı olduğuna yönelik bir
hüküm bulunmamakla birlikte, başvurularla ilgili görüş bildirme görev
ve yetkisi bulunan Adalet Bakanlığı,
Anayasa Mahkemesince içtihadın
oluştuğu veya ivedilikle karar verilmesi gerektiği kabul edilen durumlarda görüşünü sunamayacaktır.
Bu uygulama, bireysel başvuruya
ilişkin yargılama usulünün Kanunun
belirlediği çerçeveyi aşan şekilde İçtüzükle düzenlenmesi ve Adalet Bakanlığının yargılama usulü kapsamındaki
görüş bildirme yetkisinin işlevsiz hale
gelmesi sonucunu doğurmaktadır. Ayrıca bu şekilde yapılacak inceleme,
Anayasa Mahkemesince kurum veya
kuruluşlardan bilgi/belge istenmediği
durumlarda başvurunun, sadece başvurucu tarafından sağlanan bilgilerle
sonuçlandırılmasına neden olacaktır.
Bireysel başvurunun ikincil niteliği,
başvurunun sadece başvurucu tarafından sağlanan bilgilerle sonuçlandırılmasının doğurabileceği sakıncalar ile
Adalet Bakanlığına görüş bildirmesi
için İçtüzükle tanınan süre dikkate
alındığında, Adalet Bakanlığı cevabı
beklenilmeden bireysel başvuruların
esastan incelenmesinin doğru bir yöntem olmadığı söylenebilir.
barobirlik
31
MAKALE
VI. DEĞERLENDİRME
Anayasanın yasama yetkisine ilişkin “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.
Bu yetki devredilemez.” şeklindeki 7.
maddesi ve Anayasa Mahkemesi’nin
yargılama usullerinin kanunla düzenlenmesini öngören Anayasanın
149. maddesinin beşinci fıkrası
hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Kanunun 5. maddesi hükmü
Anayasa Mahkemesinin yargılama
usulleri yönünden yasama yetkisinin devri niteliğindedir.
Bunun sonucu olarak İçtüzükte yer
alan düzenlemelerden bazılarının
Anayasa Mahkemesinin yargılama
usulüne ilişkin hükümler içerdiği ve
ayrıca bunlardan bazılarının Kanunun çerçevesini aşan, yeniden belirleyen veya Kanun hükmünü kaldıran nitelikte olduğu görülmektedir.
Anayasanın Yüksek Mahkemeye
verdiği kendi çalışma esaslarını ve
iş bölümünü düzenleme yetkisinin,
yargılama usulünü belirlemeyi ve
Kanunla düzenlenen yargılama usulüne ilişkin hükümleri değiştirmeyi/kaldırmayı içerdiği söylenemez.
Yargılama usulünün içerdiği hak,
yetki ve yükümlülüklerin İçtüzükle
düzenlenmesi Anayasal kurala uygun değildir.
32
barobirlik
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün,
Anayasa Mahkemesinin görev ve
yetkisi kapsamında olan bir işle ilgili ve yargılama usulüne göre verilen bir karara dayanmadığı açıktır.
İçtüzük, Anayasa Mahkemesi kararıyla çıkarılmış olmakla birlikte, kendisi bir Anayasa Mahkemesi
kararı olmadığından Anayasanın
153. madde birinci ve son fıkraları
kapsamında kesin ve ayrıca yasama,
yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri
bağlayıcı nitelikte değildir.
Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin
doğrudan Anayasadan aldığı yetkiye dayanarak çıkardığı, ancak Kanunun 5. maddesi nedeniyle yargılama usullerini de kapsayan İçtüzük
hakkında yargı yoluna başvurulmasının mümkün olduğu söylenebilir.
Ancak çıkarılan İçtüzük, Anayasa
Mahkemesi kararından bağımsız
değildir. Bu nedenle, İçtüzük hakkında genel görevli mahkemelerde açılacak bir davanın, İçtüzüğün
Anayasa Mahkemesi kararına dayandığı gerekçesiyle reddedilmesi
olasıdır.
Bununla birlikte, İçtüzük hükümlerine dayanılarak verilen Anayasa
Mahkemesi kararları Anayasanın
153. madde birinci ve son fıkraları
kapsamında kesin ve ayrıca yasama,
yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri
bağlayıcı nitelikte olduğundan dava
konusu olamayacaktır.
Anayasa Mahkemesinin kuruluşundan itibaren kendi yapacağı
İçtüzükle çalışma esaslarının düzenlemesinin amaçlandığı görülmektedir. Anayasal dayanağı olmamasına karşın, Kanunda yargılama
usulleri de İçtüzük kapsamında gösterilmiş ve Kanunla verilen yetkiyle
bu kapsamda düzenlemeler yapılmıştır. Yargılama usulüne ilişkin
İçtüzükte yer alan düzenlemeler
yargılama usullerinin kanunla düzenlenmesi yönündeki Anayasal kurala
uygun düşmemektedir.
Bu çerçevede ortaya çıkan Anayasaya aykırılık sorununun, Kanunun
49. maddesinin (7) numaralı fıkrasında belirtildiği üzere, usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun hükümlerinin istikrarlı
bir şekilde uygulanmasıyla, bunun
mümkün olmadığı durumlarda ise
yargılama usulüne ilişkin hususların Kanunda düzenlenerek giderilmesi gerekir. Bu şekilde, bireysel
başvurunun yargılama usulü genel
yargılama usulü kurallarıyla uyumlu biçimde geliştirilebilir.
BASIN AÇIKLAMASI
KAMU AVUKATLARI HAKLARINI İSTİYOR
Türkiye Cumhuriyeti, Anayasa’nın 2. maddesine göre; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Bir hukuk
devletinin en önemli özelliklerinden biri de bağımsız ve tarafsız yargının yanında idarenin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olmasıdır. Yürütme erkinin eylem ve işlemlerinin en önemli taraflarından birini de 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda “Avukatlık Hizmetleri Sınıfı” olarak tanımlanan kamuda çalışan avukatlar oluşturur. Yargının üç kurucu unsurundan biri olan savunmanın yürütme içindeki temsilcileri konumundaki kamu avukatlarının, idarenin iş ve eylemlerinin hukuka uygun olmasına, dolayısıyla kamu hizmetlerinin hukuki anlamda güvenirliğine
etken katkıları nedeniyle görevlerini her türlü vesayetten uzak, yasaların belirlediği çerçeve içinde serbestçe
yapabilmeleri sistemin saydamlığı ve hesap verebilirliği açısından önem arz etmektedir. Hak adına, hukuk adına yargının asli unsurlarından biri olarak görev yapan, bu nedenle de faaliyetleri hâkim
ve savcı gibi diğer yargı mensupları ile benzerlik taşıyan kamu avukatlarının özlük hakları bakımından farklı
bir statüye tabi kılınmış olmalarının kabul edilebilir, geçerli bir gerekçesi mevcut değildir. Öte yandan 657 sayılı yasanın ilk halinde avukatlık hizmetleri sınıfı ile denetim hizmetleri, sağlık hizmetleri
ve teknik hizmetler sınıfında mali ve özlük haklar açısından bir eşitlik söz konusu iken; 1988 yılından sonraki
düzenlemelerle bu eşitlik avukatlar aleyhine bozulmuştur. Öyle ki 657 sayılı yasanın yürürlüğe girmesinden
bu yana kamuda çalışan avukatların özlük haklarına ilişkin önemli sayılabilecek bir iyileştirme sağlanamamıştır. Hal böyle iken; Kamuda çalışan avukatların özlük hakları başta olmak üzere diğer çalışma koşullarının, hukuk devleti uygulamaları çerçevesinde savunmanın bağımsızlığı ilkesine de uygun olacak biçimde düzenlenmesi bir an önce
gerçekleştirilmelidir. Bu cümleden olarak;
Kamuda çalışan avukatların bağımsızlıklarını güvence altına alacak, tüm kamu avukatlarını tek bir çatı altında toplayacak yeni bir düzenlemeye gidilmelidir.
Kamu avukatlarının özlük hakları idarenin saygınlığına da uygun olacak şekilde düzenlenmelidir.
Bu çerçevede; ek göstergeleri asgari 3600 olmak üzere kıdeme göre daha da yukarıya çıkarılmalıdır. Özel hizmet tazminatı arttırılmalıdır. Vekâlet ücreti limiti kaldırılmalıdır.
Sadece Avukatlık Yasasına uygun olarak “avukat unvan ve yetkisini” kazanmış olan kişiler kamuda avukat
olarak görevlendirilebilmelidirler.
