İndir - Betav

Transkript

İndir - Betav
Yıl : 2010 Sayı : 16
SUNUŞ
D
eğerli Hemşehrilerimiz.
Sizlerle iletişimi sağladığımız BETAV
dergisinin bu yıl 16. sayısını yayımlıyoruz. Geçen
yıl dergimizi yayımlayamadık. Oysa 2009 yılında Bitlis’te
çok önemli etkinlikler gerçekleşti. Hayırsever hemşehrimiz
Sayın Ahmet Eren, Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül,
üniversitemizin Rektörü Prof. Dr. Mahmut Doğru ve öğretim
üyeleri, Bitlis halkı ile birlikte Bitlis Eren Üniversitesinin
temelini attılar.
Bitlis’in kalesi, balı, tütünü
BETAV
05 Mayıs 2010
Bitlis Eğitim ve Tanıtma
Vakfı Yayın Organı
Yayın Kurulu
Prof. Dr. Hamza ZÜLFİKAR
İlhami NALBANTOĞLU
Y. Kadri ALAYDIN
Genel Merkez
Selanik Cad. No:17/13 Kızılay/ANKARA
Tel : (0 312) 418 69 16
Faks : (0 312) 417 86 42
www.betav.org.tr
e-mail : [email protected]
İstanbul Şubesi
Muratpaşa Mah. Muratpaşa Sok.Bilge Apt.
No:21/4 Yusufpaşa/Aksaray/İSTANBUL
Tel : (0 212) 635 35 13
Faks : (0 212) 635 11 17
e-mail : [email protected]
Bursa Şubesi
M. Fuat Kuşcuoğlu Cad. No:63/BURSA
Tel : (0 224) 248 90 71
Faks : (0 224) 248 88 72
e-mail : [email protected]
Bitlis Şubesi
Nur Cad. Eski Belediye Binası.
No:73 Kat:3 /BİTLİS
Tel : ( 0 434) 226 83 44
Faks : (0 434) 226 08 48
e-mail : [email protected]
BASIM
Öz-San Matbaası
Rüzgârlı Sok. 34/10 Ulus - ANKARA
Tel: 0312 311 98 19 - 311 09 90
Sayın Cemil Özgür’ün yaptırdığı BETAV Cemil Özgür
Endüstri Meslek Lisesi ve yurt binasının açılışı yapıldı.
Andından bu okul, yurt binasıyla birlikte Milli Eğitim
Bakanlığına devredildi. Milli Eğitim Bakanı Sayın Nimet
Çubukçu bu törende hazır bulundu.
Artık Bitlis’in 8 Ağustos kurtuluş günleri, açılışlar, temel
atmalar gibi etkinliklerin gerçekleştiği gün oldu. Kiler Ailesi,
Sadullah Gencer, Zeki Peker, Hüsamettin Peker ortaya
koydukları eserlerle bu tür etkinliklerin öncüleri oldular.
Şimdi yeni bir etkinliğin haberi var. Sayın Nezir Gencer,
annesi adına Bitlis’te bir okul yapmaya karar verdi. Bununla
ilgili yazı dergimizin bu sayısındadır.
Burada bir gerçeği vurgulamadan geçemeyiz.Hayırsever
şahsiyetlerin ortaya koydukları eserler, BETAV’a olan güven
çerçevesinde gerçekleşiyor. Sayın Cemil Özgür’ün yaptırdığı
BETAV Cemil Özgür Endüstri Meslek Lisesinin duvarında
BETAV kelimesinin yer alması bu durumun kanıtıdır.
Başlatılmış olan bu etkinliklerin ileride başka örnekleri de
çıkacak ve bu hizmet kervanı hiç şüphesiz yürüyecektir.
Değerli Hemşehrilerimiz.
Bu yıl BETAV dergisini çıkarmayı 07.11.2009 tarihli
toplantımızda kararlaştırmıştık. Önceki sayılarda olduğu
gibi hemşehrilerimizden dergimiz için bu yıl da yazı istedik.
Üniversitemizden, Valilikten, Milletvekillerinden, Bitlis’te
görev yapmış valilerden, belediyelerden, kuruluşlardan,
iş adamlarımızdan, öğretim üyelerinden, Sivil toplum
kuruluşlarından, hemşehrilerimizden çeşitli yazılar geldi.
Gelen yazılar arasında Bitlis ile ilgili bilimsel nitelikli birkaç
yazı da var. Denebilir ki dergimizde yayımlananlar giderek
daha bilimsel, daha edebi ve tarihi nitelikte yazılar olmaya
başladı. Dergimiz, etkinliklerin sergilendiği, Bitlis için
yapılanların, yapılacakların neler olduğunun açıklandığı bir
yayın hâline geldi.
Dergimizin bu sayısında ve diğer sayılarda olduğu gibi
yazarların farklı görüş ve değerlendirmeleri yer almaktadır.
Bu görüş ve değerlendirmeler yazarlara aittir.
Halkımızca benimsenmiş olan dergimize gösterilen ilgi
BETAV’a duyulan güvenin bir nişanesidir. Bu bakımdan
yazılarıyla dergimizi onurlandıran kalem sahiplerine teşekkür
ederiz.
BETAV
Yönetim Kurulu
1
éÀLQGHNLOHU éÀLQGHNLOHU
éÀLQGHNLOHU
éÀLQGHNLOHU
éÀLQGHNLOHU
éÀLQGHNLOHU
éÀLQGHNLOHU
éÀLQGHNLOHU
Değerli Bitlisliler, Değerli BETAV Üyeleri / Ahmet H. EREN
3
Bitlis’in Ekonomik Sorunları ve Çözüm Önerileri / Mustafa YILDIRIM 4
Ane / M.Nezir GENCER 6
Yeni Bir Bitlis / Vahit KİLER
8
Bitlis Tarihsel Geçmişini Hak Ediyor. / M. Nezir KARABAŞ
10
Muzaffer AHLAT-Nezir KARAKAŞ-Hasan DALKIRAN-Uğur BARUT / BETAV’a Can Verenler
13
Müm’in Beyin Gözyaşları / Faik TARIMCIOĞLU
17
Deliktaş’ın Kerameti / M.Asım HACIMUSTAFAOĞLU
18
Anayasa Mahkemesi ve Anayasa Değişiklikleri Konusunda Genel Değerlendirme / Fettah OTO 20
Bitlis Eren Üniversitesi, Prof.Dr. Mahmut DOĞRU 21
Bitlis, Bitlis / Prof. Dr. Necdet ADABAĞ
25
Bitlis’te Hamam Kültürü / Prof. Dr. Hamza ZÜLFİKAR
28
Bitlis Eren Üniversitesi ve Cemil Özgür Zarafeti / İlhami NALBANTOĞLU
33
Başka Bir Bitlis Mümkün! / M. Zeki PEKER
36
Limak Bitlis Çimento / Nihat ÖZDEMİR
38
Bitlis Valiliği Hizmet Haberleri / Bitlis Valiliği
39
Zihnimize Kazınmış Anılar... / Porf. Dr. Tümer URAZ
43
Bitlis’in İşgali ve Kurtuluşu / Öğr. Gör. M. Törehan SERDAR
45
Sorayan’da Kimlik Arayışı-Bitlis Sevgisi / Prof. Dr. İsmet KAYAOĞLU
48
Kamran İnan Heykeli / Burhan CENKÇİ 54
Kaliteli Bir Yaşam İçin / Atilla GÜLSAR
57
Üniversitelerimizde Bitlis Konulu Bilimsel Çalışmalar / Doç.Dr.Müfit Selim SARUHAN
59
Tarihte Bitlis / Mehmet Kemal GÜNDOĞDU
65
Özlediğimiz Bitlis’e Kavuşmak / Yaşar BUHAN 70
Cumhuriyet Öncesi Bitlis’te Sosyo-Politik Durum / Fehmi HASPOLAT
72
Bitlisli Hacı Nezir Gencer Efsanesi / Dr. Servet ZÜLFİKAR
77
Tarihten Geleceğe, Bir Bitlis Projesi / Azmi GÜNDOĞDU
81
Birinci Dünya Savaşında Bitlis’ten Yapılan Erzak Yardımı / Prof.Dr. Hamza ZÜLFİKAR
85
Tarihten Bir Yaprak / Prof. Dr. Tümer URAZ
88
Bitlis’in Bazı Sorunları ve Varlıkları / Remzi OTO 90
Kavuşmak / Cüneyt GÜNDOĞDU
96
Artık Bitlis’e Bir Hava Alanı Şart / Serdar DURER
97
Bitlis İle İlgili Biyoloji Dalında Yapılan Çalışmalar / Prof.Dr. Lütfü BEHÇET
98
Bitlis Anıları / Bahattin KUŞOĞLU
99
Enerjiyi Verimli Kullanma Bilincine Yönelik Araştırma / Öğr. Gör. Behçet KOCAMAN
101
Bitlis Yöresi Körfare’lerinin Morfolojik Özellikleri / Prof.Dr. Yüksel ÇOŞKUN
104
Erikbağı Köyü İncelemesi / Yrd.Doç.Dr.Ahmet AKBABA
106
Hizan İlçe Tanıtımı
115
Ahlat’ta Kümbetler ve Tarihi Eserler / Ahlat Kaymakamlığı
117
Antalya Bitlis Kültür ve Dayanışma Derneğinın Faaliyetleri / Vedat YAPA 119
Manisa İli Bitlisliler Kültür ve Dayanışma Derneğinin Faaliyetleri / Necip BAYRAM
120
Kaybettiklerimiz / Enver ATUK
121
VAKFIMIZDAN BURS ALARAK 2008-2009 YILLARI ARASINDA MEZUN OLAN ÖĞRENCİLER
122
2
Değerli Bitlisliler, Değerli BETAV Üyeleri,
Ahmet H. EREN
8
Şubat akşamı Ankara’da Onursal Başkanımız Sayın Özgür’ün ev sahipliği’nde bir yemekli toplantı düzenlendi. BETAV’ın düzenlediği bu yemekli toplantının özel bir an-
lamı vardı. O akşam Bitlisliler ve BETAV, başta Sayın Mustafa Yıldırım olmak üzere Bitlis’e
hizmet vermiş ve BETAV’a destek olmuş Vali ve diğer yöneticilere minnet ve şükranlarımızı
ifade etmek için bir araya gelmiştik. Anayasa Mahkemesi üyeliğinden emekliye ayrılan Sayın
Yıldırım’ın Bitlisliler ve BETAV açısından ayrıcalıklı bir yeri vardır. Kendisi BETAV’ımızın kurucusu ve ilk genel başkanıdır.
Sözü edilen yemekli toplantıda yaptığım konuşmada belirttiğim gibi Bitlislilerin Bitlis’e hizmeti doğaldır, olağandır. Olağanüstü olan Bitlisli olmayanların devlet görevi gereği orada bulundukları süre içinde Bitlis’i kilometre doldurma, zaman geçirme yeri gibi görmeyip, Bitlis’e
ve Bitlislilere yürekten, canla başla hizmet vermeleridir. Sayın Yıldırım ve diğer Valilerimize
ve önemli konumdaki görevlilere not vermek bizim işimiz olmadığı gibi haddimiz de değildir.
Ancak Bitlis’e ve Bitlisliye verdikleri hizmete paralel olarak kalbimizde, gönlümüzün sevgi yumağında onlara yer ayırmak en doğal hakkımızdır. Yine o toplantıda belirttiğim gibi Devlete
hizmet bazen karşılıksız kalabilir. Ancak Bitlis’e hizmet minnet ve şükransız kalmaz. BETAV
Bitlis’e ve Bitlisliye can-ı gönülden hizmet veren başta sayın Mustafa Yıldırım olmak üzere tüm
Kamu görevlilerine minnet ve şükranlarını sunmaktadır.
Bitlis’e ve Bitlisliye hizmet yolunda eğitim amaçlı katkıya öncelik tanıyan BETAV bu yolda
kararlılıkla ilerlemektedir. Merkez Organizasyonu, İstanbul ve Bursa şubeleri, gayrimenkulleri,
finansal varlıkları, umut ve ışık veren bursiyerleri, özveri, sevgi ve saygıya dayanan oldukça
geniş bir üye ağı ile Türkiye’de ender rastlanabilecek sivil toplum örgütlerinden biridir. Başarısı
kanıtlanmış bir sivil toplum kuruluşudur.
Şimdilerde 700 öğrenciye burs veren BETAV’ın hedefi bu sayıyı birkaç yıl içinde 2000 e
çıkarmaktır. Bu hedefe kısa sürede ulaşılması bakımından herkese bir mesajımız var: Bundan
böyle cep telefonu olan hayırseverlerin 10 TL ‘lık katılım için “ EGİTİM “ yazıp 6613’e göndermelerini bekliyoruz.
BETAV, doğrudan veya BETAV üzerinden Bitlis’e ve Bitlisli gençlere destek veren, onlara
yardımcı olmaya çalışan bütün hemşehrilerine ve herkese teşekkürlerini ifade etmektedir.
Daha iyi ve daha aydınlıklı bir geleceğe varmak umuduyla şahsım ve BETAV Yönetim Kurulu adına saygı ve sevgilerimi sunarım.
3
Bitlis’in Ekonomik Sorunları ve Çözüm Önerileri
Mustafa YILDIRIM
Emekli Anayasa Mahkemesi Üyesi
(Eski Bitlis Valisi)
G
eçen yaz Sayın Cemil Özgür tarafından yaptırılan endüstri meslek lisesi
ve öğrenci yurdunun açılışı, Sayın Ahmet
Eren tarafından yaptırılacak olan üniversitenin temel atma törenlerine katılmak üzere
Bitlis’e gittim. Gezi bana bölgedeki değişiklikleri ve gelişmeleri görerek değerlendirme
olanağını verdi. Uçakla Van havaalanına indim. İlk işim Van Kalesini gezmek oldu. Kale
oldukça bakımsızdı. İlköğretim öğrencisi olduklarını söyleyen çocuklar rehberlik yapıyorlardı. Verdikleri bilgiler hem eksik hem de
yanlıştı. Aynı özensizliğe Ahlat Selçuklu Mezarlığında da tanık oldum. “Türklerin elinde
Anadolu’nun Tapusu” olan mezarlar kaderine
terk edilmişti. Yine birkaç çocuk zoraki rehberlik yapıyordu. Anlattıklarının yanlışlığı yanında bir kısmının da hurafe olması üzücüydü. Mezarları tanıtıcı, bilgilendirici tabelalar
bile yoktu. Devlet Akdamar Adasına gösterdiği ilgiyi Selçuklu Mezarlarından esirgemişti.
Eğitimde ve alt yapıdaki olumlu gelişmeler güzeldi. Ne var ki İl’den ayrılırken çalışır
durumda bıraktığım fabrikaların tümü kapanmıştı. TEKEL ve BEST Sigara Fabrikaları
özelleştirme politikası neticesi satılmışlar ve
kapılarına kilit vurulmuştu. Yüzlerce sigara fabrikası çalışanı işsiz kalmıştı. Daha da
önemlisi dünyanın en iyi tütününü yetiştiren 8000 üretici sahipsizdi. Köylüye alternatif
ürün yetiştirmesi için de yol gösterilip destek
verilmemişti. Sigara piyasası tümüyle Amerikan ve İngiliz kartellerinin eline geçmişti.
Yine Et ve Balık kurumuna ait olan et kombinası ile yem fabrikası da özelleştirildikten
sonra kapanmıştı. BETAV mensubu hayırsever işadamları tarafından kurulan konfeksiyon fabrikası yüzlerce genç kıza iş vermekte
idi. Ancak üretilen malın pazarlanmasında
ciddi sorunlarla karışlaşmışlar, ne devlet ne de
özel teşebbüs kendilerine yardımcı olmamıştı.
BETAV üyeleri fabrikayı kapatmamak için yıllarca zararı karşılaşmışlar, sonunda dayanma
güçleri kalmadığından çaresizlik içinde bu iş
yerini kapatmak mecburiyetinde kalmışlardı.
Bu genç kızlar da işsizler ordusuna katılmıştı.
Çift yol haline getirilen karayolu, ulaşımda rahatlık yaratmıştı. Belediyelerin Van Gölü
kenarında oluşturdukları yürüyüş yolları ve
yeşil alanları görmek güzeldi. Bitlis kabuğunu
kırarak Rahva’ya doğru yayılmıştı. Kış aylarında günlerce geçit vermeyen Rahva’ya toplu
konutların yapılması, üniversitenin kurulması
sevindiriciydi. BETAV’ın önderliğinde hayırsever işadamlarının eğitime yaptıkları katkı
ve yatırımlar inanılmaz boyutlara varmıştı.
Bitlis ekonomik bakımdan geri gitmişti.
Özelleştirilen devlete ait fabrikaların tümü
kapanmış, ancak Sayın Nihat Özdemir’in sınırlı istihdam yaratan çimento fabrikasını
saymazsak yeni fabrika yapılmamıştı. Bitlis’in
en önemli sorunu işsizlikti. Üretimin olmamasıydı. Valilik ve belediyenin aralıklarla
yaptığı gıda, giysi ve yakacak yardımları halkın derdine deva olamazdı.
Yıllar önce ilden ayrılan bu işadamlarının
Bitlis’le sadece gönül bağları vardı. Siyasi ve
ekonomik beklentileri yoktu. Karşılıksız yardımda yarışıyorlardı. 23 yıl evvel kurucu başkanı olduğum BETAV’ın başarısı beni hem
heyecanlandırdı hem de gururlandırdı.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
I- Bitlis’te zaten az sayıda olan fabrikaların
4
özelleştirmeleri yanlış olmuştur. Devlet özelleştirme yaparken, üretim ve istihdamı garanti altına almalıdır. Hatta alıcıdan yen teknoloji
getirme, ek üretim ve istihdam yaratma istenmelidir. Batı illerinde bile alıcıların bir kısmı
fabrikaları kapatarak arsalarını değerlendirmişlerdir.
Ahlat Selçuklu mezarları, Selçuklu cami ve
kümbetleri onarılarak koruma altında turizme açılmalıdır.
VII- Doğunun denizi olan Van Gölü Havzası
için özel bir master plan yapılmalıdır. Su sporları ile ilgili federasyonlar bazı yarışmaları
Van Gölüne kaydırmalıdırlar. Bitlis’in kışı değerlendirilerek kayak sporu desteklenmelidir.
Özel teşebbüsün yapabileceği işler Devlet
tarafından yapılmamalıdır. Ancak Devletin
işini yapacak özel teşebbüsü Bitlis gibi illerde
bulmak mümkün değildir. Özel girişimci kâr
edeceği güvenli yerlere yatırım yapar. Şimdilik doğudaki koşulların özel teşebbüsün yatırım yapmasına uygun olmadığı görülmektedir. Bu nedenle devlet elindeki fabrikaları
özelleştirme adına elden çıkarmamalıdır. Zarar etme pahasına yeni fabrikalar yapmalıdır.
Her zaman Devletine içten bağlı olan Bitlis’e
yapılacak yatırımlar neticesi yaratılacak üretim ve istihdamın getireceği sosyal fayda, her
zaman maddi zarardan fazla olacaktır. Türk
milletinin her ferdi bu zararı karşılamaya hazırdır.
VIII- Deneyimli, bilgili ve başarılı memurların en az üç yıl Bitlis’te görev yapmaları için
özendirici önlemler yanında zorlayıcı yasal
düzenlemeler yapılmalıdır.
Bitlis Eren Üniversitesi’nin, gelişmiş ve
ünlü batı üniversitelerinin öğretim elemanlarından yararlanması için gerekli önlemler
şimdiden alınmalıdır.
IX- Bitlis’in tarihi ve doğal güzelliklerini tanıtmak için görsel medyadan daha çok yararlanılmalıdır.
X- Bitlis sorunlarını yetkili ve etkili çevreler
nezdinde gündeme getirerek devamlı canlı
tutmak için “BİTLİS LOBİSİ” oluşturulmalıdır. Şimdiye kadar bu görev BETAV tarafından olanaklar içinde en iyi şekilde yerine
getirilmeye çalışılmıştır.
II- İl’de yatırım yapacak iyi niyetli, gerçek girişimci daha çok desteklenmelidir. Bitlis İli’nin
olanak ve koşullarını dikkate alan “Bitlis İl’ i
Kalkınma Planı” yapılmalıdır. Teşvikler bu
plandaki öncelik sırasına göre verilmelidir.
III- Küçük sanayi siteleri uzun vadeli ve faizsiz kredilerle desteklenmelidir.
Tüm siyasi kadroların ve iş adamlarının
daha çok destek vermeleri halinde BETAV diğer görevleri yanında güçlü bir Bitlis Lobisine
dönüşebilir.
IV- Çiftçilere tarım örgütünün kontrol ve eşgüdümünde faizsiz kredi verilmelidir. Özellikle arıcılık özendirilmelidir. Hayvancılığın
tekrar ayağa kalkması için özel bir düzenleme
yapılmalıdır.
Bitlis’in, çoğunluğu ekonomik olan önemli
sorunları vardır. Bunlar ciddi bir planlama ile
Devletin koordinatörlüğünde, sevgili Bitlislilerin de destek ve katkılarıyla çok uzun olmayan bir zaman dilimi içinde çözülebilirler.
V- Kısmen de olsa pomza madenini Bitlis’te
sanayi ürünü haline getirecek tesisler kurulmalıdır.
Ancak bunun için Devlet, yeterince kaynak ayırmalı, bu kaynağı kullanabilecek ehil
bürokratları görevlendirebilmeli, hükümetlerin değişmesinden etkilenmeyecek bir politikayı kararlılıkla uygulamalıdır.
VI- Bitlis tarihi eserler yönünden açık hava
müzesi gibidir. Bitlis kalesi, kervansaraylar,
5
Ane,
Nezir GENCER
B
u dergideki yazımı kendi anamın
şahsında tüm Bitlis annelerine ithaf
ediyorum.
herkes yemek yerken o ya hizmet eder veya
ayakta emir bekler. Tüm Bitlis gelinleri gibi
bu geleneklere uymak mecburiyetindedir.
Benim anam Necibe muhaceretten 15 yıl
sonra doğdu. O zaman için oldukça önemli
bir eğitime sahip Bişar Efendi’nin kızı olarak
dünyaya geldi. Bişar Efendi’nin Tebriz’de,
Şam’da ve Halep’te önemli devlet memuriyetlerinde bulunduğu ve Farsça, Arapça konuştuğu söylenir. Ama tüm Bitlisliler gibi o da kız
çocuklarını okula göndermek istememiş. Benim anam Necibe, birazcık okumayı yazmayı
yetmişlerinde öğrendi.
Necibe 17’sinde ana olmuştur. Ortalama
her 20 ayda bir çocuk dünyaya getirir. 40 yaşına geldiğinde dokuzu yaşayan on dört çocuk
anasıdır. Yaşayan dokuz çocuktan altısı kızdır.
Bu dokuz çocukla uğraşmak ve o dönemlerdeki yaşadıklarını anlatmaya bu sayfalar yetmez.
Kendisi için giyim kuşam hiç önemli değildir.
O her türlü imkânıyla çocuklarını giysilerini
biribirine yapıp yamamakla uğraşır. Çok sağlıklı olmayan bedeniyle leğende çamaşır yıkar,
hamur yoğurur, lavaş açar ekmek pişirir.
Evleninceye kadar babamı hiç görmemiş.
Ama babam, şerbetlendikten sonra, nişanlısını görmek amacıyla gizlice bir sabah namazı
vakti, annemlerin bahçesine gelip bir kiraz
ağacına çıkıp gizlenmiş. Kahvaltı vaktinden
sonraya kadar öyle beklemiş. Necibe daha 14
veya 15’indedir. Elindeki çay bardaklarını yıkamak için bahçedeki bulağa götürürken, kiraz ağacından, babamın ‘Necibe’ diye seslenerek çağırması üzerine, korkarak bayılıp yere
düşer. Babam da korkudan kendisini ağaçtan
atarak kaçar gider. Ta ki toydaki kol altı ve
yüzgörümlüğüne kadar ne annem babamı ne
de babam annemi görmez, göremez.
Her gün evin içini düzenler, bahçedeki dutun altını süpürür. Odunla, çeperle ocak yakar veya soba yakar çay pişirir, yemek yapar.
Ta ki çocuklar büyüyüp ona yardımcı oluncaya kadar. Bu konular hiç birimizin yabancısı
değildir. Büyük çoğunluktaki analarımız bu
kabil zorlukları mutlaka çektiler.
Ama Necibe ananın biraz farklılığı vardı.
Çünkü o kız çocuklarının da erkek çocukları
gibi okumasını istiyordu. Bu uğurda törelere
karşı çıkan ilk analardandır. 1950 sonrası aydın ailelerde kız çocukları için sadece ilkokula
müsaade edilmeye başlanmıştı. Ama o sonuna kadar isterdi, ancak kız çocuklarından bazılarını kaçak, gizli, kavgalı liseyi okutabildi.
Necibe ilk doğumuna kadar her namazda
olduğu gibi sabah namazında da erkenden
kalkarak kaynanasının ve kaynatasının namazlıklarını serer ve ellerine su dökerek abdest aldırır. Üç yıl kendisinden yaşça büyüklerle konuşmaz, işaretle anlaşır. Dilinin açılma
onayı çıkıncaya kadar sadece kendisinden küçüklerle konuşabilir. Gene bu süre içerisinde
Aslında babamın ekonomik durumu kötüleşince en büyük erkek çocuk olan benim
bile ortaokuldan sonra okumam mümkün
gözükmüyordu. Artık babam ticarete noktayı koymuş, Adilcevaz’da küçük bir memur-
6
du. Dokuz çocuğu değil okutmak doyurmak
bile çok zordu. Okumam için ya Bitlis’e ya da
Van’a gitmem, evdeki karavanadan uzakta ek
bir masraf gerekirdi. Bu döneme kadar Necibe ananın takıları bir şekilde harcanmıştı. Son
kalan boynundaki habı tane tane satarak beni
okumaya teşvik etti. Daha da ötesi: Necibe ana
başka bir fedakârlığı da kafaya takmıştı.
mın adında fedakâr Bitlis analarının adını yaşatmak onlara rahmet almak ve gelecekte de
Bitlis anası olacak genç kızlarımızın okumalarına yardımcı olmak amacıyla bir kız meslek
lisesi yapmaya karar verdim Bu lisenin adının
da ‘BETAV NECİBE GENCER KIZ MESLEK
LİSESİ’ olmasını uygun buldum. Böylece çok
değer verdiğim anam ve BETAV’ın adını bir
araya getirmeyi Allah bana kısmet etti. İnşallah kısa zamanda (bir yıl içinde) bu inşaat
okul haline dönüşecektir. Sevgili genç kızlarımız bu okulda okuyarak ya bir meslek sahibi
olarak hayatlarını sürdürecekler veya eğitimlerine devam etme imkânına kavuşmuş olacaklar. Bilinçli bir anne olacaklar, Necibe ana
gibi onlar da kız çocuklarının erkek çocuklar
gibi okuması için kendilerine düşen fedakârlığı yapacaklar.
Eskiden doğudaki geleneklerde zengin bayanlara gösterişli olsun diye güzelim sağlam
dişler tıraşlanarak üzerine altın kaplatılırdı.
Anamın da dişleri altın kaplıydı. Sevgili Necibe anam büyük bir ciddiyetle ‘Oğlum yeter
ki sen oku. Gerekirse ben bu altın dişlerimi de
söktürürüm’ demişti. Çok şükür bu olmadı.
O bize hep helal kazanç tavsiye etti, memleket ve ülke sevgisini ve hayır hasenatı öğretti. Akrabaya, komşuya ve hemşeriye yardımcı
olmayı öğütledi. Tüm, Bitlis anaları gibi.
Böylece sevgili analarımızın ruhları şad
olacak.
Böyle bir ana desteği, durmadan yaptığı
dualar ve okuduğu Ayetelkürsüler sayesinde
elimiz ekmek tuttu. Ben de diğer evlatları gibi
ilk fırsatta elimden geldiği ölçüde sevgili anamı mutlu etmeye çalıştım. 2006 yılının ocağında rahmete kavuştu. Vefatında biri hariç
sekiz evladı başındaydı.
Bu okulu yapmamda bana arsa tedarik
ederek bu imkânı sunan başta değerli Valimiz
Nurettin YILMAZ’a çok teşekkür ederim.
Ayrıca tüm Bitlis’in gururu sayılan ve büyük bir gururla mensubu olduğum Bitlis İli ve
ilçelerinde eğitim seferberliğini başlatan, binlerce öğrenciye burs vererek üniversite okumalarını sağlayan, Bitlis’in tanıtımı için çeşitli
aktiviteler de bulunan, Bitlis’e bir çok eğitim
tesisi kazandıran örnek bir sivil toplum kuruluşu BETAV’a ve bu Vakıftaki bize örnek olan
büyüklerime en derin şükranlarımı belirtir,
saygılar sunarım.
Rahmetli annem; ‘Annem bana, kızım sen
gençliğinde hiç iyi bir gün görmedin. Allah
senin sonunu hayretsin diye dua ederdi, Çok
şükür Allah benim ömrümün sonunu hayır
etti. Şimdi ben de sizler için aynı duayı yapıyorum. Allah çocuklarımın her iki dünyasını
hayretsin’ derdi. Allah ona ve vefat eden tüm
analarımıza ve babalarımıza rahmet eylesin.
Herkesin annesi ve babası kendisi için çok
kıymetlidir.
BETAV NECİBE GENCER KIZ MESLEK
LİSESİ tüm hemşerilerime hayırlı uğurlu olsun. Tüm Bitlis analarının, sevgili anam Necibe Gencer’in ve rahmete kavuşan Bitlis analarının ruhu şad olsun.
Şimdi ben de sevgili anam Necibe Hanı-
7
Yeni Bir Bitlis
Vahit KİLER
Bitlis Milletvekili
D
ideban üstündeyim… Doyamadığım topraklardayım…Bin yıllardır bu toprakları gözetleyen kollayan yöreye
“dîdeban”lık yapan bu yüce dağdan ovaya,
Rahva’ya bakıyorum. Nerden nereye diyorum
kendi kendime. Nereden nereye! Ne savaşlar
oldu bu ovanın üstünde, yanında, yöresinde.
Ne medeniyetler kuruldu bu güzel coğrafyada. Kimlerin son nefesi düşmedi bu derenin
suyuna... Kimlerin derdini alıp götürmedi
bu koca dere... Kimler, nelerden vazgeçip baş
koymadı ulu bildiği yola… Afakı saran düşüncelerin kocamışlığında bir kez daha dalıyorum Rahva’ya doğru.
yapan değerli büyüğüm Ahmet Eren’e ve tüm
Eren Ailesi’ne Bitlisliler adına şükranlarımı
sunarım. Erenler’in unutulmaz hizmeti üniversite kampüsünün yapılması, gençlerimizin
ufkunu daha da açmıştır. Bu tarihi hizmet için
kendilerine minnettarız. Eğitim kadar mühim
olan sağlık konusunda da çok çalıştık. Bütün
kapıları çaldık, Bitlis için sürekli talepte bulunduk. Bitlis genelindeki yatak sayısı 350’den
660’a çıkmış durumda. İlk seçim çalışmalarımızda Bitlis Devlet Hastanesi’nde 1 tane bile
uzman hekim zar zor bulunurken bugün bu
sayı 50’yi geçmiş durumda. İl genelindeyse bu
sayı 100’ü geçmiş. Birkaç sene önce yaptığımız 100 yataklı hastanemize şimdi 150 yataklı
kısım da eklendi. Hatta hemen yanı başına da
işlevsel bir Ağız Diş Sağlığı Merkezi açtık. Bitlis, bölgesinde hızla bir sağlık merkezi haline
geliyor. Geri kalmışlıktan yakındık yıllar yılı.
Bitlis’in (ve tabi ilçelerinin) modern bir görüntüye sahip olmadığından şikâyet ettik hep.
Çok şükür ki, bu toz bulutu da dağılıyor artık.
Merkez ve ilçelerimizde 3.500’e yakın konut
yapıldı ve yapılmaya devam ediliyor. Taşıyla
toprağıyla Bitlis, Doğu’da parmakla gösterilecek bir il haline gelmeye başlamıştır.
Çocukluğumda niye bu kadar büyük gelmemişti ki Bitlis bana? Oysa ben küçüktüm,
ellerim küçüktü ama şehir büyüktü. Yıllar geçti, yaş aldım. Her şeyden aziz bildiğim Bitlisli,
bana bir görev verdi bir gün. Demokrasinin
en muhteşem yöntemi olan seçimlerde, adaylığım kıymetli hemşehrilerimce desteklenmiş
ve ben Bitlis milletvekili olarak büyük bir sorumluluk almıştım. O güne kadar ve o günden
sonraki en onurlu sorumluluktu bu gelişme.
Sırtımda çocukluğumun teri kurumamıştı benim için. Şimdi o tere tüm Bitlislilerle birlikte
akıtacağımız alnımızın teri karışacaktı. Kollar
sıvandı, dualara talip olundu. Ve bir baktık ki,
o güne kadar Bitlis’te olmaz denilen ne varsa
olmaya başladı. Derslik sayısı, öğretmen sayısı
2002’ye oranla % 75 artmışsa çok şey değişiyor demektir. Hele bilgisayar sayısı yaklaşık
10 katına çıkmışsa, bu gelişmeler bizi ziyadesiyle sevindirir ve inancımıza inanç katar. Yeri
gelmişken, Bitlisli kardeşlerimizin kullanmaları için bilgisayar bağışını hızlı bir şekilde
Öte yandan, eğitim-öğretime başlayan
Polis Meslek Yüksek Okulu, Bitlis Eren Üniversitemizle birlikte, Rahva’nın gelişim sekansında önemli unsurlardan olmuş ve Bitlis’in
bir eğitim kenti olması yolunda temel taşlar
zemine yerleştirilmiştir. Polis Okulunu gündeme ilk getirdiğimizde inanmayanlar, hatta
müstehzi bir ifadeyle gülenler olmuştu. Ama
inanç öyle bir şeydir ki, sizi kendi harmanına
katar, güveninizi pekiştirir ve ortaya kimsenin
8
inanmadığı ama sizin inandığınız sonuçlar
koymanızı sağlar. Bizim için de böyle oldu bu
süreç. Kimsenin ihtimal dahi vermediği Polis
Meslek Yüksek Okulunun inşaatı başladı, bitti
ve 600 öğrencisiyle derse başladı. Bu sayı ileriki yıllarda artacak ve dolayısıyla Bitlis’e daha
çok kazanç gelecektir. Ve bu güzide okuldan
mezun olan her bir polis kardeşim, gittiği yerde bir Bitlisli gibi konuşacak, bir Bitlisli gibi
düşünecek; yani Bitlis’i temsil edecektir. Eğitimle ilgili tüm verileri üst üste koyunca da
hedeflerimiz büyüyor. Dolayısıyla, üniversite
kökenli bir teknokent projesini çok uzaklarda
görmüyorum. Yazılım-bilişim sektöründe birkaç sene sonra Bitlis’in adının anılmaması için
bir sebep yok. Her şey yarınki Bitlis’in bugünkünden daha iyi ve müreffeh olması için. Bu
çerçevede, yaşlı ve özürlü vatandaşlarımızın
daha sağlıklı koşullarda yaşayabilmeleri için
toplum merkezleri ve yaşam alanlarının inşaatına da başladık. Rahva’ya olduğu kadar, tarihi şehrimize de yaptığımız bu binalar yaşlıla-
rımız ve özürlülerimiz için kıymetli imkânlar
içermektedir. Geleceğimiz olan gençlerimizi
düşündüğümüz kadar, bizleri bugünlere getiren büyüklerimizi de elden ayaktan düştükleri
zaman bilhassa düşünmeliyiz. Her bir düşünceden doğan projeler hasıl oldukça ruhumuz,
kendisini saran huzurla şevkleniyor ve biz de
yaptıklarımızı az buluyoruz.
Dideban üstündeyim. Yüzüm gülüyor.
Sevinçliyim. Çocukken bana uçsuz bucaksız
gelen Rahva şimdilerde ufacık geliyor. Kamu
kuruluşları, toplu konutlar, hastane, özel girişimcilerin yaptığı evler, binalar dolduruyor
Rahva’nın düzünü; kırıyor acımasız ayazını.
Rahva büyüyor, Bitlis gelişiyor, Bitlisli seviniyor. Bitlis’e, bir Bitlis daha ekleniyor. Nereden
nereye diyorum…Nereden nereye? Bu şehir
on sene sonra Rahva’ya da sığmayacak. Evet,
Rahva büyük…Ama hayallerimiz Rahva’dan
daha büyük. *dîdeban: gözcü,nöbetçi.
BETAV 19. Genel Kurul Toplantısı (Foto Cumalı Ayaz)
9
Bitlis Tarihsel Geçmişini Hak Ediyor
Mehmet Nezir KARABAŞ
Bitlis Millet Vekili
Y
ılda bir sayı çıkardığınız BETAV dergisinde düşüncelerimi kaleme alma
fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyor ve saygılarımı sunuyorum.
Beş bin yıllık tarihi bir geçmişe sahip Bitlis
hakkında, dışarıdan bakan birinin birkaç sayfalık yazı yazması kolaydır. Ancak, elli yıllık
yaşamının neredeyse tamamını bu ilde geçirmiş Bitlisli biri için, Bitlis’i birkaç sayfada anlatmak hiç de kolay değil. Bu zorluğa rağmen,
Bitlis’in geçmişi ve bu günü ile ilgili değerlendirmemi birkaç sayfaya sığdırarak anlatmaya
çalışacağım.
Bitlis’ten bahseden herkes, öncelikle bu
kentin beş bin yıllık geçmişini ve tarihsel süreçte onlarca medeniyete ev sahipliği yaptığını ifade ederek söze başlar. Ancak, resmi tarih
penceresinden bakan anlayışın anlatımlarında, Bitlis’te, Selçuklu ve Osmanlıdan başka
hiçbir medeniyet izine rastlayamıyorsunuz.
Bitlis Valiliği, Bitlis Kültür Müdürlüğü, Üniversiteler ve merkezi hükümetin yayınlarında,
Bitlis’in tarihi yalnızca Türk’lerin tarihi gibi
sunulmaktadır. İmha ve inkâr politikaları sonucunda, kısmen Ermeni mimarisinin hâkim
olduğu Bitlis evleri, Osmanlı evleri, Türkmen,
Fars ve tarihin derinliklerinden gelen birçok
kültürün izini taşıyan, eserlerin yanı sıra zengin Bitlis Kürt folklorunun da Orta Asya’dan
geldiği varsayılmaktadır. Bu anlayışın hâkim
olduğu yayınlarda, 1915 yılında yaşanan tehcire kadar, Bitlis nüfusunun yarıya yakınını
oluşturan Ermenilerden, günümüzde ise nüfusun çoğunluğunu oluşturan Kürtlerden,
muhalif duruşları nedeniyle bazı şahsiyetlerden bahsedilmiyor.
Bunlardan neden bahsettim?
Bir kentin tarihinin ve gerçeğinin tersyüz
edilmesi, o kente dair gerçeklerin bilinmemesinden kaynaklı olmadığı, aksine bilinçli bir
tercih ve politikanın sonucu olduğu kanaatindeyim. Bu bakış ve anlayış, Türkiye’nin,
Ermeni Tehcirine bakışı ile Ermeni ve Kürt
politikasının Bitlis yerelindeki yansımasıdır.
Bu konuları, kendi yerelimizde ve Türkiye
genelinde, tüm yönleriyle tartışıp bilimsel ve
çağdaş bir anlayışla çözüme kavuşturmadığımız sürece genel ve kentsel sorunlarımızı
çözmek mümkün olmayacaktır. Çünkü bu
anlayış Bitlis’te doğmuş, büyümüş veya kökü
Bitlis’te olan önemli şahsiyet ve değerleri dışlıyor. Bu anlayış, Bitlisli olan ve uluslararası
alanda tanınan birçok şahsiyetin sanat, edebiyat ve bilim alanında yarattığı eserleri dışlıyor.
Bu anlayış, medeniyetlerin yarattığı ve bugün
yaşatılması, geleceğe taşınması gereken eserleri ya tahrip ediyor veya yok olmasına göz
yumuyor. Tarihe ve topluma inkârcı bakan bu
yönetim anlayışının Bitlis’i, ‘Onlarca medeniyete beşiklik eden il olarak tanımlaması inandırıcılıktan yoksundur. Dolayısıyla, bu medeniyetlerin izlerinin nerede olduğu sorusuna
verebileceği bir cevabı olmadığı gibi, ‘Bitlis’i
tarih ve kültür kenti yapacağız’ söylemleri de
samimiyetten uzaktır.
Bu anlayışın geldiği noktayla ilgili çok
taze bir örnek vermek istiyorum. William Saroyan Bitlisli Ermeni bir ailenin çocuğu olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde dünyaya
geldi. Edebiyat alanındaki başarılı çalışmalarından dolayı 1939 yılında Pulitzer ödülüne
layık görülmesine rağmen bu ödülü reddetti.
60’tan fazla öykü, roman ve oyun yazan Saroyan, ilk kez ailesinin yaşadığı Bitlis’i 1964 yı-
10
lında, Yaşar Kemal ve Fikret Otyam eşliğinde
ziyaret etti. UNESCO’nun 2008 yılını William
Saroyan yılı ilan etmesinin ardından, Kültür
ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul GÜNAY,
Saroyan Ailesinin Bitlis’te yaşadığı evi 2009
yılı sonuna kadar müzeye dönüştüreceklerini açıkladı. Bazı siyasetçiler Ermeni olan biri
adına müze yapılmasının ulusal çıkarlarımıza
zarar vereceğini söyleyerek bu çalışmaya karşı olmuşlardır. Bu engelleme, ne Saroyan’ın
baba ocağını ziyaret etmesini ne de ailesinin
Bitlis’te yaşadığı gerçeğini ortadan kaldırabildi. Eğer Bitlis’i tarihine ve geçmişine yaraşır
bir noktaya taşımak istiyorsak, geçmişi ve
gerçekleri tüm yönleriyle ve bilimin ışığında
açığa çıkarmalıyız. Geçmişi tüm çıplaklığı ile
açığa çıkarmak ve kabullenmek, bu günümüzü doğru algılayıp geleceğimizi sağlıklı planlamamızın vesilesi olacaktır.
Bitlis’in mevcut ekonomik durumu, nedenleri ve çözüm önerilerimi çok kısa olmak
koşulu ile paylaşmak istiyorum. Bitlis, kişi
başına düşen milli gelir, eğitim, sağlık, işsizlik
oranı gibi sosyo-ekonomik göstergeler açısından 81 il içinde son sıralarda yer almaktadır.
Nüfusun yarısı yeşil kartlı, ailelerin 1/3’ünden
fazlası kömür yardımı alıyor, çocukların yarısından fazlası sağlık ve eğitim yardımından
faydalanıyor, binlerce aile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı yardımları ile geçinmeye çalışıyor, bu kara liste böyle uzayıp
gidiyor. Bazı siyasetçiler, yapılan yardımları
övünç vesilesi olarak dillendirip seçim propagandalarına malzeme yapmaktadırlar. Oysa
bu göstergeler, işsizliğe, açlığa, yoksulluğa ve
çaresizliğe mahkûm edilen bir kentin, açlık
üzerinden esir alındığının resmidir. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, bölgenin
ekonomik olarak geri bırakılması ve ihmal
edilmesinden, Bitlis kendisine düşen payı fazlasıyla aldı. Tarım ve hayvancılığın tek ekonomik faaliyet olduğu ilimize kamu marifetiyle
yapılan, Bitlis Sigara Fabrikası, Bitlis Arıcılık
ve Araştırma Enstitüsü, Tatvan Et Kombinası ve Yem Fabrikası, Adilcevaz Süt Fabrikası
tarım ve hayvancılığa dayalı sanayi yatırımlarıydı. Ancak 1986’dan itibaren başlayan özelleştirme uygulamalarından nasibini alan bu
fabrikalar satılarak kapatıldı. Bu uygulamanın
en son örneği ise 81 yıl boyunca Bitlis ekonomisinin lokomotifi olan Sigara Fabrikası ve
Yaprak Tütün İşletmesinin, kapatılması oldu.
12 Eylül darbesi sonrasında başlayan çatışma ve şiddet ortamı, boşaltılan köyler ve yayla
yasakları, tarım ve hayvancılığa dayanan Bitlis
ekonomisini çökme noktasına getirdi. Yıllardır süren bu kirli savaş ve çatışmanın rantından beslenen bir avuç insan hariç, toplumun
tüm kesimleri sürdürülen bu savaşın sona
erdirilmesinden ve Kürt sorununun demokratik çözümünden yanadır. Mevcut iktidar,
halkın bu yöndeki taleplerini mutlaka dikkate
almalı ve toplumsal barışı bir an önce hayata
geçirmek için gerekli adımları atmalıdır. Bu
sorunun demokratik zeminde çözümü hem
ülkemizin hem de İlimizin ekonomik alanda
sıçrama yapmasını beraberinde getirecektir.
Parlak bir tarihe sahip olan Bitlis’in, refah
içinde ve mutlu insanları bağrında yaşatacağı
günleri çoktan hak ettiğini düşünüyorum.
Bitlis’in mevcut sorunlarının çözülmesi
için yapılması gerekenler konusunda düşüncelerimi de paylaşmak istiyorum.
— Alt yapı sorunları var. Bitlis’in tarihsel
dokusu dikkate alınarak bir an önce gereken
tedbirler alınmalıdır.
— Merkezi hükümetin desteğiyle, Özel
İdare ve Belediyeler üzerinden hizmet sektörü
alanında yatırımlar yapılmalı, yatırım yapmak
isteyen özel sektöre, genel teşvik programının
dışında İlin özel koşulları dikkate alınarak
özel teşvikler sağlanmalıdır.
11
— Tarım ve hayvancılık sektörünün sorunlarının çözümü için, başta üretici birlikleri ve kooperatifler olmak üzere özel teşvikle
yem, mazot ve gübre desteği sağlanmalıdır.
— Üretilen tarımsal ve hayvansal ürünlerin ambalajlanması, depolanması, pazarlanması ve benzeri aşamalar için teşvik verilmeli,
gerekli hallerde kamu yatırımı yapılmalıdır.
— Turizm potansiyeli olan Nemrut Krater Gölü, Van Gölü kıyılarında doğal dokuya
uygun konaklama ve dinlenme tesisleri kurulması teşvik edilmelidir. Tanıtım için, yerel
yönetimler ve sivil toplum örgütlerinin ortaklaştığı organizasyon ile her yıl tekrar eden festivaller yapılması sağlanmalıdır.
— Tatvan Belediyesi tarafından düzenlenen, Tatvan Doğu Anadolu Fuarı, merkezi
hükümet ve mülki idarenin desteği ile bölge
ölçeğinde, ekonomik ve kültürel fuar haline
dönüştürülmelidir.
— Mevcut kayak tesislerinin altyapı eksiklikleri giderilerek, bölge için kayak merkezi
duruma getirilmelidir.
— Tatvan Hava Limanı inşaatına biran
önce başlanmalı, mevcut demiryolu yenilenerek çağın gereklerine uygun hale getirilmelidir. Bu ulaşım yatırımlarının yapılması,
Bitlis’in yanında güzergâh üzerindeki diğer
illerin ekonomilerini de canlandıracaktır.
— Başta Bitlis Kalesi, hanları, hamamları ve Bitlis evleri olmak üzere, tüm ilçelerde
bulunan tarihi kale, medrese, kümbet, köprü
ve kiliseler restore edilip gerçek kimlikleriyle
halkın ve turizmin hizmetine sokulmalıdır.
Yıkılan tarihi köprüler aslına uygun olarak
yeniden inşa edilmelidir.
Halkın düşüncesi ve iradesinin bu yatırımlara katılması durumunda, Bitlis dışında
yaşayan işadamı hemşerilerimizin yatırım
yapmasının yolunu da açmış olacağız.
BETAV Cemil Özgür Endüstri Meslek Lisesi açılışı ( Foto. Bülten 13)
12
BETAVa Can Verenler
Muzaffer AHLAT
Muzaffer AHLAT, 1944 yılında Bitlis’te
doğmuştur. İlk ve orta öğrenimini Bitlis’te
tamamlamış. 1971 yılında Dil ve Tarih
Coğrafya Fakültesinden mezun olduktan
sonra askerlik görevini Edirne Uzunköprü’de
yapmıştır. 1974 yılında Sağlık Bakanlığında
göreve başlamış; Elazığ ve Bitlis Sağlık Meslek
Liselerinde müdürlük yaptıktan sonra 1980
yılında istifa ederek Bitlis’te ticaret hayatına
atılmıştır. 1987’de BETAV’ın kurucular
arasında yer alan Muzaffer AHLAT, şu anda
Bitlis’te ticaretle uğraşmakta ve BETAV Bitlis
Şube başkanlığı görevini yürütmektedir.
Evli ve iki erkek çocuk babasıdır.
BETAV’a gösterdiği ilgi ve yaptığı
katkılardan dolayı kendisine teşekkür ederiz.
13
BETAVa Can Verenler
H. Uğur BARUT
Bitlis’in tanınmış ve seçkin bir ailesine mensup olan
H. Uğur Barut, 1956 yılında Ankara’da doğmuş.
İlk, orta, lise eğitimini Bitlis’te tamamladıktan
sonra yine Bitlis’te YİBAK İnşaatta ticaret hayatına
başlamış. 1977 yılında Ankara’ya taşınmıştır.
Ticaret hayatına Ankara’da devam etmiş olan
H. Uğur Barut, 1987 senesinde kardeşi Dilaver
Barut ile bir aile şirketi olan Barutçuoğlu İnşaatı
kurmuştur. Ağırlıklı olarak Kastamonu’da olmak
üzere, Ankara ve Türkiye’nin çeşitli illerinde taahhüt
ve ticaret işleriyle uğraşmaktadır.
Evli ve bir oğlu vardır.
H. Uğur Barut, yoğun işleri arasında BETAV’a
da hizmetten geri kalmamış, 1994-1998 tarihleri
arasında BETAV’da Yönetim Kurulu üyeliği görevi
yapmıştır. BETAV’a gösterdiği ilgi ve yaptığı
katkılardan dolayı kendisine teşekkür ederiz.
14
BETAVa Can Verenler
Hasan DALKIRAN
Hasan DALKIRAN, 1952 yılında Bitlis’in Devrim
Mahallesinde doğdu. İlköğrenimini Kâzımpaşa İlkokulunda
bitiren Hasan Dalkıran 1968 yılında Bitlis Lisesinden, 1972
yılında İTÜ M.M.F. Elektrik Bölümünden mezun oldu.
Mezuniyetten sonra Bitlis Sigara Fabrikasında 2 yıl Müdür
Muavinliği yaptıktan sonra vatani görevini yerine getirmek için
askere gitmiş, 1975’te kısa dönem yedek subaylık döneminden
sonra terhis olup serbest çalışmaya, kardeşleriyle birlikte Bitlis
Elektrik Şebekesi işinin yükleniciliğini yapmaya başlamıştır.
Merkezi, İstanbul’da olan Dalkıranlar İnşaat Taahhüt
Sanayi A.Ş. firması, enerji sektöründe 200 den fazla çeşitli
branşlarda proje tamamlamıştır. Müteahhitliğin yanı sıra
elektrik sektöründe sanayicilik de yapan Hasan Dalkıran,
BETAV Merkez Yönetim Kurulu Üyesi
ve BETAV İstanbul Şubesi Başkan Yardımcısıdır.
BETAV’ı, insana sevgi ve saygıyı, kitaplar okumayı,
folklörü, sporu özellikle kayak sporunu yaşamının gereği gören
Hasan Dalkıran evli, 1 erkek, 1 kız babası ve 1 kız,
1 erkek çocuk dedesidir.
BETAV’daki hizmetlerinden dolayı kendisine
teşekkür ederiz.
15
BETAVa Can Verenler
Nezir KARAKAŞ
Nezir KARAKAŞ, 1953 yılında Bitlis Merkez
Zeydan Mahallesi’nde dünyaya geldi. İlk öğrenimini
Kâzımpaşa İlkokulunda tamamladı. O yıllarda ailece
Ağrı’nın Patnos ilçesine taşınmaları üzerine ortaokula
bu ilçede devam etti. Lise öğrenimini Ağrı Merkez’de
tamamlamış. 1978 yılında Ankara Gazi Üniversitesi
Teknik Eğitim Fakültesinden mezun olmuş ve ardından
ailece Bursa’ya yerleşmişlerdir. Bursa’da 2 yıl Endüstri
ve Teknik Meslek Lisesi’nde öğretmenlik yaptıktan sonra
askerlik görevini 1983 yılında kısa dönem olarak Burdur’da
yerine getirmiştir.
Yüklendiği işler ve sorumluluklar arasında BETAV’a
da hizmet etmiş olan Nezir Karabaş, BETAV Bursa
Şubesi Başkanlığını 1996-1997 tarihler arasında başarıyla
yürütmüştür.
Bursa’da altyapı ve üstyapı alanında birçok proje
gerçekleştiren Karakaş, halen kurucusu ve yönetim kurulu
başkanı olduğu Karakaşgil İnşaat Tic. ve San. A.Ş. de
faaliyetlerini devam ettirmektedir. N. Karakaş evli ve dört
çocuk babasıdır, İngilizce bilmektedir.
BETAV’a hizmetlerinden ve katkılarından dolayı
Nezir Karakaş’a teşekkür ederiz.
16
Mü’min Bey’in Gözyaşları
Faik TARIMCIOĞLU
Eski Bitlis Milletvekili
B
itlis Lisesi 1955’de açıldı. İlk açıldığında sanki üniversite açılmış gibi,
bütün Bitlis bayram etmişti. Tütün Fabrikası
Müdürü rahmetli, Suphi Uluer’in büyük gayreti oldu. Bunun için bir dernek kurulmuştu.
Tahmin ederim, Bitlis’te ilk dernek oldu; kuranlara bin rahmet olsun!..
Resim öğretmeni, Mümin Ergül, müdür
muaviniydi. Resimle aram çok iyi olduğu için,
benim de hocayla aram çok iyi idi. Görenler
hatırlar, Verem Savaş Haftası dolayısıyla yaptığım bir afiş, bir yıl boyunca Lise’de asılı kaldı.
İyi yürekli, yardımsever, gerçek bir “hoca” idi.
Mümin Bey’i, tayin olup, Bitlis’ten ayrıldıktan
bir hayli yıl sonra, İstanbul, Dolmabahçe Stadında Türkiye- İngiltere Genç Milli Maçında,
tribünde gördüm. Hepimiz ayaktaydık. Ben
iki sıra arkadaki Mümin Bey’in yanına gidip, koluna dokundum: “ Hocam, merhaba!
Nasılsınız, beni tanıdınız mı?” dedim. Mümin Hoca, bütün öğretmenlerin yıllar sonra,
duymak istediği o unutulmaz, “unutulmama”
içgüdüsünden dolayı, çok mutlu oldu. “Tabii,
hatırladım, Bitlis Lisesinden!” dedi. Beni hatırlamıştı. Ufak, tefek, cılız, hatta çirkince bir
çocuktum. Öyle hatırlanacak bir fiziğim yoktu. Ben de mutlu olmuştum. Birden Mümin
Hoca’nın gözyaşlarını tutamadığını, salya sümük ağladığını gördüm. Beyaz mendili ile hem
gözyaşlarını siliyor, hem de burnunu sümkürüyordu. Maçı bırakmış, nostalji yaşıyorduk.
“Nasıl ağlamam?!” dedi, devam etti: “ Ben
şimdi Gönen Lisesinde Müdürüm. O Bitlis’i,
o sıcak Bitlislileri, o esnafın bana gösterdiği
hatırşinaslığı nasıl unuturum? Meğer, o karakış, o zulüm olarak gördüğümüz kar, bize ne
nimetmiş!... O sıcaklığı sekiz yıldır Gönen’de
bulamadım. Bitlisliler çok asilmiş, ayrılınca,
daha iyi anladım!” dedi. Esnafın,mahallenin
sıcaklığından, bonkörlüğünden bahsetti. “Benim akıl erdiremediğim, bu kadar fukaralıkta,
yoksullukta, Bitlis’e gelenlere nasıl bu kadar
zengin gönüllü olmalarıydı?…” dedi. Dünyalar benim olmuştu. Hukuk Fakültesi III .
sınıfa gidiyordum. Nasıl bir çevrede büyümüştüm, onu daha iyi anladım. Aldığım aile
terbiyesinin, yıllar sonra, bir statta böylesine
değerlendiğini görünce Bitlisliliğim kabardıkça kabardı!.
Maçı bırakmış, arada bir sohbet ediyorduk. Benim adımı sordu. Ben hatırlıyor diye,
söylememiştim. Biraz bozulur gibi oldum,
“ Üç isim ver, kalıp halinde bulayım!”dedi.
Ben de Orhan (Kakı), Fikret ( rahmetli Fikret
Avis), Faik, dedim. Hiç tereddütsüz “Faik Tarımcıoğlu!” dedi. Bunun bir “öğretmen hafızası” olduğunu, kalıp halinde binlerce öğrenciyi, ancak böyle hatırladığını söyledi. Ve lâfı,
yaptığım Verem Savaş Haftasındaki tavşan
afişine getirdi. “Hem biliyor musun, yaptığın
afişi, yanımda götürdüm. Her afiş dersinde
örnek diye gösteriyorum!” dedi. Mutluluğum
katmerleşmişti. Hüzünlü bir veda ile ayrıldık.
Sağ olasın Mümin Hoca!!..
17
Deliktaş’ın Kerameti
M. Asım HACIMUSTAFAOĞLU
Eski Bitlis Valisi
O
tuz aydan fazla süren 48. dönem
Kaymakamlık Kursunu bitirdiğimde, Bakanlıkta düzenlenen kura ile Sivas’ın
Hafik ilçesini çekmiş, ama bir arkadaşımla
becayiş yaparak Adilcevaz’ı tercih etmiştim.
Böylece Valilik görevinden yıllar önce Adilcevaz Kaymakamlığına atamam yapılmıştı.
ışıl yanan ve elde kayak sopası yerine taşınan
Bitlis’i yakından tanıyan eski kışları bilen
1945-1950 yılları arasında Bitlis’te görev yapan rahmetli babam, Bitlis’e giden karayolunun Deliklitaş’tan zorunlu geçtiğini, oradan
birkaç kez geçenlerin, daha sonra çok defalar
geçeceğini anlatmıştı.
Süphan dağına tırmandık. Rehberimiz 23.
yüzlerce meşale eşliğinde muhteşem gece gösterisi, sonrasında da kayak pistinde emsalsiz
müzik şöleni bütün Türkiye’de yankı bulmuştu.
Adilcevaz
Kaymakamlığım
yıllarında
bir Temmuz günü 25-30 kişilik bir grup ile
tırmanışını o gün gerçekleştiren Yazı İşleri
Müdürüm herkesin
sevdiği, saygı duyduğu,
Ağabeyi rahmetli İzzet Altay idi. Akşam geç
saatlerde Harmantepe köyünden ay ışığı altında başlayan yürüş ve tırmanma sabaha ka-
“Keramet Deliklitaş’ta mı? diye sorduğumda “tanıdıktan sonra kerametin Bitlis’in kendisinde olduğunu anlayacaksın” demişti.
dar sürdü. 4 mevsimin koşullarının yaşandığı
Kadirşinas Bitlislileri tanıdıktan sonra
onun ne kadar haklı olduğunu anladım. Bitlis
Valiliğinden ayrıldıktan sonra üç kez 8 Ağustos Törenlerine katılmak üzere Bitlis’i ziyaret
ettim. Birçok eğitim sağlık ve sosyal tesisin
hizmete girişinin sevincini Bitlislilerle birlikte
paylaştım.
gibi sebeplerle sürekli fire veriyorduk. Yolun
2002-2003 kış mevsiminde 11,5 metre
(o zamanlar için son on iki yılın rekoru) kar
yağışına tanık olunca ve ilköğretim çocuklarının boylamasına kesilmiş pet su şişelerini
kayak ayakkabısı olarak kullanıp kaydıklarını
görünce kayak sporunun ve tesis yapmanın
önemi ortaya çıkmıştı.
nın bulunduğu zirveye ilk varan iki kişi ben
2005 yılı başlarında Bitlis’te yapılan Türkiye Kayak Şampiyonası, Cem Yıldız’ın rehberliğinde, Bitlisli kayak öğretmenlerinin,
Türkiye’nin bu en dik ve en zor pistindeki ışıl
tırmanışta arkadaşlarımızın çoğunda yorgunluk, yüksek tansiyon, ayaklarda burkulmalar
henüz yarısına ulaşmadan moral kaynağı olan
ilk yardımı sağlamakla görevli iki genç doktor
arkadaşımız da pes edip geri dönmek isteyince sabah saatlerinde zirveye toplam 7-8 kişi ile
ulaşabildik, o da farklı saatlerde. Askerlerce
yıllar önce yapılmış beton bir hatıra sandığıve orta yaşlı müftümüz Hüseyin Bayraktar’dı.
