Bildiri Özleri Kitapçığı

Transkript

Bildiri Özleri Kitapçığı
1 11. PALEONTOLOJİ-STRATİGRAFİ ÇALIŞTAYI DÜZENLEME KURULU ÜYELERİ
SEFER ÖRÇEN (BAŞKAN)
YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ, MİMARLIK-MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ, JEOLOJİ MÜH. BÖLÜMÜ,
VAN
E-MAİL : [email protected]
NAZİRE ÖZGEN ERDEM (2. BAŞKAN)
CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ, MİMARLIK-MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ, JEOLOJİ MÜH. BÖLÜMÜ,
SİVAS,
E-MAİL:
YEŞİM İSLAMOĞLU (SEKRETERYA)
MTA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, TABİAT TARİHİ MÜZESİ, ANKARA
E-MAIL : [email protected]
[email protected], [email protected]
HAYRETTİN SANCAY
TPAO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, ARAŞTIRMA DAIRESI BAŞKANLIĞI, ANKARA
E-MAİL:
AYŞE GÜZEL
TPAO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, ARAŞTIRMA DAIRESI BAŞKANLIĞI, ANKARA
E-MAİL:
GONCA NALCIOĞLU
MTA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, JEOLOJİ ETÜTLERİ DAİRE BAŞKANLIĞI, ANKARA
E-MAIL : [email protected]
2 Çankiri-Çorum havzasında Baluchitherium kazıları ve jeolojik çalışmaların Türkiye
Omurgalılar Paleontolojisine katkısı
Sevket Sen
CR2P-CNRS, Muséum National d’Histoire Naturelle, Paris, France, [email protected]
Türkiye’de
yapılan
omurgalılar
paleontolojisini
Memeliler
paleontolojisine
indirgeyebiliriz. Zira diğer omurgalı hayvanlar (balıklar, kurbağagiller, sürüngenler ve kuşlar)
üzerine çalışmalar çoğu yabancıların eseri birkaç yayından öteye gitmez. Memeli
paleontolojisi çalışmaları 1970’lerden itibaren yeni bir döneme girdi. Daha önce birkaç
paleontolog,
jeologların
bulduğu
birkaç
lokalitedeki
fosilleri
yalnız
çalışarak
değerlendirirlerdi. 1970’li yıllardan itibaren ekip halinde sistemli araştırmalar ve kazılar
başlatıldı. Yine o yıllarda Türkiye memeli fosilleri üzerine yayın sayısı 50’yi gezmezken,
sonraki yıllarda yayın sayısında devamlı bir artış oldu. Eski yayınların çoğu Türkçe
yazılırken, 1970’lerden itibaren yayınlar yabancı dillerde yazılmaya ve yabancı dergilerde de
yayınlanmaya başladı. Şu son iki yıla bakılırsa, en az beş ekip Türkiye’nin çeşitli yerlerinde
sistemli kazılar yapmakta ve memeli fosilleri toplamaktadır.
Çankırı-Çorum havzasında MTA-Paris Müzesi ekibi 2006 yılında Oligosen yaşlı
Kızılırmak formasyonunda prospeksiyon ve kazılara başladı. Bu çalışma 2010 yazına kadar
her yıl bir aya yakın bir arazi çalışması ile devam etti. Bulunan 10 kadar fosil lokalitesinden
üçünde dev gergedan Baluchitherium’un fosillerine bolca raslandı. Bu üç lokalitede sistemli
kazılar yapılarak bu dev gergedan iskeletinin hemen hemen bütün kemiklerinden en az bir
örnek, bazı iskelet bölümleri için ise farklı yaş ve cinsiyette olan fertlere ait birçok kemik
örneği bulundu ve çıkarıldı. Tüm malzeme MTA Tabiat Tarihi Müzesi’nde şu an temizleme
ve onarım safhasındadır. Bu buluntunun bilimsel önemi büyüktür. Asya’nın çeşitli ülkelerinde
bilinen Baluchitherium’un Anadolu’da bulunması, o devirde Anadolu’nun Asya ile bağlantılı
olduğunu, benzer ortam koşullarına sahip olduğunu ve Paraceratheriinae alt ailesinin yatay
dağılımının Mogolistan’dan Anadolu’ya kadar uzandığını gösterir. Diğer taraftan bu görkemli
dev gergedan (omuz yüksekliği 5-6 m, uzunlugu 7-8 m, ağırlığı 15-20 ton, bir başka değişle
3 kara üzerinde yaşamış en büyük memeli) restore edildikten sonra MTA Tabiat Tarihi
Müzesi’nde iskelet halinde monte edilip sergilenecektir. Türkiye’de dinozor bulma olasılığı
çok az, ama Çankiri-Çorum havzasında bulunan Baluchitherium’un bir dev dinozor kadar ilgi
çekeceği şüphesiz. Paleontoloji çalışmaları yanı sıra, uzman jeologlar tarafından bölgenin
ayrıntılı jeolojik haritası yapıldı, jeolojik üniteler ayırt edildi, bunların oluşum ortamları ve
tektonizması ayrıntılı olarak incelendi.
Dev gergedan fosilleri yanısıra, küçük boyutlu iki başka tür gergedan, çifttoynaklılar,
etoburlar, tavşangiller ve kemiricilere ait birçok fosil aynı veya yakın fosil yataklarında
bulundu. Fosil yataklarının çoğu az derin bataklık veya taşkın ovası çökelleri içinde
oluşmuştur. Baluchitherium ve diğer memelileri içeren katmanların yaşını tayin etmek için
paleontoloji verileriyle yetinilmedi. Birçok kesit manyetostratigrafi yapmak için örneklendi ve
analiz edildi. Elde edilen manyetik yön ardalanmaları Yer manyetizması zaman cetveli ile
denkleştirilerek hem tortul istiflere, hem de içerdikleri memeli fosil lokalitelerine ayrıntılı
yaşlar verildi. Elde edilen yaşlar, incelenen bölgede Kızılırmak formasyonunun 29.5-25.5 Ma
sürecinde çökeldiğini ve Baluchitherium lokalitelerinin ise eskiden yeniye 28.4, 26.8 ve 26.2
Ma yaşında olduğunu gösterir.
Bu çalışmanın amaçlarından biri de MTA Tabiat Tarihi Müzesinde paleontolog veya
teknik işlerde çalışan personelin yetişmesine katkıda bulunmak. Zira bu projenin amacı
yalnızca bilimsel bilgi üretmek ve yayın yapmak değil, aynı zamanda toplanan örnek ve
verilerin bu müzede değerlendirilmesi, ve onları değerlendirecek kişilerin yetiştirilmesidir.
4 Anisiyen Tabanı İçin GSSP Önerisi: Kocaeli Yarımadası, Türkiye
Ali Murat KILIÇ
Balıkesir Üniversitesi MMF Jeoloji Mühendisliği Bölümü BALIKESİR
[email protected]
Kocaeli Yarımadası’nda sürekli bir istif şeklinde yer alan ve Paleozoyik temel üzerine karasal
çökellerle transgresif olarak gelen Triyas istifinin stratigrafisinin ortaya çıkarılması, makro ve
mikro canlı topluluklarının saptanması, bunların birbirleriyle deneştirilebilmesi ve farklı fosil
gruplarına ait biyozonların tespit edilebilmesi amacıyla bölgede çok sayıda araştırma
yapılmıştır.
Kocaeli Triyası’nın conodontları Gedik (1975) ve Kılıç (2004) tarafından incelenmiş olup çok
sayıda yeni cins ve tür tanımlanmıştır. Bölgeden elde edilen Gondolellid conodontların
ontojenik ve evrimsel gelişimleri incelendiğinde bu elementlerin genellikle bir gelişim
sürecinin devamı olduğu ve Paragondolellid formların Chiosellidlerden türediği ve
Metapolygnathidlere geçtiği görülür. Ayrıca bazı Gondolellid formların (Neo-, Para-)
Cratognathid elementlerden türediği yolundaki görüşlere ek olarak bu gelişim sürecinin ilk
basamağında Neostrachanognathid ve sonrasında da Cornudinid formların yer aldığı yine
bölgedeki kesiksiz istiften elde verilerden ortaya konulmuştur.
Gebze güneyinde yapılan incelemelerde Chiosella cinsinin ortaya çıkışı ve juvenil
Paragondollelid formlarla olan evrimsel ilişkisi açıkça görülür. Chiosella cinsinin ortaya
çıkışı ile belirlenen Olenekiyen-Anisiyen sınırının salt biyotstratigrafi değil ayrıca
manyetostratigrafi uzmanlarınca da detaylıca çalışılarak Anisiyen tabanı için GSSP önerisinde
bulunulması gerekmektedir. Bitniyen askatının da bu sınırın hemen doğusunda yer alıyor
oluşu yapılması gereken çalışmaların önemini daha da artırmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Olenekiyen, Anisiyen, Kocaeli
5 FOSİLLERDEN MOLEKÜLER BİYOLOJİYE
“Vücudun ve Vücut Planının Oluşumu”
Prof. Dr. Ali Demirsoy, Hacettepe Üniversitesi
Sunum iki önemli ana başlıktan oluşmuştur:
1. Canlılarda vücut ne zaman, niçin ve hangi nedenlerle ortaya çıktı?
2. Vücut planı hayvansal canlılarda neden benzerlik gösterir. Böyle bir benzerliğin kalıtsal
temeli nedir?
Dünyanın zaman ıskalası içinde vücut ve vücut planının değişiminde görülen değişiklikler.
Ediacaria Faunasının bulunuşu, bilim dünyasına getirdiği katkılar ve sonraki hayvansal
canlılarla olan ilişkileri.
VÜCUT OLUŞUMUNUN OLUŞMASINA KATKIDA BULUNAN TEMEL MOLEKÜLLER
İlkin canlı ve fosillerin bizdeki uzantılar. Vücut oluşurken hücre yüzeylerinde oluşan bağlantı
şekilleri ve bu bağlantı şekillerinin vücut oluşumuna katkısı.
Belirli moleküller neden jeolojik dönemlerin belirli evrelerinde ortaya çıktı? Daha önce niye
çıkmadı. Çıktıktan sonra canlılar dünyasında hangi değişikliklere neden oldu?
Hücreler arası iletişim ilişkileri ve vücut oluşumundaki önemi.
İLKİN VÜCUTLAR İLE OLAN İLİŞKİLER
Birhücreli canlılarda vücut oluşumuna eğilimler.
Av avcı ilişkisinin iri ve organize vücut oluşumuna katkısı.
Placazoa’nın ilkin ve ilkel vücut oluşumuna doğru ilk basamağı oluşturması.
