İndir

Transkript

İndir
DİYARBAKIR
PEYGEMBERLER KENTİ EĞİL
Hz. Zülkifl (a.s)
Hz. Elyesa (s.s.)
Nebi Harun (a.s)
Nebi Ömer (a.s.)
Nebi Hallak (a.s.)
Nebi Zennun (a.s.)
Nebi Harut (a.s.)
Nebi Hürmüz (a.s.)
23 Km
23 Km
23 Km
23 Km
23 Km
23 Km
23 Km
23 Km
Prof.Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT
EĞİL VE TURİZM
Editör
Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat
Hediyedir. Satılamaz
Kitabın yayın hakkı editör Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat aittir.
1
Editör
Prof.Dr.Yusuf Kenan HASPOLAT
MART 2013
2. BASKI
Grafik & Tasarım
Eda Esra ÇELİK
Seda ÇELİK
Baskı
UZMAN MATBAACILIK VE CİLTLEME
Davutpaşa Cad. Güven Sanaii sitesi
B/ Blok No: 315 Topkapı - İSTANBUL
Tel: (O212) 565 23 00
Gsm: 0555 616 17 21
Bu eserin bütün yayın hakları
Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT’a aittir.
Yayıncının izni olmaksızın kısmen ya da
tamamen yayınlanamaz
2
EĞİL İLÇESİ
Eğil, Diyarbakır'a bağlı bir ilçe olup, Diyarbakır il merkezinin kuzey batısında
yer almaktadır. Dicle Nehri vadisinde kurulan ilçenin, Diyarbakır'a uzaklığı 52 km'dir.
İlçenin yüzölçümü 450 km2'dir. Dağlık bir arazide kurulmuş olan Eğil'in kuzeyinde;
Dicle ilçesi bulunmakta ve aynı zamanda Dicle Nehri ilçeden geçmektedir.
Doğusunda Hani, batısında Ergani ve güneyinde ise Diyarbakır il merkezi
bulunmaktadır. Maden ve Amini çayları, ilçe toprakları içinde birleşmekte ve bu
birleşmeden Dicle Nehri oluşmaktadır (19).
Günümüzde 26 köy ve 22 mezraya sahip olan ilçenin arazi yapısı, geniş
düzlükler ve engebeli alanlardan oluşmaktadır. Engebeli bir arazide kurulan ilçe
merkezi Kale, Yenişehir, Gündoğuran, Dere ve Çarkören Mahallesi olmak üzere 5
mahalleden oluşmaktadır. 2009 yılında yapılan nüfus sayımına göre ilçenin toplam
nüfusu 23.239 dur. Bu nüfustan 2.577'si erkek ve 2.569'u kadın olmak üzere toplam
5.146 kişi ilçe merkezinde yaşamaktadır. 26 köyde ise 8.995'i erkek ve 9.098'i kadın
olmak üzere toplam 18.093 kişi yaşamaktadır (21).
Eğil, nahiye olarak 1860 yılında Palu'ya, 1866'da Mamuretü-l Aziz (Elazığ)
vilayetine bağlı idi. 1871 tarihli salnamede, Diyarbakır ilinin idari teşkilatında, Eğil,
Maden ilçesinin bucakları arasında yer almaktadır. Eğil, daha sonra Diyarbakır'ın
merkez nahiyelerinden biri olmuştur. Eğil, 4 Ocak 1936 tarihli Resmi Gazete'de
yayınlanan, 3197 sayılı kanunla ilçe olmuş, ancak, 1939 yılında ilçelik Dicle'ye
verilmiş ve Dicle'nin adı Eğil olmuştur. 11 yıl süren bu uygulamadan sonra, 18 Aralık
1951 günlü Resmi Gazete'de yayınlanan 5851 sayılı kanunla, Diyarbakır iline bağlı
Eğil ilçesinin adı “Dicle” ve bu ilçeye bağlı Dicle bucağının adı da “Eğil” olarak
değiştirilmek suretiyle bu karışık durum düzeltilmiştir. 1957'de Eğil bucağı, Dicle'den
ayrılarak Diyarbakır merkeze bağlanmıştır. 4 Temmuz 1987 tarih ve 3392 sayılı kanun
ile Eğil, Diyarbakır'ın 12. ilçesi olmuştur. İlçe ekonomisi tarım ve hayvancılık üzerine
kuruludur. Tarımda, özellikle üzüm yetiştiriciliği yaygın olup, üzüm ürünleri
(pekmez, pestil, sucuk vb.) üretimi yaygındır. Ayrıca İlçeye bağlı 6 köyde, yerli ve
yabancı şirketler tarafından petrol çıkarılmaktadır (19).
Eğil'e genel bakış
(36)
3
(37) (38) (39) (40)
Diyarbakır'ın şirin ilçesi Eğil, adeta Güneydoğu'nun 'krallar ve nebiler
beldesi'. Asur, Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı gibi pek çok medeniyetin izlerini
taşıyan Eğil, Dicle Barajı'nın yamacındaki kral mezarları, Mezopotamya'ya tepeden
bakan kalesi, 8 peygamber mezarıyla keşfedilmeyi bekliyor.
Bu gizli hazinenin bir parçası da Eğil. Asur Kralı Salmanassar, Hazreti Musa
ve Hazreti Harun'un eşyalarını barındıran Ahid Sandığı'nın son muhafızı Elyesa
Peygamber, İsrailoğulları'na gönderilen Hazret-i Zülkif ve peygamber mi, evliya mı
oldukları karar verilemeyen 6 büyük isim... Bütün bunların ortak noktası, pek çok
kişinin adını bile duymadığı Eğil. 5.000 yıllık tarihiyle hayranlık uyandıran
Diyarbakır'ın bu şirin ilçesi, adeta Güneydoğu'nun 'krallar ve nebiler beldesi'. Asur,
Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı gibi pek çok medeniyetin izlerini taşıyan Eğil,
Dicle Barajı'nın yamacındaki kral mezarları, Mezopotamya'ya tepeden bakan kalesi,
8 peygamber ve evliya mezarıyla keşfedilmeyi bekliyor. Harun-u Asefi, Zennun,
Danyal, Hallak, Harut ve Hürmüz gibi büyük zatlar, metfun oldukları tepeden Dicle'yi
seyrediyor.
Dicle Nehri'nin kenarındaki Eğil, Tevrat'ta ismi geçen, Babil'i yıkan, Kudüs'e
sefer düzenleyen Kral Senharip'in kentidir. Tarihte Supani, Supa (Urartu), Artagigarta
(Roma), Banaz, Basilon (Bizans), Aşipalis (Asurca), Welaraseko (Ermenice), Encil,
Enigelene, Angl (Süryanice), Eagle (Rumca) ve Gêl (Zazaca) gibi birçok isim alan
antik şehrin bugünkü nüfusu yaklaşık 5 bindir. İlçede yaşayan nüfusun büyük
çoğunluğu Zaza'dır. Eğil'in adı Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde 'Gel' biçiminde
zikredilir.
4
Bitlis hükümdarı Şeref Han tarafından 1597'de kaleme alınan ve Kürt tarihine
ilişkin önemli bir kaynak olan Şerefname'de, Eğil'le ilgili ilginç bir hikâye anlatılır:
"Bu Eğil, eğik bir kemer üzerinde kurulmuş, sağlam bir kaledir ve o kadar yüksektir ki
ona bakan herkeste korku ve vehim hakim olur. Halkın dilinde dolaşan söylentiye
göre, Allah'ın velilerinden biri oradan geçerken o kemere işaret edip Türkçe olarak
'Eğil' demiş, bunun üzerine kemer Allah'ın izniyle eğilmiş ve eğik bir durum
olmuştur." İlçe, bu olaydan sonra 'Eğil' olarak anılmıştır.
Asur Kalesi, Kalecik Kalesi, Selman Cibeb Kalesi, Asur kral mezarları,
mağaralar, hamamlar Taciyan Camii, Nisanoğlu Türbesi, mağara, kilise, Şerbettin
(Kalkan köyü) Hanı, Kasım Bey Kümbeti, Yeraltı Sarnıcı, kaleden Dicle Nehri'ne inen
gizli yol, hamamlara giden yer altı dehlizleri ve kaybedilen savaşlardan sonra kralın
gizlice yer altından kaçmasını sağlayan tüneller gibi onlarca zenginliğe sahip Eğil,
keşfedileceği günü bekliyor. Antik şehir, yapısı itibari ile doğa sporlarına oldukça
müsait bir coğrafyaya sahiptir. İlçe sahip olduğu keyifli coğrafik yapıyla; doğa
sporlarına ilgi duyan turistlerin ilgisini çekmeyi hedefliyor (1).
Asur Kral mezarı tüm ihtişamıyla ayakta
Birçok medeniyet, uygarlık ve dine beşiklik etmiş tarihi Asur şehri,
peygamber, azizler ve nebiler diyarı olarak da bilinen Diyarbakır'ın kuzeybatısında ve
Diyarbakır'a 50 kilometre uzaklıkta olan Eğil ilçesindeki Asur Kalesi, ilk günkü
görkemiyle Dicle Nehri'ne bakıyor. Kur'an-ı Kerim'de isimleri zikredilen Hz. Elyesa,
Hz. Zülkif, Nebi Harun Asefi, Zennun, Danyal, Nebi Alak gibi önemli şahsiyetlerin
kabirlerinin bulunması nedeniyle geçmişte önemli bir inanç merkezidir.
Eğil tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bunlar sırasıyla
Urartular, Medler, Persler, Büyük İskender, Slevoklar, Partlar, Büyük Tigran, RomaBizans, Ermeniler, Büyük Selçuklular, Nisanoğulları, Timur, Akkoyunlular, Safeviler
gibi medeniyetlerdir. Hüküm süren bu medeniyetlerden günümüze hâlâ kalıntılar
mevcuttur (17).
Arkeoloji.
Diyarbakır ve çevresinde, Orta Paleolitik Çağ'da (M.Ö.20.000-15.000) açık
hava yerleşmelerinin olduğu, 1946 yılında, bu bölgede yapılan kazılardan
anlaşılmaktadır. Daha sonraki bazı dönemlerde, insanların daha çok mağaralarda
5
kaldıkları ve birçok aletler kullandıkları tespit edilmiştir. Ayrıca, bu çağlarda,
toplayıcılık ve avcılığın geçimi sağlamada yegane yol olduğu bilinmektedir.
Diyarbakır genelinde, doğal ve yapay mağaraların toplam sayısı 3579 olarak tespit
edilmiştir. Diyarbakır ve çevresinde olduğu gibi, Eğil'deki birçok mağaranın da,
Ortataş Çağı'ndan kalmış olduğu anlaşılmaktadır. Yalnız, bu konuda detaylı
araştırmaların yapılmamış olması, bu konularda kesin ifadeler kullanılmasını
engellemektedir Bu yönüyle Eğil, Yukarı Mezopotamya Bölgesi'ndeki yerleşim
birimleri içerisinde, önemli bir inanç merkezi olarak ele alınabilir. Beysanoğlu'nun
eserinde, Eğil'i de içine alan kuzey bölgesinin adının Sophene olduğu ifade
edilmektedir. Burası, Urartular tarafından Şupani veya Şupa olarak adlandırılmıştır.
Sophene bölgesi, Tunceli'nin güneyinden başlayarak, Eğil'i de içine alacak
şekilde, idari bir anlam taşıyacak biçimde kullanılmıştır. Bu bölgenin daha önceki adı
ise İşşuva'dır. Çüngüş, Ergani, Maden bölgesinin kuzeyi ve kuzeybatısı, Palu,
Malatya civarına kadar olan bölgeye ise Alzi adı verilmiştir. Hititler, bu bölgeyi Alşe
olarak adlandırmışlardır. Burada, Arkanya ve Yanari isimli iki dağın mevcut olduğu
ve iki yerleşim yerinin (Urhan, Damdamuza) bulunduğu bilinmektedir. Bu
şehirlerden Urhan, Yanari Dağı'nın tepesine kurulmuştur. Urhan şehrinin adı, daha
sonraları Arsinia, Arkania, Argana ve Argını olarak anılmıştır. Bunun, Ergani olduğu,
dağın da Zülkif Dağı olduğu anlaşılmaktadır. Eğil, M.Ö.3500-1260 yılları arasında
Subarrular, Hurriler, Mitanniler'in egemenliğinde kalmıştır. M.Ö.1260-606 yılları
arasında Asurlular ve Urartular egemenlik kurmuşlardır. Eğil Kalesi, bu
dönemlerde yapılmıştır. Kalenin batısında, Asur krallarından IV. Tiglatpileser'e yada
III. Salmanassar'a ait olduğu tahmin edilen stel ve kitabe bulunmaktadır (19).
Roma İmparatorluğu döneminde “İngilene” olarak adlandırılan Eğil' deki ilk
uzun süreli uygarlık Asur uygarlığı olmuştur. Kentin şu anki tarihi dokusu Asur
uygarlığının derin izlerini taşımaktadır. Asurlulardan günümüze kalan en önemli eser
tarihi Eğil Kalesidir. Bunun yanında Asur Kral mezarları ve tarihi mağaralar ile yer altı
tünelleri de önemli eserler arasındadır. Asurluların M.Ö. 1260-606 yılları arasında
Eğil'de hüküm sürdükleri tahmin edilmektedir. Eğil'de M.Ö. 2000 yıllarından beri
önce Asurlular ve daha sonra Romalılar ve Bizanslılar hüküm sürmüştür. Yanları ve
etekleri yontulup aşılmaz bir kayalık olan Eğil Kalesi'ne çivi yazılı Asur yazıtları ile
kabartmalardan anlaşıldığına göre burası M.Ö.715-606 yılları arasında Romalılar
tarafından 'İngilene' olarak anıldığı öğrenilmektedir (23).
Eğil Tarihçesi
Eğil ilçesi, tarih öncesi dönemlerden başlayıp, pek çok medeniyetlere
beşiklik etmiştir. Orta Paleolitik Çağda (MÖ 20.000-15.000) açık hava
yerleşmelerinin olduğu, 1946 yılında bu bölgede yapılan basit kazılardan
anlaşılmaktadır. Sonraki dönemlerde insanların daha çok mağaralarda kaldıkları
toplayıcılık ve avcılığın geçimi sağlamada yegâne yol olduğu bilinmektedir.
6
Eğil ve Bölgede Hüküm Sürmüş Devletler ve Medeniyetler
Urartular : MÖ 775-736
Medler : MÖ 625-550
Persler : MÖ 550-331
Büyük İskender : MÖ 331-323
Slevoklar : MÖ 323-140
Partlar : MÖ 140-85
Büyük Tigran : MÖ 85-69
Roma-Bizans : MÖ 69-MS 650
M.S. 350 yıllarında, Eğil'den Harput ve Dersim'e kadar olan bölge, II. Şapur
olarak adlandırılan kral tarafından yağma edilmiştir. Eğil Kalesi'ne girilerek burada
bulunan Ermeni ve Sup krallarının mezarları açılmış ve hazineler ele geçirilmiş, Asur
Kral Mezarları da büyük ölçüde tahrip edilmiştir.
Ermeniler:661-750, Abbasiler: 750-869 Diyarbakır (Amid) 639 tarihinde
İslam orduları tarafından fethedilmiştir. Bizanslılar II. Kez 908-1030, Büyük
Selçuklular 1085-1093, Nisanoğulları 1157-1169, Timur 1394-1401, Akkoyunlular
1401-1507, Safeviler 1507-1515, Osmanlılar 1515 (22). Vakidî'ye göre, İslamın ilk
döneminde Angil (Eğil) İyâz'ın görevlendirdiği Numan b. Ma'rife tarafından
fethedilmiştir.
Abbasiler döneminde Diyarbekir yöre halkı Ebu'l Abbas'ın halifeliğini
kabul etmemiş, ayaklanmıştır. Ancak bu ayaklanma Ebu'l Abbas'ın kardeşi
Mansur tarafından bastırılmıştır. Mansur Diyarbekir ve El-Cezire bölgeleri
valiliği'ne getirilmiştir. 803'te Diyarbekir ve civarında çıkarılan ayaklanma
kanlı bir şekilde bastırılmış, bu tarihten sonra bölgeye Bizans akınları
yoğunlaşmaya başlamıştır. Bağdat yönetimi Diyarbekir ve yöredeki kalelerin
savunmalarını güçlendirmek amacıyla çok sayıda asker göndermiştir. Uzun
süre devam eden saldırılar sonucunda 908 yılında Eğil Kalesi, Cebâbira ve
Yamâni Kaleleri ile birlikte Bizanslıların eline geçmiştir. 1543 – 1604 yılları
arasında yaşayan Bitlis Emiri Şeref Han'ın 1596 yılında bitirdiği Farsça
yazılmış “Şerefname” adlı eseri, 1667 yılında Türkçeye, 1862 yılında
Fransızcaya, 1958 yılında Arapçaya çevrilmiştir. Bu eserde verilen bilgilere
göre, Eğil Beyliğinin kurucusu Mırdasîlerden Seyyid Hüseyin el A'rac (topal)
oğlu Pîr Mansur'dur. Mırdasîler, Pîr Mansur zamanında Hakkari dolaylarında
bulunuyorlardı. Pîr Mansur, sonradan Eğil Kalesi yakınlarındaki Pîran
(Şimdiki Dicle ilçe merkezi) köyüne gelip yerleşmişti.
7
Kocaalan'da Pir Mansur kabri
Pîr Mansur'dan sonra yerine Pîr Musa geçti. Mutasavvuf olan Pîr Musa,
Pîran'da bir tekke yaptırmıştı. Ünü Mırdasîler ve diğer aşiretler arasında yayıldı. Onun
ölümünden sonra yerine Pîr Bedir geçti. O dönemlerde dervişlik postu, saltanat
tahtının ilk basamağı idi. Gittikçe müridleri çoğalan, güçlenen Pîr Bedir, Mırdasî ve
diğer aşiretlerin desteğiyle Eğil Kalesi'ni ele geçirdi. Kaleyi kimden aldığı hakkında
bilgi yoktur. Bunun 11. yüzyılın sonlarında, Anadolu'daki siyasi otoritenin zayıfladığı
sıralarda vuku bulduğu anlaşılmaktadır. Ancak Pîr Bedir'in Eğil hâkimiyeti fazla uzun
sürmemiş, bir süre sonra kale Selçuklular'ın hâkimiyetine geçmiştir. Pîr Bedir,
Selçuklular'ın elinden kurtulup da kaçmaya muvaffak olunca Meyyafarikin'e
gitmiştir. Selçuklu Sultanı Alp Arslan'ın komutanı Emir Artuk 1089 yılında
Meyyafarikin'i kuşatıp almış ve Meyyafarikin hâkimiyeti sırasında Pir Bedir şehit
olmuştur. Onun ölümüyle aileden kimse kalmamıştır. Fakat bir süre sonra karısının
hamile olduğu anlaşılmış ve doğacak çocuk beklenmeye başlanmıştır. Onun bir erkek
çocuk dünyaya getirmesi üzerine aşiret halkının Türkçe olarak “çok şükür Hüda'ya,
istediğimizi bulduk” demeleri üzerine çocuğa “Bulduk”, adı verilmiş, daha sonra Eğil
hükümdarının adı ve lakabı da “Buldukani” olmuştur. Ergenlik çağına gelince beylik
makamına getirilen Emir Bulduk'un 11. yy sonları ile 12. yy. başlarında yaşamış
olduğu tahmin edilmektedir. Mırdasî aşiretinin başına, Emir Bulduk'tan sonra Emir
İbrahim, Emir Muhammed geçmiştir. Emir Muhammed'in ölümünden sonra ise
aşiretin yaşadığı topraklar üç oğlu arasında paylaşılmıştır. Bunlardan Emir İsa Eğil
yönetimini ele almıştır. Emir Timurtaş'ın daha babasının sağlığında Bağın kalesi ile
Palu çevresine sahip olduğu görülmektedir. Emir Hüseyin'de Berdenç Kalesi ile
Çermik yöresinin beyi olmuştur. Emir İsa'dan sonra oğlu Şah Muhammed Eğil
8
hükümetinin başına geçmiştir (9) (24).
Bölgeye, Büyük Selçuklu Devleti, Nisanoğulları Beyliği, Akkoyunlular ve
Sefeviler egemen olmuşlardır. Bölge pek çok kavime yurtluk etmiştir. Eğil 1515
yılında da Osmanlıların egemenliğine girmiştir.
Eğil İlçesinin Yerlileri Mirdasiler: Mırdasilerin toprakları Amid
(Diyarbekir / Diyarbakır) il sınırlarından başlayıp, batıya doğru Karacadağ'ın kuzey
eteklerini izleyerek Adıyaman Gerger'i de içine alarak batıda Fırat nehrine, Fırat nehri
sınır teşkil edecek şekilde kuzeye doğru çıkarak Pütürge'yi de içine alıp Elazığ,
kuzeyde Munzur Dağları, Muş, Bingöl il sınırları ile doğuya doğru Zirkilerin ve
Süleymani aşiretinin toprağı olan Lice (Atak) ve Silvan toprakları Mırdasilere sınır
teşkil edecek şekilde yine Amid il sınırının kuzeydoğusunda son bulurdu. Mırdasiler
gelip bu topraklara yerleştikten sonra kendilerine önce Piran (Dicle) ilçesini merkez
seçtiler. Bu geniş topraklara yayılmış olan Mırdasilerin bölgeye geliş tarihi kesin
olarak bilinmemekle birlikte tarihii kaynaklar, dokuzuncu yüzyılın sonu ile onuncu
yüzyılın başlarından beri bölgenin tarihinde rol oynadıklarını belirtmektedir.
Mırdasiler bölgeye geldikleri tarihten beri etkinliklerini sürdürmektedirler.
Bölgenin kültürel, sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmuş, yarattıkları
kültürel değerler yer yer harap da olsa günümüze kadar gelmiştir. Mırdasiler bölgede
olduğu gibi Amid'in tarihine de çeşitli dönemlerde damgalarını vurdular (25).
Şerefname'nin yazarı Şerefhanê Bidlisî'ye göre; Mirdasiler, Halep civarında
egemen bir toplum-halk iken hâkimiyetlerini yitirince Eğil ve civarına gelip yerleşmiş
ve Pîr Mansur'un himayesiyle buraya hâkim olmuşlardır. Sonraları Pîr Bedir
döneminde dini ve siyasi bir topluluk olarak bölgeye hâkim oldular (26).
H.Basri Konyar (12) bu hususta şunları yazar: 'müverrihler kavlince Merdasi
ailesinin kökü peygamberimizin amcası hazreti Abbas'a dayanır.'
Bu hususta Nedim Konuksever'in verdiği secereden bir kaçını sunalım:
Peygamberimizin amcası Hz. Abbas soyunun Eğil ve civarında yaşadığını gösteren
soy ağacını Nedim Konuksever Bey ve oğlunun katkısıyla sunuyorum.
9
8. yüzyıl sonunda Hz. Abbas soyundan Pir Mansur Dicle ilçesine gelir.
Türbesi Dicle ilçesinin 4 km doğusunda Dere (kocaalan) köyündedir. Bugün Eğil'de
olduğu gibi Dicle'de de kendilerinin Abbasi olduğunu söyleyen yani Hz. Abbas
soyundan gelen insanlar mevcuttur (7).
Eğil halkı her alanda olduğu gibi Eğil'in tanınmasında Devlete yardımcı
olacaktır. Bunu tarihte de göstermiştir. Örneğin: Belge 1:Eğil nahiyesinde masrafının
bir kısmı ahali ve kalanı devletçe karşılanmak üzere bir hükümet konağı inşa edilmesi
hakkında mazbata.14 Ekim 1879. Belge 2: Eğil'de bölgenin zenginleri ve hazinenin
işbirliği ile nahiye müdürüne bir konak inşa edilmesi hakkında irade. 8 Kasım 1879
Dünyanın en güçlü insanı Eğil'de: Eğil ilçesi'nin eski isimleri içinde Angel
de bulıunmaktadır. Ermenice kayıtlarda Herkül ile Zaloğlu Rüstem'den ve Tevratın
Samson'undan daha güçlü olan Angel, Eğil ilçesinde yaşamıştır. Elinin tırnaklarıyla
kayaları çizmiş, rivayetlere göre kayaları eliyle sıkarak kül ettiği ifade edilmektedir.
NÜFUS
Eğil ilçe nüfusu 2011 sayımına göre 5006'dır. 1876 yılında Eğil nüfusunu
diğer yerleşim yerleriyle kıyaslayıp günümüzle mukayese edecek olursak Eğil ilçe
nüfusunun çok gerilerde kaldığı anlaşılmaktadır. Ancak Eğil ilçesine turizmin
girmesiyle nüfusun çok artacağı tahmin edilmektedir.
10
1876 YILINDA EĞİL VE DİYARBAKIR NÜFUSU 1293 H.salnamede (34)
Köy ve kasaba isimleri
Hane
Nüfusu
Gayrımüslim
Nüfus
Müslim
Toplam
Nüfus
Diyarbekir Kasabası
4119
6793
5258
12051
Katarbil Karyesi
70
236
-
236
Alipınar Karyesi
66
40
65
105
Derik Kasabası
472
320
788
1108
Siverek Kasabası
1711
1021
3278
4299
Maden Kasabası
900
1000
928
1928
Çermik Kasabası
913
741
1473
2213
Ergani Kasabası
711
780
859
1639
Çöngüş Kasabası
956
1150
672
1822
Eğil Kasabası
664
380
862
1242
Eğitim:
1287 H. Yılında (1870 yılı) Eğil Mekteb-i Rüşdiyesinde 2 öğretmen ve 28
öğrenci mevcudiyetini öğreniyoruz. O zamanki şartlara göre bu çok iyi bir rakamdır.
Günümüzde Eğil ilçesine Yüksek okul ve Fakülte açılması çok yakışacaktır.
EĞİLDE TARIM
Eğil, iklimi ve toprağıyla birçok sebze, meyve ve şifalı otların yetişmesi için
uygun şartların olduğu bir coğrafyadır. Her ne kadar karasal bir iklime sahip olsa da
baraj göllerinin gelecek yıllarda bu iklimde bir yumuşama oluşturması ve bunun da
tarım üzerinde etki bırakması olasıdır. Kısaca sıralarsak Eğil'de şu ürünler
yetişmektedir; kayısı, vişne, çilek, armut, şeftali, elma çeşitleri, erik, nar, dut, ceviz,
badem, fıstık, menengiç, böğürtlen, kuşburnu, ayva, yabani meyveler, incir, sumak,
soğan, sarımsak, karpuz, kavun, kış kabağı, bal kabağı, kekik, henüz ismini
bilmediğimiz birçok yabani faydalı bitki, nane, reyhan, maydanoz, turp, şeker pancarı
(sarma için), patates, lahana, domates, biber, patlıcan, salatalık, tahıl ürünleri olarak
ise; en çok buğday, mercimek, nohut, yetiştirilmektedir. Çok az olmakla beraber mısır
ve ayçiçeği de yetiştirilmektedir. Eğil de ekonomik değeri yüksek olan pamuk
yetiştiriciliği de yapılmaktadır. Ayrıca Eğil'de hayvancılıkta yapılmaktadır. Balıkçılık
köylerde önemli bir geçim kaynağıdır. Bunun yanında koyun, keçi, sığır, tavuk, tavşan
beslenmekte ve elde edilen yoğurt, peynir, çökelek ve tereyağı ilçe ve şehir
merkezinde satılmaktadır. Bazı yerlerde az da olsa arıcılıkta mevcuttur. Eğil üzümü,
kalitesi nedeniyle rahatlıkla kendine Pazar alanı bulduğu gibi üzüm ürünleri de kalite,
doğallık ve nezihliği dolayısıyla çok kolay bir şekilde satılabilmekte ve bağ sahipleri11
ne maddi kazanç sağlamaktadır. Mevcut 26 köy ve 22 mezranın tümünde de bağcılık
yapılmakla birlikte toprak azlığı, eğitim ve kooperatif ile altyapı eksikliği bu ürünün
yetiştirilme oranını olumsuz etkilemektedir. İklim ve toprak üzüm yetiştiriciliği için
son derece uygundur. Bu alanda gerekli teşvik ve yatırımlar yapıldığı taktirde üzüm ve
üzüm ürünleri ilçenin gelişimine ve ekonomik büyümesine önemli katkıda bulunacak,
köyden kente giderek hızlanan göçü de yavaşlatacaktır.
Eğil Bademcilikte ciddi söz sahibi olabilir
Eğil mutfağı:
Eğil mutfağı da turizme önemli katkı sağlayabilir. Misafirlere köy kahvaltısı,
yöresel yemekler, ve barajda tutulan nefis balıklar ilçe sakinlerine ciddi gelir olabilir.
Aynalı Sazan
.
12
Eğil mutfağından örnekler
(Alabalık ve aynalı sazan baraj menşeli)
TARİH VE ARKEOLOJİ TURİZMİ
Eğil'in bilinen geçmişi Orta paleolitik dönem uzanıyor.
Orta paleolitik dönemde mağarada bir insan resmi (4)
Antik çağ ise çok parlak. Bu noktanın en önemli unsurları Asur kalesi,
kaleden inen merdivenler, Asur kral mezarları, mağaralar ve steldir. Kalenin
restorasyonu turizmde ciddi hamle getireceği öngörülmektedir. İlçenin tanıtılmasında
buralardan başlanırsa iyi bir başlangıç yapılmış olacaktır.
Asur eserlerine göz atalım:
Piramitler:
13
Mağaralardan görüntüler
Eğil'de Kayalardan Yapay Mağaralar:
Yapay mağaraların çoğu, baraj gölü altında kalan“ Deran” denilen bölgede
bulunur. Su seviyesinden kurtulan mağaralar görülebilir. Deran Bölgesindeki
mağaralar; kayalara cadde açılarak, caddenin sağ ve soluna yüzlerce mağara kazılarak
bir şaheser meydana getirmişler.
14
Basri Konyar 1936 Diyarbekir yıllığında Eğil kalesinin alt yanlarında derin
bir vadiyi izleyen yolun her iki tarafında bir çok mağaralarla delik deşiktir. Bunların
içinde yine mağara oyulurken ortaya çıkarılmış üçer sedir vardır. Methalleri küçük ve
muntazamdır. Kalenin bulunduğu mevkiin şimal taradında (Sultanım) suyunun
altında (Kayaz) mağaraları bulunur'der. 1936 yılında Basri Konyar mağaralar Eğil'in
her tarafında mebzulen bulunur. Bazı mağaraların methallerinde sağlı sollu çok kadim
bir zamana ait olduğu nakış tarzından belli insan resimleri mahkûktur. Alibeganda yer
altı mağaraları ve gizli kapılar ile meşhurdur. Selman Kuyuları mevkiinde bu yer altı
mağaralarından çok bulunur' demektedir.
Asur Kral Kaya Mezarları: Eğil'in en güzide tarihi eserleri arasında olan
Asur Kral Kaya Mezarları, II. Şapur tarafından yağmalanmasına rağmen, zamana
karşı koyarak asırlardan beri dimdik durmaktadır. Asur hükümdar mezarları ve
çevresindeki mağaralar silsilesi kalenin kuzeydoğusunda, Dicle Barajı'nın kıyısında
bulunmaktadır. Kayalar oyularak Mısır Ehramları şeklinde inşa edilmiştir. Asur
hükümdar kaya mezarlarının doğu tabanında bir tünel bulunmaktadır. Tünelin kısmen
dolmasından dolayı kapalı durumdadır. Muhtemelen tünel, sığınak veya yer altı
barınma yerlerine gitmektedir. Kaya mezarlarının kuzey iç kısmında çizgi şeklinde bir
figür bulunmaktadır (6).
Asur Kalesi tüm ihtişamıyla ayakta
15
Asur kral mezarları
Su Sarnıcı: Su sarnıcı bugün Kur-an Kursu olarak kullanılan binanın
güneyinde yer almaktadır. Yapı tipi İstanbul Yerebatan Sarnıcının küçültülmüş
şeklidir. Sağlam durmaktadır. Eğil'in su ihtiyacı, Eğil'den çok uzaklardaki su
kaynaklarından çanak-çömlek toprağından yapılan borularla getirilerek sarnıçta
depolanmış, buradan da başta Kale Mahallesindeki hamam ile Kale Cami ve değişik
yerlere yapılan çeşmelere akıtılmıştır. Çanak- çömlek borularının büyük bölümü,
temel kazılarda ortaya çıkmaktadır. Belirgin su boruları bugünkü Hükümet
Konağımızın kuzeyinde, temel kazı çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır. H.Basri Konyar
(12) kaledeki sarnıçlara da temas eder. Kalenin ortasında delikli bir taş gibi görülen
uzun kayanın üzerinde büyük ve derin bir sarnıç vardır. Bunun etrafında da küp
şeklinde küçükleri bulunur. Bunlardan başka kalenin her tarafında böyle küp şeklinde
taşlar oyularak vücuda getirilmiş niceleri vardır. Kalenin müntehasında derin bir
havuz mevcuttur. Yan taraflarında bu havuzla birleşen iki sarnıç görülür.
Kaleler:
Selman kalesi
Eğil'de Selman kalesi görülmesi gereken bir mekandır. Selman kalesi
(Foto: Mehmet Emin Esen)
16
Eğil Asur Kalesi: Asurlular İlkçağda, Ortadoğu'nun en büyük
imparatorluklarından biri olmuştur. M.Ö. 2. binyıl'ın başından itibaren özellikle
Anadolu'da kurmuş, Anadolu'ya yazıyı taşımışlardır. Asur ülkesi, önceleri Babil'e,
M.Ö. 2. binyılın büyük bölümü boyunca Mitannilere bağımlı kalsalar da M.Ö. 14.
yüzyılda bağımsızlıklarını kazanmış ve Fırat'a kadar topraklarını genişleterek
buralara yerleşmişlerdir. Daha sonra Mezopotamya'da, Anadolu'nun
güneydoğusunda, zaman zaman da Suriye'nin kuzeyinde büyük güç kazanmışlardır.
Fakat I. Tukulti-Ninurta'nın ölümünden (M.Ö. 1208) sonra gerileme
dönemine girdi. M.Ö. 11. yüzyılda I. Tiglat-Pileser zamanında kısa süre yeniden eski
gücüne kavuştuysa da, bunu izleyen dönemde hem Asur Krallığı, hem de düşmanları,
yarı göçebe Aramilerin akınlarıyla yıprandı. M.Ö. 9. yüzyılda Asur kralları sınırlarını
yeniden genişletmeye başladılar.
Asur kalesi
M.Ö. 8. yüzyılın ortasından M.Ö. 7. yüzyılın sonuna değin III. Tiglat-Pileser,
(Şarrukin) ve Sinahheriba (Sanherib) gibi güçlü kralların önderliğinde Basra
Körfezinden Mısır'a kadar uzanan toprakları egemenlikleri altında birleştirerek
günümüzde Yeni Asur İmparatorluğu olarak adlandırılan bir imparatorluk kurdular. (10)
M.Ö.1 Binyıl'ın başından itibaren Elazığ Palu'ya kadar yayılmışlardır. Asur
hükümdarları sıklıkla fethedilen toprakların yerel halkını oradan sürerek yerlerine
Asurluları yerleştirmiş ve bu bölgeleri Asurlulaştırmışlardı.
Asur kalesi
17
Asur kalesi
Eğil kalesinde Asur stelleri
Asurluların M.Ö. 1260- 606 yılları arasında Eğil' de hüküm sürdükleri tahmin
edilmektedir. Asurlular zamanında yapıldığı tahmin edilen kalenin ilginç bir yapısı
vardır. Yekpare bir kaya zemin üzerine oturtulmuş olup üç tarafı derin vadilerle
çevrili, öteki tarafı da oyularak, stratejisi önemli bir yapıya kavuşturulmuştur. Kalenin
etrafı bugün dahi varlığını koruyan surlarla çevrilmiştir. O günün silahları göz önüne
alındığında kolay fethedilebilecek bir türden olmadığı anlaşılmaktadır. Kalenin
büyüklüğü 3 futbol sahasından da büyük olup, iç kısmı kısmen boş olup zamanında
depo ve sığınak olarak kullanılmıştır.
Eğilli Yuhanna'nın “Kilise Tarihi” adlı eserinin II. Cildinde; Hunlar ile Doğu
Roma (Bizans) arasında geçen savaşlarda gerek halkın, gerekse de askerlerin Eğil
Kalesi'ne sığınmış olduklarını ifade edilmektedir. Kalenin üzerinde irili ufaklı yüz
dolayında kuyu kazılmış ve bu kuyulardan çeşitli şekillerde yararlanılmıştır. Kayalar
oyularak bugün için bilinen ve görülen 4 tünel kazılarak kaleden metrelerce
uzaklıktaki vadilerde bulunan hamam, Dicle Nehri yatağına ve sıkışık anlarında
düşmana görünmeden yer altından kaçarak güvenli yerlere varmak için tüneller
bulunmaktadır (6).
Eğil kalesinde üç tünel tespit edilmiştir. Bu tünellerden biri kalenin
doğusundaki kral mezarlarının hemen yukarısından başlar ve Dicle nehrine iner.
Yaklaşık 177 basamaktan ibarettir. Bu tünel tamamen kapalı değil, kaya yer yer
erozyona uğradığı için dışarıya delikler açılmıştır. Tüneldeki basamakların bir kısmı
da yıpranmıştır.
18
Asur kalesinden görüntüler. Kaleden inen merdivenler
Diğer tünel ise kalenin batı cephesinde üstten başlar. Giriş kısmı tıkalı olduğu
için iç surun Dicle nehrine bakan kısmının hemen altındaki bir delikten tünele
girilebilir. Bu tünelin dışarıyla fazla teması olmadığı için erozyona hemen hemen hiç
uğramamış ve basamaklar son derece muntazam gibi durmaktadır. Bu arada tüneli
aydınlatmak için yer yer meşalelerin kullanıldığı, meşalelerden çıkan is izlerinden
görülebilir. Bu ikinci tünel, Dicle nehrine ulaşmadan içi su dolu bir havuzla son
buluyor. Son bilinen tünel ise kalenin üst kısmında kemerli kayanın hemen sağında
tünelin girişi başlar ve muntazam fakat erozyona uğramış basamaklarıyla aşağıya
spiral bir şekilde iner. Bu tünelin girişi tıkalı olduğu için daha ileriye inmek mümkün
değil. Bu tünel de büyük bir ihtimalle kalenin güneyindeki vadinin içerisinde antik
harabeye ulaşır. Bu antik binanın eski bir saray hamamı olduğu ve kralın hareminin
mensuplarının hamam için bu tüneli kullandıkları rivayet edilir (7) (12).
Eğil Kalesi'nin batı-ön kısmında, uzun çivi yazısı ile birlikte bir Asur Kralının
figürü bulunur. Yazı tamamen okunamıyorsa da kolayca takip edilebilir. Yazı ve figür
ikindiden sonra, güneşli günlerde net görülebilir. Eğil Kalesinde bulunan çivi
yazısının bir kral figürü ile birlikte bulunmuş olması, kral figürü ve çivi yazısının
Asurlulara ait olduğu görüşünü güçlü kılmaktadır. Marguat, kral figürünün büyük bir
ihtimalle, Dicle'nin kaynağındaki III. Salmanassar'a ait olan figürüyle aynı olduğunu
görüşünü güçlü kılmaktadır. Figürle ilgili Beysanoğlu şöyle bir bilgi aktarmaktadır:
“Stelde Asur Krallarının hep bilinen bütün kök çizgilerini toparlanmıştır. Boyundan
asılı, sol el sapına konulmuş, belden dışarı az çıkan ve böyle büyük sakal, sanma o hep
oyalı gibi duran giyim. Önünde bir kitabe, yüzü doğuya dönük, sağ elinde ikizli bir
19
kabul etmez hem de sevmediği biriyle beraber olmamak için plan yapar. Barbar
komutanı tanımak için onunla konuşmak istediğini elçi aracılığı ile iletir. Barbar
komutan krallığın teslim olacağı sevinciyle şatafatlı bir karşılama hazırlar. Kralın kızı
ihtişamlı giysi ve takılarıyla gelir, tüm askerler ve barbar komutan, bu güzellik
karşısında adeta dona kalır. Eğlenceden sonra kralın kızıyla biran önce yatmak isteyen
barbar komutan, askerlerini göndermeye çalışır. Ancak kralın kızı, barbar komutana
kendisiyle beraber olabilmesi için bir şartının olduğunu söyler. Kız, kendisiyle
savaşacak ve kendisini yenecek biriyle evlenebileceğini söyler. Bu talep karşısında
şaşıran barbar komutan, kralın kızının bu teklifini alaylı bir şekilde kabul eder. Ancak
kız ihtişamlı elbisesi ve takılarını çıkararak savaşçı elbisesini giyer. Daha sonra tüm
askerlerin de olduğu bir ortamda barbar komutan ile kavgaya tutuşur. Kısa bir süre
sonra kralın kızı barbar komutanı, kellesini gövdesinden ayırarak galip gelir. Bu
davranış karşısında barbar komutanın askerleri kralın kızı karşısında diz çöker ve
egemenliğini kabul eder. Kız bu kez kanlı elbiseleri ile sal ile kaleye döner ve gizli
geçitten yukarı çıkar. Müjdeli haberi babasına ve halkına verir. Kral da bu haber
karşısında 7 gün 7 gece süren bir kutlama yaparak, özgürlüğü halkıyla paylaşır. (5)
Amini (Yemaniyye) Kalesi: Kale Eğil ilçe merkezine 4-5 km. uzaklıkta
Dicle nehrinin iki kolunun (Bırkleyn ve Akdağ'dan gelen kol ile Maden'den gelen
kolun) birleştiği noktada yüksekçe bir kayanın üzerinde inşa edilmiş bir kaledir.
Bizanslar tarafından İran'dan gelebilecek saldırıları engellemek amacıyla bir sınır
kalesi olarak inşa edilmiştir. Emeviler ve Abbasiler döneminde Bizansların
saldırılarına uğrayan kale ortaçağın önemi kalelerinden biridir.(28) Diyarbakır'ın
fethinden sonra civar kalelerin fethine girişen İyaz bin Ganem ve Halid bin Velid ve
seçkin komutanların da içinde bulunduğu İslam ordusu önce Eğil kalesini aldı
Vakidi'ye göre Eğil kalesi İyaz'ın gönderdiği Numan b. Marife tarafından alındı. Kale
Madenden gelen kolla, Bırkleynden gelen kolun birleşme noktasındadır.(29) Eğil'li
Yuhanna'nın “Kilise Tarihi” adlı eserinin 2. kitabında şunlar belirtilmektedir: “395
yılında Hunlar, Beth Rohmaje memleketini zorlayarak girdiler. Ve Gayja dağı
bölgesindeki memleketleri tahrip ettiler. Dönüşlerinde Eufrat (Karasu) geçidinden
geçerlerken muhtelif kollardan ilerleyen Roma kuvvetleri geri çekildi. Ve bir imha
muharebesiyle atıldılar. Bu zamanda Ziyat kalesinin erleri kaleye kapanmışlardı.
Hunlar Amid'e girmeye muvaffak olmuşlar ve burayı almışlar, kurtulan halk da
zorlukla Hunların elinden kaçarak Deba ile bunun doğusundaki Deglat suları arasında
küçük, büyük Zişat ve Kral Senahrip Von Athor'un Ahgel (Eğil) Kalelerine iltica
etmişlerdi. Zişat iki suyun arasında zaptı güç, yüksek ve yalnız bir kapısı olan bir kale
idi. İki su bu kalenin duvarlarının hemen kuzeyinde birleşiyordu. Fakat Hunlar Deba
ve Deglat sularına gelen yollardan girerek kapıyı aldılar. Bütün erler susuzluktan
harap oldular ve nihayet Hunlar bütün kaleye hakim oldular. Birçok er ve halk
öldürüldü. Kalanlar esir alındı. Kale o suretle yakıldı ve tahrip edildi ki, bir daha iskan
edilemedi.” Zişat Kalesi'nin yerinin bugün Dicle Barajının yapıldığı mevkiden
yaklaşık 1 km. kadar yukarıda bulunan Amini Kalesi olduğu tahmin edilmektedir.
Deba ve Deglat Suları ise Dıpni ve Dicle sularıdır (30).
20
Selman (Cebabir) Kalesi: Kale Eğil'in Güneyinde Eğil ilçe merkezinden 10
km. uzaklıkta Dicle Nehrinin kenarında nehre hakim bir tepede kurulmuştur. Ne
zaman kurulduğu bilinmeyen kale Amid'den (Diyarbakır) Elaziz'e (Elazığ) giden
ticaret yolunun güvenliğini sağlamak amacıyla kullanılmıştır (15).
Baykuş Kalesi: Eğil Kalesi'nin takriben 1500 metre güneyinde Dicle
Nehri'nin kenarında yüksekçe bir tepe üzerinde bulunan bir kaledir. Halk arasında
“Kela Kundi” olarak bilinmektedir. Kale üzerindeki yıkık binaların temeli
seçilebilmektedir. Kalenin ne zaman ve kim tarafından yapıldığına dair elimizde
kaynak bulunmamaktadır (17).
Baykuş kalesi
Kerrebiri Kalesi: Eğil Kalesi'nin kuzeyinde 5 km. uzaklıkta Dicle Nehri'ne
hakim, yüksekçe bir kayanın üzerinde ağırlığı tonlarla ölçülebilen harçsız taşlardan
yapılmış bir kaledir. Kalenin kimler tarafından ve ne zaman yapıldığına dair elimizde
bilgi yoktur. Ancak halk arasında kale ve yakınındaki iki su kuyusunun Acemler
(İranlılar) tarafından yapıldığına dair bir inanç vardır.
Konak Harabeleri: Eğil'in 10 km. güneyinde Konak köyünde bulunan
harabelerdir. Bu köy ve civarında kireç taşı oyulmak suretiyle yapılmış ve tarih öncesi
çağlara ait ondan fazla mağara ve açık yerleşim alanı vardır.
Köşk-Kuçek Harabeleri: Eğil ilçe merkezinde, kalenin tam batısında
“Dîyarê Koşk” olarak anılan bir tepe ile bu tepenin devamında batıdaki DiyarbakırErzurum kervan yolunun üzerindeki “Kuçek” olarak anılan su kuyusu ve Han'a kadar
devam eden ve takriben 5 bin dönümlük bir alana yayılan eski bir şehre ait harabeler
vardır. Bu harabelerin üstü zamanla toprakla dolmuştur. Toprakla dolan bu alanlar
Eğilliler tarafından üzüm bağı haline getirilmiştir. Çoğu kimse harabelerin farkında
bile değildir. Ancak bağların sürümü esnasında bolca çanak çömlek parçaları
çıkmakta, eski şehir harabelerindeki binaların temelleri çıkmaktadır. Şehrin kim
tarafından ve ne zaman kurulduğu? Ne zaman terk edildiği? Bilinmemektedir. Halk
arasında şehrin bir depremle yok olduğu inancı vardır. Dîyarê Koşk olarak bilinen
21
tepede de eski bir şato veya köşk olması muhtemel bir binanın izleri vardır. Harabelere
ait su kaynağı takriben 50-60 yıl önce kazılmak suretiyle gün yüzüne çıkarılmıştır.
Halk arasında “I (Eko'nun Çeşmesi)” olarak bilinmektedir.
Mınar Harabeleri: Eğil ilçe merkezinin takriben 5-6 km. batısında aynı adla
anılan köyün bulunduğu alanda eski bir yerleşim yerinin kalıntıları vardır. Bu
yerleşim yerinin kimler tarafından ve ne zaman yapıldığı, ne zaman terk edildiğine
dair elimizde yeterince kanıt yoktur (2).
Tekke Hamamı: Eğil'in Tekke mahallesinde, Dicle Nehri kenarındaki “İni
hasa” adı ile anılan su kaynağının 100 metre kadar güneyindedir. Soyunma kısmı ve
külhan dışındaki kesimlerin düzeni zorlukla seçilebilmektedir. Çöken kubbe ve
tonozlar mekânı tamamen doldurmuştur. Doğu duvarı sağlam kalmıştır. Duvar dıştan
gözenekli düzgün kesme taşlarla kaplanmıştır. Soyunma kısmının batı duvarına
bitişik, neye yaradığı anlaşılmayan tonozlu bir mekân vardır. Bu tonoz içine açılan bir
kapıdan soyunma kısmına girilmektedir. Bir kenarı 6 m uzunluğunda kare bir mekân
olan soyunma kısmı izlerden anlaşılacağı üzere bir kubbe ile örtülmüştür. Kırma
taşlarla inşa edilmiş duvarların her birinde, üçer geniş niş görülmektedir. Köşelerde,
kubbe yuvarlağına geçişi sağlayan trompları çerçeveleyen kırık kemerler yontulmuş
bazalt taşındandır.
Soyunma kısmının kuzey duvarındaki üç nişten ortadakinin içine açılan bir
kapıdan ılıklığa geçilmektir. Bu kesimi molozlar doldurduğundan kapının yeri tayin
edilememektedir. Köşelerde görülebilen pandantif izlerine bakılırsa ılıklık,
birbirinden takviye kemerleri ile ayrılmış üç küçük kubbe ile örtülmüştü. Soyunma
kısmı, ılıklık ve sıcaklığın oluşturduğu eksen üzerinde yer almadığından, ılıklık ile
soyunma kısmının bağlantısını sağlayan kapı, batıdaki 1 numaralı kubbe altına
açılıyor olmalıydı.