Sonra da Nüfus Müdürü Bahattin Subaşı yetişmişti. Müftü Bey “Kaymakam Bey, bu zor
şartlarda buraya nasıl çıktığımızı biliyor musun?” diye sordu ve cevabını ekledi : “Ben
iman gücü ile, sen ise devlet gücü ile” demiş
ve epeyce gülüşmüştük.
Gerçekten de yolda, sporcu geçinen birçok
arkadaşımız dökülmüş, geri dönmek zorunda
kalmıştı.
18
Yine Adilcevaz kaymakamı olduğum yıllar... 1956 yılı Ocak ayında İran Pakistan yönüne giden Cento’ya ait İngiliz askeri nakliye
uçağı, sisli bir havada Süphan Dağı zirvesine
çakılır. Yeri tespit edilince Ocak-Nisan ayları
arasında İngiliz dağcılık ekiplerinin günlerce
süren uçağa ulaşma çabaları olumsuz hava
şartlarından ötürü sonuçsuz kalır. Mayıs ayında enkaza ulaşıldığında birilerinin uçağa aylar önce ulaştığı ve uçaktaki işe yarar eşyaların
götürüldüğü tespit edilir. Meğer Adilcevaz’ın
Aygır Gölü gençleri, kazadan birkaç gün sonra enkaza ulaştıklarında hayatta kalan görevli
olmadığını görmüş ve uçakta işe yarar malzemeleri günlerce köye taşımışlar. Oysa Milli
Dağcılık Ekipleri uçağın enkazına ancak aylar
sonra ulaşmışlardı.
Aynı yıllarda Adilcevaz’da köy gezilerinden birinde, Esenkıyı Köyün’de yol kenarında
toplanmış bir köylü grubuna selam vererek
konuk olduğunda yaşlı bir vatandaşı tanıttılar.
40 yıl hapis yatmış ve birkaç gün önce tahliye
olmuştu. Olay şöyleydi: 1930 yılında arıza sebebiyle Van Gölü civarına mecburi iniş yapmaya çalışan askeri küçük bir uçak köylülerce
Rus casus uçağı sanılmış, silahını kapıp gelen
bütün erkeklerce yaylım ateşine tutulmuş, zorunlu iniş yapmayı başaran askeri pilotumuz
da kurşun yarası almıştı. İhbar üzerine olay
yerine gelen Jandarma’ya bütün köylüler “ben
vurdum” ben düşürdüm” diyormuş. Ancak
suçu bu vatandaş kabullenmiş ve bütün cezayı
çekmişti.
14-15 vilayete derdini anlatamadığını, bütün
parasının 200 milyar TL. karşılığı mark olduğunu söylüyordu. Hemen gereği yapıldı,
arsa bilgileri adresine fakslandı ve sadece 3
ay sonra adını taşıyan okul Tatvan’da hizmete
sokuldu. Aynı kişi daha sonra ikinci bir okulu
çocuklarımıza kazandırdı.
Görev yaptığım yıllarda kamu kuruluşları, yerel yönetimler ve başta bölgeye büyük
hizmetleri bulunan BETAV olmak üzere bütün sivil toplum kuruluşları arasında mevcut
olan işbirliği, anlayış ve uyum Bitlis’in her tarafında güzel çalışmalar ortaya konulmasını
sağladı. Türkiye’de ilk bölünmüş yol projesi
Bitlis-Tatvan arasında tamamlandı ve Sayın
Başbakan, Bayındırlık ve İskan Bakanı Zeki
Ergezen tarafından hizmete sunuldu. Bitlis’e
dar bir vadiye sıkışmış yerleşim alanlarının
Rahva Ovasına taşınma çalışmaları başlatıldı.
Devlet ya da Ahmet Eren, İsmail Eren, Cemil
Özgür, Vahit Kiler, Sadullah Gencer, Nezir
Gencer, Zeki Peker gibi Bitlisli hayırsever vatandaşlarımız bir çok hizmeti gerçekleştirdi.
Hizmet yarışı hâlâ sürmekte…
Bitlis insanının en güzel hizmetlere layık
olduğuna ve mükemmel asayişi, disiplini ile
eğitim şehri olmayı hak ettiğine inanıyorum.
Bitlis Valiliğimin ilk aylarında Almanya’dan
Ahmet Mücteba Albayrak adlı bir vatandaşımız aradı : Malatyalı olduğunu, Anadolu’ya
bir okul yapmak istediğini, telefonla aradığı
19
Sevgilerimle…
Adilcevaz’ dan bir görünüm.
Anayasa Mahkemesi ve Anayasa Değişiklikleri
konusunda Genel Değerlendirme
Fettah OTO
Anayasa Mahkemesi Üyesi
Yirminci yüzyılın en önemli siyasal gelişmelerinden birisi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra
Anayasal demokrasilerin devlet yönetimine egemen olmasıdır. Türkiye’de 1950-1960 yılları arasında ortaya çıkan siyasal gelişmelerin de etkisi
ile Anayasa Mahkemesi 25 Nisan 1962 tarihinde
resmen kurulmuş, Avusturya, Almanya, İtalya ve
İspanya’nın ardından Avrupa’nın ilkleri arasında
yerini almıştır.
Anayasa Mahkemesi kurulduğu günden bugüne kadar üstlendiği görevi, Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurucusu büyük önder
Atatürk’ün gösterdiği ilke ve devrimleri doğrultusunda evrensel ve çağdaş hukuk kurallarını da
gözeterek büyük bir titizlikle yerine getirmiştir.
Mahkeme üstlendiği görevi yerine getirirken Cumhuriyetin nitelikleriyle ilgili, Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun
huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde,
insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine
bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”
Kuralını daima göz önünde bulundurmaktadır.
Günümüzde hak ve özgürlüklerle ilgili uluslararası antlaşmalar, iç hukuku aşarak uygar devletlerin hukuku haline gelmiştir. Bu nedenle Türk
Anayasa Mahkemesi de kararlarında, evrensel hukuk ilkeleri yanında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını dikkate almaktadır. Çağımızda
toplumların uygarlık düzeyi insan haklarına gösterilen saygı ile değerlendirilmektedir.
Ülkemizde bugün yeni bir Anayasa’nın ve Anayasa değişikliklerinin yapılması, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, basın özgürlüğü konularında
siyasi ortamlarda, yargı ve bilim çevrelerinde, yazılı ve görsel basında yoğun tartışmalar yapılmaktadır. Yüksek Yargı kuruluşlarının başkanları ve sivil
toplum örgütleri tarafından, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun yapısı ile Anayasa Mahkemesinin yapısının değiştirilmesi için Anayasa’da yapılmak istenen değişikliklerde ve yargının bağımsız
ve tarafsızlığının sağlanmasında gösterilmesini
istedikleri hassasiyetler gündeme getirilmektedir.
Kamuoyuna yansıyan bu açıklamalar ve yapılan
tartışmalar kuvvetler (erkler) ayrılığı ilkesinin,
demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan bağımsız ve tarafsız yargının ve basın özgürlüğünün
önemini ortaya koymaktadır.
On sekizinci yüzyılda yaşayan Fransız düşünürü Montesguieu’nun “Kanunların Ruhu” adlı
eserinde dile getirdiği “Yargı kuvveti, yasama ve
yürütme kuvvetinden ayrılmamışsa hürriyetten
asla söz edilemez” sözünün, temel hak ve özgürlüklerin korunması yönünden ne denli önemli
olduğunu ve sözü edilen ilkenin hukuk devletinin
temelini oluşturduğunu ve günümüzde de geçerliliğini koruduğunu söylemek gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı döneminde
1876 Kanûn-ı Esasi ile başlayan 1909 Anayasası
ile devam eden yazılı Anayasa yapma geleneğini,
1921 ve 1924 Teşkilât-ı Esasiye Kanunları ve 1961
ve 1982 Anayasaları ile sürdürmüştür. Avrupa Birliği hukukuna uyum bağlamında, 1990 yıllarında
başlamak üzere 1982 Anayasası’nın birçok maddesinde de değişiklikler yapılmış; yapılan bu değişikliklerle temel hak ve özgürlüklerin üst seviyede
kullanılması için çağdaş hukuk normları uygulanmaya konulmuştur. Sözü edilen Anayasa çalışmaları, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Anayasa
yapma birikim ve deneyimine önemli düzeyde
sahip olduğunu göstermektedir.
Anayasa, ülkede geçerli tüm hukuk kurallarının üstünde yer alan ve onların tümüne temel
oluşturan bir hukuk belgesi niteliğindedir. Bu nedenle bu temel hukuk belgesinin toplumsal uzlaşmanın ürünü olarak ortaya çıkması gerekmektedir. Türkiye’de tartışılan Anayasa değişiklikleri de,
bu uzlaşı çerçevesinde ele alınmalı ve değerlendirilmelidir.
20
Bitlis Eren Üniversitesi
Prof. Dr. Mahmut DOĞRU
Bitlis Eren Üniversitesi Rektörü
Bitlis Eren Üniversitesi Kampus alanı Başhan mevkiinde Rahva ovasında 2.400 dönüm
arazi üzerinde kurulmakta olup, üniversitemiz
ve Eren Holding tarafından eşit yükümlülükte
gerçekleştirilmektedir.
Bitlis Eren Üniversitesi Rektörü
B
itlis Eren Üniversitesi, 28 Mayıs 2007
tarih ve 26546 sayılı Kanunla 2 Yüksekokul, 5 Meslek Yüksekokulu, 3 Fakülte ve
2 Enstitü ile kurulmuştur. 3 Fakülte, 2 Enstitü, 1 Yüksekokul, 1 Meslek Yüksekokulu yapılandırılma aşamasında olup, 1 Yüksekokul
ve 5 Meslek Yüksekokulu ile eğitim öğretim
hizmetlerini sürdürmektedir. Tıp Fakültesi,
Eğitim Fakültesi, Eczacılık Fakültesi, Hukuk
Fakültesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu
ile Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nün açılması için
gerekli girişimlerde bulunulmuştur.
8 Ağustos 2009 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımızın katılımıyla Üniversitemizin
temeli atılmıştır. Kompakt bir model olan
üniversitemizin ilk binasının 2010 yılında
tamamlanması ve aynı yıl öğrenci alınması
planlanmaktadır. Eğitim-öğretim faaliyetlerine başlanması ile planlanan bazı bölümlerde
yabancı dil hazırlık sınıfı uygulamasına gidilmesi ile ilgili çalışmalar sürdürülmektedir.
BİTLİS EREN
YERLEŞKESİ
ÜNİVERSİTESİ’NİN
Karma üniversite sistemini temel almış
olan üniversitemizin yapılanmasında yer alan
eğitim, sağlık, araştırma, spor ve sosyal kurumları ile gelişip büyümeyi hedeflemiştir.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ahmet Eren, Rektör
Prof.Dr. Mahmut Doğru
Üniversitemizin derslik ihalesi ile yol ihalesi yapılmış ve inşaat çalışmalarına başlanmıştır. Fen-Edebiyat Fakültesi binamızın yapımına Eren Holding tarafından 2009 yılında
başlanmış, Ekim 2010 tarihinde ise tamamlanması planlanmıştır. Diğer yandan yerleşke
alt yapısı ile ilgili çalışmalar Eren Holding tarafından sürdürülmektedir. 2009 yılı sonunda
personelimizin barınma ihtiyacını karşılamak
üzere Toki tarafından Rahva üçüncü etapta
yapılan dairelerden 32 adet Rektörlüğümüz,
16 adet ise Eren Holding tarafından satın alınmıştır. Dairelerimiz Temmuz 2010 tarihinde
Rektörlüğümüze teslim edilecektir.
Üniversitemizin 2020 yılına kadar olan bir
gelişme plânı hazırlanmıştır. Yerleşke planı
üzerinde yapılan çalışmalar yedi fakülte, yüksek okullar kompleksi, ileri araştırma laboratuarları, kapalı ve açık spor alanları, sosyal
alanlar, lojman, öğrenci yurtları ve misafirhane temel alınarak 15-20 bin öğrenciye hitap
edecek şekilde yapılmıştır. Yerleşkenin planı
21
2009 yılı Nisan ayında tamamlanmış ve ardından Devlet Planlama Teşkilatına sunularak
onayı alınmıştır. Böylece Ulu Önder Mustafa
Kemal Atatürk’ün 1916’da işaret ettiği “ŞARK
ÜNİVERSİTESİ” hedefine adım adım yaklaşılmaktadır.
Bitlis Eren Üniversitesi Kampus İnşaatı
Üniversitemizde 2009-2010 eğitim-öğretimyılında 924’ü kız öğrenci olmak üzere toplam
3.090 öğrenci eğitim görmekte, 90 akademik
ve 116 idari personel hizmet sunmaktadır.
Üniversitemiz bünyesinde, üniversite sanayi işbirliği çerçevesinde kurulacak Merkezi
Laboratuar, Biyoloji, Kimya, Fizik, Mühendislik ve Bilişim Teknolojileri olmak üzere beş
temel alandan oluşmuştur. Tamamlandığında
bu laboratuvarda; gıda, yem, su, sağlık, çevre,
toksikoloji, biyokimya, kömür, akaryakıt, toprak, malzeme, enerji, yapı ve yapı malzemesi,
hidrolik zemin, katı ve akışkanlar mekaniği,
termodinamik, metalografik muayene, emisyon, bilgisayarlı kontrol, elektrik tesisleri,
elektrik makineleri, yazılım, donanım vs.
alanlarda araştırma ve analizlerin/testlerin
yapılması hedeflenmektedir.
El-Aman kervan sarayı
Toplam proje maliyeti 12.463.500 TL olan
Merkezi Laboratuarın ihalesi yapılmış, bu yıl
inşasına başlanılacaktır. 2011 yılında malzemeler alınmaya başlanıp 2014 yılında tüm birimleriyle faaliyete geçirilecektir. Hâlihazırda
Sağlık Yüksekokulu bünyesinde bir mikrobiyoloji laboratuarı kurulması tamamlanmış ve
hizmete sunulmuştur. Yüksek başarımlı hesaplama sistemi laboratuarımız 64 çekirdekli
sistemle Şubat 2010 ayında hizmete alınmış
ve akademik personelimizin kullanımına sunulmuştur.
Merkezi Laboratuarın yanı sıra Bilgisayar
Laboratuarları, Makine, İnşaat, Otomotiv
Laboratuar ve Atölyesi, Akıllı Sınıflar, Yüksek Performanslı Hesaplama Sistemi, Öğrenci
Uygulama laboratuarları tamamlanmış, Dil
Eğitim ve Araştırma Merkezi, Kadın ve Genç
Girişimcileri Destekleme Eğitim ve Araştırma
Merkezi, Bilim ve Teknoloji Araştırma Merkezleri bitme aşamasına gelmiştir. Kobi Eğitim
ve Danışmanlık Merkezi Projesi, Üniversite
Mezunu Kadınların İstihdamdaki Etkinliğinin Artırılması Projesi, Meslek Yüksekokulu
Mezunu Gençlerin İstihdamdaki Etkinliğinin
Artırılması Projeleri hazırlanmıştır. Farabi
Değişim Programı, Bologna Süreci, Erasmus
Programı ile Engelsiz Bitlis Eren Üniversitesi
Projesi uygulamaya konulmuştur.
1571-1572 yılları arasında Koca (Köse)
Hüsrevpaşa tarafından yapılan El-Aman
Kervansarayı Üniversitemiz tarafından 20
yıllığına kiralanmıştır. 10.500 m2 alan üzerine kurulmuş ve restorasyonu büyük ölçüde
tamamlanmış olan bu nadide eser, bundan
böyle Üniversitemiz tarafından değerlendirilecektir.
Üniversitemiz tarafından 20 yıllığına kiralanan bu eserin eksik kalan kısımları Üniversitemiz tarafından tamamlanarak sosyal ve
kültürel amaçlar için kullanılacaktır.
22
lüğü sağlanmış bir ortamda; bilim, teknoloji
ve sanatın; özgün, çağdaş ve üstün niteliklerini bireylere kazandırmayı, eğitim, araştırma
ve hizmet alanlarında sağlanan üretimi; bölgenin ve ülkenin kalkınmasına katkı sağlayacak şekilde bilim ve eğitim hizmeti sunmayı
misyon edinmiştir.
Hâlihazırda Kredi Yurtlar Kurumu bünyesindeki yurtlar, merkezdeki ihtiyacı şimdilik
karşılamaktadır. İlçelerimizde ise Adilcevaz’da
yurt binası çalışmaları başlatılmış durumdadır. Ayrıca Kampusumuzda Kredi Yurtlar
Kurumu tarafından 500 kişilik öğrenci yurdu
yapımı programa alınmıştır. Devletimiz ve
Üniversitemiz, öğrencilerimizin mutluluğu
ve iyi bir eğitim almaları için bütün imkânları
seferber etmiştir.
Kampusumuzda inşaat çalışmalarının yanı
sıra ağaçlandırma çalışmaları da planlanmaktadır. Önümüzdeki yıl itibariyle Çevre ve Orman Bakanlığımızla işbirliği yapılarak bu çalışmalara hız verilecektir.
Bitlis Eren Üniversitesi yeni kurulmuş bir
üniversite olmasına rağmen çok kısa sürede
büyük yol katetmiştir. Yeni kurulan üniversiteler adım adım ilerlerken, bizler hedefe koşar
adımla, gitmekteyiz. Bunun da nedeni; Eren
Holdingin ismine yakışır şekilde üniversitemizin yapımına eşit yükümlülükle destek vermesidir. Bu her Üniversiteye nasip olmayacak
bir nimettir. Bitlis halkı ve üniversitemiz adına Eren Holdinge ve onun Yönetim Kurulu
Başkanı Sayın Ahmet Eren’e çok şey borçluyuz. Eren Holdinge, Kanık Turizm ve Otelcilik Yüksekokulumuzun yapımını üstlenen Kanık Şirketler Grubuna ve emeği geçen kurum,
kuruluş ve şahıslara çok teşekkür ederim.
Üniversitemiz çalışanlarının stratejik planın uygulanması aşamasında da etkin ve
önemli görevler üstleneceğine olan inancımız
tamdır.
Bu bağlamda Bitlis Eren Üniversitesinin
kuruluşu “Bir bilim ve teknoloji merkezi” olma
temeline oturtulmuştur. Üniversitemiz, her
geçen yıl güçlenerek gelişecek ve Türkiye’nin
aydınlık yarınlarını yaratma mücadelesinde
ışık olmaya devam edecektir. Bu konuda Üniversitemizin akademik ve idari personelinin
isteği ve gayretini takdirle karşılıyorum.
Bitlis Eren Üniversitesi; evrensel değerleri ülkesinin değerleriyle bütünleştiren, adil,
güvenilir ve hoşgörü temelinde gönül birliği,
sevgi ve saygı esasına dayalı, akademik özgür-
El-Aman Kervansarayı’nın devir-teslim tutanağı; İl
Valimiz, Üniversite Rektörümüz ve Bitlis Vakıflar Bölge
Müdürümüz tarafından imzalanmıştır.
23
Bitlis Eren Üniversitesi Kampusünün Şeması
Bitlis Eren Üniversitesi olarak bütün hedefimiz, Üniversitemizi sıradan eğitim veren
üniversite değil, bir bilim üniversitesi haline
getirmektir. Bütün planlarımız bunun üzerine
kurulmuş, hedefimiz bu olmuştur. Bunu ba-
şaracak azim ve kadrolara sahip durumdayız.
Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. yılında 20
bin öğrenci, 3 bin personel ve tercih edilen bir
üniversite için hedefimize adım adım ilerlemekteyiz.
24
Bitlis, Bitlis
Prof. Dr. Necdet ADABAĞ
A.Ü. Dil Tarih ve Coğ. Fakültesi Eski Dekanı
M
uş-Bitlis-Van üçgeninde Ermeni
çapraz ateşi atında kalan bir dedenin torunu; annesi beş yaşında, babası on iki,
yalın ayak, başı kabak Ermeni zulmünden, dahası, soykırımından kaçanların evladı olarak,
ben, Bitlis’ten ne tür anılar taşıyabilirim acaba
yüreğimde ve belleğimde. Kime hangi anılarımı anlatabilirim. Yaşadıkları sürece, dönüp
dolaşıp, Bitlis’le ilgili konuşmalarında, babamın babasının, nasıl babama, “anneni ve kardeşini al ve kaç buralardan” dediğini, bunu
yineleyip durduğunu ve ardından Ermeni
komşularının gelerek, babasının başına kurşun sıktığını ancak çok sonra tanıdıklarından
öğrendiğini bilen; annemin de, annesinin eşkiyalara para yedirerek Bitlis’ten, arkalarında
Rus askerleri ve Ermeni çetelerinin kovaladığı
yollarda, dağ bayır demeden gecenin karanlıklarında kaçarak, Diyarbakır’a ulaştıklarını
sık sık anlattığını duyan, ben, kime hangi anılarımı anlatabilirim!
İlk kez ayrımına varamadım Diyarbakır’dan
Bitlis’e giderken yaşım gereği. Dahası, ayrı zamanlarda yaşanmış olayları bir araya getirip
ilişkilendiremediğim bir yaşıma denk geldiği için arabayla bile o bitmez tükenmez yolu
nasıl da o koşullarda yürüyerek tükettiklerini
hesaplayamadım. O küçük yaşlarında yollarda da kalabilirlerdi, yaşamları son bulabilirdi. Ölümden kaçayım derken ölümle burun
buruna gelebilirlerdi. Kim bilir kaç kişi başını bu yola koydu ve can verdi karanlıklar
içinde. Bunu söylemiyor kitaplar. 1915-1916
katliamında Bitlis’te 68.188 kişinin öldüğünü
söylüyor da Ermeni zulmünden kaçanların
kaçının bilinmezliklerde can verdiğini yazmıyorlar. Oysa sözde Ermeni soykırımından söz
edenlerin tehcirde (zorunlu göç) ölen Erme-
nilerin, şaşmaz(!) biçimde hesaplarını tutmuşa benzerler.
Babam Taş Mahallesinden, annem
Zeydanlı’dan. Sık sık döndük Diyarbakır’dan
Bitlis’e, ata memleketine. Arşınladık taşlı yollarını. Gittik Taş Mahallesine, Zeydanlı’ya.
Küçük yaşlarından akılarında kaldıklarına
sığınarak aradık evlerin arasında evlerini.
Bulamadık. Burada ya da orada olabileceğini varsayarak ya da evlerinin önündeki ceviz
ağacından kalkarak ceviz ağaçları aradık ama
gene bulamadık. O zamanlar o yaşımızda anlayamadık neden ısrarla o evleri aradıklarını.
En azından hasret gidermek istediklerini bilemedik. Ne ki yaşımız ilerleyip, elimizi tutup
bizi o yörelere götürenlerimizin artık gün ışığında gölge bırakmadıkları zamanları yaşadığımızda, yolumuz isteyerek oralara düştü. Ve
koşa koşa o mahallelere gittik. Özlem gidermek bu kez bize düştü. Ve o zaman anladık
niçin hep Bitlis’e döndüklerinde o mahallere
gidip geldiklerini. Belki de çok istediler oralarda yaşamayı ve bir daha hiç ayrılmamayı;
ve son soluklarında ceviz ağacının altında yatıp kalmayı. Ne ki şairin dediği gibi “kim bilir
nerde kaç yaşında”, oralardan çok uzaklarda,
o zamanlar hiç düşünmedikleri yerlerde, yürekleri ellerinde, ışığı ararken gözleri çekip
gittiler bu diyarlardan.
Yaş ilerleyince hasret artıyor. Hiç olmadık
kadar. Gidip gidip gelmek istiyorum o yerlere
sanki ancak o yerlerde canlanıp yüzüme güleceklermiş gibi annem-babam, yakınlarım.
Daha sonrasında da öyle. Yaşadıkları her mahallede, her ilde ayak izlerini görür gibiyim.
Onlara borçlu olduğumu biliyorum bu yaşam
kavgasını. Sevmesem, sıkılsam da sık sık ama
gene de coşkuyla bağlandığım yaşamın bu dar
25
yollarını. Biliyorum ki komünist devriminin
ayak seslerine borçluyum yaşamda olduğumu
ve 16.Kolordu Komutanı Mustafa Kemal’e.
Batı’da, Çanakkale’de bize ördükleri çorapları emperyalist güçlerin başlarına geçirerek
işlerini bitirmiş, bu kez Doğu’ya koşmuştu.
Halkının yanına, yardımına, düşmanla alay
ede ede. Ermeni Krallığı’ndan söz ediliyordu
o zamanlar, dahası, şimdi de. Bitmedi bir türlü bu söylence… Nasıl bitecekti ki ya da kim
bitirecekti? Kim anlattı Ermenilerin krallık
olmadığını bir iki küçük prenslikten başka!
Kimseden ses çıkmadı.
Ermenilerin İranlılardan ve Bizans’tan
zulüm gördükleri. Tehcire ilk önce bizim
uğradığımızı; soykırımını da bizim yaşadığımızı bunlar anlatıldı mı acaba Avrupa’da,
Amerika’da… Hacı Cindi Efendi’nin ya da
Hakverdi ailesinin yaşadıkları ?
O topraklardan aldı soyadını babam. Van
Gölü’ne uzanmış gölün sularıyla topraklarını sulayan bir kara parçasıdır Adabağ. Üstünde yemyeşil tarlaları ve bağları var. Sırtını
Süphan’a dayamış, biraz ötesinde Nemrut var.
Gölde balıkları. Tam karşıda Akdamar adası.
Bizi birbirimize düşüren emperyalist güçlerin inadına dimdik durmakta ayakta bu toprakların ekinsel varsıllığına ve hoşgörümüze
işaret. Van Gölü’nün suları sodalı. Bağrında
bir canavar yaşar. Yoksulu var, aç insanı var.
Sokaklarda yalın ayaklar var, buz gibi taşlara
basan. Karınları aç ve yoksul çocuklar diyarı Muş-Bitlis-Van üçgeni. İçağrılar, sancılar,
ta Urartular, Sasaniler, Moğollardan, hepsinden, beri. Sekiz, dokuz çocuklu aileler. Van
Kalesi’nin eteklerinde evsiz, ekmeksiz.
1.500.000 Ermeni mi öldürdük? Ya toplam
nüfusları 1910/11’e göre 1.140.563 kişiydiyse;
Gregoryan, Katolik, Protestanlarla birlikte
toplam 1.194.443 idiyse, tüm Hıristiyanları
öldürmüşüz meğerse. O zaman çocukluğumuzda Diyarbakır’daki Ermeni mahallesinde
kimler oturuyordu acaba? Komşularımız Zaven ve kardeşleri, annesi, babası ya da kışlık
kavurma yapmaya gelen Meryem kimin dostuydu acaba? Diyarbakır Gazi Caddesi üzerindeki kocaman kocaman işyerleri kimindi ?
Kimindi acaba o koca koca kiliseler ve Pazar
günleri çan sesleri… Uzun merhemeler başlarında sıra sıra, temiz kılıklarıyla kiliselerin
yolunu tutanlar… Ermeni değiller miydi yoksa?
1914’de Sugur köyünde kim ayaklandı?
Ya da Nisan 1915’te Van’da. Ama Osmanlı
Meclisi’nde milletvekili olanlar. Ayaklananlar
da onlar, milletvekili olanlar da…Temel amaç
emperyalistlerle birlikte Türkiye’yi ortadan
kaldırmak. Kimi Avrupalılar bir türlü hazmedemediler Türklerin Anadolu’ya gelişlerini.
Orta Asya’nın steplerinden kalkarak.
Boğazları ele geçirmenin, son kaleleri
Bizans’ı yok etmenin anlamı var mıydı! Türkiye adı verdikleri bu topraklarda Yunan-Roma
yaşamalıydı. Ama Selçuklu, Osmanlı dokunmadı kimseye dininde, dilinde. Osmanlılar
liberaldi. Bunu kendileri de söylediler tarih
boyu. Machiavelli de Osmanlı’nın girdiği
topraklarda yerli halk ile iyi ve yakın bir ilişki içinde olduğunu söyler. Hoşgörünün simgesidir Osmanlı… Nasıl oldu o zaman Osmanlı durup dururken soykırımına girişti.
Bu paradoksu kim yaşadı; Türkler mi yoksa
Ermeniler mi, dahası, Avrupalılar mı ? Bu çelişkileri Avrupalıların yüzüne kim vuracak?
Çelişkileri kabul eden Avrupalılar da var ama
kendi hakkımızı ancak kendimiz savunuruz.
Kurmamız gerekir artık kültür ataşeliklerini
Avrupa’da. Türkiye gerçeklerini dile getirecek
ve kırmızı çizgilerinin olduğunu anımsatacak
ve onlardan ödün vermeyecek bir ulusun sapasağlam ve dimdik durduğunu. İyisi mi bu
ulusla iyi geçinmenin yollarını aramak gerektiğini, dedirtecek; sanatıyla, ekiniyle Avrupa
ile boy ölçüşecek düzeyde olduğunu… Ne ki
Türkiye’nin de boş işlerle zaman yitirmeme-
26
sinin önemini anlamak artık. Boş sözler…
“Mustafa” filmleri yerine hiç kimsenin aklına gelmiyor mu acaba yaşanmış Türk soykırımı ya da tehciri üstüne filmler yapmak
ve Avrupa’da gösterime sokmak gibi… Kendi hakkımızı kendimiz savunacağız. Tıpkı
Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi. Sevr yerine
Lozan’ı kim imzaladı ve kime imzalattı. Göç
eden Ermenilerin gittiklerinden çok kısa bir
zaman sonra yerlerine, yurtlarına dönmeleri
için kim dönüş kararnamesi çıkarttı. Bu kararnameyle 644.900 kişi geri döndü. Bunu bilen var mı Avrupa’da?
Bitlis’te beş minare. Kaç tanesi kaldı yerli
yerinde. Meydan camii minaresinin dibinde
Rızgo’nun yeri, büryan (tandır kebabı) yediğimiz. Unutmadım o güzelim taş evleri… Ne
zaman koruma altına alınacak ve restore edilecek? Ne zaman özgünlükleri içinde bahçesiyle, suyu, elektriğiyle ve yolarıyla modern bir
görünüm kazanacak? Bildik mi acaba Bitlis’in
kıymetini; tarihsel ve kentsel oluşumu bağlamında, belledik mi geçmişini? Ya yeşilini…
Kirazını, salatalığını, cevizini… Kayakevi
kurmuşlar Bitlis’e. Boşa durmasın orada o ev.
Kayakçılar yetiştirilmeli. Ulusal, uluslararası
düzeyde. El sanatlarını yaşatmalı… Kanaviçe, domates, dut, sümbül oya… Bitlis’in kara
yazgısını değiştirmek mi istiyoruz. Gençlerin
ayakları sokaktan çekilsin mi, o zaman gençleri yönlendirmek ve yönetmek gerekecek ve aç
karınlarını doyurmak… Bitlis’in kışı yaman.
Ona göre konutlar yapmak gerek. Rahvanın
soğuğu hız kesmiyor. Tipi alabildiğine gene
yoğun. Trenler kalmıyor mu artık yollarda? Ya
Tatvan, ılımlı iklimi ve kocaman denizi. Kim
istemez Van Gölü’nün Leman Gölü’ne benzemesini? Öykünmeli Leman Gölü’ne Vanlılar; temizliği, düzeni tertibi. İnsanları bilmeli
kıymetini, kirletmemeli sularını. Yaşamsal
sorunlarını tartışmalı. Bakmazlarsa, kuruyup
gideceğini günün birinde ülkedeki başka göller gibi. Hani nerede yabancı turistler? “Ayaklı
fabrikalar”… Urartuların izleri peşinde. Tuşpa (Tuşpea).Van’ın eski adı. Demir işçilikleri.
Van kedisi (pişik). Gözleri mavi ve sarı. Mavi,
Van Gölü’nün mavisi; sarı, çorak dağlarının
ya da Bitlis tütününün sarısı. Emperyalizm
bu kez Bitlis’e, Virginia tütünüyle girdi. Bitirdi Bitlis tütününü. Bitlis’in kent içinden geçen
akarsuları üstündeki 24 taş köprüsü. Taş evler
ve taş köprüler. Bitlis’in özelliği. Her gittiğim
ülkede beton evler değil, taş yapılar aradı gözlerim. Farklı görünüyor gözlerine kendinden
süslemeli. Sahip çıkmalı Bitlisli Bitlis’e. Bitlis
yoksun ama Bitlisli varsıl. Bitlis-Diyarbakırİstanbul hattında.
Bitlis, Ermenilere kucak açtı. Ermeni, Bitlisli ile özdeşleşti. “18.yüzyıl ortalarına kadar
Türkçeden başka bir dil” bilmedi Ermeniler.
“İncillerini de her kilisede Türkçe” okudular;
“çiçek, gonca” adları aldılar. IV.yüzyıl başlarında Kapadokya’dan gelen Hıristiyanlığı
kabul ettiler. Ne ki Bitlisli’ye kan kusturdular
ve kan içirttiler. Ermeni baskınlarında aç ve
yoksul kalan Bitlisli hayvan kanını tuzlayıp
kuruttu ve et niyetine yedi yıllarca. Esenliği
özledi; mutluluğu aradı. Geçti mi o günler
acaba? Van, Bitlis ve Hoşaf kaleleri ülkemizin
doğu kapısında durmalı dimdik ayakta. Aşıldı
mı bir vakitler, ama aşılmamalı gelecekte hiçbir zaman. Ve Ağrı Dağı. Görkemli duruyor
küçük kardeşiyle yanyana. İshak Paşa Sarayı
mutlu bu topraklarda olmaktan. Yürekli, açık
sözlü, insancıl, akıllı doğu insanıyla birlikte.
Aç ve yoksul ama gözü tok, onurlu. Yerden
göğe haklı. İnsanca yaşamak hakkı.
Beni kim götürecek o topraklara ?
Tarihsel ve teknik bilgiler için Bk: Nejla Eker Tiyenşan, Bitlis Folkloru ve Örnekleri, BETAV, 2005.
Mehmet Törehan Serdar, Bitlis’te Ermeniler ve Ermeni Mezalimi, Bitlis Valiliği Kültür Yayınları, 2006 ve Bitlis
(1915-1916)Tehcir-Göç-İşgal ve Kurtuluş, Bitlis Valiliği
Kültür yayınları, 2207.
27
Bitlis’te Hamam Kültürü
Prof. Dr.Hamza ZÜLFİKAR
Ö
ğrenim için Ankara’ya geldiğimde “sauna” kelimesini duymuştum.
Görmek istedim. Hamama benzer bir yanı
yok, bir tür elektrik ocağının önünde terleme
kabini. Pek tuhafıma gitmişti. Düşünürken
Bitlis’in hamamlarına gitti aklım. Nerede o
Paşe Hemami, Han Hamami, hezne altı, külhanı, halveti, göbek taşı, şardırvanı, çın çın
öten kubbesi? Bir tarihin izlerini, kültürünü
taşıyordu isli duvarları.
Dede baba yadigârı Paşe Hemami, yanı
başında taş köprüsü, kimleri görmüş, kimleri
geçirmişti. Bânisi Hüsrev Paşa nerede, Meğer
bu Hüsrev Paşa ne büyük adammış, köprüleri o yaptırmış, şehirler arasındaki hanlar da
onun eseri. Nerede Melik Ahmet Paşa, nerde
o eski Osmanlının paşaları, valileri, Nerede
1800’lü yılların son çeyreğinde anlı şanlı Belediye Başkan Haci Yasin Efendi ve belediye
Encümenin üyeleri Haci Hesenzade Yusuf
Efendi, Beşeryan Murat Ağa, Kakusyan Haçik
Efendi! Ancak eser sahiplerinin adları bugünlere kalabildi.
İnsanın köklerinden kopması başka diyarlarda serpilip büyümesi ne şansızlık! Yıllar yılları kovaladı 60’lı yaşları tüketmeye başladık.
Dün gözümüzde dev gibi eski yapılar olarak
yansıyan hanlar, hamamlar, camiler, kümbetler, çocukluğun, gençliğin abideleri, ne kadar
da küçülmüş, birer minyatür eser hâlini almış.
Keşke yaban illere gitmeseydik, görmeseydik,
Bitlis’in o cana yakın eserleri gene gözümüzde
birer abide olarak kalsaydı.
Bitlis kalesinin burçlarını, kulelerini yalnızca tabiatın haşin rüzgârı, karı, yağmuru yıkmadı; saldırıların gülleleri, düşmanın
topları tahrip etti. Bunun yanında dökülür,
çevreye zarar verir diye belediye görevlilileri
kalenin üst taşlarını bir bir yerinden söktü.
Tarihi eser tahribatı Ahlat’ta, Adilcevaz’da,
Mutki’de de yaşandı.
Bir başka tarihî eser 480 yıl önce yapılmış
Han Hamamıdır. Heyhat nerde banisi Şerefhanlar! Camisi, mezarlığı, hanları, hamamlarıyla bir külliye bırakmışlar, “Şerefname” adlı
eserle adlarını tarihleştirmişler.
Adım başı ziyaretgâhlar, sokak aralarında, cadde üzerinde şeyhler, babolar birer
manevi abide gibi dimdik duruyor. Ahlat’ta,
Güroymak’ta kümbetler içinde yatan devlet adamları, hocalar, alimler, tarihin süngeri
onları birer birer zihinlerden silip götürmüş.
Kuşkusuz silinmeye halk olarak biz de bilinçsizce destek olmuşuz. Mezarları delenler,
Müslüman mezarında hazine aradılar. Kale
duvarlarının veya yıkık tarihi eserlerin ön
yüzlerindeki kesme taşları söküp evlerinin
temeline koydular, tarihi eserleri moloz taş
yüzleriyle çıplak bıraktılar. Cehaletin derecesi
ancak bu kadar olur.
Van Gölü çevresinde hâkimiyet kuran
Urartuların 3000 yıl önce Adilcevaz’da yaptıkları kale nerdeyse yok olmak üzere. Eşilmedik, deşilmedik yanı kalmadı. 1300’lü yıllarda Ahlat’a kadar uzanan Harzemşahların
görkemli kalesi nerede, kale duvarları adam
boyuna inmiş! Bu ne hoyratça davranış!
Cumhurbaşkanımız Ahlat’a ve bölgeye
sahip çıkacağını bildirmiş. Acaba Bitlis ve civarının medrese, han, hamam, kümbet, cami
gibi tarihi varlıklarının bir dökümü yapılıp
yayımlanmış mı? Durumları bilimsel ölçüler
içinde tespit edilmiş mi? Yapılacak olan işlerin
neler olduğu planlanmış mı? Tarihi eserlerin
duvarları arasından bitkiler, hatta ağaçlar çıkmış; ağaçlar çiçek açmış, meyve vermiş.
28
Bu kadar dertlendikten ve içimizi döktükten sonra konumuza dönelim. Hamamlardan
sözü açtık gene hamamlarla söze devam edelim.
Bayılıncaya kadar yıkanmaya doyamayan Bitlisli hanımlar, umarım o huylarından
hâlâ vazgeçmemişlerdir. Yanakları al al olmuş
Bitlis’in o şefkatli, tatlı dilli, hatırlı kadınları,
Paşa Hamamından geç saatlerde çıkarlardı.
Kimisi sağa kimisi sola bir bir dağılır, kasaplar
içinden geçenler, şemsiyelerini dükkân önlerinde, kahve kapılarında oturan erkeklere
devirir, hızlı hızlı yürürlerdi. Artık dükkânı
kapatmak üzere olan esnaf yürüyen çarşaflı,
mantolu hanımlara bakıp “Bu kimin arvadidü, kimlerdandu?” diyip meraka ederlerdi.
Nerede birbirini sayan, seven, birbirinin
bütün özelliklerini, geçmişini bilen dükkân
komşuları! Esnafın yarattığı nice hikâyeler,
dedikodular, takılmalar, Nerede Bitlis’in delileri, akıllıları!
Eskiyi sürekli hayal ederken aynı hamamların Ankara’da, İstanbul’da, Türkiye’nin başka
illerinde de olduğunu gördüm. Bununla birlikte Paşe Hamami ve bu hamama bağlı olarak yaşanan kültürü başka illerde göremedim.
Bina aynı, kubbesi, şadırvanı, göbek taşı, hazne altı tıpatıp Bitlis hamamlarına benziyor.
Ama birtakım farklılıklar var ki onlar yalnızca
Bitlis hamamlarına özgü.
Kulhan yetimi sözü bu hamam kültürü
çevresinde ortaya çıkmış bir tabirdir. Hamamcı olmak sözünün kazandığı mecazi anlam da
öyle. Sessizliği anlatan hamamın süyi kesildi.
Bitlise has bir başka tabirdir.
“Üzerine atmak” anlamındaki Farsça endahten fiilinden gene Farsça zer kelimesinden oluşan “zerendaz” hamam havlusudur ve
üç parçadan oluşur. Biri bedene biri, omuzlara, bir parçası da başa sarılır. Hamamda yıkama hizmeti görenlere başyıhyen (baş yıkayan)
denir. Natır kelimesi de kullanılır. Kadınlar
hamamında başyıhyen’ler, adlarıyla, sanlarıyla
birer otoritedir. Rahmetle anayım, Selime Bacı
bunlardan biriydi. Dönemin öteki başyıhyenleri “bacı” kelimesiyle adlandırılır, ve adları
şunlardı: Meryem Baci, Cemile Baci. Münire
Baci, yukarıda adını verdiğim Selime Bacı’nın
kaynanasıdır. “Bacı” kelimesi Bitlis’te yaygın
bir söz idi. Komşudaki bayanlar birbirine
“bacı” diye seslenirlerdi. Şemsi Bacı, Sultan
Bacı, Pakize Bacı. Eğer arada resmiyet varsa,
seslenecek kimse saygın bir kişi ise o zaman
“hanım” kelimesi kullanılırdı. Bitlis Milletvekili Vehbi Bey’in eşi Behiye Hanım bunlardan
biriydi.
“Başyıhyan” diyip geçmemeli. Bunların bir
görevi daha vardı ki herkes onlara saygıyla bakar, onlardan çekinirdi. Çünkü evlenme çağına gelmiş kızların özelliklerini o daha iyi bilir,
oğluna eş arayanlar bir de onun fikrine başvururlardı. Bunlar gibi düğüncü defçi hanımlar
da aynı özellikten dolayı itibarlıydılar. Defçi
Nesibe bunlardan biriydi. Hepsinin ruhu şad
olsun.
Hamam sefalarını annemle, kız kardeşlerimle birlikte tatmıştım. Gözüme kaçan sabunlu suların acısını dün gibi hatırlıyorum.
Bu eğlenceli âdetler zihnimde derin izler bırakmıştı; ta ki yaş icabı hamama girmem yasaklanıncaya dek.
Genellikle kurna başında üçer baş yıkanılırdı. Yıkanmanın da bir usulü vardı. Her şey
kurala bağlıydı. Önce kirler aksın diye birkaç
kez sabunlanır, terleme ondan sonra başlar.
Her yıkanma “baş”ile ifade edilirdi. “Kaç baş
yıkandın?” diye sorarlardı. Yıkanma üç kez
sabunlanma biçiminde tekrarlanır, arada bir
mola verilir, göbek taşında dinlenilir. O arada
yumurtaya batırılarak pişirilmiş jağ, otlu peynir, yarpuz, maydanoz, haşlanmış yumurta,
mercimekli köfte gibi hamama getirilebilecek
yiyeceklerden biraz atıştırılır. Meyve zamanı
çeşitli meyveler yenilir. Karşılıklı ikramlar yapılır. Hamam yorgunluğu bir ölçüde atılırdı.
29
Bayanlar peştamallarını koltuk altından
tutarlardı. Erkek hamamlarında ise peştamal
muhakkak diz kapağının altına kadar uzanmalıydı.
Kadınların hamamında kurnaya tas koyma
mülkiyeti bildirirdi. Bu işi bazı sayılı ailelerin
öncüleri üstlenir veya hamamdaki görevliler
yapardı. Erkenden gelinir bir kurnanın başına
ailenin tası konurdu. Tas, bakırdan olup kalaylıdır.
Toplam dokuz baş yıkanma gerçekleşirdi.
Başyıhyen “artık tamam” anlamında yıkananın sırtına eliyle çarpar, iyi dileklerde bulunur, yıkamanın tamamlandığını ilan ederdi.
Bundan sonra ılık suda ferahlık banyosu, ardından abdestler alınır. Şahadet getirilirdi.
Alı al, moru mor, baygınlığa ramak kalmış
kadınların zerendaz’ları gelir, hanımlar bu
arada bizimkiler kendilerini şadırvanın bulunduğu bölmeye zor atarlardı.
Bitlis’teki kadın hamamlarında yaşanan
âlemlerin, adetlerin, merasimlerin bir başka
ilde olduğunu sanmıyorum. Bitlis’te her aile
öteki aileyi tanırdı, Hemze Çelebilerin falanca, Müftülerin falanca, Barutçuların falanca,
Çeletezlerin falancı, Karabaşların falanca,
Özdemirlerin falanca, Otoların falanca diyip
onlardan bahsedilirdi.
Han Hamamına gidenler ise daha çok o
yörede oturan ailelerdi. Onlar da Malamusaların falanca, Aladinlerin falanca, Zülfikarların
falanca, Zırkılerin falanca vb. diye aile isimleriyle adlandırılırdı. Bu kullanımda lakaplar da yer alırdı. Bitlis’te Çay Cevo’su, Kutuz
Hesen’i aklımda kalan örneklerden birkaçıdır.
Bitlis’teki lakaplar ve bunların dayandığı hikâyeler başlı başına bir araştırma konusudur.
Hamamlarda sohbetle, iltifatla, gönül almalar, birbirini içten içe denetlemeler, kritik
etmeler, “he anem, he bacım” veya, vuş vuş”
gibi sesler arasında hayret kesilmeler, ağız
açık kalmalar, daha neler neler.
Hamama on beş günde bir gidilirdi. Hatta
diyebilirim ki Bitlisli ailelerin hangi gün hamama gideceği belliydi.
Kötü bir iz bırakmamak için herkes, hareketlerine dikkat etmek, kendine bakmak,
çeki düzen vermek, kendini çevresine beğendirmek, çabası içindedir. Herkesin birbirini
tanımasıyla alakalı bu durum hamamda yaşanan disiplinin temelini oluştururdu. Hamama
gelenlerin kızları dillerde, evlenme çağındaki
oğulları gönüllerdedir.
Hamamın kendine göre bir kadrosu bulunur. Hamamcı hamamı işletendir. Öteki
kadro kulhanci, natır, tellak, başyıhyenlerden
oluşur. Başyıhyenler arasından biri kıdemlidir.
Hammın sıcak suyunu açıp kapama onun sorumluğu altındadır. Hamamda bazen su kesintisi söz konusu olduğunda hemen devreye
girer. Sükûnet olur, gürültü kesilir işte bu an
hamamın suyu kesildi deyimini doğurmuştur.
O yıllarda bu işle Cemile Bacı ilgilenirdi.
Bitlis’te hamam, kadınlar hamamı, erkekler hamamı diye ayrılır. Hamama gitmek kadınlar için bir olay, yaşanan zevkli bir iştir. Bir
terbiye, bir gelenek, bir âdaptır. Bir iki gün
önceden başlar telaşı. Bohça hazırlanır. Bohça
önceden birisi tarafından hamama gönderilir
ve hamamda yer ayırtılır.
Kadınlar hamamına belli bir yaşa kadar
erkek çocuklar gidebilir. Çocuk biraz irileştiğinde altı yedi yaşlarına geldiğinde öteki
kadın müşterilerce yadırganır. Biraz daha ileri yaşlarda hamama gelen erkek çocuklarına
“Babanı da getireydın oğul” diye uyarırlar.
Köylerden şehre göç edenler, bu âdetlere
kısa zamanda adapte olurlardı. Şehre önce
göç etmişler sonra gelenlere bu âdabı, usulü,
yöntemi, geleneği öğretir, onlar da bu kültürü
harfi harfine uygularlardı.
Hamam bohçasında şunlar bulunur: Kilden bakırdan yapılmış kapaklı bir kutudur.
Gümüşten olanların bulunduğu da söylenir-
30
di. Kildan Farsça bir kelimedir. İçine kil konan
kap demektir. Ama Bitlis’te kildanda kokulu
sabunlar, fildişi taraklar, Antep işi keseler, lifler bulunur. Hamam bohçasına gerekli eşya
konduktan sonra dört köşesinden kapatılır
ve maşrafa konur, maşraf köşelerinden toplanıp düğümlenir. Maşraf, evlerde iplik hâline
getirilmiş yünün çeşitli renklerde boyatılması
sonra culhacıda dokunmasıyla elde edilmiş
bir üründür. Hamam bohçası hamama önce
gönderilir, aile daha sonra hamama gelirdi.
O gün Hamama gelecek ailenin kim olduğu
maşraftan, içi pamuklu sergiden, kısaca tasından, havlusundan anlaşılır, tanınırdı. Hamam
oturağı ve nalın ailenin birlikte getirdiği gereçlerdir. Nalınlar özenle seçilir. Yüksek ökçeli, sedef kakmalı nalınlara da rastlanırdı.
Sokakta ya da hamamda “gören olur”
duygusu insanlara hâkimdi. Birilerinin nazar insanların üzerlerinde olduğu hissedilir,
ona göre giyinir, sandıkta güzel koku verilmiş
havlularla hamama gelinir. Daha eski yıllarda
havlulara, çamaşırlara güzel kokular sinsin
diye sandıklara ayva, portakal kabuğu, kurutulmuş sümbül gibi çiçekler, konurmuş.
Hamamcı kadın çekmece başında oturur,
paraları toplar. Müşteriler, kadın hamamcıyla
iyi geçinmeye gayret ederlerdi.
Bitlis’in hatırlı, zengin hanımlarından bazılarının koluna başyıhyenlerden biri girer,
kurnasının başına götürür, hamamdan çıkarken de aynı hareketi yapar, sıcak bölümünden
ılık bölümüme alırdı. Havlusunu getirir, üşümemesi için özen gösterir, bazen de kızlar bu
işlemi anneleri için yaparlardı.
Sağlıklı suların olsun, şifalar olsun, saatler
olsun, güle güle kirlen kullanılan sözlerdendir.
Natırlar bu tür sözlerin daha başka çeşitlerini
kullanır ve bahşişini de ona göre dolgun alırlardı.
Bugün gözümde bir bir canlanan o gül
tenli, yıkanmaya doyamayan kadınlar çevre-
sinde irili ufaklı kızları, oğullarıyla o barhane
hanımlar artık hâk ile yeksan olup topraklara
karıştılar.
Başkaları tarafından izlenebileceği tahmin
edilerek evlenme çağına gelmiş kızların hamamdaki davranışları, hareketlerinde dikkat
kesilmeleri da bir başkaydı.
Şimdi denebilir ki bu kadar ayrıntıyı sen bu
yaşta nerden hatırlıyorsun? Bu soruyu ben de
kendi kendime soruyorum. Çocuk yaştaki o
çevreyi bütün incelikleriyle dikkatle izleme ve
gördüklerini depoluma, demek ki her çocukta
olduğu gibi bende de gerçekleşmiş. Bütün bu
olaylar zihnimde derin izler bırakmış, hamam
sefasının evlerde de devam etmesi, üzerinde
konuşulması, kritik edilmesi demek ki ilgimi
fazlasıyla çekmiş.
Hamama gittik, hamamdan geldik diye
konuşmak bir övünme belirtisi olacağından
bu tür konuşmalar ayıp sayılırdı.
Erkekler hamama sabahın erken saatinde
giderdi. Saat on birden önce erkekler, hamamı terk eder. Hamam baştan ayağa yıkanır,
temizlenir, öğleden sonra hamama kadınlar
gelir. Hamamdan karanlık çökmeden çıkılır.
Bazıları evleri uzak semtlerde olduğundan
hamama en yakın akrabalarından birine gider
ve o gece orada kalır, ertesi günü mahalleye
çıkılır. Konaklanan evde hamam yorgunluğunun alınması için önce dört çift sonra bir
tek çay içilir. Tek olan çay öncekilerden daha
demli olur.
Hamamdan eve gelindiğinde küçükler
büyüklerin ellerini öper. Hamam sefası etrafında gelişmiş nice merasimler, nice adetler
var. Gelin hamamları, bayram hamamları ayrı
ayrı kendine özgü âdetleri, usulleri olan merasimlerdir.
Kendi kendime bazen düşünür kafama
takılanlara bir türlü cevap bulamam. Yalnız
hamamlarla ilgili değil, hayatın her kesiminde
Bitlis’in o yıllardaki aileleri arasında yer et-
31
miş, oturmuş birtakım gelenek ve görenekleri
vardı ki bunlar değişmez birer yasa durumundaydı. Sanki her biri günün belirli saatlerine,
haftalarına göre planlanmıştı.
Bu sarsılmaz ve değişmez âdetler nasıl oluyordu ki hemen her ailede ve her bireyde aynı
yapıyı, aynı üslûbu gösteriyordu. Şimdi biraz
da erkeklere dönelim.
Erkeklere gelince, hamama genellikle sabahın erken saatinde gidilir; samimi olan erkekler birbirlerine karşı önyargılıdır. Hamama
gelmenin sebepleri ima edilerek laf atmalar,
takılmalar olur. Arkadaşlardan biri diğerinin
burun ucunu yoklar. Sohbetler, karşılıklı iltifatlar, birbirinin hamam parasını verme erkekler arasında tadına doyulmaz en büyük
mutluluklardandır. Bu karşılıklı dayanışma
komşular, akrabalar, arkadaşlar arasında sürekli gerçekleşir. Erkekler hamamda fazla kalmaz. Esnaf veya memur ise bir an önce işine
dönmek için acele eder. Göreve ve iş hayatına
bağlılık tam anlamıyla oturmuş ve gelenekleşmiştir.
Burada damat hamamından söz etmek
gerekir. Damat hamamı düğün günü sabahın
erken saatinde başlar. Bu çerçevede şakalar,
takılmalar, sağdıcın dağıttığı bahşişler başlı
başına ele alınacak konulardır.
Erginlik çağındaki gençler hamama gitmekten çekinir. Görenler onu cünup olmuş
sanabilirler. Özellikle 17, 18, 19 yaşlardaki
gençler bu ihtiyaçlarını camilerin avlusundaki
havuzlarda, derelerde, pot adı verilen değirmen üstünde derinleşen su arklarında giderir
ve orada boy abdest alırlardı. Kapalı yerler
daha çok tercih edilirdi.
Aslında her yaşta fakir halk da bu yolu tercih ederdi. Şorki, Alemdar çeşmesi ve mahalle
camilerindeki havuzlar yaz kış bu insanların
boy abdesti aldıkları yıkanma yerleridir. Anlaşılan belediye o yıllarda bu tür olumsuzlukları görmezden gelmiş ve bir tedbir düşünme-
mişti. Şimdiki durumun ne olduğunu bilmiyorum.
O yaşlarda hamamda ayıplanmamak yüzünden ben de bu havuzlarda yıkandım. En
kötüsü kış günleri buz gibi sudan çıkıp ıslak
ıslak elbiseleri giymekti. Kimisi okulun, kimisi evin veya kahvenin yolunu tutardı. Hamama
gidecek kadar parası olan gençler de bu havuzlara gelirdi. Gençler için korkulan durum,
hamamda tanıdıklar tarafından görülmek ve
ayıplanmaktı. Bu hareket bile Bitlis’teki edep
anlayışını göstermesi bakımından ilgi çekicidir.
Bir dönemin yaşam tarzından bir kesit aldım. İz bırakanları andım, rahmet diledim.
Ne güzel günlerdi; nerde kaldı çocukluğumun
o güler yüzlü dostları.
Şimdi dillerde Bitlis ve çevresinin tarihi güzellikleri, tarihi derinliği, eskiden kalan
varlıkları Bu güzellik yalnızca maddi eserlerinde değil, onun manevi eserlerinde, sosyal
yaşantısında da vardı. Dayanışmanın, komşuluğun Bitlis’te yaşanmış örnekleri anlatmakla
bitmez. Şimdi şairi, edibi, zengini, iş adamı,
fabrikatörü, müteahhidi, hakimi, avukatı,
müdürü, memuru, öğretmeni, öğretim üyesi
ve başarılı bir gençliği, hayırsever insanları
var. Unutmamak gerekir ki bu başarılı insanlar Bitlis’in yukarıda bahsetmeye çalıştığım
gelenek ve göreneklerinin, kültürünün doğurduğu şahsiyetlerdir. Bu birikimle Bitlis’te
neler yapılmaz ki!
Her Bitlisli Bitlis’e hasret. Bu cazibenin,
ilginin kaynağını anlamak mümkün değil.
Anadolu’nun çeşitli illerinde kurulmuş olan
Bitlis dernekleri maddi sıkıntı içinde olmalarına rağmen Bitlis için somut bazı katkılarda
bulunmak istiyorlar. BETAV’ın bu yolda gerçekleştirdikleri onlar içinde bir model oldu.
Bu safhada umarız çabalar biraz da Bitlis’in
kültürel değerleri, maddi varlıkları üzerinde
yoğunlaşır.
32
Bitlis Eren Üniversitesi ve Cemil Özgür Zerafeti
İlhami NALBANTOĞLU
1
3 Kasım 1916 tarihinde askeri konularda
incelemelerde bulunmak üzere Bitlis’e
gelen Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, İkisu
(Duap) bölgesinde Yarbay Ali ÇETİNKAYA
komutasındaki Türk alayının tatbikatını izledikten sonra uzaktan görünen Van Gölü’ne
bakarak burada bir Şark Üniversitesi’nin kurulmasının gerekliliğini ifade etmiştir. Daha
sonraları 1 Kasım 1937 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışı sırasında yaptığı
konuşmada ise özetle: “…Ve Doğu bölgesi
için Van Gölü sahillerinin en güzel bir yerinde her şubeden ilk okulları ile ve nihayet
üniversitesiyle modern kültür şehri yaratmak yolunda şimdiden faaliyete geçilmelidir.” Aynı gün bir başka konuşmasında büyük
Önder: “Yüksek tahsil gençlerini istediğimiz ve muhtaç olduğumuz gibi milli şuurlu
ve modern kültürlü olarak yetiştirmek için
İstanbul Üniversitesi’nin tekamülü, Ankara Üniversitesi’nin tamamlanması ve Şark
Üniversitesi’nin yapılan etütlerle tespit edilmiş olan esaslar dairesinde, Van Gölü civarında kurulması mesaisine hızla ve önemle
devam edilmektedir.”
Büyük Devlet adamı bu sözleri söylemesinin ardından 375 gün sonra ebediyete intikal
etmiştir. Böylece vasiyeti de ölümünden tam
71 yıl sonra ancak gerçekleşebilmiştir. Bu 71
yıllık süre öyle kolay kabullenilecek bir süre
değildir. İster istemez bunun kasıtlı bir erteleme olup olmadığı akıllara gelmektedir. Bu 71
yıllık gecikmenin sorumluları mutlaka vardır,
ancak biz geriye değil ileriye bakmanın yararına inanmaktayız. Burada önemli olan Doğu
bölgesi için bir kalkınma hamlesi söz konusu
olduğunda bunu güçlü politikacılar kendi çıkarları için kullanmayı ihmal etmemişler. Örneğin, fırsatı ilk kapan Erzurum olmuş ve adı-
nı da ATATÜRK koymak suretiyle üniversiteyi kendi iline kurmuş, ardından ikinci fırsatı
Van kapmış, onlar da 100. yıl adı ile vasiyeti
yerine getiriyor imajı ile sıyrılmışlar. Peki ama
bir soruyu da sormadan geçmiyeceğiz. Bizim
Bitlis’imizin hiç parlamenteri yok muydu?
İstediler de mi alamadılar, yoksa istememek
gibi bir misyonumu yüklendiler?
2000’li yıllara gelindiğinde artık bıcak
kemiğe dayanmıştı, gerek ekonomik yönden
güçlenen, gerekse hakkını isteme bilincine
sahip duyarlı Bitlis insanı olayın takipçisi olmayı görev saydı ve işin takipçisi oldu. Yürekli
ve fedekâr bir Bitlisli de çıkıp “siz yeter ki yapılmasına karar verin ben gereğini yaparım
dedi.” İnsan istedikten sonra ne olmaz ki, ve
2009 yılı Bitlis’in düşman işgalinden kurtuluşunun 93. yılı aynı zamanda Bitlis’in cehaleti
yerin yedi kat dibine gömmesinin başlangıç
tarihi oldu.
