Bir Zamanların Vazgeçilmez Ambalajı: Külek

Transkript

Bir Zamanların Vazgeçilmez Ambalajı: Külek
ISSN:2148-2276
İstanbul Ticaret Borsası • Ticaret, Yaşam ve Kültür Dergisi • Temmuz - Ağustos 2015 • Sayı: 17
Bir Zamanların
Vazgeçilmez Ambalajı: Külek
İSTİB Başkanı
Ali Kopuz’dan
Üç Büyük
Müjde
Alaattin Altuntaş:
Perakende Yasası
Beklentilere
Cevap Vermiyor
Osmanlı’dan
Cumhuriyet’e
Türkiye’de
Fındıkçılık
Ramazan Bayramınızı tebrik eder,
sağlık, mutluluk ve başarılar
getirmesini temenni ederiz.
Başkan’dan
Ali KOPUZ
İstanbul Ticaret Borsası
Yönetim Kurulu Başkanı
Bir ramazan ayını daha geride bıraktık, 1436 yılının
Ramazan ayını... Oysa Türkiye’nin çok büyük siyasi gelişmeler içinde kaldığı bir dönemde, ticaret ile
siyaset arasında sıkışan ruhumuzun imdadına yetişerek gelmişti Ramazan ayı. Ülke olarak bir seçimden
henüz çıkmış, koalisyon ihtimalleriyle gündemimiz
işgal edilmişti...
Bu karışık ve karmaşık süreçte, aklımıza yol gösterecek, gönlümüzü doyuracak mübarek Ramazan ayı
tuttu elimizden. Öyle ki, oruç ile bütünleşen bedenler, önce kendinden başlayarak tüm yaşananları ve
yapılanları muhasebe etme imkânına kavuştu. Ramazan, insana faniliğini ve aslında ne kadar güçsüz
olduğunu bir kez daha fark ettiriyor. En masum olduğumuz çocukluğumuzu, geçmişimizi, daha bir hasretle anıyor ve yakalamaya çalışıyoruz bu ayda.
Bunu sadece ben yapmıyorum, hepimiz yapıyoruz.
Geçmiş çocukluk günlerinin özlemiyle yanıp tutuşanlardan biri de büyük şairimiz Yahya Kemal’dir.
Yahya Kemal, unutulan değerleri ve çocukluğunu
şöyle anlatıyor:
“O yaşlarımda ben Üsküp minarelerinden yükselen
ezan seslerini duyarak, içim bu seslerle dolarak yetişiyordum. Minarelerde ezan başladığı zaman, evimizde ruhanî bir sessizlik olurdu. Galiba Üsküp’ün
sokaklarında da böyle bir rüzgâr dolaşır, bütün şehri
bir mabet sükûnu kaplardı. Yalnız ezan sesleri duyulurdu. Annemin dudakları İsm-i Celâl’le kımıldardı. Bin üç yüz sene evvel, Hazreti Peygamberimizin
Bilal-i Habeşi’den dinlediği ezan asırlar sonra, bizim
semamızda hem dînî hem millî bir musikî olmuştu.
O anda semamızın mağfiret âleminden gelen ledünnî
bir sesle dolduğunu hissederdim. Bu sesler beni bütün ömrümce bırakmış değildir. Ben Paris’te iken
bile, hiç münasebet olmadığı hâlde kulaklarıma Üs-
küp’teki ezan sesleri bir hatıra gibi aksediyordu.”
Yahya Kemal, benim de çok sevdiğim Üsküdar’ın o
maneviyat dolu sokaklarında yıllar sonra bir daha
dolaşacak ve çocukluğunun Üsküp’ünde duyduğu o
ilahî coşkuyu bir Ramazan günü burada bulacaktı.
Üsküdar’ın hâlâ sakinliğini muhafaza eden Valide
Atik semtinden bir iftar vakti geçer Yahya Kemal.
Herkesin tatlı bir bekleyiş içinde iftarı gözlediğini
anlatır. Sonrasında iftarı müjdeleyen top sesinin kerpiç evleri nasıl bir neşe ve heyecanla doldurduğunu
döker mısralarına. Ama kendisi üzüntü içindedir.
Çünkü bütün sokaklarıyla göğe yükselen Üsküdar’da
oruçlu olmamanın ıstırabını yaşar.
“Tenha sokakta kaldım oruçsuz ve neş’esiz” diye
haykıran Yahya Kemal, tek şeye şükreder. O da hâlâ
orucu, Ramazanı, Müslümanlığı hatırlayıp özlemle
anması, o günleri yaşayamamanın derin üzüntüsünü
duymasıdır.
Çok şükür, Ramazan’da oruçsuz kalmadık, çok şükür iftarı müjdeleyen ezanlar kulaklarımıza küpe
olmayı sürdürdü. Çok şükür, karmaşık binlerce mesele Ramazan’ın bereketiyle çözüldü. Çok şükür bir
kez daha Ramazan bizim elimizi bırakmadı, oruç bizi
tuttu, yüreğimizi ve gönlümüzü merhametle doldurdu. Çok şükür, faniliğin içinde orucun bâki ipine sarıldık. Çok şükür Allah’ım, Recep ve Şaban’ı bizim
için mübarek kıldın, bizi Ramazan’a ulaştırdın, hayırlısıyla bitirmemizi sağladın. Çok şükür bu Ramazan da, yetimleri kimsesiz bırakmadın...
Bu duygular içinde tüm İSTİB ailesinin Ramazan
Bayramı’nı tebrik ediyorum. Cenab-ı Hakk’tan, aynı
coşku ve heyecanla Kurban Bayramı’nı da hep birlikte idrak etmeyi bizlere nasip etmesini diliyorum.
Saygılarımla
Temmuz - Ağustos 2015
1
BU SAYI
A
DOSY
BAŞKAN’DAN
ÜÇ BÜYÜK MÜJDE
12
Temmuz ayı meclis toplantısında konuşan
İstanbul Ticaret Borsası Başkanı Ali Kopuz, üç
önemli konuda müjde verdi ve İSTİB’in elde
ettiği başarıları meclis üyeleriyle paylaştı.
14
İSTİB YÖNETİM KURULU ÜYESİ ALAATTİN
ALTUNTAŞ: PERAKENDECİLİK YASASI
BEKLENTİLERE CEVAP VERMİYOR
Altuntaş, bakkalcılıktan marketçiliğe uzanan hikayesi ile İSTİB’deki çalışmalarını Borsa Aktüel’e anlattı.
AÇLIĞA VE YOKSULLUĞA KARŞI
‘GİZLİ HAZİNE’: PATATES
“Patates! Sofralarımızın vazgeçilmez besini.
Yemekten salataya kadar binbir alanda kullanılan
patatesin yokluğunun, bir zamanlar
açlığa sebep olduğunu, büyük
göçleri ve kitlesel hareketleri
başlattığını biliyor muydunuz?”
26
1943’TEN BERİ İSTANBUL’A GELEN
ET İSTİB’TEN SORULUYOR
İstanbul’u ete kavuşturan ve doyuran yerin adıdır İstanbul Ticaret
Borsası Canlı Hayvan ve Et Şubesi...
İstanbul’a çeşitli illerden gelen ve
çevre yerleşim alanlarında yetişen
büyük ve küçükbaş canlı hayvanlar, resmî denetim
ve düzene burada dahil edilir...
58
İSTİB, İKV YÖNETİM
KURULU’NDA...
İSTİB Yönetim Kurulu Başkan
Yardımcısı İlhan Koyunseven, İKV
Yönetim Kurulu’na seçildi.
04
Ticaret, Yaşam ve Kültür Dergisi • Temmuz-Ağustos 2015 • Sayı: 17
İstanbul Ticaret Borsası
Adına İmtiyaz Sahibi
Ali Yavuz Yiğit
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Denizhan Dere
Danışma Kurulu
Bülent Kasap, Atilla Sümer
İlhan Koyunseven,
Yusuf Acar, Zeki Aslan
Alaattin Altuntaş,
Mehmet Erkan Özefe,
Zelkif Kopuz, Mustafa Kamar
48
PROF. DR. AHMET KALA:
ÜRÜN, TOPTAN PİYASAYA GİRMEZSE
ŞEHİR PAHALI OLUR
KÜLEĞİN SESSİZ VEDASI
İÜ İstanbul Araştırmaları Anabilim
Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kala
ile İstanbul’un iaşesi, gıda ihtiyacının karşılanması, tedarik sisteminin kurulması ve işletilmesi üzerine konuştuk.
Ömer Asım Aksoy, “tahta kovası” olarak tanımlıyor
küleği... Sadece Aksoy değil, ondan yüzlerce yıl
önce yaşamış ünlü gezgin Evliya Çelebi de küleği,
“tahtadan yapılmış, yüksekliği az, büyükçe bir
kova” diye anlatıyor.
32
42
Yayın Kurulu
Bozkurt Özserezli
Nilüfer Kamar
Mukaddes Soysal
Tasarım
Murat Arslan
Haber Merkezi
Fatih Türkyılmaz
M. Feyzi Erdal
Ayşegül Aksu
SAFRANBOLU SOKAKLARINDA
BİR ÇOCUK...
“Çocukluğumda özgürlük tepesi olarak bahsettiğim
eski hükümet konağı, saat kulesi ve Burunsandal’ın
bulunduğu tepedeyim. Ayaklarımı hükümet
konağı ile birlikte yapılmış koruma duvarının
üzerinden Safranbolu’ya doğru
sallandırıyorum. Hafiften bir
rüzgar esiyor. Safranbolu’yu
izlerken zamanın içinde yolculuk
yapar gibiyim.”
Genel Yayın Yönetmeni
Pertev Aşkın
[email protected]
Fotoğraf
Kenan Dumanlı
Nostalji
Murat Arslan
İSTİB AİLESİ İFTARDA BULUŞTU
İSTİB’in yetim çocuklar onuruna verdiği iftar yemeğine, İSTİB Meslek Komiteleri, Meclis
ve Yönetim Kurulu üyeleri ve İSTİB
personeli katıldı.
54
•
Yönetim Yeri
İstanbul Ticaret Borsası
Zahire Borsası Sok. No:3
Bahçekapı, Fatih / İstanbul
www.istib.org.tr
Yapım
Burhaniye Mah.
Enveriye Sok. No:26/2
Üsküdar/İstanbul
Tel: 0216 557 82 87
www.monadfilm.com
Yayın Türü
Yerel Süreli
Baskı
Şan Ofset Matbacılık
Hamidiye Mh. Anadolu Cd.
No: 50 Kağıthane/İstanbul
Tel: 0212 289 24 24
İSTİB-HABER
İSTİB, İKV YÖNETİM KURULU’NDA...
İktisadi Kalkınma Vakfı’nın (İKV)
53. Olağan Genel Kurulunda yapılan
seçim sonucu İSTİB Yönetim Kurulu
Başkan Yardımcısı İlhan Koyunseven, İKV Yönetim Kurulu’na seçildi.
Bu seçimle birlikte İSTİB, tarihinde ilk defa İktisadi Kalkınma Vakfı
yönetiminde temsil ediliyor. İSTİB,
İKV’nin kuruluşundan bu yana mütevelli kurumlar arasında yer almasına
rağmen yönetimde bulunmuyordu.
6 Temmuz 2015 Pazartesi günü TOBB
kanı Sedat Aloğlu gibi isimler ile
Plaza’da
İktisadi
delegelerin katıldığı genel kurulda
Kalkınma Vakfı’nın 53. Olağan Ge-
İKV’nin 2015-2017 döneminde görev
nel Kurulu’nda İKV Yönetim Kurulu
yapacak Yönetim Kurulu belirlendi.
Başkanlığı’na seçilen isim ise Ayhan
Eski Başkanlardan Prof. Dr. Haluk
Zeytinoğlu oldu.
Kabaalioğlu’nun Divan Başkanlığı’na
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK)
seçildiği genel kurulda 2013-2015
ve İKV Başkanı Ömer Cihat Vardan,
döneminde görev yapan Başkan
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başka-
Ömer Cihat Vardan görevi Ayhan
nı Erdal Bahçıvan ve eski İKV Baş-
Zeytinoğlu’na devretti.
gerçekleştirilen
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
YENİ YÖNETİM KURULU
İKV’nin yeni Yönetim Kurulu’nda
Ayhan Zeytinoğlu, Prof.Dr. Halûk
Kabaalioğlu, Işınsu Kestelli, Atilla
Menevşe, Ahmet Sayar, Yavuz Canevi, Zeynel Abidin Erdem, İlhan
Koyunseven, Zeynep Bodur Okyay, Sedat Zincirkıran, Ali Sami
Aydın, Sami Yılmaz, İlhan Soylu,
Şükrü Alkan, Cenk Yöney, Simone Kaslowski ve İsmail Gülle yer
aldı.
4
İSTİB-HABER
BAŞKAN KOPUZ, KAZAK İŞ DÜNYASI İLE BULUŞTU
Kazakistan’ın uluslararası nitelik-
Kazakistan Başbakanı Karim Mansi-
teki 8. Astana Ekonomi Forumu,
mov ile bir araya gelen Başkan Ko-
Astana’da Türkiye’den gelen tem-
puz, Kazakistan ziyareti vesilesiyle
silcilerin katılımıyla yapıldı.
Kazakistan Ulusal Girişimciler Oda-
Forum
kapsamında
“Kazakistan’a
Yatırım Yapın” Konferansı’na katılan
TOBB Başkan Yardımcısı ve İstanbul
Ticaret Borsası Başkanı Ali Kopuz,
kapsamlı ikili görüşmelerde bulundu.
da Türk – Kazak ilişkilerinin daha da
geliştirilmesi amacıyla bir dizi teklif
iletildi.
sı Başkanı Ablay Myrzahmedov ve
Birinci Başkan Yardımcısı Rakhim
Oshakbayev ile bir toplantı gerçekleştirdi.
İkili ilişkilerin ele alındığı toplantı-
Temmuz - Ağustos 2015
5
AN
HAZİR
İSİ
MECL
İSTİB Başkanı Ali Kopuz, Haziran ayı Meclis toplantısında konuştu:
“TÜRKİYE YOLUNA DEVAM ETMELİDİR”
İstanbul Ticaret Borsası Haziran ayı olağan Meclis toplantısında konuşan Başkan
Ali Kopuz, en kısa zamanda uyumlu bir hükümet kurulmasını diledi. Kopuz, elde
edilen kazanımların kaybedilmeden Türkiye’nin yoluna devam etmesi gerektiğine
dikkat çekti ve “Bir an önce hükümet kurulmalı, 2023 vizyonu yitirilmeden aynı hızla
çalışılmalıdır” dedi.
İSTİB Meclis Başkanı Bülent Kasap’ın
başkanlığında gerçekleştirilen İSTİB
Haziran ayı Meclis toplantısı, Karacabey Ticaret Borsası heyetinin
katılımıyla yapıldı. İSTİB Yönetim
Kurulu Başkanı Ali Kopuz, Karacabey
Ticaret Borsası heyetinin ziyaretlerinden duyduğu memnuniyeti belirterek, 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan milletvekili seçimleri ve genel
ekonomi hakkında açıklamalarda
bulundu.
6
7 Haziran 2015 seçim sonuçlarının
millet ve memleket için hayırlı olmasını dileyen Başkan Kopuz, “İnşallah ekonomik ve siyasal yönden
herhangi kaotik bir ortamın oluşmasına meydan verilmeden, uyumlu bir
hükümet kurulur ve devam eden işlerde bir olumsuzluk yaşanmaz. Bütün temennimiz budur” diye konuştu. Ekonomik kazanımların siyasete
takılmaması gerektiğini kaydeden
Kopuz, “Ekonomik yönden bugüne
AN
HAZİR İ
İS
MECL
kadar elde edilen kazanımlar ve süregelen dinamizm aksamadan, Türkiye yoluna devam etmelidir” dedi.
İstanbul iş dünyası olarak siyasî
istikrarsızlığın ve belirsizliğin sonuçlarını çok iyi bildiklerine dikkat
çeken Başkan Kopuz, “İstanbul iş
aleminin temsilcileri olarak, siyasetin, ekonomi ile ilgili karar almada
gecikmesinin ne gibi maliyetlerinin
olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu sebeple bir an önce hükümet kurulmalı ve uyum içinde 2023 hedefleri
vizyonu yitirilmeden aynı hızla çalışılmalıdır” açıklamasında bulundu.
İSTİB Yönetim Kurulu Üyesi Alaattin Altuntaş
Toplantının sonunda söz alan Meclis
Üyesi Emin Demirci meclise gerçek-
üyesi Attila Adalı, Yönetim Kurulu
leştirmiş oldukları çalışmalara iliş-
Üyesi Alaattin Altuntaş ve Meclis
kin bilgiler verdiler.
İSTİB Meclis Üyesi Emin Demirci
İSTİB Meclis Üyesi Attila Adalı
Temmuz - Ağustos 2015
7
İSTİB-HABER
Karacabey Ticaret Borsası da “kardeş borsa” oldu
KARDEŞLİK ZİNCİRİNE BİR ALTIN HALKA DAHA...
İstanbul Ticaret Borsası ile Karacabey Ticaret Borsası arasında borsaların
dinamizmini artıracak bir adım atılarak, “Kardeşlik ve İşbirliği Protokolü”
imzalandı. İSTİB Başkanı Ali Kopuz, bu protokolle iki borsa arasında hem
işbirliğinin arttırılmasının, hem de ortak projelerin başlatılmasının hedeflendiğini
açıkladı. Karacabey Ticaret Borsası Başkanı Murad Bertan ise, böyle bir protokolün
tarafı olmaktan büyük memnuniyet duyduklarını söyledi.
İstanbul Ticaret Borsası ile Karacabey Ticaret Borsası arasındaki ilişkilere yeni bir boyut kazandıracak
olan işbirliği ve kardeşlik protokolü, İSTİB Haziran ayı olağan Meclis
toplantısı sırasında imzalandı. İSTİB
8
Başkanı Ali Kopuz ve Karacabey Ticaret Borsası Başkanı Murad Bertan
tarafından imzalanan protokol ile
iki borsa arasında çeşitli konularda
işbirliği ve ortak projeler yürütülmesi hedefleniyor. Daha önce yurt
dışında Belarus, ülkemizde ise Rize
ve Aydın Ticaret Borsaları ile kardeşlik protokolü imzalayan İSTİB,
bu kez özelikle soğan üzerine yoğun
işlemleri olan Karacabey Ticaret
Borsası ile kardeş borsa oldu.
İSTİB-HABER
İSTİB Yönetim Kurulu Başkanı Ali
Kopuz, Karacabey Ticaret Borsası
Başkanı Murad Bertan’ın yönetiminde başarılı bir grafik sergilediğine
dikkat çekerek, Anadolu’nun seçkin
borsalarından biri olan Karacabey
ile kardeşlik ve işbirliği anlaşması
imzalamalarının büyük bir anlam
ifade ettiğini söyledi.
“İlk 500’den üyelerimiz var”
Karacabey Ticaret Borsası Başkanı
Murad Bertan ise İstanbul Ticaret
Borsası ve Başkan Kopuz’un adeta
kendilerine ve Borsalarına ağabeylik
yaptığına işaret ederek, böyle bir
protokolün tarafı olmaktan duyduğu
memnuniyeti dile getirdi. Karacabey Ticaret Borsası hakkında bilgi
veren Bertan şöyle konuştu:
“Borsamız 1968 yılında kuruldu.
Türkiye’nin 113 borsası arasında ilk
30’dayız. Ancak daha da ileri gidebilmek için, var gücümüzle çalışıyoruz. Karacabey’de ülkemizin ilk
500 şirketi arasında yer alan önemli
şirketlerin merkezleri var. Büyük bir
bölümü ise Karacabey’in en önemli
ürünü soğan ticaretinden bugünlere
gelmişler. Karacabey soğanı coğrafi
işarete sahip tek soğandır.”
İmza töreninin ardından İstanbul Ticaret Borsası ve Karacabey Ticaret
Borsası kardeş borsa oldular. Karacabey Ticaret Borsası adına Meclis
toplantısına gelen heyet, Yönetim
Kurulu Başkanı Murad Berkan, Meclis Başkan Yardımcısı Sezgin Can,
Yönetim Kurulu Üyesi Mutlu Demir,
Meclis Katip Üyesi Tuncay Karagöz,
Meclis Üyesi Ali İhsan Aydın ve Genel
Sekreter İbrahim Temel’den oluştu.
Temmuz - Ağustos 2015
9
UZ
TEMM İ
İS
MECL
İSTİB Temmuz ayı MeclisToplantısı’nda konuşan Başkan Ali Kopuz:
SEÇİMLERİN TEKRARINDAN KORKMAMALIYIZ
İSTİB Başkanı Ali Kopuz, Türkiye’nin komşuları Yunanistan’dan Suriye’ye kadar ciddi
gelişmelerin olduğu bir ortamda her zamankinden daha fazla istikrara ihtiyaç
olduğunu bildirdi. Herkesin milletin sandıkta koyduğu iradeye saygılı olması
gerektiğini hatırlatan Başkan Kopuz, gerektiğinde tekrar seçime gitmekten kimsenin
korkmaması gerektiğini söyledi.
İstanbul Ticaret Borsası Temmuz ayı
Meclis Toplantısı Bülent Kasap başkanlığında gerçekleştirildi. İSTİB’de
temsil edilen sektörlerin sorun ve
çözüm yollarının ele alındığı toplantının açılışında konuşan İSTİB Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kopuz, tarım
ürünlerindeki küresel fiyat azalışının
devam ettiğini bildirdi. Son siyasi
gelişmeleri de değerlendiren Başkan
10
Kopuz, milli iradeye saygılı olunması ve gerekirse yeniden yapılacak bir
seçimden korkulmaması gerektiğini
vurguladı. Gönlünün istikrar ve güven sürecinin teminatı olan tek parti iktidarından yana olduğunu ifade
eden Başkan Kopuz, seçimlerle ilgili
görüşlerini şöyle açıkladı:
ki ve Suriye’deki iç savaşlar, Kıbrıs’ta
“Bir taraftan Rusya’daki ve Yunanistan’daki ekonomik kriz, Ukrayna’da-
kararlar olduğunu görmekteyiz. Gö-
ve İran’daki müzakereler, AB ve ABD
ile olan ilişkiler, diğer taraftan, ülkemizin iktisadi kalkınması için yapılan yatırımların devamı ve barış
süreci… Tüm bunlara baktığımızda,
Türkiye’nin önünde çok ciddi sorunlar ve alınması gereken çok önemli
nül isterdi ki, tek başına iktidarın
UZ
TEMM İ
İS
MECL
oluşturduğu istikrar ve güven süreci devam etsin. Ancak, Milletimizin
takdiri koalisyon tablosunu ortaya çıkarmıştır. Hepimiz milli iradeye saygı
duymalıyız. Meclis’teki partiler anlaşamaz ise seçimlerin yenilenmesinden de korkmamak gerekir. İnşallah
bu dönemi de en kısa sürede ve en
hayırlı şekilde geride bırakacağız.”
Enflasyondaki düşüş belirginleşti
Tarım sektöründe mevsimsel etkiler
sebebiyle bir düşüş olduğunu hatırlatan Başkan Kopuz, bu düşüşün
enflasyon oranlarına da yansıdığını
belirtti.
Başkan Kopuz, TÜİK ve Merkez
Bankası’nın açıkladığı son verilere
dikkat çekerek, “Haziran ayında tüketici fiyatları yüzde 0,51 oranında
azalmıştır. Yıllık tüketici enflasyonu
ise yüzde 7,20’ye düşmüştür. Döviz
kuruna bağlı olarak, bazı ürünlerin
fiyatı yükselmiştir. Buna rağmen
enflasyon azalma eğilimindedir. Birçok tarım ürününün hasat sezonunun gelmesiyle birlikte, gıda fiyatlarındaki düzelme devam etmiş ve
yıllık enflasyondaki düşüş belirginleşmiştir” diye konuştu.
Coface Genel Müdürü Emre Özer alacak sigortasıyla ilgili sunum yaparken
Hububat rekoltesinde bu sene rekor
bir yükseliş olacağını kaydeden Kopuz, “Ekim alanlarının azalmasına
rağmen, bu seneki buğday üretimimizin 22,5 milyon ton civarında, yani
Cumhuriyet tarihinin en yüksek rekoltesi olması beklenmektedir” dedi.
Kopuz, tarımsal emtia fiyatlarındaki
düşüşün sonuçlarına dikkat çekerek,
“Bu azalış, ihracatçı üyelerimiz için
küresel rekabetin daha zorlaştığı bir
durumu ortaya çıkaracaktır. Siyasi problemlerden dolayı Rusya’nın
kapısını kapattığı Avrupa’daki gıda
ihracatçıları, Ortadoğu ve Afrika
pazarlarında rekabeti daha da artırmıştır. Kanatlı ve süt ürünleri sektörlerinde iştigal eden üyelerimiz bu
durumu yakinen yaşamaktadır” dedi.
İSTİB Ticaret Hukuku Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Fatih Aydoğan
Toplantıda söz alan Meclis Üyeleri
sektörlerin sorunlarını dile getirdiler.
Toplantıya katılan İSTİB Ticaret Huuku
Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Fatih Aydoğan ticaret hukuku ile ilgili bir sunum
gerçekleştirdi. Coface Genel Müdür
Yardımcısı Emre Özer de alacak sigortasıyla ilgili bir sunum gerçekleştirdi.
Temmuz - Ağustos 2015
11
İSTİB-HABER
BAŞKAN’DAN ÜÇ BÜYÜK MÜJDE...
İKV
yönetiminde
bir İSTİB’li...
