BİLİM TARİHİ II. BÖLÜM ESKİ YUNAN`DA BİLİM

Transkript

BİLİM TARİHİ II. BÖLÜM ESKİ YUNAN`DA BİLİM
BİLİM TARİHİ
III. BÖLÜM: HELENİSTİK
ÇAĞ’DA BİLİM
Yrd. Doç. Dr. Ayfer KÜÇÜK
1
3.HELENİSTİK ÇAĞ'DA BİLİM
3.1.İskenderiye'nin Kurulması
Hellen birliğini sağlayan
Makedonyalı
Philip'in
öldürülmesinden
sonra
yerine geçen oğlu Büyük
İskender,
MÖ.334-323
yılları
arasında
bilinen
Dünya'nın
büyük
bir
kısmını
fethederek
Avrupa'dan
Hindistan'a
kadar uzanan büyük bir
imparatorluk kurmuştu.
2
›
Yunan düşüncesi İskender seferleri sırasında Mısır ve
Mezopotamya kültürleriyle geniş ölçüde karşılaşma
olanağı buldu.
›
İskender'in yanına aldığı birçok bilim adamı gittikleri
bölgeleri çeşitli yönlerden inceleyerek bilgi topluyor,
haritalar çıkarıyordu.
›
Bunlar arasında mühendisler,
araştırmacılar vardı.
›
Elde
edilen
sonuçlar
Yunanlıların
bilimsel
yaklaşımlarında köklü bir değişikliğe yol açtı:
Metafizik nitelik taşıyan spekülatif bilimden,
gözlemsel incelemeye dayanan ampirik bilime geçildi.
›
Yeni dönem (tarihte "Helenistik çağ" denen 300 yıllık
dönem), modern bilim anlayışına çok daha yakın bir
bilimsel yaklaşım içindedir.
coğrafyacılar
ve
3
›
Kuşkusuz, gerek Hipokratla (Hippocrates) gelişen
hekimlik, gerek Aristoteles'in biyoloji alanındaki
çalışmaları
sağlam
ve
düzenli
gözlemlere
dayanıyordu. Ne var ki, tüm bu çalışmalara egemen
olan görüş bilimsel olmaktan çok metafiziksel
nitelikteydi. Hatta Demokritos'un atomsal teorisini
bile yeterince bilimsel saymak güçtür. Yunan
düşüncesinin gerçek anlamda bilimsel nitelik
kazanması ancak bu yeni dönemde olanak
bulmuştur.
4
›
İskender,
Mezopotamya'ya
girdikten
sonra.
Yunanlılar, Babil astronomi ve matematiğini tüm
ayrıntılarıyla öğrenmede gecikmediler. Kendi
sistemlerini bırakıp, altmış tabanlı sayı sistemini
kabul ettiler; özellikle Babillilerin geliştirdiği
cebirsel yöntemleri ilginç buldular. Gökyüzü
cisimlerinin Arz'dan dışa doğru nasıl sıralandığını
da Babillilerden öğrendiler. Daha önce Yunanlılar
Arz'a en yakın gördükleri Ay'dan sonra Güneş'in,
daha sonra gezegenlerin geldiğini sanıyorlardı. Oysa
şimdi Ay'dan sonra Merkür'ün, sonra Venüs'ün,
sonra Güneş'in, ondan sonra Mars, Jüpiter ve Satürn
gezegenlerinin birbirini izlediğini, en sonunda da
sabit yıldızların geldiğini öğrendiler.
5
Л
İskender tarafından veya onun anısına kurulmuş olan ve onun
adını taşıyan pek çok kent vardır. Ancak en önemlisinin, M.Ö.
331 yılında Nil deltasında kurulan ve bugün de Dünya'nın sayılı
kentlerinden biri olan İskenderiye olduğu kabul edilir.
İskenderiye'nin en önemli yapılarından biri de, II. Ptolemaios
döneminde, mimar Knidoslu Sostratos tarafından limandaki
Pharos adası üzerine inşa edilmiş olan FENERdir.
6
Ξ
Büyük İskender ölünce, kurmuş olduğu
Dünya İmparatorluğu generalleri arasında
paylaşılmıştır. Generallerinden Ptolemy,
Mısır'ın yönetimini ele almıştır. Ptolemy
de İskender gibi Aristoteles'den ders
almıştı. Hocasının Atina'daki Lyceum'unu
örnek alarak, ama çok daha geniş ölçüde
bir öğrenme ve araştırma merkezi olan
İskenderiye Müzesi'ni kurdu. Müzede
ücretleri devletçe ödenen yüzden fazla
öğretim üyesi görevliydi. Müzenin bir
kütüphanesi, bir hayvanat bahçesi, bir
bitki bahçesi, bir gözetleme evi ve
diseksiyon odaları vardı.
BÜYÜK İSKENDER
7
Ptolemaios
kralları
bu
kütüphanenin
büyüyebilmesi için çok büyük bir çaba
harcamışlar ve bu maksatla, İskenderiye'ye gelen
yolcuların yanlarında bulundurdukları kitaplara
geçici bir süre el koyarak çoğalttırmışlardır.
Böylece buradaki tomar sayısını 400.000'e
kadar çıkardıkları söylenmektedir. İskenderiye
kütüphanesi pek çok hadiseden zarar görmüştür.
M.Ö. 48 yılında Roma kralı Sezar kütüphanenin
yakınında bulunan limanda Mısır donanmasını
yaktığı zaman, kütüphane de büyük ölçüde tahrip
olmuştur.
8
Ω
İlk iki yüzyılı büyük bilimsel çalışmalara sahne
olan müze, varlığını altı yüzyıl sürdürmüştür.
Başlangıç döneminden sonra gelen yöneticilerin,
giderek
Yunan
etkisinden
çıkıp
Mısır
kültürünün etkisine girdikleri görülüyor. Bunun
bir sonucu olarak bilime karşı olan ilgi
zayıflamış, sonunda Yunan kökenli bilginler
kovulmuştur. Bu dönemde İskenderiye dışında
başka merkezler de dikkati çekmektedir. Ünlü
hekim Galen'in yetiştiği ve hayvan derisinden
parşömen
kâğıdının
yapıldığı
Bergama
bunlardan biri. Bir diğeri de Archimedes'in
yaşadığı Siraküz kenti.