Kamu ya da özel, özünde farklılık bulunmayan, yasalara uygun savunma işini yapan avukatların tabi oldukları
disiplin ve soruşturma usullerinde yeknesaklık sağlanmalıdır; bu bağlamda Avukatlık Yasasına aykırı düzenlemelere son verilmelidir.
Tüm ilgilileri kamu avukatlarının bu haklı isteklerine karşı duyarlı olmaya
çağırıyoruz. Kamuoyuna saygıyla duyururuz.
Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu
barobirlik
33
ULUSLARARASI İLİŞKİLER
VE AB MERKEZİ
TÜRK CEZA ADALET SİSTEMİNİN
ETKİNLİĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ PROJESİ
Türkiye Barolar Birliği, Adalet Bakanlığı, HSYK ve Adalet Akademisi’nin ortaklıkları ile Avrupa Konseyi Türkiye Program Ofisi tarafından yürütülmekte olan Türk
Ceza Adalet Sisteminin Etkinliğinin Geliştirilmesi Projesinin avukatlara özgülenen 4. bileşeni kapsamında faaliyetler sürdürülmektedir.
Bu bağlamda;
12-13 Ekim 2014 tarihlerinde Şanlıurfa Barosu’nun ev
sahipliğinde Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep ve Mardin barolarının katılımı ile;
19-20 Ekim 2014 tarihlerinde Samsun Barosu’nun ev
sahipliğinde Sinop, Çorum, Amasya, Tokat ve Ordu Barolarının katılımı ile;
24-25 Ekim 2014 tarihlerinde Trabzon Barosu’nun ev
sahipliğinde Artvin, Giresun, Gümüşhane/Bayburt ve
Rize barolarının katılımı ile seminerler düzenlenmiştir.
Toplam 400’ün üzerinde meslektaşımızın katıldığı seminerlerde;
Av. Zeynep Pelin Ataman tarafından “Savunma Etiği”,
Hazırlayan: Murat Yalkın
Askeri Yargıtay Onursal Başkanı Fahrettin Demirağ tarafından “Savunma Stratejisinin Hazırlanması ve Dilekçe Yazma”,
Av. Aynur Tuncer Yazgan tarafından “Adli Yardım”
Av. Naim Karakaya tarafından “Avukatın Soru Sorması”
başlıklı kitapçıkların içerikleri anlatılmıştır.
Proje kapsamında 7000 adet basılarak tüm barolarımıza dağıtımı gerçekleştirilen ceza alanında çalışan
avukatlar için el kitapları gördüğü yoğun ilgi nedeniyle
10.000 adet daha basılarak meslektaşlarımıza iletilmesi amacıyla barolara dağıtılmıştır. Söz konusu kitapçıkların dijital hallerine web sitemiz aracılığı ile ulaşılabilir. http://www.barobirlik.org.tr/Detay35901.tbb
Bu bileşen kapsamında sürdürülen faaliyetler;
7-8 Kasım 2014 tarihinde Tekirdağ Barosu’nun ev sahipliğinde Edirne, Kırklareli ve Çanakkale barolarının
katılımı ile;
14-15 Kasım 2014 tarihlerinde Malatya Barosu’nun ev
sahipliğinde Kahramanmaraş, Elazığ, Tunceli, Sivas ve
Kayseri barolarının katılımı ile;
21-22 Kasım 2014 tarihlerinde Ankara Barosu’nun ev
sahipliğinde Eskişehir, Çankırı, Bolu, Kırıkkale, Yozgat,
Kırşehir, Aksaray, Afyon, Düzce, Karabük, Kastamonu,
Nevşehir, Sakarya ve Zonguldak barolarının katılımı ile
düzenlenecek seminerler ile son bulacaktır.
Faaliyetlerin tamamlanması ile birlikte 59 baromuza
bağlı toplam 1500’ün üzerinde meslektaşımızın proje
kapsamında sunulan eğitimlerden yararlanmış olması
hedeflenmektedir.
Türk Ceza Adalet Sisteminin Etkinliğinin
Geliştirilmesi İçin İhtiyaç Analiz Raporu ve Eylem
için Tavsiyeler
Projenin birinci bileşeni kapsamında Proje Uzun Dönemli Uzmanı Sayın Marcel Lemonde tarafından hazırlanan “Türk Ceza Adalet Sisteminin Etkinliğinin Geliştirilmesi için İhtiyaç Analiz Raporu ve Eylem için Tavsiyeler
Başlıklı” çalışma tamamlanarak yayımlanmıştır. Sayın
Lemonde tarafından hazırlanan çalışma tüm proje ortaklarının eleştirileri ile şekillenerek uzun bir çalışma
34 barobirlik
sonucunda son halini almış olup aşağıda örnekleri sunulan birçok ilgi çekici tespit yer almaktadır.
“Hâkimlerin tarafsızlığını daha iyi bir şekilde güvence
altına almak için, savcılar ve hâkimler birbirinden ayrılmalı ve hâkim/savcıların avukatlarla daha yakın kişisel-sosyal ilişki kurmaları gerekmektedir.”
“Duruşma salonunda savcılar avukatlarla aynı seviyede
oturmalıdır; avukatlar sanıkla serbest bir şekilde iletişim kurabilmelidir.”
“Avukatların baroya kabulü için bir giriş sınavı yapılması; daha kapsamlı ve güçlendirilmiş bir meslek öncesi
eğitime büyük ihtiyaç vardır.”
Raporun tam metnine http://www.barobirlik.org.tr/
Detay25662.tbb adresinden ulaşılabilir.
Uluslararası Konferans
Proje kapsamında sürdürülen faaliyetlerin bir parçası
olarak 25-26 Kasım 2014 tarihlerinde İstanbul’da “Türk
Ceza Adalet Sistemi” başlıklı bir uluslararası konferans
düzenlenecektir. Tüm meslektaşlarımızın katılımına
açık olan konferansta Birliğimizin koordinasyonunda
“Türk Ceza Adalet Sisteminde Avukatın Rolü” başlıklı
oturum düzenlenecektir.
KADINA KARŞI AİLE İÇİ ŞİDDETİN
ÖNLENMESİ PROJESİ
Jandarma Genel Komutanlığı’nın faydalanıcısı olduğu
projeye Birliğimiz proje ortağı statüsü ile destek vermektedir. Bu kapsamda Jandarma subay-astsubaylarının eğitimine ilişkin 30 ilde düzenlenecek toplantıları
gözlemleyerek raporlamak üzere barolarımızla iletişim
kurulmuş ve birer avukat görevlendirilmiştir. Eğitimleri izleyecek avukatlarımızın yönlendirmeleri ile eğitim
müfredatı geliştirilecek ve özellikle hukuki alanda aktarılan bilgilerin daha sağlıklı olması sağlanacaktır.
vb.” birçok soru çıkartılmış. Mağdurun avukat talebine
ilişkin özel bir başlık eklenmiştir.
ABD BÜYÜKELÇİLİĞİNİN BİRLİĞİMİZİ
ZİYARETİ
Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliği İnsan Ticareti
Bürosu temsilcileri Julie P. Hicks, Alison Kiehl Friedman,
Wendy Nassmacher, Mark Horstman ve Filiz Conway,
“Suriye’deki Krizin İnsan Ticareti Boyutu” konusunda
fikir alışverişinde bulunmak ve Türkiye Barolar Birliği’nin bu konudaki çalışmalarını öğrenmek amacıyla
Türkiye Barolar Birliği’ni ziyaret ettiler. Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Av. Güneş Gürseler tarafından
ağırlanan heyete özellikle Birliğimizin yabancıların adli
yardımdan yararlanmaları hususundaki çalışmaları
aktarıldı.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÜLKE
DEĞERLENDİRME BELGESİ’NİN
HAZIRLANMASI ÇALIŞMALARI
Birleşmiş Milletler ve Türkiye arasında sürdürülen çalışmaların temel referans belgesi olan Birleşmiş Milletler Kalkınma İşbirliği Belgesi (UNDCS)’nin 2015 ve
sonrası dönem için revize edilme çalışmalarında temel
hareket alanını oluşturacak BM Ortak Ülke Değerlendirme Belgesi’nin hazırlanması çalışmaları sürdürülmektedir.
Bu kapsamda, Suriye krizi ve bununla bağlantılı olarak
sığınmacılar ve mültecilerin ülkemizdeki durumuna yönelik faaliyetler ilk sırada ele alınmış olup belgenin hazırlık döneminden itibaren tüm toplantılara katılan Birliğimizin de çalışmalarıyla paralel şekilde “Demokratik
Yönetişim ve İnsan Hakları” başlığı büyük önem atfedilen bir diğer alan olarak taslak metinde yerini almıştır.
