yeni roman`da kahraman ve olay örgüsü`nün aldığı yeni

Transkript

yeni roman`da kahraman ve olay örgüsü`nün aldığı yeni
YENİ ROMAN’DA
KAHRAMAN VE OLAY ÖRGÜSÜ’NÜN ALDIĞI YENİ BİÇİMLER
Hüseyin YAŞAR
Özet / Résumé
1950’li yılların edebi akımlarından olan Yeni Roman, adından da anlaşılacağı gibi yalnızca
roman türüne yönelik bir yaklaşımdır. Söz konusu kuram, 19. yüzyılın geleneksel romanındaki kahraman
profilini ve olay örgüsünü tamamıyla reddeder. Kahraman romanın her şeyi olmaktan çıkar, silik ve
belirsiz bir hal alır. Olay örgüsü ise neden sonuç ilişkisi içerisinde birbirine bağlı olaylar halkasından
ziyade anlatıcının betimlediği bir hal alır. Çalışmamız, daha çok, söz konusu akımın önemli
kuramcılarından Alain Robbe-Grillet’nin bakış açısıyla ‘Yeni Roman’daki kahraman olgusunu ve olay
örgüsünü edebiyat bilimi ışığında araştırmayı amaçlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Geleneksel Roman, Yeni Roman, Robbe-Grillet, Kahraman, Olay Örgüsü.
LA NOUVELLE MANIERE DU PERSONNAGE ET DE L’INTRGUE DANS “NOUVEAU ROMAN”
L’un des Courants Littéraires des années 1950, Le Nouveau Roman s’intéresse notamment au
roman. Ce nouveau courant rejette absulement le personnage et l’intrigue du roman traditionnel du 19.
ème siècle. Personnage du Nouveau Roman n’est plus le tout du roman, il devient effacé et imperceptible.
L’intrigue, elle aussi, est désormais la description que le narrateur décrit. Dans notre travail, nous allons
essayer de définir le personnage et la narration du Nouveau Roman par les avis de Robbe-Grillet, grand
théoricien du Nouveau Roman.
Mots-Clefs: Roman Traditionnel, Nouveau Roman, Robbe-Grillet, Personnage, intrigue.
Giriş
Geçtiğimiz yüzyılı edebiyat tarihi açısından karakterize etmek çok zordur. 20.
yüzyıl, bir roman, bir şiir yüzyılı, bir düşünce, eylem ve yenilik yüzyılı olduğu gibi
coşku ile ümitsizliğin ve başkaldırının bir arada bulunduğu bir yüzyıldır. Zira, bu
dönem yeni keşiflerin olduğu, her şeyin yeniden tartışıldığı, gözden geçirildiği bir
dönemdir. Tüm bunlar, edebi türlerin biçim ve içerik açısından değişmesini de
beraberinde getirir.
Hem yazınsal hem de sosyal kuramların bol olduğu bu yüzyılın en önemli
kuramları Dadaizm, Surrealizm, Existentialism ve Yeni Roman (Nouveau Roman) gibi
yazınsal sanat kuramlarıdır. Bu dönemde roman çok çeşitlilik arz eder. Özellikle
Fransa’da varoluşçu roman ve dilin sadeliği ile ilgili büyük gelişmeler meydana gelir;