Süngerlerle olan benzerliklerimiz.
Koanoflagellatların vücut oluşturma eğilimleri ve deneysel vücut oluşturma.
Kolajenlerin ortaya çıkışı ve vücut oluşumunu başlatması.
Fotosentezin ve ortaya çıkan serbest oksijenin biyokimyasal olaylarda ortaya çıkardığı devrimsel
ilerlemeler.
VÜCUT PLANININ EVRİMİ
Neden hayvansal özellikle karasal hayvansal canlılar benzer vücut planına sahiptir. Bunun
kökeni nereye dayanır.
Vücut planını denetleyen genlerin görünüşte çok farklı olan hayvanlarda (sinek, deniz şakayığı
ve insan) benzerliği nedir?
Embriyolojiden elde edilen kanıtlar vücut planının evrimleşmesine hangi katkıları sağlamıştır?
Haeckel, Baer ve Sepmanın bilimde devrim oluşturan buluş ve gözlemleri nelerdir?
Hox genlerinin bulunması biyoloji dünyasını nasıl etkilemiştir, evrim bilimine nasıl bir katkıda
bulunmuştur?
6 Isparta ve Gümüşhane (G ve KD Türkiye) Geç Triyas-Orta Jurasik Periyoduna Ait
Palinolojik Bulgular ve İklimsel Değerlendirmeler
Funda AKGÜN1, Mine Sezgül KAYSERİ-ÖZER1, İsmail İŞİNTEK1, Raif KANDEMİR2 &
Fuzuli YAĞMURLU3
([email protected]; [email protected]; [email protected];
[email protected] & [email protected])
1
Dokuz Eylül Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, 35160 Tınaztepe, Buca-İzmir-
Türkiye
2
Gümüşhane Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü, Gümüşhane-Türkiye
3
Süleyman Demirel Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, Isparta-Türkiye
Türkiye’de Geç Triyas-Orta Jurasik dönemine ait denizel tortullar oldukça yaygın
gözlenmesine karşın, özellikle kömür içerikli karasal tortullar az yayılım sunmaktadır. Bu
çalışmada, Isparta bölgesinde Çayır, Sorgun ve Köklü yaylalarında gözlenen kömür içerikli
karasal istiflerdeki kömür ve kil örneklerinden palinoflora, kireçtaşı örneklerinden foraminifer
faunası incelenmiştir. Resiyen foraminifer faunası Macroporella retica ve Parafavreina sp.,
ile birlikte bulunan Endoteba sp., Endotebanella sp., Textularia sp., Gandinella sp.,
Auloconus permodiscoides, Triadodiscus eomesozoicus, A. friedli, A. gr. sinuosus, A. cf.
tenuis, A. communis, Triasina hantkeni, Nodosariidae fosillerini içerir. Orta Liyas fosil
topluluğu Earlandia sp., Paleomayncina termieri, Labyrinthina sp., Orbitopsella cf.
primaeva, O. Praecursor, Mesoendothyra sp., Pseudocyclammina liasica, “Siphovalvulina”
sp., Thaumatoporella parvovesiculifera ve Palaeodasycladus mediterraneus’ten oluşur.
Palinoflorada ise Todisporites granulatus, Verrucosisporites cheneyi, Dictyotriletes sp.,
Matonisporites equiexinus, Dictyophyllidites spp., Todisporites minor, Coverrucosisporites
cameroni, Klukisporites psudoreticulatus, Ishyosporites sp., Dictyophyllites mortoni,
Concavissimisporites subgranulatus az bol, Corollina torosus bol ve C. meyeriana formu çok
bol olarak tanımlanmıştır. C. meyeriana formunun C. torosus formuna oranla daha yüksek
yüzdeli oluşu ve diğer spor ve polenlerin eşlik etmesi ve foraminifer formlarına dayanılarak
7 Çayır, Sorgun ve Köklü yaylalarında gözlenen kömür içerikli karasal ve denizel tortulların
Geç Triyas (Resiyen)-Erken Jurasik (orta Liyas) döneminde çökeldiği belirlenmiştir.
Son yıllarda, Triyas palinoflorasının günümüze benzer şekilde, enlem-boylam ve iklimsel
koşullara bağlı olarak değiştiği görüşü üzerine çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalarda,
Triyas dönemine ait Onslow ve Ipswich mikrofloraları tanımlanmıştır. Kuzeybatı Avustralya
ve kuzey Avrupa’da yaygın olarak gözlenen Onslow mikroflorasının, ılık-ılıman iklimi
yansıtan palinomorflardan oluştuğu belirtilmektedir. Ipswich mikroflorasının ise, serin-ılıman
iklim koşullarında yayılım gösteren bitkilerden oluştuğu ve Doğu Avustralya, Yeni Zelanda
ve Antartika’da geliştiği düşünülmektedir. Bu floralarda yer alan, C. meyeriana formunun
bolluğunun daha ılıman iklim koşullarını yansıttığı gözlenmektedir. Çayır, Sorgun ve Köklü
yaylalarından (Isparta) tanımlanan spor ve polenler, her iki mikrofloraya ait bitkilerin
varlığına işaret etmektedir. Bu birliktelik, kıyı yakını denizel koşulların varlığını
düşündürmektedir. Cheriolepidiaceae ailesine ait Corallina cinsinin bolluğu (Köklü %34,
Sorgun %60 ve Çayır %80) ve düşük topoğrafyadaki eğrelti ormanının varlığı Resiyen-orta
Liyas döneminde, ılık-yarı tropikal ve genel olarak kurak iklimsel koşulların varlığını
yansıtmaktadır.
Gümüşhane çevresinde Ammonitico Rosso fasiyesi üzerinde yer alan ve az yayılım
gösteren kömür içerikli karasal tortullardan derlenen örnekler palinolojik olarak çalışılmış ve
pteridophyt’lere ait sporlar (Cyathidites, Classopollis, Gleicheniidites, Dictyophyllidites,
Matonisporites) bol olarak tanımlanmıştır. Ginkgoales (Ginkgo) ve coniferler (Classopollis,
Protopinus, Callialasporites, Cerebropollenites, Podocarpidites) yaygın ve Cycadopites cinsi
formlar ise az bol olarak palinospektra içinde yer almaktadır. Gümüşhane çevresinden
derlenen kömür örneklerinden tanımlanan, yarı tropikal iklim koşullarını yansıtan
palinomorflara ve istifte gözlenen bentik foraminifer ve ammonitlere göre kömür içerikli
tortul istifin Liyas-Dogger (?Sinemuriyen-Bathoniyen) döneminde çökeldiği belirlenmiştir.
8 Neojen Dönemine Ait Yaprak Fosillerine Bağlı Paleoiklimsel ve Paleovejetasyonel
Yorumlamalar
Mine Sezgül KAYSERİ-ÖZER
([email protected])
Dokuz Eylül Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, 35160 Tınaztepe, Buca-İzmirTürkiye
Türkiye’de Neojen dönemine ait, yaprak fosilli birçok kömür havzası vardır ve bu
havzaların bazılarına ait yaprak fosilleri (Batı Anadolu’da, Manisa–Soma, Aydın–Şahinali,
İzmir–Akçaşehir–Tire bölgeleri ve Orta Anadolu’da Ankara–Beşkonak ve Güvem bölgeleri)
tanımlanmıştır. Bu çalışmada, güneybatı Anadolu’da Milas–Ören–Karacaağaç, Hüsamlar ve
Alakilise bölgelerinden geç Burdigaliyen-Langiyen dönemine ait yaprak fosilleri derlenmiş ve
tanımlanmıştır. Yaprak fosilleri temel alınarak bu bölgelere ait vejetasyon ve iklimsel
yorumlamalar gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, Milas–Ören–Karacaağaç, Hüsamlar, Alakilise,
Manisa–Soma, Aydın–Şahinali, İzmir–Akçaşehir–Tire ve Ankara–Beşkonak ve Güvem
alanlarına ait sayısal iklimsel değerlendirmeler, "Leaf Margin Analysis (LMA)”, "Climate
Leaf Analysis Multivariate Program(CLAMP)”, “Coexistence Approach (CA)” analiz
programları kullanılarak elde edilmiştir. Yaprak fosilleri temel alınarak elde edilen
Türkiye’ye ait bu iklimsel değerlendirmeler, Avrupa’ya ait iklimsel değerlendirmeler ile
karşılaştırılmıştır.
Ören–Karacaağaç ve Hüsamlar bölgelerinde, geç Burdigaliyen-Langiyen döneminde
çökelmiş kömür içerikli ve yaprak fosilli tortul istiften kömür ve kil örnekleri palinolojik
olarak incelenmiş ve bu bölgelere ait palinofloralar tanımlanmıştır. Mikroflora ve makroflora
temel alınarak elde edilen vejetasyon ve iklimsel bulgular birlikte değerlendirilerek, bölgenin
en ayrıntılı vejetasyon ve iklimsel özellikleri yorumlanmaya çalışılmıştır.
9 Yeni Bulgular Işığı Altında Afyon Yöresi Geç Miyosen Paleomemeli Lokaliteleri
Mayda, S., Kaya, T.1 ve Tan, A. 1
1
Ege Üniversitesi, Tabiat Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi, Bornova, TR–
35100,İzmir, (E-mail: [email protected] & [email protected])
Afyon-Sandıklı yöresinde geniş yayılım sunan Üst Miyosen karasal formasyonlarında yer
alan Geç Miyosen (Turoliyen) yaşlı fosil memeli lokaliteleri üzerine ilk çalışmalar ve bulgular
1969-1975 yılları arasında Alman araştırıcıların MTA jeologları ile birlikte Anadolu’da linyit
araştırmaları çerçevesinde yürüttükleri arazi çalışmaları sonucunda bulunmuştur. Bu
çalışmalarda, Sandıklı-Dinar karayolunun her iki yanında uzanan ve görece zengin Kınık,
Garkın ve Akın lokaliteleri bulunmuş ve ilk bulgular Tekkaya vd. (1972) tarafından
yayınlanmıştır. Bulunan fosillerin önemli bir kısmı zamanında yapılan anlaşmalar
çerçevesinde yurtdışındaki müzelere (özellikle Münih, Munster, Stuttgart ve Paris’e)
götürülmüş ve buradaki yabancı araştırmacılar tarafından sistematik çalışmaları yürütülmüştür
(Sickenberg vd., 1975;Schmidt-Kittler, 1976; Gaziry,1976; Bosscha-Erblink, 1978; Staesche
& Sondaar, 1979 ve Köhler,1987). Ancak, Afyon-Sandıklı yöresindeki memeli fosillerine
ilişkin son 20 yıl içerisinde yürütülmüş herhangi bir sistematik çalışma bulunmamaktadır
(Saraç, 2003).
