Edebî Metinlerde Kullanılan Alan Dili Ögelerinin Çevirisi

Transkript

Edebî Metinlerde Kullanılan Alan Dili Ögelerinin Çevirisi
NURHAN BAŞ*
Edebî Metinlerde Kullanılan Alan Dili Ögelerinin Çevirisi
Translation of Technical Terms Used in Poetic Texts
Özet
Alan sözcükleri alan metinleri dışında da kullanılmaktadır. Bu çalışmada, alan dili ögelerinin
edebî biçem aracı olarak nasıl çevrildiğini incelemek için Daniel Kehlmann’ın romanı Die
Vermessung der Welt ile Ayça Sabuncuoğlu’nun Dünyanın Ölçümü başlığıyla Türkçeye aktardığı
çevirisi irdelenmiştir. Bu roman iki bilim insanının yaşam öykülerinden ve bilimden yola çıkarak
kurgulandığından bu yapıtta alan sözcükleri de yer almaktadır. Buradaki alan sözcükleri
edebiyatta, alan yazındaki işlevinden farklı bir işleve sahiptir. Terimler, bu romanda tarihî dönemi
hissettirmek, figürlerin karakterlerini yansıtmak ve komik anlar yaratmak için işe koşulmuştur.
Örnekler üzerinde, edebiyatta alan sözcüklerinin çevirisinde ortaya çıkan sorunlar tartışılmıştır ve
alan çevirisiyle farklar ortaya konmuştur.
Anahtar sözcükler: Die Vermessung der Welt, Dünyanın Ölçümü, alan dili, çeviri incelemesi
(karşılaştırması), biçem
Summary
Technical terms are not used only in technical texts. This study examines the novel Die
Vermessung der Welt by Daniel Kehlmann and the translation into Turkish Dünyanın Ölçümü by
Ayça Sabuncuoğlu in order to see how the elements of Language for Specific Purposes is
translated as a literary stylistic device. Since these two novels cover the lives of two science
people, they include technical terms. However, these terms have a different function in literary
texts than the one they have in technical texts. In literary texts, they are used in order to reflect the
characters of the protagonists, reveal the historical atmosphere, and create humor. In this paper,
the problems encountered in translation of technical terms in literature are discussed through the
examples and the differences between technical translation and literary translation are shown.
Keywords: Die Vermessung der Welt, Dünyanın Ölçümü, Language for Specific Purposes,
translation analyze (comparison), style
Giriş
Edebiyat ve alan çevirileri farklı bakış açılarından ayrı ayrı incelenmektedir. Her
ikisinin de özellikleri ortaya konmaya çalışılmaktadır. Edebiyatta özgünlük, yaratıcılık,
çağrışım ve çokanlamlılık öne çıkarken, alan metinlerinde bilginin doğruluğu ve tek
anlamlılık gibi ölçütler önem kazanmaktadır; bu ögelerin çeviride nasıl aktarıldığı
araştırılmaktadır. Edebî biçem sadece edebî yapıtlarda görülmediği gibi alan sözcükleri
de alan dışı metinlerde kullanılabilmektedir. Zira ortak dil zaten alan sözcükleri
içermektedir. Bu çalışma, alan dilinin edebî bir yapıtta yerine getirdiği işlevi ve bu dilin
edebî biçem aracı olarak nasıl çevrildiğini ele almaktadır. Bu amaçla Daniel
Öğretim Görevlisi Dr., Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Mütercim-Tercümanlık Bölümü,
Almanca Mütercim-Tercümanlık Anabilim Dalı, [email protected]
*
Edebî Metinlerde Kullanılan Alan Dili Ögelerinin Çevirisi
Kehlmann’ın romanı Die Vermessung der Welt ile Ayça Sabuncuoğlu tarafından
Dünyanın Ölçümü başlığıyla Türkçeye aktarılan çevirisi karşılaştırılmaktadır.
Romanda geçen tüm alan özelliği taşıyan ögeler tespit edilmemiştir, tek tek
örneklerden yola çıkılmıştır. Hem seçilen terimlerin alan özelliğinden emin olabilmek
için hem de Almanca ve Türkçe terimler arasında örtüşme ve ayrımları tespit edebilmek
için alan yazınına / sözlüklerine ve alan uzmanlarına başvurulmuştur.
Die Vermessung der Welt’in Roman Olarak Özellikleri
Kehlmann’ın Die Vermessung der Welt başlıklı romanının ana konusu, Alman
olmanın ne demek olduğu üzerinedir ve yazar bu konuyu 18. yüzyılın ikinci yarısında
doğan iki Alman bilim adamını ele alarak esprili ve eleştirel bir şekilde işler, bu kişiler
matematikçi, astronom, jeodez ve fizikçi Carl Friedrich Gauss ile kâşif ve doğa bilimci
Alexander von Humboldt olmaktadır. Onların gerçekte ortak araştırma alanları
manyetik alan konusudur. 2005 yılında gerçekleşen ilk baskısından beri bu romanın
satış sayısı Rowohlt yayınevinin verilerine göre iki milyon adeti geçmiştir. Roman,
2009 yılında Türkçeye ve şimdiye kadar toplam kırk dile çevrilmiştir. 1 Roman daha
2005 yılının ekim ayında SWR’in edebiyatta en iyiler listesinde birinci olmuştur
(Bestenliste). Bu listede yer alan on kitap, her ay 31 edebiyat eleştirmeninden oluşan bir
jüri tarafından en çok okunması tavsiye edilen ve seçilen kitaplardır. Die Vermessung
der Welt, Spiegel Dergisinin en çok satanlar listesinde 37 hafta süresince birinci sırada
kalmıştır.2 Başta olumlu eleştiriler alırken (Nickel, 2009, s. 7) satışlar devam ettikçe
bazı tanıtımlarda düşünce derinliğinden yoksun olarak da değerlendirilebilmiştir
(Gasser, 2008, s. 25; Krausser, 2008, s. 54). Kehlmann daha önce kaleme aldığı
romanlarıyla yazar olarak tanınıyordu ama bu romanıyla dünya çapında bir başarıya
ulaşmıştır.
Die Vermessung der Welt, senaryo yazımında ve anlatıcı olarak
Kehlmann’ın da yer aldığı çalışma sürecinde filme uyarlanıp 2012’de gösterime
girmiştir.
Romanın konusu, sırayla Gauss’un ve Humboldt’un yaşam öykülerinden kesitler
anlatılarak gelişse de; yazar, bu iki tarihî dâhi bilim adamının gerçek yaşam öykülerine
sadık kalmadığını, hem yazılarında (Kehlmann, 2009, ss. 11) ve söyleşilerinde açıkça
ifade etmiştir, hem de romanda figürlerin ağzından söyleterek yer yer ima etmiştir
(Kehlmann, 2006, s. 9, 27, 221, 222). Dolayısıyla bu yapıt, tarihe hizmet eden bir
roman ya da klasik anlamda bir tarihî roman değildir. Zira Kehlmann her zaman
edebiyatı, sözdizimi kurallarını çiğnediğinde değil, gerçeğin kurallarını çiğnediğinde
daha etkileyici bulduğunu dile getirmektedir (Kehlmann, 2007, s. 15). Anlatıcı
gerçekleri işler. Var olan gerçeği kendi düşüncesine göre düzeltme arzusu ile ikinci
şahsî bir gerçeği yaratır (Kehlmann, 2009b, s. 11). Almanca romanın en dikkat çekici
özelliklerinden biri, yazarın sanki bir alan metni kaleme alıyormuşçasına roman
figürlerini (neredeyse) sürekli dolaylı anlatımla (Konjunktiv I) konuşturmasıdır.
Kehlmann bu romanını deneysel roman olarak algılamaktadır, bir tarihçi gibi anlatmayı
denemiştir. Tarihçi farklı bir anlatım mesafesi benimser (Lovenberg, 2006, s. 41):
Bir uzman tarihçi figürlere ve anlattıklarına çok yaklaşmaz ve – en önemli nokta da bu – o
harfiyen ne konuşulmuş olduğunu bildiğini iddia etmez. Tarihçi dolaysız konuşmaya yer
vermez ya da ancak alıntı yaptığı belge ve mektuplar varsa konuşmaya yer verir. 3
(Lovenberg, 2006, s. 41)
Edebî Metinlerde Kullanılan Alan Dili Ögelerinin Çevirisi
Böylece yazar alan dili yapısını biçem olarak kullanarak edebî etki
yaratmaktadır. Konjunktiv I kullanımın getirdiği nesnellikle anlatıdaki içerik birbiriyle
bağdaşmamaktadır ve bu uyumsuzluk komik bir hava yaratmaktadır.
