H75 türkcell_1 - Hillsider Magazine
Transkript
H75 türkcell_1 - Hillsider Magazine
13/16 18/22 26/28 30/34 36/38 40/66 42/46 48/52 54/56 58/60 62/65 68/70 72/76 78/80 82 84/86 88/91 92/93 94 96/98 100 101/110 le tour du monde Dünyadan en son haberler, tasar›mdaki en son yenilikler... yüzmek Yüzmek hakk›nda her şey... google vs facebook Sanal dünya savaşlar›... look zamans›zlar Persol... good for men remix Attaş Alarko Turistik Tesisler A.Ş. Tel: 0212 362 30 00 Nispetiye Cad. Ahular Sok. No: 6 Etiler 34337 İstanbul / Türkiye Attaş Alarko Turistik Tesisler Ad›na Sahibi İshak Alaton Genel Yay›n Koordinatörü Edip İlkbahar Sorumlu Yaz› İşleri Müdürü ve Özlem Gökbel ([email protected]) Reklam Sorumlusu Yaz› İşleri Çağan Şimşek Serkan Mekikoğlu İpek Kigan Çeviri Ayşem Özbaşaran Bas›ld›ğ› Tarih Yay›n Türü cihangir Zamanda yolculuk... moda Yaz trendleri... Yay›mc› Tasar›m Bas›mc› ve Bas›ld›ğ› Yer italyan işi düğün Bu düğünler s›ra d›ş›... Republica A4 Ofset Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. . Şti. Tel: 0212 281 6448 Oto Sanayi Sitesi, Yeşilce Mah. Donanma Sk. No:16 Kağ›thane/İstanbul Haziran 2014 Yerel Süreli Yay›n (Dergi) open 24/7 75. say›ya katk›da bulunanlar hillsider likes ibiza Gerçek İbiza’y› yaşamak... Berna Gençalp Can Atal Elmira Gürses Emre Aksoy İpek Çakmak Kenan Akoğlu Mehmet Ali Tokgözlü Mert Aslan Nur Yılmaz Ruppi Orhan Okuşluk Özlem Yücelener Rana Korgül Saffet Emre Tonguç Uğur Yüksel Fotoğraflar collected north Helsinki Fotoğraf Okulu. sihirli dünyaların kadını Lüset Kohen Fins... Carlo Perazzolo Kaan Verdioğlu Serhat Kapki Uğur Bektaş Yasin Baran başka kitaplar Her kitapç›da rastlanmayan kitaplar... st. petersburg Kuzeyin Venedik’i... art international Bak bak yine doyamayacağ›z... art blog No more lies... viva brasil Kupaya farklı bir bakış... en beğenilen ilanlar summary Say› 75 (Haziran, Temmuz, Ağustos 2014) Üç ayda bir yay›mlan›r. “Hillsider Magazin’de yay›mlanan yaz› ve fotoğraflar›n tüm haklar›, Hillsider logosu ve isim hakk› Attaş AlarkoTuristik Tesisler A.Ş.’ye aittir. Kaynak gösterilerek de olsa Attaş Alarko Turistik Tesisler A.Ş.’nin yaz›l› izni olmadan hiçbir şekilde yaz› ve fotoğraflardan al›nt› yap›lamaz.” Hillside Leisure Nispetiye Cad. Ahular Sok. No: 6 Etiler 34337 İstanbul / Türkiye T.(90) 212 362 30 00 F.(90) 212 362 30 04 www.hillside.com.tr [email protected] DÜNYADAN HABERLER LE TOUR DU MONDE “Nike 2 1 Mercer NIKELAB OLARAK KARŞINIZDA! NikeLab 21 Mercer Yeniden Aç›ld›! Nike’›n New York’taki konsept mağazas› Nike Sportswear 21 Mercer bir ayl›k yenileme çal›şmalar› ard›ndan yeniden aç›ld›. En son ürünlerle dolu olan mağaza ayn› zamanda ziyaretçilere de Nike’›n yar›m as›rdan fazlad›r gittikçe büyüyen miras›na ve spor giyim alan›na kazand›rd›ğ› yeniliklere de tan›k olma f›rsat› sunuyor. Performans, tasar›m, spor stili ve yaşam tarz› merkezi olan NikeLab konsepti, yak›n gelecekte Londra, Paris, Milano, Şanghay ve Hong Kong gibi şehirlerde de kendini gösterecek. DÜNYADAN HABERLER “Google’dan SOKAK SANATI PROJESİ Google’›n kendi bünyesi alt›nda bulunan Google Kültür Enstitüsü son girişimlerini medyaya duyurdu; Sokak Sanat› Projesi. Artist ismi ve yeri ile Google’›n veri taban›n› kullanarak kolayl›kla ulaşabileceğiniz say›s›z sokak sanat› eserini depolayan proje, artistler ve kültür merkezlerinin sunduğu binlerce eseri ölümsüzleştiriyor. Projenin amac› ise Google Kültür Enstitüsü’nün müdürü Amit Sood’un sözleriyle “Tüm dünyay› herkesin tad›n› ç›karabileceği devasa bir aç›k hava sanat galerisine dönüştürmek.” Siz de projeye göz atmak istiyorsan›z, http://streetart.withgoogle.com sayfas›n› ziyaret edebilirsiniz. DÜNYADAN HABERLER “2014 Yaz›n›n KAÇIRILMAZ SERGİLERİ “512 Hours” by Marina Abramovic 11 Haziran – 15 Ağustos // Serpentine Galerisi, Londra 512 Saat sergisi Marina Abramovic’in ikonik Londra Galerisi için özel olarak haz›rlad›ğ› benzersiz bir eseri gösteriyor. Abramovic insan vücudunun rolü ve bir malzeme olarak kullan›lmas›n› keşfeden yaklaş›m›yla eleştirmenlerden büyük takdir kazanm›ş bir isim. 512 Saat, sanatç›n›n büyük yank› uyand›ran “The Artist is Present” (Sanatç› Mevcut) isimli MOMA sergisinden sonra ilk sergisi. Listenin en önemli olaylar›ndan olan 512 Saat sergisi, sanat âş›klar›n›n kaç›rmamas› gereken bir yaz etkinliği. Retrospective by Jeff Koons 27 Haziran – 19 Ekim // Amerikan Sanat› Whitney Müzesi, New York Neslinin en popüler ama en tart›şma yaratan sanatç›lar›ndan olan Jeff Koons, Amerika’n›n en seçkin müzelerinden birinde retrospektif bir sergiye konu oldu. 35 y›ll›k bir kariyere sahip bir isim Koons. Özellikle haz›r yap›m tarz›na kazand›rd›ğ› yeni yorumu ve popüler kültüre olan sevdas›yla tan›n›yor. Sergi 1978 tarihinden günümüze Koons’un eserlerinin en kapsaml› sunumu olacak. Koons’un New York’ta ilk kez gerçekleşecek olan sergisinde, 120 eseri arac›l›ğ›yla kariyerinin ilerleyişi gösterilecek. Berlin Biennale 29 May›s – 3 Ağustos // KW Modern Sanat Enstitüsü, Haus am Waldsee ve Dahlem Müzesi 1996 y›l›nda Klaus Biesenbach ve bir grup sanat koleksiyoncusu, Berlin’de modern sanat› tan›tabilmek ve daha göz önüne ç›karabilmek ad›na Berlin Biennale’ni ateşledi. 18 y›l sonra bugün, Berlin dünyan›n sanat ve kültür başkentlerinden birisi. 1998 y›l›ndan beri Kunst-Werke Modern Sanat Enstitüsü’nde düzenlenen etkinlik genellikle tek bir kişi taraf›ndan idare ediliyor. Bu y›l bağ›ms›z yazar ve sanat küratörlüğü yapan Juan Gaitan bu göreve lay›k görüldü ve bienalin bu y›lki amac› izleyicileri objelerin ve sanat eserlerinin arkas›ndaki tarihi sorgulamaya teşvik etmek. DÜNYADAN HABERLER “Lucca’nın Yeni Mekanı CANTINER Zorlu Center’›n en kaliteli mağaza ve butiklerinin olduğu birinci kat›nda, ayr›cal›kl› kalabal›ğ›na ve son derece nezih ortam›na kusursuz bir uyum sağlayan, yepyeni bir cennet köşesi Cantinery. S›cac›k atmosferi ve incelikli menüsüyle hem göz, hem de damak zevkinize hitap eden romantik bir ortam. Aç›k mutfağ›ndan beyaz mermer bar›na, Roman&Williams’›n dokunuşunun çok belli olduğu restoran New York tarz› bir bistro atmosferine sahip ve son derece zarif. Çiftlikten-sofraya felsefesini incelikle takip eden menüsündeki seçenekler her gün değişiyor ve oldukça kapsaml› bir içecek menüsü de damak tad›n›z› ş›martmaya eşlik ediyor. Bir-iki kokteyl denemeden restorandan ayr›lmaman›z› ve rezervasyonunuzu kap› veya pencereye yak›n masalardan yapt›rman›z› tavsiye ederiz. “Salak ile Avanak GER DÖNÜYOR! Jim Carrey ve Jeff Daniels Salak ile Avanak filminde ilk kez bir araya geldiğinden beri yirmi y›l geçti. Komedi çifti Salak ile Avanak II filmi için nostaljik rollerine geri dönüyorlar. Film; şapşal ikilinin yeni bir böbrek bulabilmek ad›na uzak bir akrabalar›n› arad›klar› bir maceraya at›lmalar›n› anlat›yor. Yirmi y›l önce olduğu gibi Bobby ve Peter Farrelly kardeşlerin yönettiği ve 2014’ün Kas›m ay›nda vizyona girecek film hiç şüphe yok ki ilk filmin hayranlar›n› oldukça sevindirecek. SİHİRLİ DÜNYALARIN KADINI 18/19/20/21/22 “Hayat›m›n geri kalan k›sm›n› kurgu roman yazar› olarak geçirmek istiyorum ve bu yolculuğa haz›r›m.” Gözünüze bakt›ğ›nda kalbinizi okuyabilen, dopdolu, rengarenk ve bambaşka bir kad›n Lüset Kohen Fins... 1997 y›l›ndan itibaren tam 9 sene City Plus İstanbul dergisini, hemen ard›ndan da 4 sene New York’ta NYC Food & Mood isminde şehir rehberini ç›kard›. Köşe yazarl›ğ›, röportajlar ve gezi yaz›lar›n›n yan› s›ra deneme ve gözlem yaz›lar›ndan oluşan yüzlerce çal›şmadan sonra roman yazmaya karar verdi. İngilizce yazd›ğ› ilk roman› ‘On Derin Ayak İzi’ ile 2013 y›l›nda Uluslararas› Harper Collins Authonomy ödülünü kazand›. Art›k tek yapmak istediği roman yazmak ve tecrübelerini başkalar›yla paylaşmak... Biz de onu yak›ndan izliyoruz. Ne kadarl›k bir süre ald› “On Derin Ayak İzi’ni” yazman›z? Bu kitap toplam iki senelik bir çal›şma sonucu ortaya ç›kt›. Buna alt› ay süren Türkçe’ye çevirme sürecini de dâhil edersek, rahatl›kla iki buçuk y›l diyebiliriz. Türkçe’ye uyarlama aşamas› ise benim için başl› baş›na farkl› bir yolculuktu. Orijinali de tercümesi de günah›yla sevab›yla bana ait olsun istedim. Önce İngilizce yaz›p sonradan Türkçe’ye bizzat kendiniz çevirdiniz o zaman. Neden ilk başta İngilizce yazmay› tercih ettiniz? Bugün her alanda olduğu gibi edebiyat dünyas›n›n da evrensel dilinin İngilizce olduğunu göz ard› edemeyiz. Bu yüzden risk al›p biraz da şartlar› zorlamak istedim. Hedefim, 518 sayfal›k bir metropol roman›n› 72 millete hitap edebilecek ve Edirne s›n›rlar›n› rahatl›kla aşabilecek bir konuma getirmekti. Röportaj: İpek Kigan Fotoğraflar : Uğur Bektaş Kitab›n›z› henüz okuma f›rsat› bulamad›m ama kitab›n kahraman› Wen Bao Zhu ile ilk karş›laşmam Facebook’ta oldu. Gerçekten çok etkilendiğim bir sözünü paylaşm›şt› bir arkadaş›m. Bu kim acaba diyip sonra da çok beğendiğim için ben de sayfamda yay›nlam›şt›m. Hakk›n›zda araşt›rma yaparken kurgusal bir kahraman olduğunu öğrendim. O etkileyici sözün sahibi sizsiniz o zaman. Kitapta geçen başka sözleri de okudum. Zhuizm isminde kurgusal bir felsefe ak›m› ve yine kurgusal bir lider yaratmak ve bunun alt›n› doldurabilmeniz çok ilginç ve etkileyici geldi bana. Bu roman›n alt yap›s› sizin hayat›n›zda nas›l oluştu? On Derin Ayak İzi’nin alt yap›s› gözlem, empati ve hayal gücüne dayan›yor diyebilirim. Hayat ile ilgili tecrübelerimi ve fikirlerimi aktarabilmek için bu yolu seçtim. Kurgu roman yazmak, deneme veya düzyaz› gibi peş peşe düşünce aktarmaya benzemiyor. Birbirinden farkl› karakterler oluşturmak, olaylar örgüsünü amaca yönelik diyaloglarla desteklemek ve konuya uygun bir atmosfer yaratmak zorundas›n›z. Kişisel gelişim veya spiritüel konulara ilginiz olduğunu düşünüyorum. Doğru ise bu yolda giderken nerelerden geçtiniz? Hangi eğitimler, hangi kitaplar, hangi felsefeler sizi etkiledi? İstediğiniz kadar kişisel gelişim veya felsefe kitab› okuyun, hiçbir şey gerçek hayat tecrübesi kadar etkili ve öğretici olamaz. Bu kitap biraz da bu gerçekler üzerine kurulu. City Plus İstanbul’dan sonra New York’ta da benzer bir deneyim yaşam›şs›n›z. NYC Food & Mood isimli bir şehir rehberi ç›karm›şs›n›z. Hatta bu şehir rehberi o dönem New York’ta en çok sat›lan dergiler aras›na bile girmiş. Neden Amerika’da böyle bir rehber ç›karmak istediniz? New Yorklu olmayan, hatta Amerikal› bile olmayan biri olarak sizce ç›kard›ğ›n›z dergi nas›l böyle bir başar› yakalad›? 2014 y›l›n›n May›s ay›nda Yarat›c› Yazarl›k Yazma istediği ilk ne zaman düştü gönlünüze? Bence buradaki en önemli nokta istemek ve Atölyesi ad›nda bir platform kurdunuz. On alt› yaş›mdan beri k›sa hikâyeler yaz›yorum. eyleme geçebilmek... Bahsettiğim gibi, Bu süreç nas›l oluştu, hedefleriniz neler? Düzenli olarak yaz› yazman›n faydalar›n› 1997’de çocukluğumdan beri arzu ettiğim bir şeydi bu. Hedefim, Türkiye’deki yazar adaylar›n›n gerçek yay›nc›l›k mesleğine ilk giriş yapt›ğ›m y›llarda Nedense yay›nc›l›k tecrübelerimi Amerika’da daha potansiyellerini aç›ğa ç›karmak, yarat›c›l›klar›n› ve gördüm. 2009 y›l›na kadar hem Türkiye’de hem de verimli bir şekilde devam ettirebileceğimi ve buna yaz› tekniklerini geliştirmelerini sağlamak. Amerika’da üç dergi ç›kard›m. Köşe yazarl›ğ›, haz›r olduğumu düşündüm. Sonuçta akl›n yolu bir; John Grisham ve Stephen King gibi dünyaca ünlü röportajlar ve gezi yaz›lar›n›n yan› s›ra deneme ve hem turistlerin, hem de şehirde yerleşik bir düzene gözlem yaz›lar›ndan oluşan yüzlerce çal›şmam var. yazarlar›n çal›şma koçlar›ndan 14 ay boyunca pratiğe sahip olanlar›n rahatl›kla başvurabilecekleri dayal› özel bir eğitim ald›m. life-style tad›nda bir bilgi bankas› herkes için Birçok yazar yazarl›k ile ilgili olan eğitimlere caziptir. İster bu işi Afrika’da yap›n, ister karş› ç›karlar. Ama siz bu fikri bence Harper Collins Authonomy alt›n madalya ödülünü Amerika’da... Güncel makaleler, büyüleyici görseller çürütmüşsünüz. Online yarat›c› yazarl›k kazand›ktan sonra da jüri locas›na transfer olup ve iyi bir dağ›t›m kanal›yla istediğiniz her kitleye eğitimlerine kat›l›p sonras›nda da hep hayaliniz uluslararas› kitap eleştirmenliği yapmaya başlad›m. ulaş›rs›n›z. olan bir işi başar›p ilk roman›n›z› yazm›şs›n›z. Bilgi ve birikimlerimi Yarat›c› Yazarl›k Atölyesi Üstelik roman›n›z uluslararas› bir platformda kapsam›nda çağdaş edebiyata gönül vermiş kişilerle Zaman makinem olsayd›, sizi hangi zamana ödül alm›ş. Belki birçok insan negatif fikirleriyle paylaşmak istiyorum ve s›rf bu yüzden kendi götürmemi isterdiniz? Gittiğiniz yerde size köstek olmaya çal›şm›şt›r. Sizi yolunuzdan anektodlar›mla birleştirdiğim yepyeni bir temel değiştirmek istediğiniz bir şeyler olur muydu? döndürmeyen ve bu kadar ilgi gören bir roman eğitim program› haz›rlad›m. Zaman makinesi fikri bana hep maceray› ve yazabilmeye götüren dürtünüz neydi? bilinmezliği çağr›şt›r›r, dolay›s›yla bu herkes gibi Hayat›n›n herhangi bir döneminde öykü, roman veya beni de heyecanland›r›r. Farkl› bir zaman dilimine Yazarl›k ile ilgili eğitim alman›n yanl›ş olduğu otobiyografik hikâyesini yazmak isteyenlere yol fikrine kat›lm›yorum. Her yetenek gibi yaz› yazma yolculuk yapacaksam, gelecekten ziyade geçmiş bir göstermek ve onlar›n her aç›dan donan›ml› birer yazar döneme gitmeyi tercih ederdim. kabiliyeti de gelişim gösterebilmek aç›s›ndan kontrol edilmelidir. Sebebine gelince, teknik bilgi ve olmalar›na yard›mc› olmak istiyorum. Mesela, İtalya’n›n Campania bölgesindeki gerekli donan›m ile beslenmeyen bir yetenek yok Napoli kenti yak›nlar›nda bulunan antik Pompei City Plus İstanbul Dergisi ilk ç›kard›ğ›n›z dergi olmaya ve körelmeye mahkûmdur. Sorun, bu şehri kal›nt›lar›n›n bulunduğu yere, Milattan san›r›m. 1997 y›l›nda öyle bir dergi yapmak gerçeği kabul edememekte... Egonun devreye Sonra 79 y›l›na gitmek istedim. Fakat tek bir şartla; nereden akl›n›za gelmişti? girdiği her sanat dal›nda bu tür önyarg›lara ve bilgi Vezüv Yanardağ›’n›n patlamas›ndan birkaç ay önce İnanmayacaks›n›z belki ama çocukluğumdan beri kirliliğine rastlamak mümkün. Bu yüzden, herhangi gidip, oradaki insanlar›n nas›l yaşad›ğ›n› kendimi hep günlük hayatta İngilizce konuştuğum bir teoriyi çürüttüğümü sanm›yorum. gözlemledikten sonra, şehrin bir toplu mezara ortamlarda hayal ederdim. Bu ilgim zamanla beni Sonuçta, On Derin Ayak İzi y›llar›n birikimi ve iki dönüşmesinden birkaç saat önce tekrar bugüne gizliden gizliye evde İngilizce olarak haz›rlad›ğ›m y›ll›k titiz bir çal›şma sonucu ortaya ç›kt›. dönebileceksem... dergi maketlerini sürpriz yapma amac›yla aileme ve arkadaşlar›ma göstermeye kadar gitti. Ben de her idealist yazar aday› gibi usta Muhtemelen seyahat etmeyi kalemlerden eğitim ald›m ve ac› dolu evrelerden seviyorsunuzdur. İstanbul’dan başka yaşamak İş hayat›na at›ld›ğ›m alan da zaten bu yönde oldu. İlk isteyeceğiniz yer neresi? geçtim. Ac›dan kast›m, bedel ödemek... başta hedefim İstanbul’a gelen yabanc›lar ve şehirde Farkl› düşünce yap›lar›na sahip insanlarla bir arada Günde en az sekiz saat çal›ş›yorum ve kendimi yaşayan yabanc›lar için İngilizce bir dergi ç›karmak ve olmak ruhumu besleyip hayal gücümü geliştirdiği geliştirebilmek için sürekli hareket halindeyim. bunun için İngilizce makaleler yazmakt›. Birkaç say› için bu soruya New York diye cevap veresim Zihinsel hareketlerin yaz›ya dönüşmesi de belli bir evreden geçmek zorundad›r. Bu gerçekleri göz ard› sonra kendimi İstanbul’un muhtelif semtlerinde geliyor fakat orada yaşamak benim için her mevsim fotoğraflar çekerken, etmeden olaya bakabilmek gerekiyor. keyifli olur diyemem. İklim ve hava şartlar›n›n ruh şehrin tüm restoranlar›n› ve sanat galerilerini hâlimi etkilediğini biliyorum, bu yüzden birkaç farkl› Diğer konuya gelince, bu süreçte bana destek veya gezerken buldum. Beni heyecanland›ran şey meğer şehirde yaşamak isterdim desem... yeni insanlarla tan›şmak ve onlar› gözlemleme köstek olan hiç kimse olmad› desem yalan olmaz. içgüdüsüymüş. Bunu y›llar sonra anlad›m. Sonuçta k›rk yaş›n› geçmiş, ne istediğini bilen ve Yap› olarak, şehir hayat›n› sevdiğim kadar doğal ve çal›şma azmine sahip bir kad›n› desteklemek de sessiz mekânlarda yaşamaktan da hoşlan›yorum. kösteklemek de hiçbir işe yaramaz. Hayat›m›n geri Bu dergi sayesinde İstanbul’u kar›ş kar›ş Mesela, Yunanistan’›n Kalambaka Kasabas› öğrenmişsinizdir. En s›k›nt›l› olduğunuz anda kalan k›sm›n› kurgu roman yazar› olarak geçirmek yak›nlar›ndaki 300 metrelik kayalar›n tepesine İstanbul’da hangi mekan veya yer size iyi gelir? istiyorum ve bu yolculuğa haz›r›m. kurulmuş olan Meteora Bölgesi’ndeki manast›rlarda K›saca İstanbul’daki s›ğ›nağ›n›z neresidir? birkaç ay rahatl›kla yaşayabilirim. Meteora’n›n Evimi çok seviyorum ve en çok zaman geçirdiğim yer kelime anlam› ‘’gökyüzünde as›l›’’ demek... Ortodoks Türkiye’deki yay›nc›l›k sektörü hakk›nda ne de buras›. İyi gelir diyorlar fakat s›k›nt›l› olduğum düşünüyorsunuz? keşişler inzivaya çekilmek, Tanr›’ya daha yak›n zamanlar sahilde yürüyüş yapmak akl›ma bile gelmez. hissedebilmek ve dünyevi meselelerden Türkiye’deki yay›nc›lar›n çoğu ya çok ünlü yabanc› Üzerinde etrafl›ca düşünmem gereken bir konu veya uzaklaşmak amac›yla bu büyüleyici manast›rlar› yazarlar›n eserlerini yay›nl›yorlar ya da risk almamak ad›na telif hakk› pahal› olmayan kitaplara kafam› meşgul eden bir şey olduğunda Beşiktaş’tan inşa etmişler. Etraf›mda heyecan verici bir manzara, vapura atlay›p Kad›köy’e geçer, çarş› pazar yöneliyorlar. Ortas› pek yok. Hâlbuki her sene yeterli miktarda yiyecek ve su olduktan sonra dünyada birçok yeni yazar›n eserleri yay›nlan›yor ve dolaşt›ktan sonra eve dönerim. neden olmas›n? topluma lanse ediliyor. Maalesef sadece yabanc› dil Kalabal›ğa kar›şmak ve tan›mad›ğ›m insanlar›n bilenler ve bu romanlar›n tercüme edilip raflara girmesi sürecini beklemek istemeyenler yeni ç›kan aras›nda gezinmek bana tarifsiz bir huzur verir, yarat›c› çözümler bulmam› sağlar. kitaplar› günü gününe takip edebiliyorlar. Ayr›ca Arnavutköy ve Şişhane semtlerinde tek Son y›llarda Türk halk›n›n Türk yazarlar›n baş›ma kahve içip akl›ma gelen düşünceleri el kitaplar›na yönelmesinde sinema filmlerinin yaz›s›yla not almaktan çok zevk al›r›m. oldukça büyük bir etkisi olduğunu gözlemledim. Bundan beş on y›l öncesine kadar, sinema salonlar›nda ekseriyetle yabanc› filmler gösterime girer, dönemin Türk filmlerine pek rağbet edilmezdi. Bu tespit edebiyat dünyas› için de geçerli. Eskiden kitapç›larda hep dünyaca ünlü yazarlar›n eserleri sorulurdu, oysa son y›llarda Türk yazarlar›n kitaplar›na büyük bir ilgi var. Gözlemlediğim kadar›yla, bu bir arz talep meselesi. Dünyada görmeyi en çok istediğiniz yer neresi? Pasifik okyanusundaki Galapagos Adas›’n› kar›ş kar›ş gezmek ve tan›mak isterdim. Sizde iz b›rakan 3 kitap ismi söyler misiniz? Emile Zola’n›n Germinal ve Ivan Goncharov’un Oblomov adl› eserinin yan› s›ra Paolo Coelho’nun Simyac› roman› bende iz b›rakm›ş kitaplar aras›ndad›r. Vazgeçilmezleriniz nelerdir? Dostlar›mla fikir al›şverişi yapmak benim için vazgeçilmez bir tutkudur. Yaşam›n›zda yapmaktan keyif ald›ğ›n›z başka neler var? Farkl› kültürlerden yeni insanlarla tan›şmaktan, antika ve baharat pazarlar›n› gezmekten çok keyif al›r›m. Hayat›n›za bir isim vermenizi istesem, bu ne olurdu? Deneme-yan›lma tahtas›. Yeni bir roman geliyor mu yak›nda? Evet, alt› ay önce Enginar Mevsimi ad›nda yeni bir roman yazmaya başlad›m. Bu aralar haz›rl›klar›m hep bu yönde, çünkü bu kitab›n 2015 y›l›n›n Ocak ay›nda okuyucuyla buluşmuş olmas›n› hedefliyorum. GERÇEK İBİZA’YI YAŞAMAK 26/27/28 Yaz›: Can Atal www.irunibiza.com İbiza’n›n önemini aday› daha önce ziyaret etmemiş birine anlatmak gerçekten çok zor... Buras› dünyan›n en büyük gece kulüpleri ve barlar›yla dolu bir ada olmaktan çok daha öte bir yer. Ada’da olman›n verdiği huşu dolu tatmin hissini hiçbir şeyle k›yaslamak mümkün değil. Adan›n kültürel ve tarihi miras›, nesiller boyu müziğe ve dansa öncülük eden dokusu ve cennetimsi güzelliği, dünyan›n en büyük isimlerini kendine âş›k ediyor. Kristal mavisi sular›, muhteşem koylar› ve plajlar›, seçkin eğlence mekânlar›n›n dünyan›n her yerinden çektiği renkli simalar› ile; hayat›n sunduğu tüm zevkleri en unutulmaz şekilde yaşatan tam bir ‘duygu’ adas› İbiza. Nisan’dan Ekim sonlar›na kadar capcanl› atmosferi, s›cac›k iklimi ve maviyle yeşilin en güzel tonlar›n›n yaratt›ğ› büyülü doğas›yla bağ›ml›l›k yaratan bir yer olan ada, gerek dünya sosyetesinin gerekse kültür ve sanat camias›n›n en büyük ikonlar›n› yar›m as›rdan fazlad›r kendine çekiyor. Adan›n Amerika’y› keşfeden Christopher Columbus’un doğum yeri olmas›, 1970’li y›llarda aç›ld›klar›ndan beri aday› dünyan›n parti başkenti haline getiren Amnesia, Pacha ve Space gibi rakipsiz gece kulüpleri ve sahip olduğu nefes kesen kültür hazinesiyle neredeyse tamam›n›n UNESCO taraf›ndan dünya miras› olarak korunmas› İbiza’n›n neden böylesine baştan ç›kar›c›, çekici bir mekân olduğunu aç›klamaya yetmiyor. Global çapta trend yaratan müzik ve dans dünyas›n›n en büyük ustalar›n›n buluştuğu bir nokta olan İbiza’n›n doğal güzelliği, Grace Jones, Freddie Mercury, Duran Duran gibi dev şöhretlerin ve Paul Oakenfold, Nicky Holloway gibi isimlerini müzik dünyas›na kaz›m›ş yap›mc›lar›n parlayan y›ld›z tozlar›yla, bugün iki nesle uzanan müzik ve dans tarihiyle çok daha çekici hale geliyor. Valencia’n›n aç›klar›nda yer alan ve Balear Adalar›'ndan biri olan ada çok uzun senelerdir özellikle Avrupal› turistlerin gözdesi. Adan›n en büyük gururlar›ndan biri ise; Kate Moss, Dizzee Rascal, Jade Jagger ve P Diddy gibi onlarca ünlü ismin tatilleri için s›k s›k seçtiği mekân olmas›d›r. Bugün esas olan, tüm ihtişam› ve tart›şmas›z özgür ruhuyla aday› özüne uygun yaşamak... İbiza’y› Kate Moss gibi, Naomi Campbell gibi, Kylie Minogue gibi deneyimlemek... Eğer bir gün yolunuz düşerse muhteşem ve tarihi İbiza Town’un taşl› sokaklar›nda bu dev ikonlar›n ayak izlerini takip ederek dolaş›n. Zarif liman› ve nefis sokaklar› ile San Antonio bulunmaz güzellikte bir tatil seçimi olur. Dünyan›n en büyük markalar›na ev sahipliği yapan şehir merkezinde al›şverişinizi yaparken soyunma odan›z› Sade ile paylaşabilir, tüm gizemi ve say›s›z efsanesiyle Es Vedrà Bölgesi’ni ve Akdeniz’in en iyi saklanan hazinesi olan, s›r gibi güzelliğiyle Formentera Adas›’n› keşfe ç›kabilirsiniz... Las Banderas, Es Ram Eco Resort ve Cap de Barbária gibi en elit kesme hizmet eden butik otellerde veya hareketli bir kalabal›ğa sahip dünyaca ünlü isimlere ev sahipliği yapan görkemli Destino, Ushuaia ya da bu sene aç›lan ve mimarisini Jestico & Whiles’in yapt›ğ› Hard Rock Hotel gibi birinci s›n›f otellerde kalabilirsiniz. Jet set kültürünün en güçlü hissedildiği yerlerden biri olan İbiza, sizi de tüm dünyan›n tan›d›ğ› Playa d’en Bossa Plaj›’n› meşhur eden bitmek bilmez beach partilerine kat›lmaya, dünyaca meşhur Blue Marlin, El Chiringuito, Ses Salinas Beach gibi sahil kulüplerinde müzik ve denizin keyfini ç›karmaya ya da herkesin konuştuğu Café Mambo’da içkinizi yudumlarken dünyan›n en güzel gün bat›m›n› seyredip KM5 veya Aura gibi lounge mekanlar›nda stres atmaya çağ›rabilir... Yeter ki siz duymaya haz›r olun. Daha aç›lmadan dünyan›n en pahal› gastronomik yemek deneyimi olarak tüm dünya sosyetesinin heyecanla beklediği, May›s ay›nda Hard Rock Hotel’in içinde aç›lan, Michelin y›ld›zl› meşhur şef Paco Roncero’n›n haz›rlad›ğ› nefis lezzetlerin tad›na bakabileceğiniz Sublimotion Restaurant’da gastronomi deneyimi yaşay›n. Gün içerisinde Ushuaia Club’ta başlayan ve Space, Pacha gibi dünyan›n en iyi kulüplerinde sabah›n ilk ›ş›klar›na kadar süren partilerinde eğlenmek, Es Vedra, Cala Llarga gibi inanilmaz plajlar›n sessiz sular›nda denizin ve güneşin tad›n› ç›kartmak da paha biçilmez. Cumartesi günleri terk edilmiş bir hayvanat bahçesinde canlanan, s›ra d›ş› Zoo Project Partisi de yaşanmas› gereken bir deneyim. Not ediniz. Belki de bütün bunlar yüzündendir ki; moda dünyas›n›n en büyük fotoğrafç›lar› ve Louis Vuitton, Giorgio Armani, Yves Saint Laurent, Roberto Cavalli gibi markalar›n imaj yarat›c›lar› Mert Alaş ve Marcus Piggott da diğer birçok jet set ünlü gibi adaya “evim” diyenlerden. Yunanl›lar’›n Odesa Destan›’nda anlat›lan denizin efsunlu yarat›klar› sirenlerin yaşam›ş olduğuna inan›lan gizemli ada Es Vedrà’daki muhteşem bir villada ikamet eden fotoğrafç›lar, adan›n kültürel ve popüler miras›na deyim yerindeyse s›r›ls›klam âş›k olduklar›n› ve jet set ak›m›n›n sunduğu tüm ayr›cal›klara ulaşabildikleri İbiza’da hiçbir yerde olmad›ğ› kadar ilham bulduklar›n› söylüyorlar. İbiza’n›n dünyan›n gece kulübü ve parti başkenti olduğu inkâr edilemez bir gerçek. Ama ayn› zamanda adada geceleri gökyüzünü ayd›nlatan lazer ›ş›klar› alt›nda, zaman geçtikçe büyüyen romantik bir geçmişin büyüsü, müzik, dans, sanat ve modayla işlenmiş seçkin ve benzersiz bir hayat var. Dünyan›n en güzel gün bat›mlar›ndan birini izleyebileceğiniz yamaçlar, incelikle ve özenle planlanm›ş mekânlar, yaşam›n tad›na vard›ran zevkler ve unutulmaz deneyimleri ile İbiza, rüyalar›n, sihrin, ›ş›ğ›n ve hayat›n merkezi. Arzulanan her şeye ulaşabileceğiniz, hayal ettiğiniz her şeyi deneyimleyebileceğiniz, hayat› en kaliteli haliyle, doya doya yaşayabileceğiniz; doğan›n örttüğü, denizin öptüğü ve insan elinin mükemmelleştirdiği bir cennet olan İbiza Adas›, dünyan›n tatmin edilmesi en zor, standartlar› en yüksek, güzelliğin tan›m›na anlam katan ve yeniden yaratan en büyük isimlerin ayağ›n›n tozuyla kaç›p geldiği ve kendini tamamen özgür b›rakt›ğ› rüya kaçamağ› bir yer. Sizin de bu güzelliğe kaçma vaktiniz gelmedi mi sizce? BAŞKA KiTAPLAR 30/31/32/33/34 Bunlar başka kitaplar. Her kitapç›da rastlanm›yor bu kitaplara. Peki nesi başka, nas›l başka? “Kitap ne” sorusuyla başlayal›m. Benim kolay›na kaç›p “başka kitaplar” olarak nitelediğim kitaplar›n fark›yla devam edelim. Biraz dünyaya aç›lal›m, geçmiş yüzy›la uğrayal›m. Oradan da bugüne ve buraya doğru gelelim. Bu Genç K›z›n Rüyas› Ne yalan söyleyeyim, bu genç k›z›n rüyas› beyaz atl› prens değildi. Dört duvar› silme kitap dolu bir odayd›. Odada bir o yana bir bu yana devrilip sadece ve hep kitap okuyacakt›m. Biraz yaş›m ilerleyince odan›n bahçeye aç›lan bir kap›s› olmas›n›, biraz daha büyüyünce de arada odaya uğrayan bir sevgili unsurunu hayalime ekledim. Ama silme kitap dolu duvarlar hiç değişmedi. Şimdi kendime bak›yorum, hayallerimden çok da uzağa düşmemişim. İyi. Yaln›z, okudum da büyüdüm diyemeyeceğim… Onun yerine şunu diyebilirim; büyüdüğümü hissettiğim anlardan biri kitaplarla ilgili. Dünya üzerindeki bütün kitaplar› okumaya insan ömrünün, dolay›s› ile benim ömrümün yetmeyeceğini anlad›ğ›m, daha doğrusu kabullendiğim and›r, o an. Büyümek pek şenlikli