Söz konusu proje kapsamında Jandarma tarafından müdahale edilen kadına karşı şiddet olaylarında kullanılmak üzere ortak bir form geliştirilmektedir. Jandarma
Genel Komutanlığı ve Proje danışmaları tarafından geliştirilen form Birliğimiz tarafından değerlendirilerek
birçok noktadaki eksikleri vurgulanmış ve formun yeniden değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir. Birliğimiz ve Türk Kadınlar Birliği’nin girişimleri sonucunda
toplanan veriler arasından “kaçıncı evliliğiniz, uyuşturucu kullanıyor musunuz, alkol kullanıyor musunuz
barobirlik 35
BASIN AÇIKLAMASI
ATATÜRK’ÜN AÇTIĞI AYDINLIK YOLDA,
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ EGEMEN KILMAK,
BARIŞ, KARDEŞLİK VE HUZUR İÇİNDE YAŞAMAK İÇİN
MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİZ
Ulusumuzun bağımsızlık savaşının önderi, laik demokratik Cumhuriyetimizin kurucusu, eşsiz
devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk’e ve ilkelerine olan sonsuz bağlılığımızla aklın ve bilimin
rehberliğinde onun açtığı aydınlık yolda ilerleme kararlığında olan Türkiye Barolar Birliği;
ülkemizde hukuk alanında ve toplumsal yaşamımızda gerçekleşen olumsuzluklardan, ulusumuzu
çağdaşlıktan, demokrasiden uzaklaştırma çabalarından son derece rahatsızdır.
Ulu Önderimiz ve silah arkadaşlarının dünyada benzeri olmayan fedakârlıkları, halkımızın
yaşlısı, genci, çocuğu, kadını ve erkeği ile birlikte gösterdikleri kahramanlıklarla gerçekleştirilen
kurtuluş ve ilan edilen Cumhuriyet; Ulusumuzun insanca yaşamı ve devletimizin bekası için
değeri ölçülemeyen bir nimettir.
Büyük Atatürk’ün tek isteği, kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sonsuza kadar barış
içeresinde yaşamasıdır. Bütün bunlara rağmen, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önderimizin manevi kimliğine son
günlerde sıklıkla rastlanan nankörce ve acımasızca yapılan saldırılar sürüp gitmektedir. Bunlara
son örnek, Cizre’de yakılan Atatürk heykelidir. Bu davranışların hiç kimseye yararı yoktur.
Bunları yapma cüretini gösteren kendini bilmezler şunu çok iyi anlamalıdırlar ki; kendileri
de dâhil bu topraklar üzerinde yaşamış, yaşayan ve yaşayacak olan herkesin can borçları
bulunan Cumhuriyetimizin kurucularını ve büyük Atatürk’ü unutturmaya güçleri hiçbir zaman
yetmeyecektir.
Cumhuriyetimizin kavramlarını, kurumlarını, kuruluş felsefesini yaşatmak ve bu bilinci gelecek
kuşaklara aktarmak; hür ve bağımsız yaşamayı isteyen, tebaa olmayı ve boyun eğmeyi reddeden
onurlu Türk insanının en önde gelen görevidir.
Atatürk’ün ve Atatürk Cumhuriyeti’nin değerini hala anlamayanların, ırkçılık ve mezhepçiliğin
cenderesinde kan gölüne dönmüş Ortadoğu’ya bakmaları yeterlidir.
Türkiye Barolar Birliği olarak, Cumhuriyetimizin değerlerine ve onun kurucusu Büyük Atatürk’e
karşı yapılan ve yapılacak olan en ufak bir saygısızlığa dahi müsaade etmeyeceğimizi herkese
duyururken, güzel ülkemizde Ulu Önderimiz Atatürk’ün açtığı aydınlık yolda ilerleyerek,
hukukun üstünlüğünü egemen kılmak, barış, kardeşlik ve huzur içinde birbirimize tahammül
ve saygı göstererek yaşamak kararlılığında olduğumuzu ve bu uğurda her türlü mücadeleyi
yapacağımızı kamuoyu ile paylaşırız.
Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu
36 barobirlik
HABERLER
AVUKATLIK
HUKUKU
Av. Atilla Özen
Legal Yayınevi İstanbul - 2014
1. Baskı
KİTAP
Hazırlayan: Av. Özlem Bilgilioğlu
Altı bölümden ve 556 sayfadan oluşan kitap, Legal Yayınları arasında yayımlandı. Kitap; Staj, Avukatlık Mesleği,
Baro Levhası ve Nakil, Avukatın Hak ve Yetkileri, Yükümlülük ve Yasaklılık Halleri, Avukatlık Sözleşmesi, Ceza
Yargılamasında Müdafilik ve Vekillik, Avukatın Sorumluluğu, Barolar ve Türkiye Barolar Birliği konularını içermektedir.
AİHM, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, TBB Disiplin Kurulu kararları ile idari işlemlere yer vermesi ve henüz yayımlanmamış pek çok kararı içermesi nedeniyle, alanında uygulayıcılara önemli bir kaynak sunan kitap, konu anlatımlı bir yöntemi izlemesi nedeniyle ders kitabı olma özelliğini de taşımaktadır.
Avukatlık hukukunda tartışmalı ve güncel konulara değinen kitapta önemli karar özetlerine dipnotlarda yer verilmiş olup gerek hukuk fakültesi öğrencilerinin ve gerekse meslektaşlarımızın ilgisine sunulmuştur.
TÜRK VE FRANSIZ MEDENİ USUL
HUKUKU’NDA YARGILAMANIN
YENİLENMESİ
Dr. Mert Namlı
Beta Yayınevi İstanbul - 2014
1. Baskı
Çok sıklıkla işlenmeyen konulardan birisi
olan “Yargılamanın Yenilenmesi” konusu,
kitapta üç bölüm halinde anlatılmış olup ilk
bölümde Fransız Hukukuyla karşılaştırmalı
olarak konuyla ilgili genel bilgilere yer verilmiş; ikinci bölümde ayrıntılı bir şekilde yargılamanın yenilenmesi sebepleri açıklanmış;
üçüncü bölüm ise yargılamanın yenilenmesi
usulüne ayrılmıştır. Konu başlığı ve aynı zamanda karşılaştırmalı hukuka ilişkin olması
dolayısıyla ilgi çekeceği düşünülen kitap, beğeninize sunulmuştur.
ŞİRKETLER HUKUKU ŞERHİ
Değişiklikler ve İkincil Mevzuat
Düzenlemeleriyle Güncelleştirilmiş
Prof. Dr. Hasan Pulaşlı
Adalet Yayınevi Ankara - 2014
2. Baskı
2 ciltten oluşan Şirketler Hukuku Şerhi’ nin 2. baskısında; kanun
değişiklikleri ve yeniliklerin yanı sıra yeni TTK’nun uygulanmasıyla ilgili olarak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nca çıkarılan toplam 6 yönetmelik, 11 tebliğ ve Bakanlar Kurulu’nun 2012/ 4213
sayılı kararı ele alınarak gerekli tüm değişiklikler yapılmıştır.
Gerek sistematik gerekse içerik yönünden titizlikle hazırlanan
kitap tüm meslektaşlarımızın ilgisine sunulmuştur.
barobirlik
37
Bir Karar Veriniz Artık!
Prof. Dr. Erdener Yurtcan
Cumhuriyet Gazetesi
19 Ekim 2014
Birkaç gündür içimi bir sevinç kapladı. Neden sorusunu sorduğunuzu duyuyorum. Cevaplıyorum. Türk
insanı haklarına sahip çıktığı için, yasamaya karşı
sesini yükselttiği için, neden üç gün önce şöyle, üç gün
sonra böyle dediği için.
Şimdi konuyu açma ve bazı hususları sizlerle paylaşma zamanı. Bunu yaparken bir noktayı hep aklımdan
geçiriyorum. Bu sayfadaki yazılarım toplumu aydınlatma amacına yöneliktir. Bir hukuk makalesi niteliği
taşımamalıdır.
14 Ekim 2014 günü TBMM’ye bir yasa teklifi sunuldu.
Bu teklif, artık sağır sultanın bile duyduğu yöntemle, bir torba yasa değişikliğidir. Birbiriyle ilgili ilgisiz
yasa değişiklikleri aynı başlık altında toplanarak,
çeşitli yasalarda değişiklik yapılması isteniyor. Bu
yöntemin yanlış olduğunu daha önce de birkaç kez
yazdım. Fakat siyasal iktidar bu yöntemden vazgeçmiyor. Bu tavır yalnızca kolay olduğu için tercih ediliyor, diye düşünmek safdillik olur. Bunun içinde bazı
konuların üstünü örtmek amacı da gizlidir. Nasıl mı?