2010 Yaz döneminde Tabiat Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi elemanları tarafından bu
çalışmanın konusunu oluşturan “Afyon ve çevresi Geç Miyosen paleomemeli lokalitelerinin
Stratigrafik Konumlarını Saptama” başlığı altında yürütülen projenin arazi çalışmasında,
Garkın ve Kınık lokalitelerinin konumları yeniden tespit edilmiş ve araziden yeni fosil
bulgular toplanmıştır.
Sandıklı-Kargın Köyünün 2,5 km doğusunda (K38 24 56.6 D30 18 59.6) yer alan Garkın
lokalitesinde yürütülen öncel çalışmalarda bulunan fosillerin faunal listesi aşağıda
sunulmuştur:
Takım
Aile / Alt
Cins
Tür
Referans
10 aile
Artiodacty
la
Artiodacty
la
Artiodacty
la
Artiodacty
la
Artiodacty
la
Artiodacty
la
Artiodacty
la
Artiodacty
la
Artiodacty
la
Artiodacty
la
Artiodacty
la
Artiodacty
la
Artiodacty
la
Artiodacty
la
Artiodacty
la
Carnivora
Carnivora
Suidae
Korynocho
erus
Microstony
x
Giraffidae
Palaeotrag
us
Suidae
Bovidae
Bovidae
Bovidae
Bovidae
Bovidae
Bovidae
Bovidae
Bovidae
Palaeoryx
Prostrepsic
eros
Urmiatheri
um
Sickenberg vd., 1975
Sickenberg vd., 1975
sp.
Sickenberg vd., 1975
sp.
Sickenberg vd., 1975
sp.
Köhler, 1987
Oioceros
Pseudotrag
us
Tragoporta
x
Tragoporta
x
wegneri
Köhler, 1987
parvidens
Köhler, 1987
amalthea
Köhler, 1987
gaudryi
Bovidae
Köhler, 1987
Palaeoreas
asiaticus
Bovidae
Köhler, 1987
Plesiaddax
Bovidae
Bovidae
Hyaenidae
Hyaenidae
Felidae
Percrocutida
e
Carnivora
Hyracoide
a
Perissodac
tyla
Perissodac
tyla
Perissodac
tyla
Sickenberg vd., 1975;
sp.
cf.
coelophry
s
lindermay
eri
Sickenberg vd., 1975
Carnivora
Carnivora
Palaeoreas
Sickenberg vd., 1975
sp.
Mustelidae
Pliohyracida
e
Rhinocerotid
ae
Rhinocerotid
ae
Rhinocerotid
ae
inundatus
sp. (Form
II)
Gazella
sp. (Form
III)
Gazella
Ictitherium robustum
hipparion
Thalassictis um
Paramacha
sp.
irodus
Adcrocuta
Promephiti
s
Pliohyrax
Ceratotheri
um
Chilotheriu
m
Chilotheriu
m
eximia
sp.
Köhler, 1987
Köhler, 1987
Sickenberg vd., 1975
Sickenberg vd., 1975; SchmidtKittler, 1976
Sickenberg vd., 1975; SchmidtKittler, 1976
Baudry, 1994
kruppi
Sickenberg vd., 1975
neumayri
Sickenberg vd., 1975
habereri
kowalevsk
ii
Sickenberg vd., 1975
11 Perissodac
tyla
Perissodac
tyla
Proboscid
ea
Rodentia
Staesche & Sondaar 1979
Equidae
Hipparion
sp.
Koufos & Vlachou,2005
Equidae
Gomphother
iidae
Muridae
Hipparion
dietrichi
Choeroloph
odon
pentelici
Byzantinia sp.
Gaziry, 1976
Sickenberg vd., 1975
Son çalışmalarımız neticesinde bu fosil lokalitesinde ilk defa tanımlanan taksonlar ise aşağıda
sunulmuştur:
Artiodacty
la
Artiodacty
la
Artiodacty
la
Artiodacty
la
Artiodacty
la
Giraffidae
Bovidae
Bovidae
Samotheriu
aff.neumayr
m
i
Palaeoryx
pallasi
Prostrepsice
ros
Bovidae
Gazella
Suidae
Microstonyx
cf.
rotundicorn
is
cf.capricor
nis
major
Garkın faunası gerek tür sayısı, gerekse birey sayısının bolluğu ile Afyon yöresinin en zengin
memeli bulgu yeridir. Yeni bulunan fauna elemanlarının Avrupa ve Asya’dan bilinen benzer
taksonlar ile karşılaştırılması ve biyostratigrafik yaş verilerine göre Garkın faunası Geç
Miyosen (Erken Turoliyen MN 11-12) yaştadır. Fauna elemanlarının özellikleri seyrek
ağaçlıklı savan-step biyotopunun varlığını yansıtır.
Anahtar Kelimeler: Geç Miyosen, Afyon-Sandıklı-Garkın, Paleomemeli, Fauna
12 ADANA HAVZASI KUZGUN FORMASYONU’NDA ORTA-GEÇ MİYOSEN’DE
GÖRECELİ DENİZ SUYU ISI DEĞİŞİMLERİ
Manolya SINACI (1), Vedia TOKER (2)
(1)
Ankara Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, 06100, Ankara,
Türkiye
(2)
Adıyaman Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 02040, Adıyaman, Türkiye
Adana Havzası Kuzgun formasyonunun Orta-Üst Miyosen’de göreceli deniz suyu ısı değişimi
bu çalışma ile belirlenmiştir. Üç ayrı kuyu logundaki bolluk ve yüzde değerleri hesaplanarak
grafiksel ısı değerlendirmeleri yapılmıştır. Isıya duyarlı nannoplankton türlerinden
Coccolithus pelagicus, Reticulofenestra gelida gibi türler ılıman-serin su göstergesi iken,
Calcidiscus leptoporus türü ile Discoaster ve Sphenolith türleri ılıman-sıcak su göstergesidir.
İlk kuyu verilerine göre Orta Miyosen döneminde ılıman-serin su formlarının toplam ortalama
bolluk oranı %83 civarında iken ılıman-sıcak su formlarının toplam ortalama bolluk oranı %4
civarındadır. Üst Miyosen döneminde ılıman-serin su formlarının fert bollukları %73’e
düşerken, ılıman-sıcak su formlarının fert bollukları %9’a çıkmıştır. İkinci kuyu verilerine
göre Üst Miyosen döneminde ılıman-serin su formlarının toplam ortalama bolluk oranı %69
civarında olmasına karşın ılıman-sıcak su formlarının toplam ortalama bolluk oranı %25
civarındadır. Üçüncü kuyu verilerine göre Orta Miyosen döneminde ılıman-serin su
formlarının toplam ortalama bolluk oranı %87 civarında, ılıman-sıcak su formlarının toplam
ortalama bolluk oranı ise %5 civarındadır. Üst Miyosen döneminde ılıman-serin su
formlarının fert bollukları %62’ye düşmüş, ılıman-sıcak su formlarının fert bollukları ise
%18’e yükselmiştir.
13 Kuzgun formasyonunda Orta Miyosen döneminde ılıman-serin su türleri toplam sayısı fazla
olduğundan deniz suyunun ılıman-serin olduğu, bu türlerin toplam sayısının azalmasından
ötürü Üst Miyosen döneminde su ısısının arttığı anlaşılmıştır.
Anahatar Kelimeler: Adana Havzası, Kuzgun formasyonu, Miyosen, Nannoplankton, kuyu
logu.
90
80
70
ılıman-serin;
O.Miy.; 85
60
ılıman-serin;
Ü.Miy.; 68
50
40
30
20
ılıman-sıcak;
O.Miy.; 4,5
ılıman-sıcak;
Ü.Miy.; 17,33
10
0
14 Bartın Bölgesi En Üst Maastrihtiyen-Selandiyen Foraminifer Biyostratigrafisi ve ilk
Paleoekolojik Veriler, Batı Karadeniz, Türkiye
Caner KAYA ÖZER a, 1, Vedia TOKER b
a
Bozok Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Divanlı Yolu, Yozgat, Türkiye
[email protected]
b
Adıyaman University, Fen Bilimleri Enstitüsü, Adıyaman, Turkey
[email protected]
ÖZET
Bu çalışmada, Bartın İli’nin KD’sunda bulunan ve derin deniz ortamında çökelen Akveren
Formasyonu’nda Üst Maastrihtiyen-Selandiyen planktonik foraminifer, nannoplankton
biyostratigrafisi yapılmış ve bölgeye ait ilk paleoekolojik veriler değerlendirilmiştir. Çalışma
alanında toplanan örneklerdeki nannoplanktonların tanımlanmasıyla, Üst Maastrihtiyen’de;
Micula murus Zonu, Daniyen’de; Markalius inversus Zonu, Cruciplacolithus tenuis Zonu,
Chiasmolithus danicus Zonu, Ellipsolithus macellus Zonu ve Selandiyen’de; Fasciculithus
tympaniformis Zonu belirlenmiştir. Planktonik foraminiferlerin tanımlanmasıyla Üst
Maastrihtiyen’de; Abathomphalus mayaroensis Zonu, Daniyen’de; Parvularugoglobigerina
eugubina Zonu, Parasubbotina pseudobulloides Zonu, Morozovella trinidadensis Zonu,
Praemurica uncinata Zonu, Selandiyen’de; Morozovella angulata Zonu ve Igorina pusilla
Zonu tanımlanmıştır.
Üst Maastrihtiyen’de planktonik foraminifer ve nannoplankton tür sayısının son derece bol ve
iyi korunmuş olduğu izlenmektedir. Ancak K/T sınırında Kretase’ye ait türlerin hemen hemen
hepsi yokolmuştur. Bu yokolan türler orta-düşük enlemlerde, tropikal ve subtropikal çevrelere
özgü olan büyük boyutlu, kompleks morfolojili, süslü kavkılı ve karenli türler olup sıcaklık,
besin, oksijen, tuzluluk ve çevresel değişimlere tolere olmayan planktonik foraminifer türleri
ile (Globotruncana, Globotruncanita, Globotruncanella, Abathomphalus, Planoglobulina,
Racemiguembelina) nannoplankton türleridir. K/T sınırında sadece küçük boyutlu, süssüz
kavkılı, ekolojik olarak hemen hemen her yerde yaşayabilen, kozmopolitan, sıcaklık, besin,
15 oksijen ve tuzluluk değişimlerine tolere olan planktonik foraminifer türleri (Heterohelix,
Pseudoguembelina) ile değişen deniz şartların uyum sağlayan nannoplankton türleri yaşamayı
başarmıştır.