9
10
3.2.BİLİMLER VE BİLİM ADAMLARI
3.2.1.MATEMATİK
EUKLEİDES
Э
Ptolemaioslar, İskenderiye'yi bir kültür
merkezi haline getirmek için Müze'ye birçok
bilim adamı davet etmişlerdi ve buraya
gelenlerden birisi de Eukleides(Öklid)'di.
M.Ö. 300 yıllarında yaşamış olan Eukleides
hakkında bilinenler çok azdır. Şimdi Lübnan
sahil kenti Sur'da doğduğu ve meşhur
ELEMENTLER adlı geometri kitabını kırk
yaşlarında iken yazdığı söylenmektedir.
Gençliğinde
Atina'da,
Platon'un
Akademi'sinde eğitim görmüş, astronomi,
aritmetik, geometri ve müzik konularına
buradayken ilgi duymaya başlamıştır.
11
Э
Öklid'in Elementler'i, 13 Kitap'tan oluşuyordu
ve sırasıyla şu konuları içeriyordu:
I. Kitap: Benzerlik, paraleller, Pythagoras teoremi.
II. Kitap: Geometrik cebir, alanlar.
III. Kitap: Daire ve açı ölçümleri.
IV. Kitap: Daire içine ve dışına çokgenlerin
çizimi.
V. Kitap: Geometrik olarak incelenen orantı,
kesirli cebirsel denklemlerin geometrik çözümü.
VI. Kitap: Çokgenlerin benzerliği.
VII., VIII. ve IX. Kitaplar: Aritmetik.
X. Kitap : Orantısızlık.
XI., XII. ve XIII. Kitaplar: Uzay geometrisi.
12
İskenderiye'de yazılmış olan Elementler‘in
içeriğinden çok, kapsamış olduğu konuların
sunuluş biçimi önemlidir; önce bir takım
tanımlar, aksiyomlar ve postulatlar verilmiş
ve
teoremler,
bunlara
dayanarak
kanıtlanmıştır. Böylece geometri, belirli tanım
ve
ilkeler
çerçevesinde
yapılandırılmış
olmaktadır.
13
Э
Aksiyom, doğruluğu açık ve seçik olan
önerme demektir. Öklid'in aksiyomları
şunlardır:
Aynı şeye eşit olan şeyler birbirlerine de
eşittirler.
Eşit miktarlara eşit miktarlar eklenirse,
eşitlik bozulmaz.
Eşit miktarlardan eşit miktarlar çıkartılırsa,
eşitlik bozulmaz.
Birbirine çakışan şeyler birbirine eşittir.
Bütün parçadan büyüktür.
14
Э
Aksiyomlardan sonra da postulatlar verilmiştir.
Postulat,
ispat
edilmeksizin
doğru
olarak
benimsenen önerme demektir. Öklid'in postulatları
ise şunlardır:
İki nokta arasını birleştiren en kısa yol bir
doğrudur.
Bir doğru, doğru olarak sonsuza kadar uzatılabilir.
Bir noktaya eşit uzaklıkta bulunan
geometrik yeri bir çemberdir.
noktaların
Bütün dik açılar birbirine eşittir.
İki doğru bir üçüncü doğru tarafından kesilirse,
içte meydana gelen açıların toplamının 180
dereceden küçük olduğu yönde bu iki doğru kesişir.
15
Э
Bu önermelerden, uzayla ilgili olduğu halde,
Öklid'in açıkça belirtmediği üç önerme daha
çıkarılabilir :
Uzay üç boyutludur.
Uzay sonsuzdur.
Э
Uzay homojendir.
Paraleller postulası yerine konulan en tanınmış
postulatlar şunlardır:
Bir üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir.
Bir doğruya dışındaki bir noktadan yalnızca
bir tek paralel çizilebilir.
16
PERGELİ APOLLONİOS
> Antikçağ matematikçileri arasında seçkin bir
yeri olan Apollonios (M.Ö. 262-200)
Archimedes'ten kırk yıl kadar sonra Perge'de
doğmuş, İskenderiye'de Öklid'in öğrencileri
tarafından yetiştirilmiştir. Eserlerinin çoğu
kayıptır. En önemli eseri KONİ KESİTLERİ
olup, bu çalışmasından dolayı "Büyük
Geometrici" unvanıyla anılmıştır. Apollonios
İskenderiye'de iken Naucrates adında bir
geometrici kendisini ziyaret etmiş ve onun
isteği üzerine Apollonios konikler üzerine
acele bir taslak hazırlamıştı.
17
> Apollonios, ilk defa koni kesitlerini bir
ve aynı koniden elde etmiş ve böylece üç
koni kesitini birbirine bağlayabilmiştir.
Bu koni kesitlerine elips, parabol,
hiperbol
adlarını
veren
de
Apollonios'dur.
> Apollonios, Eukleides ve Archimedes ile
birlikte geometriyi Hellenistik Çağ'da en
yüksek
seviyeye
getiren
matematikçilerdendir.
Her
çağda
geometricileri meşgul edecek olan koni
kesitleri kuramını ilk defa Apollonios
oluşturmuştur.
18
3.2.2.ASTRONOMİ
SİSAMLI ARİSTARKHOS
Я
Sisamlı Aristarkhos’a (M.Ö. yaklaşık 310230) göre; Güneş evrenin merkezinde
bulunmakta ve Yer de dahil olmak üzere
diğer gezegenler onun etrafında dairesel
yörüngeler üzerinde dolanmaktadır. Daha
sonra
Nikola
Kopernik
(1473-1543)
tarafından yeniden canlandırılan bu
sistem, Hellenistik Dönem'de iki temel
nedenden ötürü kabul görmemiştir:
19
n
Güneş'in her gün doğudan doğup batıdan
battığını, Yer'in ise hiç hareket etmediğini
gözlemliyoruz. Şu halde, bunun aksini iddia
etmek gözlemlerimizle elde ettiğimiz bilgiyi
inkar etmek olacaktır.
o
Yer'in merkezde olduğu ortak merkezli küreler
sistemi, gözlemlerimize ve sağduyuya uygun
düşen
Aristoteles
fiziği
tarafından
desteklenmiş olduğu halde, Güneş merkezli
sistem böyle bir destekten yoksun kalmıştır.