gelmiyor böyle anlarda. Çok gayret edersem bütün kitaplar› değil de hiç olmazsa bütün iyi kitaplar› okuyamaz m›y›m acaba, diye içimdeki hevesli k›z çocuğu telaşl› bir atak yapt›, elbet. Ama cevap, ac› ac› karş›mda duruyordu. Bozuldum tabii. Okumayay›m o zaman, yaşamaya bakay›m, dedim. Fakat insan›n eli dursa gözü durmuyor. Bildiğimiz kitaplar yetmezmiş gibi bir de bu “başka kitaplar” sevdas›na tutuldum. Yaz› : Berna Gençalp [email protected] Fotoğraflar: Bandrolsüz Arşivi Banu Cennetoğlu BAS Arşivi Esen Karol Jeff Talks Arşivi Kitap Ne? Kitab›n tan›m› çok ama onun en geniş anlam› ile bir bilgiyi yaz›l› ve görsel olarak derli toplu tutmaya yarayan araç olduğunu söyleyebiliriz. Biny›llard›r kitap var. Önce elde üretiliyorlard›, az ve özeldiler. Sonra matbaa ç›kt›, çok ve her yerde oldular. Şimdilerde ise neredeyse her semtte bir dijital bask› merkezi var. İçinde o dürtüden olan herkes bir kitap bast›rabilir. Bas›l› kitab›n kokusunu sevenlerdenim. Kitab› elimde evirip çevirmek, ağ›rl›ğ›n› ve kağ›d›n dokusunu hissetmek, sayfalar›n› kar›şt›rmak bana hoş gelir. Yani içinde yaz›lm›ş olanlar›n ötesinde tasar›m›yla da, bir nesne olarak da kitaplardan haz al›yorum. Buradan benim kolay›na kaç›p “başka kitaplar” dediğim kitaplara uzanal›m. Hazz›n Kaynağ› Çeşitleniyor Ulises Carrión dil, edebiyat ve daha sonra görsel iletişim üzerine çal›şm›ş bir 20. yüzy›l insan›. O, “Yazar; -yayg›n anlay›ş›n tersine- kitap yazmaz. Yazar; metin yazar.” diyor. Kitab›n, metnin taş›y›c›s› olman›n ötesinde bir rolü olabileceğini düşünüyor. Klasik edebiyattan koparak metnin, kitab›n öğelerinden sadece birisi olduğu yeni bir alanda çal›şmalar›n› yoğunlaşt›r›yor. “Kitaplar as›l olarak düz metni içermek üzere var olmuşlard›r, ancak… her türlü dili bar›nd›rabilme kapasitesine sahiptirler” diyerek fiziksel ve işlevsel aç›dan mevcut kitap anlay›ş›na eleştirel bir bak›ş getiren Carrión’un, öncelleri ve ard›llar› var. Frans›z şair Mallarme 1800’lü y›llar›n sonunda hem şiiriyle, hem de şiirleri için bas›lan kitab›yla geleneksel bask›-kitapta yeni bir ufuk aç›yor. 1900’lü y›llar›n ilk çeyreğinde Marinetti ve Mayakovski bu ufku genişletiyor. Fütürizm ve Kavramsal Sanat bas›l› materyali, yani dergi ve kitab› kendi meşrebince değerlendirebileceği bir mecra olarak görüyor. Picasso, Miro, Matisse, Chagall, Motherwell gibi sanatç›lar diğer çal›şmalar›n›n yan› s›ra özgün bir eser olarak kitap da üretiyorlar. Bu kitaplar elbette sanatç›lar›n tablolar›na ya da heykellerine göre ucuz ama s›radan kitaplara göre çok pahal›lar. S›n›rl› say›da bas›lm›ş, numaraland›r›lm›ş ve sanatç›n›n imzas›n› att›ğ› eserler bunlar. Ama “başka kitaplar” derken kast›m sadece imzal›, s›n›rl› üretimi olan lüks kitaplar değil. Ucuz, s›n›rs›z bas›m› yap›labilen, çoğalt›labilen kitaplar da var “başka kitaplar” kategorisinde. Örneğin 1960’larda Ed Ruscha’n›n sadece birkaç dolara sat›şa sunduğu ve seri üretim mant›ğ› ile var ettiği bir fotoğraf kitab› var: Twentysix Gasoline Stations. L.A. ile Oklahoma aras›ndaki bir otobanda bulunan benzin istasyonlar›n›n fotoğraflar›ndan oluşan bir kitap bu. Ruscha’n›n ilham kaynaklar› aras›nda Avrupa’ya yapt›ğ› yolculukta karş›laşt›ğ› “ticari olmayan kitaplar›” saymas› hiç şaş›rt›c› değil. Ruscha, ilk bask›y› numaraland›r›p baz›lar›n› da imzalam›ş olmas›n› daha sonra bir hata olarak nitelendirmiş ve kitab›n yeni bask›lar›nda numara ve imzaya özellikle yer vermemiş. Kitab›n›n giderek kült kabul edilmesine ve nadir kitaplar kategorisine sokularak al›c›lar aras›nda fiyat›n›n yükselmesine tepki olarak Ruscha’n›n piyasaya ek bask›lar sürdüğü ve fiyat› k›rmaya çal›şt›ğ› da söyleniyor. Sanat yap›t›n›n biricikliği, auras›, çoğalt›labilirliği ya da el işçiliği üzerine yap›lan tart›şmalar, sanat yap›t› olan kitaplar›n üzerinden de süredursun, Ruscha’n›n kitab› Tate, MOMA, V&A gibi önemli müzelerin koleksiyonlar›nda kendine yer bulmuş durumda. Elbette, 1960’lardan bu yana bu alanda örnekler çeşitlenmiş, çoğalm›ş. Sanat Yap›t› Olarak Kitap Bu konuda birikimini paylaşmakta en bonkör isimlerden biri olan sanatç› Banu Cennetoğlu sanat yap›t› olan kitab› anlat›rken sanatç›n›n kitaba mekan muamelesi yapmas›ndan, kitab› başl› baş›na bir iş olarak görmesinden, sanatç›n›n kendini kitapla ifade etmesinden bahsediyor. Tam da denilenlere uygun bir sanatç› kitab›n›n lansman›n› izledim, Banu Cennetoğlu’nun Karaköy’deki atölye ve sergi mekan› olan BAS’ta. Daniel Knorr taraf›ndan İstanbul’da BAS iş birliği ile gerçekleştirilen bu kitap, 2007’de Romanya’da başlayan Carte de Artiste adl› serinin sekizinci edisyonu. Sanatç› sokaktan ve kamuya aç›k alanlardan toplad›ğ› at›klar›, boş olarak ciltlenmiş kitab›n sayfalar› aras›na yerleştirerek 30 tonluk bir presle eziyor. Ayn› ölçüye ve isme sahip tüm edisyonlar birbirinden farkl› 200 kitaptan oluşuyor. Her kitab›n içinde çöp toplama sürecini belgeleyen bir DVD var. Evrensel bir ansiklopedi olmay› amaçlayan serinin Romanya, Çin, İrlanda, İsviçre, Yeni Zelanda, İsveç ve Ermenistan’da gerçekleştirilen edisyonlar›n› da BAS’ta görme şans›m oldu. BAS’› ayr›ca anlatmal›y›m… Cennetoğlu, “BAS olarak 2006 - 2009 tarihleri aras›nda Philippine Hoegen ve Banu Cennetoğlu editörlüğünde Bent sanatç› kitaplar› serisini gerçekleştirdik. Bent projesi ile özellikle Türkiyeli sanatç›larla iş birliği yaparak bu alanda düşünmeye ve üretime destek olmay› seçtik. Bu süreçte 5 sanatç› ile birlikte 10 yap›t ürettik. Philippine’in Brüksel’e taş›nmas›n›n ard›ndan Bent’in yay›n k›sm›na devam etmemeye karar verdik. Daniel Knorr Sanatç› Kitab›, Bent serisi sonras› dönemin ilk üretimi. Sanat yap›t› olan kitap, sanatç› kitab›, sanatç›n›n kitab›, sanat kitab›, betik, iş(-)kitap, yap›t(-)kitap ve muhtemelen ad›n› bilemediğimiz benzeri pratiklerin, tan›mlamalar›n ve tan›ms›zl›klar›n üzerine düşünmeye devam ediyoruz diyor. BAS'da sergilenen ve haftan›n belli günleri ziyarete aç›k olan koleksiyon 2006'da Banu Cennetoğlu’nun toplad›ğ› kitaplarla başlam›ş. Daha sonra BAS koleksiyonunda yer almas› için insanlar›n yollad›klar› kitaplarla beraber daha zengin bir toplamaya dönüşmüş... Orada merakl› gözler için bir ziyafet var. İstanbul’da bu konuya odaklanm›ş bir mekan olmas› benim için büyük mutluluk. Orada, çocukken hayalini kurduğum odan›n bir başka versiyonunun içinde hissediyorum kendimi. Bandrolsüz Bu konuda çal›şan yerel bir kollektif ile de Esen Karol’un düzenlediği Jeff Talks’ta tan›şt›m. Kendilerine Bandrolsüz ad›n› vermişler. Harika bir isim çünkü bürokrasi ve onun çağr›şt›rd›ğ› her türlü al›ş›lageldik k›s›tlamadan, hantall›ktan, hiyerarşiden uzak kafalar›na ve gönüllerine göre yay›nlar ç›kart›yorlar. Bandrolsüz asl›nda beş bağ›ms›z yay›nc›dan oluşuyor. Yay›nc›dan kas›t kitab›n var olmas›n› sağlamalar›. Jeff Talks’ta nas›l başlad›klar›, neler ürettikleri, bunlar› insanlara nas›l ulaşt›rd›klar› ile ilgili bir sunum yapt›lar. Yapt›klar› işi “gönül işi” olarak tan›ml›yorlar. Kar beklentileri yok. Sadece, mümkünse bir sonraki üretimin kaynağ›n› yaratmaya çal›ş›yorlar. Yay›nlad›klar› kitaplar› insanlarla buluşturmak, tepkilerini görmek hoşlar›na gidiyor. Yurt d›ş›na ç›karken bavullar›na mutlaka kitaplar›n› da koyuyorlar ve gittikleri şehrin bağ›ms›z kitapç›lar›na uğray›p örnek b›rak›yorlar. Ve merak edenler olabilir, evet, işleri merakl›s›n› bu yolla da buluyor. Paris’te, Londra’da, Rotterdam’da, Berlin’de, Washington’da bir Bandrolsüz yay›n› ile göz göze gelebilirsiniz. Şaş›rmay›n. Bandrolsüz ekibinin seyyar tezgahla kitaplar›n› Kad›köy sokaklar›nda dolaşarak satma girişimi de olmuş. Fotoğraflarla belgelenmiş bu etkinliği neşeyle anlat›yorlar. Yurt d›ş›nda kat›ld›klar› sanat kitab› fuarlar›yla ilgili de matrak hikayeleri var. K›sacas› asl›nda bu “başka kitaplar›” üretmekle kalmay›p onlarla İstanbul ve ötesinde renkli maceralara at›lm›şlar. Selim Süme’nin 289 KD isimli askerlik üzerine kitab›, Okay Karaday›lar’›n minik yay›n› Örtbas’›, Sevim Sancaktar’›n şehir trafolar›n› konu ettiği Transformer adl› kitab›, üç boyutlu eserlerin nas›l iki boyutlu aktar›labileceğini dert edinen ve her say›da kendini birkaç sanatç›ya bir sergi mekan› olarak sunan Folio dergisi, Gözde Türkkan’›n Pay Here isimli flipbook serisi Bandrolsüz kollektifinin ilgimi çeken işlerinden baz›lar›. Ama Bandrolsüz’de dahas› da var… Bandrolsüz’ün d›ş›nda bu alanda üretim yapan bural› başkalar› da var. Merak eden bulsun. E-kitap Ç›kt› Mertlik Bozuldu mu? Hay›r. İyi oldu. Kitap ağ›r bir yükü, bilgi taş›ma ve ulaşt›rma yükünü s›rt›ndan att›. Okuyucular›n da art›k bir kitaptan, iyi bir metnin ötesini bekleme hakk›, iyice aç›ğa ç›kt›. Beni heyecanland›ran bir noktaday›z. Kitaplar yeniden şekillenecek. “Başka” olan kitaplar çoğalacak. Neler göreceğimizi merakla bekliyorum. Ve Bir Yaş›ma Daha Giriyorum Biliyorum, biliyorum… bu kitaplar›n hepsinin zevkine varamayacağ›m. Kabul. Ama baz›s› da radar›ma tak›lacak, işte. Ya da şöyle söyleyeyim. Büyüdüğümü hissettiğim anlardan biri daha kitaplarla ilgili oldu, bu yaz›y› yazarken. Dünya üzerindeki bütün kitaplara ve o yeni “başka kitaplara” insan ömrünün, dolay›s› ile benim ömrümün yetmeyeceğini kabul ediyorum. Ama kitaplar da şunu kabul etmeli; topyekün benden kaçamayacaklar… Hah, bu sefer büyümek bir şenlik hissi verdi. Başka Kitaplar Aleminde Ne Nedir? Livre d’artiste (künstlerbücher): Yüksek kaliteli malzeme ve işçilikle, genellikle az say›da bask›s› yap›lan sanatç› kitaplar›na bu isim veriliyor. Sanatç› kitaplar› (artist’s books): Kitap formunda ortaya konan sanat eseri; sanatç›n›n kitab› başl› baş›na bir iş olarak ortaya koyduğu üretim biçimi. Kitap sanat› (book arts): Kitab›n sanat eseri üretimi ad›na bir form olarak kullan›ld›ğ› alan. Sanat kitab› (art book): Kitap sanat› alan›nda üretilen işlere verilen ad; ayn› zamanda genellikle fotoğraf ağ›rl›kl›, sanatsal içeriğe sahip kitaplar da bu şekilde adland›r›labilmekte. Nesne kitap (book object): Kitap tasar›m›n›n, kitab›n içeriğinin iletişiminde rol oynad›ğ› kitaplar. Ayn› zamanda kitap formunu kullanan heykelimsi nesnelere bu ad veriliyor. (Bu bölümdeki tan›mlar Melike Taşç›oğlu’nun YEM Yay›n’dan ç›kan Bir Görsel İletişim Platformu Olarak Kitap’tan derlendi.) Merakl›s›na Notlar -Tüm yaz›da en çok yararland›ğ›m kaynak Melike Taşç›oğlu’nun YEM Yay›n’dan ç›kan Bir Görsel İletişim Platformu Olarak Kitap isimli kitab› oldu. Konuyla ilgilenenlere öneririm. -Tasar›mc› Esen Karol bir süredir küçük mekanlarda, kahve ve kek eşliğinde, ilgi çekici konularda konuşmalar düzenliyor ve ne iyi ki; bunlar› jeff-talks.com adresinde hepimiz için ulaş›labilir k›l›yor. Kitaplar hakk›nda Türkçe’deki en önemli güncel kaynaklardan birini yazm›ş olan Burcu Dündar’›n konuşmas›n› burada izleyebilirsiniz. Burcu Dündar’›n bu konuda yazd›ğ› kitap; Kitap Nesnesi Nesne Olarak Kitap. -Bay›ld›ğ›m ancak pek bulunmayan kitaplardan biri BAS’tan ç›kan Türkiye'de Punk ve Yeralt› Kaynaklar›n›n Kesintili Tarihi isimli kitap. Hava atmak istiyorum; bende var… -BAS burada; www.b-a-s.info -Bandrolsüz burada; www.bandrolsuz.org/yayinlar.html - Bandrolsüz kollektifinin kitaplar› internet sitelerinde, Robinson gibi bağ›ms›z kitapç›larda ve Merve Kaptan’›n atölye ve sergi mekan› olarak kulland›ğ› Kad›köy’deki Torna’da bulunuyor. - Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var. Başl›ğ›m› bulmadan ve ilk cümlemi zihnimde kurmadan oturup yazam›yorum. Bu sefer de öyle oldu. Bu kitaplara “başka kitaplar” demeyi çok sevdim. Sonra ne göreyim, bolca al›nt› yapt›ğ›m Ulises Carrión da 1975-1978 y›llar› aras›nda Other Books and So diye bir sergi, sanatç› kitab› ve performans mekan› açmam›ş m›? Emaar Hillsider 24x32 (1)- SON COLLECTED NORTH 36/37/38 Helsinki Fotoğraf Okulu Çağdaş sanat merakl›lar›, 2004 y›l›ndan bu yana İstanbul-Nişantaş›’nda var olan x-ist’i iyi bilirler. Türk çağdaş sanat›n›n yar›n›n› kucaklayan, ulusal yeteneklere dünya üzerinde bilinirlik sağlamaya çal›şan, yarat›c› devinimi destekleyen, ideolojiler yerine ideallere inanan, samimi bir galeridir. Bu günlerde bir başka heyecan var x-ist’de. “Collected North / Helsinki Fotoğraf Okulu İstanbul'da” başl›kl› serginin heyecan›... Gayet normal; galeri bir ilki gerçekleştirerek alan›nda çok önemli kabul edilen Helsinki Fotoğraf Okulu'nu Türkiye’ye getirmiş. Timothy Persons’un küratörlüğündeki sergide Helsinki Okulu'nun dünya çap›nda tan›nan isimlerinden Anni Leppala, Joakim Eskildsen, Saana Wang, Sandra Kantanen ve Pertti Kekarainen'in yap›tlar› yer al›yor. Yazı: Özlem Gökbel özlemgö[email protected] Bu beş sanatç›n›n bir araya getirilmesiyle Helsinki Ekolü'nün hem eski, hem de yeni sesleri ortak bir diyalog içerisinde ülkemizde ilk kez sergileniyor. Dedim ya statükocu değildir x-ist... Kendisi için de bir yenilik bu... Böylece ilk kez kendi galeri mekan›nda sadece yabanc› fotoğrafç›lar›n yer ald›ğ› bir sergiye de ev sahipliği yapm›ş oluyor. Geçenlerde sade ama kendi içinde bir o kadar da iddial› olan sergiyi ziyaret ettim. Serginin yaz sonuna kadar süreceğini öğrenince de eserlerden ufak bir kesiti sizlerle paylaşmak istedim. Bu yaz İstanbul’da kalan, farkl›-sorgulay›c›-düşündürücü bir zaman dilimi geçirmek isteyenlere, Helsinki ekolü ile tan›şmalar›, uluslararas› standartlarda çal›şan fotoğrafç›lar›n eserlerini görmeleri naçizane bir tavsiyem olur. www.artxist.com 1 Şapka, Elbise, Ayakkabı Armani Exchange Kemer Gucci İTALYAN İŞ DÜĞÜN Yaz›: Nur Y›lmaz Ruppi Fotoğraflar: DDmag.it Arşivi ve Carlo Perazzolo 42/43/44/45/4 Dün gibi hat›rlar›m; ben 10 yaş›ndayken taş›nd›ğ›m›z yeni evimizin yer döşemesini... Türkiye’de 80’li y›llar›n baş›nda inşaat patlamas› yaşan›yordu. O zamanlar›n modas› yerlerin “paledyen” olmas›yd›. Bu yeni tekniğin İtalya’dan geldiğini söylüyorlard› ama bu k›r›k mermer parçalar›n›n renkli harçla birleştirilip makinalarla pürüzsüz parlak yer döşemesi haline gelmesiyle oluşan paledyenin isim babas›n› bilen yoktu. Ben tam 30 y›l sonra o ismin nerden geldiğini tesadüfen keşfettim. İtalya Vicenza’da yani dünyaca ünlü Rönesans mimar› Antonio Palladio’nun şehrinde! Say›s›n› hat›rlamam öyle çok düğün davetine kat›ld›m ki; ama akl›mda kalan herhalde 2-3 düğün vard›r. Birkaç orijinal fikrin d›ş›nda hepsi birbirine benzer. Kim istemez düğününün hayat›n›n en güzel, en unutulmaz günlerinden biri olmas›n›... Düğün salonlar›ndan, restoranlardan s›k›ld›m, değişik bir atmosferde evlenmek istiyorum diyorsan›z İtalya’da bir Rönesans saray›nda, soylu bir ailenin 500 y›ll›k villas›nda, tarihi bir tiyatroda, bir kalede ya da tarihin yaz›ld›ğ› bir şatoda prensesler gibi evlenmek rüya değil. İtalya mimarisinde ihtişam vard›r ama ayn› zamanda ş›kl›k ve sadelik bir aradad›r. Lüksü sevenler ama abart›dan kaçanlar için İtalya biçilmiş kaftand›r. Bu yaz›m› haz›rlarken yaşad›ğ›m şehrin facebook sayfas›ndan (vivi vicenza) bir haber gözüme çarp›yor. Vicenza Belediyesi şehrin tarihi binalar›n› belirli bir ücret karş›l›ğ›nda düğünlere aç›yor. Üstelik Vicenza’da ikametgah etmek ya da İtalyan vatandaş› olma şart› aranm›yor. Özel Teatro Olimpico örneğin, hayat›mda gördüğüm en güzel tiyatrolardan biri... Büyülü bir atmosfere sahip tiyatronun mimar› ünlü Rönesans sanatç›s› Antonio Palladio. “Basilica Palladiana” gibi şehrin sembolü olmuş, UNESCO taraf›ndan korunan bu tarihi yap›n›n mimar›, zaman›nda Palladio Vicenza ve Veneto bölgesinde say›s›z villaya imzas›n› atm›ş, “palladiano” stiliyle Ancak 2 hafta sonraya alabildiğim randevuma gittiğimde, yerinde bir an durmayan, patlamaya haz›r bir volkan gibi içi tarihe geçmiş bir mimar. Yani bizim Türkiye’de kulland›ğ›m›z “paledyen”in isim babas›. k›p›r k›p›r bir adam ile tan›ş›p, onun parlak düğün fikirlerini dinledim. Bana yapt›ğ› ilginç organizasyonlar›n, masals› Burada “Palladiana” olarakfotoğraflar›n› geçiyorgösterdiğinde yani bizimdüğünümü tabirleyeniden paledyen stili...yan›p tutuşuyordum. Düğünümü Vinicio gibi davetlerin yapma isteğiyle bir düğün gurusunun ellerine, onun dahiane fikirlerine b›rakmak isterdim. Art›k düğün organize etmek bir stres unsuru değil! Meşhur İtalyan “wedding planner” Vinicio Mascarello, Rönesans zaman›ndan kalma villalarda “Düğünlere bay›l›r›m. İlk kez kendi düğünümü organize ettiğimde bunun fark›na vard›m. Çok zevk alm›şt›m bu işten. O hayallerinizdeki düğünü gerçekleştiriyor. “Ben sadece düğün organize etmiyorum, rüyalar› gerçekleştiriyor, duygular› harekete geçiriyorum. Yapt›ğ›m anda karar verdim ben bu iş için doğmuştum. Benim DNA’mda var bu iş; atmosfer yaratmak, hisleri harekete geçiren organizasyonlar›n temel şart› heyecan uyand›rmas› ve s›ra d›ş› olmas›... davetler organize etmek… “ Kendimi duygu organizatörü (emotional planner) olarak tan›mlayabilirim. Bitmez tükenmez fikirlerle, yeniliklerle doluyum.” Vinicio Mascarello’nun sözleri Henüz 29 yaş›ndayken kendi organizasyon şirketini kuran Vinicio henüz bu işin baş›ndayken bile çok büyük bunlar. Bu ç›lg›n “wedding planner”›n ününü duyduğumda kendisiyle röportaj yapmak istedim. organizasyonlar›n alt›ndan kalkm›ş, hem de lay›ğ›yla … Ancak 2 hafta sonraya alabildiğim randevuma gittiğimde, yerinde bir an durmayan, patlamaya haz›r bir volkan gibi içi k›p›r k›p›r bir adam ile tan›ş›p onun parlak “Konuklar› şaş›rtmay› seviyorum. Düğünün güzel geçmesi için A’dan Z’ye her detay önemli ama her şeyden önemlisi düğün fikirlerini dinledim. Bana yapt›ğ› ilginç organizasyonlar›n, masals› davetlerin fotoğraflar›n› gösterdiğinde düğünümü yeniden yapma isteğiyle yan›p eğlenmek! Evlenen çift başta olmak üzere herkesin eğlenmesi en büyük amac›m.” tutuşuyordum. Düğünümü Vinicio gibi bir düğün gurusunun ellerine, onun dahiane fikirlerine b›rakmak isterdim.“Düğünlere bay›l›r›m. İlk kez kendi düğünümü organize ettiğimde bunun fark›na vard›m. Çok zevk alm›şt›m bu işten. O anda karar verdim ben bu iş için doğmuştum. Benim DNA’mda var bu iş; atmosfer Bu stresli işi eğlenceli hale getirmek asl›nda o kadar da zor değilmiş. Vinicio kusursuz davetler organize ettiği işinde son yaratmak, hisleri harekete geçiren davetler organize etmek…” Henüz 29 yaş›ndayken kendi organizasyon şirketini kuran Vinicio henüz bu işin baş›ndayken derece titiz. Elinden ne düğünler geçmiş. Ben de, haz›r bizim memlekette de düğün mevsimi başlad›ğ›ndan, faydas› olur bile çok büyük organizasyonlar›n alt›ndan kalkm›ş, hem de lay›ğ›yla … düşüncesiyle bu işi bir bilene soray›m dedim ve kendisinden kusursuz bir düğün için tüyolar istedim: “Konuklar› şaş›rtmay› seviyorum. Düğünün güzel geçmesi için A’dan Z’ye her detay önemli ama her şeyden önemlisi eğlenmek! Evlenen çift başta olmak üzere herkesin eğlenmesi en büyük amac›m.” Bu stresli işi eğlenceli hale getirmek asl›nda o kadar da zor değilmiş. Vinicio kusursuz davetler organize ettiği işinde son derece titiz. Elinden ne düğünler geçmiş. Ben de, haz›r bizim memlekette de düğün mevsimi başlad›ğ›ndan, faydas› olur düşüncesiyle bu işi bir bilene soray›m dedim ve kendisinden kusursuz bir düğün için tüyolar istedim: Vinicio Mascarello Mükemmel bir davet için 10 alt›n kural • Kişiye göre oturma düzeni En yak›n arkadaş›n›z›n erkek kardeşi ile kuzeninizin kay›nvalidesinin ne gibi bir ortak yönü olabilir! Partinin s›cak, samimi geçmesini istiyorsan›z en başta eğlenceli masalar ve oturma düzeni yarat›n. • Herkesin damak zevkine uygun menü seçimi Aç›k büfe mi yoksa fiks menülü bir düğün mü diye karars›z kald›ysan›z, önce düğünün konseptine ve nas›l bir hava yaratmak istediğinize karar verin. Aç›k büfe samimidir, isteyen istediğini seçer. Fiks menü biraz daha resmidir. Önünüze yemek geldiği için genelde uzun bir süre masada geçer. Yaşl›lar ve çocuklar için rahatt›r. Menüyü oluştururken çocuklar› ve alerjisi olanlar› unutmamak gerekir. • Limitsiz eğlencenin s›rr›: müzik! Her zevke hitap eden müzikler yapan DJ ya da müzik grubu seçilmeli. Müziğin ritmi gecenin ilerleyen saatlerinde h›zlanmal› herkes piste dökülmeli, eller havada ayaklar nas›r tutana kadar dans edilmeli. Gelin yan›nda az topuklu yedek ayakkab› bulundurmal› (ben düğünümde öyle yapm›şt›m). • Çocuklar unutulmas›n Çocuk say›s› çok ise palyaço, sihirbaz ya da animatör ayarlanabilir, çocuklar için salonda bir köşe düzenlenebilir. Böylece hem onlar eğlenir, hem de ebeveynleri gecenin tad›n› ç›kar›rlar. • Parti için relax köşesi Herkes çok eğlenirken, garsonlar, çocuklar sağa sola koştururken yeni evli çift baş başa kalmak, tekrar enerji toplamak için sessiz sakin bir köşe arayabilirler ya da biraz dinlenmek isteyen konuklar minderlere uzan›p hafif müzik eşliğinde, mum ›ş›ğ›nda rahatlamak isteyebilirler. Böyle bir kaçamak köşesi yaratmak güzel bir jest olur. • Her şey kontrol alt›nda! Düğün s›ras›nda her şeyin yolunda gitmesini, hiçbir detay›n aksamamas›n› istiyorsunuz. Mekan›n dekorasyonu tamam ama her şeyin işlediğinden emin olmal›, mutlaka mekana giriş-ç›k›ş›n, otopark›n›n, tuvaletlerin yeterli ve fonksiyonel olup olmad›ğ› kontrol edilmeli. • Bu ne sürprizzzz! Konuklar›n›z› eğlendirirken şaş›rt›n. S›radan bir düğünü herkes organize eder. Birkaç parlak fikirle, masals› detaylarla düğün başka bir boyut kazan›r. Yeni evli çiftin rüyalar›na konuklar› da dahil edin. Hayal edebilen onu gerçekleştirme yeteneğine sahiptir. • Güvenlik unutulmamal› O kadar eğlence, o kadar danstan sonra içkili ve yorgun konuklar›n güvenliği için onlar› evlerine b›rakacak taksiler önceden düşünülmeli. Hatta en iyisi onlar› düğüne getirip götürmek için bir servis kiralamak en ak›ll›ca iş. Konuklar parti sonras› eve nas›l dönerim kayg›s› yaşamadan rahatça eğlenebilirler. • Geri say›m: Düğünden bir gece önce... Art›k son güne geldiniz. Yak›n arkadaşlar›n›z›n yard›m taleplerini geri çevirmeyin. B›rak›n sosyal ilişkileri, son dakika işlerini onlar halletsin. Son bekar gecenizde s›cak bir küvete uzan›n, bitki çay›n›z› yudumlay›n ve erkenden uyumaya çal›ş›n. (Uyku tutarsa!) Malum yar›n büyük gün… • Ve son ama en önemli tavsiye: Sadece size özel bir düğün organize eden bir wedding planner ile anlaş›n, düğün stresine son verin! “Herşeyi kendim yapar›m, hem de zevkle” diyenlerdenseniz yan›l›yorsunuz. Başkas›n›n düğününü organize etmek eğlenceli olabilir ama söz konusu olan kendi düğününüzse iş tamamen yük haline dönüşür. Bu konuda uzmanlaşm›ş, tecrübeli düğün organizatörleri size hayallerinizdeki düğünü gerçekleştirir. İtalya’dan baz› adresler: www.viniciomascarello.com // www.villacanal.it www.palazzovalmaranabraga.it // www.villacurti.it // www.teatroolimpico.it www.vicenzavogue.weebly.com St. Petersburg; KUZEYİN VENEDİK’İ 48/49/50/51/52 Deli Petro’nun şehri Ülkenin ikinci büyük kenti, önde gelen bir sanayi ve kültür merkezi olan St. Petersburg ad›n› en önemli çarlardan biri olan Deli Petro’dan alm›ş. Büyük Petro Neva Nehri'nin Balt›k Denizi'ne döküldüğü yerde Rusya'n›n en modern şehirlerinden biri olan St. Petersburg'u başkent olarak inşa ettirmiş. On yaş›nda tahta geçen Deli Petro’nun en büyük hayali güçlü bir donanmaym›ş, bunun için de kendi ad›n› verdiği şehirde tersaneler yapt›rm›ş ve savaş esiri 40 bin İsveçli’yi kullanarak ilk bay›nd›rl›k faaliyetlerini başlatm›ş. 2,04 m. boyundaki Petro’nun ayaklar› 38 numaraym›ş, büyük görünsünler diye kocaman ayakkab›lar giyermiş. Adamcağ›z on parmağ›nda on marifet, ileri görüşlü bir lider. O yüzden bütün dillerdeki ad› “Büyük Petro”. Bir tek Türkler deli demiş. Genetik kodlamam›zda değişen hiçbir şey yok. As›rlar önce de deli dermişiz büyük işler becerene... Tarihin İçinden Rasputin, Çaykovski, Şostakoviç ve Rimski Korsakov, hayatlar›n›n büyük bir bölümünü burada geçiren birçok ünlüden sadece baz›lar›. Puşkin ise eğitimini St. Petersburg’da yapm›ş, buradan sürgüne gönderilip burada öldürülmüş. Dostoyevski "Suç ve Ceza" adl› roman›n› bu şehirde yazm›ş. Rus çarlar› 1917 Mart'›na kadar iki yüzy›l boyunca, Rusya'y› St. Petersburg’dan yönetmişler. Ayn› y›l Lenin sürgünden bu şehre dönmüş, burada Bolşevik Partisi’ni iktidara haz›rlam›ş ve sonunda da başar›l› olmuş. St. Petersburg, 1917’de Şubat ve Ekim devrimlerine şahitlik etmiş. 1712-1918 y›llar› aras›nda başkent olarak kalan şehrin ad› 1924'te Leningrad diye değiştirilmiş, komünizm çöktükten sonra eski ismine yeniden kavuşmuş. II. Dünya Savaş›’nda da Almanlara karş› gerçekleştirilen, tarihin en büyük savunmalar›ndan birine sahne olmuş. Yaz›: Saffet Emre Tonguç [email protected] Almanlar şehri 900 gün kuşatm›şlar, yar›s› açl›ktan olmak üzere 670 bin kişi hayat›n› kaybetmiş. Savaş bitmiş, Almanlar gitmiş ama tüm Rusya’ya maliyeti tam 20 milyon can olmuş. İnsanlar tam rahat edecekken bu sefer de öldüğü y›l olan 1953'e kadar Stalin terör estirmiş. 25 Aral›k 1991'de Sovyetler Birliği dağ›l›p Yeltsin Rusya’n›n başkan› olurken St. Petersburg’un tarihinde de yeni bir sayfa aç›ld›. Ünlü yazar Dostoyevski, dünyan›n en muhteşem şehri diye tan›mlam›ş çarlar›n şehrini. Dünya tarihi için önemli olan çok say›da esere sahip St.Petersburg, UNESCO’nun Dünya Kültürel Miras› Listesi’nde de yer al›yor. Beş milyonluk şehirde eğitim seviyesi o kadar ileride ki; nüfusun %30'u üniversite eğitimli. St. Petersburg Rusya’n›n bat›daki penceresi ve kuzeydeki Venedik olarak da adland›r›lm›ş. Şehirde yaşayanlar buras› Rusya’n›n “Kültürel Başkenti” diyorlar. 2003 y›l›nda büyük törenlerle St. Petersburg’un 300. y›l dönümü kutland›. Şehir iki yüzy›l boyunca Rusya'n›n başkenti, sanat ve eğlencenin merkezi olunca Moskova'y› gölgede b›rakt›. Rus balesi burada doğdu, Rus müziğinin merkezi St. Petersburg oldu. Beyaz Geceler Beyaz Geceler denilen dönemde Avrupa’n›n kuzeyinde günler iyice uzun, dolay›s›yla geceler ayd›nl›k oluyor. Bunu görebileceğiniz yerlerden biri olan St. Petersburg gecenin neredeyse hiç yaşanmad›ğ› bir şehir. Beyaz Geceler 25 May›s’da başl›yor ve 16 Temmuz’a kadar yaklaş›k 50 gün boyunca hava geç karar›yor. 22 Haziran’da gün neredeyse 19 saat sürüyor. Vücut düzeniniz şaş›yor, yatmak istiyorsunuz ama d›şar›s› ayd›nl›k. K›ş›nsa bunun tam tersi söz konusu. 