İndir

Transkript

İndir
HER YÖNÜYLE DİYARBAKIR İLÇELERİ
T.C. DİCLE ÜNİVERSİTESİ
HER YÖNÜYLE
DİYARBAKIR İLÇELERİ
Kulp
Lice
Hani
Dicle
Kocaköy
Ergani
Çüngüş
Hazro
Silvan
Eğil
Çermik
DİYARBAKIR
Bismil
Çınar
Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT
Koordinatör
HER YÖNÜYLE
DİYARBAKIR İLÇELERİ
Editörler
Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT
(Koordinatör)
Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat
Öğr. Grv. Aysel Alyamaç Yılmaz
İSBN: 000-000-000-000-0
ŞUBAT 2013
Baskı
UZMAN MATBAACILIK VE CİLTLEME Kadir TÜRKMEN
Davutpaşa Cad. Güven Sanaii sitesi B / Blok No: 315 Topkapı - İSTANBUL
Tel: (O212) 565 23 00 Gsm: 0555 616 17 21
Hani Kaymakamı İsmail ŞANLI’ya katkılarından dolayı teşekkür ederiz.
Kitabın yayın hakkı
Koordinatör
Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT’a aittir.
Grafik & Tasarım
Eda Esra ÇELİK ve Seda ÇELİK
Yayınların Bilimsel ve Hukuki sorumluluğu Yazarlara aittir.
Kaynak gösterilerek kısa alıntı yapılabilir.
Kısmen ya da tamamen çoğaltılamaz.
İÇİNDEKİLER
1..SÜRDÜRÜLEBİLİR KIRSAL VE KÜLTÜREL TURİZM
POTANSİYELİ AÇISINDAN HİLAR MAĞARALARI VE ÇAYÖNÜ:
ERGANİ / DİYARBAKIR,
Prof. Dr .Zülküf GÜNELİ, Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık
Bölümü,
Doç. Dr. İclal ALUÇLU, Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık
Bölümü
2. EĞİL İLÇESİNDE İNANÇ TURİZMİ,
Prof. Dr. Kenan HASPOLAT, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi
3.LİCE İLÇESİ TARİHİ MEKÂNLARI
Süreye IŞIK-Tarih öğretmeni
4. SİLVANDA VAKIF KÜLTÜR VARLIKLARININ TURİZM
AÇISINDAN DEĞERLENDRİLMESİ,
Semra HİLLEZ, Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü-Mimar
5.SİLVAN KALESİ,
Nejat SATICI, Araştırmacı-Yazar
6. DİYARBAKIR İLÇELERİNİN TARİHİ VE DOĞAL
GÜZELLİKLERİ
Prof. Dr. Kenan HASPOLAT, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi
7.SİLVAN'DAKİ KÖŞK VE KONAKLAR
Nejat SATICI, Araştırmacı-Yazar
8.TERMAL TURİZİM MERKEZİ:ÇERMİK
Hamdullah IŞIK, Gazeteci-Yazar
9.SİLVAN HANLARI
Nejat SATICI, Araştırmacı-Yazar
10.ERGANİ İLÇESİNDE BULUNAN KUTSAL MEKANLAR,
Prof. Dr . Cihat GÜZEL, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi
11.MALABADİ KÖPRÜSÜ – SİLVAN
Nejat SATICI, Araştırmacı-Yazar
12.KOCAKÖY (KARAZ) TARİHİ ve TURİSTİK YERLERİ
Yahya KAMÇI., Coğrafyacı Fakültesi,
LLEZ, Diyarbakır
Vakıflar Bölge Müdürlüğü
13.KIRSAL TURİZMİN KAPSAMINDA ÇEPER KALESİ VE
ÇEPER HAN'ININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Yrd. Doç. Dr. Emine DAĞTEKİN, Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
14.MOR MORUTHE MEYFARKAT / MEYFARKİN (SİLVAN)
VE SÜRYANİLER
Horepiskopos Gabryel Akyüz
15. ÇERMİK'İN TURİZM COĞRAFYASI
Yrd. Doç. Dr. Aydoğan Meşeli
16. DİYARBAKIR İLÇELERİNİN TARİHİ VE DOĞAL
GÜZELLİKLERİ
Prof. Dr. Kenan Haspolat
SÜRDÜRÜLEBİLİR KIRSAL VE KÜLTÜREL TURİZM POTANSİYELİ
AÇISINDAN HİLAR MAĞARALARI VE ÇAYÖNÜ:
ERGANİ /DİYARBAKIR
Zülküf GÜNELİ
Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü
İclal ALUÇLU
Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü
ÖZET
Ülkemizde kırsal yerleşmelerin turizm amaçlı kullanımının son yıllarda
yaygınlık kazandığı bir gerçektir. Ancak çok az sayıdaki köyümüzün gerçek anlamda
kırsal turizme açıldığını görürken, büyük bir potansiyelin varlığını da bilmekteyiz.
Ülkemizde eğer kırsal turizmin geliştirilmesi isteniyorsa, yalnızca ülkemiz turizmi
açısından önemini ortaya koymanın yeterli olamayacağı bilinmeli, ayrıca ülkemiz
ekonomisine de ne gibi katkılarının olacağı saptanmalıdır. Hatta bu potansiyelin;
kırsal peyzaj ve kırsal kültür açısından birbirinden farklı özellikler sunan coğrafi
bölgelerimizden başlayarak, yörelerimize, beldelerimize ve köylerimize inerek
saptanması gerekmektedir.
Bu makalede, Diyarbakır'ın Ergani ilçesine bağlı Sesverenpınar (Hilar) ve
yakınlarında bulunan, tarih öncesinden kalma bir höyük olan Qotaberçem (ÇayönüÇayboyu)'nın sürdürülebilir turizm potansiyeli açısından değerlendirilmesi yapılarak,
bazı alternatif öneriler sunulmuştur. Böylece, köy turizmi, çiftlik turizmi, yeşil turizm,
eko turizm, mağara turizmi ve tarımsal turizmin hepsini kucaklayan bir kavram
olarak, kırsal turizmin önemini ortaya koymak amaçlanmıştır.
Anahtar kelimeler: Kırsal Turizm, Sürdürülebilirlik, Hilar Mağaraları, Çayönü
1.KIRSAL TURİZM'İN ÖNEMİ
Türkiye'de turizm, egemen biçimde deniz turizmiyle eşdeğerdir ve yıllardan
beri yaz mevsimiyle sınırlı kalmıştır. Hâlbuki ülkemiz kıyılarının hemen ardındaki iç
kısımlarda; dağ, yayla, orman, su zenginlikleri ile tarımsal yapı ve yerel kültür göz
önüne alındığında, buralarda kırsal turizmin hemen her mevsim yapılabilmesinin son
derece olanaklı olduğu hemen anlaşılır. Türkiye, doğudan batıya, kuzeyden güneye
coğrafi çeşitliliği son derece fazla olan bir ülkedir. Coğrafi konumları ve kuruluş
yerleri itibariyle, doğal ortamlarla bütünleşmiş köylerimizde, doğaya dayalı her türlü
sportif etkinliklerin (dağcılık, trekking, yamaç paraşütü, atlı geziler, rafting…)
organize edilmesi mümkündür. Kırsal turizm, kıyının gerisinde yer alarak, deniz
turizminin alternatifi ya da tamamlayıcısı olabilir.
Kırsal turizm, her mevsim yapılabilen bir turizm türüdür. Belirli birkaç aya ya
da sadece bir mevsime sıkışan turizm, birçok çevresel, sosyo-kültürel sorunlara yol
5
açmakta, ekonomik beklentiler yerine gelmemektedir. Kırsal turizm iklimle yüzde
yüz bağlantılı olmayan bir turizm türüdür. Bu nedenle mevsimlik olma özelliği yoktur.
Kırsal turizm kavramında kırsalın içerdiği anlam, ülkemizde doğrudan “kırsal
alanlar” olarak algılandığından, yayla turizmi, av turizmi, mağara turizmi, eko turizm
ve açık hava doğa sporları kırsal turizm ile aynı olmaktadır.Yanlış olmamakla birlikte,
kırsal turizmde esas amaç bir köyde, bir çiftlikte, bir dağ evinde vb.de konaklayarak,
kırsal kültürle tanışarak ve kaynaşarak bir tatil geçirmek olduğundan, aralarında amaç
ve etkinlikler bakımından bazı farkların olduğu da bir gerçektir.
Türkiye turizminde kırsal turizme ihtiyaç var mıdır, Kırsal turizm, Türkiye
turizmine nasıl katkıda bulunabilir?
Ülkemizde deniz kıyılarının turizm amaçlı aşırı kullanılmasındaki
dengesizliğin azaltılmasında kırsal turizmden yararlanılabilir. Ancak bu görüşe
katılmayanlar da vardır. Çünkü aynı anda tüm doğal ve kültürel değerlerin turizme
açılmasıyla her yerin kirleneceği, kimlik değiştireceği veya elden çıkacağı endişesine
kapılınılmaktadır.
Kırsal turizm, yaşadıkları çevreyi koruyarak, yerel halkın gelirini de
artırmaya yönelik turizm sektörüdür. Doğayı tanıma, özgün ve aktif tatil arayışları ile
rekreasyon gereksinimi kapsamında yeni bir süreçtir. Toplumların kaynaklarını
koruyarak refah seviyelerini artırmaları sürdürülebilir bir toplum olmanın
gerekleridir. Kalkınmada önemli bir araç olan turizm, aktivitesi de turizme kaynak
olan yörenin doğal ve kültürel değerlerini bozmadan kullanmalıdır.
Diğer taraftan bir yeri turizme açmamak, korumak demek değildir. Önemli
olan nereden, ne zaman, başlanılacağının planlanması, işlerin plana uygun projelerle
yürütülmesi ve gerekli denetimlerin yapılmasıdır. O nedenle, kıyılardaki yoğun
turistik kullanımın bilinçli şekilde, iç kısımlara çekilmesinde, dağların, yaylaların,
hatta ormanların turizme açılmasında, köylere turizmin sokulmasında olası tehlikeler,
hiçbir zaman kıyı turizminden farklı boyutlarda değildir [10].
Sürdürülebilir turizm gelişimi günümüzde turistlerin ve ev sahibi
bölgelerin/yörelerin gereksinimlerini, geleceğin olanaklarını koruyarak daha iyi hale
getirerek karşılayan, kültürel bütünlüğü koruyan, gereken ekolojik süreci, biyolojik
çeşitliliği ve yaşam destek sistemlerini devam ettirirken, kaynakların ekonomik ve
sosyal gereksinimlerin karşılanmasını öngören bir yaklaşımdır [2]. Sürdürülebilir
turizm ürünleri, yerel çevre, toplum ve kültürleri bozan değil, turizm etkinliklerinden
yararlandıran ürünlerdir [8].
Ülkemizde dış turizm, son yıllarda Akdeniz Bölgesi'nde odaklanmış
bulunmaktadır. Ege Bölgesi gibi, belirgin bir duraklama, hatta gerileme yasayan İzmir
turizmini harekete geçirmede kongre turizmi, kültür turizmi, inanç turizmi ve termal
turizmin önemli rol oynayacağı ileri sürülürken, kırsal turizmin muhakkak onların
arasına girmesi gerektiğine dikkatleri çekmek gerekmektedir.
6
Günümüzde kuzey Ege kıyılarından batı Akdeniz'e uzanan dış turizm
bağlantılı kıyı turizmi, ortalama dört ile sekiz ay arasında bir sezona sahiptir. Bu süre
içinde yoğun turist baskısı, bilinen birçok soruna yol açmaktadır. Akdeniz
kıyılarındaki turistik komplekslerin çevresinde yer alan köyler ve yaylalar, yüksek
sezon dâhilinde kıyıda konaklayanlar için bir gezi yeri olarak kullanıldığı zaman,
deniz turizminin tamamlayıcısıdır. Böyle ikili bir gelişme rekabet ortamı yaratarak,
turizmin kalitesini yükseltmektedir. Kırsal turizmin yılın her ayında yapılabilmesi,
belirli bir mevsime bağlı kalan turizm türlerini (kıyı turizmi, kış sporları turizmi vb)
desteklediği gibi, onların sezonunu da uzatabilmektedir [10].
Kırsal turizm, kadının istihdamı, yerel halkta girişimcilik ruhunu
ateşlemesi, yerel ekonomilere girdi ve dinamizm kazandırması, ekonomik
sektörleri harekete geçirmesi, bölge ve ülke düzeyinde kırsal kalkınmaya
destek vermesi bakımından, önemli bir güce sahiptir [3].
Ülkemizde turizmin yıl içindeki dağılımı kadar, her köşesine yayılmasında
kırsal turizmin çok önemli bir işleve sahip olacağı kesindir. Eko-turizm olarak da
bilinen kırsal turizm, doğa temelli bir turizm etkinliğinde bulunulurken, yapılan
eylemin doğaya ve doğal yaşama zarar vermemesi olarak tanımlanabilir. Özellikle
çok hassas ve hassas eko-sistemlere sahip yörelerde taşıma kapasitesinin üstüne
çıkmadan çevreye duyarlı olarak gerçekleştirilebilecek turizm aktiviteleri eko-turizm
olarak nitelenebilir.
Kırsal turizm birçok turizm türüne entegre olabilir;
Kırsal turizmde rekreasyonel etkinlikler çok çeşitli ve özgündür. Kırsal
turizmde kırsal dünya tüm kesitleriyle turiste sunulmaktadır. Turistin kaldığı süre
içinde dinlenmesi yanında, çeşitli etkinlikleri izlemesi, katılması, öğrenmesi ve spor
yapması mümkün olabilmektedir. Bir kere kırsal turizmin dört mevsimde
uygulanabilirliği, etkinliklerin çeşidini arttırmaktadır. Ayrıca, kırsal coğrafi ortam,
açık havaya dayalı birçok rekrasyonel etkinliğin yapılabileceği eşsiz bir mekândır.
Kırsal kültür ise bambaşka etkinlikleri içinde barındırır ve hepsi o yöreye özgüdür,
benzerlikler yakalansa bile başka bir yerde aynısına rastlamak zordur. Zaten deniz
turizminin turistleri, tüm kıyılardaki aynı mimariye sahip tesislerden, ayni
animasyonlardan bıkmış olarak, gittikleri ülkelerde en azından yemek ve müzikte
yöreselliği aramaktadırlar. İşte onlara asıl otantikliği sunacak kırsal turizmdir. Kırsal
turizmde yol kat etmiş birçok ülkede köyler bugünkü yapıları dışında, geçmiş bir
dönemin canlandırıldığı yerler haline getirilip, turizme açılabilmektedir. Kırsal
turizmde konaklama, Avrupa örneklerinde gördüğümüz üzere, bu isle ilgili bir dernek,
büro ya da seyahat acentesinden yapılan rezervasyonla gerçekleştirilmektedir [9].
Bir köy pansiyonu veya bir çiftlik evinde başlayan kırsal turizm, yine burada
sona ermektedir. Kalınan süre içinde, yakın çevrede başka turizm türlerine ait yerlerin
ziyareti ile onların etkinliklerinden de yararlanmak mümkündür. Böylece merkezde
kırsal turizmin olduğu bir tatilde, istenildiği taktirde birçok turizm türüne entegrasyon
söz konusu olabilmektedir . Ayrıca, yörede doğa y ürüyüşü, dağ bisikleti, balonla
7
gezinti, kamp karavan turizmi, dini turizm, kongre turizmi ve sağlık turizmi de
alternatif türler olarak önerilmektedir [11].
Kırsal turizmi, kitle turizminin tam karşıtı olarak küçük gruplarla
gerçekleştirilen ve yerel kaynakların geleneksel değerlerin korunarak
gerçekleştirildiği lokal/ yerel etkinlikler olup, yöresel kaynakların o kesimde
değerlendirilip, kaynakların sürdürülebilirliğinin sağlandığı yaklaşım olarak
tanımlamıştık.
Diyarbakır İl'i civarında sürdürülebilir turizm potansiyeli içerme olanağı arz
eden yerlerin değerlendirilmesi ve buraların, ülkemiz ve dünya kültür turizm
rehberlerine işlenmesini sağlamak, hem de bölgedeki ekonomik sorunlara bir katkı
sağlaması ve istihdam sorunlarını çözmekte yeni bir kaynak oluşturması imkânını
yakalamak konusunda küçümsenemeyecek derecede, arkeolojik ve tarihi miras
özelliği arz eden çok sayıda, tescillenmemiş sit alanı mevcuttur.
Bu bağlamda; çalışmamızda bu sit alanlarından biri olan, Diyarbakır İli' nin
60 Km. Kuzey Batısında, Ergani İlçesi' nin 6 Km. Güney Batısında konumlanan, eski
Hilar Köyü kayalıklarında yer alan, Hitit, Asur ve genel olarak erken Bizans
dönemlerini işaret eden Hilar Mağaraları' na ve köyün hemen Kuzeyinde
konumlanan, günümüzden 9000 yıl civarında bir geçmişe sahip olan Çayönü
Arkeolojik Sit alanına değineceğiz.
2. SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM POTANSİYELİ AÇISINDAN HİLAR
MAĞARALARI VE ÇAYÖNÜ
Diyarbakır İli sınırları içinde kalan, geçmiş dönemlerin Mezopotamya
medeniyetlerinin kalıntılarının, tarihi ve arkeolojik sit alanlarının çokluğu nedeni ile,
bunlara değinmek, bu yazımız içerisinde mümkün olmayacaktır.
Bu nedenle makalemizin sınırlılığını, Hilar Mağaraları, Hilar Köyü ve
Çayönü Arkeolojik Sit alanı ile sınırlı tutacağız, birçok sayıda fotoğrafla, kültür mirası
kalitesini ve turizm potansiyelini vurgulamaya çalışacağız.
İlimiz, Kültür ve doğa Turizmi açısından potansiyelinin çok yüksek olmasına
rağmen, bu alanda hak ettiği düzeyi, bu güne kadar yakalayamamıştır. Bunun nedeni,
İlimizin içinde bulunduğu coğrafyanın çok önemli ekonomik ve sosyal-politik
konumu nedeniyle, İlimizle ilgili sorunların çözümüne, yetkili resmi, yarı resmi ve de
sivil kurumların, çözüm sorununa farklı yaklaşımları, önemli negatif bir faktör
oluşturmuştur.
Tarihi ve Kültür varlıklarımız hak ettikleri ilgiyi, ilgilenmesi gereken
kesimlerden görmemişlerdir.
Yukarıdaki tablo henüz tam anlamıyla kaybolmamış olmasına rağmen,
elimizi kolumuzu bağlayıp durmanın da yanlış olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle,
Bölgemizin veya ilimizin, bu potansiyelini vurgulamak, ortaya çıkarmak gayreti
fevkalade önemli bir girişim olarak görüyoruz. Böylesine önemli gördüğümüz bir
girişimde, mütevazı de olsa katkıda bulunmak, bizim için çok onurlu bir gayret
niteliği taşımaktadır.
8
2.1. HİLAR VE ÇAYÖNÜ' NÜN KONUMU VE ÖNEMİ
Hilar ( Sesverenpınar ) Köyü nün, 1 Km. kuzeyinde yer alan Çayönü Kazısı,
Hilar' ın öneminin ortaya çıkmasında önemli bir dönüm noktasıdır. 1962 Yılında ilk
kez ismi, Çayönü Kazısının başlatılacağı yer olarak duyulan ve tarihi değeri
vurgulanan, eski ismiyle Hilar Köyü ve köylüleri; Bu Kazı Çalışmalarında emeği
geçen tüm yabancı ve yerli araştırmacılar, öğretim elemanları, öğrenciler ve
arkeolojik kazı işlerinde çalışan fedakâr, gayretli köylülere çok şey borçludur.
Eski ismiyle Hilar, şimdiki ismiyle Sesverenpınar Köyü, Ergani İlçesi' nin 6
Km. güney batısında yer almaktadır. Hilar Köyünün, 15 Km. Kuzeybatısında yer alan
Boğaz su gözesinden kaynaklanan suyun oluşturduğu akıntı, Boğaz Çayı veya Hilar
Çayı adı ile Hilar' ın 1 Km. kuzeyinden geçerek doğu yönünde ilerler. Çayönü
Höyüğü, hemen Hilar Çayı' nın bitişiğinde ve Çayın kuzeyinde, Hamit Ağa Oğlu,
Kemal Güneli' nin Tapulu arazisi içinde yer alır.
Çayönü Höyüğü kazısının, ilk hazırlıkları, “ Güneydoğu Anadolu Tarih
Öncesi araştırmaları” projesinin hazırlandığı bir dönemde (1992 ), İstanbul
Üniversitesi Öğretim üyesi Prof Dr. Halet ÇAMBEL ve Amerika Chicago
Üniversitesi Öğr. Üyesi, Prof. Dr. Robert J. BRAİDWOOD tarafından ilk hazırlıklar
başlatılmıştır.
1964 Yılında, kazı resmi olarak başlatılmış ve 1991 yılında Mardin Nusaybin
İlçesi' nde yaşanan bir terör olayının sonucunda durdurulmuştur. Kazı yeri ve yakın
çevresi, kazılar durmasına rağmen o tarihe kadar ortaya çıkan buluntular, tel çitle
çevrilerek, koruma altına alınmıştır. Kazı alanını koruma altına alma konusunda, kazı
başladığında asistan olan şu anda arkeoloji dünyasının yakından tanıdığı İstanbul
Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Mehmet Özdoğan' ın büyük
çabaları ile mümkün olmuştur.
Çayönü Höyüğü' nün önemi, Milattan 7250-6750 yıllarında, insanların
göçebe toplumdan yerleşik toplum özeliği arz eden bir yaşam düzeyine geçtikleri ve
kendi tasarım ve üretimi ilk köylerde, konutlarda yaşamaya başlamasıdır. Dolayısıyla
Çayönü Höyüğü, Dünyadaki en eski yerleşik düzende yaşamın başladığı yerlerden
birisidir. Çatal Höyükten 500 yıl kadar daha eskidir.
Neolitik veya Cilalı Taş Devrinin, birçok açıdan (ilk tohum ekimi, yabani
hayvan evcilleştirilmesi ve ilk kentlere insanoğlunu götürecek olan köy kavramı gibi)
en önemli yerleşim yerlerinden biri olan, Çayönü Höyüğü, kazıyı yürüten ekip
tarafından yapılan yayınlarla, arkeoloji dünyasının önemli bir kazanımı olarak, bu
konudaki literatürde yerini almış ve kültür turizmi meraklılarının ilgisini kazanmıştır [1].
Çayönü Höyüğü, yakın çevredeki birçok eski yerleşimlerin merkezi
konumundadır. “Bunlar ilçeden itibaren, Tilhuzur, Tilkadi, Tilhum, Zengetil, Kertil,
Akçakale, Cingirşin, Elmedin, İgimi, Giryan, Sultantepe, Kalhane, höyükleriyle
Gomayık (Gom- Hayık), Bervan, Ayneto, Kılleş( Hefselme Mağaraları ), Tayan, …..,
Kikan, Kıyeksan, Hendekin, “ [5] harabelerinden oluşmaktadır. Söz konusu
9
harabeler, Hilar Köyüne 2 ila 25 Km. mesafede yer almaktadır.
“Batı kesiminde bir zelzele neticesinde yıkılmış bulunan Amidi kalesi ile
Germik şehir harabeleri de vardır. Germik' in Mar Yuşa' nın vakayi namesinde adı
geçen sıcak su kaynağı ve şehri olması ihtimali vardır. Bu yer Ergani Çermik Çüngüş'
ün orta kesimine düşmektedir.” Hilar' ın 2 K m. Batısında yer alan “ Kızılca denen
köyün güneyindeki Gıresor ile kuzeyindeki Balahur ( Kızılyamaç ) ın da bir şehir
harabesi olduğu meydandadır. Bunların Enüş Peygamber tarafından kurulduğu,
Hazreti İdris' in burada yaşadığı ilk yazının onun tarafından burada yazıldığı ve ilk
defa onun tarafından elbise dikildiği yine onun burada ilk defa demiri erittiği yerli
efsaneler arasındadır. [5].
Bu adı sayılan eski yerleşimlerin yakın civarında bulunan birçok antik maden
işleme ocakları göstermektedir ki, bölge eski ilklerin merkezi konumunda
bulunmuştur. Bakır ağırlıklı olmakla birlikte, birçok metal işleme teknikleri bu yörede
ortaya çıkmıştır. (Hilar' ın 25-30 Km. kuzey batısında yer alan Eski İsmi Amedi, yeni
ismi Armutova Köyü civarında, eski çağlara ait antik bakır işleme ocakları
mevcuttur).
Çayönü Höyüğü' nün kazı ekibinin yayınlarında değindikleri buluntular,
Ergani' li yazar Sayın Müslüm ÜZÜLMEZ' in, ”On Bin Yıllık Tarihin Tanığı Hilar
[13] kitabında,
Amerikalı coğrafyacı Ellsworth HUNTİNGTON [7] ,Hilar' ın antik
çağlardaki üç önemli imparatorluğun düğüm noktasında yer aldığını( Batıda Hititler,
Güneyde Asurlular, Kuzey ve Kuzeydoğuda Khaldiler) göstermektedir ki, bu konumu
ile antik çağlarda, Hilar ve Çayönü yerleşkesi, 50 Km. çapında ki geniş bir alanın
önemli bir merkezi konumunda olmuştur. Hilar, bu dönemlerde önemli bir geçiş yolu
kavşağı konumundadır. Bölgeye sahip olabilmek için, Hilar' a sahip olmak
gerekmektedir.
Sayın Müslüm ÜZÜLMEZ' in iznini alarak, kitabında ek olarak sunduğu ve
tercümesini kendisinin yaptırdığı, Amerikalı coğrafyacı Ellsworth
HUNTINGTON' un, 1903 yılında yayınladığı, Hilar la ilgili yazının bir kısmında
şöyle demektedir : “Kaya oymaların ve yazıtların bulunduğu mezar odacıklarında
Hilar'ın Hitit orijinli olduğuna dair ipuçları bulduk. Buradaki sanat eserleri daha kaba
olmasına karşın, Kapadokya ve Batı Anadolu'daki Hitit kalıntılarına benziyor.
Örneğin, başlık, küpeler, saç örgüsü, altüst olmuş ayakkabıdaki parmaklar Hitit
benzerlikleridir. Keza, biçim, dikdörtgen tablet, kanatlı daire ve ayrılmış kanat Hitit
özellikleridir. Belki, Hilar, sonraki dönemlerde kuzey merkezleri Boğazköy ve
Eyuk'te ortaya çıkan medeniyetlerin zirveye ulaşmış ilk kademesidir.Sonraki
merkezlerde işlemeler daha hassas ve zıt yönden ilerleyen törenler, Hilar'da görülür.
Boğazköy'de mağara yoktur, iç dinlenme yeri tamamen süslerle kaplanmış olup,
süsler ve işlemeler Hilar'dakinin benzeridir. Sonraki dönemlerde süslemelere daha
fazla, kümbete az özen gösterilir…
” “…Hilar'ın yeri, üç önemli antik imparatorluğun hüküm sürdüğü,
10
karşılaştığı ve önem verdiği bölgedir. Güneydoğuda, MÖ. 1000 yıllarında görkemli
Asyalı güç Asurlar yaşadı. Kuzeybatıda, Fırat'tan Batı Anadolu'ya yayılan Hititler
vardı. Bu devirde, Hititler, bize yabancı, ne Hint-Avrupa, ne de Sami olan; Asurlar ile
Mısırlarla yarışan topluluklardı. Fırat'ın doğusunda Mezopotamya'dan Pers ve
Rusya'ya kadar bölgede Khaldiler yaşıyordu. Khaldiler de ne Sami, ne de HintAvrupa kökenliydi. Khaldi İmparatorluğu, MÖ. 8. Yüzyılda, Hitit İmparatorluğu'nun
çöküşüne doğru gücünün zirvesine ulaşır. Bu devirde, Khaldiler, Asurluların en
tehlikeli düşmanıydılar. Asur Kralı Büyük Tiglath Pileser II. (MÖ. 967-935)
ordularının başında Khaldi İmparatorluğu'na saldırır ama sonuç alamaz. Üç
imparatorluğun kesiştiği yerde kurulu olan Hilar şehri stratejik öneme sahiptir. Şehir,
sadece kuzeydeki platolara giden anayolları denetiminde tuttuğu için değil,
güneydeki yerleşim yerlerine tehdit oluşturduğu için önem kazanıyordu.
Şehir, üç anayolu denetiminde tutuyordu. Bir tanesi güneyde Asurlara, diğeri
batıda Hititlere, diğeri kuzeyde Khaldi yerleşim yerlerine ulaşıyordu. Böylesi bir şehir
iyice takviye edilmiş olmalıdır. Biliyoruz ki, o, olağan sınır şehirlerinin kaderine sahip
olup, saldırılara uğradı ve birkaç kez hükümdar değiştirdi. Belki, kazılar eski kaleyi ve
şehri açığa çıkarır, 3 imparatorluk hakkında daha ayrıntılı bilgilere ulaşırız [7].
1899 yazında Doğu Türkiye'de seyahat ederken, yerel halk Hilar' daki
kalıntılardan söz ettiler. Hilar, Ergani yakınında, Fırat Nehri ile Dicle'nin kaynağı
arasında bulunur. Yerli halk, kaya üzerinde yazıtlar ve şekiller olduğunu; şekillerin,
dinsel lider gibi yüzü olan krala benzediğini, kayalardaki yazıların şimdiye kadar
kimse tarafından okunmadığını söylediler.
Bu bölgede herhangi bir yazıt ya da kalıntının olduğu ima edilmemiştir. O
zaman, bölgeye yakın olmama karşın, ziyaret etmem olanak dışıydı. İki yıl sonra
fotoğraf almak, yazıtlardan bir kopya edinmek için Hilar'a kısa bir ziyarette
bulundum. Yazılar, kalıntılardan çok sonraki döneme ait Süryanicedir. Hilar'da
gördüğüm kayda değer özellikler:
1-Hilar'ın yeri Mezopotamya'dan Doğu Küçük Asya'ya giden ana yolun
üstünde olmasıdır.
2-Kayalardaki işlemeler Khaldi ve Hitit birleşimidir.
Sonradan ziyaret ettiğim 8 ya da 10 Khaldi kalesi ile 4 veya 5 Hitit kalıntısının
bileşimi Hilar'da gözüküyor; bu özellik beni oldukça etkiledi.
Hilar, Harput ve Diyarbakır arasında 45 mil Harput'un güneydoğusunda, 30
mil ise Diyarbakır'ın kuzeybatısında yer almaktadır. İki şehir arasındaki, kalıntıların
bulunduğu yerin doğusundan geçen şu andaki tren yolu, Hilar'ın 7 mil kuzeyinden,
dağın aşağısında uzanan şehre ve harap olmuş Ergani kalesi'ne yakın geçmektedir.
Sonra, bu yol Dicle nehri üzerinden geçerek Gölcük (Hazar) gölüne doğru takip eder.
Yolun bu kısmı, Türkiye'deki en iyi mühendislik çalışmalarından biridir. Akdeniz ile
Pers sınırı arasındaki önceki yol, Hilar'a yakın, Torosların kuzeyine doğru olan
geçitlerden geçerdi. Romalılar zamanında, yol, şimdi bir göl olan Gölcük
düzlüklerinden geçer ve ulaşım daha kolaydı.
11
Bir tarafında Mezopotamya, diğer tarafında Ermenistan ve Doğu Küçük Asya
olan bu alçak alan, tarihte, düşünülenden daha fazla önemli olmuştur. Öyle gözüküyor
ki, tarih öncesinde bu tümsekleri yapanların bilgileri, dağları aşarak Babil
medeniyetini ortaya çıkarır. Büyük bir olasılıkla, Tiglath Pileser (Asur Kralı MÖ.
1115-1076) ordularının başında kuzey komşularının şehirlerini yıkmak için bu
vadiden geçiyordu. Keza, Romalılar zamanında, şu anda kısmen izleri kalan bir yol
Harput'tan şu andaki Gölcük'ün bulunduğu yerden geçerek zengin bakır madeni olan
Ergani Maden'e ulaşıyordu.
Hilar'ın birkaç mil ötesinde ikiye ayrılan yolun biri Çermik, Çüngüş, Gerger,
Samsat üzerinden Suriye'ye ulaşıyor. Diğer yol güneye Diyarbakır üzerinden
Mezopotamya'ya gidiyor. Günümüzde, Karadeniz'den Pers Körfezine giden ana yol
buradan geçiyor. Nihayet, Doğu Türkiye'de inşa edilen demiryolu tarihi yolları
izlemeli ve Hilar'ın kuzeyinden geçip, Torosları aşmalıdır.
Toros dağlarının güneyinden inerek Dicle ile Fırat arasında uzanan 1000
millik geniş ova vardır. Bu geniş ova, doğu ile batı arasında uzanan bir sürü sırt ve
tepeleri aşar. Alçala alçala, nihayet dağlardan taşınan alüvyonlarla oluşan ovada
başlarını yükselten çıplak tepeler kalır. Torosların bu olağanüstü oluşumunun
sonunda, düz damlı çamur evlerde, yoksul bir avuç Türk'ün yaşadığı bakımsız Hilar
vardır.
Güney Hitit yerleşimi Gerger'e bakarsak, sadece mezar odacıkları değil,
basamaklar, büyük odacıklar, tünelle inilen kuyu ve kaya işlemeleri Hilar'ı hatırlatır.
Orada sanat daha gelişmiş olup Asur etkisi görülür. Başka bir merkez Karadeniz
yakında Amasya, başka bir açıdan Hilar ile ilişkilendirilebilir ama kesin kanıt yoktur.
Amasya'daki Pontic (Pontus) krallarının kümbetleri geniş mağaralar ile dar
girişler ve içte dinlenme yerinde kemerli oyuğa sahiptir. Bu oyuk, birkaç fit
uzunluğunda arkaya doğru uzanmakta olup, bazı durumlarda mağaranın üst ve yan
kısımları tamamen kayalarla çevrili alandan ayrılmaktadır. Daha güneydeki bazı
kalelerde Khaldi ve Hitit kalıntılarının benzerlikleri, kaya kesme, derin tünelli kuyu
özellikleri görülür. Hilar'daki mağara üstündeki kaba oyuğun Amasya'daki ayrıntılı
büyük kemere dönüşüp dönüşmediğini incelemek ilginç bir araştırma olabilir” [7].
Yukarıda, çok önemli bir yerleşim yeri olan Hilar'ın, tarihini de önemli
kaynaklardan yazmaya çalışarak, ulusal ve uluslararası alanda önemi olan bu kültürel
varlığımızın tanıtımının sağlanmasında, belgelendirilmesinde ve gelecek nesillere
aktarılmasında bir katkı sağlayacağının altını çizerek; kentlerin, yerleşim yerlerinin
kitaplarla buluştuğunda yeniden yaşam bulacağına, yarınlara kendini taşıyacağına
inanmaktayız.
2.1.1. FOTOGRAFLARLA HİLAR KÖYÜ MAĞARALARI VE ÇAYÖNÜ
ARKEOLOJİK SİT ALANI
Ülkemizde gerek kırların, gerekse kıyılardaki mevcut turistik alanların,
sürdürülebilir anlayışa uygun olarak kullanılması son derece gereklidir. Yakın yıllarda
sürdürülebilir turizm politikası ile hayata geçirilen bazı uygulamalar görülmektedir:
Örneğin; Çoruh nehrinde rafting, Toroslarda trekking, Karadeniz kıyılarında
12
yeşil tur, Ölüdeniz-Babadağ'da yamaç paraşütü gibi. İşte bu etkinlikler kaynağını
kırsal turizmden almalı, tek basına bırakılmamalıdır. Sözgelimi yabancı turiste,
Toroslarda dağ yürüyüşü yapılabileceğini tanıtmadan önce, Toros yaylalarındaki
doğal güzellikleri, köyleri ve geleneksel kültürü keşfetmesi önerilmelidir. Bu
bölümde birçok fotoğraf ile Hilar köyü mağaraları ve Çayönü' nün de, doğal
güzellikleri, köyleri ve geleneksel kültürü ile keşfedilmeyi bekleyen köylerimizden
biri olduğunu ve turizm potansiyelini vurgulamaya çalışacağız.
Şekil 1. Hilar (Sesverenpınar) Köyü ve Çayönü Arkeolojik Sit Alanı
Ergani' nin 6 Km. Güneybatısına düşmektedir.
Şekil 2. Hilar (Sesverenpınar) Köyü ve Çayönü Arkeolojik Sit Alanı
Resim 1. HİLAR' a giderken karşıdan heybetli ve bir o kadar da heyecan
verici bir siluet karşılar ziyaretçileri.
13
Resim 2. HİLAR' a giderken karşıdan heybetli ve bir o kadar da heyecan
verici bir siluet karşılar ziyaretçileri. (Yolun kaybolduğu yerde en büyük
mağara, han mağarası görülmektedir.)
Resim 3. Han Mağarası önünün temizlenmesinden önceki görünümü[6].
14
Resim 4. Han Mağarası önünün temizlenmesinden önceki görünümü
Resim 5. Han Mağarası önünün temizlenmesinden sonraki görünümü
15
Resim 6. Han Mağarası önünün temizlenmesinden sonraki yakın çevresi ile
birlikte görünümü
Resim 7. Han Mağarası önünün temizlenmesinden sonra ortaya çıkarılan
hanedanlara ait mezarlardan görünüm
16
Resim 8. Han Mağarası önünün temizlenmesinden önceki hanedanlara ait
mezarlardan görünüm
Resim 9. Han Mağarası önünün temizlenmesinden sonra ortaya çıkarılan
hanedanlara ait kaya mezarlardan görünüm. (Duvarlarda görünen izin
olduğu yere kadar, toprak çıkarılarak alan temizlenmiştir.)
17
Resim 10. Han Mağarası önünün temizlenmesinden sonra ortaya çıkarılan
hanedanlara ait kaya mezarlardan görünüm.
Resim 11. Han Mağarası önünün temizlenmesinden sonra ortaya çıkarılan
hanedanlara ait kaya mezarlardan görünüm.
18
Resim 12. Han Mağarası önünün temizlenmesinden sonra ortaya çıkarılan
hanedanlara ait kaya mezarlardan detay görünüm.
Resim 13. Kaya mezarların giriş kapı
detayları (Kayaların işlenmesinde
yüksek kalitede estetik plastisidite
mevcuttur.)
Resim 14. İki katlı Kaya mezarların
giriş kapı detayları (Kayaların
işlenmesinde yüksek kalitede estetik
plastisidite mevcuttur.)
19
.
Resim 15. Han Mağarasının girişi (Mağara antik çağlarda bir nevi
kervansaray olarak hizmet vermiştir.) Çağımzda köylüler içinde hayvanlarını
barındırmıştır.
Resim 16. Han Mağarasının temizlenme öncesi durumu
20
Resim 17. Han Mağarasının girişi
Mağaranın insan eliyle kaya oyularak yapıldığı anlaşılmaktadır. Hamit
Ağanın, şimdilerde harabeye dönmüş olan köy Kaya mezarlarını süsleyen estetik
işlemeler ve röliefler'deki konağının su deposu olarak kullanılmak üzere zamanında
Ermeni ustalara, Han Mağarasının bir kolonu kestirilerek getirilmiştir. Kesilmiş olan
kolon, 1900 başlarında Hilar' ın Ağası Hamit Ağa tarafından Ermeni ustalara
kestirilerek ve içi boşaltılarak, Hilar Köyündeki konağında, musluk takılı su deposu
olarak kullanılmıştır. (Resim19).
Resim 18. 1900 başlarında Hilar' ın
Ağası Hamit Ağa tarafından
Ermeni ustalara kestirdiği kolon.
Resim 19. Hamit Ağa
tarafından Ermeni ustalara
kestirilerek ve içi boşaltılarak, Hilar
Köyündeki konağında, musluk takılı
su deposu [6].
21
Resim 20. Han Mağarası civarının temizleme işleminin yapımından önceki
durum.
Resim 21. Kaya Mezarlar üstünde Asur Alfabesi ile yazıtlara rastlanmaktadır.
Yazıların Asurca olduğunu, köyde ilk ciddi bilimsel inceleme yapan Amerikalı
Ellsworth Huntington tarafından ifade edilmiştir. [7].
22
.
Resim 22. Kral ve kızının mezarı olarak bilinen, Han Mağarasının güneyinde
yer alan mağara. Yosunların kapladığı kemer üstündeki boşlukta Asurca,
efsaneye göre, “biz altına bakarız altın bize bakar”, yazmaktadır.
Resim 23. Kral ve Kızının Kaya Mezarı' nın bir başka görünümü.
Fotoğraf yosunların kayaları henüz tam kaplamamış olduğu bir dönemde
çekilmiştir.
23
Resim 24. Han Mağarası' nın önü ve yakı çevresinde yapılan temizleme
işleminden sonra çekilmiş olan bu resimde, Hilar Kayalıklarının, muhtemelen
eski kalesinin bir bölümü olduğu sanılan, uzaktaki silueti görmektedir.
2.1.2. HİLAR ARKEOLOJİK VE DOĞAL SİT ALANI İÇİNDE KALAN
DİĞER MAĞARA VE İLGİNÇ KAYA YAPILARINDAN ÖRNEKLER
Resim 25. Han mağarasının güneyinde yer alan “Goşkar (Kösele ayakkabı
veya çarık işleyen usta)” mağarası [6].
24
.
Resim 26. Han mağarasının güneyinde yer alan “Goşkar (Kösele ayakkabı
veya çarık işleyen usta)” mağarası içinden görünüm [6].
Resim 27. Han mağarasının güneyinde yer alan “Goşkar [6].
25
.
Resim 28. Goşkar Mağarasının kuzeyinde yer alan bu kayalıklar, rüzgar
aşındırması ile ortaya çıkmıştır. İlerde fonda Ergani ve Makam Dağı
görülmektedir [6].
Resim 29. Goşkar Mağarasın'dan bir görünüş [6].
26
“Çelpi” (Kırk Basamak) Mağarasına dik bir açıyla dibe doğru
inmektedir. Köylüler, özellikle süt gıda ürünlerini yazın serin tutmak için
burayı kullanırlardı.
Resim 30. “Çelpi”(Kırk Basamak) Mağarası [6].
Hilar Köyünün güneybatısında yer alan doğal kale duvarı görünümündeki bu
kayalığa “Ber Beroj”(Güneş Önü) kayalıkları diye adlandırılır.
Resim 31. “Ber Beroj” kayalıklarından görünüş (Bir zamanlar köy halkı
güneşli kış günlerinde, öğlenden sonra, bu kayalıklara sırtlarını dönerek
güneşlenirlerdi.)
27
Resim 32. “Ber Beroj” kayalıklarında köylülerle birlikte çekilmiş fotoğraf
(ortadaki kişi)
Resim 33. Köyü çevreleyen duvar tipi kayalıklardan karşıya geçmek için, bu
doğal pasajlar kullanılır [6].
28
Resim 34. Hilar Kayalıklarında doğal taşlara işlenmiş merdivenlerle “seyir
terasına” çıkılmaktadır [6].
Resim 35. Hilar Kayalıklarından ilginç formasyonlar. Solda Ergani ve ovası
görülmektedir.
29
Resim 36. Hilar
Kaylıklarından ilginç
formasyonlar [6].
Resim 37. Hilar Köyü' nün sırtlarında yer
alan kayalıklar ve köyden kısmi görüntü [6].
2.2. ÇAYÖNÜ ARKEOLOJİK SİT ALANI
Milattan 7250-6750 yıllarında, insanların göçebe toplumdan yerleşik toplum
özeliği arz eden bir yaşam düzeyine geçtikleri ve kendi tasarım ve üretimi ilk
köylerde, konutlarda yaşamaya başlamışlardır. Çayönü Höyüğü, Dünyadaki en eski
yerleşik düzende yaşamın başladığı yerlerden birisidir. 6000 yıl boyunca birbirinden
farklı mimari tasarımlarda binalar bulunmuştur (yuvarlak planlı kulübeler, ızgara
plan, taş döşemeli vs ) Çayönü kazılarında günümüze kadar gelen taş temelli kerpiç
binaların ilk örneklerine rastlanmıştır.
Çayönü'nde çok sayıda küçük alet ve eser bulunmuştur. En sık av
hayvanlarının kemiklerinden iğneler, saplar, oraklar çengeller ve boncuk, halka,
düğme, basit kaplar ortaya çıkarılmıştır [14].
Resim 38. Çayönü Arkeolojik Kazı Alanından, ilk köy yerleşimi dokusu ve
izgara temelli konut kalıntıları.
30
.
Resim 39. Çayönü Arkeolojik Kazı Alanından, ilk köy yerleşimi dokusu ve
ızgara temelli konut kalıntılar
Resim 40. Kazı Alanından, ilk köy yerleşimi dokusu ve izgara temelli
konutların önünde muhtemelen meydan döşemesi kalıntıları
31
Resim 41. Çayönü Arkeolojik Kazı Alanından Görünüm
Çayönü Arkeolojik Kazı Alanını etrafı tel çitle çevrilmiştir. Karşıda Hilar
Kayalıklarında “Kevre Katırciya”(Katırcılar Kayalığı) görülmektedir. Köyün önemli
bir ticaret yolu üstünde olduğunun işaretidir.
2.2. HİLAR ARKEOLOJİK VE DOĞAL SİT ALANI ÇEVRESİNİN DOĞAL
GÜZELLİKLERİ
Doğal güzelliklerin, bilinçsiz ve dengesiz kullanımı, çevrenin
sürdürülebilirliğinin sağlanamamasını ve aynı zamanda turizme kaynak olması
bağlamında turizm sektörünü de engelleyici olmasını getirmektedir. Kırsal kültürel
zenginliklerimiz dışında, doğal güzelliklerimiz de pekâlâ birçok etkinliğe kaynak
olabilir. En azından uzun doğa yürüyüşleri için köy yolları ve patikalar kullanılabilir.
Aslında Avrupalı için kırsal yollar, birer doğal ve kültürel mirastır.
Resim 42. Gün batımına yakın bir zamanda, bir bahar günü, güneş, bulutlar
ve otlar arasında HİLAR' dan görünüm.
32
Resim 43. Bir bahar günü HİLAR yollarından görünüm.
Resim 44. HİLAR'dan ERGANİ' ye bir bakış.
33
Resim 45. “YEŞİL FİLİZ VERMİŞ BAHARINDA” HİLAR' dan görünüm.
Resim 46. “YEŞİL FİLİZ VERMİŞ BAHARINDA” HİLAR' dan görünüm.
34
Resim 47. HİLAR'ın yakın çevresinde, TILHUZUR (YAVANTEPE).
Resim 48. “GÜN BATIMI, MEHTAP DOĞUMU” bir yaz akşamında HİLAR'
dan görünüm.
35
Resim 49. HİLAR' dan görünüm. (NE FOVİSTLERİN NE
EMPRESYONİSTLERİN NE DE EKSPRESİYONİSTLERİN TABLOSU
DEĞİL GÖRDÜĞÜNÜZ, BİR YAZ, MAHSÜL SONUDUR
ZAMAN, HİLAR' DA)
3. SONUÇ VE ÖNERİLER
Yukarıda kıssaca değindiğimiz, Hilar Köyü Mağaraları ve Çayönü Arkeolojik
kazı alanının öneminin boyutu aracılığı ile, İlimiz sınırları içinde kalan alanda, antik
çağlara ait arkeolojik sit olabilecek çok önemli bir potansiyelinin yattığını
vurgulamakta ne kadar haklı olduğumuzu ifade etmeye çalıştık.
Bölgede yaşanan istihdam ve ekonomik sorunların çözümüne önemli bir
kaynak oluşturabilecek ve yazları deniz ve güneş imkânından kaynaklanan tek
mevsimlik turizm yanında, her mevsimde sürdürülme imkânı yüksek olan, Kültür ve
Ekolojik Turizmin hizmetine, dünyada eşi olmayan, insanlık tarihinin birçok alanda
ilklerini barındıran, coğrafik potansiyelimizi harekete geçirmekte, geçmişteki
yanlışları ve kayıpları telafi edecek bir şekilde hazırlanmamız gerekir.
Hilar Köyü Mağaraları ile ilgili olarak, 2005 Yılından beri, Kültür Bakanlığı'
nın, uygulamayı finanse edeceği bir bütçe hedefleri doğrultusunda, Dicle Üniversitesi
*
Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü öğretim üyelerinden oluşan bir ekibin ( ) 2007
yılında, hazırladıkları, “Hilar Arkeolojik ve Doğal Sit Alanı Projesi”, Sit Alanı
içinde kalan mağaraların temizlenme işlemlerini, mağaraların arasındaki; yürüme
yolları, seyir terasları, turistik güzergâhlar, satış noktaları, köy içi yol kaplaması ve
aydınlatılması, w.c. ve fosseptik, noktaları gibi düzenlemeler içermekteydi [6].
Hilar Köyü Mağaraları ve Çayönü Arkeolojik Sit alanı' nın 2011 yılındaki son
durumu, projeyi yürüten, Diyarbakır Kültür Müdürlüğü ve Müze Müdürlüğü' nün
uzman elemanları denetiminde, önemli bir aşamaya gelmiştir.
36
Yapılan bu çalışmalar ve düzenlemeler, Hilar Köyü' nün, düzensiz, bilinçsiz
ve kontrolsüz bir nevi piknik alanı kullanımına çeki düzen getirmiş olup, yapılan
düzenlemeler sonucunda, Hilar Arkeolojik ve Doğal Sit Alanı, düzensiz bir piknik
alanı olmaktan kurtarılmaya çalışılmıştır. Turistik ve Ekolojik bir Turizm alanı olma
yönünde gelişmektedir.
1991 Yılında, durdurulmuş olan Çayönü Arkeolojik Kazıları ise, henüz
başlatılmamıştır. Kazılardan şimdiye kadar ortaya çıkan buluntuların devamının da
sağlanması ve geçmişin gizemini aralamanın gereği, arkeoloji bilimine yeni
kazanımları kaçınılmaz yapacaktır. Kazıların en kıssa zamanda başlatılmasının
gerekliliği, Sit Alanının önemi göz önünde bulundurulduğunda açıkça ortadadır.
Türkiye turizminde çeşitlendirmeye yol açacak bu tür girişimler,
turizmi kıyılardan iç kesimlere çekmeyi de hedeflemektedir. Kısacası ülkemizde
sürdürülebilir turizm için kabul edilen çekiciliklerin tümü vardır. Bu ürünleri
koruyabilmek ve bizden sonraki nesillere bırakabilmek için her yaştan her meslekten
kişiye eğitim şarttır.
Her yöremize ait yasayan veya yaşamayan kültür unsurlarını tanıtmak için
çok iyi bir organizasyon şarttır. Bunun için köy halkının gönüllü olması ve ortak
çalışma ruhu taşıması, eğitim ve bilgilendirme çalışmaları yanında, turizm
sektörünün de (en basta seyahat acentaları) olaya el atması ve teşvik etmesi gerekir.
Planlama bir diğer çok önemli konudur. Plan kararlarına her aşamada uyulmalı,
özellikle yerel yönetimler görevlerini yerine getirmelidir.
Turizm olgusunun kaçınılmaz olduğu bir süreçte ekolojik tabanlı bir turizm
yaklaşımı ile, hem bu alan eğitsel, bilimsel, kültürel amaçlı hizmet verecek hem de
turizm sonucu oluşabilecek olası zararlaşmalar elimine edilecektir.
*
( ) Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü öğretim üyelerinden
oluşan Hilar Arkeolojik ve Doğal Sit Alanı Projesini hazırlayan bir ekip: Prof. Dr.
Zülküf GÜNELİ, Yrd. Doç. Dr., Ayhan BEKLEYEN, Yrd. Doç. Dr. Neslihan
DALKILIÇ, Yrd. Doç. Dr Meral HALİFEOĞLU.
37
4. KAYNAKLAR
1. Aslan, Ş., (1998), “Kuzey Mezopotamya'nın Gani Kenti ERGANİ”, Amid
Gazetecilik mat. Basım yayın dağıtım. A.Ş.,Diyarbakır.
2. Çubuk, M.,(1996), “Sürdürülebilir Turizm; Turizm Planlamasına Ekolojik
Yaklaşım”, 19.Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi,
İstanbul, s.20.
3. Dinçer, İ.,( 1996),“Sürdürülebilir Turizmin Hayata Geçirilmesi İçin Aktive
Olması Gereken Dinamikler ve İşlevleri-Model Çalışması, Sürdürülebilir Turizm;
Turizm Planlamasına Ekolojik Yaklaşım, 19.Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu,
Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul, s.342.
4. Ege Coğrafya Dergisi “Aegean Geographical Journal”, VOL. 12, 1-11,
2003.
5. Güneli, Ş., (1966).,” Bütün Yönleri İle Ergani”, Modern Matbaa, Ankara.
6. Güneli, Z.,v.d., Bekleyen, A., Dalkılıç, N., Halifeoğlu, M.,(2007), “Hilar
Arkeolojik ve Doğal Sit Alanı Projesi”, Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
Mimarlık Bölümü.
7. Huntington, E.,(1903), "The Hittite Ruins of Hilar, Asia Minor", Records of
Past, Vol. II, Part V, May, s: 131-140'
8..Sancar Hazer, F., (1990), Sürdürülebilir kalkınma ve turizm: Özgün
değerlerin korunması ve Geliştirilmesi'. Turizm ve Çevre Konferansı,3-5 Ekim 1990.
Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını,. 99-133.
9. Soykan, F., (2000), Kırsal turizm ve Avrupa'da kazanılan deneyim'. Anatolia
Turizm Arastırmaları Dergisi (Türkçe). Yıl: 11, Eylül-Aralık, 21-33.
10.Soykan, F., (2002), Kırsal Turizmin Sosyo-Ekonomik Etkileri ve Türkiye' . I.
Türkiye Dagları Ulusal Sempozyumu, 25-27 Haziran 2002, Ilgaz/Kastamonu.
11.Oral, S., Başarır, A.,(1995), Alternatif turizmin önemi, Türkiye'de alternatif
turizm çeşitleri ve Kapadokya'da uygulanabilirliği'. Kapadokya'nın Turistik, Kültürel
Potansiyeli ve Pazarlama Sorunları, 22-24 Eylül 1995 Bildiriler Kitabı, 179-194,
Nevşehir.
12. Özdoğan, M., v.d., Özdoğan, A., Caneva, İ., Davis, M., Koyunlu, A.,
(1990)., “Çayönü Kazı Ve Onarım Çalışmaları Raporu”, İstanbul.
13. Üzülmez, M., (2009), ”On Bin Yıllık Tarihin Tanığı Hilar”, Arkeoloji ve
Sanat Yayınları, 2009 İstanbul.
14. (www.anadoluuygarliklari.com)
38
EĞİL İLÇESİNDE İNANÇ TURİZMİ
Kenan Haspolat
[email protected]
Eğilde Peygamber Mezarları
Diyarbakır, Dicle Nehri'nin kenarında, Yukarı Mezopotamya bölgesinde
kurulan en önemli yerleşim alanlarından biridir. İlk uygarlıklar, Diyarbakır ve
çevresinin de içinde bulunduğu Mezopotamya'da oluşmaya başlamıştır.
Medeniyetlere ev sahipliği yapmış eski bir yerleşim yeri olan şehrimize de
peygamberler gönderilmiş olması mümkündür. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de : “Allah'a
andolsun ki biz, senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik” (Nahl
16/63), “Hiçbir ümmet müstesna olmamak üzere, mutlaka içinde (azaptan)
korkutucu bir (peygamber gelip) geçmiştir” (Fâtır 35/24), “Her milletin bir
peygamberi vardır" (Yunus, 10/47) ayeti ile benzer anlamdaki diğer ayet-i celileler
ve peygamberlerin sayısının 124 bin veya 224 bin olduğu yönündeki hadis-i şerif,
şehrimizin tarihi konumu ile birlikte değerlendirildiğinde, ilimizde bulunan
peygamber makam ve kabirlerinin mevcudiyetini mümkün kılmaktadır. 1316/1898
tarihli Diyarbakır Salnâmesi'nde, Nebî Zülkifl, Nebî Elyesa', Nebî Harun-ı Âsafî,
Nebî Hallak, Nebî Harut, Nebî Enûş b. Şit aleyhisselâmın kabr-i şeriflerinin
Diyarbakır'da bulunduğu belirtilmektedir.
İlimizde bulunan peygamber makam (bir süre ikamet ettiği yer) ve kabirleri
konusunda bilgi vermeden önce peygamberlik ve bu konu ile bağlantılı “resul” ve
“nebî” kavramları hakkında kısa bir bilgi vermek uygun olur.
Peygamberlere inanmak, iman esaslarındandır. Peygamber kelimesinin
kökeni Farsça olup “Allah'tan, vahiy getiren” demektir. Resul, Yüce Allah tarafından
yeni bir kitap ve yeni bir şeriat ile bir topluma veya Sevgili Peygamberimiz de olduğu
gibi bütün insanlığa gönderilen kimsedir. Resul kavramı, nebi kavramına oranla daha
kapsamlıdır. Her resul, aynı zamanda bir nebidir. Fakat her nebi, bir resul değildir.
Nebî, yeni bir kitap ve yeni bir şeriatla gönderilmeyip kendisinden önceki bir
peygamberin kitabını ve şeriatını ümmetine bildirmekle görevli olan peygamberdir.
Hz. Âdem (a.s.)'dan itibaren son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)'e kadar
pek çok peygamber ilahi vahyi tebliğ etmiştir. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de şöyle
buyurmaktadır: “Allah'a andolsun ki biz, senden önceki ümmetlere de peygamberler
gönderdik.” “Hiçbir ümmet müstesna olmamak üzere, mutlaka içinde (azaptan)
korkutucu bir (peygamber gelip) geçmiştir.” “Her milletin bir peygamberi vardır".
39
Peygamberlerin sayısı hakkında Kur'an-ı Kerim'de bir rakam
verilmemektedir. Fakat bu konuda hadis-i şerifler vardır. Hz. Peygambere,
peygamberlerin sayısı sorulmuş, O da 124 bin (bir başka rivayette 224 bin) olduğunu
açıklamıştır.
Kur'ân-ı Kerim'de ismi zikredilen 25 peygamber bulunmaktadır:Hz. Âdem,
Hz. İdris, Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. Salih, Hz. İbrahim, Hz. Lut, Hz. İsmail, Hz. İshak,
Hz. Yakub, Hz. Yûsuf, Hz. Eyyub, Hz. Şuayb, Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Davut, Hz.
Süleyman, Hz. İlyas, Hz. Elyesa', Hz. Zülkifl, Hz. Yûnus, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya,
Hz. İsa ve Hz. Muhammed aleyhimüsselamdır. Kur'ân-ı Kerim'de haklarında bilgi
verilen Üzeyr, Lokman ve Zülkarneyn adlarında üç kişinin peygamber olup
olmadıkları İslâm âlimleri arasında tartışmalıdır.
Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de; “Öyle peygamberler (gönderdik ki) hayat
hikâyelerini önceden sana bildirdik. Yine öyle peygamberler (yolladık ki) sana
onların hayat hikâyelerini anlatmadık.” buyurduğu için, peygamberlerin sayısı ile
ilgili belli bir rakam tayin etmeden “Hz. Âdem'den, Hz. Muhammed (s.a.v.)'e
kadar gönderilmiş olan peygamberlerin hepsine inandım. Hepsinin hak ve
gerçek olduklarını kabul ettim” demek en uygun olanıdır.
İlimizde bulunan peygamber makam ve kabirleri konusunda bilgi vermeden
önce, büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış, tarihî dokusu ve derinliği ile öne
çıkan şehrimiz hakkında kısa bir bilgi vermek, bu makam ve kabirler konusunda daha
isabetli değerlendirmede bulunmayı mümkün kılacaktır.
Diyarbakır, Dicle nehrinin kenarında, Yukarı Mezopotamya bölgesinde
kurulan en önemli yerleşim alanlarından biridir. İlk uygarlıklar, Diyarbakır ve
çevresinin de içinde bulunduğu Mezopotamya'da oluşmaya başlamıştır. Ergani
ilçesine 8 km. uzaklıkta bulunan “Hilar Şehri Harabeleri”nde yapılan Çayönü
arkeolojik kazıları dünya tarihine ışık tutmuştur. Çayönü'nde yapılan araştırmalarda
yörenin tarihinin M.Ö. 7000 yıllarına kadar indiği ve ilk yerleşik tarımın burada
yapıldığı ifade edilmektedir. Çayönü buluntuları bugün, Diyarbakır Arkeoloji
Müzesi'nde sergilenmektedir.
“Her milletin bir peygamberi vardır". ayeti ve benzer anlamdaki diğer ayet-i
Celileler ile peygamberlerin sayısının 124 bin veya 224 bin olduğu yönündeki hadis-i
şerif Diyarbakır'ın tarihi konumu ile birlikte değerlendirildiğinde, ilimizde bulunan
peygamber makam ve kabirlerinin doğruluğu mümkün gözükmektedir (1).
Salname Osmanlı Devleti'nde bir yıllık olayları göstermek amacıyla
hazırlanan eser demektir. Biz burada 19.yüzyılda Diyarbakır'a ait salnamelerden Eğil
ilçesine ait peygamberlerle ilgili bilgileri derledik (2).
40
Esami Şerifeleri
Türbe ve merakıdı şerifeleri
Malumat-ı saire ve
mevkii
mülahazat
Zülküfl en-Nebi
Ergani kasabasındaki
Nebi-i müşarun-ileyhin diğer
Aleyhisselam efendimiz
makam-ı saadetlerinde
vilayetde makm-ı saadetleri
hazretleri
medfundur
varsada ala-rivayetin asıl
Eğil medfun peygamberler
merkadd-ı şerifeleri
Erganidedir.
Elyesa Aleyhisselam
Eğil kasabasında
efendimiz hazretleri
Nebi-i müşarun-ileyhin kabri saadetleri on beş metre
tülünde idüğü ve bir güne
vakfı olmadığı
Nebi Harun-Asafi
Bu dahi
Nebi-i müşarun-ileyhin bir
Aleyhisselam hazretleri
Nebi Hallak Aleyhiselam
güne evkaf-ı şerifesi yoktur
Bu dahi
Nebi-i müşarun –ileyhin bir
hazretleri
Nebi Harut Aleyhisselam
güne evkaf-ı şerifesi yoktur
Eğil kasabasında Haciyan
Nebi-i müşarun-ileyhin bir
mahallesinde nehir kenarında
güne evkaf-ı şerifesi yoktur
medfundur
Eizze-i kiramdan Zünnun haz Eğil kasabasında medfundur
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu :Türkiye'de en çok evliya, enbiya ve
sahabe kabrine hatırasına sahip olan ilimiz Diyarbakır'dır. demiştir. 6-2-2010
41
EĞİL'DE MEDFUN PEYGAMBERLER
Zülküfl en-Nebi Aleyhisselam efendimiz hazretleri ;
Salnameye göre Ergani kasabasındaki makam-ı saadetlerinde medfundur.
Nebi-i müşarun-ileyhin diğer vilayetde makam-ı saadetleri varsa da alarivayetin asıl merkadd-ı şerifeleri Ergani'dedir. (2)
Ergani ilçesi-makam dağında makamı
Eğil ilçesi-Hz.Zülkifl (AS) kabri
Zülkifl (as) peygamberin mezarı Eğil ilçesinde makamı ise Ergani'de dir.
Hz. Zülkifl (as).M.Ö.1200 mezar taşı kitabesi
Dilersin izzet-i dareyn gür kim bahrı-yab olmağe.
Yüz'ün sur merkad-ı pakı nebiyi zülkifl-ü zişane
Andele hadımı duşnab ta'biri mukarrer et..
Zehl devlet o cane kim feda olmuş bu canane şeklindedir.
Zülkifl (AS)'den Kur'ân'da iki yerde kendisinden bahsedilmektedir:
"İsmâil, İdris ve Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi. OnlarI rahmetimize soktuk.
şüphesiz onlar salih olanlardandı" (el-Enbiyâ, 21/85, 86).
Zülkifl Peygamber'e ait olan eski türbe, ilçenin 4 km. dışında Hacıyan
mahallesinde’dir. Şu an mevcut bulunan türbedeki tanıtım yazısı şöyledir: “Bu kabir,
Zülkifl (a.s.)'indir.
Eski kabri, Eğil ilçesinin Dicle Nehri kenarındaki Teke Mahallesi'nde iken,
Teke Mahallesi ve adı geçen kabir, baraj suyu altında kalması nedeniyle, Nebi Harun-i
Asefi'nin yanına nakledilmiştir”.
Tarihi belgeleri daha çok Ergani makam dağıyla ilişkili olarak görüyoruz.12.yüzyılda
Diyarbakıra gelen Ebubekir el Herevi Eğil kalesinde Zülkifl peygamberin kabrini
42
ziyaret ettiğini söyler. (Kitabu'l-İşarat ila Maraifeti'z-ziyerat). Özellikle Osmanlı
belgelerinde Hz.Zülkfl(AS) makamı ile ilgili oldukça fazla belge vardır: Şemseddin
Sami “Kamus-u Alamda” Ergani'de kalenin üzerinde Zülkif Peygember (AS) makamı
bulunur demektedir. (3)
Zülküf nebi zaviyesinin 1518 senesine ait bir vakfiyesi de vardır.(4) Osmanlı
Tahrir defterlerinde 1518 tarihli ve 1530 tarihli tahrirde Bagür ve Ruzbegü köy ve
mezraının Zülküfl nebi zaviyesi için vakfedildiği yazılıdır. 1801 tarihli Diyarbakır
salnamesinde ise 5400'lük bir geliri olduğu belirtiliyor.
1886 senesi Diyarbakır'da vali olan Arifi paşa seyahatnamesinde buraya
hizmet eden 4-5 haneden söz ediliyor. Osmanlı tahrir defterlerinde Zülküfl
peygamber zaviyesinin ismi geçmektedir. 1801–1802 tarihli Diyarbekir vilayeti
salnamesinde birim belirtilmeden 5400'lük bir gelirinin olduğu görülmektedir (4) (5).
Arif Paşa seyahatnamesinde Zülküf peygamber makamında Nureddin Şehid
oğlu Melik Salih'in 650 (1252) tarihinde i'mal ve ihda eylediği bir tek şamdanla
hazrete mensub bir asa-yı ahenin görüldü'demektedir,(6)
1926'da Ergani Zülküfl Nebi türbesinde bulunan altın ve gümüş gibi kıymetli
eşyalar, çok değerli halı ve seccadeler, Eski Sivas valilerinden birinin gönderdiği
gümüş çerçeve, Uzun Hasan'ın hediye ettiği şamdan Diyarbakır Vakıflar idaresine ve
İstanbul'a gönderilmiştir. Arif Paşa seyahatnamesinde 1252'de Melik Salih
zamanında yapılan ve hediye edilen şamdanla, hazrete ait bir demir asayı gördüğünü,
ayrıca İran yapımı bir şamdanı da gördüğünü ifade eder .(4)
Ali Emiri Efendi 1879'da Abidin Paşa ile burayı ziyaret ettiğini burada 1402
tarihinde Karayülük Osman Bey tarafından yaptırılmış çok süslü Ergani kalesi
anahtarını gördüğünü, ayrıca biri 1252 tarihindeki Melik Salih'e ait olmak üzere 2
şamdan olduğunu ifade ederler. (4)
Diyarbakırlı meşhur yazar Ali Emiri Osmanlı şark vilayetleri eserinde şu
hatırasını anlatır: Osmanlının son dönemlerinde Diyarbakır'a denetime gelen
Abidinpaşa'nın Ergani'den doğruca Maden'e geçeceğini öğrendim. Abidin Paşa
Ergani'nin manevi yüceliğini bilmemektedir. Hemen Abidin Paşa'ya buradaki Zülküfl
Peygamber ve onu ziyaretin önemini anlatan bir şiir yazdım. Abidin Paşa şiiri okur
okumaz Maden ilçesine yöneleceğine Makam dağına yönelir, dağa tırmanır.
Zülküfl peygamber makamına gider. Ali Emiri, Osmanlı'nın önemli bir
paşasının Zülküfl peygamberi ziyaret etmeden Diyarbakır'dan ayrılmasına tahammül
edememiştir. Ali Emiri makam dağında, Melik Salih tarafından H.650 tarihinde
yapılmış bir şamdan ve İrankari başka bir şamdan'ı da ziyaret ettiğini ifade eder. (7)
Zülkifl(AS) makamı Ergani'de mezarı ise Eğil ilçesindedir. Eğil
ilçesindeki orijinal kabri su altında kalma riski nedeniyle Peygamberler
tepesine taşınmıştı Zülkifl peygamberin naşının baraj altında kalmaması
için peygamber tepesine taşınma hikâyesi:Zülküfl(AS) defininde bulunan
Hüsamettin Akboz'u dinledik.
43
Zülküfl (AS)'i Dicle kenarından Seyda Molla Ömer ve 4 işçi pikapa yükledi,
defin mekânında biz 35 kişi idik, iplerle zorlukla indirdik, çok ağırdı. Tekbirlerle
gömdük. Ancak Seyda Ömer 4 kişi ile kolaylıkla pikapa yüklemişti. Seyda Ömer'e
sordum anlattı. Zülküfl peygamberi baştan ayağına kadar kontrol ettim, daha dün
vefat etmiş gibiydi. Boyu bizim kadardı, kefeni tığla örülmüş şekildeydi, hafif
tozluydu, başına dokununca başını örten örtü açıldı, beyaz saç ve sakalı vardı.
O güne ait gazete haberleri
Hz Zülkifl kabri-EĞİL
44
Ergani-Zülküfl peygamber makamı
Hz Zülkifl.M.Ö.726'da doğdu(14)Anadolu'da yaşamıştır,75 veya 95 yaşında
ölmüştür. (Salebi,Ebu's-Suud.Tefsir.VI,82) (57) .
Asıl ismi Bişr olup, lakâbı Zülkifl'dir. Elyesâ aleyhisselâmdan sonra,
kızmadan sabır göstererek dinin emir ve yasaklarını İsrâiloğullarına bildirmeyi
üzerine aldığı, kefil olduğu içim kefâlet sâhibi mânâsında Zülkifl denilmiştir. Elyesâ
aleyhisselâmın amcasının oğludur. İsrâiloğullarına Mûsâ aleyhisselâmın dininin emir
ve yasaklarını tebliğ etmiştir.
Allahü teâlânın İsrâiloğullarına gönderdiği peygamberlerden Elyesâ
aleyhisselâmın eceli gelip vefâtı yaklaşınca Allahü teâlâ rûhunu kabz edeceğini
vahiyle bildirdi ve ''Mülkünü, İsrâiloğullarından gece sabaha kadar ibâdet eden,
namaz kılan, gündüzleri oruç tutan ve insanlar arasında kızmadan hükm edecek birine
ver.'' buyurdu. Bu peygamber kendisine verilen emri İsrâiloğullarına bildirdi.
Aralarıda bir genç kalkıp: ''Bu işe ben kefil olurum, üzerime alırım.'' dedi. Peygamber
o gence; ''Bu kavmin içinde senden daha büyükleri var, sen otur.'' dedi. Sonra ikinci
defâ aynı teklifi yaptı o genç yine ''Kefil olurum.'' dedi. Üçünce defâ aynı teklif
tekrarlanınca cevap veren yine o genç oldu. Bunun üzerine Elyesâ aleyhisselâm, onun
yerine halife bıraktı.
Bu genç Bişr idi. Bu sebeble o gence Zülkifl lakâbı verildi. Bu genç aldığı
45
vazifeyi eksiksiz olarak yerine getirmek için çalişırken İblis (Şeytan) onu kıskandı ve
bu vazüfeyi yaptırmamak için çeşitli hilelere baş vurdu. Fakat bu genç İblisin
hilelerine aldanmadan aldığı vazifeyi eksiksiz yerine getirdi. Bu hâlinde dolayı Allahü
teâlâya şükür etti.
Allahü teâlâ Zülkifl aleyhisselâma peygamberlik vazifesi verdi. Zülkifl
aleyhisselâm Mûsâ aleyhisselâmın dininin emir ve yasaklarını insanlara bildirdi.
Tevrât'ı okuyup hükümlerini yerine getirdi.
Kur'ân-ı kerimin Enbiyâ sûresi: 85-86. âyet-i kerimelerinde, Sâd sûresi: 48.
âyetinde Zülkifl aleyhisselâmla ilgili haberler verilmektedir. (44)
Mezarının Eğil'de olduğu kabul edilen Zülkifl, İsrailoğulları'na gelen
peygamberlerden birisidir. Zülkifl Peygamber'in adı, Kur'an'da iki kez geçmektedir.
Asıl adının; Hazkıya, Hazkl, Hazkil veya Hazakel olduğu dile getirilmektedir. Bazı
eserlerde, Hazkil Peygamber'in, İsrailoğulları'na gelen ayrı bir peygamber olduğu,
Firavun'la mücadele ettiği ve son dönemlerinde Babil diyarına gittiği ve orada öldüğü
nakledilmektedir. Zülkifl, Arapça haziya'nın karşılığıdır. Haz, nasip anlamındadır.
Başka bir anlatışa göre, kendisi, Hz. Elyesa'ya iki defa kefil olduğu için Zülkifl adı ile
lakaplanmıştır. Babasının adı Buzi'dir. Buzi, Elyesa Peygamber'in amcasıdır. Annesi,
Zekeriya kızı Abdiye'dir. M.Ö.666'da doğmuştur. O tarihte, Elyesa'nın 60 yaşında
olduğu tahmin edilmektedir. Doğum yeri, İsrail devletinin başşehri Samiriyye'dir.
M.Ö.641'de, 25 yaşındayken, peygamber olmuştur. Zülkifl, 74 yıl yaşamış, 49 yıl
peygamberlik yapmıştır.
Zülkifl Peygamber döneminde, Ortadoğu, en karışık dönemlerini
yaşamaktaydı. Mısır, İranlılar, Asur, Babil ve Roma devletleri arasında bu
dönemlerde aralıklarla çatışmalar olmuştur. Zülkifl'in peygamberlik bölgesi, doğuda
Asur, batıda Akdeniz, güneyde Mısır, kuzeyde Toroslar'dır. Zülkifl Peygamber'in
M.Ö.592 tarihinde vefat ettiği rivayet edilmektedir. Taberi'de yer alan bir rivayete
göre, Zülkifl Peygamber, Şam'da ikamet etmiş, oradaki insanlara dini tebliğde
bulunmuş ve yine orada vefat etmiştir.
Kur'an'da iki yerde Zülkifl Peygamber'den bahsedilmektedir: Enbiya Suresi
85. ayet;
“İsmail, İdris ve Zülkifl'i de (hatırla). Onların hepsi de sabredenlerdendi”
biçimindedir. Sad Suresi 48. ayet ise; “İsmail'i, Elyesa'yı, Zülkifl'i de an. Hepsi de en
hayırlı kimselerdendir” şeklindedir.Zülkifl Peygamber'in Asurlar döneminde
yaşadığı tarih kaynaklarından anlaşılmaktadır. Zülkifl Peygamber, amcasının oğlu
olan Elyesa Peygamber'in her fırsatta yanında olmuş ve insanlardan gelen birçok
olumsuz tavrı göğüslemesini bilmiştir. İsrailoğulları'na gönderilen peygamberlerden
Elyesa'nın vefatı yaklaşınca, vahiyle kendisine; “mülkünü, İsrailoğulları'ndan;
geceleri ibadet eden, namaz kılan, gündüzleri oruç tutan ve insanlar arasında
kızmadan hüküm verecek birine ver” diye buyrulmuştur. Bu durum, İsrailoğulları'na
bildirilmiş ve aralarından amcasının oğlu olan genç, “bu işe ben kefil olurum, üzerime
46
alırım” demiştir. Elyesa, o gence; “bu kavmin içinde senden daha büyükleri var, sen
otur” der. İkinci defa aynı teklifi yapmış ve o genç yine, “kefil olurum” demiş ve bu
durum üçüncü defa yaşanmıştır. Bunun üzerine, Elyesa Peygamber, O'nu, yerine
halife bırakmıştır. Bu gencin adı, Bişr olmasına rağmen, kendisine, Zülkifl (kefil olan)
lakabı verilmiştir. Kendisine peygamberlik vazifesi verilen Hz. Zülkifl, Musa
Peygamber'e vahyedilen dinin, emir ve yasaklarını insanlara bildirmiş ve Tevrat'ı
okuyup hükümlerini yerine getirmiştir. Ayette geçen “Zülkifl” lakabı, nasip, kısmet,
haz anlamına gelir. Ancak, burada dünyevi zenginlik değil, onun üstün kişiliği ve
ahiretteki derecesi kastedilmiştir.
Zülkifl'in gerçek adı hakkında farklı bir rivayet daha vardır. Yahudiler, O'nun,
İsrailoğulları'nın esareti sırasında peygamber tayin edilen ve vazifesini Habur Irmağı
yakınlarında bir bölgede yapan, Hereksel olduğunu ifade etmektedirler. Bazıları da,
O'nun, Eyüp Peygamber'in kendisinden sonra peygamber olan, Bisr ya da Şeref
adındaki oğlu olduğunu ifade etmişlerdir. Zülkifl'in amcası oğlu Yehud'un, Eyüp
Peygamber'in torunu olduğuna dair bilgiler de mevcuttur.
Bir rivayete göre, İsrailoğulları arasında bir melik, öleceği sırada; gece
uyumadan ibadet edecek, gün atlamaksızın oruç tutacak ve hüküm verirken
kızmayacak birisinin kendisine vekil olmasını istemiş ve bu teklifi, yalnızca Zülkifl
Peygamber kabul etmiş ve söylenenleri ölünceye kadar uygulamıştır.
Zülkifl Peygamber'in, aşağıdaki özelliklere sahip olduğu rivayet
edilmektedir: Endamlı ve alımlı, iyilikten haz duyan, nasibe boyun eğen, devamlı
oruç tutan, ibadeti bedence ve kalpçe sürekli olan, asla sinirlenmeyen, adalet ile iş
gören, Elyesa'nın devrettiği emaneti severek kabul eden ve neticede peygamberlikle
mükâfatlandırılan, sabırlı, kapanan Mescid-i Aksa'yı (Davud'un Evi'ni) tekrar ibadete
açan, İsrail kavminin çok kötü hallere düşeceğini görebilen, çiftçilik ile geçinen ve
çok çalışan, kendine karşı olumsuz tavır takınanlara karşı, olumlu muamelede
bulunan ve çok sabreden.
Bazılarına göre, Zülkifl Peygamber'e ait mezar Ergani Kalesi'ndedir. Bu kale,
neredeyse tamamen ortadan kalkmıştır. Kaynakların çoğunda, Zülkifl Peygamber'in
“makam”ının (belli bir süre kaldığı yer) Ergani'de, kabrinin ise Eğil'de bulunduğu
belirtilmektedir.
Zülkifl Peygamber'in Ergani'den başka Eğil'de de makamı bulunmaktadır.
Zülkifl'in makamının (belli bir süre kalınan yer) olduğu dağın tam zirvesinde bir
manastır bulunmaktadır. Manastır, harap bir biçimdedir, ancak, duvarları ve temeli
hala sağlam durmaktadır.
Zülkifl Peygamber'e ait olan eski türbe, ilçenin 4 km. dışında Hacıyan
Mahallesi'ndedir. Şu an mevcut olan türbedeki tanıtım yazısı şöyledir: “Bu kabir,
Zülkifl (a.s.)'indir. Zülkifl (a.s.), Yasa'nın amcası oğlu veyahut Eyüp oğlu
Beşir'dendir. Nebiliğinde ihtilaf vardır. Bazıları dediler ki, yüz tane nebi,
İsrailoğulları'nın öldürme tehditlerinden kaçarak Zülkifl (a.s.)'e sığınmışlardır. O da,
onları himaye etmiştir. Bazıları dediler ki, salih bir adama kefalet etmiştir. Eski kabri,
47
Eğil ilçesinin Dicle Nehri Hacıyan Mahallesi'nde iken, baraj suyu altında kalması
nedeniyle, Nebi Harun-i Asefi'nin yanında yapılmış olan türbeye nakledilmiştir”.
Dicle Barajı'nın yapılmasıyla birlikte, baraj gölü havzasında kalan, Elyesa ve
Zülkifl peygamberlerin naaşlarının, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel
Müdürlüğü'nün işbirliği neticesinde, yerlerinden çıkarılması kararlaştırılmıştır. Nakil
işlemi, 14–17 Eylül 1995 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Nakil için 9 kişiden
oluşan yeminli bir heyet oluşturulmuştur. Heyette; Eğil Kaymakamı Selim Çapar,
Müftü Ekrem Abbasioğlu, Müftülük memuru Burhanettin İncedursun, Eski Medrese
Hocası Ömer Kalkan, Eski Medrese Hocası İmam Sadullah Kızılay, Kaymakamlık
V.H.K.İ. Mahmut Laçin ve üç işçi (Bahattin Köksal, Mehmet Kaya ve Tahir Korkut)
bulunmaktadır. Önce, Hz. Elyesa'nın kabrinin açılmasına başlanmış ve bu faaliyet iki
gün sürmüştür. İkinci gün sonunda naaşa ulaşılmıştır. Heyette bulunanlar, ittifak
halinde, cesedin ve kefenin hiçbir şekilde çürümediğini, daha dün ölmüş gibi
durduğunu ifade etmişlerdir. Elyesa Peygamber'in naaşı, Eğil ilçesine hâkim durumda
olan ve Nebi Harun (Harun-i Asefi)'un kabrinin de bulunduğu tepedeki, Vakıflar
Genel Müdürlüğü'nün yaptırdığı türbeye defnedilmiştir. Daha sonra, Hz. Zülkifl'in
naaşının nakli için çalışmalara başlanmıştır. Bu peygamberin naaşının bulunduğu
mezarın açılmasının çok zor olduğu ifade edilmiştir. Mezarın, dönemin çimentosu
olarak bilinen kevs-i hacer (yumurta akı, kum ve kireçten oluşan karışım) adlı bir
madde ile kaplı olduğu ve açılmasının çok uzun bir süre aldığı ifade edilmiştir. Aynı
şekilde heyettekiler, ittifak halinde, Zülkifl Peygamber'in naaşının ve kefeninin de hiç
çürümediğini ve cesedin, uykudaki bir insanı andırdığını ifade etmişlerdir. Bu naaş da
aynı şekilde, hazırlanan türbeye nakledilmiştir. (1) (46)
Peygamberlerin nakil heyetinde bulunanlar, cesetlerin çürümemiş olmasını,
İslam Peygamberi'nin; “Allah, arza peygamberlerin cesetlerini yemeyi haram kıldı”
ve “Cenab-ı Hak, toprağa, peygamberlerin cesedini çürütmeyi haram etmiştir”
biçimindeki Hadislerle açıklamaktadırlar. İlçe halkı da benzer kanaatler taşımaktadır.
Özellikle Zülkifl ve Elyasa Peygamber'in türbeleri ve diğer türbelerin
ziyaretçileri, yılın hemen her mevsiminde olmaktadır. Her ziyaretin özellikle
Perşembe günleri ve hafta sonları ziyaretçileri bulunurken, diğer günlerde çok olmasa
da ziyaretçi bulunmaktadır.
Eğil İlçe Müftülüğü'nce, Zülkifl Peygamber'in kabrinin bulunduğu türbenin
bakımı ve gelen ziyaretçilerin bilgilendirilmesi için Elyesa Camii'nde bir imam-hatip
görevlendirilmiştir.
İlçe halkıyla, bu yerleşim yerinin tarihi ile ilgili görüşme yapılmış ve bazı
tespitlerde bulunulmaya çalışılmıştır. İnsanlar, peygamberlerin burada yaşadığı ve
kabirlerinin de burada bulunduğu konusunda kesin bir kanaate sahiptirler. Peygamber
sayısının sadece iki olmadığı, bu sayının 7 olduğu ifade edilmektedir. Kimileri, 10
peygamber kabrinin veya makamının ilçede bulunduğunu belirtmişlerdir. Saygı ve
yüceltme maksadıyla -daha çok peygamberler için- kullanılan “hazret” kavramı,
mezarı / türbesi bulunan bazı kimseler (evliya, hayırsever, şeyh vs. ) için de
48
kullanılmakta ve bu da insanlarda, ilgili kişinin peygamber olduğu yönünde bir
çağrışım yapmaktadır. Kelimelerin farklı kullanımı da, yanlış birtakım bilgilerin
ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Mesela; Elyesa adını, El İsa olarak telaffuz
eden olduğu gibi, Zülkifl ismini, Zülküf ve –hatta farklı anlama gelen– Zülfü
biçiminde söyleyenler de yoğun olarak bulunmaktadır.
Yapılan enformel görüşmelerde, isminin başında Nebi veya Hazret olan
herkesin peygamber olarak nitelendirilmesi söz konusudur. Civarda kabri bulunan
bazı kimselerin “peygamber değil veli oldukları” belirtilmiş ve bize verilen yanıt, “ha
nebi ha veli” biçiminde olmuştur.
Ziyaretçilerden bir kısmı, burada kabri bulunan kişinin peygamber
olduğunun farkında olduklarını, kabir başında dilekte bulunurken, orada medfun
bulunan kişiden / peygamberden değil, Allah'tan dilediklerini ifade etmişlerdir. Adı
geçen türbede yatan kişinin şefaatini diledikleri ifade edilmiştir.
Rüya tabiri kitaplarında Zülkifl'i görmek; kefil olmaya ve rüya sahibinin,
üzerine alacağı emanete işaret etmektedir. Zülkifl Peygamber türbesine gelip de,
türbede yatılan gece veya sonrasında görülen rüya hayra yorumlanmaktadır. (46)
Zülkifl(AS) ile ilgili diğer bilgiler aşağıda oğlu Hz Danyal bölümündedir.
Elyesa Aleyhisselam efendimiz hazretleri
Salnameye göre Eğil kasabasında Nebi-i müşarun-ileyhin kabr-i
saadetleri on beş metre tülünde idüğü ve bir güne vakfı olmadığı. Nebi-i
müşarun-ileyhin bir güne evkaf-ı şerifesi yoktur . (1)
Elyesa peygamberin su altında kalan makamı -Şu anki kabri – Hz.Zülkifl ve
Elyesa nebi
Hz.El-yesa (as).M.Ö.1200- mezar taşı kitabesi:
Ta'alallah ne dergahı ref'üş-şanı alidir
.
Nebiyullah merkadı El-Yesa kadriyle galidir
Tecella-i ilahidir, beher su sat'ı nurdur.
Zibayı kalbi kasidir, hayatı cismi balidir.
49
Fütuh-u müşkilat odur, harimindi sahibisi Birader zadesi Hürmüz, Azizi-yi
zişanidi
Elyesa aleyhisselâmdan Kur'ân-ı kerimde bahsedilmiş olup meâlen; ''(Yâ
Muhammed!) İsmâil'i, Elyesa'ı, Zülkifl'i de hâtırla. (Kavmine anlat) Bunlar
hayırlılardan idiler.'' (Enbiyâ sûresi:85) buyrulmaktadır. M.Ö.8 asırda doğmuştur.
(58) (59)
Hz.Elyesa,Müslüman tarihçilere göre bir peygamberden bir peygambere
geçen ahd tabutu (Allah'ın ahid sandığı) nın da muhafızı olmuştur. (8)
Bu durumda Yahudilerin aradığı ahid sandığı Eğil'demi?
Zülküfl ve Elyesa peygamber türbesi
Elyesa aleyhisselâm İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerdendir. İlyâs
aleyhisselâmdan sonra gönderilmiştir. Her ikisi de Mûsâ aleyhisselâmın dinini
yaymakla vazifelendirilmiş nebi idiler. İlyâs aleyhisselâm, İsrâiloğullarını Allahü
teâlâya imâna ve ibâdete çağırdı. Onu dinlemediler, hattâ memleketlerinden kovdular.
Ba'l adındaki puta tapmaya ısrarla devâm ettiler. Bu isyânları ve azgınlıkları
sebebiyle, Allahü teâlâ onlar üzerine belâ ve musibet gönderdi. Çeşitli sıkıntılarla
cezâlandırıldılar. Memleketlerinden bereket kaldırıldı. Yağmur yağmaz oldu, kıtlık
başgösterdi ve mahsûl alamadılar. Yiyecek bulamaz oldular. Açlıktan leş yemeye
başladılar. Sonunda İlyâs aleyhisselâmı bulup, nasihatını dinlediler. İmân ettikleri
için, üzerlerinde belâlar ve musibetler kaldırıldı. Bir müddet sonra, tekrar dinden
dönüp puta tapmaya ve çeşitli günahları işlemeye başladılar. Küfürde ısrâr edip, imân
etmeye bir türlü yanaşmadılar. İlyâs aleyhisselâm, Allahü teâlânın izniyle Ba'ıbek'te
yaşayan bu kabile arasından ayrılıp gitti. Başka beldelerde yaşayanları, Allahü teâlâya
imân ve ibâdet etmeye dâvet etti. Bu dâvetleri sırasında uğradığı bir belde halkı
tarafından çok sevilip, orada kalması istendi. Bunun üzerine bir müddet kaldı. Bu
sırada ihtiyar bir kadının evinde misâfir olmuştu. bu kadın Elyesa aleyhisselâmın
annesiydi.
Elyesa aleyhisselâm, o sırada genç olup hastaydı. Annesi, İlyâs
aleyhisselâmdan, oğlunun sıhhate kavuşması için duâ istedi. İlyâs aleyhisselâm da
duâ etti. Elyesa aleyhisselâm hastalıktan kurtulup sıhhate kavuştu. Bundan sonra İlyâs
aleyhisselâmın yanından hiç ayrılmadı. Ondan Tevrât-ı şerifi öğrendi. İlyâs
aleyhisselâmdan sonra Elyesa aleyhisselâm, Allahü teâlâ tarafından peygamber
olarak görevlendirildi.
50
Elyesa aleyhisselâm, İsrâiloğullarının ıslâhı için uğraştı, tebliğ vazifesi yaptı.
Azgınlık ve taşkınlıklarını günden güne arttıran bu kavim, Allahü teâlânın kendilerine
gönderdiği kitâbın gösterdiği yoldan ayrıldı. Kabileler, devletin başına geçmek
yarışına girdi. Aralarındaki ayrılık ve başka memleket meseleleri yüzünden
birbirilerine düştüler. İsrâiloğulları arasındaki fitnenin kavga ve çekişmelerin sonu
gelmez oldu. Nihâyet Allahü teâla üzerlerine Asûr devletini musallat kıldı. Esir olup
zelil ve perişan bir hayat sürmeye başladılar.
Elyesa aleyhisselâmdan Kur'ân-ı kerimde bahsedilmiş olup meâlen; ''(Yâ
Muhammed!) İsmâil'i, Elyesa'ı, Zülkifl'i de hâtırla. (Kavmine anlat) Bunlar
hayırlılardan idiler.'' (Enbiyâ sûresi:85) buyrulmaktadır. (41)
Eğil'de kabrinin bulunduğuna inanılan ve Kur'an'da adı geçen,
İsrailoğulları'na gönderilmiş peygamberlerden biri Elyesa'dır (Elyesa b.Uhtub
b.Acuz). Elyesa Peygamber'in soy kütüğü; Elyesa b. Ahtub b. Adiy b. Şütlem b.
Efraim b. Yusuf b. Yakub b. İshak b. İbrahim biçimindedir. Elyesa kelimesinin aslı ve
söylenişi hakkında, çok farklı görüşlerin varlığı dikkat çekmektedir. Elyesa, çok
yaygın olarak kullanılan bir söyleyiş olması yanında, bazı kaynaklarda, Yesa veya
Leysa olarak da geçmektedir.
Eğil, aslen Asurluların kenti olup, Elyesa Peygamber'in mezarının burada
bulunması, kronolojik anlamda bir uygunluk arz ettiği ifade edilmektedir.
En'am Suresi, 86. ayet şöyledir: “İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut'u da (hidayete
erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık”. Sad Suresi 48. ayet ise; “İsmail'i, Elyesa'yı,
Zülkifl'i de an. Hepsi de en hayırlı kimselerdendir” biçimindedir. İslami kaynaklarda,
Elyesa b. Uhtub b. Acuz olarak adı geçen bu peygamberden, Ahd-i Atik'te (Eski
Anlaşma) Elişa olarak söz edilmektedir. Bu kelime, İbranice'de; “Tanrı benim
kurtuluşumdur” anlamına gelmektedir. Ahd-i Atik'e göre, Elyesa Peygamber, M.Ö.8.
Yüzyılda İsrail Krallığı'nda yaşayan Şafat'ın oğludur.
Elyesa b. Uhtub b. Acuz'un; İlyas Peygamber'in, İsrailoğulları üzerine
halifesi olduğu ve daha sonra kendisine peygamberlik verildiği ifade edilmektedir.
Elyesa Peygamber'in, İlyas Peygamber devrinde yaşadığı bilinmektedir. Tutulmuş
olduğu hastalıktan, İlyas Peygamber'in yaptığı dua ile kurtulduğuna ilişkin bilgiler
mevcuttur. İlyas Peygamber'in tebliğ ettiği dinin esaslarına iman ettiği ve daha sonra
peygamberlik vazifesi ile görevlendirildiği nakledilmektedir. Elyesa Peygamber, Hz.
Musa'nın getirmiş olduğu dinin esaslarını yaymaya çalışmıştır.
Elyesa Peygamber'in doğumunun, İsa Peygamber'den 8 asır önce olduğu
güçlü bir ihtimaldir. Elyesa Peygamber, İlyas Peygamber'le belli bir süre birlikte
olmuştur. Ba'lbek hükümdarının zulmünden kaçan İlyas Peygamber, Tevrat'ı gizli
gizli öğretmekte ve kendisi de emirlerinin gereğini yerine getirmekteydi. Elyesa
Peygamber, İsrailoğulları'na çok nasihat etmesine rağmen, onlardan çok azı kendisini
dinlemiş ve iman etmişlerdir. Büyük bir kısmı iman etmeyen İsrailoğlları'nın başına,
gerekli dersleri almamalarından dolayı, Asurluların musallat edildiği dile. getirilmektedir.
51
Elyesa Peygamber'in, küçüklüğünde kötürüm bir vaziyette olduğu ve o sırada
İsrailoğulları'nın peygamberi olan Hz. İlyas'ın bir gün Yahudilerin azgınlığından
kaçarak dul bir kadın olan Elyesa'ın annesinin evine sığındığı, kendisini koruyan bu
kadının kötürüm olan oğluna (Elyesa) yaptığı dua kabul olunarak Elyesa'nın sıhhatine
kavuştuğu ifade edilir. Bunun üzerine Elyesa'nın, Hz. İlyas'a iman edip ona tâbi
olduğu, hizmetinde bulunduğu ve her yere onunla birlikte gittiği dile getirilir. Elyesa
da, İlyas Peygamber gibi, Musa Peygamber'in dinini / kitabını yaymaya çalışmıştır.
Tevrat'a göre Elyesa Peygamber, İsrail kralı Yoaş zamanında hastalanmış ve vefat
etmiştir.