Temmuz ayı olağan meclis toplantısı
nda konuşan İstanbul Ticaret Borsası
Başkanı Ali Kopuz, üç önemli konuda
müjde verdi ve İSTİB’in elde ettiği
başarıları meclis üyeleriyle paylaştı.
Başkan Ali Kopuz, iştiraklerdeki
gelişmeler ve üyelere yönelik olarak gerçekleştirilen kolaylaştırıcı
hizmetler hakkında da bilgi verdi.
Kopuz, yönetim kurulu olarak, iştirakler ve üyesi olunan dernek ve
vakıfların yönetimlerinde söz sahibi
olunması gerektiğine inandıklarını
ifade etti.
Başkan Kopuz, sözlerine şöyle devam etti: “Bunun son yansıması
olarak, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcımız İlhan Koyunseven, yaklaşık
50 senedir Avrupa Birliği konusunda
faaliyet gösteren, İktisadi Kalkınma
12
İSTİB
projesine,
İSTKA
Desteği...
Tescil
tahsilinde
yeni
dönem...
Vakfı’nın Yönetim Kurulu üyeliğine
seçilmiştir. Kendisini kutluyor görevlerinde başarılar diliyorum.”
Projesi” hakkında da bilgi veren
Üyelere yönelik yeni çalışmaların
sonuçlarını açıklayan Kopuz, “Bugün
itibariyle üyelerimiz tescil ücretlerini, aidatlarını ve diğer ödemelerini
bütün hizmet birimlerimizden kredi
kartı ile yapabilecekler. Daha önce
sadece merkezden aidat ve re’sen
tescil ücreti ödemeleri kredi kartı
ile yapılabiliyordu. Artık bütün ödemelerin kredi kartı ile yapılmasına
imkan sağladık. Ayrıca mail order
sistemi ile üyelerimiz Borsaya gelmeden bir telefon veya faks vasıtası
ile de borçlarını ödeyebilecekler”
dedi.
je arasından Borsamızın hazırladığı
İstanbul Ticaret Borsası tarafından
hazırlanan “İSTİB Elektronik Pazar
90’ını İstanbul Kalkınma Ajansı hibe
Başkan Kopuz “Memnuniyetle ifade
etmek istiyorum ki, yüzlerce pro“İSTİB Elektronik Pazar Projesi” İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından
desteğe layık görüldü” dedi.
İSTİB Elektronik Pazar Projesi’nin
İstanbul Ticaret Borsası tarafından
hazırlanan ve devlet tarafından desteklenen en büyük proje olduğunu
belirten Kopuz: “İnanıyorum ki bu
proje, ülkemizin 21. yüzyılda “ticaret borsacılığı” anlayışını değiştirerek yeni bir mecraya taşıyacaktır.
Projenin toplam bütçesi 1,5 milyon
lirayı aşmaktadır. Bu miktarın yüzde
olarak finanse edecektir” dedi.
İSTİB-HABER
İSTİB, Balkan işadamlarıyla buluştu:
İLİŞKİLERİMİZİ DAHA DA GÜÇLENDİRMELİYİZ
Yönetim Kurulu üyesi Mustafa Kamar başkanlığında, Yönetim Kurulu üyesi Alaattin Altuntaş, Meclis
üyeleri Abdullah Çerman ve Osman
Berberoğlu’ndan oluşan İSTİB heyeti, Bulgaristan’da gerçekleşen Balkan İşadamları Çalıştayı’na katıldı.
Mustafa Kamar, Türkiye’nin küresel
krizin etkilerinin devam ettiği bir
ortamda istikrarını koruduğunu anlatarak, şöyle konuştu:
“Tüm dünya küresel etkilerin olumsuzluklarını yaşarken Türkiye istikrarını koruyor. Türkiye’nin 2023
ihracat hedefi, 500 milyar dolardır.
Bu kapsamda yapılan çalışmalardan
soydaşlarımızın azami ölçüde faydalanmasını sağlamalıyız. Bunun için
karşılıklı olarak işbirliği yapmalı ve
ticari projeler üretmeliyiz. İlişkilerimizi daha da güçlendirmeliyiz.”
Çalıştay kapsamında Filibe Başkonsolosu Alper Aktaş, Ticari Ateşe Barış Yeniçeri ve Sofya Büyükelçiliği
Ticaret Müşaviri Mehmet Emrah Sazak ziyaret edildi. Ziyaretlerde Bulgaristan’daki fırsatlar konusu masaya yatırılarak, kapsamlı bilgiler
alındı. Çalıştay’ın kapanışında İSTİB
heyeti tarafından İskeçe Milletvekili
Hüseyin Zeybek, Smolen Bölge Valisi
Nedyalko Slavov ve Smolen Belediye Başkanı Nikolay Melemov’a plaket verildi.
Temmuz - Ağustos 2015
13
SÖYLEŞİ
İSTİB Yönetim Kurulu Üyesi Alaattin Altuntaş:
PERAKENDECİLİK YASASI
BEKLENTİLERE CEVAP VERMİYOR
İSTİB Yönetim Kurulu ve 4. Komite Üyesi Alaattin Altuntaş, İSTİB’in Ali Kopuz’un başkanlığı
döneminde kapalı kutu olmaktan çıkıp üyeye açıldığını söyledi. İSTİB’in etkinlik ve
bilinirliliğinin arttığına dikkat çeken Altuntaş, birçok alanda İSTİB üyelerine verilen
hizmette büyük artışlar sağlandığını söyledi. Altuntaş, bakkalcılıktan marketçiliğe uzanan
hikayesi ile İSTİB’teki çalışmalarını Borsa Aktüel’e anlattı.
14
SÖYLEŞİ
Bakkalcılık bize yeterli
gelmemeye başladı.
Müşteri sürekli daha
fazla şeyler arzulamaya,
daha fazla isteklerde
bulunmaya başladı.
İSTİB Yönetim Kurulu Üyesi Alaattin
Altuntaş, parakendecilik sektöründe faaliyet gösteriyor. Almanya’dan
dönüş yapan babasının geçimini sağlamak için bakkal dükkanı açması,
onun gelecekteki mesleğini seçmesinde etkili olmuş. Ortaokul yıllarında “babasına yardım etmek”le başlayan süreç, bir süre sonra esas iş
faaliyeti haline gelmiş. Bakkalıcılıkla başlayan yolculuk Altuntaş’ın gayretleriyle küçük ölçekli bir markete,
daha sonra ise bugün 7 şubeye ulaşan bir marketler zincirine ulaşmış.
Bakkalcılıktan marketçiliğe
Altuntaş, marketçiliğe nasıl karar
verdiklerini ise şöyle anlatıyor:
“Bakkalcılık tabi ki zamanına göre
iyiydi ama daha sonra bakkalcılığın
yetmediğini düşündüm. İşimizi geliştirmek gerekiyordu. O zamanlar
çok az büyük market vardı. Biz neden daha büyük bir yer açmayalım
dedim. Tüm zorlukları aşarak, ilk
marketimizi açmayı başardık.”
Altuntaş’ın hikayesi aslında değişen ticaret anlayışına ayak uydurma gayretini de yansıtıyor. Özal ile
birlikte başlayan değişim, toplumun
tüketim alışkanlıklarını da etkilemişti. “Bakkalcılık” diyor Altuntaş,
“bize yeterli gelmemeye başladı.
Müşteri sürekli daha fazla şeyler
arzulamaya, daha fazla isteklerde
bulunmaya başladı. Baktık, mekan
geniş olduğu zaman müşteriye daha
güzel hizmet veriliyor, biz de sektöre girdik.”
İSTİB, kapalı kutuydu, üyeye açtık
Altuntaş’ın İSTİB ile yolunun kesişmesi ise Meclis Başkanı Ahmet Bülent Kasap sayesinde olmuş. Ticaret
Borsası’nda seçimlere girene kadar
İSTİB’in adını çok az duyduğunu kaydeden Altuntaş, İSTİB’in o dönem
içe dönük bir kurum olması sebebiyle ismini duyurmakta zorlandığına işaret ederek, şöyle konuşuyor:
“Daha önceleri İSTİB’ dışa kapalı bir
kurum halindeydi. İSTİB’e girmeye
karar verdiğimde ben bu durumun
değişmesi gerektiğini, İSTİB’in herkese duyurulması gerektiğini düşündüm. İşte, İSTİB’de görev almamın
sebebi de budur. Kendi alanımda da
perakende sektöründeydim, şu an
var olan sorunlar var o sorunları nasıl aşacağımızı nasıl kendi sesimi en
azından benim nezdimde sektörün
sesini nasıl duyuracağımızın hesabını yaparak dâhil oldum olaya.”
Son dönemde İSTİB’de önemli hizmetlere imza atıldığını belirten
Altuntaş, 4. Grup’ta perakende,
toptan ve ekmek sektörünü başarıyla temsil ettiklerini ifade ediyor.
Altuntaş, “Perakende sektörüyle
ilgili perakendecilik yasasıyla ilgili
önemli çalışmalar yaptık. Uygulanmasını sağlayamadık, ama yetkililere derdimizi anlattık, kamuoyu
oluşturmaya gayret ettik. Ekmekçilerle alakalı çeşitli toplantılar yaptık, bakanlıklar nezdinde görüşmeler gerçekleştirildi. Biz bunlara hep
ön ayak olduk. Tüm hizmetlerimiz
de İSTİB’in desteğini ve gücünü arkamızda hissettik. Doğrudan yetkililere derdimizi iletmemizi sağlıyor.
Özellikle bakanlık ve diğer yetkili
birimler nezdinde.”
Temmuz - Ağustos 2015
15
SÖYLEŞİ
Sektörün bugünkü sorunları...
Gıda sektörünün dinamik bir üyesi
olarak sektördeki gelişmeleri yakından takip eden Altuntaş, gıda sektörünün çok sıkıntılı bir süreçten
geçtiğini söylüyor. Altuntaş, bunun
nedenlerinin maliyetlerin yüksekliği, yüksek kâr marjının olmaması ve
düşük enflasyon ortamı olarak sıralıyor ve şöyle devam ediyor:
Altuntaş, İSTİB’in hem İstanbul’da
hem Türkiye’de bilinirlilik oranını
arttırdıklarına işaret ederek, “İSTİB’i
ve hizmetlerini üyelerimize tanıtmak
için gayret gösterdik. Çoğu üyemiz
İSTİB’i bilmiyordu. Şimdi bir üyemize
gittiğimiz zaman, sorduğumuzda İstanbul Ticaret Borsası’nın ne iş yaptığını, ne hizmetler verdiğini çok iyi
biliyor. Ticaret Borsası yönetiminin
hizmet odaklı olarak var gücüyle çalıştığının bilincinde” diye konuşuyor.
Ali Kopuz’un İSTİB Başkanı olmasının başlı başına bir şans olduğunu
belirten Altuntaş, “İstanbul Ticaret
Borsası’nın, bütün herkes tarafından tanınır hale gelmesi için elinden
gelen mücadeleyi veriyor şu anda
Ali Bey” diye anlatıyor.
“En önemli neden, maliyetlerin çok
yüksek olmasıdır: Yani kiradır, personeldir, elektriktir, su. Gelirin gideri karşılayamaması gibi bir durum
söz konu şu an.
İkincisi artık, yüksek kâr marjları yok. Neden? Çünkü haksız rekabet var, adam 3’e alıyor 2 buçuğa
satıyor. Böyle haksız rekabet eden
insanlara sen de onlara uymak durumundasın. Bu da giderini karşılamıyor. Ayrıca ulusal marketlerin
firmalarla yaptığı anlaşmalar var.
Mesela ben 3’e alırken ulusal marketler 2’ye, 2 buçuğa alıyor. Böyle
komik rakamlarla satışlar oluyor.
Belli başlı malları daha ucuza satıyor, biz de onların biraz üstünde
kalıyoruz. Bu da müşteri açısından
sıkıntı oluyor.
Üçüncüsü ise eskiden belki market-
Perakende sektörünün
sıkıntılı bir süreçten
geçmesinin nedenleri:
Yüksek maliyetler,
düşük kâr marjları ve
düşük enflasyon...
lere enflasyon para kazandırıyordu.
Çünkü hem mal durduğu yerde para
kazanıyordu, hem satıyordun kazanıyordun. Şu an enflasyon olmadığı için marketçilik sektöründe kâr
limiti düştü. Kâr limiti düşünce de
dediğim gibi gideri karşılayamaz duruma gelindi.”
Perakendecilik Yasası hemen
uygulanmalı
Gıda sektörünü sıkıntılı günlerin
beklediğinin altını çizen Altuntaş,
bunun önemli sebebinin Alış Veriş
Merkezlerinin (AVM) olduğuna işaret
ederek, “AVM’lerde de marketlerin
olması, önemli sıkıntılara yol açıyor” tespitinde bulunuyor.
Perakendecilik Yasası’nın hayata
geçirilememesinden şikayet eden
Altuntaş, “Bunu bir türlü uygulayamadık Türkiye’de. Neydi bu Perakendecilik Yasası? 500 metrekare veya daha üstündeki marketler,
AVM’ler şehir dışlarına taşınacaktı,
hatta Pazar günleri kapatılacaktı.
Böylece KOBİ’ler de bu işten istifade edecekti. Yani haksız rekabet
olmayacaktı. Belli bir düzenleme
şeklinde fiyatlamalar yapılacaktı,
zararına kimse satış yapmayacaktı.
Servisçilik ortadan kalkacaktı, hani
müşteriyi evden alıp eve bırakma
gibi bir durum olmayacaktı. Fakat
16
SÖYLEŞİ
ne hikmetse tam gündeme geliyor
bu işler, bir anda rafa kaldırılıyor.
Biz de bunun sıkıntısını orta ölçekli
KOBİ’ler olarak ciddi anlamda sıkıntı yaşıyoruz” diye konuşuyor.
Marketler, malı Hal’den alsın
Büyük market zincirlerinin doğrudan tüketiciden sebze ve meyve tedarik etmesine de değinen Altuntaş,
Hal Yasası ile getirilen bu imkanın,
beklenen sonucu doğurmadığını ifade ederek, şöyle konuşuyor:
“Ben herkesin kendi işini yapması
gerektiğini düşünüyorum. Üreticiyle tüketiciyle bir marketçinin veya
ulusal marketlerin bir diyaloğa girmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Çünkü hal her yerde var zaten. Sebze ve meyve buraya gelecek, taban
ve tavan fiyatları burada belirlenecek ve piyasaya sürülecek. Böyle bir
kurum varken bir daha marketlerin
böyle işlere girmesi olmaz.”
Marketlerin doğrudan tüketiciden
sebze ve meyve almasının hem zamanını alacağını, hem de bazı sıkıntılara yol açacağını kaydeden Altuntaş, “Neden? Çünkü bu iş için hem
yere hem zamana ihtiyaç var. Burası
ayrı bir kulvar. Dolayısıyla marketçilerin de toptancıdan değil de direkt
üreticiden alıp gelmesi, orada kolilemesi, sarması, ambalajlaması çok
zor” diyor.
Daha çok üyeye ulaşıyoruz
İSTİB’in tanınırlığı ve bilinirliğinin
arttırılması için yapılan çalışmalar
hakkında da bilgi veren Altuntaş,
başta yayınlar olmak üzere bir çok
etkinliğin Borsa’nın insanlarca tanınması, bilinmesi, ne yaptığının ne
ettiğinin gözler önünde olması için
yapıldığına işaret ediyor. Altuntaş,
bu konuda yapılanları ise şöyle anlatıyor: “Biz yayınları artık bütün üyelerimize ulaştırmaya başladık. Tüm
üyelerimizin bizim ne yaptığımızdan
haberdar olmasını istiyoruz.”
rumuz. Bizden istifade etmek iste-
İSTİB’in çok iyi hizmetler yapan bir
kurum olduğunu kaydeden Altuntaş,
sözlerini şöyle tamamlıyor: “Biz yarı
kamu yarı özel bir kurumuz zaten,
devletle özelin arasındaki bir ku-
ister üyemiz olsun, ister olmasın...
yene kapımız sonuna kadar açık,
Gıdayla ilgili 17 komiteyle alakalı
üyeleremizden birisinin bir isteği,
bir sıkıntısı olduğu zaman kapımız
onlara açıktır.”
Temmuz - Ağustos 2015
17
İSTİB-HABER
İSTİB Heyeti, kuş gribinden zarar gören bölgeyi ziyaret etti
İSTİB’DEN BANDIRMA VE EDİNCİK’E DESTEK
İSTİB 10. Yumurta Meslek Komitesi üyeleri, kuş gribi sebebiyle zor günler geçiren
Bandırma ve Edincik’e destek ve moral ziyaretinde bulundu. İSTİB Başkanı Ali Kopuz
da, “Bandırmalı ve Edincikli üreticiler, bu zor günlerinde yanlarında olduğumuzu
bilmelidirler” dedi.
Türkiye’nin önemli yumurta üretim
merkezlerinden olan Bandırma ve
Edincik’te kuş gribine rastlanması
üreticilere büyük darbe vurdu. Tarım Bakanlığı tarafından bölgede
oluşturulan 10 kilometre yarı çaplı bir alan, karantina bölgesi ilan
edildi. Üretime ve üreticilere büyük darbe vuran bu gelişme üzerine
İSTİB, bölgeye bir destek ziyareti
gerçekleştirdi ve İstanbul iş dünyası
olarak bölge üreticilerinin yanında
olduğunu gösterdi. Bandırma Ticaret Borsası Başkanı Halit Sezgin,
ziyaret sebebiyle İSTİB yönetimi ve
heyetine teşekkürlerini iletti.
Bölge üreticilerinin yaşadığı sıkıntılar, İstanbul Ticaret Borsası Yönetim
Kurulu gündeminde ele alındı ve 10.
Yumurta Meslek Komitesi üyeleri tarafından bölgeye moral ve destek
ziyareti yapılmasına karar verildi.
İstanbul Ticaret Borsası Başkanı Ali
Kopuz, “Ülkemizin önemli yumurta
üretim merkezlerinden olan Bandırma ve Edincik bölgesindeki üreticilerimiz kendi kaderlerine terk edilmemelidir. Zor günlerinde yanlarında
olduğumuzu bilmeliler” dedi.
Bölgeye giden İSTİB Heyeti’nde Yönetim Kurulu Üyesi Atilla Sümer,
18
Komite Başkanı Naci Yıldırım, bölge
üreticilerinden Komite Üyesi Metin
Güçlü ve ayrıca İstanbul Yumurta
Üreticileri Toptancıları ve İş Adamları Derneği Başkanı Necati Yıldırım
yer aldı.
İSTİB Heyeti, ilk olarak Bandırma Ticaret Borsası’nı ziyaret ederek, “Kuş
Gribi” ve yapılan çalışmalar hakkında
bilgi aldı. Kuş gribinden zarar gören
Edincik ve Bandırma yumurta üreticilerinden oluşan “Bandırma Birlik”
ile temaslarda bulunan heyet, kendilerine İSTİB olarak her türlü yardıma
hazır olduklarını bildirdi.
İSTİB Heyeti’nin gerçekleştirdiği
ziyaret bölge üreticileri tarafından
memnuniyetle karşılandı. Bandırma Ticaret Borsası Başkanı Halit
Sezgin’e, bu zor günlerde desteklerini gösterdikleri için heyete teşekkür ederek, büyük sıkıntıların
ancak böylesi destek ve katkılar ile
küçüleceğine dikkat çekerek, ancak
elbirliği ile sıkıntıların üstesinden
kalkılabileceğini hatırlattı.
Kuş Gribi vakalarının geç bildirilmesinin ayrıca bir zarara yol açtığı
açıklanırken, 1 - 1,5 milyon tavuk
ölürken yalnızca itlaf edilen 860 bin
tavuk için ödeme yapıldığı bildirildi.
Kuş gribi tazmin tarihinin öne çekilmesi ile bu sorunun ortadan kaldırılabileceğinin altı çizilirken, uygun
kredi imkanları da talep edildi.
İSTİB-HABER
GELECEĞİN PROFESYONELLERİ İSTİB’DE...
dan soru cevap formatında devan
eden etkinlikte öğrencilerin özellikle emtia borsacılığı ile tarım ürünlerinde fiyat belirlenmesi konularında
yoğunlaşan soruları dikkat çekti.
Yrd. Doç. Dr. Çağrı Gündoğdu, toplantı sonrasında İSTİB Başkanı Ali
Kopuz’u ziyaret ederek kendisi ve
öğrencilerinin yapılan sunumlardan
çok faydalandıklarını belirterek
memnuniyetlerini dile getirdi. Başkan Kopuz, İstanbul Ticaret Borsası
yönetimi olarak üniversitelerle ilişkileri çok önemsediklerini ve her
zaman kapılarının bu kurumlara sonuna kadar açık olduğunu belirtti.
İstanbul Ticaret Borsası üniversite
öğrencilerini profesyonel hayata hazırlıyor. İstanbul Gelişim Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencileri Yrd.
Doç. Dr. Çağrı Gündoğdu ile birlikte
İstanbul Ticaret Borsası’nı ziyaret
etti.
İSTİB Genel Sekreteri Ali Yavuz Yiğit tarafından ağırlanan öğrencilere “Değişim ekonomisi bağlamında
dünden bugüne İstanbul Ticaret
Borsası” başlığı altında sunumlar
gerçekleştirildi. Sunumların ardın-
Temmuz - Ağustos 2015
19
BAHARAT SEKTÖRÜ
Baharatçılar yeni bir platform çatısı altında örgütleniyor
“BAHARATÇILAR, BAĞIMSIZ BİR KOMİTE OLMALI”
Baharat sektöründe faaliyet gösteren firma temsilcileri, baharat platformu kurmak
için çalışmalara başladılar. İSTİB meslek ve komite üyelerinin önderliğinde toplanan
baharatçılar, bağımsız bir baharat grubu kurmak ve sektörün sesini güçlü bir şekilde
duyurmak amacıyla İSTİB Mega Center hizmet biriminde toplandılar. Toplantıya
katılan İSTİB Meclis Üyesi Emin Demirci, “Baharat sektörü tüm meslek örgütlerinde
bağımsız bir komite olarak temsil edilmelidir” dedi.
İSTİB 13. Meslek Komitesi’nin dinamik çalışmaları semeresini vermeye
bu yolda somut adımlar atılması için
çalışmaları başlattı.
başladı. Baharat sektörünün temsilcilerini bir araya getirip sorunla-
Platform kurulmalı
rına köklü çözümler üretmek için
Toplantıda konuşan İSTİB 13. Meslek Komitesi ve Meclis üyesi Emin
Demirci, bağımsız bir baharatçı grubu kurmak amacı ile toplandıklarını ifade ederek, “Baharat sektörü,
meslek örgütlerimizde tek başına
bir komite olarak temsil edilmeli-
yoğun bir çalışma içinde bulunan
13. Meslek Komitesi’nin gayretleri
sonuç veriyor. Sektör temsilcileri,
tüm sektörü temsil edebilecek ve
sözcülüğünü yapabilecek etkin bir
platform kurulmasına karar verdi ve
20
dir” şeklinde konuştu.
Baharatçıların böylesi bir etkinliği
kazanmalarının ise sektörü temsil
edebilecek bir platform kurulması
ile mümkün olacağına dikkat çeken
Emin Demirci, “Sektörde sesimizi
daha yüksek ve özgüven ile duyurabilmek için birlikte olmalıyız. Bu
kadar önemli olan bir ürünün itibarı
konusunda çalışmalar yapmalıyız”
ifadesinde bulundu.
BAHARAT SEKTÖRÜ
Sektör, sahipsiz görünüyor
İSTİB 13. Meslek Komitesi Başkan
Yardımcısı Erhan Yalın ise baharat
sektöründe faaliyet gösterenlerin
aynı işi yapan bir aile olduklarını
vurgulayarak, “Bunu hep birlikte
yapacağız” dedi. Yalın, sektörün
temsil sorunu olduğunu, medyada
konuşanların sektörü temsil etmekten uzak bulunduğuna işaret ederek, şöyle konuştu:
“Sektörün temsilciliğinin örnekleri
var. Baharat denildiğinde akla kiremit tozu gibi olumsuz algılar geliyor.
Televizyon ve benzeri basın organlarına baharat sektörünü temsil edebilecek yetkinlikte kişiler konuşmalı. Daha önceki toplantılarımızda da
dile getirdiğimiz birçok sorun var.
Sektör sahipsiz bir görünüm içinde.
Bu sebeple kamuoyu ve siyasal alanda temsil sorunları var. Kendimizi
ifade edemiyoruz. Bu sebeple birlik
olmamız büyük önem taşıyor.”
dinde bazı girişimlerde bulunarak,
sektörün sorunlarına çözüm aramışlardı. İSTİB 13. Meslek Komitesi üyesi
ve aynı zamanda Meclis Üyesi Emin
Demirci, Komite Başkanı Selahattin
Kutluer ve Komite Başkan Yardımcı-
sı Erhan Yalın öncülüğünde devam
eden çalışmalarda, tespit edilen
sorunlar ve çözüm önerileri Gümrük
ve Ticaret Bakanlığı, Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı ve Ekonomi
Bakanlığı yetkililerine iletilmişti.
Katılımcılar ile karşılıklı müzakerelerin yapıldığı toplantıda, baharat
sektörünü ene iyi şeilde temsil edeecek bir platform oluşturulması konusunda fikir birliğine varıldı.