Geç Maastrihtiyen nannoplankton topluluğunda en baskın tür Micula decussata olup, fert
sayılarındaki bolluk bölgede K/T sınırından hemen önce yüksek gerilimli çevresel koşulları
işaret etmektedir. Ayrıca Arkhangelskiella cymbiformis, Microrhabdulus decoratus gibi serin
su formlarının fert sayılarının, ılıman su formu olan Watznaueria barnesae’dan daha bol
olması, deniz suyunun daha serin özellikte olduğunu göstermektedir.
Alt Daniyen’de sınırdan yaşamayı başararak geçen az çeşitlilikteki ve bolluktaki türler
yanında, hem yeni planktonik foraminifer türleri hem de nannoplankton türleri ortaya
çıkmaya başlamıştır. Yeni planktonik foraminifer türleri küçük boyutlu, globüler localı ve
karensiz türlerdir. Nannoplankton türleri ise küçük boyutlu, kozmopolitan ve değişen deniz
şartlarına uyum sağlayan türlerdir. Alt Daniyen’de serin su ve ılıman su taksonları varlığı
denizin genelde çok serin olmadığını gösterirken, Üst Daniyen’de artan Coccolithus pelagicus
fert bollukları ile deniz ılımanlaşmaya başlamış ve planktonik foraminifer türlerinin boyutu
büyümüştür. Selandiyen’de ise deniz ılıman özelliktedir ve planktonik foraminifer türleri
atalarına göre daha büyük boyutta olup tür çeşitliliği artmış ve karenli türler daha fazla
egemen olmaya başlamıştır.
16 ALADAĞ BİRİMİNİN ÜST TURNEZİYEN ASKATI BOYUNCA
MİKROPALEONTOLOJİK ANALİZLERİ VE SEKANS STRATİGRAFİSİ
(ORTA TOROSLAR, TÜRKİYE)
Dinç, Aksel Tuğba
Adres……….???
Bu çalışmanın amacı, Hadim (Orta Toroslar) bölgesinde yer alan Aladağ Birliği’ne ait
Karbonifer karbonat çökelleri içinde bulunan Üst Turneziyen askatını, foraminifer
çeşitliliğine dayanarak araştırmak ve bu karbonat istifinin sekans stratigrafik evrimini
açıklayabilmek için metre ölçeğindeki devirselliğini çalışmaktır.
Bu çalışmada, kireçtaşı ve şeyller içeren 27.01 metrelik bir stratigrafik kesit ölçülmüş ve kesit
boyunca alınan 89 adet örnek çalışılmıştır. Mikropaleontoloji analizleri bentik foraminiferlere
dayanılarak yapılmıştır. Bentik foraminifer topluluklarına göre Üst Turneziyen’de, Ut1 Zonu
ve Ut2 Zonu olarak 2 adet biyozon ayırtlanmıştır. Ut1 Zonu, foraminifer faunasının ender
gözlemlendiği bir zon iken, Ut2 Zonu ise Üst Turneziyen foraminifer faunasının çeşitliliği ile
tanımlanmıştır.
Sekans stratigrafi çatısını oluşturabilmek ve çökelim ortamı değişimlerini ortaya koyabilmek
için mikrofasiyes çalışmaları yapılmıştır. Yedi adet mikrofasiyes tipi ayıklanmış ve bu
mikrofasiyeslerin üst üste depolanma şekline göre, A ve B olarak iki tane temel devir
tanımlanmıştır. Ölçülen kesit boyunca, yirmi beş adet yukarı doğru sığlaşan metre ölçekli
devir ve iki sekans sınırı belirlenmiştir. Biyolojik tepkinin, devirsellik üzerindeki etkilerini
ortaya
koyabilmek
için
bentik
foraminiferlerin
sayısal
analizleri
kullanılmıştır.
Foraminiferlerin deniz seviyesi değişimlerine çok duyarlı olmalarından dolayı, bentik
foraminiferlerin bolluğu sedimanter devirselliğe uyumlu tepki göstermektedir.
Evrensel bir sekans stratigrafi korrelasyonu uygulayabilmek için, bu çalışmadaki metre
ölçekli devirler ve sekans sınırları, Güney Çin ve Batı Avrupa platformları ve Moskova
Syneclise’ındakiler
ile
karşılaştırılmışlardır.
Erken
Turneziyen
transgresyonu,
Geç
17 Turneziyen boyunca göreceli deniz seviyesindeki büyük bir düşüşle takip edilmiştir. Ölçülen
kesitte tespit edilen iki sekans sınırı Geç Turneziyen’de tanınan iki global deniz seviyesi
düşüşüne karşılık gelmektedir. Bu deniz seviyesi değişimlerinin küresel etkileri, çalışılan ÜstTurneziyen karbonat istifinde teşhis edilmiştir.
Anahtar kelimeler: Turneziyen, Karbonifer, Karbonat platformu, Sekans stratigrafisi,
Toroslar, Foraminifer
MICROPALEONTOLOGICAL ANALYSIS AND SEQUENCE
STRATIGRAPHY THROUGH UPPER TOURNAISIAN SUBSTAGE
IN ALADAĞ UNIT (CENTRAL TAURIDES, TURKEY)
Dinç, Aksel Tuğba
Adres……….???
The purpose of this study is to investigate the Upper Tournaisian substage within the
Carboniferous carbonate deposits of the Aladağ Unit in the Hadim Region (Central Taurides)
based on foraminiferal diversity and to study the meter scale cyclicity in order to explain the
sequence stratigraphic evolution of the carbonate succession.
In this study, a 27.01 m thick stratigraphic section consisting of limestones and shales was
measured and 89 samples, collected along this section, were analyzed. Micropaleontological
analyses are based on benthic foraminifera. According to the benthic foraminiferal
assemblages, two biozones were identified as Zone Ut1 and Zone Ut2 within the Upper
Tournaisian. Zone Ut1 is characterized by a poor foraminiferal assemblage while the Zone
Ut2 consists of diverse Upper Tournaisian foraminiferal fauna.
In order to construct a sequence stratigraphic framework and appreciate depositional
environmental changes, microfacies studies were carried out. Seven microfacies types were
recognized and depending on the stacking patterns of these microfacies types, two
fundamental types of cycles, A and B, were identified. Through the measured section, twenty
18 five shallowing-upward meter scale cycles and two sequence boundaries were determined.
Quantitative analysis of benthic foraminifera was used to demonstrate the biological response
to cyclicity. Since foraminifers are very sensitive to sea level changes, the abundance of
benthic foraminifera displays a good response to sedimentary cyclicity.
In order to apply a worldwide sequence stratigraphic correlation, the sequence boundaries and
the meter scale cycles of this study were compared with those described in South China and
Western European platform and Moscow Syneclise. An Early Tournaisian transgression was
followed by a major fall in relative sea level during the Late Tournaisian. Two Sequence
boundaries recognized in the measured section correspond to global sea level falls in the Late
Tournaisian.
Keywords: Tournaisian, Carboniferous, Carbonate platform, Sequence stratigraphy, Taurides,
Foraminifera
19 Kampaniyen-Mastrihtiyen pelajik istiflerinin biyostratigrafisi: Malatya ve Hekimhan
havzalarından (Doğu Anadolu) ön bulgular
Bilal SARI1, Taner KORKMAZ1 ve Ayşegül YILDIZ2
1
Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, Tınaztepe
Yerleşkesi, Buca, İzmir.
2
Aksaray Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, Aksaray.
ÖZ
Malatya ve yakın çevresinde Kampaniyen-Mastrihtiyen yaşlı pelajik istifler Malatya,
Hekimhan ve Darende-Balaban alanlarında yüzlek verir. Bu çalışmada Malatya (Yeşilyurt) ve
Hekimhan alanlarından ölçülen stratigrafik kesitler tanıtılacak ve kesitlerden elde edilen ön
bulgular sunulacaktır.
Yeşilyurt alanında, tortul istif Permo-Karbonifer yaşlı Malatya Metamorfikleri üzerine oturur
ve alttan üste karasal kırıntılılar (Kırmızıgüney Fm.), rudistli, bentik foraminiferli neritik
kireçtaşları (İnekpınarı Fm.) ve planktonik foraminiferli, nannoplanktonlu pelajik kiltaşıçamurtaşı-marn ardalanmasından (Kapullu Fm.) oluşur. Bu çalışmanın konusunu oluşturan
Kapullu Fm., altta bulunan İnekpınarı Fm.’nu uyumlu ve geçişli bir dokanakla üstler. Çalışma
alanının genç tektonizmadan yoğun bir şekilde etkilenmiş bir alan olması nedeniyle birimler
çok sayıda fay tarafından kesilmişlerdir. Bu nedenle, Kapullu Fm.’nu alttan üste kateden tek
bir kesit hattı bulunamamış, faylar ve örtü ile sınırlandırılmış üç stratigrafik kesit ölçülmüştür.
Yeşilyurt’un yaklaşık 7 km GB’sinden ölçülen Atmalıdere ve Harıktaştepe ölçülü stratigrafi
kesitlerinde Kapullu Fm. baskın olarak yersel kumtaşı katmanlarının eşlik ettiği, açık gri-boz
renkli dayanımsız kiltaşı, çamurtaşı - dayanımlı marn ardalanmasından yapılıdır. İnekpınarı
20 Fm. ile olan dokanağa yakın kesimlerde daha bol olmak üzere istif içinde çeşitli düzeylerde
bölümsel bouma istifleri içeren kalkarenit-kalsirudit katmanları gözlenir.
Atmalıdere kesiti Kapullu Fm.’nun tabanına karşılık gelir ve 61 m. kalınlığındaki pelajik istif
boyunca 11 farklı inoseramidli düzey saptanmıştır. Harıktaştepe kesiti faylarla ayrılmış üç
bölümden oluşur. 95 m. kalınlığındaki istif litolojik olarak Atmalıdere kesitine benzerdir.
Ancak Atmalıdere kesitinden farklı olarak Harıktaştepe kesitinde inoseramidlerin yanında iz
fosiller ve ammonitler de saptanmıştır. Bu iki kesitten derlenen örneklerden yapılan ince
kesitlerde seyrek ortaç miktarda, yıkama örneklerinde ise genellikle bol planktonik
foraminifer gözlenmiştir. Aynı örneklerden nannoplanktonlar da elde edilmiştir. Yeşilyurt’un
yaklaşık 8 km GD’sinde ölçülen İttepe kesiti Kırmızıgüney Fm.’nun kırıntılıları üzerine
oturur ve olistostromal düzeylerin varlığı ile diğer iki kesitten farklılık sunar. 99 metre
kalınlığındaki istif mikrofosil ve makrofosillerin azlığı ile de diğer iki kesitten farklılık
gösterir. Yeşilyurt alanındaki üç kesitten ince kesit amaçlı 139 örnek, tane planktonik
foraminifer elde etmek amacıyla 197 örnek ve nannoplankton elde etmek amacıyla da 206
örnek derlenmiştir. Kapullu Fm. Eosen yaşlı karasal kırıntılılar (Zorban Fm.) tarafından
uyumsuz olarak üstlenir.