Ahd-i Atik'te (II. Krallar, 2/1–18), Elyesa Peygamber ile ilgili şu bilgiler yer
almaktadır; “Tanrı'nın emri üzerine, Peygamber İlya (İlyas) tarafından kendisine halef
olarak seçilmiştir. Peygamber İlyas O'nu, on iki çift öküzle çift sürerken bulmuş,
cübbesini üzerine atarak peygamber olarak seçildiğini belirtmiştir. Bu sembolik
hareketin ne olduğunu bilen Elişa da çiftini bırakmış, öküzlerden bir çiftini keserek
veda yemeği vermiş ve İlyas'ın yanından hiç ayrılmayarak ona hizmet etmiştir.
Nihayet Rab, İlyas'ı kasırga ile göklere çıkaracağı zaman, İlyas, O'ndan artık kendisini
takip etmemesini istemişse de, Elişa bunu reddetmiştir. Beraberce Beyt-El'e ve
Eriha'ya, oradan Erden Irmağı'na varmışlar, burada İlyas, cübbesini ırmağa vurarak
sularını ikiye ayırmış ve karşı tarafa geçmişlerdir. İlyas, Rab tarafından semaya
alınmadan önce Elişa'ya bir isteği olup olmadığını sormuş, Elişa da, “senin ruhundan
iki payım olsun” demiş. İlyas ise, “eğer yanından alındığımda beni görürsen, isteğin
yerine getirilecektir” demiş, bu esnada ateşten araba ve ateşten atlar gelerek İlyas'ı
semaya çıkarmışlardır. İlyas'ın semaya çıkarılışını gören Elişa, daha sonra onun
cübbesiyle suları tekrar ikiye ayırıp nehri geçmiş ve Eriha'ya dönmüştür”.
Elyesa, birçok mucize gösteren bir peygamber olarak bilinir. İsrail ve Yahuda
krallarının, Edom kralına karşı çıktıkları savaşta, Edom çölünde su bulması ve
insanları kurtarması, ölüleri diriltmesi, zehirli yemeği zehirsiz yapması, cüzamlı
hastaları iyileştirmesi, İsrail kralına, Suriyelilerin niyet ve manevralarını haber
vermesi, kıtlık dönemini son buldurması, Suriye kralına öleceğini bildirmesi, İsrail
kralı Ahab ve maiyetinin yok olacağını bildirmesi, Suriyelilere karşı kazanılan üç
zaferi de önceden bildirmesi mucizelerinden bazılarıdır. Elyesa Peygamber'in bilinen
ve yaygın mucizelerinden bir tanesi de aşağıdaki gibidir: Şehri ahalisinin içme suları
acılaşmıştı. Şehir sakinleri, bu durumu Elyesa Peygamber'e bildirip, kendilerine
yardımcı olmasını istemişlerdi. Bunun üzerine, Elyesa Peygamber acılaşan suyun
içine bir parça tuz atıp, ''tatlı ol!'' deyince, su tatlı ve lezzetli olmuştur. Başka bir
mucizesi de şöyledir: Borçlu ve dul bir kadın, Elyesa Peygamber'e gelip, fakirliğinden
şikâyetçi olmuştu. Elyesa Peygamber, ''evinde neyin var?'' deyince, kadın; ''bir kaşık
kadar yağım var'' demiş, Elyesa Peygamber, kadına; ''git, o yağı bir kabın içine koy''
demiştir. Kadın da gidip yağı bir kabın içine koymuş ve Elyesa Peygamber'in
mucizesiyle o yağ o kadar artmıştır ki, pek çok kap yağ ile dolmuştur. Fakir kadın bu
yağlarla borçlarını ödediği gibi zengin de olmuştur.
52
Elyesa Peygamber'in türbesi, 1995 yılına kadar, Eğil'in bir mahallesi olan Teke Köyü
(Çarıkören Mahallesi)'ndedir. Çok eski bir caminin bitişiğinde bulunan iki kemer
üzerine oturtulmuş bir türbedir. Mezarın uzunluğu 6 metre civarındadır. Türbe, daha
çok Perşembe gününü Cuma'ya bağlayan gece ve hafta sonu ziyaret edilmektedir.
Bahsedilen bu ziyaret yerinin, tanıtım yazısında şu ifadeler bulunmaktadır: “Bu kabir,
Elyesa (a.s.)'nındır. İlyas (a.s.), kendisinden sonra İsrailoğulları'na halife olarak
bırakmıştır. Elyesa, Ehtub'un oğludur. Elyesa, İlyas (a.s.)'ın amcası oğludur.
Takriben, M.Ö.1200 senesinde yaşamıştır. 850 seneden beri burada yaşayan ilim
adamları tarafından, Elyesa (a.s.) olarak bilinmektedir. Kufi yazı ve muhtelif
taşlardaki Arapça yazılarda görüldüğü gibi, kabir Elyesa (a.s.)'ın kabridir. Eski kabri,
Eğil ilçesinin Dicle Nehri kenarındaki Teke Mahallesi'nde iken, Teke Mahallesi ve adı
geçen kabir, baraj suyu altında kalması nedeniyle, Nebi Harun-i Asefi'nin yanına
nakledilmiştir”.
Bu peygamberle ilgili halk inanışları da bulunmaktadır.
Bölge insanının anlattığına göre; Hz. Elyesa, Eğil'e gelip dinini tebliğ etmiş,
ancak, kimseyi inandıramamıştır. Çok yaşlanmış ve bir gün ortadan kaybolmuş ve hiç
kimse nereye gittiğini bilememiş. Bir gün, Eğil'de ölen birisini, götürüp gömmüşler.
Gömdükleri yerde, Hz. Elyesa'nın mezarı varmış. Elyesa Peygamber ölüye, “buradan
git, burası benim mezarım” biçiminde seslenince ölü, “ben ölüyüm gidemem”,
deyince, Elyesa, “söyle, seni buradan kaldırıp başka bir yere gömsünler”, demiş. Ölü,
yine, ölmüş olduğunu ve kimseye sesini duyuramayacağını söyleyince, Elyesa, “sen
seslen, ben insanların duymasını sağlarım” demiş. Ölü, buranın Hz. Elyesa'nın mezarı
olduğunu ve kendisini başka bir yere nakletmelerini istemiş ve bunu duyanlar, gelip
ölüyü başka bir yere nakletmişler. Hz. Elyesa'nın kabrinin üstüne de kubbe yapmışlar.
Bu türbeye, Perşembe günleri hasta olanlar gelir ve adak adarlar. (46)
İsrâiloğulları, Elyesa aleyhisselâma bazân uyup, bildirdiği emirleri yerine
getirdiler. Bâzan da muhâlefet ettiler. Elyesa aleyhisselâm vefâtına yakın Zülkifl
aleyhisselâmı yanına çağırıp, kendinden sonra onu yerine halife tâyin etti. (41)
Eğil ilçesi peygamberler diyarıdır ve aynı zamanda Asurluların
ikametgahıdır.Eğil Dicle nehir yanında kurulmuş bir ilçedir ve peygamber mezarları
da bunun yanındadır.Muhatapları Asurlularında burada olduğunu gözlüyoruz.
Asur kabartmalarında Asurluların Dicle nehrini taşımacılıkta kullandığını
öğreniyoruz. (42)
Elyesa (AS), İlyas (AS) dan sonra peygamberliği aldığına göre Hz. İlyas'ın izini
Diyarbakır'da aramalıyız
53
Hz. Ilyas (a.s) ve Diyarbakır
Hz.İlyas M.Ö.9.asırda doğmuştur.Kral Ahab zamanında yaşamıştır.(58)(61)
Kral Ahab ismi bize yabancı değildir. Bismil Üçtepe bulunan ve şu an British
Museum'da bulunan Kurkh Monoliti önemli bir belgedir (M.Ö. 859 - M.Ö. 824'ye
ait) Kurkh Monolit'inde Kral Ahab'ın adı geçer. (62)
1848 yılında Diyarbakır'ı ziyaret eden Yahudi seyyah Benyamin Haşeni
şehrin ayrı bir kesiminde kendi aralarında yaşayan 250 Yahudi aile olduğunu gördü ve
onlar hakkındaki gözlemlerini böyle nakletti:'Çoğu dinimizi biliyor. Kutsal
kitaplarımız ve peygamberlerimiz kalplerinde yer edinmiştir. Sinagogda mevcut olan
küçük bir oda daima kapalı tutulmaktadır. Bu oda Yahudiler ve diğer dinlere mensup
kişiler için kutsaldır.İnançlarına göre Hz.İlyas bu odada peygamberliğini ilan
etmiştir. Duvarla çevrili bu odada Aramice bir Tevrat yazması mevcuttur. Aynı
yıllarda Diyarbakır'ı ziyaret eden seyyah J. J. Benjamin haham olduğundan bu Tevrat
yazmasını inceleyebilme imkanına sahip oldu. Yazma Hazret-i İlyas'ın
peygamberliğini ilan ettiği oda olduğuna inanılan odada saklı tutuluyorduı . (43)
Sinagog'un orijinal duvarı:
İlyas peygamberin makam adresi:
Eski adres:Şeyh Arap mahallesi,Yahudi sokak No:21
Yeni isimlerle adres:
Hasırlı mahallesi,Küçükbahçecik sokak No:21'dir.
Kapı orijinal kapıdır. Önünde yere konmuş bir sütun vardır. Buradan bir
odaya girilir. Bu oda daha önceki sinagogun avlusudur. Kapıdan yaklaşık 4 m. ileride
bulunan duvar orijinal sinagog duvarıdır.
Elyesa peygamberi yetiştiren İlyas peygamberdir.Elyesa peygamberin
mezarının Diyarbakır'ın Eğil ilçesinde olduğunu biliyoruz.Haliyle Hz.İlyas'ın bu
interlandda olması doğaldır.
54
Nebi Harun-Asafi Aleyhisselam Hazretleri (Asaf bin Behriya)
Salnameye göre Eğil kasabasında Nebi-i müşarun-ileyhin bir güne evkaf-ı
şerifesi yoktur. (1) Diyarbakır Eğil ilçesinde Hz. Süleyman'ın katibi, veziri Nebi
Harun Asefi'nin kabri vardır.
..
Neml 40. ayette bahsedilen kişi budur. (9)
.
Dünyada ışınlama olayının ilk öncüsü Nebi Harun Asefi'dir. (10)
.
Eğildeki Harun-u Asefi, Hz. Süleyman'ın veziridir.
.
Hz. Süleyman (as) buyruğunu veziri Berhiya oğlu Asafa verirdi. Vezir Asaf'ın
emrinde binlerce beyler vardı ve her biri de binlerce kişiye hükmetmekteydiler. (39)
.
Belkısın tahtını getiren de bu kişidir. (40)
.
Bugün Eğil ilçesi Hz:Asaf'ı unutmamakta ve evlatlarına Asaf ismini
vermektedir. Örneğin önemli bir sima olan rahmetli Asaf Gördük bunlardan birisidir.
Kabri, Eğil ilçesi ve Eğil Kalesi'nin çok rahatlıkla izlendiği yüksek bir tepenin
üzerindedir. Eğil'e ulaşmadan sağa ayrılan bir yolla buraya gidilir. Ağaçlarla kaplı
olan bu tepe üzerinde, Nebi Harun'un kabri ve türbesi bulunmaktadır. Nebi Harun
(Harun-i Asafi)'un kabrinin hemen yanında, ayrı bir mezar daha bulunmaktadır.
Bunun kabrin, Harun İbn-i Pir-i Can'a ait olduğu, kitabesinden anlaşılmaktadır. (11)
Hz. Harun (Esfid Berhiya) (as) M.Ö.900 mezar taşı kitabesi:
Nebiyullah Harun merkadidir. Asefi ta'bir
Ah'i Musa değil lakin Mesihadır, beher te'sir.
Andede nesli paki kim rüyem ismiyle tahkik et.Vekildir enbiyanın, sahibidir bil hayrı ve tavkirHarun-i Asefi Hz. Süleyman'ın veziridir. (12)
Kur'an-ı Kerimde Asaf bin Behriya'dan şu şekilde bahsedilir:
Neml süresi 38. ayet Elmalı tefsiri
38- (Sonra Süleyman müşavirlerine) dedi ki: "Ey ulular! Onlar teslimiyet
gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o Melike'nin tahtını bana getirebilir?"
39- Cinlerden bir ifrit, "Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm.
Gerçekten bu işe gücüm ve güvenim var." dedi.
40- Kitaptan ilmi olan kimse ise (Asaf bin Berhiya Hz.Süleymanın veziri ve
teyzeoğlu), "Gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm" dedi. (Süleyman) onu
(Melike'nin tahtını) yanıbaşına yerleşivermiş görünce, "Bu, dedi, şükür mü edeceğim,
yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği)
lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, o
bilsin ki Rabbim müstağnidir, çok kerem sahibidir."
İbn Abbas´ın en meşhur görüşüne göre bu kişi, Hz. Süleyman´ın veziri Asaf
İbn Berhiyâ'dır ki bu, Allah'ın ısm-i azamı'nı bilen sıddîk bir kuldu. O bununla dua
ettiğinde, duası kabul olunurdu. (Mefatihül gayb) (Elmalı tefsiri)
Nitekim göz açıp kapayıncaya kadar kısacık bir sürede Belkıs'ın tahtı
Süleyman Aleyhisselam'ın huzurdaydı. Cenabı Hakkın bu büyük ihsanına şükretti.
Süleyman Aleyhisselam, Belkıs gelmeden önce bir köşk inşa ettirmişti. Köşkün
55
avlusunu billurdan yaptırarak, altından akıttığı suya balıkları koydu. Belkıs, zeminin
şeffaf bir madde olduğunu fark edemediği ve sudan geçeceğini zannettiği için eteğini
çekti. Kendisine, havuzun üstünün camla örtülü olduğu belirtilince, gerek mülk ve
saltanat ve gerekse şahsi deha ve zekâ açısından Süleyman Aleyhisselam'ın
kendisinden çok üstün olduğunu anladı. Şimdiye kadar hayatını boşa geçirmiş
olduğunu, kendisine yazık ettiğini, bundan sonra Süleyman (as)'a tabi olduğunu
bildirerek, âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim olduğunu bildirdi. Söz konusu
Belkıs'ın tahtının naklinden haber veren Kur'an-ı Kerim'in; "... Süleyman Belkıs'ın
tahtını yanı başında görünce..." (Neml Suresi, 40) ayeti, uzak mesafelerden eşyanın
aynen veya sureten naklinin mümkün olduğuna işaret etmektedir.
HARUN-U ASEFİ (ASAF BİN BEHRİYA)
Türbenin ilk hali
Türbenin ikinci hali
Asaf bin behriya türbesi
Nebi Harun (son hali)
56
Kur'an-Kerim atlasında Asaf el Behriya ve Hz.Zülkifl kabri Eğil ilçesinde (52).
Şerefname'ye göre Eğil isminin bir kaynağı, fethi zor olan bu kaleye burayı
fetheden Asaf bin Behriya'nın Eğil demesiyle ilgilidir.
Anlatılanlara göre, Hz. Süleyman'ın yakını (kâtibi, veziri) olan Nebi Harunu Asefi, bir orduyla gelerek Asurlular'dan Eğil Kalesi'ni almak istemiş. Çok yüksek ve
sarp olduğundan dolayı kaleyi ele geçirememiş. Üçüncü kuşatmada, kaleye “eğil”
diye bağırmış, kale eğilmiş ve fethedilmiş. Bu ziyaret yerine bölge halkı, Çarşamba
günleri gitmekte, hasta olanlar ve daha başka dileği olanlar adak adamaktadırlar.(1)
Eğil ilçesi Hz.Süleyman ve Teyze oğlu Asaf bin Behriya
Asaf bin Behriya ,Hz Süleymanın veziri olup Eğil'i fetheden kişi olduğuna
göre Süleyman peygamber Diyarbakır'a ve Eğil'e geldi mi?
Diyarbakır'ın eski isimlerinden birisi Amid'dir. Bu ismin kaynağı nereden
geliyor. Amid ismi Asur kralı Adad Niari'nin kılıcında işlenmiş olarak görülmüştür.
Burada Amid kralı ifadesi var. Yani bu kılıç Hz. Davud'un kılıcımı ..Zira Hz. Davud
demir döven peygamberdi . Hadad niari demir döven demektir. Amid (Diyarbakır)
ismi Hz. Davud'un kılıcında mı yazılıydı.
Cambridge instute of Archaeology'de
İsrailoğulları kontrolünde olduğu ifadeleri var.
.Asur 'un
ilk dönemlerinde
İkinci.Asur döneminde .Süleyman'. (AS). Davud (AS) ve Asurlular
kardeşçe bir dönemi yaşıyor.
Asurluların Davud ve Süleyman (AS) zamanında onların kontrolünde
olduğunu, yani bunların aynı zamanda Asur kralı olduğunu anlıyoruz.
I. Salman. asar da Hz. Süleyman mı.?
Amed ve çevresi Asur hükümdarı 1.Salmanasar zamanında ve M.Ö.1260
yıllarında tamamıyla Asur hakimiyetine girdi. Bu ilk Asur egemenliği yetmiş yıl kadar
sürdü. (34)
Süleyman peygamber mi Diyarbakırı fethetti.? Eğilde teyze oğlu Asaf bin
Behriyanın yatması tevafukmu.
Yani Diyarbakırı fetheden Süleyman peygamber mi ?
57
Hz. Süleyman
Adad NirariI'nin oğlu Salman eser I ile Kral Süleyman arasındaki
benzerliklerde oldukça fazladır. “eser” kral manasına gelir. Dolayısıyla 'Kral
Salman' manasındadır. Eser kelimesiyle asur kelimesinin aynı kökten olduğu da
unutulmamalıdır. Semitik dillerde sesli harflerin yazılmadığı, Arapça, Akatça ve
İbranicenin semitik dil olduğu göz önüne alınırsa; Arapçadaki Süleyman,
Asurcadaki Salman, İbranicedeki Solomon isimlerinin aynı kökten türemiş kelimeler
olduğu görülür. Kuran Arapçasında “vav” ve “ye” harfleri uzatma harfi olarak da
kullanıldığını bilirsek 3 dilde de yazılım “slmn” şeklinde olur ve büyük ihtimalle bu 3
kişi aynı kişidir (Adad ile Davud isimlerinde de kullanılabilir: dd şeklinde). Ayrıca
Kral Süleyman'da Kral Salman gibi geniş bir krallık kurmuştur. Babaları olan
krallarda birbiriyle uyumludur.
Günümüz Tevrat'ına göre düşünürseniz Kral Süleyman'ın krallığı Filistin'de
küçük bir krallıktır. Kuran'da ise, o zamana kadar kimsenin görmediği kadar büyük ve
zengin bir krallıktır. (33)
Hz. Davut
Aynı şekilde, Asur Kralı Adad Ninari I ile Kral Davud arasındaki
benzerliklerde göz ardı edilmekte. Adad veya diğer bir okunuş tarzıyla Hadad,
şimşek tanrısının ismidir deniliyor ve Asurlar'da bu tanrıya ait tapınağın bulunmadığı
da ekleniyor.
Asurca sözlükte “hadadu” kelimesi 'kükreme', 'gürleme' manasındadır.
Ayrıca Asurca, Arapça gibi semitik bir dildir ve Arapçadaki demir anlamına gelen
“hadid” kelimesiyle hadad kelimesi aynı köktendir. Adad Ninari I'in yaşadığı
yüzyıl ile demir çağının başladığı yüzyıl aynıdır. Adad Ninari I, Mitaniler'e karşı
bağımsızlık savaşını devam ettirmiştir.
Mitanni hükümdarlarının lakabı Hani- Golbat'tır. Kuran'da Kral Davud ile
ilgili ayetlere bakıldığında; 'gür sesli olduğu', 'demiri kolayca işlediği', bağımsızlık
savaşında Calut'u öldürdüğü görülür. Asurluların Mitanilere karşı bu üstünlüğünün,
Peygamber tepesinden Asur kalesi
Eğil ilçesine Peygamber tepesinden bakış
58
'demir silah' kullanımına bağlı olduğunu düşünüyorum. Arapçadaki Calut,
İbranicede Golyat'tır. İbranicede “c” harfi bulunmaz ve yerine “g” harfi kullanılır.
Arapçadaki Mecüc'ün İbranicede Magog diye yazılması gibi. Golyat, Calut ve
Golbat kelimelerinin kök bakımından benzer olup, bu kişilerin aynı olması göz ardı
edilmemelidir. (33)
Buradaki kabrin Hz.Musa'nın kardeşi Hz.Harun'a ait olabileceği söylemi de
vardır.
Hârûn (a.s.), Hz. Musa (a.s.)'ın yardımcısı olarak İsrâiloğullarına gönderilen
bir peygamberdir. Vefat ettiğinde 123 yaşında olduğu Kitab-ı Mukaddes'te
zikredilmektedir. Vefat ettiği zaman Hz. Musa (a.s.) tarafından “Hor Dağı”nın
tepesine defnedilmiştir.
Hor Dağı”nın nerede olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, “Hor”
kelimesinin Tevrat'ta, ilimizi de içine alan bölgenin ilk medeni ahalisi olan Hurri'ler
için kullanıldığı bilinmektedir. Hz. Hârûn'un vefat ettiği dönemde İsrâiloğullarının
arz-ı mev'ûda girmelerinin yasaklanmış olduğu, bu nedenle Hor Dağı'nın arz-ı mev'ûd
dışında olması gerektiği,2 bu nedenle Eğil'de bulunan bu mezarın Hz. Musâ'nın veziri
Hz. Hârun'a ait olabileceği düşünülebilir. Kaynaklarda bu mezar kaynaklarda Hârûn-ı
Âsafî'ye nispet edilmektedir ki “Âsaf” kelimesi İslâm dünyasında vezir karşılığı
olarak kullanılan bir terim olup Hz. Hârun (a.s.)'da Hz. Musa (a.s.)'ın veziri ve
yardımcısı idi.
Hz. Musa ve Hz. Hârûn (a.s)'ın bölgemizde bir dönem bulunduklarını teyit
eden bir bilgi de, şehrin fethinden sonra Ulu Camiye çevrilen mabedin Hz. Musa (a.s.)
zamanında yapılmış olduğu konusundaki rivayetlerdir: “Müverrih-i Rûm ve ger
ukalâ-ı dûrbîn-i zevî'l-mefhûm cümlesi müttefiklerdir ki bu ibâdetgâh-ı atîk tâ Hazreti
Mûsâ aleyhisselâmın zamân-ı sa'âadetlerinde binâ olunmuştur”.
Hârûn-ı Âsafî (a.s.)'ın türbesi, Eğil İlçesi'nde, Nebi Harun Tepesi olarak
bilinen tepenin üzerinde, Nebi Zülkifl Türbesi'nin yanındadır. Nebi Harun (a.s.)'ın
kabrine, türbe müştemilatında bulunan mescid kısmından geçilmektedir.
Türbe, Vakıflar Genel Müdürlüğü veritabanında “Nebi (Peygamber) Harun
Türbesi” adı ve 21.06.01/02 envanter numarası ile “Türkiye Kültür Mirasları”
arasında kayıtlıdır. (1)
Bu üç muhterem zatın Eğil'de ne işi var, gibi bir soru gelebilir. Ancak Eğil'in
geçmişte Asurluların önemli bir merkezi olduğu göz önünde bulundurulduğunda bu
sorunun cevabi kolaylıkla bulunabilir. M.Ö. 922 yılında Asurluların Kudüs'e saldırıp
bölgedeki 10 Yahudi Krallığını (Kabilesini) dağıttığını Asur ve Yahudi yazılı
kaynakları (Eski Ahit) kabul etmektedir. Bir ihtimal, bu zatlar Asurlular tarafından bu
tarihlerde sürgün amacıyla Kudüs'ten alınıp Eğil'e getirilmişlerdir. İkinci bir ihtimal
de, bu zatların Kudüs'ten hicret ederek gelip bu topraklara yerleştiğidir.
İkinci ihtimale göre, bu olayla M.Ö. 597-586 yılları arasında meydana
gelmiştir. Yazılı tarihi kayıtlara göre Kuzey-Mezopotamya ve civar toprakların
59
egemenliği konusunda Asurlularla Babilliler arasında sürekli bir rekabet olmuştur.
Eski Ahit (Tevrat)teki anlatımlara göre Babil kralı I. Nebukadnezar M.Ö. 587 yılında
Kudüs'e saldırarak Kudüs'ü ve Yahudilerce Kutsal kabul edilen Kudüs'teki Süleyman
Tapınağını yakıp yıkmış ve Kudüs'ü yerle bir etmiş, Kudüs halkını (Yahudi halkı)
alıp Babil'e sürgüne götürmüştür. Bu zatların bu olaylar esnasında Kudüs'ten hicret
ederek gelip Eğil'de Asurlulara sığınmış olması mümkündür. Zira bu tarihlerde
Babillelir ile Asurlular arasında bir rekabet ve düşmanlığın bulunduğunu tarihler
yazmaktadır. Bu zatların Eğil'e gelmelerinde bu ikinci ihtimal daha kuvvetlidir. En
Azından Harun-i Asefi bakımından bu ikinci ihtimal daha kuvvetlidir. Zira bu zatın
mezarı üzerindeki kitabede zatın Hz. Süleyman'ın katibi olduğu yazılmaktadır.
Süleyman'ın tapınağı I. Nebukadnezar tarafından yıktırıldığına göre bu zatın hicret
edip Eğil'de Asurlulara sığınması daha mantıkidir. (13)
Nebi Hallak Aleyhiselam hazretleri
Salnameye göre Eğil kasabasında Nebi-i müşarun –ileyhin bir güne evkaf-ı
şerifesi yoktur . Kabir, Eğil ilçe girişinde, bir meşe ağacının yanındadır.
Nebi Hallak kabri
Nebi Harut Aleyhisselam
Salnameye göre Eğil kasabasında Haciyan mahallesinde nehir kenarında
medfundur. Nebi-i müşarun-ileyhin bir güne evkaf-ı şerifesi yoktur. (1) Su altında
kaldı. Diyarbakır salnamelerine baktığımızda
Eğilde Nebi Harut isimli bir peygamberden bahsetmektedir. (Diyarbakır
salnameleri. cilt:4/208)
Eğildeki Harun-u Asefi (AS) Hz. Süleyman zamanında yaşamıştır. Harut ve
Marut olayı da Hz. Süleyman zamanıyla ilgilidir. Hz. Süleyman cinleri hizmet
ettirmiştir.
Muhsine Helimoğlu Yavuz'un Diyarbakır efseneleri isimli kitabında cinlerle
ilgili oldukça fazla hikaye yer almaktadır. Eğille ilgili olanları da gözönüne
60
aldığımızda Hz. Süleyman, Hz. Harut, cinler, Harun-u Asefi konuları bir tevafuk
durum arzetmektedir.
Sahabe ve tabiinden önemli kimseler Harut ve Marut'un melek olmayıp insan
olduğunu ifade eder (Taberi,Tefsir,I,458-59)
Bu iki şahıs sihirle uğraşarak,onun olumsuz yanlarından insanları korumaya
çalışmışlardır. (38)
Eğilde ismi geçen Nebi Harut'un bahsedilen kişilerle ilgili olup olmadığını
bilmiyoruz.
Yunus (AS)
Yûnus (a.s)'ın Ya'kub (a.s)'ın torunlarından olduğu, Kur'ân'da şöyle haber
veriliştir:
"Nûh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da
vahyettik. Nitekim İbrâhim'e, İsmail'e, İshâk'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'a,
Yûnus'a, Harûn'a, Süleyman'a da vahyetmiş ve Davud'a da Zebûr'u vermiştik" (enNisâ, 4/163).
Bu âyette ifâde edildiği gibi İsâ (a.s), Eyyûb (a.s), Harun (a.s) ve Süleyman
(a.s)'da Yunus (a.s) ile aynı soydan, Yakub (a.s)'ın torunlarındandırlar. Yûnus (a.s)'ın
nüfusu yüz bini aşkın bir şehrin halkına uyarıcı ve tevhide çağrıcı bir peygamber
olarak gönderildiği, Kur'ân'da şöyle geçmektedir:"Ve onu yüz bin insana, ya da daha
fazla olanlara peygamber gönderdik" (es-Saffat, 37/147).O'nun peygamber olarak
gönderildiği bu yerin Ninova şehri olduğu nakledilmiştir. Ninova şehri, Dicle nehrinin
kıyısında, şimdiki Musul'un yerinde bulunmaktaydı. Bu beldenin insanları küfrün
içinde bulunuyorlardı ve putlara tapmakta idiler. Yûnus (a.s) onları küfürden ve
putperestlikten nehyetmek bir de onlara, küfürlerinden dolayı tevbe etmelerini, Yüce
Allah'ın varlığına ve birbirine inanmalarını emretmek üzere gönderilmişti (ezZemahşerî, el-Keşşâf, Kahire, t.y., V, 126; et-Taberî, Tarih, Mısır 1326, II, (42).
Yûnus (a.s)'ın adı, Kur'ân'ın çeşitli yerlerinde geçmekle berâber,
Kur'ân'daki sûrelerden birine isim olarak verilmiştir. Kur'an'ın onuncu
sûresinin adı, Yûnus sûresidir.
Yûnus (a.s) milletini otuz üç yıl Allah'a imân etmeye, küfürden
kurtulmaya davet etti, tebliğde bulundu ve peygamberlik vazifesini yerine
getirdi. Ancak sadece iki kişi ona imân etti (İbn Esir, el-Kâmil, Beyrut 1965, I,
360; Sahihi Buhâri ve Tecridi Sarih Tercümesi, IX, 152).
Milletinin bu şekilde küfürde direnmesi ve imâna gelmemesi, Yûnus
(a.s)'ın zoruna gitti. Yüce Allah onun bu kızgınlığını ve bunun neticesinde
milletini terletmeye kalkışmasını şöyle haber vermiştir:
“Zünnûn (Yûnus)'a gelince, o, öfkeli bir halde geçip gitmişti. Bizim kendisini
asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihâyet karanlıklar içinde; "Senden başka hiç bir
61
ilâh yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!" diye niyaz etti."
(el-Enbiyâ, 21/87).
Hz. Yunus Musul'un bir şehri olan Ninova'dan ayrıldıktan sonra gemiye
binmiş, gemi Dicle ortasına gelmiş, geminin durması üzerine gemi içindekiler Yunus
peygamberi suçlu kabul ederek Dicle'ye atmış ve Yunus peygamberi balık yutmuştur.
(14)
Balık karnında Yunus (AS)'ı önce Übülle'ye, sonra Dicle'ye, sonra Nineva'ya
kadar götürüp deniz sahiline bırakmıştır. (Taberi Tarih, c. 2, s. 43. Salebi-Arais, s. 409.
İbn Esir-Kamil, c. 1, s. 363.)Yani Dicle'de Yunus (AS)'ın balığın karnında yolculuğu
da vardır.
Balığın kanından çıkmayı takiben Hz.Yunus Musul'a gelmiş, Hz.Yunus'a
Musul halkı üç yıl iman etmiş, ancak tekrar isyan edilmiş, Hz.Yunus Musul'u terk
etmiştir. Diyarbakır'a gelmiştir. Hüsn-ü kabul nedeniyle de Diyarbakır'a duası vardır.
Fis kayası Hz. Yunus'un 7 sene kaldığı bir mekândır. (Yakut-u Hamevi: Mücem ül
Buldan ve Abdülgani Fahri Bulduk: Ceziretül Arabın Muhtasar Tarihi)
Fiskaya'da Yunus (AS) makamı
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu konuda şöyle bir olay anlatır: Yunus
Peygamber Musul'dan Diyarbakır yöresine gelir, bir süre burada kalır. O yıllarda
güzelliği ile tanınmış “Amida” adında bir kız hükümdarlık etmektedir. Yunus
Peygamber bu kızla konuşur, görüşür. Amida'ya kendi dinini kabul ettirir. Yunus
Peygamber Diyarbakır'a yapılacak kalenin planlarım çizerek kıza verir. Kız da kara
taşlarla şehrin kalesini yaptırır. Kalenin inşası tamamlanınca Yunus Peygamber:
"Kal'anız mamur olsun, gönlünüz sürûr dolsun" diye dua eder. (6)
Timur tarihini okuduğumuzda Hz.Yunus'un Diyarbakır merkez Sur içinde
olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. 1936 baskılı Hasan Basri Konyar'a ait 'Diyarbakır
Tarihi' s.203'e bakalım:
Amid Timur ordusuna 5 gün dayanabildi. Şehre giren Timur Yunus ve Cercis
Peygamberlerin kabirlerini ziyaret etti. Üzerlerine birer kubbe yapılması için birçok
para verdi. Diyarbekir fakirlerine ihsanını esirgemedi. 18. yüzyıl büyük Osmanlı
tarihçisi Avusturyalı Baron Joseph von Hammer Purgstall Timur tarihini anlatırken:
62
“Diyarbekir'in idare merkezi Amid hücum ile zapt ve yağma edildi; Timur, Yunus ve
Circis peygamberlerin kabirlerini ziyaret ile üzerlerine birer kubbe inşa olunmak
üzere yirmi bin kepik (lira) ita ve her geçtiği yerde fukaraya çok sadakalar dağıttı”der.
(21)
Diyarbakır sur içinde Hz. Yunus'un oğlu ve torunun olduğuna dair bir
söylem vardır. Diyarbakır'da Nasuhpaşa Camii'nin yanında bir türbe vardır.
İçinde ise iki kişiye ait kabir bulunmaktadır. Türbenin kapısında Yunus
Peygamberin oğlu Ogeda ve onun oğlu olduğu ifade edilmektedir. Literatür
desteğini bulamadım. Ancak bu yazıyı yazanların hangi bilimsel temeli
olduğunu bilmediğimden aksini iddia edemiyorum. Bu açıdan resimleri
koymakla yetineceğim.
Zincirkıran türbesi ve Yunus (AS) oğlu ve torunun olduğu söylenen kabirler
Eğil ilçesinde Hz. Zennun
Kur'an-ı Kerimde Enbiya süresi 87.ayette “Zünnun'u (Yunus'u) da an”
denmektedir (Elmalılı meali). Tefsirlerde Zünnun=Balık sahibi anlamında
yorumlanmaktadır. Zünnun tefsirlerde ve islam tarihlerinde Yunus (AS) olarak
anılmaktadır. Ancak A. Cemil Akıncı Hz. Yunus için halk sahibi anlamında Zennun
ifadesini kullanmaktadır. Eğil bölge olarak da Hz. Yunus'un yaşadığı devletin
içindedir. Hükumdar Sardanapel Hz.Yunus'a “Ben yalnız Ninova'nın değil bir ucu
Fırat ötelerine, diğer ucu İran ortalarına dayanan Asur devletinin hükümdarıyım”
demektedir. Hz. Yunus'un bu bölgede yaşama yönü haritasal olarak Tarih-ul Enbiya
ve Rüsul isimli eserde de geçmektedir. Diyarbakır salnamesinde Hz. Zünnun'a eizze-i
kiram der. Eizze-i kiramdan Zünnun hazretleri Eğil kasabasında medfundur. (1)
Bu durumda Eğil'deki kabir ya Zennun isimli bir evliya kabridir veya Yunus
(AS) makamıdır.
Eğil'de Ocak 2006 nüfus md. kayıtlarına göre 5000 nüfuslu ilçede 6 Zennun,
160 Yunus ismi vardır. A.Cemil Akıncı (s:550) ise bu terminolojiyi şu şekilde açıklar:
Hazret-i Yunus (AS)'a peygamberden yahut isminden çok halk sahibi
manasına gelen Zennun diyorlardı. Hazreti Yunus (AS) bu lakaptan memnundu.
63
Nebi Zennun
(Balık Adam) deyişlerinde akıllarına gelir ve yeni nurlu yoldan sapma
heveslileri çıkarsa derhal vazgeçerlerdi”.
Danyal (A.S)
Hz.Zülkifl'in kabri Eğil'de olduğuna ve 20 yıl önce kabri taşınırken
bedeni görüldüğüne göre çocukları Danyal(AS) ve Üzeyir(AS) de bu bölgede mi
bulunmaktadır:
Danyal peygamberin mezarı Eğil Emniyet Binası'nın arka bahçesindedir. 40
yıl önce üzerinde kubbesi varken sonradan bu kubbe yıkılmıştır. Eğil halkının bir
kısmı, burada Danyal Peygamber'in kabrinin bulunduğuna inanmaktadır. Bunun
yanında, Danyal Peygamber'in bir makamının da, Zülkifl, Elyesa ve Harun Asefi'nin
türbelerine doğru giderken, sağ taraftaki bir dağın tepesinde olduğu da ifade
edilmiştir. Belirtilen yerde herhangi bir yapı bulunmazken, burası ağaçlıklar içindedir
ve makam olduğunu gösteren herhangi bir işaret bulunmamaktadır. (15) Bu hususta
Prof. Dr. Mesut Erdal'ın zaman gazetesine verdiği demece bakalım.
Danyal A. S. kabri
Diyarbakır'ın Eğil ilçesinde yapılan
çalışmalarda Hz. Danyal Peygamber'e
ait olduğu iddia edilen mezar bulundu.
Eğil İlçe Emniyet Müdürlüğü arka
bahçesinde bulunan ve bir zamanlar
türbe olduğu anlaşılan kalıntı üzerin
çalışma yapan akademisyen, mezarın
Hz. Danyal Peygamber'e ait olduğu
fikrinde birleşti. Dicle Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.
Dr. Mesut Erdal, kalıntılarına
rastladıkları mezarın, Eğil ilçesinde
yaşamış muhtemel
peygamberler
64
arasında bulunan Hz. Danyal'a ait olabileceğini söyledi. Hz. Danyal'in mezarı
bulundu. (16)
40 yıl önce Eğil ilçesi Emniyet binası bahçesinde Danyal (AS)
olduğuna dair yaşlıların imzalı ifadeleri:
Zülkifl (AS), Danyal (AS) ve Eğil
ilişkisine bakalım:
Zülküfil peygamberin çocukları
Danyal, Üzeyir, Mişael, Hananya'dır. Hz.
Zülküfl Onlara önemli Tevrat levhalarını,
Zebur'u ezberletiyor ve açıklamalar
yapıyorlardı ve Hz. Zülküfl (AS) emirlerini
tamamen yerine getiriyorlardı. Babil kralı
Bahtunnasar Kudüs'e girmiş, Zülküfl
peygamberi ele geçirememiş, ancak 4
çocuğunu yanına aldırmıştı. Özellikle de
Danyal'la daha çok ilgilenmişti. Hz. Zülküfl
Hicaz,Yemen, Mısır topraklarında bir zaman
dolaştı. El attığı her insanın gözleri kör,
kulakları, sağır, ağzı tutuk, kalbi katıydı. Bu
sefer kuzeye çıktı Hazreti Zülkifl (AS). Şam bölgesinde kaldı, Toros eteklerine ulaştı.
Şimdiki Bitlis'te epeyce oyalandı. Hatta Ergani'ye kadar ulaştı. Halkın kimisi
konuşmadan haz duyuyor, kimi kaş çatıyor, öldürmeye çalışıyordu. (14)
İşte bu aşamada Hz.Zülkifl Tevrat'ı ezberlettiği Danyal (AS) aramaya başlar.
Neticede bulmuş ki kendi kabrine yakın bir yerde Hz. Danyal'ın kabri de
bulunmaktadır.
Danyal peygamber ve Diyarbakır ilişkisine dair bir veri de Danyal (AS)'ın
Diyarbakır ve Eğil'in yanından geçen güzergahıyla ilgili olarak bir insiyatife sahip
olmasıyla ilgili yaygın rivayetlerin olmasıdır.
Allah, Hz. Danyal'dan Dicle'nin suyunun çıktığı mağaranın önüne gitmesini
istemiş ve demiş ki: “Buradan itibaren çizgi çizerek yürü. Su seni takip edecek. Ama
fakirlerin, vakıfların malına yetiştiğin zaman yol değiştir ki su onlara zarar vermesin.”
Danyal Peygamber Basra'ya hep garibanları koruyup asasıyla yatağı çizmiş. Bunun
için Dicle hep zikzaklar çizermiş. Elindeki asa ile suyun çıktığı mağaradan, Basra'ya
kadar çizgi çizen Danyal peygamber, Tanrı'nın buyruğuyla kimseye zarar vermemek
için güzergahını sürekli değiştirir.
Hz Danyal kabri ile ilgili olarak Basra bölgesinde Sus şehri söylenir.
Ülkemizde de bunun Tarsus olduğu iddia edilir. Hz Danyal'ın kabrinin Sus şehrinde
olduğu belgeli değildir. Hz.Ali'ye ithaf edilen belgesiz rivayete bakalım: Bazı İslami
kaynaklarda, Hz. Danyal'ın cesedinin Hz. Ömer zamanında Ebu Musa el-Eşari
tarafından f ethedilen Sus (Huzistanda bir kent) şehrinde kralın hazine dairesindeki
65
bir odada bulunduğu ve cenaze namazı kılınarak defnedildiği şeklinde mevsuk
olmayan rivayetler nakledilmiştir. (17)
Bu bilgi ispat edilemeyen bir bilgi olduğu için biz tekrar Eğil ilçesine
döneceğiz.
Özet olarak her ne kadar başka illerde de Danyal (AS) kabri olduğu ifade
edilse de Eğil ilçesinde Danyal (AS) kabri veya makamı bulunmaktadır.
Kardeşi Üzeyir peygamberin makamı da
Diyarbakır'ın komşusu
Adıyaman'dadır. Eğil ilçesine de yakındır. Zira Çermik ilçesinden bu makama kısa
sürede ulaşılmaktadır. Adıyaman'da Kahta'dan Gerger'e giderken Alidar köyünde
Üzeyir Peygamber makamı vardır.
Su Tepe-Siver mezrası içinde ve ilçe merkezine 20 km mesafede,yol
üzerindedir. Kabir üzeri taş ve topraklı duvarüstü ağaçla kaplı,5x5 m.ebedında iki
odalı bir türbedir. Bir odası kabir, diğer odası da ziyaretçilerin ibadet yeridir. (36).
Üzeyr (AS) ile ilgili olarak Kur'anda Bakara-259'da geçen hayvanının ölüp
tekrar dirilmesi olayının Nusaybinde geçtiği, belirtilmektedir. (37) Nusaybin'de
Diyarbakır'a yakın bir ilçemizdir.
Adıyaman ve Malatya ,Diyarbakır'ın komşu illeridir. Memlüklü devleti
kaynaklarında, DulkadirIiler ve diğer Türkmenlerle meskun olan Malatya ve havalisi
için "İklim AI-Ozaria (Üzeyir Ülkesi) lakabı kullanılmıştır. (51)
Eğil'de diğer nebiler
Hasan Basri Konyar .Diyarbakır yıllığı.1936. s:277-278'de Hz. Harun'un
yanında oğlu Ruveym'in, Elyaesa (AS) yanında yeğeni Hürmüz'ün yattığını ifade
eder. Kitapta
'Ağaçlıkla dağ ve tepelerden,eski ve yeni mezarlıklardan geçilerek Harun
tepesine varılır...... Müstatil biçimde olan yapının methalinde şu kitabe mevcuttur.:
Haza kabril merhum Harun ibni Piri Can... İçeride Harun ile oğlu (Ruveym) e ait
olduğu söylenen iki mezar vardır.' Burada Nebi Harun'unun yanında Nebi Ömer
perican'ın yattığını tarihi kişilikler ifade etmektedir. (Merhum M. Salih Öge.
Tekyalıdır. Kökleri Molla hasanlıdır). M. Salih Öge'ye ait bir tarihi evrakta Tekyalı
Salihefendi, Nebi Harun ve Nebi Ömer'in isimlerini bir tamir sırasında mezar
taşlarında okuduğunu beyan etmektedir.
Bennan
Basri Konyar 279. sayfada eski Zülküfül yatırını anlatırken 'Koridorun
sonuna doğru küçük bir kapı görünür.Bunun tam üst dilini teşkil etmek üzere konulan
kırmızı taş üzerine:Haza Merkad Nebi Zülküfül aleyhisselam ibaresi yazılmıştır.
Burada yine duvar üzerine konulan küçük bir taşta Bennanın adı vardır. (Ebü İmad) '
66
Pir Musa ve Muştak
Zülküfl peygamberin mezarı nakledilirken yardımcısı olan bu iki kişinin
mezarı nakledilmemiş, su altında kalmıştır. Baraj suyu azaldığında türbe bir ölçüde
gözükmektedir. Bu iki kişinin manevi derecesini bilmiyoruz.
SAHABE İLÇESİ EĞİL
Eğil-Kalecik (Amini=Yamani=Zişat) köyü şehit sahabeleri:
Diyarbakır'ın fethinden sonra civar kalelerin fethine geldi. İyaz bin Ganem
ve Halid bin Velid ve seçkin komutanların da içinde bulunduğu İslam ordusu önce Eğil
kalesini aldı. (18) (19) Vakidi'ye göre Eğil kalesi İyaz'ın gönderdiği Numan b. Marife
tarafından alındı. (20) Kale Madenden gelen kolla , Bırkleynden gelen kolun birleşme
noktasındadır. Kalecik köyünün eski ismi Amini'dir. Eğil ve Palu bölgesinde yemin
edecek kişi Cami-i Amini veya Ziyaret-i Amini üzerine yemin ederdi. Bölge halkı
ihtilaflı konularda Amini'de 40 sahabenin bulunduğu yere gelerek yemin ederdi.
Su altında kalan kırk sahabeni bulunduğu cami ve avlusu Amini kalesi (21)
Kalecik, Diyarbakır ilinin Eğil ilçesine bağlı bir köydür.
Diyarbakır'ın eğil ilçesine bağlı kalecik köyü'nün tarihi hakkında net bir bilgi
bulunmamakla birlikte "eğilde bulunan asur kalesi ile aynı dönemde yapılmış ve bir
gözcü kale vazifesi görmüştür." denilmektetir.Kalesi eski zamana göre çok iyi bi
konuma sahip birçok tarihi kalıntılar bulnmakta ama bu konuda yetkili kişilerin her-
hangi bir çalışması olmamıştır. Kalecik köyü ismini şu an dicle barajı'nın yapılmaş
olmasından dolayı üç tarafı baraj gölünün doldurduğu sularla bir ada görünümünü
alan kale'den alır (vikipedi).
67
Şehitler (Sahabeler ?)köyü Balım
Eğil ilçesi Balım (Medmur) köyü40 şehit ziyareti. Eğil Balım köyünde 40
sahabenin mezarlarının bulunduğu iddia edilen bir mezarlık bulunmaktadır.(50)
Çevrede bu alanın fethi esnasında kırk Ashabın şehit olduğu yolunda bir inanç vardır
(13) (56).
-Diğer Ziyaretler.
-Şerbettin Ziyareti:
Eğil'i Diyarbakır'a bağlayan Karayolunun Kenarında Diyarbakır Ovasının
başladığı noktadadır.Harçsız taşlardan yapılmış eski bir bina ve mezardan ibarettir.
Burada yatan şahsın kim olduğu bilinmemektedir.Herhangi bir kitabesi yoktur.Halk
arasında ziyaret olarak bilinmektedir.Ancak mezarda yatan şahsın eski bir Osmanlı
Askeri olduğuna dair rivayetler vardır.
-Lal Ziyareti.
Eski Eğil Akınciyan (Diyarbakır merkez Ekinciler köyü) yolu üzerindedir.
Meşe ağaçları ile kaplı küçük bir tepedir. Tepenin üstünde tarihi bir binanın kalıntıları
vardır. Bu mekanda yatın şahsın kim olduğu bilinmemektedir. Kitabesi yoktur. Halk
arasında bu yolu kullanan kötü insanlara gece beyaz uzun elbiseleri ile göründüğü,
görünen bu şahsın sağır ve dilsiz (Lal) bir şahıs olduğu, göründüğünde iyi kalpli sağır
ve dilsiz insanların dilinin çözüldüğüne dair bir inanç vardır (13).
-Ali yatırı:
1936 yılında H. Basri Konyar bununla ilgili şu ifadeleri kullanır. Kalenin
karşısında ve Ali tepesinin yamacında Gadenfer beyin merkadı vardır. Bunun bir az
ilerisinde altı dılılı dört kapılı bir türbe (Ali ) adında bir yatıra aittir. Medhallerin ikisi
kemerlerile sağlamdır. Birisinin de yalnız kemersiz kısmı kalmıştır. İçinde Ali adında
birinin yattığı söyleniyorsa da yeri dümdüz olmuştur. Bu yatır hakkında hiç bir
malumat elde edilemedi. Yalnız bu türbeye ait eski bir kufi yazıyı muhtevi dört taş
buldum. Bunları mektepte saklattım. Maarif idaresinin bu taşlar üzerinde yapacağı
tetkikat, Ali yatırının çoktanberi hafızalarda silinen hüviyetini
belirtmeğe
yarayacaktır (30).
Nisanoğlu Türbesi, Eğil'in güneyindeki sel çukuru kenarında, Diyarbakır
yolunun başlangıcında, yolun sol kenarındaki meşelik içindedir. Türbenin duvarları
halen daha ayaktadır. Basri Konyar, Diyarbekir Yıllığı adlı eserde, kümbetin,
Nisanoğullarından İzdüddevle Nasr veya Esüdüddin'e ait olma ihtimalinden
bahsetmektedir (30).
68
DİNİ YAPILAR
TEKKE
Tekke (doğudan görünüş)
Tekke (Tonozlu avlunun
doğudan görünüşü)
Tekke (Taçkapı)
(Avlunun tonozlu kısmı ile kubbeli
Kısmını ayıran çift takviye kemeri)
Eğil Tekke Köyü Dergahı (Eğil)
69
Diyarbakır Eğil İlçesi Tekke Köyü'nde bulunan bu yapının önceleri medrese
olduğu sanılmış, Prof. Dr. Metin Sözen'in yaptığı araştırmalar sonunda bu yapının
dergah olduğu anlaşılmıştır. Tekke Köyü Dergahının ne zaman ve kimin tarafından
kurulduğu bilinmemektedir. Bu konuda bir kitabe günümüze ulaşmadığı gibi
kaynaklarda da onunla ilgili bir bilgiye rastlanmamıştır.
Yapının günümüze gelen kalıntılarından dikdörtgen planlı olduğu, kare planlı
bir eyvandan sonra kubbe ile örtülü küçük ve dar bir avluya girilmektedir. Girişin
sağında bir,yapının kısa tarafında da tonoz örtülü iki hücre yer almaktadır. Girişin
karşısında kare planlı kubbeli küçük bir mekan ve yanında yine kare planlı çapraz
tonozlu ikinci mekan görülmektedir. Dergahın diğer kenarında da çapraz tonozlu,
yapının kısa kenarı duvarında da boydan boya uzanan bir koridor bulunmaktadır.
Dergahın bu yöndeki duvarına dışarıdan yerleştirilmiş küçük dikdörtgen bölümün ne
olduğu kesinlik kazanamamıştır (45).
Eğil'in Tekke Çarıkören) mahallesinde, Dicle Nehrinin kenarında bir düzlük
üzerinde inşa edilmiştir. Yapının dış duvarları düzgün sıralar teşkil eden kırma taşlarla
örülmüştür. Köşeler, pencere çerçeveleri, taç kapı ve çevresi, bej renkli düzgün
taşlarla kaplanmıştır. Doğu cephesinde büyük bir gedik açılmış, taç kapının kuzeyinde
kalan duvarın kaplaması sökülmüştür.
Güneydeki mescidin yıkılan doğu duvarı alelusul onarılarak bu yüzde bir kapı
ihdas edilmiştir. Kuzey duvarı boyunca yer alan üç hücrenin pencereleri harap olmuş,
yerlerinde büyük gedikler açılmıştır.
Doğu cephesinde yer alan taç kapı nispeten sağlam kalabilmiştir. Kırık
kemerli az derin bir niş içinde yer alan giriş aralığı bir atkı taşı ile örtülüdür. Giriş
aralığının üst kısmındaki kitabe levhası boştur.
Kapıdan dikdörtgen bir hola, oradan taş bir merdivenle çatıya, başka bir kapı
ile avluya çıkılmakta. Avlu tuğla bir kubbe ile örtülüdür.
Yapının toplam yedi hücresi mevcuttur. Dördü kubbeli alana açılmaktadır.
Medresenin yapımı ile ilgili herhangi bir kitabesi yoktur. Miladi 16.yüzyılda Eğil
Beyleri tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir.
Tekke (medrese) hâlihazırda Dicle Baraj gölünün suları altında kalmıştır, su
seviyesi düştüğü zamanlarda üst sülieti görülmektedir (49).
70
ESKİ TÜRBELER
Zat-ı Ali kümbeti
(kuzeydoğudan görünüş)
Nisanoğlu türbesi
(güneydoğudan görünüş)
ZAT-I ALİ TÜRBESİ
Eğil Kalesi'nin güneyindeki Ali Tepesi'ninkuzey yamacında bulunmaktadır.
Ali Tepesi'nin kuzey yamacındaki toprak yolun alt kısmında bulunan yapıdan
günümüze, taş ve toprak yığınından başka herhangi bir şey ulaşmamıştır.
Yapıyı kısmen de olsa ayakta görmüş olan Ünal'ın vermiş olduğu bilgilere
göre, yapıda herhangi bir kitabe ve süs unsuruna rastlanmamıştır. Plan özellikleri
dikkate alınarak tanımlanmaya çalışılan yapı, Ünal tarafından XVI. yüzyılda inşâ
edilmiş bir Osmanlı eseri olarak ifade edilmiştir.
Yapıda birtakım incelemelerde bulunmak üzere 1987 yılında bölgeye giden
Tuncer; yapıyı, ölçüsü alınamayacak ve fotoğrafları çekilemeyecek kadar yıkık bir
yığın olarak gördüğünü ifade etmiştir.
Doğrudan yapı üzerinde inceleme imkânı bulamamış olan Tuncer; plan ve
mimari özelliklerinden hareketle yapıyı, Osmanlı dönemine ait bir eser olarak
tanımlamış ve söz konusu kümbetin Eğil beylerinde Gazanfer Bey'e ait olduğunu
belirtmiştir (35).
EĞİL'DEKİ CAMİLER
Taciyan camii
Kale'nin güney eteklerindeki surlara bitişik olarak inşâ edilmiş olan Taciyan
Camii birçok kaynakta farklı isimlerle anılmaktadır. “Eski Cami”, “Taciyan Camii”,
“Haciyan Camii” veya “Ulu Camii” gibi isimlerle adlandırılan yapının, ilçedeki Ulu
Camii'nden farklı bir yapı olduğu düşünülmektedir. 35
Caminin inşâ tarihini kesin olarak belirleyen herhangi bir belge
bulunmamaktadır. Artuklular'ın Çermik ve Eğil bölgelerinde XII. yüzyılda yaşamış
olduklarını göz önünde bulunduran Konyar yapıyı XII. yüzyıla tarihlereken36, Ara
Altun eserin inşâ tekniği ve plan şemasından hareketle yapıyı XII. yüzyılın sonu ile
XIII. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlemiştir . Yapıyı bir Artuklu eseri olarak tanımlaryan
71
Adil Tekin ise yapı hakkında başka da bir bilgi vermemiştir (38)
Taciyan Camii ile ilgili birtakım incelemelerde bulunmuş olan Ünal; gerek
plan şemasından gerekse de o dönemde bulduğu kitabe parçalarından hareketle,
yapıyı XII. yüzyılın ikinci yarısına tarihlemiştir.
Bütün bu bilgiler ışığında Taciyan Camii'nin XII. yüzyılda yapılmış bir
Artuklu yapısı olduğu kuvvetli bir ihtimal olarak görülmektedir. Çeşitli dönemlerde
birçok kez tamir edilen yapı, meskun mahal alanı dışında kalınca 1950 yılından sonra
kaderine terk edilmiştir. Günümüzde sadece kuzey ve güney duvarlarının kısmen
ayakta olduğu yapı son derece harap bir vaziyettedir.
Taciyan Camii üzerinde günümüze kadar gelebilmiş herhangi bir kitabe
kalıntısına rastlanmamıştır. Ancak Metin Sözen ve Oktay Aslanapa'nın 1960-61
yılları arasında yapmış oldukları çalışmalar sırasında çekilmiş olan fotoğraflardan,
yapıda var olduğu saptanan kitabelerden biri açık bir şekilde görülmektedir. Caminin
kubbe kasnağını boydan boya dolanan bu kitabe, iki şerit halinde çiçekli kûfi hatlıdır.
Ancak yazıları seçilemeyecek kadar aşınmış olan bu kitabe okunamamış ve kalıntıları
da bugünkü yıkıntılar arasına karışmıştır.
Yapıdan kalan kalıntılar arasında bulunan ve Konyar tarafından yapının
batıya açılan kapısı üzerindeki kitabe olarak ifade edilen ikinci kitabeden de
günümüze eski bir fotoğrafından başka herhangi bir şey ulaşmamıştır.
Günümüzde harap olan bu kitabe de okunamamıştır.
Ancak çiçekli kûfi parçalarının Diyarbakır surlarındaki bir kitabe ile
karşılaştırılması, kitabeyi XII. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlemeye imkan vermiştir.
Şerbetin camii
Eğil'in Şerbetin Köyü'nde bulunmaktadır.
Şerbetin Camii üzerinde yapının inşâ tarihini verecek herhangi bir kitabe
bulunmamaktadır. Ne zaman ve kim tarafından yapılmış olduğu bilinmeyen cami
hakkındaki ilk yazılı bilgiler, Evliya Çelebi'nin “Seyahatnâme”sinde yer almaktadır.
1935 yılında bölgede bir dizi çalışmalarda bulunmuş olan Konyar; camiden
bir enkaz yığını olarak bahsetmiş, minaresinin de bir duvardan ibaret olduğunu
söylemiştir.Halk 4.Murad'a ait olduğunu düşünmektedir.
Enine dikdörtgen plan şemasıyla bugün Şerbetin Köyü'nde hizmet vermekte
olan yapının, Evliya Çelebi ve Konyar'ın bahsettiği yapı olup olmadığı kesin değildir.
Ancak gerek yapı üzerinde yapılmış olan araştırmalar, gerekse de Eğilli Ekrem
Karakoç'tan alınmış olan bilgiler, sözü edilen yapının bu yapı olduğu ihtimalini
kuvvetlendirmiştir. Karakoç'a göre yapı 1945-47 yılları arsında köylüler tarafından
kazılarak ortaya çıkartılmıştır. 1950 yıllarında üst bölümü düz bir damla örtülmüştür.
Uzun süre bu haliyle köylülere hizmet veren yapı, son olarak 1965 yılında köylüler
tarafından yeniden onarılarak bugünkü halini almıştır.
72
Köy halkı tarafından yaptırılmış olan kazı çalışmasının amacı, altında bir
kilise olduğu düşünülen enkazdan altın çıkartmaktı. Ancak yapının bir cami olduğu
anlaşılınca, köylüler yapıyı onararak faal duruma getirmişlerdir. Sonuç olarak, ilk inşâ
tarihi belli olmayan yapının muhtemelen ŞerbetinKöyü'nde bulunan diğer yapılar ile
birlikte XVI. yüzyılın ikinci yarısında inşâ edildiği söylenebilir. (35) (30)
YAHUDİ İNANÇ TURİZMİ AÇISINDAN ARAŞTIRILMASI GEREKEN
UNSURLAR
Şahaban'da köy çesmesinde
yedi kollu şamdan
Balım köyünde mezarlıkta
Davut yıldızı
Eğil ilçesinde Elyesa peygamberin medfun olduğunu biliyoruz. Yahudilerce
son derece önemli olan Ahid sandığı da en son Elyesa peygamberdeydi. (22) Bu
açıdan Yahudi âleminin çılgınca aradığı Ahid sandığının Eğil bölgesinde olma
ihtimali yüksektir. Eğil ilçesi Tevratta bahsi geçen Senharip'in önemli merkezidir
Tevrat 2 Krallar 19:20
Toumanoff, M.Ö. 6. yüzyıla ait bir Süryanice kaynaktan Angl Kalesi ve
kentinin Asurlu Senahrip (Sîn-ahhe-eriba, Sanhêrib M.Ö. 704-681)'in kenti olarak da
bilindiğini aktarır ve bu kentte bulunan Asur krallarından birine ait yazıtın Tevrat'ta
adı iyi bilinen, M.Ö. 689 yılında Babil'i yakıp yıkan Senahrip'e atfedildiğini
söylemektedir. Toumanoff'a göre, Angl prensliğinin Asuri olarak tanınmasında, Asur
Ülkesi sınırlarına yakınlığı nedeniyle bu prensliğin coğrafi konumunun da katkısı
olmuş, bu coğrafi yakınlık ve orada bir Asur yazıtının bulunmuş olması Angl Bölgesi
ve Senahrip Bölgesi'nin orijin olarak da bir ve aynı yer sayılmalarına neden olmuştur.
Nitekim Primary History'de ve M. Khorene'de kayda geçirilmiş bulunan Ermeni
tarihinde de Angl Bölgesi'nin orijini Asur Kralı Senahrip'e dayandırılmaktadır. (23)
Eğil,Tevrat ismi geçen Babili yıkan,Kudüs'e sefer düzenleyen ve Peygamber
Yeşaya tarafından 'Tanrının'yeryüzündeki aracı olarak bilinen Senahrip'in bir kentidir.
Senahrip Kayseri-Malatya-Diyarbakır-Ninova-Babil hakimiyetinde olan ve Mısır'la
da ilişkili olan bir kişidir.İsrailoğullarına saldıran bir hükümdardır. Resmi devlet
belgesi olan tarihi Diyarbakır salnamelerinde'şehrin Asur ve babil hakimiyetlerinde
olduğu ifade edilir. (53)
73
Bölge bir müddet Babil egemenliğine de girmiştir. (54)
Diyarbakır'daki peygamberlerin Asurlular dönemiyle ilişkili olduğu
anlaşılmaktadır. M.Ö.1260-653 tarihleri arasında Asurlar Diyarbakır bölgesine
hakim oldu. (55)
Bir diğer ifadeyle bölge İsrailoğullarıyla Asurlar arasında çekişmeye sahne
olmuştur. Bu durum İsrailoğullarının bölgede yaşamını yansıtmaktadır. Asurlular bu
bölgede olmakla beraber İsrailoğulları da bu bölgede yaşamaktamıydı. Diyarbakır ve
Malatya bölgesinde İsrailoğulları ikamet etmekteydi.
Prof. Dr. Yona Sabar Diyarbakır şehrinde ezelden beri büyük bir Yahudi
topluluğu yaşıyordu' demektedir. (47)
Diyarbakır'lı Yahudiler Diyarbakırın Tevratta bahsi geçen Kalne şehri
olduğunu söylemektedir. (Tekvin''Bap 10,ayet 1'Ve onun krallığının başlangıcı Şinar
diyarında Babil, ve Erek,ve Akkad ve Kalne idi') (43)
Diyarbakır'ın komşusu Malatya'ya uzatarak konuyu açmak istiyorum.
'Malatya'nın asıl adı Melite'dir. İbrani dilinde ilk olarak Semiramis tarafından
kurulmuştur. Elazığ ile Malatya arasında ve Fırat nehrinin sol kıyısındaki Kömürhan
ortalarında düz satıhlı bir kaya üzerinde Semiramis tarafından yazdırılmış İbrani
dilinde bir kitabe vardır. (48)
Eğil'e gelen evliyaların hemen tümü Yahudi asıllı veya İsrailoğullarından
oldukları ve bu bölgeye çok önceden geldikleri biliniyor.
Eğilliler kasabanın girişindeki vadiye Melek deresi der. Burada yedi
İsrailoğullaına ait evliyanın yattığı söylenir. Bu ismin aynı vadideki mezarlıkta kabri
olan Hz. Hellaktan mı geldiği yoksa burada yatan yedi evliyanın melekle ilgili olması
dolayısıyla bu ismin aldığı sorgulanmaktadır Bu açıdan melek deresinin Yahudi
evliyalara ait bir mekan olduğu yöre halkınca ifade edilmektedir. Eğildeki Zülküfl,
Elyesa, Yunus, Harun-u Asefi ve Danyal peygamberler de Yahudilerce kutsaldır.
EĞİL'DE HIRİSTİYAN İNANÇ TURİZMİ
Hıristiyanlığın Mezopotamya'nın yukarı kısmına girişi ve yayılışı Urfa (UrHai) merkezli olmuştur. Hıristiyanlıktan önce bölge tamamen putperestlik hâkimiyeti
altındaydı. İsa'nın vazetmiş olduğu yeni din, Filistin topraklarında nevş-ü nema
bulurken, Urfa'da Abgar sülalesinden gelen V. Abgar Ukomo hüküm sürmekteydi.
Kral V. Abgar Ukomo'nun Ortadoğu'da bulunan Bizans Kralına göndermiş olduğu
elçisi Hananya (Hannan), İmparator Tiberius ile görüştükten sonra Kudüs'e uğrar.
Burada yeni bir peygamberin geldiği, hastaları iyileştirdiği biçimindeki mucize
söylentileri, elçinin kulağına gelir. Bu söylentileri, seyahatinin dönüşünde Kral
Abgar'a anlatır. Kendisi de cüzam hastalığına yakalanmış olan kral, bunun üzerine
Hananya başkanlığında yeni bir heyeti Kudüs'e göndererek, İsa'yı ülkesine davet eder.
Ancak, İsa, cevabi mektubunda, görevinin; “İsrail evinin kaybolmuş koyunlarına”
olduğunu hatırlatarak davete eşekkür eder ve kendisine, öğrencilerinden (şakirt)
74
birini göndereceğini bildirir.
Bazı kaynaklarda İsa, yüz hatlarının belirgin bir şekilde çizili olduğu bir
mendili elçiye vererek, bunu krala vermesini ister. İsa'nın ölümünden sonra, Havari
Toma'nın kardeşi ve 70 müjdeciden sayılan Aday (Addai veya Thaddeus), M.S. 38
yılında Urfa'ya gönderilir.Şehre gelen Aday, Filistinli bir Yahudi olan Urfa'lı Tobias'ın
evinde kalır. Kral Abgar'la görüşen Aday, kralı iyileştirir ve kendisini vaftiz ederek
Hıristiyanlaştırır. Kralın kabul ettiği bu yeni din, halkı arasında çok çabuk bir şekilde
yayılır. Aday, öğrencileri olan Agay (Aggai) ve Mara'yı yanına alarak, Kuzey
Mezopotamya'ya geçer. Kaynaklar, Aday'ın gezileri sonucunda Amid (Diyarbakır),
Nusaybin, İdi, Erbil, Begermay, Keşker, Ahvaz ve civarını dolaştığını ve buralarda
Hıristiyanlığı vazettiğini bildirir.
Aday'ın bu misyon çalışmaları sonucunda, Diyarbakır (Amid) çevresinde
Hıristiyanlık yayılmaya başlar. Miladın 1. yüzyılının ortalarında, misyon
çalışmalarına Aggai devam eder. Eğil, Lice, Silvan (Meyyafarlon) dolaylarına M.S.
70-80'li yıllarda Hıristiyanlık hâkim olmaya başlar. (24)
Eğil'de Hıristiyan inanç turizmi ve kiliseler
Mağara kilise
Eğil'de Süryanilere ait önemli bir yapı mağara kilisedir. Mağara kilise:Eğil
Kalesinin batı bölümünün güneyinde, kalenin içinde yer almaktadır. Kilise içinde
Hıristiyanlarca kutsal sayılan ve çeşitli dönemleri sembolize eden haçlar kazılmıştır.
Eğil’de mağara kilise
Diyarbakır'ın 3. episkoposu olan Mar Aday, Urfa kralı Küçük Abgar
tarafından öldürülmüş ve cesedi Eğil Kilisesi'ne gömülmüştür Buna göre Eğil'in,
birçok Hıristiyan ruhaninin mezarına ev sahipliği yapması yönüyle de önemli bir
merkez olduğu söylenebilir. (25)
Eğil Kalesinin batı bölümünün güneyinde, kalenin içinde yer almaktadır.
Kilise içinde Hristiyanlarca kutsal sayılan ve çeşitli dönemleri sembolize eden haçlar
kazılmıştır. Hz. İsa (A.S.) Peygamberin öğrencilerinden (şakirtlerinden) I. Adey
75
I.yüzyılda bu bölgeye gelmiştir. Kilisenin etrafına güneydoğunun en büyük
manastırlarından birini yaparak, Eğil'i episkoposluk merkezi haline getirmiştir. (26)
Eğil ilçe merkezinde, kalenin Harem kısmının hemen altında takriben 250300 m2'lik alan üzerine kurulmuş kubbeli ve sütunlu bir yapıdır. Yapının mihrabı
üzerindeki kubbe ses akustiği sağlamak üzere özel yapılmış seramik borularla
donatılmıştır. Yapının defineciler tarafından tahrip edilen Süryanice yazılmış
kitabesinden yapının M.S. 3. Yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Kilisenin kale
duvarı tarafında yüksekçe bir noktada ağzı duvarla örtülü bir mağaranın içinde
Hıristiyanlarca kutsal sayılın beş azizin mezarı vardır. Urfa Kralı Abgar tarafından
öldürülen Diyarbakır'ın III. Epikürsü Aday'ın da burada gömülü beş azizden biri
olduğu tahmin edilmektedir. Bu mezarlardan ikisi ne yazık ki defineciler tarafından
2007 yılında açılıp tahrip edilmiştir. (13)
Roma Kilisesi:
Bu kilise Eğil Merkez Tekke(Çarıkören) Mahallesinin Haciyan
mezrasındadır. Kilise Eğil'in Mirdasi Beyleri tarafından fethinden sonra Eğil Beyi Pir
Bedir tarafından medreseye dönüştürülmüştür. Kilisenin Latin Yazısı ile yazılı
Kitabesinden bu yerin geçmişte kilise olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Basri
Konyar'ın Diyarbakır Tarihi adlı eserinde kitabenin bir fotoğrafı vardır. Kitabe halen
okunabilir durumdadır. Ne yazık ki bu kilise de Dicle Barajının suları altında kalmıştır
(49)Tekke (Çarıkören) Mahallesi'ndeki Roma Kilisesi Dicle Barajı'nın suları altında
kalmıştır. (27)
Hıristiyanlık açısından Eğil'in inanç merkezi olması, İsa Peygamber'in
öğrencilerinden (şakirt) olan Adey'in, miladi 1. yüzyıl ortalarında buraya gelmesi
yönüyledir. Adey'in ölümünden sonra, öğrencisi olan Agey, Eğil ve çevresinde dinsel
telkinde bulunmuştur. 325'te ilk defa yapılan ve Hıristiyanların en büyük konsili
olarak bilinen İznik Konsili'ne, -bu bölgeye ilk olarak gelen Adey'le aynı adı taşıyanEğil Metropoliti Adey de katılmıştır.
Eğil'in, Hıristiyanlar arasında önemli bir merkez olmasının en büyük kanıtı,
buranın çoğu zaman episkoposluk merkezi olmasıdır İslamiyet'ten önce, Diyarbakır
ve çevresinde ve tabi ki Eğil'de, Süryani kültürünün yoğun bir etkisinin olduğu
bilinmektedir. Eğil, bu kültürün en önemli merkezlerinden birini teşkil etmektedir.
Eğil manastırında bugün dahi, dünya Hristiyanlarının tanıdığı ilim ve sanat
adamları yetişmiştir.
Başlıcaları:
a-)II.Adey:
313'te imzalanan Milano Fermanı ile Hristiyanlık Roma İmparatorluğunun
resmi dini haline gelmiştir. 325 yılında İznik Konseyi toplanmıştır. İznik Konsiline
Eğilli II. Adey de katılmıştır.
76
b-) Eğilli Rahip Musa/Muşe: 525Terde Diyarbakır'ın Kuzeyinde yer alan Eğil
beldesinde doğdu. Süryanice ve Yunanca'yı bilen alimlerden biridir. Rahip
Paphnotius'un isteği üzere, İskenderiyeli Mar Korillus'un "Kelafıra" adlı Yunanca
eserini Süryanice'ye çevirmiş, Hz. Musa ile Yusuf ve eşi Asiyath'm hayatını tercüme
etti. 550 yılına kadar yaşadığı bilinmektedir.
c) Eğil önemli bir psikoposluk merkezidir. I.Urfa kralı Abgarın şehit ettiği
Mar abay Eğilde yatmaktadır.
d) Hristiyan alemince çok tanınan Efesli Yuhanna, yani Eğilli (Eğil doğumlu)
Yuhanna'ya bakalım. M.S. 507 yılında Eğil'de dünyaya geldi. 558 yılında Burdaanlı
Mor Yakup tarafından Efes Metropolitliğine yükseltildi. Döneminin en tanınmış
metropolitlerinden, tarihçilerinden ve müjdecilerinden birisidir. Üç büyük cilt tutan
ve çeşitli dillere çevrilen Kilise Tarihi, Azizlerin Yaşam Öyküleri, Bizans'ın bazı
imparatorları Ortodokslara yönelik yaptıkları trajik olayları ve yazdığı diğer eserlerle
ün salmıştır. Bizans İmparatoru Yustinyanos, ilim ve fazlıyla meşhur olan Mor
Yuhanon'u huzuruna davet ederek onu 'Asya Eyaleti'nin merkezi Efes şehrini irşat
etmek için gönderdi. Oradan da Frigya, Lidya ve Karya gibi Anadolu bölgelerini de
dolaşarak henüz Hıristiyanlığı benimsemeyen kabileleri Hıristiyanlaştırdı. Bu atik
çalışmaları sırasında 92 kilise ve 12 manastır inşa ettiğinden Bizans tarihinde Efesoslu
Yuhanon adıyla da anılmıştır. 587 yılında vefat etmiştir. (29)
e) Eğil'de doğup, bu bölgede Hıristiyanlık adına faaliyette bulunan kişilerden
birisi de, Aziz Theodoto'dur. Eğil ilçesinin İnthe (Dişi) Köyü'nde, El-Kiryan ailesinin
çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Kısa zamanda Diyarbakır ve çevresinde ün
yapmıştır. Kırıkları düzeltmek, hastalara şifa vermek, kalben me'yus olanlara teselli
vermek gibi meziyetleriyle tanınmıştır.
Theodoto, Antakya'da, Patrik Theodoros ile birlikte Kınnısrin Manastırı'nda
bulunmuş ve 667 yılında patriğin ölmesinden sonra, manastırı terk ederek Kudüs'e
geçmiştir. Gerek yolculuğu sırasında ve gerekse de diğer durumlarda keramet
gösterdiği ve özellikle hastaların şifa bulmasında etkin rol oynadığı rivayet
edilmektedir. Daha sonra Mısır'a, oradan da Mardin'deki Karkafta Manastırı'na
geçmiş, burada uzun süre kaldıktan sonra Kınnısrin Manastırı'na geri dönmüştür.
Diyarbakır Metropoliti Toma'nın ölmesi üzerine, patrik ve episkoposlar, O'nun,
metropolit olmasını istemişler, ancak, bunu reddetmiştir. Mar Gevergis Manastırı ve
Kınnısrin Manastırı'na, daha sonra da Arknin Dağı'na ve Klevdiye'ye (Adıyaman)
gitmiştir. Samisat metropolitinin, -hiç olmazsa- keşiş olması isteğini de reddetmiştir.
Sonra, Miyafarkin (Silvan) ve Süfniler (Lice) bölgelerinde, Savur ilçesinin Kıllit
Köyü'ndeki Mar Abay Manastırı'nda, ardından Mor Gabriel (Deyrülumur)
Manastırı'nda kısa bir süre kaldıktan sonra, Mar Abay Manastırı'na yerleşmiştir.
Theodoto, Araplar ve Romalılar arasında, barış görevi görmüş ve esirlerin
mübadelesinde aktif rol oynamıştır. Bundan dolayı, hem Romalıların ve hem de Arap
Müslümanların sevgisini kazanmıştır. İsteksiz olmasına rağmen, Patrik Yolyanos
tarafından Diyarbakır metropolitliğine atanmıştır. Theodoto'nun ahlakı ve fazileti,
Hıristiyanlar, Müslümanlar ve hem de putperestler arasında çok yayılmış ve bundan
77
dolayı da her kesimin güvendiği bir isim olmuştur. İnsanlara hoş muamele etmesi ve
hoşgörülü davranması da onun en önemli özelliklerindendir.
Theodoto'nun, metropolit olduktan sonra da, birçok bölgeyi ve manastırı
gezdiği ve birçok kerametler gösterdiği ifade edilmektedir. 698 yılında ölmüş ve
öldükten sonra, Kıllit Köyü'nde; Patrik II. Yolyanos, Dara Metropoliti Cebrail,
Diyarbakır Metropoliti Matta, Mardin Metropoliti Sercis, Turabdin Metropoliti Aho
ve Miyarfarkin (Silvan) Episkoposu İlya'nın katılımıyla, adına inşa edilen manastıra
gömülmüştür. Theodoto'nun ölüm günü olan 20 Eylül, anma günü olmuş ve “Yedinci
Yüzyılın Azizleri” arasında yerini almıştır (25) Şahveliyan Kilisesi: Bu kilise Eğil'in
15 Km. güneyindeki Yatır (Şahveliyan) Köyündedir. Kilisenin yanında Eski
Şahveliyan köyü harabeleri vardır. Kilisenin duvarları ve kubbesi halen ayaktadır.
Kitabesi yoktur. Ancak bu köyün eski sakinlerinin Hıristiyan Süryaniler olduğu
çevrece bilinmektedir (49).
Eğil yatır köyünde kilise (Şehveliyan Süryani kilisesi
78
Şemsiler için vazgeçilmez mekân Eğil
Eğil, sayısız inanç gruplarını da bünyesinde barındırır. Bunlardan biri
Şemsilik (güneşe tapanlar). Eğil Kalesi'nde Şemsilerin kullandığı bir mabet var.
Kalenin üstünde ve şark yamacındaki açıklıkta, kayalar yontularak vücuda
getirilmiştir. Güneşe doğru oyulan iki büyük salondan oluşuyor. (27). Kalenin üstünde
ve şark yamacındaki açıklıkta, kayalar yontularak vücuda getirilmiş ve heyeti
umumiye sile murabaa yaklaşan bir mabed vardır. İki büyük salon bu taşlıklarda
vücuda getirilmiştir. Yan yana iki küçük kuyuyu andıran ateş gede,güneşe doğru
oyulmuştur. Burada taştan yapılmış üç halka vardır. Kurban yerleri vesaire mabede
mahsus mahaller mevcuttur. (30)
79
KAYNAKLAR
1- Ali Melek. Diyarbakır'da Peygamber Makam Ve Kabirleri.1.Nebiler
Sahabiler Azizler Krallar kenti Diyarbakır.2009
2-Tellioğlu Ö (ed): Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir
Belediye yay. Yıl.:1869-1905. cilt:4/208. 2/110 ,5/93.İstanbul.Acar matb. 1999
3- Şemseddin Sami. Kamus-u alam.1889Yılı c.2.s.834'
4-Üzülmez: M .Çayönünden Erganiye.2005 S.262,254,268,269
5-.Erpolat MS: Dünden bugüne Ergani'deki ziyaret yerleri.Uluslar arası
Türk Dünyası İnanç Merkezler Kongresi. Ankara.Türksev yay.2004.s::51
6- Korkusuz Ş: Seyahatnamelerde Diyarbekir.Kent yay.2003.s:151,23
7- Prof. A. Yuvalo. Doç. A. Halaçoğlu. Ali Emiri Efendi. Osmanlı Doğu
Vilayetleri Babıali kültür yay .İst. 2008 s.156
8- Prof. Dr. Süleyman Ateş. Kur'anda Peygamberler Tarihi.Yeni ufuklar
neşriyat.İst.2004.s.213
9- -İncedursun. B. Peygamberler Diyarı Eğil. Diyarbakır.2005.s:2
10--Dikmen M. Peygamberler tarihi. Cihan yay. s.417,419
11--Yıldız C..Bir inanç merkezi olarak Eğil .Uluslararası Türk Dünyası
İnanç Merkezleri Kongresi Bildirileri. Türksev yay. Ank. 20004.s.125
12- Çiçek ZA.: Diyarbakır'ın Fethi,Tarihi ve Kültürü..2007.s.97,21,53
13- Gündüz N, Cengiz S. Eğil Antik Bir Kent(Açık Hava Müzesi). S.34
http://www.egilder.org/egil.htm
14- Akıncı AC .: Peygamberler tarihi.6/522,416,147
15- Yıldız M Eğil-ergani halkının dilinde medfun
peygamberler.1.uluıslararası nebiler sahabiler azizler krallar kenti diyarbakır
sempozyumu 2010.Diyarbakır.s.25-44
16- Timur Soykan, 28 Eylül 2006 Kaynak: Radikal
17- Türkiye Diyanet Vakfı.İslam Ansiklopedisi.İst.1993. 8/481
18- Dilek Z. Lice. Diyarbakır. 2002s.36
19- Baykal. K. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler. Karacadağ dergisi.20
Haziran 1939.cilt ıı,sayfa 17
20- Beysanoğlu Ş.Kuruluşundan günümüze kadar Diyarbakır
tarihi.Diyarbakır Müze Şehir.YKY yay.İst.1999.s.50
21- http://terkanlilardernegi.com/
22- Ateş S..Kur'anda Peygamberler Tarihi.Yeni ufuklar
neşriyat.İst.2004.s.2
23- (tekyeli) ttp://tekyeli.googlepages.com/kelek
80
24- Mehmet Şimşek Diyarbakır'da Gömülü Süryani Aziziler.1.Nebiler
sahabiler azizler Krallar kenti Diyarbakır.2009
25-Yıldız. M Bir inanç merkezi olarak eğil*sabard. yıl:ı sayı:1 sayfa:1187
26- www.main-board.com/
27- Aziz İstegün Krallar Ve Nebiler Beldesi 07/01/2011 Zaman
28-Şimşek M .Süryaniler ve Diyarbakır.Kent yay.İst.2.baskı.s.59-63
29- Horiepiskopos Gabriyel Akyüz Diyarbakır Süryani Azizleri 2.
Nebiler sahabiler azizler Krallar kenti Diyarbakır.2010,
30- Basri Konyar: Diyarbekir Yıllığı.1936.s:350,269,276
31-Rahmi Hüseyin Ünal. Diyarbakır ilindeki bazı Türk-İslam Anıtları
Üzerine Bir İnceleme.
32- Metin Sözen. Diyarbakır'da Tük mimarisi.1971
33- http://dersvekuran.blogcu.com/tarihden-ders-cikarmak-6-hz-talut-hzdavut-hz-suleyman/10638287
34-. Balta M: Kültürler kavşağında Şırnak.İst.2003 s:132
35- Mehmet Latif Demir .Danışman Yrd. Doç. Dr. Ali Boran .
Ortaçağ'dan Günümüze Eğil Ve Hani'deki Mimari Eserler Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi Van-2007
36- Bayram Altan:Türkiyede Dini Ziyaret Yerleri.İstanbul.1996.s:84
37- Mehmet Azimli.İslamın ilk fetih yıllarında Nusaybin ve klasik İslam
kaynaklarına göre Nusaybin'in fethi.Makalelerle Mardin.I İbrahim Özcoşar (ed).
İst.2007.s.157
38- Prof. Dr. Ahmet Bedir. Kur'anı-ı Kerim Atlası.Kaynak yay.İst .2009. s.
181
39- Abdullah Aydın. Peygamberler Tarihi. Mehdi yay..s.270
40- Prof. Dr. İsmail Yiğit. Peygamberler tarihi. Kayıhan yay.İst.2005.529
41- İhlas Yayınları , Peygamberler Tarihi
42- Austen Nenry Layard: Ninova ve Kalıntıları.Avesta yay.
İst.2000.s.501
43- Rifat N. Bali: Diyarbakır Yahudileri Diyarbakır Müze Şehir.s:368
44- http://www.ziza.net/tr/peygamberler/
45- www.msxlabs.org/
81
46- M. Cengiz YILDIZ. Eğil-Ergani Halkının Dilinde Medfun
Peygamberler 1.Uluıslararası nebiler sahabiler azizler krallar kenti Diyarbakır
sempozyumu.
47- Yona Sabar: Kürdistani Yahudilerin Halk Edebiyatı. Doz yay. İst. 2005
.s.238,302
48- İbrahim Olcaytu: Folklor defterleri-I. Kalan yay. Ank. 2000.s. 35-36
49- Ayhan KARAKAŞ Eğil İlçesi Kırsal Turizm Potansiyelinin
Değerlendirilmesi KMÜ Sosyal ve Ekonomik
̇ Araştırmalar Dergiṡ i 14 (23): 5-18,
2012
50- http://tr.wikipedia.org/wiki/Bal%C4%B1m,_E%C4%9Fil
51- www.malatya.gov.tr
52- Bedir A..Kur'an-ı Kerim Atlası.Kitap yurdu yay.İst.2009
53- Tellioğlu Ö. (ed): Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir
Belediye yay. Yıl.:1869-1905. cilt:4/208. 2/110. c.3,5/195 İstanbul.Acar matb.1999
54-(Özgültekin Ramazan ,Akman Ekrem, Demirbağ Hüseyin :Dünden
bugüne Siverek.Konya.1997.s:54
55- Değertekin H. Dünden bugüne Diyarbakır.1.Diyarbakır
Sempozyumu.Ankara.2000.s.27)
56- http://nedir.antoloji.com/diyarbakir-egil-balim-koyu/
57-Prof. Dr. İsmail Yiğit. Peygamberler Tarihi. Kayıhan
yay.İst.2005.s.371
58-Bünyamin Ateş. Peygamberler Tarihi.YeniAsya yay.İst.2002.s.339,336
59-Mehmet Dikmen. Peygamberler Tarihi. Cihan yay.İst.2006.s.449
60-İhsan Atasoy. Peygamberler tarihi. Yeni Asya yay.İst.1994.s.416
61-Prof. Dr. Nurettin Uzunoğlu .Peygamberler Tarihi. Zembil yay. İst.
2005. s.180
62-http://tr.wikipedia.org/wiki/Ahav
82
Hz Musa ve Eğil
Aşağıdaki dergide spekülatif bir yorum var
Musa buradan geçti
National geophraphic. Şubat 2012
Otomobil asfalt-stabilize karışımı dar yolu tırmana tırmana bitirip tepeye vardığında,
büyük karakolun nizamiyesi beliriveriyor. Direksiyonu sağa kırıyor, nizamiyeye
doğrudan girişi önleyen bariyerlerin, üst üste dizilmiş insan boyu kum torbalarının
önünden geçip devam ediyoruz. Göz ucuyla bakarken bile ürkütücü. Nizamiyenin
bomboş olması daha da ürkütücü; duraklamıyoruz bile. O fotoğrafın çekileceği yeri
kendimiz de buluruz diye konuşuyoruz aramızda, izin almak gerekmeyebilir.
Anadolu'da "Musa peygamber makamı" olduğu rivayet edilen yerlerin
peşinde, onun Hızır'la buluştuğu söylenen Kur'an'daki "Mecmaül Bahreyn"i (iki
denizin birleştiği yer)" burada belgeleme, Dicle'nin iki kolunun birleştiği Kralkızı
Barajı'nı fotoğraflama derdindeyiz..
Ama yapamıyoruz. Orayı karakola görünmeden fotoğraflayabileceğimiz bir
yükselti yok. Dönüyor, nizamiyenin az uzağında duruyoruz.
"Dur! Arabadan inme! Kimsin?"
Emirdeki telâştan belli, asıl ürken o; titreyen sesin görülmeyen sahibi.
"Gazeteciyiz" diye bağırıyoruz kâğıdı camdan uzatarak,
"Fotoğraf çekmek istiyoruz, belgemiz var!"
Eteğinde nizamiye olan tepede ses yeniden duyuluyor, ama bu kez daha yukarıda bir
yere konuşuyor ve artık daha az telâşlı:
"Komutanım, gazeteciymişler, belgeleri varmış!"
"Al, gel" diyor komutan ve sesin sahibi asker patırtıyla bayır aşağı koşup
kâğıdı alıyor, tekrar tepeye tırmanıyor. Şimdi komutan da orada; tepeden biraz
aşağılara inmiş, belgeyi inceliyor.
Sonra sesleniyor: "Bununla olmaz, valiliğe götüreceksiniz bu kâğıdı, o da
bize talimat verecek, yoksa fotoğraf çekemezsiniz, buralarda fazla da oyalanmayın!”
Ve biz kontağı açarken, esprili, ekliyor: "Derginizdekilere de deyin ki 'Musa
buradan geçti mi geçmedi mi, yüzbaşı bilmiyor, ama kendisi geçmemiş; hâlâ orada,
Kralkızı'nda!.."
Anadolu'nun en eski topluluklarından Süryaniler için Diyarbakır ve civarı,
kutsal topraklar. Adem'in cennetten kovulduktan sonra indiği Aden bahçesinin burası,
Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki topraklar olduğuna inanılır. Kitâb-ı Mukaddes'teki
birçok peygamber burada yaşamış, "ölümsüzlük suyu" (âb-ı hayat) burada
bulunmuştur.
Sadece Süryaniler mi buna inanan?
Kralkızı Barajı karakolundan yüz geri edilmeden bir gün önce,
83
Diyarbakır'a 23 kilometre Diyarbakır'a 23 kilometre mesafedeki Eğil
yolundayız. İlçe merkezine yaklaştıkça morlu beyazlı klasik ören yeri tabelaları
sıklaşıyor: Nebi Zünnun (Yunus) Makamı'na gider, Nebi Hallak Türbesi 4 km, Nebi
Harut Türbesi'ne gider, Nebi Danyal Türbesi emniyet amirliği bahçesindedir...
Sünni Müslüman bir yerleşim merkezindeyiz, ama adım başı, Kur'an'da adı
olmayan, kimi ise melek olarak anılan (İlahiyatçı Yaşar Seyhan, alanında bir ilk olan
2006'daki Kitâb-ı Mukaddes ve Kuran'daki Kıssaların Karşılaştırılması başlıklı
yüksek lisans tezine göre Kur'an'da anılan 28 peygamber arasında Danyal'ın adı yok,
Harut ise melek olarak zikrediliyor) nebi, yani peygamber makamları ya da türbeleri
var.
Bunların en şaşâalısı yerleşim yeri çıkışında, Kralkızı Barajı yolunda, bir
camiyle iki türbe barındıran Nebi Harun Tepesi'nde. Kitâbesinde, türbelerden birinde
altışar metre boyundaki iki yüksek sandukada Kur'an'daki Elyesa ile Zülkilf
peygamberlerin yattığı belirtiliyor. Öteki ise yine Kur'an'da adı geçen, Musa
peygamberin kardeşi Harun'a ait. Kur'an ve Kitâb-ı Mukaddes'te Musa'nın dili biraz
peltek olduğu için, Allah'ın emirlerinin İsrailoğulları'na Harun tarafından tebliğ
edildiği belirtiliyor.
Harun'un Musa'dan çok önce, İsrailoğulları henüz Filistin yolundayken
öldüğü yazılmış ama, buralarda inanış farklı: "Harun'u Musa getirdi, biraz kaldılar,
sonra Harun öldü, Musa onu toprağa verdi ve gitti."
Bu çelişki türbe kitâbesinde şöyle açıklanıyor: "Hz. Harun'la ilgili iki rivayet
var. Birincisi Hz. Musa'nın kardeşi ve yardımcısı olduğuna dair. İkincisi ise İÖ 1000900 arasında Hz. Süleyman'ın fetih için gönderdiği kâtibi ve komutanı olduğuna.
Gelmiş, fethetmiş ve 123 yaşında burada ölmüş.”
,
Devamını National Geographic Türkiye'nin Şubat 2012 sayısında
okuyabilirsiniz.
Prof K. Haspolat. Açıklamalar
İki kolun birleştiği yer: Kralkızı barajı olabilir
Dicle barajının önü de olabilir.
84
Arapçada nehre bazen deniz denmektedir. (1)
Büyük nehirlere de deniz dendiği unutulmuştur (2).
Gemidekiler Yûnus aleyhisselâmı denize (O zamanlar büyük nehirlere deniz
deniyordu)=Dicle nehrine attılar (3).
Balık karnında Yunus (AS)'ı önce Übülle'ye,sonra Dicle'ye,sonra Nineva'ya
kadar götürüp deniz sahiline bırakmıştır. Yani Dicle'de Yunus (AS)'ın balığın karnında
yolculuğu da vardır (4).
İki denizin birleştiği yer Eğil'de midir?
Kehf 60:
Hani Musa genç yardımcısına: “Iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar
gideceğim, ya da uzun zamanlar geçireceğim” demişti.
Hz. Musa yardımcısı Hz. Yuşa Bin Nun ile birlikte uzun yolculuktan sonra iki
denizin birleştiği yere vardılar. Bir çeşme başında dinlenmek için oturan Hz. Musa bir
taşı yastık yaparak yattı. Yuşa Bin Nun Hazretleri ise abdest almaya koyuldu. Bu
sırada yanlarında getirdikleri tuzlu balığa abdest suyu sıçradı, balık dirilerek bir anda
denize atladı.
Kehf 61:
Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler;
(balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu..
85
Gördükleri karşısında hayrete düşen Yuşa Bin Nun Hazretleri bu olayı Hz.
Musa'ya anlatmayı unuttu. Hz. Musa kalkınca yollarına devam ettiler. Yemek vakti
gelince balığı yemek üzere durdular. Yuşa Bin Nun Hazretleri ancak bu durumda
balığın canlanıp denize atladığını hatırladı. (Kehf 62-63) Ve hemen olayı Hz. Musa'ya
anlattı. Hz. Musa Hızır (A.S)'la buluşacağı yerin balığın canlanıp denize atladığı yer
olduğunu anladı, hemen geri döndüler. (Kehf 64)
Böylece Hz. Hızır ile Hz. Musa Allah'ın tayin ettiği yerde buluştular. (5)
Hz Musa ve Diyarbakır ilişkisi
Yukarıdaki Hz.Musa ve Eğil ilişkisini teyid açısından Eğil'in çevresindeki
olaylara göz atmak gerekir
Hz.Musa ve Ulu cami
Evliya Çelebi, seyahatnamesinde; Diyarbakır Ulu Camisinin Hz. Musa zamanında
yapıldığından bahseder. İfade şu şekildedir. ''Hz. Musa zamanında yapılmştır. Bahçe
sütünlarının sağ tarafında bir sütun üzerinde ibranice tarihi vardır. (6)
Evliya Çelebi Ulu caminin Hz Musa zamanında yapıldığını İbranice bir
kitabeye dayandırmaktadır.
Evliya Çelebi mabedin Hz.Musa yapıldığı hususunda Rum tarihçilerinin
tümünün hemfikir olduğunu ifade etmektedir.
Lord Kınross isimli seyyah'ın 1954 yılı Londra basılı Toroslardan Asyalı
Türkiyede bir Yolculuk isimli eserinde Ulu cami ile ilgili şu yorumda bulunur ' Ayrıca
evliyaların Ulu caminin Mosların (Hz.Musa) zamanında yapılmış olduğuna dair
önerileri de göz ardı edilmiş olabilir' (7)
Halk arasında Hz.Musa'nın Ulu camide namaz kıldığına dair geniş rivayet
vardır.