Alan Dilinin Alan Dışı Metinlerde Kullanımı
Alan metinlerinde alan dilinin işlevi, uzmanlar arasında sağlıklı bir bilgi akışının
gerçekleşmesine aracı olmaktır. Alana özgü ögeler, alan dışı ortamlarda, örneğin
reklamlarda ve edebî metinlerde kullanıldığında, bunlar bilgi vermenin dışında işlevler
de yerine getirmektedir. Edebî metinlerde alan sözcüklerine edebî etki yaratmak için bir
biçem aracı olarak başvurulmaktadır.
Alan sözcükleri; yazılı basında, radyoda ve televizyonda sunulan haber ve
röportajlarda anlatıma canlılık kazandırmak amacıyla kullanılmaktadır. Kişiler alan
sözcüklerini basında sık sık, sadece metinlerini bezemek için, uzmanlık bilgisine
sahipmiş gibi görünmek için ya da sözde gerekçeleri ifade etmek için kullanmaktadırlar
(Fluck, 1991, s. 173), böylece alan sözcüklerinin yanıltma amacıyla da kullanıldığı
görülmektedir.
Fluck’a göre,
Edebiyatta, gerçeğe yakınlığı hedefleyen, teknolojik ve bilimsel gelişmeyi irdeleyen ve
bilimsel ve teknolojik düşüncelerden yola çıkarak yapıtlarını tasarlayan edebî akım
temsilcileri tarafından alan sözcüğü, ifade biçimi olarak uzun zamandır bilinmektedir.4
(1991, s. 173)
Fluck, edebiyatta alan dili ögelerinden faydalanan türler arasında şiir, işçi edebiyatı ve
bilim kurgu romanına yer vermektedir (1991, s. 173).
Tarihî Ortamın Yansıtılması
Die Vermessung der Welt, Kehlmann’ın kendisinin de ifade ettiği gibi, tarihî bir
roman olmayıp olayları geçmişte cereyan eden bir günümüz romanıdır (2009, s. 32).
Kehlmann romanına kahraman olarak 1777 – 1855 yılları arasında Göttingen’de
yaşamış olan Gauss ile 1769 – 1859 yılları arasında yaşamış olan Alexander von
Humboldt’u seçmiştir; yazarın niyeti, ne bu iki tarihî dâhi bilim adamının yaşam
öykülerini anlatmaktır, ne de bu yaşam öykülerinden yola çıkarak Scott ya da Turgut
Özakman gibi okura dönemin tarihini bir tarihçi gibi anlatmaktır. Kehlmann tarih ve
edebî kurgu ilişkisi hakkındaki düşüncelerini Mario Vargas Llosa’dan alıntı yaparak
şöyle dile getirmektedir:
Tarihî olayları bu roman için hammadde olarak almaya karar vermiştim, olayları ve
durumları ise tamamen özgür bir şekilde değiştirebilecektim, dönüştürebilecektim ve
uydurabilecektim; özünde bir kurguyu, bir edebî yapıtı oluşturmak için tarihî ortamı
sadece bir çıkış noktası olarak kullanacaktım.5 (Kehlmann, 2009b, s. 17)
Kehlmann tarihi sadece bir çıkış noktası olarak kullandığını ve verileri kendi roman
kurgusuna hizmet edecek şekilde değiştirdiğini açıklasa da, Frans Oort İngilizceye
çevirisinden (Measuring the World) yola çıkarak yaptığı kitap tanıtımında romanı,
Kehlmann’ın verdiği tarihî bilgilerin tarihî gerçeklerle örtüşmediği için eleştirmektedir.
Kehlmann’ı sözde tarihî bilgiler kullanmakla ve bu iki dâhi bilim adamının kişiliklerini
çarpıtmakla suçlamaktadır (Oort, 2009, ss. 682). Romanda tarihî gerçeklere sıkı bir
bağlılık söz konusu değilse de, anlatımın geçtiği tarihî dönem okura bir şekilde
Edebî Metinlerde Kullanılan Alan Dili Ögelerinin Çevirisi
hissettirilmelidir. Kehlmann’ın tarihî ortamı ve tarih olgusunu hissettirmek için
başvurduğu yöntemlerin birkaçı şöyle ifade edilebilir: o dönemdeki tarihî olaylara
göndermede bulunmak, yaygın olan sözcük dağarcığındaki sözcüklerden yararlanmak,
anlatılan dönemdeki bilimsel konuları kullanmak ve tarihçi gibi dolaylı anlatımı tercih
etmek.
Gauß ve Humboldt’un yaşadığı döneme gönderme yapmak için o zaman
kullanımda olan Fuß, Elle ve Unze ölçü birimleri kullanılmıştır. Kehlmann ayrıca,
örneklerde incelenmeyecek olan metre ile gram gibi günümüzdeki ölçü birimlerine de
yer vermiştir:
1
Leise fragte er ihn, was er über ein riesiges Kalenderrad aus Stein wisse. Etwa fünf
Ellen6 im Radius? (Kehlmann, 2005, s. 204)
2
Jede Handvoll Erde sei einmal ein Mensch gewesen und vorher ein anderer Mensch,
jede Unze Luft sei tausendfach von inzwischen Verstorbenen geatmet worden.
(Kehlmann, 2005, s. 123)
3
Es war eine der größten Höhlen des Kontinents, ein sechzig mal neunzig Fuß
großes Loch, durch das so viel Licht einfiel, dass man noch im Berginneren
hundertfünfzig Fuß weit auf Gras und unter Baumwipfeln ging. (Kehlmann, 2005,
s. 72)
Prusya Krallığı’nda ortak ölçü birimleri kullanılmaktaydı, metrik ölçü sistemi ise
Alman İmparatorluğu’nun kuruluşundan bir yıl sonra1872 yılında kabul edildi (Trapp,
1998, ss. 289). Fuß, Elle ve Unze ölçü birimleri, okurlarda eski zamanları çağrıştırma
işlevini görmektedir. Özellikle Fuß (ayak) ile Elle uzuv adlarından türetildiği için
günümüzde de anlaşılmaktadır. Elle uzunluk ölçüsü olarak daha 1816 yılında
kaldırılmıştır, ancak ifade olarak hâlâ alles mit der gleichen Elle messen (Wahrig, 1991,
s. 406) gibi deyimlerde ya da ellenlang gibi sözcüklerde yaşamaktadır. Bu ölçü birimleri
Türkçeye şu şekilde çevrilmiştir:
1
Taştan yapılma devasa bir takvim çarkıyla ilgili ne bildiğini sordu usulca. Yarıçapı
beş arşın kadar mı? (Kehlmann, 2009a, s. 170)
2
Her avuç dolusu toprak bir zamanlar bir insandı, ondan önce de başka bir insan, her
ons hava zaman içinde ölenler tarafından binlerce kez solundu. (Kehlmann, 2009a,
s. 102)
3
Kıtanın en büyük mağaralarından biriydi, altmış çarpı doksan kadem büyüklüğünde
bir oyuk; içine o kadar çok ışık vuruyordu ki, dağın yüz elli kadem içinde bile
çimenler üstünde ve ağaç tepelerinin altında yürünüyordu. (Kehlmann, 2009a, s. 61)
Çeviriye bakıldığında, Elle kavramının, Türkçede daha yaygın olarak bilinen Arapça
kökenli arşın belirtimiyle ifade edildiği görülmektedir. Arşın metrenin kabulünden önce
Osmanlı Devleti’nde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında kullanılan uzunluk ölçü birimidir
ve orta parmak ucu ile omuz başı arasındaki mesafeye eşittir. Arşının kullanıldığı
yerlere göre farklı türleri bulunmaktaydı. Bunlar mimarî arşını (75,8cm), çarşı arşını
(68cm) idi ve özellikle ipek gibi değerli kumaşları ölçmek için kullanılan arşın endâze
(65cm) olarak adlandırılmaktaydı (Yücel, 1963, s. 15; Ayverdi, 2010, s. 69). Arşın ölçü
birimi Türkiye'de 26 Mart 1931 tarih ve 1782 sayılı kanunla kaldırılarak yerine metrik
ölçü sistemi kabul edilmiştir. 1933'ten sonra da arşının bütün çeşitleri tamamen ortadan
kaldırılıp metrik sisteme geçildi.7 Arşın Türkçede günümüzde de anlaşılan ve kullanılan
bir sözcüktür. Kaynak metindeki Unze ağırlık ölçü birimi günümüzde sınırlı bir
Edebî Metinlerde Kullanılan Alan Dili Ögelerinin Çevirisi
kullanımı olan ons ile karşılanmıştır. Ons ölçü birimi, Türk kültüründe eski zamanları
çağrıştıran bir özelliğe sahip değildir. Fuß uzunluk ölçü birimi ise anlamına uygun
olarak yine Arapça kökenli ama pek bilinmeyen kadem (ayak) sözcüğüyle
karşılanmıştır. Kadem kavramı sırra kadem basmak deyiminde “hiçbir iz, haber
bırakmadan yok olmak, sıvışmak, ortada görünmemek” (Ayverdi, 2010, s. 1103)
anlamında hâlâ kullanılmaktadır ama uzunluk ölçü birimi olarak birçok alandaki
akademisyenlere bile (pek) aşina değildir. Kadem “yardanın üçte biri kadar olan, 30,48
santim veya 12 parmağa eşit İngiliz uzunluk ölçüsü, ayak” olarak açıklanmaktadır
(Ayverdi, 2010, s. 599). Çevirmenin bu tercihi, eskicil bir sözcüğü kullanmak
istemesine dayandırılmaktadır.