22 Aral›k’ta gün sadece 6 saat sürüyor, sonras› hep alaca karanl›k. Aziz Isaac Meydan› Deli Petro’nun şehri Deli Petro ile ayn› günde doğmuş olan bir azize Ülkenin ikinci büyük kenti, önde gelen sanayi adanm›ş meydan›n önemli yap›s›ad›n› ayn›en ad› ve kültür bu merkezi olanen St.Petersburg taş›yan katedral. K›rk y›ldaDeli yap›lan ve 1858 y›l›nda önemli çarlardan biri olan Petro’dan alm›ş. bitirilen binada herNehri'nin biri 114 ton ağ›rl›ğ›nda Büyük Petro Neva Balt›k Denizi'ne 48 sütun var. S›rfRusya'n›n kubbesi için kg. alt›n döküldüğü yerde en100 modern kullan›lm›ş. Tam mimarl›k şaheseri. başkent şehirlerinden biribir olan St. Petersburg'u Dünyan›n büyük Ortodoks Katedrali’nin olarak inşaenettirmiş. On yaş›nda tahta geçen yüksekliği 101,5en metre, isebir 12 bin kişi. Deli Petro’nun büyükkapasitesi hayali güçlü Şu anda Belediye Binas› Mariinsky donanmaym›ş, bunun içinolan de kendi ad›n› Saray›, verdiği meşhur Astoria Oteli, Donanma Binas›esiri ve şehirde tersaneler yapt›rm›ş ve savaş sansürcü kimliğiyle tan›nanilk I. Nikola’n›n 40 bin İsveçli’yi kullanarak bay›nd›rl›kan›t› meydan› süsleyenler aras›nda. faaliyetlerini başlatm›ş. 2,04 m.Katedralin boyundakigirişi paral›, kubbesine manzaray› büyük Petro’nun ayaklar›ç›k›p 38 numaraym›ş, seyredebilirsiniz. görünsünler diye kocaman ayakkab›lar giyermiş. Adamcağ›z on parmağ›nda on marifet ileri Donanma görüşlü bir(Admiralty) lider. O yüzden bütün dillerdeki ad› Rusya’n›n denizlerdeki gücünüdeli gösteren “Büyük Petro”. Bir tek Türkler demiş. Donanma birkaç binadandeğişen oluşuyor ve Hermitaj Genetik kodlamam›zda hiçbir şey yok. Saray›’n›n yan›nda İnşaat›işler 1704 y›l›nda As›rlar önce de delibulunuyor. dermişiz büyük başlayan kompleks ayn› zamanda tersanelerin de becerene... bulunduğu yer. Deli Petro şehrini inşa ederken St. Petersburg’a gelen herkesin taş getirmesini Tarihin İçinden emretmiş, getirmeyenden de vergi Rasputin, Çaykovski, Şostakoviç veal›nm›ş. Rimski Donanma şehirdeki önemli taşbölümünü yap›lardan biri. Korsakov,da hayatlar›n›n büyük bir İçindeki 72 metrelik kulenin üstünde uzaktan burada geçiren birçok ünlüden sadece baz›lar›. küçücük duran ama iki yüksekliğinde, gemi Puşkin ise eğitimini St.metre Petersburg’da yapm›ş, şeklinde bir rüzgar gülü var. Yak›n›ndaki bina buradan sürgüne gönderilip, burada öldürülmüş. (Manege) eskiden atlar›n veadl› jokeylerin eğitimi Dostoyevski "Suç ve Ceza" roman›n› bu için kullan›lm›ş, bugünse bir sergi salonu olarak şehirde yazm›ş. Rus çarlar› 1917 Mart'›na kadar iki hizmet veriyor. Donanma’n›n yan›ndaki meydana, yüzy›l boyunca, Rusya'y› St. Petersburg’dan 1825’deki Aral›k Darbesi burada yap›ld›ğ›ndan yönetmişler. Ayn› y›l Lenin sürgünden bu şehre Aral›k Meydan› verilmiş. Buradaiktidara Deli dönmüş, buradaad› Bolşevik Partisi’ni Petro’nun Puşkin’in haz›rlam›şbir ve heykeli sonundavar. daHeykele başar›l› olmuş. St. yazd›ğ› bir şiirden dolay› “Bronz Süvari” ad› Petersburg, 1917’de verilmiş. önünde yeni evlenmiş çiftleri Şubat veHeykelin Ekim devrimlerine, şahitlik etmiş. fotoğraf görürseniz 1712-1918çektirirken y›llar› aras›nda başkentşaş›rmay›n, olarak kalan şehirdeki biri. diye değiştirilmiş, şehrin ad›geleneklerden 1924'te Leningrad komünizm çöktükten sonra eski ismine yeniden kavuşmuş. II. Dünya Savaş›’nda da Almanlara karş› gerçekleştirilen, tarihin en büyük Neva Nehri Almanlar şehri 900 gün kuşatm›şlar, yar›s› açl›ktan Beyaz Denizi olmak Balt›k üzereDenizi’ne 670 bin kişi bağlayan hayat›n› 74 kaybetmiş.uzunluğundaki kilometre Savaş bitmiş, bu Almanlar nehrin gitmiş 30 ama tüm Rusya’ya kilometresi şehirden maliyeti geçiyor. tam 20Genişliği milyon can 400 olmuş. ile İnsanlar 1200, derinliği tam rahat ise 14edecekken ile bu sefer de öldüğü y›l olan 24 metre 1953'e aras›nda kadar değişiyor. Stalin terör St. Petersburg’da estirmiş. 25 Aral›k bir k›sm› 1991'de yapaySovyetler olan 95 kanal Birliği var, dağ›l›p, o yüzden Yeltsin de Rusya’n›n42 yerleşim başkan› ada üzerinde. olurkenDolay›s›yla St. Petersburg’un da köprü tarihinde desöz enflasyonu yenikonusu. bir sayfa 500’den aç›ld›. fazla Ünlü yazar köprünün Dostoyevski, 21 tanesi aç›l›pdünyan›n kapan›yor. en Aziz muhteşem İsaac Meydan› şehri diye tan›mlam›ş çarlar›n şehrini. Dünya tarihi için yak›n›ndaki önemli Mavi Köprü olan çok 97,3say›da metre esere ile en geniş, sahip Alexander St.Petersburg, Nevsky ise 905,7 UNESCO’nun metre ile enDünya uzun köprüler Kültürel Miras› geçiyor. olarak Listesi’nde Kutsal de yer Üçleme al›yor.Köprüsü Beş milyonluk (Trinity şehirde Neva Bridge) eğitimNehri’nin seviyesiüzerindeki o kadar ileride çok say›daki ki; nüfusun %30'u üniversite köprüden biri ve Eyfel eğitimli. Kulesi’ni St. Petersburg de yapan Gustave Rusya’n›n Eiffel taraf›ndan bat›daki yap›lm›ş. penceresi Nevsky ve kuzeydeki Prospekt Venedik olarakAnichkov Caddesi’ndeki da adland›r›lm›ş. KöprüsüŞehirde dört taraf›ndaki yaşayanlar at heykelleriyle buras› dikkat Rusya’n›n çekerken, “Kültürel M›s›rBaşkenti” Köprüsü diyorlar. (The Egyptian 2003 Bridge) y›l›nda büyük de dört törenlerle sfenksle St.Petersburg’un süslenmiş. Neva Nehri’nden 300. y›l dönümü kanallar› kutland›. da Şehir iki yüzy›l boyunca kullanarak Hazar Denizi Rusya'n›n ile Dinyeper başkenti,ve sanat Volga ile eğlencenin merkezi nehirlerine, hatta İstanbul’a olunca Moskova'y› kadar ulaşabilirsiniz. gölgede b›rakt›. Neva k›şRus aylar›nda balesi burada donuyor. doğdu, Nehirde Rusve müziğinin merkezi St. Petersburg kanallar›nda keyifli tekne oldu. turlar› yapabilirsiniz. Vasilyevsky Beyaz Geceler Adas› (Kutu) Beyaz Geceler Neva’n›n küçükdenilen ve büyük dönemde Neva olarak Avrupa’n›n ikiye kuzeyinde ayr›ld›ğ› noktadaki günler iyice adan›n uzun, uçdolay›s›yla k›sm›nda bordo geceler ayd›nl›k deniz fenerleri oluyor.şeklinde Bunu görebileceğiniz Rostral Sütunlar› yerlerden biri olan St.Gazla bulunuyor. Petersburg ayd›nlat›lan gecenin fenerleri neredeyse gemilere hiç yaşanmad›ğ› yol göstermesinden bir şehir. ziyade Beyazdekor Geceler maksatl› 25 May›s’da başl›yor veSütunlar›n yapm›şlar. 16 Temmuz’a arkas›nda, kadar yaklaş›k üzerinde 50 gün boyunca Tanr›s› Denizler hava geç Poseidon karar›yor. heykeli 22 Haziran’da bulunan bej gün neredeyse bina eski Borsa 19 saat Binas›, sürüyor. Vücut düzeniniz şaş›yor, bir ara Denizcilik yatmak istiyorsunuz Müzesi olarak ama dad›şar›s› kullan›ld›, ayd›nl›k. sonra tekrar K›ş›nsa borsa bunun oldu.tam Bu tersi noktadan söz konusu. şehrin ve 22 Aral›k’ta nehrin güzel günbir sadece manzaras› 6 saatvar. sürüyor, Öndeki sonras› f›skiye hep alaca karanl›k. çal›şt›ğ› zaman manzaraya apayr› bir güzellik kat›yor. Adada Bilimler Akademisi, Sanat Akademisi, bakanl›k ve eski gümrük binalar› bulunuyor. Bilimler Akademisi’nin kütüphanesinde 17 milyon kitap bulunuyor, Sanat Akademisi’nin önünde de 3300 y›ll›k M›s›r Sfenksleri var. Peter ve Paul Kalesi Şehrin tarihi merkezi olan bu kale Hz.İsa’n›n en önemli iki havarisinin ad›n› taş›yor. İnşa edildiği 27 May›s 1703 şehrin de doğumgünü olmuş. Kalenin içinde bu iki azize adanm›ş bir katedralle, Deli Petro’nun ilk gemisinin bire bir modeli var. Deli Petro’dan sonra tüm Rus Hanedan›, son Çar II. Nikola da dahil olmak üzere buraya gömülmüş. Kale hiçbir savaşta savunma amac›yla kullan›lmam›ş ama 18. yüzy›l›n sonundan itibaren hapishane görevi görmüş, Dostoyevski, Gorki ve Troçki gibi önemli isimleri ağ›rlam›ş. İçindeki katedralin çan kulesi 122,5 metre ve şehrin en yüksek noktas›. Hergün saat 12.00’da kaleden top at›ş› yap›l›yor. Tatar Cami Kalenin devam›nda Semerkant’taki Timurlenk Türbesi’ni and›ran mimarisiyle Tatar Cami var. Cami 1913’te ibadete aç›lm›ş, 1940’da kapatm›ş ve sebze deposu yapm›şlar. 1956’da tekrar aç›lm›ş. Stalin döneminde sadece cami değil, kilise ve sinagoglar da kapat›lm›ş. Bir tek Aya Nikola ve Aya Vladimir kiliseleri aç›k kalm›ş, 400 kilise tahrip edilmiş. Bugün şehirde 120’nin üzerinde dini müessese var. St. Petersburg’da yaşayan ve ağ›rl›kla inşaat sektöründe çal›şan Türkler de camiyi kullan›yor. Aurora (Şafak) Z›rhl›s› 1900 y›l›nda yap›lan ve ad›n› Roma Şafak Tanr›ças›’ndan alan gemi Sovyet Donanmas›’n›n gözbebeği olmuş. En büyük özelliği de 25 Ekim 1917’de K›şl›k Saray’a att›ğ› topla Bolşevik Devrimi’ni başlatm›ş olmas›. Mürettebat devrimcilerle işbirliği yap›nca, gemi de böylesine önemli bir misyon üstlenmiş. 1987’de yap›lan bir restorasyon sonras›nda Aurora Neva Nehri üzerindeki yerini alm›ş. Karş›s›nda Nakhimov isimli Denizcilik Okulu var. Gemi ücretsiz olarak gezilebiliyordu ama maalesef izne bağlad›lar. Saraydaki odalardan biri Çeşme ad›n› taş›yor ve S›çram›ş Kanlar (Yeniden Diriliş) Kilisesi İsmi Çar II. Alexander’›n burada 1881 y›l›nda suikaste tavan› Ruslar›n 1770 y›l›nda Çeşme’de yakt›klar› uğramas›ndan kaynaklan›yor. 25 y›lda bitirilen binan›n Osmanl› Donanmas›’n›n resimleriyle süslü. Çeşme d›ş cephesinde yaklaş›k yüzlerce metrekare mozaik Ruslar› o kadar etkilemiş ki ayn› zafer için 1780 y›l›nda yapt›rd›klar›, St. Petersburg’un en güzel kullan›lm›ş. Öylesine c›v›l c›v›l ki, kiliselerinden biri olan Çeşme Kilisesi de var. Bu beş kubbesiyle beraber masal aleminden f›rlay›p, şehrin ortas›na kondurulan bir pasta evi hat›rlat›yor. kilise günümüzde Çeşme Zaferi Müzesi olarak En yüksek kulesi 81 metre ve suikast›n yap›ld›ğ› y›l› kullan›l›yor. Şehirde gemilerle süslenmiş bir Çeşme An›t› da bulunuyor. Saray›n sadece sembolize ediyor. İkinci kule 67 metre ve çar›n bahçelerini gezmek için 300 Ruble ödemeniz öldürüldüğü zamanki yaş›n› gösteriyor. gerekiyor. 1907’de tamamlanan bina, Moskova’n›n K›z›l Meydan›’ndaki Aziz Vasili Katedrali’ni and›r›yor. Sovyet döneminde patates deposu olarak kullan›lm›ş. Osmanl›lar Peterhof Saray›’ndan etkilenip, Kiliseye giriş 250 Ruble. Arkas›nda hediyelik eşyalar Kağ›thane’nin üstünde yapt›rd›klar› çağlayanlar› sat›n alabileceğiniz aç›k bir pazar var. Euro ve Dolarla Haliç’e ak›tm›şlar, semtin ad› da Çağlayan olarak al›şveriş yapabiliyorsunuz. Oysa, Nevsky Prospekt günümüze kadar gelmiş. Caddesi’ndeki dükkanlar›n çoğu sadece Ruble al›yor. Çeşme’den Çağlayan’a Peterhof Saray› Yedi park, yirmi saray ve köşkten oluşan Peterhof Saray›’n›n bahçeleri dünyan›n en görkemli bahçeleri aras›nda yer al›yor. II. Dünya Savaş›’nda Nazilerin tahrip ettiği saray yap›lan restorasyonlarla eski güzelliğine kavuşmuş. Fransa’daki Versailles Saray›’ndan etkilenen Deli Petro 1714 y›l›nda saray›n temellerini atm›ş ve 1723’te saray tamamlanm›ş. 64 çeşmenin ve büyük f›skiyenin üstünde 250 metrelik cephesiyle Büyük Peterhof Saray› bulunuyor. F›skiyenin etraf›nda alt›n varakla kaplanm›ş 255 bronz heykel var. En büyük heykel aslan›n ağz›n› y›rtan Samson heykeli... Aslan İsveç’i, Samson da sembolü aslan olan İsveç’e karş› zafer kazanan Deli Petro’yu temsil ediyor. Çeşmeler kanallara dökülüp Havva ve Adem heykellerinin olduğu havuzlara, oradan da Finlandiya Körfezi’ne ak›yorlar. Sahilde ise Monplaisir (Keyfim) isimli bir köşk bulunuyor. Ulaş›m St. Petersburg, Moskova’n›n 640 km. kuzeybat›s›nda yer al›yor. Pulkovo Havaliman› şehirden 17 km. uzakl›kta bulunuyor. 13 numaral› otobüsle ya da express taxi T-13 ile Moskovskaya Metro İstasyonu’ndan gidebilirsiniz. Taksi ile şehre gitmek 500-600 Ruble tutuyor. Otel arac›l›ğ›yla taksi ayarlaman›z daha doğru. Taksi için 600 88 88’den New Yellow Taksi’yi (www.nyt.ru) arayabilirsiniz Al›şveriş St.Petersburg’da Nevsky Prospekt al›şveriş için en hareketli cadde. Üzerinde tiyatrolar, konser salonlar›, sinemalar, müzeler, kütüphaneler, restoranlar, dükkanlar ve bankalar var. Önünde Napolyon’u yenen baş kumandan Kutuzov’un heykeli bulunan Kazan Katedrali 1811’de yap›lm›ş ve Nevsky Prospekt’i süsleyen eserler aras›nda. Kazan Katedrali’nin karş›s›ndaki kubbeli bina eskiden Singer şirketine aitmiş. Art Nouveau tarz›n›n güzel örneklerinden biri olan bina 1917 Devrimi’nden sonra şehrin en büyük kitapç›s› olmuş. Anichkov Saray›’n›n çapraz›ndaki heykellerle süslenmiş bina ise Yeliseyev Biraderler’in 1903 y›l›nda yapt›rd›klar› dükkan›. Nevsky Prospekt’in ara sokaklar›nda S›çram›ş Kanlar Kilisesi ve Puşkin An›t› ile Rus Müzesi’nin renklendirdiği Sanat Meydan› var. Gogol 4,5 km uzunluğundaki bu caddeyi “Dünyada Nevsky Bulvar›’ndan daha rafine hiçbir yer yoktur.” diye tan›mlam›ş. Görün, bakal›m hemfikir olacak m›s›n›z? St. Petersburg’dan amber, kürklü şapkalar, bebekler ve Japonya orijinli matruşka alabilirsiniz. Matruşka anne anlam›ndaki Matrena’dan geliyor. Nerede Yenir? Magrib Restoran Nevsky Pr., 84. Tel: 275 76 20. www.magrib.alliance3.ru İç dizayn her ne kadar Fas tarz› da olsa yemekler Avrupa ve Japon mutfaklar›ndan esintiler taş›yor. Ünlü D.J’lerin çald›ğ› bir gece kulübü ayn› zamanda. Le Borshch 11 Nab. Reki Fontanki Tel: 314 00 56 Kalori hesab› yapanlar ve Rus Mutfağ› sevenler için ideal. Hermitage Restoran Dvortsovaya Pl., 8. Tel: 314 47 72. Aristokrat Rus mutfağ› ilgi alan›n›z içindeyse ve yemeğe verilen paraya ac›mayanlardansan›z, deneyin. VIP müşteriler için ayr› salonlar› bulunuyor. Manzaras› güzel ve canl› müzik var. Miasorubka Malaya Morskaya ulitsa, 11 Tel: 1171343 Et ürünleri üzerine uzmanlaşm›ş bu yerde yapman›z gereken yemeğinizde olmas›n› istediklerinizi seçmek. Onlar haz›rlay›p servis ediyorlar, hem de çok uygun fiyatlarla. Old Customs Avrupa mutfaklar›ndan seçmeler için doğru bir adres. Russian Ampire Rus Mutfağ›’n›n değişik lezzetlerini tatmak için. Nerede Kal›n›r? Grand Hotel Europe Mikhailovskaya ulitsa, 1 www.grand-hotel-europe.com 1875 y›l›nda yap›lm›ş binada Dostoyevski’den Çaykovski’ye birçok ünlü kalm›ş. Şehrin en lüks hoteli. Kalmasan›z da beş çay›na gidin. Ruslardan bize geçme semaverden çay için. Astoria Bolshaya Morskaya ulitsa, 39 Tel: 313 57 57, www.astoria.spb.ru Hitler St. Petersburg’u ele geçireceğine o kadar eminmiş ki; bu Art Deco binada verilecek partinin davetiyelerini bile bast›rm›ş. Radisson SAS Royal Hotel Nevsky Prospekt, 49/2, www.radissonsas.com Otel 1730'lardan kalma eski bir bina. 164 odal› ve merkezi bir konumda. Alexander House 27, Kryukov Canal Embankment, Tel: 575 38 77, www.a-house.ru Bina, 19. yüzy›lda varl›kl› bir aile için yap›lm›ş ve otel olarak restore edilmiş. 19 odan›n hepsinin dekorasyonu farkl›. Moika Kempinski En üst kat›ndaki Bellevue Restaurant’dan Hermitaj ve Saç›lm›ş Kanlar Kilisesi’nin güzel manzaras› var. HILLSIDER LIKES Yüzük Burcu Okut 54/55/56 Bileklik Swarovski Kolye Swarovski Mayo Moeva Ayakkabılar Artizen by Ayşe Nil Çağlayan Timeless PERSOL 58/59/60 Per il Sole 1917’de İtalyan Giuseppe Ratti’nin ilham› ve dehas›yla doğan bir efsane... Bir asra mal olmuş zamans›z bir miras... Dünyan›n en büyük isimlerinin vazgeçilmez tercihi... Stil ve kaliteyle özdeşleşmiş, tarihin doyumsuz ak›ş›na daima ayak uyduran ama kimliğini asla kaybetmeyen ikonik bir aksesuar. Güneşe boyun eğdiren ve tüm gözleri kendine çeviren bir marka... Persol, 1917 y›l›nda fotoğrafç› ve Berry Optics’in sahibi Giuseppe Ratti’nin önderliğinde doğdu. Ve böylece Via Caboto’daki küçük bir avluda, uluslararas› bir başar› hikâyesine dönüşen bir efsanenin temelleri at›lm›ş oldu. Ratti’nin öncelikli olarak pilotlar ve yar›şç›lar›n ihtiyaçlar›n› giderebilmek için tasarlad›ğ› teknik aç›dan gelişmiş gözlükler, güneş gözlüğü kültürünün temelini att› ve neredeyse bir as›r öncesinden günümüze taş›nan gözlük modas›n›n öncüsü oldu. Piyasaya sunulduğu tarihten itibaren sadece 1-2 y›l içerisinde dünya çap›nda tan›nan D'Annunzio, De Pinedo, Ferrarin, Chiron, Nazzaro, Fangio, Opessi, Bolognini ve Ghersi gibi yar›şç›lar ve tarihe ad›n› yazm›ş pilotlar Ratti’nin Protector gözlüğünü tak›yorlard›. 1918 Ağustos’unda Viyana’n›n üzerinde tarihi bir uçuş gerçekleştiren Binbaş› Gabriele D’Annunzio ve 193 saat süren okyanus aş›r› bir uçuşa imza atan Francesco De Pinedo gibi isimler markaya özellikle dikkate çeken bir ün getirdi. Takip eden y›llarda gittikçe artan bir üne sahip olan seçkin marka, bugün her Persol gözlüğünde bulunan ve güneşin zararl› ›ş›nlar›na karş› oldukça yüksek bir koruma sağlayan patentli sar›-kahve lensleri icat etti. Berry Optics’in Protector serisi her meslekten ve kesimden kalite ve tarz arayan herkesi çekmeye başlarken firma ‘per il sole’ yani ‘güneş için’ anlam›na gelen Persol ismini ald›. 1930’lar ve 40’lar Persol’un bugün sahip olduğu 14 patentin temsil ettiği ve gözlükte devrim yaratan son derece esnek yay sistemi ve ikonik gümüş oklar gibi teknoloji ve tasar›m alan›nda tarih yazan buluşlarla doluydu. Takip eden y›llarda Persol her yeni modelinde var olan kal›plar› y›kan ve yeni trendler yaratan tasar›mlara imza atmakla kalmad›, ayn› zamanda sinema, sanat, ticaret ve bilim dünyas›ndan pek çok ismin kalbini kazand›. Gözlerini Turin’in tozlu sokaklar›ndaki duman ve kirden korumak için büyük caml› gözlüklere ihtiyaç duyan tramvay sürücüleri için 1957’de tasarlanan 649 serisi, 1961 y›l›nda sineman›n dev isimlerinden Marcello Mastroianni’nin “Divorce Italian Style” filminde tarz›n›n ayr›lmaz bir parças› haline gelerek bir efsaneye dönüştü. 1962’de Amerikan pazar›n› ele geçiren marka, h›zla dönemin en büyük isimlerinin en sevilen aksesuarlar› aras›na girdi. Greta Garbo ve Steve McQueen gibi efsanevi şahsiyetlerin hem profesyonel, hem kişisel tarzlar›n›n en belirleyici parças› haline gelen Persol gözlükleri; stil, kalite ve değer arayan pek çoklar› için vazgeçilmez bir marka olmuştu. Yaz›: Elmira Gürses “Cool’un Kral›” olarak bilinen ve 1960’lar ve 70’lerin Vietnam Savaş› sonras› Amerikas›’n›n en büyük box-office isimlerinden olan Steve McQueen, Thomas Crown Affair (Kibar Soyguncu, 1968) filminde PO 714 serisi Persol güneş gözlükleriyle o kadar özdeşleşti ki, markay› hiç olmad›ğ› kadar arzulanan bir stil ikonu haline getirdi. Markan›n ve özellikle PO 714 serisinin büyük bir hayran› olan McQueen, kendi kişisel koleksiyonuna da sahipti ve filmlerinde olduğu kadar özel hayat›nda da en çok tercih ettiği aksesuar olan Persollerin vazgeçilmezi olduğunu söylemişti. Ehlileştirilmez ruhu, tutkulu yaşay›ş›, özgürlükçü ve s›ra d›ş› tarz›yla hem dönemine damga vuran hem de asla eskimeyecek zamans›z bir kültür miras› b›rakan McQueen, Persol’ün ç›ğ gibi büyüyen ününe ün katt›. Steve McQueen’in ölçüsüz ‘cool’luğu markan›n hiç olmad›ğ› kadar arzulanmas›na öncü oldu. 1980’ler Steve McQueen’in kayb›n› gördüğü gibi, Persol’ün teknolojik yeniliklerini ve ürün kalitesini hiç olmad›ğ› kadar ileri götürmeye adanm›şt›. Persol’ün tüm dünyada pilot, yar›şç› ve kaşif gibi güneşin alt›nda miller aşan macerac› ruhlar için tasarlad›ğ› gözlükler en ağ›r koşullarda bile en üst düzey performans› verecek şekilde devrim yaratan materyallerle yeniden yarat›ld›. Svalbar Adalar›’ndan Kuzey Norveç s›n›rlar›na kadar yay›lan Paris-Dakar yar›ş›n›n en zor şartlar›nda ve Pharaohs Rallisi’nin tüm yar›şç›lar›n›n gözlerinde güneşe meydan okudu. Sibirya’da -65° derecede Rus astronotlar›n paraşütle atlama tatbikatlar›nda onlar› kar körlüğüne karş› korudu. İtalyan gezgin Enrico Rosso Himalayalar’›n Kun zirvesine t›rman›rken tam 7,000 mt yükseklikte bulutlar›n üstünden güneşe bakt›ğ›nda gözlerinde Persol güneş gözlükleri vard›. Bu ve “Turkuaz Tanr›ça” olarak adland›r›lan ve 8.200 mt gibi bir yüksekliğe t›rmanan Cho Oyu gibi onlarca sporcunun eşsiz deneyimleri ve bilgi birikimiyle 1990 y›l›nda yarat›lan Persol Sport serisi kendini spora vermiş maceraperestlerin gözlerini korumaya adand›. 1990’l› y›llar›n baş›nda Persol’un kad›n imaj› İtalyan aktris Ornella Muti’ye emanet edildi. Muti için takip eden y›llarda inan›lmaz popüler hale gelen zarif 830 modelini tasarlayan Persol, 1994’te bayan imaj›n› süper model Carol Alt’a teslim etti. Los Angeles’›n seçkin Rodeo Drive caddesinde 1991 y›l›nda aç›lan ilk Persol butiğini 1994’te dünya çap›nda 40 ayr› ülkede aç›lan onlarca butik takip ediyordu. Güneş gözlüğü dünyas›n›n Rolex’i olarak görülen Persol’un bir asra yay›lan başar›s›, tart›şma götürmez bir gerçek. Modellerinin incelikli zarafeti, taviz vermeyen kalitesi ve tarihin en büyük isimlerinin dokunuşlar›yla efsaneleşen miras›, bugün markay› dünyan›n spor, moda ve sanat camialar›n›n en çok aranan aksesuarlar› aras›na sokuyor. Bir as›r daha geçse de Persol’un zamans›z soluğu ve teknoloji ile bilimin sunduklar›n› bir araya getiren rakipsiz mükemmeliyet anlay›ş› güneşe meydan okumaya devam eden herkesin gözlerini korumaya devam edecek. Zamanda Yolculuk: CİHANGİR 62/63/64/65 Yaz› : İpek Çakmak [email protected] instagram:/iposhh Fotoğraflar : Yasin Baran Zaman zaman değişik isteklerim olduğu doğrudur. Mesela zamanda yolculuk yapmak isterim ben. Kulağa hoş geliyor biliyorum. Ama kim zamanda yolculuk yapabilir ki? Günümüz dünyas›nda her şeyin değerini h›zl›ca yitirdiğini ve ç›lg›n bir tüketim toplumunda yaşad›ğ›m› fark ettiğim anlarda gelir bu istek. Bir ka盺 isteği belki de bunun arkas›nda yatan, kim bilir... Ama bildiğim bir şey var ki; her istediğiniz anda bir şeylerden kaçmak ya da kurtulmak öyle kolay değil. Kaçmak isteyip de kaçamamak, o an üstünüze gelen her neyse ondan kurtulmak isteyip de kurtulamamak... İşte böyle anlarda bana ilk kollar›n› açan hep Cihangir olur. Yaln›z kald›ğ›m anlarda bile bana kendimi yaln›z hissettirmeyen o s›cakl›ğ›, önünden geçtiğim binalara ait yaşanm›şl›klar›n verdiği o zamans›zl›k hissi, sokaklarda yürürken gördüğüm insanlar›n bir yere koşturmadan, bulunduklar› an›n tad›n› ç›kartt›klar›n› fark ettiğim o an, bildik ya da yeni aç›lan mekanlara girdiğimde karş›laşt›ğ›m o tatl› heyecan... Tüm bunlar beni tekrar tekrar Cihangir’e sürükleyen sebeplerden sadece birkaç›... Birlikte Cihangir sokaklar›nda küçük bir gezintiye ç›kmadan önce, eski ve s›cak bu semtin tarihine bir uzanal›m; Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’›n çocuklar›ndan biri olan Şehzade Cihangir -isminin anlam› dünyay› fetheden olmas›na rağmen- hayat bu ya, fiziksel engelli olarak doğmuş bir çocuktur. Hep bu yüzdendir ki; çevresindekiler ve kardeşleri taraf›ndan alay konusu olmuştur. Baz› rivayetlere göre, kendisinin bu yaklaş›mlara dayanamay›p intihar ettiği söylenir. Kanuni diğer oğlu Şehzade Mustafa’y› öldürmüş olman›n verdiği derin ac›y› atlatamazken, bir de üzerine sevdiği ve geriye kalan tek çocuğu olan Cihangir’in ölüm ac›s›yla sars›lm›şt›r. Ac›s›n› dindirmek için bir semt kurarak oğlunu yaşatmak ad›na bu semte Cihangir ad›n› vermiştir. Böyle hüzünlü bir hikâyeye sahip olan semt, günümüzde pek keyifli sohbetlere, eskimeyen dostluklara, nice yeni ve güzel başlang›çlara ev sahipliği yapmaktad›r. Gelin şimdi birlikte Cihangir sokaklar›nda biraz gezinelim. Güne Akarsu Sokak’ta başlamay› severim ben. Journey’nin lezzetli, sağl›kl› ve taze g›dalarla haz›rlad›ğ› farkl› kahvalt› seçeneklerinden biri veya birkaç›yla güne keyifli bir başlang›ç yapmak her zaman iyi bir tercihtir benim için. Adeta evimde gibi hissettiğim o abart›s›z dekorasyonu ile bazen dostlar›mla birlikte bizi ağ›rlar Journey, bazen de bir tek beni. Ofis d›ş› çal›şmak için biçilmiş kaftan... Fonda insan› sürükleyen notalar ile bütün gün çal›şm›ş gibi hissetmezken zaman›n nas›l geçtiğini anlamam Journey’de... Elbette günün ilk kahvesi Kronotrop’ta içilir. 3. Dalga Kahvecilerin İstanbul’daki öncülerinden olan Kronotrop’ta kaliteli ve leziz kahvelerimi içerken bir yandan çal›şmaya devam ederim. Gün içinde ac›kma halleri başlad›ğ›nda yöresel tatlar sunan Datl› Maya’ya yolum düşer. Her şey doğal ve ev yap›m›d›r burada. Çeşitli yöresel peynir ve otlarla haz›rlanarak taş f›r›ndan s›cac›k ç›k›p gelir lezzetli pideler masalara. Çok sevdiğim çocukluk günlerimden kalan Eski – yeni bir şeyler keşfetme hevesiyle biraz da sokaklara atar›m kendimi. Cihangir’deki nostaljik detaylardan biri de, karş›m›za ç›kabilecek y›llar öncesinden günümüze gelmiş kuaförlerdir. Kuaför olmak bile bir başkad›r Cihangir’de. Sokaklarda minik sürprizler karş›lamaya devam eder beni. Look Left de bunlardan biridir mesela. Ufak ad›mlarla yokuşu inerken birden sar› tabelas›yla karş›lay›verir. Birkaç güzel parça k›yafet bulma heyecan›yla raflar› kurcalamaya başlar›m. Al›şverişin her hali güzel ne yapal›m! Cihangir’de hangi sokakta olursam olay›m ayaklar›m bir süre sonra beni yavaşça Manuel Deli & Coffee’ye doğru sürükler. Evet, doğru duydunuz, hem şarküteri hem de 3. Dalga bir kahveci kendisi. Kahve molalar›m için son zamanlardaki en keyifli mekân›m da diyebiliriz. Dostlarla veya yaln›z giderim, Altan’›n sohbeti olduktan sonra gerisi teferruat. Ekşi maya ile 1 gün boyunca mayalanan hamurun dolapta 2 gün bekletilmesinin ard›ndan, üzerine leziz şarküteri reyonundan konulan çeşitli füme et veya peynirlerle haz›rlanan Tava Pizzas›n› yemeden ayr›lmam Manuel’den. Unutma İpek! Şarküteri reyonundan seçimlik bir şeyler ve ev yap›m› reçeller almadan eve dönmek yok! Cihangir’de günün her saati ayr› güzeldir. Hafiften hava kararmaya başlad›ysa eğer, buluşma noktas› bellidir. Ad›n› Susam Sokak’tan alan Susam Cafe’ye koşar ad›mlarla giderim. Anneannemin salonundaym›ş›m kadar rahat hissettiğim Susam’da, menüdeki birbirinden leziz yemeklerle boğuşurum. Yan›nda f›r›nlanm›ş kök sebzelerin eşlik ettiği ›zgara somon s›kça akşamlar›m› keyiflendirir. Çok da karş›m›za ç›kmayan mahalle bar› konseptinde, herkesin birbirini tan›d›ğ›, uzun sohbetlerin asla bitmediği ve k›sa süre önce Brüksel’e yerleşen sevgili dostum Hakk› ile buran›n bizde ayr› bir yeri olduğu için san›r›m, Susam’a olan karş›l›ks›z sevgim kolay kolay bitmez. Olur da dostlarla meyhane keyfi yapmak istemişsek, istikamet Jash olur. Küçük, ev s›cakl›ğ›ndaki ortam›nda pek çeşitli mezelerle birlikte rak›lar peşi s›ra gider. Unutulan İstanbul lezzetlerini hak ettikleri özenle müşterilerine sunmak, müşterilerini İstanbul ile farkl› bir aç›dan tan›şt›rmak, bir anlamda İstanbul’un mutfağ›na sokmak şeklinde aç›klar Jash varoluş amac›n›. Son zamanlarda keyifli sofralar› b›rakmak için hakl› bir sebebimiz var, Geyik Coffee Roastery & Cocktail Bar. Kahve ile bir başka konsepti harmanlayan Geyik, isteyenlere kahve isteyenlere leziz kokteyller sunar. Arkadaş›m›n mekân›na gider gibi giderim buraya. Çünkü her zaman o s›cakl›k ile karş›lan›r›m. “Her Zamankinden” diye adland›r›lan ve adeta bağ›ml›s› olduğum bu kokteylin içinde neler olduğu ise bir s›r. Ancak küçük bir ipucu isterseniz eğer, tek bildiğim içinde rak› olduğu... Kulağa değişik geliyor fark›nday›m. Ama rak› sevmeyene rak› sevdirir bu kokteyl diyorlar, yorum size kalm›ş. Ve günü Akarsu Sokak’ta bitirmeyi severim ben. Sahip olduğu tarihi dokunun korunduğunu hissetmenin ve burada yaşayanlar taraf›ndan bu s›cak mahalleye çok iyi bak›ld›ğ›n› bilmenin huzuruyla ayr›l›r›m Cihangir’den... Haf›zalarda ya da şansl›ysak fotoğraflarda yaşatt›ğ›m›z an›lar gibi semtleri ya da şehirleri de yaşatt›ğ›m›za inan›r›m ben. Cihangir’i tarihi yap›s›n› bozmadan ve gelecek nesillere güzel an›lar yaşamalar› için b›rakabiliyorsak eğer, asl›nda bir nevi herkes için zamanda yolculuk f›rsat› sunuyoruz diye düşünüyorum. Her f›rsatta dost s›cakl›ğ›ndaki Cihangir’e yolunuzun düştüğü, en mutlu haberleri ald›ğ›n›z keyifli günler sizin olsun. 