Baharatçılar daha önce de İSTİB önderliğinde çeşitli bakanlıklar nez-
Temmuz - Ağustos 2015
21
UNKAPIN DEĞİRMENİ
Beylik Değirmeni’nden Belediye Değirmeni’ne ilk buharlı değirmenin hikayesi
LİMANA İNEN BUĞDAY, UNKAPANI DEĞİRMENİ’NE GELİRDİ
Unkapanı bölgesi, Bizans döneminden beri buğday ticaretinin yapıldığı yer
olarak gelişmiş, İstanbul’un en önemli ticaret merkezlerinden biri olmuş. Bu
kadar çok buğday ticaretinin yapıldığı Unkapanı’nda ayrıca birçok değirmen ve
fırın kurulmuş.
Haber : Mahmut Feyzi
İstanbul’un fethinden itibaren Altın
Boynuz’a gelen ticaret gemilerinden yağ, bal, un, erzak, hububat,
kahve, ipek, pamuk gibi maddeler Arapça’da “kabban” adını taşıyan büyük terazilerin bulunduğu
“Kapan”adı verilen yerlere getirilirdi. Devlet bunlardan belli bir ardiye
ücreti alarak gerektiğinde narh koyar, resmi memurunun nezaretinde
esnafın yiğitbaşıları ve ihtiyarların
22
katılması ile işlemler yapılırdı. Böylece malların hileli ve fazla fiyatla
satılması önlenmiş olur ve herkesin
kolayca mal temin edebilmesi sağlanırdı. Özellikle İstanbul’da, dışarıdan ithal edilen mal ve eşyanın
satışı bu kapanlarda yapılıyordu.
Bugünkü Unkapanı sahiline buğday
ve arpa yüklü gemiler demirlediğinden, semt 19. yüzyılda Unkapanı
ismini almış.
Değirmen ve fırınlar bölgesi
Unkapanı bölgesi, Bizans döneminden beri buğday ticaretinin yapıldığı
yer olarak gelişmiş, İstanbul’un en
önemli ticaret merkezlerinden biri
olmuş. Bu kadar çok buğday ticaretinin yapıldığı Unkapanı’nda ayrıca
birçok değirmen ve fırın kurulmuş.
Eskiden rüzgâr, su ve at ile çalışmakta olan bu değirmenler yerini buhar
UNKAPIN DEĞİRMENİ
ve elektrikle çalışan yeni tesislere
bırakmış. İşte “Unkapanı Değirmeni” de bu büyük tesislerden biri.
Füsun Seçer Kapritaş’ın ‘Unkapanı Değirmeni’nin Mimari Analizi ve
Günümüz Şartlarında Değerlendirilmesi’ adlı makalesinde de belirttiği
gibi, Unkapanı Değirmeni’ne ait en
eski dokümanları, 1912 tarihli şehir
haritaları ile aynı dönemde Ekrem
Hakkı Ayverdi tarafından çizilen
haritalar oluşuyor. Bu haritalarda
“Beylik Değirmeni” olarak adlandırılan Unkapanı Değirmeni, J. Pervititch haritalarında ise “Belediye
Değirmeni” olarak kayda geçiyor.
1940’ta özel sektöre geçti
Unkapanı Değirmeni, bu dönemde
yapılmış diğer değirmenlere göre oldukça büyük ve birçok binadan meydana geliyor. 1940 yılında devlet tarafından satışa çıkarılmasıyla özel
mülkiyete geçen ve işletilen Unkapanı Değirmeni bu dönemde büyük
bir yangın geçirmiş. Daha sonra ise
Umumi Mağazalara satılmış. İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’nın yapımı sırasında ise değirmen yapıları
yıkılmış. Metruk vaziyetteki alan,
1980’li yıllarda ihaleye çıkarılmış ve
ihalede de İstanbul Ticaret Borsası
tarafından satın alınmış.
Unkapanı Değirmeni’nde 4 giriş kapısı yer alıyor. Unkapanı Limanı’na
gelen buğday, değirmenin kuzeydoğu cephesine bakan kapıdan girip
içeride bulunan depolara getiriliyor.
Haritalarda öne çıktığı gibi Unkapanı Değirmeni kompleksinde, değirmen binası, depo binaları, fırın, yatakhane binası, dükkânlar, bacalar
ve sarnıç görülüyordu.
Beş katlı değirmen
Beş katlı, beşik çatılı ve üçgen alınlıklı olan değirmen binasının yerinde
şimdilerde İstanbul Manifaturacılar
Çarşısı Blokları bulunuyor. Değirmen
binasının hemen yanında dört katlı
iki adet ek yapı ve bir fırın binası yer
alıyor. Yaklaşık 1000 metrekare büyüklüğünde olan fırın binasının orta
bölümü depo ve servis binalarından
oluşuyor. Binada bulunan baca nedeniyle burada pişirme işleminin
yapıldığı tahmin ediliyor. Kompleksin güneydoğusundaki iki katlı binanın zemin katı depo üst katı ise yatakhane olarak kullanıyor. Depo ve
yatakhane binasının önünden üstü
sundurmayla örtülmüş dekovil hattı
geçip öğütülen un bu dekovil hattı
sayesinde taşınarak depolanıyordu.
Değirmenin ana giriş kapılarından
olan lojman binasının cephesi Unkapanı Değirmeni Sokağına bakmakta.
Günümüze kadar oldukça iyi halde
korunarak gelmiş bulunan sinema
binasının bugün, cephesindeki sıvalar dökülmüş, kapı ve pencere doğramaları yok olmuş bir vaziyette.
Değirmenin iki bacası bulunuyordu.
Günümüze kadar korunarak gelen
tek katlı servis binası bugün büfe ve
kahvehane olarak kullanılıyordu.
Bu yapılardan günümüze kadar
ayakta kalmayı başaran çok az.
Unkapanı Değirmeni kompleksinde
bulunan esas değirmen binası günümüzde mevcut değil. Unkapanı
Değirmeni’nin bugünkü durumuna
baktığımızda, tümüyle yok olan bölümlerin yanı sıra, mekân, cephe,
strüktür ve malzemede görülen bozulmaları da görebiliyoruz. Sonuç
olarak günümüze kadar değirmen
kompleksinde bulunan yapılardan
sadece sinema ve servis binasının
tamamı, fırın binasının üç duvarı,
depo ve yatakhane binasının duvarları ile lojman binasının bir bölümü
gelebilmiş bulunmaktadır.
Temmuz - Ağustos 2015
23
EKONOMİYE BAKIŞ
Türkiye önümüzdeki 6 ayı iyi değerlendirmeli
Önümüzdeki dönem için, gerek dünya gerekse Türkiye’yi ilgiliendiren konu
başlıkları şöyle: Birincisi, dünya ekonomisinde büyüme toparlanabilecek mi ve
Türkiye’nin ihracatı yeniden hızlanacak mı; ikincisi, ABD Merkez Bankası para
politikası adımlarını nasıl götürecek; üçüncüsü, Türk siyaseti, bir koalisyon
hükümeti kurabilecek mi ve dördüncüsü, Yunanistan Krizi nasıl sonuçlanacak?
yürütülen müzakerelerde nihai anTürkiye Ramazan Bayramı’na, yakın
PROF. DR.
coğrafyamızda iki kritik konuda inen
laşmaya varılmasını, “Soğuk Savaş’ın
KEREM ALKİN
tansiyon ile giriyor. Bunlardan ilki ve
sona ermesinden bu yana diplomasiküresel diplomasi ve siyaset açısınnin elde ettiği en büyük zaferlerden
dan da kritik bir konu başlığı olarak,
birisi” olarak değerlendirmiş. ABD’de
5+1 ülkeleri ile İran arasındaki ‘nükSoğuk Savaş döneminden kalma meseleer’ müzakerelerinin anlaşmayla solelerin tümünü, o ağır dosyaları artık
nuçlanmış olması. Bu gelişmenin, hiç
kapatmak istiyor. Başkan Obama’nın
şüphesiz Türkiye açısından olumlu
‘Küba Açılımı’ bunun bir örneği. Şimyönleri olduğu kadar, olumsuz yöndi de İran. Sırada, tartışmasız ‘Kıbrıs
leri de olacak. Olumlu yön açısından
Meselesi’ var ve bu konunun da 1 yıl
bakıldığında, hayli uzun bir döneme
içerisinde sonuçlanması istenecektir.
dayalı ‘ambargo’ süreci sonrasında,
Zihninizin bir köşesine not alın.
İran’ın toparlanma sürecinde, muhakkak ki, Türkiye’ye yeni iş imkanFırsat ve tehditleri
EKONOMİYE BAKIŞ
ları ve ihracat bağlantıları söz konusu
iyi analiz etmeliyiz
olacaktır. Bununla birlikte, İran’ın bu
Yaklaşık 50-60 yıldır dünya diplomasicoğrafyada, Türkiye’den sonra en üretken, en sanayiye
si
ve
siyasetini
meşgul
eden ve Türkiye’nin yakın coğzaman ve para ayırmış, yatırım yapmış ülke olduğunu
rafyasında kangrene dönmüş meselelerin artık çözüme
dikkate aldığımızda, aynı zamanda, bir kaç yıl içinde
kavuşması gerekiyor. Bu konulardan bir tanesi de, hiç
bölgede önemli bir rakibimiz olma konumunu da geleşüphesiz, ‘Filistin’ konusu. İran, anlaşmayla tamamlacek. Nitekim, son dönemde, başta çimento olmak üzedığı ‘Nükleer Müzakere Süreci’ ile, aslında 21. Yüzyıl’a
re, kimi inşaat malzemelerinde, Mısır ve Irak gibi yakın
adım attı. Bu yüzyılın karmaşık ve kaotik yapısı içepazarlarda İran lehine kayıplarımız oldu. Bu konuyu da
risinde, son 50 yıldır ‘kangren’e dönmüş meselelerin
göz ardı etmeyelim.
çözümünden kaçınmak, çok daha ağır bedelleri ödeTürkiye, İran’ın uluslararası sistemle entegre olması
menin de habercisi olabilir. Bu nedenle, İsrail’in 21.
adına yadsınamaz bir emek ortaya koydu. CumhurYüzyıl’a geçmek, 21. Yüzyıl’a adapte olmak adına bir
başkanı Erdoğan ve Brezilya Devlet Başkanı Lula da
adım atması gerekmekte. Bu sürecin önemli bir parçaSilva’nın İran’a imzalatmayı başardıkları ‘mektup’ başsını ise, hiç şüphesiz Filistin Devleti’nin ilanı ve tanınta olmak üzere, Türkiye en önemli komşularından birisi
ması oluşturuyor.
için ciddi emek sarf etti. Anlaşmaya varılmasının duBurada, Türkiye açısından en kritik konu, Irak ve
yulması sonrasında bir açıklama yapan 11. CumhurbaşSuriye’nin geleceği. Bu iki ülke, önümüzdeki 5 ile 10
kanı Abdullah Gül, İran’ın nükleer programı konusunda
24
EKONOMİYE BAKIŞ
içerisinde bir Sünni, Şii ve Kürt ağırlıklı nüfusa sahip
3 ayrı ülkeye dönüşme potansiyeli ve riski taşıyor ise;
yani hem Irak, hem de Suriye üniter yapılarını kaybederek, kapladıkları coğrafik alanda üç yeni devletin
şekilleneceği bir tabloyla karşı karşıya kalacaklar ise,
böyle bir tablonun Türkiye’nin üniter yapısı ve Avrasya’daki kritik önemdeki konumuna yönelik ortaya çıkaracağı mahsurlar, riskler, tehlike ve tehditler çok iyi
takip edilmek ve çok iyi yönetilmek durumda. Bu da,
izlenen politika süreçlerinin sürekli redakte edilmesini, sürekli gözden geçirilmesini, sürekli yeniden formatlanmasını gerektirebilir. Bu noktada, 2050 yılında
60 milyonun üzerinde çalışan nüfusu olacak ve önemli
bir yaşam standardı iyileşmesi gösterecek Mısır’la Türkiye arasındaki ekonomik ve politik ilişkilerin iyileştirilmesini de bir o kadar hayati önem taşıyor.
Piyasa ‘koalisyon’u merakla bekliyor
İran’la ilgili gelişmelerin dünya ekonomisi açısından
anlamı, siyasi tansiyonun düşmesi olacak. 65 gün içerisinde, varılan anlaşma çerçevesinde, İran’ın mutabakata varılan yol haritasını oluşturması gerekiyor. Bununla birlikte, anlaşmanın detayları netlik kazanana
kadar, uluslararası piyasalar temkinli bir iyimserliği
tercih ediyor gözüküyor. Yine de, İran’ın kısa ve orta
vadede küresel petrol piyasasına geri dönmesi ile birlikte, ham petrol fiyatlarının düşeceği öngörüsü şimdiden piyasalara yansımış durumda. Yunanistan için,
Başbakan Çipras’ın kendi parlamentosundaki ‘yasama’
mücadelesi merakla beklenirken, 4 trilyon dolar kayba
sebep olan Çin borsasındaki hisse senedi fiyat kırılması
da sakinlemiş durumda.
Yurtiçi piyasalarda da, İran ve Yunanistan konularında
‘inen’ tansiyona bağlı olarak, bayram öncesi ‘olumlu’ bir hava gözleniyor. Bu olumlu havaya bağlı olarak, dolar-TL kuru 2,70-2,66 TL bandından, 2,66-2,62
TL bandına geçmeyi denemekte. Bununla birlikte, AK
Parti-MHP görüşmesinde, Genel Başkan Bahçeli’nin bir
kez daha koalisyonda almayacaklarını yinelemesi, piyasalarda ‘sınırlı’ bir keyifsizliğe yol açtı. Bölgemizde
yumuşama eğilimi gösteren ‘siyasi tansiyon’un, bir ‘koalisyon hükümeti’ kurulması süreciyle taçlanması, yurtiçi piyasalardaki ‘olumlu’ atmosferi daha da perçinleyecektir. Esnafımız, KOBİ’lerimiz, iş dünyamız siyasi
partilerimizin bu sorumluluğu hissetmeleri gerektiğini
bizzat bizler aracılığı ile hatırlatmak istedi.
Belirsizlikler yumuşarsa, önümüzdeki 6 ay iyi
2015 yılının ikinci altı aylık dönemi ve tüm 2016 yılı
için, gerek dünya, gerekse de Türk ekonomi ve iş dünyasını yakından ilgilendiren konu başlıkları şu şekilde
sıralanabilir; birincisi, dünya ekonomisinde büyüme
toparlanabilecek mi ve Türkiye’nin ihracatı yeniden
hızlanacak mı; ikincisi, ABD Merkez Bankası (FED) para
politikası adımlarını nasıl götürecek, sıkılaştırma yumuşak mı, sert mi olacak; üçüncüsü, Türk siyaseti,
Meclis’e girmeyi başaran 4 parti bir koalisyon hükümeti
kurabilecek mi ve Türkiye en azından 2 yıllığına siyasi
belirsizliği geride bırakmış olacak mı ve dördüncüsü,
Yunanistan Krizi nasıl sonuçlanacak ve Euro Bölgesi’nde
ekonomi daha hızlı toparlanmaya başlayacak mı?
Şu an için, dünya ekonomisiyle ilgili büyüme sinyalleri
hala iyi değil. Üstelik, söz konusu ‘vasat’ büyüme sinyali endişelerine Çin de dahil olmaya başladı ve Uzak
Doğu piyasaları bu nedenle keyifsiz. ABD Merkez Bankası (FED), tüm bu küresel tabloyu görerek, yeni bir
kriz ortamının oluşmasını istemiyor. Bu nedenle, mesajlarını ve atacağı adımları yumuşatmış gibi bir izlenim vermekte. Yunan Krizi hala belirsiz ve yurt içinde
de, piyasalar bir koalisyon hükümeti kurulması için gün
sayıyor.
Eğer, ABD Merkez Bankası FED’den dolayı bir küresel
gerginlik yaşanmaz, Yunanistan ve İran meseleleri
de tatlıya bağlanmış bir şekilde yürürse ve bu arada,
Türkiye’de enflasyonda da bir yumuşama gözlenir ise,
olası yeni koalisyon hükümetinin ekonomi yönetimine,
görevi devraldıktan sonra, ekonomi ve iş dünyasına
moral verecek şekilde, ‘işe hızlı girme’ anlamında bir
imkan ve ortam oluşmuş oluyor. Yeni Ekonomi Yönetimi, Türk ekonomisini canlandıracak bir dizi tedbiri
daha rahatlıkla hayata geçirebilir ise, bu sayede, hem
bir koalisyon hükümetinin fiilen göreve başlamasının
getirdiği moral, hem de alınacak tedbirlerle, yılın kalan döneminde büyümeyi toparlayabiliriz.
Şu anda, TCMB’nin kendi algısı ve kredibilitesi açısından, 22 Haziran salı günkü Para Politikası Kurulu toplantısından çıkan karar doğrultusunda, sıkı para politikasını sürdürmesi anlamlı. Bununla birlikte, eğer koalisyon
hükümeti kurulur ve siyasi belirsizlik ortadan kalkarsa,
FED söylemini yumuşatmaya devam ederse ve Yunanistan meselesi de tatlıya bağlanır ise, TCMB’nin, ağustos
veya en geç eylül ayından itibaren, para politikasını
kısmen yumuşatabileceği bir hareket alanı oluşmuş
olacak. TCMB, bu imkanı değerlendirmeyi tercih edebilir. Nitekim, Merkez Bankası üst yönetimi, dış talebin
zayıf, iç talepteki büyümenin de ılımlı düzeyde seyrettiğini düşünüyor. Ayrıca, gıda fiyatlarında beklenen
kısmi düzeltmenin katkısıyla kısa vadede enflasyonun
düşeceği öngörülmekte. Tüm bu tablo, sonbaharda,
TCMB’nin de büyümeyi destekleyici bir adım atabileceğine işaret etmekte.
Temmuz - Ağustos 2015
25
PATATES DOSYASI
Peru’dan Türkiye’ye patatesin 5 asırlık uzun hikayesi
AÇLIĞA VE YOKSULLUĞA KARŞI
‘GİZLİ HAZİNE’: PATATES
“Patates! Sofralarımızın vazgeçilmez besini. Yemekten salataya kadar binbir alanda
kullanılan patatesin yokluğunun, bir zamanlar açlığa sebep olduğunu, büyük göçleri
ve kitlesel hareketleri başlattığını biliyor muydunuz?”
Haber : Denizhan Dere
Bugün başta Türk mutfağı olmak
üzere, tüm dünya ülkeleri mutfaklarında seçkin bir konuma sahip olan
patatesin ana vatanı çok uzak bir
diyar... Okyanusların ötesinde, Güney Amerika’nın And dağlarında başlamış patatesin Türkiye’ye uzanan
yolculuğu. Kültür tarihçileri, ilk patatesin Peru’da, İnkalar tarafından
yetiştirildiğini belirtiyorlar.
İnkaların beslenmesinde önemli
bir yer tutan patatesin o devirdeki
ismi, bugünün önemli patates gevreği markalarından biri olan “truffles” idi. 16. yüzyılın kaşif niteliği
26
kazanan İspanyol gemicileri 1537
yılında Avrupa’ya getirmişler patatesi. Ne var ki, patates bu kıtada
pek rağbet görmemiş önceleri. Bu
tarihten yaklaşık olarak 15-20 yıl
sonra İngiltere’ye getirilen patates
yavaş yavaş Avrupa’da yayılmaya
başlamış; İspanya, İtalya, Portekiz’e
ulaşmış. 30 yıl savaşları sırasında
Avrupa’ya iyice yayılan patatesin
ilk düzenli üretimini ise İrlandalılar
yapmış. Öyle ki İrlandalıların gıda
tüketiminde hızla birinci sıraya yükselerek, adeta temel besin maddesi
haline gelmiş patates.
19. yüzyılda İrlanda’da baş gösteren
ve “Büyük Kıtlık” olarak da anılan
gıda krizinin baş aktörü, yine patates
olmuş. 1845 yılından 1852 yılına kadar devam eden krizin kaynağı halkın temel gıda maddesi olan patatese bulaşan “phytophthora infestans”
mantarı imiş. Bu mantar sebebi ile
patatesler etkilenmiş ve üretim yok
denecek hale gelmiş. Toplumsal bir
krize dönüşen kıtlık, kitlesel açlık,
ölüm ve göçlere yol açmış. Bu nedenle, hâlâ bu yılları “Büyük Açlık”
olarak isimlendiriyorlar.
Göç ve ölümlere yol açtı
PATATES DOSYASI
yardımda bulunmaya karar vermiştir. Padişahın İrlanda halkı için düşündüğü yardım miktarı, İngiltere
Kraliçesi Viktoria’nın yardımından
daha çok olunca, İngiltere yardıma
müsaade etmemiştir.
Patates Anadolu’ya Geliyor
Patates yokluğunun sonucu olan bu
kıtlık yıllarında, 1 milyondan fazla
kişi ölmüş. Ayrıca başta Amerika olmak üzere farklı ülkelere onbinlerce
insan göç etmiş. Yaşanan bu süreç
dolaylı etkileri ile siyasal ve demografik sonuçlara da neden olmuş. İrlanda milliyetçiliği artmış, egemen
durumda olan Kraliyet ailesine tepki
çoğalmış. Hatta bazı kayıtlarda İrlanda tarihi için kıtlık öncesi ve sonrası
gibi ayırımlar bile yapılmış.
İngiltere, İrlanda ve Osmanlı İmparatorluğu arasında farklı bir iletişimin doğmasına bile yol açmış patates. Çünkü patatesten kaynaklanan
o kıtlığın ardından dönemin Osmanlı
Padişahı Abdülmecid 1847 yılında
Anadolu topraklarının patates ile tanışması konusunda ise farklı görüşler bulunuyor. Bir görüşe göre patates 1850 yılında Rusya’dan Kafkasya
yolu üzerinden gelerek, Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgesi yaylalarına ulaşmış ve buralarda üretilmiş.
Ruslardan alınıp Erzurum ovasında
tarımı yapılan patatese bu nedenle
yörede “kartol” adı verilmiştir. Bu
isim hâlâ o bölge halkı tarafından
kullanılmaktadır. Diğer bir görüşe
göre ise patates üretimi, Anadolu’da
1853 yılından sonra Sakarya - Adapazarı bölgesinde başlamıştır.
Günümüze gelince; patates bugün
yurdumuzun birçok yerinde yetiştirilebilmesine rağmen, en çok Doğu ve
Orta Anadolu’da üretiliyor. Patates
ucuzluğu, üretim verimliliği, besin
değeri, sindirim kolaylığı, çeşitli şekillerde kullanılabilmesi ve her çeşit
iklimde yetiştiği için neredeyse bütün dünyada ekilip tüketiliyor. Çünkü patates yumruları yüzde 20 - 30
civarında nişasta, yüzde 2 civarında
protein, B1, B2 ve C vitaminleriyle
bazı mineral maddeleri içerir.
Türkiye’de verimlilik iki kat
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Niğde Patates Araştırma İstasyonu Müdürlüğü raporlarına göre hem
iklim hem de coğrafi nitelikler göz
önüne alınarak Türkiye’deki üretim
alanları iki gruba ayrılıyor. Birinci
grupta, erken patates üretiminin
yapıldığı Akdeniz, Ege ve Karadeniz
bölgeleri yer alıyor. Üretimin büyük kısmı Ege’de İzmir ve Akdeniz
kıyısında ise Adana’da gerçekleştiriliyor. İkinci grupta ise ana ürün
üretim alanı Orta ve Doğu Anadolu
bölgeleri olarak görülüyor.
Patates ana üretim merkezlerinin
hemen yanında bulunan bölgeler
tohumluk alanlar olarak da öne çıkıyor. Buna göre, Orta Anadolu’da
Kayseri, Konya, Sivas, Niğde, Nevşehir, Çukurova’da Toroslar, Antalya’da
Korkuteli Yaylası ve Erzurum-Pasinler Ovası gibi yüksek yaylalar tohumluk alanı olarak göze çarpıyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO’nun 2013 yılında yayınladığı istatistiklere göre patates üretiminde Türkiye, dünyada 19. sırada
yer alıyor. Türkiye, 25.030 hektar
alanda 3.948.000 ton patates üretiyor. Türkiye’de üretim verimliliğinin
dünya ortalamasının nerede ise iki
katı olmasına rağmen üretim alanlarında düşüş olduğu da bir gerçek.
Tablo1: Patates (Taze/Soğutulmuş) Dış Ticaret/ TUİK 2015 / 2014
ve 2015 yılı verileri geçicidir
Yıl
İhracat Dolar
İthalat Dolar
2011
17.374.923
21.659.800
2012
10.585.097
16.466.743
2013
43.207.585
7.880.274
2014
4.297.487
21.743.759
2015
110.457
18.115.303
Temmuz - Ağustos 2015
27
PATATES DOSYASI
Yemeklik patates üretiyoruz
Ülkemizde üretilen patatesin yüzde
56’sı’nın yemeklik, yüzde 11’inin
sanayilik, yüzde 11’nin tohumluk ve
yüzde 5’inin ise hayvan yemi olarak
kullanıldığı belirtiliyor. TÜİK tarafından 17.06.2015 tarihinde yayınlanan
dış ticaret verilerinde, Türkiye’nin
patates dış ticaretinde düzenli bir
ivme olmadığı göze çarpıyor.
Hastalıkla mücadele ve üretim tekniklerinin gelişmesi ile birlikte sağlanan verimlilik artışına rağmen,
ürünün korunma imkanlarının yetersizliği ise fiyat istikrarsızlığının
en önemli sebeplerinden biri olarak
görülüyor.
