tükettikçe tükeniyoruz

Transkript

tükettikçe tükeniyoruz
ÇINAR
KOLEJİ
KÜLTÜR-EDEBİYAT
DERGİSİ
•
YIL
17
•
SAYI
17
•
HAZİRAN
2012
tükettikçe
tükeniyoruz
Röportajlar
Eğitimde Yeni Bir Boyut
Türkiye’de Bir İlk
Yaşam Becerileri Merkezi (Life Street)
Tecrübelerimizi Paylaştık
Öğretmen Yetiştirme Programı
Erman Toroğlu
Eski Futbolcu ve Hakem
Ekrem Kızıltaş
Gazeteci-Yazar
Cüneyd Suavi
Yazar
Vehbi Vakkasoğlu
Eğitimci-Yazar
Üniversiteler Çınar’da Buluştu
Nimetler Arttıkça
Yoksullaşıyoruz
Herşey insan için yaratılmış. Çevremizdeki bütün canlılar bize hizmet ediyor. Yeryüzü,
gökyüzü, denizler, ormanlar, ağaçlar, çiçekler... Hepsi bizim için. Peki biz kimin içiniz,
denildiğinde bocalıyoruz...
Batı kültürü hayat anlayışını “ben“ üzerine kurmuş. “Ben olmazsam... “bana göre “
bana ne kazandıracak...” , “başkasından banane...” vb. Benlik, bencillik üzerine inşa
edilmiş bir gökdelen batı toplumu...
Bizim medeniyetimizde ise, ‘’kendimizi düşündüğümüz kadar kardeşlerimizi de düşünme, hatta onları kendimizden daha çok düşünme’’ inceliği ve erdemi var. Ancak,
ne yazık ki batıdan esen sam rüzgarları bizi de sürüklüyor o sarp kayalıklara doğru.
Sahip olduğumuz nimetler gittikçe artıyor. Eskilerden çok daha iyi imkanlar içindeyiz.
Bol bol, çeşit çeşit yiyecekler, giyecekler önümüzde arz-ı endam ediyor. Dev alışveriş
merkezleri kuşatıyor çevremizi. Biz de bol bol alıp tüketiyoruz. Daha çoğunu, eskimeden yenisini alıp tüketiyoruz.
Veysel KAFALI
Kurucu Temsilcisi
Fakat tükettikçe tükeniyor, nimetler arttıkça yoksullaşıyoruz... İçimizden bir
şeyler eksiliyor sanki... Yüreğimizin bir tarafları yıkılıyor gibi. Merhametimiz,
şefkatimiz,dostluğumuz, duyarlılığımız, huzurumuz azalıyor. Boşanma oranları
artıyor gittikçe... Varlık içinde mutsuz bir toplum olmaya doğru gidiyoruz.
Yunus Emre çok güzel ifade ediyor bu durumu:
‘’Bunca varlık var iken / Gitmez gönül darlığı...”
Varlığın oluşturduğu darlıktan kurtulmak için gönül zenginliğine ihtiyacımız var.
Topluma yön veren rehber insanlar, genelde sade hayat yaşamışlar. Dünya esir almamış onları. Onlar eşyaya yön vermişler.
Bizim de öyle olmamız lazım. Peki nasıl olacağız? Tek çıkar yol eğitim.
Bir sel gibi gelen, her şeyi sürükleyip götüren, popüler kültürün önünde savrulmamak
için ciddî bir eğitim hamlesine ihtiyacımız var.
Çoluk- çocuk, anne-baba, büyük –küçük, hepimizin, yüreklerimizi zenginleştirecek,
bizi sonu gelmez geçici heveslerin pençesinden kurtaracak, yaratılış gayemize döndürecek, yepyeni bir huzur iklimine taşıyacak eğitime ihtiyacımız var.
Bu eğitim sadece okulda değil, her yerde olmalı. Evde, işyerinde, gezide, arabada,
hatta sokakta, bir araya geldiğimiz her yerde.
Yeni eğitim kanunuyla önümüzdeki yıldan itibaren okutacağımız Kuran-ı Kerim ve
Peygamber Efendimizin Hayatı dersleri bu gaye istikametinde çok önemli fırsatlar
sunuyor önümüze.
Yeryüzüne, bütün insanlığa huzur ve mutluluk getiren Sevgili Peygamberimizi (s.a.v),
biz niçin model almayalım?
Çocuklarımız niçin o ulvi güzellikler bahçesinden çiçekler dermesin!..
Yeni eğitim döneminde, iyilikler ve güzellikler ikliminde buluşmak ümidiyle...
İçindekiler
18
15
30
Kurumsal
Yaşam Becerileri Merkezi (Life Street)/4
Nitelikli Öğretmen Adayları/11
Her Gün Yeniden Kurulur Dünya/11
BAŞARILAR
Öğrencilerimizden Dereceler/12
YARIŞMALAR
Biz de Biliriz/14
Miskelet 2012: İskeletler Yarıştı/14
Tekerleyerek Yarıştılar/14
Bitkimi Yetiştiriyorum/15
Satranç Turnuvası/15
Bir Kelime Bir İşlem/15
Münazarada Sınıflar Dolu Dizgin/16
Burada Bilgi ve Yetenek Konuşur/16
Karikatür Ama Matematikçesi/17
ETKİNLİKLER
Aydemir Gültekin: İletişimde Beden Dili Çok
Önemli/17
Hedef Önceden Seçilir/17
Bir Hilal Uğruna Ya Rab/18
Asım’ın Nesli/18
Çanakkale Tuvale Yansıdı/18
Küçük Çınarlardan Büyük Performans/19
Miniklerin İngilizce Şov’u/19
Eğitimde İyi Örnekler/19
Vefalı Olmak Bunu Gerektirir/20
Öğrenciler Göz Taramasından Geçti/20
Çınar Hatıra Ormanı Oluşturduk/20
Hollanda’dan Misafirimiz Vardı/20
Çağlar Üstü Mesaj/21
En Sevgiliyi Andık/21
İyi ki Varsın Efendim/21
Çınaraltı’ndan Sultan Şairler Geçti/22
Genç Düşünce Platformu: “Akıl ve Din”/23
Minik Yüreklerin Coşkusu/24
Buz Gibi Bir Spor/24
Doğal Hayatla İç İçe/24
Gecesine Hakim Olamayan, Gündüzüne Sahip Olamaz/25
Hayatın En Önemli Unsuru: Zaman/25
Üniversiteler Çınar’da Buluştu/26
Yetimlere Dünyanızda Yer Açın/27
Geleceğimizi Şefkatli Eller İmar Edecek/27
Sınav Sonrası/28
YGS Kampı Dolu Doluydu/28
Son Taktikler/28
Yaşasın Okuyoruz/29
Sular Vadisi’nde Yetenekler Aktı/29
Erdem Tohumları Yeşeriyor/29
Bahar Tadında Şenlik/30
Deniz Altında 20 Dakika!/30
Sana Selam Getirdim Ulubatlı Hasan’dan/31
Sevgi ve Güvenin İspatlandığı Spor/31
Dünyanın Renkleri ve Sesleri/32
Hayaller Gökyüzüne Kanatlandı/32
Sizin Sayenizde Güvendeyiz/32
KAPAK-DOSYA
Çölde Açan Sevgi Çiçeği/34
Tükete Tükete Tükendik/35
Tüke(üre)ticiler/36
Hacı Kem Riyal/37
Dua/38
Tüketilmeye Mahkum Değerler/38
Tüketim Kültürünü Sorduk/40
Dilin Yabancısı/42
34
Genç Çınar
Yıl:17 Sayı:17 Haziran 2012
Özel Çınar Eğitim Kurumları
Adına Sahibi
Veysel Kafalı
Genel Yayın Yönetmeni
65
Çağatay Özüer
Yayın Kurulu
Fikri Kaşifhüseyin
53
Değişimin Ahlakiliği ya da Değişirken
Tükeniyor Muyuz?/43
Makarna ve Kitap/44
Testimin Denizden Alacağı/46
Erman Toroğlu ile Röportaj/47
RÖPORTAJ
İnsan, Dilinin Altında Gizlidir/50
İBB Başkan Yardımcısı Ahmet
Selamet ile İstanbul üzerine... /61
EĞİTİMCİ GÖZÜYLE
Cennet Vizemiz/52
Hayata Vizörden Bakmak/53
Masal Tadında/54
Matematiğin Draması/54
Makine İnsan/55
GENÇ ÇINARLARDAN
Aydınlığa Geçiş/55
Annemi Bulduğum Gün Seni
Kaybettim /56
Yalnızlığı Yudumlarken/58
Zor Yarış/59
Aslında Gerçekleri Biliyoruz/59
Kilo Alıyoruz/60
Farklılıklarla Yaşamak/60
As(İ)stanbul/62
Sevgili Efendim/64
Canan Gibidir Her Daim Özlenen/65
Ötekileştirme/66
Bir Yolculuk Hikayesi/68
Küçük Kutu/69
Mehmet Mete
İlyas Bilen
Mustafa Tekinalp
77
Yasir Avsuncu
Nebi Urgancı
Redaksiyon
Abdullah Çakmak
Muradiye Yalçınkaya
Yitik Şehirde Yankılanan Müjde.../70
Fani Ağacın Baki Meyveleri/71
Geçmişten Geleceğe/72
Vazgeçilmez Bir Tutku/72
Teknoloji Büyük Bir Nimet (mi?)/73
GEZİLER
Ekmeğin Yolculuğu/74
Doğal Yaşamın Güzellikleri/74
Balığın İyisi Gözünden Belli Olur/74
Hayal Gibi Gerçek/75
İletişimin Gizemli Tarihi/75
Çikolata Tadında Bir Gezi/75
İstanbul’da Yaşamak mı? İstanbul’u
Yaşamak mı?/76
İstanbul Kazan, Kulüp İstanbul Kepçe/77
Safranbolu&Amasra/77
Genetik ve Moleküler Biyoloji/78
Bezmi Alem Üniversite’sindeyiz/78
Kalitenin Merkezinde/78
İTÜ Bilimin Merkezi Gezisi/79
Önce Gezdik Sonra Kazanacağız/79
Ufuk Açıcı Bir Ziyaret/79
Güzel Atlar Ülkesi Kapadokya/80
Grafik Tasarım
Abdullah Uzun
Fotoğraf
Çınar Arşiv
Baskı
Pelikan Basım
İletişim
4. Etap 1. Kısım
Başakşehir / İstanbul
Tel: 0212 487 25 25
www.cinarkoleji.k12.tr
Genç Çınar | Kurumsal
Yaşam Becerileri Merkezi
Eğitimde yepyeni bir soluk!
Türkiye’nin ilk Yaşam Becerileri Merkezi açıldı. Hissediyor, algılıyor, fark ediyorlar…
Konuyla ilgili açıklama yapan Genel Müdürümüz Kadir Ünal “her öğrencimizin kendi ilgi ve zevklerine
hitap eden, yetenek ve kabiliyetlerini geliştirecek böyle nezih bir mekânı eğitim dünyamıza kazandırıyor olmak bizi mutlu ediyor” dedi. Yaşam Becerileri Merkezi’nin özgün mimarisi, farklı konseptiyle
özel bir proje olduğunu söyleyen Ünal, “bu kadar atölye çalışmasının bir arada olduğu “Life Street”
Yaşam Becerileri Merkezi Türkiye’de ilk olma özelliğine sahip” diyerek tüm öğrenci ve velilerimizin
bu merkezden en güzel şekilde yararlanacaklarını ifade etti.
Kapatın gözlerinizi ve bugüne kadar gördüğünüz bütün okulları
düşünün…
öğreticiler tarafından yapılacak. Bu çalışmalar ders saatleri esnasında olacağı gibi ders dışı zamanlarda da gerçekleşecek.
Şimdi de Çınar Koleji’ni düşünün; Hayal Atölyesi, Düşünce Becerileri Atölyesi, Story Land, Masal Evi, Gallery 3D... Bu kadarıyla da
sınırlı değil; Drama, Çamur Ev, Mutfak Sanatları, Lego Robotik,
112 ve daha fazlası…
Her insanın fıtratına yaratıcı tarafından kodlanan yetenek ve
kabiliyet o kişinin hayatta başarılı olmasının da anahtarı aynı
zamanda. Eğitimciye düşen de o kişide bulunan cevheri ortaya
çıkarmak.
Kuruluşundan beri her zaman eğitimde yeniliklerin öncüsü olan
okulumuz 18. yılına girerken eğitim hayatına yeni bir anlayış ve
taptaze bir soluk getiriyor. Klasik öğretim metotlarını bir kenara
bırakarak öğrencilerimizi hayata hazırlamak için ‘ Yasam Becerileri
Merkezi’ni hayata geçiyor. Bu merkez, özel olarak tasarlanmış
ve dizayn edilmiş 20’yi aşkın atölyeden oluşuyor.
Her biri; öğrencilerimizin zihinsel, sosyal, bedensel, duygusal,
işitsel ve görsel gelişimlerini destekleyen atölyelerimizde, öğrencilerimiz yaşlarına ve ilgi alanlarına göre akademik derslerin
yanı sıra yaşamlarında kendilerini diğerlerinin bir adım ötesinde
olmasını sağlayacak deneyim ve beceriler kazanacaklar. Atölye
çalışmalarının tümü alanında uzman olan öğretmenler ve usta
4 Haziran 2012
Yaşam Becerileri Merkezi’miz her öğrencimizde var olduğuna
inandığımız birbirinden farklı yetenek ve kabiliyetleri keşfederek
onlara başarılı olacakları alanları gösterecek.
Öğrencilerimiz bu sayede hem sevdikleri işi yapmış olacaklar hem
de başarmanın mutluluğunu yaşayacaklar.
İşte Yaşam Becerileri Merkezi’mizde bulunan atölyeler; Düşünce
Becerileri Atölyesi, Hayal Atölyesi, Lego Kids, Gallery 3D, Mutfak
Sanatları Atölyesi, Drama Atölyesi, Çamur Ev, Story Land, Lego
Robotik, Masal Evi, Ahşap ve Oyuncak Atölyesi, Orkestra, Onarım Dizayn Atölyesi, Rengârenk, 112, Deneyim Merkezi, Mucitler
Atölyesi, Tekstil Tasarım…
Genç Çınar | Kurumsal
Düşünce Becerileri Atölyesi
Eğer yeni baştan başlayabilseydim öğrencilerime yazmayı
öğretmeden önce düşünmeyi öğretirdim.
Hem oynamak hem zekâyı geliştirmek bu çocuk oyuncağı olsa gerek. Çocukların
oynarken aslında evreni keşfe çıktığını unutmamalıyız.
Her çocuk özeldir ve her çocuk keşfedilmeyi bekleyen bir dünyadır. Öğrenme bir
düşünme becerisidir. Düşünmenin olduğu yerde öğrenme vardır Bu atölyede
öğrencilerimizin standart eğitim müfredatıyla edinemedikleri zekâ ve yetenek
alanlarını, problem çözme becerilerini geliştiren çalışmalar hedeflenmektedir.
Bu hedeflere ulaşmak için “Akıl Oyunları, Düşünce Becerileri, Sıra Dışı Düşünme” dersleri öğrencilerimizin yaş grubuna göre verilmektedir. İçinizdeki dâhiyi
uyandırın.
Hayal Atölyesi
İnsan gözleri açıkken nesneleri küçük görür. Kapatın gözlerinizi
dünyanız büyüsün, zihninizi özgürleştirin. Her şey bir hayalle başlar.
Bu atölyede çocuklarımızın zihinlerindeki setleri kaldırıyoruz ve hayallerinin
gösterdiği yolu yürüme fırsatı veriyoruz. Okyanus serinliğinden çölün kavurucu
sıcağına , yağmur ormanlarının gizeminden uzayın sonsuzluğuna… Sizi saran
dünyanıza dokunun.
Bir dilek tut, nerede olmak istersin?
Lego Kids
Hayal Et, Düşün, Tasarla, Yap…
Legonun büyülü dünyasıyla yeniden tanışın. Altı parçayla onbeş milyon uygulama yapabileceğinizi biliyor muydunuz? Küçüklerin büyük tasarımları burada
başlıyor, minik ellerde büyük dünyalar şekilleniyor.
Minik zihinler dev hayallerini burada gerçekleştiriyor. Öğrencilerimiz bu atölyede
önce hayal ediyorlar sonra takım çalışması içerisinde tasarımlarını ortaya çıkarıyorlar. Zihinsel üretkenliklerini ve motor becerilerini geliştirerek eğleniyorlar.
Haziran 2012
5
Genç Çınar | Kurumsal
Gallery 3D
Bakış açınızı değiştirin, gözünüz bizde olsun…
Derslerimizde görsel ile gerçek arasında köprü kuruyoruz. Öğrenmek hiç bu kadar
zevkli hale gelmemişti. Öğrencilerimiz geleneksel sözel ve ezbere dayalı anlatım
biçimini ön plana çıkaran eğitim modeli yerine yapılandırmacı eğitimden hareketle
nesneleri algı yükseklik ve derinlik özellikleriyle kavrayacaklar.
Mutfak Sanatları Atölyesi
Mutfakta çocuğunuza yer açın. Minik ellerle lezzetli sofralar.
Minik şefler hijyen, gıda güvenliği, yemek ve sofra kültürü, doğru beslenme ve temel
yemek hazırlama becerilerini bu atölyede kazanıyorlar. Günümüz yanlış beslenme
alışkanlıklarının önüne geçerek sağlıklı nesillerin yetişmesine öncülük ediyoruz.
Uzman şefler öncülüğünde öğrencilerimize temel mutfak becerileri kazandırıyoruz.
Drama Atölyesi
Herkesin bir hikâyesi olacak.
Eğitimde yeni bir oluşum olan drama bizim için vazgeçilmez bir yöntemdir. Ezbere dayalı bir anlayıştan kaçınarak öğrencilerimizin üretkenliklerini geliştiriyor ve
bireyleri eğitimin bir parçası haline getiriyoruz.
Öğrencilerimiz kendilerini daha rahat ifade edebilen, dışa dönük, sosyal yönü gelişmiş, özgüvenli bireyler olarak yetişiyor.
Bu öyküye kulak verin…
6 Haziran 2012
Genç Çınar | Kurumsal
Çamur Ev
Topraktan sanat’a… Doğanın zenginliğine şekil veren eller.
Öğrencilerimizi okul ortamında doğayla, toprak ve çamurla buluşturuyor, onlara
takım çalışması yaptırarak soyuttan somuta üretim yapmalarını sağlıyoruz.
Yetenekli eller cam, seramik ve çömlek sanatının en güzel örneklerini ortaya
koyuyor. Çamur Ev, geleneksel sanatın ilgi merkezi oluyor.
Story Land
Learn and Enjoy
Pamuk Prenses, Keloğlan, Kırmızı Başlıklı Kız ve diğerleri... İngilizce öğrenirken bu kahramanların sınıf arkadaşınız olsun istemez misiniz? Story Land’de
öğrencilerimiz dil bilgisi kurallarının uzağında masalların büyülü ve eğlenceli
dünyasında hayallerindeki kahramanlarıyla birlikte İngilizce öğreniyorlar. Story
Land’in renkli ve eğlenceli ortamındaki tüm detaylar, çocuklarımızın görsel, işitsel
ve kinestetik zekâlarını dikkate alınarak dizayn edildi. Öğrencilerimiz bu atölyede
hem motor becerilerini geliştirecekler hem de drama becerilerini İngilizce olarak
sahneleme fırsatı bulacaklardır. İngilizce amaç değil araç olacak ve eğlenilerek
öğrenilecektir.
Lego Robotik
Oyunun bilim ve teknolojiye dönüştüğü yer…
Günümüzün ve geleceğin mucitlerini, üretken beyinlerini bu atölyede yetiştiriyoruz. Lego Robotik atölyesinde öğrencilerimize hayallerindeki tasarımlarını
gerçeğe dönüştürme fırsatı veriyoruz. Genç mucitler öncelikle tasarımlarını
Legolarla ortaya çıkarıyorlar sonrasında kendilerine özgü yaptıkları yazılımları
Lego Robotlarıyla buluşturuyorlar ve inanılmaz bilimsel ve teknolojik şovlar
ortaya çıkıyor.
Hayallerini kap gel, aklınla birleştir, robota dönüştür.
Haziran 2012
7
Genç Çınar | Kurumsal
Masal Evi
Işığı önüne al ve yürü, gölgen arkandan ister gelsin ister gelmesin…
Çocuk yüreğinin tebessüm ettiği anı size bir fotoğraf karesi olarak vermek ne kadar
güzel olurdu. Ama her şey fotoğraf karesine sığmıyor işte. Geçmişin çoğaldıysa
geleceğin azalıyordur der masallar. Biraz kendimiz olabilmek, biraz da kalbimizden
yana düşmek için Masal Evi’mize davetlisiniz. “Masal dinlememiş çocuklar kendi
resimlerini cetvelle çizer” der Cemal Süreyya.
Masal Evi’nde biz çocukların düş güçlerini geliştirip, kelime dağarcını zenginleştirerek
kavramlarla oynuyoruz. Merak duygusu uyandırarak, neden-sonuç ilişkisi kurma
becerisi kazandırıyoruz. Masal Evi çocukların çocukça sorunlarını küçümsemeyip
onlara güven vererek geleceğe olan umutlarını arttırıyor. Bir varmış, bir yokmuş…
Ahşap ve Oyuncak Atölyesi
Çaba ve deneyimin ürünle, ahşap ve tasarımının sanatla bütünleştiği yer.
Doğa ve çocuk… Birbirinden gün geçtikçe uzaklaşan iki kavram. Çocukları doğayla,
doğayı çocuklarla buluşturuyor.
Atölyemizde dikkat, algı, göz ve el koordinasyonu, muhakeme, renk, boyut gibi
kavramlar doğal malzemeyle ahşap tasarıma dönüşüyor.
Düşlerini, kurgularını gerçeklikle, oyunla buluşturup özgür kılmasına yardım eder
bu ağaçtan oyuncaklar…
Orkestra
Ritim ve melodinin ahengiyle yarının müzisyenleri burada yetişiyor.
Yaşam Becerileri Merkezi’nde harfler ve rakamlarla birlikte notalar da yerini buluyor.
Çocuklarımızın özgüven, kendini ifade edebilme, duyma, algılama, dikkat, işbirliği,
bütünün bir parçası olma süreçlerine Orkestra Atölyesi katkı sağlıyor...
Onlar bir maestro ustalığıyla sanat ve estetiğin sesini burada yakalayacaklar.
8 Haziran 2012
Genç Çınar | Kurumsal
Onarım Dizayn Atölyesi
Minik ustalar işbaşında. Evdeki tamir işleri artık çocuk işi.
Takım çantasını hazırlayın… Onlar artık babalarının yapamadıkları tamir ve
onarım işlerine talipler. Bir ustadaki maharet, bir mimardaki estetik, bir mühendisteki incelik, bir bahçıvandaki hüner minik ustalarda hayat bulacak.
Onlar burada hayatı öğrenecekler.
Rengârenk
Gökkuşağının yedi rengine, karanfile, güle, tuvale yansıyan her şeye…
Aya, yıldıza, siyaha beyaza, sarıya kırmızıya, hayatın her rengine fırça vuruyoruz.
Çocuklarımızın içindeki renkler tuvale yansıyor. Tek düzeliğin olmadığı, kendisini
ifade etme özgürlüğünün olduğu, iç dünyasındakini dışa vurabildiği, hayallerini
resmedebildiği bir yer… Rengârenk Atölyesi, çocukların dünyasına girerek, görsel, bedensel ve düşsel yolculuklarında onlara eşlik eden, soyut düşüncelerini
somuta dönüştüren, sanat ve estetik potansiyellerini ortaya çıkaran rengârenk
bir mekân.
Bir fırça, bir dünya…
112
Kırmızı Alarm!
Bazı bilgilere hayatta bir kez ihtiyaç duyarız. Ya doğru yaparız, ya da…
Eyvah demeden önce mutlaka yapılacak bir şeyler vardır.
Acil durumlarda ne yapmalı, kimleri aramalı, kriz yönetimi nasıl olmalı?
Yaralanma, zehirlenme, kaybolma, ilk müdahale, yangın, deprem, doğal afetlerde
doğru karar verebilme...
Hayatın her yerinde, her yaşta bilinmesi gereken temel Güvenlik ve Sağlık Bilgilerini 112 atölyesinde bulacaksınız.
Haziran 2012
9
Genç Çınar | Kurumsal
Deneyim Merkezi
Denemeden asla başaramazsın!
Edison’un ampulü keşfederken binlerce kez deneme yaptığını biliyor muydunuz?
Okuduğunuz bir bilgiyi mi hatırlıyorsunuz yoksa denediğinizi… Çocukların bizzat
denedikleri ve uyguladıkları bilgilerin yıllar geçse de izleri hafızasında tazeliğini
korur.
Deneyim Merkezi size bilimsel düşüncenin ve yeni kazanımların kapılarını açacak.
Her deneme sizi doğruya bir adım daha yaklaştırır.
Çocuklarımız Fen ve Teknoloji dersinde heyecanlı, eğlenceli, görsel deneyim yaşayacaklar.
Mucitler Atölyesi
Her çocuğun içinde bir mucit vardır.
Biz de çocuklarımızın var olanla yetinmemelerini, yeni icatlara yelken açmalarını
istiyoruz.
İnsanlığa ışık tutan icatlar eşyaya ve nesnelere farklı bakan üretici zihinler tarafından ortaya konulmuştur. Bilinenden yola çıkarak, bilinmeyen yenilikler keşfeden
mucitler yetiştiriyoruz.
Mucitler atölyesinde öğrencilerimiz bilim ve teknoloji alanında yeni keşifler yapmayı öğreniyorlar.
Tekstil Tasarım
İğneden ipliğe her şeyi düşündük. Yüreklerin güzelliği kumaşa yansıyor.
Kâinattaki kusursuz estetiği çocuklarımızın bakış açılarına yansıtmak istiyoruz.
Hayal gücü zengin, yeniliklere açık, estetik bakış açısına sahip, tasarımlarını temel düzeyde teknik çizgilerle ifade edebilen, renkleri ve şekilleri ince ayrıntıları ile
algılayabilen, göz ve ellerini eşgüdümle kullanabilen bireyler yetişecek.
Onlar Tekstil Tasarım Atölyesi’nde güzel giyinme, tasarım yapma, farklı modeller
geliştirme ve üretmeyi öğrenecekler.
Bu dönem Büyükçekmece Kampüsümüzde pilot uygulama olarak başlayan Yaşam Becerileri Merkezi
yakın zamanda Başakşehir Kampüsümüzde de hayata geçecek.
Genç Çınar | Kurumsal
Nitelikli Öğretmen Adayları
Okulumuz tarafından geçtiğimiz yıl ilki yapılan Öğretmen
Yetiştirme Programının ikincisi bu yıl da dolu dolu bir
programla gerçekleştirildi.
Bu yıl daha fazla katılımcının başvurduğu programda 47 öğretmen
adayı nitelikli bir egitim sürecinden geçerek sertifika almaya hak
kazandı.
Herhangi bir mecrada reklam yapmadan sadece fakültelere duyuruların asılmasıyla başlayan süreçte adaylar başvurularını online
olarak yaptılar. 100’den fazla öğretmen adayı programa katılmak
icin başvuru yaparken ÖYP Komisyonunca yapılan değerlendirme neticesinde 60 adayın programa başvurusu kabul edildi. 3
Mart Cumartesi günü tanışma yemeğinyle başlayan programın
ilk sunumunu okulumuz Kurucu Müdürü Veysel Kafalı “Egitimin
Gayesi” konusuyla yaptı. 12 Mayıs’a kadar devam eden eğitimlerde
adaylar 6 hafta boyunca egitici film gösterimlerinden kitap tahlillerine ve uzman eğitimcilerin sunumlarına kadar birçok
konuda egitimler verildi.
Programın son dersi 12 Mayıs Cumartesi günü Eğitimci-Yazar Sait Çamlıca tarafından “Öğretmen Tohumda Ormanı Görebilmeli” konusuyla yapıldı ve Büyükçekmece Kampüsümüzde yapılan kapanış programıyla adaylara sertifikaları verildi.
Bu yıl yapılan ÖYP ile ilgili bilgi aldığımız komisyon baskanı aynı zamanda İlköğretim Müdürümüz Mehmet Karagöz
programa katılan adayların iyi bir egitim sürecinden geçtiklerini ifade ederek “burada aldıkları egitimler onların hayat
boyu kullanacakları çok değerli bilgileri içeriyor” dedi.
Her Gün Yeniden Kurulur Dünya
Hayata İnovasyon Ruhuyla Bakabilmek
Hayatın ve olayların çok hızlı bir değişim ve gelişim yaşadığı günümüz dünyasında değişime yön veremeyenler başkalarını taklitten
öteye geçemezler.
Yenilikçi fikirleri ve üretici düşünceyi her zaman önemseyen okulumuzda eğitimde kalite standardını artırmak, gelişen teknolojiyi
yakından takip etmek, yeni ve farklı projeleri hayata geçirmek üzere
İnovasyon Ekibi çalışmalara başladı.
Aslında Çınar Koleji için inovasyon yeni birşey değil. Temeli 2000’e
dayanan kalite çalışmalarının okulumuzun vizyon ve misyonuna
önemli katkıları oldu.
Yenilenen formatıyla Mart ayında çalışmalara başlayan İnovasyon
Kurulu, Genel Müdürümüz Kadir Ünal’ın başkanlığında Büyükcekmece Kampüs Müd. Ertugrul Toy, Kurumsal İletişim Müd. Çağatay Özüer, Lise Müd. Yrd. Abdullah Aksu, İlköğretim Rehberlik Zümre Bşk. M.Bahaddin Koç ve sekretaryasında Yabancı Diller Koor. Selahattin Çolak’ın olduğu bir ekip çalışması.
Her toplantısında birbirinden farklı fikir ve düşüncelerin havada uçuştuğu, zihinlere ket vurmadan önerilerin masaya
yatırıldığı, hayata ve olaylara biraz aykırı bakmanın normal olduğu İnovasyon Ekibi gündeminin yoğunluğuna göre
haftada birkaç kez bir araya geliyor.
İlk gündemlerinden biri Büyükçekmece Kampüsumüzde bu dönem hayata geçen Yaşam Becerileri Merkezi olan kurul
gerek benchmarking çalışması gerekse egitimde iyi örnekleri yerinde görmek için yurt içi ve yurt dışı kurum ziyaretleri
yapıyor. Ne diyelim, zihinlere kuvvet...
Haziran 2012
11
Genç Çınar | Başarılar
Öğrencilerimizden Dereceler
2011-2012 eğitim öğretim yılında öğrencilerimizin elde ettiği akademik ve kültürel başarılar.
AKADEMİK VE KÜLTÜREL BAŞARILARIMIZ
8. Ulusal E-Dream Bilgisayar
Proje Olimpiyatı’nda Türkiye
3.sü
Ahmed Bilal Güvenç
İstiklal Marşı’mızı Güzel
Okuma Yarışması İstanbul
Bölge 1.si
Mehmet Emin Akkaya
‘Çanakkale Savaşları’
konulu resim yarışmasında
ilçe 1.si
Sevde İmre
‘Çocuk Hakları’ konulu
resim yarışmasında ilçe 1.si
Sülbiye Dilanur Sağır
‘Geleceğin Mimarı
Öğretmenlerimiz’ resim
yarışmasında ilçe 1.si
Ayşe Ece Ayan
Münazara Yarışması İlçe
1.liği
Ebru Kübra Taşpolat
Esra Rabia Taşpolat
Hazal Levent
‘Otomobil ve Yaşam’ konulu
kompozisyon yarışmasında
ilçe 2.si
Muhammet Hüten
‘Verem Savaş’ konulu şiir
yarışmasında ilçe 2.si
Büşra Yersel
‘Cumhuriyetimizin 88.Yılı’
konulu şiir yarışmasında
ilçe 2.si
Feyza Hilal Selvi
‘Cumhuriyetimizin 88.Yılı’
resim yarışmasında ilçe 3.sü
Enes Özkan
2011-2012 eğitim öğretim yılında öğrencilerimizin elde ettiği sportif başarılar.
SPORTİF BAŞARILARIMIZ
Uluslar Arası Karate
Şampiyonası Dünya 1.si
Berk Erol
Uluslar Arası Karate
Şampiyonası Avrupa 1.si
Berk Erol
Taekwondo Şampiyonası
Türkiye 1.si
Ebru Yümlü
Judo Şampiyonası Türkiye 2.si
Zülal Uzunkaya
12 Haziran 2012
Güreş Şampiyonası
Türkiye 3.sü
Enes Bilal Yeşilçiçek
Güreş Şampiyonası
Türkiye 3.sü
Hasan Basri Yıldırım
“Greko Romen
Güreş Turnuvası”nda
Türkiye 3.sü
Abdullah Fatih Demir
Atletizm Turnuvası
İstanbul 3.sü
Talha Sezer Çakır
Erkekler 100 m Atletizm
İlçe 1.si
Abdülkerim Taha Sarıkaya
Kızlar 100 m Atletizm ilçe 1.si
Cennethan Şahin
80 m Atletizm İlçe 1.si
Talha Sezer Çakır
60 m Atletizm İlçe 1.si
Talia Şevval Kaya
Genç Çınar | Başarılar
Öğrencilerimizden Dereceler
60 m Atletizm İlçe 1.si
Betül Akmehmet
Güreş Şampiyonası İlçe 1.si
Abdülbaki Beşir
Güreş Şampiyonası İlçe 1.si
Mehmet Bayraktar
Güreş Şampiyonası İlçe 1.si
Mücahit Ünal
Yüzme Şampiyonası İlçe 1.si
Mert Dizer
100 m. Koşusunda İlçe 1.liği
Sezer Çakır
Cennethan Şahin
Taha Sarıkaya
Gülle Atlamada İlçe 1.liği
Ayşenur Çiftçi
İbrahim Yılmaz
4x100 m. Bayrak Yarışında
Yıldız Erkeklerde İlçe 1.liği
Taha Sarıkaya
Kağan Kotil
Berkan Başar
Fahrettin Emre Erdem
4x100 m. Bayrak Yarışında
Küçük Erkeklerde İlçe 1.liği
Taha Aşçı
Sezer Çakır
Berkan Özden
Yusuf Emre Çelik
Küçük Kızlar Masa Tenisi
Turnuvasında İlçe 1.liği
Serra Baycar
Betül Dulkadir
Talia Şevval Kaya
İlçe Voleybol Turnuvasında
İlçe 1.liği
Öğretmenler Voleybol Takımı
Badminton Turnuvasında
İlçe 1.liği
Merve Sel
Şerife Katman
Sedanur Yayman
Ahsen Nur Bostancı
Genç Kızlar Masa Tenisi
İlçe 1.liği
Şule Bülbül
Yeliz Özpolat
Büşra Bilici
Genç Erkekler Masa Tenisi
İlçe 1.liği
Ahmet Süheyl Aşçı
Mustafa Fahri Beyazıt
Bilal Eymen Kızılca
Gülle Atma Erkek İlçe 1.liği
Kadir Bayraktar
Gülle Atma Kız İlçe 1.liği
Sedanur Yayman
Uzun Atlama Erkek İlçe 1.liği
Mehmet Emin Akkaya
Uzun Atlama Kız İlçe 1.liği
Zülal Uzunkaya
Üç Adım Uzun Atlama İlçe 1.liği
Fatih Erol
4 x 100 Bayrak Koşusu Kızlar
İlçe 1.liği
Zülal Uzunkaya
Sedanur Yayman
Ahsen Nur Bostancı
Hazal Levent
4 x 100 Bayrak Koşusu
Erkekler İlçe 1.liği
Erdem Dal
Orhan Koç
Furkan Kesgin
Emre Ayar
Gülle Atlamada İlçe 2.liği
Denizcan Özcan
Meryem Yılmaz
Küçük Erkekler Masa Tenisi
Turnuvasında İlçe 2.liği
Taha Aşçı
Emre Taşçıoğlu
Ö.Faruk Dede
Ömer Semetay
Yıldız Erkekler İlçe 2.liği
Ege Kütük
Cemal Semetay
Abdullah Tekin
Yusuf Nadaroğlu
100 m Atletizm İlçe 3.sü
Dilanur Ağır
60 m Atletizm İlçe 3.sü
M. Ebrar Köse
Haziran 2012
13
Genç Çınar | Yarışmalar
Biz de Biliriz
Okulumuz Sosyal Bilimler Zümresi tarafından 10. sınıf öğrencilerine yönelik hazırlanan Sosyal Bilimler Yarışması’nda
öğrencilerimiz hem öğrendiler hem de eğlendiler. Tarih,
Coğrafya, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ve Genel Kültür dallarında toplam 30 soruluk yarışmada 10. Sınıflar tüm hünerlerini sergilediler. Kıyasıya rekabet içinde geçen yarışmayı
AL 10 C sınıfı öğrencileri kazandı. Ama yarışmaya katılan
diğer sınıflar da en az birinci kadar başarılıydılar. Yarışma
arasında sunulan Hasan Kaçan’ın “Öğrencinin Duası, Kıbrıs
nerede? ve Çizgilerle Felsefe” adlı video ve slâyt gösterimleri
de öğrencileri hem güldürdü hem de düşündürdü. Sunuculuğunu okulumuz öğretmenlerinden Hakan Taşpulat Bey’in
yaptığı ve yaklaşık iki ders saati süren yarışma öğrencilere
zevkli vakitler yaşattı.
Miskelet 2012: İskeletler Yarıştı
Fen ve Teknoloji Zümresi, 6. sınıflar arasında Misskelet yarışması düzenledi. Öğrencilerimiz okul içindeki duvarları farklı
görsellikte, rengarenk iskeletlerle süslediler. Yarışmanın yanı
sıra öğrencilerimiz iskeletleri yaparken kemik çeşitlerini,
kemiklerin yerlerini de öğrenmiş oldular. Yarışma sonunda Sinem Koç, İlkan Kavri ve Asude Çetinkaya’nın yaptığı
iskeletler dereceye girerek öğrencilerimiz ödül almaya hak
kazandı.
Tekerleyerek Yarıştılar
Başakşehir ve Büyükçekmece Kampüsü 3. sınıf öğrencileri
arasında yapılan ‘Tekerleme Yarışması’nda’ öğrenciler drama yöntemini ve farklı materyalleri kullanarak tekerleme
söylediler. Programa katılan İlköğretim Müdür Yardımcımız
Murat Kördemir tekerlemelerin güzel Türkçemizi kullanmada
14 Haziran 2012
etkin bir yeri olduğunu öğrencilere hatırlatarak yarışmaya
katılan öğrencileri tebrik etti. Jüri üyeleri kararlarını verirken
öğrenciler tarafından söylenen türküler ve oynanan halaylar
yarışmayı şenlendirdi. Yarışma sonunda öğrencilere çeşitli
hediyeler verildi.