Bir torbanın içine birbiri ile ilgisiz hükümleri yerleştirirseniz, arananın bulunması o kadar zorlaşır ki. İş,
içinden çıkılmaz bir hal alır. 2004’ten beri saçını başını yolan hukukçuların beni onayladıklarını biliyorum.
Bu konuyla ilgili bir başka nokta da şudur. Son dönemde AKP önemli yasa değişikliklerini tasan haline
getirmekten kaçınıyor. Bunlar yasa teklifi olarak sunuluyor, çoğu zaman bir ya da birkaç imzayla. Oysa
teklifi incelediğinizde, bunun AKP’nin temel yaklaşımını ortaya koyduğunu, asla birkaç milletvekilinin
düşüncesini yansıtmadığını görüyorsunuz. Bunun
nedeni nedir? Tasarı yöntemi uzun yoldan geçer, beklemeye tahammül yoktur. İşi hızlandırmak gerek.
Biraz uzun bir giriş oldu farkındayım. Fakat herkesin
her şeyi öğrenmesini istiyorum.
Son teklifte toplumdan büyük eleştiri alan, ne oluyoruz, sorusunu gündeme getiren noktalar nelerdir? Kısaca toparlamak uygun olur.
Çok değil, sekiz ay önce Ceza Muhakemesi Kanunu›nda (CMK) değişiklikler yapıldı. Amaç, insan haklarına
saygılı, adil yargılanma hakkına uygun, hukuk devle38
barobirlik
tine yakışır yeni hükümlerle, demokratik hukuk devletini kuvvetlendirmekti. Bu bağlamda, ceza yargılamasının temel kavramlarından olan gözaltı, arama,
el koyma maddeleri değiştirildi. Bu işlemler için somut delillere dayanan kuvvetli şüphenin şart olduğu
belirtildi. Bu sonuç tabii ki önemliydi, çünkü bir ceza
soruşturması kapsamında kişilere güvence sağlamak
amacı taşıyordu. Kişiler hakkında somut deliller olmadan bu işlemler yapılamayacaktı.
Şimdi bu güzel normlardan geri dönülüyor. Bu işlemler için makul şüphe yeterlidir deniliyor. Bunun tek
anlamı var. Bu işlemlerin yapılması kolaylaştınlıyor,
kişilerin güvencesi ortadan kaldırılmak isteniyor.
İşte insanların tepkisi buna. Üç gün önce verdiğiniz
güvenceyi neden geri alıyorsunuz, yakınması. Bu geri
dönüşün nedenini siyasal iktidara sorarsanız, cevap
hazırdır. Uygulama tıkandı, istenen kararlar çıkmıyor. Bu noktada sormak gerekmez mi, çıkmaması
gereken kararların çıkmaması için önceki kurallar
konulamamış mıydı? Elbette konulmuştu.
TBMM’ye sunulan teklifin içeriğini tümüyle incelemek bu yazının boyutunu aşar. Yukarıdaki konu çok
önemli olduğu ve çarpıcı olduğu için ele aldım.
Söz bu noktaya geldiğinde, yazımın başlığına dikkatinizi rica ederim. “Bir karar veriniz artık!” Kim,
ne konuda, hangi kararı verecek? Siyasal iktidar ülkemizin bir hukuk devleti olması gerektiğine, insan
hak ve özgürlüklerine saygılı olmak gerektiğine, kişisel güvencenin sağlanması gerektiğine, anayasaya
yazmakla adil yargılanma hakkının sağlanmasının
yeterli olmadığına, bunun yasalara konulacak kurallarla sağlanabileceğine karar verecek.
Devletin birey için var olduğu temel kabul edilecek,
devlet bir eliyle verdiğini diğer eliyle üç gün sonra
geri almayacak. Hukukun temel amacının toplumda
düzeni ve istikrarı sağlamak olduğu asla unutulmayacak.
Son söz: Bu ülke 2004’ten bu yana yasamada bir bocalama içinde. Bunu bu ülkenin insanı ne yazık ki yarattı, bundan kurtuluşu da bu ülkenin insanı başaracaktır. Hayatta en güzel şey umuttur.
PROF. DR. HAYRETTİN ÖKÇESİZ’İN ŞAHSINDA
TÜM YURTTAŞLARIN SAVUNMA VE HAK ARAMA
ÖZGÜRLÜĞÜNE YÖNELTİLMİŞ OLAN
SALDIRIYI KINIYORUZ
İstanbul Aydın Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz; 15 Ağustos
2014 tarihinde Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından cumhurbaşkanlığı seçim sonucunun
açıklanmış olmasına karşın, Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlık görevini sürdürmesinin suç
olduğunu ileri sürerek, Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikâyette bulunmuştur.
Medyaya yansıyan bilgilerden anlaşıldığı üzere, Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz’in Anayasa’dan
kaynaklanan şikâyet hakkını kullanarak yaptığı suç duyurusu nedeniyle başına gelmedik
kalmamıştır.
İstanbul Aydın Üniversitesi; Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz’in önce derslere girmesini yasaklamış,
daha sonra da kendisini kınama cezası ile cezalandırmıştır.
İstanbul Aydın Üniversitesi bu tutumuyla:
- Anayasal hakların yurttaşlar tarafından kullanılmasına zihinsel bariyer örmüş,
- Tüm üniversite öğretim üyelerine ve üniversite gençliğine karşı mobbing uygulamalarıyla
caydırıcı bir işlev üstlenmiş ve muhalif düşünceyi sindirmeyi amaçlamış,
- Farklı düşüncelerin üniversite çatısı altında tartışılmasını engelleyerek evrensel anlamda
“üniversite” olma yeteneğini yitirmiştir.
Temel yurttaş haklarının ve özgürlüklerin kullanılmasına, farklı düşüncelerin tartışılmasına
kaynaklık ve öncülük etmesi gereken üniversitelerin; iktidar odaklarından çekinen, ürkek
bir tutum içine girerek adeta yandaş bir görünüm sergilemesi, ülkemiz bakımından hazin bir
durumu yansıtmaktadır.
Ülkemizin özgürlüklere en çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz’in
şahsında, aslında tüm yurttaşların savunma ve hak arama özgürlüğüne yöneltilmiş bu saldırıyı
kınadığımızı ve bilimsel özgürlük ve çağdaş üniversite kavramıyla bağdaştıramadığımızı
kamuoyuna duyurmayı görev biliriz.
Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu
barobirlik
39
MAHKEME KARARLARI
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
20.3.2014 tarih ve 2012/16008E.,
2014/3224K. Sayılı karar
AVUKAT SANIĞIN VEKALET ÜCRETİ ALDIĞI
HALDE VEKALETNAMEYİ İLGİLİ DAVA
DOSYASINA SUNMAMASI
• ÖZEL KANUN GENEL KANUN İLİŞKİSİ
• DURUŞMAYA MAZERETSİZ KATILMAYAN
AVUKAT
ÖZET: TCK’nın 5. maddesinin 01.01.2009 tarihinde yü-
rürlüğe girmiş olması nedeniyle özel nitelikteki görevi
kötüye kullanma suçları açısından Avukatlık Yasanın
62. Maddesi zımnen ilga edilmiş sayılır.
KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde
gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen
dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
5237 sayılı TCK’nın 6. maddesinin 1. fıkrasının ( c )
bendinde; “kamusal faaliyetin yürütülmesine atama
veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli,
süreli veya geçici olarak katılan kişi” denilmek suretiyle “kamu görevlisinin tanımının yapıldığı, maddenin
gerekçesinde de “... kişinin kamu görevlisi sayılması
için aranacak yegâne ölçüt, gördüğü işin bir kamusal
faaliyet olmasıdır.” dendikten sonra kamusal faaliyetin de; “Anayasa ve kanunlarda belirlenmiş olan usul40 barobirlik
lere göre verilmiş olan bir siyasal kararla, bir hizmetin
kamu adına yürütülmesidir” şeklinde tanımlandığı,
Yargıtay CGK’nın 12.04.2011 gün 2010/9-258 Esas,
2011/46 sayılı Kararına göre de, “5237 sayılı Türk
Ceza Yasasının 6. maddesinin 1. fıkrasının ( c ) bendindeki “kamu görevlisi” tanımında yer alan “katılan
kişi” ibaresi ile madde gerekçesinde yer alan “kamusal
faaliyet açılımından hareketle, bir kimsenin Ceza Yasası uygulamasında “kamu görevlisi’ yapılan faaliyetin
de “kamusal faaliyet” sayılabilmesi için, kamu adına
yürütülen bir hizmetin bulunması, bunun da Anayasa
ve yasalarda belirlenmiş usullere göre verilmiş bir siyasal karara dayalı olması ve ayrıca faaliyetin kamuya
ait güç ve yetkilerin kullanılması suretiyle gerçekleştirilmesi gerekmektedir.” denildiği 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 1. maddesindeki avukatlığın kamu
hizmeti ve yargının kurucu unsurlarından olduğuna
ilişkin belirleme, 2. maddesinde yazılı amacı, 76/1 ve
109/1-2. maddelerindeki baroların ve Türkiye Barolar
Birliğini kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları olduğuna ilişkin hükümler ile TCK’nın 6/1-c maddesindeki tanım ve gerekçesi birlikte değerlendirildi-
ğinde’ avukatların 1136 sayılı Kanunun 35/1 ve 35/A
maddelerinde yazılı ve münhasıran avukatlar tarafın-
dan yapılabilecek iş ve işlemler ile uzlaştırma işlemi
ve barolar ile Türkiye Barolar Birliğinin organlarında
ifa ettikleri görevleri yönünden kamu görevlisi olduklarında kuşku bulunmadığı, 5237 sayılı TCK’nın “özel
kanunlarla ilişki” başlıklı 5. maddesinde; ”Bu Kanunun
genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır” hükmünün
yer aldığı, maddenin gerekçesinde; “Özel ceza kanunlarında ve ceza içeren kanunlarda suç tanımlarına yer
verilmesinin yanı sıra, çoğu zaman örneğin teşebbüs,
iştirak ve içtima gibi konularda da bu Kanunda benim-
senen ilkelerle çelişen hükümlere yer verilmektedir.
Böylece, ceza kanununda benimsenen genel kurallara
aykırı uygulamaların yolu açılmakta ve temel ilkeler
MAHKEME KARARLARI
T.C.
dolanılmaktadır. Tüm bu sakıncaların önüne geçebilmek bakımından, ayrıca hukuk uygulamasında birliği
YARGITAY
sağlamak ve hukuk güvenliğini sağlamak için; diğer
5. CEZA DAİRESİ
nilmelidir. Buna karşılık, suç ve yaptırımlarla ilgili ola-
5.5.2014 Tarih ve 2013/1029E, 2014/5008K. Sayılı karar
kanunlarda sadece özel suç tanımlarına yer verilmesi
ve bu suçlarla ilgili yaptırımların belirlenmesi ile yetirak bu kanunda belirlenen genel ilkelerin, özel kanunlarda tanımlanan suçlar açısından da uygulanmasının
temin edilmesi gerekmektedir” denilmek suretiyle
yasa koyucunun amacının ortaya konulduğu, TCK’nın
5. maddesinin 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe girmiş
olması nedeniyle anılan Kanunun genel hükümlerine
aykırı olan sınırlayıcı nitelikteki Avukatlık Yasanın 62.
maddesinin de özel nitelikteki görevi kötüye kullanma
suçları açısından zımnen ilga edilmiş sayılmasının gerektiği anlaşılmakla;
Dosya içerisinde bulunan vekaletname, serbest meslek
makbuzu, banka havale belgesi örnekleri ile katılan
ve tanık beyanlarına göre; katılanın davacı sıfatıyla bulunduğu Devrek 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin
2008/32 Esas sayılı tapu iptali ve tescil davasını takip
etmek amacıyla aralarındaki sözlü anlaşma gereği ve-
kaletname alan avukat sanığın 1200 TL vekalet ücreti
aldığı halde, vekaletnameyi ilgili dava dosyasına sun-
madığı ve 09.02.2010 tarihli duruşmaya mazeretsiz
katılmayarak HMUK 409/5. maddesi gereğince dosyanın işlemden kaldırılmasına, yasal süre içerisinde ye-
nileme talebinde bulunmayarak da davanın açılmamış
sayılmasına sebebiyet verdiği, bu eylemlerinin TCK’nın
257/2. maddesine uyan ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunu, ayrıca sanığın dosyanın işlemden
kaldırılmasından sonra avukatlık görevinin sağladığı
güveni kötüye kullanmak suretiyle keşif yapılacağını
beyanla masraf adı altında para talep edip, katılanın
bu nedenle 12.04.2010 günü banka havalesi ile gönder-
diği 289 Avro parayı mal edinmesi eyleminin ise aynı
Kanunun 250/2. maddesine uyan ikna suretiyle irtikap
suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfında hataya
düşülerek ve her iki eylem birleştirilerek yazılı şekilde
hüküm kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu
itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün kazanılmış
hakkı saklı kalmak kaydıyla 5320 sayılı Yasanın 8/1.
maddesi gözetilerek CMUK’nın 321 ve son maddeleri
uyarınca BOZULMASINA, 20.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
E. 2013/12-659
K. 2014/252
T. 5.3.2014
AVUKATIN İHMAL SURETİYLE GÖREVİ
KÖTÜYE KULLANMASI
ÖZET : CMK gereğince zorunlu müdafii olarak atanmış
avukatın duruşmalara mazeretsiz katılmayarak dava-
nın gereksiz uzaması sonucu kamu zararına, adaletin
gecikmesi nedeniyle de kişi mağduriyetine neden olması eylemi görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur.
KARAR : İstanbul Barosuna kayıtlı olarak avukatlık ya-
pan sanığın Bakırköy 3. Çocuk Mahkemesinde yargıla-
nan suça sürüklenen çocuklara CMK’nın 150/2. maddesi
gereğince 09/04/2010 tarihinde zorunlu müdafii olarak
atandığı ancak mahkemenin 27/04/2010, 16/06/2010
ve 17/02/2011 tarihlerinde yapılan celselerine maze-
retsiz katılmayarak davanın gereksiz uzaması sonucu
kamu zararına, adaletin gecikmesi nedeniyle de kişi
mağduriyetine neden olduğunun tüm dosya içeriğinden
anlaşıldığı ve eyleminin TCK’nın 257/2. maddesinde
düzenlenen ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma su-
çunu oluşturacağı gözetilmeden yazılı şekilde yanılgılı
değerlendirmeyle beraat hükmü kurulması,
SONUÇ: Kanuna aykırı, O yer C.Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hük-
mün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek
CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
05.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. CEZA DAİRESİ
1.11.2012 Tarih ve 2010/30601E., 2012/22153K. Sayılı
karar
barobirlik
41
MAHKEME KARARLARI
• AVUKATIN GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMASI
• AVUKATIN DOSYAYI YENİLEMEMESİ
ÖZET : Avukat olan sanığın dosyasında saklı tuttuğu kısım için ek dava açtığı; dosyanın işlemden kaldırıldığı,
üç ay içinde yenileme talebinde bulunmadığından davanın açılmamış sayılmasına sebep olduğu olayda teminat
mektubunun paraya çevrilmemesi nedeniyle; kişilerin
mağduriyetine veya kamunun zararına yol açıp açmadığı ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayıp sağlamadığı
araştırılmalıdır.
KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan
tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
1- ) Sanıklar Ü. G. ve M.K. hakkında görevi savsama suçundan kurulan hükümlerde.
Eylemlere ve yükletilen suçlara yönelik katılan H.D Gıda
ve Tur. Ltd. Şti. vekili ve O Yer Cumhuriyet Savcısının
temyiz iddiaları yerinde görülmediğinden tebliğnameye uygun olarak, temyiz davasının esastan reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
2- ) Sanık A. N. A. hakkında kurulan hükme yönelik temyize gelince: başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Avukat olan sanığın, ... 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin
2../... esas sayılı dosyasında 12.000 TL. tutarında alacak
davası açtığı, ilk bilirkişi raporunda davacıların 94.443
TL. alacak talep edebileceği bildirilmesi üzerine ... 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2../... esas sayılı dosyasında
saklı tuttuğu kısım için ek dava açtığı; bu dosyasının
16.3.2005 tarihli oturumuna mazeret bildirmeksizin
katılmadığından H.U.M.K.nın 409/1. maddesi gereğince dosyanın işlemden kaldırıldığı, 15.4.2005 tarihinde
davayı yenilediği ve davanın 15.6.2005 tarihli celsesine
de katılmadığından H.U.M.K.nın 409/1 maddesi uyarınca dosyanın yeniden işlemden kaldırıldığı, üç ay içinde yenileme talebinde bulunmadığından H.U.M.K.nın
409/5 maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına sebep olduğu olayda. ... 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2001/... esas sayılı dosyasının akıbeti araştırılıp:
ayrıca ... 31. İcra Müdürlüğünün 2005/... esas sayılı dosyasında teminat mektuplarının iadesine imkan veren
03.07.2006 tarihli protokole esas icra dosyaları getir42 barobirlik
tilip, denetime olanak verecek biçimde onaylı örnekleri
dosyaya konularak, teminat mektubunun paraya çevrilmemesi nedeniyle; kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına yol açıp açmadığı ya da kişilere haksız bir
kazanç sağlayıp sağlamadığı araştırılarak, sonucuna
göre karar verilmesi gerekirken, yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm kurulması,
SONUÇ : Yasaya aykırı, katılan H... D... Gıda ve Tur Ltd.
