Bir Zamanların Vazgeçilmez Ambalajı: Külek
Transkript
Bir Zamanların Vazgeçilmez Ambalajı: Külek
ISSN:2148-2276 İstanbul Ticaret Borsası • Ticaret, Yaşam ve Kültür Dergisi • Temmuz - Ağustos 2015 • Sayı: 17 Bir Zamanların Vazgeçilmez Ambalajı: Külek İSTİB Başkanı Ali Kopuz’dan Üç Büyük Müjde Alaattin Altuntaş: Perakende Yasası Beklentilere Cevap Vermiyor Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türkiye’de Fındıkçılık Ramazan Bayramınızı tebrik eder, sağlık, mutluluk ve başarılar getirmesini temenni ederiz. Başkan’dan Ali KOPUZ İstanbul Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Bir ramazan ayını daha geride bıraktık, 1436 yılının Ramazan ayını... Oysa Türkiye’nin çok büyük siyasi gelişmeler içinde kaldığı bir dönemde, ticaret ile siyaset arasında sıkışan ruhumuzun imdadına yetişerek gelmişti Ramazan ayı. Ülke olarak bir seçimden henüz çıkmış, koalisyon ihtimalleriyle gündemimiz işgal edilmişti... Bu karışık ve karmaşık süreçte, aklımıza yol gösterecek, gönlümüzü doyuracak mübarek Ramazan ayı tuttu elimizden. Öyle ki, oruç ile bütünleşen bedenler, önce kendinden başlayarak tüm yaşananları ve yapılanları muhasebe etme imkânına kavuştu. Ramazan, insana faniliğini ve aslında ne kadar güçsüz olduğunu bir kez daha fark ettiriyor. En masum olduğumuz çocukluğumuzu, geçmişimizi, daha bir hasretle anıyor ve yakalamaya çalışıyoruz bu ayda. Bunu sadece ben yapmıyorum, hepimiz yapıyoruz. Geçmiş çocukluk günlerinin özlemiyle yanıp tutuşanlardan biri de büyük şairimiz Yahya Kemal’dir. Yahya Kemal, unutulan değerleri ve çocukluğunu şöyle anlatıyor: “O yaşlarımda ben Üsküp minarelerinden yükselen ezan seslerini duyarak, içim bu seslerle dolarak yetişiyordum. Minarelerde ezan başladığı zaman, evimizde ruhanî bir sessizlik olurdu. Galiba Üsküp’ün sokaklarında da böyle bir rüzgâr dolaşır, bütün şehri bir mabet sükûnu kaplardı. Yalnız ezan sesleri duyulurdu. Annemin dudakları İsm-i Celâl’le kımıldardı. Bin üç yüz sene evvel, Hazreti Peygamberimizin Bilal-i Habeşi’den dinlediği ezan asırlar sonra, bizim semamızda hem dînî hem millî bir musikî olmuştu. O anda semamızın mağfiret âleminden gelen ledünnî bir sesle dolduğunu hissederdim. Bu sesler beni bütün ömrümce bırakmış değildir. Ben Paris’te iken bile, hiç münasebet olmadığı hâlde kulaklarıma Üs- küp’teki ezan sesleri bir hatıra gibi aksediyordu.” Yahya Kemal, benim de çok sevdiğim Üsküdar’ın o maneviyat dolu sokaklarında yıllar sonra bir daha dolaşacak ve çocukluğunun Üsküp’ünde duyduğu o ilahî coşkuyu bir Ramazan günü burada bulacaktı. Üsküdar’ın hâlâ sakinliğini muhafaza eden Valide Atik semtinden bir iftar vakti geçer Yahya Kemal. Herkesin tatlı bir bekleyiş içinde iftarı gözlediğini anlatır. Sonrasında iftarı müjdeleyen top sesinin kerpiç evleri nasıl bir neşe ve heyecanla doldurduğunu döker mısralarına. Ama kendisi üzüntü içindedir. Çünkü bütün sokaklarıyla göğe yükselen Üsküdar’da oruçlu olmamanın ıstırabını yaşar. “Tenha sokakta kaldım oruçsuz ve neş’esiz” diye haykıran Yahya Kemal, tek şeye şükreder. O da hâlâ orucu, Ramazanı, Müslümanlığı hatırlayıp özlemle anması, o günleri yaşayamamanın derin üzüntüsünü duymasıdır. Çok şükür, Ramazan’da oruçsuz kalmadık, çok şükür iftarı müjdeleyen ezanlar kulaklarımıza küpe olmayı sürdürdü. Çok şükür, karmaşık binlerce mesele Ramazan’ın bereketiyle çözüldü. Çok şükür bir kez daha Ramazan bizim elimizi bırakmadı, oruç bizi tuttu, yüreğimizi ve gönlümüzü merhametle doldurdu. Çok şükür, faniliğin içinde orucun bâki ipine sarıldık. Çok şükür Allah’ım, Recep ve Şaban’ı bizim için mübarek kıldın, bizi Ramazan’a ulaştırdın, hayırlısıyla bitirmemizi sağladın. Çok şükür bu Ramazan da, yetimleri kimsesiz bırakmadın... Bu duygular içinde tüm İSTİB ailesinin Ramazan Bayramı’nı tebrik ediyorum. Cenab-ı Hakk’tan, aynı coşku ve heyecanla Kurban Bayramı’nı da hep birlikte idrak etmeyi bizlere nasip etmesini diliyorum. Saygılarımla Temmuz - Ağustos 2015 1 BU SAYI A DOSY BAŞKAN’DAN ÜÇ BÜYÜK MÜJDE 12 Temmuz ayı meclis toplantısında konuşan İstanbul Ticaret Borsası Başkanı Ali Kopuz, üç önemli konuda müjde verdi ve İSTİB’in elde ettiği başarıları meclis üyeleriyle paylaştı. 14 İSTİB YÖNETİM KURULU ÜYESİ ALAATTİN ALTUNTAŞ: PERAKENDECİLİK YASASI BEKLENTİLERE CEVAP VERMİYOR Altuntaş, bakkalcılıktan marketçiliğe uzanan hikayesi ile İSTİB’deki çalışmalarını Borsa Aktüel’e anlattı. AÇLIĞA VE YOKSULLUĞA KARŞI ‘GİZLİ HAZİNE’: PATATES “Patates! Sofralarımızın vazgeçilmez besini. Yemekten salataya kadar binbir alanda kullanılan patatesin yokluğunun, bir zamanlar açlığa sebep olduğunu, büyük göçleri ve kitlesel hareketleri başlattığını biliyor muydunuz?” 26 1943’TEN BERİ İSTANBUL’A GELEN ET İSTİB’TEN SORULUYOR İstanbul’u ete kavuşturan ve doyuran yerin adıdır İstanbul Ticaret Borsası Canlı Hayvan ve Et Şubesi... İstanbul’a çeşitli illerden gelen ve çevre yerleşim alanlarında yetişen büyük ve küçükbaş canlı hayvanlar, resmî denetim ve düzene burada dahil edilir... 58 İSTİB, İKV YÖNETİM KURULU’NDA... İSTİB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı İlhan Koyunseven, İKV Yönetim Kurulu’na seçildi. 04 Ticaret, Yaşam ve Kültür Dergisi • Temmuz-Ağustos 2015 • Sayı: 17 İstanbul Ticaret Borsası Adına İmtiyaz Sahibi Ali Yavuz Yiğit Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Denizhan Dere Danışma Kurulu Bülent Kasap, Atilla Sümer İlhan Koyunseven, Yusuf Acar, Zeki Aslan Alaattin Altuntaş, Mehmet Erkan Özefe, Zelkif Kopuz, Mustafa Kamar 48 PROF. DR. AHMET KALA: ÜRÜN, TOPTAN PİYASAYA GİRMEZSE ŞEHİR PAHALI OLUR KÜLEĞİN SESSİZ VEDASI İÜ İstanbul Araştırmaları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kala ile İstanbul’un iaşesi, gıda ihtiyacının karşılanması, tedarik sisteminin kurulması ve işletilmesi üzerine konuştuk. Ömer Asım Aksoy, “tahta kovası” olarak tanımlıyor küleği... Sadece Aksoy değil, ondan yüzlerce yıl önce yaşamış ünlü gezgin Evliya Çelebi de küleği, “tahtadan yapılmış, yüksekliği az, büyükçe bir kova” diye anlatıyor. 32 42 Yayın Kurulu Bozkurt Özserezli Nilüfer Kamar Mukaddes Soysal Tasarım Murat Arslan Haber Merkezi Fatih Türkyılmaz M. Feyzi Erdal Ayşegül Aksu SAFRANBOLU SOKAKLARINDA BİR ÇOCUK... “Çocukluğumda özgürlük tepesi olarak bahsettiğim eski hükümet konağı, saat kulesi ve Burunsandal’ın bulunduğu tepedeyim. Ayaklarımı hükümet konağı ile birlikte yapılmış koruma duvarının üzerinden Safranbolu’ya doğru sallandırıyorum. Hafiften bir rüzgar esiyor. Safranbolu’yu izlerken zamanın içinde yolculuk yapar gibiyim.” Genel Yayın Yönetmeni Pertev Aşkın [email protected] Fotoğraf Kenan Dumanlı Nostalji Murat Arslan İSTİB AİLESİ İFTARDA BULUŞTU İSTİB’in yetim çocuklar onuruna verdiği iftar yemeğine, İSTİB Meslek Komiteleri, Meclis ve Yönetim Kurulu üyeleri ve İSTİB personeli katıldı. 54 • Yönetim Yeri İstanbul Ticaret Borsası Zahire Borsası Sok. No:3 Bahçekapı, Fatih / İstanbul www.istib.org.tr Yapım Burhaniye Mah. Enveriye Sok. No:26/2 Üsküdar/İstanbul Tel: 0216 557 82 87 www.monadfilm.com Yayın Türü Yerel Süreli Baskı Şan Ofset Matbacılık Hamidiye Mh. Anadolu Cd. No: 50 Kağıthane/İstanbul Tel: 0212 289 24 24 İSTİB-HABER İSTİB, İKV YÖNETİM KURULU’NDA... İktisadi Kalkınma Vakfı’nın (İKV) 53. Olağan Genel Kurulunda yapılan seçim sonucu İSTİB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı İlhan Koyunseven, İKV Yönetim Kurulu’na seçildi. Bu seçimle birlikte İSTİB, tarihinde ilk defa İktisadi Kalkınma Vakfı yönetiminde temsil ediliyor. İSTİB, İKV’nin kuruluşundan bu yana mütevelli kurumlar arasında yer almasına rağmen yönetimde bulunmuyordu. 6 Temmuz 2015 Pazartesi günü TOBB kanı Sedat Aloğlu gibi isimler ile Plaza’da İktisadi delegelerin katıldığı genel kurulda Kalkınma Vakfı’nın 53. Olağan Ge- İKV’nin 2015-2017 döneminde görev nel Kurulu’nda İKV Yönetim Kurulu yapacak Yönetim Kurulu belirlendi. Başkanlığı’na seçilen isim ise Ayhan Eski Başkanlardan Prof. Dr. Haluk Zeytinoğlu oldu. Kabaalioğlu’nun Divan Başkanlığı’na Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) seçildiği genel kurulda 2013-2015 ve İKV Başkanı Ömer Cihat Vardan, döneminde görev yapan Başkan İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başka- Ömer Cihat Vardan görevi Ayhan nı Erdal Bahçıvan ve eski İKV Baş- Zeytinoğlu’na devretti. gerçekleştirilen İKTİSADİ KALKINMA VAKFI YENİ YÖNETİM KURULU İKV’nin yeni Yönetim Kurulu’nda Ayhan Zeytinoğlu, Prof.Dr. Halûk Kabaalioğlu, Işınsu Kestelli, Atilla Menevşe, Ahmet Sayar, Yavuz Canevi, Zeynel Abidin Erdem, İlhan Koyunseven, Zeynep Bodur Okyay, Sedat Zincirkıran, Ali Sami Aydın, Sami Yılmaz, İlhan Soylu, Şükrü Alkan, Cenk Yöney, Simone Kaslowski ve İsmail Gülle yer aldı. 4 İSTİB-HABER BAŞKAN KOPUZ, KAZAK İŞ DÜNYASI İLE BULUŞTU Kazakistan’ın uluslararası nitelik- Kazakistan Başbakanı Karim Mansi- teki 8. Astana Ekonomi Forumu, mov ile bir araya gelen Başkan Ko- Astana’da Türkiye’den gelen tem- puz, Kazakistan ziyareti vesilesiyle silcilerin katılımıyla yapıldı. Kazakistan Ulusal Girişimciler Oda- Forum kapsamında “Kazakistan’a Yatırım Yapın” Konferansı’na katılan TOBB Başkan Yardımcısı ve İstanbul Ticaret Borsası Başkanı Ali Kopuz, kapsamlı ikili görüşmelerde bulundu. da Türk – Kazak ilişkilerinin daha da geliştirilmesi amacıyla bir dizi teklif iletildi. sı Başkanı Ablay Myrzahmedov ve Birinci Başkan Yardımcısı Rakhim Oshakbayev ile bir toplantı gerçekleştirdi. İkili ilişkilerin ele alındığı toplantı- Temmuz - Ağustos 2015 5 AN HAZİR İSİ MECL İSTİB Başkanı Ali Kopuz, Haziran ayı Meclis toplantısında konuştu: “TÜRKİYE YOLUNA DEVAM ETMELİDİR” İstanbul Ticaret Borsası Haziran ayı olağan Meclis toplantısında konuşan Başkan Ali Kopuz, en kısa zamanda uyumlu bir hükümet kurulmasını diledi. Kopuz, elde edilen kazanımların kaybedilmeden Türkiye’nin yoluna devam etmesi gerektiğine dikkat çekti ve “Bir an önce hükümet kurulmalı, 2023 vizyonu yitirilmeden aynı hızla çalışılmalıdır” dedi. İSTİB Meclis Başkanı Bülent Kasap’ın başkanlığında gerçekleştirilen İSTİB Haziran ayı Meclis toplantısı, Karacabey Ticaret Borsası heyetinin katılımıyla yapıldı. İSTİB Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kopuz, Karacabey Ticaret Borsası heyetinin ziyaretlerinden duyduğu memnuniyeti belirterek, 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan milletvekili seçimleri ve genel ekonomi hakkında açıklamalarda bulundu. 6 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarının millet ve memleket için hayırlı olmasını dileyen Başkan Kopuz, “İnşallah ekonomik ve siyasal yönden herhangi kaotik bir ortamın oluşmasına meydan verilmeden, uyumlu bir hükümet kurulur ve devam eden işlerde bir olumsuzluk yaşanmaz. Bütün temennimiz budur” diye konuştu. Ekonomik kazanımların siyasete takılmaması gerektiğini kaydeden Kopuz, “Ekonomik yönden bugüne AN HAZİR İ İS MECL kadar elde edilen kazanımlar ve süregelen dinamizm aksamadan, Türkiye yoluna devam etmelidir” dedi. İstanbul iş dünyası olarak siyasî istikrarsızlığın ve belirsizliğin sonuçlarını çok iyi bildiklerine dikkat çeken Başkan Kopuz, “İstanbul iş aleminin temsilcileri olarak, siyasetin, ekonomi ile ilgili karar almada gecikmesinin ne gibi maliyetlerinin olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu sebeple bir an önce hükümet kurulmalı ve uyum içinde 2023 hedefleri vizyonu yitirilmeden aynı hızla çalışılmalıdır” açıklamasında bulundu. İSTİB Yönetim Kurulu Üyesi Alaattin Altuntaş Toplantının sonunda söz alan Meclis Üyesi Emin Demirci meclise gerçek- üyesi Attila Adalı, Yönetim Kurulu leştirmiş oldukları çalışmalara iliş- Üyesi Alaattin Altuntaş ve Meclis kin bilgiler verdiler. İSTİB Meclis Üyesi Emin Demirci İSTİB Meclis Üyesi Attila Adalı Temmuz - Ağustos 2015 7 İSTİB-HABER Karacabey Ticaret Borsası da “kardeş borsa” oldu KARDEŞLİK ZİNCİRİNE BİR ALTIN HALKA DAHA... İstanbul Ticaret Borsası ile Karacabey Ticaret Borsası arasında borsaların dinamizmini artıracak bir adım atılarak, “Kardeşlik ve İşbirliği Protokolü” imzalandı. İSTİB Başkanı Ali Kopuz, bu protokolle iki borsa arasında hem işbirliğinin arttırılmasının, hem de ortak projelerin başlatılmasının hedeflendiğini açıkladı. Karacabey Ticaret Borsası Başkanı Murad Bertan ise, böyle bir protokolün tarafı olmaktan büyük memnuniyet duyduklarını söyledi. İstanbul Ticaret Borsası ile Karacabey Ticaret Borsası arasındaki ilişkilere yeni bir boyut kazandıracak olan işbirliği ve kardeşlik protokolü, İSTİB Haziran ayı olağan Meclis toplantısı sırasında imzalandı. İSTİB 8 Başkanı Ali Kopuz ve Karacabey Ticaret Borsası Başkanı Murad Bertan tarafından imzalanan protokol ile iki borsa arasında çeşitli konularda işbirliği ve ortak projeler yürütülmesi hedefleniyor. Daha önce yurt dışında Belarus, ülkemizde ise Rize ve Aydın Ticaret Borsaları ile kardeşlik protokolü imzalayan İSTİB, bu kez özelikle soğan üzerine yoğun işlemleri olan Karacabey Ticaret Borsası ile kardeş borsa oldu. İSTİB-HABER İSTİB Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kopuz, Karacabey Ticaret Borsası Başkanı Murad Bertan’ın yönetiminde başarılı bir grafik sergilediğine dikkat çekerek, Anadolu’nun seçkin borsalarından biri olan Karacabey ile kardeşlik ve işbirliği anlaşması imzalamalarının büyük bir anlam ifade ettiğini söyledi. “İlk 500’den üyelerimiz var” Karacabey Ticaret Borsası Başkanı Murad Bertan ise İstanbul Ticaret Borsası ve Başkan Kopuz’un adeta kendilerine ve Borsalarına ağabeylik yaptığına işaret ederek, böyle bir protokolün tarafı olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Karacabey Ticaret Borsası hakkında bilgi veren Bertan şöyle konuştu: “Borsamız 1968 yılında kuruldu. Türkiye’nin 113 borsası arasında ilk 30’dayız. Ancak daha da ileri gidebilmek için, var gücümüzle çalışıyoruz. Karacabey’de ülkemizin ilk 500 şirketi arasında yer alan önemli şirketlerin merkezleri var. Büyük bir bölümü ise Karacabey’in en önemli ürünü soğan ticaretinden bugünlere gelmişler. Karacabey soğanı coğrafi işarete sahip tek soğandır.” İmza töreninin ardından İstanbul Ticaret Borsası ve Karacabey Ticaret Borsası kardeş borsa oldular. Karacabey Ticaret Borsası adına Meclis toplantısına gelen heyet, Yönetim Kurulu Başkanı Murad Berkan, Meclis Başkan Yardımcısı Sezgin Can, Yönetim Kurulu Üyesi Mutlu Demir, Meclis Katip Üyesi Tuncay Karagöz, Meclis Üyesi Ali İhsan Aydın ve Genel Sekreter İbrahim Temel’den oluştu. Temmuz - Ağustos 2015 9 UZ TEMM İ İS MECL İSTİB Temmuz ayı MeclisToplantısı’nda konuşan Başkan Ali Kopuz: SEÇİMLERİN TEKRARINDAN KORKMAMALIYIZ İSTİB Başkanı Ali Kopuz, Türkiye’nin komşuları Yunanistan’dan Suriye’ye kadar ciddi gelişmelerin olduğu bir ortamda her zamankinden daha fazla istikrara ihtiyaç olduğunu bildirdi. Herkesin milletin sandıkta koyduğu iradeye saygılı olması gerektiğini hatırlatan Başkan Kopuz, gerektiğinde tekrar seçime gitmekten kimsenin korkmaması gerektiğini söyledi. İstanbul Ticaret Borsası Temmuz ayı Meclis Toplantısı Bülent Kasap başkanlığında gerçekleştirildi. İSTİB’de temsil edilen sektörlerin sorun ve çözüm yollarının ele alındığı toplantının açılışında konuşan İSTİB Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kopuz, tarım ürünlerindeki küresel fiyat azalışının devam ettiğini bildirdi. Son siyasi gelişmeleri de değerlendiren Başkan 10 Kopuz, milli iradeye saygılı olunması ve gerekirse yeniden yapılacak bir seçimden korkulmaması gerektiğini vurguladı. Gönlünün istikrar ve güven sürecinin teminatı olan tek parti iktidarından yana olduğunu ifade eden Başkan Kopuz, seçimlerle ilgili görüşlerini şöyle açıkladı: ki ve Suriye’deki iç savaşlar, Kıbrıs’ta “Bir taraftan Rusya’daki ve Yunanistan’daki ekonomik kriz, Ukrayna’da- kararlar olduğunu görmekteyiz. Gö- ve İran’daki müzakereler, AB ve ABD ile olan ilişkiler, diğer taraftan, ülkemizin iktisadi kalkınması için yapılan yatırımların devamı ve barış süreci… Tüm bunlara baktığımızda, Türkiye’nin önünde çok ciddi sorunlar ve alınması gereken çok önemli nül isterdi ki, tek başına iktidarın UZ TEMM İ İS MECL oluşturduğu istikrar ve güven süreci devam etsin. Ancak, Milletimizin takdiri koalisyon tablosunu ortaya çıkarmıştır. Hepimiz milli iradeye saygı duymalıyız. Meclis’teki partiler anlaşamaz ise seçimlerin yenilenmesinden de korkmamak gerekir. İnşallah bu dönemi de en kısa sürede ve en hayırlı şekilde geride bırakacağız.” Enflasyondaki düşüş belirginleşti Tarım sektöründe mevsimsel etkiler sebebiyle bir düşüş olduğunu hatırlatan Başkan Kopuz, bu düşüşün enflasyon oranlarına da yansıdığını belirtti. Başkan Kopuz, TÜİK ve Merkez Bankası’nın açıkladığı son verilere dikkat çekerek, “Haziran ayında tüketici fiyatları yüzde 0,51 oranında azalmıştır. Yıllık tüketici enflasyonu ise yüzde 7,20’ye düşmüştür. Döviz kuruna bağlı olarak, bazı ürünlerin fiyatı yükselmiştir. Buna rağmen enflasyon azalma eğilimindedir. Birçok tarım ürününün hasat sezonunun gelmesiyle birlikte, gıda fiyatlarındaki düzelme devam etmiş ve yıllık enflasyondaki düşüş belirginleşmiştir” diye konuştu. Coface Genel Müdürü Emre Özer alacak sigortasıyla ilgili sunum yaparken Hububat rekoltesinde bu sene rekor bir yükseliş olacağını kaydeden Kopuz, “Ekim alanlarının azalmasına rağmen, bu seneki buğday üretimimizin 22,5 milyon ton civarında, yani Cumhuriyet tarihinin en yüksek rekoltesi olması beklenmektedir” dedi. Kopuz, tarımsal emtia fiyatlarındaki düşüşün sonuçlarına dikkat çekerek, “Bu azalış, ihracatçı üyelerimiz için küresel rekabetin daha zorlaştığı bir durumu ortaya çıkaracaktır. Siyasi problemlerden dolayı Rusya’nın kapısını kapattığı Avrupa’daki gıda ihracatçıları, Ortadoğu ve Afrika pazarlarında rekabeti daha da artırmıştır. Kanatlı ve süt ürünleri sektörlerinde iştigal eden üyelerimiz bu durumu yakinen yaşamaktadır” dedi. İSTİB Ticaret Hukuku Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Fatih Aydoğan Toplantıda söz alan Meclis Üyeleri sektörlerin sorunlarını dile getirdiler. Toplantıya katılan İSTİB Ticaret Huuku Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Fatih Aydoğan ticaret hukuku ile ilgili bir sunum gerçekleştirdi. Coface Genel Müdür Yardımcısı Emre Özer de alacak sigortasıyla ilgili bir sunum gerçekleştirdi. Temmuz - Ağustos 2015 11 İSTİB-HABER BAŞKAN’DAN ÜÇ BÜYÜK MÜJDE... İKV yönetiminde bir İSTİB’li... Temmuz ayı olağan meclis toplantısı nda konuşan İstanbul Ticaret Borsası Başkanı Ali Kopuz, üç önemli konuda müjde verdi ve İSTİB’in elde ettiği başarıları meclis üyeleriyle paylaştı. Başkan Ali Kopuz, iştiraklerdeki gelişmeler ve üyelere yönelik olarak gerçekleştirilen kolaylaştırıcı hizmetler hakkında da bilgi verdi. Kopuz, yönetim kurulu olarak, iştirakler ve üyesi olunan dernek ve vakıfların yönetimlerinde söz sahibi olunması gerektiğine inandıklarını ifade etti. Başkan Kopuz, sözlerine şöyle devam etti: “Bunun son yansıması olarak, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcımız İlhan Koyunseven, yaklaşık 50 senedir Avrupa Birliği konusunda faaliyet gösteren, İktisadi Kalkınma 12 İSTİB projesine, İSTKA