20
Î
Ay ışığını Güneş'ten alır.
Yer, Ay küresinin merkezinde bulunur.
Yarımay zamanında, Ay'ın aydınlık yüzeyi ile karanlık
yüzeyini ayıran düzlem gözden geçer.
Yarımay zamanında, Ay'ın Güneş'e olan uzaklığı 87°’dir.
Yer'in gölgesi (tutulma döneminde) iki Ay çapına eşittir.
Ay'ın çapı 2°’dir.
Bu temel postulatlara dayanarak Aristarkhos, önce iki
yarımay arasındaki fasılayı ölçer ve 30 gün olarak bulur;
buna göre Ay, 30 günde 360° lik, l günde ise 12° lik yol
kat etmektedir.
21
HİPPARKOS
Ô Hipparkhos'un (M.Ö. 190-120) hayatı hakkında
yeterli bilgimiz yoktur. Matematik ve özellikle de
astronomiyle ilgilenmiş ve matematik alanındaki
çalışmaları sırasında, dairenin çevresini 360,
çapını ise 120 birime bölmüştür. Hipparkhos,
yıldızların devinimlerini incelemiş ve kendi
gözlemlerini önceki gözlemlerle karşılaştırmak
suretiyle, Yer'in dönme ekseninin çok yavaş
biçimde bir koni çizmesi nedeniyle oluşan ve
ekinoksların presesyonu olarak adlandırılan
periyodik hareketi bulmuştur; ona göre bu
hareketin miktarı, yılda 36" kadardır.
22
Ô
Hipparkhos, astronomi tarihinde daha
çok Ay ve Güneş'in devinimlerini
açıklamak için kurgulamış olduğu
dizgeyle
tanınır.
Matematiksel
düzenekleri gözlemler ile birleştirmiş
ve Güneş ve Ay'ın devinimlerini
matematiksel
olarak
açıklamayı
başarmıştır.
23
3.2.3.FİZİK
ARCHİMEDES
#
Roma
generali
Marcellus,
Sirakuza'yı
kuşattığında,
Archimedes (M.Ö.287-212) adlı bir
mühendisin yapmış olduğu silahlar
nedeniyle
şehri
almakta
çok
zorlanmıştı. Bunların çoğu mekanik
düzeneklerdi ve bazı bilimsel
kurallardan
ilham
alınarak
tasarlanmıştı. Örneğin, makaralar
yardımıyla çok ağır taşlar burçlara
kadar çıkarılıyor ve mancınıklarla
çok uzaklara fırlatılıyordu. Hattâ
Archimedes'in aynalar kullanmak
suretiyle Roma donanmasını yaktığı
da rivayet edilmektedir.
24
# Ancak bütün bunlara karşın M.Ö. 212 yılında
Romalılar Sirakuza'yı zapt ettiler ve şehrin
diğer ileri gelenleriyle birlikte Archimedes'i de
öldürdüler. Söylendiğine göre, bu sırada
Archimedes toprak üzerine çizdiği bir
problemin çözümünü düşünüyormuş ve yanına
yaklaşan
Romalı
bir
askere
oradan
uzaklaşmasını ve kendisini rahat bırakmasını
söylemiş;
ancak
asker
Archimedes'e
aldırmayarak hemen öldürmüş. Tarihin nadir
olarak yetiştirdiği bu çok yetenekli bilim
adamının öldürülüşüne Romalı generali de çok
üzülmüş.
25
#Archimedes
hem bir fizikçi, hem bir
matematikçi,
hem
de
bir
filozoftur.
Gençliğinde bir süre İskenderiye'de bulunmuş,
burada Eratosthenes ile arkadaş olmuş ve daha
sonra da onunla mektuplaşmıştır. Archimedes'in
mekanik alanında yapmış olduğu buluşlar
arasında bileşik makaralar, sonsuz vidalar,
hidrolik vidalar ve yakan aynalar sayılabilir.
Bunlara ilişkin eserler vermemiş, ancak
matematiğin geometri alanına, fiziğin statik ve
hidrostatik
alanlarına
önemli
katkılarda
bulunan pek çok eser bırakmıştır.
26
İlk defa denge prensiplerini ortaya
koyan bilim adamı da Archimedes'dir.
Bu prensiplerden bazıları şunlardır:
Eşit kollara asılmış
dengede kalır.
eşit
ağırlıklar
Eşit olmayan ağırlıklar eşit olmayan
kollarda dengede kalırlar.
f. a = f 1. b
a
b
f1
f
"Bana bir dayanak
yerinden oynatayım." sözü
Bu çalışmalarına dayanarak söylediği
noktası
verin
Dünya'yı
yüzyıllardan beri dillerden düşmemiştir.
27
Archimedes, kendi adıyla tanınan sıvıların dengesi kanununu
da bulmuştur. Bir hayli düşünmüş olmasına rağmen sorunu bir
türlü çözemeyen Archimedes, yıkanmak için bir hamama
gittiğinde, hamam havuzunun içindeyken ağırlığının azaldığını
hissetmiş ve "BULDUM, BULDUM“-”Eureka,Eureka” diyerek
hamamdan fırlamış. Su içine daldırılan bir cisim taşırdığı
suyun ağırlığı kadar ağırlığından kaybediyordu ve taç için
verilen altının taşırdığı su ile tacın taşırdığı su mukayese
edilerek sorun çözülebilirdi.
28
–
Archimedes'in
araştırmalarından
önce,
tahtanın yüzdüğü ama demirin battığı
biliniyordu;
ancak
bunun
nedeni
açıklanamıyordu. Archimedes, yirmi üç yüzyıl
önce, modern bilimsel yöntem anlayışına çok
yakın bir anlayışla, bugün de geçerli olan
statik ve hidrostatik kanunlarını bulmuş ve bu
katkılarıyla bilim tarihinin en büyük üç
kahramanından
birisi
olmaya
hak
kazanmıştır.
3
29
3.2.4.COĞRAFYA
ERATOSTHENES
ASAL SAYILAR CETVELİ
à
Eratosthenes
M.Ö.273’de
Cyrene'de doğmuş, Atina'da
öğrenim görmüş ve III.
Ptolemaios'un daveti üzerine
İskenderiye'ye
gelerek
yaşamının geri kalan kısmını
burada
geçirmiştir.