2.) Hz. Musa ve Hz. Hızır'ın Bırkleyn mağarasında buluşması
Hz. Musa Diyarbakır ilişkisi larak yaygın şekilde geçen halk hikayeleri
vardır:
Hz. Musa ve Hızır Aleyhisselam Kıssası : Diyarbakır'ın doğusunda ve Dicle
Nehri'nin kuzeyinde, Hızır İlyas Köy'ü vardır. Daha kuzeyde Kani Hızır [Hızır Pınarı]
vardır. Hızır Aleyhisselam Lice'deki Bırkleyn mağaralarına gelmiş, bu mağaralardan
birinde akan, Cennetten çıkıp yine Cennet'e giden Dicle ırmağı'nın kaynaklarından
birini oluşturan, ölümsüzlük suyundan içmiş ve ölümsüzleşmiş Hızır (a.s.)'ın
Bırkleyn Mağaraları'nda Hz. Musa ve İskender-i Zülkarneyn ile buluştuğuna dair
efsaneler halk arasında anlatılmaktadır. (8-10)
Bir olayı aydınlatmada o bölgenin efsaneleri de önem taşır.Bu bilgi bilimsel
verilerle de desteklenince ön plana çıkar.Bırkleyn mağarasına en yakın iki denizin
(nehrin)buluşma noktasının da Peygamberler diyari Eğile yakın bölgede Maden çayı
86
LİCE İLÇESİ TARİHİ MEKANLARI
SÜREYYA IŞIK*
Lice Vakıf Ahmet Bey Camii
Kurduğu vakıflar sebebiyle “Vakıf Ahmet Bey” olarak anılan Atak (Entak)
Emiri olan Vakıf Ahmet Bey, Diyarbakır' daki Ulu Caminin şafilere ait bölümünü
1529 yılında yaptırdıktan sonra suyu bol inkişafa müsait olan Lice'yi imar ederek
civar bölgelerden getirdiği halkı burada iskân ettirmiştir.1540 yılında Lice'de “Cami
i kebir” adıyla anılan Vakıf Ahmet Bey Camiini yaptırmıştır.
Lice merkezdeki Vakıf Ahmet Bey Camii kare planlıdır. Artuklu mimari
özelliğini taşır.6 tonozlu camiinin alt bölümü de imarethane olarak kullanılmıştır.
Beyaz nahit taşlardan yapılan caminin 6 tonozundan iki tanesi yangın vb. sebeplerden
dolayı yıkılmış olup 4 tanesi ayakta kalmıştır.1845 Yılında Vakıf Ahmet Beyin
torunlarından Hacı Sadullah Bey tarafından cami onarılmış ve bir takım eklemeler
yapılmıştır.
Lice'deki Vakıf Ahmet Bey
Camii müştemilatına dâhil olmak üzere
bir bölümü de medrese eğitimine tahsil
edilmiş ve bu sayede birçok ilim
adamının (Seyda)yetişmesine vesile
olmuştur.
Vakıf Ahmet Bey vefat ettikten
sonra o dönemin örf ve âdeti vechiyle
yaptırdığı caminin iç tarafına defin
edilmiştir. Vakıf Ahmet Beyden itibaren
caminin güney bölümünde bulunan 2
parsellik bölüm Lice Beylerinin aile
Depremde yıkılan
mezarlığı olarak kullanılmıştır. Devlet
Vakıf Ahmet bey camii
1925 Şeyh Sait isyanına iştirak ettikleri
gerekçesiyle bu tarihi mezarlığı yerle bir etmiştir ve böylece tarihi kanıtlar yok
edilmiştir.
Caminin kuzey bölümünde bulunan avlunun sol tarafında büyük bir havuz
sağ tarafında ise biri kapalı biri de açık olmak üzere iki gasil hane mevcut olup
avlunun sağ tarafında da terakümatı dereye dökülmek üzere 12 adet tuvalet
bulunmaktaydı. Orijinal yapısında minaresi bulunmayan bu camiye Liceli tüccar Hacı
Hamit Toprak tarafından 1950-1960 yılları arasında bir minare yaptırılmıştır.
Vakıf Ahmet Bey Lice'deki Ulu camiyi yaptırdıktan sonra aynı yıllarda büyük
dedesi olan ve Lice'nin Derhust ( Dibek) Köyünde metfun bulunan Şeyh Hasan
*Tarih öğretmeni [email protected]
88
Zerraki 'nin kabrinin bulunduğu yerde kapısı üzerinde kırmızı bir mermer taş üzerinde
kitabesi bulunan bir cami daha yaptırmıştır.
Osmanlı döneminde İstanbul'dan getirilen kutsal emanetlerden Peygamber
Efendimize ait olan Sakalı Şeriflerden biri Diyarbakırlı Nakipoğullarına diğeri ise
köken olarak seyit olan Lice Beylerinden Mahmut Beye teslim edilmiştir. Lice
Beylerinden Mahmut Bey ve beraberindeki ulema grubu tarafından Diyarbakır 'dan
teslim alınan sakalı şerif o dönemin ulaşım aracı olan at üzerinde kucaklarında
taşınmak üzere Lice'ye getirilmiştir. Yol boyunca civar halkın yoğun ilgisi ve
ziyaretleri nedeniyle bu yolculuk 3 gün boyunca devam etmiştir. Lice'ye avdet
ettikten sonra 6 ay boyunca Mahmut Bey'in konağının selamlık bölümünde muhafaza
edilerek Lice halkının ziyaretine sunulmuştur. Daha sonra Vakıf Ahmet Bey Camiinin
güney duvarında özel bir yer yaptırılmak suretiyle muhafaza edilmiş ve her yıl
Ramazan ayının Kadir gecesinde Lice halkının ziyaretine açılmıştır.
Bu mübarek sakalı şerifin Lice'ye intikalinden itibaren Lice Beylerinin
hanımları tarafından özenle hazırlanan ve hala muhafazasında kullanılan 40 adede
yakın ipek bohçalara sarılmak suretiyle özel bir sandık içerisinde muhafaza edilerek
günümüze ulaştırılmıştır. Bölgede vuku bulan 6 Eylül 1975 tarihli depremde Vakıf
Ahmet Bey Camii büyük ölçüde tahribata uğramasına rağmen sakalı şerifin
bulunduğu duvar yıkılmamıştı. Lice depremini müteakiben Lice Müftülüğünce
oluşturulan ve Lice Beylerinden ve o dönemde Lice Kaymakamlığında Yazı İşleri
Müdürü olan Nihat IŞIK' ın yer aldığı bir heyet marifetiyle sakalı şerif Lice'deki
Yenişehir Camiine nakledilmiştir.
Sakalı şerif bu tarihten itibaren hem anne hem de baba tarafından seyit
soyundan gelen Nihat IŞIK tarafından tam 35 yıl boyunca Ramazan ayının Kadir
Gecesinde Lice halkının ziyaretine sunulmuştur. Bu kutsal görev IŞIK Ailesi
tarafından geçmişten bu güne silsile yoluyla devam etmektedir.
Nihat IŞIK
İbrahim Ethem IŞIK
Sakal-ı Şerif
Mehmet Bey Sarayı
Vakıf Ahmet Bey'in torunlarından Liceli Hacı Sadullah Beyin büyük oğlu
olan Mehmet Bey tarafından inşa edilmiştir.Mehmet Beyin gerek ailenin büyüğü
olması ve gerekse de inşa etmiş olduğu konağın muhteşemliğinden dolayı bölge halkı
89
tarafından bu konak Mehmet Bey Sarayı (Sara Mehemed Begé) olarak
adlandırılmıştır. Aile büyüklerimizin beyanlarına göre ve fotoğrafta görüldüğü
gibi güney doğunun en büyük konağı vasfını taşır. Bu vesileyle bölge halkı tarafından
Mehmet Bey Sarayı olarak adlandırılmıştır.
Saray, Vakıf Ahmet Bey Camiinin karşısında yer alır. Bu saray o dönemde
Mardin'den getirilen Süryani asıllı ünlü bir duvar ustası tarafından yapımı
gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle bu yapı Mardin mimari özelliğini taşır. Sarayın
yapımı 3 yıllık bir sürede gerçekleştirilmiştir. Sarayın arka duvarları siyah taşlardan
ön cephedeki duvarları ise beyaz nahit taşlardan yapılmıştır. Bu taşlar Lice'nin
güneyinde bulunan Derhust (Dibek) Köyünde açılan taş ocaklarından çıkarılıp
ustalar tarafından yontularak katırlar vasıtasıyla Lice'ye getirilmiştir.
İki katlı olarak inşa edilen bu konak haremlik ve selamlık olarak iki bölümden
oluşur. Bu yapı 20 oda, 2 büyük eyvan, 2 mutfak, 4 tuvalet ve 2 balkondan
müteşekkildir. Odaların tabanı tahta döşeme, eyvanların tabanı ise beyaz nahit taşlarla
döşenmiştir. Eyvanlar bölgemizde kantara olarak tabir edilen kemerlerden
oluşmuştur. Haremlik bölümündeki eyvan 4 kemerli selamlık bölümündeki eyvan 3
kemerden oluşmuştur. Haremlik bölümünde 2 mutfak kullanılmış. Bu mutfaklardan
selamlık bölümüne götürülen yemekler ara duvarda yapılan özel dönmeli bir dolap
vasıtasıyla selamlık bölümüne gönderilmiştir.
Sarayın odaları muhtelif ölçülerde olup gelen konukların vasıflarına göre alt
ve üst kattaki odalarda ağırlanmaları temin edilmiştir. Sarayın inşaatına başlandığında
temelin sağlamlığı için Lice bahçelerinde mevcut olan ve çürümeye dayanıklı olduğu
bilinen ve Urum Dudu olarak tabir edilen tut ağaçları kesilerek demir malzeme yerine
kullanılmıştır.
Bu konak 1925 Şeyh Sait İsyanına kadar Lice Beyleri tarafından kullanılmış
olup bu tarihten sonra devlet tarafından sahiplerinin sıkıştırılması suretiyle hane halkı
tahliye ettirilerek sarayın üst katı Hükümet Konağı alt katı ise Jandarma Birliği ve
Ceza Evi olarak kullanılmıştır. Bu durum 1962 yılına kadar devam etmiştir. İlçede
yeni Hükümet Konağı ve Jandarma binalarının yapılması üzerine bu konak
boşaltılarak sahiplerine teslim edilmiştir. Ne yazık ki ilçede vuku bulan 6 Eylül 1975
tarihli depremde Mehmet Bey Sarayı yıkılmıştır.
Mehmet Bey sarayı
90
Hacı Melek Bey Hamamı
Lice Beylerinden Hacı Melek Bey tarafından 1860 yıllarında yaptırılmıştır.
Tanzimat Fermanından sonra Osmanlı Devletinin doğu bölgelerinde askeri harekât
başlatması üzerine bölgede bulunan birçok nüfuzlu aile sürgün edilmiştir. Bu nedenle
Hacı Melek Bey de ailesi ile Edirne'ye sürgün edilmiştir. 30 yılı aşkın bir süre
geçtikten sonra çıkan af sonucu memleketi olan Lice'ye geri dönmüştür.
Hacı Melek Bey ve ailesi sürgünün ilk yıllarında beraberlerinde götürdükleri
para ve değerli mücevherlerden oluşan menkulleri sayesinde Edirne de rahat bir
yaşam sürerler ancak zamanla paralarının tükenmesi üzerine sıkıntılı günler başlar.
Beraberlerinde götürdükleri ve sülalelerini tanıtan ceylan derisi üzerine yazılmış olan
şecereyi dönemin Edirne Müftüsüne gösterirler. Şecereyi okuyan müftü Hacı Melek
Bey ve ailesinin köken itibariyle tescilli olarak seyit sülalesinden geldiğini görünce
çok etkilenir ve bu durumu Osmanlı Devletine bildirir. Bu durum anlaşılınca Osmanlı
Devleti tarafından Hacı Melek Bey'e yurtluk ve ocaklık denilen maaş bağlanır ve
zamanla çıkan af sonucu memleketi olan Lice'ye geri döner.
Hacı Melek Bey sürgün dönüşü Lice'de bir hamam yaptırtmıştır. Bu hamamı
eşi Hafset Hanım için yaptırdığı rivayet edilir. Bu hamam, Vakıf Ahmet Bey Camiinin
elli metre kadar doğusunda bulunan boşlukta ve çarşıya nazır bir yerde inşa
ettirilmiştir.
Hamam müştemilatı olarak; külhan, su deposu, soyunma mahalli, su
şadırvanı ve yıkanma yerinde (hamam) 12 adet taş kurna (Bölgemizde kurnaya cırın
denir) ve tuvaletten mütteşekil üstü kubbeli olarak inşa edilmiştir.
Hamamın giriş kapısından üç basamaklı merdivenden çıkılıp soyunma yerine
geçilirdi. Bu bölüm sağ ve sollu olmak üzere iki sekiden oluşurdu. Bu bölümün orta
yerinde de şadırvan vardı. Oradan da bir kapıyla hamam bölümüne geçilirdi. Tek
kubbeli olarak inşa edilen bu hamamın külhan bölümü arkadaydı. Hamamın terakümü
bir kanalla dereye akardı.
H a c ı M e l e k B e y,
yaptırdığı bu hamamda kullanılan
suyu, Kaniya Çırıkan (Altı gözlü
çeşme)denilen ve Vakıf Ahmet
Bey Camiinin ittisalinde bulunan
çeşmeden getirmiştir. Hamam
öğlene kadar erkeklere öğleden
sonra ise bayanlara hizmet
etmiştir. Ancak bu hamam 6 Eylül
1975 tarihinde Lice'de meydana
gelen depremde yıkılmıştır.
Hacı Melek Bey Hamamı
91
HANIM HATUN ÇEŞMESİ
Vakıf Ahmet Bey'in 1540 tarihinde Lice'deki Ulu camiyi yaptırmasından
sonra bu çeşme Vakıf Ahmet Bey'in kızı olan Hanım Hatun tarafından 1540-1550
yılları arasında çarşı caddesi üzerinde yaptırılmıştır.
Suyu taş bir oyuktan akan bu çeşme tek gözlü ve üstü kümbetli olarak
yaptırılmıştır.Bu çeşmenin yapımında bölgemizde keko taşları olarak bilinen ve Vakıf
Ahmet Bey Camiinin arkasındaki kayalıklardan sökülmek suretiyle yontulan ve
akarsuların oluşturduğu keko taşları kullanılmıştır.Üzerinde kitabesi bulunan bu
çeşme 6 Eylül 1975 Lice depreminde yıkılmıştır.
Hasan Bey Çeşmesi
Lice Beylerinden Hasan Bey tarafından Lice'nin Körtük mahallesinde
Ermeni kilisesinin yakınında yer alan bir bölgede yaptırılmıştır. Kitabesi bulunmayan
bu çeşmenin yapılış tarihi bilinmemekle beraber 1800'lü yıllarında yapıldığı tahmin
edilmektedir.
Siyah taşlardan yapılan ve tek kemerli olan bu çeşme iki oyuktan oluşur. Lice
halkı tarafından Kaniya Hésén Begé ( Hasan Bey Çeşmesi ) olarak anılan bu çeşme
Lice depreminde hasar görmesine rağmen hala ayaktadır.
Atak Kalesi (Entak)
Atak Lice'nin güneydoğusunda yer alır. Bölge halkı tarafından Entak olarak
bilinmektedir. Atak Lice'nin en eski yerleşim yeridir. Atak sırayla Bizans, İslam,
Mervani, Selçuklu, Artuklu, Akkoyunlu, Safevi ve son olarak Osmanlı hakimiyetine
girmiştir. Atak kalesinin hangi tarihte yapıldığı bilinmemekle beraber Roma
döneminde yapıldığı ve Bizans imparatoru Justinianus tarafından 532 yılında
onarıldığı sanılmaktadır. Atak kalesi 7. YY. 'da İyaz bin Ganem ve Halit bin Velit
tarafından alınarak İslam hakimiyetine girmiştir. İslam kuşatması sırasında bir çok
Sahabe-i kiramın burada şehit düştüğü bilinmektedir. Bölge halkı tarafından bu
sahabelerin metfun bulunduğu bölgeye şüheda mezarlığı denilmektedir. Burada
metfun olan sahabelerden birinin de Halit bin Velid'in kardeşi olduğu söylenmektedir.
Atak (Entak) en parlak dönemini Mervaniler ve Artuklular döneminde
yaşamıştır. Burada bulunan cami ve dört köşeli minare Artuklu eseridir .Dört köşeli
minare Artuklu Emiri Melik Salih döneminde (1312-1365) yapıldığı sanılmaktadır.
Atak yerleşiminin kuzeydoğusunda yer alan Akkilise'nin (Déra Sıpi) çok eski
dönemlerde inşa edildiği bilinmektedir. Ancak zaman içerisinde bölgedeki Ermeni ve
Süryani cemaatleri arasında Bu kilisenin paylaşımı konusunda çıkan ihtilaf
sonucunda kilise kullanılmayarak bakımsız kalmış son olarak 1950 yılında şiddetli bir
yağış sonucunda kubbenin çökmesiyle kilise yıkılmıştır.
Akkoyunlu Devleti hükümdarı Uzun Hasan doğuda Karakoyunlular aleyhine
bir genişleme sağlamaya çalışırken Atak Emiri Ömer Bey'den destek alarak
92
güçlenmiştir. Bu vesileyle Uzun Hasan Atak Emiri Ömer Beyin kızı ile evlenir. Bu
evlilikten Uzun Hasan'ın büyük oğlu ulan Zeynel Bey doğmuştur. Zeynel bey'in
mezarı Hasankeyifte olup türbesi üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır.Uzun Hasan
kendisine gösterdiği sadakattan dolayı kayınpederi olan Ömer Bey'e 1467'de Bitlis
bölgesinin idaresini vermiştir.
Akkoyunlu Devletinin yıkılmasından sonra Doğu ve Güneydoğu bölgesinde
Safevi ve Osmanlılar arasında hakimiyet mücadelesi başlar. Yavuz Sultan
Selim,Safevilere karşı bölgedeki Kürt Beylerinin desteklerini almak amacıyla İdris-i
Bitlisi aracılığı ile bu beylere emirnameler göndermiştir. Bitlis emiri Şerefhan , Atak
emiri Ahmet Bey, Eğil emiri Kasım Bey, Hizan emiri Davut Bey, Sason emiri Ali Bey
ve İmadiye emiri Seyfettin Beyler kendi aralarında yaptıkları mülakat sonucunda
Osmanlı Devletini desteklemeye karar verirler.
Atak emiri Ahmet Bey Meyyafarkin kalesini Safevilerden alarak Osmanlı
Devletine büyük yararlılık göstermiştir.1515 Çaldıran zaferinden sonra Diyarbakır
bölgesi Osmanlı hakimiyetine girince Atak bölgesi Ekrad Sancakları (YurtlukOcaklık)dediğimiz sancak statüsünde Atak Emiri Ahmet Bey'e tevdi edilmiştir. Ayrıca
Atak yerleşiminin doğu kesiminde bulunan Siné (Oyuklu) köyünde İslam halifesi
Hz. Ebubekir'in torunu olan Şeyh Muhammet ismindeki zatın burada metfun olduğu
ve bu türbenin yanında bulunan kabristanın Atak Beylerinin mezarları olduğu
bilinmektedir.
Birklin Mağaraları
Mezopotamya Bölgesinin 5. Önemli uygarlığından olan Asurlular ,MÖ.12.yy
ile MÖ.7.yy. arasında “ Yukarı Mezopotamya” dediğimiz bu bölgede etkili olmuştur.
Diyarbakır bölgesi Asur Kralı 1. Tiglat Plaser döneminde hâkimiyet altına alınmıştır.
1.Tiglat Pleser, uzun mücadele sonucunda Nirbi ve Kirhi egemenliğine son vererek
Şirişa (Lice) bölgesini hâkimiyet altına alabilmiştir. Şirişa bölgesinin alınmasıyla
Diyarbakır, tamamen Asur egemenliğine girmiştir.
Asur kralı 1.Tiglat Pleser Şirişa (Lice) bölgesinde kazandığı zaferleri
anlatmak amacıyla çivi yazılı stelli kitabesini (kayalara oyulmuş kabartmalı heykel ve
yazıt) Korha (Abalı) dağları yakınında bulunan ve Dicle Nenri'nin ikinci kolunu
oluşturan Birklin çayının çıktığı mağaralara kazdırmıştır. Briklin Mağaraları
Asurlulardan kalan çivi yazılı önemli kitabeleriyle ünlüdür. Diyarbakır-Lice-Bingöl
karayolunun 104.kilometresinde Lice sınırları içinde Birklin Çayı'nın kenarında ve
yolun doğusunda yer alır.Biriklin kelimesi anlam olarak zazaca lehçesine müstenit
olarak zazaca ;ber yan veya yakın demektir. Kıl tepe veya tümsek demektir. Lin ise
muhtemelen özel isim olup Asurca komutan veya bir devlet ricalinin adıdır. Bu
kelimelerin birleşiminden Biriklin kelimesinin oluştuğu kanaatindeyiz.
Birklin Mağaraları ilk kez Alman tarihçi LEHMANN HAUPUT tarafından
incelenmiş mağaranın birinde Asur Kralı 1.Tiglat plaser'e (MÖ.1116-1090) ait stelli
iki kitabe, diğer mağarada ise Asur Kralı 3. Salamansar'a ait stelli iki kitabeyi
bulmuştur.
93
1.Tiglat Plaser, kitabelerinde dünyanın en güçlü kralı olduğunu, tanrıların
yardımıyla Dicle Nehri yöresini zapt ettiğini ve Urartu saldırılarına karşı bu bölgeyi,
nasıl koruduğundan bahseder.
3. Salamansar da yenilmez kral olduğunu, tanrıların desteği ile birçok yeri
fetih ettiğini ve Fırat Nehrini atı ile nasıl geçtiğinden bahseder.
Birklin Mağaraları taşıdığı tarihi önem dışında sahip olduğu doğal güzelliği
ile de önemli bir gezi ve piknik alanıdır. Mağaralardan birinin astım hastalığına iyi
geldiği söylenmektedir.
Dakyanus Harabeleri Ve Eshab-I Kehf Mağarası
Dakyanus Harabeleri Diyarbakır-Lice-Bingöl istikametine uzanan ve Lice'ye
18 km mesafede ve Lice'nin güneybatısında bulunan Fis ovası mevkiinde bir tepe
üzerinde bulunur. Kesin olarak hangi dönemde yapıldığı bilinmemekle beraber bazı
kalıntı ve yapı tarzları Helenistik ve Roma dönemine ait olduğunu göstermektedir.
Dakyanus şehrinin 1110 rakımlı bir tepenin üzerinde ve civardaki
arazilere hâkim bir noktada bulunduğu bilinmektedir. Şehir etrafının surlarla çevrili
olduğu ve Dakyanusun sarayının da bu şehrin merkezinde yer aldığı mevcut
kalıntılardan anlaşılmaktadır. Saray kalıntılarında 3-4 metre uzunluğunda ve yarım
metre çapında sütunlar yer almaktadır. Ne yazık ki zamanla civardaki halk tarafından
bu kalıntı taşları ve sütunlar yıktırılmak suretiyle taşınarak bina inşaatlarında
kullanılmıştır. Bu durum tarihi kalıntıların yok olmasına sebep olmuştur.
Bir tepe üzerinde ve güvenli bir yerde kurulan Dakyanus şehrinin güçlü bir
haberleşme sistemine sahip olduğu rivayet edilir. Şehrin haberleşme sistemi
Dakyanus'un görevlileri tarafından birbirine intikal ettirmek suretiyle dağ silsilesi
yoluyla Silvan ilçesinin dağlık bölgesinde bulunan Boşat, Halda ve Taverz köylerine
kadar devam ettiği söylenir.Dakyanus gücü ve nüfuzundan dolayı kendini bu bölgede
ilah olarak gösterdiği rivayet edilir. Harabelerin yakınında bulunan Firdevs (Uçarlı)
Köyünü cennet ve yine bu köyün İttisalinde bulunan Cinezur (Çağdaş) köyünü de
cehennem olarak kullandığı yine rivayet edilir.
Dakyanus şehrine 11 km. mesafede bulunan ve tam kuzey kesimine düşen
bölgemizde Miyavkan dağı ile tabir edilen Rakim Dağının güney eteğinde ESHAB-I
KEHF (Yedi Uyurlar) mağarası yer alır. Rivayete göre halk arasında yedi uyurlar
olarak bilinen ve Dakyanus'un sarayında bürokrat çocukları olan ve onun pagan
inancını benimsemeyen yedi genç, Dakyanus'un gazabından kaçarak bu günkü
Dakyanus Harabeleri ile Duru (derkam) köyü arasında bulunan mağaraya
kaçmışlardır. 300 yıl boyunca bu mağarada uyudukları ve bilahare kalkarak Dakyanus
şehrine doğru gittikleri rivayet edilir.
Her yıl mayıs ayında bölge halkı tarafından kutsal sayılan Eshab-ı Kehf
mağarasının ziyaret edilmesi ve burada kurban kesilmesi adeta bir gelenek haline
gelmiştir.
94
DİYARBAKIR LİCE İLÇESİ ANTAK VE
SÜNİ KÖYLERİ VE KUTSAL YÖNÜ
Kenan Haspolat
Antak Kalesi ve sahabe mezarlığı
Diyarbakır, Lice ilçe merkezinin 15 km. güneydoğusunda Kayacık ve Kabak
Kaya Köyü'nde bulunan Antak Kalesi'nin ne zaman ve kimin tarafından kurulduğu
kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber kalenin Roma döneminden kaldığı ve 532
yılında Bizans imparatoru I.Iustinianus tarafından onarıldığı sanılmaktadır. Ebu
Abdullah Muhammed bin Ömerü'l Vakadi'nin yazmış olduğu kitapta bu kalenin
hicretin 17.yılında, VII. yüzyılda Diyarbakır bölgesini ele geçirmek isteyen Iyaz bin
Ganem ve Halid bin Velid tarafından Diyarbakır'ın fethinden hemen sonra Arapların
eline geçtiğini yazmaktadır. Kalenin ismi farklı kaynaklara değişik isimlerle
geçmiştir. Eski Arap kaynaklarında Hetax, Silvanlı tarihçi İbnü'l-Ezrak da Hatak
olarak bu kaleden söz etmişlerdir. Bununla beraber bir çok kaynakta da Atak olarak
geçmiştir. Burada bulunan Entak şehri Mervaniler ve Artukoğulları döneminde (X.XIII. yüzyıl) önemli bir yerleşim yeri idi. Yavuz Sultan selim'in Çaldıran Savaşı'ndan
(1514) sonra kale Osmanlıların eline geçmiştir. Evliya Çelebi bu kaleden “Kale nehir
kenarında yüksek bir tepe üzerinde, dört köşe taş yapılı güzel bir kaledir” diye söz
etmiştir. Kaleden günümüze yalnız temelleri gelebilmiştir. Kalenin üzerinde yıkık bir
cami kalıntısı bulunmaktadır. Güneyinde de Ak Kilise isimli bir kilise kalıntısı vardır.
(Kent haber)
Diyarbakır'ın fethinden sonra civar kalelerin fethine geldi. İyaz bin Ganem
ve Halid bin Velidin seçkin komutanların da içinde bulunduğu İslam ordusu önce Eğil
kalesini aldı Ardından Hani bölgesi alındı. İslam ordusu Hani'deyken Çeper halkı
Hani'ye gelerek Müslüman olunca İslam ordusu Antak kalesine doğru yola çıktı (1)
(2)
Halid bin Velid kaleyi Batis bin Selimus'tan almıştır.
Halid bin Velid kaleye dağ tarafından, İyaz kale kapısı tarafından
saldırıya geçti. ağ tarafından kaleye girmeyi başaran Halid kale içinde şiddetli
çarpışmalara girdi.İyaz da sarp yerden yolu izleyerek içeri girdi,kale içindeki
direnci kırdı. Ordu kaleyi aldı. Daha sonra önceleri fetholunan Silvan'a doğru
yöneldiler (1).
95
Lice-Antak'tan kaleden çekim, Okla gösterilen yer: Halid bin Velid'in otağı
Antak değişik medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Bunlardan birisi de
Artuklulardır. Dolayısıyle Artuklulara ait eserleri burada görebiliyoruz.
Artuklulara ait cami (Arka zeminde kale)
96
Çok ciddi çatışmalar olduğundan burada çok sayıda şehit olduğunu
düşünüyoruz. Definecilerin kazarken tesadüfen bulduğu sağlam cesedler söz
konusudur. Bunların şehit sahabeler olduğunu tahmin ediyoruz.
Yeri kesin olan 4 şehit sahabe mezarını tam lokalize ettik. Diğer sahabeler
için herhalde daha fazla araştırma gerek..
Dört şehit sahabe kabri
Bu köyden kaleye çıkan yol üzerindedir. Tarihi belgeler Antak'ta çok sayıda
tebliğci sahabenin kaldığını göstermektedir Antak kalesinde şehit olanların yanı sıra
101 sahabenin kaldığını aşağıdaki belgeden anlıyoruz: İyaz buradan ganimetleri
toplayıp çıkar. Kölesi Salim'i, yanına yüz asker bırakır, ona ebedi olarak görevlendirildiğine dair belge verir.
Kalenin batı ucunda bir mescid ile Sultan türbesi bulunuyordu. Türbeden
eser kalmamıştır. Mescid kuzey duvarı dışında yıkılmıştır. Türbenin yakınlarında
muhtemelen fetih esnasında şehit düşenlere ait mezarlar bulunmaktadır (3) (4).
Kalede yıkık cami
97
Antak eski imamı İlyas Baran gerek bu mescidin çevresinde ve gerekse çok
sayıda mezar olduğunu ifade eder. Şu an mescid çevresinde sağlam 13 kabir
bulunmaktadır,demektedir. 1936 yılı Diyarbekir Yıllığında Atak kalesi kasabanın
eteklerine yamandığı bir sağın doruklarına kurulmuştur. Üzerinde bazı mebani
vardır. Bunlar şehidlerine ait yapılardır, demektedir (5).
Tarihte Antak ve Halid bin velid'in otağı (6)
Hz. Ebubekir'in soyu ve Diyarbakır-Lice ilçesi-Oyuklu (Süni) köyü
Lice ilçesi ile Hazro arasında arkasında mağaralar ithafen Oyuklu denen, eski
isni Süni olan bir köy bulunmaktadır. Bu köyde Hz. Ebubekir soyundan insanlar
yaşamaktadır.
Hz.Ebubekir soyumdan Abdurrahman ibn-i Kasım Lice kazası Sünni köyüne,
Hz. Ebubekir soyundan Şeyh Muhammed ve Şeyh Pir Hasan Lice kazasına gelmiştir.
Diyarbakır arkeoloji müzesindeki bir belgeye göre eski yerleşim yeri olan
Atak'ta Hz. Ebubekir soyundan Sultan Muhammed Han ve Şeyh Rıdvan ailesi
yaşamaktaydı (7).
Lice-Hazro arasında , Antaktan sonra ve Lice'nin son köyü Sünni (Oyuklu)
köyü ,. 160 haneli bu köydür Hz. Ebubekir soyundandır, dışarıya kız alıp verme
olmadığı için saf kalmışlardır, Arapça konuşurlar.
98
Oyuklu (Süni) köyü
Oyuklu (Sine) Köyündeki mezarlar: Lice ilçe merkezine 27 km uzaklıkta
olan Sine köyü Hicri dördüncü yüzyılın ikinci yarısında vefat etmiş olan Hz.
Ebubekir'in torunlarından Şeyh v Rıdvan b. Abdulbasıt b. Abdurrahman b.
Ebubekir'in, Şeyh Muhammed b Rıdvan'ın ve bunların yakınlarının türbe ve
mezarları bulunmaktadır (4).
Dağın tepesinde mağaralar
99
Eğil’de mağara kilise
Köyde yatan diğer ulular.
100
Hz Ebubekir soyu ve Süni ilgili 1936 yılına ait bir bilgi Lice Sini Köyü Bu
halk Arapça konuşur ve kendilerini Hazreti Ebubekir'in ahfadından Şeyh Mehmedin
evlatları bilirler. Konuştukları Arapça da çok ayrı bir lehçeye maliktir. Atak kalesi
üstündeki şüheda mezarlarını yılda bir kere ziyaret ederler. (5) Ayrıca bu aileden
Antak'a tebliğci olarak Şeyh Şemdin gitmiştir ve orada medfundur.
Şeyh Şemdin türbesi
KAYNAKLAR
1- Zeki Dilek. Lice. Diyarbakır. 2002. s.36.
2-Kazım Baykal. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler. Karacadağ dergisi.20
Haziran 1939.cilt II, sayfa 17
3- Vakidi: Tarihu Fütuhul'Cezire ve 'l Habur ve Diyarbekir ve'l Irak. Thk:
Abdülaziz Fayyad, Herfuş, Daru'l-Beşair, Dimaşk. 1417&1996 s.197
4- Prof. Dr .Abdurrahman Acar. Dünden bugüne Atak kalesi Dünden bugüne
Lice Sempozyumu. 2008.s.17,32
5- Hasan Basri Konyar .1936 yılı Diyarbekir Yıllığı s.358
6- http://www.licevakfi.com
7- Taşgın A: Diyarbakır arkeoloji müzesinde Atak tarihine ait bir belge.
1.Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu. 2004. Diyarbakır. s:
408
101
SİLVANDA VAKIF KÜLTÜR VARLIKLARININ TURİZM AÇISINDAN
DEGERLENDRİLMESİ
Semra HİLLEZ*
ÖZET
Modernleşme ve bu sürecin beraberinde getirdiği üretim politikaları, gelişen
iletişim ve ulaştırma araçları ile hızla artan nüfus, tüm uluslar için turizmi önemli bir
sektör haline getirmiştir. Türkiye'nin artan uluslararası turizmden yeterince
yararlanabilmesi için; yörelerdeki kültürel ve çevresel özellikleri ön plana çıkaracak
tanıtma ve geliştirme plan ve projelerinin uygulanmasını zorunlu kılmaktadır.
Bu çalışmamızın amacı: tarihi, kültürel, ekonomik ve turizm açısından
önemli bir potansiyele sahip, Silvan yöresinde kırsal turizm ve kırsal turizmin önemli
bir bileşeni olan kültür turizminde başat rol alan tarihi vakıf eserlerine dikkat çekmek
ve turizm olgusu içinde daha iyi korunması ve daha verimli kullanılması amacıyla
neler yapılabilir sorusuna cevap bulmaya çalışmaktır.
Anahtar kelimeler: Silvan, kırsal turizm, turizm, Selahaddin Eyyubi Cami,
Karabehlül Bey Cami, Vakıf, Vakıf kültür varlıkları.
GİRİŞ
Turizm, insanların sürekli ikamet ettikleri yer dışında yaptıkları seyahat ve
gittikleri yerlerde geçici konaklamalarından doğan ihtiyaçlarının karşılanması ile
ilgili faaliyetlerdir. Turizmin genel kavramının içeriğinde yer alan yer değiştirme
doğal, tarihi, toplumsal ve kültürel yapısı kişinin alışık olduğunun dışındaki bir başka
yere gitme biçiminde kendini gösterir (Berber, 2003:206).
Birinci Dünya Savaşı'na kadar lüks bir ihtiyaç olarak kabul edilen, 1960'lı
yıllara kadar ise kültürel bir hareket olarak kendini gösteren turizm, günümüzde
zorunlu ihtiyaçlar arasında kabul edilmeye başlanmıştır. Artık turizm dünyada hızla
gelişen ve bacasız sanayi olarak adlandırılan bir sektördür. Özellikle yirminci yüzyılın
ikinci yarısından itibaren ülke ekonomilerinin karşılaştığı dar boğazların aşılmasında
adeta bir çıkış noktası haline gelmiştir.
(Kar, Zorkirisçi ve Yıldırım,2004:88). Böylece Dünyadaki turizm anlayışı
değişmeye başlamış, doğa ile bütünleşme, geçmiş kültürün izlerini yerinde görme,
kültürel temaslar, yaşam tarzı, inanç sistemleri, el sanatları, alış-veriş ortamları,
eğlence biçimleri ilgi çeker olmuştur (Emekli,2006:54-55).
Turizmin özelliği; onun kültürle olan vazgeçilmez köprüleridir. Turizm
otantik yerel kültürlerin araştırılmasıdır, fakat turizm sektörü, otantik bir ortam
*Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü-Mimar [email protected]
102
varmış gibi hareket eder. Aslında sosyal ve kültürel bir simülasyon söz konusudur.
Turizmin varlığı otantik kültürel tecrübenin olasılığını işaret eder (Berber,2003:214).
Bir yörenin turizm açısından çekici yerel kültürel değerlerini; resim, müzik, dans,
endüstri, el sanatları, iş, tarım, eğitim, edebiyat, dil, bilim, yönetim, din, mutfak ve
tarih özellikleri meydana getirmektedir. Bunlara yerleşmenin fizikî dokusu, mimari
eserler ve yöre sakinlerini eklemek gerekir. Turizm kültürel çeşitliliğin ve özgünlüğün
korunması için araç haline gelmiştir. (Çetin,2010:182).
Ekonomik ve sosyal karlılığı olan turizm sektörü, büyük bir potansiyel haline
gelmiş ve uluslar arasında kıyasıya bir rekabet yaşanmaya başlamıştır. Bu rekabette
kullanılan en önemli araç, eldeki kaynakları kullanarak, farklı turistik ürünleri
oluşturmak ve alternatif turizmi geliştirmek olmuştur.
Ürün farklılaştırma
stratejilerinin sonucunda farklı alternatifler gelişmeye başlamıştır. (Öztaş ve
Karabulut, 2007:131-132).
Turizmin gelişmesi bir bakıma turizm arzının çeşitliliğine bağlıdır
(Çeken,Karadağ ve Dalgın,2007:6). Turistler, yeni ülke, bölge, destinasyon ararken,
aynı zamanda o turistik yörede farklı turizm türlerini de araştırmaktadırlar
(Güzel,2010:88).
Zamanla kişilerin gelir seviyesinin artması, çalışma koşullarının iyileşmesi,
teknolojik ilerlemeler sonucunda hız ve konforun ön plân çıkması, haberleşme ağının
gelişmesi, uluslararası barışın yaygınlaşması ve kişilerin eğitim seviyelerinin
yükselmesi sonucunda, farklı ihtiyaçlar ve talepler doğmuştur. Turizm talebinde
meydana gelen bu değişim turizm sektörü içerisinde, dağcılık, yayla turizmi, kültür
turizmi, av turizmi, su sporları, kırsal turizm gibi alternatif turizm çeşitlerinin ortaya
çıkmasına sebep olmaktadır (Çeken, Karadağ ve Dalgın,2007:2). Alternatif turizmin,
uluslar arası turizm hareketlerindeki zaman ve mekân yoğunlaşma problemine karşı
bir çıkış noktası oluşturması (Güzel,2010.89), özelikle son yıllarda uluslar arası
turizm hareketlerine katılanların farklı taleplerinin ortaya çıkması, Son zamanlarda
turistlerin ilgisi deniz, kum, güneş odaklı turizmden ziyade alternatif turizm türleri
üzerine yoğunlaşmaya başlamıştır. Bunlardan bir tanesi de kırsal turizmdir. (Çeken,
Karadağ ve Dalgın, 2007: 6).
KIRSAL TURİZM
Avrupa Birliğinde (AB) kırsal alan çok farklı yapılara ve fonksiyonlara sahne
olan kompleks alanlar olarak ele alınmaktadır. Kırsal alanlar, insanoğlunun kendi
cinsiyle ve doğa ile girdiği çeşitli etkileşimlerin üzerinde yer aldığı, çoğu zaman tarım
ve ormancılığın başat olduğu ama bunun yanında turizm, küçük ve orta ölçekte
sanayinin ve el sanatları gibi diğer iktisâdi faaliyetlerin de önemli olduğu, üzerinde
insanoğlunun köy, pazar gibi sosyal yapılar yükselttiği, ekolojik açıdan değerli ve
kentli insanlarla da sürekli etkileşim halinde olunan mekânlar dır.
(http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/e406957d45fcb6c_ek.pdf?tipi=14&sube=)
103
Kırsal alanlarda vurgulanan dış göç, işsizlik, düşük yaşam standartları gibi
sorunlarının üstesinden gelmek için, kırsal alanlarda yaşayan insanlara sürdürülebilir
ve sürekli istihdam veya gelir olanaklarının sağlanması bir koşuldur. Bunu
gerçekleştirmek için, turizm özellikle de kültüre dayalı turizm türleri potansiyel
olanaklardan en önemlisi gibi görünmektedir (Bahçe,2009:10).
Kırsal alanlar; peyzaj özellikleri, yerel yaşam biçimleri ve özgünlükleri ile
turistlerin gerçekleştirmek istedikleri aktiviteler için çekici noktalardır (Uslu ve
Kiper, 2006:305). Turizm için “kırsal”ın taşıdığı anlam; deniz turizmi merkezleri
dışında kalan, kentsel yerleşimlerden uzakta, kırlara özgü doğal ve kültürel yapının
korunduğu, tenha, yapaylıkla tanışmamış alandır (Soykan,1999:68). Ayrıca kırsal
alanlar turistlere, etnik ve coğrafi karakterinden, tarihinden, farklı kültüründen ve
kırsal doğasından kaynaklanan gizemli bir çekicilik sunmaktadır.
Kırsal turizmin tanımı için coğrafyacılar, sosyologlar, ekonomistler ve
plancılar tarafından yürütülen tartışmalara üç ana tartışma nokta hakimdir bunlar: (1)
nüfus yoğunluğu, büyüklüğü ve yerleşim, (2) arazi kullanımı ve tarım hakimiyeti,
ormancılık, (3) "geleneksel" sosyal yapıları ve toplumsal kimlik sorunları ve mirastır
(OECD,1994:9).
Aslında kırsal turizm yeni bir olgu değildir. 19. yy.da İngiltere'de doğaya
dönüş yaşanması ile başlamış ve daha sonra Avrupa'nın sanayileşmiş ülkelerinde
yayılmaya başlamıştır. Bu olgunun hızlı bir şekilde yayılmasında başta şehirlerde
yaşayanların sosyo-ekonomik durumunun yükselmesi, büyük şehirlerde insanın
fiziksel ve psikolojik rahatsızlanmasına yol açan kirlilik ve stres gibi koşullar
sebebiyle, kırlarda dinlenmeye karşı bir ilgi doğmuştur (Çeken, Karadağ ve Dalgın,
2007:6).
Kırsal turizm, karmaşık bir faaliyettir: Sadece çiftlik-temelli turizm değildir.
çiftlik-temelli tatilleri kapsadığı gibi, macera, doğa tatilleri ve eko turizm, yürüyüş,
tırmanma ve binicilik, sağlık turizmi, av ve oltayla balık tutma, eğitici yolculuk,
mimari miras ve bazı alanlarda da etnik turizmi kapsar (OECD,1994:8). Kırsal
turizmde; kırsal kültürle bütünleşerek, onların kültürel yapılarını tanıyarak bir tatil
geçirildiği için, “Kültür Turizmi” adı verildiği de olmaktadır. Ancak, burada
kırsallığın vurgulanmasında yarar vardır, zira turizmin mekanı kırsal alanlardaki
doğal ve kültürel ortamlardır. Belki “Kırsal Kültür Turizmi” denilebilir, ancak bu
sefer, yalnızca kırsal kültürlerle bütünleşen turizm anlaşılır ki, bu da gerçek kırsal
turizm anlayışına ters düşer (Soykan,1999.68). Kırsal turizm, sadece kırsal kalkınma
ve ekonomik getirileri için değil, geleneksel yaşam tarzının ve kültürel mirasın da
sürdürülebilirliği için önemli olanaklar sunmaktadır (OECD,1994:5). Bazı
akademisyenler ve turizmciler tarafından yayla turizmi, çiftlik turizmi, eko turizm,
doğa turizmi, kültür turizmi, kültür turizmi kapsamında değerlendirilebilecek olan
inanç turizmi, tarımsal turizm gibi değişik isimlerle adlandırılsa da aslında belirtilen
bu turizm türleri kırsal turizmin değişik şekillerini oluşturduğu anlaşılmaktadır.
104
KIRSAL TURİZM VE KÜLTÜREL MİRAS İLİŞKİSİ
Kırsal alanlarda ortaya çıkan bir turizm çeşidi olarak kırsal turizm çok yönlü
ve karmaşık bir aktivitedir. Kırsal turizm, doğa ve tarımın sunduğu imkanların
kullanılması kadar sanat, tarih ve etnik yapıya endeksli bir turizm çeşididir ve kültürel
miras kırsal turizm bileşenleri içerisinde önemli bir yere sahiptir (Çeken, Karadağ ve
Dalgın,2007:7). Üstelik, kırsal turizmde uygulanan başlıca etkinlikler kültür turizmi
kapsamında müze, ören yeri, anıt gibi tarihsel- kültürel yerleri ziyarettir (Kiper,
2006:33). İnanç turizmi kapsamında ise yöre halkının geçmişini, yaşantısını ve
inançlarını yansıtan arkeolojik kalıntı ile dinsel mekânlar turistlerin ilgisine yol
açarlar (Kiper, 2006:106). Yerli turistin kültürel talebi daha çok kendi dinsel öğelerini
içeren ve yakın tarihi dönemlere ait olan kültürel mirasa veya eserlere yönelik olduğu
ortaya çıkmaktadır. (Gülcan, 2010:112) İnanç turizmi ve kültür turizmi kırsal turizmin
bileşeni olarak ayrı ayrı tanımlayacak olursak;
İnanç Turizmi kutsal beldeleri ziyaret etmek, dini toplantı ve törenlere
katılmak veya bunları izlemek, dini görevleri yerine getirmek veya ünlü mabetleri
görmek amacı ile yapılan çok önemli boyutlara ulaşan seyahat ve konaklamaların
oluşturduğu turizm çeşididir (Öztaş ve Karabulut,2007: 132). Kültür turizmi, 'çağdaş
ve geçmiş kültürlere ait somut ve somut olmayan değerlerle ilgili olarak, onları
görme, haklarında bilgi ve deneyim edinme amacıyla gerçekleşen ve bununla ilgili
ürün ve hizmetlerin satın alınmasına bağlı olarak doğrudan ve dolaylı faaliyetlerden
oluşan bir turizm olgusu' olarak tanımlanabilir. Kültürel varlıklar bir destinasyon
tercihinde temel etken olabildiği gibi, tüm farklı turizm türleri için de ürünün
zenginleştirici elemanıdırlar. (Gülcan,2010:111). Herhangi bir kırsal alanda, kırsal
turizmin geliştirilmesi düşünüldüğünde, o yerde tarihi ve kültürel değerlerin
bulunması ve korunmuş olması beklenmektedir (Kiper,2006:35). Turizm, farklı
kültürlerin tanınması için önemli bir araçtır. Ancak; turizm aktiviteleri ile kültürün
uyumlu birlikteliklerinin olması gerekir. Aksi takdirde turizm kültürel yapının
yozlaşması için olumsuz bir aktör olabilir. Kimliği oluşturan değerlere saygının
azalması ile kazanç sağlama arasındaki dengenin kurulamaması durumunda, turizm
kültür üzerinde olumsuz etki yapacaktır. Aksi takdirde biri diğerinin kaynaklarını
sürekli olarak sömürürken diğeri de zamanla yok olacaktır. Oysa birinin yok olması,
diğerinin de yaşamını tehdit etmesi anlamındadır (Uslu ve Kiper,2006:313).
Kırsal turizm ve kültürel miras arasında yoğun ve karşılıklı faydaya dayanan
bir ilişki mevcuttur. Öyle ki turizm, yerel kalkınma için önemli araç olan mevcut
kültürel miras kaynaklarının ortaya çıkarılması, restore edilmesi ve geliştirilmesine
olanak sağlamaktadır. (Uslu ve Kiper,2006:306–307). Sonuç olarak kültür
turizmindeki ürünün temel bileşenlerini, kültürler arasındaki benzerlik ve farklılıkları
yansıtan, kimi zaman sınırlı bir coğrafyaya ve kimi zaman da coğrafi sınırlardan
bağımsız şekilde tüm insanlığa ait olan somut ve somut olmayan varlıklar/değerler
oluşturmaktadır. Diğer taraftan ister somut ve isterse somut olmayan karakterdeki
geçmiş ve çağdaş kültürel varlıkların bir destinasyon tercihi ve seyahat nedenini
105
oluşturmada temel etken olmadığı durumlarda bile, söz konusu varlıklar turizmin
diğer türlerindeki ürünler için de zenginleştirici bir eleman olarak yer almaktadır.
Kültürel varlıkların bu niteliği, yani farklı türdeki hemen tüm turizm ürünleri içinde
bir şekilde yer bulması, turizm ve kültür ilişkisini daha da güçlendirmektedir
(Gülcan,2010:103). Bu bağlamda Vakıf eserleri inanç ve kültür turizminin kesiştiği
bir noktada bulunmaktadır. Ayrıca bu eserlerin döneminin inceliklerini, üsluplarını,
eğitim öğretim faaliyetlerini, o dönemin yaklaşımlarını yansıtması ve kültürel
turizmin önemli bir kısmını oluşturan inanç turizmi olanaklarına sahip olması Vakıf
Kültür Varlıklarını ayrıcalıklı kılmaktadır.
Ayrıca, soyut yada manevi kültür değerleri olarak ele alınan gelenek
görenekler, folklorik değerler, dini inanış ve ibadetler, müzik, dans, yeme-içme
alışkanlıkları da kültürü oluşturan diğer öğeler arasında bulunmakta ve kültürel
turizmi tamamlayan unsurlar olarak ilgi çekmektedir (Emekli,2006:56). Özellikle
son yıllarda önem kazanan ve alışılagelmiş isteklerin dışında gelişen alternatif turizm
faaliyetlerine potansiyel alanların, yeni isteklere uygun olarak planlanması ve sahip
olduğumuz doğal ve kültürel değerlerin daha özel bir seçimle mercek altına alınması
gerekmektedir.
SİLVANDA VAKIF ESERLERİNİN KIRSAL TURİZM AÇISINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ
İslam kaynaklarında adı Mafarkin, Mefarkin ve Farkin şeklinde adı geçen
Silvan şehrine, Grekçede Martrypolis (şehidler şehri) Süryanice'de Mipherket,
Muharikin, Muphargin ve Ermenicede Nphkert denilmiştir. Birçok uygarlığa ev
sahipliği yapan Silvan şehrinde İslam öncesinde çeşitli manastır ve kiliselerin
özellikle de şehitliklerin bulunduğu kaynaklarda yazmaktadır (Savran,2004:511).
Hz. Ömer zamanında İyaz bin Ganm tarafından 640 yılında fethedilen şehir için
Vakidi, İsmail bin İbrahim Aleyhisselam soyundan gelen Meliklerden Ed bin Edet'in
kızı Miye tarafından kurulduğunu söyler (Konyar, 1936:305). Ayrıca Hamdaniler,
Büveyhoğulları, Mervaniler, Selçuklular ve Artukoğulları, Eyyubiler, Timurlar,
Celayirliler, Ak ve Kara koyunlular, Safevi Türkler ve Çaldıran Zaferinden sonra
Osmanlılar hüküm sürmüştür. (Konyar, 1936:308)
Şehir, Artuklu hâkimiyeti ile birlikte büyük gelişme yaşamıştır. Meyyâfârikîn
Anadolu'nun en mamur ve zengin yerleşim yerlerinden birisi olarak, siyasî, sosyal,
ekonomik, dinî, kültürel ve ilmî gelişmeler bölgede lider konumundaydı. (Kayhan,
2009:258) Câmileri, mescitleri, sarayları, çarşıları, medreseleri, şehir kapıları, kale
burçları, köprüleri, kümbet ve türbeleri ile bölgenin en önemli yapılarını bünyesinde
barındırdı. (Kayhan, 2009:277).
Silvan İlçesinde 11 arkeolojik sit alanı, 1 doğal sit alanı ve 23 ad. tescilli yapı
bulunmaktadır. İlçe, tarihte medeniyetin gelişimi açısından önemli merkezlerden biri
durumundadır. Bugün kültür envanterinde yer alan dört yöne açılan 4 kapılı Silvan
Kalesi'nin İ.Ö. 77 yılında Büyük Tigran krallığının başkenti olarak inşa edildiği ve
106
Bizans döneminde onarıldığı bilinmektedir.
Anadolu'nun en eski mağara
yerleşimlerinden biri olan Hassuni mağaraları, mezolitik dönemde yerleşim
görmüştür. Artuklu mimarisi ve taş işçiliğinin yoğun olarak görüldüğü Ulu cami
önemli tarihi değerlerdendir. İlçede bulunan Malabadi Köprüsü Artuklular
döneminde 1147 yılında Dicle nehri üzerinde inşa edilmiştir. Köprü 40 metre
genişliğindeki kemeriyle Dünya da tek örnek olma özelliğine sahiptir (Özbek
vd.,2010:10). Günümüzde bilim adamlarının yaptığı çalışmalar Silvanda 10 tebliğci
sahabenin namaz kıldığı bir mescit ve türbelerinin bulunduğu yönündedir
(Haspolat,2010:85). Şehrin Grekçe adından da anlaşılacağı üzere gayrı müslimler
içinde dini ve tarihi öneme haiz bu kent İslam öncesi döneminde olsun Müslüman
hükümdarların döneminde olsun, her zaman önemli bir merkez olmuştur.
2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 3. Maddesinde
kültür varlıkları “tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel
sanatlarla ilgili bulunan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve
taşınmaz varlıklardır.” olarak tanımlanmıştır. 5737 sayılı Vakıflar kanununda ise
Vakıf kültür varlığı “ 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanununun 3 üncü maddesinde kültür varlıkları olarak tanımlanan
varlıklardan Vakıflar Genel Müdürlüğü ile idare ve temsil ettiği vakıflara ait olanları”
ifade eder demektedir. Silvan'da Vakıf Kültür Varlığı olarak Selahaddin Eyyubi Cami
ve Karabehlül Bey Cami bulunmaktadır.
SELAHADDİN EYYUBİ CAMİ (ULU CAMİ, CAMİYA ACEM, ACEM CAMİ)
Silvan İlçe merkezinde bulunan ve halk arasında Selahaddin Eyyubi, Camiya
Acem, Acem Cami isimleriyle de anılan Ulu Camii'nin, ilk inşa tarihi kesin olarak
bilinmemektedir. Bu camiye Camiya Acem denilmesinin sebebi Konyar'ın
(1936:312) belirttiği haliyle “edvarı kadimeye ait bir mabed olması” olabilir.
Cami hakkındaki ilk yazılı kayıtlar, ilçenin önemli bir merkez olarak tarih
sahnesinde yerini alacağı Türk hâkimiyetinin öncesine rastlamaktadır. Arap
seyyahlardan. İbn-i Şeddat, Silvan'da 1031 tarihli musalla tipinde bir camiden söz
ederken, 1046'da bölgeden geçen İranlı Seyyah Nasır-ı Hüsrev, burada bulunan avlulu
bir camiden bahsetmektedir. İbnü'l Azrak ise caminin 1152'de yıkık halde gördüğü
kubbesinin 1157'de onarıldığını ifade etmektedir (Durukan, 2002: 96).
Bugün camide, yapım evrelerini gösteren iki kitabe bulunmaktadır. Kubbe
eteğinde yer alan ilk kitabe, Artuklu hükümdarı Necmettin Alpi dönemine(11521176) aittir. Bu kitabe ve İbnü'l Ezrak'ın verdiği bilgilerden hareketle, yapının 11521157 yılları arasında yeniden inşa edilerek bugünkü şeklini aldığı kabul edilmektedir
(Aslanapa, 1991: 7).
Kıble duvarının doğusundaki mihrap üzerinde yer alan ikinci kitabe, Eyyubi
döneminde Emir Ebul Muzafferüddin Gazi tarafından yaptırılan 1227(H.624) tarihli
yapımı belgelemektedir (Durukan, 2002: 96).
107
Eyyubi dönemi onarımından 20. yüzyılın başına kadar caminin geçirdiği
yapım süreci konusunda herhangi bir bilgi bulunmamakta ve bu konuda yapılacak
değerlendirmeler sadece varsayım düzeyinde kalmaktadır.
Yapı 21.40 x 50.00 m ölçülerinde dikdörtgen bir alanı kaplamaktadır. İç
mekanda kıble duvarının ortasındaki mihrap önünde oluşturulan 13.60 x 13.76 m
ölçülerindeki kare mekan on ayak üzerine oturtulan tromp geçişli bir kubbe ile
örtülmüştür. Kubbeyi taşıyan ayaklar güneyde kıble duvarıyla bağlantılı ve
dikdörtgen formlu, doğu ve batıda bağımsız dikdörtgen, kuzeyde haç planlıdır.
Kubbeli orta mekân doğu, batıda mihraba paralel üç nef ile uzatılmıştır. Bu neflerden
ortadaki diğerlerine göre daha geniş tutulmuştur. Kuzeyde, orta kubbe ve yan nefleri
boydan boya kapsayan mihraba paralel bir nef uzanmaktadır. Nefleri oluşturan
dikdörtgen ayaklar sivri kemerlerle birbirine bağlanmaktadır. Orta kubbe dışında,
nefler doğu-batı doğrultulu beşik tonozlarla örtülmüştür. Kuzeydeki nefin kubbeye
denk gelen bölümü ise üç çapraz tonozla kapatılmıştır.
Yapı, Silvan'daki mimari eserlerin tümünde yaygın biçimde tercih edilen
kalker taşından inşa edilmiştir. Açık sarı renk kalker, kullanım zamanına bağlı olarak
doku ve ton farklılıkları göstermektedir. Düzgün kesme taş olarak kullanılan kalkerin
yanında, moloz taş, tuğla ve bağlayıcı nitelikte kireç harcı da kullanılmıştır.
Kalkerden süsleme malzemesi olarak da faydalanılmış ve gerek iç mekân, gerekse dış
mimarideki süslemelerde farklı bir malzeme kullanımına gidilmemiştir. Tuğla üst
örtüde tercih edilen bir malzemedir. Kesme taş, kaplama duvar, kapı-pencere
çerçeveleri, destek sistemi, bağlayıcı sistem ve kubbe geçişlerinde kullanılmıştır.
Malzemenin ton ve doku farklılığı orijinal yapım ile sonraki eklemelerin ayırt
edilmesini kısmen de olsa kolaylaştırsa da yapının 20. yüzyılda geçirdiği nitelikleri
belirlenemeyen onarımlar, malzeme ve teknik açısından sağlıklı bir değerlendirme
yapmayı da aynı oranda güçleştirmektedir.
Yapının kuzey ve güney cepheleri 20.yüzyıl boyunca gerçekleştirilen
onarımlarla biçimlenmiştir. Doğu ve batı cephelere göre daha asimetrik ve hareketli
bir görüntü sergileyen bu cephelerde yoğun bir süsleme programının varlığı dikkat
çekmektedir. Süslemelerden bazı kesitler orijinal yapım dönemlerine ait iken, büyük
bir bölümü 1911-1913 yıllarında Mardinli taş ustaları tarafından yapılmıştır.
Özellikle taç kapılar bu döneme ait süslemeleriyle öne çıkmaktadır.
Asimetrik bir düzenlemenin söz konusu olduğu kuzey cephede, iki giriş ve
bunların arasında farklı düzenlemelere sahip pencere ve nişler yer almaktadır.
Cephenin doğusundaki giriş, taçkapı tarzında düzenlenmiştir. Asıl yüzeyden çıkıntı
teşkil eden dörtgen prizmal taçkapı kütlesinin ön yüzeyi plastik etkisi güçlü taş
süslemelere sahiptir. Son dönem restorasyonları sırasında gerçekleştirilen süslemeler
kalker üzerine oyma-kabartma tekniği ile oluşturulmuştur. Süsleme programında
dilimli ve ikiz kemerler, çift sütunceler ve konsollar, damla motifleri gibi bölgede
geleneksel bir form kazanan yerel düzenlemeler dikkat çekmektedir.
108
KARABEHLÜL BEY CAMİ
Yapının herhangi bir yerinde inşa kitabesine ve taşçı markasına
rastlanmamıştır. Avlu revaklarının kuzey kanadında görülen kufi kitabe başka bir
yapıdan taşınmış olabilir. Caminin 'Sancak Beyi Kara Behlül Bey ' tarafından inşa
ettirildiği, minaresinin de 1317/1899-1900 tarihlerine doğru yapıldığı öne
sürülmüştür. Silvan beylerinden 'Behlül Bey bin Emir Şeyh Ahmed ' hakkında
Şerefname'de (Şerefhan, 1990:300-301), özetle şu bilgiler verilmektedir: “Behlül Bey
önceleri, kardeşi Şah Ömer Bey ile birlikte, Diyarbakır Beylerbeyi İskender Paşa'nın
hizmetindeydi. , Osmanlı sultanı Selim Han, İskender Paşa'nın ve Kürt beylerin
desteğini sağlayan Behlül Beye, Meyyafarkin Nahiyesi ile ona bağlı yerlerin Qulb
Hükümeti'nden ayrılması ve ikta mülkiyeti esası üzerine kendisine verilmesini
konusunda yüce emrini verdi” Behlül Bey'in hangi tarihler arasında yaşadığı
kaydedilmemiş olmakla beraber, Diyarbakır Beylerbeyi İskender Paşa zamanında
Silvan Bey'i olduğu açıkça belirtilmiştir. İskender Paşa 969-983/1561-1575 tarihleri
arasında Diyarbakır valiliği yapmıştır. Cami gerçekten sözü edilen Behlül Bey'in eseri
ise, XVI. Yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş olmalıdır. Caminin genel karakteri ve
yöredeki bu tip camilerle olan benzerliği de bu devir özelliklerine uygundur.
Cami harimi içten içe 11m 63*10m20 boyutlarında dikdörtgen bir sahayı
kaplamaktadır. Doğu ve batı duvarlarında birer, kuzey ve güney duvarlarında da ikişer
adet pencereden ışık almaktadır.Alt sırada yer alan bu pencereler dışında, doğu, batı
ve güney duvarlarının yukarı kısmında ikişer adet dar ışık deliği, mihrabın üst
kısmında da bir adet öküzgözü vardır. Alt sıradaki pencerelerin hepsi içten birer
atkıtaşı ile örtülüdür.
Önünde yakın zamanlarda yeniden düzenlendiği anlaşılan,üç kenarı revaklı
geniş bir avlusu vardır. Caminin arka kısmı geniş bir hazire ile çevrilidir. Dış
duvarlarının tamamı bej renkli kesme taşlarla kaplanmıştır. Son cemaat yerini ayakta
tutan üst örtüsünü (yapılan araştırmalar sonucu ahşap olduğu öğrenilmiş olup bugün
betonarme olmuştur) altı adet taş sütun ayakta tutmaktadır. Son cemaat yerinin doğu
ve batısındaki açıklıklar bu gün kapatılmış durumdadır. İlk yapıda bu kısımların
tamamen açık oldukları ve son cemaat yerinin doğu ve batıdaki sütunları ile cami
duvarı arasında birer kırık kemerin mevcut olduğu kalan izlerden anlaşılmaktadır.
Sonradan bu kemerlerin içi doldurulmuş ve köşelerinde gömme sütuncuklar bulunan
kırık kemerli bir kapı inşa edilmiştir. Daha sonra bu kapılarda örülerek son cemaat
yerinin cami haziresi ile ilgisi kesilmiştir. Caminin kuzey duvarının batı kesiminde,
hazireye açılan bir diğer geçit de sonradan kapatılmıştır. Bu dar geçitin basık
kemerinin izleri hala görülebilmektedir.
Yapı tek kubbeli camiler gurubundadır. Sekizgen yüksek bir kasnak üzerine
oturan ehrami dış örtüsü dışında belirgin bir özelliği yoktur. Erken devirden itibaren
uygulamasını gördüğümüz tek kubbeli camilerden bu tip bir örtüye sahip olanlarına
Güneydoğu Anadolu'da rastlanmaktadır. Ender süsleme unsurlarından cephedeki
gömme sütuncukların tezyinatı ve mihrabiye kavsaralarının iki yanındaki lale
demetleri klasik devir Osmanlı süslemeleri ile benzerlik arz etmektedir.
109
ÖNERİLER
Turizmin özellikle kırsal alanlarda yoğunlaşması sonucu kimi araştırmacılar
turizmin pozitif bir ivme olduğunu, modern toplumlarda gittikçe homojenleşen ve
özgünlüğünü kaybeden kırsal alanların farkındalığın arttığını ve yerel kimliğin
sürdürülmesi ve canlandırılmasında önemli ve olumlu etkilerde bulunduğunu
belirtmektedir. Bazı araştırmacılar ise kırsal alanların ve yaşam tarzlarının ürün gibi
pazarlanması neticesinde yerel kimliklerinin özgünlüklerini kaybettiğini
vurgulamaktadır. Olumsuz etkileri minimuma indirgemek için turizm aktivitelerinin
yörenin doğal ve kültürel kaynaklarını kullanarak, gelecek nesillere de aktarılacak
biçimde korunması, geliştirilmesi kapsamlarında “sürdürülebilir” turizm hareketleri
önerilmektedir (Uslu ve Kiper, 2006:305). Sürdürülebilir kültürel miras turizminde
başarı için dört adımın uygulanması gerekir; birinci adım, potansiyelin
değerlendirilmesi, ikincisi, planlama ve organizasyon, üçüncü adım kültürel mirasın
korunmasını sağlayacak önlemler dördüncü adım ise pazara sunum oluşturmaktadır.
(http://www.culturalheritagetourism.org/fourSteps.htm).
Anlaşılacağı üzere, kültüre dayalı bir turizm projesi geliştirme esnasında,
kültürü ve kültürün unsurlarını ve kültüre alt yapı oluşturan doğal kaynakları korumak
kolay değildir. Turizm gelişimi, yöneticiler, girişimciler ve halk tarafından öncelikli
olarak ekonomik ele alınır. Doğal, sosyal ve kültürel koruma ve geliştirme gibi
amaçlar geri planda kalır. Burada turizme açılan bir toplumun, geçmişi, bugünü ve
yarınıdır; kısaca bir toplumun kimliğidir. Bu kimliğin, gereken önlemler alınmaz ise,
zarar görme ihtimali yüksektir (Bahçe,2009:6).
Kırsal turizm, diğer turizm türlerinde olduğu gibi, planlama ve koordinasyon
gerektirir. Özellikle de çok yönlü bir koordinasyon zorunludur. Kırsal turizme
açılacak alanların ve yerleşmelerin seçiminde, altyapı iyileştirmelerinde planlamayla
işe başlanmalı, ulaşım, konaklama ve hizmetler, halkın eğitilmesi, kredi sağlanması,
rezervasyon, örgütlenme ve tanıtım arasında bir koordinasyon kurulmalıdır
(Soykan,1999:70). Literatürlerde; doğal ve kültürel mirasın korunmasında koruma
kavramının geliştirme ve değerlendirme ile bütünleştirilmesi gerektiği
vurgulanmaktadır. Ayrıca; korumanın sağlanması için yasa ve kuruluşun tek başına
yeterli olamayacağı, değerlerin korunması ve yaşatılmasında çok sayıda kişi ve
kuruluşları (yerel halk, sivil toplum, devlet, turizm sektörü vb) ilgilendirdiği
vurgulanmaktadır (Uslu ve Kiper, 2006:306). Bu durumda önerilecek yaklaşım;
turizmin geleneksel yaşantı ile bağdaştırılması ve turizm kaynaklarının bilirkişiler ve
bölge halkının ortak çalışmaları ile korunması ve geliştirilmesidir. Böyle bir planlama
süreci ise; tasarımcı, bütünleşik, yerel, katılımcı, rasyonel, yorumsal ve uygulanabilir
olarak tanımlanmaktadır. (Soykan,2003:8).
Görüldüğü gibi, çok sayıda uygarlığa ev sahipliği yapmış ve Sahabelerin ilk
mescidinin yer aldığı söylenen, çok önemli bir kent olan Silvanda tarihsel, kültürel ve
dinsel değere haiz eser bulunmaktadır. Ne yazık ki, Silvan'ın kültür ve inanç turizmi
açısından sahip olduğu özellikler yıllarca göz ardı edilmiş veya henüz
keşfedilmemiştir. Türkiye'nin her yerinde büyük bir sorun olarak karşımıza çıkan
110
kültür envanterinin çıkarılmamış olması Silvan'ı da etkilemiştir. Gizil kalmış
eserlerimizin kazandırılmasını sağlamak ve yıpranmasını, yok olmasını engellemek
adına bir envanter çalışması yapılmalıdır. Bu kapsamda, sivil toplum kuruluşları,
merkezi yönetimler, yerel idareler, ibadet mekanlarının mülkiyet sahibi olan Vakıflar
Genel Müdürlüğü'nün devam eden envanter ve restorasyon çalışmalarına ortaklık
etmelidir. Bu ortaklık, “birlik” halinde örgütlenerek, bir master planı oluşturmalıdır.
Bu master plan yörenin turistik bir destinasyon olarak kullanması gereken strateji,
politika, üretim ağı ve öneriler sunmalıdır.
Bu plan, Çevresel, tarihi ve kültürel öneme sahip yerleri gösterecek bir kırsal
turizm haritasının çıkarılmasını bünyesinde barındırmalıdır. Bu harita, turistlerin
yoğun olarak bulundukları tüm alanlarda dağıtılmalıdır.
Tüm turizm türleri, doğal ve kültürel kaynaklara zarar verir ve tüketir. Bu
bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde olsa da, turizmin yıpratıcı özelliği göz ardı
edilmemelidir. Turizm gelişiminin alt ve üst yapı gelişiminde etkili olduğu kabul
edilir. Altyapının geliştirilmesi esnasında doğal kaynakların tüketileceği, doğaya
zarar verileceği kesindir. Öte yandan kontrollü bir gelişim sağlanamadığı takdirde, üst
yapıda gerek doğal gerekse kültürel kaynaklara zarar verebilir. Vakıf eserleri geleceğe
aktarılan belge niteliğinin yanında kültür ve inanç turizmi açısından da ele alınmalıdır.
Ancak, turizmin kültür varlıklarına vermiş olduğu zarar da göz önüne alınarak
kullanma-korunma dengesi gözetilmelidir. Kültür varlığının turistlerin tüketim
malzemesi değil, bir “miras” olduğu ve geleceğe aktarılmalarının birincil görev
olduğu bilince çıkarılmalıdır. Bunun için tescil kararlarından öteye Koruma Amaçlı
İmar Plânı çalışması yapılması gerekmektedir.
Tespit edilen turizm değerlerinin doğru araçlarla topluma tanıtılması
sırasında öncü olmalıdır. Burada önemli olan kırsal turizm etkinliğini bir endüstri
haline getirmeden doğal ve kültürel kaynakların daha akılcı kullanımıyla, yöre
potansiyelinin korunarak kullanılmaya yönelik olarak değerlendirilmesinde aracı
olmalıdır (Kiper, 2006:334). Doğrudan ve aracılar vasıtasıyla yapılan pazarlama
faaliyetleri yanında yöreye ulusal ve uluslar arası basın kuruluşları davet edilerek,
yöredeki turistik potansiyelin tanıtım ve pazarlamasına yönelik programlar
yapılmalıdır. Ulusal ve uluslararası tanıtımda basının rolü yadsınamaz olduğu için,
televizyon, gazete ve broşürler yardımıyla Silvan merkezli turizm faaliyetleri
çeşitlendirilerek, bölgemizdeki kültür ve inanç turizmi ile ilgili vakıf eserleri
tanıtılabilir.
Eğitim kurumlarının düzenliyor olduğu seyahatlerle ilgilenen birimler,
Ulusal ve uluslararası seyahat acenteleri ile iletişim kurularak bölgemizin kültür ve
inanç turizmi bakımından ne kadar zengin bir bölge olduğu anlatılabilir. Bu tür
gezilerin Silvan gibi kırsal turizme yönelik zenginlikleriyle bölgede önemli yere sahip
kentlere yapılması konusunda ortaklaşa çalışmalar yapılabilinir. Hatta Vakıflar Genel
Müdürlüğü'nün her yıl düzenliyor olduğu Vakıf Haftası etkinlikleri bu kapsamda
geliştirilebilinir.
111
Dünyada kırsal turizm kapsamında seyahat eden turist sayısı artmaktadır. Bu
noktada kültür ve inanç turizminde önemli bir rol oynayan vakıf eserlerinin yoğun
olduğu yörelerde konaklama yapılabilecek küçük ölçekli işletmelerin sayısı,
artırılabilir. Yörede turistlerin ilgisini çekecek ve yöreyi arz kaynakları bakımından
zenginleştirecek altyapı, konaklama, yeme-,içme, eğlence ve rekreasyon alanları,
Vakıf eserlerinin çevresinde, görsel ve estetik bütünlüğü bozmayacak şekilde
planlanmalı ve üretilmelidir. Sonuç olarak kültürel turizmin sağladığı ekonomik
katkıları artırmak için, turistlerin bu ilçelerde konaklamaları sağlanmalıdır. Bu
nedenle öncelikle turistik tesislerin ve personelin niteliği artırılmalı, yerli halk turizm
konusunda bilinçlendirilmelidir. Ülke içinde ve dışında tanıtım çalışmalarına ağırlık
verilmelidir.
Propaganda ve reklam araçlarından yararlanarak, turistlere sunulabilecek
turistik ürün ve hizmetlerin tanıtılması, eğitimden geçmiş bir personel ve halk, turiste
verilen hizmetin kalitesinin artmasını sağlayacaktır. Bu konuda yerel yönetimler,
kamu yönetimi, gönüllü kuruluşlar ve eğitim kurumlarının ortak çalışmaları ve
birlikte hareket etmelerinin çok büyük yararları vardır. Silvan'da, aralarında 500 m.
Mesafe bulunan Vakıf Kültür Varlıkları göz ardı edilmemelidir. Ancak burada hassas
bir nokta vardır: yapıların, özgünlüğü korunmalı, eserlerin bünyesinde veya
çevresinde gelişebilecek her türlü onarım, peyzaj, yeniden yapım ilgili kuruluşların
onayına sunulmalıdır.
SONUÇ
Gelişen turizm olgusu Türkiye'de her ferdi turizmle ilgili hale getirdiği gibi;
bölgeleri, yöreleri, illeri ve ilçeleri de turizm ve yakından ilgilenmek zorunda
bırakmıştır. Türkiye'nin AB'ye üyeliği, dünya ekonomisi ile bütünleşmesi gibi
gelişmeler yeni turizm akımlarının kabullenilmesini, turistik ürün çeşitlendirilmesini
ve alternatif turizm faaliyetlerinin harekete geçirilmesini bir zorunluluk haline
getirmiştir. Bu çerçevede Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın öncülüğünde ülkemizde
uygulanan turizm politikalarına yeni bir anlayış getirilerek, turizm sektörünü
etkileyen tüm alternatifler dikkate alınarak yeni pazarlama stratejileri
oluşturulmalıdır. Kültürel turizm temelinde oluşturulan ve kıyı turizmine alternatif
olarak kırsal turizm kaynaklarını harekete geçirmeyi amaçlayan bu politikalar; İnanç
turizmi, kültür turizmi, doğa turizmi, sağlık turizmi, av turizmi, mağara turizmi, dağ
turizmi, spor turizmi gibi turizm türlerini kapsamaktadır.
Ancak, turizm gelişimi genellikle gerek doğal gerekse sosyal ve kültürel
kaynaklar için zararlı olmakta ve gelişim süreci plânların dışında gelişmektedir. Vakıf
eserlerin, inanç ve kültürel miras temsiliyeti göz önüne alınarak Vakıflar Genel
Müdürlüğü yönetiminde bir komite kurulmalıdır. tüm paydaşların temsil edildiği bir
komiteyle plânlamandan izlemeye kadar tüm süreçten sorumlu ve etkili olmalıdır.
Her türlü doğal ve sosyal olay da verili bir mekân ve zamanı simgeleyen Vakıf
Kültür Varlıkları, mekan ve zaman oldukça önemli parametreler haline gelmektedir.
112
Turizmin, pazarlama yönündeki değişimi arayan yıkıcı yüzü, bir yandan da
turistlerin geçmişte tekrar eden olguların gözlemine duyduğu gereksinim, göz önüne
alınarak master plan ortaya konulmalıdır. Bu yapı içerisinde Silvan'da turizme yönelik
oluşturulacak her sistem, bir tarih bilinci ve koruma ahlakını da yaratmalıdır.
Silvan yöresinde doğru bir çalışma ile bölge içinde kırsal turizmde tarihi,
doğal, arkeolojik ve sosyoekonomik potansiyeli ortaya çıkacaktır. Yörede diğer
turizm potansiyelinin de kültür turizmini destekleyecek şekilde organize edilmesi
yörenin gözde bir turizm merkezi haline gelmesinde önemli bir rol oynayacaktır.
Böyle bir gelişme yörenin ekonomik gelişmesine, bölgeye yönelik yatırımların
artmasına, istihdam oranının yükselmesine, özellikle genç nüfusun daha çok istihdam
edilmesine ve işsizliğin azalmasına da katkı sağlayacaktır.
KAYNAKÇA
1. Aslanapa, O.,(1991), Anadolu'da İlk Türk Mimarisi, Ankara.
2. Bahçe, A. S.,(2009), “Kırsal Gelişimde Kültür (Mirası) Turizmi Modeli”,
Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 25, Aralık 2009, ss:1-12
3. Berber, S.,(2003), “Sosyal Değişme Katalizörü Olarak Turizm ve
Etkileri”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı:9, s:205-222,
Konya.
4. Çeken, H., Karadağ, L., Dalgın, T., (2007) , “Kırsal Kalkınmada Yeni Bir
Yaklaşım Kırsal Turizm Ve Türkiye'ye Yönelik Teorik Bir Çalışma”, Artvin Çoruh
Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, 8 (1), ss:1-14.
5. Çetin,T., (2010) “ Cumalıkızık Köyünde Kültürel Miras Ve Turizm
Algısı”, Millî Folklor Dergisi, 2010, Yıl 22, Sayı 87, ss:181-190.
6. Durukan, A., (2002), “Silvan Ulu Camii”, Selçuklu Çağı Anadolu Sanatı,
İstanbul.
7. Emekli, G .,(2006), “Coğrafya, Kültür Ve Turizm: Kültürel Turizm” Ege
Coğrafya Dergisi, sayı: 15, ss: 51-59, İzmir.
8. Gülcan, B., (2010), “Türkiye'de Kültür Turizminin Ürün Yapısı ve Somut
Kültür Varlıklarına Dayalı Ürün Farklılaştırma İhtiyacı”, İşletme Araştırmaları
Dergisi 2/1 (2010) ss:99-120.
9. Güzel, F. Ö. (2010), “Turistik Ürün Çeşitlendirmesi Kapsamında Yeni Bir
Dinamik: İnanç Turizmi”, Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi Cilt: 2,
Sayı:2, ss.87-100.
113
10. Haspolat, K. ,(2010), “Diyarbakır'ın Manevi Envanteri”, 2. Uluslararası
Nebiler, Sahabiler, Azizler Ve Krallar Kenti Sempozyumu, Diyarbakır Valiliği
Kültür Sanat Yayınları, ss: 57-183, Diyarbakır.
11. Kar, M., Zorkirisçi, E., Yıldırım, M., (2004), “Turizmin Ekonomiye Katkısı
Üzerine Ampirik Bir Degerlendirme”, Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, (8), s. 89
12. Kayhan, H., (2009), “Artuklu Hakimiyetinde Meyyafarikinin Tarihi Gelişimi”
Gefad, yıl:4, ss:257 – 279, Ankara.
13. Kiper, T., (2006), Safranbolu Yörükköyü Peyzaj Potansiyelinin Kırsal Turizm
Açısından Değerlendirilmesi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Peyzaj
Mimarlığı Anabilim Dalı Doktora Tezi, Ankara.
14. Konyar, B. ,(1936), Diyarbekir Yıllığı, Cilt 3, Ulus Basımevi, Ankara.
15. OECD (Organısatıon For Economıc Co-Operatıon And Development) (1994),
Tourism Strategies And Rural Development, Paris.
16. Özbek, A. Özönen, H., Aksoy, M. A., Çelebi, Z., (2010), Karacadağ
Kalkınma Ajansı Diyarbakır-Şanlıurfa (Trc2) Bölgesi Kültür Ve Turizm Mevcut
Durum Raporu.
17. Öztaş, K. Karabulut T., (2007) “Turistik Destinasyon Oluşturma Potansiyeli
Açısından Göller Yöresinin Önemi”, Selçuk Üniversitesi Karaman İ.İ.B.F Dergisi,
Sayı 12, Yıl 9, Haziran 2007, Ss:128-137.
19. Soykan, F., (1999), “Doğal Çevre ve Kırsal Kültürle Bütünleşen Turizm Türü:
Kırsal turizm” Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi, Yıl: 10, Mart - Haziran, ss.
67 - 75.
20. Soykan,F. ,(2003), Kırsal Turizm Ve Türkiye Turizmi İçin Önemi”, Ege
Coğrafya Dergisi, Sayı: 12 ss:1-11, İzmir.
21. Uslu, A., Kiper, T., 2006), “Turizmin Kültürel Miras Üzerine Etkileri:
Beypazarı/Ankara Örneğinde Yerel Halkın Farkındalığı” Tekirdağ Ziraat Fakültesi
Dergisi 3 (3) ss:305-314
22. Savran, A., (2004), “Meyyafarikin” maddesi. DİA,cilt 29, ss:511-512, Ankara.
23. M. Emin Bozarslan Şeref Han, Şerefname, çev. , 4. Baskı, Hasat Yayınları,
1990, İstanbul.
24. http://www.culturalheritagetourism.org/fourSteps.htm . Erişim T: 09.11.2011.
25. http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/e406957d45fcb6c_ek.pdf?tipi=14&
sube= Erişim T: 08.11.2011
26. http://www.turkiye-rehberi.net/harita/Silvan-Haritas%C4%B1
114
FOTOĞRAF ve ŞEKİLLER
Şekil 1-Silvan haritası.
(Kaynak: http://www.turkiye-rehberi.net/harita/Silvan-Haritas%C4%B1)
Ş e k i l 2 - Ta r i h i E s e r l e r i n
konumu
Şekil 3-Albert Gabriel tarafından
çizilen şehir planı
(Kaynak:www.silvanresimleri.com)
115
Fotoğraf 4: Silvan Selahaddin Eyyubi Cami Kuzeybatı cephe, Gertrud Bell'in
1918 fotoğrafı (Gertrud Bell fotoğrafları için kaynak :
http://www.gerty.ncl.ac.uk/)
Fotoğraf 5: Silvan Selahaddin Eyyubi Cami Kuzeybatı cephe (Çekim yılı:2010)
Fotoğraf 6: Silvan Selahaddin Eyyubi Cami Güneydoğu cephe (Çekim
yılı:1980'li yıllar, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi)
116
Fotoğraf 1-Silvan Genel Görünüm (Kaynak: Nejat Satıcı Arşivi,
www.silvanresimleri.com)
Fotoğraf 2-Silvan Genel Görünüm (Kaynak: Nejat Satıcı Arşivi,
www.silvanresimleri.com)
Fotoğraf 3: Silvan Selahaddin Eyyubi Cami Kuzey cephe, Gertrud Bell'in
1918 fotoğrafı ve günümüzdeki hali (Gertrud Bell fotoğrafları için kaynak :
http://www.gerty.ncl.ac.uk/)
117
Fotoğraf 7: Silvan Selahaddin Eyyubi Cami Güneydoğu cephe (Çekim yılı:2010)
Fotoğraf 8: Silvan Selahaddin Eyyubi Cami Kuzey cephe mihraplarından
süsleme detayları (Gertrud Bell'in 1918 fotoğrafı (Gertrud Bell fotoğrafları
için kaynak : http://www.gerty.ncl.ac.uk/)
118
Fotoğraf 9: Silvan Selahaddin Eyyubi Cami İç mekandaki Eyyubi dönemine
ait mihraptan süsleme detayları. ( Çekim yılı:2010 )
Fotoğraf 10: Silvan Selahaddin Eyyubi Cami Kuzeydoğu cephe, ayrıca
çevresindeki yapılaşma görülmekte (Çekim yılı:1980'li yıllar, Vakıflar Genel
Müdürlüğü Arşivi)
119
Fotoğraf 11: Silvan Selahaddin Eyyubi Cami çevresindeki yapılaşma (Çekim
yılı:2010)
Fotoğraf 12: Silvan Karabehlül Bey Cami kuzey cephe ve avludan görünüm
(Çekim yılı:2008, Vakıflar Genel Müdürlüğü onarım öncesi)
120
Fotoğraf 13: Silvan Karabehlül Bey Cami kuzey cephe ve avludan görünüm
(Çekim yılı:2008, Vakıflar Genel Müdürlüğü onarım sonrası)
Fotoğraf 14: Silvan Karabehlül Bey Cami doğu cephe (Çekim yılı:1980'li
yıllar, Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivi)
121
Fotoğraf 15: Silvan Karabehlül Bey Cami batı cephe ve sokaktan görünüm
(Çekim yılı:2008)
Fotoğraf 16: Silvan Karabehlül Bey Cami genel görünüm (Çekim yılı:1980'li
yıllar, Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivi)
122
Fotoğraf 17: Silvan Karabehlül Bey Cami genel görünüm (Çekim yılı:2008)
Fotoğraf 18: Silvan Karabehlül Bey Cami hazireden görünüm (Çekim
yılı:1980'li yıllar, Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivi)
123
Fotoğraf 19: Silvan Karabehlül Bey Cami hazireden görünüm, tarihi mezarlar
yok edilmiş halde. (Çekim yılı:2008 )
Fotoğraf 20: Cami çevresindeki yapılaşma (Çekim yılı:1980'li yıllar, Vakıflar
Genel Müdürlüğü arşivi)
124
Fotoğraf 21: Cami çevresindeki yapılaşma (Çekim yılı:2008)
125
ile Bırkleyn kolunun birleştiği nokta akla yakın gelmektedir.
Diyarbakır nere Hz Musa nere demiyelim
Diyarbakır Yahudilerce kutsal kentdir.
Diyarbakır'lı Yahudiler Diyarbakırın Tevratta bahsi geçen Kalne şehri
olduğunu söylemektedir.
(Tekvin''Bap 10,ayet 1'Ve onun krallığının başlangıcı Şinar diyarında Babil,
ve Erek,ve Akkad ve Kalne idi'
Tevrat'a baktığımızdaysa, Nimrod adına rastlarız: "Ve Kuş Nimrod'un babası
oldu; o, yeryüzünde kudretli adam olmaya başladı. O, Rabbin indinde kudretli aver
idi; bundan dolayı: Rabbin indinde Nemrud gibi kudretli avcı, denilir. Ve, onun
krallığının başlangıcı Şinar diyarında Babil ve Erek ve Akkad ve Kalne idi. " (Tevrat,
Tekvin, 10/8-12). (11) (12)
KAYNAKLAR
1- Bünyamin Ateş. Peygamberler Tarihi. Yeni Asya yay.İst.2002. S.295
2- Ahmet Cemil Akıncı. Peygamberler tarihi.s.521(Hz.Musa bölümü)
3-.İhlas Yayınları Peygamberler Tarihi,
4-.Taberi tarih.c.2.s.43,Salebi-Arais.s.409.ibn.Esir-Kamil.c.1.s.363. )
5-.http://www.insirah.com/
6-.Beysanoğlu, Şevket, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, l. Cilt ,
Sf.271 (Evliya Çelebi Seyahatnamesi , c.6, sf.122. Zuhuri Danışman yayını
7- Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay.İst.2003.s.255 '
8- Lİce.Yurt Ansiklopedisi. Diyarbakır md.c.4
9-.Muhsine Helimoğlu yavuz; diyarbakır efsaneleri, Doruk yayınları, 2.
Baskı, Ocak 1993
10-Prof.Dr. İsmail Yiğit. Peygamberler tarihi. Kayıhan yay.İst.2005.529
11- Kitabı Mıukaddes, Kitabı Mukaddes Şirketi.İstanbul.1955 s.912- Rifat N.
Bali: Diyarbakır Yahudileri Diyarbakır Müze Şehir.s:370
87
SİLVAN KALESİ
Nejat SATICI
Tarihi eserleriyle önemli bir turizm merkezi olan Silvan'da doğa ve inanç turizmi de ön
plandadır.
Silvandaki Kaleler
Silvan ve çevresinde başta anıtsal değere sahip ve dünyada dolgu sistemi ile
yapılan tek Kale-şehir olan Silvan Kalesi olmakla birlikte, Boşat Kalesi, Helda Kalesi,
Deruni Köyünün yanındaki Şemrekh'ta bulunan Şemrekh Kalesi kalıntıları ve Roma
eseri olan Başka Kalesi de bulunmaktadır. Keloşka Beynate olarak bilinen Beynat
Kalesinin kimlere ait olduğu ve kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir.
SİLVAN KALESİ
BOŞAT KALESİ
HELDA KALESİ
BAŞKA KALESİ
ŞEMREKH KALESİ
BEYNAT KALESİ
Dünyada Dolgu Sistemi ile Yapılan Tek Kale-şehir ( Silvan)
126
Silvan Kalesi
Silvan Kalesinin ne zaman kurulduğu belli olmamakla birlikte tartışmalıdır.
Réck ve Lehmann-Haupt gibi bazı araştırmacılar M.Ö.80'lerde kurulan Tigranokerta
kentinin Silvan olduğunu iddia etmektedirler. Moltke ise ilk önce Romalı komutan
Lukullus sonrada Neron'un Komutanı Corbulo döneminde ele geçirilen ve 6. yüzyıl
sonlarına değin önemini koruyan Büyük Tigran'ın İ.Ö. 80'lerde kurduğu Tigranocerta
kentinin Meyafarkin ile aynı kent olduğunu yazmaktadır. Silvan'ın bir Urartu dönemi
kenti olduğunu söyleyenlerin yanında Asur yerleşim merkezi olduğunu ileri sürenler
de vardır.Bu bilgi ve tezler Silvan'ın köklü bir tarihe sahip olduğunu göstermektedir.
Mevcut bilgilere göre Silvan Kalesi iki surla çevrili, kareye yakın bir
şekildedir. Kapsadığı alan doğudan batıya 600 Metre, kuzeyden güneye 500 metredir.
Yaklaşık 2.200 Metre uzunluğunda olan Silvan Kalesinin surlarında 50 burç ve kule
vardır.
Roma-Bizans devrine ait olduğu sanılan ve Kuruluş tarihi kesin olarak
bilinmeyen Silvan kalesi Helenistik ve orta çağın en önemli merkezlerinden biri
olarak tarih boyunca varlığını korumuştur. Silvan, Büyük Tigran tarafından M.Ö. 85
yılında Tigranokerta adıyla ve 300 binlik nüfusuyla bir imparatorluk başkenti olarak
kuruldu. Tigranes, Tigranokerta (Tigranakert) adıyla 4 şehir kurdu. Bu şehirlerin en
büyüğü olan Silvan, genişleyen büyük Tigran imparatorluğu toprakları içinde
güvenlik açısından merkezi konuma sahip bir yerleşim yeri olduğu için başkent olarak
seçildi. M.Ö.69'da Romalı general Lucullus, Tigranes'i yenilgiye uğratarak yeni
kurduğu ve henüz tamamlanamayan 14 yıllık başkent Tigranokerta'yı yerle bir etti.
M.S. 59 yılında Silvan bölgesi dahil tüm Doğu Anadolu, Roma egemenliğine girdi.
127
Tarihteki etkin ve uzun serüveninde yıkımlar ve onarımlar yaşayan Silvan
Kalesi M.S. 410 yılında bir başka kurucusu olan tıp ve din adamı Mar Maruthas
tarafından II. Şapur zamanında yapılan savaşta İran'da şehit düşen 40 Hıristiyan
şehidinin kemiklerini getirip büyük bir merasimle Silvan'a gömdürmesinden dolayı
önem kazanmıştır. Bizanslılar bundan dolayı Silvan'a şehitler şehri anlamına gelen
Martyropolis adını vererek bu adı resmen kullanmışlardır. Kaleye bu dönemde de
onarımlar ve eklemeler yapılmıştır.
İki sur ile çevrili Silvan Kalesi VI. Yüzyılda Bizans İmparatoru I.
Justinianus zamanında esaslı bir şekilde onarılmış ve surlar son şeklini
almıştır. M.S.532 yılında tekrar eski heybetine kavuşan bu kale-şehir yeni
kurucusu Justinianus'un adını alarak Justinianopolis adıyla Bizans'ın en
önemli garnizon merkezi olarak tarihteki yerini alıyordu.
128
Müslümanlar döneminde Silvanın ortaçağın en parlak ve en gelişmiş
kentlerinden biri olması ve Meyyafarkin adıyla 101 yıl Mervani Devletinin Başkenti,
Artuklu Devletinin iki başkentinden biri, Hamdani devletinin hükümdarı
Seyfüddevle'nin Silvan'a gömülmesini vasiyet edecek kadar sevdiği ve önem verdiği
ikinci merkezi ve Meyyafarıkin Eyyübileri'nin başkenti olması Silvan'ın tarihte
önemli bir rol almasına sebep olmuştur. Bu dönemde Kale-şehir yeniden yapılırcasına
onarılmış, kaleye yeni burçlar ve surlar eklenmiştir.
Silvan, Meyafarkin Eyyubileri yönetiminde iken Moğolların saldırısı sonucu
1258-59 yıllarında iki yıllık kuşatmadan sonra kale-şehir tamamen tahrip edilmiştir.
Silvan kalesinin çeşitli burç ve kapılarında yapım ve onarım kitabeleri vardır.
Bu kitabeler surlara hareketlilik kazandırmakta bu da kalenin geçirdiği dönemler
hakkında bilgi vermektedir.
1899 tarihinde Silvan bölgesinde araştırma yapan Lehmann Haupt ,Silvan
kalesinin kuzey kapısı yıkıntıları arasında sağlam kalmış bir duvarda rast gele
konulmuş ve eski Yunanca yazılmış kitabeler görmüş ve yayınlamıştır. Lehmann
Haupt, kitabenin M.S.4. yüzyıla ve Ermeni bir valiye ait olduğu görüşündedir.
1944 yılında kaleyi inceleyen Süleyman Savcı, Silvan Kalesi hakkında şu
bilgileri verir. Yer yer görülen tamir ve kitabelerin işaretine göre iç içe birbirini
çemberleyen her iki surun istila sadmelerine uğradığı anlaşılıyor. İlk inşaat
zamanından kalıp tamir görmeyen burçlarla duvarları hep aynı tarzda yapılmıştır.
Burçların dıştan uzunlukları, 10,5 metre ve enlileri de 7 metre kadardır. Yükseklikleri
ise 25 metreyi geçmekte ve genellikle iki burcun arasında birer destek duvarı
bulunmaktadır. İki burcun arasındaki mesafe 20 metreden fazladır. Burçlar genellikle
tahribe uğramıştır. Bir kaçı müstesna olmak üzere ikinci katları da tamamen
yıkıktır.Surun taşları Malta taşına benzeyen beyaz sert bir cins taş olup muntazam
yontulmuştur. Yüksek suru çevreleyen ikinci dış sur daha fazla tahrip edilmiştir. İyi
bakılınca öteki ile paralel yürüdüğü görülür. Birçok burcun ev haline getirildiği
görülür. Zengin aileler burçların üzerine yeniden birer ev inşa ederek ikametlerine
elverişli bir duruma getirmişlerdir. Bunlara Üstün ve Azizoğulları'nın evleri iyi birer örnektir.