Desteği... Tescil tahsilinde yeni dönem... Vakfı’nın Yönetim Kurulu üyeliğine seçilmiştir. Kendisini kutluyor görevlerinde başarılar diliyorum.” Projesi” hakkında da bilgi veren Üyelere yönelik yeni çalışmaların sonuçlarını açıklayan Kopuz, “Bugün itibariyle üyelerimiz tescil ücretlerini, aidatlarını ve diğer ödemelerini bütün hizmet birimlerimizden kredi kartı ile yapabilecekler. Daha önce sadece merkezden aidat ve re’sen tescil ücreti ödemeleri kredi kartı ile yapılabiliyordu. Artık bütün ödemelerin kredi kartı ile yapılmasına imkan sağladık. Ayrıca mail order sistemi ile üyelerimiz Borsaya gelmeden bir telefon veya faks vasıtası ile de borçlarını ödeyebilecekler” dedi. je arasından Borsamızın hazırladığı İstanbul Ticaret Borsası tarafından hazırlanan “İSTİB Elektronik Pazar 90’ını İstanbul Kalkınma Ajansı hibe Başkan Kopuz “Memnuniyetle ifade etmek istiyorum ki, yüzlerce pro“İSTİB Elektronik Pazar Projesi” İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından desteğe layık görüldü” dedi. İSTİB Elektronik Pazar Projesi’nin İstanbul Ticaret Borsası tarafından hazırlanan ve devlet tarafından desteklenen en büyük proje olduğunu belirten Kopuz: “İnanıyorum ki bu proje, ülkemizin 21. yüzyılda “ticaret borsacılığı” anlayışını değiştirerek yeni bir mecraya taşıyacaktır. Projenin toplam bütçesi 1,5 milyon lirayı aşmaktadır. Bu miktarın yüzde olarak finanse edecektir” dedi. İSTİB-HABER İSTİB, Balkan işadamlarıyla buluştu: İLİŞKİLERİMİZİ DAHA DA GÜÇLENDİRMELİYİZ Yönetim Kurulu üyesi Mustafa Kamar başkanlığında, Yönetim Kurulu üyesi Alaattin Altuntaş, Meclis üyeleri Abdullah Çerman ve Osman Berberoğlu’ndan oluşan İSTİB heyeti, Bulgaristan’da gerçekleşen Balkan İşadamları Çalıştayı’na katıldı. Mustafa Kamar, Türkiye’nin küresel krizin etkilerinin devam ettiği bir ortamda istikrarını koruduğunu anlatarak, şöyle konuştu: “Tüm dünya küresel etkilerin olumsuzluklarını yaşarken Türkiye istikrarını koruyor. Türkiye’nin 2023 ihracat hedefi, 500 milyar dolardır. Bu kapsamda yapılan çalışmalardan soydaşlarımızın azami ölçüde faydalanmasını sağlamalıyız. Bunun için karşılıklı olarak işbirliği yapmalı ve ticari projeler üretmeliyiz. İlişkilerimizi daha da güçlendirmeliyiz.” Çalıştay kapsamında Filibe Başkonsolosu Alper Aktaş, Ticari Ateşe Barış Yeniçeri ve Sofya Büyükelçiliği Ticaret Müşaviri Mehmet Emrah Sazak ziyaret edildi. Ziyaretlerde Bulgaristan’daki fırsatlar konusu masaya yatırılarak, kapsamlı bilgiler alındı. Çalıştay’ın kapanışında İSTİB heyeti tarafından İskeçe Milletvekili Hüseyin Zeybek, Smolen Bölge Valisi Nedyalko Slavov ve Smolen Belediye Başkanı Nikolay Melemov’a plaket verildi. Temmuz - Ağustos 2015 13 SÖYLEŞİ İSTİB Yönetim Kurulu Üyesi Alaattin Altuntaş: PERAKENDECİLİK YASASI BEKLENTİLERE CEVAP VERMİYOR İSTİB Yönetim Kurulu ve 4. Komite Üyesi Alaattin Altuntaş, İSTİB’in Ali Kopuz’un başkanlığı döneminde kapalı kutu olmaktan çıkıp üyeye açıldığını söyledi. İSTİB’in etkinlik ve bilinirliliğinin arttığına dikkat çeken Altuntaş, birçok alanda İSTİB üyelerine verilen hizmette büyük artışlar sağlandığını söyledi. Altuntaş, bakkalcılıktan marketçiliğe uzanan hikayesi ile İSTİB’teki çalışmalarını Borsa Aktüel’e anlattı. 14 SÖYLEŞİ Bakkalcılık bize yeterli gelmemeye başladı. Müşteri sürekli daha fazla şeyler arzulamaya, daha fazla isteklerde bulunmaya başladı. İSTİB Yönetim Kurulu Üyesi Alaattin Altuntaş, parakendecilik sektöründe faaliyet gösteriyor. Almanya’dan dönüş yapan babasının geçimini sağlamak için bakkal dükkanı açması, onun gelecekteki mesleğini seçmesinde etkili olmuş. Ortaokul yıllarında “babasına yardım etmek”le başlayan süreç, bir süre sonra esas iş faaliyeti haline gelmiş. Bakkalıcılıkla başlayan yolculuk Altuntaş’ın gayretleriyle küçük ölçekli bir markete, daha sonra ise bugün 7 şubeye ulaşan bir marketler zincirine ulaşmış. Bakkalcılıktan marketçiliğe Altuntaş, marketçiliğe nasıl karar verdiklerini ise şöyle anlatıyor: “Bakkalcılık tabi ki zamanına göre iyiydi ama daha sonra bakkalcılığın yetmediğini düşündüm. İşimizi geliştirmek gerekiyordu. O zamanlar çok az büyük market vardı. Biz neden daha büyük bir yer açmayalım dedim. Tüm zorlukları aşarak, ilk marketimizi açmayı başardık.” Altuntaş’ın hikayesi aslında değişen ticaret anlayışına ayak uydurma gayretini de yansıtıyor. Özal ile birlikte başlayan değişim, toplumun tüketim alışkanlıklarını da etkilemişti. “Bakkalcılık” diyor Altuntaş, “bize yeterli gelmemeye başladı. Müşteri sürekli daha fazla şeyler arzulamaya, daha fazla isteklerde bulunmaya başladı. Baktık, mekan geniş olduğu zaman müşteriye daha güzel hizmet veriliyor, biz de sektöre girdik.” İSTİB, kapalı kutuydu, üyeye açtık Altuntaş’ın İSTİB ile yolunun kesişmesi ise Meclis Başkanı Ahmet Bülent Kasap sayesinde olmuş. Ticaret Borsası’nda seçimlere girene kadar İSTİB’in adını çok az duyduğunu kaydeden Altuntaş, İSTİB’in o dönem içe dönük bir kurum olması sebebiyle ismini duyurmakta zorlandığına işaret ederek, şöyle konuşuyor: “Daha önceleri İSTİB’ dışa kapalı bir kurum halindeydi. İSTİB’e girmeye karar verdiğimde ben bu durumun değişmesi gerektiğini, İSTİB’in herkese duyurulması gerektiğini düşündüm. İşte, İSTİB’de görev almamın sebebi de budur. Kendi alanımda da perakende sektöründeydim, şu an var olan sorunlar var o sorunları nasıl aşacağımızı nasıl kendi sesimi en azından benim nezdimde sektörün sesini nasıl duyuracağımızın hesabını yaparak dâhil oldum olaya.” Son dönemde İSTİB’de önemli hizmetlere imza atıldığını belirten Altuntaş, 4. Grup’ta perakende, toptan ve ekmek sektörünü başarıyla temsil ettiklerini ifade ediyor. Altuntaş, “Perakende sektörüyle ilgili perakendecilik yasasıyla ilgili önemli çalışmalar yaptık. Uygulanmasını sağlayamadık, ama yetkililere derdimizi anlattık, kamuoyu oluşturmaya gayret ettik. Ekmekçilerle alakalı çeşitli toplantılar yaptık, bakanlıklar nezdinde görüşmeler gerçekleştirildi. Biz bunlara hep ön ayak olduk. Tüm hizmetlerimiz de İSTİB’in desteğini ve gücünü arkamızda hissettik. Doğrudan yetkililere derdimizi iletmemizi sağlıyor. Özellikle bakanlık ve diğer yetkili birimler nezdinde.” Temmuz - Ağustos 2015 15 SÖYLEŞİ Sektörün bugünkü sorunları... Gıda sektörünün dinamik bir üyesi olarak sektördeki gelişmeleri yakından takip eden Altuntaş, gıda sektörünün çok sıkıntılı bir süreçten geçtiğini söylüyor. Altuntaş, bunun nedenlerinin maliyetlerin yüksekliği, yüksek kâr marjının olmaması ve düşük enflasyon ortamı olarak sıralıyor ve şöyle devam ediyor: Altuntaş, İSTİB’in hem İstanbul’da hem Türkiye’de bilinirlilik oranını arttırdıklarına işaret ederek, “İSTİB’i ve hizmetlerini üyelerimize tanıtmak için gayret gösterdik. Çoğu üyemiz İSTİB’i bilmiyordu. Şimdi bir üyemize gittiğimiz zaman, sorduğumuzda İstanbul Ticaret Borsası’nın ne iş yaptığını, ne hizmetler verdiğini çok iyi biliyor. Ticaret Borsası yönetiminin hizmet odaklı olarak var gücüyle çalıştığının bilincinde” diye konuşuyor. Ali Kopuz’un İSTİB Başkanı olmasının başlı başına bir şans olduğunu belirten Altuntaş, “İstanbul Ticaret Borsası’nın, bütün herkes tarafından tanınır hale gelmesi için elinden gelen mücadeleyi veriyor şu anda Ali Bey” diye anlatıyor. “En önemli neden, maliyetlerin çok yüksek olmasıdır: Yani kiradır, personeldir, elektriktir, su. Gelirin gideri karşılayamaması gibi bir durum söz konu şu an. İkincisi artık, yüksek kâr marjları yok. Neden? Çünkü haksız rekabet var, adam 3’e alıyor 2 buçuğa satıyor. Böyle haksız rekabet eden insanlara sen de onlara uymak durumundasın. Bu da giderini karşılamıyor. Ayrıca ulusal marketlerin firmalarla yaptığı anlaşmalar var. Mesela ben 3’e alırken ulusal marketler 2’ye, 2 buçuğa alıyor. Böyle komik rakamlarla satışlar oluyor. Belli başlı malları daha ucuza satıyor, biz de onların biraz üstünde kalıyoruz. Bu da müşteri açısından sıkıntı oluyor. Üçüncüsü ise eskiden belki market- Perakende sektörünün sıkıntılı bir süreçten geçmesinin nedenleri: Yüksek maliyetler, düşük kâr marjları ve düşük enflasyon... lere enflasyon para kazandırıyordu. Çünkü hem mal durduğu yerde para kazanıyordu, hem satıyordun kazanıyordun. Şu an enflasyon olmadığı için marketçilik sektöründe kâr limiti düştü. Kâr limiti düşünce de dediğim gibi gideri karşılayamaz duruma gelindi.” Perakendecilik Yasası hemen uygulanmalı Gıda sektörünü sıkıntılı günlerin beklediğinin altını çizen Altuntaş, bunun önemli sebebinin Alış Veriş Merkezlerinin (AVM) olduğuna işaret ederek, “AVM’lerde de marketlerin olması, önemli sıkıntılara yol açıyor” tespitinde bulunuyor. Perakendecilik Yasası’nın hayata geçirilememesinden şikayet eden Altuntaş, “Bunu bir türlü uygulayamadık Türkiye’de. Neydi bu Perakendecilik Yasası? 500 metrekare veya daha üstündeki marketler, AVM’ler şehir dışlarına taşınacaktı, hatta Pazar günleri kapatılacaktı. Böylece KOBİ’ler de bu işten istifade edecekti. Yani haksız rekabet olmayacaktı. Belli bir düzenleme şeklinde fiyatlamalar yapılacaktı, zararına kimse satış yapmayacaktı. Servisçilik ortadan kalkacaktı, hani müşteriyi evden alıp eve bırakma gibi bir durum olmayacaktı. Fakat 16 SÖYLEŞİ ne hikmetse tam gündeme geliyor bu işler, bir anda rafa kaldırılıyor. Biz de bunun sıkıntısını orta ölçekli KOBİ’ler olarak ciddi anlamda sıkıntı yaşıyoruz” diye konuşuyor. Marketler, malı Hal’den alsın Büyük market zincirlerinin doğrudan tüketiciden sebze ve meyve tedarik etmesine de değinen Altuntaş, Hal Yasası ile getirilen bu imkanın, beklenen sonucu doğurmadığını ifade ederek, şöyle konuşuyor: “Ben herkesin kendi işini yapması gerektiğini düşünüyorum. Üreticiyle tüketiciyle bir marketçinin veya ulusal marketlerin bir diyaloğa girmemesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü hal her yerde var zaten. Sebze ve meyve buraya gelecek, taban ve tavan fiyatları burada belirlenecek ve piyasaya sürülecek. Böyle bir kurum varken bir daha marketlerin böyle işlere girmesi olmaz.” Marketlerin doğrudan tüketiciden sebze ve meyve almasının hem zamanını alacağını, hem de bazı sıkıntılara yol açacağını kaydeden Altuntaş, “Neden? Çünkü bu iş için hem yere hem zamana ihtiyaç var. Burası ayrı bir kulvar. Dolayısıyla marketçilerin de toptancıdan değil de direkt üreticiden alıp gelmesi, orada kolilemesi, sarması, ambalajlaması çok zor” diyor. Daha çok üyeye ulaşıyoruz İSTİB’in tanınırlığı ve bilinirliğinin arttırılması için yapılan çalışmalar hakkında da bilgi veren Altuntaş, başta yayınlar olmak üzere bir çok etkinliğin Borsa’nın insanlarca tanınması, bilinmesi, ne yaptığının ne ettiğinin gözler önünde olması için yapıldığına işaret ediyor. Altuntaş, bu konuda yapılanları ise şöyle anlatıyor: “Biz yayınları artık bütün üyelerimize ulaştırmaya başladık. Tüm üyelerimizin bizim ne yaptığımızdan haberdar olmasını istiyoruz.” rumuz. Bizden istifade etmek iste- İSTİB’in çok iyi hizmetler yapan bir kurum olduğunu kaydeden Altuntaş, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Biz yarı kamu yarı özel bir kurumuz zaten, devletle özelin arasındaki bir ku- ister üyemiz olsun, ister olmasın... yene kapımız sonuna kadar açık, Gıdayla ilgili 17 komiteyle alakalı üyeleremizden birisinin bir isteği, bir sıkıntısı olduğu zaman kapımız onlara açıktır.” Temmuz - Ağustos 2015 17 İSTİB-HABER İSTİB Heyeti, kuş gribinden zarar gören bölgeyi ziyaret etti İSTİB’DEN BANDIRMA VE EDİNCİK’E DESTEK İSTİB 10. Yumurta Meslek Komitesi üyeleri, kuş gribi sebebiyle zor günler geçiren Bandırma ve Edincik’e destek ve moral ziyaretinde bulundu. İSTİB Başkanı Ali Kopuz da, “Bandırmalı ve Edincikli üreticiler, bu zor günlerinde yanlarında olduğumuzu bilmelidirler” dedi. Türkiye’nin önemli yumurta üretim merkezlerinden olan Bandırma ve Edincik’te kuş gribine rastlanması üreticilere büyük darbe vurdu. Tarım Bakanlığı tarafından bölgede oluşturulan 10 kilometre yarı çaplı bir alan, karantina bölgesi ilan edildi. Üretime ve üreticilere büyük darbe vuran bu gelişme üzerine İSTİB, bölgeye bir destek ziyareti gerçekleştirdi ve İstanbul iş dünyası olarak bölge üreticilerinin yanında olduğunu gösterdi. Bandırma Ticaret Borsası Başkanı Halit Sezgin, ziyaret sebebiyle İSTİB yönetimi ve heyetine teşekkürlerini iletti. Bölge üreticilerinin yaşadığı sıkıntılar, İstanbul Ticaret Borsası Yönetim Kurulu gündeminde ele alındı ve 10. Yumurta Meslek Komitesi üyeleri tarafından bölgeye moral ve destek ziyareti yapılmasına karar verildi. İstanbul Ticaret Borsası Başkanı Ali Kopuz, “Ülkemizin önemli yumurta üretim merkezlerinden olan Bandırma ve Edincik bölgesindeki üreticilerimiz kendi kaderlerine terk edilmemelidir. Zor günlerinde yanlarında olduğumuzu bilmeliler” dedi. Bölgeye giden İSTİB Heyeti’nde Yönetim Kurulu Üyesi Atilla Sümer, 18 Komite Başkanı Naci Yıldırım, bölge üreticilerinden Komite Üyesi Metin Güçlü ve ayrıca İstanbul Yumurta Üreticileri Toptancıları ve İş Adamları Derneği Başkanı Necati Yıldırım yer aldı. İSTİB Heyeti, ilk olarak Bandırma Ticaret Borsası’nı ziyaret ederek, “Kuş Gribi” ve yapılan çalışmalar hakkında bilgi aldı. Kuş gribinden zarar gören Edincik ve Bandırma yumurta üreticilerinden oluşan “Bandırma Birlik” ile temaslarda bulunan heyet, kendilerine İSTİB olarak her türlü yardıma hazır olduklarını bildirdi. İSTİB Heyeti’nin gerçekleştirdiği ziyaret bölge üreticileri tarafından memnuniyetle karşılandı. Bandırma Ticaret Borsası Başkanı Halit Sezgin’e, bu zor günlerde desteklerini gösterdikleri için heyete teşekkür ederek, büyük sıkıntıların ancak böylesi destek ve katkılar ile küçüleceğine dikkat çekerek, ancak elbirliği ile sıkıntıların üstesinden kalkılabileceğini hatırlattı. Kuş Gribi vakalarının geç bildirilmesinin ayrıca bir zarara yol açtığı açıklanırken, 1 - 1,5 milyon tavuk ölürken yalnızca itlaf edilen 860 bin tavuk için ödeme yapıldığı bildirildi. Kuş gribi tazmin tarihinin öne çekilmesi ile bu sorunun ortadan kaldırılabileceğinin altı çizilirken, uygun kredi imkanları da talep edildi. İSTİB-HABER GELECEĞİN PROFESYONELLERİ İSTİB’DE... dan soru cevap formatında devan eden etkinlikte öğrencilerin özellikle emtia borsacılığı ile tarım ürünlerinde fiyat belirlenmesi konularında yoğunlaşan soruları dikkat çekti. Yrd. Doç. Dr. Çağrı Gündoğdu, toplantı sonrasında İSTİB Başkanı Ali Kopuz’u ziyaret ederek kendisi ve öğrencilerinin yapılan sunumlardan çok faydalandıklarını belirterek memnuniyetlerini dile getirdi. Başkan Kopuz, İstanbul Ticaret Borsası yönetimi olarak üniversitelerle ilişkileri çok önemsediklerini ve her zaman kapılarının bu kurumlara sonuna kadar açık olduğunu belirtti. İstanbul Ticaret Borsası üniversite öğrencilerini profesyonel hayata hazırlıyor. İstanbul Gelişim Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencileri Yrd. Doç. Dr. Çağrı Gündoğdu ile birlikte İstanbul Ticaret Borsası’nı ziyaret etti. İSTİB Genel Sekreteri Ali Yavuz Yiğit tarafından ağırlanan öğrencilere “Değişim ekonomisi bağlamında dünden bugüne İstanbul Ticaret Borsası” başlığı altında sunumlar gerçekleştirildi. Sunumların ardın- Temmuz - Ağustos 2015 19 BAHARAT SEKTÖRÜ Baharatçılar yeni bir platform çatısı altında örgütleniyor “BAHARATÇILAR, BAĞIMSIZ BİR KOMİTE OLMALI” Baharat sektöründe faaliyet gösteren firma temsilcileri, baharat platformu kurmak için çalışmalara başladılar. İSTİB meslek ve komite üyelerinin önderliğinde toplanan baharatçılar, bağımsız bir baharat grubu kurmak ve sektörün sesini güçlü bir şekilde duyurmak amacıyla İSTİB Mega Center hizmet biriminde toplandılar. Toplantıya katılan İSTİB Meclis Üyesi Emin Demirci, “Baharat sektörü tüm meslek örgütlerinde bağımsız bir komite olarak temsil edilmelidir” dedi. İSTİB 13. Meslek Komitesi’nin dinamik çalışmaları semeresini vermeye bu yolda somut adımlar atılması için çalışmaları başlattı. başladı. Baharat sektörünün temsilcilerini bir araya getirip sorunla- Platform kurulmalı rına köklü çözümler üretmek için Toplantıda konuşan İSTİB 13. Meslek Komitesi ve Meclis üyesi Emin Demirci, bağımsız bir baharatçı grubu kurmak amacı ile toplandıklarını ifade ederek, “Baharat sektörü, meslek örgütlerimizde tek başına bir komite olarak temsil edilmeli- yoğun bir çalışma içinde bulunan 13. Meslek Komitesi’nin gayretleri sonuç veriyor. Sektör temsilcileri, tüm sektörü temsil edebilecek ve sözcülüğünü yapabilecek etkin bir platform kurulmasına karar verdi ve 20 dir” şeklinde konuştu. Baharatçıların böylesi bir etkinliği kazanmalarının ise sektörü temsil edebilecek bir platform kurulması ile mümkün olacağına dikkat çeken Emin Demirci, “Sektörde sesimizi daha yüksek ve özgüven ile duyurabilmek için birlikte olmalıyız. Bu kadar önemli olan bir ürünün itibarı konusunda çalışmalar yapmalıyız” ifadesinde bulundu. BAHARAT SEKTÖRÜ Sektör, sahipsiz görünüyor İSTİB 13. Meslek Komitesi Başkan Yardımcısı Erhan Yalın ise baharat sektöründe faaliyet gösterenlerin aynı işi yapan bir aile olduklarını vurgulayarak, “Bunu hep birlikte yapacağız” dedi. Yalın, sektörün temsil sorunu olduğunu, medyada konuşanların sektörü temsil etmekten uzak bulunduğuna işaret ederek, şöyle konuştu: “Sektörün temsilciliğinin örnekleri var. Baharat denildiğinde akla kiremit tozu gibi olumsuz algılar geliyor. Televizyon ve benzeri basın organlarına baharat sektörünü temsil edebilecek yetkinlikte kişiler konuşmalı. Daha önceki toplantılarımızda da dile getirdiğimiz birçok sorun var. Sektör sahipsiz bir görünüm içinde. Bu sebeple kamuoyu ve siyasal alanda temsil sorunları var. Kendimizi ifade edemiyoruz. Bu sebeple birlik olmamız büyük önem taşıyor.” dinde bazı girişimlerde bulunarak, sektörün sorunlarına çözüm aramışlardı. İSTİB 13. Meslek Komitesi üyesi ve aynı zamanda Meclis Üyesi Emin Demirci, Komite Başkanı Selahattin Kutluer ve Komite Başkan Yardımcı- sı Erhan Yalın öncülüğünde devam eden çalışmalarda, tespit edilen sorunlar ve çözüm önerileri Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Ekonomi Bakanlığı yetkililerine iletilmişti. Katılımcılar ile karşılıklı müzakerelerin yapıldığı toplantıda, baharat sektörünü ene iyi şeilde temsil edeecek bir platform oluşturulması konusunda fikir birliğine varıldı. Baharatçılar daha önce de İSTİB önderliğinde çeşitli bakanlıklar nez- Temmuz - Ağustos 2015 21 UNKAPIN DEĞİRMENİ Beylik Değirmeni’nden Belediye Değirmeni’ne ilk buharlı değirmenin hikayesi LİMANA İNEN BUĞDAY, UNKAPANI DEĞİRMENİ’NE GELİRDİ Unkapanı bölgesi, Bizans döneminden beri buğday ticaretinin yapıldığı yer olarak gelişmiş, İstanbul’un en önemli ticaret merkezlerinden biri olmuş. Bu kadar çok buğday ticaretinin yapıldığı Unkapanı’nda ayrıca birçok değirmen ve fırın kurulmuş. Haber : Mahmut Feyzi İstanbul’un fethinden itibaren Altın Boynuz’a gelen ticaret gemilerinden yağ, bal, un, erzak, hububat, kahve, ipek, pamuk gibi maddeler Arapça’da “kabban” adını taşıyan büyük terazilerin bulunduğu “Kapan”adı verilen yerlere getirilirdi. Devlet bunlardan belli bir ardiye ücreti alarak gerektiğinde narh koyar, resmi memurunun nezaretinde esnafın yiğitbaşıları ve ihtiyarların 22 katılması ile işlemler yapılırdı. Böylece malların hileli ve fazla fiyatla satılması önlenmiş olur ve herkesin kolayca mal temin edebilmesi sağlanırdı. Özellikle İstanbul’da, dışarıdan ithal edilen mal ve eşyanın satışı bu kapanlarda yapılıyordu. Bugünkü Unkapanı sahiline buğday ve arpa yüklü gemiler demirlediğinden, semt 19. yüzyılda Unkapanı ismini almış. Değirmen ve fırınlar bölgesi Unkapanı bölgesi, Bizans döneminden beri buğday ticaretinin yapıldığı yer olarak gelişmiş, İstanbul’un en önemli ticaret merkezlerinden biri olmuş. Bu kadar çok buğday ticaretinin yapıldığı Unkapanı’nda ayrıca birçok değirmen ve fırın kurulmuş. Eskiden rüzgâr, su ve at ile çalışmakta olan bu değirmenler yerini buhar UNKAPIN DEĞİRMENİ ve elektrikle çalışan yeni tesislere bırakmış. İşte “Unkapanı Değirmeni” de bu büyük tesislerden biri. Füsun Seçer Kapritaş’ın ‘Unkapanı Değirmeni’nin Mimari Analizi ve Günümüz Şartlarında Değerlendirilmesi’ adlı makalesinde de belirttiği gibi, Unkapanı Değirmeni’ne ait en eski dokümanları, 1912 tarihli şehir haritaları ile aynı dönemde Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından çizilen haritalar oluşuyor. Bu haritalarda “Beylik Değirmeni” olarak adlandırılan Unkapanı Değirmeni, J. Pervititch haritalarında ise “Belediye Değirmeni” olarak kayda geçiyor. 