Türkiye’nin başka başka illerinde de böyle
büyük fedakârlıklara imza atan insanlar mevcuttur. Biz yıllar evvel söylemiştik, Bolu’nun
İzzet Baysal’ı, bir başka ilin bir başka hayırseveri varsa, Bitlis’in de Ahmet EREN’i vardır
diye…
Geçmişin zengin ve parlak eğitim, kültür,
sanat ve uygarlık kenti Bitlis, bir dönem için
üstüne bir kara basan gibi çöken geri kalmışlık, fakirlik zincirini kırmış vaziyettedir. Çıkın
Bitlis’ten Tatvan’a doğru hareket edin yol boyu
ta Rahva’ya kadar uygarlığın, gelişmişliğin izlerini göreceksiniz. Yeterli midir? Elbette değil, her zaman tekrarlıyoruz, daha yapılacak
çok işimiz var. Yetir ki bu içtenlik zayıflamasın, insanların şevkini kıracak saygısız yaklaşımlar yaşanmasın.
33
Bitlis önemli dört gün yaşadı, kentin her
yanına yansıdı yaratılan bu farkındalık, insanlar umutla bakıyorlardı yarınlarına.
Barutlar, Zülfikarlar, Kürümlüler, Mermutlar,
Nasırlar, Bitlisler, Rodiler!.. Okumuşlar, Okumamışlar, Nerdesiniz?
Sayın Ahmet EREN üniversitenin temel
atma törenin sırasında bazı hususların altını
kalın çizgilerle çizdi. Bunlara değinmeden geçemeyiz. EREN konuşmasında: “….Bu üniversite sıradan bir üniversite olmayacaktır,
Türkiye’nin en gelişmiş en modern üniversitelerinde ne varsa burada da onlar olacaktır. Türkiye’nin Ankara’nın doğusundaki
üniversiteler arasında parmakla gösterilen
bir üniversite olacak. Sağlığımız ve varlığımız devam ettiği sürece bu üniversitenin
daha iyi noktalara gelmesi için gereken her
şeyi yapacağız.”
CEMİL ÖZGÜR ZARAFETİ
Sayın EREN’in bu konuşmasının ardından
toplumda ki ortak iradenin yansıması şöyleydi: “Allah sizin varlığınıza da, sağlığınıza
da uzun ömür ve bereket ihsan etsin.” Bu temenniyi duyup duymadığını bilmiyoruz ama,
bir insan için bundan daha içten bir dilek ne
olabilir ki?.
Bir söz vardır “Ayinesi iştir kişinin lafa
bakılmaz.” Sayın EREN, 2003 yılında Bitlis’te
ilk eğitim kurumlarını yapacaklarını açıkladığı zaman şöyle demişti: “Bitlis’te yaptıracağımız lise sıradan bir lise olmayacak, Koç
Lisesi neyse, Sabancı Lisesi neyse bu da öyle
olacak.” Bu söz üzerine, üniversite için söylemiş oldukları sözün de ne kadar güven verici
ve inandırıcı olduğuna yürekten inananlardanız. Biz de Bitlis halkının dileklerine yürekten
katılıyor ve EREN Ailesi’nin her ferdine yüce
Allah’tan sağlıklarının da varlıklarının da ilelebet var olmasını diliyoruz.
Son bir nokta, her şeyi EREN Ailesi’nden
beklemek ve her şeyi onlara bırakmak haksız
ve insafsız bir yaklaşım olmuyor mu? Nerdesiniz Bitlis’in ünü ülke dışına taşan diğer varlıklı aileleri? Nerdesiniz? Sıra size gelmedi mi?
Çizmeciler, Kazancılar, Dodanlılar, Dilanlar,
Her kim ki “Hiçbir fedakarlıktan kaçınmamak” deyiminin ne demek olduğunu merak ediyor ve bir örneğinin görmek istiyorsa
Sayın Cemil ÖZGÜR’ün Bitlis’te yaptırdığı
Endüstri Meslek Lisesi’nin “AçılışTöreni”ni
görmeliydi. Göremese bile görenlerden dinlemelidir. Her kim ki Türkiye’nin herhangi bir
yerinde, en gelişmiş merkezlerinde bile Bitlis
Cemil ÖZGÜR Endüstri Meslek Lisesi’nin
açılış törenlerinden daha görkemli bir tören
yapıldığını iddia ediyorsa kuşkuyla karşılanmalıdır. Sakın ola ki bu satırları okuyanlar anlamsız bir abartıdan söz ediyor olduğumuzu
düşünmesinler. Meramımız yiğidin hakkını
teslim etmekten öteye geçemez. Olayın detaylarına indiğimizde sizlerin de hak vereceğinizden en ufak bir kuşku duymamaktayız.
Sizlere soruyorum eğer gördüyseniz lütfen
söyleyiniz. Bir açılış töreni için Ankara’dan
Türkiye’nin en iyi televizyon ve radyo sanatçılarından olan ünlü Mehpare Çelik’in özel
olarak ta Bitlis’e kadar getirtildiğini gören var
mı? Başka detaylara girmemize gerek var mı?
Yani Bitlis’te o töreni sunacak insan mı yok
diyecek olursanız büyük bir yanılgıya düşmüş
olacaksınız. Elbette vardır, ancak mesele töreni sunmak değildir, mesele konuya verilen
önemi, duyulan saygıyı göstermektir.
Bitlis’in yetiştirdiği onur abidesi Sayın Cemil ÖZGÜR, 2007 yılı 8 Ağustos tarihinde
temeli atılan Endüstri Meslek Lisesi’nin 2009
yılı 8 Ağustos tarihine yetişmesi için büyük
gayret gösterdi. Açılışa bir ay kala acaba yetişir mi, yetişmez mi diye bizzat inşaatın başına
giderek 3 hafta Bitlis’te kalmak suretiyle yetişmesi için geceli gündüzlü çaba harcadı. Bir
hafta sonra Ankara’ya döndü, geri kalan tüm
hazırlıkları Ankara’dan tamamladıktan sonra
34
açılışa bir hafta kala yeniden Bitlis’e döndü. Bu
kez yanında muhterem eşleri Muzaffer Hanım
ile birlikte. Muzaffer Hanım ayaklarındaki ağrılara rağmen bir hafta gibi bir süre Bitlis’te
kalması konuya verilen önemin bir göstergesi değil midir? Daha sonra oğulları, torunları
topluca Bitlis’e geldiler.
girişimleri Sayın ÖZGÜR’ün zarafetinden bazıları. Tüm bunlar geleneksel Bitlis konukseverliğinin uzantıları. Türkiye Cumhuriyeti’nin
Başkanı Bitlis’i ziyaret ediyor, her şey çok mükemmel olmalı ve oldu da hayal edilebilecekten, düşünülebilecekten de daha mükemmel
oldu, Bitlis’e yakışır bir biçimde oldu.
Mehpare Çelik, açılış töreni sırasında Sayın Cemil ÖZGÜR’ün özgeçmişini okurken
bir hususu atladı, o ortamda bu uyarıyı yapmak mümkün olmadığı için biz o eksikliği
burada tamamlamayı bir görev saymaktayız.
Sayın ÖZGÜR, Sayın Ahmet EREN ile birlikte 2006 Yılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Üstün Hizmet Ödülü’ne layık görülmüşlerdi.
Bu hususun oradan Bitlisli hemşehrilerimize
duyurulması iyi olurdu diye düşünüyoruz…
Her şeyin çok mükemmel geçmesinin sarhoşluğu ile ertesi günü yerel ve ulusal basında
bizim yere göğe konduramadığımız bu olay
ile ilgili olarak neler çıktı diye basını tararken,
yaşadığımız mutluluğun iki misli kadar derin
bir hayal kırıklığı ile yüz yüze geldik. Ülkenin
bu denli önemli bir dönemecinde bu tür faaliyetlerin en azından vatandaşa moral aşılaması açısından verilmesi gerekirken ulusal bir
büyük gazetemiz yaşlı ve eski bir zenginin
uçkur maceralarını birinci sayfasından manşet olarak sunuyordu. Derin bir hüzün kaplamıştı içimizi…
Bitlis Endüstri Meslek Lisesi’ni Sayın Cemil ÖZGÜR tamamen kendi olanakları ile
gerçekleştirdi. Ancak Okulun adının başına
BETAV ibaresini koydurmuştu. BETAV, Sayın
ÖZGÜR’ün 20 yıla yakın başkanlığını yaptığı
ve son olarak da Onur Başkanlığını yürüttüğü
bir Sivil Toplum Kuruluşu yani bir Vakıftır.
Bu Vakfın Endüstri Meslek Lisesi’nin yapımına hiçbir katkısı olmamıştır, buna karşın
neden okulun adının başına konulduğunu soracak olursanız işte bu Sayın Cemil ÖZGÜR
zarafeti’nin bir başka göstergesidir. Kendisi bu
hususu şöyle izah etmektedir. “BETAV olmasaydı ne ben gelip bu okulu yapabilirdim ne
de Sayın Ahmet EREN beyefendi Bitlis Eren
Üniversitesi’nin yapılmasını sağlayabilirdi.
İşte onun için BETAV adının yaşaması için
oraya yazdırdım.”
Bitlis Şehir Stadı’nın türbinlerinden daha
büyük bir türbin kurulmuştu davetliler için,
ilk kez kullanılan protokol koltukları, ilk kez
kullanılan kırmızı halılar, konuşma kürsüsü ve
konuklara verilecek sandviçlerin içindeki kaşarların bile bizzat Sayın ÖZGÜR tarafından
denetlendiği ikramlar, içecekler, Cumhurbaşkanını bizzat hava alanına giderek karşılama
Bir yanda ülkenin sorunlarını, sıkıntılarını
gidermeye çalışan hayırsever insanların göstermiş oldukları fedakârlıklar öte yanda bu
olanlardan habersiz, ilgisiz ve duyarsız ulusal
basın, demek ki ülkenin bir senkronize sorunu da mevcuttur. Ulusal basın bu tür hassas
konular yerine magazin olaylarını daha ticari
karşılıyor olmalı…
Sayın ÖZGÜR, eşiyle, çocuklarıyla, torunlarıyla Bitlis’in geleceği için bir altın sayfa açıp
yeni kuşağa armağan etti. Yeni kuşağa düşen
görev ise bu yolda yapılması gereken her şeyi
gerçekleştirip, aydın, uygar, çağdaş, zengin bir
Bitlis’in yeniden yaratılmasını sağlamak olmalıdır..
BETAV’ın kuruluş ve yirmi yılı aşan tarihi
gelişimi içinde birçok hemşehrimiz maddi ve
manevi katkıda bulunarak bu Vakfı beklenen
düzeye ulaştırdılar. Yaptıkları hizmet ve verdikleri destek dolayısıyla bu isimleri tek tek
ele almak onların hizmetlerini anmak gerekir.
Sonsuz teşekkürler…
35
Başka Bir Bitlis Mümkün!
M. Zeki PEKER
K
esme taşlarla kaplı daracık sokakları
kim bilir kimlerin ayak izine şahitlik
etti. Ya taş duvarlarla kaplı evler; ne hüzünleri,
ne sevdaları içinde barındırdı. Medreselerinde
kimler yetişti, kervansaraylarında, hanlarında
kimler konakladı. Kalemiz kaç defa korudu
bizi. Kaç defa düşman, bayrağını kaleye saplayamadan kaçtı. Ya mezar taşlarının altında yatan kahramanlar, yiğitler…Sokakları süsleyen
ve evleri kaplayan taşlarda, hanlarda, medreselerde, kervansaraylarda, taş mezarlarda,
kümbetlerde hangi ustanın emeği, göz nuru,
hüneri var. Aşkla, sabırla, sevda ile döşenmiş
Bitlis’in dört bir tarafı. Her yanında bir tarih,
her yanında bir insan hikâyesi var. İnsana dair
olan her şey var taşında, toprağında. Sevda
var, umut var, hüzün var, gurbet var… Türküleri var Bitlisimin; manileri, deyişleri… Her
adımında tarih kokar, kültür kokar, insanlık
kokar. Birçok medeniyetin, birçok inancın izleri yansır gözümüze. İnsan yüreğinin zenginliğini ve sıcaklığını hissettirir Bitlis.
Karıyla başka güzel, yeşiliyle başka güzel,
güneşli günleriyle başka güzeldir Bitlisimiz.
Her mevsimi kendi tadında yaşatır. Kışında kar; yazında güneş ve “deniz”; baharında
yemyeşil ve çiçeklerle bezenmiş dağlar, ovalar; hazanında hasret ve hüzün duygusu veren
dökülmüş yapraklar vardır bahçelerinde, sokaklarında.
Bir yanında Nemrut bir yanında Van
“Denizi”, tüm haşmetiyle durur Süphan yanı
başında. Tarihe, kültüre, inanca bu tabiattan
başka neresi daha güzel eşlik edebilir ki. Bu
dekora ancak bu fon bu kadar ahenk sağlayabilir. Bir açık hava müzesi ve doğa harikasıdır
Bitlis...
Bitlis’in bu potansiyelinden yararlanabilmemiz, bu potansiyelimizi koruyarak geleceğe taşıyabilmemize bağlıdır Yapılaşmamızı
tarihi dokumuza, doğamıza zarar vermeyecek
şekilde ve bunlara uygun biçimde gerçekleştirmemiz çok önem arz etmektedir.
Bugün için, tarihi dokuya uygun bir yapılaşma söz konusu değildir. Bitlis’in tarihi
eserlerinin bulunduğu sokaklardan geçince
hissedilen “zaman tüneli yolculuğu” çok kötü
ve çirkin bir yapı ile çok geçmeden kesintiye
uğrayabiliyor.
Ülkemizin en bakir yerlerinden biri olan
Van Gölü ve çevresi ne yazık ki büyük bir tehdit altında. Van Gölü’nün günden güne kirleniyor olması, hem Türkiye’nin imajına zarar
veriyor hem de dünyada sadece Van Gölü’nde
bulunan inci kefalinin de varlığını tehdit ediyor. Van Gölü kadar güzel ve onun onda biri
kadar büyük olmayan göller bazı ülkelerin en
büyük turistik bölgesi olabilmektedir. Ancak
bizde, günden güne çöp yığınlarıyla, lağım
sularıyla kirlenen bu hazinemiz can çekişmektedir.
Tarihimizi ve doğamızı kazanca çevirebilmek bu zenginliklerimizin yaşamasıyla mümkün olabilir. Turistik tesisler ve tanıtım işleri
anlam ifade etmez, potansiyelimize sahip çıkmazsak eğer.
Bugün Bitlis için en büyük değerlerden
biri olan Eren Ailesi, Bitlis’in tarihi, doğal ve
kültürel zenginliğinin yanına, bilimin zenginliğini de katmanın önünü açmıştır. Bitlis Eren
Üniversitesi, Bitlis’i bir eğitim kenti, ilim ve
irfan yuvası yapacaktır.
36
Günümüzün en temel değeri bilgidir. İnsanlar bilgi ile yeni buluşlar, yeni teknolojiler
üretebilmekteler. Bugün “Google” gibi bir buluş artık devasa tesisleri olan, çok büyük ölçeklerde üretim yapan firmalardan daha fazla
bir parasal değere sahiptir.
Bitlisimize ağır sanayi getirmenin, Bitlis’te
büyük ölçeklerde üretim yapmanın koşulları
şu an için çok elverişli değil. Ancak Bitlis her
zaman için turizm sektörü ile, tarım ve hayvancılık ile, eğitim ile yani bilgi ile kalkınabilir.
Çocuklarımızı, gençlerimizi bilişim çağının nimetleri ile tanıştırdığımızda, onları bilgi
ile donattığımızda, evrensel standartlarda bir
meslek sahibi yaptığımızda daha da gelişeceğiz, daha da kalkınacağız.
Bitlis bilim üreten bir kent olduğunda, bilimin ve bilginin yaratacağı katma değerler
ile beklenen sıçramayı yapabilecektir. Bu takdirde doğamızı kirletebilecek sektörlere gerek
duyulmayacak, Bitlis; çevreye ve insana dost
sektörlerle büyümesini ve kalkınmasını gerçekleştirebilecektir.
Başarmak için inanmak, hayal etmek gerek. Hayallerimiz büyüdükçe başarılarımız da
büyüyecektir. Ben başka bir Bitlis’in mümkün
olduğuna inanıyorum ve başka bir Bitlis hayal
ediyorum.
Neden Beypazarı, Safranbolu, Kapadokya,
Mardin var da Bitlis olmasın? Niye “Unesco
Dünya Kültür Mirası” listesine girilemesin?
Neden Bitlis, Davos gibi dünya çapında büyük
etkinliklere ev sahipliği yapan bir kayak kenti
olmasın? Neden yeni buluşlar Bitlis Eren Üniversitesinden çıkmasın?
Bu söylediklerim olur mu, olur hem de bal
gibi olur. Yeter ki inanalım. Yeter ki; tek tek
Türkiye’nin dört bir yanında ekonomi, ticaret, siyaset, bürokrasi ve akademi dünyasında
başarılarıyla kendini ispatlamış Bitlisliler bir
araya gelerek sinerji yaratsınlar.
Tatvan İskelesinden bir görünüm...
37
Limak Bitlis Çimento
Nihat ÖZDEMİR
Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı
B
itlis, Muş, Van illeri ve çevresinin çimento talebini karşılamak amacıyla
Bitlis-Muş karayolunun 12. km.’si Rahva düzü
mevkiinde 8 Ağustos 2007 tarihinde temeli atılan Limak Bitlis Çimento Paketleme ve
Öğütme Tesisi Başbakan Sayın Recep Tayyip
ERDOĞAN’ın açılışını yaptığı 08 Ağustos
2008 tarihinde gerçekleştirilen tören ile faaliyete geçmiştir.
30 milyon TL’ye mal olan tesisin yıllık çimento üretim kapasitesi 525.000 tondur. Halihazırda taşeron firmalarına bağlı elemanlarla
birlikte toplam 50 kişi çalışmakta olup yoğun
kar yağışı ve ağır geçen kış koşulları nedeniyle
4 ay boyunca üretime ara verilmiş fakat bu süreçte hiçbir personel işten çıkarılmamıştır.
Ülkemizin ekonomi dinamiklerini harekete geçiren lokomotif sektörlerinden biri olan
çimento endüstrisi, Limak Bitlis Çimento Tesisi ile gerek yerli gerekse yabancı firmalara iş
imkânı sağlamakta olup böylece esnaf, bayi
ve bölgedeki nakliyecilere ekonomik olarak
hareketlilik ve katkı sağlamakta; dolayısıyla iş
hacmini artırarak canlılık kazandırmaktadır.
75.325 m² alan üzerine inşa edilen Bitlis
Çimento’da bölgenin çimento ihtiyacına göre
portland kompoze çimento ( CEM II/A-M
(P-LL) 42,5 N ve CEM II/B-M (P-LL) 32,5 N )
üretimi yapılmaktadır.
Son derece modern bir görünüme sahip
olan tesis içerisindeki bütün stokholler kapalı,
tüm yollar ve işletme alanı asfalt/betonlanmış durumda olup tesisten hiçbir şekilde toz
emisyonu oluşmamaktadır. ISO 9001–2000,
ISO 14001 ve bunun yanı sıra OHSAS 18001
Yönetim sistemleri ile ilgili çalışmalar hâlâ devam etmekte olup, emisyon ve deşarj izinleri
mevcuttur.
Tesiste, üretilen ürünler için (CEM II/A-M
(P-LL) 42,5 N ve CEM II/B-M (P-LL) 32,5 N)
Kalite ve Çevre Kuruluşundan CE Uygunluk
Belgesi alınmıştır. Tesiste muhtelif türlerde
ağaç dikimi ve yeşil alan oluşturularak çevreye karşı olan hassasiyetten ödün verilmemektedir.
Mevcut Öğütme ve Paketleme Tesisinin
Entegre Tesise dönüştürülmesi için ÇED alımı ile ilgili çalışmalar hızlı bir şekilde devam
etmektedir.
38
Bitlis Valiliğinden Hizmet Haberleri
MUTKİ’DE KIZ TEKNİK VE MESLEK
LİSESİ AÇILDI B
itlis Valisi Nurettin Yılmaz, Mutki ilçesinde açılan Kız Teknik ve Meslek
Bitlis’in Mutki İlçesinde, yıllardır eksikliği hissedilen
Kız Teknik ve Meslek Lisesi açıldı
lisesini ziyaret ederek, kız öğrencileri ile sohbet etti. Nurettin Yılmaz, Bölgede kız çocuklarının okuması için gereken hizmetin sunulması için büyük çaba sarf ettiklerini bildirdi.
Kız çocuklarının okuması için herkese büyük
görevler düştüğünü ifade eden Vali Yılmaz,
şunları söyledi: “Mutki merkez ve köylerindeki kız çocuklarının okuması için Kız Teknik ve
Meslek Lisesini açtık. Amacımız kızlarımızı
okutmaktır. İlk etapta öğrenime 41 kız öğrencimiz başladı. Bu kızlarımız okulun öncüleri
olacak. Başarıyı yakalamak için, öğrencilerimizin bol bol kitap okumaları ve test çözmelerini istiyorum. Okuyan kız öğrencilerin
gelecek yıllarda çok önemli yerlere geleceklerine inanıyorum. Kızlarımızın okula gelmeleri beni çok mutlu etmiştir. Gelecek yıl Mutki
de 16 derslikli Anadolu Lisesi ve spor salonu
yapacağız. İkizler Köyünde ise 300 kişilik yurt
yapacağız. Yeter ki çocuklarımız okusun. Hepinize başarılar diliyorum”
İŞ MAKİNELERİ KURSU BÜYÜK İLGİ
GÖRDÜ
BitlisValisiNurettinYılmaz,açılanişmakineleri kursunu ziyaret ederek, kurs hakkında bilgi aldı.
Kursu başarıyla bitiren kursiyerlerin rahatlıkla piyasada iş bulabileceklerini vurgulayan
Yılmaz, Bölgede özel firmaların eleman sıkıntısı yaşadığını belirterek, açılan bu kurs sayesinde yetiştirilen elemanlarla, bu sıkıntının
ortadan kalkacağı inancında olduğunu söyledi.
Vali Nurettin Yılmaz, şöyle konuştu:
Türkiye’de duble yol ile KÖYDES kapsamında
çok büyük çalışmalar yapılıyor. Bunları özel firmalar yapıyor. Bu firmaların eleman açığı var.
Kursta yetişen elemanlar da bu eleman açığını
giderecekler. Böylece piyasada rahatlıkla iş bulabilecekler. Yaptıkları işi iyi yaparlarsa, işlerini
kolay kolay kaybetmezler.
Bitlis’te gençleri meslek sahibi edindirmek amacıyla
açılan iş makineleri operatörlüğü kursu büyük ilgi gördü.
Piyasada ehliyetli olarak bu makineleri
kullanacaklar. İşkur İl Müdürlüğü ile İl Özel
İdaresi’nin işbirliğiyle açılan kursa 55 kişi katılıyor. İl Özel İdaresinde emeklilik süreci başladı.
Vali Nurettin Yılmaz, İl özel idaresinin hızlı bir emeklilik sürecine girdiğini bildirdi.
39
Hiçbir personeli zorla emekli etmeye çalışmadıklarını anlatan Yılmaz, şunları söyledi:
“Hiçbir personele garezimiz ve kinimiz yok.
Emekliliği gelip de emekli olmak isteyen personel emekli olacaklar. Çalışanı ile çalışmayanı da ayırmak durumundayız. Artık KÖYDES kapsamında işlerimizin çoğunu ihaleyle
yapıyoruz. Çok başarılı işler yapıldı. İl Özel
İdaresi de başarılı işler yapıyor. Şu anda yaptığımız çalışmayla ilgili herhangi bir işlemimiz
yok. Normal emekliliği gelen personel emekli
olacak. “
TATVAN’DA 250 KİŞİLİK KIZ
ÖĞRENCİ YURDU YAPIMINA
mamlanarak, hizmete sunulacağını kaydetti.
Kız çocuklarının okutulmasının şart olduğunu ifade eden Yılmaz, şöyle konuştu:
“Eğitim konusunda İL genelinde önemli yatırımlar yapmaktayız. İlde en önemli ihtiyaçlardan biri orta öğretim yurtlarının bulunmamasıdır. Okuyan kız öğrencilerin kalacak
yer konusunda yaşanan yurt sıkıntılarını,
yurt yaparak gidemeye çalışıyoruz. İnşallah
en kısa sürelerde bu sıkıntıları gidereceğiz.”
Valimiz Nurettin Yılmaz’a Tatvan Kaymakamı
Orhan Şefik Güldibi,İlçe Jandarma Komutanı
Yüzbaşı Hikmet Kaya ve İlçe Emniyet Müdürü İlker Yelden eşlik etti.
TÜRK POLİSİ BİTLİS’TE
BAŞLANDI
YETİŞTİRİLİYOR Tatvan üç yol mevkiinde yaptırılan
252 öğrenci kapasiteli kız öğrenci yurdunun inşaatında, incelemelerde bulunan
Nurettin Yılmaz, gelecek yıl İl ve İlçelerde beş adet yurt yapacaklarını, bu yurtların hizmete girmesiyle birlikte öğrencilerin yurt sıkıntısını gidereceklerini belirtti.
Doğu Anadolu Bölgesinin tarihi kentlerinden biri
olan Bitlis’te, bu yıl yapımı tamamlanan Polis Meslek
Yüksek Okulu eğitim-öğretime başladığı bildirildi.
Valimiz Nurettin YILMAZ, amaçlarının il ve ilçelerde eksikliği hissedilen kız öğrenci yurtları yaparak bu eksiklikleri ortadan kaldırmak olduğunu bildirdi.
Tatvan da modern bir yurt yapıldığını
anlatan Yılmaz, Bu yurdun 2010 yılında ta-
Bitlis-Tatvan Karayolu Rahva mevkiinde bulunan modern Polis Meslek Yüksek Okulu geçtiğimiz günlerde 250 öğrencisiyle, Türk Polisini yetiştirmeye başladı.
Bitlis Valisi Nurettin Yılmaz, Bitlis
için büyük önem arz eden Polis Meslek Okulu’nun ilk etapta 250 öğrenciyle, eğitim-öğretime başladığını bildirdi.
40
Bu yıl eğitim-öğretime başlayan Polis Meslek Okulu’nun Bitlis ekonomisine büyük ölçüde katkı sağlayacağını ifade eden Vali Yılmaz, şunları söyledi:
“Bitlis Polis Meslek Yüksek Okulu 250 öğrenci ile geçen hafta eğitime başladı. Öğrencilerimiz çeşitli illerde eğitimlerine devam
ediyordu. Bu yıl okulumuz tamamlandı. Öğrencilerimizi buraya çektik. Şu an ikinci sınıftaki öğrencilerimiz eğitimine devam ediyor. Polislik sınavlarında yaşanan sorundan
dolayı, birinci sınıflarımız halen başlamadı.
Kasım ayının sonuna kadar öğrenciler, sınavı
tamamlandıktan sonra gelip eğitimlerine başlayacak. 500 öğrencimiz olacak. Bunun İlimize önemli bir katkı sağlayacağına inanıyorum.
Başbakanlık TOKİ İdaresince yaptırılan Polis
Meslek Okulu 640 öğrenci kapasitesine sahip,
34,335 metrekare arazi 22.000 metrekare kapalı alan üzerine inşa edilmiştir.
girmesinin ardından, Bitlis’in ekonomisine
önemli ölçüde katkı sağlayacağını anlatan Yılmaz, şöyle konuştu: ”Organize Sanayi Bölgesi
55 parselden oluşmaktadır. Güvenlik bantları,
idari binalar, çevre düzenlenmesi dışında 350
dönümlük kullanım alanı mevcuttur. Alt yapı
çalışmaları tamamlandıktan sonra yatırımcılara sunacağız. Hedefimiz gelecek yıl tüm çalışmaları bitirmektir. Çalışmalarla ilgili hiçbir
engel yok. Ödenek sıkıntısı olmaması halinde
gelecek yıl bitirilmesi planlanıyor.”
AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ HİZMET VERMEYE BAŞLADI
ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİNDE
ALT YAPI ÇALIŞMASINA BAŞLANDI İlimizde büyük bir eksikliği hissedilen “Ağız ve Diş
Sağlığı Merkezi” binası tamamlanarak hizmet vermeye
başladı
Bitlis-Güroymak İlçe karayolu üzerinde kurulacak
olan Organize Sanayi Bölgesinde alt yapı çalışmalarına
başlanıldığı belirtildi.
Valimiz Nurettin Yılmaz, çalışmaları yerinde inceleyerek yetkililerden çalışmalar hakkında bilgi aldı. Organize Sanayinin hizmete
Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’nde incelemelerde bulunan Valimiz Nurettin Yılmaz,
Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’nin vatandaşa
hizmet vermeye başladığını, bundan böyle
vatandaşların diş sağlığı hizmetleri konusunda sıkıntı yaşamayacaklarını kaydetti.
İnsan yaşamında diş sağlığının önemine işaret eden Yılmaz, Bu gün vatandaşlara hizmet
vermeye başladığını, diş merkezi’nin modern
cihazlarla donatıldığını, böyle yöre insanına önemli hizmetlerde bulunacağını söyledi.
41
Yöre insanının modern bir ağız ve diş sağlığı merkezi’ne kavuştuğuna değinen Yılmaz,
şöyle konuştu:” 2007 yılında inşaatı başlayan
Hastanemiz, hizmete girdi. İlk gün hizmete
başlamasına rağmen şu ana kadar 30–35 hasta giriş yaptı. Hastanede 10 hekim görev yapıyor. Devlet hastanesi diş bölümlerini kapatıp
tamamen buraya ağırlık vereceğiz. Hastanede
yeni bir hizmet sunacağız. Mesai saati sonrası ile hafta sonu diş problemi çekenler, kapı
kapı doktor aramayacak. Acile geldiklerinde
icapçı dediğimiz. Diş hekimi hizmet verecek.”
Modern cihazlarla donatılan Ağız ve Diş
Sağlığı Merkezinde, Bir Başhekim,10 Diş hekimi hizmet verecek. Diş Merkezinde, Diş çekimi, dolgular, kanal tedavisi, protezler, krom
köprü yapımının yanı sıra gelecek aylarda
da Ortodonti hizmeti de verileceği bildirildi.
Bu arada Valimiz Yılmaz, ağız ve diş sağlığı
merkezinde dişlerini kontrol ettirdi.
BİTLİS ÇEVRE YOLUNDAN TEK
ŞERİT ULAŞIM SAĞLANDI Bitlis Şehir merkezinden sağlanan karayolu ulaşımı, özellikle kış aylarında ulaşımda aksamalara neden olurken, çevre
yolundan tek yönlü ulaşım sağlanmasından dolayı bu sıkıntı ortadan kaldırıldı.
Çevre yolu ile 8 Ağustos tünelinde incelemelerde bulunarak, Karayolları yetkililerinden
bilgi alan Bitlis Valisi Nurettin Yılmaz, Şehir
merkezinden geçen karayolunda, özellikle
kış aylarında yoğun trafik nedeniyle, zaman
zaman ulaşımda aksamalar meydana geldiğini belirtti. Bu sıkıntının ortadan kaldı-
rılması amacıyla çevre yolundan sağlanan
ulaşım sayesinde trafikte rahatlama oldu.
Bitlis şehir içi merkezinden geçen karayolu trafiğini
rahatlamak amacıyla, yapımı devam eden çevre yolu tek
yönlü olarak trafiğe açıldı.
Gelecek yıl Bitlis çevre yolunun tamamının hizmete girmesinin planladığını anlatan Vali Yılmaz, şöyle konuştu:
İlimizin şehir merkezinden geçen şehirlerarası karayolumuzun Baykan istikametinden gelen Tatvan, Muş, Van istikametine giden gidiş
yolu olarak çevre yolunu trafiğe açmış bulunuyoruz. Yaklaşık 9 kilometrelik bu yol, servis
yolu niteliğindedir. Sürücülerin bu yolda yavaş seyir etmeleri gerekmekte. Bir viyadük ve
2 köprü birlikte tek yönlü olarak trafiğe açmış
bulunuyoruz. Şehir içi trafiği için öneli bir gelişmedir. Önümüzdeki yıl sezon başlangıcında da yukardan buraya kavşak düzenlenmesi
yapıldıktan sonra, yol geliş istikametine açılacak. Bu şekilde ağır vasıtalar, şehir içi trafiğine girmeleri engellenmiş olacak.” Nurettin
Yılmaz, ulaşımın tek şeritten sağlanmasındaki
amacın, kışın kar yağışı yüzünden şehir merkezinde ulaşım güçlüklerle sağlanmasının giderilmesi olduğunu bildirdi.
42
Zihnimize Kazınmış Anılar...
Prof. Dr. Tümer URAZ
B
u yazıyı değerli dostum, arkadaşım
Prof. Hamza Zülfikar’ın BETAV dergisinin 15. sayısında çıkan “Diaspora Üzerine” adlı çalışmasını okuyunca uyanan duygularımı ifade etmek amacıyla hazırladım.
Kuşkusuz her Bitlisli ailede bizimkilerin yaşadığından, daha acı, daha yıkıcı olayların
tanıklarını bulmak mümkündür. Bunlar aynı
zamanda birçoğumuzun zihninde yer etmiş,
hatta “kazınmış” denilecek derecede silinmeyen hatıralardır.
Bunun yanı sıra aile içinde Rus ve Ermeni istilasının, yani seferberliğin yarattığı yükü
ağırlıklı olarak çekenlerin anlattıkları bana
göre bir yerlere kaydedilmesi gereken olaylar
gibi karşılanmalıdır. O yüzden yazacaklarımın önemli bir bölümü babam Mehmet Salih
(Uraz)’dan, diğeri de babaannemden dinlediklerime dayanmaktadır.
1902 (1318) doğumlu olan babam, 1915’te
13 yaşında ortaokuldan ayrılarak en büyük
abisi terzi Nezir, babaannem, diğer abisi Mahmut (Uraz)’ın eşi ve iki çocuğu (biri 1911
doğumlu, diğeri 2-3 yaş büyük) ile birlikte
Bitlis’ten yola çıkıyorlar. Yolculuğun ne kadar sürdüğünü bilmesem de çetin ve olumsuz
koşulların hakim olduğunu, seyahat sırasında
terzi ağabeyin vefat etmiş olması göstermektedir. Geri kalanlar Siirt’in (şimdi Batman’ın)
Sason ilçesine yerleşiyor 3 yıl burada yaşıyorlar. Babaannem burayı çok sevmişti ki macerayı anlattığı kimselere sürekli “Sason’da 3
sene kaldık ama bana 3 gün gibi geldi” derdi.
Babamdan 10 yaş büyük abisi Mehmet
Şerif ’in askerde bulunması, Mahmut’un da
Vakıfta (Bitlis) Başkâtip görevinde olması nedeniyle ailenin geçimini seferberlik boyunca
babam sağlıyor. Bunu da 20 katırının bulunduğu ve Diyarbakır – Mardin arasında nakliyecilik yaparak gerçekleştirdiği şeklinde anla-
tırdı. Atların ya da katırların bakımı, yemlenmesi vs. için başka eleman da çalıştırılmıştır
mutlaka… Ama babam, ben ortaokul çağındaki yaşlarda iken kendi geçimim ya da aileye
ilişkin bir konuda hataya düştüğümde “ben
senin yaşında iken ev geçindiriyordum!” diye
çıkışırdı.
Üç yıl sonunda, Bitlis’e dönüldüğünde evlerini, diğer pek çoğunda olduğu gibi yakılmış
olarak bulmuşlar. Gerek babam, gerekse babaannem yakılan evin alt kattaki yıkıntılarının
arasında, yolda vefat eden terzi ağabeyin dikiş makineleri ile bol miktarda (muhtemelen
birkaç evin) bakır kap-kacağın bulunduğunu
anlatırlardı. 1960’ların ortasında harabe arsayı bir duvar komşumuza devrettik.
1915 seferberliğinin Van, Muş, Bitlis gibi
illerde yarattığı ekonomik ve sosyal yıkıntıların yanında, gidip de gelmeyen, bulunduğu
yerde kalan hatta yabancı ülkelere bile göçen
nüfus hareketlerine de neden olunmuştur.
Babam kendi teyze (Bitlis tabiriyle hala) çocuklarının bu şekilde İstanbul’a gittiklerinden
söz ederdi; ama nerede ne yaptıklarını bilmediğini eklerdi. Kendinin hayatta iken (vefat:
1961) göremediği bu akrabalarla ben 1966’da,
Ankara’da tanıştım. İstanbul’un tanınmış iş
adamlarından, Bosfor Turizm’in sahibi ancak
erken yaşta vefat eden Feyyaz Tokar’ın annesi
Makbule Tokar; Ankara TED Koleji emekli öğretmenlerinden Nihal (Işıl) Koyuncu ile
Ankara Hastanesi Röntgen Mütehassısı Dr.
Nevin Tamaç’ın babası, Cumhurbaşkanlığı
eski Hukuk Başdanışmanlarından Kemalettin
Alikaşifoğlu’nun kayınpederi Hulusi Işıl; Gazi
Üniversitesi emekli öğretim üyelerinden Prof.
Dr. Nezahat Seçkin’in annesi Leyla Hediye
Seçkin, babamın, Trabzon üzerinden uzun bir
yolculuk sonucunda İstanbul’a anne-babasıyla göçen teyze çocuklarıdır.
43
Keza benzer şekilde babamın, anne bir
baba ayrı Emine adlı ablasının İstanbul’da bulunduğunu Tatvan’lı bir tüccara yazıp verdiği
aile bilgileri (oturulan ev, lakap, kardeş adı vs.)
notundan 1950’lerin başında öğrendik. Yine
o sıralarda (çünkü ben 1958’de Tatvan’dan
ayrıldım) babamın öz amca çocuklarının
Diyarbakır’a yerleştiğine, başka bir soyadı aldıklarına ve ticaretle uğraştıklarına, bir esnafın aracılığıyla tanık olduk.
Parçalanan ve birbirinden uzak düşen bu
aile fertlerinin hasretleri yıllarca içimizi yakmıştır. Buna sebep olanları şimdi kim yargılayacak? Yaşanan bu olaylarla birlikte, toplumlar arasında büyük bir kin ve nefrete neden
olmadı. Hem küçük kentlerde, hem de İstanbul, İzmir, Adana vb. inde ortak yaşam yine
sürmüş, hatta evlilikler bile gerçekleşmiştir.
Bitlis’teki mahallemizde benim yaştaki (1937
yılı civarı) bir arkadaşımın annesinin Ermeni
asıllı olduğunu çok iyi biliyorum. Sonradan
(1960’ların sonunda) benim de ailemden bazıları gibi onlar da İzmir’e yerleştiler.
Bunları neden yazıyorum? Bir yandan
özellikle Batılı ülkelerin Türkiye üzerinde geliştirdiği ve oynadığı akıl almaz olumsuzluklar karşısında, genç kuşak hemşehrilerimizin
kafasında gerçeklerin kalmasına yardımcı
olmak; diğer yandan ise 1968-1969 yılları
arasında 13 ay Fransa’da bulunmuştum; bu
süre içinde yaşadığım iki kent ve sonradan da
Paris’te karşılaştığım Ermenilerle aramızda
gelişen dostluğun derecesi ile 1977 yazında
yine Fransa’nın Nice kentinde Türk olduğum
için oralı bir Ermeninin yönelttiği tehditler
sonucu içimde doğan tedirginlik ve korkuyu
ortaya koymak, yazının baş amacı olmuştur.
1969 yılı ilkbaharında Ali adında bir Siyasalcı arkadaşımla Paris’te “Quartier Latine”de
(öğrenci muhiti) otel arıyorduk. Benden önce
giden arkadaşım, baktım resepsiyondaki beyle Türkçe konuşuyor. Bir Türk’ün oteli diye
çok sevinmiştim. Ama o yıllarda Ermenilerle
olan dostça ilişkiler nedeniyle tereddütsüz 3-4
gece o otelde kaldım. Adana’dan göç ettiklerini anlatan otel sahibi ile hemen her akşam
Türkiye’yi konuşuyorduk. Daha önce uzun
süreli kaldığım başka bir kentte ise, bir Türk
Subayı (binbaşı) arkadaşımla “pazar yerinde”
dolaşırken, bir bayanın arkadaşıma “Pazar
günü bize gel dolma pişireceğim” dediğini
duydum. Arkasından öğrendim ki, bir Ermeni ailesine mensup bayan, Binbaşı ile ailecek
(Binbaşının geçici olarak gelen eşi ve çocukları ile) uzun bir süreden beri görüşüyorlarmış.
1977 olayını ise, eşimle birlikte arabamızla
İtalya ve Fransa üzerinden İngiltere’ye giderken yaşadım. Temmuz ortası, öğle vakti belki denize gireriz diye Nice sahilindeki halka
açık plaja yanaşınca, arabadan iner inmez
bir bey Türkçe olarak “Türk müsünüz?” deyip yanımıza geldi. Evet yanıtını alınca “sizler
bizi kestiniz, sürdünüz” sözleriyle başladı ve
kendi camialarının içinde oluşturulan bütün
eylem ve programları anlattı. Ben de o kadar
alttan aldım ki Bitlisli olduğumu, William
Saroyan’la olan hemşehriliğimizi, benim de
annesi Ermeni olan yakın arkadaşlarımın bulunduğunu anlattım. Ama nafile! Adamı bir
milim bile yumuşatamadım. Adres verip evine davet etmesine karşın, 1-2 gece mola vermeyi düşündüğümüz Nice’i akşam karanlığı
çökmeden terk etmek zorunda kaldık.
Şimdi kendi kendime hep soruyorum. Bitlisliyi yerinden yurdundan eden, birlikte yaşayan insanlar arasına nifak sokan dış güçler, işgalciler bu eylemlerinden dolayı hiç mi utanmadılar hiç mi vicdan azabı çekmediler…
44
Bitlisin İşgali ve Kurtuluşu
Öğr. Gör. M. Törehan SERDAR
Bitlis Eren Üniversitesi
O
smanlı Devleti 1912 yılında başlayan
Balkan Harbi’nden yenik çıkmıştı.
Birçok toprak kaybının yanında çok sayıda
asker ve malzeme kaybına uğramıştı. Balkan
Harbi’nin yaraları sarılmadan Almanların
oyunuyla I. Dünya Harbi’nin içine girilmiştir.
Birçok cephede birden savaşmak zorunda kalan Türk milleti, çok canlara mal olmuş, çok
acılar çekmiş olduğu bir Kafkas Cephesi yaşamıştır.
Savaşın ilânıyla beraber seferberlik emri
Bitlis şehrinde halkın görebileceği yerlere sabah erkenden asılmıştır. Seferberlik yazısını
okuyan halk, Bitlis askerlik şubesine giderek
askere yazılmıştır. Seferberliğin üçüncü günü
davul-zurnanın hazin sesleri ve halkın:
Gökmeydan baş aşağı,
Belinde şal kuşağı,
Alay kalkmış gidiyor,
Hepsi Bitlis uşağı.
Türküsüyle ilk kafile kuzeye Kafkaslara uğurlanmıştır. Bu kafileyi takiben Bitlis
şehrinden başka birçok kafile daha Kafkas
Cephesi’ne yollanmıştır. 40.000 kişilik 10
uncu Kolordunun bir kısmını teşkil eden Bitlis uşaklarının ekseriyeti şehitlik mertebesine
yükselmiştir. Bu şehitler, Sarıkamış Harekâtı
sırasında Allahuekber dağlarında donarak,
hayatlarının baharında göçmüşlerdir.¹
Rus Çarı Deli Petro’nun vasiyeti gereği
yıllardan beri sıcak denizlere ulaşma hayalleri içinde yaşayan Çarlık Rusya orduları
harekete geçmiş, Ermeni asıllı General Yudenich ‘in Başkomutanlığındaki Kafkas Ordusuna Anadolu’nun doğusunun işgali emri
verilmiştir. Bu emir üzerine Kafkas Ordusuna bağlı 4 üncü Kafkas Kolordusu Doğu
Anadolu’ya girmiştir. Kısa bir süre içerisinde Doğ Anadolu’nun birçok şehrini işgal
eden Rus birlikleriyle ona öncülük eden gözü
dönmüş Ermeni çapulcuları Bitlis sınırlarına
dayanmıştır.²
1915 yılının Temmuz ayının bir Ramazan
gecesinde, Ruslar’ın Bitlis’i işgal etmek için
Başhan mevkiine geldiği haberi alınmıştır. Bu
haberi alan bütün Bitlis halkı, çocuklarının
ellerinden tutarak göç için yollara düşmüştür.
Ancak Bitlis’teki Türk askerlerinin ve milis
kuvvetlerin dirayetli savunması sonucunda
Ruslar Bitlis’e giremeyerek geri çekilmiştir.
Ancak bu sevinç fazla sürmemiş, Şubat 1916
sonlarında Rus askeri ve Ermeni İntikam Tugayları tekrar Bitlis kapılarına dayanmıştır.
Bitlis’i savunan kuvvetlerin toplamı 14002000 kişi arasındaydı. Bu birliğin 600 kişilik
kısmı milis kuvvetlerden teşekkül etmişti.
Piyade Yarbay Ali Çetinkaya komutasındaki
Türk birliği, silah, cephane ve asker bakımından kendisinden çok fazla olan Rus ve Ermeni
birlikleriyle savaşmak zorunda kalmıştır. Bütün direnmelere rağmen, 3 Mart 1916 günü
Güzeldere istikameti Avih’ten saat 05 de Bitlis
işgal edilmiştir.4
İşgalden sonra özellikle Rus birliklerinin
içerisinde bulunan ve Ermenileri felakete sürükleyenlerden birisi olan Antranik’in kurmuş olduğu “Ermeni İntikam Tugayları”
şehir merkezine dağılarak, zamanında göç
edememiş kimsesiz, yaşlı ve hastaları katletmeye başlamışlardır. Bu durumu Rus Genareli Maslofski şöyle anlatmaktadır.
“Bitlis’in zaptından sonra 3 Mart öğle
zamanı Antranik’in komutasındaki 1 inci
Ermeni Taburu (İntikam Taburu) gece hücumundan evvel arkada bırakılmış olduğundan, boğaza girerken müsaade almadan şehre girmiş ve birçok Türk ailelerin toplanmış
oldukları Amerikan Hastanesine koşmuşlar
ve intikam kastiyle öldürmeye teşebbüs etmişlerdir.” 5
Bu işgalle beraber Bitlis, ikinci büyük göç
olayını yaşamıştır. Göç edemeyip şehirde kalanlar Ermenilerce yok edilmiş, göç edenler
ise çetin kış şartları altında açlık, sefalet ve çapulcuların kurbanı olmuştur. Göç eden halk,
götüremediği 1000’den fazla çocuğunu köprü
45
altlarında, kar kümelerinin yanında ölüme
terk etmiştir.
Bitlis Geçitleri’nin Rusların eline geçmesi Türk Genel Kurmayı’nı düşündürmeye yöneltmiştir. Bu geçitlerin düşman eline
geçmesi; Diyarbakır, Adana, Halep, Bağdat
yolunun düşmana açılması manasına geliyordu. Bitlis’in acil olarak geri alınmasına karar
veren Türk Genel Kurmayı, Çanakkale savaşlarında büyük kahramanlıklar göstermiş ve o
tarihlerde Edirne’de istirahatte bulunan 2 inci
Ordunun, öncelikle 2 inci Orduya bağlı 16
ıncı Kolordunun acilen Bitlis cephesine gönderilmesine karar vermiştir. Bu Kolordunun
komutanlığına Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal’i atamıştır. Albaylıktan Generalliğe yükseltilen Mustafa Kemal, 27 Mart tarihinde İlimizi ziyaret etmiş, gerekli talimatları
verdikten sonra karargâhını kurmuş olduğu
Silvan’a geri dönmüştür. Temmuz ayı sonlarında taarruz için tekrar Bitlis’e gelmiştir.
Bitlis’te 16 ıncı Kolordunun 5 inci Piyade
Tümeni bulunuyordu. Bu Tümen 13, 14 ve 15
inci Piyade Alaylarından oluşmaktaydı. Yine
bu Tümenin yanında sayılarının 2000-3000
arasında olduğu tahmin edilen Şeyh Muhammed Diyauddin (Hazret), Mutki Aşiret Reisi
Hacı Musa Bey ve diğer milis birlikler bulunmaktaydı.
1 Ağustos 1916 tarihinde Mustafa Kemal
tarafından taarruz emri verilmiş, 8 Ağustos
1916 tarihinde Bitlis sabah 05’de istiklaline
kavuşmuştur.¹
5 ay 5 gün düşman işgalinde kalan Bitlis,
savaş sonrası harabeye dönmüştür. Savaşın
ağır faturası halen günümüzde çekilmektedir.
Savaşla beraber başlayan göç hareketleri, bütün hızıyla günümüzde de sürmektedir.
Bitlis’in kurtuluşu, Türk’ün makûs talihinin yenildiği gündür. Bitlis, birinci dünya
savaşıyla beraber Anadolu’da işgal edilen vilayetler içinde istiklaline kavuşan ilk şehirdir.
Bu kurtuluş, milli mücadelenin ilk kıvılcımıdır.
Gazi Mustafa Kemal, 7 Kasım 1916 tarihinde Bitlis’i üçüncü defa ziyaret etmiştir. Bu
son gelişlerindeki gaye, 5 inci Tümen komutanlığındaki görev değişikliğinde bulunmak,
5 inci Tümenin arazi üzerindeki tertibatını,
ihtiyaçlarını ve genel durumunu görmek,
Van Harekât Müfrezesinin hareketini temin
etmekti. 10 Kasım 1916 tarihinde Bitlis’e gelen Mustafa Kemal, 21 Kasım 1916 tarihinde
Bitlis’ten ayrılmıştır. Bu süre içerisinde Milis
Komutanlarla görüşmüş, Hastane, Askeri Birlikler, bazı türbe ve camileri gezmiştir.
15 Kasım 1916 tarihinde Rahva Ovasında
bulunan Yarbay Ali Çetinkaya komutasındaki
Türk Birliğine bir tatbikat yaptırmıştır. Bu tatbikatı izlemek için Başhan sırtlarına çıkmıştır. Bu sırtlardan Van Gölü’nü gördüğü vakit;
“Burası çok güzel yerler.Burada bir Şark
Üniversitesinin kurulması gereklidir” ifadesinde bulunmuştur.
Mustafa Kemal bu vasiyetini 1 Kasım 1936
ve 1 Kasım 1937 yılında TBMM’nin açılış konuşmasında da dile getirmiştir. Bu konuşmalarında;
“… Bunun için memleketi şimdilik üç büyük kültür bölgesi halinde mütalaa ederek
Garp bölgesi için İstanbul Üniversitesinde
başlanmış olan ıslahat programını daha radikal bir tarzda tatbik ederek Cumhuriyet’e
cidden modern bir üniversite kazandırmak;
merkez bölgesi için Ankara Üniversitesini az zamanda kurmak lazımdır. Ve doğu
bölgesi için Van Gölü sahillerinin en güzel
bir yerinde her şubeden ilk okulları ile ve
nihayet üniversitesiyle modern kültür şehri
yaratmak yolunda şimdiden faaliyete geçilmelidir. Bu hayırlı teşebbüsün doğu vilayetlerimizin gençlerine bahşedeceği feyiz,
Cumhuriyet hükümeti için ne mutlu eser
olacaktır.”
1 Kasım 1937 tarihindeki Meclis açılış konuşmasında da;
“Sevgili Arkadaşlarım;
Yüksek tahsil gençlerini istediğimiz ve
muhtaç olduğumuz gibi şuurlu ve modern
kültürlü olarak yetiştirmek için İstanbul
Üniversitesinin tekamülü, Ankara Üniversitesinin tamamlanması ve Şark Üniversitesinin yapılan etütlerle tespit edilmiş olan
esaslar dairesinde, Van Gölü civarında kurulması mesaisine hızla ve önemle devam
edilmektedir.”¹
46
Gazimizin bu vasiyeti gereği 1924 yılında
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bir heyet
Bitlis’e gelerek Rahva Ovasının Van Gölüne
yakın kısmında arazi tetkikinde bulunmuştur.
1953 yılında o zamanki Cumhuriyet hükümeti Gazi’mizin bu vasiyetini yerine getirmek için daha önceden tetkik edilen Rahva
Ovasının göle yakın kısmına temel atma girişiminde bulunmuştur. İnşaat malzemeleri
stoku yapılmış, temel atma sırasında Bitlis
ve Van vilayetleri arasında çıkan kavga nedeniyle Mustafa Kemal hayatı boyunca Van’a
gitmemiş ve Van’ı görmemiştir. Unutmamak
gerekir ki Şark Üniversitesi’nin temel atılması
geçici bir süre için durdurulmuştur.
çalışmaktan ibaret olduğuna bakılarak vilayetiniz dahilinde de bir nizamname yazılarak müstakil şubelerin kurulmasına emir
buyrulmasını istirham ile takdim ederim.¹
Aynı tarihlerde Bitlis’te şehrin ileri gelenleri arasında Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Bu cemiyet üyeleri şu kişilerdir.
Bitlis Vilayeti
Reisi:
Müftüzade Mahmut Nedim Efendi
Üyeler:
Dört Sandık Şeyhizade Şeyh Abdülgazi Efendi
Nalbantzade Hakkı Efendi
Bu tarihi ve kutlu teşebbüs, bugün gerçekleşmekte, devletimizin önderliğinde ve EREN
ailesinin katkılarıyla Bitlis, üniversitesine kavuşmaktadır.
Recep Ağazade Zeynettin Efendi
Hacı Babuzade Mahmut Nuri Efendi
Kalelizade Şevket Efendi
Mustafa Kemal’in bu vasiyetinin yerine getirilmesi hem Gazi’mizi ve hem de Bitlis halkını mutlu kılacaktır.
Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra
Anadolu’nun her köşesinde düşmana karşı
ayaklanmalar ve örgütlenmeler başlamıştı.
İçinde Bitlis’in de bulunduğu Doğu Anadolu
toprakları üzerinde “bağımsız bir Ermeni devletinin kurulması” fikrinin ortaya atılmasıyla
bu örgütlenmeler ilçelere varıncaya kadar devam etmiştir. Bitlis bölgesinde kadınlar ve erkekler arasında Müdafaa-i Vatan Cemiyeti’nin
kurulması sağlanmıştır. 20 Şubat 1920 tarihli
yazı bu konuyla ilgilidir.
Sivas’ta: Bitlis Vali-i Alisi Paşa Hazretlerine
Hersanlı Hamdi Bey
Zülfikar Ağazade Abdülmecid Ağa
Bilal Ağazade Sadullah Ağa
Faris Ağazade Osman Ağa
1- TBMM Zabit Cerideleri (Tutanakları)
2- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu,
Atatürk Ara. Merkezi Dergisi, Cilt I, Sayı 3, sah. 697
Sevgili Bitlisliler işte size tarihten bir yaprak o günleri hatırlayıp bugünlerin kıymetini bilelim. Geleceğe
şuurlu bilgili olarak güvenle bakalım.
SERDAR M. Törehan, Bitlis’in İşgali ve Kurtuluşu,
Y.Y.Ü.Basımevi, Bitlis 1995, sah. 2,3
1- ALLEN W.E.D. ve Paul MURATOFF, Kafkas
Harekâtı, Genel Kurmay Başkanlığı, Askeri Tarih yayınları, sah. 278
Sivas’ta: Diyarı Bekir Vali-i Alisi Beyefendi Hazretlerine
Muhterem Paşa Hazretleri, Muhterem
Beyefendi Hazretleri
Merkezi Sivas’ta olmak üzere kurduğumuz Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan
Cemiyetinin nizamnamesinden bir nüshasını zatınıza ve vilayetinize takdim ediyorum.
Cemiyetimizin maksadı, zavallı memleketimizin haksız işgallerden, bazı yörelerde yapılan mezalim ve faciadan kurtulması için
2-
Kafkas Harekâtı, a.g.e. sah. 341
3-
Kafkas Harekâtı, a.g.e. sah. 340
5- General MASLOFSKİ Umumi Harpte.Kafkas
Cephesi Eserinin Tenkidi. Genel Kurmay Başkanlığı.
47
Genel Kurmay Basımevi, Ankara 1935, sah. 382
1- SERDAR M. Törehan, a.g.e. sah. 130-137
Saroyan’da Kimlik Arayışı, Bitlis Sevgisi...
Prof. Dr. İsmet KAYAOĞLU
S
aroyan’ın kim olduğunu anlatmak ve
onun Dünya Edebiyatındaki büyük yerini ve etkilerini belirtmek uzun bir anlatımı
gerektirir.
Ailesi, hayat serüven, geçmişi, çevresinin
onun üzerindeki izleri ve kendisine anlatılan Ermeni mirası, onun edebi uslubunun ve
kimliğinin esin kaynakları olmuştur.
Ermeni bir ailenin ferdi olarak, bu ailenin
kopup geldiği topraklar olan Bitlis, hafızasında yer tutan ve yazılarında özlemle anılan bir
kent olmuştur.
Saroyan, Amerika’da doğup büyüdüğü halde anlattıkları ve hikâyeleri ile bizim kültürümüzü, geçmişimizi anlatarak bize çok yakın
olduğunu sıcak bir şekilde hissettirmektedir.
Asıl adı Aram Karaoğlanyan olan yazar,
1908 yılında Kaliforniya’nın Fresno şehrinde
doğmuştur. Amerika’lı idi ama çocukluk yılları boyunca büyükannesi Lusintak’tan Bitlisi
dinledi. Anlatılanlar onun yazılarında belirgin izler bıraktı.
Yazıları gayet rahat ve akıcı bir üslupla yazılmıştır. Çoşkulu, içten konuşur gibi ve yalın
bir üslubu vardır. Altmışa yakın, hikâye, oyun
ve roman yazdı.
Beklentilerin aksine, Türklere ve Türkiyeye karşı hiçbir önyargı emaresine raslanmayan, okudukça, bunun diğer bütün halklar,
milletler için de geçerli olduğunu anladığımız
Saroyan, özellikle “Ödlekler Cesurdur” adlı
hikâyesi, insan sevgisi, hoşgörü ve affedicilik
üzerine kurulu bir ders gibidir.
William Saroyan’ın kimliği konusunda
sorulacak bir soruya kesin cevap alınmaz.
Hayatının ve çok kültürlülüğünün bir sonucu
olarak tek bir yere bağlı kalmaz. Amerikalı,
Ermeni, Dünyalı olduğu gibi; Fresno, Bitlis,
Erivan onun cisminin ve gönlünün yaşadığı
şehirlerdir.
Kendisini bakın nasıl anlatıyor :
“Ta uzaklarda Kaliforniya’da dayımın bürosunda oturuyordum işte ben yine. Lanet olsun, dedim kendi kendime. Bitti her şey. Unutun gitsin Ermenistan’ı. Antranik öldü. Ulusumuz yok oldu.Büyük devletlerin başında daha
önemli dertler var şimdi; Cehennemin dibine
kadar yolu var bu meselenin, Ermeni değilim
zaten ben, Amerikalıyım.
Fakat doğrusunu isterseniz, hem ikisi birdenim, hem hiçbiri değilim. Ermenistan’ı da
Amerika’yı da çok seviyorum ve kendimi ikisine birden ait hissediyorum; ama sonuçta şuyum ben : Bu dünyada ikamet eden bir insan,
siz de öylesiniz ha, nerede olursanız olun.
Ermenistan’ı unutmaya çabaladım, ama
beceremedim. Kaliforniya doğumluyum ama
Ermenistan’ı aklımdan çıkaramıyorum. Bu da
beni düşünmeye itti : İnsanın ülkesi denen şey
neresidir o halde? Dünyanın belli bir parçası
mıdır? Gölleri? Ya Gökyüzü? Ayın doğuşunda mıdır bu ülkeyi diğerinden ayıran şey?
Ya Güneş’in? İnsanın ülkesi ağaçlar, bağlar,
çayırlar, kuşlar, taşlar, tepeler, dağlar, vadiler
midir? Vatan bir yerin baharında, yazında, kışında mıdır? Canlıların kurduğu düzen midir?
Kulübeler, evler, kentlerin sokakları; masalar,
48
sandalyeler, oturup çay içmek, sohbet etmek
midir? Yazın sıcağında dalda olgunlaşan
şeftali midir? Toprağa gömdüğümüz ölüler
midir? Sevgi tohumunun ana karnında filizlenmeye başlaması mıdır? Semanın bir uçtan
diğerine kol kanat gerdiği ülkede kulağa çalınan ana dilin ezgisi midir? Ya o dilin yazısını
taşıyan sayfalar? O ülkede yapılmış bir resim?
O insanların gırtlağından, yüreğinden doğan
şarkılar? Danslar? İnsanın vatanı, hava, su,
toprak, ateş ve hayatın kendisi için sunulan
şükran dualarından mı ibarettir? İnsanların
gözleridir belki, ya da dudakları, kederi ….”
“Ben Amerikalıyım” dedim.
“Sen onu benim külahıma anlat. Roy İtalyan, ben Suriyeliyim, herhalde sen de Ermenisin”.
“Elbette ben Ermeniyim. Bu doğru ama,
aynı zamanda Amerikalıyım. İngilizcem, Ermeniceden iyidir”.