Tablo2: Yıllara Göre Üretim Alanları, Miktarları ve Verimlilikleri / Kaynak: TUİK 2015
Yıl
Ekilen alan(dekar)
Hasat edilen alan(dekar)
Üretim(ton)
Verim(kg/da)
2009
1.428.738
1.426.841
4.397.711
3.082
2010
1.388.660
1.388.268
4.513.453
3.251
2011
1.429.849
1.415.136
4.613.071
3.260
2012
1.720.867
1.704.039
4.795.122
2.814
2013
1.250.297
1.249.436
3.948.000
3.160
2014
1.297.032
1.283.919
4.166.000
3.245
Tablo3: İllere Göre Üretim ve Verimlilik Değerleri / Kaynak TUİK 2015
Ekim alanı
İller
Üretim
Ton
Verim
Dekar
Payı
Niğde
153.510
12,3
512.644
13
3.339
İzmir
115.034
9,2
441.279
11,2
3.836
Konya
107.938
8,6
420.755
10,7
3.898
Afyon
83.891
6,7
306.377
7,8
3.654
Kayseri
75.197
6
299.346
7,6
3.981
Bolu
83.976
6,7
247.093
6,3
2.943
Adana
50.288
4
179.775
4,6
3.575
Nevşehir
40.660
3,3
177.620
4,5
4.368
Aksaray
54.239
4,3
173.756
4,4
3.204
Bitlis
37.770
3
165.407
4,2
4.379
10 il toplamı
802.503
64,1
2.924.052
74,3
3.644
TOPLAM
1.250.297
100
3.948.000
100
3.158
(%)
28
Payı
(Kg/dekar)
(%)
Ucuz ve besleyici bir besin kaynağı olarak sofralarımızda her zaman
yer bulan patatese verilen önem,
her geçen gün artmaktadır. Bununla beraber patates ile ilgili her konu
daha çok ilgi çeker hale geliyor. Son
olarak yakın zamanda patates fiyatlarının artışına yönelik oldukça
yoğun bir gündem oluşmuştu. Bu konuda birçok kurum ve kuruluş temsilcileri çeşitli açıklamalar yaptılar.
Artış sebebi olarak, üretim sorunu
olmamasına karşın, büyük tüccarların yaptığı stokların ve aracıların etkili olduğu belirtilirken, Haziran ayı
sonu itibariyle, üretim merkezlerindeki hasatın hızlanmasıyla fiyatlar
%50’ye yakın düzeyde geriledi.
PATATES DOSYASI
BUNLARIN HEPSİ PATATES
Patates isminin ülkemizde çok farklı kullanımları bulunmakta. Bunlardan bazıları şöyle:
Kumpir, Gumpir, Kumpil, Gompil, Hompur,
Honpur, Humpur, Kübül, Alaman Gumpili
Kartol, Kartop, Kartof, Garduf, Kardoğ, Karto,
Kardu, Karton, Kartopu
Patata, Pıtata, Potat, Patalak, Petelek, Pata,
Pete, Patik, Patike, Pıtana, Patana, Bades,
Gostil, Gosdil, Kostil, Gostül, Gopsil, Kastil,
Hozmir, Hozmur
Domatça, Tomatça, Banadora, Banadura
Apotı, Fısırgan, Gucur, Hartına, Höngül, Yerelma
Kaynak: Prof. Dr. Uwe BLÄSNG, “Mr. Kumpir Dünyaya Açıldı, Türkçe’de Patates İçin Kullanılan Bir İsim”., TDK.
Temmuz - Ağustos 2015
29
PATATES DOSYASI
İSTİB Meclis Üyesi Mehmet Karakuş:
“Patates, dünya ile rekabete açık hale getirilmeli”
İstanbul Ticaret Borsası 9. Patates
ve Kuru Soğan Meslek Komitesi ve
Meclis üyeleri Sadık Erdem ve Mehmet Karakuş, patates sektöründeki
gelişmeleri Borsa Aktüel’e anlattı.
Karakuş, son dönemde patateste yaşanan fiyat artışlarını küresel ısınmaya bağlayarak, “Küresel
ısınmadan dolayı üretim rekoltesi
düşmüş ve fiyatlar normalin üzerine yükselmiştir” diye konuştu.
Karakuş, enerji özelleştirmelerinin
patates üretimini olumsuz yönde
etkilediğini vurgulayarak, artan
maliyetlerin patates ekim alanlarını daralttığına dikkat çekti. Patates fiyatlarının istikrara kavuşmasının sektörü dünya rekabetine
açmakla mümkün olduğuna işaret
eden Karakuş, patates ithalatının
önündeki engellerin kaldırılmasını
istedi.
İSTİB 9. Patates ve Kuru Soğan Meslek Komitesi ve Meclis Üyesi Mehmet Karakuş, konuya ilişkin görüşlerini şöyle ifade etti:
“Patates, sofralarımızda ve beslenmede, gerek besin değerleri,
gerekse düşük maliyeti ile olmazsa
olmaz, temel gıda maddesi haline
gelmiştir. Son zamanlarda küresel
ısınmadan dolayı üretim rekoltesi
düşmüştür. Bu durum da patates
fiyatlarının normalin üzerinde ol-
15 sanayi, % 15 de tüccar tarafından gerçekleştirilirken, bu denge
artık ters yönde bozuldu. 2013 ten
bu yana ise patates üretimi %70
tüccar, %20 sanayi, %10’da çiftçi
tarafından gerçekleştirilmektedir.
Denge çiftçi aleyhine bozulmuştur.
Tarım politikaları çiftçiyi desteklemelidir.
Artan maliyetler,
patates ekim
alanlarını daralttı.
masına etken olmuştur. Ülkemizde
çiftçinin yaşadığı sıkıntılar, patates
üretiminde dengenin çiftçi aleyhine değişmesine sebep olmuştur.
Özellikle enerji özelleştirmelerinden sonra, elektrik, gübre, tohum,
sulama vs... gibi artan üretim ve
girdi maliyetleri karşısında, destek
bulamayan çiftçi, ekim hacmini
daralttı. Bir çok çiftçi borçlarını
ödeyemediği için ekim yapamamaktadır. 2012 yılından önce patates üretimini %70 yetmişi çiftçi, %
Bu süreç, büyük sermaye yatırımlarının ayakta kalmasının ve piyasada belirleyici olmasının önünü
açmıştır. Böylece fiyat oluşumu
da tüccar ve sanayici tarafından
belirlenmektedir. Uluslararası piyasada patates fiyatları 25 ila 30
Sent arasında (Türk Lirası olarak
0,60 – 0,70 Kuruş) iken biz de daha
yüksek olması, yüksek sermayeli
üreticinin dünya ile rekabet etme
gereği duymamasından kaynaklanmaktadır. Ham patatesin ithalatının açık olmaması, dünya fiyatlarında rekabeti ortadan kaldırıyor.
İthalat açılsa tüketici daha ucuza
patates yiyebilecektir. Çiftçi zaten
üretemiyor. Büyük sermayeli üreticilerde dünya ile rekabet etmiyor.
Patates fiyatları da artmaya devam
ediyor. Patatesi dünya rekabetine
açık hale getirmek gerekiyor. Patates ve tüm tarımsal üretim politikaları belirlenirken, Borsalar ve
Odaların sektör temsilcilerinden
görüş alınmalıdır.”
PATATES HAKKINDA BİLMEDİKLERİNİZ
• Dünya Gıda ve Tarım Örgütü verilerine göre dünyada 5000 çeşit patates vardır.
• Patates tüm dünyada en çok üretilen 4. bitkidir.
• Türkiye’de kişi başına yılda ortalama 50 kg patates tüketiliyor.
• Potasyumdan zengin, sodyumdan düşük olması nedeniyle kalp damar sağlığını korur ve tansiyon hastalığında faydalıdır.
• Cilt sağlığı için önemlidir ve cildi güzelleştirir.
30
PATATES DOSYASI
GİZLİ HAZİNE: PATATES
Patates, dünyadaki açlığın ve kırsal yoksulluğun
azaltılmasına sağladığı katkı dolayısıyla “gizli hazine” olarak tanımlanmaktadır. Besin ve besin dışı
birçok kullanım alanı olan patatesin yaklaşık olarak yarısı taze olarak tüketiliyor. Geri kalan yarısı
ise işlenmiş gıda ürünü, hayvan yemi, endüstriyel
nişasta ve tohumluk olarak kullanılıyor. Patates
nişastası ilaç, tekstil ve kâğıt endüstrilerinde yapışkan ve tutkal üretimlerinde kullanılmaktadır.
Patates kabuğu ve işlendikten sonra kalan diğer
değersiz atıklar ise nişasta yönünden zengin olduklarından sıvılaştırılabilmekte ve yakıt olarak kullanılan etanol yapılmak üzere mayalanabilmektedir.
Ayrıca ekmek ununa belirli oranında (%2.5-3.0)
patates unu karıştırıldığında, ekmeklerin lezzetini artırmakta ve bayatlamayı geciktirmektedir.
Yüksek oranda nişasta içeren çeşitler endüstride
hammadde (un, nişasta, alkol, v.s.) olarak ve bir
kısmı da hayvan yemi (ıskartalar) olarak değerlendirilmektedir. Patates nişastası, salam ve sosis yapımında oldukça yaygın kullanılmaktadır
İSTİB Meclis Üyesi Sadık Erdem:
“Patates tohumunda dışa bağımlılıktan kurtulmalıyız”
İSTİB 9. Patates ve Kuru Soğan
Meslek Komitesi ve Meclis Üyesi
Sadık Erdem, sektörün en önemli
sorunun tohumculukta dışa bağımlı
olunması olduğunu vurgulayarak,
stratejik bir ürün olan patates tohumculuğunda dışa bağımlılığın ortadan kaldırılmasını istedi. Erdem,
“Bu konuda acil önlem paketi alınmazsa, patates üretimi sürdürülebilir olmaktan çıkacaktır” diye
konuştu. Erdem, patateste yaşanan gelişmeleri, Borsa Aktüel için
değerlendirdi:
“Patates üreticilerin en önemli sorunlarının arasında tohum temini
bulunmaktadır. Sertifikalı tohum
kullanmak zorunda olan üreticiler
oldukça yüksek maliyetlere katlanmak zorunda kalıyorlar. Genellikle
Hollanda, Almanya ve Fransa’dan
ithal edilen tohumlar nerede ise
%100 kâr ile satılıyor. Tohumlarda
dışa bağımlı hale geldik diyebiliriz.
Tarım politikaları çerçevesinde sistemli bir üretim politikamız da bulunmadığı için yüksek maliyetlere
rağmen gerçekleştirilen arz fazlası
üretim, üreticinin zarar etmesine
neden oluyor.
Patates tohumunda
dışa bağımlı hale
geldik.
Patates stratejik bir tarım ürünüdür. Tarih boyunca, çeşitli zamanlarda yaşanan kıtlıklarda, patates
zengin kullanım alanı ile çıkar yol
olmuştur. Bu açıdan baktığımızda
stratejik bir ürün olarak ele alınmalı ve patates tohumluğunda dışa
bağımlılık ortadan kalkmalıdır. Bu
konuda acil bir önlem paketi ortaya konulmazsa, patates üretimi
sürdürülebilir olmaktan çıkma tehlikesi ile karşı karşıya. Patateste
tamamen dışa bağımlı bir ülke halini almamamız gerekir.”
Temmuz - Ağustos 2015
31
SÖYLEŞİ
Röportaj : Şefik Memiş
Fotoğraf : Kenan Dumanlı
İÜ İstanbul Araştırmaları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kala:
ÜRÜN, TOPTAN PİYASAYA GİRMEZSE,
ŞEHİR PAHALI OLUR
32
SÖYLEŞİ
İstanbul Üniversitesi İstanbul Araştırmaları Anabilim Dalı Başkanı
Prof. Dr. Ahmet Kala ile İstanbul’un
iaşesi, gıda ihtiyacının karşılanması, tedarik sisteminin kurulması ve
işletilmesi üzerine konuştuk. Anadolu coğrafyası ve İstanbul üzerine, Selçuklu’dan Osmanlı’ya kadar
uzanan engin bir deneyime ve birikime sahip olan Kala, İstanbul’un
zarurî ihtiyaçlarının karşılanması
konusunda, kapsamlı bir yaklaşımla
sorularımızı cevaplandırdı:
Efendim, İstanbul üzerine oldukça
incelikli ve geniş hacimli çalışmaların içinde bulundunuz. Buradan
hareket ederek bize Osmanlı döneminde İstanbul’un iaşesinin,
gıda ihtiyacının nasıl karşılandığını anlatabilir misiniz?
Genel olarak şöyle bir giriş yapmak
istiyorum: Şehirlerin iaşesi konusu,
İslam coğrafyasındaki tüm yöneticilerin en önem verdikleri konular arasındadır. Çünkü ibadullaha, yani halka hizmet etmek gerekir. İbadullaha
hizmet etme konusu, bugün “halkın
hizmetkârıyız” sözüne dönüşmüştür.
Bu hizmetin de başında şehrin ihtiyaçları gelir. Şehrin ihtiyaçlarına sadece iaşe dersek bu çok sınırlı olur.
Şehrin iaşesi sebze, meyve, kuru
gıda, et bütün bunları içeriyor, ama
onun yanında şehrin hammadde ihtiyacı da var. Onun için iaşeden çok
tedarik demek daha doğru olacak-
Bir piyasa düzenleme
aracı olan narh
sadece perakende
alışverişe uygulanır.
Toptan alışverişe narh
uygulanmaz.
tır. Şehrin zaruri ihtiyaçları diye tanımlarsak o zaman iaşe bunun içine
daha kolaylıkla girer.
Selçuklu ve Osmanlıya konuyu getirirsek şehrin yöneticileri öncelikle
“bu asli ihtiyaçlardan yiyecek-içecek ihtiyacını, barınma ile ilgili ihtiyaçları karşılamalı” diye bakmışlar
meseleye. Şehrin ihtiyacını karşılamada bir mekanizmaya ihtiyaç
duyulur. Yani tedarik ettiniz veya
ürettiniz, bunu nasıl dağıtacaksınız?
Bunu dağıtma mekanizması iktisatta piyasa-fiyat ilişkisiyle tarif edilir.
Ürünler piyasada fiyatlanır, satın
alma gücüne göre de insanlar, bunu
satın alırlar. Demek ki bir piyasa-fiyat ve satın alma ilişkisi vardır.
İşte burada Selçuklu ve Osmanlı
döneminde çok önemli bir çözümleme getirdiklerini görüyoruz. Bu,
dünya borsalarının da ortaya çıkı-
şında rol oynuyor. Toptan piyasalarla perakende piyasaları birbirinden
ayırıyorlar. Neden? Mademki fiyat
bölüşümde etkili, o fiyat uygun bir
şekilde nasıl olur? Bir de kalite.
Bu iki unsuru ele alıyorlar, o malın
kalitesi ve de fiyatı. Yönetici, bunun için ne yapmalı? Yönetici şunu
yapmalı: Şehrin ihtiyacını, insanların ihtiyacını kaliteli bir şekilde ve
uygun fiyatla temin etmeli. Bu noktada mekanizmalar devreye giriyor
yine. Bunlardan biri narhtır...
Narh, sadece
perakende fiyatta uygulanır
Narhı biraz açıklayabilir misiniz?
Biliyorsunuz, narh bir piyasa düzenleme aracıdır. Fiyatı belirler. Peki,
narh nerede konur, toptan mal ve
eşyada, mesela üretimde “narh”
var mıdır yoksa sadece perakende
de mi vardır? Bunun cevabı aslında
şu: Narh sadece perakende alışverişte uygulanır. Toptan alışverişe
narh uygulanamaz. Neden uygulanamaz? Amacımız neydi? Fiyatı ve
kaliteyi uygun bir şekilde sağlamak.
Aslında bu, bugün yaşadığımız bazı
sorunları da cevaplıyor. Mesela bu
açıdan baktığımızda et fiyatları yüksek, çünkü toptan et alım-satımında
Ticaret Borsasındaki o mekanizma
aksamış durumda. Yani toptan fiyat
oluşumu bozulduğu için perakende
fiyat yüksek oluşuyor.
Temmuz - Ağustos 2015
33
SÖYLEŞİ
Malın önce pazara getirilmesini Peygamberimiz
Fiyat belirleme mekanizmalar nerede kurulmuştur?
Toptan pazarda… Bunun için de
şöyle bir şey uygulanıyor: Ayrıca
bu, ta Peygamberimizin hadisinden
beri böyledir. Hadiste buyuruyor ki
Peygamberimiz, “pazarın dışında
mal alış-verişi yapmayın.” Toptan
tüccara da bunu ihtar eder, der ki,
“Malı pazarda getirip satın.” Ne
oluyor o zaman? Her zaman bu vardır, toptan, dışardan mal gelirken
parası olan kişiler şehre gelmeden o
malı alıp kendisi ayrıca satmak ister.
Biz buna bugünkü tabirle karaborsa
diyoruz. Daha şehre girmeden malı
Avrupa’da toptan fiyat belirlemesinin ortaya çıkışı 19. yüzyıldır. Mesela Adam Smith piyasadan bahseder ama toptan fiyat diye bir algısı
yoktur. Orada piyasa aslında daha
çok perakende piyasa anlamındadır.
Halbuki bu toptan piyasa, Doğuda,
yani Selçuklu ve Osmanlı’da, hatta
doğuya doğru gidersek Hindistan,
Çin’de çok uygulanan bir yöntemdir.
Buralarda toptan ve perakende piyasaları var zaten.
Toptan piyasası neden kurulur?
Toptan piyasa fiyatı oluşturur, taban
fiyatı; bu taban fiyata göre perakende piyasa fiyatı belirlenir. Şehrin toptan piyasası yoksa, o şehirde
perakende fiyatı oluşturma sorunu
var demektir ve o şehir insanları her
zaman pahalı ürüne mecbur kalır.
Çünkü fiyat denetimini yapamaz.
Ne kadar narh koyarsanız koyun,
olmaz. Ayrıca, biliyorsunuz narh,
uygulanabilir bir fiyat olmak zorundadır, yani kafadan narh belirleyemezsiniz. Narhta bir maliyet fiyatı
belirlemek gerekiyor. İşte Selçuklu
ve Osmanlı bu maliyet fiyatını belir-
34
satın alıyor… Oysa malın önce pazara gelmesi gerekiyor. Onun için toptan pazar kuruluyor. Perakende satışı yapacak olanlar toptan pazardan
ürünü satın alıyorlar.
Peygamberimiz döneminde bu tür
bir toptan ve perakende pazar ayırımı yok, ama onun koyduğu kaide,
‘Bütün mal pazara gelsin’ diyor,
orada fiyatlansın. Bu, Selçuklu döneminde başlamış bir uygulama. Bütün
ürünler önce şehirde toptan pazara
gelecek. Etse, mesela canlı hayvan
pazarına, tokada gelecek. Tokat deyimi oradan geliyor. Tokat canlı hayvan pazarına verilen isim… Tokat bir
4-5 yıl önce çıkan
bir kanunla toptan
pazarlara gelen ürünler
için bir istisna konuldu.
Büyük marketlere
toptan pazara gelmeden
ürününü kendi tedarik
etme hakkı verildi. Bu
noktada ipler koptu.
leyen mekanizmayı toptan piyasalara vermişler. Oturup orada hiçbir
şekilde fiyat belirlememişler. Bunun
için, Adam Smith’in dediği gibi serbest bir fiyat belirleme mekanizması kurmuşlar.
Mal önce toptan pazara inerdi
İstanbul dışından gelen mallar
önce kapanlara mı iniyor?
şehir ismi, aslında Anadolu’nun canlı
hayvan merkezi orası, ondan dolayı
Tokat ismini almıştır. İstanbul’un da
Tokat’ı var, Topkapı girişi mesela...
Tokat canlı hayvan pazarına verilen
bir ad. Orada tüketiciye izin verilmiyor. Salhane yani kesim yeri sahiplerine izin veriliyor. Böylelikle bir
toptan pazar oluşturuyorlar.
Kuru gıda da öyle... İşte Rami pazarı
dediğimiz pazar aslında çok önceden beridir oluşturulan bir kuru gıda
pazarıdır. Haller, hal de toptan, işte
hal deyimi de buradan geliyor. Bütün
taze sebze-meyve hale toplanır. Halden bu alışı kim yapar? Perakende
Evet, kapana gelmek zorunda, hem
vergilemek açısından, hem de diğer açıdan oraya gelmek zorunda.
Gümrük veya kapanlar o malın aynı
zamanda toptan pazarını oluşturan yerler. Hem vergilemesi yapılıyor hem de toptan pazarı oluşuyor.
Şimdi toptan pazarı oluşup her gün
ihale, açık artırma usulü satış yapılıyor. Bakın Avrupa’dan çok çok
önce, bizim ecdadımız toptan satış
usulünü, açık artırma ve eksiltme
usulünü geliştirmişler. Dedik ya fiyat
nasıl oluşacak? Artırma ve eksiltme
usulü, fiyat oluşturma usulüdür. Fiyatı oluşturmanız lazım ki perakende fiyatı belirleyebilesiniz. Onun
için bütün ürünlerin toptan pazarını
kuruyorlar, artırma usulüyle fiyatını
belirliyorlar o fiyat zaten onun maliyet girdisi oluyor.
Orada toptan piyasada şu var: Alıcıları belirlemişler. Hangi ürünü hangi
toptan pazarda hangi üretici alacak,
bellidir. Mesela manav veya bakkalın dışında bir kişi gidip de taze sebze, meyve, gıda alamaz, ya manav
olacak ya da bakkal. Öncelikle bunlar teklifi veriyorlar, alacaklarını alı-
SÖYLEŞİ
emretti
satacak hizmet veya mal üretenler…
Perakendeci gelmez yani oraya…
Toptan ihtiyaçları gidermede taze
sebze-meyve, et, hatta yün, pamuk
yani her hammadde dâhil olmak üzere, gıda dâhil olmak üzere hepsinin
han ve orta yerlerde bir toptan alımsatım yeri var. Bu Osmanlı dönemi
boyunca İstanbul için böyledir.
Kapanlar da böyle midir? Mesela
un kapanı?
Evet, kapan da işte bunlardan bir
tanesidir… Kapan aslında “gümrük”
anlamında, ya gümrük deniliyor, ya
kapan deniliyor.
yorlar. Satın alınmayan, kalan ürünler varsa, işte o zaman şehir dışına
satışa izin veriyorlar.
Birkaç yıl önce, toptan tedarik ve
halleri düzenleyen bir kanun hazırlandı ve çıktı. Bu kanunda ki, toptan pazarlara gelen ürünler için bir
istisna konuldu. Büyük marketlere,
hale veya balık pazarına, toptan pazara gelmeden ürününü kendi tedarik etme hakkı verildi. İşte oradan
itibaren bence ipler koptu. Neden?
Çünkü bütün ürünler hale gelmiyor.
Piyasa fiyatı, toptan pazarda oluşur
Marketlere bu hak başka bir amaç
için verilmemiş miydi? Fiyat ucuzlasın, hızlı tedarik edilsin diye...
Evet, daha hızlı tedarik etsinler
diye… Hatta üretici doğrudan satsın diye, asıl buydu, ve herkesi de
böyle ikna etti o kanun. Üreticide
şöyle bir sorun vardı: Üretici şehirlerde ürününü satamıyor. Niye?
Çünkü üreticinin ürünü önce şehirde
toptan pazara girmesi lazım… Hale
gelecek, halin de tedarikçileri var,
onlar getirecek. Şimdi bu kanuna
şunu ekleyelim denildi: Bir, üretici
doğrudan hale girmesin, semt pazarlarında yer ayıralım, üretici pazarda ürününü satabilsin. Ama burada şu atlanılıyor: Hangi fiyattan
satacak ve nasıl satacak? Fiyatı kim
belirleyecek? Burayı atladığımız zaman ne oluyor? Getirdi adam, burada satıyor, işte fiyatı da 5 lira. Toptan fiyata da girmediği için orada da
yüksek. Toptan pazara bakıyorlar,
herkesin gözü toptan pazarda.
Şimdi toptan hallere baktığınız zaman, halde güzel de bir sistem kuruldu, yani büyükşehir onu başardı,
dışarıdan da görülüyor fiyatlar, hat-
ta internetten giriyorsunuz toptan
bütün fiyatlara ulaşıp bakabiliyorsunuz. İyi, güzel, bunlar çok iyi… İyi
de ürün oraya gitmiyor ki. Bu haklar
yani üretici getirecek semt pazarında satacak bu olmuyor, bu işlemiyor.
Üretici getirip orada satmıyor.
Marketler, doğrudan üreticilerden
alım yaptığı için ucuz satması gerekmiyor mu? Üreticiden ucuza alıyor,
ama fiyat pazar fiyatıyla aynı, belki
kuruş mesabesinde farklılıklar var...
Daha ucuza satmıyorlar yani...
Satmaz, neden? Çünkü burada bir
toptan piyasa var, mal oraya girmediği için fiyatlar yüksek, orada fiyat
Temmuz - Ağustos 2015
35
SÖYLEŞİ
yüksekken kendi niye perakende fiyatında onu alçaltsın? Böyle bir mekanizma yok zaten. Toptanda fiyatlar yukarıda perakende de aşağıda.
Böyle bir piyasa var mı dünyada?