2 Şapka, Elbise, Ayakkabı, Çanta Gucci ART INTERNATIONAL 2014 Bak bak yine doyamayacağ›z... 68/69/70 Yazı: Uğur Yüksel Y›l›n sanat olaylar›ndan ArtInternational’›n ikincisi 26-28 Eylül tarihlerinde Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek. İstanbul’un en prestijli uluslararas› sanat fuar› ArtInternational, bu y›l da bak bak doyamayacağ›m›z işleri İstanbul’a getiriyor. Geçen y›l›n en önemli sanat olaylar›ndan biriydi ArtInternational. İstanbul’da ne zamand›r hasret kald›ğ›m›z, d›şar›da oluyor da bize niye nasip olmuyor dediğimiz bir güzelliğin ayağ›m›za kadar gelmesiydi hatta. Seçkin galerilerden oluşan program›, Haliç Kongre Merkezi’nin etkileyici güzelliği ve bak bak doyamad›ğ›m›z işleriyle ArtInternational, sonrakini heyecanla beklediğimiz bir fuar oluverdi. Neyse ki ikincisine çok az bir zaman kald›. Yaz bitecek ve şehre geri döndüğümüzde, ArtInternational bizi b›rakt›ğ› yerde bekliyor olacak. 26-28 Eylül tarihlerinde yap›lacak fuar bu y›l bizi yenilikler ve sürprizlerle karş›lamaya haz›rlan›yor. Geçen y›l Haliç’e bakan teras›nda gözümüzü alamad›ğ›m›z yerleştirmeler bu y›l da devam edecek. Yakalama şans›na ermişler hat›rlayacakt›r; ArtInternational’›n İstanbul’da tan›k olduğumu diğer fuarlardan daha ferah oluşu dikkat çekiciydi. Genç ve yetenekli mimar Erhan Patat’›n tasar›m›yla yarat›lan fuar alan›, hem işleri daha rahat görebilmemize, hem de y›ğ›nlar aras›nda boğulmadan, ferah ferah gezmemize olanak sağl›yordu. Bu y›l da yine Patat tasarl›yor fuar›, ki bu çok güzel bir haber. “Haliç Kongre Merkezi harika bir terasa sahip ve iç alan›nda da aç›k, ›ş›kla dolu bir his yarat›yor. Sanat, özgürlükle eşanlaml›d›r ve ben de fuar›n tasar›m›nda bunu yans›tmak istiyorum” diyen Patat, az önce de söylediğim gibi Haliç Kongre’nin alan›n› daha da genişletecek ve bu y›l sosyal alanlara daha çok odaklanacak. Cragg ve Fabre de ArtInternational’da Fuar yine dar ve seçkin bir programla ç›kacak karş›m›za. Şimdiden kulağ›m›za çal›nan galeriler bile heyecan›m›z› yükseltmeye yetti bile. İngiliz galeri Berloni, Filistinli sanatç›lar Steve Sabella ve Hani Zurob’un son dönem çal›şmalar›n› getiriyor fuara. Daha önce sergilediği pullarla bölgedeki savaşa dikkat çeken Sabella’n›n, bu kez Kudüs’teki duvarlardan toplad›ğ› parçalarla bar›ş umudunu yinelediği işlerini heyecanla bekliyoruz. Almanya’dan Circle Culture’›n sanatç›lar›ndan Clemens Behr, kamusal alanlara yerleştirdiği işlerle tan›n›yor. Bulunmuş objelerle yapt›ğ› ve origami tekniğini and›ran 2 ya da 3 boyutlu çal›şmalar›yla sokak sanat›na heykeli dahil eden Behr’in Haliç Kongre Merkezi’nde sergilenecek işlerini gerçekten de merak ediyoruz. Belçikal› ünlü galeri Deweer’›n koleksiyonundan özellikle iki isim ise nabz›m›z› şimdiden hareketlendiriyor: 1988 Turner Prize ödüllü İngiliz heykelt›raş Tony Cragg ile son y›llar›n en tart›ş›lan isimlerinden Jan Fabre’nin işlerini görecek olacağ›m›z için sab›rs›zlan›yoruz. Fabre’yi 2002 y›l›nda Kraliyet Ailesi taraf›ndan aç›l›ş› yap›lan Brüksel Kraliyet Saray›’n›n salonlar›ndan biri olan “La Salle des Glaces”›n tavan›n› bok böcekleriyle kaplayan sanatç› ve seyircilerin salonu söylenerek terk etmelerine neden olan oyunlar›n yazar› olarak hat›rl›yor olmal›s›n›z. ArtInternational’›n Türkiyeli galeriler seçkisi ise yine titizlikle yap›l›yor. Bir kez daha en iyilerin bir araya geleceği bu y›l, Rampa’dan Gülsün Karamustafa, Canan ve Ahmet Oran, Galeri Mana’dan da Murat Akagündüz, Sarkis, Rana Begum gibi çağdaş sanat›n önde gelen isimlerinin işlerini izleyeceğiz. Fuar›n dikkat çeken bir diğer yönü de seçkin koleksiyonuna eşlik eden konuklar› elbette. Geçen y›l, sinemadan edebiyata pek çok ünlü sanatç›n›n yan› s›ra iş dünyas›ndan önemli isimleri ağ›rlayan fuara, yurt içinden ve yurt d›ş›ndan önemli koleksiyonerler de büyük ilgi göstermişti. Ve sadece 3 gün süren fuar›n finalinde elde edilen gelir 6 milyon avroyu geçerek, ilk kez düzenlenen bir fuar için oldukça büyük bir başar› elde etmişti. Evet, geçen y›l tad› damağ›m›zda kalan ArtInternational sanat fuar›n›n ikincisi için tarihler 26-28 Eylül, adresimiz de Haliç Kongre Merkezi. Bu tarihleri şimdiden ajandan›za kaydedin, yine çok konuşulacak y›l›n sanat olaylar›ndan birine haz›r olun. Detayl› bilgi için: www.artinternational14.net Yaz›n En Serin Aktivitesi, Su Severlerin Gözdesi: YÜZMENİN TA KENDİSİ! 72/73/74/75/76 Yaz›: Özlem Yücelener Fotoğraflar: Kaan Verdioğlu www.kaanverdioglu.com Şimdi hemen gözünüzü kapay›n ve hiç düşünmeden k›zg›n kumlardan serin sulara atlay›n! Sonra biraz k›y›dan aç›l›n, üç kulaç at›p bir nefes al›n, biraz dal›n ç›k›n ve yüzünce nas›l iyi hissettiğinize bir bak›n! Sabahlar› daha yüzünüzü y›kamadan havuza koşar ad›m gittiğiniz, herkes uyurken sizin kulaç att›ğ›n›z, kafeinle değil klorla ay›ld›ğ›n›z, güne yüzmenin dayan›lmaz hafifliğiyle başlad›ğ›n›z, s›radan bir günü herkesten 2.5 km önde tamamlad›ğ›n›z, hatta bu uğurda sabahlar› doğan güneşle birlikte uyand›ğ›n›z bir hayat tarz›n› hayal edin. Korkar›m bu rutin, kulağa geldiği kadar ütopik değil. Hatta bunlar› yap›p, hala süperenerjik olman›z da hiç uzak değil. Yüzme, günümüz Türkiyesi’nde genellikle, sadece yaz mevsimi ve tatil keyfi ile özdeşleştiği için hala sezonluk bir aktivite olarak görülebiliyor. Oysa ben dahil, yüzmeyi sezonluk değil bir hayat tarz› olarak görebilenler de var. Bize göre yüzme; uyumak, yemek yemek, su içmek kadar temel bir aktivite, hatta aktivitenin ötesinde doğal bir ihtiyaç neredeyse. Yüzmenin ihtiyaç olarak hissedilmesini, ne doktorlara ne mühendislere k›sacas› kimselere aç›klatmaya gerek kalmadan yüzmeyi genlerle nesilden nesile geçen bir al›şkanl›k; tedavisi mümkün olan modern bir hastal›k olarak tan›mlayabiliriz, güreşten daha estetik bir atasporu olarak da gururla tan›tabiliriz. Yüzme nas›l atasporu oluyor derseniz, tarihte biraz geriye gidebiliriz. Biz Türkler’in yazl›k sitelerin havuzlar›nda, otellerin teraslar›nda, Kilyos’un dev dalgalar› aras›nda, Pampelonne’nin kilometrelerce uzayan kumsallar›nda, havuz partileriyle ünlü Vegas’ta ya da Tarabya Sahili’nde olduğu kadar M.Ö 9000’lerde de daha Orta Asya’ya göç etmeden orada bulunan göller ve nehirlerde yüzdükleri bilinmekteymiş. Halbuki etrafta bizi serinletecek onca havuz, onca deniz varken, yüzme sporu istisnas›z herkesi birer üçgen vücutlu Yunan Heykeli’ne çevirebilecekken, dünyada onca yar›ş düzenlenirken, her y›l onca şort-mayo-bikini modeli üretilirken, yüzme s›radan insanlar› Michael Phelps, Natalie Coughlin olmaya imrendirirken, yüzmeye olan bu ilgisizlik neden hala? Havuzlar, art›k Las Vegas’›n parti ortamlar›nda k›zl›-erkekli, bolca baklaval› şovlar başlay›nca, içinde yüzmek bir yana dursun, çekilen “selfie”lerde sadece görsel şölenin bir parças› olarak dekor amaçl› kullan›l›yor olsa da neyse ki, yüzme sporu unutulmam›ş, bir şekilde Uygurlar’dan günümüz Vegasl›lar’›na kadar yolunu bulmuş. Yurt d›ş›nda okurken okul tak›m›mla yüzdükçe ve Türkiye’ye döndüğümden beri etraf›mdakilerle konuştukça gözlemlediklerime göre, Türkiye’de yüzme al›şkanl›ğ›n›n henüz yer edinememesinin ve düzenli yüzmenin kişilerin gözünde büyümesinin alt›nda yatan baz› önyarg›lar var. Bugün “pool party selfie”lerinin Instagram’a düştüğü kadar, bir zamanlar da Asur savaşç›lar›n›n düşmandan kaçmak için yüzerek geçtikleri nehirde att›klar› kulaç stilleri Asur kabartmalar›na konu olmuş. Bu kabartmalar da 2012’de Londra’daki British Müzesi’ne bile konmuş. Bu önyarg›lara sebeplere örnek vermek gerekirse; mesela genellikle havuzlardaki hijyen endişesi, stil yüzerken kafan›n tamamen suda olmas›n›n garipsenmesi, k›zlar›n havuz sonras› saç kurut“ama”ma meselesi, ›slanmak zorunda olunan bir sporun daha fazla vakit kaybettirdiği düşüncesi, spor sonras› duşu havuzda almaya üşenilmesi ve yüzmenin üşütme etkisi olduğunun zannedilmesi. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, bir varm›ş bir yokmuş, ağaçlar orman olmuş, denizler kumla dolmuş. Eskiden insanlar sudan gelir, suya gidermiş. Gel zaman git zaman sular çekilmiş, dağlar duman olmuş, ormanlar yok olmuş. Gün gelmiş insanlar doğaldan yorulmuş, yapaya koşmuş, yüzme tarih olmuş, yüzmenin yerini güneşlenme al›p, denizin yerini havuz doldurmuş. Durum hal bu olunca, yüzme de unutulmaya yüz tutmuş. Bunlar yüzmenin Türkiye’de var olan alg›s› ve hatta biraz da yan›lg›s›, belki de biraz kültürel şartlanman›n birer parças›. “Karş›ya yüzsem Yunanistan, aşağ›ya yüzsem ç›kar›m K›br›s’tan” diyebileceğimiz, etraf› denizlerle çevrili bir Akdeniz ülkesinde yaş›yorken, neden yeterli say›da dünya yüzücüsü ç›kam›yor bu ülkeden? Olimpiyatlara yollad›ğ›m›z yüzücülerin atletlere ve güreşçilere göre daha az olmas›n› belki yukar›da sayd›ğ›m›z bu sebeplerle ve en k›sa haliyle Türkiye’de bu alg›y› değiştirmek için yap›lan tesis, yat›r›m ile eğitim ve tan›t›m için ayr›lan paran›n yetersizliğiyle aç›klayabiliriz. Yüzmeye dair alg›n›n değişmesi için, belki de sporcular›n kendilerini emniyette hissettiği cankurtaran› bol havuzlar›n daha çok yap›lmas› gerekebilir, yüzmenin bilinmeyen gerçekleri bu ve benzeri yaz›larla gün yüzüne ç›kar›labilir, yüzmeye dair şaş›rt›c› gerçeklerle, doğum gününde hediye edilen bir mayo ve boneyle akl›ndan hiç yüzmek geçmeyenlerin bir anda kendilerini suda bulmalar› sağlanabilir. Yak›n gelecekte bunun h›zl› bir şekilde olmayacağ› gerçeğiyle moralimizi bozmak yerine, yaz›n en rahat yapabileceğiniz en serin sporla yak›ndan tan›şabileceğiniz, belki de hiç ummad›ğ›n›z kadar iyi bir yüzücü olabileceğiniz,bir sporla hayat›n›z› değiştirebileceğiniz ve kendinize yenilik katabileceğiniz bu yaz›ya odaklanabiliriz. Özlem Öneriyor; • Yüzmeye başlamak için havuzlar› uzaklarda aramaya gerek yok. Şehrin ortas›nda olimpik olmasa da kulaç atabileceğiniz, hijyenik tesisler mevcut. Ayr›ca Hillside City Club-İstinye ve Trio’nun havuzlar›nda sizinle ilgilenecek eğitmen de çok. • Yüzmeden k›sa zamanda çok verim almak için yüzme eğitmenlerinden bir program ç›karmas›n› isteyin. Yüzmeye ilginizi canl› tutmak için de el paleti, ayak paleti, pull boy, kickboard gibi yüzme ekipmanlar›n› program›n›za dahil edin. • Yüzmeyi görsel haf›zan›zla takip etmek isterseniz, Hillside’in Instagram’da paylaşt›ğ› fotoğraflarla yetinemezseniz, ilham almak için Michael Phelps’i (@M_Phelpss00) elbette tek geçerim ama diğer dünyaca ünlü olimpik yüzücülerden Ryan Lochte (@ryanlochte), Nathan Adrian (@nathangadrian), Natalie Coughlin (@nataliecoughlin), Jessica Hardy (@hardyjessica) ve Missy Franklin (@MissyFranklin88)’i de şiddetle tavsiye ederim. • Share Your Favorite Swim Memory #SummerFeeling, Share your #SwimStories, #LoveSpeedo gibi sosyal medya kampanyalar›nda post ettiğiniz fotoğraflarla yer alabileceğiniz, tüm olimpik yüzücüleri tek bir katalogda bulmuşcas›na içinde turlamaktan kendinizi alamayacağ›n›z Speedo International (@speedo) ve Speedo USA (@speedousa) hesaplar›na da göz gezdirmenizi tavsiye ederim. • Hem kendinizi yüzmeye heveslendirebileceğiniz, hem de sizi görenleri imrendirebileceğiniz mayo modelleri için kesinlikle Speedo’ya öncelik verin derim. • İşe gitmeden önce yüzenlerdenseniz, klor kokulu saçlar›n›z›n CEO’ya olan sunumunuzun önüne geçmemesi için şampuanla idare edemezseniz, iki kat parfüm s›kmay› deneyin. • İş ç›k›şlar› oldukça kalabal›k olan havuzda, kulvarda tek olmay› hayal edenlerdenseniz, ya sabah çok erken gidin, ya da kapan›şa yak›n saat aral›ğ›n› deneyin. Kulvarda tek olmad›ğ›n›z için ise yüzmekten asla vazgeçmeyin. Hillside City Club - Trio Eğitmenlerinden Sarp Barlas Altunay Tavsiye Ediyor; • Yüzerken dehidrasyona bağl› kramp yaşamamak için, yüzmeden önce ve sonra veya esnas›nda en az yar›m litre su için. Yüzmeden sonra kaybettiğiniz s›v›lar› yerine koyana kadar da kafein içeren s›v›lar ve alkol tüketmeyin. • Yüzmeden sonra kaybettiğiniz enerjiyi yerine koyabilmek için ise karbonhidrat ağ›rl›kl› beslenin; karbonhidrat diye de koca bir tabak pilav tüketmeyin. Ald›ğ›n›z karbonhidrat›n hemen kaslar›n›za erişebilmesi için bununla birlikte yağ içeren yiyecekler yemeyin. • Yaz›n hem deniz hem havuzda suya girmeden en az 30 dk. önce güneşten koruyucu bir krem sürmeyi unutmay›n, havuza veya denize girmeden mutlaka duş al›n ve ç›kt›ktan sonra da klor ve tuzdan kurumamas› için nemlendirici sürmeyi atlamay›n. Bunlar› Bilmeyi İsteyebilirsiniz; • Michael Phelps’in ad›na aç›lm›ş 43 Instagram hesab› olduğunu, 12 yaş›ndan 19’a kadar haftada 7 gün 80 km, 19 yaş›ndan sonra haftada haftada 6 gün, günde 4 ayr› seans antrenman yapt›ğ›n› ve günlük 12.000 kalorilik diyet uygulad›ğ›n› • Natalie Coughlin’in University of California Berkeley’de Psikolojiden mezun olduğunu, en sevdiği menünün kendi yapt›ğ› ev makarnas› ve şaraptan oluştuğunu • Derya Büyükuncu’nun 1994 y›l›nda Amerika’da “Y›l›n Yüzücüsü” ünvan›n› elde ettiğini ve Amerika’da dünyaca ünlü “Swimming World” dergisine kapak olan ilk ve tek Türk sporcu ve yüzücü olduğunu • 14. FINA (Uluslararas› Yüzme Federasyonu) Şampiyonas›’n›n Aral›k 2012 ‘de İstanbul Sinan Erdem Spor Salonu’nda gerçekleştiğini ve Ryan Lochte’nin 100 ve 200 mt. de dünya rekoru k›rarak şampiyon olduğunu • Speedo’nun #ArtofTheCap kampanyas›yla 5 olimpik yüzücünün (Nathan Adrian, Nathalie Coughlin, Ryan Lochte, Dana Vollmer ve Cullen Jones) imzas›n› taş›yan kendi tasar›mlar›n› Aral›k 2013’te s›n›rl› say›da üreterek sat›şa sunduğunu • Speedo’nun kurduğu PaceClub sayesinde dashboard’u takip ederek, hedefinize göre haz›r antrenman programlar›ndan faydalanabileceğinizi • 1 saat tempolu yüzmenin ortalama 500 kalori harcatt›ğ›n› • Yüzme için ideal su s›cakl›ğ›n›n 22-24 derece olduğunu • Hayattayken yapmak istediğiniz 1001 maddelik listenizde Triathlon’a kat›lma gibi bir hedefiniz varsa, şimdiden yüzme antrenmanlar›na başlaman›zda fayda olduğunu ya da tam tersi iyi yüzüyorsan›z ama sadece yüzmeyle yetinmek istemezseniz Triathlon’a bile kat›labileceğinizi • Uluslararas› yar›şlar uğruna seyahat etmeyi göze alacak olursan›z, 2014 sezonu içinde FINA World Masters Championships için 27 Temmuz – 10 Ağustos aras› Montreal’de; FINA Swimming World Championships için 27-28 Ağustos’ta ve ayn› organizasyonun 25 mt. şampiyonluğu için 3-7 Aral›k’ta Doha’da olmay› isteyebileceğinizi • Yaş›n›zdan bağ›ms›z olarak hala bir yar›şç› olabileceğinizi gösterebileceğiniz veya izleyerek bile keyif alabileceğiniz yar›şlardan baz›lar›n›n; Masterlar Yüzme Yar›şlar›, Corporate Games, Boğaziçi K›talararas› Yar›şlar› olduğunu • Amerika’daki yaş›tlar›n›za göre derecenizi karş›laşt›rmak için, 70 yaş›n bile yaşl› say›lmad›ğ› FINA Masters World Records sonuçlar›na göz atabileceğinizi • Yüzme verimliliğinizi havuzun ebatlar›ndan bağ›ms›z olarak, att›ğ›n›z kulaç say›s›yla yüzdüğünüz saniyenin toplam›ndan oluşan Yüzme Golf Skoru’yla (YGS) ölçebileceğinizi • 2014 y›l› içerisinde yer alacak yüzme yar›şlar›n› takip edebileceğiniz tek bir site olmad›ğ›ndan; İstanbul Yüzme Temsilciliği, Türkiye Yüzme Federasyonu ve Master Yüzme’nin sitelerini ayr› ayr› takip etmeniz gerektiğini • Lisansl› ve lisanss›z kat›labileceğiniz çeşitli yar›şlar olsa da bağl› olduğunuz Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlükleri’ne müracaat ederek lisans alman›zda fayda olduğunu • Yüzmenin güce değil tekniğe dayal› bir spor olduğunu; ve yüzmenin kaslar›n›z›n %94’ünü çal›şt›ran bir spor olmas› sebebiyle sinir sistemine etki yapan en önemli sporlardan biri olduğunu • Suda yapt›ğ›n›z her hareketin verdiği rehavet ve/veya canl›l›k hissinin, asl›nda sinir sisteminizin rahatlad›ğ›n› gösterdiğini • Yüzmenin kara sporlar›ndaki dengi olan yürüyüş, koşu, bisiklet gibi diğer kondisyon sporlar›n›n aksine, yüzerken eklemlere yük binmediği için yaşl›l›kta dahi yap›labilecek en uzun soluklu sporlardan biri olduğunu • Yüzmenin bir denge sporu olmas› sebebiyle kad›nlar›n vücutlar›ndaki kas ve yağ dağ›l›m›n›n erkeklere göre daha dengeli olduğu için yüzmede kad›nlar›n daha avantajl› olduğunu • Yüzmede esnekliğin önemli olmas› sebebiyle, erkeklere göre daha esnek ve daha pürüzsüz vücutlu olan kad›nlar›n erkeklere göre yine daha avantajl› olduğunu Her sporun herkesi eşit derecede iyi hissettirmediği bir gerçek. Sporu iyi hissetmek için yapt›ğ›n›za göre, sürdürülebilirlik aç›s›ndan hangi spor daha çok keyif veriyorsa ve size daha çok hitap ediyorsa ona devam edeceksiniz elbette ama bu yaz›dan sonra yeni bir branş› denemek için önyarg›lar› bir kenara at›n, mutlaka bir f›rsat yarat›n ve kendinizi suyun enerjisine ve size vereceği dinginliğe bir kez bile olsa b›rak›n. Yüzmeden önce ve yüzdükten sonra 2 “siz” aras›nda oluşacak 7 farka bak›n ve haftal›k spor program›n›z› bu değişimi hesaba katarak yap›n. Uzun laf›n k›sas›, her nerede yaş›yor ve yaşat›l›yorsan›z daima sporla kal›n! 2014 YAZ TRENDLERİ 78/79/80 2014 Yaz trendleri aras›nda en dikkat çeken, tasar›mlardaki sanatsal etkiler. Chanel'deki f›rça darbeleri, Celine'deki grafik ve grafiti benzeri bask› ve desenler ile Prada'daki portreler sezon modas›n›n en önemli ilham›n›n sanat olduğunu gösterdi. Metalik renkler özellikle koyu doreler, parlak lameler, bronz ve bak›rlar ile birlikte mavi, pembe ve yeşilin metalik tonlar› gerek jakar ve brokar kumaşlarda, gerekse plise ve transparan kumaşlarda olsun yaz›n en parlak trendi olarak yerini al›yor. Beyaz her zaman olduğu gibi sezonun gözdesi. Beyaz pantolon-ceket tak›mlar, tek omuz elbiseler ve tulumlar bembeyaz bir yaz› müjdelerken, kimi zaman siyah›n beyaza eşlik ettiği tasar›mlarla bu en sevdiğimiz ikiliyi de bolca görüyoruz. Siyah-beyaz çizgi ve puantiyenin d›ş›nda daha grafik desenler de bu trendin uygulama alan›nda. Dantel yine sezonun en romantik trendi olma özelliğini elden b›rakm›yor. Desenli danteller ve renk bloklar› dikkat çekerken pembe, k›rm›z› ve pastel tonlar› dantelin bu sezon öne ç›kan renk tercihleri oluyor. Denim kumaş bu sezon farkl› tasar›m uygulamalar›yla s›n›rlar› zorlarken denim üzeri desen ve bask› çal›şmalar›, kapitone denimler s›kl›kla görülüyor. Denim kumaş bu sezon al›şt›ğ›m›z jean kullan›m›n›n aksine seksi elbiseler, ceketler ve eteklerle özgürlüğünü ilan ediyor. Özellikle Balmain ve Barbara Bui koleksiyonlar›nda denim kullan›m›na yer vermesiyle dikkatleri üzerine çekiyor. Son birkaç sezondur taş, pul ve payet işlemeleriyle dikkat çeken tasar›mlar bu sezon daha sportif kesimlerde de kullan›l›yor. Spor formlu k›yafetlerde kullan›lan bu işlemeler tasar›mlara couture soluğu kat›yor. Emilio Pucci'de Mary Katrantzou'ya, Marni'den Prada'ya pek çok marka taş, pul ve payet işlemelerle haz›r giyim koleksiyonlar›n›n haute-couture hissini artt›r›yor. Yazı: Mert Aslan Moda Editörü ve Stil Dan›şman› Son y›llarda yaz-k›ş demeden görmekten b›kmad›ğ›m›z çiçek desenlerinin d›ş›nda bu sezon en çok 3D çiçekler bahar ruhunu yans›t›yor. 3 boyutlu çiçekler özellikle elbiselerde ve üst gruplarda kullan›larak romantik bir kad›ns›l›ğ› vurguluyor.Tropik ve etnik desen uygulamalar› da sezonun en dikkat çekenlerinden. Dilediğiniz gibi kar›şt›rabileceğiniz gibi isterseniz siyah, beyaz ya da kobalt ve turuncu gibi tonlarla kombinleyerek kullanabilirsiniz. Etro'nun tribal etkili koleksiyonu sezonun gözdelerinden. Yaz sezonu elbette parlak renklere de kucak aç›yor. Limon sar›s›, zümrüt yeşili, kobalt mavisi ve Krishna turuncu dediğimiz koyu mandalina turuncusu en dikkat çeken renkler. Parlak renklerden uzak duranlar için pudra, gök mavisi, mint yeşili, soluk sar›, lila ve pembeler de ince dokulu kumaşlarla yaza huzurlu bir hava kat›yor. Egzotik deri çantalar, mücevher ve alt›n (gerçek ya da sahte) aksesuarlar, püsküller, inciler, has›r aksesuarlar, zincir sapl› çantalar, s›rt çantalar›, 70'leri an›msatan heybe çantalar, uzun deri kemerler, beli vurgulayan incecik kemerler, büyük kelepçe bileklikler, iri taşl› küpeler, büyük halka küpeler, terlik benzeri topuklu ayakkab›lar, yüksek dolgu topuklar, arkas› aç›k ayakkab›lar, sivri burunlu ayakkab›lar ve spor ayakkab› modelleri sezonun dikkat çekenleri. Plaj Ş›kl›ğ› Söz konusu plaj ş›kl›ğ› olduğunda, trendler bir yana, vazgeçilmez klasik stillere değinmemek olmaz. Her kad›n›n yaz gard›robunda mutlaka olmas› gereken siyah mayo ya da üçgen bikiniyi oversize bir beyaz gömlek (ya da kocan›z›n/sevgilinizin beyaz gömleği) ile kombinleyin. Bu en sevdiğimiz görüntü çabas›z olduğu kadar da elegan. Bir diğer sevdiğimiz görüntü ise Yves Saint Laurent etkisindeki kaftanlar. Etnik tak›lar ve alt›n rengi zincirlerle kombinleyebileceğiniz kaftanlar› seçerken ister siyah, kiremit ya da bej tonlar›n›, isterseniz etnik desenleri tercih edebilirsiniz. Olmazsa Olmaz Yaz gardırobunuzda mutlaka Picasso'dan Coco Chanel'e, Audrey Hepburn'den Marilyn Monroe'ya tüm ikonlar›n tercihi Breton tarz› çizgili marine tişörtlerden olmal›. Bol kesimli beyaz bir gömlek ister mayo üzerine, ister jean ya da kanvas şortunuzla, isterseniz de cigarette pantolonunuz ve tak›lar›n›zla şahane bir kurtar›c› olacakt›r. Diane Von Fürstenberg'in modaya kazand›rd›ğ› wrap-dress (anvelop elbise) ile beyaz ya da pastel renklerdeki gömlek elbiseler de yaz stilinizin olmazsa olmaz›. Mutlaka Uğray›n, Al›n, Göz At›n "Dolce Vita" esintili tasar›mlar ve Miriam Haskell vintage tak›lar için Fatoş Yal›n'›n mağazas› FEY'e uğray›n. Mim Kemal Öke Cad. No: 9 34365 Nişantaş› - İstanbul Tel: +90 212 219 87 24 Herkesin kulland›ğ› birbirinin ayn› çantalardan bunald›ysan›z Güneş Mutlu'nun markas› MEHRY MU çantalara göz at›n. Küçükbebek Cd. Ç›nar Apt. No:16 D:3 Bebek - İstanbul Tel: +90 212 257 50 22 Eğer stilinizde deri parçalara yer vermekten yanaysan›z mutlaka ZEYNEP ARÇAY'›n pastel renkli tasar›mlar›ndan al›n. Maçka Cd. Bronz Sk. No:1 Başar› Apt. D:10 Nişantaş› - İstanbul Tel: +90 212 343 55 18 Vintage tak›lara düşkünseniz AUVINTAGE.COM'a girin, başta Chanel olmak üzere pek çok markan›n vintage tak›lar›na göz at›n. Yaz davetlerinde farkl› bir stil yaratmaktan yanaysan›z Banu Bora Mumcu'nun muhteşem tasar›mlar›n› görmek için MIDNIGHT EXPRESS'e uğray›n. Midnight Express Bebek: Küçük Bebek Cad. No:7/A Bebek- İstanbul Tel: +90 212 265 45 47 Yaz gard›robunuzun olmazsa olmaz› Breton tarz› tişörtlerin en iyisi için TRU. Project'e göz at›n. Küçük Bebek Cad. No:11/a Bebek- İstanbul Tel: +90 212 287 77 40 Muhteşem bir yaz dilerim. GOOD FOR MEN 82 Vücut Tipinize Göre Mayo Seçimi Altın Rengi Bir Tenin Püf Noktaları Yaz›n En Stil Şapkalar›yla B›rak›n Tarz›n›z Konuşsun Yaz yüzmek demek. Vücut tipinize en yak›şan ve tarz›n›za en uygun mayoyu bulmak hem sahilde bile stil sahibi görünmenizi sağlar, hem de özgüveninizi art›r›r. Hiç şüphesiz hem erkek, hem kad›nlara en çok yak›şan şeylerden biri tam dozunda alt›n rengi bir tendir. Güneş banyonuzu yaparken hem UV ›ş›nlar›ndan kendinizi korumal›, hem de en çarp›c› karamel tonunu yakalamal›s›n›z. İşte size püf noktalar›; Şapka ç›kart›lan bir tarz sahibi olmak istiyorsan›z, şapka giymeyi bilmeniz şart. İşte bu yaz›n en göze çarpan şapka stilleri ve onlar›n verdikleri mesajlar; • Uzun boylu ve inceyseniz neredeyse dizinize gelen mayo ve şort modelleri seçin. Mayonuzun önden ayarlanabildiğinden emin olun ve unutmay›n parlak renkler daha iyi bir seçim. Hareketli desenler sadece zay›fsan›z hoş gözükür. • Fazla kilonuz varsa koyu renklerden kaç›n›n. Aş›r› büyük modeller de ince görünmenizi sağlamaz. Aç›k renkler ve bel yüksekliği çok düşük olmayan modeller seçin. Voleybol şortlar› sizin için iyi bir seçim. İp şortlar› yerinde tutacağ› gibi, 40 cm civar›ndaki şort yüksekliği dikkatleri karn›n›zdan uzaklaşt›racakt›r. • Boyunuz k›sa ise 50 cm’den uzun modeller tercih etmeyin. Tek, blok renkler boyunuzun daha uzun olduğu hissini yaratacakt›r. Tamam› pamuklu, tamam› naylon veya birden fazla kumaş çeşidi kullan›lan mayolar› tercih edin. 1. Güneşe ç›kmadan önce ya da uzanmadan önce güneşlenme losyonu kullan›n. Tanning lotion diye geçen bu ürünler cildinizin k›zarmadan yanma h›z›n› artt›r›r. 2. Seçtiğiniz ürünü vücudunuza eşit dağ›t›n. Aksi takdirde baz› bölgeler diğerlerinden çok yanacak ve ortaya orant›s›z bir görünüm ç›kacakt›r. 3. Üzerinizden gölge geçmesinden endişelenmediğiniz bir yerde uzan›n. Ayn› losyonda olduğu gibi, gölge de eşit olmayan bir şekilde yanman›za sebep olacakt›r. 4. Cildinizin yanmaya başlad›ğ›n› hissederseniz güneşin alt›ndan çekilin. Hafif ac› veya soyulmalar bunun işaretidir. Fazla güneşlenmek o alt›n rengi teni hiç de çekici olmayan k›rm›z› bir yan›ğa dönüştürür. 5 Kenarl› Kep Kanye West’ten Robert Pattinson’a pek çok ünlü ismin tercih ettiği 5 panelli şapkalar yaz›n en eğlenceli aksesuarlar›ndan. “Her an kaykay yapmaya başlayabilirim,” mesaj› veriyorlar. Kova Şapka Woody Allen’dan Chris Brown’a pek çoklar›n›n kalbini çalan şapkan›n verdiği mesaj “Güneşten de korunurum, bol bol da hava depolar›m.” Yüksek Bere Tarz›na cool ve in kelimelerini ekleyen herkesin vazgeçilmezlerinden olan bu bere daha çok gençlerin seçimi. “Bununla her yere giderim, ”mesaj› veren bere yaz›n s›cakl›ğ›na meydan okuyan bir popülerlikte. Panama Has›r Şapka Yaz›n tart›şmas›z en çok tercih edilen şapkas›. Jay Z’den Johhny Depp’e pek çok ünlünün 5. Sand›ğ›n›z›n aksine güneş kremleri sağl›kl› bir tene favorisi olan bu yaz şapkas› ulaşman›z› engellemez. Kendinizi cildinize uygun “Saç›m› dağ›tm›yor ve her şeye yak›ş›yor, ürünlerle UV ›ş›nlar›ndan koruyun. Unutmay›n ki güneş kremleri sadece alt›n rengi bir tene neden olmas›n?” mesaj›n› veriyor. sahip olmak için güneşin alt›nda kalman›z gereken süreyi art›r›r. Güneş gerekeni yapacakt›r. Kendinizi ve sağl›ğ›n›z› riske atmay›n. NO MORE LIES TENHADA SIKIŞTIRMAK... 