Sıcaklığın dört eyvanlı bir plana sahip olduğu ana hatları ile
seçilebilmektedir. Köşelerde küçük halvet hücreleri ile klasik düzeni tekrar eden plan
şemasında dikkat çeken husus, batıdaki eyvanda görülen çıkıntıdır. Hangi amaçla
yapıldığı tahmin edemediğimiz bu çıkıntının izleri halen görülebilmektedir. Doğu batı yönlü kırık kemerli bir tonozla örtülü olan külhan hamamın nispeten sağlam
kalabilmiş tek kesimidir. Kuzey ve Güney duvarlarında açılan gediklere rağmen
tonozu ayakta kalabilmiştir. Yapı çok harap durumdadır. Verdiğimiz plan bir anlamda
kroki, bir anlamda da kuramsal bir plandır. Özellikle sıcaklık ve ılıklığın düzeni kesin
olarak saptanamamaktadır. Bu hamam da “haçvari tonozlu ve köşe hücreli “tipe dâhil
hamamlardandır. Boyutları mütevazı ölçülerde olmakla birlikte, mekânları dağılımı
dengelidir. Bu hamam da Dicle Baraj Gölü suları altında kalmıştır.
Deran Hamamı: Eğil ilçe merkezinde Eğil Kalesinin güneyinde kale ile Nebi
Harun tepesini bir birinden ayıran vadinin içindedir. Dikdörtgen yapılı kubbeli,
Kırmızı tuğladan yapılmış tarihi bir hamamdır. Suyunu “İni cer”(Aşağı çeşme ya da
Ermeni Çeşmesi adı ile bilinen pınar) adlı pınardan sağlamaktadır. Eğil Kalesinden bu
22
hamama basamaklı gizli bir geçit ile inilmektedir. Geçit molozlarla dolmuş
kullanılamaz vaziyettedir. Hamam 1900'lü yılların başına kadar faal iken sonradan
terk edilmiştir. Ne yazık ki bu tarihi hamamda Dicle Barajı gölünün suları altında
kalmıştır. Baraj suyunun azalması ile zaman zaman Sülieti göl yüzeyine çıkmaktadır (17).
H.Basri Konyar 1936 yılında hamamı şu şekilde tanımlar: Ali tepesi ile Harun
tepeleri arasındaki boğaz Deran boğazıdır, bu yüzden hamama bu ad verilmektedir.
Kalenin bulunduğu mevki ile karşısındaki tepeler arasında derin bir vadi vardır. Bu
vadinin içinde (eski çeşme) denilen ve suyu mükemmel olan bir mevkiden geçildikten
sonra yolun sağında bulunan hamama gelinir. Kıymetli bir eseri mimaridir. İki büyük
kemeri ve bu kemerlerin üstünden tuğla ile örülü mukavves aksamı baki kalmıştır. Bu
iki kemerin altı, kale içinden açılmış geniş merdivenli bir tünelle kesbi irtibat eder. Elli
yıl önceye değin bu hamam işliyordu. Heyeti umumiyesi, yatağı geniş bir dere üstüne
oturtulmuştur. Buradan aşağısı temaşasına doyulmaz güzel manzaralara maliktir (12).
Kale Hamamı: Hamamın kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı
bilinmemektedir. Ancak 18.yüzyıla kadar faal olduğu söylenmektedir. Suyunu
hamamın bulunduğu noktadan en az 2-3 Km. uzaklıkta Sultan Hanım Çeşmesi ve
Konak çeşmesinden aldığı bu iki su kaynağından bu hamama kadar takip edilebilen su
kanaletlerinden anlaşılmaktadır (2).
Kalkan'da kalıntıları kalmış bir hamam ve kalıntıları kalmış imaret hane
bulunmaktadır (32).
Günümüzde kale hamamı (16)
23
Şerbetin Hanı: Şerbetin Köyü özellikle Eğil beyleri döneminde önemli bir
yerleşim yeridir. Bir dönem Eğil Beyliği'nin merkezi olarak kullanılmıştır. Köy, Amid
(Diyarbakır) Elaziz (Elazığ) Kervan yolunun üzerinde ikinci menzildir. 1658 yılında
köye uğrayan Evliya Çelebi köy hakkında bilgi vermektedir. Köyde bir imaret, bir
han, bir cami, bir türbe ve birçok dükkânın olduğunu belirtmektedir. Günümüzde
köyde birçok tarihi eser bulunmaktadır.
Diyarbakır hanları içinde Evliya Çelebinin ilk ziyaret ettiği hanlardan birisi
Eğil yakınlarındaki Şerbetin hanıdır. Bugün son derece mütevazi duruma düşmüş
Şerbetin hanının 1655'lerdeki durumunu anlamak için Evliya Çelebi'yi dinleyelim:
'Diyarbekir sınırları içindeki harabe Şerbetin kasabası menziline vardık. Burası bir
zamanlar çok bayındır imiş. Hala iki yüz evi, bir camii, büyük bir hanı ve mütevazi
büyüklükte birkaç dükkanı olan bir kasabacıktır. Eski bir tekkesi olup şimdiki Eğil
beyinin babası Kaçar Bey burada gömülüdür. Aşevinin yemeği, gelen-giden yolcular
için bol miktardadır. En uygun yere yapılmış eski bir dinlenme yeridir.'demektedir.
Lala Kasım Bey ve Murat Bey kümbeti ve Şerbetin hanı görülmeye değer
mekanlardır. Ancak Şerbetin hanının kamulaştırılması, kafeterya, lokanta, tarihi eşya
satımı gibi unsurlara hizmet etmesi yararlı olacaktır.
Çaldıran'da Osmanlıların
yanında savaşan Kürt ileri gelenleri
bölgedeki etkinliklerini yeniden tesis
ettikten sonra Diyarbakır'ı Sefevilerin
kuşatmasından kurtarmak için harekete
geçtiler. Bilhassa Atak kalesi ile Eğil ve
yöresinin hâkimi Kasım Beg
Diyarbakır'ın kurtarılmasında çok büyük
katkılar göstermişler. (Tacüt Tevarih
Lala kasım bey ve Murat Bey kümbeti c.4.s.250) (24)
Şerefname'de belirtildiği üzere, “Diyarbakır 1507 yılında Şah İsmail-i Safevî
tarafından istila edildiği zaman Eğil Beyi Şeyh Muhammed oğlu Kasım Bey
kendisine bağlılığını sunmamış, boyun eğmemiş, tersine son derece muhalefet
etmiştir. Kasım Bey'in, cesarette, bilimde, edebiyatta, güzel ahlakta, iyi karakterde tek
olması ve çok iyi bir yönetici olması nedeniyle Akkoyunlular kendisini komutan ve
çocuklarından birine mürebbi olarak tayin etmişlerdi. Bundan dolayı kendisine Lala
Kasım denmiştir. Safevilere karşı muhalefeti nedeniyle Diyarbakır Valisi Ustaclu
Muhammed Han büyük bir orduyla üzerine yürümüş ve Eğil Kalesi'ni kendisinden
alarak, Şii Mansur Bey'e vermiştir. Yedi yıl süren bu yönetimden sonra Eğil Kalesi
Çaldıran Savaşı'ndan sonra Yavuz Sultan Selim'in yardımı ve desteğiyle Lala Kasım
tarafından geri alınmıştır.” Lala Kasım Bey tarafından, Diyarbakır'da Lala Bey Camii
ve yakınlarından biri için Lala Bey Türbesi yaptırılmıştır. 1518 tarihinde yapılan ilk
tapu tahririne göre, Eğil Beyi Kasım Bey'in Harput'un Ebutahir nahiyesi gelirlerinden
127145 akçelik hası vardı. Eğil sancak beyi hasları toplam sancak hasılatının %
8,2'sini oluşturmaktaydı.
24
Eğil Beyi Lala Kasım Bey 1535'de öldü ve Kasım Beyin çocuğu yoktu.
Vasiyetine uyularak Eğil beyliğinin yönetimi Kanuni Sultan Süleyman Divanı'nca
kardeşinin oğlu Murad Bey'e verildi. “Murad Bey, 1561 yılında amcası Kasım Bey'in
mezarının yakınında büyük bir imaret kurdu; onun yanında da bir han ve bir konak
yaptırdı. Orada giden gelenlere her gün yemek verirdi. Bu hayır imareti, Han-ı
Şerbetin olarak bilinmektedir (Tekyeli. Eğil Tarihi.) (24)(20).
Murad Bey'in birkaç yıllık yönetiminden sonra oğulları Ali Han ve Kasım Bey
peş peşe Eğil hükümdarlığı yaptılar. Ancak genç yaşta öldüler. Kasım Bey iki çocuk
bıraktı: Cafer Bey ve Gazanfer Bey. 1572 yılında Cafer Bey, II. Selim'in çıkardığı
ferman gereğince, küçük yaşta Eğil hükümdarlığı görevine getirildi (9). Lala Kasım
Bey Kümbetleri yeniden onarılıyor.
Şerbetin hanından görüntüler
KASIM BEY TÜRBESİ
Kasım Bey Türbesi Eğil'in Şerbetin Köyü'nde bulunmaktadır. Şerbetin
Köyü'nün güney-doğusundaki bir tümsekte inşâ edilmiş olan yapı üzerinde herhangi
bir inşâ kitabesi bulunmamaktadır. Bu nedenle yapının kesin olarak ne zaman ve kim
tarafından inşâ edildiği bilinmemektedir. Ancak Diyarbakır'daki almaşık duvarlı
yapıların XVI. yüzyılda inşâ edilmiş olmaları ile baldaken tipli kümbetlerin XIV.
yüzyıl sonrasında ortaya çıkmış olmaları bu yapıyı XIV. veya XVI. yüzyıla
tarihlemeye imkan vermektedir. Kaldı ki Şerefnâme'ye göre yapı, 1562 yılında vefat
eden Şah Mehmet oğlu Kasım Bey adına, yeğeni İsa Bey oğlu Murat Bey tarafından
inşâ ettirilmiştir. Kaynaklarda adı geçen ve Konyar'ın ifadesine göre Eğilli Zülküf
Bey'in nezdinde olduğu ifade edilen yapının mezar taşı, 1935 yılından bu yana
bulunamamıştır. Ancak yapılan araştırmalar neticesinde söz konusu taşın günümüzde
Zülküf Bey'in torunu Ekrem Karakoç tarafından himaye edildiği anlaşılmıştır. Bizzat
tarafımızdan müşahede edilen ve yıkandıktan sonra fotoğrafları çekilen mezar taşı
üzerindeki yazılar ise şimdilik kısmen okunabilmiş ve buranın H. 973 yılında vefat
eden Murat Bey'e ait olduğu anlaşılabilmiştir. Kasım Bey Kümbeti üzerinde herhangi
bir inşâ veya onarım kitabesi bulunmamaktadır. Kaynaklarda adı geçen ve Konyar
tarafından Eğilli Zülküf Bey'in nezdinde olduğu söylenmiş olan yapının mezar taşı
üzerindeki yazılardan, yapının H.973 yılında vefat eden Murat Bey'e ait olduğu
anlaşılmaktadır.
25
CAFER BEY TÜRBESİ
Eğil'in Şerbetin Köyü'nde bulunmaktadır. Şerbetin Köyü'ndeki Kasım Bey
Kümbeti'nin 3-4 m. kadar kuzeyinde yer alan yapı üzerinde, herhangi bir inşâ ve
onarım kitabesi bulunmamaktadır. Bu nedenle yapının kesin olarak ne zaman ve kim
tarafından inşâ edildiği bilinmemektedir. Çokgen gövdeli ve piramidal külahlı
kümbetlerin erken devir Osmanlı Mimarisi'nden başlayarak geç dönemlere kadar
uygulandığı düşünülürse, yapının bir Osmanlı eseri olduğu hemen hemen kesindir.
Ancak yapının kim tarafından hangi tarihte yapıldığı ile ilgili bilgiler kesin
olmamakla birlikte, konuyla ilgili bilgiler ilk defa Konyar tarafından verilmiştir.
Konyar, yapının Cafer Paşa'ya ait olduğunun rivayet edildiğini söylemişse de söz
konusu rivayetin kaynağı hakkında herhangi bir bilgi vermemiştir. Konyar'ın vermiş
olduğu bilgilerden hareket eden Ünal, bölgenin muhafazakâr tutumunu da göz önünde
bulundurarak, yapının XVI. yüzyılda inşâ edilmiş olabileceğini söylemiştir. Eğil
beylerinden Zülküf Bey'in oğlu Fevzi Karakoç'taki soy kütüğünü inceleyen
Beysanoğlu; kümbetin İsa oğlu Murat Bey'in torunu Cafer Bey'e ait olduğunu, bunun
da söz konusu soy kütüğünde kayıtlı olduğunu belirtmiştir. Bütün bu bilgiler yapının
1585-1587 yılları arasında Diyarbakır'da valilik yapmış olan Cafer Paşa adına XVI.
yüzyıl sonlarında inşâ edilmiş bir Osmanlı yapısı olduğunu akla getirse de,
Şerefname'deki bilgiler yapının Eğil beylerinden Kasım Bey'in oğlu Cafer Bey'e ait
olduğunu ortaya koymaktadır (16).
Dicle Barajı ve Hidroelektrik Santrali Yeri : Diyarbakır ili sınırları
içerisinde, Eğil ilçesinin 7 km güneydoğusunda Dicle nehrinin ana kollarından olan
Maden ve Dibni çaylarının birleşip Dicle nehrini meydana getirdiği mevkiden 800
metre ve Kralkızı Barajının 22 km mansabında 640 m talveg kotunda inşa edilmiştir.
AMACI: Sulama + Enerji + İçmesuyu
İŞLETMEYE AÇILDIĞI YIL: 2000
Barajın Yeri
Akarsuyu
Amacı
(58)
Diyarbakır
Maden Çayı + Dibni Çayı
Sulama + Enerji +
İçmesuyu
İnşaatın (başlama-bitiş) yılı
....... - 2000
Gövde dolgu tipi
Kil Çekirdekli Kaya Dolgu
Gövde hacmi
3,10 hm3
Yükseklik (talvegden)
75 m
3
Normal su kotunda göl hacmi
595 hm
2
Normal su kotunda göl alanı
24 km
Sulama alanı
.................. ha
Güç
110 MW
Yıllık Üretim
298 Gwh
26
Dicle barajı (F.Türkoğlu)
Eğil ilçesinde yeni petrol yatakları bulundu. Eğil yolu üzerinde sol kolda
petrol alanları kendini göstermeye başladı.
TPAO'nun Diyarbakır'ın Eğil İlçesi'nde açtığı kuyuda petrol bulundu.
Kuyudaki petrolün kalitesinin 26 gravite olduğu belirtildi. TPAO yetkilileri, sahada
16 milyon varil petrol rezervinin bulunduğunu tahmin ettiklerini söyleyerek,
çalışmaların devam ettiğini belirtti.
Eğil İlçesi Taşdam Köyü'nde 2 yıl önce başlatılan çalışmalar 50 dönüm arazi
üzerinde devam ediyor. Açılan kuyularda 1800 metre derinlikte petrol yataklarına
rastlandığı bildiriliyor. TPAO yetkilileri, bulunan petrolün gravitesini 26 olduğunu
belirterek, bölgede 16 milyon varil petrol rezervinin bulunduğunu tahmin ettiklerini
söyüyor (33).
27
KAYNAKLAR
1- Aziz İstegün Krallar Ve Nebiler Beldesi 07/01/2011 Zaman
2-Gündüz N,Cengiz S. Gil Antik Bir Kent(Açık Hava Müzesi).
http://www.egilder.org/egil.htm
3-Ekin A. Diyarbakır'da doğa sporları.diyarbakır'da tarım çevre doğa
sempozyumu 1-3 haziran 2010
4-Okan Polat. Eğil.Petek Life.2010 Okan Polat.Eğil.Petek Life.2010
5-http://www.gazetediyarbakir.com/haber-263-Diyarbakirda-Bir-SakliCennet.html
6-www.main-board.com/
7- Aydın N:Diyarbakır-Eğil hükümdarları tarihi.s.36-39
8-Beysanoğlu Ş. Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi.Büyükşehir
belediye yay.Ank.2003.2/.629.,1/77
9-tekyeli) ttp://tekyeli.googlepages.com/kelek
10-http://tr.wikipedia.org/wiki/Asurlular
11-http://www.turkcebilgi.com/asurlular/ansiklopedi.
12- Konyar. B. Diyarbekir Yıllığı.1936.s.270,271,275,,277,281,350
13-Diyarbakır Valiliği:2000'e beş kala Diyarbakır.1995 s.147,131,382
14-Beysanoğlu Ş. Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi.Büyükşehir
belediye yay. Ank. 2003.2/.629.,1/77
15- Bruinessen, MV Boesch, oten. H. Evliya Çelebi Diyarbekir'de. İletişim
yay. İst. 2003 .s.243
16-www.egil.gov.tr
17- Şilan Özhan Asur Kalesi tüm ihtişamıyla ayakta (Diyarbakır/DİHA).147-2011
16- Mehmet Latif Demir .Danışman Yrd. Doç. Dr. Ali Boran . Ortaçağ'dan
Günümüze Eğil Ve Hani'deki Mimari Eserler Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Yüksek
Lisans Tezi Van-2007
17- Ayhan Karakaş
Eğil İlçesi Kırsal Turizm Potansiyelinin
Değerlendirilmesi KMÜ Sosyalve Ekonomik Ara t rmalar Dergisi 14
(23): 5-18, 2012
18-(ww.diyarinsesi.org)
19- Yrd. Doç. Dr. M. Cengiz Yıldız *Bir İnanç Merkezi Olarak Eğil* Sabard.
Yıl:I Sayı:1 Sayfa:1- 187
28
20. http://www.bydigi.net/candi-gisti/118518-osmanli-oncesi-diyarbakir-dekurd-beylikleri.html
21- Yıldız İ.Eğil ve Kulp ilçelerinin doğal ve tarihi güzellikleri.Diyarbakır'da
Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.1-3 haziran 2010
22- http://www.main-board.com/
23--www.kenthaberkurulu.com
24- Baykal. K. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler.Karacadağ dergisi.20
Haziran 1939.cilt ıı,sayfa 17
25-Nusret Aydın Diyarbekir ve Mırdasiler Tarihi Avesta Basın Yayın.2012
26- Mirdasiler Üzerine Söyleşi 26 Mayıs 2009 Haber Diyarbakır
27- Ekici C (ed) :Osmanlı belgelerinde Diyarbakır.Devlet Arşivleri genel md.
2.Uluslarası Diyarbakır Sempozyumu. Ank. 2006.
28- Yrd. Doç. Dr. İrfan Yıldız. Eğil ve Kulp ilçelerinin doğal ve tarihi
güzellikleri. Diyarbakır'da Çevre ve Doğa. Ank. 2011. s.377
29- Prof. Dr. Kenan Haspolat Eğil Turizmin Geleceği. Eğil
Sempozyumu.2010
30-(tekyeli) ttp://tekyeli.googlepages.com/kelek
31- http://www.dsi.gov.tr/bolge/dsi10/diyarbakir.htm
32- http://tr.wikipedia.org/wiki/Kalkan,_E%C4%9Fil
33-02 Mart 2009 http://www.alternaturk.org/
34- Şengül Baydur Yrd. Doç. Dr. Davut Kılıç Salnamelere Göre Diyarbakır
Vilayeti'nde Dini Ve Sosyal Yapı(Yüksek Lisans Tezi ) T.C Fırat Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Felsefe Ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı Dinler Tarihi Bilim Dalı.
Elazığ-2007 s.14,18
35- Mahmut Yılmaz Eğil'de Üzüm Ve Üzüm Ürünleri.Diyarbakır'da Yerüstü
kaynakları (Prof. Dr. K. Haspolat. ed). İst.2012.
36 - wowturkey.com
37 - panoramio.com
38 - akoder.net.
39 - todayszaman.com
40 - erganihaber.net
29
EĞİL İLÇESİNDE İNANÇ TURİZMİ
Prof. Dr. Kenan Haspolat
Eğilde Peygamber Mezarları
Diyarbakır, Dicle Nehri'nin kenarında, Yukarı Mezopotamya bölgesinde
kurulan en önemli yerleşim alanlarından biridir. İlk uygarlıklar, Diyarbakır ve
çevresinin de içinde bulunduğu Mezopotamya'da oluşmaya başlamıştır.
Medeniyetlere ev sahipliği yapmış eski bir yerleşim yeri olan şehrimize de
peygamberler gönderilmiş olması mümkündür. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de: “Allah'a
andolsun ki biz, senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik” (Nahl
16/63), “Hiçbir ümmet müstesna olmamak üzere, mutlaka içinde (azaptan)
korkutucu bir (peygamber gelip) geçmiştir.” (Fâtır 35/24), “Her milletin bir
peygamberi vardır." (Yunus, 10/47) Ayeti ile benzer anlamdaki diğer ayet-i celileler
ve peygamberlerin sayısının 124 bin veya 224 bin olduğu yönündeki hadis-i şerif,
şehrimizin tarihi konumu ile birlikte değerlendirildiğinde, ilimizde bulunan
peygamber makam ve kabirlerinin mevcudiyetini mümkün kılmaktadır. 1316/1898
tarihli Diyarbakır Salnâmesi'nde, Nebî Zülkifl, Nebî Elyesa,' Nebî Harun-ı Âsafî,
Nebî Hallak, Nebî Harut, Nebî Enûş b. Şit aleyhisselâmın kabr-i şeriflerinin
Diyarbakır'da bulunduğu belirtilmektedir.
İlimizde bulunan peygamber makam (bir süre ikamet ettiği yer) ve kabirleri
konusunda bilgi vermeden önce peygamberlik ve bu konu ile bağlantılı “resul” ve
“nebî” kavramları hakkında kısa bir bilgi vermek uygun olur.
Peygamberlere inanmak, iman esaslarındandır. Peygamber kelimesinin
kökeni Farsça olup “Allah'tan, vahiy getiren” demektir. Resul, Yüce Allah tarafından
yeni bir kitap ve yeni bir şeriat ile bir topluma veya Sevgili Peygamberimiz de olduğu
gibi bütün insanlığa gönderilen kimsedir. Resul kavramı, nebi kavramına oranla daha
kapsamlıdır. Her resul, aynı zamanda bir nebidir. Fakat her nebi, bir resul değildir.
Nebî, yeni bir kitap ve yeni bir şeriatla gönderilmeyip kendisinden önceki bir
peygamberin kitabını ve şeriatını ümmetine bildirmekle görevli olan peygamberdir.
Hz. Âdem (a.s.)'dan itibaren son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)'e
kadar pek çok peygamber ilahi vahyi tebliğ etmiştir. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de
şöyle buyurmaktadır:
“Allah'a andolsun ki biz, senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik.”
“Hiçbir ümmet müstesna olmamak üzere, mutlaka içinde (azaptan) korkutucu bir
(peygamber gelip) geçmiştir.” “Her milletin bir peygamberi vardır".
Peygamberlerin sayısı hakkında Kur'an-ı Kerim'de bir rakam
verilmemektedir. Fakat bu konuda hadis-i şerifler vardır. Hz. Peygambere,
peygamberlerin sayısı sorulmuş, O da 124 bin (bir başka rivayette 224 bin) olduğunu
açıklamıştır.
Kur'ân-ı Kerim'de ismi zikredilen 25 peygamber bulunmaktadır:H z. Âdem,
Hz. İdris, Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. Salih, Hz. İbrahim, Hz. Lut, Hz. İsmail, Hz. İshak,
Hz. Yakub, Hz. Yûsuf, Hz. Eyyub, Hz. Şuayb, Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Davut,
Hz.Hz. Süleyman, Hz. İlyas, Hz. Elyesa', Hz. Zülkifl, Hz. Yûnus, Hz. Zekeriya, Hz.
Yahya, Hz. İsa ve Hz. Muhammed aleyhimüsselamdır. Kur'ân-ı Kerim'de haklarında
30
bilgi verilen Üzeyr, Lokman ve Zülkarneyn adlarında üç kişinin peygamber olup
olmadıkları İslâm âlimleri arasında tartışmalıdır.
Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de; “Öyle peygamberler (gönderdik ki) hayat
hikâyelerini önceden sana bildirdik. Yine öyle peygamberler (yolladık ki) sana
onların hayat hikâyelerini anlatmadık.” buyurduğu için, peygamberlerin sayısı ile
ilgili belli bir rakam tayin etmeden “Hz. Âdem'den, Hz. Muhammed (s.a.v.)'e
kadar gönderilmiş olan peygamberlerin hepsine inandım. Hepsinin hak ve
gerçek olduklarını kabul ettim” demek en uygun olanıdır.
İlimizde bulunan peygamber makam ve kabirleri konusunda bilgi vermeden
önce, büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış, tarihî dokusu ve derinliği ile öne
çıkan şehrimiz hakkında kısa bir bilgi vermek, bu makam ve kabirler konusunda daha
isabetli değerlendirmede bulunmayı mümkün kılacaktır.
Diyarbakır, Dicle nehrinin kenarında, Yukarı Mezopotamya bölgesinde
kurulan en önemli yerleşim alanlarından biridir. İlk uygarlıklar, Diyarbakır ve
çevresinin de içinde bulunduğu Mezopotamya'da oluşmaya başlamıştır. Ergani
ilçesine 8 km. uzaklıkta bulunan “Hilar Şehri Harabeleri”nde yapılan Çayönü
arkeolojik kazıları dünya tarihine ışık tutmuştur. Çayönü'nde yapılan araştırmalarda
yörenin tarihinin M.Ö. 7000 yıllarına kadar indiği ve ilk yerleşik tarımın burada
yapıldığı ifade edilmektedir. Çayönü buluntuları bugün, Diyarbakır Arkeoloji
Müzesi'nde sergilenmektedir.
“Her milletin bir peygamberi vardır". Ayeti ve benzer anlamdaki diğer ayet-i
Celileler ile peygamberlerin sayısının 124 bin veya 224 bin olduğu yönündeki hadis-i
şerif Diyarbakır'ın tarihi konumu ile birlikte değerlendirildiğinde, ilimizde bulunan
peygamber makam ve kabirlerinin doğruluğu mümkün gözükmektedir (1).
Salname Osmanlı Devleti'nde bir yıllık olayları göstermek amacıyla
hazırlanan eser demektir. 19. yüzyıl salnamelerine göre eğil'de medfundur
peygamber isimleri:
Esami Şerifeleri
Türbe ve merakıdı şerifeleri mevki Malumat-ı saire ve mülazahat
Eğil medfundur Peygamberler
Zülküf1 en-Nebi Aleyhisselam
efendimiz hazretleri
Elyesa Aleyhisselam
efendimiz hazretleri
Nebi Harun-Asafi
Aleyhisselam hazretleri
Nebi Halaki
Aleyhisselam hazretleri
Nebi Harut Aleyhisselam
Eizze-i kiramdan Zünnun haz
Ergani kasabasındaki
makam-ı saadetlerinde
medfundur
Neb-i müşarun-ileyhin diger
vilayetde makam-ı saadetleri
varsada ala-rivayetin asıl
merkadd-ı şerifeleri Erganidedir.
Neb-i müşarun-ileyhin kabr-i
Eğil kasabasında
saadetleri onbeş metre tülünde
idüğü ve bir güne vakfı olmadığı
Neb-i müşarun-ileyhin bir güne
Bu dahi
evkaf-ı şerifesi yoktur.
Neb-i müşarun-ileyhin bir güne
Bu dahi
evkaf-ı şerifesi yoktur.
Eğil kasabasında Haciyan mahalle- Neb-i müşarun-ileyhin bir güne
sinde nehir kenarında medfundur.
evkaf-ı şerifesi yoktur.
Eğil kasabasında medfundur.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu :Türkiye'de en çok evliya,
enbiya ve sahabe kabrine hatırasına sahip olan ilimiz Diyarbakır'dır. demiştir. 6-2-2010
31
EĞİL'DE MEDFUN PEYGAMBERLER
Hz.Zülkifl (AS)
Zülküfl En-Nebi Aleyhisselam Efendimiz Hazretleri; Salnameye göre Ergani
kasabasındaki makam-ı saadetlerinde medfundur. Nebi-i Müşarun-İleyhin diğer
vilayetde makam-ı saadetleri varsa da ala-rivayetin asıl merkad-ı şerifeleri
Ergani'dedir (2).
Ergani ilçesi-makam dağında makamı
Ergani-Zülküfl peygamber makamı
Zülkifl (as) peygamberin mezarı Eğil ilçesinde makamı ise Ergani'dedir. Hz.
Zülkifl (as). M.Ö.1 200 mezar taşı kitabesi;
Dilersen izzeti Dareyn yer kim bağriyap olmağa Yüzün sür Marked-i Paki
Nebiyyi Zülkifil Zi Şane Ondaki Hadım-i Düşnabe tabiri mukareret Zehi devlet O
Cane kim feda olmuş u Canane Şeklindedir.
Zülkifl (AS)'den Kur'ân'da iki yerde kendisinden bahsedilmektedir: "İsmâil,
İdris ve Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi. Onlari rahmetimize soktuk. süphesiz onlar
salih olanlardandı" (el-Enbiyâ, 21/85, 86). Zülkifl Peygamber'e ait olan eski türbe,
ilçenin 4 km. dışında Hacıyan Mahallesi'ndedir. Şu an mevcut bulunan türbedeki
tanıtım yazısı şöyledir: “Bu kabir, Zülkifl (a.s.)'indir. Eski kabri, Eğil ilçesinin Dicle
Nehri kenarındaki Teke Mahallesi'nde iken, Teke Mahallesi ve adı geçen kabir, baraj
suyu altında kalması nedeniyle, Nebi Harun-i Asefi'nin yanına nakledilmiştir”. Tarihi
belgeleri daha çok Ergani makam dağıyla ilişkili olarak görüyoruz. 12.yüzyılda
Diyarbakır'a gelen Ebubekir el Herevi Eğil kalesinde Zülkifl peygamberin kabrini
ziyaret ettiğini söyler. (Kitabu'l-İşarat ila Maraifeti'z-ziyerat). Özellikle Osmanlı
belgelerinde Hz.Zülkfl (AS) makamı ile ilgili oldukça fazla belge vardır: Şemseddin
32
Sami “Kamus-u Alamda” Ergani'de kalenin üzerinde Zülkif Peygember (AS) makamı
bulunur demektedir.
Zülkifl Nebi zaviyesinin 1518 senesine ait bir vakfiyesi de vardır (4). Osmanlı
Tahrir defterlerinde 1518 tarihli ve 1530 tarihli tahrirde Bagür ve Ruzbegü köy ve
mezranın Zülküfl Nebi zaviyesi için vakfedildiği yazılıdır. 1801 tarihli Diyarbakır
salnamesinde ise 5400'lük bir geliri olduğu belirtiliyor.
1886 senesi Diyarbakır'da vali olan Arifi Paşa seyahatnamesinde buraya
hizmet eden 4-5 haneden söz ediliyor. Osmanlı tahrir defterlerinde Zülküfl
Peygamber zaviyesinin ismi geçmektedir. 1801–1802 tarihli Diyarbekir vilayeti
salnamesinde birim belirtilmeden 5400'lük bir gelirinin olduğu görülmektedir (4) (5).
Arif Paşa seyahatnamesinde Zülkifl Peygamber makamında Nureddin Şehid
oğlu Melik Salih'in 650 (1252) tarihinde i'mal ve ihda eylediği bir tek şamdanla
hazrete mensub bir asa-yı ahenin görüldü demektedir. (6) 1926'da Ergani Zülkifl Nebi
türbesinde bulunan altın ve gümüş gibi kıymetli eşyalar, çok değerli halı ve
seccadeler, Sivas eski valilerinden birinin gönderdiği gümüş çerçeve, Uzun Hasan'ın
hediye ettiği şamdan Diyarbakır Vakıflar idaresine ve İstanbul'a gönderilmiştir. Arif
Paşa seyahatnamesinde 1252'de Melik Salih zamanında yapılan ve hediye edilen
şamdanla, hazrete ait bir demir asayı gördüğünü, ayrıca İran yapımı bir şamdanı da
gördüğünü ifade eder.(4) Ali Emiri Efendi 1879'da Abidin Paşa ile burayı ziyaret
ettiğini burada 1402 tarihinde Karayülük Osman Bey tarafından yaptırılmış çok süslü
Ergani kalesi anahtarını gördüğünü, ayrıca biri 1252 tarihindeki Melik Salih'e ait
olmak üzere 2 şamdan olduğunu ifade ederler (4).
Diyarbakırlı meşhur yazar Ali Emiri Osmanlı şark vilayetleri eserinde şu
hatırasını anlatır: Osmanlının son dönemlerinde Diyarbakır'a denetime gelen Abidin
Paşa'nın Ergani'den doğruca Maden'e geçeceğini öğrendim. Abidin Paşa Ergani'nin
manevi yüceliğini bilmemektedir. Hemen Abidin Paşa'ya buradaki Zülküfl
Peygamber ve onu ziyaretin önemini anlatan bir şiir yazdım. Abidin Paşa şiiri okur
okumaz Maden ilçesine yöneleceğine Makam dağına yönelir, dağa tırmanır. Zülküfl
peygamber makamına gider. Ali Emiri, Osmanlı'nın önemli bir paşasının Zülküfl
peygamberi ziyaret etmeden Diyarbakır'dan ayrılmasına tahammül edememiştir. Ali
Emiri makam dağında, Melik Salih tarafından H.650 tarihinde yapılmış bir şamdan ve
İran kari başka bir şamdan'ı da ziyaret ettiğini ifade eder.(7) Zülkifl (AS) makamı
Ergani'de mezarı ise Eğil ilçesindedir. Eğil ilçesindeki orijinal kabri su altında kalma
riski nedeniyle Peygamberler tepesine taşınmıştı Zülkifl Peygamberin naşının baraj
altında kalmaması için peygamber tepesine taşınma hikâyesi: Zülküfl (AS) defininde
bulunan Hüsamettin Akboz'u dinledik.
Zülküfl (AS)'i Dicle kenarından Seyda Molla Ömer ve 4 işçi pikapa(araç)
yükledi, defin mekânında biz 35 kişi idik, iplerle zorlukla indirdik, çok ağırdı.
Tekbirlerle gömdük. Ancak Seyda Ömer 4 kişi ile kolaylıkla pikapa yüklemişti. Seyda
Ömer'e sordum anlattı. Zülküfl peygamberi baştan ayağına kadar kontrol ettim, daha
dün vefat etmiş gibiydi. Boyu bizim kadardı, kefeni tığla örülmüş şekildeydi, hafif
tozluydu, başına dokununca başını örten örtü açıldı, beyaz saç ve sakalı vardı.
33
O güne ait gazete haberleri
Hz Zülkifl kabri-Eğil:
34
Hz. Zülkifl M.Ö.726'da doğdu.(14) Anadolu'da yaşamıştır, 75 veya 95
yaşında vefat etmiş olduğu sanılmaktadır. (Salebi,Ebu's-Suud.Tefsir.VI,82)(57). Asıl
ismi Bişr olup, lakâbı Zülkifl'dir. Elyesâ Aleyhisselâmdan sonra, kızmadan sabır
göstererek dinin emir ve yasaklarını İsrâiloğullarına bildirmeyi üzerine aldığı, kefil
olduğu için kefâlet sâhibi mânâsında Zülkifl denilmiştir. Elyesâ aleyhisselâmın
amcasının oğludur. İsrâiloğullarına Mûsâ aleyhisselâmın dininin emir ve yasaklarını
tebliğ etmiştir. Allahü teâlânın İsrâiloğullarına gönderdiği peygamberlerden Elyesâ
Aleyhisselâmın eceli gelip vefâtı yaklaşınca Allahü Teâlâ ruhunu kabz edeceğini
vahiyle bildirdi ve ''Mülkünü, İsrâiloğullarından gece sabaha kadar ibâdet eden,
namaz kılan, gündüzleri oruç tutan ve insanlar arasında kızmadan hükm edecek birine
ver.'' buyurdu. Bu peygamber kendisine verilen emri İsrâiloğullarına bildirdi.
Aralarında bir genç kalkıp: ''Bu işe ben kefil olurum, üzerime alırım.'' dedi.
Peygamber o gence; ''Bu kavmin içinde senden daha büyükleri var, sen otur.'' dedi.
Sonra ikinci defâ aynı teklifi yaptı o genç yine ''Kefil olurum.'' dedi. Üçünce defâ aynı
teklif tekrarlanınca cevap veren yine o genç oldu. Bunun üzerine Elyesâ aleyhisselâm,
onun yerine halife bıraktı. Bu genç Bişr idi. Bu sebeple o gence Zülkifl lakâbı verildi.
Bu genç aldığı vazifeyi eksiksiz olarak yerine getirmek için çalışırken İblis
(Şeytan) onu kıskandı ve bu vazifeyi yaptırmamak için çeşitli hilelere başvurdu. Fakat
bu genç İblisin hilelerine aldanmadan aldığı vazifeyi eksiksiz yerine getirdi. Bu
hâlinde dolayı Allahü teâlâya şükür etti. Allahü teâlâ Zülkifl aleyhisselâma
peygamberlik vazifesi verdi. Zülkifl Aleyhisselâm Mûsâ Aleyhisselâmın dininin emir
ve yasaklarını insanlara bildirdi. Tevrât'ı okuyup hükümlerini yerine getirdi. Kur'ân-ı
Kerimin Enbiyâ sûresi: 85-86. âyet-i kerimelerinde, Sâd sûresi: 48. âyetinde Zülkifl
Aleyhisselâmla ilgili haberler verilmektedir (44).
Mezarının Eğil'de olduğu kabul edilen Zülkifl, İsrailoğulları'na gelen
peygamberlerden birisidir. Zülkifl Peygamber'in adı, Kur'an'da iki kez geçmektedir.
Asıl adının; Hazkıya, Hazkl, Hazkil veya Hazakel olduğu dile getirilmektedir. Bazı
eserlerde, Hazkil Peygamber'in, İsrailoğulları'na gelen ayrı bir peygamber olduğu,
Firavun'la mücadele ettiği ve son dönemlerinde Babil diyarına gittiği ve orada vefat
ettiği nakledilmektedir. Zülkifl, Arapça Haziya'nın karşılığıdır. Haz, nasip
anlamındadır. Başka bir anlatışa göre, kendisi, Hz. Elyesa'ya iki defa kefil olduğu için
Zülkifl adı ile lakaplanmıştır. Babasının adı Buzi'dir. Buzi, Elyesa Peygamber'in
amcasıdır. Annesi, Zekeriya kızı Abdiye'dir. M.Ö.666'da doğmuştur. O tarihte,
Elyesa'nın 60 yaşında olduğu tahmin edilmektedir. Doğum yeri, İsrail devletinin
başşehri Samiriyye'dir. M.Ö.641'de, 25 yaşındayken, peygamber olmuştur. Zülkifl,
74 yıl yaşamış, 49 yıl peygamberlik yapmıştır.
Zülkifl Peygamber döneminde, Ortadoğu, en karışık dönemlerini
yaşamaktaydı. Mısır, İranlılar, Asur, Babil ve Roma devletleri arasında bu dönemlerde
aralıklarla çatışmalar olmuştur. Zülkifl'in Peygamberlik bölgesi, doğuda Asur, batıda
Akdeniz, güneyde Mısır, kuzeyde Toroslar'dır. Zülkifl Peygamber'in M.Ö.592
tarihinde vefat ettiği rivayet edilmektedir.
35
Kur'an'da iki yerde Zülkifl Peygamber'den bahsedilmektedir: Enbiya Suresi
85. ayet; “İsmail, İdris ve Zülkifl'i de (hatırla). Onların hepsi de sabredenlerdendi”
biçimindedir. Sad Suresi 48. ayet ise; “İsmail'i, Elyesa'yı, Zülkifl'i de an. Hepsi de en
hayırlı kimselerdendir.” şeklindedir.
Zülkifl Peygamber'in Asurlar döneminde yaşadığı tarih kaynaklarından
anlaşılmaktadır. Zülkifl Peygamber, amcasının oğlu olan Elyesa Peygamber'in her
fırsatta yanında olmuş ve insanlardan gelen birçok olumsuz tavrı göğüslemesini
bilmiştir. İsrailoğulları'na gönderilen peygamberlerden Elyesa'nın vefatı yaklaşınca,
vahiyle kendisine; “mülkünü, İsrailoğulları'ndan; geceleri ibadet eden, namaz kılan,
gündüzleri oruç tutan ve insanlar arasında kızmadan hüküm verecek birine ver,” diye
buyrulmuştur. Bu durum, İsrailoğulları'na bildirilmiş ve aralarından amcasının oğlu
olan genç, “bu işe ben kefil olurum, üzerime alırım” demiştir. Elyesa, o gence; “bu
kavmin içinde senden daha büyükleri var, sen otur” der. İkinci defa aynı teklifi yapmış
ve o genç yine, “kefil olurum” demiş ve bu durum üçüncü defa yaşanmıştır. Bunun
üzerine, Elyesa Peygamber, O'nu, yerine halife bırakmıştır. Bu gencin adı, Bişr
olmasına rağmen, kendisine, Zülkifl (kefil olan) lakabı verilmiştir. Kendisine
peygamberlik vazifesi verilen Hz. Zülkifl, Musa Peygamber'e vahyedilen dinin, emir
ve yasaklarını insanlara bildirmiş ve Tevrat'ı okuyup hükümlerini yerine getirmiştir.
Ayette geçen “Zülkifl” lakabı, nasip, kısmet, haz anlamına gelir. Ancak, burada
dünyevi zenginlik değil, onun üstün kişiliği ve ahiretteki derecesi kastedilmiştir.
Zülkifl'in gerçek adı hakkında farklı bir rivayet daha vardır. Yahudiler, O'nun,
İsrailoğulları'nın esareti sırasında peygamber tayin edilen ve vazifesini Habur Irmağı
yakınlarında bir bölgede yapan, Hereksel olduğunu ifade etmektedirler. Bazıları da,
O'nun, Eyüp Peygamber'in kendisinden sonra peygamber olan, Bisr ya da Şeref
adındaki oğlu olduğunu ifade etmişlerdir. Zülkifl'in amcası oğlu Yehud'un, Eyüp
Peygamber'in torunu olduğuna dair bilgiler de mevcuttur.
Bir rivayete göre, İsrailoğulları arasında bir melik, öleceği sırada; gece
uyumadan ibadet edecek, gün atlamaksızın oruç tutacak ve hüküm verirken
kızmayacak birisinin kendisine vekil olmasını istemiş ve bu teklifi, yalnızca Zülkifl
Peygamber kabul etmiş ve söylenenleri ölünceye kadar uygulamıştır.
Zülkifl Peygamber'in, aşağıdaki özelliklere sahip olduğu rivayet
edilmektedir: Endamlı ve alımlı, iyilikten haz duyan, nasibe boyun eğen, devamlı
oruç tutan, ibadeti bedence ve kalpçe sürekli olan, asla sinirlenmeyen, adalet ile iş
gören, Elyesa'nın devrettiği emaneti severek kabul eden ve neticede peygamberlikle
mükâfatlandırılan, sabırlı, kapanan Mescid-i Aksa'yı (Davud'un Evi'ni) tekrar ibadete
açan, İsrail kavminin çok kötü hallere düşeceğini görebilen, çiftçilik ile geçinen ve
çok çalışan, kendine karşı olumsuz tavır takınanlara karşı, olumlu muamelede
bulunan ve çok sabreden gibi vasıfları bilinmektedir.
Bazılarına göre, Zülkifl Peygamber'e ait mezar Ergani Kalesi'ndedir. Bu kale,
neredeyse tamamen ortadan kalkmıştır. Kaynakların çoğunda, Zülkifl Peygamber'in
“makam”ının (belli bir süre kaldığı yer) Ergani'de, kabrinin ise Eğil'de bulunduğu
belirtilmektedir.
36
Zülkifl Peygamber'in Ergani'de makamı bulunmaktadır.
Zülkifl'in makamının (belli bir süre kalınan yer) olduğu dağın tam zirvesinde bir
manastır bulunmaktadır. Manastır, harap bir biçimdedir, ancak, duvarları ve temeli
hala sağlam durmaktadır.
Zülkifl Peygamber'e ait olan eski türbe, ilçenin 4 km. dışında Hacıyan
Mahallesi'ndedir. Şu an mevcut olan türbedeki tanıtım yazısı şöyledir: “Bu kabir,
Zülkifl (a.s.)'indir. Zülkifl (a.s.), Yasa'nın amcası oğlu veyahut Eyüp oğlu
Beşir'dendir. Nebiliğinde ihtilaf vardır. Bazıları dediler ki, yüz tane nebi,
İsrailoğulları'nın öldürme tehditlerinden kaçarak Zülkifl (a.s.)'e sığınmışlardır. O da,
onları himaye etmiştir. Bazıları dediler ki, salih bir adama kefalet etmiştir. Eski kabri,
Eğil ilçesinin Dicle Nehri Hacıyan Mahallesi'nde iken, baraj suyu altında kalması
nedeniyle, Nebi Harun-i Asefi'nin yanında yapılmış olan türbeye nakledilmiştir”.
Dicle Barajı'nın yapılmasıyla birlikte, baraj gölü havzasında kalan, Elyesa ve
Zülkifl peygamberlerin naaşlarının, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel
Müdürlüğü'nün işbirliği neticesinde, yerlerinden çıkarılması kararlaştırılmıştır. Nakil
işlemi, 14–17 Eylül 1995 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Nakil için 9 kişiden
oluşan yeminli bir heyet oluşturulmuştur. Heyette; Eğil Kaymakamı Selim Çapar,
Müftü Ekrem Abbasioğlu, Müftülük memuru Burhanettin İncedursun, Eski Medrese
Hocası Ömer Kalkan, Eski Medrese Hocası İmam Sadullah Kızılay, Kaymakamlık
V.H.K.İ. Mahmut Laçin ve üç işçi (Bahattin Köksal, Mehmet Kaya ve Tahir Korkut)
bulunmaktadır. Önce, Hz. Elyesa'nın kabrinin açılmasına başlanmış ve bu faaliyet iki
gün sürmüştür. İkinci gün sonunda naaşa ulaşılmıştır. Heyette bulunanlar, ittifak
halinde, cesedin ve kefenin hiçbir şekilde çürümediğini, daha dün ölmüş gibi
durduğunu ifade etmişlerdir. Elyesa Peygamber'in naaşı, Eğil ilçesine hâkim durumda
olan ve Nebi Harun (Harun-i Asefi)'un kabrinin de bulunduğu tepedeki, Vakıflar
Genel Müdürlüğü'nün yaptırdığı türbeye defnedilmiştir. Daha sonra, Hz. Zülkifl'in
naaşının nakli için çalışmalara başlanmıştır. Bu peygamberin naaşının bulunduğu
mezarın açılmasının çok zor olduğu ifade edilmiştir. Mezarın, dönemin çimentosu
olarak bilinen kevs-i hacer (yumurta akı, kum ve kireçten oluşan karışım) adlı bir
madde ile kaplı olduğu ve açılmasının çok uzun bir süre aldığı ifade edilmiştir.
Aynı şekilde heyettekiler, ittifak halinde, Zülkifl Peygamber'in naaşının ve
kefeninin de hiç çürümediğini ve cesedin, uykudaki bir insanı andırdığını ifade
etmişlerdir. Bu naaş da aynı şekilde, hazırlanan türbeye nakledilmiştir (1) (46).
Peygamberlerin nakil heyetinde bulunanlar, cesetlerin çürümemiş olmasını,
İslam Peygamberi'nin; “Allah, arza peygamberlerin cesetlerini yemeyi haram kıldı”
ve “Cenab-ı Hak, toprağa, peygamberlerin cesedini çürütmeyi haram etmiştir,”
biçimindeki Hadislerle açıklamaktadırlar. İlçe halkı da benzer kanaatler taşımaktadır.
Özellikle Zülkifl ve Elyasa Peygamber'in türbeleri ve diğer türbelerin
ziyaretçileri, yılın hemen her mevsiminde olmaktadır. Her ziyaretin özellikle
Perşembe günleri ve hafta sonları ziyaretçileri bulunurken, diğer günlerde çok olmasa
da ziyaretçi bulunmaktadır.
37
Eğil İlçe Müftülüğü'nce, Zülkifl Peygamber'in kabrinin bulunduğu türbenin
bakımı ve gelen ziyaretçilerin bilgilendirilmesi için Elyesa Camii'nde bir imam-hatip
görevlendirilmiştir.
İlçe halkıyla, bu yerleşim yerinin tarihi ile ilgili görüşme yapılmış ve bazı
tespitlerde bulunulmaya çalışılmıştır. İnsanlar, peygamberlerin burada yaşadığı ve
kabirlerinin de burada bulunduğu konusunda kesin bir kanaate sahiptirler. Peygamber
sayısının sadece iki olmadığı, bu sayının 7 olduğu ifade edilmektedir. Kimileri, 10
peygamber kabrinin veya makamının ilçede bulunduğunu belirtmişlerdir.