1940’ta özel sektöre geçti Unkapanı Değirmeni, bu dönemde yapılmış diğer değirmenlere göre oldukça büyük ve birçok binadan meydana geliyor. 1940 yılında devlet tarafından satışa çıkarılmasıyla özel mülkiyete geçen ve işletilen Unkapanı Değirmeni bu dönemde büyük bir yangın geçirmiş. Daha sonra ise Umumi Mağazalara satılmış. İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’nın yapımı sırasında ise değirmen yapıları yıkılmış. Metruk vaziyetteki alan, 1980’li yıllarda ihaleye çıkarılmış ve ihalede de İstanbul Ticaret Borsası tarafından satın alınmış. Unkapanı Değirmeni’nde 4 giriş kapısı yer alıyor. Unkapanı Limanı’na gelen buğday, değirmenin kuzeydoğu cephesine bakan kapıdan girip içeride bulunan depolara getiriliyor. Haritalarda öne çıktığı gibi Unkapanı Değirmeni kompleksinde, değirmen binası, depo binaları, fırın, yatakhane binası, dükkânlar, bacalar ve sarnıç görülüyordu. Beş katlı değirmen Beş katlı, beşik çatılı ve üçgen alınlıklı olan değirmen binasının yerinde şimdilerde İstanbul Manifaturacılar Çarşısı Blokları bulunuyor. Değirmen binasının hemen yanında dört katlı iki adet ek yapı ve bir fırın binası yer alıyor. Yaklaşık 1000 metrekare büyüklüğünde olan fırın binasının orta bölümü depo ve servis binalarından oluşuyor. Binada bulunan baca nedeniyle burada pişirme işleminin yapıldığı tahmin ediliyor. Kompleksin güneydoğusundaki iki katlı binanın zemin katı depo üst katı ise yatakhane olarak kullanıyor. Depo ve yatakhane binasının önünden üstü sundurmayla örtülmüş dekovil hattı geçip öğütülen un bu dekovil hattı sayesinde taşınarak depolanıyordu. Değirmenin ana giriş kapılarından olan lojman binasının cephesi Unkapanı Değirmeni Sokağına bakmakta. Günümüze kadar oldukça iyi halde korunarak gelmiş bulunan sinema binasının bugün, cephesindeki sıvalar dökülmüş, kapı ve pencere doğramaları yok olmuş bir vaziyette. Değirmenin iki bacası bulunuyordu. Günümüze kadar korunarak gelen tek katlı servis binası bugün büfe ve kahvehane olarak kullanılıyordu. Bu yapılardan günümüze kadar ayakta kalmayı başaran çok az. Unkapanı Değirmeni kompleksinde bulunan esas değirmen binası günümüzde mevcut değil. Unkapanı Değirmeni’nin bugünkü durumuna baktığımızda, tümüyle yok olan bölümlerin yanı sıra, mekân, cephe, strüktür ve malzemede görülen bozulmaları da görebiliyoruz. Sonuç olarak günümüze kadar değirmen kompleksinde bulunan yapılardan sadece sinema ve servis binasının tamamı, fırın binasının üç duvarı, depo ve yatakhane binasının duvarları ile lojman binasının bir bölümü gelebilmiş bulunmaktadır. Temmuz - Ağustos 2015 23 EKONOMİYE BAKIŞ Türkiye önümüzdeki 6 ayı iyi değerlendirmeli Önümüzdeki dönem için, gerek dünya gerekse Türkiye’yi ilgiliendiren konu başlıkları şöyle: Birincisi, dünya ekonomisinde büyüme toparlanabilecek mi ve Türkiye’nin ihracatı yeniden hızlanacak mı; ikincisi, ABD Merkez Bankası para politikası adımlarını nasıl götürecek; üçüncüsü, Türk siyaseti, bir koalisyon hükümeti kurabilecek mi ve dördüncüsü, Yunanistan Krizi nasıl sonuçlanacak? yürütülen müzakerelerde nihai anTürkiye Ramazan Bayramı’na, yakın PROF. DR. coğrafyamızda iki kritik konuda inen laşmaya varılmasını, “Soğuk Savaş’ın KEREM ALKİN tansiyon ile giriyor. Bunlardan ilki ve sona ermesinden bu yana diplomasiküresel diplomasi ve siyaset açısınnin elde ettiği en büyük zaferlerden dan da kritik bir konu başlığı olarak, birisi” olarak değerlendirmiş. ABD’de 5+1 ülkeleri ile İran arasındaki ‘nükSoğuk Savaş döneminden kalma meseleer’ müzakerelerinin anlaşmayla solelerin tümünü, o ağır dosyaları artık nuçlanmış olması. Bu gelişmenin, hiç kapatmak istiyor. Başkan Obama’nın şüphesiz Türkiye açısından olumlu ‘Küba Açılımı’ bunun bir örneği. Şimyönleri olduğu kadar, olumsuz yöndi de İran. Sırada, tartışmasız ‘Kıbrıs leri de olacak. Olumlu yön açısından Meselesi’ var ve bu konunun da 1 yıl bakıldığında, hayli uzun bir döneme içerisinde sonuçlanması istenecektir. dayalı ‘ambargo’ süreci sonrasında, Zihninizin bir köşesine not alın. İran’ın toparlanma sürecinde, muhakkak ki, Türkiye’ye yeni iş imkanFırsat ve tehditleri EKONOMİYE BAKIŞ ları ve ihracat bağlantıları söz konusu iyi analiz etmeliyiz olacaktır. Bununla birlikte, İran’ın bu Yaklaşık 50-60 yıldır dünya diplomasicoğrafyada, Türkiye’den sonra en üretken, en sanayiye si ve siyasetini meşgul eden ve Türkiye’nin yakın coğzaman ve para ayırmış, yatırım yapmış ülke olduğunu rafyasında kangrene dönmüş meselelerin artık çözüme dikkate aldığımızda, aynı zamanda, bir kaç yıl içinde kavuşması gerekiyor. Bu konulardan bir tanesi de, hiç bölgede önemli bir rakibimiz olma konumunu da geleşüphesiz, ‘Filistin’ konusu. İran, anlaşmayla tamamlacek. Nitekim, son dönemde, başta çimento olmak üzedığı ‘Nükleer Müzakere Süreci’ ile, aslında 21. Yüzyıl’a re, kimi inşaat malzemelerinde, Mısır ve Irak gibi yakın adım attı. Bu yüzyılın karmaşık ve kaotik yapısı içepazarlarda İran lehine kayıplarımız oldu. Bu konuyu da risinde, son 50 yıldır ‘kangren’e dönmüş meselelerin göz ardı etmeyelim. çözümünden kaçınmak, çok daha ağır bedelleri ödeTürkiye, İran’ın uluslararası sistemle entegre olması menin de habercisi olabilir. Bu nedenle, İsrail’in 21. adına yadsınamaz bir emek ortaya koydu. CumhurYüzyıl’a geçmek, 21. Yüzyıl’a adapte olmak adına bir başkanı Erdoğan ve Brezilya Devlet Başkanı Lula da adım atması gerekmekte. Bu sürecin önemli bir parçaSilva’nın İran’a imzalatmayı başardıkları ‘mektup’ başsını ise, hiç şüphesiz Filistin Devleti’nin ilanı ve tanınta olmak üzere, Türkiye en önemli komşularından birisi ması oluşturuyor. için ciddi emek sarf etti. Anlaşmaya varılmasının duBurada, Türkiye açısından en kritik konu, Irak ve yulması sonrasında bir açıklama yapan 11. CumhurbaşSuriye’nin geleceği. Bu iki ülke, önümüzdeki 5 ile 10 kanı Abdullah Gül, İran’ın nükleer programı konusunda 24 EKONOMİYE BAKIŞ içerisinde bir Sünni, Şii ve Kürt ağırlıklı nüfusa sahip 3 ayrı ülkeye dönüşme potansiyeli ve riski taşıyor ise; yani hem Irak, hem de Suriye üniter yapılarını kaybederek, kapladıkları coğrafik alanda üç yeni devletin şekilleneceği bir tabloyla karşı karşıya kalacaklar ise, böyle bir tablonun Türkiye’nin üniter yapısı ve Avrasya’daki kritik önemdeki konumuna yönelik ortaya çıkaracağı mahsurlar, riskler, tehlike ve tehditler çok iyi takip edilmek ve çok iyi yönetilmek durumda. Bu da, izlenen politika süreçlerinin sürekli redakte edilmesini, sürekli gözden geçirilmesini, sürekli yeniden formatlanmasını gerektirebilir. Bu noktada, 2050 yılında 60 milyonun üzerinde çalışan nüfusu olacak ve önemli bir yaşam standardı iyileşmesi gösterecek Mısır’la Türkiye arasındaki ekonomik ve politik ilişkilerin iyileştirilmesini de bir o kadar hayati önem taşıyor. Piyasa ‘koalisyon’u merakla bekliyor İran’la ilgili gelişmelerin dünya ekonomisi açısından anlamı, siyasi tansiyonun düşmesi olacak. 65 gün içerisinde, varılan anlaşma çerçevesinde, İran’ın mutabakata varılan yol haritasını oluşturması gerekiyor. Bununla birlikte, anlaşmanın detayları netlik kazanana kadar, uluslararası piyasalar temkinli bir iyimserliği tercih ediyor gözüküyor. Yine de, İran’ın kısa ve orta vadede küresel petrol piyasasına geri dönmesi ile birlikte, ham petrol fiyatlarının düşeceği öngörüsü şimdiden piyasalara yansımış durumda. Yunanistan için, Başbakan Çipras’ın kendi parlamentosundaki ‘yasama’ mücadelesi merakla beklenirken, 4 trilyon dolar kayba sebep olan Çin borsasındaki hisse senedi fiyat kırılması da sakinlemiş durumda. Yurtiçi piyasalarda da, İran ve Yunanistan konularında ‘inen’ tansiyona bağlı olarak, bayram öncesi ‘olumlu’ bir hava gözleniyor. Bu olumlu havaya bağlı olarak, dolar-TL kuru 2,70-2,66 TL bandından, 2,66-2,62 TL bandına geçmeyi denemekte. Bununla birlikte, AK Parti-MHP görüşmesinde, Genel Başkan Bahçeli’nin bir kez daha koalisyonda almayacaklarını yinelemesi, piyasalarda ‘sınırlı’ bir keyifsizliğe yol açtı. Bölgemizde yumuşama eğilimi gösteren ‘siyasi tansiyon’un, bir ‘koalisyon hükümeti’ kurulması süreciyle taçlanması, yurtiçi piyasalardaki ‘olumlu’ atmosferi daha da perçinleyecektir. Esnafımız, KOBİ’lerimiz, iş dünyamız siyasi partilerimizin bu sorumluluğu hissetmeleri gerektiğini bizzat bizler aracılığı ile hatırlatmak istedi. Belirsizlikler yumuşarsa, önümüzdeki 6 ay iyi 2015 yılının ikinci altı aylık dönemi ve tüm 2016 yılı için, gerek dünya, gerekse de Türk ekonomi ve iş dünyasını yakından ilgilendiren konu başlıkları şu şekilde sıralanabilir; birincisi, dünya ekonomisinde büyüme toparlanabilecek mi ve Türkiye’nin ihracatı yeniden hızlanacak mı; ikincisi, ABD Merkez Bankası (FED) para politikası adımlarını nasıl götürecek, sıkılaştırma yumuşak mı, sert mi olacak; üçüncüsü, Türk siyaseti, Meclis’e girmeyi başaran 4 parti bir koalisyon hükümeti kurabilecek mi ve Türkiye en azından 2 yıllığına siyasi belirsizliği geride bırakmış olacak mı ve dördüncüsü, Yunanistan Krizi nasıl sonuçlanacak ve Euro Bölgesi’nde ekonomi daha hızlı toparlanmaya başlayacak mı? Şu an için, dünya ekonomisiyle ilgili büyüme sinyalleri hala iyi değil. Üstelik, söz konusu ‘vasat’ büyüme sinyali endişelerine Çin de dahil olmaya başladı ve Uzak Doğu piyasaları bu nedenle keyifsiz. ABD Merkez Bankası (FED), tüm bu küresel tabloyu görerek, yeni bir kriz ortamının oluşmasını istemiyor. Bu nedenle, mesajlarını ve atacağı adımları yumuşatmış gibi bir izlenim vermekte. Yunan Krizi hala belirsiz ve yurt içinde de, piyasalar bir koalisyon hükümeti kurulması için gün sayıyor. Eğer, ABD Merkez Bankası FED’den dolayı bir küresel gerginlik yaşanmaz, Yunanistan ve İran meseleleri de tatlıya bağlanmış bir şekilde yürürse ve bu arada, Türkiye’de enflasyonda da bir yumuşama gözlenir ise, olası yeni koalisyon hükümetinin ekonomi yönetimine, görevi devraldıktan sonra, ekonomi ve iş dünyasına moral verecek şekilde, ‘işe hızlı girme’ anlamında bir imkan ve ortam oluşmuş oluyor. Yeni Ekonomi Yönetimi, Türk ekonomisini canlandıracak bir dizi tedbiri daha rahatlıkla hayata geçirebilir ise, bu sayede, hem bir koalisyon hükümetinin fiilen göreve başlamasının getirdiği moral, hem de alınacak tedbirlerle, yılın kalan döneminde büyümeyi toparlayabiliriz. Şu anda, TCMB’nin kendi algısı ve kredibilitesi açısından, 22 Haziran salı günkü Para Politikası Kurulu toplantısından çıkan karar doğrultusunda, sıkı para politikasını sürdürmesi anlamlı. Bununla birlikte, eğer koalisyon hükümeti kurulur ve siyasi belirsizlik ortadan kalkarsa, FED söylemini yumuşatmaya devam ederse ve Yunanistan meselesi de tatlıya bağlanır ise, TCMB’nin, ağustos veya en geç eylül ayından itibaren, para politikasını kısmen yumuşatabileceği bir hareket alanı oluşmuş olacak. TCMB, bu imkanı değerlendirmeyi tercih edebilir. Nitekim, Merkez Bankası üst yönetimi, dış talebin zayıf, iç talepteki büyümenin de ılımlı düzeyde seyrettiğini düşünüyor. Ayrıca, gıda fiyatlarında beklenen kısmi düzeltmenin katkısıyla kısa vadede enflasyonun düşeceği öngörülmekte. Tüm bu tablo, sonbaharda, TCMB’nin de büyümeyi destekleyici bir adım atabileceğine işaret etmekte. Temmuz - Ağustos 2015 25 PATATES DOSYASI Peru’dan Türkiye’ye patatesin 5 asırlık uzun hikayesi AÇLIĞA VE YOKSULLUĞA KARŞI ‘GİZLİ HAZİNE’: PATATES “Patates! Sofralarımızın vazgeçilmez besini. Yemekten salataya kadar binbir alanda kullanılan patatesin yokluğunun, bir zamanlar açlığa sebep olduğunu, büyük göçleri ve kitlesel hareketleri başlattığını biliyor muydunuz?” Haber : Denizhan Dere Bugün başta Türk mutfağı olmak üzere, tüm dünya ülkeleri mutfaklarında seçkin bir konuma sahip olan patatesin ana vatanı çok uzak bir diyar... Okyanusların ötesinde, Güney Amerika’nın And dağlarında başlamış patatesin Türkiye’ye uzanan yolculuğu. Kültür tarihçileri, ilk patatesin Peru’da, İnkalar tarafından yetiştirildiğini belirtiyorlar. İnkaların beslenmesinde önemli bir yer tutan patatesin o devirdeki ismi, bugünün önemli patates gevreği markalarından biri olan “truffles” idi. 16. yüzyılın kaşif niteliği 26 kazanan İspanyol gemicileri 1537 yılında Avrupa’ya getirmişler patatesi. Ne var ki, patates bu kıtada pek rağbet görmemiş önceleri. Bu tarihten yaklaşık olarak 15-20 yıl sonra İngiltere’ye getirilen patates yavaş yavaş Avrupa’da yayılmaya başlamış; İspanya, İtalya, Portekiz’e ulaşmış. 30 yıl savaşları sırasında Avrupa’ya iyice yayılan patatesin ilk düzenli üretimini ise İrlandalılar yapmış. Öyle ki İrlandalıların gıda tüketiminde hızla birinci sıraya yükselerek, adeta temel besin maddesi haline gelmiş patates. 19. yüzyılda İrlanda’da baş gösteren ve “Büyük Kıtlık” olarak da anılan gıda krizinin baş aktörü, yine patates olmuş. 1845 yılından 1852 yılına kadar devam eden krizin kaynağı halkın temel gıda maddesi olan patatese bulaşan “phytophthora infestans” mantarı imiş. Bu mantar sebebi ile patatesler etkilenmiş ve üretim yok denecek hale gelmiş. Toplumsal bir krize dönüşen kıtlık, kitlesel açlık, ölüm ve göçlere yol açmış. Bu nedenle, hâlâ bu yılları “Büyük Açlık” olarak isimlendiriyorlar. Göç ve ölümlere yol açtı PATATES DOSYASI yardımda bulunmaya karar vermiştir. Padişahın İrlanda halkı için düşündüğü yardım miktarı, İngiltere Kraliçesi Viktoria’nın yardımından daha çok olunca, İngiltere yardıma müsaade etmemiştir. Patates Anadolu’ya Geliyor Patates yokluğunun sonucu olan bu kıtlık yıllarında, 1 milyondan fazla kişi ölmüş. Ayrıca başta Amerika olmak üzere farklı ülkelere onbinlerce insan göç etmiş. Yaşanan bu süreç dolaylı etkileri ile siyasal ve demografik sonuçlara da neden olmuş. İrlanda milliyetçiliği artmış, egemen durumda olan Kraliyet ailesine tepki çoğalmış. Hatta bazı kayıtlarda İrlanda tarihi için kıtlık öncesi ve sonrası gibi ayırımlar bile yapılmış. İngiltere, İrlanda ve Osmanlı İmparatorluğu arasında farklı bir iletişimin doğmasına bile yol açmış patates. Çünkü patatesten kaynaklanan o kıtlığın ardından dönemin Osmanlı Padişahı Abdülmecid 1847 yılında Anadolu topraklarının patates ile tanışması konusunda ise farklı görüşler bulunuyor. Bir görüşe göre patates 1850 yılında Rusya’dan Kafkasya yolu üzerinden gelerek, Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgesi yaylalarına ulaşmış ve buralarda üretilmiş. Ruslardan alınıp Erzurum ovasında tarımı yapılan patatese bu nedenle yörede “kartol” adı verilmiştir. Bu isim hâlâ o bölge halkı tarafından kullanılmaktadır. Diğer bir görüşe göre ise patates üretimi, Anadolu’da 1853 yılından sonra Sakarya - Adapazarı bölgesinde başlamıştır. Günümüze gelince; patates bugün yurdumuzun birçok yerinde yetiştirilebilmesine rağmen, en çok Doğu ve Orta Anadolu’da üretiliyor. Patates ucuzluğu, üretim verimliliği, besin değeri, sindirim kolaylığı, çeşitli şekillerde kullanılabilmesi ve her çeşit iklimde yetiştiği için neredeyse bütün dünyada ekilip tüketiliyor. Çünkü patates yumruları yüzde 20 - 30 civarında nişasta, yüzde 2 civarında protein, B1, B2 ve C vitaminleriyle bazı mineral maddeleri içerir. Türkiye’de verimlilik iki kat Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Niğde Patates Araştırma İstasyonu Müdürlüğü raporlarına göre hem iklim hem de coğrafi nitelikler göz önüne alınarak Türkiye’deki üretim alanları iki gruba ayrılıyor. Birinci grupta, erken patates üretiminin yapıldığı Akdeniz, Ege ve Karadeniz bölgeleri yer alıyor. Üretimin büyük kısmı Ege’de İzmir ve Akdeniz kıyısında ise Adana’da gerçekleştiriliyor. İkinci grupta ise ana ürün üretim alanı Orta ve Doğu Anadolu bölgeleri olarak görülüyor. Patates ana üretim merkezlerinin hemen yanında bulunan bölgeler tohumluk alanlar olarak da öne çıkıyor. Buna göre, Orta Anadolu’da Kayseri, Konya, Sivas, Niğde, Nevşehir, Çukurova’da Toroslar, Antalya’da Korkuteli Yaylası ve Erzurum-Pasinler Ovası gibi yüksek yaylalar tohumluk alanı olarak göze çarpıyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO’nun 2013 yılında yayınladığı istatistiklere göre patates üretiminde Türkiye, dünyada 19. sırada yer alıyor. Türkiye, 25.030 hektar alanda 3.948.000 ton patates üretiyor. Türkiye’de üretim verimliliğinin dünya ortalamasının nerede ise iki katı olmasına rağmen üretim alanlarında düşüş olduğu da bir gerçek. Tablo1: Patates (Taze/Soğutulmuş) Dış Ticaret/ TUİK 2015 / 2014 ve 2015 yılı verileri geçicidir Yıl İhracat Dolar İthalat Dolar 2011 17.374.923 21.659.800 2012 10.585.097 16.466.743 2013 43.207.585 7.880.274 2014 4.297.487 21.743.759 2015 110.457 18.115.303 Temmuz - Ağustos 2015 27 PATATES DOSYASI Yemeklik patates üretiyoruz Ülkemizde üretilen patatesin yüzde 56’sı’nın yemeklik, yüzde 11’inin sanayilik, yüzde 11’nin tohumluk ve yüzde 5’inin ise hayvan yemi olarak kullanıldığı belirtiliyor. TÜİK tarafından 17.06.2015 tarihinde yayınlanan dış ticaret verilerinde, Türkiye’nin patates dış ticaretinde düzenli bir ivme olmadığı göze çarpıyor. Hastalıkla mücadele ve üretim tekniklerinin gelişmesi ile birlikte sağlanan verimlilik artışına rağmen, ürünün korunma imkanlarının yetersizliği ise fiyat istikrarsızlığının en önemli sebeplerinden biri olarak görülüyor. Tablo2: Yıllara Göre Üretim Alanları, Miktarları ve Verimlilikleri / Kaynak: TUİK 2015 Yıl Ekilen alan(dekar) Hasat edilen alan(dekar) Üretim(ton) Verim(kg/da) 2009 1.428.738 1.426.841 4.397.711 3.082 2010 1.388.660 1.388.268 4.513.453 3.251 2011 1.429.849 1.415.136 4.613.071 3.260 2012 1.720.867 1.704.039 4.795.122 2.814 2013 1.250.297 1.249.436 3.948.000 3.160 2014 1.297.032 1.283.919 4.166.000 3.245 Tablo3: İllere Göre Üretim ve Verimlilik Değerleri / Kaynak TUİK 2015 Ekim alanı İller Üretim Ton Verim Dekar Payı Niğde 153.510 12,3 512.644 13 3.339 İzmir 115.034 9,2 441.279 11,2 3.836 Konya 107.938 8,6 420.755 10,7 3.898 Afyon 83.891 