Hekimhan alanında, temeli oluşturan Geç Jura-Erken Kretase yaşlı karbonatlar (Yukarıselimli
Fm.) ve/veya Geç Kretase yaşlı ofiyolitler (Hekimhan Ofiyoliti) üzerinde uyumsuz olarak
oturan Üst Kretase istifleri birbirleriyle yanal ve düşey geçişler sunan çeşitli litolojilerden
yapılıdır ve farklı çalışmacılar tarafından çeşitli formasyon adları ile adlandırılmışlardır
(Hekimhan Fm.’nun Yığma, Çöreklik ve Kuşkaya üyeleri, Güzelyurt, Boyalıkdere,
Kösehasan ve Zorbehan formasyonları gibi). Kampaniyen-Mastrihtiyen istifleri Hekimhan’ın
4 km. D’sinde yer alan Dumlu Köyü’nün güneyinde açık olarak gözlenir. İstif tabanda kaba
çakıltaşları ile başlar ve üste doğru rudistli neritik kireçtaşlarına geçer. Bu çalışmanın
konusunu oluşturan pelajik istif, Yeşilyurt alanında olduğu gibi rudistli neritik kireçtaşlarını
uyumlu olarak üstler. 1107 m. kalınlığındaki pelajik istif tabanda kumtaşı arakatkılı seyrek
inoseramidli çamurtaşları ile başlar (187 m.), üste doğru, çamurtaşı ve kumtaşı arakatkılı
çakıltaşları (75 m.), orbitoidli kumtaşları (15 m.), üst bölümleri tümsel ve bölümsel bouma
istifleri içeren kumtaşı-çamurtaşı ardalanması (523 m.), marn arakatkılı çamurtaşı-kumtaşı
ardalanması (174 m.), bol iz fosilli, ammonit, ekinid ve bivalvia içeren karbonatlı çamurtaşı21 killi kireçtaşı ardalanması (127 m.) şeklinde devam eder. İstif 835nci metresinde 3 metre
kalınlığında altere olmuş bir tüfit düzeyi içerir. Hekimhan kesitinden ince kesit amaçlı 45
örnek, tane planktonik foraminifer elde etmek amacıyla 151 örnek ve nannoplankton elde
etmek amacıyla da 163 örnek derlenmiştir. Üst Kretase istifi, Paleosen yaşlı çamurtaşı-jips
ardalanması (Yağca Fm.) tarafından uyumsuz olarak üstlenir.
Bu çalışma 109Y035 nolu TÜBİTAK projesi tarafından desteklenmektedir.
22 Yahyalı (Kayseri) ve Tufanbeyli (Adana) Arasında Yer Alan Jura-Kretase Yaşlı
Sedimanter
Kayaların Stratigrafik Korelasyonu
Zeki Ünal YÜMÜN1
1Balıkesir Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü, Çağış Kampüsü,
TR-10266 Balıkesir, Turkey
[email protected]
Öz
Doğu toroslarda Yakyalı ilçesinin yaklaşık 80 km güneyinde yüzeyleyen sedimanter
kayalarının yaşı önceki çalışmalarda Jura-Kretase olarak belirtilmiştir. Önceki çalışmalarda
Köroğlutepesi kireçtaşı olarak adlandırılmış olan birim Tufanbeyli (Adana) doğusunda yer
alan Gümelek Tepe, Kayapınar köyü ve İğdebel köyü civarında yüzeylemektedir. Bu
lokasyonlarda yüzeyleyen sedimanter kayalarının foraminifer biyosıtratigrafisi ortaya
koyularak birbirleriyle karşılaştırılmıştır. Dede Dağında alınan ölçülü sıtratigrafik kesitte
Decussoloculina mirceai, Dictyoconus cayeuxi, Nummunoloculina heimi, Nezzazatinella
picardi, Nezazata simpleks, Orbitolina conica, Orbitolina (Conicorbitolina) gr. paenaconica,
Rumanoloculina robusta, Orbitolina sp., Quinqueloculina sp., foraminifer ve Actinoporella
podolica, Salpingoporella dinarica alg fosilleri bulunarak birimin yaşı Geç Jura (Malm)Erken Kretase (Albiyen) olarak bulunmuştur. Gümelek tepe ölçülü sıtratigrafik kesitinde
Kurnubia palastiniensis, Orbitolina taxana, Rumanoloculina robusta, Siphovalvulina
veriablis, Valvulina lugoni, Conicokurnibia sp., Orbitolina sp., Valvulina sp. foraminifer ve
Actinoporella podolica alg fosilleri elde edilerek birimin Orta-Geç Jura (Doger-Malm)- Erken
Kretase (Berriasiyen-Albiyen) yaşında olduğu saptanmıştır. İğdebelköyü ölçülü sıtratigrafik
kesitinde Kurnubia palastiniensis, Siphovalvulina veriablis, foraminifer ve Clypeina jurassica
alg fosilleri elde edilerek birimin Geç Jura (Malm) yaşında olduğu anlaşılmıştır. Kayapınar
Ölçülü kesitinde ise Cuneolina parva, Bolivinopsis sp., Decussoloculina mirceai,
Quinqueloculina
podlubiensis,
Kurnubia
palastiniensis,
Meyendorfina
batonica,
Nezzazatinella picardi, Nummunoloculina heimi, Orbitolina (Mesoorbitolina) texana,
Rumanoloculina robusta, Spiriloculina cretacea, Valvulina lugoni, Orbitolina sp.,
Glomospira sp., Glomospirella sp. Foraminifer fosilleri elde edilerek birimin Orta-Geç Jura
(Malm)-Erken Kretase (Albiyen) yaşında olduğu belirlenmiştir. Bu çalışmalara göre her iki
bölgede yüzeyleyen karbonatlar benzer yaşlara sahip olup,
23 tektonosıtratigrafik konumları nedeniyle istiflerin alt veya üst seviyelerinde eksiklikler
görülmektedir.
Anahtar Sözcükler: Doğu Toroslar, Dede Dağı, Jura, Alt Kretase, Sıtratigrafi, Foraminifer
Biostratigraphic Corelation of Jurassic-Cretaceous Age Sedinantery Rocks
Surfacing Between Yahyalı (Kayseri) and Tufanbeyli (Adana)
Zeki Ünal YÜMÜN
University of Balikesir, Dapartment of Geology Engineering, Çağış Campus,
TR- TR-10266 Balıkesir, Turkey
[email protected]
Abstract
At Eastern Taurid , the age of sedimantery rocks, outcroping at about 80 km soutgh of
Yahyali (Kayseri) had been defined as Jurassic-Cretaceous age in previous studies. The unit
wich had been named as Köroğlutepesi Limestones in previous studies, outcroping also
eastern Tufanbeyli (Adana) at Gümelek Hill, arround Kayapınar and İğdebel villages.
Foraminiferal biostratigraphy of the sedimantery rocks surfacing at these locationes, hase
been defined and compared with.
At Dededağı measured stratigraphic columnar section, Decussoloculina mirceai, Dictyoconus
cayeuxi, Nummunoloculina heimi, Nezzazatinella picardi, Nezazata simpleks, Orbitolina
conica,
Orbitolina (Conicorbitolina) gr. paenaconica, Rumanoloculina robusta, Orbitolina sp.,
Quinqueloculina sp., foraminifera and Actinoporella podolica, Salpingoporella dinarica
algea fossils
has been found and according these fossiles age of unite has been described as Late Juassic
(Malm)Early Cretaceous (Albian).İn Gümelektepe measured stratigraphic columnar section,
Kurnubia
palastiniensis, Orbitolina taxana, Rumanoloculina robusta, Siphovalvulina veriablis,
Valvulina
lugoni, Conicokurnibia sp., Orbitolina sp., Valvulina sp foraminifera and Actinoporella
podolica algea
24 fossilles find. And according these fossiles age of unite has been described as Middle -Late
Juassic
(Dogger-Malm)-Early
Cretaceous
(Albian).
Kurnubia
palastiniensis,
Siphovalvulina
veriablis,
foraminifera and Clypeina jurassica algea fossiles has been found at İğdebelköyü measured
stratigraphic columnar section. Then The age of the unite described as Late Juassic (Malm)
According
these fossiles. At Kayapınar measured stratigraphic columnar section, Cuneolina parva,
Decussoloculina
mirceai,
Quinqueloculina
podlubiensis,
Kurnubia
palastiniensis,
Meyendorfina
batonica, Nezzazatinella picardi, Nummunoloculina heimi, Orbitolina (Mesoorbitolina)
texana,
Rumanoloculina robusta, Spiriloculina cretacea, Valvulina lugoni, Bolivinopsis sp.,
Orbitolina sp.,
Glomospira sp., Glomospirella sp. Foraminifera fossils has been determined. These fossiles
are given
age of unite as Middle-Late Juassic (Dogger-Malm)-Early Cretaceous (Albian).
According these studies, age of the each carbonate unites are simillar. But battom and top
levels of unites can’t apear from each tectonostratigrafhic position.
Key Words: Eastern Taurid, Dede Dağı, Jurassic, Early Cretaceous, Stratigraphy,
Foraminifera
25 Seyitgazi (Eskişehir) ve Tosya (Kastamonu) Alt Eosen birimlerinde yeni bir Soritid
(Foraminifer) cins ve türü: Cyclopertorbitolites tokerae
Nazire ÖZGEN-ERDEM
Cumhuriyet Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü 58140 Sivas
email: [email protected]
Özet
Seyitgazi yöresinin güneybatısında yüzlekler veren alt Eosen birimleri sığ denizel kireçtaşı,
killi-kumlu kireçtaşı ve marn litolojilerinden oluşur. Tosya kuzeybatısında ise alt Eosen
çoğunlukla sığ denizel kireçtaşları ile temsil olur. Bu birimlerde, porselen kalker kavkılı iri
bentik foraminiferler baskın formlardır. Özellikle alveolinid (Glomalveolina, Alveolina) ve
soritid (Orbitolites, Opertorbitolites) formlar zengin bir çeşitlilik sunar. Bu topluluk
içerisinde, yeni bir soritid foraminifer cins ve türü (Cyclopertorbitolites tokerae) saptanmıştır.