“Ben hiç Suriyece bilmiyorum, ama oralıyım”.
“Biri sana ne olduğunu sorarsa, Tanrı aşkına, Amerikalı olduğunu söyleme, Ermeni
olduğunu söyle”.
“Bu sorulara cevap veremem, ama bildiğim
şu ki bunların hepsi insanın kanındaki belleğe kazılı. Yukarıda saydığım her şey insanın
içinde saklı, çünkü oraya, Ermenistan’a gidip
gördüm ben, bunları gözümle gördüm… Size
şöyle diyeyim : İngiltere, Fransa, İtalya, vesaire, dünyada ülke, ulus diye bir şey yok. Bildiğim şu ki, herhangi bir anda oynadıkları rol
ister kral, ister dilenci olsun, bunlar ölüme
gün sayan varlıklar, o kadar. İstiyorum ki daldıkları uykudan uyanıp bu gerçeği görsünler
ve birbirini katletmekten vazgeçsinler. Çünkü bu dünyada kahraman olmanın, hayattan
zevk almanın, heyecan duymanın başka, daha
iyi yolları var. Sonunda ölüm değil, hayat olan
yolları…” (Saroyan, Yetmiş Bin Süryani,
Aras Yay. 2004 s.79)
“Ne fark eder ki?”
“Ne demek ne fark eder? Ermeni iken
Amerikalı olduğunu söylersen, herkes üstüne
güler. Öğretmen senin ne olduğunu biliyor,
Herkes biliyor.”
“Sen Amerikalı değil misin?”
“Güldürme beni ben yabancıyım. Babam
at arabası ile sebze satıyor”
“Amerika’da doğmadın mı sen?”
“Fresno’da doğdum, O caddesindeki evimizde, iyi de konuştuğumuz şeyin bununla
ne ilgisi var?”
Kimlik konusunda, okul yıllarında
arkadaşıyla kendisi arasında geçen konuşmaları şu şekilde dile getirir Saroyan
:
“… Dönüş yolunda “ Söyle bakalım
sen nesin” diye sordu bana. “Öğretmen
bile isimini doğru dürüst söyleyemiyor”.
49
“Hadi ben Amerikalıyım sen de öyle.”
“Senin kafan karışmış, ama endişelenme,
ok yakında ne olduğunu anlarsın…”(Saroyan,
Ödlekler Cesurdur, s.87)
sumuz silindi, bittik herşey bitti; dili, okumayı
neden öğreneyim ki? Yazarımız yok, okunacak haberimiz yok…
Saroyan aidiyet konusuna bir başka olayla
temas ederek Kaliforniya’da yaşadığı çevreden, kendi kaderine paralel bir örnek vererek
şöyle anlatıyor:
Bu sözler bana bir Ermeni olarak çok acı
geldi. Halkımın yok edilişi, beni daima üzmüştür. İngilizce konuşan bir Süryani’nin
ağzından hiç böyle sözler duymamıştım.
Bu genç adama karşı büyük bir sevgi hissettim. (Bu sözler 1933 de San Fransisco’daki
bir berber dükkânındaki konuşmaların
hikâyesidir.”Seventy Thousand Assyrians” :
Yetmi Bin Süryani, s.102)
“Theodore Bardal’ın Ermeni olup olmadığını sordum.
“Süryaniyim” dedi.
Onlar da yani Süryaniler de Dünyanın bizim geldiğimiz kısmından gelmişler. Burunları bizim burunlarımıza, gözleri bizim gözlerimize, kalpleri bizim kalplerimize benzer.
Dilleri farklıdır. Konuştuklarında onları anlamayız, ama bize çok benzerler.
“Ben Ermeniyim” dedim. Kasabamda bazı
Süryani çocuklar tanıyorum.
(Berber olan Bardal’a saçını kestiren Saroyan, ona yeni gerçeklere ulaşmak, hayat
denen mucizeyi ve insanın kıymetini takdir
edebilmek için elinden geleni yapıyordu.)
Bardal “Süryanice okumam yok, Anayurtta doğdum ama, artık orayı unutmak istiyorum” dedi.
Yorgun gibiydi, ama fiziksel değil, ruhsal
olarak
“Neden?” dedim. “Neden unutmak istiyorsun”
“… Çünkü orada her şey silindi gitti. Bir
zamanlar büyük bir halktık. Fakat bu dündü;
hatta dünden önceki gün. Şimdi artık tarihin
bir parçasıyız. Büyük bir medeniyetimiz vardı.
Hâlâ bize hayranlar. Bense şimdi Amerikadayım, nasıl saç keseceğimi öğreniyorum. Ulu-
Saroyan’ın, ailesinin yaşayış kültüründen
kaynaklanan bir olayın başını nasıl derde soktuğuna ve toplumdan nasıl tepki aldığına kısaca bir bakalım :
Sınıfta bayan öğretmen : “Öğle yemeğinde
eve giden Ermeni öğrenciler size söylüyorum,
sarımsaklı yemekler yemeyin kesin, koku tahammül sınırını aştı artık” ihtarında bulunur. Buna rağmen evde kızarmış patlıcan ve
bamya yiyip gelen Saroyan’a öğretmen sözlerini hatırlattığında, cevap olarak Saroyan, bir
kış gününde pencerenin açılmasını önerir. Bu
söze öfkelenen öğretmenden güzel bir dayak
yer. Kendisinin arkadaşlarının yanında aşağılandığını anlar. Sonra müdür odasına gitmesi
istendiği halde, o gidip müdür odasında hesap vermek yerine evin yolunu tutar. Annesi
mutfakta ekşili lahana çorbası yapmaktadır.
Ona, “Ne işin var burada?” der. “Artık okula
gitmeyeceğim” der. Ne olup bittiğini doğru
bir şekilde anlatır. Annesi bir yandan onu dinlerken bir yandan da yemek yapmaya devam
eder. Sözü bitirinceye kadar bir şey söylemez.
Sonunda okula dönmesini, öğretmen ne diyorsa yapmasını söyler. “Öğle yemeğinde sarımsak olduğunda bir dal maydanoz çiğner-
50
sin olur biter. Ermeni yemeklerinin onurunu
korumak için bu kadar hevesli olma” der.
Annesinin sözünü tutar, okula döner, Müdür, ağır deri bir kemerle onu güzel bir pataklar. Bir sürü hakaretten sonra, göz yaşlarını
silerek sınıfa döner.
Okul’dan dönüşte onunla alay eden sınıf
arkadaşı Hawk : “Anladın mı şimdi ne demek istediğimi” diye sorar. Sen bir yabancısın, bunu sakın unutma. Akıllı bir yabancı
da duygularını kendisine saklar, çenesini de
kapalı tutar. Öğretmenleri değiştiremezsin,
müdürleri değiştiremezsin, insanları değiştiremezsin. Sadece onlara gülersin, hepsi bu.
Amerikalılar beni güldürürler o kadar. Senin
yerinde olsaydım onlarla uğraşmaz güler geçerdim. Ben öyle yapıyorum.”
Bu olay Saroyan’a farklı bir kimlikli olduğunu öğretir.
Köklerini arayan, kültürünü canlı tutan
Saroyan, düşünce dünyasında yaşadıklarını;
gezerek, görerek, tadarak da yaşadı.
Atalarının yaşadığı yerleri görmek için ilkin 1935 yılında Ermenistan’a gitti. Yabancı
idaresi ile bağımlı olsa da, kendi vatanında yaşayan kalabalık bir Ermeni toplumu arasında
bulunmak onu çok mutlu etti.
Ailesinin yaşadığı şehir Bitlis’e 1964 yılında geldi. O zaman elli altı yaşındaydı. Buraya
geldiği zaman yanında gazeteci-fotoğraf sanatçısı Fikret Otyam ve Bedros Zobyan vardı.
Saroyan’ın bu gezisini Fikret Otyam, Cumhuriyet Gazetesi’nde (7 Haziran 1964 son yazı).
Bedros Zobyan, Ermenice yayınlanan Marmara gazetesinde, seyahat intibaları olarak
yayınladılar.
Bitlis’e girerken büyük bir heyecan duydu. Van’da iken Bitlis’te kendisi için resmi bir
karşılama hazırlandığını duymuş ve memnun
olmuştu. Bitlis’e 10 kilometre kala yol tabelasının yanında fotoğrafları çekildi. Saroyan,
yolun son bölümünde, arabayı kendisi, kullanmak istemişti. Bir yandan heyecanı için
özür diliyor, bir yandan da önü alınmaz biçimde terliyordu. Bitlis’e girişinde, kentin ileri
gelenleri de dahil olmak üzere kalabalık bir
halk ellerinde dağ çiçekleri ile onu karşıladı.
(Amerika’dan Bitlis’e William Saroyan, Aras
yay.2008,s.109)
Valiliği ve Belediyeyi ziyaretten sonra sıra
şehrin gezilmesine geldi.
Şehre tepeden bakan Sapkor mahallesinin
onun ata yuvası olduğu söylendi. Çünkü burada yoğun bir Ermeni nüfusu yaşardı. William Saroyan babasının evinin neresi olduğunu
tam bulamadı. Ancak orada yaşayan yaşlı bir
kürdün gösterdiği bir yerin önünde duruldu.
Evden artakalan bir taş ocak, bir yarısı yıkık
duvar, bir de pencere vardı.
Yolda, yanındakilere dönerek, “Bugün hayatımın en önemli günü “ dedi. Şehre hakim
olan bir noktada bir taşın üzerine oturdu ve
düşüncelere daldı. Evet, Bitlis’i bulmuştu.
Bitlis Kalesi’ne tırmandı ve orada bir yerliden bir uzunhava şarkı dinledi, mutlu oldu.
Bir ara, o sıra evleri satın alıp Bitlis’e yerleşmeyi bile düşündü. İsterse, Belediye her türlü
kolaylığı göstermeye hazırdı. Ama dağlarda
dolaşıp ailesinin hayaletleriyle başbaşa yaşayan garip bir Amerikalı yazar haline geleceğini sezince, bu düşünceden vazgeçti. Sonuçta
geçmişte yaşayıp olmayacak şeyleri ummaktansa, gezi sonrasında da, öncesinde olduğu
51
gibi zihnindeki Bitlis’i, gerçek Bitlis olarak bir
yerlere yerleştirdi…
Gittiği her yerde Bitlis’i yaşatabilmekten başka çaresi olmadığına kanaat getirdi.
(Amerika’dan Bitlis’e … s.111-112)
Onun anılarına tekrar dönelim :
“Sonunda Bitlis’teyim. Babam Armenak’la,
annem Takuhi’nin, babamın babası Bedros’la,
annesi Hıripsime’nin, annemin babası
Minas’la, annesi Lusintak’ın doğdukları yerdeyim. Hassas bir Türk’ün elinden çıkmış, şekerli, taze, enfes çaydan içiyorum. Annem ve
büyükannemin yaptığı ekmeğin aynısından
yiyorum ve o hep sevdiğimiz beyaz peyniri
Bitlis’in çayırlarından gelen gerçek yeşilliklerle tadıyorum ve bunlarla ne yapacağımı
bilemiyorum. Bu kadar şeyi nasıl yaşayacağımı bilemiyorum, hepsi bu. Burada gördüğüm herkesi sevdim, onlar da uzun zamandır
Bitlis’te yaşıyorlar; buradaki hayatı umutsuz
hale getirip Minas’ın Lusintak’a “Burayı terkedip Amerika’ya gidelim, burası artık bize göre
değil” dedirtenin, illa ki bu insanların büyükbabaları olduğunu düşünmüyorum. Sonra
Minas öldü ve Lusintak gerçekten de aileyi
buradan götürdü ve böylece ben burada değil,
Fresno’da doğdum…. Burayı neden terkettik?
Gidenlerden daha fazla Ermeni Bitlis’te kalmadı mı? Öyleyse biz neden gittik? Şunu bilmek
istiyorum: Ölmek üzere olan büyükbabam
Minas genç karısına neden aileyi Amerika’ya,
Kaliforniya’ya taşımak gibi zor bir görev verdi?” (W.Saroyan, “Bitlis”, Armenian Tragedy
içinde, ed. D. Kouymjian (Fresno:California
State University Press, 1986),s,10)
Saroyan, Bitlis’e yaptığı bu özlem seyahatinden sonra (1964) yazmaya söz verdiği “Bitlis” oyununu yıllar sonra ancak 1975
yılında tamamlar. Bu kısa oyun, onun Bitlis
hakkındaki izlenimlerini ve düşüncelerini
yansıtmaktadır. Neden yazmak için bu kadar
yıl bekledi? Paris’te, 23-29 Mart 1975 tarihleri
arasında tamamlamasının o yıllarla ve diasporanın isteğiyle bir ilgisi var mıdır ? Bu soruya
herhalde hiç cevap veremeyeceğiz.
Bu oyundan ilginç birkaç alıntı yapalım:
“… Saroyan’ların evini, görmek istiyordum, oysa tek gördüğüm, yamaç gibi bir yerde
duran küçük bir ocaktı. O ocağın bizim olduğundan, ya da kare şeklinde bir araya gelerek,
ortada geniş bir avlu oluşturan sekiz Saroyan
evinin bir parçası olduğundan bile emin değildim.”
“… Türkler ve Kürtler bizi seyrediyor. Babalarımızın gömdüğü altınları çıkarmaya geldiğimizi düşünüyorlar, Ulu Tanrım! Onları
kulaklarınla duydun.Ara, seni bilmiyorum
ama ben buradan göç etmiş olduğumuz için
neredeyse memnunum.”
“… Bitlis’i istiyorum. Bitlis’te yaşamak,
yürümek, yemek, içmek, uyumak istiyorum.
Yarın Diyarbakır ya da Dikranagerd yolunda
olacağız, oysa ben Bitlis’te kalmak isityorum;
görünüşe göre, sonsuza dek. Burada ölmek ve
ölülerimle birlikte olmak istiyorum.”
“… Amerikalılar burunlarını sokmasa Bitlis, şu anda Sovyet Ermenistan’ının bir parçası
olabilirdi. Bilmiyorum, buradan ayrıldığım
için kendimi çok üzgün hissediyorum ama,
aynı zamanda burayı geride bıraktığım için
de memnunum. Gelmeli ve görmeliydim,
gördüm. Hem üzgün hem de ayrıldığım için
memnunum. Ama bundan fazlası var, beni tedirgin eden bir şey var ve bunun ne olduğunu
bilmiyorum.
52
Ne bu? Ne?”
“… Bitlis yalnızca bizim değil, aynı zamanda onların da, özellikle şu an şehrin her yerinde ve çevresindeki köylerde yaşayan Kürtlerin. Ermeni , Kürt ya da Türk, sen burada
doğmuş ve burada yaşıyor olsaydın da burası
sadece senin olmayacak, onların da olacaktı,
aynı zamanda istilacıların da, yolcuların da
ve büyük ölçüde kendi kendinin de olacaktı.
Bu tuhaf bir gerçek, bir sır….” (Amerika’dan
Bitlis’e William Saroyan adlı derlemenin içinde “Bitlis” adlı oyunu 73-90. sayfalar arasında
yer alır.Aras yay.,İstanbul 2008)
Unesco, 2008 yılında, doğumunun 100.yılı
olması dolayısıyla bu yılı William Saroyan’ı
anma yılı olarak ilan etti.
Türkiye’de yapılan etkinlikler arasında gözen çarpan iki etkinlik vardı. Birincisi: Yayınlanan “Amerika’dan Bitlis’e William Saroyan”
adlı derleme kitapta birçok değerli Ermeni ve
uzman yazarlar katkıda bulundular (Aras yayınları, İstanbul.2008,272s.)
İkincisi: İstanbul’da Tophane’de açılan sergidir. “Fresno-Bitlis, Yerevan-Neresi Sıla, Neresi Gurbet” adlı bu sergide Ara Güler, Bedros
Zobyan, Bağos Boğosyan ve Fikret Otyam’ın
çektiği fotoğraflar sergilenmişti. (Aras yayıncılık, Anadolu Kültür ve Karşı Sanat İşbirliği
İle.)
Bir William Saroyan Müzesi açılmasına
kamuoyundan, özellikle Bitlis’ten tepkiler geldi. Bitlis’te, 1.Dünya Harbinde Ermeni Çetelerin Katliamına Uğramış Mağdurlar Derneği,
Bakanın görüş ve teklifini reddetti. Bunun
yerinin Bitlis değil Amerika olduğunu, zira
Saroyan’lar Tehcir’den 10 yıl önce Amerika’ya
göç etmişlerdir, denildi. (internet, haberler.
com.19 Kasım 2008, Cihan Haber Ajansı
19.11.2008 den naklen)
Görüşümüze göre William Saroyan gibi
büyük bir yazarı görmezden gelmek ve hiçbirşey yapmamak, kültür zenginliğimiz için
bir eksiklik ve haksızlık olur. Türk aydınlarının, kendi yazarlarını tanımaları kadar, ünü
Dünyaya yayılmış olan yazarları ve düşünürleri tanımaları da evrensel kültüre açılmayı ve
ufuklarının genişlemesini sağlar.
Bitlis’te, Bitlis Eren Üniversitesi içinde kurulabilecek olan bir “William Saroyan Araştırma Merkezi” hem bize kültürel zenginlik
sağlar hem de Türk-Ermeni İlişkilerine sıcaklık ve yeni bir ivme katar.
Saroyan Baba ocağında şu sözü söyledi ;
“Bir Amerikalı’yım ama, bir Bitlisli olduğumu hiçbir zaman unutmadım” (Cumhuriyet Gaz.7.Haz.1964)
Basında da yazıldığı gibi bu yıl Kültür ve
Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay, “Ermeni
asıllı William Saroyan’ın Bitlis’teki evinin restore edilerek müze yapılmasını söylemiştir.
Bu fikir Ermeniler tarafından memnuniyetle karşılanmıştı. (Markar Esayan, Saroyan ve
Gomides, Taraf Gazetesi, 20.10.2008)
53
Kamran İnan Heykeli
Burhan CENKÇİ
Tatvan Eski Belediye Başkanı
“Bir ülkede namuslu kişiler en az
namussuzlar kadar cesur olmadıkça
o ülke için kurtuluş yoktur”
İsmet İNÖNÜ
Kamran Bey ile 1965 yılında Cenevre’de
tanıştım. Kendisi Birleşmiş Milletler Cenevre
Ofisi nezninde Türkiye Temsilcisi Büyükelçi
idi.
O zamanlar ben İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesinde öğrenci idim. Zürich’teki
“Eding Teknik Yüksek Okulu”nda altı aylık
burs kazanmıştım. İsviçre’ye kadar gelmişken
bir de Cenevre’yi görmek istedim.
Kamran Bey’den telefonla randevu aldım.
Beni Birleşmiş Milletlerdeki Ofisinde kabul
etti. Bir de öğlen yemeği yedirdi. Beni tanımıyordu. Ama aile çevremden bazı isimleri yakından tanıyordu. O günlerde ben çiçeği burnunda bir üniversite öğrencisi idim. Kamran
İnan’ı değerlendirecek kültür düzeyine sahip
değildim. Bir diplomattan çok, konusuna hakim, uluslar arası dersini veren çok ağırbaşlı
bir hoca gibi geldi bana…
Daha sonraki yıllarda gerek Türkiye’de ve
gerekse yurt dışında pek çok büyükelçi ve
diplomat tanıdım. Bunlardan bir kısmı ile yakın arkadaşlığım, dostluğum oldu. Dışişleri
Bakanlığı bürokratları içinde çevrem genişledikçe, Kamran İnan’a olan saygım yükselen
bir grafik çizmeğe başladı. Gün geldi ki O’nun
Hariciye Bakanlığımızda bir dönemin idol’ü
ve bir dönemin tartışılmaz duayeni olduğunu
gördüm…
Dinleyin şimdi: 1974 yılında Fransa’da
Fransız Hükümeti’nin burslu mastır öğrencisiyim. Türk Askeri Kıbrıs’a çıkartma yaptı.
Başbakan Bülent Ecevit Türk tezi’ni yabancı
devletlere anlatmak için parlamenterleri görevlendirmiş. Bitlis Senatörü Kamran İnan
Bey de Paris’e geldi.Fransız Devlet Televizyonu 2. Kanalı Sayın İnan ile canlı röportaj ya-
pıyor, biz de televizyondan izliyoruz. Kamran
Bey neden Türk askeri’nin Kıbrıs’a çıktığını ve
Türk tezi’ni anlatıyor. Fransız spiker araya girip bir sual sordu:
“ Sayın Senatör, Kıbrıs’ta Garantör Devlet olan İngiltere Kıbrıs’a çıkartma yapılmasına karşıdır. Avrupa Ortak Pazar Topluluğu
Devletleri (Avrupa Birliği o zamanlar ‘Avrupa
Ortak Pazarı’ idi) Kıbrıs’a çıkartma yapılmasına karşı. Ya Avrupa Ortak Pazar Ülkeleri
Yunanistan’ın yanında size karşı bir savaşa girerse… Siz Avrupa Topluluğundan korkmuyor
musunuz?”
“Bey!... Bey!... Beni dinle lütfen… Avrupalıları Türk tehdidi ile korkutan ilk kişi Avrupalıların ‘Kanibal’ dedikleri Hun İmparatoru
Atilla’dır. 453 yılında Roma kapılarına dayandı. 11. yüzyılda Selçuklular İznik’i alıp İstanbul kapılarına dayanınca Avrupalıların Haçlı
Seferleri başladı. 1444 Varna’da, 1448 yılında Kosova’da Osmanlı Ordusuna yenildiniz.
1453’te İstanbul’un Fethinden sonra Türk tehdidi daha da büyüdü. Avrupalılar ‘bu Dünya
Türklerin, Ahiret bizimdir’ demeğe başladılar.
Türk korkusu ortaya yepyeni fikirler atılmasına
sebep oldu. Bohemya Kralı George Podiebrad
1462 yılında Avrupa’da hem iç barışı sağlamak
hem de Türkleri kovmak için bir ‘Avrupa Birliği’ kurulmasını teklif etti. Bohemya Kralı bu
projesini gerçekleştiremeden 1471 yılında öldü.
Kral Podiebrad’ın düşünceleri Avrupalı Aydınlar tarafından zamanla geliştirildi ve bugünkü
‘Avrupa Birliği’ olarak ortaya çıktı. Avrupa,
Türklerin korkusundan birleşti. Bizden bu denli korkan Avrupa’dan biz ne diye korkalım? Bizim lügatimizde korku yoktur.”
Diplomatik kurallar dışına çıkan böyle bir
yanıt karşısında canlı yayındaki spikerin düştüğü sıkıntıyı düşünebiliyor musunuz? İşte
Kamran İnan budur… Zeki, onurlu, ve gururlu. Yıllar yılı Türk dış politikası hep onunla
kişilik kazanmıştır.
54
Tüm dünya diplomatlarının her zaman her
yerde hayranlıkla izlediği, saygınlıkla dinlediği Kamran İnan, Bitlislidir. Bitlis’in Gayda Köyünde doğmuştur.
Her Parlamenter’in Başbakan Turgut
Özal’ın etrafında el-pençe durup bir şeyler
beklediği günlerde Başbakan’a yaptığı uyarıya
bakınız:
“Beyefendi, küçük adamları büyük koltuklarda oturup büyümesini bekliyorsunuz,
ama kayboluyorlar.”(1)
Biz Bitlisli olarak Kamran İnan’ın değerini
henüz anlamış değiliz. Oğlumun işi, kızımın
tayini”, adam kayırma talepleri, Devlet ihalelerinden pay, Sayın İnan bu işlerin adamı değil.
O doğru bildiği yolda yürür. Bu yüzden yedi
düvel’in benimseyip hayran hayran izlediği
şahsa biz sahip çıkmıyoruz. Çıkamıyoruz…
Değerli hemşerilerden kimse kırılmasın,
kimse gücenmesin. Kamran İnan milleti için
var. Kamran İnan devleti için var. O, kişisel
sorunların, kişisel davaların adamı değil. Bu
O’nun yaşam felsefesidir. Bu O’nun dünya görüşüdür. Bundan gurur duyalım ve soralım:
Parlamento’da Kamran İnan gibi 20 Parlamenter olsaydı Türkiye ne olurdu?
YAZAR KAMRAN İNAN
O, içinde yaşayıp büyüdüğü Doğu ile Batı
kültürü farklılıklarını bir potada harmanlayıp
yeni yeni dinamizmler yaratıp bunu topluma
yansıtmanın özlemini çeken bir bilge kişi’dir.
Çağdaş ve Onurlu bir Bitlisli, bir Türk yurttaşı olarak dürüstlük ve erdemi hep ön planda
tutmuştur.
O’nun kişiliğinde çıkarcılık yoktur…
Devletin ve milletin parasını çalmak
yoktur.
Sahtekarlık, yalan söylemek, aldatmak yoktur.
Dini sömürerek oy avcılığı yapmak
da yoktur.
O kendisini devletin kalkınmasına,
halkın mutluluğuna adamış erdemli bir siyasetçidir. Asla batı hayranı bir kişi olmamıştır.
Türk olmaktan öğünen, Türklüğü ile gurur
duyan bir kişidir.
dı
Kamran İnan’ın eserlerinden birkaçı:
‘Dış Politika 2004 yılında yayımlandı
- ‘Türkiye Gerçeği 2005 yılında yayımlan-
- ‘Siyaset Yılları 2006 yılında yayımlandı
- ‘Hayır Diyebilen Türkiye 2006 yılında yayımlandı
- ‘Senatör 2007 yılında yayımlandı
Yazdığı kitaplarda hemen göze çarpan iki
şey var:
1) Kendisini ülkesine ve halkına karşı sorumlu hisseden bir büyük devlet adamlığı.
2) Özü-sözü aynı olan bir siyasetçi portresi.
POLİTİKACI KAMRAN İNAN
1960’lı yıllardan sonra Türkiye’de devleti soymak başarılı olmanın ve zeki olmanın
ölçütü olarak görülmeğe başlandı. Tez elden
köşe dönmek için işadamı+siyasetçi+bürokrat
işbirliği bu tarihlerde başladı.
Kamran İnan, 14 Ekim 1973 Senato Seçimlerinde Bitlis Senatörü seçildi. Hem de
Süleyman Demirel’in Genel Başkanı olduğu
Adalet Partisi’nden… O tarihte Adalet Partisi Bitlis Milletvekili olan rahmetli Zeynel
Abidin Gaydalı’nın bu tercihte mutlaka etkisi
olmuştur.
Kamran İnan ismi ilk günden itibaren Süleyman Demirel ve çevresini tedirgin etmiştir.
Sayın İnan’ın Senatör seçilmesi bu tedirginliği
iyice arttırmıştı. Çünkü 2-3 yabancı dil konuşan, Uluslararası üne sahip, İsviçre’de okumuş, dürüst, ve kültürlü bir diplomatın ileride
Adalet Partisi yönetimine aday olacağı açıktı.
O tarihlerde bazı partilerin yönetim felsefesi, “Devletin malı deniz, yemeyen domuz”
tekerlemesi ile özetlenebilirdi. Şimdi ise, partiye yeni bir bakış açısı getirebilecek, Devlet’e
sahip çıkabilecek biri aralarına katılmıştı.
O’nu daha başlangıçta çatır çatır yemek, parti
üst yönetimine ve Sayın Süleyman Demirel’e
kalmıştı. Ünlü düşünür Leviathan “insan
insan’ın kurdudur” diyor.
55
İNAN, Adalet Partisi’nin Süleyman
Demirel’in Başbakanlığında Milli Selamet
Partisi ile 1977 yılında kurulan Koalisyon Hükümetinde “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
oldu. O günlerde Enerji Bakanlığı insan harcama bakanlığı idi. Devletin 70 cent’e muhtaç
olduğu günlerdi.
Benzin yok… Mazot yok… Gazyağı yok…
Fuel Oil yok… Döviz yok…
Daha sonraki yıllarda Sayın Turgut ÖZAL
döneminde devlet bakanlığı yaptı. Çeşitli nedenler Sayın Kamran İnan’a çok başarılı olacağına inandığım Dışişleri Bakanlığı’na getirmediler.
Hiç düşündünüz mü? Aynı Kamran İnan
Bitlis doğumlu olmasaydı, günümüz politikacı
tipine biraz benzeseydi ne olurdu? Türkiye’de
en çok dışişleri bakanlığı yapan biri olurdu.
Avrupa’da doğsaydı kaç kez başbakandı, devlet başkanıydı. Buna hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Batlıların “HYPOCRISIE” dedikleri iki
yüzlü politikayı bilmeyen Sayın İnan, 1978 yılında Adalet Partisi Genel Başkanlığına aday
oldu. Kendisini destekleyen, kendisini ayağa
kaldıran partililerin iki yüzlülüklerini ve kolayca satın alınabileceklerini düşünmediği
için adaylığı kabul etti. Aday olurken,
- Vatanı yiyen, yemek isteyenler kadar
vatanını seven, kavgasını verenlerin olmasını hep temenni etmişimdir. Hepimiz vatana
borçluyuz; bazı hayırsız evlatların borcunu tanımaması bir şey değiştirmez. Bu derece derin kökü, büyük bir tarihi bulunan insanların
kötümser olmaya kompleks duymağa hakkı
yoktur. Türkiye için, yarınlar için ayağa kalkmak, seferber olmak zamanıdır. 70 milyonun
kucaklaşmasına, el ele vererek geleceğe yürüme zamanıdır. (2)
Kamran İnan o tarihlerde Adalet
Partisi’nin yapısal bozukluğunu görerek yola
çıkmıştır. Ne var ki, karşısında rakip olan bir
Makyavel’cidir. Makyavel, “gaye her vasıtayı
meşru kılar” demiştir. Kamran İnan’ın yukarıdaki sözlerine karşılık rakibi Sayın Demirel
ne diyor? (3)
“Ben 40 yaşında bir adamdım. Hiçbir
seçimde kitlelerin karşısına çıkmamıştım.
Hatip değildim. Argumantasyoncuydum.
Türk Siyasi hayatına yeni bir üslup getirdim”
Fransızların çok güzel bir atasözü var: “Demir
testi cam testiye karşı”. Elbette kırılan cam
testi olacak…
KAMRAN İNAN HEYKELİ
Isparta’ya yolu düşenler bilir. Kent merkezinde 10 metre yüksekliğinde bir Süleyman
Demirel heykeli var. İstanbul Küçükyalı’da
(Maltepe) Adnan Kahveci’nin heykeli var.
İran’ın İsfahan Kentinde bile Şair Şirazi’nin
heykeli var.
Sayın Kamran İNAN, BETAV’ın kurucularındandır. Ben şimdi BETAV’a Bitlis’e Kamran İnan heykelinin dikilmesini öneriyorum.
O, doğru bildiği yolda yürüyen, devletin ve
milletin çıkarlarını kendi çıkarlarının üstünde tutan bir BİLGE KİŞİ’dir. O, günümüzün
modern Hazreti ÖMER’idir.
Bu satırların yazarı hiçbir zaman Sayın
Kamran İnan’ın siyasi görüşlerini paylaşmadı.
Cenkçi ailesinden hiç kimse de Sayın İnan’ın
siyasi çizgisinde gitmedi. Bizden ayrı bir siyasi
görüşü var diye Sayın İnan’a sahip çıkmayacak
mıyız?
Biz burada bir kişinin siyasi çizgisini, siyasi düşüncelerini tartışmıyoruz. Biz burada;
- Çağdaş ve onurlu bir diplomattan,
- Dürüst ve erdemli bir politikacı’dan,
- İlkeli bir büyük devlet adamından bahsediyoruz.
Gayri, O’nun kavgasını onurlandırma zamanı geldi…
BETAV’ın Sayın Yönetiminin bu önerimesıcak bakacaklarını umuyorum.
56
Kaliteli Bir Yaşam İçin
Atilla GÜLSAR
Bursa İl Milli Eğitim Müdürü
U
çaktan bakıldığında, “Bitlis” bir bütün olarak, Allah’ın bütün nimetlerini sergilediği muhteşem bir nimetler yumağı,
gibidir. Gözlerimi kapatıyorum ve hayalin
alabildiğince düşünüyorum: ‘Nemrut eteklerinde, Tatvan’dan ve Ahlat’tan Nemrut Kriter
Gölüne kadar uzanan teleferik hattı’. Beyaz
örtü üzerinde, yedisinden yetmişine kadar,
insanların kimisi kayaklarla aşağıya doğru
iniyor; kimisi telesiyejle yukarı doğru çıkıyor.
Mutluluk, insanların gözlerinden okunuyor.
Yerli, yabancı, binlerce insan doğanın ihtişamı
karşısında mest olmuşlar. Van Gölünün kenarında, yedi yıldızlı oteller, inci gibi dizilmiş
sanki. İnsanlar, gelen misafirleri memnun etmek için, bir koşuşturma havasında. Nemrut
ve etekleri, bundan yüzyıl önce olduğu gibi,
yeşilin bütün tonlarını yansıtıyor: sakız, meşe
ve gürgen ağaçlarının rengarenk cümbüşünü
gösteriyor. Her taraf, orman.
Kayakla, Nemruttan aşağı inerken,
‘Allah’ım, bu, nasıl manzara! Acaba, burası
cennet mi?’ diyerek, ağaçların arasından bir
kuğu gibi, süzülüyorum. Karşımda Van Gölü,
mavinin bütün tonları, koyu mavi, açık mavi,
turkuaz renkler, içimi okşuyor; sanki bir saniye sonra, göle düşeceğim gibi. Karşıda, Garçigan Dağları, bütün heybeti ile kendisini gösteriyor. Balta girmez ormanlar, sahile kadar
iniyor, sanki Van Gölünden ağaç fışkırıyor.
Böyle bir kayak pistini, dünyanın hiçbir
yerinde görmedim. Bir volkanik göl, aynı yerde, buz gibi su; yanı başında da seksen derece
sıcak su. Kar yağıyor, macera isteyenler, balıklar gibi, bir sıcak suya; bir soğuk suya girip
çıkıyorlar. Gölü çevreleyen yamaçlarda, balta
girmeyen ormanlar ve bu ormanlarda ağaçların renk cümbüşü. Kar kalınlığı, üç metre.
Oksijeni, bol hava. Havada, hiçbir, kirlilik
belirtisi yok, tertemiz adeta. Havayı içinize
çektiğinizde, mutluluktan mest oluyorsunuz.
Ahlat’a inen pistin uzunluğu, tam otuz kilometre. Türkiye’deki pistlerin, en uzunu neredeyse.
Van Gölü, bütün ihtişamı ile, kucağını, size
açıyor. Bu muhteşem manzara, geceye dönüşüyor. Gece sahilden Nemrut’a kadar, binlerce insan, dünya kış olimpiyatlarındaki havayı
anımsatıyor. Mehtap, bütün parlaklığı ile gölü
ve dağı aydınlatıyor. Tüm coşkusuyla meşaleli gösteri, mehtapla birbirini tamamlıyor. Ay,
Bitlis kadar güzel; Bitlis, ay kadar güzel.
Kayakla, Ahlat’a doğru, son sürat iniyorum. O kadar süratliyim ki, kayağı, durduramıyorum. Ani olarak, kendimi Karmuç
Çayının soğuk suları içinde, buluyorum. Su,
soğuk; ama üşümüyorum, çünkü binlerce inci
kefali balık, etrafımı çeviriyor ve güle oynaya,
bana: ‘Hoş geldin,’ diyorlar. Sanki, kendilerine yabancı hissetmiyorlar; aksine ‘Buraların
kokusu geliyor,’ der gibiler, beni kokluyorlar,
öpüyorlar. Hasretliklerini gideriyorlar. Sudan
çıkıyorum.
Zaman, yaz mevsimine kayıyor. Karmuç
Köyünün yamaçları, üzüm bağları, sarıdan
siyaha; şaraplık üzümden yemişlik üzüme kadar çeşit çeşit. Az ilerlediğimde, Ali dayının,
cemoşları (mandaları) sürü halinde böğürerek, bataklıkta, besleniyorlar Çubuklunun
rampayı çıktığımda, gözün alabildiğince geniş
bir alanda, tarihi Ahlat’ın önemli bir taşınmaz
eseri olan Selçuklu meydanlık mezarlığı, dimdik duruyor. ‘Ben, Türklüğün tapusuyum,’
derken, bu sesi, yakından duymak isteyen
yerli ve yabancı turistler, meydanlık mezarlığını doldurmuş, yedi metre uzunluğundaki
taşların dibinde bekleşirken, geçmişle ve taşların diliyle konuşarak, hoşamedi ediyorlar.
Van Gölünde yüzmekten saçları sararan,
o, Türkçesi güzel çocuklar, tatlı bir ses tonuyla mezarlıkla ve Ahlat’ın tarihi ile ilgili bilgi,
veriyorlar. Yollar, duble beton asfalt, mezarlık,
57
gelin duvağı gibi Ahlat taşı ile süslenmiş; temizlik ve düzeni görenler, hayran hayran çevreyi seyrediyorlar.
Başımı, biraz kaldırdığımda, Bayındırhan
Kümbeti, sanatsal ihtişamı ile ‘Ben, buradayım, zamana meydan okuyorum, geçmişimle
gelecek arasında en güzel kaynak yapı taşıyım,’
diyor. Biraz daha yukarı baktığımda, Tahtı
Süleyman’ın, ‘İkikubbenin Cennet Bahçeleri’,
kendisini gösteriyor. Utancından yanakları kızaran kayısılar, ekşi erikler, elmalar, armutlar,
cevizler, şeftaliler, kirazlar, vişneler, dutlar ve
envai türlü meyve ağaçları, ağaçlar zırıkçı gibi
tutmuş, dünyanın en kaliteli meyveleri. Meyve bahçelerinde, kara kaş; kara göz, bazıları
esmer; bazıları sarışın, cennet bahçelerindeki
huriler gibi Ahlat dilberleri, meyve topluyorlar. Meyve bahçelerinin kenarlarında, tırlar
toplanıyor, meyveleri bekliyorlar. Bazı tırlar
dolduğunda, hemen pazara veya soğuk hava
depolarına yönleniyorlar.
Bu bahçelerin nasıl oluştuğunu, merak
ediyorum. Türkiye’nin en iyi ziraat mühendisleri, buralara getirilmiş, bilimsel olarak,
yeni projeler yapılmış ve kısa sürede kalite yakalanmış, diye düşünüyorum içimden. Bütün
çiftçiler, eğitimden geçirilmiş. Verilen teşvikler, amaca uygun olarak kullanılmış. Paraları,
kimi Ankara bürokratları da yememiş; halkta
yememiş ve yatırım amaçlı kullanılmış. İlerlemeye, devam ediyorum. Ahlat taşından yapılmış görkemli evler, taşın her rengi var burada. Beyazı, siyahı, grisi, kahverengisi ayrı bir
sanatla birleşip, genel bakıldığında, adeta bir
açık hava müzesini andırıyor.
Öz Türkçe konuşan, masum, cana yakın
insanları iklimin ve yörenin inadına sakin ve
yumuşak bir ses tonuyla ‘Babam hoş geldin,
sen, kimlerdensen?’ demelerine rastlamak ise,
bir başka güzel. Belini, Van Gölünün yamacına yaslamış, göle, yukarıdan bakıp, sen menim gözeller gözeli denizimsen derken, denizde, yelkenliler, su kayağı sporu yapan sporcular, ayakla çalışan tekneler, sürat motorları,
jet skilerle, denizin ve yazın tadını çıkarmak
isteyen bütün insanlar, kaliteli yaşamın zevki-
ni yaşıyorlar. İnsanlar, temiz ve asil; sokaklar,
tertemiz; sahil ve deniz, yemyeşil; doğa, temiz;
hava, her çeşit taze ve natürel meyve kokuları
ile dolu ve Ahlat’a kuşbakışı tepeden bakan,
bir zamanlar maddi olarak Ahlat’ı koruyan,
şimdi de manevi koruyucu olarak kendisini
hissettiren, büyük sahabe Abdurrahman Gazi
Hazretleri.
Birden kuşlar gibi uçarak, şarkın yalçın
kayalıklarının başına konuyorum.,.Sivri dağlar, derin dereler tabiat, çok haşin ve acımasız,
yol vermiyor… Bu haşin tabiat içinde, yerde
insan suretinde gezen melekler, görüyorum.
Hizan insanı, yumuşak karakterli ve dürüst.
Hatta o kadar dürüst ki, kendi tarlasına giderken, hayvanının ağzını bağlayıp, başka tarladan otlayıp, başkasının hakkına geçmeme düşüncesinde, olmak kadar, dürüst.
Dağlar taşlar ağaç: asırlık ceviz ağaçları,
dünyanın en kaliteli cevizi, natürel tadı damakta yarım saat süren karçın (armut) kirazlar, bambaşka lezzette, turş elma, muhteşem
kalın kabuklu fındığı, garzen üzümü ve doğal
ortamda yetişen çok kaliteli Hizan balı ve yatılı bölge okulunun altında büyük bir tır parkı
içinde hasat bekleyen tırlar. Arı gibi çalışan,
mahcubiyetinden boynu bükük, saf, temiz
hanımların başlarında tülbent, erkekler, agalli. Herkes, bir gayeye doğru yürüyor: naturel,
kaliteli, bol ürün yetiştirip, kendisine yetecek
ve insanca yaşam standartlarını yakalamış bir
Hizan oluşturmak.
Oradan havalanmak, istedim. Tatvan’a,
Bitlis merkeze, Mutki’ye, Güroymak’a,
Adilcevaz’a, ama hostesin anonsu ile bu tatlı
hayali, başka bir zamana ertelemek zorunda
kaldım. Bunlar hayal değil, milletin her ferdi,
gencinden yaşlısına; işçisinden, memuruna;
doktorundan öğretmenine; ev hanımından,
tüccarına kadar hepimiz, birlikte çalışmalı,
yüreklerimiz birlikte atmalı, heyecanları birlikte yaşamalı, acıları birlikte yok edilmeliyiz.
Kısacası, hedefler ve hedefe giden yollar, bir
olmalıdır. Aydınlar, yol gösterici olmalı; devlet te, devlet olmalıdır.
58
Üniversitelerimizde Bitlis Konulu Bilimsel Çalışmalar
Doç. Dr. Müfit Selim SARUHAN
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
[email protected]
B
ETAV dergimizin XVI. sayısı yayımlanırken Bitlis hakkında, üniversitelerimizde yapılan çalışmaların başlıklarını bu
sayıya hazırlamakla, bilimin, bilim insanlarının ve Bitlis’in bir nebze olsun saygınlığını yenilemek istedim. Bilimin sürekliliğinin
güvencelerinden biri de bilim insanlarının
takdir edilmesidir. Bu yazıda, Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde farklı bilim dallarında,
değerli akademisyenlerin danışmanlığında
hazırlanan Bitlis konulu, sosyal ve fen bilim
alanlarıyla ilgili çalışmaları bir arada görmüş
olacaksınız. İsimleri ve çalışmalarına ulaşamayıp yer veremediğimiz akademisyenlerimiz olduysa hoşgörülerini diliyorum.
Bitlis konulu bilimsel çalışmalarımızdan
haberdar olarak, geçmişe olan şükran duygularımızı ifade ediyor ve gelecek nesiller için
ise yeni çağrışımlar oluşturması dileğimizi
tazeliyoruz. İnsanlığın gerçek mutluluğu, bireysel ve toplumsal aydınlanmasının yegâne
kaynağı, bilimdir. Bilim, aydınlığa, özgürlüğe
açılan tek kapıdır. Bilgi, anlamdır. Anlam ise,
karanlıktan kurtuluştur. Karanlık ise yoklukla
özdeştir. Bilim ise, gerçek var oluştur.
Aşağıda ayrıntılarını bulacağınız bu çalışmaları yapan akademisyenler ve bilim insanları, Bitlisimize en somut, yaratıcı ve yarınlara
taşıyıcı katkıları yapmışlardır. Bir kimsenin
yaşadıkça mutlu ve huzurlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendinden sonraki
nesil için çalışmasıdır. Güzel sözleri düşünceleri dinlemek, duymak, okumak çok güzeldir.
Asıl güzel olan, önemli olan duyulanı, yararlı bulunanı eyleme dönüştürmektir.
Ne mutlu kendini tanımak için çalışanlara, çünkü kendini tanıyıp anlayan tüm evreni
anlar, kendi içine dönüp, iç dünyasını gözlemleyen kişi, dış dünyaya, anlam ve yaşamın
tekrarlardan ibaret görünen boyutuna yeni
heyecanlar katar.
Bitlis’e çalışmalarıyla hizmet eden bilim
insanlarına ve onlara öncülük eden öğretim
üyelerimize şükranlarımızı sunuyoruz. Bu vesileyle hatırlatmak isterim ki, Evliya Çelebi,
(ö.1682) Seyahatname isimli eserinde; Bitlis
halkının çok zeki olduğunu ve Bitlis halkının
bilime karşı yetenekli ve istekli olduğunu dile
getirmiştir. Bu tespitlerimizden sonra söz konusu yayınları vermeye çalışalım.
Üniversitelerimizde Bitlis Konulu Bilimsel
Çalışmalar
Bu bilgileri YÖK Ulusal Tez Merkezinden
derledim. (http://tez2.yok.gov.tr/)
1) 730 Numaralı Van, Adilcevaz, Muş ve Bitlis
Livaları Tımar İcmal Defteri (1-Ahmet dönemi) Orhan Kılıç ,1989
Danışman: Y.Doç.Dr. Abdulkadir Yuvalı
Yer Bilgisi: Fırat Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü •
Tarih Anabilim Dalı •
2)Van ve Bitlis vilayetleri askeri istatistiki
Hamid Pehlivanlı ,1986,
Danışman: Doç.Dr. Refet İnanç
Yer Bilgisi: Ankara Üniversitesi
• Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü •
59
3) Bitlis-Zağros bindirme ve kıvrımlı kuşağının sismotektonik özellikleri
10) Bitlis ili Ahlat ve Adilcevaz ilçeleri sulama
tesislerinin incelenmesi
Haluk Eyidoğan ,1983
Ali Yazıcı,1994
Danışman: Prof.Dr. Nezihi Canıtez
Danışman: Y.Doç.Dr. Ş. İsmail İpek
Yer Bilgisi: İstanbul Teknik Üniversitesi• Fen Bilimleri
Enstitüsü
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Ünv.• Fen Bilimleri Enstitüsü
Mehmet İnal , 1988
11) Sivas, Bitlis, Eskişehir yörelerinden alınan
asbest örneklerinin x-ray difraktometre yöntemi ile cinslerinin tayini ve teknolojik özelliklerinin bulunması
Danışman: Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülayim
Pelin Ergül (Nar), 1994
Yer Bilgisi: Ankara Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü
Danışman: Prof.Dr. Güner Göymen
5) Süphan dağı (Bitlis) flora ve vejetasyonu
Yer Bilgisi: Gazi Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü
Lütfi Behçet ,1989
12) İlköğretim okullarında matematik dersinin öğretiminde ve öğreniminde karşılaşılan
sorunlar ve çözüm önerileri (Bitlis ili Tatvan
ilçesinde bir araştırma)
4)Türkiye’de baraj alanlarının kamulaştırılması Bitlis Ayşehatun barajı örneği
Danışman: Prof.Dr. Salih Oflas
Yer Bilgisi: Ege Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü •
6)Bitlis Çayı havzasının coğrafi etüdü
Tekin Demirtaş , 2007
Kenan Arınç ,1991
Danışman: Y.Doç.Dr. Sinan Aydın
Danışman: Y.Doç.Dr. Ramazan Özey
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri
Enstitüsü • İlköğretim Anabilim Dalı •
Yer Bilgisi: Atatürk Üniversitesi
• Coğrafya Anabilim Dalı •
13) 298 numaralı şer’iye sicili defterine göre
Bitlis’in ekonomik, sosyal ve dini durumu
7)Bitlis’te Türk iskânı (XII.-XIII. yüzyıl)
Mehmet Sıddık ARVAS , 2007
Recep Yaşa ,1990
Danışman: Prof. Ziya Kazıcı
Danışman: Y.Doç.Dr. Abdulkadir Yuvalı
Yer Bilgisi: Marmara Üniversitesi • Sosyal Bilimler
Enstitüsü • İlahiyat Anabilim Dalı
• Sosyal Bilimler Enstitüsü •
Yer Bilgisi: Fırat Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü •
8) 730 Numaralı Van, Adilcevaz, Muş ve Bitlis
Livaları Tımar İcmal Defteri (1-Ahmet dönemi)
Orhan Kılıç
14) İdris-i Bitlisi Heşt Bihişt Osman Gazi Dönemi (tahlil ve tercüme) [Hasht Bihisht of İdris-i Bitlisi and it’s Osman Gazi’s term research and translation]
Vural Genç, 2007
Danışman: Y.Doç.Dr. Abdulkadir Yuvalı
Danışman: Prof.Dr. Abdülkadir Özcan
Yer Bilgisi: Fırat Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü •
• Tarih Anabilim Dalı •
9) 1540 (H. 947) tarihli tahrir defterine göre
Bitlis Sancağı
Yer Bilgisi: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi •
Sosyal Bilimler Enstitüsü • Tarih Anabilim Dalı
Emine Altunay, 1994
15) Bitlis ve çevresindeki yem bitkileri ekiliş
alanlarında bulunan yararlı ve zararlı böcek
türlerinin saptanması
Danışman: Doç.Dr. M. Ali Ünal
Hasan Maral, 2007
Yer Bilgisi: Ondokuz Mayıs Üniversitesi • Sosyal Bilimler
Enstitüsü
Danışman: Doç.Dr. Mehmet Salih Özgökçe
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri
Enstitüsü • Bitki Koruma Anabilim Dalı •
60
16)Sekiz Ağustos (Bitlis) Tüneli mühendislik
jeolojisi incelemesi
22)Bitlis Güroymak’taki tarihi mezar taşları
Abdulkadir Cem Biçek
Danışman: Y.Doç.Dr. Osman Aytekin
Danışman: Prof.Dr. İlyas Yılmazer
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Sosyal Bilimler
Enstitüsü •
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri
Enstitüsü • Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı •
Çiğdem Ertan Çelik, 1998
Konu Başlıkları: Sanat Tarihi
17) Bitlis’te yetiştirilen bazı bitki türlerinde
(Morus alba L., Morus nigra L., Corylus avellana L., Vitis vinifera L., Syringa vulgaris L.)
kambiyum faaliyeti ve sürgün uzaması arasındaki mevsimsel ilişkiler
Bilal Kaçar, 2008
Danışman: Prof. Dr. Bekir Tileklioğlu
23)Hüsameddin Bitlisi`nin “Kitabu`n-Nusus”
isimli eserinin tahkik ve tahlili
M. Mustafa Çakmaklıoğlu, 1998
Danışman: Prof.Dr. Mustafa Kara
Yer Bilgisi: Erciyes Üniversitesi • Sosyal Bilimler
Enstitüsü •
24) İdris-i Bitlisi Selim-Namesinde Doğu
Anadolu`nun fethi
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri
Enstitüsü • Biyoloji Anabilim Dalı
18) Bitlis ili ve çevresindeki askeri mutfaklarda kullanılan sığır gövde etlerinde bazı patojenlerin varlığı
Burhan Hüseyin Tuncer, 2008
Danışman: Prof. Sema Ağaoğlu
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Sağlık Bilimleri
Enstitüsü • Besin Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı •
Bahattin Yalçın Hatunoğlu, 1998
Danışman: Y.Doç.Dr. Ali Sinan Bilgili
Yer Bilgisi: Atatürk Ünv.• Sosyal Bilimler Enstitüsü •
25) Bitlis yöresinde yetişen endemik Thymus
fedtschenkoi ronniger var. handeii (Ronniger) jalas üzerinde morfolojik, anatomik ve
korolojik çalışmalar
Nuriye Sibel Özaltı, 1999
19) Bitlis ili turizm potansiyeli: Özel sektör
ve kamu sektör yöneticilerinin kanaatlerinin
araştırılması
Danışman: Prof.Dr. Gülendam Tümen
Elmas Ceren Uluer, 2010
Yer Bilgisi: Sakarya Ünv. • Sosyal Bilimler Enstitüsü •
Turizm İşletmeciliği Anabilim Dalı •
26) Nazik Gölü (Ahlat-Bitlis) inci kefali (chalcalburnus tarichi pallas, 1811) populasyonunun yapısı, büyüme, üreme ve beslenme özellikleri üzerine araştırmalar
20) Tatvan (Bitlis) yerleşkesinin jeolojik-jeoteknik incelenmesi
Mehmet Kocabaş, 1999
Danışman: Doç.Dr. Osman Çetinkaya
Mehmet Şahinalp, 2009
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri
Enstitüsü •
Danışman: Prof. Dr. Muhsin Halis
Danışman: Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Şenol
Yer Bilgisi: Balıkesir Ünv. • Fen Bilimleri Enstitüsü •
Konu Başlıkları: Biyoloji • Eğitim ve Öğretim
Konu Başlıkları: Su Ürünleri
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri
Enstitüsü • Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı •
21) Salnamelere göre Van ve Bitlis vilayetlerinde dini- sosyal yapı
27) Muş ve Bitlis yörelerinde yetişen yenen ve
zehirli makrofunguslar üzerinde taksonomik
bir araştırma
A Abdullah Kaya, 1999
Hatice Keleş, 2009
Danışman: Y.Doç.Dr. Kenan Demirel
Danışman: Yrd. Doç. Dr. Davut Kılıç
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri
Enstitüsü •
Yer Bilgisi: Fırat Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü •
Felsefe Bölümü • Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı •
Konu Başlıkları: Biyoloji
61
28)İdris-i Bitlisi’nin Heşt Bihişti`nin hatimesi
metin-inceleme-çeviri
Orhan Başaran, 2000
34)Nazik gölü (Ahlat-Bitlis) sazan (cyprinus
carpio L., 1758) popülasyonu üzerinde bir
araştırma
Danışman: Doç.Dr. Mehmet Atalay
Fazıl Şen, 2001
Yer Bilgisi: Atatürk Üniversitesi • Sosyal Bilimler
Enstitüsü • Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı
Danışman: Prof.Dr. M. Sıtkı Aras Doç.Dr. Osman
Çetinkaya
Konu Başlıkları: Doğu Dilleri ve Edebiyatı
Yer Bilgisi: Atatürk Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü
• Su Ürünleri Anabilim Dalı •
29)Bitlis vakfiye kayıt defterine göre Bitlis vakıfları
Rahmi Tekin, 2000
Danışman: Y.Doç.Dr. Mustafa Oflaz
35)Bitlis ili çorap örücülüğünün araç, gereç,
motif yönünden incelenmesi üzerine bir araştırma
İmren Fatma Barutcu, 2000
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Sosyal Bilimler
Enstitüsü •
Danışman: Y.Doç.Dr. Feriha Akpınarlı
Yer Bilgisi: Gazi Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü
Konu Başlıkları: El Sanatları
Konu Başlıkları: Tarih
30)Bitlis`deki mimari yapılarda süsleme
Danışman: Y.Doç.Dr. Kadir Pektaş
36)Bitlis ilinde yaşıyan sosyal yardıma muhtaç ailelerin içinde bulundukları durum ile
ilgili bir araştırma
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Ünv. • Sosyal Bilimler Enstitüsü •
Hakkı Bilgiç, 2001
Konu Başlıkları: Sanat Tarihi
Danışman: Prof.Dr. Ümit Özdağ
31)Van ve Bitlis illerinin tarımsal mekanizasyon durumu ve sorunları üzerine bir araştırma
Yer Bilgisi: Gazi Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü •
• Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Anabilim Dalı •
Seyfettin Baydar, 2001
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Ünv. • Fen Bilimleri Enstitüsü •
37)Bitlis disteninin flotasyonla zenginleştirilmesi [Benefication of Bitlis kyanite by flotation]
Konu Başlıkları: Ziraat
Tamer Çağrı Yurtsever, 2002
32)Adilcevaz (Bitlis) yöresi ümitvar ceviz seleksiyonları ve bunların verim potansiyellerinin belirlenmesi
Danışman: Prof.Dr. Suna Atak
Muharrem Yılmaz, 2001
Konu Başlıkları: Maden Mühendisliği ve Madencilik
Danışman: Y.Doç.Dr. Ahmet Kazankaya
38)Bitlis masifi disten cevherinin zengilleştirme koşullarının araştırılması
Gülsen Baş, 2000
Danışman: Doç.Dr. Hasan Yumak
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri
Enstitüsü •
Konu Başlıkları: Ziraat
33) Bitlis masalları üzerine bir araştırma
Konu Başlıkları: Kamu Yönetimi
Yer Bilgisi: İstanbul Teknik Üniversitesi • Fen Bilimleri
Enstitüsü •
Fatma Deniz Ayhan, 2003
Danışman: Doç.Dr. Oktay Bayat
Metin Eren, 2001
Yer Bilgisi: Çukurova Üniversitesi • Fen Bilimleri
Enstitüsü •
Danışman: Y.Doç.Dr. Yılmaz Önay
Konu Başlıkları: Maden Mühendisliği ve Madencilik
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Ünv.• Sosyal Bilimler Enstitüsü •
39)Birinci Dünya Savaşı ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluşunda Bitlis ve çevresinde iz bırakanlar
Konu Başlıkları: Halk Bilimi (Folklor) • Türk Dili ve
Edebiyatı
62
Abdulaziz Kardaş, 2004
Danışman: Y.Doç.Dr. Gülbadi Alan
Danışman: Prof.Dr. Azmi Süslü
Yer Bilgisi: Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler
Yer Bilgisi: Gazi Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü •
47)Tatvan güneyinin (Bitlis masifi) jeolojik/
petrografik incelenmesi
40)Bitlis çevresinde doğal ortam ve kültürel
yapının eğitim üzerine etkileri
Metin Şengün, 1984
Ümran Akın, 2004
Danışman: Prof.Dr. Yavuz Erkan
Danışman: Prof.Dr. İbrahim Atalay
Yer Bilgisi: Hacettepe Üniversitesi • Fen Bilimleri
Enstitüsü • Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı •
Yer bilgisi: Dokuz Eylül Ünv. Eğt. Bilimleri Enstitüsü
41)Bitlis yöresi ziyaret fenomeni ve ziyaret
yerleri
48)Bitlis ilinin tarımsal mekanizasyon durumu, sorunları ve çözüm önerileri
Emine Yıldırım, 2004
Mehmet Koçak, 2006
Danışman: Prof.Dr. Ali Rafet Özkan
Danışman: Prof.Dr. Ayten Onurbaş Avcıoğlu
Yer Bilgisi: Atatür Ünv. Felsefe ve Din-İlahiyat
Yer Bilgisi: Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü
42)İlköğretim 4. ve 5. sınıfta sosyal bilgiler
dersinin öğretimi ve öğretimde yaşanan güçlükler (Bitlis örneği)
49)Kesan deresi (Bitlis) florası
Deniz Aydın, 2004
Turan Çelik, 2006
Danışman: Y.Doç.Dr. Fevzi Özgökçe
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi• Fen Bilimleri Enstitüsü
Danışman: Pr of.Dr. Süleyman Büyükkarcı
50)Hizan (Bitlis) merkez ilçe ceviz (Juglans
regia L.)populasyonlarında ümitvar genotiplerin seleksiyonu üzerine bir araştırma [
Yer Bilgisi: Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü
43)Yeniköy Konferansı ve Bitlis Ermeni
olayları [Armenian troubles the Yeniköy
Conferance and the Bitlis Events]
Ömer Kaymaz, 2005
Danışman: Doç.Dr. Kenan Yıldız
Salih Altınok, 2004
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniv. Fen Bilimleri Enstitüsü
Danışman: Y.Doç.Dr. Salih Mercan
51)Bitlis ilinde göçer ailelerin küçükbaş hayvancılık faliyetleri
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Tarih
44)Bitlis Çayı havzası florası [The flora of Bitlis Çayı]
Yakup Sezgin, 2006
Abdullah Altıok, 2004
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri
Enstitüsü • Zootekni Anabilim Dalı
Danışman: Doç.Dr. Lütfi Behçet
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Bilimleri
45)Bölükyazı-Hizan (Bitlis masifi) çevresindeki Na- feldispat oluşumlarının jeolojik özellikleri ve ekonomik önemi
Danışman: Doç.Dr. Turğut Aygün
52)Mutki (Bitlis) yöresinin jeolojisi ve cevher
imkânları
Fatih Mehmet Ceran, 2006
Danışman: Y.Doç.Dr. Kerim Koçak
Vural Oyan, 2004
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü
Danışman: Prof.Dr. Ümit Tolluoğlu
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri
Enstitüsü • Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı •
53) 412 numaralı Bitlis Şer’iyye sicilinin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi
(Hicri:1306/1308-Miladi:1889/1891)
46) 1914 Bitlis isyanı
Salih Uluçay, 2006
Ayşe Yanardağ, 2005
Danışman: Y.Doç.Dr. Tuncay Öğün
63
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Sosyal Bilimler
Enstitüsü •
54)Türk Silahlı Kuvvetleri`nde yönetici ve liderin fonksiyonları (Van, Ağrı, Bitlis ve Siirt
illeri askeri yönetici ve Liderlik Örneği)
ve seviyesindeki okullaşmaya ve okul türü
seçimine etkileri
Hüseyin Hüsnü Bahar, 1995
Danışman: Prof. Dr. Hikmet Yıldırım Celkan
Yer Bilgisi: Atatürk Üniversitesi • Sosyal Bilimler
Enstitüsü •
Halil Öven, 2006
Danışman: Prof.Dr. Necmettin Tozlu
64) Bitlis ve Tatvan yöresinde kesilen hayvanlarda Sarcosporidiosis’in yayılışı
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Sosyal Bilimler
Enstitüsü •
55)İlköğretim I. kademede çalışan öğretmenlerin görev yerlerindeki değişikliklerin ilköğretim amaçlarını gerçekleştirilmesini etkileme
durumu (Bitlis ili örneği)]
Safiye Küçük, 1996
Ersan Akyazı , 2006
65) Bitlis ve Muş tütünlerinin belli
sıcaklıklarda ısıtılmasında çıkan ürünlerin
bazı adsorbanlarda tutulması ve bunların
tekrar geri alınması
Danışman: Y.Doç.Dr. Hikmet Bayram
Yer Bilgisi: Abant İzzet Baysal Ünv. • Sosyal Bilimler
Enstitüsü •
56) Bitlis ili Ahlat ilçesi kuraklık risk analizi
Danışman: Prof. Dr. Rifat Cantoray
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Sağlık Bilimleri
Enstitüsü•
Zeki Yalçınkaya, 1996
Namık Yaltay, 2006
Danışman: Prof. Dr. Hasan Ceylan
Danışman: Prof. Dr. Şükrü İsmail İpek
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü • • Tarımsal Yapılar ve Sulama Anabilim Dalı
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Sosyal Bilimler
Enstitüsü •
60) H.1310 (M. 1892) ve H. 1316.1317.1318
(M. 1898.1899.1900) tarihli Bitlis vilayeti Salnamelerinin transkripsiyon ve
66) Bitlis ( 1892, 1898, 1899, 1900 tarihli
Vilayet Salnameleri’ne göre Merkez Sancağı)
Ebru Polat, 2006
Danışman: Prof. Dr. Azmi Süslü
Danışman: Y.Doç.Dr. Süleyman Demirci
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Sosyal Bilimler
Enstitüsü •
Yer Bilgisi: Erciyes Üniversitesi • Sosyal Bilimler
Enstitüsü • Tarih Anabilim Dalı
61) Bitlis ili Ahlat ve Adilcevaz ilçeleri süt sığırı barınaklarının yapısal özellikleri
Hüseyin Bayraktar, 2005
Danışman: Doç. Dr. Nuh Uğurlu
Yer Bilgisi: Selçuk Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü •
Tarımsal Yapılar ve Sulama Anabilim Dalı
62) Birinci Dünya Savaşı’nda Bitlis
Refik Düzyol, 1997
Danışman: Y. Doç. Dr. Hüseyin Çelik
Önder Gülbahar, 1997
67) Ağrı, Bitlis, Muş ve Van illerindeki
ilköğretim okullarında matematik öğretimi
üzerine bir araştırma
Akın Odabaş, 1996
Danışman: Y. Doç. Dr. Tunay Bilgin
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri
Enstitüsü •
68) 422 numaralı Bitlis şer’iyye siciline göre
“siirt” (1317-1325/1899-1907
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Sosyal Bilimler
Enstitüsü
Naciye Subaşı, 1998
63) Sosyoekonomik ve sosyokültürel
yapının Bitlis il merkezinde ortaöğretim
Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Sosyal Bilimler
Enstitüsü •
Danışman: Y. Doç. Dr. Zeki Tekin
64
Tarihte Bitlis
Mehmet Kemal GÜNDOĞDU
G
eçmişi M.Ö. 2000 yıllarına dayanan
ve adının verildiği akarsuyun açtığı
derin bir vadide yeşillikler içinde kurulan Bitlis, Doğu Anadolu’nun dağlık bölgelerinden
bir kısımdır.
