İndir - tbb e-bülten - Türkiye Barolar Birliği
Transkript
İndir - tbb e-bülten - Türkiye Barolar Birliği
İÇİNDEKİLER barobirlik 02 TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANI AV. PROF. DR. METİN FEYZİOĞLU TOKYO’DA DÜZENLENEN ULUSLARARASI BAROLAR BİRLİĞİ GENEL KURULU’NA KONUŞMACI OLARAK KATILDI Sahibi Türkiye Barolar Birliği Adına Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu 06 Türkiye Barolar Birliği Başkanı TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ, TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ VAKFI TEKNOLOJİ ŞİRKETİ TNB KEP İLE İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASI İMZALADI Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Av. İ. Güneş Gürseler TBB Genel Sekreteri 08 Editör Özge Şener Grafik-Tasarım Mustafa Horuş İletişim Adresi Oğuzlar Mah. Barış Manço Cad. Av. Özdemir Özok Sok. No: 8 06520 Balgat - ANKARA Tel: 0 312 292 59 00 Faks: 0 312 286 55 65 E- Mail [email protected]. tr Aylık yayımlanan Yerel Süreli Yayın TBB BAŞKANI FEYZİOĞLU VE YÖNETİM KURULU ÜYELERİ KIBRIS TÜRK BAROLAR BİRLİĞİ BİNASI AÇILIŞI İÇİN KUZEY KIBRIS’TA 18 BAROLARIMIZ BİLECİK BAROSU 22 Basım tarihi : 3 Kasım 2014 Baskı Şen Matbaa 0 [312] 229 64 54 Özveren sok. 25/B Demirtepe/ANKARA NASIL BİR CUMHURİYET Av. Başar YALTI HABERLER TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANI AV. PROF. DR. METİN FEYZİOĞLU TOKYO’DA DÜZENLENEN ULUSLARARASI BAROLAR BİRLİĞİ GENEL KURULU’NA KONUŞMACI OLARAK KATILDI Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, 19-24 Ekim 2014 tarihleri arasında, 130 ülkeden 6000 delegenin katılımıyla Tokyo’da düzenlenen Uluslararası Barolar Birliği (IBA) Genel Kurulu’na konuşmacı olarak katıldı. Türkiye Barolar Birliği’nin uzun yıllar sonra katılarak ilk kez oy kullandığı IBA Genel Kurulu’nda, ilk defa bir Türkiye Barolar Birliği Başkanı konuşma yaptı. Yoğun katılımlı panelde konuşan TBB Başkanı Feyzioğlu; hukukun üstünlüğü çerçevesinde yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile uygulamada karşılaşılan güçlükler başlıkları altında açıklamalarda bulundu. Uluslararası Barolar Birliği (IBA) Başkanı yaptığı açış konuşmasında; Türkiye’de sürdürdükleri haklı ve etkin hukuk mücadelesi çerçevesinde hukukun üstünlüğüne sahip çıkarken insan hak ve özgürlüklerinin de kararlı savunucusu olan Türk baroları ve Türkiye Barolar Birliği’ni TBB Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu nezdinde selamlayarak yılmaz hukuk mücadeleleri nedeniyle kutladı. Feyzioğlu toplantının ardından Japonya Barolar Birliği Başkanı’nı makamında ziyaret etti. Görüşmede; iki ülkedeki hukuk eğitimi ve mesleki faaliyetler ele alındı. 2 barobirlik HABERLER TÜBAKKOM 12. DÖNEM 4. YÜRÜTME KURULU TOPLANTISI YAPILDI Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM) Yürütme Kurulu üyesi barolar ile çocuk evlilikler kurultayının hazırlık komitesi üyeleri barolar; Adana, Mersin, Gaziantep, Eskişehir, Malatya, İzmir, Hatay, Sakarya, Aksaray, Aydın, Çanakkale, Ankara, Erzurum, Zonguldak, İstanbul, Kayseri Baroları, Dönem Sözcüsü Samsun Barosu’nun başkanlığında, TÜBAKKOM Eşgüdüm Sorumlusu ve TBB Yönetim Kurulu Üyesi Av. Yurdagül Gündoğan’ın katılımı ile 20-21 Eylül 2014 tarihlerinde Türkiye Barolar Birliği’nde toplandı ve aşağıdaki kararlar alındı. 1- Tüm barolardaki Kadın Hakları Komisyonu üyelerine yönelik eğitim çalışmaları yürütülmesine, eğitim çalışmalarının TBB bünyesinde Ankara’da yapılmasına, eğitim konularının aşağıda belirtilen konular olmasına karar verildi. · Toplumsal cinsiyet eğitimi · 6284 ve Medeni Kanun’daki uygulama güçlükleri · Uluslararası sözleşmeler · Mesleki iletişim teknikleri · TCK- Mal rejimleri · İstanbul Sözleşmesi 2- İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasındaki eksikliklerin tespit edilmesine, meslek içi eğitimlerde ve staj eğitiminde toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi verilmesinin önerilmesine, 3- 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü’nde; çocuğa karşı şiddeti önleme temalı basın açıklaması yapılmasına, (10 Ekim 2014 tarihinde TBB Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun katılımı ile Dünya Kız Çocukları Günü nedeni ile çocuğa karşı şiddetin önlenmesi konulu basın açıklaması yapılmıştır) 4- İlköğretim öğrencileri arasında toplumsal cinsiyet eşitliği konulu resim ve kompozisyon yarışması düzenlenmesine, 5- Barolarla işbirliği halinde, TBB’nin organize edeceği, avukat, hâkim ve savcıların kadın hikâyelerinden oluşan anılarının toplanarak kitap haline getirilmesine, 6- Çocuk evlilikleri kurultayı yapılmasına, bu konuda barolarda atölye çalışması başlatılmasına, 7- TÜBAKKOM 12. Dönem 3. Genel Üye Toplantısı’nın 6-7 Aralık 2014 tarihlerinde Malatya’da yapılmasına karar verildi. barobirlik 3 HABERLER Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Yönetim Kurulu Üyeleri ve Kadın Hukuku Komisyonu ile Birlikte ‘Dünya Kız Çocukları Günü’ Nedeniyle Bir Basın Açıklaması Yaptı FEYZİOĞLU: KIZ ÇOCUKLARINI EĞİTMEYEN BİR TOPLUMUN ÇAĞDAŞLAŞMASI, İLERİYE GİTMESİ İMKÂNSIZDIR Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Başkan Yardımcıları Av. Berra Besler ve Av. Başar Yaltı, Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Av. Sabri Erdal Güngör, Yönetim Kurulu Üyeleri Av. Ali Arabacı, Av. Kürşat Karacabey, Av. Eyyüp Sabri Çepik ile Av. Yurdagül Gündoğan başkanlığındaki TBB Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM), Ankara, İzmir, Gaziantep, Samsun barolarının kadın komisyonu temsilcileriyle birlikte bir basın açıklaması yaptı. Konuşmasında kız çocuklarının eğitiminin önemini vurgulayan Feyzioğlu şunları söyledi: Bugün 11 Ekim Kız Çocukları Günü. Bugünün önemi şu: Malum Pakistan’lı 14 yaşındaki Malala Yusufzay, “benim haklarım var, eğitim hakkı da bu haklarım arasındadır” diyen bir aktivist, Taliban tarafından okuldan eve dönerken başından ve boynundan vuruluyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 11 Ekim’i “Dünya Kız Çocukları Günü” olarak belirliyor. Tabii bu bir kutlama değil. Bugün kız çocuklarının içinde bulunduğu durum, dünyanın içinde bulunduğu durum herhangi bir kutlamayı hak etmiyor. Nerede ilkellik varsa, nerede savaş varsa orada bilin ki ilk zarar gören kız çocukları; köle olarak satılan, ucuz işgücü olarak pazarlanan, çocuk yaşta evlendirilip babasının tahakkümünden kendinden kat be kat büyük bir başka erkeğin tahakkümüne sokulan kız çocukları. Türkiye’de de maalesef durum kız çocukları açısından hiç de iç açıcı değil. Reşit olmadan evlendirilen kız çocuklarının sayısı reşit olmadan evlendirilen erkek çocukların sayısına göre 20 kat daha fazla. Bu sayı buz gibi acı gerçeği ortaya koyuyor. Bunu çocuk gelin olarak tanıtmak da aslında kanaatimizce çok doğru değil, çünkü küçücük bir kız çocuğunun sözde evlendirilmesi aslında bir başka erkeğin, kendinden belki de çok daha büyük bir erkeğin zevkine ve hizmetine sunulması. Bu bir evlilik değil, bu kölelik! Bu o kız çocuğunun birilerinin emrine tahsis edilmesi. O yüzden adını doğru koyarak, bunu yu4 barobirlik muşatacak, şirin gösterecek tanımlamalardan kaçınalım. Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM) olarak biz, 4+4+4 şeklinde sunulan eğitim sisteminin kız çocuklarını örgün eğitimden yani okula devamdan alıkoyduğunu tespit etmiş durumdayız. Kız çocukları son dörtte “evlendirilmek, tarlada angarya olarak çalıştırılmak, ev hizmeti yaptırılmak” için okuldan koparılıyor ve sözde dışardan eğitim diye birilerinin emrine sokuluyor. Bu dışardan eğitim değil, bu kız çocuklarının eğitim hakkının ve işin doğrusu toplumun geleceğinin elimizden alınması. Kız çocuklarını eğitmeyen bir toplumun çağdaşlaşması, ileriye gitmesi mümkün değil. Bunu hala anlayamayanlar varsa Ortadoğu’ya göz atmalarını istiyoruz. Kız çocuklarını eğitmemenin, onlara birey olarak davranmamanın bir toplumu getireceği yeri hala görmeyen ilkel beyinlere Ortadoğu’ya bakmalarını ve Cumhuriyet’e, Cumhuriyet’in getirdiklerine, ilkelerine şükretmelerini istiyoruz. İstanbul Sözleşmesi diye övüneceğiz ama şiddetle mücadele için İstanbul’da bir sözleşmenin imzalanması ancak bu sözleşmenin hükümlerinin Türkiye’de hayata geçirilmesini sağlamamız kaydıyla mümkündür. Eğer İstanbul’da imzalanmış bu sözleşmeye Türkiye uymazsa, sözleşmenin İstanbul’da imzalanmış olması bir övünç vesilesi değil, bir utanç vesilesidir. Ve bugün kız çocuklarının, kadınların uğradığı şiddet Türkiye açısından utanılacak bir durumdur. Durum budur değerli dostlar. Bugün Ortadoğu bu hale nasıl geldi? Türkiye bu hale nasıl geldi? Ve Türkiye Ortadoğu gibi kan gölüne döner mi diye hayıflanırken geleceğe yatırım yapmanın tam zamanıdır. Eğitim yapılacak en doğru yatırımdır. Barışı silah değil eğitim sağlar. Ben TÜBAKKOM’a teşekkürlerimi sunuyorum. Son derece başarılı çalışmalar yürütülüyor ve artarak da devam edecek çalışmaları. Türkiye Barolar Birliği’nin tam kararlılıkla bu konunun takipçisi olacağını bilmenizi istiyoruz. HABERLER barobirlik 5 HABERLER TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ, TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ VAKFI TEKNOLOJİ ŞİRKETİ TNB KEP İLE İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASI İMZALADI Yapılan anlaşma ile standart e- posta sistemlerinin ve geleneksel postalama hizmetlerinin barındırdığı risk ve maliyetleri ortadan kaldıran Kayıtlı Elektronik Posta (KEP) sistemi avukatların hizmetine sunuluyor. TNB KEP, Kayıtlı Elektronik Posta (KEP) hizmeti ile barolara ve avukatlara birçok avantaj sağlıyor. Avukatlar; resmi kurumlar, barolar, müvekkilleri ve meslektaşları ile olan tüm yazışmalarını sahip oldukları KEP hesabı üzerinden güvenli ve hızlı bir şekilde elektronik ortamda yapabilecek. Bu elektronik iletişim alt yapısını kullanan taraflar arasında herhangi bir anlaşmazlık olması durumunda gönderimler mahkemelerde delil olarak kullanılabilecek. 15 Ekim 2014 tarihinde gerçekleştirilen imza törenine; Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Av. İzzet Güneş Gürseler, Sayman Üye Av. Sabri Erdal Güngör ve Başkan Başdanışmanı Av. Zafer Köken, Proje Yöneticisi Gözde Aksoy, Türkiye Noterler Birliği Başkan Yardımcısı Zeynel Abidin Beyazgül ve TNB KEP Genel Müdürü 6 barobirlik Duygu Yantaç, Kamu Satış Direktörü Cüneyt Nalçacı, Kamu Satış Yöneticisi Deniz Güven Cuhruk ve Proje Yöneticisi Can Okan Kalkan katıldı. İmza töreninde konuşan Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Av. İzzet Güneş Gürseler, “Gelişen teknoloji ile iş yapış şekillerimiz değişi- yor. Bu değişimin önemli bir unsuru olan Kayıtlı Elektronik Posta (KEP) sayesinde baro ve avukatlarımız e-dönüşüm yolunda önemli bir adım atmıştır. Avukatlarımız arasında KEP kullanımının hızlı bir şekilde yaygınlaşacağına inanıyoruz” ifadelerini kullandı. Türkiye Noterler Birliği Başkan Yardımcısı Zeynel Abidin Beyazgül ise, “Vakfımızın çözüm odaklı hizmet yaklaşımı ve güvenli haberleşmede öncü hizmetler sunan teknoloji şirketi TNB KEP ile Türkiye Barolar Birliği arasında imzalanan bu anlaşma sayesinde Kayıtlı Elektronik Posta (KEP) hizmetine yeni bir kullanım alanı sağladık. Türkiye Barolar Birliği’ne TNB KEP’i tercih ettiği için teşekkür ederiz” diye konuştu. HABERLER AVUKATLAR KAYITLI ELEKTRONİK POSTA (KEP) İLE NELER YAPABİLECEKLER Avukatlar TNB KEP Kayıtlı Elektronik Posta (KEP) hizmetini; • Bağlı bulundukları baro ile iletişimde, • Müvekkillerine yaptıkları bildirimlerde, • Diğer avukatlarla aralarında uzlaşma gerektiren durumlarda, • Kamu kurumları ile olan yazışmalarda, • Bireysel yazışmalarda kullanarak kendilerinin ve ilgili tarafların elektronik ortamdaki haberleşmesini güvence altına alabilecek. Sağladığı güvenli iletişimin yanı sıra, anlaşmazlık durumunda delil niteliği taşıyan Kayıtlı Elektronik Posta (KEP) kullanıcılarına tarafsız yasal koruma sağlayacak. Kayıtlı Elektronik Posta (KEP) hizmetinden yararlanmak isteyen avukatlar elektronik imzalarını kullanarak başvurularını tamamlayabilecek ve KEP hesaplarını kullanmaya başlayabilecekler. Türkiye Barolar Birliği tarafından, Kayıtlı Elektronik Posta (KEP) hesabı başvuru işlemlerine ilişkin detaylı bilgilendirme barolara/avukatlara, SMS ve e- posta ile yapılacak. Kayıtlı Elektronik Posta (KEP)’in Sağladığı Faydalar • Tarafsız yasal koruma ve güvence sağlar • Anlaşmazlık halinde hukuken geçerlidir • Gönderinin gizliliğini ve bütünlüğünü güvence altına alır • Teslim ve okunma garantisi sunar • Tüm belge ve bildirimlerin elektronik ortama taşınmasını sağlayarak iş süreçlerinin hızlanmasını sağlar • Arşivleme, posta ve işlem maliyetlerinin %70’e varan oranlarda düşmesini sağlar • Kâğıt kullanımını ortadan kaldırarak doğanın korunmasına katkı sağlar barobirlik 7 HABERLER “KIBRIS BİZİM İÇİN İKİNCİ VATANDIR” TBB Başkanı Feyzioğlu ve Yönetim Kurulu Üyeleri Kıbrıs Türk Barolar Birliği Binası Açılışı için Kuzey Kıbrıs’ta Kıbrıs Türk Barolar Birliği hizmet binasının açılışına katılmak üzere Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne giden Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu; Başkan Yardımcısı Av. Başar Yaltı, Yönetim Kurulu üyeleri Av. Eyyüp Sabri Çepik, Av. Kürşat Karacabey, Av. İzzet Varan, Başkan Başdanışmanları Av. Prof. Dr. Necdet Basa ve Av. Zafer Köken ile birlikte bir dizi ziyarette bulundu. Heyet ilk olarak KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu’nu ziyaret etti. Ziyarette konuşan TBB Başkanı Feyzioğlu, KKTC’yi yavru vatan değil vatan gördüklerini ve buradan 8 barobirlik bir şeyler öğrenmeye geldiklerini ifade ederek, Türkiye ile KKTC’nin “tek millet, iki devlet” olduğunu söyledi. Kıbrıs Türk Barolar Birliği ile ilişkilerin derinleşmesinin sevindirici olduğunu kaydeden Feyzioğlu, geçtiğimiz ay oluşumunu başlattıkları Türk Dili Konuşan ve Akraba Ülkeler Avukat Örgütleri Birliği toplantısına, Kıbrıs Türk Barolar Birliği’nin de Türkiye Barolar Birliği ile birlikte ev sahibi sıfatıyla katıldığını vurguladı. Türkiye Barolar Birliği’nin Kıbrıs Türk Barolar Birliği ile yakın ilişkilerinin en fazla kendisini memnun ettiğini ifade eden KKTC Cum- hurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu, “bir millet, iki devlet” gerçeğinin artık dünyaca idrak edilmesi gerektiğini söyledi. Her iki ülkenin Barolar Birliğinin işbirliği ve karşılıklı bilgi paylaşımının, en mükemmel sonuçları doğuracağına inandığını belirten Eroğlu, bu birlikteliğin dünyaya gösterilmesinin önemli olduğunu vurgulayarak, “KKTC’nin sesi kısıldığında baroların yüksek sesle bu mesajı dünyaya vermesi gerekir” dedi. Eroğlu, Türk kamuoyun önünde haklı bir güvene ve güce sahip olan Türkiye Barolar Birliği’nin uluslararası düzeyde KKTC’ye yönelik kısıtlayıcı uygulamalara karşı verdiği ve vereceği desteğin çok önemli HABERLER ve saygıdeğer olduğunu ifade etti. Daha sonra KKTC Yüksek Mahkeme Başkanı Şafak Öneri›yi makamında ziyaret eden heyet, Öneri’yi ve KKTC’deki hakimleri Türkiye Barolar Birliği’nin düzenleyeceği etkinliklere davet etti. Görüşmede; Kıbrıs Türk Barolar Birliği ve Türkiye Barolar Birliği birlikteliğinde, KKTC’deki hâkimlerle mesleki işbirliğinin geliştirilmesi ile KKTC ve Türkiye’ye azami fayda sağlayacak adımlar konuşuldu. Ziyaretlerin ardından Kıbrıs Türk Barolar Birliği’nin Küçük Kaymaklı Bölgesi’ndeki merkez binasının açılış törenine katılan TBB heyeti, KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu, KKTC Meclis Başkanı Dr. Sibel Siber, KKTC Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Hasan Taçoy, KKTC Yüksek Mahkeme Başkanı Şafak Öneri, KKTC Önceki Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı Av. Ünver Bedevi ile birlikte hizmet binasının açılışını yaptı. Açılış töreninde, KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu, Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı Av. Ünver Bedevi ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu birer konuşma yaptılar. Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı Av. Ünver Bedevi, 1974›ten bu yana baronun binası olmadan, kısıtlı mekânlarda hizmet vermeye çalıştıklarını belirtti. Yeni binanın avukatların kendi imkânlarıyla, ödedikleri aidatlarla yapıldığını ifade eden Bedevi, “Topluma hizmette çok faydalara vesile olmasını istiyoruz. Bina avukatlarındır. Her avukata ait bir mekândır. Avukatlar buraya sahip çıkmalıdır. Buranın kimsenin dergâhı olmasına izin verilmemelidir. Biz bundan sonra birlik olarak, Birliği ve toplumu ileriye taşıyacak adımları atmalıyız” dedi. Bedevi, Türkiye Barolar Birliği ile ilişkilerini daha da ilerletmeyi hedeflediklerini vurguladı. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu da konuşmasında, “Kıbrıs bizim için yavru vatan değil, ana vatandır. Kıbrıslı Türkler küçük kardeşimiz değil can kardeşimizdir. KKTC’ye hizmet etmek lütuf değil, asli görevimizdir” ifadelerini kullandı. Kıbrıs Türk Barolar Birliği ile ilişkileri en üst seviyeye çıkaracaklarını söyleyen Feyzioğlu, “Ankara’da Türk Dili Konuşan ve Akraba Ülkeler Avukat Örgütleri Birliği’nin kuruluşu için ön mutabakat imzalandı. Bu toplantının ön görüşmesinde, Kıbrıs Türk Barolar Birliği de bizimle birlikte ev sahibi idi. Dünya toplumlarının Kıbrıs Türk toplumunu tanıması için el- birliğiyle seferberlik ilan etmeliyiz” diye konuştu. Kıbrıslı Türk avukatları, Türkiye’de yapılacak tüm etkinliklere davet eden Feyzioğlu, tüm imkânlardan Türkiyeli avukatlarla eşit şartlarda yararlanabileceklerini söyledi. KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu da Barolar Birliği Merkez Binası’nın tamamlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ederek, bir eksikliğin tamamlanmış olduğunu söyledi. Türkiye Barolar Birliği ile işbirliğine girilmesinin ve bunun aynı milletin mensubu şeklinde yapılmasının, kendisini onurlandırdığını belirten Eroğlu, KKTC ile TC arasında hukuki farklılıklar bulunduğunu ancak önemli olanın işbirliği yapılması olduğunu kaydetti. Eroğlu, “Önemli olan işbirliği içine girip, Kıbrıslı Türklerin dünyaya açılışında yaşadığı zorlukları aşmaya katkı yapılmasıdır. Bunlar bizi gururlandıracak olaylardır” dedi. Feyzioğlu ve beraberindeki heyet, Kıbrıs Türk Barolar Birliği’nin yeni binasında Kuzey Kıbrıs’ta okuyan öğrencilerle buluştu. barobirlik 9 HABERLER ULUSLARARASI SAĞLIK HUKUKU SEMPOZYUMU LEFKOŞA’DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ Türkiye Barolar Birliği ile Kıbrıs Türk Barolar Birliği tarafından organize edilen ve TBB tarafından yurt dışında gerçekleştirilen ilk uluslararası etkinlik olma özelliğini taşıyan Uluslararası Sağlık Hukuku Sempozyumu, 16-17 Ekim 2014 tarihlerinde Lefkoşa’da gerçekleştirildi. Tıbbi malpraktis, hekimin hukuki sorumluluğu, sağlığa erişim hakkı, organ ve doku nakli, engelli hakları, hasta hakları, yapay döllenme, taşıyıcı annelik konularının ve hukuki sonuçlarının ele alındığı sempozyumda, İnsan Hücre, Doku ve Organ Nakliyle İlgili Kuralları Düzenleyen Yasa’nın süratle meclisten geçirilip yürürlüğe girmesi gerektiği konusunda görüş birliğine varıldı. Açılış konuşmalarını Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Av. Güneş Gürseler, Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı Av. Ünver Bedevi ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sağlık Bakanı Dr. Ahmet Gülle’nin yaptığı sempozyumun kapanışında Yüksek Mahkeme Başkanı Şafak Öneri bir konuşma yaptı. 10 barobirlik Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Av. Güneş Gürseler konuşmasında hekimler ve hukukçuların aktif işbirliğinde bulunmasının önemine vurgu yaptı. Hekimin hukuki sorumluluğunun çok önemli geniş bir kavram olduğunu ifade eden Gürseler, “Hem hastaların, hem de hekimler başta olmak üzere sağlık çalışanlarının korunmasının sağlanması ve haklarının ihlal edilmesinin önlenmesi için sağlık hukukunun içeriğinin mümkün olduğunca berrak olmasını sağlamak gerekiyor. Ancak hem hukukumuzun sürekli çıkarılan kanunlarla değişiyor olması, hem tıp alanında sürekli devam eden ilerleme ve uygulanan teknikler ve tedavilerde yenilik ve değişiklikler nedeniyle, hem de bazı vaka ve durumların kendilerine has çok spesifik özellikler taşıyor olması nedeniyle bu hedefe ulaşmamız ne yazık ki mümkün görünmemektedir” diye konuştu. Gürseler sözlerine şöyle devam etti: “Sağlık hukuku; tıpla hukukun kesiştiği, çalışması hiç de kolay olma- yan bir alandır, yapmamız gereken şey işbirliğimizi güçlendirmektir. Barolarımız ve tabip odalarımız arasındaki ilişkinin güçlenmesi, hukuk fakültelerimiz ve tıp fakültelerimiz arasındaki ilişkinin güçlenmesi gerekmektedir. Ne yazık ki ülkemizdeki siyasal iklim ne üniversitelere, ne barolara, ne de meslek odalarına kendi faaliyet alanında gerekli faaliyetleri sürdürmesi için olanak tanımamakta, sırf siyasi amaçlar uğruna eğitim ve mesleki faaliyetler kolaylıkla göz ardı edebilmektedir. Biz gene de toplumun menfaatlerini ön planda tutarak çalışmaya ve kurumlar arasında eşitlik temelinde ilişkileri yükseltmek için çaba göstermeye devam etmeye mecburuz. Hem hekimler, hem de avukatlar kadim bir geleneğin temsilcileri oldukları için yaptıkları işin yüzlerce yıl geriye giden temellerine sadık kalmaya mecburdurlar. Temsil ettiğimiz meslekler tarih boyunca siyasi iktidarların değil, siyasi sistemlerin ve hatta ülkelerin gelip geçtiğini görmüş mesleklerdir. Bu bilinç içerisinde çalışmaya devam etmek tarihin bizlere yüklediği bir ödevdir.” barobirlik 11 BASIN AÇIKLAMASI TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ’NİN MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞINA BAĞLI OKUL ÖĞRENCİLERİNİN TÜRBAN KULLANIMINI 9 YAŞA İNDİREN YÖNETMELİK DEĞİŞİKLİĞİ HAKKINDA AÇIKLAMASI “Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul Öğrencilerinin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik”te türban kullanımını 9 yaşa indiren değişiklik bugünkü Resmi Gazete’de yayımlandı. Bu düzenleme ile türbanın ortaöğretim sınıflarına da sokulması, dikkatler ülkemizin ve bölgemizin içinde bulunduğu sorunlar yumağında iken kadın özgürlüğünü sınırlamada bir adım daha atmaktır. Bu adım Anayasamızın 2. maddesine aykırı olduğu gibi, doğrudan Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 14. maddesinin düzenlediği “çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlükleri hakkı”na, Kadın Haklarına Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi’ne ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına açıkça aykırılık oluşturmaktadır. Son dönemde adım adım sürdürülen ve TEOG uygulaması ile de hızlandırılan, ulusal eğitimi imam hatip temel eğitimine oturtma ve isteyen istemeyen herkesi bu eğitimden geçirme anlayışı öğrencilere özgürlük tanıma değil, var olanı kısıtlamaktır. Yapılan, Mecelle’ye çok hızlı bir dönüştür; Mecelle’nin kızlarda buluğ yaşını “tam dokuz” olarak kabul eden 986. maddesini fiilen yürürlüğe sokmaktır. Bunların özgürlük olduğunu kabul etmek; Cumhuriyet’in temelindeki devrim felsefesini görmezden gelmek, teokratik düzenden laik düzene geçişi sorgulamak, Atatürk devriminin kadını çarşaftan çıkarıp sosyal hayata soktuğunu unutmaktır. Sorun, özünde “kadın hakları” sorunudur ve bu konuda Cumhuriyet’in sağladığı kazanımlardan vazgeçme ve “toplumun dinselleşmesi” anlamına gelmektedir. Cumhuriyetimizin “laiklik” ilkesinin yaşama yansıyan en büyük etkileri “kadınların toplum içindeki yeri ve etkinliği” ile “egemenliğin kaynağı”dır. Anayasa’da laiklik ilkesi durdukça, devrim kanunları korundukça bütün bunların özgürlükle açıklanması olanaksızdır. 12 barobirlik HABERLER KAMU GÖREVLİLERİ VE ÇALIŞANLARI DERNEĞİ’NDEN FEYZİOĞLU’NA DOSTLUK ÖDÜLÜ Kamu Görevlileri ve Çalışanları Derneği (Kamu-Der), ‘Yılın Kamu-Der Dostluk Ödülü’nü Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’na verdi. Bu yıl altıncısı düzenlenen Kamu-Der Onur Ödülleri Töreni’nde ödülünü aldıktan sonra bir konuşma yapan TBB Başkanı Feyzioğlu, “Kamu-Der’e, Sevgili Başkanı Cevdet Baştuğ’a ve Yönetim Kurulu’na hizmetleri ve layık gördükleri ödül için en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Elbette birer teşekkür de Çankaya Belediyesi Hoytur Ekibine ve Türk Halk Müziğinin değerli sanatçısı Sayın Zeynep Karababa ve saz ekibine” dedi. TÜRK EĞİTİM VAKFI’NDAN TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ’NE TEŞEKKÜR PLAKETİ Türk Eğitim Vakfı Genel Müdürü Yıldız Güney, Merkez Şube Grup Müdürü Şenol Özdemir ve Hukuk Müşaviri Nermin Ceylan Türkiye Barolar Birliği’ni ziyaret ederek 13 Mayıs 2014 tarihinde Manisa’nın Soma ilçesinde yaşanan maden faciasının ardından madenci çocuklarının eğitimi için TBB tarafından yapılan yardım nedeniyle teşekkür plaketi sundular. Türk Eğitim Vakfı Genel Müdürü Yıldız Güney tarafından Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Av. Güneş Gürseler’e takdim edilen plakette, “Bu bağış ile Soma’da yaşanan acıların bir nebze olsun giderilmesine destek vererek, ailelerin ve evlatlarının hayallerine ışık oldunuz” ifadeleri yer aldı. barobirlik 13 HABERLER ‘Türk Ceza Adalet Sisteminin Etkinliğinin Geliştirilmesi Projesi’ kapsamında 26-27 Eylül 2014 tarihlerinde Trabzon’da Eğitim Semineri Yapıldı Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve Türkiye Barolar Birliği, Adalet Bakanlığı, Hâkimler ve Savcılara Yüksek Kurulu ile Adalet Akademisi’nin ortaklığı ile yürütülmekte olan “Türk Ceza Adalet Sisteminin Etkinliğinin Geliştirilmesi Projesi” kapsamında; 26-27 Eylül 2014 tarihlerinde Trabzon’da, ceza alanında çalışan avukatlara yönelik eğitim seminerlerinin 7.si düzenlendi. Protokol ve açılış konuşmalarının Trabzon Cumhuriyet Başsavcı Vekili Avni Arslan, Adalet Bakanlığı Ceza 14 barobirlik İşleri Genel Müdürlüğü Tetkik Hâkimi Mehmet Tokyürek, Türkiye Barolar Birliği Hukuk Müşaviri Avukat Özlem Bilgilioğlu, Trabzon Barosu Başkanı Avukat Mehmet Şentürk ve Avrupa Konseyi Türkiye Program Ofisi Başkanı Sayın Michael Ingledow tarafından yapıldığı seminerin başlangıcında Avrupa Konseyi Ankara Program Ofisi, Kıdemli Proje Yöneticisi Ceren Güven Güres proje hakkında kısa bir sunum yaptı. Seminerin ilk gününde; Av. Zeynep Pelin Ataman tarafından “Savunma Etiği Kitapçığı”, Av. Aynur Tuncel Yazgan tarafından “Adli Yardım Kitapçığı” tanıtıldı. İkinci gününde ise; “Savunma Stratejisinin Belirlenmesi ve Dilekçe Yazma Kitapçığı” ile ilgili olarak Askeri Yargıtay Onursal Başkanı Fahrettin Demirağ, “Avukatın Soru Sorması Kitapçığı” hakkında ise Av. Naim Karakaya seminere katılan avukatlara pratik ve teoriye yönelik olarak bilgi verdi. Trabzon, Artvin, Rize ve Giresun Barosu avukatlarının katılımıyla Trabzon’da bölgesel çapta gerçekleştirilen eğitim semineri, katılımcıların sertifikalarını almasıyla sona erdi. HABERLER TÜRK CEZA ADALET SİSTEMİNİN ETKİNLİĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ PROJESİ 12 Mart 2012 tarihinde başlamış olup 4 bileşenden oluşmaktadır. 1. bileşen; yargı kurumlarının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) uygulama kapasitesinin güçlendirilmesi olup bu amaçla “İhtiyaç Analizi ve 50 Tavsiye” başlıklı bir rapor hazırlanmıştır. 2. bileşen ise; Adalet Akademisi’nin meslek öncesi ve meslek içi eğitim müfredatının AİHS ışığında düzenlenip geliştirilmesidir. Bu amaçla da Eğiticilerin Eğitimi Seminerleri düzenlenmiştir. Projenin 3. çalışma alanı; ceza hukuku alanında uluslararası adli yardımlaşmanın sağlanması ve hukuki işbirliğinin güçlendirilmesidir. Bu kapsamda Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü’nün önderliğinde “Uluslararası Adli Yardımlaşma Kanun Taslağı” hazırlanmıştır. Türkiye Barolar Birliği, ilk iki bileşen faaliyetlerine aktif olarak katılmış olup avukatlara özgülenen 4. bileşen grubunun faaliyetleri aşamasında projeye dâhil olmuştur. Bu çerçevede ceza alanında çalışan avukatların, AİHS hükümleri ve AİHM içtihatları bakımından mesleki kapasitelerinin artırılması amaçlanmış; “Savunma Etiği”, “Savunma Stratejisinin Belirlenmesi ve Dilekçe Yazma”, “Adli Yardım” ve “Avukatın Soru Sorma Yetkisi” başlıklı dört kitapçık hazırlanmıştır. Hazırlanan kitapçıklardan 10.000 adet bastırılmış ve tüm il barolarına dağıtılmıştır. Bu çalışma, farklı illerde bölgesel çapta yapılan seminerler aracılığıyla şu ana kadar 1500 kadar avukata tanıtılmıştır. Bu tanıtımlar, halen devam etmektedir. Daha önce 6 ilimizde yapılan kitapçık tanıtımları, yoğun ilgi sebebiyle Malatya ve Tekirdağ illerinde gerçekleştirilecek ek eğitim seminerleriyle devam edecek olup projenin Aralık 2014 itibariyle Ankara ilinde yapılacak bir etkinlik ile sonlandırılması planlanmıştır. barobirlik 15 BASIN AÇIKLAMASI TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU’NUN TÜRKİYE’DE VE BÖLGEMİZDE YAŞANAN VAHİM OLAYLARLA İLGİLİ KAMUOYU DUYURUSU Ortadoğu’da sınırlarımızın hemen bitişiğinde yaşanan kanlı olaylarla eş zamanlı olarak ülkemizin değişik yörelerinde başlayan olaylar, çok tehlikeli bir iç çatışmaya dönüşme eğilimi göstermektedir. Türkiye’nin bu duruma gelmesinin başlıca sorumlusu, yanlış iç ve dış politikalar üretip bunları uygulayan siyasi iktidardır. Ortadoğu, bir takım güç odaklarının eliyle tezgâhlanan bir büyük oyun içerisinde kan gölüne dönüşmüştür. Hangi etnik kökenden veya inanç kümesinde olursa olsun bütün sağduyulu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, oynanan oyunun ucuz bir figüranı olmayı reddetmelidir. Bu hepimiz için tarihsel bir ödevdir. Kadim uygarlıkların beşiği olan bu toprakların bütün oyunları bozacak sağduyuyu üreteceği muhakkaktır. Bugün ihtiyacımız; Anayasamızın ilk üç maddesinde hükme bağlanmış olan ve maalesef yıllardır süren ağır ve haksız saldırılarla yıpratılmak istenen Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerinin hayati önemini kavramak ve bunlara sıkı sıkıya sarılmaktır. Buna göre; Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olma hedefinden, vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğü sağlayan ortak paydalardan uzaklaştıkça, ülkemizin Ortadoğu’daki kaosun içine sürüklenmesi kaçınılmazdır. Sürekli olarak etnik, inançsal ve dilsel farklılıklarımızı öne çıkarmak, bizi ulus devletten uzaklaştırarak bölünme tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Bunun yerine ortak geçmişimize ve geleceği birlikte yaşama ortak ülkümüze sahip çıkılmalıdır. Bu paydada birleşmek suretiyle, farklılıklarımızı zenginlik olarak görmeliyiz. Bunu yapabilmek için, demokratik, laik, sosyal, hukukun üstünlüğüne koşulsuz bağlı bir yönetim anlayışının hayata geçirilmesine ihtiyacımız vardır. 16 barobirlik Yurtta barış dünyada barış ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel kuruluş ilkelerindendir. Bu ilke, komşu devletlere yönelik her türlü yıkıcı faaliyetin karşısında durmayı gerektirir. Komşu devletlerin demokratik yönetimlere sahip olmasını, insan haklarına saygı göstermesini istemek ve bunun için barışçı yaklaşımları tercih etmek yerine, bu devletlerin toprak bütünlüklerini hedef alan terör örgütlerine hoşgörüyle yaklaşılması, hem ülkemizdeki toplumsal barışa hem bölgedeki barışa ağır zarar verir. Yanlış yanlışla düzeltilmez; yanlışta ısrar felaket getirir. Bu bağlamda, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı göstermek barış adına yerine getirmemiz gereken kaçınılmaz bir ödevdir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüklerine saygı gösterilmesinin barış için vazgeçilmez olduğuna önce kendi inanmalı sonra buna çağdaş dünyayı ikna etmeli ve uluslararası hukuk çerçevesinde çağdaş dünyayla birlikte davranmalıdır. Bu çerçevede, tüm dünyayı, bölgemizde yaşanan insanlık dramına kayıtsız kalmaması için harekete geçirmelidir. Türkiye Barolar Birliği olarak, bu talihsiz ve kritik süreçte; Türk Halkını, büyük oyunun parçası olan tahriklere kapılmama, sağduyulu olma, itidal içinde davranma, ırkçılık ve mezhepçiliğin her türlüsünü reddetmeye çağırmayı bir görev biliyoruz. Yöneticileri, bu tehlikeli gidişten tek çıkış yolunun Cumhuriyetimizin temel ilkelerine sahip çıkmak olduğu konusunda bir kez daha uyarmayı, tarihsel bir görev olarak değerlendiriyoruz. Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız. Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu HABERLER barobirlik 17 BAROLARIMIZ BİLECİK BAROSU BİLECİK BAROSU Av. Halime AYNUR Bilecik Barosu Başkanı Osmanlı Medeniyetinin ve Cumhuriyet’in doğuşuna ev sahipliği yapmış; taşı mermer, toprağı seramik, yaprağı ipek olan Bilecik’ten merhaba… Baromuz 16.10.1993 tarihinde kurulmuştur. Baromuzun ilk ve kurucu başkanı Av. Necati Önen’dir. O dönemdeki maddi ve fiziki imkânsızlıklara rağmen yılmadan mücadele eden sevgili başkanımız Av. Necati Önen’i rahmetle anıyorum. Bundan sonra sırası ile 1995 - 1997 yılları arasında Av. Murat Karaahmet, 1997 - 1999 / 2001 - 2003 yılları arasında Av. Şadi Ercan, 1999 2001 / 2003 - 2005 yılları arasında Av. Akın Olcay Bilecik Barosu Başkanlığı görevini yapmışlardır. 01.10.2005 tarihinde yapılan Genel Kurul’da başkan seçildim ve bu tarihten beri de Bilecik Barosu Başkanı olarak görev yapmaktayım. 27.10.2014 tarihi itibari ile baro levhamıza kayıtlı 87 avukat bulunmaktadır. Baromuz, 17.03.2011 tarihinden beri Atatürk Bulvarı Zirekoğlu 18 barobirlik İş Merkezi Kat:7 Merkez Bilecik adresinde mesleki faaliyetine devam etmektedir. Baromuz merkez ilçe ile birlikte Bozüyük, Söğüt, Osmaneli ve Gölpazarı ilçelerinde hizmet vermekte olup, her ilçemizde baro adına işlemlerini yürüten baro temsilcilikleri bulunmaktadır. Bilecik Barosu olarak görevlerimizi etkin bir şekilde yerine getirmek, meslektaşlarımızın ve vatandaşlarımızın hukuki sorunlarını incelemek ve çözüm bulmak amacıyla baromuz bünyesinde meslektaşlarımızın katılımı ile çalışma komisyonları oluşturulmuştur. Geriye altı aylık, bakıma muhtaç oğlu Mesut Selim Ertuğrul kalmıştır. Bu durum Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu’na iletilmiş ve Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu 18-19 Ağustos 2014 tarihli toplantısında; Türkiye Barolar Birliği Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu Sosyal Yardım ve Dayanışma 2 numaralı Yönergesinin ‘cenaze yardımı’nı düzenleyen 8. maddesini ‘Ölüme Bağlı Yardımlar’ kenar başlığı ile vefat eden avukatın bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının bakıma muhtaç olması durumunda yardım kapsamına alınmalarını sağlayacak Kuruluşundan bugüne değin Bilecik Barosu’nun saygın ve etkin niteliğini sağlayan ve koruyan tüm meslektaşlarıma teşekkür ediyorum. Sizlerle Bilecik Barosu’nun özelinde fakat tüm meslektaşlarımızı ilgilendiren bir konuyu paylaşmak istiyorum. Meslek hayatında bir yılını bile doldurmamış olan meslektaşımız, kardeşimiz Av. Hayriye Ertuğrul’u elim bir trafik kazası sonucu 18.06.2014 tarihinde kaybetmiş bulunuyoruz. Av. Halime AYNUR BAROLARIMIZ İ BİLEC şeklide yeniden düzenlemiş ve gerekli değişikliklerin yapılmasına oy birliği ile karar verilmiştir. Böylece alınan bu kararla vefat eden meslektaşımızın çocuğuna 18 yaşına kadar maaş bağlanabilecektir. Meslek-meslektaş şiarını benimseyerek her zaman biz avukatların yanında olduğunu hissettiren başta Türkiye Barolar Birliği Başkanımız Sayın Prof. Av Metin Feyzioğlu’na ve Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu üyelerine şahsım ve Bilecik Barosu avukatları adına teşekkürlerimizi sunuyorum. 2014 Ekim ayı barolarımızın seçim dönemiydi. Bu vesile ile yeni seçilen, yeniden seçilen, bütün baro başkanlarımızı, baro kurullarında görev alan tüm meslektaşlarımızı kutluyorum ve başarılar diliyorum. Kırşehir, Tekirdağ, Sinop’ta seçilen kadın baro başkanlarımızı da ayrıca kutluyorum. Dileğim biz kadınların bu görevlerde daha fazla yer almalarıdır. Bilecik Barosu’nun kuruluşundan bugüne dek gerek organlarının gerekse komisyonlarının oluşturulmasında kadın-erkek ayrımı yapılmadan tüm meslektaşlarımızın aktif bir şekilde yer almalarına özel- K U ’N S O R BA U G A NL N OR ARI urulu t im K e n ö Y UR e AY N a r os u B m i l k i a Bilec : Av. H A Hİ N sa n Ş a n H a . k v A AN Baş . : A R IK d a r m Y e S an likle dikkat : Av. B a şk ER r e t er k e riş ÖV S E . l v e ĞIN edilmiş ve mesA n : Ge l SA L ü n ö .G le k t a ş l a r ı m ı z an MAK : Av. A Say m t K AY e m h IR IM da saygın tue Y IL D : Av. M ye N Ü A K tumları ile bunu mel A : Av. E Üye lu desteklemişlerdir. Ku r u e m e l EK t Üye ATA B Dene z a Barolar; Cumhum l if Yı Av. El riyet’in, demokRCI u l u r LU ÜR i PINA Ku l G n A Z i . l OŞ O Ğ A v p H rasinin, hukuk B A l k e r n Di s i v. Ce YA z a Gü devletinin ve insan an : A v. Fey AKK A A u g y B a şk u Ş : Av. D haklarının savunuYAVA m e Üye d r cusu olarak, evrensel : Av. E e y Ü hukuk ilkeleri çerçevesinde, ülkemizde demiz eleri g e l mokrasinin tüm kurum e D T BB K SU ve kuralları ile yerleşmek un A ş o C . R Av GÜ N E si, demokrasinin vazgeçiln a h r u Av. N mez unsuru hukukun üsla r ı isyon tünlüğünün egemen olması m o su K için varlığı tartışılmaz kuBaro k i c e l Bi rumlardır. lu Ku r u i CMK erkez Hukukun üstünlüğü ve demokla r ı M k a H İn s a n rasi kavramlarında birleşen r ulu ı m Ku d r a Y amaçlarımızın, ancak bağımsız Ad l i ur ulu la r ı K k Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı a H K ad ı n r ulu r ulu ve ülkenin bölünmez bütünlüğür ı Ku a l k ler Ku a k i H l n k i nün korunması ile Atatürk’ün ilke Çoc u el Et k ü lt ü r K e V l ve devrimlerinin ışığında gerçekleS os y a şebileceğinin bilinci ile tüm mesleksyonu Komi r o p S taşlarıma sağlık, huzur ve esenlikler diliyorum. barobirlik 19 BAROLARIMIZ KURULUŞ VE KURTULUŞUN ŞEHRİ BİLECİK Bilecik, Marmara Bölgesi’nin güneydoğusunda; Marmara, Karadeniz, İç Anadolu ve Ege Bölgelerinin kesişim noktası üzerinde yer alan şirin bir Anadolu şehridir. Bu özelliği ile Bilecik, Türkiye’nin dört coğrafi bölgesinde toprakları olan tek ilimizdir. Bilecik ve çevresinde gerçekleştirilen arkeolojik kazılar henüz yeni olduğundan, çok eski dönemlere dair 20 barobirlik net bilgiler olmasa da ilk Tunç Çağı’nda, bölgenin kalay temininde önemli bir yeri olduğu bilinmektedir. Bilecik ve çevresinde yaşadığı bilinen ilk topluluk tarihte “Bebrikler” olarak bilinen Anadolu topluluklarından birisidir. Daha sonra Hititler’in hâkimiyeti altında olduğu dönemde Bilecik, “şirin köy” anlamına gelen “Belekoma” adıyla anılmıştır. 1071 Malazgirt Zaferi sonrası Ana- dolu’da hızla ilerleyen Selçuklu kuv- vetleri, 1075’te İznik’e ulaşmış ve böylece Bilecik’te Türk idaresi baş- lamıştır. Kısa süren Türk hâkimiyeti sonrası Osman Bey’in fethine kadar Bizans idaresinde kalan şehir bu fetihle birlikte kalıcı olarak Türk toprağı olmuştur. BAROLARIMIZ Konya’daki Anadolu Selçuklu idaresinin Söğüt - Domaniç topraklarını Ertuğrul Gazi ve mahiyetindekilere yurtluk olarak vermesi, Türk Milleti’nin kurduğu en büyük cihan devletinin temellerinin bu topraklarda atılmasına vesile olmuştur. Ertuğrul Bey ve Osman Bey’in gaza faaliyetlerine başlaması ile Karacahisar zapt edilerek devletleştirme yolunda ilk adım atılmıştır. Osman Bey ile Bilecik Tekfuru arasındaki mücadele Osman Bey’in Bilecik’i ele geçirmesi ile sonuçlanmış, şehir bu süreçte Osman Bey’in siyasi liderliği, Şeyh Edebali ve Dursun Fakıh’ın manevi önderliğinde gelişmesini sürdürmüştür. En eski hatırası olan Ertuğrul Gazi Türbesi’ni bağrında barındıran Söğüt ilçesinde her yıl Eylül ayının başında Ertuğrul Gazi’yi anma şenlikleri düzenlenmekte ve şehir en üst düzey devlet erkânına ev sahipliği yapmaktadır. GÜNÜMÜZDE BİLECİK Bilecik’in merkez ilçeyle birlikte Bozüyük, Osmaneli, Gölpazarı, Söğüt, Pazaryeri, İnhisar ve Yenipazar olmak üzere toplam 8 ilçe, 7 beldesi ile 243 köyü bulunmaktadır. ADNKS verilerine göre 2010 yılındaki nüfusu 225.381 olarak saptanmıştır. 4.321 km olan yüz ölçümünün %47’si ormanlarla kaplıdır. Bilecik’te tarım ve hayvancılık önemli bir yere sahiptir. Ceviz, üzüm, nar, ayva, kiraz ve karpuzuyla meşhur olan Bilecik’te, tarım ve hayvancılığın yanı sıra madencilik, ormancılık, mermer, tuğla, seramik ve tahta işletmeciliği de önemli bir paya sahiptir. Ayrıca şerbetçi otu Türkiye’de sadece Bilecik’in Pazaryeri ilçesinde yetişmektedir. Büyük şehirlerin karmaşık ve kalabalık yapısından uzak; sakin huzurlu ve doğa ile iç içe olan Bilecik, suç oranının düşüklüğü ve uygun iklim koşulları bakımından yaşam kalitesi yüksek bir şehirdir. barobirlik 21 MAKALE NASIL BİR CUMHURİYET Av. Başar YALTI Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919 da Anadolu’ya geçerken aklında ve hayalinde, bağımsız bir ulus devlet kurma ülküsünü bir sır olarak taşıyordu. Bunun için önce, işgal altındaki Anadolu toprakların kurtarılması, daha sonra da modern bir toplumun inşası gerekiyordu. Cumhuriyet, kurtuluştan kuruluşa giden bir süreçte, “Anadolu İhtilali” sonucunda büyük özverilerle kuruldu. Kurulan Cumhuriyet, toplumun büyük çoğunluğunun benimsediği ulusal bağımsızlık ve modernleşme ülküsünün somutlaştırıldığı köklü, siyasal bir dönüşümdür. Cumhuriyet bir devrimdir. Cumhuriyeti, egemenliğin padişahtan alınarak millete verildiği bir 22 barobirlik rejim değişikliği olarak tanımladığımızda, devrimci özünü ve içeriğini tam olarak ortaya koymamış oluyoruz. Böyle bir tanım, sadece siyasal bir niteleme olarak kalmaktadır. Elbette ki, iktidarın babadan oğula geçtiği siyasal bir ortamdan, çoklu paylaşıma açık bir iktidar kullanımına geçmek devrimsel bir nitelik taşımaktadır. Ama Türkiye Cumhuriyetini bu şekilde, egemenliğin el değiştirdiği bir süreç olarak tanımlamak onun niteliklerini eksik bırakmak demektir. Cumhuriyet; insanlığın gelişen tarihsel süreç içeresinde ulaştığı siyasal, sosyal, kültürel alanlarda ulaştığı bütünsel bir devrimin adıdır. Cumhuriyetin devrimci bir karakteri, her türlü tahakküme / baskıya karşı oluşundan kaynaklanmaktadır. Cumhuriyet, insanlık onurunun baskı ve tahakküme karşı direnişidir. Cumhuriyet kavramını somutlaştıran özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkeleri, insanı; Zorbalığın tahakkümünden, Siyasal iktidarın tahakkümünden, Dinin tahakkümünden, Geleneğin tahakkümünden kurtararak, “yurttaş” yapmayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla cumhuriyet, toplumu, kurumsal olarak yapılandıran bir sosyal hayat projesidir. Zorbalığa ve ayrımcılığa karşı eşit yurttaşlık haklarını, Siyasal tahakküme karşı demokratik yönetimi, Dinin baskısına karşı laikliği, seküler toplumu, Geleneğin tahakkümüne karşı moderniteyi gerçekleştirip inşa ederek; “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” eşit yurttaşlık haklarına sahip “özgür insanı” yaratmayı ve korumayı hedefler. Türkiye Cumhuriyeti bu anlayışla kurulmuştur. MAKALE Cumhuriyet, 1789 Fransız ihtilalinden sonra ilan edilen ve süreç içerisinde gelişen insan hakları evrensel değerlerinden esinlenen ve aydınlanma felsefesi temelleri üzerinde yükselen bir bağımsızlık hareketidir. Fransa’dan dünyaya yayılan aydınlanma ışığı, 19 yy ortalarında Osmanlı topraklarına ulaştı ve tarihsel süreç içerisinde, Harbiye, Tıbbiye ve Mülkiye geleneğini izleyerek 20 yy başlarında Anadolu’da “cumhuriyet” olarak somutlaştı. Cumhuriyeti inşa eden Mustafa Kemal önderliğindeki kadro, geri ve ilkel bir toplumsal yapıdan daha çağdaş bir toplumsal yapıya geçmek için yeni bir ulus inşasının gerekli olduğuna inanıyordu. Çünkü toplumun zihin yapısını değiştirmeden hiçbir yenilik yapılamayacağı gerçeği tarihsel bir bilinç olarak akıllarda yerini almıştı. Toplumda yer etmiş eski inanç ve kökleşmiş alışkanlıkları söküp atmanın kolay olmayacağı bir çok kez acı sonuçlarıyla yaşanmıştı. Dolayısıyla bağımsızlığın elde edilmesinden sonra, hatta bağımsızlık savaşına koşut olarak, yeni bir ulus inşa edecek çalışmalar başladı. Hayatın her alanında çağdaş gereksinimlere göre tasarlanan bu projenin amacı bağımsızlık, modernitenin gerçekleştirilmesi ve özgür bireyin / yurttaşın yetiştirilmesi olarak öngörüldü. Kısa sürede, hukuk sisteminden, eğitim sistemine, sosyal hayattan, kültürel hayata bir ulus inşa edildi. Eşit yurttaşlık bilinci hayata geçirildi. Kadın erkek eşitliği sağlandı. Seküler bir ulusal bilinç tasarlandı. Köhne zihniyetin hortlamasına karşı, yeni yaratılan ulusal bilincin her gün yeniden inşası gerektiği düşünülerek, ulusal bilincin kültürel kodları gençliğin belleğine yerleştirildi. Kuşkusuz her toplumsal dönüşüm kendi anti tezini bünyesinde taşır. Nitekim Cumhuriyet karşıtları, cumhuriyetin kendilerine sağladığı olanakları, fırsatları kullanarak iktidara geldiler. Bu gün 91 yıl sonra, cumhuriyet değerleriyle hesaplaşmak üzere iktidara gelenlerin cumhuriyeti dönüştürmek yönündeki 12 yıllık yoğun çabaları henüz kesin bir sonuç vermemişse, bu, cumhuriyetin kuruluş aşamasında atılan köklü temellerin sağlamlığındandır. İktidardaki Yeni Osmanlıcı, İslamcı siyasal anlayış, cumhuriyetin kuruluş değerlerine karşı mücadelesinden galip çıkamamıştır. Birikimlerinin ve yeteneklerinin buna yetmediği görülmüştür. Kısa sürede siyasal alanı terk edecektir. Cumhuriyet, bu sayede yeni bir senteze ulaşmıştır. Anti emperyalist, insan hak ve özgürlüklerine dayalı, daha demokratik, seküler, bağımsız, kamusal nitelikleri görünür nitelikte, emekten yana bir cumhuriyet, toplumsal bir ihtiyaç olarak varlığını hep sürdürecektir. Zamanın kollarındaki kavrayış bu yöndedir. Türkiye bir İslam cumhuriyeti olmayacaktır. barobirlik 23 MESLEKTAŞLARIMIZA YAPILAN SALDIRILARI KINIYORUZ Antalya Barosu’na bağlı meslektaşımız Av. Gökhan Rıza Yılmaz 27.10.2014 tarihinde Manavgat’ta bulunan ofisinde silahlı saldırıya uğramıştır. Meslektaşımıza yapılan saldırıyı kınıyor, kendisine geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz. Son bulmasını dilediğimiz ve istediğimiz bu tür saldırılar hiçbir şekilde savunma mesleğini en iyi şekilde yerine getirme istek ve idealimizden bizi geri döndürmeyecektir. Türkiye Barolar Birliği olarak avukatlık mesleğine ve meslektaşlarımıza kararlılıkla sahip çıkmaya devam edeceğimizden kimsenin şüphesi olmamalıdır. Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Üyesi İstanbul Barosu’na kayıtlı Av. Can Atalay; 1. derecede kentsel ve doğal sit olan Üsküdar, Validebağ Korusu’nda hukuksuz bir şekilde inşai faaliyet başlatan ve ağaçları söken Üsküdar Belediyesi ekiplerine karşı, mahkemece verilen yürütmeyi durdurma kararına uyulmasını sağlamak üzere avukatlık görevini yaparken gözaltına alınarak darp edilmiş ve hakaret uğramıştır. Cumhuriyet Savcılığı tarafından verilmiş bir talimat ve herhangi bir mahkeme kararı olmadığı halde, yasalar açıkça çiğnenerek Av. Can Atalay zorla polis aracına bindirilmiş, özgürlüğünden alıkonulmuş, araç içerisinde dövülmüş, tehdit edilmiş ve hakarete uğramıştır. Saldırıyı şiddetle kınıyor, zorbalığı yapan polisler hakkında adli ve idari yönden gerekenlerin derhal yapılmasını ilgililerden talep ediyoruz. Konunun takipçisi olacağımızı kamuoyuna saygıyla duyururuz. Mersin Barosu üyesi meslektaşımız Av. Memet Halis Yolun, 21.10.2014 tarihinde Adıyaman Adliyesi içerisinde, duruşma çıkışı saldırıya uğramıştır. Meslektaşımıza yapılan saldırıyı kınıyor, Türkiye Barolar Birliği’nin olayın takipçisi olacağını kamuoyunun bilgilerine sunuyoruz. Denizli Barosu üyesi meslektaşımız Av. Esra Mercan Peşdereli, 17.10.2014 tarihinde bürosunda uğradığı bıçaklı saldırı sonucu yaralanmıştır. Meslektaşımıza yapılan saldırıyı kınıyor, en kısa zamanda sağlığına kavuşmasını diliyoruz. Türkiye Barolar Birliği ve Denizli Barosu, failin bir an önce yakalanması ve gereken cezayı alması için konunun takipçisi olacaktır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur. Ellerinize ve Yalana Dair Bütün taşlar gibi vekarlı, hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli, bütün yük hayvanları gibi battal, ağır ve aç çocukların dargın yüzlerine benzeyen elleriniz. Arılar gibi hünerli, hafif, sütlü memeler gibi yüklü, tabiat gibi cesur ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizleyen elleriniz. İnsanlarım, ah, benim insanlarım, antenler yalan söylüyorsa, yalan söylüyorsa rotatifler, kitaplar yalan söylüyorsa, duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa, beyaz perde de yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların, dua yalan söylüyorsa, rüya yalan söylüyorsa, meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa, yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ay ışığı, Bu dünya öküzün boynuzunda değil, bu dünya ellerinizin üstünde duruyor. Ve insanlar, ah, benim insanlarım, yalanla besliyorlar sizi, halbuki açsınız, etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız. Ve beyaz bir sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya, göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan. ----------İnsanlarım, ah, benim insanlarım, Avrupalım, Amerikalım benim, uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi, ellerin gibi tez kandırılır, kolay atlatılırsın.... söz yalan söylüyorsa, renk yalan söylüyorsa, ses yalan söylüyorsa, ellerinizden geçinen ve ellerinizden başka her şey herkes yalan söylüyorsa, elleriniz balçık gibi itaatli, elleriniz karanlık gibi kör, elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun, elleriniz isyan etmesin diyedir. Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız bu ölümlü, bu yaşanası dünyada bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir. NAZIM HİKMET MAKALE ADALETİN BU MU DÜNYA!!! Av. Aziz CANATAR Bu yazıyı yazarken, adaletle ilgili olarak, bazı düşünürlerin ve bu konudaki seçkin ve saygın hukukçuların görüşlerini ve evrensel hukuk kurallarını ve anlayışını ortaya koyarak açıklamaya çalışacağım. Yargıtay binasının ve bütün adliyelerin önünde asılı bulunan adalet tanrıçası olarak nitelendirilen Themis heykelinin vermek istediği mesajı n açılımını yaparak başlamak istiyorum. Adalet tanrıçası olarak nitelenen bir kadın vardır. Kadının gözleri kapalıdır, göğsü açıktır. Bu kadının bağrında bir bebek bulunmaktadır. Kadının bir elinde kılıç, bir elinde terazi, ayaklarının altında bir yılan ve yılanın altında da kitaplar bulunmaktadır. 26 barobirlik Kadının gözleri kapalıdır. Bu kapalılık körlük değildir. Aksine, iyi hissetmesidir. Duyarlı olmayı, ırk, renk, cinsiyet ve bütün inançlar karşında, ayrım yapılamayacağını, duygusallığı değil, objektif anlayışı esas alacağı, kısacası herkese eşit davranacağını, Göğsünün açıklığı, adaletin açık ve şeffaf olduğunu, bağrındaki bebek ise, yargılama yapılırken, herkesin masum olduğu varsayılarak adalet dağıtılacağı, Bir elindeki terazi ise, adalet o kadar hassastır ki, bir tüy parçası bile sarsılmasına neden olabilir ama her zaman dengededir. Ayağının altında, bir tarafta yılan, yılanın altında ise kitap vardır. Yılan kötülüğü, kitap ise yasa ve hukuku temsil etmektedir. Elindeki kılıçla, bir çırpıda yılanı etkisiz hale getirebilecekken, yasa ve hukuka bağlılı- ğından dolayı, bu gücünü kullanmamaktadır. Themis heykelindeki teraziyi Eflatun’un bir sözüyle ifade etmek gerekirse, Eflatun, bir sözünde “Bir altın külçesinde, yüzde bir oranında bir yabancı madde varsa, bunu saflaştırmak mümkündür. Ancak, verilecek bir kararda, yüzde bir oranında bir adaletsizlik varsa, buna adalet demek mümkün değildir” Diyor. Günümüzde, ülkemizde yapılan yargılamalarda, bu anlayışın bulunduğunu söylemek oldukça zordur. Bazen verilen kararlarla ilgili olarak vicdan muhasebesi ve özeleştiri yaptığımızda ve kendi kendimize sorduğumuzda; bu kararda, mum ışığıyla değil de güneş ışığıyla adalet arasan bile bulamazsın diyoruz. Almanya ‘da l8.yüzyılda geçen bir olayı anlatmak istiyorum. Dönemin MAKALE kıralı Frederik, bir saray yaptırmak ister. Yaptıracağı sarayın bahçesine isabet eden yerde, Sans-souci isimli bir köylünün değirmeni bulunmaktadır. Kral değirmeni yıktırmak ister, ancak köylü buna razı olmaz, değirmenini yıktırmak istemez. Bu köylünün, bu karşı çıkışı karşısında, Kral ”Ben kralım, bu değirmeni yıkacağım.” diye çıkıştığında, Köylü “Sen Kral olabilirsin ama Berlin’de Hakimler var.” diye karşılık verir. Bu olay, Hakimler ve mahkemelere inanmanın ve güvenmenin ifadesi olduğu gibi Siz Kral bile olsanız, hak ve adalet sizin üstünüzdedir. Demokrasinin ve hukukun işlediği yerde, herkesin adaletin gerçekleşeceğine inanması gerekir. Aksi takdirde adalete karşı inanç ve güven sarsılır. Adalet, hukuk devleti anlayışı ve hukukun üstünlüğü ilkesi, daha doğrusu demokrasinin bütün kurum ve kurallarının eksiksiz uygulandığı rejimlerde söz konusu olur ki; bu değerlerin olmadığı ülkelerde, ne adaletten ne de Hukuk Devletinden söz etmek imkânsızdır. Adalet üzerine verilen kararlar, yasa ve hukuka uygun olmalı ve de vicdanları rahatsız etmemelidir. Verilen karardan dolayı, bir hakim vicdan muhasebesi ve özeleştiri yaptığında rahatsız oluyorsa o kararda adalet yoktur. Yasa ve hukuk kuralları ne kadar önemliyse, vicdan da o kadar önemlidir. Bu konuda, büyük devlet adamı ve düşünür, Mahatma Gandhi “ HER TÜR MAHKEMEDEN DAHA YÜKSEK BİR MAHKEME VARDIR, O DA VİCDANDIR. O DİĞER BÜTÜN ADALET SİSTEMLERİNİN ÜZERİNDEDİR” diyor. Bu anlayışı içselleştirdiğimizde, adalete ulaşmak hiç de zor olmaz diye düşünüyorum. Adaletli olmak ve adalete ulaşmak için, bir şahıs hakkındaki soruşturma, kovuşturma ve yargılama, usul ve esas yönünden yasa ve hukuka uygun olmalı, Avrupa insan hakları sözleşmesi, Avrupa insan hakları mahkemesi kararları ve evrensel- leşmiş hukuk kuralları göz önünde bulundurulmalı, adil yargılama hakkı esas alınarak yapılmalıdır Ve de yargılama yapan hakim ve savcılar, çağdaş anlayışı benimsemeli, gerektiğinde, günün koşulları ve toplumun sosyal ve ekonomik ihtiyaçların karşılayacak nitelikte içtihat üretebilmelidir. Bunu gerçekleştirmek için de hakim ve savcının iyi bir hukuk eğitimi alması, kendisini iyi yetiştirmesi, sürekli okuyarak kendisini geliştirmesi ve gerçek anlamda, üstün bir hukuk nosyonu ve formasyonuna sahip hukukçu olmakla gerçekleşebilir. Adalete ulaşmak için, yukarıda açıkladığımız özelliklerin yanında, yargı bağımsızlığı şarttır. Yargı bağımsızlığının güvencesi, kuvvetler ayrılığı prensibidir. Yani, yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki dengenin varlığı ile mümkündür. Yasama ve yargı, bütünüyle, yürütmenin kontrolüne geçerse, kuvvetler ayrılığı ilkesi ortadan kalkar, işte o zaman ne hukuk devleti, ne hukukun üstünlüğü ne de demokrasi kalır. Yargının bağımsız olmadığı yerde adaletten söz etmek imkânsızdır. Bu itibarla, yargı bağımsızlığı adalete ulaşmanın olmazsa olmaz şartıdır. Zira bağımsız yargı herkese bir gün gerekebilir. Bu anlayışı herkes zihnine ve gönlüne kazımalıdır. Ancak, geçmişten bugüne, iktidara gelen siyasi partiler, her nedense, yargının bağımsız olması için bir çaba göstermediklerinden, böyle bir isteklerinin bulunduğunu görmek mümkün olmamıştır. Bu anlayışla da, demokrasiyi ülkemize yerleştirmek imkânsızdır. Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesidir. Kimine göre insaflı ve doğru davranmaktır, kimseye zulmetmemektir. Haksızlık yapmamaktır. Herkese eşit davranmaktır. Eski Yunanlı düşünür Platon’a göre” adalet, en yüce erdemlerden biri, insanın ve devletin temel davranış kuralıdır.” ARİSTOTELES’İN hareket noktasını eşitlik kavramı oluşturur. Ona göre herkese eşit davranmak adalet için yeterli değildir. Bir hukuk düzeni, güçsüzleri koruduğu ölçüde adaletli olabilir. Konfüçyus’a göre, “ Adalet kutup yıldızı gibi yerinde durur ve geri kalan her şey onun etrafında döner”. Gandhia “Haksızlık yapıp, bütün insanlarla birlikte olmaktansa, adaletli davranıp tek başına kalmak daha iyidir“ derken, Freud “Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun”. demektedir. Türkiye Avrupa Birliğini girmek için yoğun bir çaba gösterdiğine göre, yasalarını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kriterlerine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve evrensel hukuk kurallarını göz önünde bulundurmak suretiyle yürürlüğe koymalıdır ve bu yasaları özüyle ve sözüyle uygulamaya geçirmelidir. Ülkemizde yaşayan bütün insanların demokratik hak ve özgürlüğü verildiğinde, bu haklar, ülkemizde yaşayan bütün insanlardan esirgenmediğinde ve ülkemin sosyal ve ekonomik sorunları çözüldüğünde; insanlar, insan gibi yaşama hakkına kavuştuğunda, insan haklarına saygı gösterildiğinde, insan hakları ihlalleri sona erdiğinde, yargısız infazlar bittiğinde, eziyet ve işkence ile mücadele edildiğinde, faili meçhul cinayetler aydınlandığında, suç işleme imtiyazı ortadan kalktığında ve yasalar herkese eşit olarak uygulandığında, yargı siyasal iktidarın etkisinden kurtulup gerçek anlamda bağımsız olduğunda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi uyarınca, insanlar adil bir şekilde yargılandığında, ifade özgürlüğünün önündeki engeller kalktığında, yasaklar ülkesi olmaktan kurtulduğumuzda, korkular bittiğinde ve herkes kendini güvende hissettiğinde, özetle, demokrasi bütün kurum ve kurallarıyla işlediğinde, Adalete ulaşmak mümkün olur. Aksi takdirde, bir isyanın ifadesi olarak, bize ‘’adaletin bu mu dünya ?’’ demekten başka bir şey kalmıyor... barobirlik 27 MAKALE ANAYASA MAHKEMESİ İÇTÜZÜĞÜNÜN KAPSAMI VE BİREYSEL BAŞVURU Muharrem İlhan KOÇ Anayasa Mahkemesi Raportörü I. GİRİŞ Anayasanın 9. maddesi, yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağını belirtmektedir. Yargıya ilişkin Devlet yetkisinin bağımsız mahkemelerce kullanılması, Anayasanın 6. maddesinde yer alan “Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır... Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” hükmünün bir 28 barobirlik sonucudur. Devlet organlarının kullandıkları yetkilerin Anayasal dayanağı olması gerekir. Konumuzla ilgili Anayasanın 138. ve devamı maddelerinde, mahkemelere, hâkim ve savcılara, duruşma ve mahkeme kararlarına, mahkemelerin kuruluşu, yargılama usulleri, yargı kolları ve yüksek mahkemelere ilişkin hükümler yer almaktadır. Anayasanın “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.” şeklindeki 142. maddesi hükmü, bütün yargı kollarında ve yargılama derecelerinde yer alan mahkemeler yönünden geçerlidir. Bununla birlikte yüksek mahkemelerle ilgili Anayasada özel düzenlemeler bulunmaktadır (madde 149-157). Mahkemelerin yargılama usullerine ilişkin anılan kuralı içeren düzenlemeler Anayasa Mahkemesi (madde 149/5), Yargıtay (madde 154/son), Danıştay (madde 155/son), Askeri Yargıtay (madde 156/son) ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (madde 157/son) ile ilgili maddelerde yer almaktadır. Anayasa Mahkemesinin kendi yaptığı İçtüzükle görevi kapsamındaki işlerin yargılama usullerini düzenlemesi bireysel başvuru çerçevesinde incelenecektir. MAKALE II. ANAYASA MAHKEMESİNE İLİŞKİN DÜZENLEME Anayasa Mahkemesinin yargılama ve çalışma usulüne ilişkin 1961 Anayasasının 148. maddesi “Anayasa Mahkemesinin kuruluşu ve yargılama usulleri kanunla; Mahkemenin çalışma tarzı ve üyeleri arasındaki işbölümü kendi yapacağı İçtüzükle düzenlenir” şeklindedir. Bu düzenlemeye benzer şekilde 1982 Anayasasının 149. maddesinin beşinci fıkrası, Anayasa Mahkemesinin kuruluşu, Genel Kurul ve bölümlerin yargılama usulleri, Başkan, başkanvekilleri ve üyelerin disiplin işlerinin kanunla; Mahkemenin çalışma esasları, bölüm ve komisyonların oluşumu ve işbölümünün kendi yapacağı İçtüzükle düzenleneceğini ifade etmektedir. Bu kapsamda son olarak 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Kanunla Anayasa Mahkemesinin kuruluşu ve yargılama usulleri düzenlenmiştir. Kanunun 1. maddesi, Anayasa Mahkemesinin yapısını, görevlerini, yargılama usullerini, Başkan, başkanvekilleri ve üyelerinin seçimini, disiplin ve özlük işleri ile raportörler, raportör yardımcıları ve personelinin niteliklerini, atanmalarını, görev ve sorumluluklarını, disiplin ve özlük işlerine ilişkin esasları düzenlemek şeklinde amaç ve kapsamı belirtmektedir. Anayasa Mahkemesi dışındaki diğer yüksek mahkemelerle ilgili olarak, yargılama usullerinin kanunla, çalışma esaslarının İçtüzükle düzenlenmesi yönünde bir kural bulunmamaktadır. Bununla birlikte, yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği yönündeki anayasal kurallar dikkate alındığında, bu kapsamda yapılacak düzenlemenin niteliği yönünden yüksek mahkemeler arasında veya yüksek mahkemelerle genel mahkemeler arasında bir farklılık bulunmamaktadır. Yüksek mahkemelerin yargılama usulü esasen yargılama usulüne ilişkin ka- nunlara veya kuruluş kanunlarına dayanmaktadır (Ceza Muhakemesi Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, İdari Yargılama Usulü Kanunu, Yargıtay Kanunu, Danıştay Kanunu, Askeri Yargıtay Kanunu gibi). Anayasa Mahkemesinin yargılama usullerinin düzenlenmesine yönelik 1961 ve 1982 Anayasalarının farklı kurallar içermediği, kuruluşundan bu yana Yüksek Mahkemenin yargılama usullerinin kanunla düzenlenmesi yönündeki anayasal kuralın değişmediği görülmektedir. Belirtilen Anayasal kurallar çerçevesinde, Anayasa Mahkemesinin yargılama usullerinin kanunla düzenlenmesi gerekir. İkinci olarak 3/12/1986 tarih ve 19300 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve 12/7/2011 tarihine kadar yürürlükte olan İçtüzükte, düzenlemenin amacı Mahkemenin verimli ve düzenli biçimde çalışmasını sağlamak olarak ifade edilmiştir (madde 1). Son olarak, 12/7/2012 tarih ve 28351 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan yürürlükteki İçtüzüğün 1. maddesi ise “Anayasa Mahkemesinin iç düzenini, işleyişini, teşkilatını, Bölüm ve Komisyonların oluşumunu, çalışma, yargılama usul ve esaslarını… düzenlemek” şeklinde amaç ve kapsamı belirlemektedir. Anayasanın 149. maddesi ve 6216 sayılı Kanunun 5. maddesi İçtüzüğün hukuki dayanağı olarak belirtilmiştir (İçtüzük, madde 2). III. ANAYASA MAHKEMESİ İÇTÜZÜĞÜ Hukuki dayanak olarak belirtilen 6216 sayılı Kanunun 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde, Kanun çerçevesinde “çalışma usulleri” İçtüzükle düzenlenecek konular arasında sayılmışken, aynı fıkranın (c) bendinde “yargılama usul ve esasları” da Kanun çerçevesinde İçtüzükle düzenlenecek konular arasında gösterilmiştir. 