Cyclopertorbitolites tokerae, Seyitgazi yöresinde orta-İlerdiyen-alt Küiziyen çökellerinde,
Tosya yöresinde ise orta İlerdiyen’de gözlenmiştir. Yeni form; juvenil döneminde dörtgen
locacıklı, düzenli annüler localarının varlığı ve kavkının her iki tarafındaki porselen laminası
ile karakteristiktir.
26 AKÇADAĞ BÖLGESİ (B MALATYA)
OLİGO-MİYOSEN ÇÖKELLERİNİN BENTİK FORAMİNİFERLERE DAYALI
MİKROPALEONTOLOJİK İNCELENMESİ VE BİYOSTRATİGRAFİSİ
Fatma GEDİK
MTA Genel Müdürlüğü, Jeoloji Etütleri Dairesi Başkanlığı,
e-mail: [email protected]
ÖZ
Bu çalışma ile, Doğu Toroslar’da Malatya ilinin batısındaki Akçadağ ilçesi civarında geniş
alanlarda yüzeyleyen Oligo-Miyosen yaşlı birimlerin iri bentik foraminiferlere dayalı
biyostratigrafisinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Bu amaçla, stratigrafik ve paleontolojik
incelemeler yapmak üzere seçilen dört lokasyondaki ölçülü stratigrafik kesitte sistematik
örnek alımı gerçekleştirilmiştir. Alınan toplam 182 adet sert kayaç örneğinden elde edilen
bentik foraminiferler tanımlanarak bölgedeki sığ / çok sığ denizel çökellerde Oligosen’e ait
SBZ 21-22 (Rupeliyen-Erken Şattiyen), SBZ-23 (Geç Şattiyen) ile Burdigaliyen’e ait SBZ-25
olmak üzere toplam üç biyozon saptanmıştır. İstifte stratigrafik olarak Şattiyen ile
Burdigaliyen yaşlı birimler arasındaki marnlarda tespit edilen planktonik foraminifer ve
nannoplankton topluluğu olasılıkla Akitaniyen yaşına işaret etmektedir. Saptanan bentik
foraminifer taksonlarının biyostratigrafik konumlarına dayanarak bölgede Oligosen-Miyosen
geçişi belgelenmiştir.
Paleontolojik incelemeler sonucu Soritidae, Planorbulinidae, Peneroplidae, Austrotrillinidae,
Alveolinidae, Lepidocyclinidae, Miogypsinidae, Rotaliidae ve Nummulitidae familyalarına ait
toplam 18 cins 31 tür tanımlanmıştır. İlk defa bu çalışma ile Miogypsinidae familyasına ait bir
cins (Postmiogypsinella intermedia n. gen. n. sp.) ve bir tür (Miogypsinella akcadagensis
(Gedik ve Sirel), Planorbulinidae familyasına ait üç tür (Neoplanorbulinella ? minuta n. sp.,
N. ? malatyaensis n. sp., N. ? conica n. sp.) olmak üzere 1 yeni cins ve 5 yeni tür
tanımlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Bentik foraminifer, Oligosen, Miyosen, Biyostratigrafi, Malatya.
27 JEOPARKLAR VE PALEONTOLOJİ
Prof. Dr. Hülya İnaner1,2
1
2
JEMİRKO Jeolojik Mirası Koruma Derneği, PK 10, 06100 Maltepe Ankara
Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü 35160
Buca İzmir [email protected]
Dünya’da ve Avrupa’da jeoparklar büyük bir hızla yayılmaktadır. 2000 yılında Avrupa’da
kurulan Avrupa Jeopark Ağına (http://www.europeangeoparks.org) üye
15 ülkede 37 adet
jeopark kurulmuştur yenileri de sırada beklemektedir. Dünyada ise Küresel Geopark Ağında
(http://www.worldgeopark.org ) Çin’de 20, Brezilya, Malaysiya, İran ve Avusturalya’da birer
adet jeopark bulunmaktadır. Tüm Jeoparklar jeolojik koruma, eğitim ve jeoturizm açısından
çok önemli görevler yapmaktadırlar. Jeolojik miras ve jeositlerin yerinde korunması
günümüzde büyük önem kazanmıştır. Müzelerde korunan pek çok jeolojik açıdan önemli
fosil, mineral ve jeolojik yapılar bulunmaktadır. Hem korumak hem de halkın kullanımına
jeoparkları açmak yöre halkına iş ve gelir sağlamak günümüzde giderek önem kazanmaktadır.
Farkındalık yaratmak ise en önemli hedeflerden biridir.
Jeopark nedir? Jeopark, sınırları belirlenmiş sürdürülebilir gelişmeye uygun ekonomik
gelişmeye gerçek katkı sağlayacak bir Avrupa programı tarafından desteklenen, çok özel
jeolojik miras özellikleri taşıyan bir alandır. Bir jeopark bilimsel kalitesi, enderliği, estetik
görünüşü veya eğitimsel değeri açısından önemli olan belirli sayıdaki jeolojik sitleri
bulundurmalıdır. Bir Jeopark jeolojik miras ve jeoturizm ile ilişkili olarak bulunduğu bölgenin
ekonomik gelişmesinde aktif rol oynamalıdır. Bir jeopark bölgede yaşayanların yaşam
koşullarını ve çevresini etkileyerek yörede doğrudan etkili olmalıdır. Amaç burada
yaşayanlara yörenin miras değerlerini anlatarak bu değerlere sahip çıkmalarını sağlamaktır.
Bir jeopark jeolojik mirası koruma yöntemlerinin arttırılması ve denenmesi ile gelişir. Bir
jeopark daha fazla gelişmek ve işbirliği için Avrupa Jeopark İletişim ağı içinde çalışmalıdır.
Kısaca jeopark, büyük bir jeolojik mirasa sahip, yörede yaşayanlarla işbiriği içinde Jeoturizmi
gelişen, konu ile ilgili iletişim ağı içinde deneyimlerin paylaşıldığı, bir alandır. Sonuç olarak
jeopark aynı veya farklı türden jeolojik miras veya jeositlerin toploca bulunduğu, yaya gezme
mesafesinden küçük olmayan, ziyarete açık, idaresi kurulmuş özel doğal koruma alanlarıdır
(http://www.jemirko.org.tr).
28 Aşağıda listesi verilen Avrupa Jeopark Ağında yeralan jeoparklar içinde paleontolojik açıdan
önemli olan, Reserve Geologique de Haute-Provence, Vulkaneifel Geopark, Petrified Forest
of Lesvos, Parque Cultural del Maestrazgo, Swabian Alb Geopark, Hateg Country Dinosaurs
Geopark gibi jeoparklar ve Küresel Jeopark Ağında bulunan jeoparklarda paleontolojik açıdan
incelenecektir. Paleontoloji ve jeopark ilişkisi araştırılacaktır.
NO
İSİM
ÜLKE
1
Reserve Geologique de Haute-Provence
FRANSA
2
Vulkaneifel Geopark
ALMANYA
3
Petrified Forest of Lesvos
YUNANİSTAN
4
Parque Cultural del Maestrazgo
İSPANYA
5
Psiloritis Natural Park
YUNANİSTAN
6
Geo and Naturepark TERRA.vita
ALMANYA
7
Copper Coast Geopark
İRLANDA
8
Marble Arch Caves European Geopark
İRLANDA
9
Parco delle Madonie
İTALYA
11
Nature Park Eisenwurzen
AVUSTURYA
12
Bergstrasse-Odenwald Geopark
ALMANYA
13
North Pennines A.O.N.B. European Geopark
İNGİLTERE
15
North West Highlands Geopark
İNGİLTERE
16
Swabian Alb Geopark
ALMANYA
17
Geopark Harz . Braunschweiger Land Ostfalen
ALMANYA
18
Hateg Country Dinosaurs Geopark
ROMANYA
19
Parco Del Beigua
İTALYA
20
Fforest Fawr Geopark
İNGİLTERE
21
Bohemian Paradise
ÇEK CUMHURİYETİ
22
Cabo de Gata - Nijar Natural Park
ANDALUCIA, İSPANYA
23
Naturtejo Geopark
PORTEKİZ
24
Subbeticas Geopark
ANDALUCIA, İSPANYA
25
Sobrarbe Geopark
ARAGON, İSPANYA
26
Gea Norvegica Geopark
NORVEÇ
27
Papuk Geopark
HIRVATİSTAN
28
Geological, Mining Park of Sardinia
İTALYA
29
Lochaber Geopark
İSKOÇYA-İNGİLTERE
30
English Riviera Geopark
İNGİLTERE
31
Parco Naturale Adamello Brenta
İTALYA
32
GeoMôn GeoPark
WALES - İNGİLTERE
33
Arouca Geopark
PORTEKİZ
34
Chelmos - Vouraikos Geopark
YUNANİSTAN
35
Geopark Shetland
İSKOÇYA-İNGİLTERE
36
Magma Geopark
NORVEÇ
37
Novohrad - Nogad Geopark
MACARİSTAN-SLOVAKYA
29 Hateg Dinazor Jeoparkı
İsmail Aydın Aras* Sefer Örçen*
*YYU, Jeoloji Bölümü Van
Hateg basenin’de yer alan Hateg Dinazor Jeopark’ı Orta Karpatlar ile Güney Karpatlar
arasındadır. Piemont terasları (dağ eteği terasları) ile çevrili basende çok sayıda buzul gölleri
vardır. Paleolitik, Roma ve Orta çağ’a ait tarihsel kalıntı ve eserler bulunan bölgede çok
sayıda “cüce dinazor” fosilleri bulunmuştur. Kretase’de yaşamış bu hayvanlara ait iskelet
kalıntıları göl ve akarsu çökelleri içinde bulunmuş etçil ve otçul dinazorlara aittir. Bu fosiller
en eski dinazor fosilleridir. Yörede ayrıca “Hatzegyopteryx” denilen en büyük uçan sürüngen
fosilleride bulunmuştur. Jeopark alanları içinde bu tarihsel ve jeolojik miras kalıntıları
koruyarak bölgede turizmi desteklemek ve toplumu bu konularda bilinçlendirmek ve eğitmek
olan “Heteg Dinazor Jeopark” ı ülkemiz için örnek teşkil edecek başarılı bir uygulamadır.