Roma imparatorluğuyla Sasanî’lerin yönetimine (226-642) girdi. Ancak Roma imparatorluğunun 395 yılında ikiye ayrılmasıyla Bitlis, Doğu Roma’nın (395-1453) sınırları içinde
kaldı.
Aslında Bitlis’in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu bilinmemektedir. Ancak
M.Ö. kendini gösteren Hitit, Hurri, Urartu ve
Medlere kadar uzanan tarihî çizgide var olduğu ifade edilen Bitlis, efsaneye göre Makedonyalı İskender ( M.Ö. 356-323)’in Doğu’ya
doğru vaki istilası sonucu, geçtiği yol güzergâhındaki derin vadiyi beğenip sevmesi üzerine
kumandanlarından Leys’e verilen bir talimatla
inşa edilen kale ve kale çevresinde oluşan gelişme, Bitlis’in nüvesini oluşturduğu kaynakların ifadesidir. Fakat bu nüveyi oluşturanların kimler olduğu bilinmemektedir. Aslında
karanlıkta kalan bu husus, tarihçiler tarafından araştırılıp ortaya konulmalıdır. Hele Bitlis
Eren Üniversitesinin tam tekmil faaliyete geçmesiyle bu konunun aydınlığa çıkarılması en
büyük arzu ve beklentimizdir. Çünkü bugüne
kadar Bitlis’in tarihî durumu net bir şekilde
ortaya konmuş değildir.
610 yılında Arap Yarımadasında doğan
İslâmiyetin kuzeye doğru genişlemesi sonucu
Bitlis, Hz. Ömer (634-644) devrinde İyaz bin
Ganem tarafından 641 yılında İslâm devletinin bir parçası haline geldiyse de, Doğu Roma
ile İslâm devleti arasında birkaç kez el değiştirdi.
İskender döneminden sonra Selefkiler
yönetimine dahil olan Bitlis, zaman zaman
Özet olarak Bitlis, Artuklu’lar, Eyyubî’ler,
Selçuklu’lar, Harzemşah’lar, Moğollar, Karakoyun, Akkoyunlu’lar, Safevî’ler, ve son
olarak Osmanlı yönetimine girmiş bir eyalet
merkeziydi.
Bitlis’in tarihî çerçevesini çizen 1893 tarihli
Salname-i vilayet-i Bitlis (Bitlis İl yıllığı)’ndan
sadece kısa bir özet sunmakla yetineceğim :
Mülkî taksimat yönünden Bitlis ikinci sınıf
vilayet olup, Muş ve Siirt sancakları (vilayetle ilçe arasındaki idarî bölüm) tüm bucak ve
köyleriyle Bitlis’e bağlıydı. Bitlis dere ve tepeleri, bağ ve bahçeleri ağaç ve meyvalarla tezyin edilmiş bir yerdir. Latif ve berrak suları,
çağlayanları her taraftan akar, her köşesi ayrı
bir safalı gezinti ve eğlence yeridir. Bunun gibi
bir nice güzellikleri insanları ferahlatır. Hava
ve suyu itibariyle gerçekten hayat vermekle
beraber Bitlis tam ve mükemmel emniyet ve
asayiş yönünden önem arz eder.(s:137-138)
Tarihî eski eserler yönünden Bitlis, bir çok
yerle boy ölçüşür durumdadır. Yol boyu hayır
65
Türkiye gazetesi köşe yazarı Sayın Rahmi
Er’in “yollar köprülere, köprüler medeniyete
çıkar” dediği işte budur.
sahiplerince yaptırılmış olan hanlar, hamamlar rahmetle anılmalarına vesiledir. Bitlis’e
bağlı Kermate denen yerde han, hamam,
kale ve çarşı enkazının bulunması, geçmişte
Kermate’nin mamur bir kasaba olduğunun
nişadır. Güzeldere’nin Kot (Kotum) köyü civarında bir harabe eserin mevcudiyeti, öncelerinden bir maden ocağı olduğu kanaatını
vermektedir. Rahva denen yerdeki büyük han,
(restore edilen El’aman hanı) içinde dükkân,
cami, medrese ve hamamdan oluşur. (s:142143)
Vilayet merkezi Bitlis, tabii güzelliğinin
bir nişanesi olan nehirler, çağlayanlar ve daha
nice akarsular ile bir zib u ziver (güzelliklerle
süslü) milyonlarca meyveli ve meyvesiz ağaçlar ve mesirelerle her köşesi apayrı birer sefaver (gönül açıcı) dır. Bunun yanında şehrin
valisi Tahsin Paşa’nın gayret ve çalışmalarıyla
çeşmeler ve kaldırımlar tesis edilmekle beraber geceleri çarşı-pazarı aydınlatmak üzere
diktirdiği direklere asılan fenerlerin sağladığı
aydınlık, kötülük düşüncesinde olanların cüretlerini kırarak emniyet sağlandı. Bununla
beraber Dersaadet’ten (İstanbul’dan) getirttiği
iftfaiye dahi ayrı bir emniyettir. (s : 158-159)
Bitlis’in dört ayrı yerinden akan nehirler üzerindeki 26 köprü, şehrin açık bir simgesidir.
Eğer Bitlis’e bir sıfat vermek gerekirse, köprüler kenti Bitlis sıfatı verilebilir. Zira köprüler,
ulaşım ve medeniyetin timsalıdır. Nitekim
Bitlis 19.yüzyıldan itibaren turistler için
adeta merkez tutulan bir yer haline gelmişti.
Doğu’nun, özellikle Bitlis’in tercih edilmesinin temelinde tahrik ve kışkırtmaların yattığını düşünmek yanlış olmasa gerek, Gelen
turistlerin her nekadar iyi yönleri varsa da, iyi
olmayan yönlerinin de bulunacağını hesaba
katmanın da doğru olduğu kanaaatındayım.
Bitlis’e 17.yüzyılda ilk gelen ve milletimizin
bir parçası olan, seyahatnamesiyle ün kazanan
Evliya Çelebi (1611-1684) ‘dir. O, seyahatnamesinin dördüncü cildinde Bitlis’ten geniş bir
şekilde bahsetmektedir.
19. yüzyıldan itibaren Bitlis’e gelen turistleri kronolojik olarak sıralanması:
1-) 1859 da Kotschy, şehrimiz için “muhteşem Bitlis” tabirini kullanır.
2-) 1869 da Deyrolle de yerel sanayileşme
ve benzeri çalışmalar nedeniyle şehirde bir
canlılığın olduğunu işaret eder.
3-) 19. yüzyılın ortalarında Hommaire de
Hell ise, şehri dolaştıktan sonra “tüm güzelliklerin Bitlis’te toplandığını” ifade eder.
4-) 1888 de Miller Simonis ve Hyvernart
Bitlis’te incelemelerde bulundu.
66
5-) 1891 yılının turisti Nölde, Bitlis’te yaptığı çeşitli araştırmaları meyanında şehir nüfusunun 36.000 olduğunu tahmin etmişti.
6-) 1898 de Lynch’in araştırmalar yaparak tespitlerde bulunduğu ifade edilir. Bir de
Bitlis’in krokisini çizmiş.
2006’da yayın hayatına giren “501 MUSTVISIT DESTİNATİONS” (Gidilmesi Görülmesi Gereken 501 Yer) diye bir ekipçe hazırlanarak basılan ve ülkemizle ilgili 14 yeri de
konu olarak alan bir kitap … Ve bu 14 yerden
birini Bitlis olması büyük bir önem arzetmektedir.
19.yüzyıl ile 20.yüzyılın ilk yıllarında Bitlis eğitim-öğretim ve ekonomi alanında çevre
illerin çok ilerisindedir. Sivil ve askeri eğitim
kurumları faaliyetlerini sürdürürken, 1905
yılına açılan Darü’l-Muallimin (Öğretmen
okulu), Bitlis’in eğitim ve öğretimine büyük
çapta katkıda bulunarak 1908 yılında ilk mezunlarını verir. Çoğunlukla Bitlisli olan irfan
ordusundan biri de rahmetli babamdır.
O dönemde genel olarak ticaretle uğraş veren Bitlis halkı, Halep şehriyle sıkı bir münasebet içinde ticaretini yürüterek ekonomisini
yükseltmeyi başarmıştır.
O devirde Bitlis’in çarşı ve pazarı eşine ender raslanır bir düzenleme içinde olduğunu
rahmetli babamdan dinlemiştim. Şöyle ki :
Tüccarlar, terziler, berberler, bakkallar, kasaplar, kebapçılar, pamukçular, kuyumcular,
ayakkabıcılar vb. işyerleri bir sıra ve düzen
içinde halka hizmet sunmuşlar. İş hanlarının
mevcudiyeti ise, ticarî hayatın ayrı bir yönden
gelişimini sağlayarak ekonomiye katkı sağlamaktaydı. Fakat heyhat!... Bu huzur bu rahatlık ve ekonomik canlılık, kökü dışarıda olan
komitacıların çıkardıkları kargaşa, Ruslar’ın
Bitlisli istilasıyla noktalanıyor, gerek eğitimöğretim, ekonomik güç ve gerekse düzen ve
intizam felç oluyor göç başlıyor, şehir nüfusunu dahi büyük çapta kaybediyor. Ve nihayet
Kurtuluş savaşının sona ermesiyle göçeden
halkın bir kısmı yıkık-yanık ve sönük şehre
geri döner. Döner ama şehir eski huzur, rahatlık ve canlılığını yitirmiştir artık. Şehre geri
dönenler, kaybettiklerinin ıztırabı içinde yıkılan-yakılan evlerini maddi zorluklar içinde
onararak yaşamlarını sürdürmeğe koyulurlar.
Bir ülkenin, bir beldenin can damarı başta
eğitim-öğretim, ekonomi, sağlıktır. Bitlis halkı
kargaşa, istila ve göç nedeniyle bu önemli unsurlardan yoksun bir şekilde yaşamını sürdürmek zorunda kaldı. Fakat buna rağmen azim
ve iradesini, güç ve ruhunu kaybetmeden yaşamını sağlayan Bitlisliler, her türlü zahmetlere katlanarak mücadele etmekte hiçbir beis
görmeden yoluna devam etmesini becererek
bugünlere gelmeyi başardı.
Evet bugünler… Özellikle Cumhuriyetin
ilanından sonra çehresi yavaş yavaş değişen
Bitlis, bilhassa 2.000’lerden itibaren her türlü
imkânlardan gereği gibi nasibini almaktadır.
Bir zamanlar Bitlis dışına Lise öğrenimi için
çocuklarını gönderme imkânlarına az kimse
sahipken, günümüz Üniversite mezunlarının
çoğalması yanında elliye yakın akademisyenlerimizin mevcudiyeti göğüslerimizi kabartmaktadır. Zira bugün Bitlis’imizde mevcut
67
eğitim-öğretim, sağlık, tarım, ulaşım vb… gelişmenin sağladığı imkânlar, huzur ve gurur
nedenidir. Hele Bitlis Eren Üniversitesinin
açılması, başlı başına imkânlar bütünüdür.
1940’lı yıllarda Bitlis’te sadece dört ilkokul,
bir ortaokul, bir kız ve bir erkek sanat okulu varken, bugün sadece merkezde on ilköğretim okulu, 1950’li yılların ortalarına kadar
Lisesi olmayan Bitlis’imizin hali hazır sadece
İl merkezinde Genel Lise 2, Anadolu Lisesi 1, Fen Lisesi 1, Anadolu Öğretmen Lisesi
1, İmam Hatip Lisesi 1, Kız Meslek Lisesi 1,
Ticaret Meslek Lisesi 1, Endüstri Meslek Lisesi 1, Sağlık Meslek Lisesi 1, Özel Liseler 1,
Açıköğretim Lisesi 1, Bitlis Eren Üniversitesine bağlı Bitlis, Tatvan, Ahlat, Adilcevaz ve
Hizan ilçelerinde mevcut iki yıllık yüksek
öğretim kurumlarının açacağı matlup salah
devri izahten varestedir. Zira söz konusu öğretim kurumlarının doğuracakları kültürel ve
benzeri gelişmeler, geri kalmışlığın ortadan
kalkmasının ana nedeni olacağı gerçeği artık
gün gibi aşikârdır. Evet eğitim ve öğretim toplumların ana temelidir.
Zira eğitim gençleri her yönüyle düzenli bir yaşama yöneltmek ve onları ideal insan tipi olarak yetiştirmektir. Kısaca eğitim,
insanları her türlü görgü yönünden belli bir
amaç için olgunlaştırmaktır. Eğitim toplum
yaşantımızın en önemli konusudur. Eğitimin
en mükemmel yeri aile ve hiç şüphesiz öğretim kurumlarıdır. En iyi ve en güzel alışkanlıklar bu kurumlarda gelişip şekillenir. Çünkü
bu kurumlar, okuma-yazma ve öğrenmenin
en önemli bir aracı olup, modern eğitim ve
öğrenim usullerinin gerçekleştirildiği yerlerdir.
Öğretim, verilen eğitimin son basamağını
aşıp, yaşam boyu edinilecek her türlü bilgi-
görgü ve kültürün kapısıdır. Bir başka ifadeyle
öğretim belirli amaçlar doğrultusunda gerekli bilgi ve kültürle gençlerin donatılmasıdır. Tüm öğretim kademelerinde öğretilmesi
önem arzeden tarihin, yani geçmişin-dünün
ayrıtılarıyla öğretilmesi, geçmişle tarihî bağların kesilmemesinin, etik tarih şuurunun canlı
tutulmasının bir gereğidir. Zira tarih şuurundan yoksun olanların yapmayacak tahribatları
yoktur. Tarih bunların örnekleriyle doludur.
Verilen tarih şuuru gençlerin en büyük süsü
ve geçmişinin bağıdır. Çünkü bugünler dünler, yarınlar ise bugünler üzerine kurulur.
Şurasını önemle belirtmek isterim ki, eğitim ve öğretimin bir millet yaşamında ne kadar
önemliyse, aynı ölçüde tarihî kültür mirasının
koruma altına alınması da o kadar önemlidir.
Çünkü tarihî ve kültürel miras ve varlıklar da
ayrıca tarihi yani dünü-geçmişi gözler önüne
sermektedir. Zira kültürel miraslar, milletlerin
duyuş ve sezisinin gerçek karakterinin önemli
yansıması olan bir ruh olgunluğuna varıldığının mutlak bir ifadesidir. Eğer bunu anlayabildik, duyduk ve gerçek ruh olgunluğumuza
vakıf olabildiysek ne mutlu bize.
Sayın M. Oluş Arık’ın çalışmalarının bir
ürünü olan “Bitlis yapılarında Selçuklu Rönesansı” adlı eseri, Bitlis’imizin aydınlık dününü
gün ışığına çıkarmıştır. Fakat ne yazık ki, dünümüzü arzu edilir bir şekil ve seviyede günümüze taşıyamadığımız gibi, korumayı hiç
düşünmüyoruz. Hemen her gün eskiyen fakat
yok olmayan Bitlis’in tarihî eserleri, önemine binaen ilgililerden ve halkımızdan gerekli
ihtimamı beklemektedir. Bu meyanda Bitlis
ve Ahlat yöresine özgü yontma taş evler koruma altına alınmalı ve geçmişte olduğu gibi
bazı tarihî binalarda görülmekte olan biriket
ve tuğla ilaveli yapılanmaya müdahele edilip,
68
tarihî dokunun bozulmaması behemhal Belediyece sağlanmalıdır. Ayrıca bakımsızlık nedeniyle tahrip olan ve yok olmaya yüz tutan
kentsel doku, korunarak yeniden hayatiyet
kazanmalı, eski kentsel görünüm canlandırılmalıdır. Aksi takdirde Bitlis, tarihî kentsel dokusunu kaybetmenin acı günleriyle baş başa
kalır. Hele çarşı içinden akan dere üstündeki
iş yerlerinin yıkılmasıyla ilgili Belediyemizin
almış olduğu isabetli karar, takdire şayan bir
karardır. Bu kararın hayata geçirilmesiyle şehre ferahlık veren derenin ıslahı, Şerefhanlarca
yapıtırılan Han hamamının önünün açılması, şehir girişindeki simge tarihî eserin göze
çarpmasının nedeni olacaktır.
Tarihî kültür miraslarımızın yanında Bitlisli yeni neslin haberdar olmadığı bir nice şair
ve halk şairlerimizin tanıtılması, şiirlerinin
derlenip sanat severlere sunulması, hiç şüphesiz Bitlis’imize en güzel bir hizmet olacaktır. Aksi takdirde Müştak Baba (1759-1832)
divanının 315. sayfasında ifade ettiği Faik ve
Vasfimahir gibi şairlerimiz hakkında hiçbir
bilgimiz olmadığı gibi, halk şairlerimizden
fotoğrafcı Amca, Demirci mahlasıyla şiirler
yazan Naim Şerefhanoğlu, Celal Geboloğlu ve
Ahlat’lı Polat gibilerin şiirleri derlenip kitap
haline getirilmezse, Müştak Baba’nın bahsettiği şairlerimiz gibi unutularak kaderine terk
edilirler.
Bu meyanda Evliya Çelebi (1611-1684),
Seyahatnamesinin 4/487. sayfasının dördüncü paragrafında şöyle der :
“Ben bu şehirde (Bitlis’te) iken yedi adet
divan sahibi şairleri vardı. Han’ın (Abdal Han)
divan efendisi Kâtip Çelebi, Molla Ramazan
Çelebi, Cennetî Çelebi, Gencî Çelebi meşhurlarıdır. Bu beyt O’nundur :
Dilderdine em çekti tabib-i sinesarı
Çıktı haset illeti rakib-i sinesarı
Nizamî’nın “Hamsesi” kadar divanı vardır.
Bitlisli şairler zincirinden birisi de, Bitlis
salnamesinde ifade olunduğu üzere Yavuz
Sultan Selim (1512-1520) için yazdığı “Selimiye kasidesi” yle bilinen Şükri-i Bitlisîdir. Şair
hakkında Erciyes Üniversitesinde bir çalışma
yapılmıştır. (Prof. Dr. Mustafa Argunşah)
Mevlana İdris-i Bitlisî (1457-1520) ‘ nin
“Heşt Behişt” (sekiz cennet), sekiz Osmanlı
padişahını konu alan tarihî ve edebî eseri, Dr.
Mehmet Karataş, Dr.Selim Kaya ve Uzman
Dr.Yaşar Baş’ca Farsca’dan Türkçe’ye çevrilerek iki cilt halinde BETAV tarafından bastırılarak hizmete sunulmuştur. Ancak bu değerli
eserin günümüz Türkçesine çevrilmesi gerekmektedir.
Bitlis öteden beri mani deyim ve atasözleri yönünden de zengindir. 1945 yılında
Türkçe hocamız rahmetle Muharrem Doğdu
Mercanlıgil’in teşvik ve istemleriyle çok miktarda Bitlis mani deyim ve atasözleri toplandı.
Tomar halinde bazı hemşehrilerimizde mevcuttur. Bu zenginliğimizin değerlendirilmesi
ve topluma sunulması da bir görevin ifasıdır.
Bitlis’in hava, su ve toprağının meyve-sebzeler üzerindeki etkisi, onun, tat ve bolluğuna kendini göstermiş olduğunu, 13. yüzyılda
civar illere ihraca dildiğini Yakup Hamevî,
Mu’cemü’l –Buldan’ında ifade etmektedir.
(Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi,
6/226) Bu nedenle Bitlis İl Ziraat Müdürlüğünün gözetiminde “modern meyvecilikle
bodur ağaçlar yetiştirilerek erken verim” sağlanması arzu ve temennimizidir.
69
Özlediğimiz Bitlis’e Kavuşmak
Yaşar BUHAN
Eski Bitlis Belediye Başkanı
S
aygı Değer Hemşehrilerim, Hepinizi
Bitlis sorumlu olmuştur.
saygı ve en kalbi duygularımla selam-
lıyorum.
Bitlis’in ilmi, siyasi, ticari ve kültür alanındaki ünü yabancı ülkelerin de dikkatini
Öncelikle BETAV dergisinin bu sayısında
şahsıma yer ayıran başta BETAV’ın saygı de-
çekmiş, bazı yabancı ülkeler Bitlis’te okul ve
konsolosluklar açmıştır.
ğer Genel Başkanı ve BETAV’ın çok değerli
Yönetim Kurulu üyelerine çok teşekkür ederek yazıma başlamak istiyorum.
Böylece bir Bitlis zaman süreci içerisinde
teknolojinin de (ulaşım) gelişmesi ile birlikte cazibesini yavaş yavaş kaybetmiş ipekyolu
Milattan önce kurulmuş, Doğuyu Güneydoğuya bağlayan ipek yolu üzerinde bulunan
yiğit, mert ve zeki insanları ile tarihe adını
yazdırmış ilim ve devlet adamları (İdris-i Bitlis, Şems-i Bitlis, Muştak Baba, Bediuzzaman
Said Nurs-i v.b.) ile geçmişinde ilim irfan yu-
cazibesi bitince de hanlar kapanmış, ticarette gerileye gerileye bitme noktasına gelmiştir. Cumhuriyet döneminde de Medreseler
kapanınca Eğitimde de geriye gidiş başlamış
ve hatta (Üniversite düzeyinde) tamamen bitmiştir.
vası olması ile özellikle Osmanlı dönemindeki
beyliklerden biri olması ile tarihe adını yazdırmış güzel şehrimiz Bitlisi bugün ile mukayese etmek elbette çok zordur.
Gerek ticaretteki ve gerekse eğitimdeki
(Üniversite düzeyinde) bitiş Bitlis halkını göçe
sevk etmiştir. Bir çok insanımız hem ekonomik, hem de eğitim sorunlarının çözümünü
Osmanlı dönemindeki medreseleri (Bu-
göç ederek aramıştır.
günkü Üniversite) bir çok ilim adamı yetiştirmesi ile ün yapmıştır. Yine ipek yolu üzerinde
bulunması nedeniyle han ve hamamları ile
o dönemlere damgasını vurmuş, ayrıca ticaret merkezi haline gelmiştir. Çeşitli medeni-
Bitlisliler genel olarak çok zeki insanlardır.
Tarihten gelen ticaret zekâlarını göç ettikleri
illerde iyi kullanarak bir çok başarılara imza
atmışlar ve bu arada çocuklarının eğitiminde
de etken olmuşlardır. Uzun zaman Bitlis göçe
yetlere evsahipliği yaptığından çok zengin
maruz kalmış (Halen devam etmektedir.) ve
bir kültüre sahip olmuştur. Bitlis’in konumu
bu göçler neticesinde Bitlis ileriye değil hep
itibariyle Osmanlı döneminde Beylikle idare
geriye gitmiştir. Bundan dolayıdır ki geçmiş-
edilmesine, ayrıca Urumiye’den Malatya’ya
teki Bitlisi bugün ile mukayese edememekte-
kadar olan beyliklerden Padişaha karşı İdris-i
yiz.
70
Ancak gelecekteki Bitlisi düşündüğümüz-
rin çoğu bina yapımında Devletten ödenek
de çok daha iyi bir Bitlis olacağını görebil-
beklerken Bitlis’in Devlet ödeneği beklenil-
mekteyiz. Çünkü bir şehrin gelişmesi ve kal-
meksizin binaları yapılmaktadır. Üniversite-
kınmasının temel şartlarından en önemlisi
miz ne kadar hızlı gelişirse Bitlis o kadar hızlı
Eğitim ve özel sektör yatırımlarıdır. (Belediye
kalkınacaktır. Bundan dolayıdır ki işi sadece
Başkanlığı döneminde Bitlis dışında yaşayan
BETAV’a veya Eren Ailesine bırakmak yanlış-
işadamlarımız Bitlis’e getirme çabalarım bun-
tır. Tüm Bitlisliler olarak elimizden gelebildiği
dandır.) Elbette Devlet yatırımları olmalıdır.
kadar Eren Ailesine ve BETAV vakfına destek
(altyapı noktasında eğitim, sağlık, ulaşım v.b.)
olmalıyız.
Ancak ekonomik noktada (İstihdama yönelik yatırımlar) özelleşen bir devlet anlayışı ile
bundan sonraki dönemler için bir şey beklemek yanlıştır. (Bölgemizdeki özelleşmelerde
ayrıca zamanlama olarak ayrı bir yanlışlıktı.)
Devletten altyapı noktasında beklentilerimiz
elbette olacaktır. Ancak ekonomik kalkınma
için özel sektör yatırımları olmalıdır.
Üniversite geliştikçe Bitlis eğitimdeki eski
günlerine kavuştuğunda insanlarımıza özgüven gelecek, göç duracak gerek Bitlis’te ve
gerekse Bitlis dışında yaşayan Bitlisliler özel
sektör yatırımlarına yönelecektir. Özel sektör
yatırımları ile ekonomik sorunlara çözüm gelecek ve şehir buna paralel olarak gelişecektir.
Şehrin gelişmesi ile göç tersine dönecek sosyal
Yıllardan beri Bitlis’in eskiden olan med-
ve kültürel alanlarda kendiliğinden gelişecek
reselerinin yerine Üniversitenin kurulması
ve özlediğimiz Bitlis’e kavuşacağız inancında-
özlemini çektik. Üniversite olmadan şehrin
yım.
kalkınmasının mümkün olmayacağını hep
beraber söyledik ve nihayetinde yıllar önce
Bitlis’ten ayrılan hemşehrilerimizin özellikle
Sayın Ahmet Eren ve Cemil Özgür Bey başta
olmak üzere BETAV’ın bu konuya el atması ile
Üniversitemizin kurulması Bitlis’in eski özlemine kavuşacağı günleri görebilmekteyiz.
Ben yaptığı çalışmalar ile Bitlis’e ve Bitlislilere katkı sağlayan başta BETAV’ın Genel
Başkanı Sayın Ahmet Eren Beye ve Onursal
Başkan Sayın Cemil Özgür Beye BETAV’ın
değerli yönetim kurulu üyelerine ve BETAV’a
gönül verenlere, Eren Ailesine ve Bitlis’e emeği ve hizmeti geçen herkese ayrıca bundan
Bugünkü noktada Bitlis halkını şanslı gör-
sonra Bitlis’e yatırım yapacak, emeği geçecek ,
mekteyim. Çünkü her İl’e bir Üniversite kurul-
fikir ve düşünceleri ile katkı sağlayacak bütün
ması kararı alınmıştır. Ancak her ilde Ahmet
herkese şükranlarımı arz ederek nice güzel
Eren ve BETAV yoktur. Kurulan Üniversitele-
günlere dileğimle saygılar sunarım.
71
Cumhuriyet Öncesi Bitlis’te Sosyo - Politik Durum
Fehmi HASPOLAT
1738 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanlarının ilanından önceki dönemde Bitlis halkı huzur ve güven ortamı içinde yaşıyordu. 18.asır bilim kültür, eğitim bakımından Bitlis altın
dönemini yaşamıştı.Bitlis’te çeşitli unsurlar,
hep bir arada huzur içinde yaşadılar.
1738 Tanzimat’ın ilanı ve 1856 Islahat
Fermanı’nın kabulü, Berlin Antlaşması ve
1878`de imzalanan Ayastefanos Antlaşması,
Ermeniler için tarihi bir dönüm noktası oldu.
Berlin Antlaşmasının 61. maddesine konulan
“Babıali, Ermenilerin yaşadığı eyaletlerde,
yerel ihtiyaçların gerektirdiği reformları geciktirmeden yapmayı, Çerkez ve Kürtlere karşı
Ermenilerin huzur ve güvenliğini sağlamayı taahhüt eder. Bu hususta alınacak önlemleri (büyük) devletlere bildirecektir ve devletler de alınan önlemlerin uygulamasını gözetleyecektir.”
hükmüyle anlaşma öncesi başlayan özerklik
girişimindeki Ermeni çabaları meyvesini vermişti. Çok geçmeden Ermeni koruyuculuğunda Ruslar Bitlis’i işgal edecekti. Tanzimat ve Islahat fermanları, Berlin
Antlaşmasıyla azınlıklara tanınan hak ve ayrıcalıklardan Bitlis’teki gayrı müslim azınlıklar da nasibini almıştır. Azınlıklara tanınan bu ayrıcalıklar, onlarda milliyetçi duyguları
uyandırmış, yerli Müslüman halka karşı tavır
almaya teşvik etmiştir. Denilebilir ki, Batı Emperyal dayatmacılığında azınlıklara getirtilen
bu imtiyazlar, yüzyıllardır bir arada yaşanan
sosyal dayanışmanın barış ve huzur ortamını
giderek dinamitleyecek, siyasi sorunlar yaşanmaya başlayacaktı. Bitlis, azınlık sorunlarının
yaşanacağı siyasi bir kaos ortamına dönüşecekti.
Azınlıklara tanınan hak ve ayrıcalıklarla
Bitlis’teki sosyal denge giderek yerli Müslüman Bitlis halkı aleyhine bozulmaya başladı.
Bu nedenle Bitlis halkı Cumhuriyete kadar
uzanan tarihi perspektifte, şehirde genellikle
ticaret ve kuyumculuk gibi kârlı işlerle uğraşan, ticareti elinde tutan Ermeni azınlıklar
karşısında ekonomik bakımdan yoksul bir hayatın pençesinde kıvranmıştır.Ermeni ayaklanmaları, Müslüman halkın canına olduğu
kadar mal varlığına yönelmiş, iş yerleri yakılmış, tahrip edilmiştir.
Bitlis halkı Tanzimat ve Islahat Fermanı
ilan günlerine kadar, Anadolu’nun bir çok
yerlerinde olduğu gibi Bitlis yöresinde de büyük bir Ermeni nüfus Türk-Müslüman halkla
iç içe bir arada kaynaşmış bir sosyal yapıda kendi halinde güven ve barış içinde bir hayat
sürüyorlardı. Devletle bir siyasi problemleri
olmamıştı. Bunlara “Millet-i sadıka” denirdi.
Bitlis’te Tanzimat ve Islahat Fermanı ilanı
sonrası sosyal ve milli barış, Batı emperyalizminin ‘Şark Meselesi’ argümanında harekete
geçirdiği tahrik ve azınlıklara verdiği destekle
bozuldu. Bu kışkırtmada en büyük faktörler
olarak emperyalist-Hıristiyan misyonerliği,
azınlık okulları, kiliseleri faaliyetleridir. Bitlis,
bu tür faaliyetlerin en yoğun olduğu merkez-
72
lerden biriydi. Bu durumla Bitlis’teki sosyal
barış, yerini bu tür faaliyetlerle politik bir
ortama terk etmiştir.
Başlangıçta dini gayelerle kişisel gayretler
şeklinde başlayan misyonerlik faaliyetleri, zamanla oldukça güçlenir ve özellikle mensubu
bulundukları ülkelere sağladıkları siyasi, sosyal, kültürel, ticari ve ekonomik menfaatler
doğrultusunda emperyalizmin genişlemesine
hizmet eden bir teşkilat halini alır. ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın her türlü desteği ile yürütülen bu faaliyetlerde yurdun bir
çok yerinde olduğu gibi Bitlis, Van, Harput ve
Erzurum gibi merkezlerde de İngiltere merkezli ‘British and Foreign Bible Society’ teşkilatına bağlı yürütülen misyonerlik faaliyetleriyle, 19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren
ülkede insanları birbirine düşürmenin nifak tohumları ekiliyordu. Bitlis’te başta Ermeniler
olmak üzere diğer azınlık unsurları milliyetçilik duyguları etrafında harekete geçirmek
istediler. Bu arada Kürtçülük hareketini de
tetiklemeye gayret gösterdiyseler de, vatana
ve millete bağlı Kürtler, böyle bir şeye iltifat
etmediler. Bölgede İngiltere himayesinde bir
‘Kürdistan’ kurulmasını isteyen lider rolünde
Bitlis’ten bazı isimler çıkmıştır. Bu şahıslar,
İstanbul’da kurulan ‘Kürt Teali Cemiyeti’ne,
İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ne katıldılarsa da
Bitlisli Kürt vatandaşlar, ülkenin asli unsuru
oldukları bilinciyle emperyalizmin etnik ayırımcılık oyununa gelmediler.
19 yüzyılın ikinci yarısından itibaren
Bitlis’te sosyal barış ortamının bozulması, o
sıra bölgede yaşayan Ermeni unsurların emperyalistlerin teşvik, tahrik edici ve destekle-
yici gayretleriyle başladı. Emperyalist güçler,
Türkiye genelinde bu kalkışmayı sistemli bir
plan dahilinde yürüttüler. Etnik ayrıştırma
planını gerçekleştirmeye hizmet etmede en
önemli faktörlerden birisi Anadolu’nun diğer bölgelerinde olduğu gibi misyonerlik faaliyetleri ve bölgede kurulan yabancı azınlık
okullarında ve kiliselerde yürütülen sinsi faaliyetlerdir. Bu faaliyetlerle Batı emperyalistleri, ‘Şark Meselesi’nde Anadolu coğrafyasını parçalamayı amaçlamıştır.
Dinlerini ve mezheplerini yaymaya ve kutsal yerleri bulmaya yönelik olarak başlayan
misyonerlik faaliyetleri, Osmanlı Devleti’nin
gerilemesine paralel olarak 19.yüzyıldan itibaren sömürgeci Batılı büyük devletlerin
emperyalist politikalarına hizmet eder hale
gelmiştir. Bu yönü ile Osmanlı topraklarında
faaliyet gösteren misyonerler, Batılı ülkelerin Osmanlı ile olan ‘Şark Meselesi (Eastern
Question)’ni halletmelerinde araç olarak kullanıldılar. Aslında Osmanlı’yı yıkarak mirasını paylaşmak planı olan bu ‘Şark Meselesi’nde
Batılıların takip ettikleri politikalardan birisi
içerdeki Hristiyan azınlıkları Devlet’ten koparmaktı. O nedenle bu argümanı çok kullandılar.
Misyonerlik faaliyetini yürüten dış güçlerin başında ABD geliyordu. Amerika Birleşik
Devletleri’ emperyal genişleme planına dahil
ettiği Osmanlı topraklarında gücü elinde bulundurmak için 1819 yılında kurduğu Dünya çapında misyoner örgütü olan, ‘Amerikan
BOARD’ın (American Board of Commisioners
for Foreign Missions), o yıllarda Bitlis’te de
tezgâhını kurmuştu. Diğer taraftan Malta’da
73
bastırdığı binlerce eseri Anadolu’nun her tarafına dağıtan İngiliz örgütü C.M.S, ve Fransa, sadece misyonerliğe değil, aynı zamanda
siyasi hedefteki hakimiyet ve kültür emperyalizminin gerçekleşmesi amacını güdüyordu.
O günlerde 7 milyon kadar bastırılan Kitab-ı
mukaddes ve Hıristiyanlığa ait diğer kutsal kitaplar Anadolu’nun her yerinde dağıtılıyordu.
BOARD’ın en aktif elemanlarından olan
‘tilki’ lakaplı Sayrus Hamlin, Anadolu’yu 3
misyon bölgesine ayırmıştı. Bitlis’in de içinde
aldığı ‘Doğu misyonu’ Harput, Erzurum, Van,
Rus ve İran sınırına kadar Doğu Anadolu topraklarını içinde kalıyordu. 1900 yılında bu beş
istasyona bağlı 97 uç istasyon bulunuyordu.
Tüm bu kurumlarda 36’sı Amerikalı, 266’sı
yerli 302 görevlinin gözetimi altında faaliyetler sürüyordu. Yine misyonerlerin yönetimdeki yetimhanelerde 2000 çocuk kalıyordu ki,
bunların yaklaşık 1100’ü Harput’taydı.
Bitlis, misyoner faaliyetlerinin en yoğun
olduğu illerden biriydi. 1891 yılında Bitlis’i ziyaret eden Mrs.İsabella Bird Bishop,Bitlis için
o gün “Osmanlı İmparatorluğunun en fanatik
ve en ham, en çalkantılı şehirlerinden biridir.”
diyerek tanıtmıştır. Bunun nedeni Katolik,
Protestan ve Ermeni Ortodoks gibi bağnaz
kitleleri bünyesinde barındıran Bitlis’in sosyal
yapısıydı. Hristiyan nüfusun çokça bulunduğu
Bitlis’te misyoner faaliyetleri oldukça yoğun
bir hal almıştı. Nitekim Şerif Mardin, yazdığı
‘Bediüzzaman isimli kitabında, bölgeyi Hristiyanlaştırmak, Osmanlı’ya isyana hazırlamak için burada misyonerler için gerekli bir zemin oluştuğundan bahseder. Şerif Mardin bu
durumu şöyle anlatmaktadır:
“Katolik ve Protestan misyonerler arasındaki rekabet, bütün olup bitenleri çaresiz bir
biçimde izlemekte olan Osmanlı Devlet adamları açısından uzunca süredir önemli bir sorun
oluşturmaktaydı. Ermeni Protestan cemaati,
1850 yılından itibaren kanun önünde tüzel
kişiliği ve dolayısıyla siyasi özerkliğe sahip bir
birim olarak tanınmıştı. Yüzyılın sonlarında
Bitlis’te 200 protestan bulunması, 1858 yılında
kurulan Protestan misyonunun göreli başarısının bir göstergesi sayılabilir.” diyordu.
Bitlis’te milli ve sosyal barışı tetikleyen diğer önemli bir faktör ise, misyonerliğe bağlı çalışan azınlık okullarıydı. Sözde eğitim
faaliyeti altında Ermeni milliyetçiliğindeki
Türk-Müslüman propagandası yaparak oradakilerin beyinini yıkıyor, Türk-Müslüman
düşmanlığında militanlar yetiştiriyordu. Katolik ve protestan misyoner örgütlerinin ve
Ermenilerin açtığı bu okullarda yürütülen bu
sinsi çalışmalarla, azınlıklara yoğun bir biçimde milliyetçilik duyguları aşılanmış, Osmanlı
toplumu aleyhine kışkırtıcı faaliyetler başlatılmıştı. Bu okullar, aynı zamanda Armanikan,
Hınçak, Taşnak gibi Ermeni çete örgütlerinin
gizli silah deposu olarak kullanılıyor, ve TürkMüslüman düşmanlığında askeri militan eğitim kampları olarak hizmet veriyorlardı.
Bitlis’te açılan yabancı misyonda faaliyet
veren konsolosluklar ve ticaret ataşeliklerinin
sağladığı olanaklardan da yararlanılarak Almanlar Protestan çocuk yuvası, Amerikalılar
Amerikan Okulları, Amerikan Katolik çocuk
yuvası ve koleji Ermeniler Sansaryan olarak
bilinen Ermeni Lisesi ve İlkokulları ile Protestan Ermeni yüksek okulları, Fransız Cizvit
74
kapuçin, hemşire okulları Ermeni propagandasında önemli görev üstlenmişlerdi.
Sözde eğitim faaliyeti altında Ermeni
milliyetçiliğindeki Türk–Müslüman propagandası yaparak, oradakilerin beyini yıkıyor,
Türk-Müslüman düşmanlığında militan olarak yetiştiriliyorlardı. Bitlis’te açılan yabancı
misyonda faaliyet veren konsolosluklar ve
ticaret ataşeliklerinin sağladığı olanaklardan
da yararlanılarak Almanlar Protestan çocuk
yuvası, Amerika Katolik çocuk yuvası ve koleji Ermeniler’in Sanasaryan olarak bilinen
Ermeni Lisesi ve İlkokulları ile Protestan
Ermeni yüksek okulları, Ermeni propagandasında önemli görev üstlenmişlerdi. 1894
yılında, misyonerlik okullarından Bitlis’te 22,
yakın çevresi Diyarbakır’da 22, Erzurum’da
Elazığ’da 24 Protestan okulu bulunuyordu.
1900 yılında Harput, Erzurum, Van, Mardin
ve Bitlis’te 97 irili-ufaklı okul kurulmuş, bu
kurumlarda 36’sı Amerikalı, 266’sı yerli olmak
üzere toplam 302 görevli çalışmıştır.
Amerikan misyonerleri Bitlis’te 50 yatılı,
50 gündüzlü kız öğrencisi olan bir kız okulunu, Charlotte Ve Mary Ely isimli bayanlar,
1857 yılında “Kürdistan Mount Holyoke Kızlar
Okulu’nu açmışlardı. Bu okullar ağı, Bitlis’in
çevre kasaba ve köylerine kadar uzanmaktaydı.” diyor.1908 yıllarına gelindiğinde sayıları hayli kabarmış Amerikan Okullarından Bitlis’te 2, Muş’ta 1, Siirt’te 3, Van’da 2,
Diyarbakır’da 3, Harput’ta 9 tanesi faaliyet
gösteriyordu. Bitlis’teki 2 okulda 350 diğerlerinde de yaklaşık 400 öğrenci okuyordu.(1)
Amerikalıların Bitlis’te açtıkları 2 Amerikan Okulundan birisi “The Girls Boarding
School” olarak tanınıyordu. Kısa zaman içinde bu okulların sayısı artınca bunlar hakkında sinsi faaliyetleri takip ettiren Sultan 2 Abdülhamid, birçoklarını kapatmış; ancak ABD
buna karşı çıkarak hiç olmazsa, 10 tanesinin
açılmasında ısrarcı olmuştur. Bu ısrar karşısında sayıları 10’da kalmış,1908 darbesinden
sonra yine sayıları artmıştır. Diyarbakır’da
22, Erzurum’da Elazığ’da 24 Protestan okulu
bulunuyordu. 1900 yılında Harput, Erzurum,
Van, Mardin, ve Bitlis’te 97 irili-ufaklı okul
kurulmuş, bu kurumlarda 36’sı Amerikalı,
266’sı yerli olmak üzere toplam 302 görevli çalışmış, ayrıca 1.100’ü Harput’tan olmak üzere
yetimhanelerde toplam 2.000 çocuk bakım
görmüştür.
Amerikalılar, “Ermeniler Türkiye’ye girmek için açık kapıdır.” diyerek, Osmanlı
İmparatorluğu’nun bünyesinde yaşayan Ermeniler, emperyal tahrik ve desteği arkalarına
alarak Bitlis’te barış ortamını iyice gerdiler.
Bu faaliyette büyük rol alan kurumlardan birisi belki de en etkilisi hemen her semtte bulunan Ermeni Kiliseleriydi.Bu gerçeği, Louise
Nalbandian, “The Armenian Revulutionary
Government” (Ermeni İhtilal Hükümeti) adlı
kitabındaki şu sözleriyle doğruluyordu:
“Bu milliyetçi çabada en büyük rol. hem
dinsel ve hem de entelektüel bir güç olarak çalışan Ermeni Kilisesi tarafından oynanmıştır.
Siyasal bağımsızlığın yokluğunda Katolikos
milletin emellerini temsil etmiş ve diasporadakilerle anavatandaki Ermeniler arasında bir
bağ haline gelmiştir.”(2)
Ve yine Ermeni Patriği M.Ormanyan’a
göre Ermenistan Kilisesi “Kayıp Ülkelerin
75
Ruhu” (Ermenistan) diye nitelendirerek Ermeni kilisesi’nin Ermeni milliyetçiliğinde ve
isyanında aktif rol almadaki önemini vurguluyordu. Başta Akdamar Kilisesi olmak üzere
Bitlis’te de çok sayıda bulunan Protestan, Katolik Kiliseler, Anglikan ve Ermeni Gregoryan
kiliseleri din hizmeti adı altında başta Bitlis’te
Müslüman halkla iyi geçinmiş, dayanışma
içinde bulunmuş, hatta yoksullara belirli
günlerde yardımlar bile dağıtmışlardı. Ancak
Tanzimat sonrası ateşlenen etnik kalkışmada
Kiliseler, Müslüman halka karşı yoğun sinsi
faaliyetler nifak tohumlarını eken odaklar haline gelmişler. Bu durum, Bitlis halkını düşman kamplar haline getirmiş; sonuçta Bitlis’i
savaş alanına çevirmişlerdir.
O yılarda Bitlis nüfusunun yüzde 33
ünü teşkil eden Ermenilerin, Ermeni Maarif Cemiyetleri’’nin, Ermeni Hoyaç Mihaçyal
İngeretyun, Gilikan, ismini Ağrı Dağından
alan Araratyan Derneklerinin açtığı Okullardı. Ermeni Gregoryanokulları olarak Bitlis
Merkezde 17, o sırada Bitlis’e bağlı bulunan
Muş’ta 9, Van’da 11, Erzurum’da 16, AğrıEleşkirt’te 2, Siirt’te 26, yakın çevre olarak 1, Diyarbakır’da 95, Genç’te 26, Harput’ta 13
tane bulunuyordu.(3)
Yüzyıllarca kendi halinde devlete bağlı sadakat duyguları içinde yaşayan halk bu faaliyetlerden ötürü Bitlis’te barış ve huzur ortamı
tamamen ortadan kalkmıştır. Sosyal barışın
yerini, emperyal güçlerin politik tercihindeki politik gerilime sürüklenmiş, Bitlis böylece
Rus ve batı emperyalizminin siyasi amaçlı bir gerilimin kucağına itilmiştir. İnançları doğrultusunda o korkunç bir fanatizmin marazi
etkisinden kaynaklanan Ermeni isyanlarındaki mezalimde binlerce masum hemşerimiz katledilmiş, yerlerinden yurtlarından olmuşlardır.
Şehir tamamen yanmış, yıkılmış, Atatürk’ün
ifadesiyle ’Pompei Harabeleri’ne dönmüştür.
Geçmişin huzur ve varlıklı günlerinden eser
kalmayan Bitlis halkı kendini yoksulluk, sefaletin kucağında bulmuştur. Bitlis’te kala kala
artık 5 minaremiz kalmıştır.
(1): Nejdet Sevinç, Ajan Okulları, Oymak
Y:İstanbul, 1975, s. 37
(2): Louise Nalbandian, “The Armenian Revulutionary Government :Los Angeles 1963’,s:30-31
(3): Necdet Sevinç :a.g.e S:121-122
KAYNAKLAR
Ayten Sezer, “Osmanlı Döneminde Misyonerlik Faaliyetleri-Makale”,
Barış Kerimoğlu, “Zehirli Sarmaşık Misyonerler”,
Ulus Yayınları, Aralık – 2004
E.W.Hopkins, g.f.moore, m.halidi, ö.ferruh, Tarihte
ve Günümüzde Misyonerlik, Örgün Yayınevi – 2006
Erol Güngör, “Türkiye’ de Misyoner Faaliyetleri”,
Ötüken Yayınları, 1999
Julius Richter, “A history of protestant missions in
the Near East” 1910
Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi Şamil Mutlu, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, İstanbul 2005, s. 25.
Seçil
Akgün
,”Amerikalı
Misyonerlerin
Anadolu’ya Bakışları”, OTAM, S.3, 1992, s. 3.
Uygur Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika-Kendi
Belgeleriyle 19 yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki
Amerikan Misyoner Okulları, 3. Baskı, Ankara, 2000,
s. 15.
76
Bitlisli Hacı Nezir Gencer Efsanesi
Dr. Servet ZÜLFİKAR
B
itlis’in maddi varlıkları, edebi ve folkorik kültürü arasında efsaneleşmiş
şahsiyetleri ve bunların söz ve davranışları
önemli bir yer tutar. Bu şahsiyetler ve onların
hal ve davranışları hakkında pek az derleme
yapılmıştır. Unutulup giden bu bilge kişiler
kendi döneminde hemşehrileri arasında iz
bırakmış, efsaneleşmişlerdir. Onların sözleri
davranışları yıllarca dillerden düşmemiştir.
Belirttiğimiz bu gerekçelerle onları anmak
unutulmaktan kurtarmak o yılların sosyal hayatını da dolaylı olarak vermek için aşağıdaki yazıyı hazırladım. Bu arada Bitlis şivesini
de aslına uygun olarak yansıtmaya çalıştım.
Olaylarımız 1940’lı yılların sonlarında geçmektedir. 2. Dünya savaşı nihayet sonuçlanmış, ülkemiz insanı savaşa girmediği halde
korkuyu, sıkıntıları ve yoklukları alabildiğine
yaşamıştı. Bu arada Türkiye çok partili demokratik yaşama doğru yeni adım atmıştı.
İnsanlar yıllar sonra yavaş yavaş kendilerine
gelmeye, daralan ekonominin az da olsa iyiye
gittiğini görmekteydiler.
Bitlis’te kış ayları geride kalmış, baharla
birlikte kentteki ticari yaşam canlanmış, sosyal yaşam ise bir o kadar hareketlenmişti. Ezelden beri süregelen sıcak, samimi insan ilişkileri bu dönemde dingin,mutlu hayatın da yansıması olarak yeni yeni maceralar, keyif dolu
anlar yaratmaya başlamıştı. İşte o keyifli günlerin önemli aktörlerinden ‘’Nezir Gencer’’,
etrafında topladığı önemli bir hayran kitlesi,
sevgi, neşe paylaşımcıları ile birlikte Bitlis’in o
döneminin espri, mizah, neşe kaynağı olarak
‘’taçsız kral’’ı konumunu korumaktaydı. Onun
her hareketi, davranışı, konuşması izleniyor,
beraberinde müthiş bir taraftar grubu da haliyle kendiliğinden oluşuyor ve sayısı da hızla
artıyordu...
Askerden 3 ay evvel dönmüş olan ağabeyimiz kardeşleriyle beraber açtığı yeni dükkânında ticarete kaldığı yerden devam etmekteydi. Isınan havalarla birlikte Pazar günleri
kafa dengi ve henkıfı olan kendi gibi ‘’iştahlı’’ 5-6 arkadaşıyla birlikte yakın mesire yerlerine (Keğmiyan, Arap köprüsü, Acısu, Altınkalbur vs.) pikniğe gitmeye de başlamışlardı.
Bitlis’te her dönemde özellikle ‘’ henkıf ‘’ diye
tanımlanan aynı yaş ya da yakın yaştaki arkadaş birlikteliği daha geçerliydi. Küçüğün büyüğüne yapabileceği olası ağır şaka türü davranışlar toplum nazarında edep dışı ve ayıp
sayılırdı ... Yeni yetişmekte ve dost meclislerine katılmaya başlayan Nail amcam, çok merak ettiği
Nezir Ağabey’in bu yeme içme, espri ve kahkaha üretme anlarına yakın olma ve olabildiğince nasiplenme arzusunu uzun zamandan
beri duymaktaydı. Nezir Ağabeye başvuruları aralarındaki yaş farkı ve bilinmeyen başka nedenlerle hep reddedilir. Amcam buna
rağmen katiyyen yılmaz, büyük ağabeyinden gerekli izni koparıp, Nezir ağabeyin de
onayı ile gruba katılmayı bu kez başarır...
Kafilemiz Cumartesiden gerekli erzakları
çarşıdan temin ederler. Aldıkları da hilafsız 2 manga (20 kişilik) askere yetecek miktardadır. Sabahleyin erkenden buluşup, neşe içinde
yürüyerek 1 saatte ‘’Mutki’’ yolu üzerindeki
gürül gürül kaynayan ‘’Altunkalbur’’ suyunun
77
da akarak karıştığı ‘’Keğmiyan’’ dere kavşağına intikal ederler. Süratle mangallar yakılır,
kahvaltı edilir, sırasıyla etler, sebzeler pişirilir
ve sonrasında büyükçe bir sofra hazırlanır.
Amcam bu ikinci sofranın azameti karşısında adeta küçük dilini yutmak üzeredir. Yemekler yenilir, çaylar içilir ve keyif sigaraları
da bu arada tüttürülür. Sohbetler ederek, şakalaşarak, eğlenerek günü geçiren kafilemiz
akşam üstü hava kararmadan önce dönüş yoluna doğru koyulur. Keyifli geçen günün ardından ertesi sabah Nezir Ağabeyin dükkânının önünde Nafiz Zülfikar’ın gürleyen sesiyle
Bitlis çarşısı adeta sarsılmaktadır...
- Nezıro, her canından görmiyesen, nettız,
ne yaptız menım kardeşıme.?
- Noldi, Nafiz abe Naile.?
- Oğlan hesteledi, sabaha kadar yatmemiş,
ne yidırıp içırdız one, Fevzi (rahmetli babam) hestehaneye apardi, mende yanıne giderem, bilmiş ol ki sendan dağvacıyoh...
- Nafiz abe Allah kardeşan acil şifa versın,
biz bu sebeptan kardeşın götırmah ıstemedoh,
bıze uyemezsın, başan bi iş gelır diye de epey
sıledoh nesihet ettoh ama dinnetemedoh, bu
one bi ders olsın de teyi bize yaneşmesın,
hem kardeşinın tohumune de pare vermedoh
ki... diyerek konuyu kapatır... Bu yaşanan eski olayın üzerinden geçen yaklaşık 55 yıl sonrası, 2004 Ağustos’unun ilk
haftası idi. 3 uçak dolusu Bitlis sevdalısı olarak
bizler ‘’BETAV’’ın öncülüğünde doğdumuz topraklarda buluştuk. Kafilemizde Bitlis’i çeşitli nedenlerle 30-35 yıl geçmesine rağmen göremeyen bazı yakın akrabalarım, büyüklerim, arkadaşlarım ve en önemlisi güzel insan ‘’Hacı
Nezir Gencer’’ Ağabey de vardı. Seyahat boyunca bir ‘’sevgi arsızı’’ olarak ona yapıştım,
yolculuğumuz bitene kadar da birbirimizden
hiç ayrılmadık...
Ona olan sevgimi, hayranlığımı tarife sığdırmak mümkün değildi. Grup halinde Bitlis
çarşısında dolaştığımız gibi, onunla bir kaş
göz işaretiyle anlaşarak zaman zaman değişik yönlere doğru kayan ikili yolculuklarımız
başlıyordu. Kolkola girerek yokuşları tırmanıp,
dere ve tepeleri geçip rahmete kavuşmuş atalarımızın, dedelerimizin, ninelerimizin ve genç yaşta kaybettiği bazı arkadaşlarının mezarlarını da
birlikte arayarak, sorarak buluyor, dualarımızı, niyazlarımızı da bu arada eda ediyorduk.
Bazen derin derin iç geçiriyor, varsa aklında o
kişilerle ilgili kısa anektodları hemen oracıkta
anlatıyor, kimi zaman hüzün, bazen de neşeyle
başka anılarına doğru yol alıyorduk. Kısacası
bu seyahatte baba dostu bu ‘’müthiş adam’’ı
daha bir yakından birebir tanıma şansına da
sahip olmuş ve çok mutlu olmuştum...
1 yıl evvel geçirdiği önemli ‘’by-pass’’ operasyonu nedeniyle doktorları mümkünse bu
seyahati ertelemesini istemişler, hatta çok katı
diyet listesini de önüne koymuşlardı. Gençliğindeki ‘’yemek yeme iştahı’’ ilerleyen yaşı
itibariyle azalmakla beraber, sevenlerinin bu
yeni durumu nedeniyle haklı ikazları da hiç
eksik olmuyordu. Bunlardan artık çok sıkılmıştı, meşhur ‘’Bitlis Büryan’’ını yiyenleri ancak seyretmekle yetiniyor, diyetine aynen uyuyor, ancak ara sıra bizim etli pide soframızdan kopardığı birkaç tikeyle kendini bir yandan
da avutuyordu. (Bazı muzip arkadaşları onun
gizli gizli fazlaca et tükettiği dedikodusunu
etrafa yaymışlardı, ama o bunları içtenlikle
yalanlıyordu...)
Kendisine Nail amcamla yaşadığı, sonu
kötü biten ‘’tarihi pikniği’’’ hatırlattığımda sevimli, kendine has gevrek gülüşüyle ve buna
78
çok benzer anıları da farklı yorumlarla bir kez
daha büyük bir lezzetle anlatıyordu. Bu hasta
haliyle bile bu komik olayları gayet ciddi bir
edayla, bir mizah sanatçısı duruşu ve tavrıyla,
mimik ve jestleriyle, işin en önemlisi hiç gülmeden naklediyor ve kafilemizi de gülmekten
adeta yerden yere serip perişan ediyordu...
- Tabi gördım, nicedile...! (ağabeyimiz
pidenin detaylarını sormaya başlamıştı bir
kez...)
Kader bana Nail amcamın intikamını ondan almak için büyük bir fırsat doğurmuştu.
Saat 16:00’deki Muş-İstanbul dönüş uçağına
yetişebilmek için kafileye dahil olan hemen
herkes Bitlis çarşısının dört bir yanından hepimizi Muş’a götürecek olan servis otobüslerinin beklediği Otobüs terminaline doğru
bavulları ve çantalarıyla hızla yaklaşmaktaydı.
Ben ve 3 arkadaşım da Kalealtı dükkanlarının
üstündeki ‘’Asmalı Teras ‘’ta birlikte yaptırdığımız pidelerimizi hızla yiyor, otobüsleri kaçırmamak için bir yandan da dikkatle ve göz
ucuyla orayı da takip ederek son dakikalarımızı geçiriyorduk. Tam bu anda sevgili Besim
Müftüoğlu’nun keskin ve tatlı sesi konuşmalarımızı bir anda kesmemize yol açtı...