Güncel bir alan metninde, geçerli olmayan ölçü birimlerine ya da eskicil
belirtimlere yer verilmesi gerçekçi değildir, alan dili en güncel bilgiyi de ifade
edebilmelidir ve en güncel terimler tercih edilmektedir. Bir alan metni çevirisinde ortak
ölçü birimleri kullanılmıyorsa kaynak kültürün ölçü birimlerinin değerlerini erek
kültürün ölçü birimlerine dönüştürme zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bir alan
metninde birimlerin miktarları önemlidir, oysa edebî metinlerin çevirisinde eski
zamanları çağrıştırması amaçlanmıştır. Ortak dilde ve alan sözcüğü dağarcığında farklı
diller özellik bakımından aynı olanaklara sahip olmamaktadır. Türkçede hem konuşurlar
tarafından anlaşılan hem de eskiden uzunluk ölçü birimi olarak işlev görüp Fuß
kavramına karşılık gelen bir alan sözcüğü bulunmamaktadır.
Romanda sadece tarih değil, dönemin entelektüel birikimi de edebî kurgu
oluşturmak için bir çıkış noktası olarak kullanılmıştır (Anderson, 2008, s. 64). Romanda
değinilen konular arasında neptünizm, fotoğrafçılık, balon yolculuğu, esir, manyetik
yerküre alanı, geometri yer almaktadır. On altı bölümden oluşan romanın 13.
bölümünün başlığı Äther (s. 235) yani esir (s. 199) sözcüğüdür ve bir sonraki sayfada
geçmektedir:
4
Man frage sich also, warum bei so viel Sternen nicht der ganze Himmel ständig von Licht
erfüllt, wieso da draußen so viel Schwärze sei, und komme nicht umhin, ein der Helligkeit
entgegengesetztes Prinzip, etwas Hemmendes in den Zwischenräumen, einen
lichtlöschenden Äther anzunehmen. (Kehlmann, 2005, s. 236)
4
Dolayısıyla insan, neden bu kadar çok yıldız varken bütün gökyüzü sürekli ışıkla dolu
değil, niçin dışarıda bu kadar çok siyahlık var diye kendi kendine sorar ve aydınlığa karşıt
bir ilke, aralarda engelleyici bir şey, ışığı silen bir esir olduğunu varsaymaktan başka bir
şey yapamaz. (Kehlmann, 2009a, s. 200)
Ancak çeviride esir kavramı, olası bir yanlış anlamayı önlemek için başlıktan sonra bir
dipnotla tanımlanmaktadır:
(Lat.) Uzay boşluğunu dolduran, içinde elektromanyetik dalgaların yayıldığı madde.
(Ç.N.) (Kehlmann, 2009a, s. 199)
Çevirmen esir sözcüğünün tutsak, köle anlamlarını çağrıştırmasın diye bu tanımı
vermiştir, oysa Almancadaki Äther sözcüğü de tek anlamlı değildir, o da narkoz ilacını
akla getirebilmektedir. Bazı sözlüklerde bu kavram inceltme işaretiyle esîr olarak
gösterilmektedir, Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te esîr, “Kâinattaki bütün boşlukları
doldurduğu farzedilen, görülmeyen ve ağırlığı olmayan cevher” olarak
tanımlanmaktadır (Ayverdi, 2010, s. 352). Belki de bu belirtimi inceltme işaretiyle
yazmak okura bu kavramın tutsak, köle anlamının dışında olduğunu ima ederdi.
Edebî Metinlerde Kullanılan Alan Dili Ögelerinin Çevirisi
Kişilerin Karakterlerinin Betimlenmesi
Romanın ana konusu çifte yaşam öykülerinden yola çıkarak dünyanın ölçülüp
hesaplanması etrafında kurgulanmıştır, bunu hem Braunschweiglı Gauss hem Berlinli
Humboldt kendilerince yaparlar. Humboldt harita hazırlamak için Güney Amerika’yı
karış karış gezer, Gauss ise Vestfalya Krallığı’ndan ayrılmadan Öklid geometrisinin
doğru olamayacağını, paralellerin sonsuzda birbirine değebileceğini tespit eder
(Kehlmann 2009b, s. 23). Kehlmann bu iki dehayı Dünyanın Ölçümü konusunda
buluşturur. Romanın başlığı, Die Vermessung der Welt, Almancasında bir belirsizlik
barındırmaktadır. ver- önekinin getirdiği olumsuzluk (= yanlış ölçmek) ve vermessen
sıfatının kattığı anlamdan kaynaklanan Almancadaki belirsizlik, Türkçeye çevirisinde
erek dilin farklı özelliğinden dolayı kaybolmuştur. Bu belirsizlik romanda dile
getirilmektedir, araştırmacılar ölçseler de anlayamadıklarını itiraf ederler:
Olaylar nasılsa öyledir, biz onları fark ettiğimizde de, aynen başkalarının yaptığı ya da hiç
kimsenin yapmadığı gibidir. […] Tek söylediğim, bir bilim adamının başarılarını fazla
büyütmemek gerek, araştırmacı yaratıcı değildir, hiçbir şey icat etmez, toprak kazanmaz,
meyve yetiştirmez, ne eker ne biçer, onu daha çok şey bilen başkaları izler ve daha da çok
şey bilen başkaları, ta ki sonunda her şey yok olana dek.8 (Kehlmann, 2009a, s. 246)
Her ne kadar Kehlmann bu iki araştırmacının yaşamlarına ilişkin gerçeklerden uzaklaşsa
da, bu iki kişiyi onların araştırmacı kimliklerini yansıtacak biçemde konuşturmalıdır ya
da betimlemelidir. Bu durum alan sözcüklerinin kullanımını gerektirmektedir.
Humboldt’un ölçme ve sayma konusunda saplantı düzeyine varabilen aşırılığı tüm
roman boyunca dillendirilmekte ve bu özellik ölçme aletlerinin sıralanmasıyla
vurgulanmaktadır:
5
Humboldt reiste nach Salzburg weiter, wo er sich das teuerste Arsenal von Meßgeräten
zulegte, das je ein Mensch besessen hatte. Zwei Barometer für den Luftdruck, ein
Hypsometer zur Messung des Wassersiedepunktes, ein Theodolit für die Landvermessung,
ein Spiegelsextant mit künstlichem Horizont, ein faltbarer Taschensextant, ein
Inklinatorium, um die Stärke des Erdmagnetismus zu bestimmen, ein Haarhygrometer für
die Luftfeuchtigkeit, ein Eudiometer zur Messung des Sauerstoffgehaltes der Luft, eine
Leydener Flasche zur Speicherung elektrischer Ladungen und ein Cyanometer zur
Messung der Himmelsbläue. (Kehlmann, 2005, s. 37)
Almancayla ilgili biçem kılavuzlarında edebiyatta yabancı sözcük kullanımı
anlaşılmazlığa yol açtığı için tavsiye edilmemektedir. Ancak alan dili içerdiği yabancı
alan sözcükleriyle uzmanlara hitap ettiğinden bu kuralın dışında tutulmaktadır (Reiners,
1963, ss. 145). Bu roman sadece uzmanlara hitap etmediği için terimlerin yanında
cihazlarla ilgili açıklamalar verilmeseydi, okurların, bu aletlerin çoğunun işlevini
bilemeyeceğini düşünmek yanlış olmayacaktır. Okurların bu terimleri anlamaları
beklenmemektedir. Yukarıdaki alan sözcüklerine yer veriliş sebebi Humboldt’un bir
alan uzmanı olduğunu göstermek ve onun sayma çılgınlığını vurgulamaktır. Oysa bir
alan metninde terimlerin anlaşılması beklenmektedir.