129
SİLVAN'DAKİ KÖŞK VE KONAKLAR
Nejat SATICI
Silvan şehir merkezinde ve köylerinde şehrin ileri gelenlerinin oturduğu köşk
ve konakların sayısı bir hayli fazladır. Şehir merkezinde bulunanlar arasında Sadık
Bey Kasrı ve Azizioğlu Konağı ikametgah olarak kullanılmaktadır. Atatürk'ün
karargah olarak kullandığı Bedri Bey Konağı ise günümüzde Gazi İlkokulu olarak
hizmet vermektedir. Bu tarihi eserlerle birlikte ayakta kalan Hatip Bey konağı bugün
müze olarak kullanılmakta, Ünlü Zembilfroş burcuna bitişik Ziya bey konağı,
Kılavuz'lara ait Silvan kalesinin güney burçlarından birinin üzerinde bulunan Reis
Çello konağı, Mervani tepesinin eteklerinde bulunan Özer'lere ait Kerim Efendi
Konağı, Saraçzade ailesine ait Papaz Bedrus Konağı ile geniş bir alan kaplayan ve
Gazi İlkokuluna bitişi olan Aliağa Konağı bulunmaktadır.
Süleyman Savcı Silvan Tarihi adlı kitabında Silvan evleri hakkında şu
bilgileri vermektedir. “Birçok burcun ev haline getirildiği görülür. Zengin aileler
burçların üzerine yeniden birer ev inşa ederek ikametlerine elverişli bir hale getirip
yüksekte yaşamaya yeltenmişlerdir.”(1)
Bu eserlerin yanında Silvan'a bağlı köylerde de köşk ve konaklar
bulunmaktadır. Bunlardan Sadık beye ait olan diğer köşk Boşat köyünde,
Azizoğullarına ait olan köşk ise Ferhend köyünde olup kısmen yıkık durumdadır. Ali
ağa'ya ait olan Köşk Helda Köyünde olup ayakta kalan köşklerimizden biridir.
Sadık Bey Kasrı
Mala beg olarak bilinmektedir. Üstün ailesine ait tarihi yapı kesme taştan
yapılmış, taş işçiliğinin zengin olduğu eserlerden biridir. Binanın taşları yapının
yakınındaki Mehmet bey'e (Hazal'a Soro) ait bahçenin içinde kesilmiş ve istiflenmiş
bir şekilde kazı sonucu tesadüfen bulunmuştur. Biçme olarak adlandırılan ve Silvan
yöresine özgü renkli taşların tanesi bir kuruştan alınmış, bulunan bin adet taşa karşılık
1000 kuruş ödenerek evin yapımına başlanmıştır.Tarihi yapı tamamlandıktan sonra
Mervani Tepesi eteklerindeki İpekçi ailesine ait evde ikamet eden Sadık Bey buraya
taşınmış ve ikametgah olarak kullanmaya başlamıştır. Silvan'daki sivil mimarinin en
güzel örneklerinden biridir. Silvan Kalesinin Kuzey-batı köşesinde olup Boşat
kapısının bulunduğu yerde kale burçlarının üzerinde inşa edilmiştir. Kalenin
yapımında kullanılan taşlar ile kalenin üzerinde yapılan evin taşları boyut ve renk
olarak birbirinden farklıdır. XIX. Yüzyılda yapılan tarihi evin en büyük özelliği,
yapının tüm köşelerinde taştan yapılmış insan kafası figürü bulunmasıdır. Evin ana
çıkış kapısı, Sadık beyin, Boşat'lı Flit tarafından kapı içinde öldürülmesinden sonra
130
kapı kapatılmış ve bir daha (Bir asıra yakın) açılmamıştır. Günümüzde kapı halen
kapalıdır. Silvan Kalesi üzerindeki Melik Adil Burcu ve yanındaki burcun
kullanılmasıyla meydana gelen tarihi yapının kuzeybatı köşesinde Meyyafarıkin
Eyyubileri hükümdarı Melik Kamil'e ait bir kitabe mevcuttur.
Sadık Bey Kasrı Ana Giriş Kapı
Sadık Bey Kasrı'nın iç görüntüsü
Büyük Saray(Mervani Sarayı )
Yapının köşelerindeki insan başı figürü
Sadık Bey Kasrı'nın dış görüntüsü
Zembilfroş Burcu'nun bulunduğu yerde idi. Mervani eseri olan bu saray ünlü
hükümdar Nasrüddevle tarafından yaptırıldı. Günümüze ulaşmayan Büyük Saray,
muhtemelen M.S.1259 yılında yapılan Moğol saldırısında Silvan kalesi ile birlikte
yakılıp yıkılmıştır.
Silvan Zembilfroş Burcu
131
Azizoğlu Konağı
Silvan Kalesinin güneydoğu köşesinde Burcu Şah kapısının yanındadır.
Azizoğlu ailesi tarafından kullanılmaktadır. Geniş bir alan kaplayan konak sur ve
burçların üzerinde yapılmıştır. Silvan yöresine özgü renkli taşların kullanıldığı ünlü
konak Silvan'daki en görkemli yapılardan biridir.
Silvan Azizoğlu Konağı
Silvan Kalesi ve Azizoğlu Konağı
Silvan Azizoğlu Konağı
132
Hatip Bey Konağı
M. Kemal Atatürk tarafından ikametgah olarak kullanılan tarihi ev Yörük
ailesinden alınarak müze haline getirilmiştir. Müzede Atatürk'ün kullandığı eşyalar
sergilenmektedir. Sivil mimarinin güzel örneklerinden biri olan tarihi konağın
yapımında Silvan yöresine özgü renkli taşlar kullanılmıştır. Konak iki katlı inşa
edilmiştir.
Silvan Hatip Bey Konağı
Bedri Bey Konağı (Gazi İlkokulu)
XVIII. Yüzyılın sonlarında yapılan Bedri Bey konağı günümüzde okul
olarak kullanılmaktır. Tarihi konak Silvan Kalesi'nin batı tarafında olup Bedri Bey
tarafından yaptırılmıştır. Yapıda Silvan yöresine özgü renkli taşlar kullanılmıştır.
Konağın giriş kapısının taş işçiliği dikkat çekmektedir.27 Mart 1916 tarihinde 16.
kolordu komutanı olarak Diyarbakır'a gelen Atatürk yaklaşık iki ay burada kaldıktan
sonra ordu karargâhını Silvan'a nakletmiştir. (2) 1917 yılının Mart ayına kadar 16.
Kolordu Komutanlığı görevini sürdüren Atatürk, Silvan'da iken Bedri Bey Konağı'nı
komutanlık merkezi olarak kullanmıştır. Ünlü konakta Atatürk'e ait özel eşyalarının
sergilendiği bir oda bulunmaktadır. Odanın kapısı yakın zamana kadar kapalı
tutulmuş ve ziyaretçilere kapatılmıştır. 1930'lu yıllarda Atatürk'ün isteğiyle tarihi
Silvan Bedri Bey Konağı
Bedri Bey Konağı Giriş Kapısı
133
konak alınmak istenmiş ve 8000 Lira'ya alınmak üzere anlaşma yapılmıştır.
Rivayetlere göre Bedri bey 1000 Lira hibe ederek konağı 7000 Lira'ya satmıştır. Bedri
Bey Konağı daha sonra Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından okula dönüştürülmüş ve
Gazi İlk Okulu adını almıştır.
Ali Ağa Konağı
Silvan Kalesinin batısında olup Gazi İlkokulu'na bitişiktir. İki kısımdan
oluşan konağın bir tarafı yıkık durumdadır. Günümüzde ikametgah olarak kullanılan
kısım sur ve kale burçlarından birinin üzerinde yapılmıştır. Tevle denilen ve atların
barındırıldığı Ali Ağa Han'ı konağın altındaki burç ile yanındaki burcun arasında
yapılmıştır.
Ali Ağa Konağı ve Evin Altındaki Han'ın (Tevle) Giriş Kapısı
Kerim Efendi Konağı
Beyaz kesme taştan yapılan bu tarihi ev özer'lere ait olup Mervani Tepesi
(Kela Mira) eteklerindedir. Silvan yöresine özgü renkli biçme taşlarla yapılan konak
ayakta kalan yapılardan biridir. Mervani Tepesi'nin üstündeki Baykara ailesine ait
tarihi konaklar günümüze ulaşmamıştır.
Ziya Bey Kasrı
Silvan Kalesinin Kuzeydoğu köşesinde olup Zembilfroş burcu'nun
bitişiğindedir. Silvan'daki büyük yapılardan biriydi. Ziya beyin ölümünden sonra
satılan tarihi yapı korunamamış ve eski heybetini kaybetmiştir.
134
Silvan Sivil Mimari Örnekleri
Reis Çelo Konağı
Silvan kalesinin güney tarafında olup Mervani Çeşmesi'nin doğusundadır.
Silvan'ın ileri gelenlerinden Reis Çelo adlı bir Ermeni tarafından yaptırılmıştır.
XIX.yüzyılda yapılan Tarihi konak Hasan Bey tarafından ikametgah olarak
kullanılmış daha sonra Kılavuz ailesine satılmıştır. Silvan yöresine özgü kesme
taşlarla kale burçlarından birinin üzerine yapılan tarihi konak halen ev olarak
kullanılmaktadır. Reis Çelo Konağı, Silvan'daki sivil mimarinin güzel örneklerinden biridir.
Reis Çelo Konağı - Silvan
135
Silvan Sivil Mimari Örnekleri
Silvan Sivil Mimari Örnekleri
Papaz Bedrus Konağı
Şehir merkezinde yapılan konaklardan biridir. Bahçesiyle birlikte geniş bir
alan kaplayan Papaz Bedrus Konağı bir dönem Saraçzade ailesi tarafından
ikametgah olarak kullanıldıktan sonra kaderine terkedilmiştir. Bakımsız olan yapıda
kullanılan biçmelerin ve saçakların bir kısmı çevredeki evlerin duvar ve temel
taşlarında kullanılmıştır. Sit alanına dahil edilen tarihi konak korunması gereken
yapılardan biridir. Papaz Bedrus Konağı, üç kemerli bir yapı olup iki katlı inşa
edilmiştir.
136
Silvan Sivil Mimari Örnekleri
KAYNAKLAR
1- Savcı Süleyman ( Silvan Tarihi- Mafarkın Tarih ve Kitabeleri / Diyarbakır
Matbaası 1956 / Sayfa:7 )
2-.Akbulut İlhan (Diyarbakır/Pak Ajans1998/Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesi Kültür Yayınları: No:8 / Sayfa:26)
137
TERMAL TURİZİM MERKEZİ: ÇERMİK
Hamdullah IŞIK*
Giriş
Tarihi dokusu, coğrafik yapısı, sosyokültürel ve sosyoekonomik durumu ve
“Termal Kaplıcalar”ı ile Diyarbakır'ın yegâne, Güneydoğunun da; elit yerleşim
merkezlerinden biri olan Çermik, çok kadim ve köklü bir tarihi geçmişe sahiptir. Son
yıllarda, ilçenin yaklaşık 6 Km. kuzeyindeki sinek çayı kaynağı yanında yapılan
arkeolojik araştırmalar sonucu keşfedilen kaya altı sığınağındaki,“insan ve hayvan
Figürleri”nin, günümüzden yaklaşık 15.000 veya 13.000 yıl öncesine ait olduğu,
yapılan bilimsel çalışmalar neticesinde tespit edilmiştir. Bundan da anlaşılıyor ki,
Çermik ve çevresi, Paleolitik dönemden ( MÖ yaklaşık 10.000 yıl öncesine kadar
süren arkeolojik çağ) günümüze kadar yaşam ve yerleşim alanı olarak varlığını
sürdürmektedir.
Sinek Çayı Kayaaltı Sığınağı
Kaya Küpleri
Tarihi kaynaklara göre, 1883 yılından beri İlçe merkezi olan Çermik'in; ilk
adının Aberna olduğu, sonradan sıcak su manasına gelen; Çermüg ve nihayet
cumhuriyet döneminde değişerek Çermik adını aldığı bilinmektedir. 1032 km2'lik
yüzölçümü bulunan İlçenin denizden yüksekliği 700 M metredir. Çermik,
Diyarbakır'ın kuzeybatısında bulunup, doğudan Ergani, kuzeyden Çüngüş,
batıdan Gerger (Adıyaman) ve güneyden Siverek (Ş.Urfa) ilçeleriyle komşuluk
*( Gazeteci-Yazar ) [email protected]
138
yapmaktadır. İlçe merkezinin Diyarbakır'a uzaklığı 87 km.dir. Sinek çayı kıyısında
uzanan Kale ve Heykel Tepesi ile çevrili olan İlçe, kuzeyden, Güneydoğu Torosların
devamı olan Efsanevi “Gelincik Dağı”na 4 km. mesafededir.
Gelincik Dağı
Osmanlı Saray Bölmesi
Osmanlı Hamamı
Dünyada, ilk uygarlıkların, Mezopotamya (Dicle ve Fırat nehirleri
arasındaki topraklar) bölgesinde ortaya çıktığı da bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Dolayısıyla, Çermik'in tarihi, daha da önem arz etmektedir. M.Ö. 3500–1260 Hurri
Mitanni döneminden, 1516-1923 Osmanlı dönemine kadar onlarca medeniyete
beşiklik eden İlçe uzun yıllar Sancak olarak İdari yapıda yerini almıştır. Çermik
bağrında yaşattığı tarihi eserleri ile adeta tarihin hazinesi gibidir. Halen yıllara
meydan okuyan Haburman Köprüsü, Ulu Camii, Medrese Camii, Sinagog, Saray
Hamamı, Osmanlı Saray evleri, tarihi çeşmeleri ve Kaplıcaları ile açık hava müzesini
andıran Çermik, henüz hak ettiği ilgiyi görememiştir.
Ulu Camii (Şah Ali Bey Camii)
Çeteci Abdullah Paşa Medresesi
139
İlçedeki, sağlam mimari eserlere ve coğrafik güzelliklere rağmen, burada
gereği gibi bir AR-GE çalışması yapılmamıştır. Çermik bölgesinde Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulunca tescil edilmiş bir çok sit alanı bulunmaktadır. Bu sit
alanlarından bir kaçı; Toplu Köyü Su Sarnıçları, Gelincik Dağı ve Gaban Kral Yolu,
Goma Hesena Yerleşim Yeri, Keklik Köyü Heybuz Kalıntıları, Daldokan Tepesi,
Karamusa Kaya Mezarları, Kırmatepe Kale Tepesi, Affan Tepesi, Sakaltutan Kaya
Mezarları, Hüsnuran Kalesi, Karakaya Hanı, Şeyhandede Şelalesi, Sinek Çayı
Şelalesi, İlçe ve Köylerdeki tarihi çeşmeler v.s. sayılabilir. Buralarda arkeolojik
çalışmaların yapılması durumunda, çok daha önemli bulgulara rastlanacağı
muhakkaktır. Çevresinden geçen birçok akarsuya sahip olan Çermik İlçesinin, yeraltı suları
bakımından da, önemli bir yeri bulunmaktadır. Zengin minerallere ve tedavi etme
özelliğine sahip olan “Çermik Kaplıcaları” kayda değer turizm potansiyeline
sahiptir. Nitelik bakımından dünyada ilk ikiye giren Çermik Kaplıcası, iltihaplı
romatizmalar, çocuk felçleri, nevrit, polinevrit, kadın hastalıkları sendromları,
koklama ve serpintileme tedavisi, üst teneffüs yolları hastalıkları ve deri hastalıklarını
tedavi ettiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Yapılan incelemelere göre kaplıcanın suyu
48 derece sıcaklığında olup kükürtlü ve radyoaktiftir. Asıl özelliği ise bileşiminde
bromür iyonu ve iyodür bulunmasıdır.
Çermik Kaplıcaları İlçe Belediyesi tarafından işletilmektedir. “Büyük Paşa”
ve “Küçük Paşa” denilen tarihi hamamların yanında iki adet “Localı Hamam” ve
bir adet “Özel Aile Kabinleri” olmak üzere beş ayrı binada hizmet verilmektedir.
Kaplıcalar çevresinde turistik amaçlı birçok otel ve pansiyon bulunmakta olup,
yaklaşık 800 yatak kapasitesi ile yılda 250.000 civarında ziyaretçi ağırlanmaktadır.
Özel aile kabinleri dışındaki diğer hamamlarda birer havuz bulunmaktadır. Kaplıcalar
Dört Mevsim ziyarete açıktır.
Kaplıca suyunun grubu sodyumlu, bikarbonatlı, klorlu, iyotlu, bromürlü ve
kükürtlüdür. Kuyudan çıkış sıcaklığı 51°C olup, hamamlara ulaşınca 48°C ye
düşmektedir. Radyoaktivetesi 10 Eman, Ph değeri 7,6 dır. Tedavi amaçlı ve yıkanma
amaçlı banyolara çok elverişlidir ancak içmeye uygun değildir.
Çermik Kaplıcaları
140
1993 yılında Turizm Bakanlığınca Termal Turizm Merkezi kapsamına alınan
Kaplıcalar bölgesinde, Belediyenin imkânları ile zaman zaman bazı çalışmalar
yapılmakta fakat yeterli olmamaktadır..
2011 yılında, Çermik Belediye Başkanlığı ile Kaymakamlık tarafından
hazırlanarak, Karacadağ Kalkınma Ajansına sunulan ve kabul gören ''Termal
Turizmin Gülümseyen Yüzü'' projesi ile Kaplıcalar mevkii çevre düzenlemesi
çalışmalarına başlanmış olup, bu çalışmalar bittiğinde kaplıcalar bölgesinin çehresi
önemli ölçüde değişecektir. İlçe Kaymakamlığının ayrıca Karacadağ Kalkınma
Ajansı aracılığıyla hayata geçirdiği “Haburman Köprüsü Çevre Düzenlemesi”
projesi de takdire şayan bir çalışmadır. Zaten devletimiz bir adım attığında, duyarlı
insanlarımız iki adım atabilmektedir. Zira Kaymakamlığın çalışmalarından sonra,
Haburman Köprüsü çevresinde ilçe halkı tarafından çeşitli sosyal tesislerin yapımına
başlanmış olup, bu tesislerin hizmete açılması ile Çermik, çok güzel birkaç
“Rekreasyon Alanı” na kavuşmuş olacaktır.
Haburman Köprüsü Çevre Düzenlemesi
Kaplıca Çevre Düzenlemesi
Atatürk Baraj Gölü (Doğan Köyü)
Şeyhandede Şelalesi
141
1990 yılından bu yana keşfedilen mermer yatakları ile yurt içi ve yurt dışı
pazarlarda adından söz ettiren Çermik'in anayollardan uzaklığı nedeniyle hak ettiği
yere gelemediği aşikârdır. Tarihi ve doğal güzellikleri ve yer altı kaynakları ile göz
kamaştıran İlçe, hem devletimizden hem de Çermik'li müteşebbislerimizden ilgi
beklemektedir.
Yapılan Çalışmalar Yetersiz
Belediye ve Kaymakamlık işbirliği ile, Haburman Köprüsünün restorasyonu,
Kaplıca çevre düzenlemesi ve takdire şayan bazı çalışmalar yapıldı. Çermik, güzel
birkaç rekreasyon alanına kavuşmuş oldu. Kaplıcalar bölgesindeki çevre düzenlemesi
ve park çalışmaları da kaplıcalar bölgesine renk kattı fakat bunlar Termal Turizm
Merkezi olan Çermik için çok yetersizdir…
Saray Hamamı, Tekrar Hamam Olarak Kullanılsın
Saray Hamamının restorasyonu konusunda, İlçe Kaymakamlığımızca
hazırlanan proje kapsamında bir çalışma yürütülmekte olup, gerekli tadilatları
yapıldıktan sonra, kültür hizmetine sunulması amaçlanmaktadır. Ancak
vatandaşlarımız, Saray Hamamı'nın eskiden olduğu gibi yine Hamam olarak
kullanılmasını istemektedirler. Bu hamamın tekrar faaliyete geçirilmesi ile hem ata
yadigarı muhteşem yapı amacına uygun olarak kullanılmaya devam edilecek hem de
hamam kültüründe nostalji yaşatılacaktır. 1980'li yıllara kadar ısıtma su ile işlevine
devam eden Saray Hamamı, hem ilçe halkı hem de ziyaretçiler tarafından büyük ilgi
görmekteydi. 1985 yılında dönemin Belediye Başkanı tarafından Kaplıcalar
bölgesinden plastik borularla Saray Hamamına Kaplıca suyu getirildi. Çok güzel bir
düşünce ve yararlı bir hizmet olmasına rağmen, o dönemlerde uygun malzeme
kullanılmadığı ve yeterli izolasyon yapılamadığından, kaplıca suyu ilçeye gelene dek
büyük bir ısı kaybına uğruyordu. Bu günkü teknoloji ile böyle bir sorunun
yaşanmayacağı kanaati hâsıldır…
Saray Hamamı
İçten Görünümü
Beyler Köşkü
Tekke (İmarethane)
Tarihi Yapılar Kamulaştırılmalıdır
Çermik'in önemli tarihi eserlerinden olan ve yıllara adeta meydan
okuyan Saray Mahallesindeki Osmanlı Bey Konakları, Kale Mahallesinde
142
bulunanHan'ınacilenkamulaştırılarakrestorasyonlarıiçingerekliprojelerin
bir an önce hazırlanması ve hayata geçirilmesi, Termal Turizm Merkezi
kapsamındaki Çermik İlçemiz için büyük bir kazanım, ecdadımıza da iade-i
itibarolacaktır.
Özel mülkiyette bulunan ve halen bazı ailelerin oturduğu Bey
Konakları, Sinagog ve Karakaya Hanı, mülk sahipleri mağdur edilmeden bu
günkü gerçek rayiç bedel üzerinden kamulaştırılıp, satın alındıktan sonra,
acilen gerekli çalışmalara başlanmalıdır. İl Valimiz Sayın Mustafa TOPRAK,
Çermik Kaymakamlığı ve Belediyesi tarafından tarihi mekânların
kamulaştırılıp satın alınması durumunda her türlü desteği vereceklerine dair
söz vermişlerdir…
Bey Konakları Konuk Evi Veya Otel Yapılabilir
Osmanlı Beylerinin yaşadığı ve ilk günkü görkemini hala muhafaza
ettiği Bey Konaklarının, İlçe Kaymakamlığı ve Belediye Başkanlığı işbirliği
ile yapılacak kamulaştırmalar neticesinde, bu tarihi mekânların Konuk Evi ya
da, Şanlıurfa Halil Rahman Gölü yakınındaki El Ruha Otel gibi Turistik bir
Otele dönüştürülmesi, ilçenin cazibesini artıracak ve turizme büyük katkı
sağlayacaktır...
Sinagog, Müzeye Dönüştürülsün
Müslüman, Hıristiyan ve Musevilerin ibadetgâhları olan Cami, Kilise
ve Sinagog'un Kale Mahallesinde yaklaşık 100'er metre mesafede yan yana
bulunması, zamanında bu üç dine mensup insanların dinler arası diyalog ve
hoşgörü ile bir arada yaşadıklarının canlı şahitleridir. Halen bir ailenin zor
şartlarda yaşadığı ve çökmek üzere olan Sinagog'un acilen kamulaştırılarak
restore edilmesi gerekmektedir. Üstü toprak olan yapı birkaç tahta direkle
ayakta durmaya direnmektedir. Bu kültür mirasının restore edilerek Müzeye
dönüştürülmesi ilçe için kazançtır…
Sinagog (Havra)
Kaya Mezarı
143
Karakaya Hanı, Kır Lokantası / Kır Kahvesi Olsun
Çermik ilçe merkezinin 25 km. güneybatısındaki Karakaya köyünde
bulunan Han, Osmanlı Padişahlarından IV. Murat tarafından yapıldığı
belirtilmektedir. Zamanında birçok kervana ev sahipliği yapmış olan Karakaya
Hanı, bu gün malikleri tarafından ahır olarak kullanılmaktadır. Ata yadigârı bu
şaheserin içler acısı durumdan çıkarılması ve kültür hizmetine sunulması için,
Karakaya Köy Muhtarlığı, Çermik İlçe Kaymakamlığı, Diyarbakır İl Valiliği
ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlarının acilen harekete geçmesi gerekmektedir.
Mimari yönden fazla bir tahribata uğramayan Han, yapılacak restorasyondan
sonra, Kır Lokantası ve Kır Kahvesi olarak kullanılması, hem köy sakinlerine
istihdam oluşturacak, hem de köy bütçesine katkı sağlayacaktır…
Karakaya Hanı
Hüsnuran Kalesi (Karakaya Köyü)
Tekke, Aş Evine Dönüştürülsün
Çermik Kale Mahallesinde Haburman Köprüsüne giden yolun sağında
bulunan mezarlık alan içerisinde yer alan Tekke'nin tarihi tam olarak bilinmemektedir.
Yapı, eyvan tipi kümbetlerin plan özelliklerini taşımaktadır. Dolayısıyla Tekke, XIV.
Yüzyılın ikinci yarısına tarihlenmektedir. 1887-1888 yıllarında Diyarbakır valiliği
yapmış olan Arifi Paşa, Çermik hakkındaki günlüklerinde Tekke den şöyle
bahsetmektedir: “-Tekkeye inilen harâbe-zâra (viranelik) gidildi. Orada bir imâret
(yoksullar için aşevi) harabesiyle yine yıkılmış türbeye manzûr-ı (bakılan yer) nazar-ı
(bakmak) ibret ve telhîf (acınma) oldu.”
Arifi Paşa'nın günlüğünden anlaşılıyor ki, daha önce İmarethane yani fakir,
yoksul ve öğrencilere yemek verilen bir mekân olan Tekke, o dönemde de harabe ve
acınacak bir durumdadır. Bu tarihi mekân aslına uygun restore edilerek Aş Evine
dönüştürülebilir…
144
HeykelTepesiileKaleTepesiRevizeEdilsin
1980'liyıllardaHeykelTepeyeçamağacıdikilerekyukarıdangelebilecek
taşlarasetolmasıamaçlandı.Tepedesuhavuzuyapıldı.İyibirdüşünceydifakat
çamlar tutmadı. 1990'lı yıllarda bu tepenin eteğinde büyük yatay kanallar
kazılarakheranyuvarlanabilecektaşlarınbukanallaradüşmesiplanlandıfayda
vermedi. 2000'li yıllarda bu kez Türkiye Erozyonla Mücadele Vakfı (TEMA)
tarafından meşe ağacı dikildi, çoğu da tuttu ancak, bakımsızlıktan bir kısmı
hayvanlarayiyecekoldugerikalanıdasusuzluktankurudu.Enson3-4yılönce,
HeykelTepeeteğindekiyataykanallarbirazdahagenişletilipderinleştirildilakin
yine nafile… Anlayacağınız bu güne dek Heykel Tepesine köklü bir çözüm
bulunmuş değildir. Çermik 1. derece deprem kuşağında kaldığından Heykel
TepesiönündekiSarayveTepemahalleileKaleMahallesibüyükriskaltındadır.
KaleveHeykelTepesiönündekimahallebüyükdepremriskinidetaşımaktadır.
Allah muhafaza orta şiddetteki bir depremin meydana getirebileceği hasarı
düşünmekbileistemiyorum…
Heykel Tepesi
Kale Tepesi
145
ÇERMİK'TE BAŞKA NELER YAPILABİLİR?...
1- İlk önce; İlçeden geçecek olan Diyarbakır - Adıyaman yolunun bir
an önce yaptırılarak, İlçenin çıkmaz sokak konumundan çıkarılması
gerekmektedir. Zira bu yolun açılması İlçenin yeniden keşfi manasına
gelmekte olup, binlerce insanımıza iş ve aş kapısı demektir. Turistik
Kaplıcaları, önemli mermer yatakları ve doğal güzellikleri ile önü
sınırlarımızı aşmış bulunan ilçemiz için bu yol olmazsa olmazlardan
biridir ve İlçenin kader çizgisi olacaktır.
2- Birçok akarsuya sahip olan Çermik'in coğrafik yapısı, her türlü
çalışmaya müsaittir. İlçeyi kuşatan Heykel Tepesi ile Ürgüp Göreme'yi
andıran Efsanevi Gelincik dağı arasından “Sinek Çayı” geçmektedir.
30- 35 yıl öncesine kadar bu çayın kenarında kurulmuş bulunan
elektrik santral'i, ilçeye elektrik vermekte idi. Günümüzde de bu tür
faaliyetler yapılmalı ve ”Kendi enerjini kendin üret” sloganı ile hem
İlçemizde hem de yurdumuzun dört bir yanında bu tür çalışmalar
teşvik edilmelidir.
3- Bunun yanında yine Heykel tepesi ile Gelincik dağı arasına teleferik
kurulursa İlçeye renk katacaktır. Gelincik dağı tepesinde yapılacak
olan sosyal tesisler yüzlerce insanımızı iş ve aş sahibi yapacaktır. Bu
hizmetlerin, Termal Turizm Merkezi olan Çermik ekonomisine
yapacağı katkıyı ve insanlarımıza açılacak iş imkânlarını tahmin etmek
mümkündür.
4- Kale Barajı'nın acilen hayata geçirilmesi elzemdir. Zira bu baraj
ilçenin “can suyu” olacaktır. Neden ve niçin durdurulduğu bilinmiyor.
Dört yanı sularla çevrili olan ilçemizin bu sulardan yararlanamaması
ilçe halkını hem maddi hem manevi sıkıntılara itmektedir. Su
yönünden adeta İlçe, varlık içinde yokluk çekmektedir.
5- Yaklaşık 40 yıl önce yabancı firmalar tarafından Çermik yöresinde
birçok “petrol” arama çalışmasının yapıldığı ve ne hikmetse o
dönemde açılan tüm kuyuların beton dökülerek kapatıldığı
söylenmektedir. Bu iddiaların bir an önce araştırılarak hakikatin ortaya
çıkarılması ve yeni petrol arama çalışmalarının başlatılması
gerekmektedir. Böyle bir zenginliğin ilçe ve ülke ekonomisine
kazandırılması için yetkililerce derhal girişimler yapılmalıdır.
6- Çermik'in batısında bir taç gibi duran “Çermik Kalesi”nin, aslına
uygun restore edilerek, kaleden sinek çayına inildiği söylenen “Gizli
146
Geçit”in açtırılıp turizme kazandırılması İlçenin cazibesine ayrı bir
heyecan katacaktır. Kalenin tepesinde yapılacak sosyal tesisler
adrenalin tutkunlarının uğrak yeri olacaktır.
7- Toplumsal kaynaşma açısından önemli gelenekler olan “Oğlak” ve
“Körmüşkan”
geleneklerinin devam ettirilmesi için, gerekli
mesire alanlarının açılarak, halkın hizmetine sunulması ve bu tür
etkinliklerin yerel yönetimlerce teşvik edilmesi hatta her yıl festivaller
düzenlenerek şenlikler düzenlenmesi sosyal bütünleşme bakımından
çok faydalı olacaktır.
8- Kaybolmaya yüz tutmuş; Dokumacılık, Kilimcilik, Semercilik,
Kalaycılık, Nalcılık, Demircilik, Oyacılık, Dantelcilik v.s. gibi el
sanatlarının yeniden canlanması için yetkililerce çalışmalar yapılarak,
bu sanat ile ilgilenenlere cezp edici teşvikler verilmelidir.
9- Çermik ve Köylerinde bulunup, Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu
tarafından “Sit Alanı” olarak tescil edilen alanlarda bir an önce
“Arkeolojik Çalışmalar” yapılırsa, çok önemli eserlerin gün yüzüne
çıkarılacağı muhakkaktır.
10- Şeyhandede Şelalesine yol açılıp, çevre düzenlemesi yapılarak mesire
alanına dönüştürülmesi gerekmektedir. Bunun yanında Yamaç
paraşütçülüğü için çok uygun olan Titinik, Heykel, Aşukar ve Zeytin
tepeleeinde gerekjli düzenlemeler yapılarak yamaç paraşütçülüğünün
desteklenmesi ve bu konuda festivaller düzenlenmesi Termal Turizm
Merkezi olan İlçeye büyük katkı sağlayacaktır.
11- Çermik'e adını veren “Kaplıcalar” ın Dünyada İtalya'dan sonra,
tedavi etme özellikleri bakımından ilk sırada oldukları tıbbi
araştırmalar neticesinde kanıtlanmıştır ancak bu güne dek buralarda
gerekli ve yeterli çalışmalar yapılamamıştır. Günümüz koşullarına
cevap verebilecek modern ve sıhhi tesislerin eksikliği İlçenin
cazibesini olumsuz yönde etkilemektedir. İlçenin en büyük gelir
kaynaklarından olan ve bu sayede Termal Turizm Merkezine
dönüştürülen Kaplıcalara devletin el atması ve “Yap-İşlet-Devret”
modeliyle, önemli turizm merkezi konumuna getirilmesi elzemdir…
Yukarıda saydığımız projeler sadece bir kaçı… Çermik yer altı ve yer
üstünde bulunan birçok bakir zenginliği barındırmaktadır. Bu zenginlikler
keşfedilmeyi çoktan hak etmiş ancak henüz kâşifine kavuşamamıştır. Bu kâşif,
devlet olacağı gibi yurt içinden ya da yurt dışından yatırım yapmaya gelecek
müteşebbislerde olabilir…
147
İNSAN ODAKLI YATIRIM YAPILSIN
Devletimizin GAP (Güneydoğu Anadolu
Projesi) kapsamında yaptırdığı baraj ve göletler
sayesinde, son zamanlarda bölgemizde önemli iş
sahaları açılmış oldu. Önceleri Çukurova, Ege,
Karadeniz gibi bölgelere pamuk, fındık ya da
orman işçiliği için giden vatandaşlarımızın çoğu,
artık kendi pamuğunu, tahılını ekip biçmektedir.
Dolayısıyla İlimizden ve İlçemizden bölge dışına
çalışmaya gidenler azınlıkta kalmıştır. Baraj ve
göletlerin etkisi hemen tüm üretim alanlarında
etkili olmuştur. Örneğin; seracılık, bağcılık,
meyve yetiştiriciliği ve hayvancılık gibi birçok
sektörde gelişmeler göstermektedir…
Ancak Çermik'in en önemli gelir kaynağı olan Kaplıcaları, 1993
yılında Termal Turizm Merkezi kapsamına alındığı halde o tarihten bu yana ne
devletten ne de özel teşebbüsten bir ilgi görememiştir. İlçenin bir diğer önemli
ekonomisi de mermerciliktir. Büyük rezerve ve önemli iç ve dış pazara sahip
olan Çermik mermeri, ne yazık ki ilçede yeterli düzeyde işlenememektedir.
Çermik bölgesinden çıkarılan yüz binlerce ton mermer, yurdumuzun
muhtelif bölgelerine ve birçok yabancı ülkeye gönderilmektedir. İlçenin
Pamuk rekoltesi de yabana atılır gibi değil. Hasat döneminde her gün On'larca
kamyon pamuk Çermik dışına gönderilmektedir. Çermik'te mermer, gıda ve
tekstil için bolca hammadde bulunmasına rağmen, bu alanlarda faaliyet
gösteren işletmelerin olmayışı ya da çok yetersiz oluşu, İlçe halkına “varlık
içinde yokluk” yaşatmaktadır adeta…
Yaz mevsiminde Çermik'in sebze ve meyveleri pazarları doldurur.
Ancak arz talebin çok üzerinde olduğundan çoğu üretici mallarını çevre il ve
ilçelerde pazarlamaktadır. Dışarıya götüremeyen vatandaşlarımızın ise sebzemeyveleri ilçede ya çok cüzi fiyatlarla satışa sunulmakta ya da alıcı bulamayıp
çöpe gitmektedir. Tabi asıl çöpe giden; emeklerdir, alın teridir, milli servettir…
Çermik'te moda haline gelen çok katlı bina yapımı kısacası
betonlaşma, İlçenin simgesi durumundaki latif meyve, sebze bahçelerini yok
etmeye devam etmektedir. Yapılan beton yığınları ilçede nefes alacak yer
bırakmadığı gibi, ekonomik yönden de bir fayda sağlamamaktadır. Bu binaları
yapan vatandaşlarımız bu imkânlarını istihdama yönelik sektörlerde
kullansalardı, eminim ki ilçede işsizlik kalmazdı. Elbette bir apartmanla bir
148
fabrika kurulmaz ama “bir elin nesi var iki elin sesi var” işbirliği yapıldığı
zaman bir değil birçok fabrika kurulabilir…
Bu konuda önayak olan Mer-San mermer, Çelik Mermer ve Hamzalar
Tekstil gibi işletmeleri ilçemize kazandıran müteşebbislerimizi yürekten
kutluyor, bu önemli hizmetlerin İlçe dışında yatırım yapan diğer Çermik'li
hemşerilerimize de örnek olmasını temenni ediyorum ve diyorum ki; “Henüz
geç kalmadınız. Kazançlarınızı heba etmeyiniz. Emeğinizi beton yığınına
değil; çocuklarımızın geleceği, gençlerimizin umudu, ihtiyarlarımızın
güvencesi için insana yatırım yapınız lütfen…
Mermer Ocağı
Mermer Atölyesi
MİSAFİRPERVERLİĞİMİZİ GÖSTERELİM
Her yıl Haziran ayı başlarında Çermik Kaplıcaları sezonu açılır, Eylül ayı
sonlarına kadar devam eder. Yerin yüzlerce metre altından çıkıp, 51 derece sıcaklığı
ve muhteva ettiği zengin mineraller ile birçok hastalığa deva olan Kaplıcalar, Çermik
için önemli gelir kaynağıdır.
Çermik Kaplıcaları, dört mevsim hizmete açıktır ancak “Kaplıca Sezonu”
unda yoğunluk artar. Bu dönemde, Çermik'in nüfusu neredeyse ikiye katlanır. Her
bölgeden ziyaretçiler Kaplıcalara akın eder. Hastası, yaşlısı, genci, herkes ayrı bir
gaye için gelir. Kimi yıllardır illetinden kurtulamadığı; romatizmal hastalığı, deri
hastalığı, çocuk felci ya da kadın hastalıklarının kronik sendromları gibi marazları için
bu Kaplıcalara gelir, kimi de; natürel güzelliğiyle göz kamaştıran Çermik'in doğal
güzelliklerinden yararlanmak, dinlenmek, tatilini geçirmek için gelir…
Ne amaçla gelirse gelsinler; “Hoş gelsinler, sefalar getirsinler”…Bu insanlar
bizim misafirlerimizdir. Onlara çok iyi davranmalıyız. Ziyaretçilerimize karşı
hepimiz sorumluyuz. Zira bu konuklarımız ilçemizde kaldığı sürece; her kesimden
insanlarımız kazanacak hâsılı Çermik kazanacaktır. Gülü seven dikenine katlanır
demişler. Bunların arasından bizleri rahatsız edecek ya da ahlaki değerlerimizi
149
zorlayacak olanlar da çıkabilecektir. Münferit olarak cezalandırmaya
kalkışmayalım. Mümkünse tatlı dille, ballı sözle uyaralım. İlçemizin imajını
zedeleyecek hareketlerde bulunmayalım. Çermik, rahat ve huzurlu bir ortam
arayanlarınyegâneadresiolmalıdır.Sağlıkturizminde,bölgeninyegânemerkezi
olanÇermikKaplıcaları;1993yılındaTurizmBakanlığı'nca“TERMALTURİZM
MERKEZİ”kapsamınaalınmış,bukonudakirüştütescillenmiştir…
Eski Çermik
Yeni Çermik
Çermik'in Turistik Merkez oluşu kâğıt üzerinde; batıdaki rakiplerinden
farksızdır. Bunu sadece Sözde değil, “Öz”de de da hak ettiğini kanıtlayalım,
ziyaretçilerimizde iyi intibalar bırakalım. Birey olarak yapacağımız bir yanlış
bazen, O toplumun tümüne mal edilebilir. Onun için, “Yeşil Çermik”i layık
olduğu konuma getirmek için yekvücut olalım. Sahip olduğumuz değerleri hep
beraber koruyalım. Eksikliklerimizi birlikte tamamlayalım. Misafirlerimizin
memnuniyeti için elimizden gelen her türlü toleransı gösterelim. Onlar da
bırakacağımız iyi izlenimler, hedef müşteri kitlesine ulaşmada, yol haritamız
olacaktır…
birlikte tamamlayalım. Misafirlerimizin memnuniyeti için elimizden gelen her türlü
toleransı gösterelim. Onlar da bırakacağımız iyi izlenimler, hedef müşteri kitlesine
ulaşmada, yol haritamız olacaktır…
150
TARİHİMİZİKORUYALIM,UTANÇTANKURTULALIM
Aslımızı bilmeden, anlamadan; neslimize iyi bir gelecek bırakmamız pek
güçtür. Geçmişimizi öğrenmeliyiz, bilmeliyiz anlamalıyız ve ecdadımızın bıraktıkları
miraslara saygı göstermeliyiz. Yüce Peygamberimiz; “-Aslını inkâr eden bizden
değildir” hadisiyle kesin olarak geçmişimizi bilmemiz ve saygı duymamızı
emretmektedir. Ceddimizi anarken, anlarken ve yaşantılarını kendimize şiar
edinirken, onların miraslarına da sahip çıkmalıyız.
Çermik İlçemiz, tarih ve kültür hazinesi durumunda olan kadim bir yerleşim
birimidir. Attığımız her adımda, bastığımız her karış toprağında geçmişimizin izlerini
taşıyan ilçemizde, hala zamana direnen ve adeta ilgililerin vurdumduymazlığına isyan
edercesine dimdik ayakta kalmayı başaran birçok ecdat yadigârı tarih ve kültür mirası
eserler bulunmaktadır. Bu güne dek fazla bir ilgi görmeyen ve adeta kaderine terk
edilen tarihi eserlerimize, ilk kez duyarlı Kaymakamımız sayın Nesim
BABAHANOĞLU sahip çıkarak, Haburman Köprüsü çevre düzenlemesini yaptırmış
ve güzel bir rekreasyon alanına dönüştürülmesini sağlamıştır. Kaymakamımızın
Saray Hamamı için de proje hazırlatıp, eski görkemine kavuşturulması için çalışmalar
yaptıklarını biliyoruz. Bu duyarlılığın kendilerinden sonra göreve gelen Sayın
Kaymakamımız Mimar Sinan BATMAZ dan da bekliyoruz. Çökmek üzere olan diğer
tarihi mekânlarımızdan Sinagog, Bey Konakları, Tekke ve Karakaya Hanı ile ilçedeki
birçok tarihi çeşme için de acilen çalışmalar yapılmasını bekliyoruz.
Daha birkaç yıl öncesine kadar Çermik'in hemen her caddesinde, her
sokağında süslü kemerli, tarihi çeşmeler bulunurdu. İlçenin su ihtiyacının büyük
bölümü, bu çeşmelerden sağlanırdı. Zamanla bakımsızlıktan kuruyan çeşmelerimiz,
bazı duyarsız insanlar tarafından tahrip edildi ya da tamamen yok edildi. Sırf modern
bir ev yapma uğruna, ata yadigârı sebiller olan çeşmelerimiz ve birçok tarihi
mekânlarımız adeta katledildi. Hiç olmazsa halen varlığını sürdüren tarihi
mekânlarımızı koruyalım, utançtan kurtulalım…
151
KOCAKÖY (KARAZ) TARİHİ ve TURİSTİK YERLERİ
Yahya Kamçı. ( Coğrafyacı)
KARAZ, Kürtçe bağ işi anlamına gelen Kar-rez kelimelerinin birleşmesiyle
oluşmuştur. İlçenin sınırları içinde çok sayıda bağın bulunması bunu kanıtlar
niteliktedir.
(Kocaköy'den Görünüm)
İlçemizin taş çağlarından beri yoğun bir iskân dokusu ile meskun olduğu,
çevrede bulunan kalıntılardan anlaşılmaktadır. Bizans, Abbasi, Mervani, Selçuklu,
Artuklu, Eyyubi, Kölemen, Akkoyunlu ve Osmanlı egemenlikleri yaşanmıştır.
Yaklaşık yüz elli senelik bir tapu kaydından, Karaz'ın o zamanlar Palu İlçesine bağlı
bir köy olduğu anlaşılmaktadır. Gene yaklaşık yüz yıl önceki bir sâlnâmeden, ilçe
merkezinin bir nahiye olduğu sonucuna varılmaktadır. Ankara'da, halen müze olarak
kullanılan eski TBMM binasında bulunan haritada ilçenin ismi (Karaz iken, eski
yazıdaki kaf ve sin harfleri ile) “Karas” olarak yazılıdır.
(Kocaköy'den Görünüm)
170
Merkez ilçenin 4 km kadar batısından güneye doğru akmakta olan Ambar
Çayı civarında çok bulunan tabii mağaralardan birkaçı ve özellikle de Uyuz Mağara,
ihtiva ettikleri kalıntılardan, tarih öncesi çağlardan beri barınak olarak kullanıldıkları
açıkça anlaşılmaktadır. Söz konusu vadide, ayrıca beş altı tane höyük, bir şehir
kalıntısı, bir kale, ikisi yüksek uçurumlara oyulmuş ondan fazla kaya mezarı, barınak
olarak kullanılmış bir suni mağara, taş havanlar, bulunmaktadır. İlçemizde on kadar
höyük, iki yüzden fazla oyma mağara (bunların önemli bir kısmı Karaz,(Kaniyaala
mah.ile Arkbaşı Köyü arasında 91) Şaklat ve Mendan mağara köylerinde toplanmıştır.
İkincisinde ise 15, üçüncüsünde ise 10 kadar mağara bir aradadır), Ambar, Şaklat,
Arkbaşı köylerimizdeki üç ayrı tip kaya mezarının mevcudiyeti ve burada
sayılamayacak daha pek çok tarihi kalıntı, yörenin, dünya çapında bilinen en eski
medeniyetlerden olan Çayönü ile emsal ve çağdaş olduğunu düşündürmektedir.
İlçemizde Hurri-Mitanni, Urartu (bu medeniyetten kaldığı düşünülen Hatun
Köşkündeki kale, kaya mezarı, tüp geçit ve ören yeri kalıntıları, Ambar vadisinin
yukarı mecralarında, Hani ilçemize bağlı (Mantar Kaya Bölgesi) Yayvan Köyünün 5
km kadar batısında bulunmaktadır) Yörede, tarihi canlandıracak çok sayıda kalıntıya
raslamak mümkündür. İlçede çok sayıda höyük(örn.Çaytepe Höyüğü), mağara
(Karaz, Şaklat Ambar mağaraları gibi), koruganlık (Kela kafıran ile kevıri kellı), geçit
(Nıkeba wehşan,Nıkeba tumas gibi), yol(riya doşırme;kokulupınar mah.halen
kalıntıları bulunup, Urartular döneminde kaldığı sanılmaktadır.
171
Tarihi Eserleri
ULU CAMİ: Üzerindeki kitabeden H.756 yılını göstermektedir. Bu tarihte
bölgeye Artuklullar hakimdi (M.1355)Ulu Camii sütunları Fis Ovasındaki Dakyanus
Harebelerinden getirilmiştir.
HÂREM : Panayır olarakta bilinir. Burada çok sayıda bazltan yapılmış
eşyaya rastlanılmıştır (Kokulu Pınar mahallesinde bulunmaktadır).
DERUN CAMİ: Gökçen'de Derun Köyünde bulunup, Kocaköy Ulu camiye
benzerlik arz etmektedir.
KARAZ MAĞARALARI: Kokulupınar Mah. 5 km doğusunda,Seri
Kaniyan mevkiinde 90 adet civarında olup, son zamanlara kadarda barınak olarakta
kullandığı yöre sakinleri dile getirmektedir. Mağaralar yumuşak kalkere oyulmuş
durumdadırlar. Bugüne kadar herhangi bir arkeolojik çalışma yapılmamıştır.
MENDO MAĞARALARI: Karaz mağaralarının bir km doğusunda olup 13
adettir.
DERİNDERE CİVARI: Bu alanda kortık, diyar'ı malan eski ev kalıntıları ve
seramik parçalara rastlanılmıştır.
ŞAKLAT KALESİ: Şaklat Köyünde bulunan yapı harç kullanılmadan
yapılmıştır.
ARDUÇ: Burada da kulanılmadan örülmüş sadece irili birkaç taş
bulunmaktadır.
KAFİRAN KALESİ: Kokulupınar mah. hemen güneyinde bulunan
yapı,1514 yılından sonra Y. S. Selimin çaldıran seferi sonrasında kervanları
korumak amacıyla yaptığı söylenmektedir.
172
ÇIKEYRİ: Newala harebenın doğusunda olup tarımsal etkinliklerin
etkisiyle tanınamaz hale gelmiştir.
CİMEKÊ: Kocaköy'ün Güneyinde
ZIBEYDİ: Tepecik'te
HÂREM: Kocaköy'ün Güneydoğu'sunda
GUNDOR: Bozbağlar'da
KALENDER KALESİ: Çaytepe'de
MALA HOPO: Günalan Köyündedir.
SERKURAN: Çaytepe yakınlarındadır.
KANİKARWANAN:Çaytepededir.
MEHMEDİYAN: Arkbaşı köyündedir.
AMBAR KÖYÜ: Ambar çayı vadisi civarı
HAYDERAKAN: Bozbağlar köyünde
EYÜBAN: Eyüpler mah.
Not 1: Bozbağlar Köyü'nde 13 adet sahabenin mezarı bulunmaktadır.
Not 2: Çaytepe, Bozbağlar, Suçıktı, Navale Harabe alanlarında petrol
kuyuları bulunmaktadır.
LİCE'NİN (ŞİRİŞA) TARİHİ ve TURİSTİK YERLERİ
Diyarbakır'ın en eski tarihe sahip ilçelerinden biri olan “Lice”nin adına ilk
kez Asur kaynaklarında rastlanmaktadır. Bu kaynaklara göre bölge “ŞİRİŞA” olarak
adlandırılmakta idi. Lice” adının ne zaman kullanılmaya başlandığı bilinmemekle
birlikte “Holuris” ten geldiği sanılmaktadır. Holuris, İllirisis, İlice ve daha sonra Lice
biçiminde değişmiştir.
173
Lice bölgesinde çok eski tarihlerde yerleşik hayatın başladığı bilinmektedir.
Lice'deki Asur kitabeleri M.Ö.7000'li dönemlerdeki arkeolojik bakır çağı son Neolitik
döneme tanıklık etmektedir. Yörede M.Ö. 3000'lere ilişkin ilk bilgiler Hurri – Mitanni
halkına dayanmaktadır. Nirbi Prensliği'nin Lice ve Hani yörelerinde hüküm
sürdüğünü Asur ve Urartu kaynaklarından öğreniyoruz. Bu dönemden sonra Lice'de
çeşitli medeniyetler hakim olmuşsa da Lice daha çok Asur hakimiyetinde olmuştur.
Daha sonra bölgede sırasıyla Med, Pers, Makedon, Partlar ve Roma hâkimiyeti
sürmüştür.
Lice M.S 622 – 639 yılları arasında Bizans ( Doğu Roma ) hâkimiyetine
girmiştir. Halife Hz. Ömer zamanında Lyaz Bin Ganem ve Halid Bin Velid
komutasındaki ordular Bizans'la savaşarak tüm Diyarbakır ve ilçelerini ele
geçirdiler. Emevi Devleti kurulunca bölge Emevilerin hakimiyetine geçti.
Daha sonrada bölgeye Abbasiler hakim oldu. Abbasilerin zayıflamasıyla
Mervanilerin bölgedeki hakimiyet belirgin hale geldi. Mervaniler'den sonra
Lice ve Diyarbakır Büyük Selçukluların hâkimiyetine geçti. Melik Şah'ın
ölümünden sonra büyük bir otorite boşluğu yaşandı. O sırada Suriye'de yaşayan Melik
Şah'ın kardeşi Tutuş kendi hükümdarlığını ilan etti. Tutuş 1098 yılında haçlılarla
girdiği savaş sonrası ölünce bölge 1121 yılına kadar Ahlatşahlıların elinde kaldı. 1121
yılından sonra bölge Mardin Artukluları ile Hasankeyf Artukluları arasında el
değiştirdi. 1222 yılında Diyarbakır ve çevresindeki tüm kaleler İlhanlılar tarafından
yağmalanmış ve bir süre sonra Eyyubi hâkimiyetine geçmiştir.
Bundan sonra bölge Eyyubi - Anadolu Selçuklu savaşlarına sahne oldu.
Bölge 1259–1302 yılları arasında Anadolu Selçuklu Devletine bağlı kaldı. İlhanlı
hükümdarı Gazan Han (1259-1304) II. Suriye seferi sırasında Diyarbakır ve bölgesini
Mardin Artuklularına bıraktı. Böylece bölgede İlhanlılara bağlı bir Artuklu yönetimi
tekrar başlamış oldu. 1394'te Timur Diyarbakır'ı kuşatarak aldı. Timur daha sonra
bölgenin yönetimini Kara Yülük Osman'a bıraktı. Böylelikle yöre 1401'de Akkoyunlu
yönetimine girdi. Safavi'ler 1502'de Şurur Savaşı'nda Akkoyunluları yendikten sonra
ülkenin her yanına hâkim oldu. Bu durum 1517 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun
bölgeye hâkim olmasına kadar devam etti. 1517 yılında Osmanlı egemenliğine giren
Lice bu sırada önemli bir yerleşim yeri olup Atak sancağına bağlıydı. Bundan sonra
giderek önem kazanmaya başlayan Lice 1871 yılında ilk defa Diyarbakır'a bağlı bir
ilçe konumuna gelmiştir. Genç, (Dara- Hine] Hani (Hêni) ve Kulp (Pasur) Lice'nin
bucakları olarak görülmüştür 1890'da da Kocaköy (Karaz) Lice'ye bucak olarak
bağlanmıştır. 20 Nisan 1924 tarihli Teşkilat-ı Esasiye kanununun 89. maddesi
sancakları kaldırmıştır. Bu konuma dayanılarak Lice, Diyarbakır iline bağlı bir ilçe
olmuştur.
İlçe 6 Eylül 1975 yılında büyük bir deprem felaketi geçirmiştir. 2367 kişi
hayatını kaybetmiş, ilçe merkezi tümüyle hasar gördüğü için dağın aşağı tarafına
yeniden inşa edilmiştir. Yine aynı depremde yaklaşık 35 köyde birçok can kaybı ve
ağır hasar meydana gelmiştir.
174
ATAK'IN TARİHİ ve ATAK KALESİ (Kabakkaya, Antak)
İlçe merkezinin yaklaşık 15 Km. Güneydoğusunda, Kayacık (Hézan)
bucağının ise 15 Km. doğusundaki Kabakkaya (Antak) köyünde bulunan bu
kalenin, kimler tarafından ve hangi tarihte kurulduğuna dair kaynaklarda bir
bilgi mevcut değildir.
Kale Hicret'in 17. Yılında Diyarbakır bölgesini fethetmeye gelen Iyaz Bin
Ganem ve Halid Bin Velid tarafından, Diyarbakır'ın fethinden hemen sonra
fethedilmiştir. (Atak Kalesi)
Entak şehrinin Mervaniler ve Artukoğulları döneminde (X,XI,XII,XIII y.y.
da) önemli kalelerden biri olduğu bilinmektedir. Kaleyi meşhur Osmanlı gezgini
Evliya Çelebi'de gezmiş, görmüş ve en az kendisi kadar meşhur kitabı
Seyahatname'sinde buradan: "Kale nehir kenarında, yüksek bir tepe üzerinde, dört
köşe taş yapı, güzel bir kaledir" diye bahseder. Ta rihi değeri çok olan bu mühim yere
ait maalesef bizi tenvir edecek bir şey kalmamış. Kalenin üstünde ve garp tarafında bir
yıkık Cami var. Yarım kubbe halinde ve ön tarafında mihrabı görülüyor. Şarkta ve
sırtın tam üstünde Ak Kilise adlı bir harabe görülüyor. Bu civarda bu şekilde harabeler
daha var. Ak Kilisenin Timur zamanında yıkıldığı söyleniyor. Kiliselerin hepsi en
hakim noktalardadır. Kalenin tam dibinde küçük bir köy vardır. Yanındaki
minaresinin yarısı yıkılmış olan cami kıymetlidir. Atak'ın batısındaki halk dilinde
Ordu Pazarı olarak bilinen alanda 4 adet Sahabe mezarı bulunmaktadır.
175
ÇEPER KALESİ (XANA KELÊ)
Diyarbakır, Lice ilçesinin Çeper Köyü yakınlarında bulunan bu kale dağların
ovalara açıldığı dar bir geçidin ortasındadır. Ovaya hakim bir konumdadır. Halk
arasında bu kaleye Çeper, Şeter kalesi gibi isimler de verilmiştir. İskender-i
Zülkarneyn'in buradan geçtiği ve bu kalede misafir edildiği, bundan ötürü de bu
kaleye Zülkarneyn Kalesi isminin verildiği yöre halkı tarafından söylenmektedir.
Bununla birlikte kalenin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesinlik
kazanamamıştır. Büyük olasılıkla MÖ.VI. yüzyılda bölgeye hakim olan (Çeper
Kalesi Persler tarafından kurulduğu sanılmaktadır.
Çeper Hanı Kervansaray (Han), Diyarbakır-Bingöl yolunda, 81.km, Lice yol
ayırımından yaklaşık olarak 5 km kuzeyde, Biryas Köyü yakınındadır. Han 40 m
90X23 m 40 ölçüsünde dikdörtgen bir yapıdır. XVII. Yüzyılda inşa edilmiş olduğunu
kabul etmemiz mümkündür. Hanın IV. Murat zamanında kaldığı rivayet edilmektedir
ve Lice'nin II: Kolordu Merkezi olduğu sıralarda yapının onarıldığını söylemektedir.
(Bırkleyn Mağaraları)
ASHAB-I KEHF'İN LİCE'DE OLDUĞUNA DAİR DELİLLER
1.) Mağaranın durumunun Kur'an daki ifadelere (ipuçlarına) uyuyor olması.
Mağaranın durumu, Kur'an-i Kerim'de Kehf Suresi 17. Ayette geçen: "(Resulüm!
Orada bulunsaydın güneşi görürdün: Doğduğu zaman mağaralarının sağına
meyleder; batarken de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi. (böylece) onlar
(güneş ışığından rahatsız olmaksızın) mağaranın bir köşesinde (uyurlardı" şeklinde ki
ifadelere tamamen uymaktadır.
176
2. Mağaranın hemen yanında bir Kilise kalıntısının bulunması. Yöre
halkı tarafından 'Dér'i Rakim' (Rakim Kilisesi) olarak adlandırılan çok eski bir
Kilisenin kalıntıları mağaranın hemen yakınında bulunmaktadır.
3. Mağaranın ağzındaki duvar kalıntısı. Mağaranın ağzında Dakyanus'un
ördürdüğü söylenen bir duvar kalıntısı vardır
4. Dakyanus Antik kentinin bulunduğu Fis ovasının adı Efsus'tan bozmadır.
5. Mağaranın bulunduğu dağın adının Eshab-ül Kehf ve/veya Rakim dağı
adını taşıması.1977 yılına kadar Resmi kayıtlarda da Eshab-ül Kehf Dağı olarak geçen
Dağın adı bu tarihte Harita Genel Müdürlüğünce yanındaki dağlarla birlikte
anılmaktadır .
.
6. Mağaranın bulunduğu Dağın tepesinin bazı haritalarda 'Rakim' tepesi
olarak geçmesi. Yakın tarihlere kadar birçok haritada Mağaranın bulunduğu dağın
adının Eshab-ül Kehf, Tepesinin ise 'Rakim Tepesi' olarak geçtiği bilinmektedir.
7. Olayın geçtiği dönem bölgenin Doğu Roma İmparatorluğu hakimiyetinde
bulunması. Olayı araştıranlarca olayın geçtiği dönem olarak Roma İmparatorluğu
genel kabul görmüştür. Hıristiyan kaynaklarına göre olay Hz. İsa'dan sonra 201 ile
254 yılları arasında hüküm süren Decius (Dekyus=Dakyanus) döneminde
yaşanmıştır. Lice bölgesi, M.S 226 yılına kadar Roma-Part, 226 yılından sonra ise
Roma-Sasani egemenlikleri arasında iktidar savaşlarına sahne olmuştur.
8. Kehf Suresine konu olan 3 olaya ait bulguların da bölgemizde var olması.
Kehf suresindeki başlıca üç olayın izlerine de bölgemizde rastlanmaktadır.
a. Eshab-ı Kehf kıssası
b. Hz. Musa ve Hızır Aleyhisselam Kıssası
c. Zülkarneyn Kıssası : Eshab-ı Kehf'in 10-12 Km. kadar kuzeyinde
Zülkarneyn Mağaraları ve Zülkarneyn Kalesi Harabeleri bulunmaktadır.
.
177
KIRSAL TURİZMİN KAPSAMINDA ÇEPER KALESİ VE
ÇEPER HAN'ININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Emine DAĞTEKİN*
ÖZET
Türkiye'de tarihi ve kültürel değerlerin korunması kültürünün başlangıcı 19.
yy ortalarına denk gelmesine rağmen, korumacılık bilinci halen istenilen düzeyde
gelişmemiştir. Geçmişin birer aktarıcısı ve kimliğin asli unsurları olan tarihi değerler,
kentlerde tüm yasal mevzuatlara rağmen bir yaşam mücadelesi vermektedir. Büyüyen
şehirlerde kimi zaman rant, kimi zaman işlevsel eskime tarihsel yapıların yok oluşuna
neden olmaktadır. Kırsal bölgelerde ise, gerek koruma bilincinin gelişmemiş olması
gerekse de kültürel varlıkların tespit ve tescil işlemlerinin yapılmamış veya
yapılmasının geciktirilmiş olması, korumaya yönelik denetlemelerin yapılmaması
gibi etkenler ile anıtsal ve sivil mimarinin yok olması kaçınılmaz olmaktadır.
Bingöl – Lice yol ayrımında bulunan, stratejik konjüktürde bu alanın en
yüksek tepesine kurulan Çeper Kalesi ve kaleden daha alt kotlarda düz bir alan
üzerinde kurulan (Xana Kele) Çeper Hanı, Çeper köy sınırları içinde yer alan
ve bölgede günümüze ulaşan önemli eserlerdir. Yapıların koruma bilincinin
olmadığı ve siyasi kargaşanın her an için çok canlı yaşandığı bir bölgede
olmasına karşın, günümüze ulaşması sevindiricidir. Halk arasında Kaleya
Xane ve Xana Kele olarak geçen bu yapılardan, kale boyutsal anlamda
değişikliklere uğramasına rağmen, handa mekansal boyutlar, malzeme ve
detaylar büyük oranda korunmuştur. Kalenin üzerinde kalenin taşlarından
yapılan köy yerleşimi ile hanın barınak ve konaklama bölümlerinin üst
örtüsündeki yıkılma, gerek kale gerekse hanın yok olma sürecini
hızlandırmaktadır.
Bu çalışmada; Diyarbakır Lice ilçe sınırları içinde yer alan, günümüze
ulaşan ancak araştırmalara pek konu olmayan, Çeper Kalesi ve Hanı'nın
mimari tanımlanması yapılarak, hanın günümüze ulaşan rölövesi ile
belgelenerek, kırsal mimarinin tanıtımı ve turizme kazandırılması için
korunmaya yönelik için öneriler sunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Kırsal Turizm, Lice, Çeper Kalesi, Çeper Hanı, Xana Kele
*Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi [email protected]
178
ÇEPER KÖYÜ VE KALESİ
Bütün halkların gözünde geleneksel mimari özel bir yere sahiptir ve haklı bir
gurur kaynağıdır. Yöresel mimari, toplumun özelliklerini yansıtan, çekici bir ürün
olarak kabul edilir. Ciddi görünmez ama düzenlidir. Yararcı olmasının yanı sıra, ilgi
çekici ve güzeldir. Hem çağdaş yaşamın ilgi odağı, hem de toplumun geçmişinin bir
belgesidir. İnsan emeğinin eseri ve zamanının ürünüdür. İnsanın dünya üzerindeki
varlığının nüvesini oluşturan bu uyumlu birliktelikleri yaşatmak için çaba
göstermemek insanlık mirasına yakışmayan bir davranış olurdu. Bir toplumun
kültürünün temel anlatımı olan sivil mimarlık, bir yandan o kültürün bölgesiyle
ilişkisini gösterirken, diğer yandan dünyanın kültürel çeşitliliğini yansıtması
bakımından önemlidir. (Ahunbay, 2000).
,
LİCE
HAZRO
Şekil 1. Lice İlçe Haritası ve Çeper Hanı'nın bulunduğu alan
Tarihi ve kültürel varlıkları bulundukları toplumun gücünü, zenginliğini
belirleyen değerlerleridir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi, tarih öncesinden günümüze
kadar birçok topluluğa ev sahipliği yapmış ve günümüze zengin bir tarihi kültürel
miras ulaştırmıştır. Ancak bu miras bugün çok yönlü bir bozulma sorunu ile karşı
karşıyadır.
.
Çeper köyü, Diyarbakır Lice ilçesi sınırları içinde yer alan ve yöresel mirasın
özgün örneklerinden olan Çeper Kalesi ve Han'ının bulunduğu kırsal yerleşim
alanıdır. Geleneksel tarım ve sosyal yaşamı ile günümüze ulaşan köylerden biridir.
Tarihi yerleşimi çok eski dönemlere dayanan, Antak Kalesi, Bırkleyn Mağaraları,
arkeolojik buluntular, mağara ve sarnıçlar bakımından zengin olan bu alanda
günümüze ulaşan Çeper kalesi ve hanının, korunması bölge ve ülke ekonomisine, yok
olan kırsal kültüre ve turizme katkı sunacaktır. (Şekil 1).
.
179
Şekil 2. Çeper Hanı ve Kale
ÇEPER KALESİ
Diyarbakır Lice ilçesinin Çeper Köyü yakınlarında bulunan bu kale dağların
ovalara açıldığı dar bir geçidin ortasında, ovaya hâkim bir konumdadır. Halk arasında
bu kaleye Zülkarneyn, Çeper, Şeter kalesi gibi isimler de verilmiştir. İskender-i
Zülkarneyn`in buradan geçtiği ve bu kalede misafir edildiği, bundan ötürü de bu
kaleye Zülkarneyn Kalesi isminin verildiği yöre halkı tarafından söylenmektedir.
Bununla birlikte kalenin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu bilinmemektedir.
Ancak savunma amaçlı olan yapının, MÖ. VI yüzyılda bölgeye hâkim olan Persler
tarafından kurulmuş olabileceği düşünülmektedir.
.
(http://www.bilinmeyendiyarbekir.com)
Kale surlarının büyük bir bölümü yıkılmış, günümüze ancak sur temelleri,
surlara ait dört burç kalıntısı gelebilmiştir. Kalenin içindeki ve çevresindeki köy
evlerinin yapımında, kalenin düşen ve sökülen taşları kullanmışlardır. Bu durum
kalenin tahribatını hızlandırmıştır.
Konyar, Diyarbakır Yıllığın'da Evliya Çelebi'nin kaleden: "Makdisi tarihine
göre meşhur İskender-i Zülkarneyn buradaki hayat suyunu içince iyileşmiş ve
boynuzları düşmüş. Bunun üzerine 315 gün içinde bu kale tamamlanmıştır. Burç ve
kuleleri büyük taşlarla yapılmış olup beşgen şeklindedir." biçiminde söz etmiştir
(Konyar 1936).
180
.
Resim 1. Çeper Kalesi (kale duvarı, burçlar ) ve köy yerleşimi
181
XANA KELE (ÇEPER HANI)
Hanlar ve kervansaraylar Anadolu'da Selçuklular döneminden itibaren sosyal
ve ekonomik hayatının vazgeçilmez kurumları arasında yer almıştır. Osmanlı
döneminde geniş ticaret ağının en önemli unsuru olan hanlar, ülkenin ekonomisini
canlandırmak, güvenliğini temin etmek ve sosyal hayatı geliştirmek amacı ile pek çok
yerde inşa edilmiştir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi XIII. ve XVIII. yüzyıllarda Anadolu'ya
doğudan gelen ve giden yolların kesiştiği bir merkezdi. Çeper Hanı doğudan gelen ve
Erzurum'a geçen kervanların konakladığı bir alanda kurulmuştur. Yerli halk arasında
Xana Kele olarak bilinen Çeper Hanı, bugünkü Diyarbakır – Lice - Bingöl yol
ayrımından Bingöl'e doğru uzanan kısımdan yaklaşık 5 km kuzeyde ve Bingöl yoluna
paralel olarak Kuzeybatı- Güneydoğu yönlerde dikdörtgen bir biçimde
konumlanmıştır. Hanın kuzeyinde kale ve köy yerleşimi bulunmaktadır. Üst örtüde
önemli tahriplere rağmen büyük oranda günümüze kadar ulaşan bir yapıdır (Şekil 2).
Çeper Hanı'nın yapım tarihi ile ilgili olarak kaynaklarda Hanın, IV. Murat
zamanında kaldığı ve Lice'nin II: Kolordu Merkezi olduğu sıralarda yapının
onarıldığı söylenmektedir (Konyar 1936).
Çeper Hanı, avlusu olmadan, dışarı ile bağlantılı olan konaklama
odaları ile, bölgede rastlanan avlulu veya ahıra bakan odalardan oluşan tek
kitleli hanlardan farklı bir plana sahiptir. Han ile aynı düzene sahip hanlar
arasında sayılan Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı (Malatya)
H.1047/M.1637-38; Bapşin ve Duhan Hanı (Bitlis) 16. Yy tarihlidir (Turan
2001). Yapılan karşılaştırmalı çalışma sonucu yapılardır. Bu durumda Çeper
Hanı'nın bölgede XVI ve XVII. Yüzyılda inşa edilmiş olan hanlarla ortak
mimari özellik göstermesi ve IV. Murat döneminde kullanılması gibi veriler
değerlendirildiğinde XVI - XVII. yüzyıllarda inşa edilmiş olduğu
düşünülmektedir.
Çeper Hanının Mimari Özellikleri:
ÇEPER HANI ( XANA KELE)
Konaklama bölümü
LİCE
DİYARBAKIR
BİNGÖL
Şekil 3.Çeper Hanı Plan ve Kesit
182
Dikdörtgen formlu Çeper Hanı iki bölümden oluşmaktadır. Handa yolcuların
konakladığı yer ile hayvanların barındığı bölüm birbirinden ayrılmıştır. Yola bakan
Kuzeydoğu cephesinde yolcular için konaklama odalarına, dikdörtgen kütlenin
ortasına denk gelen kemerli eyvandan ahır bölümüne geçilir (şekil 3).
Han yaklaşık olarak 37.00 mX 23.40 m boyutlarındadır. Kuzeydoğuya bakan
cephede beş hücre ve iki eyvan yer almaktadır. Ortadaki eyvan ahır girişi olarak
kullanılmış, diğer eyvan ise sıcak yaz günlerinde ortak oturma alanı olarak
kullanılmak üzere yapıldığı düşünülmektedir. Odalara açılan kapılar güvenlik
açısından korumasız olarak tamamen dışa açık olarak tasarlanmıştır.
Kuzeydoğu cephesinin batı köşesinde yer alan iki odada pencere açılmıştır.
Odalar birbirine yaklaşık ölçülerde olup ortalama 3.65 m x 4.35 m'dir. Birinci odanın
kuzey duvarında iki adet dikdörtgen niş görülmektedir
(resim 2-3).
Doğu köşede yazlık eyvan olarak tanımlanan mekan iki konaklama hücresi
arasında yer alır. Üst örtüsü yıkılan eyvanın güney duvarında iki, doğu duvarında da
bir dikdörtgen niş görülmektedir (resim 4-5). II numaralı konaklama odası güney
duvarına bir dikdörtgen niş ve yarım daire profilli bir ocak; batı duvarına bir, kuzey
duvarına da iki dikdörtgen niş açılmıştır.
.
Resim 4-5. Yazlık eyvan
183
Giriş eyvanı, Kuzeybatı yönünde yer alan giriş cephesinin ortasında yer alır.
Odalara ve diğer eyvana karşın daha büyük boyutlardadır. Eyvanın güney duvarında
basık kemerli ahır kapısı bulunmaktadır. Bu eyvanın tonoz örtüsü de oldukça harap
durumdadır (resim 6-7).
.
Resim 4-5. Yazlık eyvan
Üçüncü konaklama odası giriş eyvanın batısında yer alır. Eyvan ile 3. oda
arasındaki kalın batı duvarı arasında bir pencere ve dama çıkış merdiveni
bulunmaktadır. Giriş kapısı diğer odalar gibi cepheye açılan üçüncü odanın, doğu
duvarında bir niş, batı duvarında da bir niş ve yarım daire profilli bir ocak
görülmektedir. Tonoz örtüsü kısmen yıkılmıştır.
.
Dördüncü odanın güney, doğu ve batı duvarlarında birer niş, batı
duvarında ise ocak bulunmaktadır. Cephede kapının yanı sıra bir pencerede
yer almaktadır. Beşinci odanın batı ve kuzey duvarında bir niş, batı duvarında
yarım daire profilli bir ocak vardır.
Ahır bölümü giriş cephesinin ortasında bulunan giriş eyvanından
açılan basık kemerli bir kapıdan geçilmektedir. Bu kısım, iki sıra halinde
düzenlenmiş 12 adet dikdörtgen profilli paye ile üç paralel sahına bölünmüştür.
Giriş kapısının karşısına rastlayan payeler arasındaki açıklık (4.35 m)
diğerlerine nazaran (3.65 m) daha fazladır. Payeler yuvarlak kemerlerle
birbirlerine ve doğu-batı duvarlarındaki dikdörtgen çıkıntılara
bağlanmaktadır. Aynı genişlikte olan sahınların her biri kuzeybatı-güneydoğu
yönünde uzanan birer beşik tonozla örtülüdür (Turan, 2001). Güneydoğu
tonozunun doğu ve batı uçları ile ortası; ortadaki tonozun doğu ve batı uçları;
kuzeybatı tonozunun da doğu ucu göçmüş durumdadır. (resim 8-9).
Resim 8-9. Ahır Bölümü
184
Ahırda güney duvarında yarım daire profili yedi adet, kuzey duvarında, giriş
kapısının iki yanında olmak üzere üç adetten toplam altı adet ocak inşa edilmiştir.
Ocaklar, paye aralarına gelecek şekilde yerleştirilmiştir.
Resim 10-11 Handa yer alan ocak
Çeper Hanında Yapım Sistemi ve Malzeme Kullanımı
Duvarlar; moloz taş, kaba yonu ve kesme kalker taşı ve bağlayıcı olarak da
kireç harcı kullanılarak inşa edilmişlerdir. Yapıda hem iç hem dış mekanda özenli taş
işçiliği görülmektedir. Dış duvarda düzgün sıralar halinde kaba yonu taşı, iç
duvarlarda ise yerden 140-170 cm yüksekliğe kadar kesme daha üstlerde ise moloz taş
görülmektedir. Duvarların kalınlığı 70-180 cm. arasında değişmektedir.
Dış yüzeyde köşelerde, kapı ve pencere sövelerinde, kemerlerde bej
renkli düzgün kesme taş kullanılmıştır. Yapıda bütün nişler, ocak ve üst örtü
tonozları tuğladandır. Eyvanlar dışında odalarda ve ahır olarak kullanılan
mekanda ocaklar yer almaktadır. Ocağın ahırda da çok sayıda yapılması
insanların burada da konakladığını göstermektedir.
Resim 12-13 Taş duvar örgüsü
185
Çeper Han'ında konaklama bölümü ile ahır kısmında beşik tonoz
kullanılmıştır. Ahır bölümü iki sıra halinde düzenlenmiş 12 adet kemer ayağı ile üç
paralel sahına bölünmüştür. Aynı genişlikte olan sahınların her biri kuzeybatıgüneydoğu yönünde uzanan birer beşik tonozla örtülüdür. Tonozlar moloz taş ile
örülmüş ve sıvasızdır (resim 13).
Çatıda tonozlar arasındaki çukurluklara, tonozların tepe yüksekliği hizasına
kadar birbirine paralel duvarlar örülerek çatı düz bir yüzey haline getirilmiştir (resim
14- 15). Bu duvarlar arasındaki boşluklar yassı taşlarla kapatılarak üzerleri toprakla
örtülmüştür. Tonozlar üzerine binen yükü azaltmak amacına yönelik bu teknik
oldukça ilginçtir. İçten yarım küre şekilli kubbe, dıştan da mahruti çatı ile örtülü
Selçuklu Kümbetlerinde de aynı düzen görülmektedir (Turan, 2001). Yapının döşeme
sisteminde kesme taş kullanılmıştır.
Resim14-15 Üst örtü
DEĞERLENDİRME
Kırsal turizm açısından değerlendirildiğinde; Çeper Kalesi ve Hanı yakınında
yer alan kırsal yerleşim alanı ile bölgedeki kültürel miras ve kırsal yaşam ile ilgili
verileri taşımaktadır. Bölgede ticari aks üzerinde yer alan Çeper kalesi, ve Çeper hanı
günümüzde de ulaşım ağı üzerinde yer almaktadır. Yerleşke alanı üzerinde yer alan
köy ile kırsal yaşamın devamlılığı söz konusudur. Kale ve hanın çevresinde
konumlanan köy yaşamı özgün biçimi ile devam etmektedir.
Çeper kalesi eteklerinde yer alan köy yerleşiminin içinde kaldığından, kale
içinde kalenin taşlarından yararlanılarak, taş ve kerpiçten konutlar yapılmıştır. Bu
konutlar, kalede bütünsel algılamayı zayıflatmaktadır. Kalede oluşan bu bozulmaya
rağmen handa plan bazında boyut bozulması görülmemektedir.
Kervansaraylar barınma ihtiyacı olan tüm yolcuların, eşya ve hayvanları ile
birlikte güvenlibir şekilde konakladığı yapılardır. Çeper hanının konaklama odaları
186
ile eyvanın tamamen dışa açık olması güvenlik tasarımlarına pek uymayan bir
durumdur. Hanın çevresinde bulunan taş yığınları ve yakınında yapılan evlerde aynı
taşın kullanılması, yapının çevresinde ilk yapıldığı dönemde bir savunma duvarı ve
farklı yapıların da olabileceği, ancak daha sonra yok olduğu izlenimi
uyandırmaktadır.
Han yapıldığı dönemdeki fiziksel bütünlüğünü koruyarak günümüze
ulaşmasına rağmen, özellikle güneydoğu tonozunun doğu ve batı uçları ile ortası;
ortadaki tonozun doğu ve batı uçları; kuzeybatı tonozunun da doğu ucundaki duvarlar
tamamen yıkılmıştır. İç mekanda yer alan bacalar kapatılmıştır. Üst örtüde oluşan
yıkılmalar sonucu iç mekan yağmur ve kar sularından etkilenmekte, çöken
kısımlardan gelen moloz ve toprak iç mekanda döşemeye zarar vermektedir (resim
14). Yok olan kapı ve pencere elemanları ile ilgili bir veri bulunmamaktadır.
SONUÇ ve ÖNERİLER
Diyarbakır'ın Lice ilçesi sınırları içinde yer alan Çeper Köyü, kalesi ve hanı
günümüze ulaşan ender kırsal mimari örneklerini oluşturan bir yerleşim ve yapı
grubudur. Savunma amaçlı yapılan kale, içerinde yer alan köy yerleşimi ile özgün bir
nitelik göstermektedir. Kalenin taşlarından yararlanılarak yapılan köy evleri, kalenin
yer yer yıkımına neden olsa da izler, yok olan duvarların tamamlanmasını sağlayacak
durumdadır. Ancak günümüzde kalenin burçlarında ve ayakta kalan duvarlarında
yapılacak sağlamlaştırmalar ile köy, birlikte turizm için değerlendirilerek ülke ve
bölge ekonomisi ve kültürel mirasa kazandırılabilir.
Hanlar ve kervansaraylar son yüzyılda özgün işlevlerini kaybetmelerinden
dolayı yıkıma terk edilen yapılardandır. Çeper Hanı'nın tarihi ve kültürel değerler
bağlamında ve yapıldıkları dönemin izlerini günümüze kadar ulaşması bağlamında
önemlidir. Ancak yapının yaklaşık 70 yıldır kullanılmadan yıkıma bırakılması, sahip
olduğu mimari değerlerin ve yapı malzemelerinin giderek yok olmasına neden
olmaktadır. Bu nedenle bu kültürel değerin yöresel mimariye kattığı çeşitlilikte göz
önünde bulundurularak acilen koruma programına dahil edilmesi ve bulunduğu
alandaki talepler doğrultusunda işlevlendirilerek
yaşama dahil edilmesi
gerekmektedir.
Koruma çalışmaları çevre ölçeğinde ve tek yapı ölçeğinde olmak üzere iki
koldan aşamalı olarak başlanmalıdır. Bunun için;
Kale, köy evleri ve han birlikte değerlendirilerek, arkeolojik çalışma
ile bütünleme çalışmaları yapılmalıdır. Yapılacak arkeolojik çalışma
özellikle haın yakın çevresinde olabileceği düşünülen ihate duvarı ve
diğer yapılarında varlığı ile ilgili bilgiye de ulaşımı sağlayacaktır.
187
Kale ve handa rölöve çalışması yapılarak, restitüsyon ve restorasyon
projesi hazırlanmalı, ve onarımı sağlanmalıdır.
Handa yapılacak onarımda yıkımdan dolayı düşen taşlar kullanılmalı,
tonoz örtü tamamlanmalıdır.
Tarihi yapıların korunmasında en önemli faktör işlevlendirilerek
yaşama katılması ile sağlanabilir. Bu bağlamda gerek bölgedeki idari
ve yerel yönetimlerin, gerekse de sivil toplum örgütlerinin duyarlılık
göstermesi, Avrupa Birliği ve Dünya Bankası Kültürel Varlıkları
Koruma hibe programlarından yararlanılmaya çalışarak restorasyon
giderlerinin karşılanması önerilmektedir. Verilecek yeni işlevlerde
yapıların fiziksel bütünlüğü, malzemesi korunmalıdır.
Çeper Hanı özgün işlevine uygun olarak konaklama amaçlı veya okul
öncesi eğitim kurumu, halı- kilim nakış atölyesi ve bu ürünlerin
satışının yapılmasının sağlanacağı bir işlev ile korunması, kale ve köy
ise yörenin sosyal yaşamının tanıtılması ve eko turizminin
geliştirilebileceği alanlar şeklinde kullanılması önerilmektedir.
KAYNAKLAR
1. TURAN İdris, “'Arkeoloji ve Sanat Tarihi Açısından Lice”, Dicle
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümü, Sanat Tarihi
Ana Bilim Dalı, yayınlanmamış Lisans Tezi, Diyarbakır, 2001.
2. AHUNBAY Zeynep, ICOMOS ve Risk Altındaki Kültürel Mirasın
Korunması, Yapı dergisi 244, Ankara
3. KONYAR, Basri, Diyarbakır Yıllığı, III, Ankara,1936.
4. http://www.bilinmeyendiyarbekir.com/sultan_sasa.html
188
DİYARBAKIR İLÇELERİNİN TARİHİ VE DOĞAL GÜZELLİKLERİ
Kenan Haspolat
BİSMİL İLÇESİ
İlçe Basmil Kabilesi adı altında, Urfa ve şimdiki Arak Mezopotamya
yöresinden gelenler tarafından kurulmuştur. Bismil'de çıkan eski mezar taşları 250400 yıllıktır. Halkının önemli bir kısmı da Türkmen'dir. Bunların bir kısmının Konya
ve bir kısmında Musul tarafından geldikleri söylenir. Önceleri köy durumunda olan
Bismil, bir ara nahiye olmuş, mermer ve Akpınar' da buraya bağlanmıştı. Sonra bu
teşkilat dağıtılarak adı Şark olarak belirlenen bu nahiye merkezden idare
olunmuştu.1926 yılında yapılan idari bölünmede Şark Nahiyesi'nin merkezi bu kez
Seyithasan köyü olmuş, Bismil buraya bağlanmıştır. Daha sonra tekrar Bismil
Nahiyesi oluşturulmuş ve Seyithasan Köyü buraya bağlanmış, 1936 yılında da Bismil
Diyarbakır altıncı ilçesi olmuştur (1).
Tarihe beşiklik ettiğini höyük çalışmalarından anlıyoruz. Körtik tepe'nin
12400 yıllık mazisi ve ilk tekstilin burada yapılışı, bölgede neolitik ve asur dönemi
eserlerinin oluşu buranın medeniyetin beşiği ve muhtemelen Aden bahçesi olduğunu
yansıtır. Geçmişte burada devecilik önemliydi. Konya ve Musul Türkmenlerinin
yerleşim alanları içindedir. Dünyanın ilk seramik bölgelerindendir. Hakem-i Use'de
Kuzey Mezopotamya Halef kültürü gözlenir.
Bundan 4.000 yıl önce (M.Ö.2000) Asurlular ile Huriler arasında Dicle
ovasının paylaşımı ve Mezopotamya üzerinde egemenlik kurma nedeniyle sürekli
savaşlar meydana gelmiştir. Asurlular şimdiki ÜÇTEPE köyünde bulunan ve halen
çok büyük bir kısmı tepe altında bulunan büyük bir saray yaparak burayı Hurilere
saldırıda ileri üs karakolu olarak kullanmışlardır. Bu sarayın adı TUŞPA olup Asur
kralı Banibal tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir. Bu Sarayın bulunması 1865
yılında ünlü İngiliz Seyyahı TAYLOR'UN Bismil'e gelerek ÜÇTEPE höyüğü
üzerinde yapmış olduğu kazıda Asurca yazılı iki DİKİLİTAŞ'I bulması ile başlamıştır.
İngiliz Seyyah TAYLOR, bulduğu bu DİKİLİTAŞ'LARI alarak Dünyaca ünlü en
büyük müze olan BİRİTİSH Müzesine götürmüş ve halen bu kitabeler orada
sergilenmektedir. İşte bu DİKİLİTAŞLAR'ın müzede sergilenmesi ile dünyanın gözü
İlçemize çevrilmiştir. Bunun üzerine İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Ana Bilim Dalı
Profesörlerinden Sayın Veli SEVİN'in başkanlık ettiği 12 kişilik bir kazı heyeti
İlçemize gelerek bu Höyük üzerinde kazı ve incelemelere başladı. Yapılan 4 kazı
sonucunda 1989 yılında dünyanın harikalarından sayılan ve 6 metre kalınlığında ve
adı tarihte TUŞPA olarak geçen büyük bir Asur Sarayının kalıntıları bulundu.
*Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi [email protected]
222
Yine bu kazılarda Huriler, Asurlular, Romalılar ve Helenistik çağa ait birçok altın,
bronz heykeller, çeşitli paralar, cam eşyalar ve çok sayıda tarihi eserler bulunmuştur.
Bulunan bu eserler halen Diyarbakır Müzesinde sergilenmektedir. Ancak daha önce
bulunan Dikilitaşlar(Kitabeler) ne yazık ki ülkemize getirtilememiştir. Bu höyük
dünyanın en eski yerleşim birimlerinden biri olduğu ve bulunan sarayı Asurlara ait
dünyanın en büyük casusluk merkezi olduğu ortaya çıkarılmıştır. Asurlar stratejik
önemi bulunan bu sarayı Şimdiki Diyarbakır'a bağlamak için Üçtepe ile Anbar beldesi
arasında bulunan Dicle nehri üzerine bir karayolu köprüsü yaptırmıştır. İpek Yolunun
güney kolu bu köprü vasıtası ile yapılmakta idi. Bu köprünün halen kalıntıları Dicle
altında mevcut olup, taşlarının Demiryolu Köprülerinde kullandığı rivayet
edilmektedir. Asurlar M.Ö. 1050 yılında Hurileri büyük bir yenilgiye uğratarak
Mezopotamya'nın içlerine çekilmelerini sağlamıştır. Bu savaşta Dicle nehrinin insan
kanından dolayı kırmızı aktığı rivayet edilmektedir. Asur Orduları yaptıkları her
seferde hem Huri, hem de Urartu medeniyetlerine büyük zarar vermişlerdir. Asur
Kralı Salmanasar'ın TUŞPA'da ortaya çıkarılan ve kendi adına diktirdiği ve halen
Londra BRITISH müzesinde sergilenen iki Dikilitaşta (kitabede),"Güzel Fidanlıkları
dağıttım, Dillere destan asma bağlarını tahrip eyledim, bahçeleri ve eşsiz güzellikteki
sarayları atlarımızın ayakları altında ezdim, sazlık kadar sık ormanları yaktırıp
kestirdim "ibaresine rastlanmıştır. Daha sonra Huriler toparlanarak Asurlulara büyük
bir saldırı düzenleyerek Asurluların Diyarbakır havalisi üzerindeki hâkimiyetine son
vermiştir. İşte bu nedenle halen ilçemizin bulunduğu çevre çok eskilerde de çeşitli
uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır .(2)
Coğrafi Konum
Yerleşim alanı düzlük olup, Dicle Ovasının verimli topraklarına sahiptir.
Dicle nehri ilçemizin ortasından geçmektedir. Kuzeyinde ve güneyinde hafif
tepelikler bulunmaktadır. İlçe Dicle ovasında kurulmuştur. Güneydoğu Toroslar
ilçemizin güneyinden geçmektedir. Bu dağlara halk arasında kalleş dağlar adı
verilmektedir. Çünkü Akdeniz'den ve Ortadoğu'dan gelen sıcak hava akımının
İlçemize girmesini engellemektedir. Kızıltepe ve Şanlıurfa'da tropikal bitkilerin
yetişmesine karşılık tam bir karasal iklim sahip olan ilçemizde bu Akdeniz'e öz
Bitkiler yetişmemektedir.
Akarsu ve göller
İlçemizden Dicle Nehiri geçmekte olup, bu nehirle irili ufaklı birçok çay ve
dere dökülmektedir. Bu çayların en önemlileri, Pamuk Çay, Göksu Çayı, Kurmuşlu
Çayı, Kuru Çay, Ambar Çayı, Caferi Çayı ve Salat çayıdır. Göl yönünden oldukça
şansız olan ilçemizin tek gölü mevcut olup, bu göl Çöltepe köyü yakınlarında
bulunmaktadır. Çöltepe ile Gültepe arasında bulunan bu gölün kaynağı hakkında
hiçbir bilgiye rastlanmamıştır. Çakıllının güneyinde ikiz göl diye anılan iki göl daha
mevcuttur. Derinli yer, yer 15 metreye yaklaşan gölden sulama amacı ile
yararlanılmaktadır
223
İklim
İlçemiz karasal iklimin etkisindedir. Yazlar kurak ve sıcak, kışlar ise soğuk ve
yağışlı geçmektedir. Son yıllarda çevremizde yapılan barajlar İlçe iklimini
değiştirmiştir. Daha önce aylarca yerde kar kalmasına karşılık, son yıllarda kar
yağdığı dahi görülmemiştir. Kış mevsiminde don görülmemekle beraber Aralık ve
Ocak aylarında hava sıcaklığının sıfırın altına düştüğü, yaz aylarında ise 45 derecenin
üstüne çıkan bir sıcaklıkla karşılaştığı görülmüştür. Özellikle Temmuz, Ağustos
aylarında sıcaklık tahammül edilemeyecek duruma gelmektedir. Hatta güneşte su
kaynamakta ve bu sıcaklıkta zaman, zaman yumurta bile pişirilmektedir.
Sosyal Yapı
Bitki örtüsü: İlçemizde orman bulunmamaktadır. Yer yer yabani ağaçlara
rastlamak mümkündür. Genellikle su kenarlarında söğüt ve sazlıklar bulunmaktadır.
Her nedense bir türlü ağaçla aramız düzelmemiştir. Ancak çok eski tarihlerde
İlçemizin sık ormanlarla kaplı olduğu bilinmektedir. En çok rastlanan ve çabuk
büyüyün ağaç cinsleri dut, akasya ve kavaktır. 1930-40 yılları arasında İlçemizde İpek
böcekçiliğinin yapıldığı büyüklerimiz tarafında söylenmektedir İpek Böceği için
binlerce dut ağacı ekilmesine rağmen gerekli koruma yapılmadığından şimdide
yerlerinde yeller esmektedir. (3)
Bismil İlçesi Genel Görünümleri
224
Bismil İlçesi Genel Görünümleri
225
Bismil Tepe Beldesi Genel Görünümleri
Bismil ve Dicle Nehri
Bismil'in yetiştirdiği ünlüler şunlardır;
1- Esma Ocak (Yazar)
2- Vasfi Öngören (Yazar)
3- Salih Çelik (Prof.)
4- Bahattin Karakoç (Milletvekili-Avukat)
5- Salih Sümer (Milletvekili-Devlet Bakanı
6. Edip Polat (Yazar)
7- Abdurrahman Efendi (1920-24 Diyarbakır Belediye Başkanı)
8- Erdal Bulut (Ses Sanatçısı)
9- Veysel Öngören (Şair)
10- Reşat Güleken (General
226
11- Şeyhmus ARSLAN (Milletvekili)
12- Muzaffer ARSLAN (Milletvekili)
13- Eşref CENGİZ (Milletvekili)
14-Kemal Güven (Prof.Dr)
15-Mehdi Eker (Gıda Yarım hayvancılık bakanı)
Kültür
Bismil Diyarbakır'ın diğer ilçelerinden apayrı bir kültürel yapıya sahiptir.
İlçenin yerlileri Türkmen olup, Konya ve Musul tarafından geldikleri tahmin
edilmektedir. Kullanılan lehçe Azeri lehçesine yakın olup, Urfa'lılarla aynı lehçeyi
kullanmaktadırlar. Yapılan araştırmada Bismil'in kültürüne Bulgaristan'dan gelen
soydaşlarımızın etkisi çok olmuştur. Eskiden festivaller düzenlenir ve bu festivallerde
yerli halk çeşitli tiyatro oyunlarını sergiler, mehter takımı marşlar çalar, çeşitli
yarışmalar düzenlenirdi. Bu yarışmaların en önemlisi At Yarışları idi. Şimdiki
Cumhuriyet İlköğretim Okulunun arkasında kalan yer, Koşu yolu olarak
kullanılmakta idi. Bu festivaller süresince panayırlarda ip cambazları ve sihirbazlar
hünerlerini sergilerdi. En önemli festivallerden biri "En İyi Merkep Yetiştirme"
festivali idi. Bismil'in o zamanki sembolü olan iri beyaz eşekler çok meşhur olup,
yerel dilde bunlara Şamam Eşeği adı verilirdi. Günümüzde bu eşeklerin nesli
tükenmiş olup, zamanın en iyi taşıma ve ulaşım araçları idi. Bu gün bu eşeklerin
yerlerini son model mersedesler ve opeller almıştır. Okuma yazma oranı çok
yüksektir.
BİSMİL İLÇESİ GELENEK VE GÖRENEKLERİMİZ
Mahalli Yemeklerimiz: Bismil'e özgü yemeklerimiz ve tarifleri:
Bismil Tavası: Tavanın içerisine önce domates, biber ve sarımsak yerleştirilir
üstüne de yassılaştırılmış kuzu belinden hazırlanmış et parçaları yerleştirildikten
sonra bol miktarda pul biber eklenir ve fırına verilir.
Bulgur Pilavı: Önce bir tencerede su kaynatılır, su kaynadıktan sonra içine
tuz atılır suya oranla bulgur koyulur ve su kuruyuncaya kadar ateşte bekletilir. Pıllor:
Un ve pekmez sadeyağla birlikte pişirilir. Bulamaç haline getirildikten sonra servis
yapılır. Şorbeşir: Süt ve pirinçten yapılmış bir çeşit çorbadır. Zevke göre tatlı veya
tuzlu olabilir.