30 Türkiye’de bugün nasıl Paleontoloji yapılır? Kanun, eğitim ve anlayış
Şevket Şen
CR2P-CNRS, Muséum National d’Histoire Naturelle, Paris, France, [email protected]
Paleontoloji bir taraftan Yerbilimleri, diğer taraftan Yaşam Bilimleri içinde bir bilim
dalıdır. Jeolojik çağlarda yaşamış tek hücreli canlılardan dinozorlara ve insanlara kadar bütün
organizmaların zaman ve mekan içinde çeşitliliğini ve dağılımını, evrimini, yaşam-ortam
ilişkilerini, vb. inceler ve yaşam şekilllerinin tarihini ortaya koyar. Bu nedenle, jeolojik
çağlarda yaşamış canlıların kalıntıları veya izleri olan fosiller, herşeyden önce bilimsel
araştırma amacıyla aranır ve toplanır. Paleontologlar için fosillerin estetik ve ticari değeri
önemli değildir. Hatta çoğu paleontolog fosil ticaretine tamamen karşıdırlar.
Türkiye’de fosillerin aranması, kazılması ve kullanılmasi 2863 sayılı ve 23/7/1983 tarihli
« Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu » ile kontrol altına alınmıştır. Bu kanuna göre
(Madde 23) « Her çeşit hayvan ve bitki fosilleri » korunması gerekli kültür ve tabiat varlıkları
arasına alınmış, arkeolojik eserlerle (örneğin heykel, tablet, takı, eski para…) aynı düzeye
konularak « eski eser » olarak nitelendirilmiştir. Bu kanuna göre, arkeolojik eserler için
olduğu gibi, fosil aramak, toplamak ve kazı yapmak için de Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan
izin almak gerekir. « Bilimsel ve mali yeterliği Kültür ve Turizm Bakanlığınca takdir ve kabul
olunan Türk ve yabancı heyet ve kurumlara araştırma izni, Kültür ve Turizm Bakanlığı
tarafından; sondaj ve kazı yapma izni Kültür ve Turizm Bakanlığının teklifi üzerine, Bakanlar
Kurulu kararı ile verilir ». Izin almak için Kültür ve Turizm Bakanlığına zamanında ayrıntılı
bir proje (projenin amaçları ve süresi, proje yöneticisi ve ekip elemanlarının özgeçmişleri,
projenin bütçesi ve kaynakları, vb.) ile başvurmak gerekir. Kabul edilen projelere Eski Eserler
ve Müzeler Genel Müdürlüğü uzmanlarından bir veya birkaç temsilci gözlemci olarak katılır.
Bu
kanunda
öngörülen
şartlar,
paleontoloji
araştırmalarına
büyük
zorluklar
yaratmaktadır. Zira izin alma süresinin uzun oluşu, proje oluşturmak ve kanunun gerektirdiği
31 miktarda bütçe elde etmenin zorlukları ve kanunu uygulayan komisyonların paleontoloji
bilgisinden yoksun olmaları nedeniyle Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan paleontoloji
araştırmaları için izin almak ancak zengin ekipler veya o bakanlıkta girdisi olan kişiler için
mümkündür. Diğer taraftan bu kanunun mantığı bugünkü paleontoloji bilimi ile
bağdaşmaktan da uzaktır. Zira arazide çalışan her jeolog tortul kayaçların ortamını ve yaşını
bilmek için fosil arar. Stratigraf ve paleontologlar fosil olmadan işlerini yapamazlar.
Paleontoloji çalışan her bilim adamı, gerektiğinde bir fosil lokalitesine tekrar giderek yeni
örnekler toplamak ihtiyacındadır. Ama bu kanunun gereksinimlerine uymak gerekirse bu
işlerin hiçbiri zamanında yapılamaz ve zamanında ilgili bakanlıktan izin alınamaz. Kısaca
söylemek gerekirse, 2863 kanun Paleontoloji araştırmaları için büyük bir engeldir.
Bir başka konu ise Türkiye üniversitelerinde paleontoloji eğitimi. Verilen paleontoloji
dersleri daha çok, bazen 100%, mikropaleontoloji ve omurgasızlar paleontolojisi ağırlıklı.
Omurgalılar da aynı şekilde bu derslere eklenmelidir. Üstelik öğretilen paleontoloji
çoğunlukla sistematik ve biyostratigrafi ağırlıklı olduğu için öğrencileri ilgilendirmek yerine
kaçırmaktadır. Paleontoloji eğitiminde evrim, doğal çeşitlilik, ortama uyum, ortam-canlı
ilişkileri, paleobiyocoğrafya ve paleoçevre konularına daha çok önem verilmesini ve fosil
topluluklarının yaşadıkları zaman ve ortamı temsil eden veriler olduğunun öğretilmesini
öneririm. Ancak bu şartlarda paleontologların yalnizca fosil tayin edip yaş veren kişiler
olmadığı ve paleontolojinin çok yönlü bir bilim dalı olduğu anlayışı yerbilimleri camiasında
yerleşebilir.
32 Ülkemizin Doğa Koruma Politikaları ve Fosillerin Korunması
İlke Örçen*, Sefer Örçen**
* Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Cemal Gürsel Bulvarı, 06590,
Cebeci, Ankara,
e-posta: [email protected]
**Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği
Bölümü, Zeve Kampüsü, 65080, Van, e-posta: [email protected]
Öz
Ülkemiz sahip olduğu doğal değerler açısından oldukça zengin durumda olmasına
rağmen, bu değerlerin korunması için etkin bir doğa koruma politikası geliştirememiştir.
Bugünkü konumuyla izlenen doğa koruma politikasının sahip olduğu karmaşık tüzel ve
kurumsal yapı bu alanların yönetiminde oldukça yetersiz durumdadır. Tüzel düzenlemelerde
ve koruma statülerindeki farklılıklarıyla çok sayıda alan tanımlanmıştır. Bu kaotik durum
içinde jeolojik mirasın korunmasına ilişkin yeni bir statü oluşturulması zorunluluk
göstermektedir, yapılacak geniş boyutlu değerlendirmeler ile bu karmaşık yapı içerisindeki
jeolojik mirasın yeri ayrıntılı bir şekilde ele alınmalıdır. Dünyamızın oluşumu ve ilk yaşamın
ortaya çıkışından günümüze kadar gelen canlıların gelişimi ve evrimini tanımlayan sayısız
örnekleri oluşturan fosiller, jeolojik miras içinde de önemli bir yere sahiptirler. Makro, mikro
ve omurgalı fosillerin yerinde korunarak ya da korumalı alan, müze ve merkezlerde özellikleri
bozulmadan sergilenmek üzere konumlandırılmaları bağlamında jeolojik miras içinde
kesinlikle korunma statüsünün açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Ülkemizin doğa
koruma politikalarının oluşturulması konusundaki çalışmalarda jeolojik mirasın anlamını en
iyi tanımlayan paleontolog ve yerbilimcilere de büyük görevler düşmektedir. Bu çalışmada
ülkemizin doğa koruma politikaları kısaca açıklanarak, jeolojik zamanların derinliklerinde en
büyük hazineyi oluşturan fosillerin,
jeolojik mirasın korunması temelinde doğa koruma
politikaları içerisindeki yeri tartışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: doğa koruma, alan koruma, jeolojik miras, fosiller, doğa koruma
politikası.
33 YASAL AÇIDAN DOĞAL ALANLARIN KORUNMASI
Ark.Selma Kaya
Tabiat Tarihi Müzesi, Eğitim ve Halkla İlişkiler Birim Yöneticisi
ÖZ
Ülkemizde kültür mirasının korunmasına ilişkin ilk yasal düzenleme 1951 yılında çıkarılan
5805 sayılı kanunla yapılmıştır. 1973 yılında çıkarılan 1710 sayılı yasayla sit kavramı
gündeme gelmiş, 1983 yılında çıkarılan 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Yasası ile tabiat varlıklarının korunması da gündeme gelmiştir.
2863 sayılı Yasada Doğal alanlar, tabiat varlıkları ve doğal sit alanı olmak üzere iki kısımda
değerlendirilmektedir. Yasada tabiat varlıklarının korunmasına ilişkin tanımlama, araştırma,
tespit, tescil, müzelere taşınma, yayım hakkına gibi konular tek tek ele alınmıştır.
Tespitlerde kıstas, tabiat varlıklarının ender bulunan, değişik özelliklere sahip olması, bilimsel
araştırma, jeolojik yapı, çevresel gözlemler, ekolojik gözlemler ve topoğrafik yapı olarak
belirlenmiştir.
Yasada korunması gerekli tabiat varlıklarının tanımlamasının ayrıntılı yapılmaması
uygulamalarda yetki karmaşasına neden olmaktadır. Bu konuda Kültür Bakanlığı ile
araştırmacı ve araştırmacı kurumlar arasında problemler yaşanmaktadır.
Koruma kurulları, tespit, tescil, işlemlerini 2863 sayılı yasa, buna bağlı yönetmelikler ve
Koruma Yüksek Kurulu’nun aldığı ilke kararları doğrultusunda yürütür. Koruma Yüksek
Kurulunun aldığı 05/11/1999 gün ve 659 sayılı ilke kararı doğrultusunda doğal sitlerin
koruma ve kullanma koşulları belirlenmiştir.
Yasa, yönetmelik ve ilke kararları doğrultusunda yapılan koruma yeterli olmamaktadır.
Nedeni: tespit aşamasında kurul müdürlüklerinde, karar alınırken kurul üyeleri arasında
jeolog, jeomorfolog, biyolog vb. gibi doğal sit niteliklerini tanımlayacak karar verecek doğa
ve yerbilimcisinin bulunmamasıdır. Doğal sitlerin kaldırılmasına ilişkin Kültür Bakalığına
açılan davalar da bu nedenle kaybedilmektedir.
Koruma, öncelikle eğitim ve bilinç meselesidir. Bu konuda eğitim kurumlarına yerel
idarelere, sivil toplum örgütlerine, basın ve yayın organlarına görevler düşmektedir.
34 ÇAĞDAŞ MÜZE OLMA YOLUNDA MTA TABİAT TARİHİ MÜZESİ YENİDEN AÇILIYOR
Doç. Dr. Yeşim İSLAMOĞLU*
*MTA Genel Müdürlüğü, Tabiat Tarihi Müzesi, 06520-Balgat-Ankara, Türkiye
[email protected], [email protected]
Gelişmiş ülkelerde DoğaTarihi Müzelerinin geçmişi en az üç dört yüzyıl öncesine dayanır. Çağdaş
müzecilik anlayışını benimsemiş kurumlar olarak bugün bu müzeler, kuruldukları döneme ait tarihi
mekanlarda varlıklarını toplumla bütünleşmiş olarak sürdürmektedirler. Doğaya ilişkin her çeşit
malzemenin barındırıldığı, bilimsel araştırmaların gerçekleştirildiği bu mekanlar, doğaya ilişkin canlı
ya da cansız her çeşit malzemenin nesiller boyu saklandığı, bunlardan uygun görülenlerin ilgi çekici
görsel, deneysel ve işitsel araçlarla sergilendiği; doğayı tanımaya ve anlamaya yönelik her düzeyde
eğitimin verildiği (sergiler, konferanslar, seminerler, belgesel filmler dahil), kültürel, sosyal ve
bilimsel iş birliklerinin yürütüldüğü “dinamik” ve “evrensel” kuruluşlardır.