Ziyaretçilerden bir kısmı, burada kabri bulunan kişinin peygamber olduğunun
farkında olduklarını, kabir başında dilekte bulunurken, orada medfun bulunan kişiden
/ peygamberden değil, Allah'tan dilediklerini ifade etmişlerdir. Adı geçen türbede
yatan kişinin şefaatini diledikleri ifade edilmiştir. Rüya tabiri kitaplarında Zülkifl'i
görmek; kefil olmaya ve rüya sahibinin, üzerine alacağı emanete işaret etmektedir.
Zülkifl Peygamber türbesine gelip de, türbede yatılan gece veya sonrasında görülen
rüya hayra yorumlanmaktadır. (46)
Zülkifl (AS) ile ilgili diğer bilgiler aşağıda oğlu Hz Danyal bölümündedir.
Elyesa Aleyhisselam Efendimiz Hazretleri:
Salnameye göre Eğil kasabasında Nebi-i Müşarun-İleyhin kabr-i saadetleri
on beş metre büyüklüğünde ve bir güne vakfı olmadığı. Nebi-i Müşarunİleyhin bir güne evkaf-ı şerifesi yoktur, ifadesi bulunmaktadır(1).
Elyesa peygamberin
Şu anki kabri
su altında kalan makamı
Hz.El-yesa (as). M.Ö. 1200 - mezar taşı kitabesi
Ta'alallah ne dergahı ref'üş-şanı alidir
Nebiyullah merkadı El-Yesa kadriyle galidir
Tecella-i ilahidir, beher su sat'ı nurdur.
Zibayı kalbi kasidir, hayatı cismi balidir.
Fütuh-u müşkilat odur, harimindi sahibisi
Birader zadesi Hürmüz, Azizi-yi zişanidi
Hz.Zülkifl ve Elyesa nebi
Elyesa Aleyhisselâmdan Kur'ân-ı kerimde bahsedilmiş olup meâlen; ''(Yâ
Muhammed!) İsmâil'i, Elyesa'ı, Zülkifl'i de hâtırla. (Kavmine anlat) Bunlar hayırlılar38
.
39
dan idiler.'' (Enbiyâ sûresi:85) buyrulmaktadır. M. Ö. 8 asırda doğmuştur. (58) (59)
Hz.Elyesa, Müslüman tarihçilere göre bir peygamberden bir peygambere geçen ahd
tabutu (Allah'ın ahid sandığı)nın da muhafızı olmuştur. (8) Bu durumda Yahudilerin
aradığı ahid sandığı Eğil'demi?
Zülküfl ve Elyesa peygamber türbesi
Elyesa Aleyhisselâm İsrâiloğullarına
gönderilen peygamberlerdendir.
İlyâs Aleyhisselâmdan sonra
gönderilmiştir. Her ikisi de Mûsâ
Aleyhisselâmın dinini yaymakla
vazifelendirilmiş nebi idiler. İlyâs
Aleyhisselâm, İsrâiloğullarını
Allahü Teâlâya imâna ve ibâdete
çağırdı. Onu dinlemediler, hattâ
memleketlerinden kovdular. Ba'l
adındaki puta tapmaya ısrarla devam
ettiler. Bu isyanları ve azgınlıkları
sebebiyle, Allahü Teâlâ onlar üzerine
bela ve musibet gönderdi.
Çeşitli sıkıntılarla cezalandırıldılar. Memleketlerinden bereket kaldırıldı.
Yağmur yağmaz oldu, kıtlık baş gösterdi ve mahsul alamaz yiyecek bulamaz oldular.
Açlıktan leş yemeye başladılar. Sonunda İlyâs Aleyhisselâmı bulup, nasihatini
dinlediler. İman ettikleri için, üzerlerinde belalar ve musibetler kaldırıldı. Bir müddet
sonra, tekrar dinden dönüp puta tapmaya ve çeşitli günahları işlemeye başladılar.
Küfürde ısrar edip, iman etmeye bir türlü yanaşmadılar. İlyâs Aleyhisselam, Allahü
Teâlânın izniyle Ba'ıbek'te yaşayan bu kabile arasından ayrılıp gitti. Başka beldelerde
yaşayanları, Allahü Teâlâya imân ve ibâdet etmeye davet etti. Bu davetleri sırasında
uğradığı bir belde halkı tarafından çok sevilip, orada kalması istendi. Bunun üzerine
bir müddet kaldı. Bu sırada ihtiyar bir kadının evinde misafir olmuştu. Bu kadın
Elyesa Aleyhisselâmın annesiydi. Elyesa Aleyhisselâm, o sırada genç olup hastaydı.
Annesi, İlyâs Aleyhisselâmdan, oğlunun sıhhate kavuşması için dua istedi. İlyas
Aleyhisselâm da dua etti. Elyesa Aleyhisselâm hastalıktan kurtulup sıhhate kavuştu.
Bundan sonra İlyas Aleyhisselâmın yanından hiç ayrılmadı. Ondan Tevrât-ı şerifi
öğrendi. İlyâs Aleyhisselâmdan sonra Elyesa Aleyhisselâm, Allahü Teâlâ tarafından
peygamber olarak görevlendirildi.
40
Elyesa Aleyhisselâm, İsrâiloğullarının ıslahı için uğraştı, tebliğ vazifesi yaptı.
Azgınlık ve taşkınlıklarını günden güne arttıran bu kavim, Allahu Teâlânın
kendilerine gönderdiği kitâbın gösterdiği yoldan ayrıldı. Kabileler, devletin başına
geçmek yarışına girdi. Aralarındaki ayrılık ve başka memleket meseleleri yüzünden
birbirilerine düştüler. İsrâiloğulları arasındaki fitnenin kavga ve çekişmelerin sonu
gelmez oldu. Nihâyet Allahü Teâla üzerlerine Asur devletini musallat kıldı. Esir olup
zelil ve perişan bir hayat sürmeye başladılar.
Elyesa aleyhisselâmdan Kur'ân-ı kerimde bahsedilmiş olup meâlen; ''(Yâ
Muhammed!) İsmâil'i, Elyesa'ı, Zülkifl'i de hâtırla. (Kavmine anlat) Bunlar
hayırlılardan idiler.'' (Enbiyâ sûresi:85) buyrulmaktadır (41).
Eğil'de kabrinin bulunduğuna inanılan ve Kur'an'da adı geçen,
İsrailoğulları'na gönderilmiş peygamberlerden biri Elyesa'dır (Elyesa b.Uhtub
b.Acuz). Elyesa Peygamber'in soy kütüğü; Elyesa b. Ahtub b. Adiy b. Şütlem b.
Efraim b. Yusuf b. Yakub b. İshak b. İbrahim biçimindedir. Elyesa kelimesinin aslı ve
söylenişi hakkında, çok farklı görüşlerin varlığı dikkat çekmektedir. Elyesa, çok
yaygın olarak kullanılan bir söyleyiş olması yanında, bazı kaynaklarda, Yesa veya
Leysa olarak da geçmektedir.
Eğil, aslen Asurluların kenti olup, Elyesa Peygamber'in mezarının burada
bulunması, kronolojik anlamda bir uygunluk arz ettiği ifade edilmektedir. İlyas
Peygamber'in tebliğ ettiği dinin esaslarına iman ettiği ve daha sonra peygamberlik
vazifesi ile görevlendirildiği nakledilmektedir. Elyesa Peygamber, Hz. Musa'nın
getirmiş olduğu dinin esaslarını yaymaya çalışmıştır.
Elyesa Peygamber'in doğumunun, İsa Peygamber'den 8 asır önce olduğu
güçlü bir ihtimaldir. Tevrat'a göre Elyesa Peygamber, İsrail kralı Yoaş zamanında
hastalanmış ve vefat etmiştir.
Ahd-i Atik'te (II. Krallar, 2/1–18), Elyesa Peygamber ile ilgili şu bilgiler yer
almaktadır; “Tanrı'nın emri üzerine, Peygamber İlya (İlyas) tarafından kendisine halef
olarak seçilmiştir. Peygamber İlyas O'nu, on iki çift öküzle çift sürerken bulmuş,
cübbesini üzerine atarak peygamber olarak seçildiğini belirtmiştir. Bu sembolik
hareketin ne olduğunu bilen Elişa da çiftini bırakmış, öküzlerden bir çiftini keserek
veda yemeği vermiş ve İlyas'ın yanından hiç ayrılmayarak ona hizmet etmiştir.
Nihayet Rab, İlyas'ı kasırga ile göklere çıkaracağı zaman, İlyas, O'ndan artık
kendisini takip etmemesini istemişse de, Elişa bunu reddetmiştir. Beraberce Beyt-El'e
ve Eriha'ya, oradan Erden Irmağı'na varmışlar, burada İlyas, cübbesini ırmağa vurarak
sularını ikiye ayırmış ve karşı tarafa geçmişlerdir. İlyas, Rab tarafından semaya
alınmadan önce Elişa'ya bir isteği olup olmadığını sormuş, Elişa da, “senin ruhundan
iki payım olsun” demiş. İlyas ise, “eğer yanından alındığımda beni görürsen, isteğin
yerine getirilecektir” demiş, bu esnada ateşten araba ve ateşten atlar gelerek İlyas'ı
semaya çıkarmışlardır. İlyas'ın semaya çıkarılışını gören Elişa, daha sonra onun
cübbesiyle suları tekrar ikiye ayırıp nehri geçmiş ve Eriha'ya dönmüştür”.
Elyesa, birçok mucize gösteren bir peygamber olarak bilinir. İsrail ve Yahuda
krallarının, Edom kralına karşı çıktıkları savaşta, Edom çölünde su bulması ve
insanları kurtarması, ölüleri diriltmesi, zehirli yemeği zehirsiz yapması, cüzamlı
41
hastaları iyileştirmesi, İsrail kralına, Suriyelilerin niyet ve manevralarını haber
vermesi, kıtlık dönemini son buldurması, Suriye kralına öleceğini bildirmesi, İsrail
kralı Ahab ve mahiyetinin yok olacağını bildirmesi, Suriyelilere karşı kazanılan üç
zaferi de önceden bildirmesi mucizelerinden bazılarıdır. Elyesa Peygamber'in bilinen
ve yaygın mucizelerinden bir tanesi de aşağıdaki gibidir: Şehri ahalisinin içme suları
acılaşmıştı. Şehir sakinleri, bu durumu Elyesa Peygamber'e bildirip, kendilerine
yardımcı olmasını istemişlerdi. Bunun üzerine, Elyesa Peygamber acılaşan suyun
içine bir parça tuz atıp, ''tatlı ol!'' deyince, su tatlı ve lezzetli olmuştur. Başka bir
mucizesi de şöyledir: Borçlu ve dul bir kadın, Elyesa Peygamber'e gelip, fakirliğinden
şikâyetçi olmuştu. Elyesa Peygamber, ''evinde neyin var?'' deyince, kadın; ''bir kaşık
kadar yağım var'' demiş, Elyesa Peygamber, kadına; ''git, o yağı bir kabın içine koy''
demiştir. Kadın da gidip yağı bir kabın içine koymuş ve Elyesa Peygamber'in
mucizesiyle o yağ o kadar artmıştır ki, pek çok kap yağ ile dolmuştur. Fakir kadın bu
yağlarla borçlarını ödediği gibi zengin de olmuştur.
Elyesa Peygamber'in türbesi, 1995 yılına kadar, Eğil'in bir mahallesi olan
Teke Köyü (Çarıkören Mahallesi)'ndeydi. Çok eski bir caminin bitişiğinde bulunan
iki kemer üzerine oturtulmuş bir türbedir. Mezarın uzunluğu 6 metre civarındadır.
Türbe, daha çok Perşembe gününü Cuma'ya bağlayan gece ve hafta sonu ziyaret
edilmektedir.
Bahsedilen bu ziyaret yerinin, tanıtım yazısında şu ifadeler bulunmaktadır:
“Bu kabir, Elyesa (a.s.)'nındır. İlyas (a.s.), kendisinden sonra İsrailoğulları'na halife
olarak bırakmıştır. Elyesa, Ehtub'un oğludur. Elyesa, İlyas (a.s.)'ın amcası oğludur.
Takriben, M.Ö.1200 senesinde yaşamıştır. 850 seneden beri burada yaşayan ilim
adamları tarafından, Elyesa (a.s.) olarak bilinmektedir. Kufi yazı ve muhtelif
taşlardaki Arapça yazılarda görüldüğü gibi, kabir Elyesa (a.s.)'ın kabridir. Eski kabri,
Eğil ilçesinin Dicle Nehri kenarındaki Teke Mahallesi'nde iken, Teke Mahallesi ve adı
geçen kabir, baraj suyu altında kalması nedeniyle, Nebi Harun-i Asefi'nin yanına
nakledilmiştir”.
Bu peygamberle ilgili halk inanışları da bulunmaktadır: Bölge insanının
anlattığına göre; Hz. Elyesa, Eğil'e gelip dinini tebliğ etmiş, ancak, kimseyi
inandıramamıştır. Çok yaşlanmış ve bir gün ortadan kaybolmuş ve hiç kimse nereye
gittiğini bilememiş. Bir gün, Eğil'de ölen birisini, götürüp gömmüşler. Gömdükleri
yerde, Hz. Elyesa'nın mezarı varmış. Elyesa Peygamber ölüye, “buradan git, burası
benim mezarım” biçiminde seslenince ölü, “ben ölüyüm gidemem”, deyince, Elyesa,
“söyle, seni buradan kaldırıp başka bir yere gömsünler”, demiş. Ölü, yine, ölmüş
olduğunu ve kimseye sesini duyuramayacağını söyleyince, Elyesa, “sen seslen, ben
insanların duymasını sağlarım” demiş. Ölü, buranın Hz. Elyesa'nın mezarı olduğunu
ve kendisini başka bir yere nakletmelerini istemiş ve bunu duyanlar, gelip ölüyü başka
bir yere nakletmişler. Hz. Elyesa'nın kabrinin üstüne de kubbe yapmışlar. Bu türbeye,
Perşembe günleri hasta olanlar gelir ve adak adarlar (46).
42
İsrâiloğulları, Elyesa aleyhisselâma bazen uyup, bildirdiği emirleri yerine
getirdiler. Bazen de muhalefet ettiler. Elyesa Aleyhisselâm vefatına yakın Zülkifl
Aleyhisselâmı yanına çağırıp, kendinden sonra onu yerine halife tayin etti.(41)
Eğil ilçesi peygamberler diyarıdır ve aynı zamanda Asurluların
ikametgâhıdır. Eğil Dicle nehri yanında kurulmuş bir ilçedir ve peygamber mezarları
da bunun yanındadır. Muhatapları Asurlularında burada olduğunu gözlüyoruz. Asur
kabartmalarında Asurluların Dicle nehrini taşımacılıkta kullandığını öğreniyoruz
(42). Elyesa (AS), İlyas (AS) dan sonra peygamberliği aldığına göre Hz.İlyas'ın izini
Diyarbakır'da aramalıyız
Hz. İlyas (a.s) ve Diyarbakır:
Hz. İlyas M.Ö.9.asırda doğmuştur. Kral Ahab zamanında yaşamıştır.(58)(61)
Kral Ahab ismi bize yabancı değildir. Bismil Üçtepe'de bulunan ve şuan British
Museum'da bulunan Kurkh Monoliti önemli bir belgedir. (M.Ö. 859 - M.Ö. 824'ye ait)
Kurkh Monolit'inde Kral Ahab'ın adı geçer (62).
1848 yılında Diyarbakır'ı ziyaret eden Yahudi seyyah Benjamin Haşeni
şehrin ayrı bir kesiminde kendi aralarında yaşayan 250 Yahudi aile olduğunu gördü ve
onlar hakkındaki gözlemlerini böyle nakletti: 'Çoğu dinimizi biliyor. Kutsal
kitaplarımız ve peygamberlerimiz kalplerinde yer edinmiştir. Sinagogda mevcut olan
küçük bir oda daima kapalı tutulmaktadır. Bu da Yahudiler ve diğer dinlere
mensup kişiler içinkutsaldır. İnançlarına göre Hz.İlyas bu odada peygamberliğini
ilan etmiştir. Duvarla çevrili bu odada Aramice bir Tevrat yazması mevcuttur. Aynı
yıllarda Diyarbakır'ı ziyaret eden seyyah J.J.Benjamin haham olduğundan bu Tevrat
yazmasını inceleyebilme imkanına sahip oldu. Yazma Hazret-i İlyas'ın
peygamberliğini ilan ettiği oda olduğuna inanılan odada saklı tutuluyordu (43).
Sinagog'un orijinal duvarı
43
İlyas peygamberin makam adresi: Eski adres: Şeyh Arap mahallesi, Yahudi
sokak No:21 Yeni isimlerle adres: Hasırlı mahallesi, Küçük bahçecik sokak No:21'dir.
Kapı orijinal kapıdır. Önünde yere konmuş bir sütun vardır. Buradan bir odaya girilir.
Bu oda daha önceki sinagogun avlusudur. Kapıdan yaklaşık 4 m.ileride bulunan duvar
orijinal sinagog duvarıdır.
Elyesa Peygamberi yetiştiren İlyas Peygamberdir. Elyesa peygamberin
mezarının Diyarbakır'ın Eğil ilçesinde olduğunu biliyoruz. Haliyle Hz.İlyas'ın bu
interlandda olması doğaldır.
Nebi Harun-Asafi Aleyhisselam Hazretleri (Asaf bin Behriya)
Salnameye göre Eğil kasabasında Nebi-i Müşarun-İleyhin bir güne evkaf-ı
şerifesi yoktur. (1) Diyarbakır Eğil ilçesinde Hz. Süleyman'ın katibi, veziri Nebi
Harun Asefi'nin kabri vardır. Neml 40. ayette bahsedilen kişi budur. (9) Dünyada
ışınlama olayının ilk öncüsü Nebi Harun Asefi'dir. (10) Eğildeki Harun-u Asefi, Hz.
Süleyman'ın veziridir. Hz. Süleyman (as) buyruğunu veziri Berhiya oğlu Asafa
verirdi. Vezir Asaf'ın emrinde binlerce beyler vardı ve her biri de binlerce kişiye
hükmetmekteydiler. (39) Belkısın tahtını getiren de bu kişidir. (40) Bugün Eğil ilçesi
Hz. Asaf'ı unutmamakta ve evlatlarına Asaf ismini vermektedir. Örneğin önemli bir
sima olan rahmetli Asaf Gördük bunlardan birisidir. Kabri, Eğil ilçesi ve Eğil
Kalesi'nin çok rahatlıkla izlendiği yüksek bir tepenin üzerindedir. Eğil'e
ulaşmadan sağa ayrılan bir yolla buraya gidilir. Ağaçlarla kaplı olan bu tepe üzerinde,
Nebi Harun'un kabri ve türbesi bulunmaktadır. Nebi Harun (Harun-i Asafi)'un
kabrinin hemen yanında, ayrı bir mezar daha bulunmaktadır. Bu kabrin, Harun İbn-i
Pir-i Can'a ait olduğu, kitabesinden anlaşılmaktadır (11).
Hz.Harun (Esfid Berhiya) (as) M. Ö. 900 mezar taşı kitabesi:
Nebiyullah Harun merkadidir Asefi ta'bir
Ah'i Musa değil lakin Mesihadır, beher te'sir
Andede nesli paki kim rüyem ismiyle tahkik et
Vekildir enbiyanın, sahibidir bil hayrı ve tavkir
Harun-i Asefi Hz.Süleyman'ın veziridir (12). Kur'an-ı Kerimde Asaf bin
Behriya'dan şu şekilde bahsedilir: Neml süresi 38. ayet Elmalı tefsiri; 38- (Sonra
Süleyman müşavirlerine) dedi ki: "Ey ulular! Onlar teslimiyet gösterip bana
gelmeden önce, hanginiz o Melike'nin tahtını bana getirebilir?" 39- Cinlerden bir ifrit,
"Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm ve
güvenim var." dedi. 40- Kitaptan ilmi olan kimse ise (Asaf bin Berhiya
Hz.Süleymanın veziri veeyzeoğlu), "Gözünü açıp kapamadan, ben onu sana
getiririm" dedi. (Süleyman) onu (Melike'nin tahtını) yanı başına yerleşivermiş
görünce, Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye
44
beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için
şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabbim müstağnidir, çok kerem
sahibidir."
İbn Abbas´ın en meşhur görüşüne göre bu kişi, Hz. Süleyman´ın veziri Asaf
İbn Berhiyâ'dır ki bu, Allah'ın ismi azamı'nı bilen sıddîk bir kuldu. O bununla dua
ettiğinde, duası kabul olunurdu (Mefatihül gayb) (Elmalı tefsiri).
Nitekim göz açıp kapayıncaya kadar kısacık bir sürede Belkıs'ın tahtı
Süleyman Aleyhisselam'ın huzurdaydı. Cenabı Hakkın bu büyük ihsanına şükretti.
Süleyman Aleyhisselam, Belkıs gelmeden önce bir köşk inşa ettirmişti. Köşkün
avlusunu billurdan yaptırarak, altından akıttığı suya balıkları koydu. Belkıs, zeminin
şeffaf bir madde olduğunu fark edemediği ve sudan geçeceğini zannettiği için eteğini
çekti. Kendisine, havuzun üstünün camla örtülü olduğu belirtilince, gerek mülk ve
saltanat ve gerekse şahsi deha ve zekâ açısından Süleyman Aleyhisselam'ın
kendisinden çok üstün olduğunu anladı. Şimdiye kadar hayatını boşa geçirmiş
olduğunu, kendisine yazık ettiğini, bundan sonra Süleyman (as)'a tabi olduğunu
bildirerek, âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim olduğunu bildirdi. Söz konusu
Belkıs'ın tahtının naklinden haber veren Kur'an-ı Kerim'in; "... Süleyman Belkıs'ın
tahtını yanı başında görünce..." (Neml Suresi, 40) ayeti, uzak mesafelerden eşyanın
aynen veya sureten naklinin mümkün olduğuna işaret etmektedir.
ASAF BİN BEHRİYA (as) Nebi Harun (son hali)
45
Kur'an-Kerim atlasında Asaf el Behriya ve Hz. Zülkifl kabri Eğil ilçesinde (52)
Şerefname'ye göre Eğil isminin bir kaynağı, fethi zor olan bu kaleye burayı fetheden
Asaf bin Behriya'nın Eğil demesiyle ilgilidir. Anlatılanlara göre, Hz. Süleyman'ın
yakını (kâtibi, veziri) olan Nebi Harun-u Asefi, bir orduyla gelerek Asurlular'dan Eğil
Kalesi'ni almak istemiş. Çok yüksek ve sarp olduğundan dolayı kaleyi ele
geçirememiş. Üçüncü kuşatmada, kaleye “eğil” diye bağırmış, kale eğilmiş ve
fethedilmiş. Bu ziyaret yerine bölge halkı, Çarşamba günleri gitmekte, hasta olanlar
ve daha başka dileği olanlar adak adamaktadırlar (1).
Eğil ilçesi Hz.Süleyman ve Teyze oğlu Asaf bin Behriya
Asaf bin Behriya, Hz. Süleyman'ın veziri olup Eğil'i fetheden kişi olduğuna
göre Süleyman Peygamber Diyarbakır'a ve Eğil'e geldi mi? Diyarbakır'ın eski
isimlerinden birisi Amid'dir. Bu ismin kaynağı nereden geliyor? Amid ismi Asur kralı
Adad Niari'nin kılıcında işlenmiş olarak görülmüştür. Burada Amid kralı ifadesi var.
Yani bu kılıç Hz. Davud'un kılıcımı, zira Hz. Davud demir döven Peygamberdi.
Hadad Niari demir döven demektir. Amid (Diyarbakır) ismi Hz. Davud'un kılıcında
mı yazılıydı? Cambridge instute of Archaeology'de Asur 'un ilk dönemlerinde
İsrailoğulları kontrolünde olduğu ifadeleri var.
İkinci Asur döneminde; Süleyman (as), Davud (as), Asurlular kardeşçe bir
dönemi yaşıyordu. Asurluların Davud ve Süleyman (AS) zamanında onların
kontrolünde olduğunu, yani bunların aynı zamanda Asur kralı olduğunu anlıyoruz.
46
I.Salman Asar da Hz. Süleyman mı? Amed ve çevresi Asur hükümdarı
1.Salman Asar zamanında ve M.Ö.1260 yıllarında tamamıyla Asur hakimiyetine
girdi. Bu ilk Asur egemenliği yetmiş yıl kadar sürdü (34). Süleyman peygamber mi
Diyarbakır'ı fethetti. Eğil'de teyze oğlu Asaf bin Behriyanın yatması tevafuk mu? Yani
Diyarbakır'ı fetheden Süleyman Peygamber mi ?
Hz. Süleyman:
Adad NirariI'nin oğlu I Salman Eser ile Kral Süleyman arasındaki
benzerliklerde oldukça fazladır. “Eser” kral manasına gelir. Dolayısıyla 'Kral
Salman' manasındadır. Eser kelimesiyle Asur kelimesinin aynı kökten olduğu da
unutulmamalıdır. Semitik dillerde sesli harflerin yazılmadığı, Arapça, Akatça ve
İbranicenin semitik dil olduğu göz önüne alınırsa; Arapçadaki Süleyman, Asurcadaki
Salman, İbranicedeki Solomon isimlerinin aynı kökten türemiş kelimeler olduğu
görülür. Kuran Arapçasında “vav” ve “ye” harfleri uzatma harfi olarak da
kullanıldığını bilirsek 3 dilde de yazılım “slmn” şeklinde olur ve büyük ihtimalle bu 3
kişi aynı kişidir (Adad ile Davud isimlerinde de kullanılabilir: dd şeklinde). Ayrıca
Kral Süleyman'da Kral Salman gibi geniş bir krallık kurmuştur. Babaları olan
krallarda birbiriyle uyumludur.
Günümüz Tevrat'ına göre düşünürseniz Kral Süleyman'ın krallığı Filistin'de
küçük bir krallıktır. Kuran'da ise, o zamana kadar kimsenin görmediği kadar büyük ve
zengin bir krallıktır (33).
Hz. Davut:
Aynı şekilde, Asur Kralı Adad Ninari I ile Kral Davud arasındaki
benzerliklerde göz ardı edilmekte. Adad veya diğer bir okunuş tarzıyla Hadad,
şimşek tanrısının ismidir deniliyor ve Asurlar'da bu tanrıya ait tapınağın bulunmadığı
da ekleniyor.
Asurca sözlükte “hadadu” kelimesi 'kükreme', 'gürleme' manasındadır.
Ayrıca Asurca, Arapça gibi semitik bir dildir ve Arapçadaki demir anlamına gelen
“hadid” kelimesiyle hadad kelimesi aynı köktendir. Adad Ninari I'in yaşadığı
yüzyıl ile demir çağının başladığı yüzyıl aynıdır. Adad Ninari I, Mitaniler'e karşı
bağımsızlık savaşını devam ettirmiştir. Mitanni hükümdarlarının lakabı HaniGolbat'tır. Kuran'da Kral Davud ile ilgili ayetlere bakıldığında; 'gür sesli olduğu',
'demiri kolayca işlediği', bağımsızlık savaşında Calut'u öldürdüğü görülür.
Asurluların Mitanilere karşı bu üstünlüğünün, 'demir silah' kullanımına bağlı
olduğunu düşünüyorum. Arapçadaki Calut, İbranicede Golyat'tır. İbranicede “c”
harfi bulunmaz ve yerine “g” harfi kullanılır. Arapçadaki Mecüc'ün İbranicede
Magog diye yazılması gibi. Golyat, Calut ve Golbat kelimelerinin kök bakımından
benzer olup, bu kişilerin aynı olması göz ardı edilmemelidir (33).
47
Peygamber tepesinden Asur kalesi
Eğil ilçesine Peygamber tepesinden bakış;
Buradaki kabrin Hz. Musa'nın kardeşi Hz. Harun'a ait olabileceği
söylemi de vardır.
Harun (a.s.), Hz. Musa (a.s.)'ın yardımcısı olarak İsrâiloğullarına gönderilen
bir peygamberdir. Vefat ettiğinde 123 yaşında olduğu Kitab-ı Mukaddes'te
zikredilmektedir. Vefat ettiği zaman Hz. Musa (a.s.) tarafından “Hor Dağı”nın
tepesine defnedilmiştir.
“Hor Dağı”nın nerede olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, “Hor”
kelimesinin Tevrat'ta, ilimizi de içine alan bölgenin ilk medeni ahalisi olan Hurri'ler
için kullanıldığı bilinmektedir. Hz. Harun'un vefat ettiği dönemde İsrâiloğullarının
arz-ı mev'ûda girmelerinin yasaklanmış olduğu, bu nedenle Hor Dağı'nın arz-ı mev'ûd
dışında olması gerektiği, bu nedenle Eğil'de bulunan bu mezarın Hz. Musâ'nın veziri
Hz. Hârun'a ait olabileceği düşünülebilir. Kaynaklarda bu mezar kaynaklarda Hârûn-ı
Âsafî'ye nispet edilmektedir ki “Âsaf” kelimesi İslâm dünyasında vezir karşılığı
olarak kullanılan bir terim olup Hz. Hârun (a.s.)'da Hz. Musa (a.s.)'ın veziri ve
yardımcısı idi
48
Hz. Musa ve Hz. Hârûn (a.s)'ın bölgemizde bir dönem bulunduklarını teyit
eden bir bilgi de, şehrin fethinden sonra Ulu Camiye çevrilen mabedin Hz. Musa (a.s.)
zamanında yapılmış olduğu konusundaki rivayetlerdir: “Müverrih-i Rûm ve ger
ukalâ-ı dûrbîn-i zevî'l-mefhûm cümlesi müttefiklerdir ki bu ibâdetgâh-ı atîk tâ Hazreti
Musa Aleyhisselâmın zaman-ı saadetlerinde binâ olunmuştur”.
Hârûn-ı Âsafî (a.s.)'ın türbesi, Eğil İlçesi'nde, Nebi Harun Tepesi olarak
bilinen tepenin üzerinde, Nebi Zülkifl Türbesi'nin yanındadır. Nebi Harun (a.s.)'ın
kabrine, türbe müştemilatında bulunan mescid kısmından geçilmektedir.
Türbe, Vakıflar Genel Müdürlüğü veritabanında “Nebi (Peygamber) Harun
Türbesi” adı ve 21.06.01/02 envanter numarası ile “Türkiye Kültür Mirasları”
arasında kayıtlıdır (1) Bu üç muhterem zatın Eğil'de ne işi var, gibi bir soru gelebilir.
Ancak Eğil'in geçmişte Asurluların önemli bir merkezi olduğu göz önünde
bulundurulduğunda bu sorunun cevabi kolaylıkla bulunabilir. M.Ö. 922 yılında
Asurluların Kudüs'e saldırıp bölgedeki 10 Yahudi Krallığını (Kabilesini) dağıttığını
Asur ve Yahudi yazılı kaynakları (Eski Ahit) kabul etmektedir. Bir ihtimal, bu zatlar
Asurlular tarafından bu tarihlerde sürgün amacıyla Kudüs'ten alınıp Eğil'e
getirilmişlerdir. İkinci bir ihtimal de, bu zatların Kudüs'ten hicret ederek gelip bu
topraklara yerleştiğidir. İkinci ihtimale göre, bu olayla M.Ö. 597-586 yılları arasında
meydana gelmiştir. Yazılı tarihi kayıtlara göre Kuzey-Mezopotamya ve civar
toprakların egemenliği konusunda Asurlularla Babilliler arasında sürekli bir rekabet
olmuştur.
Eski Ahit (Tevrat)teki anlatımlara göre Babil kralı I. Nebukadnezar M.Ö. 587
yılında Kudüs'e saldırarak Kudüs'ü ve Yahudilerce Kutsal kabul edilen Kudüs'teki
Süleyman Tapınağını yakıp yıkmış ve Kudüs'ü yerle bir etmiş, Kudüs halkını (Yahudi
halkı) alıp Babil'e sürgüne götürmüştür. Bu zatların bu olaylar esnasında Kudüs'ten
hicret ederek gelip Eğil'de Asurlulara sığınmış olması mümkündür. Zira bu tarihlerde
Babilliler ile Asurlular arasında bir rekabet ve düşmanlığın bulunduğunu tarihler
yazmaktadır. Bu zatların Eğil'e gelmelerinde bu ikinci ihtimal daha kuvvetlidir. En
Azından Harun-i Asefi bakımından bu ikinci ihtimal daha kuvvetlidir. Zira bu zatın
mezarı üzerindeki kitabede zatın Hz. Süleyman'ın katibi olduğu yazılmaktadır.
Süleyman'ın tapınağı I.Nebukadnezar tarafından yıktırıldığına göre bu zatın hicret
edip Eğil'de Asurlulara sığınması daha mantıkidir (13).
Nebi Hallak kabri
49
Nebi Harut Aleyhisselam:
Salnameye göre Eğil kasabasında Haciyan mahallesinde nehir kenarında
medfundur. Nebi-i Müşarun-İleyhin bir güne evkaf-ı şerifesi yoktur. (1) Su altında
kaldı. Diyarbakır salnamelerine baktığımızda Eğil'de Nebi Harut isimli bir
peygamberden bahsetmektedir (Diyarbakır salnameleri. cilt:4/208) Eğildeki Harun-u
Asefi(AS) Hz. Süleyman zamanında yaşamıştır. Harut ve Marut olayı da Hz.
Süleyman zamanıyla ilgilidir. Hz. Süleyman cinleri hizmet ettirmiştir. Muhsine
Helimoğlu Yavuz'un Diyarbakır efsaneleri isimli kitabında cinlerle ilgili oldukça fazla
hikaye yer almaktadır. Eğille ilgili olanları da gözönüne aldığımızda Hz. Süleyman,
Hz. Harut, cinler, Harun-u Asefi konuları bir tevafuk durum arz etmektedir.
Sahabe ve tabiinden önemli kimseler Harut ve Marut'un melek olmayıp insan
olduğunu ifade eder.(Taberi,Tefsir,I,458-59) Bu iki şahıs sihirle uğraşarak, onun
olumsuz yanlarından insanları korumaya çalışmışlardır.(38) Eğil'de ismi geçen Nebi
Harut'un bahsedilen kişilerle ilgili olup olmadığını bilmiyoruz.
Yunus (AS)
Yûnus (a.s)'ın Yakub (a.s)'ın torunlarından olduğu, Kur'ân'da şöyle haber
veriliştir. "Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da
vahyettik. Nitekim İbrâhim'e, İsmail'e, İshâk'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'a,
Yûnus'a, Harûn'a, Süleyman'a da vahyetmiş ve Davud'ada Zebûr'u vermiştik" (enNisâ, 4/163).
Bu âyette ifâde edildiği gibi İsâ (a.s), Eyyûb (a.s), Harun (a.s) ve Süleyman
(a.s)'da Yunus (a.s) ile aynı soydan, Yakub (a.s)'ın torunlarındandırlar. Yunus (a.s)'ın
nüfusu yüz bini aşkın bir şehrin halkına uyarıcı ve tevhide çağrıcı bir peygamber
olarak gönderildiği, Kur'ân'da şöyle geçmektedir:"Ve onu yüz bin insana, ya da daha
fazla olanlara peygamber gönderdik" (es-Saffat, 37/147). O'nun peygamber olarak
gönderildiği bu yerin Ninova şehri olduğu nakledilmiştir. Ninova şehri, Dicle nehrinin
kıyısında, şimdiki Musul'un yerinde bulunmaktaydı. Bu beldenin insanları küfrün
içinde bulunuyorlardı ve putlara tapmakta idiler. Yunus (a.s) onları küfürden ve
putperestlikten nehyetmek bir de onlara, küfürlerinden dolayı tevbe etmelerini, Yüce
Allah'ın varlığına ve birbirine inanmalarını emretmek üzere gönderilmişti (ezZemahşerî, el-Keşşâf, Kahire, t.y., V, 126; et-Taberî, Tarih, Mısır 1326, II, (42).
Yunus (a.s)'ın adı, Kur'ân'ın çeşitli yerlerinde geçmekle berâber, Kur'ân'daki
sûrelerden birine isim olarak verilmiştir. Kur'an'ın onuncu sûresinin adı, Yûnus
sûresidir. Yûnus (a.s) milletini otuz üç yıl Allah'a imân etmeye, küfürden kurtulmaya
davet etti, tebliğde bulundu ve peygamberlik vazifesini yerine getirdi. Ancak sadece
iki kişi ona imân etti (İbn Esir, el-Kâmil, Beyrut 1965, I, 360; Sahihi Buhâri ve Tecridi
Sarih Tercümesi, IX, 152).
50
Milletinin bu şekilde küfürde direnmesi ve imâna gelmemesi, Yûnus (a.s)'ın
zoruna gitti. Yüce Allah onun bu kızgınlığını ve bunun neticesinde milletini
terletmeye kalkışmasını şöyle haber vermiştir: "Zünnûn (Yûnus)'a gelince, O, öfkeli
bir halde geçip gitmişti. Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti.
Nihâyet karanlıklar içinde; "Senden başka hiç bir İlâh yoktur. Seni tenzih ederim.
Gerçekten ben zalimlerden oldum!" diye niyaz etti." (el-Enbiyâ, 21/87).
Hz. Yunus Musul'un bir şehri olan Ninova'dan ayrıldıktan sonra gemiye
binmiş, gemi Dicle ortasına gelmiş, geminin durması üzerine gemi içindekiler Yunus
peygamberi suçlu kabul ederek Dicle'ye atmış ve Yunus peygamberi balık yutmuştur
(14).
Balık karnında Yunus (AS)'ı önce Übülle'ye, sonra Dicle'ye, sonra Nineva'ya
kadar götürüp deniz sahiline bırakmıştır. (Taberi Tarih, c. 2, s. 43. Salebi-Arais, s. 409.
İbn Esir-Kamil, c. 1, s. 363.) Yani Dicle'de Yunus (AS)'ın balığın karnında yolculuğu
da vardır. Balığın kanından çıkmayı takiben Hz. Yunus Musul'a gelmiş, Hz. Yunus'a
Musul halkı üç yıl iman etmiş, ancak tekrar isyan edilmiş, akabinde Hz. Yunus
Musul'u terk etmiştir. Diyarbakır'a gelmiştir. Hüsn-ü kabul nedeniyle de Diyarbakır'a
duası vardır. Fis kayası Hz. Yunus'un 7 sene kaldığı bir mekândır. (Yakut-u Hamevi:
Mücem ül Buldan ve Abdülgani Fahri Bulduk: Ceziretül Arabın Muhtasar Tarihi)
Fiskaya'da Yunus (AS) makamı
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu konuda şöyle bir olay anlatır: Yunus
Peygamber Musul'dan Diyarbakır yöresine gelir, bir süre burada kalır. O yıllarda
güzelliği ile tanınmış “ Almida ” adında bir kız hükümdarlık etmektedir. Yunus
Peygamber bu kızla konuşur, görüşür. Almida'ya kendi dinini kabul ettirir. Yunus
Peygamber Diyarbakır'a yapılacak kalenin planlarını çizerek kıza verir. Kız da kara
taşlarla şehrin kalesini yaptırır. Kalenin inşası tamamlanınca Yunus Peygamber:
"Kal'anız mamur olsun, gönlünüz sürûr dolsun" diye dua eder (6).
Timur tarihini okuduğumuzda Hz. Yunus'un Diyarbakır merkez Sur içinde
olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. 1936 baskılı Hasan Basri Konyar'a ait 'Diyarbakır
Tarihi' s.203'e bakalım: Amid Timur ordusuna 5 gün dayanabildi. Şehre giren Timur
Yunus ve Cercis Peygamberlerin kabirlerini ziyaret etti. Üzerlerine birer kubbe
yapılması için birçok para verdi. Diyarbekir fakirlerine ihsanını esirgemedi.
51
18. Yüzyıl büyük Osmanlı tarihçisi Avusturyalı Baron Joseph von Hammer
Purgstall Timur tarihini anlatırken: “Diyarbekir'in idare merkezi Amid hücum ile zapt
ve yağma edildi; Timur, Yunus ve Circis peygamberlerin kabirlerini ziyaret ile
üzerlerine birer kubbe inşa olunmak üzere yirmi bin kepik (lira) ita ve her geçtiği
yerde fukaraya çok sadakalar dağıttı”der (21).
Diyarbakır sur içinde Hz.Yunus'un oğlu ve torunun olduğuna dair bir söylem
vardır. Diyarbakır'da Nasuh Paşa Camii'nin yanında bir türbe vardır. İçinde ise iki
kişiye ait kabir bulunmaktadır. Türbenin kapısında Yunus Peygamberin oğlu Ogeda
ve onun oğlu olduğu ifade edilmektedir. Literatür desteğini bulamadım. Ancak bu
yazıyı yazanların hangi bilimsel temeli olduğunu bilmediğimden aksini iddia
edemiyorum. Bu açıdan resimleri koymakla yetineceğim
Zincirkıran türbesi ve Yunus (AS) oğlu ve torunun olduğu söylenen kabirler:
Eğil ilçesinde Hz. Zennun:
Kur'an-ı Kerimde Enbiya süresi 87. ayette “Zünnun'u (Yunus'u) da an”
denmektedir (Elmalılı meali). Tefsirlerde Zünnun=Balık sahibi anlamında
yorumlanmaktadır. Zünnun tefsirlerde ve islam tarihlerinde Yunus (AS) olarak
anılmaktadır. Ancak A. Cemil Akıncı Hz. Yunus için halk sahibi anlamında Zennun
ifadesini kullanmaktadır. Eğil bölge olarak da Hz. Yunus'un yaşadığı devletin
içindedir. Hükümdar Sardanapel Hz. Yunus'a “Ben yalnız Ninova'nın değil bir ucu
Fırat ötelerine, diğer ucu İran ortalarına dayanan Asur devletinin hükümdarıyım”
demektedir. Hz. Yunus'un bu bölgede yaşama yönü haritasal olarak Tarih-ul Enbiya
ve Rüsul isimli eserde de geçmektedir. Diyarbakır salnamesinde Hz. Zünnun'a eizze-i
kiram der. Eizze-i kiramdan Zünnun hazretleri Eğil kasabasında medfundur. (1) Bu
durumda Eğil'deki kabir ya Zennun isimli bir evliya kabridir veya Yunus(AS)
makamıdır.
Nebi Zennun
52
Eğil'de Ocak 2006 nüfus md. kayıtlarına göre 5000 nüfuslu ilçede 6 Zennun,
160 Yunus ismi vardır. A.Cemil Akıncı (s:550) ise bu terminolojiyi şu şekilde açıklar:
“Hazret-i Yunus (AS)'a peygamberden yahut isminden çok halk sahibi manasına
gelen Zennun diyorlardı. Hazreti Yunus (AS) bu lakaptan memnundu. Çünkü ilahi
gazab olayı her (Balık Adam) deyişlerinde akıllarına gelir ve yeni nurlu yoldan sapma
heveslileri çıkarsa derhal vazgeçerlerdi”.
Danyal (AS) :
Hz.Zülkifl'in kabri Eğil'de olduğuna ve 20 yıl önce kabri taşınırken
bedeni görüldüğüne göre çocukları Danyal (AS) ve Üzeyir (AS) de bu bölgede mi
bulunmaktadır? Danyal Peygamberin mezarı Eğil Emniyet Binası'nın arka
bahçesindedir. 40 yıl önce üzerinde kubbesi varken sonradan bu kubbe yıkılmıştır.
Eğil halkının bir kısmı, burada Danyal Peygamber'in kabrinin bulunduğuna
inanmaktadır. Bunun yanında, Danyal Peygamber'in bir makamının da, Zülkifl,
Elyesa ve Harun Asefi'nin türbelerine doğru giderken, sağ taraftaki bir dağın
tepesinde olduğu da ifade edilmiştir. Belirtilen yerde herhangi bir yapı bulunmazken,
burası ağaçlıklar içindedir ve makam olduğunu gösteren herhangi bir işaret
bulunmamaktadır.(15) Bu hususta Prof. Dr. Mesut Erdal'ın zaman gazetesine verdiği
demece bakalım :
Danyal A. S. Kabri
Diyarbakır'ın Eğil ilçesinde yapılan çalışmalarda Hz. Danyal Peygamber'e ait
olduğu iddia edilen mezar bulundu. Eğil İlçe Emniyet Müdürlüğü arka bahçesinde
bulunan ve bir zamanlar türbe olduğu anlaşılan kalıntı üzerin çalışma yapan
akademisyen, mezarın Hz. Danyal Peygamber'e ait olduğu fikrinde birleşti. Dicle
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mesut Erdal, kalıntılarına
rastladıkları mezarın, Eğil ilçesinde yaşamış muhtemel peygamberler arasında
bulunan Hz. Danyal'a ait olabileceğini söyledi. Hz. Danyal'in mezarı bulundu. (16)
53
40 yıl önce Eğil ilçesi Emniyet binası bahçesinde Danyal (AS) olduğuna dair
yaşlıların imzalı ifadeleri:
Zülkifl (AS), Danyal (AS) ve Eğil ilişkisine bakalım: Zülküfil Peygamberin
çocukları Danyal, Üzeyir, Mişael, Hananya'dır. Hz. Zülküfl Onlara önemli Tevrat
levhalarını, Zebur'u ezberletiyor ve açıklamalar yapıyorlardı. Hz. Zülküfl'in (AS)
emirlerini tamamen yerine getiriyorlardı. Babil Kralı Bahtunnasar Kudüs'e girmiş,
Zülküfl peygamberi ele geçirememiş, ancak 4 çocuğunu yanına aldırmıştı. Özellikle
de Danyal'la daha çok ilgilenmişti. Hz. Zülküfl Hicaz, Yemen, Mısır topraklarında bir
zaman dolaştı. El attığı her insanın gözleri kör, kulakları, sağır, ağzı tutuk, kalbi
katıydı. Bu sefer kuzeye çıktı Hazreti Zülkifl (AS). Şam bölgesinde kaldı, Toros
eteklerine ulaştı. Şimdiki Bitlis'te epeyce oyalandı. Hatta Ergani'ye kadar ulaştı.
Halkın kimisi konuşmadan haz duyuyor, kimi kaş çatıyor, öldürmeye çalışıyordu.(14)
İşte bu aşamada Hz. Zülkifl Tevrat'ı ezberlettiği Danyal (AS) aramaya başlar.
Neticede bulmuş ki kendi kabrine yakın bir yerde Hz. Danyal'ın kabri de
bulunmaktadır.
Danyal Peygamber ve Diyarbakır ilişkisine dair bir veri de Danyal (AS)'ın
Diyarbakır ve Eğil'in yanından geçen güzergâhıyla ilgili olarak bir insiyatife sahip
olmasıyla ilgili yaygın rivayetlerin olmasıdır.
Allah, Hz. Danyal'dan Dicle'nin suyunun çıktığı mağaranın önüne gitmesini
istemiş ve demiş ki: “Buradan itibaren çizgi çizerek yürü. Su seni takip edecek. Ama
fakirlerin, vakıfların malına yetiştiğin zaman yol değiştir ki su onlara zarar vermesin.”
Danyal Peygamber hep garibanları koruyup asasıyla yatağı çizmiş. Bunun için Dicle
hep zikzaklar çizermiş. Elindeki asa ile suyun çıktığı mağaradan, Basra'ya kadar çizgi
çizen Danyal peygamber, Tanrı'nın buyruğuyla kimseye zarar vermemek için
güzergâhını sürekli değiştirir. Hz Danyal kabri ile ilgili olarak Basra bölgesinde Sus
şehri söylenir. Ülkemizde de bunun Tarsus olduğu iddia edilir. Hz. Danyal'ın
kabrinin Sus şehrinde olduğu belgeli değildir. Hz. Ali'ye ithaf edilen belgesiz rivayete
54
bakalım: Bazı İslami kaynaklarda, Hz. Danyal'ın cesedinin Hz. Ömer zamanında
Ebu Musa el-Eşari tarafından fethedilen Sus (Huzistanda bir kent) şehrinde kralın
hazine dairesindeki bir odada bulunduğu ve cenaze namazı kılınarak defnedildiği
şeklinde mevsuk olmayan rivayetler nakledilmiştir (17). Bu bilgi ispat edilemeyen
bir bilgi olduğu için biz tekrar Eğil ilçesine döneceğiz.
Özet olarak her ne kadar başka illerde de Danyal (AS) kabri olduğu ifade
edilse de Eğil ilçesinde Danyal (AS) kabri veya makamı bulunmaktadır. Kardeşi
Üzeyir peygamberin makamı da Diyarbakır'ın komşusu Adıyaman'dadır. Eğil
ilçesine de yakındır. Zira Çermik ilçesinden bu makama kısa sürede ulaşılmaktadır.
Adıyaman'da Kahta'dan Gerger'e giderken Alidar köyünde Üzeyir Peygamber
makamı vardır. Su Tepe-Siver mezrası içinde ve ilçe merkezine 20 km mesafede, yol
üzerindedir. Kabir üzeri taş ve topraklı duvar üstü ağaçla kaplı, 5x5 m. ebadında iki
odalı bir türbedir. Bir odası kabir, diğer odası da ziyaretçilerin ibadet yeridir. (36)
Üzeyir (AS) ile ilgili olarak Kur'an da Bakara-259'da geçen hayvanın ölüp
tekrar dirilmesi olayının Nusaybin'de geçtiği, belirtilmektedir. (37) Nusaybin'de
Diyarbakır'a yakın bir ilçemizdir. Adıyaman ve Malatya, Diyarbakır'ın komşu
illeridir. Memluklu devleti kaynaklarında, Dulkadiroğulları ve diğer Türkmenlerle
meskun olan Malatya ve havalisi için "İklim AI-Ozaria (Üzeyir Ülkesi) lakabı
kullanılmıştır (51).