İskenderiye Müzesi'nin hem
baş matematikçisi, hem de
kütüphanenin müdürüydü.
30
à
à
Aynı zamanda fiziksel coğrafyanın kurucusu
olarak bilinen bu bilgin, arzın küresel olduğunu
öne
sürer
ve
çevresinin
uzunluğunu
hesaplamakla ün kazanır. Bulduğu sonuç,
24.000 mil, bugün hesaplanan 24.800 mil'den
fazla farklı değildir. Eratosthenes, Güneş'in
dünyadan uzaklığını da 92 milyon mil olarak
bulur; doğrusu 93 milyon mil'dir.
Eratosthenes, Güneş'in ve Ay'ın mutlak
boyutlarını bulmak ve bunların dünyadan
uzaklığını saptamak için, her şeyden önce,
Dünya'nın büyüklüğünü ölçmenin gereğini anlar.
31
à
à
Dünya'nın büyüklüğünü bulma ise, her şeyden önce
çevresini ölçmeyi gerektiriyordu.
Eratosthenes bu sonuca şu yoldan giderek ulaştı:
1.
Hemen hemen aynı boylam üzerinde bulunan iki
kentin, İskenderiye ile Cyene'nin, arzın merkezinde
meydana getirdikleri açıyı ölçerek iki kent arasındaki
mesafenin Dünya çevresinin ne uzunlukta bir
bölümünü
oluşturduğunu,
dolayısıyla
çevrenin
tümünü hesaplar.
2.
Bu şekilde bulduğu açının Dünya çevresinin 1/50'si
kadar olduğunu, bu açıya karşılık olan iki kentin
arasındaki uzaklığın ise 5000 stadyumluk (784 km)
bir mesafe bulunduğuna göre, Yer'in çevresinin
250.000 stadyum, yani 40.000 km olması
gerekiyordu.
32
7° 12”
ARZIN
MERKEZİ
MERKEZİ
7° 12”
ISKENDERİ
ISKENDERİYE
CYENE
GÜNEŞ
IŞINLARI
Kuşkusuz bu hesaplamada bazı varsayım, gözlem
ve geometrik bilgilere dayanmak gereği vardır:
Dünya'nın küresel olduğu;
Daire çemberinin 360° olduğu;
7° 12” Yeryüzüne düşen Güneş ışınlarının daima paralel
olduğu;
Bu ışınların 21 Haziran'da Cyene'e tam tepeden,
gölge düşürmeksizin inerken İskenderiye'de belli bir
İSKENDE
RİYE
açı (7° 12”)’yla gölge düşürdüğü... gibi.
CYRENE
33
Eratosthenes'in başka ilginç bir gözlemi de, fiziksel coğrafya ile
ilgilidir. Hint ve Atlas okyanuslarındaki GEL-GİT olayları
arasındaki benzerliğe bakarak, bu iki denizin aslında birleşik
olduğu, Asya, Avrupa ve Afrika'nın da bir ada oluşturduğu
sonucunu
çıkarır.
Ayrıca,
Güney Afrika'dan dolaşarak
İspanya'dan Hindistan'a gidilebileceğini söyler.
34
Öyle görünüyor ki, Atlantik ötesi
yeni kıtanın varlığından da ilk söz
eden o olmuştur. Bilinen dünyanın
karşıtında, âdeta onu dengeleyen,
başka
bir
dünyadan
bahsettiği
söylenir. Bu doğru ise, Kristof
Kolomb'un
Amerika'yı
keşfinden
1.700 yıl önce dünyamızda daha
başka
kara
parçalarının
da
bulunabileceği söz konusu edilmiş
demektir.
35
3.2.5.TIP
Í Herophilos
(M.Ö.280)
beyni
araştırmış, beyin ve beyinciği
birbirinden
ayırmıştır.
İnsan
beyninin
kıvrımlarına
dikkat
çekmiş ve insanın daha zeki
olmasıyla bu kıvrımların miktarı
arasında bir ilişki bulunduğunu
belirlemiştir.
HEROPHİLOS
36
Í Erasistratos, omurilikten çıkan sinirleri duyu
ve hareket sinirleri olarak iki gruba
ayırmıştır. Bunlardan ön kök sinirlerinin
kaslara
gittiklerini
ve
hareketle
ilgili
olduklarını, duyu sinirlerinin ise duyu
organlarına giderek, duyuların sinir merkezine
iletilmesi görevini yaptığını belirlemiştir. 19.
yüzyılda hayvanlar üzerinde deneyler yapan
bilginler
bu
belirlemenin
doğruluğunu
göstermişlerdir.
37
3.2.6.TEKNOLOJİ
İSKENDERİYE MEKANİK OKULU
Hellenistik dönemdeki teknoloji çalışmaları ile ilgili
olarak üç ünlü bilim adamından söz etmek gerekir:
İskenderiyeli Ctesibios, İskenderiyeli Heron ve Bizanslı
Philon. Bu bilim adamlarının oluşturduğu okul,
İSKENDERİYE MEKANİK OKULU olarak tanınmıştır.
CTESİBİOS
İskenderiye
Mekanik Okulu'nun kurucusu olan
Ctesibios, mekanik icatlarını içeren bir kitap kaleme
almıştır; ancak bu kitap kayıp olduğu için, çalışmaları,
kendisinden
sonra
gelen
mühendislerden
ve
mekanikçilerden öğrenilebilmiştir.
38
Ctesibios'un en önemli icatları arasında
basma tulumba, su orgu ve su saati
bulunmaktadır. Basma tulumbalarda üç
önemli parçayı; yani silindir, piston ve
valfı bir arada kullanmıştır. Basma
tulumbalar daha sonra Philon tarafından
geliştirilecektir.
HİDROLİK adı verilen su orgu bu
tulumbaların bir uygulamasıdır; burada
amaç, aracı çalıştırmak için ciğerlerden
değil,
başka
bir
araçtan
yararlanmaktır.
39
Ctesibios daha önce de kullanılmış olan su saatlerini
geliştirmiştir. Su saatlerinde karşılaşılan en önemli
güçlük, delik kaptan akan su miktarının sabit
tutulmasıdır. Ctesibios, bu maksatla bir musluktan
sürekli su akışını sağlamış ve böylece ilk güvenilir su
saatini yapmayı başarmıştır.