Şti. vekili ve O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp
sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 01.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. CEZA DAİRESİ
14.11.2011 Tarih, 2009/19013E, 2011/21017K
• GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA
• AVUKATIN SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
• HUKUKA UYGUNLUK NEDENİ
• TUTUKLUYU HÜKÜMLÜYÜ VEYA SUÇ DELİLLERİNİ BİLDİRMEME
• KANUNUN HÜKMÜNÜ (GÖREVİNİ) YERİNE
GETİRME
ÖZET : Sanığın özgür iradesiyle seçeceği bir avukatın
yardımından yararlanmasını öngören Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ‘nin 6/3-c, Anayasamızın iddia, savunma ve adil yargılanma hakkını öngören 36, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun dürüstlük ve güven ilkelerini
öngören 34. ve avukatın sır saklama yükümlülüğünü
düzenleyen 36. maddelerindeki düzenlemeler dikkate
alındığında sanık avukatın, hakkında yakalama kararı
bulunan vekil edenin yerini adli mercilere bildirmemesi
sır saklama yükümlülüğü ile bağlantılı olarak TCK’nın
24/1. maddesi anlamında kanunun hükmünü (görevini)
yerine getirme hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendirilmelidir.
KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
MAHKEME KARARLARI
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan
tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan
incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
İncelenen dosyada; sanığın, kesinleşmiş 2 yıl 6 ay hapis cezasının infazı için hakkında yakalama kararı çıkarılan Dursun›un müdafiliğini üstlendiği, Dursun›un
2005 yılı Temmuz ayında Almanya›dan Türkiye›ye giriş
yaparak aynı ay bürosunda sanıkla görüştüğü ve teslim olmak istediğini ifade ettiği, sanığın ise yeni yürürlüğe giren 5275 sayılı İnfaz Kanunu›na göre 75 yaşını
doldurmuş kişilerin cezasını evinde infaz edeceğine
dair düzenleme olduğundan bahisle teslim olmamasını
öğütleyip yaş düzeltme davası açacağını söylediği, bu
şekilde Dursun’u teslim olmaması hususunda ikna ettiği, önce Aybastı Asliye Hukuk Mahkemesi’ne yaş tashihi
davası açtığı, reddedilmesi üzerine bu kez de Perşembe
Asliye Hukuk Mahkemesi’ne aynı nitelikli dava açtığı,
davaların devamı sırasında Dursun’la görüştüğü, ihbar
üzerine Dursun’un 23.01.2006 tarihinde yakalandığı,
yargılama sonunda mahkemece sanığın eyleminin 5237
sayılı TCK’nın 284. maddesinde tanımlanan hükümlü
bir kişinin bulunduğu yeri bildiği halde yetkili makamlara bildirmeme suçundan hükümlülüğüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
Avukat ile müvekkili arasındaki sözleşme ilişkisinin
temeli güven ve sadakat ilkelerine dayanmaktadır. Müvekkilin; her durumda avukatına güvenmesi, sırrını
saklayacağından emin olması gerekir. Bu nedenle Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesinde, avukatların görevlerini “bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen,
doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık
unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde
davranmakla” yükümlü oldukları ifade edilmiş ve Yasa’nın 36. maddesinde de görevleri dolayısıyla öğrendikleri hususları açıklamaları yasaklanarak sır saklama yükümlülükleri öngörülmüştür.
Avukatın, müvekkilinin sırrını saklama yükümlülüğü
üçüncü kişiler yanında mahkemelere, savcılıklara ve
idari birimlere karşı da geçerlidir. Avukatlık meslek
sırrı, avukatın mesleğini icra ederken öğrendiği, herkes
tarafından bilinmeyen, açıklanması halinde vekil edenin maddi ya da manevi zarara uğrayacağı, üçüncü kişilerden gizlenen özel yaşama dair bilgilerdir. Avukatın
mesleği ile bağlantılı olarak öğrendiği, vekil edene ait
özel ilişkileri, sağlık bilgileri, mali durumu, kişisel bilgileri gibi gerektiğinde bulunduğu yer ya da adresi de sır
kapsamına dahildir. Avukata yüklenen sır saklama yükümlülüğü, vekil edenin adli/idari merciler karşısında
daha etkin, yerinde ve etraflıca iddiada bulunması veya
savunma yapması ile doğrudan bağlantılıdır. Avukatın
meslek sırrını koruması ise uluslararası antlaşmalar ve
Anayasamızda güvence altına alınan özel yaşamın gizliliğinin sonucu olmanın yanında yerine getirilen kamu
hizmetinin içeriği ve niteliği ile de ilgilidir.
Sanığın özgür iradesiyle seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmasını öngören Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 6/3-c, Anayasamızın iddia, savunma ve
adil yargılanma hakkını öngören 36, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun dürüstlük ve güven ilkelerini öngören
34 ve avukatın sır saklama yükümlülüğünü düzenleyen
36. maddelerindeki düzenlemeler dikkate alındığında sanık avukatın, hakkında yakalama kararı bulunan
vekil edenin yerini adli mercilere bildirmemesinin sır
saklama yükümlülüğü ile bağlantılı olarak TCK’nın
24/1. maddesi anlamında kanunun hükmünü (görevini) yerine getirme hukuka uygunluk nedeni olarak
değerlendirilerek CMK’nın 223/2-d maddesi gereğince
anılan suçun oluşmayacağının kabul edilmesi, ancak
müvekkilinin infaz yönteminin değiştirilmesi amacıyla
gerçeğe aykırı iddiaya dayanarak ve müvekkili hakkında daha önce benzer gerekçeyle Aybastı Asliye Hukuk
Mahkemesi’nin 1970/129 esas, 1970/66 sayılı kararı ile
doğum yılının 1936 olarak düzeltilmiş olmasına karşın,
bu kez de gerçekte 1931 doğumlu olduğundan bahisle
dava açması ve Aybastı’da açılan davanın reddedilmesine karşın ikinci kez Perşembe Asliye Hukuk Mahkemesi’nde de açtığı davanın da haklı nedene dayanmadığı
gerekçesiyle reddedildiği gözetilerek sanığın Avukatlık
Kanunu’nun 34. maddesi uyarınca görevini doğruluk ve
onur içinde yerine getirmek yükümlülüğüne aykırı davrandığı anlaşılmakla birlikte, TCY’nin 257/1. maddesindeki; kamu zararına neden olma, kişilere haksız kazanç
sağlama biçimindeki objektif cezalandırma şartlarının
var olup olmadığının somut olaya özgü olarak tartışılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik
inceleme ve yetersiz gerekçeyle Yasa’nın 284/1, 3. maddesiyle hükümlülük kararı verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve sanık müdafinin temyiz nedenleri ile değişik gerekçeyle tebliğnamedeki düşünce
yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm
mahkemesine gönderilmesine, 14.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
barobirlik
43
DİSİPLİN KURULU
KARARLARI
Hazırlayan: Av. Özgecan Yanlı
T. 05.07.2014 * Avukatın hasım tarafın ancak avukatı ile görüşebileceği hükmü mutlak olup, hasmın avukaE . 2 0 14/ 3 8 1
tının bulunmaması halinde dahi görüşme “zorunluluk” sınırı ile bağlı bulunmaktadır.
K. 2014/498
* Avukatın bir davada, başka bir meslektaşının temsil ettiği kimse ile meslektaşının izni haricinde doğrudan temasa geçmesi disiplin suçunu oluşturmaktadır.