1982 Anayasası döneminde 3/4/2011 tarihine kadar yürürlükte olan 10/11/1983 tarih ve 2949 sayılı Kanunun 44. maddesi, Anayasanın 149. maddesinin beşinci fıkrasına uygun olarak, Yüksek Mahkemenin çalışma esasları ve üyeleri arasındaki iş bölümünü yapacağı İçtüzükle düzenleyeceği yönündedir. Bunun yanında, bireysel başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesine ilişkin düzenlemeler içeren Kanunun 48. ve 49. maddelerinde, kabul edilebilirlik şartları ve incelemesi ile esas hakkında incelemenin usul ve esaslarıyla ilgili diğer hususların İçtüzükle düzenleneceği belirtilmektedir (Kanun, madde 48/5, 49/8) Yüksek Mahkemenin ilk kuruluş kanunu olan 22/4/1962 tarih ve 44 sayılı Kanunun 41. maddesindeki “Anayasa Mahkemesinin çalışma tarzı ile üyeler arasındaki İşbölümü, mahkemenin yapacağı İçtüzükle düzenlenir.” hükmü 1961 Anayasasının 148. maddesiyle uyumludur. İlk olarak 1961 Anayasası ve 44 sayılı Kanun döneminde çıkarılan 3/8/1962 tarih ve 11171 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İçtüzüğün 1. maddesinde, Anayasa Mahkemesinin çalışma esasları ve usulleri hakkında kanunlarda ve İçtüzükte hüküm bulunmayan hallerde genel hukuk kurallarının uygulanacağı belirtilmektedir. Bu kural, İçtüzüğün Yüksek Mahkemenin çalışma esas ve usullerini düzenlemeyi amaçladığını göstermektedir. Anayasa Mahkemesinin önceki kuruluş kanunlarında, Kanun çerçevesinde olsa dahi, yargılama usullerinin İçtüzükle düzenleneceğine dair 6216 sayılı Kanunun 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi hükmüne benzer bir düzenleme yer almamaktadır. Sonuç olarak yürürlükteki kuruluş kanununda, Anayasa Mahkemesinin yargılama usul ve esaslarının Kanun çerçevesinde İçtüzükle düzenleneceği belirtilmektedir. barobirlik 29 MAKALE IV. YARGILAMA USULÜ Bir mahkemenin/yargı merciinin uyuşmazlık veya yargılama konusu hakkında karar verme sürecine ilişkin kurallar bütünü yargılama usulünü oluşturur. Bu kurallar yargılama sürecine katılanların hak ve yetkilerini belirler. Yargılama usulü, yargılama sürecini düzenleyen ve taraflar yönünden sonuç doğuran işlem ve kararları içerir. Bu nitelikte olmayan ve mahkemenin iç işleyişini düzenleyen kuralların çalışma esaslarını oluşturduğu söylenebilir. Mahkemenin çalışma esaslarını belirleme amacına yönelik bir düzenlemenin, yargılama sürecine ilişkin ve taraflar yönünden sonuç doğuran bir kapsamda olmaması gerekir. Hak arama hürriyeti ve yargılama sürecine ilişkin haklar Anayasal güvence altına alınmıştır. Yargılama usullerinin kanunla düzenlenmesi, hukuk güveliği ile eşit, adil ve tarafsız bir uygulamayı sağlamaya yöneliktir. Yargılamanın tarafları ve yargılama konusundan bağımsız olarak, mahkemelerin önceden belirli kurallarla tarafların ve kamunun denetimine açık biçimde uyuşmazlığı çözmeleri yargılama usulünün amacıdır. Bu çerçevede, Anayasa Mahkemesinin görevleri arasında, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetlemek, bireysel başvuruları karara bağlamak, Anayasa değişikliklerini şekil bakımından denetlemek, Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmak, siyasi parti kapatma davalarına bakmak ve siyasi partilerin mali denetimini yapmak gibi farklı nitelikte işler olduğu görülmektedir. Anayasada Yüksek Mahkemenin görev ve yetkisi kapsamında belirtilen bu işlerin, yargılama usullerine göre yürütülmesi gerektiği açıktır. Kanunda İnceleme ve Yargılama Usulleri başlığı altında ayrı bö30 barobirlik lümler halinde İptal Davası, İtiraz Yolu, Bireysel Başvuru, Siyasi Parti Kapatma ve Dokunulmazlığın Kaldırılması Davaları, Siyasi Partilerin Mali Denetimi, Yüce Divan Yargılaması düzenlenmiştir. V. BİREYSEL BAŞVURU Anayasanın 148. maddesine 5982 sayılı Kanunla eklenen fıkralarla, herkesin, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabileceği, bireysel başvuruya ilişkin usul ve esasların kanunla düzenleneceği belirtilmektedir (Anayasa, madde 148/3-5). Bu doğrultuda 6216 sayılı Kanunun 45 ilâ 51. maddelerinde bireysel başvuru düzenlenmiştir. Bireysel başvuruya ilişkin düzenlemelere bakıldığında, kabul edilebilir bulunan bir başvuruya ilişkin inceleme sonunda, başvurucunun bir Anayasal hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verileceği, ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmektedir. Ayrıca ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderileceği, yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebileceği veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebileceği ifade edilmektedir (Kanun, madde 50). Bu hükümler ışığında, bireysel başvuru kapsamında yapılan insan hakları yargılamasının, usul ve sonuçları itibarıyla genel mahkemelerde görülen bir davaya benzediği söylenebilir. Bu nedenle, genel olarak gerçek kişilerce yapılan bireysel başvurular, yargılama usulünün uygulanması yönünden özellik arz etmektedir. Başvuru hakkı, başvuru usulü, kabul edilebilirlik, esas incelemesi bireysel başvurunun yargılama usulünün kapsamındadır. Bu çerçevede ilk olarak, 6216 sayılı Kanunun 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasında bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerektiği belirtilmesine karşın, İçtüzüğün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilk halinde bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği ve buna ilişkin kararın kesinleştiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerektiği belirtilmekteydi. Bu şekilde bireysel başvuruya ilişkin Kanunda yer alan düzenlemeyi tekrar etmenin ötesinde bir kural getirildiği görülmektedir. 5/3/2014 tarih ve 28932 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İçtüzük değişikliğiyle anılan fıkra Kanunun 47. maddesine uygun hale getirilmiştir. İkinci olarak, Kanunun 49. maddesinin (5) numaralı fıkrasında, Bölümlerin, esas incelemesi aşamasında, başvurucunun temel haklarının korunması için zorunlu gördükleri tedbirlere resen veya başvurucunun talebi üzerine karar verebileceği hükmü yer almakta iken, İçtüzüğün tedbir kararını düzenleyen 73. maddesinde başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike bulunduğunun anlaşılması üzerine, Bölümlerce esas inceleme aşamasında gerekli tedbirlere karar verilebileceği belirtilmektedir. Kanunda, yaşama ya da maddi veya manevi bütünlüğe yönelik ciddi bir tehlike bulunması halinde tedbirin uygulanabileceği yönünde bir kural bulunmamaktadır. İçtüzükle tedbirin kapsamı Kanunda yer alan düzenlemeden farklı biçimde düzenlenmiştir. MAKALE Başvuru usulüne ve tedbir kararına ilişkin belirtilen İçtüzük düzenlemelerinin bireysel başvurunun inceleme ve yargılama usulüne ilişkin olduğu açıktır. Üçüncü olarak, İçtüzüğün 71. maddesinin (2) numaralı fıkrası “Adalet Bakanlığı başvuruya ilişkin görüşünü otuz günlük süre içinde verir. Talep hâlinde Mahkemece bu süre otuz gün daha uzatılabilir. Başvurunun Adalet Bakanlığına bildiriminden itibaren belirtilen sürelerde cevap verilmediği takdirde, Mahkeme dosyadaki bilgi ve belgelere göre kararını verir.” şeklinde iken 5/3/2014 tarihli değişiklikle “Adalet Bakanlığı başvuruya ilişkin görüşünü otuz günlük süre içinde bildirir. Talep hâlinde Bölüm Başkanınca bu süre otuz güne kadar uzatılabilir. Başvurunun Adalet Bakanlığına bildiriminden itibaren belirtilen sürelerde cevap verilmediği takdirde, Mahkeme dosyadaki bilgi ve belgelere göre kararını verir. Mahkeme, içtihadın oluştuğu alanlarda veya ivedilikle karar verilmesi gereken durumlarda Bakanlık cevabını beklemeden başvurunun kabul edilebilirlik ve esası hakkında karar verebilir.” olarak yeniden düzenlenmiştir. Bu değişiklikten sonra Kanunun 49. maddesinin (2) numaralı fıkrası uya- rınca kabul edilebilirliğine karar verilen veya kabul edilebilirliği esasla birlikte incelenecek başvuruların bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmesi ve Adalet Bakanlığının gerekli gördüğü hâllerde görüşünü bildirmesi işlevsiz kalabilecektir. Nitekim Anayasa Mahkemesinin 2/4/2014 tarih ve B. No: 2014/3986 sayılı Yaman Akdeniz ve diğerleri başvurusunda Anayasa Mahkemesi II. Bölümü, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 71. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurular hakkında ivedilikle karar verilmesini gerekli görerek Bakanlık cevabı beklenilmeden başvuruyu kabul edilebilirlik ve esas bakımından incelemiştir. Aynı şekilde 29/5/2014 tarih ve B. No: 2014/4705 sayılı Youtube LLC Corporation Service Company ve diğerleri başvurusunda “Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 71. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurular hakkında ivedilikle karar verilmesini gerekli görerek Bakanlık cevabı beklenilmeden incelenmesine ve başvurunun niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanmasını gerekli gördüğünden Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca görüşülmek üzere Genel Kurula sevkine” karar verilmiştir. Bireysel başvuruya ilişkin mevzuatta taraf sıfatı olduğuna yönelik bir hüküm bulunmamakla birlikte, başvurularla ilgili görüş bildirme görev ve yetkisi bulunan Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesince içtihadın oluştuğu veya ivedilikle karar verilmesi gerektiği kabul edilen durumlarda görüşünü sunamayacaktır. Bu uygulama, bireysel başvuruya ilişkin yargılama usulünün Kanunun belirlediği çerçeveyi aşan şekilde İçtüzükle düzenlenmesi ve Adalet Bakanlığının yargılama usulü kapsamındaki görüş bildirme yetkisinin işlevsiz hale gelmesi sonucunu doğurmaktadır. Ayrıca bu şekilde yapılacak inceleme, Anayasa Mahkemesince kurum veya kuruluşlardan bilgi/belge istenmediği durumlarda başvurunun, sadece başvurucu tarafından sağlanan bilgilerle sonuçlandırılmasına neden olacaktır. Bireysel başvurunun ikincil niteliği, başvurunun sadece başvurucu tarafından sağlanan bilgilerle sonuçlandırılmasının doğurabileceği sakıncalar ile Adalet Bakanlığına görüş bildirmesi için İçtüzükle tanınan süre dikkate alındığında, Adalet Bakanlığı cevabı beklenilmeden bireysel başvuruların esastan incelenmesinin doğru bir yöntem olmadığı söylenebilir. barobirlik 31 MAKALE VI. DEĞERLENDİRME Anayasanın yasama yetkisine ilişkin “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” şeklindeki 7. maddesi ve Anayasa Mahkemesi’nin yargılama usullerinin kanunla düzenlenmesini öngören Anayasanın 149. maddesinin beşinci fıkrası hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Kanunun 5. maddesi hükmü Anayasa Mahkemesinin yargılama usulleri yönünden yasama yetkisinin devri niteliğindedir. Bunun sonucu olarak İçtüzükte yer alan düzenlemelerden bazılarının Anayasa Mahkemesinin yargılama usulüne ilişkin hükümler içerdiği ve ayrıca bunlardan bazılarının Kanunun çerçevesini aşan, yeniden belirleyen veya Kanun hükmünü kaldıran nitelikte olduğu görülmektedir. Anayasanın Yüksek Mahkemeye verdiği kendi çalışma esaslarını ve iş bölümünü düzenleme yetkisinin, yargılama usulünü belirlemeyi ve Kanunla düzenlenen yargılama usulüne ilişkin hükümleri değiştirmeyi/kaldırmayı içerdiği söylenemez. Yargılama usulünün içerdiği hak, yetki ve yükümlülüklerin İçtüzükle düzenlenmesi Anayasal kurala uygun değildir. 32 barobirlik Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün, Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkisi kapsamında olan bir işle ilgili ve yargılama usulüne göre verilen bir karara dayanmadığı açıktır. İçtüzük, Anayasa Mahkemesi kararıyla çıkarılmış olmakla birlikte, kendisi bir Anayasa Mahkemesi kararı olmadığından Anayasanın 153. madde birinci ve son fıkraları kapsamında kesin ve ayrıca yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayıcı nitelikte değildir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin doğrudan Anayasadan aldığı yetkiye dayanarak çıkardığı, ancak Kanunun 5. maddesi nedeniyle yargılama usullerini de kapsayan İçtüzük hakkında yargı yoluna başvurulmasının mümkün olduğu söylenebilir. Ancak çıkarılan İçtüzük, Anayasa Mahkemesi kararından bağımsız değildir. Bu nedenle, İçtüzük hakkında genel görevli mahkemelerde açılacak bir davanın, İçtüzüğün Anayasa Mahkemesi kararına dayandığı gerekçesiyle reddedilmesi olasıdır. Bununla birlikte, İçtüzük hükümlerine dayanılarak verilen Anayasa Mahkemesi kararları Anayasanın 153. madde birinci ve son fıkraları kapsamında kesin ve ayrıca yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayıcı nitelikte olduğundan dava konusu olamayacaktır. Anayasa Mahkemesinin kuruluşundan itibaren kendi yapacağı İçtüzükle çalışma esaslarının düzenlemesinin amaçlandığı görülmektedir. Anayasal dayanağı olmamasına karşın, Kanunda yargılama usulleri de İçtüzük kapsamında gösterilmiş ve Kanunla verilen yetkiyle bu kapsamda düzenlemeler yapılmıştır. Yargılama usulüne ilişkin İçtüzükte yer alan düzenlemeler yargılama usullerinin kanunla düzenlenmesi yönündeki Anayasal kurala uygun düşmemektedir. Bu çerçevede ortaya çıkan Anayasaya aykırılık sorununun, Kanunun 49. maddesinin (7) numaralı fıkrasında belirtildiği üzere, usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun hükümlerinin istikrarlı bir şekilde uygulanmasıyla, bunun mümkün olmadığı durumlarda ise yargılama usulüne ilişkin hususların Kanunda düzenlenerek giderilmesi gerekir. Bu şekilde, bireysel başvurunun yargılama usulü genel yargılama usulü kurallarıyla uyumlu biçimde geliştirilebilir. BASIN AÇIKLAMASI KAMU AVUKATLARI HAKLARINI İSTİYOR Türkiye Cumhuriyeti, Anayasa’nın 2. maddesine göre; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Bir hukuk devletinin en önemli özelliklerinden biri de bağımsız ve tarafsız yargının yanında idarenin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olmasıdır. Yürütme erkinin eylem ve işlemlerinin en önemli taraflarından birini de 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda “Avukatlık Hizmetleri Sınıfı” olarak tanımlanan kamuda çalışan avukatlar oluşturur. Yargının üç kurucu unsurundan biri olan savunmanın yürütme içindeki temsilcileri konumundaki kamu avukatlarının, idarenin iş ve eylemlerinin hukuka uygun olmasına, dolayısıyla kamu hizmetlerinin hukuki anlamda güvenirliğine etken katkıları nedeniyle görevlerini her türlü vesayetten uzak, yasaların belirlediği çerçeve içinde serbestçe yapabilmeleri sistemin saydamlığı ve hesap verebilirliği açısından önem arz etmektedir. Hak adına, hukuk adına yargının asli unsurlarından biri olarak görev yapan, bu nedenle de faaliyetleri hâkim ve savcı gibi diğer yargı mensupları ile benzerlik taşıyan kamu avukatlarının özlük hakları bakımından farklı bir statüye tabi kılınmış olmalarının kabul edilebilir, geçerli bir gerekçesi mevcut değildir. Öte yandan 657 sayılı yasanın ilk halinde avukatlık hizmetleri sınıfı ile denetim hizmetleri, sağlık hizmetleri ve teknik hizmetler sınıfında mali ve özlük haklar açısından bir eşitlik söz konusu iken; 1988 yılından sonraki düzenlemelerle bu eşitlik avukatlar aleyhine bozulmuştur. Öyle ki 657 sayılı yasanın yürürlüğe girmesinden bu yana kamuda çalışan avukatların özlük haklarına ilişkin önemli sayılabilecek bir iyileştirme sağlanamamıştır. Hal böyle iken; Kamuda çalışan avukatların özlük hakları başta olmak üzere diğer çalışma koşullarının, hukuk devleti uygulamaları çerçevesinde savunmanın bağımsızlığı ilkesine de uygun olacak biçimde düzenlenmesi bir an önce gerçekleştirilmelidir. Bu cümleden olarak; Kamuda çalışan avukatların bağımsızlıklarını güvence altına alacak, tüm kamu avukatlarını tek bir çatı altında toplayacak yeni bir düzenlemeye gidilmelidir. Kamu avukatlarının özlük hakları idarenin saygınlığına da uygun olacak şekilde düzenlenmelidir. Bu çerçevede; ek göstergeleri asgari 3600 olmak üzere kıdeme göre daha da yukarıya çıkarılmalıdır. Özel hizmet tazminatı arttırılmalıdır. Vekâlet ücreti limiti kaldırılmalıdır. Sadece Avukatlık Yasasına uygun olarak “avukat unvan ve yetkisini” kazanmış olan kişiler kamuda avukat olarak görevlendirilebilmelidirler. Kamu ya da özel, özünde farklılık bulunmayan, yasalara uygun savunma işini yapan avukatların tabi oldukları disiplin ve soruşturma usullerinde yeknesaklık sağlanmalıdır; bu bağlamda Avukatlık Yasasına aykırı düzenlemelere son verilmelidir. Tüm ilgilileri kamu avukatlarının bu haklı isteklerine karşı duyarlı olmaya çağırıyoruz. Kamuoyuna saygıyla duyururuz. Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu barobirlik 33 ULUSLARARASI İLİŞKİLER VE AB MERKEZİ TÜRK CEZA ADALET SİSTEMİNİN ETKİNLİĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ PROJESİ Türkiye Barolar Birliği, Adalet Bakanlığı, HSYK ve Adalet Akademisi’nin ortaklıkları ile Avrupa Konseyi Türkiye Program Ofisi tarafından yürütülmekte olan Türk Ceza Adalet Sisteminin Etkinliğinin Geliştirilmesi Projesinin avukatlara özgülenen 4. bileşeni kapsamında faaliyetler sürdürülmektedir. Bu bağlamda; 12-13 Ekim 2014 tarihlerinde Şanlıurfa Barosu’nun ev sahipliğinde Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep ve Mardin barolarının katılımı ile; 19-20 Ekim 2014 tarihlerinde Samsun Barosu’nun ev sahipliğinde Sinop, Çorum, Amasya, Tokat ve Ordu Barolarının katılımı ile; 24-25 Ekim 2014 tarihlerinde Trabzon Barosu’nun ev sahipliğinde Artvin, Giresun, Gümüşhane/Bayburt ve Rize barolarının katılımı ile seminerler düzenlenmiştir. Toplam 400’ün üzerinde meslektaşımızın katıldığı seminerlerde; Av. Zeynep Pelin Ataman tarafından “Savunma Etiği”, Hazırlayan: Murat Yalkın Askeri Yargıtay Onursal Başkanı Fahrettin Demirağ tarafından “Savunma Stratejisinin Hazırlanması ve Dilekçe Yazma”, Av. Aynur Tuncer Yazgan tarafından “Adli Yardım” Av. Naim Karakaya tarafından “Avukatın Soru Sorması” başlıklı kitapçıkların içerikleri anlatılmıştır. Proje kapsamında 7000 adet basılarak tüm barolarımıza dağıtımı gerçekleştirilen ceza alanında çalışan avukatlar için el kitapları gördüğü yoğun ilgi nedeniyle 10.000 adet daha basılarak meslektaşlarımıza iletilmesi amacıyla barolara dağıtılmıştır. Söz konusu kitapçıkların dijital hallerine web sitemiz aracılığı ile ulaşılabilir. http://www.barobirlik.org.tr/Detay35901.tbb Bu bileşen kapsamında sürdürülen faaliyetler; 7-8 Kasım 2014 tarihinde Tekirdağ Barosu’nun ev sahipliğinde Edirne, Kırklareli ve Çanakkale barolarının katılımı ile; 14-15 Kasım 2014 tarihlerinde Malatya Barosu’nun ev sahipliğinde Kahramanmaraş, Elazığ, Tunceli, Sivas ve Kayseri barolarının katılımı ile; 21-22 Kasım 2014 tarihlerinde Ankara Barosu’nun ev sahipliğinde Eskişehir, Çankırı, Bolu, Kırıkkale, Yozgat, Kırşehir, Aksaray, Afyon, Düzce, Karabük, Kastamonu, Nevşehir, Sakarya ve Zonguldak barolarının katılımı ile düzenlenecek seminerler ile son bulacaktır. Faaliyetlerin tamamlanması ile birlikte 59 baromuza bağlı toplam 1500’ün üzerinde meslektaşımızın proje kapsamında sunulan eğitimlerden yararlanmış olması hedeflenmektedir. Türk Ceza Adalet Sisteminin Etkinliğinin Geliştirilmesi İçin İhtiyaç Analiz Raporu ve Eylem için Tavsiyeler Projenin birinci bileşeni kapsamında Proje Uzun Dönemli Uzmanı Sayın Marcel Lemonde tarafından hazırlanan “Türk Ceza Adalet Sisteminin Etkinliğinin Geliştirilmesi için İhtiyaç Analiz Raporu ve Eylem için Tavsiyeler Başlıklı” çalışma tamamlanarak yayımlanmıştır. Sayın Lemonde tarafından hazırlanan çalışma tüm proje ortaklarının eleştirileri ile şekillenerek uzun bir çalışma 34 barobirlik sonucunda son halini almış olup aşağıda örnekleri sunulan birçok ilgi çekici tespit yer almaktadır. “Hâkimlerin tarafsızlığını daha iyi bir şekilde güvence altına almak için, savcılar ve hâkimler birbirinden ayrılmalı ve hâkim/savcıların avukatlarla daha yakın kişisel-sosyal ilişki kurmaları gerekmektedir.” “Duruşma salonunda savcılar avukatlarla aynı seviyede oturmalıdır; avukatlar sanıkla serbest bir şekilde iletişim kurabilmelidir.” “Avukatların baroya kabulü için bir giriş sınavı yapılması; daha kapsamlı ve güçlendirilmiş bir meslek öncesi eğitime büyük ihtiyaç vardır.” Raporun tam metnine http://www.barobirlik.org.tr/ Detay25662.tbb adresinden ulaşılabilir. Uluslararası Konferans Proje kapsamında sürdürülen faaliyetlerin bir parçası olarak 25-26 Kasım 2014 tarihlerinde İstanbul’da “Türk Ceza Adalet Sistemi” başlıklı bir uluslararası konferans düzenlenecektir. Tüm meslektaşlarımızın katılımına açık olan konferansta Birliğimizin koordinasyonunda “Türk Ceza Adalet Sisteminde Avukatın Rolü” başlıklı oturum düzenlenecektir. KADINA KARŞI AİLE İÇİ ŞİDDETİN ÖNLENMESİ PROJESİ Jandarma Genel Komutanlığı’nın faydalanıcısı olduğu projeye Birliğimiz proje ortağı statüsü ile destek vermektedir. Bu kapsamda Jandarma subay-astsubaylarının eğitimine ilişkin 30 ilde düzenlenecek toplantıları gözlemleyerek raporlamak üzere barolarımızla iletişim kurulmuş ve birer avukat görevlendirilmiştir. Eğitimleri izleyecek avukatlarımızın yönlendirmeleri ile eğitim müfredatı geliştirilecek ve özellikle hukuki alanda aktarılan bilgilerin daha sağlıklı olması sağlanacaktır. vb.” birçok soru çıkartılmış. Mağdurun avukat talebine ilişkin özel bir başlık eklenmiştir. ABD BÜYÜKELÇİLİĞİNİN BİRLİĞİMİZİ ZİYARETİ Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliği İnsan Ticareti Bürosu temsilcileri Julie P. Hicks, Alison Kiehl Friedman, Wendy Nassmacher, Mark Horstman ve Filiz Conway, “Suriye’deki Krizin İnsan Ticareti Boyutu” konusunda fikir alışverişinde bulunmak ve Türkiye Barolar Birliği’nin bu konudaki çalışmalarını öğrenmek amacıyla Türkiye Barolar Birliği’ni ziyaret ettiler. Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Av. Güneş Gürseler tarafından ağırlanan heyete özellikle Birliğimizin yabancıların adli yardımdan yararlanmaları hususundaki çalışmaları aktarıldı. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÜLKE DEĞERLENDİRME BELGESİ’NİN HAZIRLANMASI ÇALIŞMALARI Birleşmiş Milletler ve Türkiye arasında sürdürülen çalışmaların temel referans belgesi olan Birleşmiş Milletler Kalkınma İşbirliği Belgesi (UNDCS)’nin 2015 ve sonrası dönem için revize edilme çalışmalarında temel hareket alanını oluşturacak BM Ortak Ülke Değerlendirme Belgesi’nin hazırlanması çalışmaları sürdürülmektedir. Bu kapsamda, Suriye krizi ve bununla bağlantılı olarak sığınmacılar ve mültecilerin ülkemizdeki durumuna yönelik faaliyetler ilk sırada ele alınmış olup belgenin hazırlık döneminden itibaren tüm toplantılara katılan Birliğimizin de çalışmalarıyla paralel şekilde “Demokratik Yönetişim ve İnsan Hakları” başlığı büyük önem atfedilen bir diğer alan olarak taslak metinde yerini almıştır. Söz konusu proje kapsamında Jandarma tarafından müdahale edilen kadına karşı şiddet olaylarında kullanılmak üzere ortak bir form geliştirilmektedir. Jandarma Genel Komutanlığı ve Proje danışmaları tarafından geliştirilen form Birliğimiz tarafından değerlendirilerek birçok noktadaki eksikleri vurgulanmış ve formun yeniden değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir. Birliğimiz ve Türk Kadınlar Birliği’nin girişimleri sonucunda toplanan veriler arasından “kaçıncı evliliğiniz, uyuşturucu kullanıyor musunuz, alkol kullanıyor musunuz barobirlik 35 BASIN AÇIKLAMASI ATATÜRK’ÜN AÇTIĞI AYDINLIK YOLDA, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ EGEMEN KILMAK, BARIŞ, KARDEŞLİK VE HUZUR İÇİNDE YAŞAMAK İÇİN MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİZ Ulusumuzun bağımsızlık savaşının önderi, laik demokratik Cumhuriyetimizin kurucusu, eşsiz devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk’e ve ilkelerine olan sonsuz bağlılığımızla aklın ve bilimin rehberliğinde onun açtığı aydınlık yolda ilerleme kararlığında olan Türkiye Barolar Birliği; ülkemizde hukuk alanında ve toplumsal yaşamımızda gerçekleşen olumsuzluklardan, ulusumuzu çağdaşlıktan, demokrasiden uzaklaştırma çabalarından son derece rahatsızdır. Ulu Önderimiz ve silah arkadaşlarının dünyada benzeri olmayan fedakârlıkları, halkımızın yaşlısı, genci, çocuğu, kadını ve erkeği ile birlikte gösterdikleri kahramanlıklarla gerçekleştirilen kurtuluş ve ilan edilen Cumhuriyet; Ulusumuzun insanca yaşamı ve devletimizin bekası için değeri ölçülemeyen bir nimettir. Büyük Atatürk’ün tek isteği, kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sonsuza kadar barış içeresinde yaşamasıdır. Bütün bunlara rağmen, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önderimizin manevi kimliğine son günlerde sıklıkla rastlanan nankörce ve acımasızca yapılan saldırılar sürüp gitmektedir. Bunlara son örnek, Cizre’de yakılan Atatürk heykelidir. Bu davranışların hiç kimseye yararı yoktur. Bunları yapma cüretini gösteren kendini bilmezler şunu çok iyi anlamalıdırlar ki; kendileri de dâhil bu topraklar üzerinde yaşamış, yaşayan ve yaşayacak olan herkesin can borçları bulunan Cumhuriyetimizin kurucularını ve büyük Atatürk’ü unutturmaya güçleri hiçbir zaman yetmeyecektir. Cumhuriyetimizin kavramlarını, kurumlarını, kuruluş felsefesini yaşatmak ve bu bilinci gelecek kuşaklara aktarmak; hür ve bağımsız yaşamayı isteyen, tebaa olmayı ve boyun eğmeyi reddeden onurlu Türk insanının en önde gelen görevidir. Atatürk’ün ve Atatürk Cumhuriyeti’nin değerini hala anlamayanların, ırkçılık ve mezhepçiliğin cenderesinde kan gölüne dönmüş Ortadoğu’ya bakmaları yeterlidir. Türkiye Barolar Birliği olarak, Cumhuriyetimizin değerlerine ve onun kurucusu Büyük Atatürk’e karşı yapılan ve yapılacak olan en ufak bir saygısızlığa dahi müsaade etmeyeceğimizi herkese duyururken, güzel ülkemizde Ulu Önderimiz Atatürk’ün açtığı aydınlık yolda ilerleyerek, hukukun üstünlüğünü egemen kılmak, barış, kardeşlik ve huzur içinde birbirimize tahammül ve saygı göstererek yaşamak kararlılığında olduğumuzu ve bu uğurda her türlü mücadeleyi yapacağımızı kamuoyu ile paylaşırız. Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu 36 barobirlik HABERLER AVUKATLIK HUKUKU Av. Atilla Özen Legal Yayınevi İstanbul - 2014 1. Baskı KİTAP Hazırlayan: Av. Özlem Bilgilioğlu Altı bölümden ve 556 sayfadan oluşan kitap, Legal Yayınları arasında yayımlandı. Kitap; Staj, Avukatlık Mesleği, Baro Levhası ve Nakil, Avukatın Hak ve Yetkileri, Yükümlülük ve Yasaklılık Halleri, Avukatlık Sözleşmesi, Ceza Yargılamasında Müdafilik ve Vekillik, Avukatın Sorumluluğu, Barolar ve Türkiye Barolar Birliği konularını içermektedir. AİHM, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, TBB Disiplin Kurulu kararları ile idari işlemlere yer vermesi ve henüz yayımlanmamış pek çok kararı içermesi nedeniyle, alanında uygulayıcılara önemli bir kaynak sunan kitap, konu anlatımlı bir yöntemi izlemesi nedeniyle ders kitabı olma özelliğini de taşımaktadır. Avukatlık hukukunda tartışmalı ve güncel konulara değinen kitapta önemli karar özetlerine dipnotlarda yer verilmiş olup gerek hukuk fakültesi öğrencilerinin ve gerekse meslektaşlarımızın ilgisine sunulmuştur. TÜRK VE FRANSIZ MEDENİ USUL HUKUKU’NDA YARGILAMANIN YENİLENMESİ Dr. Mert Namlı Beta Yayınevi İstanbul - 2014 1. Baskı Çok sıklıkla işlenmeyen konulardan birisi olan “Yargılamanın Yenilenmesi” konusu, kitapta üç bölüm halinde anlatılmış olup ilk bölümde Fransız Hukukuyla karşılaştırmalı olarak konuyla ilgili genel bilgilere yer verilmiş; ikinci bölümde ayrıntılı bir şekilde yargılamanın yenilenmesi sebepleri açıklanmış; üçüncü bölüm ise yargılamanın yenilenmesi usulüne ayrılmıştır. Konu başlığı ve aynı zamanda karşılaştırmalı hukuka ilişkin olması dolayısıyla ilgi çekeceği düşünülen kitap, beğeninize sunulmuştur. ŞİRKETLER HUKUKU ŞERHİ Değişiklikler ve İkincil Mevzuat Düzenlemeleriyle Güncelleştirilmiş Prof. Dr. Hasan Pulaşlı Adalet Yayınevi Ankara - 2014 2. Baskı 2 ciltten oluşan Şirketler Hukuku Şerhi’ nin 2. baskısında; kanun değişiklikleri ve yeniliklerin yanı sıra yeni TTK’nun uygulanmasıyla ilgili olarak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nca çıkarılan toplam 6 yönetmelik, 11 tebliğ ve Bakanlar Kurulu’nun 2012/ 4213 sayılı kararı ele alınarak gerekli tüm değişiklikler yapılmıştır. Gerek sistematik gerekse içerik yönünden titizlikle hazırlanan kitap tüm meslektaşlarımızın ilgisine sunulmuştur. barobirlik 37 Bir Karar Veriniz Artık! Prof. Dr. Erdener Yurtcan Cumhuriyet Gazetesi 19 Ekim 2014 Birkaç gündür içimi bir sevinç kapladı. Neden sorusunu sorduğunuzu duyuyorum. Cevaplıyorum. Türk insanı haklarına sahip çıktığı için, yasamaya karşı sesini yükselttiği için, neden üç gün önce şöyle, üç gün sonra böyle dediği için. Şimdi konuyu açma ve bazı hususları sizlerle paylaşma zamanı. Bunu yaparken bir noktayı hep aklımdan geçiriyorum. Bu sayfadaki yazılarım toplumu aydınlatma amacına yöneliktir. Bir hukuk makalesi niteliği taşımamalıdır. 14 Ekim 2014 günü TBMM’ye bir yasa teklifi sunuldu. Bu teklif, artık sağır sultanın bile duyduğu yöntemle, bir torba yasa değişikliğidir. Birbiriyle ilgili ilgisiz yasa değişiklikleri aynı başlık altında toplanarak, çeşitli yasalarda değişiklik yapılması isteniyor. Bu yöntemin yanlış olduğunu daha önce de birkaç kez yazdım. Fakat siyasal iktidar bu yöntemden vazgeçmiyor. Bu tavır yalnızca kolay olduğu için tercih ediliyor, diye düşünmek safdillik olur. Bunun içinde bazı konuların üstünü örtmek amacı da gizlidir. Nasıl mı? Bir torbanın içine birbiri ile ilgisiz hükümleri yerleştirirseniz, arananın bulunması o kadar zorlaşır ki. İş, içinden çıkılmaz bir hal alır. 2004’ten beri saçını başını yolan hukukçuların beni onayladıklarını biliyorum. Bu konuyla ilgili bir başka nokta da şudur. Son dönemde AKP önemli yasa değişikliklerini tasan haline getirmekten kaçınıyor. Bunlar yasa teklifi olarak sunuluyor, çoğu zaman bir ya da birkaç imzayla. Oysa teklifi incelediğinizde, bunun AKP’nin temel yaklaşımını ortaya koyduğunu, asla birkaç milletvekilinin düşüncesini yansıtmadığını görüyorsunuz. Bunun nedeni nedir? Tasarı yöntemi uzun yoldan geçer, beklemeye tahammül yoktur. İşi hızlandırmak gerek. Biraz uzun bir giriş oldu farkındayım. Fakat herkesin her şeyi öğrenmesini istiyorum. Son teklifte toplumdan büyük eleştiri alan, ne oluyoruz, sorusunu gündeme getiren noktalar nelerdir? Kısaca toparlamak uygun olur. Çok değil, sekiz ay önce Ceza Muhakemesi Kanunu›nda (CMK) değişiklikler yapıldı. Amaç, insan haklarına saygılı, adil yargılanma hakkına uygun, hukuk devle38 barobirlik tine yakışır yeni hükümlerle, demokratik hukuk devletini kuvvetlendirmekti. Bu bağlamda, ceza yargılamasının temel kavramlarından olan gözaltı, arama, el koyma maddeleri değiştirildi. Bu işlemler için somut delillere dayanan kuvvetli şüphenin şart olduğu belirtildi. Bu sonuç tabii ki önemliydi, çünkü bir ceza soruşturması kapsamında kişilere güvence sağlamak amacı taşıyordu. Kişiler hakkında somut deliller olmadan bu işlemler yapılamayacaktı. Şimdi bu güzel normlardan geri dönülüyor. Bu işlemler için makul şüphe yeterlidir deniliyor. Bunun tek anlamı var. Bu işlemlerin yapılması kolaylaştınlıyor, kişilerin güvencesi ortadan kaldırılmak isteniyor. İşte insanların tepkisi buna. Üç gün önce verdiğiniz güvenceyi neden geri alıyorsunuz, yakınması. Bu geri dönüşün nedenini siyasal iktidara sorarsanız, cevap hazırdır. Uygulama tıkandı, istenen kararlar çıkmıyor. Bu noktada sormak gerekmez mi, çıkmaması gereken kararların çıkmaması için önceki kurallar konulamamış mıydı? Elbette konulmuştu. TBMM’ye sunulan teklifin içeriğini tümüyle incelemek bu yazının boyutunu aşar. Yukarıdaki konu çok önemli olduğu ve çarpıcı olduğu için ele aldım. Söz bu noktaya geldiğinde, yazımın başlığına dikkatinizi rica ederim. “Bir karar veriniz artık!” Kim, ne konuda, hangi kararı verecek? Siyasal iktidar ülkemizin bir hukuk devleti olması gerektiğine, insan hak ve özgürlüklerine saygılı olmak gerektiğine, kişisel güvencenin sağlanması gerektiğine, anayasaya yazmakla adil yargılanma hakkının sağlanmasının yeterli olmadığına, bunun yasalara konulacak kurallarla sağlanabileceğine karar verecek. Devletin birey için var olduğu temel kabul edilecek, devlet bir eliyle verdiğini diğer eliyle üç gün sonra geri almayacak. Hukukun temel amacının toplumda düzeni ve istikrarı sağlamak olduğu asla unutulmayacak. Son söz: Bu ülke 2004’ten bu yana yasamada bir bocalama içinde. Bunu bu ülkenin insanı ne yazık ki yarattı, bundan kurtuluşu da bu ülkenin insanı başaracaktır. Hayatta en güzel şey umuttur. PROF. DR. HAYRETTİN ÖKÇESİZ’İN ŞAHSINDA TÜM YURTTAŞLARIN SAVUNMA VE HAK ARAMA ÖZGÜRLÜĞÜNE YÖNELTİLMİŞ OLAN SALDIRIYI KINIYORUZ İstanbul Aydın Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz; 15 Ağustos 2014 tarihinde Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından cumhurbaşkanlığı seçim sonucunun açıklanmış olmasına karşın, Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlık görevini sürdürmesinin suç olduğunu ileri sürerek, Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikâyette bulunmuştur. Medyaya yansıyan bilgilerden anlaşıldığı üzere, Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz’in Anayasa’dan kaynaklanan şikâyet hakkını kullanarak yaptığı suç duyurusu nedeniyle başına gelmedik kalmamıştır. İstanbul Aydın Üniversitesi; Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz’in önce derslere girmesini yasaklamış, daha sonra da kendisini kınama cezası ile cezalandırmıştır. İstanbul Aydın Üniversitesi bu tutumuyla: - Anayasal hakların yurttaşlar tarafından kullanılmasına zihinsel bariyer örmüş, - Tüm üniversite öğretim üyelerine ve üniversite gençliğine karşı mobbing uygulamalarıyla caydırıcı bir işlev üstlenmiş ve muhalif düşünceyi sindirmeyi amaçlamış, - Farklı düşüncelerin üniversite çatısı altında tartışılmasını engelleyerek evrensel anlamda “üniversite” olma yeteneğini yitirmiştir. Temel yurttaş haklarının ve özgürlüklerin kullanılmasına, farklı düşüncelerin tartışılmasına kaynaklık ve öncülük etmesi gereken üniversitelerin; iktidar odaklarından çekinen, ürkek bir tutum içine girerek adeta yandaş bir görünüm sergilemesi, ülkemiz bakımından hazin bir durumu yansıtmaktadır. Ülkemizin özgürlüklere en çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz’in şahsında, aslında tüm yurttaşların savunma ve hak arama özgürlüğüne yöneltilmiş bu saldırıyı kınadığımızı ve bilimsel özgürlük ve çağdaş üniversite kavramıyla bağdaştıramadığımızı kamuoyuna duyurmayı görev biliriz. Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu barobirlik 39 MAHKEME KARARLARI T.C. YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ 20.3.2014 tarih ve 2012/16008E., 2014/3224K. Sayılı karar AVUKAT SANIĞIN VEKALET ÜCRETİ ALDIĞI HALDE VEKALETNAMEYİ İLGİLİ DAVA DOSYASINA SUNMAMASI • ÖZEL KANUN GENEL KANUN İLİŞKİSİ • DURUŞMAYA MAZERETSİZ KATILMAYAN AVUKAT ÖZET: TCK’nın 5. maddesinin 01.01.2009 tarihinde yü- rürlüğe girmiş olması nedeniyle özel nitelikteki görevi kötüye kullanma suçları açısından Avukatlık Yasanın 62. Maddesi zımnen ilga edilmiş sayılır. KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; 5237 sayılı TCK’nın 6. maddesinin 1. fıkrasının ( c ) bendinde; “kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” denilmek suretiyle “kamu görevlisinin tanımının yapıldığı, maddenin gerekçesinde de “... kişinin kamu görevlisi sayılması için aranacak yegâne ölçüt, gördüğü işin bir kamusal faaliyet olmasıdır.” dendikten sonra kamusal faaliyetin de; “Anayasa ve kanunlarda belirlenmiş olan usul40 barobirlik lere göre verilmiş olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesidir” şeklinde tanımlandığı, Yargıtay CGK’nın 12.04.2011 gün 2010/9-258 Esas, 2011/46 sayılı Kararına göre de, “5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 6. maddesinin 1. fıkrasının ( c ) bendindeki “kamu görevlisi” tanımında yer alan “katılan kişi” ibaresi ile madde gerekçesinde yer alan “kamusal faaliyet açılımından hareketle, bir kimsenin Ceza Yasası uygulamasında “kamu görevlisi’ yapılan faaliyetin de “kamusal faaliyet” sayılabilmesi için, kamu adına yürütülen bir hizmetin bulunması, bunun da Anayasa ve yasalarda belirlenmiş usullere göre verilmiş bir siyasal karara dayalı olması ve ayrıca faaliyetin kamuya ait güç ve yetkilerin kullanılması suretiyle gerçekleştirilmesi gerekmektedir.” denildiği 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 1. maddesindeki avukatlığın kamu hizmeti ve yargının kurucu unsurlarından olduğuna ilişkin belirleme, 2. maddesinde yazılı amacı, 76/1 ve 109/1-2. maddelerindeki baroların ve Türkiye Barolar Birliğini kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları olduğuna ilişkin hükümler ile TCK’nın 6/1-c maddesindeki tanım ve gerekçesi birlikte değerlendirildi- ğinde’ avukatların 1136 sayılı Kanunun 35/1 ve 35/A maddelerinde yazılı ve münhasıran avukatlar tarafın- dan yapılabilecek iş ve işlemler ile uzlaştırma işlemi ve barolar ile Türkiye Barolar Birliğinin organlarında ifa ettikleri görevleri yönünden kamu görevlisi olduklarında kuşku bulunmadığı, 5237 sayılı TCK’nın “özel kanunlarla ilişki” başlıklı 5. maddesinde; ”Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır” hükmünün yer aldığı, maddenin gerekçesinde; “Özel ceza kanunlarında ve ceza içeren kanunlarda suç tanımlarına yer verilmesinin yanı sıra, çoğu zaman örneğin teşebbüs, iştirak ve içtima gibi konularda da bu Kanunda benim- senen ilkelerle çelişen hükümlere yer verilmektedir. Böylece, ceza kanununda benimsenen genel kurallara aykırı uygulamaların yolu açılmakta ve temel ilkeler MAHKEME KARARLARI T.C. dolanılmaktadır. Tüm bu sakıncaların önüne geçebilmek bakımından, ayrıca hukuk uygulamasında birliği YARGITAY sağlamak ve hukuk güvenliğini sağlamak için; diğer 5. CEZA DAİRESİ nilmelidir. Buna karşılık, suç ve yaptırımlarla ilgili ola- 5.5.2014 Tarih ve 2013/1029E, 2014/5008K. Sayılı karar kanunlarda sadece özel suç tanımlarına yer verilmesi ve bu suçlarla ilgili yaptırımların belirlenmesi ile yetirak bu kanunda belirlenen genel ilkelerin, özel kanunlarda tanımlanan suçlar açısından da uygulanmasının temin edilmesi gerekmektedir” denilmek suretiyle yasa koyucunun amacının ortaya konulduğu, TCK’nın 5. maddesinin 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe girmiş olması nedeniyle anılan Kanunun genel hükümlerine aykırı olan sınırlayıcı nitelikteki Avukatlık Yasanın 62. maddesinin de özel nitelikteki görevi kötüye kullanma suçları açısından zımnen ilga edilmiş sayılmasının gerektiği anlaşılmakla; Dosya içerisinde bulunan vekaletname, serbest meslek makbuzu, banka havale belgesi örnekleri ile katılan ve tanık beyanlarına göre; katılanın davacı sıfatıyla bulunduğu Devrek 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/32 Esas sayılı tapu iptali ve tescil davasını takip etmek amacıyla aralarındaki sözlü anlaşma gereği ve- kaletname alan avukat sanığın 1200 TL vekalet ücreti aldığı halde, vekaletnameyi ilgili dava dosyasına sun- madığı ve 09.02.2010 tarihli duruşmaya mazeretsiz katılmayarak HMUK 409/5. maddesi gereğince dosyanın işlemden kaldırılmasına, yasal süre içerisinde ye- nileme talebinde bulunmayarak da davanın açılmamış sayılmasına sebebiyet verdiği, bu eylemlerinin TCK’nın 257/2. maddesine uyan ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunu, ayrıca sanığın dosyanın işlemden kaldırılmasından sonra avukatlık görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle keşif yapılacağını beyanla masraf adı altında para talep edip, katılanın bu nedenle 12.04.2010 günü banka havalesi ile gönder- diği 289 Avro parayı mal edinmesi eyleminin ise aynı Kanunun 250/2. maddesine uyan ikna suretiyle irtikap suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfında hataya düşülerek ve her iki eylem birleştirilerek yazılı şekilde hüküm kurulması, SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321 ve son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 20.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. E. 2013/12-659 K. 2014/252 T. 5.3.2014 AVUKATIN İHMAL SURETİYLE GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMASI ÖZET : CMK gereğince zorunlu müdafii olarak atanmış avukatın duruşmalara mazeretsiz katılmayarak dava- nın gereksiz uzaması sonucu kamu zararına, adaletin gecikmesi nedeniyle de kişi mağduriyetine neden olması eylemi görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur. KARAR : İstanbul Barosuna kayıtlı olarak avukatlık ya- pan sanığın Bakırköy 3. Çocuk Mahkemesinde yargıla- nan suça sürüklenen çocuklara CMK’nın 150/2. maddesi gereğince 09/04/2010 tarihinde zorunlu müdafii olarak atandığı ancak mahkemenin 27/04/2010, 16/06/2010 ve 17/02/2011 tarihlerinde yapılan celselerine maze- retsiz katılmayarak davanın gereksiz uzaması sonucu kamu zararına, adaletin gecikmesi nedeniyle de kişi mağduriyetine neden olduğunun tüm dosya içeriğinden anlaşıldığı ve eyleminin TCK’nın 257/2. maddesinde düzenlenen ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma su- çunu oluşturacağı gözetilmeden yazılı şekilde yanılgılı değerlendirmeyle beraat hükmü kurulması, SONUÇ: Kanuna aykırı, O yer C.Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hük- mün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 05.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T.C. YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ 1.11.2012 Tarih ve 2010/30601E., 2012/22153K. Sayılı karar barobirlik 41 MAHKEME KARARLARI • AVUKATIN GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMASI • AVUKATIN DOSYAYI YENİLEMEMESİ ÖZET : Avukat olan sanığın dosyasında saklı tuttuğu kısım için ek dava açtığı; dosyanın işlemden kaldırıldığı, üç ay içinde yenileme talebinde bulunmadığından davanın açılmamış sayılmasına sebep olduğu olayda teminat mektubunun paraya çevrilmemesi nedeniyle; kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına yol açıp açmadığı ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayıp sağlamadığı araştırılmalıdır. KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. 1- ) Sanıklar Ü. G. ve M.K. hakkında görevi savsama suçundan kurulan hükümlerde. Eylemlere ve yükletilen suçlara yönelik katılan H.D Gıda ve Tur. Ltd. Şti. vekili ve O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz iddiaları yerinde görülmediğinden tebliğnameye uygun olarak, temyiz davasının esastan reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 2- ) Sanık A. N. A. hakkında kurulan hükme yönelik temyize gelince: başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Avukat olan sanığın, ... 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2../... esas sayılı dosyasında 12.000 TL. tutarında alacak davası açtığı, ilk bilirkişi raporunda davacıların 94.443 TL. alacak talep edebileceği bildirilmesi üzerine ... 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2../... esas sayılı dosyasında saklı tuttuğu kısım için ek dava açtığı; bu dosyasının 16.3.2005 tarihli oturumuna mazeret bildirmeksizin katılmadığından H.U.M.K.nın 409/1. maddesi gereğince dosyanın işlemden kaldırıldığı, 15.4.2005 tarihinde davayı yenilediği ve davanın 15.6.2005 tarihli celsesine de katılmadığından H.U.M.K.nın 409/1 maddesi uyarınca dosyanın yeniden işlemden kaldırıldığı, üç ay içinde yenileme talebinde bulunmadığından H.U.M.K.nın 409/5 maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına sebep olduğu olayda. ... 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2001/... esas sayılı dosyasının akıbeti araştırılıp: ayrıca ... 31. İcra Müdürlüğünün 2005/... esas sayılı dosyasında teminat mektuplarının iadesine imkan veren 03.07.2006 tarihli protokole esas icra dosyaları getir42 barobirlik tilip, denetime olanak verecek biçimde onaylı örnekleri dosyaya konularak, teminat mektubunun paraya çevrilmemesi nedeniyle; kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına yol açıp açmadığı ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayıp sağlamadığı araştırılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm kurulması, SONUÇ : Yasaya aykırı, katılan H... D... Gıda ve Tur Ltd. Şti. vekili ve O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 01.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T.C. YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ 14.11.2011 Tarih, 2009/19013E, 2011/21017K • GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA • AVUKATIN SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ • HUKUKA UYGUNLUK NEDENİ • TUTUKLUYU HÜKÜMLÜYÜ VEYA SUÇ DELİLLERİNİ BİLDİRMEME • KANUNUN HÜKMÜNÜ (GÖREVİNİ) YERİNE GETİRME ÖZET : Sanığın özgür iradesiyle seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmasını öngören Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ‘nin 6/3-c, Anayasamızın iddia, savunma ve adil yargılanma hakkını öngören 36, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun dürüstlük ve güven ilkelerini öngören 34. ve avukatın sır saklama yükümlülüğünü düzenleyen 36. maddelerindeki düzenlemeler dikkate alındığında sanık avukatın, hakkında yakalama kararı bulunan vekil edenin yerini adli mercilere bildirmemesi sır saklama yükümlülüğü ile bağlantılı olarak TCK’nın 24/1. maddesi anlamında kanunun hükmünü (görevini) yerine getirme hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendirilmelidir. KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. MAHKEME KARARLARI Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Ancak; İncelenen dosyada; sanığın, kesinleşmiş 2 yıl 6 ay hapis cezasının infazı için hakkında yakalama kararı çıkarılan Dursun›un müdafiliğini üstlendiği, Dursun›un 2005 yılı Temmuz ayında Almanya›dan Türkiye›ye giriş yaparak aynı ay bürosunda sanıkla görüştüğü ve teslim olmak istediğini ifade ettiği, sanığın ise yeni yürürlüğe giren 5275 sayılı İnfaz Kanunu›na göre 75 yaşını doldurmuş kişilerin cezasını evinde infaz edeceğine dair düzenleme olduğundan bahisle teslim olmamasını öğütleyip yaş düzeltme davası açacağını söylediği, bu şekilde Dursun’u teslim olmaması hususunda ikna ettiği, önce Aybastı Asliye Hukuk Mahkemesi’ne yaş tashihi davası açtığı, reddedilmesi üzerine bu kez de Perşembe Asliye Hukuk Mahkemesi’ne aynı nitelikli dava açtığı, davaların devamı sırasında Dursun’la görüştüğü, ihbar üzerine Dursun’un 23.01.2006 tarihinde yakalandığı, yargılama sonunda mahkemece sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 284. maddesinde tanımlanan hükümlü bir kişinin bulunduğu yeri bildiği halde yetkili makamlara bildirmeme suçundan hükümlülüğüne karar verildiği anlaşılmaktadır. Avukat ile müvekkili arasındaki sözleşme ilişkisinin temeli güven ve sadakat ilkelerine dayanmaktadır. Müvekkilin; her durumda avukatına güvenmesi, sırrını saklayacağından emin olması gerekir. Bu nedenle Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesinde, avukatların görevlerini “bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmakla” yükümlü oldukları ifade edilmiş ve Yasa’nın 36. maddesinde de görevleri dolayısıyla öğrendikleri hususları açıklamaları yasaklanarak sır saklama yükümlülükleri öngörülmüştür. Avukatın, müvekkilinin sırrını saklama yükümlülüğü üçüncü kişiler yanında mahkemelere, savcılıklara ve idari birimlere karşı da geçerlidir. Avukatlık meslek sırrı, avukatın mesleğini icra ederken öğrendiği, herkes tarafından bilinmeyen, açıklanması halinde vekil edenin maddi ya da manevi zarara uğrayacağı, üçüncü kişilerden gizlenen özel yaşama dair bilgilerdir. Avukatın mesleği ile bağlantılı olarak öğrendiği, vekil edene ait özel ilişkileri, sağlık bilgileri, mali durumu, kişisel bilgileri gibi gerektiğinde bulunduğu yer ya da adresi de sır kapsamına dahildir. Avukata yüklenen sır saklama yükümlülüğü, vekil edenin adli/idari merciler karşısında daha etkin, yerinde ve etraflıca iddiada bulunması veya savunma yapması ile doğrudan bağlantılıdır. Avukatın meslek sırrını koruması ise uluslararası antlaşmalar ve Anayasamızda güvence altına alınan özel yaşamın gizliliğinin sonucu olmanın yanında yerine getirilen kamu hizmetinin içeriği ve niteliği ile de ilgilidir. Sanığın özgür iradesiyle seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmasını öngören Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c, Anayasamızın iddia, savunma ve adil yargılanma hakkını öngören 36, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun dürüstlük ve güven ilkelerini öngören 34 ve avukatın sır saklama yükümlülüğünü düzenleyen 36. maddelerindeki düzenlemeler dikkate alındığında sanık avukatın, hakkında yakalama kararı bulunan vekil edenin yerini adli mercilere bildirmemesinin sır saklama yükümlülüğü ile bağlantılı olarak TCK’nın 24/1. maddesi anlamında kanunun hükmünü (görevini) yerine getirme hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendirilerek CMK’nın 223/2-d maddesi gereğince anılan suçun oluşmayacağının kabul edilmesi, ancak müvekkilinin infaz yönteminin değiştirilmesi amacıyla gerçeğe aykırı iddiaya dayanarak ve müvekkili hakkında daha önce benzer gerekçeyle Aybastı Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1970/129 esas, 1970/66 sayılı kararı ile doğum yılının 1936 olarak düzeltilmiş olmasına karşın, bu kez de gerçekte 1931 doğumlu olduğundan bahisle dava açması ve Aybastı’da açılan davanın reddedilmesine karşın ikinci kez Perşembe Asliye Hukuk Mahkemesi’nde de açtığı davanın da haklı nedene dayanmadığı gerekçesiyle reddedildiği gözetilerek sanığın Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesi uyarınca görevini doğruluk ve onur içinde yerine getirmek yükümlülüğüne aykırı davrandığı anlaşılmakla birlikte, TCY’nin 257/1. maddesindeki; kamu zararına neden olma, kişilere haksız kazanç sağlama biçimindeki objektif cezalandırma şartlarının var olup olmadığının somut olaya özgü olarak tartışılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle Yasa’nın 284/1, 3. maddesiyle hükümlülük kararı verilmesi, SONUÇ : Yasaya aykırı ve sanık müdafinin temyiz nedenleri ile değişik gerekçeyle tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 14.