40
Ayıca Ctesibios, su saatlerinde kabın
altında bulunan deliğin zamanla
aşınmasını önlemek amacı ile deliği
cam ve altınla kaplamıştır. Böylece,
saatler
yoluyla
eşit
sürelerin
belirlenmesi mümkün olacak ve zaman
denetim altına alınacaktır.
41
HERON
¬ M.
S. 62 yıllarında bilimsel etkinliklerde bulunduğu bilinen
İskenderiyeli Heron, İskenderiye Mekanik Okulu'nun diğer bir
temsilcisidir. MECHANİCA (MEKANİK) VE PNEUMATİCA
(PNÖMATİK) adlı iki önemli yapıtı vardır ve bunlarda hava, su
ve ateşi hareket ettirici güç olarak kullanan çeşitli
makinelerin veya otomatların (mesela, içindeki sıvının akışını
ayarlayan testiler, buhar gücüyle döndürülen küreler veya
açılıp kapanan kapılar ve gök saatleri gibi) tasvirini vermiştir.
¬ Heron,
optikle de ilgilenmiş ve yansıma konusunda yapmış
olduğu araştırmalarını CATOPTRİCS (YANSIMA) adlı
yapıtında toplamıştır. Burada, küresel, düz, çukur ve tümsek
aynalarda oluşan görüntüleri incelemiş ve gelen ışığın aynayla
yapmış olduğu açının, yansıyan ışığın aynayla yapmış olduğu
açıya eşit olduğunu belirten birinci yansıma kanununu geometrik
olarak kanıtlamıştır.
42
¬
¬
Mekanik yansıma örneklerini kullanan Heron'a göre, bir
ışının hareketi bir taşın hareketine benzer; bir taş,
duvar gibi katı bir yüzeye çarptığında nasıl geri
dönüyorsa, gözlerimizden çıkan ışınlar da parlak
nesnelere çarptıklarında, benzer biçimde geriye
dönerler.
Heron'a göre, gözden çıkan ışınlar bir doğru boyunca
yol alırlar; çünkü itme kuvveti, ışını mümkün olan en
kısa yoldan götürmek ister. Görüldüğü gibi Heron bu
sonuca ulaşırken, doğanın gereksiz işlerden sakındığı
ilkesine dayanmaktadır. Bu ilke, daha sonra en az yol
ilkesi olarak tanınacaktır.
43
PHİLON
• 2. yüzyılda yaşayan Philon, Bizanslı olmasına karşın,
yaşamının önemli bir kısmını İskenderiye ve Rodos'ta
yaşamının önemli bir kısmını İskenderiye ve Rodos'ta
geçirmiştir. Bir askeri mühendistir ve MEKANİKA
SYNTAXİS adında sekiz (veya dokuz) kitaptan oluşan ve
yalnızca üçüncü kitabı günümüze kadar gelebilen bir yapıt
kaleme almıştır. Kitap, savaş sanatı (hem savunma hem de
saldırı) üzerine yazılmış ilk eserdir ve şu bölümleri içerir:
1. Kaldıraçların kullanılması.
2. Liman inşası.
3. Balistik araçların inşası.
4. Pnömatik.
5. Sur ve duvarların inşası.
6. Surların savunulması.
7. Kuşatma tekniği.
44
•
Philon en önemli bölüm olan pnömatikde, önce havanın bir
cisim olduğunu ve her yeri kapladığını kanıtlayan deneyler
yapar. Boşluk yoktur; bu nedenle bir kaba su dolabilmesi
için havanın boşalması gerekir. Hava kaptan çıkarken su da
hemen onu izler. Burada ilginç olan bir noktaya daha değinir;
su havayı izlerken bazen doğasına ters düşerek yukarıya doğru
çıkar. Bu belirleme, çeşitli sifonların yapımına ve kullanımına
olanak sağlamıştır.
45
•
Philon bu konuda yapmış olduğu deneyleri çeşitlendirmiştir.
Örneğin, bu deneylerden birinde bir kaba bir miktar su,
suyun üzerine bir mantar ve mantarın üzerine de bir mum
konulup yakılır ve üzerleri bir fanusla kapatılırsa, mum bir
süre sonra söner ve su fanus içinde yükselir. Philon'a göre
bunun nedeni, ateşin havayı tahrip etmesi ve havanın yerini
suyun doldurmasıdır.
46
•
•
Aristoteles'e göre boşluk yoktu; oysa atomculara
göre boşluk vardı ve atomlar boşlukta hareket
ediyorlardı.
İskenderiye
Mekanik
Okulu'nun
temsilcileri her iki görüşü uzlaştırmışlardır. Onlara
göre, büyük ölçekli boşluk yoktur ama atomlar
arasında küçük ölçekli boşluklar bulunmaktadır.
Philon bu görüşü termoskop adı verilen bir araç ile
kanıtlamıştır.
47
•
İki ucu kıvrık olan borunun bir ucunu kurşun bir küreye,
diğer ucunu ise ağzı mantarla kapalı ve içi su dolu olan bir
şişeye yerleştirir. Kurşun küre ısıtıldığında, boru içindeki
suyun seviyesi, şişedeki suyun seviyesinin altına düşer; küre
soğutulduğunda ise suyun seviyesi yükselir. Philon bunu,
hava atomları arasındaki boşluğun basınç nedeniyle küçülüp
büyümesine bağlar.
48
BATLAMYUS
”
İskenderiye
okulunun
son
döneminde ortaya çıkan en önemli
bilgin
Batlamyus
(Claudius
Ptolemy, M.S. 85-165)'dur. O
da Öklid ve Eratosthenes gibi
İskenderiye'de ders verdi, bilimsel
inceleme ve gözlemlerini orada
sürdürdü. ALMAGEST diye bilinen
en büyük yapıtına bir tür
"Astronomi Ansiklopedisi" demek
yanlış olmaz. Bu kitap, Kopernik
ve Kepler'e kadar standart kaynak
olma niteliğini korumuştur.
49
”
Batlamyus, bu eserinde ana çizgileriyle göksel olguları
anlamlandırmak maksadıyla kurmuş olduğu geometrik kuramı
tanıtmaktadır; Aristoteles fiziğini temele alan bu kuramda,
evren küreseldir ve Yer bu evrenin merkezinde hareketsiz
olarak durmaktadır. Şayet günlük veya yıllık görünümler Yer'in
hareketleri sonucunda meydana gelseydi, her şey uzaya saçılır ve
Yer parçalanırdı. Ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter,
Satürn ve sabit yıldızlar Yer'in çevresinde, muntazam hızlarla,
dairesel hareketler yaparlar. Sabit yıldızlar küresi evrenin
sonudur.