Genç Çınar | Yarışmalar
Bitkimi Yetiştiriyorum
Büyükçekmece Kampüsümüzde okul öncesi, ilköğretim ve lise
jüri üyeleri verdikleri notlarla okul birincilerimizi seçti. Yarışma
öğrencilerine yönelik “BİTKİMİ YETİŞTİRİYORUM” konulu bitki
sonunda 1. Kademe birincisi 2/A, 2. Kademe birincisi 6/B oldu.
yetiştirme yarışması düzenlendi. Öğretmenlerimizden oluşan
Ödüllerini okul müdürümüz Ertuğrul Toy verdi.
SATRANÇ TURNUVASI
Lise Satranç Kulübü her cumartesi çalışmalarına devam
ediyor. Kulübe katılan öğrencilerimiz hem satrancın ruhunu kavramaya hem de strateji-taktik-doğru hamle gibi
özellikleri oyun üzerinden öğrenmeye çalışıyorlar. Kulüp
aynı zamanda öğrencileri müsabakalara da hazırlıyor. Gerek
okul içi turnuvalar gerekse FİDE ve TSF’nin organize ettiği
büyük çaplı organizasyonlara öğrencilerimiz kendilerini
hazırlıyorlar.
Bir Kelime Bir İşlem
Matematik Zümremizin 9-10-11. sınıf öğrencilerine yönelik
düzenlediği “Bir Kelime Bir İşlem” yarışması coşku dolu anlara
sahne oldu. Çınar Kongre Merkezi’nde yapılan ve 6 öğrencinin
kıyasıya rekabet ettiği yarışmada Dilara Zengince birinci oldu.
Yarışmacılara salonda bulunan öğrencilerimizin de tempo
tutarak destek verdikleri yarışma sonunda katılımcılara Lise
Müdürü Yardımcımız Nuh Güleç Bey tarafından hediyeler
takdim edildi.
Haziran 2012
15
Genç Çınar | Yarışmalar
Münazarada Sınıflar Dolu Dizgin
Türkçe Zümresi tarafından 6, 7 ve 8. sınıflar arası münazarada 7. ve 8. sınıfların finalleri Çınar Kongre Merkezi’nde,
6. sınıfların finali ise Etkinlik Salonu’nda gerçekleştirildi.
7. sınıflar arası münazarada 7-G sınıfı ‘Biz zamanı yönetiyoruz.’, 7-E sınıfı ‘Zaman bizi yönetiyor.’ konularıyla finale
kaldı. 7-E sınıfı finalde kazanarak 7. sınıfların birincisi oldu.
6. sınıflar arası münazarada finale kalan sınıflar ve münazara konuları: 6-F sınıfı ‘Özel günler duygusal bağı güçlendirmek içindir.’ konusunu tartışırken, 6-E sınıfı ise ‘Özel günler
tüketim kültürünü arttırmak içindir.’ başlığını savundu. 6-F
sınıfı finaldeki performansıyla 6. sınıfların birincisi oldu.
8. sınıflardaki münazaranın finalinde ise 8-F sınıfı ‘Sosyal
ağlar insanları sosyalleştiriyor.’ konusunu savunurken, 8-G
sınıfı ‘Sosyal ağlar insanları asosyalleştiriyor.’ konusunu
tartıştı. Yarışmanın sonunda, 8-G sınıfı ‘Sosyal ağlar insanları asosyalleştiriyor.’ tezini daha iyi savunarak birinci oldu.
Burada Bilgi ve
Yetenek Konuşur
Fen Lisesi öğrencilerimize yönelik yapılan “Çınar Fen Lisesi Bilgi
top taşıma, halat çekme gibi etkinliklerin yer aldığı yarışma
ve Yetenek Yarışması” Başakşehir ve Büyükçekmece Kampüs-
büyük bir rekabet ortamında çekişmeli ve eğlenceli geçti.
lerimizde bulunan Fen Lisesi öğrencilerimizin katılımıyla ve
Yarışmanın sonunda gülen taraf Başakşehir Çınar Fen Lisesi
büyük bir coşkuyla yapıldı. İki bölümden oluşan yarışmanın
10/A sınıfı öğrencilerimizden Fatma Köroğlu, Emrullah Özak,
ilk bölümünde bilgilerini konuşturan öğrencilerimiz ikinci bö-
Süheyl Erdem Toksoy, Ömer Durmuş ve Recep Kerem Akbıyık
lümde yetenekleriyle boy gösterdiler. Basketbol, futbol, dart,
oldu. Yarışmaya katılan bütün öğrencilerimizi tebrik ediyoruz.
16 Haziran 2012
Genç Çınar | Yarışmalar
Karikatür Ama Matematikçesi
Lise Matematik Zümresi geçen yıl ilkini yaptığı ve öğrencilerimizin büyük ilgisini çeken Karikatür Yarışması’nı geleneksel
hale getirmek amacıyla bu yıl ikincisini gerçekleştirdi. Bu yıl
da 9-10 ve 11.sınıf öğrencilerimizin yoğun katılımıyla yapılan
yarışma kıyasıya bir rekabet ortamında geçti. Öğrencilerin
çalışmalarını konu, espri ve çizim kategorilerine göre değerlendiren jüri birbirinden güzel eserleri derecelendirmekte
zorlandı. Ama her yarışmada olduğu gibi bu yarışmanın da
bir galibi vardı. Bu yıl ki “Matematik Karikatür Yarışması”nın
birincisi AL 10/E sınıfından Ahmet Gül oldu.
Aydemir Gültekin: İletişimde Beden Dili Çok Önemli
Aydemir Gültekin, okul öncesi ve İlköğretim öğrencilerimize yönelik tiyatro ve oyun üzerine Büyükçekmece kampüsünde
kısa bir söyleşi yaptı. Anaokulu ve İlköğretim öğrencilerimizin bu alanda merak ettikleri soruları cevaplayan Gültekin kısa
bir pandomim gösterisiyle çocukları oldukça neşelendirdi. Çocukların beden dilini kullanarak bir şeyler anlatabilmelerini
sağlayabileceklerini anlattı.
Hedef Önceden Seçilir
9. sınıf öğrencilerimiz velilerimizle ‘Alan Tanıtımı Programı’nda buluştu.
Öğrencilerimizin, 10. sınıfa geçerken ilgi ve istekleri ile üniversitede
hedefledikleri bölümleri dikkate alarak ders seçmelerini sağlamak
amacıyla düzenlediğimiz programda Rehber Öğretmenimiz Fırat Turan
öğrencilerimizi ve velilerimizi bilgilendirdi, doğru kararlar almaları
konusunda kendilerine kapılar açtı.
Haziran 2012
17
Genç Çınar | Etkinlikler
BİR HİLAL UĞRUNA
YÂ RÂB
İlköğretim Sosyal Bilgiler, Türkçe ve Bilgisayar Zümrelerinin birlikte
hazırlamış oldukları “18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitlerimizi
Anma Programı”Çınar Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. Sosyal
Bilgiler öğretmenimiz Mustafa Pamuk, Çanakkale Savaşı’nda
yaşanan anılardan yola çıkarak öğrencilerimize güzel bir tarih
ziyafeti sundu. Ardından öğrencilerimizin yüreği ile yazmış oldukları şiirleri seslendirmesi salondakilere duygusal anlar yaşattı.
Türkçe öğretmenlerimizden Yasir Avsuncu’nun canlı kanun
performansı eşliğinde Sebiha Tokalı öğretmenimiz Çanakkale
Zaferi’nde yaşanan bir olayı öğrencilerimize sundu. ‘Çanakkale
Şehitlerine’ isimli şiirini oratoryo şeklinde seslendiren 8. sınıf
öğrencilerimiz ecdadımızın mahşeri olan Çanakkale Savaşı’nı
destanlaştırıp ölümsüzleştirdiler. Program sonunda bilgisayar
öğretmenimiz Serdar Avcı, Çanakkale Slayt Yarışması sonuçlarını
açıklayarak dereceye giren öğrencilerimize ödüllerini verdi.
ASIM’IN NESLİ
Geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da İstiklal Marşı’nın kabulü
ve Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü okulumuzda coşku ve
heyecan dolu bir programla kutlandı.
Dolu dolu bir içerikle kutlanan bu günün öğrencilerimiz üzerinde
de etkisi büyük oldu. Programın başlangıcında İlköğretim 4.
sınıf öğrencimiz Ahmet Altunbaş’ın İstiklal Marşı’nın tamamını
ezbere okuması salondan büyük alkış aldı.
Programda Fen Lisesi 9. sınıf öğrencimiz Dilara Zengince’nin
kendi yazdığı ve seslendirdiği “Şehide Mektup” adlı mektubu
herkesi etkiledi. Şiirler ve Anzaklı Ömer’in hikâyesinden sonra
okulumuzda Çanakkale Zaferi ile ilgili açılan yarışmada bi-
rinci olan video ve slaytların gösterimleri yapılarak dereceye
girenler Okul Müdürümüz Abdüllatif Türker Bey tarafından
ödüllendirildi.
İstiklal Şairimiz Mehmet Akif’in hayatının anlatıldığı belgeselden
sonra okulumuz müzik öğretmenleri Ceyda Bal ve Ramazan
Yakar’ın hazırladığı, öğrencilerimizden oluşan koromuzun seslendirdiği “Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı” adlı müzik dinletisiyle
program sona erdi. Edebiyat ve Sosyal Bilimler Zümrelerimizin
ortaklaşa hazırladığı bu programda öğrencilerimiz geçmişe
dönerek bizi biz yapan ruhu yeniden yaşadılar.
Çanakkale
Tuvale Yansıdı
Büyükçekmece Kampüsümüzde “Çanakkale Deniz Savaşları” konulu
resim yarışması düzenlendi. Öğrencilerimizden 4/A sınıfından
Halenur Gültekin birinci, Büşra Kanak ikinci ve 2/A sınıfından Azra
Ergene üçüncü oldu. Yarışmaya katılan öğrencilerimize hediyeler
takdim edildi.
18 Haziran 2012
Genç Çınar | Etkinlikler
Küçük Çınarlardan Büyük Performans
Anasınıfı öğrencilerimiz 2012 yılsonu programını Çınar Kongre
Merkezi’nde velilerimizin yoğun katılımıyla gerçekleştirdi.
Müzik öğretmenimizin hazırladığı koro çalışması ile başlayan program, beş yaş grubunun Kovboylar, tüm anasınıfı
öğrencilerinin sınıf sınıf sırayla çıktıkları Mevsimlerin Dili, altı
yaş sınıflarının ortak çalışması olan semazenler eşliğindeki
kurdela şov, jimnastik gösterisi ve mezuniyet töreni ile devam etti. Programda özellikle birlik beraberliği ve her mevsimin özelliğini hem folklorik oyunlarla hem de sinevizyon
gösterisiyle sergileyen miniklerimiz Anadolu Ateşi grubuna
taş çıkardılar. Seyircilere neşe, mutluluk, hüzün, coşku ve
heyecan duygularını iç içe yaşatan ve renkli kostümleriyle
göz dolduran gösteride miniklerin performansı izleyenlerin
büyük beğenisini topladı.
Anasınıfı öğrencileri, geleneksel İngilizce performans şovunun
üçüncüsünü gerçekleştirdi. Her sınıfın bir gösteri sergilediği
programda öğrenciler bir sene boyunca öğrendiklerinin bir
kısmını eğlenerek sergilediler. Programda; 5 yaş sınıfından
Kelebekler sınıfı Minigon Colours, 6 yaş sınıflarından Kardelenler The Rainbow Fish, Şirinler sınıfı The Ugly Duckling, son
olarak Bal Peteği sınıfı High School Musical gösterilerini sergilediler. Davetlilerin büyük beğeniyle izlediği program perde
önlerindeki eğlenceli etkinliklerle de ilgi gördü. Programın
sonunda dört sınıf arasında yapılan yarışmada birinciliği belirlemekte zorlanan jüri üyeleri dört sınıfı da birinci ilan ettiler.
Miniklerin İngilizce Şov’u
Anneler günü dolayısıyla öğrencilerimizin anneleri için söyledikleri özel mesaj görüntüleri, duygusal anlar yaşanmasına
neden oldu. Öğrencilerimizin kep ve cübbeleriyle annelerine
anneler günü hediyelerini vermesiyle program son buldu.
EĞİTİMDE İYİ ÖRNEKLER
İstanbul Aydın Üniversitesi Florya Kampüsü’nde düzenlenen
programa Çınar Koleji öğretmenlerimiz de katıldı. Milli Eğitim
Bakanı Prof. Dr. Ömer Dinçer, İstanbul Milli Eğitim Müdürü
Dr. Muammer Yıldız ve İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu
gibi isimlerin konuk olarak yer aldığı programda “Eğitimde
İyi Örnekler Paylaşımı” konulu güzel bir seminer gerçekleşti.
Haziran 2012
19
Genç Çınar | Etkinlikler
Vefalı Olmak Bunu Gerektirir
İlköğretim 5.sınıf öğrencilerimiz İstiklal Marşı’mızın kabulünün 91. yıldönümü münasebetiyle milli şairimiz M. Akif Ersoy’un
kabrini ziyaret etti. Öğrencilerimiz Ersoy’u kabri başında dualarla andı. Ayrıca sınıflarımızda İstiklal Marşı’mız ve Akif anılarak gündem yapıldı.
Öğrenciler Göz Taramasından Geçti
Büyükçekmece Kampüsü öğrencilerimize yönelik göz taraması gerçekleştirildi. Çınar Koleji ve Dünya Göz işbirliği ile
gerçekleşen projede öğrencilerimizin gözleri kontrol edildi.
Öğrencilerimizin yanı sıra idarecilerimiz ve personelimiz de
taramadan geçti. Tüm öğrencilerimiz bu çalışmadan oldukça
memnun kaldı.
Çınar Hatıra Ormanı Oluşturduk
Büyükçekmece Kampüsü öğrencilerimiz ağaç
dikme kampanyası başlatarak “Çınar Hatıra
Ormanı” oluşturdular. Tüm öğrencilerimizin
ağaç diktiği kampanyada toplam 500 adet fidan dikildi. Dikilen her fidana öğrenciler kendi
isimlerini verdiler. Öğrencilerin birlikte fidan
dikmelerinin ardından son bulan kampanya
unutulmaz anlara sahne oldu.
Hollanda’dan Misafirimiz Vardı
Çınar Koleji Büyükçekmece Kampüsü, “Stichting Reflex” vakfını temsilen gelen Hollandalı heyeti ağırladı. Okul müdürümüz Ertuğrul Toy, misafir heyete Çınar Koleji
ve eğitim sistemi hakkında bilgiler verdi. “Stichting Reflex” adıyla 2002 yılından beri
Hollanda’da eğitim alanında çalışmalar planlayıp yürüten bir vakıftır. 06-18 yaş arası
çocuk ve gençler için eğitim-kariyer danışmanlığı ve rehberliği; eğitimin yaygınlaştırılması, geliştirilmesi ve uluslararası bir kimlik kazanması; eğitimde fırsat eşitliği;
velilerin ve sosyal çevrenin çocukların eğitimine desteği; modern vatandaşlık ve seçim
yapma becerisinin geliştirilmesi konularında projeler geliştirmekte ve uygulamaktadır.
20 Haziran 2012
Genç Çınar | Etkinlikler
Çağlar Üstü Mesaj
Kutlu Doğum Haftası dolayısıyla Büyükçekmece Kampüsü Konferans Salonu’nda program düzenlendi. Programa, Kurucu Müdür
Veysel Kafalı, Okul Müdürü Ertuğrul Toy, Müdür Yardımcıları
ve öğrenciler katıldılar. Programda İslam’ın evrensel ve çağlar
üstü mesajını ulaştıran Hz. Muhammed’in, kutlu doğumunun,
bütün dünya için en değerli armağan olduğu, barış içinde bir
arada yaşama, adalet içinde kardeşçe paylaşma özlemlerinin
daha da arttığı günümüzde, O’nu ve kutlu çağrısını doğru anlamaya her zamankinden daha çok ihtiyaç olduğu vurgulandı
ve program şiirler, naatlar ve ilahiler eşliğinde devam etti.
En Sevgiliyi Andık
Çınar Lisesinde gelenek haline gelen“Kutlu Doğum Etkinlikleri”
bu sene de büyük bir coşkuyla gerçekleştirildi. Peygamber
Efendimiz (S.A.V)’in anıldığı ve anlatıldığı programda yaşanan
duygu dolu anlar ancak yaşanarak anlaşılabilecek düzeydeydi.
Değerler Eğitimi birimi tarafından organize edilen program Salavat-ı Şerifeler
okunarak başladı. Programın sunuculuğunu 11. Sınıf öğrencilerimizden Mücahid
Cemaller yaptı. Programın hemen başında mezun öğrencilerimizden Bünyamin
Dinç’in Sezai Karakoç’tan okumuş olduğu
‘Sürgün Ülkeden Başkentler başkentine’
şiiri izleyicilerin büyük beğenisini çekti.
Peygamber Sevgisinin bir çocuğun gönlünden süzülen cümleler halinde dile
getirildiği bir mektubu 11. Sınıf öğrencilerimizden Gülhan Kılıçlar seslendirdi.
Mektubun okunması esnasında adeta mukaddes beldede Peygamber Efendimizin ayak izlerini takip ediyormuş gibi manevi
bir yolculuğun içerisinde bulduk kendimizi. Öğrencilerimizden
Mehmet Emin Akkaya, Mehmet Sefa Haksever, Süheyl Erdem
Toksoy ve Umut Koray İmamoğlu’nun
okudukları Erdem Beyazıt’a ait olan
Uhud savaşını anlattığı ‘Savaş Risalesi’
şiiri dinleyenlerin beğenisini kazanarak
büyük alkış aldı. Şiir aralarında gösterilen ve ilgi çeken sinevizyonların da
yer aldığı program okulumuz Müzik
öğretmenlerinde Ramazan Yakar ve
öğrencilerimizden Emre Bay, Mehmet
Ramazan Karagöz, Muhammed Erdem
ve Mücahid Erol’un seslendirmiş olduğu ilahilerle son buldu.
İyi ki Varsın Efendim
İlköğretim Değerler Eğitimi zümresi tarafından organize edilen kutlu doğum programı okulumuz Kongre Merkezi’nde
icra edildi. Her yıl peygamberimizin bir özelliğinin konu
edinildiği programda bu yıl “ümmet-kardeşlik” teması ele
alındı. Programın başında Peygamberimiz (sav)’i anmanın
en güzel şekillerinden birisi olan salâvat için ayağa kalkan
izleyiciler, Efendimiz (sav)’e olan muhabbetlerini gösterdiler. Kuran’ın kardeşlikle ilgili çağrısının Arapça, İngilizce ve
Türkçe olarak seslendirildiği bölüm ilgiyle takip edildi. Prog-
ramın sürprizi ise İstanbul’da eğitim için bulunan Tayland,
Makedonya ve Moritanyalı öğrencilerin konuşma yapmaları oldu. Kardeşliği vurguladıkları konuşmalarının sonunda,
kendileri için Çınar koleji öğrencilerinden ensar kardeşler
kura ile belirlendi. Programın sonlarına doğru Naat-ı şerif ve
müzik dinletisi yapıldı. Programın sonunda da Kutlu Doğum
etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen çeşitli dallardaki yarışmalarda dereceye girenlerin ödülleri verildi. Görsel içeriğinin
zengin olduğu program zihinlerde ve gönüllerde yer etti.
Haziran 2012
21
“Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”
Çınaraltı’ndan Sultan Şairler Geçti
Lise Edebiyat Zümremizin her yıl büyük bir coşkuyla gerçekleştirdiği ve bu yıl altıncısı düzenlenen Çınaraltı Şiir Gecesi öğrenci
ve velilerimizin yoğun katılımıyla Çınar Kongre Merkezi’nde
gerçekleştirildi. Programda baharın ilk günlerinin tazeliği
öğrencilerin olağanüstü performansıyla sahneye taşındı ve
profesyonelleri aratmayan Çınar Lisesi öğrencilerimizin okudukları şiirler ve sergiledikleri özveri izleyenleri büyüledi.
Melikşah Ertuğrul Çay ve Zeynep Saime Şahin’in başarılı sunumuyla sahne alan lise öğrencilerimiz hem seslendirdikleri
şiirler hem de etkileyici sunumlarıyla salondan büyük alkış
aldılar. Bu yıl Osmanlının şair sultanlarına ithaf edilen gece
halk oyunları gösterisiyle başladı. Ardından Elif Nur Öztekin
Cumali Ünaldı Hasannebioğlu’nun “Münacaat”ını okudu. Öğrencimiz Elif Yaşar, Ahmet Mercan’ın ‘Yetmez’ redifli naatını; M.
Emin Akkaya, Osman Yüksel Serdengeçti’nin “Bir Kahraman
Bekliyoruz” adlı şiirini; İlkay Coşkun, Sadettin Kaplan’ın ‘Dilekçe’ adlı şiirini; Sema Günden, A.Muhip Dranas’ın ‘Olvido’adlı
şiirini okudu. Esra Korkut’un doğu kadınının çektiği eziyetleri
dile getiren ‘Namıssız Seni’ adlı şiirini okumasıyla devam eden
gecenin renkli şiirlerinden biri de M. Emin Can’ın dramatize
ederek okuduğu ‘Kevkiden Bir Aşk Hikayesi’ adlı şiirdi. Programın ilerleyen bölümlerinde Sezai Karakoç’a ait ‘Masal’ adlı şiir
sekiz kişilik bir öğrenci grubu tarafından seslendirildi.
Lise müzik grubu öğretmen ve öğrencilerimiz Burak Ün’ün
seslendirdiği “Doğru Olsam Ok Gibi” adlı parçayla bu güzel
geceye renk kattılar. Ardından Ruken Boyacı ve Muhammed
Erdem Kanuni’ye ait ‘Halk İçinde’ adlı parçayı seslendirdi.
Sultan Şairlere ithaf edilen gecede Emre Ayar, Fatih Sultan
Mehmet’ten; Safa Haksever ve Salih Günay Kanuni ve oğlu
Şehzade Beyazıt’tan; Rabia Özen ise I.Ahmet’ten şiirler seslendirdiler.
Gecenin sonlarına doğru şair Mevlana İdris’in “Tarih Bitti” adlı
şiiriyle Tuba Yeşilbağ ve Enes Bilal Yeşilçiçek sahne aldı. İbrahim
Sadri’nin “Kuş Hatıraları” adlı şiirini ise Zübeyr Atilla ve Ömer
Faruk Sefer birlikte okudular. Program yine gecenin anlamına
uygun bir şekilde Mehmet Ali Gündüz’ün seslendirdiği ‘Acılara
Tutunmak’ adlı parçayla sona erdi.
Genç Düşünce Platformu
”Akıl ve Din”
2009 yılında kurulan Genç Düşünce Platformu (GDP) kendi
içinde halka halka büyüyerek adeta fikir ve düşünce üreten bir
merkez haline geldi. Okulumuz ve velilerimizin de büyük bir
ilgi ve hayranlıkla izlediği Platform yeni dahil olan öğrencilerle
birlikte büyüyerek çalışmalarına devam ediyor.
Platform kendi içinde yürüttüğü çalışmaları ve gerçekleştirdiği
faaliyetleri diğer öğrencilerimizin de istifadesine sunmak amacıyla
okulumuzun geneline açtı ve salon programları gerçekleştirdi.
İlk olarak Genç Düşünce Platformu 3. kademe öğrencileri Elif
Nur Öztekin, Elif Nur Taşdemir, Rumeysa Doğan ve Rumeysa
Dur Çınar Kongre merkezi’nde lise öğrencilerimize “Akıl ve
Din” konulu bir sunum yaptılar. Büyük bir beğeniyle izlenen
sunumda “Akıl nedir, aklın sınırı nereye kadardır, İslam akılcı
bir din midir, akıl ile vahiy çatışır mı, hakikati kavramada aklın
rolü nedir?” gibi sorular üzerinde duruldu.
Diğer öğrencilerimizin büyük bir merak içinde izledikleri seminerde“İslam aklı önemser, aklı olmayana sorumluluk yüklemez,
akla uygundur fakat aklı aşar, sadece akılla kavranamaz yani
akılcı bir din değildir.” tezi savunan öğrencilerimiz oldukça
başarılı bir sunum gerçekleştirdiler.
Popüler Kültürün Gölgesinde Hayatın Anlamı
Platformun ikinci salon programı“Popüler Kültürün Gölgesinde
Hayatın Anlamı” gibi çok tartışılan ve güncel bir konu oldu.
GDP 3. Kademe öğrencilerinden Zeynep Saime Şahin, Tuba
Sarıkaya, Elifnur Öztekin ve Rümeysa Doğan isimli öğrencilerimizin yaptığı sunum özellikle “gündemi ve derdi olan”
öğrenciler tarafından hayranlık ve takdirle karşılandı. “Hiç de
insani olmayan madde merkezli ve çıkar ahlakı üzerine kurulmuş bir dünyada, değer zedelenmesi ve hassasiyet incinmesi
yaşamadan insan kalabilmek mümkün mü? Biyolojik olarak
canlı olmak yaşıyor olmak mıdır? Yaşadığımız hayat bir tercih
midir yoksa maruz kaldığımız bir şey midir? Bunca koşuşturmanın dışında Tolstoy’u intiharın eşiğine taşıyan anlam arayışı
düşünce dünyamızın kapısını niçin tıklatmaz?” gibi sorulara
cevap niteliği taşıyan seminer üslup ve içerik yönüyle de göz
ve gönül doyurucuydu.
Her iki seminerde de platform öğrencileri binlerce çiçekten
beslenip bal gibi bir nimeti insanların hediye eden arı misali
derinlik ve birikim isteyen ciddi meseleleri onlarca farklı kaynaktan beslenerek diğer öğrencilerimizin istifadesine sundular.
Haziran 2012
23
Genç Çınar | Etkinlikler
Minik Yüreklerin Coşkusu
Büyükçekmece Kampüsümüz’de düzenlenen ‘1. Kademe Yıl Sonu Programı’ büyük coşku ve heyecanla gerçekleştirildi. Öğrencilerimiz birbirinden güzel etkinliklerle; koro, yöresel folklor oyunları, İngilizce drama, İngilizce şarkı, semazen gösterisi,
mehter gösterisi, kına gecesi gösterileri ile velilerimize hoşça vakit geçirmelerini sağladılar.
Buz Gibi Bir Spor
En estetik sporlardan biri olan buz patenini sadece izlemek değil,
bu sporla uğraşmak da çok keyifli. Üstelik bu zarif sporun vücut
dengesini geliştirmek gibi bir faydası da var. Yaşınız kaç olursa olsun buz patenini deneyebilir ve mükemmel bir hobi edinebilirsiniz.
Artistik Patinaj, artistik buz pateni veya figür pateni... Bunlar buz üstünde adeta harika bir dans şovunu anlatan o
zarif sporu tanımlamak için kullanılan kelimeler. Buz patenini diğer sporlardan ayıran özelliği de zaten müzik ve
sporu birleştirmesi. Son derece estetik bir görünümü olan
buz pateni en çok ilgi çeken sporlardan biri... Profesyonel
açıdan pek çok zorluk taşıyan bu spor, bir hobi olarak her
yaştan hemen hemen herkes için uygun. Öğrencilerimizin hafta sonunu daha iyi değerlendirmek ve yeteneklerini
ortaya çıkabilmeleri için cumartesi günleri yaptığımız buz
pateni kursları öğrencilerimizden yoğun ilgi görmektedir.
Kursta ilk olarak buzda nasıl yürüneceğini, nasıl düşüleceğini, nasıl kalkılacağını ve kayılacağını öğreniyoruz. Daha
sonra temel kayış pozisyonu, sıçrama ve oturma gibi diğer temel hareketlerle ilgili eğitim veriliyor. Kursa devam
eden öğrencilerle ise daha ileri düzey bir eğitime geçiliyor.
Doğal Hayatla İç İçe
Büyükçekmece Kampüsü öğrencileri organik üretim yapmak için
çiftlik kurdu. Öğrencilerin doğayla sağlıklı iletişim kurabilmeleri
amacıyla kurulan çiftlikte öğrenciler çeşitli hayvanlar besliyor.
Çınar çiftliğini kuran Müdür Yardımcımız İlyas Bilen modern zamanların insanı yalnızlaştırdığını doğa-insan arasındaki dengenin
24 Haziran 2012
bozulduğunu hayatın siterilize edildiğini dile getirerek“Şehir hayatında dört duvar arasına sıkıştırılmış yavrularımıza kendilerinin
de doğanın bir parçası olduğunu bir nebze olsun hatırlatmak
istedik. Bu nedenle, öğrencilerimiz sabah geldiklerinde taze ve
organik yumurtalarını kendileri alıyorlar.”şeklinde açıklama yaptı.
Genç Çınar | Etkinlikler
Gecesine Hakim Olamayan,
Gündüzüne Sahip Olamaz
İlköğretim Rehberlik Hizmetleri velilerimize yönelik ‘zaman’
konulu seminer gerçekleştirdi.
İlköğretim rehber öğretmenlerimizden Psikolojik Danışman
Dilek Caymaz ve Rehberlik Hizmetleri Bölüm Başkanı M. Bahaddin Koç’un sunum yaptıkları seminerin ilk bölümünde
zamanın geleneğimizdeki ve dinimizdeki yeri ele alındı. Yüce
yaratıcının kullarına verdiği mesaj üzerinden “zaman=ömür”
çıkarımının altı çizildi ve zaman yönetiminin sosyal hayata
katkıları ele alınırken özellikle Kuran’ı Kerim’de geçen ve her
birinde üzerine yemin edilen ‘sabah, seher, kuşluk, şafak, ikindi, akşam, gündüz ve gece’ zaman dilimlerinin ele alındığı
bölümler konuklardan büyük ilgi gördü.
tanımlanması yapıldı. Zaman yönetimi eğitiminin en sağlıklı
biçimde aile ortamında verildiği belirtilirken, bireysel ve toplumsal sorunların çözümlerinin aileden başlaması gerektiğinin
altı çizildi. Aile ile verimli ve kaliteli zaman geçirme konusunda
önerilerde bulunan rehber öğretmenlerimiz, toplumların gelişmişlik düzeyleri ile zaman kullanımları arasında ilgi çeken
bir bağ olduğunu ifade ettiler.
Gece ve gündüz dengesini iyi kurmanın zaman yönetiminde
kritik rol oynadığı gerçeğinin vurgulandığı seminerde, “Uyku
Zamanı / Zaman Uykusu” ara başlığı ile uykunun günlük hayattaki konumu tartışıldı. “Gecesine hakim olamayan, gündüzüne
sahip olamaz.” vecizesinin damga vurduğu bölümden sonra
toplumun en temel yapı taşı olan ailenin zaman üzerinden
Vakti kaliteli ve verimli kullanmanın önünde engeller olduğunu belirten rehber öğretmenlerimiz, modern insanın
vazgeçilmezi haline gelen ‘televizyon’, onsuz olmaz denilen
‘cep telefonu’ ve artık neredeyse elimiz ayağımız kadar ihtiyaç duyduğumuz ‘internet’ in kazanımları ve tehditlerini
velilerimizle paylaştılar.
Seminerin sonunda rehberlik hizmetlerimizin hazırladığı ve
kısa önerilerin yer aldığı broşürler, (İstanbul’da gezilebilecek
yerler, ailece izleyebilecekleri filmler, okuyabilecekler kitaplar,
özellikle her yaştan çocuklarıyla oynayabilecekleri oyunlar)
velilerimize dağıtıldı.
Zaman
Hayatın En Önemli Unsuru:
İlköğretim Değerler Eğitimi Birimi 6. sınıf öğrencilerimizle birlikte
Çınar Kongre Merkezi’nde “Zaman” adlı bir program düzenledi.
Ülkemizde ve yurt dışında seminerleri ilgiyle izlenen, kendi
sözleriyle “Zaman Gönüllüsü” olan, TV ve radyolarda programlarla
tanınan araştırmacı-yazar Ahmet Bulut ilköğretim öğrencilerimizle
bir araya geldi. Sonrasında Çınar Kongre Merkezi’nde Düşünce
Kulübü, 7. ve 8. sınıf öğrencilerimiz ile buluşan Bulut “Zaman”
ile ilgili bir söyleşi gerçekleştirdi. Program sonunda öğrencilerimiz Ahmet Bulut’a çiçek takdim edip kitaplarını imzalattılar.
Haziran 2012
25
ün
ü
G
Ka
ri
ye
r
İstanbul’da bulunan özel ve devlet üniversiteleri okulumuzun ev sahipliğinde
düzenlenen “Kariyer Günü” etkinliğinde
bir araya geldi. Gün boyu süren etkinlikte
üniversitelerden katılan akademisyenler
öğrencilerimize bölümlerle ilgili bilgiler
verdiler.
25 kadar özel üniversitenin katıldığı“Kariyer
Günü” etkinliği Çınar Kongre Merkezi’mizde düzenlenen açılış programıyla başladı.
Programın amacı ve gün boyu sürecek
etkinliklerle ilgili bilgiler veren Lise Rehberlik Zümre Başkanımız Recep Dağdemir, mesleklerle ilgili
öğrencilerin kafalarındaki soru işaretlerini giderecekleri bir
program olduğunu söyledi. Doğru bilgilendirmenin sağlıklı
tercih için önemli olduğunu söyleyen Dağdemir “Bu yapılan
çalışmayla öğrencilerimiz yarınlar için daha doğru adımlar
atacaklar.” dedi.
Programda bir konuşma yapan Lise Müdürümüz Abdüllatif
Türker, bilinçli bir gelecek için doğru meslek seçimin önemli
bir aşama olduğunu belirterek, öğrencilerin neyi seçeceklerine ancak o alanı ve bölümü iyi tanıdıktan sonra karar
verebileceklerini ifade etti.
İlerde yapmak istedikleri meslek ve gelmek istedikleri noktayla
ilgili öğrencilerin kendilerinin tercih ve seçim yapmaları gerektiğini söyleyen Türker, “Aileler bu noktada öğrencilere baskı
yapmamalı.” dedi. Ailelerin yönlendirmede bulunabileceğini
söyleyen Türker, “Bu sadece tavsiye niteliğinde olmalı, onun ötesine geçerse çocuklar kendi istedikleri değil ailelerin istedikleri
meslek ya da alanları tercih etmek zorunda kalıyorlar, bu da işini
yapan ama mutlu olmayan bireyler meydana getiriyor.” dedi.
Salon programından sonra lise koridorlarında üniversiteler için
hazırlanan tanıtım stantlarına geçildi. Öğrencilerimiz istedikleri
üniversitelerin stantlarından merak ettikleri bölüm ve alanlarla
ilgili gün boyu bilgi aldılar. Lise Rehberlik Zümremizin ve diğer
öğretmenlerimizin görev aldığı organizasyonda gelen misa-
26 Haziran 2012
firlerin karşılanmasından ağırlanmasına ve
sunum yapacakları sınıflara eşlik edilmesine
kadar birçok detay düşünülmüştü.
Bilgi Üniv., Bahçeşehir Üniv., Kültür Üniv.,
Fatih Üniv., Arel Üniv., Kadir Has Üniv., Aydın
Üniv., Maltepe Üniv., gibi özel üniversiteler
arasında önemli çalışmalara imza atmış
üniversiteler olduğu gibi, Bezm-i Alem
Üniv., Şehir Üniv., F.S.M. Üniv., Süleyman
Şah Üniv., Medipol Üniv. gibi yakın tarihte kurulan ama önemli yatırımlarla adını
duyuran üniversiteler de yer aldı.
Koridorlarda tanıtım stantları yoğun ilgi görürken aynı zamanda sınıflarda da bölümlerle ilgili eğitimler devam etti.
İstanbul’un en prestijli üniversitelerinden katılan alanında
söz sahibi akademisyenler kendileri için ayrılan sınıflarda
bölümlerle ilgili bilgiler verdiler. Elektrik-Elektronik Müh, Bilişim Sis, Tıp, Peyzaj, Mimarlık, Felsefe, Gıda Müh, İnşaat Müh,
Hukuk, İslami İlimler, Eczacılık, Psikoloji vb. bölümler akşama
kadar tanıtımı ve sunumu yapılan 50 bölümden bazıları.
Konuyla ilgili bir açıklama yapan Genel Müdürümüz Kadir
Ünal, Kariyer Günü etkinliğinin öğrencilerin bölüm tercihlerinde onlara yol gösterecek önemli bir çalışma olduğunu
vurgulayarak “Program boyunca ülkemizin en seçkin üniversitelerinin birbirinden değerli akademisyenleri öğrencilerimize
ciddi katkılar sağlayacak bilgiler paylaştılar.” dedi.
İstanbul’da bulunan 25 kadar özel üniversitenin bir organizasyonda bir araya gelmesinin önemli bir çalışma olduğunu
söyleyen Ünal, “50’ye yakın prestijli meslek, işin ehli, alanında söz sahibi kişilerden dinlenmiş oldu, katılımcılara teşekkür
ediyorum” dedi.
Kariyer Günü etkinliğinin gelecek yıllarda da katılımcı üniversite
sayısının da artırılarak devam edeceğini söyleyen Kadir Ünal
“programı organize eden Lise Rehberlik Zümremize ve diğer
öğretmenlerimize emeklerinden dolayı teşekkür ediyorum” dedi.
Genç Çınar | Etkinlikler
Yetimlere Dünyanızda Yer Açın
Okulumuz ve İnsani Yardım Vakfı (İHH)‘nın birlikte hazırladığı
Kalbini yumuşatmak isteyen yetim başı okşasın.” tavsiyesinde
‘Yetim Gecesi’ programı velilerimizin ve Başakşehirlilerin katı-
bulundu. Ömer Karaoğlu’nun ezgileriyle gönüllerin coştuğu
lımıyla Çınar Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi.
programda güzel bir sürpriz yapılarak Çınar Koleji öğrencile-
Yetimlere destek amacıyla düzenlenen programda konuşma
rinin Tanzanya’da Mavi Marmara şehidi Furkan Doğan adına
yapan İHH Başkanı Bülent Yıldırım yetim barındırmanın öne-
bir çocuk parkı yaptırmak için bir proje başlattığı konuklara
mini vurgulayarak, “Yetimi Allah (cc) gözetir, biz bir yetime
duyuruldu. Program sonunda yetimler için düzenlenen ker-
bakabiliyorsak bu büyük bir lütuftur. Allah(cc) bize lütfetmiştir.
meste Düşünce Kulübü öğrencilerimiz de görev aldılar.
