Sayi 1/Yil 1

Transkript

Sayi 1/Yil 1
‫سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم‬
َ ‫ َا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم‬.‫ل حْ نم ِِ ِم‬
ِ ‫ِ حْ نم ِْا‬
Sayi 1/Yil 1
YIL 3/ SAYI 36
MUHARREM 1436/ KASIM 2014
‫ب ِ ْس ِم‬
Hediyemiz olsun!
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
k
Tek Allah'a inananlara
Başörtüsü yasak(tı)...
Bayanlarımız;
Inanç değiştirip, hem Allah'a,
hem T.C. Anayasasına
inanınca Başörtüsü serbest
bırakıldı.
Aylık; Islami, Siyasi ve Ilmi Dergimiz...
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Fihrist
Dersler
Konular
Yazarlar
Sayfa
—
—
2
Hazreti Hüseyin(r.a.)!
Editör
3
Tefsir Dersleri
Fil Suresi (Giriş)
Ebu Abdurrahman
4
Tefsir Dersleri (devam)
Fil Suresi (Giriş)
Ebu Abdurrahman
5
GARIP GENÇLER!
M. Metin Müftüoğlu
6
Temel Meseleler (22)
Ibni Abdulhalim
7
Sualler –Cevaplar (10)
Ebu Ensar
8
İMKÂNLAR ve HAMLELER-(12)
Cemaleddin Hocaoğlu
9
Islam/Ibadet
Hayat Metodu Olarak La Ilahe Illellah –(3)
Said Havva
10
Siyer/Davet
Peygamberimizin Hayatı;
B. Çobanoğlu
11
Misafir Kalemler
12
İHYA ERİNİN ÖZELLİKLERİ 5
Ibni Abdulhalim
13
Müslüman Çocuğun Edebi
—
14
—
15
Fihrist
Gündem/Yorum
Gençlerle Başbaşa
Suffa Mektebi
Beşinci Delil; Istihsan
Fetva Köşesi
Beyyineler
...Ve Ensar'ın Müslüman Olmaya Başlaması
Kadın-Erkek eşitliği (14)
Hanımlar Köşesi
Çok Evlilik Üzerine
Sohbetler/Düşünceler
Yarının Büyükleri
NAMAZ
Basından Seçmeler
PKK, Cizre’de özerklik ilan etti...
Kobani son durum! IŞİD'ten Kürtlere Kur´an'lı
tehdit!
Dumanlı'dan itiraf: Cemaat BDP’ye oy verdi ..
Esed Güçleri Yine Varil Bombasıyla Katletti...
Muhacirun Dergisi:
www.muhacirun.net
Yazışma Adresimiz:
[email protected]
Sayfa 2
MUHACIRUN DERGISI–
Doğrular Islamın doğrulardır,
hatalar/yanlışlar bizim
yanlışlarımızdır. Okuyucularımızdan
(Islama göre varsa) Hatalarımızın
düzeltilmesini istirham ediyoruz.
YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
Gündem/Yorum
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Editör
Dünya karşılığında ahiretinizi satmayın diye haykırdı…
İnsanlığa imanda samimi ve ihlaslı olmayı gösterdi.
İslam tarihin en acı olaylardan biri olan Kerbela faciSatılık olmayın dedi… Hz. Hüseyin yaşamak için her
asının (bunun aşureyle veya aşure orucuyla bir alakası
türlü alçaklığa boyun eğen zayıf ruhlu insanlara kara bir
yoktur) üzerinden 1374 yıl geçti. İslam ümmeti bu acıyı
ölümün beklediğini gösterdiği gibi, şahadeti seçme cesahala hissediyor…
retinde bulunmayan kimselere de ölümün seçeneğini
Hicretin 60. yılında yaşanan Kerbela olayında ve Hz. Hügösterdi ve herkese kıyam rehberi oldu. Demek ki
seyin'in ve Ehli Beytten 72 kişinin şehid edilmesi
olayının 1374. yıl dönümünde Hz. Hüseyni ve Kerbela Kıyam Şehadeti isteyiştir. Şehadet bilinçli ölümdür,
Şehidler ise ölümü yenenlerdir.
