(Siradan siradanla anlatilir mi? - Sanatatak

Transkript

(Siradan siradanla anlatilir mi? - Sanatatak
Sıradan sıradanla anlatılır mı? - Sanatatak - Kültür Sanat Gündemini T...
1 von 2
SANATATAK
Neler Oluyor?
RÖPLER
OFF ISTANBUL
Yılın sanatçısı: Nevhiz Tanyeli
MÜZİK
KÜÇÜK & BÜYÜK EKRAN
http://sanatatak.com/view/Siradan-siradanla-anlatilir-mi/1225
BETON & DOĞA
KİTAP VS.
HAYATİ
YAZARLAR
Tümü
Sıradan sıradanla anlatılır mı?
Beğen
4
Tweet
3
2
Genco Gülan / 15.11.2014
Nuri Bilge Ceylan, Akbank sanat sergisinden
Nuri Bilge Ceylan, Akbank sanat sergisinden
Genco Gülan, Genç Etkinlik’ten salon komşusu Nuri
Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu filmini yazdı. Hazır Nuri
Bilge Ceylan beyazperdeden çağdaş sanatın beyaz
kübüne doğru büyük adımlarla ilerlerken
Contemporary İstanbul'da da fotoğraflarıyla
karşımıza çıkmışken bu yazıyı okumanın tam vakti...
Film, görkemli (pastoral?) kareler ile başlar. Daha girişteki bir kaç
dış plan meraklı bir gözde yazı yazma motivasyonunu yaratır.
Dakika bir gol bir! Temponun yavaşlığını neredeyse video sanatçısı
Bill Viola kadar yetkin kullanan Ceylan’ın manzaraları usta elinden
çıkmıştır. Mekan seçimi, Kapadokya, mağara metaforu 10 puan.
Kutsal kitapların yazıldığı coğrafya, farklı duyuları ayakta tutar.
Fakat iç mekanlara girince durum değişir. Filmdeki karadeliklerden
birincisi iç mekan düzenlemelerindeki zaaflar. Ana karakterin Mac,
karısının PC kullanması, Aydın’ın bilgisayarının kitaplar arasında
gömülmesi hoş detaylar. Lakin etraftaki afişler (Antonius ve
Kleopatra vb), kitaplar (Türkçe Sözlük vb.) görüntüyü
kurtaramamışlar. Dış plandaki o zarafetten sonra seyirci iç
mekanlarda farklı detaylar, yeni sürprizler bekliyor.
Beklentimiz de Doğulu video sanatçılarının düştükleri egzotizm
tuzağı değil sadece biraz daha özen. Müthiş kareler var. Kız
kardeşin sedire uzandığı planın Abdülmecit Efendi’nin ‘Haremde
Goethe’ (1917) tablosuna referansı harikulade. Usta işi.
Fakat dudakları silikonlu, pek botokslu kız kardeş ikinci yarıda
nereye kayboluyor?
Senaryoda yakaladığım en önemli ikinci delik filmdeki baş kadın
karakterin ilk yarıda kız kardeş, ikinci yarıda eş olarak ortaya
çıkması. Yani –bana göre- aynı kadın karakter ikiye bölünmüş gibi...
Oyunculara ayıp olmasın diye…Umarım ben yanılıyorumdur.
Tekrar bir övgü; oyunculuklar müthiş; Tabidir ki kendini oynayan
Bilginer. (Keşke bir de Müşfik Kenter tonlamalarında çok
takılmasa…) ve imamı oynayan Serhat Kılıç gayet etkileyiciler.
Öğretmen bey de finalde iyi, tek düze seyreden oyunculuktan sonra
yumruğu vuruyor masaya… Eskiden kekeme olması ne kadar da
güzel bir detay. Tüm karakterler, daha dikkatli kostüm tercihleri ile
çok daha etkili anlatılabilirlermiş!
Mesela imamın çamurlu lastikleri, cipin turuncu rengi, enfes
detaylar ama Nejat İşler neden balıkçı yaka giyiyor? Ya da
kahyanın kıyafetlerinin sıradanlığına ne gerek var?
Sıradanı sıradan ile anlatamazsınız. Sessizliği sessizlik, boşluğu
boşluk ile anlatamayacağınız gibi…
Görüntü yönetmeninin elinde evin önündeki metal çöpler, yakın
planda bir kaleydoskop görüntüsüne dönüşüyorlar. Fakat uzun
diyaloglar esnasında izlediğimiz duvar dokusundaki
yeknesaklık…Olmuyor da olmuyor… Tabi ki dış dünyadaki renklilik,
iç dünyadaki karanlık, sıkıcılık söz konusu. Bu metaforları
anlıyoruz.
Ama kar ile sinemayı boyayan üstattan –bütçe düşük de olsa- daha
özenli detayları bekliyoruz.
Devam ediyorum.
Her ne kadar yönetmen, filmlerindeki yavaşlık ve uzun planları bir
imza olarak kullansa da, montaj masasında ben olsaydım, bu filmi
en az yarım saat keserdim. Şimdi aç parantez, enfes diyaloglar var,
buralardaki doğaçlama filme esas tadını veriyor. Doğallık,
18.11.2014 16:36
Sıradan sıradanla anlatılır mı? - Sanatatak - Kültür Sanat Gündemini T...