50
” ALMAGEST, on üç kitaptan oluşur;
Birinci Kitap, kanıtlarıyla birlikte Yermerkezli Düzen'in
çizgilerini verir.
ana
İkinci Kitap, küresel trigonometri bilgilerini ve bir kirişler
tablosunu içerir; burada örnek problemler de çözülmüştür.
Üçüncü Kitap, Güneş'in hareketini ve yıllık süreyi verir.
Dördüncü Kitap, Ayın hareketini ve aylık süreyi konu edinir.
Beşinci Kitap, aynı konularla ilgilidir, Ay'ın ve Güneş'in
mesafelerini tartışır.
Altıncı Kitap, gezegenlerin kavuşumları ve karşılaşmaları
incelenir ve Güneş ve Ay tutulmalarına temas edilir.
Yedinci ve Sekizinci Kitap, durağan yıldızlarla ilgilidir,
Ptolemaios'un durağan yıldızlar katalogunu ve bir gök küresi
âleti yapabilmek için gerekli olan yöntem bilgisini içerir.
Geriye Kalan Beş Kitap ise, devingen yıldızların, yani
gezegenlerin hareketlerine tahsis edilmiştir ve yapıtın en özgün
kısmıdır.
51
”
Gözlem ile matematiksel yöntemin birleşmesi, Helenist çağ
astronomisinin en belirgin özelliği sayılabilir. M.Ö.3.y.y.
itibaren bazı yeni gözlemler Eudoxus'tan beri sürüp gelen
küreler
teorisinin
yetersizliğini
göstermeye
başladı.
Astronomlar, bazı gezegenlerin (özellikle Mars gezegeninin)
değişiklik gösteren parlaklıklarını fark etmeye ve
hareketlerinde belli bazı karmaşık periyodik değişiklikleri
görmeye başladılar. Ne var ki, eski teorinin açıklamada
yetersiz kaldığı bu gibi olguları açıklamak için daha köklü bir
düşünme değişikliğine (örneğin, Aristarkus teorisine)
gitmenin gereği yoktu. Çünkü, yeni bulunan bazı
matematiksel yöntemler yardımıyla jeostatik (yani, arzın
sabitliği) görüşü bir yana itmeksizin de sözü geçen olguları
açıklama olanağı vardı.
52
”
Batlamyus'un
söylenemez.
”
Eudoxus ve Aristoteles geleneğini yer yer önemli
bazı
yenilik
ve
gelişmelerle
sürdürdüğü
görülmektedir.
”
Hipparkus'un gökyüzünde gözlenen hareketleri
açıklamak için kullandığı eksentrik ve episikl
sistemini bu gelenekle birleştirerek kendi sistemini
kurdu.
”
Gökyüzündeki periyodik hareketlerin sayısı bir
hayli kabarmıştı. Bunları açıklamak için 80 kadar
küre veya çemberi içine alan bir sisteme ihtiyaç
vardı.
orijinal
bir
sistem
kurduğu
53
Gezegen
Taşıyıcı Daire
Taşı
yıcı Dairenin Merkezi
Taşıy
Gezegen
Dış Merkezli
Dairenin Merkezi
Yer
Yer
”
Taşıyıcı Düzenek
Dış Merkezli Düzenek
Ancak, Yer'in merkezde olduğu ve gök cisimlerinin de onun
çevresinde muntazam bir şekilde dolandıkları kabul edildiği
kuramın bazı gözlemleri, örneğin Ay ve Güneş'in Yer'e yaklaşıp
uzaklaşmalarını, bazen hızlı, bazen yavaş hareket etmelerini
açıklamak olanaksızdı.
”
Bunun için Batlamyus Yer'i belli bir ölçüde merkezden
kaydırmıştır. Klasik astronomide bu düzenek (eksantrik) Dış
Merkezli Düzenek olarak adlandırılır.
”
Gezegenlerin gökyüzünde ilmek atmalarını, yani durmalarını ve
geriye dönmelerini açıklamak için (episikl) Taşıyıcı Düzenek adı
verilen başka bir düzenek daha kullanmıştır.
54
” Batlamyus,
coğrafya araştırmalarına da öncülük etmiş ve
COĞRAFYA adlı yapıtıyla matematiksel coğrafya alanını
kurmuştur. Bu kitap, Kristof Kolomb'a (1451-1506) kadar
bütün coğrafyacılar tarafından bir başvuru kitabı olarak
kullanılmıştır.
” COĞRAFYA,
sekiz kitaba bölünmüştür ve matematiksel
coğrafya ile haritaların çizilebilmesi için gerekli olan bilgilere
tahsis edilmiştir; Almagest gibi Coğrafya da derleme bir
eserdir; Batlamyus bu kitabı hazırlarken Eratosthenes,
Hiparkhos, Strabon ve özellikle de Surlu Marinos'tan büyük
ölçüde yararlanmıştır.
55
” Coğrafya'nın;
” Birinci Kitab'ı
Yunanlılar tarafından bilinen Dünya'nın
büyüklüğü ve izdüşüm yöntemleri hakkında ayrıntılı bilgiler
verir;
” İkinci
Kitap'la Yedinci Kitap arasında ise tanınmış
memleketlerdeki önemli yerlerin, yani önemli kentlerin,
dağların ve nehirlerin enlem ve boylamları verilmek suretiyle
Dünya'nın düzenli bir tasviri yapılır;
” Enlem
ve boylamlardan, söz eden ilk bilgin Batlamyus'tur.
Batlamyus'un anlatmaya çalıştığı Dünya, kabaca 20° Güney'den
65° Kuzey'e ve en Batı'daki Kanarya Adaları'ndan, bunların
yaklaşık
olarak
180°
Doğu'sundaki
bölgelere
kadar
uzanmaktadır. Bunun dışında kalan bölgeler ise Yunanlılar ve
dolayısıyla Batlamyus tarafından tanınmamaktadır. Söz konusu
tablolar, haritaların çizilmesini olanaklı kılmaktadır ve nitekim
bu haritalar belki de eserin eski nüshalarında mevcuttur; çünkü
astronomik bilgileri kapsayan Sekizinci Kitap'ta bunlara
belirgin atıflar yapılmıştır.