-Nezır Abe biz 4 kişidoh, sağolsınler doymeyız diye 6 tene göndermiştile... (oysa gelen
sadece 4 pideydi..)
- Arkadaşlar, tezleyın, yidohlerınızi çabuh
ütın, yohse geç kalecoh... dedi, bu konuşma
hızlanmamıza ve çabucak toparlanmamıza
yardım etti. 100 metrelik mesafeyi de Türkiye rekoruna yakın bir hızla aldığımızı da iyi
hatırlıyorum. Kafile kalabalığına karışır karışmaz Nezir Ağabeyin sorgu sualleri de bu arada ardarda başladı.. Sen misin soran..,al bakalım cevaplarını...dedim, şimdi içimden...
-Şahaneydi...dedim. Nezir Ağabey etini,
soğanını, salçasını, maydanoz yoğunluğunu,
acısını vs,vs herşeyini birer birer sorduktan
sonra sıra bendeydi..
-Ee nettız peki?..
-Nolecah... 2 tenesi artti, garsonlere bırahtoh geldoh... dedim... Bu sözlerim Nezir Ağabeyi mahvetmeye yetmişti... Morali bozulan
ve perişan olan Nezir Ağabeyin son cümlesi oldukça tirajikomikti...
-Ah Sero, adem haber vermez, hazi men
de yanızde oledım, man buni yapmiyecahtın...
seni mahşerde bile affetmenem...
Bunları duyan kafiledeki bazı arkadaşların gülmekten sıra sıra iskemleden düştüklerine gerçekten tanık oldum. İstanbul’a inene
kadar kendisine gerçeği açıklamadık. İnince
vedalaşmak için yanına gittiğim Nezır Ağabeyimin kulağına eğilerek 55 yıl sonra da olsa ‘’
ailemin intikamı böyle alınır’’ diyerek, gülüşerek ve saygıyla elini öperek birbirimize veda
ettik...
-Ula ‘’Sero’’ orde damde cümbür cemaat
ne yapedız?
- Nezır Abe ‘’Kasap Nafiz Mermut’’ abenın
bıze elleridan yaptırıp yolledoği etli pideleri
yiyedoh, kurherem bızi gördın he?
79
Dr. Servet Zülfikar’la birlikte
YAŞANMIŞ BİTLİS MİZAHINDAN
SEÇMELER
Söyleyeceklerimizi Bitlis doğumlu olsun veya olmasın yaşı 40 ve üstü olan Bitlisli
hemşehrilerimizin tamamının bildiğini sanıyorum. Bitlis mizah söyleminin klasik tekerlemeleri arasında ‘’amentü’’ olarak sayılan ‘’
Dayi taşi nettın...’’ cümlesiyle onun aktörleri
ve doğuşu adına bir şeyler söylemek artık tarafımızdan bir görev haline gelmiştir...
1959 yılında Bitlis il özel idaresine yabancı bir memur atanır. Bekâr olan bu memur 60
yaşlarındaki emekli olan babası ve annesiyle
birlikte Bitlis’te yaşamaya başlar. İnsan içine
fazla çıkmayan bu amca kentte kimseyle dialog kurmadığı gibi mağrur, kibirli hali eğlence
arayan ve adına ‘’kızılordu’’ denen Bitlis’in işsiz, güçsüz takımının da dikkatinden kaçmaz.
Bu adama bir oyun edip bir şeyler sokuşturup,
söyleyip yada ona bir kulp takabilmek için
adeta fırsat kollarlar...
Bir sabah yokuş aşağı çarşıya inmekte
olan amcamız yol üzerinde önüne çıkan avuç
içi kadar bir taşı alıp duvarın üzerine koyar ve
yoluna devam eder, 2-3 dakika sonra başka
benzer bir taşı aynı şekilde alıp duvar kenarına koyan amcanın bu takıntılı halini keşfeden gençler aradıkları fırsatı artık kaçırmak
da istemezler. Sessizce onun yanına yaklaşıp,
usulca:
-Dayi taşi nettın.?... diye sorarlar
-Oğlum taşı duvarın üstüne koydum...
-Peki öbır taşi nettın.?..
-Onu da yolun kenarına koydum...
Başına üşüşen bir dolu çocuğun ve gencin aynı takılı plak gibi sordukları bu soruya
artık cevap veremez olur. Hızlı adımlarla oradan uzaklaşarak çarşıya iner. Çok geçmeden
80
Tarihten Geleceğe, Bir Bitlis Projesi
Azmi GÜNDOĞDU
Y
aklaşık olarak dokuz, on bin yıl önce
önde olduğu, yani seramik eşya üretim ça-
tarım yapmasını öğrenen insanoğlu,
ğına (Kalkolitik Dönem) daha önce geçtiği
göçebe yaşamın doğal barınakları olan mağa-
anlaşılmaktadır. Bu bilimsel iddianın kanıtı
raları ilk sahipleri olan hayvanlara bırakmış
da Tilkitepe’de üretildiği kesin olarak tespit
ve köy tipi ilk yerleşme merkezlerini kurarak
edilen ve Çayönü kazılarında bulunan çanak
yerleşik hayata geçmiştir. İnsanlığın gelişi-
çömleklerdir.
minde çok önemli bir dönüm noktası olan bu
sürece “Neolitik Devrim” adı verilmiş, böylece tarih kitaplarındaki adıyla Cilalıtaş Devri
başlamıştır.
Bundan ne çıkar diyeceksiniz, hemen söyleyeyim: Birincisi, bu bölge yeryüzünde topluluklar arası ticaretin başladığı ilk yerdir.
İkincisi, bu ticaret yolu üzerinde bulunan Bit-
Yapılan arkeolojik araştırmalar sonucu
lis tarihteki en eski transit ticaret merkezidir.
elde edilen bulgulara göre yeryüzündeki en
eski iki neolitik yerleşme Doğu Anadolu’da
bulunmaktadır. M.Ö 7500’lere tarihlenen
Dünyanın bilinen bu en eski yerleşme merkezlerinden biri Van-Edremit arasında, Van
kentine 7-8 km uzaklıkta ve Van Gölüne çok
yakın bir yerde bir dere kenarında kurulmuş
olan Tilkitepe’dir. Diğeri de Diyarbakır’ın Ergani ilçesine 7 km uzaklıktaki Boğazçayı kenarında kurulmuş olan Çayönü’dür. Çayönü,
yeryüzünün bilinen en eski tarım kültürü ve
tarih öncesinin ilk endüstriyel üretim alanıdır. Çayönü’nün ilk sakinleri Ergani yöresindeki bakır kaynaklarını keşfederek Maden
Devrine geçmeyi de başarmışlardır. Çayönü
aynı zamanda yeryüzünde dokumacılığın
başladığı yer olarak da bilinmektedir.
Tilkitepe’de üretilen çanak çömlekler, o
dönemin gözüpek ve gözüaçık ilk tüccarları
tarafından muhtemelen Çayönü’nde üretilen
dokuma ürünleri ile değiş tokuş (trampa)
edilmek üzere at, eşek ve katırların sırtına
yüklenerek yola çıkarılmıştır. Çayönü tüccarlarının dokuma ürünlerini (giysi, kilim v.b)
çanak çömlek ile değiştirmek amacıyla aynı
yolu izleyerek Tilkitepe’ye gittikleri de söylenebilir doğal olarak. Belki de Tilkitepe ile
Çayönü arasındaki yolun ortası sayılabilecek
ve bu iki yer arasında en uygun geçiş yolu
olan Bitlis’in bugünkü yerinde veya yakınında
adı bilinmeyen başka bir neolitik yerleşmenin
tüccarları bu değiş tokuş işini yapmış olabilir.
Tarih boyunca Bitlislilerin en iyi bildiği iş de
zaten ticaret değil midir?
Tilkitepe ise muhtemelen çanak çömlek yapımının başladığı ilk yerlerden biridir.
Tilkitepe’nin bu alanda Çayönü’nden daha
Söz buraya gelmişken, ortada bilimsel
bir bulgu olmamakla birlikte bir öngörümü
paylaşmak istiyorum: Bir Doğu Anadolu ha-
81
ritasına dikkatle bakıldığında ve o dönemin
Pek çok hemşerimizin de kaygı duyarak
koşulları, ulaşım imkânları göz önüne alındı-
ifade ettiği gibi, Dideban Tüneli ve çevre yolu
ğında bu ticaretin kesinlikle Bitlis Vadisi’nden
Diyarbakır-Van yönünde ulaşımı kolaylaştı-
geçilerek; ya Bitlis’in en eski yerlileri aracılığı
rırken, Bitlis kentini de tam anlamıyla “by-
ile yapıldığını, ya da Tilkitepeli ve Çayönülü
pass” etmektedir. Buna bağlı olarak Bitlis kent
tüccarların karşılıklı seferleri ile gerçekleş-
içi trafiği rahatlayacak ancak gerekli önleme-
tirildiğini söyleyebiliriz. Kuşkusuz olan tek
ler alınmazsa tarihsel kentimiz en az dokuz
gerçek vardır, o da Bitlis’in yeryüzündeki en
bin yıllık transit merkezi olma özelliğini yi-
eski transit ticaret yolu veya merkezi oluşu-
tirecek, Bitlis gözlerden ırak bir “saklı kent”
dur. Tilkitepe ile Çayönü arasındaki ticaret
durumunu alacaktır. Diyarbakır-Van yönün-
Bitlis’in bulunduğu vadiden geçilerek yapıl-
de karşılıklı gidip gelen araçların ve yolcula-
dığına göre, o dönemlerde Bitlis yakınlarında
rının belirli ihtiyaçlarını Bitlis’te karşıladıkları
ya Tilkitepe ve Çayönü kadar eski bir yerleş-
ve her yıl binlerce kişinin bu geçiş sırasında
me merkezi bulunmaktadır ya da ticaretin
Bitlis’i görüp tanıdıkları bilinmektedir. Çevre
başlamasından sonra Bitlis Vadisi’nin tarıma
yolu ile birlikte bu imkân ortadan kalkacak;
elverişli yerlerinde benzer ihtiyaç mallarının
yılların ihmali, bakımsızlığı, kötü yapılaşma
üretildiği bir yerleşim merkezi kurulmuş ol-
ve nerdeyse bir kanalizasyona dönüşmekte
malıdır. Bu kadar uzun mesafeli ticaret yolları
olan Bitlis Çayı ile zaten ciddi bir kentsel kir-
üzerinde ara konaklama merkezlerinin ku-
lilik yaşayan bir zamanların “müze kent”inin
rulmuş olması kaçınılmaz bir zorunluluktur.
bu dile getirilmeyen içler acısı durumuna ba-
Kanımca Bitlis bilinen tarihinden çok önce
kıp, ironik bir yaklaşımla “iyi ki çevre yolu
kurulmuş ve kuruluş nedeni de coğrafi ko-
yapıldı da gelip geçen yabancılar bu halimizi
numundan kaynaklanan bu sosyo-ekonomik
görmeyecekler” diye kendimizi teselli mi ede-
gelişmeler olmuştur.
ceğiz ?
Sözü nereye getireceğim sanırım artık anlaşılmıştır.
acil olarak gerekli önlemler alınmazsa Bitlis
esnafı büyük bir mağduriyete uğrayacaktır.
Dideban Tüneli ve Bitlis Çevre Yolu
Elli yıldan beri sürekli göç veren Bitlis’in bu
Bitlisimizin “Kurtuluş Günü” olan 8
Ağustos 1916’nın 94.yıldönümü törenlerinin
arkasından hizmete gireceğini sevinerek öğrendiğimiz Dideban Tüneli ve çevre yolunun
sevincimizi kursağımızda bırakmaması için
belirli bir takım önlemlerin alınmış olması
gerekli ve zorunludur.
Çevre yolunun hizmete girmesi ile birlikte
önlenemeyen sorunu büyüyerek devam edecek, işsiz sayısı ve yoksulluk artacaktır. Üzülerek söylüyorum ki Bitlis Belediyesi’nin ve Bitlis Valiliğinin olanakları ile halledilemesi oldukça zor olan bu sorun, mutlaka Ankara’nın
desteğini gerektirecek belirli yatırımlarla çözümlenebilir. Aksi takdirde “bypass” sonrası
82
gerekli “rehabilitasyon”un sağlanmadığı her
öncelikle bu kapılardan girecek, çevre yolu
hasta gibi Bitlis’in de durumu çok zorlaşır.
birkaç kilometre sonra ayrılacaktır. Kapıların
Peki, bu durumda neler yapılmalıdır, hangi önlemler alınmalıdır? Öncelikle belirtmem
gerekir ki, bu konuda yapılan veya yapılması
yüksekliği ve eni gelecekteki ihtiyaçlar göz
önüne alınarak güvenlik ve rahatlık sağlayacak biçimde belirlenecektir.
düşünülen belki de planlanan çalışmalar hak-
Rahva’daki “Van Gölü Kapısı”nın yeri be-
kında hiçbir bilgim yok; dilerim ki halktan ve
lirlenirken Yolçatı’daki Bitlis Tren İstasyonu-
devletten aldıkları yetki ve sorumluluklarla
nun gelecekte işlevsel biçimde Bitlis Tren Garı
Bitlis’i yönetmekte olan çok değerli seçilmiş
olabileceği gözden uzak tutulmamalıdır. Bu-
ve atanmış yöneticilerimiz kaygılarımızı yer-
radan raylı sistemle Bitlis Eren Üniversitesi’ne,
siz kılacak bütün önlemleri almış olsunlar.
belki de kent merkezine kadar bağlanabilecek
bir ulaşım hattı planlanmalı ve kapının bu ge-
Benim bu konuda bazı önerilerim var:
çiş için de ayrı bölümü düşünülmelidir. Her
Bitlis’e Giriş Kapıları
iki kapı da fiziksel koşullara uygun olarak
Diyarbakır ve Tatvan yönlerinden Bitlis’e
uzatılmalı ve “surlu kent” imajı yaratılmalı-
gelirken çevre yolunun başlamasından birkaç
dır. Kapı duvarlarındaki çeşitli kabartmalarla
km önce bölgenin fiziksel olarak en uygun ol-
Bitlis’in tarihini ve doğasını simgeleyen kale,
duğu yerlerde Bitlis’e görkemli iki giriş kapısı
minareler, kümbetler, medreseler stilize edil-
yapılmasının hem imaj bakımından hem de
meli, kapıdan girenleri karşılayan, çıkanları
belirteceğim işlevleri bakımından çok yararlı
uğurlayan figürleri ile Bitlis halkoyunları eki-
olacağını düşünmekteyim.
bi canlandırılmalı, kayak sporunu betimleyen
mümkün olduğu kadar sağlı sollu iki yöne
Baykan yönündekine “Diyarbakır Kapısı”
sporcu figürlerine yer verilmelidir.
Tatvan yönündekine “Van Gölü Kapısı” (Van
Gelelim bu kapı düzenlemelerinin geti-
Kapısı, Tatvan Kapısı, Rahva Kapısı, Nemrut
receği yararlara ve Bitlis’e kazandıracakları-
Dağı Kapısı v.b adlar da olabilir)
gibi her-
na: Her iki kapının biçimsel anlamda Bitlis’e
kesin kolayca benimseyeceği adlar verilebi-
olumlu bir imaj kazandırmanın ötesinde,
lir. (İstanbul, Diyarbakır, Erzurum gibi surlu
kapılardan girişten itibaren çevre yolunun
kentlerimizde de kapılar açıldıkları yöndeki
başlayacağı noktaya kadar zamanla ve ihti-
kentlerin adını almıştır.) Bu kapılar kilomet-
yaç duyuldukça genişletilebilecek büyüklükte
relerce önceden algılanabilmeli ve geceleri
bir alan oluşturularak; ticari, turistik, sosyo-
projektörlerle aydınlatılmalıdır.
ekonomik ve sosyo-kültürel donatı tesisleri
Bitlis kent merkezi ile Diyarbakır, Van ve
Muş yönlerine gidecek olan bütün araçlar
kurulmalı, Bitlislilere iş imkânı yaratılmalıdır. Böylece, Bitlis kent merkezine girmeden
çevre yolunu izleyerek yoluna devam edecek
83
olan bütün araçlara ve yolcularına bu alanlar-
yerden biri olduğu çarpıcı biçimde vurgu-
da ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir hizmet
lanmalı ve Bitlis’in tanıtımı en etkili yollarla
sunulmalıdır. Çevre yolu boyunca da ihtiya-
yapılmalıdır.*Evliya Çelebi’nin ve Bitlis’ten
ca uygun olarak yeni kentsel gelişim alanları
gelip geçen ünlü kişilerin Bitlis’e ilişkin akıl-
planlanmalı, kapılara gelmeden ve çevre yolu
da kolay kalabilecek sözleri, Müştak Baba’nın
üzerinde Bitlis kapıları düzenlenme alanlarını
Bitlis Kasidesi ve Bitlis’in tarihçesi Bitlis Ka-
tanıtan ve yolcuları mola vermeye özendiren
pıları düzenlenme alanlarında uygun biçimde
panolar konulmalıdır.
görselleştirilmelidir.
Kapılardan giriş yapan araçlara ve yolcula-
Diyarbakır Kapısı düzenlenme alanında,
ra çevre yolu çıkışına kadar çok güzel düzen-
tertemiz akması koşuluyla Bitlis Çayı’ndan
lenmiş olan alanlar; dinlenme, konaklama,
yararlanılarak bir yapay göl oluşturulabilir.
otopark, araç bakım servisi, akaryakıt istas-
İçinde ördeklerin, kazların, kuğuların yüz-
yonu, gezi parkı, çocuk parkı, şehirlerarası
düğü bu gölün çevresinde ise turizm ofisi,
yolcu indirme – bindirme ve bekleme salonu,
kahvaltı salonları, cafe ve restoran gibi tesisler
Van’dakileri aratmayacak ve Bitlis farkı yarata-
planlanmalıdır.
cak zengin çeşitli kahvaltı salonları, büryancı,
Son olarak…
kebapçı, büfeler, hediyelik eşya ve Bitlis ürünleri satış yerleri, turizm ofisi, çok temiz wc,
cafe ve restoran gibi ticari ve kültürel aktivite
alanları oluşturulmalıdır. Bitlis Kapıları düzenleme alanındaki tüm hizmet birimlerinde
çalışacak personelin turizm eğitimi almış te-
Önerilerim kimine gerçekçi, kimine hayal
ürünü gibi gelebilir. Unutmayalım ki insan
eliyle ve emeğiyle gerçekleşen her şey önce
hayal edilmiştir.
miz, dürüst, ilkeli ve saygılı davranmalarını
Bitlislinin hayal gücü de, iradesi de, ba-
sağlayacak, buraya gelip geçen insanlarda gü-
şarma azmi de çok güçlüdür. Bitlisli çok daha
ven yaratacak ve tekrar gelme isteği uyandıra-
güzeline layıktır. İnanıyorum ki belirli ipuçla-
cak bir yönetim ve ortam oluşturulmalıdır.
rı verdiğim bu Bitlis Projesi’ne Bitlis’te ve Bit-
Bitlis Kapıları düzenleme alanlarında yer
alacak olan turizm ofisi en merkezi yerde
oluşturulmalı; kolayca algılanacak ve gece
ışıklandırılan bir panoda Bitlis kent merke-
lis dışında yaşayan hemşerilerimin çok ilginç
katkıları olabilir. Yeter ki bu öneriye karar
verme ve hayata geçirme konumunda olanlar
sıcak bakabilsinler.
zinde ve ilçelerinde görülmesi ve gezilmesi
*Bitlis’in Dünya çapında görülmesi gereken 501 yer-
gereken tarihsel ve doğal güzelliği olan yer-
den biri olduğuna ilişkin olarak, BETAV dergisi, Sayı: 15
ler ile konaklama tesisleri Bitlis İl haritası
(2008 Yılı) sayfa:64-66’da yer alan “Bir Kitap ve Bitlis”
üzerinde işaretlenmiş olarak gösterilmelidir.
adlı yazıma bakabilirsiniz. Bu yazıda sözü edilen kitap
Bitlis’in yeryüzünde görülmesi gereken 501
“501 Must - Vısıt Destınatıons” adını taşımaktadır.
84
Birinci Dünya Savaşında Bitlis’ten Yapılan Erzak Yardımı
Prof. Dr. Hamza ZÜLFİKAR
S
arıkamış’taki Osmanlı Rus savaşlarıyla
deki işgale karşı yaptıkları direniş, gereği gibi
başlayıp 1917 yılına kadar devam eden
anlatılamamıştır.
ve Erzurum’un, Van’ın, Kars’ın, Karadeniz’de
Trabzon’un Güneydoğu’da Bitlis’in, kurtuluşuyla noktalanan savaşlar, Türk tarihinde
Kafkas Cephesi diye adlandırılır. Bu savaşlarda Bitlis’in adı tarih sayfalarında iki yönüyle
Sarıkamış’tan Bitlis’e uzanan bu mücadelenin bir yönü var ki bu konu Bitlis halkının,
Bitlisli aydının bilgileri içinde olmadığı gibi
tarihçiler arasında da pek bilinmemektedir.
geçer. Bunlardan biri Sarıkamış üzerinde başlayan ve giderek genişleyen savaşlarda Bitlis’in
bu bölgeye yaptığı erzak yardımları diğeri ise
Bitlis’in işgali ve ardından uğradığı yıkımdır.
Bilgilerin bir bölümü Dr. Tuncay Öğün’ün
Kafkas Cephesinin 1. Dünya Savaşındaki Lojistik Desteği adlı kitabında kayıtlıdır. Dr. Tuncay
Öğün, çalışmasını Başbakanlık Osmanlı Arşi-
Doğu Anadolu’da genişleyen giderek güneye sarkan Rus ordusu, içindeki birçok Müslüman Tatar subaylar, askerleriyle bir kış günü
Bitlis’i geçip güneyinde Zeviyasor (kırmızı toprak) diye bilinen bölgede karargâh kurmuştur.
Bu ani ve hızlı işgal üzerine Atatürk, 1916’te
Çanakkale’den Silvan’a geldikten hemen sonra
vindeki belgelere dayandırmıştır. Bitlis ile ilgili vesikalara dayanan bilgiler ayrıca Dahiliye
Nezareti (İçişleri Bakanlığı) İdare-i Umumiye
Evrakı arasında tespit edilmiştir. Vilayetin bu
savaşta yaptığı erzak yardımı, sözünü ettiğimiz kaynakta arşiv belge numaraları verilerek
şöyle geçmektedir:
buradaki birlikleri teşkilatlandırmış, Bitlis’i 8
Ağustos 1916 tarihinde Rus işgalinden kurtarmış çekilme ise 1917’de gerçekleşmiştir.
“Seferberliğin ilanından 14 Şubat 1915 tarihine kadar yaklaşık altı buçuk ay içersinde
Bitlis vilayeti ambarlarından Hınıs, Hasankale
Tarih sayfalarında yer alan destanlarla
dolu bu büyük mücadele aslında gereği gibi
yazılmadı ve Bitlisli bu konuda yerince bilgilendirilmedi. Bitlislinin bu konudaki bilgisi
ve Köprüköy ambarlarına gönderilen toplam
6.604.648 kg çeşitli erzak ve yem’e ilaveten
9.234 adet yumurta ve 64.000 koyun ile 687
baş sığır verilmiştir.”
ne yazık ki “ Halkın yabancı orduya karşı bir
mücadelesinin olmadığı, Urusların memleketinde isyan çıkınca onların buraları terk
ettiği” doğrultusundadır. En azından Tatvan
ve Mutki müfrezelerinin Norşenlilerin bölge-
Arşiv bilgilerine göre o günün Bitlis valisi
Mustafa Bey, başka imkânlar da temin etmiş.
Dr. Tuncay Öğün’ün Kafkas Cephesinin 1.
Dünya Savaşındaki Lojistik Desteği adlı kitabında bu konu da şöyle geçmektedir:
85
“Sevk edilen miktarın dışında vilayet am-
ve sığırın beslenmesi, dağlardan bayırlardan
barlarından 5.139.406 kg. yem ve yiyecek
kilometrelerce öteye yürütülmesi, emniyet
maddesi daha bulunuyordu. Bitlis Valisi Mus-
içinde götürülmesi acaba hangi şevk, hangi
tafa Bey 23 Şubat 1915 tarihinde bu ambarlar
azim ve hangi vatan sevgisi ve imanla gerçek-
mevcudundan başka vilayetten asgari olarak
leşmişti.
2.585.500 kg. çeşitli erzak ve 40.000 baş koyun
ile 2.000 sığır daha sağlanabileceğini bildirmiştir. Bitlis vilayetinden büyük bir azim ve
gayretle yapılmakta olar erzak sevkıyatı bu
vilayetin 3 Mart 1916 tarihinde Rus işgaline
Sözünü ettiğimiz kaynakta sevkıyatın kışın başlamasıyla birlikte zorlaştığı konu ediliyor ve arşiv belgelerine dayanılarak şu bilgiler
veriliyor.
uğramasına kadar devam etti.” (181.s.)
“Sevkıyat emrinin verildiği günden itiba-
Bu yıllarda sevkıyatı yapan Bitlis valisi Mustafa Bey’dir. Umarım bir gün Bitlis’in
kurtuluştan sonra vali olarak Bitlis’e gelen
Mazhar Müfit (Kansu) ile söz konusu ettiğimiz Mustafa Bey gibi hizmet erlerinin hayat
hikâyelerini ve etkinliklerini birileri araştırır
ve bunları birer kitap haline getirilerek Bitlislinin bilgisine sunar.
ren ordunun iaşesi için vilayet ambarlarından
bu hususa tahsis edilmiş 5.000 öküz ve merkep ile Hınıs’a düzenli olarak günlük 26-27
ton erzak gönderilmekteydi. Yöreye kar yağıncaya kadar öküz ve merkeplerle yapılan
sevkıyatın ondan sonra kızaklarla yapılması
gerekiyordu. Burada eskiden beri, kış geldiğinde arabaların yerini hayvanlar tarafından
çekilen kızaklar kullanılmaktaydı. Bu nedenle
Dr. Tuncay Öğün’ün kitabında söz ko-
kışın yaklaşması üzerine vilayet, bu konuda
nusu edilen erzak yardım zinciri Musul’dan
da zamanında önlemini alarak daha kar yağ-
başlayarak Diyarbakır’a oradan Bitlis’e kadar
madan 3.000 adet kızak hazırlamıştı.
uzanmaktadır. Sevkıyatın iklim ve yol şartları bakımından elverişli olduğu bu alanlardan
Bitlis’e ulaştırılması bir ölçüde kolay olmuştur
ama asıl güçlük buradan kuzeye olan sevkiyatın yürütülmesidir. Hayli engebeli olan ve geçit vermeyen yüksek dağlarla kaplı bu bölgede
yollar bozuktur. Kaynaklarda bu yolların birer
çamur deryası olduğu yazılıdır.
1915 yılı Ocak ayında 3. Ordu bölgesinde
mevsimin en soğuk günleri yaşanmaktaydı.
Bu arada yoğun kar yağışının üç gün devam
etmesi üzerine kızaklarla sevkıyata başlandı.
Öküzlerin sırtında ayrıca erzak taşındığından,
kızaklar insanlar tarafından çekilmekteydi.
550 kızak, 1700 kişi 102 ton erzak taşınacak.
İlk kızak kafilesi 16 Ocak günü yola çıkarıldı.
Yazması, söylemesi dile kolay. O günkü
Kızakların kullanılmaya başlanması ile birlik-
olağanüstü gayrete bakınız. Tonlarca erzakın
te nakliyat miktarında önemli bir artış oldu.
kuzeydeki ambarlara sevki, binlerce, koyun
Çünkü kar yağışından önce yollar arabaların
86
geçişine elverişli olmadığından sevkıyat daha
relerinden gelen top sesleri içinde 10-11 ya-
çok insanların sırtıyla yapılmaktaydı. Nite-
şında annem ailesiyle birlikte Bitlis’in işgal
kim 3.000 kişiden oluşan bir hamal kafilesi
edildiği 16 Mart 1916 gününden önce evlerini
Köprüköy’e gönderilmişti.” (180.s.)
terk ederek Bitlis’in güneyindeki köylere daha
Kaynakta verilen bilgilere göre erzak sevkıyatı, 1915 yılının Ocak ayının 16. gününde
sonra Silvan’a ve oradan Urfa’ya kadar uzanan
bir göç yoluna düşmüşlerdir.
devam etmiştir. Bu sevkıyat işi yağış sebebiyle
Yollarda ölenlerin, soyulanların, telef olan-
25 Ocak 1915 tarihine kadar 3. Ordu Komu-
ların hesabını, göç yolunda yaşanan meşak-
tanlığınca durdurulmuştur.
katleri, 4000 erzak taşıyıcısının serüveni belki
Burada ilgi çekici bir bilgiyi vermeden
bir gün bir araştırıcının kaleminden okuruz.
geçmeyelim. Arşiv belgelerine dayanarak Dr.
Tuncay Öğün eserinde ek olarak şu yazılıdır:
Sarıkamış’tan Zeviyasor’a kadar uzanan bu
işgalin yıkımı bugün bile izlerini büyük öl-
“Ordu Kumandanın aldığı bu karara rağmen Bitlis vilayetince sevkıyata devam edildi.”
çüde Bitlis ve çevresinde korumakta, harabe
hâlindeki mahalleler bu olayın izlerini taşımaktadır. Avrupa ve Amerika parlamentoları acaba araya sokulan bu nifakın sonucunda
Büyüklerimizden duyduğumuz bilgilerde
de geçtiği gibi Bitlis ve çevresindeki gençler,
Doğu Anadolu’daki Müslüman halkın uğradığı zulmü ne zaman görecek!
askerlik hizmetini bu yıllarda erzak taşıyıcı
olarak yerine getirmişlerdir. Dr. Tuncay Öğün’
belgelere dayanarak bu sayının 4.000 kişi olduğunu bildiriyor ve şu bilgiye veriyor:
Ülkemizde her ünlü kişiyi ölümünden
sonra anılsın, hatırlansın diye heykeli dikilir.
Yaşanan her acı olayı unutulmasın, yeni nesiller uyanık olsun diye anıtlar yapılır. Belki
“Sırtlarına zahire çuvalları yüklenen hamal kafileleri Erzurum’a doğru hareket ettirildi. Çuvalların bir kısmı da öküzlerin sırtlarına
yüklenmiş. Böylece 20 gün civarında Bitlis’ten
Erzurum’daki askerî depolara, çoğu un ve arpa
olmak üzere 550 ton yiyecek maddesi gönderilmişti. Ayrıca bir miktar zahire da Tutak ta-
bir gün bir hayır sahibi çıkar da sırtında un
ve arpa çuvalları “Bitlisli erzak taşıyıcılarını”
yüzleri kuzeye Erzurum’a, Tutak’a yönelmiş
halleriyle sembolleştir, Rahva’nın görünen bir
noktasında heykelleştirir, o donuk yüzlerin
temsil edildiği Bitlisli gençlerin ruhları böylece şad olur.
rafına gönderildi.”
Cepheye erzak taşıyan Bitlisli bu gençlere
Düşman ilerlemesine devam etmiş, kısa
sürede Bitlis’e yaklaşmış. Başhan ve Avih yö-
Bitlisli Karıncalar sıfatı ne kadar da çok yakışır!
87
Tarihten Bir Yaprak
Prof. Dr. Tümer URAZ
B
u resim 8 Kasım 1953 Pazar günü
Bitlis Lisesi’nin ilk öğrencileri, Sanat Enstitüsü ve Orta Okul’dan gelen öğrencilerle, yine İlimizin Güzeldere ve Yıldırım
Spor kulüplerinden oluşan “karma” takım (
o zaman 8 Ağustos Kulübü yoktu) arasında
gerçekleştirilen maç nedeniyle Tümer Uraz
(sağ başta pardösülü ve kasketli ) tarafından
çekilmiş ve Cumhuriyet Gazetesi’ne gönderilerek basımı sağlanmıştır. Kupürün üzerine
tarih atılmadığı için yayımlandığı gün kesin
olarak bilinmemektedir. Ancak kupürün arkasında yer alan ve 15 Aralık 1953’de son
bulacağı açıklanan bir kamu ilanına bakılırsa
yayımlanma tarihinin Aralık ayı başına rastlamış olabileceği tahmin edilebilir.
Bitlis Lisesi 1953-1954 ders yılında ve birinci sınıfı 2 şube halinde öğrenime başladı.
Bu da İlimizde liseye karşı büyük bir beklenti
ve birikimin olduğunu ortaya koymaktaydı. O
yüzden yörede çok öncelerden beri lisesi bu-
lunan Diyarbakır ve Van’dan sonra, ama Muş,
Bingöl ve Siirt’ten önce Bitlis’in böyle bir
kuruma kavuşması halk nezdinde büyük sevinç yaratmıştır. Örneğin takımın gereksinimi
olan tüm forma, ayakkabı ve diğer malzemeleri fotoğrafta görülen (Beden Eğitimi Hocası
Hayrettin Kıvanç hariç) öğrencilerce esnaftan
toplanan paralarla karşılanmıştır. Zaten maç
da halkın ortaya koyduğu yardım ve desteğin
“boşa gitmediğini” göstermek amacıyla düzenlenmiştir.
Gazeteye gönderilen fotoğrafın bir eşi Tümer Uraz’da muhafaza edilmektedir. Arkada
kaydedilen nota göre fotoğrafta yer alanlar;
(soldan sağa doğru üst sıra) Celal Dodanlı, Cemal Barut, Saffet Eren, Beden Eğitimi
Öğretmeni Hayrettin Kıvanç, Turan (soyadı
yazılmamış) ve Yusuf Ziya Eraslan; alt sıradakiler ise, Kemal Göşeli, Reşit Erem, Nejat
Akman, Naif Zülfikar, Necati Geylan ve sivil
Tümer Uraz.
8.11.1953 Pazar günü Gençeler Birliğini 2-0 mağlup eden Talebeler Birliği Takımı
Soldan Sağa Üst Sıra : Celâl DODANLI, Cemal BARUT, Saffet EREN, Hayrettin KİVANÇ (B. T. Öğr.), Turan, Yusuf, Ziya
ERASLAN
Alt Sıra: Kemal GÖŞELİ, Reşit EREM, Nejat AKMAN, Naif ZÜLFİKAR, Necati GEYLAN,
Sivil: Tümer URAZ
88
Alttaki şiir Burhan Dodanlı tarafından
Tümer Uraz için yazılmıştır. 1955-1956 ders
yılında lise ikinci sınıf öğrencisi olarak Burhan Dodanlı, Tümer Uraz ve Orhan Demirel
Bitlis’te kiraladıkları bir evde birlikte kalıyorlardı. O yıl evlerini stüdyo haline getiren
üçlü, kendilerine katılan diğer arkadaşlarının
yardımıyla müsamere, maç ve benzeri etkinlikler düzenlemiş; aynı zamanda Van gibi çevre illerde de okulun tanıtılmasını sağlamışlardır. Şiirin altına, yazarı tarafından 28.XI.1955
olması gerekiyor. (Sevgili Burhan’ın Şiir
Defteri’ndeki notu değiştirmemesi için bu
açıklama eklenmiştir.)
Anadolu Ajansı Parlamento MuhabirliğinTÜMER
Tümer’in bir pantoru var,
Kırkbeş santim paçası.
Saçları tarağa gelmez,
On numara şapkası.
Ayağına lastik giyer,
Hep cizlavit markası.
Motki kumaşı kostümden,
Sarkar ceketin yakası.
Akşamları şiir okur,
Kadehinde son damlası.
Bitinceye kadar okur,
Şirin son parçası.
Boş zamanında tutturur,
Islıkla dans havası.
Dudağının arasından,
Eksilmez sigarası.
Ona merak oldu gitti,
Kızların tavlanması.
Bu düşünceyle kalmadı,
Derslerle alakası.
den emekli olan Burhan Dodanlı (1936), Ankara Ziraat Fakültesinden emekli olan Tümer
Uraz (1936) ve Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğrenim Genel Müdür Yardımcılığından
emekli olan Orhan Demirel (1935) Ankara’da
yaşamaktadırlar.
Bir enfiye saati var,
Belli olmaz markası.
Günde beş saat ilerler,
Bu da onun fiyakası.
Beş sandıktan ibarettir,
Tümer’in karyolası.
Sağa sola dönünce de,
Seslenir her tahtası.
Poker öğrenmek istiyor,
Bizim Tümer keratası.
Kartol zadını çok sever*,
Yemez soğan salatası.
Bu şiir olsun Tümer’e
Burhan’ın hatırası.
Bu mizahi mısralarla,
Ölçülmez onun pahası.
Burhan Dodanlı, Bitlis : 28.XI.1954
*Kartol zadı : patates yemeği (T.U.notu).
89
Bitlis’in Bazı Sorunları ve Varlıkları
Remzi OTO
Başbakanlık Baş Müfettişi
B
itlis Türkiye’nin en yoksul 3 ilinden
biridir. 2009 TÜİK verilerine göre kişi
başına düşen Milli Gelir 646 ABD doları ve 79
sıradadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)
2008 yılı itibariyle Bitlis’in nüfusunu 326 bin
897 kişi ve %-3,02 olarak belirlemişti. Ancak
bu sayı 2009’da 328 bin 489 kişiye yükselmiş
ve %0,5 lik bir artış meydana gelmiştir.
Bitlis nüfusunun 169 bin 492’si erkek, 158
bin 997’si kadından oluşuyor. Toplam nüfusun 168 bin 989’u il ve ilçede, geriye kalan 159
bin 501 kişi ise belde ve köylerde yaşamını
sürdürmektedir.
Bitlis nüfusunun il ve ilçelere dağılımı ise
şöyle: Bitlis merkez 65 bin 559, Tatvan 75 bin
860, Adilcevaz 32 bin 582, Ahlât 35 bin 411,
Hizan 40 bin 534, Mutki 34 bin 871, Güroymak 43 bin 672.
TÜİK 2009 verilerine göre, Bitlis’te işsizlik
oranı %14.2, istihdam oranı %33.3, işgücüne
katılma oranı %38.8, nüfusun azalma oranı
%15,64 olarak açıklanmıştır.
Bitlis’in Güneydoğu Torosların tek geçit
verdiği sarp bir yerde, Avrupa’yı Asya’ya bağlayan tarihi yolun ve Güneydoğu Torosların
geçit verdiği yerde kurulmuş olması, onu tarih boyunca önemli kılmıştır.
Bitlis’in yüzölçümünün %70’i dağlarla,
%15’i platolarla %5’i yaylalarla kaplıdır. Ancak %10’u ovalıktır. Dağların çoğu 2000 metreden yüksektir. Türkiye’nin ikinci büyük dağı
olan Süphan Dağı (4058 metre) bu ilimizde
bulunmaktadır. Van Gölünün batısında yer
alan Nemrut Dağı 2828 metredir. Üzerinde
Türkiye’nin en büyük krater gölü vardır. Gölün çevresi 600 m yükseklikte dik yamaçlarla
çevrilidir. Diğer dağları Kırmızıtaş Tepe (2607
m) Sini Dağı (2730 m) Serkaç Tepe (2626 m)
Ziyaret Tepe (3002 m) Karataş Tepe (2609
m) Ziyaret Dağı (2542 m) Kavuş-Şahap Dağı
(3500 m)dır.
Bitlis’te ovalar azdır. Azami %10’u geçmez.
Çok bereketli olan Ahlat Ovası, Van Gölü kıyısındadır. Rahva Ovası ise Van Gölüne doğru
uzanır.
Bitlis ilinin önemli akarsuları yoktur. Dağlardan çıkıp Van Gölüne veya Murat Irmağına
dökülen birkaç dere ve çay vardır.
Bitlis göl bakımından zengin bir ildir. Van
Gölünün yarısı Bitlis İline aittir. Nazik (Kers)
Gölü bir vadinin lav seddi ile tıkanması neticesi meydana gelmiştir. Sularını Van Gölüne
boşaltır. Haçlı Gölü, Karasu Çayı kenarında
ve Tatvan’dadır. Arin Gölü, Adilcevaz’ın doğusundadır. Van Gölünden bir alüvyon seddi
ile ayrılmıştır. Nemrud Gölü, 2400 m yükseklikte 4 km2lik bir volkanik göldür. Türkiye’nin
en büyük volkanik gölüdür.
Bitlisin ekonomisi tarıma dayalıdır. Faal
nüfusun %80’ni tarım, hayvancılık ve ormancılıkla uğraşmaktadır. Ekime müsait arazilerin
çoğunda tahıl ekilmektedir. Bitlis arazisinin
%20’si tarım alanı, %35’i çayır ve mera alanıdır. Yaygın olarak buğday üretilir. Ayrıca çavdar, darı, arpa, baklagillerden bilhassa fasulye
yetiştirilir. Tütün ekimi azdır, ancak çok kalitelidir. Bitlis tütünü “Virginia” tütünü tipinde
olup özel renk ve kokuya sahiptir. Meyvecilik sebzecilikten ileridir. Cevizleri, armutları
meşhurdur. Antep fıstığı, meyan kökü, elma,
kiraz ve dut bol miktarda yetişir. Ahlat’ın armudu ile meyan kökü asırlardan beri ün yap-
90
mıştır. Ayrıca, Bitlis’te vişne, badem, ayva ve
kayısı da yetiştirilmektedir. Sunci yöreye has
bir armuttur.
Bitlis’te hayvancılıkla göçebe aşiretler yanında köyde yaşayanlar da uğraşmaktadır.
Özellikle koyun, keçi ve sığır beslenmektedir.
Süt ürünlerinden otlu peynir, tulum ve küp
peyniri, tereyağı (sadeyağ), kurut, lor üretimi
de oldukça yaygındır.
Bitlis’te arıcılık il ekonomisinde önemli
bir yer tutmakta olup, Bitlis balı lezzeti, tadı
ve beyazlığı ile meşhurdur. Yerli kovanlarda
üretilen ve ilin tanıtımına da katkıda bulunan
Bitlis balı ilaç olarak da kullanılmaktadır.
Bitlisin köylerinin %80’e yakını orman
içinde veya yakınında bulunmaktadır. Bitlis
arazisinin %25 orman ve fundalık alanlardır.
Ormancılık en çok Hizan, Mutki ve Tatvan’da
gelişmiştir. Ancak, Orman ürünleri sanayii
henüz tam olarak gelişmemiştir.
Bitlis’in arazi bakımından yüksek olmasının yanında kış aylarının uzun sürmesi nedeniyle maden arama oldukça zordur. Bitlis’te
çalışan maden işletmesi bulunmamaktadır.
Ancak, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına Bitlis ve Siirt’te 49.922 hektarlık alanda
petrol araması için ruhsat verilmiştir. Maden
Tetkik ve Arama Enstitüsünce belirlenen,
Türkiye yeraltı kaynakları envanterine göre,
Bitlis; Doğu Anadolu Bölgesi’nde maden yatakları yönünden en zengin illerden biridir.
Bitlis’te, kurşun, çinko, demir, fosfat, aspest,
krom, nikel ve çimento ham maddesi yatakları önemli maden varlığıdır.
Bitlis’te sanayi henüz gelişme halindedir.
Küçük sanayi; oto tamirciliği, teneke ve demircilik ile dokuma üzerinedir.
Büyük işletmeler; Bitlis Sigara Fabrikası;
Bitlis coğrafi konumunun elverişsiz koşulla-
rına karşın cumhuriyetten önceki ticari yaşamındaki hareketlilik ve canlılığını cumhuriyet
döneminde gösterememiştir. Bitlis’in 85 yıllık
Cumhuriyet Dönemindeki tek işletmesi 1927
yılında Atatürk’ün direktifi üzerine kurulmuş
olan Bitlis Sigara Fabrikası, 2008 yılının ortalarında Hükümetin uyguladığı özelleştirme
programı kapsamında özel sektöre satılmak
suretiyle kapanmıştır. Bitlis tütünü “Virginia”
tütünü tipinde olup özel renk ve kokuya sahiptir. Dünya çapında bir kaliteye sahip olan
Bitlis tütününün ayrı ve özel olarak değerlendirilmesi gerekirken, Sigara Fabrikasının kapatılması, hem Bitlis tütününe hem de tütün
ekicileri, fabrika çalışanları ve yöre halkına
büyük bir darbe vurmuştur. Bitlis’te tütün
ekicileri, gerçekten yoksul toprakların yoksul
üreticileridir. Toprak vasfı itibariyle, tütünle
aynı geliri getiren alternatif ürün yetiştirme
altyapısının oluşturulmaması, ekilen tütünlerin çok düşük fiyatlarla tüccarlar tarafından
alınıp yüksek fiyatla diğer bölgelerdeki sigara
fabrikalarına satılması, düşük gelire sahip tütün üreticilerinin kaderleri ile baş başa bırakılmalarına neden olunmuştur. Bitlis’te düşük
gelire rağmen çiftçi ekonomisini ayakta tutan
tütünün işgal ettiği yer hayati öneme sahiptir.
Köylülerin özellikle kooperatifçilik alanında
eğitilmeleri gerekmektedir. Köylülerin yetiştirdikleri tütünü aracı (tüccar) vasıtasıyla
değil, kurulacak olan kooperatif vasıtasıyla
direk olarak tütün fabrikalarına satılması sağlanmalıdır.
Türkiye’de 3 Arıcılık Enstitüsünden biri
olan Bitlis Arıcılık Araştırma Enstitü Müdürlüğü 1996 yılında bilinmeyen bir sebeple kapatılmış, ancak 2009 yılında Bitlis Arı Yetiştiricileri Birliğine 10 yıllığına kiralanan tesiste,
kovan üretimi, bal paketleme, mum pres ve
arı yemi üretimi yapılması planlanmakta, ilk
etapta 30 kişiyi istihdam edecek olan tesis, tam
91
kapasiteye ulaştığında ise 80 kişiyi istihdam
etmeyi hedeflemektedir. Bitlis’in ekonomisine
önemli katkılar sağlayacak olan söz konusu işletmenin desteklenmesi gerekmektedir.
Tatvan Yem Fabrikası 22.4.1994 tarihinde
Rona Otomotiv Koll. Şti.ne 3.250.000.000TL’ye satılmış, şu anda Yeltekinler Yem Sanayi
A.Ş. adı altında toplam 10 kişi ile üretimini
sürdürmektedir.
Öten yandan, Bitlis Un Fabrikasının kapanması, Tatvan Et Kombinasının özelleştirilmesi sonucunda kapanması, Adilcevaz Süt
Fabrikası ise, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı
tarafından 04.08.1995 tarihinde Adilcevaz
Sulama Kooperatifine 7.500.000.000-TL’ye
satılmış, ancak fabrika işletilemediği için Belediyeye devredilmiş ve şu anda atıl durumda
beklemektedir.
Tatvan Tersanesi ise faal durumdadır.
Bitlis’te büyük sanayi tesislerinin olmaması ve mevcut tesislerin de özelleştirilmeleri
sonucu kapanmaları, işsizliğin ana sebeplerinden biridir. Bölgede yıllardan beridir sanayileşmenin artması için devlet tarafından
sürekli olarak belli alanlarda teşvik verilmiş,
ancak, bugüne kadar herhangi bir başarıya
ulaşılamamıştır. Bunun nedeni alınan teşviklerin veriliş amacı dışında ve verimsizce kullanılmasıdır. Faal olan sanayi tesislerinin özelleştirilerek kapanması, bölge ve Bitlis İli için
felaket olmuştur. Söz konusu tesislerin tamamının özelleştirilmesi yerine, %51’nin özelleştirilmesi yoluna gidilmiş olsaydı, bugün
bu tesislerin birçoğu Bitlis’e hizmet vermeye
devam edecekti. Bu vesileyle yöreye işsizlik
konusunda bayağı bir katkısı olacaktı.
Bitlis’in meşhur yemekleri; Bitlis köftesi,
şekalok ve büryandır. Halk edebiyatı bakımından çok zengindir. Efsane, masal, mani,
atasözü ve türküleri çoktur. Oyunları halay
ve bar şeklindedir. Halaya “berit” denir. Başlıcaları Alkuşta, Harkuşta, Teminağa, Sözme, Tringo ve Gorzanadır. Ata binmek, cirit
oyunu ve kayakçılık yaygındır. Kadınlar uzun
kollu ve geniş etekli fistan, erkekler ise keçi
kılından dokunmuş bir nevi şalvar olan şal ile
ayağa giyilen yün çorap ve başa kafiye ve egol
denilen puşu giyerler. Harik denilen ayakkabıların üstü kıl veya yünle örtülü altı kenevir
dokumadır. Folkloru insan sevgisi ile doludur.
Bitlis folklor bakımından bir hazinedir. Ancak, son birkaç yıldır Bitlis düğünlerinde artık
Bitlis folklorunun oynanmadığını maalesef
görmekteyiz. Bunun yerine genellikle şemame denilen bir oyun oynanmaktadır. Bu konuda eğer gerekli önlemler alınmazsa birkaç
nesil sonra belki de çok kısa bir süre içinde
Bitlis folklorunun tamamen unutulmasına sebep olacaktır. Özellikle Bitlis düğünlerinde ve
diğer sosyal etkinliklerde Bitlis folklorunun
yaygın olarak oynanması teşvik edilmelidir.
Birinci Dünya Savaşından önce Bitlis’te lise
ve dengi okullar, Amerikan koleji, öğretmen
ve askeri okullar mevcut iken, Birinci Dünya
Savaşında Bitlis’in çok zarar görmesi nedeniyle nüfus 75.000’den 5.000’e inmiştir. Cumhuriyet döneminde yeniden gelişmeye başlayan
Bitlis’te 1945’te okur-yazar oranı %7 iken, bugün bu oran %76 seviyesindedir.
Tarihi ve Turistik Yerleri
Bitlis, tarihi eserleri ile gerçek bir hazinedir. Bitlisin Ahlat ilçesi 13. asırda dünyanın
sayılı ilim ve kültür merkezlerinden biri idi.
Her biri tarihi bir belge olan bu eserler, henüz
tam anlamıyla incelenmemiş ve tanıtılamamıştır. Eserlerin çoğu, Selçuklu ve Osmanlı
devrine aittir. Daha önceki devirlere ait olanların sayısı azdır. Bitlis’te 436, Hakkâri’de 22,
Muş’ta 50 ve Van’da 119 olmak üzere bölgede
toplam 627 adet tescilli taşınmaz kültür varlığı mevcuttur. Ancak bu eserlerin birçoğu ya
92
büyük oranda tahrip edilmiş ya da bozulmaya
yüz tutmuştur. Bitlis kültür ve tarihi açıdan
oldukça zengin olmasına rağmen, yabancı ve
yerli turist ziyareti açısından Muş (1,5 katı ziyaretçi) ve Van’ının (7 katı ziyaretçi) ardında
yer almaktadır.
Bitlis Kalesi: Bitlis Kalesi M.Ö.4 yüzyılda
Makedonya kralı İskender’in komutanlarından Bedlis tarafından inşa edilmiştir Bitlis suyunun kollarından iki derenin birleştiği yerde; yalçın bir kaya bloğu üzerinde kurulmuştur Doğudan batıya doğru dörtgen şeklinde
uzanmış kalenin doğu tarafında yüksekçe bir
kulesi mevcuttur. Çevresi 2800 metre, yüksekliği 25-30 metre, duvarlarının kalınlığı 4-6
metredir Kalenin giriş ve çıkışları çökmeler
sonucu kapandığından, iç kısımdaki 300 civarında ev, han ve sarayların olduğu bölümlere
ulaşılamamaktadır .
Kef Kalesi: Adilcevaz ilçesinin 6 km kuzeyinde bir tepe üzerinde kurulmuştur. Urartular devrinde yapılan kalenin üç tarafı sarp
kayalıktır. Günümüzde harabe halindedir.
Ahlat Kalesi: Ahlatta iki kale vardır. Birisi eski devirlere ait olup, harabe halindedir.
İkinci kale Yavuz Sultan Selim Han tarafından
yaptırılmış, Kanuni Sultan Süleyman Han
tarafından Mimar Sinan’a tamir ettirilmiştir.
Dış duvarlar 400X200 m ebadındadır. Dış sütunların yüksekliği Van Gölü tarafında 13 m,
kara tarafında 6.10 metredir.
Ulu Cami: Anadolu Türk mimarisinin en
eski ve kıymetli eserlerinden biridir. Artukoğulları zamanında 1150’de yaptırılmıştır. Taş
işçiliği çok değerlidir. Türkiye’deki en eski camilerin ikincisidir.
Şerefiye Külliyesi: Cami, medrese, imaret
ve türbeden meydana gelen külliye, 1528de
yapılmıştır. Osmanlı döneminde yapılmasına
rağmen, Selçuklu taş işçiliğini 15. asırda yaşatan güzel bir eserdir.
Kureyşi Camii: Şehir merkezinin batı yakasındadır. Kim tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. 1801’de büyük bir
tamir görerek bugünkü halini almıştır.
Hacı Begiye Camii: 1443te yapılmış olup,
tek minarelidir. Selçuklu ve Arap mimari
özelliklerini taşır.
İskender Paşa Camii: Ahlat’ta, Kanuni
devri vezirlerinden İskender Paşa tarafından
1564’te yaptırılmıştır. Taş işçiliği meşhur olup
Selçuklu yapılarının özelliklerini taşır.
Kadı Mahmud Camii: Ahlat Kalesi içindedir. Kadı Mahmud tarafından 1584’te yapılmıştır.
İhlasiye Medresesi: Gökmeydan Mahallesindedir. 1589’da yapılan medrese, mimari
süsleme açısından İlin tarihi eserleri arasında
en zengin olanıdır. Selçuklu süsleme anlayışı
hakimdir.
Hatibiye Medresesi: Zeydan Mahallesindedir. On altıncı asırda yapıldığı tahmin edilen medrese, günümüzde yıkık vaziyettedir.
Nuhiye Medresesi: Hersan Mahallesindedir. 1700’de yapıldığı zannedilmektedir. Günümüzde karakol olarak kullanılmaktadır.
Yusufiye Medresesi: Çırik Düzü denilen
mevkidedir. On sekiz veya on dokuzuncu
asırda yapıldığı zannedilmektedir. Doğu batı
doğrultusuna uzanan dikdörtgen planlıdır.
Elaman Kervansarayı: Bitlis-Tatvan yolu
üzerinde Rehva Düzünde 16. asırda Hüsrev
Paşa tarafından yaptırılmıştır. Anadolu’nun
en büyük kervansaraylarındandır.
Duhan: Bitlis-Diyarbakır yolu üzerinde
dağlar arasındadır. 49.65x15.50 büyüklükte
bir alanı kaplar. Günümüzde büyük bölümü
yıkık olan hanın, kim tarafından ve ne zaman
yapıldığı hakkında bir bilgi yoktur.
93
Usta Şagirt Kümbeti: Ahlatın Meydanlık
Mezarlığının güneyindedir. Ahlat’taki kümbetlerin içinde en büyüğü olduğundan Ulu
Kümbet de denir. Yapılış tarihi belli değildir.
Şagirt “çırak” manasına gelir. Rivayete göre
ustanın yaptığı kümbeti yıkılıp, çırağın yaptığı yıkılmayınca bu isim verilmiştir. İki kısımlıdır. Anadolu motif ve desenlerini taşır.
Hasan Padişah Kümbeti: Ahlat’ta olup,
Uzun Hasanın zevcesinin kümbeti olarak bilinirse de, ona ait olduğuna dair kesin delil yoktur. Üst kısmı yıkıktır. Kare bir kaide üzerine
onikigen bir şekilde oturtulmuştur.
Nemrud Dağı: Eski bir yanardağ olan
bu dağın çevresi tabii güzelliklerle doludur.
Türkiye’nin en yüksek ormanları burada yer
alır. Dağ ve kış sporları için elverişlidir. Nemrut Dağının yamacına kayak merkezi yapılmış
olup, kışın faal durumdadır. Ancak, tanıtımı
ve konaklama merkezi açısından eksiklikler
devam etmektedir.
İskender Buluk: Suyu çok lezzetli, ağaçlık
bir mesire yeridir.
Bitlis Deresi: Ahlat’tadır. Söğüt, kavak ve
meyve ağaçları ile güzel bir piknik yeridir.
Kocasu Vadisi: Ahlat yakınında ağaçlık ve
soğuk tatlı suları ile bir mesire yeridir.
Kaplıcaları: Bitlis eski bir volkanik arazi
üzerinde olduğundan çok sayıda şifalı kaplıcaları içme suları ve ılıcaları vardır.
Çukur (Güroymak) Kaplıcası: Güroymak
ilçesinin 12 km kuzeybatısındadır. Banyo halinde sakinleştirici ve damar açıcı özelliğe sahiptir. İçme kürleri, karaciğer, safra yolları ve
sindirim sistemi üzerinde faydalı olmaktadır.
Ilıcak (Germap) Kaplıcası: Merkez ilçeye
bağlı Bölükyazı bucağının Ilıcak köyündedir.
Banyo kürleri, mikrop öldürücü, iltihap çözücü etkiye sahiptir.
Köprüaltı Kaplıcası: İl merkezinde Bitlis
Deresi kenarındadır. Banyo uygulaması deri
hastalıklarına faydalıdır.
Küçür Kaplıcası: İl merkezinde Taş Mahallededir. Romatizma ve deri hastalıklarına
iyi gelir.
Yam Acısuyu: Merkez ilçenin Yolyazı köyündedir. Romatizma ve deri hastalıklarına
iyi gelir.
Nemrut Dağı Kaplıcası: Nemrut Dağı
kraterindedir. Tesisi bulunmayan kaplıcanın
60°C sıcaklıktaki suyu, romatizma ve deri
hastalıklarına iyi gelmektedir.
Bitlis tarihi bakımdan olduğu gibi turizm
açısından da oldukça zengindir. Avcılık, dağ
ve kış sporları için çok müsaittir. Bitlis kış
sporları ve dağcılık imkânları, endemik flora ve faunaları, termal suları, zengin tarihi
ve kültürel varlıkları ile dört mevsim önemli
bir turizm potansiyeline sahip olmasına rağmen turizmden yeterince pay alamamaktadır.
Nemrut Kayak Tesisleri Türkiye’nin en büyük
kayak pistlerinden birisidir. Turizm açısından cazip bir merkez haline gelebilmesi için,
Nemrut’taki bu tesisin yanına çeşitli konaklama yatırımlarında bulunulması şarttır. Dünyada ekonomisi kar sporuna dayalı birçok
ülke vardır. Bu ülkelerin ekonomileri, kışın
sadece kar sporundan elde ettikleri para ile
düzelmektedir. Bitlis’in Nemrut gibi bir tesise sahip olması bir şans saymalıdır, ancak bu
şansın iyi değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bunun için çok iyi bir tanıtımın yapılması,
ulaşım, altyapı ve konaklama sektöründeki sıkıntıların kısa bir sürede giderilmesi halinde,
Nemrut kayak tesisinin bölgede cazibe merkezi olmaya aday olacağı kanaatindeyim. Yerli
turistlerin, özellikle dışarıda yaşayan Bitlislilerin, yazın veya kışın tatillerinin bir kısmını
Bitlis’te geçirmeleri için gerekli alt yapının ha-
94
zırlanması gerekmektedir. Bu nedenle gerek
kamuya gerekse de bölge işadamlarına büyük
görevler düşmektedir.
dir. Söz konusu tesisin Bitlis’e kazandırılma-
Bitlis Eren Üniversitesi, 29 Mayıs 2007 tarih ve 26536 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan
17 Mayıs 2007 tarih ve 5662 sayılı kanun ile
kurulmuştur. Üniversite, 3 Fakülte, 2 Enstitü,
1 Yüksekokul, 1 Meslek Yüksekokulu yapılandırılma aşamasında olup 1 Yüksekokul ve 5
Meslek Yüksekokulu ile eğitim öğretim hizmetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin yeni
kampüsü ve fakülte binalarında 2020 yılında
yaklaşık 15 bin öğrencinin öğrenim görmesi
hedeflenmektedir. Eren Holding tarafından
kampusü, fakülte binaları ve diğer ihtiyaçlar
için 100 milyon dolarlık bir yatırım yapılması
öngörülmektedir.
yoruz.
Eren Holding sayın. Ahmet Eren: “Bölgenin çehresini değiştirecek, kentin makus
talihini sona erdirecek üniversite, işadamlarının yatırım için ihtiyaç duyduğu eğitimli iş
gücü sorununu çözecek. Bitlis Eren Üniversitesi bölge için tersine göçü de başlatacağına
da eminiz. Bitlis Eren Üniversitesi bölgenin
sosyal yaşamının yanı sıra ekonomisinin canlanmasına da destek verecek. Sadece bilişim
altyapısına 400 bin dolar yatırım yaptık. Üniversitemizin Türkiye’nin yakın coğrafyası için
de tam bir bilim ve teknoloji merkezi olması
öngörülüyor.” Sözlerine katılıyor, kendilerine
Bitlis’e yaptıkları bütün katkılarından dolayı
da teşekkür ediyoruz.
eleman olmaları sağlanmalıdır.