Arş. Gör., Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Fransız Dili Eğitimi Anabilim Dalı.
[email protected]
SBArD
Mart 2008, Sayı 11, sh. 89 – 96
Ancak Jacques Lorant, Roger Nimier ve bir grup genç yazar varoluşçu romana karşı bir
saldırı başlatırlar. Amaçları absurde ve ümitsizlik edebiyatının aşırılıklarını protesto
etmektir. Bunun dışında Jean Giono da başta Colline olmak üzere romanlarıyla
Stendhal’ın roman anlayışına geri dönüş yapar. Ancak, bu yeni neo-classique tutum kısa
sürer ve bu yüzyılda ortaya çıkan birden fazla edebi akım arasında, etkisi bir anlık
saman alevi gibi olmaktan öteye gidemez.
Ancak bütün bu girişimler Marcel Proust’tan bu yana süre gelen romandaki
değişimi engelleyemez. Zira değişim artık kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu süreç içinde
edebiyat dünyasını en çok etkileyen akım Le Nouveau Roman yani Yeni Roman akımı
olur.
Yeni Roman, 1950’li yıllarda geleneksel romana bir tepki olarak doğar. Bu tepki
bütün yazarlarda aynı gibi görünse de içinde farklı eğilimleri, girişimleri barındıran
geleceğe açık bir edebi akımdır. Nathalie Sarraute, Michel Butor, Claude Simon,
Margurite Duras ve Alain Robbe-Grillet gibi ünlü simaların temsilciliğini yaptığı bu
akımın çok sayıdaki romanlarının ortak özelliği, roman sorunu üzerine gazete ve
dergilerde çok sayıda eleştiri ve tartışmalara neden olmalarıdır. Bu haliyle Yeni Roman
bir roman kuramı olmaktan ziyade yapılan görüşmeler, yorumlar sırasında ortaya çıkan
bir kuramlar bütünüdür.
Bu ifadelerden hareketle, Yeni Roman kuramı çerçevesinde yazılan eserlerin
hepsini aynı çatı altında toplamak doğru olmaz. Bu eserlerin en belirgin ortak özellikleri
Bernard Pingaud’nun ifadesiyle, L’Ecole de Refus yani reddediş romanı olmalarıdır:
“Onların aynı amaçları yok, aynı reddiyeleri var”1. Bu reddediş, romanın geleneksel
temel yapısı olan “olay örgüsü, zaman, mekan, kahraman gibi öğelerinin”2, kısacası
şimdiye kadar romanı oluşturan bütün öğelerin reddedilişi olarak ortaya çıkar. Bu aynı
zamanda, çağımızın duyarlılığına uygun yeni roman tür ve biçimlerini keşfetme
isteğidir. Zira Yeni Roman bildirilerinin çoğunun temelinde şu gerçek yatıyor: Edebiyat
bir yenileme ve tartışma dönemi geçiriyor. Yeni romancılara göre “yeni yollar
keşfetmek ve Joyce, Dostoyevski veya Kafka’nın açtıkları çığırda daha fazla ileri
gitmek gerekiyor”3. Bu açıdan bakıldığında, Yeni Roman geleceğin romanının bir
laboratuvarı, romanı bir araştırma ve reddiye diye tanımlayan bir girişim olarak
nitelendirilebilir.
İşte bu düşünceyi en canlı ve diri tutan Alain Robbe-Grillet’dır. Ona göre
Flaubert tarzı yazmak için 1850 veya Stendhal tarzı yazmak için 1830’lu yıllarda
olmak gerekir. Üstelik birisini Stendhal gibi yazıyor diye övmek, yazara haksızlık olur.
1
2
3
90
Bernard Pingaud, Le Nouveau Roman, école du refus. İçinde: Michel Raimond (1969), Le Roman
depuis la Révolution, Librairie Armand Colin, s. 347, Paris, s. 347.
Sabri Eyigün (2003), Edebiyatta Politik Roman. Aktif Yayınları, İstanbul, s. 41.
Michel Raimond (1969), Le Roman Depuis La Révolution, Librairie Armond Colin, Paris., s. 221.
Hüseyin YAŞAR
Zira, böyle bir beceri hayran olmaya değmediği gibi sanıldığı kadar zor da değildir. Bu
konuda Grillet: “Bir yazar, pek ustaca bir benzek (pastiche), hatta Stendhal’ın bile
imzalayacağı ölçüde ustaca bir benzek yaratsa, Charles zamanındakini andıran