84/85/86 Röportaj: Rana Korgül [email protected] Fotoğraflar: No More Lies Arşivi Kim o? Ne yap›yor? Ne ediyor? Nerede bilinmez! Ad›n› dahi bilmiyoruz ve onu tan›m›yoruz. Şahsen tan›şmad›k ve tan›şmayacae›z da...Karş›m›za ilk olarak ağlayan bir panda ile ç›kt›, Karaköy’de. Ard›ndan bir Mona Lisa, dondurmal› bir penguen derken göğsüne havuç saplanm›ş bir tavşan ve yaln›z bir kurt... Bunlar yetti onun peşine düşmeye ve merak bizi bir şekilde ona götürdü. No More Lies, İstanbul ç›k›şl› bir sokak sanat› projesi. Onun çizimlerine İstanbul sokaklar›nda ans›z›n, hiç tahmin etmediğiniz noktalarda rastlayabilirsiniz, şansl›ysan›z tabii... Çünkü her an silinip gidebilirler. No More Lies projesini hayata geçiren gizemli adam› kendisinden dinliyoruz... “Hep bir şeylerin aras›nda kald›m bugüne kadar. Hiçbir yere ait olmadan geçiyor ömrüm. Ait olmakla ayk›r›/ayr› durmak aras›nda gidip geldim ama bunun bir tercih mi, korku mu kaynakl› olduğunu da bilmiyorum hala? Her neredeysem olmad›ğ›m yere öykündüm, onu sevdim, tuttum, savundum ve onun bir parças› gibi davrand›m. Sonunda hiçbir şeyin tam içinde olmadan ve tarifinde yer almadan diğer taraftan da temas ederek, tüm dünyaya bir var olma çabas› sergiliyorum. Karars›zl›kta bile dengesiz düşüncelerim hayat›ma müdahale etti. Ankara'n›n en kozmopolit ama mahalle kültürünü de sonuna kadar yaşayan bir semtinde büyüdüm. Boşnak Mahallesi zamanla Lazlar’a, Kürtler’e, diğer göçmenlere, fahişelere, tarikatlara, eski Ankara ailelerine, kuşçulara, kumarbazlara, b›çakla vuruşan kabaday›lara ve t›rsak apartman çocuklar›na ev sahipliği yapm›şt›. ODTÜ’de mühendislik okudum. Her sene okuldan ayr›lmay› istedim. Üç kere at›larak, uzatarak da olsa bitirdim. Okulda benim gibi çizer arkadaşlar›m oldu. Çok etkiledik birbirimizi ve çok ürettik. Çok yetersiz buluyordum yapt›klar›m› ve bir şeyler beni tatmin etmiyordu. Genelde yak›n çevremle paylaş›yordum çizimlerimi. Daha geniş kitlelere ulaş›m için kontrolü üretende olmayan bir platforma ihtiyaç duyuyordum. Bu arac› alg›y› tamamen değiştiriyordu. Üreten de, izleyen de kendinden uzak bir ortak alanda bir araya geliyor ve bu işin büyüsünü bozuyordu. Sokakta ise onlar› "tenhada" s›k›şt›rm›ş oluyorum art›k. En boşta bulunduklar› anda karş›lar›na ç›k›yorum. Ben ve onlar... Şaş›rmalar› hoşuma gidiyor. Kafalar› başka bir yerdeyken hop diye şehir sürprizi! İstekli bile değiller, bilinçli hiç değiller, beklentileri yok... Sokak en savunmas›z olduğumuz yer değil mi? Hep sokakta tökezlemez miyiz? Boşluklar›m›z› al›verir sokak c›mb›zla. Bu kendilerine en yak›n anlar›nda, olabildiğince safl›ğ›mla karş›lar›na ç›k›p, bir oyun oynamaya davet ediyorum onlar›... Streetart’a başlang›c›m ise ‘Beautiful Losers’ filmi ile oldu. Sürpriz olarak “M” bu filme götürmüştü beni. İlk kez kendimi bu kadar bir şeylere ait hissetmiştim. As›l yapmak istediğim şeyi bulmuştum sonunda. Sticker’la başlay›p Wheatpaste ve Stencil ile devam ettim. Tüm projenin başlang›c›ndan beri beraber çal›şt›ğ›m iki kişi oldu. Biri her şeyin başlang›c›n› sağlayan k›z arkadaş›m “M”, diğeri ise iş arkadaş›m “Y”. Yer ve konseptin oturmas›nda “M” ile uzun uzun sohbetler yapt›k, İstanbul'u gezdik, hayvanlar belirledik. “Y” ise işin üretilmesinde yard›mc› oluyordu. Gece üçümüz ç›k›p çal›ş›yorduk. Ağ›rl›kla Stencil yap›yorduk çünkü sokakta hem çok uzun süre çal›şmak istemiyorduk, hem de vaktimiz yoktu. Gündüzleri Bruce Wayne, geceleri Batmancilik oynuyordum aç›kcas›... Her insan›n hayata gelişinde bir neden var, bu nedeni ifade etmek için de hepimizin kendi yöntemleri. Ben hep çizerek anlatt›m. Bunun mant›kla aç›klanabilir bir nedeni hiç olmad›. Bir yerlerden gelen bir içgüdü beni hep çizmeye yöneltti. Okulda derslerde, işte toplant›larda, telefon konuşmalar›nda, raporlar› incelerken, mülakat yaparken hep çizdim. Yan›mda kağ›t kalem olmadan ad›m atamam. Bir kafede oturup keyif yapmay› bilmem. Amerikan servisleri en zor anlar›m›n kurtar›c›lar› oldu. İhtiyaç duyuyorum çizmeye. Hayat› böyle yorumlayabiliyorum. Anlama, yorumlama, iletişim kurma yolum bu. Asl›nda mesajlar vereyim, insanlar etkilensinden daha çok tutamad›ğ›m, durduramad›ğ›m bir güdü. Hayvanlar› kullanma sebebim de onlar›n ac›lar›n› ortaya koyup dikkati üstlerine çekmekten bağ›ms›z, daha çok mecazi bir yer değişimi. Çal›şma saatlerimi tamamen motivasyonum belirliyor. Duygular›ma b›rak›yorum kendimi. Beni en çok heyecanland›racak işi, heyecan›m›n en yüksek olduğu anda yap›yorum. Yani hafta sonuna kadar sabredemezsem akşam başl›yorum yapmaya. Sağanak alt›nda bile çal›şt›ğ›m›z oldu. Seyahat öncesi gece yar›s›na kadar çal›ş›p parmak aralar›mda boyalarla çok işe gittim. Zamanla al›şt› çevremdekiler de. Beklemek gibi bir al›şkanl›ğ›m yok. Ağ›rl›kl› kulland›ğ›m teknik olan Stencil’i ve hayvan figürlerini benim d›ş›mda kullanan birçok sanatç› var ama bütün bunlar birer araç. Çok farkl› malzemelerle çal›şt›ğ›m örnekler de oldu. Materyali belirleyen asl›nda işin kendisi. Enstalasyon da yapt›m, tabelalarla da oynad›m, poster de kulland›m. Çok h›zl› bir şey yapmak istiyorsam poster en ideali. Asl›nda düzenli ve sürekli bir hayvan stencilleri serisi devam ediyor, edecek de ama arada öyle bir şey oluyor ki her şeyin aras›na giriyor ve başka bir teknik ile olmuyor. "Art›k eskisi kadar yaşl› değilim yavrum" gibi bir iş veya ayakkab› kutular›ndan parac›klar ç›k›nca bir Y›lbaş› çam› yapmak bir ihtiyaca dönüşüyor. Bu ani işler daha çok heyecan›m›n d›şa vurumu. Hayvanlar ise şamanist bir yaklaş›m›n eseri. Girdiği transal ritüellerde hayvanlar›n yard›m›yla ruhlar alemine giden şaman, kabilesine oradan bilgiler getirir. Aslolan şaman ile o hayvan›n bir olmas›, bu dünyaya başka bir gözle bakmas›, bedeninden ar›narak kutsall›ğa ulaşmas›. Benim işlerim de bu paralellikte. Tek fark› her seferinde yeni bir erk hayvan›m olmas› veya benim o hayvana dönüşmem. Çizdiğim tüm hayvanlar›n bir ortak yan› varsa o da bana olan benzerlikleri. Her seferinde kendi otoportremi yap›yorum. O hayvan›n içine girip k›r›lganl›ğ›m›, bana zarar veren durumu sembolleştiriyorum. O ağlayan panda da benim, burnuna dondurma bas›lan penguen de... Eğer bir farkl›l›ktan bahsedersek işlerle ilgili, o da bu ruhsal tav›rd›r san›r›m. Ayr›ca işleri koyduğumuz yerleri bulmak ve tamamlamak da bir ritüel. İşi yapmaya başlad›ğ›m andan itibaren hayati bir olay›n içindeymişim gibi gergin, heyecanl› ve sald›rgan oluyorum. Kendimle çok kavga ediyorum bu anlarda. İşi bitirdikten sonra huzurdan çok ruhsal ve bedensel bir yorgunluk yaş›yorum ama derin bir mutlulukla beraber. Projenin toplam›nda fark edilmemesi imkans›z bir gizlilik var. Gizem özellikle faydalanmak amac›yla ortaya koyduğum bir yöntem değil. Beyaz yakal› biriyim ve plazalarda şamanist tav›rla Street Art yapt›ğ›m› anlayacak kaç kişi bulurum veya anlatmak için neden çaba sarf edeyim? Diğer taraftan da kişisel gelişimim için gerekli bir alçakgönüllülük egzersizi. Allah’tan bu işi yapanlarda anonim olmak çok kabul gören bir yöntem. Benimki de arada eriyip gidiyor. İllegalitenin de hat›r› say›l›r etkisi var tabii ki... Poster ve Sticker’lar› yaparken sürekli bir ad›m daha ilerlemeyi planl›yorduk. Bir yandan da keyifle şehirde geziyorduk. Galata otopark›ndan Bankalar Caddesi’ne inerken sol kol üzerinde k›sa bir giriş bizi kocaman bir boşlu⁄a ç›kartm›şt›. Uzun uzun duvarlarla çevrili bir kurtar›lm›ş bölge. “M” ile bütün gün buraya bir şeyler yapmam gerekti⁄ini konuştuk, aş›k olmuştuk oraya. Art›k boya kullanman›n vakti gelmişti ve buras› ilk Stencilimiz zebran›n yuvas› oldu. İnsanlar çekildikten sonra sokaklarda çal›şt›ğ›m›z için birkaç kez polislerle karş› karş›ya geldik. Hayvan resmi yap›yoruz deyince bir sorun yaşamad›k. En ironik olan› penguen san›r›m. Çal›ş›rken kulakl›k ve mikrofonlu bir görevli yan›m›za gelip ne yapt›ğ›m›z› sormuştu. Biz de penguen deyince kulakl›ktan karş› tarafa “Sorun yok penguen yap›yorlar!” dedi ve gitti. Aradan üç ay geçti ve penguen Gezi Park›'n›n sembollerinden biri oldu. O gün sorun olmayan penguen üç ay sonra ciddi s›k›nt› yaratt› emniyete. Çal›ş›rken bizi görenlerden ise hiç olumsuz tepki almad›k. Bitirdikten sonra mahallelinin sahiplenmesi ise bu işin bonusu. Diğer taraftan görüntüm zaten biraz ikna edici, ‘bu adam yap›yorsa, b›rakal›m yaps›n. Kesin bir yerden izni vard›r,’ diyorlar san›r›m. Bazen ufak hilelere de başvuruyoruz. Bir keresinde de gündüz iki gün boyunca çal›şmam›z gerektiği için Belediye işçisi önlüğü benzeri bir şey giymiştik. En çok temizlik işçisi desteklemişti bizi. Rahats›zl›k vermesinler diye çocuklar› arada koval›yordu. Polisler de bir şey sormadan geçiyordu yan›m›zdan. Kurumsal olarak yarat›c› bir iş yapt›ğ›m söylenemez. Tamamen ayr› iki hayat yaş›yorum. Akşam 18:00'e kadar bir profesyonel olarak yönetim becerilerimi sergilerken, akşamlar› evde gece yar›s›na kadar kürdan büyüklüğünde kağ›t parçalar› kesiyorum ya da sokaklarda duvarlar› boyuyorum. Bazen işe t›rnak aralar›m boya art›klar›yla gidiyorum. Resim yapmay› hobim olarak kabul ettirdiğim için art›k göze batm›yor çok fazla. İstanbul, özellikle tarihi yar›mada oyun alan› gibi. Katmanlarla dolu semtlerde her koyduğumuz iş üstüne ald›ğ› semtin gizemiyle başka hikayeler anlatmaya başl›yor. Bazen rastlant›, bazen bilinçli. Çok şansl› buluyorum kendimi. Bu şehir o kadar haz›r ki; üstüne koyacağ›n en ufak bir güzelliği hemen yüceltiyor, ›ş›lt›larla dolduruyor ya da derinleştiriyor. İstanbul yaşayan en büyük organizmalardan biri. Üzerine yapt›ğ›m dövmelerle yaşamaya bay›l›yor, ben de ona... Tüm motivasyonumu heyecan›mdan al›yorum ve onu tetiklemeyen bir işin içinde olmay› doğru bulmuyorum. Sonuçta Street Art'› para kazanmak için yapm›yorum ve beni zorlayan bir durum da olmad›. Şu ana kadar keyifle ve özgürce yapt›ğ›m tek şey... Her iş bittiğinde erişilmez bir tatmin duygusu hissediyorum ve Allah’tan uzun sürmüyor, hemen yeni bir işe başl›yorum. Genelde elimde yap›lmay› bekleyen birkaç tasar›m›m oluyor zaten. Tükeneceğini de sanm›yorum ve gelecekte ne olacağ›n› düşünmeden devam etmek çok hoşuma gidiyor. Ken Robinson'›n ‘Element’ diye tan›mlad›ğ› şeyi buldum. Kendimi kaybedip saatlerce çal›ş›yorum. İlerisini düşünecek hayallerim ya da korkular›m yok. Tam anlam›yla tad›n› ç›kart›yorum... Kentsel dönüşüm facias› yaşam›ş bir yere ait ailem. Benim de yazlar›m orada geçiyordu. Çok güzel an›lar›m, daha güzellerine sahip tan›d›klar›m var. Tüm bu güzellikleri modernleşme, imarlaşma bahanesi ile yok etmelerine gönlüm raz› gelmiyor. Bu yaz çocukluğumdan kalma bir fotoğraf› henüz y›k›lmam›ş eski bir binan›n üzerine yapt›m. Fotoğraf›n zamanla silikleşip yok olmas› ile Street Art’›n geçiciliği birbirini tamamlad›. Bu yok oluş an›lar›m›z›n yok edilmesini temsil ediyor. Eğer binay› y›karlarsa an›lar da doğal sürecinden önce yok olacak, suni olarak. Şimdi iki fotoğraf daha ekleyeceğim o kasabaya. As›l sürprizim ise İstanbul'u ve onu sevenleri kutsayacak bir dokunuş...” VİVA BRASIL Asya’dan Okyanusya’ya, Amerika’dan Avrupa’ya yüzlerce ülke; unutulmaz olaylar, zaferler, sevinçler, üzüntüler ve hatta savaşa bile neden olan maçlar... Dünya kupalar›yla ilgili merak ettiğiniz tüm istatistiklere zaten “google”layarak ulaşabilirsiniz. Bugün bu büyük futbol olay›na farkl› aç›dan bakal›m istedim. Futbolun asla sadece futbol olmad›ğ›n› kan›tlar cinste, dünya kupalar› tarihinin en ilginç detaylar›yla keyifli bir yolculuğa haz›r m›s›n›z? Yediden yetmişe tüm futbolseverlerin tam dört y›ld›r heyecanla beklediği an nihayet geldi. Bu yaza, hatta belki de tarihe damgas›n› vuracak 20. Dünya Kupas›’nda ilk düdük çald› ve dünyan›n en iyi 32 milli tak›m›, yeşil sahalarda hünerlerini göstermeye başlad›. 1930'da Uruguay'da başlayan bu büyük heyecan›n bu y›l başka bir anlam› var. Turnuva coşkusu, Dünya Kupas›’n›n ebedi sahibi, futbol sihirbazlar›n›n anavatan› Brezilya topraklar›nda yaşan›yor. Kitapta bahsi geçen hikayeler her ne kadar “futbol romantizmi” olarak nitelendirilebilecek olsa da, bu sözden yola ç›karak anlat›labilecek olaylar asla bitmeyecek. Kupa’ya protestolar damgas›n› vurdu! Dünya Kupas› bu y›l pek de al›ş›k olmad›ğ›m›z olaylarla, protestolar›n gölgesinde başlad›. Son y›llarda ekonomik krizin pençesindeki Brezilya halk›, spor organizasyonlar›na, özellikle de Dünya Kupas›’na yap›lan büyük harcamalar› protesto etmek amac›yla, ülkenin her yerinde çeşitli gösteriler gerçekleştirdi. Ülkenin en önemli kenti Sao Paulo’da yap›lan protestolar ise şiddetli boyutlara ulaşt› ve onlarca kişinin yaralanmas›yla ve yüzlerce gözalt›yla sonuçland›. Ülke “futbol meselesi” yüzünden içinden ç›k›lamaz çalkant›l› bir sürece girdi. Tabii bu durum ak›llara Simon Kuper’in unutulmaz kitab›n› getiriyor: “Futbol asla sadece futbol değildir.” Kitapta bahsi geçen hikayeler her ne kadar “futbol romantizmi” olarak nitelendirilebilecek olsa da, bu sözden yola ç›karak anlat›labilecek olaylar asla bitmeyecek. Yaz›: Orhan Okuşluk Gerçek bir “futbol savaş›” Tarihe “futbol savaş›” olarak geçen El Salvador-Honduras meselesi, futbol çekişmesinin hangi boyutlara uzanabileceğine dair en net örneklerden biri olarak karş›m›za ç›k›yor. 1970 Dünya Kupas› elemelerinde karş›laşan bu iki komşu ülke, 4 gün ve yaklaş›k 100 saat süren bir savaş›n fitilini son maç›n bitimiyle ateşlemiş oldu. Her iki tak›m›n sahas›nda oynanan maçlarda fanatik taraftarlar›n sebep olduğu “rakip tak›m futbolcular›n› otelde ‘uyutmama’ krizi” tarafs›z sahadaki üçüncü maç›n bitimiyle adeta değil, gerçek anlamda bir savaşa dönüştü. Kazanan›n olmad›ğ›, bir anlamda berabere biten savaş, binlerce kişinin hayat›n› kaybetmesiyle sonuçland›. Roger Milla’ya kahraman m› dediniz? İtalya 90, birçok futbolsever için “inatç› aslanlar”la hat›rlan›r. Turnuva öncesi guruplardan ç›kmas› bile mucize olarak görülen Kamerun, çeyrek final oynama başar›s› göstererek Afrika futbolunun sesini dünyaya duyuran ilk ülke olmuştu. Tak›m›n “yaşl› kurt”u, 38’lik forvet Roger Milla ise att›ğ› goller ve kendine özgü danslar›yla turnuvan›n kahraman› olarak haf›zalara kaz›nm›şt›. Hayallerinizi y›kmak istemem ama Milla konusunda işin asl› hiç de öyle değil. Ülkenin sivil diktatörü Poul Biya’n›n en yak›n dostlar›ndan biri Milla, 42 yaş›nda olmas›na rağmen devlet başkan›n›n kontenjan›yla tak›m›n Amerika 94 kadrosunda yer alm›şt›. Hem futbolcu, hem de genel direktör göreviyle kat›ld›ğ› turnuvaya davet ettiği 120 pigmeyi “onlar› kontrol etmek çok zor” bahanesiyle başlar›na nöbetçiler dikip hapsetmesi, yenir yutulur cinsten değildi. Bu durum yoksul k›tan›n çaresiz insanlar› için, dünyaya seslerini duyurman›n belki de tek yolu olan o futbolu da diktatörlerin ellerine teslim etmekten başka bir anlam ifade etmiyordu. Diktatörler sadece Afrika’n›n sorunu değildi elbette. Bu konuda Güney Amerika da yabana at›lamaz bir şöhrete sahip. 1978 Dünya Kupas› öncesi yaşanan askeri darbe, ev sahibi Arjantin’e damgas›n› vurmuştu. Kendi topraklar›nda düzenlenecek bu organizasyonda “dünyan›n 1 numaras›” olmak ise bu faşist cunta için görkemli bir güç gösterisine dönüşebilirdi. Ayr›ca bu olas› şampiyonluk futbolla yat›p kalkan halk›n milli duygular›n› yükseltecek, tabii ki organizasyonun doğal getirisi olarak ülkenin kasas› da hat›r› say›l›r biçimde dolacakt›. Kempes, Ardiles, Passarella gibi y›ld›zlara sahip Arjantin tak›m› zaten favoriler aras›nda gösteriliyordu. İlk tur guruplar›nda da hiçbir sürpriz yaşanmad›. Ancak ikinci turda işler istendiği gibi gitmeyince Arjantin tak›m› guruptan ç›kma şans›n› son maça b›rakm›şt›. Rakip ise askeri cuntayla yönetilen başka bir Güney Amerika temsilcisi Peru’ydu ve Arjantin’in bu maç› en az 4 farkla kazanmas› gerekiyordu. Peru fakir bir ülkeydi ve Arjantin’i yöneten askeri cunta için hedefe giden her yol mubaht›. Arjantin hükümeti maç öncesi, ortada hiçbir sebep yokken, birden bire Peru’ya 35 bin ton tah›l yard›m› yapmaya karar verdi. Bu arada Arjantin Merkez Bankas›’nda dondurulan 50 milyon dolarl›k kredi Peru'ya ödenmek üzere serbest b›rak›ld›. Sonra ne mi oldu? Maç›n sonucu: Arjantin: 6 – Peru: 0 Turnuvan›n sonucu: Dünya Kupas›’n›n yeni sahibi Arjantin “Tanr›n›n eli” Falkland’›n intikam› oldu. Arjantin ve İngiltere aras›nda uzun y›llar itilaf yaratan Falkland Adalar› krizi, 1982 y›l›nda gerçek bir savaşa dönüşmüştü. Tarihe Falkland Savaş› olarak geçen olay›n sonucunda İngiltere, Arjantin aç›klar›nda ve kendi topraklar›ndan binlerce mil uzakl›ktaki bu adalarda sömürgeci gücünü devam ettirmeyi başarm›şt›. Bizim hikayemiz ise savaştan tam 4 y›l sonra, Meksika'da düzenlenen 1986 Dünya Kupas›’nda başl›yor. Peter Shilton, Bryan Robson, Gary Lineker gibi önemli oyunculara sahip İngiltere'nin çeyrek finalindeki rakibi Maradona'l› Valdanado’lu, Batista’l› Arjantin’di. İngiltere için yar› final biletinden öte olmayan maç›n Arjantin taraf› için bambaşka bir anlam› vard›. Falkland Savaş›’ndan beri İngiltere’yle bir türlü hesaplaşma f›rsat› bulamayan Arjantinliler için intikam vakti gelmişti. Futbolcular her ne kadar maç öncesi röportajlarda “Futbol ve politika ayr› şeylerdir, birbirine kar›şt›rmamak laz›m.” gibi demeçler verse de hepsi düpedüz yaland›. Çünkü onlar›n gözünde bu maç bir tak›ma karş› değil, bir ülkeye karş› kazan›lmal›yd›. Maç›n oynand›ğ› efsanevi Azteca Stad›’nda her şey normal seyrinde ilerliyordu. 51. dakikada ise tarihe damgas›n› vuran o olay gerçekleşti. İngiltere savunmas›n›n ters volesiyle yükselen topa Maradona ve kaleci Shilton ayn› anda z›plam›ş, Maradona o k›sac›k boyuna rağmen h›zl› davran›p topu ağlara göndermeyi başarm›şt›. Tabii bunu kafas›yla değil eliyle yapt›ğ›na maç›n hakemi d›ş›nda herkes şahitti. İtirazlar fayda etmedi ve Arjantin maç› 2-1 kazanarak ad›n› önce yar› finale, ard›ndan da şampiyonluğa yazd›rmay› başard›. Maç›n ard›ndan Maradona, bu golle ilgili sorulan sorulara o unutulmaz cevab›n› vererek Falkland Savaş›’n›n intikam› niteliğindeki olaya imzas›n› atm›ş oldu: “O el benim değil, tanr›n›n eliydi!” Dünya kupalar› ve değişen futbol modas› Dünya Kupas› demek sadece futbol demek değil elbette. Her kupaya özel üretilen maskotlar, toplar, formalar bu büyük heyecana renk katmaya devam ediyor. Değişen her stil, dönemin modas› ve tasar›m anlay›ş› hakk›nda da ipuçlar› veriyor. Maskotlar: Dünya Kupas› maskotlar› ilk olarak 1966 y›l›nda İngiltere’de kullan›ld› ve o zamandan bu yana düzenlenen büyük futbol turnuvalar› için geleneksel hale geldi. İşte maskotlar›n karakalem çizimlerden 3D tasar›mlara uzanan maceras›: İngiltere 1966: Willie Meksika 1970: Juanito Bat› Almanya1974: Tip and Tap Arjantin 1978: Gauchito İspanya 1982: Naranjito Meksika 1986: Pique İtalya 1990: Ciao ABD 1994: Striker Fransa 1998: Footix Kore/Japan 2002: Nik, Ato and Kaz Almanya 2006: Goleo VI ve yard›mc›s› Pille Güney Afrika 2010: Zakumi Brezilya 2014: Fuleco Formalar: Bazen birer estetik harikas›, bazen “kitsch” ötesi tasar›mlar... Dünya Kupalar›, oynanan futbol kadar tak›mlar›n forma tasar›mlar›yla da çok konuşuluyor. İşte hat›ralardan silinmeyen efsane formalardan kronolojik s›rayla haz›rlad›ğ›m birkaç örnek: Biraz da futbola dönelim ve kupa tarihinin en ilginç olaylar›na göz atal›m. Unutulmaz skandallar Bobby Moore, 1970 İngiltere’nin büyük kaptanlar›ndan Bobby Moore, kupa öncesi Kolombiya'daki bir mücevher dükkan›ndan bilezik çald›ğ› iddias›yla tutukland›. Moore k›sa süre sonra akland› ama bu olay İngiliz tak›m›n›n tüm dengelerini alt üst etmeye yetti. Roberto Baggio, 1994 0-0 biten ve sonucu penalt›lara kalan Brezilya finaline gelinene kadar att›ğ› 5 golle kupan›n y›ld›z› olan Baggio, her zaman, kalenin üstünden d›şar› gönderdiği o son penalt›yla hat›rlanacak maalesef. Andres Escobar, 1994 ABD maç›nda kendi kalesine gol atarak tak›m›n 2-1 yenilmesine sebep olan Kolombiyal› Escobar, maçtan 10 gün sonra bahislerde büyük para kaybeden uyuşturucu patronlar› taraf›ndan öldürülerek trajik bir cinayete kurban gitti. Hollanda, 1974 Kupada final oynama başar›s› gösteren Cruyff’lu, Neeskens’li efsane Hollanda tak›m›n›n unutulmaz portakal klasiği, halen efsaneler aras›nda. Diana Ross, 1994 Evet yanl›ş okumad›n›z. Soul müziğin efsanesi Diana Ross’dan bahsediyorum. 1994 Dünya Kupas›’na ev sahipliği yapan ABD, turnuva için Peru, 1978 görkemli bir aç›l›ş organize etmişti. Adidas’›n diagonal k›rm›z› şeridi, Peru tak›m›yla Diana Ross, aç›l›ş konserindeki şov gereği şark›s› özdeşleşen bir tasar›m olarak halen geçerliliğini koruyor. devam ederken penalt› kullanacak ve top filelerle kucaklaş›nca kale ikiye ayr›l›p y›k›lacakt›. Arjantin, 1986 Ki ayr›ld› da... Ross’un auta giden muhteşem Arjantin klasiği mavi-beyaz çubuklu forman›n Le Coq şutuna rağmen. Sportif imzal› bu versiyonunun şüphesiz tüm futbolseverler için ayr› bir yeri var. Sebebi çok basit: Armando Diego Maradona. İskoçya, 1986 Genelde tüm tasar›m denemeleri forman›n t-shirt k›sm›nda yap›l›r. Şortlar ise düz renklerden seçilir. Bu formay› unutulmaz k›lan şey kuşkusuz s›ra d›ş› şort tasar›m›. İngiltere, 1990 İlk bak›şta klasik İngiltere çizgisiyle yorumlayabileceğimiz Umbro imzal› forma, kumaş detaylar› ve o formay› giyen unutulmaz İngiltere kadrosuyla halen haf›zalar›m›zda. Almanya, 1990 Sadece benim için değil, tüm futbolseverler için gelmiş geçmiş en güzel Almanya formas›. Günümüzde replikalar› piyasaya sürülen ve hatta Brezilya 2014 tasar›m› için ilham olan bir Adidas efsanesi. Jorge Campos, 1994 Karma kar›ş›k desenler, fosforlu renkler ve “göz yak›c›” bir tasar›m. Meksika kalecisi Campos’un bu formas›, 90’lar›n forma stilini yans›tan en çarp›c› örneklerden… Brezilya, 1998 Brezilya’y› finale kadar getiren bu forma, tasar›mda deneysel 90’lar devrinin kapan›p 2000’lere gelindiğinin, klasikten asla vazgeçmeyen Brezilya’n›n ise farkl› aray›şlara girdiğinin en iyi örneklerinden… Meksika, 1998 Büyük forma üreticilerinin aksine ABA Sport isimli yerel bir firmaya ait bu tasar›m, kumaş›ndaki Aztec sembolü detaylar›yla futbolseverlerin unutulmazlar› aras›na girmeyi başard›. Kamerun, 2002 Futboldan çok basketbol formas›n› and›ran, Puma’n›n yeni bir devrim yapma çabas› olarak nitelendirebileceğimiz bu kolsuz tasar›m, Kamerun tak›m›n›n FIFA taraf›ndan cezaland›r›lmas›yla tarihe gömülmüştü. Kupa çal›nd›, eritildi ve afiyetle yendi. Ad›n› FIFA'n›n unutulmaz ismi Jules Rimet'den alan ve 1974’te yerini bu günkü tasar›ma b›rakan efsane kupan›n baş›na gelen, deyim yerindeyse pişmiş tavuğun baş›na gelmedi. 1939 y›l›nda başlayan 2. Dünya Savaş› s›ras›nda kupan›n sahibi İtalya’yd› ve müttefiklerin ülkeyi işgal etme ihtimali baş gösterince İtalyan FIFA yetkilisi Ottorino Barassi çareyi kupay› bir ayakkab› kutusunda saklamakta bulmuştu. 1966 İngiltere Dünya Kupas› sonras›nda nerdeyse kupa sahibine verilemeyecekti çünkü kaybolmuştu. Pickles adl› şirin köpek imdada yetişti ve s›rra kadem basan kupay› bir ağac›n dibinde bularak İngiltere’yi bir skandal›n eşiğinden döndürdü. 1970 Meksika’y› kazanan Brezilya üçüncü dünya şampiyonluğunun ard›ndan Jules Rimet’nin ebedi sahibi oldu ve kupay› müzesine götürdü. 1983 y›l›nda müzeden çal›nan som alt›n kupan›n h›rs›zlar taraf›ndan bir güzel eritilip sat›ld›ğ› ortaya ç›kt›. 1,8 kg som alt›ndan yap›lan replika Jules Rimet Kupas›, günümüzde Brezilya’da sergilenmeye devam ediyor. Dünya Kupalar›n›n günümüzde bambaşka anlam› var. Kulüpler baz›nda yeterince “vahşileşen” dünya futbolunun kaybetmeye başlad›ğ› o naif hisleri yeniden canland›ran, “futbolseverlik” duygular›n› 4 y›lda bir de olsa bizlere hat›rlatan 1 ay sürecek bir şölen... Hikayeleriyle, y›ld›zlar›yla hep hat›rlanacak; y›llar geçse de asla unutulmayacak bir turnuva izlemek dileğiyle: VIVA BRASIL Sanal Dünya Savaşlar›: FACEBOOK vs GOOGLE 92/93 İnternet, hayat›m›za girdiğinden bu yana sinsi bir şekilde dünyam›z› ele geçirmeye devam ediyor. Milenyumun başlar›nda hayal bile edemeyeceğimiz teknolojiler, şu an yaşamlar›m›za yön veriyor. 90’l› y›llar›n sonlar›nda ve 2000’lerin başlar›nda internet; bilgiye ve kullan›c›ya aç bir aland›. Dünyadaki tüm bilgisayarlar› birbirine bağlayan bu ağ, o y›llarda, henüz yeteri kadar veriye ve İnternetin bu emekleme evresinde insanlar, arad›klar›na şimdiki kadar kolay ve h›zl› ulaşam›yorlard›. Tam bu dönemde; Yahoo, Alta Vista ve Google, insanlar›n internette bulmak istediklerine daha seri ve basit yoldan ulaşabilmelerini sağlamak amac› ile hizmet vermeye başlad›lar. Ancak Google bu arama motorlar› aras›nda, gerek algoritmas›n›n daha başar›l› olmas›yla, gerekse basit ara yüzüyle, kullan›c›lar taraf›ndan daha fazla sevildi ve dünyan›n en çok ziyaret edilen web sitesi olmay› başard›. Site, bu başar›s› sayesinde dünyan›n en çok kâr eden şirketleri aras›nda yer ald› ve bu servetini yeni internet girişimlerini sat›n almak için harcamaya başlad›. 2006 y›l› Google için önemli bir dönüm noktas› oldu. İnternet devi, 2006 y›l›nda YouTube’u sat›n ald›ktan k›sa bir süre sonra, o dönemin en çok yükselişte olan sosyal ağ› Facebook’u şirketinin bir parças› yapmak için 2.3 milyar dolarl›k bir teklifte bulundu. Fakat Facebook’un kurucusu ve CEO’su Mark Zuckerberg, Facebook’u satmay› düşünmediklerini belirtti. Bu gelişmelerin ard›ndan Microsoft, 240 milyon dolar ödeyerek Facebook’un %1.6’l›k hissesini ald›. Google, Facebook’u almay› başaramayarak, kendisine ciddi bir rakip yaratt›ğ›n› henüz bilmiyordu. 