Eğil'de diğer nebiler
Hasan Basri Konyar Diyarbakır yıllığı.1936. s:277-278'de Hz. Harun'un
yanında oğlu Ruveym'in, Elyesa (AS) yanında yeğeni Hürmüz'ün yattığını ifade eder.
Kitapta 'ağaçlıkla dağ ve tepelerden, eski ve yeni mezarlıklardan geçilerek Harun
tepesine varılır. Müstatil biçimde olan yapının methalinde şu kitabe mevcuttur.: Haza
kabril merhum Harun ibni Piri Can, içeride Harun ile oğlu (Ruveym)e ait olduğu
söylenen iki mezar vardır. 'Burada Nebi Harun'unun yanında Nebi Ömer Perican'ın
yattığını tarihi kişilikler ifade etmektedir. (Merhum M. Salih Öge Tekyalıdır Kökleri
Molla Hasanlıdır). M. Salih Öge'ye ait bir tarihi evrakta Tekyalı Salih Efendi, Nebi
Harun ve Nebi Ömer'in isimlerini bir tamir sırasında mezar taşlarında okuduğunu
beyan etmektedir.
Bennan
Basri Konyar 279.sayfada eski Zülküfül yatırını anlatırken 'Koridorun
sonuna doğru küçük bir kapı görünür. Bunun tam üst dilini teşkil etmek üzere konulan
kırmızı taş üzerine: Haza Merkad Nebi Zülküfül aleyhisselam ibaresi yazılmıştır.
Burada yine duvar üzerine konulan küçük bir taşta Bennan'ın adı vardır. (Ebü İmad) ‘
Pir Musa ve Muştak
Zülküfl Peygamberin mezarı nakledilirken yardımcısı olan bu iki kişinin
mezarı nakledilmemiş, su altında kalmıştır. Baraj suyu azaldığında türbe bir ölçüde
gözükmektedir. Bu iki kişinin manevi derecesini bilmiyoruz.
55
HZ. NUH VE EĞİL İLİŞKİSİ
Hz. Nuh'un kabri Cizre'dedir. Ancak Nuh'un gemisinin ise Cudi Dağında olduğunu
biliyoruz. Cizre yakınlarında Cudi Dağı olmakla beraber Cudi Dağının yeri hakkında
çok farklı söylemler vardır. Suudi Arabistan, Musul, Şanlıurfa, Amid, Kuzey
Mezopotamya gibi. Konu Amid olunca Diyarbakır'daki Cudi dağı nerededir? sorusu
akla geliyor. Hz Nuh ve mezarı (Cizre)
Eğil baraj havzasında sudan yaklaşık 200 m yukarıdaki mağaralar Nuh tufanı sonra su
erozyonuyla oluşan mağaralardır. Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesinden
konuyla ilgili uzman, Doç. Dr. Fuat Toprak'a bu mağaraların ne olduğu sordum. Su
erozyonu sonrası olabileceğini ifade etti. Sümer topraklarında tıkanma olunca su
membaına doğru geriye dönüş yapacak ve suyun seviyesi yükselecektir. Yükselen su
da erozyon yaparak mağara oluşumuna neden olacaktır. Gemi de haliyle Sümer
topraklarından geriye doğru gelerek suyun doğuş kaynağı olan Birkleyn mağaraları ve
Kralkızı mağaralarına doğru gelecek ve orada bir mekan da kalacaktır. Eğil baraj
havzası Hz. Nuh'un geçtiği güzergâhtadır.
Baraj gölündeki mağaralar su seviyesinden yaklaşık 200 metre yukarıdadır. Bu
mağaralar su erozyonuyla oluşmuştur. Yani çok önceleri Dicle Nehri seviyesi bu
düzeye ulaşmıştır. Dicle'nin çıkış kaynağı Maden çayı ve Bırkleyn mağaralarıdır.
Maden'den gelen kol Eğil önünden geçer, Bırkleyn'den gelen kol da akarak Dicle
56
barajı önüne gelir, burada iki kol birleşir. Sümer topraklarından tufan nedeniyle
gelen su, geri istikamete Dicle'nin çıkış kaynağına kadar dayanır. Dolayısıyla Eğil
ilçesi önünde ve Bırkleyn kolu önünde su erozyonu yaparak mağara oluşturur.
Nuh'un gemisi de muhtemelen su akıntısı nedeniyle geriye doğru sürüklenerek
Dicle'nin çıkış kaynağına doğru gelir. Bu bölge Ergani-Dicle-Lice arası bölgedir.
Yani Cudi dağı bu bölgede olabilir. Cudi dağıyla ilgili mekân söylemleri olarak
a) Amid
b) Şanlıurfa
c) Cizre
d) Musul
e) Suudi Arabistan'dır.
Bu durumda, Roma tarihine, İncile, İslami kaynaklara bakarak Cudi'nin yerini
arayalım. Sonuç olarak baktığımızda Cudi'nin Amid'de olduğu ağır basıyor. Amid
olarak da kanaatimce Dicle-Lice arasındaki dağlardır.
Amerikan ve İngiliz arkeologlardan kurulu, başlarında Sir Charles
Leonard Woolley'in bulunduğu bir araştırma ekibi, 1923 yılından
başlayarak, kazı mevsimlerinde 6 yıl müddetle kazıyla Sümer topraklarında tufanın
izini buldu. Gılgamış destanında da tufan anlatılmaktadır. Yani arkeoloji ile
mitoloji aynı noktada buluşuyor.
Tufan öyküsünün anlatıldığı Akad kil tableti
Tufanı anlatan XI. tablete bakalım: Tufan başlıyor, altı gün yedi gece sürüyor.
Yedinci gün gemiden çıkarak Tanrılara kurban sunuyor. (73)
Tufanın başlangıcı Sümer'de, gemi ise Dicle İlçesi-Lice İlçesi
arasındadır? İslami kaynaklar gemi Cudi'de durdu der. Ancak Cudi nerede? Bu
hususta çok söylem var.
57
Şimdi Cudi'yi arayalım
Nuh tufanı sonrası Diyarbakır:
Cudi Dağının 'Amid yöresinde bir dağ 'olduğunu 'İbnül Cevzi Zadü'l–Mesir,
IV,112; Beyzavi, Envar, III,237' isimli eserler vurgulamaktadır. Elmalı tefisir de aynı
hususun altını çizer, Elmalı Tefsiri: c:4. Hud süresi '44-47- Derken aralarına dalga
giriverdi, bunun üzerine o da boğulanlardan oluverdi. Ve denildi. Ey yer, suyunu yut!
Ey gök, sen de kes artık! Bu emirlerin ifade ettiği heybeti ve kudreti tasavvur etmeli.
Yere, göğe böyle emir veren ve onlara hükmeden ilâhî saltanatın azamet ve
büyüklüğünü düşünmeli. Bu kudrete kim karşı durabilir? Sular çekildi ve emir icra
edildi. Yani azap emri, azap hükmü yerine getirildi. Boğulacaklar boğuldu,
kurtulacaklar kurtuldu. İş bitirildi. Gemi de Cudi üzerine oturdu.
Cudi: Engince bir dağdır ki, Musul'da denilmiş, El-Cezire'de, Âmid'de,
Şam'da denilmiş. Ebu Hayyan diyor ki, Cezire'de veya Âmid'de denilmesi Musul'a
yakınlığı dolayısıyladır. Çok eski arap şairlerden İbn Kaysel Rukiyyet ile Ümmeye b.
Ebü`s-Salt`ın şiirlerinde geçen Cebeli Cudi'nin artık Arabistan`da değil el-Cezire`de
bulunan dağ olduğu anlaşılmalıdır. Ebu Hayyan, Cudi`nin Cezire`de veya Amid`de
bulunduğu yönündeki rivayetleri Musul`a yakınlığına bağlar. Çok eski arap şairlerden
Tefsirciler Cudi dağının Cezire'de olduğunu ifade eder. Cezire Kuzey
Mezopotamya'dır. Amid (Diyarbakır)'ın da dahil olduğu bu bölge Mezopotamya'nın
kuzeyini yansıtır.
Amid ismi de spesifik olarak geçer. Literatür olarak Amid diyenler: Ebu Cafer
Muhammed b.Cerir et_taberi, Camiul Beyan'an Tevili Ayil Kur'an (Tahkik: Abdullah
b. Abdu'l Muhsin et-Türki), XII.424 vd, Kahire.2001
Zemahşeri, Keşşaf, II, 383
İbni Kesir, Tefsir IV, 323
Ebu's Suud, İrşad III, 49
Kasımi, Mehasin, IX, 344
Konyalı Tefsir, VI,2349
Bilmen Tefsir III, 1476
Mevdudi, Tefhim, II, 371 (74)
Kuzey Mezopotamya (Cezire) diyen kaynaklar; Ebu Cafer İbn Cerir: Cudi dağı
Cezirede bir dağdır. Mucahid, Cudi Dağı Cezirede bir dağdır.(74). Amid ve Cezire
isminin doğrudan geçtiği kaynaklar. Elmalı: Cudi engince bir dağ ki, Musul'da,
Cezire'de veya Amid'de denilmiştir. (24).
Cudi için günümüzde bazı yazarlar Urfa'da demektedir. Bölgede Cudi ile
ilgili bunu başka bir söylem de var: Tektek Dağları, Harran'la Viranşehir ovaları
arasında kuzeyden güneye doğru uzanan kıvrım dağlarıdır. Cudi dağı Tektek
dağlarının içinde Urfa ve Ceylanpınar arasındadır. (75) (76).
Roma tarihleri ve İncil'e göre Nuh'un gemisi Diyarbakır'dadır. İncilin Süryani
58
versiyonu Pchitta 'Gemi Cardo Dağı'nın tepesinde durdu der. (77) Grek ve Latin
kaynakları geminin durduğu yerin Gordyne dağları olduğunu vurgular (78).
Strabo'ya göre bu dağlar Diyarbakır-Muş arası dağlardır (79) (80). Strabon,
Gordyaei'ye dahil yerleşmeleri Sareisa, Satalca ve Pinaca şeklinde saymaktadır. (81)
(164). Hadrien Bru, Hellenistik dönemde Gordyene'nin üst Dicle bölgesi olduğunu
vurgular.(164) Bu bölgeler Ergani ile Dicle ilçesi arası bölgedir. Pliny, Naturalis
Historia (Natural History) adlı kitabında. Pliny, Natural History VI.xviii.46.
bölümünde. Dicle nehrinin Gordyaei dağlarından geçtiğini yazmıştır. Yani Nuh'un
gemisini Dicle nehri yakınında aramamız yerinde olacaktır.
Diyarbakır Gordyaei dağlarının bulunduğu yerdedir. Bu durumda Grek ve
Latin kaynaklara göre geminin durduğu yer Kulp-Lice-Ergani dağlarıdır. Elmalı
tefsirinde geminin durduğu yer olarak Amid denmesi, ikinci bir seçenek olarak da
Cezire (Kuzey Mezopotamya) denmesi de bu olayla paralellik arz eder.
Bu durumda Cudi
a) Diyarbakır-Muş arasında olacak
b) Erganiye yakın olacak
c) Dicle kenarında olacak
Burası Dicle ilçesi-Hani arasındaki bölge midir?
Eğil önünden geçen Dicle havzasında, vadi boyunca olan çok sayıda mağara tufanın
etkisiyle oluşmuştur. Gemi, Dicle boyunca çıkış kaynağına sürüklenerek bu bölgeye
mi geldi? Yani geminin son durağı Ergani-Dicle-Lice dağları mıdır? Eğil baraj
gölünde gördüğümüz mağaralar Tufan sonucu oluştu. Gemi de bu bölgeye yakın bir
mekâna geldi sonucuna ulaşabilir.
SAHABE İLÇESİ EĞİL
DİYARBAKIR'IN SAHABELER TARAFINDAN FETHİ:
Hz. Ömer Halifeliği sırasında Bizans imparatoru Heraklius (610-641)
bulunuyordu. İslam orduları Yermük Savaşıyla Heraklius'u yenerek Suriye'yi fethetti.
Hz. Ömer Kuzey Mezopotamya Bölgesinin fetih işini İyas Bin Ganm'a verdi. İyas,
sekiz bin kişilik bir orduyla harekete geçti, ordusunda bine yakın Sahabe vardı.
Kuşatma beş ay sürdü. Fetihte İyaz b. Ganm Mardin Kapıyı, Said b.zeyd Urfa Kapıyı,
Muaz b.Cebel Dağ Kapıyı, Halid b.Velid Yeni Kapıyı tutmuştu. Halid Bin Velid sur
dibinde yaptığı keşiflerde surun doğu vadisine bakan yönünde şimdiki dairesinin
bahçeler cihetinde gördüğü gizli su deliğini genişleterek oradan içeri girebileceğini
keşfetti. Şehre menfezden ilk giren Halid b Velid oldu. Onu Amir b. El Ahvas, Huzeyfe
b.Sabit, İmran b. Bişr, Selame b.Yes'ub, Macid b.Talha, el-Müsenna b. Asım, Salim b.
Adiy, Malik b. Hafs, Hattab b.Cabir, Eflah b. Saade ve diğer Sahabiler takip etti. Yüz
kadar Sahabe şehre girmeyi başardı. Bunların beraberinde kılıç ve hançerlerinden
başka silahları yoktu. Halid'in adamlarından on kişi kapıya yüklenerek kapıyı kırdılar,
kilitleri söktüler, zincirleri keserek kapıyı açtılar. Öte yandan Iyaz da, Halid
kendisinden ayrılır ayrılmaz kapının önüne gelmişti.
59
Fetih kapısı
Böylece Amed, 639'da feth edildi. Halkın silahları toplatıldı. Kendilerine iyi
muamele edildi. Halkın İslam Dinini kabul etmesi için zorlanılmadı. Buna rağmen
halk kendi isteğiyle İslamiyet'i kabul etti. İlk iş olarak şehrin Ortasındaki Mar-Tamu
(Sain-Toma) Kilisesinin bir kısmı, sonradan tamamı camiye (bugünkü Ulu camii)
çevrildi ve Müslümanların ibadetlerine ayrıldı. (Vakidi.s.183)
Vakidi aynı zamanda gizli su deliğinin tespitinide şu şekilde aktarır, “Amid'in
kuşatması sırasında çadırını Su Kapısı civarında (bu günkü Kıtılbil ve Yeni köyde
karargâh yeri olmuş) kurmuş olan Halid b. Velid her gün yanındaki askerlerle şehrin o
yanlarında gözcülük yapıyordu. Human adında bir kölesi vardı. Bu köle her gün arpa
unundan yapılma olan birkaç ekmeği iftar için Halid b. Velid'in çadırına bırakırdı. İki
üç gün ekmek bulamayan Halid b. Velid 'azık mı tükendi nedir üç akşamdır ekmek
yok' diye sordu. Kölesi de her akşam ekmeği bıraktığını söyledi ve çadırı gözetlemeye
koyuldu. Human, kale duvarının dibinden bir köpek gelerek çadırına girip ekmeği
kaçırdığını gördü. Köpeği takip edip, köpeğin kale duvarı dibindeki bir sel çukuru
yolundan içeri girdiğini tespit etti. Bunun üzerine Human koşup durumu Halid b.
Velid'e haber verdi. Halid b. Velid gidip baktı ve duruma çok sevindi. 'Mahiyetimde su
yolundan şehre girmek için Allah uğruna kendimi koydum. Benimle içeri girmek için
sizden yüz kişi isterim.'dedi. Çıkan yüz kişiyle doğruca Iyaz b. Ganem'in yanına gidip
keyfiyeti bildirdi. O'da ordusuna kale içinden tekbir sedaları işitir işitmez hemen
harekete geçmelerini teklif etti. Halid b. Velid gece yarısı yüz kişiyi alıp su yoluna
gitti. İlkin Halid b. Velid, ikinci Amr b. Avsah, üçüncü Huzeyfe b. Sabit, dördüncü
Amr b. Beşir ve diğerleri içeri girdiler. Doğruca şehrin orta yerine vardılar ve orada
yüksek sesle tekbir getirmeye başladılar. Uykuda olanlar uyandı uyanık olanlar da
korkudan titremeye başladılar. Halid b. Velid, icab eden yerleri tutturdu ve on çeri
gönderip surun kapısını açtırdı. Melike Meryem, İslam askerlerinin şehre girdiğini
anlayınca kıymetli eşyaları ve mahiyeti ile birlikte kendi sarayında bulunan azim ve
gizli yolla Ermen kapısından taşraya çıkıp Bilad-ı Ruma gitti. Yer altından giden bu
gizli yolun Seyrantepe'ye çıkmakta olduğu bu gün bile halk arasında söylenmekte ve
bazı izlerine rastlanmaktadır (114) (115).
60
Sahabeler Kenti Diyarbakır:
Manevi Bir Değer Olarak Hz. Süleyman ve Haziresi (116)
Hz. Süleyman Camisi ve haziresi, Diyarbakır'ın en önemli manevi
mekânlarından biri olarak kabul edilmektedir. Bu mekâna manevi değer katan en
önemli unsur, Diyarbakır'ın (Amid) Müslümanlar tarafından fethinde görev alan
önemli komutanlardan Halid b. Velid'in oğlu olan Süleyman b. Halid'in ve
arkadaşlarının kabirlerinin burada bulunmasıdır. Hiç şüphesiz bu fetih hareketinin
diğer en önemli özelliği ise, şehri kuşatan ordunun birinci kuşak sahabelerden
oluşmasıdır.
Anadolu'nun İslamlaşmasında Diyarbekir bölgesinin Müslümanlar
tarafından fethinin önemi büyüktür. Diyarbakır Kentinin (Amid), çok erken
dönemlerde Hz. Peygamberin vefatından yaklaşık yedi yıl sonra (h.639) İslam'la
tanıştığını görmekteyiz. Bu fethin gerçekleşmesi sırasında birçok sahabe şehit
olmuştur. Diyarbakır fethine katılan sahabelerin birçoğunun daha sonra yanlarına
ailelerini de getirdikleri kaydedilmiştir. Fetih esnasında 40 şehidin yanı sıra, fetihten
sonra buraya yerleşen ve daha sonra eceliyle ölen 500 sahabe kabri bulunmaktadır.
Örneğin İyaz'ın ailesinin 641'de Diyarbakır'a göç ettiği dile getirilmiştir.
Diyarbakır'daki Eyyubi (Eba Eyyup) ailesinin bu sülaleden geldiği bilinmektedir.
61
Türbede bulunan şehitlerin isimlerini 1631-1633 yılları arasında Diyarbakır
valiliği yapan Silahtar Murtaza Paşa'nın türbeleri onarmasından sonra astığına dair
manzume de görmekteyiz. 1801-1802 yıllarına ait Diyarbakır salnamelerine göre,
(4/208) Hz. Süleyman Camii haziresinde şu sahabelerin yattığı belirtilmiştir: Hz.
Halid b. Velid'in oğlu Hz. Süleyman, Hz. Rıdvan, Hz. Mesut, Hz. Beşir, Hz. Hamza,
Hz. Amer, Hz. Sabit, Hz. Zeyd, Hz. Halid, Hz. Numan, Hz. Muhammed, Hz.
Abdullah, Hz. Hasan, Hz. Ka'b Zişan, Hz. Fudayl, Hz. Malik, Hz. Fahr, Hz. Ebul
Hamd, Hz. Ebu Nasr, Hz. Mugire (R. A) (116).
Diyarbakır'da şehit Sahabelerin yanı sıra 500 Sahabe de tebliğci olarak
kalmıştır. Aşağıdaki Osmanlı belgesinden bunu görüyoruz. Aynı husus Vakidi'de ve
salnamelerde de geçer. 1218 (1803/1804 ) Tarihli Belge
Diyarbakır Ulu Camii şafiler bölümünde ceylan derisine yazılı belge
Bu belge, Ulu Camii Şafii bölümü imam odasında duvara asılı ceylan derisi
üzerine yazılı olup, Diyarbakır Müftülük katib-i Seyyid Feyzullah Efendi tarafından
kaleme alınmıştır. Belgenin en son paragrafında Diyarbakır'ın Müslümanlar
tarafından fethi ile ilgili önemli bilgilere yer verilmiştir: “Sonra ashabın
büyüklerinden ve Resulullah (sav) bayraktarlarından biri olan ve bilahare vefatı
üzerine aynı caminin müştemilatında defnolunan Sultan Sa'sa (ra), bu kaleye emir
tayin edildi. Ve emrine şehrin asayişini muhafaza için de arkadaşlarından beş yüz kişi
verildi. Adı geçen komutan ise (İyaz bin Ganem) ordusunun kalan neferleri ile aynı
kaleye bağlı çevredeki diğer beldeleri İslam'a kazandırmak üzere fethi için gazveye
yürüdü. Ancak kaleye emir olarak tayin olunan ve adı geçenkomutan (Sultan Sa'sa)
savaş sırasında aldığı yaralardan dolayı bir süre sonra vefat edip insanların gözünden
saklı bir vaziyette ve aynı caminin mülhakatında defnedildi” (117).
62
Diyarbakır'da diğer sahabe kabirleri1 Hz.Süleyman (Nasriyye/Kale) Camii
2. Sultan Sa'sa Türbesi Kalıntıları
1926 yılında cesedi, Rıdvan Ağa mezarlığına taşındı. Türbe,
restorasyonla eski günlerine dönülebilecektir.
Diyarbakır'da (Çeşitli Mekanlarda) Metfun Bulunan Sahabeler:
-Malik-i Eşter (Radiyallahu Anh) Bu mekanda parmağı medfundur. Mekan
Balıkçılarbaşı Aşefçiler Sokaktadır.
-Mir Seyyaf (Radiyallahu Anh) Hasırlı Mah. Karadeniz 2 Sk Mir Seyyaf Diyarbekir'in
fethi esnasında şehid düşen sahabedir. (118),(119) Diyarbakır salnamesinde Sahabe-i
kiram olduğu belirtilir ve Karadeniz nam mevkide medfun olup, türbesi mamurdur
denmektedir.
63
Sahabe Abdurrahman: İsmetpaşa ilkokulunun karşısında EHİDER'in
içinde sağ taraftadır. Bu mekan 1522 tarihlerine ait Örfizade vakfiyesinde
geçmektedir. Sahabe Abdurrahmanla ilgili bir belge (120) aşağıda gösterilmiştir.
Peygamber Efendimiz'in amcasının oğlu Hz. Ali'nin abisi İmam Ukayl'ın
Diyarbakır'da medfun olduğu kesinleşti.
64
İMAM UKAYL: Diyarbakır'da fabrika köyünün üst kısmında İmam Ukayl
türbesi vardır. Halk bu türbenin Hz. Ali'nin abisi olduğuna inanır. Salnamede kendisi
için (RA) ifadesi kullanılır.
Diyarbakır salnamelerinde
(IV/208) Fabrika köyünde İmam Akil
köyünde İmam Akil (Ukayl) (RA)
yattığı ifade edilir. Salnamede: 'İmam
Akil (RA) efendimiz hazretleri:
Diyarbekir'in Garb nahiyesinde
İmam Akil karyesinde medfundur,'
şeklin-de ifade vardır. Diyarbakır'da
İmam Ukayl Mescidi vardır. Kasap
Hacı Hüseyin Vakfı, İmam Ukayl
Mescidinin yemek masrafları için
kurulmuş bir vakıftır. (121) Ukayl
Mescidi, Pamukçular Çarşısı
yakınlarında idi. 19. Yüzyılda işlek
olan yer, 1915'te yanmıştır.(122)
İmam Ukayl türbesi
Aşağıdaki belgelerde Peygamberimizin amcaoğlu Hz. Ukayl ve Diyarbakır
ilişkisi anlatılıyor. Tarihçi Erpolat hocamızın verdiği belgelere göz atalım: Kısa
belgenin ilk cümlesi şöyledir; "Marûz-i çâker-i kimseleridir ki İbn 'Am Cenâb-ı
Resûl-i Kibriya Hz. Ukayl (RA) Teala Efendimizin Diyarbekir Vilayeti dahilinde
Amid nahiyesinde vaki Mescid-i Şerifleriyle Türbe-i saadetlerine merbut Tilvelik? ve
Dumlan? karyeleri hasılatının... (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İrade-Evkaf katalogu,
vesika no: 6 iki adet belge)
65
Uzun belgede Hz. Ukayl'ın imam olduğu
bilgisi de var. "İbn 'Amr Cenab-ı Resul-i
Kibriya İmam Ukayl (RA) Hazretlerinin
Diyarbekir vilayeti dahilinde..." mescit ve
türbesinin vakfnın gelirinden bahsederken
Hz. Ukayl'in imamliğına da vurgu
yapılıyor.
Diyarbakır Valiliği ile Dicle Üniversitesinin birlikte hazırladığı Osmanlı
Belgelerinde Diyarbakır Kitabı, Hz. Ali'nin ağabeyi, Peygamberimizin amcaoğlu
İmam Ukayl'ın türbesinin Diyarbakır'da olduğunu teyid edici belgelere ulaşıldı.
Kitap(123) Belgeler ektedir
1.Belge BOA,İ.EV.446/6 a.22.10.1906
Hz. Peygamber (SAV)'in amcasının
oğlu Akil (RA)'ın Diyarbekir vilayetinin
Amid Nahiyesinde bulunan mescidi ile
türbesinin bağlı bulunduğu vakfın diğer
vakıflar gibi müdahaleden istisna tutulması
konusunda Maliye Nezareti tarafından
Sadaretten izin talebini içeren belge
İkinci belge: BOA,İ.EV.44/6 b.24.06.1907: Hz. Peygamber (SAV)'in amcasının oğlu
Ukayl (Akil) (RA)'in Diyarbekir vilayetinin Amid nahiyesinde bulunan mescidi ile
türbesinin bağlı bulunduğu vakfın gelirleri arasında Tilvelik ve Dolman köylerinin
öşür hâsılatından daha önceki senelerden bakiye kalan 1197 kuruşun ödenmesi
konusunda Diyarbakır Defterdarlığının gönderdiği yazı üzerine konunun sadrazam
tarafından padişaha arz edildiği ve padişahın irade-i seniyyesini belirten baş kitabet
dairesinin notu yer almaktadır.
66
Diyarbakır Valiliği ile Dicle
üniversitesinin müştereken hazırladığı
'Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır'
kitabı yeni sahabe kabirleri ve onlarla
i l g i l i d e t a y l a r ı v e r i y o r. B e l g e :
1.BOA.Y.MTV. 170/26-a (22 Kasım
1897) Diyarbakır valisi Mehmet Halid
Bey imzasıyla padişaha gönderilen
peygamber ve sahabe kabirleriyle ilgili
belgede
'Diyarbekir şehri Bağdat
caddesi (Gazi caddesi) üzerinde birçok
sahabe kabirleri olduğundan, bu
makamları ziyarete gelen yoksul
ziyaretçiler ve gezginleri misafir
ederek yemek veren Diyarbakır
Nakibüleşraf Kaymakamı Hacı Mesud
Efendiye aylık 1200 kuruş ihsan
edilmesi buyrulmaktadır. Gazi
caddesinde Sultan Sa'sa dışında sahabe
bilmiyoruz. Dağkapı'da Sahad bin
Vakkas (İbavender) Hazretleri de
bulunmaktadır. Ancak belge Gazi
caddesinde birçok sahabe kabrinden
bahsetmektedir. Acaba diğer sahabe
kabirleri nerededir?
Fetih Komutanları:
1. İyaz b. Ğanm: İyaz b. Ganm, Hz. Ömer'in emriyle, Şam ordusu içinde
müstakil olarak oluşturulan ordunun başında Diyarbakır'ı fetheden komutandır. İyaz
fetih için önce Malik el-Eşteri Diyarbakır'a göndermiş, sonra kendisi gelmiş ve
ordusu şehri değişik cephelerden kuşatırken, kendisi de şehri Babu tell (Tepe KapıMardin Kapı) tarafından kuşatmıştır. İyaz b. Ganm'in Diyarbakır'dan ayrılmasına
rağmen, sonraki yıllarda Diyarbakır'da etkinliği bulunan şehrin eşrafından Ebu
Eyyüb ailesinin onun soyundan geldiği belirtilir.
67
2.Halid b. Velid: Ünlü sahabelerden Halid b. Velid'in Diyarbakır'ın fethine
katılıp katılmadığı konusunda farklı görüşler bulunsa da fethe katıldığına dair çok
sayıda rivayetin olmasından onun bu fetih olayına katıldığı kabul edilebilir. Klasik
İslam tarihi kaynaklarından Vakidi, Belâzûrî, Yakubi, İbnü'1-Esir, Halid b. Velid'in elCezire'nin ve Diyarbakır'ın fethine katıldığını naklederler. Bazı tarihçiler onun ElCezire'nin fethine katıldıktan sonra bölgeye vali olarak atandığını ifade etmişlerse de
onun burada kalmadığı hakkında rivayetler bulunmaktadır. Belâzûrî, Halid b. Velid'in
el-Cezire fethinin birçok merhalesine katıldığım söylerken, Vakidi, onun Amid gibi
zor ve çok iyi korunmuş bir şehrin fethinde onun, gizli su yoluyla şehre girenlerin
öncüsü olduğunu zikreder. Rivayete göre Halid, surun Babu'1-ma (Dicle, Yeni Kapı)
tarafında sur dibindeki keşiflerinden birinde gizli bir su yolunu (tünel) bulmuş ve
komutan İyaz b. Ganm ile istişare ederek yüz kişi ile buradan şehre girmiştir.
Halid b. Velid hakkında Diyarbakır'a komutan olarak değil komutan
yardımcısı olarak geldiği belirtilir. O, Müslüman orduları başkomutanlık görevinden
bölgenin fethinden önce ayrılmıştır. Buraya ancak bir alt kademe komutanı olarak
gelmiştir. Çünkü bölgenin fethinden sorumlu genel komutan İyaz b. Ganm'dir.
3. Said b. Zeyd: Hz. Peygamberin yakın arkadaşlarından Said b. Zeyd'in
Diyarbakır fethine katıldığına dair Vakidi'de bir kayıt bulunmaktadır. Onun bu fetihte
bir komutan olarak Rum Kapı (Urfa Kapı) dan şehri kuşattığı belirtilir.
4. Muaz b. Cebel: Vakidi, Hz. Peygamberin önde gelen sahabelerinden
Muaz b. Cebel'in Diyarbakır'ı kuşatan ordunun içinde bir komutan olarak,
Diyarbakır'ı, Babu'l-Cebel (Dağ kapı) yönünden kuşattığını belirtmektedir.
Diyarbakır'da Mezarı Bulunan komutan Sa'sa b. Amr b. Savhan elAbdi: Diyarbakır şehrinin fethi sırasında şehit düştüğü belirtilen sahabeler arasında
yakın zamana kadar müstakil türbesi olduğu bilinen tek isim Hz. Sa'sa b. Amr'dır.
Fakat Sa'sa bu şehrin fethi sırasında şehit olmayıp, fetihten sonra İyaz b. Ganm
tarafından şehre vali ve amil olarak atanmış ve bir müddet sonra vefat etmiştir.
Türbesi kendi adını taşıyan Cami'de idi. Hz. Sa'sa (r.a) Camii ve türbesi, şehrin
ortasında Ulu Camii ile Hasan Paşa hanı arasında yer alıyordu (124).
Diyarbakır İslam'ın Şanlı Tarihini Barındırıyor: Diyanet İşleri Başkanı
Bardakoğlu Diyarbakır'ın Anadolu'nun İslam'a açılan ilk kapısı olduğunu söyledi. Bu
topraklar üzerinde ilk ezanın Diyarbakır'dan Anadolu insanın yüreğine aktığını ifade
eden Bardakoğlu, şöyle konuştu: "Anadolu ilk kez Diyarbakır'dan başlayarak
Müslümanlaştı. İlk ezan bu topraklar üzerinden insanların yüreğine aktı. Diyarbakır
güçlü bir kültür, tarih ve ilim mirasına sahiptir. Ayrıca İslam'ın şanlı tarihini
barındıran bir şehrimizdir. Bizler Diyarbakır'ı bu güzelliklerle biliyoruz. İnsanı da
özellikleri itibarıyla müstesnadır. "Diyarbakır ülkemizin en çok sahabeyi bağrında
barındıran, belki de en çok evliya makamına sahip ilidir." dedi.
68
Vakidi buranın fethine katılan sahebe isimlerini şu şekilde zikreder:
Hakem b Hişam, İlyes'e b Halef, Er-Raziki b.Ganm, Sehl b Sabit, El Haris b Zerarh
(Seraketü'l Ensari ), Ukbe b.Kamil (Malik), Ka'k b. Esed, Sarim b. El. Eş'es, Nu'man
b. Amir, Talha b.Ye'sub, İbrahim b.İlyes'e b.Halef (126).
Diyarbakır'dan sonra İslam ordusu önce Eğil kalesini sonra Hani bölgesini
aldı. İslam ordusu henüz Hani'deyken Zülkarneyn (Çeper) kalesi halkı Hani'ye gelip
Müslüman oldu. Bunun üzerine ordu Lice'nin daha önceki yerleşim yeri olan Antak
kalesine yöneldi. Antak kale komutanı Batis bin Selimus idi. Halid bin Velid dağ
tarafından, İyaz kale kapısı tarafından saldırıya geçti. Dağ tarafından kaleye girmeyi
başaran Halid kale içinde şiddetli çarpışmalara girdi. İyaz da sarp yerden yolu
izleyerek içeri girdi. Kale içindeki direnci kırdı. Ordu kaleyi aldı. Daha sonra önceleri
fetholunan Silvan'a doğru yöneldiler (127).
Antak Kalesi ve Sahabe Mezarlığı: Diyarbakır Lice ilçe merkezinin 15 km.
güneydoğusunda Kayacık ve Kabak Kaya Köyü'nde bulunan Antak Kalesi'nin ne
zaman ve kimin tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber
kalenin Roma döneminden kaldığı ve 532 yılında Bizans imparatoru I.Iustinianus
tarafından onarıldığı sanılmaktadır. Ebu Abdullah Muhammed bin Ömerü'l
Vakadi'nin yazmış olduğu kitapta bu kalenin hicretin 17. yılında, (VII. Yüzyılda)
Diyarbakır bölgesini ele geçirmek isteyen Iyaz bin Ganem ve Halid bin Velid
tarafından Diyarbakır'ın fethinden hemen sonra Arapların eline geçtiğini
yazmaktadır.
Kalenin ismi farklı kaynaklara değişik isimlerle geçmiştir. Eski Arap
kaynaklarında Hetax, Silvanlı tarihçi İbnü'l-Ezrak da Hatak olarak bu kaleden söz
etmişlerdir. Bununla beraber birçok kaynakta da Atak olarak geçmiştir. Burada
bulunan Entak şehri Mervaniler ve Artukoğulları döneminde (X.-XIII.yüzyıl) önemli
bir yerleşim yeri idi. Yavuz Sultan selim'in Çaldıran Savaşı'ndan (1514) sonra kale
Osmanlıların eline geçmiştir. Evliya Çelebi bu kaleden “Kale nehir kenarında yüksek
bir tepe üzerinde, dört köşe taş yapılı güzel bir kaledir” diye söz etmiştir.
Kaleden günümüze yalnız temelleri gelebilmiştir. Kalenin üzerinde yıkık bir
cami kalıntısı bulunmaktadır. Güneyinde de Ak Kilise isimli bir kilise kalıntısı vardır
(128).
Kocaköy sahabelerinin Bozbağlar ve Suçıktı Köyleri civarında olduğu ve 33
şehit sahabe olduğunu öğreniyoruz. (129) Kocaköy ilçesi civarında da çatışmalar
olmuştur.
Kulp İlçesi de Halid bin Velid tarafından fethedilmiştir.(130) Kulp Kayacık Köyü
Sahabeleri,Köyün Eski Adı “İnıka”dır. İlçe merkezine uzaklığı 48 Km olan köye
ulaşım Kulp-Muş karayolundan ayrılan stabilize ve tesviye yollar ile
sağlanabilmektedir “Kutsal Tarla” denilen bir yer vardır. Halk arasındaki inanışa göre
bu kutsal tarlada sahabe döneminden gelmiş ve burada savaşıp şehit olmuş kırk
kişinin mezarı bulunmaktadır (131).
69
Diyarbakır'ın fethinden sonra civar kalelerin fethine geldi. İyaz bin Ganem ve Halid
bin Velidin seçkin komutanların da içinde bulunduğu İslam ordusu önce Eğil kalesini
aldı Ardından Hani bölgesi alındı. İslam ordusu Hani'deyken Çeper halkı Hani'ye
gelerek Müslüman olunca İslam ordusu Antak kalesine doğru yola çıktı.
Halid bin Velid kaleye dağ tarafından, İyaz kale kapısı tarafından saldırıya
geçti. ağ tarafından kaleye girmeyi başaran Halid kale içinde şiddetli çarpışmalara
girdi.İyaz da sarp yerden yolu izleyerek içeri girdi,kale içindeki direnci kırdı. Ordu
kaleyi aldı. Halid bin Velid kaleyi Batis bin Selimus'tan almıştır.
Halid bin Velid'in otağı
Dört şehit sahabe kabri
Çok ciddi çatışmalar olduğundan burada çok sayıda şehit olduğunu
düşünüyoruz. Definecilerin kazarken tesadüfen bulduğu sağlam cesedler söz
konusudur. Bunların şehit sahabeler olduğunu tahmin ediyoruz.
Yeri kesin olan 4 şehit sahabe mezarını tam lokalize ettik. Diğer sahabeler
için herhalde daha fazla araştırma gerek..
Bu köyden kaleye çıkan yol üzerindedir. Tarihi belgeler Antak'ta çok sayıda
tebliğci sahabenin kaldığını göstermektedir Antak kalesinde şehit olanların yanı sıra
101 sahabenin kaldığını aşağıdaki belgeden anlıyoruz: İyaz buradan ganimetleri
toplayıp çıkar. Kölesi Salim'i, yanına yüz asker bırakır, ona ebedi olarak görevlendirildiğine dair belge verir. (Vakidi: Tarihu Fütuhul'Cezire ve 'l Habur ve Diyarbekir
ve'l Irak. Thk: Abdülaziz Fayyad, Herfuş, Daru'l-Beşair, Dimaşk. 1417&1996 s.197)
Kalenin batı ucunda bir mescid ile Sultan türbesi bulunuyordu. Türbeden
eser kalmamıştır. Mescid kuzey duvarı dışında yıkılmıştır. Türbenin yakınlarında
muhtemelen fetih esnasında şehit düşenlere ait mezarlar bulunmaktadır. Bu köyden
20 km. ötede Süni (Oyuklu) köyünde de Hz. Ebubekir nesli yaşamaktadır...
Hz. Ebubekir’in torunları
70
Eğil-Kalecik (Amini=Yamani=Zişat) köyü şehit sahabeleri:
Diyarbakır'ın fethinden sonra civar kalelerin fethine geldi. İyaz bin Ganem ve Halid
bin Velid ve seçkin komutanların da içinde bulunduğu İslam ordusu önce Eğil kalesini
aldı. (18)(19) Vakidi'ye göre Eğil kalesi İyaz'ın gönderdiği Numan b.Marife
tarafından alındı.(20) Kale Madenden gelen kolla, Bırkleyn'den gelen kolun birleşme
noktasındadır. Kalecik köyünün eski ismi Amini'dir. Eğil ve Palu bölgesinde yemin
edecek kişi Cami-i Amini veya Ziyaret-i Amini üzerine yemin ederdi. Bölge halkı
ihtilaflı konularda Amini'de 40 sahabenin bulunduğu yere gelerek yemin ederdi.
Su altında kalan kırk
Amini kalesi (21)
sahabeni bulunduğu
cami ve avlusu
Kalecik, Diyarbakır ilinin Eğil ilçesine bağlı bir köydür. Diyarbakır'ın Eğil
İlçesine bağlı Kalecik Köyü'nün tarihi hakkında net bir bilgi bulunmamakla birlikte
"Eğil'de bulunan Asur Kalesi ile aynı dönemde yapılmış ve bir gözcü kale vazifesi
görmüştür."denilmektedir. Kalesi eski zamana göre çok iyi bir konuma sahip birçok
tarihi kalıntılar bulunmakta ama bu konuda yetkili kişilerin herhangi bir çalışması
olmamıştır. Kalecik köyü ismini şu an Dicle Barajı'nın yapılmış olmasından dolayı üç
tarafı baraj gölünün doldurduğu sularla bir ada görünümünü alan kale'den alır
(vikipedi).
Şehitler (Sahabeler) Köyü Balım:
Eğil ilçesi Balım (Medmur) köyü 40 şehit ziyareti
71
Eğil Balım Köyünde 40 sahabenin mezarlarının bulunduğu iddia edilen bir
mezarlık bulunmaktadır. (50) Çevrede bu alanın fethi esnasında kırk Ashabın şehit
olduğu yolunda bir inanç vardır (13) (56).
EĞİL'DE DİNİ YAPILAR, TEKKE
Tekke (doğudan görünüş)(31)
Tekke (Tonozlu avlunun doğudan görünüşü)
Tekke (Taçkapı)
(Avlunun tonozlu kısmı ile kubbeli
Kısmını ayıran çift takviye kemeri)
1971 Eğil'de tekke (32)
Eğil Tekke Köyü Dergâhı (Eğil):
Diyarbakır Eğil İlçesi Tekke Köyü'nde bulunan bu yapının önceleri medrese
olduğu sanılmış ancak Prof. Dr. Metin Sözen'in yaptığı araştırmalar sonunda bu
yapının dergâh olduğu anlaşılmıştır.
Tekke Köyü Dergâhının ne zaman ve kimin tarafından kurulduğu
bilinmemektedir. Bu konuda bir kitabe günümüze ulaşmadığı gibi kaynaklarda da
onunla ilgili bir bilgiye rastlanmamıştır.
72
Yapının günümüze gelen kalıntılarından dikdörtgen planlı olduğu, kare planlı
bir eyvandan sonra kubbe ile örtülü küçük ve dar bir avluya girilmektedir. Girişin
sağında bir, yapının kısa tarafında da tonoz örtülü iki hücre yer almaktadır. Girişin
karşısında kare planlı kubbeli küçük bir mekân ve yanında yine kare planlı çapraz
tonozlu ikinci mekân görülmektedir. Dergâhın diğer kenarında da çapraz tonozlu,
yapının kısa kenarı duvarında da boydan boya uzanan bir koridor bulunmaktadır.
Dergâhın bu yöndeki duvarına dışarıdan yerleştirilmiş küçük dikdörtgen bölümün ne
olduğu kesinlik kazanamamıştır (45).
Eğil'in Tekke (Çarıkören) mahallesinde, Dicle Nehrinin kenarında bir düzlük
üzerinde inşa edilmiştir. Yapının dış duvarları düzgün sıralar teşkil eden kırma taşlarla
örülmüştür. Köşeler, pencere çerçeveleri, taç kapı ve çevresi, bej renkli düzgün
taşlarla kaplanmıştır. Doğu cephesinde büyük bir gedik açılmış, taç kapının kuzeyinde
kalan duvarın kaplaması sökülmüştür. Güneydeki mescidin yıkılan doğu duvarı
alelusul onarılarak bu yüzde bir kapı ihdas edilmiştir. Kuzey duvarı boyunca yer alan
üç hücrenin pencereleri harap olmuş, yerlerinde büyük gedikler açılmıştır. Doğu
cephesinde yer alan taç kapı nispeten sağlam kalabilmiştir. Kırık kemerli az derin bir
niş içinde yer alan giriş aralığı bir atkı taşı ile örtülüdür. Giriş aralığının üst kısmındaki
kitabe levhası boştur. Kapıdan dikdörtgen bir hola, oradan taş bir merdivenle çatıya,
başka bir kapı ile avluya çıkılmakta. Avlu tuğla bir kubbe ile örtülüdür.Yapının toplam
yedi hücresi mevcuttur. Dördü kubbeli alana açılmaktadır. Medresenin yapımı ile
ilgili herhangi bir kitabesi yoktur. Miladi 16.yüzyılda Eğil Beyleri tarafından yapıldığı
tahmin edilmektedir. Tekke(medrese) hâlihazırda Dicle Baraj gölünün suları altında
kalmıştır, su seviyesi düştüğü zamanlarda üst sülieti görülmektedir (49).
Eski Hz Elyesa/AS) kabri ve Tekke
73
ESKİ TÜRBELER (1971 yılı)
Zat-ı Ali kümbeti (kuzeydoğudan görünüş)
Nisanoğlu türbesi (güneydoğudan görünüş) (31)
NisanoğluTürbesi:
Nisanoğlu Türbesi, Eğil'in güneyindeki sel çukuru kenarında, Diyarbakır
yolunun başlangıcında, yolun sol kenarındaki meşelik içindedir. Türbenin duvarları
halen daha ayaktadır. Basri Konyar, Diyarbekir Yıllığı adlı eserde, kümbetin,
Nisanoğullarından İzdüddevle Nasr veya Esüdüddin'e ait olma ihtimalinden
bahsetmektedir. (30) Kesmetaş kaplaması yer yer dökülmüş, kubbesi göçmüş olmakla
beraber duvarları halen ayaktadır (26).
Günümüzde Nisanoğlu türbesi Nisanoğlu Türbesi'nin Güneybatıdan Bir Görüntüsü (35)
ZAT-I ALİ TÜRBESİ
Eğil Kalesi'nin güneyindeki Ali Tepesi'nin kuzey yamacında bulunmaktadır.
Ali Tepesi'nin kuzey yamacındaki toprak yolun alt kısmında bulunan yapıdan
günümüze, taş ve toprak yığınından başka herhangi bir şey ulaşmamıştır. Yapıyı
kısmen de olsa ayakta görmüş olan Ünal'ın vermiş olduğu bilgilere göre, yapıda
herhangi bir kitabe ve süs unsuruna rastlanmamıştır. Plan özellikleri dikkate alınarak
tanımlanmaya çalışılan yapı, Ünal tarafından XVI. yüzyılda inşâ edilmiş bir Osmanlı
eseri olarak ifade edilmiştir. Yapıda birtakım incelemelerde bulunmak üzere 1987
yılında bölgeye giden Tuncer; yapıyı, ölçüsü alınamayacak ve fotoğrafları
74
çekilemeyecek kadar yıkık bir yığın olarak gördüğünü ifade etmiştir. Doğrudan yapı
üzerinde inceleme imkânı bulamamış olan Tuncer; plan ve mimari özelliklerinden
hareketle yapıyı, Osmanlı dönemine ait bir eser olarak tanımlamış ve söz konusu
kümbetin Eğil beylerinde Gazanfer Bey'e ait olduğunu belirtmiştir (35).
1936 yılında H.Basri Konyar bununla ilgili şu ifadeleri kullanır. Kalenin
karşısında ve Ali tepesinin yamacında Gazanfer Beyin merkadı vardır. Bunun bir az
ilerisinde altı dılılı dört kapılı bir türbe (Ali ) adında bir yatıra aittir. Medhallerin ikisi
kemerler ile sağlamdır. Birisinin de yalnız kemersiz kısmı kalmıştır. İçinde Ali adında
birinin yattığı söyleniyorsa da yeri dümdüz olmuştur. Bu yatır hakkında hiç bir
malumat elde edilemedi. Yalnız bu türbeye ait eski bir kufi yazıyı muhtevi dört taş
buldum. Bunları mektepte saklattım. Maarif idaresinin bu taşlar üzerinde yapacağı
tetkikat, Ali yatırının çoktan beri hafızalarda silinen hüviyetini belirtmeğe
yarayacaktır (30).
Diğer Ziyaretler.
Şerbettin Ziyareti:
Eğil'i Diyarbakır'a bağlayan karayolunun kenarında Diyarbakır Ovasının
başladığı noktadadır. Harçsız taşlardan yapılmış eski bir bina ve mezardan ibarettir.
Burada yatan şahsın kim olduğu bilinmemektedir. Herhangi bir kitabesi yoktur. Halk
arasında ziyaret olarak bilinmektedir. Ancak mezarda yatan şahsın eski bir Osmanlı
askeri olduğuna dair rivayetler vardır.
Lal Ziyareti
Eski Eğil Akınciyan (Diyarbakır merkez Ekinciler köyü) yolu üzerindedir.
Meşe ağaçları ile kaplı küçük bir tepedir. Tepenin üstünde tarihi bir binanın kalıntıları
vardır. Bu mekanda yatın şahsın kim olduğu bilinmemektedir. Kitabesi yoktur. Halk
arasında bu yolu kullanan kötü insanlara gece beyaz uzun elbiseleri ile göründüğü,
görünen bu şahsın sağır ve dilsiz (Lal) bir şahıs olduğu, göründüğünde iyi kalpli sağır
ve dilsiz insanların dilinin çözüldüğüne dair bir inanç vardır (13).