6,7 306.377 7,8 3.654 Kayseri 75.197 6 299.346 7,6 3.981 Bolu 83.976 6,7 247.093 6,3 2.943 Adana 50.288 4 179.775 4,6 3.575 Nevşehir 40.660 3,3 177.620 4,5 4.368 Aksaray 54.239 4,3 173.756 4,4 3.204 Bitlis 37.770 3 165.407 4,2 4.379 10 il toplamı 802.503 64,1 2.924.052 74,3 3.644 TOPLAM 1.250.297 100 3.948.000 100 3.158 (%) 28 Payı (Kg/dekar) (%) Ucuz ve besleyici bir besin kaynağı olarak sofralarımızda her zaman yer bulan patatese verilen önem, her geçen gün artmaktadır. Bununla beraber patates ile ilgili her konu daha çok ilgi çeker hale geliyor. Son olarak yakın zamanda patates fiyatlarının artışına yönelik oldukça yoğun bir gündem oluşmuştu. Bu konuda birçok kurum ve kuruluş temsilcileri çeşitli açıklamalar yaptılar. Artış sebebi olarak, üretim sorunu olmamasına karşın, büyük tüccarların yaptığı stokların ve aracıların etkili olduğu belirtilirken, Haziran ayı sonu itibariyle, üretim merkezlerindeki hasatın hızlanmasıyla fiyatlar %50’ye yakın düzeyde geriledi. PATATES DOSYASI BUNLARIN HEPSİ PATATES Patates isminin ülkemizde çok farklı kullanımları bulunmakta. Bunlardan bazıları şöyle: Kumpir, Gumpir, Kumpil, Gompil, Hompur, Honpur, Humpur, Kübül, Alaman Gumpili Kartol, Kartop, Kartof, Garduf, Kardoğ, Karto, Kardu, Karton, Kartopu Patata, Pıtata, Potat, Patalak, Petelek, Pata, Pete, Patik, Patike, Pıtana, Patana, Bades, Gostil, Gosdil, Kostil, Gostül, Gopsil, Kastil, Hozmir, Hozmur Domatça, Tomatça, Banadora, Banadura Apotı, Fısırgan, Gucur, Hartına, Höngül, Yerelma Kaynak: Prof. Dr. Uwe BLÄSNG, “Mr. Kumpir Dünyaya Açıldı, Türkçe’de Patates İçin Kullanılan Bir İsim”., TDK. Temmuz - Ağustos 2015 29 PATATES DOSYASI İSTİB Meclis Üyesi Mehmet Karakuş: “Patates, dünya ile rekabete açık hale getirilmeli” İstanbul Ticaret Borsası 9. Patates ve Kuru Soğan Meslek Komitesi ve Meclis üyeleri Sadık Erdem ve Mehmet Karakuş, patates sektöründeki gelişmeleri Borsa Aktüel’e anlattı. Karakuş, son dönemde patateste yaşanan fiyat artışlarını küresel ısınmaya bağlayarak, “Küresel ısınmadan dolayı üretim rekoltesi düşmüş ve fiyatlar normalin üzerine yükselmiştir” diye konuştu. Karakuş, enerji özelleştirmelerinin patates üretimini olumsuz yönde etkilediğini vurgulayarak, artan maliyetlerin patates ekim alanlarını daralttığına dikkat çekti. Patates fiyatlarının istikrara kavuşmasının sektörü dünya rekabetine açmakla mümkün olduğuna işaret eden Karakuş, patates ithalatının önündeki engellerin kaldırılmasını istedi. İSTİB 9. Patates ve Kuru Soğan Meslek Komitesi ve Meclis Üyesi Mehmet Karakuş, konuya ilişkin görüşlerini şöyle ifade etti: “Patates, sofralarımızda ve beslenmede, gerek besin değerleri, gerekse düşük maliyeti ile olmazsa olmaz, temel gıda maddesi haline gelmiştir. Son zamanlarda küresel ısınmadan dolayı üretim rekoltesi düşmüştür. Bu durum da patates fiyatlarının normalin üzerinde ol- 15 sanayi, % 15 de tüccar tarafından gerçekleştirilirken, bu denge artık ters yönde bozuldu. 2013 ten bu yana ise patates üretimi %70 tüccar, %20 sanayi, %10’da çiftçi tarafından gerçekleştirilmektedir. Denge çiftçi aleyhine bozulmuştur. Tarım politikaları çiftçiyi desteklemelidir. Artan maliyetler, patates ekim alanlarını daralttı. masına etken olmuştur. Ülkemizde çiftçinin yaşadığı sıkıntılar, patates üretiminde dengenin çiftçi aleyhine değişmesine sebep olmuştur. Özellikle enerji özelleştirmelerinden sonra, elektrik, gübre, tohum, sulama vs... gibi artan üretim ve girdi maliyetleri karşısında, destek bulamayan çiftçi, ekim hacmini daralttı. Bir çok çiftçi borçlarını ödeyemediği için ekim yapamamaktadır. 2012 yılından önce patates üretimini %70 yetmişi çiftçi, % Bu süreç, büyük sermaye yatırımlarının ayakta kalmasının ve piyasada belirleyici olmasının önünü açmıştır. Böylece fiyat oluşumu da tüccar ve sanayici tarafından belirlenmektedir. Uluslararası piyasada patates fiyatları 25 ila 30 Sent arasında (Türk Lirası olarak 0,60 – 0,70 Kuruş) iken biz de daha yüksek olması, yüksek sermayeli üreticinin dünya ile rekabet etme gereği duymamasından kaynaklanmaktadır. Ham patatesin ithalatının açık olmaması, dünya fiyatlarında rekabeti ortadan kaldırıyor. İthalat açılsa tüketici daha ucuza patates yiyebilecektir. Çiftçi zaten üretemiyor. Büyük sermayeli üreticilerde dünya ile rekabet etmiyor. Patates fiyatları da artmaya devam ediyor. Patatesi dünya rekabetine açık hale getirmek gerekiyor. Patates ve tüm tarımsal üretim politikaları belirlenirken, Borsalar ve Odaların sektör temsilcilerinden görüş alınmalıdır.” PATATES HAKKINDA BİLMEDİKLERİNİZ • Dünya Gıda ve Tarım Örgütü verilerine göre dünyada 5000 çeşit patates vardır. • Patates tüm dünyada en çok üretilen 4. bitkidir. • Türkiye’de kişi başına yılda ortalama 50 kg patates tüketiliyor. • Potasyumdan zengin, sodyumdan düşük olması nedeniyle kalp damar sağlığını korur ve tansiyon hastalığında faydalıdır. • Cilt sağlığı için önemlidir ve cildi güzelleştirir. 30 PATATES DOSYASI GİZLİ HAZİNE: PATATES Patates, dünyadaki açlığın ve kırsal yoksulluğun azaltılmasına sağladığı katkı dolayısıyla “gizli hazine” olarak tanımlanmaktadır. Besin ve besin dışı birçok kullanım alanı olan patatesin yaklaşık olarak yarısı taze olarak tüketiliyor. Geri kalan yarısı ise işlenmiş gıda ürünü, hayvan yemi, endüstriyel nişasta ve tohumluk olarak kullanılıyor. Patates nişastası ilaç, tekstil ve kâğıt endüstrilerinde yapışkan ve tutkal üretimlerinde kullanılmaktadır. Patates kabuğu ve işlendikten sonra kalan diğer değersiz atıklar ise nişasta yönünden zengin olduklarından sıvılaştırılabilmekte ve yakıt olarak kullanılan etanol yapılmak üzere mayalanabilmektedir. Ayrıca ekmek ununa belirli oranında (%2.5-3.0) patates unu karıştırıldığında, ekmeklerin lezzetini artırmakta ve bayatlamayı geciktirmektedir. Yüksek oranda nişasta içeren çeşitler endüstride hammadde (un, nişasta, alkol, v.s.) olarak ve bir kısmı da hayvan yemi (ıskartalar) olarak değerlendirilmektedir. Patates nişastası, salam ve sosis yapımında oldukça yaygın kullanılmaktadır İSTİB Meclis Üyesi Sadık Erdem: “Patates tohumunda dışa bağımlılıktan kurtulmalıyız” İSTİB 9. Patates ve Kuru Soğan Meslek Komitesi ve Meclis Üyesi Sadık Erdem, sektörün en önemli sorunun tohumculukta dışa bağımlı olunması olduğunu vurgulayarak, stratejik bir ürün olan patates tohumculuğunda dışa bağımlılığın ortadan kaldırılmasını istedi. Erdem, “Bu konuda acil önlem paketi alınmazsa, patates üretimi sürdürülebilir olmaktan çıkacaktır” diye konuştu. Erdem, patateste yaşanan gelişmeleri, Borsa Aktüel için değerlendirdi: “Patates üreticilerin en önemli sorunlarının arasında tohum temini bulunmaktadır. Sertifikalı tohum kullanmak zorunda olan üreticiler oldukça yüksek maliyetlere katlanmak zorunda kalıyorlar. Genellikle Hollanda, Almanya ve Fransa’dan ithal edilen tohumlar nerede ise %100 kâr ile satılıyor. Tohumlarda dışa bağımlı hale geldik diyebiliriz. Tarım politikaları çerçevesinde sistemli bir üretim politikamız da bulunmadığı için yüksek maliyetlere rağmen gerçekleştirilen arz fazlası üretim, üreticinin zarar etmesine neden oluyor. Patates tohumunda dışa bağımlı hale geldik. Patates stratejik bir tarım ürünüdür. Tarih boyunca, çeşitli zamanlarda yaşanan kıtlıklarda, patates zengin kullanım alanı ile çıkar yol olmuştur. Bu açıdan baktığımızda stratejik bir ürün olarak ele alınmalı ve patates tohumluğunda dışa bağımlılık ortadan kalkmalıdır. Bu konuda acil bir önlem paketi ortaya konulmazsa, patates üretimi sürdürülebilir olmaktan çıkma tehlikesi ile karşı karşıya. Patateste tamamen dışa bağımlı bir ülke halini almamamız gerekir.” Temmuz - Ağustos 2015 31 SÖYLEŞİ Röportaj : Şefik Memiş Fotoğraf : Kenan Dumanlı İÜ İstanbul Araştırmaları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kala: ÜRÜN, TOPTAN PİYASAYA GİRMEZSE, ŞEHİR PAHALI OLUR 32 SÖYLEŞİ İstanbul Üniversitesi İstanbul Araştırmaları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kala ile İstanbul’un iaşesi, gıda ihtiyacının karşılanması, tedarik sisteminin kurulması ve işletilmesi üzerine konuştuk. Anadolu coğrafyası ve İstanbul üzerine, Selçuklu’dan Osmanlı’ya kadar uzanan engin bir deneyime ve birikime sahip olan Kala, İstanbul’un zarurî ihtiyaçlarının karşılanması konusunda, kapsamlı bir yaklaşımla sorularımızı cevaplandırdı: Efendim, İstanbul üzerine oldukça incelikli ve geniş hacimli çalışmaların içinde bulundunuz. Buradan hareket ederek bize Osmanlı döneminde İstanbul’un iaşesinin, gıda ihtiyacının nasıl karşılandığını anlatabilir misiniz? Genel olarak şöyle bir giriş yapmak istiyorum: Şehirlerin iaşesi konusu, İslam coğrafyasındaki tüm yöneticilerin en önem verdikleri konular arasındadır. Çünkü ibadullaha, yani halka hizmet etmek gerekir. İbadullaha hizmet etme konusu, bugün “halkın hizmetkârıyız” sözüne dönüşmüştür. Bu hizmetin de başında şehrin ihtiyaçları gelir. Şehrin ihtiyaçlarına sadece iaşe dersek bu çok sınırlı olur. Şehrin iaşesi sebze, meyve, kuru gıda, et bütün bunları içeriyor, ama onun yanında şehrin hammadde ihtiyacı da var. Onun için iaşeden çok tedarik demek daha doğru olacak- Bir piyasa düzenleme aracı olan narh sadece perakende alışverişe uygulanır. Toptan alışverişe narh uygulanmaz. tır. Şehrin zaruri ihtiyaçları diye tanımlarsak o zaman iaşe bunun içine daha kolaylıkla girer. Selçuklu ve Osmanlıya konuyu getirirsek şehrin yöneticileri öncelikle “bu asli ihtiyaçlardan yiyecek-içecek ihtiyacını, barınma ile ilgili ihtiyaçları karşılamalı” diye bakmışlar meseleye. Şehrin ihtiyacını karşılamada bir mekanizmaya ihtiyaç duyulur. Yani tedarik ettiniz veya ürettiniz, bunu nasıl dağıtacaksınız? Bunu dağıtma mekanizması iktisatta piyasa-fiyat ilişkisiyle tarif edilir. Ürünler piyasada fiyatlanır, satın alma gücüne göre de insanlar, bunu satın alırlar. Demek ki bir piyasa-fiyat ve satın alma ilişkisi vardır. İşte burada Selçuklu ve Osmanlı döneminde çok önemli bir çözümleme getirdiklerini görüyoruz. Bu, dünya borsalarının da ortaya çıkı- şında rol oynuyor. Toptan piyasalarla perakende piyasaları birbirinden ayırıyorlar. Neden? Mademki fiyat bölüşümde etkili, o fiyat uygun bir şekilde nasıl olur? Bir de kalite. Bu iki unsuru ele alıyorlar, o malın kalitesi ve de fiyatı. Yönetici, bunun için ne yapmalı? Yönetici şunu yapmalı: Şehrin ihtiyacını, insanların ihtiyacını kaliteli bir şekilde ve uygun fiyatla temin etmeli. Bu noktada mekanizmalar devreye giriyor yine. Bunlardan biri narhtır... Narh, sadece perakende fiyatta uygulanır Narhı biraz açıklayabilir misiniz? Biliyorsunuz, narh bir piyasa düzenleme aracıdır. Fiyatı belirler. Peki, narh nerede konur, toptan mal ve eşyada, mesela üretimde “narh” var mıdır yoksa sadece perakende de mi vardır? Bunun cevabı aslında şu: Narh sadece perakende alışverişte uygulanır. Toptan alışverişe narh uygulanamaz. Neden uygulanamaz? Amacımız neydi? Fiyatı ve kaliteyi uygun bir şekilde sağlamak. Aslında bu, bugün yaşadığımız bazı sorunları da cevaplıyor. Mesela bu açıdan baktığımızda et fiyatları yüksek, çünkü toptan et alım-satımında Ticaret Borsasındaki o mekanizma aksamış durumda. Yani toptan fiyat oluşumu bozulduğu için perakende fiyat yüksek oluşuyor. Temmuz - Ağustos 2015 33 SÖYLEŞİ Malın önce pazara getirilmesini Peygamberimiz Fiyat belirleme mekanizmalar nerede kurulmuştur? Toptan pazarda… Bunun için de şöyle bir şey uygulanıyor: Ayrıca bu, ta Peygamberimizin hadisinden beri böyledir. Hadiste buyuruyor ki Peygamberimiz, “pazarın dışında mal alış-verişi yapmayın.” Toptan tüccara da bunu ihtar eder, der ki, “Malı pazarda getirip satın.” Ne oluyor o zaman? Her zaman bu vardır, toptan, dışardan mal gelirken parası olan kişiler şehre gelmeden o malı alıp kendisi ayrıca satmak ister. Biz buna bugünkü tabirle karaborsa diyoruz. Daha şehre girmeden malı Avrupa’da toptan fiyat belirlemesinin ortaya çıkışı 19. yüzyıldır. Mesela Adam Smith piyasadan bahseder ama toptan fiyat diye bir algısı yoktur. Orada piyasa aslında daha çok perakende piyasa anlamındadır. Halbuki bu toptan piyasa, Doğuda, yani Selçuklu ve Osmanlı’da, hatta doğuya doğru gidersek Hindistan, Çin’de çok uygulanan bir yöntemdir. Buralarda toptan ve perakende piyasaları var zaten. Toptan piyasası neden kurulur? Toptan piyasa fiyatı oluşturur, taban fiyatı; bu taban fiyata göre perakende piyasa fiyatı belirlenir. Şehrin toptan piyasası yoksa, o şehirde perakende fiyatı oluşturma sorunu var demektir ve o şehir insanları her zaman pahalı ürüne mecbur kalır. Çünkü fiyat denetimini yapamaz. Ne kadar narh koyarsanız koyun, olmaz. Ayrıca, biliyorsunuz narh, uygulanabilir bir fiyat olmak zorundadır, yani kafadan narh belirleyemezsiniz. Narhta bir maliyet fiyatı belirlemek gerekiyor. İşte Selçuklu ve Osmanlı bu maliyet fiyatını belir- 34 satın alıyor… Oysa malın önce pazara gelmesi gerekiyor. Onun için toptan pazar kuruluyor. Perakende satışı yapacak olanlar toptan pazardan ürünü satın alıyorlar. Peygamberimiz döneminde bu tür bir toptan ve perakende pazar ayırımı yok, ama onun koyduğu kaide, ‘Bütün mal pazara gelsin’ diyor, orada fiyatlansın. Bu, Selçuklu döneminde başlamış bir uygulama. Bütün ürünler önce şehirde toptan pazara gelecek. Etse, mesela canlı hayvan pazarına, tokada gelecek. Tokat deyimi oradan geliyor. Tokat canlı hayvan pazarına verilen isim… Tokat bir 4-5 yıl önce çıkan bir kanunla toptan pazarlara gelen ürünler için bir istisna konuldu. Büyük marketlere toptan pazara gelmeden ürününü kendi tedarik etme hakkı verildi. Bu noktada ipler koptu. leyen mekanizmayı toptan piyasalara vermişler. Oturup orada hiçbir şekilde fiyat belirlememişler. Bunun için, Adam Smith’in dediği gibi serbest bir fiyat belirleme mekanizması kurmuşlar. Mal önce toptan pazara inerdi İstanbul dışından gelen mallar önce kapanlara mı iniyor? şehir ismi, aslında Anadolu’nun canlı hayvan merkezi orası, ondan dolayı Tokat ismini almıştır. İstanbul’un da Tokat’ı var, Topkapı girişi mesela... Tokat canlı hayvan pazarına verilen bir ad. Orada tüketiciye izin verilmiyor. Salhane yani kesim yeri sahiplerine izin veriliyor. Böylelikle bir toptan pazar oluşturuyorlar. Kuru gıda da öyle... İşte Rami pazarı dediğimiz pazar aslında çok önceden beridir oluşturulan bir kuru gıda pazarıdır. Haller, hal de toptan, işte hal deyimi de buradan geliyor. Bütün taze sebze-meyve hale toplanır. Halden bu alışı kim yapar? Perakende Evet, kapana gelmek zorunda, hem vergilemek açısından, hem de diğer açıdan oraya gelmek zorunda. Gümrük veya kapanlar o malın aynı zamanda toptan pazarını oluşturan yerler. Hem vergilemesi yapılıyor hem de toptan pazarı oluşuyor. Şimdi toptan pazarı oluşup her gün ihale, açık artırma usulü satış yapılıyor. Bakın Avrupa’dan çok çok önce, bizim ecdadımız toptan satış usulünü, açık artırma ve eksiltme usulünü geliştirmişler. Dedik ya fiyat nasıl oluşacak? Artırma ve eksiltme usulü, fiyat oluşturma usulüdür. Fiyatı oluşturmanız lazım ki perakende fiyatı belirleyebilesiniz. Onun için bütün ürünlerin toptan pazarını kuruyorlar, artırma usulüyle fiyatını belirliyorlar o fiyat zaten onun maliyet girdisi oluyor. Orada toptan piyasada şu var: Alıcıları belirlemişler. Hangi ürünü hangi toptan pazarda hangi üretici alacak, bellidir. Mesela manav veya bakkalın dışında bir kişi gidip de taze sebze, meyve, gıda alamaz, ya manav olacak ya da bakkal. Öncelikle bunlar teklifi veriyorlar, alacaklarını alı- SÖYLEŞİ emretti satacak hizmet veya mal üretenler… Perakendeci gelmez yani oraya… Toptan ihtiyaçları gidermede taze sebze-meyve, et, hatta yün, pamuk yani her hammadde dâhil olmak üzere, gıda dâhil olmak üzere hepsinin han ve orta yerlerde bir toptan alımsatım yeri var. Bu Osmanlı dönemi boyunca İstanbul için böyledir. Kapanlar da böyle midir? Mesela un kapanı? Evet, kapan da işte bunlardan bir tanesidir… Kapan aslında “gümrük” anlamında, ya gümrük deniliyor, ya kapan deniliyor. yorlar. Satın alınmayan, kalan ürünler varsa, işte o zaman şehir dışına satışa izin veriyorlar. Birkaç yıl önce, toptan tedarik ve halleri düzenleyen bir kanun hazırlandı ve çıktı. Bu kanunda ki, toptan pazarlara gelen ürünler için bir istisna konuldu. Büyük marketlere, hale veya balık pazarına, toptan pazara gelmeden ürününü kendi tedarik etme hakkı verildi. İşte oradan itibaren bence ipler koptu. Neden? Çünkü bütün ürünler hale gelmiyor. Piyasa fiyatı, toptan pazarda oluşur Marketlere bu hak başka bir amaç için verilmemiş miydi? Fiyat ucuzlasın, hızlı tedarik edilsin diye... Evet, daha hızlı tedarik etsinler diye… Hatta üretici doğrudan satsın diye, asıl buydu, ve herkesi de böyle ikna etti o kanun. Üreticide şöyle bir sorun vardı: Üretici şehirlerde ürününü satamıyor. Niye? Çünkü üreticinin ürünü önce şehirde toptan pazara girmesi lazım… Hale gelecek, halin de tedarikçileri var, onlar getirecek. Şimdi bu kanuna şunu ekleyelim denildi: Bir, üretici doğrudan hale girmesin, semt pazarlarında yer ayıralım, üretici pazarda ürününü satabilsin. Ama burada şu atlanılıyor: Hangi fiyattan satacak ve nasıl satacak? Fiyatı kim belirleyecek? Burayı atladığımız zaman ne oluyor? Getirdi adam, burada satıyor, işte fiyatı da 5 lira. Toptan fiyata da girmediği için orada da yüksek. Toptan pazara bakıyorlar, herkesin gözü toptan pazarda. Şimdi toptan hallere baktığınız zaman, halde güzel de bir sistem kuruldu, yani büyükşehir onu başardı, dışarıdan da görülüyor fiyatlar, hat- ta internetten giriyorsunuz toptan bütün fiyatlara ulaşıp bakabiliyorsunuz. İyi, güzel, bunlar çok iyi… İyi de ürün oraya gitmiyor ki. Bu haklar yani üretici getirecek semt pazarında satacak bu olmuyor, bu işlemiyor. Üretici getirip orada satmıyor. Marketler, doğrudan üreticilerden alım yaptığı için ucuz satması gerekmiyor mu? Üreticiden ucuza alıyor, ama fiyat pazar fiyatıyla aynı, belki kuruş mesabesinde farklılıklar var... Daha ucuza satmıyorlar yani... Satmaz, neden? Çünkü burada bir toptan piyasa var, mal oraya girmediği için fiyatlar yüksek, orada fiyat Temmuz - Ağustos 2015 35 SÖYLEŞİ yüksekken kendi niye perakende fiyatında onu alçaltsın? Böyle bir mekanizma yok zaten. Toptanda fiyatlar yukarıda perakende de aşağıda. Böyle bir piyasa var mı dünyada? Bu kâr borsasıdır, hem de garantili, çünkü her zaman büyük ve yüksek kâr var. Bir aracı arıyoruz ya hep, ya diyoruz üreticinin tarla fiyatı şu, burada perakende fiyatı bu, aralarındaki ne oluyor? Aradaki gayet net bir şekilde bu perakende satış yapanda, kim satıyorsa onda o kâr, aracıda değil bir kere. Aracı satıyorsa o kârı elde eder. Marketçiliğe onun için hücum var zannediyorum, market açarsanız kârlı görünüyorsunuz, çünkü iyi bir kâr var. Bizim toptan piyasamız şu anda perakende market piyasasının fiyatının kârlılığını artıran bir unsur olarak çalışıyor, tam tersi bir unsur. Yani aslında katalizör olması gerekirken, ihtiyaçlarda daha uygun fiyat sağlayan bir mekanizma olması gerekirken bugün perakende fiyat daha kâr edebilmeyi sağlayacak bir şeye yol açıyor. 