Kaynak metinle çeviri karşılaştırıldığında çevirmenin, terimlerin çoğuna karşılık
olarak ödünçleme tercih ederek, bu terimlerin yabancı kökenlerini koruduğu
görülmektedir:
Edebî Metinlerde Kullanılan Alan Dili Ögelerinin Çevirisi
5
Humboldt yolculuğa devam edip Salzburg a gitti; orada, bir insanın o güne dek sahip olduğu
en pahalı ölçüm aletlerini satın aldı. Hava basıncı için iki barometre, suyun kaynama
noktasını ölçmek için hipsometre, kara ölçümü için bir teodolit, yapay ufku olan bir aynalı
sekstant, katlanabilir bir cep sekstantı, yerkabuğunun manyetik gücünü belirlemeye yarayan
bir enklinatoryum, havadaki nem için bir kıllı higrometre, havanın içerdiği oksijeni ölçmek
için bir gazölçer, elektrik yüklerini toplamak için bir Leyden şişesi ve gökyüzünün
mavisini ölçmek için bir siyanometre. (Kehlmann, 2009a, ss. 31)
Çevirmenin barometre yerine basınçölçer ya da higrometre yerine nemölçer
belirtimlerini tercih etmediği dikkat çekmektedir. Zira bu terimler kaynak metinde de
yabancı sözcük olarak kullanılmaktadır. Kaynak metindeki alan sözcükleri erek
metindeki çevirileriyle anlaşılırlık bakımından karşılaştırıldığında, bu terimler arasında
tek istisna Eudiometer karşılığında gazölçer belirtiminin seçiminde ortaya çıkmaktadır.
Sözlüklerde (yanlış olarak) yer alabilen odyometre teriminin kökeni ise Audiometer
kavramına dayanmaktadır ve ses ölçmeye yarayan bir cihazdır, bu kavrama ilişkin
aşağıdaki sözlük kayıtlarına ve internet verisine ulaşılmıştır:
Eudiometer
odyometre, mikyası saffeti hava (Steuerwald, 1974, s. 204)
gaz ölçüm cihazı9
gazölçer, gazometre (Türk Dil Kurumu, 2005, s. 733)
gaz ölçer, gazometre (Ayverdi, 2010, s. 405)
Ortak dil ile alan dili birbirlerinden beslendiklerinden, aralarındaki sınırlar kesin
değildir ve örtüşmeler söz konusudur. Bazı sözcükler ortak dilde de yaygın bir
kullanıma sahip olsa da, uzman olmayan birinin bunların aslında bir alana ait kavram
olduğunu saptaması güçleşebilmektedir. Ortak dilde krumm sözcüğü oldukça geniş bir
anlam çeşitliliğine sahiptir, düz olmayan, çarpık, sahtekar vs. Bu tür durumlarda
sözcüğün hangi anlama geldiği, bulunduğu bağlamdan çıkarım yoluyla tespit edilir ve
ilgili sözcük duruma uygun olarak Türkçeye çevrilir. Gauss, romanda sadece matematik
sorunlarına odaklanan, dünyada olup bitenden habersiz, kendi çocuklarına karşı bile
ilgisiz bir karakter olarak karşımıza çıkmaktadır.
6
7
8
9
Gauß war nun aufgeräumt, fast heiter. Er sprach über Differentialgeometrie. Man könne
kaum ahnen, wohin der Weg der gekrümmten Räume noch führen werde. Er selbst begreife
erst in groben Zügen […]. (Kehlmann, 2005, s. 12)
Das in die Ferne gekrümmte Land. […] Und der Raum selbst: eine Gerade von jedem
Punkt zu jedem, von diesem Dach zu dieser Wolke, zur Sonne, zum Dach zurück. Aus
Punkten Linien, aus Linien Flächen und aus Flächen Körper, doch damit war es nicht getan.
Seine feine Biegung, von hier aus war sie fast zu sehen. (Kehlmann, 2005, s. 66)
Die Wahrheit sei sehr unheimlich: Der Satz, daß zwei gegebene Parallelen einander niemals
berührten, sei nie beweisbar gewesen […] Er, Gauß, vermute nun, daß der Satz nicht stimme.
Vielleicht gebe es gar keine Parallelen. Vielleicht lasse der Raum auch zu, daß man, habe
man eine Linie und dienen Punkt neben ihr, unendlich viele verschiedenen Parallelen durch
diesen einen Punkt ziehen könne. Nur eines sei sicher: Der Raum sei faltig, gekrümmt und
sehr seltsam. (Kehlmann, 2005, s. 95-96)
Im übrigen sei der Raum zwar leer, aber gekrümmt. Die Sterne wanderten durch ein sehr
unheimliches Gewölbe. (Kehlmann, 2005, s. 246)
Burada eine Gerade10 belirtiminin matematik terimi olarak karşılığı olan doğru (Türk
Dil Kurumu, 2000, s. 438) ile değil de, onun açıklaması olan düz çizgi ile çevrilmesi bu
metin türünde önemli olmayabilmektedir, ancak gekrümmt kavramının farklı
Edebî Metinlerde Kullanılan Alan Dili Ögelerinin Çevirisi
karşılıklarla çevrilmesi, matematikçinin uzayın eğriliği konusunda yürüttüğü düşünce
izleğinin oluşmamasını doğurmuştur.
6
7
8
Gauss’un keyfi yerine gelmişti, neredeyse neşeliydi. Diferansiyel geometri hakkında
konuştu. Dolambaçlı yerlerde yolun nereye varacağını sezmek pek mümkün değildi.
Kendisi bile ancak kaba hatlarıyla kavrıyordu […]. (Kehlmann, 2009a, s. 11)
Noktalardan çizgiler, çizgilerden alanlar ve alanlardan cisimler, ancak bununla bitmiyordu.
Uzaklara doğru kıvrılmış topraklar. […] Ya uzamın kendisi: her noktadan noktaya, şu
çatıdan şu buluta, güneşe, tekrar çatıya düz bir çizgi Uzamın hafif kıvrımı, yukarıdan
neredeyse görülebiliyordu. (Kehlmann, 2009a, s. 55-56)
Gerçek çok ürkütücü: İki mevcut paralelin birbirine asla değmediği önermesi hiçbir zaman
kanıtlanabilir olmadı […]. Ben önermenin doğru olmadığını tahmin ediyorum. Belki de hiç
paralel yoktur. Belki de, paralelin yanında bir çizgi ve bir nokta varsa, uzam bu bir noktadan
sonsuz sayıda paralel çizilebilmesine olanak sağlar. Kesin olan tek şey var: Uzam kıvrımlı,
bükümlü ve çok garip. (Kehlmann, 2009a, s. 81)
9 Ayrıca uzay gerçi boş, ama kıvrımlı. Yıldızlar çok ürkütücü bir kubbede dolaşıyor.
(Kehlmann, 2009a, s. 208)
Çeviride gekrümmt kavramı, sırasıyla dolambaçlı / kıvrılmış / bükümlü / kıvrımlı
karşılıklarıyla ifade edilmiştir. Buradaki metin matematikle ilgili bir alan metni olmasa
da aynı kavrama gönderme yapmak ve tutarlılığı sağlamak için aynı terim
kullanılmalıydı. Kaynak metinde aynı konu ele alınarak yinelenmektedir ve böylece
bağıntılı bir izlek oluşturulmaktadır. Çeviride bu izlek (bağdaşıklık) oluşmadığından
bilimsel söylem yeterince öne çıkmamıştır ve bu Gauss’un bilim insanı olarak
karakterinin yansıtılmasında bir eksikliğe sebep olmuştur. Gerçekte Gauss’un
matematiksel jeodezi alanında geliştirdiği K Gauss eğrilik ölçütü11 (das gaußsche
Krümmungsmaß12) mevcuttur. Bir alan çevirisinde belirtim seçimi konusunda işlenen
bir hatanın sonuçları maddi kayba yol açabilirken ve tehlikeli durumlar bile
yaratabilirken, edebî çevirideki bir hatalı belirtim bağdaşıklıkla ilgili sorunlara sebep
olmuştur. Bu çeviride eğri belirtimi olmasa da istikrarlı bir tutumla aynı belirtime yer
verilmeliydi. Bu örneklerde çevirmenin işini zorlaştıran bir öge de Raum sözcüğüdür.
Almancada ortak dilde de kullanılmakta olan bu sözcük yer, mekan, oda ve uzay
kavramlarını karşılamaktadır. Gauss figürü her ne kadar örnek 6’da
(Differentialgeometrie) diferansiyel geometri kavramından bahsetse de Almancasında
Raum sözcüğü okurlarda ortak dildeki çağrışımlardan ötürü belirsizliğini
koruyabilmektedir. Türkçede uzay belirtimine yer verildiğinde anlam sabitlenmektedir.