Bitlis şehrinin ilk ve tek özel sanayi yatırımı olan Limak Bitlis Çimento Tesisi’nde 82
kişi istihdam edilmektedir. Tesisin entegre bir
fabrikaya dönüştürülmesi için gerekli çalışma
ve sondaj faaliyetlerinin sürdürüldüğü, ek tesisler ile birlikte toplam 90 milyon TL’ye mal
olan Bitlis Çimento üretim tesisindeki mevcut 400 bin ton üretimin kısa sürede 1 milyon
tona ulaşmasının hedeflendiği, belirtilmekte-
sından dolayı Limak Holding Yönetim Kurulu
Başkanı Sayın Nihat Özdemir’e teşekkür ediAyrıca, Sayın Cemil Özgür’ün Bitlis’te Endüstri Meslek Lisesi açması ve aynı şekilde
Bitlis’e hizmet eden diğer Bitlisli işadamlarına
da teşekkür ediyoruz.
Bitlisli işsiz gençlerin meslek edinmeleri için; Bitlis Valiliğinin öncülüğünde, Bitlis
Eren Üniversitesi, İş-Kur, Halk Eğitim Merkezi, Bitlis Ticaret ve Sanayi Odası ile diğer
kuruluşların katkılarıyla, yörede hangi alanda iş gücüne ihtiyaç varsa, bu alanlarda işsiz
gençlere eğitim verilerek, onların vasıflı birer
Bitlis Valiliğince Bitlis’in fakirlik haritasının çıkarılması gerekmektedir. Fakir ailelerin
kendi içinde bir derecelendirmeye tabi tutulması, yardımda bulunan kurumlarda ortak bir
kayıt sisteminin oluşturulması ve bu çerçevede ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunulması
gerekmektedir.
Bitlis’in en büyük problemlerinden biri
de göç olayıdır. Göçün sebeplerinden biri de
miras paylaşımı sonucunda toprakların çok
fazla bölünmesidir. Mümkün olduğunca mirasların fazla bölünmemesi için, bu alanda da
bir çalışma yapılmalıdır.
95
Saygılarımla…
Kaynaklar;
1.Türkiye İstatistik Kurumu Verileri.
2.Devlet Planlama Teşkilatı Yayınları.
Kavuşmak
Cüneyt GÜNDOĞDU
M
emleketime kar düştü, memleketim aklıma düştü…Yaz bozuğu
günler gitti.Kar yağıyor şimdi, beyazdan beyazdan.Kınası sırtına vurulu bir mevsim var
başucumda.Bir serinlik ki, nar kokar. Çocukluğumdan kalmıştır. Dolambaçlı yokuşlarına
değen adımlarım.Ve bir tutam selam gelir
yel üstünden. Oyy memleket...Ana kucağım,
baba ocağım memleket. Ağaçlarında binbir
gecenin lütfu asılı memleket.
nedir bilmez. Helal lokma gibisin memleket.
Açlığımı gideren meyvelerin öyle sarhoş
ki şimdi. Ama sen, durursun öyle… Kendinle sadece. Başın hiç dönmemiştir. Sen büyük
dağlarına yağan kara sarılırsın; ben o karda
çayımı demlerim. Patladı, patlayacak bir bedduanın izini eker düşmanların bağrına ya,
ben o mayınları ellerimle temizlerim. Sana
dudak bükenlere inat, lokmamı seninle bölüşür, bedelini kan öksürerek öderim. Baruttan
bir sevda gibi severim seni memleket.
türküde seni hatırlayışım. Sen, çocukluğum-
Ecel terleri omzumda salkım saçak…Dirseklerimi çürüttüğüm genç yaşlarım… Hayallerim… Ulaşılmazlarım…Elde ettiklerim…
Uzağımdaki memleketim… Sen boranlara
meydan okurken, ben tarlalarına düşen yakamozları topluyordum. Sen, Azrail peşindeyken bile bir neyzenin nefesine kuvvet verirken, ben suyunda yüzümü yıkıyordum. Sen,
kudümden çıkan ses… Sen, yüz binlerce yıllık nefes… Sen, mendilime sardığım hayal…
Sen, benim toprağım…
Mevsim döner, kış olur. Mevsim döner,
yaz olur. Yağan karın, açan güneşin haram
Sevdiceğim, toprağı yırtan çiçek…İlk gençliğimin filizleri sana ram olur; senden neşve
bulur, coşar, büyür.
Çocukluğumun fener alaylarını izlerim
sende memleket. Rengarenk ve her renk ayrı
bir ahenk. Asırların gizleri vardır o ahengin
ateşinde. Ateşinde, şen kahkahaların kristalli
ürpertisi vardır. Bu yüzdendir titremesi güvercinlerin yaz demlerinde. Bu yüzdendir her
sun memleket…
Kınası sırtına vurulu mevsimler uyandırırken beni ağır uykulardan, serin bir yel vurur
gelinlerin güveylerin şen yüzüne. Bir serinlik
ki, nar kokar. Ve büyük sevdaların sıcaklığı
gibi bir ömür diler her doğan çocuk, her bir
yaratılana. Sonu gelmez sevdalar sarar afakı.
Öyle bir sevda ki, har kokar. Ve biz, uzağındayız…
Şimdi geliyorum sana memleket. Önünde diz çökmeye, kaderime kokunu sürmeye.
Çıkıp dağlarının üstüne, seyranını koklamaya. Annem gibisin. Sevdiceğimsin memleket.
Gözlerim yetmiyor seni seyretmeye. Dört
yanında diba topraklar.Dört yanında altın
dideler. Bakışında büyük bir tarih. Sözünde
bunca yaşanmışlık. Senden öğreneceklerimiz,
senden öğrendiklerimizden fazladır memleket. Biz senden gittik ama, sen bizi gönderme
memleket.Affet bizi memleket. Affet bizi Bitlis…
96
Artık Bitlis’e Bir Hava Alanı Şart
Serdar DURER
M
uhterem BETAV dergisi okurları, sizlerle İlimizin en büyük sorunlarından
biri olan hava alanı konusu ile ilgili başımdan
geçen bir anımı paylaşacağım.
Muhterem okurlar, gelişen dünyamıza ve
değişen ülkemize ayak uyduramayan bir ilde
yaşıyor olmanın sıkıntılarını hep beraber yaşamaktayız. Globalleşen dünyamızda artık sınırların bile neredeyse ortadan kalktığı bir çağın
nesli olan bizlerin en büyük sıkıntılarından biri
de zaman ve ulaşım sorunudur. Daha önceki zamanlarda olduğu gibi günlerce yolculuk yapmak
bizlere artık neredeyse işkence gibi gelmektedir.
İşte burada teknolojinin önemi daha da belirginleşmektedir. Şuna dikkat çekmek istiyorum; bir
kara ulaşım aracına göre bir hava ulaşım aracı
daha fazla teknolojiden yararlanılarak yapılmış
olup başta ulaşım zamanı ve sağlık açısından olmak üzere birçok imkânı beraberinde getirmiştir. Fakat ne acıdır ki İlimiz Bitlis, imkândan
bugüne kadar mahrum kalmıştır.
İlimizi temsil eden milletvekillerimizin ve
Ulaştırma Bakanımızın artık bu işe bir el atmaları beklenmektedir. Bitlis ve Bitlisli bu konuda
üvey evlat olarak görülmemelidir. İleri ülkelerde
hatta Asya’da ilçelerde bile hava alanları varken
bir üniversite kenti olan Bitlis’e bu imkânın tanınmaması kabul edilemez.
Şimdi sizlere yukarıda belirttiğim anımı anlatacağım; 2004 yılının temmuz ayında
yani altı yıl önce Polonya’nın Krakow kentinde
yapılan Avrupa şampiyonasına katılmak üzere
Polonya’ya gitmiştim. Yarışmalar bittikten sonra Varşova’ya varmış oradan da Ankara’ya üç
buçuk saatte gelmiştim. Benim dönüş saatime
denk gelen süre içerisinde Muş’a uçak olduğu
için bende federasyondaki yetkililere Muş’a geçeceğimi belirtmiştim. Uçuş işlemlerim yapıldıktan sonra bir saat kırk beş dakikada da Muş
hava alanına inmiştim. İşte burada sıkıntılar
başlamıştı. Bitlis’e araç bulamayınca mecburen ticari araç tutup Muş şehir merkezine gittim. Unutmadan belirteyim ticari araçlarında,
yolcuların inmesini müteakip şehir merkezine
yolcuları olduğundan erken davranmadığım
için araç kalmamıştı, bu sebeple bir saatte ticari
araç beklemiştim. Sonra araç gelmiş beni Muş
şehir merkezine bırakmıştı. Rakam telaffuz et-
meyeceğim fakat taksi şoförü benden alması gereken ücretin neredeyse on katını talep etmişti.
Tabii baştan pazarlık yapmadığım için, araçta
da taksi metre olmadığı için araç sahibine itiraz
etmeden ücretini ödemiştim. Sonra Muş’ta da
uzun süre otobüs geçmeyince ve başka araçta
bulamayınca bir buçuk saate yakın da minibüsü beklemiştim. Neyse, araç hareket etti toplu
taşıma aracı olduğu için indir bindir derken
bir saat de Güroymak sürmüştü. Memleketin
toprağına ayak bastık, bundan sonra selamet
derken bir saat de yakında Güroymak’ta bekle
sonra otuz dakikada yol sürdü. Yani anlayacağınız Varşova’dan Muş’a beş saat on beş dakika
sürdü. Muş’tan, Bitlis’e ise beş buçuk saat sürdü.
20 saat yolculuğa denk geldi. Bir yorgunlukta
cabası.
Duyar gibiyim, “ya Serdar kardeş gittin bizi
Avrupa Şampiyonalarında temsil ettin, çoğu zaman ülkemize ve ilimize madalyalar kazandırdın, kimse seni karşılamadı mı kaldığın yoldan
almadı mı?” Diyor ve bana inanmıyorsunuz
gibime geldi. Ağrı, Erzurum, Kütahya ve diğer
illerdeki arkadaşlarım hep yetkililer ve vatandaşlar tarafından çiçeklerle karşılandılar. Fakat
bizdeki bazı hasetler yüzünden yaptığımız sporumuz hep yanlış anlatıldı ve sabote edildi.
Muhterem okurlar yaşadığım bu çileyi örnekledim. Her vakit aynı şeyleri ben de, siz de,
birçok hemşerimiz de yaşamaktadır. Bu sebeple
hava alanı artık Bitlis’e şart, ilimizin olmazsa olmazlarından biri de hava alanıdır.Sadece bizim
için değil, diğer illerde yaşayan hemşerilerimizin, İlimizi merak eden yerli ve yabancı turistlerin daha rahat Bitlis’ gidip gelebilmeleri, İlimize
gelen üst düzey misafirlerimizin İlimizde karşılanabilmeleri, üniversitemizin daha kısa sürede
gelişim kaydedebilmesi için, mutlaka İlimize bir
hava alanı yapılmalıdır.
Bitlis Milletvekilimiz Cemal Taşar’ın konu
ile ilgilendiğini öğrendim. Diğer parlamenterlerimizde konuyla ilgili çalışmaların hızlandırılması için gerekli girişimlerde bulunmalı, Cemal
Taşar’ı yalnız bırakmamalıdırlar. Hatta bir askeri hava alanı yerine sivil bir hava alanı yapılması
için ciddi bir çalışma başlatılmalıdır.
97
Herkese en derin saygılarımla....
Bitlis ile İlgili Biyoloji Dalında Yapılan Çalışmalar
Prof. Dr. Lütfü BEHÇET
Y
üzüncü Yıl üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi Biyoloji Bölümünde yapılan
bilimsel çalışmaları ve yayınları Sayın Prof. Dr.
Lütfü Behçet bir yazıyla BETAV’a göndermiştir. Kendisine, bizi bu çalışmalardan haberdar
ettiği için teşekkür ederiz. Bu arada bir ricamızı da belirtmeden geçmeyelim. Yayınlanmış
bu tür eserlerden BETAV kütüphanesine birer
adet gönderilmesi sağlanabilirse çok memnun
olacağız.
Bitlis İl sınırları içinde bitkilerle ve bitki
örtüsü ile ilgili çalışmalar aşağıdadır :
Uluslararası abstraktlarca taranan dergilerde yayınlanmış çalışmalar
1- Behçet, L.”Hizan (Bitlis) Vejetasyonu”,
Tr.J. of Botany., 18, (4), 289-303, 1994
2- Altıok, A.& Behçet L. The Flora of River Valley. Türk J Bot. 29 : 335-387, 2005
3- Altan, Y., Behçet, L. Hizan (Bitlis) Florası, Tr. J. Botany., 19, 331-344, 1995
4- Behçet. L. “A New Species of Ribes L.
(Grossulariaceae) from East Anatolia-Turkey”
Tr. J. Of Botany. 25:103-105, 2001
Kitaplar
1-Behçet, L.& Ünal, M. “Süphan Dağı
B9 Bitlis” Türkiye’nin 122 Önemli Bitki Alanı (eds. Özhatay, N. Byfield, A & Atay, S.)
WWF, Türkiye, İstanbul, 330-332 (2005)
(Kitap)
2- Adızel, Ö.,Behçet, L., Durmuş, A.,
Kemal Koçak, M.& Ünal, M. “Süphan DağıDOGO45”
Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları (eds:
Eken, G, Bozdoğan, M., İsfendiyaroğlu,
S., Kılıç, D.T.& Lise Y.)., Doğa Derneği,
Bird Life İnternational. Ankara, Türkiye 362363 (2006)
SCI kapsamındaki dergilerde yayınlanan
çalışmalar
Makaleler
1- Ghahremani-nejad, F., Behçet, L. “Asrtagalus subhannensis (Fabaceace), a new
species from Turkey” Ann. Bot. Fennici
40:209-211, 2003
5- Behçet L., Altan, Y., “B9 (Hizan-Bitlis)
Karesi için Yeni Floristik Kayıtlar” Doğa Türk
Botanik Dergisi, 17, 1;29-32, 1993
6- Behçet, L., Oflas, S. “Süphan Dağından
(Bitlis) B9 Karesi için Yeni Kayıtlar”, Doğa
Türk Botanik Derg. 15, 3,89-106, 1991..
7- Behçet, L. “”B9 (Bitlis) Karesi ve Türkiye İçin Yeni Floristik Kayıtlar”, Doğa TU
Botanik Dergisi, 13, 3, 512-516, 1989
8- Behçet, L., Altan Y. “Van Gölü Havzasında (B9) Türkiye Florasına Katkılar” Doğa
Türk Botanik Dergisi, 17, 1:33-37, 1993
Ulusal Dergilerde yayınlanan Çalışmalar
1- Behçet, L. “Süphan Dağı (Bitlis) Vejetasyonu Üzerine Fitososyolojik Bir Araştırma” Y.Y.Ü.Fen Edb.Fak., Fen Bilimleri D., C.
1:1, 39-60, 1990
2- Özçelik, H, Altan, Y, Behçet L., “Doğu
İllerimizden Bitki Göçü”, Ege Univ. Fen Fak.
D., Seri B, Ek 16-1,757-769, 1994
3- Behçet, L., “Süphan Dağı (Bitlis) Florası” Y.Y.Ü. Fen Bil. Ens. Derg., 1,29-38, 1991
98
Bitlis Anıları
Bahattin KUŞOĞLU
Emekli Öğretmen
V
izyonu Büyük İnsanlar Yetiştiren Tarihi Kent Kurban Olurum Sana...
Sana olan sevgim yüzünden 28 yıl süren
öğretmenlik yaşamımda hasret çektim. Her
tayinim çıktığında Sevgili ağabeyim Faik
TARIMCIOĞLU’nun ilgileriyle tekrar sana
dönüşüm için çektiğim sıkıntılar…
Senin için değerdi.
Senden uzakta-ama sensiz olmuyor.
Senden uzakta günler nasıl geçiyor dersem. Her Bitlisli gibi yaşadığım güzel günleri
tıpkı iflas eden Yahudi esnafı’nın yaptığı gibi
eski defterleri (hatıraları) karıştırarak (anlatarak) geçiyor.
SENİ UNUTMAK NE MÜMKÜN
Kış mevsimin ayrı güzeldi. Kar yağdı mı
evin kapısının önünü açmak mıcrefa ile damı
küremek. Tavan damlıyorsa loğ ile sorunu gidermek. Akşama komşu gezmeleri. Hasır ve
kilim üzerine kurulan saç sobada yanan meşe
odununun yaydığı parıltı, sıcaklık. Çıkan
ateşte mangal da çay demleyiş. Kuru Garzan
üzümü, ceviz. Kuru dut. İnce ve kalın bastıkla
yaşanan uzun kış geceleri.
Bin bir el emeği-göz nuru ile işlenmiş kanaviçeli uzun yastık ve yün döşekte huzurlu
ve derin bir uyku. Sabaha Allah kerim. Güneş
uçar uçmaz. Kırşe kar’ın üzerinde ağaç kızaklarla iddialı kaymalar.Beceremiyenlerin ise
Tahunk ile yol üzerinde buz tutuncaya kadar
kayma. O zevk bittiyse loğ ile ince asfalt gibi
yaptığımız evimizin toprak damında düğmesine yada parasına sumaki gülleler ile oyun
oynamalar.
Ya tilor tilor oyunu.
Ya sapank ile tut kuşu vurmalar.
Hangi birini anlatsam.
Ya yaz mevsimine ne demeli.
Bitlisli yeter ki Nisan ayını görsün. Terzilere takım elbise siparişi. Temmuz tabak ayında
İstanbul-Osmanbey’den çalışan tüccar terzi ve
konfeksiyonların kreasyonları. Bitlisli bu. Var
mı onun gibi yemesine-içmesine-giyinmesine
dikkat eden.
Yaz-Kış sürekli çalışan. Çarşamba günleri
aile matinesi ile şehir sineması. Alemdar ve
Yıldız sineması. Okulların tatil olmasına yakın
gelen tiyatrolara gitmeyenimiz yoktu. Okullar
arası münazara ve folklör yarışmaları.
Annelerin komşular ile kamyon kasasında
Acı su’ya, bulgur pilavı, şor balıklı, salata ve
ayran ile düzenledikleri geziler. Ardından Acı
su’da çimme. Aynı zevk Sapkor’da, Kömüs’te,
Altınkalbur’da, Merkava’da.
Hey gidi dünya. Bütün güzel değerleri bir
anda yok ettin. Ama anılardan silmeye gücün
yetmedi.
Buna da şükür. Ucunda ölüm olmazsa yine
gelirim sana. Sabah erkenden çarşının yolunu
tutar. Önce Paşa hamamına. Ardından Avşor
içmeye, Büryan yemeye.
Sonra sabahçı kahvesinde çay içmeye. Ne
de olsa dostlar teker teker gelmişlerdir. Hasret
gidermeler. Gelsin çaylar. Meşhur Bitlis tütünü ile sarma ciğaralar. Mevzu yine aynı mevzu
BİTLİS
99
Nasıl değişir. Nasıl dönüşür.
Bitlisli kendi için yaşamaz.
Yaşanan yaşandı. Gerekli dersi herkes aldıysa sorun yok. Şimdilerde öyle görünüyor.
Geriye Bitlislinin meşhur sözü “Elini taşın
altına sokmak. Bitlis+Bitlisli = Temiz bir ruh
ise doğduğumuz yer için ne yaptım. Ne yapabilirim diye bir öz eleştiri yapsak.
Helva yapmak için her türlü malzeme var.
Aklın ve bilimin ışığında yapacak usta BETAV da var.
Bir öneri : Günümüzde düşman sözcüğü
artık önemini kaybetti. ATATÜRK’ün “Yurtta Sulh, Cihada Sulh” veciz sözünü temel ilke
olarak ele alıp, 8 Ağustos-Bitlis’in düşman işgalinden kurtuluşu yerine 8 Ağustosu-Bitlis’i,
Bitlislilere hatırlatma günü olarak kutlasak.
Bu muhteşem günde İl dışından gelecek
olan hali vakti yerinde Bitlisliler, kim bu Bitlis,
kim bu Bitlisli sorusunu merak eden yabancı
dostlarını birer, ikişer Bitlis’te misafir ederek.
Önce zengin mutfağımızdan gözleri ve gönülleri doyurmaya.
Sabah kahvaltısında küp peyniri, sac da
pişmiş lavaş ekmek. Tandırda kalın ekmeği. Murtuğeli kade, ceviz, bal ya da ayran aşı,
pepikli, kelleli paça, tutmanç aşı, gebol, avşor
vb.
Öğlene büryan kebap, lahmacun, jağlı
yumurta, yumurtalı pıttım. Soğuk suyumuz.
Daha da önemlisi kendi yaptığımız buz gibi
gazoz.
Akşama glorik mi desem. Turşu aşı, çorti
aşı ve çorti taplaması mı desem. Hes dolması,
turşlu dolma, katıklı dolma mı desem.
İçli köfte ile mişevşi mi desem.
Gözler ve gönüller doyduktan sonra arada
kalan saatlerde beyin fırtınasına geçiş. Bitlis
Eren Üniversitesinin öncülüğünde Bitlis’in
yer altı ve yer üstü zenginliklerini aklın ve
bilim’in eşliğinde en rantabl şekilde hayata
geçirilmesinin tartışılması.
Bu arada her mahallesinde kadınları ve çocukları da unutmadığımızı göstermek adına
dönüşümlü olarak Antep-Diyarbakır-ElazığBingöl-Bursa-Kılıç kalkan-Trabzon ve dünya
birincisi olmuş Bitlis folklöründen güzel örnekler.
Geriye gece kaldı.
BETAV’ın son sayısında okurken çok mutlu olduğum Eren Vakfı’nın Elaman hanına sahip çıkması. Bir rica. Lütfen bu güzel eseri dar
bir alana hapsetmeyelim. Sağındaki, solundaki arsalar kamulaştırıp meyve ağaçlarıyla süsleyelim. Bitlis’ten Türkiye, Dünya Tarihine bir
sunuş.
Böyle bir alanda günün yorgunluğunu
atmak için düzenlenen eğlenceler. Örneğin
Eleman hanının bahçesinde özel olarak hazırlanmış toprak pistte, misafirlerimize birer
sekiz köşeli kasket sumaki gülle ve bozuk para
ile gülle oynatmak. Herkese babasıyla, kardeşiyle, amcası, dayısıyla, arkadaşıyla olan bu
oyundaki anılarını yaşatmak.
Van Gölü’nün tatlı esintisiyle meyve ağaçlarının atlına kurulmuş masalarda rahatça
oturup gelsin yorgunluk çayları. Aynı anda
rahmetli Necati Uçar amcanın şimdiki versiyonu Büryancı Azmi’nin eline ver mikrofonu.
Kimseyi kırmadan, incitmeden yapmış olduğu şakaları anlatsın anlatacağı kadar. Yine
rahmetli Sami Yetişkin’in dediği gibi “Ay çıkana kadar devam” gülmeye gülmeyen olursa
ben bir şey bilmiyormuşum.
Ah. Bitlis ah. Bir zamanlar sahipsiz
Bitlis’tin. O günleri yaşattık sana. Nasıl affedersin bizleri bilemem.
Ama şimdi için rahat olsun. İç dinamiklerin bilimsel akılla senin için çok şeyler yapmaya çalışıyor.
Allah hepsinden razı olsun diyen Bitlislim
daha ne desin?
100
Enerjiyi Verimli Kullanma Bilincine
Yönelik Araştırma (Bitlis İli Örneği)
Öğr. Gör. Behçet KOCAMAN
Bitlis Eren Üniversitesi Enerji Yöneticisi
B
itlis İl ve İlçelerinde yaşayan tüketicilerin Enerjiyi daha verimli kullanma konusundaki bakış açıları ve bu konudaki
faaliyetlerini belirlemek amacıyla hazırlanan
ankete kamu kuruluşlarında çalışan 347 bay
ve 53 bayan katılmıştır. Ankete katılanların
%67’si 30 yaşın üzerindekiler ve %33’ü ise 2130 yaş grubu arasındaki kişilerdir. Bayların
%56’ı üniversite, %44’ü ortaöğretim mezunudur. Bayanların ise %66’sı üniversite, %34’ü
ortaöğretim mezunudur. Katılımcıların %68
il merkezinde ve % 32’si ilçe merkezinde ikamet etmektedirler. Anketin genel durumuna
bakıldığında yerleşim yerlerinin enerjiyi verimli kullanmada pek fazla rol oynamadığı
görülmektedir.
Enerji verimli kullanmak sizce önemli
midir? Sorusuna bay ve bayanların tamamı
evet cevabını vermişlerdir. O zaman enerjiyi
verimli kullanmaya da özen göstermemiz gerekmektedir.
Aile olarak enerjiyi verimli kullanmaya
dikkat ediyor musunuz? Sorusuna tüm katılımcıların %82’si Evet, %18’i Hayır, bunlardan
bayların %92’si Evet, %8’i Hayır, bayanların
ise %89’u Evet, %11’i Hayır cevabını vermiştir.
Bu da bay ve bayanların çoğu enerjiyi verimli
kullanmaya dikkat ettiğini göstermektedir.
Evinizde ne tür lamba kullanıyorsunuz?
(Birden fazla seçenek işaretleyebilirsiniz.)
Sorusuna bayların %11’i Akkor Lamba (Ampul), %18’i Flouresan Lamba, %71’i Tasarruflu Lamba ve bayanların %11’i Akkor Lamba
(Ampul), %29’u Flouresan Lamba, %60’ı Tasarruflu Lamba kullandığını belirtmiştir. Bu-
rada bayların bayanlara göre tasarruflu lamba
konusunda daha duyarlı olduğu görülmektedir.
Evinizdeki lambaların tamamı tasarruflu
lamba olması durumunda %70 oranında daha
az enerji tüketeceğinizi biliyor musunuz? Sorusuna bayların %83’ü Evet, %17’si Hayır, bayanların ise %80’i Evet , %20’si Hayır cevabını
vermiştir.
Evinizde kullandığınız lambaları işiniz
bittiğinde kapatıyor musunuz? Sorusuna bayların %94’ü Evet, %6’sı Hayır, bayanların ise
%92’si Evet , %8’i Hayır cevabını vermiştir
Evinizde avize kullanıyor musunuz? Sorusuna bayların %17’si Evet, %83’ü Hayır, bayanların ise %26’sı Evet, %74’ü Hayır cevabını
vermiştir.
Cevabınız evet ise avizede birden fazla
lamba varsa hepsini aynı anda kullanıyor musunuz? Sorusuna Bayların %23’ü Evet, %77’si
Hayır, Bayanların ise %14’ü Evet, %86’sı Hayır
cevabını vermiştir.
Enerjiyi verimli kullanmada gösterdiğiniz özeni bulaşık, çamaşır, ütü vb… elektrikli
aletlerinde de gösteriyor musunuz? Sorusuna
bayların %85’i Evet, %15’i Hayır, bayanların
ise %81’i Evet, %19’u Hayır cevabını vermiştir.
(*) Bitlis Eren Üniversitesi Tatvan Meslek
Yüksekokulu Müdür Yardımcısı
Evinizde Çamaşır ve Bulaşık Makinesi kullanıyor musunuz? Sorusuna bayların %96’sı
Evet, %4’ü Hayır, bayanların ise %96’sı Evet,
101
%4’ü Hayır cevabını vermiştir. Bulaşık makineleri her yıkamada 15 litre su harcar. Aynı
miktar bulaşığı elde yıkamanın bedeli ise 35
litreden 200 litreye kadar değişiklik gösterir.
Anket sonucuna göre de bay ve bayanların bu
konuda duyarlı oldukları görülmektedir.
Çamaşır ve bulaşık makinelerini genelde kaç derecede çalıştırıyorsunuz? Sorusuna
bayların %27’si 40 oC, %31’i 50 oC, %29’u 60
o
C, %13’ü 60 oC üzeri, bayanların %20’si 40
o
C, %29’u 50 oC, %43’ü 60 oC, %8’i 60 oC üzeri
cevabını vermiştir. Çamaşır ve bulaşıkları 60
derece yerine 50 derecede yıkayarak enerjiyi
%10 verimli kullanmak mümkündür.
Televizyon, DVD, VCD göstericisi, müzik
seti gibi cihazları nasıl kapatıyorsunuz? Sorusuna bayların %34’ü cihazın düğmesinden,
%26’sı Cihazın kumandasından, %40’ı cihazın fişini çekerek, Bayanların ise %47’si cihazın düğmesinden, %13’ü cihazın kumandasından, %50’si cihazın fişini çekerek cevabını
vermiştir. Bayanların baylara göre bu konuda
daha bilinçli olduğu görülmektedir.
Televizyon, DVD,VCD göstericisi, Müzik
seti gibi cihazların kumandasından kapattığınızda ve fişini takılı olması durumunda
(stand-by modunda) kendi enerjisinin %5’i
kadar enerji harcadığını biliyor musunuz?
Sorusuna Bayların %64’ü Evet, %36’sı Hayır,
Bayanların ise %77’si Evet, %23’ü Hayır cevabını vermiştir. Tüm katılımcıların %65’i cihazların stand-by modunda kendi enerjisinin
%5’i kadar enerji harcadıklarını bilmelerine
rağmen uygulamada daha az duyarlı oldukları
görülmektedir.
Elektrikli ev aletleri alırken en çok neye
dikkat ediyorsunuz? Sorusuna bayların %53’ü
Enerji sınıfına, %47’si Markasına, bayanların
ise %49’u Enerji sınıfına, %51’i Markasına
dikkat ettiklerini belirtmişlerdir. Burada bayların daha çok enerji sınıfına bayanların ise
cihazların markalarına dikkat ettikleri görülmektedir. Evlerimizde kullandığımız elektriğin %88’i elektrikli aletlerce tüketiliyor. Enerji
etiketi, bir cihazı yıllık enerji tüketimi bazında A,B,C,D,E,F ve G harfleriyle ifade edilen 7
grupta sınıflandırıyor. A harfi en düşük enerji
tüketim sınıfını gösteriyor. A sınıfı elektrikli
aletler ortalama %45 daha az enerji tüketiyor.
Ülkemizde elektrik enerjisi fiyatı sizce
pahalı mıdır? Sorusuna bayların %92’sı Evet,
%8’i Hayır, bayanların ise %92’sı Evet, %8’i
Hayır cevabını vermiştir. Burada bay ve bayanların oranlarının eşit olduğu ve çoğununda enerjinin fiyatının yüksek olduğunu belirtmişlerdir.
Enerji fiyatını düşürmek için neler yapılabilir? Sorusuna Elektrik enerjisi fiyatının
pahalı olduğunu düşünen kişiler Genellikle
vergi oranlarının düşürülmesi, Enerjinin verimli kullanılması, Kaçak elektriğin önlenmesi ve yenilenebilir enerji kaynaklarını (Rüzgar,
güneş, çöp, jeotermal gibi) devreye almak
suretiyle enerji fiyatının düşeceği fikrini taşımaktadırlar.
Bu fikre paralel olarak ben de farklı zamanlarda, kaçak elektriğin önlenmesi (Bülten
13 Dergisi), Bitlis-Rahva bölgesinde Rüzgar
enerjisinden elektrik üretme (BETAV dergisi sayı-12), Nemrut Krater bölgesindeki jeotermal kaynaklardan faydalanma (BETAV
dergisi sayı-13), Bitlis-Tatvan ve Güroymak
üçgeninde Katı atıkların (çöp) geri dönüşümü
(BETAV dergisi sayı-15) ile ilgili halkımızı bilinçlendirecek yazılar yazdım.
Elektrik enerjisini verimli kullandığınızda faturanızın %30 oranında azalacağından
haberdar mısınız? Sorusuna bayların %79’u
102
Evet, %21’i Hayır, bayanların ise %83’ü Evet,
%17’si Hayır cevabını vermiştir. Bir ailenin
ısıtma, soğutma, yemeklerin pişirilmesi ve
saklanması, bulaşık ve çamaşırların yıkanması, televizyon gibi eğlence araçlarının kullanılması ve aydınlatma için basit önlemlerle
%30 oranında enerji tasarrufu sağlanabilir.
Bu konuda katılımcıların bilinçli olduğu görülmektedir.
Enerji Verimli Kullanmanın; Çevre kirliliği ve küresel ısınmaya katkısı nasıldır? Sorusuna bayların %92’sı Olumlu, %8’i Olumsuz,
bayanların ise %87’si Olumlu, %13’ü Olumsuz
cevabını vermiştir.
Evinizi nasıl ısıtıyorsunuz? Sorusuna bayların %54’ü Kalorifer, %46’sı Soba, bayanların ise % 70’i Kalorifer, %30’u Soba cevabını
vermiştir. Burada sosyo ekonomik sınıfa bağlı olarak kalorifer kullananlarının sayısının
daha fazla olduğu görülmektedir.
Evinizde sıcak su ihtiyacını nasıl karşılıyorsunuz? Sorusuna bayların %25’i Güneş
Enerjisinden, %35’i Termosifon, %40’ı Tüplü
Şofben, bayanların ise %28’i Güneş Enerjisinden , %62’si Termosifon, %10’u Tüplü Şofben
ile sıcak su ihtiyaçlarını karşıladıklarını belirtmişlerdir.
Evinizde hangi elektrik sayacını kullanıyorsunuz? Sorusuna bayların %55’i Mekanik
Sayaç, %45’i Dijital (Akıllı) Sayaç, bayanların
ise %38’i Mekanik Sayaç, %62’sı Dijital (Akıllı) Sayaç cevabını vermiştir. Burada sayacın
mekanik veya digital (Akıllı) enerji tasarrufu
sağlamaz. Yani akıl sayaçta değil, sayacı kullanan kişidedir.
Enerji nasıl verimli kullanacağınızı biliyor
musunuz? Sorusuna bayların %80’i Evet, %20
’si Hayır, bayanların ise %75’i Evet, %25’i Hayır
cevabını vermiştir. Binalarda kullanılan elek-
triğin yaklaşık yüzde 20’sinin aydınlanmak
için tüketildiğini, bulaşık makinesi alırken
kısa süreli yıkama ve durulama özellikli olanları tercih edin. Makinenizi tam dolu olarak
çalıştırın. Buzdolabının içindeki nem oranının artması daha çok çalışmasına neden olur,
bu nedenle buzdolabına koyduğunuz sıvıların
ve sulu yiyeceklerin üstünü kapatın. Çamaşır
makinenizi tam dolu olarak çalıştırın. Az kirli
çamaşırlarda ekonomik programları kullanın.
Çamaşırlarınızı kurutma makinesi yerine asarak kurutun.
Ütüleme işi bitmeden birkaç dakika önce
fişi prizden çekin ve son çamaşırlarınızı ütünün içinde kalan ısıyla ütüleyin, ‘’Yemek pişirirken fırının kapağını gereğinden fazla açmayın, çünkü kapağın her açılmasında yüzde 20
ısı kaybı olur ve sıcaklık 25-30 derece düşer.
Enerji verimliliği hakkında bilgi sahibi
olmakta hangi çalışmayı tercih edersiniz? Sorusuna bayların %43’ü Konferans-Seminer,
%41’i TV Reklamı, %16’sı Broşür, bayanların
ise %30’u Konferans-Seminer, %62’si TV
Reklamı, %’i Broşür cevabını vermiştir. Burada bayların en fazla Konferans-seminer ile,
bayanların ise TV reklamları ile bilgi sahibi
olmak istedikleri görülmektedir.
Yapılan anket sonuçlarına göre; Enerjiyi verimli kullanma bilincinde daha çok yol
kat etmemiz gerekmektedir. Bununla birlikte, enerjiyi verimli kullandığımız taktirde;
aile bütçemize, ülke ekonomisine, ülkemizin
enerji bağımlılığının azaltılmasına, çevre ve
hava kirliliğinin önlenmesine, dünya fosil
yakıtlarının korunmasına ve küresel ısınmanın denetlenmesine katkı sağlamış oluruz. Bu
vesile ile tüm yaşamımız boyunca, enerjinin
bir yaşam olduğunu ve boşuna harcanmaması
gerektiği bilinci ile hareket etmeliyiz.
103
Bitlis Yöresi Körfarelerinin Morfolojik Özellikleri
Prof. Dr. Yüksel COŞKUN
ÖZET:
Yukarıda verilen literatürler incelendiğin-
Bu çalışmada Bitlis yöresinde toplanan
15 (8 erkek, 7 dişi) Nannospalax nehringi
(Satunin 1898) örneğinin morfolojik ve taksonomik özellikleri araştırılmıştır. Örneklere
ait postlar ve iskeletler Dicle Üniversitesi Fen
– Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümünde korunmaktadır.
de Bitlis yöresinden materyal toplanmadığı
Örneklerin dış ölçüleri, baş iskeleti özellikleri ve ölçüleri ile diş yapıları gibi taksonomik
öneme sahip morfolojik özellikleri literatür
bilgileri ve Türkiye’nin farklı lokalitelerinden
toplanmış örneklerle karşılaştırılmıştır. Elde
edilen sonuçlar Bitlis populasyonunun diğer
populasyonlardan farklı morfolojik özelliklere sahip olduklarını göstermektedir. Bu farklılıklar Bitlis populasyonunun Nannospalax
nehringi’nin farklı alttürü olabileceğine işaret
etmektedir. Bunun için ayrıntılı morfolojik ve
karyolojik çalışmalara önem verilmelidir.
sonomik durumu da bilinmemektedir.
1.GİRİŞ
Yurdumuzda yaygın olarak bulunan ve
halk arasında Körfare olarak bilinen Spalacidae familyası türleri üzerinde ilk ayrıntılı çalışmayı Mehely (1) yapmıştır. Mehely’nin çalışmasını Miller (2), Ellerman (3), Ognev (4),
Topachevskii (5) takip etmiştir. Bu araştırıcıların çalışmaları özellikle cins basamaklarının
tespiti bakımından önem taşımaktadır.
Türkiye’de dağılış gösteren Spalax türleri
hakkında Satunin (6), Vinogradov ve Argiropulo (7), Ellerman ve Morrison-Scott (8),
Steiner ve Vauk (9), Ondrias (10), Corbet ve
Hill (11), Felten, Spitzenberger ve Storch (12),
Mursaloğlu (13), Kıvanç (14), Nadachowskii
et.all. (15) ve Coşkun (16) değişik görüşler belirtmişlerdir.
anlaşılmaktadır. En yakın bölge olarak Kıvanç
(14) tarafından Van-Erciş-Altındere’den 2 ve
Muş’un 20 km batısından toplanan 1 örnek
incelenmiştir. Dolayısıyla bölge Spalax’larının
morfolojik özellikleri araştırılmadığı gibi takBu nedenle bölgede dağılış gösteren populasyonun morfolojik özellikleri incelenmiş
ve komşu populasyonlarla karşılaştırılarak
taksonomik durumlarının açıklığa kavuşturulması
2. MATERYAL-METOT
Bitlis’in 5 değişik lokalitesinden toplanan
15 örnek araştırma materyalini oluşturmaktadır. Örnekler 1999-2000 yıllarında Şekil 1’de
gösterilen yerlerden toplanmıştır. Örneklerin
eşeyleri belirlenmiş, dış vücut ölçüleri alındıktan sonra standart müze materyali halinde
tahnitleri yapılmıştır. Baş iskeleti preparasyonu
yapılmış ve literatürde verilen taksonomik
karakterleri (kafatası iskeleti yapısı ve diş özellikleri) incelenmiştir. Baş iskeletine ait 25 ölçü
Nevo, Tchernov ve Beiles (17) ‘in gösterdiği
şekilde 0.1 mm duyarlı kumpasla alınmıştır.
Örneklere ait kafatası ve postları Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji laboratuvarında korunmaktadır.
104
İncelenen örneklerin 12’sinde iki taraflı; 2 tanesinde sağda veya solda olmak üzere
bir supracondyloid foramen bulunurken; bir
örnekte hiç bulunmamaktadır. Sella externa,
sella interna’dan daha aşağıda yer almaktadır.
Örneklerin hepsinde nasal kemikler üzerinde
uzunlamasına çukurluk bulunmaktadır.
Şekil 1. Örneklerin toplandığı yerler. 1.
Hizan-21 km kuzeyi 2. Kuskunkıran geçidiYoldöndü köyü batısı 3.Tatvan Bashan Köyü
4. Güroymak -5 km kuzey 5. Ahlat – RahvanAşağıkolbaşı Köyü
3.BULGULAR
Dış görünüşleri bakımından diğer populasyonlardan farklılık göstermemektedir. Vücut silindirik ; baş, beden ile aynı genişliktedir. Sırtları koyu kül rengi zemin üzerine kahverengimsi kıllarla kaplı, karın altı tamamen
kül rengi kıllarla örtülüdür ve ayak üstünde
beyazımsı gri kıllar bulunmaktadır.
Şekil 2. Bitlis yöresi Nannospalax nehringi’ nin dıştan görünüşü
Üst ve alt kesici dişlerin ön yüzeyinde
uzunluğuna kabartı şeklindeki çizgiler bulunmamaktadır. Palatinum median hat boyunca
arkaya doğru dikensi çıkıntı (styloid proses)
oluşturmamaktadır
Örneklerin premaksilla ve nasal kemikleri arasındaki dikişleri üzerinde sinir delikleri
bulunmamaktadır. Sagital çıkıntı ergin ve yaşlı
bireylerde oldukça belirgin ve parietalleri geçerek frontaller üzerine kadar uzanmaktadır
ve burada sağa ve sola doğru ayrılmaktadırlar
Parietal kemikler üçgen şeklinde olup
genişlikleri boylarından daha kısadır. Her
iki parietal’in genişliği üst molar diş dizi
uzunluğunun iki katından daha kısadır.
Frontal+parietal, nasallerden daha uzundur.
Alveolar proses, condyloid proses’ten oldukça
uzundur.
Post palatin foramenler küçüktür. Damak
3
M alveollerinin en art noktalarını birleştiren
doğrunun hizasını arkaya doğru geçmektedir
(Şekil 3A). Örneklerde post palatin foramenler M2-3 dişleri arasında geçen doğrunun
anteriorunda bulunmaktadır (Şekil 3A). An-1
terior dişlerin arasındaki damak dardır ve M
uzunluğunu geçmez.
Tablo 1. Bitlis yöresi N.nehringi örneklerinin dış ölçüleri (mm). (N: Birey sayısı Min:
Minimum Max: maksimum X: Ortalama Sd:
Standart sapma).
Ölçümler
Baş+beden uzunluğu
Ardayak Uzunluğu
Ağırlık (gr)
N
12
12
11
Min-Max
173-262
25-32
145-228
X
207
28.3
185
Sd
24.1
1.83
29.3
Şekil 3. Bitlis örneklerinin baş iskeleti.
105
Erikbağı Köyü İncelemesi
Yar. Doç. Dr. Ahmet AKBABA
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Özet
Okul, çevre, veli, öğrenci ve öğretmen
eğitim ve öğretimin temel dinamikleridir.
Öğretmenlerin öğretimin ilkelerinden olan,
güncellik, yakından uzağa, bilinenden bilinmeyene, ekonomiklilik, fırsatlardan yararlanma, somuttan soyuta gibi ilkelerin yanında öğretimde paralellik ilkesini mihver
ve ifade beceri derslerinde kullanabilmesi
kalite etkililik ve verimliliği artırabilmesi
için öğrenciyi ve okulun çevresini iyi tanımları gerekmektedir. Öğrenciyi tanımadan,
veli ve çevreyi tanıyıp desteğini almadan,
çocuğun eğitim ve öğretiminde kaliteyi yakalamak mümkün değildir. Bu nedenle uzmanlarca, öğretmenlere gittikleri okullarda
eğitim öğretime başlamadan çevre incelemesi yapmaları önerilmektedir.
Bu araştırma ve inceleme yönetici ve
öğretmenlere örnek olması amacıyla yapılmıştır.
EXAMINING OF ERİKBAĞI VILLAGE
Abstrak
School, environment, parent, student and
teacher are the basic dynamics of education
and instruction. Teachers must recognize students and environment of school sufficiently
to increase quality, efficacy and productivity
by providing of updating, benefiting from opportunities, economise, from known to unknown. It is impossible to get a well-qualified
education without recognizing students, parents and the environment conditions. So that
it was advised to teachers to examine environmental conditions before starting educational
curriculum.
This research was done to be a sample for
teachers and managers.
Problem
Öğretmen için çevreyi tanıma ve inceleme
eğitim ve öğretim için son derece önemli ve
gereklidir. Programların en önemli özelliklerinden birisi esneklik ilkesidir. Öğretmenler
çevreyi inceleyip tanıdıktan sonra çevrenin
özelliklerine uygun ek üniteler düzenleyip uygulama hak ve yetkisine sahiptirler. Güncellik,
yakından uzağa, bilinenden bilinmeyene, ekonomiklilik, fırsatlardan yararlanma, somuttan
soyuta gibi ilkelerin uygulanabilmesi etkililik
ve kalitenin yakalanabilmesi gene çevre incelemesi olmadan başarıyla uygulanamaz. Çevre incelemesi, denetimlerde denetim elemanlarının öğretmenlerden istedikleri öğretmenlerin zorunlu olarak yapmaları gereken bir
çalışmadır. Öğretmenler verimlilik ve kalite
amaçlı kullanacakları bu çevre incelemesini
nasıl yapmalıdırlar? Sorusu temel problem
olarak ortaya çıkmaktadır.
ARAŞTIRMANIN AMACI
Araştırmanın amacı, çevreyi tüm boyutlarıyla incelemenin ne olduğunu, nasıl yapılacağını öğretmenlere göstererek doğru ve
amaca uygun bir inceleme yaptırarak bilhassa
yeni atanan öğretmenlerin çevreyi tanımalarını, veli desteğini alarak eğitim ve öğretimde
kullanmalarını sağlayıp etkili ve kaliteli bir
eğitim öğretim yapılmasına destek vermektir.
1- Köyün Coğrafi Konumu Ve Çevresi
A- Köyün Coğrafi Konumu:
Bitlis’in Adilcevaz ilçesine bağlı bir köydür. Köy ova köyüdür. Kurulduğu yer hafif
meyilli küçük bir tepenin üzeridir. Adilcevaz
ilçesinin doğu taraflarında ilçeye on kilometre uzaklıktadır.
106
B- Yeryüzü Şekilleri:
Dediğimiz gibi köy düz bir arazinin küçük
bir tepesi üzerinde oturmaktadır. Kuruluş itibariyle tepenin güneye Van Gölü’ne bakan tarafındadır. Köyün doğusu düz tarlalarla kaplıdır 4–5 km ilerilerde Esen kıyı köyü vardır.
Kuzeyinde 4–5. km uzaklarda Süphan dağı
eteklerinde ve köyün kuzeyinde Aşağı Süphan ve Yukarı Süphan Köyleri yer almaktadır.
Batısında Adilcevaz İlçesi, kuzey batısında Yol
Çatı Köyü, Güneyinde Van Gölü ile çevrilidir.
Köyün iki km kadar kuzeyinden Erciş ilçesini
Adilcevaz’a bağlayan Asfalt yol geçmektedir.
Köy Van Gölü’nün hemen kıyısında bulunmaktadır.
C- Köyün Toprak Yapısı Ve Kalitesi
1- Köyün içinin toprağı humuslu ve kumludur. Yalnız kum oranı azdır. Köyün arazileri
ekim yapılan tarlalar ise kireçli toprak görünümü arz etmektedir.
2- Toprağın alt katmanlarının karakter ve
cinsini tayin için şimdiye kadar ilgili mercilerce herhangi bir araştırma yapılmamıştır.
3- a- Toprağın verimi 1’e 20 civarındadır.
b- Müsait iklim ve gübreleme durumlarında
bu oran daha da yükselmektedir. c- Köy topraklarının % 10’u ancak sulanabilmektedir.
Sulanan tarlalara genellikle; Yonca-Arpa, Patates, kavun-karpuz, domates ve diğer sebzeler ekilmektedir. ç- Köy arazileri modern
tarım aletleriyle işlenmektedir. İlkel tarım
aletleri kullanan aile kalmamıştır. d- Köyde
10 civarında Traktör mevcuttur.
Ç- Sular
1- Köyde kullanılan yeraltı ve yerüstü suları azdır. İki yerde köylü dilinde kuyu suyu
çeşmesi denilen açık kaynaklar vardır. Köylü
bunlardan az da olsa istifade etmektedir.
Köyün batısında iki kaynak vardır. Bu kaynaklar denize 50–60 metre uzaktan çıkmakta
olduklarından tarımda kullanılamamaktadır.
rinden borularla getirtilmiş sular içme suyu
olarak bütün evlerden akmaktadır. Ayrıca 4
yerden akan çeşmeler mevcuttur.
2- Okulun önünde sürekli akan bir çeşmesi ve okul suyu mevcuttur.
3- Yaz aylarında köylü arazilerini sulamak
için Süphan Dağı eteklerinden çıkıp aşağılara
doğru akan dere sularından faydalanmaktadır. Ancak bu sular yetersizdir. Köylü devamlı
olarak bu suyu nöbetleşe kullanmaktadır.
4- Köy içinde akan çeşme sularından az
miktarda sebze ve meyve sulanmasından da
faydalanılmaktadır.
D- İklim
1- Köyün iklimi genellikle kışları serin
yazları ılık geçer.
a- Köyde en sıcak aylar Temmuz Ağustos,
b- En soğuk aylar Ocak Şubat,
c- En yağışlı aylar Nisan, ç- En kurak ay
Kasım Aralık aylarıdır.
2- İklimin toprak, bitki örtüsü ve su durumuna tesiri
a- Köy hafif meyilli bir tepenin üzerinde
ve güney yönünde olması nedeniyle ilkbaharda dağlardan eriyen kar suları ve yağışlardan
oluşan seller, geçiş yolu üzerindeki tarlalar hariç köye pek zarar vermez.
b- Köy içi ve yakın çevresi ağaçlarla kaplıdır. Bu ağaçlar içinde en fazla kavak söğüt
karaağaç ve çalılar bulunur. Bu yüzden Van
Gölü’nün etkisiyle de yağışlar Ocak Şubat
Ayları hariç genellikle yağmur olarak düşer.
Yağan karlar yerde fazla kalmadan köy içinde
erir. Çevrede orman hiç yoktur. c- Şiddetli fırtına ve rüzgar kış aylarının dışında pek olmaz.
ç- Köye kar son yıllarda (kalıcı kar) Ocak ayının ortalarına doğru yağmaktadır.
E- Tabii Bitki Örtüsü
1- Köy ve çevresinde hâkimiyet ifade eden
bir bitki örtüsü yoktur.
Köyde devlet eliyle Süphan Dağı etekle-
107
2- Yer yer insan eliyle yakın zamanda di-
kilen, ceviz, kayısı, elma gibi meyve ağaçları
yanında kavak, söğüt, karaağaç ve çalılıklar
vardır.
3- Köydeki kavak söğüt vs. ağaçlardan köylüler kereste ve odun olarak istifade ederler.
F- Yabani Hayvanlar
1- Köy civarında kurt, tilki, tavşan, yaban
ördekleri, tay, kaz ve bağrı kara, bıldırcın denilen hayvanlar bulunur.
2- Bu hayvanları gerek köylüler, gerekse
çevreden gelen avcılar avlamaktadırlar.
G- Köy Yolları Ve Ulaşım
1- Köy yolu asfalttır. 2- Köyü Adilcevaz’a
bağlayan yol 10 km kadardır.
3- Köyü aşağı ve yukarı Süphana bağlayan
yol 4–5. km. Esankıyı köyüne de gene 4–5. km
uzaklıktadır. 4- Köyde ulaşımı 10 kadar otomobil ve traktörler sağlamakla beraber Asfalta çıkıp istediği yöne gidenlerde olmaktadır.
5- Köyde ulaşım senenin bütün günlerinde
normal olarak yapılabilmektedir. Yolun kardan kapanma sorunu pek yoktur.
II- Köyün Ekonomik Yapısı Ve Problemleri
a- İncelediğimiz Köy Ekonomisinin Hâkim Karakteri
1- Köylünün tuttuğu işler önem sırasına
göre şöyledir.
a- Tarım: Yetiştirilen mahsuller sırasıyla;
Buğday, Arpa, Patates ve çeşitli sebzeler. bHayvancılık: Koyun, İnek, Keçi, Manda yetiştirilir. c- İşçilik: Köylüler genellikle kendi tarla
bağ ve bahçelerinde çalışmaktadırlar. Çevre
köy ilçe ve illere çalışmak için gidenlerde olur.
Köylüler genellikle sanat edinmiş kişilerdir.
Şoför, demirci, ustaları, kalıp ustaları, marangozlar vardır. Bu kişiler kendi işlerinden arta
kalan zamanlarda ılık iklime sahip diğer uzak
ve yakın illere (Adana, Bodrum İzmir, Kuşadası v.s) gidip 3-5 ay kadar çalışmaktadırlar.
Kış aylarında köyde pek az insan bulunur. Bu
sanatkârlar daima dışarılarda bahara iş mevsimi olan nisan ayına kadar çalışırlar bu aylarda köye döner kendi traktör veya işlerinde
çalışırlar.
ç- köyün en önemli geçim kaynağı Buğdaydır. Köy 40 hane civarında olmasına rağmen 5-6 civarında traktör vardır. Bu traktörler bazı aileler kendilerinin şahsi malı bazı
ailelerde ortaklaşa traktör almış olmalarından
buğday bol miktarda ekilir ve geliri de iyi olur.
d- Üretilen buğdaylar Toprak mahsulleri ofisine veya Van’daki un fabrikalarına kamyonlarla taşınarak satılır.
e- Toprak bakımından; hemen hemen her
ailenin 200- 300 veya daha fazla dönüm tarlası vardır. Traktör sahipleri kendi tarlalarından
başka traktörü olmayan çiftçilerin tarlalarını
kiralayabileceği gibi yarı ya da sürmektedirler. Bazı köylüler Erciş, Van, Başkale, Özalp
dolaylarına kadar gidip o bölgedeki tarlaları
kiralayıp ekmektedirler.
f- Köy hayvancılığa da elverişli durumdadır. Yaz aylarında çıkılabileceği Süphan Dağı
eteklerinde geniş tapulu yaylaları mevcuttur.
Ancak bazı yıllar bu yaylaya gitmezler ve
komşu köylere yaylanın otunu ve otlaklarını
satarlar.
g- Köyde bol miktarda da koyun yetiştirilir. Hemen hemen bütün ailelerin koyunları
vardır. Sayı olarak 500–600 koyunu olan aileler olduğu gibi 20-30 civarında kendi evinin
yoğurt sütünü temin için koyun besleyen ailelerde vardır.
h- Köyde bazı aileler yerli ineklerden başka Verim gücü yüksek Montofon, Jersey gibi
besi ve süt inek ve boğaları beslemektedirler.
Bu Montofon ırkı giderek köyde yayılmaktadır. Bazı köylüler kırma denilen “Yerli İnekleri Montofon boğalarla damızlık olarak kullanılmasından” inekleri tercih etmektedirler.
108
ı- Köylü ailelerden bazıları kendi ihtiyaçları
olan halı kilim gibi sergi mallarını kendi gün
ve işçilikleriyle temin etmekte ancak ürettikleri halı ve kilimleri satmazlar. i- Köy arazilerinin yarısı her yıl nadasa bırakılır. j- Köyde
toprağı olmayan veya çok az olan ailelerde
vardır. Ancak bunlar sonradan başka köylerden çeşitli sebeplerle (kan davası v.s.) bu köye
göç edip gelen ailelerdir. Bunların sayısı 3 kadardır.
k- Köyde para dışında herhangi bir mübadele aracı kullanılmamaktadır. Ancak borç
para alıp vermeler olmaktadır. l- Köylü kendi
ihtiyaçlarından; tarımsal ve hayvansal ihtiyaçlarından geri kalan giyecek ve yiyecek ihtiyacını genellikle Adilcevaz’dan karşılamaktadır.
C- Ticaret Hayatı
1- Köylü ürettiği malları rahatlıkla pazarlayabilmektedir. Bunun için ulaşım sorunu
halledilmiştir. 2- Köylü satmak için pazara
büyükbaş, küçükbaş, kümes hayvanları, domates ve diğer sebzelerin yanında, buğday
arpa, çavdar ve hayvansal ürünler yağ, peynir, cacık, yün vs. götürür. 3- Köylü bankalardan kredi her yıl almaktadır. 4- Köylü aldığı
krediyi genellikle tarım makineleri alanında,
gübreleme ve hayvan ticaretinde kullanmaktadır. 5- Köylü ticaretini ilçe esnafından yapar.
Esnaf verdiği eşyanın karşılığını genellikle
harman zamanı alır bazen çevre köylerden de
mal ve hayvan normal fiyatının üzeri de bir fiyatla dokuzuncu ay denilen mahsul zamanına
alınır. 6- Köylü birbirine borç para verir ancak alınan ve ödenen borç paralar faizsiz olur.
7- Köylü kendi ihtiyacı fazlası ot ve samanı
da motorlarla taşıyarak ilçede satar. 8- Köyün
ufak tefek ihtiyaçlarını (meyve, sebze)karşılamak için köyde dükkânlar bulunmaktadır.
9- Köylülerden her gün ilçeye gidip dükkâncılık veya hayvan alım satımı yapanlarda vardır. 10- Köylü tarım ve hayvancılıkta ileri işler
yapabilmesi bakımından her zaman krediye
ihtiyaç duymaktadır.
Ç- Köyde Tüketim
1- Mesken olarak inşaatlarda kullanılan
maddeler: çimento, kum, şiş, sac, kerpiç, taş,
briket, kereste ve camdır.
2- Evde kullanılan eşyalar: a- Yer döşemesi
olarak: Halı, halıfleks, kilim, kıl çeçimler, keçeler kullanılmaktadır. b- Mutfak eşyası olarak: Elektrikli araçlar, tüp gaz, alüminyum,
çinko, bakır, çelik, porselen eşyalar ve dolaplar kullanılır.c- Yatmak için yünden yapılmış
yataklar kullanılır: Karyola, Somya, çekyat istirahat için yün minderler sandalye ve koltuk
takımları ve sedirler kullanılır.
Bütün evlerde televizyon bazılarında bilgisayar vardır.
3- Yiyecek deposu olarak: Tandır evleri
kiler ve ambarlar, tahta ve kıl ambarlar (çuvallar) yeni yapılan evlerde mutfak dolap ve
sandıklar kullanılmaktadır. 4- Yiyecek pişirmek için: Odun, tezek, tandır ocak ve ipragaz
kullanılır. 5- Yiyecek ve içecek olarak:
Sabahları: Çay, peynir, reçel, tereyağı, süt,
çorba, yoğurt v.s. değişik evlerde bulunabilir.
Ancak genellikle çay ekmek peynir yenir.
Öğlenleri: Çeşitli bulgur pirinç makarna
ve sulu yemeklerin yanında yoğurt ayran yenir her aile bütçesine göre kendi yiyeceği sofrayı ayarlar. Çevre ilçe ve köylerden farklı özel
yemekler yoktur.
Akşamları da öğlen yemeklerine benzer
yemekler yenir. Köylü hayvan beslediğinden
et ve diğer hayvansal ürünleri süt, yoğurt yumurta bolca yer. Mutfağı zengin ailelerde vardır.
Evlerde genellikle yazın üretilen sebze ve
meyveler kurutularak kış ayları için saklanır.
Hayvani besinler yaz kış bolca bulunur. İhtiyaçlar genellikle yıllık hazırlanır (Buğday, fasulye, patates. vs.)
109
Köylü ihtiyacı olan zaman ilçeden; sebze
meyve et diğer bakkaliye işlerini yaz kış temin
edebilir.
1- Giyecekler
Erkekler medeni ve modern giyim kurallarına uygun olarak giyinirler. Şalvar, egal giyen çok az kişi vardır. Bilhassa eski yaşlılarda
görülür. Yün bol olduğundan kışın örme yün
çoraplar giyilir.
Kadınlar ise entari, etek, buluz v.s. giyerler
giyimde erkekler gibi modern fakat kapalıdırlar. Başlarına yazma, eşarp bağlarlar, genç
kızlardan başı kapalı gezenler çoğunluktadır.
Özel farklı ve eski giyimlere rastlanmaz. Yalnız bazı yaşlı kadınlar iki üç entari üst üste giyer. Başlarına “tepelik” takarlar.
2- Isınma Ve Işıklandırma
a- Yakacak olarak odun, kömür, tezek kullanılır.
b- Ulusal elektriğe bağlı aydınlanma mevcuttur.
3- Sıhhati Koruma-Bakım
a- Hastalar genellikle doktora götürülür.
İlkel tedavi araçları pek kullanılmaz. Bitki tedavileri ile kırık- çıkık ve bazı basit hastalık ve
yaralar tedavi edilmektedir.
b- Köyde ebe ve sağlık memuru yoktur.
Köy Göldüzü köyü sağlık ocağına bağlıdır.