2006 y›l›ndan itibaren tüm dünya Facebook’un inan›lmaz yükselişine tan›kl›k etti. Facebook art›k, bir dönem kendisini sat›n almak isteyen Google’›n izinden gitmeye başlayarak, gelecek vaat eden girişimleri kendisi sat›n almaya başlad›. Peki ama Google ve Facebook neden yeni şirketler almaya bu kadar büyük bütçeler ay›r›yorlar? Bunun cevab›n› bulabilmek için 2000’li y›llar›n başlar›na dönmeliyiz. O dönemlerde hayat›m›za pek çok internet sitesi ve web tabanl› program girdi. mIRC, ICQ, Messenger, MySpace ve daha niceleri, bir dönem tüm dünyada çok geniş kullan›c› rakamlar›na ulaşt›ktan sonra h›zla düşüşe geçtiler. Çünkü her başar›l› web girişiminin ard›ndan, daha başar›l›s› geliyordu ve Yani her iki şirket de birbirlerinin alanlar›na göz dikmiş durumdalar. Google, kendisini daha çok ak›ll› teknolojiler alan›na konumlarken; Facebook, iletişim alan›na yat›r›m yap›yor. Bu durumda, internet sektöründe uzun süre var olabilmenin tek yolu; her zaman kendini geliştirebilmekten ve kullan›c›lara yeni alternatifler arama gereksinimi hissettirmemekten geçiyor. Bu durumun fark›nda olan Google ve Facebook, kendilerini sadece birer web sitesi olarak görmüyorlar ve geleceğin teknolojilerine yat›r›m yap›yorlar. Bu iki teknoloji devi internet üzerinde farkl› alanlarda gibi görünseler de asl›nda birbirlerine ciddi anlamda rakipler. Google, Facebook’un başar›s›ndan etkilenerek Google+ ile sosyal ağ alan›na girerken; Facebook da Graph Search ad›n› verdiği, fakat henüz beklediğimiz kadar aktif olmayan özelliği ile arama motoru alan›nda güçlendirme Google’›n sat›n ald›ğ› şirketler aras›nda mobil yaz›l›m şirketi Android ve duman dedektörü üreten Nest gibi şirketler bulunurken; Facebook ise; Instagram ve WhatsApp gibi sosyal paylaş›m ve iletişim şirketlerini bünyesine katt›. Zaman zaman da bu iki rakip, ayn› şirketi sat›n almak istiyor. Bunun son örneği ise WhatsApp. K›sa sürede 100 milyonun üzerinde kullan›c› say›s›na ulaşan mesajlaşma uygulamas› WhatsApp’›; hem Google hem de Facebook ›srarla almaya çal›şm›şt›. Bu yar›ş›, 17 milyar dolar› gözden ç›karan Facebook kazanm›şt›. İki şirketin aras›ndaki bu sat›n alma rekabeti bundan sonraki zamanlarda nas›l gelişir, bayrağ› kim önde götürür bilemeyiz. Ancak şuna eminiz ki; her ikisi de geçmişteki web girişimlerinin hazin hikâyelerinden ders ç›karm›ş durumda. Art›k; Google ve Facebook, varl›klar›n› sürdürebilmek için bu tarz al›mlar yapmak zorunda olduklar›n›n fark›ndalar. ORGANİK Doğadan geldik, doğaya gideceğiz. Sağl›kl›, çevreye zarars›z ve tamamen katk›s›z bir hayat arzuluyoruz hepimiz. Ve organik ürünlerin eşsiz kalitesi gün geçtikte her alanda kendini gösteriyor. Organik Giyinmek Alexander McQueen ve Gareth Pugh gibi dünyaca ünlü isimlerle çal›şan Ada Zanditon, tamamen doğal ve organik kumaşlardan yaratt›ğ› son derece ş›k sezon serileriyle herkesin beğenisini topluyor. T-shirtler, elbisler, pantolonlar ve eteklerden oluşan serilerinde kanserojen olmayan boya kullanmaya da özen gösteriyor. Organik Hissetmek Meşhur erkek bak›m markas› The Men’s Soap Shop’un yaz için haz›rlad›ğ› tamam› doğal cilt bak›m ve t›raş tak›m› seti nefes kesti. Zarif tasar›m›n›n yan› s›ra yüzde yüz çevre dostu olan ürünlerle erkek bak›m›na organik bir incelik kazand›ran markan›n özel koleksiyonu, sabundan aftershave losyonlar›na erkeğin ihtiyaç duyabileceği her şeyi en doğal haliyle sunuyor. Organik Beslenmek Doğal besin ürünlerinin popülaritesinin gittikçe artt›ğ› günümüzde dünyan›n en büyük kafe zinciri olan Starbucks’da organiğe yönelenlerden. Alt›dan fazla çeşit organik kahve sunan kafe, sanata çevirdiği kahve yap›m›n› doğal yaşamak isteyenler için de ayn› ustal›kla sunuyor. Organik Oynamak Lego’yu tüm çocuklar bilir. Peki Lego’nun doğa dostu organik Mokurokku Wooden serisini herkes biliyor mu? Çocuklar› için mümkün olduğunca doğal ve çevre dostu bir hayat yaratmak isteyen anne babalar› mutlu eden ahşap Lego serisi, yumuşak toprak renkleri ve s›cac›k ağaç desenleri ile doğay› yeniden ellerinize koyuyor. Organik Gezmek ELF araçlar› gittikçe büyüyen bir doğa hareketi. ABD’de el işçiliğiyle yap›lan ve güneş enerjisiyle şarj olan ELF bisikletleri, hafifliği, iz b›rakmay›ş› ve saatte 32km’ye ç›kan motor h›z›yla çevre düşkünlerinin yeni sevgilisi. Son derece kompakt ve sevimli bir dizayna sahip ELFler sağl›kl›, etkili, ekonomik, hava koşullar›na karş› dayan›kl› ve tamamen doğal. MANEBI YUCATAN İŞLEMELİ KANVAS ESPADRİL Bu senenin en moda yazl›k ayakkab›lar› kesinlikle espadriller. Geçmişte daha sade modellerini giydiğimiz espadriller art›k çok özel renkler,desenler ve işlemeliler. Manebi’ler ise bu konuda en iddial› marka. Tamamen el yap›m› bu İspanyol marka espadriller tamamen tradisyonel methodlarla üretiliyor. Haz›rlayan: Mehmet Ali Tokgözlü www.net-a-porter.com 60 EURO ADOLFO ABEJON SLIM LAMBA 21. Yuzy›l minimalizminin kusursuz çizgilerine sahip bu lamba hem modern hem de retro cizgiler tas›yan bir eve kusursuz bir uyum sağlayacakt›r. www.fancy.com 565 USD THAMES&HUDSON THE WORLD ACCORDING TO KARL Kült modac› Lagerfeld’in söylediği sözler üzerine son derece eğlenceli bir kitap. Bu adam neden bir ikon diye merak ediyorsan›z bu kitaba bir göz gezdirin. www.thamesandhudson.com 18.95 POUND İşte 74. say›m›z›n en beğenilen 3 ilan› // DENİZBANK //ARÇELİK // TAV // PHILIPS // PUMA // TUMI // NEW BALANCE // AUDI AKSESUAR // MAXX ROYAL // AUDI AVEK BAYİİ 2 /3 4 /5 6/7 8/9 11 12 17 23 24/25 29 // EMAAR // GAGGENAU-ÇELİK // GAGGENAU-SADELİK // JETSET // ZOET // ULUDA⁄ // SEDVENTURE // GRUPPAL // PLAZA YAPI // VODAFONE 35 39 41 47 53 57 61 67 71 77 // SCHUCO // TWEEN // COCA COLA // DOVE // FG RADIO // BİLFEN // U.NARDIN Bu say›daki en beğendiğiniz ilan› bize e-mail'le bildirmenizi rica ederiz. [email protected] 81 83 87 95 99 111 112 A WOMAN OF ENCHANTING WORLDS: LÜSET KOHEN FİNS “I want to spend the rest of my life as a fiction writer and I think I am ready for this trip.” Lüset Kohen Fins 18/19/20/21/22 Interview: İpek Kigan Photos: Uğur Bektaş A sophisticated, colorful and an utterly different woman who can see through you... Lüset Kohen Fins was the editor-inchief of City Plus İstanbul magazine for 9 years from 1997, and of the NYC Food and Mood city guide in New York for the following 4 years. After hundreds of articles including essays and observational pieces, as well as columns, interviews and travel writings, she decided to write a novel. She won the HarperCollins’s Authonomy Gold Medal in 2013 for her debut novel Ten Deep Footprints she wrote in English. Now, all she wants to do is write novels and share her experiences with others... And we are keeping a close eye on her ? SUMMARY 75 How long did it take to write Ten Deep Footprints? The book is a product of two years’ of work in total. We could easily say it was 2.5 years, including the six months spent for its translation into Turkish. Adapting it to Turkish was a completely different journey for me. I wanted to own both the original and the translated work, taking credit and blame for it all. My first encounter with Wen Bao Zhu, the hero in the book, was on Facebook. A friend had shared a quote from him, which had really made an impression on me. I found out he was a fictional character when I googled you. I found it very interesting and impressive that you created a fictional philosophy by the name Zhuism, a fictional leader, and that you were able to convincingly create the whole background to it. How was the basis of this novel come to being in your life? I could say that Ten Deep Footprints is based on observations, empathy and imagination. I chose this way to share my experiences and ideas about life. Writing a fictional novel is nothing like conveying one idea after the other as one does in essays or prose. You have to create different characters, support the plot with purposeful dialogues, and set an atmosphere that fits the subject matter. Many authors object to training programs on writing. I suppose you have negated this opinion. You took part in online creative writing courses and then you realized your all-time dream and wrote your first novel. I disagree with the opinion that it is wrong to get writing training. Like all other skills, the writing skill should also be controlled to attain improvement, because any skill that is not backed by technical knowledge and other supplementary elements is doomed to rusting and vanishing. The problem is the denial of this fact... Such prejudices and information pollution are common in every artistic discipline involving the ego. Like every other idealistic would-be writer, I received training from masterful writers and went through painful phases. By pain I mean paying a price... I worked at least eight hours a day and I was constantly on the move to achieve self-improvement. Mental actions must undergo certain phases before turning into writing. One needs to look at this without ignoring these facts. What do you think about the publishing sector in Turkey? Most publishers in Turkey print either the works of very famous foreign authors or turn to books with low copyright costs for not taking risks. Not many publishers take the middle course. In other parts of the world, however, numerous new writers get published and introduced to the public. Unfortunately, only those who speak a foreign language and not wanting to wait for the translation process can follow-up the new releases on a day-to-day basis. The recent years have been characterized by a huge interest in Turkish authors’ books. As far as I can tell, this is a matter of supply and demand. In May 2014, you set up a platform called Creative Writing Workshop. What was the underlying process, what are your goals? My goal is to reveal the real potentials of aspiring writers in Turkey, and help them improve their creativity and writing techniques. I received a 14-month special practical training from the coaches of worldwide famous writers like John Grisham and Stephen King. After winning the HarperCollins Authonomy golden medal, I transferred to the jury and became an international book critic. I want to share my knowledge and experience with people who set their hearts in contemporary literature under the roof of the Creative Writing Workshop and just for this reason, I developed a brand new basic training program that incorporates my own anecdotes. I want to offer guidance to people wishing to write stories, novels or autobiographic stories at any stage of their lives, and I want to help them become fully equipped writers. What is your healing venue or spot in İstanbul in your most stressed-out moments? I love my home and it is where I spent most of my time. When I need to contemplate or when I am preoccupied with something, I hop on the boat from Beşiktaş to Kad›köy, wander around the marketplace and come back home. I find immense peace of mind when I mix with the crowd; it helps me find creative solutions. I also love having a cup of coffee on my own in Arnavutköy or Şişhane, and taking handwritten notes of my thoughts. If I had a time machine, what date would you like me to take you to? I’d prefer going to the past rather than the future. For instance, I would want to go the site of the ruins of the ancient city of Pompeii near modern Naples in the Italian region of Campania, to 79 A.D. But on one condition: only if I will be able to go there several months before the eruption of Mount Vesuvius to observe how locals lived and come back to the present a few hours before the city turned into a mass graveyard... Can you give us the names of three books that left a mark with you? The Alchemist by Paolo Coelho, as well as Germinal by Emile Zola and Oblomov by Ivan Goncharov are among the books that left a mark with me. What are your essentials? Exchanging ideas and thoughts with my friends is an indispensable passion for me. If I asked you to give a name to your life, what would that be? Trial and error board. Is there a new novel coming soon? There is. Six months ago, I started writing a new novel by the name Enginar Mevsimi/Artichoke Season. At present, all my work is focused in this direction because I am targeting to launch the book in January 2015. EXPERIENCING THE REAL IBIZA GERÇEK İBİZA’YI YAŞAMAK 26/27/28 İbiza’n›n önemini aday› daha önce ziyaret etmemiş birine anlatmak gerçekten çok zor... Buras› dünyan›n en büyük gece kulüpleri ve barlar›yla dolu bir ada olmaktan çok daha öte bir yer. Ada’da olman›n verdiği huşu dolu tatmin hissini hiçbir şeyle k›yaslamak mümkün değil. Adan›n kültürel ve tarihi miras›, nesiller boyu müziğe ve dansa öncülük eden dokusu ve cennetimsi güzelliği, dünyan›n en büyük isimlerini kendine âş›k ediyor. Kristal mavisi sular›, muhteşem koylar› ve plajlar›, seçkin eğlence mekânlar›n›n dünyan›n her yerinden çektiği renkli simalar› ile; hayat›n sunduğu tüm zevkleri en unutulmaz şekilde yaşatan tam bir ‘duygu’ adas› İbiza. Nisan’dan Ekim sonlar›na kadar capcanl› atmosferi, s›cac›k iklimi ve maviyle yeşilin en güzel tonlar›n›n yaratt›ğ› büyülü doğas›yla bağ›ml›l›k yaratan bir yer olan ada, gerek dünya sosyetesinin gerekse kültür ve sanat camias›n›n en büyük ikonlar›n› yar›m as›rdan fazlad›r kendine çekiyor. Adan›n Amerika’y› keşfeden Christopher Columbus’un doğum yeri olmas›, 1970’li y›llarda aç›ld›klar›ndan beri aday› dünyan›n parti başkenti haline getiren Amnesia, Pacha ve Space gibi rakipsiz gece kulüpleri ve sahip olduğu nefes kesen kültür hazinesiyle neredeyse tamam›n›n UNESCO taraf›ndan dünya miras› olarak korunmas› İbiza’n›n neden böylesine baştan ç›kar›c›, çekici bir mekân olduğunu aç›klamaya yetmiyor. Global çapta trend yaratan müzik ve dans dünyas›n›n en büyük ustalar›n›n buluştuğu bir nokta olan İbiza’n›n doğal güzelliği, Grace Jones, Freddie Mercury, Duran Duran gibi dev şöhretlerin ve Paul Oakenfold, Nicky Holloway gibi isimlerini müzik dünyas›na kaz›m›ş yap›mc›lar›n parlayan y›ld›z tozlar›yla, bugün iki nesle uzanan müzik ve dans tarihiyle çok daha çekici hale geliyor. Valencia’n›n aç›klar›nda yer alan ve Balear Adalar›'ndan biri olan ada çok uzun senelerdir özellikle Avrupal› turistlerin gözdesi. Adan›n en büyük gururlar›ndan biri ise; Kate Moss, Dizzee Rascal, Jade Jagger ve P Diddy gibi onlarca ünlü ismin tatilleri için s›k s›k seçtiği mekân olmas›d›r. Bugün esas olan, tüm ihtişam› ve tart›şmas›z özgür ruhuyla aday› özüne uygun yaşamak... İbiza’y› Kate Moss gibi, Naomi Campbell gibi, Kylie Minogue gibi deneyimlemek... Yaz›: Can Atal www.irunibiza.com Eğer bir gün yolunuz düşerse muhteşem ve tarihi İbiza Town’un taşl› sokaklar›nda bu dev ikonlar›n ayak izlerini takip ederek dolaş›n. Zarif liman› ve nefis sokaklar› ile San Antonio bulunmaz güzellikte bir tatil seçimi olur. Dünyan›n en büyük markalar›na ev sahipliği yapan şehir merkezinde al›şverişinizi yaparken soyunma odan›z› Sade ile paylaşabilir, tüm gizemi ve say›s›z efsanesiyle Es Vedrà Bölgesi’ni ve Akdeniz’in en iyi saklanan hazinesi olan, s›r gibi güzelliğiyle Formentera Adas›’n› keşfe ç›kabilirsiniz... Las Banderas, Es Ram Eco Resort ve Cap de Barbária gibi en elit kesme hizmet eden butik otellerde veya hareketli bir kalabal›ğa sahip 26/27/28 Article: Can Atal Ibiza is famous for a number of reasons including for being the birthplace of Christopher Columbus, the discoverer of America; for its unmatched nightclubs such as Amnesia, Pacha and Space that have turned the island into the world’s party capital since they opened in the 1970s, and for the island’s breath-taking cultural heritage that has put it almost in its entirety in UNESCO’s list of world heritage sites. Yet, all these fail to explain why Ibiza is such a seductive, such an attractive place. The natural beauty of Ibiza, the meeting point of the global trendsetter masters in music and dance, becomes all the more attractive with its music and dance history that stretches over two generations with the glittering stardust of colossal names including Grace Jones, Freddie Mercury, Duran Duran, and producers who have etched their names in the music world such as Paul Oakenfold and Nicky Holloway. Located off the coast of Valencia and one of the Balearic Islands, the island has long been the favorite of European tourists in particular. The island takes great pride in being a frequently preferred vacationing spot by dozens of celebrities including Kate Moss, Dizzee Rascal, Jade Jagger and P Diddy. The challenge today is to live the island in a manner deserved by its glamour and indisputably free spirit... Experience Ibiza as does Kate Moss, Naomi Campbell, or Kylie Minogue... If you happen to go there, follow the footprints of these icons in the cobblestone streets of the wonderful, historic Ibiza Town. With its elegant port and exquisite streets, San Antonio will make a vacationing choice of unmatched beauty. While shopping in downtown that hosts the world’s biggest brands, you can share the changing room with Sade, and then discover the mysterious and legendary Es Vedrà Region and the lovely Formentera Island, the best-hidden gem of the Mediterranean... You can choose to stay in boutique hotels serving crème de la crème such as Las Banderas, Es Ram Eco Resort and Cap de Barbária, or first-class hotels hosting a lively crowd and worldwide famous names, such as the magnificent Destino, Ushuaia or the Hard Rock Hotel designed by Jestico & Whiles architecture, which opened its doors this year. Heavily characterized by the jet set culture, Ibiza could invite you to join the endless beach parties that made Playa d’en Bossa beach worldwide famous, to take pleasure in the music and the sea in famous beach clubs such as Blue Marlin, El Chiringuito, Ses Salinas Beach, or to enjoy the world’s most wonderful sunset while sipping your drink at the much talked about Café Mambo, or to blow off steam in lounges like KM5 or Aura... Just make sure to turn an ear to the call ? Have a gastronomic experience at the Sublimotion Restaurant, the world’s much-hyped, most expensive gastronomic experience venue opened in May in Hard Rock Hotel, where you can taste the exquisite dishes prepared by famous, Michelin-starred chef Paco Roncero. It is priceless to have fun at parties that start at Ushuaia Club in broad daylight and go on until the first lights of the morning in the world’s top clubs such as Space and Pacha, or to enjoy the sun and the sea in the silent waters of incredible beaches such as Es Vedra or Cala Llarga. And note that the Zoo Project Party must also be experienced, which comes to life in an abandoned zoo on Saturdays. Maybe all these elements come together and get Mert Alaş and Marcus Piggot, the fashion world’s top photographers and the imagemakers of big brands including Louis Vuitton, Giorgio Armani, Yves Saint Laurent, and Roberto Cavalli, to join many jetsetters and call the island “home”. Residing in a splendid villa in the mysterious island of Es Vedrà, home of the sirens, the charming sea creatures told in the Greek epic poem of Odyssey, the photographers say that they are head over heels in love with the island’s cultural and popular heritage, and that they are more inspired in Ibiza than anywhere else in the world, where they can access all the privileges offered by the jet set trend. Ibiza is, undeniably, the nightclub and party capital of the world. But at the same time, there is an elite and unparalleled life on the island lived under the laser lights that shine on the night sky, which is engraved with an ever-growing magic of a romantic past, music, dance, art and fashion. With its slopes overlooking the world’s most beautiful sunsets, elegantly and carefully designed venues, tastes that make one appreciate the life, and unforgettable experiences, Ibiza is the epicenter of dreams, magic, light and life. The Ibiza island is a paradise clad by the nature, kissed by the sea and excelled by the human touch, where you can reach anything desired, experience anything you dream of, and live an exquisite life to the fullest. It is the dream getaway to which the world’s biggest, hardest-to-please and high-maintenance names that define and recreate beauty run to set themselves completely free. OTHER BOOKS BAŞKA KiTAPLAR 30/31/32/33/34 Bunlar başka kitaplar. Her kitapç›da rastlanm›yor bu kitaplara. Peki nesi başka, nas›l başka? “Kitap ne” sorusuyla başlayal›m. Benim kolay›na kaç›p “başka kitaplar” olarak nitelediğim kitaplar›n fark›yla devam edelim. Biraz dünyaya aç›lal›m, geçmiş yüzy›la uğrayal›m. Oradan da bugüne ve buraya doğru gelelim. Bu Genç K›z›n Rüyas› Ne yalan söyleyeyim, bu genç k›z›n rüyas› beyaz atl› prens değildi. Dört duvar› silme kitap dolu bir odayd›. Odada bir o yana bir bu yana devrilip sadece ve hep kitap okuyacakt›m. Biraz yaş›m ilerleyince odan›n bahçeye aç›lan bir kap›s› olmas›n›, biraz daha büyüyünce de arada odaya uğrayan bir sevgili unsurunu hayalime ekledim. Ama silme kitap dolu duvarlar hiç değişmedi. Şimdi kendime bak›yorum, hayallerimden çok da uzağa düşmemişim. İyi. Yaln›z, okudum da büyüdüm diyemeyeceğim… Onun yerine şunu diyebilirim; büyüdüğümü hissettiğim anlardan biri kitaplarla ilgili. Dünya üzerindeki bütün kitaplar› okumaya insan ömrünün, dolay›s› ile benim ömrümün yetmeyeceğini anlad›ğ›m, daha doğrusu kabullendiğim and›r, o an. Büyümek pek şenlikli gelmiyor böyle anlarda. Çok gayret edersem bütün kitaplar› değil de hiç olmazsa bütün iyi kitaplar› okuyamaz m›y›m acaba, diye içimdeki hevesli k›z çocuğu telaşl› bir atak yapt›, elbet. Ama cevap, ac› ac› karş›mda duruyordu. Bozuldum tabii. Okumayay›m o zaman, yaşamaya bakay›m, dedim. Fakat insan›n eli dursa gözü Yaz› : Berna Gençalp [email protected] Fotoğraflar: Bandrolsüz Arşivi Banu Cennetoğlu BAS Arşivi Esen Karol Jeff Talks Arşivi Kitap Ne? Kitab›n tan›m› çok ama onun en geniş anlam› ile bir bilgiyi yaz›l› ve görsel olarak derli toplu tutmaya yarayan araç olduğunu söyleyebiliriz. Biny›llard›r kitap var. Önce elde üretiliyorlard›, az ve özeldiler. Sonra matbaa ç›kt›, çok ve her yerde oldular. Şimdilerde ise neredeyse her semtte bir dijital bask› merkezi var. İçinde o dürtüden olan herkes bir kitap bast›rabilir. Bas›l› kitab›n kokusunu sevenlerdenim. Kitab› elimde evirip çevirmek, ağ›rl›ğ›n› ve kağ›d›n dokusunu hissetmek, sayfalar›n› kar›şt›rmak bana hoş gelir. Yani içinde yaz›lm›ş olanlar›n ötesinde tasar›m›yla da, bir nesne olarak da kitaplardan haz al›yorum. Buradan benim kolay›na kaç›p “başka kitaplar” dediğim kitaplara uzanal›m. Hazz›n Kaynağ› Çeşitleniyor Ulises Carrión dil, edebiyat ve daha sonra görsel iletişim üzerine çal›şm›ş bir 20. yüzy›l insan›. O, “Yazar; -yayg›n anlay›ş›n tersine- kitap yazmaz. Yazar; metin yazar.” diyor. Kitab›n, metnin taş›y›c›s› olman›n ötesinde bir rolü olabileceğini düşünüyor. Klasik edebiyattan koparak metnin, kitab›n öğelerinden sadece birisi olduğu yeni bir alanda çal›şmalar›n› yoğunlaşt›r›yor. “Kitaplar as›l olarak düz metni içermek üzere var olmuşlard›r, ancak… her türlü dili bar›nd›rabilme kapasitesine sahiptirler” diyerek fiziksel ve işlevsel aç›dan mevcut kitap anlay›ş›na eleştirel bir bak›ş getiren Carrión’un, öncelleri ve ard›llar› var. Frans›z şair Mallarme 1800’lü y›llar›n sonunda hem şiiriyle, hem de şiirleri için bas›lan kitab›yla geleneksel bask›-kitapta yeni bir ufuk aç›yor. 1900’lü y›llar›n ilk çeyreğinde Marinetti ve Mayakovski bu ufku genişletiyor. Fütürizm ve Kavramsal Sanat bas›l› materyali, yani dergi ve kitab› kendi meşrebince değerlendirebileceği bir mecra olarak görüyor. Picasso, Miro, Matisse, Chagall, Motherwell gibi sanatç›lar diğer çal›şmalar›n›n yan› s›ra özgün bir eser olarak kitap da üretiyorlar. Bu kitaplar elbette sanatç›lar›n tablolar›na ya da heykellerine göre ucuz ama s›radan kitaplara göre çok pahal›lar. S›n›rl› say›da bas›lm›ş, numaraland›r›lm›ş ve sanatç›n›n imzas›n› att›ğ› eserler bunlar. Ama “başka kitaplar” derken kast›m sadece imzal›, s›n›rl› üretimi olan lüks kitaplar değil. Ucuz, s›n›rs›z bas›m› yap›labilen, çoğalt›labilen kitaplar da var “başka kitaplar” kategorisinde. Örneğin 1960’larda Ed Ruscha’n›n sadece birkaç dolara sat›şa sunduğu ve seri üretim mant›ğ› ile var ettiği bir fotoğraf kitab› var: Twentysix Gasoline Stations. L.A. ile Oklahoma aras›ndaki bir otobanda bulunan benzin istasyonlar›n›n fotoğraflar›ndan oluşan bir kitap bu. Ruscha’n›n ilham kaynaklar› aras›nda Avrupa’ya yapt›ğ› yolculukta karş›laşt›ğ› “ticari olmayan kitaplar›” saymas› hiç şaş›rt›c› değil. Ruscha, ilk bask›y› numaraland›r›p baz›lar›n› da imzalam›ş olmas›n› daha sonra bir hata olarak nitelendirmiş ve kitab›n yeni bask›lar›nda numara ve imzaya özellikle yer vermemiş. Kitab›n›n giderek kült kabul edilmesine ve nadir kitaplar kategorisine sokularak al›c›lar aras›nda fiyat›n›n yükselmesine tepki olarak Ruscha’n›n piyasaya ek bask›lar sürdüğü ve fiyat› k›rmaya çal›şt›ğ› da söyleniyor. Sanat yap›t›n›n biricikliği, auras›, çoğalt›labilirliği ya da el işçiliği üzerine yap›lan tart›şmalar, sanat yap›t› olan kitaplar›n üzerinden de süredursun, Ruscha’n›n kitab› Tate, MOMA, V&A gibi önemli müzelerin koleksiyonlar›nda kendine yer bulmuş durumda. Elbette, 30/31/32/33/34 Article: Berna Gençalp / [email protected] Photos: Bandrolsüz Archives Banu Cennetoğlu BAS Archives Esen Karol Jeff Talks Archives These are odd books. Not every bookstore has them on their shelves. What is odd about them? How are they odd? This will be our focus in this writing! Let’s begin with the question “what a book is”. Then, we will continue with the distinctions of “other books”, as I cut corners to refer to them. From there, we will get to here and now. What a book is There are numerous definitions of a book, but in the broadest sense, we can say that it is a tool for a visually and verbally structured collection of information. Books have been in existence for thousands of years. First, they were handwritten; so they were few and special. Then came the print shops; so books were many and everywhere. Nowadays, there is a digital print center almost in every quarter. Anyone with the urge can have his or her book printed. The origin of pleasure diversifies Ulises Carrión is a 20th Century person dealing with language, literature, and later, with visual communication. “A writer, contrary to the popular opinion, does not write books. A writer writes texts”, says Carrión. He thinks that a book might have a role beyond being the carrier of the text. He breaks away from the classic literature and concentrates his work in new departments, where the text is just an element of a book. The French poet Mallarme unveiled a new horizon in the traditional print-books both with his poetry and the book printed for his poems. Marinetti and Mayakovski broadened this horizon in the first quarter of the 1900s. Futurism and Conceptual Art regard printed materials, e.g. magazines and books, as a medium to be addressed in its own right. Artists including Picasso, Miro, Matisse, Chagall, and Motherwell, produced books as original works besides their other works. These books are certainly cheaper than the artists’ paintings or sculptures, but are highly expensive compared to ordinary books. These are limited editions, numbered and autographed works by the artists. But when I say “other books”, I am not referring to autographed, limited edition, deluxe books only. Cheap, reproducible books that can be printed in an unlimited number also fall under the “other books” category. For instance, there is a photography book Ed Ruscha put on sale for a few dollars in the 1960s, which he created in serial production concept: Twentysix Gasoline Stations. The book covered the photographs of gas stations along the highway between L.A. and Oklahoma. Books as works of art One of the most generous names to share her knowledge and experience in this respect, artist Banu Cennetoğlu tells about how artists treat books as space, how they regard books as works of its own, and use them as a means of self-expression when talking about the book as a work of art. I witnessed the launch of an artist’s book fully fitting this description in BAS, Banu Cennetoğlu’s workshop and gallery in Karaköy. Realized by Daniel Knorr in cooperation with BAS in İstanbul, the book is the eighth edition of the series entitled Carte de Artiste that made its debut in Romania in 2007. The artist collected trash from the streets and public places, interleaved the objects into the blank pages of books, and pressed them with a 30-ton press. Berlin or Washington. Some of the productions of the Bandrolsüz collective that I noted are Selim Süme’s book 289 KD on military service, the tiny Okay Karaday›lar publication Örtbas, Sevim Sancaktar’s book entitled Transformers dwelling on transformers in cities, the Folio magazine concerning itself with how to represent three-dimensional works in two dimensions and offering itself as an exhibition venue for artists in every issue, and Gözde Türkkan’s flipbook series titled Pay Here. All editions having the same size and title consist of 200 unique books. Each book includes a DVD documentary of the process. At BAS, I had to chance to see the Romania, China, Ireland, Switzerland, New Zealand, Sweden and Armenia editions of the series that is intended to form a global encyclopedia. What is what in the world of other books? Exhibited in BAS and open to visit on certain days of the week, the collection started with the books Banu Cennetoğlu