Ayrıca uzay sözcüğü, Türkçede fiilden isim yapan -y eki olmadığından yanlış türetilmiş
bir sözcük olarak görülebilmektedir (Ayverdi, 2010, s. 1292). Ancak matematikte uzay
belirtimi yerleşmiştir. Çeviride ayrıca daha yeni olan bir sözcüğe yer verilmektedir:
uzam. Bu farklı adlandırmalar okurun konuyu takip etmesini zorlaştırmaktadır.
Tekrarlar
Metindilbilimi açısından bakıldığında sözcük tekrarları bir metin üretiminde
kullanılan araçlardan biridir. Sözcük tekrarlarıyla bir metin yapılandırılabilmekte ve
anlamsal bir bütünlük oluşturulabilmektedir. Yukarıdaki örnekte sözcük tekrarı
yapılmadığı için anlamsal bütünlüğün (bağdaşıklığın) zarar gördüğü ortaya çıkarılmıştır.
Özellikle alan dilinde bir kavramı ifade etmek için sürekli tek bir belirtimin tercih
edilmesi önemli bir yaklaşım olmaktadır. Bu tutum alan yazınında ve terimbilimde
Edebî Metinlerde Kullanılan Alan Dili Ögelerinin Çevirisi
hedeflenen bir durumdur. Bir kavramın tek bir belirtimle ifade edilmesi (ve tersine de o
belirtimin bir tek o kavramı ifade etmesi) terimbilimde bire bir kavram-belirtim ilişkisi
olarak adlandırılır (TSE TS 1198-1 ISO 1087/1, 2003, m. 3.4.22). Alan yazında farklı
ifade seçenekleri ya da çeşitlilik aranmamakta ve istenmemektedir. Ancak alan yazında
da eşanlamlılar kullanılmaktadır.
Almanca biçem kılavuzlarında, bir yazıyı kaleme alırken sözcük tekrarından
kaçınma, hatta tını tekrarından bile kaçınılması öğütlenmektedir. Sözcük tekrarları
özensizlik olarak kabul edilmektedir ve bunlar ancak söz sanatı olarak kullanıldıklarında
kabul görmektedir. “Sözcük tekrarı her zaman yasaklanan bir özensizlik değildir.
Sözcük tekrarı sık sık bilinçli bir sanatsal araç olmaktadır: Şair ağırlık verdiği sözcüğü
tekrar eder.” “Heute findet in der Stadt ein Ball statt.”, örneğindeki gibi tesadüfen
meydana gelen ses benzeşmeleri de aynı şekilde rahatsız edici olarak algılanmaktadır
(Reiners, 1994, s.27-28).13
İstenmeyen ses tekrarlarını önlemek için örneğin
Mittagessen essen yerine zu Mittag essen ifadesi yeğlenmelidir ve bu, biçem
bakımından daha güzel bir ifade şekli olarak değerlendirilmektedir. Türkçede yemek
yemek ya da oyun oynamak tekdüze bir biçem olarak algılanmamaktadır. Almancada
olduğu gibi Türkçede de gereksiz sözcük kullanımı hatalı kullanım olarak kabul
edilmektedir. (Örnek: Gelebilme imkanım vardı.) Ancak Türkçede bir anlatımı
pekiştirmek veya vurgulamak için tekrarın apayrı bir yeri vardır, bu konudaki çeşitlilik
ikilemelerde görülmektedir.
Aşağıdaki örnekler, tekdüze bir anlatıyla okuyucunun sıkılmaması için, söz
konusu alan sözcüğü de olsa, sözcük tekrarından kaçınmak için eşanlamlı ifade
biçimlerine yer verildiğini göstermektedir:
10
Leider, sagte er, löschte die Kerzen, ging zum Teleskop und richtete es auf die
nebelverhangene Oberfläche des Jupiter. […] Das Fernrohr schenkte er bald darauf
Professor Pfaff, und sie zogen nach Göttingen. (Kehlmann, 2005, s.153)
11
Mit der Sternwarte werde es so bald nichts, sagte er beim Abendessen zu Johanna. Noch
immer beobachte er den Himmel von seinem Wohnzimmer aus, das sei doch kein Zustand!
Er habe ein Angebot aus Göttingen. Dort wolle man ebenfalls ein Observatorium bauen,
es sei nicht weit, er könnte von dort jede Woche seine Mutter besuchen. (Kehlmann, 2005,
s. 152)
Almancada alan kavramlarını ifade eden yabancı kökenli belirtimler olsa da
Almanca belirtimler de türetil(ebil)diğinden tekrarın önüne geçmek için olanak
sağlanmış olmaktadır. Böylece gök cisimlerini gözetlemede yararlanılan aygıtı ifade
etmek için hem Teleskop hem Fernrohr belirtimleri eşanlamlı olarak
kullanılabilmektedir. Yazar Teleskop belirtimine sekiz kez, Fernrohr belirtimine ise on
kez yer vermiştir. Örnek 11’deki kavramı dile getirmek için ağırlıklı olarak (yedi kere)
Almanca kökenli belirtim kullanılmıştır, Observatorium daha az, sadece üç kere tercih
edilmiştir. Örneklere ilişkin Türkçeye çeviriler incelendiğinde her iki kavramın birer
belirtimle ifade edildiği görülmektedir: teleskop ve gözlemevi.
10
11
Ne yazık ki, dedi Gauss, mumları söndürdü, teleskopun yanına gitti ve onu Jüpiter’in
sisle kaplı yüzeyine çevirdi. […] Çok geçmeden teleskopu Profesör Pfaff’a armağan etti
ve Göttingen’e taşındılar. (Kehlmann, 2009, s. 127)
Bu gidişle gözlemevi işinden bir şey çıkmayacak, dedi akşam yemeğinde Johanna’ya.
Hâlâ gökyüzünü oturma odamdan gözlemliyorum, bu böyle devam edemez!
Göttingen’den teklif aldım. Orada da bir gözlemevi kurulmak isteniyor, uzak değil,
Edebî Metinlerde Kullanılan Alan Dili Ögelerinin Çevirisi
oradan her hafta annemi ziyarete gidebilirim. (Kehlmann, 2009a, s.126)
Türkçede teleskobun eşanlamlısı olmadığından örnek 10’da çevirmenin bu belirtimi
kullanmaktan başka bir çaresi yoktur. Bir terimde bir kavramın bir belirtimle
adlandırılması terimbilimde istenen bir durumdur.
Fernrohr14
Teleskop
teleskop
Gök cisimlerini ve olaylarını bilimsel olarak gözlemlemek için gerekli aletlerle
donatılmış bir yapıyı dile getirilebilmek için kullanım sıklığı farklı da olsa Türkçede üç
eşanlamlı belirtim mevcuttur:
Sternwarte
Observatorium
gözlemevi (Türk Dil Kurumu, 2005, s. 796) gözlem evi (Ayverdi,
2010, s. 943)
rasathâne (Ayverdi, 2010, s. 1015)
rasathane (TDK, 2005, s. 796)
observatuvar (TDK, 2005, s. 1487), observatuar (Ayverdi, 2010, s.
943)
Çevirmen diğer seçenekleri kullanma gereği duymamıştır ve tekrardan
kaçınmamıştır. Bu seçim, Türkçede tekrardan uzak durma konusunda baskının
Almancadaki gibi ağır olmamasından kaynaklanmış olabilir. Hatta Türkçede anlatıma
zenginlik katan, temelinde tekrar yatan değişik yapıda ikilemeler 15 mevcuttur.
Farklı karşılıklarda dikkat çeken bir husus her bir belirtimin iki yazım şekline
sahip olmasıdır. Bu eşanlamlı sözcükler Türkçenin hangi dillerin etkisi altında olduğunu
da yansıtmaktadır. Eskiden Arapça ve Farsçanın etkisi daha belirginken sonra Fransızca
bu dillerin yerini almıştır. Dilde özleştirme akımıyla Türkçe sözcükler türetip
önerilmiştir. Günümüzde, bilgi akışının çeviri yoluyla çokça geçer dil (lingua franca)
olan İngilizceden gerçekleştirildiğinden bu dilin etkisinin ağır bastığı söylenebilir. Bir
sözcüğün seçimi bu değişimleri çağrıştırabilmektedir. Böylece bir kavramı ifade
ederken sıkıcılığı engellemek için farklı kökenli belirtimlerden yararlanmak, örneğin
sözcük ve kelime belirtimlerini aynı metin içerisinde kullanmak, Türkçe metin
üretiminde biçemde tutarsızlık olarak algılanabilmektedir. Bu durumda çevirmenin
tercihini erek dildeki normlardan yana yaptığı düşünülebilir.