36 Şu anda Türkiye, bir atıl tarım makine parkına dönüşmüş halde. Eskiden bir makineleşsek diyorduk. Şimde tam tersine döndü... Toptan pazarın devre dışı kalması, nasıl önlenir? Nerede satılırsa satılsın, ürün toptan pazara girmeli, ürünün toptan fiyatı oluşmalı, toptan fiyat oluştuktan sonra perakende satışlara markete, diğer yerlere gitmeli. Bunu Avrupa Toptan Piyasalar Birliği zorladı. Biz oranın bir üyesiyiz. Onlar bizi şöyle zorladılar, orada böyle bir kanun var. Ama onlarda fiyatı oluşturacak borsa her yerde var. Onların büyük market- leri bu ölçümleri yapabiliyorlar. Şehre giren ürüne göre fiyat belirliyorlar. Ürünü illa toptan pazara götürmeden bir dijital alan üzerinde fiyatlıyorlar, bir nevi dijital toptan pazar oluşturuyorlar. Ama bizde sistem öyle işlemiyor ve bu bütün yerlere de yansıyor, bütün ürünlere yansıyor. Osmanlılar kendine yeten bir ekonomik model geliştirdi Osmanlı ekonomisini tarım ekonomisi olarak nitelendirirsek, tarımsal üretimi geliştirmek için ne tür önlemler almışlar, ne tür politikalar izlemişler, ne kadar başarılı olmuşlar? Şöyle bir örnek vereyim buna, İstanbul ve diğer şehirlerle de alakalı: Hem tarımsal ihtiyaçlarını karşılamışlar, hem de üretimle ilgili ihtiyaçlarını karşılayabilmişler, yani bir yeterlilik sağlamışlar. İthalatçı ekonomiye döndüğümüz 1900’lerin başına kadar olan rakamlar bunu gösteriyor: Kendi ihtiyacımızı karşılayan bir ekonomiyiz. Bu ihtiyacımızı karşılamada tarım da var, sanayi SÖYLEŞİ Balkanlar kaybedilince tedarik sistemi bozuldu Osmanlı Devleti için ortadan kalkana kadar şehirlerin ihtiyaçlarını karşılamada başarılı olduğunu söyleyebilir miyiz? üretimi de var. Yani kendine yeterli bir ekonomi, iktisatçıların tabiriyle otarşik bir ekonomi, ama otarşik ekonomi unutmayalım ki tarım ekonomisi ağırlıklı bir şeydir. Burada önemli bir nokta var: Otarşik ekonomiler aslında üretim fazlası veya ihracat fazlası vermez. Ama bakıyoruz Osmanlı’da ihracat da var. Dolayısıyla kapalı ekonomi değil. Dolayısıyla kendine yeterliliği de aşabilmiş Osmanlılar. Bu yüzden şöyle bir tanımlama daha doğru olabilir: Osmanlılar kendine yeterli ekonomi, özellikle tarımda kendine yeterli ekonomi modelini geliştirmiştir. Bir sanayi ekonomisi değil, tarım ekonomisiydi ama, sanayide ihtiyaçlarını da karşılıyordu. Bu anlamda özellikle kümelenme yöntemiyle bir üretim modeli geliştirmiş, şehir ihtiyacının karşılanmasında önemli bir model oluşturmuş. Tarımda makineleşmenin sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz, geçmişten bugüne? Bizdeki veriler çok ilginç... Makine- leşmeyi arttıralım demişiz, ama veriler başka bir şey söylüyor... TUİK verilerinde de bu görülüyor. Hemen her çiftçiye bir traktör verilmiş durumda ve onunla ilgili makineler verilmiş durumda. Onlar da onu bir nevi otomobil gibi kullanıyorlar, tarla sürmek için bu kadar alete gerek olmadığı bugün her yerde söyleniyor. Şu anda Türkiye, bir atıl tarım makine parkına dönüşmüş halde. Eskiden ne diyorduk? Ya makineleşse de… Bunun tam tersi bir durum yaşanıyor. Bugün belki mülkiyet sorununa değinmemiz lazım... Buna bir önlem alındı. En son mirasen bölünmemesi gibi bir önlem aldılar. Mirasçılara kalıyor ama bölünmeyecek ama çok geç bir önlem tabi. Niye? Çünkü zaten bölünmüş, edilmiş, yapılmış. Miras problemini hiç kimse çözemediği için mevcut alanı da kullanamıyorlar. Tarla kime kaldı? Herkes mirasçı. Ona kaldı, buna kaldı, şuna kaldı bir bakıyorsunuz tarla boş kalıyor. Geçmişte bunlar çok verimli ölçüde çözdüğümüz şeyler aslında. Bu tarihi birikimler dikkate alınmalı... Balkan savaşlarına kadar evet, çünkü özellikle Balkan Savaşlarıyla önemli tarım ve hayvancılık alanları kaybedilmiş. Aslında bu kaybediş iki yönlü olmuş. Hem Osmanlı kaybetmiş, hem de o ülkeler. Osmanlı o coğrafyayı kaybedince bir tedarik krizi olmuş, üretim ve hububat krizi olmuş, fiyatlar artmış, denge bozulmuş. Balkan Savaşları’nda Edirne bile işgal edilmiş, sonra geri alınmıştı. Bütün o verimli topraklar ki Anadolu’nun ve İstanbul’un tedarikinde önemliydi. Bu Osmanlı’yı etkileyen tarafı. Madalyonun diğer yüzü de şu: Balkanlar bağımsızlığını ilan etti edeli ekonomik kriz içindeler. Çünkü bu iki mekanizma yani alım ve satım bozuldu. Balkan savaşları alıcı ile satıcıyı birbirinden ayırdı. Balkanlar bağımsız, ama işte Bulgarlar, Yunanistan bütün Balkan hâlâ krizde. Bir üretim krizi yaşıyorlar, hâlbuki verimli topraklar buralar, her bakımdan verimli. Burada da o tedarik ilişkisi bozulunca o ekonomiler bozulmuş... Hâlâ Balkan ilişkisi, çevre ilişkisi kurulmuş değil. Karadeniz ilişkisi kurulamadı. Niye? Bu, sadece bizden kaynaklanmıyor. İlgili ekonomiler de o seviye ve yeterliliğe gelmiş değil. Temmuz - Ağustos 2015 37 PORTRE Karanlık bir mağaraya ışık götüren insanlar... BİR BİLGE SAHAF: BEHÇET AMCA Behçet Amca ticaretle uğraşan insanımıza bol bol kitap okumalarını tavsiye ediyor. Çünkü ona göre her türlü gelişmemişlik ve mahrumiyetin temelinde az okumak yatıyor. Yine ona göre okumakla insan önce kendini, sonra elinin değdiği, sözünün ulaştığı her yeri iyi edecektir. Haber : Mahmut Feyzi “Karanlık bir mağaraya, ışık götürmeye çalışan insandır sahaf” diye başlıyor Behçet Amca sözlerine. Sahaflık serüveninin ve kitaplarla sürdürdüğü köklü dostluğun son durağı olan, Kadıköy’de bir pasajın içinde buluşuyoruz. Dükkânına yıllardır süren misafirliğimiz artık usulca yerini oranın ferdi olma hissine bırakmış. Muhabbet tadında başlayıp bitirdiğimiz söyleşimiz, hem havsalamda tat- 38 lı bir tortu olarak yer ediniyor hem de sahafların bu çağda şahit olup dert edindikleri kitapların yalnızlığının, dolayısıyla da sahafların yalnızlığının haleti çöküyor omuzlarıma. Behçet Amca da bu mesleğe başlamaktaki amacını anlatırken, kendini karanlık mağaralara ışık taşımayı vazife edinmiş bir mücadeleci olarak nitelendiriyor kendini. Çünkü ona göre bu iş de mücadelenin bir kolu. Behçet Amca tam yirmi beş yıldır sahaflık mesleğini icra ediyor. Bir o kadar yıl da yayıncılık, kitapçılık gibi yine kitaplarla ilintili işler gerçekleştirmiş. Fakat sahaflık kadar hiçbir mesleğin kendisine olumlu tesirde bulunmadığını anlatıyor. Sahaflığa başladıktan sonra aslında kitaplara dair ne kadar az şey bildiğini, birikiminin ne kadar yetersiz olduğunu fark etmiş. PORTRE Bilindiği üzere sahafta pek de popüler ve henüz güncelliğini yitirmemiş kitaplar pek bulunmaz. Sahaflığın da özelliği budur; çoğu zaman kolayca ulaşılamayacak kitaplar, unutulmuş isimler canlanıp tozlu raflardan doğuverir tekrar. Bazen bir tavsiye üzerine düşersiniz bu kitapların peşine, bazen ise muhabbet eşliğinde rafları karıştırırken rastlaşırsınız onlarla. Ama elinizi hangi kitaba atsanız (türü ve yazarı fark etmeksizin) Behçet Amca’nın mutlaka o kitap hakkında okumamış olsa bile malumatı vardır. Onu birçok sahaftan ayıran özelliği de budur sevenlerince. Çocukken arkadaşlarıyla Nobel ödüllü eserleri ve yazarlarını ezberleme yarışması yaparlarmış. Elbette ki bu eğilimi onu kitaplarla bir daha ayrılmamak üzere kaderdaş kılmış. Şu an elli dokuz yaşında olan Behçet Amca her türlü olumsuzluğa rağmen yine de bu dostluktan ve yoldaşlıktan vazgeçmiş değil. Çünkü o, bu yolun uzun olduğunun ve sabır gerektiğinin farkında. Sahaf Behçet Amca, darbe döneminde kitaplarıyla birlikte tutuklanarak cezaevine gönderiliyor. Az okuyan bir toplumda sahaf olmak... Muhabbet esnasında çayların bittiğini fark eden Behçet Amca, çay ikram etmek istediğinde, benden olumsuz karşılık alınca tatlı bir hiddetlenmeyle “Böyle olmaz, çay söylüyorum” diyor ve çay eşliğinde devam ediyoruz. Çok küçük yaşta, maddi zorluklar neticesinde çalışmaya başlamış. Okula gitme durumu olmamış fakat okumayı kitapçılarda öğrenmiş, ilkokul ve ortaokulu dışarıdan bitirmiş. Bu çevreyle tanışmasında babasının da rolü büyükmüş. Anlattığına göre aydın ve siyaset bilir bir şahsiyet olan babasının yakın çevresinde Cahit Sıtkı Tarancı gibi isimler varmış. Zaten kitaplarla olan yoldaşlığı da babasının teşvikiyle başlamış. Çünkü babası ona “Ticaret yapacaksan, kitapçılık yap. Ticaretin en dürüstçesi, kitapçılıktır” dermiş hep. Böyle anlatıyor nasıl başladığını ve de ekliyor: “Az okuyan bir toplumda kitapçı olmak, Müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibidir.” Ardından gülerek dünyaya yeniden gelse başka bir iş yapmak istemeyeceğini söylüyor. Her ne kadar maddi anlamda varlık sahibi olamayıp borçlarla yaşamını sürdürse de… Darbe döneminde elbette o ve kitapları da nasipleniyor olup bitenden. Kitap faaliyetleri nedeniyle, işleri gayet yolundayken, üstelik yurtdışına dahi satış yaparken, kitaplarıyla birlikte tutuklanıyor ve cezaevine gönderiliyor. Fakat cezaevinde de kitaplardan kopmuyor çünkü kaldığı hapishanede bir kitaplık varmış. Sahaf dükkânında yüz yıllık kitaplar Temmuz - Ağustos 2015 39 PORTRE dahi mevcut. Almanca, Fransızca, İngilizce gibi dillerin yanı sıra Ortadoğu dillerinde yazılmış eserler de bulunuyor. Bir de siyah-beyaz orijinal fotoğraflar var ve neredeyse her birinin arkasına çekildikleri güne ilişkin not tutulmuş. Fotoğraf albümlerinin bulunduğu kutuyu dizlerinize koyup fotoğrafları incelemeye başladığınızda adeta o zamana gidip o insanların içine karışıyorsunuz. Behçet Amca’ya dair bir söyleşi yazısı yazarken Kenter Tiyatrosu yıllarını sormadan geçmek olmaz. Hapishaneden çıktıktan sonra çok sıkıntılı zamanlar yaşamış. On bine yakın kitabına el konulmuş ve sermayesiz bir şekilde ortada kalmış. Soluğu dostluk bağlarının kuvvetli olduğu Kenter çiftinin yanında almış. Neyse ki onlar da ona tiyatronun kitap dükkanının işletmesini vermişler ve aşağı yukarı 5-6 yılı orada geçmiş. Bu sayede çok fazla oyun izlemiş. Haldun Taner, Aziz Nesin, Melih Cevdet Anday gibi isimlerle o yıllarda samimiyetini pekiştirmiş. İnsanların çoğu popülarite peşinde Diğer sahafları nasıl değerlendirdiği sorusunu ise yarı gönüllülükle ve pek de memnun olmayan bir yüz ifadesiyle cevaplıyor. Birçok sahafın maddi kaygıları daha çok ön planda tutmasından dolayı sahaflık alanında başarısız olmalarından ve bu kaygıların sahaflık ruhuyla bağdaşmadığından bahsediyor. Üzülüyor, çünkü sahaflığın hakkı yeniliyor. Çünkü bu meslek, hele ki böyle bir çağda, öncelikle gönüllülüğü ve sahaflık sevgisinin ön planda olduğu bir duruşu zorunlu kılıyor. İnsanların çoğu artık popülariteye uyum sağlama peşinde. Bu durum da tüketimin adreslerini ve odak noktalarını belirlediği gibi, insanların kültür aktivitelerini ve değer 40 atfettikleri özneleri de biçimlendiriyor. Doğal olarak, insanların okuma alışkanlıkları, okuma sıklıkları, metin irdeleyişleri, tür ve içerik tercihleri de değişiyor. Bir kitapçıda felsefe, sosyoloji, aktüel, tarih rafları olmasının yanında bir de en çok satanlar ve hızlı tüketilebilecek nitelikte olan kitaplar da yer almakta. Bu bakımdan her türlü okuyucuya hizmet verebiliyorlar. Ancak sahaflar durumu çok daha farklı. Behçet Amca, raflarını hurdacılardan, dostlarının kitaplıklarından, eskicilerden, antikacılardan satın aldıklarıyla oluşturuyor ve her bir kitabı elemeye tabi tutuyor. (Bunun bilgisini aldığım esnada sokaktan, seyyar arabasında eski kitaplar olan ve Behçet Amcanın sık sık alışveriş yaptığı bir eskici geçiyor. Biz de kitapların başına koşuyoruz.) Son olarak Behçet Amca ticaretle uğraşan insanımıza kitap okumalarını tavsiye ediyor. Çünkü ona göre her türlü gelişmemişlik ve mahrumiyetin temelinde az okumak yatıyor. Yine ona göre okumakla insan önce kendini, sonra elinin değdiği, sözünün ulaştığı her yeri iyi edecektir. KÜLTÜR-SANAT Çanakkale Zaferi’nin 100. yılında bir tıpkı basım kitap... ÇANAKKALE İÇİN EMSALSİZ BİR HATIRA SAYISI... Savaşın kahramanlarıyla söyleşiler Türk Dünyası Belediyeler Birliği (TDBB), Çanakkale Zaferi’nin 100. yılında, dönemin önemli tarihçileri, edebiyatçıları, gazetecileri, ilim ve fikir adamlarının makale ve eserlerinden oluşan ‘Yeni Mecmua Çanakkale Fevkalade Nüshası’nı yayın hayatına kazandırdı. TDBB tarafından yayınlanan, orijinal Osmanlıca metinlerin Türkçe transkriptleriyle birlikte yer verildiği Yeni Mecmua Çanakkale Fevkalade Nüshası, savaşla ilgili ayrıntılı yazıları, şiirler, ordu arşivleri kullanılarak yazılan makaleler ve savaşa katılan er ve erbaşlarla yapılan mülakatlarıyla dikkati çekiyor. Özel sayıda yer alan ve Ruşen Eşref (ÜNAYDIN)’ın Çanakkale’de savaşan er, erbaş ve subaylarla yaptığı mülakatlar ise hâlâ canlılığını ve savaş hakkındaki birinci dereceden bilgileri içeren özelliğini korur. Özellikle bu söyleşiler içerisinde o dönemki unvanıyla Mustafa Kemal Paşa ile yapılan mülakat, Atatürk ve Çanakkale hakkındaki tek ve emsalsiz kaynak olma niteliğini devam ettiriyor. Bu mülakat aynı zamanda Atatürk’ün bugüne kadar ulaşılabilen ve basında yayınlanan ilk söyleşisi olma özelliği taşıyor. Atatürk, burada kendisinin kumanda ettiği ve şahit olduğu muharebelerin tüm aşamasını gün gün anlatıyor. Daha sonra dillerden düşmeyecek olan savaş üzerine düşüncelerini ve anekdotlarını aktarıyor. ÖZEL SAYIYI HAZIRLAYAN YENİ MECMUA KİMİNDİR? Yeni Mecmua Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında çıkan ilim, fikir, sanat ve edebiyat dergisidir. Ziya Gökalp’in öncülük ettiği Yeni Mecmua, İstanbul’da 12 Temmuz 1917’de haftalık olarak yayımlanmaya başlanmıştır. Sahibi ve sorumlu müdürlüğünü, İttihat ve Terakkî’nin önde gelenlerinden Mehmed Talat (Talat Paşa) yapmıştır. Altmış altı sayı çıkarılan dergi, Mondros Mütarekesi’nin ardından 26 Ekim 1918’de kapanmıştır. 1 Ocak 1923’te Falih Rıfkı’nın (Atay) yönetiminde 67. sayıdan itibaren on beş günlük periyotlarla tekrar yayın hayatına dönen dergi uzun ömürlü olamamış ve 20 Aralık 1923’teki 90. sayısıyla yayımına son verilmiştir. Temmuz - Ağustos 2015 41 GEZİ SAFRANBOLU SOKAKLARINDA BİR ÇOCUK... “Saat kulesinden Safranbolu’yu izlerken, uzak diyarlara gitme hevesim kabarıyor” Çocukluğumda özgürlük tepesi olarak bahsettiğim eski hükümet konağı, saat kulesi ve Burunsandal’ın bulunduğu tepedeyim. Ayaklarımı hükümet konağı ile birlikte yapılmış koruma duvarının üzerinden Safranbolu’ya doğru sallandırıyorum. Hafiften bir rüzgar esiyor. Safranbolu’yu izlerken zamanın içinde yolculuk yapar gibiyim. Safranbolu isminin nereden geldiği çok açık, safran bitkisinden, Safranbolu ve çevresinde safran yetiştiriliyor. Safranbolu’da ilk kimler yaşamıştır acaba? Şu evlere falan bakılınca buradaki yaşamın epey eski olduğu belli. çarşı. Bir tarafta şu an üzerinde bu- ranbolu lokumu. lunduğum tepe, diğer tarafta hıdır- İki tepe arasında sıkışıp kalmış, eski yanıma lokum aldım, meşhur Saf- Oturduğum yerden kalkıp saat kulesine doğru yürüdüm, saat kulesinin hemen yanı başında bir dut ağacı var, dalları neredeyse yere değecek, öyle bir dut var ki. Uzanıp birkaç tane dut aldım, öyle tatlı öyle tatlı ki sanki bal sürülmüş içine. Yazı : Adem Dönmez 42 lık tepesi ve birbiri ardına yapılmış eski ahşap evler. Aralara serpiştirilmiş camiler ve ortada kendini belli eden han, cinci hanı. Safranbolu’yu izlemek çok zevkli. Buraya çıkarken GEZİ Saat kulesi, 18. yüzyıldan kalma... Safranbolu saat kulesi Osmanlı zamanında yaptırılmış ve Anadolu’daki ilk saat kulesiymiş. III. Selim zamanında Safranbolu’lu Sadrazam İzzet Mehmet Paşa tarafından 1797 yılında yaptırılmış. İzzet Mehmet Paşa zaten Safranbolu’da birçok eser bırakmış; İzzet Mehmet Paşa Camii, çeşmesi, kütüphanesi, su yolları bunlardan bazıları… Hikayesi de şu şekilde: İzzet Paşa Safranbolu halkına şu şekilde bir söz vermiş, “Her Safranbolu’nun cebine bir saat koyacağım ve nerede olursa olsun saatin kaç olduğunu bilecek.” Herkesi bir heyecan kaplamış ve sonrasında hummalı bir çalışma başlamış. Saat kulesinden duyulan ilk gong sesini bütün Safranbolu halkı duymuş ve İzzet Paşa’nın ince esprisini o zaman çok beğenmişler. Zamanı durduran evler Birkaç gün sonra Safranbolu’dan ayrılma vaktimin de yaklaştığını hissederek, eski bir Safranbolu evini gezmeye gittim. Safranbolu evlerinde zaman duruyor sanki, geçmişin tozlu raflarında yerinizi alıyorsunuz ve maziye bir yolculuk apansız başlayıveriyor. Temmuz - Ağustos 2015 43 GEZİ Çevre ve komşu hakkını gözeten evler Doğa-insan-ev; sokak-ev, sokak-çarşı ilişkileri son derece düzenli ve dengeli. Çevreye olduğu kadar komşuya da saygı egemen. Hiçbir ev diğerinin görünüşünü engellemez. Evlerin yapımında taş, kerpiç ahşap ve alaturka kiremit kullanılmış. Bahçeler sokaktan taş duvarlarla ayrılmış. Safranbolu Evleri, yüzlerce yıllık bir süreçte oluşan Türk kent kültürünün günümüzde yaşamaya devam eden en önemli yapı taşlarındanmış. İlçe merkezinde 18. ve 19 yüzyıl ile 20. yüzyıl başlarında yapılmış yaklaşık 2000 geleneksel Türk evi bulunmaktaymış. Bu eserlerin 800 kadarı yasal koruma altındaymış. Evler Safranbolu´nun iki ayrı kesiminde gruplanmış durumda; birincisi “Şehir” diye bilinen ve kışlık olarak kullanılan kesim, ikincisi “Bağlar” diye bilinen ve yazlık olarak kullanılan kesim. plan cepheleri kör, uzak plan cepheleri açık ve birbirlerini izleyecek konumda. Şehrin ortasında bulunan meydana yönelik yollar ve sokaklar tamamen Arnavut kaldırımlı. Anıt eserlerin avluları ve meydanlar da Arnavut kaldırımlı. Mevcut taş kaplama tarzı rutubeti en aza indiren, sel sularına karşı dayanıklı ve ağaç köklerinin yeterli su almasına uygun yapıda. Evler, birbirini kapatmıyor Safranbolu evinin boyutu ve biçimini belirleyen üç temel unsurdan söz edilebiliyor: Çok nüfuslu büyük aile yapısı, yağışlı iklim, kültürel ve maddi zenginlik. Bir ailede karı kocanın normal olarak iki ya da üç çocuğu varmış. Erkek evlat evlendirilince ona ayrı bir ev açılmaz, gelin aynı eve getirilirmiş. Amcalar, yengeler, halalar ve torunlarında dahil olduğu aile hep birlikte bir evde yaşarlarmış. Evin kadınına işlerde yardım etmek amacıyla evlerin çoğunda evlatlık kız bulunurmuş. Evlatlık kız evin kızı gibi görülürmüş. Tüm evler kendilerine göre daha merkezi konumdaki kamu binalarına, dini yapılara ve anıt eserlere dönük. Hangi evden bakılırsa bakılsın manzara kapanmaz. Evlerin yakın Kalabalık aile yapısının yanında evlerde harem-selamlık ayrımı varmış. Ailelerin sahip olduğu hayvanlar evin zemin katındaki ahırlarda barındırılırmış. Şehir, yönetim merkezinin bulunduğu Kale, alışveriş merkezinin bulunduğu Çarşı, evlerin bulunduğu Akçasu, Gümüş, Musalla, Kale altı ve Tabakhane semtlerinden oluşmakta. Bu kesim iklimin olumsuz etkilerine karşı korunmuş, alçak rakımlı iki vadinin içinde. Burada evler birbirine yakın, sokaklar dar. Bağlar birkaç yüz metre daha yüksekte. 