compiled in 2006. Then it turned into a richer collection with the books people sent for inclusion in the BAS compilation... There is a feast for curious eyes there. I am delighted that there is a venue focused on this matter in İstanbul. Bandrolsüz During Jeff Talks organized by Esen Karol, I was acquainted with a local collective. They call themselves Bandrolsüz, which means without a tax stamp. This is a great name because they print publications as they like, free from the red tape and all sorts of the usual restrictions, clumsiness and hierarchy associated with it. Bandrolsüz is actually made up of five independent publishers. Publisher, in this context, means a facilitator of the existence of a book. They describe what they do as a “labor of love”. They don’t expect to make a profit; they are just trying to generate the funds for the next production, if they can. They enjoy bringing the books they publish together with the people, and seeing their response. When they go abroad, they make sure to pack their books, because they stop by independent bookstores in their destinations and leave a copy. Don’t be surprised if you spot a Bandrolsüz publication in Paris, London, Rotterdam, Did the arrival of e-books ruin the etiquette? No. It was a good thing that e-books arrived. Books shed off a heavy burden, the burden of carrying and communicating information. This has also bared the readers’ right to expect more than a good text from a book. We are at a point that I find thrilling. Books will be remolded. ‘Other’ books will grow in number. I am looking forward to seeing what the future holds in store for us. Livre d’artiste (künstlerbücher): Limited deluxe editions of artist’s books. Artist’s books: A work of art in the form of a book; the genre where the artist produces the book itself as a work. Book arts: The discipline using books as a form for the sake of producing a work of art. Art book: The name given to works produced in the field of book arts; also –mostlyphotography and artistic books are called by this name. Book object: Books in which the book design plays a role in the communication of its content. Sculpture-like objects using a book form are also called by this name. (The definitions above are compiled from Bir Görsel İletişim Platformu Olarak Kitap/Book as a Visual Communication Platform, a book by Melike Taşç›oğlu published by YEM). ITALIAN STYLE WEDDING İTALYAN İ DÜ⁄ÜN Who would not want her wedding to be one of the best, most memorable days of her life... 42/43/44/45/46 Dün gibi hat›rlar›m; ben 10 yaş›ndayken taş›nd›ğ›m›z yeni evimizin yer döşemesini... Türkiye’de 80’li y›llar›n baş›nda inşaat patlamas› yaşan›yordu. O zamanlar›n modas› yerlerin “paledyen” olmas›yd›. Bu yeni tekniğin İtalya’dan geldiğini söylüyorlard› ama bu k›r›k mermer parçalar›n›n renkli harçla birleştirilip makinalarla pürüzsüz parlak yer döşemesi haline gelmesiyle oluşan paledyenin isim babas›n› bilen yoktu. Ben tam 30 y›l sonra o ismin nerden geldiğini tesadüfen keşfettim. İtalya Vicenza’da yani dünyaca ünlü Rönesans mimar› Antonio Palladio’nun şehrinde! Yaz›: Nur Y›lmaz Ruppi Fotoğraflar: DDmag.it Arşivi ve Carlo Perazzolo Say›s›n› hat›rlamam öyle çok düğün davetine kat›ld›m ki; ama akl›mda kalan herhalde 2-3 düğün vard›r. Birkaç orijinal fikrin d›ş›nda hepsi birbirine benzer. Kim istemez düğününün hayat›n›n en güzel, en unutulmaz günlerinden biri olmas›n›... Düğün salonlar›ndan, restoranlardan s›k›ld›m, değişik bir atmosferde evlenmek istiyorum diyorsan›z İtalya’da bir Rönesans saray›nda, soylu bir ailenin 500 y›ll›k villas›nda, tarihi bir tiyatroda, bir kalede ya da tarihin yaz›ld›ğ› bir şatoda prensesler gibi evlenmek rüya değil. İtalya mimarisinde ihtişam vard›r ama ayn› zamanda ş›kl›k ve sadelik bir aradad›r. 42/43/44/45/46 Article: Nur Y›lmaz Ruppi Photos: DDmag.it Archives and Carlo Perazzolo If you are bored with wedding salons or restaurants and want to get married in a distinct setting, it is no longer a dream to marry like a princess in an Italian Renaissance palace, in the 500-year villa of a noble family, in a historic theater hall, in a castle or a chateau where history was written. Italian architecture incorporates splendor but also blends elegance with simplicity. Italy is perfectly suited for those who enjoy luxury, but avoid extravagance. As I write this piece, I notice a bit of news on the Facebook page of the city I live in (vivi vicenza). Vicenza Municipality opens the town’s historic buildings for weddings at a certain fee. And you don’t even have to be a resident of Vicenza or an Italian citizen, either. Among them is the Private Teatro Olimpico, for instance, which is one of the most beautiful theater halls I have ever seen... The theater hall boasting a magical atmosphere was designed by Antonio Palladio. The famous Renaissance-era architect of this historic building protected by UNESCO, which has become a landmark of the city like “Basilica Palladiana”, has undersigned many villas in the Palladio Vicenza and Veneto region, and went down in the history with the “palladiano” style. Wedding planning is no longer a source of stress! Vinicio Mascarello, the famous Italian wedding planner, makes your dream wedding come true in villas dating back to the Renaissance era… “I do not just organize weddings; I make dreams come true; I stimulate emotions. The events I plan stir an excitement and are out of the ordinary... I can describe myself as an emotional planner. I am full of endless ideas and novelties.” These are the very words by Vinicio Mascarello. Having set up his own organization business when he was just 29 years of age, Vinicio pulled off major organizations even at the beginning of his career, and he did so very successfully “I like to surprise guests. Every detail from A to Z is important for a good wedding, but the most important bit is to have fun! My ultimate goal is to make sure that everyone has fun, and especially the couple that is getting married.” It turns out that it is not that difficult to add fund to this stressful task. Vinicio is extremely tedious in his business as he organizes impeccable events. Given that the wedding season has begun in my home country, I figured I might make myself useful by getting advice from an expert and I asked Vinicio for tips for a perfect wedding. 10 golden rules for the perfect party • Seating arrangement If you want a warm, cordial party, first of all create fun tables and seating arrangements. • Menu selection appealing to all palates A buffet is cordial, letting everyone choose as he wishes. Set menus are bit a more official. Since the food is served at the table, usually a long time is spent eating. It is convenient for old people and children, though. When preparing the menu, children and individuals with allergies should be kept in mind. • Music: the secret of unlimited fun! The DJ or music band engaged should play the music that appeals to all tastes. The rhythm of the music should pick up later in the night, dragging everyone to the dance floor. The bride should have an extra pair of comfortable mid-heels. • Don’t forget the children If there are a lot of children, a clown, a magician or an activity leader can be engaged, and a corner can be organized in the hall. This way, they will have fun while their parents can enjoy the evening. • Party relaxation corner While everybody is having fun and waiters and children are running around, the newlyweds might need a silent corner to spend some alone time and re-charge. Or guests who need to rest a bit can lie down on the cushions and relax to a soothing music and candlelight. It would be a nice gesture to create such a getaway corner. • Everything is under control! During the wedding, you would want everything to go as planned, you would not want any hitches. The decoration is done but it must be made sure that everything works fine; the venue entrance, car park, and toilets must be checked for adequacy and functionality. • What a biiiiiig surprise! Surprise your guests while entertaining them. Anyone can organize an ordinary wedding. You can get the wedding to a whole new level with a few bright ideas and fabulous details. Include the guests in the newlyweds’ dreams. One who can imagine has the ability to make it happen too. • Never forget security Taxis should be prearranged to drive back tired and tipsy guests after all the fun and dancing. The wisest thing to do would be to rent a shuttle bus to drive them to the wedding venue and back. • The countdown: the night before the wedding... The last day has arrived. Do not turn back your close friends’ offers for help. Let them handle the social contacts, last minute errands. Relax in a warm bath, sipping a herb tea, and try to sleep early (if you can!) on your last night as a single person. You know, the big day is tomorrow… • Last but not least: hire a wedding planner who will organize a wedding just for you, and end the wedding stress! / If you are one of those thinking ”I will do it all by myself lovingly!”, then you are so wrong. It may be fun to organize somebody else’s wedding, but it becomes a burden if it is your own wedding. Specialized and experienced wedding planners will give you your dream wedding. Some addresses from Italy: www.viniciomascarello.com www.villacanal.i www.palazzovalmaranabraga.it www.villacurti.it www.teatroolimpico.it www.vicenzavogue.weebly.com SAINT PETERSBURG VENICE OF THE NORH St. Petersburg; KUZEYİN VENEDİK’İ 48/49/50/51/52 Deli Petro’nun şehri Ülkenin ikinci büyük kenti, önde gelen bir sanayi ve kültür merkezi olan St. Petersburg ad›n› en önemli çarlardan biri olan Deli Petro’dan alm›ş. Büyük Petro Neva Nehri'nin Balt›k Denizi'ne döküldüğü yerde Rusya'n›n en modern şehirlerinden biri olan St. Petersburg'u başkent olarak inşa ettirmiş. On yaş›nda tahta geçen Deli Petro’nun en büyük hayali güçlü bir donanmaym›ş, bunun için de kendi ad›n› verdiği şehirde tersaneler yapt›rm›ş ve savaş esiri 40 bin İsveçli’yi kullanarak ilk bay›nd›rl›k faaliyetlerini başlatm›ş. 2,04 m. boyundaki Petro’nun ayaklar› 38 numaraym›ş, büyük görünsünler diye kocaman ayakkab›lar giyermiş. Adamcağ›z on parmağ›nda on marifet, ileri görüşlü bir lider. O yüzden bütün dillerdeki ad› “Büyük Petro”. Bir tek Türkler deli demiş. Genetik kodlamam›zda değişen hiçbir şey yok. As›rlar önce de deli dermişiz büyük işler becerene... Tarihin İçinden Rasputin, Çaykovski, Şostakoviç ve Rimski Korsakov, hayatlar›n›n büyük bir bölümünü burada geçiren birçok ünlüden sadece baz›lar›. Puşkin ise eğitimini St. Petersburg’da yapm›ş, buradan sürgüne gönderilip burada öldürülmüş. Dostoyevski "Suç ve Ceza" adl› roman›n› bu şehirde yazm›ş. Rus çarlar› 1917 Mart'›na kadar iki yüzy›l boyunca, Rusya'y› St. Petersburg’dan yönetmişler. Ayn› y›l Lenin sürgünden bu şehre dönmüş, burada Bolşevik Partisi’ni iktidara haz›rlam›ş ve sonunda da başar›l› olmuş. St. Petersburg, 1917’de Şubat ve Ekim devrimlerine şahitlik etmiş. 1712-1918 y›llar› aras›nda başkent olarak kalan şehrin ad› 1924'te Leningrad diye değiştirilmiş, komünizm çöktükten sonra eski ismine yeniden kavuşmuş. II. Dünya Savaş›’nda da Almanlara karş› gerçekleştirilen, tarihin en büyük Almanlar şehri 900 gün kuşatm›şlar, yar›s› açl›ktan olmak üzere 670 bin kişi hayat›n› kaybetmiş. Savaş bitmiş, Almanlar gitmiş ama tüm Rusya’ya maliyeti tam 20 milyon can olmuş. İnsanlar tam rahat edecekken bu sefer de öldüğü y›l olan 1953'e kadar Stalin terör estirmiş. 25 Aral›k 1991'de Sovyetler Birliği dağ›l›p Yeltsin Rusya’n›n başkan› olurken St. Petersburg’un tarihinde de yeni bir sayfa aç›ld›. Ünlü yazar Dostoyevski, dünyan›n en muhteşem şehri diye tan›mlam›ş çarlar›n şehrini. Dünya tarihi için önemli olan çok say›da esere sahip St.Petersburg, UNESCO’nun Dünya Kültürel Miras› Listesi’nde de yer al›yor. Beş milyonluk şehirde eğitim seviyesi o kadar ileride ki; nüfusun %30'u üniversite eğitimli. St. Petersburg Rusya’n›n bat›daki penceresi ve kuzeydeki Venedik olarak da adland›r›lm›ş. Şehirde yaşayanlar buras› Rusya’n›n “Kültürel Başkenti” diyorlar. 2003 y›l›nda büyük törenlerle St. Petersburg’un 300. y›l dönümü kutland›. Şehir iki yüzy›l boyunca Rusya'n›n başkenti, sanat ve eğlencenin merkezi olunca Moskova'y› gölgede b›rakt›. Rus balesi burada doğdu, Rus müziğinin merkezi St. Petersburg oldu. Beyaz Geceler Beyaz Geceler denilen dönemde Avrupa’n›n kuzeyinde günler iyice uzun, dolay›s›yla geceler ayd›nl›k oluyor. Bunu görebileceğiniz yerlerden biri olan St. Petersburg gecenin neredeyse hiç yaşanmad›ğ› bir şehir. Beyaz Geceler 25 May›s’da başl›yor ve 16 Temmuz’a kadar yaklaş›k 50 gün boyunca hava geç karar›yor. 22 Haziran’da gün neredeyse 19 saat sürüyor. Vücut düzeniniz şaş›yor, yatmak istiyorsunuz ama d›şar›s› ayd›nl›k. K›ş›nsa bunun tam tersi söz konusu. 22 Aral›k’ta gün sadece 6 saat sürüyor, sonras› hep alaca karanl›k. 48/49/50/51/52 Article: Saffet Emre Tonguç [email protected] The city of Peter the Great The second largest city in Russia and a major hub of industry and culture, St. Petersburg was named after Peter the Great, one of the most important tsars. Peter the Great had St. Petersburg built on the Neva River where it meets the Baltic Sea, as Russia’s capital and one of its most modern cities. The greatest dream of Peter the Great, who assumed the throne at the age of ten, was to establish a powerful navy. So he built shipyards in the city he gave his name to, and initiated the first public works, putting 40 thousand prisoners of war from Sweden to work. Being a visionary and talented leader, he was referred to as Peter the Great in all languages, except in Turkish, where he is called Peter the Madman. Historic Facts Rasputin, Tchaikovsky, Shostakovich and Rimsky Korsakov are just several of the many famous names who spent most of their lives here. Pushkin pursued his studies in St. Petersburg, was sent on exile from this city and killed here. This is where Dostoyevsky wrote his novel “Crime and Punishment”. Russian tsars governed Russia out of St. Petersburg for two hundred years, until March 1917. The same year, Lenin returned to this city from exile, and got the Bolshevik faction ready for power here, succeeding in the end. St. Petersburg witnessed the February and October revolutions of 1917. Having served as the capital city from 1712 until 1918, the city’s name was changed to Leningrad in 1924 and back to its original name after the collapse of communism. The city was the stage of one of the bravest resistances in history, put up against the Germans during WW II. German forces besieged the city for 900 days, by the end of which 670 thousand people had died, half of them from starvation. The war ended, the Germans left, costing 20 million lives to Russia. While people were just about to breathe a sigh of relief, Stalin terrorized the country until his death in 1953. When the Soviet Union dissolved on 25 December 1991 and Yeltsin became the president of Russia, a new page was turned in the history of St. Petersburg. Famous author Dostoyevsky described the city of tsars as the most intentional city in the world. Housing numerous historically significant landmarks for the world, St.Petersburg is also on the UNESCO list of World Cultural Heritage. The education level of the five-million city is so high that 30% of the population holds university degrees. St. Petersburg is also referred to as Russia’s window into the West and as Venice of the North. The residents call it Russia’s “capital of culture”. Big ceremonies were organized in 2003 to celebrate the 300th anniversary of St. Petersburg. After serving as the capital of Russia and the epicenter of arts and entertainment for two centuries, the city has overshadowed Moscow. This is where the Russian ballet was born. St. Petersburg was the center of Russian music. White Nights During the so-called White Nights period, days drag longer and therefore, nights are bright in the north of Europe. The night almost never falls in St. Petersburg, which is one of the locations where you can experience this phenomenon. White Nights begin on May 15th and last approximately for 50 days until July 16th. In June 22nd, the daytime lasts almost 19 hours. Your body clock is unsettled, you want to go to bed, but it is bright outside. This is completely reversed in wintertime. On December 22nd, the daytime lasts only 6 hours, and then it is dusk all the way through. THE STARS OF ST. PETERSBURG St. Isaac Square Dedicated to the saint who was born on the same day with Peter the Great, the square’s symbol structure is the cathedral bearing the same name. Built over the course of forty years and completed in 1858, the building houses 48 columns, each weighing 114 tons. 100 kilograms of gold was used for the dome only. It is a true architectural masterpiece. Admiralty Exhibiting Russia’s strong muscle on the seas, the Admiralty Building rises next to the State Hermitage and consists of several buildings. Its construction started in 1704, the complex also houses shipyards. When building his city, Peter the Great ordered everyone coming to St. Petersburg to bring stones, and levied taxes on who did not comply. The Admiralty is one of the eminent stone buildings in the city. The square next to the Admiralty Building is named the Decembrists’ Square since the Decembrist uprising of 1825 took place here. The square is home to a statue of Peter the Great, which is called “Bronze Horseman” because of a poem by Pushkin. Don’t be surprised to see newlyweds having their pictures taken in front of the monument. It is a city tradition. Neva River 30 kilometers of this 74-kilometer river, which joins the White Sea to the Baltic Sea, runs through the city. Its width ranges between 400 and 1200 meters, and its depth between 14 and 24 meters. There are 95 channels in St. Petersburg, some of which are artificial. Therefore, settlement is scattered on 42 islands, which results in an enormous number of bridges. 21 of more than 500 bridges are movable. Peter and Paul Fortress Marking the historic center of the city, the fortress bears the names of the two most important apostles of Christ. 27 May 1703, the date of establishment of the fortress, has become the birthday of the city as well. The fortress is home to a cathedral dedicated to these two apostles, and an identical model of the first ship of Peter the Great. The cathedral is the burial place of the entire Russian Dynasty, including Nicholas II, the last tsar. The fortress was never used for defense purposes in any war but served as a prison from the end of the 18th Century, and hosted eminent names including Dostoyevsky, Gorki and Trotsky. Tatar Mosque Down the Fortress rises the Tatar Mosque, reminiscent of the Mausoleum of Tamerlane in Samarkand. The mosque was opened for worship in 1913, which they closed down and turned into a vegetable warehouse in 1940. It was reopened in 1956. During Stalin’s era, not only mosques, but also churches and synagogues were also closed down. Only Churches of Ss Nicholas and Vladimir remained open, while 400 churches were vandalized. Today, there are over 120 religious establishments across the city. The Turks living in the city and mostly working in the construction industry also use the mosque. Church on Spilt Blood (Resurrection of Christ) The church was built on the site where Tsar Alexander II was assassinated in 1881, hence the name. Completed in 25 years, the structure’s façade used hundreds of square meters of mosaics. It is so lively that it resembles a cake-house with its five domes erected in the middle of the city. SHOPPING Nevsky Prospekt is the most lively street for shopping in St.Petersburg. The street is lined with theater halls, concert halls, movie theaters, museums, libraries, restaurants, shops and banks. With the statue of Kutuzov, the commander-in-chief who defeated Napoleon, erected in front of it, the Kazan Cathedral built in 1811 is among the landmarks on this street. Gogol referred to the 4.5-kilometer long street as the most refined place in the world. In St. Petersburg, you can buy fur hats, dolls and matryoshka dolls of Japanese origin. PER IL SOLE Timeless PERSOL 58/59/60 Per il Sole 1917’de İtalyan Giuseppe Ratti’nin ilham› ve dehas›yla doğan bir efsane... Bir asra mal olmuş zamans›z bir miras... Dünyan›n en büyük isimlerinin vazgeçilmez tercihi... Stil ve kaliteyle özdeşleşmiş, tarihin doyumsuz ak›ş›na daima ayak uyduran ama kimliğini asla kaybetmeyen ikonik bir aksesuar. Güneşe boyun eğdiren ve tüm gözleri kendine çeviren bir marka... Persol, 1917 y›l›nda fotoğrafç› ve Berry Optics’in sahibi Giuseppe Ratti’nin önderliğinde doğdu. Ve böylece Via Caboto’daki küçük bir avluda, uluslararas› bir başar› hikâyesine dönüşen bir efsanenin temelleri at›lm›ş oldu. Ratti’nin öncelikli olarak pilotlar ve yar›şç›lar›n ihtiyaçlar›n› giderebilmek için tasarlad›ğ› teknik aç›dan gelişmiş gözlükler, güneş gözlüğü kültürünün temelini att› ve neredeyse bir as›r öncesinden günümüze taş›nan gözlük modas›n›n öncüsü oldu. Piyasaya sunulduğu tarihten itibaren sadece 1-2 y›l içerisinde dünya çap›nda tan›nan D'Annunzio, De Pinedo, Ferrarin, Chiron, Nazzaro, Fangio, Opessi, Bolognini ve Ghersi gibi yar›şç›lar ve tarihe ad›n› yazm›ş pilotlar Ratti’nin Protector gözlüğünü tak›yorlard›. 1918 Ağustos’unda Viyana’n›n üzerinde tarihi bir uçuş gerçekleştiren Binbaş› Gabriele D’Annunzio ve 193 saat süren okyanus aş›r› bir uçuşa imza atan Francesco De Pinedo gibi isimler markaya özellikle dikkate çeken bir ün getirdi. Takip eden y›llarda gittikçe artan bir üne sahip olan seçkin marka, bugün her Persol gözlüğünde bulunan ve güneşin zararl› ›ş›nlar›na karş› oldukça yüksek bir koruma sağlayan patentli sar›-kahve lensleri icat etti. Berry Optics’in Protector serisi her meslekten ve kesimden kalite ve tarz arayan herkesi çekmeye başlarken firma ‘per il sole’ yani ‘güneş için’ anlam›na gelen Persol ismini ald›. 1930’lar ve 40’lar Persol’un bugün sahip olduğu 14 patentin temsil ettiği ve gözlükte devrim yaratan son derece esnek yay sistemi ve ikonik gümüş oklar gibi teknoloji ve tasar›m alan›nda tarih yazan buluşlarla doluydu. Takip eden y›llarda Persol her yeni modelinde var olan kal›plar› y›kan ve yeni trendler yaratan tasar›mlara imza atmakla kalmad›, ayn› zamanda sinema, sanat, ticaret ve bilim dünyas›ndan pek çok ismin kalbini kazand›. Gözlerini Turin’in tozlu sokaklar›ndaki duman ve kirden korumak için büyük caml› gözlüklere ihtiyaç duyan tramvay sürücüleri için 1957’de tasarlanan 649 serisi, 1961 y›l›nda sineman›n dev isimlerinden Marcello Mastroianni’nin “Divorce Italian Style” 58/59/60 Timeless / Timeless Brands Article: Elmira Gürses A legend that has sprang to life from the inspiration and genius of Giuseppe Ratti of Italy in 1917… A timeless heritage that has been embraced by a century... An iconic accessory identified with style and quality, always keeping pace with the endless flow of time but never losing its identity. A brand name that makes the sun bow and attracts all gazes... Persol was born in 1917, when Giuseppe Ratti, photographer and owner of Berry Opticians, laid the foundations of a legend in a small patio on Via Caboto that turned into an international success story. Technically advanced sunglasses Ratti designed primarily to respond to the needs of pilots and racers formed the basis of the sunglasses culture and pioneered the sunglasses fashion that has reached the present from one hundred years ago. A couple of years into its launch, the Protector sunglasses were being worn by worldwide famous racers and pilots who went down in history including D'Annunzio, De Pinedo, Ferrarin, Chiron, Nazzaro, Fangio, Opessi, Bolognini and Ghersi. Major Gabriele D’Annunzio, who organized the historic Flight over Vienna in August 1918, and Francesco De Pinedo, who realized a 193-hour transatlantic flight, added a remarkable fame to the brand. Constantly building on its fame in the years that followed, the select brand invented the yellow-brown lenses mounted on all Persol glasses and providing high protection from the harmful rays of the sun. As the Protector line of the Berry Opticians began attracting everyone from all occupations and segments of the society who asked for quality and style, the company adopted the name Persol, which meant ‘per il sole’ or ‘for the sun’.The 1930s and the 1940s were packed with inventions that made history in technology and design such as the revolutionary highly flexible spring system and iconic silver arrows, represented by 14 patents held by Persol today. In the following years, Persol not only produced trendsetting designs that broke patterns with each new model, but also won the hearts of numerous celebrities from the worlds of film, arts, commerce and science. The 649 line, which was designed in 1957 for tram drivers who needed large glasses to protect their eyes from the smoke and dust in the dirty roads of Turin, became legendary after it became an indispensable part of Marcello Mastroianni’s style, in his 1961 film entitled “Divorce Italian Style”. Having captured the American market in 1962, the brand quickly made itself a place among the most popular accessories of the big names of the time. Known as the “King of Cool” and one of the biggest box-office names of the post-Vietnam War America of the 1960s and 1970s, Steve McQueen was so strongly identified with the PO 714 line Persol sunglasses in the 1968 film The Thomas Crown Affair that the brand has become a style icon of desire. In the 1980s, Persol was recreated using revolutionary materials that would offer maximum performance under the severest conditions with the sunglasses designed for adventurous souls travelling many miles under the sun such as pilots, racecar drivers and discoverers all over the world. It defied the sun through the hardest stages of the Paris-Dakar rally that stretched along the Svalbard Islands in Northern Norway and on the faces of all racers of the Pharaohs Rally. It protected Russian astronauts from snow blindness during parachuting drills at -65 degrees in Siberia. Italian explorer Enrico Rosso was wearing Persol sunglasses, when looking up at the sun over the clouds at an altitude of 7,000 meters while climbing the Himalayan peak of Kun. With the unmatched experiences and know-how of dozens of sportspeople who climbed heights such as Cho Oyu, dubbed Turquoise Goddess and having an elevation of 8,200 meters, the Persol Sport line created in 1990 was committed to protecting the eyes of adventurers who had devoted themselves to sports. The feminine image of Persol had been entrusted to actress Ornella Muti by the early 1990s. Having designed the elegant 830 model for Muti, which has become incredibly popular in the following years, Persol put its image in the hands of Carol Alt in 1994. Regarded as the Rolex of the sunglasses world, Persol’s success that expands over a century is an undisputed fact. The sophisticated elegance of its models, its constantly maintained high-quality, and its legendary legacy built with the touches of the biggest names in history today make the brand one of the most sought-after accessories of the sports, fashion and artistic circles in the world. Another hundred years from now and Persol’s timeless endeavor and its unrivalled approach to excellence that brings together technology and science will continue to offer protection for the eyes of everyone continuing to challenge the sun. TIME TRAVEL CiHANGiR Zamanda Yolculuk: CİHANGİR 62/63/64/65 Zaman zaman değişik isteklerim olduğu doğrudur. Mesela zamanda yolculuk yapmak isterim ben. Kulağa hoş geliyor biliyorum. Ama kim zamanda yolculuk yapabilir ki? Günümüz dünyas›nda her şeyin değerini h›zl›ca yitirdiğini ve ç›lg›n bir tüketim toplumunda yaşad›ğ›m› fark ettiğim anlarda gelir bu istek. Bir ka盺 isteği belki de bunun arkas›nda yatan, kim bilir... Ama bildiğim bir şey var ki; her istediğiniz anda bir şeylerden kaçmak ya da kurtulmak öyle kolay değil. Kaçmak isteyip de kaçamamak, o an üstünüze gelen her neyse ondan kurtulmak isteyip de kurtulamamak... İşte böyle anlarda bana ilk kollar›n› açan hep Cihangir olur. Yaln›z kald›ğ›m anlarda bile bana kendimi yaln›z hissettirmeyen o s›cakl›ğ›, önünden geçtiğim binalara ait yaşanm›şl›klar›n verdiği o zamans›zl›k hissi, sokaklarda yürürken gördüğüm insanlar›n bir yere koşturmadan, bulunduklar› an›n tad›n› ç›kartt›klar›n› fark ettiğim o an, bildik ya da yeni aç›lan mekanlara girdiğimde karş›laşt›ğ›m o tatl› heyecan... Tüm bunlar beni tekrar tekrar Cihangir’e sürükleyen sebeplerden sadece birkaç›... Birlikte Cihangir sokaklar›nda küçük bir gezintiye ç›kmadan önce, eski ve s›cak bu semtin tarihine bir uzanal›m; Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’›n çocuklar›ndan biri olan Şehzade Cihangir -isminin anlam› dünyay› fetheden olmas›na rağmen- hayat bu ya, fiziksel engelli olarak doğmuş bir çocuktur. Hep bu yüzdendir ki; çevresindekiler ve kardeşleri taraf›ndan alay konusu olmuştur. Baz› rivayetlere göre, kendisinin bu yaklaş›mlara dayanamay›p intihar ettiği söylenir. Kanuni diğer oğlu Şehzade Mustafa’y› öldürmüş olman›n verdiği derin ac›y› atlatamazken, bir de üzerine sevdiği ve geriye kalan tek çocuğu olan Cihangir’in ölüm ac›s›yla sars›lm›şt›r. Ac›s›n› dindirmek için bir semt kurarak oğlunu yaşatmak ad›na bu semte Cihangir ad›n› vermiştir. Böyle hüzünlü bir hikâyeye sahip olan semt, günümüzde pek keyifli sohbetlere, eskimeyen dostluklara, nice yeni ve güzel başlang›çlara ev sahipliği yapmaktad›r. Gelin şimdi birlikte Cihangir sokaklar›nda biraz gezinelim. Güne Akarsu Sokak’ta başlamay› severim ben. Journey’nin lezzetli, sağl›kl› ve taze g›dalarla haz›rlad›ğ› farkl› kahvalt› seçeneklerinden biri veya birkaç›yla güne keyifli bir başlang›ç yapmak her zaman iyi bir tercihtir benim için. Adeta evimde gibi hissettiğim o abart›s›z dekorasyonu ile bazen dostlar›mla birlikte bizi ağ›rlar Journey, bazen de bir tek beni. Ofis d›ş› çal›şmak için biçilmiş kaftan... Fonda insan› sürükleyen notalar ile bütün gün çal›şm›ş gibi hissetmezken zaman›n nas›l geçtiğini anlamam Journey’de... Elbette günün ilk kahvesi Kronotrop’ta içilir. 