Bu kâr borsasıdır, hem de garantili,
çünkü her zaman büyük ve yüksek
kâr var. Bir aracı arıyoruz ya hep, ya
diyoruz üreticinin tarla fiyatı şu, burada perakende fiyatı bu, aralarındaki ne oluyor? Aradaki gayet net bir
şekilde bu perakende satış yapanda, kim satıyorsa onda o kâr, aracıda değil bir kere. Aracı satıyorsa
o kârı elde eder. Marketçiliğe onun
için hücum var zannediyorum, market açarsanız kârlı görünüyorsunuz,
çünkü iyi bir kâr var. Bizim toptan
piyasamız şu anda perakende market piyasasının fiyatının kârlılığını
artıran bir unsur olarak çalışıyor,
tam tersi bir unsur. Yani aslında katalizör olması gerekirken, ihtiyaçlarda daha uygun fiyat sağlayan bir
mekanizma olması gerekirken bugün
perakende fiyat daha kâr edebilmeyi sağlayacak bir şeye yol açıyor.
36
Şu anda Türkiye, bir
atıl tarım makine
parkına dönüşmüş
halde. Eskiden bir
makineleşsek diyorduk.
Şimde tam tersine
döndü...
Toptan pazarın devre dışı kalması, nasıl önlenir?
Nerede satılırsa satılsın, ürün toptan
pazara girmeli, ürünün toptan fiyatı oluşmalı, toptan fiyat oluştuktan
sonra perakende satışlara markete,
diğer yerlere gitmeli. Bunu Avrupa
Toptan Piyasalar Birliği zorladı. Biz
oranın bir üyesiyiz. Onlar bizi şöyle
zorladılar, orada böyle bir kanun var.
Ama onlarda fiyatı oluşturacak borsa
her yerde var. Onların büyük market-
leri bu ölçümleri yapabiliyorlar. Şehre giren ürüne göre fiyat belirliyorlar.
Ürünü illa toptan pazara götürmeden
bir dijital alan üzerinde fiyatlıyorlar,
bir nevi dijital toptan pazar oluşturuyorlar. Ama bizde sistem öyle işlemiyor ve bu bütün yerlere de yansıyor, bütün ürünlere yansıyor.
Osmanlılar kendine yeten bir
ekonomik model geliştirdi
Osmanlı ekonomisini tarım ekonomisi olarak nitelendirirsek, tarımsal üretimi geliştirmek için ne
tür önlemler almışlar, ne tür politikalar izlemişler, ne kadar başarılı olmuşlar?
Şöyle bir örnek vereyim buna, İstanbul ve diğer şehirlerle de alakalı:
Hem tarımsal ihtiyaçlarını karşılamışlar, hem de üretimle ilgili ihtiyaçlarını karşılayabilmişler, yani
bir yeterlilik sağlamışlar. İthalatçı
ekonomiye döndüğümüz 1900’lerin
başına kadar olan rakamlar bunu
gösteriyor: Kendi ihtiyacımızı karşılayan bir ekonomiyiz. Bu ihtiyacımızı karşılamada tarım da var, sanayi
SÖYLEŞİ
Balkanlar
kaybedilince
tedarik sistemi
bozuldu
Osmanlı Devleti için ortadan kalkana kadar şehirlerin ihtiyaçlarını karşılamada başarılı olduğunu
söyleyebilir miyiz?
üretimi de var. Yani kendine yeterli
bir ekonomi, iktisatçıların tabiriyle
otarşik bir ekonomi, ama otarşik
ekonomi unutmayalım ki tarım ekonomisi ağırlıklı bir şeydir.
Burada önemli bir nokta var: Otarşik ekonomiler aslında üretim fazlası veya ihracat fazlası vermez. Ama
bakıyoruz Osmanlı’da ihracat da var.
Dolayısıyla kapalı ekonomi değil. Dolayısıyla kendine yeterliliği de aşabilmiş Osmanlılar. Bu yüzden şöyle bir
tanımlama daha doğru olabilir: Osmanlılar kendine yeterli ekonomi,
özellikle tarımda kendine yeterli
ekonomi modelini geliştirmiştir.
Bir sanayi ekonomisi değil, tarım
ekonomisiydi ama, sanayide ihtiyaçlarını da karşılıyordu. Bu anlamda özellikle kümelenme yöntemiyle
bir üretim modeli geliştirmiş, şehir
ihtiyacının karşılanmasında önemli
bir model oluşturmuş.
Tarımda makineleşmenin sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz,
geçmişten bugüne?
Bizdeki veriler çok ilginç... Makine-
leşmeyi arttıralım demişiz, ama veriler başka bir şey söylüyor... TUİK
verilerinde de bu görülüyor. Hemen
her çiftçiye bir traktör verilmiş durumda ve onunla ilgili makineler
verilmiş durumda. Onlar da onu bir
nevi otomobil gibi kullanıyorlar, tarla sürmek için bu kadar alete gerek
olmadığı bugün her yerde söyleniyor.
Şu anda Türkiye, bir atıl tarım makine parkına dönüşmüş halde. Eskiden
ne diyorduk? Ya makineleşse de… Bunun tam tersi bir durum yaşanıyor.
Bugün belki mülkiyet sorununa değinmemiz lazım... Buna bir önlem
alındı. En son mirasen bölünmemesi gibi bir önlem aldılar. Mirasçılara
kalıyor ama bölünmeyecek ama çok
geç bir önlem tabi. Niye? Çünkü zaten bölünmüş, edilmiş, yapılmış. Miras problemini hiç kimse çözemediği
için mevcut alanı da kullanamıyorlar. Tarla kime kaldı? Herkes mirasçı. Ona kaldı, buna kaldı, şuna kaldı
bir bakıyorsunuz tarla boş kalıyor.
Geçmişte bunlar çok verimli ölçüde
çözdüğümüz şeyler aslında. Bu tarihi birikimler dikkate alınmalı...
Balkan savaşlarına kadar evet,
çünkü özellikle Balkan Savaşlarıyla önemli tarım ve hayvancılık
alanları kaybedilmiş. Aslında bu
kaybediş iki yönlü olmuş. Hem
Osmanlı kaybetmiş, hem de o ülkeler. Osmanlı o coğrafyayı kaybedince bir tedarik krizi olmuş,
üretim ve hububat krizi olmuş,
fiyatlar artmış, denge bozulmuş.
Balkan Savaşları’nda Edirne bile
işgal edilmiş, sonra geri alınmıştı. Bütün o verimli topraklar ki
Anadolu’nun ve İstanbul’un tedarikinde önemliydi. Bu Osmanlı’yı
etkileyen tarafı.
Madalyonun diğer yüzü de şu:
Balkanlar bağımsızlığını ilan etti
edeli ekonomik kriz içindeler.
Çünkü bu iki mekanizma yani alım
ve satım bozuldu. Balkan savaşları alıcı ile satıcıyı birbirinden
ayırdı. Balkanlar bağımsız, ama
işte Bulgarlar, Yunanistan bütün
Balkan hâlâ krizde. Bir üretim
krizi yaşıyorlar, hâlbuki verimli topraklar buralar, her bakımdan verimli. Burada da o tedarik
ilişkisi bozulunca o ekonomiler
bozulmuş... Hâlâ Balkan ilişkisi,
çevre ilişkisi kurulmuş değil. Karadeniz ilişkisi kurulamadı. Niye?
Bu, sadece bizden kaynaklanmıyor. İlgili ekonomiler de o seviye
ve yeterliliğe gelmiş değil.
Temmuz - Ağustos 2015
37
PORTRE
Karanlık bir mağaraya ışık götüren insanlar...
BİR BİLGE SAHAF: BEHÇET AMCA
Behçet Amca ticaretle uğraşan insanımıza bol bol kitap okumalarını tavsiye ediyor.
Çünkü ona göre her türlü gelişmemişlik ve mahrumiyetin temelinde az okumak
yatıyor. Yine ona göre okumakla insan önce kendini, sonra elinin değdiği, sözünün
ulaştığı her yeri iyi edecektir.
Haber : Mahmut Feyzi
“Karanlık bir mağaraya, ışık götürmeye çalışan insandır sahaf” diye
başlıyor Behçet Amca sözlerine. Sahaflık serüveninin ve kitaplarla sürdürdüğü köklü dostluğun son durağı
olan, Kadıköy’de bir pasajın içinde
buluşuyoruz. Dükkânına yıllardır süren misafirliğimiz artık usulca yerini
oranın ferdi olma hissine bırakmış.
Muhabbet tadında başlayıp bitirdiğimiz söyleşimiz, hem havsalamda tat-
38
lı bir tortu olarak yer ediniyor hem
de sahafların bu çağda şahit olup
dert edindikleri kitapların yalnızlığının, dolayısıyla da sahafların yalnızlığının haleti çöküyor omuzlarıma.
Behçet Amca da bu mesleğe başlamaktaki amacını anlatırken, kendini
karanlık mağaralara ışık taşımayı vazife edinmiş bir mücadeleci olarak
nitelendiriyor kendini. Çünkü ona
göre bu iş de mücadelenin bir kolu.
Behçet Amca tam yirmi beş yıldır
sahaflık mesleğini icra ediyor. Bir
o kadar yıl da yayıncılık, kitapçılık
gibi yine kitaplarla ilintili işler gerçekleştirmiş. Fakat sahaflık kadar
hiçbir mesleğin kendisine olumlu
tesirde bulunmadığını anlatıyor.
Sahaflığa başladıktan sonra aslında
kitaplara dair ne kadar az şey bildiğini, birikiminin ne kadar yetersiz
olduğunu fark etmiş.
PORTRE
Bilindiği üzere sahafta pek de popüler ve henüz güncelliğini yitirmemiş
kitaplar pek bulunmaz. Sahaflığın da
özelliği budur; çoğu zaman kolayca
ulaşılamayacak kitaplar, unutulmuş
isimler canlanıp tozlu raflardan doğuverir tekrar.
Bazen bir tavsiye üzerine düşersiniz
bu kitapların peşine, bazen ise muhabbet eşliğinde rafları karıştırırken
rastlaşırsınız onlarla. Ama elinizi
hangi kitaba atsanız (türü ve yazarı fark etmeksizin) Behçet Amca’nın
mutlaka o kitap hakkında okumamış
olsa bile malumatı vardır. Onu birçok sahaftan ayıran özelliği de budur sevenlerince.
Çocukken arkadaşlarıyla Nobel ödüllü eserleri ve yazarlarını ezberleme
yarışması yaparlarmış. Elbette ki bu
eğilimi onu kitaplarla bir daha ayrılmamak üzere kaderdaş kılmış. Şu an
elli dokuz yaşında olan Behçet Amca
her türlü olumsuzluğa rağmen yine
de bu dostluktan ve yoldaşlıktan
vazgeçmiş değil. Çünkü o, bu yolun
uzun olduğunun ve sabır gerektiğinin farkında.
Sahaf Behçet Amca,
darbe döneminde
kitaplarıyla birlikte
tutuklanarak cezaevine
gönderiliyor.
Az okuyan bir toplumda
sahaf olmak...
Muhabbet esnasında çayların bittiğini fark eden Behçet Amca, çay ikram
etmek istediğinde, benden olumsuz
karşılık alınca tatlı bir hiddetlenmeyle “Böyle olmaz, çay söylüyorum” diyor ve çay eşliğinde devam ediyoruz.
Çok küçük yaşta, maddi zorluklar neticesinde çalışmaya başlamış. Okula
gitme durumu olmamış fakat okumayı kitapçılarda öğrenmiş, ilkokul ve
ortaokulu dışarıdan bitirmiş.
Bu çevreyle tanışmasında babasının
da rolü büyükmüş. Anlattığına göre
aydın ve siyaset bilir bir şahsiyet
olan babasının yakın çevresinde Cahit Sıtkı Tarancı gibi isimler varmış.
Zaten kitaplarla olan yoldaşlığı da
babasının teşvikiyle başlamış. Çünkü babası ona “Ticaret yapacaksan,
kitapçılık yap. Ticaretin en dürüstçesi, kitapçılıktır” dermiş hep. Böyle anlatıyor nasıl başladığını ve de
ekliyor: “Az okuyan bir toplumda
kitapçı olmak, Müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibidir.”
Ardından gülerek dünyaya yeniden
gelse başka bir iş yapmak istemeyeceğini söylüyor. Her ne kadar maddi anlamda varlık sahibi olamayıp
borçlarla yaşamını sürdürse de…
Darbe döneminde elbette o ve kitapları da nasipleniyor olup bitenden.
Kitap faaliyetleri nedeniyle, işleri
gayet yolundayken, üstelik yurtdışına dahi satış yaparken, kitaplarıyla
birlikte tutuklanıyor ve cezaevine
gönderiliyor. Fakat cezaevinde de
kitaplardan kopmuyor çünkü kaldığı
hapishanede bir kitaplık varmış.
Sahaf dükkânında yüz yıllık kitaplar
Temmuz - Ağustos 2015
39
PORTRE
dahi mevcut. Almanca, Fransızca,
İngilizce gibi dillerin yanı sıra Ortadoğu dillerinde yazılmış eserler de
bulunuyor. Bir de siyah-beyaz orijinal fotoğraflar var ve neredeyse her
birinin arkasına çekildikleri güne
ilişkin not tutulmuş. Fotoğraf albümlerinin bulunduğu kutuyu dizlerinize koyup fotoğrafları incelemeye
başladığınızda adeta o zamana gidip
o insanların içine karışıyorsunuz.
Behçet Amca’ya dair bir söyleşi yazısı yazarken Kenter Tiyatrosu yıllarını sormadan geçmek olmaz. Hapishaneden çıktıktan sonra çok sıkıntılı
zamanlar yaşamış. On bine yakın
kitabına el konulmuş ve sermayesiz
bir şekilde ortada kalmış. Soluğu
dostluk bağlarının kuvvetli olduğu
Kenter çiftinin yanında almış. Neyse ki onlar da ona tiyatronun kitap
dükkanının işletmesini vermişler ve
aşağı yukarı 5-6 yılı orada geçmiş.
Bu sayede çok fazla oyun izlemiş.
Haldun Taner, Aziz Nesin, Melih Cevdet Anday gibi isimlerle o yıllarda
samimiyetini pekiştirmiş.
İnsanların çoğu popülarite peşinde
Diğer sahafları nasıl değerlendirdiği sorusunu ise yarı gönüllülükle
ve pek de memnun olmayan bir yüz
ifadesiyle cevaplıyor. Birçok sahafın
maddi kaygıları daha çok ön planda
tutmasından dolayı sahaflık alanında başarısız olmalarından ve bu kaygıların sahaflık ruhuyla bağdaşmadığından bahsediyor. Üzülüyor, çünkü
sahaflığın hakkı yeniliyor. Çünkü bu
meslek, hele ki böyle bir çağda, öncelikle gönüllülüğü ve sahaflık sevgisinin ön planda olduğu bir duruşu
zorunlu kılıyor.
İnsanların çoğu artık popülariteye
uyum sağlama peşinde. Bu durum
da tüketimin adreslerini ve odak
noktalarını belirlediği gibi, insanların kültür aktivitelerini ve değer
40
atfettikleri özneleri de biçimlendiriyor. Doğal olarak, insanların okuma alışkanlıkları, okuma sıklıkları,
metin irdeleyişleri, tür ve içerik
tercihleri de değişiyor.
Bir kitapçıda felsefe, sosyoloji, aktüel, tarih rafları olmasının yanında
bir de en çok satanlar ve hızlı tüketilebilecek nitelikte olan kitaplar
da yer almakta. Bu bakımdan her
türlü okuyucuya hizmet verebiliyorlar. Ancak sahaflar durumu çok daha
farklı. Behçet Amca, raflarını hurdacılardan, dostlarının kitaplıklarından, eskicilerden, antikacılardan
satın aldıklarıyla oluşturuyor ve her
bir kitabı elemeye tabi tutuyor. (Bunun bilgisini aldığım esnada sokaktan, seyyar arabasında eski kitaplar
olan ve Behçet Amcanın sık sık alışveriş yaptığı bir eskici geçiyor. Biz
de kitapların başına koşuyoruz.)
Son olarak Behçet Amca ticaretle
uğraşan insanımıza kitap okumalarını tavsiye ediyor. Çünkü ona göre
her türlü gelişmemişlik ve mahrumiyetin temelinde az okumak yatıyor.
Yine ona göre okumakla insan önce
kendini, sonra elinin değdiği, sözünün ulaştığı her yeri iyi edecektir.
KÜLTÜR-SANAT
Çanakkale Zaferi’nin 100. yılında bir tıpkı basım kitap...
ÇANAKKALE İÇİN EMSALSİZ BİR HATIRA SAYISI...
Savaşın kahramanlarıyla söyleşiler
Türk Dünyası Belediyeler Birliği
(TDBB), Çanakkale Zaferi’nin 100.
yılında, dönemin önemli tarihçileri,
edebiyatçıları, gazetecileri, ilim ve
fikir adamlarının makale ve eserlerinden oluşan ‘Yeni Mecmua Çanakkale Fevkalade Nüshası’nı yayın hayatına kazandırdı.
TDBB tarafından yayınlanan, orijinal Osmanlıca metinlerin Türkçe
transkriptleriyle birlikte yer verildiği Yeni Mecmua Çanakkale Fevkalade Nüshası, savaşla ilgili ayrıntılı
yazıları, şiirler, ordu arşivleri kullanılarak yazılan makaleler ve savaşa
katılan er ve erbaşlarla yapılan mülakatlarıyla dikkati çekiyor.
Özel sayıda yer alan ve Ruşen Eşref
(ÜNAYDIN)’ın Çanakkale’de savaşan er, erbaş ve subaylarla yaptığı
mülakatlar ise hâlâ canlılığını ve
savaş hakkındaki birinci dereceden bilgileri içeren özelliğini korur.
Özellikle bu söyleşiler içerisinde o
dönemki unvanıyla Mustafa Kemal
Paşa ile yapılan mülakat, Atatürk
ve Çanakkale hakkındaki tek ve emsalsiz kaynak olma niteliğini devam
ettiriyor. Bu mülakat aynı zamanda
Atatürk’ün bugüne kadar ulaşılabilen ve basında yayınlanan ilk söyleşisi olma özelliği taşıyor. Atatürk,
burada kendisinin kumanda ettiği
ve şahit olduğu muharebelerin tüm
aşamasını gün gün anlatıyor. Daha
sonra dillerden düşmeyecek olan savaş üzerine düşüncelerini ve anekdotlarını aktarıyor.
ÖZEL SAYIYI HAZIRLAYAN
YENİ MECMUA KİMİNDİR?
Yeni Mecmua Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında çıkan ilim,
fikir, sanat ve edebiyat dergisidir.
Ziya Gökalp’in öncülük ettiği Yeni
Mecmua, İstanbul’da 12 Temmuz
1917’de haftalık olarak yayımlanmaya başlanmıştır. Sahibi ve
sorumlu müdürlüğünü, İttihat ve
Terakkî’nin önde gelenlerinden
Mehmed Talat (Talat Paşa) yapmıştır. Altmış altı sayı çıkarılan dergi,
Mondros Mütarekesi’nin ardından
26 Ekim 1918’de kapanmıştır. 1
Ocak 1923’te Falih Rıfkı’nın (Atay)
yönetiminde 67. sayıdan itibaren on
beş günlük periyotlarla tekrar yayın
hayatına dönen dergi uzun ömürlü
olamamış ve 20 Aralık 1923’teki 90.
sayısıyla yayımına son verilmiştir.
Temmuz - Ağustos 2015
41
GEZİ
SAFRANBOLU SOKAKLARINDA BİR ÇOCUK...
“Saat kulesinden Safranbolu’yu izlerken, uzak diyarlara gitme hevesim kabarıyor”
Çocukluğumda özgürlük tepesi olarak bahsettiğim eski hükümet konağı,
saat kulesi ve Burunsandal’ın bulunduğu tepedeyim. Ayaklarımı hükümet
konağı ile birlikte yapılmış koruma duvarının üzerinden Safranbolu’ya doğru
sallandırıyorum. Hafiften bir rüzgar esiyor. Safranbolu’yu izlerken zamanın
içinde yolculuk yapar gibiyim.
Safranbolu isminin nereden geldiği
çok açık, safran bitkisinden, Safranbolu ve çevresinde safran yetiştiriliyor. Safranbolu’da ilk kimler
yaşamıştır acaba? Şu evlere falan
bakılınca buradaki yaşamın epey
eski olduğu belli.
çarşı. Bir tarafta şu an üzerinde bu-
ranbolu lokumu.
lunduğum tepe, diğer tarafta hıdır-
İki tepe arasında sıkışıp kalmış, eski
yanıma lokum aldım, meşhur Saf-
Oturduğum yerden kalkıp saat kulesine doğru yürüdüm, saat kulesinin
hemen yanı başında bir dut ağacı
var, dalları neredeyse yere değecek, öyle bir dut var ki. Uzanıp birkaç tane dut aldım, öyle tatlı öyle
tatlı ki sanki bal sürülmüş içine.
Yazı : Adem Dönmez
42
lık tepesi ve birbiri ardına yapılmış
eski ahşap evler. Aralara serpiştirilmiş camiler ve ortada kendini belli
eden han, cinci hanı. Safranbolu’yu
izlemek çok zevkli. Buraya çıkarken
GEZİ
Saat kulesi, 18. yüzyıldan kalma...
Safranbolu saat kulesi Osmanlı zamanında yaptırılmış ve Anadolu’daki ilk saat kulesiymiş. III. Selim zamanında Safranbolu’lu Sadrazam
İzzet Mehmet Paşa tarafından 1797
yılında yaptırılmış. İzzet Mehmet
Paşa zaten Safranbolu’da birçok
eser bırakmış; İzzet Mehmet Paşa
Camii, çeşmesi, kütüphanesi, su
yolları bunlardan bazıları…
Hikayesi de şu şekilde: İzzet Paşa
Safranbolu halkına şu şekilde bir söz
vermiş, “Her Safranbolu’nun cebine
bir saat koyacağım ve nerede olursa
olsun saatin kaç olduğunu bilecek.”
Herkesi bir heyecan kaplamış ve
sonrasında hummalı bir çalışma başlamış. Saat kulesinden duyulan ilk
gong sesini bütün Safranbolu halkı
duymuş ve İzzet Paşa’nın ince esprisini o zaman çok beğenmişler.
Zamanı durduran evler
Birkaç gün sonra Safranbolu’dan
ayrılma vaktimin de yaklaştığını hissederek, eski bir Safranbolu evini
gezmeye gittim. Safranbolu evlerinde zaman duruyor sanki, geçmişin
tozlu raflarında yerinizi alıyorsunuz
ve maziye bir yolculuk apansız başlayıveriyor.
Temmuz - Ağustos 2015
43
GEZİ
Çevre ve komşu hakkını
gözeten evler
Doğa-insan-ev; sokak-ev, sokak-çarşı ilişkileri son derece düzenli ve
dengeli. Çevreye olduğu kadar komşuya da saygı egemen. Hiçbir ev diğerinin görünüşünü engellemez. Evlerin yapımında taş, kerpiç ahşap ve
alaturka kiremit kullanılmış. Bahçeler sokaktan taş duvarlarla ayrılmış.
Safranbolu Evleri, yüzlerce yıllık bir
süreçte oluşan Türk kent kültürünün
günümüzde yaşamaya devam eden
en önemli yapı taşlarındanmış. İlçe
merkezinde 18. ve 19 yüzyıl ile 20.
yüzyıl başlarında yapılmış yaklaşık
2000 geleneksel Türk evi bulunmaktaymış. Bu eserlerin 800 kadarı yasal koruma altındaymış. Evler
Safranbolu´nun iki ayrı kesiminde
gruplanmış durumda; birincisi “Şehir” diye bilinen ve kışlık olarak kullanılan kesim, ikincisi “Bağlar” diye
bilinen ve yazlık olarak kullanılan
kesim.
plan cepheleri kör, uzak plan cepheleri açık ve birbirlerini izleyecek
konumda.
Şehrin ortasında bulunan meydana
yönelik yollar ve sokaklar tamamen
Arnavut kaldırımlı. Anıt eserlerin
avluları ve meydanlar da Arnavut
kaldırımlı. Mevcut taş kaplama tarzı
rutubeti en aza indiren, sel sularına karşı dayanıklı ve ağaç köklerinin
yeterli su almasına uygun yapıda.
Evler, birbirini kapatmıyor
Safranbolu evinin boyutu ve biçimini belirleyen üç temel unsurdan
söz edilebiliyor: Çok nüfuslu büyük
aile yapısı, yağışlı iklim, kültürel
ve maddi zenginlik. Bir ailede karı
kocanın normal olarak iki ya da üç
çocuğu varmış. Erkek evlat evlendirilince ona ayrı bir ev açılmaz, gelin
aynı eve getirilirmiş. Amcalar, yengeler, halalar ve torunlarında dahil
olduğu aile hep birlikte bir evde yaşarlarmış. Evin kadınına işlerde yardım etmek amacıyla evlerin çoğunda evlatlık kız bulunurmuş. Evlatlık
kız evin kızı gibi görülürmüş.
Tüm evler kendilerine göre daha
merkezi konumdaki kamu binalarına, dini yapılara ve anıt eserlere dönük. Hangi evden bakılırsa bakılsın
manzara kapanmaz. Evlerin yakın
Kalabalık aile yapısının yanında evlerde harem-selamlık ayrımı varmış.
Ailelerin sahip olduğu hayvanlar
evin zemin katındaki ahırlarda barındırılırmış.
Şehir, yönetim merkezinin bulunduğu Kale, alışveriş merkezinin bulunduğu Çarşı, evlerin bulunduğu Akçasu, Gümüş, Musalla, Kale altı ve
Tabakhane semtlerinden oluşmakta.
Bu kesim iklimin olumsuz etkilerine
karşı korunmuş, alçak rakımlı iki vadinin içinde. Burada evler birbirine
yakın, sokaklar dar. Bağlar birkaç
yüz metre daha yüksekte.