EĞİL'DEKİ CAMİLER
Taciyan camii
Cami Eğil kalesinin hemen altında yani kalenin güneyindeki vadinin
yamacına yapılmıştır. Kasaba halkı Eğil'i 11. yüzyılda fetheden Eğil beylerinden Pir
Bedir'in camiyi yaptırdığını söylemektedir. (63) Kale'nin güney eteklerindeki surlara
bitişik olarak inşâ edilmiş olan Taciyan Camii birçok kaynakta farklı isimlerle
anılmaktadır. “Eski Cami”, “Taciyan Camii”, “Haciyan Camii” veya “Ulu Camii”
gibi isimlerle adlandırılan yapının, ilçedeki Ulu Camii'nden farklı bir yapı olduğu
düşünülmektedir. Caminin inşâ tarihini kesin olarak belirleyen herhangi bir belge
bulunmamaktadır. Artuklular'ın Çermik ve Eğil bölgelerinde XII. yüzyılda yaşamış
olduklarını göz önünde bulunduran Konyar yapıyı XII. yüzyıla tarihlereken, Ara
75
Altun eserin inşâ tekniği ve plan şemasından hareketle yapıyı XII. yüzyılın sonu ile
XIII. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlemiştir. Yapıyı bir Artuklu eseri olarak tanımlayan
Adil Tekin ise yapı hakkın da başka da bir bilgi vermemiştir. Taciyan Camii ile ilgili
birtakım incelemelerde bulunmuş olan Ünal; gerek plan şemasından gerekse de o
dönemde bulduğu kitabe parçalarından hareketle, yapıyı XII. yüzyılın ikinci yarısına
tarihlemiştir. Bütün bu bilgiler ışığında Taciyan Camii'nin XII. yüzyılda yapılmış bir
Artuklu yapısı olduğu kuvvetli bir ihtimal olarak görülmektedir. Çeşitli dönemlerde
birçok kez tamir edilen yapı, meskun mahal alanı dışında kalınca 1950 yılından sonra
kaderine terk edilmiştir. Günümüzde sadece kuzey ve güney duvarlarının kısmen
ayakta olduğu yapı son derece harap bir vaziyettedir. Taciyan Camii üzerinde
günümüze kadar gelebilmiş herhangi bir kitabe kalıntısına rastlanmamıştır. Ancak
Metin Sözen ve Oktay Aslanapa'nın 1960-61 yılları arasında yapmış oldukları
çalışmalar sırasında çekilmiş olan fotoğraflardan, yapıda var olduğu saptanan
kitabelerden biri açık bir şekilde görülmektedir.
Caminin kubbe kasnağını boydan boya dolanan bu kitabe, iki şerit halinde
çiçekli kûfi hatlıdır. Ancak yazıları seçilemeyecek kadar aşınmış olan bu kitabe
okunamamış ve kalıntıları da bugünkü yıkıntılar arasına karışmıştır. Yapıdan kalan
kalıntılar arasında bulunan ve Konyar tarafından yapının batıya açılan kapısı
üzerindeki kitabe olarak ifade edilen ikinci kitabeden de günümüze eski bir
fotoğrafından başka herhangi bir şey ulaşmamıştır. Günümüzde harap olan bu kitabe
de okunamamıştır.
Ancak çiçekli kûfi parçalarının Diyarbakır surlarındaki bir kitabe ile
karşılaştırılması, kitabeyi XII. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlemeye imkan vermiştir.
Günümüzde Taciyan camii ( fotoğraf. Burhan Çelik )
Caminin kubbe kasnağını boydan boya dolanan bu kitabe, iki şerit halinde
çiçekli kûfi hatlıdır. Ancak yazıları seçilemeyecek kadar aşınmış olan bu kitabe
okunamamış ve kalıntıları da bugünkü yıkıntılar arasına karışmıştır. Yapıdan kalan
kalıntılar arasında bulunan ve Konyar tarafından yapının batıya açılan kapısı
76
üzerindeki kitabe olarak ifade edilen ikinci kitabeden de günümüze eski bir
fotoğrafından başka herhangi bir şey ulaşmamıştır. Günümüzde harap olan bu kitabe
de okunamamıştır.
Ancak çiçekli kûfi parçalarının Diyarbakır surlarındaki bir kitabe ile
karşılaştırılması, kitabeyi XII. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlemeye imkan vermiştir.
Günümüzde Taciyan camii ( fotoğraf. Burhan Çelik )
Şevket Beysanoğlu'nun Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi adlı
eserinde belirtildiği üzere, burada 1971 yılı Eylül ayında inceleme yapan Prof. Dr. Ara
Altun'a göre, “Üslubu yönünden XII. Yüzyılın sonlarına tarihlendirmek mümkün ise
de inşa tekniği ve plan formu ile camiyi Artuklular'a ve XII. yüzyılın sonu ile XIII.
yüzyılın ilk çeyreğine sokmak mümkündür. Bu şekli ile Artuklular'ın bu bölgede
geliştirdiği cami tipinin küçük ölçüde bir denemesi olarak görülebilir.” Rahmi
Hüseyin Ünal'a göre ise, “Yapı, Artuklu camilerinde görülen plan şemasının
kısaltılmış bir uygulaması niteliğindedir. Kıble duvarına paralel, tonozla örtülü iki
veya daha çok sahını ve mihrap önü kubbesi ile temayüz eden bu plan tipi, elverişsiz
arazi koşulları nedeni ile burada tam olarak uygulanmamıştır. Genel olarak Şam
Emeviye Camii'ne bağlanan bu tipin örneklerini özellikle Güneydoğu Anadolu
yöresinde görmekteyiz. Caminin ayakta kalabilmiş kesiminde taşçı markasına
rastlamadık. Dıştan kubbe kasnağını dolanan çiçekli kufi çift kitabe şeridinin
parçaları, kubbe tamamen çöktüğü için etrafa yayılmış durumdadır. Eskilerden
öğrenildiğine göre, Taciyan Camiinde 1850'li yıllara kadar ibadet edilmiştir (65).
Kalıntılarından mihrap önünün kubbeli olduğu ve enine dikdörtgen plan şekli
gösterdiği anlaşılmaktadır. Bunun dışındaki bölümleri tonozlarla örtülüdür. Kubbe
kasnağındaki iki dizi halindeki iri çiçekli kûfili kitabe yapının başlıca özelliğidir. (35)
Köşeler, pencere kenarları, mihrap duvarları, kemerler ve kubbe kasnağı çevresinde
çok düzgün kesme taş tromplar bölgesi ile kubbede tuğla kullanılmıştır. Diğer kısımlarda nispeten düzgün taş ve yer yer bunların soyulmasından ortaya çıkmış moloz
dolgu görülmektedir. Bugünkü durumu ile ortada mihrap ön bölümü tromplu bir
kubbe ile örtülü, enine dikdörtgen plan veren tonozla örtülü tek nefli bir yapı olduğu
anlaşılmaktadır. Yapının merkezinde kare alanı örten kubbe tam bir daire biçiminde
değildir. Kubbe eteğini içten bir sıra düzgün kesme taşın dolaştığı görülmekte kubbe
ise tuğla örgüyle meydana getirilmektedir. Kubbeyi taşıyan dört kemerden güneydeki
77
düzgün kesme taş bir duvar dolgusuna sahiptir ve burada altta sivri kemerle biten,
basit yarım daire mihrap nişi yer almaktadır (64 ).
Şerbetin camii
Eğil'in Şerbetin Köyü'nde bulunmaktadır. Şerbetin Camii üzerinde yapının
inşâ tarihini verecek herhangi bir kitabe bulunmamaktadır. Ne zaman ve kim
tarafından yapılmış olduğu bilinmeyen cami hakkındaki ilk yazılı bilgiler, Evliya
Çelebi'nin “Seyahatnâme”sinde yer almaktadır. 1935 yılında bölgede bir dizi
çalışmalarda bulunmuş olan Konyar; camiden bir enkaz yığını olarak bahsetmiş,
minaresinin de bir duvardan ibaret olduğunu söylemiştir. Halk 4. Murad'a ait
olduğunu düşünmektedir. Enine dikdörtgen plan şemasıyla bugün Şerbetin Köyü'nde
hizmet vermekte olan yapının, Evliya Çelebi ve Konyar'ın bahsettiği yapı olup
olmadığı kesin değildir. Ancak gerek yapı üzerinde yapılmış olan araştırmalar,
gerekse de Eğilli Ekrem Karakoç'tan alınmış olan bilgiler, sözü edilen yapının bu yapı
olduğu ihtimalini kuvvetlendirmiştir. Karakoç'a göre yapı 1945-47 yılları arsında
köylüler tarafından kazılarak ortaya çıkartılmıştır. 1950 yıllarında üst bölümü düz bir
damla örtülmüştür. Uzun süre bu haliyle köylülere hizmet veren yapı, son olarak 1965
yılında köylüler tarafından yeniden onarılarak bugünkü halini almıştır. Köy halkı
tarafından yaptırılmış olan kazı çalışmasının amacı, altında bir kilise olduğu
düşünülen enkazdan altın çıkartmaktı. Ancak yapının bir cami olduğu anlaşılınca,
köylüler yapıyı onararak faal duruma getirmişlerdir. Sonuç olarak, ilk inşâ tarihi belli
olmayan yapının muhtemelen Şerbetin Köyü'nde bulunan diğer yapılar ile birlikte
XVI. yüzyılın ikinci yarısında inşâ edildiği söylenebilir (35) (30).
Günümüzde Şelbetin camii (35)
78
DİYARBAKIR'DA DİĞER KUTSAL MEKÂNLAR:
ENUŞ PEYGAMBER
Diyarbakır Ergani İlçesi'nde Hz. Adem'in 6. göbek torunu Hz. Şit'in oğlu Enuş
Peygamber yatmaktadır.
Salname; Osmanlı Devleti'nde bir yıllık, olayları göstermek amacıyla
hazırlanan eser demektir. Biz burada 19. yüzyılda Diyarbakır'a ait salnamelerden
Ergani ilçesine ait Peygamberlerle ilgili bilgilere bakacağız (2).
Esami Şerifeleri
Enuş Peygamber
Aleyhisselam
Hazretleri
Türbe ve merakıdı şerifeleri Malumat-ı saire ve mülahazat
mevkii
İbn-i Şit Ergani nahiyesinde Kızılca Nebi-i Müşarun-İleyh Ebna-yı
Efendimiz Karyesinde medfundur.
Beni Beşerden
Türbedeki taşın üzerinde 'Yerd Bin-i Mehlail, b. Kinan, b. Enuş, b.Şit, b. Adem yazılıdır.
Enüş Peygamberin Mezar Taşı ve Şeceresini Gösteren Bilgiler
Luka İnciline göre peygamberler zinciri: Adem, Şit, Enoş, Kainan,
Mahalaleel, Yared, Hanok, Metuşelah, Lamek, Nuh, Sam şeklindedir. (66)
Enüş Peygamberin Türbesi
79
Şit Aleyhisselam, Adem Aleyhisselam'dan sonra gönderilen - ikinci Peygamberdir. Adem Aleyhisselam'in oğludur. Babasi vefat edince kendisine
peygamberlik ve ayrıca 50 Suhuf kitap verildi. Şit Aleyhisselam vefat etmeden önce
yerine oğlu Enus'u halife tayin etti (67).
Enuş (Yaneş) Peygamber Hz. Şit'in en sevdiği çocuğu idi. Hz. Enus, Hz. Şit
105 yaşında iken doğmuştur. Annesi ise Hazura Hanımdır. Hz. Enuş Na'me isimli
hanımla evlenmişti. (68)
Adem (a.s)'a kadar olan nesebi şöyledir: İdris (a.s) - Yerd - Mehlail - Kinan Enuş - Şit (a.s) - Adem (a.s). İdris Aleyhisselamin pek çok evladı olmuştur.
Tevrat'ta Enuş Peygamber: Tevrat Tekvin Bab 4: Ve Şit yüz beş yaşında
Enoş'un babası oldu. Ve Enoş doksan yaşında, Kenan'ın babası oldu ve Kenan'ın
babası olduktan sonra Enoş sekizyüzonbeş yıl yaşadı, oğullar ve kızlar babası oldu. Ve
Kenan yetmiş yaşında, Mahallel'in babası oldu. Kenan'ın bütün günleri dokuzyüzon
yıl oldu ve öldü (69).
80
Enûş; Babası Şit (a.s.) öldükten sonra devletin idare ve siyasetinde, emri
altında bulunan tebeasmı idarede onun yolundan ayrılmadı, idare ve siyasette de
herhangi bir değişiklik yapmadı. Tevrat ehline göre, Enûş yedi yüz beş (doğrusu
dokuz yüz beş) yıl yaşamış ve Enûş, babası Şit (a.s.) altı yüz beş yaşında iken dünyaya
gelmiştir.
İbn Abbâs bu hususta şunları söylüyor: «Şit (a.s.)'in Enûş'tan başka da pek
çok çocukları vardı; Şit (A.s.), Enûş'u kendisine vasi tayin etti. Sonra Enûş'tan doksan
yaşında iken Şit (a.s.)'in kızı Nimet'ten yani kız kardeşi ile olan evliliğinden Kaynân
ve bir birçok çocukları dünyaya geldi. Enûş'da oğlu Kaynân'i kendisine vasi tayin etti :
Kaynân'ın da Mehlâil adında bir oğlu ve daha pek çok çocukları dünyaya geldi.
Kaynân, oğlu Mehlâil'i kendine vasi tayin etti. Mehlâil'den de Yerd, yani Yârd ve pek
çok çocuk dünyaya geldi. Mehlâil de oğlu Yârd'î kendisine vasi seçti. Yârd'dan
Hanûh, yani İdrîs (a.s.) ile pek çok çocuk dünyaya geldi. Yerd'de oğlu İdrîs (a.s.)'ı
kendine vasi tayin etti. Hanûh' tan ise Metûşalah ve pek çok çocuk dünyaya geldi ve
oğlu Metûşalah'ı kendisine vasi yaptı.»
Tevrat'ta zikredildiğine göre, Mehlâil doğduğu zaman Hz. Âdem
üçyüzdoksanbeş, Kaynân ise yetmiş yaşlarında idi. Mehlâil'in oğlu Yerd dünyaya
geldiği zaman Âdem (a.s.) dörtyüzaltmış yaşındaydı. Mehlâil babası (Kaynân'ın)
yolundan yürüdü; fakat bununla beraber bir takım hadiseler onun zamanında baş
gösterdi (70).
Enüş Peygamberin medfun olduğu bölge Hilar-Çayönü Bölgesine yaklaşık 5
km. ötededir. Çayönü ise dünyada ilk tarımın yapıldığı arkeolojik bir bölgedir.
Kızılca (Otluca) denilen köyün güneyindeki Gire Sor ile kuzeyindeki Balahur
(Kızılyamaç)'ın da bir şehir harabesi olduğu meydandadır. Bunların Enüş peygamber
tarafından kurulduğu, Hz. İdris'in burada yaşadığı ve ilk yazının onun tarafından
burada yazıldığı ve ilk defa demiri erittiği yerli efsaneler arasındadır.
Maden ve Amedi köyü civarında, Kalhane köyünde bakır, Girgis köyü ile
Zülküfl dağının kuzey batı eteklerinde altın, Hilar'da cam, Gire Sor'da demir
madenleri işletildiği söylenir. Bunların birçoğunun eritme ocakları ile maden sahaları
da halen bilinmektedir (71).
Şehmus Aslan Enüş peygamber için şunları yazar; 'Şit Peygamberin oğlu, Hz.
Adem'in torunudur. Gökbilimi hakkında derin bilgisi olan bir zattır. 960 yıl ömür
yaşamıştır. Bundan dolayıdır ki Hilar, Kızılca, Kikan üçgeni dünyanın ilk yerleşim
olarak kabul edilir. Yani insanın yaratılışı ve çoğalımı burada başlayıp sonra dünyaya
dağılmıştır (72).
HZ. İBRAHİM VE DİYARBAKIR
Peygamber Kabri, Peygamberlerin medfun olduğu mekânlardır. Makamlar
ise peygamberin yaşamı süresince bulunduğu ve ilgili olan mekanlardır. Hz. İbrahim
kabri Kudüs yakınlarında Hebrondadır. Makamları ise müteaddit olabilir. Örneğin
Şanlıurfa'da makamı vardır. Hz. İbrahim'in Diyarbakır bölgesinde de makamları
vardır. Potansiyel olarak Çınar ve Ergani ilçeleri ön planda gözükmektedir.
81
Çınar'ın Pir İbrahim Mağarası ve Çeme Reş civarında da oldukça ilginç
mağaralar vardır (90).
Bu bölge Hz. İbrahim'in yaşadığı bölge olma ihtimalini taşıyor. Hz. İbrahim Ur
şehrinde doğmuştur. Ur şehri nerededir? Şat-ül arap'ta Ur şehri var, ancak bu şehir Hz.
İbrahim'in doğduğu şehir olmasa gerek. Başka bir Ur şehri olsa gerek. Hz. İbrahim Ur
şehrindedir. Doğduğu Ur şehrinin Şatülarapta olmasında mantıksal sıkıntı var. Zira Hz
İbrahim Ur Şehrinden Harran'a geliyor, buradan Filistin'e gidiyor. Eğer doğduğu Ur
şehri Şatülarap'taysa neden üçgen şeklinde rota izlensin, neden hipotenüsten yani
Şatülarap-Filistin yolu izlenmesin. Bu durumda Ur şehrinin Güneydoğuda olması
gerekir. Ancak Hz İbrahim Ur şehrinden, Nemruttan kaçarak Harran'a gittiği için Ur
şehrinin Harran'dan çok uzak olması, yani Nemrut'un hemen yakalayabileceği
mesafede olmaması gerekir. Şimdi arkeolojik bilgilerimizi gözden geçirelim.
İkinci Ur şehri nerede? 'İ.Ö.2000'lerde, III. Ur çağında Nuzi ve Mari, daha
geç çağda Hitit ve Ugarit metinlerinde Ur-a'nın tüccarlarının Ugarit'e geldiklerinde
(Akdeniz kıyılarına yakın bir kent devleti) orada devamlı kalamayacakları, kış
mevsiminde kendi şehirleri olan Ur-a'ya gidecekleri yazılıyor. Hz. İbrahim'in
Harran'a geldiği kesindir. Ur-a'nın da bu civarda olması gerekir (91)(92).
Ancak Nemrut'un yakalayamayacağı mesafede Ur şehri olmalıdır. Ur'a
Harran'dan çok uzak güneydoğu Anadolu bölgesindedir. Ugarit ve Ebla metinlerinde
güneydoğuda ikinci bir Ura şehrinden bahsedilir. Yani Hz İbrahim Güneydoğuludur.
Ura şehrinin Diyarbakır yakınlarında olduğunu anlıyoruz. Bu nedenle Asur tarihine
bakıyoruz; Asur-Nazirpal burada aldığı esirlerle Amida üzerine döndü. Şehri zorla
alamayacağını anlayan imparator kuşatmayı terkedip Kaşyan boğazlarına daldı, Urâ
şehrini kendisine bağladı.(93) Bu tarihi cümle Ura şehrinin Amid'e yakın olduğunu
gösteriyor. Bu şehir Çınar ilçesi Mir Hıdır kalesi yakınındadır, harabe şehir olarak da
adlandırılıyor.
Hz. İbrahim'in makamı olarak Ergani ilçesi de ön plandadır: Bu noktada
önce Elazığlıları dinleyelim. Hz. İbrahim'in babası Azer'in mezarının Elazığ'ın Sivrice
ilçesi sınırları içerisindeki Hazar Baba Kayak Merkezi'nin üst kısmında, O'nun kız
kardeşi olan Hacıhan'ın Türbesi de yine Sivrice ilçesinin Kürk Köyünde bulunuyor.
Araştırma esnasında görüşlerine başvurulan Elazığ eski Müftüsü Doç. Dr.
Fikret Karaman, Sivrice Belediye Başkanı K. Metin Öztürk, Sivrice Halk Eğitimi
Müdürlüğü ve Sivrice Müftülüğü yetkilileri de bu bilgileri doğrulayıcı nitelikte
duyumlara sahip olduklarının bilgilerini vererek “Yöre halkı, buradaki mezarın Hz.
İbrahim'in babası Azer'e ait olduğuna inanmaktadır.” dediler. Kaynak:www.elaziz.net
Efsaneye göre gölün güneyindeki Hazar Baba Dağı, Hz. İbrahim'in babası
Âzer'in yaylağıdır. Yaz mevsiminde bu dağda, Âzer'in aşireti ile efsanede adı
zikredilmeyen bir başka aşiret arasında çıkan bir kavga sonucu, (Âzer) Hazar Dağı'nın
sarp bir tarafına sığınır ve dağdaki bir mağarada şehit olur. Mağaranın içindeki
mezarın Azer'e ait olduğuna inanılmaktadır.
82
Âzer ismi zamanla ''Hazar" şekline dönüşmüş ve göl adını buradan almıştır.
Kaynak: Harput Efsaneleri (Meftune Güler).
Azer Baba Sivrice'deyse buradan yaklaşık 40 km ötedeki Ergani ilçesi Hz.
İbrahim'in neden mekanı olmasın? İ.Ö.2400'lerde Sami asıllı I.Sargon, Sümer Kralı
Urzababa'ya başkaldırıp kendisini kral yapıyor. Sümer'in şehir beyliklerini birer birer
idaresi altın alıyor. Sargon yönetim sınırlarını Kuzey Mezopotamya'ya kadar uzatıyor
ve kendisine Sümer ve Akkad'ın Kralı ünvanını veriyor. Sargon'dan sonra kral olan
Naramsin Diyarbakır'a kadar geliyor. Sargon'un evlatları, Ay tanrısı için bir Ur şehri
kuruyor. Ugarit metinlerinde Ur-ha şahıs olarak bulunuyor.(94) Bu açıdan Hz.
İbrahim'in hayat hikayesinde geçen Ur veya Ur ha ismi ile Ergani arasında bir
paralellik vardır. Hz.İbrahim'in oğlu Medyen'in torunu Amid'in Ergani'ye yakın
Diyarbakır'ı kurması da kronolojik bir paralellik arzeder. Ergani'nin ismi Urhan'ın,
önceleri veya sonraları Urha olma ihtimali de olabilir. Ur bir Hitit ticaret kolonisidir.
(94) Büyük Eti İmparatorluğu dağılınca büyüklü küçüklü beyliklere ayrıldı. Ergani bu
beyliklerden biridir (95).
'İ.Ö.2000'lerde, III. Ur çağında Nuzi ve Mari, daha geç çağda Hitit ve Ugarit
metinlerinde Ur-a'nın tüccarlarının Ugarit'e geldiklerinde (Akdeniz kıyılarına yakın
bir kent devleti) orada devamlı kalamayacakları, kış mevsiminde kendi şehirleri olan
Ur-A'ya gidecekleri yazılıyor. Hz. İbrahim'in Harran'a geldiği kesindir. Ur-a'nın da bu
civarda olması gerekir' (94) (96).
Akad kralının yaşadığı çağda kuzeyde Ur şehrinin yapılmış olması
muhtemeldir. (94) Akadların bölgeye geldiğini ve Ergani (Urhan) kalesinin mazisinin
de o tarihlere uzadığını öğreniyoruz (97).
Ergani'nin önce Ur sonra Urhan olması muhtemeldir. Hz. İbrahim Ur'dan
Harran'a göç etmiştir. Eşyanın tabiatı gereği bir zulümden kaçan kişinin, kaçtığı yere
yakın bir yere göç etmemesi yani Harran'la arasındaki mesafenin de 20-25 km. gibi
olmaması gerekir. Bu açıdan Harran-Ergani mesafe zulümden kaçan bir peygamber
için daha mantıklı bir mesafedir.
M.Ö.2300-2260 tarihleri arasında Akad kralı Naram Sin (Nemrut) Diyarbakır
bölgesine saldırarak verimli topraklarıyla bir buğday ambarı halinde bulunan şimdiki
Pir Hüseyin köyünü ülkesine kattı. (Pir Hüseyin, Lice'ye giderken Mermer Bucağına
bağlı bir köydür. Yeni ismi Alibardak'tır) Pir Hüseyin'de bulunan bu zaferi anlatan
Naram-Sin'in kitabeli steli İstanbul Şark eserleri müzesinde No:1027'dedir.(98)
Güneydoğu'da Ur şehrini kuan Akad kralı Naramsin'e ait Kocaköy'de Pir Hüseyindeki
stel (99).
83
Halep'in 55 km güneybatısında 1975'de Ebla'da yapılan kazı sonuçlarına
Güneydoğu'da ikinci bir Ur şehrinin olduğu söz konusudur. Hz İbrahim'in yaşadığı
dönem olarak Akad Hanedanlığı dönemi, Sargon ve torunu Naramsin dönemleri yani
MÖ.2350-2225 olduğu önerilmektedir. (100) Sargon'un Ergani'yi (Urhan)'ı aldığını,
Kocaköy'de torunu Naramsin'ine ait stelin ise Türkiye'de tek belge olduğunu
bilmekteyiz. Ay ve güneş tanrılarına ait resimlerin Ergani(Urhan)'da Hilar'da
olduğunu ve yine burada kurban kesme olayının varlığı bizi Hz. İbrahim'e götürüyor.
Hilar'da 70 kesik çocuk kafatası o zamanlardan kalma bir kurban ritüelimi ihtimalini
güçlü kılmaktadır. Hz İbrahim'in döneminde ay ve yıldıza tapınmanın tezahürü
olarak Hilar mağaralarında ay ve yıldız resimleri vardır.
84
Naramsin, Nemruttur: "Naram-Sin hükümranlığının bir döneminde, o güne
kadar sadece tanrı ayrıcalığı olan bir sıfat benimsemiştir. Kendi yazıtlarında adının
önüne 'ilahi' işaret koymuş; yani çivi yazısıyla isminin önüne 'tanrı' yazdırmıştır. Ona
adanan metinlerin dili, daha cüretkâr sayılabilir ve bu metinlerde, köleleri ona,
'ilahilik' atfetmekle kalmayıp, 'Agade tanrısı' ünvanını vermişlerdir" (101).
Antik Çağ Yakın Doğu Arkeoloji uzmanı Hans J. Nissen, bu konuda şunları
söylüyor:
"Elimizdeki belgelere göre, hiçbir kuşkuya düşmeden kanıtlanabilecek tek
nokta, ilk kez Naram-Sin'de gözlenmiş olan kendi kendini 'tanrı katı'na yüceltmedir.
Birçok yazıtta, hükümdarın adının karşısına bir tanrı için kullanılacak belirleyici
işaret konulmuştur. Uyrukları, Naram-Sin'den, birçok kutsama ve bağlılık yazıtında
'Akad'ın tanrısı 'diye söz ederler"(102).
Adıyaman'da ki Nemrud M.Ö.50-M.S. 250 yılında yaşadı. Yani Hz.
İbrahim'den 2500 yıl sonra yaşamıştır. Hz. İbrahim devrindeki Nemrut, Naramsin'dir.
Naramsin kral unvanının yanında tanrı unvanını da kullanan hükümdar
olması bakımında mezopotamya siyasi tarihinde bir ilktir. Naramsin'in tanrısal
vasıfları, Naramsin Stelin adlı kabartma eserde (naramsin'in zafer steli) daha da
beliginleştirilmiş ve somutlanmıştır (103).
Naramsin'in,Nemrut olduğu kabul ediliyor.
Simak Tepesi'nde, Pir Hüseyin Köyü'ne bakan bir İlk-Orta Tunç Çağı
mezarlığı tespit edilmiştir. Bir höyük ile aşağı şehirden oluşan 19 hektarlık Pir
Hüseyin, İTÇ III'te de büyük bir yerleşimdir. Burada yapılan kapsamlı bir yüzey
araştırmasında, höyüğün çevresinde birkaç yerde su kaynakları bulunmuştur. Çanakçömleklerin çoğu MÖ 3. ve 2. binyıllara aittir. Burası, araştırmada bugüne kadar
bulunan 70 yerleşim içinde en büyük olanıdır. Bölgedeki büyük yerleşimlerden biri
olması nedeniyle, Pir Hüseyin'de bulunan (104) bir stelin temelinde adı geçen Naramsin Tapınağı'nın da burada olması muhtemeldir.
Bu tapınağın anlamı ne olabilir? M.Ö.2400'lerde Sami asıllı I.Sargon, Sümer
kralı Urzababa'ya başkaldırıp kendini kral yapıyor. Yerli halk olan Sümerlilerin
dostluğunu kazanmak için Ur'da ay tanrısının mabedine başrahibe yapıyor.
Sargon'dan sonra kral olan Naramsin Diyarbakır'a kadar geliyor. Sargon'un kızı ile
başlayan, Ay tanrısı mabedinin baş rahibeliği, daha sonraki krallar zamanında bir
gelenek oluyor. Sargon ve sonra gelen krallar kuzeyde (yani bölgemizde) kendilerini
daha güçlü yapmak için Ay tanrısı için bir Ur şehri yapmış veya bir şehri Ur olarak
adlandırmışlardır (94).
Bu durumda Ur şehrini tapınağın olduğu bölgede aramak mantıklı oluyor.
Yani ilimizde Kocaköy'deki Naram-Sin tapınağı, Ur şehrinin olduğu bölgeyi
düşündürüyor. Ergani ilçesi Hz. İbrahim'in babasının dini olan aya tapanlara ev
sahipliği yapmıştır. Ergani ilçesinde Hilar'da Kaya kabartmalarının yanında bulunan
85
mağaralarda, çok eskiden, Aya tapan Sâbi'ler ve Güneş'e tapan Şemsi'lerin yaşadığı;
hatta Hilar isminin de, Ay'a tapanlardan ötürü, Ay'la ilişkilendirilerek, Hilal'dan
geldiği söylenmektedir. Sümerler Ayı tanrı olarak değerlendirip, Ay'a taparlarmış.
(105)
Ugarit ve Ebla metinlerinde güneydoğuda ikinci bir Ura şehrinden bahsedilir.
Yani Hz. İbrahim Güneydoğuludur.
Ura şehrinin Diyarbakır yakınlarında olduğunu anlıyoruz. Tarihi bir belgeye bakacak
olursak:
Asur-Nazirpal burada aldığı esirlerle Amida üzerine döndü. Şehri zorla
alamayacağını anlayan imparator kuşatmayı terk edip Kaşyan boğazlarına daldı ve
Urâ şehrini kendisine bağladı (93).
Hurri ülkesi ve Hz.İbrahim: Diyarbakır bir Hurri ülkesidir. Aşağıdaki
veriler Hz. İbrahim'in Diyarbakır bölgesinde yaşadığını yansıtır. Hitit tabletinden
(kaynak: Hitit Mitolojisi-Güngör Karauğuz, alıntılar), daha sonra aynı konudaki
Tevrat tan çıkan sonuç: İbrahim Peygamber, Hurri Kökenlidir. Hurri-Mitani
Krallığında çok zengin bir tüccardır. İbrahim Peygamber, Tevrat'ın dışında başkaca
bir kaynak olan Hurri efsanesi, Appu ve iki oğlu yazıtı bunu doğrulamaktadır.
Tevrat'taki hikaye ile Hurri efsanesi birebir aynıdır. Appu ve iki oğlu- hikayesi Hurri
kaynaklarında vardır. Hurri kaynaklarında geçen bu hikaye çoktan beri mit şeklinde
anlatıla gelen bir yönü vardır. I. Şuppiluliuma işgal ettiği Hurri-Mittani ülkesinde,
Mittani kralı ile yaptığı yazılı antlaşmada Şuta isimli şehrin sakinleri değerli eşyalar
ile birlikte, Hatti ülkesine getirildiği yazılıdır. Burası Dicle ile Habur arasındaki
bölgeye verilen isimdir (106).
Bölge Diyarbakır civarıdır. Diyarbakır da bir Hurri-Mitanni ülkesidir.
Karacadağ'da Metinan bölgesi Mitanilerin, Hani ilçesinde Hur ve Hurik bölgesi
Hurilerin önemli mekanıdır. Diyarbakır İçkalenin de Huriler tarafından yapıldığı
ifade edilir.
Hurilerde İbrahim peygamber: Hitit tabletinden (kaynak: Hitit MitolojisiGüngör Karauğuz alıntılar) Appu isimli bir adam yaşardı. O bütün ülkede en zengin
adamdı. Onun çok sayıda sığır ve koyunları vardı. Hububatın harmanlıktan sonra
yığıldığı gibi gümüş, altın ve lapulazuli taşı yığmıştı. O' nun hiç bir şeye ihtiyacı
yoktu, fakat tek bir şeye ihtiyacı vardı; O' nun ne erkek çocuğu, ne de kız çocuğu
vardı.(1 11 5-2) Appu'nun karısı hizmetçilerine sormaya başladı. O daha önce hiç
başaramadı. O 'nun şimdi başarılı olacağını düşünmüyorsunuz öyle değil mi? (I 2730)
Appu bunu işittiğinde, Ona yanıt vermeye başladı. Tanrılar bana zenginlik
verdi. Onlar bana sığır ve koyun verdi. Benim tek bir şeyim noksan, ne bir erkek
çocuğum, nede kız çocuğum var. Güneş Tanrısı bunu işittiğinde, ona söylemeye
başladı: İçki iç, eve git ve karınla yat. Tanrılar, sana bir erkek çocuk verecek. (11- 1-9)
86
Appu bunu işittiğinde, eve gitti. Fakat Güneş Tanrısı gökyüzüne döndü. Şimdi
Teşup, üç DANNA mesafeden gelen Güneş Tanrısını gördü ve vezirine şöyle
söylemeye başladı. Bak kim geliyor? Ülkelerin koyun çobanı Güneş Tanrısı! Ülkede
herhangi bir yer mahvolabilir mi? Her hangi bir yerdeki müstahkem şehirler
mahvolabilir mi? Her hangi bir yerdeki askerler bozguna uğratılabilir mi? (10- 18) Ey
göğün Güneş Tanrısı niçin gelmiyorsun? Tekrar söylemeye başladı. Appu'nun karısı
gebe kalmaya başladı. Appu'nun karısı bir erkek çocuk doğurdu. Dadı çocuğu kaldırdı
ve Appu'nun dizlerine çocuğu yerleştirdi. Tekrar ikinci defa Appu'nun karısı gebe
kalmaya başladı. Onuncu ay geldi ve kadın bir erkek çocuk doğurdu. Dadı çocuğu
kaldırdı ve O na İyi ismini koydu. 15 (III17-20) Appu Efsanesi yada Apuri ile ses
benzerliğinden yola çıkarak Peygamber Efsanesi, Hurriler arasında sarsılmaz bir dini
inanç olarak var olsa gerek ki, Hitit kralı buna atıf yaparak, anlaşmaya bağlı
kalmalarını, yoksa tüm halkı kısır bırakmakla korkutuyor. Açıkça kitapta ve tablete
göre; Appu ve iki oğlu efsanesi, bir Hitit değil, Hurri Efsanesidir. Yer olarak ta, Dicle
ile Habur arası (Şudul-Şuta da) geçmektedir.
Hz. İbrahim Soyu ve Diyarbakırlılar: Diyarbakır ahalisi Hz. İbrahim
soyundandır. Literatürlere göz atalımızda Diyarbakır şehri adını Hz. İbrahim'in oğlu
Medyen'in oğullarından Belenda'nın oğlu Amid'den gelmektedir'. Diyarbakır (Amid)
ismi Hz. İbrahim'in torunu Amed b Bülendiden gelir. Hz. İbrahim'in Hacer ve Sara
isimli hanımlarının ölümünden sonra evlendiği Katura isimli hanımın oğlu Medyan'ın
torunu Amed'in Diyarbakır'ın kurulmasındaki rolü vardır. (el-Bekri: Mu'acem ma
İsta'cem min Esmai'l-Bilad vel-Mevazi(Thk.Mustafa es-Sakka), Beyrut, 1983. c1/1.
s:93 (Sait Paşa: Mirat-ül İber 1/266) (Yakutül Hamevi: Mücemül Buldan c: 1 Amid
maddesi) (107).
Medyen kimdir? sorusu için Hz. Hacer ve Sara öldükten sonra Hz. İbrahim
Katura ile evlenmiştir. Bundan Yaksan, Zemran, Medyan, Yasbuk, Sulh, Büsr adlı
oğulları olmuştur (108).
Bu evlatlardan Yaksan'ı Mekke'ye; Madun ve Madyan'ı ise Medyene, diğer
evlatlarını ise Horasan'a göndermiştir (109).
Yani Diyarbakır'ı (Amid), Medyen'in torunu Amid kurmuştur. Üçüncü hanım
Katura'dan gelen Amid'in Diyarbakır kuruluşunda rolünü vurguladık. Bu durum M.Ö.
2000'lerden öncedir. Hz. İbrahim'in Hacer ve Sara'dan evlatlarının Hz. İsmail ve İshak
olduğunu biliyoruz.
Silvan ilçesinin Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail neslinden
Üded oğlu Üd isimli kralın kızı Maya tarafından kurulduğu belirtilmektedir.(110)
M.S. 639'da sahabe ordusunun girişinden sonra Hz. İsmail neslinden Bekir bin Vail'in
Diyarbakır'a yerleşerek çoğunluğu teşkil edip şehre Diyarbekir ismini verdiğini
gözlüyoruz. Mustafa Celaleddin'in Osmanlıca yazılı Meyyafarakin isimli eserde
Diyarbakır'da Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İshak (AS) neslinden Ersalus oğlu Teymus'un
Diyarbakır'da ikameti ve şehrin yeniden inşası belirtilir (110).
87
ASHABI KEHF MAĞARASI VE LİCE İLÇESİ
Kur'an-ı Kerim'de Kehf süresinde inançları gereği zalim bir hükümdarın
zulmünden kaçan 7 büyük Ulu ve köpekleri Kıtmir'in bir mağaraya sığındığı ve
burada 300 yıl yaşadığı anlatılır. Kıssada mağaranın özelliklerini güneş ışınlarının
geçiş şeklinden anlamaktayız. Dünyada 34 yerde Ashab-ı Kehf mağarasının varlığı
bildiriliyor. Her bölge bu mağarayı doğal olarak kendine mal etmek istemektedir.
Zaten Kur'anı-ı Kerim de mağaranın yerinden çok insanların dikkatini ibretli olaya
çekiyor ve konunun tartışılmasını da istemiyor. Dünyada güneş ışığının bu şekilde
geçtiği binlerce mağara bulunabilir. Burada önemli olan bir nokta da olayın diğer
figüranlarının ve mekânlarının da buna uyum göstermesi zorunluluğudur. Olayı
ayrıca Tarihi belgeler de teyit etmelidir. Diyarbakır Lice ilçesindeki aşağıda
tanıtacağımız mağara bu özelliklere sahiptir.
Ashab-ı Kehf mağarası
Ashab-ı Kehfin Lice'de olduğuna dair deliller:
88
1. Mağaranın durumunun Kur'an da ki ifadelere (ipuçlarına uyuyor
olması): Mağaranın durumu, Kur'an-ı Kerim'de Kehf süresi 17. ayette geçen:
Resulüm orada bulunsaydın güneşi görürdün. Güneş doğduğu zaman mağaralarının
sağına meyleder; batarken de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi (böylece)
onlar (güneş ışığından rahatsız olmaksızın) mağaranın bir köşesinde (uyurlardı)'
şeklindeki ifadelere tamamen uymaktadır.
2. Mağaranın hemen yanında bir kilise kalıntısının bulunması: Yöre halkı
tarafından 'Deri Rakim' (Rakim kilisesi) olarak adlandırılan çok eski bir kilisenin
kalıntıları mağaranın hemen yakınında bulunmaktadır. Şevket Beysanoğlu Bey bu
kilise kalıntılarının fotoğraflarını da yayınlamıştır.
3. Mağaranın ağzındaki duvar kalıntısı: Mağaranın ağzında Dakyanus'un
ördürdüğü söylenen bir duvar kalıntısı vardır.
4. Birçok müfessir tarafından Dakyanus'un hem şehir hem de kral
olarak alınması: Dakyanus birçok araştırmacı ve müfessir ve kabul gördüğü gibi
hem Eshabı Kehf olayının yaşadığı şehrin, hem de bu Allah dostlarına zulmeden
Kralın ismidir. Lice'de bulunan Antik şehrin ve Kralının adı Dakyanustur. Lice'deki
Dakyanus Antik kenti gibi, Kralının adının da Dakyanus olması sadece bir tesadüf
olabilir mi?
5. Dakyanus Antik kentinin bulunduğu Fis ovasının adı Efsus'tan
bozmadır: Şevket Beysanoğlu Bey Fis adının aslında Efsus'tan bozma olduğunu
belirtmektedir.
6. Mağaranın bulunduğu dağın adının Eshab-ül Kehf veya Rakim adını
taşıması: 1977 yılına kadar resmi kayıtlarda Eshab-ül Kehf Dağı olarak geçen dağın
adı, bu tarihte Harita Genel Müdürlüğünce yanındaki dağlarla birlikte değiştirilmiş ve
İnceburun Dağları adını almıştır. 1976 yılında 1.Uluslararası Türk Folklor kongresine
bildiri olarak sunulan ve daha sonra Kongreye sunulan diğer eserlerle birlikte kitap
haline getirilen “Eshab-ı Kehf'in yeri” konulu çalışmasını kaleme alan Şevket
Beysanoğlu Bey bu dağdan RAKİM dağı olarak bahsetmiş, parantez içinde de Eshabı Kehf dağı olduğunu belirtmiştir.
7. Mağaranın bulunduğu dağın tepesinin bazı haritalarda 'Rakim'tepesi
olarak geçmesi: Yakın tarihlere kadar birçok haritada mağaranın bulunduğu dağın
adının Eshab-ül Kehf, tepesinin ise Rakim tepesi olarak geçtiği bilinmektedir.
8. Olayın geçtiği dönem bölgenin Doğu Roma imparatorluğu
hâkimiyetinde bulunması: Olayı araştıranlarca olayın geçtiği dönem olarak Roma
imparatorluğu genel kabul görmüştür. Hıristiyan kaynaklarına göre olay Hz. İsa'dan
sonra 201 ile 254 yılları arasında hüküm süren Decius (Dekyanus= Dakyanus)
döneminde yaşanmıştır. Lice bölgesi, M.S. 226 yılına kadar Roma-Part, 226 yılından
sonra ise Roma-Sasani egemenlikleri arasında iktidar savaşlarına sahne olmuştur.
Dakyanus Antik kentinin Roma döneminden kaldığı neredeyse %100'e yakın bir
oranda ispatlanmıştır. Selevkoslar dönemine ait olabileceğini iddia edenler varsa da
89
Dakyanus kentinin Roma mimari yapılarını barındırması bu iddiamızı güçlendirmektedir (82).
Mağarada1200 yıllarına ait Melik Adil'e ait kitabe
Kitabeyle ilgili yorum: Bu hususta Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Tanrıverdi şu yorumda bulunur. Kur'an-ı Kerimde
bahsedilen mağaranın 7 kişiyi rahatlıkla içine alacak şekilde olduğunu ifade
buyurulur. Ancak bu mağara neden küçük denecek olunursa Selahaddin Eyyubi
döneminde mağaranın yarısının yıkılıp aşağıya Derkam köyüne düştüğünü, mağara
unutulmasın diye S. Eyyubi'nin kardeşi Melik Adil'in Kehf mağarasını tamir ettiğini
bu yazıda görüyoruz. Melik Adil'in, yani Eyyubilerin Lice, Antak hâkimi olduklarını,
Antak'taki minaredeki yazıdan da anlıyoruz. Melik Adil Kehf mağarasını da tamir
ederek buraya yazısını bırakmıştır. Bu yazı Ashab-ı Kehf'in Diyarbakır Lice'de
oluşunun en önemli belgesidir. 1183'de Diyarbakır Selahaddin Eyyubi tarafından
alındı. Kardeşi Melik Adil 1200-1218 yılında bölge sorumlusu oldu. 1200 yılına ait
maziye karşın ülkemizdeki diğer bölgelerde Eshab-ı Kehf belgeleri daha yenidir.
Ünlü tarihçi Abdulrezzak Semerkandi'nin 530 yıl önce bir eserinde (Matlaun
Saadeyn) çok ilginç bir cümle:, "Eserinde diyor ki; (Sultan Üveys, Lice'deki Ashab-ı
Kehf'e Bingöl üzerinden sefer düzenledi ve Muş Ovası'na vardı). Yani 1500 yıllarına
ait bir belgeye de tarih kitaplarında rastlıyoruz.
Lice'de Dakyanus harabelerinin olduğu Dakyanus kalesi –Dakyanus harabesi
90
1973 il yıllığı Dakyanus harabeleri
Yencülüs dağı
Olayın bir de mantıki boyutuna bakalım: Dakyanus'un sağ ve sol tarafında
oturan vezirlerin çocukları olan gençler, putperestliğe ve Kral'ın yaptıklarına karşı
çıktılar. Bundan haber alan Kral, gençleri huzuruna getirterek kendisine ve putlara
secde etmelerini istedi ve bunu kabul etmeyince onlara, kendisinin Ninova'dan
(Musul) dönünceye kadar bir süre verdi. Şayet seferden döndükten sonra gençler,
putlara secde etmezlerse onları katlettireceğini söyledi. Dakyanus Eshab-ı Kehf
gençlerine düşünmeleri ve söylediklerine uymaları için kısa mühlet vererek Ninova
(Musul) şehrine birkaç gün içinde gidip geldi. Efsus şehri Eskişehir veya Mersin
civarında olsaydı Dakyanus'un birkaç günde Ninova'ya gidip gelmesi mümkün
değildi (83).
Bu ancak Diyarbakır olabilir. Diyarbakır'la Musul (Ninova) sürekli alışveriş
içindedir. Buraya iptidai bir sal olan keleklerle yolculuk ve taşımacılık yapılmaktadır.
Bu basit salla Diyarbakır –Musul arası yolculuk süresi 3 gündür. Keleklerle saatte 5
km yol alınmaktadır. Diyarbakır-Musul yolu 400 km.dir (84). Karayolu ile ise
tarihçilere göre (İstahri ve Ebu'l Fida) Diyarbakır-Musul arası 4 gündür. (85).
Olayın bir de halk tarafından benimsenme yönü vardır. Eshab-ı Kehf
sakinlerinin isimlerini dünyada 34 yerde olduğu ifade edilir. Eshab-ı Kehf'in
köpeğinin ismi olan Kıtmir'i sadece Diyarbakır'da görmekteyiz.
91
Ülkemizde Efes, Tarsus, Afşin ve Diyarbakır Lice'de Ashab-ı Kehf
mağaraları vardır. Dünyada 34 yerde Ashab-ı Kehf'e sahip çıkılmaktadır. Ancak
Dünyada Lice ve Kocaköy dışında hiçbir yer bu kadar saygı gösterip çocuklarına bir
köpek ismi olan Kıtmir'i çocuklarına koymamaktadır.
Eshab-ı Kehf'in Diyarbakır'da olduğuna dair önemli bir delil de Hani ve Lice
'de Yemlihan isminin sık oluşudur. Bunu Şazenüs ismi takip etmektedir. Diyarbakır'da
önemli kişiliklerin bu isimleri taşıdığını gözlemekteyiz.
Kıtmir bir köpek ismi olduğu halde çocuğuna bu ismi koyanlar da
görülmektedir. Ocak 2006 itibariyle 5000 nüfuslu Lice'de nüfus müdürlüğü
kayıtlarına göre Yemlihan 168, köpek ismi olmasına rağmen saygı alameti olarak 11
Kıtmir ismini görüyoruz. Bu durum Eshab-ı Kehf anlayışının bölgede ne kadar hâkim
olduğunu yansıtır.
Fis (Efsus) ovasının başında bir yerleşim yeri olan 5000 nüfuslu Kocaköy'de
telefon rehberinde 2 Kıtmir ismin görüyoruz. (Diyarbakır 2001 yılı telefon rehberi.
(s:239).
Lice ilçesinde Eshabı Kehf'le ilgili 1863 yılına ait bir belge
1861-63 İngiltere'nin Diyarbakır konsolosu J. G. Taylor, Diyarbakır
Lice ilçesini ziyaret eder.
Anıları:
Hani'nin güneydoğusunda Lice'yi Diyarbakır ovasından ayıran dağ
silsilesinin tepesindeki (İnceburun dağları) Köşk-ü Kak ve Afisos (Efes
kelimesinin bozulmuş şekli) Daknaos (Dakyanus) kalıntılarına gelir. Kalıntılar,
eski Fes şehrine yani Procopious'un bahsettiği Phison'a (Roma Bizans dönemi
Dakyanus kenti) aittir. Bunların yanında yer alan küçük köyün ismi ise
Fes,Afis,Affision'dur (Lice'ye bağlı Ziyaret köyü).
Köy halkı arasındaki inanışa göre,bu kalıntılar ile bunların hemen yanında yer
alan küçük mağara 7 uyurlar ile onların koruyucusu olan Kelb-i Kehf'e aittir.
Zekai Erdal. Taylor'a göre Lice ve çevresi Dünden Bugüne Lice Sempozumu
Bildirileri. Mardin Artuklu ün-Şarkiyat derneği yay. 2012. s.117
DİYARBAKIRDA KUTSAL EMANETLER
Sakal-ı şerifler: Diyarbakır'da üç sakal-ı şerif mevcuttur. Yavuz Sultan
Selim'in Mısır'ı fethettiğinde mukaddes emanet tesliminde Mekke Emiri Şerif
Hüseyin ve yanında Mekke Müftüsü Şeyh Hüseyin-i Diyarbekri vardır. Bu müftünün
El Hamis adlı tarih kitabı vardır. İsminden de belli olduğu üzere bu müftü
Diyarbakırlıdır.