3. Dalga Kahvecilerin İstanbul’daki öncülerinden olan Kronotrop’ta kaliteli ve leziz kahvelerimi içerken bir yandan çal›şmaya devam ederim. Gün içinde ac›kma halleri başlad›ğ›nda yöresel tatlar sunan Datl› Maya’ya yolum düşer. Her şey 62/63/64/65 Article: İpek Çakmak [email protected] Instagram / iposhh Photos: Yasin Baran Sometimes I wish to travel in time. I get this desire at moments when I realize that everything is losing its value and we are living in a crazy consumption society in today’s world. But there is one thing I know: it is not so easy to run or break free from things at any time you feel like it. Wanting but failing to run; wanting but failing to free yourself from whatever it is that is bearing down on you at that moment... It is always Cihangir that meets me with open arms at such times. Before walking through the streets of Cihangir, let’s take a look at the history of this old and welcoming neighborhood. Şehzade Cihangir, one of the sons of Sultan Suleiman the Magnificent and Hürrem Sultan, was physically handicapped by birth, although his name meant conqueror of the world. Sultan Suleiman, unable to handle the agony of having killed his older son Şehzade Moustapha, was shaken by the death of Cihangir, his beloved and only son alive. To soothe his pain, he set up a neighborhood and named it after his son to commemorate him. I like to start my day on Akarsu Road. It is always a good choice for me to begin the day savoring one or several of the breakfast options Journey offers using tasty, healthy and fresh ingredients. Kronotrop is the unchanging stop for the day’s first cup of coffee. As I sip quality and delicious coffee at Kronotrop, one of the pioneers of third wave coffee shops in İstanbul, I keep working at the same time. When my body starts sending signals of hunger during the day, my feet take me to Datl› Maya that offers local delicacies. Everything here is natural and homemade. Prepared with various local cheeses and herbs, tasty pides, or Turkish-style pizzas, arrive at the tables, fresh out of the brick oven. Then I throw myself out on the streets, eager to discover some new or old stuff. I keep running into small surprises. Look Left, for example, is one of them. I rummage the shelves, enthusiastic to find a few pieces of nice clothes. There is no denying it: all forms of shopping feel good! No matter on which road I am in Cihangir, after a while my feet drag me to Manuel Deli & Coffee. Yes, you got it right, it is a deli and a third wave coffee shop. I can say it has recently become my most enjoyable spot for coffee breaks. I never leave Manuel without eating its famous pan pizza. Remember İpek! You must buy a selection of deli products and homemade jams before going back home. Cihangir offers different pleasures at different hours of the day and night. If dusk is falling, the meeting point is obvious: I rush to Susam Café that has adopted its name from Susam Road. At Susam, where I feel as comfortable as I am in my grandmother’s living room, grilled salmon with oven-baked root vegetables on the side is a dish I frequently savor in the evenings. Designed in the neighborhood bar concept that is not very common in İstanbul, my unconditional love for Susam is here to stay, where everybody knows your name and long conversations never seem to end. If we are in the mood for a meyhane night with friends, then Jash will be the spot. The great variety of mezzes will be relished quickly along with glasses of rak› in this small, homely venue. Recently, we have been given a justified reason to leave pleasant dinner tables: Geyik Coffee Roastery & Cocktail Bar. Blending a different concept with coffee, Geyik offers coffee or delicious cocktails, depending on what you feel like. And I like to end my day on Akarsu Road. I leave Cihangir, relieved to feel that its historical texture is preserved and to know that its residents take really good care of this cozy neighborhood. I believe that we keep the districts or cities alive, just like we keep the memories alive in minds, or in photographs, if we are that lucky. If we can pass Cihangir on without destroying its historic background to new generations to let them live their own precious moments, then I think we will be presenting everyone with the chance to sort of travel in time. THE COOLEST SUMMERTIME ACTIVITY, THE FAVORITE OF WATER-LOVERS: SWIMMING! Yaz›n En Serin Aktivitesi, Su Severlerin Gözdesi: YÜZMENİN TA KENDİSİ! 72/73/74/75/76 72/73/74/75/76 Article: Özlem Yücelener Photos: Kaan Verdioğlu www.kaanverdioglu.com In modern-day Turkey, swimming is still regarded a seasonal activity since it is only associated with the summertime and vacation enjoyment. On the other hand, to some others including me, swimming is not seasonal but a lifestyle. To us, swimming is a basic activity like sleeping, eating and drinking water. It is almost more than an activity and is a natural necessity. I wonder about the reasons of the ongoing lack of interest in swimming while there are dozens of pools and so many seas around us to dip into; while the swimming sport is capable of transforming each and every one of us into V-shaped Greek torsos; while numerous competitions are being held all over the world; while so many new models of trunks/swimming suits/bikinis are produced every year, and while swimming arouses an appetite in ordinary people to become a Michael Phelps or a Natalie Coughlin. To alter the perception of swimming, it may be necessary to increase the number of swimming pools with several lifeguards where bathers would feel safer. The unknown realities of swimming can be unveiled with this and similar writings. Those who have no intention to swim can be motivated through amazing facts about swimming or through swim gear given as a present. Instead of getting depressed over the thought that that might not happen in the near future, we could concentrate on this article which will bring us up close with the coolest summertime sports activity. Maybe you could become a good swimmer beyond your expectations, change your life with a sports discipline, and add something new to yourself. Özlem Recommends; • There is no need to look far for swimming pools to start swimming. There are hygienic facilities in the middle of the city, although they may not be in Olympic size. Moreover, there are many trainers who will attend to you at the Hillside City Club-İstinye and Trio pools. • If you want to involve visual memory in your pursuit, do not suffice with the photos Hillside shares on the Instagram. Although Michael Phelps (@M_Phelpss00) is my favorite inspiration, I also strongly recommend other worldwide famous Olympic swimmers, Ryan Lochte (@ryanlochte), Nathan Adrian (@nathangadrian), Natalie Coughlin (@nataliecoughlin), Jessica Hardy (@hardyjessica) and Missy Franklin (@MissyFranklin88). • I also suggest that you take a look at Speedo International (@speedo) and Speedo USA (@speedousa) accounts, which will give you an irresistible urge to browse –practically through a catalogue of all Olympic swimmers- and give you access to social media campaigns such as Share Your Favorite Swim Memory #SummerFeeling, Share your #SwimStories, #LoveSpeedo with the photos you post. • If you are a before-work swimmer, try doubling the amount of your perfume when shampoo fails to prevent your chlorine-scented hair from interfering with your presentation to the CEO. Sarp Barlas Altunay, Hillside City Club Trio Trainer, Recommends; • To avoid cramping due to dehydration when swimming, drink at least half a liter of water before and after or during the swim. After swimming, do not consume caffeinated liquids and alcoholic drinks before you make up for the lost liquid. • To make up for the energy spent, eat carbs after the swim. But do not eat a big plate of rice for the sake of carbs. To let the carbohydrate intake immediately reach your muscles, avoid eating oily food alongside. • Remember to put on a sunscreen at least 30 minutes before dipping into the sea or the swimming pool in summertime. Make sure to take a shower before swimming in the pool or the sea, and put on a moisturizer to keep your skin from drying out due to chlorine and salt. You might be interested to know: • There are 43 Instagram accounts in the name of Michael Phelps. His daily routine covered 80 kilometers from the age of 12 to 19, after which age he pursued 4 workout sessions 6 days a week and stuck to a 12,000 calories-a-day diet. • Derya Büyükuncu was named the “Swimmer of the Year” in the US in 1994 and was the one and only Turkish athlete and swimmer to appear on the cover of the worldwide renowned Swimming World Magazine published in the US. • You can follow the dashboard on the PaceClub launched by Speedo to use a ready-made training program that suits your goal. • An hour of swimming at a good pace burns an average of 500 calories. • The ideal water temperature for swimming is 22 to 24 degrees Centigrade. • Masters Swimming Races, Corporate Games and Bosphorus Cross-Continental Race are some of the races where you can prove yourself as a competitor irrespective of your age, or just enjoy watching. • To compare your results with those of your peers in the US, you can browse through the FINA Masters World Records results, where even 70 is not considered old age. • You can measure your swimming efficiency independently from the pool size using the Swim Golf Score (SGS), which is the sum of the number of strokes and the time in seconds. • Swimming relies not on strength but technique. Working 94% of the muscles, swimming is one of the most important sports that stimulate the nervous system. • The sense of relaxation and/or reenergizing resulting from every motion in water actually shows that your nervous system relaxes. • Swimming is one of the longest-lived sports that can be practiced even in old age as it does not put load on joints as opposed its land equivalents of walking, jogging and cycling. • Women are more advantageous in swimming since it relies heavily on balance, and since women have a more balanced distribution of muscles and fat in their bodies than men.It is a fact that not every sport makes everyone feel equally good. Given that you are doing sports to feel good, you will certainly pursue the one giving you more pleasure and appealing to you more for the sake of sustainability. But after reading this writing, drop your prejudices and try a new discipline; make sure to create an opportunity and let yourself into the energy of water and the serenity it will give you, even if only for once. Check the seven differences between the two “versions” of yourself before and after the swim, and make your weekly sports schedule taking this change into account. To cut a long story short, always stick to sports wherever you live and you are let live. NO MORE LIES IN A TIGHT CORNER... NO MORE LIES TENHADA SIKIŞTIRMAK... Kim o? Ne yap›yor? Ne ediyor? Nerede bilinmez! Ad›n› dahi bilmiyoruz 84/85/86 Who is he? What does he do? What does he deal with? Where is he? The answers to these questions will remain unknown! Röportaj: Rana Korgül [email protected] Fotoğraflar: No More Lies Arşivi 84/85/86/87 Interview: RANA KORGÜL [email protected] Photos: No More Lies Archives We don’t even know his name and we don’t know him. We have never met in person, and we never will... He first emerged with a weeping panda in Karaköy. Then came a Mona Lisa, a penguin with the ice-cream cone, followed by a rabbit with a carrot sticking out of its chest and a lone wolf... These were enough for us to pursue him, and curiosity took us to him. No More Lies is a street art project of İstanbul origin. You can come across his graffiti out of the blue, at unexpected spots along İstanbul’s streets, if you are lucky, I mean... Because they can get painted over any moment. We are listening to the mysterious man who brought the project No More Lies to life from himself... “I grew up in the most cosmopolitan district of Ankara, which also lived the neighborhood culture at its fullest. I studied engineering at the Middle East Technical University. Every year, I wanted to drop out. I finished it in the end, although I was expelled three times and spent more years than I should have. At school, I had become friends with illustrators like me. We have influenced one another a lot and we produced a lot. I found my work very inadequate and I was dissatisfied with something that I could not name. I usually shared my illustrations with my circle of friends. I needed a platform that is not controlled by the procreator in order to reach larger audiences. Now, I put the viewers on the streets “in a tight corner”. I confront them when they are unawares. Me and them... I like it that they are surprised. When they are preoccupied with something, boom: an urban surprise! They are not even willing, let alone conscious. They have no expectations... Aren’t the streets where we are the most defenseless? Don’t we always stumble on the streets? The street picks out our shallow points. I confront them at the moment when they are closest to themselves with all my naivety, inviting them to play a game... My debut in street art was through the film ‘Beautiful Losers’. It was the first time I had felt such a strong sense of belonging. I had finally figured what I really wanted to do. I started with stickers and continued with wheat paste and stencils. There were two people that I worked with from the start of the whole project. One was “M”, my girlfriend who triggered everything, and the other was “Y”, my colleague. Frankly, I am playing Bruce Wayne in daytime, and Batman at nighttime... My working hours depend totally on my motivation. I let my emotions take control. I do the work that will thrill me the most at the moment I am thrilled the most. I mean, if I cannot contain myself until the weekend, then I start doing it in the evening. We have worked even under the pouring rain. The animals are the result of a shamanist approach. A shaman travels to the afterworld with the help of animals in transcendental rituals, bringing back information to his tribe. The key is for the shaman and the animal to become one, to look at this world from a different angle, and setting himself free from the body to reach divinity. My works are in this direction. I paint a self-portrait every time. I penetrate that animal and symbolize my fragility, the situation that hurts me. The weeping panda is me, and so is the penguin that got stuck in the nose with an ice-cream cone... If we are talking about the distinction of the works, I guess that is about the spiritual attitude. It is also a ritual to find the spots where we put up and complete the works. I get irritated, excited and aggressive as if I am engaged in a vital matter from the moment I start doing the work. I fight a lot with myself in those moments. Once it is finished, I experience a mental and physical fatigue, rather than ease of mind, but that is accompanied by a deep happiness. Since we work on the streets after people retire to their homes, we came across with the police several times. We did not have a problem when we told them that we were painting animals. The penguin is the most ironic one, I suppose. While we were working, an officer with a headset came to us, asking what we were doing. When we said “a penguin”, he told the person at the other end of the line “It’s all right, they are making a penguin!” and walked away. Three months later, the penguin became one of the symbols of Gezi Park. The penguin, which was all right back then, was a big problem for the police force three months later. Professionally, I am not doing a creative job. I am leading a double life. While I exhibit my managerial skills as a professional until 6.00 pm, I cut toothpick-sized pieces of paper at home or paint walls on the streets until midnight. Sometimes, I have paint under my nails when I go to work in the morning. People do not notice it since I gave them the notion that painting is my hobby. İstanbul, and the historic peninsula in particular, is like a playground. In multi-layered districts, every work that we put up begins telling different stories, clad in the mystery of that district. This is sometimes coincidental, sometimes intentional. I find myself to be very lucky. This city is so ready that anything beautiful you add is instantly enhanced, filled with glitter or added depth. İstanbul is one of the biggest living organisms. The city loves living with the tattoos I paint on it, and I love it back... I am motivated totally by my excitement and I don’t see it right to be engaged in a work that does not incite excitement. In the end, I am not doing street art to make money. It has been the only thing I have ever enjoyed doing and done freely... I feel an unmatched satisfaction every time I finish a work; thankfully, it does not last long so I start something new soon. I don’t have dreams or fears about the future. I am really enjoying it... VIVA BRASIL Are you ready for a pleasant journey with the most intriguing details of the world cup history that will prove that football is never just football? 88/89/90/91 Article: Orhan Okuşluk The moment that football fans of all ages have been looking forward to for four years has finally arrived. Having started in 1930 in Uruguay, the thrill has a totally different dimension this year. The tournament excitement will land on the Brazilian soil, the perpetual owner of the World Cup, the homeland of the game’s magicians. The World Cup was marked by protests! The World Cup this year began with some unusual events, and was overshadowed by protests. In the grip of the economic crisis in recent years, the Brazilians held various demonstrations all over the country to protest the huge sums spent for sports organizations, and especially for the World Cup. The country has been dragged into an inextricable chaos because of the “football thing”. A real “football war” Having gone down in history as the “football war”, the conflict between El Salvador and Honduras rises as a clear example of the dimensions the football challenge can acquire. After competing in the 1970 World Cup qualifications, these two neighboring countries ignited a four-day or 100-hour war at the end of the last game. With no winners, the war ended in a draw, so to speak, and cost the lives of thousands of people. Did you call Roger Milla a hero? Many football fans recall Italy 1990 for the “indomitable lions”. Even not expected to come out of their group before the tournament, Cameroon made it to the quarterfinals and became the first country to make the African football seen. The team’s “old fox”, 38-year old forward Roger Milla was etched in memories as the tournament’s hero with the goals he scored and his original celebration dance. In fact a very close friend of Poul Biya, the country’s civil dictator, Milla had become part of the country’s America 1994 team despite his 42 years of age, thanks to the presidential quota. Dictators were not exclusive to Africa of course. Latin America is also remarkably notorious in this respect. The military coup that came before the 1978 World Cup had left its mark on the host Argentina. Becoming the “world no. 1” in this event that would be organized on its own soil could turn out to be a glamorous show of strength for the fascist junta. However, things did not work out in the second round and the Argentine team left its chances of progressing to the semis to the final group game. Its rival was Peru, another team representing yet another Latin American country under the military junta rule. Argentina had to win the game with a margin of four. Right before the match and for no apparent reason, the Argentine government decided to ship 35,000 tons of free grains to Peru. In the meantime, the 50 million dollar loan held by the Argentine National Bank was also released for Peru. You want to know what happened afterwards? The game score: Argentina: 6 – Peru: 0.... The new owner of the World Cup: Argentina. “Hand of God” took revenge of the Falklands. England’s rival in the quarterfinals was Argentina that had Maradona, Valdanado, Batista on the team. No more than a ticket to the semis for England, the match had a totally different meaning for Argentina. It was time to take vengeance for the Argentine who had not gotten any chance of retribution since the Falklands War. Everything was following its natural course in the legendary Azteca Stadium that hosted the match. After 51 minutes came the event that marked history. Maradona, despite his short stature, beat England goalkeeper Shilton to reach the ball that had screwed off from a hook by England’s defender and succeeded in sending the ball to the net. And everyone but the referee had witnessed that he had done so not with his head, but with his hand. Objections proved useless and Argentina won the game 2-1, proceeding first to the semis and later going on to claim the title. After the match, Maradona gave that unforgettable answer to questions about the goal, signing his name under the event that was retribution for the Falklands War. “It was not my hand; it was the hand of God!” Memorable scandals Bobby Moore, 1970 One of the great captains of England, Bobby Moore was detained on charges of stealing a bracelet from a jewellery shop in Colombia before the tournament. He was acquitted soon afterwards, but the incident was enough to unsettle the England team. Andres Escobar, 1994 Escobar's infamous own goal occurred in a match against the United States causing his team to lose 2-1. 10 days after the match, the Colombian was a victim of a tragic murder when the members of a drug cartel who had lost big sums in the bets killed him. Trophy stolen, melted and happily spent. At the end of the 1966 World Cup in England, the winner would almost not be able to receive the trophy because it had disappeared. A cute dog by the name Pickles came to the rescue and found the missing trophy under a tree, saving England from a scandal. Following its third world cup title after winning Mexico 1970, Brazil became the perpetual owner of the Jules Rimet trophy, taking it to its museum. Stolen from the museum in 1983, the solid gold trophy was later discovered to have been melted and sold by thieves. Hoping to watch a tournament that will be remembered for years to come and never be forgotten with its stories and stars: VIVA BRASIL