44
Din ve gelenekler evi dışarıya kapar, bu yüzden ev içi ve bahçeler
yüksek duvarlarla ayrılmış, pencereler kafesli, kadın yabancı erkeğe
görünmez. Bazen aynı evin içinde
bile, kadınlar ve erkekler ayrı ayrı
yaşarlarmış. Safranbolu´da selamlık ve harem olarak ikiye bölünmüş
böyle evler var.
Hayat’a açılan kapı...
Evin girişinde zemin katta “hayat”
adı verilen bölümler var. Bu bölüm
eğer taş kaplıysa “taşlık” adını alır.
Burada ışık almayı sağlayan ahşap
kafes “gliste” mevcut. Zemin katlarda ayrıca ahırlar, büyük kazan
ocakları ve ambarlar bulunuyor.
Üst katlara ahşap ustalığının üstün
GEZİ
örneklerini sergileyen merdivenlerle çıkılıyor. İkinci kat diğer katlara
göre daha basık. Bu katta gerektiğinde yatak odası olarak da kullanılabilen bir mutfak bulunuyor. Gündelik yaşam orta katta geçermiş.
Soğuk kış günlerinde bu katın ısıtılması daha kolay oluyormuş.
Üçüncü kat evlerde mükemmelliğe varılan nokta. Bu katta tavanlar
daha yüksek. Odalara sekiz kenarlı bir çokgenden oluşan “sofa”nın
daha kısa olan dört çapraz kenarından açılan kapılardan girilir. Odaların giriş kapıları köşelerde ve oda ile
doğrudan teması kesen özel ahşap
paravana düzeni bulunuyor. Odaların her biri bir çekirdek aileyi ya
da bir aile yakının barındırabilecek
tüm unsurlara sahip, bağımsız birim
olarak tasarlanmış. Bu doğrultuda
her odada ahşap dolapların (yüklük)
içerisinde bugünün duş kabinlerini
andıran gusülhaneler mevcut.
Ahşap kanatlı pencereler
Safranbolu evlerindeki çıkmalar,
evin dış görünümünü tek düzelikten
kurtarıyor. Evlerin pencereleri çok
özel biçimde tasarlanmış olup dar
ve uzunca. Ahşap kanatlı pencerelerde ayrıca “muşabak” denilen kafesler bulunuyor.
Evlerde ısınma ocaklarla sağlanıyormuş. Ocaktan alınan közler mangala
konarak taşınıyormuş. Aydınlatma
aracı gaz yağı lambasıymış. Son zamanlarda “lüks lamba” diye tanımlanan, daha büyük boyutlu ve daha fazla ışık veren lambalar da kullanılmış.
Evlerin bazılarının içlerinde serinlik vermesi ve yangından korunmak
amacıyla yapılmış olan havuzlar da
bulunmakta.
Ne çok şey var evler hakkında, günümüzde bu kadar dikkat ediliyor
mu toplum hayatının önemine ve
komşuluğa?
Temmuz - Ağustos 2015
45
İŞ DÜNYASI & YÖNETİM
LİDERLİK
Liderlik doğuştan mı gelir yoksa öğrenilir mi gibi bir saçmalığa sakın uzun
uzadıya takılmayın. Liderlik her şey gibi
öğrenilir ve öğrenilmelidir de.
ERDAL
DERİNDERE
Liderlik öğrenilir ve dolayısıyla öğretilebilir. Eğer böyle olmasaydı günümüzdeki devasa literatür ve enstitüler ortaya
çıkmazdı. Liderliğin doğuştan gelen vasıfları ve öğrenilmesi birbirinden ayrılmaz özelliklerdir. Aktif liderlik bu ikisinin bileşimidir.
Her insan lider olarak doğar. Liderlik kapasiteleri ise farklıdır. Kendine liderlik,
aileye, özellikle çocuklara liderlik, kurum ve kuruluşlara liderlik, topluma liderlik; bütün bunlar liderliğin bağlamı ile
alakalıdır. Liderliğin içeriği ise değişmez.
Toplumu da özlemleriyle çakışan vizyonları ifade eden her kademede liderleri takip eder. Türk Toplumunun,
özelde kurum ve işletmelerin aşmak
istediği sorunlar ile geleceğe dair özlemleri gayet açık ve nettir.
TESTİ KIRILMADAN
İŞ DÜNYASI VE YÖNETİM
Liderliğin genelde zor zamanlarla ilgili
boyutu vurgulanır. Büyük bunalımların
aşılmasıyla ilgisi vurgulanır. Bu şüphesiz önemli bir boyut. Ancak daha
önemlisi ve daha az takdir edileni büyük bunalımları önceden gören ve gereklerini yerine getiren liderliktir. Bu
tip liderliğin fark edilmesi ve takdiri
daha azdır. Önemi ise sonsuzdur.
LİDERLİK VE TAKİPÇİLERİ
YÖNETİCİ VS LİDER
Ünlü yönetim düşünürü Peter Drucker ‘liderlerin tek bir
ortak özellikleri vardır oda takipçileri olmasıdır’ diyor.
O zaman sorulması gereken soru şu: İnsanlar liderleri
niçin takip ederler? Bence bu sorunun ilk cevabı aradıkları şeyi buldukları içindir. Bu doğrudan vizyonerlikle
ilgili bir durum. Liderler ortaya koydukları vizyonla geleceği bugüne getirirler. İkinci aşama vizyonla bugünkü
şartlar arasındaki gerilimin yönetilmesidir. Bu da stratejik yaklaşımla ilgili bir durum.
Liderlik ve yöneticilik farklı kavramlar olmakla birlikte
çağımızda Lider Yöneticilere ve Yönetici Liderlere ihtiyacımız var.
Hiçbir toplum ya da topluluk koyun sürüsü değildir. Toplumlar/topluluklar liderleri bilinçli bir şekilde izlerler.
Bu izlemenin temeli insanların geleceğe dair özlemlerini liderlerin söylem ve eylemlerinde bulup tasdik etmeleri ve takip etmeleridir. Tüm toplumlar gibi Türk
ÜÇ ÇEŞİT LİDER VARDIR: KÖTÜ LİDER, İYİ LİDER VE
MÜKEMMEL LİDER
“Bir lider, insanlar onun varlığından hemen hemen haberdar olmuyorlarsa en iyidir. İnsanlar onu methedip,
ona itaat ediyorlarsa o daha az iyi bir liderdir. İnsanlar
ondan korkup onu hakir gördüğünde kötü liderdir. Fakat mükemmel bir lider amacına ulaştığında ve rüyaları
gerçekleştiğinde insanlar “Biz bunu kendimiz yaptık”
derler.” Lao Tsu
Mükemmel yönetici veya liderin bu deyişte özetlendiğini
düşünüyorum: İnsanlar işi başarırlar ve biz yaptık derler.
Şirket Yönetiminde Mükemmel Liderliğe ulaşmanın
anahtarı olarak Edward Deming’in meşhur 14 maddesini,
Ölümcül Hastalıkları ve Engelleri dikkatinize sunuyorum.
14 MADDE
1- Varlığınızı sürdürmek ve rekabetçi olabilmek ve daha
çok istihdam olanağı temin etmek gayesi ile hizmetleri
geliştirmeye yönelik bir amaç sürekliliği oluşturun.
2- Yeni yönetim felsefesini uygulayın. Yeni bir ekonomik
çağdayız. Yönetim bu meydan okumayı görmeli, sorumluluklarını öğrenmeli ve dönüşüm için liderliği ele almalıdır.
46
İŞ DÜNYASI & YÖNETİM
3- Kaliteye ulaşmada kontrole olan bağımlılığı durdurun. Kaliteyi hizmetin içinde ilk andan itibaren oluşturarak kontrol ihtiyacını toptan yok edin.
4- Tedariki fiyat bazında yapma uygulamasını durdurun.
Bunun yerine toplam maliyeti minimize edin. Herhangi
bir mal veya hizmet için tek bir tedarikçi ile sadakat ve
güven temelinde uzun vadeli çalışın.
5- Kalite ve üretkenliği arttırmak ve maliyetleri düşürmek için sistemi sürekli geliştirin, böylece maliyetleri
sürekli düşürün.
6- İş başında eğitimi kurumsallaştırın.
7- Liderliği her kademede kurumsallaştırın. Murakabe
(Supervision) nin varlık sebebi insanlara, makinelere ve
aletlere daha iyi iş yapabilmeleri için yardımcı olmaktır. Yönetimin murakabesi de çalışanların murakabesi
gibi gözden geçirilmeye ihtiyaç duymaktadır.
8- Korkuyu yok edin, böylece herkes kurum için etkin
bir şekilde çalışabilir.
9- Departmanlar arasındaki engelleri ortadan kaldırın.
Araştırma-Geliştirme, Pazarlama-Satış ve Üretimdeki
insanların tamamı, üretim ve kullanımdaki sorunları,
ürün veya hizmette bu sorunlar ortaya çıkmadan önce
görebilmek için bir takım olarak çalışmalıdır.
10- Sıfır hata ve yeni verimlilik düzeyleri talep eden sloganları, öğütleri, hedefleri ortadan kaldırın. Bu tür öğütler, düşük kalite ve düşük üretkenliğin nedenleri ağırlıklı
olarak sisteme bağlı olduğundan ve işgücünün hâkimiyet
sahasını aştığından sadece çatışmacı ilişkiler doğurur.
11- a. Çalışmadaki standartları (kotaları) kaldırın. Yerine liderliği ikame edin.
11- b. Hedeflerle Yönetimi kaldırın. Rakamlarla yönetimi
ve sayısal hedefleri kaldırın. Yerine liderliği ikame edin.
12- a. Ücretli çalışanın yaptığı işten gurur duyma hakkını gasp eden engelleri kaldırın.
12- b. Yönetim ve geliştirmedeki insanların zanaatkar-
lıklarından gurur duyma haklarını gasp eden engelleri
kaldırın. Bu, başka şeylerin yanı sıra, hedeflerle yönetimi ve yıllık ya da başarıya göre değerlendirmeyi ortadan
kaldırmak demektir.
13. Sıkı bir kendini geliştirme ve eğitim programı uygulayın.
14. Kurumdaki herkesin döşümü gerçekleştirmek için çalışmasını sağlayın. Dönüşüm herkesin işidir.
KARAR ALMA
Yöneticilerin ve özellikle liderlerin aldığı karar sayısı düşünülenden daha azdır. Hatta oldukça azdır. Az
sayıda ama önemli kararlar alırlar. Sorun çözmezler
stratejik düşünürler. Karar alma hızı onlar için önemli değildir. İlkeler ve pragmatizm arasında denge kurarlar. Karar alma bir süreçtir. Bu sürecin mahiyeti ve
aşamaları hakkında geniş bir literatür var. Süreçte en
önemli yer kararı almak değil uygulamaktır. Dolayısı
ile alınan karar ve insanların onu uygulama kapasitelerinin birbirleriyle denk düşmesi hayati öneme sahiptir.
LİDERİN ÖNCELİKLİ GÖREVİ
Şirketler / Kurumlar öncelikle kendilerinin ne olduklarının farkına varmalıdırlar. Başka insanlara değer
üretip sunmak için bir araya gelip faaliyette bulunan
bir grup insan. Maddi kazanç (Kar) bu faaliyetin sonuçlarından sadece bir tanesidir ve en önemlisi değildir.
Bunun ispatı da şirket ölümlerinin trajik yüksekliği ve
ortalama şirket ömrünün inanılmaz kısalığıdır.
Yönetim düşüncesinin yaklaşık 100 yıllık birikiminin
geldiği noktada Öğrenen Organizasyon başlığı altında
yönetimin bilimine ve teknolojisine ulaştık. Ancak (Peter Senge’den ilhamla) hala bu organizasyonu prototip
haline bile getiremedik. Bence bunun sebebi (İllaki
stratejiden bahsedeceksek) girişimcilerin / Liderlerin
varsayımlarında yaptıkları stratejik hatadır. Bu stratejik hata doğrudan şirketin doğası ile ilgilidir. Bu hata
düzeltilmediği müddetçe diğer her şey boşunadır.
Temmuz - Ağustos 2015
47
UNUTULAN MESLEKLER
Küleğin Sessiz Vedası
“TAHTADAN YAPILMIŞ BÜYÜKÇE BİR KOVA...”
Ömer Asım Aksoy, “tahta kovası” olarak tanımlıyor küleği... Sadece Aksoy değil,
ondan yüzlerce yıl önce yaşamış ünlü gezgin Evliya Çelebi de küleği, “tahtadan
yapılmış, yüksekliği az, büyükçe bir kova” diye anlatıyor. 500 yıl ara ile iki değerli
ismin yaptığı bu tanımda hiçbir değişiklik yok. İkisi de tahtanın “ete kemiğe
bürünüp” külek olarak karşımıza çıkışını resmediyorlar.
Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu
48
UNUTULAN MESLEKLER
Karadeniz’den
Güneydoğu’ya
Türkiye’nin her köşesinde yaşayan
insanların hayatlarıyla bütünleşmiş
külek... Karadeniz’de yoğurt ya da
yağ konulan külek, Güneydoğu’da
bunlara ilaveten bal, pekmez, süt
gibi maddeler için de en sağlıklı
saklanma ve taşınma ortamı olmuş.
Bu yüzden Anadolu’da yaşayanların
gündelik hayatlarından hiç silinmemiş külek.
Belki de bu sebepten olsa gerek,
günümüzde küleği, bal, yoğurt, yağ,
pekmez, süt gibi gıda maddelerini saklamaya ve taşımaya yarayan
kulplu veya kulpsuz derin bir mutfak
aleti diye tarif ediyorlar.
Küleğin sessiz vedası
Külek üretimini geleneksel yöntemle yapan ustaların yanı sıra fabrikasyon üretim yapanlar da var.
Giresun’dan Urfa’ya kadar bir çok
ilde hala külek üretimi yapan tek
tük ustalara rastlanıyor. Onlar bu
meslekten hem kendi geçimlerini
sağlıyorlar, hem de ailelerine ek gelir sağlıyorlar. Ürettikleri külekleri
ise pekmez, yoğurt, bal gibi üretim
yapan fabrikalara satıyorlar. Ya da
meraklıları için satışa sunuyorlar.
Böylece yüzyılların birikimiyle gelen
küleğin denenmiş sağlıklı bir saklama ve taşıma kutusu olarak yeni
nesiller tarafından bilinmesini de
sağlıyorlar.
Kuşkusuz bir zamanlar köy ve şehir
hayıtının vazgeçilmez kaplarından
birisi olan külek, bütün haşmeti ve
sağlıklı yapısına rağmen kimse fark
etmeden “sessizce” çekilip gitti hayatımızdan. Ustalar azaldıkça, külek
de azaldı... Plastik kova ve kaplar
çoğaldıkça, ahşap külekler görünmez oldu... Belki de tüm asaletleriyle kenara çekildiler. Değerlerini
gerçekten bilenlerin bir gün gelip
onları aramalarını beklediler. Bile-
mediler ki, değişen sadece küleklerin yerini plastiklerin alması değildi,
insanlar da değişmişti. Küleğin kıymetini takdir edecek iyi insanlar,
çoktan iyi atlara binip gitmişlerdi...
Külekçilik; zor meslek...
Külek yapımı, zor ve sabır isteyen
bir meslek... Tarihi ise çok eski zamanlara kadar gidiyor... Öyle ki ustalara göre külek, Türkler yerleşik
düzene geçmeden önce de varmış.
Bir topraktan yapılan kaplar bir de
ahşap kaplar kullanılıyormuş. Ama
özellikle Anadolu Selçukluları’ndan
günümüze kadar gelen dönemde
Türklerin günlük yaşantılarında vaz-
geçilmez bir yer işgal etmişler.
Külekçiler yaptıkları külekleri yuvarlak ya da oval formlarda ve çeşitli
boylarda yaparlardı. Birçok şehirde,
kalbur kasnakları ve nakış kasnakları
da yapan bu ustaların bir arada olduğu kendi adlarını taşıyan çarşıları
da vardı: “Külekçiler Çarşısı”
Temmuz - Ağustos 2015
49
UNUTULAN MESLEKLER
Külek nasıl yapılır?
Külek ustaları küleğin yapım sürecini ise şöyle anlatıyorlar:
“Külek yapımında beyaz dut, siyah
dut, sultani söğüt ve ceviz ağacından elde edilen keresteler kullanılır. Hızarlarda ince tahtalar haline
getirilen malzemenin bir yüzü marangoz rendesi ile perdahlanır. Perdahlanan taraf küleğin dış yüzüne
getirilir. Daha sonra bu tahtalar marangoz boyası ile boyanır. Boyanan
tahtalar ıslatılır ve tahtaların iyice
ıslandığına kanaat getirilince bu iş
için özel yapılmış, yüzeyi geniş talaş mangallarının üzerinde ısıtılır.
Bu işlem sırasında ahşap iyice yumuşatılmış olur ve bu sayede külek
yapılırken ahşabın kırılmadan eğilip
bükülmeye hazır hale gelmesi sağlanır.”
50
Daha sonra ise tahtalar kol gücü ile
çevrilen, merdaneli, gövdesi ahşaptan yapılmış ilkel bir makineden geçirilerek kıvrık hale getirilir. Kıvrık
halde çıkan tahtalar çivilenerek kurumaya bırakılır.
Kuruma işlemi tamamlanan kıvrık
haldeki tahtalar yanmış takunya
çivisi ile örs üzerinde teker teker
birleştirilir. Küleğe çakılan çivilerin
arkadan çıkan uçları bir iki çekiç
hamlesi ile kıvrılarak bir çeşit perçin haline getirilir.
Sonraki aşamada dip tahtaları geçirilir. Külek saplı olacaksa sapları ya
da kapaklı olacaksa da kapakları takılır. Bazı külekler yarım kapaklıdır.
Bu durumda küçük deri parçalardan
faydalanarak bir tür menteşe yapılır
ve kapağın hareketli kısmının açılıp
kapanması sağlanır.”
UNUTULAN MESLEKLER
Tazelik ve sağlık taşır
Külekçilerin imal ettiği kaplar yoğurt, süt, pekmez, yağ, ayran, su ya
da benzeri sıvıların taşınması veya
saklanması amacının dışında da kullanılırdı. Külek eski mutfaklarda nohut, bulgur, mercimek, fasulye gibi
hububatların böceklenmeden ve
küflenmeden saklanmasını da sağlardı.
Bakkallar satın aldıkları yoğurtların
satılana kadar ekşimemesi içinse
satışa sunmadan önce yoğurt küleklerini baş aşağı çevirirlerdi. Bu sayede yoğurdun kısa zamanda ekşimesi
önlenmiş olurdu; üstelik yeniden
koyulaşması sağlanırdı. İşte calba
dediğimiz bitki bu işlem sırasında
bir nevi süzgeç görevini üstlenirdi.
Dut ağacından yapılan yoğurt külekleri içindeki yoğurdun daha uzun bir
süre taze kalmasını sağlardı.
Külekler çok değişik ölçülerde olabiliyor. Bir kiloluk olduğu gibi beş kiloluk olanlar da var Hatta daha fazlası
da yapılabiliyor. Küleklerde akma
olmaz, çünkü zamanla tahta şişer
ve akmayı engeller. Külek içine konulan ekmeği bile belli bir süre bayatlatmaz. Bir de külekler ağaçtan
yapıldığı için sağlıklıdır, organiktir.
Temmuz - Ağustos 2015
51
TİCARET VE HAYAT
Ramazan Zamanları
Ramazan; insanın insandan ümit kesmediğinin, insanın insana el uzatmayı sürdürmekte olduğunun sevincini yaşatır aklı ve vicdanı özgün yapısını kaybetmemiş olanlara. Akıp gitmekte olan zamanın, hele günümüzde daha da bu akışın
hızlandığı demlerin ortasında; sahuru iftarıyla, teravihi bayramıyla, zekatı sadakası fitresiyle, zamana bir parantez, maddeye bir sorgulama vakti açılmaktadır.
Ramazan aynı medeniyet havzamızda bulunan toplumlara bir hareketlilik, huzur ve sürûr getiriyor. Takvimin
ötesinde işleyen bu köklü zaman algısı
mevsimden mevsime gezinirken, mevcut takvimlerin üzerine ışıltısını yaymayı sürdürüyor. Birey ve toplumlarda her
vaktin kendine göre bir anlamı ve bir
havası var. Sabahın akşamın, yazın kışın
ve sonbahar ile ilkbaharın hayatın akışına etkileri hatta hayatın akışını belirlemesi yaşadığımız bir gerçek. Ve tüm
bunlara ilaveten bir de Ramazan ayı var
ki baştanbaşa tam bir ruh şöleni.
TİCARET
Ramazan zamanın virajlarından birisi
olarak tekdüze gidişi değiştiriyor ve
fizikötesinin görünüre katılması olarak tecelli ediyor.
Başlangıcıyla birlikte fert fert bir irade sınavı başlıyor. Kişi, inandığı ilkelerden hareketle, kendisine bir
çeki düzen vermek için yine kendisiyle bir bilek güreşi yapıyor adeta. İnancın davranışlar üzerindeki etkin gücü kendisini gösteriyor. En hayati faaliyet olan
yeme içmenin özellikle de yazın uzun vakitlerinde
terkedilmesi nasıl bir hatır, nasıl bir saygı ifadesidir
kendisini gösteriyor. Bir milyardan fazla insan bu ayda
benliğini oldurmak, inanç ve ahdinin gereğini yerine
getirmek çizgisinde birleşiyor. Bu boyutuyla evrensel
bir tablo çıkıyor ortaya. Her şeyin yaşanılan fırtınada
savrulduğu, küresel kodlamaların baş döndürdüğü bir
zaman diliminde, bir ağacın kökleriyle toprağına sımsıkı sarılması gibi bir olgu kendisini gösteriyor. Kadim
değer ve inançlar adına evrensel bir direniş sergileniyor. İnsan Ramazan ayının işaret fişeği ile aydınlanan
52
MÜRSEL
SÖNMEZ
hayat karanlığında yol buluyor, yoldan çıkmama uğraşı veriyor. Oruçla
yenilenip, oruçla kendini dinleyerek
benliğinin karmaşık uğultuları arasından ruhunun sesini dinleme fırsatı buluyor.
Yalnızca bireyin dünyasında bir hareket ve değişikliğe, bir öze dönmeye değil, aynı zamanda toplumsal
hayatın da kendisini sigâya çekmesi
ve sorgulamasına da meydan açıyor
Ramazan ayı. Yanlış mülkiyet duygusu ve kabulünün insanlığı varsıllık
yoksulluk arası bir cendereye soktuVE HAYAT
ğu, dolayısıyla bir tıkanmaya doğru
sürüklediği günümüzde, hayata temelden ve farklı bakış açılarına dair
ilhamlar da sunuyor. Birey bir yandan kendisi ile iç muhasebe yaparken aynı zamanda hemcinsleri ile de derin
ve insani ilişkiler kurmayı sağlayacak duyarlıklar yaşamaya başlıyor. Bu duyarlıkların başında da, öğrenilen
planlı yoksulluktan yapılan çıkarsama ile dayanışmanın
gerekliliği ve önemi kendisini gösteriyor. Varlık alanı
olan kendi bedeninde denediği ve gördüğü halleri örnek
alarak “öteki”nin halini anlamaya doğru oluşan bilinç,
yaşatarak yaşama olarak, yeniden kendisini var ediyor.
Nadir kişiliklerin kendilerine ait değerler dünyası kurması ve “özel” çizgiler belirlemesi tarihin her döneminde var olmuştur ve var olmaya devam edecektir.
Bu “özel” durumlar geniş insan toplulukları için geçerli
doğrular değildir, olamazlar da. Çünkü insan, diğer insanlarla “var” ve insandır. Her ne kadar her insan ayrı
bir alemse de birbirleriyle tek ve toplam bir hayatı ve
TİCARET VE HAYAT
anlamı yaşarlar. Nadir olan ve ana kütleden kopuk olan
“misal” değildir, çünkü, “sû-i misâl, misâl olmaz”. Tarih, tek insanların değil, insanlık ailesinin zaman zaman iyi ya da kötü yazdıkları bir destandır. Hal böyle
olunca da şu söz bu bağlamda da yerini bulmuş olur:
Nâdir mâdum (yok) gibidir. Ülkemiz ahalisinin de toplu
bilinci fizik ve metafizik bünye olarak tek bir yere kendisini mensup bulduğu gerçeğini yansıtmaktadır. İnançlar halen ve dileriz ki ebediyyen “bir” olmanın teminatı olma niteliğini korumakta olduğu gibi koruyacaktır.
Ramazan ayında bu durum somut bir şekilde oruç tutanı tutmayanı ile apaçık görülmektedir. Madum olan nadirleri bir yana bırakırsak; Ramazan; insanın insandan
ümit kesmediğinin, insanın insana el uzatmayı sürdürmekte olduğunun sevincini yaşatır aklı ve vicdanı özgün yapısını kaybetmemiş olanlara. Toplumun üzerinde
yürüdüğü ana hatlarla oynamamak gerektiğinin ve bin
yıllar içinde oluşmuş gayet de insanî olan bu hattın bozulmaması da gerekiyor. Çünkü, bin yıllar içinde oluşmuş bu akış yolu akamete uğratılırsa, insanlığın yerine
koyabileceği çağdaş ve insanî başka bir değerler manzumesi bulunmamaktadır. Münferit tutucu reaksiyonlar
bir yana bırakılırsa, inanç üzerinde mutabık olan olmayan herkesin ayıdır Ramazan. Merhametin, sevginin,
dayanışma ve paylaşmanın, ruhu beden gönderine bir
bayrak gibi çekmenin ve azgın iştihalarla hemcinslerini
paralamamanın rengârenk bayraklarını taşır.
