Yansımalar - Tahir Aydoğdu

Transkript

Yansımalar - Tahir Aydoğdu
20 HAZİRAN 2008 CUMA
Uğraş DurmuşYusuf Çamalan:
Yeni
Çokseslilikte
‘İmece’ ve
‘Taşların
Sessizliği’
Uğraş Durmuş, İmece ve Koro Modal üyeleri
Yansımalar
Şefik KAHRAMANKAPTAN
[email protected]
S
anatta gelenekle çağdaş anlayışı birbirine
düşman göstermeye çalışanların yüzünü kızartacak bir çalışmanın daha tanığı olduk...
Bilkent MSSF’nde öğretim görevlisi, yüksek
lisansını yaptığı Hollanda’da çeşitli ödüllerin
sahibi genç besteci S. Uğraş Durmuş’un (d.1978), son
çalışmalarını dinlettiği bir “kompozisyon konseri”ydi
bu.
Durmuş’u genel olarak “yeni müzik” diye adlandırdığımız, anlaşılması için biraz gayret sarfedilmesi
gereken, klasik anlayışa bağlı olmayan, iyiye denemesınama yöntemiyle geliştirilerek ulaşan, belirgin kuralları olmamakla birlikte zaman içinde kendi kurallarını
oluşturmaya başlamış müzik türündeki çalışmalarıyla
tanıyoruz. Bu tür, ezgisel müziğe alışkın kulaklarca
henüz benimsenmemekle birlikte akademik-entellektüel çevrelerde hem izleniyor hem tartışılıyor.
21. yüzyılın müziğinde ezgisellik dinleyici ve icraNaif yontucu
Yusuf Çamalan
18
cılar açısından yaşamını sürdürüyor ancak besteciler
ezginin akışından çok, sesin fiziksel özellikleri, yoğunluğu, değişik tınılardaki çalgıların birlikteliği gibi
konuları araştırıyorlar.
Uğraş Durmuş da makamsal müziğimizi, geleneksel Türk çalgılarıyla Batı çalgılarını, kendine özgü biçim anlayışı içinde yoğurmaya çalıştığı bir programla
karşımıza çıktı. Ara sesleri de söyleyecek bir gönüllü
koro oluşturulmuş ve adı da Koro Modal (Makamsal
Koro) konulmuştu. Programın akışı İkili Muhayyer
Kürdî Taksim’le başlatılmış, Saba Ney Taksimi ve Hüseynî Kanun Taksimi’yle geçişler sağlanmıştı. Durmuş’un soprano-piyano, klarinet-piyano, koro için parçalarını dinledik. İçlerinde özellikle Yunus Emre’nin
“Yine yüzünü gördüm” dizeleri üzerine yapılmış koral
beste dikkati çekiciydi. Ama esas örnek çalışma konserin sonunda seslendirilen “İmece” başlıklı kanun, ney, klasik kemençe,
tanbur, klarinet, keman, viyolonsel ve
vurmalı çalgılar için müzikti. Durmuş, bizim çalgılarla Batı çalgıları arasındaki dengeyi sağlamak
için volümden çok ses rengine
dayalı Türk çalgılarını ön sıraya, Batı çalgılarını ise ikinci sıKartal
raya koyarak orkestrayı yerBaşlı
leştirmişti. Bu parçada maKibele
kamsal müziği yer yer birebir, yer yer deforme edilmiş
biçimiyle ve yeni yaklaşımla işittik. Salt yeni müziğin ses oyunlarını da kullanmıştı
besteci. Ortaya geleneksel ve
çağdaşın dostça dayanışması içinde kendine özgü bir
sentez çıkmıştı.
Yapıtın adındaki “imece”
kavramının, seslendirme çalışmasının da özünü oluşturduğunu görmek doğrusu çok memnuniyet vericiydi. Bilkent’in içinden orkestracısı, öğrencisi, hocası seslendirme için biraraya gelmiş,
kendilerine dışarıdan bazı arkadaşlarıyla geleneksel sazların ustaları da katılmıştı. Bu özverili kadroyu burada saymadan geçemeyeceğim: Tahir Aydoğdu (kanun), Cihat Gencer (ney), Didem Aydemir Tuncer (klasik kemençe), Aydemir Tuncer (tanbur), Ayşegül Kabal (klarnet), Nazlı Avcı (keman), Yiğit Ülgen (viyolonsel), Can Ünlüsoy (kudüm ve bongo),
Gökçe Çağlar (solo soprano), Eren Başbuğ (piyano),
Çiğdem Aytepe, Ece Delikçi, Gökçe Altay, Eda Özer, Atilla Çağdaş Değer, Serkan Acar, Ömer Com-
ba, Engin Deniz Tanır, Oğuz Mert Doğan (Koro Modal).
Bu konserin “örnek” alınacak bir yanı da “dayanışma”nın sözde kalmayıp yaşama geçirilmesiydi. Uğraş Durmuş’un üyesi bulunduğu Besteciler, Orkestra
Şefleri ve Müzikologlar Birliği’nin (BESOM) başkanı, değerli bestecimiz Muammer Sun (d. 1932) ile
genç üyelerden pek çoğu dinleyiciler arasındaydı. Besteciyi, imece üyelerini, dayanışmacılarını gönülden
kutluyorum.
TAŞLARIN SESSİZLİĞİ
Bu “yeni” çoksesliliği nasıl merak, dikkat ve sonunda da zevkle dinlediysek, “Taşların Sessizliği”ni de
ilgi ve keyifle seyrettik. “Taşların sessizliği”, bir emekçinin, “naif yontucu” Yusuf Çamalan’ın (d.1958)
ilk kişisel sergisinin adı... Emekçi nitelendirmemiz, taşa emek verdiğinden değil, Batıbirlik
Konut Yapı Kooperatifleri Birliği’nde işçi
olarak çalışmasındandır.
Çevresi Hititler’den kalma kabartma ve heykellerle dolu Çorum-Boğazkale’nin Yazır köyünde doğan Yusuf
Çamalan, daha küçüklükten itibaren “taş”a karşı bir sevgi duymuş.
Beğendiği taşları toplar, “çul”un
içinde eve taşımaya çalışırmış. Ailesi de bu meraka hoşgörüyle bakar, ona yardımcı bile olurmuş.
Gel zaman git zaman, ilkokul mezunu bir “vasıfsız işçi” olarak geçimini sağlamaya çalışırken 1993
yılında heykeltraş Mehmet Aksoy’la tanışmış, onun atölyesinde
bir süre gene işçi olarak çalışmış
ama önünde de “taş sevgisinin
yontuya dönüştürülmesi” ufku
açılmış.
Tam bir naif bizim Yusuf... Ne
tarihin ne bir ekol veya sanatçının
mukallidi... Tümüyle kendi sezgileri,
duyarlılığı ve gözlemleriyle, hâttâ el
yordamıyla yontuyor heykellerini...
Konuları köyünden, mitolojik söylencelerden, günümüz gerçek ve olaylarından
esinli... Örneğin; “tsunami” ve “dağcılar”
heykelleri bu anlamda çok özgün. Kartal başlı Kibele, yunuslar, daha niceleri, hepsi özgün.... İlginçtir,
çoğu heykelin kâidelerini de taştan yontuyor...
Kimilerinde heykel-kâide bir bütün, kimilerinde ayrı
ayrı... Serginin küratörü İbrahim Karaoğlu’nun “Son
Hititli” diye nitelendirdiği bu naif yontucunun sergisi
Ümitköy 8. Cadde No: 111’deki Batıbirlik Sanat Galerisi’nde 28 Haziran’a kadar açık.