Geleceğimizi Şefkatli Eller İmar Edecek
“Büyük insan; cemiyetin ızdırabını kalbinde duyandır” demiş Murat Hüdavendigar. Büyüklüğün kriterlerinin değiştiği
günümüzde modern yaşam tarzı bütün enstrümanlarıyla
insanı bireyselliğe yönlendiriyor. Aylardır aynı binada yaşadığı halde yan dairede yaşayan komşusunu tanımayan
insanların oluşturduğu bir toplumda, “Komşusu açken tok
yatan bizden değildir.” diyen eşsiz ölçü, sadece nostaljik bir
argüman olarak hatırlanmamalı...
edilen arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiğini de yaşayarak öğrenmiş oluyorlar. İnanıyoruz ki geleceğin Türkiye’si bu
yaşlarda çevresinde yaşanan dramlara duyarsız kalmayan ve
çözüm üretmek için gayret eden bu neslin ellerinde şekillenecek ve istikbalimiz bugünden daha iyi olacak.
Lise Değerler Eğitimi Birimimizin “Aynı toplumu paylaştığımız
muhtaçların dertlerini de paylaşıyoruz” sloganıyla geçen yıl
başlattığı “Kardeş Aile Organizasyonu” bu yıl da büyük bir
heyecanla devam ediyor. Şu ana kadar toplamda 50 kardeş
aile her sınıftan belirlenen temsilci öğrencilerimiz ve başlarındaki öğretmenleri tarafından ziyaret edilerek öğrencilerimizin kendi harçlıklarından biriktirdikleri nakdi yardımlar
bu ailelerle ulaştırıldı. Bu ziyaretler öğrencilerimizin içinde
yaşadıkları toplumun yoksul kesimiyle tanışmalarını ve onların
yüz yüze oldukları zorlukları yerinde görmelerini sağlıyor.
Böylece bu organizasyon, öğrencilerimizin sahip oldukları
nimetlerin farkına varmalarını ve bu nimetleri başkalarıyla
paylaşmanın insana verdiği iç huzurunu yaşamalarına vesile oluyor. Yine öğrencilerimiz bu ziyaretler öncesinde ve
ziyaretler esnasında yapılan eğitimle, yardım edenle yardım
Haziran 2012
27
Genç Çınar | Etkinlikler
SINAV SONRASI
2012 YGS Türkiye genelinde diğer yıllara göre özellikle Türkçe branşında çok eleştirildi. Sürenin yetmemesi ve soruların zorluğu öğrencilerin ikinci sınav öncesinde moral ve motivasyonunu olumsuz
etkiledi. Bu tespitler üzerine rehberlik servisi ve sorumlu müdür
yardımcımız Abdullah Aksu Bey Kongre Merkezi’nde bir program
hazırladı. Programda, geçen sene mezun olup üniversiteye yerleşen öğrencilerimizin YGS ve LYS puanlarından örneklerle aslında
durumun şikayet edildiği kadar kötü olmadığı, olumsuzluk olacaksa
herkesin bundan aynı oranda etkileneceği vurgulandı.
YGS KAMPI DOLU DOLUYDU
12. sınıf öğrencilerimiz YGS öncesi 5. Etap Safa Vakfı binasında 10 günlük bir kamp gerçekleştirdiler. 40 kişilik
kamp grubunda kız ve erkek öğrenciler ayrı ayrı yer aldı.
Okul çıkışlarında hız denemelerinin ardından yurda geçen
öğrenciler hem yoğun bir çalışma süreci geçirdiler hem
de akşamları en az iki branştan öğretmenlerinin kamp
ziyaretiyle yapamadıkları soruları, öğretmenleriyle çözme
imkanını buldular. Öğrenciler kamp programıyla yurt hayatının farklılığını da daha üniversiteyi kazanmadan önce
yaşamış oldular.
Son Taktikler
12. sınıf öğrencilerimiz YGS öncesinde birlikte kahvaltı yaparak sınav öncesi son taktiklerle ilgili bilgi aldılar.
12.sınıflardan sorumlu müdür yardımcımız Abdullah
Aksu Bey ilk sınavın bir strateji sınavı olduğunu, bun-
28 Haziran 2012
dan dolayı önemli olanın avantaj elde etmek olduğunu vurguladı. Aksu, öğrencilerden yaşamlarına rutin
bir şekilde devam etmelerini isteyerek, sınavın günlük
hayatın bir parçası gibi algılanması gerektiğini belirtti.
Genç Çınar | Etkinlikler
Yaşasın Okuyoruz
Birinci sınıf öğrencileri Okuma Bayramı’nı birbirinden renkli
gösterilerle kutladılar. 98 öğrencinin katıldığı okuma bayramına yoğun ilgi gösteren veliler oldukça heyecanlıydı.
Birbirinden güzel müzik parçalarıyla koro, hayata ve çevre
temizliğine dair skeçler, müzikli oyunlar misafirlere unutulmaz dakikalar yaşattı. Öğretmenlerin büyük emekleri
sonucu hazırlanan program, folklor ve jimnastik gösterileriyle
de büyük beğeni topladı. Yoğun ilgi ve yüksek katılımın
olduğu bu güzel günün finali de muhteşemdi. İlköğretim
Müdürümüz Mehmet Karagöz’ün teşekkür konuşması ve
öğretmenlere çiçek takdimiyle program sona erdi.
Sular Vadisi’nde Yetenekler Aktı
Sular Vadisi’nde yapılan Atletizm çalışmalarında öğrencilere
gülle, uzun atlama ve kısa mesafe koşu yarışmaları yapıldı. 9.
10. ve 11. sınıf öğrencilerimizin boy, kilo, boyun, bel ölçüleri
alınarak obezite taraması yapıldı. Yapılan bu ölçümlerin sonucunda obezite olan öğrenciler belirlenip günlük adım sayar
cihazı takılarak haftalık takipleri yapıldı.
-Erkekler Basketbol Turnuvası’nda GL 11 A sınıfı birinci
oldu.
-Erkekler Futbol Turnuvası GL 11 A sınıfı birinci oldu.
-Kızlar Masa Tenisi Turnuvası’nda Büşra Nur Bilisi 1.,
Yeliz Özpolat 2. ve Sema Nur Hançer 3. oldu.
Erdem Tohumları Yeşeriyor
Büyükçekmece Anasınıfı öğrencilerimizin düzenlediği yılsonu şölenine veliler yoğun katılım gösterdiler. Koro şarkıları
ile başlayan programda 5 yaş öğrencileri “Erdem Tohumları
Yeşerdi” oyunu ile sahne aldı. 6 yaş öğrencileri askerler rondu
ve güvercin dansı ile programı taçlandırdılar. 5 yaş öğrencilerimizin sergiledikleri yöresel oyun ve kına gecesi gösterisi
veliler tarafından büyük ilgi gördü. İngilizce etkinliklerle devam
eden programımız “Kırmızı Başlıklı Kız “ draması ile son buldu.
Haziran 2012
29
Genç Çınar | Etkinlikler
Bahar Tadında Şenlik
Büyükçekmece Kampüsü Uygulamalı Dersler Zümresi tarafından düzenlen ‘Bahar Şenliği’ renkli ve cıvıl cıvıl görüntülere
sahne oldu. Katılımın yoğun olduğu şenlikte öğrenciler bir yılın
yorgunluğunu üzerlerinden attılar. Aylardır süren heyecanlı,
sevgi dolu ve zorlu bir eğitim serüveninin böyle bir eğlenceyle
tamamlanması herkesi mutlu etti. Wattabe Experience Center’da
yapılan şenlik öğrencilerimizin doğayla iç içe olmasını sağladı.
Kurulan şişme oyun parkları, canlı langırt, rodeo, oyun parkuru,
zıp zıp, penaltı atışı, sumo güreşi, öğrencilerin yoğun ilgisini
çekti. Ayrıca balık tutma, ATV araçları ve bisikletlerle gezinti
şenliğimize ayrı bir heyecan kattı. Öğrencilerimizin oyuna ve
eğlenceye doyduğu şenlikte güzel bir yemek sonrası, dondurma, macun, pamuk şeker ve patlamış mısırlarla ağızlarımızı
tatlandırdık. Öğrencilerimizin müzik öğretmenleriyle yapmış
oldukları canlı müzik performansı diğer öğretmen, öğrenci
ve okul personelimizi coşturdu.
Deniz Altında 20 Dakika!
Sermayesi cesaret, sonrası su altı cennet... İşte dalış için gereken bilgi...
Şehir yaşamının olumsuz etkileri ve yaşamın monoton, yorucu ve stresli temposu, derslerin yoğunluğu, sınav stresleri
insana zaman zaman bir kabus yaşatıyor. Yine de bu kabusu
güzel bir düşe, benzersiz bir serüvene dönüştürmek elinizde... Serbest zamanlarınızı ya da hafta sonu tatillerinizde her
şeyden uzaklaşıp hayatın yıpratıcı izlerini silmek ve küçük
bir mola verebilmek için mavi sular, gizemli bir dünyaya çağırıyor sizi. Sualtının heyecan verici, nefes kesen dünyasını
keşfetmek ve maviliklere aşık diğer arkadaşlarınızla birlikte ortak bir duyguyu paylaşmak için, dalmaya var mısınız?
Maviliklere doğru daldığınızda, suyun üstündeki her şeyi geride bırakıyorsunuz... Sıkıntılar, üzüntüler, problemler hepsi
uçup gidiyor. Yalnızca sizi ve çevrenizi saran sualtı dünyasının rengarenk sakinleriyle baş başa kalıyorsunuz. Hepimiz,
bir kerede olsa palet, maske ve şnorkel takımlarına şöyle bir
30 Haziran 2012
göz atıp suyun altını incelemeye çalışmışızdır kimi zaman,
tabii nefesimiz yettiğince. Bu yolla, sualtında saklı güzelliklerin ince detaylarını da yakalamış olabiliriz ama, o büyüleyici
atmosferi derinlemesine hissedebilmenin yalnızca belgesellerde gördüğümüz inanılmaz canlılarla tanışabilmenin
heyecanıyla sualtı serüvenine doğru yola çıkıyoruz... Artık
sonsuz mavilikleri keşfetmemiz an meselesi. Hayal etmek
bile heyecan verebilirken bu güzelliklerin ve derinliklerin
canlı şahidi olmak bizlere inanılmaz duygular tattırıyor…
Büyükçekmece Beden Eğitimi Öğretmenimiz Fatma Sarı’nın düzenlediği, tüplü dalış gezisine katılan öğrencilerimiz, 6-18 metreye
kadar yapılabilen Discovery dalış eğitimi alıp ve ardından dalışlarını
yaptılar. Su altı dünyasını daha yakından tanıyan öğrenciler bu
faaliyetle birlikte bilgi dağarcıklarına yeni bilgiler ekleyip, bambaşka
ve eğlenceli tecrübeler edinerek hem eğlendiler hem öğrendiler.
Genç Çınar | Etkinlikler
Sana Selam Getirdim Ulubatlı Hasan’dan
Lise Sosyal Bilimler Zümresi 29 Mayıs İstanbul’un fethinin
559. yıl dönümünü münasebetiyle bir Fetih Programı düzenledi. Program İstiklal Marşı ve saygı duruşu ile başladı. Daha
sonra öğrencilerimiz tarafından hazırlanan fetihle ilgili videolar izlendi. Programın en ilgi çeken bölümü okulumuz tarih
öğretmenlerinden Emine Altunbaş ve felsefe öğretmenimiz
Gülten Koç’un birlikte hazırladıkları ‘Fatih ve Fetih’ adlı tiyatro
gösterisi oldu. Bunun yanında öğrencilerimizin hazırladığı
‘Fatih’e Mektup’ adlı gösteri de büyük ilgi gördü. Okulumuz
tarih öğretmenlerinden Orhan Hanoğlu’nun Fatih’in hayatından kesitler anlattığı bölümde; bu büyük komutan ve devlet
adamının ilginç yönleri anlatıldı. Programın sonunda müzik
öğretmenimiz Ramazan Yakar yönetimindeki okul korosu canlı
mehter gösterimi sundu. Mehtere salondaki bütün öğrencilerimizin de katılımı çok güzel görüntüler oluşturdu. Fethin
manevi havası doyasıya yaşandı. Bu güzel şehri bize emanet
eden kutlu insanları bir defa daha yâd ederken başka fetih
programlarında buluşmak temennisiyle program sona erdi.
Sevgi ve Güvenin
İspatlandığı Spor
Dizginlerini tuttuğunuz canlının size güvenini ve sadakatini
sağlamadıkça asla üzerinde duramayacağınız; aradaki güven
köprüsünü kurduğunuzda ise tarifsiz bir mutluluk ve huzur
duyacağınız binicilik, sanıldığı kadar zor bir spor değil. Biraz
eğitim ve pratikle yıllardır at üstündeymişsiniz gibi usta bir
binici olabilirsiniz. Binicilikte birinci kural, “ustaya acemi at,
acemiye usta at” verilir. Binici adayları ilk önce atın üzerinde
dengede durmayı öğrenir. Denge bozulduğunda atın üzerindeki ipi tutmaya çalışır; fakat atın ağzından geçen üzengileri çekerek atın canını acıtmamak en önemli unsurdur.
At üstünde durmayı öğrendikten sonra sıra atla gezintiye geliyor.
İlk aşamayı“Adeta”adlı atın normal yürüyüşü oluşturuyor. Bu kısmı
da geçtikten sonra“Tırıs”denilen hafif süratli, ritmik oturup kalkma
hareketleri yapılıyor. Daha sonra da “Dörtnala Gidiş” tekniğiyle
biniciliğin ileri safha teknikleri öğreniliyor. İşte biniciliğin en keyifli
kısmı da bu: Yemyeşil kırlarda kuş gibi süzülmek. Dizginlerini
tuttuğunuz atın patronu değil ortağı olduğunuzu kabul edecek
cesaretiniz varsa, onunla bir takım olabileceğinizi bilecek kadar
hayvanları seviyorsanız eğer, atlar ürkütücü olmaktan çıkıp
sizi rahatlatan ve önünüzde yeni ufuklar açan canlılar oluyor.
Binicilik, hobi olarak başlayıp zamanla tutkuya dönüşebilecek
bir spor. Bir hevesle başlanıp tez zamanda terk edilen diğer
sporlarla karşılaştırıldığında biniciliğin en büyük artısı da bu. Sizi
yarıştırmadan yatıştıran, güven duygusunun önemini ispatlayan, yeni yerler ve yeni renkler keşfetmemizi sağlayan spor…
Büyükçekmece Kampüsü Binicilik kulübü öğrencilerimiz
düzenli ve disiplinli çalışmalar sonucunda yarı profesyonel
binici oldular. Binicilik Kulübü sorumlusu öğretmenlerimizden
Fatma Sarı kulüp çalışmaları ile ilgili şu açıklamaları yaptı:
“Bu eğitimlerin çocuklar üzerinde çok faydalı olduğunu
gördük. Binicilik eğitimi ile çocuklar hem bir canlı ile ilişki
kuruyor, hem de fiziksel gelişimlerine destek oluyor. Aileler ilk duyduğunda şaşırdılar. Okulda gerçekten at olup
olmadığını görmeye geldiler. Çocuklarının binicilik eğitimi
almasından son derece memnunlar. Bu eğitim hem bizi,
hem çocukları, hem de velileri mutlu etti. Hedefimiz biniciliği Avrupa standartlarında öğreterek geleceğin şampiyon
binicilerini yetiştirmek.’
Haziran 2012
31
Genç Çınar | Etkinlikler
Dünyanın Renkleri ve Sesleri
Lise Yabancı Diller Zümresi tarafından ikincisi düzenlenen, “The
Voices and the Colours of the World” adlı -Uluslararası Kültür
Günleri- Çınar Kongre Merkezi’nde yapıldı. Farklı kültürlere ve
dillere ait gösterilerin ve şarkıların sergilendiği programda, hem
öğrencilerimiz hem de katılan velilerimiz güzel vakit geçirdiler.
7 kültürün –Meksika, Romen, İspanya, Yunanistan, Hindistan,
Balkan ve Afrika- performanslarının sergilendiği programda,
öğrencilerimiz o kültüre özgü müzikler, kostümler ve figürlerle
izleyenleri büyülediler. Yarışma formatıyla yapılan programda
Hindistan’a ait gösteri, jüri tarafından birinci seçildi. Şarkı kategorisinde yarışan 6 farklı şarkımızdan da, Şeyma Fersan adlı
arkadaşımız söylediği “Helin” adlı parçayla birincilik ödülünü
aldı. Gösteriden sonra tüm öğrencilerimiz sergiledikleri performans ve üstün gayretlerinden dolayı katılım belgelerini aldılar.
Hayaller Gökyüzüne Kanatlandı
Lise Matematik Zümresi bahar etkinlikleri çerçevesinde ‘’Uçurtma Şenliği’’ düzenledi. Öğrencilerimiz büyük bir özveriyle bir
hafta öncesinden yapmaya başladıkları uçurtmarı gökyüzüne
bıraktılar. Uçurtmalarla rengarenk olan gökyüzü yüreklerdeki
heyecanın da yansımasıydı. 300’e yakın öğrencimizin katılımı
ile gerçekleşen Uçurtma şenliğimizde birinciliği GL 11 D sınıfından Mustafa Güzel, Turab Tarhan; GL 11 A sınıfından Bilal
Aydın, Furkan Demir grupları paylaştılar.
Sizin Sayenizde Güvendeyiz
Büyükçekmece Kampüsü anasınıfı öğrencileri, polis teşkilatının 167. yıl dönümü dolayısıyla Büyükçekmece İlçe
Emniyet Müdürlüğü’nü ziyaret ettiler. Anasınıfı öğrencileri görev yapan polis memurlarına merak ettikleri konular
32 Haziran 2012
hakkında sorular sorarak bilgi sahibi oldular. İlçe Emniyet
Müdürünü de makamında ziyaret ettikten sonra, öğrencilerimiz kendilerinin hazırlamış olduğu hediyeyi emniyet
müdürümüze takdim ettiler.
Kapak Dosya
TÜKETTİKÇE TÜKENİYORUZ
Çölde Açan Sevgi Çiçeği / 34
Tükete Tükete Tükendik / 35
Tüke(üre)ticiler / 36
Hacı Kem Riyal / 37
Dua / 38
Tüketilmeye Mahkum Değerler / 38
Tüketim Kültürünü Sorduk / 40
Dilin Yabancısı / 42
Değişimin Ahlakiliği ya da Değişirken
Tükeniyor Muyuz? / 43
Makarna ve Kitap / 44
Testimin Denizden Alacağı / 46
Erman Toroğlu ile Röportaj / 47
Kapak
Dosya
Sevgi Çiçeği
Çölde Açan
Ravzanur Küçük 7-G
Mutsuzdu profesör. Her şeyi vardı aslında, güzel bir evi ve arabası, güzel bir işi. Ama mutlu olamıyordu. Dışarıdan taş yürekli
biri gibi görünürdü. Hayatını işine adamış biriydi o. Sadece işi
için evlenmemişti. Kadınların, ayak bağından başka bir şey
olmadığını düşünürdü profesör. Ama mutsuzdu.
Çalıştığı kurum bir araştırma için profesörün de içinde bulunduğu bir grubu Afrika’ya gönderdi.“Allah’ın unuttuğu yer.”derdi
profesör Afrika’ya. Görünce daha bir kesinleşti kararı. Kaldıkları
otel şehrin en lüks oteli olmasına rağmen barakadan farksızdı.
-Abla! Bak karnemin hepsi beş.
Ablasının tek hareketi omuz silkip odasının kapısını kapatmak
oldu. Müzik sesi tekrar yükseldi.
Hayal kırıklığına uğramıştı küçük çocuk. Kapı çalana kadar geçen
saatler ona yıl gibi gelmişti. Kapının ziline koştu çocuk. Kapıyı
açtığında annesi somurtmuş bir şekilde bekliyordu. İçeri giren
annesinin fularına yapıştı:
-Anne! Biliyor musun karnemin hepsi beş.
Ertesi güne aç bir şekilde başladı profesör. Otelde önlerine
konan şeye yemek demeye bin şahit gerekirdi. Sabahtan beri
tek yediği şey yanından hiç eksik etmediği naneli şekerleriydi.
Annesinin cevabı ise bağırmak oldu:
Akşam otele dönerken o yorgunluğun üstüne bir de arabanın
bozulması iyice sinirlendirmişti profesörü. Arabanın sürücüsü
buraya en yakın köyün dört yüz metre uzaklıkta olduğunu
söyleyince yola koyuldular.
Neredeyse ağlayacaktı çocuk. Odasına çıkıp başını yastığa
gömdü. Bir iki dakika sonra aklına bir şey gelmişçesine zıpladı:
Köye vardıklarında hepsi sıcaktan neredeyse bayılacaktı. Geldikleri köy, köpeği bağlasan durmayacağı bir yerdi. Tahtadan
yapılmış barakalarla dolu köy epey kalabalıktı.
Gece bir buçuğa kadar bekledi. Kapının açılma sesini duyunca
yataktan fırladı. Babası salondaki koltukta tek başına oturuyordu.
Çocuk neşeli bir sesle:
Arkasından gelen tıkırtılara döndü profesör. Beş altı yaşlarında
siyahî bir kız gözlerini ona dikmiş önünde duruyordu. Profesör
bir an ne yapacağını bilemedi. Onun bu halini gören rehber:
-­ Sizin buraya yardım getiren insanlardan olduğunuzu sandı.
Bir şeyler vermezseniz peşinizi bırakmaz bu velet.
Profesör bu sözlerle elini cebine attı. Para verse anlamazdı ki
bu kız. Eli, naneli şekerleri buldu. Bir avuç alıp kıza uzattı. Naneli şekerleri alan kız avucuna şaşkın şaşkın bakıyordu. Sonra
şekerleri ikiye ayırıp yamalı entarisinin ceplerine tıkıştırdı. Aynı
şaşkın gözler bu sefer profesöre döndü.
-Dur çekiştirme fularımı. Sen hiç uslanmayacak mısın? Zaten
terden öldüm.
-Evet! Babam kesin çok beğenecek karnemi. Hatta belki bana
yeni bir uzaktan kumandalı araba alır.
-Baba! Biz bugün karne aldık. Hem de hepsi beş.
Babası karneyi aldı. Çocuğun kalbi küt küt atıyordu. Karneden
başını kaldıran babası çocuğa:
-Ortalaman neden bu kadar düşük, dedi.
Çocuk babasının şaka yaptığını düşündü. Ama ciddiydi. Karneyi aldı odasına gitti. Pencereyi açtı. Ve çocuğun bir daha
güldüğünü gören olmadı.
Küçük kızın ani sarılmasıyla neredeyse düşecekti profesör.
Birden eskilere gitti.
Profesör kendine geldiğinde gözündeki yaşları fark etti. Gülümsedi ve çocuğa daha sıkı sarıldı. Yanındakiler onu ilk defa böyle
görmenin şaşkınlığı içindeydiler. O günden sonra profesöre
bir şeyler olmuştu sanki.
Dokuz yaşındaydı. Elinde karnesiyle kapının zilini durmaksızın
çalıyordu. Müziğin sesi kısılıp ablasının sinirli sesini duyunca
çekti elini zilden. Kapı açılınca bağırdı küçük çocuk:
Kim bilebilirdi ki profesörün ülkesine döner dönmez istifa edip
Afrika’da yetimhane açacağını ve birkaç ay içinde yetimlerin
babası olarak tanınacağını.
34 Haziran 2012
Genç Çınar | Kapak Dosya
Tükete Tükete Tükendik
Ümmügülsüm Yıldız 7-G
Almaya zorlanıyoruz. O renkli ambalajların bizi ne kadar karıştırdıklarının farkına bile varmıyoruz. Sırf çok güzel sunulduğu için ihtiyacımız olmasa da bir sürü şey alıyoruz. Mesela
kaç tane ayakkabınız var? Bir, iki ya da beş, belki on. Yeni bir
ayakkabı aldığımızda bile daha güzelini gördüğümüzde onu
da istemiyor muyuz? Peki, ne kadar sağlamlar? Kaliteliler mi?
Bunlara bakıyor muyuz? Bilinçli bir tüketici miyiz?
Reklamlar ilgimizi çekiyor. Reklam ajansları insanların hep en
zayıf noktalarından yararlanıyorlar. Daha fazla nasıl dikkatimizi
çekebileceklerini düşünüyorlar. Sırf reklamına kanıp “Alalım.”
dediklerimiz oluyor. İsraf olduğunu biliyor muyuz? Biliyorsak,
bile bile neden ısrarla devam ediyoruz. İhtiyacımız yokken neden
fazla fazla alıyoruz? Kendimizi tatmin etmekten sıkılmadık mı?
Nasıl da ilgimiz çekiyor reklamlar. Basit bir şeyi ne kadar da
övebiliyorlar. Küçücük bir şey tüm dünyamız olabiliyor. Örneğin
diş macunu reklamlarında bir bayan dişlerini fırçaladığında
erkeklerin ilgisini çekiyor. Oysa biliyoruz, gerçekte bir karşılığı yok bunun. Bu da bize küçük reklamlara saklanan, ahlak
kurallarıyla pek de örtüşmeyen sinyalleri gizliden gizliye bilinçaltımıza yerleştirebildiklerini gösteriyor.
Reklam ajansların en önemli hedefi ise gençler. Marka düşkünlüklerinden faydalanarak onları rekabete sürüklemiyorlar
mı? Mesela “Onda var bende niye yok?” sendromu yaşıyoruz
topluca. “Nasıl dikkat çekebilirim?”diye kara kara düşünüyoruz.
Çok susamış da ağzımızı bir musluğa dayıyormuşuz gibi birilerince prestijli kılınmış isimlerin, markaların peşine düşüyoruz.
Sanki marka giyen insan daha üstünmüş gibi. Bu da reklam
ajanslarının işine geliyor. Herhangi bir ürünü iki katına satın
alıyorsunuz, oysa asıl değerinin çok farklı olduğunu biliyoruz.
Bizi farklı kılan da bu fark oluyor galiba. Seçkinlik mi, yoksa...
Mağazalar ve onların cafcaflı vitrinleri yetmez, insanların daha
kolay tüketmesi lazım. O zaman gelsin internetteki alışveriş
siteleri. Asla bize benzemeyen, her biri ideal ölçülerde mankenler sergilesin kıyafetleri, ayakkabıları, çantaları hatta teknoloji
ürünlerini, araba parçalarını. Ne alakası varsa? İnternete girin
ve hiç alışverişe niyetiniz olmasın. En ağırbaşlı sitelerde bile
sayfa kenarlarında reklam görebilirsiniz. Çünkü sistem böyle
kurulmuş. O sitenin ayakta kalabilmesi için birilerinin ürün satışına alet olup ondan para alması lazım. Üretim ve pazarlama
konusunda olabildiğince edilgen bir sahaya itilirken, tüketimde
olabildiğince etken olmamız için tüm parçalar tamamlanmış.
İnternet kullanırken insanlar mı interneti tüketiyor, yoksa internet mi insanları, belli değil.
Giyim kuşam yeter mi? Yetmez elbet. Yemeniz lazım, sınırsız
içmeniz lazım. Yedikçe hacminizi büyütecek yiyeceklerin,
hiç yemedikleri her hallerinden belli olan kadınlarca reklam
edilmesi de ilginç mesela. Güzel görünmeli çünkü. Bir hamburger hayatınızı ateşleyen, olağanüstü bir güç kaynağıdır.
İnadına kırmızı ve tonlarıyla süslenmiş, iştah açmak için her
yola başvurulmuştur. Yok yok, öyle yerinizden kalkıp zahmet de
buyurmayın. Bir telefon kadar yakınlar size. Hatta yakınlarınız
yiyince kampanya gereği size de yollasın. Sağlığınız, hayat
kaliteniz de sorun değil. Hem hasta olun ki ilaç da satabilsinler.
Kilo alın ki bir yığın spor malzemesini ve tuhaf tuhaf hapları
zayıflamanız için pazarlayabilsinler size. Peygamberiniz hiç tam
anlamıyla doyarak kalkmazmış sofradan, kimin umurunda?
Zaten sizin sofraya oturmanıza da gerek yok ki “fast food”
diye bir şey var. Peygamberiniz ve arkadaşlarının gardıropları
yokmuş, çoğu zaman ikinci kıyafetleri de olmamış, kime ne?
Siz giyinin giyinebildiğiniz kadar. İçi boş dışı cafcaflı insanlar
olarak geçin bu dünyadan. İşte bu onların umurunda olan...
Tükenmeden önce tüketmekten vazgeçmek lazım. Hem de
şimdi. Yoksa insanlığımızın en canlı yerleri tehlike altında.
Haziran 2012
35
Genç Çınar | Kapak Dosya
Tüke(üre)ticiler
M. Yasir Erdem 8-G
Günümüz toplumu, popüler kültür ve medya kuşatması sonucunda hızla bir alışveriş çılgınlığına
girmiştir. Öyle bir toplumda yaşıyoruz ki, mana saçma ve gereksiz... Bununla beraber tabii ki mananın
zıddı olan madde de tavan yaptı. Peki, gerçekten o paraları vererek biz para mı tüketmiş oluyoruz?
Ya da şöyle bakalım: Para bizi tüketmiş olmuyor mu?
Öyle bir anlayışımız var ki
artık, medyanın da etkisiyle,
yok yere her şeyimizi heba
edebiliyoruz. Bize Batı’nın
sunduğu maddeyi, öz kaynağımız olan manaya kolayca tercih edebiliyoruz.
Kültürümüzü, milletimizi,
ailemizi, arkadaşlarımızı kısacası her şeyi beğendiği bir
ayakkabı, bir çanta, bir deri
mont için feda edebilecek
insanlar(!) var. Peki, bütün
bunları yaparken sorumsuzca para harcayıp sınırsız bir
şekilde eğlenirken, acaba
biz ne âlemdeyiz.
Her gün haberlerde görmeye alıştığımız olayları bir göz önüne getirin. Yüzlerce insanın
canından olduğu o vahşetleri –hani hep kanalı değiştirdiğiniz- şöyle bir inceleyin. Sebep de sonuç da hepsinde aynı.
Sebep: Daha fazla madde, sonuç: Daha fazla ölüm... İnsanlar
20 lira için adam öldürebilecek bir durumdaysa bu işte bir
terslik var demektir. Bu iş yanlış demektir. Artık insan hayatı
madde karşısında değersiz demektir.
İnsan para harcarken, başkasının hayatını harcarken olduğundan daha fazla düşünüyorsa bu kişiye insan denemez. Bize
“Hadi tüketin!” diye dayatan insan, aslında bizi ve hayatımızı
bir tarla gibi biçiyor ve kullanıyorsa burada eşrefi mahlûkat
olması gereken bizim, sıradan olanlardan ne farkımız olabilir.
Bizler çok çabuk aldanan bir topluluğuz. Birtakım kimseler
bunu bizden çok daha iyi biliyorlar. İşte bunun sonucunda
gerek reklamlarla gerek çevre faktörüyle bizi kendi ürünlerini
satın almaya zorluyorlar. İşin kötü yanı bizim de buna kanmamızdır. Bunun sonucu olarak biz kendimiz için alışveriş yapmış
olmuyoruz. Yalnızca sırtından para kazanılan bir işçi konumuna
düşüyoruz ve zamanla bizim yok olmamıza yol açacak bir
kısır döngünün önemsiz parçaları haline geliyoruz. Bu döngü,
reklamlardan veya çevre faktöründen etkilenmemizle başlıyor.
36 Haziran 2012
Daha sonra etkilendiğimiz
ürünü ya da yaşam tarzını
zihnimizde sempatik bir
hale dönüştürüyoruz. Bu
ürün eğer bütçemize yetiyorsa alıyoruz. Fakat asıl
sorun yetememesinden
kaynaklanıyor. Maddiyatımız
buna yetmeyince bu defa
o ürün veya yaşam tarzını
kendimize hedef haline getiriyoruz. Buraya kadar yine
problem yok. Fakat bu ürün
gerek reklamlar gerekse bizim alamamamıza rağmen
çevremizdeki insanların sahip
olduğunu fark edince içimizde adeta ilahlaşıyor. O ürün sanki bizim olmak zorundaymış
gibi bir bilinç oluşuyor. Biz de o ürünü elde edebilmek için
kendimizi tüketiyoruz.
Peki, bu alışverişte biz ne kazanıyoruz. Öncelikle bunu bir Afrikalı
devlet adamının sözüyle anlatmak istiyorum:“Onlar geldiğinde
onların elinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı; sonra
gözlerimizi kapattılar. Açtığımızda bizim topraklarımız onların
elinde, İncil’se bizim elimizdeydi.” İşte şu an bize yapmaya çalıştıkları şey tam olarak bu. Tek farkın toprak yerine kültür, din
ve ilim olmasıdır. Bizim gözlerimizi kapatarak aslında kayba
uğradığımızı hissetmemizi engelliyor, bu arada aldıklarının
yerine –kendi- yenilerini koyarak bizi içten fethediyorlar.
Napolyon’un bir sözü ile devam etmek istiyorum: “Türkleri
öldürebilirsiniz, ancak yenemezsiniz!” onlar bu felsefeyle hareket edip hedef şaşırtarak dinimizi ve kültürümüzü, süt gibi
sağacaklarını düşündükleri bir“inek”olarak görüyorlar. Alışveriş
deliliği, moda, defileler, tüketim çılgınlığı, süslü tablolar diye
kandırıp bizi sömürüyorlar. Biz de maalesef buna kanıyoruz,
para diye aslında mazimizi –hani şu “onlara” kök söktürenharcıyoruz, tüketim diye içten çürüyoruz...
Genç Çınar | Kapak Dosya
Hacı Kem Riyal
M. Yasin Yeniyurt / Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Tüketim kültürü günden güne damarlarımıza işleyen, modern
çağın kapitalist insan modelini, oluşturmak için pompaladığı
bir zehirdir. Çok farklı enstrümanlar kullanmaya başlayan sistem
bu zehri kredi kartı ve taksit üzerinden yaymaya devam ediyor.
Farklı ve teknolojik metotlarla bilinçaltına yönelen sistem, ihtiyaç
algısını değiştiriyor ve israf kavramını unutturuyor. Böylece
ürettiğinden fazlasını tüketmek ve hatta üretmeden tüketmek
bir hastalık gibi tüm ekonomik sistemleri ve bu sistemlerin en
küçük çekirdeği olan aile kurumunu da tehdit ediyor.
Tüketimin “ihtiyaç” ekseninden çıkması insanlar arası ilişkilerin
de tüketilebilir hale gelmesi veya tüketilebilen metalarla ölçülebilmesi gibi insaf gözüyle bakıldığında vicdan kanatması
geren bir tabloyu gözler önüne seriyor.
Birbirini hatırlıyor olmanın zamanını “özel günler” bu hatırlamanın kıymet ve ölçüsünü de “hediyeler” belirliyor. Aslında
farkında değiliz hediye beklediğimiz kişiyle aramızdaki ilişkiye
(eş-arkadaş-çocuk hangisi olursa olsun) gelecek hediye kadar
değer biçtiğimizin. Eski kültürümüz ortak aklın ve
vicdanın imbiğinden ne güzel sözler damıtmış
oysa: “Az veren candan, çok veren maldan;
Çam sakızı çoban armağanı...”
Hediyeleşmeyi sünnet kabul eden bir
anlayışa sahip olan-olması gereken
bizler sadakanın da bir nevi hediye
olduğu gerçeğinden kopup tebessüm
etmekten uzaklaşsak da ... günü (boşluğu ihtiyaç veya algıya göre kendiniz
doldurabilirsiniz) sebebiyle ispat etmemiz (!)
gereken muhabbetimizin pahalı nişanelerine (!) tomarlarca para
döküp ihtiyaç-lüks-israf-tasarruf-temkin-tedbir-tevazu-kanaat
gibi birçok kavramın içini sanki öyle bir hakkımız varmış gibi
boşaltıyoruz. Böylece tüketim kültürünün sardığı-sarstığı ilişkilerimiz de pazarlıklı-içten pazarlıklı bir hale geliyor. Sevmenin,
önemsemenin, hatırlamanın şartı harcamak oluyor. Çocukken
masumane bir şekilde papatya tüketirken bugünün çağdaş,
kapitalist dünyasında cüzdan, vicdan ve ahlak tüketiyoruz.
Bu maddiyatçılık zehri sadece beşeri münasebetlerimizi sarmakla kalmıyor, kulluk vazifelerimizde de karşımıza çıkıyor.
İbadetlerimizi bir alışveriş mantığına indirgenmiş halde: Şunu
yaparsan köşk, şunu yaparsan nehirli köşk, şunu da yaparsan
içi huri-gılmanlarla dolu nehirli köşk. Sanki köşk yoksa ibadet
yok; nimet yoksa şükür yok. Hamd ile başlıyoruz günde kırk
defa niyaza, hamdın manasından doğru dürüst haberimiz yok.
İbadetlerimizi neredeyse pazarlıkla yaptığımızı ta o günlerde
gören (acaba bugünleri göreydi ne derdi) Yunus Emre asli
maksadını ve yüce gayesini şu ifadelerle kaleme dökmüş:
Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver sen anı
Bana seni gerek seni
Sadakanın maddi olanını dilenciye feda etmekten öteye maalesef geçemiyoruz da en kolay ve belki de en kıymetli sadaka
olan tebessüm ve selamlaşmadan vazgeçebiliyoruz.
Hacca veya umreye giden kardeşlerimizin önemli bir kısmı
yazımızın başlığındaki cümleyi öğrenir. “Merhaben”, “ehlen ve
sehlen”, “keyfe hâlük”, “ene min Türkiye”, “ismî Yasin” demeyi bilmeyenler ne gariptir ki “kem riyal” demeyi bilirler. Sordukları
sorunun cevabını aynı lisanda aldıklarında da birbirlerine veya
satıcıya şaşkın şaşkın bakarlar. Büyük bir kısmı farklı bir para birimi
üzerinden hesap yapmayı beceremediği için riyal ile sorduğu
ürünün gerçek ederi üzerinde pek bilgi sahibi değildir hem
zaten alınanın ne kadara alındığı mühim değildir. Mübarek
topraklardan alınan birer hediye diye düşünülür ve
zihinler, gönüller ve cüzdanlar bununla avutulur.
İmkanı olanların imkanları ölçüsünde harcama
yapmasına ve rahat olanı tercih etmesine
diyecek sözüm yok; ama tüketim kültürünün zehirli çarklarından nasibini alınca
VIP talep ve sunumlarla hac ve umreler de
tüketiliyor. Aslında zekatı bile tükettik, tüketiyoruz. Kırkta birden fazla zekat verenimiz var mı
bir düşünelim. Fakirin zekatı denirmiş eskiden
veya cimrinin zekatı hani daha az vermek istese
de mümkün değil.