44 Din ve gelenekler evi dışarıya kapar, bu yüzden ev içi ve bahçeler yüksek duvarlarla ayrılmış, pencereler kafesli, kadın yabancı erkeğe görünmez. Bazen aynı evin içinde bile, kadınlar ve erkekler ayrı ayrı yaşarlarmış. Safranbolu´da selamlık ve harem olarak ikiye bölünmüş böyle evler var. Hayat’a açılan kapı... Evin girişinde zemin katta “hayat” adı verilen bölümler var. Bu bölüm eğer taş kaplıysa “taşlık” adını alır. Burada ışık almayı sağlayan ahşap kafes “gliste” mevcut. Zemin katlarda ayrıca ahırlar, büyük kazan ocakları ve ambarlar bulunuyor. Üst katlara ahşap ustalığının üstün GEZİ örneklerini sergileyen merdivenlerle çıkılıyor. İkinci kat diğer katlara göre daha basık. Bu katta gerektiğinde yatak odası olarak da kullanılabilen bir mutfak bulunuyor. Gündelik yaşam orta katta geçermiş. Soğuk kış günlerinde bu katın ısıtılması daha kolay oluyormuş. Üçüncü kat evlerde mükemmelliğe varılan nokta. Bu katta tavanlar daha yüksek. Odalara sekiz kenarlı bir çokgenden oluşan “sofa”nın daha kısa olan dört çapraz kenarından açılan kapılardan girilir. Odaların giriş kapıları köşelerde ve oda ile doğrudan teması kesen özel ahşap paravana düzeni bulunuyor. Odaların her biri bir çekirdek aileyi ya da bir aile yakının barındırabilecek tüm unsurlara sahip, bağımsız birim olarak tasarlanmış. Bu doğrultuda her odada ahşap dolapların (yüklük) içerisinde bugünün duş kabinlerini andıran gusülhaneler mevcut. Ahşap kanatlı pencereler Safranbolu evlerindeki çıkmalar, evin dış görünümünü tek düzelikten kurtarıyor. Evlerin pencereleri çok özel biçimde tasarlanmış olup dar ve uzunca. Ahşap kanatlı pencerelerde ayrıca “muşabak” denilen kafesler bulunuyor. Evlerde ısınma ocaklarla sağlanıyormuş. Ocaktan alınan közler mangala konarak taşınıyormuş. Aydınlatma aracı gaz yağı lambasıymış. Son zamanlarda “lüks lamba” diye tanımlanan, daha büyük boyutlu ve daha fazla ışık veren lambalar da kullanılmış. Evlerin bazılarının içlerinde serinlik vermesi ve yangından korunmak amacıyla yapılmış olan havuzlar da bulunmakta. Ne çok şey var evler hakkında, günümüzde bu kadar dikkat ediliyor mu toplum hayatının önemine ve komşuluğa? Temmuz - Ağustos 2015 45 İŞ DÜNYASI & YÖNETİM LİDERLİK Liderlik doğuştan mı gelir yoksa öğrenilir mi gibi bir saçmalığa sakın uzun uzadıya takılmayın. Liderlik her şey gibi öğrenilir ve öğrenilmelidir de. ERDAL DERİNDERE Liderlik öğrenilir ve dolayısıyla öğretilebilir. Eğer böyle olmasaydı günümüzdeki devasa literatür ve enstitüler ortaya çıkmazdı. Liderliğin doğuştan gelen vasıfları ve öğrenilmesi birbirinden ayrılmaz özelliklerdir. Aktif liderlik bu ikisinin bileşimidir. Her insan lider olarak doğar. Liderlik kapasiteleri ise farklıdır. Kendine liderlik, aileye, özellikle çocuklara liderlik, kurum ve kuruluşlara liderlik, topluma liderlik; bütün bunlar liderliğin bağlamı ile alakalıdır. Liderliğin içeriği ise değişmez. Toplumu da özlemleriyle çakışan vizyonları ifade eden her kademede liderleri takip eder. Türk Toplumunun, özelde kurum ve işletmelerin aşmak istediği sorunlar ile geleceğe dair özlemleri gayet açık ve nettir. TESTİ KIRILMADAN İŞ DÜNYASI VE YÖNETİM Liderliğin genelde zor zamanlarla ilgili boyutu vurgulanır. Büyük bunalımların aşılmasıyla ilgisi vurgulanır. Bu şüphesiz önemli bir boyut. Ancak daha önemlisi ve daha az takdir edileni büyük bunalımları önceden gören ve gereklerini yerine getiren liderliktir. Bu tip liderliğin fark edilmesi ve takdiri daha azdır. Önemi ise sonsuzdur. LİDERLİK VE TAKİPÇİLERİ YÖNETİCİ VS LİDER Ünlü yönetim düşünürü Peter Drucker ‘liderlerin tek bir ortak özellikleri vardır oda takipçileri olmasıdır’ diyor. O zaman sorulması gereken soru şu: İnsanlar liderleri niçin takip ederler? Bence bu sorunun ilk cevabı aradıkları şeyi buldukları içindir. Bu doğrudan vizyonerlikle ilgili bir durum. Liderler ortaya koydukları vizyonla geleceği bugüne getirirler. İkinci aşama vizyonla bugünkü şartlar arasındaki gerilimin yönetilmesidir. Bu da stratejik yaklaşımla ilgili bir durum. Liderlik ve yöneticilik farklı kavramlar olmakla birlikte çağımızda Lider Yöneticilere ve Yönetici Liderlere ihtiyacımız var. Hiçbir toplum ya da topluluk koyun sürüsü değildir. Toplumlar/topluluklar liderleri bilinçli bir şekilde izlerler. Bu izlemenin temeli insanların geleceğe dair özlemlerini liderlerin söylem ve eylemlerinde bulup tasdik etmeleri ve takip etmeleridir. Tüm toplumlar gibi Türk ÜÇ ÇEŞİT LİDER VARDIR: KÖTÜ LİDER, İYİ LİDER VE MÜKEMMEL LİDER “Bir lider, insanlar onun varlığından hemen hemen haberdar olmuyorlarsa en iyidir. İnsanlar onu methedip, ona itaat ediyorlarsa o daha az iyi bir liderdir. İnsanlar ondan korkup onu hakir gördüğünde kötü liderdir. Fakat mükemmel bir lider amacına ulaştığında ve rüyaları gerçekleştiğinde insanlar “Biz bunu kendimiz yaptık” derler.” Lao Tsu Mükemmel yönetici veya liderin bu deyişte özetlendiğini düşünüyorum: İnsanlar işi başarırlar ve biz yaptık derler. Şirket Yönetiminde Mükemmel Liderliğe ulaşmanın anahtarı olarak Edward Deming’in meşhur 14 maddesini, Ölümcül Hastalıkları ve Engelleri dikkatinize sunuyorum. 14 MADDE 1- Varlığınızı sürdürmek ve rekabetçi olabilmek ve daha çok istihdam olanağı temin etmek gayesi ile hizmetleri geliştirmeye yönelik bir amaç sürekliliği oluşturun. 2- Yeni yönetim felsefesini uygulayın. Yeni bir ekonomik çağdayız. Yönetim bu meydan okumayı görmeli, sorumluluklarını öğrenmeli ve dönüşüm için liderliği ele almalıdır. 46 İŞ DÜNYASI & YÖNETİM 3- Kaliteye ulaşmada kontrole olan bağımlılığı durdurun. Kaliteyi hizmetin içinde ilk andan itibaren oluşturarak kontrol ihtiyacını toptan yok edin. 4- Tedariki fiyat bazında yapma uygulamasını durdurun. Bunun yerine toplam maliyeti minimize edin. Herhangi bir mal veya hizmet için tek bir tedarikçi ile sadakat ve güven temelinde uzun vadeli çalışın. 5- Kalite ve üretkenliği arttırmak ve maliyetleri düşürmek için sistemi sürekli geliştirin, böylece maliyetleri sürekli düşürün. 6- İş başında eğitimi kurumsallaştırın. 7- Liderliği her kademede kurumsallaştırın. Murakabe (Supervision) nin varlık sebebi insanlara, makinelere ve aletlere daha iyi iş yapabilmeleri için yardımcı olmaktır. Yönetimin murakabesi de çalışanların murakabesi gibi gözden geçirilmeye ihtiyaç duymaktadır. 8- Korkuyu yok edin, böylece herkes kurum için etkin bir şekilde çalışabilir. 9- Departmanlar arasındaki engelleri ortadan kaldırın. Araştırma-Geliştirme, Pazarlama-Satış ve Üretimdeki insanların tamamı, üretim ve kullanımdaki sorunları, ürün veya hizmette bu sorunlar ortaya çıkmadan önce görebilmek için bir takım olarak çalışmalıdır. 10- Sıfır hata ve yeni verimlilik düzeyleri talep eden sloganları, öğütleri, hedefleri ortadan kaldırın. Bu tür öğütler, düşük kalite ve düşük üretkenliğin nedenleri ağırlıklı olarak sisteme bağlı olduğundan ve işgücünün hâkimiyet sahasını aştığından sadece çatışmacı ilişkiler doğurur. 11- a. Çalışmadaki standartları (kotaları) kaldırın. Yerine liderliği ikame edin. 11- b. Hedeflerle Yönetimi kaldırın. Rakamlarla yönetimi ve sayısal hedefleri kaldırın. Yerine liderliği ikame edin. 12- a. Ücretli çalışanın yaptığı işten gurur duyma hakkını gasp eden engelleri kaldırın. 12- b. Yönetim ve geliştirmedeki insanların zanaatkar- lıklarından gurur duyma haklarını gasp eden engelleri kaldırın. Bu, başka şeylerin yanı sıra, hedeflerle yönetimi ve yıllık ya da başarıya göre değerlendirmeyi ortadan kaldırmak demektir. 13. Sıkı bir kendini geliştirme ve eğitim programı uygulayın. 14. Kurumdaki herkesin döşümü gerçekleştirmek için çalışmasını sağlayın. Dönüşüm herkesin işidir. KARAR ALMA Yöneticilerin ve özellikle liderlerin aldığı karar sayısı düşünülenden daha azdır. Hatta oldukça azdır. Az sayıda ama önemli kararlar alırlar. Sorun çözmezler stratejik düşünürler. Karar alma hızı onlar için önemli değildir. İlkeler ve pragmatizm arasında denge kurarlar. Karar alma bir süreçtir. Bu sürecin mahiyeti ve aşamaları hakkında geniş bir literatür var. Süreçte en önemli yer kararı almak değil uygulamaktır. Dolayısı ile alınan karar ve insanların onu uygulama kapasitelerinin birbirleriyle denk düşmesi hayati öneme sahiptir. LİDERİN ÖNCELİKLİ GÖREVİ Şirketler / Kurumlar öncelikle kendilerinin ne olduklarının farkına varmalıdırlar. Başka insanlara değer üretip sunmak için bir araya gelip faaliyette bulunan bir grup insan. Maddi kazanç (Kar) bu faaliyetin sonuçlarından sadece bir tanesidir ve en önemlisi değildir. Bunun ispatı da şirket ölümlerinin trajik yüksekliği ve ortalama şirket ömrünün inanılmaz kısalığıdır. Yönetim düşüncesinin yaklaşık 100 yıllık birikiminin geldiği noktada Öğrenen Organizasyon başlığı altında yönetimin bilimine ve teknolojisine ulaştık. Ancak (Peter Senge’den ilhamla) hala bu organizasyonu prototip haline bile getiremedik. Bence bunun sebebi (İllaki stratejiden bahsedeceksek) girişimcilerin / Liderlerin varsayımlarında yaptıkları stratejik hatadır. Bu stratejik hata doğrudan şirketin doğası ile ilgilidir. Bu hata düzeltilmediği müddetçe diğer her şey boşunadır. Temmuz - Ağustos 2015 47 UNUTULAN MESLEKLER Küleğin Sessiz Vedası “TAHTADAN YAPILMIŞ BÜYÜKÇE BİR KOVA...” Ömer Asım Aksoy, “tahta kovası” olarak tanımlıyor küleği... Sadece Aksoy değil, ondan yüzlerce yıl önce yaşamış ünlü gezgin Evliya Çelebi de küleği, “tahtadan yapılmış, yüksekliği az, büyükçe bir kova” diye anlatıyor. 500 yıl ara ile iki değerli ismin yaptığı bu tanımda hiçbir değişiklik yok. İkisi de tahtanın “ete kemiğe bürünüp” külek olarak karşımıza çıkışını resmediyorlar. Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu 48 UNUTULAN MESLEKLER Karadeniz’den Güneydoğu’ya Türkiye’nin her köşesinde yaşayan insanların hayatlarıyla bütünleşmiş külek... Karadeniz’de yoğurt ya da yağ konulan külek, Güneydoğu’da bunlara ilaveten bal, pekmez, süt gibi maddeler için de en sağlıklı saklanma ve taşınma ortamı olmuş. Bu yüzden Anadolu’da yaşayanların gündelik hayatlarından hiç silinmemiş külek. Belki de bu sebepten olsa gerek, günümüzde küleği, bal, yoğurt, yağ, pekmez, süt gibi gıda maddelerini saklamaya ve taşımaya yarayan kulplu veya kulpsuz derin bir mutfak aleti diye tarif ediyorlar. Küleğin sessiz vedası Külek üretimini geleneksel yöntemle yapan ustaların yanı sıra fabrikasyon üretim yapanlar da var. Giresun’dan Urfa’ya kadar bir çok ilde hala külek üretimi yapan tek tük ustalara rastlanıyor. Onlar bu meslekten hem kendi geçimlerini sağlıyorlar, hem de ailelerine ek gelir sağlıyorlar. Ürettikleri külekleri ise pekmez, yoğurt, bal gibi üretim yapan fabrikalara satıyorlar. Ya da meraklıları için satışa sunuyorlar. Böylece yüzyılların birikimiyle gelen küleğin denenmiş sağlıklı bir saklama ve taşıma kutusu olarak yeni nesiller tarafından bilinmesini de sağlıyorlar. Kuşkusuz bir zamanlar köy ve şehir hayıtının vazgeçilmez kaplarından birisi olan külek, bütün haşmeti ve sağlıklı yapısına rağmen kimse fark etmeden “sessizce” çekilip gitti hayatımızdan. Ustalar azaldıkça, külek de azaldı... Plastik kova ve kaplar çoğaldıkça, ahşap külekler görünmez oldu... Belki de tüm asaletleriyle kenara çekildiler. Değerlerini gerçekten bilenlerin bir gün gelip onları aramalarını beklediler. Bile- mediler ki, değişen sadece küleklerin yerini plastiklerin alması değildi, insanlar da değişmişti. Küleğin kıymetini takdir edecek iyi insanlar, çoktan iyi atlara binip gitmişlerdi... Külekçilik; zor meslek... Külek yapımı, zor ve sabır isteyen bir meslek... Tarihi ise çok eski zamanlara kadar gidiyor... Öyle ki ustalara göre külek, Türkler yerleşik düzene geçmeden önce de varmış. Bir topraktan yapılan kaplar bir de ahşap kaplar kullanılıyormuş. Ama özellikle Anadolu Selçukluları’ndan günümüze kadar gelen dönemde Türklerin günlük yaşantılarında vaz- geçilmez bir yer işgal etmişler. Külekçiler yaptıkları külekleri yuvarlak ya da oval formlarda ve çeşitli boylarda yaparlardı. Birçok şehirde, kalbur kasnakları ve nakış kasnakları da yapan bu ustaların bir arada olduğu kendi adlarını taşıyan çarşıları da vardı: “Külekçiler Çarşısı” Temmuz - Ağustos 2015 49 UNUTULAN MESLEKLER Külek nasıl yapılır? Külek ustaları küleğin yapım sürecini ise şöyle anlatıyorlar: “Külek yapımında beyaz dut, siyah dut, sultani söğüt ve ceviz ağacından elde edilen keresteler kullanılır. Hızarlarda ince tahtalar haline getirilen malzemenin bir yüzü marangoz rendesi ile perdahlanır. Perdahlanan taraf küleğin dış yüzüne getirilir. Daha sonra bu tahtalar marangoz boyası ile boyanır. Boyanan tahtalar ıslatılır ve tahtaların iyice ıslandığına kanaat getirilince bu iş için özel yapılmış, yüzeyi geniş talaş mangallarının üzerinde ısıtılır. Bu işlem sırasında ahşap iyice yumuşatılmış olur ve bu sayede külek yapılırken ahşabın kırılmadan eğilip bükülmeye hazır hale gelmesi sağlanır.” 50 Daha sonra ise tahtalar kol gücü ile çevrilen, merdaneli, gövdesi ahşaptan yapılmış ilkel bir makineden geçirilerek kıvrık hale getirilir. Kıvrık halde çıkan tahtalar çivilenerek kurumaya bırakılır. Kuruma işlemi tamamlanan kıvrık haldeki tahtalar yanmış takunya çivisi ile örs üzerinde teker teker birleştirilir. Küleğe çakılan çivilerin arkadan çıkan uçları bir iki çekiç hamlesi ile kıvrılarak bir çeşit perçin haline getirilir. Sonraki aşamada dip tahtaları geçirilir. Külek saplı olacaksa sapları ya da kapaklı olacaksa da kapakları takılır. Bazı külekler yarım kapaklıdır. Bu durumda küçük deri parçalardan faydalanarak bir tür menteşe yapılır ve kapağın hareketli kısmının açılıp kapanması sağlanır.” UNUTULAN MESLEKLER Tazelik ve sağlık taşır Külekçilerin imal ettiği kaplar yoğurt, süt, pekmez, yağ, ayran, su ya da benzeri sıvıların taşınması veya saklanması amacının dışında da kullanılırdı. Külek eski mutfaklarda nohut, bulgur, mercimek, fasulye gibi hububatların böceklenmeden ve küflenmeden saklanmasını da sağlardı. Bakkallar satın aldıkları yoğurtların satılana kadar ekşimemesi içinse satışa sunmadan önce yoğurt küleklerini baş aşağı çevirirlerdi. Bu sayede yoğurdun kısa zamanda ekşimesi önlenmiş olurdu; üstelik yeniden koyulaşması sağlanırdı. İşte calba dediğimiz bitki bu işlem sırasında bir nevi süzgeç görevini üstlenirdi. Dut ağacından yapılan yoğurt külekleri içindeki yoğurdun daha uzun bir süre taze kalmasını sağlardı. Külekler çok değişik ölçülerde olabiliyor. Bir kiloluk olduğu gibi beş kiloluk olanlar da var Hatta daha fazlası da yapılabiliyor. Küleklerde akma olmaz, çünkü zamanla tahta şişer ve akmayı engeller. Külek içine konulan ekmeği bile belli bir süre bayatlatmaz. Bir de külekler ağaçtan yapıldığı için sağlıklıdır, organiktir. Temmuz - Ağustos 2015 51 TİCARET VE HAYAT Ramazan Zamanları Ramazan; insanın insandan ümit kesmediğinin, insanın insana el uzatmayı sürdürmekte olduğunun sevincini yaşatır aklı ve vicdanı özgün yapısını kaybetmemiş olanlara. Akıp gitmekte olan zamanın, hele günümüzde daha da bu akışın hızlandığı demlerin ortasında; sahuru iftarıyla, teravihi bayramıyla, zekatı sadakası fitresiyle, zamana bir parantez, maddeye bir sorgulama vakti açılmaktadır. Ramazan aynı medeniyet havzamızda bulunan toplumlara bir hareketlilik, huzur ve sürûr getiriyor. Takvimin ötesinde işleyen bu köklü zaman algısı mevsimden mevsime gezinirken, mevcut takvimlerin üzerine ışıltısını yaymayı sürdürüyor. Birey ve toplumlarda her vaktin kendine göre bir anlamı ve bir havası var. Sabahın akşamın, yazın kışın ve sonbahar ile ilkbaharın hayatın akışına etkileri hatta hayatın akışını belirlemesi yaşadığımız bir gerçek. Ve tüm bunlara ilaveten bir de Ramazan ayı var ki baştanbaşa tam bir ruh şöleni. TİCARET Ramazan zamanın virajlarından birisi olarak tekdüze gidişi değiştiriyor ve fizikötesinin görünüre katılması olarak tecelli ediyor. Başlangıcıyla birlikte fert fert bir irade sınavı başlıyor. Kişi, inandığı ilkelerden hareketle, kendisine bir çeki düzen vermek için yine kendisiyle bir bilek güreşi yapıyor adeta. İnancın davranışlar üzerindeki etkin gücü kendisini gösteriyor. En hayati faaliyet olan yeme içmenin özellikle de yazın uzun vakitlerinde terkedilmesi nasıl bir hatır, nasıl bir saygı ifadesidir kendisini gösteriyor. Bir milyardan fazla insan bu ayda benliğini oldurmak, inanç ve ahdinin gereğini yerine getirmek çizgisinde birleşiyor. Bu boyutuyla evrensel bir tablo çıkıyor ortaya. Her şeyin yaşanılan fırtınada savrulduğu, küresel kodlamaların baş döndürdüğü bir zaman diliminde, bir ağacın kökleriyle toprağına sımsıkı sarılması gibi bir olgu kendisini gösteriyor. Kadim değer ve inançlar adına evrensel bir direniş sergileniyor. İnsan Ramazan ayının işaret fişeği ile aydınlanan 52 MÜRSEL SÖNMEZ hayat karanlığında yol buluyor, yoldan çıkmama uğraşı veriyor. Oruçla yenilenip, oruçla kendini dinleyerek benliğinin karmaşık uğultuları arasından ruhunun sesini dinleme fırsatı buluyor. Yalnızca bireyin dünyasında bir hareket ve değişikliğe, bir öze dönmeye değil, aynı zamanda toplumsal hayatın da kendisini sigâya çekmesi ve sorgulamasına da meydan açıyor Ramazan ayı. Yanlış mülkiyet duygusu ve kabulünün insanlığı varsıllık yoksulluk arası bir cendereye soktuVE HAYAT ğu, dolayısıyla bir tıkanmaya doğru sürüklediği günümüzde, hayata temelden ve farklı bakış açılarına dair ilhamlar da sunuyor. Birey bir yandan kendisi ile iç muhasebe yaparken aynı zamanda hemcinsleri ile de derin ve insani ilişkiler kurmayı sağlayacak duyarlıklar yaşamaya başlıyor. Bu duyarlıkların başında da, öğrenilen planlı yoksulluktan yapılan çıkarsama ile dayanışmanın gerekliliği ve önemi kendisini gösteriyor. Varlık alanı olan kendi bedeninde denediği ve gördüğü halleri örnek alarak “öteki”nin halini anlamaya doğru oluşan bilinç, yaşatarak yaşama olarak, yeniden kendisini var ediyor. Nadir kişiliklerin kendilerine ait değerler dünyası kurması ve “özel” çizgiler belirlemesi tarihin her döneminde var olmuştur ve var olmaya devam edecektir. Bu “özel” durumlar geniş insan toplulukları için geçerli doğrular değildir, olamazlar da. Çünkü insan, diğer insanlarla “var” ve insandır. Her ne kadar her insan ayrı bir alemse de birbirleriyle tek ve toplam bir hayatı ve TİCARET VE HAYAT anlamı yaşarlar. Nadir olan ve ana kütleden kopuk olan “misal” değildir, çünkü, “sû-i misâl, misâl olmaz”. Tarih, tek insanların değil, insanlık ailesinin zaman zaman iyi ya da kötü yazdıkları bir destandır. Hal böyle olunca da şu söz bu bağlamda da yerini bulmuş olur: Nâdir mâdum (yok) gibidir. Ülkemiz ahalisinin de toplu bilinci fizik ve metafizik bünye olarak tek bir yere kendisini mensup bulduğu gerçeğini yansıtmaktadır. İnançlar halen ve dileriz ki ebediyyen “bir” olmanın teminatı olma niteliğini korumakta olduğu gibi koruyacaktır. Ramazan ayında bu durum somut bir şekilde oruç tutanı tutmayanı ile apaçık görülmektedir. Madum olan nadirleri bir yana bırakırsak; Ramazan; insanın insandan ümit kesmediğinin, insanın insana el uzatmayı sürdürmekte olduğunun sevincini yaşatır aklı ve vicdanı özgün yapısını kaybetmemiş olanlara. Toplumun üzerinde yürüdüğü ana hatlarla oynamamak gerektiğinin ve bin yıllar içinde oluşmuş gayet de insanî olan bu hattın bozulmaması da gerekiyor. Çünkü, bin yıllar içinde oluşmuş bu akış yolu akamete uğratılırsa, insanlığın yerine koyabileceği çağdaş ve insanî başka bir değerler manzumesi bulunmamaktadır. Münferit tutucu reaksiyonlar bir yana bırakılırsa, inanç üzerinde mutabık olan olmayan herkesin ayıdır Ramazan. Merhametin, sevginin, dayanışma ve paylaşmanın, ruhu beden gönderine bir bayrak gibi çekmenin ve azgın iştihalarla hemcinslerini paralamamanın