Diyarbakır'da kutsal emanetlerin en önemlisi Sakal-ı Şeriftir. Diyarbakır'da
kutsal emanetlerden birincisi Nakipoğlu ailesinden Esma Ocak Hanım Efendide,
ikincisi Lice'de Işık Ailesinde, üçüncüsü ise asırlarca Diyarbakır Ulucami bünyesinde
92
kalıp şu an İl Müftülüğü korumasındadır.
Sakal-ı Şerifler Kutsal günlerde ziyarete
açılmaktadır. Nakipoğulları ailesinden Esma
Ocak Hanım Efendi bizi aydınlattı.
Nakiplerden olan Ragıp Efendi (Aşefçilerde
Ragıbiye camiini yaptırmıştı ve avluda
mezarı vardır),
Ragıp Efendi, Mesud efendinin babasıdır. Mesud Efendi Mekke Kadısı
olmuştur. Mekke Valisi değerli çalışmalarından dolayı Sakal-ı Şerifi onlara hediye
etmiştir. Sakal-ı Şerif evlatlarından Esma Ocak Hanım Efendiye geçmiştir. Kadir
Gecelerinde açılan Sakal-ı Şerifi, hanımefendi bize lutfetti.
Esma Ocak ve ailedeki Sakal-ı Şerif
Diyarbakır İl müftülüğündeki sakal-ı şerif
93
Lice-Nihat Işık-Sakalı şerif
Peygamberimizin tabutu üzerine sarılmış bir şal: Çermik Ulu Camide
halk arasında kutsal emanet olarak bilinen peygamberimizin tabutu üzerine sarılmış
lacivert renkli bir şal parçası bulunmaktadır. Bu şal ilçede yaşayan Mütevelliler
Kabilesi tarafından korunmakta ve her sene Kurban Bayramının arifesinde ikindi
namazından sonra tekbirlerle yerinden alınarak camide bulunan cemaate
gösterilmektedir. 70x75 cm ölçülerinde olan bu kutsal emanette şu yazılar
okunmaktadır: “Allah Celle Celaluh, Allah, Lailahe-illallah Muhammed'ün
Resullullah (86).
Kabenin kapısının örtüsü Hz. Ömer soyundan Cemalettin Özaydın'ın evinde.
(Ekinciler Cad. Evran apt. kat. 2. No: 6)
Hz. Süleyman'ın sarığı (Hz Süleyman soyundan Fatih Yıldız'ın evinde. Kaynak.
Yrd. Doç. Dr. Murat Özaydın)
İbrahim Yavuz'da bulunan kutsal emanetler;
'Kâbe'nin örtüsünün bir parçası
94
Sahabe Vali Sultan Sa'sa'nın
tesbihinden bir tane
Diyarbakır'da Şeyh Zeynelabidin beyde bulunan hırka-i şerif
Diyarbakır'da "Hırka-i Şerif" heyecanı (87)
95
Mahfaza içinde saklanan cübbe-i şerif parçası
Ali Kemal Aksu emanetle birlikte
Zülküfl Peygamberin kabrine gönderilen hediyeler. Ergani Zülküfl
peygamber Türbesine Uzun Hasan'ın bağışladığı şamdanlar ve bir zamanlar Sivas
valilerinden birinin gönderdiği bir gümüş pencere çerçevesi Evkaf dairesince alınmış
İstanbul'a gönderilmiştir. Mezarın üstündeki ipekli örtülerin antika olanları 1926'da
Diyarbekir Evkaf dairesine gönderilmiştir. Mescit duvarı Artuklu hükümdarlarından
Fahrettin Karaaslana ait ve üzerinde Fahreddin ibaresi bulunan güzel bir nesih kitabe
vardı (88).
Ergani doğumlu Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Zülküfl Nebi zaviyesine
şamdanlar hediye etmiştir. Bu şamdanların şu an Ankara Etnoğrafya müzesinde
olduğu ifade edilmektedir. 1926'da burada bulunan altın ve gümüş gibi kıymetli
eşyalar, çok değerli halı ve seccadeler, Eski Sivas valilerinden birinin gönderdiği
gümüş çerçeve, Uzun Hasan'ın hediye ettiği şamdan Diyarbakır Vakıflar idaresine ve
İstanbul'a gönderilmiştir. Arif Paşa seyahatnamesinde 1252'de Melik Salih
zamanında yapılan ve hediye edilen şamdanla, hazrete ait bir demir asayı gördüğünü,
ayrıca İran yapımı bir şamdanı da gördüğünü ifade eder. Ali Emiri Efendi 1879'da
Abidin Paşa ile burayı ziyaret ettiğini burada 1402 tarihinde Karayülük Osman Bey
tarafından yaptırılmış çok süslü Ergani kalesi anahtarını gördüğünü, ayrıca biri 1252
tarihindeki Melik Salih'e ait olmak üzere 2 şamdan olduğunu ifade ederler (89).
96
BEŞİNCİ HAREM-İ ŞERİF -ULU CAMİİ
Diyarbakır Ulu Camisi ibadet mekânını enine kesen üç nef ve orta mekânın
diğerlerinden daha farklı yükseklikte oluşundan ötürü Şam Emevi Camisi'ni
andırmaktadır. (159). Şam Emevi Cami, erken İslam Cami mimarisine uygun şekilde
enine planda genişlemektedir. Çünkü ilk İslam Mescidi olan Medine'deki Peygamber
Mescidi'de bu planda inşa edilmişti. Kıbleye doğru enine gelişen bir dikdörtgen
namaz kılma yeri ve arkasında uzanan geniş bir açık avlu. Bu camiyi görenler,
ardından Diyarbakır Ulucami'ye giderlerse Şam'dakinin neredeyse aynısı ile
karşılaşırlar.(158) Bu iki caminin önemli özelliği Harem-i Şerif oluşlarıdır.
Diyarbakır Ulu Camii 4 dine ibadetgâhlık yapmış Mukaddes Mabed (5.Harem-i
Şerif)dir. Diyarbakır ulu camiinin önemli manevi bir özelliği vardır: Anadolu'nun ilk
camisi olup, Diyarbakır'ın fethinden bugüne hiç bir zaman düşman işgaline
uğramamıştır. Ulu camii 5 Harem-i şerif'den birisidir. Bunlar:
1. Mescid-i Haram
2. Mescid-i Nebi
4. Şam Emevi Camii
3. Mescid-i Aksa
5. Ulu Camii (Diyarbakır)
Resim 1. Diyarbakır Ulu Camiinden bir görüntü
Resim 2. Hz.Musa zamanına ait olan Ulu Caminin orta kısmı
97
Aynı noktaya Lord Kınross isimli seyyah da parmak basar. Lord Kınross
isimli seyyah'ın 1954 yılı Londra basılı Toroslardan Asyalı Türkiye'de bir Yolculuk
isimli eserinde Ulu cami ile ilgili şu yorumda bulunur: 'Ayrıca evliyaların Ulu caminin
Mosların (Hz.Musa) zamanında yapılmış olduğuna dair önerileri de göz ardı edilmiş
olabilir' (162).
Ulu camii hükümdarları da ağırlamıştır. Kanuni birinci İran seferinden
dönerken 5 Ekim 1535'de Diyarbakır ulu camiinde Cuma namazını kıldı (163).
E Ğ İ L ' D E YA H U D İ İ N A N Ç T U R İ Z M İ A Ç I S I N D A N
ARAŞTIRILMASI GEREKEN UNSURLAR
Balım köyünde mezarlıkta Davut yıldızı - Şahaban'da köy çesmesinde yedi
kollu şamdan
Eğil ilçesinde Elyesa Peygamberin medfun olduğunu biliyoruz. Yahudilerce
son derece önemli olan Ahid sandığı da en son Elyesa peygamberdeydi. (22) Bu
açıdan Yahudi âleminin çılgınca aradığı Ahid sandığının Eğil bölgesinde olma
ihtimali yüksektir. Eğil ilçesi Tevrat'ta bahsi geçen Senharip'in önemli merkezidir.
(Tevrat 2 Krallar 19:20).
Toumanoff, M.Ö. 6. yüzyıla ait bir Süryanice kaynaktan Angl Kalesi ve
kentinin Asurlu Senahrip (Sîn-ahhe-eriba, Sanhêrib M.Ö. 704-681)'in kenti olarak da
bilindiğini aktarır ve bu kentte bulunan Asur krallarından birine ait yazıtın Tevrat'ta
adı iyi bilinen, M.Ö. 689 yılında Babil'i yakıp yıkan Senahrip'e atfedildiğini
söylemektedir. Toumanoff'a göre, Angl prensliğinin Asuri olarak tanınmasında, Asur
Ülkesi sınırlarına yakınlığı nedeniyle bu prensliğin coğrafi konumunun da katkısı
olmuş, bu coğrafi yakınlık ve orada bir Asur yazıtının bulunmuş olması Angl Bölgesi
ve Senahrip Bölgesi'nin orijin olarak da bir ve aynı yer sayılmalarına neden olmuştur.
Nitekim Primary History'de ve M. Khorene'de kayda geçirilmiş bulunan Ermeni
tarihinde de Angl Bölgesi'nin orijini Asur Kralı Senahrip'e dayandırılmaktadır (23).
Eğil, Tevrat'ta ismi geçen Babili yıkan, Kudüs'e sefer düzenleyen ve
Peygamber Yeşaya tarafından 'Tanrının' yeryüzündeki aracı olarak bilinen Senahrip'in
bir kentidir. Senahrip Kayseri-Malatya-Diyarbakır-Ninova-Babil hakimiyetinde olan
98
ve Mısır'la da ilişkili olan İsrailoğullarına saldıran bir hükümdardır.
Resmi devlet belgesi olan tarihi Diyarbakır salnamelerinde şehrin Asur ve
Babil hâkimiyetlerinde olduğu ifade edilir. (53) Bölge bir müddet Babil egemenliğine
de girmiştir (54). Diyarbakır'daki Peygamberlerin Asurlular dönemiyle ilişkili olduğu
anlaşılmaktadır. M.Ö.1260-653 tarihleri arasında Asurlular Diyarbakır bölgesine
hâkim oldu.(55) Bir diğer ifadeyle Bölge İsrailoğullarıyla Asurlar arasında çekişmeye
sahne olmuştur. Bu durum İsrailoğullarının bölgede yaşamını yansıtmaktadır.
Asurlular bu bölgede olmakla beraber İsrailoğulları da bu bölgede yaşamakta mıydı?
Diyarbakır ve Malatya bölgesinde İsrailoğulları ikamet etmekteydi. Prof. Dr. Yona
Sabar Diyarbakır şehrinde ezelden beri büyük bir Yahudi topluluğu yaşıyordu
demektedir (47).
Diyarbakırlı Yahudiler Diyarbakır'ın Tevrat'ta bahsi geçen Kalne şehri
olduğunu söylemektedir. (Tekvin''Bap 10, ayet 1 Ve onun krallığının başlangıcı Şinar
diyarında Babil, ve Erek, ve Akkad ve Kalne idi') (43).
Diyarbakır'ın komşusu Malatya'ya uzatarak konuyu açmak istiyorum.
'Malatya'nın asıl adı Melite'dir. İbrani dilinde ilk olarak Semiramis tarafından
kurulmuştur. Elazığ ile Malatya arasında ve Fırat nehrinin sol kıyısındaki Kömürhan
ortalarında düz satıhlı bir kaya üzerinde Semiramis tarafından yazdırılmış İbrani
dilinde bir kitabe vardır (48).
Eğil'e gelen evliyaların hemen tümü Yahudi asıllı veya İsrailoğullarından
oldukları ve bu bölgeye çok önceden geldikleri biliniyor.
Eğilliler kasabanın girişindeki vadiye Melek Deresi der. Burada yedi
İsrailoğullaına ait evliyanın yattığı söylenir. Bu ismin aynı vadideki mezarlıkta kabri
olan Hz. Hellaktan mı geldiği yoksa burada yatan yedi evliyanın melekle ilgili olması
dolayısıyla bu ismin aldığı sorgulanmaktadır. Bu açıdan Melek Deresinin Yahudi
evliyalara ait bir mekân olduğu yöre halkınca ifade edilmektedir. Eğildeki Zülküfl,
Elyesa, Yunus, Harun-u Asefi ve Danyal peygamberler de Yahudilerce kutsaldır.
DİYARBAKIR'DA DİĞER YAHUDİ DEĞERLERİ
Yahudi Kaynaklarında Dicle ve Fırat; Kuzey Mezopotamya (Dicle-Fırat
Arası) Yahudilerin Aden Cenneti: Tevrat'a göre Cennet yeryüzündedir. Dicle ile
Fırat arasındaki bölgedir. (E.Cothenet,Paradis,VI.1178).Yahudilerin kutsal kitabı
Tevrat'ta bugün Türkiye sınırları içinde bulunan birçok yerin ismi geçmektedir. Bu
yerlerin başında Dicle ve Fırat nehirleri gelmektedir. Tevrat'a göre, Tanrı Âdem'i
yarattıktan sonra "doğuya doğru Aden'de" bahçe yaratmış ve Âdem'i buraya
yerleştirmiştir. Buradan bir ırmak çıkmış ve daha sonra bu ırmak dört kola ayrılmıştır.
Bu dört koldan ikisi Dicle ve Fırat'tır. Dicle ve Fırat nehirleri kaynaklarını Doğu
Anadolu bölgesinden alan iki akarsuyumuzdur.
99
Bu iki nehrin bulunduğu bölge Yahudiler açısından kutsaldır. Dicle'nin çıkış kaynağı
ise Lice ilçesinde Bırkleyn mağarasıdır.
Dicle'nin çıkış kaynağı Lice ilçesinde Bırkleyn mağarası
Tevrat'ta Yaratılış: Üçüncü ırmağın adı Dicle'dir. Asur'un doğusundan akar.
Dördüncü ırmak ise Fırat'tır, denmektedir. Tevrat'a göre cennet Türkiye'dedir. Ancak
kesin mekan neresi?
Aden cenneti Anadolu'dadır. Eski Ahit/Tekvin/BAP 2.RAB Tanrı
doğuda, Aden'de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya koydu. Babilliler, İsrail
topraklarını işgal edince, o zaman popüler olan Grekçe kullanılmaya başlandı. Grekçe
Doğu=Anatolia'dır.
*RAB Tanrı doğuda (Anatolia)'da, Aden'de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem'i
oraya koydu. *Daha güncel olarak *RAB Tanrı doğuda (Anadolu)'da, Aden'de bir
bahçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya koydu. Yahudiler buraya Aden bahçesi der. İslami
kaynaklarda Adn diye geçmektedir. Firdevs cenneti Süryanilerin bölgeye verdiği
isimdir.
'Hz. Musa zamanında Tevrat tek nüsha halindeymiş. Ahid sandığından
çıkarılıp halka okunurmuş. Asurlular ve Babilliler'in saldırısıyla İsrail Krallığı ve
Yahuda Krallığı ortadan kaldırılır. Süleyman mabedi yıkılır. Tevrat kaybolur.
Yahudiler Babil'e sürülür. İ.Ö. Pers kralı Keyhüsrev'in izniyle Yahudiler tekrar
Filistin'e döner. Tevrat yeniden kaleme alınır. O sıra Yahudiler Filistin dışında
yaşamaktaydılar. Akdeniz havzasının kullandığı Yunancayı kullandıklarından Tevrat
Yunanca metin olarak yazıldı. Bu metinde 'Ve Rab doğuya doğru Aden'de bir bahçe
dikti'. Buradaki doğu,Anadolu'dur. Batı dillerinde “Anatolie”, Yunanca Ana-tole
deyişinden gelir ve Doğu anlamına gelir. Yukarıda doğu yerine “Anadolu” kelimesini
koyalım. 'Ve Rab Anadolu'ya doğru Aden'de bir bahçe dikti ve Adem'i oraya koydu.”
Kutsal kitabın Fransızca çevirisinde bu doğuya değil doğu'da şeklinde geçer. Yani 'Ve
Rab Anadolu'da Aden'de bir bahçe dikti ve Adem'i oraya koydu'
100
Cennet Anadolu'da ama nerede?
Dicle ve Fırat Nehirleri ve arasında kalan bölge (Aden Bahçesi)'dir. (Tevrat:
Yaratılış (Tekvin) 2:13) Tekvin 2: 8-14 şu şekilde devam eder ve Adem'in yaşadığı
ortamı ve yeri tarif eder. Ve Rab (Allah) şarka (doğuya) doğru Aden'de (Aden: zevk)
bir bahçe dikti ve yaptığı adamı oraya koydu. Ve RAB (Allah) görünüşü güzel ve
yenilmesi iyi olan her ağacı ve bahçenin ortasında hayat ağacını, iyilik ve kötülüğü
bilme ağacını yerden bitirdi. Ve bahçeyi sulamak için Aden'den bir ırmak çıktı ve
oradan bölündü ve dört kol oldu.
Birinin adı Pişon'dur; kendisinde altın olan bütün Havila diyarını kuşatır; ve
bu diyarın altını iyidir; orada ak günnük ve akik taşı vardır. Ve ikinci ırmağın adı
Gihon'dur; bütün Kuş ilini kuşatan odur. Ve üçüncü ırmağın adı Dicle'dir; Aşur'un
önünden akan odur. Ve dördüncü ırmak Fırat'tır. Ve RAB Allah adamı aldı, baksın ve
onu korusun diye Aden bahçesine koydu.
Aden bahçesi tam nerede? Cennet Nerede?
Cennet olarak geçen bu bölge üç dinde, Antik Yunan ve Roma'da müşterek
olarak Dicle ve Fırat bölgesini yansıtır. Bu nehirlerin doğduğu yer parametredir. Dicle
ve Fırat arasında olan ve nehirlerin doğuş mekânlarına uyan tek yer Diyarbakır'dır.
Dicle ve Fırat nehri arasında kalan tek il Diyarbakır'dır.
Solda Çermik ve Çüngüş ilçelerini sulayan ve sınır olan Fırat nehri sağda ise
Dicle nehri gözüküyor. Dicle ve Fırat'ın arasında olan tek il ise Diyarbakır'dır. Önemli
olan nehirlerin çıkış kaynağındaki, aradaki bölge olmadır. Şatü'l-Arab bitiş
kaynağıdır. Yani Şatü'l-Arab'a iki nehir arasında kalan bölge, tanıma uymuyor. Tek
ayrıcalıklı yer Diyarbakır'dır.
101
Çermikte Sinagog: İlçede Yahudilerden kaldığı söylenen eski bir sinagog
vardır. Bu gün ev olarak kullanılmasına rağmen, halen bazı duvarları özelliğini ve
tarihi bir görünümünü korumaktadır. Sinagog, dışarıda büyük bir avlu ve içeride
bulunan genişçe bir odadan oluşmaktadır. İçerideki büyük odanın batı tarafında
“hitabet yeri bulunmaktadır. Odanın duvarları siyah ve beyaz bir taştan yapılmıştır.
Çermikte sinagog - Çermikte sinagog kitabesi
EĞİL'DE HIRİSTİYAN İNANÇ TURİZMİ
Hıristiyanlığın Mezopotamya'nın yukarı kısmına girişi ve yayılışı Urfa (UrHai) merkezli olmuştur. Hıristiyanlıktan önce bölge tamamen putperestlik hâkimiyeti
altındaydı. İsa'nın vazetmiş olduğu yeni din, Filistin topraklarında nevş-ü nema
bulurken, Urfa'da Abgar sülalesinden gelen V. Abgar Ukomo hüküm sürmekteydi.
Kral V. Abgar Ukomo'nun Ortadoğu'da bulunan Bizans Kralına göndermiş olduğu
elçisi Hananya (Hannan), İmparator Tiberius ile görüştükten sonra Kudüs'e uğrar.
Burada yeni bir peygamberin geldiği, hastaları iyileştirdiği biçimindeki mucize
söylentileri, elçinin kulağına gelir. Bu söylentileri, seyahatinin dönüşünde Kral
Abgar'a anlatır. Kendisi de cüzam hastalığına yakalanmış olan kral, bunun üzerine
Hananya başkanlığında yeni bir heyeti Kudüs'e göndererek, İsa'yı ülkesine davet eder.
Ancak, İsa, cevabi mektubunda, görevinin; “İsrail evinin kaybolmuş koyunlarına”
olduğunu hatırlatarak davete teşekkür eder ve kendisine, öğrencilerinden (şakirt)
birini göndereceğini bildirir.
Bazı kaynaklarda İsa, yüz hatlarının belirgin bir şekilde çizili olduğu bir
mendili elçiye vererek, bunu krala vermesini ister. İsa'nın ölümünden sonra, Havari
Toma'nın kardeşi ve 70 müjdeciden sayılan Aday (Addai veya Thaddeus), M.S. 38
yılında Urfa'ya gönderilir. Şehre gelen Aday, Filistinli bir Yahudi olan Urfa'lı Tobias'ın
evinde kalır. Kral Abgar'la görüşen Aday, kralı iyileştirir ve kendisini vaftiz ederek
Hıristiyanlaştırır. Kralın kabul ettiği bu yeni din, halkı arasında çok çabuk bir şekilde
yayılır. Aday, öğrencileri olan Agay (Aggai) ve Mara'yı yanına alarak, Kuzey
Mezopotamya'ya geçer. Kaynaklar, Aday'ın gezileri sonucunda Amid (Diyarbakır),
Nusaybin, İdil, Erbil, Begermay, Keşker, Ahvaz ve civarını dolaştığını ve buralarda
Hıristiyanlığı vazettiğini bildirir.
102
Aday'ın bu misyon çalışmaları sonucunda, Diyarbakır (Amid) çevresinde
Hıristiyanlık yayılmaya başlar. Miladın 1. yüzyılının ortalarında, misyon
çalışmalarına Aggai devam eder. Eğil, Lice, Silvan (Meyyafarlon) dolaylarına M.S.
70-80'li yıllarda Hıristiyanlık hâkim olmaya başlar (24).
Eğil'de Hıristiyan inanç turizmi ve kiliseler
Mağara kilise: Eğil'de Süryanilere ait önemli bir yapı mağara kilisedir.
Mağara kilise: Eğil Kalesinin batı bölümünün güneyinde, kalenin içinde yer
almaktadır. Kilise içinde Hıristiyanlarca kutsal sayılan ve çeşitli dönemleri sembolize
eden haçlar kazılmıştır.
Eğil'de mağara kilise
Diyarbakır'ın 3. Episkoposu olan Mar Aday, Urfa kralı Küçük Abgar
tarafından öldürülmüş ve cesedi Eğil Kilisesi'ne gömülmüştür. Buna göre Eğil'in,
birçok Hıristiyan ruhaninin mezarına ev sahipliği yapması yönüyle de önemli bir
merkez olduğu söylenebilir.(25) Eğil Kalesinin batı bölümünün güneyinde, kalenin
içinde yer almaktadır. Kilise içinde Hıristiyanlarca kutsal sayılan ve çeşitli dönemleri
sembolize eden haçlar kazılmıştır. Hz. İsa (A.S.) Peygamberin öğrencilerinden
(şakirtlerinden) I.Adey I.yüzyılda bu bölgeye gelmiştir. Kilisenin etrafına
güneydoğunun en büyük manastırlarından birini yaparak, Eğil'i episkoposluk
merkezi haline getirmiştir (26).
Eğil ilçe merkezinde, kalenin Harem kısmının hemen altında takriben 250300 m2'lik alan üzerine kurulmuş kubbeli ve sütunlu bir yapıdır. Yapının mihrabı
üzerindeki kubbe ses akustiği sağlamak üzere özel yapılmış seramik borularla
donatılmıştır. Yapının defineciler tarafından tahrip edilen Süryanice yazılmış
kitabesinden yapının M.S. 3. Yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Kilisenin kale
duvarı tarafında yüksekçe bir noktada ağzı duvarla örtülü bir mağaranın içinde
Hıristiyanlarca kutsal sayılın beş azizin mezarı vardır. Urfa Kralı Abgar tarafından
öldürülen Diyarbakır'ın III. Episkopusu Aday'ın da burada gömülü beş azizden biri
olduğu tahmin edilmektedir. Bu mezarlardan ikisi ne yazık ki defineciler tarafından
2007 yılında açılıp tahrip edilmiştir (13).
103
Roma Kilisesi: Bu kilise Eğil Merkez Tekke (Çarıkören) Mahallesinin
Haciyan mezrasındadır. Kilise Eğil'in Mirdasi Beyleri tarafından fethinden sonra Eğil
Beyi Pir Bedir tarafından medreseye dönüştürülmüştür. Kilisenin Latin Yazısı ile
yazılı Kitabesinden bu yerin geçmişte kilise olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Basri
Konyar'ın Diyarbakır Tarihi adlı eserinde kitabenin bir fotoğrafı vardır. Kitabe halen
okunabilir durumdadır. Ne yazık ki bu kilise de Dicle Barajının suları altında
kalmıştır.(49) Tekke (Çarıkören) Mahallesi'ndeki Roma Kilisesi Dicle Barajı'nın
suları altında kalmıştır (27).
Hıristiyanlık açısından Eğil'in inanç merkezi olması, İsa Peygamber'in
öğrencilerinden (şakirt) olan Adey'in, miladi 1. yüzyıl ortalarında buraya gelmesi
yönüyledir. Adey'in ölümünden sonra, öğrencisi olan Agey, Eğil ve çevresinde dinsel
telkinde bulunmuştur. 325'te ilk defa yapılan ve Hıristiyanların en büyük konsili
olarak bilinen İznik Konsili'ne, -bu bölgeye ilk olarak gelen Adey'le aynı adı taşıyanEğil Metropoliti Adey de katılmıştır.
Eğil'in, Hıristiyanlar arasında önemli bir merkez olmasının en büyük kanıtı,
buranın çoğu zaman episkoposluk merkezi olmasıdır. İslamiyet'ten önce, Diyarbakır
ve çevresinde ve tabi ki Eğil'de, Süryani kültürünün yoğun bir etkisinin olduğu
bilinmektedir. Eğil, bu kültürün en önemli merkezlerinden birini teşkil etmektedir.
Eğil manastırında bugün dahi, dünya Hıristiyanlarının tanıdığı ilim ve sanat adamları
yetişmiştir.
Başlıcaları:
a-) II.Adey: 313'te imzalanan Milano Fermanı ile Hıristiyanlık, Roma
İmparatorluğunun resmi dini haline gelmiştir. 325 yılında İznik Konseyi toplanmıştır.
İznik Konsiline Eğilli II. Adey de katılmıştır.
b-) Eğilli Rahip Musa/Muşe: 525 Terde Diyarbakır'ın Kuzeyinde yer alan
Eğil beldesinde doğdu. Süryanice ve Yunanca'yı bilen alimlerden biridir. Rahip
Paphnotius'un isteği üzere, İskenderiyeli Mar Korillus'un "Kelafıra" adlı Yunanca
eserini Süryanice'ye çevirmiş, Hz. Musa ile Yusuf ve eşi Asiyath'm hayatını tercüme
etmiştir. 550 yılına kadar yaşadığı bilinmektedir (28) .
c) Eğil önemli bir psikoposluk merkezidir. I.Urfa kralı Abgarın şehit ettiği
Mar abay Eğilde yatmaktadır.
d) Hristiyan alemince çok tanınan Efesli Yuhanna,yani Eğilli (Eğil doğumlu)
Yuhanna'ya bakalım; M.S. 507 yılında Eğil'de dünyaya geldi. 558 yılında Burdaanlı
Mor Yakup tarafından Efes Metropolitliğine yükseltildi. Döneminin en tanınmış
metropolitlerinden, tarihçilerinden ve müjdecilerinden birisidir. Üç büyük cilt tutan
ve çeşitli dillere çevrilen Kilise Tarihi, Azizlerin Yaşam Öyküleri, Bizans'ın bazı
imparatorları Ortodokslara yönelik yaptıkları trajik olayları ve yazdığı diğer eserlerle
ün salmıştır. Bizans İmparatoru Yustinyanos, ilim ve fazlıyla meşhur olan Mor
Yuhanon'u huzuruna davet ederek onu 'Asya Eyaleti'nin merkezi Efes şehrini irşat
etmek için gönderdi. Oradan da Frigya, Lidya ve Karya gibi Anadolu bölgelerini de
104
dolaşarak henüz Hıristiyanlığı benimsemeyen kabileleri Hıristiyanlaştırdı. Bu atik
çalışmaları sırasında 92 kilise ve 12 manastır inşa ettiğinden Bizans tarihinde Efesoslu
Yuhanon adıyla da anılmıştır. 587 yılında vefat etmiştir (29).
e) Eğil'de doğup, bu bölgede Hıristiyanlık adına faaliyette bulunan kişilerden
birisi de, Aziz Theodoto'dur. Eğil ilçesinin İnthe (Dişi) Köyü'nde, El-Kiryan ailesinin
çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Kısa zamanda Diyarbakır ve çevresinde ün
yapmıştır. Kırıkları düzeltmek, hastalara şifa vermek, kalben me'yus olanlara teselli
vermek gibi meziyetleriyle tanınmıştır. Theodoto, Antakya'da, Patrik Theodoros ile
birlikte Kınnısrin Manastırı'nda bulunmuş ve 667 yılında patriğin ölmesinden sonra,
manastırı terk ederek Kudüs'e geçmiştir. Gerek yolculuğu sırasında ve gerekse de
diğer durumlarda keramet gösterdiği ve özellikle hastaların şifa bulmasında etkin rol
oynadığı rivayet edilmektedir. Daha sonra Mısır'a, oradan da Mardin'deki Karkafta
Manastırı'na geçmiş, burada uzun süre kaldıktan sonra Kınnısrin Manastırı'na geri
dönmüştür. Diyarbakır Metropoliti Toma'nın ölmesi üzerine, patrik ve episkoposlar,
O'nun, metropolit olmasını istemişler, ancak, bunu reddetmiştir. Mar Gevergis
Manastırı ve Kınnısrin Manastırı'na, daha sonra da Arknin Dağı'na ve Klevdiye'ye
(Adıyaman) gitmiştir. Samisat metropolitinin, -hiç olmazsa- keşiş olması isteğini de
reddetmiştir. Sonra, Miyafarkin (Silvan) ve Süfniler (Lice) bölgelerinde, Savur
ilçesinin Kıllit Köyü'ndeki Mar Abay Manastırı'nda, ardından Mor Gabriel
(Deyrülumur) Manastırı'nda kısa bir süre kaldıktan sonra, Mar Abay Manastırı'na
yerleşmiştir.
Theodoto, Araplar ve Romalılar arasında, barış görevi görmüş ve esirlerin
mübadelesinde aktif rol oynamıştır. Bundan dolayı, hem Romalıların ve hem de Arap
Müslümanların sevgisini kazanmıştır. İsteksiz olmasına rağmen, Patrik Yolyanos
tarafından Diyarbakır metropolitliğine atanmıştır. Theodoto'nun ahlakı ve fazileti,
Hıristiyanlar, Müslümanlar ve hem de putperestler arasında çok yayılmış ve bundan
dolayı da her kesimin güvendiği bir isim olmuştur. İnsanlara hoş muamele etmesi ve
hoşgörülü davranması da onun en önemli özelliklerindendir. Theodoto'nun,
metropolit olduktan sonra da, birçok bölgeyi ve manastırı gezdiği ve birçok
kerametler gösterdiği ifade edilmektedir. 698 yılında ölmüş ve öldükten sonra, Kıllit
Köyü'nde; Patrik II. Yolyanos, Dara Metropoliti Cebrail, Diyarbakır Metropoliti
Matta, Mardin Metropoliti Sercis, Turabdin Metropoliti Aho ve Miyarfarkin (Silvan)
Episkoposu İlya'nın katılımıyla, adına inşa edilen manastıra gömülmüştür.
Theodoto'nun ölüm günü olan 20 Eylül, anma günü olmuş ve “Yedinci Yüzyılın
Azizleri” arasında yerini almıştır (25).
Şahveliyan Kilisesi: Bu kilise Eğil'in 15 Km. güneyindeki Yatır (Şahveliyan)
Köyündedir. Kilisenin yanında Eski Şahveliyan köyü harabeleri vardır. Kilisenin
duvarları ve kubbesi halen ayaktadır. Kitabesi yoktur. Ancak bu köyün eski
sakinlerinin Hıristiyan Süryaniler olduğu çevrece bilinmektedir (49).
105
Eğil yatır köyünde kilise (Şehveliyan Süryani kilisesi)
Şemsiler için vazgeçilmez mekân Eğil: Eğil, sayısız inanç gruplarını da
bünyesinde barındırır. Bunlardan biri Şemsilik (güneşe tapanlar). Eğil Kalesi'nde
Şemsilerin kullandığı bir mabet var. Kalenin üstünde ve şark yamacındaki açıklıkta,
kayalar yontularak vücuda getirilmiştir. Güneşe doğru oyulan iki büyük salondan
oluşuyor. (27) Kalenin üstünde ve şark yamacındaki açıklıkta, kayalar yontularak
vücuda getirilmiş ve heyeti umumiye sile murabaa yaklaşan bir mabed vardır. İki
büyük salon bu taşlıklarda vücuda getirilmiştir. Yan yana iki küçük kuyuyu andıran
ateş gede, güneşe doğru oyulmuştur. Burada taştan yapılmış üç halka vardır. Kurban
yerleri vesaire mabede mahsus mahaller mevcuttur (30).
106
DİYARBAKIR'DA DİĞER GAYRİMÜSLİM MANEVİ DEĞERLER
Diyarbakır'ın Manevi Önemi: Diyarbakır surlarında şu an 83 burç vardır.
Ancak M.S. 349 yılında yapıldığında 72 müjdeci temsilen 72 burç yapılmıştır. Diğer
burçlar sonra ilave edilmiştir. Bu hususta Diyarbakır'la ilgili seyahatnamelerde
Tavernier, Buckhinhamve Lord Kinros'un hatıralarına bakılabilir.
Diyarbakır surları-Dağkapı ve Urfakapı
Diyarbakır'daki surlarda 4 kapı (Mardin kapı, Rum kapı, Dağ kapı, Yeni kapı):
Mezkur dört kapının dört İncilin adına yapılmış olmasına dair bir anane vardır ki bu
anane, İncil'ci Marcus'un sembolü olan bir öküz başının Rum kapısı üzerinde mevcut
olması ile kuvvet bulmuştur (132).
Ermeni Hristiyanları anlayışına göre ( Mıgırdıç Margosyan) Diyarbakır
ve Hz. Âdem:
'Âdem ile Havva'nın cennetten kovulduktan sonra ilk defa ayak bastıkları
topraklar Dicle kıyılarıdır. Çoluk çocuk elbirliğiyle bir şehir kurup Adem'in dem'ini de
ters çevirerek adını Amed koymuşlar. Bağlar semtinde, o zamanlar Adem'in bağları
varmış. (Hürriyet ilköğretim ilkokulu karşısı) (133).
Ermeniler Diyarbakır'a Dikranegert ismini koymuşlardır. Bu isim Milattan
önce burada yaşamış Kral Tigran'la ilişkilidir. (134) Yani Diyarbakır ilk insanın
yaşadığı mekân olarak kabul ediliyor. Bunun başka bir anlamı Aden cennetinin
kurulduğu ve kurulacağı mekân bu ildir.
Ermenilere göre, İncil'de geçen “cenneti sulayan dört ırmak” Kür, Araz,
Dicle ve Fırat nehirleridir. Bu nehirlerin geçtiği topraklar, Tanrı tarafından Ermenilere
verilmiştir. (135) Bu nehirler arasında ise Aden cenneti vardır. Bu açıdan Diyarbakır
Bölgesinin Kudüs kadar önemi bulunmaktadır.
Surp Gıragos Hızır İlyas
107
Surp Gragos'un önemi:
1. Türkiye Ermenileri Patrikliği Patrik Genel Vekili Başepiskopos Aram
Ateşyan, Van'daki Ahdamar Adası'ndaki Surp Haç Kilise'si kadar Ermeniler
için önemli olan Diyarbakır'daki Surp Giragos Ermeni Kilise'si de önemlidir.
2. Kilise vakfı yönetim kurulu üyesi Tekin Papuççuyan, Kilisenin Diyarbakırlı
Ermenilerin yanı sıra dünya Ermenileri için çok önemli manevi değeri
olduğunu dile getirdi. (136)
3. 1600'lü yıllarda Diyarbakır'a gelen Polonyalı Gezgin Simeon kilise hakkında
şunları ifade ediyor: “Bir gün Surp Giragos Kilisesine gittiğim vakit, kilisenin
beş horanının önünde ayrı ayrı ayin yapıldığını gördüm. Orada Vartabet, keşiş
ve piskoposlardan başka 25 papaz saydım, demektedir.
4. Ermeni Patrikhanesi Genel Vekili Başpiskopos Aram Ateşyan kilisenin
Ermenilerin ruhani doğuş yeri olduğunu ifade etti (137).
Süryanilere göre Diyarbakır: Diyarbakır'la ilgili olarak, Süryani tarih
kitaplarında oldukça fazla bilgilere ulaşmak mümkündür. Süryaniler, bu şehri “mübarek” olarak övmüşlerdir. Çünkü bu şehirde birçok âlim ve azizin mezarları
bulunmaktadır. Onun adına Musul yakınlarındaki Elfef Dağında manastır inşa edilen
Mor Mattai Diyarbakırlıdır. Bundan da öte, bu şehirde meşhur rahipler ve azizler
yatmaktadır. Büyük öğretmen Suruçlu Mor Yakup (ö. 522), büyük metropolit Mor
Diyonsiyos İbül Saliba (ö. 1171) gibi, birçok ilim ve din adamı ve hayırseverler
Diyarbakır'da yetişmişlerdir. İshakuni Ailesi de bu şehirde yerleşmiş seçkin
ailelerdendir. Antakya Metropolitliği görevinde bulunan VII. Ananasyos (Ebul Faraç
lakabı ile bilinir. ) Diyarbakırlı Kemda Ailesine mensuptur. (ö. 1128). Garip oğlu II.
İbrahim (patrik.) (ö. 1312), Kamşef oğlu II. Yeşu (1662) vb. (138)
Leon Briro tarafından 1107 yılında kaleme alınan bir eserde 'Diyarbakır'a
bağlı olan ünlü mübarek Şraohiya köyünden Hürmüz oğlu Ablahad'tır ifadesi
geçmektedir (139). Bu durumda 1107 yılında Hıristiyanlarca kutsal bir köyün
varlığını öğreniyoruz.
Türkiye'de Hz. İsa'nın diliyle ibadet yapılan tek kilise Diyarbakır'dadır.
Diyarbakır'da Ortodoks Süryanilere ait olan bu kilise IV. Yüzyıldan kalmıştır. Kilise
birkaç kez yanmış, yıkılmış ve birçok kez onarılmıştır. Diyarbakır'daki Meryem Ana
Kilisesi ilk kiliselerdendir ve Hz. İsa'nın dili konuşulmaktadır.
Diyarbakır Suriçi'nde 4 bin yıllık eski bir putperestlik mekânı ve milattan
sonra 3. yüzyıldan bu yana, yani bin 700 yıldır kesintisiz olarak kullanılıyor. Milattan
sonra 34 yılında Hıristiyanlığı kabul eden ilk Hıristiyanlar Arami-Süryanilerin
Kilisesi 'Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi" Diyarbakırlı Süryaniler bin 700 yıldır
kendi kadim mekânlarında Hz İsa'nın konuştuğu dille Arami'ce konuşup ibadetlerini
yapıyorlar (140).
108
Diyarbakır'da Hıristiyanlar Hz. İsa'nın konuştuğu orijinal dili konuşur ve
ibadeti bu dilledir. Süryanice dili dünyanın en eski dillerinden olup dünyanın ilk
alfabesi Süryani alfabesidir. Ayrıca Hz. İsa'nın, Meryem Ananın ve elçilerin Süryanice
konuşmaları ve İncil'in Matta bölümünün Süryanice yazılması da önemli bir
olaydır.(141). Hz. İsa'nın (İslam inancında Hz. İsa'ya benzer kişinin) çarmıha gerildiği
haçın bir parçası Diyarbakır'da dır (142).
İslam anlayışına göre Hz. İsa ve çarmık: İsrailoğulları, İsa (a.s.)'yı ve ona
tâbi olanları durdurmak için pek çok yol denediler; sonunda Hz. İsa'yı öldürmeğe
karar verdiler. Ancak Allah, onların planlarını etkisiz hâle getirdi. Yahudiler, İsa
(a.s.)'a benzeyen birini yakalayıp astılar ve "Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük"
dediler (en-Nisâ, 4/157).
Öte yandan Kur'anı Kerîm, asıl durumu su şekilde açıklar: "Hâlbuki onlar
İsa'yı öldürmediler ve asmadılar. Fakat kendilerine bir benzetme yapıldı.
Ayrılığa düştükleri şeyde, doğrusu şüphededirler. Onların bu öldürme olayına ait bir
bilgileri yoktur. Ancak kuru bir zan peşindedirler. Kesin olarak onu öldürmediler,
bilakis Allah, onu kendi katına yükseltti. Allah güçlüdür, hâkimdir." (en-Nisâ, 4/157158). İsa (a.s.) ayette de belirtildiği gibi, öldürülmeden göğe yükseltilmiştir. (143).
Hıristiyan anlayışına göre çarmık ve haç: Diyarbakır'da inanılmaz bir sır
çıktı. Hz. İsa'nın çarmığa gerildiği hacın bir parçası sadece dünya kiliseleri arasında
Diyarbakır Meryem Ana Kilisesi'nde olduğu ortaya çıktı. Süryani Can Şakarer,
"Herkesin bildiği gibi Hz. İsa Kudüs'te çarmığa gerildi. Hz. İsa'nın ölümünden sonra
Bizans Kraliçesi Elen Hıristiyanlığı kabul eden Kraliçe Elen, Hz. İsa'nın haçını
bulmak için Kudüs'e gitti. Hz. İsa'nın haçını bulduktan sonra İstanbul'a getiren Kraliçe
Elen, öldükten sonra haç bir vatandaş tarafından bölgeye getirilmiştir. Haçın parçasını
sadece özel günlerde ziyarete açıyoruz “diye de ifade etti.(144). Haç, Diyarbakır'da
bulunan Meryem Ana Kilisesi'ne 300 yıl önce getirilmiştir. (23)”
Diyarbakır'da İki Havari: Hz İsa'nın 12 Havarisinin birinin (Mar Tumanın
mezarı) Diyarbakır merkez Meryem Ana Kilisesinde vaftiz yerinin sağında olduğunu
Süryaniler ifade eder.
Süryani kaynaklara göre Diyarbakır Meryem Ana Kilisesinde
Havari Saint Thomas'ın mezarı
109
Hz. İsa'nın 12 Havarisi de bizim kutsallarımızdandır. Bunlardan birisi
Diyarbakır'da metfundur. Horepiskopos Gabriel Akyüz: Havari Toma veya Thomas
Hind taraflarına gidip, oralarda şehid edilmiş, 4. yüzyılda Urfa'ya getirilmiştir.
Kemikleri sonra Diyarbakır Meryem Ana Kilisesine getirilmiştir. Mezarı şu an ayin
yerinin sağ tarafındadır.
Diyarbakır'da ayakta kalmış Süryani kilisesi
Meryem ana
İkinci havari Çınkuş, Şınkuş. Diyarbekir (Diyarbakır) Vilayeti'nin Arğni
Sancağı'nın Cermuk (Çermik) Kazası'nda, Yeprat'ın (Fırat) sol kıyısında bulunan
şehir. 1914'te yaklaşık 4 bin Ermeni nüfusa sahipti. Şehirde, Surb (Aziz) Karapet
(Apostolik), Surb Poğos (Katolik) ve bir de Protestanlara ait olmak üzere 3 kilise, her
kilisenin, kendisine bağlı birer okulu vardı.
Ünlü Sirahayats Surb Astvadsadsin Manastırı da Çınkuş yakınlarındaydı.
Surb Minas ziyareti (ananeye göre İsa'nın havarilerinden Aziz Tadeos/Tadeus
tarafından kurulmuştur.) (145).
Süryaniler için Diyarbakır'ın önemi: Süryanilerin sayıları giderek
azalmıştır. Bugün sadece 4 aile kalmıştır. İ.s. 100. yılda Hıristiyanlığın
Mezopotamya'ya yayılışının kapısı Diyarbakır olmuştur. Erbil vakayinamesi yazarı
Mşiha, Hıristiyanlığın Diyarbakır'dan Dicle'nin öbür tarafına geçtiğini ve birçok
aşiret reisinin Hıristiyan olduğunu, Mezopotamya coğrafyasına giden ilk
misyonerliğin buradan başladığını söylenir.
Süryanilikte Aden (Ferdeyso) Bahçesi: Konuyla ilgili olarak
Deyrulzaferan Manastırı Metropoliti Saliba 'nın görüşü şu şekildedir: Konu için
Deyrulzaferan kilise sitesine baktığımızda; Kilise Babalarına göre, Aden Bahçesi
Allah'ın iki nehir (Dicle ve Fırat) arasında yarattığı ruhani bir yerdir. Özellikle Dicle
ve Fırat arasındaki coğrafya insanlık tarihinde çok önemlidir. Farklı mezheplerimizle
biz Süryaniler için kutsal bir yerdir. Çünkü kilise babaları, 'fardayso' olarak bilinen
Aden Bahçesini burada gösteriyor. Aden Bahçesi, iki anlamda kullanılıyor.
Kavramsal olarak, yani Adem ve Havva'nın Allah tarafından yerleştirildiği yer.
Ruhsal anlamda ise, fani dünyadan göç eden insanın kıyamet öncesinde gideceği yer.
110
Aşağıda arz edileceği üzere Hassuni mağaraları da kilise mağaralardandır.
Kapadokya'ya rakiptir. İsa Peygamber'in öğrencilerinden (şakirt) olan Adey'in, miladi
1. yüzyıl ortalarında buraya gelmesi, irşada bulunması altı çizilecek bir noktadır.
Hassuni Mağaraları Mezolitik dönemde ilk defa yerleşime sahne olmuş, daha
sonra Hıristiyanlığın ilk yıllarında ve Ortaçağda da yerleşim özelliğini sürdürmüştür.
İncil'de bahsedilen önemli şehir Tigranocorte, Silvan'dır.(149). Silvan İlçesinin
Tigranocorte (Digranacert) olma ihtimali yüksektir. Ancak Diyarbakır Ermenileri
Diyarbakır'ın Digranagerd oluşunda ısrarlıdır, bu arada yaşamış Kral Dikran onuruna
çocuklarına Dikran ismini koyarlar. Çulcu Dikran, Yemenici Dikran, Kuyumcu
Dikran, Taşçı Dikran, Sobacı Dikran, Kazancı Dikran, Demirci Dikran, Deli Dikran .
İncil'de Tigranocorte olarak geçen Silvan Ermenilerin rüyasıdır. Büyük Tigran
krallığının başkentidir.
Silvan'ı başkent yapan II. Tigran'ın sikkedeki resmi
111
Yani Allah'ın iradesini tamamlayan iyi insanların, azizlerin ruhani
meskenidir. Fardayso veyahut Aden Bahçesi; kavramsal olarak Ferdeyso (Aden
Bahçesi) kelimenin tam anlamıyla Bethnahrin'in (Mezopotamya) ta kendisidir.
Silvan ve Hıristiyanlar: Hz. İsa zamanından sadece bir duvarı kalan kilise şu
an Silvan'da Belediye Camiinin duvarını teşkil etmektedir. (146). Sadece bir duvarı
orijinal kiliseye aittir.
Bu bilginin kaynağı İbnül Ezrak'ın Meyyafarakin (Silvan)'la ilgili verdiği
malumatta geçer.(147). Burada camdan bir kapta İsa Mesih'in kanı vardı. Hz İsa
devrinde kalan bir kilisenin Silvan'da oluşu Hıristiyan dünyası açısından önemlidir.
Silvan'da bulunan Süryani mabetleri konusunda, Zekeriya Kazvini, Yakuti'nin eserine
atıfta bulunarak, Aziz Petrus ve Aziz Pavlos adında büyük bir kilisenin inşa edildiğini
belirterek, “kentte Mesih devrinde bir kilise vardı. Bu büyük kilisede siyah
mermerden (bazalt) bir çanak içinde camdan bir kapta Yeşu Nunoğlu'nun kanı vardı.
(aslında bu kan İsa Mesih'in kanıdır). Bu kan her hastalığın devasıdır. Bu kanı abraş
(cüzam) hastalığına yakalananlara sürünce hastalıktan kurtulur ve hiçbir iz
kalmazmış. Bu kanı Marutha Büyük Rumya'dan geldiği ileri sürülmektedir. (148)
(165).
Yakut el Hamevi,Batlamyus'a dayanarak Meyafarikin'in kurulduğu yerde
geçmişi milattan önceye dayanan büyük bir köyün bulunduğunu,halkının hristiyanlığı
ilk benimseyenler arasında yer aldıklarını,söz konusu köyde inşası Hz İsa dönemine
dayanan bir de kilisenin mevcut olduğunu aktarmaktadır.
İbni Şeddad da Meyafarkinde Hz.İsa döneminde inşa edilen bir kilisenin
varlığından bahseder.Bu durumda Meyafarkin'in ,hristiyanlığın yayıldığı ilk yerleşim
yerlerinden biri olduğu anlaşılmaktadır (166).