Bütün bunlardan sonra tüketim kültürünün tamamıyla“hesabi”
hale getirdiği dünyamızda daha iyi, daha güzel, daha kaliteli bir
gelecek istiyorsak çocuklarımız için ve açıkçası bunu yapmaya
da paramız yetmiyorsa (hani yetse belki onu satın almaya çalışırız) unuttuğumuz bir kavramı hatırlamanın ve çocuklarımızı
bu kavram ve onun çağrışımlarıyla yetiştirmenin tam zamanıdır: Gönüllü yapılan, karşılık beklenmeyen, umulmayan veya
gönülden gelenin karşılığının sadece gönlün sahibi, yaratıcısı
tarafında talep edilmeksizin verileceğinin bilincinde olmaktır
“hasbi”olmak. Çağrışımları ve alt kavramlarıyla düşünecek olursak hasbi olan yardım etmez, tasadduk eder; iyilik etmez, infak
eder; borç vermez, karz-ı hasen eder. Yaptığı her işi “rızaen ve
hasbeten lillah” yapar.
Biz de geleceğe dair umudumuz çocuklarımıza dair endişemiz
varsa “hasbi” olalım, “kalender” olalım, “merd” olalım, olmaya
çalışalım. Bu mefhumlar üzerine gönül titretelim, kafa yoralım.
Haziran 2012
37
Genç Çınar | Kapak Dosya
dua
Merve Kılınç / Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni
“İstemekten vazgeçmek, kaderimizin bir yerlerine yazılanı iade etmektir.”1
İstemekteki ve istenmekteki esrarın anlamı zihinlerde var
olduğu kadar yoktur da aslında. Kalem yazılması istendiği, insan O(cc)’nu bilmesi için var olmuştu hiç şüphesiz. Ve
şüphesiz ‘dua’ ile ehemmiyet kazanmıştı O(cc)’nun katında.
Kendisinden “İsteyebileceğiniz her şeyi size verdi” İbrahim
34 ayetiyle ihsan ettiği nimetlerinin çokluğunu şükür ile
imtihan vesilesi olunduğunu öğretti bizlere..
İstemekteki sır, mahiyet; sabrımızın ve niyetimizin ortak paydasının ikiyle bölünmesinden ibarettir belki de.. Biz dualarımızdaki sebat ve istikrarımız kadar samimiyiz.. İstemekte sınırı
olunmayan, hazinesinin tamamı ebediyen düşünül-e-meyen,
bir makamdan anlık istediklerimizin süresini hatıralarımıza
düşmesini beklemeyiz öncelikle. İstediğimiz; o hayırlı işlerin,
karanlığımızın aydınlatılmasının, zihinlerimizin dinç tutulma
dualarının ne kadar sürdüğünü görmeliyiz kendimizde. Dua
edilen makamın yüceliğiyle tevekkül ile söylenen sözler amele
dökülüyor mu güzelce. Dışarıda soğuk havada ıslanmamak
için, yağmur yağmaması adına dua ederken şemsiyemizi alıp
mı çıkıyoruz yanımıza, bu kadar mı samimiyiz dualarımızda?. Evet! Tevekkül bu onu hunharca yok saymak değil hâşâ.
Tersine kavram kargaşasına düşmesini önlemek. Elimizden,
niyetimizden, dilimizden geleni yaptıktan sonra gerisini en
iyi bilene O(cc)’ne havale etmek. Sonrasında emanetimizi en
ehline teslim etmenin huzuruyla tecellisini beklemek, henüz
tecelli etmediyse ‘hayırlısı’ ile belki de ileride tahayyül bile
edemeyeceğimiz şekilde tecelli olacağının bilincinde olmak.
“İstemekten vazgeçmek, kaderimizin bir yerlerine yazılanı
geri iade etmektir.”
İstemenin esrarını anlatır bu söz bence.. bir nevi duanın
önemini belki de.. Rabbimiz neyi yapacağımızı bilir amenna, neyi isteyeceğimizi de.. dua da istediklerimizi barındırır,
hani ehemmiyetimizin sebebi, ısrarlı olmamız tavsiye edilen..
istemekten vazgeçtiğimiz belki gerektiği gibi istemediğimizden verilmemektedir.. sanırım en genel, Rabbimiz anda
neyi isteyeceğimizi ve neden istemekten vazgeçeceğimizi
hakkıyla bilir.. kaderimizde bu bilinenlerin takdirindendir..
Unutmayalım ki biz, “Rızık isteyen yok mu? Rızık vereyim!
Şifa dileyen yok mu? Şifa vereyim!” diye dualar öğrettirilen
ümmeti ve alemlerin Rabbi olan Rahman(cc)’ın kulları olmayı dualarının başına alan neferleriz. Şimdi vakit geç olsa
da henüz gece değil ömrümüzde. istemenin sırrına, sınırını
düşünmeden başlamalı hemen.. Duamızın başına O(cc)’nun
rızası almalı evvel, ahirinde kavuşma ümidini hiç yitirmeden.
1 İstemenin Esrarı; Muhammed Bozdağ.
Tüketilmeye Mahkum Değerler
Damla Karataş / 8-F
Şüphesiz zamana hüküm yok. Ne saniyelere geçirebilirsin
sözünü ne de dakikalar dinler seni. Sen ya onların düzene
oturmuş akışlarına ayak uydurursun ya da zamanı çok bariz
tüketirsin. İşte döngü tam da bu noktada başlar.
Davranışların zamanla alışkanlıklarına dönüşür. Tüketme eylemi inceden inceye hayatının her alanına yerleşir. Bir nevi
günümüz hastalığına yakalanmış olursun.
Önce sevgiden başlarsın. Sevgini neye harcadığını bilemezsin
bir zaman. İçine daldığın dünyevi hayattan vakit bulup tüm
dünya nimetlerinden anlık da olsa sıyrıldığında senden bir
parçanın uzaklaştığını fark edersin.
Sonraki kurban dostluktur. En sağlam temelli dostluğun, zamanla başrolden yardımcı oyunculuğa terfi etmiş (!) kadim
dostunun muhabbetinden önce mutlaka cevaplanması gereken
38 Haziran 2012
bir mesaj, sosyal ağlarda bakmadan edemeyeceğin birkaç
bildirim vardır. Bu tablo sonrası bir şeyler daha kaybolmuştur.
Maneviyat da nasibini alır bu içler acısı durumdan. Maddi
âlemin güçlü cazibesinin karşısında nefse yenik düşen insan
onu da unutur. Yapılması gereken bütün işler bir kenara atılır,
tüm görevler sonuçsuzluk sonucu başarısızlığa uğrar.
Değer tüketilir sonra. Kendisine gösterilen bir parça ilgi fazla mı
gelir insana? Onu yok etmek için uğraşmaya mecbur mudur?
Çok geçmeden onu da azaltır, azaltır, bitirir.
Şimdilerde bütün değerler tüketilmeye mahkûm. Böyle geldi
diye böyle geçecek değil ya. İnsanın kurallarını yıkması mümkün.
Bir şeylerden taviz vermek, vazgeçmeye çabalamak olağan. Sadece maddeler yerine duyguların olmalı öncelik ve çok kıymetli
zamanın gereksiz uğraşlarla geçen kısmı unutulanlara ayrılmalı.
Haziran 2012
39
Genç Çınar | Kapak Dosya
k
u
d
r
o
S
ü
n
ü
r
Tüketim Kültü
tim kültüıyor. Bizler bu tüke
al
a
tın
al
si
ki
et
k
ızı daha ço
uz?
nden güne hayatım
rlerimizi tüketiyor
ğe
gü
de
rü
i
ltü
ng
kü
ha
da
tim
ke
lın
Tü
kapılarak as
rünün cazibesine
CÜNEYD SUAVİ
EKREM KIZILTAŞ
Gazeteci-Yazar
Yazar
vaş yılRahmetli dedem, sa
lerinin
değişlarından sonra ev
Tüketim kültürünün
kapkara
hayat
oturma odasına
mesi, aslında bütün
mış. Ve
i ile yabir ekmek parçası as
tarzımızın değişmes
soranlaSadeonun ne olduğunu
kından alakalı bir şey.
üğünüz
iz dera:“Evladım! Bu görd
ce satın alma biçimim
eği deyerler
ekmek, buğday ekm
ğil; alışveriş ettiğimiz
laf ekkleşen
ğildir. Arpa ya da yu
de değişti. Ve gerçe
kara eker, tam
meği de değildir. Bu
değişikliklerle berab
undan
haline
mek, süpürge tohum
bir tüketim toplumu
uşturan
(el süpürgelerini ol
geldik.
ından)
kamışların tohumlar
uz som
ğu
du
ur
ot
l
ha
Bu
ekmeği
yapılmıştır. Bu
n
tü
bü
k,
ra
ya
şla
kaktan ba
ur ve çok
çiğnemek bile zord
n bir
re
şti
ği
de
ızı
tım
ya
iş.
ha
yram yapardık” derm
e esnafı kavra- lezzetsizdir. Ama biz bunu bulunca ba
all
ah
m
li,
o
i
re
gi
ak
rd
ıza
va
ına, du
’ler hayatım
ğenmeyen torunlar
arını
be
ıkl
süreci başlattı. AVM
ek
ald
m
tın
ye
sa
da
en
ya
kid
ek
Ve ekm
ulmaya yüz tuttu. Es
mı neredeyse unut
getirenler kapkara ekmeği gösterirmiş.
ine
ev
da
ğın
nlı
ra
ka
eden akşam
anlatımla
komşularına gösterm
edilmez. Başka bir
dar teşhir eden
yb
ka
ka
ğu
ca
du
ol
lay
n
ko
r
kü
yle
üm
şe
n
aldığını m
ı Zor buluna
. Şimdi insanlarıyerine, nereden ne
r kolayca kaybedilir
n satın aldığı, ihtiyac
ni
yle
isi
şe
Bir
lan
ik.
nı
ild
za
vr
ka
çe
u
lay
ğr
da, ko
iyorlar. Ve
bir insan yapısına do
ı neredeyse
yi kolaylıkla elde ed
as
şe
r
vd
se
he
r,
ka
ar
kla
M
.
cu
ldi
ço
e
ge
ik eder hale
mız ve özellikl
tatmin olamaz
olmayan diğerini tahr
etkisiyle, hiçbir şeyle
da
ın
lar
m
kla
re
e
özellikl
ı.
lik ediyor,
hepimizi teslim ald
lar, sözde onlara iyi
ba
ba
ve
ler
ne
sa
An
.
da
hale geliyorlar
ımız olmayanı
rlar. Şahsiyeti yete
lar sayesinde ihtiyac
istediklerini yapıyo
r
he
n
yip
da
re
an
tit
Vadeli ve taksitli satış
ol
e
ve
aç
rin
yalar
üstle
olanı ihtiy
e çocuklar, pahalı eş
rdine düşünce, lüks
e rince oturmamış kişiler ve özellikl
pl
be
tın alıp tüketme de
se
bu
onları
ve
lef
te
ler
er cep
bütçe
tamamı açık veren
ıklarını sanıyorlar. Eğ
nd
za
ka
r
ğe
de
rle
ayıramayınca hele,
giysile
iseleri o yılın
ra kapı açtık.
an utanıyorlar. Elb
kla
nd
zlu
bu
rsu
lse
zu
ği
hu
de
içi
el
e
çıkan ail
en son mod
‘çağdışı’ görüyorlar.
ızı, huzurumuzu,
üyorsa, kendilerini
tım
şm
ha
dü
ra
,
n
ızı
gu
ım
uy
a
lığ
ın
an
as
alışk
mod
rına mahcup
Kısacası şu; kanaat
aslında hiç
kise bile, arkadaşla
r
es
ye
z
ız
ra
ım
bi
ğı
tığ
aş
ba
ul
ın
ın
ve
Ayakkabılar
izi değiştirdik
ven duyan insanlar,
nerdeyse her şeyim
. Oysa kendisine gü
lar
or
l.
uy
ği
rk
de
ko
r
n
ye
ta
r
bi
ak
olm
vermiyorlar.
olduğu
detaylara hiç önem
birimizin memnun
r
tü
bu
yla
rtı
şa
ek
temiz giyinm
nzehiri nedir?
Bu değerli insanlar,
çaresi, bu zehrin pa
insanlarına bakın.
ı
rıl
şa
ba
en
ın
Sizce bu hastalığın
an
Düny
toplantılara
vahim. Eğitim
rağmen en önemli
m
e
ru
in
du
ler
an
et
rv
nd
se
ısı
aç
lık
l
lar
aldığı ha
mlekle gelmekten
lı milyar do
Tüketim kültürünün
la, ya da eski bir gö
lnızca eğitimle alaka
on
ya
ol
bu
nt
k
pa
ca
r
An
bi
k
n.
şu
de
içim
buru
ları değerşart demek geliyor
nkü biliyorlar ki, insan
reye doğru
Çü
ne
r.
k,
rla
ra
iyo
ya
m
şla
kin
ba
çe
,
n
lar
korkmuyor
lki de ta başta
da şöhret değildir. bir husus değil. Be
ldir, pahalı eşyalar ya
iz yer olup olmadıği
im
de
tiğ
ise
et
zu
elb
y
ar
şe
rin
an
ye
li kıl
tiğimiz
gibi
gittiğimizi ve bu git
r profesör ve özel
iş merkezlerinin yeri
er
şv
alı
ı,
yn
akrabam var. İyi bi
za
di
or
kt
rin
do
rle
r
hi
bi
şe
p
m
ğı
nü
dı
şü
a
nı
Ta
ğını dü
toplum
unu en az 10
... Aynı cep telefon
ak ve ondan sonra da
bi
pm
hi
ya
sa
r
k
ele
te
n
em
ni
nl
ne
ze
:
hususlarda dü
üzerine eğitim bir hasta
ı geçti” diyenlere de
r. “Bunların modas
mak, israf etmemek
at
yo
nı
uz
lla
re
ku
gö
a
ri
ın
be
an
n
rg
da
yıl
ayağını yo
k.
re
ge
ek
rm
ve
40 Haziran 2012
Genç Çınar | Kapak Dosya
“Telefonum bozulm
adı ki!” diyerek gülü
p geçiyor. Bu profesör, çok eski bir arab
ayı yıllar boyu kulla
ndı. Çünkü o arabay
seviyordu. Ve ona
ı
binmekle değeri hi
ç azalmadı.
Geçenlerde televizy
onda bir başbakan
ın haberi verildi. İsv
ya da Norveç başb
eç
akanıydı herhalde.
Pa
rla
m
en
to
binasına
bisikletiyle gelip gidi
yordu. Bu başbakan
da
,
bi
sik
let
e
binmekle küçülmedi. Aksin
e birçok insan: “Baş
ba
kan dediğin böyle
olmalı” dedi. O başb
akanın ‘alçakgönül
lü
’
ol
ması, milyonlarca
insanın gönlünü fe
thetti.
daha çok sürmeye
yetecek imkana sa
hip olmayabilir. Bö
yle
olunca helal-haram
demeden, kul hakk
ı demeden, başkasın
a
zararlı mı, tabiata za
rarlı mı demeden he
r şeyi yapıyorlar. Bu
şekilde tabiata, çevr
eye, denizlere, gölle
re, gökyüzüne, yery
üzüne zarar veren şe
yler neticede dönü
p dolaşıp insana za
rar
veriyor. Böylesine bi
r tüketim çılgınlığın
da olan insan dönü
p
bakıyor ki bu çılgınlığ
ın sonunda kendisini
tüketmiş. Önce insan
bozuldu diyenler ha
klı, insanın bozulduğ
u yerde dünyadaki
Kısacası şu: Kendisi
bütün dengeler bo
değerli olan kişiler,
zu
lu
yo
r,
de
tü
ğe
ke
rli eşyaları, bir
tim bir çılgınlık halin
‘saygınlık’ aracı olar
e geliyor.
ak görmüyor. Yani
İnsan bile bile kend
de
ğe
in
i
rli
ze
eş
hi
ya
rli
lar, onların
yor. Tüketim çılgınl
değerlerine bir şey ka
ığı ne ortada
tmıyor. Böyle bir şeye
ihtiyaç duyanlar, öz ruh ve beden sağlığı yerinde insa
güveni olmayan ve
n
bı
ra
kıy
or ne de yaratıldığı
kendisini değersiz his
gibi güzel bir tabiat
sedenlerin işidir. Bu
. İnsan bozulunca su
insanlar, her şeyi pa
tü
r
lar, dereler, ormanlar
rayla ölçer hale gelm
işler. Pahalı eşyalara
bozuluyor ve düny
pahalı giysilere çok
ve
a
ya
şa
nm
az
bi
r
ortama dönüşüyor.
önem vermişler. Bu
yüzden Nasrettin Ho
“Ye kürküm ye!”dem
ca: Hastalığın
iş biliyorsunuz. Konu
çaresi!
muzu özetleyen güze
bir söz var, bu bölü
l
mü bu sözle bitireli
m:
Bu tüketim çılgınl
ığından kurtulman
“Ne insanlar gördüm
ın panzehiri insanı
ki, üstünde elbise yo
n
ke
nd
in
i
aş
m
as
ı,
ktu
bu
.
dü
ny
ad
a emanet bir haya
Ne elbiseler gördüm
t sürdüğünü
ki, içinde insan yokt
u.”
ve bu kainatın sahi
bi
ni
n
ke
ndisi değil onu da
Hastalığın çaresi!
yaratan Allah oldu
ğunu bilmesidir. M
isafirdir
Bence ilk planda, ka
insan bu kainatta o
rakter eğitimine ağ
zaman misafir ev sa
ırhibine
lık vermek gerek. An
karşı nasıl sorumlu
neler ve babalar, bu
lu
kla
r
içe
ris
in
de olursa ve
işe öncülük edip ço
cuklarına çok iyi bi
nasıl içinde bulund
r
uğ
u
or
ta
model olmalı. Eğer
mı bozmadan,
olamıyorlarsa, onlar
düzenini değiştirm
a
eye çalışmadan yaşa
çok iyi örnekler gö
maya
stermeli, o kişileri ta
nıgayret ederse insa
tarak sevdirmeli. Ta
n
da
bu dünyada yaşark
nıtmak ve sevdirm
en
ek
aynı dikkat içinde
çok önemli. Çünk
ol
malı. Ev sahibi Allah
ü insan, sevdiği kiş
’tır.
iye
Biz de dünya dene
benzemek ister. Se
n bu misafirhanede
vgi ne kadar artarsa
belli
,
bu gayret de o kada
bir süreliğine kalıc
ı-konaklayıcı misafir
r fazlalaşır. ler durumundayız. O hald
Bir yamalı elbiseyle
e
m
isa
fir
nasıl ev sahibinin
dolaşabilen, bulduğ
u birkaç hurmayla koyduğu kurallara uymak
yetinerek şükreden
zo
ru
nd
ay
sa
biz de bu dünyad
, ya da bir hasır üstü
a
nde yatmasına rağ- dünya sahibinin, ya
men, kendisinden as
ra
tıc
ısı
nı
n
ko
yd
uğ
ırlar sonra gelen insa
u
ku
ra
lla
ra
uy
mak zonların bile kalplerin
fetheden Peygambe
i rundadır. Allah’ın koyduğu kuralla
rimizin hayatı öğre
ra
uy
m
ak
zo
ru
ndayız. Eğer
nilse, birazcık da ol
örnek alınsa, en az
sa Allah’ın koyduğu kuralla
ından ‘tatminsizlik
ra uyarsak yasakların
’
or
tadan kalkar. Aksi em
dan kaçınırsak,
halde ‘tüketim çılgı
rini yerine getirirsek
nlığı’ ile kendimizi
ne bencilleşip her şe
ve
se
rv
etimizi tüket- gö
yi kendimize ait
meye devam eder
rürüz ne de başkala
iz. Selam ve dualarım
rının hak ve hukukla
la
rını çiğneyecek
şekilde her şeye sa
VEHBİ VAKKASOĞ
hip olma yarışına
LU
gireriz, bütün bunl
ar
biter. Çünkü bu dü
Eğitimci-Yazar
nya bir durak yerid
ir, bir mola yeridir.
De vamı vardır asıl eğ
leneceğimiz, yiyip
İnsanlar bencillikle
içeceğimiz adeta bi
kendi dünyalarını m
tip
amur etmeye çalışıyo
tükenmek bilmez
Daha iyi giyinmek,
bir zamanda yaşaya
r.
daha çok yemek, da
ca
ğı
mız yer, cennetha çok gezmek yani tir. Heveslerim
daha çok refah içind
izi oraya saklayaca
e yaşamak isteği ile
ğı
z.
Or
ayı hak etmek için
birbirleriyle yarışıyo
Tabi dünyanın kayn
r. dünyayı düzenli, temiz bı
akları doğal ve helal
ra
ka
ca
ğı
z
ve tükenmemiş ol
olarak herkese yete
arak
büyüklükte değil.
cek bırakacağız ki bizd
Herkes helal kazanc
en
so
nr
ak
i
ne
sil
lere de güzel bir m
ıyla dünyanın keyf
isafirini hane olarak
kalsın.
Haziran 2012
41
Genç Çınar | Kapak Dosya
DILIN
YABANCISI
Ahmet Güney / İngilizce Öğretmeni
Bilgi, insanın sahip olduğu en kıymetli değerlerden birisidir. Tarifsiz bir çekiciliği, tadı vardır. İnsanları etrafında toplar, dostluklar
tesis eder, kimi zaman tatlı bir rekabetin içine sokar. İlginçtir;
bilgi paylaştıkça çoğalır. Konfüçyüs der ki: ”Bende bir yumurta
var. Sende bir yumurta var. Sen bana bir yumurta verirsen, ben
sana bir yumurta verirsem yine sende bir yumurta, bende bir
yumurta olur. Şayet, sende bir bilgi var. Bende bir bilgi var. Ben
sana bir bilgi verirsem, sen bana bir bilgi verirsen sende iki bilgi,
bende de iki bilgi olur.”
Mesafeleri kısaltan otomobil, uçak gibi taşıma araçlarının, iletişimi hızlandıran ve kolaylaştıran telefon, internet gibi icatların
artması ve gelişmesi ile kendimizi bütün dünya insanları ile bir
arada bulduk. Hayatımızda hiç görmediğimiz ve belki de hiç
görmeyeceğimiz ülkelerin insanları ile konuşmaya başladık. Kâh
İngiltere’den kâh Endonezya’dan kâh Etiyopya’dan dostlar edindik. Yeni dostlarımızla maddi ve manevi paylaşımlarımızı ortak
bir dil üzerinden yürütmek zorundaydık. Bu paylaşım, bazen
bizim, bazen muhatabımızın, bazen her ikimizin de yabancı
olduğu bir dil üzerinden gerçekleşiyordu.
Halen devam eden bu süreçte bize bir tercih hakkı doğuyor: Ya
dile yabancı kalacağız ya da yabancı dille kaynaşacağız. Görünen o ki gerek akademik hedefleri gerçekleştirmek, gerek ticari
çalışmalar yapmak, gerekse kültürel etkinlikler tertip etmek için
en az bir yabancı dil bilmek şart. İş, yabancı dil öğrenmeye gelince de akıl verenimiz çok olur. Doğruyla yanlış bir arada, örgü
modeli gibi iki ters bir düz tavsiyelerle kulağımızı doldururuz.
Oysa her şeyde olduğu gibi yabancı dil öğrenirken de doğal
olan metotlar en başarılı olanlardır. Bir dili öğrenirken iki bilgi
ve dört yetenek alanının dengeli bir şekilde gelişim göstermesi
gerekir. Kelime ve gramer bilgisi ile okuma, yazma, dinleme ve
konuşma yetenekleri birbirini tamamlayan bir seyir izlemelidir.
Nasıl ki uçağın icadında kuş, fotoğraf makinesinin icadında göz
örnek alınmış ise dil eğitiminde de küçük bir çocuk model alınmalı, süreç ona göre işletilmelidir. Bizler bir çocuğa kendi dilini
öğretirken uzunca bir süre “dinleme” yaptırırız. Onun küçükken
konuşamayacağını bildiğimiz halde bir gün mutlaka konuşacağından eminizdir. Uzun bir dinleme periyodundan sonra
yavrumuz önce heceler, sonra kelimeler dökülür ağzından ve
nihayetinde cümleler kurmaya başlar. İlk önce kelime bilgisi ile
dinleme ve konuşma yeteneği gelişir. Okul hayatı başladıktan
sonra da okuma, yazma yetenekleri ile gramer bilgisi gelişir.
Günümüzde bu süreç, uzun ve yorucu bulunduğu için doğrudan bilgi aktarımı yoluna gidilmekte, zeki öğrenciler kendi
gayretlerini ortaya koyarak bir dil öğrenebilirken, çoğunluğu
oluşturan vasat (%60) ve zayıf (%20) öğrenciler maalesef bir
süre sonra yabancı dil öğrenemeyeceğine inanmaktadır. Canlı
42 Haziran 2012
ve hayatın içinde olan dil, öğretmenin anlatıp kurtulduğu, öğrencinin dinleyip sınava girdiği bir ders olarak görülmekte; asli
vazifesi olan “iletişimi” gerçekleştirememektedir.
İletişimde iki esas vardır: Doğruluk ve kısalık. Mesajımız yanlış
anlaşılmadan en kestirme hangi yolla ulaşıyorsa doğal olarak
onu tercih ederiz. İş buraya gelince, insanlık tarihi boyunca en
çok kullanılan iletişim metodu olan konuşma devreye giriyor.
Dil öğreniminde konuşmanın ayrı bir yeri vardır. Çat pat da olsa
konuşan öğrenci dilin gerçekliğine inanır. Daha fazlasını öğrenmek için arzusu artar. İstek, öğrenciyi hazır hale getirir, hazır olan
öğrenci öğretmeni daha fazla motive eder. Motive öğretmen ve
öğrencilerden oluşan bir sınıfta öğrenme iki, hatta üç katına çıkar.
Artık geriye sadece öğrenilen dille daha fazla zaman geçirmek
kalır. Çınar Koleji, bu sistem doğrultusunda üzerine düşeni yaptı
ve konuşma tabanlı dil öğretimi için gerekli alt yapıyı oluşurdu.
“Native Speaker” dediğimiz, ana dili İngilizce olan öğretmenler,
ana sınıfından itibaren derslere girmekte, öğrencilerimizle hedef
dili kullanarak doğrudan iletişime geçmektedir.
Öğrenciler ve öğretmenler, sınıflarda İngilizce konuşmakta ve
İngilizce konuşma teşvik edilmektedir. Yapılan gayretli çalışmaların sonuçlarını görmek için okulumuz, dünyanın en prestijli
kurumlarından“Trinity College”ın konuşma sınavları ile akredite
olmaktadır. Okulumuzda, randevu usulü ile birebir yapılacak
olan sınavların öğrencilerimize ayrı bir heyecan katacağını düşünülmektedir. Drama, hayatın örneklendirilmesidir. Drama
çalışmaları ile öğrenilen dilin kullanılmasına ayrı bir gerçeklik
kazandırılmakta, öğrencilerin özgüveni geliştirilmektedir. Öğrencilerimiz, dekorları, kostümleri ve kuklaları kullanarak hayal
güçlerinin sınırlarını zorlamakta, eğlenerek, tadını çıkararak pratik
yapma fırsatı bulmaktadır.
Güçlendirilmiş ders programı ile hiçbir bilgi ve yetenek alanı eksik
bırakılmamış, dokuz saatlik ders, 5 saat main course (ana ders),
3 saat reading & writing (okuma & yazma) ve 1 saat speaking
(konuşma) şeklinde dağıtılarak her alanda donanımlı öğrenciler
yetiştirmek hedeflenmiştir. Ayrıca Young Digital Planet ile yürütülen internetten İngilizce eğitimi programı ile öğrencilerimiz
hafta sonlarını da etkin bir şekilde kullanmaktadır.
Nasıl ki güzel bir krampon sahibi olmak iyi futbol oynamak anlamına gelmiyorsa metot ve malzeme zenginliği de öğrenmek
anlamına gelmiyor. Esas olan öğrencidir ve öğrencinin gayretleridir. Çalışma ve istikrar gereklidir. Tıpkı küçük bir çocuğu büyütür gibi sabırlı olmalı, aceleci davranmamalıdır. Bu açıdan dil
öğrenmek kumbarada para biriktirmeye benzer. Hedefimize
ulaşmak için kumbaramızı doldurmamız gerekir. Kumbaramız
yeterince dolduktan sonra birikimlerimizi ihtiyaçlarımız için
kullanmaya başlayabiliriz.
Genç Çınar | Kapak Dosya
Değişimin Ahlakiliği Ya da
Değişirken Tükeniyor muyuz?
Halid Kurtoğlu / Değerler Eğitimi Birimi Başkanı
Değişim kavramının kapsamına yöneldiğimizde iki farklı alandan
bahsetmemiz gerekiyor.
Bunların ilki; insan iradesini aşan ve ondan bağımsız olan, kevni
– kozmik- değişim; diğeri cüz’i iradenin etkinliğiyle ilişkili olan
beşeri değişim. Birinci alandaki değişimle ilgili Kur’an-ı Kerîm’in
farklı yerlerinde çeşitli ayetler vardır. Mesela bunlardan biri olan
Rahman Suresinin 29. ayetinde; ’Göklerde ve yerde bulunan herkes,
O’ndan ister. O, her an yaratma halindedir.’ buyrularak Allah’ın her
an kainata müdahale ettiği ve kosmosdaki namütenahi değişim
ve dönüşümün O’nun kontrolünde olduğuna işaret edilmektedir.
Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de bir çok ayette eşyanın sürekli hareket
–değişim- halinde olduğu da ifade edilmektedir. Antik dönemin
meşhur filozoflarından Herakleitos’a atfedilen bir önermeden
bahseder felsefeciler ‘Değişmeyen, tek şey değişimin kendisidir.’
der Yunan’ın büyük düşünürü. Bin yılları aşarak bize kadar ulaşan
bu cümle bizim geleneğimizde de üzerinde çokça durulan bir
tefekkür sahasına işaret etmektedir aslında.
İkinci ve bu yazının asıl konusunu teşkil eden beşeri değişim ise
ferdî ve ictimai değişim olarak iki başlıkta incelenmesi gereken
bir olgudur. Beşeri değişim de kozmik değişim gibi karşı durulması, yok sayılması mümkün olmayan bir hakikattir. Lakin fert
ve toplumla alâkalı değişim, insan iradesinden bağımsız değildir.
Bu değişimin iradi olması ise ahlakiliğini sorgulamayı mümkün
ve gerekli kılar. Fert ve toplum hayatındaki değişimin ahlakiliğini
belirleyen, değişimin doğal mecraında gelişip gelişmediği ve/
veya değişimin yönüdür. Değişimin kaçınılmazlığı, değişimin
yönünün sorgulanmaması anlamına gelmemelidir. Müslüman
fert ve toplum için insanın bütün davranışlarını, dolayısıyla beşeri
değişimin yönü ve sınırını belirleyen temel kavram ‘hududullah’
kavramıdır. Yani Allah’ın insan için çizdiği sınırlar.
Son iki yüzyıldır toplumumuzun yaşadığı değişim süreci modernleşme olarak isimlendirilmiş ve bu süreç 1980’lerin başına
kadar devlet eliyle ve dayatmacı bir tarzda sürdürülmüştür.İnsana
yönelen her zorlama, doğal olarak bir dirençle karşılaşır. Devlet
eliyle toplumu modernleştirme projesi de Anadolu insanının algı
dünyasında, değerlerine yabancılaşma olarak karşılık bulmuş ve
bu dayatmacı, jakoben tavra doğal bir, karşı refleks gelişmiştir.
Türkiye’de 1980’li yıllardan itibaren devletin modernleştirici gö-
revinin sona erdiği, sözü edilen görevin, iletişim teknolojilerinin
sağladığı imkanları sonuna kadar kullanan medyaya geçtiği, yeni
bir süreç başlamıştır. Devlet eliyle İki yüzyılda yapılamayan şey,
bu yeni dönemde medya eliyle otuz yılda fazlasıyla yapılmıştır.
Türkiye’de eş zamanlı yaşanan bir diğer süreç de sermayenin
kontrolünün geleneksel seçkin elitin elinden yavaş yavaş serbest
piyasa ekonomisinin imkanlarını iyi değerlendiren Anadolu insanının eline geçmesidir. 1990’ların başından itibaren başlayan
bu ekonomik değişim süreci 2000’lere gelindiğinde artık orta
sınıf tanımını zorlayan, bu tanımın içine sığmayan yeni bir sosyal
sınıf doğurmuştur. Bu yeni sosyal sınıfın bir öncekinden temel
farkı, geleneksel değerlerine bağlılığı ve dindarlığıdır.
Bu yeni dönemde dindar kesimin yaşayacağı sosyo-kültürel
değişimin niteliği geleceğin Türkiye’sinin nasıl şekilleneceği
bakımından son derece önemlidir. Dindar Anadolu insanının
parayla imtihan edildiği bu süreç, henüz tamamlanmamıştır. Ama
ortaya çıkan ilk işaretlerin gündeme getirdiği temel sorulardan
bazıları: Bu süreçte insan-para ilişkisinin mahiyetinin ne olduğu ya
da bu ilişkide özne ve nesnenin yer değiştirip değiştirmediğidir?
Bunun en temel göstergesi ise tüketim alışkanlıklarının niteliğidir.
Yani tüketim alışkanlıklarının ‘hududullahın’ sınırları dışına çıkıp
çıkmadığıdır. Neye ihtiyacımızın olduğunu kimin belirlediği, ya
da bugün ihtiyaç olarak gördüğümüz şeylerin gerçekten hacet-i
asliye başlığı altında yerinin olup olmadığıdır? Uğrunda çalışıp
didinğimiz şeyin rızık mı yoksa lüks ve konfor mu olduğu vs. vs.
Tüketim alışkanlıklarının mahiyeti son derece önemlidir. Zira bu
alışkanlıkların, insan hayatının hemen tamamını etkileyen belirleyici bir gücü vardır. İslam ahlak disiplini, ifrat ve tefrit denilen
iki reziletin ortasındaki fazileti yani itidali idealize eder. Mesela
İslam ahlakında cimrilik, uzak durulması gereken bir rezilet olduğu gibi israf da en az onun kadar yerilen ve uzak durulması
gereken bir rezilet olarak kabul edilir. Bu ikisinin ortasında ise
fazilet olarak kabul edilen sehavet yani cömertlik kavramı yer alır.
İçinden geçtiğimiz süreçte “hacet-i asliye”, infak, cömertlik, israf,
kanaat,tevazu,imaj, moda, reklam vb. kavramları önümüze koyup yeniden yeniden ve yeniden düşünmeye ve hayatımızdaki
karşılıklarını sorgulamaya ihtiyacımız vardır.
Haziran 2012
43
Genç Çınar | Kapak Dosya
Makarna ve Kitap
Züheyra Tokaç
Genç Düşünce Platformu 3. Kademe Öğrencisi
Aldous Huxley kısmen de olsa yanılmadı. “Cesur Yeni Dünya”da
mutluluk, rahatlık demekti. Ölüm yok sayılıyordu. Ölümün
olmadığı dünyada hakikat ve güzellik yok olmuştu; sanat da
bilim de imkânsızdı. Ölüm olmadığı için insanlar sevemiyordu
ve şiir de dünyayı terk etmişti. Ray Bradbury kısmen de olsa
yanıldı. Fahrenheit 451’de çizdiği distopya, bazı zaman ve
mekânların dışında gerçekleşmedi şükürler olsun. Daimi mutluluğu sağlamak için kitaplar toptan yasaklanmadı, bulunan
tüm kitaplar yakılmadı, kitap okuyanlar cezalandırılmadı.
Sistem diye bahsettiğimiz günah keçisi, şiiri, edebiyatı, kitapları dünyadan kaldırarak insanların uykularını daha konforlu
hâle getirmek yerine, sanatın içini boşaltıp edebiyattan para
kazanmayı tercih etti. Gayet zekice.
- Kitap mı istiyorsunuz? Sizi hemen çok satanlar reyonumuza
alalım. Vampirlerden sıkıldıysanız zombileri tavsiye edebiliriz.
Ya da tarihi romanlarımıza bakmak isteyebilirsiniz. Bu kitapları
okuduğunuz zaman kendinizi hem yeterince bilgili hissedeceksiniz, hem de saray entrikalarının dünyasına adım atacaksınız.
- Romantizm mi dediniz? Ah tabi ki, aşk tüm zamanların modasıdır!
Kitapları kitap yapan nedir? Kitapları tehlikeli kılan şey nedir?
Sistem eğer çok kuvvetli ise kitaplardan, muhaliflerden, düzgün
işleyen akıllardan ve gerçek sevdaları olan kalplerden niçin korkar?
Yeni ufuklar sistemi alt eder. “Kadim medeniyetimiz için sanat görünenin kopyasını değil, görünmeyenin görünür hâle
getirilmesini ifade ediyor.” Maveradan, hakikatten yansımalar.
İrfan mektebinden geçip ihsan mertebesinde yaşayanlar, her
nefesinde bir sanat icra edenler. Ve yansımadan önce ışığın
kendisini görecek gözler. Sanatın öteleri anlatması için bir kalbimiz olduğunu hatırlamamız gerekir. Ötelerden kastettiğimiz
kalbimizin derininde bulunan bir sır. Oysa günümüzde, kalp
44 Haziran 2012
ile duygusallık birbirinin yerine kullanılabilen iki kavram. Bu
da kafamızı karıştırıyor. Boğazımızdaki düğümü, midemizdeki
yumruğu hissetmek, kalbimizin kendisini hissetmekten farklı.
Fakat bunu keşfetmek de tehlikeli olduğu için her türlü hissiyatı,
kalbimizi tanıma fırsatını bulamadan, daha çok nefsanî olan
duygulara indirgenmiş şekilde yaşıyoruz.
Sanattan anladığımızın değişmiş olması, sistemin işine gelmiş
olmalı. Hakikati gözden çıkarınca sanat da –bilim de- eski yerini
kaybetti. Nefsimizi okşayan tüketmek fikri, sistemin teklifi bizim
onayımızla nihayet sanat ve bilime de yerleşti. Eskiden sanatın bir uzantısı olan edebiyat sahasında, yeni eserler hep aynı
kalemden çıkmış gibi. Kabul etmeliyiz ki edebiyat tüketicinin
talepleri doğrultusunda seri üretim yaparak rahata kavuşacak
bir sektör hâline geldi. Artık kitaplar kendilerinden başka, daha
derin bir şeyler anlatmak zorunda değil. Çoğu kitap neredeyse
kendisini yazacak bir yazara ihtiyaç duymayacak kadar basit bir
mantıkla vücut buluyor.