Kelle Paça: Küçükbaş hayvanların kafa ve ayaklarından yapılır. Hayvanların
başları fırın veya tandırda tütsülenir. Genişçe bir kapta haşlanır, sarımsak ve diğer
baharatlar eklenir.
227
Mumbar: Kesim hayvanlarının işkembe ve sucuklarından meydana gelen
bir yemektir. İşkembe ve sucuklar iyice temizlendikten sonra içine pirinç, küçük et
parçaları ve bol miktarda baharat eklendikten sonra genişçe bir kapta haşlanıp pişirilir.
Şılkana: Hamur iyice cıvıklaştırılır yer ocağına saç ters çevrilerek bırakılır.
İyice ısınan sacın üzerine cıvıklaştırılmış hamur kepçe ile boşaltılır, iki tarafı
kızartıldıktan sonra üzerine kaynatılmış pekmez dökülür.
Mehîr (Ayran aşı): Dövülmüş ve kaynatılmış buğday taneleri ayranla
pişirilir çeşitli baharatlar eklenir. Özellikle nane tercih edilir.
Şam böreği: Hamur açılır içine önceden hazırlanmış patates soğan karışımı
veya kıyma soğan karışımı eklenip hamur kapatılır. Saçta veya tavada kızartılır.
Belloe: Mercimek ve bulgur sıcak su ile yoğrulur. Karışımın içine yeşil soğan,
maydanoz ve diğer baharatlardan zevke göre eklenir.
Saç Ekmeği: Önce hamur yoğrulur yoğrulan bu hamurdan ince pideler
yapılır, ateş üzerinde kızartılan saçın üzerine serpilir ve kızartılır.
Çiğ köfte: İnce bulgura kıyılmış soğan, dövülmüş sarımsak, pul biberi, beş
türlü baharat ve yeterince domates ve biber salçası eklenir. Yeterince yoğrulduktan
sonra içine bulgur miktarı kadar dövülmüş veya kıyma yapılmış dana budu eklenerek
tekrar yoğrulur belli bir kıvama geldikten sonra ince kıyılmış yeşil soğan ve
maydanoz eklenerek tekrar yoğrulur.
İçli köfte: İnce bulgur sıcak su ile yoğrulur. Hamur şekline gelen bu karışımın
içine; kıyma ve soğan bırakılır, hamur kapatılıp yuvarlak hale getirildikten sonra
kaynamış suda haşlanır. Zevke göre haşlanan bu köfteler yumurtaya bulanıp, kızartılır
veya olduğu gibi bırakılır.
Meftune: Domates, patlıcan ve kabaklar ince doğrandıktan sonra kıyma veya
kuşbaşı etle birlikte tencerede pişirilir. Bol miktarda Sımak ve sarımsak eklenir.
Güveç: Domates, biber, patlıcan küçük parçalara ayrılarak bir kapta pişirilir.
Önceden haşlanmış kuşbaşı et ve sarımsak eklenir. Fırında veya ocakta iyice pişirilir.
Babakanuç: Kesilmemiş patlıcanlar şişe takılarak fırına veya tandıra
bırakılır kavrulduktan sonra kabukları soyulur. İyice dövülür, üzerine yumurta ve
dövülmüş sarımsak eklenerek ateşte pişirilir.
Kızartılmış Ekmek: Tandır ekmeği doğranır. Üzerine sıcak su içinde
eritilmiş yağ dökülür ve karıştırılarak yenir.
Murtığa: Un sadeyağda kızartılır. İçine yumurta eklenir.
228
Kuzu Dolma: Kuzu kolu (Beytülhem) haşlanır. İçine önceden hazırlanmış ve
pişirilmiş iç pilav (pirinç, antep fıstığı, kuş üzümü ve çeşitli baharatlar) kuzu kolu
yarılarak içine bırakılır, giriş kısmı dikilir ve tepsiye bırakılarak fırına sürülür.
Sarma: Dut veya asma yaprağına iç pilavı (pirinç, küçük kıyılmış et ve çeşitli
baharatlar) bırakılır. Rulo haline getirildikten sonra tencereye yerleştirilip pişirilir.
Düzme: Patlıcan veya patatesten yapılan bir yemektir. Patlıcan veya
patatesleri Saç Tavada Kuyruk yağı saç tavada iyice kızartılır. Posası alındıktan sonra
az haşlanmış kuşbaşı et eklenir. Etler kızartıldıktan sonra ince kıyılmış sivri biber
eklenir. Biberler renk değiştirdikten sonra kabuğu alınmış ve sos haline getirilmiş
domates eklenir. İyice piştikten sonra iyice haşlanmış pirzolalık et eklenir. Birlikte
tekrar pişirilir.
Aşure aşı: En az on çeşit yemiş ve baharat(Ceviz, fındık, kuru üzüm, incir,
nohut, buğday, fasulye v.b.) iç içe bırakılarak iyice pişirilir. (4)
YERALTI-YERÜSTÜ ZENGİNLİKLERİ:
Dicle nehri tarafından ikiye ayrılan Bismil ilçesinin Güney bölgesi, Arap
platformu arazilerinden oluşur ve Anadolu'ya doğru uzanan uç noktasını meydana
getirir. Kuzey bölgesi ise, III. Jeolojik Döneme ait Üst Miosen – Pliyosen yaşlı
arazilerden oluşmuş. Bu araziler Güneydoğu Anadolu bölgesinin petrol sahası olup,
Şelmo formasyonu adını almaktadır. Bismil'de şu anda önemli miktarda ekonomik
gelir sağlayacak herhangi bir yeraltı kaynağı bulunmamaktadır. Ancak 1973 yılında,
ilçenin Kuzeybatısında ve 15 Km mesafede bulunan Yasince köyünde açılan petrol
kuyularından, kısa bir süre petrol üretimi gerçekleştirildi. Fakat üretim miktarının az
olması nedeni ile işletme giderlerini karşılayamadığı gerekçesiyle kapatıldı. İlçenin
Kuzeyinde ve 15 Km uzaklıktaki Arslanoğlu köyünde yapılan incelemelerde bulunan
petrol rezervinin fazla olacağı tahmin edilmekte. Bu maden yatağı 2002 yılında
işletmeye açılmış ve halen sınırlı miktarda üretim yapılmakta. Üretilen ham petrol
tankerlerle Batman Rafinerisine taşınarak burada işletilmektedir. Yakın gelecekte
açılacak yeni kuyularla üretim miktarının artması beklenmekte (4).
2. Abdülhamit'in petrol haritası ve Diyarbakır Bismil petrolü
Güneydoğu'da petrol var mı, yok mu?
Sultan II. Abdülhamit tarafından hazırlanan petrol
haritasında bu soruya 100 yıl önce cevap verilmiş.
İşte detaylar!...
Yard.Doç. Dr. Arzu Terzi (İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fak. Tarih Bölümü
öğretim üyesi) /13-Kasım-2006]
229
PETROL TESPİT EDİLMİŞ ALANLARA ÖRNEKLER
1. Diyarbakır
2. Mardin
3. Bismil
4. Hazro Çayı
5. Sinan
6. Batman çayı
7. Dicle
Kastel (eski Bismil yolu üzeri), Önemli petrol alanlarındandır (5)
BİSMİL'DE KALİTELİ PETROL
Türkiye'nin cari açığını olumsuz etkileyen etkenlerin başında gelen yüksek
petrol fiyatlarına karşı bir dizi önlemler alan hükümet, bu çerçevede TPAO'nun arama
bütçesini de on kat arttırdı. TPAO, yurt dışında petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerini
yoğunlaştırmak için Türkmenistan ve İran gibi enerji kaynakları bakımından zengin
ülkelerle yeni anlaşmalara hazırlanırken, aynı zamanda yurt içi arama faaliyetlerinden
de meyve toplamaya başladı. Bu kapsamda TPAO, 30 yıl önce aranan ve terk edilen
Diyarbakır-Bismil'deki kuyuda 2 bin 900 metre sondaj seviyesinde yüksek kalitede
petrol keşfi yaptı.
Üretime alma çalışmalarının devam ettiği kuyudan günlük üretim miktarının
ne olacağının ise henüz hesaplanamadığı kaydedildi. Bu arada, bir TPAO yetkilisi de
Karadeniz'deki çalışmaların artık sondaj aşamasına geldiğini bildirdi (
www.diyarinsesi.org).
230
Diyarbakır'da petrol müjdesi
Diyarbakır'ın Bismil İlçesi'nde açılan 2 kuyuda 41.9 gravite ile Türkiye'nin en
yüksek graviteli petrolü bulundu. Bismil'in Tepe Beldesi Arpa tepe Köyü'nde
Alaeddin Midilli Güney Yıldızı, petrol şirketi, yaklaşık 6 ay önce 1 nolu kuyuda
günlük 400 varil petrol elde edince, sahayı genişletti. Firma, köylülerden Sadık
Turgay'a ait 16 dönümlük araziye satın alarak üç ay önce Arpatepe-2 kuyusunu açarak
petrol aramayı sürdürdü. Kuyuda, 2450 metre derinlikte Türkiye'nin en yüksek
gravitesine sahip 41.9 gravite petrol bulundu. Firma temsilcisi Serhat Öz, elde
ettikleri petrolün grevitesinin Suudi Arabistan'da çıkan petrole eş değer olduğunu
söyledi.
Petrolün bulunmasıyla çifte bayram yaşadıklarını belirten Öz, "İlk kuyuda
günde 400 varil petrol üretimi sürüyor. Yeni keşfettiğimiz ve içinde tek damla suyun
olmadığı kuyuda üretim, önümüzdeki günlerde belli olacak. Bu kuyudan çok
umutluyuz. En yüksek graviteli petrolü bulduğumuz kuyuda adeta çifte bayram
yapıyoruz. Bölgede önümüzdeki günlerde 10 kuyu daha açmayı planlıyoruz" dedi.
Arpa tepe Köyü'nde sattığı arazisinde petrol bulunan 8 çocuk babası Sadık Turgay,
köylüler olarak büyük sevinç yaşadıklarını belirterek, firmadan çeşitli isteklerde
bulundu. Köylerine Sağlık Ocağı yapılmasını isteyen Turgay, "Türkiye'nin en zengin
petrolü köylümüzde çıktı ama yokluklar içindeyiz. İki kuyudan da petrol çıktı, artık bu
şirket köyümüze yatırım yapsın" dedi. Turgay'ın 8 yaşındaki kızı Asya Turgay'da
petrol bulan firmanın okullarına bilgisayar almasını istedi. Arpa tepe köylüleri,
köylerinde gençlerin issiz olduğunu, petrolün çıkmasıyla gençlerin de umutlandığını
dile getirerek, "Petrol bulunca köy olarak geleceği daha da umutla bakıyoruz" dedi
(10.12.2008 DHA).
Bismil Tepe Beldesinde Arpa Tepe Mevkiinde Petrol Yatakları
Bismil Tepe Beldesinde Arpa Tepe Mevkiinde Petrol Yatakları
231
Tarım
İlçenin ana geçim kaynağı tarımdır. İlçenin ekilebilirlik tarım arazisi
açısından Diyarbakır İlinin en büyük İlçesi olan Bismil'de genellikle hububat ekimi
yapılmakla birlikte son yıllarda enerji imkanları sağlanması ve çevrede yapılan
barajlardan dolayı, başta pamuk olmak üzere diğer endüstri bitkilerinin ekimi çok
geniş alanlara yayılmıştır. Hububat ekiminin verimi genellikle yağışlara bağlı
olduğundan yağışlı geçen yıllarda ürün rekoltesinde büyük artış görülmektedir. Son
yıllarda sulu tarımda büyük artış gözlenmekte ve sondajlarla sulama yapılamakta ve
Çukurova'ya rakip olacak şekilde pamuk rekoltesi gözle görülür biçimde artmıştır.
Ancak buna paralel olarak Tekstil alanında iş yapacak sanayi tesisleri
bulunmamaktadır. Ham madde yönünden oldukça zengin olan İlçemizde bu tür sanayi
tesislerinin yapılması teşvik edilmelidir (3).
Buğdayda Verim İyi
Bismil Ziraat Odası Başkanı Mehmet Arslan, "Bu yıl buğday ve mısırda
verim çok iyi" dedi.
Arslan, yaptığı açıklamada, çiftçi için Bereketli bir yılın geçtiğini belirterek,
özellikle mısırda dönüme bin 250-bin 300 kilo hasat elde edildiğini söyledi. Verimin
yanı sıra fiyatların da çiftçinin emeğini karşılayacak oranda olduğunu kaydeden
Arslan, şöyle dedi:"Bu yıl yapılan pamuk hasadının verimli olmasının sebebi çiftçinin
artık verimli ve başarılı bir tarım yapmasıdır. Bu yıl elektrik dalgalanmaları olmasaydı
verim daha fazla olurdu. Mısırda bin 250 ile bin 300 kilo arasında verim alınıyor.
Mısırın birinci hasadı istenilenin üstünde oldu. Bu yıl güzel bir sezon yaşıyoruz.
Önümüzdeki yıllarda daha fazla verimli bir hasat olmasını diliyoruz. Değişik ürünler
denemek isteyen çiftçilerimize elimizden gelen desteği de vereceğiz (Diyarbakır söz
11.09.2011).
Fidan Üretim Tesisi
232
Bismil Belediyesi, Belediye Orman Tesislerinde yılda 50 bin fidan
üretebilecek tesis kurdu.
Bismil Belediye Başkanı Cemile Eminoğlu, Bismil'in fidan üretimi
bakımından iyi bir bölge olduğunu belirterek, şunları söyledi: ''İlçemiz ağaçlandırma
bakımından fakir bir ilçe. Bu yıl 15 bin fidan ağacı Diyarbakır'dan aldık. Fidanları 10
bin tanesini bahçelere, 5 bin tanesi ise Dicle Parkına diktik. Vatandaşın ve okulların
fidan ihtiyaçlarını karşılamak için, fidan üretim tesisi kurduk. Şu anda fidanlık
tesislerimizde yetişen 25 bin fidan var. Yılda 50 bin fidan yetiştirmeyi hedefliyoruz.
Fidanları çekirdekten yetiştiriliyoruz. 1 yıl poşetlerde kaldıktan sonra okullara ve
vatandaşlara dağıtıyoruz. Amacımız ilçemizi yeşillendirmektir.''
Fidan üretimi konusunda uzman olan aynı zamanda belediye de Yazı İşleri Müdürü
görevini yürüten Ramazan Altunç, tesiste ve uygulama bahçelerinde çalışan işçilere
fidan üretimi konusunda eğitim veriyor (www.diyarbakır söz.com).
Bismil'de mısır hasadı başladı
Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde 1. ekim olan mısır hasatına başlandı.
Bismil Kaymakamlığı'ndan yapılan açıklamada, 1 milyon 300 bin ekilebilir
tarım arazisine sahip olan Bismil'de son yıllarda başlayan mısır ekiminin geniş
alanlara yayıldığı belirtildi. Açıklamada, "Çevre illere oranla yüksek verim
elde edilen mısır çiftçilerimizin yüzünü güldürüyor. İlçemize bağlı 30 bin
dönüm araziye sahip tepe beldesinde başlanan mısır hasatında çiftçilerle
yapılan görüşmelerde dönüm başına ortalama bin 200 kilo verim alındığı ve
piyasa satış fiyatının 57 kuruş civarında olduğu bildirildi. Gerek rekoltenin
yüksek oluşu ve gerekse fiyatının piyasada pamuğa oranla daha istikrarlı oluşu
çiftçilerimizi mısır ekimine teşvik etmektedir" denildi (www.diyarinsesi.org).
233
Hayvancılık
İlçemizde hayvancılık gelişmiştir. Genellikle büyükbaş hayvanlar ile
küçükbaş hayvancılık gelişmiştir. Hemen, hemen her evde mutlaka eti ve sütü için
hayvan beslenmektedir. Son yıllarda besicilik hızla gelişmektedir. Yapılan modern
besi tesislerinde çok miktarda besi hayvanı modern usullerle yetiştirilmektedir.
Genellikle bu tesisler teşviklerle yapılmıştır. Ancak bazı girişimcilerimiz kendi
çabaları ile modern çiftlikler kurmuştur (4).
Bismil'de “Mera Islah Projesi”
Diyarbakır'ın Bismil İlçesi'ne bağlı Ambar Belediyesi'nce başlatılan ''Mera
Islah Projesi'' ile hayvancılığın geliştirilmesi amaçlanıyor. Ambar Belediye Başkanı
Fehmi Kardeşoğlu, yaptığı açıklamada, bölgede hayvancılığın yaygın olmasına
rağmen birçok mera alanının ya işgal ya da tahrip edildiğini söyledi. Meraların
verimsiz olması nedeniyle hayvanlardan sağlıklı ürün elde edilemediğini kaydeden
Kardeşoğlu, bu nedenle hazırladıkları “Mera Islah Projesi” nin Tarım İl
Müdürlüğü'nce kabul edildiğini ve Tarım ve Köy işleri Bakanlığı'nca proje için
ödenek ayrıldığını bildirdi. Proje kapsamında beldede 550 dönüm arazinin meraya
dönüştürüldüğünü ve merada yağmurlama sistemiyle yonga ekiminin yapılacağını
anlatan Kardeşoğlu, şöyle dedi: “Daha sonra meradan belde sakinleri yararlanacak.
Amacımız mera alanlarını kurtarmak, hayvancılığı geliştirmek ve hayvanlardan
sağlıklı ürün elde edilmesini sağlamaktır. 550 dönümlük arazi pilot olarak seçildi.
Meradan sağlıklı randıman alınması durumunda bu proje yaygınlaştırılacak. Projenin,
başarılı olması durumunda tüm bölgeye uygulanacak. Beldede 5 bin dönüm mera
arazisi var. Bu meraların verimli olmasını sağlamak istiyoruz” (Diyarbakır söz).
Bismil Kavuşan Höyükte Doğal Yaşam
234
Tepe Başhan Köyüne Yakın Bir Dağ Köyünde Dağ Keçileri
Bismil ve leylek
Prof. Kılıç'ın çalışmasına göre Avrupa ve Asya'daki en büyük leylek
kolonisinin Diyarbakır-Bismil arasında olduğu saptanmıştır. 20 km.lik yolda 53 yuva
vardır, 43'ünde üreme gerçekleşmiştir. Her leylek 1-5 arası yavru yapmaktadır.
Dicle Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Kılıç, Avrupa ve
Asya'daki en büyük leylek kolonisinin Diyarbakır'da olduğunu söyledi. Diyarbakır ve
çevresinde kuş türleri konusunda araştırma yapan Prof. Dr. Ahmet Kılıç, Diyarbakır'ı
Bismil İlçesi'ne bağlayan karayolu civarında bulunan yüksek gerilim hatları üzerinde
53 leylek yuvası tespit edildiğini kaydetti. Şimdiye kadar kaydedilen en büyük leylek
kolonisinin 30 çiftten oluştuğunu belirten Kılıç, çalışmasının sonuçlarını Avrupa'daki
bilimsel kurumlara da gönderdiğini söyledi.
Hava sıcaklığı leyleklere yaradı
Türkiye'deki 450 kuş türünün 270'ten fazlası Diyarbakır'da yaşıyor
235
Dicle Üniversitesi tarafından yapılan bilimsel çalışmada leyleklerin küresel
ısınmanın etkisi ile kış aylarını Türkiye'nin Güneydoğusunda geçirdikleri saptandı. 7
Çift leylek, 2 bin 900 kilometre kanat çırpmak yerine kış sezonunu Dicle nehri
kenarında geçirdi. Güneydoğu'da kuş türleri üzerinde yaklaşık 7 yıldan buyana
araştırma yapan, Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim
üyesi Prof. Dr. Ahmet Kılıç, son olarak leyleklerin göç yolları ve kış mevsimini
geçirdiği yerler ile ilgili yaptığı araştırmada Sudan'dan Türkiye'ye gelen leyleklerin 2
bin 900 kilometre kanat çarptığını belirtti. Leyleklerin kışı Afrika'nın Nil nehri
ilkbahar ve yaz mevsimlerini ise Dicle ve Fırat gibi sıcak sulak merkezde ürediğini
belirten, Prof. Dr. Ahmet Kılıç, küresel ısınmanın etkisi ile leyleklerin son yıllarda kışı
Güneydoğu'da geçirdiğini söyledi.
Türkiye'deki 450 kuş türünün 270'ten fazlasının Diyarbakır'da yaşadığını ve
20 kilometre alan içerisinde en fazla leylek popülâsyonunun Diyarbakır Bismil ilçesi
yaşadığını kaydeden Kılıç: “Leylekler daha önce İlkbahar ve yaz mevsimlerinde
bölgemizde kalıyorlardı. Ancak son yılarda bu göçmen kuşların kış aylarında bile
yuvalarını terk etmediğini saptadık. İlk başta anormal bir durum olarak karşımıza
çıkıyordu ancak şimdi normalleşti. Hava sıcaklığının etkisi ile leylekler 3 bin
kilometre kanat çırpıp Nil nehrine göç etmek yerine yıl boyunca Dicle nehrinde
kalmayı tercih ediyor. Bu yıl farklı yerlerde 7 çift leylek tespit ettik. Bu sayının daha
fazla olduğunu düşünüyoruz” dedi. Prof. Dr. Ahmet Kılıç, 20 yıl yaşayabilen
leyleklerin çiftleştikleri eşleri ile bir ömür, aynı yuvada yaşama örneğini sergilediğini
söyledi (www.diyarinsesi.org).
Dini mekânlar
Bismil'de dört ziyaret vardır: Develi, Kaypi, Karababa ve Ali Ziyareti,
Sittioğlu Ziyareti Demirhan Köyündedir. Molla Arabkendi' de önemli simalardandır.
Bismil/Tepe beldesi/Arabkendi köyünde Arabkendi hazretlerinin evi, tekkesi
236
Türbe
Bismil Tepe beldesi, Arabkendi köyünde Arabkendi hazretleri yeğeni Şeyh Muhammed
Naci'den köydeki 40 hanenin Hz.Halid Bin Velid neslinden olduğunu ifade etti
Tepe beldesi/Selevdun köyü. Şeyh Cafer
Bismil mağaralarıTepe/ Başhan köyü yakınında mağaraları
237
Bismil Kavuşan höyük yakınında mağaralar.(Diclenin altından geçtiği ifade ediliyor)
BİSMİL ARKEOLOJİSİ
Bismil Üçtepe höyüğü
Üç Tepe
Höyük, Diyarbakır'ın 40 km. güneydoğusunda, Diyarbakır-Bismil
karayolunun kenarında, Batılılarca Kurkh denen, eski Kerh ya da Kerh-i Dicle
köyünün batısında, Dicle'nin kollarından biri olan Göksu Çayı'nın kıyısında yer
almaktadır. 250x200 m. boyutla-n ve 44 m. yüksekliği ile Güneydoğu Anadolu'nun en
büyük höyüklerinden biridir. Diyarbakır Müze Müdürlüğü ile İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi'nden Prof. Dr. Veli Sevin'in ortaklaşa yürüttükleri kazıya 1988
yılında başlanmıştır. Höyük, 1865 yılında burada bulunan iki stelle Arkeoloji
dünyasında iin ve önem kazanmıştır. Asur imparatorlarından II. Asur-nasir-apli (MO.
883-859) ve oğluna ait yazıt ve kabartma steller, bu gün British Museum'da
sergilenmektedir. Asur ülkesinin kuzey sınırında yer alan bu bölgenin Asurluların
gözünde büyük bir önem taşıdığı ve II. Asur-nasir-apli'nin burada Urartulara komşu
bir sınır eyaleti oluşturup, bir saray inşa ettirdiği, stellerin üzerindeki yazıtlardan
anlaşılmaktadır. Yine Üçtepe ve yakın çevresinin aynı zamanda Mitani Devleti'nin
merkez bölgesi olduğu, I. Adad-nirari (M.O. 1307-1275) dönemine ait Asur
belgelerinden öğrenilmektedir.
Höyük Erken Kalkolitik Çağ'dan Roma İmparatorluk Dönemi'ne kadar
sürekli bir yerleşime sahne olmuştur. Helenistik döneme ait bir döşeme de açığa
238
çıkarılmıştır. (6) Üçtepe hakkında netliğe kavuşturulamayan bazı problemler Orta
Asur Dönemine kadar uzanmaktadır. 20 Bunlardan ilki bu şehrin o dönemki ismi
ile ilgilidir. 1861 yılında, J.G. Taylor, II.Asurnasirpal'in ilk beş yılına ait anallerinde
Tuşhan'daki yapıları ve Kaşyari Dağı'nın (Kasijeri) etrafındaki şehirleri yıktığını
belirtmiştir. Bu analinde Üçtepe için “Kurkh” isminin kullanıldığına dikkat
çekmektedir. Bir diğer sorun lokalizasyon konusunda yaşanmıştır. Buradaki sorun
Tuşhan'da II. Asurnasirpal tarafından oluşturulan Kurkh Monoliti ile bir sarayın
Üçtepe'dekiler ile benzer yapıda olmalarıdır.
Şalmaneser III'ün
(M.Ö. 859 - M.Ö. 824)
Kurkh Monolit'inde
Kral Ahab'ın adı
geçer (8).
Ancak III. Salmanassar'ın anallerinin bulunması
neticesinde bu sorun aşılmıştır. Çünkü III. Salmanassar
Kurkh Monolitini yaklaşık M.Ö. 853 yılında
yazdırdığını anallerinde belirtmiş ve burası için Kurkh
ismini kullanmıştır. Ancak Kurkh kısıtlı bir alanı
tanımlamak için kullanılmış olabilir. Monolit'in dikildiği
bölge ise, yani Ta'idu/Tidu, Yukarı Dicle Nehri kenarında
Tuşhan ve Sinamu arasındaki Üçtepe'dir. Üçtepe'de
bulunan Kurkh Monoliti, konusu itibariyle ilişki
içerisinde bulunulan ülkeler ve kralları hakkında bilgi
vermektedir. Monolit, Bit-Adinive Karkamış devletleri
arasındaki savaşı anlatmakta ve bu savaş neticesinde
meydana gelen siyasi değişiklikleri belirtmektedir.
Monolitin sonlarında ise III. Salmanassar'ın, kendisine
karşı oluşturulan ve içerisinde, Damascus (Şam) kralı
Adad-idri, Hamat kralı İrhulini ve İsrail kralı Akhab'ın
bulunduğu ittifakla mücadelesi anlatılmıştır. Literatüre
Qarqar (Şam'ın kuzeyi) Savaşı olarak geçen bu savaşta
her iki tarafta ağır kayıplar vermiştir (7).
Ziyaret Tepe
Diyarbakır'ın Bismil ilçesi, Tepe Beldesinde, Dicle ve Batman Nehirlerinin
birleşme yerinin 20 km. batısında yer alan Ziyaret Tepe Höyüğünde Dr. Timothy
Matney başkanlığında 1997-1998 sezonlarında yüzey araştırmaları yapılmıştır
Yukarı şehir (Ana Höyük) ve Aşağı şehirden oluşan yerleşimde, Geç Neolitik,
Kalkolitik döneme tarihlenen el yapımı kaba hamurlu seramik parçalan, az sayıda
işlenmiş obsidien ve çakmaktaşı aletler, da ha önce Üçtepe Höyük kazılarında ele
geçen Erken 2. bin dönemine ait kırmızımsı kahverengi seramiklerle benzerlik
gösteren seramik parçalarının yanı sıra az sayıda "Habur Seramiği" olarak
adlandırılan çizgi boyama bezemeli seramikleri, Orta Asur, Erken Demir çağ, Yeni
Asur, Roma, Sasanî, Bizans ve İslamî dönem malzemeleri tespit edilmiştir. Yüzey
araştırmasında bütün bu toplanan veriler, Ziyaret Tepe'de aralıksız bir yerleşimin
239
varlığını kanıtlar niteliktedir. Ancak Orta ve Erken Asur dönemlerinde önemli bir
merkez olduğu, ele geçen bu dönemlere ait malzemenin yoğunluğu ve niteliğinden
anlaşıldığı gibi araştırmada tespit edilen sur duvarının varlığı da bunu destekler
durumdadır. Ziyaret Tepenin gelecekte yapılacak kazılarla önemli bulgular vereceği
kesindir. (6) Buradan ele geçen çivi yazılı belgeler Ziyaret Tepe'nin, önemli bir Asur
bölgesel merkezi olan, Tuşhan olduğunu göstermiştir. Kentin adı Mari metinlerinde,
Orta ve Yeni Asur dönemi belgelerinde hem ülke (KUR), hem de kent (URU)
tanımlayıcılarıyla birlikte geçmektedir. Yeni Asur devri krallarından Asurnasirpal'in
düzenlemiş olduğu üç seferinden ikisine ait kayıtlar, Tuşhan'ın Yukarı Dicle
yöresindeki yeri ve önemi konusunda diğer belgelerle karşılaştırıldığında daha
ayrıntılı bilgi sağlamaktadır. Ziyaret Tepe Geç Asur çivi yazılı tabletler için önemli bir
arşiv niteliğindedir. Buradan, Asur İmparatorluğu'na (M.Ö. 620-610) tarihlenen
toplam 21 tablet bulunmuştur. Bu tabletler, Tuşhan'ın Asur Devleti'ne ait vergi
toplama merkezi veya tahıl depolama istasyonu olduğunu göstermektedir. Tabletlerin
çoğu, tahılların dağıtımı, şehirdeki kişilerle yapılan kontrat ve kişilerin borçlarıyla
ilgilidir. Bu metinlerde ayrıca şehrin kurumlarına ilişkin bilgiler de yer almaktadır.
(7)
Bismil/Tepe beldesinde Ziyarettepe höyüğü
Giricano
Diyarbakır il sınırları içinde ve Ziyaret tepe'den daha batıda yer alan Giricano
Höyük 2000 yılından itibaren 3 yıl süreyle Dr. Andreas Schacner tarafından Ilısu
Barajı Kurtarma Çalışmaları bünyesinde incelenmiştir. Giricano, elde edilen bilgiler
ışığında daha çok demir yatakları ve tarımsal faaliyetleri açısından, Yeni Asur Dönemi
için önemli bir buluntu merkezidir. Giricano'yu asıl önemli bir merkez haline getiren
Asur-bel-kala dönemine ait olan 15 adet tablettir. Bu tabletler, hububat, sığır ve gümüş
satışı ile ilgilidir. Bu tabletlerde geçen yer ve şahıs adları o dönem Diyarbakır ve yakın
çevresi açısından oldukça aydınlatıcıdır. Tabletlerden ticarî faaliyetlerde bulunduğu
anlaşılan Kidin-Sin'in oğlu Ahuni kendisini, ilk tablette Dunnu-şa-Uzibi'li olarak
tanıtırken, daha sonraki bir tablete Tuşhi/ Tuşhan'lı olarak tanıtmıştır. Tuşhan'ın Yeni
Asur Devri'nde ne denli önemli bir merkez olduğuna değinmiştik. Buradan hareketle
Giricano'nun Dunnuša-Uzibi olarak Tuşhan'a bağlı daha küçük bir yerleşim olması
düşünülmelidir. (7)
240
Kavuşan höyük
Kavuşan höyük, Diyarbakır ili Bismil ilçesinin 10 km güneydoğusunda,
yenice köyü İnardı mezrası sınırları içinde, Şeyhan çayı'nın Dicle nehri ile birleştiği
noktanın hemen doğusunda yer almaktadır. Höyüğün boyutları, doğu-batı yönünde
175 m, kuzey-güney doğrultusunda 75 m, yüksekliği ise üzerinde yükseldiği çakıl ve
alüvyon dolgu ile birlikte kuzeyde 8 m iken alüvyonların doldurduğu güney kesimde
2 m kadardır. 1.3 hektarlık yerleşim alanına sahip olan höyük, deniz seviyesinden 538
m yüksekliktedir. Höyükteki kazı çalışmalarımız, iki yıl içinde elde edilen verilere
göre şimdilik, orta çağ, geç demir çağ (?), yeni Asur dönemi, Mitani-orta Asur-erken
demir çağ ile M.Ö. 111. binyıl sonu-erken 11. Binyıla ilişkin tabakalar bulunmaktadır.
Höyüğün olasılıkla en erken yerleşimi olan geç kalkolitik dönem'e ait bazı buluntular
ise çok sınırlı bir alanda ele geçmiştir. İlk gözlemlerimize göre, höyüğün kuzeyinde
prehistorik yerleşmeler, güneyinde ise m.ö. ıı. Binyıl ve sonrasına ait kalıntılar
yoğunluk kazanmaktadır. Prehistorik yerleşmenin yayıldığı kuzey kesimin, Dicle
tarafından tahrip edildiğini gösteren bulgular söz konusudur. Höyükteki yerleşim
dokusu, büyük bir olasılıkla M.Ö. 11.binyılın başlarında, Dicle'nin neden olduğu bir
tahribata uğramış ve höyüğün üzeri çakıl, kum ve kilden oluşan bir kuşakla örtülmüş
olmalıdır.
f 14 açması'nda, Mitanni ve orta Asur çanak çömleği ile Doğu Anadolu
bölgesi'nden gayet iyi bilinen erken demir çağ yivli keramiği bir arada görülür. Yivli
malların daha çok çukurlardan ve karışık topraktan ele geçmiş oluşu bu iki kültürün
ilişkisini ve ortaya çıkan değişimin Kavuşan'daki oluşumunu stratigrafik olarak
saptamayı zorlaştırmaktadır. Güneyden gelen Mezopotamya etkili çanak çömleklerin
yanında, el yapımı, kaba mallardan oluşan kuzey kökenli bir kültürün de höyükte
temsil edildiğinin belirlenmesi, 2002 yılının önemli sonuçlarından biri olmuştur. g 14
açması'nda ise yeni Asur dönemi ile orta çağ'a tarihlenen yapı katları arasında
saptadığımız triangle ware türü boya bezemeli çanak çömlekler, bu yapı katı için geç
demir çağı tarihini düşünmemize olanak sağlar. Nitekim söz konusu bulgular,
Diyarbakır bölgesi'nde çok iyi tanınmayan geç demir çağ için yeni bilgiler
sağlayabilir (ege ün. edebiyat fak.).
Bismil'de Dr.Gülniz Közbek'in kazı yaptığı Kavuşan Höyük
241
Bismil'de Dr.Gülniz Közbek'in kazı yaptığı Kavuşan Höyük
Bismil'de Tapınak
Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde Ilısu Baraj Gölü altında kalacak höyüklerden
Hırbinmerdan'da Orta ve Geç Tunç dönemlerine ait atölyeler, tapınak ile dinsel
seremonilerin yapıldığı meydandan oluşan yapılar ortaya çıkarıldı.
Hırbinmerdan'da çalışan İtalyan kazı ekibinin başkanı Catania
Üniversitesinden Nicola Laineri, 2003 yılından itibaren kazı çalışması yaptıkları
alanda, milattan önce 2 bin 200 ile bin 600 yılları arasına tarihlenen Orta ve Geç Tunç
dönemine ait bir yerleşim olduğunu bildirdi. Yerleşimde çok iyi korunmuş Orta Tunç
dönemi yapıları bulunduğunu ve şimdiye kadar Mitanni dönemine ait bir tablet ile
Suriye kültürü olan kahverengi ve kırmızı renkteki çok sayıda çanak çömlek
bulduklarını belirten Laineri, ''Kırmızı kahverengi olarak işlenen çanak çömlekler,
bize bu bölgenin kuzey Suriye ile ticaret halinde olduğunun işaretlerini veriyor.
Sadece burada görülen bu teknik,
242
boyama ile değil, objelerin fırınlarda farklı ısıya maruz bırakılmasıyla oluşturulmuş.
Az ısı verilen parçalar kahverengi diğerleri kırmızı renk alıyor'' dedi.
Tapınak Bulundu
Laineri, şimdiye kadar yaklaşık bin metrekarelik alanı gün yüzüne
çıkardıklarını ve saray olduğunu düşündükleri bir yapı, çok sayıda çalışma atölyesi ile
tapınak ve dinsel seremonilerin yapıldığını düşündükleri bir meydan bulduklarını
ifade etti. Laineri, ''Orta Tunç dönemine ait bu bölgede, belki de en iyi durumda olan
bir binayı ortaya çıkarmaya başladık. Çok güzel duvarları var, muhtemelen bir saray.
Sonra merdiven bulduk. Kültepe'dekine benzeyen merdiven yukarıdaki, bu saray
olduğunu düşündüğümüz yapıya çıkıyor. Kazdığımız alanda çok sayıda atölye var.
Bunların bir tarafında ise tapınak ve meydan bulduk'' diye konuştu. Buldukları eserler
arasında en dikkat çekici parçaların ise 25-30 santimetre ebatlarındaki kenarları
süslenmiş, ortasında kadın ya da erkek figürü ile ön kısmında dışarı çıkıntı yapan
küçük bir çanağın bulunduğu rölyefler olduğunu kaydeden Laineri, bunların şimdiye
kadar sadece Irak'ta bir adet bulunduğunu ve bölgede çok sayıda Orta Tunç yerleşimi
olmasına rağmen ilk kez Hırbinmerdan'da ortaya çıktığına dikkat çekti.
Kazı ekibi başkanı Nicola Laineri, şöyle dedi:
Kazıda Ortaya Çıkanlar
''25-30 santimetre boyutunda, etrafı boya ve çeşitli dekorasyonla süslü,
ortasında çoğunlukla çıplak kadın figürü bulunan bu rölyeflerden 4 tane bulduk.
Ayaklarında halhal olan çıplak kadın figürünü duruşuyla İştar ile ilişkilendiriyoruz.
Ön kısmında işlevsel olmayan küçük çanağa su ya da şarap konularak tanrı ya da
tanrıçaya sunulduğu anlaşılıyor. Bunlardan 4 tane bulduk. Bulduğumuz başka
parçalardan 3 tane daha olacağını düşünüyoruz. Rölyefin üzerindeki deliklerden
bunun duvara monte edildiği anlaşılıyor. Meydan dediğimiz alanda bunların yanı sıra
üzerinde çok sayıda geyik motifi olan eşyalar bulduk. Bunlar dinsel ritüeller için
kullanılmış olmalı. Yörede Orta Tunç dönemine ait Üçtepe, Ziyarettepe, Salattepe ve
Ahmetli yerleşimleri olmasına rağmen ilk kez Hırbinmerdan'da bu rölyefleri bulduk.
Bundan önce sadece Irak'ta Asur dönemine ait İştar tapınağında bir adet bulunmuştu.
Orada bulunan parçada da aynı motif, aynı dekorasyon, kırmızı siyah renkli ve ortada
kadın figürü bulunuyordu. Sadece altında sıvı konulduğunu düşündüğümüz küçük
çanak yoktu.''
Dicle Nehri'nin hemen yanında, ovanın dağlarla buluştuğu yerleşimin önemli
bir ticaret merkezi olduğunu söyleyen İtalyan arkeolog Nicola Laineri,
''Mezopotamya'da o dönemde çok büyük şehirler var. Ancak Hırbimerdan küçük bir
şehir olmasına rağmen ticaret için önemli bir noktada. Burası Suriye ve Anadolu ile
ticaret yapıyor. Ergani'de maden kaynakları var. Madenler buranın üzerinden Suriye
arafına götürülüyor'' dedi. Laineri, bilgisayar üzerinde Hırbinmerdan kazısının 3
boyutlu rekonstrüksiyonunu oluşturarak bunu Diyarbakır Arkeoloji Müzesine teslim
edeceklerini sözlerine ekledi. Ilısu Barajı inşaatının başlaması durumunda
243
Hasankeyf''in yanı sıra su altında kalacak olan Diyarbakır'ın Bismil ilçesindeki bazı
höyüklerde tarihi kültürel varlıkların kurtarılması amacıyla Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Orta Doğu Üniversitesi ve DSİ arasında protokol imzalanarak, 2000
yılından itibaren kazılara başlanmış, İtalyan ekip ise 2003 yılında kazı çalışmasına
başlamıştı. (Diyarbakır Söz Gazetesi).
Kazı Çalışmaları Tarihe Işık Tutuyor
Bismil İlçesi'nde Kortik tepe'deki arkeoloji çalışmalarının, Yukarı
Mezopotamya tarihine ışık tutacak. Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde Ilısu Barajı altında
kalacak Kortik tepe'deki arkeolojik kurtarma kazısını yürüten Prof. Dr. Vecihi
Özkaya, burada insanlığı ilgilendiren her türlü oluşumun kendi açısından ilklerine
tanık olduklarını bildirdi.
Diyarbakır-Batman sınırında, Dicle Nehri ve Batman Çayı'nın kesiştiği yerde
bulunan Kortiktepe'deki kazılar 8 yıldır sürdürülüyor. Kortiktepe kazı ekibi ve Dicle
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Özkaya,
Kortiktepe kazısının, yeterince bilinmeyen yukarı Mezopotamya'nın kültürel
zenginliklerini ortaya çıkararak, bilim dünyasında küresel heyecan uyandırdığını
söyledi.
Elde ettikleri sonuçların evrensel olduğunu ifade eden Özkaya, ''Bunlar,
insanlığın ortak malı niteliğindedir. Burada insanlığı ilgilendiren her türlü oluşumun
kendi açısından ilklerine tanık oluyoruz. Kuşkusuz bu özelde bölge, genelde Anadolu
topraklarının tarihi zenginliklerinin ön plana çıkması açısından çok önemli'' dedi.
Özkaya, 8 yıldır süren kazı çalışmalarında 12 bin yıllık tarihi buluntuları ortaya
çıkardıklarını belirterek, şöyle konuştu:''Çanak çömleksiz denilen Neolitik dönem,
yani tamamen taşa dayalı üretim biçiminin yaşandığı bir dönem var burada. Bu dönem
öncesine ait bazı kalıntılar da saptadık. Bölgede ve Anadolu'da bilinenin ötesinde
kültür ve yerleşim tarihi açısından, hatta inanç tarihi açısından en erken ipuçları veren
eserlerle karşı karşıyayız. Eserlerin çoğunluğu, literatürde intramural denilen konut
tabanlarına gömülmüş mezarlarda ortaya çıkıyor.''
Toplumsal Hiyerarşi ve Sınıflama Var
Yerleşimdeki buluntuların, insanlarının beslenme ve barınma kaygısını
aşarak estetikle tanıştıklarını, toplumsal hiyerarşinin oluştuğunu ve hatta dinsel
sınıfın ortaya çıktığını gösterdiğini ifade eden Özkaya, şunları kaydetti:
''Geçmişin günümüze taşınmasındaki en büyük araç, insanların inançları ve
inançlarıyla bağlantılı yapılanmalardır. Dolayısıyla gömü ve gömüyle bağlantılı
armağanlar, inanç değerlerinin bir yönlendirmesidir. Bunlara baktığımızda genel
anlamda insanların beslenme ve barınma kaygısını
aşarak, estetikle
tanıştıklartınıgörüyoruz. Eldeki sonuçlar, üretim tekniklerinin geliştiğini, toplumsal
hiyerarşi ve sınıflaşmanın oluştuğunu, en azından dinsel bir sınıfın olduğunu ortaya
koymaktadır. Kuşkusuz ortak paylaşım, ortak yaşam alanları söz konusu ama bunun
içinde paylaştıran ve paylaşanlar var. Bu bakımdan belki de dünyanın ilk örgütlü
244
gelişkin toplumuyla karşı karşıyayız. Bu dönemde güney ve kuzey Mezopotamya'da
birçok yerleşim var ama Mezopotamya'da bu şekilde bütün ögeleri kapsayan ikinci bir
yerleşim bilinmiyor.''
Ortaya çıkardıkları kültür ürünleri ve arkeolojik verilerin Kortiktepe ve
eserlerin sergileneceği Diyarbakır Müzesi'ni emsalsiz kıldığını anlatan Özkaya, şöyle
devam etti:
‹'Analiz numuneleri zaten tahminlerin ötesinde çok ciddi sonuçlar getirecek
ama Diyarbakır Müzesi'nde teslim edilmiş eserler anlamında değerlendirirsek, yeni
binaya taşınacak müzenin yarısı Kortiktepe eserleri için düzenlendi. Yine de
Kortiktepe eserlerinin ancak dörtte biri orada sergilenebilecek. Şimdiye kadar
Diyarbakır Müzesi'ne 1500-2 bin civarında envanterlik eser teslim ettik.'' Eserlerin
özelliklerine değinen Özkaya, dönemin yalın yaşam biçimiyle bağlantılı olarak
günlük hayatı ilgilendiren taş kaplar, taş baltalar, likitler denilen yontma taş aletler ile
korunması ve günümüze ulaşması büyük öneme sahip kemik aletler bulduklarını
bildirdi. Özkaya, ''Hayvan kemiklerine işlenmiş öylesi figürler var ki bunların
günümüze kadar taşınmış olması bir yana, üzerindeki figürlerle dönemin dinsel
yaşantısına ışık tutacak olması çok önemli. Bunların tamamı emsalsiz eserler. Yine
sosyal anlamda zenginleşmenin bir ürünü olarak özellikle başta kadınlarda ve
erkeklerde takı eserleri, yılan taşına işlenmiş çok değişik takılar söz konusu'' dedi.
Yazının olmadığı bir dönemi araştırdıklarına dikkati çeken Özkaya, tasvir ve tekrarda
ısrar olduğunda buna bir anlam yüklenmesi gerekliliğinin ortaya çıktığını vurguladı.
Prof. Dr. Özkaya, taş ve kemik nesneler üzerinde yılan, çıyan, akrep, dağ keçisi gibi
figürlerde ısrar edilmesi ve bunların yoğun kullanılmasını dinsel sembollerle
açıkladıklarını bildirdi. Çevredeki zararlılardan korunmak için tılsıma başvurma ve
bunların yarattığı tehditlerden kaynaklı dinsel inanç geleneklerin oluştuğuna dair
ipuçları bulduklarını ve bu tür inançların uzantılarının bugün de olduğunu belirten
Özkaya, şöyle konuştu: ''Ayrıca tekrarlı geometrik motifler var. Örneğin taş kaplar
üzerine baktığımızda, oradaki geometrik dekorasyon sıradan olmanın ötesinde,
örneğin kabın biçimi, üretim tekniği ve kullanım amacına bağlı değişkenlik
gösteriyor. Dolayısıyla kendi içinde değişken tek tür figürlerde ısrar, bu eserler
üzerinde tasvir edilmiş figürlerin toplumsal kabul görmüş dinsel öğeler olduğunu
gösteriyor ki bunlarla bir şekilde diyalog kurduğunuzda dönemin sosyo-kültürel
yapısını bütün yönleriyle çözme olanağı veriyorlar.'' Özkaya, Ilısu Barajı'nın alanı su
altında bırakacağını ancak bunu fazla hissetmeden çalışmalarını bilimsel yöntemler
ve büyük iş gücüyle tamamlamaya çabaladıklarını ifade ederek, ABD üniversiteleri
Harvard ve Yale ile Almanya'dan bazı bilim adamlarıyla ortak çalıştıklarını söyledi
(9).
245
Kazıda Ortaya Çıkarılan Bazı Tarihi Eserler
Bismil/Tepe beldesinde hakemi Use
8 Bin Yıl Öncesi Hakemi Use Kazı Çalışmaları
Diyarbakır'ın Bismil ilçesindeki Hakemi Use'de yapılan kazılarda,
günümüzden 8 bin yıl öncesine ait mal giriş çıkışını kontrol altına alan bulgular ile
silolar gün ışığına çıktı. Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Halil Tekin'in başkanlığındaki ekip tarafından yürütülen Hakemi Use
kazısının bu yılki bölümü tamamlandı. Kazılarda günümüzden 8 bin yıl öncesine ait 5
tahıl silosu ile mal giriş çıkışının kontrol altına alındığını kanıtlayan kil nesneler,
geometrik damga ve mühür baskılar bulundu.
Kazı Başkanı Doç. Dr. Halil Tekin, Dicle Nehri üzerinde inşası süren Ilısu
Barajı gölü altında kalacak kültür varlıklarını kurtarmaya yönelik proje kapsamında
yürütülen Hakemi Use kazısında bu yıl da önemli buluntuların çıkarıldığını bildirdi.
Kazılarda daha önce Neolitik döneme ait özellikle de tarımcı ve köy
topluluğunun önemli bir evresini tespit ettiklerini belirten Tekin, Mezopotamya
uygarlığının çok önemli bir döneminin varlığını Türkiye sınırları içerisinde ortaya
çıkardıklarını anımsattı.
Bu dönemin, arkeoloji literatüründe ''Hassuna Dönemi'' olarak bilindiğini
hatırlatan Tekin, ''Tarımcı bir topluluk. Basit bir yaşam biçimi sürüyorlar. Kerpiç tam
olarak henüz kullanılamamış ama onun yerine dökme çamurdan, dörtgen planlı,
birkaç odadan oluşan mekanlarda yaşıyorlar ya da bu mekanları kullanıyorlar'' dedi.
Ortak Depolama Alanı
Tekin, Hakemi Use'nin bu yılki kazılarında oldukça ilginç mimari kalıntılara
rastlandığını belirterek, şöyle dedi:''Bismil İlçesi, Tepe Beldesi sınırları içinde yer
alan Hakemi Use'de günümüzden yaklaşık 8 bin yıl öncesine ait yerleşim
bulunmaktadır. 2009 yılında yerleşimin orta kesimine denk düşen bir alanda yan yana
246
beş büyük silo ve bu siloların etrafını çeviren bir duvara rastlandı. Söz konusu yapılar
kompleksini önemli kılan ise siloların arasında çoğu yan yana ele geçen çok sayıda kil
nesneler. Bu nesnelerin bazılarının üzerinde ip izleri, bazılarında ise geometrik
damga, mühür baskıları bulunuyor.''Siloların, etrafının duvarla çevrili olduğunu ve
yerleşimde yaşayanların ortak depolama alanı olduğunun anlaşıldığını ifade eden
Tekin, bu alana mal giriş ve çıkışlarını kayıt altına almak için kilden yapılmış nesneler
kullanıldığını anlattı. Kazı Başkanı Doç. Dr. Tekin, şöyle konuştu: ''İlk yazılı
belgelerin günümüzden yaklaşık 5 bin yıl önce, Sümerlerde yine depolama amaçlı
binalarda sayısal işaretler olduğu hatırlanacak olunursa, Hakemi Use kazılarında
ortaya çıkartılan farklı şekillerdeki kil nesneleri bir bakıma rakamların üç boyutlu hali
şeklinde yorumlamak yanlış olmasa gerek.'›
Literatürde Jeton
Tekin, benzerlerine Yakın Doğu'nun pek çok tarih öncesi yerleşiminde
de rastlanan bu kil nesnelerin arkeoloji literatüründe ''jeton'' veya ''token''
olarak isimlendirildiğini ifade etti.
Henüz merkezi gücün oluşmadığı bir dönemde, topluluğun artı ürünü
düzenli bir şekilde depoladığını anlatan Tekin, en önemlisinin de depoya giriş
çıkışın sıkı bir kontrol altında tutulmaya başladığının anlaşıldığına dikkati
çekti.Tekin, benzer sistemin günümüzde Yemen ve Libya'nın kırsal
kesimlerinde bilindiğini, okuma yazma bilmeyen toplulukların ortak
depolama alanlarında herkesin güvendiği bir görevlinin bulundurulduğunu
aktaran Tekin, şöyle devam etti: ''Depolama alanından mal giriş ve çıkışı bu
görevli tarafından denetlenmektedir. Her işlem sırasında kil, taş veya kemikten
yapılmış nesneler deri veya sepet içine atılıyor, böylece topluluğa karşı günü
geldiğinde hesap veriliyor. Hakemi Use'de de benzer bir sistemin olduğu
anlaşılıyor. Ayrıca kapların ağız kısımlarının kil topraklarla kapanması uzak
mesafeli ticarete de işaret ediyor. Malın yerine açılmadan ulaşmasını kontrol
etmek için bu kil kaplamalar kullanılmış''.
Arkeolojik Veriler
Doç. Dr. Halil Tekin, tüm bu arkeolojik verilerin, Hakemi Use'nin,
günümüzden 8 bin yıl önce karmaşık bir ticaret ve depolama sisteminin
varlığına işaret ettiğini vurguladı.
Tekin, Hakemi Use'nin M.Ö. 6200-5900 Hassuna dönemi yerleşimi
olduğunu, dönemin Mezopotamya tarih öncesinin ilk boyalı seramiğinin
kullanıldığı dönem olmasıyla dikkati çektiğini belirterek, ''Uygarlık tarihinde
gerçek seramik fırının kullanılmaya başlandığı, kaliteli mühürlerin üretildiği
bir dönem olarak tanınan Hassuna Dönemi'nin Türkiye sınırları içinde kazısı
yapılmakta olan tek temsilcisi Hakemi Use'dir. Bugüne kadar ilkleri gün
ışığına çıkaran Hakime Use'nin, önümüzdeki yıllarda da bilim dünyasına ışık
tutacağını düşünüyorum'' (Diyarbakır Söz).
247
Hakemi Use Yukarı Dicle Vadisi'nde kazısı yapılmış ilk ve tek gerçek bir
Hassuna/Samarra yerleşimidir. Hakemi Use bugün için Hassuna/Samarra
seramiğinin Ön asya'daki kuzey sınırını oluşturmaktadır. (10)
Tarihlendirme
Hakemi Use'nin de içinde bulunduğu Yukarı Dicle Vadisi MÖ II.
binyılın sonlarından itibaren Asur etkisine girmiştir. Dönemin çivi yazılı
belgelerinde bölgenin tarihi hakkında doyurucu olmasa da bazı bilgiler bulmak
mümkündür. Bu belgelerin ışığı altında Yukarı Dicle Vadisi'nin önceleri
bölgeye hâkim olan Mittani ile batıdaki büyük siyasi güç Hititler arasında;
daha sonraları da hızla güçlenip bu iki gücün arasında yer edinmeye çalışan
Asur arasında bazı sorunlara neden olduğu anlaşılmaktadır (11).
Tapınak günışığına kavuştu
248
BİSMİL HÖYÜKLERİ
Uso Tepesi
İl: Diyarbakır
İlçe: Bismil
Köy: Türü: Höyük
Konum: Diyarbakır'a 59 km. uzakta. Bismil'in 9 km. doğusunda. Tepe Bucağı'na 6
km. uzaklıkta höyük, Dicle'nin sağ tarafında.
Boyutları: 90X100X40 m.
Özellikleri: Yayvan ve alçak bir höyük. Doğu-batı doğrultulu. Dicle'nin sağ kıyısı
terası üzerinde. Üzerinde pamuk ekimi nedeniyle yoğun tahribat var.
Dönem: DÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal).
Araştırmalar: V. Sevin 1986-1992.
Bibliyografya: Köroğlu 1998: 60
Aralıktepe (Tezekli)
İl: Diyarbakır
İlçe: Bismil
Köy: Aralık
Türü: Höyük
Konumu: Diyarbakır'a 53 km. uzaklıkta, Bismil ilçe merkezinin 3 km. doğusunda,
Bismil-Tepe yolunun solunda, Aralık köyünün yakınında, Dicle'nin sağ kıyısında.
Boyutları: 60X170X40 m.
Özellikleri: Yayvan ve alçak bir höyük. Höyüğün sağında toprak çekme nedeniyle
tahribat var.
Dönem: İTÇ (“Simple Ware”, Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal), İTÇ-OTÇ Geçiş
Dönemi
(Boya Bantlı Mal), OTÇ (Kiremit Mal, Devetüyü-Krem Mal), STÇ (Krem-Kahve
Bitki Katkılı
Açkılı Mal), DÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal).
Araştırmalar: V.Sevin 1986-1992.
Bibliyografya: Köroğlu 1998: 59; 2002: 457
249
Tepe-Ziyarettepe (Behramki)
İl: Diyarbakır
İlçe: Bismil
Köy: Tepe
Türü: Höyük
Konumu: Bismil ilçesinin 12 km., Tepe köyünün 1 km. doğusunda, Dicle'nin güney
kıyısında.
Boyutları: 325X300X30 m.
Özellikleri: Kuzeyi ve doğusu dik, diğer yönleri yayvan höyük.
Dönem: Kalkolitik (“Halaf Malı”), İTÇ (“Simple War”e, “Metallic Ware”), İTÇOTÇ Geçiş
Dönemi Boya Bantlı Mal), OTÇ (Gri Astarlı Mal, Kiremit Astarlı Mal, Kiremit Mal,
Devetüyü-Krem Mal, “Habur Malı”), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Açkılı Mal,
Krem-Kahve
Bitki Katkılı Mal, Krem Astarlı Bitki Katkılı Mal), DÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı
Mal).
Araştırmalar: V. Sevin 1986-1992, T. Matney 1998-devam eden kazılar.
Bibliyografya: Kessler 1980: 114. Matney 1999: 297-332, 2001: 547-564, 2003:
233-243, 2004: 163-173, Matney, Roaf, Macginnes: 2002, 517-548,
Türkmenhacı
İl: Diyarbakır
İlçe: Bismil
Köy: Türkmenhacı
Türü: Höyük
Konumu: Bismil ilçe merkezinin 3.5 km. güneybatısında, Türkmenhacı köyünün 2.5
km. kuzeydoğusunda. Karayolundan 5 km. içeride, Kazancı-Bismil arasında.
Dicle'nin güney kıyısında.
Boyutları: 120X60X20 m.
Özellikleri: Doğusu dik ve yüksektir, batısında tarlalar ile aynı seviyeye iner. Tüm
yüzeyinde tarım yapılmakta.
Dönem: İTÇ-OTÇ Geçiş Dönemi (Boya Bantlı Mal), OTÇ (Gri Astarlı Mal, Kahve
Astarlı
Mal, Kiremit Mal, Devetüyü-Krem Mal, Krem Astarlı Mal, “Habur Malı”), STÇ
(Krem-Kahve Bitki
250
Katkılı Açkılı Mal, Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal, Krem Astarlı Bitki Katkılı Mal).
Araştırmalar: V. Sevin 1986-1992.
Bibliyografya: Köroğlu 1998: 59; 2002: 457.
Kazancı (Kürthacı)
İl: Diyarbakır
İlçe: Bismil
Köy: Kazancı
Mezra: Yeşiltepe
Türü: Höyük
Konumu: Diyarbakır'a yaklaşık 63 km. uzaklıkta. Bismil ilçe merkezinin 13 km.
güneybatısında, Kazancı köyünün 1.5 km. kadar güneyindeki Yeşiltepe mezrası
yakınında. Dicle'nin güney kıyısında.
Boyutları: 210X180X30 m.
Özellikleri: Yayvan bir höyük. Üzeri düz, yalnızca kuzeyinde alçak bir konisi var.
Üzerinde Abdülkerim adlı bir yatır var.
Dönem: İTÇ (“Simple Ware”), İTÇ-OTÇ Geçiş Dönemi (Boya Bantlı Mal), OTÇ
(Gri
Astarlı Mal, Kahve Astarlı Mal, Gri Mal, Kiremit Astarlı Mal, Kiremit Mal,
Devetüyü-Krem Mal,
Krem Astarlı Mal, “Habur Malı”), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Açkılı Mal,
Krem-Kahve Bitki
Katkılı Mal, Krem Astarlı Bitki Katkılı Mal, Yeşil Bitki Katkılı Mal), DÇ (KremPembe Yivli Mal,
Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal).
Araştırmalar: V. Sevin 1986-1992.
Bibliyografya: Kessler 1980: 113; Köroğlu 1998: 59; ; 2002: 457.
Balcılar (Selabdün)
İl: Diyarbakır
İlçe: Bismil
Köy: Balcılar
Türü: Höyük
Konumu: Diyarbakır'a 77 km., Bismil ilçe merkezine 27 km. uzaklıkta; Tepe
Nahiyesi'nin 12 km. güneydoğusunda, Balcılar Köyü'nün 1 km. doğusunda, Savur.
251
Çayı'nın kenarında yer alır.
Boyutları: 200X150X5 m.
Özellikleri: Yuvarlak bir höyüktür. Kuzeyinde konisi var, güneye doğru ise teraslar
halinde alçalmakta.
Dönem: İTÇ (Kiremit-Kahve Açkılı Mal), STÇ (Yeşil Bitki Katkılı Mal), DÇ (KremKahve Bitki
Katkılı Mal).
Araştırmalar: V. Sevin 1986-1992.
Pınarbaşı (Matar)
İl: Diyarbakır
İlçe: Bismil
Köy: Pınarbaşı
Türü: Höyük
Konumu: Diyarbakır'a yaklaşık 81 km. uzaklıkta. Bismil ilçe merkezinin 31 km.,
Tepe bucağının 16 km. güneydoğusunda, Diyarbakır-Savur-Mardin yolunun
kuzeyinde, Pınarbaşı köyünde. Savur çayının sağında, Dicle'nin güney kıyısında.
Boyutları: 200X150X25 m.
Özellikleri: Yayvan höyük. Doğusunda konisi var. Kuzeyi dik, batısı ve güneyi
teraslı. Güney ve batı kısmında köy yerleşmesi görünüyor, modern köyün tahribatı
ile birlikte toprak çekme nedeniyle de yoğun tahribata uğramış.
21
Dönem: Kalkolitik (“Saman Yüzlü Mal”), İTÇ (“Simple Ware”, “Metallic Ware”,
Kiremit-Kahve
Açkılı Mal), OTÇ (Gri Astarlı Mal, Kiremit Astarlı Mal, Kiremit Mal, DevetüyüKrem Mal, “Habur
Malı”), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal).
Araştırmalar: A.T. Olmstead 1907; V. Sevin 1986-1992.
Bibliyografya: Kessler 1980: 114; Köroğlu 1998: 60; 2002: 457.
252
(12)
KAYNAKLAR
1-http://diyarbakir1.tripod.com/
2- http://www.geocities.com/
3-http://www.bismil.bel.tr/
4- http://bismil.gov.tr/ilcemiz.php?kat=kulturel
5- Haşim Söylemez. Aksiyon dergisi Sayı: 622 – 06.11.2006
6- Nevin Soyukaya Arm Dalı keolojik Araştırmalar Işığında Diyarbakır ve
Çevresi Müze şehir. Diyarbakır.YKY yay.İst1999
7-Nurgül YILDIRIM Anadolu'da Bulunan Yeni Asurca Belgeler.
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/1575/17091.pdf
8- http://tr.wikipedia.org/wiki/Ahav
9-Vecihi Özkaya , Aytaç Coşkun. Körtik Tepe, a new Pre-Pottery Neolithic
A site in south-eastern Anatoliahttp://antiquity.ac.uk/projgall/ozkaya/
10-http://www.arkeo.hacettepe.edu.tr/tr/hakemi-use
11- Halil Tekin Hakemi Use 2008 Yılı › Kazılar›nda Keşfedilen Geç Assur
Dönemi Mezarları Edebiyat Fakültesi Dergisi / Journal of Faculty of Letters
Cilt/Volume 26 Say›/Number 2 (Aral›k /December 2009
12- Nilgün Coşkun Köse. Diyarbakır-Bismil Yüzey Araştırmasında
(Dicle'nin Güneyi) Saptanmış Yerleşimlerin Çanak Çömlek Malzemesinin
Değerlendirilmesi. Yüksek Lisans Tezi. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Arkeoloji AnabiliVan-2005
253
ÇINAR İLÇESİ
İlçemiz Diyarbakır havzasının güney kesiminde Diyarbakır Mardin arasında
yer almaktadır. İlçenin kuzeybatısında Diyarbakır İl Merkezi, batısında
Şanlıurfa/Siverek ve Viranşehir; Güney ve Güneybatısında Mardin/Mazıdağı ve
Derik; Doğusunda ise Mardin/Savur ve Diyarbakır Bismil İlçeleri vardır. 1.952
Km2'lik yüzölçümüyle coğrafi alan itibariyle Diyarbakır'ın en büyük ilçesidir. Rakımı
660 metre olan İlçenin Diyarbakır Merkezine olan uzaklığı 32 km.dir.
İlçede kışın kabarıp yazın kuruyan akarsulardan başka önemli akarsu olarak
Göksu Çayı ile Dilaver Çayı vardır. Durgun su kaynakları olarak ise Beşpınar,Yukarı
Ortaviran ve Künreş Göletleri ve Göksu Barajı vardır. İlçemizde yazları sıcak ve
kurak kışları soğuk ve yağışlı olan karasal bir iklim hakim olup, yıllık ortalama yağış
miktarı 400 metreküptür. İlçeye bağlı Ballıbaba Köyü yakınlarında zengin fosfat
yataklarına rastlanmıştır. İlçe merkezi 6 mahalleden oluşup 1 Belde, 72 Köy, 58 mezra
ve 14 Kom'dan oluşan bir ilçe şeklindedir. İlçede geniş araziler bulunmaktadır, bu
sebeple ilçemizde tarım ve hayvancılık ilçe ekonomisinin en önemli bölümlerini
oluşturmaktadır. İlçe topraklarının % 46'sı tarıma elverişli bölümden oluşmaktadır.
Bölgede açılan Göksu Sulama Barajının hizmete girmesiyle sulu tarımda da büyük
ilerleme kaydedilmiştir. Çınar ilçesinde başlıca tarım ürünleri Pamuk, Pirinç, Buğday,
Arpa, Mercimek ve Nohut'tur. Yine ilçemiz sınırları içerisinde bir bölümü kalan
Karacadağ bölümü de yaşayan Halk özellikle Hayvancılıkla uğraşarak geçimlerini
sağlamaktadır. İlçe Merkezinin ortasında Özellikle sınır Ticaretinin çok gelişmiş
olduğu Irak ve Suriye'den gelen araçların Transit yol olarak kullandıkları yol olan ve
Mardin'i Diyarbakır'a bağlayan yol geçmektedir. Çınar ilçesinin merkezinde ve bazı
bölgelerinde yeşil Akdeniz maki tipi ağaçlık bölgeler bulunmaktadır. Çınar son
yıllarda açılan barajlarla birlikte ileriki yıllar için Yeşil bir çehreye hazırlanmaktadır.
Çınar İlçe sınırından geçen Dicle Nehri kıyılarında ve Reşan çayı etrafında bulunan
kısımlarda birçok çeşit ağaca rastlamak mümkündür. (1)
Çınar ilçesinin tarihçesi, Diyarbakır İli tarihçesine paralel bir durum arz eder.
İlçe birçok uygarlığa yerleşim merkezi olmuştur. İlçedeki bazı köy isimlerinden
İlçemizin çok eski bir yerleşim birimi olduğu ortaya çıkmaktadır. İlçemize bağlı
'Huri-Hurik' (Sırımkesen Köyü) ile Beneklitaş Köyüne doğru geçit veren
'Bestahuriyan' (Huriler Deresi)'nin Milattan önce 1500 - 3000 yılları arasında bu
yöreye egemen olan 'Huri Devleti' zamanından izler taşıdığı anlaşılmaktadır. Yöreye
sonraları Mitaniler, M.Ö. 1250 lerde ise Asurların egemen oldukları anlaşılmaktadır.
Yöre, daha sonra Medler, Persler, Makedonya, Selevkoslar ve Partların egemenliğine
girmiştir. M.Ö.3. yüzyılda Roma egemenliğine girmiş ve Roma egemenliği,
M.S.4.yüzyıla kadar sürmüştür. Hazreti Ömer döneminde 639 da İslam
Egemenliğine, 1085'te Sultan 'Berkyaruk' zamanında Selçukluların egemenliğine girdi. Daha sonra İnaloğulları, Artukoğulları ve Eyyubilerin Egemenliğinde kalan yöre
daha sonra Anadolu Selçukları,İlhanlı ve Timur egemenliğine girdi. Yönetimi
Timur'dan alan Akkoyunlular 1502 de Safavi Hükümdarı Şah İsmail'e yenilince,
254
yörenin hakimiyeti Safevilere geçtiyse de halk bu hakimiyeti tanımayıp Yavuz Sultan
Selim'e bağlılıklarını belirtti. Çaldıran Seferinden sonra 1515 te Osmanlı İmparatorluğuna bağlanan bölgede 1.Dünya Savaşından sonra düşman işgali olmamıştır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Diyarbakır merkeze bağlı şirin bir köy olan Çınar 23
Haziran 1937 yılında, 3223 sayılı kanun ile bağımsız ilçe haline gelmiştir. Önceleri
adı Melkis olup merkezi daha sonra Hanakpınar Köyü yakınlarına taşınan ilçenin,
1937 den önce adı 'Akpınar' ve 'Hanakpınar' olarak bilinmekteydi. İlçe 1939 -1950 arasında Bulgaristan ve Kudüs'ten gelen göçmenlerin bölgeye yerleşmeleri ile büyümüş
ve gelişmeye başlamıştır. 2000 yılı nüfus sayım sonuçlarına göre, nüfusu 58.583, köy
sayısı 92'yi bulan ilçe, Diyarbakır İlinin şirin ilçelerinden biri olmuştur. (2)
Çınar İlçesi ve Tarihi Önemi
Kurh monolitinde ..Assur-nasiraplinin 882 yılındaki seferi anlatılıyor.
Muhtemelen Mardin-Diyarbakır yolu kullanılıyor. Kaşyari-Mazıdağı'nı geçtiğini,
Kinibu'yu aldığını, şehrin yöneticisinin derisini Damdamusa kenti duvarına
astığını,Mariru kentini tahrip ettiğini, Nirbu ülkesindeki Tela'ya geldim, güçlü
duvarlarını tahrip ettim. Oradan Tuşhan'a geldim ve sarayımı yaptım ifadeleri
vardır.
Eşleştirme olarak Çınar çevresindeki höyükler ele alınmıştır.
İncirtepe=Kinabu
Sıhra=Şıhratepe
Tavşantepe=Damdamusa
Tuşhan=Üçtepe
Aktepe=Tela
Asur devletinin kuzey sınırı olarak Dicle nehri mütalaa ediliyor ve Asur kentlerinin
Diclenin güneyinde olduğu düşünülüyor. Tavşantepe'de Orta asur dönemi
seramiklerini ön planda görüyoruz. Ancak 1 adet Mitanni seramiği de mevcuttur, bir
kadehe rastlıyoruz. Yani Orta Asur dönemi öncesi Mitanni dönemi söz konusu .
Tavşantepe'nin çevresinde verimli Kikan ovası var. Bu muhtemelen Asur kralı
Kikia'dan geliyor. İlk Tunç çağına ait seramikler de mevcut. Erken demir çağına ait
idol başları da var. II. Asur-nasirapli'nin Kurh monoliti ve kalhu yazıtında
Damdamusa için (URU) kent tanımlaması var. (3)
255
Tavşantepe höyüğünden çıkarılan eserler
256
Çınar ilçesi genel görünüşü (1967 Adil Tekin)
Çınar ilçesi genel görünüşü (1970 Adil Tekin)
Çınar ilçesi genel görünüşü (1973 Diyarbakır 1973 il yıllığı)
257
Çınarda Höyükler
1-Pornak Höyüğü: Beşpınar köyü Murattaşı (pornak) mezrasındadır.
yüksekliği fazla olmayan ama geniş bir alan kaplayan höyük hakkında kesin bir bilgi
yoktur, höyüğün toprağından faydalanmak isteyen köylülerce yapılan kazılarda çanak
ve çömlek parçalarına ve sikkelere rastlanmışlardır.
2-Kazıktepe höyüğü: Kazıktepe köyündedir.uzaktan bakıldığında bir
piramidi andıran bir görünüşe sahiptir..
3-Şığre-Tepe Höyüğü: Yuvacık köyüne bağlı tekkaynak mezrasındadır.
pornak höyüğü biçimindedir.
4-Tavşantepe Höyüğü: Altınakar köyü yakınındadır. pornak höyüğüne
benzemektedir.
5-İncirtepe Höyüğü: Pornak ve Tavşantepe höyüğüne benzemektedir.
6-Aktepe Höyüğü: Aktepe köyündedir.pornak,tavşantepe ve intirtepe
höyüklerine benzemektedir. Pornak, tavşantepe, incirtepe ve aktepe höyükleri aynı
hizada olduklarından eskiden haberleşme aracı olarak ta kullanıldığı düşünülebilir.(2)
Çınar İlçesi Tavşantepe höyüğü
258
ÇINAR HÖYÜKLERİ
Hücceti
İl: Diyarbakır
İlçe: Çınar
Köy: Hücceti
Türü: Höyük
Konumu: Diyarbakır'ın 27 km. güneydoğusunda, Hücceti köyünün 1 km. kadar
güneybatısında, Dicle'nin sağ kıyısında.
Boyutları: 50X40X5m.
Özellikleri: Yayvan ve alçak höyük. Üzerinde tarım yapılmakta ve bu nedenle yoğun
tahribat vardır.18
Dönem: Kalkolitik (“Halaf Malı”, “Ubeyd Malı”, “Saman Yüzlü Mal”, “Coba
Malı”), İTÇ
(Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal), OTÇ (Kahve Astarlı Mal, Kiremit Astarlı Mal,
Kiremit Mal,
Devetüyü-Krem Mal, Krem Astarlı Mal), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal, “Nuzi
Malı”).
Araştırmalar: P. Benedict 1963; V. Sevin 1986-1992,.
Bibliyografya: Köroğlu 1998: 8
Şükürlü
İl: Diyarbakır
İlçe: Çınar
Köy: Şükürlü
Türü: Höyük
Konumu: Diyarbakır'ın 17 km. güneydoğusunda, Şükürlü Köyü'nün 1.5 km.
batısında, TRT istasyonunun 500 m. Doğusunda, Dicle'nin sağ kıyısında.
Boyutları: 70X80X5 m.
Özellikleri: Höyüğün üzeri bazalt yapı taşları ile kaplı durumda. Yerleşimler geniş
bir alana yayılmış ve tahribat çok fazla.
Dönem: Kalkolitik (“Ubeyd Malı”), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Açkılı Mal), DÇ
(KremKahve Bitki Katkılı Mal).
Araştırmalar: K. Kökten 1946; V. Sevin 1986-1992.
259
Kazıktepe
İl: Diyarbakır
İlçe: Çınar
Köy: Kazıktepe
Türü: Höyük
Konumu: Diyarbakır'ın yaklaşık 20 km. güneydoğusunda. Çınar ilçe merkezinin
yaklaşık 30 km. kuzeybatısında, Kazıktepe köyünün 500 m. güneybatısında,
Dicle'nin güney kıyısında.
Boyutları: 90X1.80X35 m.
Özellikleri: Sivri konili höyük. Doğusu ve güneyi teraslı. Höyük yüzeyinde zirveye
yakın kesimde horasan harçlı duvar izleri, eteklere doğru küçük ve orta boy bazalt
duvar taşları, doğu kesimde ise geç bir yerleşimin kalıntıları görülebilir.
Dönem: İTÇ (“Metallic Ware”, Kiremit-Kahve Açkılı Mal), İTÇ-OTÇ Geçiş Dönemi
(Boya
Bantlı Mal), OTÇ (Gri Astarlı Mal, Kahve Astarlı Mal, Kiremit Astarlı Mal, Kiremit
Mal, Krem
Astarlı Mal), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal), DÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı
Mal).
Araştırmalar: J. G. Taylor 1866; A. Dönmez ve W. C. Brice 1947; P. Meriggi 1965;
V.Sevin 1986-1992, .
Bibliyografya: Meriggi, 1967: 289; Kessler 1980: 112; Köroğlu 1998: 57-58; 2002:
457.
Murattaşı (Pornak)
İl: Diyarbakır
İlçe: Çınar
Köy: Beşpınar
Türü: Höyük
Konumu: Diyarbakır-Batman karayolunun üzerinde. Çınar ilçe merkezinin 8 km.
kuzeybatısındaki Beşpınar köyünün 2 km. kuzeydoğusunda, Murattaşı mezrasında.
Dicle'nin sağ kıyısında.
Boyutları: 250X175X20-30 m.
Özellikleri: Kuzeyi dik ve bu kesimde Dicle'ye bakan geniş bir girinti yer almakta.
Höyüğün çevreleyen bazalt sur izleri var.
Dönem: İTÇ (“Metallic Ware”, Kiremit-Kahve Açkılı Mal, Krem-Kahve Bitki Katkılı
Mal), İTÇOtÇ Geçiş Dönemi (Boya Bantlı Mal), OTÇ (Gri Astarlı Mal, Kahve Astarlı Mal, Gri
260
Mal,
Kiremit Astarlı Mal, Devetüyü-Krem Mal, “Habur Malı”), DÇ (Krem-Kahve Bitki
Katkılı Mal).
Araştırmalar: J. G. Taylor 1866; K. Kökten 1946; P. Benedict 1963; V. Sevin
1986-1992.
Bibliyografya: Benedict, 1980, s:131; Kessler 1980: 113; Köroğlu 1998: 57; 2002:
457.
Sıhratepe
İl: Diyarbakır
İlçe: Çınar
Köy: SıhraTürü: Höyük
Konumu: Çınar ilçe merkezinin 8 km. kuzeyinde, Sıhratepe köyünün 2 km.
güneydoğusunda. Dicle'nin güney kıyısında.
Boyutları: 140X80X40 m.
Özellikleri: Sivri ve alçak höyük.
Dönem: Kalkolitik (“Halaf Malı”, “Ubeyd Malı”, “Saman Yüzlü Mal”, “Coba
Malı”), İTÇ
(“Simple Ware”, Kiremit-Kahve Açkılı Mal, Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal), OTÇ
(Kiremit Mal,
Devetüyü-Krem Mal, Krem Astarlı Mal, “Habur Malı”), STÇ (Krem-Kahve Bitki
Katkıl, Açkılı
Mal), DÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal).
Araştırmalar: A.T. Olmstead 1907; P. Meriggi 1965; V. Sevin 1986-1992.
Bibliyografya: Meriggi, 1967, S:289; Kessler 1980: 113
Tavşantepe
İl: Diyarbakır
İlçe: Çınar
Köy: Altunakar
Türü: Höyük
Konumu:. Çınar ilçe merkezinin 3 km. kuzeyinde, Altınakar köyünün 1 km. kadar
güneyinde, Tavşantepe mezrasının doğusunda. Dicle'nin güney kıyısında.
Boyutları: 150X125X30 m.
Özellikleri: Yayvan, doğusu dik höyük. Eteklerinde taştan ev izleri görülür. Çok
yoğun tahribat var.
261
Dönem: İTÇ (“Simple Ware”, “Metallic Ware”), İTÇ-OTÇ Geçiş Dönemi (Boya
Bantlı Mal),
OTÇ (Gri Astarlı Mal, Kahve Astarlı Mal, Gri Mal, Kiremit Astarlı Mal, Kiremit
Mal), STÇ
(Krem-Kahve Bitki Katkıl, Açkılı Mal, Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal, Krem Astarlı
Bitki Katkılı Mal).
Araştırmalar: P. Meriggi 1965; V. Sevin 1986-1992.
Bibliyografya: Meriggi, 1967, S:289; Kessler 1980: 113; Köroğlu 1998: 58; 2002:
457.
Harita No: 1, 2, 4-7.
Resim No: 14
3.17. Höyükdibi (Melkiş)
İl: Diyarbakır
İlçe: Çınar
Köy: Höyükdibi
Türü: Höyük
Konumu: Diyarbakır'ın yaklaşık 25 km. güneyinde. Çınar ilçe merkezinin 13.5 km.
batısında, Höyükdibi mahallesinde, Dicle'nin güney kıyısında.
Boyutları: 90X70X15-20 m.
Özellikleri: Yayvan ve alçak höyük. Üzerinde modern mezarlık, güney eteğinde ise
modern köy evleri yer alır. Toprak alımı nedeniyle tahribat yoğun.
Dönem: Kalkolitik (“Ubeyd Malı”), İTÇ (Kiremit-Kahve Açkılı Mal), OTÇ (Gri
Astarlı Mal,
“Habur Malı”), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal).
Araştırmalar: P. Meriggi 1965; V. Sevin 1986-1992.
Bibliyografya: Meriggi, 1967, S:289; Kessler 1980: 112; Köroğlu 1998: 57; 2002:
457.
Harita No: 1-4, 6, 7.
Resim No: 15
22
Aktepe
İl: Diyarbakır
İlçe: Çınar
Köy: Aktepe
Türü: Höyük
262
Konumu: Çınar ilçe merkezinin 20 km. doğusunda, Aktepe köyünün kuzeyinde
höyük. Dicle'nin güney kıyısında.
Boyutları: 140X100X25 m.
Özellikleri: Yayvan höyük. Kuzeyi dik ve bir kaynak suyu tarafından, doğusu
Kazancı-Çınar karayolu tarafından sınırlandırılmış. Doğu-batı yönlü uzanmakta.
Dönem: Kalkolitik (“Halaf Malı”), İTÇ (“Simple Ware”, “Metallic Ware”, KremKahve Bitki
Katkılı Mal, Kahve-Kiremit Üçgen Tutamaklı Mal), İTÇ-OTÇ Geçiş Dönemi (Boya
Bantlı Mal),
OTÇ (Gri Astarlı Mal, Kahve Astarlı Mal, Gri Mal, Kiremit Astarlı Mal, DevetüyüKrem Mal, Krem
Astarlı Mal, “Habur Malı”), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Açkılı Mal, Krem-Kahve
Bitki Katkılı
Mal, Krem Astarlı Bitki Katkılı Mal, “Nuzi Malı”), DÇ (Krem-Pembe Yivli Mal,
Krem-Kahve Bitki
Katkılı Mal)
Araştırmalar: A.T. Olmstead 1907; V. Sevin 1986-1992.
Bibliyografya: Kessler 1980: 113; Köroğlu 1998: 59; 2002: 457.
İncirtepe (Tilarap)
İl: Diyarbakır
İlçe: Çınar
Köy: İncirtepe
Türü: Höyük
Konumu: Diyarbakır'a 45 km. uzaklıkta, Çınar ilçe merkezinin yaklaşık 15 km.
doğusunda. İncirtepe Köyü'nün hemen batısında höyük. Dicle'nin güney kıyısında.
Boyutları: 200X135X15-20 m.
Özellikleri: Sivri höyük. Doğu-batı doğrultulu, güneyi biraz daha dik, batısında,
kuzeyinde ve doğusunda geniş bir terası var. Köy evleri doğudaki teras üzerine doğru
yükselmekte. Üzerinde modern bir mezarlık bulunmaktadır.
Dönem: İTÇ (“Simple Ware”, “Metallic Ware”, Kiremit Kahve Açkılı Mal, KremKahve Bitki
Katkılı Mallar), İTÇ-OTÇ Geçiş Dönemi (Boya Bantlı Mal), OTÇ (Gri Astarlı Mal,
Kahve
Astarlı Mal, Gri Mal, Kiremit Astarlı Mal, Kiremit Mal, Devetüyü-Krem Mal, Krem
Astarlı Mal,
“Habur Malı”), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal), DÇ (Krem-Pembe Yivli Mal,
263
Krem-Kahve
Bitki Katkılı Mal)
Araştırmalar: V. Sevin 1986-1992.
Bibliyografya:. Köroğlu 1998: 58-59; 2002: 457.
Pir İbrahim
İl: Diyarbakır
İlçe: Çınar
Köy:Türü: Höyük
23
Konumu: Çınar ilçe merkezinin 5 km. güneydoğusunda, Diyarbakır-Mardin
karayolunun ve Göksu'nun sol tarafında, Göksu baraj alanı içinde.
Boyutları: 80X60X10 m.
Özellileri: Alçak bir höyük. Doğusu yayvan ve buğday tarlarına doğru uzanmakta.
Dönem: OTÇ (Devetüyü-Krem Mal), STÇ (Yeşil Bitki Katkılı Mal).
Araştırmalar: V. Sevin 1986-1992.
Bibliyografya: Köroğlu 1998: 8
(11)
Çınar İlçesi Tarihi Kaleleri
Diyarbakır'ın Çınar ilçesinde Romalılar dönemine ait ''Zerzevan Kalesi''
bulunmaktadır. Diyarbakır-Mardin kara yolunda, Demirölçek köyü yakınlarındaki
yüksek bir tepede Romalılar dönemine ait Zerzevan Kalesi, yaklaşık 100 su sarnıcı ile
kilise yer alıyor. Mardin ve Diyarbakır'a 50, Çınar ilçesine de 17 kilometre mesafede,
Romalılar dönemine ait olduğu bilinmektedir.
264
Çınar Mir Hıdır kalesi (Mardan şehri) Yakınında da Ura şehri
Çınar Mir Hıdır kalesi (Mardan şehri) Yakınında da Ura şehri
TARİHİ KÖPRÜLER
Bağacık Köprüsü barajın yapılması ile sulara gömülmüştür. Göksu Barajı'nın
sularının azaldığı yaz mevsiminde köprünün bir kısmı görünebilmektedir. Bu
köprünün tek gözlü yapısı vardır. Köprünün Artuklulara ait olduğu ifade
edilmektedir..Ayrıca Diyarbakır'dan Karacadağ'a gidildiğinde Çınar'ın Karacadağ
kısmında yer alan iki köprü bulunmaktadır. İlk köprü yıkılmış ise de kalıntıları büyük
ölçüde mevcuttur. İkinci köprü faal haldedir. (4)
Dilaver köprüsü Diyarbakır valilerinden Diyarbakırlı paşa
yaptırdı).H.1262'de ise Hacı Ragıp bey kendi parasıyla tamir ettirdi.
265
Diyarbakır Çarıklı köyünden Ovabağ istikametine çıkan ve Derik ilçesine
giden ipek yolunun tarihi köprüleri:
Karaköprü (Karasu Köprüsü) (Merkez)
Diyarbakır-Mardin yolunda Karasu üzerinde bulunan bu köprüyü
XVII.yüzyılda Sultan IV.Murad yaptırmıştır. Köprü 73.70 m. uzunluğunda, 5.65 m.
de genişliğindedir. Altı gözden meydana gelen köprünün en geniş kemer açıklığı 8.90
m.dir.
Düzgün kesme taştan yapılmış olan köprünün kemerleri yuvarlak olup,
tampon duvarı ile kemerler aynı doğrultudadır. Köprü ayaklarında selyaranlar üçgen
şeklindedir. Köprü değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özelliğinden
uzaklaşmıştır.(5)
Tarihi Konaklar
Tarihi konaklar. Çınar'ın Güzel Şeyh Köyü'nde yer alan ve kısmen
yıkık olan Konak, Cumhuriyetin ilk yıllarında korumasız kalmıştır. 2. Sultan
Abdulhamid Dönemi'nde, 1905 Yılında yapılan Konak, beyaz taştan ve
süslemeli biçimde yapılmış, ilçenin nadir yapılarındandır. Çınar'da bulunan
eski konak, Şeyhlere ait gösterilmektedir. Üç katlı duvarları taştan ve iç
kısımları kerpiçten yapılmış konağın günümüzde ilkkatı ayakta kalmıştır.
Konak oldukça bakımsızdır.. (4)
Çınar'da çarşı içinde çeşme
Güzel şeyh kasrı
266
Çınar İlçesi Merkezden Görüntüler. (6)
267
Göksu Barajı Görüntüleri: (N.satıcı)
Göksu Barajı, Diyarbakır'da, Göksu Çayı üzerinde, sulama amacıyla 19871991 yılları arasında inşa edilmiş bir barajdır. Kaya gövde dolgu tipi olan barajın
gövde hacmi 1.632.000 m3, akarsu yatağından yüksekliği 52,00 m., normal su
kotunda göl hacmi 62,00 hm3, normal su kotunda göl alanı 3,90 km2'dir. Baraj 3.582
hektarlık bir alana sulama hizmeti vermektedir. (2)
Doğanın Bir Parçası Kuşlar:
Dicle Üniversitesinden Dr.Karakaş,Dr.Biricik ,Türkiye Ulusal Kuş
Halkalama programı ve Southeastern European Mird Migration Network
bölgemizde kuşlarla ilgili çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Dr. Karakaş Diyarbakır
Çınar-Göksu baraj gölünde 141 kuş türü tespit etmiştir. Bu çalışma sonuçlarıyla
Anadolu'nun Asya,Avrupa ve Afrika kıtalarının buluşma noktasında olmasından
zengin bir kuş faunası vardır. Bahar aylarında çok sayıda göçmen kuş buradan geçer.
Çınar Göksu barajında kuşlar
Çınar Göksu barajında 141 kuş türü saptanmıştır.18'i yöre için yerli,21'i kış
göçmeni,69'u yaz göçmeni,20'si transit göçer olarak saptanmıştır.Özellikleri olan
kuşlar olarak Tepeli batağan, kulaklı batağan, karaboyun batağan, karabatak, gri
bakıkçıl, erguvani balıkçıl,, büyük akbalıkçıl,küçük akbalıkçıl, öküz balıkçılı,
akleylek, bozkaz, akalınlı büyük kaz,angıt,külrengi ördek,bağırtlak,ıslıkçı,kaşık
gaga, elmabaş ördek, tepeli ördek, akgöz, akgaga, karaçaylak, doğu atmacası,
çakırkuşu, mavi doğan kızıl şahin,küçük kartal, şah kartalı,büyük bağırgan, balık
kartalı, kerkenez, uludoğan, çil keklik, sakarmeki, turna, uzunbacak, kolyeli k.
yağmurkuşu, kızkuşu, küçük kum kuşu, akarın yeşilbacak, bataklık çulluğu, kocagöz,
çayır balabanı,bataklık kırlangıcı, gülen martı, küçük martı, gümüşi martı, büyük
karabaş martı, palamut kuşu, akbıyık deniz kırlangıcı, adi deniz kırlangıcı, akalın
deniz kırlangıcı, kadı kuşu, kaya güvercini, tahtalı güvercin, tahtalı güvercin kumru,
üveyik, bataklık baykuşu, cüce baykuş, kukumav kuşu, çoban aldatan, akarın ebabil,
akkuyruk sokumlu ebabil, gri ebabil, gri yalıçapkını, arı kuşu, kuzgun, ibibik, küçük
ağaçkakan, boğmaklı tarla kuşu, küçük boğmaklı tarla kuşu, bozkır toygarı, küçük
bozkır toygarı, çöl toygarı, tepeli toygar, tarla kuşu, kulaklı tarla kuşu, is kırlangıcı,
268
is kırlangıcı,kır incir kuşu,ağaç incir kuşu,sarı kuyruk sallayan,dağ kuyruksallayanı,
akkuyruk sallayan, bozboğaz, kızıl çalı bülbülü, narbülbülü, buğdaycıl, akgerdan,
bahçe kızılkuyruğu, kuyrukkakan, toprak renkli ,kuyrukkakan, çöl kuyrukkakanı,
karatavuk, ökse otu ardıcı, setti bülbülü, ırmak ardıçkuşu, bıyıklı ardıçkışu, saz
ardıçkuşu, büyük saz ardıçkuşu, beyaz mukallit, zeytinlik mukalliti, gri mukallit,
akgerdan ötleğen, çalı ötleğeni, bahçe ötleğeni, cif caf, söğüt bülbülü, ardıç bülbülü,
altın tavukcuk, gri sinekkapan, yarım band sinekkapan,, mavi baştankara , büyük
baştankara, sarıasma, çekirgekuşu, karalın çekirgekuşu, Kızılbaşlı çekirgekuşu,
saksağan, kızılgaga dağkargası, cüce karga, ekin kargası, sığırcık, ev serçeri, dağ
serçesi, bataklık serçeri, ispinoz, Florya, saka, ketenkuşu, çöl sakrağı, bataklık
kirazkuşu, karabaş kirazkuşu, tarla kçrazkuşu, (10)
Yeşil alanlar:1949 yılında Diyarbakır'ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç
izlenimlerini Ulus gazetesinde yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da bu
izlenimlerini detaylandırmıştır. Güneyden Dicle'ye doğru sıralanmış olan Çınar ilçesi
dağlarında da meşelikler vardır.(7) Çınar ilçesinin merkezinde ve bazı bölgelerinde
yeşil Akdeniz maki tipi ağaçlık bölgeler bulunmaktadır. Çınar son yıllarda açılan
barajlarla birlikte ileriki yıllar için Yeşil bir çehreye hazırlanmaktadır. Çınar İlçe
sınırından geçen Dicle Nehri kıyılarında ve Reşan çayı etrafında bulunan kısımlarda
birçok çeşit ağaca rastlamak mümkündür.
Dini Mekanlar
Şeyh Abdurrahman Aktepi
Hasankaleli İbrahim Hakkı Hazretleri ve Marifetname eseri çok meşhurdur.
Gerek tasavvuf ve dini ilimler ve gerek astronomi ve tıpla ilgili konuları kendi
döneminde ele alışı enteresandır. Bugün Tillo bölgesi de İbrahim Hakkı hazretleriyle
inanç turizmine önemli renk katmaktadır. Ancak Diyarbakır'da Çınar ilçesinde aynı
özellikleri taşıyan Şeyh Abdurrahman Aktepi hazretlerini ne yazık ki Türkiye ve İslam
alemi fazla tanımamaktadır. Bu mübarek zatı elden geldiğince tanıtmak bir vefa
gereğidir.
Diyarbakır Çınar'da Alatosun köyü türbesi,Aktepe Şeyh Hasan-i Nürani
türbesi, Altınaakar köyünde bir türbe (Şeyh Kasım) dini mekanlardır. Çınar Aktepe
köyünde Şeyh Hasan nurani'nin büyük evladı olan Şeyh Abdurrahman Aktepi 18541910 yılları arasında yaşamıştır. Çınar Aktepe geçen asırda İslami bir üniversite
hükmündeydi. Burada bir cami minaresi ve medrese kalıntısı ile medrese
öğrencilerinin (80 öğrenci) mezarı bulunmaktadır. Minare 850 yılında yapılmıştır.
Öğrenciler veba salgını sonucu vefat etmişlerdir.
Eserlerinden başlıcaları “Revdül Neim” Divana Ruhi, Kitabül Ebriz,
Keşfül Zelam, Diyarbakıra Özgü Takvim, Astronomi, (bir diğer astronomi eserinde
çevrimliğini yapmıştır)
269
Fıkıh, Arapça Gramer, Hastalıklar İçin Şifa Kitabı, Eserlerinde öne çıkan Revdül
Neim eserinde peygamberimizin özellikleri ile onun miraca çıkışı konu edinmektedir.
Manzum dizeler halinde kaleme alınan kitap 360 sayfadır, Hicri 1302 yılında kaleme
alınmıştır. Diğer Kürtçe eseri ise Diwana Ruhi'dir. Bu eser Şeyh Abdurrahman'ın
şiirlerinden oluşmaktadır. Tüm bunların yanında Keşfül Zelam 35, Kitabül Ebris ise
81 sayfadan oluşmaktadır.
Ayrıca astronomi ile ilgili eseri hazırlarken ceviz ağacından dünya şeklinde bir küre
hazırlamış ve bu küre halen sağlam olarak durmaktadır. Eserleriyle ilgili yorum
1.Divan:471 beyittir, 70 sayfadır
2.Kitab-u Ravd'un Naiym:Konusu Hz.Muhammed'in(SAV) miracı ve hayatı
hakkındadır.4531 beyitli olup 306 sayfadır.
3.Kitab'ul İbriz.Arapça yazılmıştır 81 sayfadır. Kur'anın Kelamullah olduğunu
anlatır.
4.Kiştab-u Keşf Zulam fi akaid-i fark-el İslam:Konusu mezhebler arasındaki
farklardır. 25 sayfadır. Arapça yazılmıştır
5.Minhac-ul Usul: Konusu fıkıhtır. Arapça yazılmıştır ve 50 sayfadır.