Bizim inanç temellerimiz üzerinde vücut bulan köklü
medeniyetimizin çağdaş dünyaya bir armağanı olarak
da görülmelidir Ramazan ayı. Yeryüzünde insan hayvan
ve tüm canlılar için yeterli olan kaynakları doyumsuz
tutkularıyla paylaşmaya çalışan ve kendilerini insan
diğerlerini de basit canlı organizmalar olarak gören
zihniyete de, işin aslının öyle olmadığını, yeryüzünün
herkese yettiğini göstermesi de ayrı bir Ramazan bilgeliğidir. Görülsün görülmesin, çağdaş insan için daha insanca bir dünyanın mümkün olabildiğine dair kuvvetli
bir kanıttır. Yeme içmeye iradi bir dur deme, yoksulları
kayırma sureti ile ezme ve sömürme histerisine kapılmış olanlara, vermenin en az almak kadar hatta ondan
da önemli bir yaşama sevinci olduğunun göstergesidir.
Akıp gitmekte olan zamanın, hele günümüzde daha
da bu akışın hızlandığı demlerin ortasında; sahuru iftarıyla, teravihi bayramıyla, zekatı sadakası fitresiyle,
zamana bir parantez, maddeye bir sorgulama vakti
açılmaktadır. Böylesi bir kitlesel bilgelik şöleni, bizim
medeniyetimizin sevinci, dışarıda kalanların ise ilham
alması gereken bir güzelliktir. Belki madde planında
evrensel dolaşım anlamında çok katkı sağlayamadık
ama o maddenin üzerinde oturması gereken ana ve
asal insani değerler üretmede hala en önde olduğumuz
da Ramazan ayıyla bir kez daha görülmektedir. Ölümlü insan için ölümsüzlüğe bir atıf gibidir, Ramazan ve
onun ana bağlamı olan inanç medeniyetimiz.
Üretmenin, başarmanın ve geleceğe doğru adımlar atmanın enerjisi, hayatı ve oluşu topyekun kuşatan bir
ana değerler düzeni ile bakmakla sağlanabilir. Bu yoksa, siz, size ait değerler üzerinden değil, yoldan saptıran ve tüm insanlığa mezar olabilecek yalan değerler
düzleminde oyalanıyorsanız yitip gidersiniz.
Bireyin yalnızlaştığı, kalabalık yalnızlıkların yaşandığı
ve sürekli ayrıştırılan insanlık durumumuzda, insan sıcaklığının, ruh ve gönül genişliğinin evrenine dair ipuçları veriyor Ramazan zamanları. İnsanlığın yaşadığı düşünsel ve inançsal yoksullukta az şey midir bu?
Temmuz - Ağustos 2015
53
GELENEKSEL İFTAR
İSTİB AİLESİ İFTARDA BULUŞTU
İstanbul Ticaret Borsası, geleneksel
iftarı, yaklaşık 400 misafirin katılımıyla Tuzla Aydınlıköy’deki Canlı Hayvan ve Et Şubesi tesislerinde
gerçekleştirildi. İSTİB’in yetim çocuklar onuruna verdiği iftar yemeğine, İSTİB Meslek Komiteleri, Meclis
ve Yönetim Kurulu üyeleri ve İSTİB
personeli katıldı.
Yanı başımızda
750 milyon insan aç
İftar yemeğinde bir konuşma yapan İSTİB Başkanı Ali Kopuz, dünyada her 7 kişiden birinin aç, her
5 kişiden birinin de obez olduğunu
belirterek, sistemde bir aksaklık olduğuna vurgu yaptı. Ramazan ayının
manevi yönüne dikkat çeken Başkan
Kopuz, “Başı rahmet, ortası mağfi-
54
ret ve sonu cehennem azabından
kurtuluş olan Ramazan ayının hepimizin maddi ve manevi arınmamıza
vesile olmasını diliyorum. Allah-u
Teala tuttuğumuz oruçları, yapmış
olduğumuz hayırları kabul etsin, Ramazan ayını nefsimizi terbiye etmemize vesile kılsın” diye konuştu.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütü verilerine dünya nüfusunun
795 milyonun aç olduğunu vurgulayan Başkan Kopuz, “Bu aç insanların yaklaşık 750 milyonu Asya’da ve
Afrika’da, yani hemen yanı başımızda bulunmaktadır. Afrika’da açlığın, sefaletin, yokluğun, hastalığın
pençesinde kıvranan kardeşlerimizin olduğunu bilerek iftarımızı, sahurumuzu yapmak bize ağır geliyor”
değerlendirmesinde bulundu.
GELENEKSEL İFTAR
Her yerde Müslümanlar
zulme uğruyor
Farklı coğrafyalarda zulme ve baskıya maruz kalanların hep Müslümanlar olduğuna işaret eden Başkan
Kopuz, şöyle konuştu: “Yerinden
yurdundan edilmiş, tüm hayatı altüst olmuş Suriyeli kardeşlerimizin
bir kısmını biz ülkemizde misafir
ediyoruz. Bir kısmı başka yerlere sığınmış durumda. Uzak coğrafyalarda
orucun ve namazın dahi yasaklandığı yerlerde hayat mücadelesi veren
kardeşlerimizin olduğunu görüyoruz. Müslümanların kutsal Kudüs’e
sokulmak istenmediği günler yaşıyoruz. Bu millet güçlü olursa diğer
kardeşlerimize de mutlaka faydası
olacaktır. Ama biz zayıflarsak, karşılaşacağımız felaket inanın bana
diğer kardeşlerimizinkinden daha
büyük olur. Biz bu noktada, İstanbul
Ticaret Borsası olarak, elimizden gelen gayreti göstermeye çalışıyoruz.”
Aygül’den teşekkür
aile tablosunun tüm yurtta yaşan-
İftarda söz alan İl Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Müdürü Hamit Aygül de
“İstanbul Ticaret Borsası’nı, böyle
güzel ve hayırlı bir toplantıya imza
attığı için kutluyorum. Birlik ve beraberliğe son derece ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde, bugünkü gibi bir
masını ümit ediyoruz” şeklinde konuştu. Müdürlüğünün çalışmalarıyla
ilgili bilgi de veren Aygül, sektöre
ilişkin önemli çalışmalar yaptıklarını, koşulları yerine getirebilen tesis
ve yatırımlar için önemli hibe destekler sunduklarını anlattı.
Temmuz - Ağustos 2015
55
CULTURA EUROPA
Gelecek 10 Senenin Tarım Projeksiyonu
OECD ve FAO’nun ortaklaşa yayınladıkları ‘’2015-2024 Tarım Görünüm Raporu’’na
göre önümüzdeki on yılda tarımsal üretim, talebe oranla daha fazla artması,
böylelikle tarımsal emtia fiyatlarının azalacağı öngörülmektedir. Türkiye, 2024
yılında, tarım ürünleri konusunda kendi kendine yeten bir ülke olmaktan
çıkacak, net ithalatçı bir durumda olacaktır.
BOZKURT
ÖZSEREZLİ
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü
(FAO) ve Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği
Örgütü (OECD) her yıl önümüzdeki on senenin tarım ve gıda alanlarındaki vizyonunu ve projeksiyonunu ortaya koyan bir
rapor hazırlamaktadır. Öngörülen üretim, tüketim, ticaret verilerinde önemli
sapmalar olsa da uluslararası çevreler
tarafından bu raporlar her zaman referans olarak alınmaktadır. 2015 Temmuz
ayının başında yayınlanan bu seneki raporun önemli noktalarını bu yazımızda
ele alacağız1.
Son birkaç yılın bilançosu: Tarımsal
emtialarda üretimdeki artış ve et
tüketimin yükselişi
Raporda yapılan son birkaç senenin analizine göre, hububat ve yağlı tohumların
tarihi rekorlar seviyesinde üretilmesi
sebebiyle, bu ürünlerin fiyatları son derece düşük seviyededir. Bu artış Kuzey
Amerika’da ve Avrupa’da verimlilik artışı sebebiyleyken, Güney Amerika’da
tarım arazilerinin büyümesiyle olmuştur.
Afrika kıtasında ise, henüz yatırımların
yeterli seviyede olmaması nedeniyle,
ufak bir üretim artışı söz konusudur.
Hayvan sürülerinin tekrar yapılanması,
protein bazlı ürün talebinin artması ve
arzın azalması sebepleriyle, et fiyatları
büyük bir ivme kazanmıştır. Süt ürünleri ise, tarihi rekorları gördükten sonra
önemli bir miktarda fiyatları azalmıştır.
Büyük süt üreticisi ülkelerde politikaların tekrar belirlenmesi suretiyle, süt
fiyatlarının tekrar istikrara kavuşması
beklenmektedir.
2024’de Tarım ürünleri talebi bilhassa
gelişmekte olan ülkelerde artacaktır.
56
[email protected]
CULTURA EUROPA
Şehirleşme, nüfusun azalarak da olsa
artmaya devam etmesi genel talebi artıracaktır. Gelir seviyesinin artması sebebiyle gelişmekte olan ülkelerde et ve
süt ürünlerine ve bu kapsamda yem bazlı
hububat ürünlerine talebin ve böylelikle
fiyatlarının artması beklenmektedir. Ay-
Grafik 1: Nominal değerde tarım ürünleri fiyat gelişimi
rıca, petrol fiyatların azalması sebebiyle
biyoetanol talebinin azalması ve böylelikle mısır fiyatlarında azalma olması
öngörülmektedir.
FAO ile OECD’nin öngörülerine göre önümüzdeki 10 senelik süreçte, arz (yani
üretim) tüketimden daha fazla artacak, girdi maliyetleri azalacak ve sonuç
olarak tarımsal emtialardaki fiyatlar
azalacaktır. FAO ile OECD’nin bu öngörüsündeki temel sebep makro ekonomik
dengelerin değişmemesi, küresel stagnasyon döneminin devam edeceği öngörüsüne dayanmaktadır.
2024 yılında Dünya’daki başlıca tarım
ürünlerin durumu
Hububat: Stokların yüksek seviyede olması ve üretim girdilerin azalması, nominal fiyatların kısa vadede düşmesine
sebep olacaktır. Ancak orta vadede,
talep artışının devamı, üretim maliyetlerinin artması fiyatları arttıracaktır.
2012/14 periyoduna referansla, 2024
CULTURA EUROPA
Grafik 2: Türkiye özelinde, FAO ve OECD’nın 2015-2014 arasındaki bazı ürünler hakkında başlıca üretim, tüketim, stok
ve dış ticaret dengesi projeksiyonları
Production: Üretim; Consomation: Tüketim; Stocks: Stok; Balance commerciale: Dış ticaret dengesi
yılında hububat üretimi 388 milyon ton
artacak (%14) artacak ve 2.786 milyon
tona ulaşacaktır. Önümüzdeki on senelik dönemde buğday üretim ve tüketimi
780 milyon ton civarında gerçekleşerek,
% 13 mertebesinde; pirinç üretiminin
562 milyon ton olarak gerçekleşmesi ve
tüketiminin gelişmiş ülkelerde senede
%0,4 gelişmekte olan ülkelerde ise %1,2
oranında artması tahmin edilmektedir.
Yağlı Tohumlar: Et ürünlerine olan talebin artmasına paralel olarak, yemin hammaddesi olan yağlı tohumlara artış azalarak devam edecektir. Bu azalan artış, bir
önceki on senelik periyoda oranla 20152024 yılları arasında %3,5’dan %1,6’a inecektir. Yem ihtiyacına bağlı olarak, soya
üretiminin, başta Brezilya olmak üzere
hızla artması beklenmektedir.
Şeker: Gelişmekte olan ülkelerdeki talep artışıyla birlikte, bu ürüne yatırımlar
hızla artacaktır. Dünya’daki en büyük
etanol üreticisi olan Brezilya’daki enerji
politikasındaki değişim sebebiyle (yakıtlarda daha fazla etanol kullanılması) şeker kamışındaki üretim artacaktır. Buna
paralel olarak, alım gücü daha zayıf ve
üretimde istikrarı bulunmayan Asya’daki ülkelerde şeker emtiasında sıkıntılar
yaşanacaktır. 2024 yılında, brüt şekerin
nominal fiyatının 364 ABD doları/ton,
Euronext referanslı beyaz şekerin nominal fiyatının ise 434 ABD doları/ton olması beklenmektedir.
Et: Artan talebe ihtiyaç verebilmek için
üretim artacaktır. Yem hammaddesi fiyatlarının azalması sebebiyle, bu sektördeki kar marjı yükselecektir. Kırmızı ve
beyaz et fiyatları arasındaki dengesizliğin artması beklenmektedir. 2024 yılında
nominal fiyat olarak karkas et fiyatları
büyükbaşta 4900 ABD doları/ton, küçükbaşta 4350 ABD doları/ton, kanatlıda
1550 ABD doları/ton ve domuzda 1900
ABD doları/ton olması beklenmektedir.
Diğer bir ifadeyle et fiyatlarının artışı
azalarak devam edecektir. 2024 yılında,
küresel kişi başı yıllık et tüketimi 35,5
kg’ya ulaşması beklenmektedir. Ancak
kuzey yarım küre ile güney yarım küre
arasındaki tüketim farkı devam edecektir. Gelişmekte olan ülkelerde kişi başına
yıllık et tüketimi 28 kg iken, gelişmiş ülkelerde ise 68 kg olacaktır. Kanatlı etinin
global et üretiminin yarısından fazlasını
oluşturacağı, buna karşılık büyükbaş ve
domuz eti tüketimin sabit kalacağı tahmin edilmektedir.
Su ürünleri: 2012/14 periyoduna referansla, 2024’de su ürünleri üretimi %19
artarak 191 milyon tona ulaşması beklenmektedir. Bu artış önemli ölçüde akuakültürden gelecektir. Su ürünleri yetiştiren çiftliklerin 2012/14 periyoduna
referansla %38 üretim artışı kaydetmesi
ve akuakültür üretiminin 96 milyon tona
erişmesi beklenmektedir. Kısa vadede et
ve yem fiyatlarının artışına paralel olarak, su ürünleri üretim artışı fiyatlara
yansımayacaktır. 2024 yılında, kişi başına balık tüketimi 19,7 kg’dan 21,5 kg’ya
çıkması beklenmektedir.
Süt ürünleri: Süt ürünleri ihracatı dört
büyük ülke (ABD, AB, Yeni Zelanda ve
Avustralya) arasında paylaşılacaktır. Bu
ülkelerdeki iç talebin daha fazla artamaması sebebiyle, bu ülkeler üretim
fazlasını dış piyasaya arz edecektir. 2024
yılında, süt üretimi 2012/14 periyoduna
referansla 175 milyon ton (%23) artacaktır. Bu artışın %75’i, başta Asya ülkeleri
olmak üzere gelişmekte olan ülkelerden
gelecektir. Gelişmekte olan ülkelerde,
taze süt üretimi senelik %3 oranında, süt
ürünleri tüketimi ise senelik % 1,4 ile 2
arasında artması beklenmektedir. Yeni
Zelanda’daki meteorolojik şartlar ve
Çin’deki hayvancılık politikası gelecek on
senede, küresel süt fiyatlarını etkileyecek en önemli iki faktör olarak göze çarpmaktadır. Hindistan, AB’yi geçerek dünyanın en büyük süt üreticisi haline gelip,
öngörülen dönemde önemli ölçüde az
yağlı süt tozu ihracatına sahip olacaktır.
Pamuk: 2024 yılında, 2012/14’e oranla %23, 2000/2009 periyoduna oranla
%9 oranında nominal olarak, fiyatların
azalması beklenmektedir. Kısa vadede
Çin’deki stok azalması sebebiyle fiyatlar
artarken, ilerleyen süreçte orta vadede
fiyat istikrarı sağlanacaktır. Önümüzdeki
on yıllık periyodun ilk döneminde, küresel üretim tüketime oranla daha az artarken, sonrasında fiyatların azalmasıyla
beraber stoklar artacaktır. 2024 yılında
stok/tüketim oranının %46 seviyesinde
olacağı tahmin edilmektedir.
Biyoyakıtlar: Petrol fiyatlarının azalması, biyoyakıt üretimindeki ham madde
üretimindeki ve büyük biyoyakıt tüketici
ülkelerindeki politika değişiklikleri sebebiyle biyoetanol ve biyodiyesel ürünlerinin artışında azalma beklenmektedir.
2024 yılında 134,5 biyoetanol ve 39 milyar litre biyodiesel üretimi tahmin edilmektedir. Buradaki projeksiyon, ABD,
Brezilya, AB gibi büyük üretici ülkelerin
politikalarıyla doğru orantılı olacaktır.
Şayet ki petrol fiyatları düşük seviyede
kalırsa, bu ürünlerdeki fiyat baskısı ve
böylelikle küresel üretimi azalacaktır.
2024 yılında Türkiye’deki başlıca tarım ürünlerin durumu
Buğday: Buğday üretiminin ve tüketiminin 23 milyon ton civarında olması
beklenmektedir. Ancak tüketim miktarı
azda olsa üretim miktarını geçecektir.
Böylelikle buğdayda, iç tüketim talebi
az miktardaki ithalat ile dengelenecektir. Buğday stokunun ise 3 milyon tonun
üzerinde olması beklenmektedir.
Yağlı tohum: Üretim 2 milyon tona yaklaşırken, tüketim ihtiyacı bu miktarın
yaklaşık 2,5 katı olacaktır. Bu ürünlerdeki dış ticaret açığı büyük bir ivmeyle
derinleşmeye devam edecektir.
Şeker: Üretim ile tüketim arasındaki farkın 2024 yılında yarım milyon tonu bulması beklenmektedir. İç piyasadaki ihtiyacı
karşılamak için dış ticaret açığı bu üründe
yatay bir şekilde devam edecektir.
Büyükbaş ve küçükbaş eti: Tüketim
yaklaşık olarak %30 oranında artmasına
rağmen, üretim bu oranı karşılayacak ve
önümüzdeki on senenin sonunda Türkiye
kendi kendine yeten bir konuma gelecektir.
Kanatlı eti: Oransal olarak en fazla
cari fazla veren tarımsal üretim sektörü olacaktır. Kişi başı yıllık tüketim 19,7
kg’den 21,7 kg’ye yükselecektir. İç tüketimdeki artışa rağmen, ihracatın %9
oranında artması beklenmektedir.
Dipnotlar:
1 OECD-FAO Agricultural Outlook 2015-2014 (ing.) &
Perspectives Agricoles de l’OCDE et de la FAO 20152024 (fr.)
Temmuz - Ağustos 2015
57
CANLI HAYVAN BORSASI
1943’ten beri İstanbul’a gelen et İSTİB’ten soruluyor
AVRUPA’NIN EN BÜYÜK HAYVAN PAZARI
Haber : Denizhan Dere
İstanbul’u ete kavuşturan ve doyuran yerin adıdır İSTİB İstanbul Canlı
Hayvan Borsası... İstanbul’a çeşitli illerden gelen ve çevre yerleşim
alanlarında yetişen büyük ve küçükbaş canlı hayvanlar, resmî denetim
ve düzene burada dahil edilir...
Et tüketimi için gelen her canlı hayvanın alım satım işlemleri burada
gerçekleşir. Canlı Hayvan biriminde
her gün ortalama 15 bin ton canlı
hayvan alınıp satılır.
Daha evvel bağımsız bir niteliğe
sahip iken, 1943 yılından itibaren
İstanbul Ticaret Borsası bünyesine
alınan Canlı Hayvan Borsası, bu birleşmeyle birlikte faaliyetlerine de
büyük bir dinamizm kazandırmış.
58
Uzun süre Sütlüce’de Haliç kıyısında bulunan mezbahanede hizmet
veren Canlı Hayvan birimi için, şehrin giderek büyüyüp yoğunlaşması
ve Haliç’de başlatılan temizleme
projesi üzerine yeni mekanlar arandı. Nihayet 26 Ocak 1989 tarihinde
Sütlüce’den Tuzla’daki bugünkü yerine taşındı.
Yeni mekan, Turgut Özal’dan...
Dönemin İSTİB Başkanı Nejat Ekrem Basmacı, bu dönemdeki gelişmelerin canlı şahidi.. Çünkü uzun
başkanlık döneminde, canlı hayvan
biriminin hem mevcut yapılarının
yenilenmesinde, hem de şehrin dışında yeni bir mekana taşınmasında
büyük emeği geçmiş. 1957 yılında
başkan seçilir seçilmez ilk iş olarak
kifayetsiz ve niteliksiz olan Sütlüce’deki canlı hayvan hizmet binasını yenileyen Basmacı, o günleri ve
sonrasını şöyle anlatıyor:
“İstanbul’a hayvan getiren köylüler,
ahırda hayvanlarının yanında yatarlardı, onlara yatakhaneler yaptırdım. Belediye başkanı, belediye
mezbahasını Tuzla’ya naklettiğinde,
ben de Başbakanımız Turgut Özal
beyefendiden rica ederek, İstanbul
Ticaret Borsası için arsa talep ettim. Uygun buldular, hazineden bedeli mukabilinde arsa verdiler. Verdikleri arsaya 25.000 metrekarelik
modern bir Borsa tesisi yaptırdım.”
Günlük bin hayvan işlem görüyor
CANLI HAYVAN BORSASI
1989 yılından itibaren İSTİB İstanbul Canlı Hayvan Borsası, Tuzla
Aydınlıköy’de, hemen yanı başında bulunan İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Mezbahası (İSMER) ile
birlikte faaliyetlerini sürdürüyor.
İstanbul’un et ihtiyacının karşılanmasında son derece önemli bir işlev
gören iki kurumun, tıpkı Sütlüce’de
olduğu gibi Aydınlıköy’de de bir arada hizmetlerini sürdürülmesi, hizmet kalitesinin artmasını sağlıyor.
İSTİB Canlı Hayvan ve Et Şubesi’ne
bağlı olarak çalışan Canlı Hayvan
Borsası, yeni mekanında son derece modern ve büyük tesislere sahip.
Ancak piyasanın işlem hacmi eski
gibi hareketli değil. Çünkü teknolojik gelişmeler doğrultusunda et
naklinde kullanılan soğuk depolu
araçlar, uzun mesafeli taşımacılığın artmasını sağladı. Bu da, Canlı
Hayvan Borsası’na gelen canlı hayvan sirkülasyonunu azaltarak, borsasının hareketliliğinin azalmasına
yol açtı. Günümüzde, Canlı Hayvan
Borsası’nda günlük ortalama bin
adet canlı hayvan satışı gerçekleştiriliyor.
Avrupa’nın en büyük hayvan pazarı
Canlı Hayvan Borsası tesisleri 132
dönüm arazi içinde 25.680 metrekarelik kapalı alanda hizmet veriyor. Tuzla Aydınlıköy tesisleri 15.000
adet küçükbaş, 1.500 adet büyükbaş
hayvan kapasitesine sahip bulunuyor. İstanbul Canlı Hayvan Borsası,
hem modern altyapısı hem de kaliteli hizmet anlayışıyla Türkiye ve
Avrupa’nın en büyük hayvan pazarı
özelliğini taşıyor. Ayrıca tesisler, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından
“Hayvan Pazarlarının Ruhsatlandırılması ve Denetleme Usul ve Esasları”
hakkındaki 2000/34 numaralı tebliği
gereği ruhsatlandırılmış ve hizmetleri tescillenmiştir.
Temmuz - Ağustos 2015
59
CANLI HAYVAN ŞUBESİ
İSTİB 14. Meslek Komitesi
Başkanı Fahrettin Arslan:
Çok daha ileri noktalara
ulaşmayı bekliyoruz
“Biz Canlı Hayvan sektörü olarak
Borsamızın çalışmalarından memnunuz. Hayvan refahı göz önüne
alınarak daha ileri önlemler almak faydalı olacaktır. Büyükbaş
ve küçükbaş hayvan pazarı olarak
önemli bir ticaret merkezi konumunda olan borsamızın işlem hacminin çok daha ileri noktalarda
olmasını bekliyoruz. Özellikle yeni
seçim dönemi itibariyle genel olarak daha düzenli ve sistemli çalışmalar olduğunu görebiliyoruz.”
İSTİB 14. Meslek Komitesi Başkan Yardımcısı Nezir Arslan:
Malın gerçek fiyatı burada belirleniyor
“Babam Ahmet Arslan, 1970 yılından bu yana, İstanbul Ticaret Borsasında canlı hayvan alım satımı
yapıyor. Dolayısı ile bizlerde kendimizi bildik bileli, bu piyasanın ve
borsanın içindeyiz. Bence borsada
en önemli konu ürün fiyatlarının
belirlenmesidir. Malın gerçek fiyatı burada belirlenmektedir. Buna
bağlı olarak, fiyat spekülasyonları
ortadan kalkmaktadır. Ayrıca mal
sahibi, komisyoncu ve toptancı kasap Borsa’da buluşmaktadır. Böylece borsa, tam olarak ticaretin
içinde ve ticareti yönlendirici bir
işlev görüyor. Her cins hayvanın piyasası borsada belirleniyor. Arz talep dengesine göre hayvan varlığı
hakkında fikir edinebiliyoruz.
Mal tedariğinin kolaylaştırması,
hayvanların gerçek değerinde satışının sağlanması çok önemli işlevler. Borsa sayesinde, borsayı
merkez alan sektör temsilcileri
Et fiyatları borsada
belirleniyor...
burada yaptıkları tesis yatırımları ile bölge kalkınmasına katkıda
bulunuyor ve istihdam yaratıyorlar. Yani yalnızca kendi içinde ve
sektöre ilişkin bir fayda üretmiyor,
aynı zamanda bölgeye de katkı
sağlıyor.”