Orada bulunan ebe bazen köyü gezmeye kontrole gelir. Ayriyeten ilçe sağlık ekibi 3-5 ayda
bir köye gelip araştırma, muayene, iğne vs.
sağlık hizmetleri sunarlar.
c- Köylü küçük büyük hepsi sağlığına dikkat eder. Hastalık anında tedaviye koşar.
Köyün Sosyal Yapısı
a- Aile İncelemesi
1- a- Köyde kalabalık aileler vardır. Bu ailelerin nüfusu bazen 20’yi bulur. b- Aynı çatı
altında oturanlar anne, baba çocuklar bazı
ailelerden torunlar ve amcalar ayın evde kal-
maktadırlar. c- Aynı evde oturmamakla birlikte ekonomik ve sosyal birliklerini muhafaza
eden aileler vardır. ç- Köyde doğum vakalarını bu konuda tecrübeli kadınlar yapmaktadır.
Ancak bazı ağır vakalarda çevreden ebe getirtilmekte veya çeşitli çevre il ve ilçelere götürülmektedir. d- Evlenen kız çocuklar evden
ayrılır, erkek ise evlenince evden ayrılmadan
birlikte yaşama devam eder.
2- Ana baba ve çocuklar arasındaki münasebetler.
a- Çocuklar babanın nüfuzu altındadırlar.
Aile reisi babadır. b- Kız çocuklar genellikle
16–20 yaş arasında erkekler 18–25 yaş arasında evlenirler. c- Köy çocukları arasında okuyanlar memurlar ve çevrede serbest çalışanlar
vardır. d- Köy çocukları genellikle (kız erkek)
ilköğretimi bitirmiştir. lise ve yüksek okula
devam edenler ve bitirip meslek edinenlerde
vardır. e- Köyde cami ve imam mevcut olduğundan köy çocukları ve halkı dini bilgilerini camide imamdan edinirler. f- Köyde fakir
ailelerde olduğundan hastalık durumlarında
tedavi olmak için büyük ekonomik sıkıntılar
çekilmektedir. Ekonomik sıkıntıdan, parasızlıktan ömür boyu tedavi olamayıp sakat
ve hastalık çekenler vardır. Ancak son yıllarda hükümetin uyguladığı Yeşil Kart ve sosyal
yardımlar uygulaması soruna büyük oranda
çözüm getirmiştir. g- Kış aylarında köylüler
genellikle işsizdir. Kendi hayvanlarına bakarak yazın kazanılanlarını yiyerek baharın
gelmesini beklerler. Yalnız gençleri havalar
soğuyunca batıya sıcak bölgelere işçiliğe giderek çalışıp kazançlarını ailelerine gönderirler.
h- Askere giden çocuklar; aileyi ekonomik
olarak pek etkilememektedir. Çünkü aileler
kalabalık olduğundan işgücü olarak yeri dolmaktadır. Bunun yanında köylü askerliği dini
duygularıyla karıştırmadan milli bir görev
olarak kabul etmektedir.
110
b- Miras
Miras meselesinde kanuni taksimat dışında herhangi bir taksimat usulü yoktur. Şöyle
ki:
1- Çocuklar kendilerine intikal eden mirası aralarında eşit olarak bölüşürler.
2- Kız çocukları evlendikten sonra kendilerine düşen hisselerin pek azını alıp bu da
kızın kendi isteğiyle olur. Özellikle evlilik olduktan sonra kız fakir bir aileye gelin gitmişse
ve geçim sıkıntısı çekiliyorsa olabilir. Yalnız
miras alma meselesi köylü onur meselesi saydığından gelenekleşen kurala göre % 90–95
civarında kızlar miras almazlar.
c- Evlenme
Evlenme çağına giren genç erkekler genellikle evlenme işini asker dönüşü yaparlar.
Evinde çalışacak gelini veya büyük kızları olmayan erkek çocuk sahipleri çocuklarını askerlikten önce de evlendirirler.
Nişanlılık bazen uzun sürer 2–3 seneyi bulan nişanlılar vardır. Bunlara genellikle ekonomik sorunlar sebep olur. Yalnız normal nişanlılık devresi bir yılı aşmaz. Düğünler sonbahar veya kış aylarında iş mevsimi sonunda
yapılır.
Evlenmeler genellikle kız ve erkeğin gizlice buluşup anlaşmalarıyla oğlan anne ve babasının onayıyla olur. Bunun yanında görücü
usulüyle de evlenmeler olmaktadır.
Gelin adayı olarak seçilen aile reisiyle oğlanın babası gizlice çevreden habersiz olarak
konuşurlar eğer kız babası ve annesi kabul
ederlerse erkek babası kız babasıyla başlık
denilen kız tarafına verilecek para miktarı
üzerinde anlaşırlar. Daha sonra oğlan tarafı
birkaç gün sonra akrabalarını komşularını
alarak kız istemeye “genellikle akşam gidilir”
bu törende açık eksiltme usulüyle başlık kesilir bu tören uzun sürer göstermelik olan bu
başlık kesme töreni 3–4 saat sonra anlaşılan
fiyatın 3-5 misli fazla olarak törene gelenlerin
huzurunda bağlanır. Bazı aileler başlık parası
karşılığı eşyayı fazlasıyla verirler. Bazıları da
bu paranın bir bölümünü başka işlerinde kullanır başlık parası almayan ailelerde vardır.
Ayrı bir araştırma konusu olabilecek bu
köy düğün törenleri ve folkloru özet olarak
verecek olursak (ki bu köy düğün tören ve merasimleri çevreden ayrı özelliklere sahiptir)
İlk nişan töreninden sonra kız görmeye gidilir. Düğün 4 gün önce başlar. 4 gün süren
akşamları geç saatlere kadar türküler milli
oyunlar, orta oyunlarıyla eğlenirler erkekler;
gençler ve yaşlılar ayrı ayrı yerlerde eğlenir
kadınlarda ayrı yerlerde eğlenirler.
Düğünlerde halk dindar olduğundan kesinlikle içki içilmez ve içkili törenler, davetler
verilmez. Düğünlerde davul zurnada çaldırılmaz. Köyün özel rontları vardır. Milli bir folklor gelişmemiştir. Yalnız herkesin oynayabileceği 2–3 oyunu vardır.
Gelin Pazar günü getirilir. Pazar günü öğlen vakti oğlan evi yemek verir, törenler Pazar
akşamı saat 9–10 a kadar sürer.
d- Aile Bütçesi Ve Geçim
Köylünün gelir kaynakları Buğday, sebzecilik ve hayvancılık tüm köylülerin ortak
uğraşıdır. Köylüler arasında oldukça fakir ailelere pek rastlanmaz. Normale yakın 1-2 ailenin dışındakiler normal ve normalin üstünde
geçim şartlarına sahiptirler çevre köylere göre
zengin köylerden biridir.
Bu şartlar altında köylünün yaşam tarzı oldukça ilkeldir. Bunun yanında modern yaşamı arzulayan ve seçen 1–2 aile vardır. Bunlar
modern binalar yapıp yerleşmişlerdir.
Yiyecek olarak çeşitli yemekler yapılır.
Köyde normal zamanlarda et ve sebze bolca
yenilmektedir. Bilhassa et olarak köylü kendi
yetiştirdiği kümes hayvanlarından faydalanır.
111
Köyde Zümrelerin İncelenmesi
Köyde kan birliğine dayanan zümreler vardır. Köylünün bütün aileleri birbirlerinden kız
alıp vermiş kaynaşmışlardır. Köyde 5–6 ayrı
sülale vardır. Sülaleler arasında ufak çapta çocuk kavgalarına dayanan münakaşalar dışında
anlaşmazlıklar pek olmaz. Uzun süreden beri
devam eden anlaşmazlıklara rastlanmaz.
Köylü düğün bayram ve bazı dini günlerde
bir araya toplanıp sohbet edip eğlenirler. Köy
idaresinde muhtar ve azalar etkindir. Bazı
önemli konularda bütün sülalelerin etkinlikleri aynıdır. Bunun yanında bir iki aile ağır
basıyor denebilir. Köy halkı fakir ailelere ortaklaşa yardım ederler bu yardım her zaman
devam eder.
Köyün Topluca İncelenmesi
1- Köyün civar köylerle münasebeti dostluk şeklinde görülmektedir. Ancak ekin yedirme davası yüzünden dağ köyleriyle bazen
kavgalar olmaktaydı. İlçemizin köylüleri yeni
yeşeren Buğday tarlalarına açık veya gizli koyunlarını sokarak otlatmaktaydılar. Bu durum
hem verimi düşürüp milli ekonomiye zarar
vermekte ve hem de köylüler veya tarla sahipleri arasında büyük çapta kavgalara ve huzursuzluklara sebep olmaktaydı. Kasıtlı yapılan
bu hareketlerin önü bir türlü alınamıyordu.
Bu durum köylü ile ilçe çiftçileri arasında da
aynı zamanda civar köylüler arasında cereyan
etmekteydi.
Ülkemizde eğitim seviyesinin artması demokratikleşme ve bazı cezai tedbirler sorunu
nispeten bertaraf etmiştir. Bunların dışında
köylüler arasında herhangi bir büyük olay cereyan etmemiştir.
Köylüler başka köylerden kız alıp vermektedirler.
2- Köy “Milli Toplum” fikrine hassasiyetle bağlıdır. Gayri milliliğe iyi gözle bakmaz.
Maddi ve ruhi acılarını dindirecek gerçekten
milli bir sistem kalkınmış bir ülke özlemekte
ve ümitle beklemektedir.
3- Köylü Avrupai telakkilere ve davranış
şekillerine iyi gözle bakmamaktadır.
4- Köylüler modern giyim tarzını benimsemiş moda’nın ülke ekonomisini zarara soktuğuna inanmakta açık saçık giyinmeye kesinlikle karşı çıkmaktadırlar.
Köyde Kültür Hayatı
1- Köyde okuma yazma bilenlerin sayısı
son açılan “Ulu Atatürk’ün 100. yılı nedeniyle” okuma-yazma kursları neticesinde % 9095 civarına ulaşmıştır. Okuma yazma bilmeyenler 70- 80 yaş üzerindeki ihtiyarlarla köye
dağ köylerinden geçici olarak gelen çoban ve
aileleridir.
2- Okuma yazma bilenler ilkokul-orta ve
lise mezunlarının yanında Yüksek okul mezunları da 15- 20 civarındadır.
3- Kültür merkezi olarak köyde ilköğretim
okulu ve köy camisi vardır. Köylü okula ve camiye oldukça bağlıdır.
Köyde akşamları (köy halkı) birkaç evde
toplanarak günlük gazete-dergi ve çeşitli dini
kitaplar okur ve bunlar üzerinde görüşler belirtirler bu durum “toplantı”lar hemen hemen
her gün yapılmaktadır.
Köye çeşitli gazete ve haftalık dergiler
gençler ve yetişkinler tarafından getirilmektedir.
Televizyon, diğer kültür vasıtalarından
radyo, teyp v.b. araçlar her evde vardır.
Kültür Mahsulleri
1- Köyde destan, efsane, şarkı, türkü, şiir
oldukça yaygındır. Bunların yanında dini
hikâye ve kıssalar da söylenmektedir.
112
2- Düğün sünnet ve nişan günleri çok
çeşitli orta oyunları türkülü rontlar söylenip
oynanır. Davul zurna köye hiç girmemiştir
denilebilir.
tiğimiz yıl köy civarında arabaları arızalanan
Fransızlar köyde 2–3 gün misafir edilmiş arabaları köylüler tarafından onarılmış olmasına
rağmen hiçbir karşılık alınmamıştır.
3- Köyde cenaze olduğu zaman bütün
köylü yaslıdır. Bütün köylü yardımlaşır ve bu
acıyı paylaşır. Cenaze merasimlerine ve başsağlığına çevre köy ilçe ve illerden çok sayıda
gelenler olur.
Yine başka bir yabancı turist gurubu köylüler tarafından Süphan Dağına ücretsiz olarak
rehberlik yapılarak götürülüp getirilmiştir.
4- Askere gidip gelen gençlere genellikle
bütün köy aileleri yemek ziyafeti çeker.
Ahlak Seviyesi Ve Telakkiler
1- Köyde içki kumar ve fuhuş hiç görülmemiştir. Bu gibi olaylara köylünün sert tepkisi
ve alerjisi vardır. Bunun yanında bazı yaptırımlarda görülebilir. Köylü tümüyle İslam dinine gerçekten saygılıdır.
2- Kız kaçırma olayları zaman zaman olsa
da sonu anlaşma ile bitmiştir. Bu tür anlaşmazlık durumlarında köyün imamı ve büyükleri rüzgâr eken fırtına biçer atasözünden
hareket ederek aileleri barıştırmakta ve anlaştırmaktadır.
3- Köyde ufak olaylar dışında hırsızlık olayına rastlanmaz. Hırsızlığı köylüler çok çirkin
olarak kabul eder ve karşı çıkarak yapanları
meydana çıkarıp cezalandırır.
4- Köyde iyi bir misafirperverlik vardır.
Köylü misafirperverliği dini bir vecibe sayar.
Misafire iyi hizmet ve hürmet gösterir.
5- Köydeki misafir özel odalarda konuk
edilir. Misafir sahibi evin kadın ve kızları misafire hizmet etmez ve görülmez misafire evin
reisi veya erkek çocuklar hizmet eder. Yalnız
bu hizmet misafirin konuk olarak kaldığı oda
içi hizmetlerdir.
Köyde Turizm Ve Konaklama Yerleri
1- Köylü hangi din ve memleketten olursa
olsun saygılı ve yardımseverlik duyguları besler. Bunun bir örneğini verecek olursak geç-
2- Köy, Van Gölü’nün kuzey kesiminde
Süphan Dağının güney yöresinde olmasından
rüzgârlardan ve soğuklardan korunmuş olduğundan Mayıs-Haziran Temmuz-Ağustos aylarında köy sınırları içerisinde her türlü sıkıntıdan uzak can güvenliği içerisinde her türlü
kamplar kurulup eğlenceler tertip edilebilir.
Gölün güzelliklerinden sodalı kumların şifa
verici etkilerinden faydalanılabilir.
3- Köy ve çevresinde her türlü av hayvanı
mevcut olduğundan av sezonlarında bilhassa:
keklik, ördek, kaz, bağrı kara, toy, kurt, tilki,
tavşan gibi avları yapılır.
4- Kamp yeri olarak: Kuzel mevkii, köy batısındaki tek ağaç kumsallığı, köy batısındaki
kumsallık ve çimenlikler, köy doğusundaki
iskele düzlüğü seçilebilir.
Köyün Problemleri
A- Ekonomik Problemleri
1- Köy arazilerinin çoğu susuzdur. Sondaj
çalışmaları girmemiştir. Köye aygır gölü sulama projesi ulaşmadığından mutlaka sondaj
çalışması getirilmelidir. Ayriyeten su motoru
vs. de köyde hizmete sokulmamıştır. Köylü
sondaj ve su motoru temini konusunda bilgi
sahibi değildir.
Bu araziler sulu tarıma açılırsa çok ürün
elde edilebilir. Yani % 100’lük bir artış sağlanabilir.
2- Yerli verimi az büyük baş sığırlar beslenmektedir. Bu yerli inek ve boğaların yerini alabilecek üstün kaliteli inekler ve boğalar
köye getirttirilmeli melez ve yerli ırk besicili-
113
ğine son verilerek ülke ekonomisine hayvancılık yönünden de iyi bir gelir temin edilmelidir. Köylünün her türlü hayvanı modern ve iyi
bir şekilde besleyebilecek meraları otlakları
saman arpa ve yoncaları vardır. Yani hayvan
besleme sorunu çözümlenmiştir.
3- Teknik ziraat aracılığıyla kalitesi yüksek
sebze tohumları köylüye dağıtılarak yapılan
sebzecilik modernleştirilmeli köylü bu konuda eğitilmelidir.
Köyde meyve bahçeleri vardır. Bunlar kontrol altında tutularak köylüye yaygınlaştırılmalı aşılama tekniği köylüye öğretilmelidir.
4- Köylü ekonomik kalkınmasını geliştirebilmesi için faizsiz kredi istemektedir.
B- Kültürel Problemleri
1- Köy ilköğretim okulu 1050’lerde yapıldığından geniş çapta tamirata ihtiyacı vardır.
Yapıldığından beri zaman zaman tamirat yapılmaktadır.
2- Köylü Türkiye genelinde kutlanan Kütüphaneler Haftası Sağlık Haftası, Kızılay
Haftası, İnsan Hakları Haftası, Türk Malları
Haftası, Turizm Haftası v.b. haftalarda hiçbir
eğitici, “haftanın özelliğini tanıtan” programlar görememektedir. Bu tür eğitici programların köyümüzde hüsnü kabul göreceğini ve iyi
etkiler yapacağını tahmin etmekteyim ve köylü bu tür programların film, konuşma, yayın
araçlarını arzulamaktadır.
3- Köyde herhangi bir sağlık tesisi mevcut
değildir. Köylü ufak tefek ihtiyaçlar için bir
sağlık evi – ebe veya sağlık memuru istemektedir.
4- Köy genç erkek ve kızlarını eğitecek el
sanatları ve meslek kursları açılmasını arzulamaktadır.
5- İlköğretimden sonra liseye giden öğrenciler; çevredeki öğretim kalitesinden dolayı
her yıl yüksek okullara 1–2 kişi dışında gidemediğinden boş gezmekte tüketici durumunda kalmak durumuyla karşı karşıya kaldıkla-
rından öğrenci velileri çevre ilçelerde meslek
okulları açılmasını ummaktadırlar. Meslek
okulu mezunlarının topluma daha iyi hizmet
sunacağına inanılmakta olduğundan çocuklarını bu okullara gönderemeyenler orta ve
lise okullarında okutmak istememektedirler.
Bu sorun çalışkan ve zeki çocukların yükselmelerini engellediğinden beyin körelmesi ilk
yaşlardan itibaren başlamaktadır.
6- Köy Camisi yıkılmaya yüz tutmuştur.
Devletin konuyla ilgilenmesi köylü devlet işbirliğiyle yeni bir cami yapımı köylülerin arzudur.
7- Köy kültürünün geliştirilmesi, aydın
köylüler oluşturulabilmesi, köylünün üretken
insanlar haline getirilebilmesinde önemli etken olan köy odaları devlet kontrolünde okul
gibi kurdurulmalı bu odalarda zaman zaman
kaymakam, müftü, sağlık personeli, maliye
memurları vs. açık seminer ve sohbet konuşmalarıyla köylünün eğitimi sağlanmalıdır.
8- Köylü kendi örf, adet, gelenek görenekleriyle dini ve diliyle zıtlık içinde olmayan,
onlarla alay etmeyen köylünün seviyesine
inebilen onlara saygı duyabilen, aydınları yani
kendi hissi ve düşüncelerinin “kültür fenomenlerinin” tercümanlığını yapabilecek aydınlarla daha iyi daha güzel daha doğru işler
yapacağı inancındadır. Bu nedenle yöneticileri
kendisiyle alay eden hor gören basit işler için
günlerce süründüren yardım ve görevi gereği
yaptığı işlerden karşılık bekleyen devlet memurlarından her vesileyle şikâyetçi olduğunu
vurgulamaktadır.
10- Köylü: Devletimizin işçi-köylü-aydın
işbirliğiyle el ele gönül gönüle yasalara bağlılık içinde kalkınacağına birlik, bütünlük, bölünmezlik, Yurtta Sulh Cihanda Sulh sözüne
bağlı kalarak muasır medeniyet seviyesine
ulaşacağımıza inanmaktadır, köylü kahir ekseriyetle ırkçı ve bölücü unsurlara karşı vatanına ve devletine bağılıdır.
114
Hizan İlçe Tanıtımı
A . İDARİ DURUM :
Hizan 1936 yılında İlçe yapılarak Bitlis
İline bağlanmıştır. Bir belde belediyesi, ikisi eski bucak merkezi olmak üzere 69 köy ve
119 mezra bulunmaktadır. İlçe merkezi 10
mahalle, Kolludere Beldesi ise 5 mahalleden
oluşmaktadır. B. NÜFUS DURUMU :
31.12.2008 tarihli ADNKS Sayım Sonuçlarına göre;
İlçe merkezi 10.258 (toplam nüfusun
%25.20 si ),
Köyler ve Kolludere Beldesi 30.439 (toplam nüfusun %74.80’i), Toplam nüfus 40.697
dır.
Ortalama nüfus yoğunluğu km² ye 42 kişi
olup, bu oran Türkiye ortalamasının altında
yer almaktadır.
Hizan’da M.Ö. 1400 yıllarına ait Asurlulardan kalma harabe kalıntılarına rastlanmaktadır. M.Ö. 1400 yıllarına ait Hizan’ın Kayalar
Köyü’ndeki bir sur harabesi ile han ve hamama bakılırsa Hizan’ın ilk olarak Asurlular
tarafından kurulduğu anlaşılmaktadır. Hizan
M.Ö. 1000 yıllarından sonra Urartuların egemenliğine girmiştir. Bu bölgede Hititlerle başlayan yerleşim sonra sırsıyla Pers, Makedonya, Roma ve Bizans egemenliğine girmiştir.
Özellikle Romalıların bölge için Sasanilerle
ciddi bir mücadelesi olduğu bilinmektedir.
Yüzölçümü 969.2 km² olan İlçemiz Bitlis
İlinin ve Van Gölü’nün güneyinde sarp bir
bölgede yer almaktadır. Topraklarının %90’ı
dağlık olup, küçük dereler dışında önemli
akarsuyu yoktur.
C . TARİHİ VE COĞRAFİ YAPISI :
Hizan’ın bilinen tarihi günümüzden takriben üç bin yıl öncesine dayanır. Hizan, Hititlerden beri medeniyet merkezidir. Tarihsel
kayıtlara göre M.Ö. 2000 yıllarından itibaren
Hizan bir yerleşim birimidir. Çünkü bu tarihlerde Hititlerin egemenliğine girmiştir.
Hizan evlerinden bir görünüm
İlçede genel olarak karasal iklim hakim
olmakla beraber birçok bölgesinde de mikro
klima iklim özellikleri görülmektedir. İlçe denizden 1450 m yüksekte olup yaz mevsiminde
ortalama en yüksek ısı 32, kış mevsiminde ortalama en düşük ısı -15 derece civarındadır.
Hizan’dan bir görünüm
115
D . SOSYAL ve EKONOMİK DURUM :
İlçemizde ekonomik hayat genel itibariyle durgundur. İlçe nüfusunun % 70’i tarım
ve hayvancılıkla iştigal etmekte olup, birinci
derece de hayvancılık, ikinci derece de tarla
ziraatı ve meyvecilik temel geçim kaynağıdır.
İlçemizin en önemli gelir kaynakları arasında ceviz ve bal üretimi yer almaktadır. Hizan karakovan balı Türkiye’ deki
en kaliteli ballar arasındadır. İlçemizin
adıyla ünlenen Hizan Balının tanıtılması için bal festivali İlçemizde başlatılmıştır.
turizm faaliyetleri gelişmemiştir. İlçede en
önemli tarihi eserler Nevs-i Hizan (Kayalar
Köyü)’daki surlar, Kayaş Köyü’ndeki Kiliseler
ile birçok yerde bulunan medrese kalıntılarından ibarettir. İlçede en çok ziyaret edilen yer
Gayda Köyü’ndeki Seyyit Sabhetullah (Gavs-ı
Hizani) Hazretlerinin türbesidir. İlçenin fiziki koşulları ve arazi yapısı incelendiğinde kış
sporları ve av turizmi için oldukça uygun bir
yapıya sahiptir.
F. EĞİTİM VE ÖĞRETİM DURUMU
İlçemizin önemli diğer bir gelir kaynağı
da tütünden elde edilmektedir. Üretilen tütün
Virjinya tütünü kalitesinde olup, Tekel’e satıldığı gibi piyasada da rağbet görmektedir.
E. TARİHİ VE TURİSTİK YAPISI
Hizan’da potansiyel olmasına rağmen
Günümüzde İlçe merkezinde 3 lise, 2
YİBO, 7 İlköğretim okulu ve 1 anaokulu, köylerde ise 2 YİBO, 85 İlköğretim okulu olmak
üzere toplam 100 okul mevcuttur. Bu okullarda 4005 kız, 5711 erkek olmak üzere 9716
öğrenci eğitim ve öğretime devam etmektedir.
Bu okullarımızda 146 branş, 185 sınıf, 15 okulöncesi 6 rehber öğretmen olmak üzere 352
öğretmen ile 3 vekil öğretmen ve 26 okul öncesi usta öğretici çalışmaktadır. İlçede okuryazarlık oran % 85 civarındadır. Son yıllarda
yapılan çalışmalarla kız çocuklarımızın okula
kazandırılması konusunda büyük başarı sağlanmıştır.
Hizan’da bir genel görünüm.
116
Ahlat’ta Kümbetler ve Tarihi Eserler
Ahlat Kaymakamlığı
Ahlat’ın geçmişteki ihtişamına şahitlik
eden abidelerin, en önemlileri “kümbet” denilen mezar anıtlarıdır. Kümbetler hükümdarların veya dönemin büyüklerinin defnedildikleri türbelerdir. Kümbet mimarisi, Türklerin
göçebe hayatında önemli bir yer tutan çadırın
mimariye yansımış şeklidir. Ahlat’ta bulunan
kümbetler genel olarak iki katlıdır. Alt kat
mezar odası, üst kat dua ve ibadet odası olarak düzenlenmiştir. Bütün kümbetlerin mezar odalarının kapıları doğuya bakmaktadır.
Bunun temel sebebi doğunun aydınlığı ifade
etmesidir. Ahlat’ta Selçuklu, İlhanlı, Karakoyunlu ve Akkoyunlu dönemlerine ait 15
Kümbet bulunmaktadır.
ÇİFTE KÜMBETLER
1. Hüseyin Timur Kümbeti
İki kubbe Mahallesi’nde yer alan çifte
kümbetlerden küçük olanıdır. Kümbet Hüseyin Timur ile eşi Esen Tekin Hatun için
yaptırılmıştır. Hüseyin Timur Kümbetinin
tarihi yazıtlarından Hüseyin Timur ve babası
Boğatay Aka’nın Ahlat’ın yöneticileri olduğu,
Hüseyin Timur’un 1279’da şehit edildiği anlaşılmaktadır.
2. Boğatay Aka Kümbeti
Hüseyin Timur Kümbeti’nin yanında bulunan bu kümbet 1281 yılında ölen Boğatay
Aka ile eşi Şirin Hatun için yaptırılmıştır.
Bu kümbet Hüseyin Timur kümbetine göre
daha büyük ve yüksektir. Kümbette yer alan
yazıtlarda ayet ve hadislere yer verildiği gibi
Boğatay Aka’nın 1281’de vefat ettiği bilgisi işlenmiştir.
3. EMİR BAYINDIR KÜMBETİ
Mimari yapısıyla Ahlat’taki kümbetlerden
oldukça farklı olan bu kümbet; tarzı, mimarisinin zarafeti ve abidevi ölçüleriyle Ahlat’ın
simgesi durumuna gelmiştir. Bayındır Bey
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın torunu, Rüstem Bey’in oğludur. Rüstem Bey ile
Bayındır Bey, Uzun Hasan’ın ölümünden sonra onun oğulları arasında çıkan miras kavga-
larından uzak kalmışlar ve Ahlat’ta kuvvetli
bir yönetimle halkı refaha kavuşturmuşlardır.
4. ERZEN HATUN KÜMBETİ
Karakoyunlular dönemine ait olan bu
kümbet Ergezen Mahallesi’nde Şeyh Necmeddin Türbesi ile aynı mezarlığın içindedir. Bu
mimari yapısıyla Ahlat’taki kümbetler içinde
zerâfeti ve süs zenginliği bakımından en güzelidir. Çok ince bir taş işçiliği mevcuttur.
5. ŞEYH NECMETTİN KÜMBETİ
1222’de vefat eden Şeyh Necmettin adına
yaptırılmıştır. Tarihi bakımdan Ahlat’ta günümüze kadar gelebilen en eski yapıdır. Ahlat kümbetleri içinde değişik mimari özelliği
ile dikkat çeker. Şeyh Necmeddin Havai Baba
Ahlat’ta yatan ondokuz evliyadan biridir.
2. İSKENDER PAŞA CAMİSİ
Van Beylerbeyi İskender Paşa tarafından,
1564’de Ahlat’ta Osmanlı Kalesi içinde yaptırılmıştır. Yanında bir de hamamı bulunan bu
caminin hamam kısmı bugün yıkılmış durumdadır.
3. KADI MAHMUT CAMİİ
Osmanlı Kalesi içinde yer alan bu cami
Kadı Mahmut tarafından 1584’de yaptırılmıştır. Kadı Mahmut Ailesi Ahlat ve Adilcevaz’da
kadılıklarda bulunmuştur.
OSMANLI KALESİ
Eski kale Yavuz Sultan Selim zamanına
kadar kullanılıyordu; ancak gördüğü birçok
hücum ve istilalardan çok harap bir duruma
gelmişti. Ahlat halkı Çaldıran Zaferi’nden hemen sonra Ahlat’tan ileri gelen bir grup Yavuz
Sultan Selim’e baş vurup yeni bir kale yapılmasını istemiştir. Bunun üzerine şimdi ki Kale
Mahallesi’ndeki İç Kale yaptırılmıştır. Yavuz
Sultan Selim döneminde yapımına başlanan
kale Kanuni döneminde tamamlanmıştır. Evliya Çelebi, kale içinde 350 ev, 2 cami, han, hamam ve 20 kadar da dükkânın bulunduğunu
kaydetmektedir.
117
DAVULHANE ( Köshane )Nöbetçilerin
uzaktan düşmanı görünce büyük davullara
vurup kale muhafızlarını haberdar ettikleri
Davulhane Rus işgalinde Eczane olarak kullanılmış ve Kitabenin altına Rusça eczane anlamına gelen “ANTEKA” (APTEKA), ibaresi
yazılmıştır.
“SELÇUKLU MEZARLIĞI”
Mezar taşları, dönemin sosyal hayatı, ekonomik durumu ve inanç çizgileri hakkında
önemli bilgiler sunmaktadır. Bu açıdan mezar taşları sanat tarihimiz için olduğu kadar,
kültür tarihimiz yönünden de büyük önem
taşımaktadır.
Türk-İslam kültürünün derin izlerini yansıtan Selçuklu Mezarlığı Anadolu’ya vurduğumuz ilk damgadır. Ahlat, Oğuz Türkleri’nin
Anadolu’da yerleştikleri ilk şehirdir. Atalarımızın Anadolu’ya ne zaman geldiklerini, ilk
olarak nereye yerleştiklerini, Anadolu’nun
kaç yıldır Türk vatanı olduğunu mezar taşları
belgelemektedir.
210 dönümlük alanı ile İslam dünyasının en büyük tarihi mezarlığı olan Selçuklu
Mezarlığında 12. yüzyıldan 16. yüzyıla kadar
çeşitli dönemlere ait 10 bin mezar taşı bulunmaktadır.
Selçuklu Mezarlığındaki sayıları 1000 civarında olan şahideli mezarlar alışılmış ölçülerden çok büyük olup 4 metre yüksekliğe
varan, her cephesinde süslemeler bulunan
mezar taşlarıdır. Bu şahidelerin en mütevazi
olanları dahi Anadolu’nun diğer bölgelerinde
bütün devirler boyunca yapılan şahidelerin en
büyüğünden yine de büyük ve heybetlidir. Bu
muhteşem eserlerin bol miktarda yapılması,
işçiliğinin son derce ince olması bu devirde
Ahlat’ın hiçbir devirde olmadığı kadar refah
ve zenginlik içinde bulunduğunu göstermektedir.
Şahide üzerindeki yazılar esas itibari ile
dini metinler ve kitabeler olmak üzere 2 grupta incelenebilir. Dini metinler, ayetler ve hadislerdir. Dua ve ölümle ilgili hikmetli sözleri
de bu grupta toplayabiliriz. Yazıların ikinci
grubunu sanatkâr kitabesi, adına lahdin yapıl-
dığı şahsın hüviyeti ile ölüm tarihini bildiren
kitabeler ve ölüyle ilgili şiirler yer almaktadır.
Bu şiirlerde ölünün meziyetlerini güzelliğini
ve ardından duyulan acı hüzünlü bir dille anlatılmaktadır.
Ortaçağ’da ilim, kültür ve sanat merkezi olan
Ahlat, yetiştirdiği sanatkârlarıyla da Türk sanat
tarihinde ayrı bir öneme sahiptir. Ahlatlı mimar
ve sanatçılar, Anadolu’nun imarına büyük katkı sağlamışlar ve Anadolu’nun Türk kimliğini
kazanmasında etkili olmuşlardır. Onlar mimaride yalnız taş işçiliğiyle değil, her yönüyle Türk
sanatının gelişmesinde üstlendikleri rolle de
büyük hizmet etmişlerdir. Bugün Anadolu’da
çok önemli bazı sanat eserleri Ahlatlı sanatçıların
imzalarını taşımaktadır.
KAYNAKLAR
1-Rahmi TEKİN,Ahlat Tarihi, İstanbul 2000.
2. Beyhan KARAMAĞARALI, Ahlat Mezartaşları, Ankara
1992.
3. Abdurrahim Şerif BEYGU, Ahlat Kitabeleri, İstanbul
1932.
4. Önder GÜLBAHAR, İsmail YURTTAŞ, Müze Kent Ahlat, Ahlat Kaymakamlığı Y.
5. Orhan KILIÇ, XVI.Yüzyılda Adilcevaz ve Ahlat(15341605).
6. Recep YAŞA, Bitlis’te Türk İskanı XII.-XIII.Yüzyıl) Ankara 1992. Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı
7. Nermin TABAK, Ahlat Türk Mimarisi, İstanbul 1972.
8. Fuat KÖPRÜLÜ, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, Ankara
1990.
9. Faruk SÜMER, Doğu Anadolu Türk Beylikleri Tarihi,
Ankara 1990.
10. M.Altay KÖYMEN, Alparslan ve Zamanı, İstanbul
1995.
11. İbrahim KAFESOĞLU, Selçuklu Tarihi, İstanbul 1992.
12. Mihenk Taşı Ahlat, Ahlat Kaymakamlığı Yayınları,
2006.
13. Evliya Çelebi, Seyahatname, İstanbul1935.
14. Ahlat ve Kültürel Mirasımızın Korunması, Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı Ankara 1992.
15. “Müze Kent Ahlalt’ın Türk Kültür Tarihinde Dünü ve
Bugünü.” Senpozyumu Bildirileri. Ahlat Kaymakamlığı Yayınları.
118
Antalya Bitlis Kültür ve Dayanışma Derneğinin Faaliyetleri
Vedat YAPA
Bitlis Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı
S
aygıdeğer Hemşerilerim.
ğümde çok duygulandığımı belirtmek istiyorum.
Öncelikle Antlaya Bitlisliler Kültür ve
Dayanışma Derneği Başkanı olarak Ülkemizin
dört bir tarafından yaşamlarını sürdüren tüm
hemşerilerimize Antalya’da yaşayan Bitlisliler adına selam ve saygılarımızı iletirim.
1998 yılında kurulan Antalya Bitlis Kültür ve
Dayanışma Derneğimizin kuruluş amacı ve faaliyetlerini 15. sayıda sizlerin bilgilerine sunmuştum.
15.sayıda belirttiğimiz faaliyetlerimiz aynen
devam etmekle birlikte 2009 yılında Derneğimizin
gençlik kolunu oluşturmuş bulunmaktayız. Gençlik kolumuzun amaçları arasında yönetim kuruluna yardımcı olmak Bitlisli gençlerimize gerek
toplumsal ve sosyal, gerekse eğitimsel konularda
yol gösterici ve yönlendirici olmak Bitlis’imizin
kültürü örf ve adetleri ile ananelerini gelecek nesillerimize aktarılması konularında bilgilendirmek, gerek Antalya İlinde yaşayan ve gerekse İl
dışından gelip Akdeniz Üniversitesinde öğrenim
gören gençlerimize konut-pansiyon v.b. konularında yardımcı olmaktır.
Ayrıca, sosyal amaçlı tiyatro, yabancı dil, bilgisayar ve folklör ile mesleki kurslar düzenlemek, iş
arama konularında yardımcı olmaktır.
Gençlik Kolumuzun faaliyetlerini “www.gencbitlis.com” sitesinden takip edebilirsiniz.
Derneğimiz hakkında bu kısa bilgilerden sonra 2010 Ocak ayında BİTLİS İlimize yapmış olduğum ziyarette edindiğim bazı izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bitlis’ten ayrıldığım 10 yıl içinde gerek ulaşım
gerek sağlık ve eğitimde çok büyük gelişmeler olduğunu gördüm. Bitlis deresi yol yapımı, açılan tünel inşaatlarının tüm hızıyla devam ettiği, tamamlandığında Bitlis-Diyarbakır yolunun rahatlayacağı Bitlis Tatvan, Ahlat ve Adilcevaz ile Güroymak
yollarının genişletilerek rahatladığını Dideban
dağı tünelinin tek taraflı hizmete girdiğini gördü-
Sağlık konusunda Bitlis Devlet Hastanesinin
modern bir şekilde yapıldığını doktor ve sağlık
personeli sayısında artış olduğunu çok mecbur
olmadıkça Diyarbakır veya Van’a hasta nakledilmediğini görmek bir Bitlisli olarak bizleri sevindirmiştir.
Eğitim alanında başta EREN ailesi olmak üzere diğer hayırsever hemşerilerimizin yaptırmış oldukları okullar ile Bitlis’imizin çehresini değiştirecek BİTLİS EREN ÜNİVERSİTESİ inşaatının başlamış olması şahsen beni çok gururlandırmıştır.
Ben buradan bu yatırımların gerçekleşmesini sağlayan başta EREN Ailesi olmak üzere diğer
hayırsever hemşerilerime teşekkür eder, saygı ve
şükranlarımı sunarım.
Saygıdeğer hemşerilerim, bu olumlu projelerin
dışında değişmeyen kahvehane sayısının daha da
arttığıdır. Bu da işsizlik sorununun ülkemizin genelinde olduğu gibi Bitlis ilimizde de devam ettiği,
bu sorunun da aşılabilmesi için istihdam yaratacak yatırımlar yapılması gerekliliğidir.
Ayrıca Derneğimizin ONUR ÜYESİ BİGİAD
Başkanı Sayın M. Zeki PEKER tarafından ilçelerimizde yaptırılmaya başlanan (Kültür ve Taziye
Evlerinin) çok gerekli ve yerinde bir proje olduğunu belirtmek istiyorum. Bu proje için de Sayın
M.Zeki PEKER’e teşekkür ederim.
Bizler de dernek olarak Antalya’da böyle bir yer
almak düşüncesindeyiz. Yeterli maddi destek sağlandığında bu projeyi gerçekleştireceğimiz umudundayım.
Derneğimizin faaliyetleri ve düşüncelerini
hemşerilerimizin bilgilerine sunma fırsatı verildiği için BETAV Yönetim Kuruluna teşekkür eder,
Tüm hemşerilerime Yönetim Kurulu adına saygılar sunarım.
119
Manisa İli Bitlisliler Kültür ve Dayanışma Derneğinin Faaliyetleri
Necip BAYRAM
Yönetim Kurulu Başkanı
E
ge Bölgesi Manisa İlinde yaşayan hemşehrilerimizin isteği üzerine 2002 yılında çalışmalarımızı tamamlayıp aynı yıl içinde Manisa
İlinde Bitlisliler Kültür ve Dayanışma Derneğini
kurduk.
Öncelikli hedeflerimiz arasında Manisa’da yaşayan hemşehrilerimizi ayrım yapmadan, onları
kucaklayarak birlik ve beraberliği sağlamak. Bu
birlik ve beraberlik derneğimizi inanılmaz derecede örnek bir konuma getirerek istediğini elde
etmiştir. Diğer bir hedefimiz de hemşehrilerimize faydalı olmak amacıyla sayın valimiz, belediye
başkanımız, emniyet müdürümüz, özel kuruluşlar
ve bazı kamu kurumlarını ziyaret ederek brokrasiye güç birliği sağlamak.
Derneğimiz bu inançla Bitlisimizin kültürel
değerlerini her alanda koruyarak örf ve adetlerine
sahip çıkmıştır.
Derneğimizin faaliyetleri arasında özellikle
gençlerimizi Manisa’nın kent yaşamında öncülük
etmesini sağlamaktır. Örneğin; folklör, tiyatro, saz
kursları, üniversiteye hazırlık kursları, spor faaliyetleri v.s. bunun yanında gençlerimiz Bitlis’in
tarihini ve kültürünü tanıtım toplantıları düzenlemektedirler. Zaman zaman Derneğimizde esnaf ve işadamlarımızla dayanışma amaçlı çiğköfte
partisi, sabah kahvaltıları düzenleyerek bir araya
geliyoruz.
Derneğimiz her yıl yönetim kurulunun belirlediği tarihte bir dayanışma gecesi düzenleyerek o
gecede dostların, arkadaşların, hemşehrilerin, akrabaların bir araya gelerek o gecenin mutluluğunu
güzel duygular içinde çoşkuyla yaşıyorlar.
Ayrıca bir güzel çoşkuyla her yıl Spil Dağında
sabah kahvaltısıyla güne başlıyoruz. Evlerde hazırlanan Bitlis yemekleri, bunun yanında yakılan
mangallar, çalınan davullar, zurnalar, türküler eşliğinde halaylar çekilerek o günün mutluluğu son
buluyor.
Derneğimiz cenazelere, taziye ziyaretlerine ve
düğünlere katılarak bu geleneği sürdürmektedir.
Bunun yanında bayramlarda belirlenen günde
hemşehrilerimizle dernek binasında bayramlaşmak için toplanıyoruz.
Derneğimiz hayırsever hemşehrilerimizin yaptığı yardımlarla dar gelirli vatandaşlarımıza kışın
odun kömür dağıtarak ramazanda gıda yardımı
yaparak okul zamanı çocukları giydirerek yardımlarını sürdürmektedir.
Derneğimiz üyelerinin kan grupları tespit edilerek acil durumlarda mesaj sistemiyle hemşehrilerimize duyurmaktadır. Bunun yanında cenazelerimizi, bazı faaliyetlerimizi anında iletiyoruz.
Bu duygular içerisinde Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı yönetim kuruluna, ayrıca Türkiye’nin
dört bir yanında yaşayan hemşehrilerimize yönetim kurulumuz olarak en içten dileklerimizi, sevgilerimizi ve saygılarımızı sunuyoruz.
Manisa İli Bitlisliler Kültür ve Dayanışma Derneği
1-) Necip BAYRAM Yön.Kur.Bşk.
2-) Mahmut GÜNAL Başkan Yrd.
3-) Cevdet ÇİÇEK Başkan Yrd.
4-) Osman YILDIRIM Genel Sekreter
5-) Fahrettin OTO Muhasip
6-) Naif KÖK Üye
7-) Fuat ALTUNTAŞ Üye
8-) Hasan KARABULUT Üye
9-) Hasan KARATAŞ Üye
10-) Hüsnü GÜNEŞ Üye
11-) Kemal GERDAN Üye
12-) Nihat BATU Üye
13-) Mirza PEKER Üye
Manisa’daki Bitlislilerden bir grup
14-) Ecvet TEKER Üye
120
KAYBETTİKLERİMİZ
Enver ATUK
Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfının kurucu üyelerinden Enver
Atuk 27 Mayıs 1940 yılında Bitlis’te dünyaya geldi. Gerçek bir
Bitlis aşığı olan Enver Atuk üniversite eğitiminin ardından Petrol
Ofisinde ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığında makine mühendisi
olarak görev yaptı. Almanya’da geçirdiği yıllarının ardından
Ankara’da müteahhitliğe başlayarak hatırı sayılır projelere imza attı.
Hayatının sonuna kadar dürüstlük ve prensiplerinden
ödün vermeyerek ilkelerine sadık kalmayı başarabilmiş nadir
insanlardandı. İyi niyetliliği ve mütevaziliği ile çevresine örnek olan,
sevgisiyle insanların içindeki iyiliği gören, herkese karşı sevecen ve
hoşgörülü olan Enver Atuk maalesef çağımızın amansız hastalığı
kanserle yaptığı savaşa yenik düşmüş ve 26 Eylül 2008 tarihinde
Ankara’da hayata gözlerini yummuştur.
Ruhu Şad Olsun.
Saygıyla anıyoruz.
121
Vakıfımızdan Burs Alarak 2008-2009 Yılları
Arasında Mezun Olan Öğrenciler
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
AKBAŞ Emrah
AKBAŞ Ferit
AKSOY Mehmet
AKŞİT Çetin
AKPINAR Osman
AKTAŞ Sait
ARABOĞA Murat
ARDA Zafer
ARSLAN Belçim
ARSLANARGUN Muhammed
ATAŞ Hüseyin
AVŞAROĞLU Aykut
AYDIN Ergün
AYDIN Fırat
AYTE Mehmet Raşit
BABAHANOĞLU Eren
BADAY Tuncer
BALLIKAYA Melih
BARKIŞ Savaş
BAŞAR Özgür
BAŞARAN Suat
BAŞBOĞA Leyla
BEKTAŞ Hüseyin
BİLGE İbrahim
BİLGE Ömer
BOYACI Muhammed Yemen
CALP Serkan
CAN FERHAT
CAYHAN Cihan
CÜYEHLAN Necmi
ÇATAK Caner
ÇELİK Cesim
ÇELİK Ekrem
ÇELİK İbrahim
ÇELİKTAN Mehmet
ÇEPKİ Neslihan
ÇETİN Mehmet Ümit
ÇİÇEK Maşallah
ÇOBAN Betül
DALGA Musa
DANIŞMAN Ferhat
DAYAN Erdal
DAYAN Oktay
DEĞERLİ Gülay
DEMİR Engin
DEMİR Suer
DEMİRCAN Deniz
DEMİRKIRAN Duygu
DEMİRKOL Yusuf
Uşak Ünv. Fen.Edb.Fak.
Abant İzzet Baysal Ünv. Eğitim Fak.
Marmara Ünv. Atatürk Eğitim Fak.
Pamukkale Ünv. Eğitim Fak.
Niğde Ünv. Eğitim Fak.
Mustafa Kemal Ünv. Eğitim Fak.
Yıldız Teknik Ünv. Elk.Elektronik Fak.
İstanbul Ticaret Ünv. Ticari Bilimler Fak.
100.Yıl Ünv. Eğitim Fak.
Mersin Ünv. Eğitim Fak.
Cumhuriyet Ünv. Müh.Fak.
Ege Ünv. İ.İ.B.Fak.
Fırat Ünv. Fen.Edb.Fak.
Harran Ünv. Fen.Edb.Fak.
Uludağ Ünv. Tıp Fak.
Selçuk Ünv. Hukuk Fak.
Karadeniz Teknik Ünv. İ.İ.B.Fak.
Yıldız Teknik Ünv. Elk.Elektronik Fak.
Gazi Ünv. Gazi Eğitim Fak.
Celal Bayar Ünv . Müh.Fak.
100.Yıl Ünv. Eğitim Fak.
100.Yıl Ünv. Eğitim Fak.
Dicle Ünv. Ziya Gökalp Eğitim Fak.
Dicle Ünv. Fen Fak.
Atatürk Ünv. K.K.E.Fak.
Selçuk Ünv. Müh.Mim.Fak.
Marmara Ünv. Tıp Fak.
Dokuz Eylül Ünv. Buca Eğitim Fak.
Gaziantep Ünv. Kilis Muallim Rıfat Eğ. Fak.
Sakarya Ünv. Müh.Fak.
Marmara Ünv. Atatürk Eğitim Fak.
Ankara Ünv. Siyasal Bilimler Fak.
100.Yıl Ünv. Fen-Edb.Fak.
Çukurova Ünv. Tıp Fak.
Ege Ünv. Tıp Fak.
Muğla Ünv. Fen.Edb.Fak.
İstanbul Ünv. Cerrahpaşa Tıp Fak.
Fırat Ünv. Eğitim Fak.
Gazi Ünv. Fen.Edb.Fak.
Uludağ Ünv. Eğitim Fak.
Abant İzzet Baysal Ünv. Düzce Tıp Fak.
Sakarya Ünv. Eğitim Fak.
100.Yıl Ünv. Eğitim Fak.
Selçuk Ünv. Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fak.
100.Yıl Ünv. Fen.Edb.Fak.
Süleyman Demirel Ünv. Müh.Mim.Fak.
Pamukkale Ünv. Denizli Sağlık Y.O.
Kocatepe Ünv. Fen.Edb.Fak.
Atatürk Ünv. Ağrı Eğitim Fak.
122
Matematik
İngilizce Öğr.
Sosyal Bilgiler Öğr.
Fen Bilgisi Öğr.
Fen Bilgisi Öğr.
Sınıf Öğr.
Elektrik Müh.
Uluslar arası Ticaret
Türkçe Öğr.
Sınıf Öğr.
Kimya Müh.
Uluslar arası İlişkiler
Tarih
Coğrafya
Tıp
Hukuk
Maliye
Elektrik Müh.
Sınıf Öğr.
İnşaat Müh.
Matematik Öğr.
İlk.Matematik Öğr.
Fen Bilgisi Öğr.
Çağdaş Türk Lehç.ve Edb.
Türkçe Öğr.
Elk.Elektronik Müh.
Tıp
Okulöncesi Öğr.
Türkçe Öğr.
Makine Müh.
Matematik Öğr.
İktisat
Sosyoloji
Tıp
Tıp
İstatistik
Tıp
Otomotiv Öğr.
Türk Dili ve Edb.
Fen Bilgisi Öğr.
Tıp
Türkçe Öğr.
Sınıf Öğr.
Türkçe Öğr.
Biyoloji
İnşaat Müh.
Sağlık Memurluğu
Türk Dili ve Edb.
Fen Bilgisi Öğr.
Vakıfımızdan Burs Alarak 2008-2009 Yılları
Arasında Mezun Olan Öğrenciler
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
DEMİRTAŞ Ömer
DEMİRÖZER Erdal
DENİZCİ İnan
DUMAN Ersin
EKİN Turgay
ERDİL Necdet
ERİBOL Savaş
ERSAN Muhsin
ERTAŞ Gülcan
EPÖZDEMİR Ozan
GELİBOLU Emre Veysel
GENCER Hacer
GEYLANİ Emrullah
GÖKÇE Zelal
GÖKKUŞ Güven
GÜLHAN Burak
GÜLTEKİN Ömer
GÜNCEOĞLU Umut
GÜNDOĞDU Şükran
GÜNGÖRDÜ Derya
GÜZEL Cesim
HASPOLAT Kadir
HUMAÇ Onur
IŞIK Volkan
IŞIKGÖR Halis
İLBAŞ Abdulkerim
KALELİOĞLU Ümran
KAPLAN Sinan
KARA Muhammed
KARAKAPLAN Deniz
KARAKOÇ Sedat
KARAKOYUN Yusuf
KARAYAL Mustafa
KARDOĞAN Bahar
KAYA Edip
KAYA Sezer
KAZAZ Gökhan
KETBOĞA Zeynep
KIRHAN Tuncay
KIRKLAR Fatih
KOÇAK Veysel
KOÇBAY Zafer
KORKMAZ Ferhat
KOZİK Mehmet
KÖSE Adem
KURÇ Ferhat
KURTOĞLU Levent
KURTTEKİN Hacer
Atatürk Ünv. Diş Hekimliği Fak.
Süleyman Demirel Ünv. İ.İ.B.Fak.
Ondokuz Mayıs Ünv. Eğitim Fak.
Erciyes Ünv. Tıp Fak.
İstanbul Ünv. Hasan Ali Yücel Fak.
100.Yıl Ünv. Fen.Edb.Fak.
Adnan Menderes Ünv. İ.İ.B.Fak.
100.Yıl Ünv. Eğitim Fak.
İstanbul Kültür Ünv. Fen.Edb.Fak.
Çukurova Ünv. Müh.Mim.Fak.
Marmara Ünv. Hukuk Fak.
Bitlis Eren Ünv. Sağlık Y.O.
Gümüşhane Ünv. Müh.Fak.
İstanbul Teknik Ünv. Konservatuar Fak.
Uşak Ünv. Eğitim Fak.
ODTÜ İ.İ.B.Fak.
Gazi Ünv. Gazi Eğitim Fak.
Atatürk Ünv. Müh.Fak.
K.Maraş Sütçü İmam Ünv. Fen.Edb.Fak.
100.Yıl Ünv. Fen.Edb.Fak.
Niğde Ünv. Müh.Mim.Fak.
Ankara Ünv. Dil,Tarih ve Coğrafya Fak.
Adnan Menderes Ünv. Fen.Edb.Fak.
Marmara Ünv. Atatürk Eğitim Fak.
Boğaziçi Ünv. Eğitim Fak.
Selçuk Ünv. Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fak.
Uludağ Ünv. İ.İ.B.Fak.
Erciyes Ünv. Yozgat Müh.Mim.Fak.
Erciyes Ünv. Eğitim Fak.
Kocaeli Ünv. İletişim Fak.
İstanbul Ünv. İstanbul Tıp Fak.
Marmara Ünv. Atatürk Eğitim Fak.
Dicle Ünv. Ziya Gökalp Eğitim Fak.
İnönü Ünv. İ.İ.B.Fak.
100.Yıl Ünv. Fen.Edb.Fak.
Afyon Kocatepe Ünv. Eğitim Fak.
Süleyman Demirel Ünv. Orman Fak.
Dicle Ünv. Fen.Edb.Fak.
Gazi Ünv. Gazi Eğitim Fak.
Trakya Ünv. Tıp Fak.
Kocaeli Ünv. Fen.Edb.Fak.
Uludağ Ünv. Eğitim Fak.
Dicle Ünv. Hukuk Fak.
Erzincan Ünv. Eğitim Fak.
Abant İzzet Baysal Ünv. Fen.Edb.Fak.
Uludağ Ünv. İ.İ.B.Fak.
Çukurova Ünv. Müh.Mim.Fak.
Selçuk Ünv. Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fak.
123
Diş Hekimliği
Kamu Yönetimi
Sosyal Bilgiler Öğr.
Tıp
İngilizce Öğr.
Kimya
Uluslar arası İlişkiler
Fen Bilgisi Öğr.
Fizik
Makine Müh.
Hukuk
Hemşirelik
Jeodezi ve Fot.Müh.
Ses Eğitimi
Sınıf Öğr.
İktisat
Türkçe Öğr.
İnşaat Müh.
Tarih
Kimya
Elk.Elektronik Müh.
Tarih
Matematik
Türk Dili ve Edb.Öğr.
Kimya Öğr.
Türk Dili ve Edb.Öğr.
Kamu Yönetimi
Mimarlık
İlk.Matematik Öğr.
Halkal İlişkiler
Tıp
İlk.Matematik Öğr.
Türkçe Öğr.
Kamu Yönetimi
Fizik
Sosyal Bilgiler Öğr.
Orman Müh.
Türk Dili ve Edb.
Sosyal Bilgiler Öğr.
Tıp
Matematik
Fen Bilgisi Öğr.
Hukuk
Türkçe Öğr.
Matematik
Maliye
Elk.Elektronik Müh.
Matematik Öğr.
Vakıfımızdan Burs Alarak 2008-2009 Yılları
Arasında Mezun Olan Öğrenciler
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
LULACİ Tayfun
NALBANTOĞLU Merve
OKAY Fikret
OKUMUŞ Vefa
ORAK Erdal
ORUÇ Recep
ÖNDAŞ Ramazan
ÖNSOY Didem
ÖZÇELİK Şeyhmuz Kaan
ÖZIŞIK Serhan
ÖZİŞ Sinan
PAVİK Nesligül
PEKEROĞLU Abdulkadir
RUMULİ Damla
SAMUR Yusuf
SAYGI Dicle
SAVAŞ Çiğdem
SERDAR Tuna Merve
SİLAHTAROĞLU Hasan
SÜNE Emine
TANRIKULU Cihan
TAŞDEMİR Turgut
TAŞKAYA Miraç
TEKİN Ersin
TEKİN Özlem
TEMİZEL Hamit
TURAN Metin
TÜTÜN Muhammed Musa
ULUÇ Serdar
UNSU Burak
UYĞAN Şafak
YABAR Abdullatif
YAKIN Fehim
YALÇIN Muhammed
YAMAÇ Mehmet
YAMAÇ Özgür
YAMAN Mezher
YANDIM Gurbet
YILDIRIM Mehtap
YILDIZ Murat
YILMAZ Bünyamin
YİĞİN Koray
YOLDAŞ Seval
YOLDAŞ Oktay
YURTSEVEN Cemil
YÜREK Mücahit
ZEYDAN Canan
ZEYDAN Seyhan Nida
ZÜLFİKAR Özge Miraç
Erciyes Ünv. Müh. Fak.
Uludağ Ünv. Ziraat Fak.
Pamukkale Ünv. İ.İ.B.Fak.
İstanbul Ünv. Müh.Fak.
Gazi Ünv. Gazi Eğitim Fak.
Dicle Ünv. Fen.Edb.Fak.
Atatürk Ünv. Ziraat Fak.
Dicle Ünv. Hukuk Fak.
Anadolu Ünv. İ.İ.B.Fak.
Kocaeli Ünv. Eğitim Fak.
Atatürk Ünv. Fen.Edb.Fak.
Dicle Ünv. Ziya Gökalp Eğitim Fak.
Ankara Ünv. Müh.Fak.
Sakarya Ünv. Fen.Edb.Fak.
Kastamonu Ünv. Eğitim Fak.
Afyon Kocatepe Ünv. İ.İ.B.Fak.
100.Yıl Ünv. Fen.Edb.Fak.
Erciyes Ünv. Eğitim Fak.
Sakarya Ünv. Müh.Fak.
Atatürk Ünv. Fen.Edb.Fak.
Adnan Menderes Ünv. Eğitim Fak.
Dicle Ünv. Siirt Sağlık Y.O.
İstanbul Ünv. Deniz Fak.
Ankara Ünv. Dil,Tarih ve Coğrafya Fak.
Gazi Ünv. Mesleki Eğitim Fak.
100.Yıl Ünv. Eğitim Fak.
İstanbul Ünv. Cerrahpaşa Tıp Fak.
Mersin Ünv. Müh.Fak.
100.Yıl Ünv. Fen.Edb.Fak.
Uludağ Ünv. Eğitim Fak.
Ege Ünv. Fen Fak.
Dicle Ünv. Hukuk Fak.
Pamukkale Ünv. Müh.Fak.
100.Yıl Ünv. Müh.Fak.
100.Yıl Ünv. Eğitim Fak.
İnönü Ünv. Sağlık Y.O.
Kocaeli Ünv. İletişim Fak.
Selçuk Ünv. Fen.Edb.Fak.
Selçuk Ünv. Meslek Eğitim Fak.
Marmara Ünv. Atatürk Eğitim Fak.
Hacettepe Ünv. Edebiyat Fak.
Cumhuriyet Ünv. Müh.Fak.
Çukurova Ünv. Eğitim Fak.
Dicle Ünv. Fen.Edb.Fak.
İstanbul Ünv. İstanbul Tıp Fak.
Niğde Ünv. Müh.Mim.Fak.
100.Yıl Ünv. Sağlık Y.O.
Ankara Ünv. İletişim Fak.
Dokuz Eylül Ünv.İ.İ.B.Fak.
124
İnşaat Müh.
Gıda Müh.
İşletme
İnşaat Müh.
Tarih Öğr.
Psikoloji
Ziraat Müh.
Hukuk
İşletme
Fen Bilgisi Öğr.
Türk Dili ve Edb.
Türk Dili ve Edb.Öğr.
Elektronik Müh.
Felsefe
Sosyal Bilgiler Öğr.
İktisat
Türk Dili ve Edb.
Sınıf Öğr.
Elk.Elektronik Müh.
Sanat Tarihi
Sosyal Bilgiler Öğr.
Sağlık Memurluğu
Deniz Ulaş.ve İşlt.Müh.
Sinoloji
Çocuk Gelişimi ve Eğt.Öğr.
Sosyal Bilgiler Öğr.
Tıp
Çevre Müh.
Türk Dili ve Edb.
İngiliz Dili Eğitimi
Biyoloji
Hukuk
İnşaat Müh.
Jeoloji Müh.
Sınıf Öğr.
Sağlık Memurluğu
Gazetecilik
Biyoloji
Anaokulu Öğr.
Fen Bilgisi Öğr.
Felsefe
Jeoloji Müh.
Sınıf Öğr.
Psikoloji
Tıp
Elk.Elektronik Müh.
Hemşirelik
Halka İlişkiler ve Tanıtım
İktisat

Benzer belgeler

Betav 17. Sayı 24.11.2011

Betav 17. Sayı 24.11.2011 Sözü edilen yemekli toplantıda yaptığım konuşmada belirttiğim gibi Bitlislilerin Bitlis’e hizmeti doğaldır, olağandır. Olağanüstü olan Bitlisli olmayanların devlet görevi gereği orada bulundukları ...

Detaylı