Yayınevleri, para kazanmalarının önünü tamamen açacak bir
buluşun eşiğinde diye korkuyordum. Yazarı olmayan kitaplar
-çünkü olmayabilir. Piyasa kitapları bilgisayar programları tarafından yazılabilir ve bu bize hiçbir şey kaybettirmez. Tam bu
korkular içimi kemirirken internette karşıma benzer düşüncelerle yazılmış kurmaca bir röportaj bile çıktı.Kurmaca olduğunu anlayana kadar yaşadıklarım şimdilik bana kalsın. Edebiyat
tüketiliyor ve üretiliyor. Kitap almak ile makarna almak arasındaki fark gitgide azalıyor. Dolayısıyla kitap okumak ile
makarna yemek arasındaki fark da. Sanatın bile tüketime
sunulduğu bir dünyada yaşadığımız gerçeği, fazla acı. Yeni
ufuklara yelken açma cesaretini duydukça alt edeceğiz sistemi.
Vira bismillah.
Haziran 2012
45
Genç Çınar | Kapak Dosya
Testimin Denizden Alacağı
Melikşah Ertuğrul Çay / AL-9A
İnsan niçin tüketir? Bu sorunun cevabı zannımca ‘ihtiyaç’ için
olmalı. İnsan ihtiyaçları gereği tüketmeli. Zira tüketmenin de
bir üslubu, bir ahlakı var. Öyle bir dini benimsemişiz ki ölçü
ve nizam, hayatımızın her anında, her noktasında. Ölçünün
ve düzenin bu kadar vurgulandığı bir inançta tüketimin aşırısı, çılgınlığı da israf olarak adlandırılıyor. Hepimizin bildiği
üzere de israf haram. Peki israf etmeden, kirlenmeden nasıl
olacak bu iş? Evet, ihtiyaç gereği bir mal satın alınacak ise
bu malın kazandıracağı prestije veya marka olmasına değil
dediğimiz gibi ihtiyacı gidermesine bakılmalı.
Yeni çalışma düzeni, müntesiplerine daha çok tüketme kabiliyeti vaad ediyor. Ruhunu sat, ama karşılığında büyük arabalar,
büyük evler, sayısız eşya al!
‘Sahip olduğun şeyler, bir süre sonra sana sahip olur.’
Günümüz insanı eşyanın sadece bir araç olduğunun farkında
değil. İnsanlar eşyayı amaç edinmiş durumdalar. Bu sebeple
onlar için eşyanın amacı değil; eşyanın hoşluğu, güzelliği önemli.
Bir diğer neden de insanın yaratılışından gelen, ona zincir vuran,
nefsi güldüren ve aklı güdük konuma getiren ‘sevilme arzusu,
beğenilme isteği’ . Sürekli sevilmek, takdir edilmek isteyen insan beğenilmeyi kendine amaç edinmiş. Ne yapsa beğenilmek
için. Ne içse, ne yese, ne giyse, ne taksa hepsi takdir edilmek,
dikkatleri üzerine çekmek için. Sürekli daha fazla takdir istiyor,
sürekli artıyor bu parazit...
Açlık büyüyor, büyüdükçe kafaya vuruyor, zaten hayatında bir
kez dahi olsun yorulmamış kafa iyice yıpranıyor. Zavallı kafa
ne yapsın yerini açlık organı mideye devrediyor. Yönetimi ele
geçiren midenin açlığı da göze vuruyor. Ama gözün açlığı fena
doymak bilmiyor. Mide doysa bile göz hep aç kalıyor.
Eh haliyle bu tarz emelleri olan insanlar zamanla düşünmek
yerine tüketmeyi tercih ediyor. Her köşede ‘köşe kapmaca’ oynayan reklamlar işleri kızıştırıyor, aç gözler çıldırıyor ve tüketim,
‘klonlanan zihinler’ tarafından sürekli arttırılıyor.
Bakın ne kadar iğrenç, insanlık dışı bir manzara :
Yeni açılan bir mağaza, satışları artırmak için bir günlüğüne fiyatları
düşürecek. Bir güzel reklamını yapıyor, zihinleri ele geçiriyor ve
başlıyor beklemeye. Mağazanın açılmasından saatler evvel kapıda
kuyruklar oluşuyor. Kuyruk sürekli uzuyor, uzuyor... Kuyrukta
sabahlayanlar oluyor. Öncelik tartışmaları büyüyor ve kavgaya
dönüşüyor. Kavga nedeni mağazaya 3 dakika önce girebilmek.
Zaten vatandaş 3 dakikada bütün mağazayı talan edebilecek
kabiliyete sahip fakat düşünmekten aciz. Neyse saat geliyor,
heyecan dorukta, nefesler tutulmuş ve mağaza açılıyor. İzdiham. Kıyamet. Raftaki ürünü daha önce alabilmek için ezilenler,
hastaneye kaldırılanlar - o kadar da beklemişti - oluyor. İstediği
ürüne - amacına ulaşanlara ne mutlu! - koskoca orduyu tek bir
46 Haziran 2012
adam bile kaybetmeden mağlup eden bir komutan edasıyla
kasaya doğru amansız bir yolculuğa çıkıyorlar.
Fakat o da ne !? Eksiğini alıp da sırf ucuz diye diğer ürünlere
dadanan hamam böcekleri de var.
Aman yarabbi, o nasıl bir azim ! Pür dikkat bir eliyle koca plazmayı, diğer eliyle de dizüstü bilgisayarını taşımaya çalışıyor.
Eminim gelecekte kendinden büyük bir gururla bahsedecek.
Tüketiyorlar, tüketiyorlar, tükettikçe acıkıyorlar, acıktıkça tüketiyorlar.
Ne doyuyorlar, ne de duruyorlar.
Nehir kuruyor da biz insanlar nedense hep susuzluğa mahkum
oluyoruz.
İsraf her yerde şube açmış, her ülkede, her bireyde... Reklamlarıyla, kampanyalarıyla müşterilerini bekliyor.
Hep dilimizdedir ‘kanaat’. Ah keşke dilimizde olacağına gönlümüzde olsa. Hep orada kalsa, hiç ayrılmasa. Nitekim dil sürekli
ıslak, dil sürekli kaygan. Hiçbir şeyi sahiplenmiyor, sürekli değişiyor tavrı. Kanaat de kayarak süzülüyor savaşlar durduran,
kelleler uçuran dilimizden.
Biraz da derviş ruhlu olmak lazım. Fazla gösteriş, aşırı kibir, parlak
gözlükler, marka gömlekler biz aciz kulların neyine lazım? Somut
yaşamaktan ve soğuk tavırlardan kurtulmalı insan. Soyuta yönelmeli. Saçının nasıl gözüktüğüne veya nasıl gözükmesi gerektiğine değil, gönlünün simasında nasıl zuhur ettiğine bakmalı.
Somut düşünmek, soyuttan uzaklaşmak aşırı tüketmeye, sürekli
tüketmeye yöneltiyor insanı. Oysa sadece ihtiyacı için tüketse
daha kötü gözükmeyecek ya da insanlar ona farklı gözle bakmayacaklar.
Bilmiyorum, belki de insanı bu kadar fazla tüketmeye iten sürü
ahlakıdır. ‘Onlarda varsa bende de olmalı’ zihniyeti. Halbuki farklı
olmak güzeldir. Fakat farklı olmaya çabalamak değil farklılığın
doğal olanıdır güzel olanı.
Belki de ben yanlış bir bakış açısına sahibim. Belki toplum kıtlık
içinde. Belki o adamın hem dev gibi bir plazmaya hem de son
model bir bilgisayara ihtiyacı vardır. Belki diğer ucuz kaplar,
tencereler işini görmüyordu o kadının. Belki de o pahalı makyaj
malzemeleri olmadan yaşayamıyordu toplumumuzdaki düşünmek yerine güzel gözükmeyi tercih eden genç kızlarımız ya da
olgun iş kadınlarımız...
Sekiz yüz yıl evvelinden çağımız insanına seslenen Hz. Mevlana,
modern zamanların tüketim üzerine dayalı yaşam tarzlarının
yol açtığı sorunlara Mesnevisinden verdiği örneklerle çözüm
sunuyor. Hz. Mevlana Mesnevi’de bir beyitte şöyle der :
Ne kadar zengin olursan ol ancak yiyebileceğin kadar yersin.
Denize testiyi daldırsan alabileceği kadar su alır, gerisi kalır.
Genç Çınar | Kapak Dosya
-Hocam, bu sene dergimizin kapak
konusu “tükenen değerlerimiz”.
Eskiden futbolcuydunuz, sizi öyle
tanıyor insanlar, ya da yorumcu olarak tanıyor. Peki siz kendinizi nasıl
tanıtırsınız?
- Talebelik yıllarım, futbolculuk yıllarım,
üniversite yıllarım sonuna kadar hayatım
hep Ankara’da geçti. Kavaklıdere İlkokulu
ilk üç sene, sonra Mimar Kemal İlkokulu ve
Ortaokulu, sonra Atatürk Lisesi, sonra da
İktisadi Ticari İlimler Akademisi Kamu Yönetimi mezunu oldum. Anakaragücü’nde
on sene futbol oynadım. Bir defa ümit
milli oldum. Sonra beş sene FİFA hakemliği yaptım. Sonra yorumculuk yaptım.
Sonra bugünlere geldim.
-Hayatınız hakemken ya da sporcuyken mi daha kolaydı, yoksa şimdi mi?
-Hayatım hep zordu. Futbolcuyken, hakemken... yorumcuyken hep zor. Zor
olduğu için buralara geldim. Kolayı herkes
yapar. Zoru yapmak zordur...
-Lisedeyken beyin cerrahı olmak istemişsiniz. Geride bıraktığınız yıllara
baktığınızda keşke cerrah olsaymışım
dediniz mi? Hayatta keşkeleriniz var
mıdır?
-Hayatımda keşkem olmadı. Beyin cerrahı
olmak istedim. Aslında şu anda yaptığım
meslek de beyin cerrahlığına uyuyor. Şu
anda da beyin yıkıyorum beyin ameliyatları yapıyorum. Şu an yaptığım beyin
ameliyatlarının fiziksel olarak yapacağım
ameliyatlardan çok daha iyi olduğu fikrindeyim.
“Bir ülkede ahlak ya vardır ya yoktur.”
Müslümanlığın en önemli olgusu saygı...
İnsana saygı, emeğe saygı...
-Hocam,Telegol programında Atatürk’ün sözünü“Ben sporcunun zeki, çevik
ve aynı zamanda şike yapmayanını
severim.” şeklinde çevirmişsiniz. Hocam insanların hayatlarında amaçları
vardır. Kimi ailesi için, kimi çocukları
için, kimi onuru, şerefi için yaşıyor.
Sizce günümüzdeki insanlar ne için
yaşıyor?
-Hiç kimse kusura bakmasın arkadaşlar şu
anki insanlar biraz tavırsızlar. Kişilik olarak
biraz ezikler. Bu bence eğitim sisteminden
kaynaklanıyor. Eğitim sistemimiz inanılmaz bozuk. Siz de şu an okuyorsunuz.
Türkiye’deki eğitim sistemini temelden
değiştirmemiz lazım. Türkiye’de fikirlerini
rahatça söylenebilen, tartışılabilen talebe
Kanaltürk Telegol Programı öncesinde görüştüğümüz Erman Toroğlu röportajımızdan kareler.
Haziran 2012
47
Genç Çınar | Kapak Dosya
kendi sahasında 2-1 mağluptu. Maç açıldığında dakika 90’dı. Hakem beş dakika koydu. Rize
maçındaki gibi. Beş dakikanın ikinci dakikasında
maç 2-2 oldu. Doksan artı dörtte maç 3-2 oldu
ve City şampiyon oldu. Eğer 2-2 bitseydi United
oluyordu. İşte aramızdaki fark. Onlar uzatmanın
beş dakikasında iki gol attılar. Biz uzatmanın beş
dakikasında bol bol sandalye attık.
- Bundan 20 yıl kadar önce baktığınızda spikerler çok sakin anlatıyordu maçları, futbolcular sakindi, sevinmeler de normaldi ama
günümüzde baktığımız zaman üç kelimeyle
özetleyecek olursak hırs var, hız var hırçınlık
var; holiganizm var yani. Peki bu 20 senede
değişen neydi?
Allah önemli bir
olay; çok farklı bir
olay. O’nu inkar
etmeyeceksin.
Zaten Allah’ı inkar
etmezsen O’nun
dediğini yaparsın.
Bu dersler de
inşallah biraz
daha dini, Allah’ı
gündeme getirir.
yetiştiremiyoruz. Klasik talebe yetiştiriyoruz. İşin
daha da kötüsü talebeye banknot olarak bakıyoruz.
Talebe yetişiyor bakıyorum... Ben de iki tane çocuk
yetiştirdim... İlkokul, ortaokul, lise tahsiline bakın,
verilen müfredata bakın... Ortaokuldan itibaren
çocuğu dershaneye veriyorsunuz, özel hocadan
ders alıyor, üniversiteye hazırlanıyor, özel okula
gidiyor, sonra da özel üniversiteye gidiyor. Nasıl
iş bu abi ya bunu bana bir anlatır mısın? Bir gün
Kayserispor’un eski başkanı Üveyiz Bolulu bana
anlatıyor:“Ya Ermancım anlayamıyorum, bu futbol
nasıl iş. Sen yıllarca oynamışsın. Biz bugün şampiyon
olduk. Ben futbolcuma şampiyonluk primi verdim.
Hakemi satın aldım, para verdim. Rakip futbolcuya
para verdim ve biz seviniyoruz. Nasıl iş bu ya...”
dedi. Fıkra gibi yani... Bizim eğitim sistemimiz de
şu anda aynen böyle. Bu eğitim sistemini değiştiremediğimiz müddetçe bizim bu sıkıntılarımız
hep devam edecek. Yok şike, yok bilmem ne... İşte
maç alma, maç satma, hadise, kavga, polise vurma,
polisinin ona vurması vs...
-Futbol insanlar arasında barışı kardeşliği sevgiyi artırır derler. Peki görüyoruz ki futbol tam
tersine bugün insanları ayrıştırıyor. Kamplaşmaya sebep oluyor. Kitlelere bölüyor insanları. Siz dünyanın, insanların bu gidişatını nasıl
yorumluyorsunuz?
- Şimdi bakın bugün öğleden sona iki tane maç
seyrettim. Birisi Rize - Akhisar maçıydı son 25 dakikayı
yakaladım. Bir restoranda Rizeliler vardı. Bunların
için de de avukat makuvat olanlar vardı. Bağrışmalar
çağrışmalar yaşandı. Hakem beş dakika ilave verdi.
O beş dakikanın bir buçuk veya ikinci dakikasında
sahaya bir şeyler atıldı. Maç durdu 4-5 dakika sonra
tekrar başladı. Sonra da bitti ve Rize spor takımı
üst lige çıkamadı Akhisar çıktı. Maç 1-1 di. Aradan
20 dakika geçti aynı restoranda Manchester City
ile United’ın maçını açtılar. City’ nin galip gelmesi
lazım içerde oynuyor. Televizyon açıldığında City
48 Haziran 2012
- Bu hırs, hız, hırçınlık bizde de var, Almanya’da
da var, İngiltere’de de var. Ama oralarda sahada
var, tribünde yok. Sahada futbolcular hızlı, hırslı,
hırçın oynuyorlar ama bu tribüne yansımıyor. Orda
başlıyor maç doksan dakikada oynanıyor. Ahlakı
bölemezsiniz. Bir ülkede ahlakı spor ahlakı, ekonomi
ahlakı, hukuk ahlakı, aile ahlakı diye bölemezsin.
Bir ülkede ahlak ya vardır, ya yoktur... Ve çok
net söylüyorum organize şube mükemmel bir iş
yaptı... Şike olayında çok güzel şeyleri çıkardılar.
Savcılığın yaptıkları da son derece doğru ve Savcının
bütün söylediklerinin altına imzamı atarım... ama
gidişata bakın... İşin sonu... ben espri yaptım... bu
espriyi ikinci, üçüncü gün yaptım. Sonunda organize polisi, savcıyı ve beni içeri alırlar okey oynarız
içerde taş oynarız filan, iş biter demiştim. Çok net
söylüyorum bunları. Tesadüf değil söylediklerim.
- Gelecek yıldan itibaren okullarda Siyer, Kuran
gibi dersler verilmeye başlanacak. Sizce bu ahlakı
düzeltmede yardımcı olacak mı?
-Ben olaya şöyle bakarım. Din olayı Allah ile kul
arasındadır. Ben kendim düzgün bir adamım. Ben
Allah’la baş başa kaldığım zaman, akşam, gece yatarken ben O’nunla konuşurum. Ben bakıyorum
futbolculara; dua ediyorlar... güzel... Şimdi futbolcular ne yapıyorlar, ceza alanına girip kendilerini
yere atıyorlar. Nasıl iş abi bu? Müslümanlığın en
önemli olgusu saygı. İnsana saygı, emeğe saygı.
İslam çok modern bir din; ama biz bu modern dini
öyle yerlere çekmişiz ki, kimisi öyle yorumlamış,
kimisi böyle yorumlamış. Zaten bizim sıkıntımız
da burada. Müslümanlar İslam’ı işine geldiği gibi
yorumlamış. Müslümanlığın doğru yorumlanması
lazım. Bunların hepsi iç içe; lahana gibi... ayıramazsın.
Ahlak diyorsun... Ben Müslümanım, diyor adam;
beş vakit namaz kılıyor, hacca gidiyor ama geliyor
sahtekarlık yapıyor. Adam onları yapmıyor; ama
düzgün adam. Hangisi doğru? Allah önemli bir
olay; çok farklı bir olay. O’nu inkar etmeyeceksin. Zaten Allah’ı inkar etmezsen O’nun dediğini
Genç Çınar | Kapak Dosya
yaparsın. Bu dersler de inşallah biraz daha dini,
Allah’ı gündeme getirir.
Ama Arap ülkelerine bakıyorum; çok da gelmemiş.
Avrupa ülkelerine bakıyorum... Onlar Hıristiyan...
Onlarda biraz daha fazla var. Acaba bu dinden mi
kaynaklanıyor; yoksa katı kurallardan mı?... Ben katı
kurallar diyorum. Mesela Almanya’ya bakıyorum...
Ben Almanya’yı çok beğenirim. Alırsan alman arabası
alırsın. Niye?... Çok çalışıyorlar ve dürüst çalışıyorlar.
Sabah altıda başlıyorlar çalışmaya akşam beşe kadar; ama tam çalışıyorlar. Bakıyorsun Almanya’da
prensipler çok ciddi uygulanıyor. Aynı prensipler
İtalya’da uygulanmıyor. O yüzden İtalya borç batağında bugün ama Almanya büyüyor. Kuralları tam
uyguluyor... cezayı da uyguluyor. Kırmızıda geçerse
bakanın oğlu da ceza yiyor, içişleri bakanının kızı da
ceza yiyor. Futbolcu Erman da yiyor. Hakem Rıfkı
da yiyor. Bir ülkede kurallar uygulandığı zaman her
şey tamam olur.
- Hocam, değerlerimizin bu kadar tükendiği
günümüzde tükenen değerlerimizin başında
sizce hangisi geliyor?
-Ahlak geliyor. Ahlakı tartışıyoruz. Göstere göstere
ahlaksızlık yaparsanız toplumda tepki olur. Bugün
bir yere geldiysek eğer toplumda; bundan otuz
sene evvel, yani siz daha dünyaya gelmeden önceki
siyasi idareler getirmiştir bugüne bizi. Öyle kolay
gelmezsiniz. Otuz sene evvel yapılan hatalar bugüne
getirdi... Bunları temizlemek de kolay değildir. 20
sene, 15 sene ister karar verirsek. Burada partiye
veya şahsa bakmam ben Türkiye Cumhuriyeti devletine bakarım. Ben şunu derim.... Çok ülke gezdim...
Bizden daha geri olan ülkeler de var, ileri olanlar
da. Bizden daha ileri olan ülkelerde siyasetçi şunu
düşünüyor: Önce ülkem, sonra partim, sonra ben.
Bizdekiler şunu düşünüyor -benim gördüğüm-:
Önce ben, sonra partim, sonra ülkem. Benim gördüğüm bu... inşallah ben yanılırım. Önce ülkem
diyen adam gördüm mü, gördüm. Ama az adam
var. Yani ağırlık olması lazım. Önce ülkem sonra
partim sonra ben olması lazım. Bunları derken de
başımdan bir şeyler geçtiği için bunları söylüyorum.
Bunlar için de beni suçlayabilirler. Derler ki Erman
Toroğlu siyasete mi atıldın da konuşuyorsun. Evet
atıldım siyasete de. Aday oldum. Yedi yüz reyle
kaybettim 91’de. Onun için konuşabiliyorum.
Bunları yaşadığım için biliyorum. Ben maçta bir
şey anlatırken ben bunu yaşadım diyorum. Ben
bunu yaptım diyorum. Okumak ayrı, görmek ayrı;
ama yaşamak çok farklı.
- Hocam, anne ve babaların en çok hangi değere sahip çıkmalarını istersiniz? Anne babalara
mesajınız nedir?
- Burada anne çok önemli. Ölünce imam Ahmet
oğlu Hasan’ın ruhuna el Fatiha demez. Ayşe oğlu
Hasan, der... Fatma oğlu Mehmet, der. Onun için de
çocuğun yetişmesinde en önemli etken kadındır. Bir
ülkenin kadınını iyi yetiştirirsen, o ülkeyi kurtarırsın.
Çünkü kadın çocukla erkekten daha fazla ilgilidir.
Yani bir ülkenin kadınlarını bir yere getirirsen
o ülkenin erkeklerini de bir yere getirmişsin
demektir.
- Hocam, biz gençlere mesajınız nedir?
- Eşek gibi çalışın. Hiç korkmayın çalışmaktan, eşek
gibi çalışın. Para kazanmak kolay değil öyle. Şimdiki
gençler hemen arabam olsun evim olsun diyor.
Tamam da o kadar kolay değil. Ben çok çalıştığım
için biliyorum. Paranızın kıymetini bilin; ama
paylaşmayı da bilin. Vizyonunuzu değiştirin;
gezin, görün. Kitap okumak güzel de görmek çok
farklı bir olay. Çünkü gezdiğin gördüğün zaman
karşılaştırma yapabiliyorsun. Bir görün bakalım,
gidin başka ülkelere, orda neler var? O zaman anlıyorsunuz ne olduğunu. Karşılaştırma çok önemli...
mukayese etmek çok önemli. Onun için de eğitimde
yurt dışını mutlaka kulanın ve İngilizceyi mümkünse ana diliniz gibi bilin. Hayatımdaki en büyük
defom İngilizceyi ana dilim gibi bilmemek. Yani
fıkra anlatacak hale gelin veya espri yapacak
şekilde öğrenin İngilizceyi.
Hayatımdaki en
büyük defom
İngilizceyi
ana dilim gibi
bilmemek. Yani
fıkra anlatacak
hale gelin...
veya espri yapacak
şekilde öğrenin
İngilizceyi.
- Hocam zaman ayırdığınız için çok teşekkür
ederiz.
- Ben teşekkür ederim. Başarılarınızın devamını
dilerim.
Ali İrfan Karnak/Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenimiz
rehberliğinde öğrencilerimiz Ahmet Ruken Boyacı
- Mehmet Emin Akkaya’nın röportajı .
Yayına hazırlayan Umut Koray İmamoğlu
Haziran 2012
49
Genç Çınar | Röportaj
İnsan,
Dilinin A
ltında
Gizlidir.
Merve Sel, Sümeyye Gündüz, Fatma Betül Kılınç
Dil insan ağzıyla yontulan, şekil alan canlı bir varlıktır. Canlı bir
varlık diyorum çünkü dil canlılar misali bir kavmin doğuşuyla doğup, kavmin insanlarıyla gelişen ve kimi zaman asimile
olan zamanla ölebilen bir varlıktır. Dil kişinin kendini ifade
edebilmesine vesile olan, düşüncelere söz vermede kullanılan anlaşma aracıdır. Dili kullanış biçimimiz, yani üslubumuz,
kurduğumuz cümleler; karakterimizden, düşünce tarzımızdan
ipuçları verir. Bu yüzdendir ki düşüncelerimizi dillendirmeden
önce onları dinlendirmek gerekir.
Dil değişime oldukça açıktır. Bu değişim olumlu olabileceği
gibi bir yozlaşmayı da beraberinde getirebilir. Dili bir işçi gibi
işleyen yazarların dili kullanışları, bu konudaki duyarlılıkları
oldukça önemlidir. Yazarlar, topluma yön veren liderler, düşünürler iyi yönlü bir gelişimin en büyük destekçileri olabilirler.
Dilin anlam evreninin daralmasıyla sonuçlanan kelime dağarcığındaki daralmalar, yabancı dillerden gelen sözcüklerin
çokluğu ise dili olumsuz bir değişim sürecine sokmaktadır.
Dilimizin sınırlarını genişletmek, gelişmek adına önemlidir.
Dilde eskiye sadık kalarak yeniye yol açmak gerekir. Eski ile
yeni bir arada yürütüldüğü kadar zengindir bir dil. Özetle sıkıca
sarılmalı, gelişmesine ön ayak olmalı, koruyup kollamalı dili.
Bir milleti oluşturan en önemli unsurlardan birisi de dildir. Hz.
Davut’tan beri sürgün olarak yaşayan ve dillerini unutan İsrailoğulları 1947’den sonra ülkelerini kurup dillerini ihya ederek
bugün dünyayı yönetir hale geldiler. Dilin yozlaşmasıyla millet
çözülmeye başlar. Günümüzdeyse dilimiz böyle bir yozlaşma
tehdidi altındadır. Unutulmamalıdır ki insanlar kendi kültürlerinden uzaklaşarak millet olma bilincini kaybederler. Bu da
ülkelerin çabucak emperyalizmin güdümüne girmesine ve
sonuç olarak parçalanıp yok olmasına sebep olur.
50 Haziran 2012
Dilden bahsedip dilin mimarlarından biri olan editörden
bahsetmemek olmaz. Editör en yalın haliyle yazıları yeniden
düzenleyerek yayıma hazırlayan kimse olarak nitelendirilebilir.
Tabii ki görevi bundan ibaret değildir. İyi bir editör araştırmacı,
iyi bir okuyucu ve dinleyicidir. Editörün sorumluluklarından
bahsetmek gerekirse editör; yayın dünyasını yakından takip
eden, okur reaksiyonlarına dair sağlam öngörülere sahip olan,
kitabın “piyasasına” yön verebilecek, okuyucunun kafasını karıştıran konulara açıklık getiren, okuyucunun beklentilerine
göre içerikte ekleme veya çıkarmalar yapabilen, bir metnin
zayıf yönlerini tespit edip güçlendiren, başarılı kısımlarını da
vurgulayan kişidir. Özetle, bir kitabın ortaya çıkışından raflara
oturmasına kadarki süreçte kitaba yoldaşlık eden kişidir.
Bu bağlamda biz de Timaş yayınlarının editörlerinden biri olan
Sayın Ümran Tüzün’le gerçekleştirdiğimiz keyifli röportajı sizlerle paylaşmak istedik.
Ümran Tüzün’le Dil ve Editör Üzerine...
- Editör denince akla ne gelmeli? Editörün görevi nedir?
- Genel anlamıyla editör, bir kitabın ortaya çıkışından raflara
oturmasına kadarki süreçte kitaba yoldaşlık eden kişidir. Editör,
yayın dünyasını yakından takip eden, okur reaksiyonlarına
dair sağlam ön görülere sahip olan, kitabın “piyasasına” yön
verebilecek trendleri sezen, kısacası olabilecek her şeyi kitap
haline getirebilecek kişidir. Tabii bu büyük bir sorumluluktur
aynı zamanda. Zira Türkiye ve dünyada neler okunuyordan öte,
neler okunacak sınırında durmak her yiğidin harcı değildir ve
bu anlamda editör, “zor işlere” kalkışmış biridir. Teknik anlamda
editörün görevi, proje üretmekle başlar. Söz konusu projeyi ehil
bir kişinin kaleminden çıkardıktan sonra önüne gelen metnin
Genç Çınar | Röportaj
söküğü ve dikiğiyle hemhal olmak bu görevin en uzun ve en
önemli sürecidir. Gerektiğinde inisiyatif kullanmayı gerektirecek
müdahalelerle metni okura sunulacak kıvama getirmek de bu
sürecin parçasıdır. Ya da bir proje gelir editöre, projenin kitaba
dönüşmesi yönünde bir teklif... Bahsini ettiğimiz ön görüleri
sayesinde söz konusu projenin kitap olarak ne arz edeceğini
sezen de yine editör olur.
- Türkiye’de editörlük nasıl anlaşılıyor?
- Türkiye’de editörlük anlaşılıyor mu diye başlamak gerekiyor
belki de... Henüz bir meslek olarak kabul görmemiş olan editörlük öyle zannediyoruz ki azımsanmayacak bir kitle tarafından
nokta- virgül yanlışlıklarını düzelten kişi olarak biliniyor. Bu
da işin bir yönü elbette. Ancak işin evveli “neyin kitap olacağına” ve bu kitabın nasıl inşa edeceğine dayanmaktadır. Bu
anlamda editörlük sanıldığından daha önemli bir yere sahiptir
yayıncılıkta. Bununla birlikte yavaş yavaş editörlüğe bakışın
değişmeye başladığını söyleyebiliriz. Fakültelerde editörlük ya
da bu kapsamda bölümler açılması gerektiğini düşünen akademisyenler, editörlüğün meslek olarak gelecekte parlayacak
alanlardan biri olacağını sezmiş durumdalar. Bir başka yanlış
algı, editörlüğe giden yolun Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden
geçtiği yönündedir. Editörün yeri geldiğinde “gölge yazarlık”
yaptığını düşünecek olursak dil hâkimiyeti elbette çok çok iyi
olmalıdır. Ancak bir editör yalnızca edebî eserlerle hemhal
olmaz malum... Politika, psikoloji, din, felsefe ve bilumum ilmi
alanlara vakıf, eklektik kimsedir editör.
- Editörlüğün zorlukları nelerdir?
- Burada söze editörlük için en büyük zorluk editörlüğü sevmemektir diye başlamak doğru olur sanırım. Zira editörlük
zordur fakat işi seviyorsanız her şey ayrıntıda kalır. Bilhassa
editörün, editör olarak gerek tolum tarafından gerek yazarlar
tarafından nasıl algılandığı veya algılan(a)madığı muamma
iken... Bir proje üretmekten ziyade, doğru projeyi üretmiş
olmak, doğru yazarla çalışmak, kitabı doğru zamanda okura
sunmak vs. editörün planlayacağı işlerdir ve her biri büyük
sorumluluktur. Bir kitap üzerine çalışırken söz konusu kitabı
yazara göre şekillendirir editör. Bu, takdir edersiniz ki kitabın
yazarı gibi düşünmektir yeri geldiğinde ve o ince sınır geçildiği vakit yazar-editör uyumu bir çatışmaya dönüşebilir. Aynı
zamanda yazarın düşüncesini şekillendirmede güvendiği
kişidir de editör. Yani fikir alışverişinde bulunacağı, yazarın
güvendiği kişidir editör... Tabii her ne kadar çoğu zaman
bilinmese de okurun da...
- Editör olmak isteyenler için neler önerirsiniz? Bir kursa mı
gitmeli yoksa tecrübeli bir editörün yanında mı çalışmalı?
-Editörlük, işin gerektirdiği birçok özelliği aynı anda taşımayı
gerektirir. Öncelikli olarak insan ilişkilerinde ölçülü, ön görülü
olmayı gerektirir. Türkiye’de ve dünyada olup bitenlere kayıtsız
kalmayan, çıkarımlarda bulunan biri olmalıdır editör. Bir yazarın
ardında duran, ortalarda dolaşmayan bu sessiz insan, tevazuu
sahibi olmalı, editörlüğü yazarlığa geçiş olarak görmemelidir
kesinlikle. Belirli derece dil kıvraklığına sahip, metni incelikle
dokuyacak kişi olmalıdır. Hiç kimse her şeyi bilemez ancak bir
editör birçok şeyi bilmelidir. Teknik işleri öğrenmek açısından
kurs vs. düşünülebilir. Ancak yukarıda sıraladığımız özellikleri
kursta kazanma gibi bir durum söz konusu olmaz. Sanırım
editörlük en iyi “bir bilen”in yanında öğrenilir; işi, işin içinde
öğrenmek ummandır, deryadır...
Haziran 2012
51
Genç Çınar | Eğitimci Gözüyle
alı
n Tok
a
z
a
m
Ali Ra
Her şey eskidi. Yeni şarkılar bestelendi tuhaf dualar okundu.
Kanlı cetvellerle insanın hiç olmadığı haritalar çizildi. Zulüm ve
hüzün tüm coğrafyaların şiirinde acıklı bir fon olarak başköşeye kuruldu. Feryatlar, çığlıklar ve ölüm haberleri istatistiklere
dönüştürüldü. Akşam sofrasına haber olarak servis edildi.
Başkalarının acılarını çayımızın yanına katık ettik. Yakınlar
uzak, Müslümanlar terörist oldu. Gündemin beşiğinde, zihin ve vicdan konforunu bozmayacak sürükleyici ve eğlendirici romanlar, diziler tükettik. Beylik sözler, artistik replikler
ezberledik. Vicdanlarımız nasır tuttu, gönüllerimiz örümcek
bağladı. Hâsılı biz biz olmaktan çıkıp başkalarına benzedik.
Mahvımıza kasideler düzdük. Ağıta alıştık, kanı kanıksadık.
Gün eteklerini toplarken gecenin önünden akşam bütün
hoyratlığıyla çöktü şehrin üstüne. Yalnızlığın dayanılmaz
olduğu demler gelip demirledi yetimin gönlüne. El ayak çekildi sokaklardan. Evlerin sımsıcak lambaları söndü bir bir. O,
soğuk kış gecelerinde sarıldığı yorganını bu kez ılık ılık akan
gözyaşlarını saklamak için çekti başına. Boş olan kucağına
baktı. Yatağın içinde büzüşen tazecik bedeni daha da küçüldü.
Boğazında düğümlenen hıçkırıkları yutmaya çalıştı. Olmadı.
Küçük omuzları titredi. Âlem sarsıldı. İçli ve özlem dolu bir
sesle usulca “Baba” dedi. Ümmet kulak kesildi. Cümle yetim
babaları mezar toprağını zorladı. O “Baba”dedi. Şüheda bedenleri mezarında kımıldadı. O “Baba” dedi. Ümmet kulak kesildi.
Bütün iklimlerden rahmet bulutları sökün etti. O “Baba” dedi.
Şehri, rüyaları ve duaları temizleyen yağmurlar yağdı. Sıcaktan
kavrulmuş fidenin gövdesine can, arklara su yürüdü. Rahmet
peygamberi yetimlerin efendisi tebessüm buyurup cennetteki
mekânında bir komşu için yer açtı.
Veya ; o“Baba”dedi. Sesi soğuk duvarlara çarptı. Kimse duymadı.
Gazap bulutları sardı semaları. Bereket el etek çekti diyarımız-
52 Haziran 2012
Genç
Düşü
nce P
latfo
rmu
Rehb
er Öğ
retm
eni
dan. Gönlümüze ayrılık ve fitne ateşi düştü. O “Baba” dedi. Hiç
kimse uykusunu bölmedi. Kör kuyular kadar hissiz ve sessiz
kaldı da bu ümmet tekerlekli sandalyesinde şehadete yürüyen
o, vakur ve güzel insan gönlüne Mevla’ya açıp şöyle seslendi:
“Allah’ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum!”
Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helak olmuş ölüler!
Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felaketler karşısında?
Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin
namusu için kızacak?
Allah’ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler,
dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler
aşkına sana şikâyette bulunuyorum.
Sana şikâyette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı... Birliğimiz
bozuldu... Yollarımız ayrıldı... Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini
sana şikâyet ediyoruz...
Biz onları yalnız bıraktık onlar bizi Allah’a şikâyet etti, Şimdi
yetimleri bu şikâyetten ve bedduadan kurtulmanın bir fırsatı
olarak görüyoruz. Bozulan dirliğimizin, dağılan birliğimizin
ve ayrılan yollarımızın ihyası için bir fırsat biliyoruz. Taşlaşan
kalplerimizin, paslanan sinelerimizin cilası olarak itina gösteriyoruz. Onları, Allah resulünün cennetteki komşuluğuna
bir vesile bir imkân olarak düşlüyoruz. Onlar bize ümmetin
bir emaneti. Evlerimizin bereketi. Yavrularımızın geleceği için
yapılmış fiili bir dua. Mezarımızı mamur edecek hayırlı bir kapı.
Onlar bizim gönül iklimimizin baharları, bereketimiz. Onlar
bizim cennet vizemiz.
a
t
a
y
a
h
tmeni
ü Öğre
b
lü
u
K
rafçılık
Fotoğ
/
ı
r
a
S
Ayhan
K
A
M
K
A
B
N
E
D
R
Ö
Z
İ
V
Her insan bir yerlerden bakar hayata. Baktığımız her ne olursa olsun gördüğümüz ve görmeye çalıştığımız şeyler eşyanın
hep güzel hep pozitif yanlarıdır. Hayata, yaşamaya nerelerden
bakıyorsunuz bilmem; ama ben uzunca bir süredir yaşamın
en küçük zaman birimlerine fotoğraf makinesinin vizöründen
‘’bakı’’yorum’’. Zamana kayıt düşmek, mutlulukları dondurmak,
an’a çapa atmak demek benim için fotoğraf. Fotoğrafla uzun
zaman uğraşanlar bilir, vizörden baka baka daima en güzel
açıyı yakalamaya çalışır, ışıkla oyun oynar, zihninde kurguladığın enstantaneyi fotoğraf karesine yapıştırmaya çalışırsın. Kimi
zaman bir cami kapısında selpak satan yaşlı amcanın kırışmış
elinde, kimi zaman Galata Kulesi’nin Hazerfan Çelebi’den habersiz
yeni ev sahibi martılarında, kimi zaman Rumeli Hisarı’nın orta
yerindeki mescidinde (şimdi konser alanı), kimi zaman Salacak
sahilinde ışığın suyla raksında, kimi zaman da rengarenk bir
kelebeğin şehirden uzak çiçek tarlalarında gelinciklerle cilveleşmesinde yakalarsın içindeki heyecanı ve aşkı; sonra basıverirsin deklanşöre. Çıkacak fotoğraf makinesinin çektiği değildir,
senin yakaladığın ve anlatmak istediğindir. Yaşamın her an’ında
böyle binlerce fotoğraf saklıdır, bazısı bir vizörden yansımıştır
kadraja bazısı keşfedilmeyi bekler bir tenha köşede. Şimdi
baharın en coşkun zamanı, kır çiçekleri çoktan renkli tuvale
döndürdü tabiatı, iğdelerin patlaması, ıhlamurların çiçek açması
yakınken makineyi alıp aleme vizörden bakmak zamanıdır.