sayfalar döktürse, yine de bir değeri olmaz bunların”4 diyerek her romancının kendi
çağının ürünü olduğuna işaret eder.
Ortak amaçları olmayan ancak ortak reddiyeleri olan bu yeni oluşumu Grillet, Le
Figaro littéraire’in 29 Mart 1958 sayısında “Her birimizin farklı şahsi pozitif yönlerimiz
var. Belli sayıdaki romancının bir grup oluşturmuş gibi görünmeleri, bu daha ziyade
geleneksel romana yönelttikleri ortak reddiyeler ve negatif öğelerdendir”5 şeklinde
nitelendirir. Jean Paul Sartre ise, Yeni Roman hakkında Sarraute’un “Portrait d’un
inconnu” adlı eserinin önsözünde şöyle der: “Bu acayip, yeni ve sınıflandırması güç
eserler roman türünün zayıflığına işaret etmiyorlar(... )sadece bir tepki çağında
yaşadığımıza ve romanın kendi üzerinde derin düşünmekte olduğuna işaret ediyorlar”6.
Claude Simon da Le Palace adlı eserini yazmadan önce, kitabında herhangi bir iddiayı
ispatlamak niyetiyle yola çıkmadığını savunur: (Les Nouvelles littéraires 26 janvier
1961) “Yazacağım romanımın neyden, nasıl olacağını söylemek kesinlikle bana
imkansız geliyor. Şunu ispatlamak isteyen...., ortaya koymaya.., göstermeye çalışan
herhangi bir “klasik” yazar değilim. Ne bir şeyi ispatlamaya ne de göstermek
istiyorum, sadece yazmam boyunca düzenli olarak beliren sensoriel izlenimlerin
tercümanı oluyorum. Bu eser kendi kendine yapılanacak bir kitaptır”7. Yazarın bu
sözleri yeni romancılar ile geleneksel romancıların roman yazarken hareket noktalarının
ne kadar farklı olduğunu göstermesi açısından ilginçtir.
Her ne kadar Grillet, romanla ilgili düşüncelerini aktardığı her yazının başında
kendisinin bir roman kuramcısı olmadığını belirtse de bütün eleştirmenler onu yeni
romanın teorisyeni olarak görürler. Bu konuda: “Gördüğünüz gibi, bir kuram ortaya
atmak değil amacım. Geleceğin kitaplarını dökmek üzere uygun kalıp hazırlamayı da
düşünmüyorum zaten her yeni kitap, değişmez biçimleri aşarak, hem kendi yasalarını
kurar, hem de onların yıkımını hazırlar” der8. Bunun sebebi ise Grillet’nin yaptığı işin
ne kadar zor olduğunun farkında olmasıdır. Zira okurlardan tutun yayıncılara kadar
herkes o dönemde alışılmadık, yeni seslere, biçimlere karşı çıkıyor ve onlarla mücadele
etmekten geri durmuyor.
Robbe-Grillet, söz konusu konuya dair yeni görüşlerini ve makalelerini topladığı
“Pour un nouveau roman” adlı eserinde: “Her artist kendine has dünyanın kendine ait
4
5
6
7
8
Alain Robbe-Grillet (1981), Yeni Roman, çev. Asım Bezirci, İstanbul, s. 29.
J. H. Matthews (1964), Un Nouveau Roman? Lettres Modernes, Paris, s. 9.
J. H. Matthews (1964), age, s. 9.
J. H. Matthews (1964), age, s. 8-9.
Alain Robbe-Grillet (1981), age , s. 31.
91
SBArD
Mart 2008, Sayı 11, sh. 89 – 96
şekillerini yaratmak zorunda”9 diyerek bu yeni akımın kaçınılmaz olduğunu bir kez
daha dile getirir.
Yeni Romanda Kahraman
19. yüzyıl Fransız romanlarında özellikle Balzac’ta geleneksel kişi ve hikâye
kavramları toplumun belli bir görüşüne ve insanın kaderine bağlanmıştır. Bu iki unsur
roman kahramanına ve anlatı tekniğine belli bir şekil vermiştir. Örneğin geleneksel
romandaki kahramanın bir ismi, cismi, unvanı önemli bir fonksiyonu vardır. Bunlara,
Balzac’ın romanlarındaki kahramanların önemli derecede mal varlığına sahip olmaları
da eklenebilir. Dolayısıyla, kahraman, toplumun belli bir kesimini temsil eden bir öğe
durumundadır.