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. barobirlik 43 DİSİPLİN KURULU KARARLARI Hazırlayan: Av. Özgecan Yanlı T. 05.07.2014 * Avukatın hasım tarafın ancak avukatı ile görüşebileceği hükmü mutlak olup, hasmın avukaE . 2 0 14/ 3 8 1 tının bulunmaması halinde dahi görüşme “zorunluluk” sınırı ile bağlı bulunmaktadır. K. 2014/498 * Avukatın bir davada, başka bir meslektaşının temsil ettiği kimse ile meslektaşının izni haricinde doğrudan temasa geçmesi disiplin suçunu oluşturmaktadır. (TBB Meslek Kuralları m. 31) Şikâyetçi Avukat müvekkili N.A. ile aralarında yazılı nulduğunu, şikâyetçi avukat ile müvekkili arasındaki açtığı davada davanın kısmen kabulüne karar verildiği- beyan ettiği ayrıca Şikâyet edilen avukatın, 14.05.2013 ücret sözleşmesi yaptıklarını, … 7. İş Mahkemesi’nin 2010/781 (eski esas no:2006/714) esas sayılı dosyası ile ni, dosya Yargıtay’da iken şikâyet edilen avukatın, mü- vekkili ile görüşerek davadan feragat etmesi yönünde görüşmeler yaptığını, dosyada vekil olduğu için, şikâyet edilen avukatın, yanında vekili olmayan ve onunla görüşmeden asil ile görüşmesinin meslek kurallarına aykırı olduğunu, kararın Yargıtay’ca bozulduğunu, 30.11.2010 tarihli duruşmada, şikâyet edilen avukatın 23.02.2009 tarihli belgeyi mahkemeye sunarak, davacı ile anlaştıklarını, davadan feragat ettiğini, böylece müvekkili ile doğrudan görüştüğünün belli olduğunu belirterek şikâyetçi olduğu, Şikâyetli Avukat savunmasında, davacı asille doğrudan temasa geçmek ve onu anlaşmaya zorlamak gibi bir düşüncesinin olmadığını, müvekkili şirketin talimatı ile davacı asil ile görüştüğünü ve kendisine de, “vekilinin görüşmeye gelmemesini, davaya devam etmek is- temesi ve talimatını yerine getirmemesi üzerine, sulh protokolünü gerçekleştirmek için kendisinin geldiğini” söylediğini, bu nedenle protokolü hazırladığını ve karşılıklı imza ettiklerini, protokolün mahkemeye su44 barobirlik vekâlet ücretinden kaynaklı sorundan dolayı kendisi hakkında şikâyette bulunulmasının yerinde olmadığını kayıt tarihli dilekçesi ile soruşturma aşamasındaki savunmasını tekrarladığı, protokolün imzalandığı gün öncesinde ve dışında, davacı asil ile hiç görüşmediğini, davacı asilin müvekkil şirket ile görüşerek sulh olmak istediğini belirttiğini, kaldı ki temyiz edilen kararın da davanın reddine ilişkin olduğunu, kendisi ile görüşme yapan asilin avukatı ile ilgili sorunları olduğunu aktardığını ve kendilerinde de onu azlettiği kanısını oluşturduğunu, kararın temyizde bozulması ve şikâyetçi avu- katın davaya girmesi ile ortada bir azilin olmadığının anlaşıldığını, olayın özünde avukatını devre dışında bırakarak davalı şirket ile sulh görüşmesi yapan asil ile müvekkili davalı firmanın da kendisinden, bunun için bir protokol düzenlemesi talimatının olduğunu, ken- disine atfedilecek bir usulsüz ve etik dışı bir işleminin olmadığını, şikâyetçi avukat ile müvekkili arasında- ki avukatlık ücretinden kaynaklı sorunun bir parçası haline getirilmek istendiğini, şikâyetin haksız olduğu, konu ile ilgili tanıklarının olduğunu beyan ettiği görülmüştü. DİSİPLİN KURULU KARARLARI İncelenen dosya kapsamından; 23.02.2009 tarihli Şikâyetçi avukatın müvekkilesi N.A. ile Şikâyetli avukatın imzalarının bulunduğu “protokol” başlıklı belge ile Davanın Yargıtay aşamasında olduğu zamanda sulh sözleşmesi imzalandığı, Yargıtay bozması üzerine … 7. İş Mahkemesi’nin 2010/781 Esas No.sunu alan davanın 30.11.2010 günlü duruşmasına protokolün Şikâyetli avukatça Mahkeme- si’ne sunularak sulh nedeniyle dava konusunun kalmadığı nedeniyle davanın reddinin talep edildiği, Şikâyetli Avukatın daha önce disiplin cezası almadığı, Mezkûr karara karşı Şikâyetçinin daha önceki itirazla- rını ve savunmalarını tekrar eden mahiyette 18.02.2014 günlü dilekçe ve 12448 evrak kaydıyla itiraz ettiği görülmektedir. Şikâyetli Avukatın Avukatlık Yasasının “Kovuşturma ve Ceza Zamanaşımı” başlıklı 159/ 2. maddesi “disiplin cezasını gerektiren eylemlerin işlenmesinden itibaren dört buçuk yıl geçmiş ise disiplin cezası verilemez” hükmünü içermekte olmasına göre 23.08.2013 tahinde dosyanın zamanaşımına uğradığını savunmakta ise de; Şikâyetli avukat ve davacı asil N.A.’nın imzaladık- ları protokol 23.02.2009 tarihli olup, aleniyete çıkması 30.11.2010 tarihli duruşmada Mahkeme’sine ibrazla gerçekleşmiştir. Bu bakımdan zamanaşımı başlangıç tarihi 30.11.2010 olmak zorundadır ve bu nedenle zamanaşımı itirazının hukuksal dayanağı yoktur. Disiplin kovuşturmasına konu sorun, şikâyetli avukatın şikâyetçi avukatın müvekkili ile karşılıklı olarak ve şikâyetçi avukatın yokluğunda protokol imzalamasının kat tarafından protokolün sunularak davanın reddi is- tendiği dosya kapsamı ile tartışmasızdır. Avukatın hasım tarafla görüşmesinin ancak avukatı ile yapılabileceği hükmü mutlak olup, hasmın avukatının bulunmaması halinde dahi görüşme “zorunluluk” sınırı ile bağlı bulunmaktadır. Avukat, bir davada, başka bir meslektaşının temsil ettiği kimse ile meslektaşının izni haricinde, doğrudan onunla temasa geçmesi disiplin suçunu oluşturmaktadır. Avrupa Birliği Avukatlık Meslek Kuralları’nın “Avukat- ların Birbirleri ile İlişkileri” bölümün 5.5 maddesinde de, “Bir avukat herhangi bir davada veya mesele de baş- ka bir avukat tarafından temsil edildiğini veya danışma hizmeti aldığını bildiği bir kişiyle, o kişinin avukatının muvafakati olmadan o dava veya mesele hakkında doğrudan haberleşemez.” düzenlemesi bulunmaktadır. Görüldüğü gibi bu kural Avrupa Birliği ülkelerinde, daha katı bir biçimde düzenlenmiştir. Bu nedenlerle eylemin disiplin suçu oluşturmadığına ilişkin Baro Disiplin Kurulu kararında hukuki isabet görülmenmiş olup, Şikâyetçi avukat Ü.B.’nin itirazının ka- bulü ile TBB Meslek Kuralları 31. Madde gereği disiplin cezası tayini gerekmiştir. Sonuç olarak, Şikâyetçi avukat Ü.B.’nin itirazının kabulü ile; 1-İstanbul Barosu Disiplin Kurulu’nun Şikâyetli Avukat hakkında “Disiplin Cezası Verilmesine Yer Ol- madığına” ilişkin 04.11.2013 gün ve 2013/D.188 Esas, 2013/435 Karar sayılı kararının KALDIRILARAK, Şikâ- Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 31. madde- yetli avukat K.B.’nin “Uyarma Cezası İle Cezalandırıl- Gerek şikâyetli avukatın tevilli savunması ve gerekse 2- Kurulumuz kararının tebliğini izleyen günden iti- sine aykırılık teşkil edip etmediğine ilişkindir. masına”, maddi bir delil olan protokol kapsamı ile Şikâyetçi avu- baren 60 gün içerisinde Ankara İdare Mahkemesi’nde nedeniyle 31.10.2010 günlü duruşmada Şikâyetli avu- Oybirliğiyle karar verildi. katın bilgi ve muvafakati dışında görüşme yapıldığı, bu hususta Şikâyetçi vekili tarafından bilgi verilmemesi dava yolu açık olmak üzere, barobirlik 45 DİSİPLİN KURULU KARARLARI A D A RA’D A K N A R A V NİZ İ V E BİR adliye a y e v erken zde. l k e b ı i masın k istediğin l ı ç a a n liyeni soluklanm d a h Saba ıkışında ç 46 barobirlik TBB DUYURULARI DUYURU NO:2014/85 DUYURU NO:2014/86 Konu: Barokart Devri ve Yükleme 21/12/2013 tarih ve 28858 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Adli Kolluk Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik”in 2. maddesinde yer alan “c) En üst dereceli kolluk amiri adli olayları, suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumakla ve bu konuda gerekli tedbirleri almakla görevli ve yetkili olan mülki idare amirine derhal bildirir.”, 3. maddesinde yer alan “ve en üst dereceli kolluk amirine” ve “Ceza Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesinin altıncı fıkrasında sayılan suçlar nedeniyle yapılan soruşturmaların aşamaları hakkında Cumhuriyet savcısı tarafından doğrudan veya varsa ilgili Cumhuriyet başsavcı vekili aracılığıyla Cumhuriyet başsavcısına yazılı olarak bilgi verilmesi zorunludur. Bu bildirim yazıları görüldü şerhinden sonra soruşturma dosyasında muhafaza edilir.” hükümlerinin iptali ve iptali talep edilen düzenlemeler ile ilgili olarak dava sonuna kadar yürütmenin durdurulması istemli Danıştay 10. Dairesinin E.2013/8108 sayılı dosyasında Birliğimiz tarafından dava açılmış olup, Daire 27.12.2013 tarihinde “davalı idarelerin savunmaları alındıktan veya yasal cevap verme süresi geçtikten sonra bu konuda yeniden bir karar verilinceye kadar yürütmenin durdurulmasına” karar Hesaplarının Değişmesi hakkında. 20.06.2013 Tarih ve 6493 Sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutaba- kat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından düzenlenen: 27 Haziran 2014 Tarihli Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para İhracı ile Ödeme Kuruluşları ve Elektronik Para Kuruluşları hakkında Yönetmelik gereğince Barokart’ ın Elektronik Para İşletici Kuruluş tarafından işletilmesi gerekmektedir. İlgili kanun gereği; Yönetim Kurulu Kararı ile Barokart İşletmesi ve tüm hizmetleri Kanunla getirilen düzenlemeye uygun hareket etmek ama- cı ile Turk Elektronik Para A.Ş.’ye devredilmiştir. Barokarta yapılacak para yükleme işlemleri ile ilgili adı geçen şirket yetkili olup, hesap numaraları aşağıdaki gibi değişmiştir. Eski banka hesaplarımıza yükleme yapılamamaktadır. Düzenleme ve geçiş aşaması ile ilgili test aşaması tamamlanmış 13 Ekim 2014 tarihinden itibaren yapılan tüm işlemler Turk Elektronik Para A.Ş. tarafından yürütülecektir. vermiştir. (Ek-1 Danıştay 10. Dairesinin 27.12.2013 gün E.2013/8108 sayılı kararı, Ek-2 Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 15.01.2014 gün YD İtiraz No: 2014/10 sayılı kararı) Danıştay 10. Dairesi, davalı idareler Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’nın savunmalarını bildirmelerinden sonra yürütmenin durdurulması istemimizi yeniden değerlendirmiş ve 25.02.2014 tarih ve E.2013/8108 sayılı kararı ile iptalini talep ettiğimiz yönetmelik maddelerinin yürütülmesinin durdurulmasına bir kez daha karar vermiştir. Sözü edilen yürütmeyi durdurma kararına ilişkin davalı Bakanlıkların itirazları Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 21.05.2014 gün YD İtiraz No: 2014/266 sayılı kararıyla reddedilmiştir. (Ek-3 Danıştay 10. Dairesinin 25.02.2014 gün E.2013/8108 sayılı kararı, Ek-4 Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 21.05.2014 gün YD İtiraz No: 2014/266 sayılı kararı) DUYURU NO:2014/87 İlgi: Türkiye Bankalar Birliğinin 25.09.2014 tarih ve 25184 sayılı yazısı hakkında. Türkiye Bankalar Birliğinden alınan ilgide kayıtlı yazı; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ve Reklam Yasağı Yönetmeliği hükümlerine aykırı hareket eden aracı firmalar hakkında barobirlik 47 DUYURULAR gerekli tedbirlerin alınması talebini içermektedir. Barolarımızın da Avukatlık Kanununa aykırı faaliyet gösteren bu tür firmalarla ilgili olarak hukuki girişimlerde bulunmasının uygun olacağı düşünülmektedir. DUYURU NO:2014/ 88 Konu: Barolarımızın Barokart aktarımları hakkında. 15.10.2014 tarih ve 2014/85 nolu duyurumuz ile de belirtildiği üzere söz konusu yasal zorunluluk nedeni ile; Yönetim Kurulumuz Barokart İşletmesi ve tüm hizmetlerin devredilmesine karar vermiştir. Barokarta yapılacak para yükleme işlemleri ile ilgili Turk Elektronik Para A.Ş. yetkili olup, hesap numaraları aşağıdaki gibi değişmiştir. 21.10.2014 tarihinden itibaren Barolarımızdan yapılacak nakit barokart yüklemelerinin söz konusu hesaba aktarılması gerekmektedir. Aktarımların her haftanın Cuma günü ya da yapılan yükleme tutarının toplam 50.000 TL’ye ulaşması durumunda ivedilikle yapılması gerekmektedir. Ayrıca Barolarımızdaki pos cihazlarından avukatlarımızın yapacağı harcamalara ilişkin Barolarımızın alacaklarına dair şirket yetkilileri ile mahsuplaşma yapılması gerekmektedir. Gereken aktarımların belirlenen şekilde yapılmaması halinde ise ilgili Barolarımızın üyesi meslektaşlarımızın barokarta yükleme işlemi yapılamayacaktır. Konu hakkında detaylı bilgi için ilgili şirket yetkilileri ile görüşülmesi hususu önemle bilgilerinize sunulur. 48 barobirlik DUYURU NO:2014/89 Konu: Malikin veya hak sahibinin adı, soyadı ve baba adına ilişkin tapu kütüğündeki yazım hatalarına ilişkin başvuruların yargı yoluna başvurmadan önce Tapu Sicil Müdürlüğü’ne müracaat ile çözülmesi gerektiğine ilişkin Yargıtay 1.Hukuk Dairesi kararı. 17.08.2013 tarih 28738 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Tapu Sicil Tüzüğü’nün 75. maddesinin değerlendirildiği Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 08.04.2014 tarih ve 2014/5773-7333 sayılı kararı ve bu karara ilişkin Malatya 1.Sulh Hukuk Mahkemesinin yazısı ekte sunulmuştur. Meslektaşlarımızın bilgilendirilmeleri hususunu bilgilerinize sunarım. DUYURU NO:2014/ 90 Konu: Staj kredi borçlarını ödemeyen avukatlara ilişkin yapılacak işlemler hakkında. Avukatlık Kanunu’nun 27 nci maddesi kapsamında staj kredisinden yararlanan meslektaşlarımızdan geri ödeme dönemi de bittiği halde halen borçlu durumda olanların sayısı 31 Ekim 2014 tarihi itibariyle 2832 olup; toplam borç miktarı da 11.795.108 TL’dir. Meslektaşlarımızın ödedikleri vekalet pulu bedelleri ile yaratılan kaynak kullanılarak oluşan staj kredi bütçemize bu kadar büyük bir miktarın geri dönmeyişi öncelikle yeni stajyerlerimizin kredi taleplerinin karşılanmasını önlemektedir. Avukatlık Kanununa aykırı olan bu durum ayrıca yasal sorumluluk gerektirmektedir. Bu nedenle Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu 25.10.2014 tarih ve 3888 sayı ile staj kredi borcunu ödemeyenler hakkında Avukatlık Kanunu’nun 71, 72/1-d maddeleri ile Staj Kredi Yönetmeliğimizin 18,19 ve 20 nci maddeleri kapsamında işlem yapılmasına karar vermiştir. Bu karar doğrultusunda; Borçlulara Türkiye Barolar Birliği tarafından elektronik mesaj sistemi ile genel bir duyuru yapılacak ve on gün içinde borçlarını ödemeleri hatırlatılacaktır. Bu süre sonunda da hala staj kredi borcu olanların isimleri, borç miktarları ile levhasına kayıtlı oldukları Barolarımıza bildirilerek, Avukatlık Kanunu’nun takdir yetkisi tanımayan, emredici nitelikteki 71 ve 72/1d maddeleri kapsamında avukatlık levhasından silme kararları vermeleri istenecektir. Bütün bunlara karşın borçlarını ödememekte ısrar edenler hakkında icra takibine girişilecektir. Gereğini bilgilerinize saygılarımla sunarım.