Haziran 2012
53
Genç Çınar | Eğitimci Gözüyle
Masal Tadında
Ahmet Naci Akdemir / Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
“Bir varmış bir yokmuş”la kurulan cümlelerimizin sıklığıyla
başladı derdimiz tasamız.
Duyulan bir haberin arkasında verilen tepkilerimiz, izlediğimiz
film sahnelerinin aşinalığıyla yokluğuna alıştırdı zaatalilerimizi.
Her şeye bir tıkla ya da hazreti googlela ulaşabilmek aramayı,
arayınca bulmayı, bir kütüphane kokusunu çıkardı içimizden.
Zaman kısalığına dem vurulan, yalnızlaşan saatlerimizi çoğalttı
bir selama muhtaçken.
Tüketildikçe büyüyebilen bir toplumun idealini kurdurdu bu
virüs bize.
Zamanın, mekanın, kokunun ya da bir selamın değeri ile doğru
orantılı düştü insanın değerini de. Televizyondan izlenirken
saniyelik “ah”lara karıştı vicdanımız.
Üretmenin tadı, tüketmenin kolaylığına gizlendi.
Çok değil az zaman öncelerde, yalnız içimizden geçirmek yeterli
değildi şeyleri, çaba gerekliydi arkasından ve herkes bunu
bilirdi. Davranışlar buna göre şekillenirdi. Kalbur zamanlar
geçerken ellerimizden ziyade içimizden geçenlere hemen
ulaşmamız, nihayetinde hayallerimizi tüketti. Ki hayalsiz de
bir değerimiz yoktu kendimizde.
Her şey, istenilenlere anında ulaşma imkanıyla büyüsünü
kaybetmişti belki de.
İnternet okunan kitaplar, gazeteler, hazır bilgiler...
Tüm bunlara rağmen, birimizin diğerine anlattığı mazeretlerin ve bol “ama”lı cümlelerin yerine kalıcı çözümler gelmeli
masallarımızın devamına. Zaman daha fazla geçmeden ve
mazeretlerimiz tedavülden kalkmadan henüz, yanıtları yakınlarda olduğunun farkına vara bilmeliyiz. Her şey “özümüze”
dönmek kadar kolay, “köyümüze” dönmek kadar manalı.
Tüketmemeye teknolojiden ve gençliğimizden başlamalıyız
ilkin, duygularımızı, zamanımızı, anılarımızı devamına iliştirmeliyiz. Her olgunun elimizde ve irademizle sıfatını bulacak,
zararlı ya da mükemmel şeklinde nitelendirileceğini ileriye
“miras” kalacağını unutmamalıyız. Kim bilir üretmenin, ürettiklerimizi tüketmenin tadı masallardaki gibidir?
Matematiğin
Draması
İsmail Dökmeci / İlköğretim Matematik Öğretmeni
Geometri matematik programında önemli bir alandır. Matematiğin diğer alanlarındaki problemlerin çözümünde kullanılmasının yanı sıra, günlük hayata ilişkin problemleri çözmede
ve matematik dışındaki bilim, sanat gibi diğer disiplinlerde
de kullanılmaktadır. Amerika’daki Ulusal Matematik Öğretmenleri Birliği (NCTM, 2000), okul matematiğinde ilkeleri
ve standartları belirlediği kitabında, geometrinin önemi
üzerinde durmuş ve geometrinin öğrencilerin usavurma
ve ispatlama becerilerini geliştirdiğinden bahsetmektedir.
Yapılan araştırmalar, matematik eğitiminde oldukça önemli
olan bu alanda öğrencilerin pek çok zorlukla karşılaştığını
göstermiştir. Türk öğrencileri üzerine yapılan çalışmalar da
bunu desteklemektedir. Otuz sekiz ülkeden toplanan verilere
dayanarak Türk öğrencilerin ölçülen beş matematik alanı
54 Haziran 2012
içinde en düşük puanı geometri bölümünden aldıklarını
belirtmiştir. Genel matematik ortalaması dikkate alındığında Türkiye örneklemi sondan sekizinci olarak yer alırken, geometri kısmında sondan beşinci olarak yer almıştır.
Bilgi çağının gereklilikleri eğitime de yansımıştır. Milli Eğitim
Bakanlığınca yapılan İlköğretim Matematik Dersi Öğretim
Programlarındaki yeni değişiklikler bu yansımanın kaçınılmaz bir sonucu olarak görülebilir. Yeni matematik programlarının önerdiği matematik öğretimi süreci, öğrenciyi etkin
kılan, matematiksel düşüncelerini sınıf içinde paylaşmasına
olanak tanıyan, matematiğin anlayarak ve ilişkilendirilerek
öğrenilmesini sağlayan bir öğretim sürecidir. Yaratıcı drama
bu sürecin sınıflarda işlerlik kazanması için kullanılabilecek
öğretim yöntemlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Genç Çınar | Eğitimci Gözüyle
Makina İnsan
Elif Özorpak / Felsefe Grubu Öğretmeni
Modernizmin, kapitalizmin egemenliği altında yaşadığımız bir
zamandayız. Bu zaman yeni bir insan modeli ortaya çıkarmıştır:
Modern özne
Modernizmin ortaya çıkardığı özne hiçbir kültüre ait değildir.
Belli tarih ve coğrafyaya sahip değildir. Modern özne, kimsedir;
dünyaya kendi uygarlığını koymaya çalışır, kendi kurallarını getirir.
Dünyayı yeniden yapılandırır ama bu yapılandırma sürecinde
yitirdiklerinin farkında değildir. Bu yapılandırmayı yaparken
hızlı,değişken ve doyumsuz bir tüketim halindedir.Bunun sebebi ise modern dünya denilince akla gelen ilk şeydir: Makine
Makine, kurulmuş, düzenlenmiş,belirli bir randımana bağlı bir
araçtır. Modern özne ise doğayı bir makine gibi görür.Doğanın
makine gibi görülmesi ve öznenin kendisini doğanın hakimi
olarak görmesi, maneviyatında azalmaya yol açmıştır.Makinanın duygusuzluğu modern özneyi öyle etkilemiştir ki artık o da
makinalaşmıştır. Hızlı, değişken ve doyumsuz bir hayatın içine
atmıştır, kendisini. Her ürünün sürekli yeni modeli, bir üst modeli
çıkmakta ve kişi hep daha üstünü alma çabasına girmektedir ve
bu süreç içerisinde zamanın nasıl geçtiğinin farkında değildir.
Tıpkı bir makine gibi randıman halinde bir hayat sürmektedir.
Dışarıya baktığımızda otobüs duraklarında, alışveriş merkezlerinde
sanki bir makine gibi durmadan koşturan ve manevi alana hiçbir
yer bırakmayan yaşayan, tüketen ve tüketilen insanlarla karşı
karşıyayız. Modern özne, böyle bir hayat sürerken bunalımlara,
depresyonlara ve ruhsal birçok sorunlara doğru da hızlı bir akış
içerisinde olduğunun farkında değildir. Çünkü insan duyguları
olan, derin hisleri olan mavnevi bir yapıda yaratılmıştır. Bu maddi ortam -modern hayat- insanı tatmin etmemekte ve kişinin
maddiyattan maneviyata yönelmesine engel olmaktadır. İşte
burada toplum bilinçlenmeli,uyanmalıdır.
Allah Teala yüce kitabında “Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır...” (Taha Suresi, 124)
Bir başka ayette ise Allah “... bütün genişliğine rağmen yeryüzü
onlara dar gelmişti, nefisleri de kendilerine dar (sıkıntılı) gelmişti
ve O’nun dışında (yine) Allah’tan başka bir sığınacak olmadığını
iyice anladılar...” (Tevbe Suresi, 118) şeklinde buyurmaktadır.
Bu ayetlerde Allah Teala manevi bir yapıda yaratılmış insanın
yaradılışına aykırı olan maddi hayatı seçtiğinde içerisine düştüğü
bunalımı belirtmiştir.
İnsan maddeyi tüketerek aslında kendini tükettiğinin farkına
varmalıdır. Manaya yöneldiğinde bu bunalımların olmadığını
görecektir. Eğer bu tüketim hayatına devam ederse kendi benliğinin farkına varamayan, neyi neden yaptığını bilemeyen sadece
makinalar gibi belli bir randımanda hayat süren duygusuz,ruhsuz
ve zavallı bir varlık halinde yaşamını tüketmiş olacaktır. İÇİNİZDEKİ MAKİNAYI KAPATIN,HAYATI AÇIN!
Aydınlığa Geçiş
Furkan Emre Köse 7-B
İnsan belli bir süre içerisinde yaşar. Bu süreyi tahmin etmemiz
çok zordur. Bu süre içerisinde insan karanlığa yani kötülüğe
düşebilir ama bir yandan aydınlığa yani iyi yola girebilir. Fakat
iyi yola giren insan kötülüğe sapabilir. İyiliği korumak için kötülükten sakınmalıyız. Ama önemli ve en zoru kötülükten iyiliğe
geçiştir. Kimileri ölmeden önce kimileriyse gençken... İslam dini
bunun için ne kadar kötülük yapsan da sana tövbe kapılarını
açar. Ayrıca bir insan ölümden korkmamalıdır ve ona önyargı
ile yaklaşmamalıdır. Bir Müslüman öldükten sonra karanlıkta
kalmaz kabrinde karanlıkta kalsa bile en sonunda aydınlığa
geçer. Ayrıca kötülüğe düşmüş bir insanı aydınlığa çekmek
aynı şekilde aydınlığa iyice yaklaşır. Her gün yeni bir iyi amel
insanı aydınlığa geçer. Ama o öldükten sonraki aydınlığa geçiş
kapısı herkesi almaz Müslüman olsa bile. Zaten güçlü bir ameli
olan Müslüman için o kapı kocamandır fakat ameli pek parlak
olmayan bir insan için o kapı daracıktır. Bir de öyle insanlar vardır ki onu toprak ve tabut bile kabul etmez. O insanlar için yol
bellidir zaten. Ama öyle insanlar vardır ki Azrail onun canını
hiç acı ve azap çektirmeden farkına bile varmadan alır. İşte o
insanlar için en büyük yol gözükmüştür. Amellerimiz bizi aydınlığa çeker ve aydınlığa geçmiş bir insan cenneti garantilemiştir.
Ama kötü amel ve nefis, insanı şeytan yardımı ile vesveselerle
kötülüğe düşürür. Kısacası dünyaya gelmiş her insanın görevlerinden birisi, iyiliği ve kötülüğü seçmektir. Hayat ve kader insana verilmiş nimetlerden biridir bunu iyi kullanmak gerekir.
Zaten kaderimizi iyi çizersek her şeyi yönetebilir ve başarabiliriz.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bunun en güzel en zarif örneğidir. Kendimizi, nefsimizi ve aklımızı şeytanın vesveselerinden
kurtarmak için iyiliğe başvururuz. İnsan kendini hep korumalıdır zaten Allah’a adanmış bir hayat asla karanlığa giremez.
Haziran 2012
55
Genç Çınar | Genç Çınarlardan
Annemi Bulduğum Gün
Seni Kaybettim
“Acaba yine ne yaptım? Eminim çok kötü bir şey yapmışımdır, yoksa babam bana vurmaz. Rabb’im onu beni
uyarsın diye gönderdi. Affet Allah’ım, yaptığım hataları affet.”
Babası elindeki bitmemiş bir içki şişesiyle evlerindeki her şeyden daha az yıpranmış olan
kırmızı ekoseli koltukta uykuya daldığında,
küçük Ahmet bunları düşünüyordu. Henüz
daha dokuz yaşında olmasına rağmen belki
de kırk yaşındaki birinin çekmediği kadar acı
çekmişti Ahmet. O küçük aklından şimdi de bunlar
geçiyordu işte. Annesi o daha bir yaşındayken evi
terk ettiği için kendisi tek başına her şeyden bihaber
büyümüştü. Başka bir çocuk olsaydı annesine çok
kızardı ama Ahmet ne onu daha bir yaşındayken
terk eden annesine ne de her para kaybettiğinde gelip onu döven babasına kızabiliyordu. O;
saf, temiz, küçük yüreğinde belki de bizlerde
olmayacak kadar büyük bir teslimiyet vardı.
Ahmet okula gidiyordu. Babası onun için, hapislerde yatmaya değmeyeceğini sekiz sene
okula gideceğini söylemişti sarhoş olmadığı
çok nadir akşamların birinde. Ve yine o sarhoş
olmadığı nadir akşamların birinde anlattığına
göre annesi öğretmendi ve eskiden ailesi bir
aradayken oturdukları evin yakınlarında bir
okulda çalışıyordu. Bir gün babasını çekemeyecek kadar bıkınca şehir dışına tayin istemiş ve
İstanbul’dan Ankara’ya tayini çıkmıştı. Annesi gidince
babası sinirlenmiş oturdukları evi değiştirmiş ve dört
elle içkiye sarılmıştı. Bunlar yaşanırken bir yaşında
olan Ahmet şimdi 3. sınıfa gidiyordu ve çok zeki bir çocuktu.
Dini bilgileri ve diğer ilimleri burada öğreniyordu. Onun ilgisini
hep Resulullah‘ın (sav) yaşayış tarzı çekmişti. Babasına bundan
bahsetmeyi birçok kez denemiş; fakat babası onu dinlemeye
başladığında ya uyuya kalıyor ya da ona hakaret ettiğini sanıp
hızlıca vuruyordu küçük Ahmet’e.
Sınıf öğretmeni bu durumu fark etmiş olacak ki Ahmet’e yardım
etmeye karar verdi. Önce Ahmet’le konuşmak istedi. Aralarında
şöyle bir diyalog geçti:
-Ahmet, oğlum bana güveniyorsun öyle değil mi?
-Tabii ki öğretmenim.
-Oğlum babanın sana yaptıklarını biliyorum. Seni o evden kur-
56 Haziran 2012
tarmak için elimden geleni yapacağıma söz veriyorum.
-Öğretmenin haddim olmayarak size karşılık vereceğim ama
ben evimden, yuvamdan ayrılmayacağım. Hem babam bana
bir şey yapmıyor ki.
-Nasıl yapmıyor, oğlum? Her gün okula başka bir tarafın
morarmış geliyorsun, bu adam seni dövmüyor mu?
-Dövmüyor öğretmenim, yalnızca hata yaptığımda uyarıyor
o kadar. Rabbim onu bana uyarıcı olarak göndermedi mi?
Öğretmeni Ahmet’teki bu teslimiyet haline hayret etti. O
da Rabbi’ni sevmekteydi ve Rabbi için böyle bir zulme
daha fazla göz yumamazdı. Ahmet’in dini ilmini
geliştirmesini sağlarsa olayın kendiliğinden
çözüleceğini düşünmekteydi. Sonuç olarak Ahmet’in babası Rabbi’mizin haram
kıldığı üç şeyi yapıyordu: Kumar oynuyor,
içki içiyor ve henüz dokuz yaşında olan
oğlunu sebepsizce dövüyordu. Ahmet
bunların ikisinden haberdardı; fakat babasının kendisine vurmasını bir uyarı şekli
olarak algılıyordu.
***4 yıl sonra***
Ahmet 13 yaşında bir delikanlı olmuş, bu süre
zarfında aldığı eğitimle gerçekleri görmeye başlamıştı. Babası ona hala vuruyordu ama eskisi
kadar sert değildi; fakat artık Ahmet güçlenmişti.
Öğretmeni Ahmet’in artık olgunlaştığını düşünerek tekrar konuşmak için Ahmet’i yanına çağırdı ve dört yıl
önceki gibi konuşmaya başladı:
-Ahmet, oğlum bana güveniyor musun?
-Tabii ki, hocam.
-Babanın sana yaptıklarına artık göz yumamam gel seni o evden
alayım benimle kalırsın.
Ahmet dört yıl önceki gibi karşılık vermek yerine boynunu büktü ve:
-Peki ya babam? Rabbim onunla beni imtihan ediyor belli ki.
Babamı bu kumar ve içki illetinden kurtarırsam eğer içim rahat
eder. Onu böyle bırakıp gidersem imtihanı hepten kaybetmiş
olmaz mıyım?
Genç Çınar | Genç Çınarlardan
Öğretmeni eğildi ve Ahmet’in o mübarek iki yanağından öptü.
Dört yıl geçmişti, Ahmet yeni bir çok şey öğrenmişti ama kalbindeki teslimiyet hiç değişmemişti.
-Sen benim yanıma gelince babanı da tedavi için bir hastaneye
yatırırız. İçki tedavisi olunca onunla oturup adam akıllı konuşabiliriz.
Ahmet hocasına hak verdi. Birlikte Müdire Hanım’ın odasına
yürümeye başladılar. Ahmet kapıyı çaldı ve içeri girdi, hocası
da arkasından...
Müdire Hanım Ahmet’i gördüğünde duygulandı. Çünkü bu
çocuğun hikayesi aynı kendisinin on iki sene evvel bırakmak
zorunda kaldığı ve bütün aramalarına rağmen bir daha bulamadığı
oğlununkine çok benziyordu. Ahmet ona oğlunu hatırlattığı için
Ahmet’e ayrı bir sempati duyuyordu. Hocasının anlattığına göre
aynı eski kocası gibi bir babaya sahipti Ahmet. Hocası Ahmet’i
oturttuktan sonra Müdire Hanım’a dönüp:
“Benden bu kadar hocam, biraz da siz konuşursunuz.” diyerek
odadan çıktı.
Müdire Hanım biraz gergindi. Karşısında oğlu varmış gibi geliyordu. Ahmet’in onda bu kadar garip hisler uyandırmasına
şaşırmıştı. Ayrıca isim dahil bu kadar benzerlik de neyin nesiydi.
Artık Ahmet’in onun oğlu olabileceğine inanmaya başlamıştı.
Evet belki de oydu her şey tutuyordu. Bir de hikâyenin eksik
kısmını doğru bir şekilde Ahmet’ten dinlerse kesinlikle kendi
oğlu olduğuna emin olacaktı.
-Ahmet, oğlum hakkındakileri biliyorum çok üzüldüm ve senin
için elimden ne geliyorsa yapacağım; ama senin de bana biraz
yardım etmen gerekiyor.
- Tabii ki hocam. Nasıl yardım edeceğim?
-Mesela şu seni terk edip giden annen... Bana biraz ondan bahseder misin?
Bunu söylerken boğazı düğümlendi ama belli etmemeye çalıştı.
-Öncelikle hocam bence annem beni terk etmedi. Yalnızca babam onu çok sıktığı için dayanamadı ve gitti.
Bunu duyunca Müdire Hanım çok şaşırdı. Kocasını terk ederken
içinde beslediği duyguları bir çocuk nasıl böyle dile getirirdi?
Artık emindi, Ahmet onun oğluydu; ama ya ona kızgınsa. “Gerçi bunları söylediğine göre kızgın değildir.” diye düşünürken
Ahmet’in beklediğini fark edince iç savaşını bir kenara bıraktı
ve Ahmet’ten hakkındaki düşünceleri öğrenmeye karar verdi.
-Ama seni bırakıp gitmiş öyle değil mi? Seni de yanına alabilirdi.
Müdire Hanım sınırları tamamen zorlamak istiyordu. Ve Ahmet
cevap verdi.
-Önceden bu soruya ben de cevap bulamazdım lakin; şimdi
düşününce sevgili anneciğime hak veriyorum. Kendisinin bile
nereye gideceğini bilmezken bir yaşındaki küçük bir çocuğu
nasıl yanına alabilirdi. Ben belki de babamın yanında annemin
yanından olduğumdan daha güvendeydim.
Müdire Hanım bunları duyunca şaşkınlığı daha da arttı ve artık görüşünü buğulaştıran gözyaşlarını serbest bıraktı. Ahmet
Müdire Hanım’ın ağladığı görünce önce ne yapacağını şaşırdı.
Yanına gitti elini tuttu ve “Hocam ağlamayınız ben annemin
geleceğine hala inanıyorum.” diyerek onu teselli etmeye çalıştı
ama bu Müdire Hanımı daha çok ağlattı. Ve Ahmet’i karmakarışık
duygulara boğan o cümle döküldü Müdire Hanım’ın ağzından:
-Affet oğlum, affet. Ben senin annenim. Vallahi şu odanın kapısından girene kadar o gaddar adamın yanında hayatta kaldığına
dair şüphe duyuyordum. Seni aradım yanıma alacaktım; ama
seni bulamadım baban seni benden uzaklaştırmıştı; ama kader
bizi bir araya getirdi. Affet beni oğlum çok pişmanım. Vallahi şu
an seni bulduğuma mı yoksa bu kadar saf ve masum duygular
barındırdığına mı sevineyim?”
Ahmet’in yıllarca hayalini kurduğu annesi yanındaydı. Ne yapması gerektiğini ikinci kez bilmiyordu. Her şey çok ani olmuştu.
Hayatı boyunca ilk defa düşünmeden hareket etmeye karar verdi.
Kalbinden ne geçiyorsa onu yapacaktı. Gitti ve annesine sarıldı.
Yıllardır özlediği anne kokusunu içine çekti, bir müddet öyle
durdular. Ahmet üç saat kadar çıkmadı odadan. Hocası Ahmet’i
merak ettiği için Müdire Hanım’ın odasına gitti. Kapıyı tıklatıp içeri
girdi. Ahmet hala Müdire Hanım’ın yanındaydı. Ana-oğul uzun
süre dertleşmiş ve şimdilik bu küçük sırlarını Ahmet’in hocası
dışında kimseyle paylaşmamaya karar vermişlerdi. Ahmet’in hocası
da yanlarına gitti ve şaşırtıcı gerçeği onların ağzından dinledi.
Ahmet ve annesi bir plan yapmışlardı. Ahmet babasıyla bu akşam, olmazsa yarın mutlaka konuşacaktı. Ertesi gün eve polis
ve doktor gelerek Ahmet’in babasını hastaneye götüreceklerdi.
Ahmet’in babası biraz iyileşince de Müdire Hanım ona kendini
gösterecekti ki planları işlememiş Ahmet’in babası o gün akşam
zehirlenerek ölmüştü. Ahmet bu haberi alınca dünyası başına
yıkıldı. Ne olursa olsun o, onun babasıydı ve onu çok seviyordu.
Annesi Ahmet’in çektiği bu kadar şeyden sonra hala babasına
bu kadar sevgi duymasına çok şaşırdı. Ve Ahmet’in çok farklı bir
çocuk olduğunu bir kez daha gördü.
**5 yıl sonra**
-Anneciğim geç kalıyoruz! İnsanlar bekletilmekten hoşlanmazlar
bilirsin.
-Geldim oğlum, tamam hadi çıkalım.
Annesi ve Ahmet, Ahmet’in lise mezuniyetine gidiyorlardı. Ahmet
bugün bütün yaşadıklarına rağmen liseyi bitirmişti.
Diplomaları aldıktan sonra Ahmet hiçbir eğlenceye katılmak
istemedi. Zaten o gün, o ve annesi diğer tüm insanların aksine
simsiyahlardı. Mezuniyetin yapıldığı yerden çıkıp mezarlığa gittiler. Ahmet gidip bir mezarın başına oturdu ve mezar taşına
aynen şunları fısıldadı:
-Babacığım bugün 11 Haziran. Ne düşüneceğimi, ne hissedeceğimi
bilemiyorum. Bu tarih benim hayatımdaki dönüm noktalarının
tarihi oldu. Annemi bulduğum günün ertesinde seni kaybettim
5 yıl önce bu gün. Ve yine bu gün liseden mezun oluyorum.
Allah bir kapıyı kapatırken öbür kapıyı mutlaka açıyor. Allah ne
büyük, kulunu hiç çaresiz bırakmıyor. Herkesin bir imtihanı var
ya kim bilir belki bu da benim imtihanımdır.
Haziran 2012
57
Genç Çınar | Genç Çınarlardan
Yalnızlığı Yudumlarken
Zeynep Ceren Çelikkaya 7-G
Güven... O kadar çok duyar olduk ki sanki boşaldı içi. Artık basit
geliyor kulağa. İnsanlara ne anımsatıyor ki güven? Sadece bir
duygu, soyut bir kavram... Çoğunun nasıl bir his olduğundan
haberi yok. Bence güven basit, soyut bir kavramdan öte tüm
duyguların, hayatın anahtarıdır. Mutluluk, hüzün, heyecan...
Hepsi ama hepsi bir insanın, bir maddenin, bir yerin size güven
vermesiyle oluşur.
Arabaya bindiniz ve kemerinizi taktınız. Ardından aklınıza
gördüğünüz, işittiğiniz kazalar geldi. Kemere baktınız ve onlardan biri olmayacağınızı düşündünüz. İçinizi sıcak bir duygu
kapladı. BUM! Bakın kemere güvendiniz. Basit bir kemer size
huzur kapısı oldu. Ya da değer verdiğiz biri pek bilinmeyen bir
hastalığa yakalandı. Özel bir doktora gitmeye başladı, durumu iyileşti. Sonra bir gün ölüverdi. Sadece doktorun gözden
kaçırdığı minik bir prosedür yüzünden... Doktoru üzmek istersiniz, onun canını yakmak, onu pişman etmek... Bakın güven
nasıl da öfkeye dönüştü? Karmaşık duygudur güven, zaten bu
yüzden insanlar onu kontrol edemiyor. Bilmiyor kimse birinin
sana güvenmesiyle, senin birine güvenmenin arasındaki farkı. Zaten ondan değil mi bu küslükler, dargınlıklar? Bilinçsiz
güç değil mi? Adolf Hitler örneğin... Hitler’in annesi Klara’nın
göğüs kanserine yakalanmasından sonra onu tedavi eden
doktora beslediği güven değil miydi? Ama Klara çok acı çekerek öldü. Ne oldu? Güvenin yerini öfke aldı. Onun bu öfkesi
58 Haziran 2012
milyonların canına mal oldu. Sadece güveninin kırılması onu
bir diktatör yaptı.
Zordur birine güvenebilmek, hatta sanattır. Önce tanıman
gerekir karşındakini. İnsanlar daha kendilerini tanımazken senin bunu başarabilmen gerekir. Sonra da samimiyet... Zayıf
noktanı saklayabilecek mi? Senin utanç duyduğunu o normal
karşılayabilecek mi? Ona sırtını yaslayabilecek misin her daim?
Diyelim ki tamam, buldun o insanı. Var mı o cesaret sende?
Nice insan vardır beş yaşında bulur o insanı. Yalnızlığı bilmez.
En kötü zamanlarda bile terk etmemiştir onu rahatlık. Sırtını
yaslayabilme duygusu... Birine güvenebilmek. Nice insan da
vardır ki o sıcak duyguyu hiç bilmez. Bence hayatı bilmez onlar.
Sevgiyi, hüznü hiçbirini bilmez. Sadece yalnızlık ve huzursuzluğu yudumlar onlar. “Ne yaparım, ne ederim?” sorusu hep
yanı başlarındadır. Eğer bilen biri olmak istiyorsan kendini
tanı ki karşındaki da seni tanısın. Sabırlı ol, güven zaman işidir.
Zaten o rahatlığı vermiş olursun ona. O da söyleyiverir bir
çırpıda en gizlilerini. Sonra sakla sırrını. Asla söyleme; çünkü
her ne kadar güven kaybetmek, kazanmaktan zor da olsa,
bir kere kaybedersen ne geri kazanabilirsin, ne de o zamanı
hatırlayacak yüz bulabilirsin.
Uzun lafın kısası sen ona yaklaşırsan, o sana yaklaşır. Sen ona
güvenirsen, o sana güvenir. Ve bil güvenin nelere vesile olduğunu. Çünkü bilmezsen yalnız kalırsın. Sevgisiz ve hayatsız...
Genç Çınar | Genç Çınarlardan
Zor Yarış
Fahrettin Emre Erdem 7-E
Ali uzun boylu, zayıf fakat diri bir çocuktu. O gün çok heyecanlıydı. Çünkü bir atletizm yarışmasına katılacaktı.
Yatağından kalktı, elini yüzünü beyaz fayanslı, loş ışığın olduğu
banyoda sıcak suyla yıkadı. Ve hemen odasına koştu. Odasının
duvar kâğıdı renkli çiçeklerle süslenmiş, yerlere tahta deseni
verilmişti. Dolabı ise sarı renkli köşelerinde küçük ışıklar vardı.
Hemen dolabını açtı, içinden kendisi için özel siyah eşofmanını giydi. Mutfağa koştu. Mutfak dolaplarına da tahta deseni
verilmişti. Buzdolabı gümüşe benzeyen bir kaplamayla kaplanmıştı. Buzdolabını açtı. Bir gün önce hazırladığı sandviçi aldı
ve hemencecik yedi. Kan ter içinde kalmıştı. Artık okula gidip
yarışmaya katılmayı iple çekiyordu. Annesine haber vermek
için bağırıyordu ki annesi “Hadi oğlum hazır mısın?” dedi. Ve
hemen arabaya bindiler. Arabanın dışı siyah, koltukları bejdi.
Okula vardıklarında diğer oyuncular yerlerini almıştı. Yarışma
tam başlıyordu ki, Ali “Durun!” diye bağırdı. Bir anda tüm şimşekleri üzerine çekti. Ama sonra yarışmacı olduğu anlaşılınca
sinirler yatıştı.
Hakem, üzerine siyah beyaz gömlek, altına ise ipek kumaştan
siyah pantolon giymişti. Hakem “3, 2, 1, başla” diyerek elindeki
kırmızı düdüğü öttürdü. Yarış başlamıştı. Ali tüm gücüyle koşmaya başladı. Herkes kendi kulvarında koşuyordu. Ali ilk 100
metreyi 2. olarak bitirdi. Fakat önlerinde bir tur daha vardı Ali
öyle bir koşmaya başladı ki herkesi geçti ve 1. oldu. O saatlerde
o kadar sevinçliydi ki hiçbir şeyi umursamıyordu.Soğuk sular,
dondurmalar vb. her şeyi yedi içti. Ona göre yarış tereyağından
kıl çeker gibi bitmişti. Fakat bir sorun vardı. Terliyken soğuk
şeyler yiyip içtiği için yataklara düşmüştü. Ama ona göre bu
sonuca değmişti...
Aslında Gerçekleri Biliyoruz
Ayşegül Çatan 7-B
Gerçek nedir? Gerçek; değişmeyendir, sabittir, evrenseldir.
Gerçeğin insanı kandıran yüzü ne demek? İnsanlar birbirlerine
güvenmeyi çok zor başarırlar. Ve başardıkları dostluğun kötü
yönlerinin olduğunu bildikleri halde yokmuş ve bilmiyormuş
gibi davranıyorlar. Adeta gözlerine perde iniyor. Ve bazı kötü
arkadaşlıklar insanları kötüye doğru çekiyor ve anlayınca iş
işten geçmiş oluyor. Burada insan kendini kandırmaya çalışıyor.
Bazen de insan vazgeçmeye çalışıyor fakat bu sefer de gerçek
insanı kandırıyor. Yani gerçeğin kandıran yüzü bizim hayatımızı
etkiliyor. Belki de çok büyük kararlarımızda da.
Bir başka açıdan bakınca dünyadaki mal, mülk insanların gözünde çok büyüyor ve insanlar sadece bunları düşünür hale
geliyorlar. Gözlerini adeta zenginlik bürüyor. Ama bilmiyorlar
ki bu gerçeğin insanı kandıran yüzü. Ve malın mülkün dünyada önemi var fakat ahrette işe yaramıyor. Bu hayat gerçek
yaşıyoruz şu anda fakat bu hayatın sonu da var yani; hepimiz
biliyoruz. Fakat bir şeyleri bildiğimiz halde huyumuzdan vazgeçemiyoruz. Huylu huyundan vazgeçmezmiş. Ya da gerçek
bizi kandırmaya çalışıyor bize kandıran yüzüyle bakıyor biz de
buna kanıyoruz. Aslında her noktada bazı gerçekleri biliyoruz
fakat onların olmadığını veya olamayacağını kabullenmeye
çalışıyoruz. İşin tam da burası çok önemli bu noktada insan
kendini gerçekten kandırmaya çalışıyor. Ama bir süre sonra
yavaş yavaş hatasını ve yaptıklarını anlıyor ve sonunda yaptıklarını kabullenebiliyor.
Haziran 2012
59
Genç Çınar | Genç Çınarlardan
Kilo Alıyoruz
Yavuz Selim Şenses 6-F
Yeni neslin karşı karşıya olduğu en büyük tehlikelerden birisi de
yanlış beslenme alışkanlığı ve obezite... Özellikle Türkiye dünya
üzerindeki obezite ülkeleri arsında önemli bir yere sahiptir.
adımlar atılmaya başlandı bile. Bakanlıklar okul kantinlerinde
meyve-sebze satımını yaygınlaştırdı örneğin. Sağlıklı bir biçimde kilo vermek için spor tesisleri kuruldu...
Halkımızın büyük çoğunluğu meyve-sebze vs. gibi sağlıklı
besinlerden tüketmek yerine hemen her ara sokakta, cadde
üzerlerinde bulunan lokantalarda; geniş bir alana yayılmış olan
“fast-food”salonlarında beslenme ihtiyacını gidermeye çalışıyor.
Hâl böyle ki kimi zaman haftada en azından bir ya da iki kez
bu mekânlara uğrayan gençler ve hatta aileler tanıyorum ben.
Biz de toplum olarak bu çalışmalara destek vermeli ve bu ülke
çaplı obezite sorununu yenmeliyiz.
Durum böyle olunca da ülke olarak “KİLO ALIYORUZ”. Artık
bu soruna bir “dur” demenin vakti geldi çoktan. Bu iş için ilk
Geleceğimiz ve sağlıklı nesiller için ucuz kanserojen “fastfood” ürünlerini ve sağlıksız gıdaları bırakıp annemizin yaptığı
o güzel ev mantısını, dalından koparılmış taze meyveleri,
yoğurtlu ıspanağı ve bunlar gibi nice türlü nimeti bir denemeliyiz. Emin olun onların tadı daha güzel. En azından insan
sağlığı ile oynamıyorlar.
Farklılıklarla Yaşamak
Abdullatif Esad Karaaslan 6-E
Fotoğrafa ilk baktığımda üniforma giymiş orkestra grubunda sivil
iki kişinin şarkılara keyifle katılmış olmaları bana okullarımızdaki
kıyafet zorunluluğunu hatırlattı. Okullarımızda öğrencilere tek
tip yani ordudaki gibi üniforma giydirme zorunluluğu bana
hep itici gelmiştir. Tek tip düşünce, tek tip vatandaş... Nihayetinde istenen tek tip öğrenci... Oysa zıt gibi görünen şeyler
yan yana gelince çoğu zaman daha hoş duruyorlar. Tabi konu
insan olunca durum biraz farklı cereyan ediyor. Hani şişedeki
gibi durmuyor denen cinsten. Değişik insanların bir arada
durabilmeleri için ya sabretmeleri, ya görmezden gelmeleri
ya da ortak hedeflerinin olması gerekiyor. En güzel sonuçlar
ortak hedef, amaç veya ideal sahibi insanların birlikteliğinden
çıkar. Bu insanlar farklı giyinseler ne olur. Farklı giyimden başlayarak her farklılığa tahammül etsek bu ülkemiz için daha
güzel sonuçlar doğurmaz mı?
60 Haziran 2012
Babama fotoğrafın kendisine ne çağrıştırdığını sordum. O,
kısaca farklılıklarımız zenginliğimizdir. Farklı görünene tahammül edebilen toplumlar daha güçlü ve huzurlu olurlar dedi.
Galiba aynı şeyi söylüyoruz. Üniformalı adamların arasında
iki sivil adam... Çok farklılar, ancak ortak olan değerleri her
neyse onu çok büyük bir keyifle ve beraberce seslendiriyorlar.
Aklıma şu geldi. Peki aynı şarkıyı söylemeselerdi ne olurdu?
Ne olacak tam bir kaos ve gürültü. Söyleyen için de dinleyen
için de tam bir işkence...
Bu orkestranın bir parçası olmak nasıl sıra dışı bir durumsa
herhalde bu orkestranın şefi olmak ta ayrı bir keyif olsa gerek.
Ama aynı ölçü de onları uyum içinde bir arada tutmak da
ayrı maharet gerektiriyor. Allahtan müzikle aram yok, orkestra
şefi olmaya da hiç niyetim yok... Çınar Koleji mensubu olarak
farklılıklara tahammül konusunda da elimize su dökecek yok!!!
Genç Çınar | Genç Çınarlardan
Vatanım da Vatanım...
İBB Başkan Yardımcısı Ahmet Selamet ile İstanbul üzerine...
Röportaj: Abdullah Demirayak rehberliğinde Mahmut Ekrem Kutlu ve Murat Enes Özbaş
Bir fert olarak yaşadığınız yeri veya bir mekanı bilmezseniz,
o mekanın veya o yerin özelliğinden faydalanamazsınız; o
yerde yaşam zor, bir o kadar da sıkıcı olur.
Bu yer, süreç içerisinde birçok uygarlığı üzerinde barındırmış İstanbul ise ve
burada yaşıyorsanız kendinizi geliştirme
adına elinize büyük bir fırsat geçmiştir
diyebiliriz.
İstanbul Şehircilik Kulübü olarak, bu yılın
başından beri hemen hemen İstanbul’da
tarihi ve doğa olmak üzere birçok yere
geziler düzenledik. Bu gezilerimizden
maksat İstanbul’ u her yönüyle tanımak ve bilmek. Kendi içerisinde Valilikten, Büyükşehir Belediyeciliğine, İlçe
Kaymakamlıklardan İlçe Belediyelerine uzanan bir il yönetimine sahip İstanbul’un ilgili kurumlarının yetkilileriyle de
görüşme planlayarak, eğitim adına yapılan veya yapılmakta
olan projelerle ilgili bilgi almayı hedefledik.
“Orta öğretim sürecinde olan bir genç, İstanbul’da var olan
olanaklardan nasıl yararlanır da kendini sosyal ve bilgili
kişi olarak yetiştirir ?” sorusundan yola çıkarak doğrudan
bu konuyla ilgili kurumlardan biri olan İstanbul Büyükşehir
Belediyesi yetkili başkanvekiliyle görüşmeye karar verdik.
Kulüp öğrencilerimizi makamında ağırlayan İBB Başkan Yardımcısı Ahmet Selamet Bey’le bir söyleyişimiz oldu.
- Ahmet Bey, Büyükşehir belediyesi olarak öğrencilere
İstanbul içi ulaşımda ne gibi kolaylıklar sağlıyorsunuz?
- Öğrencilerin İstanbul içi ulaşımda toplu taşımaya ödedikleri ücret diğer yolculara göre indirimlidir. Dolaysıyla öğrenci
öğrenim gördüğü eğitim kurumuna veya gitmek istediği bir
yere bu indirimden faydalanarak gidebilir, dolaysıyla onlar
için Büyükşehir belediyesinin sağladığı kolaylıklardan biri
diye düşünüyorum.