rengârenk bayraklarını taşır. Bizim inanç temellerimiz üzerinde vücut bulan köklü medeniyetimizin çağdaş dünyaya bir armağanı olarak da görülmelidir Ramazan ayı. Yeryüzünde insan hayvan ve tüm canlılar için yeterli olan kaynakları doyumsuz tutkularıyla paylaşmaya çalışan ve kendilerini insan diğerlerini de basit canlı organizmalar olarak gören zihniyete de, işin aslının öyle olmadığını, yeryüzünün herkese yettiğini göstermesi de ayrı bir Ramazan bilgeliğidir. Görülsün görülmesin, çağdaş insan için daha insanca bir dünyanın mümkün olabildiğine dair kuvvetli bir kanıttır. Yeme içmeye iradi bir dur deme, yoksulları kayırma sureti ile ezme ve sömürme histerisine kapılmış olanlara, vermenin en az almak kadar hatta ondan da önemli bir yaşama sevinci olduğunun göstergesidir. Akıp gitmekte olan zamanın, hele günümüzde daha da bu akışın hızlandığı demlerin ortasında; sahuru iftarıyla, teravihi bayramıyla, zekatı sadakası fitresiyle, zamana bir parantez, maddeye bir sorgulama vakti açılmaktadır. Böylesi bir kitlesel bilgelik şöleni, bizim medeniyetimizin sevinci, dışarıda kalanların ise ilham alması gereken bir güzelliktir. Belki madde planında evrensel dolaşım anlamında çok katkı sağlayamadık ama o maddenin üzerinde oturması gereken ana ve asal insani değerler üretmede hala en önde olduğumuz da Ramazan ayıyla bir kez daha görülmektedir. Ölümlü insan için ölümsüzlüğe bir atıf gibidir, Ramazan ve onun ana bağlamı olan inanç medeniyetimiz. Üretmenin, başarmanın ve geleceğe doğru adımlar atmanın enerjisi, hayatı ve oluşu topyekun kuşatan bir ana değerler düzeni ile bakmakla sağlanabilir. Bu yoksa, siz, size ait değerler üzerinden değil, yoldan saptıran ve tüm insanlığa mezar olabilecek yalan değerler düzleminde oyalanıyorsanız yitip gidersiniz. Bireyin yalnızlaştığı, kalabalık yalnızlıkların yaşandığı ve sürekli ayrıştırılan insanlık durumumuzda, insan sıcaklığının, ruh ve gönül genişliğinin evrenine dair ipuçları veriyor Ramazan zamanları. İnsanlığın yaşadığı düşünsel ve inançsal yoksullukta az şey midir bu? Temmuz - Ağustos 2015 53 GELENEKSEL İFTAR İSTİB AİLESİ İFTARDA BULUŞTU İstanbul Ticaret Borsası, geleneksel iftarı, yaklaşık 400 misafirin katılımıyla Tuzla Aydınlıköy’deki Canlı Hayvan ve Et Şubesi tesislerinde gerçekleştirildi. İSTİB’in yetim çocuklar onuruna verdiği iftar yemeğine, İSTİB Meslek Komiteleri, Meclis ve Yönetim Kurulu üyeleri ve İSTİB personeli katıldı. Yanı başımızda 750 milyon insan aç İftar yemeğinde bir konuşma yapan İSTİB Başkanı Ali Kopuz, dünyada her 7 kişiden birinin aç, her 5 kişiden birinin de obez olduğunu belirterek, sistemde bir aksaklık olduğuna vurgu yaptı. Ramazan ayının manevi yönüne dikkat çeken Başkan Kopuz, “Başı rahmet, ortası mağfi- 54 ret ve sonu cehennem azabından kurtuluş olan Ramazan ayının hepimizin maddi ve manevi arınmamıza vesile olmasını diliyorum. Allah-u Teala tuttuğumuz oruçları, yapmış olduğumuz hayırları kabul etsin, Ramazan ayını nefsimizi terbiye etmemize vesile kılsın” diye konuştu. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü verilerine dünya nüfusunun 795 milyonun aç olduğunu vurgulayan Başkan Kopuz, “Bu aç insanların yaklaşık 750 milyonu Asya’da ve Afrika’da, yani hemen yanı başımızda bulunmaktadır. Afrika’da açlığın, sefaletin, yokluğun, hastalığın pençesinde kıvranan kardeşlerimizin olduğunu bilerek iftarımızı, sahurumuzu yapmak bize ağır geliyor” değerlendirmesinde bulundu. GELENEKSEL İFTAR Her yerde Müslümanlar zulme uğruyor Farklı coğrafyalarda zulme ve baskıya maruz kalanların hep Müslümanlar olduğuna işaret eden Başkan Kopuz, şöyle konuştu: “Yerinden yurdundan edilmiş, tüm hayatı altüst olmuş Suriyeli kardeşlerimizin bir kısmını biz ülkemizde misafir ediyoruz. Bir kısmı başka yerlere sığınmış durumda. Uzak coğrafyalarda orucun ve namazın dahi yasaklandığı yerlerde hayat mücadelesi veren kardeşlerimizin olduğunu görüyoruz. Müslümanların kutsal Kudüs’e sokulmak istenmediği günler yaşıyoruz. Bu millet güçlü olursa diğer kardeşlerimize de mutlaka faydası olacaktır. Ama biz zayıflarsak, karşılaşacağımız felaket inanın bana diğer kardeşlerimizinkinden daha büyük olur. Biz bu noktada, İstanbul Ticaret Borsası olarak, elimizden gelen gayreti göstermeye çalışıyoruz.” Aygül’den teşekkür aile tablosunun tüm yurtta yaşan- İftarda söz alan İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü Hamit Aygül de “İstanbul Ticaret Borsası’nı, böyle güzel ve hayırlı bir toplantıya imza attığı için kutluyorum. Birlik ve beraberliğe son derece ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde, bugünkü gibi bir masını ümit ediyoruz” şeklinde konuştu. Müdürlüğünün çalışmalarıyla ilgili bilgi de veren Aygül, sektöre ilişkin önemli çalışmalar yaptıklarını, koşulları yerine getirebilen tesis ve yatırımlar için önemli hibe destekler sunduklarını anlattı. Temmuz - Ağustos 2015 55 CULTURA EUROPA Gelecek 10 Senenin Tarım Projeksiyonu OECD ve FAO’nun ortaklaşa yayınladıkları ‘’2015-2024 Tarım Görünüm Raporu’’na göre önümüzdeki on yılda tarımsal üretim, talebe oranla daha fazla artması, böylelikle tarımsal emtia fiyatlarının azalacağı öngörülmektedir. Türkiye, 2024 yılında, tarım ürünleri konusunda kendi kendine yeten bir ülke olmaktan çıkacak, net ithalatçı bir durumda olacaktır. BOZKURT ÖZSEREZLİ Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) her yıl önümüzdeki on senenin tarım ve gıda alanlarındaki vizyonunu ve projeksiyonunu ortaya koyan bir rapor hazırlamaktadır. Öngörülen üretim, tüketim, ticaret verilerinde önemli sapmalar olsa da uluslararası çevreler tarafından bu raporlar her zaman referans olarak alınmaktadır. 2015 Temmuz ayının başında yayınlanan bu seneki raporun önemli noktalarını bu yazımızda ele alacağız1. Son birkaç yılın bilançosu: Tarımsal emtialarda üretimdeki artış ve et tüketimin yükselişi Raporda yapılan son birkaç senenin analizine göre, hububat ve yağlı tohumların tarihi rekorlar seviyesinde üretilmesi sebebiyle, bu ürünlerin fiyatları son derece düşük seviyededir. Bu artış Kuzey Amerika’da ve Avrupa’da verimlilik artışı sebebiyleyken, Güney Amerika’da tarım arazilerinin büyümesiyle olmuştur. Afrika kıtasında ise, henüz yatırımların yeterli seviyede olmaması nedeniyle, ufak bir üretim artışı söz konusudur. Hayvan sürülerinin tekrar yapılanması, protein bazlı ürün talebinin artması ve arzın azalması sebepleriyle, et fiyatları büyük bir ivme kazanmıştır. Süt ürünleri ise, tarihi rekorları gördükten sonra önemli bir miktarda fiyatları azalmıştır. Büyük süt üreticisi ülkelerde politikaların tekrar belirlenmesi suretiyle, süt fiyatlarının tekrar istikrara kavuşması beklenmektedir. 2024’de Tarım ürünleri talebi bilhassa gelişmekte olan ülkelerde artacaktır. 56 [email protected] CULTURA EUROPA Şehirleşme, nüfusun azalarak da olsa artmaya devam etmesi genel talebi artıracaktır. Gelir seviyesinin artması sebebiyle gelişmekte olan ülkelerde et ve süt ürünlerine ve bu kapsamda yem bazlı hububat ürünlerine talebin ve böylelikle fiyatlarının artması beklenmektedir. Ay- Grafik 1: Nominal değerde tarım ürünleri fiyat gelişimi rıca, petrol fiyatların azalması sebebiyle biyoetanol talebinin azalması ve böylelikle mısır fiyatlarında azalma olması öngörülmektedir. FAO ile OECD’nin öngörülerine göre önümüzdeki 10 senelik süreçte, arz (yani üretim) tüketimden daha fazla artacak, girdi maliyetleri azalacak ve sonuç olarak tarımsal emtialardaki fiyatlar azalacaktır. FAO ile OECD’nin bu öngörüsündeki temel sebep makro ekonomik dengelerin değişmemesi, küresel stagnasyon döneminin devam edeceği öngörüsüne dayanmaktadır. 2024 yılında Dünya’daki başlıca tarım ürünlerin durumu Hububat: Stokların yüksek seviyede olması ve üretim girdilerin azalması, nominal fiyatların kısa vadede düşmesine sebep olacaktır. Ancak orta vadede, talep artışının devamı, üretim maliyetlerinin artması fiyatları arttıracaktır. 2012/14 periyoduna referansla, 2024 CULTURA EUROPA Grafik 2: Türkiye özelinde, FAO ve OECD’nın 2015-2014 arasındaki bazı ürünler hakkında başlıca üretim, tüketim, stok ve dış ticaret dengesi projeksiyonları Production: Üretim; Consomation: Tüketim; Stocks: Stok; Balance commerciale: Dış ticaret dengesi yılında hububat üretimi 388 milyon ton artacak (%14) artacak ve 2.786 milyon tona ulaşacaktır. Önümüzdeki on senelik dönemde buğday üretim ve tüketimi 780 milyon ton civarında gerçekleşerek, % 13 mertebesinde; pirinç üretiminin 562 milyon ton olarak gerçekleşmesi ve tüketiminin gelişmiş ülkelerde senede %0,4 gelişmekte olan ülkelerde ise %1,2 oranında artması tahmin edilmektedir. Yağlı Tohumlar: Et ürünlerine olan talebin artmasına paralel olarak, yemin hammaddesi olan yağlı tohumlara artış azalarak devam edecektir. Bu azalan artış, bir önceki on senelik periyoda oranla 20152024 yılları arasında %3,5’dan %1,6’a inecektir. Yem ihtiyacına bağlı olarak, soya üretiminin, başta Brezilya olmak üzere hızla artması beklenmektedir. Şeker: Gelişmekte olan ülkelerdeki talep artışıyla birlikte, bu ürüne yatırımlar hızla artacaktır. Dünya’daki en büyük etanol üreticisi olan Brezilya’daki enerji politikasındaki değişim sebebiyle (yakıtlarda daha fazla etanol kullanılması) şeker kamışındaki üretim artacaktır. Buna paralel olarak, alım gücü daha zayıf ve üretimde istikrarı bulunmayan Asya’daki ülkelerde şeker emtiasında sıkıntılar yaşanacaktır. 2024 yılında, brüt şekerin nominal fiyatının 364 ABD doları/ton, Euronext referanslı beyaz şekerin nominal fiyatının ise 434 ABD doları/ton olması beklenmektedir. Et: Artan talebe ihtiyaç verebilmek için üretim artacaktır. Yem hammaddesi fiyatlarının azalması sebebiyle, bu sektördeki kar marjı yükselecektir. Kırmızı ve beyaz et fiyatları arasındaki dengesizliğin artması beklenmektedir. 2024 yılında nominal fiyat olarak karkas et fiyatları büyükbaşta 4900 ABD doları/ton, küçükbaşta 4350 ABD doları/ton, kanatlıda 1550 ABD doları/ton ve domuzda 1900 ABD doları/ton olması beklenmektedir. Diğer bir ifadeyle et fiyatlarının artışı azalarak devam edecektir. 2024 yılında, küresel kişi başı yıllık et tüketimi 35,5 kg’ya ulaşması beklenmektedir. Ancak kuzey yarım küre ile güney yarım küre arasındaki tüketim farkı devam edecektir. Gelişmekte olan ülkelerde kişi başına yıllık et tüketimi 28 kg iken, gelişmiş ülkelerde ise 68 kg olacaktır. Kanatlı etinin global et üretiminin yarısından fazlasını oluşturacağı, buna karşılık büyükbaş ve domuz eti tüketimin sabit kalacağı tahmin edilmektedir. Su ürünleri: 2012/14 periyoduna referansla, 2024’de su ürünleri üretimi %19 artarak 191 milyon tona ulaşması beklenmektedir. Bu artış önemli ölçüde akuakültürden gelecektir. Su ürünleri yetiştiren çiftliklerin 2012/14 periyoduna referansla %38 üretim artışı kaydetmesi ve akuakültür üretiminin 96 milyon tona erişmesi beklenmektedir. Kısa vadede et ve yem fiyatlarının artışına paralel olarak, su ürünleri üretim artışı fiyatlara yansımayacaktır. 2024 yılında, kişi başına balık tüketimi 19,7 kg’dan 21,5 kg’ya çıkması beklenmektedir. Süt ürünleri: Süt ürünleri ihracatı dört büyük ülke (ABD, AB, Yeni Zelanda ve Avustralya) arasında paylaşılacaktır. Bu ülkelerdeki iç talebin daha fazla artamaması sebebiyle, bu ülkeler üretim fazlasını dış piyasaya arz edecektir. 2024 yılında, süt üretimi 2012/14 periyoduna referansla 175 milyon ton (%23) artacaktır. Bu artışın %75’i, başta Asya ülkeleri olmak üzere gelişmekte olan ülkelerden gelecektir. Gelişmekte olan ülkelerde, taze süt üretimi senelik %3 oranında, süt ürünleri tüketimi ise senelik % 1,4 ile 2 arasında artması beklenmektedir. Yeni Zelanda’daki meteorolojik şartlar ve Çin’deki hayvancılık politikası gelecek on senede, küresel süt fiyatlarını etkileyecek en önemli iki faktör olarak göze çarpmaktadır. Hindistan, AB’yi geçerek dünyanın en büyük süt üreticisi haline gelip, öngörülen dönemde önemli ölçüde az yağlı süt tozu ihracatına sahip olacaktır. Pamuk: 2024 yılında, 2012/14’e oranla %23, 2000/2009 periyoduna oranla %9 oranında nominal olarak, fiyatların azalması beklenmektedir. Kısa vadede Çin’deki stok azalması sebebiyle fiyatlar artarken, ilerleyen süreçte orta vadede fiyat istikrarı sağlanacaktır. Önümüzdeki on yıllık periyodun ilk döneminde, küresel üretim tüketime oranla daha az artarken, sonrasında fiyatların azalmasıyla beraber stoklar artacaktır. 2024 yılında stok/tüketim oranının %46 seviyesinde olacağı tahmin edilmektedir. Biyoyakıtlar: Petrol fiyatlarının azalması, biyoyakıt üretimindeki ham madde üretimindeki ve büyük biyoyakıt tüketici ülkelerindeki politika değişiklikleri sebebiyle biyoetanol ve biyodiyesel ürünlerinin artışında azalma beklenmektedir. 2024 yılında 134,5 biyoetanol ve 39 milyar litre biyodiesel üretimi tahmin edilmektedir. Buradaki projeksiyon, ABD, Brezilya, AB gibi büyük üretici ülkelerin politikalarıyla doğru orantılı olacaktır. Şayet ki petrol fiyatları düşük seviyede kalırsa, bu ürünlerdeki fiyat baskısı ve böylelikle küresel üretimi azalacaktır. 2024 yılında Türkiye’deki başlıca tarım ürünlerin durumu Buğday: Buğday üretiminin ve tüketiminin 23 milyon ton civarında olması beklenmektedir. Ancak tüketim miktarı azda olsa üretim miktarını geçecektir. Böylelikle buğdayda, iç tüketim talebi az miktardaki ithalat ile dengelenecektir. Buğday stokunun ise 3 milyon tonun üzerinde olması beklenmektedir. Yağlı tohum: Üretim 2 milyon tona yaklaşırken, tüketim ihtiyacı bu miktarın yaklaşık 2,5 katı olacaktır. Bu ürünlerdeki dış ticaret açığı büyük bir ivmeyle derinleşmeye devam edecektir. Şeker: Üretim ile tüketim arasındaki farkın 2024 yılında yarım milyon tonu bulması beklenmektedir. İç piyasadaki ihtiyacı karşılamak için dış ticaret açığı bu üründe yatay bir şekilde devam edecektir. Büyükbaş ve küçükbaş eti: Tüketim yaklaşık olarak %30 oranında artmasına rağmen, üretim bu oranı karşılayacak ve önümüzdeki on senenin sonunda Türkiye kendi kendine yeten bir konuma gelecektir. Kanatlı eti: Oransal olarak en fazla cari fazla veren tarımsal üretim sektörü olacaktır. Kişi başı yıllık tüketim 19,7 kg’den 21,7 kg’ye yükselecektir. İç tüketimdeki artışa rağmen, ihracatın %9 oranında artması beklenmektedir. Dipnotlar: 1 OECD-FAO Agricultural Outlook 2015-2014 (ing.) & Perspectives Agricoles de l’OCDE et de la FAO 20152024 (fr.) Temmuz - Ağustos 2015 57 CANLI HAYVAN BORSASI 1943’ten beri İstanbul’a gelen et İSTİB’ten soruluyor AVRUPA’NIN EN BÜYÜK HAYVAN PAZARI Haber : Denizhan Dere İstanbul’u ete kavuşturan ve doyuran yerin adıdır İSTİB İstanbul Canlı Hayvan Borsası... İstanbul’a çeşitli illerden gelen ve çevre yerleşim alanlarında yetişen büyük ve küçükbaş canlı hayvanlar, resmî denetim ve düzene burada dahil edilir... Et tüketimi için gelen her canlı hayvanın alım satım işlemleri burada gerçekleşir. Canlı Hayvan biriminde her gün ortalama 15 bin ton canlı hayvan alınıp satılır. Daha evvel bağımsız bir niteliğe sahip iken, 1943 yılından itibaren İstanbul Ticaret Borsası bünyesine alınan Canlı Hayvan Borsası, bu birleşmeyle birlikte faaliyetlerine de büyük bir dinamizm kazandırmış. 58 Uzun süre Sütlüce’de Haliç kıyısında bulunan mezbahanede hizmet veren Canlı Hayvan birimi için, şehrin giderek büyüyüp yoğunlaşması ve Haliç’de başlatılan temizleme projesi üzerine yeni mekanlar arandı. Nihayet 26 Ocak 1989 tarihinde Sütlüce’den Tuzla’daki bugünkü yerine taşındı. Yeni mekan, Turgut Özal’dan... Dönemin İSTİB Başkanı Nejat Ekrem Basmacı, bu dönemdeki gelişmelerin canlı şahidi.. Çünkü uzun başkanlık döneminde, canlı hayvan biriminin hem mevcut yapılarının yenilenmesinde, hem de şehrin dışında yeni bir mekana taşınmasında büyük emeği geçmiş. 1957 yılında başkan seçilir seçilmez ilk iş olarak kifayetsiz ve niteliksiz olan Sütlüce’deki canlı hayvan hizmet binasını yenileyen Basmacı, o günleri ve sonrasını şöyle anlatıyor: “İstanbul’a hayvan getiren köylüler, ahırda hayvanlarının yanında yatarlardı, onlara yatakhaneler yaptırdım. Belediye başkanı, belediye mezbahasını Tuzla’ya naklettiğinde, ben de Başbakanımız Turgut Özal beyefendiden rica ederek, İstanbul Ticaret Borsası için arsa talep ettim. Uygun buldular, hazineden bedeli mukabilinde arsa verdiler. Verdikleri arsaya 25.000 metrekarelik modern bir Borsa tesisi yaptırdım.” Günlük bin hayvan işlem görüyor CANLI HAYVAN BORSASI 1989 yılından itibaren İSTİB İstanbul Canlı Hayvan Borsası, Tuzla Aydınlıköy’de, hemen yanı başında bulunan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Mezbahası (İSMER) ile birlikte faaliyetlerini sürdürüyor. İstanbul’un et ihtiyacının karşılanmasında son derece önemli bir işlev gören iki kurumun, tıpkı Sütlüce’de olduğu gibi Aydınlıköy’de de bir arada hizmetlerini sürdürülmesi, hizmet kalitesinin artmasını sağlıyor. İSTİB Canlı Hayvan ve Et Şubesi’ne bağlı olarak çalışan Canlı Hayvan Borsası, yeni mekanında son derece modern ve büyük tesislere sahip. Ancak piyasanın işlem hacmi eski gibi hareketli değil. Çünkü teknolojik gelişmeler doğrultusunda et naklinde kullanılan soğuk depolu araçlar, uzun mesafeli taşımacılığın artmasını sağladı. Bu da, Canlı Hayvan Borsası’na gelen canlı hayvan sirkülasyonunu azaltarak, borsasının hareketliliğinin azalmasına yol açtı. Günümüzde, Canlı Hayvan Borsası’nda günlük ortalama bin adet canlı hayvan satışı gerçekleştiriliyor. Avrupa’nın en büyük hayvan pazarı Canlı Hayvan Borsası tesisleri 132 dönüm arazi içinde 25.680 metrekarelik kapalı alanda hizmet veriyor. Tuzla Aydınlıköy tesisleri 15.000 adet küçükbaş, 1.500 adet büyükbaş hayvan kapasitesine sahip bulunuyor. İstanbul Canlı Hayvan Borsası, hem modern altyapısı hem de kaliteli hizmet anlayışıyla Türkiye ve Avrupa’nın en büyük hayvan pazarı özelliğini taşıyor. Ayrıca tesisler, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından “Hayvan Pazarlarının Ruhsatlandırılması ve Denetleme Usul ve Esasları” hakkındaki 2000/34 numaralı tebliği gereği ruhsatlandırılmış ve hizmetleri tescillenmiştir. Temmuz - Ağustos 2015 59 CANLI HAYVAN ŞUBESİ İSTİB 14. Meslek Komitesi Başkanı Fahrettin Arslan: Çok daha ileri noktalara ulaşmayı bekliyoruz “Biz Canlı Hayvan sektörü olarak Borsamızın çalışmalarından memnunuz. Hayvan refahı göz önüne alınarak daha ileri önlemler almak faydalı olacaktır. Büyükbaş ve küçükbaş hayvan pazarı olarak önemli bir ticaret merkezi konumunda olan borsamızın işlem hacminin çok daha ileri noktalarda olmasını bekliyoruz. Özellikle yeni seçim dönemi itibariyle genel olarak daha düzenli ve sistemli çalışmalar olduğunu görebiliyoruz.” İSTİB 14. Meslek Komitesi Başkan Yardımcısı Nezir Arslan: Malın gerçek fiyatı burada belirleniyor “Babam Ahmet Arslan, 1970 yılından bu yana, İstanbul Ticaret Borsasında canlı hayvan alım satımı yapıyor. Dolayısı ile bizlerde kendimizi bildik bileli, bu piyasanın ve borsanın içindeyiz. Bence borsada en önemli konu ürün fiyatlarının belirlenmesidir. Malın gerçek fiyatı burada belirlenmektedir. Buna bağlı olarak, fiyat spekülasyonları ortadan kalkmaktadır. Ayrıca mal