6.Astronomi ile ilgili yazılmış eser
7.Aktepe köyü ve civarı için 1 yıllık namaz vakitlerini belirtir bir takvim.18
sayfalık mükemmel bir eserdir.
8.Sarf ve nahiv hakkında yazılmış bir eser.
9.Tıb hakkında bir eser.
10.1894 tarihli ayrı bir manzumesi ve 17. yüzyıl Osmanlı şairlarinden Nabi'nin
yazdığı bir Gazel'e üç mısra ekleyerek yazdığı Türkçe bir Muhannes'i vardır. (8)
Abdurrahman Aktepe ve
kardeşi Muhammed Can
Aktepe'de 1200 yıllık minare
270
Çınar-Aktepe köyü Yeşil Camii
Aktepe türbesi
Abdurrahman Aktepe'nin küresi – Aktepe'nin Astronomi eserleri
Altınakar türbesi
271
Şeyh Ahmet Türbesi/Çınar
Türbe, Çınar İlçesi Meydan köyündedir. Türbede Şeyh Ahmet, hanımıFerda
ve oğulları Şeyh Vecik ve Şeyh Macid metfundur. Türbe, 1950'liyıllarda Şeyh
Ahmet'in oğlu Nesih tarafından yaptırılmıştır. Köşeli taşlarlardan yapılı türbe
yuvarlak ve kubbeli olup Osmanlı mimari sitilindedir. Şeyh Ahmet, Çevrede büyük
bir din alimi ve tarikat şeyhi olarak tanınmaktadır. Pîr İbrahim Ziyareti/Çınar.Çınar
kasabasının 6 km. Güneydoğusunda, Göksu Çayının doğu kıyısında, oldukça yüksek
bir mağaradadır. Buraya, ancak bir kişinin tırmanabileceği, özel olarak yapılmış ince
bir yoldan varılır. Yatırın bulunduğu mağara 30 metre yüksekliktedir. Kalker olan
büyük ve yüksek bir kaya parçası oyularak meydana getirilmiştir. Pîr İbrahim'in taştan
yapılmış mezarı mağaranın orta kısmındadır. Üstü yeşil bir örtüyle örtülmüştür.
Kimliği hakkında bir bilgi edinilememiştir.
Şeyh Kasım Türbesi/Çınar
Şeyh Kasım el-Hadi el-Toğari
“Şeyh Kasım (Altun AKARLI) aslen Şırnak'ın Derşev köyündendir.
Gençliğinde Çınar'ın Aktepe köyüne gelip yerleşmiştir.Burada Şeyh Hasan
Nurani'nin yetişmiş ve onun halifesi olmuştur.Nakşibendi tarikatına mensup olan
Şeyh Kasım iyi bir alim idi. “
Şeyh Kasım Enveri Türbesi:
Türbe. Diyarbakır ili Çınar İlçesi Altınakar köyündedir.Türbede Şeyh Kasım
ve oğulları Şeyh Mııhammed Neytullah ve Şeyh Mııhammed Sait ve o ailelere
mensup 3 Hatun Türbesi vardır. 1880 yılında türbe Seyh Kasım Enveri'nin oğlu
tarafından yaptırılmış daha sonra kendisi de oraya defnedilmistir. türbe Osmanlı
mimarı stilinde yapılmış olup, kesme taşlan kubbesi ve dört köşelidir, içeri sinde 6
mezar bulunmaktadır. Müştemilatında başka bir şey yoktur. Seyh Kasım Enveri
Nakşibendi tarikatına mensup olup birçok alim yetiştirmiştir. (9)
Yezidiler
Doç. Dr. Ahmet Taşğın'ın çalışmasına göre 1985 yılında Çınar
ilçesinde Gürses köyü: 400 kişi Yezidi idi
Çınar'da terkedilmiş bir yezidi köyü
272
Hipodrum Alanında Yer Alan Ahırlar
Çınar ilçesinden Görüntüler (Hipodrum)
14 milyon dolara mal olan tesis,
Türkiye'nin 8. hipodromudur
Diyarbakır'daki hipodrom, bin 500 dönüm arazi üzerine kurulan Türkiye'deki en
büyük hipodrom arazisidir. Alanda bin 600 metre uzunluğunda kum pisti yer alıyor.
Bu nedenle yarışlar normal standartlarda gerçekleştirilebilir. Hipodrom alanında yer
alan ahırlar, at hastanesi, doping kontrol bölümü, eyerleme ve jokey binası mevcuttur
Tarım
Çınar'da toplam 1.952.000 dekarlık alanın 903.900 dekarlık (%46) bölümü
tarıma elverişlidir.87.070 dekarlık alanda ise sulu tarım yapılmaktadır. Pamuk,
pirinç, buğday, arpa, mercimek ve nohut yetişmektedir. Sulu arazide pamuk,
karpuz, susam yetiştiriliyor. 2003've kısmen sebze üretimi yapılmaktadır. Sulanan
alanın 35.000 dekarlık alanı Göksu barajından sağlanmaktadır Karacadağ
bölgesinde hayvancılık yapılmaktadır Domalan mantarı geçim kaynağı olabilir"
Diyarbakır'ın Bismil ve Çınar ilçelerinde bol miktarda bulunan domalan mantarı
üzerinde yaptığı araştırmalarla TÜBİTAK tarafından projeleri onaylanan Dicle
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr
Abdulnasır Yıldız, bu mantar çeşidinin Diyarbakır'da ucuz, ancak Avrupa'da satışının
pahalı olduğuna vurgu yaptı.
273
Konya'da domalan mantarının Almanya gibi Avrupa ülkelerine
gönderildiğini ifade eden Prof. Dr. Abdulnasır Yıldız, "Domalan mantarı özellikle
yağışların fazla olduğu dönemlerde oldukça yaygın olarak yetişen bir mantar çeşidi.
Diyarbakır'ın Çınar ve Bismil ilçelerinde köylü vatandaşlar tarafından toplanan bu
mantar kilosu 5 TL'ya satılıyor. Ancak Konya'da tüccarlar tarafından bu mantar çeşidi
Almanya'ya gönderilerek burada kilosu 100 avro'ya satılıyor. Mantar çeşitleri
içerisinde besin değeri yüksek ve lezzetli olan domalan mantarı iyi bir organizasyonla
Avrupa ülkelerine gönderilebilir. Bu mantar çeşidi ciddi anlamda bir antibiyotik
özelliği de taşımaktadır" şeklinde konuştu. Ekonomik olarak düşünüldüğünde
domalan mantarının pazar bulunması halinde köylü vatandaşlar için büyük bir gelir
kaynağı olabileceğini ifade eden Prof. Yıldız, "Domalan mantarının ekonomik olarak
getirisi iyi olan bir mantar çeşidi olduğunu söyleyebiliriz. Konya'daki tüccarlar bunu
iyi şekilde pazarlıyorlarsa, biz niye yapamayalım. Bu mantarların köylüler tarafından
toplandıktan sonra bir kurum veya kuruluş aracılığı ile gerekli izinler alınarak
pazarlamasının yapılması mümkün görünüyor. Bunun yapılması halinde ekonomik
anlamda önemli katkıların olacağını düşünüyorum" ( D.söz25.07.2009)
Çınar'da musiki
Çınar'da halk oyunları kursu açıldı. DİYARBAKIR - En son 1994 yılında
Diyarbakır'da açılan yöre oyunları yetiştiriciliği kursu Çınar İlçe Halk Eğitim
Merkezi'nde geçtiğimiz ay açıldı.- En son 1994 yılında Diyarbakır'da açılan yöre
oyunları yetiştiriciliği kursu Çınar İlçe Halk Eğitim Merkezi'nde geçtiğimiz ay açıldı.(
www.diyarinsesi.org)
Çınar Halk Oyunları Bölge Şampiyonu Çıktı (21-Mayıs 2009)
274
Malatya'da düzenlenen ve Diyarbakır Çınar, Kırıkkale, Van, Elazığ, Hakkari,
Kilis ve Bingöl Gençlik Merkezlerinin katıldığı Türk Halk Müziği ve Türk
Halkoyunları yarışmasında Çınar Gençlik Merkezi yarıştığı 8 dalın 7 sinde birinci
olarak Bölge Şampiyonu oldu. Haziran ayı içerisinde Bodrum ve Antalya'da
yapılacak olan Türkiye Finallerine katılma hakkı elde eden Gençlik Merkezi
sporcularını İlçe Kaymakamı Dr. Hasan Tanrıseveni tebrik ettik.
Çalıştırıcılarına ve sporcularına bu başarıdan dolayı teşekkür eden
Kaymakam Tanrıseven, "Gençlik Merkezimiz Türkiye Şampiyonluğu başarısını elde
etmiş bir ekip ve çok kısa bir süre önce kurulmasına rağmen her yıl başarılarına bir
yenisini eklemeleri bizleri mutlu ediyor emeği geçen herkesi kutluyorum" dedi.(
www.diyarinsesi.org
KAYNAKLAR
1-www.cinar.gov.tr
2- www.vikipedi.org
3- Serdar Özbilen,. Prof. Vecihi Özkaya., Tavşantepe I.D.Ü.Arkeoloji
bölümü yüksek lisans tezi. Diyarbakır. 2005.
4- Mehmet Ali Abakay. Çınar ilçesi, Diyarbakırda Çevre Ve Doğa
sempozyumu, 2011 s.342
5- www.kenthaber.com
6- www.bydgi.com
7- Cahit Beğenç: Diyarbakır ve Raman. Ulus Basımevi. Ankara.1949.s.39
8- M. Şefik Korkusuz:Diyarbakır Velileri.s:48
9- Abdullah Demir Dinî Ve Tarihî Değerleriyle Diyarbakır Diyarbakır, 2009
10- Recep karakaş .Diyarbakır Çınar Göksu barajı avifaunası.Yüksek lisans
tezi. D. Ü. Biyoloji Yüksek lisans tezi. Diyarbakır 1999
11-.Nilgün Coşkun Köse. Diyarbakır-Bismil Yüzey Araştırmasında
(Dicle'nin Güneyi) Saptanmış Yerleşimlerin Çanak Çömlek Malzemesinin
Değerlendirilmesi. Yüksek Lisans Tezi. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Arkeoloji Anabilim Dalı Van-2005
275
KULP İLÇESİ
Coğrafi Yapısı
Silvan'ın kuzeyinde yer alan bu ilçemiz kış aylarında uzun süre kar altında
kalır. Volkanik ve birinci derecede deprem bölgesi olan sarp bölgede kurulmuştur.
Kulp ilçesi ilçe merkezi haricinde bir belde, 3 bucak, 50 köy ve 89 mezradan
oluşmaktadır. Ancak resmiyette yer almayan yerleşim birimi olarak 46 adet mezra
bulunmaktadır. (1)
Güneydoğu Anadolu'nun kuzeydoğu ucunda bir geçiş bölgesi içindedir. Sarp
kayalarla dolu bir ölçe görünümündedir. Arazi önceleri ormanlılarla kaplı iken zaman
geçtikçe yeşil örtü azalmıştır. İlçenin en yüksek yeri Muş yönünde bulunan Andok
dağıdır. 2830 metre olan bu dağdan başka yüksekliği 2000 metreyi aşmayan Berbihiv,
Melul, Gohermi dağları da ilçemizin sınırları içindeki diğer dağlardır. İlçede bitki
örtünse gelince: üst-flora olarak meşe hakimdir. Altflorada kekik, karaçalı, sütleğen,
sığır kuyruğu ve çayır otları bulunmaktadır. Bölge arazisi ikinci zamana ait olup
kalkerli ve sisli bir yapı gösterir. Çoğunlukla bazalt, granit, granölit ve rusubi kayalar
hakimdir.
Akarsular
Belli başlı akarsuları şunlardır: Kulpun doğu eteğinden geçen kulp çayı,
batısından şakiran çayı, Kulp-Lice sınırını çizen sarım çayı, Sason sınırını çizen
Aygün çayı önemli akarsulardır. Kulp çayı Goharmi Dağlarından doğar, Muş
yönünden gelen ikinci bir kolla Yeşilvar mevkiinde birleşir.
İklimi
Kış ayları soğuk, kar ve karla karışık yağmur yağışlı; yazları kurak,
gündüzleri sıcak, geceleri biraz serin olur. Yıllık yağış miktarı 1150 mm.dir En yağışlı
ay 195 mm. İle ocak, en yağışsız ay 0,0 mm ile Ağustos aylarıdır. Yıllık ortalama
yağışlı gün sayısı 78,5 gündür. Bölge iklimi olarak sınırlarında bulunduğu Doğu
Anadolu ve Güneydoğu bir geçiş özelliği taşır. http://www.kulp.bel.tr/
Çok eski bir ilçe merkezidir. 1540 tarihli tahrir defterinde Kulp'u Diyarbekir
eyaletine bağlı 11 Ocaktan biri olarak görmekteyiz. Daha eskilerde Muş vilayetine
bağlı kalmış, 1297 yılına dek Lice sancağına bağlı bir bucak iken, aynı yıl ilçe haline
gelmiştir. Eski adı Pasur idi. "Pa" baş anlamındaydı. Pasur'un anlamı da Başkale
olarak anlaşılıyor. Kulp adı ise mahalli söylentilere göre vaktiyle Kafrom Kalesi'nde
oturup, bölgeye egemen olup "KULPO" isimli bir derebeyinden kalmadır.
Tarihin ilk çağlarında bu bölgeye Sümerler yerleşmiş, daha sonra bir süre de
Etiler egemen olmuşlardır. Ardından konuklar ve Kimriler yerleşmişlerdir. Bölgede
bu dönemden itibaren egemen olan Asurlular'ın egemenliği M.Ö. 606'da son bulunca
önce Medler'in, sonra Persler'in eline geçmiştir. M.S. 226'da Romalılar'ın, 637 yılında
ise Halid bin Velid tarafından işgal edilmiştir. Bir süre Cizre'ye, sonra Diyarbakır'a ve
Silvan'a bağlanmış, Şeyhoğulları , Büveyhoğulları, Mervanoğulları eline geçmiş,
329
1515 yılında burayı Osmanoğulları almıştır. Kulp ilçesinin bağlı bulunduğu
Diyarbakır merkez ilçeye olan uzaklığı 127 km. olup, yılın her mevsiminde ulaşım
rahatlıkla sağlanabilmektedir. Kulp ilçesi; Merkez, Yeni; Yeşilköy ve Tepecik
Mahallelerinden oluşmaktadır. Bu mahallelerin muhtarlıkları da ayrı ayrıdır.
Kulp ilçesi, ilçe merkezi haricinde bir belde (Ağaçlı), 3 bucak (Ağaçlı, Hamzalı,
Aygün) 50 köy ve 89 mezradan oluşmaktadır. Ancak resmiyette yer almayan yerleşim
birimi olarak 46 adet mezra bulunmaktadır (2).
Kulp'taki Ruslar'a karşı müdafaa: Rusların Diyarbakırı ele geçirmek için üç
yol seçeneği vardı a) Bitlis yolu b) Bingöl yolu c) Kulp yolu. En önemlisi Kulp yolu
idi. Buradan geçilirse Diyarbakır ele geçmiş demekti. Bu açıdan Ahmet İzzet paşa ve
M.Kemal düşmanı kulp boğazına çekmeyi planladı. 8. Fırkamız hazırlanmıştı.14
yaşından büyüklerin çatışmaya alındığı 7 aşiret Konuklu Şeyh Muhammed Emin
komutanlığında savaşa katıldı Boğazın iki yakasına siperler kazıldı Ruslar Pomak
mevkiine gelince ateş başladı. Ruslar büyük zayiat vererek çekildi.16.000 esir alındı.
Kulpta 6500 şehit verdik. Bu noktada buraya bir anıt çok yakışır. M.Kemal üç yerde
çadır kurdu: Kulp, Şenyayla ve M. Kemal çeşmesi denen mevkide. M.Kemal paşa
ordusunun ikmalini yapmak üzere Kulp-Şenyayla yolunu yaptırdı. 3 ayda Kulp ve
köylülerin yardımıyla yol bitti. Erzurum'da Ruslara karşı kazanılan zaferle Aziziye
tabyasında şehitlerimize gösterilen anıt ve saygıyı Kulp'ta da bekliyoruz. Rus
savaşlarında Kulp bilinmez. Erzurum Aziziye hafızalardadır. Aziziyede Nene hatunlu
Erzurumlu karşısında Moskof ordusu, baltalı - tırpanlı, taşlı - sopalı eğitimsiz halk
karşısında ancak yarım saat tutunabildi. 2300 Moskof öldürülüp, Tabya geri alıdı.
Türkler, 1000 kadar şehit vermişlerdi (3) (4).
700 askerin yattığı Kulp şehitliği (5) (6)
Kulp ilçesi genel görünüş (1973) (7)
330
Doğal Güzellikler
Andok Dağı
Diyarbakır'ın ve Muş ili sınırları içerisinde bulunan Andok 2840 m yüksekliği
ile ilimizdeki en yüksek dağdır. Andok dağı (Resim) , oldukça etkileyici bir floraya
sahip olmakla birlikte onlarca doğal su kaynağı bulunmaktadır.
Andok Dağı ve Çevresi
Böylesine etkileyici özellikleri olan Andok, yüksek irtifa dağcılığı için en
önemli tırmanma parkurudur. Daha önceleri Türkiye Dağcılık Federasyonu faaliyet
programında yer alan Andok, son yıllarda güvenlik nedeni ile tırmanışlara kapatılmış
durumda. Yinede tırmanmak isteyenler için her yıl 15 Temmuz'da, zirvesinde bulunan
Şeyh Muhammede Andok'un türbesine ziyaret gerçekleştiren binlerce kişiyle aynı
anda çıkılabilir.
İşte böylesine güzel ve tarih kokan bu mekânları gezip yerinde görmek ve
spor yaymak için, hiç durmayın hemen yola koyulun (8).
331
Kaleleri
Kefrum Kalesi,
Diyarbakır'ın Kulp İlçesine bağlıdır. Doğu Roma eseridir. Kale iki
göünüşüyle iki parça şeklinde ayaktadır. Göz tahminlerine göre kalenin yüksekliği 25
veya 30 metre civarındadır. 13 tane kuyu - bulunmaktadır. Bu kuyular taşın içine
kazılarak yapılmış ve 4 metre derinliğindedir. Yöre insanı bunlara sarnıç demektedir.
Bu sarnıçlar içine yağmurlarla su dolmaktadır. Bu suyun üzeri ise tamamen çimenle
kaplanır insanlar bunu bir mucize olarak bilirlermiş. Bu çimenler suyu dış etkenlerden
korumaktadır (9).
Ciksi (Ağaçlı) Kalesi
Ağaçlı Beldesi'nin kuzeyindeki tepede bulunan kale günümüzde harap
haldedir. Kale Doğu Roma İmparatorluğu döneminde inşa edilmiştir. Kale doğal bir
tepe üzerine taşlarla inşa edilmiştir. Sur duvarları,kuleler ve burçlarla desteklenmiştir.
Kulp Beyliğine bağlı kalelerden biridir. Evliya Çelebi Seyahatname'sinde Ağaçlı'daki
ustaların demircilikte ileri olduklarını belirterek imal ettikleri kılıçları beldenin
batısındaki mevkiinde kurulan panayırda geçen kervanlara sattıklarını belirtmektedir.
Kulb (Kefrun) Kalesi
İlçenin 10 km. güneydoğusunda yer alır. Doğal bir kayalık üzerinde inşa
edilen kale Doğu Romalılar döneminde güvenlik amacıyla müstahkem bir kale
konumuna getirilmiştir. Kulp'a adını veren Derebeyi Kulpo'nunda bu kaleyi
kullandığı bilinmektedir. Eyyubiler ve Artuklular döneminde kullanılan kale daha
sonraki dönemlerde Kulp Beyliği'nin merkez kalesi olarak kullanılmıştır.
Gomabelek Kalesi (Belek-i Ordu Kalesi)
Kulp ilçesine 5 km. uzaklıkta olan Kale, Bağcılar Köyü'nün Gomabelek
Mezrası'nda bulunmaktadır. Pers döneminde inşa edilen kale, daha sonraki dönemde
de kullanılmıştır. Mevcut buluntulardan Ortaçağ Dönemi'nde de kullanıldığı anlaşılan
yapı, moloz taş malzemeden inşa edilmiştir. Şekran Çayı'na hakim bir tepede kurulan
kale Kefrun Kalesi'yle karşılıklıdır. Osmanlılar döneminde Kulp Beyliği'ne bağlı
kalelerden biri olan Gomabelek Kalesi günümüzde tamamen yıkılmıştır. Yapının
kuzeyindeki mezarlık günümüzde mevcuttur(10).
Kulp -Demirli (11)
332
Korukçu mağaraları
Kulp Şekran çayı (7)
Salkımlı (11)
Şekran Çayı
Kaynağını tamamıyla Kulp ilçesi sınırları içerisindeki İslamköy ile Ağıllı
Köyü'ne bağlı Geli (Vadi) mezrasından alır. Kulp'un 6 km kadar güneyinde Kulp
Çayına karışır. Kaynak noktasına doğru Çemigeldano ismini alan çay, aşağı
kısımlarda Narlıca köyünden itibaren Şekran Çayı olarak adlandırılır. Sulu tarımın
yapılmasına büyük katkı sağlayan çay aynı zamanda önemli bir mesire yeridir.
333
Kulp Çayı
Kulp'un en büyük akarsularından
biridir. Akarsu kaynağını Kulp-Muş
sınırlarındaki Andok Dağından alır.
Alaca ve Yaylak köylerinden çeşitli
kollarla beslenir. Akarsu üzerinde
Silvan Barajı yapılmıştır. Çayda
lezzetli balıklar yetişir(10).
Kulpta ve Sason çayında rafting (5) (6)
Taşköprü:
İlçemize 30 km. uzaklıkta
bulunan Taşköprü Köyü'nde
kayalarda mağara devri izlerine
rastlanılmaktadır. Ayrıca bölgede
Sarım Çayı boyunca yüksekliği
200 metreye ulaşan bir boğaz
bulunmaktadır. Aynı bölgede
Sarım Çayı üzerinde bir de
bölgeye adını veren ve Kulp
İlçesini Silvan İlçesine bağlayan
tarihi bir Taşköprü mevcuttur.
Tarihi Taşköprüden Bir Görünüm(5)(6)
Kulp ormanları
1937 yılına ait bir kitapta ormanı bol olan Kulp görülmeğe değer denmektedir
1936 yıllarında Diyarbakır'da 1.933.250 dönüm orman olduğu ifade edilmektedir.
Ancak tam kadastro yapılmadığı için kesin rakam verilememektedir. Ormanlıklar
Eğil, Lice, Kulp ve Çermik ilçelerindedir. Ormanlarda en çok meşe, kara ağaç ve ardıç
yetişir. Toprağın bünyesi çam yetiştirmeğe de elverişlidir. (18).949 yılında
Diyarbakır'ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus gazetesinde
yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da bu izlenimlerini detaylandırmıştır.
Diyarbakır'ın ormanları daha ziyade kuzeydeki dağlık kısımlardadır. Çermik, Kulp,
Eğil, Ergani, Silvan, Lice ilçelerinin dağlık çevreleri hep ormanlarla kaplıdır (19) Yüz
sene evveline kadar. Diyarbakır bölgesinin büyük bir kısmı ormanlıktı. Kulp ve
dağlık mıntıkaları baştan başa meşe ormanıyla örtülü idi. Köylerimiz bağ ve
bahçelerle donatılmıştı(20).
334
İlçe bitki örtüsü bakımından oldukça zengindir. Nitekim ilçe yüz ölçümünün
arazi dağılışına baktığımız zaman arazinin % 59'unu meşelik ve fundalık alanların
oluşturduğunu görmekteyiz. Özellikle Mazı Meşesi ve Palamut Meşesi türleri çok
yaygındır. Ayrıca Lübnan Meşesi ile Saplı Meşe türlerine de rastlanır. Meşe ormanları
yıllarca insanlar tarafından tahrip edilmelerine rağmen geniş bir yayılım sahasına
sahiptir. Ayrıca akarsu vadileri boyunca Kavak ve Söğüt türlerine sıkça rastlanır.
İlçedeki diğer ağaç türleri: Badem, Akçaağaç, Alıç, Ardıç ve cevizdir. Bozkır
formasyonu olarak, Geven, Sağırkuyruğu, Çobanyastığı, Kekik, Karaçalı ve Sütleğen
gibi türlere rastlanır. İlçede bozkırların geniş yer kaplaması hayvancılığın gelişmesini
sağlamıştır. Ayrıca ilçede Sarıçam ormanlarının kalıntılarına rastlanmaktadır. Bu da
ilçede daha eski dönemlerde sarıçam ormanlarının bulunduğunun kanıtıdır Kulp
Haber Gazetesi. 09.06.2006
Meşelik Ormanlardan Bir Görünüm (5) (6)
Ekonomik Yapısı
1937 yılına ait bir kitapta Yeşil bahçeleri olan hani, ormanı bol olan Kulp
görülmeğe değer denmektedir (18) İlçe ekonomisi coğrafyanın tarıma elverişli
olmamasından ötürü hayvancılığa, arıcılığa, ipek böcekçiliğine dayalıdır. Bir kesim
de Kulp Çayı'dan yapılan balıkçılıkla geçimini sağlamaktadır. Kulp balığı bölge de
tatlı su balıklarından en leziz olanıdır. Bölgenin dağlık olması büyükbaş hayvancılığı
tetiklemiştir. Ayrıca ilçede dut ağaçlarının yoğun olarak bulunması sadece dut yaprağı
ile beslenebilen ipek böceklerinin yetişmesine ve Ceviz, küçük tatlı soğan, ve yerli
elma, armut ve bol miktarda üzüm de ilçede yetişmektedir(21).
A) Kulp ilçesi Tarımsal Faaliyetler
1967 il yıllığına göre; Kulp, meyvecilik ileri idi. Ceviz vadilerde hakiki
orman halini alır. Dut da böyledir. erik, elma, armut, kaysı, badem, şeftali, zerdali,
karadut, ayva ve vişne çok olur Kulp'un Hiyan, Şeyhhamza, Cimmar, Bıhemdan,
Fırke, Temiran, Çavuşan, Barın, Milikan, Gedirn,, Şeyhbudan ve Hacenan köyleri;,;
bağcılık çok ileriydi. üzümlerin bir kısmından pekmez, pestil ve sucuk yapılırdı (12).
335
1- Tarım Ürünleri
Kulp İlçesi'nde gerek arazi kullanım açısından gerekse de ekonomik geçim
kaynağı olması açısından ele alınması gerekli olan en önemli faaliyet hayvancılıktır.
Gerek Meşelik-Fundalık alanları (%59) gerekse de çayır ve mera alanlarının (%28.7)
oldukça geniş yer kaplamasıyla tarım yapılabilecek arazilerin (%4.8) çok sınırlı
olması nedeniyle ilçede hayvancılık yıllardan beri en yaygın geçim türüdür.
Kulp'ta tarım yapılan arazinin toplam arazi içerisindeki oranının % 4.8'dir.
Tarımsal faaliyetler; tahıl tarımı, baklagil tarımı ve endüstri bitkileri veya yem
bitkileri tarımı olarak belirlenebilir. Bu faaliyetler hem sulu hem de kuru tarım
alanlarında gerçekleştirilebilmektedir. Ancak Kulp'ta var olan tarım arazilerinin
3
büyük çoğunluğu
sulu tarım arazileridir. Bunda yüzey suları ve kaynakları
potansiyelinin yüksek olmasının etkisi vardır.
İlçede yaygın olarak tahıl ürünleri olan buğday, arpa, çavdar, darı ve yulaf
ekilir. Söz konusu tahıllar genelde ailelerin kendi ihtiyaçlarında ve yerel ihtiyaca
yönelik olarak üretilir. Tahıl ürünleri yerli tohum kullanılarak kıraç arazilerde
yetiştirilir. Bu durum birim başına alınan verimin düşmesine neden olmaktadır. Buna
rağmen son yıllarda gübreleme, ithal tohumlar ve diğer çalışmalarla tahıl verimlerinin
artırılmasına çalışılmıştır. Extantif yöntemlerle yapılan tahıl tarımı üretimi iklimin
kontrolündedir. Özellikle ilkbahar yağışlarının fazla olduğu yıllarda verim artarken,
kurak geçen yıllarda ise birim başına düşen verim azalmaktadır.
İlçede en fazla üretilen tahıl buğdaydır. Daha çok kuru tarım alanlarında
yaygın olarak ekilir. Halkın temel besin kaynağı olması ve iklim şartları ile toprak
özellikleri bakımından fazla seçici olmaması nedeniyle buğday tarımı en fazla yapılan
tahıl tarımıdır.
Bir diğer tahıl türü olan arpa daha çok buğdayın yetişmediği ya da toprak
veriminin düşük olduğu ayrıca yükseltinin daha fazla olduğu yerlerde yetişme imkânı
bulmuştur. Hayvan yemi olarak kullanılan arpa ilçede hayvancılık faaliyetlerinin çok
yoğun yapılması nedeniyle buğdaydan sonra en fazla yetiştirilen tahıldır. Kulp'ta
yoğun olarak yetiştirilen bir diğer tahıl ise çavdardır. Sıcaklık koşullarının az olduğu
yüksek yerlerde ve verimsiz arazilerde yetişebildiği için üretimi fazladır. Özellikle
1500 metre üzerindeki yükseltilerde yetişme imkânı vardır. Bazı yerlerde yerel olarak
buğday ve yulaf ile karıştırılarak öğütülür ve ekmeği yapılır.
Kulp'ta yetiştirilen diğer tahıl ürünleri ise yulaf ve darıdır. Bunlar da özellikle
sapları hayvanlar tarafından çok sevildiğinden kurutularak kışın hayvanlara verilir.
Bu nedenle ekim alanları fazladır. Çok eski dönemlerde buğdayın yerine temel besin
maddesi olarak yulaf ve darı kullanılırdı. Bu nedenle ekim alanları buğdaydan daha
fazla idi. Ancak zamanla giderek buğdayın ekmek yapımında yaygın olarak
kullanılmasıyla ekim alanları ve üretimleri azalmıştır. Son yıllarda nerdeyse tükenme
aşamasına gelmişlerdir. Ayrıca Şekran Çayı vadisinde çok az miktarda çeltik tarımı da
yapılmaktadır. Yine son yıllarda özellikle silajlık mısır üretimi de yapılmaya
başlanmıştır.
336
İlçede baklagillerden fasulyenin ayrı bir önemi vardır. Bahçe alanlarında
sulama yapılarak üretilen fasulye Diyarbakır'a getirilerek satılır. Fasulyenin hem yaş
hem de kuru olarak tüketim alanı bulması ve sulu arazilerin yaygınlığı nedeniyle
ilçede fasulye üretimi (özellikle bir türü olan Ayşe Teyze fasulyesi) oldukça yaygındır.
İlçede bir diğer baklagil olan nohut üretimi de fazladır. Nohut yetiştirilmesi için
fasulye gibi sulu arazi imkânı bulunduğu için ilçede yaygın olarak üretilmektedir.
Fasulye ve Nohut'un yanında baklagillerden Mercimek, Susam, Yonca, Fiğ ve
Korunga yetiştirilir. Özellikle Yonca ve Korunga hayvan yemi olarak yetiştirildiği için
oldukça yaygındır. Genellikle sulu arazilerde yeşil iken kesilip kurutulduktan sonra
kışın hayvanlara yem olarak verilirler. Taban suyunun yüksek olduğu vadi
tabanlarında yetiştirilirler.
İlçede yumrulu bitkilerden Patates ve Soğan endüstri bitkilerinden de Tütün
ve Pamuk yetiştirilir. Patates kumlu topraklardan olan gevşek toprakları seven bir
4
bitkidir. Verimsiz arazilerde de yetişme imkânı bulmaktadır. Tüketim alanı çok geniş
olan patates özellikle Diyarbakır'a gönderilerek orada satılır. Yerel tüketim
alanlarında özellikle, ova köylerine götürülerek Buğday ile takas edilir. Bu nedenle
yetişme alanı ve üretim miktarı fazladır. Bir diğer yumrulu bitki olan soğan Diyarbakır
ilçelerinde en fazla Kulp'ta yetiştirilir. Yetiştirilen soğanlar Diyarbakır sebze halinde
satılır. Soğan da patates gibi sulama imkânlarının olmadığı ova köylerine satılarak
buğday alınır.
Endüstri bitkilerinden olan Tütün en fazla sulama imkânlarının fazla olduğu
vadi tabanlarında yetiştirilir. Ancak ekimi devlet tarafından sınırlandırıldığı için fazla
yaygın değildir ve yıllara göre çok büyük farklılıklar gösterir. Bunların dışında ilçede
sulama imkânlarının olduğu yerlerde özellikle yerleşim alanlarının çevresindeki
bahçelerde sebze ve meyve yetiştirilir. İlçede her türlü sebze ve meyve
yetiştirilebilmektedir. Yetiştirilen sebze ve meyveler ya yaş olarak ya da kurutularak
yerel pazarlarda satılır. İlçede karışık olan çok çeşitli sebzelerin ekildiği alana bostan
denmektedir. Özellikle her ailenin kendisine ait bostanı mevcuttur. Ayrıca çevresi
çitlenerek koruma altına alınan meyve bahçeleri çok yaygındır. Bu bahçeler genellikle
yerleşmelerin içinde yapılır.
2- Hayvancılık:
Kulp ilçesinde gerek arazi kullanımı açısından gerekse de geçim kaynağı
olması açısından ele alınması gerekli olan en önemli faaliyet hayvancılıktır. Gerek
Meşelik-Fundalık alanları (% 59) gerekse de çayır ve mera alanlarının (% 28,7)
oldukça geniş yer kaplamasıyla tarım yapılabilecek arazilerin (% 4,8) çok sınırlı
olması nedeniyle ilçede hayvancılık yıllardan beri en yaygın geçim türüdür.
Hayvancılık için uygun fiziki koşullar beşeri faktörlere etkide bulunarak halk arasında
çok yaygın bir alışkanlık haline gelmesine zemin hazırlamıştır. Bu nedenle ilçede
hayvancılık çok çeşitlenmiştir.
337
a) Küçükbaş Hayvancılık:
Türkiye genelinde en fazla küçükbaş hayvancılık Güneydoğu Toroslarının
eteklerinde yapılmaktadır. Güneydoğu Toroslarda çayır ve mera alanlarının geniş yer
kaplaması yazın çok yoğun yaylacılık faaliyetlerine sahne olmaktadır. Buralarda
kervanlarla koyun ve kıl keçisi beslenir. Ayrıca Güneydoğu Toroslarda meşe
alanlarının geniş yer kaplaması kış aylarında hayvanlara yem olarak verilmesi
nedeniyle hayvancılık gelişmiştir.
İlçede hayvancılık ekonomik faaliyetler arasında ayrı bir öneme sahiptir. Bir
bakıma bölgenin doğal özellikleri ve gelenekleri hayvancılığın ayrı bir kol olarak
gelişmesine zemin hazırlamıştır. Bölgede yüzyıllardan beri göçebe aşiretler hayvan
beslemekte ve bölgenin hayvansal ürünler ihtiyacını önemli ölçüde karşılamaktadır.
Bölgede büyük ve geniş kuyruklu Karaman, Ak Karaman, İvesi denilen farklı koyun
ırkları beslenmektedir. Ayrıca Mor Karaman koyunu da Güneydoğu Toroslarda
beslenmektedir. Küçükbaş hayvancılık Birleşmiş Milletlerce uygulanan çeşitli
ambargolar ve bölgedeki çeşitli olaylar nedeniyle küçükbaş hayvancılık eski önemini
kaybetmiştir.
İlçede en fazla beslenen hayvan Kıl Keçisidir. İlçenin meşelik ve fundalık
alanlarında otlatılan kıl keçisinin sütü ve peyniri çok lezzetlidir. Ancak yeni yetişen
meşe fidanlarını kemirdiği için meşe ormanlarının tahrip olmasına, ormanların kendi
kendini yenileyememesi nedeniyle zamanla ortadan kalkmalarına neden olmuştur.
Keçinin hem süt hem de yönünden faydalanılmaktadır. Diyarbakır Tarım İl
Müdürlüğü'nün sayımına göre ilçede 1985 yılında 51380 adet keçi beslenirken 1990
yılında 64.000'e yükselmiştir. Bu tarihten sonra ilçede hayvan sayımı yapılamamıştır.
Ancak tahmini değerlerle ilçede hayvancılıkla yoğun olarak uğraşan Ağıllı, Çağlayan,
Akdoruk, Yaylak, Ağaçkorur, Alaca, Dolun, İslamköy ve Elmalı köylülerinin göç
etmek zorunda kalmasıyla ilçede beslenen keçi sayısının bir hayli düştüğünü
söyleyebiliriz.
Keçiden sonra ilçede en fazla beslenen küçükbaş hayvan koyundur. Koyun
göçebe olarak yaşayan Yörükler tarafından kervanlar ve sürüler halinde beslenir.
Yerel dilde Koçer olarak nitelendirilen Yörükler (göçer) kışın ilçenin güney
kesimlerinde konaklarken ilkbahar aylarıyla birlikte daha serin olan yüksek alanlara
hareket etmektedirler. Bunların sabit bir konak yerleri yoktur. Sürekli yerlerini
değiştirerek koyunlarını otlatırlar. Tarım İl Müdürlüğü'nün sayımına göre ilçede 1985
yılında 32780 baş koyun beslenirken, bu sayı 1990 yılında 50.000'e çıkmıştır. Yine
son yıllardaki yaylacılık faaliyetlerindeki yasaklamalar beslenen koyun sayısını da
düşürmüştür.
b) Büyükbaş Hayvancılık:
İlçede büyükbaş hayvan olarak Sığır, Dana, Manda, Öküz, Boğa, At, Katır ve
Eşek beslenir. En fazla beslenen büyükbaş hayvan Sığır ve Danadır. Sığır ve dana
özellikle ilçe merkezi ile nispeten düzlük alanlarda kurulmuş olan köylerde
338
yoğun olarak beslenir. Yine mera arazisi az olan köylerde de büyükbaş hayvanlar
beslenir. Ayrıca yakın geçmişe kadar karabasanla çift sürüldüğünden büyükbaş
hayvanlar; tarım alanlarının geniş yer kapladığı yerleşimlerde yoğun olarak
besleniyordu. İlçede yakın geçmişe kadar ulaşım At, Katır ve Eşekle sağlanırdı.
Ayrıca yaylacılık faaliyetlerinde yük taşımacılığı söz konusu hayvanlarla yapılıyordu.
Bu nedenle ilçede özellikle Katır ve Eşek çok fazla beslenmektedir. Kısacası
hayvancılık halkın tüm gelenek ve yaşam alışkanlıklarında öncelikli faaliyettir.
Yıllardır devam eden bu gelenek ve alışkanlıklar halk arasında kendine özgü bir
anlayış yaratmıştır. Bu durum ilçede çok belirgindir.
c) Kümes Hayvancılığı:
İlçede kümes hayvancılığı da yapılmaktadır. Bunlardan Tavuk, Horoz, Hindi,
Kaz ve Ördek beslenmektedir. Söz konusu hayvanlar büyük çiftliklerden ziyade yerel
tarzda geçim türü şeklinde beslenmektedir. Bu da yerel ihtiyaca yönelik beyaz et
yumurta temini için yapılmaktadır. Diyarbakır tarım il Müdürlüğü sayımına göre
ilçede 1985 yılı itibariyle 78300 Tavuk, 1000 Ördek, 1200 Kaz ve 2000 Hindi
beslenmiştir (5) (6).
d) Arıcılık:
1936 yılında H.Basri Konyar'ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında Vilayetin
Çermik ve Kulp mıntıkalarında oldukça nefis bal istihsal olunmaktadır.Bereketli
senelerde bir kovandan vasati 5-6 kilo bal istihsal olunur, denmektedir (13) İlçede
çeşitli bitki örtüsüne bağlı olarak arıcılık gelişmiştir. Diyarbakır Tarım İl
Müdürlüğü'nün sayımına göre 1985 yılında ilçede 690 adet sepet kovanı, 300 adet
fenni kovan bulunmaktadır.
İlkbahar Ayları Bal Arıcılığı İçin En İdeal Dönemdir.
e) İpek Böcekçiliği:
Kulp ilçesi ipekböcekçiliği alanında Türkiye'de İstanbul ve Bursa'dan sonra
üçüncü sırada bulunmaktadır. İlçe ve köylerde bulunan dut ağaçları ipekböceği
kozasının tek ideal yiyeceğidir. 25 yıl önce ipekböcekçiliğinin sona erdiği ilçede,
2002 yılında başlayan canlanma ile 2003 yılında 30 ton yaş koza elde edilmiştir.
İlçemiz Kaymakamlığı ipek böceği üreticiliğinin arttırılması hususunda hassasiyet
göstermektedir. Halkımıza ipek böceği tohum paketi temininde yardımcı olmaktadır.
339
Kulpta 50 bin Dut fidanı dağıtıldı İpek Böcekçiliği Cazibe Merkezi Projesi
kapsamında Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde 50 bin adet dut fidanı dağıtımı yapıldı. Fidan
dağıtımı halktan büyük ilgi gördü. İpek Böcekçiliği Cazibe Merkezi Projesi
kapsamında Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde 50 bin adet dut fidanı dağıtımı yapıldı. Fidan
dağıtımı halktan büyük ilgi gördü. Kulp ilçesinde İpek Böcekçiliği Cazibe Merkezi
projesi kapsamında ilçe merkez ve köylerinde ipek böceği yetiştiriciliği yapan
yaklaşık bin üreticiye toplam 50 bin adet dut fidanı dağıtıldı. Dut fidanı dağıtımı;
ipek böceği üretimi yapan ve yapacak potansiyele sahip üreticilere dağıtıldı. İlçede
yıllık yaş koza üretiminin 40 ton olduğu bildirilirken dağıtılan fideler vasıtasıyla yaş
koza üretiminin büyük artış göstermesi hedefleniyor (ww.diyarinsesi.org. 08 Nisan
2009).
El Sanatları
Halı Dokuma Atölyesinden Bir Görünüm (5) (6)
Kulp işi ipekli dokumalar (11)
340
Yer altı Zenginlikleri
Kulpta altın
Zengin yeraltı kaynakların bulunduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde
madencilik sektörü konusu, Diyarbakır'da masaya yatırıldı.
Diyarbakır'da 4 Aralık Dünya Madenciler Günü nedeniyle Maden
Mühendisleri Odası tarafından 'Bölge Madenciliğinin Değerlendirilmesi' başlıklı bir
panel düzenlendi.
Maden Tetkik Arama (MTA) 10.Bölge Müdürü Ekrem Tosun, madencilik
sektöründe bölgenin gelişme kaydettiğini, yeraltı ve yerüstü kaynakları bakımından
bölge illerinde ciddi tespitler yapıldığını ifade ederek, " Kulp, Siirt, Bitlis'te altın
yatakları tespiti yapılmıştır. Bu madenlerin tam manası ile işletilmesi halinde bölgeye
ciddi anlamda katkı sunacaktır" dedi. D söz. 07.12.2007
Dini Mekanlar
Peygamberimizin amcası Hz. Abbas soyundan olan ve Hz.Muaviye
zamanından önce gelen Şeyh Ömer efendi-i Düderiye Diyarbakır Kulp içinde
yaşamıştır.Onun soyundan insanlar da Kulp'ta yaşamaktadır.17.yüzyıl başlarında
Musul kentinde ikamet eden ve Hz.Hüseyin'in sülalesinden gelen seyyid Şeyh Hasan
ailelerine yapılan baskı ve zulümden kurtulmak için eşi,oğulları
Mahmut,Sadık,Hakkı ile Seydiler harabesi olarak bilinen Hazro ve Lice arasına
göçetmiştir.Daha sonra oğullarından Hakkı Lice'ye,Sadık Kulp'un Hevedan
mıntıkasına karpuzlu köyüne yerleşmiştir.
Kulp İlçesi Dini Mekanları
İlçede halk tarafından ziyaret edilen ulamaların yattığı türbeler şunlardırlar;
Şeyh Êlî Türbesi : Kulp çayı kenarında, Şirnas köyü yolu üzerinde olup,
halk tarafından ziyaret edilmektedir.
Şeyh Şabedin Türbesi : İlçemizin Yeşilköy mahallesinde bulunan ünlü bir
ziyarettir.
Şeyh Salıhê Eskârê : Kulp'a bağlı Eskâr köyünde bulunmaktadır. Hem
Müslümanlar, hem de gayri müslümler adına yemin ederler.
Şeyh Ettar Türbesi : Kulp'un Badıkân bölgesindedir. 17 Mart (Hıvdê
edarê) şenliklerinde ziyaret edilir.
İmam-ı Gazalî Türbesi : Badıkan bölgesinde
Büyük Kaya İmamı : Badıkan bölgesi
Şeyh Muhammedê Duderi Türbesi : Şeyh Kalê Bahaddin Duderyan
köyü.
Şeyh Ebubekir Türbesi : Özbek (Şeyhbuba) köyü (14).
341
Yaylak-Smetak Tarihi Kilisesi (5) (6)
Ermeni kaynaklarda Khulp(Kulp)Tigranakert (Silvan)-Artaşat ticaret yolu bu
bölgeden geçmekteydi. Geç ortaçağ döneminde Khulp'un, “Nahia” ismi
kullanılmaktaydı. Indzakar Surb/Aziz Gevorg manastır-ziyaretgâhıyla, yaklaşık 140
evdi.
Kulp-Pasur Evliyası
Şeyh mer-i DUDERÎ ve oğlu Şeyh Muhammed-i DUDERÎ İslam âlimleri ve
meşayıh, yüzyıllarca insanların İslam'ı anlamasında ve yaşamasında hayati bir vazife
icra etmişlerdir. Nebevi güneşle nurlanan bu kandiller bulundukları mahalleri
aydınlatmış ve Allah'ın diniyle halkı ihya etmişlerdir. İşte Kulp ve etrafında bu
vazifeyi gören zatların başında gelen Şeyh Ömer ve oğlu Şeyh Muhammed de bu
davanın bahtiyar taşıyıcılarındandırlar.
Şeyh Ömer-i Duderî
Şeyh Ömer'in kendisiyle anıldığı Kulp'un eski adı Pasur'dur. Pasur,
çevresinde hendeği bulunan kale anlamına gelmektedir. Ayrıca Pasur'un Başkale
anlamına geldiğini söyleyenler de vardır. Kürdçe'de ise “Peya-Sor” yani “ Kızıl
yamaç” anlamına gelmektedir. Bu ismi de hemen yanındaki kızıl yamaçlı Andok
Dağı'ndan almıştır. Başka bir rivayete göre Pasur adı, “Baya-Sar” yani “Soğuk
rüzgâr” anlamına da gelmektedir. Halk arasındaki bir söylentiye göre ise Kulp
vaktiyle Kefrum kalesinde oturup bölgeye egemen olan Kulpo isimli derebeyinden
adını almıştır. 1540 tarihli Tahrir Defterinde Kulp Diyarbakır eyaletine bağlı bir
ocaklık olarak görülmektedir. Bu da Kulp isminin daha eskilere dayandığını
göstermektedir. Miladi 637 yılında Hz. Ömer döneminde Diyarbakır ve etrafı ashab-ı
kiramdan Hazret-i Halid Bin Velid'in de aralarında bulunduğu sahabeler tarafından
fethedilmiştir. Bir rivayete göre Halid Bin Velid, komutanlarından Hâkim Bin Haşim'i
Silvan'ı almakla görevlendirdi. Silvan, Müslümanların eline geçince derebeylerin
zulmünden rahatsız
342
Şeyh Ömer-i Duderî
Şeyh Ömer'in kendisiyle anıldığı Kulp'un eski adı Pasur'dur. Pasur,
çevresinde hendeği bulunan kale anlamına gelmektedir. Ayrıca Pasur'un Başkale
anlamına geldiğini söyleyenler de vardır. Kürdçe'de ise “Peya-Sor” yani “ Kızıl
yamaç” anlamına gelmektedir. Bu ismi de hemen yanındaki kızıl yamaçlı Andok
Dağı'ndan almıştır. Başka bir rivayete göre Pasur adı, “Baya-Sar” yani “Soğuk
rüzgâr” anlamına da gelmektedir. Halk arasındaki bir söylentiye göre ise Kulp
vaktiyle Kefrum kalesinde oturup bölgeye egemen olan Kulpo isimli derebeyinden
adını almıştır. 1540 tarihli Tahrir Defterinde Kulp Diyarbakır eyaletine bağlı bir
ocaklık olarak görülmektedir. Bu da Kulp isminin daha eskilere dayandığını
göstermektedir.
Miladi 637 yılında Hz. Ömer döneminde Diyarbakır ve etrafı ashab-ı
kiramdan Hazret-i Halid Bin Velid'in de aralarında bulunduğu sahabeler tarafından
fethedilmiştir. Bir rivayete göre Halid Bin Velid, komutanlarından Hâkim Bin Haşim'i
Silvan'ı almakla görevlendirdi. Silvan, Müslümanların eline geçince derebeylerin
zulmünden rahatsız olan Pasur halkı bir heyetle İslam orduları komutanına giderek
Müslümanlığı kabul etmiştir. Bu dönemde sadece Ermeniler Müslüman olmayarak
kendi dini inançlarını devam ettirmişlerdir.
Kulp'ta Şeyh Ömer-i Duderî'nin yanısıra, 5 km uzaklıkta Şeyh Ali, Özbek
Köyünde Şeyh Ebubekir, Karpuzlu Köyünde Şeyh Mahmud gibi zatların türbeleri
bulunmakta olup bunlar Kulp ve etrafının maneviyat kandilleridirler.
Hicri 1230 tarihlerinde Kulp'un Bab-ı Canıka köyünde dünyaya gelen Şeyh
Ömer, Yusuf'un, o da Molla Feyat'ın, o da Molla Resul'un, o da Molla Ömer'in, Molla
Ömer Şeyh Muhammed Cımşaî'nin oğlu olup neseb itibariyle Şemdin Ağayê Arab
vasıtasıyla peygamber Efendimiz'in amcası Hazret-i Abbas'a ulaştıkları söylenir. Bu
aile Hazret-i Ali (r.a) zamanında önce Siird'in Tillo kasabasına gelir. Oradan bir kısmı
Pervari'nin bir köyüne giderken, bir kısmı da önce Şemdinli'ye, ardından Kozluk'a
gelir. Diğer bir kısmı ise Diyarbakır'ın Silvan ilçesinin Cımşa (Zivertırk) köyüne gelir
ve buradan Kulp'un Bab-ı Canıka köyüne geçerler. Bunların nihai durağı ise Kulp'un
Duderya Köyü olur. Duderya ismi kimilerine göre köydeki iki kapılı (du deri)
mağaradan gelirken, bazıları ise ismin, bu bölgenin hem Kadiri hem de Nakşibendî
tarikatının sancaktarlığını yaptığından ileri geldiğini ve “İki derya” manasında
olduğunu söyler.
Anlatıldığına göre Şemdin Ağa Batman'ın Kozluk (Hezo) ilçesinde
yaşamakta olan bir zat olup, avcılığıyla bilinir ve avcılığa da yalnız Cuma günleri
çıkarmış. Diğer günlerde devamlı camide ibadet ve ezkarla meşgul olan bu zat Cuma
günleri camide görülmediğinden Cuma kılmadığı gerekçesiyle şikâyet edilir ve
yörenin tanınmış müftüleri toplanıp hakkında ölüm kararı verirler.Ölüm kararının
icrasından bir müddet evvel Kozluklu (Hezo) biri hacca gider. Orada parasız kalır ve
bir müddet üzgün dolaşırken rastladığı bir zat neden üzgün olduğunu sorar. O da
parası bittiği için üzgün olduğunu söyler. O zat kendisine nereli olduğunu sorunca
Kozluklu olduğunu söyler. Bunun üzerine o zat Şemdin Ağa'yı tanıyıp tanımadığını
sorar. Kozluklu zat da
343
tanıdığını söyler. Bunun üzerine o zat Kozluklu'ya Kabe'de beklemesini ve her Cuma
Kabe'ye gelen Şemdin Ağa'nın kendisine yardım edebileceğini söyler. Cuma olunca
Kozluklu Şemdin Ağa gelir. Kozluklu Hacı yanına gidip derdini anlatır ve Şemdin
Ağa tarafından ihtiyacı giderilir. Ancak Şemdin Ağa Hacı'dan kendisini Cuma günü
Kâbe'de gördüğünü söylememesini tembihler ve hayatı boyunca kimseye
anlatmayacağına dair söz alır.
Hac sonrası bir gün bu Hacı Efendi yaz mevsiminde bahçesinden biraz meyve
toplayıp Şemdin Ağa'ya sunmak için yola çıkar. Ancak Şemdin Ağa Kozluk'un en
meşhur camisinin önünde şehid edilmiştir. Bunun üzerine o zat durumu oradakilere
anlatır. O gün bugündür Şemdin Ağa Kozluk'ta maneviyat öncüsü olarak nam salmış
ve halk tarafından günümüze kadar yadedilegelmiştir. Önünde şehid edildiği cami
Şemdin Ağa Camisi olarak Kozluk'ta halen meşhurdur. Hatta bu zat halen halk
arasında Kozluk'un tartışmasız maneviyat sembolüdür.
İşte bu mübarek soydan olan Şeyh Ömer ilk tahsilini Kalıkê Melle Manco adlı
zattan alır. Daha sonra Serhad'a giderek tahsilini tamamlar. İlmini bitirdikten sonra
tasavvuf ameli için Silvan'ın Bahçe şeyhlerine gider. Bahçe Köyünde şeyhi kendisine
Telan'a gitmesini salık verince Telan'a gider. Telan'da iki haftalık süluktan sonra
hilafet alır. Mürşidi Şeyh Kasım-ı Telanî'dir.
Kadirî halifesi olarak memleketine dönen Şeyh Ömer bir sene boyunca
hilafetini izhar etmez. Daha sonra mürşidinin emriyle hilafetini açıklar ve irşada
başlar.
Şeyh Ömer, meşhur 93 harbine bazı rivayetlere göre bin, bir kısım rivayetlere
göre ise altı bin talebe ve müridiyle beraber katılır. Pasin, Hasankale ve Erez nehrine
kadar Ruslarla cihad ederek kahramanlıklar sergiler. Bu başarılarından ötürü Osmanlı
padişahı II. Abdulhamid tarafından sancak-ı şerif ile taltif edilir. Rivayete göre Şeyh
Ömer o savaşta yaralanmış ve hayatı boyunca tazelenen yarası nedeniyle şehid
düşmüştür.
Yine, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşına Hamidiye alay komutanı olarak
katılan Şeyh Ömer'in Kulp'tan altı bin askerle savaşa katıldığı ve bunlardan sadece
altısının dönebildiği rivayet edilmektedir. Şeyh Ömer bu savaş sonrası Miralay
(Albay) rütbesiyle de taltif edilmiştir.
Şeyh Ömer'e verilen sancak vefatından sonra oğlu Şeyh Zülküf'e ondan da
Şeyh Muhammed Emin Duderî'ye kalır.
9 kez evlenen Şeyh Ömer'in 6 erkek, 4 kız olmak üzere toplam 10 çocuğu
dünyaya gelir. Erkek çocukları Kadirî halifeliği almış bulunan Zülküf, meşhur Şeyh
Muhammed Emin-i Duderya, İbrahim, Şerif, Siracüddin ve çocukken vefat eden
Abdülhadi'dir. Çok sayıda halife bırakan Şeyh Ömer'in bilinen halifeleri Erzurumlu
Şeyh Mahmud, Kulp'un Şerefki köyünden Şeyh Mahmud ve Mardinli Şeyh
Muhammed'tir. Hicri 1311 yılında yetmiş yaşını aşkın iken vefat eden Şeyh Ömer
Duderya'daki türbesine gömülür. Türbesi halen yöre halkı arasında maneviyat
vesilelerindendir.
344
Şeyh Muhammedê Duderî
Şeyh Ömer'in çocuklarından Şeyh Muhammed Emin-i Duderî Kulp ve
etrafında Şeyh Muhammedê Duderya namıyla meşhur zatlardandır. Duderya'da
dünyaya gelen Şeyh Muhammed bir kısım zatlardan ilim tahsilinde bulunduktan
sonra Muşlu Hacı Tayyib Efendi'den icaze alır. Bundan sonra babası ve kardeşleri gibi
Kadirî tarikatının merkezlerinden olan Telan'a giderek amel için müracaat eder. Ancak
Telan şeyhleri ağabeyine hilafet verdikleri için kendisini kabul edemeyeceklerini
iletirler. Zira onlar bir anda bir aileden iki kişiye hilafet vermemektedirler.
Bundan sonra meşhur Nakşibendî şeyhi Şeyh Muhammed Kufrevî'nin yanına
giden Şeyh Muhammed, kısa bir zamanda kendisinden hilafet alıp Kulp'a döner.Şeyh
Muhammed Şeyh Said Efendi'nin kıyamında ve Dersim hadisesinde sürgün edilen
meşayıhtandır.Şeyh Said Hazretlerinin kıyamı hengâmında kendisi Ankara'ya,
ailesinin geri kalan fertleri ise Uşak, Burdur, Kütahya ve Bolu'ya sürgün edilmişlerdir.
Bu sürgününün ardından Kulp'a gelip 8-9 yıl müftülük yapan Şeyh
Muhammed, 1937 yılında tekrar ailesiyle beraber Aydın'a sürgün edilir. 1940-41
yıllarında Aydın'da sürgünde iken vefat eder. Vefatından önce çocuklarına “Birkaç
sene sonra serbest kalacaksınız, memlekete giderken cenazemi burada bırakmayın”
diye vasiyette bulunan Şeyh Muhammed'in vasiyeti 1947 yılının Haziran ayında
yerine getirilir. Cenazesini almak için Aydın valisine başvuran ailesi il valisinden
Şeyhin cesedinin 6-7 yıldır öldüğünden çürümüş olduğu cevabını alır. Ancak
kendileri ısrar eder. Bunun üzerine mezarı açılır ve kefeninin dahi çürümediği hayretle
müşahade edilir. Cenazesi Diyarbakır'ın Rağıbiye camisine getirilerek kılınan cenaze
namazının ardından Kulp'un Duderya köyünde babası Şeyh Ömer'in yanına
defnedilir. Bir kez evlenen Şeyh Muhammed-i Duderî'nin 5 erkek, 3 kız olmak üzere
8 çocuğu dünyaya gelmiştir. Bizler de hayatları âlemlerin yaratıcısı olan Allah'a iman
ve teslimiyetle geçen, imanlarını yaşamada ve halka İslam'ı tebliğ etmede nice eziyet
ve baskılara maruz kalan, cihad meydanlarında izzetle İslam bayrağını dalgalandıran
bu kudsîleri rahmetle anıyor ve Allah'tan İslam'ın aziz günlerini bizlere göstermesini
diliyoruz (16).
345
Kulp sahabeleri
Kulp halid bin Velid tarafından fethedilmiştir (7) Köyün Eski Adı “İnıka”dır.
İlçe merkezine uzaklığı 48 Km olan köye ulaşım Kulp-Muş karayolundan ayrılan
stabilize ve tesviye yollar ile sağlanabilmektedir. Köye bağlı dokuz mezra
(gostik, ak ocak, kara bucak, gündüzlü, avgerm, metera, dereli, kepir tepe, yonca
tarla) bulunmaktadır. Kayacık köyü Kulp'un doğusuna düşmektedir. Doğusunda
Akçesir köyü, kuzeyinde Muş il sınırı ve sıra dağlar, güneyinde ise Yuvacık köyü
bulunmaktadır. Köyün coğrafi yapısı dağlık ve engebelidir.
Ayrıca köyde yatır kültürü anlamında köyde “Kutsal Tarla” denilen bir yer
vardır. Halk arasındaki inanışa göre bu kutsal tarlada sahabe döneminden gelmiş ve
burada savaşıp şehit olmuş kırk kişinin mezarı bulunmaktadır.
Şeyh Muhammed Sahabi Türbesi
Kayahan köyünde yer almakatdır. Köylülerin dediğine göre bu zat
Sahabi neslinden olup zamanında burada yapılan savaşlarda şehit düşmüştür.
Köy ahalisi tarafından buraya Perşembe ve Cuma günleri rutin ziyaretler
yapılarak dua edilmektedir. Ayrıca köy sınırları içerisinde Şeyh Muhammed
Seydaki, Şeyh Muhammed Navgori ve Şeyh Muhammed Belaşah türbeleri de
bulunmaktadır (5) (6).
Veysel karani Türbesi
Veysel Karani Yemende doğmuş, Mekke, Medine, Bağdat, şam ve Kufe'yi
gezmiştir. Kabri ile ilgili olarak Yemende Zebid kasabasının dışında Meşhed-i şerifte,
Mardin'de; Şam'da, Bursa'da Atıcılar mevkiinde, Garzan'da, Hicaz'da, Horasan'da,
Hindistan'da Beyrut'ta, Siirt Baykan'da ve Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde olduğu
bildirilmektedir (7).
346
KAYNAKLAR
1- http://kulp.meb.gov.tr/
2- http://www.kulp.bel.tr/3--Sarısu. A.Mustafa Kemal paşa Kulpta .Kara
Amid dergisi.Atatürk Yılında Diyarbakır.s52,.54
4- Beysanoğlu Ş.:M.kemal Atatürk'ün Diyarbakır'daki Kafkas cephesi
Komutanlığı. Atatürk Araştırma merkezi dergisi.c.II.Mart 1986.sayı.5 s.496
5-Adem Karakuş, Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Ortaöğretim Sosyal
Alanlar Eğitimi Coğrafya Anabilim Dalı, “Kulp İlçesi Beşeri ve Ekonomik Coğrafya
Özellikleri” adlı 2001 tarihli bitirme tezi.
6-www.kulpmerkezilkogretimokulu
7-Diyarbakır 1973 il yıllığı
8- Abdurrahman Ekin diyarbakır'da doğa sporları.Diyarbakır'da tarım
Doğa Çevre sempzoyumu.2010.c.2
9- http://kulpilcesi.blogspot.com/
10- Yrd. Doç. Dr. İrfan Yıldız. Kulp Diyarbakırda Çevre Ve Doğa .2011
c.2.s.379
11- Çelik M. M. Fotoğraflarla Kulp.İst.2009.s.53,55,58,84
12- Diyarbakır İl yıllığı-1967.s.352
13- H. Basri Konyar'ın 1936 Diyarbakır yıllığı s.155
14- //www.yesilkoytepecik.com/
15- Küçük130 //akunq.net/tr/?attachment_id=7505
16- Necat Özdemir . Kulp-Pasur Evliyası http://www. dogruhaberga ze te
si.com/masterdeneme.aspx?id=1956&haberid=123
17- Yrd. Doç Dr .Ergun Çelik :Veysel karani HazretleriUluslar arası Siirt
Sempozyumu.Birleşik matb.İzmir..2007.s.199
18-Usman Eti. Diyarbekir.Diyarbekir matb.1937.s.20,28,49
19- Cahit Beğenç: Diyarbakır ve Raman.Ulus Basımevi.Ankara.1949.s.39
20-A.Bila 1301
21- www.vikipedi.org
347
EĞİL İLÇESİ
Eğil, Diyarbakır'a bağlı bir ilçedir. Diyarbakır il merkezinin kuzey batısında yer
almaktadır. Dicle Nehri vadisinde kurulan ilçenin, Diyarbakır'a uzaklığı 52 km'dir..
İlçenin yüzölçümü 450 km2'dir. Dağlık bir arazide kurulmuş olan Eğil'in kuzeyinde,
Dicle ilçesi bulunmakta ve Dicle Nehri geçmektedir. Doğusunda Hani, batısında
Ergani ve güneyinde ise Diyarbakır il merkezi bulunmaktadır Maden ve Amini
çayları, ilçe toprakları içinde birleşmekte ve Dicle Nehri'ni oluşturmaktadırlar. (19)
Günümüzde 26 köy ve 22 mezraya sahip olan ilçenin arazi yapısı geniş düzlükler ve
engebeli alanlardan oluşmaktadır. Engebeli bir arazide kurulan ilçe merkezi Kale,
Yenişehir, Gündoğuran, Dere ve Çarkören Mahallesi olmak üzere 5 mahalleden
oluşmaktadır.2009 yılında yapılan nüfus sayımına göre ilçenin toplam nüfusu 23.239
dur. Bu nüfustan 2.577'si erkek ve 2.569'u kadın olmak üzere toplam 5.146 kişi ilçe
merkezinde yaşamaktadır. 26 köyde ise 8.995'i erkek ve 9.098'i kadın olmak üzere
toplam 18.093 kişi yaşamaktadır. (21).
Eğil, nahiye olarak 1860 yılında Palu'ya, 1866'da Mamuretü-l Aziz (Elazığ)
vilayetine bağlıdır. 1871 tarihli salnamede, Diyarbakır ilinin idari teşkilatında, Eğil,
Maden ilçesinin bucakları arasında yer almaktadır. Eğil, daha sonra Diyarbakır'ın
merkez nahiyelerinden biri olmuştur. Eğil, 4 Ocak 1936 tarihli Resmi Gazete'de
yayınlanan, 3197 sayılı kanunla ilçe olmuş, ancak, 1939 yılında ilçelik Dicle'ye
verilmiş ve Dicle'nin adı Eğil olmuştur. 11 yıl süren bu uygulamadan sonra, 18 Aralık
1951 günlü Resmi Gazete'de yayınlanan 5851 sayılı kanunla, Diyarbakır iline bağlı
Eğil ilçesinin adı “Dicle” ve bu ilçeye bağlı Dicle bucağının adı da “Eğil” olarak
değiştirilmek suretiyle bu karışık durum düzeltilmiştir. 1957'de Eğil bucağı, Dicle'den
ayrılarak Diyarbakır merkeze bağlanmıştır. 4 Temmuz 1987 tarih ve 3392 sayılı kanun
ile Eğil, Diyarbakır'ın 12. ilçesi olmuştur.
İlçe ekonomisi tarım ve hayvancılık üzerine kuruludur. Tarımda, özellikle
üzüm yetiştiriciliği yaygın olup, üzüm ürünleri (pekmez, pestil, sucuk vb.) üretimi
yaygındır. İlçeye bağlı 6 köyde, yerli ve yabancı şirketler tarafından petrol
çıkarılmaktadır (19).
Eğil'e genel bakış
348
Eğil'e genel bakış
Diyarbakır'ın şirin ilçesi Eğil, adeta Güneydoğu'nun 'krallar ve nebiler
beldesi'. Asur, Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı gibi pek çok medeniyetin izlerini
taşıyan Eğil, Dicle Barajı'nın yamacındaki kral mezarları, Mezopotamya'ya tepeden
bakan kalesi, 8 peygamber mezarıyla keşfedilmeyi bekliyor.
Bu gizli hazinenin bir parçası da Eğil. Asur Kralı Salmanassar, Hazreti Musa
ve Hazreti Harun'un eşyalarını barındıran Ahid Sandığı'nın son muhafızı Elyesa
Peygamber, İsrailoğulları'na gönderilen Hazret-i Zülkifl ve peygamber mi, evliya mı
oldukları karar verilemeyen 6 büyük isim...
Bütün bunların ortak noktası, pek çok kişinin adını bile duymadığı Eğil. Beş bin yıllık
tarihiyle hayranlık uyandıran Diyarbakır'ın bu şirin ilçesi, adeta Güneydoğu'nun
'krallar ve nebiler beldesi'. Asur, Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı gibi pek çok
medeniyetin izlerini taşıyan Eğil, Dicle Barajı'nın yamacındaki kral mezarları,
Mezopotamya'ya tepeden bakan kalesi, 8 peygamber ve evliya mezarıyla
keşfedilmeyi bekliyor. Harun-u Asefi, Zennun, Danyal, Hallak, Harut ve Hürmüz
gibi büyük zatlar, metfun oldukları tepeden Dicle'yi seyrediyor.
Dicle Nehri'nin kenarındaki Eğil, Tevrat'ta ismi geçen, Babil'i yıkan, Kudüs'e
sefer düzenleyen Kral Senharip'in kenti. Tarihte Supani, Supa (Urartu), Artagigarta
(Roma), Banaz, Basilon (Bizans), Aşipalis (Asurca), Welaraseko (Ermenice), Encil,
Enigelene, Angl (Süryanice), Eagle (Rumca) ve Gêl (Zazaca) gibi birçok isim alan
antik şehrin bugünkü nüfusu yaklaşık 5 bin. Şehirde ikamet edenlerin büyük
çoğunluğu Zaza. Eğil'in adı Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde 'Gel' biçiminde
zikredilir. Bitlis hükümdarı Şeref Han tarafından 1597'de kaleme alınan ve Kürt
349
tarihine ilişkin önemli bir kaynak olan Şerefname'de, Eğil'le ilgili ilginç bir hikâye
anlatılır: "Bu Eğil, eğik bir kemer üzerinde kurulmuş, sağlam bir kaledir ve o kadar
yüksektir ki ona bakan herkeste korku ve vehim hakim olur. Halkın dilinde
dolaşansöylentiye göre, Allah'ın velilerinden biri oradan geçerken o kemere işaret
edip Türkçe olarak 'Eğil' demiş, bunun üzerine kemer Allah'ın izniyle eğilmiş ve eğik
bir durum olmuştur." İlçe, bu olaydan sonra 'Eğil' olarak anılmış.
Asur Kalesi, Kalecik Kalesi, Selman Cibeb Kalesi, Asur kral mezarları,
mağaralar, hamamlar Taciyan Camii, Nisanoğlu Türbesi, mağara, kilise, Şerbettin
(Kalkan köyü) Hanı, Kasım Bey Kümbeti, Yeraltı Sarnıcı, kaleden Dicle Nehri'ne inen
gizli yol, hamamlara giden yer altı dehlizleri ve kaybedilen savaşlardan sonra kralın
gizlice yer altından kaçmasını sağlayan tüneller gibi onlarca zenginliği sahip Eğil,
keşfedileceği günü bekliyor. Antik şehir, doğa sporlarıyla da turistlerin ilgisini
çekmeyi hedefliyor(1).
Asur Kalesi tüm ihtişamıyla ayakta
Birçok medeniyet, uygarlık ve dine beşiklik etmiş tarihi Asur şehri,
peygamber, azizler ve nebiler diyarı olarak da bilinen Diyarbakır'ın kuzeybatısında ve
Diyarbakır'a 50 kilometre uzaklıkta olan Eğil ilçesindeki Asur Kalesi, ilk günkü
görkemiyle Dicle Nehri'ne bakıyor.
Kur'an-ı Kerim'de isimleri zikredilen Hz. Elyesa, Hz. Zülkif, Nebi Harun
Asefi, Zennun, Danyal, Nebi Alak gibi önemli şahsiyetlerin kabirlerinin bulunması
nedeniyle geçmişte önemli bir inanç merkezidir Eğil..Ev Sahipliği Yapmadığı
Medeniyet Kalmamış. Sırasıyla Urartular, Medler, Persler, Büyük İskender,
Slevoklar, Partlar, Büyük Tigran, Roma-Bizans, Ermeniler, Büyük Selçuklular,
Nisanoğulları, Timur, Akkoyunlular, Safevilerin hüküm sürdüğü Eğil ve bölgesinde
hâlâ söz konusu medeniyetlerden kalıntılar mevcut(17).
350
Arkeoloji.
Diyarbakır ve çevresinde, Orta Paleolitik Çağ'da (M.Ö.20.000-15.000) açık
hava yerleşmelerinin olduğu, 1946 yılında, bu bölgede yapılan kazılardan
anlaşılmaktadır. Daha sonraki bazı dönemlerde, insanların daha çok mağaralarda
kaldıkları ve birçok aletler kullandıkları tespit edilmiştir. Ayrıca, bu çağlarda,
toplayıcılık ve avcılığın geçimi sağlamada yegane yol olduğu bilinmektedir.
Diyarbakır genelinde, doğal ve yapay mağaraların toplam sayısı 3579 olarak tespit
edilmiştir. Diyarbakır ve çevresinde olduğu gibi, Eğil'deki birçok mağaranın da,
Ortataş Çağı'ndan kalmış olduğu anlaşılmaktadır. Yalnız, bu konuda detaylı
araştırmaların yapılmamış olması, bu konularda kesin ifadeler kullanılmasını
engellemektedir Bu yönüyle Eğil, Yukarı Mezopotamya Bölgesi'ndeki yerleşim
birimleri içerisinde, önemli bir inanç merkezi olarak ele alınabilir.
Beysanoğlu'nun eserinde, Eğil'i de içine alan kuzey bölgesinin adının Sophene
olduğu ifade edilmektedir. Burası, Urartular tarafından Şupani veya Şupa olarak
adlandırılmıştır. Sophene bölgesi, Tunceli'nin güneyinden başlayarak, Eğil'i de içine
alacak şekilde, idari bir anlam taşıyacak biçimde kullanılmıştır. Bu bölgenin daha
önceki adı ise İşşuva'dır. Çüngüş, Ergani, Maden bölgesinin kuzeyi ve kuzeybatısı,
Palu, Malatya civarına kadar olan bölgeye ise Alzi adı verilmiştir. Hititler, bu bölgeyi
Alşe olarak adlandırmışlardır. Burada, Arkanya ve Yanari isimli iki dağın mevcut
olduğu ve iki yerleşim yerinin (Urhan, Damdamuza) bulunduğu bilinmektedir. Bu
şehirlerden Urhan, Yanari Dağı'nın tepesine kurulmuştur. Urhan şehrinin adı, daha
sonraları Arsinia, Arkania, Argana ve Argını olarak anılmıştır. Bunun, Ergani olduğu,
dağın da Zülkifl Dağı olduğu anlaşılmaktadır Eğil, M.Ö.3500-1260 yılları arasında
Subarrular, Hurriler, Mitanniler'in egemenliğinde kalmıştır. M.Ö.1260-606 yılları
arasında Asurlular ve Urartular egemenlik kurmuşlardır. Eğil Kalesi, bu
dönemlerde yapılmıştır. Kalenin batısında, Asur krallarından IV.Tiglatpileser'e ya da
III.Salmanassar'a ait olduğu tahmin edilen stel ve kitabe bulunmaktadır (19).
Roma İmparatorluğu döneminde “İngilene” olarak adlandırılan Eğil' deki ilk
uzun süreli uygarlık Asur uygarlığı olmuştur. Kentin şu anki tarihi dokusu Asur
uygarlığının derin izlerini taşımaktadır. Asurlulardan günümüze kalan en önemli eser
tarihi Eğil Kalesidir. Bunun yanında Asur Kral mezarları ve tarihi mağaralar ile yer
altı tünelleri de önemli eserler arasındadır. Asurluların M.Ö. 1260- 606 yılları arasında
Eğil' de hüküm sürdükleri tahmin edilmektedir. Eğil M.Ö. 2000 yıllarından beri önce
Asurlular ve daha sonra Romalılar ve Bizanslılar hüküm sürmüştür. Yanları ve etekleri
yontulup aşılmaz bir kayalık olan Eğil Kalesi'ne çivi yazılı Asur yazıtları ile
kabartmalardan anlaşıldığına göre burası M.Ö.715-606 yılları arasında Romalılar
tarafından 'İngilene' olarak anıldığı öğrenilmektedir (23).
Eğil Tarihçesi
Eğil ilçesi, tarih öncesi dönemlerden başlayıp, pek çok medeniyetlere beşiklik
etmiştir. Orta Paleolitik Çağda ( M.Ö. 20.000 - 15.000 ) açık hava yerleşmelerinin
351
olduğu, 1946 yılında bu bölgede yapılan basit kazılardan anlaşılmaktadır. Sonraki
dönemlerde insanların daha çok mağaralarda kaldıkları toplayıcılık ve avcılığın
geçimi sağlamada yegâne yol olduğu bilinmektedir.
Eğil'deki birçok mağaranın “Ortataş” çağından kalmış olduğu
anlaşılmaktadır. Beysanoğlu eserinde; Eğil'i de içine alan kuzey bölgesinin adının
Sophane olduğunu ifade etmektedir. Eğil; çeşitli medeniyet ve dönemlerde değişik
adlarla anılmıştır. Urartular; Supani veya Supa, Romalılar döneminde;
Arkochthiokerta, Artagigarta, Bizanslılar Döneminde; Banaz, Basilon, Phrourion
daha sonra da İngila adını vermişler. Eğil Bölgesi İngilen/İngiline, Encil, Geil,
Ekle, Agel adları şeklinde geçer. Eğil'in adı Evliya Çelebi Seyahatnamesinde “Gel”
biçiminde geçmektedir. Bölgede yaşayan insanların bir bölümü, bugün hala “Gel”
biçiminde, diğer bir bölümü de “Ekle” biçiminde kullanmaktadır. Şeref Han'ın
Şerefname adlı eserinde, Eğil'le ilgili şöyle bir bilgi mevcuttur. “Bu Eğil, eğik bir
kemer üzerinde kurulmuş, sağlam bir kaledir ve o kadar yüksektir ki; ona bakan
herkese korku ve vehim hâkim olur. Halkın ağzında ve dilinde dolaşan söylentiye
göre, “Allah'ın velilerinden biri oradan geçerken o kemere işaret edip Türkçe
olarak 'Eğil' demiş bunun üzerine kemer Allah'ın izniyle eğilmiş ve eğik bir durum
olmuştur” (Eğil Kaymakamlığı, 2011).
Bugünkü “Eğil” ismi bu olaydan sonra “Eğil” olarak değişmiş olabilir. Eğil,
MÖ 3500-1260 yılları arasında Subarular, Huriler, Mitanniler'in egemenliğinde
kalmıştır. Asur Krallarından I. Adad- Nirari (MÖ 1310-1281)'nin Mitanni ülkesine
saldırarak, Mitanni Kralı I. Sattura ile oğlu Vasatta'yı yendiğini Asur tabletlerinde
belirtilmiştir. (Beysanoğlu) Asurlular, 1260-606 yılları arasında bu bölgede uzun süre
egemenliklerini sürdürmüşlerdir. Eğil Kalesi bu dönemlerde yapılmış olabilir (Eğil
Kaymakamlığı, 2011).
Eğil ve Bölgede Hüküm Sürmüş Devletler ve Medeniyetler
Urartular : MÖ 775-736
Medler : MÖ 625-550
Persler : MÖ 550-331
Büyük İskender : MÖ 331-323
Slevoklar : MÖ 323-140
Partlar : MÖ 140-85
Büyük Tigran : MÖ 85-69
Roma-Bizans : MÖ 69-MS 650
MS 350 yıllarında, Eğil'den Harput ve Dersim'e kadar olan bölge, II. Şapur
olarak adlandırılan kral tarafından yağma edilmiştir. Eğil Kalesi'ne girilerek burada
bulunan Ermeni ve Sup krallarının mezarları açılmış ve hazineler ele geçirilmiş, Asur
Kral Mezarları da büyük ölçüde tahrip edilmiştir.
Ermeniler:661-750
352
Abbasiler: 750-869 Diyarbakır (Amid) 639 tarihinde İslam orduları
tarafından fethedilmiştir. Eğil ise İyaz'ın görevlendirmiş olduğu Numan B. Marife
tarafından ele geçirilmiştir.
Eğil Beyliğini 1030-1085 yıllarında kuran Pir Mansur oğlu Pir Bedir'dir.
Bizanslılar II. Kez 908-1030
Büyük Selçuklular 1085-1093
Nisanoğulları 1157-1169
Timur 1394-1401
Akkoyunlular 1401-1507
Safeviler 1507-1515
Osmanlılar 1515 (22)
Vakidî'ye göre, İslamın ilk döneminde Angil (Eğil) İyâz'ın görevlendirdiği Numan b.
Ma'rife tarafından fethedilmiştir.
Abbasiler döneminde Diyarbekir yöre halkı Ebu'l Abbas'ın halifeliğini kabul
etmemiş, ayaklanmıştır. Ancak bu ayaklanma Ebu'l Abbas'ın kardeşi Mansur
tarafından bastırılmış,
Mansur Diyarbekir ve El-Cezire bölgeleri valiliği'ne getirilmiştir. 803'te
Diyarbekir ve civarında çıkarılan ayaklanma kanlı bir şekilde bastırılmış, bu tarihten
sonra bölgeye Bizans akınları yoğunlaşmaya başlamıştır. Bağdat yönetimi Diyarbekir
ve yöredeki kalelerin savunmalarını güçlendirmek amacıyla çok sayıda asker
göndermiştir. Uzun süre devam eden saldırılar sonucunda 908 yılında Eğil Kalesi,
Cebâbira ve Yamâni Kaleleri ile birlikte Bizanslıların eline geçmiştir. 1543 – 1604
yılları arasında yaşayan Bitlis Emiri Şeref Han'ın 1596 yılında bitirdiği Farsça
yazılmış “Şerefname” adlı eseri, 1667 yılında Türkçeye, 1862 yılında Fransızcaya,
1958 yılında Arapçaya çevrilmiştir. Bu eserde verilen bilgilere göre, Eğil Beyliğinin
kurucusu Mırdasîlerden Seyyid Hüseyin el A'rac (topal) oğlu Pîr Mansur'dur.
Mırdasîler, Pîr Mansur zamanında Hakkari dolaylarında bulunuyorlardı. Pîr Mansur,
sonradan Eğil Kalesi yakınlarındaki Pîran (Şimdiki Dicle ilçe merkezi) köyüne gelip
yerleşmişti.
Pîr Mansur'dan sonra yerine Pîr Musa geçti. Mutasavvuf olan Pîr Musa,
Pîran'da bir tekke yaptırmıştı. Ünü Mırdasîler ve diğer aşiretler arasında yayıldı. Onun
ölümünden sonra yerine Pîr Bedir geçti. O dönemlerde dervişlik postu, saltanat
tahtının ilk basamağı idi. Gittikçe müridleri çoğalan, güçlenen Pîr Bedir, Mırdasî ve
diğer aşiretlerin desteğiyle Eğil Kalesi'ni ele geçirdi. Kaleyi kimden aldığı hakkında
bilgi yoktur. Bunun 11. yüzyılın sonlarında, Anadolu'daki siyasi otoritenin
zayıfladığı sıralarda vuku bulduğu anlaşılmaktadır. Ancak Pîr Bedir'in Eğil
hakimiyeti fazla uzun sürmemiş, bir süre sonra kale Selçuklular'ın
hakimiyetine geçmiştir. Pîr Bedir, Selçuklular'ın elinden kurtulup da kaçmaya
353
Kocaalan'da Pir Mansur kabri
muvaffak olunca Meyyafarikin'e gitmiştir. Selçuklu Sultanı Alp Arslan'ın komutanı
Emir Artuk 1089 yılında Meyyafarikin'i kuşatıp almış ve Meyyafarikin hakimiyeti
sırasında Pir Bedir şehit olmuştur. Onun ölümüyle aileden kimse kalmamıştır. Fakat
bir süre sonra karısının hamile olduğu anlaşılmış ve doğacak çocuk beklenmeye
başlanmıştır. Onun bir erkek çocuk dünyaya getirmesi üzerine aşiret halkının Türkçe
olarak “çok şükür Hüda'ya, istediğimizi bulduk” demeleri üzerine çocuğa “Bulduk”,
adı verilmiş, daha sonra Eğil hükümdarının adı ve lakabı da “Buldukani” olmuştur.
Ergenlik çağına gelince beylik makamına getirilen Emir Bulduk'un 11. yy sonları ile
12. yy. başlarında yaşamış olduğu tahmin edilmektedir. Mırdasî aşiretinin başına,
Emir Bulduk'tan sonra Emir İbrahim, Emir Muhammed geçmiştir. Emir
Muhammed'in ölümünden sonra ise aşiretin yaşadığı topraklar üç oğlu arasında
paylaşılmıştır. Bunlardan Emir İsa Eğil yönetimini ele almıştır. Emir Timurtaş'ın daha
babasının sağlığında Bağın kalesi ile Palu çevresine sahip olduğu görülmektedir.
Emir Hüseyin'de Berdenç Kalesi ile Çermik yöresinin beyi olmuştur. Emir İsa'dan
sonra oğlu Şah Muhammed Eğil hükümetinin başına geçmiştir. (9) (24)
Bölgeye , Büyük Selçuklu Devleti, Nisanoğulları Beyliği, Akkoyunlular ve Sefeviler egemen olmuşlardır. Pek çok kavime yurtluk etmiştir.
Eğil 1515 yılında da Osmanlıların egemenliğine girmiştir (23).
354
Çaldıran'da Osmanlıların yanında savaşan Kürt ileri gelenleri bölgedeki etkinliklerini
yeniden tesis ettikten sonra Diyarbakırı Sefevilerin kuşatmasından kurtarmak için
harekete geçtiler.Bilhassa Atak kalesi ile Eğil ve yöresinin hakimi Kasım Beg
Diyarbakırın kurtarılmasında çok büyük yararlıklar göstediler.(Tacüt Tevarih
c.4.s.250) (24).
Şerefname'de belirtildiği üzere, “Diyarbakır 1507 yılında Şah İsmail-i Safevî
tarafından istila edildiği zaman Eğil Beyi Şeyh Muhammed oğlu Kasım Bey
kendisine bağlılığını sunmamış, boyun eğmemiş, tersine son derece muhalefet
etmiştir. Kasım Bey'in, cesarette, bilimde, edebiyatta, güzel ahlakta, iyi karakterde tek
olması ve çok iyi bir yönetici olması nedeniyle Akkoyunlular kendisini komutan ve
çocuklarından birine mürebbi olarak tayin etmişler, bu yüzden kendisine Lala Kasım
denmiştir. Safevilere karşı muhalefeti nedeniyle Diyarbakır Valisi Ustaclu
Muhammed Han büyük bir orduyla üzerine yürümüş ve Eğil Kalesi'ni kendisinden
alarak, Şii Mansur Bey'e vermiştir. Yedi yıl süren bu yönetimden sonra Eğil Kalesi
Çaldıran Savaşı'ndan sonra Yavuz Sultan Selim'in yardımı ve desteğiyle Lala Kasım
tarafından geri alınmıştır.” Lala Kasım Bey tarafından, Diyarbakır'da Lala Bey Camii
ve yakınlarından biri için Lala Bey Türbesi yaptırılmıştır. 1518 tarihinde yapılan ilk
tapu tahririne göre, Eğil Beyi Kasım Bey'in Harput'un Ebutahir nahiyesi gelirlerinden
127145 akçelik hası vardı. Eğil sancak beyi hasları toplam sancak hasılatının %
8,2'sini oluşturmaktaydı.
Eğil Beyi Lala Kasım Bey ?1535'de öldü. Çocuğu yoktu. Vasiyetine uyularak
Eğil beyliğinin yönetimi Kanuni Sultan Süleyman Divanı'nca kardeşinin oğlu Murad
Bey'e verildi. “Murad Bey, 1561 yılında amcası Kasım Bey'in mezarının yakınında
büyük bir imaret kurdu; onun yanında da bir han ve bir konak yaptırdı. Bu konakta
giden gelenlere her gün yemek verirdi. Bu hayır imareti, Han-ı Şerbetin olarak
bilinmektedir (Tekyeli.Eğil Tarihi.) (24) (20).
Eğil ilçesinin yerlileri Mirdasiler
Mırdasilerin toprakları Amid (Diyarbekir / Diyarbakır) il sınırlarından
başlayıp, batıya doğru Karacadağ'ın kuzey eteklerini izleyerek Adıyaman Gerger'i de
içine alarak batıda Fırat nehrine, Fırat nehri sınır teşkil edecek şekilde kuzeye doğru
çıkarak Pütürge'yi de içine alıp Elazığ, kuzeyde Munzur Dağları, Muş, Bingöl il
sınırları ile doğuya doğru Zirkilerin ve Süleymani aşiretinin toprağı olan Lice (Atak)
ve Silvan toprakları Mırdasilere sınır teşkil edecek şekilde yine Amid il sınırının
kuzeydoğusunda son bulurdu. Mırdasiler gelip bu topraklara yerleştikten sonra
kendilerine önce Piran (Dicle) ilçesini merkez seçtiler. Bu geniş topraklara yayılmış
olan Mırdasilerin bölgeye geliş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte tarihi
kaynaklar, dokuzuncu yüzyılın sonu ile onuncu yüzyılın başlarından beri bölgenin
tarihinde rol oynadıklarını belirtmektedir.
Mırdasiler bölgeye geldikleri tarihten beri etkinliklerini sürdürmektedirler.
Bölgenin kültürel, sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmuş,
yarattıkları kültürel değerler yer yer harap da olsa günümüze kadar gelmiştir.
355
Mırdasiler bölgede olduğu gibi Amid'in tarihine de çeşitli dönemlerde
damgalarını vurdular (25).
Şerefname'nin yazarı Şerefhanê Bidlisî'ye göre; Mirdasiler, Halep civarında
egemen bir toplum-halk iken hâkimiyetlerini yitirince Eğil ve civarına gelip yerleşmiş
ve Pîr Mansur'un himayesiyle buraya hâkim olmuşlardır. Sonraları Pîr Bedir
döneminde dini ve siyasi bir topluluk olarak bölgeye hâkim oldular. (26)
H.Basri Konyar (12) bu hususta şunları yazar: 'müverrihler kavlince Merdasi ailesinin
kökü peygamberimizin amcası hazreti Abbas'a dayanır'
Bu hususta Nedim Konuksever'in verdiği secereden bir kaçını sunalım:
Peygamberimizin amcası Hz. Abbas soyunun Eğil ve civarında yaşadığını
gösteren soy ağacını Nedim Konuksever Bey ve oğlunun katkısıyla sunuyorum.
8. yüzyıl sonunda Hz. Abbas soyunden Pir Mansur Dicle ilçesine gelir.
Türbesi Dicle ilçesinin 4 km doğusunda Dere(kocaalan) köyündedir. Bugün Eğil'de
olduğu gibi Dicle'de de kendilerinin Abbasi olduğunu söyleyen yani Hz. Abbas
soyundan gelen insanlar mevcuttur (7).
Eğil halkı her alanda olduğu gibi Eğil'in tanınmasında Devlete yardımcı
olacaktır. Bunu tarihte de göstermiştir. Örneğin: Belge 1:Eğil nahiyesinde masrafının
bir kısmı ahali ve kalanı devletçe karşılanmak üzere bir hükümet konağı inşa edilmesi
hakkında mazbata.14 Ekim 1879. Belge 2: Eğil'de bölgenin zenginleri ve hazinenin
işbirliği ile nahiye müdürüne bir konak inşa edilmesi hakkında irade. 8 Kasım 1879 (27)
356
Dünyanın en güçlü insanı Eğil'de
Eğil ilçesi 'nin eski isimleri içinde Angel de bulıunmaktadır. Ermenice
kayıtlarda Herkül ile Zaloğlu Rüstem'den ve Tevratın Samson'un dan daha güçlü
olan Angel, Eğil ilçesinde yaşamıştır. Elinin tırnaklarıyla kayaları çizmiş, kayaları
eliyle sıkarak kül ettiği ifade edilmektedir (13).
DOĞA TURİZMİ
Deniz şehri Diyarbakır
Eğil ilçesi ve Kocaköy'ün bulunduğu mekan tarihte Tetis deniziydi. Tarihte
Basra körfezi Ergani, Lice-Genç ilçesine kadar uzanıyordu, burası denizdi.
Eğil ilçesinde bir ilkel istiridye
Eğil baraj gölünden görüntüler
357
SU SPORLARI
Bu sporların içinde ilk planda yüzme gelmektedir. Ülkemizde her yerde
yüzme mümkündür. Ancak tarihi mekanlar önünde örneğim Asur kral mezarları
önünde yüzmek bir orijinallik unsurudur. Baraj gezileri de diğer bir turizm unsurudur.
Baraj gezileri de diğer bir turizm unsurudur.
Eğil baraj gölünden görüntüler
Tracking, yamaç paraşütü ve kanolar ise dikkate alınması gereken diğer spor
alanlarıdır. Eski Eğil su altında kalmıştır. Su altı sporları için bu güzel bir potansiyeli
getirisi sağlamaktadır.. Dalgıçlar için ise Eğil de değişik bir alem vardır.
1986 yılı eski Eğil (Foto: Prof. Dr. Emrullah Güney)
358
Eğil'de Asur kano spor kulübü kurulmuştur
Diyarbakır doğa sporları kulübü başkanı Abdurrahim Ekin'in önerisi:
Diyarbakır'da sıcaklıkların temmuz, ağustos aylarında 40–50 dereceye ulaştığında
serinlemek ve doğa fotoğrafçılığı, doğa yürüyüşü, tracking, yamaç paraşütü, dalgıçlık
ve durgunsu kano gibi aktivitelerle güzel vakit geçirmek isterseniz. Bence fazla
düşünmeyin ilk adres ilk adres Eğil (3).
Eğilde baraj kıyısında eko turizm
359
Ulaşım aracı feribot kullanılmaktadır (4)
Eğil halkı turizme ayak uydurdu
Eğil Baraj gölü çevresinde inşa edilen bungalov evleri doğa ile iç içe bir
yaşam konforuna sahip.
Proje kapsamında baraj gölü kıyısında 7 tanesi 30 metrekare, 2 tanesi de 50
metrekare olmak üzere toplam 9 adet bungalov tipi ev inşa edilecek. Bungalov evler 1
salon bir oda, Amerikan tipi mutfak, WC ve Banyo'dan oluşacak. Bungalov evler
yamaca açılan paletler üzerine ve teraslandırılmış şekilde Eğilli taş ustaları tarafından
yapılan ve 4 aşamadan oluşan toplam 6 metre yüksekliğe ve 170 metre uzunluğa sahip
bir alan üzerine inşa edildi.
Bu çalışmayla birlikte Eğil Baraj Gölü kıyısında 2010 yılı içerisinde Kültür ve
Turizm Bakanlığı tarafından sağlanan ödenekle 20 Kamelya, 1 kır kahvesi, 1 adet
restoran ve 9 adet bungalov tipi ev ile çevre düzenlemeleri çalışmaları tamamlanmış
oldu. Projenin tamamlanması ile Eğil'e gelen günübirlik ziyaretçilerin ve konaklamak
isteyenlerin beklentileri büyük oranda karşılanmış olacak. 'Deniz Otobüsü', 'Jet Ski'
ve 'Sürat Teknesi' projesi de söz konusu. Göl kenarında 12 tekne, 1 jet ski, 10 adet
deniz bisikleti ve kano ile yerel işletmecilerin hizmet vermeye başladığı göl kenarında
4 adet restaurant bulunuyor (5).
360
Eğil, yamaç paraşütü, kano, trekking, yüzme gibi birçok spor dalı için bakir
bir alan. Türkiye'nin birçok yerinde yüzmek mümkündür. Ancak tarihî mekânlarla iç
içe, Asur kral mezarlarının önünde yüzmek herkese nasip olmaz. Ayrıca eski Eğil su
altında kaldığı için dalgıçlar için su altında keşfedilmeyi bekleyen bir dünya vardır.
Eğil asur kano spor kulübü.