2 von 2
http://sanatatak.com/view/Siradan-siradanla-anlatilir-mi/1225
kesmeden akış. Ama iç mekan görselliğindeki yavanlık, diyalog
uzadıkça seyirciyi zorluyor.
Radyo tiyatrosu değil ki bu! İç sahneler görsel olarak dış sahnelerin
çok gerisinde kalmış ama metin buralarda da var.
Yönetmene saygım büyük ama kendisine şapka çıkartacağımı
yazmam için iç ve dış sahnelerin, metin ve görsellik adına,
dengelediğini görmem gerekiyor. Yavaş ama başarılı bir iç mekan
çekim örneği olarak Daniel Kötter’in ‘Bühne’ (2012) isimli Videonale
14’te sergilenmiş video art yapıtından bahsedebilirim. Hiç oyuncusu
olmayan, ve neredeyse -ağır çekimi geçtim- sabit kare edası ile
gösterilen bu tek plan yapıtta, Varna’daki büyük bir tiyatronun içinde
seyirci koltuklarının bulunduğu tribünün, mekanik olarak, ağır, ağır
kapanarak sahne haline gelir. 17 dakika süren video da müthiş
yavaştır ama çok küçük detaylar –koltukların bazen açılıp
kapanmaları- kendini seyrettirir.
Kanımca Kış Uykusu’nun baş rolü, en vurucu yerleri, filmin gizli
finali, hayvanların, özellikle de yılkı atının atlarının bulunduğu
sahneler. Neredeyse yerli kovboy filmlerini hatırlatan kareler filmi
ayakta tutuyor. ‘Adios Amigo’ (2012) isimli video çalışmasında
Sergio Belinchon da yalnız bir atlı ve coğrafi açıdan benzer
diyebileceğim bir manzarayı kullanır. Ama Ceylan’ın hayvanları
vahşidir. Evcilleşip evcilleşmeme de en önemli sorunsaldır. Hayvan
hakları savunucuları ayaklanmış olsalar da, hayvanların yer aldığı
bölümler filmin ritmine önemli katkılar sağlıyorlar. Yavaş, yavaş,
yavaş yüksek. Yavaş, yavaş, yavaş yüksek. Derken bu ritim bir
yerlerde kopuyor.
Nerede kopuyor bilemiyorum zira o bölümlerde ben de kopuyorum.
Kış Uykusuna yönelik farklı bir çözümlemeyi, yine bu yaz, bir
otobüs yolculuğu sırasında izlediğim, Mila Jovovich’in baş rolünü
üstlendiği bir aksiyon filmi ile ilişkilendirerek kurmak istiyorum.
Sinemada aksiyon ya da korku filmlerini sevmem ve kesinlikle
gitmem. DVD olarak eve bile almam. Dolayısı ile vizyonda iken
‘Ölümcül Deney: İntikam’ (Resident Evil: Retribution) 2012 isimli
filmi seyretmemiştim, seyretmezdim de... Fakat sıkışık otobüs
koltuğundaki küçük ekranda film, hızlı temposu ile kendini kolayca
seyrettirdi. Mila’nın elindeki palalar ile zombilerin kafalarını
uçurmasında takılıp kaldım. Sonra da aldığım bu keyiften ötürü
suçluluk duydum. Bu suçluluk duygusu da beni tekrar düşünmeye
şevketti… Aslında yeni nesil aksiyon/ korku filmlerinde, kötü
adamlar çirkin erkekler değil tam tersine güzel ve seksi kadınlar.
Tarantino ile başlayan trend sayesinde genç ve güzel hanımlar, şık
kıyafetleri ile birer cinayet makinasına dönüşebiliyorlar. Güzellikleri,
hoş edaları, yaptıkları işi, döktükleri kanı çok daha kabul edilebilir
bir hale sokuyorlar.
Kış uykusu, bir şiddete övgü filmi değil ama şiddet içeriğin ayrılmaz
bir unsuru. İktidarsız karakter karısına (ve kız kardeşine) kesinlikle
ne sevgi gösterisinde bulunuyor, ne de onları şiddete maruz
bırakıyor. Lakin yabani at önce yakalanıyor sonra da salınıyor.
Aydın kadınla beraber de olmuyor (olamıyor) ama bir marifet ve
iktidar göstergesi gibi avladığı tavşanı, kanlar içinde eve –büyük bir
gurur ile- getiriyor.
Yorum ekle...
Ayşe Önuçak Bozturgut
yorumum sık düğümlenmiş bir ip gibi boğazıma diziliyor
ve bir türlü yazı mantığına gelemiyor... hani insan bir
kısa kahkaha patlatır sonra birden donar kalır sonra yine
bir hah! yapar ve donar kalır öyle birşey
Yanıtla · Beğen · 16 Kasım, 23:31
Facebook sosyal eklentisi
HAKKIMIZDA İLETİŞİM FACEBOOK TWITTER RSS
e-mail adresinizi bırakın
Sanatatak Röpler off İstanbul Müzik
Gönder
Küçük&Büyük Ekran Beton&Doğa Kitap vs. Yazarlar Hayati
18.11.2014 16:36