sahibi, komisyoncu ve toptancı kasap Borsa’da buluşmaktadır. Böylece borsa, tam olarak ticaretin içinde ve ticareti yönlendirici bir işlev görüyor. Her cins hayvanın piyasası borsada belirleniyor. Arz talep dengesine göre hayvan varlığı hakkında fikir edinebiliyoruz. Mal tedariğinin kolaylaştırması, hayvanların gerçek değerinde satışının sağlanması çok önemli işlevler. Borsa sayesinde, borsayı merkez alan sektör temsilcileri Et fiyatları borsada belirleniyor... burada yaptıkları tesis yatırımları ile bölge kalkınmasına katkıda bulunuyor ve istihdam yaratıyorlar. Yani yalnızca kendi içinde ve sektöre ilişkin bir fayda üretmiyor, aynı zamanda bölgeye de katkı sağlıyor.” İSTİB 14. Meslek Komitesi ve Meclis Üyesi Ömer Tekinaslan, Tescil oranımız diğer borsalara göre düşük... “Canlı Hayvan ve Et tesislerimiz, üyelerimizin nezih bir çalışma ortamı olup, komisyoncu, mal sahibi, toptancı kasap ve kahyaların işlerini idame ettikleri kapalı ve güvenli bir alandır. avantaj sağlamakta ve ticareti kolaylaştırmaktadır. Toptancılar satış günlerinde buraya gelerek, toplu halde bulunan malları, piyasa değerinde alır ve tüketime sunarlar. Borsa’nın kurumsal güvencesinde, hem alıcı, hem satıcı, hem de devlet, sağlıklı bir ticaret ortamından faydalanmış olurlar. Özellikle mal sahipleri, çeşitli şehirlerden borsamıza gelip, yetiştirdiği hayvanlarını sağlıklı bir şekilde pazarlama imkanı bulurlar. Borsaya gelen ve hayvanlarını komisyoncusuna getiren mal sahibi, bu malı toptancı kasaplara satar. Buradan komisyon alır. Devletimiz ise stopaj, mera fonu vs gibi vergileri alır. Borsa tescili neticesinde, stopaj ücretinin %50 oranında azalması mal sahibine önemli bir 60 Kurban Bayramı’nda tüccarlara büyük imkanlar sunuluyor. Bizlerin amacı, buraya daha fazla canlı hayvan gelişini sağlamak olmalıdır. Borsamızda diğer borsalara göre tescil oranının düşük olduğunu da belirtmek gerekir. Kurban bayramında, mal sahibi ve tüccarlara konaklama ve satış süreçlerinde büyük imkanlar sunulmaktadır.” CANLI HAYVAN ŞUBESİ İSTİB Canlı Hayvan ve Et Şubesi Müdürü Hüseyin Güzelışık: İstanbul’a yola çıkan her hayvanı, online takip ediyoruz İSTİB Canlı Hayvan ve Et Şubesi, İstanbul halkının sağlıklı et yiyebilmesinin de teminatı... İstanbul’a gelen canlı hayvanlar, tesislerde hem titiz bir taramadan geçiriliyor, hem de piyasa şartlarına uygun bir bedelle satışa sokularak tüketiciye ulaşması sağlanıyor. Canlı Hayvan ve Et Şubesi’nin başında yetkin bir isim bulunuyor. Daha önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi Mezbahalar Müdürlüğü görevinde bulunan Veteriner Hüseyin Güzelışık, İSTİB’in canlı hayvan hizmetlerine ilişkin Borsa Aktüel’e bilgi verdi. Canlı Hayvan ve Et Şubesi Müdürü Hüseyin Güzelışık, toplum sağlığı açısından son derece önemli bir vazifeyi yerine getirdiklerine işaret ederek, “İstanbul Ticaret Borsası Canlı Hayvan ve Et Şubesi bütün besicilerin hedef pazar yeridir” diyor. Buna sebep olarak İstanbul’un et tüketimi en yüksek il olmasını gösteren Güzelışık, diğer nedenleri de şöyle sıralıyor: “En iyi fiyatların oluşması, tüketime çabuk sunulması, hemen bitişiğinde İstanbul’un ve Türkiye’nin en büyük birinci sınıf mezbahasının olması önemli avantajdır. Ayrıca İstanbul et tüketimi en yüksek ilimizdir. Borsamıza gelen bütün besi hayvanların satış garantisi bulunmaktadır.” Halk sağlığının güvencesi Tesislere gelen hayvanların çok ciddi sağlık kontrolünden geçirildiğine işaret eden Güzelışık, özellikle hayvanlardan insanlara geçen hastalıklarla mücadeleye ağırlık verdiklerini ifade ediyor. Güzelışık, sözlerine şöyle devam ediyor: “Zoonoz hastalıklar ihbarı mecburi hastalıklardır. Bir bölgede adı geçen hastalıklardan herhangi biri tespit edilirse o bölge karantinaya alınır. Hayvan çıkışları durdurulur. Bölgede hastalıklı olanlar kontrol altına alınana kadar çalışmalar Tarım Bakanlığı Veteriner Hekimlerimizce devam eder. Gerekli yerler bilgilendirilir.” Belgesiz hayvan giremez Canlı Hayvan ve Et tesisleri satış salonlarına gelen hayvanların, geldikleri yerdeki il veya ilçe tarım ve hayvancılık müdürlükleri tarafından sağlık denetiminden geçirilmiş olmak zorunluluğunda olduğunu belirten Güzelışık, bunun da göstergesinin hayvanlarının kulak küpelerindeki kayıtlar olduğunu söylüyor. Güzelışık, menşei belli, sağlıklı hayvanları tesislere kabul ettiklerini belirterek, “Buraya gelen canlı hayvanların hepsi sağlık raporlu ve pasaportludur” diyor. Peki, satış aşamasına giden süreç nasıl işliyor. Bu süreci ise şöyle anlatıyor Güzelışık: “Satış öncesi dinlenmeye alınırlar. İlk satış anına kadar sadece su verilir. Padoklarda cinslerine göre ayrılırlar. Seçme kolaylığı sağlanır. Bu arada Borsamız veteriner hekimlerince antemortem (ölüm öncesi) muayeneler yapılır. Kayda değer bir durum olup olmadığına bakılır. Kayıt altına alınır.” TÜRKVET’le takipteyiz... İstanbul’un ruhsatlı bir karantinaya sahip olduğunu da hatırlatan Güzelışık, “Bulunduğumuz ilin karantinası olma özelliği vardır. İhtilaflı, çalıntı, kaçak nitelikteki büyük ve küçük baş hayvanlar kolluk kuvvetleri tarafından yakalanıp bize getirilirler. Biz de burada gerekli sağlık taramasından geçiririz. Buradaki tecrit alanında yetkililerce gerekli işlemler yapılarak, sonuçlandırılır” diye konuşuyor. Borsa’ya gelen tüm hayvanların bilgi takip sistemi içine dahil olduğunu belirten Güzelışık, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından kurulan ve tüm canlı hayvanların takip edildiği TÜRKVET bilgi sistemine, Borsa’nın da üye olduğunu hatırlatıyor. Güzelışık, “İşte üye olduğumuz bu sistem sayesinde yurdun her yerinden Borsamıza sevk edilen hayvanların takibi yapılıyor. Borsamıza sevk edilmek için yola çıkıp da bize ulaşmayan canlı hayvanlar olursa, hemen il ve ilçe tarım müdürlüklerine yazı yazıp, ilgili firmaların kontrol edilmesini sağlıyoruz” diye anlatıyor. İSTİB Canlı Hayvan ve Et Şubesi’nin kaliteli ve sağlıklı et tüketiminin güvencesi olduğunu vurgulayan Güzelışık, Borsa’da satılan her hayvanın, işletmeden mezbahada kesimine kadar kontrol altında bulunduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle bitiriyor: “Bizde bu sağlık kontrol zincirinin bir parçasıyız. Borsamız, halk sağlığının korunması açısından son derece önemli bir görev üstlenmektedir..” Temmuz - Ağustos 2015 61 100 YIL ÖNCE FINDIK 100 yıl önce yayınlanan Felâhat dergisi, Osmanlı’da fındık üretimini incelemişti “FINDIK EN EVVEL GİRESUN’DA YETİŞTİRİLMİŞ OLUP HER CİHETİ BU AĞAÇLAR İLE MESTURDUR” Memâlik-i Osmaniyede fındık ziraâti hemen Trabzon vilâyetine münhasır ise de İzmit sancağında, Yanya vilayetinde, Makedonya’da ve Kıbrıs adasında dahi makbûl ve mergûb (beğenilen) nevileri yetiştirilmektedir. Trabzon vilâyetinde, fındık en evvel Giresun kazâsında yetiştirilmiş olup elyevm mezkûr kazanın her ciheti umûmiyetle bu ağaçlar ile mestûr (örtülü) bulunmaktatır. Haber : Fatih Türkyılmaz Osmanlı İmparatorluğu döneminde yayınlanan ziraat dergisi Felâhat’te yer alan ve ziraat müfettişi Nişan Antreyasyan tarafından kaleme alınan bir araştırma yazısı, o dönem fındıkçılığıyla ilgili detaylı bilgiler veriyor. Kuşkusuz bu bilgilerin en önemlisi, 20. yüzyılın hemen başında İmparatorluğun hangi bölgelerinde ne kadar fındık yetirildiğinin istatistikleriyle birlikte verilmesiydi. “Fındık ağacına dair ma‘lumât-ı umûmiye” başlıklı yazı, giriş ve iki fasıldan oluşuyor, ayrıca daha sonraki sayıda da devam ediyordu. 62 Fındık ağacı Hüdâ-yi nâbit yetişir Fındığın genel bir tarifi ve dünya üzerinde yetiştiği yerler hakkında kısa bilgilerin verildiği mukaddime kısmı, “Fındık ağacı Hüdâ-yı nâbit (kendiliğinden) olarak her iklimde az çok yetiştiği gibi en ziyade ormanlarda, çalılık ve çetilerde husûle gelir. Ehlî nevilerin ziraâti bilakis mahdûd (sınırlı) olup ancak Memâlik-i Osmaniye, İspanya, Rusya ve İtalya’da oldukça ehemmiyet kesb etmiştir (kazanmıştır)” diye başlıyordu. Yazı şu şekilde devam ediyordu: “Memâlik-i mezkûrede (anılan ülkelerde) ise havası rutubetli, harâreti mutedil mahallerde ve tercihan büyük su yatakları karibinde (yakınında) yetiştirilmektedir. Çok soğuk ve çok sıcak iklimi sevmediği gibi kuraktan ve rutubetli araziden dahi hazzetmez. Bu sebeplerden dolayıdır ki, mahsûlünün revâcı nisbetinde garsiyatı tesvî‘-i daire edememektedir (ekimi genişleyememektedir). Hüdâ-yı nâbit nevlerine cenûb cenûb-i şarkiden başlayarak Avrupayi şimâlinin her tarafında hatta 100 YIL ÖNCE FINDIK Trabzon vilâyetinin fındık hasılâtının azami ve asgâri senevî (senelik) mikdârı bervech-i âtîdir (aşağıdadır): Yer Âzami Kantar Asgâri Kantar Giresun Kazası 400,000 200,000 Merkez-i Trabzon Vakfıkebir, Akçaabad, Sürmene ve Of kazaları 200,000 100,000 Ordu Kazası 120,000 60,000 Tirebolu ve Görele kazaları 100,000 50,000 Lazistan Sancağı 50,000 30,000 Yekûn 870,000 440,000 nebâtiyyûndan (bitki alimlerinden) meşhûr “Boka”nın ifâdesine nazarân İsveç ve Norveç ve Finlandiya’da bile tesâdüf edilmektedir.” Fındıkta İspanya ciddi rakipmiş Yabancı memleketlerde fındık ağaçlarının nasıl bakıldığı, hangi usuller dairesinde yetiştirilip ürün elde edildiğinin araştırılması gerektiği belirtilen yazıda, mahallinde tetkikler yapılarak Osmanlı devleti olarak gerekli tedbirlerin alınması, yetiştirme usullerinin ıslahına gidilmesi isteniyordu. Osmanlılar dışında en ziyade İspanya’nın fındık ekimini genişlettiğine dikkat çekilen yazıda, “her ne kadar İspanya’nın hâsıl ettiği fındık, Memâlik-i Osmaniye’de yetişenlerden keyfiyetçe daha don derecede ise de, sarfiyât mahallerinde bizim mahsûlümüzden ziyâde revâç bulmakta ve kabuklu veya iç halinde daha yüksek fiyatlarla satılmaktadır” deniliyordu. “Meyvecilik” serlevhasıyla yayınlanan yazıda, “Tedkîk edebildiğimiz en son istatistiklere nazarân elyevm (günümüzde) en ziyâde fındık hâsıl eden (üreten) memleket Memâlik-i Osmaniyedir” tespiti yapılarak, Osmanlı topraklarında fındık üretiminin dağılımı şu şekilde veriliyordu: Bahr-i Siyâh umumuyitle fındık dolu “Memâlik-i Osmaniyede fındık ziraâti hemen Trabzon vilâyetine münhasır ise de İzmit sancağında, Yanya vilayetinde, Makedonya’da ve Kıbrıs adasında dahi makbûl ve mergûb (beğenilen) nevileri yetiştirilmektedir. Trabzon vilâyetinde, fındık en evvel Giresun kazâsında yetiştirilmiş olup elyevm mezkûr kazanın her ciheti umûmiyetle bu ağaçlar ile mestûr (örtülü) bulunmakta ve oradan mücâvir nâhiye ve kazâlara dahi tevessü’ ve intişâr ederek (genişleyip yayılarak) hal-i hazırda işbu vilâyetin Bahr-i siyâh (Karadeniz) havzasında hemen umûmiyetle her tarafta zirâati icrâ edilmektedir.” Yukarıdaki tabloda verdiğimiz rakamlar, resmî olarak ulaşılan ve gazetelerde de yayınlanan fındık rekolte bilgileridir. Bu bilgilere göre Giresun kazası, bugün sınırları içinde bulunan Tirebolu ve Görele ile birlikte yıllık 500 bin kantarlık bir rekolteye sahipti. Fındığın mevsimsel etkiler sebebiyle az verim verdiği yıllarda ise mahsul, en az 250 bin kantar oluyordu ki, bu tek başında kalan tüm bölgelerinkinde bile daha fazlaydı. Fındık yağını ressamlar kullanıyor Ziraat Müfettişi Nişan Efendi, yazının devamında, fındığın kullanım yerleri hakkında bilgi veriyordu. “Bu mahsûlün hemen kâffesi ecnebi memleketlerinde en ziyâde iç halinde olarak çikolata, şekerleme ve pasta imalinde ve bazı mahallerde de bundan istihsal olunan zeyt (yağ) ressamlar tarafından istimal edilmektedir” diye yazan Nişan Efendi, şöyle devam ediyordu: “Sınayide tatlı badem yerine kâim olup kıymeti tedricen ve sarfiyâtı mütemâdiyen artmakta olduğundan son zamanlarda Ordu, Ünye, Fatsa, Samsun, Lazistan ve hatta Sinop ve İnebolu cihetlerinde müceddeden gayet vâsi’ (geniş) bahçeler tesis edilmiştir. Şu kadar var ki heves ve acele ile icrâ edilen işbu garsiyyatta (ekimde) arazînin intihâbına (seçimine), nev-i eşcârın tefrikine (ağaç çeşitlerinin ayırımına), toprağın istihzârına (hazırlanmasına), usûl-i gars (dikim usulü) ve tımârına (bakımına), budama ameliyâtına ve arazînin kuvve-i enbâtiyesinin tezyîdine (bitkisel kuvvetinin arttırılmasına) dikkat ve itinâ edilmemekte olduğundan, birçok zahmet ve mesârif ile meydâna getirilen fındık bahçelerinden matlûb derecede (arzu edilen derecede)istifâde edilememektedir.” Temmuz - Ağustos 2015 63 100 YIL ÖNCE FINDIK Karadeniz’in 9 çeşit fındığı vardı Yazının son bölümünde ise Trabzon vilâyetinde ekilen fındık ağacının başlıca çeşitleri veriliyordu: “Ehlî fındığın envâı pek çok ise de bunlardan Trabzon vilâyetinde en ziyâde taammüm edenlerden bervechi âtî bahs edilmiştir. 1-Yağlı veya Tombul Fındık: Bu nevin meyvesi toparlak ve yassıdır, kışrı ince bademe nispeten büyük olup hâsıl olan mahallerde en ziyâde kırılarak iç halinde ecnebi memleketlere sevk olunur. Bu nevin tammümü (yaygınlaşması) şâyân-ı tavsiyedir. Çünkü zikrolunan evsâfından mâadâ bir hâssesi (anılan vasıflarından başka bir özelliği) daha vardır ki, o da diğer nevilerden daha bereketli mahsul vermesidir. 2- Sivri Fındık: Bu nevin meyvesi sivrice ve kışrı kalın ve parlak kırmızı renktedir. Kabuklu olarak kuru meyve makamında hususiyle Rusya’da şöhret kazanmış olup diğer nevilere nispetle daha pahalı fiyatlarla satılmaktadır. 3-Palas Fındık: Bu nevin yağlı fındıktan daha iri ve yassı, kabuğu kalınca rengi koyu kırmızı, yaprakları çok meyvesi ale-l’umûm münferiddir (genellikle tektir). Mahsulünün derci her ne kadar müşekkel ise de kuvvetli topraklarda ağacı kesb-i cesâmet ederek (büyüklük kazanarak) bolca mahsûl verdiği gibi meyvesi yağlı fındık nispetinde makbul tutularak içi çıkarıldığından münasip mahallerde garsı (dikimi) mucib-i istifâdedir. 4- Badem Fındık: Sivri fındığa benzer ise de enden daha iri iki tarafı yassı olup kabuğu ince ve rengi koyudur. Ticarette kuru meyve makamında kabuklu olarak satılarak sivriden daha yüksek fiyatla sarf olunmaktadır. Fakat meyvesinin bol olmamasından dolayı garsiyâtı mahdûd (dikimi sınırlı) bir haldedir. 5- Kara Fındık: Sivri ve daha ziyade İspanya fındıklarını andırır, meyvesi iri, kabuğu kalın ve esmer olup ba- 64 deminde madde-i zeytiye (yağ maddesi) nispeten azdır. Odunu kavruk, ömrü kısa ve emrâz-ı tıfliyeye ziyâdesiyle marûz olduğu gibi sâir envaından da daha erken kemâle ererek dökülüp zayi olduğundan makbûl addedilmemektedir. 6- Kuş Fındık: Meyvesinin şekli yağlı fındığa benzetiliyorsa da ağacı onun kadar kesb-i cesâmet edemediği gibi meyvesinin kabuğu da zayıf ve daha parlaktır. Bademi ise nispeten yağsız ve iri olduğundan fazla iç hâsıl etmemektedir. Şöyle ki: Yağlı fındığın yüz okkasından 45-50 okkaya kadar iç istihsâl edildiği halde, kuş fındığının aynı miktarından 50-55 okka kadar iç alınabilir. İşbu nevin dişi çiçekleri ilkbaharda diğer nevilerden daha geç inkişâf etmekte olduğundan sonbaharın tonlarından mütezarrır olmaz ve böylece fazla mahsûl verir. 7- İkiz Fındık: Diğer nevilerden başlıca farkı bademin kabuk derûnunda (içinde) daima ikiye munkasım (bölünmüş) olarak çift bulunmasıdır. Bu nevi ticârette rağbet bulmadığından taammüm edememiştir (yaygınlaşamamıştır). 8- Sarı Palaz: Bunun ağacı palaz nevinin ağacına benzer ise de meyvesi daha ufak ve lefâfesi kısadır. Diğer nevilerden daha erken yetiştiğinden meyveleri dökülerek zâyi olmaktadır. Binâenaleyh bahçelerde tesadüf edildikçe hemen kal‘ ve imhâ edilmelidir. 9- Firfil Fındık: Bu nevin meyvesi diğerlere nispeten en büyüğü ise de kabuk derûnunda bademi gayet zayıf ve küçük olup kabuğun iç tarafını tamamıyla dolduramadığından ve mevâdd-ı zeytiyesi (yağ maddeleri) de pek az olduğundan teksîri (çoğaltımı) cihetine gidilmemektedir.” Bu çeşitleri verdikten sonra Ziraat Müfettişi Nişan Efendi, kendi önerisine sözü getiriyor ve fındık üreticilerine şu tavsiyede bulunuyordu: “Yukarıdaki muhtasar tarifattan (özet tariflerden) anlaşılacağı veçhile müceddiden ihdâs eyleyecek (yeni oluşturulacak) fındık bahçelerinde en ziyâde yağlı, palaz, kuş ve sivri nevilerinin tercihan gars edilmesi (dikilmesi) lazım gelir.” 2014-2015 HAZİRAN AYLARINDA EN ÇOK İŞLEM GÖREN ÜRÜNLERİN KARŞILAŞTIRILMASI 2014 - HAZİRAN Mal Adı Soya Fasulyesi Miktar / Kg Fiyat / Tl 2015 - HAZİRAN Tutar /Tl Miktar / Kg Fiyat / Tl Tutar /Tl 142,946,080.00 1.32 177,347,793.17 130,381,685.53 1.33 108,717,124.00 Ayçekirdeği Kav. 10,228,636.76 8.13 88,926,330.78 5,935,377.60 4.32 1,340,059.98 Palm Yağı 18,538,567.00 2.2 38,308,840.16 44,432,058.00 3.15 19,861,150.00 2,400,000.00 10.5 25,101,000.00 249,050,592.50 30.88 9,108,108.00 Buğday Ekmeklik 29,049,820.00 0.9 23,103,933.68 64,331,491.89 0.87 77,770,622.05 Ayçiçekyağı Vint. 4,069,862.95 5.28 16,545,828.01 112,334,342.65 14.32 20,510,528.87 N.Margarin Sanayilik 4,451,912.92 3.83 15,675,924.57 66,718,927.21 5.06 19,901,715.07 778,960.00 19.97 15,527,512.00 169,419,772.93 33.2 4,664,764.00 7,761,523.00 3.54 15,306,104.44 36,807,005.35 2.79 16,987,284.34 21,748,579.00 0.73 14,979,215.15 25,813,637.42 0.76 35,561,503.40 Fındık Kabuklu Fındık iç Kav.9 mm üstü Makarna Ayçiçek Küspesi 30 Ağustos Türkün gücünü hatırlatacaktır 1924 yılının 30 Ağustos Zaferi, Reis-i Cumhur Gazi Paşa ve eşinin bizzat Dumlupınar’daki etkinliklere katılmasıyla kutlanır. Gazetelerin başmuharrirleriyle iştirak ettiği Dumlupınar kutlamalarına, 31 Ağustos 1924 tarihli Cumhuriyet’in haberine göre “Gazi, İsmet, Fevzi Paşalar ve vekiller” katılır. Hususi trenle Afyon Karahisarı’na hareket eden heyete mebuslar ile sefir ve memurlar da iştirak etmiştir. Buradaki törenlerde Şehit Asker abidesinin de temeli Gazi Paşa ve eşi tarafından atılmıştır. 2 Eylül 1924 tarihinde Cumhuriyet’te yayınlanan fotoğraların alt yazıları şöyledir: Sağ sütun (yukarıdan aşağıya): Reis-i Cumhur Hazretleri Müşîr Fevzi Paşa Hazretleri’nin zafer yerinde alınan resimleri / Karatepe’de merasimden evvel: Gazi Paşa, refakatindekilere izahat veriyor / Gazi Paşa ve Latife Hanım Müşir Fevzi Paşa’nın nutkunu dinliyorlar / Gazi Paşa, büyük ve tarihi nutkunu bitirdikten sonra / Büyük Millet Meclisi Reisi Fethi, Manisa Mebusu Yunus Nadi, İzmit Mebusu İbrahim Süreyya, Mardin Mebusu Yakub Kadri beyler ve diğer mebuslar Gazi Paşa’yı dinlerken. / Orta sütun (yukarıdan aşağıya): Gazi Paşa Meçhul Şehit Abidesi’ni işaret ederken Dumlupınar’a i’zam ettiğimiz ressamımız Ali Cemal Bey’in muhayyilesinde yaşattığı kahraman Mehmetçik / Dumlupınar’da ..... / Büyük.... zaferinin kazanıldığı yer ve merasim mahalli..... / Karatepe’de kurtuluş zaferini tes’id eden köylülerimiz / Karatepe’de Meçhul Şehit Abidesi’nin temeli ve şehidin mezarı - Köylüler abidenin başucunda Gazi Paşa’ya hitab eden levhayı okuyorlar. Sol sütun (yukarıdan aşağıya): Vaz-ı esası resmi yapılan (Meçhul Şehid Abidesi)’nin umumi manzarası / Reis-i Cumhur Hazretleri, Fevzi ve Ali Fuad paşalar Meçhul Şehid Abidesi önünde / Meçhul Şehid Abidesi’nin esası resminde: Latife Gazi Mustafa Kemal Hanım Efendi / Meçhul Şehid’in mezarı önünde bir vakfe-i ihtiram / Merasimin hitamından sonra Karatepe’den aşağıya doğru inilirken... - Gazi Paşa, paşalar ve merasime gelenler muhafız kıtaatının safları arasından geçiyorlar