Diyarbakır'ın Eğil İlçesi Kaymakamlığınca ilk kez paramotor uçuşu
gerçekleştirildi. Eko turizm ve Turizm Altyapısı Geliştirme Projesi kapsamında Eğil
Kaymakamlığınca ilçeye 1 adet iki kişilik paramotor, 1 adet tek kişilik paramator ile 1
yamaç paraşütü satın alındı. Uçuş denemelerini yerinde inceleyen Kaymakam Murat
Büyükköse, aralıklarla sürecek olan uçuşların 2-3 hafta süreceğini söyledi.Eğitim ve
361
denemeler sonrası isteyen vatandaşların ücret karşılığı uzman öğretmen eşliğinde
paramotor uçuşları yapacağını belirten Büyükköse, ilçenin son projelerle doğa
sporlarının birçoğunun yapıldığı doğal turizm cennetine dönüşmesini ve ilçenin
turizmle refaha kavuşmasını arzuladıklarını ifade etti.Kaymakam Büyük köse,
yapılan ilk deneme uçuşları ve eğitimlerin başarılı olduğunu belirterek, Diyarbakır'da
paramotor uçuşlarının ilk olarak Eğil ilçesinde yapıldığını kaydetti (18).
Eğil'in yakın bir zamanda önemli bir İnanç, Doğa, Tarih Turizmi ile Eko
turizm merkezi olacaktır Buna paralel olarak ilçe ekonomisinin çok daha iyi bir
seviyeye ulaşacaktır. Eğil baraj gölü mağaraları hen ziyaret hem de dini arkeolojik
dünya açısından önem arz eder. Sümer tabletlerine göre tufan Dicle'de olmuştur. Bu
açıdan Eğil de tufan etkisinde kalmış, su erozyonu sonuca çok yüksek seviyelerde
mağaralar oluşmuş, tufana ait orijinal yapılar ortaya çıkmıştır.
Eğil baraj gölü mağaraları ve su erozyonuna ait orijinal yapılar. Bunun dışında
baraj havzasında ilginç yapıları ziyaret etmeden gitmemeliyiz.
Baraj dışında da orijinal yapıları görebiliriz. Bunun için Selman
köyüne giderken sol tarafa dikkatle bakmalıyız.
362
Kuş gözlemciliği için de Eğil ilçesinde önemli bir alt yapı vardır. Türkiye'deki
450 kuş türünün 270'ten fazlasının Diyarbakır'da yaşamaktadır Bu noktada iskeleden
sola doğru baraj gölünde gezintiye çıkalım. İlginç kuş mağaralarını görebiliriz.
Kartallar da ayrı bir güzellik Eğil de doğa ayrı bir harika...
Eğil Yatır köyü şelalelesi (Askeri İpek)
Eğil baraj gölü gece görüntüsü mehtap
363
Ekolojik turizmde önemli bir husus organik tarım ve hayvancılıktır.
Organik hayvancılıkta büyük ilerleme var.
Hayvan yemi olarak silajlık mısır ekimi yapılıyor. Silajlık mısır ekimi tarlası:
Pamuk üretimide eğilde yapılan tarım olarak dikkat çekicidir.
( Foto. M. Ali Abakay )
364
EĞİL VE DOĞA
Eğilde doğal hayat, doğal güzelliklerde ayrı bir gizem ve renk cümbüşü
sunmaktadır bizlere.
Eğil'de kaya harikaları
Selman yolunda doğal güzellikler:
365
a
Fok balığı ve yavruları görünümündeki kayalar
Bir kaplumbağa
366
Farklı görüntüde kaya görüntüleri
367
Farklı görüntüde kaya görüntüleri
Eğil-Şölen yolu doğal kayalıklar
Kalecik köyünden Dicle ye bakış
368
Kalecik köyünden Dicle ye bir başka açıdan bakış
EĞİLDE KÜLTÜR
Eğil mutfağı da turizme önemli katkı sağlayabilir. Misafirlere köy kahvaltısı,
yöresel yemekler, balıkçılık ciddi gelir getirir .
Eğil mutfağından örnekler: (Alabalık ve aynalı sazan baraj menşeli) Yerel musiki ve
halk oyunları da ayrı bir çeşnidir.
TARİH VE ARKEOLOJİ TURİZMİ
Eğil'in bilinen geçmişi Orta paleolitik dönem uzanıyor.
369
Orta paleolitik dönemde mağarada bir insan resmi (4).
Antik çağ ise çok parlak.Bu noktanın en önemli unsurları Asur kalesi,kaleden
inen merdivenler,Asur kral mezarları,mağaralar ve steldir .Kalenin restorasyonu
turizmde ciddi hamle getirecektir.
Önce Asur eserlerine göz atalım:
Piramitler
Mağaralardan görüntüler
370
Eğil baraj gölündeki kayadan kral mezarları görüntüleri
Asur Kral Kaya Mezarları :
Eğil'in en güzide tarihi eserleri arasında olan Asur Kral Kaya Mezarları, II.
Şapur tarafından yağmalanmasına rağmen, zamana karşı koyarak asırlardan beri
dimdik durmaktadır. Asur hükümdar mezarları ve çevresindeki mağaralar silsilesi
kalenin kuzeydoğusunda, Dicle Barajı'nın kıyısında bulunmaktadır. Kayalar oyularak
Mısır Ehramları şeklinde inşa edilmiştir. Asur hükümdar kaya mezarlarının doğu
tabanında bir tünel bulunmaktadır. Tünelin kısmen dolmasından dolayı kapalı
durumdadır. Muhtemelen tünel, sığınak veya yer altı barınma yerlerine gitmektedir.
Kaya mezarlarının kuzey iç kısmında çizgi şeklinde bir figür bulunmaktadır (6).
Asur kral mezarları
Su Sarnıcı:
Su sarnıcı bugün Kur-an Kursu olarak kullanılan binanın güneyinde yer
almaktadır. Yapı tipi İstanbul Yerebatan Sarnıcının küçültülmüş şeklidir. Sağlam
durmaktadır.
Eğil'in su ihtiyacı, Eğil'den çok uzaklardaki su kaynaklarından çanak-çömlek
toprağından yapılan borularla getirilerek sarnıçta depolanmış, buradan da başta Kale
Mahallesindeki hamam ile Kale Cami ve değişik yerlere yapılan çeşmelere
akıtılmıştır. Çanak- çömlek borularının büyük bölümü, temel kazılarda ortaya
çıkmaktadır. Belirgin su boruları bugünkü Hükümet Konağımızın kuzeyinde, temel
kazı çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır (6).
371
Eğil'de Kayalardan Yapay Mağaralar: Yapay mağaraların çoğu, baraj
gölü altında kalan “Deran” denilen bölgede bulunur. Su seviyesinden kurtulan
mağaralar görülebilir. Deran Bölgesindeki mağaralar; kayalara cadde açılarak,
caddenin sağ ve soluna yüzlerce mağara kazılarak bir şaheser meydana getirmişler.
Basri Konyar 1936 Diyarbekir yıllığında Eğil kalesinin alt yanlarında derin
bir vadiyi izleyen yolun her iki tarafında bir çok mağaralarla delik deşiktir. Bunların
içinde yine mağara oyulurken ortaya çıkarılmış üçer sedir vardır. Medhalleri küçük ve
mıntazamdır. Kalenin bulunduğu mevkiin şimal taradında (Sultanım) suyunun altında
(Kayaz) mağaraları bulunur'der .1936 yılında Basri Konyar mağaralar Eğilin her
tarafında mebzulen bulunur. Bazı mağaraların methallerinde sağlı sollu çok kadim bir
zamana ait olduğu nakış tarzından belli insan resimleri mahkuktur. Alibeganda yer altı
mağaraları ve gizli kapılar ile meşhurdur. Selman kuyuları mevkiinde bu yer altı
mağaralarından çok bulunur' demektedir (12).
Asur kalesinden görüntüler. Kaleden inen merdivenler
372
.
Eğil barajından görüntüler (Foto. Burhan Çelik)
Merdivenler
(Foto. Burhan Çelik)
Kale
Eğil barajından gözetleme kulelerinden görüntüler (Foto. Burhan Çelik)
373
.
Eğil barajından göneş batışı seyretmek bir başkadır (foto. Burhan Çelik)
374
H.Basri Konyar (12) kaledeki sarnıçlara da temas eder::kalenin ortasında delikli bir
taş gibi görülen uzun kayanın üzerinde büyük ve derin bir sarnıç vardır. Bunun
etrafında da küp şeklinde küçükleri bulunur. Bunlardan başka kalenin her tarafında
böyle küp şeklinde taşlar oyularak vücude getirilmiş niceleri vardır. Kalenin
müntehasında derin bir havuz mevcuttur. Yan taraflarında bu havuzla birleşen iki
sarnıç görülür.
esim
a
k
Asur (eğil) kalesi görünüm (foto. Burhan Çelik)
Asur (eğil) kalesi (foto. Burhan Çelik)
Asur (eğil) kalesi görünüm
375
.
Asur steli
Selman kalesi
Eğil'de Selman kalesi görülmesi gereken bir mekandır.
Selman kalesi (Foto: Mehmet Emin Esen)
Eğil Asur Kalesi:
Asurlular İlkçağda, Ortadoğu'nun en büyük imparatorluklarından biri
olmuştur. M.Ö. 2. binyıl'ın başından itibaren özellikle Anadolu'da koloniler kurmuş,
Anadolu'ya yazıyı taşımışlardır. Asur ülkesi, önceleri Babil'e, M.Ö. 2. binyılın büyük
bölümü boyunca Mitannilere bağımlı kalsalar da M.Ö. 14. yüzyılda bağımsızlıklarını
kazanmış ve Fırat'a kadar topraklarını genişleterek buralara yerleşmişlerdir. Daha
sonra Mezopotamya'da, Anadolu'nun güneydoğusunda, zaman zaman da Suriye'nin
kuzeyinde büyük güç kazanmışlardır. Fakat I. Tukulti-Ninurta'nın ölümünden (M.Ö.
1208) sonra gerileme dönemine girdi. M.Ö. 11. yüzyılda I. Tiglat-Pileser zamanında
kısa süre yeniden eski gücüne kavuştuysa da, bunu izleyen dönemde hem Asur
Krallığı, hem de düşmanları, yarı göçebe Aramilerin akınlarıyla yıprandı. M.Ö. 9.
376
yüzyılda Asur kralları sınırlarını yeniden genişletmeye başladılar; M.Ö. 8. yüzyılın
ortasından M.Ö. 7. yüzyılın sonuna değin III. Tiglat-Pileser, II. Sargon (Şarrukin) ve
Sinahheriba (Sanherib) gibi güçlü kralların önderliğinde Basra Körfezinden Mısır'a
kadar uzanan toprakları egemenlikleri altında birleştirerek günümüzde Yeni Asur
İmparatorluğu olarak adlandırılan bir imparatorluk kurdular (10).
M.Ö.1 Binyıl'ın başından itibaren Elazığ Palu'ya kadar yayılmışlardır. Asur
hükümdarları sıklıkla fethedilen toprakların yerel halkını oradan sürerek yerlerine
Asurluları yerleştirmiş ve bu bölgeleri Asurlulaştırmışlardı (11).
Asurluların M.Ö. 1260- 606 yılları arasında Eğil' de hüküm sürdükleri tahmin
edilmektedir. Asurlular zamanında yapıldığı tahmin edilen kalenin ilginç bir yapısı
vardır. Yekpare bir kaya zemin üzerine oturtulmuş olup üç tarafı derin vadilerle
çevrili, öteki tarafı da oyularak, stratejisi önemli bir yapıya kavuşturulmuştur. Kalenin
etrafı bugün dahi varlığını koruyan surlarla çevrilmiştir.O günün silahları göz önüne
alındığında kolay fethedilebilecek bir türden olmadığı anlaşılmaktadır.Kalenin
büyüklüğü 3 futbol sahasından da büyük olup, iç kısmı kısmen boş olup zamanında
depo ve sığınak olarak kullanılmıştır.
Eğilli Yuhanna'nın “Kilise Tarihi” adlı eserinin II. Cildinde; Hunlar ile Doğu
Roma (Bizans) arasında geçen savaşlarda gerek halkın, gerekse de askerlerin Eğil
Kalesi'ne sığınmış olduklarını ifade edilmektedir. Kalenin üzerinde irili ufaklı yüz
dolayında kuyu kazılmış ve bu kuyulardan çeşitli şekillerde yararlanılmıştır. Kayalar
oyularak bugün için bilinen ve görülen 4 tünel kazılarak kaleden metrelerce
uzaklıktaki vadilerde bulunan hamam, Dicle Nehri yatağına ve sıkışık anlarında
düşmana görünmeden yer altından kaçarak güvenli yerlere varmak için tüneller
bulunmaktadır (6).
Eğil kalesinde üç tünel tespit edilmiştir. Bu tünellerden biri kalenin doğusundaki kral
mezarlarının hemen yukarısından başlar ve Dicle nehrine iner. Yaklaşık 177
basamaktan ibarettir. Bu tünel tamamen kapalı değil, kaya yer yer erozyona uğradığı
için dışarıya delikler açılmıştır. Tüneldeki basamakların bir kısmı da yıpranmıştır.
Diğer tünel ise kalenin batı cephesinde üstten başlar. Giriş kısmı tıkalı olduğu
için iç surun Dicle nehrine bakan kısmının hemen altındaki bir delikten tünele
girilebilir. Bu tünelin dışarıyla fazla teması olmadığı için erozyona hemen hemen hiç
uğramamış ve basamaklar son derece muntazam gibi duruyor. Bu arada tüneli
377
aydınlatmak için yer yer meşalelerin kullanıldığı,meşalelerden çıkan is izlerinden
görülebilir. Bu ikinci tünel, Dicle nehrine ulaşmadan içi su dolu bir havuzla son
buluyor. Son bilinen tünel ise kalenin üst kısmında kemerli kayanın hemen sağında
tünelin girişi başlar ve muntazam fakat erozyona uğramış basamaklarıyla aşağıya
spiral bir şekilde iner.Bu tünelin girişi tıkalı olduğu için daha ileriye inmek mümkün
değil. Bu tünel de büyük bir ihtimalle kalenin güneyindeki vadinin içerisinde antik
harabeye ulaşır. Bu antik binanın eski bir saray hamamı olduğu ve kralın hareminin
mensuplarının hamam için bu tüneli kullandıkları rivayet edilir (7) (12).
Eğil Kalesi'nin batı-ön kısmında, uzun çivi yazısı ile birlikte bir Asur Kralının
figürü bulunur. Yazı tamamen okunamıyorsa da kolayca takip edilebilir. Yazı ve figür
ikindiden sonra, güneşli günlerde net görülebilir. Eğil Kalesinde bulunan çivi
yazısının bir kral figürü ile birlikte bulunmuş olması, kral figürü ve çivi yazısının
Asurlulara ait olduğu görüşünü güçlü kılmaktadır. Marguat, kral figürünün büyük bir
ihtimalle, Dicle'nin kaynağındaki III. Salmanassar'a ait olan figürüyle aynı olduğunu
görüşünü güçlü kılmaktadır. Figürle ilgili Beysanoğlu şöyle bir bilgi aktarmaktadır:
“Stelde Asur Krallarının hep bilinen bütün kök çizgilerini toparlanmıştır. Boyundan
asılı, sol el sapına konulmuş, belden dışarı az çıkan ve böyle büyük sakal, sanma o hep
oyalı gibi duran giyim. Önünde bir kitabe, yüzü doğuya dönük, sağ elinde ikizli bir
balta tutmaktadır. (52)1936'da Konyar kaleyi şu şekilde tasvirde bulunur:.Diclenin
buradan manzarası insanı vehme fakat bu şahane manzara karşısında tehayyüre
sevkeder. E.çelebi şöyle der. Kalenin zemini Şat kenarında yalçın kayalar üzerinde
vaki olmuş havadar, bahçeli,bağlı,toprak örtülü, hanelerdir (12).
1865 yılında Eğilde araştırmalar yapan J.G. Taylor kale hakkında şunları yazmaktadır: " Dicle'nin Ergani-Maden kolunun sağ tarafındaki kıyısında, dik, yüksek,
kayalık bir dağ üzerinde inşa edilmiştir. Doğusunda heybetli bir gül eski çift duvarlı
bir kalenin kalıntıları bulunur. Hisar-Hisn Kefte olduğu gibi- kayalardan oluşmuş, 177
basamaktan oluşan, gizli bir merdivenle Dicle'ye bağlanır. Batı ucunda, üzerinde
kalenin inşa edilmiş olduğu bölüm bulunur. Bu kısım tam anlamıyla korumayı
sağlamak üzere ana dağdan ayrılmıştır. Kayanın bir bölümü, göze batacak şekilde,
caddeye doğru uzanır. Kayanın ön kısmında, uzun çivi yazısı ile birlikte (6x4 ft.
Büyüklüğündeki mihrap üzerinde) bir Asur Kralının nerdeyse silinmiş figürü bulunur,
Yazı tamamen okunmamakla birlikte, kolaylıkla takip edilebilmektedir" (13) (14).
Surlar
Eğil kalesi üç surla çevrilmiştir .Dış sur vadinin hemen yanı başında
başlar.İkinci sur ise güneydeki vadinin sıfır noktasıyla iç kalenin surlarına hemen
hemen eşit uzaklıkta,doğudan batıya doğru kaleyi çevreler. Taciyan camisini güney
cephesi bu ikinci sur kalıntısının üzerine gelecek şekilde inşa edilmiştir Bir rivayete
göre dış sur ile caminin üzerinde inşa edildiği orta sur arasındaki kısım kalenin ticaret
merkeziymiş. Bütün dükkanlar ve alışveriş merkezleri oradaymış. Orta sur ile iç
378
kale surlarının arası ise halkın yerleşim alanıymış.İç kalede ise batı uçta harem
bölümü vs ,kalenin diğer tarafları ise askeri kışlalar,depolar ve saraylardan
ibaretmiş (7).
Kralkızı Efsanesi
Baraj Gölü'nün hemen üstüne bulunan ve 3 ayrı gizli geçitle çıkılan Eğil
Kalesi ve Kralkızı figürü ile anlatılan efsanesi, Eğil İlçesi'nin gizemini bir kat daha
arttırıyor. Rivayete göre zamanın birinde kentte hüküm süren bir kral, ve dillere destan
güzelliğe sahip kızıyla yaşadığı bilinirmiş. Bunu duyan barbar bir komutan, kalabalık
ordusuyla birlikte krallığı yerle bir edip güzel kızla evlenmek için Eğil Kalesi'ni işgal
etmiş. Uzun süren savaş sonucunda Eğil Kralı, halkının artık zarar görmesini
istemediği için yenilgiyi kabul eder. Ancak kralın güzel kızı, hem yenilgiyi kabul
etmez hem de sevmediği biriyle beraber olmamak için plan yapar. Barbar komutanı
tanımak için onunla konuşmak istediğini elçi aracılığı ile iletir. Barbar komutan
krallığın teslim olacağı sevinciyle şatafatlı bir karşılama hazırlar. Kralın kızı ihtişamlı
giysi ve takılarıyla gelir, tüm askerler ve barbar komutan, bu güzellik karşısında adeta
dona kalır. Eğlenceden sonra kralın kızıyla biran önce yatmak isteyen barbar
komutan, askerlerini göndermeye çalışır. Ancak kralın kızı, barbar komutana
kendisiyle beraber olabilmesi için bir şartının olduğunu söyler. Kız, kendisiyle
savaşacak ve kendisini yenecek biriyle evlenebileceğini söyler. Bu talep karşısında
şaşıran barbar komutan, kralın kızının bu teklifili alaylı bir şekilde kabul eder. Ancak
kız ihtişamlı elbisesi ve takılarını çıkararak savaşçı elbisesini giyer. Daha sonra tüm
askerlerin de olduğu bir ortamda barbar komutan ile kavgaya tutuşur. Kısa bir süre
sonra kralın kızı barbar komutanı, kellesini gövdesinden ayırarak galip gelir. Bu
davranış karşısında barbar komutanın askerleri kralın kızı karşısında diz çöker ve
egemenliğini kabul eder. Kız bu kez kanlı elbiseleri ile sal ile kaleye döner ve gizli
geçitten yukarı çıkar. Müjdeli haberi babasına ve halkına verir. Kral da bu haber
karşısında 7 gün 7 gece süren bir kutlama yaparak, özgürlüğü halkıyla paylaşır (5).
Amini (Yemaniyye) Kalesi: Kale Eğil ilçe merkezine 4-5 km. uzaklıkta
Dicle nehrinin iki kolunun (Bırkleyn ve Akdağ'dan gelen kol ile Maden'den gelen
kolun) birleştiği noktada yüksekçe bir kayanın üzerinde inşa edilmiş bir kaledir. yolun
379
sağında bulunan hamama gelinir. Kıymetli bir eseri mimaridir. İki büyük kemeri ve
bu kemerlerin üstünden tuğla ile örülü mukavves aksamı baki kalmıştır. Bu iki
kemerin altı, kale içinden açılmış geniş merdivenli bir tonelle kesbi irtibat eder. Elli yıl
önceye değin bu hamam işliyordu. Heyeti umumiyesi, yatağı geniş bir dere üstüne
oturtulmuştur. Buradan aşağısı temaşasına doyulmaz güzel manzaralara maliktir (12).
Bizanslar tarafından İran'dan gelebilecek saldırıları engellemek amacıyla bir sınır
kalesi olarak inşa edilmiştir. Emeviler ve Abbasiler döneminde Bizansların
saldırılarına uğrayan kale ortaçağın önemi kalelerinden biridir (28).
Diyarbakır'ın fethinden sonra civar kalelerin fethine geldi. İyaz bin Ganem
ve Halid bin Velid ve seçkin komutanların da içinde bulunduğu İslam ordusu önce Eğil
kalesini aldı Vakidi'ye göre Eğil kalesi İyaz'ın gönderdiği Numan b.Marife tarafından
alındı. kale Madenden gelen kolla , Bırkleynden gelen kolun birleşme noktasındadır
(29).
Eğilli Yuhanna'nın “Kilise Tarihi” adlı eserinin 2. kitabında şunlar
belirtilmektedir: “395 yılında Hunlar, Beth Rohmaje memleketini zorlayarak girdiler.
Ve Gayja dağı bölgesindeki memleketleri tahrip ettiler. Dönüşlerinde Eufrat (Karasu)
geçidinden geçerlerken muhtelif kollardan ilerleyen Roma kuvvetleri geri çekildi. Ve
bir imha muharebesiyle atıldılar. Bu zamanda Ziyat kalesinin erleri kaleye
kapanmışlardı. Hunlar Amid'e girmeye muvaffak olmuşlar ve burayı almışlar,
kurtulan halk da zorlukla Hunların elinden kaçarak Deba ile bunun doğusundaki
Deglat suları arasında küçük, büyük Zişat ve Kral Senahrip Von Athor'un Ahgel (Eğil)
Kalelerine iltica etmişlerdi. Zişat iki suyun arasında zaptı güç, yüksek ve yalnız bir
kapısı olan bir kale idi. İki su bu kalenin duvarlarının hemen kuzeyinde birleşiyordu.
Fakat, Hunlar Deba ve Deglat sularına gelen yollardan girerek kapıyı aldılar. Bütün
erler susuzluktan harap oldular ve nihayet Hunlar bütün kaleye hakim oldular. Bir çok
er ve halk öldürüldü. Kalanlar esir alındı. Ve kale o suretle yakıldı ve tahrip edildi ki,
bir daha iskan edilemedi. ” Zişat Kalesi'nin yerinin bugün Dicle Barajının yapıldığı
mevkiden yaklaşık 1 km. kadar yukarıda bulunan Amini Kalesi olduğu tahmin
edilmektedir. Deba ve Deglat Suları ise Dıpni ve Dicle sularıdır (30).
Selman (Cebabir) Kalesi: Kale Eğil'in Güneyinde Eğil ilçe merkezinden
10 km. uzaklıkta Dicle Nehrinin kenarında nehre hakim bir tepede kurulmuştur. Ne
zaman kurulduğu bilinmeyen kale Amid'den (Diyarbakır) Elaziz'e (Elazığ) giden
ticaret yolunun güvenliğini sağlamak amacıyla kullanılmıştır. (15)
Baykuş Kalesi: Eğil Kalesi'nin takriben 1500 metre güneyinde Dicle
Nehri'nin kenarında yüksekçe bir tepe üzerinde bulunan bir kaledir. Halk arasında
“Kela Kundi” olarak bilinmektedir. Kale üzerindeki yıkık binaların temeli
seçilebilmektedir. Kalenin ne zaman ve kim tarafından yapıldığına dair elimizde
kaynak bulunmamaktadır (17).
380
Baykuş kalesi (2)
Kerrebiri Kalesi: Eğil Kalesi'nin kuzeyinde 5 km. uzaklıkta Dicle Nehri'ne
hakim, yüksekçe bir kayanın üzerinde ağırlığı tonlarla ölçülebilen harçsız taşlardan
yapılmış bir kaledir. Kalenin kimler tarafından ve ne zaman yapıldığına dair elimizde
bilgi yoktur. Ancak halk arasında kale ve yakınındaki iki su kuyusunun Acemler
(İranlılar) tarafından yapıldığına dair bir inanç vardır.
Konak Harabeleri
Eğil'in 10 km. güneyinde Konak köyünde bulunan harabelerdir. Bu köy ve
civarında kireç taşı oyulmak suretiyle yapılmış ve tarih öncesi çağlara ait ondan fazla
mağara ve açık yerleşim alanı vardır.
Köşk-Kuçek Harabeleri
Eğil ilçe merkezinde, kalenin tam batısında “Dîyarê Koşk” olarak anılan bir
tepe ile bu tepenin devamında batıdaki Diyarbakır-Erzurum kervan yolunun
üzerindeki “Kuçek” olarak anılan su kuyusu ve Han'a kadar devam eden ve takriben 5
bin dönümlük bir alana yayılan eski bir şehre ait harabeler vardır. Bu harabelerin üstü
zamanla toprakla dolmuştur. Toprakla dolan bu alanlar Eğililer tarafında nüzüm bağı
haline getirilmiştir. Çoğu kimse harabelerin farkında bile değildir. Ancak bağların
sürümü esnasında bolca çanak çömlek parçaları çıkmakta, eski şehir harabelerindeki
binaların temelleri çıkmaktadır. Şehrin kim tarafından ve ne zaman kurulduğu? Ne
zaman terk edildiği? bilinmemektedir. Halk arasında şehrin bir depremle yok olduğu
inancı vardır. Dîyarê Koşk olarak bilinen tepede de eski bir şato veya köşk olması
muhtemel bir binanın izleri vardır. Harabelere ait su kaynağı takriben 50-60 yıl önce
kazılmak suretiyle gün yüzüne çıkarılmıştır. Halk arasında “I (Eko'nun Çeşmesi)”
olarak bilinmektedir.
381
Mınar Harabeleri
Eğil ilçe merkezinin takriben 5-6 km. batısında aynı adla anılan köyün
bulunduğu alanda eski bir yerleşim yerinin kalıntıları vardır. Bu yerleşim yerinin
kimler tarafından ve ne zaman yapıldığı, ne zaman terk edildiğine dair elimizde
yeterince kanıt yoktur (2).
Ulu Cami (Taciyan Camisi)
Cami Eğil kalesinin heme altında yani kalenin güneyindeki vadinin yamacına
yapılmıştır. Kasaba halkı Eğil'i 11. yüzyılda fetheden Eğil beylerinden Pir Bedir'in
camiyi yaptırdığını söylemektedir. (7) Diyarbakır Eğil ilçesinin güneydoğusunda
bulunan Ulu Cami'nin kitabesi günümüze gelememiştir. Bu bakımdan kimin
tarafından ve ne zaman yaptırıldığı bilinmemektedir. Ancak mimari yapısından ve
süslemelerinden XII.-XIII. yüzyıla tarihlendirilmektedir. Artuklu dönemine ait olan
bu yapı küçük ölçüde olup, günümüze çok harap bir durumda gelebilmiştir.
Kalıntılarından mihrap önünün kubbeli olduğu ve enine dikdörtgen plan şekli
gösterdiği anlaşılmaktadır. Bunun dışındaki bölümleri tonozlarla örtülüdür. Kubbe
kasnağındaki iki dizi halindeki iri çiçekli kûfili kitabe yapının başlıca özelliğidir. (16)
Köşeler, pencere kenarları, mihrap duvarları, kemerler ve kubbe kasnağı
çevresinde çok düzgün kesme taş tromplar bölgesi ile kubbede tuğla kullanılmıştır.
Diğer kısımlarda nispeten düzgün taş ve yer yer bunların soyulmasından ortaya
çıkmış moloz dolgu görülmektedir. Bugünkü durumu ile ortada mihrap ön bölümü
tromplu bir kubbe ile örtülü, enine dikdörtgen plan veren tonozla örtülü tek nefli bir
yapı olduğu anlaşılmaktadır. Yapının merkezinde kare alanı örten kubbe tam bir daire
biçiminde değildir. Kubbe eteğini içten bir sıra düzgün kesme taşın dolaştığı
görülmekte kubbe ise tuğla örgüyle meydana getirilmektedir. Kubbeyi taşıyan dört
kemerden güneydeki düzgün kesme taş bir duvar dolgusuna sahiptir ve burada altta
sivri kemerle biten, basit yarım daire mihrap nişi yer almaktadır (13 ).
Şevket Beysanoğlu'nun Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi adlı
eserinde belirtildiği üzere, burada 1971 yılı Eylül ayında inceleme yapan Prof. Dr. Ara
Altun'a göre, “Üslubu yönünden XII. Yüzyılın sonlarına tarihlendirmek mümkün ise
de inşa tekniği ve plan formu ile camiyi Artuklular'a ve XII. Yüzyılın sonu ile XIII.
Yüzyılın ilk çeyreğine sokmak mümkündür. Bu şekli ile Artuklular'ın bu bölgede
geliştirdiği cami tipinin küçük ölçüde bir denemesi olarak görülebilir.” Rahmi
Hüseyin Ünal'a göre ise, “Yapı, Artuklu camilerinde görülen plan şemasının
kısaltılmış bir uygulaması niteliğindedir. Kıble duvarına paralel, tonozla örtülü iki
veya daha çok sahını ve mihrap önü kubbesi ile temayüz eden bu plan tipi, elverişsiz
arazi koşulları nedeni ile burada tam olarak uygulanmamıştır. Genel olarak Şam
Emeviye Camii'ne bağlanan bu tipin örneklerini özellikle Güneydoğu Anadolu
yöresinde görmekteyiz. Caminin ayakta kalabilmiş kesiminde taşçı markasına
rastlamadık. Dıştan kubbe kasnağını dolanan çiçekli kufi çift kitabe şeridinin
parçaları, kubbe tamamen çöktüğü için etrafa yayılmış durumdadır. Eskilerden
öğrenildiğine göre, Taciyan Camiinde 1850'li yıllara kadar ibadet edilmiştir (9.
382
Fotoğrafta Eğil Taciyan Camii kubbe kasnağında günümüzde olmayan
KitabeParçası görülmektedir.
Taciyan camii
Tekke (2)
Eğil Tekke Köyü Dergahı
Eğil'in Tekke (Çarıkören) mahallesinde, Dicle Nehrinin kenarında bir düzlük
üzerinde inşa edilmiştir. Yapının dış duvarları düzgün sıralar teşkil eden kırma taşlarla
örülmüştür. Köşeler, pencere çerçeveleri, taç kapı ve çevresi, bej renkli düzgün
taşlarla kaplanmıştır. Doğu cephesinde büyük bir gedik açılmış, taç kapının kuzeyinde
kalan duvarın kaplaması sökülmüştür. Güneydeki mescidin yıkılan doğu duvarı
alelusul onarılarak bu yüzde bir kapı ihdas edilmiştir. Kuzey duvarı boyunca yer alan
üç hücrenin pencereleri harap olmuş, yerlerinde büyük gedikler açılmıştır.
383
Doğu cephesinde yer alan taç kapı nispeten sağlam kalabilmiştir. Kırık
kemerli az derin bir niş içinde yer alan giriş aralığı bir atkı taşı ile örtülüdür. Giriş
aralığının üst kısmındaki kitabe levhası boştur.
Kapıdan dikdörtgen bir hola, ordan taş bir merdivenle çatıya, başka bir kapı
ile avluya çıkılmakta. Avlu tuğla bir kubbe ile örtülüdür. Yapının toplam yedi hücresi
mevcuttur. Dördü kubbeli alana açılmaktadır. Medresenin yapımı ile ilgili herhangi
bir kitabesi yoktur. Miladi 16. yüzyılda Eğil Beyleri tarafından yapıldığı tahmin
edilmektedir.
Tekke (medrese) hâlihazırda Dicle Baraj gölünün suları altında kalmıştır, su
seviyesi düştüğü zamanlarda üst sülieti görülmektedir. (17)
Tekke Hamamı: Eğil'in Tekke mahallesinde, Dicle Nehri kenarındaki “İni hasa” adı
ile anılan su kaynağının 100 metre kadar güneyindedir. Soyunma kısmı ve külhan
dışındaki kesimlerin düzeni zorlukla seçilebilmektedir. Çöken kubbe ve tonozlar
mekânı tamamen doldurmuştur. Doğu duvarı sağlam kalmıştır. Duvar dıştan
gözenekli düzgün kesme taşlarla kaplanmıştır. Soyunma kısmının batı duvarına
bitişik, neye yaradığı anlaşılmayan tonozlu bir mekân vardır. Bu tonoz içine açılan bir
kapıdan soyunma kısmına girilmektedir. Bir kenarı 6 m uzunluğunda kare bir mekân
olan soyunma kısmı izlerden anlaşılacağı üzere bir kubbe ila Örtülmüş. Kırma taşlarla
inşa edilmiş duvarların her birinde, üçer geniş niş görülmektedir. Köşelerde, kubbe
yuvarlağına geçişi sağlayan trompları çerçeveleyen kırık kemerler yontulmuş bazalt
taşındandır.
..
Soyunma kısmının kuzey duvarındaki üç nişten ortadakinin içine açılan bir
kapıdan ılıklığa geçilmektir. Bu kesimi molozlar doldurduğundan kapının yeri tayin
edilememektedir. Köşelerde görülebilen pandantif izlerine bakılırsa ılıklık,
birbirinden takviye kemerleri ile ayrılmış üç küçük kubbe ile örtülmüştü. Soyunma
kısmı, ılıklık ve sıcaklığın oluşturduğu eksen üzerinde yer almadığından, ılıklık ile
soyunma kısmının bağlantısını sağlayan kapı, batıdaki 1 numaralı kubbe altına
açılıyor olmalıydı. Sıcaklığın dört eyvanlı bir plana sahip olduğu ana hatları ile
seçilebilmektedir. Köşelerde küçük halvet hücreleri ile klasik düzeni tekrar eden plan
şemasında dikkat çeken husus, batıdaki eyvanda görülen çıkıntıdır. Hangi amaçla
yapıldığı tahmin edemediğimiz bu çıkıntının izleri halen görülebilmektedir. Doğu batı yönlü kırık kemerli bir tonozla örtülü olan külhan hamamın nispeten sağlam
kalabilmiş tek kesimidir. Kuzey ve Güney duvarlarında açılan gediklere rağmen
tonozu ayakta kalabilmiştir. Yapı çok harap durumdadır. Verdiğimiz plan bir anlamda
kroki, bir anlamda da kuramsal bir plandır. Özellikle sıcaklık ve ılıklığın düzeni kesin
olarak saptanamamaktadır. Bu hamam da “haçvari tonozlu ve köşe hücreli “tipe dâhil
hamamlardandır. Boyutları mütevazı ölçülerde olmakla birlikte, mekânları dağılımı
dengelidir. Bu hamam da Dicle Baraj Gölü suları altında kalmıştır.
Deran Hamamı: Eğil ilçe merkezinde Eğil Kalesinin güneyinde kale ile Nebi
Harun tepesini bir birinden ayıran vadinin içindedir.
Dikdörtgen yapılı kubbeli, Kırmızı tuğladan yapılmış tarihi bir hamamdır. Suyunu
“İni cer” ( Aşağıçeşme ya da Ermeni Çeşmesi adıile bilinen pınar ) adlı pınardan
384
sağlamaktadır. Eğil Kalesinden bu hamama basamaklı gizli bir geçit ile inilmektedir.
Geçit molozlarla dolmuş kullanılamaz vaziyettedir. Hamam 1900'lü yılların başına
kadar faal iken sonradan terk edilmiştir. Ne yazık ki bu tarihi hamamda Dicle Barajı
gölünün suları altında kalmıştır. Baraj suyunun azalması ile zaman, zaman Sülieti göl
yüzeyine çıkmaktadır (17).
H.Basri Konyar 1936 yılında hamamı şu şekilde tanımlar:Ali tepesile Harun
tepeleri arasındaki boğaz Deran boğazıdır, bu yüzden hamama bu ad verilmektedir.
Kalenin bulunduğu mevki ile karşısındaki tepeler arasında derin bir vadi vardır. Bu
vadinin içinde (eski çeşme) denilen ve suyu mükemmel olan bir mevkiden
geçildikten sonra yolun sağında bulunan hamama gelinir. Kıymetli bir eseri
mimaridir. İki büyük kemeri ve bu kemerlerin üstünden tuğla ile örülü mukavves
aksamı baki kalmıştır. Bu iki kemerin altı, kale içinden açılmış geniş merdivenli bir
tonelle kesbi irtibat eder. Elli yıl önceye değin bu hamam işliyordu. Heyeti
umumiyesi, yatağı geniş bir dere üstüne oturtulmuştur. Buradan aşağısı temaşasına
doyulmaz güzel manzaralara maliktir (12).
Kale hamamı
Deran Hamamı
(2)
Kale Hamamı: Hamamın kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı
bilinmemektedir. Ancak 18.yüzyıla kadar faal olduğu söylenmektedir. Suyunu hamın
bulunduğu naktadan en az 2-3 Km. uzaklıkta Sultan Hanım Çeşmesi ve Konak
çeşmesinden aldığı bu iki su kaynağından bu hamama kadar takip edilebilen su
kanaletlerinden anlaşılmaktadır (2).
.
Kalkan'da kalıntıları kalmış bir hamam ve kalıntıları kalmış imaret hane
bulunmaktadır. (32)
NisanoğluTürbesi: Nisanoğlu Türbesi, Eğil'in girişinde Eğil-Diyarbakır
yolunun sol kısmında bulunmaktadır. Kesmetaş kaplaması yer yer dökülmüş, kubbesi
göçmüş olmakla beraber duvarları halen ayaktadır. Dicle Barajı'nın suları altında
kalan Tekke Medresesi, tarihi değirmen ve izi kalmayan Zat-ı Ali Kümbeti de
ilçemizin tarihi zenginliklerindendir (6).
Şerbetin hanı: Şerbetin Köyü özellikle Eğil beyleri döneminde önemli bir
yerleşim yeridir. Bir dönem Eğil Beyliği'nin merkezi olarak kullanılmıştır. Köy, Amid
(Diyarbakır) Elaziz (Elazığ) Kervan yolunun üzerinde ikinci menzildir. 1658 yılında
köye uğrayan Evliya Çelebi köy hakkında bilgi vermektedir. Köyde bir imaret, bir
385
han, bir cami, bir türbe ve bir çok dükkânın olduğunu belirtmektedir. Günümüzde
köyde birçok tarihi eser bulunmaktadır.
Diyarbakır hanları içinde Evliya Çelebinin ilk ziyaret ettiği hanlardan birisi
Eğil yakınlarındaki Şerbetin hanıdır. Bugün son derece mütevazı duruma düşmüş
Şerbetin hanının 1655'lerdeki durumunu anlamak için Evliya çelebiyi dinleyelim:
Diyarbekir sınırları içindeki harabe Şerbetin kasabası menziline vardık.
Burası bir zamanlar çok bayındır imiş. Hala iki yüz evi, bir camii, büyük bir hanı ve
mütevazı büyüklükte birkaç dükkânı olan bir kasabacıktır. Ve eski bir tekkesi olup
şimdiki Eğil beyinin babası Kaçar bey burada gömülüdür. Aşevinin yemeği, gelengiden yolcular için bol miktardadır. En uygun yere yapılmış eski bir dinlenme
yeridir.' demektedir. (15)
Lala Kasım bey ve Murat bey kümbeti ve Şerbetin hanı görülecek
mekânlardır. Ancak şerbetin hanının kamulaştırılması, kafeterya, lokanta, tarihi eşya
satımı gibi unsurlara hizmet etmesi yararlı olacaktır.
Lala kasım bey ve Murat bey kümbeti
Çaldıran'da Osmanlıların yanında savaşan Kürt ileri gelenleri bölgedeki
etkinliklerini yeniden tesis ettikten sonra Diyarbakırı Sefevilerin kuşatmasından
kurtarmak için harekete geçtiler. Bilhassa Atak kalesi ile Eğil ve yöresinin hakimi
Kasım Beg Diyarbakırın kurtarılmasında çok büyük yararlıklar göstediler. (Tacüt
Tevarih c.4.s.250). (7)
Şerefname'de belirtildiği üzere, “Diyarbakır 1507 yılında Şah İsmail-i Safevî
tarafından istila edildiği zaman Eğil Beyi Şeyh Muhammed oğlu Kasım Bey
kendisine bağlılığını sunmamış, boyun eğmemiş, tersine son derece muhalefet
etmiştir. Kasım Bey'in, cesarette, bilimde, edebiyatta, güzel ahlakta, iyi karakterde
tek olması ve çok iyi bir yönetici olması nedeniyle Akkoyunlular kendisini komutan
ve çocuklarından birine mürebbi olarak tayin etmişler, bu yüzden kendisine Lala
Kasım denmiştir. Safevilere karşı muhalefeti nedeniyle Diyarbakır Valisi Ustaclu
Muhammed Han büyük bir orduyla üzerine yürümüş ve Eğil Kalesi'ni kendisinden
alarak, Şii Mansur Bey'e vermiştir. Yedi yıl süren bu yönetimden sonra Eğil Kalesi
Çaldıran Savaşı'ndan sonra Yavuz Sultan Selim'in yardımı ve desteğiyle Lala Kasım
tarafından geri alınmıştır.” Lala Kasım Bey tarafından, Diyarbakır'da Lala Bey Camii
386
ve yakınlarından biri için Lala Bey Türbesi yaptırılmıştır. 1518 tarihinde yapılan ilk
tapu tahririne göre, Eğil Beyi Kasım Bey'in Harput'un Ebutahir nahiyesi gelirlerinden
127145 akçelik hası vardı. Eğil sancak beyi hasları toplam sancak hasılatının %
8,2'sini oluşturmaktaydı.
Eğil Beyi Lala Kasım Bey 1535'de öldü. Çocuğu yoktu. Vasiyetine
uyularak Eğil beyliğinin yönetimi Kanuni Sultan Süleyman Divanı'nca kardeşinin
oğlu Murad Bey'e verildi. “Murad Bey, 1561 yılında amcası Kasım Bey'in mezarının
yakınında büyük bir imaret kurdu; onun yanında da bir han ve bir konak yaptırdı.
Orada giden gelenlere her gün yemek verirdi. Bu hayır imareti, Han-ı Şerbetin olarak
bilinmektedir (8).
Murad Bey'in birkaç yıllık yönetiminden sonra oğulları Ali Han ve Kasım
Bey peş peşe Eğil hükümdarlığı yaptılar. Ancak genç yaşta öldüler. Kasım Bey
iki çocuk bıraktı: Cafer Bey ve Gazanfer Bey. 1572 yılında Cafer Bey, II. Selim'in
çıkardığı ferman gereğince, küçük yaşta Eğil hükümdarlığı görevine getirildi.(9)Lala
Kasım Bey Kümbetleri yeniden onarılıyor.
Şerbetin hanından görüntüler
KASIM BEY TÜRBESİ
Eğil'in Şerbetin Köyü'nde bulunmaktadır. Şerbetin Köyü'nün güneydoğusundaki bir tümsekte inşâ edilmiş olan yapı üzerinde herhangi bir inşâ kitabesi
bulunmamaktadır . Bu nedenle yapının kesin olarak ne zaman ve kim tarafından inşâ
edildiği bilinmemektedir.
Ancak Diyarbakır'daki almaşık duvarlı yapıların XVI. yüzyılda inşâ edilmiş
olmaları ile baldaken tipli kümbetlerin XIV. yüzyıl sonrasında ortaya çıkmış olmaları
bu yapıyı XIV. veya XVI. yüzyıla tarihlemeye imkan vermektedir. Kaldı ki
Şerefnâme'ye göre yapı, 1562 yılında vefat eden Şah Mehmet oğlu Kasım Bey adına,
yeğeni İsa Bey oğlu Murat Bey tarafından inşâ ettirilmiştir. Kaynaklarda adı geçen ve
Konyar'ın ifadesine göre Eğilli Zülküf Bey'in nezdinde olduğu ifade edilen yapının
mezar taşı , 1935 yılından bu yana bulunamamıştır. Ancak yapılan araştırmalar
neticesinde söz konusu taşın günümüzde Zülküf Bey'in torunu Ekrem Karakoç
tarafından himaye edildiği anlaşılmıştır. Bizzat tarafımızdan müşahede edilen ve
387
yıkandıktan sonra fotoğrafları çekilen mezar taşı üzerindeki yazılar ise şimdilik
kısmen okunabilmiş ve buranın H.973 yılında vefat eden Murat Bey'e ait olduğu
anlaşılmaktadır. Kasım Bey Kümbeti üzerinde herhangi bir inşâ veya onarım kitabesi
bulunmamaktadır.
Kaynaklarda adı geçen ve Konyar tarafından Eğilli Zülküf Bey'in nezdinde
olduğu söylenmiş olan yapının mezar taşı üzerindeki yazılardan, yapının H.973
yılında vefat eden Murat Bey'e ait olduğu anlaşılmaktadır.
CAFER BEY TÜRBESİ
Eğil'in Şerbetin Köyü'nde bulunmaktadır. Şerbetin Köyü'ndeki Kasım Bey
Kümbeti'nin 3-4m. kadar kuzeyinde yer alan yapı üzerinde, herhangi bir inşâ ve
onarım kitabesi bulunmamaktadır. Bu nedenle yapının kesin olarak ne zaman ve kim
tarafından inşâ edildiği bilinmemektedir. Çokgen gövdeli ve piramidal külahlı
kümbetlerin erken devir Osmanlı Mimarisi'nden başlayarak geç dönemlere kadar
uygulandığı düşünülürse, yapının bir Osmanlı eseri olduğu hemen hemen kesindir.
Ancak yapının kim tarafından hangi tarihte yapıldığı ile ilgili bilgiler kesin
olmamakla birlikte, ilk defa Konyar tarafından verilmiştir. Konyar , yapının Cafer
Paşa'ya ait olduğunun rivayet edildiğini söylemişse de söz konusu rivayetin kaynağı
hakkında herhangi bir bilgi vermemiştir. Konyar'ın vermiş olduğu bilgilerden hareket
eden Ünal, bölgenin muhafazakar tutumunu da göz önünde bulundurarak, yapının
XVI. yüzyılda inşâ edilmiş olabileceğini söylemiştir.
Eğil beylerinden Zülküf Bey'in oğlu Fevzi Karakoç'taki soy kütüğünü
inceleyen Beysanoğlu; kümbetin İsa oğlu Murat Bey'in torunu Cafer Bey'e ait
olduğunu, bunun da söz konusu soy kütüğünde kayıtlı olduğunu belirtmiştir. Bütün bu
bilgiler yapının 1585-87 yılları arasında Diyarbakır'da valilik yapmış olan Cafer Paşa
adına XVI. yüzyıl sonlarında inşâ edilmiş bir Osmanlı yapısı olduğunu akla getirse de,
Şerefname'deki bilgiler yapının Eğil beylerinden Kasım Bey'in oğlu Cafer Bey'e ait
olduğunu ortaya koymaktadır (16).
Dicle Barajı ve Hidroelektrik Santrali
YERİ : Diyarbakır ili sınırları içerisinde, Eğil
ilçesinin 7 km güneydoğusunda Dicle nehrinin ana
kollarından olan Maden ve Dibni çaylarının
birleşip Dicle nehrini meydana getirdiği mevkiden
800 metre ve Kralkızı Barajının 22 km mansabında
640 m talveg kotunda inşa edilmiştir.
AMACI
: Sulama + Enerji + İçmesuyu
İŞLETMEYE AÇILDIĞI YIL : 2000
388
(58)
Barajın Yeri
Akarsuyu
Dicle Barajı HES
(31)
Diyarbakır
Maden Çayı + Dibni Çayı
Sulama + Enerji +
Amacı
İçmesuyu
İnşaatın (başlama-bitiş) yılı
....... - 2000
Gövde dolgu tipi
Kil Çekirdekli Kaya Dolgu
Gövde hacmi
3,10 hm3
Yükseklik (talvegden)
75 m
Normal su kotunda göl
595 hm3
hacmi
Normal su kotunda göl
24 km2
alanı
Sulama alanı
.................. ha
Güç
110 MW
Yıllık Üretim
298 GWh
Dicle barajı (F.Türkoğlu)
Eğil ilçesinde yeni petrol yatakları bulundu. Eğil yolu üzerinde sol kolda
petrol alanları kendini göstermeye başladı.
TPAO'nun Diyarbakır'ın Eğil İlçesi'nde açtığı kuyuda petrol bulundu.
Kuyudaki petrolün kalitesinin 26 gravite olduğu belirtildi. TPAO yetkilileri, sahada
16 milyon varil petrol rezervinin bulunduğunu tahmin ettiklerini söyleyerek,
çalışmaların devam ettiğini belirtti.
Eğil İlçesi Taşdam Köyü'nde 2 yıl önce başlatılan çalışmalar 50 dönüm arazi
üzerinde devam ediyor. Açılan kuyularda 1800 metre derinlikte petrol yataklarına
rastlandığı bildiriliyor. TPAO yetkilileri, bulunan petrolün gravitesini 26 olduğunu
belirterek, bölgede 16 milyon varil petrol rezervinin bulunduğunu tahmin ettiklerini
söyüyor . (33)
389
KAYNAKLAR
1- Aziz İstegün Krallar Ve Nebiler Beldesi 07/01/2011 Zaman
2-Gündüz N,Cengiz S. Gil Antik Bir Kent (Açık Hava Müzesi).
http://www.egilder.org/egil.htm
3- Ekin A. Diyarbakır'da doğa sporları.diyarbakır'da tarım çevre doğa
sempozyumu 1-3 haziran 2010
4- Okan Polat. Eğil.Petek Life.2010 Okan Polat.Eğil.Petek Life.2010
5- http://www.gazetediyarbakir.com/haber-263-Diyarbakirda-Bir-SakliCennet.html
6- www.main-board.com/
7- Aydın N: Diyarbakır-Eğil hükümdarları tarihi.s.36-39
8-Beysanoğlu Ş. Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi.Büyükşehir belediye
yay.Ank.2003.2/.629.,1/77
9-tekyeli) ttp://tekyeli.googlepages.com/kelek
10-http://tr.wikipedia.org/wiki/Asurlular
11--http://www.turkcebilgi.com/asurlular/ansiklopedi
12-- Konyar. B. Diyarbekir Yıllığı.1936.s.270,271,275,,277,281,350
13-Diyarbakır Valiliği:2000'e beş kala Diyarbakır.1995 s.147,131,382
14-Beysanoğlu Ş. Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi.Büyükşehir belediye
yay.Ank.2003.2/.629.,1/77
15- Bruinessen, MV Boesch, oten. H .Evliya Çelebi Diyarbekir'de.İletişim
yay.İst.2003.s.243
16--www.egil.gov.tr
17- Şilan Özhan Asur Kalesi tüm ihtişamıyla ayakta (Diyarbakır/DİHA).14-72011
18- Mehmet Latif Demir. Danışman Yrd. Doç. Dr. Ali Boran . Ortaçağ'dan
Günümüze Eğil Ve Hani'deki Mimari Eserler Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Yüksek
Lisans Tezi Van-2007
19- Ayhan Karakaş Eğil İlçesi Kırsal Turizm Potansiyelinin Değerlendirilmesi
KMÜ Sosyal ve Ekonomi̇k Araştırmalar Dergi̇si 14 (23): 5-18, 2012
20- (ww.diyarinsesi.org)
21- Yrd. Doç. Dr. M. Cengiz Yıldız **Bir İnanç Merkezi Olarak Eğil
*Sabard. Yıl:I Sayı:1 Sayfa:1- 187
22. http://www.bydigi.net/candi-gisti/118518-osmanli-oncesi-diyarbakir-dekurd-beylikleri.html
390
23- Yıldız İ.Eğil ve Kulp ilçelerinin doğal ve tarihi güzellikleri.Diyarbakır'da
Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.1-3 haziran 2010
24- http://www.main-board.com/
25--www.kenthaberkurulu.com
26- Baykal. K. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler. Karacadağ dergisi.20
Haziran 1939.cilt ıı,sayfa 17
27- Nusret Aydın Diyarbekir ve Mırdasiler Tarihi Avesta Basın Yayın.2012
28- Haber Diyarbakır Mirdasiler Üzerine Söyleşi Röportaj 26 Mayıs 2009
29- Ekici C (ed) :Osmanlı belgelerinde Diyarbakır. Devlet Arşivleri genel md..
2.Uluslarası Diyarbakır Sempozyumu. Ank.2006.
30- Yrd. Doç. Dr. İrfan Yıldız. Eğil ve Kulp ilçelerinin doğal ve tarihi
güzellikleri. Diyarbakır'da Çevre ve Doğa. Ank. 2011.s.377
31- Prof. Dr. Kenan. Haspolat Eğil Turizmin Geleceği.Eğil
Sempozyumu.2010
30-(tekyeli) ttp://tekyeli.googlepages.com/kelek
32- http://www.dsi.gov.tr/bolge/dsi10/diyarbakir.htm
33- http://tr.wikipedia.org/wiki/Kalkan,_E%C4%9Fil
34- http://www.alternaturk.org/02 Mart 2009
391
HANİ İLÇESİ
Kuruluş tarihi çok eski olan Hani ilçesinin kuruluş tarihi kesin olarak
bilinmektedir. Hani ile ilgili ilk bilgiler M.Ö. 8. Yüzyılda başlar. Urartu devleti ve
Asurlular arasında önemli çatışmalara sahne olduğu bilinmektedir. Daha sonra
Nirbi'lerin yerleşme merkezi olan Hani'nin tarihçesi Diyarbakır merkezinin
tarihçesiyle koşut gitmiştir. (14)1937 yılına ait bir kitapta Yeşil bahçeleri olan Hani,
ormanı bol olan Kulp görülmeğe değer denmektedir (15).
Diyarbakır ilinin bir ilçesidir. İlçenin asıl ismi Hini´dir. Hini Zazaca´da
Çeşme demektir. Binhini çeşme altı bahçeleri meşhurdur. Hini merkezdeki halkın %
90 ı zaza'dır. Köylerinde Kürtçe konuşulur. Hini Zazalarin eski yerleşim yeridir. İnanç
bakımından da Zerdüştlük, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet'in izleri belirgin bir
şekilde görülür. Hini´nin en büyük ziyaretleri olan, Salıkaf, Cafer-i Tayyar Yatırı ve
Seyyid Bedrettin ve Dımıştad yatırının Sünni İslam'ın bölgeye gelmeden öncesi
392
olduğu bilinmektedir.
Kuruluş tarihi çok eski olan Hini ilçesi ile ilgili ilk bilgiler.
MÖ. 8. yüzyılda başlar. Urartu devleti ve Asurlular arasında önemli
çatışmalara sahne olduğu bilinmektedir. Daha sonra Nirbi'lerin yerleşim merkezi
olan Hini'nin tarihçesi Diyarbakır merkezinin tarihçesiyle paraleldir. 1875'te Palu'ya
bağlı bir bucak olan Hini, daha sonra Lice'ye bağlanmıştır. Hini'de belediye 187 8'de
kurulmuştur. MÖ. 1280 yılında Asur Hükümdarı I. Salmanassar ile yaptıkları savaşta
yenilerek dağılan Nirbi'lerin yerleşim merkezi olan Hini, Cumhuriyet döneminde
Lice'ye bağlı bir ilçe idi. Daha sonra gelişerek ilçe oldu.
Denizden 1200 metre yüksekte, dağlık bir bölge olan Hini, Artuklulardan
kalma Hatuniye Medresesi, Ayn-Kebir Su Kaynağı, Yasin Minaresi ve Cafer-i Tayyar
Yatırı ile tarihi bir zenginliğe sahiptir. Silvan'dan sonra nüfus yoğunluğu en çok olan
ilçedir. Kilometrekareye 63 kişi düşer. Ayrıca 100 km'ye ortalama 4 köy düşer. Köyler
ilçenin kuzeyindeki küçük ova çevresinde toplanmıştır. Dışarıya sattığı en önemli
ürünler tahıl, pamuk, yaş ve kuru meyveler ile birlikte ayrıca ilçeden her yıl kereste
satışı yapılmaktadır. Dicle Nehri Hini'ye 18 km uzaklıktadır. Ayrıca nehirde bolca
alabalık yetiştirilmektedir. (vikipedi). Hani ilçemize bağlı Huri (Gömeç ) ve
Hurrik (Aka) köyleri o zamandan kalmadır. Bu bölgeye tarihte Hanigalbat
denmekteydi. Hani kazası da bu ismi o zamandan almaktadır (1).
Cumhuriyet dönemi Hani ilçesi Hani (1967)
Hani–1970 Adil tekin
393
Hani–1973
İl Yıllıklarında Hani:
Hani hakkında tespit ettiğimiz bilgileri, Osmanlı Salnamelerinden ve
Cumhuriyet Dönemi il yıllıklarından verirken, tekrar bilgiler, bilgiler arasında
birbirini tekzip eden açıklamalar bulunabilir. Bu konunun araştıranı olarak, objektif
kalma adına yazılanları vermek zorunda olduğumuzu belirtelim.
1967 Yıllığı: ” Diyarbakır'a 94 km uzaklıktadır. İlçenin yüzölçümü 415 km
karedir. Toplam nüfusu 13.231 olup bunun 3.573 ü ilçe merkezinde, 9.658 i
köylerdedir. Nüfus yoğunluğu 32 dir. 1965 nüfus sayımı geçici neticelerine göre ise
ilçenin toplam nüfusu 15.831 dir. Bu nüfusun 4.766 sı ilçe merkezinde, 11.065 i
köylerde oturmaktadır. İlçenin 17 köyü, bu köylere bağlı 12 mezrası ve merkezde 4
mahallesi vardır.”
Yıllıkta geçen köylerle mezraların eski ve yeni isimleriyle nüfusları tablo
olarak verilmiştir.
1973 Yıllığı: ”Hani kasabası, Diyarbakır havzasının kuzey kenarında,
yükseltisi 900 m.ye yaklaşan bir alanda kurulmuştur. 15 km.lik bir şoseyle
Diyarbakır-Genç-Bingöl yoluna bağlıdır. İl merkezine uzaklığı 8o km.dir. Çok eski
bir yerleşme merkezi olan Hani'de belediye teşkilâtı 1887 tarihinde kurulmuştur.
Kasabanın nüfusu: 1970 genel nüfus sayımına göre 5.500 dür. Bunun 2.806
sı erkek, 2.694 ü kadındır. Çarşı, Dereğan, Hamşik ve Zive isminde 4 mahallesi ve 900
hanesi vardır. Daha önceleri Lice'ye bağlı bir bucak merkezi iken 1958 de ilçe
olmuştur.
Hani ilçesinin yüz ölçümü 415 kilometrekaredir. Toplam nüfusu 18.192
olup bunun 12.692 si köylerde yaşar.”
Yıllığın ilçeye ayrılan bilgileri, ilçeye bağlı köylerle meraların eski-yeni
isimleri ve kadın-erkek nüfuslarını gösteren tablo ile sınırlıdır.
1995 İl Yıllığı: “ Tarihçesi: Kuruluş tarihi çok eski olan Hani
ilçesinin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Hani ile ilgili ilk
bilgiler M.Ö. 8. yüzyılda başlar. Urartu Devleti ve Asurlular arasında önemli
çatışmalara sahne olduğu bilinmektedir. Daha sonra Nirbi'lerin yerleşme
merkezi olan Hani'nin tarihçesi Diyarbakır merkezinin tarihçesiyle koşul
gitmiştir (16).
394
TARİHİ MEKÂNLAR
Hatuniye medresesi
Hatuniye medresesinin yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Selçuklu
tarzının kıymetli eserlerinden biridir. Sancar Şah'ın validesi tarafından yaptırıldığı
tahmin edilmektedir Mardin'e bağlı Kızıltepe'deki Hatuniye kalesiyle aynı dönemde
inşa edildiği tahmin edilmektedir (3).
395
Hatuniye medresesi içinden görünüm
Hatuniye'de taş işçiliği
396
Hatuniye'de havuz ve çeşme
Medresenin yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte
yapının Artuklu Beyi Necmettin Alpi'nin kızı Zeynep Hatun tarafından yaptırıldığı
düşünülmektedir.
Zeynep Hatun'un Çermik'te kendi parası ile M. 1179-1180 tarihinde
yaptırdığı köprüden hareketle Hatuniye medresesini 12.yüzyılın son çeyregine
tarihlendirmek mümkündür. A. Durukan yapının süslemeleri ile Artuklu medreseleri
içinde özel bir konuma sahip olmasından ötürü bir bayan tarafından yaptırılma
ihtimalinin arttığını belirtmektedir.
Kazım Baykal yapının Sancar Sah'ın Annesi tarafından yaptırıldığını ileri
sürmektedir. M. Sözen, tarihi konusunda kesin bilgiler bulunmayan medreseyi üslubu
ve süslemelerinden hareketle 13.yüzyıl sonu 14.yüzyıl basına tarihlendirirken A.
Gabriel yine süslemelerinden hareketle yapıyı 14.-15.yüzyıla tarihlendirmektedir. A.
Durukan ve R. Hüseyin Ünal ise medreseyi plan, mimari ve süsleme özelliklerinden
hareketle 12.yüzyılın sonu, 13.yüzyılın basına tarihlendirmektedir. Ara Altun ise
medresenin Necmettin Alpi'nin kızı Zübeyde Hatun'a ait olduğunu düşündürebilecek
verilerden yoksun olunması nedeniyle medreseyi bu konuda kesin düşünülmemesi
gerektiğini vurgulayarak, yapının 13.yüzyılın sonlarında yapılmış olabileceğini ileri
sürmektedir.
Fügen İlter Artuklu yapılarını incelediği doktora tez çalışmasında Artuklu
yapıları içinde ele aldığı yapıyı güney duvarındaki kitabesine göre Necmettin Alpi'nin
esi Sitti Radviye adına 1206–1207 (H.602) tarihinde yaptırıldığını belirtmektedir. 324
397
Vakıflar Genel Müdürlüğü'ndeki 1974 tarihli anıt fişinde yapının Zeynep
Hatun tarafından M.1292 tarihinde yaptırıldığı belirtilmektedir. Medrese açık avlulu,
revaksız, üç eyvanlı ve tek katlı medreseler grubundandır. Düzgün ve simetrik bir
plana sahiptir. Ortadaki avluya güney, doğu ve batıdan açılan birer eyvan
bulunmaktadır. Güneydeki eyvan asıl mescit niteliğinde özenle ele alınmıştır. Sarı
renkli kalker tas ile inşa edilen medrese bugün harap durumda olmakla birlikte gerek
plan seması gerekse süslemeleri açısından Artuklu mimarisinin önemli yapıtlarından
biri durumundadır.
1977 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından temizlenerek ortaya
çıkarılan medrese büyük çaplı bir restorasyona tabi tutulmuştur. Bu restorasyon
sırasında özellikle dıs mimarideki süslemeler oldukça başarısız uygulamalarla
yenilenmiştir. Yenilenen süslemeler orijinal kompozisyonlar hakkında fikir
vermekten uzak kötü taklitler olarak kalmıştır. (13)
Şeyh Caferi Tayyar Mescidi ve Türbesi
Bu eserin kimin tarafından ve hangi tarihte inşa edildiğine dair bilgi
bulunmamaktadır. Türbenin başında Hicri 372 tarihli bir sancak bulunmaktadır Bu
eser Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1982 yılında onarılmıştır.
Türbe Diyarbakır ili Hani ilçesi
Zirve mahallesindedir. 1316 (1801-1802)
tarihli Diyarbakır Salnâmesi'nde,
Diyarbakır'da kabri bulunan Peygamber,
Sahâbe ve Evliya'ya ait türbelerin
anlatıldığı kısımda “Peygamber
Efendimizin amcasının oğlu Cafer-i Tayyar
Hazretlerinin Hani'de medfun olduğu ve
türbelerinin bakımlı, tefrişli ve süslü
olduğu belirtilmektedir.
Türbede bulunan zat ile ilgili
olarak iki rivayet anlatılmaktadır.
Bunlardan birincisi türbede Cafer-i
Tayyar'ın torunu olan bir zatın medfun
olduğu seklindedir. Diğeri ise, türbede
Cafer-i Tayyar'ın bir uzvunun bulunduğu
şeklindedir. Türbe bazı ifadelere göre Emevî eseridir. Bir diğer rivayete göre ise de
kurt İsmail Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kubbeli taş duvarlı bir bina olan türbenin
müştemilatında H. 372/982 tarihli bir sancak vardır. Halk türbeyi türbede yatan zatın
Sahabi ve Peygamber soyundan geldiği için ziyaret etmekle Kur'an-ı Kerim okuyup
dua etmekledir. Bakımını Vakıflar Bölge Müdürlüğünün tarafından yapılmıştır.
398
Emeviler zamanından kaldığı söylenmektedir. Türbenin içinde 372/982 tarihli bir
sancak bulunmaktadır (4).
Hani ilçesinde sahabe Caferi Tayyarın 7. göbek torunu cafer-i Tayyar
Hani-Seyyid Ali türbesi ( Hatuniye medresesi müderrisi )
399
SEYİT ALİ TÜRBESİ
Hani ilçesinin Dereli Mahallesi'nde bulunmaktadır.
Seyit Ali Türbesi, Kârazlı Şeyh Ahmed Efendi Hazretleri108 tarafından
H.1297/M.1879 yılında inşâ ettirilmiştir. Giriş kapısı üzerindeki inşâ kitabesinde de
söz konusu inşâ tarihi doğrulanan yapının üzeri vaktiyle beşik tonoz örtülüydü. Ancak
1975 yılındaki Lice Depremi sırasında tonoz yapısı ve batı duvarı büyük bir hasara
uğrayınca yapı, 1977 yılından sonra halk tarafından onarılarak üzeri düz betonla
örtülmüştür. Beyaz kesme taş malzeme ile yeniden inşâ edilmiş olan yapının kesme
taş malzemeleri, Hani ilçesinin Çardak Köyü ile Dicle ilçesinin Dede Köyü'nden
getirtilmiştir.
Hani ilçesinin Dereli Mahallesi'ndeki Seyit Ali Türbesi üzerinde iki kitabe
bulunmaktadır Yapıdaki ilk kitabe giriş kapısı üzerinde bulunmaktadır. Taş üzerine
kazıma tekniği ile hak edilmiş olan kitabe metni üç satır halinde ele alınmıştır.
Günümüze harap bir vaziyette ulaşmış olan kitabe okunamamıştır.
108 Şeyh Ahmed Efendi, Nakşibendi Tarikatı öğretilerini Anadolu'da yaymak
maksadıyla Palu'ya gönderilen Şeyh Ali ve Çınar'a gönderilen Şeyh Hasan-ı Nurani
ile birlikte Suriye'den bu bölgelere tayin edilmişlerdir. Hatuniye Medresesi'nin hemen
batısında bulunan ve Şeyh Ahmed Efendi'ye ait olan ev arsası da, torunu olan ve bir
dönem Hani Belediye Başkanlığı yapmış Sıdık Berk tarafından1980 yılında V.G.M.
'ye hibe edilmiştir. (17)
Ulu camii
Ayn-ı Kebir su kaynağının kenarındadır. Bu su Hani dağının eteklerinden
kaynar ve dokuz kemerli bentlerden gelerek büyük havuzu oluşturur. Havuza akan su
yedi gözelidir. Caminin batı cephesine yerleştirilmiş taç kapıdan, günümüzde avlu
olarak kullanılan bir mekâna girilir. Ortada, iki dikdörtgen paye, yanlarda, duvarlara
kemer gözü, avluyu ikiye böler. Kuzeydeki bölmenin üstü açıktır. Güneydekinin
400
beton bir çatı ile örtülü olup, silindirik sütunlar üzerine oturan üç kemer gözü ile
cepheye açılır.Kırık kemerlerin güneye bakan yüzleri, bir dizi silme ile belirgin bir
hale sokulmuştur. Avlunun kuzeybatı köşesinde, ilki batı, ikincisi kuzey duvarına
yerleştirilmiş kapılar mevcuttur. Bu kapılar, cami hariminin iki ayrı bölümüne
açılmaktadır. Batı kapı, üç dilimli bir kemer içine açılmaktadır. Kapıda üç adet yıldız
şekilli gülbezek ve bir onarım kitabesi vardır.
Cami harimi iki bölümden oluşuyor. Bu iki bölüm birbirine bağlantılıdır ve
toprak damla örtülüdür. Batıdaki bölüm kıble duvarına paralel üç neften meydana
gelmiştir. Bu nefler, ikişer dikdörtgen paye ve yan duvarlara oturtulmuş üç kemer
gözü ile birbirinden ayrılmaktadır. Kemerlerin üst kısmında bir dizi dikdörtgen
pencere göze çarpar. Bu pencerelerin sonradan yapılan onarımlardan birinde inşa
edildiği sanılmaktadır. Çatı yenilenirken duvarların da yükseltilmesi ve kemerler
üzerine dolgu duvar yerine, arası boş destekler inşası uygun görülmüştür. Kıble
duvarına açılan dört pencere, içten sade, dıştan ise biri kırık, diğeri basık içice iki
kemerle örtülü bulunmaktadır. Mihrabı altıgen plandır. Hiçbir özelliği bulunmayan
bir mihraptır. Minaresi, kare prizma şekilli olup girişi çatıdadır.
Doğu harimi iki neften oluşmaktadır. Bu nefler kıble duvarına paraleldir.
Nefleri, silindirik gövdeli basık iki sütun ile yan duvarlar üzerine oturtulmuş olan üç
kemer gözü birbirinden ayırır. Kuzeydeki nefin içine ahşap bir maksure inşa
edilmiştir. Caminin bu kısmı da geniş çapta tadilata uğramış görünüyor. Kuzey
duvarının dışında mevcut kemerler, harimin bu istikamette devam ettiğini
belirlemektedir.
Kıble duvarındaki beş pencere ile bu kapı yuvarlak kemerlerle örtülüdür. Bu
duvarın üst kısmında bulunan basık kemerli iki pencere ise, petek biçimi birer alçı
şebeke ile kapatılmış bulunmaktadır. Kıble duvarında da içleri örülmüş üç kemer
dikkati çekmektedir.
Cami muhtelif dönemlerde köklü onarımlara, değişikliklere maruz kalmış
olduğundan, ilk şekli hakkında kesin bir yargıya varmak mümkün değildir. Caminin
Artuklulardan kalma olduğu kabul edilmekle beraber, bunu kesinleştiren bir belge ya
da kitabe yoktur.
Caminin h. 1067 (m.1656–57) ve
1093 (m.1682) tarihlerinde onarım
gördüğü mevcut kitabelerden
anlaşılmaktadır. (4)
1316 (1801–1802) tarihli
Diyarbakır Salnamesi'nde,
Diyarbakır'da kabri bulunan
Peygamber, Sahabe ve Evliya'ya ait
türbelerin anlatıldığı kısımda Eizzei Kiramdan Karazlı Şeyh Ahmed
Efendi Hazretlerinin, Hani'de
medfun olduğu belirtilmektedir. (4).
Şeyh Ahmed karazi
401
.
Şeyh Ahmed karazi ve yanında yatan metfun şeyhler
Ahmed Kârazî Diyârıbekrî
On dokuzuncu yüzyılda Anadolu'da yetişen evliyadan. Mevlânâ Hâlid-i
Bağdâdî'nin halîfelerinden Şeyh Muhammed Hânî'nin talebesidir. İsmi, Ahmed olup,
Kârazî ve Diyârıbekrî nisbeleriyle bilinir. Diyarbakır'a bağlı Kâraz'da doğdu ve orada
vefât etti. Doğum ve vefât târihleri bilinmemektedir.
.
Küçük yaştan itibaren zamanının usûlüne göre ilim tahsîl eden Ahmed Kârazî ilmî
yönden kendini yetiştirdi. Tasavvufa karşı büyük alâka duydu. Mevlânâ Hâlid-i
Bağdâdî hazretlerinin halîfelerinden Şeyh Hâlid-i Cezerî'nin sohbetlerinde bulundu.
Onun terbiyesinde yetişti. Birçok mânevî derecelere kavuştu. Bu sırada hocası Hâlid-i
Cezerî vefât ederek Cezîre (Cizre) taraflarında Bâsır denilen yerde defnedildi. Onun
yerine geçen dâmadı Şeyh Sâlih, Hâlid-i Cezerî'nin talebelerine şöyle bir mektup
yazdı: "Hemen herkesin Bâsıra'ya, Şeyh Hâlid'in kabrini ziyârete gelmesi gerekir. Her
kim gelmeyecek olursa, bu tarîkattan kovulmuştur." Şeyh Sâlih'in mektubunda
bildirdiği husûsa karşı çıkan, Şeyh Hâlid'in talebeleri bir araya geldiler. Bunlar
arasında Ahmed Kârazî de vardı. Bu talebeler Şeyh Sâlih'in bu isteğini ve
düşündüklerini bir mektup yazarak Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin
halîfelerinden Muhammed Hânî'ye bildirdiler. Bunun üzerine Şeyh Muhammed Hânî,
Şeyh Sâlih'e mektup yazıp, anlatılan işlerden kendisini şiddetle sakındırdı. Böyle bir
402
şeyi yapmamasını istedi ve bu işin dînî yönden mahzûrlarını anlattı. Yaptığı işin yanlış
olduğunu anlayan Şeyh Sâlih fikrinden vaz geçti.
Bu hâdiseden sonra memleketinden ayrılan Ahmed Kârazî Şam'a giderek
Muhammed Hani'ye talebe oldu. Onun bereketli sohbetlerinde bulunarak ilim ve
feyzinden istifâde etti. Hocasının iltifât ve ihsânlarına kavuştu. Kısa zaman içinde
tasavvuf yolunda ilerleyip kemâle, olgunluğa ulaştı. Muhammed Hânî hazretleri ona
hilafet verdi. Daha önce ayrılmış olduğu vatanına yani Diyarbakır taraflarına,
insanlara İslâmiyet'in emir ve yasaklarını anlatmak ve onların dünya ve ahirette
kurtuluşlarına vesile olmakla vazifeli olarak gönderdi. Memleketine dönen Şeyh
Ahmed Kârazî Nakşibendiyye yolunun Hâlidiyye kolunun yayılması için gayret sarf
etti. Sohbetlerine uzaktan yakından gelen insanlar onun ilim ve feyzinden istifâde
ettiler. Pek çok kimse onun vasıtasıyla saadet yoluna kavuştu.
İlmiyle amel eden fazilet sahibi bir velî olan Ahmed Kârazî'nin birçok
kerâmetleri görüldü. Ömrünü İslâmiyeti öğrenmek ve öğretmekle geçiren, tek gayesi
Allahü teâlânın rızasına kavuşmak olan Ahmed Kârazî memleketinde vefat etti. (5)
Seyyid bedreddin türbesi
403
1316 (1801–1802) tarihli Diyarbakır Salnamesi'nde, Diyarbakır'da kabri
bulunan Peygamber, Sahabe ve Evliya'ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Eizze-i
Kiramdan Seyyid Bedreddin Kuddise Sirruhû Hazretlerinin, Hani'de medfun olduğu
belirtilmektedir. Türbe, Diyarbakır ili, Hani ilçesi Develi mahallesindedir. Türbede
Seyyid Bedrettin ile birlikte ikisi kız birisi erkek üç kardeşinin yattıkları ifade
edilmektedir. Üzeri beton taş duvarlı türbenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir.
Türbe havlu türünden eşyalar ve müştemilatında bahçesi ile bir mezarlık vardır.
Seyyid Bedrettin'in veli bir kimse olduğu inancı vardır. Bakımını çevre halkı
tarafından yapılmaktadır. (4)
SEYİT BEDRETTİN CAMİİ MİNARESİ
Hani'nin Doğan Mahallesi'nde yer almaktadır.
Doğan Mahallesi'ndeki bir bahçe içerisinde yer alan Yasin Camii'nden günümüze
sadece minare yapısı ulaşabilmiştir. Minarenin
doğusunda olduğu ifade edilen camiden ise
hiçbir ize rastlanmamıştır. Yasin minaresi'nin
üzerinde yapının inşa tarihini verecek
herhangi bir kitabe bulunmamaktadır. Yapı
üzerinde 1935 yılında incelemelerde
bulunmuş olan Konyar ile 2001 yılında yapıda
bir tez araştırması yapan Kılavuz; kaidenin üst
bölümündeki yazı kuşağı ve inşâ tarzından
hareketle, yapıyı XII. yüzyılın sonu ile XIII.
yüzyılın başına tarihlemişlerdir.
Kaynaklardan üç katlı olduğu anlaşılan
minarenin bugün sadece kaide kısmı ayakta
Hani ilçesi Seyyid Bedreddin
kalabilmiştir. Bu bölümün üzeri 1964
türbesinin yanında
yılındaki
onarımlar sırasında V.G.M.
Emevilerden kalma minare
tarafından betonarme ile kapatılmıştır. (17)
(Cami depremde yıkılmış)
404
Hani ilçesi- kalesi şehit sahabeleri
İyaz bin Ganem Diyarbakır'ın fethinden sonra Haniye sonra Meyyafarakin'e
(Silvan'a) gitti (6). İyaz bin Ganem ve Halid bin Velid seçkin komutanların da içinde
bulunduğu İslam ordusu önce Eğil kalesini aldı Ardından Hani bölgesi alındı (7).
Kaleyi ve sahabe tarih ve mezarlarını bulmada Tarihçi Erdal Akat çok yardım
ettiler. Burada 3 şehit sahabe ve 13 eceliyle ölmüş sahabe mezarı bulunmaktadır.
Bunları bize gösterdi. Tarihçi Erdal Akat Seyid Bedrettin ve yanındakilerin şehit
sahabeler olduğunu ifade etti. Daha başka şehit sahabe olup olmadığını şu anki
şartlarda bilmiyoruz. Şehirde tebliğ için bırakılan sahabe mezarlarını Dereli mahalle
mezarlığında bulduk. Ölüm tarihleri H.40. Diyarbakır'ın fethi de H.17'dir.
Hani kalesi Ankabirin biraz üstünde başlıyor. Önünde de bir kilise var. Ancak
bunlar şimdi yok. Mekân tespitini Tarihçi Erdal Akat gösterdi. Ayrıca kaynak olarak
1993 yılında vefat eden 107 yaşındaki Emine Narine ninenin kale lokalizasyon
bilgilerini aktardı.
Dereli mezarlığında girişte sahabe mezarları
Bu mezarlığın arkasında ise çeşitli, döneme ait şehitler yatmaktadır. Mezar
taşlarında ölüm H.40 ifade edilmektedir (Diyarbakır H.17'de fetholdu).
Ayrıca Anıl köyünde de 2 sahabe kabri vardır
Kiliseler
1878 yılında. Ermeniler genellikle zanaatlar (özellikle dokumacılık ve
kunduracılık), bağcılık ve ticaretle uğraşmaktaydı. 2 Ermeni topluluğunun aittir.
(Apostolik ve Protestan) birer kilisesi (Apostoliklerin, Surb Astvadsadsin) vardı (11)
şu anda yok olmuş durumdadır.
405
Ekonomi
İlçemizin geçim kaynaklarından biride hayvancılıktır, ilçemizde yılık
ortalama 6.500 küçükbaş hayvan canlı olarak ihraç edilmektedir.
Hani çarşısı
İlçemizin geçim kaynaklarından biride hayvancılıktır, ilçemizde yılık
ortalama 6.500 küçükbaş hayvan canlı olarak ihraç edilmektedir. Ancak yerli ırkların
bölgede hakim olması nedeniyle verim düşüktür. Şu anda ilçemizin Mevcut hayvan
varlığında Sığır 8.430 Adet, Koyun 12.000 Adet, Keçi 9.500 Adet, Tek Tırnaklı 1.100
Adet, Kanatlılar 20.000 Adet, ayrıca Kara Kovan 350 Adet, Fenni Kovan 70 adet
mevcuttur. (1)
Basri Konyar 1936'da hani ekonomisini şöyle anlatır: Buğday, arpa, pamuk,
darı, mahalli mahsulâtın başlıcalarını teşkil eder. Civar dağlardaki meşelikler odun
ihtiyacını temin etmektedir. Üzüm ve meyve bahçeleri çoktur. Üzüm mühim bir
varidat temin eder. Söğüt ağaçları burada zikre değer bir varlıktadır. Koyun, at, öküz,
eşek dahi beslenmekte ve mahsulatı hayvaniyeden istifade edilmektedir. Nahiyenin
ihracatı hububat, pamuk, yaş ve kuru meyvalarla, k ereste, bilhassa ceviz tahtalarıdır
demektedir. (8)
Hani'de bağ bozumu
Diyarbakır'ın Hani ilçesinde
her yıl geleneksel olarak yapılan ve
ilçede yaygın olan üzüm bağlarının
hasat ve bağ bozumu yapılmaktadır.
Kışa hazırlanan köylüler bağlardan
topladıkları üzümleri pekmez, sucuk
ve pestil yapıyor. Köylüler kışın
vazgeçilmez besin kaynağı olan pestil,
sucuk ve pekmezi hazırlamak için
kendilerine ait üzüm bağlarında çalışıyor. Bağ sahipleri her yıl eylül ve ekim ayı
sonlarında üzüm salkımlarını bağ bıçağı ve bağ makaslarıyla kestikten sonra sepet ve
tenekelere dolduruyor. İşlenen üzümler daha sonra pekmez ve pestil yapılacağı alana
getirilerek torbalarda eziliyor. Üzümün suyu ateşte kazanlarda kaynatılarak şire
406
haline getiriliyor. Bir defa kaynatıldıktan sonra ayrı kazanlara konulup tekrar
kaynatılan şire daha sonra pekmez halini alıyor.
Şirenin bir kısmına ise bazı mayalar katılarak pestil ve sucuk haline getiriliyor.
Bezlere serilen şire güneşte kurutularak pestil elde edilirken, ipe dizilen ceviz içleri
şire kazanlarına batırılmak suretiyle cevizlerin üzeri kaplanarak sucuk elde ediliyor.
(19)
HANİ'DE ORMAN
1936 yılı
Konyar 'Hani için 1936'larda civar dağlardaki meşelikler odun ihtiyacını
temin etmektedir. Söğüt ağaçları burada zikre değer bir varlıktadır. Nahiyenin ihracatı
kereste, bilhassa ceviz tahtalarıdır ifadesini kullanır. (8
1995 yılı
Hani'de dağlık kısımlarda meşelikler odun ihtiyacını karşılar. Bir de önemli
ölçüde söğüt ağaçları vardır, ilçeden her yıl kereste satışı yapılmaktadır. (12)
SERGEN-MERMER YATAKLARI
Diyarbakır'da 4 mermer bölgesi vardır
a) Hani-Dicle-Eğil
b) Lice-Kulp-Silvan
c) Ergani-Çermik-Çüngüş
d) Hazro
Mermer desenleri
1- Hani-Dicle-Eğil-Kocaköy bölgesinde 27 mermer deseni
2- Lice-Kulp-Silvan bölgesinde 7 mermer deseni
3- Ergani-Çermik-Çüngüş bölgesinde 19 mermer deseni
4- Hazro bölgesinde 5 mermer deseni tespit edilmiştir. (10)
407
Hani ilçesi mermerleri
Diyarbakır İli Hani İlçesi'nin 8 km güneyindeki Koki ve Şaklat köylerini içine
alan çalışma alanı ve yakın çevresinde 10'dan fazla mermer işletmesi bulunmaktadır.
Yıllık toplam olarak 300 000 m³' ten fazla üretim yapılan bu bölgede, Alt Miyosen
yaşlı Fırat formasyonuna ait resifal kireçtaşı üretilmektedir. Fırat Formasyonu dış
görünüşü kirli beyaz, açık gri ve krem renklidir. Mermer ocakları, masif yapılı, renk ve
doku özelliklerinin homojenlik gösterdiği, standart ebatlarda blok almaya uygun olan
resifal kireçtaşlarının bulunduğu alanlarda açılmış durumdadır ; Üretimin yaklaşık
yarısı Blok olarak ihraç edilmektedir. Diğer yarısı da fabrikalarda işlenip yurt içi ve
yurt dışı Pazarlara sürülmektedir.
Yöreden yapılan ihracatın % 95'i Uzak Doğu'ya özellikle de Çin Halk
Cumhuriyeti ve Tayvan'a yapılmaktadır. Ancak sertliği ve işleme proseslerine olan
dayanıklılığı fazla olan mermerler kendisine Avrupa piyasalarında yer
bulabilmektedir. Bu da özellikle fosil içeriğinin fazla olmasına ve bu fosillerin blok
içerisinde homojen dağılmasına bağlıdır. Çünkü yöredeki mermerlerin fosil içeriği
arttıkça hem sertliği hem de işleme proseslerine olan dayanımı artmaktadır.
Mermerlerin bol fosilli oldukları saptanmıştır. Alg, mercan, foraminifer
(bentik+az plantik) fosillerince zengin, az intraklastlı resifal kireçtaşlarıdır. (18)
Mermer ocaklarının uzaktan görünümü
408
DOĞAL GÜZELLİKLER
Aynkebir doğal güzelliklere bir örnektir. Aynkebir Havuzu: Aynkebir su
havuzu Ulu Camii ile Hatuniye Medresesi arasında bulunan büyük bir havuzdur. Bu
su, Hani Dağı'nın eteklerinde kaynar ve 9 kemerli bentlerden çıkarak bir havuz
oluşturur. Havuza 7 gözden su akmaktadır.
Aynkebir Havuzu
Aynkeris Şifalı Suyu: İlçe merkezinden 2 km. mesafededir, sarılık hastalığına
iyi geldiği sanılmaktadır. Pek çok kişi ziyarete gelip yıkanmaktadır. Yıllık ziyaretçi
sayısı 10.000 kişi dolayındadır.
409
Diyarbakır'daki şifalı suya 10 bin ziyaretçi
Diyarbakır'da Hani ilçesinde bulunan "Ankaris" suyunun sarılık, karaciğer
hastalıklarına iyi geldiği ve böbrek taşlarının düşürülmesinde etkili olduğu
gerekçesiyle her yıl 10 bin kişi tarafından ziyaret ediliyor.
Hani İlçesi'nden yaklaşık 2 km uzakta bulunan “Ankaris” şifalı suyu,
ziyaretçilerin akımına uğruyor. Kaynağının nereden geldiği bilinmeyen suyun,
sarılık, karaciğer hastalıklarına iyi geldiği ve böbrek taşlarının düşürülmesinde etkili
olduğu biliniyor.
Yapı yerinin küçük olması ve üzerinde bir tesisin olmamasından dolayı yaz
aylarında uzun kuyruklar oluşurken, yöreye akın eden yerli ve yabancı turistler, şifalı
olduğu inanılan suda yıkanıp içiyorlar.
Her yıl yaklaşık 10 bin ziyaretçi ilçeye giderek içmeleri ziyaret ettiği
öğrenilirken, şifalı su üzerinde kurulacak tesislerin ziyaretçi sayısında artış yaşatacağı
ifade ediliyor. (9)
Koki Çayı Mesiresi: İlçe merkezinden 8 km. mesafededir. Burada kaynayan
suda bol miktarda alabalık bulunur. Saniyede 6 metreküp su akmaktadır.
Sergen köyünde peri masaları
410
Hani Sergen köyü doğal güzellikler
GABON KÖPRÜSÜ
Gabon Köprüsü; Hani ilçesinin 300m. güneyinde, eski Hani-Diyarbakır yolu
üstündeki Gabon Boğazı üzerinde bulunmaktadır .. Kalan iki ayak kalıntısı ve
üzerinde bulunduğu arazi yapısı göz önüne alındığında tek gözlü bir yapı olduğu
hemen anlaşılan köprünün bir Artuklu eseri olması muhtemeldir.
Kalan ayak kalıntılarından sivri kemerli tek bir gözden ibaret olduğu anlaşılan
yapı, doğu-batı doğrultusundaki bir eksen üzerinde uzanmaktadır. Batıdaki ayak ve
gerisindeki tempan duvarı kısmen de olsa ayakta olan yapının doğudaki ayağı ise
tamamen yıkılmış ve çayın içerisine göçmüş durumdadır
Taş kaplamaları dökülmüş olan köprünün kemer kısmının düzgün kesme taş,
tempan duvarının ise moloz taştan inşâ edildiği anlaşılmıştır.
KOKİ KÖYÜ KÖPRÜSÜ
Hani'nin 7 km. güney-doğusundaki Koki Çayı üzerinde yer almaktadır.
Yapım tekniği ve malzemesi dikkate alındığında bir Selçuklu veya Osmanlı dönemi
eseri olduğu düşünülen yapının, Artuklular tarafından yapılmış olabileceği de
muhtemeldir.
411
Türk-İslam eserleri içerisinde değerlendirilen yapının bu anlamdaki en
belirgin özelliği sivri bir köprü kemeri ile boşaltma gözlerine sahip oluşudur.
Bahsiedilen bu özelliklere yapıda kullanılmış olan ince harç derzleri de eklenirse
yapının,XIII. yüzyılın sonu veya XIV. yüzyılın başlarında yapılmış bir Artuklu eseri
olduğu biraz daha kuvvetli bir ihtimaldir. Hani ve Hazro ilçeleri arasındaki ulaşımı
sağlayan köprü, 1995 yılında Koki Köyü ahalisinden Hasan Bora tarafından
onarılarak tabliyesi betonarme ile kapatılmıştır. Günümüzde hâlâ ayakta olan
köprüdeki değişiklikler de bu dönemden kalmadır.
Gabon köprüsü
(17)
Hani-Koki köprüsü
412
KAYNAKLAR
1 - www.hani.gov.tr
2– 1973 Diyarbakır İl Yıllığı
3- www.kenthaber.com
4- Abdullah Demir. Ali Melek. Dinî ve tarihî değerleriyle Diyarbakır
Diyarbakır, 2009
5- Hadâik-ul-Verdiye; s.273.
http://kitap.mollacami.com/evliyalar/konu-3222.htm
.
6- Sait Paşa.:Miratül İber.Basım .H.1305.6/92
7- Zeki Dilek. Lice. Diyarbakır.2002s.36.Kazım Baykal. Diyarbakır hakkında
yapılan etüdler. Karacadağ dergisi.20 Haziran 1939.cilt ıı,sayfa 17
8- H. Basri Konyar. Diyarbekir Yıllığı.1936.s.363
9- Nihat Akyıldırım – İLKHA. 23 Ekim 2010
10- Erkanol D, Akalın N, Aydındağ A, Ertuğrul Si Bakır MF. Diyarbakır ili
mermer potansiyeli. UDUSİS-Diyarbakır–2010.s.93-94
11- Küçük Ermeni Ansiklopedisi, III. cilt, Yerevan, 1999.
http://akunq.net/tr/?attachment_id=7505
12- .2000'e beş kala Diyarbakır. Diyarbakır valiliği.1995.s.388
13- Gülsen Bas. Diyarbakır'daki İslam Dönemi Mimarisinde Süsleme. Doktora
Tez. T.C.Yüzüncü Yıl Ün Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim dalı Van2006
14- http://www.turkmania.com/
15- Usman Eti. Diyarbekir. Diyarbekir matb. 1937.s.49
16-Mehmet Ali Abakay Hani ilçesi Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa
sempozyumu.2011.c.2
17- Mehmet Latif Demir .Danışman Yrd. Doç. Dr. Ali Boran . Ortaçağ'dan
Günümüze Eğil Ve Hani'deki Mimari Eserler Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Yüksek
Lisans Tezi Van-2007
18- Mehmet Aykut Yıldırım, Prof. Dr. Sedat Temur. Diyarbakır İli Hani İlçesi
Mermerlerinin Jeolojisi Ve Teknolojik Özellikleri. T. C. Selçuk Üniversitesi Fen
Bilimleri Enstitüsü Jeoloji Mühendisliği Bölümü Yüksek Lisans Tezi 2006
19- www.diyarinsesi.org03 Ekim 2012.
413
ÇERMİK İLÇESİ
Çok eski bir tarihe geçmişe sahip olan Çermik bölgesi, çağımızda anayol
kavşaklarından uzakta kaldığından bağrında sakladığı çok güzel ve sağlam mimari
eserlerine rağmen henüz gereği gibi araştırılmadan durmaktadır. Bu siteyle bir
amacımız da güzel yurdumuzun bu şirin ve tarihi köşesini her yönüyle tanıtmaya
çalışmaktır.
Çermik bölgesi ilk çağlardan günümüze kadar değişik medeniyetlere beşiklik
etmiştir. Dünyada ilk uygarlıkların Mezopotamya (Dicle ve Fırat arasındaki
topraklar) bölgesinde ortaya çıktığını düşünürsek, Çermik'in tarihi daha bir önem
kazanmaktadır.
Çermik'in geniş tarihçesi Harput ve Diyarbakır'dan bahseden kaynaklardan
daha geniş bir şekilde incelenebilir. Çünkü batıdan derin ve yol vermez yatakla Fırat'ın
Malatya bölgesinden ayırdığı Çermik bölgesi, tarih boyunca bu iki ana şehre (Harput
ve Diyarbakır) hakim olan devletlerin idaresinde kalmıştır.
Çermik tarihi gelişimi içinde kronolojik olarak şu medeniyetlerin etki alanında
kalmıştır.
1-) Hurri Mitanni Dönemi (M.Ö. 3500-1260)
2-) Asurlular Dönemi (M.Ö. 1260-775)
3-) Urartular Dönemi (M.Ö. 775-736)
4-) Asurlular Dönemi (ikinci defa) (M.Ö. 736-653)
5-) İskitler Dönemi (M.Ö. 653-625)
6-) Medler Dönemi (M.Ö. 625-550)
7-) Persler (M.Ö. 530-331)
8-) Büyük İskender (M.Ö. 331-323)
9-) Selevkoslar (M.Ö. 323-85)
10-) Armenia (M.Ö. 85-69)
11-) Arsaklar (M.Ö. 66-M.S. 395)
Arsaklılar Dönemi:
Çermik bölgesi, İslamiyet'ten önce Azerbaycan ve Doğu Anadolu'da hüküm
süren Arsaklı Devletinin Alenik eyaletine bağlı bir sancaktır. Bunu 7. asır müellifi
Mövses'in “Armenya Coğrafyası” adlı
Muş Ovasında Khoren denilen bölgede doğup büyüyen ve Arsaklılar
dönemindeki düzeni tanıtan 7. asır müellifi Mövses “ Armenya Coğrafyası” adlı
kitabında, Siirt'ten Birecik'e ve Çermikten Cizre'ye kadar olan Yukarı-Dicle Bölgesi
ile Fırat Nehri solundaki yerleri içeren alan bölge Alenik Eyaleti olarak
tanımlanmakta ve buradan “Cermug” adıyla bahsedilmekte ve 7. sancak olduğu
414
belirtilmektedir.