(TBB Meslek Kuralları m. 31)
Şikâyetçi Avukat müvekkili N.A. ile aralarında yazılı
nulduğunu, şikâyetçi avukat ile müvekkili arasındaki
açtığı davada davanın kısmen kabulüne karar verildiği-
beyan ettiği ayrıca Şikâyet edilen avukatın, 14.05.2013
ücret sözleşmesi yaptıklarını, … 7. İş Mahkemesi’nin
2010/781 (eski esas no:2006/714) esas sayılı dosyası ile
ni, dosya Yargıtay’da iken şikâyet edilen avukatın, mü-
vekkili ile görüşerek davadan feragat etmesi yönünde
görüşmeler yaptığını, dosyada vekil olduğu için, şikâyet edilen avukatın, yanında vekili olmayan ve onunla
görüşmeden asil ile görüşmesinin meslek kurallarına aykırı olduğunu, kararın Yargıtay’ca bozulduğunu,
30.11.2010 tarihli duruşmada, şikâyet edilen avukatın
23.02.2009 tarihli belgeyi mahkemeye sunarak, davacı
ile anlaştıklarını, davadan feragat ettiğini, böylece müvekkili ile doğrudan görüştüğünün belli olduğunu belirterek şikâyetçi olduğu,
Şikâyetli Avukat savunmasında, davacı asille doğrudan
temasa geçmek ve onu anlaşmaya zorlamak gibi bir
düşüncesinin olmadığını, müvekkili şirketin talimatı
ile davacı asil ile görüştüğünü ve kendisine de, “vekilinin görüşmeye gelmemesini, davaya devam etmek is-
temesi ve talimatını yerine getirmemesi üzerine, sulh
protokolünü gerçekleştirmek için kendisinin geldiğini” söylediğini, bu nedenle protokolü hazırladığını ve
karşılıklı imza ettiklerini, protokolün mahkemeye su44 barobirlik
vekâlet ücretinden kaynaklı sorundan dolayı kendisi
hakkında şikâyette bulunulmasının yerinde olmadığını
kayıt tarihli dilekçesi ile soruşturma aşamasındaki savunmasını tekrarladığı, protokolün imzalandığı gün
öncesinde ve dışında, davacı asil ile hiç görüşmediğini,
davacı asilin müvekkil şirket ile görüşerek sulh olmak
istediğini belirttiğini, kaldı ki temyiz edilen kararın da
davanın reddine ilişkin olduğunu, kendisi ile görüşme
yapan asilin avukatı ile ilgili sorunları olduğunu aktardığını ve kendilerinde de onu azlettiği kanısını oluşturduğunu, kararın temyizde bozulması ve şikâyetçi avu-
katın davaya girmesi ile ortada bir azilin olmadığının
anlaşıldığını, olayın özünde avukatını devre dışında
bırakarak davalı şirket ile sulh görüşmesi yapan asil ile
müvekkili davalı firmanın da kendisinden, bunun için
bir protokol düzenlemesi talimatının olduğunu, ken-
disine atfedilecek bir usulsüz ve etik dışı bir işleminin
olmadığını, şikâyetçi avukat ile müvekkili arasında-
ki avukatlık ücretinden kaynaklı sorunun bir parçası
haline getirilmek istendiğini, şikâyetin haksız olduğu,
konu ile ilgili tanıklarının olduğunu beyan ettiği görülmüştü.
DİSİPLİN KURULU KARARLARI
İncelenen dosya kapsamından; 23.02.2009 tarihli Şikâyetçi avukatın müvekkilesi N.A. ile Şikâyetli avukatın
imzalarının bulunduğu “protokol” başlıklı belge ile Davanın Yargıtay aşamasında olduğu zamanda sulh sözleşmesi imzalandığı,
Yargıtay bozması üzerine … 7. İş Mahkemesi’nin
2010/781 Esas No.sunu alan davanın 30.11.2010 günlü
duruşmasına protokolün Şikâyetli avukatça Mahkeme-
si’ne sunularak sulh nedeniyle dava konusunun kalmadığı nedeniyle davanın reddinin talep edildiği,
Şikâyetli Avukatın daha önce disiplin cezası almadığı,
Mezkûr karara karşı Şikâyetçinin daha önceki itirazla-
rını ve savunmalarını tekrar eden mahiyette 18.02.2014
günlü dilekçe ve 12448 evrak kaydıyla itiraz ettiği görülmektedir.
Şikâyetli Avukatın Avukatlık Yasasının “Kovuşturma
ve Ceza Zamanaşımı” başlıklı 159/ 2. maddesi “disiplin cezasını gerektiren eylemlerin işlenmesinden itibaren dört buçuk yıl geçmiş ise disiplin cezası verilemez”
hükmünü içermekte olmasına göre 23.08.2013 tahinde
dosyanın zamanaşımına uğradığını savunmakta ise
de; Şikâyetli avukat ve davacı asil N.A.’nın imzaladık-
ları protokol 23.02.2009 tarihli olup, aleniyete çıkması 30.11.2010 tarihli duruşmada Mahkeme’sine ibrazla
gerçekleşmiştir. Bu bakımdan zamanaşımı başlangıç
tarihi 30.11.2010 olmak zorundadır ve bu nedenle zamanaşımı itirazının hukuksal dayanağı yoktur.
Disiplin kovuşturmasına konu sorun, şikâyetli avukatın şikâyetçi avukatın müvekkili ile karşılıklı olarak ve
şikâyetçi avukatın yokluğunda protokol imzalamasının
kat tarafından protokolün sunularak davanın reddi is-
tendiği dosya kapsamı ile tartışmasızdır.
Avukatın hasım tarafla görüşmesinin ancak avukatı ile
yapılabileceği hükmü mutlak olup, hasmın avukatının
bulunmaması halinde dahi görüşme “zorunluluk” sınırı
ile bağlı bulunmaktadır. Avukat, bir davada, başka bir
meslektaşının temsil ettiği kimse ile meslektaşının izni
haricinde, doğrudan onunla temasa geçmesi disiplin suçunu oluşturmaktadır.
Avrupa Birliği Avukatlık Meslek Kuralları’nın “Avukat-
ların Birbirleri ile İlişkileri” bölümün 5.5 maddesinde
de, “Bir avukat herhangi bir davada veya mesele de baş-
ka bir avukat tarafından temsil edildiğini veya danışma
hizmeti aldığını bildiği bir kişiyle, o kişinin avukatının
muvafakati olmadan o dava veya mesele hakkında doğrudan haberleşemez.” düzenlemesi bulunmaktadır. Görüldüğü gibi bu kural Avrupa Birliği ülkelerinde, daha
katı bir biçimde düzenlenmiştir.
Bu nedenlerle eylemin disiplin suçu oluşturmadığına
ilişkin Baro Disiplin Kurulu kararında hukuki isabet görülmenmiş olup, Şikâyetçi avukat Ü.B.’nin itirazının ka-
bulü ile TBB Meslek Kuralları 31. Madde gereği disiplin
cezası tayini gerekmiştir.
Sonuç olarak, Şikâyetçi avukat Ü.B.’nin itirazının kabulü
ile;
1-İstanbul Barosu Disiplin Kurulu’nun Şikâyetli Avukat hakkında “Disiplin Cezası Verilmesine Yer Ol-
madığına” ilişkin 04.11.2013 gün ve 2013/D.188 Esas,
2013/435 Karar sayılı kararının KALDIRILARAK, Şikâ-
Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 31. madde-
yetli avukat K.B.’nin “Uyarma Cezası İle Cezalandırıl-
Gerek şikâyetli avukatın tevilli savunması ve gerekse
2- Kurulumuz kararının tebliğini izleyen günden iti-
sine aykırılık teşkil edip etmediğine ilişkindir.
masına”,
maddi bir delil olan protokol kapsamı ile Şikâyetçi avu-
baren 60 gün içerisinde Ankara İdare Mahkemesi’nde
nedeniyle 31.10.2010 günlü duruşmada Şikâyetli avu-
Oybirliğiyle karar verildi.
katın bilgi ve muvafakati dışında görüşme yapıldığı, bu
hususta Şikâyetçi vekili tarafından bilgi verilmemesi
dava yolu açık olmak üzere,
barobirlik
45
DİSİPLİN KURULU KARARLARI
A
D
A
RA’D
A
K
N
A
R
A
V
NİZ
İ
V
E
BİR
adliye
a
y
e
v
erken zde.
l
k
e
b
ı
i
masın k istediğin
l
ı
ç
a
a
n
liyeni soluklanm
d
a
h
Saba ıkışında
ç
46 barobirlik
TBB DUYURULARI
DUYURU NO:2014/85
DUYURU NO:2014/86
Konu: Barokart Devri ve Yükleme
21/12/2013 tarih ve 28858 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanan “Adli
Kolluk Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik”in 2.
maddesinde yer alan “c) En üst dereceli kolluk amiri adli olayları,
suç işlenmesini önlemek, kamu
düzen ve güvenini korumakla
ve bu konuda gerekli tedbirleri
almakla görevli ve yetkili olan
mülki idare amirine derhal bildirir.”, 3. maddesinde yer alan “ve
en üst dereceli kolluk amirine” ve
“Ceza Muhakemesi Kanununun
135 inci maddesinin altıncı fıkrasında sayılan suçlar nedeniyle
yapılan soruşturmaların aşamaları hakkında Cumhuriyet savcısı
tarafından doğrudan veya varsa
ilgili Cumhuriyet başsavcı vekili
aracılığıyla Cumhuriyet başsavcısına yazılı olarak bilgi verilmesi
zorunludur. Bu bildirim yazıları
görüldü şerhinden sonra soruşturma dosyasında muhafaza edilir.”
hükümlerinin iptali ve iptali talep
edilen düzenlemeler ile ilgili olarak dava sonuna kadar yürütmenin
durdurulması istemli Danıştay 10.