- Büyükşehrin sosyal tesislerinde öğrencilere yönelik bir
indirim söz konusu mu?
- Büyükşehrin sosyal tesislerinde gençlere yönelik bir indirim
söz konusu değil ; fakat onların koşturabilecekleri, doğayla iç
içe olabilecekleri geniş alanları öğrenciler için düzenledik.
- Büyükşehir belediyesinin kurulmasında öncülük ettiği
müzelerle ilgili bilgi verebilir misiniz?
- Gençlerin İstanbul’un Fetih süreciyle ilgili bilgi edinmeleri ve
bu süreci ruhlarında yaşama adına Panorama 1453 müzesini
kurduk, yine aynı şekilde İslam ışığında bilimin ne kadar ma-
nidar olduğunu işaret eden eserleri göstermek adına İslami
Bilim Müzesini açtık ve bu hizmetlerden öğrenciler indirimli
bir şekilde yararlanabilecek.
- Bilgi evleri hakkında kısaca bir
bilgi verebilir misiniz?
-İstanbul’un hemen hemen 45
ilçesinin tamamında 50’yi aşkın Bilgi
Evi kurduk. Bu evlerde öğrencilerin
hem akademik hem de sosyal olarak
kendilerini geliştirebilecekleri eğitim
faaliyetleri yapılmaktadır. Halkımız
tarafından da rağbet görmüştür.
- Öğrencilerin sosyal ve sanatsal
yönden kendilerini geliştirmelerine katkı sağlamak adına
yaptığınız çalışmalar nelerdir?
-İstanbul’un bazı ilçelerinde İBB Şehir Tiyatrolarını açtık. Bu
yerlerde profesyonel gruplar tarafından öğrencilere yönelik
oyunlar sahneleniyor, aynı zamanda öğrenciler hazırlamış oldukları tiyatroyu sahneleme fırsatını buluyorlar ve
böylece kendilerini sosyal bir etkinlik içersinde buluyorlar.
- Büyükşehir Belediyesi’nin öğrencilere yönelik İstanbul’un
tanıtımı için bir çalışma veya projemiz var mı?
- Özellikle tarihi saraylardan, tarihi kütüphanelere kadar bilgi
evlerinden tutun, İstanbul Şehir Tiyatrolarına ve İstanbul’un
doğa güzelliklerine kadar öğrencinin seviyesine uygun bir
tanıtım içeren bir rehber kitapçık gündemimizdedir.
Özellikle bu kitapçığın İstanbul’da okuyan tüm öğrencilere
ulaşmasını amaçlıyoruz.
- Okullarda özellikle kantinlerde ve okul çıkışlarında her
hangi bir çalışmanız oluyor mu?
- Okullarda muhtelif zamanlarda özellikle kantinlerde
öğrencilerin sağlığını bozacak yiyeceklerden, ortamın temizliğine kadar, İl Sağlık Müdürlüğüyle ortaklaşa denetimler yapıyoruz. Özellikle okul çıkış saatlerinde öğrencilerin
güvenliği açısından elinde resmi belge bulunmayan seyyar
satıcılar zabıta ekiplerince engelleniyor.
- Eğitim adına Büyükşehir olarak ne yapmak istersiniz?
- Özellikle orta öğretim sürecinde okuyan öğrencilerimize
şu anda var olan kütüphanelere özendirmek için kütüphanelerimizi etüt merkezi gibi gelişmiş eğitim araçlarıyla
donatıp; onların okuma ve araştırma becerilerini geliştirmek,
kütüphaneyi öğrenci açısından çekici hale getirerek, onu
saatlerce durduğu bilgisayarın başından ayırarak kitap
okumasını sağlamak istiyoruz.
- Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.
- Ben teşekkür eder başarılar dilerim.
Haziran 2012
61
Genç Çınar | Genç Çınarlardan
Zeynep Dilara Selçuk / AL 12 Fen-0
Yine dünmüş gibi seni çekiyordum içime. Duyularım kıpır
kıpır oluyordu. Sesler, ritimdeki ahenk ve koku; lale, sümbül, menekşeler ve acı acı esen rüzgar... Her şeyde biraz seni
arıyordum artık.
Uzun yürüyüşlerim geliyordu önce aklıma, seninle kendimi
kaybedişim ve buluşum. Tekrar tekrar yaparak aldığım haz...
Yedi Tepe’ni seyre daldığım günler... Ezan sesleri her yeri inletirken Süleymaniye’yi seyredişim, Çamlıca’yı koklayışım, surlarla
verdiğin mahremiyet duygusu...Eflatun gecelerin... Ay’ın demet
demet duygu saçtığı; hüzün, umut, sevda... Hepsi aynı kokuda bütünleşiyordu. Yakamozların Boğaz’ı sardığı bu geceler,
adeta mücevherlerini saçıyordu İstanbul kainatı çatlatırcasına.
O günlerden bir teselli, bir hatıra verirdi bana hep seni; gerçek Sen’e hep o zaman kavuşurdum: Yine eflatun gecelerden
biriydi. Yine dertliydim, kıymetini henüz anlayamamış, bir
şeylerin boşluğunu hissediyordum. Kendimi zar zor atmıştım sokaklarına, hızla inmiştim merdivenleri her nefeste seni
soluyarak. Adım adım ilerliyordum bilinmez bir diyara, rota
belirlememiştim kendime, en çok bu hâlini seviyordum senin.
Keşfedilmemiş bir yer vardı hâlâ içinde –el değmemiş- aynı
ben. İçimdeki umudu alevlendirecek bir kordun sen. Sadece
kendimi dinliyordum, sessizlik yakışıyordu İstanbul’a, insana
benliğini hatırlatıyordu.
Bahar olmasına rağmen serindi hava. Gece gerçek demekti,
gerçekler soğuk ve ürkütücüydü. Bir kez daha gerçekten kaçıyordum, düğmemi ilikliyordum. Ya köşede oturan o çocuk,
o hep boyun eğmişti gerçeklere. Bezgin bir yüzü vardı, olgun
62 Haziran 2012
çağına gelmiş büyük adam gibiydi kırışıklıkları, elleri is içinde
kalmış, yamalı gömleğiyle sokulmuştu paltosuna. Annesine
sarılıyor görünümü vardı, tek farkla; onun can yoldaşı anası
değil, rüzgarın verdiği edayla hışırdayan bahar dallarıydı. Gök
gözleriyle semaya açmıştı kanatlarını, sabaha kadar Ayasofya’dan
başlayıp sahillere uzanıyordu belki. Ya simit satıyordu ya mendil
ya da dilencilik yapıyordu belki de. Ama şundan emindim ki
her sabah gecenin gelmesi için dua ediyordu ve sabaha kadar
sonsuza uzanıyordu.
Tam ufka dalacakken bir korna sesiyle irkilerek açmıştı gözlerini.
Sersemlemiş mimikleriyle önce imrendiğini düşünmüştüm
o lüks arabaya.
Arabadan çıkan şık giyimli beyefendi ona doğru ilerliyordu
emin adımlarla. Dış görünüşüne bakılırsa eğitimli ve oldukça
nazik biriydi. Rüzgardan dağılan saçlarını sağa yatırarak söze
başlamıştı:
-Küçüğüm, bu saatte böyle ıssız bir yerde tek başına ne arıyorsun ?
“Hayat; sen boş ver beni be Amca, sıcak yuvana dön” der gibi
bir hâli vardı çocuğun. Hâlinden memnundu. Adam iyi niyetli
konuşmasına devam ediyordu.“Gel” dedi “Konuğum ol, sıcacık
yataklarımda, kuş tüyü yastıklarda uyu. İstanbul’un en büyük
alışveriş merkezlerine götüreyim seni, en lüks lokantalarda
yiyelim. İstiklal Caddesi’nde cirit atalım; Beyoğlu, Beşiktaş
durağımız olsun. İşçi olarak gitme artık oralara, büyülen güzellikleriyle...
Genç Çınar | Genç Çınarlardan
Kanlıca’da yoğurt yiyelim seninle, Sarıyer’de tekne tutalım,
Karadeniz kıyılarında balığa çıkalım, Galata Kulesi’nden bakalım bu tarihi şehre. Eğlenelim, had safhaya ulaşsın zevkimiz.
Adamın niyeti neydi anlayamamıştım; fakat söylediklerinin
yenilir yutulur cinsten olmadığı kesindi. Aynı teklif bana sunulsa
bir çırpıda kabul eder, lüks arabaya binip gazlardım. Oysaki
çocuk istifini hiç bozmuyor, acıyan gözlerle dinliyordu onu.
Sabırla bekledi konuşmasını bitirmesini adamın, yutkundu,
uzun uzun soluklandı ve gülümsedi.
“Amca” dedi, “Çok iyi birine benziyorsun, bu dönemde insaniyetini kaybetmemiş, yardım için çırpınıyorsun. Fakat bana
biraz önce aldığım nefeste duyduğum eşsiz büyüyü senin
betonarmelerin arasından nasıl vereceksin? Lüks lokantalarda yiyeceğim sıcak ev yemekleri, martılarla paylaştığım çıtır
simitlerim kadar lezzetli olacak mı ? Sabahın ilk ışıklarında
öten bülbülüm, cilveleşen serçelerimin yerini çalar saatin
alabilecek mi?
Sen hep İstanbul’u evinin penceresinden tanıdın. Arka sokaklara
uğramak aklına gelmedi. Küfelerin boy boy dolaştığı, hamalların
geçim derdine düştüğü pazarlara hiç girmedin. Sokaklarda
oyun oynayan ayağı çıplak bebelerin sesleri neşelendirmedi
hiç seni, misket savurmadın hiç yollara. Rutubet kokulu ahşap
evlerin dört bir yanı sardığı dar sokaklardan hiç geçmedin,
sarmaşıklara sarmadın duygularını hiç. Hiç içine çekmedin
tarihi, kaldırım taşlarındaki geçmişi görmedin, kim arşınladı
demedin bu yolları. Arka sokaklardaki bol şenlikli eğlencelerde
hiç oynamadın be Amca. Dolaştın durdun; ama ne zorluklarla
alınmış demedin bu şehir, geçilen her bir Sur’u göz ardı ettin.
Sen hiç Topkapı’yı baban, Sultanahmet’i annen bildin mi bey
amca? O erguvanlarla bezeli yollar hiç kolları oldu mu şefkatli
ananın? Meydanlarda güvercinler kardeşin oldu mu hiç, onlarla
koştun mu bilinmeyen ufuklara? Her sabah yeni bir güneş
doğuyor benim için burada. Her sabah daha çok açıyor kucağını
İstanbul. Vuslatı her sabah daha çok hissediyorum vapurlarla,
sonsuzluğu buluyorum denizlerle, umudumu buldum adalarda. Ben burada canlandırdım hayatı, bu bankta canlandırdım
İstanbul’u. Belki sokaklarda öleceğim; ama İstanbul’da gelecek
sonum, benim İstanbul’umda; gözüm arkada gitmeyeceğim. “
Bu konuşma adamı da tatmin etmişti ki bir beşlik bırakıp oradan
hızla uzaklaşmıştı. Bir kez daha iç çekmiştim ben de. Çocuğun yanına yumulmuştum o gece, yıldızlarla bezenmiş seni
seyrede seyrede süzülmüştüm. O gece bana göz kırpmıştın
ve büyüne bir kez daha kapılmıştım.
Ben senin sadece Lale Devirlerini, lüks yaşamını ya da kenar
mahallelerini sevmemiştim. Koskoca bir Dünya’dan ayrıldığın, baş kaldırdığın için sevmiştim. Ben seni İstanbul’sun diye
sevmiştim. İçindeki karmaşayı özlüyorum şimdi de, cümbüşe
özlem duyuyorum. Öksüz hissediyorum, bir yanım eksik gibi...
Düşünüyorum şimdi, kim bilir kaç kişiye açmıştın kucağını;
kaç kişiyi doyurmuş, kaç kişinin anası olmuştun. Her insan
bulmuştu kendinden bir parça sende, özümsemişti seni.
Bu hâlinle İstanbul, adeta bir delikanlı gibisin, yere bakıp yürek
yakan asi bir delikanlı...
Haziran 2012
63
Sevgili Efendim,
Hilal Cemile Tümer / AL 10-G
Siz âlicenabın vasfını ben nasıl anlatayım? Siz ki tasavvufta bizim için maarif hazinesisiniz. Gözümüzü
dolduran yaş, kalbimizdeki aşksınız. Efendimiz (sav)’e
uzanan sahih bir yol, âlimlerin âlimisiniz. Mübarek
silsilemizin en yüksek şahsiyetlerindensiniz. Sizi
anlamadan biz geçmişimizi nasıl bilip, geleceğimizi nasıl tayin edeceğiz? En önemlisi
bugünümüzü nasıl yöneteceğiz? Sanatın, edebiyatın ve bunun yanında pozitif
bilimlerin siretine nasıl ulaşacağız? Ah
efendim, çok zor...
Güzel bir zeka ve kavrayışın hasretiyle
yanıp tutuşurken siz, Şems –i Tebrizi
hazretleriyle tanışmışsınız. Öyle derin
sohbetler yapmış, bazen konuşmadan
anlaşmışsınız. İyi dost dersiniz ya hep; işte
onu 2000’li yıllarda bulmak çok zor efendim.
“Ayrılığı çeken bir insan isterim ki kavuşmanın, şevk
duymanın; ne kadar kavurucu bir duygu olduğunu
ona anlatabileyim.” Biz sizin hasretinizi çekiyoruz ama acaba
sizi anlayabiliyor muyuz? Kemalatı ölçen gözlerinize hitap
edebiliyor muyuz? Öylesine ihtilaflar çıkartıyorlar ki efendim,
değil size görünmek, sizi uzaktan seyredecek kadar bile temiz
değil kalplerimiz. Terbiyenize girmeye layık değiliz. Bunun
zamanla alakası pek yok, sebebi içimizdeki iman aşkının ve
tasavvuf şevkinin sönmeye yüz tutmuş olması. Mesnevi’yi
güzelce bir okuyup layığıyla anlayabilsek, bu meseleler ortadan kalkacak belki. Böylece coğrafyamızın bulup kaybettiği,
Avrupa’nın asırlardır hasret çektiği o mukaddes bilgiyi öğrenip, pırlanta gibi nesiller yetiştirebiliriz.
Aşkı; tadı olmayan ve yalnızca bedene karşı duyulan ilgi
olarak anlatan kitaplardan değil, sizin efendim, Şems-i Tebrizi
hazretlerine olan muhabbetinizden öğrensek, aydınlansak
ve ısınsak... Yaşama sevgisiyle dolup taşsak, hayata
hem madden hem manen devam etsek! Gayemiz
rabbimizin sevgisini kazanmak. Öncelikle Efendimizin
(sav) sevgisini kazanmalıyız aslında. Nitekim Cenabı Allah sevgilisini sevenleri sever.
Efendimiz ise sizlere yani
kendilerini görmeden sevenlere kardeşlerim
diyor. Efendim belki siz bizi severseniz,
alemlerin sultanı (sav) da sever.
Hatta belki en yüce mevkii olan
yaratıcının sevgisini kazanabilir ve bu
önemsiz dünyadaki görevimizi tamamlayabiliriz. Ama başımızı kaldırmaya yüzümüz
yokken bırakın sizin muhabbetinizi, müritlerinizin sevgisini nasıl
kazanabiliriz?
Kâfirle ölçemeyiz kendimizi. Erenlerle
ölçelim, kıymetimiz ortaya çıksın desek...
Utanıyoruz. En basitinden en kötüsüne
kadar zulmediyoruz. Sadece insanlara değil
hayvanlara bile. Siz bize çoban olun diyorsunuz, biz
kurt oluyoruz. Bekçilik edin diyorsunuz, iyice alçalıyor ve
hırsızlık yapıyoruz. Emanete ihanet edip, hakka giriyoruz. Ama
ümidimizi kaybetmemeliyiz. Nitekim siz“Onlar (dervişlerim) iyi
olsa benim onların başında işim ne?” demişsiniz. Ama efendim,
içimizde dünya derdi var. İlmimize mani olma derecesine gelen
işleri biz nasıl aklımızdan ve gönlümüzden çıkartacağız? Genç
olsak heva ve heveslerimiz, yetişkin olsak, evimiz, işimiz...
Tabuta konulacağımız zaman arkamıza bakacak mıyız? Elveda
diyecek miyiz fani dünyaya? Sizin tarikinizden gitmek istiyoruz
efendim. Bu dünyadan kopuşumuza ayrılık demek istemiyoruz. Bilhassa sizin şu güzel beyitinizden dolayı, “Beni kabrime
yerleştirdiğin zaman sakın ‘elveda elveda’ deme! Çünkü benim
için Rabbime kavuşmak ve Rabbimle kelamım o zaman olacak,
ne diye ‘ayrılık’ diyorsun?..” Sizlerle altından ırmaklar akan
cennette komşu olacağımızı bilsek, elbette ayrılık olmaz
efendim. Kalbimizde en ufak bir kötülük olmadığından
emin olabilsek, Rabbimizin cemaliyle aydınlanacağımızı,
efendimizin gül yüzünü görebileceğimizi ve sonsuz
muhabbet makamına erişebileceğimizi bilsek... Allah niyetimizi ve amelimizi güzel eylesin Efendim.
Zalim kalplerimizi sizi uzaktan seyredebilecek
kadar bile olsa aklasın Rabbimiz. Nurunuz
bol olsun Efendim...
Canan Gibidir
Her Daim Özlenen
Elif Geyik GL 12 TS
İstanbul, şehr-i harabem, şehr-i hüznüm, hüsn-ü aşkım, bab-ı
esrarım. Şairlerin kifayetsiz kelimelerle uğruna şiirler yazdığı,
yazarların iki kapak arasına sığdıramadığı, ressamların çizemediği silüetli şehrim. İnsanı ya katil ya şair yapan puslu kentim...
Kimisini bataklık gibi yutar, alıp götürür ücra sokaklarına. Harabe gönüllerin evidir, duvarları. Üşütür, yutar, acıtır, incitir
ama bırakılamayası kadar güzel ve şefkatlidir İstanbul. Yüz
bin erden arta kalan köhne Bizans’ın el değmemiş duludur.
İskeleden uzaklaşan gemiler mazideki günlerimi, uçup giden
martılar yitirdiklerimi hatırlatır bana. Denizi ufkumu aydınlatır,
yağmuru fikrimi arındırır İstanbul’un. Bedeni mevtadır. Ruhu
ise her gün yeniden doğar kucağında yeni canlarla. Sırtını iki
kıtanın sırtına yaslamış dinlenirken bile yorgundur aslında o.
İçindeyken kimi zaman kaçmak istediğiniz, kaçtığınızda ise
yine kendinizi bile bile girdabına attığınız şehirdir. Kimi zaman
dinginliğine yelken açtığınız, ruhunuzun terapisi, beyninizin
buhranıdır. Sevdalıların sırdaşı, günahkârların tanığı, masumların
şahididir. Yıldızlar bir başka görünür boğazda geceleri. Güneş
ayrı bir güzel doğar Rumeli Hisarı’ndan. Dumanı ayrı tüter
Haydarpaşa’nın, Tophane’nin. Sonbaharı başkadır Eminönü’nün.
Kalabalığı en büyük yalnızlıktır aslında bin bir insanın yürüdüğü İstiklâl’in. Vapurları ayrıdır denizinin. Ortaköy’ün kumpiri,
Mahmutpaşa’nın simidi ayrı bir lezzetlidir. Ramazan geldiğinde,
halkı tüm coşkusuyla selamlayan Sultanahmet bir başkadır.
Mehtabı tatlı adaları vardır kollarında. Sanki onun aşkını kendi
aşkı bilip; insanları kendine âşık edercesine, yakamoz ve keman seslerini hüznüne ortak edercesine yüreğinde barındırır
Kız Kulesi’ni. İstanbul en büyük rüyayı gösteren, en korkunç
kâbusu yaşatan, eskitilmiş hatıralarımızın ezberini bozup yeniden yazan şehirdir aslında. En feyizli mabetlerimizin haritası
en dünyevi kirlerin anahtarını elimize veren şehirdir. Bizi içinde
tutsak ederken, özgürlüğümüzü dilediğince yaşatan yerdir. Bin
bir insanın kirlettiği ama kalbimizde kirlenmeyen şehrimizdir
İstanbul. Gürültünün en dinlendirici müziğidir.
Deniz gibidir İstanbul, dalgalı ama terk edilmez, dinginliğine de
aldanılmaz. Ateş gibidir, sıcak ve yakıcı, aydınlık ama sönücü.
Hayat gibidir İstanbul. Vazgeçilmez ama fani. Aşk gibidir, unutulmaz ve yaralayan. Ve canan gibidir İstanbul, her daim özlenen...
Genç Çınar | Genç Çınarlardan
ÖTEKİ
Fatma Merve Duman
FEN LİSESİ 9-A
Ötekileştirmeyle
ötekileştirilen
şeye “Öteki” yani
uzaklaştırılmaya
çalışılan, dışlanan,
kaçılan, sevilmeyen,
kınanan,
onaylanmayan gibi
anlamlar yüklenmiş
olur. Öteki olumlu bir
konuda ötekileşmez
çünkü insan
olumlu gördüğünü
kendinden ötelere
itmez, tersine
benimsemeye
uğraşır.
66 Haziran 2012
Ötekileştiren öteki dediğiyle arasına bir duvar örer ve bağlarını koparmaya uğraşır, kendini ondan farklılaştırır. Eğer bu ötekileştirme yanlış yönde
ilerleyen yani nefsin getirdiği ötekileştirme olursa kişiyi yalnızlığa mahkûm
etmeye başlar. Ötekileştirmeyi nefsine hoş görünen şeyler üzerinden yapmaya
başlayan kişi bazı hastalıklı duygularla hareket eder. “Ötekilerden mi medet
umacaksın?” gibi vesveselere tutulur ve kendinden ötelediklerinin sayısı iyice
artar, ördüğü duvarlar da kat kat yükselir ve dış dünyayla bağlantısı yavaşça
kesilir. Kendi duvarları arasında ötekilerden bihaber, merkezi kendisi olan küçük
dünyasında yaşamını sürdürür. Günümüzde her ferdinin kendini betonlarla
ayırdığı ve çoğunlukla içinden çıkma gereği duymadığı apartmanlarına benzemiyor mu bu ötekileştirmenin biçtiği yaşam tarzı? Öyleyse ötekileştirme
“toplumu duvar arkasında bırakıp birey merkezli yaşam tarzına açılan kapıdır”
diyebiliriz. Hâlbuki insan ruh sağlığı için diğer insanlarla iletişimde olmalı ve
yalnızlaşmamalıdır. İletişim ihtiyacının dijital ortamlarda sahte karakterlere
bürünüp gerçeklikten uzak arkadaşlıklarla, diyaloglarla gidermeye çalışmak
çare olmayıp aksine olduğundan farklı görünme çabasının yıpratmasını da
eklemiştir ruhsal bozulmaya. Bu bozuk yaşam tarzının getirdikleri ya da ötekileştirmenin götürdükleri de günümüz insanlarında olan bu ruhsal bozulmalarla gün geçtikçe depresyon ilaçlarına artan rağbetten belli olmaktadır.
Ötekileştirme de doğrunun yanlıştan ayrımı vardır. Kendine yanlış geleni ötekileştirir insanlar. Bu durumda ötekileştirmenin muhatapları mutlak doğrulardan
bihaber, İslam’ın dışında kalan hurafelere inandığı için kendi doğrularından emin
olamayan kesim olması gerekir. Çünkü İslam’ın doğruları İslam dışı hurafeler
gibi dayanaksız değildir ve ötekileştirmeyi gerektirmemektedir. Hidayete eriş
de nefsin getirdiği yanlış ötekileştirmeyle yani nefse kolay gelenin doğru kabulüyle değil, objektif olarak yanlışın doğrudan ötekileştirilmesi yoluna girmekle
sağlanır. Müslümanlar olarak bizler İslam’a mensup olduğumuz için doğru
Genç Çınar | Genç Çınarlardan
LEŞTİRME
yönde gelişen de olsa bir ötekileştirmeye ihtiyaç duymamamız gerekir. Yanlış ötekileştirme konusunda da İslam biz
Müslümanları nefslerine karşı uyarır, koyduğu belirli kurallarla bir Müslüman’ın diğer bir Müslüman’ı ötekileştirmesine
neden olacak kibir, kıskançlık gibi duygulardan da arındırır.
Durum böyleyken bugün bir Müslüman’ın başka bir Müslüman kardeşine öteki diyor olması nedendir peki? Farkına bile
varamadan birçok alanda birbirlerine ötekileşmiştir Müslümanlar. Öteki takımdan, öteki semtten, öteki memleketten,
öteki milletten, öteki partiden, öteki cemaatten vb. diyerek
artık ötekileşme alanının İslam içinde mi dışında mı olduğuna bakmadan birbirlerini ötekileştiren Müslümanlar kopmaya
başlamıştır. Çünkü ötekileştirilen kavramlar şaşırtılmıştır, bizim ötekileştirdiklerimizin benimsenmesi gerektiği dayatılıp
öz değerlerimiz ötelenmeye başlayınca iş çığırından çıkmış.
İslam da hoş görülmeyen şeyler devamlı göz önünde olan,
yüksek mertebedeki insanlar gibi, medya gibi araçlarla halka
İslam’ın bir parçası gibi gösterilmiş ve zararsız olduğu telkin
edilerek özendirme faaliyetlerinde bulunulmuştur. Kötü kavramların tanımına hissettirilmeden İslam yerleştirilmiş, Batılı
yaşam tarzı da çağdaş olmak, modernleşmek gibi kulaklara
cazip gelen kavramların altına saklanmıştır. Teoride İslam yine
güzel, ilerici olmak iyi; gericilik, özentilik tarzı şeyler de ötekileştirilen olmuştur. Pratikte ise gericilik İslam’mış gibi empoze
edilip ilerlemek, çağdaşlık özentiliğe kulp olmuştur. Ağızlarda
İslam yaşasa da beyinlerde Batı idol olarak yerleştirilmiş oldu.
Haliyle ezberden tekrar edilenler değil hayranlık duyulanlar
amellere işlemeye başladı. Rol modeli Batılı insan olunca, bire
bir taklidin sonucu da sadece beğenilen özellikleri edinmek
olmamış, batılı insanların ruhsal buhranlarını da getirmiştir.
Batılılar doğrularına İslam dışında bilim gibi yerlerde dayanak arayarak ötekileştirmelerle yaşarken ve arayış İslam dışı
olunca haliyle yalnızlaşırken; bizim insanımızın da inandığı
doğruları doğru kılıfında yanlışlara dönüşünce onlardan pek
bir farkı kalmamış, ötekileştirmelere mahkûm yaşam tarzına
mecbur kalmışlardır.
Bunca taklide rağmen niçin hala onlar kadar ileri olmadığımız
tartışma konusu oluyor. Çünkü biz doğrumuzu terk edip onların yanlışlarını doğru saydık, arayışa katılmayıp arıyor gibi
görünmeye çalıştık ve geri dönüp bir an olsun arkamıza
bakmadık ki geride bıraktığımız doğruyu bulalım; onlarsa
doğrudan bihaber arayışlarında her yere bakmayı deniyorlar, bizim tarihimize hayran oluyorlar. Belki bu yüzden İslam
Batı’da yayılabilirken ülkemiz her geçen gün yeni nesillerini
adım adım “çağdaşlaştırıyor”. Türkiye’de kimlikte Müslüman
olmayanı bulmak zor olsa da kalben Batılı olmayanı bulmak
gerçekten zor olmuş durumda. Yabancı ülkelerde İslam’a
giren Müslümanlar, “sözde İslam ülkelerinin” kendi ülkelerinden bir farkı olmadığını söylüyorlar. Sonradan edinilmiş
kavramlarına uygun hareket eden Müslümanlar, ötekileştirdikleri din kardeşlerinin katline kayıtsız kalıyor ama ağızdan
ezbere ağıt söylemeyi ihmal etmiyorlar. İslam’ı ötekileştirmiş,
vicdanı ötekileştirmiş, benliğini ötekileştirmiş bir ülkede
yaşarken ötekileştirme için de ezberden konuşuyoruz işte.
Haziran 2012
67
Genç Çınar | Genç Çınarlardan
BİR YOLCULUK
HİKÂYESİ
Elif Nur Öztekin / AL 11-B
Hava pek kasvetliydi, yol hayli ince. Yoldaki çizgiler otobüsün
altında bir bir kayboluyordu. Ağaçlar yeşil bir şerit, yanımızdan geçip gidiyordu. Biz eve dönüyorduk. Bavullarımızda beş
günlük hatıra; kalbimizde, bir sonraki buluşma için bir sene
daha bekleyecek olmanın hasretliği... Belki kahvaltıda yediğimiz tahin-pekmezin tadında, belki alelade çalan bir şarkıda;
ama en çok da birbirimizin yüzünde bu kampı hatırlayacak
olmanın tesellisiyle yol, bizi İstanbul’a götürüyordu.
Bir defa yola çıktı mı insan, ne durabilirdi ki önünde? Ve adına
“insan” dendiyse yola çıkmamak olur muydu? Biz böylesine
inanarak, insan adını hak edebilmek için yelkenimizi rüzgârlara
salmıştık. Bir yitik çağda, elimizde 14 asırlık pusula, engin denizlerde yol alıyorduk. Zaman kayboluşların zamanıydı ya,
denizler derin. Denizde ölenlerin mezarları yoktu; yaşarken
kendi diliyle konuşmayan, kendi kalbiyle düşünmeyen insanın, zaten ne ismi olacaktı ki mezar taşına yazılsın? İnsanlar
maddi varlığı, yegâne servet saydıklarından, hiç doyamamışlardı. Gölgesi olmayan şeylerin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktu.
Suyu asıl bulandıransa gemiler hep siyah bayraklıydı; onlar,
kibri bayraklaştırmışlardı. Hepsi amansız bir girdabın içinde
debelenip duruyordu. Nihayetinde pare pare yitiyorlardı. İşte
böyle bir hengâmede, gemiyi doğru minval üzere yürütmenin
telaşındaydık. Bizim kitaplardan özge azığımız yoktu. Hikâyemiz,
böylece yol alıyordu.
Genç Düşünce Platformu olarak, hikâyemizin başlangıç tarihi
yaklaşık dört sene öncesine kadar gidiyor. Her sene düzenlediğimiz sunum kamplarımızın sonuncusu vesilesiyle, bu yazıda
sizler de bizim hikâyemize ortak oldunuz. Sevgili okuyucu,
Allah’ın adıyla oku! Bu seneki kampımıza gitmezden evvel biz
de öyle yaptık; “Bismillah!” dedik ve hazırlayacağımız sunumlar
68 Haziran 2012
için okuduk. Sonra onları ilmek ilmek dokuduk da ortaya 12
tane sunum çıkıverdi.
Sunumlarda bazen, Osmanlı’nın son zamanlarına gittik,
yutkunamadığımız vakitler oldu. Yeni yeni yürüyen Türkiye
Cumhuriyeti’nin ayağına takılan darbeleri anlattık. İnan olsun
kelimeler kaçacak yer aradı. Tüm söylencelerden anlaşılıyordu
ki bir Batılılaşma sevdası uğruna, “biz” olmaktan vazgeçmiştik.
Kucağına doğduğumuz dünyayı konuştukça şu soru yankılandı durdu kafalarımızda : “Bu kör, topal dünyayı kimler bu
hale getirdi?” Hemen içiniz kararmasın, sadece kötü şeyleri mi
konuştuk: Hayır! Mesela yıldızlardan bahsettik. Asr-ı Saadeti
konuşmak bile, tarifi imkânsız aydınlıklar bahşetti gökyüzümüze. İşte bunu, aklımızdan hiç çıkarmamalıyız, Allah’ımız
gökyüzünü yıldızsız koymaz. Sonra, İslam’da güzellikten bahsettik. Büyük camilerde kılınan namazlar daha huşulu oluyor
ya, nedenmiş biliyor musunuz? Harcını büyük düşüncelerle
karmışlar, mesela Eminönü’nden Süleymaniye’ye baktık mı
tevhidi iliklerimize kadar hissedermişiz de ondan.
Akşamları, sohbet halkaları etrafında üzerimize sinmiş kötülüklerden arınırken de duvarlarımızı bir bir yıkarken de hayat
güzeldi.
“Niye bitiyor?”dememeli, başka bir baharda yeniden yaşanmak
için bu senelik bitiyor.
Otobüs, okulun bahçesine yaklaşırken, vakit “şükür” vaktiydi.
Kâfirler, “Yerin ve göklerin Rabbi Allah’tır.” derlermiş de şükrü yerine iletmezlermiş. O halde, biz iman edenler, son sözü
şükürle bitirelim:
“ Bize kutlu yolculuklar bahşeden Rabbimize hamd ve şükürler olsun!”
Genç Çınar | Genç Çınarlardan
Küçük Kutu
Büşra Soytürk AL 10-C
Koşarak çıktı çalışma odasından elinde eski, küçük, paslanmış,
demir bir kutuyla. Koridoru kolaçan ettikten sonra hemen
odasına geçti, kapıyı kapayıp kapının arkasına yaslandı. Bu
kutuyu dedesinin kullandığı çalışma odasının ücra köşelerini
karıştırırken bulmuştu. Önce kutunun dışını inceledi, hiç gizemli
bir şeye benzemiyordu. Açmayı deneyip kilitli olduğunu fark
edince birden merakı ve heyecanı arttı. Kutuyu yatağının altına
sakladıktan sonra çalışma odasına geri döndü ve kutuyu
bulduğu yeri aramaya başladı. Aradığı şey küçük
bir anahtardı. Çekmeceleri ve
kitaplığı alt üst ettiği halde
bulamamıştı. Bu odada bulamamış olması o kutunun önemli
olduğunu ve anahtarının gizli bir
yerde olduğunu düşündürdü.
Daha fazla oralarda dolaşmasa iyi olurdu. Dedesi kutunun
yokluğunu fark ederse ondan
şüphelenmemeliydi. Odasına
girdi ve kendince düşünmeye
başladı bu yedi yaşındaki afacan
çocuk. Hayal gücü öyle işliyordu ki
kafasında senaryolar yazıp çiziyordu. Dedesinin gizli ajan olduğunu, kutunun içinde uzaylılarla iletişime geçtiği bir cihaz olduğunu... Düşünürken,
düşünürken uyuyakalmıştı.
Annesi onu yemeğe çağırmaya geldiğinde yatağının üstünde
büzüşmüş uyuyordu. Annesi onu uyandırdı, birlikte yemeğe
indiler. Yemek boyunca dedesini incelemiş, art arda cevabını
beklemeden sorular sormuştu. Bu hali masadakileri güldürmüştü. Yemekten sonra dedesinin elini tuttu, birlikte salona
doğru yürüdüler. Oturunca“Dedeciğim kardeşimden saklamak
istediğim küçük bir topum var, sence nereye saklamalıyım?
Mesela senin önemli bir şeyin olsa nereye saklardın?” dedi.
Dedesi Ecrin’i kucağına aldı, gözlüğünün üstünde bakarak
kıkırdadı. Ardından “Hayırdır küçük hanım, şimdi de ajanlık
mı yapıyorsunuz?” dedi. Bir süre düşünüyor gibi yaptıktan
sonra “Hımm, bir düşüneyim bakalım, başucu kitabımın altına
koyabilirdim mesela.” dedi. Ecrin “Hı, topu mu?” deyip sustu.
“Görüşürüz dede.” diyerek odasına çıktı. Bir süre bekledikten
sonra dedesinin odasına geçti. Dedesinin komidinine yaklaştı,
üstünde duran kitabı kaldırdı ve küçük bir anahtar buldu.
Ecrin’in gözlerini sevinçten kocaman olmuş, ağzı kulaklarına
varmıştı. Anahtarı alıp koşarak odasına gitti. Yatağın altından
kutuyu çıkarıp, yatağına zıpladı. Anahtarı kilide taktı ama açılmadı, zorladı, çıkardı, tekrar taktı, evirdi çevirdi ama olmadı.
Kapı kısa bir tıklamanın ardından açıldı. Ecrin kutuyu
kaldıramamıştı. Dedesi gülümseyerek
ona bakıyordu. Birden kaşlarını çattı,
Ecrin çok korkmuştu. Dedesi
yavaşça yatağa yaklaştı. Hala
sinirli bakıyordu. Ecrin hem
korkmuş hem utanmıştı. Dedesi yatağa oturduktan sonra
“Küçük cadı!” dedi. Cebinden
bir şey çıkardı sonra gülümseyerek anahtarı havada salladı.
“Bunu mu arıyordun?” dedi.
Ecrin dedesinin gülümsemesinden istifade edip onu
yumuşatma çabalarına girdi.
Dedesi“Şu kapıyı kapat da gel hele.”dedi.
Ecrin hemen söyleneni yaptı.
Dede torununu kucağına aldı, kutuyu da eline aldı. Ecrin’in
sabahtan beri orayı burayı karıştırmasından, kutunun yokluğundan ve torunundan haberdardı. Kutuyu birlikte açtılar.
İçinde dedesine ait yedi adet savaş madalyasını gören Ecrin;
dedesini gözünde bir kahraman yapmıştı. Dedesi madalyaların
maceralarını kısa ama tatlı tatlı anlatırken, Ecrin’in yüzünde
oluşan şaşkın hayranlık ifadeleri hoşuna gidiyordu. En son
kutunun içinden bir yüzük çıkaran Ecrin “Bu ne peki dede?”
diye sordu. Dedesinin gözleri dolmuştu. Bu 42 yıl aynı yastığa
baş koyduğu rahmetli eşinin yüzüğüydü. Dedesi“Anneannenin
yüzüğü kızım.” dedi. Bu Ecrin’in ilgisini çekmemişti. “Hadi dede
televizyon izleyelim.” dedi. Dedesi kutuyu kapatıp kilitledikten
sonra “Bir daha başkasının eşyalarını izinsiz alıp kurcalamak
yok, anlaşıldı mı küçük hanım?” dedi. Ecrin bir sevimli bir çocuk
olup “Anlaşıldı dedeciğim.” dedi. Birbirlerine gülümseyen dede
torun kutuyu yerine koyduktan sonra televizyon izlemek için
salona kadar yarıştılar. Bunu hep yaparlardı.
Haziran 2012
69
Genç Çınar | Genç Çınarlardan
Yitik Şehirde Yankılanan Müjde...
Feyza Hilal Selvi / 9-FEN L
Her türlü güzellikle çirkinliği, özgürlükle tutsaklığı içinde bulunduran bir koca şehir...
Bir zamanlar Fatih’in uğrunda her şeyi feda ettiği, “Onlar denizi
zincirleyecek kadar akıllıysa,biz de gemileri karadan yürütecek kadar deliyiz.” dediği,fetih coşkusunun yüzyıllar sonra bile
yüreklerde hissedildiği müjdeli şehir.