56
” Ancak Batlamyus'un coğrafya anlayışı yeteri kadar
geniş değildir. İklim, doğal ürünler ve fiziki
geniş değildir. İklim, doğal ürünler ve fiziki
coğrafyaya giren konularla hiç ilgilenmemiştir.
” Başlangıç meridyenini sağlam bir şekilde
belirleyemediği için, vermiş olduğu koordinatlar
belirleyemediği için, vermiş olduğu koordinatlar
hatalıdır.
” Ayrıca, Yer'in
doğru değildir.
büyüklüğü hakkındaki tahmini de
doğru değildir. Ancak Kristof Kolomb bu yanlış
tahminden cesaret alarak, Batı'ya doğru gitmiş ve
Amerika'ya ulaşmıştır
57
” Aynı
zamanda,
bu
dönemin
önde
gelen
optik
araştırmacılarından olan Batlamyus, daha önceki optikçilerin
çoğu gibi, görmenin gözden çıkan görsel ışınlar yoluyla
oluştuğu görüşünü benimsemiştir. Ancak, görsel yayılımın
fiziksel yorumunu da vermiş ve bu yayılımın, kesikli ve
aralıklı bir koni biçiminde değil de, kesiksiz ve sürekliliği
olan bir piramid biçiminde olduğunu belirtmiştir. Şayet böyle
olmasaydı, yani ışınlar gözden sürekli bir biçimde çıkmasaydı,
nesneler bir bütün olarak görülemezlerdi. Buna rağmen,
Batlamyus'un görsel piramid fikri, optikçiler arasında
tutunamamış ve görme söz konusu olduğunda daha çok koni
göz önüne alınmıştır. Nitekim kendisinden sonra, İslâm
Dünyasında, bilginlerin görsel koni fikrine dayandıkları ve
görme geometrisini bunun üzerine kurdukları görülmektedir.
58
” Batlamyus,
yansıma konusuyla da ilgilenmiş ve yapmış
olduğu ayrıntılı deneyler sonucunda üç prensip ileri
sürmüştür:
Aynalarda görünen nesneler, gözün konumuna bağlı
olarak, aynadan nesneye yansıyan görsel ışın yönünde
görünür.
Aynadaki görüntüler nesneden
dikme yönünde ortaya çıkarlar.
ayna
yüzeyine
çizilen
Geliş ve yansıma açıları eşittir. (BOT = GOT)
59
GALEN VE TIPTAKİ ETKİSİ
K
K
Batlamyus, İskenderiye'de astronomi
ile uğraşırken, tıp ve hekimlik
alanında büyük bir gelişmeye tanık
olmaktayız.
Hipokrat'tan
sonra
Yunan dünyasının en seçkin tıp
bilgini sayılan Galen bu dönemde
ortaya çıkmıştır.
Galen,
Bergama'da
doğdu
(M.S.129); yüzyılın sonuna dek
Roma ve daha başka merkezlerde
çalışmasını sürdürdü.
60
K
Anatomi ve genellikle hekimlikle ilgili bilgileri
sistematize etmede, o güne kadar çeşitli gelişme
gelenekleri içinde birbirinden ayrı tıp öğretilerini
birleştirmede büyük bir başarı gösterdi. Hayvan
kadavraları ve birkaç insan cesedi üzerinde diseksiyon
çalışmaları da yapan Galen, anatomi, fizyoloji,
patoloji ve tedavi konularında birçok yeni bulgular
elde etti. Canlı hayvanlar üzerindeki deneysel
incelemeleri yoluyla kalbin çalışmasını, omuriliğin
yapı ve görevini anlamaya çalıştı.
61
K
K
Felsefede Galen dinsel düşünür; ona göre her şeyi Tanrı belirler;
onun isteği dışında hiçbir şey olmaz, örneğin, insan vücudunun belli
bir amaç için Tanrı tarafından düzenlendiğini söyler.
Galen'in mistisizmi tıp düşüncesini de etkilemiştir. Ona göre,
vücudun her yanında değişik ruhlar yer almıştır. O, bu görüşle
atomcuların mekanik dünya anlayışlarına ters düşüyordu.
Yunancadan Latinceye çevrilen "HAYVAN RUHLARI" adlı yapıtının
büyük bir ün kazandığını, tıp çalışmalarını 1.500 yıl etkisi altında
tuttuğunu biliyoruz. Bu etkinin gerçek kaynağını Galen'in büyük
gözlem ve deneylerinde gösterdiği üstün beceriden çok, onun mistik
görüşlerinden son derece ince bir mantıkla çıkarılan birtakım
dogmalar oluşturuyordu. Onun temelde dinsel olan bakış açısı, hem
Hıristiyanları, hem de Müslümanları okşayan bir özelliğiydi. Uzun
süren etkisi geniş ölçüde bu özelliği ile açıklanabilir.
62
K
Galen'e göre;
kan, karaciğer tarafından, yenen besinlerden yapılır,
sonra "doğal ruh"larla
niteliğini kazanır.
birleştirilerek
besleyici
Böyle oluşturulan kanın bir bölümü damarlar yoluyla
vücuda dağılır,
sonra bir çeşit "gel-git" hareketiyle aynı kanallardan
kalbe döner.
Geriye kalan bölüm ise, kalbin sağ yanından sol
yanına aradaki diyaframın ince deliklerinden geçer,
orada akciğerden gelen hava ile karışır.
Kalbin sıcaklığında "yaşamsal ruh"larla yüklenen kan
daha
yüksek
bir
"gel­git"
hareketi
ile
atardamarlardan vücuda dağılır. Böylece vücudu
oluşturan
çeşitli
organların
işlevlerini
yerine
getirmeleri olanak kazanır.
"Yaşamsal-ruh'la” yüklü
ruhları" meydana gelir.
kandan
beyinde
"hayvan
Bu ruhlar, kandan arınmış olarak sinirlerden geçer,
vücudun hareketini ve yüksek işlevlerini sağlar.