Grillet’nin ve İşler’in bu konuya dair ifadeleri yukarıda sunulan düşüncelerimiz
ile paralellik arz etmektedir. Grillet, geleneksel romandaki kahramanın ünlü olmasına
dikkat çeker: “Balzac’in burjuvaları zamanında bir ad taşımak elbette çok önemliydi bu
çağda. Kişiliği yansıtan bir yüze sahip olmak her türlü araştırmanın hem aracı hem de
sonucu idi”10. Ertuğrul İşler ise kahraman ile olay örgüsündeki hayati önemi üzerinde
durur: “Kişi romanın her şeyidir. O kadar güçlüdür ki, birçok geleneksel roman adını
kişilerden alır. (Madame Bovary, Eugénie Grandet, (…) v.b.) Kişiyi romandan alıp
çıkardığınız zaman geriye hiçbir şey kalmaz. Yerine bir başkasını koyamazsınız. Yeri
doldurulamaz. Geleneksel romancı bu tutumuyla, romanlarında hep bir başkişi, bir
başkahraman ya da kahramanlar yaratmıştır”11.
Kahramanda, bireyin arzu ve istekleri ile sosyal hayatın gereklilikleri arasında
bir denge, düzen bulunur. Ancak hızla artan tüketim toplumu ve geçersizlilerini yitiren
19. yılın sosyal şartları bireyi edilgen duruma getirir. Bu da, asilzade denilen toplumun
saygın kesimlerinin varlıklarını ya da işlevlerini yavaş yavaş yitirmelerine sebep
olmuştur. Bu kesimler bundan böyle kendilerini ayakta tutmakta güçlük çeker hale
gelirler. Varlıklarını devam ettirenler toplumda sembolik bir anlam taşırlar; örneğin
Monaco, Belçika v.s. ülkelerin kral ailesinin fertleri sadece magazin basını için birer
malzeme oluşturmaktan öteye gitmiyorlar.
Sosyal hayattaki dengelerin oynaması, kişilerin toplumdaki rollerinin
değişmesinin yankıları edebiyata yansıması gecikmez. 20. yüzyıl başlarında Gide,
Sartre ve Camus tarafından geleneksel romana yöneltilen eleştiriler bu yüzyılın
ortalarında Yeni Romancılar ile had safhaya ulaşır. Eleştiriler daha ziyade roman
kahramanları ve olay örgüsü ile ilgilidir. Alain Robbe-Grillet geleneksel anlatı tekniğini
9
10
11
92
J. H. Matthews (1964), age, s. 9.
Alain Robbe-Grillet (1981), age, s. 54.
E. İşler-Ü. Türkyılmaz (1997), “Geleneksel Romandan Çağdaş Romana Kişilerin Anlatıdaki
Konumu”, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 3, 102–105, Denizli, s. 103.
Hüseyin YAŞAR
ve kahraman profilini vaktini doldurmuş kavramlar olarak görür. Robbe-Grillet, neden
artık geleneksel kişide ısrar etmememiz gerektiğini “Dünyanın kaderi, bize göre, birkaç
kişinin birkaç ailenin yükselişine veya düşünüşüne bağlanır olmaktan çıktı artık. Dünya
bile mirasa ve paraya dayanan bir özel mülkiyet değil artık”12 sözleri ile dünyadaki
gelişmeleri neden göstererek açıklar. Bu yüzden kişinin sosyal yapısındaki gelişmelere
bağlı olarak kahramanın da artık biricik, istisna veya unutulmaz bir varlık olmaması
gerektiğini savunur. Robbe-Grillet’nin yukarıdaki sözleri iddiamızı destekler
niteliktedir. Grillet’nin, romandaki kişinin varlığı ile ilgili: “romanlarımızın ne
kahraman yaratmak ne de hikaye anlatmak gibi bir amaçları yoktur”13 sözüne Baldıran,
“Gazetelerde yakında Tekel’den üç bin işçinin atılacağını okuyoruz. Patron işçiyi atıyor
zira onun gözünde birey değil nesne önemlidir. İşte bence Robbe-Grillet bunu
vurguluyor” ifadeleriyle ilginç bir açıklama getiriyor14.
Romanı sosyal şartların ürünü olarak sayarsak Robbe-Grillet, geleneksel romanı
oluşturan şartların ortadan kalktığını ve yeni romanın yeni oluşan toplumsal durumun
ürünü olduğunu “Bugün dünyamız, daha az güven duyuyor kendine; kişinin sonsuz