Komik Unsurlar
Edebiyat eleştirmeni İjoma Mangold Dünyanın Ölçümü’nü Süddeutsche
Zeitung’da yılın en komik romanı olarak değerlendirmiştir. Birçok eleştirmen ve okur
romanın komikliği konusunda hemfikirdir. Ciddi konular okuru kuramlara boğmadan
eğlenceli bir şekilde anlatılmaktadır. Almanca kitap tanıtımlarında yumuşak bir
alaydan, dâhice bir şakadan (Lüdke, 2005), esprili ciddiyetten (Catani, 2009, s. 198’de
aktarıldığı gibi) söz edilmektedir. Bu romanın güldüren unsurlarının amacı sadece
eğlendirmek değildir ve bunlar eğlencenin ötesinde eleştirinin yolunu açarlar ve edebî
yorumlara zemin hazırlar. Bu komik unsurlar, espri (fıkra), satir ve alay bakımından ele
alınarak Catani tarafından irdelenmiştir (2009, s. 198-215).
Komik anlar sadece Gauss’un tuhaf kişiliğini ortaya koymamaktadır, bu anlar
aynı zamanda onun dâhi figür olarak işlenmesini hazırlamaktadır. Gauss, çevresinde
entelektüel olarak kendinden düşük seviyede olan insanlara uyum sağlamaya çabalarken
kendini komik duruma düşürmektedir:
Edebî Metinlerde Kullanılan Alan Dili Ögelerinin Çevirisi
Karşılaştığı onca insan içinde en aptal olanları öğrencileriydi. O kadar yavaş konuşuyordu
ki, cümlenin sonuna gelmeden başını unutmuş oluyordu. Hiçbir işe yaramıyordu. Zor
konuları ele almayıp temel bilgilerde kalıyordu. Anlamıyorlardı. İçinden ağlamak
geliyordu. Ahmakların, bir yabancı dil gibi öğrenilebilecek bir dili olup olmadığını kendi
kendine sordu. İki eliyle birden hareketler yapıyor, ağzını gösteriyor ve karşısında sağırdilsizler varmış gibi sesleri aşırı yüksek çıkarıyordu. (Kehlmann, 2009a, s. 128)
Bazen komik anları dile getirmek için alan sözcüklerine başvurulmuştur.
Gauss’un dehası onu sıra dışı bir figür yapmaktadır, örneğin bir balon yolcuğu sırasında
heyecanını dizginlemek için asal sayıları sayar:
12
Betest du?
Nein, flüsterte Gauß, er zähle die Primzahlen, das mache er immer so, wenn er nervös sei.
(Kehlmann, 2005, s. 65)
12
Dua mı ediyorsun?
Hayır, diye fısıldadı Gauss, asal sayıları sayıyorum, gergin olduğumda hep böyle yaparım.
(Kehlmann, 2009a, s. 55)
Örnekte anlatılan davranış biçimi ne Gauss’un çevresindeki roman figürlerinin ne de
okurların tecrübe ettikleri bir şeydir. Onlar heyecanlarını yatıştırmak amacıyla böyle bir
yöntemi uygulamaya kalkışmayacaklarından bunu komik bulmaktadırlar. Buradaki
komiklik Gauss’un dehasına işaret etmektedir. Bu örnekteki Primzahlen terimi çeviride
asal sayılar olarak karşılık bulmuş ve çeviride espri korunabilmiştir.
Kehlmann Die Vermessung der Welt’de, Reiners’ın biçem kılavuzunda uzak
durulmasınu tavsiye ettiği bir şeyi (1963, s. 167, 168) yapmıştır: Tüm roman boyunca
konuşmalarda okunması biraz sıkıntı yaratan dolaylı anlatımı tercih etmiştir. Hatta
Kehlmann bu romanı dolaylı anlatım fikri olmaksızın yazamayacağını ifade etmiştir.
Olaylara ve kişilere bir tarihçi gibi yaklaşmak yazarın aklına dolaylı anlatımı getirmiştir
ve romandaki anlatım, birden bire çıldıran bir uzman tarihçinin yazısını andırmalıydı
(Lovenberg, 2006, s. 41). Yazar, dolaylı anlatımın görünürde bir nesnel ortam
oluşturduğunu, bu nesnel ortamla çelişen içeriklerin yarattığı gerilimi keyifli bulduğunu
dile getirmiştir (Krumphuber, 2013). Örnek 12’de ve bütün roman boyunca
korunamayan bir özellik ise Almancada Konjunktiv I yapısıyla gerçekleştirilen dolaylı
anlatımın, Türkçede bu işlevi aynı şekilde yerine getiren bir yapı bulunmadığından
Türkçeye aktarılamamasıdır.
Almancada dolaylı konuşmalarda dedi (örnek 12’de fısıldadı) gibi konuşmayı
belirten sözcükler yer aldıysa, bu dolaylı konuşmalar Türkçeye çevirisinde de konuşma
olarak algılanabilmektedir. Bu tür cümlelerin bazıları dolaylı bazıları da tırnak işareti ya
da konuşma çizgisi konmadan dolaysız konuşma olarak çevrilmiştir.
Örnek 13’te Gauss’un meslektaşı Weberle nasıl çene çaldıkları anlatılmaktadır:
13
13
So plauderten sie häufig. Weber saß drüben in der Stadtmitte im physikalischen Kabinett
vor einer zweiten Spule mit einer ebensolchen Nadel. Mit Induktionsgeräten sandten sie
zu verabredeten Zeiten Signale hin und her. Etwas ähnliches hatte Gauß vor Jahren mit
Eugen und den Heliotropen versucht, aber der Junge hatte sich das diadische Alphabet
nicht merken können. (Kehlmann, 2005, s. 281)
Sık sık böyle çene çalıyorlardı. Weber şehrin ortasındaki fiziksel odada, tıpkı böyle
iğnesi olan ikinci bir bobinin karşısında oturuyordu. Endüksiyon aletleriyle,
kararlaştırılmış zamanlarda sağa sola sinyaller gönderiyorlardı. Benzer bir şeyi Gauss
yıllar önce Eugen ve helyotroplarla denemişti, ama oğlan diyadik alfabeyi aklında
Edebî Metinlerde Kullanılan Alan Dili Ögelerinin Çevirisi
tutamamıştı. (Kehlmann, 2009a, s. 238)
Gauss ve Weber oturduğu fizik salonunda hizmetlerindeki endüksiyon aletiyle
birbirlerine sinyal göndererek haberleşmektedirler. 16 Gauss benzer bir şeyi oğlu Eugenle
birlikte helyotroplarla denemiştir ve yaptıkları deneyin başarısız sonucundan
hayıflanmaktadır. Çünkü Eugen, romandaki diğer figürlerin ve büyük bir ihtimalle
okurların da ne olduğunu bilmedikleri bir alfabeyi, yani diyadik alfabeyi, aklında
tutamamıştır. Catani; Plessner ve Iser’e dayanarak, bu tür güldürü anlarının, okurun
Gauss’a olan üstünlüğünden kaynaklanmadığını, kişinin bir durumun bilişsel ve
duygusal olarak üstesinden gelememesine verdiği tepki olarak açıklamaktadır. (2009, s.
201-202). Buradaki gülme kişinin üstünlük karşısında hissettiği acizlikten
kaynaklanmaktadır.
Kehlmann, romanın ikinci başkişisi olan Humboldt’u, Don Kişot ile
Hindenburg’un bir melezleştirmesi olarak betimlemektedir. Onun niyeti tipik Almanı
ortaya çıkarmaktır, hem Alman büyüklüğünü hem de gülünçlüğünü. Bu tuhaflıkların
belirginleştirilmesi için Humboldt’a, ona hiç mi hiç benzemeyen muhtemelen gerçekte
ilgi çekici de olmayan Fransız botanikçi Aimé Bonpland eşlik eder, oysa gerçekte
Carlos Montufar Humboldt’un seyahatlerine daha uzun süre katılmıştır. Carlos’u
romana dahil etmek, anlatım kurgusuna ters düşmektedir, Kehlmann Alman
özelliklerini ortaya çıkarmak için Fransızı tercih etmiştir. Humboldt ile Bonpland, aynı
Don Kişot ile Sanço Panza, Holmes ile Watson gibi birbiriyle sürekli kavga eden
ayrılmaz bir çift gibidir (Kehlmann, 2009b, s. 15,16).