63
K
Üstün bir zekâ ve sezişin ürünü olan bu
teori gerçeği doğru ifade etmemekle
birlikte, son derece etkili ve başarılı
olmuştur. Ne yazık ki, yüzyıllarca
insanların gözünde Galen'in bağımsız
düşünme ve araştırma tutumundan çok
öğrettikleri önemli görünmüş, onun
kurduğu otorite karşısında fizyolojide
yeni bir atılıma olanak kalmamıştı.
64
SİMYANIN (EL-KİMYANIN) ORTAYA ÇIKIŞI
s
Simya, başlangıçtan itibaren felsefe ve bu arada özellikle
astroloji ile yakın
ilişkiler içinde gelişmiştir. Gökyüzü
cisimleri belli niteliklerle değerlendirilirdi.
Güneş altını,
Ay gümüşü,
Venüs bakırı,
Merkür cıvayı,
Mars demiri,
Jüpiter kalayı, en uzak ve dolayısıyla en soğuk olan
Satürn ise ağır ve mat bir metal olan kurşunu temsil ederdi.
65
s
Simyagerler için maddenin kendiliğinden
önemi yoktu; gerçek olan madde değil,
maddenin özellikleriydi, insanların vücutları
hep aynı nesneden yapılmıştır; iyi ve kötü
olmaları vücutlarının değişmesine değil,
ruhlarının değişmesine bağlıydı. Aynı
şekilde, zanaatçıların çok iyi bildikleri
üzere, metalleri, özelliklerini değiştirerek
değiştirmek mümkündü. Tüm doğa gibi
metaller de daha iyiye, mükemmele doğru
değişme çabasındadır. Onlar için ideal
hedef altın olmaktır.
66
s
O halde onların bu yoldaki gelişimine yardımcı
olmak zor olmasa gerek. Boyacılıkta kullanılan
tuzruhunun
maden
yüzeylerini
kazıdığı
biliniyordu. O halde, deniyordu, bayağı metale
azıcık altın katılırsa, alaşım altın yüzey bırakmak
üzere tuzruhuyla kazınır. Yüksek nitelikteki altın,
maya etkisi yaparak katıldığı metalin bayağılığını
giderir ve onu altının ruhsal niteliğine çevirir.
"Soylu" sayılan metallerin başta gelen özelliği,
renklerinde kendini gösterir: Gümüşün beyazı,
altının sarısı. Bakıra kimyasal işlemlerle sarı renk
kazandırılabilir; böylece bakır altına çevrilebilir.
Çevirme süreci, ya bakırdaki toprak elementi
uzaklaştırılarak ya da hava ve ateş elementleri
artırılarak gerçekleştirilir, ölü madde bu şekilde
"renk ruhunu" kazanınca, ruhuna kavuşan insan
gibi, canlanır.
67
s
s
El sanatlarına gelince, İskenderiye dahil, birçok Akdeniz
kentlerinde kimyasal işlemlere dayanan bir çeşit endüstri doğmuştu.
Halkın satın alamadığı değerli ziynet eşyasının taklitleri
yapılıyordu, örneğin, taklit inciler, gümüş veya altına benzeyen
eşya geniş ticarete yol açmıştı.
Simya biliminin uygulanmasında genellikle şu üç adım izlenirdi:
1. Kalay, kurşun, bakır ve demir siyah bir alaşım verecek şekilde
kaynaştırılırdı. Bu kaynaşmada metaller bireysel kimliklerini yitirir,
tek türde birleşirlerdi.
2. Civa, arsenik veya antimon eklenerek bakır aklaştırılır, gümüşe
benzerlik sağlanırdı.
3. Sonra, azıcık altın verilirdi; beyaz alaşım kükürt suyu (yani,
kalsiyum sülfat) veya tuzruhu ile işlem görerek altın rengini
kazanırdı; daha doğrusu İskenderiyeli simyagere göre, altın olurdu.
Çünkü, önemli olan maddenin kendisi veya kütlesi, fiziksel
özellikleri ve kimyasal tepkimeleri değil, renk özelliğiydi. Örneğin,
bir maddeye altın rengi vermek, onu altın yapmak demekti. Bize
saçma görünen bu inanç o dönemin temel felsefesinin bir gereğiydi.
68
s İlk El-Kimya dönemine ait El-Kimya eseri
Güney Mısır'da yetişen Zosi-mos‘a (M. S.
III. yüzyıl) ait bir ansiklopedidir. En eski ElKimyacı olan Zosi-mos şöyle yazmıştır:
Deneme:
Âdi
su
açık
bir
kapta
kaynatıldığında bir hava cismiyle kabın
dibinde beyaz bir toz kalır.
Sonuç: Su, hava ile toprağa dönüşmüştür.
69
s
Hıristiyanlığın doğuşundan önce gelen yüzyılla Milâdın
ilk üçyüz yılı arasına rastlayan bu dönemin gerçek
kimyanın
kurulması
ve
gelişmesinde
ihmal
olunamayacak derecede önemli bir rolü olduğu inkâr
edilemez. Bu şekilde çalışan El-Kimyacıların faaliyetine
Roma İmparatoru Dioklit'in emriyle M.S.299 yılında son
verildiğini ve El-Kimyaya ait bütün kitapların yok
edildiği söylenirdi Bu yangından ancak bir kaç El-Kimya
papirüsü zamanımıza kadar kalabilmiştir.
70
s
s
Yüzyıllar sonra Araplar ve onları izleyen Avrupalılar arasında
simya yeniden ortaya çıktığında eski temel felsefesinden,
dolayısıyla anlamından yoksundu. Kuramsal gerekçesini
yitirmiş, birtakım hazır reçete uygulamasından ibaret olan bu
"bilim" düzmece kimliğini kelime oyunları ve mistik bir esrar
perdesi arkasında gizlemek zorundaydı artık.
Şurasını da kaydetmeli ki, gerek astroloji, gerek simya
başlangıçta, gerçek bilimlerde olduğu gibi, sağlam bazı
gözlemlere, hatalı da olsa belli bir rasyonel düşünceye
dayanarak ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Böyle olmasaydı
onların ne rasyonel düşüncenin parlak dönemini yaşadığı
Helenist çağda ortaya çıkmalarına, ne de astronomi ve kimya
bilimlerinin gelişmelerine geçerli bir katkıda bulunmalarına
olanak vardı.
71

Benzer belgeler