İSTİB 14. Meslek Komitesi ve Meclis Üyesi Ömer Tekinaslan,
Tescil oranımız diğer borsalara göre düşük...
“Canlı Hayvan ve Et tesislerimiz,
üyelerimizin nezih bir çalışma ortamı olup, komisyoncu, mal sahibi,
toptancı kasap ve kahyaların işlerini idame ettikleri kapalı ve güvenli
bir alandır.
avantaj sağlamakta ve ticareti kolaylaştırmaktadır. Toptancılar satış
günlerinde buraya gelerek, toplu
halde bulunan malları, piyasa değerinde alır ve tüketime sunarlar.
Borsa’nın kurumsal güvencesinde,
hem alıcı, hem satıcı, hem de devlet, sağlıklı bir ticaret ortamından
faydalanmış olurlar.
Özellikle mal sahipleri, çeşitli şehirlerden borsamıza gelip, yetiştirdiği hayvanlarını sağlıklı bir şekilde
pazarlama imkanı bulurlar.
Borsaya gelen ve hayvanlarını komisyoncusuna getiren mal sahibi,
bu malı toptancı kasaplara satar.
Buradan komisyon alır. Devletimiz
ise stopaj, mera fonu vs gibi vergileri alır. Borsa tescili neticesinde, stopaj ücretinin %50 oranında
azalması mal sahibine önemli bir
60
Kurban Bayramı’nda
tüccarlara büyük
imkanlar sunuluyor.
Bizlerin amacı, buraya daha fazla
canlı hayvan gelişini sağlamak olmalıdır. Borsamızda diğer borsalara göre tescil oranının düşük olduğunu da belirtmek gerekir. Kurban
bayramında, mal sahibi ve tüccarlara konaklama ve satış süreçlerinde büyük imkanlar sunulmaktadır.”
CANLI HAYVAN ŞUBESİ
İSTİB Canlı Hayvan ve Et Şubesi Müdürü Hüseyin Güzelışık:
İstanbul’a yola çıkan her hayvanı, online takip ediyoruz
İSTİB Canlı Hayvan ve Et Şubesi,
İstanbul halkının sağlıklı et yiyebilmesinin de teminatı... İstanbul’a
gelen canlı hayvanlar, tesislerde
hem titiz bir taramadan geçiriliyor,
hem de piyasa şartlarına uygun bir
bedelle satışa sokularak tüketiciye
ulaşması sağlanıyor. Canlı Hayvan
ve Et Şubesi’nin başında yetkin bir
isim bulunuyor. Daha önce İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Mezbahalar
Müdürlüğü görevinde bulunan Veteriner Hüseyin Güzelışık, İSTİB’in
canlı hayvan hizmetlerine ilişkin
Borsa Aktüel’e bilgi verdi.
Canlı Hayvan ve Et Şubesi Müdürü
Hüseyin Güzelışık, toplum sağlığı açısından son derece önemli bir
vazifeyi yerine getirdiklerine işaret
ederek, “İstanbul Ticaret Borsası
Canlı Hayvan ve Et Şubesi bütün besicilerin hedef pazar yeridir” diyor.
Buna sebep olarak İstanbul’un et
tüketimi en yüksek il olmasını gösteren Güzelışık, diğer nedenleri de
şöyle sıralıyor:
“En iyi fiyatların oluşması, tüketime
çabuk sunulması, hemen bitişiğinde
İstanbul’un ve Türkiye’nin en büyük
birinci sınıf mezbahasının olması
önemli avantajdır. Ayrıca İstanbul
et tüketimi en yüksek ilimizdir. Borsamıza gelen bütün besi hayvanların
satış garantisi bulunmaktadır.”
Halk sağlığının güvencesi
Tesislere gelen hayvanların çok ciddi sağlık kontrolünden geçirildiğine
işaret eden Güzelışık, özellikle hayvanlardan insanlara geçen hastalıklarla mücadeleye ağırlık verdiklerini
ifade ediyor.
Güzelışık, sözlerine şöyle devam
ediyor: “Zoonoz hastalıklar ihbarı
mecburi hastalıklardır. Bir bölgede
adı geçen hastalıklardan herhangi
biri tespit edilirse o bölge karantinaya alınır. Hayvan çıkışları durdurulur. Bölgede hastalıklı olanlar
kontrol altına alınana kadar çalışmalar Tarım Bakanlığı Veteriner Hekimlerimizce devam eder. Gerekli
yerler bilgilendirilir.”
Belgesiz hayvan giremez
Canlı Hayvan ve Et tesisleri satış
salonlarına gelen hayvanların, geldikleri yerdeki il veya ilçe tarım ve
hayvancılık müdürlükleri tarafından sağlık denetiminden geçirilmiş
olmak zorunluluğunda olduğunu
belirten Güzelışık, bunun da göstergesinin hayvanlarının kulak küpelerindeki kayıtlar olduğunu söylüyor. Güzelışık, menşei belli, sağlıklı
hayvanları tesislere kabul ettiklerini
belirterek, “Buraya gelen canlı hayvanların hepsi sağlık raporlu ve pasaportludur” diyor.
Peki, satış aşamasına giden süreç
nasıl işliyor. Bu süreci ise şöyle anlatıyor Güzelışık: “Satış öncesi dinlenmeye alınırlar. İlk satış anına
kadar sadece su verilir. Padoklarda
cinslerine göre ayrılırlar. Seçme kolaylığı sağlanır. Bu arada Borsamız
veteriner hekimlerince antemortem
(ölüm öncesi) muayeneler yapılır.
Kayda değer bir durum olup olmadığına bakılır. Kayıt altına alınır.”
TÜRKVET’le takipteyiz...
İstanbul’un ruhsatlı bir karantinaya
sahip olduğunu da hatırlatan Güzelışık, “Bulunduğumuz ilin karantinası
olma özelliği vardır. İhtilaflı, çalıntı, kaçak nitelikteki büyük ve küçük
baş hayvanlar kolluk kuvvetleri tarafından yakalanıp bize getirilirler.
Biz de burada gerekli sağlık taramasından geçiririz. Buradaki tecrit
alanında yetkililerce gerekli işlemler yapılarak, sonuçlandırılır” diye
konuşuyor.
Borsa’ya gelen tüm hayvanların bilgi takip sistemi içine dahil olduğunu
belirten Güzelışık, Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı tarafından kurulan ve tüm canlı hayvanların takip
edildiği TÜRKVET bilgi sistemine,
Borsa’nın da üye olduğunu hatırlatıyor.
Güzelışık, “İşte üye olduğumuz bu
sistem sayesinde yurdun her yerinden Borsamıza sevk edilen hayvanların takibi yapılıyor. Borsamıza
sevk edilmek için yola çıkıp da bize
ulaşmayan canlı hayvanlar olursa,
hemen il ve ilçe tarım müdürlüklerine yazı yazıp, ilgili firmaların
kontrol edilmesini sağlıyoruz” diye
anlatıyor.
İSTİB Canlı Hayvan ve Et Şubesi’nin
kaliteli ve sağlıklı et tüketiminin güvencesi olduğunu vurgulayan Güzelışık, Borsa’da satılan her hayvanın,
işletmeden mezbahada kesimine
kadar kontrol altında bulunduğunu
ifade ederek, sözlerini şöyle bitiriyor:
“Bizde bu sağlık kontrol zincirinin bir
parçasıyız. Borsamız, halk sağlığının korunması açısından son derece
önemli bir görev üstlenmektedir..”
Temmuz - Ağustos 2015
61
100 YIL ÖNCE FINDIK
100 yıl önce yayınlanan Felâhat dergisi, Osmanlı’da fındık üretimini incelemişti
“FINDIK EN EVVEL GİRESUN’DA YETİŞTİRİLMİŞ
OLUP HER CİHETİ BU AĞAÇLAR İLE MESTURDUR”
Memâlik-i Osmaniyede fındık ziraâti hemen Trabzon vilâyetine münhasır ise
de İzmit sancağında, Yanya vilayetinde, Makedonya’da ve Kıbrıs adasında dahi
makbûl ve mergûb (beğenilen) nevileri yetiştirilmektedir. Trabzon vilâyetinde,
fındık en evvel Giresun kazâsında yetiştirilmiş olup elyevm mezkûr kazanın her
ciheti umûmiyetle bu ağaçlar ile mestûr (örtülü) bulunmaktatır.
Haber : Fatih Türkyılmaz
Osmanlı İmparatorluğu döneminde
yayınlanan ziraat dergisi Felâhat’te
yer alan ve ziraat müfettişi Nişan
Antreyasyan tarafından kaleme alınan bir araştırma yazısı, o dönem
fındıkçılığıyla ilgili detaylı bilgiler
veriyor. Kuşkusuz bu bilgilerin en
önemlisi, 20. yüzyılın hemen başında İmparatorluğun hangi bölgelerinde ne kadar fındık yetirildiğinin
istatistikleriyle birlikte verilmesiydi. “Fındık ağacına dair ma‘lumât-ı
umûmiye” başlıklı yazı, giriş ve iki
fasıldan oluşuyor, ayrıca daha sonraki sayıda da devam ediyordu.
62
Fındık ağacı Hüdâ-yi nâbit yetişir
Fındığın genel bir tarifi ve dünya
üzerinde yetiştiği yerler hakkında
kısa bilgilerin verildiği mukaddime
kısmı, “Fındık ağacı Hüdâ-yı nâbit
(kendiliğinden) olarak her iklimde az çok yetiştiği gibi en ziyade
ormanlarda, çalılık ve çetilerde
husûle gelir. Ehlî nevilerin ziraâti
bilakis mahdûd (sınırlı) olup ancak
Memâlik-i Osmaniye, İspanya, Rusya ve İtalya’da oldukça ehemmiyet
kesb etmiştir (kazanmıştır)” diye
başlıyordu.
Yazı şu şekilde devam ediyordu:
“Memâlik-i mezkûrede (anılan ülkelerde) ise havası rutubetli, harâreti
mutedil mahallerde ve tercihan
büyük su yatakları karibinde (yakınında) yetiştirilmektedir. Çok soğuk
ve çok sıcak iklimi sevmediği gibi
kuraktan ve rutubetli araziden dahi
hazzetmez. Bu sebeplerden dolayıdır ki, mahsûlünün revâcı nisbetinde
garsiyatı tesvî‘-i daire edememektedir (ekimi genişleyememektedir). Hüdâ-yı nâbit nevlerine cenûb
cenûb-i şarkiden başlayarak Avrupayi şimâlinin her tarafında hatta
100 YIL ÖNCE FINDIK
Trabzon vilâyetinin fındık hasılâtının azami ve asgâri senevî (senelik) mikdârı bervech-i âtîdir (aşağıdadır):
Yer
Âzami Kantar
Asgâri Kantar
Giresun Kazası
400,000
200,000
Merkez-i Trabzon Vakfıkebir,
Akçaabad, Sürmene
ve Of kazaları
200,000
100,000
Ordu Kazası
120,000
60,000
Tirebolu ve
Görele kazaları
100,000
50,000
Lazistan Sancağı
50,000
30,000
Yekûn
870,000
440,000
nebâtiyyûndan (bitki alimlerinden)
meşhûr “Boka”nın ifâdesine nazarân
İsveç ve Norveç ve Finlandiya’da
bile tesâdüf edilmektedir.”
Fındıkta İspanya ciddi rakipmiş
Yabancı memleketlerde fındık ağaçlarının nasıl bakıldığı, hangi usuller dairesinde yetiştirilip ürün elde
edildiğinin araştırılması gerektiği
belirtilen yazıda, mahallinde tetkikler yapılarak Osmanlı devleti olarak
gerekli tedbirlerin alınması, yetiştirme usullerinin ıslahına gidilmesi
isteniyordu.
Osmanlılar dışında en ziyade
İspanya’nın fındık ekimini genişlettiğine dikkat çekilen yazıda, “her
ne kadar İspanya’nın hâsıl ettiği
fındık, Memâlik-i Osmaniye’de yetişenlerden keyfiyetçe daha don
derecede ise de, sarfiyât mahallerinde bizim mahsûlümüzden ziyâde
revâç bulmakta ve kabuklu veya iç
halinde daha yüksek fiyatlarla satılmaktadır” deniliyordu.
“Meyvecilik” serlevhasıyla yayınlanan yazıda, “Tedkîk edebildiğimiz
en son istatistiklere nazarân elyevm
(günümüzde) en ziyâde fındık hâsıl
eden (üreten) memleket Memâlik-i
Osmaniyedir” tespiti yapılarak, Osmanlı topraklarında fındık üretiminin dağılımı şu şekilde veriliyordu:
Bahr-i Siyâh umumuyitle
fındık dolu
“Memâlik-i
Osmaniyede
fındık
ziraâti hemen Trabzon vilâyetine
münhasır ise de İzmit sancağında,
Yanya vilayetinde, Makedonya’da
ve Kıbrıs adasında dahi makbûl ve
mergûb (beğenilen) nevileri yetiştirilmektedir. Trabzon vilâyetinde,
fındık en evvel Giresun kazâsında
yetiştirilmiş olup elyevm mezkûr
kazanın her ciheti umûmiyetle bu
ağaçlar ile mestûr (örtülü) bulunmakta ve oradan mücâvir nâhiye
ve kazâlara dahi tevessü’ ve intişâr
ederek (genişleyip yayılarak) hal-i
hazırda işbu vilâyetin Bahr-i siyâh
(Karadeniz)
havzasında
hemen
umûmiyetle her tarafta zirâati icrâ
edilmektedir.”
Yukarıdaki tabloda verdiğimiz rakamlar, resmî olarak ulaşılan ve
gazetelerde de yayınlanan fındık
rekolte bilgileridir.
Bu bilgilere göre Giresun kazası, bugün sınırları içinde bulunan Tirebolu
ve Görele ile birlikte yıllık 500 bin
kantarlık bir rekolteye sahipti. Fındığın mevsimsel etkiler sebebiyle az
verim verdiği yıllarda ise mahsul,
en az 250 bin kantar oluyordu ki, bu
tek başında kalan tüm bölgelerinkinde bile daha fazlaydı.
Fındık yağını
ressamlar
kullanıyor
Ziraat Müfettişi Nişan Efendi,
yazının devamında, fındığın kullanım yerleri hakkında bilgi veriyordu. “Bu mahsûlün hemen
kâffesi ecnebi memleketlerinde
en ziyâde iç halinde olarak çikolata, şekerleme ve pasta imalinde ve bazı mahallerde de bundan
istihsal olunan zeyt (yağ) ressamlar tarafından istimal edilmektedir” diye yazan Nişan Efendi, şöyle devam ediyordu:
“Sınayide tatlı badem yerine kâim
olup kıymeti tedricen ve sarfiyâtı
mütemâdiyen artmakta olduğundan son zamanlarda Ordu,
Ünye, Fatsa, Samsun, Lazistan
ve hatta Sinop ve İnebolu cihetlerinde müceddeden gayet vâsi’
(geniş) bahçeler tesis edilmiştir.
Şu kadar var ki heves ve acele
ile icrâ edilen işbu garsiyyatta (ekimde) arazînin intihâbına
(seçimine), nev-i eşcârın tefrikine (ağaç çeşitlerinin ayırımına),
toprağın istihzârına (hazırlanmasına), usûl-i gars (dikim usulü)
ve tımârına (bakımına), budama
ameliyâtına ve arazînin kuvve-i
enbâtiyesinin tezyîdine (bitkisel
kuvvetinin arttırılmasına) dikkat
ve itinâ edilmemekte olduğundan, birçok zahmet ve mesârif ile
meydâna getirilen fındık bahçelerinden matlûb derecede (arzu
edilen derecede)istifâde edilememektedir.”
Temmuz - Ağustos 2015
63
100 YIL ÖNCE FINDIK
Karadeniz’in 9 çeşit fındığı vardı
Yazının son bölümünde ise Trabzon
vilâyetinde ekilen fındık ağacının
başlıca çeşitleri veriliyordu:
“Ehlî fındığın envâı pek çok ise de
bunlardan Trabzon vilâyetinde en
ziyâde taammüm edenlerden bervechi âtî bahs edilmiştir.
1-Yağlı veya Tombul Fındık: Bu
nevin meyvesi toparlak ve yassıdır, kışrı ince bademe nispeten
büyük olup hâsıl olan mahallerde
en ziyâde kırılarak iç halinde ecnebi memleketlere sevk olunur. Bu
nevin tammümü (yaygınlaşması)
şâyân-ı tavsiyedir. Çünkü zikrolunan
evsâfından mâadâ bir hâssesi (anılan vasıflarından başka bir özelliği)
daha vardır ki, o da diğer nevilerden
daha bereketli mahsul vermesidir.
2- Sivri Fındık: Bu nevin meyvesi sivrice ve kışrı kalın ve parlak
kırmızı renktedir. Kabuklu olarak
kuru meyve makamında hususiyle
Rusya’da şöhret kazanmış olup diğer nevilere nispetle daha pahalı
fiyatlarla satılmaktadır.
3-Palas Fındık: Bu nevin yağlı fındıktan daha iri ve yassı, kabuğu
kalınca rengi koyu kırmızı, yaprakları çok meyvesi ale-l’umûm münferiddir (genellikle tektir). Mahsulünün derci her ne kadar müşekkel
ise de kuvvetli topraklarda ağacı
kesb-i cesâmet ederek (büyüklük
kazanarak) bolca mahsûl verdiği
gibi meyvesi yağlı fındık nispetinde
makbul tutularak içi çıkarıldığından
münasip mahallerde garsı (dikimi)
mucib-i istifâdedir.
4- Badem Fındık: Sivri fındığa benzer ise de enden daha iri iki tarafı
yassı olup kabuğu ince ve rengi koyudur. Ticarette kuru meyve makamında kabuklu olarak satılarak
sivriden daha yüksek fiyatla sarf
olunmaktadır. Fakat meyvesinin
bol olmamasından dolayı garsiyâtı
mahdûd (dikimi sınırlı) bir haldedir.
5- Kara Fındık: Sivri ve daha ziyade
İspanya fındıklarını andırır, meyvesi
iri, kabuğu kalın ve esmer olup ba-
64
deminde madde-i zeytiye (yağ maddesi) nispeten azdır. Odunu kavruk, ömrü kısa ve emrâz-ı tıfliyeye
ziyâdesiyle marûz olduğu gibi sâir
envaından da daha erken kemâle
ererek dökülüp zayi olduğundan
makbûl addedilmemektedir.
6- Kuş Fındık: Meyvesinin şekli yağlı
fındığa benzetiliyorsa da ağacı onun
kadar kesb-i cesâmet edemediği gibi
meyvesinin kabuğu da zayıf ve daha
parlaktır. Bademi ise nispeten yağsız ve iri olduğundan fazla iç hâsıl
etmemektedir. Şöyle ki: Yağlı fındığın yüz okkasından 45-50 okkaya
kadar iç istihsâl edildiği halde, kuş
fındığının aynı miktarından 50-55
okka kadar iç alınabilir. İşbu nevin
dişi çiçekleri ilkbaharda diğer nevilerden daha geç inkişâf etmekte
olduğundan sonbaharın tonlarından
mütezarrır olmaz ve böylece fazla
mahsûl verir.
7- İkiz Fındık: Diğer nevilerden başlıca farkı bademin kabuk derûnunda
(içinde) daima ikiye munkasım (bölünmüş) olarak çift bulunmasıdır. Bu
nevi ticârette rağbet bulmadığından
taammüm edememiştir (yaygınlaşamamıştır).
8- Sarı Palaz: Bunun ağacı palaz nevinin ağacına benzer ise de meyvesi
daha ufak ve lefâfesi kısadır. Diğer
nevilerden daha erken yetiştiğinden
meyveleri dökülerek zâyi olmaktadır. Binâenaleyh bahçelerde tesadüf
edildikçe hemen kal‘ ve imhâ edilmelidir.
9- Firfil Fındık: Bu nevin meyvesi
diğerlere nispeten en büyüğü ise de
kabuk derûnunda bademi gayet zayıf ve küçük olup kabuğun iç tarafını tamamıyla dolduramadığından ve
mevâdd-ı zeytiyesi (yağ maddeleri)
de pek az olduğundan teksîri (çoğaltımı) cihetine gidilmemektedir.”
Bu çeşitleri verdikten sonra Ziraat
Müfettişi Nişan Efendi, kendi önerisine sözü getiriyor ve fındık üreticilerine şu tavsiyede bulunuyordu:
“Yukarıdaki muhtasar tarifattan
(özet tariflerden) anlaşılacağı veçhile müceddiden ihdâs eyleyecek
(yeni oluşturulacak) fındık bahçelerinde en ziyâde yağlı, palaz, kuş ve
sivri nevilerinin tercihan gars edilmesi (dikilmesi) lazım gelir.”
2014-2015 HAZİRAN AYLARINDA
EN ÇOK İŞLEM GÖREN ÜRÜNLERİN
KARŞILAŞTIRILMASI
2014 - HAZİRAN
Mal Adı
Soya Fasulyesi
Miktar / Kg
Fiyat / Tl
2015 - HAZİRAN
Tutar /Tl
Miktar / Kg
Fiyat / Tl
Tutar /Tl
142,946,080.00
1.32
177,347,793.17
130,381,685.53
1.33
108,717,124.00
Ayçekirdeği Kav.
10,228,636.76
8.13
88,926,330.78
5,935,377.60
4.32
1,340,059.98
Palm Yağı
18,538,567.00
2.2
38,308,840.16
44,432,058.00
3.15
19,861,150.00
2,400,000.00
10.5
25,101,000.00
249,050,592.50
30.88
9,108,108.00
Buğday Ekmeklik
29,049,820.00
0.9
23,103,933.68
64,331,491.89
0.87
77,770,622.05
Ayçiçekyağı Vint.
4,069,862.95
5.28
16,545,828.01
112,334,342.65
14.32
20,510,528.87
N.Margarin Sanayilik
4,451,912.92
3.83
15,675,924.57
66,718,927.21
5.06
19,901,715.07
778,960.00
19.97
15,527,512.00
169,419,772.93
33.2
4,664,764.00
7,761,523.00
3.54
15,306,104.44
36,807,005.35
2.79
16,987,284.34
21,748,579.00
0.73
14,979,215.15
25,813,637.42
0.76
35,561,503.40
Fındık Kabuklu
Fındık iç Kav.9 mm
üstü
Makarna
Ayçiçek Küspesi
30 Ağustos Türkün gücünü hatırlatacaktır
1924 yılının 30 Ağustos
Zaferi, Reis-i Cumhur
Gazi Paşa ve eşinin bizzat
Dumlupınar’daki etkinliklere katılmasıyla kutlanır.
Gazetelerin başmuharrirleriyle iştirak ettiği Dumlupınar
kutlamalarına,
31 Ağustos 1924 tarihli
Cumhuriyet’in haberine
göre “Gazi, İsmet, Fevzi
Paşalar ve vekiller” katılır. Hususi trenle Afyon
Karahisarı’na
hareket
eden heyete mebuslar
ile sefir ve memurlar da
iştirak etmiştir. Buradaki törenlerde Şehit Asker
abidesinin de temeli Gazi
Paşa ve eşi tarafından
atılmıştır.
2 Eylül 1924 tarihinde
Cumhuriyet’te yayınlanan
fotoğraların alt yazıları
şöyledir: Sağ sütun (yukarıdan aşağıya): Reis-i
Cumhur Hazretleri Müşîr
Fevzi Paşa Hazretleri’nin
zafer yerinde alınan resimleri / Karatepe’de
merasimden evvel: Gazi
Paşa, refakatindekilere
izahat veriyor / Gazi Paşa
ve Latife Hanım Müşir
Fevzi Paşa’nın nutkunu
dinliyorlar / Gazi Paşa,
büyük ve tarihi nutkunu
bitirdikten sonra / Büyük
Millet Meclisi Reisi Fethi, Manisa Mebusu Yunus
Nadi, İzmit Mebusu İbrahim Süreyya, Mardin Mebusu Yakub Kadri beyler
ve diğer mebuslar Gazi
Paşa’yı dinlerken. / Orta
sütun (yukarıdan aşağıya): Gazi Paşa Meçhul Şehit Abidesi’ni işaret ederken Dumlupınar’a i’zam
ettiğimiz ressamımız Ali
Cemal Bey’in muhayyilesinde yaşattığı kahraman
Mehmetçik / Dumlupınar’da ..... / Büyük.... zaferinin kazanıldığı yer ve merasim mahalli..... / Karatepe’de kurtuluş
zaferini tes’id eden köylülerimiz / Karatepe’de Meçhul Şehit
Abidesi’nin temeli ve şehidin mezarı - Köylüler abidenin başucunda Gazi Paşa’ya hitab eden levhayı okuyorlar. Sol sütun
(yukarıdan aşağıya): Vaz-ı esası resmi yapılan (Meçhul Şehid
Abidesi)’nin umumi manzarası / Reis-i Cumhur Hazretleri,
Fevzi ve Ali Fuad paşalar Meçhul Şehid Abidesi önünde / Meçhul Şehid Abidesi’nin esası resminde: Latife Gazi Mustafa Kemal Hanım Efendi / Meçhul Şehid’in mezarı önünde bir vakfe-i
ihtiram / Merasimin hitamından sonra Karatepe’den aşağıya
doğru inilirken... - Gazi Paşa, paşalar ve merasime gelenler
muhafız kıtaatının safları arasından geçiyorlar

Benzer belgeler