14
14
Die Stadt Washington befand sich im Aufbau. […] Der Regierungssitz, gerade
fertiggestellt und noch nicht zu Ende gestrichen, war ein klassizistischer Kuppelbau,
umgeben von Säulen. Er freue sich, sagte Humboldt, als sie aus der Kutsche stiegen,
einmal wieder ein Zeugnis für den Einfluß des großen Winckelmann zu sehen! […] Am
nächsten Tag hatte er, trotz seiner Kopfschmerzen, eine lange Unterredung im elliptisch
geformten Arbeitszimmer des Präsidenten. (Kehlmann, 2005, s. 211-213)
Washington kenti yeniden yapılanma halindeydi. […] Yeni bitirilmiş ve badanası henüz
tamamlanmamış olan hükümet binası, sütunlarla çevrili klasist bir kubbeli yapıydı. Yine
büyük Winckelmann’ın etkisini kanıtlayan bir şey gördüğüme sevindim, dedi Humboldt
faytondan inerlerken. […] Ertesi gün, başı ağrımasına karşın, başkanın oval biçimli
çalışma odasında uzun bir resmî görüşme yaptı. (Kehlmann, 2009a, s. 176-178)
Burada Humboldt’un Amerika Birleşik Devletleri başkanı Thomas Jefferson’u ziyareti
anlatılmaktadır. Bu ofis, Oval Office’i çağrıştırması için kaynak metinde geometriden
bir belirtim aracılıyla başkanın elips biçimli çalışma odası olarak betimlenmektedir.
Başkanın ziyaretçisi her yükseltiyi ölçen Latin Amerika’da karşısına çıkan yerli
kadınların kafalarında bulunan bitleri bile sayan titiz bir bilim insanı olarak
çizilmektedir ve bu çalışma odasını bir elips olarak algılamaktadır. Buradaki örtük
anlatım çeviride açık bir ifadeye dönüşmüştür. Diğer bir husus ise bu ofisin o tarihte
henüz inşa edilmemiş olmasıdır.17
Sonuç
Edebî metinlerde alan sözcükleri bir biçem aracı olarak işe koşulmaktadır.
İncelenen romanda alan sözcüklerinin işlevi tarihî ortamı hissettirmek, figürlerin
karakterini yansıtmak, alay etmek, komik anlar yaratmak gibi işlemleri yerine
Edebî Metinlerde Kullanılan Alan Dili Ögelerinin Çevirisi
getirmektedir. Birkaç alan sözcüğüyle bile edebî etki yaratılabilmektedir. Alana özgülük
daha çok münferit terimlere dayanmaktadır, romanda alan metni parçalarına
rastlanmamaktadır. Kurmaca bir metnin ağırlık verdiği husus, bir alan metninin
ölçütünde bilgisellik ve bilgi aktarımı değildir. Bu husustaki farklı yaklaşımlar (ölçütler)
ölçü birimlerinin çevirisinde kendini göstermektedir. Güncel bir alan yazında eski ölçü
birimleri kullanılmazdı, içinde önemli bilgiler barındıran eski bir alan metni
çevrilecekse uzunluklar hesaplanarak erek kültürün ölçü birimine dönüştürülürdü.
Uzunluk olarak bir Elle bir arşına eşit değildir. Edebî bir metinde bu eşitsizliğin bir
önemi yoktur çünkü alan sözcüklerine eski devirleri çağrıştırma görevi yüklenmiştir. Bir
alan metni okuru ile karşılaştırıldığında, edebiyat okuru için alana özgü bilgileri ya da
ilişkileri bilmek çok büyük bir zorunluluk değildir. Ancak çevirmen için durum
başkadır çünkü alana özgülük edebî yapıtta yerine getirdiği biçemsel işlevlerden dolayı
erek metne aktarılması gerekmektedir. Bu durumda şu sorular akla gelmektedir:
Edebiyat çevirmeni ne kadar alan bilgisine sahip olmalıdır? Çevirmen sözcüklerin alan
kavramlarını ifade ettiğini algılamazsa ne olmaktadır? Edebî bir metinde alan
sözcüklerinin çevirisinde hatalar nasıl değerlendirilmelidir?
Edebî metinler gücünü kurgu ve özgün edebî biçemden aldığı için bilginin
doğruluğu ve terimbilim açısından en doğru belirtimlere yer verilmesi konusunda alan
yazındaki titizlik beklenmeyebilir. İncelen kurmaca metni okurlar matematik, fizik,
jeodezi veya astronomi hakkında bilgiler edinmek için okumazlar.
Alan yazında ve edebiyatta sözcük tekrarı konusunda farklı yaklaşımlar geçerli
olmaktadır. Alan yazında bir kavramı tek ve aynı belirtimle karşılamak esastır.
Edebiyatta ise çeşitlilik aranmakta ve bunun için eşanlamlı sözcüklerden
yararlanılmaktadır. Eşanlamlık konusunda diller birbirinden farklı olanaklar
sunmaktadır. Almancada yabancı kökenli bir belirtimin yanı sıra bir de Almanca bir
belirtim olabilmektedir. Tekrardan kaçınma konusunda incelenen iki kavramdan birinin
Türkçede tek karşılığı, diğerinin de üç karşılığı bulunduğu tespit edilmiştir. Ancak
Türkçede çevirmen her iki durumda da sürekli aynı belirtime yer vermiştir. Çevirmen
var olan eşanlamlı alan sözcüklerinden yararlanmamıştır. Bu durum çevirmenin
tercihini etkileyen başka etkenlerin de varlığına işaret etmektedir. Türkçede ikilemelerin
anlatıya getirdiği zenginlik dikkate alındığında tekrar konusunda farklı bir yaklaşımdan
söz edilebilir. Bu durumda tekrarlar konusunda Almanca ve Türkçede az da olsa farklar
bulunabilmektedir.
Eşanlamlı alan sözcüklerinden birini seçeceğimizde Türkçenin farklı bir
özelliğiyle karşılaşmaktayız. Örneğin cisimleri büyük gösteren merceği ifade etmek için
Türkçede üç karşılık vardır: büyüteç, pertavsız ve lup. Almancada Lupe yerine birkaç
cümle sonra Vergrößerungsglas demek, sorunlu biçem olarak algılanmaz. Lup ve
pertavsız yüksek bir kullanım sıklığına sahip değildir. Pertavsız bunun dışında eskicil
bir sözcüğü anımsatır. Farsça kökenli sözcükleri tercih ederken bunların Osmanlıcayı,
yani eski dil kullanımını çağrıştıracağını da dikkate almak gerekmektedir. Bu
sözcüklerin her birine yer vermek, eski ve yeni dili birlikte kullanmak olarak
görüldüğünden tutarsız bir biçem olarak algılanıp eleştirilebilmektedir. Almancanın
tarihinde, Türkçeninkinde olduğu boyutta kırılmalar yaşanmadığından, anlatımda hem
Fernrohr hem Teleskop belirtimini kullanmak Türkçedeki gibi bir etki yaratmaz.
Edebî Metinlerde Kullanılan Alan Dili Ögelerinin Çevirisi
Çevirmenin Technik der Triangulation belirtimini, matematikçiler gibi
üçgenleştirme tekniği18 olarak ifade edeceğine üçgenleme tekniği olarak aktarması bir
romanda sorun yaratmamaktadır. Ancak gekrümmte Räume “sözcüğünün” ardında bir
alan kavramının yattığını fark etmeyip bunu ortak dildeki bir kavram olarak algılamak,
bu kavram yerine dolambaçlı yerler gibi bambaşka içeriklerin aktarılması sonucunu
doğurmuştur. Gauss’un, uzayın eğri (ya da kavisli / bükümlü) oluşu hakkında fikir
yürütmeleri ve bir sonuca varması, erek metinde kaynak metindeki gibi belirgin
değildir. Romanda, Gauss aklı fikri matematikte ve hesaplamalarda olan bir figür olarak
anlatılmaktadır. Bu bağlamda alan sözcüklerinin yüklendiği bir işlev bu karakteri
yansıtmaktır. Gauss figürünün matematikçi yönünün yansıtılmasında böylece küçük bir
aksaklık oluşmuştur. Edebî bir yapıtta alan bağlamından çıkarılan bir alan kavramını
tanımanın zorluğu görülmektedir. Dünyanın Ölçümü sırasında kavis, bükümlük ya da
eğrilik önemlidir, çünkü dünya düz bir alan değil, bir küredir. Çeviri hatalarına ilişkin
bir yaklaşıma göre, hatalar çevirinin amacının yerine getirilmesinde doğurdukları
olumsuz sonuçların önemine göre değerlendirilmelidir.