Nedir Fatih’e bunca fedakarlığı yaptıran sebep?
Ecdadı başaramamıştı lakin,o bu müjdeye layık olacaktı.Bu
kararının kesinliğini de “Ya biz İstanbul’u alacağız, ya İstanbul
bizi.” Diyerek belirtmişti zaten.
Öyle ki Fatih’in padişah olduğu dönemde sadrazam Çandarlı
Halil Paşa’nın : “ Baban alamadı,ondan öncekiler de alamamıştı.
Sen nasıl alacaksın?” sözleri Fatih’in azminden bir parça olsun
eksiltmemiş, kalbindeki inancı söküp atmamıştı. Paşanın bu
sözlerine karşılık Fatih şu cevabı vermişti: “Bak a vezirim,ben
ne babama benzerim, ne de babamdan öncekilere. Şimdiki zaman başkaca zamandır. Çaresi yok fetih olacak!”Bunun
üzerine Çandarlı Halil Paşa’nın ağzından şu sözler çıkmıştı:
“İmkansız,çünkü bu büyüklükte toplarımız yok. Ama belki
ileride -günün birinde- olabilir.”
“İşte o gün bu gündür vezirim! Toplar dökülecek,surlar yıkılacak,
Bizans fethedilecek. Bunu yapacak padişah karşında duruyor.”
Fatih, sadece fethin kahramanı değil dünyanın başkentinin
üzerine doğan bir ışıktı aynı zamanda. İki tarafında hocaları, hocalarının yanında vezirleri, beyleri ve arkasında
peygamber müjdesine layık bir Cennet ordusu ile Roma’nın
kalbine girdi.
70 Haziran 2012
Roma semalarında yükselen bir güvercin, korkudan tir tir
titreyen çocuğun çığlıkları eşliğinde Bizans; kendini Fatih’in
şefkatli yüreğine teslim ederken başına geleceklerden bihaber
insanlar hiç beklemedikleri kadar güzel muamele gördüler.
İstanbul’u almak için her şeyini feda eden o mükemmel padişahın ödülü ‘zafer’ olarak veriliyordu ve cihanın en büyük 3
imparatorluğunun üçüncüsüne başkent oluyordu ‘İstanbul’.
29 Mayıs 1453 günü zafere açılırken şehrin kapıları,semada
559 yıl sonra bile dipdiri olan dostluğun sesi yankılanıyordu: “
Evvelden olduğu gibi herkes sanat ve ticaretinde serbesttir. “
Orhan Veli’nin gözlerini sımsıkı kapatıp dinlediği, Yahya Kemal’in
yere göğe sığdıramadığı ve mısralarına:
“İstanbul ufuktan
Simasını göstermeden önce
Kalbimde göründü.
Özlentili kalbimde bütün çizgileriyle
Binbir kıyı, binbir tepesiyle,
Binbir gecesiyle...” şeklinde döktüğü,
Necip Fazıl’ın “ Gecesi sümbül kokan, Türkçesi bülbül kokan”
diye vasıflandırdığı ‘Canım İstanbul’u... Hattatların kalemlerinin kalemlerinin ucunda hala İstanbul, hala dipdiri. Rüzgarları
toplayan hüzünler, sevinçler yoksa martılar ağlar denize açılan
sokaklarda. Eğer yıllar sonra hissedemiyorsak uğrunda canlardan vazgeçilen İstanbul’un derinliğini; Fatih’in armağanına
gerçekten sahip çıkamamışız demektir. İstanbul ellerimizin
arasından yitip gitmemeli...
Genç Çınar | Genç Çınarlardan
Fani Ağacın Baki Meyveleri
Müncer olur umur-ı cihan nihayete.
Sayfın şifaya meyli baharın hazenedir.*
“Dünyadaki her iş bir sona ulaşır. Yaz kışa doğru evrilir bahar sonbahara.”
Fatma Betül Okuyucu / 11 FEN A
Bu varlık aleminde başı sonu olmayan, tam ve eksiksiz bir
var oluşla var olan sadece Allah’tır. Ondan başka her şeyin
bir başı ve bir sonu var. Varlık bu başla son arasındaki akışın
adıdır. Eskiler bu gerçeği irfanlarıyla biliyorlardı. Maddenin
enerji, enerjinin de madde olduğunun keşfinden beri bizler
de, bunu artık bilimsel gerçeklik olarak da biliyoruz.
O halde diyebiliriz ki varlık bir ırmak gibi akıyor, evriliyor, halden hale giriyor. Biz bu oluşa var oluş, hayat diyoruz.Peki bu
akışın yönü nereye kemale mi zevale mi? Difüzyon kanunu her
şeyin bu kış boyunca azaldığını eksildiğini söylüyor. Namludan
fırlayan bir mermi hedefini varıncaya kadar eksilir. Ateş soğur,
güneşin hareketi azalır. Bir taş parçası bile elli sene sonra bile
aynı taş parçası değildir. Peki bu eksilmeye neden olan şey nedir?
Neden her şey tükeniyor,eksiliyor,çürüyor? Biz bütün bunları
zamanın tesiri ile açıklıyoruz. Maddeden bağımsız bir zaman
var mıdır, yoksa zaman dediğimiz şey maddedeki eksilmeyi
izah için icad edilmiş bir kavramdan mı ibaret? Filozoflar bunu
tartışadursun ilahi beyan bu değişimi ‘’e cel’’ adıyla açıklıyor.
Canlı cansız her şeyin bir eceli var.
‘’ her şey yok olacak ve sadece Cenab-ı Hakk’ın vechi, yüzü, zatı
baki kalacak’’. Bir zaman hiçbir şey yoktu. Bir zaman gelecek
yine varlığıyla yokluğa yer tanımayan Cenab-ı Hakk’tan başka
hiçbir şey kalamayacak.
Bundan çıkan sonuç şu; hayat fanidir. Bu fani hayat sana erilmiş
emanettir. Tıpkı güneşin aynadaki ışıltısı gibi hayatın ışıltısı da
senden gün gelip alınacaktır. Sen de dünyada var olan her
şey gibi geldiğin kaynağa doğru akmada, yol almadasın. O
halde bu tükenen şeylerde tükenmeyeni ara bul. Fani olan
ağacın baki meyvelerini devir. Ölümlü bir hayattan ölümsüz
bir hayat hasat et.
O hasadın adı hakkın rızası cenneti ve cemali olsun.
* Ziya Paşa
Haziran 2012
71
Genç Çınar | Genç Çınarlardan
e
ğ
e
c
e
l
e
G
n
e
t
ş
i
m
ç
e
G
eli 11 Fen A
Nazlı Deniz Güv
ık
. Sek sek oynard
mek istiyorum
et
hs
ba
da
kö
n
ı,
rd
da
ız va
ımız
le vardı. 9 taşım
man- Oyunlar
bi
za
ki
bu
es
tu
e
ek
rd
m
le
n
m
rınu
la
son döne
mesela, hatta bu
vardı, pokemon
a olduğumuz bu
gençler, ne de
yakar topumuz
,
ız
ne
,
m
ar
çı
kl
Milenyum çağınd
rdı.
ba
cu
va
ço
am
ız
e
kl
larım
miz, sa
ak çok zorlaştı. N
şka bir sürü oyun
r edemezler, rebe
Ba
ka
ı.
in
rd
i
va
rin
iz
lardan izler aram
ye
ki
rim
rında
ht online,
mız vardı, aterile
olojinin hayatla
r ne peki? Knig
la
un
oy
ğı
.
dı
ni
si
na
yetişkinler tekn
deki etki
ki çocukların oy
insanlar üzerin
sanlar Şimdi
in
,
ar
kl
ve teknolojinin
ka
so
r,
etin 2
le
. Ev
CS, GTA, Sims, M
meybuzlarıkın bir de şimdiye
ba
ra
lla
yı
lı
an
tirikmiş. Bizim
ks
üp
H
Bir, do
r?
yo
yi
tırırdık .
nçlik ne
ğiştiler.
lığımızı ona ya
kno- Şuanki ge
rç
te
ha
ar
nl
ün
ne de çabuk de
sa
üt
in
b
a
se
son yıllard
rdı. Ya şimdi..
vardı. Neredey
yaygın olduğu
puklar. Her mız
bi tozumuz va
ko
le
b
an
le
tt
ı,
ya
Teknolojinin de
rd
ha
va
al
uz
yerdik
sosy
çok içli dışlı ki
pek de Yumiyumum
i. Tamam biz de
da
er
sl
sa
p
ol
ci
ağ
es
al
at
lojiyle o kadar
sy
at
leri so
a yoksa ithal p
et sitelerinin isim
kinlerde etkile- Vars
tiş
Ye
.
r.
ne kadar intern
rla
yo
pı
ya
imkiler yerliydi
İnsanı asosyal
arından bahbence. Mesela ama biz
ar
kl
cu
sosyal değiller.
li yılların çocukl
ço
n
00
ne
20
le
la
ki
ıy
et
ar
ıl
kl
as
cu
de
Aralık
nem
cukları- Doksanlı yılların ço
hiç yok. Sanki 31
niyor lakin bu dö
a
sanlı yılların ço
tt
ok
ha
D
.
k
ız
yo
ıy
ar
an
kl
m
rın çocu
n 1 Ocak 2000
ı vardır, anlata sediyoruz. Çok bir za
biz doksanlı yılla
uş ve ertesi gü
una dair bir anıs
m
uğ
ol
kl
y
şe
cu
r
ço
li
bi
in
lı
00
in
rk
1999 gecesi fa
yirmi yıl sonra 20
na sorsanız heps
ta uyanmıştı.
tta. Biri çıkıpta on
ha
rın
r
la
le
un
ez
oy
a farklı bir haya
em
p
ny
tir
va
dü
ce
si
izi kayz
nı
ne
ğı
anlata bi
se
dı
al
şimdi. Geçmişim
ruyu sorsa
lı
rk
so
fa
bu
y
Bi
.
a
şe
ur
ın
r
ol
ar
he
r
kl
..
tle
e.
yılların çocu
şiyor. Elbette
ri gibi muhabbe
r, komşular, çevr
ğe her şey deği
rdık Evle
ce
ri ya da seviyele
le
na
le
m
ge
oy
n
a
rü
te
sü
rıy
iş
şa
ri,
m
le
dı
isim
malıyız.
im. Geç
kardık
ğerlerimizi koru
larımız vardı, çı
. betmeyel
de
dı
un
iş
az
oy
m
çm
el
ol
ge
ks
l,
az
ne
ği
n
le
r şey de
zim ge
umuz on kişide
değişir ama he
la. Arkadaş grub
r.
yo
arkadaşlarımız
nu
r bulu
a iki kişi bile zo
Şuanki gruplard
U
K
T
U
T
R
İ
B
Z
VAZGEÇİLME
n 11-A
kekler için
e geziyorlar. Er
Sümeyye Erdoğa
iy
es
öl
in
iç
ak
lzeline sahip olm
ek zorunda ka
insanlar en gü
için çok gezm
r
be
ğu
ra
du
be
ol
rle
er
ar
le
yl
nl
ğişim
daha makul şe
a da bu yok. O
değişiyor. Bu de
keğin doğasınd
inde daha çok
er
iç
n
Moda her gün
ğu
nu
ço
Bu
n
r.
te
la
za
or
terli olabiliyor.
ıyorlar
ha yenisini istiy
bir pantolon ye
k
ak geliyor. m
le
m
m
ol
p
gö
r
hi
daha iyisini da
bi
sa
a
zaman
rtların
bir tutku ki
kici için çoğu
an moda öyle
iyi hayat standa
ol
çe
ha
ez
ve
da
riz
ilm
ak
eç
ba
m
lış
zg
ha
ça
va
mlarını da
yaşam daha
a kadınlar için
a insanlar yaşa
ü devam ettikçe
ha iyisini Am
ng
da
p
dö
he
Bu
ar
r.
Değişen dünyad
nl
ıla
sa
ğl
mda in
iye ba
nlar hiçbir
r iş ona öles
gelecektir. İnsa
çalışıyorlar. Yaşa
bi
e
le
n
ey
ha
ğu
m
ı
ıc
tir
yo
at
ge
in
pr
iç
la
yı
i
ha
ak istedikler
hiç sona erzorlaşacak daha
sine sahip olm
bu kısır döngü
hatlatan da
çe
ra
ik
rı
ed
la
lm
on
bi
hep daha yeni
de
i
in
ey
oda çok
tinm
lım iç
yıpratacaktır.M
uyorlar bu buna
san zaman ye
da
ol
in
i
a
ha
ng
nd
da
ha
su
u
a
po
un
am
m
r
ğl
te
no
kişiye değişi
bir tutku kimi
eyecek ve insa
bi ki bu kişiden
için vazgeçilmez
modeline m
n
t
sa
üs
r
in
i
bi
m
n
moda oluyor. Ta
ki
nu
an
fo
şturma.
r tele
lı bir al
gereksiz bir koşu
min kapsam
ela yeni aldığı bi
en
şi
es
ği
ey
m
m
de
ki
lin
ez
bu
bi
m
ar
ğu
te
is
likle kadınl
n içinde ne oldu
ak istemez. Öze
i yenisini, insa
in
er
nl
gü
kim sahip olm
m
tü
arı için
çüde yer aldıkl
içinde büyük öl
72 Haziran 2012
Genç Çınar | Genç Çınarlardan
Teknoloji Büyük
Bir Nimet (mi?)
Sebil Berfu Öne
r / 11 TMA
Teknoloji bu gü
nlerde insanlar
için vazgeçilem
lardan en büyü
eyecek unsurğüdür. Teknoloj
olacaklar. Ancak
i sayesinde insa
o eve birden fa
relerce uzağa ço
nlar kilometzla televizyon,
k kısa sürede gi
bilgisayar koya
birden fazla
debilir, yine kilo
rs
ak
uzaktaki insanl
iş
te
ai
le
m
bi
et
re
re
yleri o zaman ko
lerce kilde ya
arla anında gö
şayacaktır. Ann
rüşebilir. Ve bu
puk bir şenice zor olan ey
e bir televizyon
nlar gibi daha
lemleri kısa bir
ba
ba
şı
nd
ba
a
di
di
ğe
sürede hallede
zisini izler,
r televizyonda
televizyon, araş
bilir. İzlediğimiz
haberleri izler, ço
tırma yaptığım
ba
cu
şı
kl
nd
ar
ın
a
ne
bilgisayar
ız
ya
in
ternet, geceleri
ptığı belli değild
aydınlatan lam
ir. Sonuç olarak
evimizi bozu
balarımız kısaca
ai
lu
le
r.
Ayrıca şöyle bir
sı tüm bu elektr
içi iletişim
yatımızda büyü
zararı da vardır
ikli aletler hak yer kaplamak
teknolojinin öz
Tü
rk
iy
e
aç
ta
ıs
ın
dı
ellikle
dan; kitap okum
r. Elbette bu te
aletlerin yararla
knolojik saat
a oranını azaltır
rı olduğu gibi za
.
Bi
gi
r
bi
birey yarım
kısa bir süreyi
rarları da vardır.
kitap okuyarak
Öncelikle teknol
geçirmektense
saatini televizy
oji insanları tem
on başında geçi
beş
belleştirir. Ne de
rmeyi tercih ed
şeyi bizim yerim
olsa artık her okuma oranını,
er. Bu da kitap
ize yapan aletle
ya
ni
kültür seviyem
rimiz var. Bizim
yazan, araştırm
izi azaltır.
yerimize yazılar
alar yapan, yem
Yi
ne
ai
le
ek hazırlayan, yü
ile ilgili başka bi
eylemi unuttura
rüme gibi bir
r zarara gelirse
n... Ve daha nice
k; akrabalık ilişk
de bozulmakta
hayatımızı kolayl
dı
ileri
r.
N
aynı zamanda bi
as
ıl
ol
aş
sa telefonla görü
tıran ancak m
zi tembelleştire
şüyorum diyere
isafirlik olayı ka
n tonlarca aletim
k,
lm
bir zararıysa tekn
az. Oysa yüz yü
iz var. Başka
ze görüşmekle
olojinin insanlar
görüşmek aynı
te
ın
le
ile
fo
tişimini bozmas
nla
değildir. Ayrıca
insanlar yüz yü
ı. Artık masın
akrabalık ilişkile
ze görüşmeye ih
da televizyonda
rinin bozultiyaç duymuyor
telefonla ya da in
izlediğimiz dizile
lar, ne de olsa
ternet aracılığıyl
rin etkisi de büyü
“Onlar akrabala
a daha kolay gö
ktür.
rıy
la
Bu da yalan söyl
gö
rüşmüyor, ben
rü
şebiliyorlar. de
emeyi, insanları
neden görüşeyi
riz kendi kend
kandırmayı, dola
m
ki?”
im
da kolaylaştırıyor
ize farkında ol
ndırmayı daha
madan. Ayrıca
. İnsanların artık
ge
nç
le
r
da
ço
öz
ha
cu
el
i diye bir şeyleri
başka şeyleri de
klar,
Şimdilerde herk
kalmadı. den;
örnek alır dizi
es sosyal paylaş
karakterleringenç kızlar “Diz
ım ortamlarında
geliyorsa, ne ya
ilerdekiler geç
akıllarına ne
şıyorlarsa bunu
saate kadar er
dışarıdalar, be
diğer insanlarla
keklerle
n
ne
Kısaca artık utan
de
n ola mıyım?”
pa
ylaşıyorlar. is
ma diye bir şey
ya
da
te
“O
di
nl
kl
ar
er
i şeyleri alabiliyo
ne güzel
kalmadı.
rlar, giyebiliyor
Teknolojinin bi
mıyım?” erkekl
lar, ben neden
r başka zararı
erse “Bende ka
ala
da aile ortamın
badayı gibi da
Diyelim evde te
ı bozmasıdır. Diye düşünüyo
vr
an
ab
levizyon ya da
ili
rim
rla
.”
r
artık.
bilgisayar olmas
aile birlikte da
ın, o zaman
ha çok vakit ge
Sonuç olarak te
çirmek isteyece
knolojinin birç
eve bir televizy
ktir. Şimdi o
ok yararı vardır,
on bir bilgisay
ku
lla
nı
ancak bilinçli
ld
ığ
ar
ın
ko
da
yalım aile üyel
. Eğer çok büyü
televizyon başı
eri aynı yara
k bir nimet olan
na otururken yi
rım
bu
ız
teknolojiyi
a kullanmazsak
ne bir nevi iletiş
yararı ne kadar
im halinde ka
büyükse zararı
t daha büyük ol
on
acaktır.
Haziran 2012
73
Genç Çınar | Geziler
EKMEĞİN YOLCULUĞU
4. sınıf öğrencilerimiz Sosyal Bilgiler dersi“Üretimden
Tüketime” ünitesi kapsamında ekmeğin evlerimize
gelen yolculuğunu görmek için İstanbul Halk Ekmek Fabrikası’na gitti. Öğrencilerimiz, İstanbul Halk
Ekmek Fabrikası’nda ekmeğin un halinden hamura dönüşümünü, hamurun da fırınlarda pişirilişini
hayranlıkla izlediler. Gezinin sonunda, öğrenciler
kurumun vermiş olduğu altın çörekleri iştahla yediler.
Doğal Yaşamın Güzellikleri
İ.Ü. Atatürk Arboretum’u İstanbul Üniversitesi hocaları tarafından düzenlenmiş bir nevi açık orman müzesi. İçinde bulunan çeşitli bitkiler doğayı ve
ekosistemi tanımak isteyenler için iyi bir fırsat.
11.sınıf öğrencilerimiz de yaptıkları geziyle okulda öğrendikleri ve çevrelerinde gözlemledikleri bitkiler hakkında bilgi alarak ekosistemin doğal yapısı
ve ekolojinin kanunlarını doğal ortamında gözlemlediler. Geziyle birlikte
Türkiye’de yetişmeyen ağaç ve çalıları görme imkânı bulan öğrencilerimiz
aynı zamanda Biyoloji dersinde işlenen müfredat bilgilerini doğal yaşam
koşullarında tekrar etmiş oldular. Açık hava müzesi olan Arboretum gezisiyle
doğal yaşamın güzelliğini yaşayan öğrencilerimiz moral ve motivasyonlarını
artırmış bir şekilde okulumuza döndüler.
BALIĞIN İYİSİ GÖZÜNDEN BELLİ OLUR
2. sınıf öğrencilerimiz balıkçılık mesleğini araştırmak
için Balıkçı Haline gezi düzenlediler. Hal’de ‘Eyüp
Dede’ balıkçı teknesini büyük bir keyifle gezen öğrenciler kaptanlardan balıkçılık mesleği, balıklar,
balıkçı tekneleri ve balık tutma teknikleri ile ilgili
bilgi aldılar. Kaptanlardan Recep Gündoğdu öğrencilerimize ‘İnsanın iyisi sözünden, balığın iyisi
gözünden belli olur’ dedi. Buna istinaden öğretmenlerimizden Ertan Daşkaya da ‘Balık oltayla
insan tatlı dille avlanır’ sözünü söyledi. Böylece
öğrencilerimiz balıkçılıkla ilgili dilimize yerleşmiş
deyimleri de öğrenmiş oldu.
74 Haziran 2012
Genç Çınar | Geziler
Hayal Gibi
Gerçek
Büyükçekmece Kampüsü okul öncesi öğrencilerimiz, İstanbul
Akvaryum’u gezdiler. Öğrenciler, coğrafi bir rotayı takip ederek Karadeniz ile başlayan ve Pasifik’e kadar uzanan toplam 16 tema ve
1 adet yağmur ormanından oluşan güzergâhta yolculuk yaparak
öğretmenlerinden bilgi aldılar.
İletişimin
Başakşehir ve Büyükçekmece Kampüsü 4. sınıf öğrencilerimiz iletişim
araçlarının tarihi gelişimini incelemek amacıyla PTT Müzesi’ni ziyaret etti.
Müzede öğrenciler ilk telefonu, telefonun gelişim aşamalarını, telgrafı,
geçmişten günümüze iletişim araçlarını yerinde incelediler. Gezi esnasında öğrencilerimizin en çok dikkatini Kurtuluş Savaşı’nda kullanılan
telgraf ve ilk telefon çekti.
Gizemli Tarihi
Çikolata Tadında Bir Gezi
Fen Lisesi öğrencilerimiz gerek istihdam gerekse üretim
anlamında ülkemizin en büyük işletmelerinden biri olan
Ülker’in Topkapı’da bulunan çikolata fabrikasını gezdiler.
Ülker’in kuruluş aşamasından şimdiye kadarki serüveni ile
ilgili bilgilendirilen öğrencilerimiz daha sonra sıkı bir hijyen
kontrolünden geçirilerek üretim kısmına alındılar. Öğrencilerimiz vazgeçilmesi çok zor bir yiyecek olan çikolatanın,
ellerine ulaşana kadar geçirdiği aşamaları görme şansını yakaladılar. Çikolataya dair epeyce bir bilgi ve dolu bir mide
ile oradan ayrılan grubumuz programlarının ikinci ayağı
olan Florya gezisini gerçekleştirdiler. Öğrencilerimiz Florya Sosyal Tesisleri’nde ve Florya sahilinde hem rahatlama,
hem de derslerin yoğun temposu arasında eğlenme fırsatı
bulmuş oldular.
Haziran 2012
75
İstanbul’da Yaşamak mı?
İstanbul’u Yaşamak mı?
“İstanbul’da yaşamak değil İstanbul’u yaşamak” isteyen Fen Lisesi öğrencilerimiz öğretmenleri rehberliğinde bir Perşembe sabahı İstanbul
turuna çıktılar. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün Anadolu ayağında olan
Otağtepe’den başladı gezi. Bu yerin en büyük özelliği Anadolu Hisarı’na
karşı bir simetri ile kurulmuş olması ve bu noktadan Rumeli Hisarı’nın
doyumsuz boğaz güzelliğini temaşa edebilmeniz. Ekip daha sonra Üsküdar
sahilinden devam ederek Fethi Paşa Korusu’nda, doğayla iç içe olmanın
hazzıyla keyifli bir çay molası verdi. Boğaz Köprüsü güzergahından devam
eden öğrencilerimiz boğazın tüm havasını içine çekebileceğiniz Ortaköy
sahilinde sıcacık, fırında közlenmiş kumpirin tadına baktılar ve Yıldız
Parkı’na doğru yol aldılar. Ağaçlarla dolu bu parkta tertemiz bir hava alarak
doğal bir gezi yapan ekibimiz, Galata Kulesi ile tüm İstanbul’u kuş bakışıyla temaşa ederek kısa ama doyumsuz bir İstanbul turu yapmış oldular.
76 Haziran 2012
Genç Çınar | Geziler
İstanbul Kazan, Kulüp İstanbul Kepçe
Okulumuz bünyesinde bu yıl faaliyete geçen Kulüp İstanbul
(İstanbul Kültür ve Gezi Kulübü) faaliyetlerine hız kesmeden
devam ediyor.
Bir hafta cumartesi bir hafta pazar günü buluşan öğrenciler,
cumartesi günleri öğretmenlerimizden M. Bahaddin Koç öncülüğünde bir önceki gezinin değerlendirmesini ve bir sonraki
gezinin planlamasını yaparak kulüp panosu hazırlıyorlar. Pazar
buluşmalarında ise öğretmenlerimizden M. Yasin Yeniyurt rehberliğinde geziler gerçekleştiriliyor. Gezilerde İstanbul’un tarihi
ve kültürel atmosferine doğru yolculuk yapan öğrencilerimiz
hem bilgilendirici hem de eğlendirici bir programa katılıyorlar.
Kulübün gezilerle ilgili en önemli kuralı ise fast-foodun yasak
olması. Öğrencilerimiz gezi aralarındaki yemeklerde esnaf
lokantalarında Türk mutfağının eşsiz lezzetlerine de ulaşma
imkânı buluyorlar.
Yıl İçinde Gerçekleştirilen Geziler:
1. MiniaTürk Gezisi
2. Süleymaniye Camii Gezisi
3. Türk İslam Eserleri Müzesi ve Sultanahmet Endüstri Meslek
Lisesi (Türkiye’nin İlk Sanayi Okulu) Gezisi
4. Eski Şark Eserleri Müzesi ve İstanbul Çini Müzesi Gezisi
5. Sultanahmet Camii ve Yerebatan Sarnıcı Gezisi
6. İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi Gezisi,
7. Yıldız Sarayı Müzesi, Yıldız Şale Köşkü ve Yıldız Korusu Gezisi
8. Deniz Müzesi ve Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi Gezisi
9. Saray Koleksiyonları Müzesi (DepoMüze) ve Ortaköy Gezisi
10. Yıl Sonuna Kadar Planlanan Geziler:
11. Harbiye Askeri Müzesi ve Mehter Konseri Gezisi
12. Emirgan Korusu Lale Şenliği ve Rumeli Hisarı Gezisi
13. Üsküdar Ziyaretleri ve Çamlıca Gezisi
14. Ayasofya Müzesi ve Sultanahmet Bisiklet Turu Gezisi
15. Boğaz Turu ve Piknik
Önümüzdeki yıl da faaliyetlerine devam edecek olan Kulüp İstanbul, padişah
kabirlerini ziyaret veya İstanbul’daki Sahabeler ile ilgili özel çalışmalar yapacak.
SAFRANBOLU & AMASRA
İlköğretim Sosyal Bilgiler Zümresi tarafından 6. sınıflara yönelik
Safranbolu – Amasra gezisi düzenlendi. 1994 yılından beri
Türkiye’de Dünya Miras Listesi’nde yer alan 9 kültürel varlıktan
biri olan, klasik Osmanlı kent mimarisini yansıtan tarihi evleri
ile meşhur olan Safranbolu çocuklar tarafından oldukça ilgi
gördü. İsmini bölgede yetişen ve nadir bir bitki olan safran’dan
aldığını öğrenen öğrencilerimiz burada kültürel tarihimizin
ne kadar engin ve inceliklerle dolu olduğunu gördüler. Sonra
Karadeniz’in eşsiz güzelliklerine sahip ve Fatih Sultan Mehmet
tarafından“Çeşm-i Cihan buramı ola ?”dediği, (Dünya’nın Gözü)
diye adlandırılan Amasra’ya gidildi. İhtişamını halen koruyan
surlarla çevrili kentin sokaklarında gezerken küçük bir adayı
anakaraya bağlayan Kemere Köprüsü, Kilise Camii ve Çekiciler
Çarşısını görüp ünlü balık restoranlarında öğle yemeği yiyen
öğrencilerimiz alışveriş yaptıktan sonra İstanbul’a döndüler.
Haziran 2012
77
Genç Çınar | Geziler
GENETİK VE MOLEKÜLER BİYOLOJİ
Lise öğrencilerimizin üniversite gezileri bu dönemde de de-
Bölüm Başkanı ve öğretim görevlisi profesörler tarafından
vam etti. Fen Lisesi öğrencilerimiz Fatih Üniversitesini ziyaret
Genetik ve Moleküler Biyoloji bölümü hakkında bilgi akta-
ederek keyifli bir gün geçirdiler. Öğretmen ve öğrencilerimiz,
rımından sonra öğrencilerimize örnek bir ders sunumu ya-
kendilerine ikram edilen kahvaltının ardından Genetik ve
pıldı. Öğrencilerimiz dersin sonunda bölüme dair sordukları
Moleküler Biyoloji bölümünü gezdiler.
sorularla merak ettikleri bilgilere ulaşma imkanı buldular.
BEZMİALEMÜNİVERSİTESİ’NDEYİZ
Fen Lisesi öğrencilerimizin üniversite gezilerinde bu dönemki diğer durakları İstanbul Bezm-i Alem Üniversitesi oldu. Hem
üniversiteyi gezen hem de örnek bir ders sunumu izleyen öğrencilerimiz tecrübelerine bir yenisini daha eklemiş oldular.
KALİTENİN MERKEZİNDE
Büyükçekmece Kampüsü lise öğrencilerimiz ile bir grup öğretmenimiz tarafından Boğaziçi Üniversitesi’ne gezi gerçekleştirildi.
Dönem içerisinde lise öğrencilerimize tanıtım günleri adı altında üniversitelere geziler düzenlenerek geçmiş mezunlardan
bilgi edinme olanağı sağlandı. Üniversiteleri keşfeden öğrencilerimiz gitmek istedikleri okullar hakkında detaylı bilgi edindiler.
78 Haziran 2012
Genç Çınar | Geziler
İTÜ BİLİMİN MERKEZİ GEZİSİ
İTÜ Bilim Merkezi’ni gezen Anadolu
Lisesi 9. Sınıf öğrencilerimiz deney
düzeneklerinde sergilenen çalışmaları yerinde inceleyerek okulda öğrendiklerini deneme yanılma yöntemiyle
pekişirmiş oldular.
ÖNCE GEZDİK SONRA KAZANACAĞIZ
12. sınıf öğrencilerimiz sınav öncesi İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi ve Boğaziçi
Üniversitelerine gezi düzenleyerek üniversite havasına ısınmaya başladılar.
Öğrencilerimizin yoğun katılımları ve Çınar mezunu arkadaşlarımızın rehberliğinde yapılan geziye 29 Mayıs Üniversitesi gezilerek başlandı. Özellikle sözel alanda özel bir yere sahip üniversite, yüksek lisans öğrencilerine
sunduğu muhteşem kütüphanesiyle dikkat çekiyor.
Boğaziçi Üniversitesi ise hem manzarası hem de sahip olduğu imkanlarla
dillere destan... Her öğrencinin rüyası olan okul, Çınar mezunlarının rehberliğinde gezildi. Öğrencilerimizin eğitim ve çevre adına etkilenmedikleri
hiçbir şey kalmadı desek abartmış olmayız.
Ufuk Açıcı Bir Ziyaret
Fen Lisesi öğrencilerimizle Anadolu Lisemizin son sınıfından
tıp ideali olan öğrencilerimiz bu dönem İstanbul Üniversitesi
Çapa Tıp Fakültesi’ni ziyaret ettiler. Ziyaret sırasında Tıp Fakültesi ve doktorluk mesleği hakkında bilgi alan öğrencilerimiz
Prof. Dr. Aydın Bilir Hocanın 1. sınıflara verdiği Embriyoloji
dersine de katıldılar. Renkli ve zevkli geçen bir tıp dersinden
sonra fakültenin değişik birimlerini de gezen öğrencilerimiz
İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nde okuyan Çınar
Koleji mezunu ablalarıyla ve abileriyle de görüşme imkânı
buldular. Tıp fakültesi gezisi, öğrencilerimiz için ufuk açıcı
ve çalışmalarında onları motive edici bir etkinlik olarak hatıralara eklenmiş oldu.
Haziran 2012
79
GÜZEL ATLAR ÜLKESİ
KAPADOKYA
Yaşamda görünen her şeyin arkasında daha engin bir şey vardır. Her şey kendinden
başka bir şeye açılan bir yol, bir kapı, bir pencereden başka bir şey değildir.
Velilerimizin çok memnun olduğu bu gezinin detaylarını Fatma
Sarı Hanım’ın dilinden dinleyelim.
10 Mayıs Perşembe günü anneler gününe özel, anne velilerimiz
ve öğrencilerimizle Kapadokya bölgesini gezmek amacıyla
Nevşehir’e gittik. Antik adı Kapadokya olan; Kayseri-AksarayNiğde şehirleri üçgeninde bulunan bölge doğal oluşumlar
yönünden oldukça ilginç fotoğraflar sunuyor.
Güzel Atlar Ülkesi anlamına gelen Kapadokya Dünya’nın 8.
Harikası sayılabilecek oluşumlara sahip. Kapadokya, yetenekli
bir heykeltıraşın elinden çıkmışçasına volkanların oluşturduğu,
yağmur ve rüzgarında ona eşlik ederek yumuşak ve sihirli ellerinde
biçimlendirdiği, doğanın yazıp çizdiği ve bize emanet ettiği
büyülü bir masal gibiydi. Fantastik kıvrımlarla doğa harikası
peri bacaları pek çok efsaneye de konu olmuş. Coğrafi olaylar
Peri bacalarını oluştururken tarihi süreçte insanlar da bu peri
bacalarının içlerine ev ve kiliseler oymuş, bunları fresklerle
süsleyerek binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze
kadar taşımıştır. Bir çok uygarlığa ev sahipliği yaptığı bilinen
bölgenin tarihi; Hititlerden Friglere, Medlerden Perslere, Pontus Krallığı’ndan Romalılara, Selçuklulardan Osmanlılara kadar
uzanmaktadır. Özellikle Hitit ve Frig mitolojisinin derin izlerini
taşıyan Kapadokya Bölgesi ilkçağdan bu yana Hıristiyan ve
Müslüman medeniyetlerinin de beşiği olmuştur. Üç günlük
gezimizde pek çok şeylerin sığdırıldığı bu çok geniş kapsamlı
bölgeyi, deneyimli rehberlerimiz eşliğinde; tarihi, arkeolojisi
ve mitolojik hikayeleri ile görsel ve kültürel anlamda dolu dolu
geçirmiş olduğumuzu söyleyebiliriz. Bu gezimizde Kapadokya bölgesinde yer alan; ülkemizde ve dünyada marka haline
80 Haziran 2012
gelmiş pek çok ismin de yer aldığını bildiğimiz çanak-çömlek
yapımının mihenk taşlarının atıldığı ve ustaların marifetli elleriyle yaptıkları çömlekleri ve üzerlerine işlenen harika Türk
motiflerinin yapım aşamasının gösterildiği ve sergilendiği
atölyeleri de gezdik. Ihlara Vadisi Kapadokya bölgesinin en
popüler yürüyüş yerlerinden birisidir. Müthiş doğası, vadi içine
oyulmuş kiliseleri, Melendiz Çayı’nın büyüleyici görüntüsü ile
Ihlara inanılmaz güzellikte bir atmosfere sahiptir. Yaklaşık üçyüz
elli merdivenle inip çıktığımız vadi oldukça yorucuydu. Derinkuyu MÖ insanların düşmanlardan korunmak ve saklanmak
amacıyla açılan yeraltı şehirlerinden bir tanesidir. İçerisinde
şapeller ve kiliseler yer almaktadır. Sekiz kattan oluşan yer
altı şehri ürpertici şaşırtıcı ve esrarengizdir. Güzelyurt yolu
üzerinden Narlıgöl Krater Gölü’nde fotoğraf molası verdik. Bu
krater gölünün nasıl oluştuğu anlatıldı. Anne, baba, çocuk diye
adlandırılan Ürgüp’ün simgesi haline gelmiş üç güzeller peri
bacalarını ve “Asmalı Konak”“Özkonak Yeraltı Şehri, “Güvercin
Vadisi”, “Rüya Vadisi”, “Göreme Açıkhava Müzesi”, “Peri Bacaları”
“Çavuşin”,Uçhisar”, “Avanos”, “Paşa Bağları” gezildi. Avanos’ta
ve mermer işlemeleri çömlek yapımı izlendikten sonra öğrencilerimize ustasının yardımıyla çömlek yaptırıldı.
Kapadokya’ya gidip de balona binmemek olur mu, sabahın
erken saatlerinde sıcak hava bolonu ile birde peri bacalarını
kuşbakışı görmek... Anlatılmaz, yaşanır.
Bu gezinin gerek insanlığın başlangıç tarihinin öğrenilmesi
gerekse dünyada eşi benzeri bulunmayan bir doğal güzelliğin
görülmesi açısından çok faydalı olduğuna inanıyoruz.
SGK Mensuplarına
FARK'sız
Ameliyatlarımız
Devam Ediyor...
Genel Cerrahi
Beyin Cerrahisi
Göz Hastalıkları
Üroloji Kliniği
Ortopedi ve Travmatoloji
HAYAL ATÖLYESİ
DÜŞÜNCE BECERİLERİ ATÖLYESİ
MEKATRONİK VE ROBOT ATÖLYESİ
DRAMA TEKSTİL TASARIM
LEGO KIDS
STORY LAND
ÇAMUR EV
MUCİTLER ATÖLYESİ
ONARIM VE DİZAYN ATÖLYESİ
112
RENGARENK
DENEYİM MERKEZİ
AHŞAP VE OYUNCAK ATÖLYESİ
MUTFAK SANATLARI
twitter/cinarkoleji
GALERY 3D
facebook/cinarkoleji
SOLFEJ
ORKESTRA

Benzer belgeler

Genç Çınar Dergisi`ne ulaşmak için tıklayınız.

Genç Çınar Dergisi`ne ulaşmak için tıklayınız. Yılsonu Gecesinde Sevgi ve Hüzün Biraradaydı/28 KAPAK-DOSYA Hayrünnisa Gül /29 Niçin Yaşam Becerileri Merkezi?/30 Velilerimizin Dilinden Yaşam Becerileri Merkezi/34

Detaylı