gücüne bel bağlamadığı için belki daha alçak gönüllü, ama ‘geleceğe’ baktığı için daha
tutkulu davranıyor. Roman, vaktiyle yaslandığı en iyi dayanağı ‘kahraman’ı
yitirdiğinden dolayı sarsılmışa benziyor. Artık ona güvenemiyorsa, bunun sebebi,
hayatını şimdi daha iyi değişen bir dünyanın hayatına bağlamış olmasıdır (...)”15
sözleriyle dile getirir.
Bunlardan hareketle Yeni Romancılar yeni bir kahraman olgusunu ortaya atarlar.
Bu olguda geleneksel romanın aksine yer ve kişiler hakkında belli bir düşe varmak,
somut bir şey yakalamak çoğu zaman güçleşir. Yeni Roman’da kişiler çok yalın anlatılır;
olaylar çok cansız, ruhsuzdurlar. Romancı, olayı salt aktarmakla yetinir. Örneğin bu
akımın Almanya temsilcisi olarak kabul edilen Peter Weiss’ın “Arabacının Gövdesinin
Gölgesi” adlı romanında “Babanın çocuğunu dövmesinden çok basit, sıradan bir
olaymış gibi bahsedilir. Geleneksel romancıdan beklenen “zalim baba”, “zavallı
çocuk’ gibi okuyucuyu duygusal yönden etkileyen sıfatlar görmüyoruz”16. Yeni
Romancı olmamakla birlikte roman kahramanındaki değişimin mimarlarından
Camus’nün Yabancı eserinin kahramanı Meursault’nun annesinin ölümü karşısındaki
tutumu da ilginçtir. Annesinin ölümüne üzülen alışagelmiş kahramanın aksine
Meursault, annesinin ölüm haberini veren telgraf karşısındaki duyarsızlığı ve ilgisizliği
okuyucuyu şaşırtır.
12
13
14
15
16
Alain Robbe-Grillet (1981), age, s. 54.
Bernard Pingaud, age, s. 348.
Galip Baldıran (2003), Düzyazı Defteri Dergisi, Aralık sayısı, Şanlıurfa, s. 15.
Alain Robbe-Grillet (1981), age, s. 55.
Sabri Eyigün (1994), Peter Weiss’ın Yeni Roman’ı “Arabacının Gövdesinin Gölgesi”. İçinde:
Gündoğan Edebiyat, Sayı: 11 - 12, Ankara, s. 94.
93
SBArD
Mart 2008, Sayı 11, sh. 89 – 96
Ancak, bütün bunlara rağmen Yeni romanda kahraman yok edilmemiştir.
Robbe-Grillet’nin ifadeleri bunu doğrular niteliktedir: “Geleneksel kişinin gözden
silindiğini bahane ederek, modern romanlarda insan bulunmadığı sonucuna varmak da
doğru değildir” diyor17. Bernard Pingaud ise adı geçen makalesinde kahramanın
tamamen yok olmadığını bazen sıkıcı, zor bazen de hoş basit bir kurmaca bir hal
aldığını belirtir.
Yeni romancılar kahramanın işlevini en aza indirgemek için iki yeni değişik yol
seçerler; Escamotage (el çabukluğu ile yok etme, es geçme) dediğimiz ve RobbeGrillet’nin kullandığı birinci yolda kahraman basit bir şekilde bazen gizleniliyor bazen
de kayrılıyor. Bu romanlarda kahraman, tamamen yok olmaz, örneğin Robbe-Grillet’nın
Jalousie adlı eserinde kahraman bazen görünür bazen de söz alır. Bu tip romanlarda
kişinin kaybettiğini dış dünya onunla önem kazanıyor. Eyigün, yukarıda adı geçen
makalesinde, kişinin romanda eşyaların gölgesinde kaldığını şu çarpıcı ifadelerle dile
getirir: “Artık eşyalar şahıslara ait değil şahıs eşyaya bağlıdır. İnsanlar artık kahraman
değiller, onlar ancak eşyalarla olan ilişkileri oranında varlıklarını sürdürebilen
canlılardır”18. Yeni romanın insanlara değil nesnelere ağırlık veren bir akım olduğu
konusundaki İşler’in ileri sürdüğü “Yeni Romancılar insanlardan çok eşyaları betimler.
İnsan unsuru hep eşyaların gölgesinde kalır. Sanki konusuz ve kişisiz roman çıkar
ortaya”19 düşünceleri Eyigün’ün tezlerini destekler niteliktedir.
Daha ziyade Samuel Beckett’in benimsediği Dévoration (sindirme, yok etme)
denilen ikinci yöntem de ise, kahraman yok ediliyor. Sindirilmiş, yutulmuş bir