112
Şehitler şehri (Martiropolis) Silvan M.S. 410 yılında Mar Marutha isimli
rahip İran'a elçi olarak gider. İran Şahının rızasıyla eskiden II. Şapur ordusunun
katlettiği Hıristiyan askerleri arasındaki 'Kırklar' adlı şehitlerin kemiklerini Silvan'a
gömmüştür. Bu yüzden şehre Bizanslılar Silvan'a Martiropolois (Şehitler şehri) ismini
verir. Mar Marutha da havarilerden sonraki 318 piskopostan biri oldu. Mar Marutha
Bizans imparatoru ve İran kralından yardım aldı. Silvan şehrini yaptı. Getirdiği
kemikleri yaptığı kemerlerin arasına koydu (150).
Saint George(Cercis): Cercis, Müslümanlar ve Süryanilerce kullanılan bir
isimdir. Hıristiyanlar ona Saint George der. Cercis Filistinde Remle'de doğmuştur.
M.S. 284-305 yıllarında hüküm süren Roma imparatoru Diocletion (veya Dadan)'a
putperestliği bırakmasını istemiş ve ondan işkence görmüştür. Bu işkencelerle dört
defa öldürülür, üç defa dirilir. Dördüncüde şehit olur. Bu arada çeşitli mucizeler
gösterir. Binlerce kişi Cercis'in dinine girer. Bunlar arasında kralın karısı da vardır.
İmparator, Cercisi ve inananları öldürür, ancak bir afetle kendisi de yok edilir.
İslami kaynaklarda üç defa öldürüldüğü halde dirilmesi, ölüleri mezardan
çıkarıp diriltmesi, kökünden kesilmiş ağaçları tekrar yeşertmesi, parçalanmış
hayvanları canlandırması, ikinci ölümünde göğün kararması, dirilmesinde güneşin
tekrar ortaya çıkması nedeniyle nebi olduğu düşünülmektedir.(151). Evliya çelebi
seyahatnamesinde Silvan'ın Cercis Nebi talimatıyla kurulduğunu ifade eder. 'Şehrin
ilk banisi Musul Kalesi içinde medfun bulunan Cercis Nebi ümmetlerinden Handik
Nam Meliktir ki talimi ile bina etmiştir.' 'Eğer bu rivayet hakikat ise: kasaba milattan
sonra (300) tarihine doğru inşa edilmiştir. Çünkü Cercis Peygamber bu tarihlerde
yaşamaktaydı '(152).
Saint George (Cercis) Hıristiyan Aleminde çok itibar edilen bir yüce kişidir.
Birçok kilise Saint George olarak adlandırırlar.
İngilizler onu vatanlarının manevi koruyucusu olarak sayar. Asker olup bir
hükümdar kızını ejder elinden kurtardığı bir efsaneden dolayı, Çarlık Rusya'sı, Saint
George'nin bu ejder olayını konu alan tasvirini, resmi sembol edinmiştir. Avrupa'da St.
George ile baharın gelişi ve tabiatın yeniden canlanması arasında ilgi kurulmakta, bu
sebeple çeşitli törenler yapılmaktadır. Ukrayna'da bitkilerin St. George gününde
yeşermeye başlamasını sağlayan yöntemler geliştirilmekte, Baltık ülkelerinde
sürülerin vahşi hayvanlardan korunması için St. George'un ikonuna
başvurulmaktadır. Saint George (Cercis)'in mezarının Diyarbakır'da olduğu
belirtilmektedir. 1936 baskılı Hasan Basri Konyar'a ait 'Diyarbakır Tarihi' s. 203 'e
bakalım: 'Amid Timur ordusuna 5 gün dayanabildi. Şehre giren Timur Yunus ve
Cercis Peygamberlerin kabirlerini ziyaret etti. Üzerlerine birer kubbe yapılması için
birçok para verdi. Aynı bilgi Joseph Von Hammaer'in Osmanlı tarihi eserinde de
vardır. Ek bilgi olarak birçok paranın 20. 000 kepik olduğu cümlesi vardır.
113
Saint George kilisesi: Muhtemelen Timur'un kubbesini yaptırdığı Cercis
(Saint George) makamı (Zemin katın altında olması muhtemeldir.) Hz. Cercis
(Saint George)'un Diyarbakır ve çevresinde yaşadığına dair çok sayıda bilgi
vardır.
Diyarbakır'ın Hz. Cercis'le çok ilişkisi vardır:
1. Diyarbakır'ın Silvan İlçesi Cercis Nebi'nin emriyle inşa veya ihya
edilmiştir.(Evliya çelebi seyahatnamesi).
2. Diyarbakır'da ve bölgede Cercişoğulları ismiyle geniş bir sülale mevcuttur.
Örneğin, Mardin'de Cercis Murat Konağı vardır. Savur'da tarihi kilise
avlularından mezar taşlarında Cercis ismini okumak mümkündür. Gerek bu
sülale, gerek Cercis Nebi zamanına denk gelen Diyarbakır İçkale'de ki Saint
George kilisesi ve gerekse Silvan'ın Cercis Nebi'nin talimatıyla restore
edilmesi dünyanın aradığı Cercis'in(Saint George) Diyarbakır'da olduğunu
gösterir.
3.
Komşu illerde Cercis Efsanesi vardır. Diyarbakır bu efsaneler halkasının
ortasındadır.
Müslümanların yanı sıra Mardin'de Süryanilerin de çocuklarına Cercis ismini
koyduğunu görüyoruz. Bu noktada Mardin Şeriye sicilleri yardımcı olmaktadır. (252
nolu defter'de182/468, 191/503,191/505), (242 no'lu defterde 6/6,53/72) 195 no'lu
defterde (2/5,5/15,10/30,68/126) (153) Saint George (Cercis) ile Diyarbakır ilişkisini
teyid açısından Hz. Cercis'in komşu illeri etkilemesi gerekir. Örneğin Mardin Hz.
Cercis'den çok etkilenmiştir. Hıristiyan ve Müslümanlar çocuklarına Cercis ismini
çok koymuştur. Bunu Mardin Şeriyye sicillerinde oldukça fazla görüyoruz. Savur'da
kilise avlularında mezar taşlarında Cercis ismini görüyoruz.
114
Malatya, Diyarbakır'a komşu bir ildir. Bu bölge de Hz. Cercis'den
etkilenmiştir. 'Malatya'ya 5 km. Bey Dağının göğsündeki bir kilise bu gün
Müslümanlarca da çokça ziyaret edilmektedir. Burada Cercis Peygamberin kabri
olduğu söylenirse de aslında böyle bir şey yoktur. Burada halk kurbanlar keser,
çocuklarına Cercis ismi koyar.' Diyarbakır çevresinde de Cercis Nebi ile ilgili
efsaneleri duyuyoruz. Örneğin Urfa'da da Cercis Nebi ile ilgili efsaneler anlatılır
(155).
Ergani:
Ergani'de Surp (Aziz) Nişan adlı kiliselerdeki bir leğen parçasının kutsal
olduğunu, Hz. İsa'nın şakirtlerinin ayağını yıkadığı leğene ait olduğunu söylerler. Bu
nedenle kutsaldır. Ergani'deki Meryem Ana Kilisesi Gugas İncciyan'ın Ermenice
yazdığı Dünya coğrafyası adlı eserin tercümesinde, Ergani'deki Meryem Ana
Kilisesinin Hz. İsa'nın talebelerinden Tateos adına kurulduğunu, manastırın
kapısındaki yazıtın buranın kutsal bir mekan olduğunu belgelediğini ifade eder.
1612'de Diyarbakır'a gelen Polonyalı seyyah Simeon buranın mucize yaratan bir
tapınak olduğunu ifade eder. Kilise o zamanlar 360 odalı imiş. (156)
İlk Çekiliş Tarihi: Ocak 1909 Fotoğrafı Çeken: Gertrude Bell
2010 yılındaki durum
Çüngüş
Ermeni sitelerine göre manastır, ''Çenkuş, 11. yüzyılda, Ermenilerin en yoğun
oldukları yerleşim yerlerinden biriydi. 1900'lerde halen görünür durumda olan
malların yıkıntıları da bunun en önemli kanıtıydı. 1895 yılına kadar Çankat
piskoposluk makamının bulunduğu bir şehirdi (157).
Ünlü Sirahayats, Surb Astvadsadsin Manastırı da Çenkuş yakınlarındaydı.
Surb Minas ziyareti (ananeye göre İsa'nın havarilerinden Aziz Tadeos/Tadeus
tarafından kurulmuştur.) de tanınmıştı. Yakınlardaki Adiş (Atiş) Köyü'nde de çok
sayıda Ermeni yaşamaktaydı (157)..
115
Çüngüş Ermeni Katolik Kilisesi
KAYNAKLAR
1-Ali Melek. Diyarbakır'da Peygamber Makam Ve Kabirleri.1.Nebiler
Sahabiler Azizler Krallar kenti Diyarbakır.2009
2-Tellioğlu ö. (ed):Diyarbakır salnameleri.Diyarbakır Büyükşehir Belediye
yay.Yıl.:1869-1905. cilt:4/208. 2/110 ,5/93.İstanbul.Acar matb.1999
3- Şemseddin Sami. Kamus-u alam.1889Yılı c.2.s.834'
4-Üzülmez:M .Çayönünden Erganiye.2005 S.262,254,268,269
5-Erpolat M.S:Dünden bugüne Ergani'deki ziyaret yerleri.Uluslar arası Türk
Dünyası İnanç Merkezler Kongresi.Ankara.Türksev yay.2004.s::51
6-Korkusuz Ş:Seyahatnamelerde Diyarbekir.Kent yay.2003.s:151,23
7-Ali Emiri Efendi. Osmanlı Doğu Vilayetleri (Hazırlayanlar. Prof. A. Yuvalo.
Doç. A.Halaçoğlu). Babıali kültür yay.İst.2008s.156
8- Prof. Dr. Süleyman Ateş. Kur'anda Peygamberler Tarihi. Yeni ufuklar
neşriyat. İst. 2004.s.213
9- -İncedursun. B. Peygamberler Diyarı Eğil.Diyarbakır.2005.s:2
10--Dikmen M. Peygamberler tarihi.Cihan yay.s.417,419
11--Yıldız C..Bir inanç merkezi olarak Eğil .Uluslararası Türk Dünyası İnanç
Merkezleri Kongresi Bildirileri.Türksev yay.Ank.20004.s.125
12- Çiçek ZA.:Diyarbakır'ın Fethi,Tarihi ve Kültürü..2007.s.97,21,53
116
13- Gündüz N,Cengiz S. Eğil Antik Bir Kent(Açık Hava Müzesi). S.34
http://www.egilder.org/egil.htm
14- Akıncı AC.:Peygamberler tarihi.6/522,416,147
15- Yıldız M Eğil-ergani halkının dilinde medfun peygamberler.1.uluıslararası
nebiler sahabiler azizler krallar kenti diyarbakır sempozyumu 2010.Diyarbakır.s.2544
16- 28 Eylül 2006 Kaynak: Radikal Yazan: Timur Soykan
17- Türkiye Diyanet Vakfı.İslam Ansiklopedisi.İst.1993. 8/481
18- Dilek Z. Lice. Diyarbakır.2002s.36
19- Baykal. K. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler.Karacadağ dergisi.20
Haziran 1939.cilt ıı,sayfa 17
20- Beysanoğlu Ş.Kuruluşundan günümüze kadar Diyarbakır
tarihi.Diyarbakır Müze Şehir.YKY yay.İst.1999.s.50
21- http://terkanlilardernegi.com/
22- Ateş S..Kur'anda Peygamberler Tarihi.Yeni ufuklar neşriyat.İst.2004.s.2
23-(tekyeli) ttp://tekyeli.googlepages.com/kelek
24-Mehmet Şimşek Diyarbakır'da Gömülü Süryani Aziziler.1.Nebiler
sahabiler azizler Krallar kenti Diyarbakır.2009
25-Yıldız. M Bir inanç merkezi olarak eğil*sabard. yıl:ı sayı:1 sayfa:1- 187
26- www.main-board.com/
27- Aziz İstegün Krallar Ve Nebiler Beldesi 07/01/2011 Zaman
28-Şimşek M .Süryaniler ve Diyarbakır.Kent yay.İst.2.baskı.s.59-63
29- Horiepiskopos Gabriyel Akyüz Diyarbakır Süryani Azizleri 2. Nebiler
sahabiler azizler Krallar kenti Diyarbakır.2010,
30- Basri Konyar:Diyarbekir Yıllığı.1936.s:350,269,276
31-Rahmi Hüseyin Ünal.Diyarbakır ilindeki bazı Türk-İslam Anıtları
Üzerine Bir İnceleme. Atatürk Ün Basımevi.Erzurum.1975
32- Metin Sözen. Diyarbakır'da Tük mimarisi.1971
33- http://dersvekuran.blogcu.com/tarihden-ders-cikarmak-6-hz-talut-hzdavut-hz-suleyman/10638287
34-. Balta M:Kültürler kavşağında Şırnak.İst.2003 s:132
35- Mehmet Latif Demir .Danışman Yrd. Doç. Dr. Ali Boran . Ortaçağ'dan
Günümüze Eğil Ve Hani'deki Mimari Eserler Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Yüksek
Lisans Tezi Van-2007
36- Bayram Altan: Türkiyede Dini Ziyaret Yerleri.İstanbul.1996.s:84
37- Mehmet Azimli.İslamın ilk fetih yıllarında Nusaybin ve klasik İslam
kaynaklarına göre Nusaybin'in fethi.Makalelerle Mardin.I İbrahim Özcoşar(ed). İst.
2007. s.157
117
38- Prof. Dr. Ahmet Bedir. Kur'anı-ı Kerim Atlası. Kaynak yay.İst.2009.s.181
39- Abdullah Aydın. Peygamberler Tarihi.Mehdi yay..s.270
40- Prof. Dr. İsmail Yiğit. Peygamberler tarihi.Kayıhan yay.İst.2005.529
41- Peygamberler Tarihi, İhlas Yayınları
42- Austen Nenry Layard: Ninova ve Kalıntıları. Avesta yay.İst.2000.s.501
43- Rifat N.Bali: Diyarbakır Yahudileri Diyarbakır Müze Şehir.s:368
44- http://www.ziza.net/tr/peygamberler/
45- www.msxlabs.org/
46- M. Cengiz Yıldız. Eğil-Ergani Halkının Dilinde Medfun Peygamberler
1.Uluıslararası nebiler sahabiler azizler krallar kenti Diyarbakır sempozyumu
47- Yona Sabar: Kürdistani Yahudilerin Halk Edebiyatı.Doz
yay.İst.2005.s.238,302
48- İbrahim Olcaytu: Folklor defterleri-I. Kalan yay.Ank.2000.s.35-36
49- Ayhan Karakaş Eğil İlçesi Kırsal Turizm Potansiyelinin
Değerlendirilmesi KMÜ Sosyal ve Ekonomı̇ k Araştırmalar Dergı̇ si 14 (23): 5-18,
2012
50- http://tr.wikipedia.org/wiki/Bal%C4%B1m,_E%C4%9Fil
51- www.malatya.gov.tr
52- Bedir A..Kur'an-ı Kerim Atlası. Kitap yurdu yay.İst.2009
53- Tellioğlu Ö. (ed):Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye
yay. Yıl.: 1869-1905. cilt:4/208. 2/110. c.3,5/195 İstanbul.Acar matb.1999
54-(Özgültekin Ramazan, Akman Ekrem, Demirbağ Hüseyin :Dünden
bugüne Siverek. Konya.1997.s:54
55- Değertekin H. Dünden bugüne Diyarbakır.1. Diyarbakır Sempozyumu.
Ankara. 2000.s.27)
56- http://nedir.antoloji.com/diyarbakir-egil-balim-koyu/
57-Prof.Dr.İsmail Yiğit. Peygamberler Tarihi. Kayıhan yay.İst.2005.s.371
58-Bünyamin Ateş. Peygamberler Tarihi.Yeni Asya yay.İst.2002.s.339,336
59-Mehmet Dikmen. Peygamberler Tarihi.Cihan yay.İst.2006.s.449
60-İhsan Atasoy. Peygamberler tarihi.Yeni Asya yay.İst.1994.s.416
61-Prof.Dr.Nurettin Uzunoğlu. Peygamberler Tarihi.Zembil
yay.İst.2005.s.180
62-http://tr.wikipedia.org/wiki/Ahav
63- Aydın N:Diyarbakır-Eğil hükümdarları tarihi.s.36-39
64-Diyarbakır Valiliği:2000'e beş kala Diyarbakır.1995 s.147,131,382
65-www.kenthaberkurulu.com
66- Maurice Bucaille.Kitab-ı Mukaddes,Kur'an ve Bilimİzmir.1981.s.133
67-( Heyet, Peygamberler tarihi ansiklopedisi cilt: 1, Hakikat kitabevi,)
68- Ahmet Cemil Akıncı Kısas-ı Enbiya.c:1.
118
69- Ethem Zemgin: Kürdistan'da Mitoloji ve Dini İnançlar.Doz
yay.İst.2005.s.1856
70- İbnül Esir. El Kamil fitttarih.c.1 Bahar yay1/49-50.
71- Şerafettin Güneli:Ergani:1966.s:18
72- Şehmus Aslan:Kuzey Mezopotamyanın Gani kenti Ergani.
Diyarbakır.1966 s:67
73- Muazzez İlmiye Çığ. Giigameş. Kaynak yay..2006.İst.s.83
74- Yrd. Doç. Dr. Nesim Doru (ed), Uluslararası Şırnak ve çevresi
Sempozyumu. Bünyamin Açıkalın. Tefsir literatüründe Nuh(AS) kıssası.2010.s.38
75- Oymak M:Urfa ve Hz. Eyyub. .Ş. urfa. 2005.s:73
76-Dr.Faruk Öncel. Yeni bir iddia.06.08.2010 Diyarbakır söz
77-R.P.Giuseppe Campanile. Kürdistan tarihi. Avesta yay.
Diyarbakır.2009.s.23
78- Cemşit Bender. Kürt mitolojisi. Berfin yay.İst.2007.s.111
79-http://www.bookrags.com/wiki/Corduene
80-W.Minosrky.The Bois DN.Mac Kenzie..Kürtler.Kürdistan.Doz
yay.2Baskı.;st.2004.s.43
81- Sophene & Corduene Geography Of Strabo, 14. Kitap, s. 161–62, Suriye
başlıklı bölüm
82- Zeki Dilek. Lice.Diyarbakır.2002.
83- Ahmet Eyicil. Afsin Ashab-ı Kehf s.272
84- Orhan Avcı. Irak'ta Türk Ordusu. Vadi yay.İst.2004.s.84-85
8 5 - D o ç . D r. C e m Z o r l u . İ l k İ s l a m c o ğ r a f y a c ı l a r ı n a g ö r e
Diyarbakır1.Uluslararası. Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu.20–22
Mayıs 2004. Diyarbakır. 2004.s.854
86- Murat Bozdoğan, Hamdullah Işık. Kaplıcalar Diyarı Çermik 2012. s. 49
87- Osman İçli – İlkha 03 Ağustos 2012
88- M. S. Erpolat. Dünden Bugüne Ergani'deki Ziyaret Yerleri. Uluslararası
Türk Dünyası İnanç Merkezler Kongresi. Ankara. Türksev yay. 2004. s:517
89- Müslüm Üzülmez. Çayönünden Erganiye. 2005 S 268, 269
90- Hamza Aksal. Diyarbakır'ın Büyüleyici Mağaraları.Mizgin
Dergisi.Sayı.15
91- Muazzez İlmiye Çığ: İbrahim Peygamber.6.Basım. Kaynak
Yay.2006.S.77
92-Samuel Noah Kramer. Tarih Sümerde Başlar. Kabalcı Yay.İst.1999.S.476
93-Halis [Ataksoy Diyarbakır Tarihinde komuk Eliyayma Hazırlayan: Yılmaz
Ataksorçeltüt Matbaacılık Sanayi Ve Ticaret A.Ş.İstanbul — 1988.S.33
94- Muazzez İlmiye Çığ.İbrahim Peygamber.Kaynak
yay.6.basımİst.2006..s77.79
95- http://zanakoc.tripod.com/id15.html
119
96- Samuel Noah Kramer. Tarih Sümerde başlar. Kabalcı
yay.İst.1999.s.476
97- Müslüm Üzülmez. Çayönünden Erganiye Uzun bir
Yürüyüş.İst.2005.s.49
98- Şevket Beysanoğlu. Diyarbakır Tarihi.2003.I/52
99- Dr. Adil tekin:Diyarbakır.D.Ü.matb.1997
100- Doç i. Eyüp Ay. Hz. İbrahim kıssasına arkeolojik bir projeksiyon. IV.
Kur'an haftası Kur'an sempozyumu.17 Ocak 1998.Ankara.s.188,194
101- Joan Oates, Babil, çev. Fatma Çizmeli, Arkadaş Yy, Ankara,2004.
102- Hans J.Nissen, Ana Hatlarıyla Mezopotamya, Çev. Zühre İlkgelen,
Arkeoloji Ve Sanat Yy, İstanbul, 2004.
103- http://www.uludagsozluk.com/k/naramsin/
104-http://cat.une.edu.au/page/diyarbakir%20small%20streams
105- Müslüm Üzülmez. Güneş Ay ve Hilar. Ergani Haber Gazetesi3 Mart
2006, Sayı: 225
106- http://site.mynet.com/mehtun16/alternatif/id3.htm
107-Cuma Karan:Diyar-I bekr ve Müslümanlarca Fethi.Yüksek Lisans
tezi.2003.Diyarbakır.s:1
108- A. Cemil Akıncı. Peygamberler Tarihi. 2/286
109-- Zekeriya Kitapçı. Hz. Peygamberin Hadislerinde Türkler. Yedi Kubbe
Yay. 5. Baskı. Konya. 2008. s. 155
110- Zeynel Abidin Çiçek: Diyarbakır'ın Fethi, Tarihi ve Kültürü. . 2007. s. 12
111- Seyyid Osman Ustaoğlu: Tarikatlar ve Silsileleri. Ank. 1/28
112-Bahaeddin Yediyıldız. Osmanlı Öncesi Diyarbakır'ına Genel Bir Bakış.
Osmanlıdan Cumhuriyete Diyarbakır. Diyarbakır Valiliği. 2008. s. 17–19
113- Şevket Beysanoğlu. Diyarbakır Tarihi. 1987. Neyir Matb. 1/219, 176
114- Beysanoğlu Şevket Anıtları ve Kitabeleriyle Diyarbakır”, Cilt-1 s:155156
115-Resul Çoban hz. süleyman camii(Lisans Tezi) D.Ünv. İlahiyat Fak.
Diyarbakır / 2004
116- Celal Çayır. Manevi Bir Değer Olarak Hz. Süleyman Ve Haziresi 2.
Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu. 2011
117-Zeynel Abidin Çiçek Diyarbakır'ın Fethi,Tarihi ve Kültürü, Diyarbakır,
2007.s.21
118- Mustafa Akif Tütenk. Kara-amid dergisi.Yıl2.Sayı.4.1960
119-Diyarbakır salnameleri 4/208)
120- Yrd. Doç. Dr. Hatip Yıldız Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır Ve Sahabe1.
Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu. 2010
121- Yrd. Doç. Dr. Alpay Bizbirlik. 16.Yüzyıl Ortalarında Diyarbekri
Beylerneyliğinde Vakıflar TTK. Ank. 2002.s.338
120
122- Yrd. Doç. Dr. İbrahim Yılmazçelik. XIX. yüzyılın ilk yarısında
Diyarbakır TTK Ank. 1995.s.72
123- Kenan Yakuboğlu, M. Salih Erpolat, Mustafa Sarıbıyık. Osmanlı
Belgelerinde Diyarbakır. Diyarbakır valiliği. Dicle Üniversitesi.2011.
124- Yrd. Doç. Dr. Mehmet Azimli ilk islam fetihleri bağlamında diyarbakırın
fethine katılan sahabilerle ilgili bazı mülahazalar.I. Uluslararası Oğuzlardan
Osmanlıya Diyarbakır sempozyumu.2004.s.820
125- Ahmet Demir:İslamın Anadoluya Gelişi.2004s:109
126-Cuma Karan:Diyar- bekr ve Müslümanlarca Fethi.Yüksek Lisans
tezi.2003.Diyarbakır.s:84
127- Zeki Dilek. Lice. Diyarbakır.2002s.36
128- www.Kenthaber.com
129- Naci Akdemir. Kocaköy. Kocaköy kaymakamlık yayını..2008.s.27
130-2000'e beş kala Diyarbakır. Diyarbakır valiliği.1995.s.394
131-www.kulpmerkezilkogretimokulu Âdem Karakuş ve Erkan
Göngörmüş'. Kulp. 2001.yüksek lisans tezi. Dicle Ün. Eğitim Fak.
132-L. İnciciyan. XVII. Yüzyılda Diyarbakır. Kara-Amid Dergisi. Haziran.
1979
133-Mıgırdıç Margosyan: Biletimiz İstanbula Kesildi. Aras
yay.5.Baskıİst.2003.s.106
134-Mıgırdıç Margosyan. Tesbih Taneleri. Aras Yay. İst. 2007 s. 25
135-Akın Gölcük. Kentsel Planlama Sürecinde Kent Formundaki
Değişimlerin Diyarbakır Kenti Örneğinde Araştırılması. Çukurova Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü. Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans
Tezi. Adana, 2010
136-11 Ekim 2011www. focushaber
137-D. söz. 19. 06. 2011
138-http: //www. suryanilik. com/suryanikaynakdbakir. htm
139-M.şiha Zha: Erbil Vakayinamesi. 2002. s. 64
140-Diken
141-P. Gabriel Akyüz. Hristiyanlık Tarihinde Süryanilerin İnancı ve
Özellikleri Tarihte Süryaniler. Uluslararası Türk Dünyası İnanç merkezler,
Kongresi. Türksev Yay. Ank. 2004. s. 83
142-- Zana Yavuz. Akşam. 12. 02. 2008
143-- http: //www. islamiyet. gen. tr/
144- www. diyarinsesi. org
145-Kısaltılmış Ermeni Ansiklopedisi, IV. cilt, Yerevan, 2003; Bati
Ermenistan Ve Bati Ermenileri Sorunlari Araştirmalar Merkezi http: //akunq.
net/tr/?attachment_id=7505
146-Yaşar Parlak. Silvan Tarihi. 1980
147-Şevket beysanoğlu. Diyarbakır Tarihi. Neyir Matb. 1987. 1/26
121
148-Vikont Filip de Tırazi, Doğu ve Batı Süryanileri Altın Çağları, Çev.
Murat Kara, Nsibin Yay. İsveç 1994, s. 27
149-Canan Seyfeli. Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır. 2004..
s: 764
150-Şevket Beysanoğlu. Diyarbakır Tarihi. 2003. I/ 26
151-Ramazan Hub. Hızır. Kırk Kandil yay. İst. 2000
152-Süleyman Savcı: Silvan Tarihi. 1956. s: 5
153-Doç .Dr. Ahmet Kankal. Prof. Dr. Kenan Z. Taş (ed)195, 242,252 nolu
Mardin Şer'iyye belge ve özetleri ve Mardin.2006
154- İbrahim Olcaytu: Folklor defterleri-I. Kalan yay.Ank.2000.s.35-36
155- Mehmet Kurtoğlu:Urfa Efsaneleri.Kent yay.İst.2005.s.72
156- Müslüm Üzülmez: Çayönünden Erganiye. 2005. s: 251, 276
157- http: //team-aow. discuforum. info/t685-Cermug-Cermik-Kazas. htm
158- http://www.gezikitap.com/
159- www.kenthaber.com
160- Beysanoğlu Şevket, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, l. Cilt,
Sf.271
161-Evliya Çelebi Seyahatnamesi, c.6, sf.122. Zuhuri Danışman yayını
162-Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay.İst.2003.s.255 '
163- Hayri Yoldaş. Celal Güzelses. Diyarbakır.2005.s.6
164-Hadrien Bru. The Historical geography of Midyat and its Environs during
classical antiquity. Uluslararası Midyat sempozyumu. (ed.Doç.İ. Özcoşar)
Mardin.2012
165-Mehmet Şimşek.Doğu-Batı Süryani Kilise Tarihinde Silvan/Maipherkat
Ve Mar Marutha.Silvan Sempozyumu.2012
166-Mehmet Mahfuz Söylemez.İslam coğrafyacılarına göre
meyafarikin.Uluslar arası Silvan Sempoyumu. 2012.s.89,94
122
ANILARDA PEYGAMBER KABİRLERİ VE DİNİ MEKÂNLAR
(RESTORASYON ÖNCESİ)
Su altında kalan peygamber kabirleri, yıkılmış türbeler makalemizin
konusudur. Eğil'deki medfun peygamberlere ait bir Osmanlı belgesine göz atalım.
Emekli imam Halit Akboz'dan aldığım belgede; 1888 tarihinde büyük bir ilim adamı
ve şair; Eğil 'de bulunan Elyesa (A.S), Zülkifil (A.S) ve Harun-i Asefi Berhiya (A.S)
onları ziyaret ederek, bu 3 Peygamberin kitabelerini şiir şeklinde yazmıştır. Dedem
Hasan Bey Eğil Abbasi Zadelerinden, Rüştiye Mektebinde okuyup mezun olmuş.
Kendisi adı belli olmayan bu alim zavatten bize intikal etmiş olan şiir elimizdedir. Bu
şiire göre Hz Elyesa, Hürmüz, Zülkif, Düşnap, Harun-i Asefi Berhiya, Ruveym
peygamberleri görüyoruz. Bende Halit Akboz, emekli İmam Hasan Akboz'un
torunuyum. Bu yazıyı görerek muhafaza etmiştim yazının içeriği şudur;
Hz. Elyesa (A.S)
Ta'Allah Ne Dergahi Refi Şan İ Aliydir
Nebiyyüllah Merkadi Elyesa kadr ile galidir
Tecella-i ilahidir beher su sat-i nurdur
Ziba-i kalbi kasidir hayat-i cismi balidir
Fütuh-i müşkilat odur hariminde Sahabesi
Biradır zadesi Hürmüz azizi zi şanidir
Hz. Zülkifil (A.S)
Dilersen izzeti Dareyn yer kim bağriyap olmağa
Yüzün sür Marked-i Paki Nebiyyi Zülkifil Zi Şane
Ondaki Hadım-i Düşnabe tabiri mukareret
Zehi devlet O Cane kim feda olmuş u Canane
Hz. Harun-i Asefi Dir Behriya (A.S)
Nebiyyullah Harun Markedidir Asefi tabir
Aği Musa değil lakin Mesih Hadır beher tesir
Onda da Nesli Paki kim Ruveym ismiyle tahkik et
Vekildir Enbiyanın sahibidir bilhayır ve tevkir
Ketebahu Hasan Bey Akboz Eğil Abbasi zadelerinden Osmanlı Türkçesinden
Çeviren Hasan Bey Akbozun Torunu, Emekli İmam Hatip Halit Akboz
123
1936 Yılına ait bir kitapta klasik olarak bilmediğimiz nebi isim analizi var.
Kur'an da ismi geçen Hz Zülkif, Hz Elyesa ve Hz Asaf bin Behriya dışındaki diğer
isimlere bakalım: Eğil'de diğer nebiler; Eğilli çok yaşlılar ve onların dedeleri
Rüveym, Hürmüz, Düşnap isimli nebilerden bahsetmektedir. Hasan Basri Konyar,
Diyarbakır yıllığı.1936. s:277-278'de Hz. Harun'un yanında oğlu Ruveym'in, Elyaesa
(AS) yanında yeğeni Hürmüz'ün yattığını ifade eder.
Hürmüz: Bu hususta Hasan Basri Konyar'ın 1936 yılında yazdığı
Diyarbekir yıllığı isimli eserden alıntılar yapalım(s:277-278): 'Her perşembe ziyaret
edildiği rivayet edilen ve Beni İsrail peygamberlerinden İlyasa ait olduğu söylenen
bu yatır Eğilin bir mahallesi olan Tekke köyündedir. Hariminde kardeşi oğlu Hürmüze
ait olduğu söylenen bir kabir vardır. Peygamberin kabri sol taraftadır. Gösterilen
hürmetlice bir mezar Peygamberin yeğeni Hürmüzün imiş'
Bu bilgilerle Hürmüz'ün çok önemli bir şahsiyet olduğunu algılıyoruz.
Nebiliği ile ilgili başka verileri araştırmak gerekir. Ancak nebi olduğunu tarihi
kişilikler ifade etmektedir. (Merhum M.Salih Öge.Tekyalıdır.Kökleri Molla
hasanlıdır) Nebi Hürmüzün, nebi olduğunu mekanını ve peygamber yeğeni olduğunu
Tekyalı M.Salih efendi de tarihi evrakta beyan etmektedir.
Ruveym: Bu hususta Basri Konyar'ın eserinde şu cümleler var(s:277):
'Ağaçlıkla dağ ve tepelerden,eski ve yeni mezarlıklardan geçilerek Harun tepesine
varılır. Müstatil biçimde olan yapının methalinde şu kitabe mevcuttur. Haza kabri
merhum Harun ibni Piri Can, içeride Harun ile oğlu (Ruveym)e ait olduğu söylenen
iki mezar vardır. 'Burada Nebi Harun'unun yanında Nebi Ömer Perican'ın yattığını
tarihi kişilikler ifade etmektedir. (Merhum M.Salih Öge.Tekyalıdır.Kökleri Molla
hasanlıdır).M.Salih Öge'ye ait bir tarihi evrakta Tekyalı Salih Efendi, Nebi Harun ve
Nebi Ömer'in isimlerini bir tamir sırasında mezar taşlarında okuduğunu beyan
etmektedir.
124
Bennan: Basri Konyar 279.sayfada eski Zülküfül yatırını anlatırken
'koridorun sonuna doğru küçük bir kapı görünür.Bunun tam üst dilini teşkil etmek
üzere konulan kırmızı taş üzerine: Haza Merkad Nebi Zülküfül aleyhisselam ibaresi
yazılmıştır. Burada yine duvar üzerine konulan küçük bir taşta Bennanın adı vardır.
(Ebü İmad) '
Pir Musa ve Muştak: Zülküfl peygamberin mezarı nakledilirken yardımcısı
olan bu iki kişinin mezarı nakledilmemiş, su altında kalmıştır. Baraj suyu azaldığında
türbe bir ölçüde gözükmektedir. Bu iki kişinin manevi derecesini bilmiyoruz.
Ecz.Abdulkadir Nur Gördük şiirinde Eğil peygamberlerini tanımlıyor:
Elyesa ve Zükifl adı Kuran da geçen,
Peygamber ikiside, Yaradan sevgilisi.
Zennun, Hallak, Danyal,Harun, Hürmüz nebiler
Eğil ilçemizdedir, hem mübarek hepisi.
Türbelerin restorasyondan önceki hali
Elyesa ve Zülkifl peygamberlerin, kabirlerin taşınmasından sonraki mekânları
125
Hz. Elyesa su altında kalan kabir
126
127
Haciyan'da Hz. Zülkifl mezar kitabesi
Restorasyon öncesi Ergani'de
Hz Zülkfil makamı
1936 yılı Eğil Tekke mahallesinde
peygamber mezarları
(Basri Konyar.)
Ergani makam dağında
Hz.Zülkifil makamı (1936 yılı)
Fotoğraf: Basri Konyar'ın Diyarbakır Tarihi kitabı.
HARUN-U ASEFİ (ASAF BİN BEHRİYA)
Asaf bin Behriya
128
Asaf bin behriya (en eski hali)
Türbenin ilk hali
Türbenin ikinci hali
Asaf Bin Behriya Türbesi
Eğil'deki Peygamber türbe kitabeleri
Hz.El-yesa (as).M.Ö.1200
Ta'Alallah ne dergahı ref'üş-şanı alidir.
Nebiyullah merkadı El-Yesa kadriyle galidir
Tecella-i ilahidir, beher su sat'ı nurdur.
Zibayı kalbi kasidir, hayatı cismi balidir.
Fütuh-u müşkilat odur, harimindi sahibisi
Birader zadesi Hürmüz, Azizi-yi zi şanidir
129
Hz.Zülkifl (as).M.Ö.1200
Dilersin izzet-i dareyn gür kim bahrı-yab olmağe
Yüz'ün sur merkad-ı pakı nebiyi zülkilfü zişane
Andele hadımı duşnab ta'biri mukarrer et.
Zehl devlet o cane kim feda olmuş bu canane
Hz.Harun (Esfid Berhiya) (as) M.Ö.900
Nebiyullah Harun merkadidir Asefi ta'bir
Ah'i Musa değil lakin Mesihadır, beher te'sir
Andede nesli paki kim rüyem ismiyle tahkik et.
Vekildir enbiyanın, sahibidir bil hayrı ve tavkir
Kabirleri 850 yıl önce bulunmuştur. Harun-i Asefi Hz.Süleyman'ın veiziridir.
Hz.Musa'nın kardeşi Harun (as) ise Uhud dağında medfundur. (Zeynel Abidin
Çiçek:Diyarbakır'ın Fethi,Tarihi ve Kültürü..2007.s.97)
Hz.Danyal (AS)
Emniyet binası arka bahçede Danyal peygamber kabri (40 yıl önce üstü
kubbeliydi), türbe şeklindeydi, ne yazık ki sonradan yıktırılmıştır.
130
Hz Musa ve Eğil:
Aşağıdaki dergide spekülatif bir yorum var: Musa buradan geçti National
geophraphic. Şubat 2012
Otomobil asfalt-stabilize karışımı dar yolu tırmana tırmana bitirip tepeye
vardığında, büyük karakolun nizamiyesi beliriveriyor. Direksiyonu sağa kırıyor,
nizamiyeye doğrudan girişi önleyen bariyerlerin, üst üste dizilmiş insan boyu kum
torbalarının önünden geçip devam ediyoruz. Göz ucuyla bakarken bile ürkütücü.
Nizamiyenin bomboş olması daha da ürkütücü; duraklamıyoruz bile. O fotoğrafın
çekileceği yeri kendimiz de buluruz diye konuşuyoruz aramızda, izin almak
gerekmeyebilir.
Anadolu'da "Musa peygamber makamı" olduğu rivayet edilen yerlerin peşinde, onun
Hızır'la buluştuğu söylenen Kur'an'daki "Mecmaül Bahreyn"i (iki denizin birleştiği
yer)" burada belgeleme, Dicle'nin iki kolunun birleştiği Kralkızı Barajı'nı
fotoğraflama derdindeyiz. Ama yapamıyoruz. Orayı karakola görünmeden
fotoğraflayabileceğimiz bir yükselti yok. Dönüyor, nizamiyenin az uzağında
duruyoruz.
“Dur! Arabadan inme! Kimsin?" Emirdeki telâştan belli, asıl ürken o; titreyen
sesin görülmeyen sahibi. "Gazeteciyiz" diye bağırıyoruz kâğıdı camdan uzatarak,
"Fotoğraf çekmek istiyoruz, belgemiz var!" Eteğinde nizamiye olan tepede ses
yeniden duyuluyor, ama bu kez daha yukarıda bir yere konuşuyor ve artık daha az
telâşlı: "Komutanım, gazeteciymişler, belgeleri varmış!” "Al, gel" diyor komutan ve
sesin sahibi asker patırtıyla bayır aşağı koşup kâğıdı alıyor, tekrar tepeye tırmanıyor.
Şimdi komutan da orada; tepeden biraz aşağılara inmiş, belgeyi inceliyor. Sonra
sesleniyor: "Bununla olmaz, valiliğe götüreceksiniz bu kâğıdı, o da bize talimat
verecek, yoksa fotoğraf çekemezsiniz, buralarda fazla da oyalanmayın!" Ve biz
kontağı açarken, esprili, ekliyor: "Derginizdekilere de deyin ki 'Musa buradan geçti
mi geçmedi mi, yüzbaşı bilmiyor, ama kendisi geçmemiş; hâlâ orada, Kralkızı'nda!.."
Anadolu'nun en eski topluluklarından Süryaniler için Diyarbakır ve civarı, kutsal
topraklar. Adem'in cennetten kovulduktan sonra indiği Aden bahçesinin burası, Dicle
ve Fırat nehirleri arasındaki topraklar olduğuna inanılır. Kitâb-ı Mukaddes'teki birçok
peygamber burada yaşamış, "ölümsüzlük suyu" (âb-ı hayat) burada bulunmuştur.
Sadece Süryaniler mi buna inanan? Kralkızı Barajı karakolundan yüz geri edilmeden
bir gün önce, Diyarbakır'a 23 kilometre mesafedeki Eğil yolundayız. İlçe merkezine
yaklaştıkça morlu beyazlı klasik ören yeri tabelaları sıklaşıyor: Nebi Zünnun (Yunus)
Makamı'na gider, Nebi Hallak Türbesi 4 km, Nebi Harut Türbesi'ne gider, Nebi
Danyal Türbesi emniyet amirliği bahçesindedir...
131
Sünni Müslüman bir yerleşim merkezindeyiz, ama adım başı, Kur'an'da adı
olmayan, kimi ise melek olarak anılan (İlahiyatçı Yaşar Seyhan, alanında bir ilk olan
2006'daki Kitâb-ı Mukaddes ve Kuran'daki Kıssaların Karşılaştırılması başlıklı
yüksek lisans tezine göre Kur'an'da anılan 28 peygamber arasında Danyal'ın adı yok,
Harut ise melek olarak zikrediliyor) nebi, yani peygamber makamları ya da türbeleri
var. Bunların en şaşâalısı yerleşim yeri çıkışında, Kralkızı Barajı yolunda, bir camiyle
iki türbe barındıran Nebi Harun Tepesi'nde. Kitâbesinde, türbelerden birinde altışar
metre boyundaki iki yüksek sandukada Kur'an'daki Elyesa ile Zülkilf peygamberlerin
yattığı belirtiliyor. Öteki ise yine Kur'an'da adı geçen, Musa peygamberin kardeşi
Harun'a ait. Kur'an ve Kitâb-ı Mukaddes'te Musa'nın dili biraz peltek olduğu için,
Allah'ın emirlerinin İsrailoğulları'na Harun tarafından tebliğ edildiği belirtiliyor.
Harun'un Musa'dan çok önce, İsrailoğulları henüz Filistin yolundayken öldüğü
yazılmış ama, buralarda inanış farklı: "Harun'u Musa getirdi, biraz kaldılar, sonra
Harun öldü, Musa onu toprağa verdi ve gitti." Bu çelişki türbe kitâbesinde şöyle
açıklanıyor: "Hz. Harun'la ilgili iki rivayet var. Birincisi Hz. Musa'nın kardeşi ve
yardımcısı olduğuna dair. İkincisi ise İÖ 1000-900 arasında Hz. Süleyman'ın fetih için
gönderdiği kâtibi ve komutanı olduğuna. Gelmiş, fethetmiş ve 123 yaşında burada
ölmüş."
Devamını National Geographic Türkiye'nin Şubat 2012 sayısında okuyabilirsiniz.
Prof K.Haspolat. Açıklamalar: İki kolun birleştiği yer: Kralkızı barajı olabilir
132
Dicle barajının önü de olabilir
Arapçada nehre bazen deniz denmektedir. Bünyamin Ateş Peygamberler
Tarihi.Yeni Asya yay.İst.2002. S.295
Büyük nehirlere de deniz dendiği unutulmuştur. Ahmet Cemil
Akıncı.Peygamberler tarihi.s.521(Hz.Musa bölümü)
Gemidekiler Yûnus aleyhisselâmı denize (O zamanlar büyük nehirlere deniz
deniyordu)=Dicle nehrine attılar. Peygamberler Tarihi, İhlas Yayınları
Balık karnında Yunus (AS)'ı önce Übülle'ye,sonra Dicle'ye,sonra Nineva'ya
kadar götürüp deniz sahiline bırakmıştır(Taberi tarih.c.2.s.43,SalebiArais.s.409.ibn.Esir-Kamil.c.1.s.363. )Yani Dicle'de Yunus (AS)'ın balığın karnında
yolculuğu da vardır.
İki denizin birleştiği yer Eğil'demidir.
Kehf 60: Hani Musa genç yardımcısına: “Iki denizin birleştiği yere
ulaşıncaya kadar gideceğim, ya da uzun zamanlar geçireceğim” demişti. Hz. Musa
yardımcısı Hz. Yuşa Bin Nun ile birlikte uzun yolculuktan sonra iki denizin birleştiği
yere vardılar. Bir çeşme başında dinlenmek için oturan Hz. Musa bir taşı yastık
yaparak yattı. Yuşa Bin Nun Hazretleri ise abdest almaya koyuldu. Bu sırada
yanlarında getirdikleri tuzlu balığa abdest suyu sıçradı, balık dirilerek bir anda denize
atladı.
Kehf 61: Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını
unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi
yolunu tuttu. Gördükleri karşısında hayrete düşen Yuşa Bin Nun Hazretleri bu olayı
Hz. Musa'ya anlatmayı unuttu. Hz. Musa kalkınca yollarına devam ettiler. Yemek
vakti gelince balığı yemek üzere durdular. Yuşa Bin Nun Hazretleri ancak bu durumda
balığın canlanıp denize atladığını hatırladı. (Kehf 62-63) Ve hemen olayı Hz. Musa'ya
anlattı. Hz. Musa Hızır (A.S)'la buluşacağı yerin balığın canlanıp denize atladığı yer
olduğunu anladı, hemen geri döndüler. (Kehf 64) Böylece Hz. Hızır ile Hz. Musa
Allah'ın tayin ettiği yerde buluştular. http://www.insirah.com/
133
Hz Musa ve Diyarbakır ilişkisi:
Yukarıdaki Hz. Musa ve Eğil ilişkisini teyid açısından Eğil'in çevresindeki
olaylara göz atmak gerekir.
Hz.Musa ve Ulu cami:
Evliya Çelebi, seyahatnamesinde; Diyarbakır Ulu Camisinin Hz. Musa
zamanında yapıldığından bahseder. İfade şu şekildedir.''Hz.Musa zamanında
yapılmştır. Bahçe sütunlarının sağ tarafında bir sütun üzerinde ibranice tarihi vardır.
Beysanoğlu, Şevket, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, l. Cilt , Sf.271
(Evliya Çelebi Seyahatnamesi , c.6, sf.122. Zuhuri Danışman yayını) Evliya Çelebi
Ulu caminin Hz Musa zamanında yapıldığını İbranice bir kitabeye dayandırmaktadır.
Evliya Çelebi mabedin Hz.Musa yapıldığı hususunda Rum tarihçilerinin tümünün
hemfikir olduğunu ifade etmektedir.
Lord Kınross isimli seyyah'ın 1954 yılı Londra basılı Toroslardan Asyalı
Türkiye'de bir Yolculuk isimli eserinde Ulu cami ile ilgili şu yorumda bulunur;
'Ayrıca evliyaların Ulu caminin Mosların (Hz.Musa) zamanında yapılmış olduğuna
dair önerileri de göz ardı edilmiş olabilir.' Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde
Diyarbekir. Kent yay.İst.2003.s.255 '
Halk arasında Hz. Musa'nın Ulu camide namaz kıldığına dair geniş rivayet
vardır.
Hz.Musa ve Hz.Hızır'ın Bırkleyn mağarasında buluşması:
Hz.Musa Diyarbakır ilişkisi olarak yaygın şekilde geçen halk hikayeleri
vardır: Hz. Musa ve Hızır Aleyhisselam Kıssası : Diyarbakır'ın doğusunda ve Dicle
Nehri'nin kuzeyinde, Hızır İlyas Köy'ü vardır. Daha kuzeyde Kani Hızır [Hızır Pınarı]
vardır. Hızır Aleyhisselam Lice'deki Bırkleyn mağaralarına gelmiş, bu mağaralardan
birinde akan, Cennetten çıkıp yine Cennet'e giden Dicle ırmağı'nın kaynaklarından
birini oluşturan, ölümsüzlük suyundan içmiş ve ölümsüzleşmiş.
Hızır (a.s.)'ın Bırkleyn Mağaraları'nda Hz. Musa ve İskender-i Zülkarneyn ile
buluştuğuna dair efsaneler halk arasında anlatılmaktadır (Lİce.Yurt Ansiklopedisi.
Diyarbakır md.c.4).
Muhsine Helimoğlu yavuz; diyarbakır efsaneleri, Doruk yayınları, 2. Baskı,
Ocak 1993
(Prof. Dr. İsmail Yiğit. Peygamberler tarihi. Kayıhan yay.İst.2005.529)
Bir olayı aydınlatmada o bölgenin efsaneleri de önem taşır. Bu bilgi bilimsel
verilerle de desteklenince ön plana çıkar. Bırkleyn mağarasına en yakın iki denizin
(nehrin)buluşma noktasının da Peygamberler diyari Eğile yakın bölgede Maden çayı
ile Bırkleyn kolunun birleştiği nokta akla yakın gelmektedir.
134
Diyarbakır nere Hz Musa nere demiyelim
Diyarbakır Yahudilerce kutsal kentdir
Diyarbakır'lı Yahudiler Diyarbakır'ın Tevratta bahsi geçen Kalne şehri
olduğunu söylemektedir. (Tekvin''Bap 10,ayet 1'Ve onun krallığının başlangıcı Şinar
diyarında Babil,ve Erek,ve Akkad ve Kalne idi' Kitabı (Mıukaddes,Kitabı Mukaddes
Şirketi.İstanbul.1955 s.9).