Dairesinin E.2013/8108 sayılı dosyasında Birliğimiz tarafından dava
açılmış olup, Daire 27.12.2013 tarihinde “davalı idarelerin savunmaları alındıktan veya yasal cevap verme
süresi geçtikten sonra bu konuda
yeniden bir karar verilinceye kadar
yürütmenin durdurulmasına” karar
Hesaplarının Değişmesi hakkında.
20.06.2013 Tarih ve 6493 Sayılı
Ödeme ve Menkul Kıymet Mutaba-
kat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri
ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından düzenlenen: 27 Haziran 2014
Tarihli Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para İhracı ile Ödeme Kuruluşları ve Elektronik Para Kuruluşları hakkında Yönetmelik gereğince
Barokart’ ın Elektronik Para İşletici
Kuruluş tarafından işletilmesi gerekmektedir.
İlgili kanun gereği; Yönetim Kurulu
Kararı ile Barokart İşletmesi ve tüm
hizmetleri Kanunla getirilen düzenlemeye uygun hareket etmek ama-
cı ile Turk Elektronik Para A.Ş.’ye
devredilmiştir. Barokarta yapılacak
para yükleme işlemleri ile ilgili adı
geçen şirket yetkili olup, hesap numaraları aşağıdaki gibi değişmiştir.
Eski banka hesaplarımıza yükleme
yapılamamaktadır. Düzenleme ve
geçiş aşaması ile ilgili test aşaması
tamamlanmış 13 Ekim 2014 tarihinden itibaren yapılan tüm işlemler Turk Elektronik Para A.Ş. tarafından yürütülecektir.
vermiştir. (Ek-1 Danıştay 10. Dairesinin 27.12.2013 gün E.2013/8108 sayılı
kararı, Ek-2 Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 15.01.2014 gün YD
İtiraz No: 2014/10 sayılı kararı)
Danıştay 10. Dairesi, davalı idareler
Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’nın savunmalarını bildirmelerinden sonra yürütmenin durdurulması
istemimizi yeniden değerlendirmiş
ve 25.02.2014 tarih ve E.2013/8108
sayılı kararı ile iptalini talep ettiğimiz yönetmelik maddelerinin yürütülmesinin durdurulmasına bir kez
daha karar vermiştir. Sözü edilen
yürütmeyi durdurma kararına ilişkin davalı Bakanlıkların itirazları
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 21.05.2014 gün YD İtiraz No:
2014/266 sayılı kararıyla reddedilmiştir. (Ek-3 Danıştay 10. Dairesinin
25.02.2014 gün E.2013/8108 sayılı
kararı, Ek-4 Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 21.05.2014 gün YD
İtiraz No: 2014/266 sayılı kararı)
DUYURU NO:2014/87
İlgi: Türkiye Bankalar Birliğinin
25.09.2014 tarih ve 25184 sayılı yazısı hakkında.
Türkiye Bankalar Birliğinden alınan ilgide kayıtlı yazı; 1136 sayılı
Avukatlık Kanunu ve Reklam Yasağı
Yönetmeliği hükümlerine aykırı hareket eden aracı firmalar hakkında
barobirlik
47
DUYURULAR
gerekli tedbirlerin alınması talebini
içermektedir.
Barolarımızın da Avukatlık Kanununa aykırı faaliyet gösteren bu tür
firmalarla ilgili olarak hukuki girişimlerde bulunmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
DUYURU NO:2014/ 88
Konu: Barolarımızın Barokart aktarımları hakkında.
15.10.2014 tarih ve 2014/85 nolu
duyurumuz ile de belirtildiği üzere
söz konusu yasal zorunluluk nedeni
ile; Yönetim Kurulumuz Barokart
İşletmesi ve tüm hizmetlerin devredilmesine karar vermiştir.
Barokarta yapılacak para yükleme
işlemleri ile ilgili Turk Elektronik
Para A.Ş. yetkili olup, hesap numaraları aşağıdaki gibi değişmiştir.
21.10.2014 tarihinden itibaren Barolarımızdan yapılacak nakit barokart yüklemelerinin söz konusu
hesaba aktarılması gerekmektedir.
Aktarımların her haftanın Cuma
günü ya da yapılan yükleme tutarının toplam 50.000 TL’ye ulaşması durumunda ivedilikle yapılması
gerekmektedir. Ayrıca Barolarımızdaki pos cihazlarından avukatlarımızın yapacağı harcamalara ilişkin
Barolarımızın alacaklarına dair
şirket yetkilileri ile mahsuplaşma
yapılması gerekmektedir. Gereken
aktarımların belirlenen şekilde yapılmaması halinde ise ilgili Barolarımızın üyesi meslektaşlarımızın
barokarta yükleme işlemi yapılamayacaktır. Konu hakkında detaylı
bilgi için ilgili şirket yetkilileri ile
görüşülmesi hususu önemle bilgilerinize sunulur.
48 barobirlik
DUYURU NO:2014/89
Konu: Malikin veya hak sahibinin
adı, soyadı ve baba adına ilişkin
tapu kütüğündeki yazım hatalarına
ilişkin başvuruların yargı yoluna
başvurmadan önce Tapu Sicil Müdürlüğü’ne müracaat ile çözülmesi
gerektiğine ilişkin Yargıtay 1.Hukuk
Dairesi kararı.
17.08.2013 tarih 28738 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Tapu Sicil Tüzüğü’nün 75.
maddesinin değerlendirildiği Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 08.04.2014
tarih ve 2014/5773-7333 sayılı kararı ve bu karara ilişkin Malatya
1.Sulh Hukuk Mahkemesinin yazısı
ekte sunulmuştur.
Meslektaşlarımızın bilgilendirilmeleri hususunu bilgilerinize sunarım.
DUYURU NO:2014/ 90
Konu: Staj kredi borçlarını ödemeyen avukatlara ilişkin yapılacak işlemler hakkında.
Avukatlık Kanunu’nun 27 nci maddesi kapsamında staj kredisinden
yararlanan
meslektaşlarımızdan
geri ödeme dönemi de bittiği halde
halen borçlu durumda olanların sayısı 31 Ekim 2014 tarihi itibariyle
2832 olup; toplam borç miktarı da
11.795.108 TL’dir.
Meslektaşlarımızın ödedikleri vekalet pulu bedelleri ile yaratılan
kaynak kullanılarak oluşan staj
kredi bütçemize bu kadar büyük bir
miktarın geri dönmeyişi öncelikle
yeni stajyerlerimizin kredi taleplerinin karşılanmasını önlemektedir.
Avukatlık Kanununa aykırı olan bu
durum ayrıca yasal sorumluluk gerektirmektedir.
Bu nedenle Türkiye Barolar Birliği
Yönetim Kurulu 25.10.2014 tarih ve
3888 sayı ile staj kredi borcunu ödemeyenler hakkında Avukatlık Kanunu’nun 71, 72/1-d maddeleri ile Staj
Kredi Yönetmeliğimizin 18,19 ve 20
nci maddeleri kapsamında işlem yapılmasına karar vermiştir.
Bu karar doğrultusunda;
Borçlulara Türkiye Barolar Birliği
tarafından elektronik mesaj sistemi
ile genel bir duyuru yapılacak ve on
gün içinde borçlarını ödemeleri hatırlatılacaktır.
Bu süre sonunda da hala staj kredi
borcu olanların isimleri, borç miktarları ile levhasına kayıtlı oldukları
Barolarımıza bildirilerek, Avukatlık
Kanunu’nun takdir yetkisi tanımayan, emredici nitelikteki 71 ve 72/1d maddeleri kapsamında avukatlık
levhasından silme kararları vermeleri istenecektir.
Bütün bunlara karşın borçlarını
ödememekte ısrar edenler hakkında icra takibine girişilecektir.
Gereğini bilgilerinize saygılarımla
sunarım.