490-507 yıllarında Yukarı-Dicle ve Fırat Bölgesi'nin en iyi yerli kaynağı
ola Süryani Papazi Amidli Maryesua, “Vakayinamesi'nde” 498 yılı Eylül ayında
kopan korkunç yer oynamasını anlatırken diyor ki:”Yeryüzünde gökten gelen
korkunç bir ses duyuldu. Öyle ki, bu gürültüden yeryüzü temelinden sarsılmış gibi
oldu. Her bucaktan (Amid şehrine) tehlike şayiaları ve haberler geldi. Fırat Irmağı
ve Aberne ( Çemik ) sıcak su kaynağında mucizevi bir alamet görülmüştü. Bu
rivayete göre, o gün bu sıcak sular kaynaklarından kurumuşlardı.
12-) Roma Dönemi (395-639)
13-) İslam Devleti Dönemi (639-661):
Hz. Ömer döneminde İslam kumandanlarından Hz. İyaz b. Gunm 639 yılında
Diyarbakır bölgesini almıştır.
14-) Emeviler (661-750)
15-) Abbasiler (750-869)
16-) Şeyhoğulları (869-899)
17-) Abbasiler (ikinci defa) (899-930)
18.-) Hamdani (930-978)
19-) Büveyhoğulları (978-984)
20-) Mervanioğluları (984-1085)
21-) Selçuklular (1085-1095):
Çermik'in içinde bulunduğu Diyarbakır ve yöresi 1085 yılında Melikşah'ın
komutanlarından Fahrüddevle tarafından Mervan oğullarından alınmıştır.
22-) İnaloğulları (1095-1142)
23-) Nisanoğulları (1142-1185)
24-) Artuklular (1185-1232):
Artuklular Çermik'te bugün de hala ayakta duran Haburman Köprüsünü ,
henüz Amid'e hakim olmadan önce yaptırmışlardır. Bu köprü ile Tebriz-Ahlat yolunu,
Çermik-Karacadağ üzerinden Urfa-Halep yoluna bağlamış oluyorlardı.
26-) Anadolu Selçukluları (1240-1302)
27-) Artuklular (ikinci defa) (1302-1394)
28-) Timur (İlhanlılar) (1394-1401)
29-) Karakoyunlular (1401-1420)
30-) Akkoyunlular (1420-1507): (Buldukoğulları-Mirdasi Beyleri
Dönemi) :
415
Osmanlıların fethinden önce Çermik Sançağı ve çevresindeki beylerinin sülalesi
Bitlis Beyi Şeref Han'ın 1597 yılında bitirdiği “Şerefname” adlı eserinde
“Buldukoğullarına” dayandığını belirtmektedir. 1507 yılında Safevilerin bölgeyi
işgal etmelerine kadar Çermik yöresi bu beylerin denetiminde Akkoyunlu devletinin
idaresinde kalmıştır.
31-) Safeviler (1507-1516): İran Safevi hükümdarı Şah İsmail 1507
yılında Çermik bölgesine hakim olmuştur. Safeviler Çermik'te Akkoyunlu hükümdarı
Uzun Hasan'dan kalma “Kanun-i Hasan Padişah” a itaat ederek bu kanunları yine
yürürlükte bırakmışlardır. Çermik beyi Mehmet Bey, Çermik'in Osmanlı fethi
sırasında Çermik için bu kanunlara ek olarak Yavuz Sultan Selim'den bir “OcaklıkTemliknamesi” alıp sonradan bunu Kanuni Sultan Sülayman'ada tasdik etmiştir.
İşte o tarihten itibaren “ Yurtluk-Ocaklık” olmak üzere mülkiyet olarak Buldukoğulları'ndan Mehmet Bey'in ailesinde kalmıştır. Ancak buradaki Hrıstiyanlardan alınan
vergiler Diyarbakır Divanına ait olup her yıl Diyarbakır hazinesine teslim edilmiştir.
32-) Osmanlılar Dönemi (15 Aralık 1516-1923): Yavuz Sultan Selim
ile Safevi hükümdarı Şah İsmail arasında meydana gelen Çaldıran Savaşında
Diyarbakır Safevi valisi Muhammed Han da ordusuyla birlikte Şah İsmail ordusuna
katıldı. Savaşta Şah İsmail'in yenilmesi ve Muhammed Han'ın ölmesi üzerine bunu
fırsat bilen Diyarbakır halkı ayaklandı. Safevi askerleri Diyarbakır'dan kovuldu. İleri
gelenler bölgede tanınan ve sevilen Yavuz Sultan Selim de sevgi ve saygısını kazanan
bilim ve devlet adamı “ Mevlana İdris-i Bitlisi” ye başvurarak Sultan Selim'e
bağlanmak ve Osmanlı birliğine katılmak isteklerini bildirerek bu konuda yardım ve
aracılığını bildirdiler. Bölgede bulunan diğer boy beyleri de bu görüşe katılınca İdris-i
Bitlisi durumu Yavuz Sultan Selim'e iletmiştir.
Yavuz Sultan Selim, Diyarbakır'ı tekrar ele geçirmek için harekete geçen Şah
İsmail'e engel olmak ve Diyarbakır halkının isteğini yerine getirmek için 10 Eylül
1515 tarihinde Diyarbakır'a girmiştir. Diyarbakır halkı Osmanlı padişahını ve
ordusunu davul zurnalarla, kurbanlar keserek sevinç gösterileriyle karşılamışlardır.
Böylece Diyarbakır savaş yapılmadan Osmanlı birliğine katılmış oldu. Yavuz Sultan
Selim tarafından Bıyıklı Mehmet Paşa Diyarbakır Eyaleti Beylerbeyliğine getirildi.
Osmanlı ordusu Diyarbakır'a girdiği sırada Çermik, Harput gibi bir çok
kaleler henüz Safevilerin elinde bulunuyordu. 1516 da Yavuz Sultan Selim'in Mısır
seferi sırasında Diyarbakır Beylerbeyi Bıyıklı Mehmet Paşa, Kara Han
komutasındaki Safevi ordusunu Koçhisar altında “Dede Kargın” savaşında mağlup
ederek Mardin, Urfa ve Siirt kalelerini Safevilerden almıştır. Bunun üzerine halk
Bıyıklı Mehmet Paşa'ya “Fatih Paşa” ünvanını vermiştir.
Yavuz Sultan Selim Şam'dan Mısır'a doğru yürüdüğü sırada (15 Aralık 1516)
Diyarbakır tarafından gelen ulaklar (haberciler) Yavuz'a “Kale-i Savur ve Kale-i
Çermik” in alındığını müjdelediler.
416
Hoca Sadeddin ise Çermik Kalesini Kemah'ın ilk Osmanlı hakimi Karaç'ın
oğlu Ahmet Bey ile Mirdasi Beylerinin aldığını bildirmektedir.
Bu bilgilerden Çermik'in Diyarbakır'dan en az 15 ay sonra 1516 Aralık başlarında
Kemah Kalesi'nden gelen kuvvetler tarafından Safeviler'in elinden alındığını
öğreniyoruz.
Osmanlıların Hicri 924 (Mi.1518) Mart'ında yazılan ilk “Diyarbakır Eyaleti
Tahrir Defteri'nde Şah Ali Bey'in Mirliva Çermik olduğu, bunun kardeşi Pir Ali Bey'in
tımarlı sipahi sayıldığı ve Modanlı Aşireti'nin göçer olarak bu sancakta bulunduğu
yazılıdır. “Kavanin-i Al-i Osman” adlı eserde ise, “Çermik Diyarbakır Eyaletine bağlı
olarak 294.000 akçelik Yurtluk-Ocaklık tarikiyle tasarruf olunan ekrad
sancaklarından biri olarak bahsedilmektedir.
“Memalik-i Osmaniye” 'nin tarihi ve “Coğrafya Lugatı” adlı eserde de
Çermik'in Ergani sancağına bağlı bir kaza merkezi olduğu, bağlık, bahçelik ve
üzümün bol ve çeşitli olduğu belirtilmektedir. Bundan başka kasabada bir ılıcanın
bulunduğu pek çok kimsenin şifa bulmak için buraya geldiği ve dertlerine şifa
buldukları, bu vesile ile büyük bir ticaretin meydana geldiği ve Çermik'te yaklaşık
20.000 kadar nüfusun bulunduğu kaydedilmektedir.
Hicri 1297 (M.1879) yılına ait “Vilayet-i Diyarbekir Salnamesi”'nde Çermik
yine bir kasaba durumundadır. Bu tahrire göre Çermik'te “913 hane, 3 han, 3 dükkan, 1
hamam, 2 kudret hamamı, 5 rüştiye mektebi, 1 medrese, 4 dink, 2 dink arsası, 1
Ermeni Kilisesi, 1 Protestan Kilisesi, 12 ahır, 3 samanlık, 2 oda, 15 arsa, 83 çeşme,
1gusülhane, 2 su kuyusu, 3 köprü, 22 bahçe, 2 sebzelik, 30 bostanlık, 915 bağ, 2
boyahane, 4 debbağhane, 3 çömlekhane, 9fırın, 9 kahvehane, 8 değirmen, 1075 tarla,
27 kavakılık, 1 yoncalık, 1 söğütlük, 1meşelik, 3 mera, 2 müslüman kabristanı,
1Ermeni mezarlığı, 1 Yahudi mezarlığı, 4 mahalle ve 3478 icmal-i meskunat vardır.
Çermik 1883'te Diyarbakır vilayetine bağlı Ergani Sancağı'nın bir kazası
olmuştur. O dönemde Çüngüş nahiyesi ile beraber 119 köyden oluşmakta idi. Kurtuluş
Savaşı'ndan sonra Çermik Diyarbakır iline bağlı bir ilçe haline getirilmiştir (24)
Osmanlı İmparatorluĝu öncesinde Diyarbakırda Kürd Beylikleri
Çermik beyliği:
Çermik beyliğinin kurucusu, Mırdasî Emir Muhammed'in oğlu Emir
Hüseyin'dir. Bu Emir, babasının sağlığında Berdenc kalesi ve Çermik yöresi valisi
bulunuyordu. Babası ölünce, bu bölgede, beyliğini kurdu. Ölünce yerine oğlu Emir
Seyfeddin, bu da ölünce oğlu Şah Yusuf, bunun da ölümüyle oğlu Velat Bey, sonra da
Şah Ali Bey ve bunun da ölümüyle beyliğin yönetimi oğlu Muhammed Bey'e geçti.
Muhammed Bey, Çermik yöresini Kızılbaşların elinden kurtarmış,
Diyarbakır'ın Osmanlı Birliğine katılışı sırasında da Yavuz Sultan Selim'den bir
sultanlık emirnamesi alarak beyliğini sürdürmüştür. (25)
417
Çermik, Doğu Anadolu coğrafi bölgesinin "Yukarı Fırat Bölümünde",
Güneydoğu Torosların kenar kıvrımları kuşağı üzerinde ve Torosların güney
eteklerinde yer almaktadır. Jeolojik yönden, Anadolu bloku ile Arap blokunun
karşılaşma kuşağı üzerinde bulunan ilçenin kuzeyinde Maden dağları, kuzeybatısında
Gelincik dağı , kuzeydoğusunda Karababa dağları, güneyinde Petekkaya sırtları ve
Karacadağ volkanından çıkan lavların kuzey sınırında yer alan tepelik alanlar ile
doğusunda ilçeyi Ergani ovasından ayıran az yüksek tepelik alanlar bulunmaktadır.
Çalışma alanının kuzeyinde dağlık alanlar yoğun bir yer tutar. Güneydoğu
Anadolu Bindirme Kuşağının geçtiği bu dağlık alanlar içinde, dik eğimli yamaçlar,
dar ve derin vadiler yer almaktadır. Çermik çevresindeki bazı dağlık alanların üst
kesimlerinin plato özelliği gösterdiği gözlenmektedir. Çermik kuzeyindeki Hennarek
Dağı; batısındaki Gelincik dağı gibi dağların üzerinde görülen plato karakterli düzlük
alanlara genel olarak 1100 m-1300 m ler arasında rastlanmaktadır. Dağlık alanlar ve
platolar bir kenara bırakılırsa, araştırma alanının önemli bir bölümünün tepelik ve az
eğimli düz veya düze yakın arazilerden oluştuğu görülür. Az eğimli düzlük alanlar,
daha çok Çermik'in doğu ve güneydoğusunda yayılış4 gösterirken; batı kısmında %5
ile % 30 arasında değişen yamaç eğimlerine sahip tepelik alanlar hakimdir. Çermik
çevresinde gelişmiş olgun ve tabanlı vadiler hemen hiç yoktur. Yörede Sinek Çayı
olarak anılan Çermik suyu ve ona katılan yan kollar genelde “V” profilli genç vadiler
durumundadırlar. Birikinti konileri de özellikle Çermik çayına dağlık ve tepelik
alandan gelerek karışan, yatak eğimleri fazla yan derelerin ağızlarında yer almaktadır.
(27)
İLÇE EKONOMİSİ
İlçemizin ekonomisi, büyük ölçüde termal turizme, tarım-hayvancılığa ve
mermerciliğe dayalıdır.
İlçedeki termal kaplıcalar, yılda 200 ile 250 bin ziyaretçiyi ağırlamaktadır.
Özellikle, haziran-eylül döneminde önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. Bu da ilçe
halkı için önemli bir gelir kaynağıdır.
Çermik'teki köy çiftçi aile sayısı 4500, ilçe merkezi çiftçi sayısı 800, toplam
çiftçi aile sayısı 5300'dür. Çiftçi kayıt sistemi ile resmi olarak kayıt altına alınan çiftçi
aile sayısı 3384'dür. İlçemizin ekilebilir tarım alanı 362.160 dekardır. İlçenin toplam
alanının 145.720 dekarını çayır-mera, 213.340 dekarını orman, 310.475 dekarını
tarıma elverişsiz alan oluşturmaktadır.
Çermik'e bağlı 1 belde, 76 köy ve bu köylere bağlı 38 mezra bulunmaktadır.
Köy hane sayısı 4545 olup, nüfusun % 88'i tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır.
418
İlçemizde özellikle pamuk, buğday, arpa, darı, mercimek, nohut ve yem
bitkileri yetiştirilmektedir. Bazı köylerde ise pirinç, Antep fıstığı, üzüm yetiştiriciliği
ve seracılık giderek yaygınlaşmaktadır.
Hayvancılıkta ise genellikle küçükbaş hayvancılık yaygındır. Ancak
büyükbaş hayvancılık ve arıcılık da önemli bir potansiyel oluşturmaktadır.
Çermik'in önemli gelir kaynaklarından biri de mermerciliktir.1990 yılından sonra
bölgedeki mermer yataklarının işlenmesiyle hem yeni iş sahası açılmış hem de ilçeye
ekonomik canlılık gelmiştir.
Yurt dışında yaklaşık 7.000 Çermikli hemşerilerimiz bulunmaktadır.
Hemşerilerimiz daha çok Almanya, Hollanda, Belçika Avusturya ve Fransa gibi
Avrupa ülkelerinde çalışmaktadırlar. Bu vatandaşlarımız gerek Çermik'teki
yakınlarına gönderdikleri döviz ile gerekse yıllık izinlerinin çoğunluğunu Çermik'te
geçirdikleri zaman ilçe ekonomisine büyük katkı sağlamaktadırlar.
İLÇENİN ARAZİ DAĞILIMI
İLÇENİN YÜZ ÖLÇÜMÜ
1.032.000 Da
KAVAKLIK- SÖĞÜTLÜK
305 Da
KORULUK - ORMAN
213.340 Da
ÇAYIR-MERA (***)
145.720 Da
TARIMA ELVERİŞSİZ ARAZI
310.475 Da
EKİLEBİLİR ARAZİ362.
160 Da
EKİLİ ARAZİ
347.160 Da
(***) Tabloda miktarı verilen mera alanlarından; Kadastro görmüş köylere ait
yaklaşık 41.185 dekarlık alan kayıt altına alınmıştır.
TARIM
Tarım, ilçenin önemli gelir kaynaklarındandır. Son yıllarda GAP kapsamında
yaptırılan göletler sayesinde sulu tarıma geçilmiş, ürün çeşitliliği ve verimlilik
artmıştır. İlçemizde ekilebilir arazi miktarı 362.160 dekardır. Bu arazilerin 51.800
dekarı sulu, 310.360 dekarı susuz arazilerdir.
İlçemizde toplam çiftçi aile sayısı 5300'dür. Çiftçi ailelerinin çoğunluğu 1-50
dekar arası arazi miktarına sahiptir. Bu araziler, küçük aile işletmesi şeklinde
değerlendirilmektedir.
419
İlçemizde özellikle pamuk, buğday, arpa, mercimek, mısır, nohut, ayçiçeği ve yem
bitkileri yetiştirilmektedir. Ayrıca meyvecilik ve sebzecilik de önemli gelir
kaynaklarındandır. Meyvecilikte; Antep fıstığı ve üzüm yetiştiriciliği önemli bir
konumda bulunmaktadır.
Bölgede bol miktarda bulunan menengiç ağaçlarına yapılan Antep fıstığı
aşılamasıyla fıstıkçılık gelişme göstermektedir. Bağcılık da önemli bir potansiyel
oluşturmaktadır. İsmail Çayırı mevkiinde yetiştirilen pirinç bölgenin en kaliteli
ürünlerinden biridir. Beybağı bölgesi ile Karakolan Köyü ve Bahçe Köyünde yapılan
seracılık oldukça gelişmiş durumdadır. Seracılığın daha da geliştirilmesine
çalışılmaktadır.
İŞLETME BÜYÜKLÜĞÜNE GÖRE ARAZİ DAĞILIMI
İşletme Büyüklüğü (Dekar)
Çiftçi Aile Sayısı
0-50
3600
50-100
1100
100 - 500
570
500-1000
20
1000-3000
10
İLÇENİN KÜLTÜRÜ YAPILAN ÖNEMLİ ÜRÜNLERİN TAHMİNİ EKİLİŞ
VE VERİM MİKTARLARI
ÜRÜN CİNSİ
EKİLİŞ (Da)
VERİM (Kg/Da)
TAHILLAR
BUĞDAY
126.140
270
68.500
300
220
200
DARI
1.500
200
ÇELTİK
3.600
250
21.377
295
3.200
85
980
53
ARPA
YULAF
ENDÜSTRİ BİTKİLERİ
PAMUK
AYÇİÇEĞİ
SUSAM
420
.
YEMLİK - YEMEKLİK TARLA ÜRÜNLERİ
MISIR
FASULYE (KURU)
1850
200
420
200
NOHUT
28.000
80
MERCİMEK
21.000
75
YONCA (KURU OT)
850
900
FİĞ
300
135
BURÇAK
650
105
SOĞAN (KURU)
SARIMSAK (KURU)
1.600
20
2.000
400
KAVUN
3.250
1.250
KARPUZ
4.750
1.450
6.800
---
BaĞ
40.500
280
MEYVE
NADAS
9.150
15.000
-----
DİĞER EKİLİŞLER
SEBZE
TOPLAM KURU ARAZİ
310.360
TOPLAM SULU ARAZİ
51.800
TOPLAM TARIM ARAZİSİ
362.160
(***) Tabloda miktarı verilen pamuk alanının yaklaşık 21.377 dekarında üretimde
bulunan çiftçilerimiz kayıt altına alınarak pamuk destekleme priminden
faydalanmaktadırlar.
Ayrıca toplam 362.160 dekar tarım arazisinin yaklaşık 288.945 dekarı
“Doğrudan Gelir Desteklemesi ve Çiftçi Kayıt Sistemi Projesi” çerçevesinde resmi
olarak kayıt altına alınmış ve 288.945 dekar tarım arazisi desteklemeden
faydalanmıştır.
Tabloda verilen sulu arazinin 11.000 dekarı devlet, geriye kalanı halk eliyle
sulanmaktadır.
İLÇENİN SERA VARLIĞI
SERA ADEDİ SERA CİNSİ
95
ÖRTÜ ALTI TÜNEL
SERA İSKELETİ YETİŞTİRİLEN ÜRÜN ALAN (m2/Adet)
METAL
421
SEBZE
90
HAYVANCILIK
İlçenin doğu ve güneydoğusundaki arazilerin elverişli olması nedeniyle
küçükbaş hayvancılık yaygındır. Diğer bölgelerimizde ise büyükbaş hayvancılık
çoğunluktadır. Yörede genellikle koyun ve kıl keçisi yetiştiriciliği yapılmaktadır.
Devletin verdiği teşviklerle hayvancılık iyi bir gelişme göstermiş, süt inekçiliği de
yaygınlaşmıştır. Bölgemizde yaz mevsiminin oldukça sıcak geçmesi nedeniyle
hayvancılıkla uğraşan ailelerin çoğu; Erzurum, Bingöl, Tunceli, Elazığ yaylalarına
gitmektedirler.
İlçemiz ve köylerinde Tarım Müdürlüğü tarafından 1991-2003 yılları
arasında toplam 285 baş ineğe suni tohumlama çalışması yapılmıştır. Ayrıca Yayıklı
Köyü Boğa istasyonunda 3122 baş inek tabii olarak tohumlanmıştır. Suni ve tabii
tohumlama çalışmaları ile gebe bırakılarak et ve süt verimi yüksek hayvanlar elde
edilmeye çalışılmaktadır. Büyükbaş hayvanlar; kültür ırkı, melez ve yerli ırk
türlerinden oluşmaktadır.
İlçe merkezi ve birçok köyümüzde 10-100 başlık işletmeler halinde
faaliyetini sürdüren yaklaşık 50 besi ahırı mevcuttur. 1500 baş civarında büyükbaş
hayvan bu ahırlarda beside bulunmaktadır. Besicilerimiz daha çok kurban
bayramlarında değerlendirmek üzere hayvan yetiştirseler de zaman zaman İstanbul,
Ankara ve Adana gibi büyük illerin mezbahalarında da hayvanlarını
pazarlamaktadırlar. Tarım Bakanlığımızca son yıllarda uygulanan hayvancılık
desteklemelerinde özellikle yem bitkileri ve suni tohumlama teşvikleri besiciliğin
gelişmesinde önemli etken olmuştur. İlçemizde yöremize özgü koyun, keçi ve inek
sütlerinin karışımı veya ayrı ayrı sütten Çermik Tuluk Peyniri yapılmaktadır. Tuluk
peyniri daha çok çevre il ve ilçelere gönderilmektedir.
İLÇENİN HAYVAN VARLIĞI
BÜYÜKBAŞ
Kültür Irkı
18.889
4210
Melez
Yerli Irk
KOYUN
KIL KEÇİSİ
AT
KATIR
TAVUK
6140
8539
128.002
27.176
400
90
35.000
KAZ
ÖRDEK
HİNDİ
500
200
1500
422
ARICILIK
İlçemizin bitki örtüsü arıcılığa elverişlidir. Ancak iklimin uygun
olmaması sebebiyle fazla gelişme göstermemiştir. Daha çok küçük aile
işletmeciliği ve özel girişim şeklinde yapılmaktadır. Yaz aylarında serin
bölgelere gidilmektedir. İlçede 2600 fenni, 320 yerli kovan olmak üzere
toplam 2920 kovan bulunmaktadır. İlçede üretilen bal iç piyasada
tüketilmektedir.
ORMANCILIK
İlçedeki toplam orman alanı 31.997 hektardır. Genellikle meşe ve koruluk
olup palamut ve mazı ağaçları da çoğunluktadır.
Son yıllarda ağaçlandırma çalışmaları yapılarak ormanlık alan sahası artırılmaktadır.
MERMERCİLİK
Çermik çevresindeki mermer yatakları 1990 tarihinde keşfedilmiş ve o tarihte
yalnızca bir mermer ocağı açılarak bu işe girişilmiştir. Büyük bir rezervi ve önemli bir
potansiyeli bulunan Çermik mermerinin işletilmesine kısa sürede birçok yeni ocak
açtırılarak devam edilmiş bugün bu sayı 11'e ulaşmıştır. Çermik'in Toplu Köyü
yakınında 6, Petekkaya Köyü civarında da 3, Artuk köyü yakınında 1, Kalaç köyünde
1 ocakta çalışmalar yapılmaktadır.
Toplam 173.000 metrekarelik alanı kapsayan ilçe mermerinin 113.000
metrekarelik alanında faaliyetler sürdürülmektedir. 9 ocaktan yaklaşık günde bin ton
ham mermer çıkarılarak yurt içi ve yurt dışına gönderilmekte olup, ancak bunun çok
az bir kısmı ilçedeki tek mermer atölyesinde işlenmektedir. (26)
2012'de Diyarbakır'ın Çermik ilçesinde ''Yabani Antep Fıstığı Aşılama''
projesi kapsamında, 30 bin menengiç ağacı aşılandı. Önceki yıllarda aşılanmış
menengiç ağaçlarından bu yıl yaklaşık 600 ton yaş Antepfıstığı toplanması
hedefleniyor.'›
423
Çermikte Yetiştirilen Badem Ağacı
Çermik Köprüleri
Diyarbakır iline bağlı Çermik ilçesi, Ergani ovasının batısında, çevresi
Güneydoğu Toroslara ait dağlık ve tepelik alanlarla kuşatılmış bir mevkide yöresel adı
"Sinek çayı" olan ve Fırat nehrine karışan Çermik çayı kenarında, çevreye hakim Kale
tepesinin (755 m) doğu eteğinde, deniz seviyesinden ortalama 685 m yükseklikte
kurulmuştur. Jeolojik yönden, Anadolu bloku ile Arap blokunun karşılaşma kuşağı
üzerinde bulunan ilçenin kuzeyinde Maden dağları (2050 m) Kuzey batısında
Gelincik dağı (1350 m), kuzeydoğusunda Karababa dağları (1160 m) Güneyinde
Petekkaya sırtları ve Karacadağ volkanından çıkan lavların kuzey sınırında yer alan
tepelik alanlar ile doğusunda ilçeyi Ergani ovasından ayıran az yüksek tepelik alanlar
bulunmaktadır. Çermik aynı zamanda Dicle havzası ile Fırat havzasını birbirinden
ayıran su bölümü çizgisi üzerindedir. Kuzey-güney yönünde çekilecek bir hattın
doğusunda kalan akarsular sularını Dicle'ye, batısında kalanlar ise sularını Fırat'a
gönderirler (5)Diyarbakır kutsal kitaplarda ismi geçen iki nehire ev sahiplik yapar.
Birincisi Diyarbakır'ın içinden geçen Dicle nehri, diğeri ise Çermik ve Çüngüş
ilçelerimizin sınır çizgisini çizen Fırat nehri. Bir diğer ifadeyle Fırat nehri Çermik
ilçemize ekonomik kazanç sağlayan bir nehirdir.
424
Çermik ilçesi Fırat nehri ve Atatürk barajı görüntüleri. Fırat nehri Gerger ile Çermik
ilçeleri arasından geçer.
Fırat nehri görüntüsü
Çermik ilçemizde bulunan diğer akarsuları şu şekilde özetleyebiliriz
Göz Suyu: İlçenin güneydoğu tarafındaki “Göz” adı verilen kaynaktan
çıkmaktadır. Evsel bahçeleri sulamasında kullanılan Göz Suyu, Sinek Çayı'na
dökülür.
Sinek Çayı: İlçenin kuzeybatısında bulunan Gelincik Dağı eteğindeki Sinek
köyünden adını almıştır. Çayın kaynağı bu köyün sınırları içerisinden doğar. Çermik
Kalesinin bulunduğu tepenin batı eteklerinden geçerek, Cavsak suyunu alır. Karakaya
Köyü altında Kızılçubuk Çayı ile birleşerek, Konaklı Köyü önünde Fırat nehrine
karışır.
Beylik Madrap Suyu: Malönü denilen yerden doğar. Suları daha çok çeltik
sulamasında kullanılır.
425
Medya Çayı: Bu çayın suları Yeniköy, Elma dere ve Sumaklı Köylerinin
yakınlarından geçer. Bu köylerin topraklarının sulamasında kullanılır. (6)
Sinek çayının çıkış kaynağı
Sinek çayı kayaaltı mağarası tarihe tanıklık etmektedir.M.Ö.13.000 yılına
endekslenen bu mağarada 11 avcı 14 av resmi,Anadolu'nun en eski avcılarının
burada yaşamış olduğunu göstermektedir Sinek çayı aynı zamanda bir estetik
kaynağıdır.Bir şelale bize ilham kaynağıdır.
Sinek şelalesi
Sinek şelalesi
Bu kadar akarsudan zengin bir ilçe gerek tarihi ve gerekse yeni köprülerle de
donanmıştır. Bu makalede bu köprülerin üzerinde duracağız
426
Sinek Köprüsü-I
Eski Çermik Çüngüş patikası üzerinde, Çermik'in kuzeybatı çıkışında Sinek
Çayı üzerinde yer almaktadır. 1975 yılında sel nedeniyle yıkılmış olan bu tarihi
köprüden günümüze ayak kısımları ulaşmıştır. Yonu ve moloz taşlardan yapılan
köprü, Tarihi “Gaban Kral Yolu”bağlantısı durumundadır. Köprünün yapım tarihi
bilinmemektedir. Bu köprü yıkıldıktan sonra, yanına bir Asmalı Köprü yaptırılarak,
uzun süre bu köprüden geçişler sağlandı. Zaman içerisinde tahrip olan ve yükü
taşıyamaz duruma gelen Asmalı Köprü'nün bitişiğinde 1999 yılında yeni betonarme
bir köprü yaptırılarak ulaşım sorunu tamamen çözülmüş oldu.
Sinek Köprüsü-II
Çermik-Çüngüş karayolunun 6. km sinde, ana yolun 1 km. güneyinde Sinek
çayı üzerinde yer almaktadır. Sivri kemerli ve tek gözlü olan köprü, yonu taşlardan
yapılmıştır. Köprünün memba yönünden bakılınca sol tarafında yaklaşık bir metre
yükseklikte basık kemerli bir hafifletme gözü bulunmaktadır. Köprü 1975 yılında
onarım görmüş ve günümüzde halen aktif olarak kullanılmaktadır. (1)
Çermik sinek -1 köprüsü (kalıntı) - Asma köprü-yeni köprü
427
Çermik Sinek-1 köprüsü
Çermik sinek-2 köprüsü
İlçeyi ortadan kesen Sinek çayı nedeniyle yeni köprülerin yapılması
zorunlu olmuştur Çermik içinde Sinek çayı üzerinde yeni bir köprü
428
.
Haburman'ıın görevini üstlenen yeni köprü ve Sinek çayı
Tarihte Bağdat-Diyarbakır-Malatya kervan yolu vardır. Bunlardan birincisi
Harput üzeridir. Diyarbakır'a ait tepe hanı ve Şerbetin hanı ile Harput Malatya arası
kömürhan bu yolun ara duraklarıdır. Başka bir Malatya güzergahı Diyarbakır-Malatya
doğrudan güzergahıdır. Bu yolda Diyarbakır'a ait Han-ı Gevran ve Karakaya hanları
ile malatya'nın güneydoğusunda Görk hanı ile Sevserek hanı bu yolun duraklarıdır.
Çermikteki Haburman köprüsü de bu güzergahı bağlayan köprüdür (2).
Haburman(Çermik)Köprüsü
Diyarbakır Çermik ilçesi, Haburman Köyü yakınlarında, Diyarbakır-Malatya
yolu üzerinde, Sinek Çayı üzerindedir. Köprünün beş satırlık kitabesinden Zübeyde
Hatun tarafından 1179'da yaptırıldığı öğrenilmektedir. Zübeyde Hatun Artuklu
Necmüddin Albi'nin (1152–1176) kızı olup, bu köprüyü kendi parası ile yaptırmıştır.
Köprünün üzerinde ikisi köprünün yapılışı ile ilgili, diğeri de onarımına ait üç kitabe
bulunmaktadır. Köprünün yapılışı ile ilgili Artuklu nesih yazısıyla yazılmış olan
kitabe, güney ve batıdaki kemerlerin yanındadır.
“BismillahirRahmanirRahim.
(Haz)a ma tetavva'at bi'amelihi Zübeyde Hatun İbneti El-Emir ül-Ecel,
Necmettin Albi ibn Timurtaş hamahal-lah. Fi seneti Hamse ve Seb'ine ve Hamsemi'e”. 575 (1179)
Köprünün doğu ve güney yüzündeki kitabeler aşındığından okunamamıştır.
Köprü değişik zamanlarda onarılmış, son onarımını da Çermik Kaymakamı Hikmet
Bey ile Belediye Başkanı Rıfat Bey 1927 yılında yaptırmıştır. Köprü, yontma beyaz
taştan olup, 108.00 m. uzunluğunda, 5.50 m. genişliğindedir. Üç gözlü olan köprünün
en büyük kemer açıklığı 19.55 m., kilit taşına kadar olan yüksekliği de 11.20
m.dir (3).
429
Haburman köprüsü 1971 (Adil Tekin)
Restorasyon sonrası Haburman köprüsü
430
Haburman köprü üzerindeki kitabesi
Köprü su üzerinde düz bir aksla devam etmeyip, boşaltma kemerinin de yer
aldığı doğu kısmı kırılmaktadır. Yanlara eğimle inen, ortadaki büyük ana kemer ile her
iki yanındaki birer boşaltma gözünden oluşan yapı, üç gözlü bir köprüdür. Korkuluğu
bulunmayan yapı, 1927 yılında onarılmış ve bu onarımı belirten bir kitabe köprü
üzerine yerleştirilmiştir (İlter, 1978).
Toplam uzunluğu 95,5 m, genişliği 5,5 m.dir. İki kademeli üçgen gövdeden
oluşan sel yaranların üstü de aynı biçimde yükselen külahlarla tamamlanmıştır.
Özenli bir taş işçiliğinin sergilendiği sel yaranların önüne yakın zamanda eklenen
duvarla destek verilmiştir Kalker taşın hâkim olduğu yapının kemer iç yüzeylerinde
ve tempan duvarlarının dökülen taş kaplamalarının altından tuğla örgülerin
görülmesi, taşın bazı yerlerde kaplama amacıyla kullanılmış olabileceğini
düşündürmektedir (4).
Nişnik Köprüsü
İlçemiz Çukur Mahallesi eski Siverek yolunda Hamambaşı Çayı üzerinde
bulunmaktadır. Bu tarihi köprü, ana kaya üzerine kurulan kesme taştan sivri kemer ile
araları moloz taştan oluşmakta olup, iki gözlüdür. Köprünün bir gözü taş ve kayalarla
kapanmış durumdadır. Yaklaşık 7 m. Uzunluğunda ve 1,20 cm. genişliğinde olan
Nişnik Köprüsünün yanına yüksekliği daha fazla olan betonarme bir köprü
yapılmıştır. Yeni köprü, eski köprünün siluet ve kullanım işlevini olumsuz etkilemiştir
(1).
431
Çermik İlçesi Tarihi Evleri
Çermik Beyler sarayı
Diyarbakır, Çermik ilçesinin kuzeyindeki Saray Mahallesi'nin üst kesiminde
bulunan bu sarayı XVI. yüzyılda Çermik Ocaklı Beyleri yaptırmıştır. Tepenin üstünde
yer alan, yüksek ve kalın duvarları ile Ortaçağ şatolarını andıran sarayın harem ve
selamlık daireleri, mescidi, hamamı ve zindanları bulunmaktadır. Beyaz ve siyah
mermerden yapılmış olan harem ve selamlık bölümleri sarayın en ilginç bölümüdür.
Buradaki görkemli giriş kapısı, köşk, hazine odaları da iyi bir durumda günümüze
gelebilmiştir. Saray içerisinde renkli mermerden taş sütunlar ve bezemeli pencereleri
bulunmaktadır (8).Yüksek müstahkem ve kalın duvarlarıyla Ortaçağ şatolarını
andırmaktadır. Yazlık ve kışlık “Harem Daireleri” ile “Selamlık Daireleri” bulunan,
Saray Mescidi”, “Hamam” ve “Zindan”larıyla meşhur olan bu saray, zevkle
yaptırılmış çok güzel bir mimari eserdir.
Hacı Ali Bey'in pek süslü pencereler, renkli ince taş direkler ve aklı karalı
taşlarla üçer kemerli Harem ve Selamlık olarak yaptırmış olduğu bu sarayın demdir
cümle kapısı, köşkü hazine odaları, zindan ve mutfak takımları görülmeye değer
niteliktedir.
Hacı Ali Bey Sarayı Görüntüler
432
Hacı Ali Bey Sarayı Görüntüler
Tarihi Çermik evlerinden görüntüler
433
Yapı malzemesi olarak Diyarbakır'daki gibi siyah (bazalt) ve beyaz (kalker)
taşla yapılmış. Ancak taşın üzerine beyaz badana sürülerek malzeme kötü bir
görüntüye bürünmüş.
Ev içinde sutun ve süslemeler
434
Evdeki taş ve demir süslemeler
Çermik saray hamamı
Diyarbakır Anadolu coğrafyası içerisinde, tarihsel süreç içerisinde pek çok
medeniyete ev sahipliği yapan kentlerden biridir. Kentte, hemen her döneme ait din,
dil ayrımı olmadan yanyana bulunan kilise, cami, han, hamam, mahalle gibi sosyal ve
ortak yaşam alanları görmek mümkündür. Bunlar arasında yıkanma mekanları olarak
yapılan hamam yapıları, yapıldıkları dönemin sanat, estetik, teknik özelliklerine ve
yıkanma kültürüne, dikkat çeken yapılardır.
Kentin mahalle veya ticaret alanı içerisinde veya büyük konak ve saraylarda
çok sayıda hamam yapılmıştır. Bunlar genel (halk) hamamı ve özel hamam olarak iki
farklı grup altında toplanır. Halk hamamları herkesin gidip yararlandığı, özel
hamamlar ise ev ve saray hamamlarıdır. Halk hamamları, “Çifte Hamamlar”(kadın ve
erkek için) ve “Tek Hamamlar” (muayyen zamanlarda kadınlar, diğer zamanlarda
erkekler kullanır) olmak üzere ikiye ayrılır. Bunların dışında bir vakıf, veya mimari
külliyenin bir parçasını içeren genel hamamlar da bulunmaktadır.
Hamamlarda beş ana mekana rastlanmaktadır. Bunlar;
Soğukluk Bölümü; hamama gidenlerin üzerindekileri çıkarıp giyindikleri
bekleme mekanıdır.
Soyunmalık Bölümü; Camekân Bölümü olarak da adlandırılmaktadır.
Ilıklık Bölümü; Soğuk ve sıcak alana geçişte bulunan ve vücudun ısıya
alıştırıldığı mekandır.
Sıcaklık Bölümü; hamamın yıkanma bölümüdür. Sıcaklık sofası
çevresinde eyvan ve halvetler yer alır. Eyvan genel yıkanma yeri iken, halvetler önü
havlu veya ahşap malzeme ile kapatılan özel yıkanma odalarıdır.
Külhan ve su deposu Bölümü; sıcaklığa bitişik olan mekanlar olup,
hamamın ısıtma sisteminin merkezidir. Külhanda yakılan ateş su deposunda yer alan
su kazanını ısıtır. Isınan su hamama borular vasıtası ile ulaşır. Külhanda yakılan ateşin
ısısı sıcaklık bölümünün döşemesi altından ilerler ve duvarlar arasında bulunan
tütekliklerden dışarı çıkar. Diyarbakır hamamlarında giriş kapısı vurgulanmakla
beraber, cephe duvarları sade ve moloz taş ile inşa edildiği için diğer anıtlar gibi
435
dikkati çekmezler. Ancak kent içinde çok büyük parselleri işgal eden bu yapılar,
sokağa verdikleri cephe duvarı ile bilinmelerine fırsat verirler. İçerde geniş ferah
tutulan hacimler ile homojen bir aydınlatma ve geniş hareket alanları, giyinme,
soyunma ve dinlenme alanları ile mükemmel bir işlevsellik söz konusudur.
Çermik hamamı bölümlerinden görüntüler
436
Çermik hamamı bölümlerinden görüntüler
Diyarbakır çermik ilçesinde bulunan bu hamamın kitabesi günümüze
ulaşamadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber yapı
üslubundan XVI.-XVII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.
Bu hamam haç biçimli, dört eyvanlı, köşe hücreli hamamlar plan
gurubundandır. Oldukça büyük ölçüde yapılan bu hamam soğukluk, ılıklık ve halvet
bölümlerinden oluşmuş, her bölümün üzeri içten pandantifli, dıştan kasnaklı
kubbelerle örtülmüştür.(8)Saray Hamamı oldukça geniş bir alan üzerine kurulmuş
olup, içerisinde soyunma, yıkanma ve dinlenme bölümleri bulunuyor.
437
Çermik Hamamı Vakfı
Hamamın yapım tarihi bilinmemektedir. Giriş kapısının iç kısmında iki
kitabesi okunmayacak kadar yıpranmıştır. XVI. yüzyılda yapılmış olma ihtimali
üzerinde durulmaktadır. Vakıfla ilgili ilk kayıt 1540 tahririnde yer almaktadır. Bu
kayda göre vakfın geliri bir değirmenin işletilmesinden sağlanmaktadır. Gelirin
nereye harcandığı kaydedilmemiştir. (TD 351, s.218) 1564'te gelir kaynağında ve
miktarda herhangi bir değişme olmamıştır. Bu dönemde, 1540'tan farklı olarak gelirin
bir kişiden oluşan personelin maaşına ve değirmenle, hamamın tamiratına
harcandığını görmekteyiz (15) (16).
Tarihi Tekke
Haburman köprüsünün kuzeyindedir.4 köşe ve tonozlu bir yapıdır. Eskiden
imarethane olarak kullanılmıştır.
Karakaya Hanı
Çermik ilçe merkezinin 25 km. güneybatısında yer alan Karakaya köyünde
bulunmaktadır. Han,kuzey-güney yönünde uzanan genel hatlarıyla dikdörtgen bir
yapıdadır. Taş kapısı güney kısmındadır. Yapı iki sıra halinde düzenlenmiş sekiz adet
taş paye ile üç sahana bölünmüştür. Kuzey-güney yönünde uzanan sahanlar hafif sivri
438
kemerli tonozlarla örtülüdür. Yapının tamamı düzgün sıralar halinde dizilmiş kırma
taşlarla inşa edilmiştir. Tonozların inşasında ise yassı taş plakalar kullanılmıştır.
Yapılan araştırmalarda avlusuz Selçuklu Hanlarının geç devir eseri olduğu belirtilen
Karakaya Hanı XIII yy sonları ile XIV yy başlarına tarihlenmektedir. Cephesi ve
kuzey duvarı kısmen harap olmuş ve yer yer onarılmıştır. Yapının cephe duvarının
bat, kesimi ve batı duvarının tamamı evlerle sarılmış durumdadır. Han, kuzey-güney
yönünde uzanan, genel hatları ile dikdörtgen bir yapıdır. Taç kapısı, güneydoğu köşesi
ve kuzey duvarı yer yer yıkılmıştır. Söveleri kısmen sağlam kalabilmiş genişçe bir taç
kapıdan içeriye girilmektedir. Orta sahan ve sahanlar arasındaki kemerli geçitlere
açılan taç kapı, cephe duvarının ortasına yerleştirilmiştir. Yapı iki sıra halinde
düzenlenmiş sekiz adet taş paye ile üç şahma bölünmüştür. Kuzey-güney yönünde
uzanan sahanlar hafif sivri kemerli tonozlarla örtülüdür. Kırık kemerlerle örtülmüş
dar aralıklarla birbirinden ayrılan payeler, dikkat çekecek ölçüde kalın ve uzundur.
Cephe duvarı ile girişteki ilk iki payenin arası diğer açıklıklara nazaran daha geniş
tutulmuştur. Yapının tamamı, düzgün sıralar halinde dizilmiş kırma taşlarla inşa edilmiştir. Giriş kapısının söveleri ve girişin iki yanındaki genişçe açıklıkları örten
kemerler kesme taştandır. Tonozların inşasında, yassı taş plakalar kullanılmıştır.
Hanın bugünkü durumu, önünde başka hacimlerin (avlu, hücre) bulunmadığına
göstermektedir. Mütevazi tonoz açıklıklarına oranla hayli kaim tutulmuş olan payeler,
ustaların inşa tekniği yönünden tam bir güven içinde bulunmamaları ile açıklanabilir.
Zira bu açıklıktaki tonozlar için böylesine enli payelere (1 m 35) ihtiyaç yoktur. (10)
Giriş
Tavan
İç kısım
İkinci bölüm
439
Arka kısım
Yan kısım
Karakaya Hanından Görüntüler
Çermik Kalesi
Diyarbakır, Çermik ilçesinin batısındaki bir tepe üzerinde kale kalıntıları
bulunmaktadır. Bu kalenin ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Ancak,
Osmanlılar burayı ele geçirdikleri zaman yörede yaşayan halkın büyük çoğunluğu bu
kalede idi. Çermik'in fethinden sonra halk burasını terk ederek ovaya inmiştir.
Çermik Kalesi Osmanlı fethi sırasında top ateşleri ile yıkılmış ve yeniden
onarılmasına da gerek görülmemiştir. Kale, yüksek ve oldukça kayalık bir yerde olup,
kalenin içerisinden Sinek Çayı'na kayaların oyulması sureti ile 150-170 m.
uzunluğunda bir yer altı geçiti yapılmıştır.
.
Günümüzde harap halde olan kalenin kitabesi bulunamamıştır. Yalnızca
İçkale'nin kapısı birkaç sarnıç, dört su kuyusu ve bir de eski bir kiliseye ait duvar
kalıntısı dikkati çekmektedir. Kale içerisinde Berber Dükkanı diye isimlendirilen,
kayalara oyulmak sureti ile 3.00x4.50 m. ölçüsünde bir mekan ortaya çıkarılmıştır. Bu
mekanın yüksekliği 1.55 m. olup, kuzey, güney ve batısında oturma yerleri
bulunmaktadır. Kalede çok sayıda ok uçlarının bulunması yerleşimin oldukça eski
yıllara kadar indiğinin kanıtıdır (8).
Çermik Kalesi
440
Ta r i h i Ç e ş m e l e r
.
İlçede birçok tarihi çeşme vardır. Bu çeşmelerin çoğu Osmanlılar devrinden
kalmadır. Çok sayıda çeşmenin bulunuşu, ilçenin su bakımından zengin olmasıyla
alakalıdır. “Diyabekir Vilayet Salnameleri”'ne göre ilçede 83 tane çeşme bulunmasına
rağmen, bugün bunların çoğu bakımsızlıktan ve eski eserlerin değerlerinin
bilinmemesi yüzünden harap bir vaziyette bulunmaktadır. Osmanlılar zamanından
günümüze kadar gelebilen çeşmeler şunlardır:
Hanım Çeşmesi : Saray Mahallesi'ndeki hamamın arka tarafında bulunan
çok eski bir çeşmedir. Kemere değin yere gömülmüş olan çeşmenin kabartma ve
küfiye benzeyen kitabesini mahallelilerden biri “pislik içinde bulunan bir yerde
Lafza-i Celal'in bulunması günahtır” , düşüncesiyle bu kitabeyi çekiçle kırarak
okunamaz bir hale getirmiştir. Bu yüzden çeşmenin ne zaman yapıldığı
bilinememektedir. Kırzıoğlu'na göre, bu çeşme ve kuzey tarafındaki eski konaktan
kalma izler bunun Osmanlı ve Akkoyunlu hakimiyetlerinden çok öncelerinden, en
azından 12.yy.'dan kalma olduğunu sezdiriyor. Bu çeşmenin başında kadınlar, cuma
gecelerinde mum diker ve dilekte bulunurlar.
.
Bandeler Çeşmesi : Çukur Mahallede, Bandeler Sokağında
bulunmaktadır. XVIII. yy.'dan kalma bir çeşmedir. Çeşmenin üzerindeki 27x48 cm.
ölçülerindeki akmermerden nesihle kabartmalı olarak yazılan eski kitabelerden kalan
son beyitte şunlar okunmaktadır: “Çeküp cana Lebib abı safa ile dedi tarih, içilmek
Ab-ı Kevser'den nasib eyle ana Mevla. 1182 (1768)” Bu kitabenin üzerine konulan
35x48 cm ölçülerindeki tamir kitabesinde ise, şunlar okunmaktadır: “Bu hayrat-ı
mücelle civar merhum Becan'dır. İcabet Hazreti Zat-i Cenabi Kibriya'nındır. Sene
1322 (1904) Bandizade.”
Ali Dede Çeşmesi : Çermik'in Çukur Mahallesi'nde bulunmaktadır.
Üzerinde herhangi bir kitabe veya yazı çoktur. Çok güzel dik kemerli ve 1.5 m kadar
çukura gömülmüş olan aktaştan yapılmış eski bir çeşmedir. Güneye bakan kemerinin
derinliği 265 cm'dir.
.
Süt Çeşmesi : Çermik'in güneybatı tarafındadır. Üzerinde kitabe
bulunmasına rağmen çeşmenin yapılış tarzından çok eski olduğu anlaşılmaktadır.
Halk arasında yaygın olan inanışa göre bu çeşmeden su içen kadınların sütü çoğalır.
Bu yüzden sütü gelmeyen veya az olan kadınların bu çeşmeye gelip suyundan içerler.
Bu yüzden çeşmeye de süt çeşmesi denilmektedir.
Diğer bazı çeşmeler şunlardır:
Kayme Çeşmesi Harefene Çeşmesi
Piri Çeşmesi Yel Çeşmesi
Hasan Hüseyin Çeşmesi Çelenkler
Çeşmesi
Abdest Çeşmesi Çırrik Çeşmesi
Aşur Çeşmesi İmirza Çeşmesi (14).
441
Alidede çeşmesi
Aşur çeşmesi
Abdullah Paşa Medresesi
Çeteci Abdullah Paşa Medresesi adı ile de bilinen medrese, Çermik
ilçesi'nde, çarşı içinde Ulu Cami`ye giden yol üzerinde bulunmaktadır. Medresenin
1756 tarihinde Çeteci Abdullah Paşa tarafından yaptırıldığı kitabesinden
anlaşılmaktadır. Çeteci Abdullah Paşa aslen Çermikli'dir. Diyarbakır'da beş kez
valilik yapmıştır. Hattat, şair, âlim, fazıl ve cömert biri olarak nitelenen Abdullah Paşa
1760 yılında vefat etmiş, Dağ Kapı dışındaki mezarlığa defnedilmiştir. Bu mezarlık
kaldırıldığı için bugün tam olarak nerede medfûn olduğu bilinmemektedir. Abdullah
Paşa'ya “Çeteci” lakabının Emîrü'l-Hac görevi sırasında urbân eşkıyasına karşı
başarılı mücadelesinden dolayı verildiği tahmin edilmektedir.
Rahmi Hüseyin Ünal, Çeteci Abdullah Paşa Medresesi'nin mimarisi hakkında
şu bilgileri vermektedir: “Medrese, genel hatlarıyla dikdörtgen bir plana sahiptir.
Revaklar ve bunlar gerisinde yer alan hücreler, merkezi avlunun üç kenarına
sıralanmış, avlunun kuzey kenarı boş bırakılmıştır. Revakların avluya bakan yüzleri
koyu gri renkli bazalt ve bej renkli kesme taşlarla örülmüş almaşık duvar
düzenindedir. Avluya bakan revak kemerlerinin araları camlı bölmelerle
kapatılmıştır. Revaklar sekiz taş pâye üzerine oturmaktadır. Avlunun güneydoğu ve
güneybatı köşelerindeki pâyeler haç kesitli, diğerleri T şekillidir. Pâyeleri duvarlara
ve birbirlerine bağlayan kemerler sivridir ve revakların cephe duvarları gibi almaşık
düzendedir. Revakların üzeri, pandantifler üzerine oturan on bir küçük kubbe ile
örtülüdür. Pâyeleri duvarlara bağlayan kemerlerden bazılarının içi sonradan
örülmüştür. Medrese hücrelerinin düzeni, onarımlar sırasında hayli değiştirilmiştir.
Kuzeydoğu köşesindeki hücre ile batı kanadındaki üç hücrenin avluya bakan
duvarları sonradan kaldırılmıştır. Güneydoğu ve güneybatı köşelerinde harap olan
hücreler yeniden inşa edilmemiş, bu hücrelerin revaka açılan kapıları örülmüştür.
Yapının dış duvarları muhtemelen kırma taşlarla örülmüş, üzerleri sıvanmıştır. Doğu
kanadındaki iki hücre ile güney kanadında, mescidin iki yanında yer alan üç hücre, asli
442
hüviyetlerini az çok korumuş durumdadırlar. Mescidin sağ ve solundaki hücrelerin
revaka açılan kapıları, demir parmaklıklarla kapatılarak bu hücreler bir anlamda
mescide ilave edilmişlerdir. Hücrelerin hepsi beşik tonozlarla örtülüdür.
Buna göre medrese Abdullah Paşa'nın yardımıyla 1170/1756 yılında inşa edilmiştir.
Bu kapı ve iki yanındaki pencereler birer basık kemerle örtülüdür. Mescidin kuzey
cephe duvarı, revakların avluya bakan yüzleri gibi almaşık düzende kesme taşlarla
kaplanmıştır. Mescid, farklı şekilde örtülmüş iki hacimden oluşmaktadır. Kuzeyde
yer alan dikdörtgen hacim, pandantifler üzerine oturan bir kubbe ile örtülüdür.
Mescidin iki yanındaki hücrelerin bu kubbeli mekânla bağlantıları sağlanmıştır.
Güneyde yer alan mekân, yarım sekizgeni andıran bir plana sahiptir ve dilimli
bir çeyrek küre ile örtülüdür. Bu mekân medresenin güney duvarında bir çıkıntı teşkil
etmekte, yarım sekizgen profilli mihrab da bu mekân içinde yer almaktadır. Mihrap
nişi mukarnas bir çerçeve içine alınmış ve mukarnas bir kavsara ile örtülmüştür. Üç
dilimli bir sağır kemer kavsarayı ihata etmektedir. Nişin iki yanındaki silindirik
profilli gömme sütuncukların basit mukarnaslarla süslü birer başlığı vardır. Mihrap
nişi ve çerçevesi sonradan badana edilmiştir. Avlunun üç kenarını dolanan hücreler ve
dışa doğru köşeli bir çıkıntı teşkil eden mescit-dershane hücresi, medresenin belirgin
özelliklerini teşkil etmektedir”. Medrese, caddeye bakan kuzey cephesi önüne
dükkânlar inşa edildiğinden bugün caddeden görünmemektedir.
Yakın zamanda avlusu düzenlenmiş, revak aralarında ve revakların avluya
bakan yüzünde onarım ve değişiklikler yapılmıştır. 1974 yılında, ilçenin Kur'ân
Kursu binası olarak kullanılmıştır. Çermik Cami Yaptırma Derneği tarafından
onartılan medresenin tamamı bugün cami olarak kullanılmaktadır. (Bkz Medrese
Cami) Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü aittir Medrese, Vakıflar Genel
Müdürlüğü veritabanında “Çeteci Abdullah Paşa Medresesi Camii” adı ve 21 02
01/05envanter numarası ile “Türkiye Kültür Mirasları” arasında kayıtlıdır (11).
443
Çeteci Abdullah Camii (medresesi)
Çermik Camileri
1873 yılında Çermik'te 6 cami,3 mescit,5 mektep,1 rüştiye vardı (12).
Çermik Ulu Cami
Diyarbakır Çermik ilçesi, Kale Mahallesi'ndeki Ulu Cami 1148 yılında
yaptırılmıştır. Mihrap önündeki orta kemerin üzerinde yer alan kitabede Caminin
Hasankeyf Artuklularından Fahrettin Kara Arslan zamanında (1108–1148) yapıldığı
anlaşılmaktadır. Anadolu Selçuklularından III. Alaadddin (1297–1302) camiyi
onardığı sırada minaresi de onarılmıştır. Dikdörtgen planlı Caminin batı cephesinde
geometrik süslemeler bulunmaktadır. Minarenin kaidesinde Selçuklu özelliği taşıyan
kabartma motifler ve yazılar vardır. Caminin mihrap ve minaresi Artuklu mimarisine
uygun olarak yapılmıştır. Ulu Caminin doğusuna Çermik Sancak Beyi Şah Ali Bey,
1517'de dikdörtgen planlı ve kubbeli bir yapı eklemiştir. Bu yapı eski camiyle
birleştirilmiştir Yapı malzemesini ağırlıklı olarak kireç taşı oluşturmaktadır. Çermik
Ulu Cami bir Artuklu eseri olarak tonozlu eski bir cami ve daha sonra buna eklenen tek
üniteli bir caminin birleştirilmesiyle günümüze kadar gelebilen nadir eserlerdendir
(13).
444
Cami-İ Kebir Vakfı
Sultan Alaaddin, Cami-i Çermik (TD 998,s.123), Cami-i Atik adlarıyla
tanınan Cami, Çermik'in batısında Kale Mahallesi'nde bulunmaktadır. Bugünkü yapı,
iki farklı bölümden meydana gelmektedir. Cami orta sahanında yer alan kitabeye göre
tarihlendirilmektedir. Bu kitabede tarih olmamasına rağmen Fahreddin Kara Aslan
adı geçmektedir ki, Hasankeyf Artukluları'nın dördüncüsü olup, 1144'te tahta geçmiş
ve 1167'de vefat etmiştir. Esas yaptırıcı olarak da İlaldı adı geçmektedir.
Bazı tarihçiler İlaldı'nın İnanoğulları'ndan Ebu Mansur İlaldı b. İbrahim
olduğunu iddia etmektedir. En eski kitabesi 1144-45 yıllarına tarihlendirilmekte.
Buna göre cami bu tarihten önce yapılmış olmalıdır. Aynı yerin karşısında bulunan
başka bir kitabeye göre Cami, Haci Halid b. Ebubekir Ali b. Haci Ömer b. Mahmud
tarafından 1242-43 yılında onarılmıştır
Cami, Moğol saldırısında tahrip olmuştur. Anadolu Selçuklu sultanlarından
3. Alaaddin tarafından onarılıp minare ve vakıf kaydı yapılmıştır. Rahmi Hüseyin
Ünal, 'Diyarbakır İlindeki Bazı Türk İslam Eserleri Üzerine Bir İnceleme' adlı
çalışmasında caminin batısındaki taç kapının üzerine ve kavsarası içine yazılmış
yazılarda "Evkaf El-Emir Alaaddin" ibaresine değinmektedir (s.12). Yapı üzerinde
yapılan en son değişiklik doğusunda yer alan 1957 tarihli minaredir. Cami bugün faal
durumdadır.
Cami vakfı ile ilgili bilgi 1518 tahririne dayanmaktadır. Bu tahrire göre vakıf
gelirleri gayrimenkul kiralarından ve köy hasılından (ekininden) oluşmaktadır. Bu
köyün Sultan Alaaddin tarafından vakfedildiği de belirtilmektedir. Bu dönemde
giderlerin tamamının personel maaşlarına ait olduğu ve gelir miktarı ile aynı olup
hesaplarda fazlalık oluşmadığı görülmektedir. (MM 100, s.24).
1523 tahririnde cami vakfının gelir kaynaklarında sayıca herhangi bir artış ve
eksilme yok, ama sağlanan gelirde bir düşme söz konusudur (TD 998, s.123).1540
tarihli tahrirde vakfın 1518'e göre iki yeni gelir kaynağı ile desteklendiği
görülmektedir. Bunlar bir bağ ve nakit para cinsinden kaynaklardır. Bu kaynaklar ile
gelirde bir artış oluşmuştur (TD 351. Bu yeni gelirleri vâkıfı Sultan Hatun, hayatta
oldukça tevliyeti (vakfın yönetimi) kendinde olma ve tamamını imam ve müezzine
sarf etmek şartıyla vakfetmiştir.
1564 tahririne bakıldığında vakfın büyük bir büyüme süreci içine girdiği
görülmektedir. Gelir gider hesapları açısından her ne kadar vakıfta bir fazlalık
oluşmuş olsa da, bu fazlalık rakabeye (mülk sahibine) sarf olunmaktadır (TD 552,
s.49a).16. yüzyılın son çeyreğine gelince, bu döneme ait ilk kaynakta vakfın
giderlerinin düştüğü ve görevli sayısının da azaldığı görülmekte (MM 4540, s.22).
Daha sonrasına ait kaynakta ise, giderlerde bir miktar artış görülmektedir. Fakat
1564'e göre düşüklük hali devam etmektedir (MM 7457, s.19).16. yüzyılı takip eden
dönemlerde de vakıf faaliyetini sürdürmüştür. Belgeler 19. yüzyılın sonlarına kadar
vakfın faal olduğunu göstermektedir. Bugün Cami-i Kebir yerinde, ama camiye ait
vakıf yok, kuş olup uçmuş (15) (16).
445
Şah Ali Bey Camisi
Diyarbakır Çermik ilçesi Kale Mahallesi'nde bulunan Şah Ali Bey Camisi,
Ulu Cami'nin doğusuna bitişiktir. Şah Ali Bey tarafından 1517'de yapılmıştır.
Caminin son cemaat yeri, giriş kapısı ve pencerelerin dış yüzleri kesme taştan
yapılmış, dikdörtgen planlıdır. Son cemaat yeri üç kubbelidir. Cami, mihrap duvarına
paralel üç nefe ayrılmıştır. Mihrap önündeki bölüm kubbeyle diğerleri tonozla
örtülüdür. Bu kubbe sekizgen kasnaklı olup, dıştan piramidal külahlıdır.. (8).
Çermik Ulu Camii
Çermik Çarşı camii
Kitabe
446
.
Çermik Çarşı camii
Çermik Hanbaşı camii
Çermik Hanbaşı Camii
447
Kiliseler
1873 yılında Diyarbakır'da 11 kilise ,Çermik'te 1 Ermeni kilisesi,1
protestan kilisesi,1 Yahudi kilisesi mevcuttu (12)Bugün ancak bir kilise kalıntısıyla
karşı karşıyayız Kale mahallesinde bulunan Ermenilerce yapılan bir kilisenin
sadece kalıntıları mevcuttur.
Çermikteki Ermeni Kilisesi Kalıntıları
Sinagog
Seyahatnamelere Göre Çermik Yahudileri Haham David'in 1827 yılında
saptadığı verilere göre Diyarbakır Merkezde 40 aile ve iki sinagog bulunmaktadır
Cermuk (Çermik)'de yine 40 aile ve iki sinagogun bulunduğunu söylemektedir
1880 yılında Çermik'i ziyaret eden seyyah M. Edelman ise yaklaşık üç yüz hanenin
Yahudilere ait olduğunu belirtmiştir. 1884 yılında Çermik'3ç hareketinin olduğu
söylenebilir (19).
İlçede Yahudilerden kaldığı söylenen eski bir sinagog vardır. Bu gün ev olarak
kullanılmasına rağmen, halen bazı duvarları özelliğini korumakta ve tarihi bir
görünümdedir Sinagog, dışarıda büyük bir avlu ve içeride bulunan genişçe bir odadan
oluşmaktadır. İçerideki büyük odanın batı tarafında “hitabet yeri bulunmaktadır.
Odanın duvarları siyah ve beyaz bir taştan yapılmıştır (20) Kitabesinden M.1416
yılında yapıldığı anlaşılmaktadır (11).
Sinagog dış duvarları
448
Kapı girişi
İç duvar
Kitabe
Sinagogtaki Sütunlar
449
Türbeler
Şeyh Fevzi Türbesi (Çermik)
Diyarbakır, Çermik ilçesi Tepe Mahallesi, Heykel Önü Mezarlığı'nda Şeyh
fevzi'nin türbesi bulunmaktadır. Hz. Muhammed'in şeceresinde 25. kuşağının 14.
halkası olan Sin ve Seydost torunlarından olan Şeyh Fevzi'nin (1931-1978) türbesinin
mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. Halk tarafından ziyaret edilmektedir.
Şeyh Fevzi Seyyid (Hz. Muhammed'in torunu) silsilesinin, 25 kuşağındandır.
Silsilenin 14.halkası olan “Sin ve Seydoş” torunlarındandır. Ataları, 13. yüzyıl
başlarında Bağdat'tan gelerek, Mardin! in Derik İlçesine bağlı Kümtere Köyüne
yerleşmişlerdir. Şeyh Feyzi 1931 yılında bu köyde doğmuştur. Abdulhalim bin Seyyid
Emin'in oğludur. Yedi erkek kardeşin dördüncüsüdür. Henüz Yedi yaşında iken
geçirdiği rahatsızlık sonucu gözlerini kaybetmiştir. Amâ olmasına rağmen, Kur'an
eğitimini almış ve “Hafız Kur'an” olarak kendini yetiştirmiştir.
Bölgenin en büyük Seyyid Aşireti; “Mala Bub” a mensup olan Şeyh Feyzi;
Babası Seyyid Abdulhalim' in 1946 yıllında Çermik'e gelerek belli bir süre ikamet
etmesi üzerine, buradan evlenmiş artık geri dönmemiştir. Bilgisi, ahlakı, hoşgörüsü ve
muhabbeti ile yöre halkının sevgi ve saygısına mazhar olmuş bir zat idi. İlim, irfan ve
takva sahibi olan Şeyh Feyzi, maneviyattın aynasıydı. Mübarek gün ve gecelerde
cemaatini toplayarak, zikir ve ibadet ederdi. Düşkünlerin, biçarelerin, mazlumların
dert babasıydı.1978 yılında Çermik'te vefat eden Şeyh Feyzi; İlçede, Tepe Mahallesi
“Heykel önü“Kabristanında metfundur. Türbesi, Cuma akşamları ve kutsal günlerde
halk tarafından ziyaret edilmektedir.
Şeyh Feyzi Efendi Çermik
Seyhandede Köyü Ziyareti/Çermik
Diyarbakır Çermik ilçesi Seyhandede Köyü'nde türbesi bulunan kişinin
yaşadığı dönem ve yaşamı ile ilgili yeterli bir bilgi bulunmamaktadır. Sultan IV.
Murad döneminde yaşadığı sanılmaktadır. Türbe basit bir yapı olup, halk tarafından
ziyaret edilmektedir. Seyhandede Köyü yakınlarında bulunan ve bu kişiye ait olduğu
söylenen değirmen taşı da bölge halkı tarafından kutsal sayılmaktadır. Yöredeki bir
450
inanışa göre Türbede gömülü olan kişinin savaş zamanında bu değirmen taşına
binerek savaşırmış (11).
Hacı baba türbesi-Siverek yolu üzerindedir. Şeyh Fevzinin babasının halifesidir.
Hz.Eyüp'ün mezarı Hasud köyündedir.
1518 Tarihli tahrirde malikane-divani sistemine dahil yirmi iki köy vardı.
Bunlardan ikisi hristiyan, üçü viran ve geri kalanlar ise Türk köyleri idiler. Hasud
köyünün tamamı bir vakfa bağlıdır. Bu köyün yıllık geliri olan 9,000 akçeyi defterde
belirtildiği üzere günlere taksim ettiğimizde her güne tam 25 akçe düşer. Bu 25 akçe
ise şöyle tevzi ediliyordu: 2 akçe camiye harcanacak 2 akçe imam ile müezzin
arasında bölüşülecek, 1/2 Akçe peygamber hz. Eyyub' un kabrine, 1 1/2 akçe nezaret
(?) 'e ve 19 akçe yemeklere harcanacaktı (D, s.68).
451
defterde kaydedildiğine göre bu köy Çüngüş'ün kuzeyinde olup peygamber
Eyyub'un vakfı, ve anlaşıldığı kadarıyla kabrin kendisi de bu köyün yakınlarında idi.
Peygamber hz Eyyub'un olduğu sanılan bu mezar şüphesiz bir çok ziyaretçileri bu
köye celb ediyordu. Dolayısıyla köy sakinlerinin temin ettiklerine ilaveten yemekler
için 19 akçe harcanması hayret verici olmalı. Bu köyün, kabre olan yakınlığından
dolayı gelişmiş olması muhtemeldir. ( Kr. Dursun beg, “Tarih-iEbu'l Feth”, TOEM,
1330, s.66) (21).
Çüngüş ilçesinde Hasud köyünü bulamadık. Ancak buraya yakın bir
ilçe olan Çermik'te Hasud köyünün var olduğunu biliyoruz..Eyüp
peygamberin mezarının burada olup olmadığı araştırmaya muhtaçdır.
Bulunduğu takdirde İnanç turizmi açısından önemli bir nimete kavuşmuş
olacağız.
Çermik Hasud köyü
452
.
ÇERMİK VE DOĞA
453
454
Çermik Petekkayadaki doğal yapı güzellikleri
455
Gelincik Dağı
Çermik kasabasının batı-kuzeyinde bir dağ vardır. Buna gelincik dağı
denir.İnanışa göre,vaktiyle buradan bir gelin alayı ağır ağır geçerken çocuklardan biri
altını pislemiş, annesi başka bir şey bulamadığı için yavrusunun pisliğini yufka ile
temizlemeye kalkışınca Tanrının gazabına uğramış ve bütün alay gelinle birlikte taş
kesilmiş. Uzaktan insan dizisi gibi görünen bu taş yığınları halen durur.
Gelincik Dağı efsanesinde yeni bir iddia
Herkes tarafından bilinen Gelincik Dağı ile
ilgili yeni bir efsane iddia edildi. İşte bilinmeyen
Gelincik Dağı ile ilgili yeni efsane; "Yıllar önce
Ermeniler, Zazalar ve Türkler iç içe yaşıyorlardı.
Kürtler ise başka yerde başka yörede yaşıyorlardı.
Türk olan bir aile, altı erkek bir de Sara adında kız çocuğuna sahipmiş.
Toplam 7 kardeşlermiş. O yörede, "7 kardeşler" olarak isimleri geçiyordu. Rivayete
göre, yedi kardeş, geçimini sağlamak için kömür işi ile uğraşıyorlardı. Dağda genç
ağaçları kesip, bunları ocaklar da kömüre dönüştürüyorlardı.
Yedikardeşlerin komşusu olan Ermeni asıllı Rodoko, Yedi kardeşlerin kız
kardeşi olan Sara'yı, oğlu Petro'ya istemiş. Ancak, kardeşler Rodoko'ya, "Hayır"
cevabını vermişler.Rodoko, "Niçin olmaz? Nedeni nedir?" sora bilir miyim diye
kardeşlere sormuş. Kardeşler, "Çünkü biz Müslüman'ız. İmkânsız bir istek. Ancak,
kapıyı aralık bırakmışlar de "Oğlunuz Müslüman olursa, kardeşimizi veririz. Başka
türlü olamaz" demişler.Roboko ne kadar çaba gösterse de her defasında "Hayır"
cevabını almış. Bu nedenle de Yedi Kardeşin Rodoko ile araları açılmış. Rodoko
bunun üzerine, "Madem bunlar kız kardeşlerini oğluma vermiyorlar, ben de elimden
gelen kötülüğü yaparım" demiş. Ve birilerinin aracılığıyla "Hormon" bozukluğuna
neden olan Sara'ya ilaç içiriyor. Sara günden güne erirken, hastalığı yüzünden karnı
şişiyordu. Rodoko bu durumu değerlendirip, etrafa dedikodu yayıp, Sara'nın hamile
kaldığını yaymış. Bu kardeşlerin kulağına gidince, Sara'ya dönüp, "Sen bunu bize
nasıl yaparsın?" diye sormuşlar. Sara, ağabeylerine, "Ben masumum. Kesinlikle böyle
456
bir şey yapmadım, tamamen iftiradır. Karnımın neden şiştiğini de bilmiyorum.»
Sara ne kadar yalvarıp yakarsa da ağabeylerini inandıramıyor. Ağabeyleri kendi
aralarında toplanırlar ve aralarında Hüseyin'in Sara'yı, dağda öldürmesine karar
veriyorlar. Hüseyin kardeşini öldürmek için teşebbüs etse de ona kıyamıyor ve köye
dönüyorlar. Kendisinden büyük olan ağabeyleri, Hüseyin'e Sara'yı neden
öldüremediğini sorarlar. Hüseyin de ağlayarak kıyamadığını söyler.
Ertesi gün dağda meşe ağaçlarının kesimi için hazırlanırlar. Sara'ya da "sen de
bizimle gel, soframızı hazırlarsın" dediler. Sara, "Tamam abi" der. Kervanlarla yola
çıkarlar, ıssız bucaksız bir ormana giderler. Kardeşler aralarında hangisi Sara'ya
öldürmeye kalkışırlarsa kalkışsınlar, kıyamazlar. Büyük ağabeyleri, "En iyisi biz
bunu uykuda bırakıp gidelim" der ve bir ağaca kerbeneyi iple bağlarlar. Rüzgâr
estikçe, "tak, tuk" ses çıkmasını sağlarlar. Sara, bunu ağabeylerinin ağaç kestiğini
zaneder.
Sara uyandığında etrafına bakar, ormanda hiç kimsenin olmadığını fark eder.
Ağabeylerine seslenir, ancak cevap alamaz. Tek başına kalmıştır. Sara, "Koca
ormanda ne yaparım? Ağabeylerim beni bırakıp gitmişler" der ve ağlamaya başlar. Aç
ve susuz kalan Sara, karnını doyurabilmek için ot ve yaprak yemiş. O şekilde karnını
doyuruyormuş. Bu durumda iken Sara'nın hastalığı ilerlemiş. Artık takati kalmamış
ve inim inim inlemeye başlamış. Bu sırada dağda bir delikanlı şifalı otlar toplarken,
Sara'nın iniltisini işitmiş ve o yöne doğru gitmiş. Bakar ve genç Sara'yı görür.Bu
gencin adı Soro'ymuş. Soro, dağda şifalı otlar toplar, ilaç yapıp doktorluk yaparmış.
Soro, genç Sara'ya, "Bu ıssız bucaksız ormanda ne arıyorsun? Bu ne haldir?" diye
sorar. Sara, Soro'ya, başından geçenleri tek tek anlatır. Abilerinin kendisini terk
ettiğini söyler. Ve "Karnım şişti. Abilerim de benim hamile olduğumu zan ettiler. Beni
öldürmeye kalkıştılar. Beni öldürmeye kıyamayınca, terk ettiler" der.
Bu olaya çok üzülen Soro, genç Sara'yı alıp sarayına götürmüş ve
"Hastalığının ne olduğunu biliyorum. Sende hormon bozukluğu var. Dağdan
topladığım şifalı otlarla yapacağım ilaçla tedavi edeceğim" diyerek, Sara'ya moral
vermiş. Soro'nun 6 ay tedavi ettiği Sara, eski haline gelmiş. Soro, Sara'ya evlenme
teklifi almış ve evlenmişler. Bu evlilikten Helin ve Huday isminde çocukları olmuş.
Bu arada kardeşlerini dağda bırakan 6 kardeş kendi aralarında yine
toplanmışlar. Büyük ağabey, kardeşlerden Hüseyin'e, "Üç gün yol yaptığımız ormana
git bak bakalım Sara yaşıyor mu, ölmüşmüş mü?" diyerek, Hüseyin'i bir süre sonra
ormana gönderir. Hüseyin ormanı arar, tarar ama kız kardeşi Sara'yı bulamaz ve geri
döner. Ağabeylerine de, "Sara'yı bulamadım. Ölmüştür. Cesedini de yırtıcı hayvanlar
yemiştir" der. Bu nedenle de Sara'nın yaşadığını bilmiyorlar.Yıllar sonra Sara eşi
Soro'ya, "Abilerimi merak ediyorum. Her ne kadar ağabeylerim bu işi başıma
getirseler de belki onlar haklıydılar. Onlar, beni yüzlerine bir kara leke sürdüğüm zan
ediyorlardı. Ben onları çok görmek istiyorum. Çoluk çocuklarımızla birlikte gidelim"
demiş.Soro, eşi Sara'nın isteğini kabul etmiş ve yola çıkmışlar. Üç gün yol yapıp Sin
Ak mevkiine gelmişler. Uzaktan davul-zurna sesleri geliyormuş. "Düğün var her
halde" demişler. Köye varırlar. Sara, ağabeylerini göremez. Düğüne gitmeyenlerden
ağabeylerini sorar. Köylüler, "sen kimsin" derler. Sara, "Ben, 7 kardeşlerden
Sara'yım" der. Köylüler, "Sen ölmedin mi? Abilerin senin öldüğünü biliyorlar. Onlar
457
düğüne gitmişler" cevabını verirler.Sara köyün dışında ağabeylerinin düğünden
dönmesini bekler. Bu sırada birden gök gürültüsü, şimşek çakmalar başlar. Her
taraf karanlığa bürünmüştür. Herkes korkamaya başlar. Aradan üç gün geçer, ama
düğünden dönen olmamıştır. Bunun üzerine Sara ve eşi Soro, düğün yerine
giderler.
Bakarlar ki, düğünde olanların hepsi taş olmuş. Sara, "İnanılır gibi değil.
Bunda bir hikmet var" der ve dolaşmaya başlar.Sara, kutsal kitaplardan birini yerde
görür. Eline alır ve bir yaprağının kopmuş olduğunu fark eder. Tekrar sağa sola
bakar ve yerde kitap sayfasını görür. Bir kadın o kutsal olan yapraklar kendi
pisliğini silmiş. Bu nedenle de Cenabı Allah (C.C.) tarafından düğüne katılanlar
lanetlenip, taş edilmiştir.
(Daha önceki Gelincik Dağı efsanesinde bu durum, bir çocuğun annesi
tarafından ekmekle temizlendiği şeklinde biliniyordu.) (22) (Remzi ALTUNBAĞ
Gelincik Dağı efsanesinde yeni bir iddia 28 Mayıs 2012, Çermik gazetesi)
Şeyhandede şelalesi
(Foto.Abbas Oruç)
İlçe Su Sporları açısındanda uygundur
458
Sinekçayı ve rafting
Haburman köprüsü önünde su sporları yapılmaktadır
Kaplıca Turizmi Açısından Çermik
Çermik kaplıcasının ne zaman ortaya çıktığı kesin tarih olarak
bilinmemektedir. Bununla beraber kaplıcanın çok eski tarihlerden bu yana faaliyette
olduğu bilinmektedir. Süryani Tarihçi Mar Yeşua'nın, 494-506 yılları arasında ki
döneme tanıklık yaparak kaleme aldığı Vakayüname'sine göre Çermik'in ismi o
sıralarda Aberne'dir. Sonraları Sıcak su anlamına gelen Çermüg ismini almıştır.
Çermik Kaplıcalarının yaygın olarak bilinen bir efsanesi de vardır. Bu efsaneye göre;
Güney Doğu Anadolu'da hüküm süren Kralın Melike Belkıs adında güzel bir kızı
varmış. Bu kız bir gün hastalanmış ve vücudunda birtakım yaralar çıkmıştır. Zamanın
459
hekimleri, Melike Belkıs'ı tedavi etmek için çok çaba sarf etmişler, gerekli ilaçları
kullanmışlar, fakat bir türlü hastalığına çare bulamamışlardır.
Hastalık ilerlemiş Melike Belkıs'ın vücudunu kurtlar sarmış ve vücudundan
pis kokular gelmeye başlamıştır. Bundan ötürü de Melike Belkıs saraya girememiştir.
Bu durumdan son derece rahatsız olan kral kızını saraydan çıkarmış, yanına
muhafızlar vererek ormana bırakmıştır. Melike Belkıs ormanda gezerken bugünkü
kaplıcanın bulunduğu yere gelmiş ve buradaki sıcak suya rastlamıştır. Yorgunluğunu
gidermek için ayaklarını sıcak suyun içine sokmuş, bir süre sonra suya değen yerleri
iyileşmeye başlamıştır. Melike Belkıs bunun üzerine sıcak suda yıkanmış ve tekrar
eski sağlığına kavuşmuştur. Melike Belkıs'ın muhafızları, bu haberi hemen saraya
iletmişler, bu haber üzerine kral bugünkü “Büyük Paşa” denilen kaplıcanın üzerine bir
hamam yaptırmıştır. Bu efsaneye göre kaplıcanın Arapların Çermik'i fethinden önce
yapıldığı sanılmaktadır. Çermik sıcak su kaynağının ise, çok daha eskiden beri var
olduğu ve bir ara kuruduğu, Yukarı Dicle ve Fırat Bölgesinin en iyi yerli kaynağı
olduğu Amidli Mar-Yeşuva'nın “Vakayinamesi”'nden öğrenilmektedir.
Çermik kaplıcalarından, iltihaplı romatizmalar, çocuk felçleri, nevrit,
polinevrit, kadın hastalıklarında, üst teneffüs yolları hastalıkları ve deri hastalıklarının
tedavisinde faydalanılmaktadır. Burada yapılan incelemelere göre kaplıcanın suyu 48
C sıcaklıkta olup, kükürt ve radyoaktif içermektedir. Bunun yanı sıra bileşiminde
bromür iyonu ve iyodür bulunmaktadır (8).
460
Çermik İlçesinden genel görüntüler
Çermikte Arkeoloji Turizmi
Çermik ilçesi Sinek çayının çıktığı Kayaaltı mağarasında Prof.Dr.Oktay
Belli'nin bulduğu av resimleri(11 avcı,14 av) arkeolojiye ışık tuttu.M.Ö.13.000
Anadolu arkeolojisi önemli bir veri kazandı
Sinek çayı Kayaaltı mağarasında M.Ö.13.000'e ait av resimleri (7).
461
Anadolu'da resmi saptanan en eski av resminin
mağara duvarlarına işlenmiş görüntüleri (7).
Resimlerin yapıldığı alanda, kaya
yüzeyindeki çıkıntıların büyük bir özenle
düzeltildiği görülmekledir. İnsan ve
hayvan resimlerinin yapıldığı kaya
yüzeyinin doğu kısmı cilalanmış gibidir;
bu yüzden en çok resim de bu kesime
yapılmıştır. Kuzeybatı kesimde yer alan
resimlerin üzeri yukarıdan yağmur
sularının getirdiği kalker tabakası ile yer
yer kapanmıştır. Kaya yüzeyine toplam 16
adet hayvan figürü ile 11 adet insan figürü
çizilmiştir; ancak bazı figürlerin üzeri ince
bir kalker tabakası ile kapandığından,
aslında resimlerin daha fazla olduğu
tahmin edilmekledir. Hayvan türlerinin
462
hemen hepsi, Arkeozoolog Doç. Dr. Vedat Onar tarafından saptanmıştır.''
Hayvanların 14 tanesi dağ keçisi, 1 tanesi oğlaktır; 1 tanesinin ise türü kesin olarak
belli olmamaktaysa da, bunun kedigillerden bir hayvan türüne ait olduğu sanılmaktadır. Hayvan figürlerinin yapımında iki farklı yöntem uygulanmıştır;
bunlardan ilkinde figürlerin gövdeleri tümüyle dövme tekniği ile oyulmuş,
ikincisinde ise figürlerin gövdelerinin dış konturlan kalın ve derin bir çizgi ile belirtilmiştir. Gövdelerinin içi tümüyle dövme tekniği ile yapılan hayvan sayısı birkaç
tanedir ve bunlar diğer hayvanlara kıyasla çok daha hareketli olarak betimlenmiştir.
Ancak bunların hangi hayvan türünü yansıttığı kesin olarak belli değilse de, yukarıda
da belirttiğimiz gibi birinin kedigillerden bir türe ait olduğu sanılmaktadır.
Diğer hayvan ve insan figürleri ise ortalama 1 cm genişliğinde ve 0,5 cm
derinliğinde kazıma tekniği ile yapılmıştır. Ancak vücut konturlarının içine kalker
dolduğu için, bazı resimlerin gövde hatlan tam belli olmamaktadır. Kaya yüzeyine
yapılan resimlerin ana konusunu, çeşitli av hayvanları ile bunları yay ve ok ile avlayan
insan figürleri oluşturmaktadır. Hayvan figürlerinin en önemli özelliği, hemen hepsinin soldan sağa doğru (batıdan doğuya doğru) yapılmış olmalarıdır; oysa insan
figürleri hem soldan sağa hem de sağdan sola doğru ok atarken gösterilmiştir.
Dağ keçilerinin yükseklikleri 18 -25 cm, genişlikleri de 30 – 36 cm arasında değişmektedir. Hayvan resimleri büyük yapılmasına karşın gövde oranlarının uyumlu
olduğu görülmektedir.
İnsan figürlerinin uzunlukları 0,9 – 14 cm arasında değişmektedir. İnsanların
yuvarlak olarak gösterilen baş kısmında ayrıntılar işlenmemiştir. Bacakları ayrık olarak işlenen insanların gövde oranlan uyumludur. İnsanların hemen hepsinin ince ve
uzun boylu oldukları görülmektedir. Her avcı insanın ileriye doğru uzatmış olduğu sol
kolu, yarım ay biçimli yay ve ok birleşik olarak gösterilmiştir. Yay ve okun oldukça
abartıldığı görülmektedir. Avcının arkaya doğru uzattığı sağ kolu da yukarıya doğru
kıvrık olarak gösterilmiştir. Sanki avına ok atan insan figürü, canlı bir gözleme dayanılarak gerçekçi bir yöntemle çizilmiştir Aslında Sinek Çayı Kayaaltı Sığınağı
Resimleri'nin en belirleyici özelliğini, yay ve ok taşıyan 11 avcı oluşturmaktadır.
Oğlak ve dağ keçilerinin gövde oranları oldukça uyumludur; ayrıca bazı
hayvanların ön ve arka ayaklarının kıvrımlı olarak gösterilmesi, bunların sanki koşar
durumda betimlendiklerini göstermektedir. Özellikle hayvanların baş kısmı, göz ve
çenenin altında sakalları ile boynuzları çok büyük özenle çizilmiştir. Bölgede bol
olarak bulunan dağ keçileri, su içmek için Sinek Çayı Kanyonu'na, özellikle suyun en
soğuk ve lezzetli olduğu kaynak kısmına inmektedir. Avcılar da hayvanları avlamak
için, Sinek Çayı kaynağında bunlara tuzak kurmuştur. İnsanlar, avlarının başarılı
geçmesi için, Sinek Çayı kaynağının yanındaki bu kayaaltı sığınağının duvarlarına,
avlayacağı hayvanın gövdesine ok saplanmış olarak çizmiştir. Böylece kayaaltı
sığınağını bir kült merkezi olarak kullanan avcı insanlar, aynı zamanda avın başarılı geçeceğine büyûsel olarak inanmış olmalıydılar (7).
463
Gözerek Kaya Küpleri
Gözerek köyü tepeleri görülmeye değer tarihi kalıntılarla doludur. Kale sur
kalıntılarının yanında setler halinde hazırlanmış ve kayalara oyulmuş küpler insanı
büyüler. Geçmişte içlerine şarap depolandığı zannedilen bu küplerin ortalama çapları
1.5–2 m' dir. Bir plana göre yapılmış olan bu küplerden bölgede 100'den fazla vardır.
Haburman köyü çevresindeki kayalara oyulmuş yapılar ise içlerinde taştan yatakları
ve oturma yerleri ile kaya mezarlarını andıran ilginç mağaralar bulunmaktadır.
Gaban Kral Yolu
İlçe merkezinin kuzeybatı çıkışında Sinek Köprüsü-I'in devamında Gelincik
Dağı eteklerinde yer alan “Gaban Kral Yolu” tarihi ticaret yollarının bir kolu olarak
düşünülmektedir. Yol iri taşlarla kaplanarak kimi yerlerde ise mevcut kayalar
düzeltilerek yapılmıştır. Dağın yamacını takip ederek devam eden yolda eğimin arttığı
yerlerde teraslama yapılarak geniş merdivenler oluşturulmuştur. Günümüzde de halen
kullanılmaktadır.
Gaban kral yolu
Daldokan Tepesi
Çermik'in 7 km. batısında, Göktepe köyü yolu üzerinde kayalık bir alanda yer
almaktadır. Kayalık alanın güneyinde yerleşme izleri ile birlikte yoğun seramik
parçaları bulunmaktadır. Alandaki kayalığın üzerinde, biri 4 x 3 x 2 ebatlarında oda
sarnıç ile ağız çapı 0.5 m olan kayaya oyulmuş sarnıç tespit edilmiştir. Bu sarnıçların
içi tamamen sıvanmıştır. Ayrıca kayalığın hemen doğusunda dik bir kaya üzerine
yapılmış bir adet oda mezar mevcuttur. Alanda toplanan seramikler M.Ö.2000–1000
ve Roma Dönemlerine tarihlenmektedir.
464
Daldokan Tepesi
Goma Hesena Yerleşim Yeri
Çermik İlçe merkezine 10 km. uzaklıktaki Keklik köyünün 1 km. kuzeyinde
bulunmaktadır. Bu alanda yoğun şekilde yerleşim kalıntıları tespit edilmiştir.
Özellikle yerleşimin güney yamacında M.Ö. 2000-1000 yıllarına tarihlenen seramik
parçaları bulunmuştur.
Goma Hesena Yerleşim Yeri
465
Heybuz Kalıntıları
İlçemiz Keklik köyünün güneybatı kısmında yer almaktadır. Arazi yapısı
nedeniyle bölgede iki yerleşim yeri tespit edilmiştir. Biri tepede diğeri tepe
yerleşiminin güney ve güneybatısında bulunmaktadır. Bu alanda iki adet taştan
yapılmış üzüm sıkma teknesi bulunmuştur. Ayrıca alanda yapılan yüzey araştırmaları
sonunda M.Ö.1000 ve M.S. Geç Dönemlere tarihlenen seramik parçaları
bulunmuştur.
Karamusa Köyü Kaya Mezarları ve Karatepe Höyüğü
İlçemizin 3 km kuzeyinde yer alan Karamusa köyünün yaklaşık 200 m
batısında dik kayalık bir yamaçta bir kaya mezarı bulunmaktadır. Mezarın iç kısmında
kuzey, doğu ve batı duvarında kayaya oyulmuş nişler içerisinde birer gömü teknesi
bulunmaktadır. Bu mezar, Roma Dönemi Kaya Mezarlarına en güzel örneklerden
biridir. Karatepe Höyüğü Karamusa Köyü'nün yaklaşık 300 m güneyinde yer
almaktadır. Doğu, batı ve güney tarafları dik bir yamaç olan Höyük, kaya üzeri
yerleşimidir. Güney eteğinde bir pınar bulunmaktadır. Yüzeyinde Kalkolitik Döneme
ait seramik, çakmaktaşı, değişik aletler, baltalar ve ıdol buluntuları ile önemli bir
yerleşim yeri olduğu tespit edilmiştir.
Kırmatepe Köyü Kale Tepesi
Çermik ilçe merkezinin güneydoğusunda bulunan, İlçeye 13 km. uzaklıktaki
Kırmatepe köyünün 1-2 km. yakınındaki Kale Tepesi üzerinde beş adet su sarnıcı ve
Geç Döneme ait harabe evler bulunmaktadır.
Affan Tepesi Höyüğü
İlçe merkezine 10 km. mesafedeki Affan Çayı'nın güneyinde yer alan Affan
Höyüğü, tepesi ve kuzey yüzü kayalık ve taşlık olup, güney yüzünde ise yoğun
seramik parçaları mevcuttur. Kuzey eteğinde mezarlar bulunmaktadır. Bu mezarlar
kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı olup, etrafı kaba duvarlarla örülüdür.
Yüzeyden ve mezarlardan toplanan seramik parçalarının M.Ö.3000-1000 yıllarına ait
olduğu tespit edilmiştir.
Sakaltutan Mevkii Kaya Mezarları
Çermik-Çüngüş karayolunun 7. km sinde, yolun hemen üst kısmında yer alan
kayalıklarda 25 m2 lik bir alanı kapsayan, iki tanesi açılmamış, üç tanesi ise açılmış ve
içerisinde üçer adet mezar sekisi bulunan toplam beş adet kaya mezar bulunmaktadır.
Mezar odaları dikdörtgen biçimli bir girişe sahiptir. Üzerlerinde herhangi bir bezeme
ya da figür bulunmamaktadır (1).
466
KAYNAKLAR
1-Hamdullah Işık ,Murat Bozdoğan Kaplıcalar Diyarı Çermik.2012
2-.Rahmi Hüseyin Ünal. Diyarbakır ilindeki bazı Türk-İslam anıtları üzerine
bir inceleme. Erzurum.1975.s.172-173
3- www.kenthaber.com
4-Yrd. Doç. Dr. Neslihan Dalkılıç, Yrd. Doç. Dr. F. Meral Halifeoğlu.
Diyarbakı Merkez Ve İlçelerinde Yer Alan Tarihi Köprüler.1.Nebiler Sahabiler,
Azizler,Krallar kenti Diyarbakır sempozyumu.2009
5-Aydoğan Meşeli .Çermik Ve Yakın Çevresinin Morfografik Özellikleri.
D.Ü.Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi 5,54-66 ,2005
6- http://cermik.meb.gov.tr
7-Prof. Dr. Oktay Belli' Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yeni keşifler:Sinek
Çayı Kayaaltı Sığınağı resimleri- Arkeoloji Sanat Derg.120.sayı
8- www.kenthaber.com
9- Öğrt. Gör. Dr. Emine Dağtekin Eski Diyarbakır'da Hamam Mimarisi Ve
Hamam Kültürü.1.uluslararası Diyarbakır Nebiler sahabiler Azizler Krallar kenti
sempozyumu.2010
10- Rahmi Hüseyin Ünal: Diyarbakır İlindeki Bazı Türk-İslam Anıtları Üzerine
Bir İnceleme.Erzurum.1975.s.124
11- Ali Melek Abdullah Demir. Dini Değerleriyle Diyarbakır.2009.s.148
12- Diyarbakır İl Yıllığı-1967.s.XIX.
13- Yrd. Doç. Dr. Mücahit Yıldırım Diyarbakır Camileri ve Mimar Sinan
Ekolü ,Birinci .Uluslararası Nebiler sahabiler Krallar Azizler kenti sempozyumu
14- www.bydigi.com/
15-Müslüm Üzülmez 16. Yüzyılda Çermikte Faaliyette Bulunan Vakıflar
Yeniyurt Gazetesi 02 Mayıs 2011,
16-Alpay Bizbirlik' 16. Yüzyıl Ortalarında Diyarbekir Beylerbeyliği'nde
Vakıflar (Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2002, s.59-61, 149-150, 412-413
17-Dr. Emrullah Güney. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da göçer konar
aşiretlerin kışlak ve yaylakları.Diyarbakır.1993.s.51
18-Mehmet Ali Abakay . Çermik Çüngüş İlçesinde Dünden Bugüne Bağcılık.
http://www.edebiyatdostlari.com/makaleler/5141
19- Yrd.. Doç. Dr. M. Hadi Tezokur. Diyarbakır Yahudileri 2. Uluslararası
Nebiler Sahabiler Azizler Krallar kenti sempozyumu.2010
467
20-Rıfat Bali. Şevket Beysanoğlu, Emin Nedret İşli, M. Sabri Koz (ed).
Diyarbakır Yahudileri Müze Şehir.Diyarbakır.YKY yay.İst.1999
21-Prof. Dr. M. Mehdi İlhan:Amid (Diyarbakır)TTK.2000.s:116-117
22-Remzi Altunbağ Gelincik Dağı efsanesinde yeni bir iddia 28 Mayıs 2012,
Çermik gazetesi
23-Haspolat K. Diyarbakır'da Tarım Ve Hayvancılığa Genel Bir Bakış.
Diyarbakır Valililiği-Dicle Üniversitesi Diyarbakır'da Tarım Çevre Ve Doğa
Sempozyumu 1–3 Haziran 2010
24-http://www.turkiyerehberi.com
25- Şeref Han, Mehmet Emin Bozarslan, Şerefname, çevirisi, c.1, sh.
216-217
26-www.cermik.gov.tr
27- Aydoğan Meşeli Çermik Ve Yakın Çevresinin Morfografik Özellikleri.
D.Ü.Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi 5,54-66 (2005)
468

Benzer belgeler