Kaynakça
Anderson, Mark M. (2008). Mathematische Geheimnisse bei Kehlmann. Heinz Ludwig Arnold
(Hg.) Daniel Kehlmann. Text & Kritik Zeitschrift für Literatur, Heft 177. München:
Richard Boorberg Verlag.
Ayverdi, İlhan (2010). Misalli Büyük Türkçe Sözlük. İstanbul: Kubbealtı.
Bestenliste im Jahr 2005 (2005). http://www.swr.de/swr2/literatur/bestenliste/rueckschau/-/id=43
95454/property=download/nid=4226222/1gapvqi/index.pdf (Erişim tarihi:16.03.2013)
Catani, Stephanie (2009). Formen und Funktionen des Witzes, der Satire und der Ironie in „Die
Vermessung der Welt“. Gunther Nickel (Hg.) Daniel Kehlmanns “Die Vermessung der
Welt”. Reinbek bei Hamburg: Rowohlt Verlag.
Demirel, Hüseyin ve Üstün, Aydın (2013). Matematiksel Jeodezi. http://atlas.selcuk.edu.tr/1205
528/jeodezi2012.pdf (Erişim tarihi: 15.04.2013)
Fluck, Hans-Rüdiger (1976). Fachsprachen. 4. Aufl. 1991. Tübingen: Francke Verlag.
Gasser, Markus (2008). Daniel Kehlmanns unheimliche Kunst. Heinz Ludwig Arnold (Hg.): Text
+ Kritik – Zeitschrift für Literatur. 1,177. München: Boorberg Verlag.
Gaußsche Krümmung (30.03.2013). http://de.wikipedia.org/wiki/Gau%C3%9Fsche_Kr%C3%
BCmmung (Erişim tarihi: 15.04.2013)
http://de.wikipedia.org/wiki/Die_Vermessung_der_Welt (Erişim tarihi: 16.03.2013)
http://de.wikipedia.org/wiki/Die_Vermessung_der_Welt#cite_note-1 (Erişim tarihi: 01.02.2013)
http://tr.wikipedia.org/wiki/Takvim,_saat_ve_%C3%B6l%C3%A7%C3%BClerde_de%C4%9Fi
% C5%9Fiklik (Erişim tarihi: 18.02.2013)
http://www.kehlmann.com/inhalt11.html (Erişim tarihi: 02.04.2013)
http://www.tekniktest.com/Gaz-Olcum-Cihazlari,LA_177-2.html#labels=177-2
19.04.2013)
(Erişim
tarihi:
Kehlmann, Daniel (2006). Die Vermessung der Welt. Reinbek bei Hamburg: Rowohlt Verlag.
Edebî Metinlerde Kullanılan Alan Dili Ögelerinin Çevirisi
Kehlmann, Daniel (2007). Diese sehr ernsten Scherze. Poetikvorlesungen. Göttingen: Wallstein
Verlag.
Kehlmann, Daniel (2009a). Dünyanın Ölçümü. Çeviri: Ayça Sabuncuoğlu. İstanbul: Can
Yayınları.
Kehlmann, Daniel (2009b). Wo ist Carlos Montufar? Gunther Nickel (Hg.) Daniel Kehlmanns
“Die Vermessung der Welt”. Reinbek bei Hamburg: Rowohlt Verlag.
Krausser, Helmut (2008). Ich und Kehlmann. Und „Mahlers Zeit“. Heinz Ludwig Arnold (Hg.):
Text + Kritik – Zeitschrift für Literatur. 1,177. München: Boorberg Verlag.
Krumphuber, Pamela (t.y.). Eine Form der Neurose. http://www.buecher.at/show_content2.
php?s2id=99 (Erişim tarihi: 02.03.2013)
Lovenberg, Felicitas von (2006). Ich wollte schreiben wie ein verrückt gewordener Historiker.
Ein Gespräch mit Daniel Kehlmann über unseren Nationalcharakter, das Altern, den
Erfolg und das zunehmende Chaos in der modernen Welt. Frankfurter Allgemeine Zeitung
09.02.2006, s. 41.
Lüdke, Martin (2005). Doppelleben, einmal anders. Der neue Roman von Daniel Kehlmann über
Carl Friedrich Gauß und Alexander von Humboldt. Frankfurter Rundschau 28.09.2005.
http://www.fr-online.de/literatur/doppelleben--einmal-anders,1472266,3209018.html
(Erişim tarihi: 23.04.2013)
Nickel, Gunther (Hg.) (2009). Daniel Kehlmanns “Die Vermessung der Welt”. Materialien,
Dokumente und Interpretationen. Reinbek bei Hamburg: Rowohlt Verlag.
Oort, Frans (2009). Measuring the World. Book Review. Notices of the American Mathematical
Society 55 [6]: 681-684. http://www.ams.org/notices/200806/tx080600681p.pdf (Erişim
tarihi: 01.02.2013)
Reiners, Ludwig (1963). Stilfibel. Der sichere Weg zum guten Deutsch. 28. Aufl. 1994. München:
Beck Verlag.
Sowinski, Bernhard (1991). Deutsche Stilistik. Frankfurt am Main: Fischer Verlag.
The Oval Office (t.y.). http://www.whitehouse.gov/about/oval-office (Erişim tarihi: 09.05.2013)
Trapp, Wolfgang (1998). Kleines Handbuch der Maße, Zahlen, Gewichte und der Zeitrechnung.
Stuttgart: Reclam Verlag.
TSE Türk Standardı, TS 1198-1 ISO 1087 – Terminoloji Çalışması – Terimler ve Tarifler /
Bölüm 1: Teori ve Uygulama, Şubat 2003.
Türk Dil Kurumu (2000). Matematik Terimleri Sözlüğü. Ankara: Bizim Büro Basımevi.
Türk Dil Kurumu (2005). Türkçe Sözlük. Ankara: 4. Akşam Sanat Okulu Matbaası.
Wahrig, Gerhard (1991). Deutsches Wörterbuch. Gütersloh / München: Bertelsmann Lexikon
Verlag.
Yücel, Fethi Yücel (1963). Pratik Matematik. Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s.15.
1
http://www.kehlmann.com/inhalt11.html (Erişim tarihi: 02.04.2013)
http://de.wikipedia.org/wiki/Die_Vermessung_der_Welt#cite_note-1
3
Bu alıntının çevirisini kendim yaptım.
4
Bu alıntının çevirisini kendim yaptım.
5
Bu alıntının çevirisini kendim yaptım.
6
Romandan (Kehlmann, 2005 ve 2009a) alıntılanan koyu yazılı vurgular araştırmacıya aittir.
2
Edebî Metinlerde Kullanılan Alan Dili Ögelerinin Çevirisi
7
Bkz. http://tr.wikipedia.org/wiki/Takvim,_saat_ve_%C3%B6l%C3%A7%C3%BClerde_de%C4%9Fi%
C5%9Fiklik (Erişim tarihi: 18.02.2013)
8
Bu alıntının çevirisini kendim yaptım.
9
http://www.tekniktest.com/Gaz-Olcum-Cihazlari,LA_177-2.html#labels=177-2
10
Bu belirtimin tam şekli gerade Linie’dir.
11
Demirel / Üstün, 2013, s. 38.
12
Gaußsche Krümmung (Erişim tarihi: 15.04.2013)
13
Sowinski’ye göre, Almancanın (ve başka dillerin) en önemli metin kuralları arasında aynı dilsel ifadenin
(sözcük, cümle, yapı) birbirine yakın cümlelerde olabildiğince tekrar edilmemesi yer almaktadır. (1991, s. 54).
14
Bu ve sonraki örnekteki koyu yazılı belirtimler kaynak metinde ve çeviride tercih edilen belirtimlerdir.
15
Gel gelelim, rengarenk, güle güle, kara mara değişik yapıda ikilemelere örnek verilebilir.
16
Kehlmann romanını kaleme alırken o zamanki teknolojik olanaklarla böyle bir haberleşmenin teknik olarak
gerçekleşemeyeceğini Gauss’un çalıştığı gözlemevini ziyaretinde tespit etmiştir. (Kehlmann, 2009b, s. 12).
17
Oval ofis 1909 yılında başkan William Howard Taft tarafından yaptırılmıştır. Bkz. The Oval Office (Erişim
tarihi: 09.05.2013) Tarihî bilgilerle uyuşmazlıklara Oort değinmektedir (2009).
18
Bu belirtim hakkındaki bilgiyi Prof. Dr. Rıza Ertürk’ten edindim. Kendisine matematik konusundaki
yardımlarından ötürü teşekkür ediyorum.

Benzer belgeler