MTA Tabiat Tarihi Müzesi 7. Şubat. 1968 yılında hizmete açılmıştır. Ülkemizde kurulmuş “ilk Tabiat
Tarihi Müzesi” olan MTA müzesi, zengin içeriği ve yüklendiği görevler açısından aynı zamanda
ülkemiz için örnek ve öncü bir kuruluş olma niteliğine de sahiptir. Müzenin malzemeleri çoğunlukla
ülkemizin hemen her bölgesinde MTA’nın gerçekleştirdiği yerbilimlerine ait çalışmalar sırasında
toplanan mineral, fosil ve kayaç örneklerinden oluşmaktadır. MTA’nın enstitütü olarak hizmet verdiği
1935’li yıllardan 1960’lı yıllara kadar geçen süre içinde toplanan bu malzemeler, başlangıçta müzenin
ilk kurulduğu bina olan ve 1966 yılında hizmete açılan Genel Müdürlük binası içinde, çeşitli dolap ve
camekânlar içinde saklanmaktaydı. İlerleyen zaman içerisinde, yeni bir mekana duyulan gereksinimle,
modern bir anlayışa göre yeni bir bina inşa edilmiş ve 2003 yılında müze materyalleri 10.000 m2
kullanım alanına sahip yeni mekanına taşınmıştır. 29.Ekim.2004 tarihinde resmi olarak açılan müze,
2005 Temmuz ayında inşaatındaki problemler nedeniyle ziyarete kapanmıştır. 2009-2010 yılları
arasında tümüyle tadilata giren müzemiz, 2010 yılı sonu itibarıyla yeniden bilime ve topluma hizmet
vermek üzere yeniden açılmaktadır.
Mevcut durumuyla yaklaşık 5000 örneğin sergilendiği ve
100.000 kadar örneğin ise depolarda saklandığı müzemizdeki malzemelerin sayısı her geçen gün daha
da artmaktadır.
Ulusal niteliğe sahip MTA müzesinin, yurtiçi ve yurtdışında tanınırlığının ve bilimsel düzeyinin daha
da arttırılması, ancak müzenin çağdaş müzecilik anlayışına uygun olarak fiziksel olarak yeniden
yapılandırılması, yeterli sayıda bilinçli ve eğitimli bir personele sahip olması ve görevlerini tam ve
düzgün olarak yapabilmesi ile mümkün olabilecektir.
35 Uygar ülkelerdeki Doğa Tarihi Müzeleriyle aynı misyonları üstlenmeyi hedefleyen Tabiat Tarihi
Müzesi, kendisini geliştirmek amacıyla yeni projeler üretmeyi, ulusal ve uluslar arası düzeylerde
bilimsel işbirliklerini geliştirmeyi, çeşitli yollarla (bilimsel çalışmalar, hibe, hediye ve satın alma gibi)
yeni örnekler kazanmayı, toplumun ilgisini çekebilecek önemli ve güncel konularda (deprem, iklim
değişikliği, çevre sorunları, tıbbi jeoloji gibi) sergi, konferans, belgesel film, broşür ve kitapçıklar
hazırlayarak yediden yetmişe her düzeyden insanı bilgilendirip eğitmeyi, koleksiyonlarındaki örnekleri
bilimsel ve eğitsel amaçlara uygun bir şekilde düzenleyerek bilimin hizmetine sunmayı, tüm bilgileri
dijital ortama aktarmayı, ürettiği ulusal/uluslar arası projeler kapsamında personelinin eğitimine
katkıda bulunmayı ve ziyaretçi sayısını arttırmayı önümüzdeki yıllar için performans hedefleri olarak
belirlemiştir.
Müzenin 2010 yılı itibarıyla mevcut projeleri;
“Çankırı-Çorum Havzasındaki En Büyük Kara
Memelisi Olan Baluchitherium’un ve Eşlik Eden Diğer Omurgalıların Araştırılması ve Bölgenin
Paleocoğrafyasının oluşturulması” projesi, “Proje Oluşturma ve Müze Ön Etütleri” projesi, bu proje
içinde yürütülen
"Geçmişten
“Geçmişten Günümüze Anadolu Madenciliği (Jeo-Arkeoloji)” alt projesidir.
Günümüze
Anadolu
Madenciliği
(Jeo-Arkeoloji)"
projesinin
amacı,
Türkiye
genelinde eski maden galerilerinin saptanması, ait oldukları dönemlerden kalma cüruf birikimlerinin
incelenmesi, tarihsel gelişimlerinin ortaya konulması, eski madenciliğe ait aletlerin sergilenmek üzere
müzeye kazandırılması, henüz ulaşılmamış olanlara da ulaşılarak Türkiye envanterlerinin
oluşturulmasıdır. “Çankırı-Çorum Havzasındaki En Büyük Kara Memelisi Olan Baluchitherium’un
Araştırılması ve Eşlik Eden Diğer Omurgalıların Bulgu Yerlerinin Araştırılması ve Bölgenin
Paleocoğrafyası” Projesinin amacı, Çankırı-Çorum havzasında yaşamış olan ve bilinen haliyle
dünyanın en büyük kara memelisi olarak kabul edilen Baluchitherium’un (Gergedangiller) müzeye
kazanılması ve bölgenin paleocoğrafyasının, stratigrafisinin ve paleofaunasının ortaya çıkarılmasıdır.
MTA Tabiat Tarihi ve Madencilik Müzesi, bugünkü mevcut durumuyla “Mineraloji-Petrografi
Birimi”, “Paleontoloji Birimi”, “Proje İzleme ve Değerlendirme Birimi” ve “Eğitim ve Halkla İlişkiler
Birimi” olmak üzere dört birimden oluşmaktadır. Önümüzdeki gün ve aylarda yeni birimlerin de
ilavesiyle büyüyüp, gelişmeyi ve uygun yasal düzenlemelerle bir araştırma kuruluşu-bilim merkezi
olarak hizmet etmeyi, bu sayede de okul öncesinden lisansüstü düzeye kadar eğitim vermeyi
hedeflemektedir.
36 Tabiat Tarihi Müzelerinde Eğitim Birimlerinin Önemi
Rukiye DİLLİ
MTA Tabiat Tarihi Müzesi, 06-520, Balgat/Ankara, Türkiye, [email protected]
Müzeler, 19.yy’ın ikinci yarısından itibaren pek çok alanda okul eğitimine destek
verebilecek yapılanmaya önem verir hale gelmiştir. Müzeler okulların öğrenme yaşantılarının
zenginleşmesine katkıda bulunan ideal mekânlardır. Okulda öğrenilenler daha çok kuramsal
boyutta kalmakta ve yaşamla bağlantısı kurulamamaktadır. Müzeler, eğitim ve öğretim
müfredatında yer alan pek çok dersin somut örneklerini veya bağlantı kurulabilecek
nesnelerini içerirler. Okulda öğrenilenler müzedeki nesnelerle bağlantılı olarak uygulanır,
kuramsal bilgiler dokunulabilir canlı ve kalıcı kılınır. Yaşayarak öğrenilen bu bilgiler daha
kalıcı hale gelerek öğrenme düzeyini artırır. Ayrıca müzelerde nesnelerle yapılan drama,
hikâye anlatma, sanat çalışmaları vb. etkinlerle ile öğrencinin aktif hale getirilmesi ve kendi
yaşantıları ile bağlantı kurulması ile konuya daha ilgi ile yaklaşırlar. Böylece müze, nesneleri,
yaratıcı düşünceyi harekete geçirerek, öğrencinin belleğinde yer almasını sağlar.
Geçmişten günümüze müzelerin gelişen hedefleri doğrultusunda ve çağdaş anlayış
çerçevesinde ICOM (Uluslararası Müzeler Komitesi) yaptığı müze tanımı şöyledir. “Müze,
toplumun ve toplumsal gelişimin hizmetinde, halka açık, insana ve yaşadığı çevreye tanıklık
eden malzemeleri araştıran, toplayan, koruyan, bilgiyi paylaşan, inceleme, eğitim ve zevk
alma doğrultusunda sergileyen, kar amacı gütmeyen sürekliliği olan bir kurumdur”. Müzeler
artık eski eser deposu biçimindeki geçerliliğini kaybetmiş yerine yaşayan ve yaşatan ortam
olarak işlevsel hale gelmiştir. Müzelerde eğitim temel olarak müze koleksiyonlarında bulunan
nesneler aracılığıyla öğrenme ve öğretme ile ilgilidir. Nesneler ile izleyenler arasında ilişki
kurmaktır. Müzelerin eğitimdeki önemi, birinci elden kaynaklara ulaşma, araştırma yapma
imkânı sunarken, nesne merkezli etkinliklerle aktif öğrenmeye, psiko-motor alanda beceri
geliştirmeye katkı sağlamaları ve yaratıcı düşünmeye teşvik etmeleridir.
Bu bağlamda, Tabiat Tarihi müzeleri jeoloji, mineraloji, botanik, zooloji, fiziki
antropoloji, paleontoloji, çevrebilim vb. gibi bilim dalları ile ilgili müzeler olmasından dolayı,
geniş halk kitlelerine doğayı gerçekleriyle tanıtmak doğa buluntularını güncel örneklerle
sergilemek ve tabiat sevgisini taşımak, toplum üzerindeki eğitici ve öğretici fonksiyonları ile
araştırıcılara materyal ve literatür sağlanması açısından rolleri büyüktür. Toplanan bu
37 materyali hem korumak ve hem de istenildiğinde araştırmacıların çalışmalarına hazır
bulundurmak bakımından önemi büyüktür. Öğrenciler doğa objelerini sınıflarında olduğu
gibi, teker teker değil, mümkün olduğu kadar orada ve doğa olayları ile ilişkili olarak görme
fırsatının bulurlar. Bu şekilde doğanın bir bütün olarak kavranmasında rol oynarlar.
TEKNİK GEZİ
(Sacit Özer’in gönderdiği notlar)
38 

Benzer belgeler

neojen senozoyk paleojen

neojen senozoyk paleojen yükselimleri ve kutupsal bölgelere doğru kayması ile ilgili olabilir.

Detaylı