(Rifat N.Bali: iyarbakır Yahudileri Diyarbakır Müze Şehir.s:370) Tevrat'a
baktığımızdaysa, Nimrod adına rastlarız: "Ve Kuş Nimrod'un babası oldu; o,
yeryüzünde kudretli adam olmaya başladı. O, Rabbin indinde kudretli aver idi;
bundan dolayı: Rabbin indinde Nemrud gibi kudretli avcı, denilir. Ve, onun krallığının
başlangıcı Şinar diyarında Babil ve Erek ve Akkad ve Kalne idi. " (Tevrat, Tekvin,
10/8-12).
135
.EĞİL İLÇESİNDE EKOTURİZM
Eğil ilçesi Diyarbakır ilinin kültürel ve doğal zenginliği en fazla olan
ilçelerinden biridir. Peygamberlerin kabirleri, antik kalesi, baraj gölü sayesinde
mesire alanı olarak günübirlik ziyaret edilebilecek, Diyarbakır iline yakın en güzel
doğal mekândır. Turizm, çoğu ülkede düşüşte olan geleneksel sanayileri
tamamlamak, izole edilmiş iş alanları ve kırsal kesimi geliştirme aracı ve kırsal sosyo
ekonomik gelişme ve yenileşme için etkili bir katalizör olarak kabul edilmektedir. Bu
bağlamda Eğil ilçesinin sahip olduğu tarihi ve doğal güzelliklerini ortaya çıkarmak,
bu güzelliklerin tanıtımını ve buraya gelecek olan misafirlerin ihtiyaçlarını
karşılayabileceği küçük konaklama işletmeleri, baraj gölü çevresinde yiyecek içecek
tesisleri ve halka açık mesire alanları ve yöresel ürünlerin tanıtılıp satıldığı alışveriş
mekânları oluşturmak önem taşımaktadır. Eğil'de, Dicle Nehrinin, şimdi Dicle baraj
gölünün doldurduğu kanyon buranın en kayda değer doğal güzelliklerinin bulunduğu
bir mekândır. Eğil Feribot iskelesinden kalkan teknelerle günübirlik bir taraftan
Kralkızı barajına kadar diğer taraftan Dicle-Hani Karayolu köprüsüne, köprünün
kuzeyinde Akdağ eteklerine kadar gidip gelmek mümkün. Bu kısa tur esnasında
kanyonun sağlı solu yamaçlarında Güneydoğuda pek de alışık olmadığımız bir
manzarayı, yeşil bir bitki örtüsünü, meşe ormanını görmek mümkün. Keza
kanyondaki dik kayalıklar özellikle Dağcılık sporu ile uğraşanlara eşsiz fırsatlar
sunmaktadır. Tırmanma ve yürüyüşler yapmaya everişli imkânlar sunmaktadır. Yine
baraj gölü özellikle su sporları ile uğraşanlar için bulunmaz bakir bir alandır. Bu
alanda yüzme, her türlü su sporu yapma, yarışmalar düzenlemeye müsaittir. Özellikle
yeterince tanıtılmadığı için inanç turizmi bakımından da yeterli ilgi görmemektedir.
(66)
DOĞA TURİZMİ
Eğil ilçesi ve Kocaköy'ün bulunduğu mekan tarihte Tetis deniziydi. Tarihte
Basra körfezi Ergani, Lice-Genç ilçesine kadar uzanıyordu, burası denizdi.
Eğil ilçesinde bir ilkel istiridye
136
Baraj Şehri Diyarbakır
Her ne kadar şu an Diyarbakır'da deniz olmasa da ona vekaleten baraj gölleri vardır.
Eğil baraj gölünden görüntüler
Kalecik köyünden baraj görüntüsü
Diyarbakır doğa sporları kulübü başkanı Abdurrahim Ekin'in önerisi:
Diyarbakır'da sıcaklıkların Temmuz, Ağustos aylarında 40–50 dereceye ulaştığında
serinlemek ve doğa fotoğrafçılığı, doğa yürüyüşü, tracking, yamaç paraşütü, dalgıçlık
ve durgunsu kano gibi aktivitelerle güzel vakit geçirmek isterseniz. Bence fazla
düşünmeyin ilk adres Eğil (69). Her ne kadar şu an Diyarbakır'da deniz olmasa da ona
vekaleten baraj gölleri vardır
137
SU SPORLARI
Bu sporların içinde ilk planda yüzme gelmektedir. Ülkemizde her yerde
yüzme mümkündür. Ancak tarihi mekânlar önünde örneğin Asur kral mezarları
önünde yüzmek bir orijinallik unsurudur. Baraj gezileri de diğer bir turizm unsurudur.
Baraj gezileri de diğer bir turizm unsurudur. Tracking, yamaç paraşütü ve kanolar ise
dikkate alınması gereken diğer spor alanlarıdır. Eski Eğil su altında kalmıştır. Su altı
sporları için bu güzel bir potansiyeli getiridir. Dalgıçlar için Eğil de değişik bir âlem
vardır.
Dalgıçlar için tekke
Eğil Tekkesi'nin hareketlilik ve malzeme kalitesi bakımından en önemli
cephesi, doğu cephesidir. Düzgün sıralar halinde yerleştirilmiş kırma taş malzemeyle
inşâ edilmiş olan bu cephedeki giriş kapısı ve pencere kenarlıkları düzgün kesme taş
malzemeden inşâ edilmiştir. Cephenin beden duvarı tamamen ayakta olmakla birlikte,
güney-doğu bölümünde bulunan eyvanın doğu cephesinde büyük bir gedik açılmıştır.
Yıkık durumdaki bu bölümün kuzeyinde etrafı kesme taşlarla örülmüş dikdörtgen
çerçeveli bir pencere açılığı bulunmaktadır. Burası giriş eyvanının hemen
güneyindeki hücreyi aydınlatmaktadır. Doğu cephenin hemen hemen orta kısmına
gelecek bir yerde inşâ edilmiş olan taç kapı düzgün kesme taş malzemeden inşâ
edilmiştir. Kapı, fazla derin olmayan kırık kemerli bir niş içerisine yerleştirilmiştir.
Düz atkılı bir taşla son bulmuş olan kapı açıklığının üst kısmında, içi boş bir kitabelik
bulunmaktadır. Güneyden dışa taşıntı
yapmış mescit bölümünün doğu
duvarınaaçılmış olan kapı açıklığı,
cepheye ayrı bir hareketlilik katmıştır.
(64) Eğil'de Asur kano spor kulübü
kurulmuştur. Kanocular, Eğil'de sık
görülür. Jet ski turları ve kullanımı
baraj gölünde başlamıştır.
138
Eğil kaymakamı feribot sürerken
Bir motor gezisi
Su sporlarının içinde ilk planda yüzme gelmektedir. Ülkemizde her yerde
yüzme mümkündür. Ancak tarihi mekanlar önünde örneğim Asur kral mezarları
önünde yüzmek bir orijinallik unsurudur. Baraj gezileri de diğer bir turizm unsurudur.
139
Tracking, yamaç paraşütü ve kanolar ise dikkate alınması gereken diğer spor
alanlarıdır. Eski Eğil su altında kalmıştır. Su altı sporları için bu güzel bir potansiyeli
getirisi sağlamaktadır. Dalgıçlar için ise Eğil de değişik bir alem vardır.
Eğil'de Asur kano spor kulübü kurulmuştur
Gezi tekneleri
Eğil halkı turizme ayak uydurdu
140
137
Eğil baraj gölü görüntüsü
Eğil Asur kano spor kulübü.
138
141
Diyarbakır'da paramotor uçuşlarının ilk olarak
Eğil ilçesinde yapıldı. (18.05.2011)
Diyarbakır'ın Eğil İlçesi Kaymakamlığınca ilk
kez paramotor uçuşu gerçekleştirildi. Eko
turizm ve Turizm Altyapısı Geliştirme Projesi
kapsamında Eğil Kaymakamlığınca ilçeye 1
adet iki kişilik paramotor, 1 adet tek kişilik
paramator ile 1 yamaç paraşütü satın alındı.
Uçuş denemelerini yerinde inceleyen
Kaymakam Murat Büyükköse, aralıklarla
sürecek olan uçuşların 2-3 hafta süreceğini
söyledi.
Eğitim ve denemeler sonrası isteyen vatandaşların ücret karşılığı uzman öğretmen
eşliğinde paramotor uçuşları yapacağını belirten Büyükköse, ilçenin son projelerle
doğa sporlarının birçoğunun yapıldığı doğal turizm cennetine dönüşmesini ve ilçenin
turizmle refaha kavuşmasını arzuladıklarını ifade etti. Kaymakam Büyükköse,
yapılan ilk deneme uçuşları ve eğitimlerin başarılı olduğunu belirterek, Diyarbakır'da
paramotor uçuşlarının ilk olarak Eğil ilçesinde yapıldığını kaydetti (71).
Peygamber tepesi seyir terası
Bungalov evlerde seyir terası
142
139
Diyarbakır doğa sporları kulübü başkanı Abdurrahim Ekin'in önerisi: Diyarbakır'da
sıcaklıkların temmuz, ağustos aylarında 40–50 dereceye ulaştığında serinlemek ve
doğa fotoğrafçılığı, doğa yürüyüşü, tracking, yamaç paraşütü, dalgıçlık ve durgunsu
kano gibi aktivitelerle güzel vakit geçirmek isterseniz. Bence fazla düşünmeyin ilk
adres ilk adres Eğil'dir.(23) Eğil baraj gölü mağaraları hem ziyaret hem de dini
arkeolojik dünya açısından önem arz eder. Sümer tabletlerine göre tufan Dicle'de
olmuştur. Bu açıdan Eğil de tufan etkisinde kalmış, su erozyonu sonuca çok yüksek
seviyelerde mağaralar oluşmuş, tufana ait orijinal yapılar ortaya çıkmıştır.
Eğil baraj gölü mağaraları ve su erozyonuna ait orijinal yapılar: Bunun dışında
baraj havzasında ilginç yapıları ziyaret etmeden gitmemeliyiz...
143
Eğil baraj gölü mağaraları ve su erozyonuna ait orijinal yapılar. Bunun dışında baraj
havzasında ilginç yapıları ziyaret etmeden gidilmemelidir.
Selman yolu doğal harikaları:
144
Baraj dışında da orijinal yapıları görebiliriz. Bunun için Selman köyüne
giderken sol tarafa dikkatle bakmalıyız.
Selman yolunda doğal güzellikler
Fok balığı ve yavruları görünümündeki kayalar
Bir kaplumbağa
145
.
Farklı görüntüde kaya görüntüleri
Eğil-Şölen yolu doğal kayalıklar
Selman
146
.
147
.
Eğilde kral mezarı ve Gözetleme kuleleri
Kuş gözlemciliği için de Eğil ilçesinde önemli bir alt yapı vardır. Türkiye'deki
450 kuş türünün 270'ten fazlasının Diyarbakır'da yaşamaktadır. Bu noktada iskeleden
sola doğru baraj gölünde gezintiye çıkalım. İlginç kuş mağaralarını görebiliriz.
Kartallar da ayrı bir güzellik katar. Kral kızı ve Eğil baraj kuş çalışmalarına göre 163
kuş türü saptamıştır. 35'i yerli, 58'i yaz göçmeni, 28'i kuş konuğu, 38'i geçiş
dönemlerinde yöreyi kullanmıştır.55 tür bölgede kuluçla yapıyor, 42 tür muhtemelen
kuluçka Yapmakta, 66 tür kışlama ve geçiş döneminde yöreyi beslenme ve dinlenme
alanı olarak kullanmaktadır (6).
148
Eğil baraj havzasında kuş mağaraları
Eğil baraj gölü-kartallar
Şelaleler
Kar Mevkiinden Bir Şelale
149
Eğil'de muhtelif yerlerde şelaleler doğaya ayrı bir güzellik katar
Ağaçta Kuş yuvaları
Orman Kenti Eğil
Geçmişte Diyarbakır ormanlıktı. Diyarbakır şehrinin hemen civarında
(Seyrantepe'den) başlayan ormanlık saha, kuzeye yani Eğil'e doğru gittikçe genişler
ve yükselirdi (42) (43). 1936 yıllarında Diyarbekir'de 1.933.250 dönüm orman olduğu
ifade edilmektedir. Ormanlıklar Eğil, Lice, Kulp ve Çermik ilçelerindedir.(44)
Ekseriya ağaçlar Eğil'de kesilip Diyarbekir'e sevk edilir. Orada biçilir (12). 1949
yılında Diyarbakır'ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus
gazetesinde yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da bu izlenimlerini
detaylandırmıştır. Eğil ormanlarından kesilen odunlar keleklerle Diyarbakır'a
nakledilir (45). demektedir.
Eğil'de Tarihi Kelekçilik
Kelek; keçi ve koyun tulumları nefesle şişirilip yan yana bağlandıktan sonra,
üzerine sırıklardan yaklaşık 75'er cm ara ile sağlı sollu kirişler konularak, onun da
üstüne ince çubuklar dizerek oluşturulan dört köşe sala verilen isimdir. Kelekin
tarihçesi 2500 yıl öncesine, Asurlular'a uzanmaktadır. Kelek Mezopotamya'da
özellikle Dicle'de kullanılmıştır (18). Dicle üzerinde şişirilmiş tulumların kesilmiş
150
ağaç direkleriyle desteklenmesinden meydana getirilen kelekçilik çok eski tarihten
beri yapılmakta idi. Dicle nehri üzerinde ve Diyarbekir'den itibaren kelekler
vasıtasıyla çeşitli emtia nakledilmekte idi (27). Diyarbakır salnamelerinde Eğil kelekçiliğine temas edilir.
Dicle'de sefine seyri-kabil olmadığından merâkib-i nehriye ittihâz
olunmuştur. Kelekler üflenip nefesle şişirilen ve üzeri hatab veyahud derikle setr
olunan yekdiğere merbut seksenden yüz elli iki yüze kadar tulumlardan ibaret ve
kelekcilerin nefesiyle kâimdir. Bu keleklerle Diyarbekir'den Musul'a kadar gidilir.
Eğil nahiyesinden Diyarbekir'e mütemadiyen hatab nakil etmekte olan kelekler dahi
insan ve eşya nakleden keleklerden farksızdır (2). Eğil'in kuzeyindeki ormanlardan
kesilen ağaçlar keleklerle Diyarbakır'a getirilmekte ve eskiden de bir istasyon yeri
olan Kavs noktasında kelekler kıyıya yanaştırılmakta ve yükler karaya çıkarılmakta
idi. (28) Tekyeli İbrahim Kaçar'ın naklettiğine göre 1970'li yıllara kadar Eğil
vecivarındaki meşe ormanlarından toplanan odunlar 8x9 sıralı 72 keçi tulumundan,
12x9 sıralı 108 keçi tulumuna kadar yapılan keleklerle Diyarbakır'a Fiskaya
mevkiinde bulunan iskelelere getirilip satılırmış.
Tekyeliler kendi kelekleri dışında, Diyarbakır'da bulunan tüccarların
kelekleriyle de odun taşımacılığı yapmışlar, sefer başına ücret almışlardır. Nehir
güzergâhında Şe'in, Kerané Dız, Gülbahçe, Çortan, Kâr a Ramoy, Filâtan, Âmini
tehlikeli noktalarmış. Tekye ve civarından, Ekim sonundan Mayıs sonuna kadar
kelekçilik yapılırmış. İlkbaharda suların bol olması nedeniyle Tekye'den Diyarbakır'a
sabah erkenden çıkan kelekler ikindiye kadar Diyarbakır'a ulaşırmış. Sonbaharda ise
suların azlığı nedeniyle bu seferler 1-2 günü alırmış. Tulumlar, yaz aylarında
kurutulmuş nar kabuğu, meşe mazısı ve özel tuzlar serpilerek serin yerlere
kaldırılırmış. Bu özel tertipler, yünden örülmüş tulum bağlama ipleri ve benzeri
malzemeler Diyarbakır'da eski Belediye civarında bulunan dükkânlarda satılırmış. (18)
1936 yılında Konyar Eğil kelekçiliğini anlatıyor: Eğil'in bir buçuk saat
ilerisinde Şain mevkii -Diyarbekir odunlarının keleklerle taşındığı yerdir''Dicle, Eğile
çok faideler temin eder. Odunculuk ve tahtacılık bu ırmak sayesinde oldukça inkişaf
eder. Tahtalık ağaçlar maden köylerinden ve Hazrodan alınır. Ve ekseriya Eğilde
kesilip Diyarbekir'e sevkedilir. Orada biçilir. Diyarbekirde kale içinde görülen
tahtalar hep eğilin sevkiyatıdır. Harpten evvel elli altmış bin kütük bulunurdu. Şimdi
yılda on iki bin kütük gelmektedir' (12).
Eğil'de kelekler
(Foto:Prof Emrullah Güney)
151
.
Yatır Mağraları
Yatır'da sarnıçlar
DOĞA VE EĞİL - EĞİL VE DOĞA
152
Altınsarısı Renkte Eğil'de Günbatımı
Orta Paleolitik Çağda (MÖ 20.000-15.000) açık hava yerleşmelerinin olduğu,
1946 yılında bu bölgede yapılan basit kazılardan anlaşılmaktadır. Sonraki dönemlerde
insanların daha çok mağaralarda kaldıkları toplayıcılık ve avcılığın geçimi sağlamada
yegane yol olduğu bilinmektedir. Köy etrafındaki birçok mağaranın “Ortataş”
çağından kalmış olduğu anlaşılmaktadır. (vikipedi)
Basri Konyar 1936 Diyarbekir yıllığında “Eğil kalesinin alt yanlarında derin
bir vadiyi izleyen yolun her iki tarafında bir çok mağaralarla delik deşiktir. Bunların
içinde yine mağara oyulurken ortaya çıkarılmış üçer sedir vardır. Medhalleri küçük ve
muntazamdır. Kalenin bulunduğu mevkiin şimal tarafında (Sultanım) suyunun altında
(Kayaz) mağaraları bulunur, der. 1936 yılında Basri Konyar, mağaralar Eğilin her
tarafında mebzulen bulunur. Bazı mağaraların methallerinde sağlı sollu çok kadim bir
zamana ait olduğu nakış tarzından belli insan resimleri mahkûktur. Alibegan'da yer
altı mağaraları ve gizli kapılar ile meşhurdur. Selman kuyuları mevkiinde bu yer altı
mağaralarından çok bulunur' demektedir (12).
Eğil'de Doğa
153
Baraj Üzerinde Mor Lacivert Bulutlar
Yağmura Belsi İken Çakan Şimşek Görünümü
Farklı Açıdan Eğil Baraj Gölü'nün İlginç Biçimi
Eğil ilçe merkezi ve köylerinin bulunduğu alanın %65 dağlıktır. Eğil'in Deniz
seviyesinden yüksekliği 823 metredir. Dağlık arazi palamut meşesi, melengiç,
dişbudak, ardıç, Kuşburnu yabani ceviz, yabani badem, sumak, yabani incir, yabani
asma gibi bitki örtüsü ile kaplıdır. Eskiden Dicle Nehrinin, şimdi Dicle baraj gölünün
doldurduğu kanyon Eğil'in en kayda değer doğal güzelliklerinin bulunduğu bir
mekândır. Kanyon bir “Y”harfi şeklindedir. Maden'den gelen Dicle ırmağı “Y”
harfinin bir kolunu, Akdağ-Bırkleyn'den gelen Dicle Irmağı “Y” harfinin diğer kolunu
teşkil etmektedir. Dicle Barajının seti bu “Y” harfinin orta yerine isabet etmektedir.
Eğil Feribot iskelesinden kalkan teknelerle günübirlik bir taraftan Kralkızı barajına
kadar diğer taraftan Dicle-Hani Karayolu köprüsüne, köprünün kuzeyinde Akdağ
eteklerine kadar gidip gelmek mümkün. Bu kısa tur esnasında kanyonun sağlı solu
yamaçlarında Güneydoğuda pek de alışık olmadığımız bir manzarayı, yeşil bir bitki
örtüsünü, meşe ormanını görmek mümkün. Keza kanyondaki dik kayalıklar özellikle
Dağcılık sporu ile uğraşanlara eşsiz fırsatlar sunmaktadır. Tırmanma ve yürüyüşler
yapmaya everişli imkânlar sunmaktadır. Yine baraj gölü özellikle su sporları ile
uğraşanlar için bulunmaz bakir bir alandır. Bu alanda yüzme, her türlü su sporu
yapma, yarışmalar düzenlemeye müsaittir. Özellikle yeterince tanıtılmadığı için inanç
turizmi bakımından da yeterli ilgi görmemektedir.
154
.
Bütün bu doğal ve tarihi güzelliklere rağmen ne yazık ki Eğil'de turizm yeterince
gelişmemiştir. Yeterli barınma ve dinlenme tesisleri yoktur. Turizm yatırımları
yapılmamıştır. Yeterince tanınmamıştır. Bakir bir yerdir. (66)
Dağcılık sporu ve Eğil
Dağcılık sporu ve tırmanmaya elverişli alanlardan bir görüntü
Trekking
Eğil'de doğa yürüyüşü yapmaya elverişli mekanlardan biri
155
Hediyeler
Üzüm, pestil, bal, önemli hediyelerdir. Badem çok ciddi bir ufuk getirebilir.
Menengiç ağaçlarının aşılanmasıyla fıstıkçılık önemli bir zenginlik getirir. Ancak
çevrede Urfa, Gaziantep, Siirt fıstıkçılığı çok geliştiğinden bademcilik rakipsizdir. Bu
potansiyeli tarihten beri mevcuttur. Basri Konyar, Eğil'in yeşilliğini anlatırken
'1936'larda ormanlıklı boğazlar geçildikten sonra bağ ve bademliklerle süslü sırtların
yamaçlarından geçilir. Artık Eğile yaklaşılmıştır. Ehemmiyete şayan olan gelir her
nevi hububat ile pek çok olan bağları mahsulüdür. Üzümden bastık denilen çok
makbul pestillerle cevizli sucuklar yapılır. Yağları da nefistir. Ova köyleriyle
kasabada kilim, keçe, tüylü kebe ile oyalı velenseleri kadınlar yapar. Renkler, çok tabii
ve imtizaçlıdır. Hayvanatı, hayvancılığı da ilerdedir, (12) der. Eğil balı orijinaldir,
üzümü ve pestili hediye olarak satılabilir (46).
1937 yılına ait bir kitapta İstasyon boyunda ve bağlar denilen yerde üzüm
bağları vardır, denmektedir. Eğil'de geniş üzüm bahçeleri, Ergani'de geniş üzüm
bağları olduğu ifade edilmektedir (44). Diyarbakır salnamelerinde (5/245) 'Eğil
ahalisinin pestil ve sucuk mamulâtı pek lezizdir' yazılıdır. 1869-1905 salnamelerinde
Eğil'in etrafı üzüm bağlarıyla muhattır, (5/310) denmektedir (2). 2002 yılında Eğil
ilçesinde üzüm üretimi- DİE (2002).
İLÇELER
Merkez
Eğil
Meyve
Meyve
Veren
Veren
Yaştaki (Ha) Yaştaki (Ha)
Sofralık
Üzüm
(Ton)
Kurutmalık
Üzüm
(Ton)
Elde Edilen
Kuru Üzüm
(Ton)
600
155
1800
470
188
1100
204
5500
500
100
Eğil'in doğal bitki örtüsü ormandır. Bu ormanlar meşe ağaçlarının
oluşturduğu topluluklardan oluşmaktadır. Bunun yanında nar, hurma, elma, armut,
erik, badem gibi meyve ağaçları ve üzüm bağları da bulunmaktadır (63). Badem doğal
olarak yetişmektedir. Bu noktada Türkiye'de söz sahibi olabilir. Hediye olarak badem
satışları yapılabilir Menengiç ağaçlarının aşılanmasıyla fıstıkçılık da gelişmektedir
156
Eğil Tarım Hayvancılığı ve Turizm Potansiyeli
İlçemizin toplam tarım arazisi 137.600 dekardır. Bu arazinin 120.000 dekarı
kuru tarım arazisi, 17.600 dekarı sulu tarım arazisidir. İlçemizde 80.100 adet
küçükbaş hayvan, 10.100 adet büyükbaş hayvan bulunmaktadır.( 46) Hayvancılık
ürünü olarak tereyağı, kaymak, peynir hediye ürünü olabilir. Eğil'de pamukçuluk da
yapılmaktadır.
Pamuk Bereketiyle Eğil'i farklı Kılmaktadır.
Üreticinin Beyaz Bereketle Olan Sevinci Ailesi ile Bir arada
Görülmekteİlçede her çeşit tahıl sebze, kavun, incir ve üzüm yetiştirilmektedir.
Özellikle bağcılık oldukça gelişmiş olup, yaş üzüm bölgenin önemli bir ihtiyacını
karşılamaktadır. Bağcılığın yanı sıra badem ve antepfıstığı yörenin önemli geçim
kaynaklarındandır. Ayrıca Dicle Nehri'nde balıkçılık yapılmaktadır. Eğil'de her tür
kümes, küçük ve büyükbaş hayvan yetiştirilmektedir. Ayrıca ilçede odunculuk ta
uğraşılan bir başka meslek dalıdır.
Günümüzde Eğil'de Hayvancılık Örnekleri:
Köy tavukçuluğu- Eğil-Amini köyü
Küçükbaş Hayvan- Peygamber Tepesi
157
Büyükbaş Hayvan Besiciliği
Merada Otlayan Küçükbaş Hayvanlar
Hayvancılık Modern Biçimde Tesislerde-Çiftliklerde Yapılmaya Başlanmıştır
Modern arıcılık
158
Geleneğe Bağlı Eğil'de Bir Düğün Def ve Kaval Uyumu
Acıda da Tasada da Yüreklerin Bir Çarptığı Eğil'de Mahalle Düğünü
EĞİL'DE NELER YAPILABİLİR?
Kalecik Köyü Pestili ve Kesmesi
159
ÜZÜM ÜRÜNLERI
1. Pestil (Bastık-Bastuk)
Şıra kazana konulur ve isteğe bağlı olarak kaynatılmadan önce süt veya ayran
karıştırılabilir. Kaynatılmaya başlanan şıraya daha sonra un karıştırılarak bulamaç
elde edilir. Ceviz ağacından yapılmış olan kürekle bulamaç karıştırılırken yıkanmış
susam bulamaca karıştırılır ve kıvamını buluncaya kadar karıştırılmaya devam edilir.
Daha sonra bakraçlara doldurulan bulamaç, düz damda serilmiş olan dikdörtgen
şeklindeki çarşaflara (savanlara) dökülüp mala-kevgir yardımıyla düzgünce-ince bir
şekilde, bulamacın her yana eşit olarak yayılması sağlanır. Savanın üzerine ceviz,
badem, kayısı çekirdeği atılır. Pestilin savanlardan soyulması zamanı geldiğinde ise
pestilin serili olduğu çarşaf, diğer temiz bir çarşafın üzerine ters çevrilir ve su ile
ıslatılır. Daha sonra yumuşayan pestil çarşaftan çıkartılır.
2. Pekmez
Kazana doldurulan şıraya süt karıştırılarak kaynatılmaya başlanır.
Kaynadıkça şıranın üstünde köpük oluşmaya başlar. Bu köpük süzgeç ile alınır. Daha
sonra kazanın üzerinde karşılıklı olarak iki kişi su geçiren bir bez tutar ve kaynayan
şıra bir kepçe ile bu beze doldurulup kaynayan şırada oluşan tortular bu sayede alınır.
Böylece pekmez daha saf ve kaliteli hale gelir. Kaynayan pekmez kıvamına gelince
ocaktaki ateş söndürülür ve soğumaya bırakılır. Soğuyan pekmez plastik bidonlara
doldurulur. Pekmez çeşitli şekillerde hazırlanıp tüketilebilir. Pekmez kaynarken
kurutulmuş incir karıştırıp pekmezi daha sonra reçel gibi tüketmek de mümkündür.
Kışları kar yağınca pekmeze kar karıştırıp cevahir denilen dondurmaya benzer güzel
bir tatlı oluşturulup tüketilebilir. Yumurtalı, tereyağlı pekmez de yapılmaktadır.
3. Pekmez Helvası
Şıra kazana konulduğu esnada yine pestil ve pekmezde olduğu gibi süt
konulabilir. İki saate yakın kaynatılır ve pekmezde olduğu gibi kazan üstünde bir bezi
iki kişi karşılıklı tutarak kaynayan pekmez beze konulup tortuları alınır.
Kaynatılmaya devam edilirken bir yandan un ilave edilir diğer yandan ceviz
ağacından yapılmış kürek ile karıştırmaya devam edilir. Bir saat daha kaynatıldıktan
sonra ateş söndürülüp oluşan helva kürekle leğenlerde soğutulmaya bırakılır. Yirmi
dört saat geçtikten sonra helva tüketilmek üzere plastik bidonlara veya keçi-koyun
postuna konularak korunur.
4. Kesme
Üzüm şırası kaynatılır, kazanın altındaki ateşin harareti söndürülüp şıranın
sıcaklığı alınır ve daha sonra temiz bir çarşafla süzülür, tekrar kazana doldurulup iki
saate yakın kaynatılır. Ateşin harareti alınıp un getirilir. Ceviz ağacından yapılmış
kürekle erkekler kazandaki kaynayan şırayı karıştırırken bayanlar da avuçlarıyla unu
azar azar kaynayan şıraya koyar. Kaynayan şıranın üzerinde beyaz baloncukların
oluşması helvanın kıvamına geldiği ve ateşin söndürülmesi gerektiği anlamına gelir.
Daha sonra helvayı kazandan çıkarmak için kullanılan çelik bir kürek, helvanın
160
yapışmaması için şıraya veya pekmeze batırılır. Erkekler kürek ile helvayı kazandan
çıkarıp leğene koyarken kadınlar ise küreğin etrafına yapışan helvayı temiz bir mala
ile temizler. Helvanın koyulduğu leğenler temiz bir örtü ile örtülüp gece soğuğuna
bırakılır. Sabah erken saatlerde (seher vakti) leğenler damlara veya güneş alan yüksek
bir yere çıkarılır ve bolca un serilmiş örtünün üzerine leğenler ters bırakılarak kalıp
çıkarılır, ekmek bıçağı ile helva dilimler şeklinde kesilir. Üzerine un serilmiş
çarşaflara bu kalıplar tek tek yerleştirilir ve kuşların zarar vermemesi için birileri
bekçilik yapar. Birkaç gün boyunca bu kalıplar daha iyi kurumaları için çevrilir.
Kesmeler kuruyunca toplanıp sepetlere veya sandıklara bırakılır. Pestil için
hazırlanan bulamaçtan da kesme yapılabilir.
5. Dövülmüş Pekmez
Pekmez normalinden biraz daha fazla kaynatılır, soğuduktan sonra bidona
konulup soğukların gelmesine kadar (kırk gün) dinlendirilir. Daha sonra bir leğene
bırakılıp yirmi gün boyunca sabah, akşam yarım saat ellerle çırpılır. Bilahare susam,
ceviz, kurutulmuş incir bırakılabilir. Böylece dövülmüş pekmez tahin gibi
tüketilmeye hazır hale gelmiş olur.
6. Sucuk
Eğil'de ceviz, badem, meşe palamutlu veya sade sucuklar yapılmaktadır. En
çok bademden sucuk yapılmaktadır. Bademler yumuşamaları için iki gün suya
bırakılır ve daha sonra ipe geçirilerek güneşte biraz kurutulur. Hazır hale gelen
bademler helvaya veya bulamaca tekrar tekrar batırılıp kurutulmaya bırakılır. Sucuk
bağ bozumunun eğlence boyutunu da yansıtır çünkü ince fıstık, meşe ağacı dalları ile
çeşitli şekillerde (insan, at, el vb) figürler yapılarak bunlardan da sade sucuklar yapılır.
Özellikle fıstık ağacından yapılanların çok güzel bir kokusu olur.
7. Kurutulmuş Üzüm
Çekirdeksiz veya kara üzümler toplanır. Kaynatılan su, bir metal leğendeki
salkım üzümlerin üzerine boşaltılır ve üzüm derhal çıkarılıp başka bir leğene bırakılır
ve üzerine yağ (çoğunlukla tere yağı) dökülür. Daha sonra yağını yiyen salkımlar
güneş alan bir yerde serilmiş olan temiz bezin üzerine serilerek kurutulmaya bırakılır.
Kuruyan üzüm taneleri çöplerinden ayrılıp ağaç dallarından yapılmış sepetlere
bırakılır. (72)
Eğil'de El Sanatları:
Halı Dokuyan Kadın
ve
Semercilikte Usta Yaşlı Adam
161
Eğil Mutfağı
Her Yörenin Kendisine Göre Damak Tadı Vardır. Eğil'de Balık Vazgeçilmezdir. Tandır Ekmeği'nin Eşliğinde Eşsiz Tatlarla Birleşen Damak Zevki Sunar.
Baraj gölü yanında uygun konaklama
Eğil Baraj gölü çevresinde inşa edilen bungalov evleri doğa ile iç içe bir
yaşam konforuna sahip Proje kapsamında baraj gölü kıyısında 7 tanesi 30 metrekare, 2
tanesi de 50 metrekare olmak üzere toplam 9 adet bungalov tipi ev inşa edilecek.
Bungalov evler 1 salon bir oda, Amerikan tipi mutfak, WC ve Banyo'dan oluşacak.
Bungalov evler yamaca açılan paletler üzerine ve teraslandırılmış şekilde Eğilli taş
ustaları tarafından yapılan ve 4 aşamadan oluşan toplam 6 metre yüksekliğe ve 170
metre uzunluğa sahip bir alan üzerine inşa edildi.
162
Bu çalışmayla birlikte Eğil Baraj Gölü kıyısında 2010 yılı içerisinde Kültür ve Turizm
Bakanlığı tarafından sağlanan ödenekle 20 Kamelya, 1 kır kahvesi, 1 adet restoran ve
9 adet bungalov tipi ev ile çevre düzenlemeleri çalışmaları tamamlanmış oldu.
Projenin tamamlanması ile Eğil'e gelen günübirlik ziyaretçilerin ve konaklamak
isteyenlerin beklentileri büyük oranda karşılanmış olacak. 'Deniz Otobüsü', 'Jet Ski'
ve 'Sürat Teknesi' projesi de söz konusu. Göl kenarında 12 tekne, 1 jet ski, 10 adet
deniz bisikleti ve kano ile yerel işletmecilerin hizmet vermeye başladığı göl kenarında
4 adet restaurant bulunuyor (70).
Ziyaret tepesi, ziyaretçilerini bekliyor
iyarbakır'ın Eğil ilçesinde bulunan
ve Kur'an'ı Kerim'de adı geçen
peygamberlerden Hz. Zülkifl(a.s) ve
Hz. Elyesa(a.s) ile Nebi Harun'un
kabirlerinin olduğu Ziyaret Tepesi
yeni haliyle ziyaretçileri bekliyor.
Eğil Kaymakamlığı'nın hazırladığı ve
Karacadağ Kalkınma Ajansı'nın
finansmanını sağladığı projeyle
Ziyaret Tepesi, peygamber kabirlerine yakışır hale getirildi. Peygamber kabirleri,
cami, abdest alma yeri ve dinlenme yerlerinin inşa edildiği tepeye Kültür ve Turizm
Bakanlığı da destek verdi.
Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü koordinesinde yapılan çalışmalar
tamamlandı. Kur'an-ı Kerim'de adı geçen peygamberlerden Hz. Zülkifl(a.s) ve Hz.
Elyesa(a.s) ile Nebi Harun'un kabirlerinin bulunduğu Ziyaret Tepesi, daha önce taş ve
çakıl içinde olduğu için ziyaretçiler büyük sıkıntı çekiyordu. Proje kapsamında
manevi bir belde haline getirilen tepede ziyaretçiler için her şey düşünülmüş. İki katlı
caminin yanına inşa edilen geniş bir avludan Eğil ilçesindeki baraj gölü üzerinde
feribotları, Asur, Roma ve Selçuklular tarihi mekanlarını aynı anda izlenebiliyor.
Eğil'de peygamber kabirlerinin alt bölümünde bulunan Dicle Barajı Gölü'nü
de turizme kazandırma çalışmaları devam ediyor. Gölün kenarına 30-50
metrekareden oluşan 9 bungalov tipi ev inşa edildi. Yeme içme mekanlarını hizmet
vermeye başladı. Ziyaretçi için piknik alanları, çardaklar yapılırken su sporları
yapmak isteyenlere imkan sağlanıyor. Sürat motorları, jet skiler, gezinti tekneleri
gelenlere hizmet veriyor (www.diyarinsesi.org).
163
ESKİ EĞİL'DEN NOSTALJİLER
1986 yılı eski Eğil(Foto:Prof.Dr.Emrullah Güney) Baraj altında kalan bir su kaynağı
164
Eğil, dağlık arazi palamut meşesi, melengiç, dişbudak, ardıç, Kuşburnu
yabani ceviz, yabani badem, sumak, yabani incir, yabani asma gibi bitki örtüsü ile
kaplıdır. Eskiden Dicle Nehrinin, şimdi Dicle baraj gölünün doldurduğu kanyon
Eğil’in en kayda değer doğal güzelliklerinin bulunduğu bir mekândır. Kanyon bir
“Y”harfi şeklindedir. Maden’den gelen Dicle ırmağı “Y” harfinin bir kolunu, Akdağ
Bırkleyn’den gelen Dicle Irmağı “Y” harfinin diğer kolunu teşkil etmektedir. Dicle
Barajının seti bu “Y” harfinin orta yerine isabet etmektedir. Eğil Feribot iskelesinden
kalkan teknelerle günübirlik bir taraftan Kralkızı barajına kadar diğer taraftan DicleHani Karayolu köprüsüne, köprünün kuzeyinde Akdağ eteklerine kadar gidip gelmek
mümkün. Bu kısa tur esnasında kanyonun sağlı solu yamaçlarında Güneydoğuda pek
de alışık olmadığımız bir manzarayı, yeşil bir bitki örtüsünü, meşe ormanını görmek
mümkün. Keza kanyondaki dik kayalıklar özellikle Dağcılık sporu ile uğraşanlara
eşsiz fırsatlar sunmaktadır. Tırmanma ve yürüyüşler yapmaya everişli imkânlar
sunmaktadır. Yine baraj gölü özellikle su sporları ile uğraşanlar için bulunmaz bakir
bir alandır. Bu alanda yüzme, her türlü su sporu yapma, yarışmalar düzenlemeye
müsaittir. Özellikle yeterince tanıtılmadığı için inanç turizmi bakımından da yeterli
ilgi görmemektedir.
Bütün bu doğal ve tarihi güzelliklere rağmen ne yazık ki Eğil’de turizm
yeterince gelişmemiştir. Yeterli barınma ve dinlenme tesisleri yoktur. Turizm
yatırımları yapılmamıştır. Yeterince tanınmamıştır. Bakir bir yerdir. Eğil ilçesi
Diyarbakır ilinin kültürel ve doğal zenginliği en fazla olan ilçelerinden biridir.
Peygamberlerin kabirleri, antik kalesi, baraj gölü sayesinde mesire alanı olarak
günübirlik ziyaret edilebilecek, Diyarbakır iline yakın en güzel doğal mekândır.
Tarihin tüm zamanlarına tanıklık eden eserleri vardır. Fakat bu eserlerin turizme
kazandırılması, iç ve dış turizm pazarına tanıtılması ve sunumu konusunda yerel
paydaşlarla somut projeler üretmek gerekmektedir. “Ekoturizm ve Turizm
Altyapısının Geliştirilmesi Projesi” yürütülmektedir. Bu kapsamda Eğil baraj gölü
çevresine Bungalov tipi evler yapılmaktadır. Aynı zamanda proje ile dağ yürüyüşü
için mağaralara giden yoların genişletilmesi, sahil şeridinin düzenlenmesi, ahşap
seyir teraslarının yapılması, gece turizmi için geniş ölçekli ışıklandırma çalışmaları ve
alternatif spor faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi adına yamaç paraşütü ve kano sporu
alt yapı geliştirilmesi çalışmaları yürütülecektir Proje ile ilçede ekoturizm uygulaması
sağlanarak esnafa ve yerel halka ekonomik anlamda faydalar sağlanacak olup ilçenin
turizm alanındaki gelişimine ivme kazandırılarak ilçenin bu alanda hak ettiği seviyeye
ulaşması sağlanacaktır. Bölge insanını gelen ziyaretçilerle buluşturmak için hediyelik
eşya, yöresel ürünler vb. alışverişlerini yapabilecekleri pazaryerleri
oluşturulmalıdır(Ayhan Karakaş Eğil İlçesi Kırsal Turizm Potansiyelinin
Değerlendirilmesi KMÜ Sosyal ve Ekonomı̇ k Araştırmalar Dergı̇ si 14 (23): 5-18,
2012 )
165
KAYNAKLAR
1-Yıldız M. Eğil-Ergani halkının dilinde medfun peygamberler.1.uluıslararası
nebiler sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu 2010. Diyarbakır.
s.25-44
2-Tellioğlu Ömer (ed):Diyarbakır salnameleri.Diyarbakır Büyükşehir
Belediye yay. Yıl.: 1869-1905. cilt:4/208. 2/110. c.3,5/195 İstanbul.Acar matb.1999
3-Dilek Z. Lice. Diyarbakır. 2002 s. 36
4-Baykal. K. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler.Karacadağ dergisi.20
Haziran 1939.cilt ıı,sayfa 17
5-Beysanoğlu Ş.Kuruluşundan günümüze kadar Diyarbakır tarihi. Diyarbakır
Müze Şehir.YKY yay.İst.1999.s.50
6- Ateş S. Kur'anda Peygamberler Tarihi. Yeni ufuklar neşriyat.İst.2004.s.2
7-Aydın N: Diyarbakır-Eğil hükümdarları tarihi.s:23,45,88,89,53,55
8- Çiçek ZA :Diyarbakır'ın Fethi,Tarihi ve Kültürü..2007.s.97
9- Layard AN.:Ninova ve Kalıntıları. Avesta yay.İst.2000.s.501
10-http://www.islamiyet.gen.tr/peygamberlerimiz/hz_zulkifl.php
11-http://peygamberhayati.blogcu.com/hz-elyesa-a-s/2194439
12- Konyar B. Diyarbekir Yıllığı.1936.s.270,271,275,,277,281,350
13- İncedursun B. Peygamberler Diyarı Eğil.Diyarbakır.2005.s:2
14- Dikmen M. Peygamberler tarihi.Cihan yay.s.417,419)
15- Melek A. Diyarbakır İl Müftüsü. Diyarbakır'da Peygamber Makam Ve
Kabirleri
1.Uluslararası Nebiler sahabeler Azizler Krallar kenti. Diyarbakır.2010.
16- www.main-board.com/
17- Yıldız C. Bir inanç merkezi olarak eğil.sbard. yıl:ı sayı:1 sayfa:1- 187
18-(tekyeli) ttp://tekyeli.googlepages.com/kelek
19-Bruinessen, MV Boesch, Oten. H. Evliya Çelebi Diyarbekir'de. İletişim
yay. İst.2003.s.243
20-Akyüz G. Diyarbakır Süryani Azizleri.2.Uluslarası Nebiler Sahabiler
Azizler Krallar Kenti Sempozyumu.Diyarbakır.2010.
21-Şimşek M. Süryaniler ve Diyarbakır. Kent yay.İst.2.baskı.s.59-63
22-Osmanlı belgelerinde Diyarbakır.2.Uluslararası Diyarbakır
Sempozyumu
23- Ekin A. Diyarbakır'da doğa sporları. diyarbakır'da tarım çevre doğa
sempozyumu 1-3 haziran 2010
24-http://www.kenthaber.com
166
25-Diyarbakır Valiliği:2000'e beş kala Diyarbakır.1995 s.147,131,382
26-www.msxlabs.org
27-Avcı O. Irakta Türk Ordusu.1914-1918 Basım 2004 s:85.
28-Güney E :Dicle ırmağında kelek taşımacılığı. Coğrafya araştırmaları. C.1,
sayı. 2. s.323,1990
29-Bali R. Diyarbakır YahudileriDiyarbakır Müze Şehir.s:36,370
30- http://terkanlilardernegi.com/
31-Gündüz N, Cengiz S. Eğil Antik Bir Kent(Açık Hava Müzesi). http:// www.
egilder.org/egil.htm
32-Prof. Dr. Süleyman Ateş. Kur'anda Peygamberler Tarihi. Yeni ufuklar
neşriyat. İst.2004.s.213
33-Yiğit İ.:Peygamberler Tarihi.Kayıhan yay.İst.2005.s.368,371
34-Akıncı AC. Zülkifl peygamber .Peygamberler. Tarihi. İst.1985.c.6.
35-Bedir A..Kur'an-ı Kerim Atlası. Kitap yurdu yay.İst.2009
36-Özgültekin Ramazan, Akman Ekrem, Demirbağ Hüseyin: Dünden
bugüne Siverek. Konya. 1997.s:54
37-Günaltay MŞ: İslam Öncesi Arap Tarihi. Özkan matb. Ankara. 2006s.3233)
38-Olcaytu İ. Folklor defterleri-I. Kalan yay.Ank.2000.s.35-36
39-Güneli Ş. Bütün Yönleriyle Ergani.Ank.1966..13
40-Değertekin H. Dünden bugüne Diyarbakır.1.Diyarbakır Sempozyumu.
Ankara. 2000. s.27)
4 1 - S a b a r Y . : K ü r d i s t a n i Ya h u d i l e r i n H a l k E d e b i y a t ı . D o z
yay.İst.2005.s.238,302
42-Altunboğa B.:Diyarbakır Folklorundan kesitler.Büyükşehir belediye yay.
İst.1999.s.30,31
43-Diken Ş. Diyarbekir diyarım,yitirmişem yanarım.İletişim
yay.İst.2003.s.83,131
44-Eti U. Diyarbekir. Diyarbekir matb. 1937.s.20,28,47,48,54
45-Beğenç C :Diyarbakır ve Raman.Ulus Basımevi.Ankara.1949.s.39
46-www.egil.gov.tr
47-Tarih: 28 Eylül 2006 Kaynak: Radikal Yazan: Timur Soykan
48- Altan B. :Türkiyede Dini Ziyaret Yerleri.İstanbul.1996.s:84
49-Azimli M. İslamın ilk fetih yıllarında Nusaybin ve klasik İslam
kaynaklarına göre Nusaybin'in fethi.Makalelerle Mardin.I İbrahim Özcoşar (ed).
İst.2007.s.157
50-www.malatya.gov.tr
167
51-Ekici C. (ed) :Osmanlı belgelerinde Diyarbakır.Devlet Arşivleri genel md.
2.Uluslarası Diyarbakır Sempozyumu. Ank.2006.
52-Beysanoğlu Ş. Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi.Büyükşehir
belediye yay.Ank .2003.2/.629.,1/77
53-http://tr.wikipedia.org/wiki/Asurlular
54-http://www.turkcebilgi.com/asurlular/ansiklopedi
55-Tellioğlu Ö. (ed): Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye
yay. Yıl.:1869-1905. cilt: 4/208. 2/110 ,5/93.İstanbul.Acar matb.1999
56- Akıncı AC. :Peygamberler tarihi.6/522,416
57- Korkusuz Ş. :Seyahatnamelerde Diyarbekir:Kent yay.s:23
58-Özgür T. Ceylan. YDsi 10 Bölge Müdürlüğü İşletmedeki Tesisler.
Diyarbakır'da tarım Doğa ve Çevre sempozyumu.1-3 Haziran.201
59- www.diyarbakir.gov.tr
60-www.kenthaberkurulu.com
61-http://www.main-board.com/
62-http://www.diyarbekir.com/
63-Yıldız İ. Eğil ve Kulp ilçelerinin doğal ve tarihi güzellikleri. Diyarbakır'da
Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.1-3 haziran 2010
64-Mehmet Latif Demir .Danışman Yrd. Doç. Dr. Ali Boran . Ortaçağ'dan
Günümüze Eğil Ve Hani'deki Mimari Eserler Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal
Bilimler EnstitüsüSanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Yüksek
Lisans Tezi Van-2007
65-Recep Karakaş .Diyarbakır Dicle Eğil barajı avifaunası. Doktora tezi. D.Ü.
Bİyoloji Yüksek lisans tezi.Diyarbakır 2002
66-Ayhan Karakaş Eğil İlçesi Kırsal Turizm Potansiyelinin Değerlendirilmesi
KMÜ Sosyal ve Ekonomik̇ Araştırmalar Dergiṡ i 14 (23): 5-18, 2012
67-http://nedir.antoloji.com/diyarbakir-egil-konak-koyu/
68-Cnn.turk
69-Ekin A. Diyarbakır'da doğa sporları. Diyarbakır'da tarım çevre doğa
sempozyumu 1-3 haziran 2010
70-http://www.gazetediyarbakir.com/haber-263-Diyarbakirda-Bir-SakliCennet.html
71-(ww.diyarinsesi.org)
72-Mahmut Yılmaz Eğil'de Üzüm Ve Üzüm Ürünleri.Diyarbakır'da Yerüstü
kaynakları(Prof.Dr.K.Hasplat.ed). İst.2012.
73-(www.egil.gov.tr)
168

Benzer belgeler