durumdadır Örneğin Beckett’in L’innommable adlı esrinde kahraman sindirilmiş bir
vaziyettedir. Bu romanlarda dış dünya sönük, bastırılmış yutulmuş, yok olmuştur, hatta
kahraman dış dünyadan destek bulamadığı için yıkılışı için bir neden oluyor.
Günümüz insan profiline uygun olarak, Yeni Roman’da kahraman belirsiz, silik
veya pasiftir. Onun soyu, geçmişi hakkında pek bilgi sahibi değiliz. Hatta çoğunlukla
kişilerin adları bile baş harfleri ile belirtilir. Örneğin Robbe-Grillet, Kafka’nın Şato adlı
eserinde, kahraman isminin baş harfini vermekle yetindiğini aktarır20.
Olay Örgüsü
Geleneksel romanda, eserin başarısı okuyucuyu inandırmakla, ikna etmekle
ölçülür. Bunun için takip edilen en iyi yöntem de şöyledir: Hikâye, yazarın başından
geçmiş ya da şahit olduğu bir olayı anlatacak. Böylece okur yazılanların kurgu
olduğunu unutacak, romancı da anlattığını okura inandırmış gibi görünecek. Bundan
17
18
19
20
94
Alain Robbe-Grillet (1981), age, s. 54.
Sabri Eyigün, (1994), agm, s. 87.
E. İşler-Ü. Türkyılmaz, (1997), agm, s. 114.
Alain Robbe-Grillet (1981), age, s. 54.
Hüseyin YAŞAR
dolayı geleneksel romanda iyi anlatmak demek anlatılanların okurların alıştığı, hayattan
sahnelere, bilinen kalıp düşüncelere uyarlamak demektir.
Yeni romancıların geleneksel romana yönelttikleri eleştirilerin hedefi yukarıda
profili çizilen eserdeki olay örgüsüdür. Geleneksel anlayışa göre romanın olağanüstü,
çarpıcı özellikler taşıması yetmez. Hatta en iyi edebiyatçılar bile romanda bir entrika,
bir hikâye arıyorlar. Ancak yeni romancıların geleneksel olay örgüsünü sorgulamaları
ve her alandaki baş döndürücü değişim Flaubert’den bu yana romanın yukarıda tarif
edilen entrika düzeninin yıkılmasını su yüzüne çıkarır. Yani, roman kahramanının
uğradığı değişimi Olay Örgüsü (İntrigue) de yaşar. Pingaud, söz konusu durumu şu
ifadelerle özetler: “Entrika anekdot boyutuna indirildi. (…) yazarın güdümünden
yoksun, La jalousie’de olduğu gibi bazen tamamıyla kaybolan bazen de Cayrol’un
romanlarındaki gibi saf bir hareket, yeni gözünü açan bir dünyanın yavaş keşfi halini
alıyor”21. Bunun dışında belirli, tek anlamlı bir evren imgesini bize zorla kabul
ettirmeye çalışmaya yarayan “di’li geçmiş” kipi, üçüncü kişinin kullanımı, kronolojik
sıra v.s.gibi öğeler değerlerini yitirmeye başlarlar.
Çarpıcı ve belli bir çerçeve içinde anlatılan olay, yeni romanda okuyucunun
ilgisini çekmekten yoksun, sadece kendisine hitabeden (gönderme yapan), romancının o
anki tasvir ettiği manzara, durum için var olan bir hal alır. Hikâye hakkında yine
Bernard Pingaud “hikâye, model ve örnek olma özelliğini, değerini kaybetti.
Filozofların bu kelimeye verdikleri anlamda artık bir ‘hikâye’ değildir”22 der. Raimond
ise Yeni Roman’daki olay örgüsünü “romancı artık bir hikâyeyi anlatan birisi değildir.
Sadece hikâyeden birkaç brib (azıcık, az bir şey) vermekle yetiniyor; okuyucuya ise
bunları bir araya getirmeye çalışmak düşüyor. Modern roman bir puzzle gibidir”23
şeklinde tarif eder.
Ancak, Yeni romanda tıpkı kahramanda olduğu gibi hikâye etmenin de tamamen
yok olmadığını Robbe-Grillet’nin “Modern romancılara hikâyeden hiçbir şey
geçmediğini öne sürmek haksızlık olur. Yeni anlatı teknikleri aramayı “tutku ile serüven
ve olayı tümüyle ortadan kaldırmaya kalkışma saymamak gerekir. Nitekim Proust’un ve
Faulkner’in kitapları hikâyelerle doludur”24 sözlerinden anlayabiliyoruz. Ancak, olaylar
kuşku oluşturmak ve yok olmak üzeredir. Zaman, geleneksel anlatıdaki gibi lineer
değildir, zaman sırası alt üst olmuştur.
Sonuç
21
22
23
24
Bernard Pingaud, age, s. 349.
Bernard Pingaud, age, s. 349.
Michel Raimond (1969), age, s. 226.
Alain Robbe-Grillet (1981), age, s. 58.
95
SBArD
Mart 2008, Sayı 11, sh. 89 – 96
Bütün bunlardan hareketle, yeni romanda geleneksel anlamda hikâye veya olay
örgüsünün olmadığını, çeşitli unsurları bir araya getirilmeye çalışıldığını söyleyebiliriz.
Zira anlatıcı artık bütün gerçekleri elinde tutan (détenteur) ve sırlara sahip biri
(dépositaire) durumunda değildir. Bu akımın temsilcilerinden Michel Butor’un
L’Emploi du Temps eseri anlattıklarımıza güzel bir örnek oluşturur: eser ilerledikçe
oluşan, çeşitli unsurların bir araya getirildiği hissini okuyucu uyandıran ancak konu
eksikliği duyulan bir yapıttır.
Yeni romancılar romanda bir takım değişikliklere giderler. Yukarıda da
görüldüğü gibi bu değişiklikler daha ziyade kahraman olgusunda ve olay örgüsünde
yoğunlaşır. Kahramanı saygın ve imtiyazlı konumundan silik, belirsiz hatta bazen de adı
bile verilmeye ihtiyaç duyulmayan konuma getirirler. Entrika dediğimiz olay örgüsünü
de pek öne çıkarılmaz. Hikâye etmede, olay örgüsünde, birkaç parça verip okuyucuya
bunları bir araya getirmek düşer. Birbirlerine neden sonuç ilişkisi ile bağlı olaylarda
daha ziyade yazış biçimini önemserler ve anlatıdaki boşluklara aldırış etmezler.
Kaynakça
Baldıran, Galip (2003), Düzyazı Defteri Dergisi, ( Aralık Sayısı), Şanlıurfa.
Eyigun, Sabri (1994), Peter Weiss’ın Yeni Roman’ı “Arabacının Gövdesinin Gölgesi”.
İçinde: Gündoğan Edebiyat, Sayı: 11-12, Ankara.
Eyigün, Sabri (2003), Edebiyatta Politik Roman. Aktif Yayınları, İstanbul.
İşler, Ertuğrul (1997), “Yeni Roman’ın Düşünsel Temelleri ve Anlatımsal Yapısı”
Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı: 3, s. 113-116, Denizli.
İşler, E.-Ü. Türkyılmaz, (1997), “Geleneksel Romandan Çağdaş Romana Kişilerin
Anlatıdaki Konumu”, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı: 3,
s. 102-105, Denizli.
Matthews, J. H. (1964), Un Nouveau Roman? Lettres Modernes, Paris,
Pingaud, Bernard, Le Nouveau Roman, école du refus. İçinde: Michel Raimond (1969),
Le Roman depuis la Révolution, Librairie Armand Colin, s. 347, Paris.
Raimond, Michel (1969), Le Roman Depuis La Révolution, Librairie Armond Colin,
Paris.
Robbe-Grillet, Alain (1981), Yeni Roman, Ağaoğlu Yayınevi, çev. Asım Bezirci,
İstanbul.
96

Benzer belgeler

PDF ( 1 )

PDF ( 1 ) Robbe-Grillet’nin düşünsel gelişimi onun da diğer Yeni Romancılar gibi Balzac’ı Yeni Romanın önemli habercilerinden biri, geleneksel romanın bir eleştirisi kabul edilen Mme Bovary’yi gerçek bir önc...

Detaylı

Yusuf Atılgan`ın Aylak Adam Romanı ve A…

Yusuf Atılgan`ın Aylak Adam Romanı ve A… kavramını da eskimiş bir kavram olarak niteleyen yeni romancılar, olağanüstü özelliklerle donanmış, maceralar peşinde koşan, kişilikleriyle, kahramanlıklarıyla okuyucuyu kendisine hayran bıraktıran...

Detaylı

"Sekseninde de seksi!," Vogue Turkey, April 2014

"Sekseninde de seksi!," Vogue Turkey, April 2014 canını yaktırdı. Kısacası efsanevi bir mekandayım. Çünkü Fransız edebiyatının olduğu kadar Fransız “sado-mazo” gecelerinin mekanlarından birisi bu salon. Karşımdaki bu incecik yaşlı kadın ise vakti...

Detaylı