Kıyamını nasıl anlamalıyız.
Hazreti Hüseyin(r.a.)
Hicri 60. yıl… O Yüce Resulün Tevhid bayrağını açmasının/burca dikmesinin üzerinden henüz az bir zaman
geçmişti. Daha o yüce Resulün ayak izleri silinmemişken
islami eğitimini tamamlayamamış, tevhid akidesinin özelliklerini tam anlayamamış müslümanlar, aldatılarak, korkutularak, teslim alınmıştı.
(Zamanımızda olduğu gibi)
Alim olmadıkları halde alimlik
taslayan, Müctehid olmadıkları
halde Kur´an ve Sünnetten
istinbad yapamaya çalışan Cahillerin göreve geldiği/
getirildiği…Daha düne kadar
İslam için canını vermeye
hazır, kibir ve gururdan uzak
sahabeler ve çocukları samimiyetlerinin ve iyi niyetlerinin
kurbanı olmuş ve derin bir sessizlik içinde ahireti beklemeye
başlamıştılar. Fakat kibir, gurur
ve dünyayı seven çoğu yüzler,
çok çabuk dünyaya yönelmiştiler.
Böyle bir zamanda Müslümanlardan samimi olanlar ya öldürülmüş, veya inzivaya çekilip insanları alın yazılarıyla baş başa bırakmış, bazıları da
Saltanatın maalesef sesi olmuşlardı.
Hz. Hüseyin'in Resulullah(SAV)'tan aldığı terbiye, Allah'a ve topluma karşı olan sorumluluğundan dolayı Yezid'e biat etmediğini ve ona karşı huruc ettiğini bildiriyordu. Gerçekten A´zam Imamımızın da dediği gibi; O bana
Vasit Mescidinin pencerelerini say derse onu bile yapmam…Çünkü ona göre mesele sadece o günün Müslümanlarının meselesi değil, kıyamete kadar gelecek bütün
Müslümanların da meselesiydi. Zira eğer o da biat etseydi/itaat etseydi artık zalime ve zulme destek vermek meşru bir hal alırdı. O da kendisine ve ceddine yakışır bir
şekilde davrandı ve zalimlere biat/itaat etmedi. O kendisinden bekleneni yaptı. Yani Dedesi ve Babası gibi davrandı.
Hz. Hüseyin'in tüm kaygısının İslam, Allah rızası, Ümmet, Resulün Örnekliği, hak ve adaletli bir dünya idi. Hz.
Hüseyin omuzlarına yüklenen ağır yükün hakkını verebilme adına, Allah'a ve topluma karşı sorumluluğunu yerine
getirme adına yollara düştü. Hz. Hüseyin ölümü pahasına
Peygamberinize/Islama ihanet etmeyin diye haykırdı.
Sayfa 3
MUHACIRUN DERGISI–
Kerbela katliamı iki insan tipini ve iki anlayışı ortaya
çıkarmıştır. Bu mücadelenin bir yanında iyiliğin ve adaletin temsilcisi Hz. Hüseyin ve arkadaşları, diğer tarafında
ise kötülüğün, zulmün ve nefsine uyanların tarafı olanlar
vardır. Bu iki insan tipi ve bu iki zihniyet 21. Yüzyılda da
halen yaşamakta ve yaşatılmaktadır. Bu mücadele iyi insanlar ile
kötü insanların tarihi kendi anlayışına göre şekillendirme mücadelesidir. Bu mücadelede zulme,
adaletsizliğe ve diktatörlüğe karşı
haktan yana tutum alan, insanlığa,
hakikate ve adalete siper olmak
için‚‘‘Yezid'e biat etmeyeceğiz.
Ölmek var, dönmek yok‘‘ diye
direnenlerin duruşu vardır. Kerbelada Hz. Hüseyin olmak, hakk için
direnişin ışığı olmaktır.
Hak ve batıl mücadelesinin tarih
boyunca devam ettiğini ve bu
sıranın bize kadar geldigini bilmeliyiz. Dün Kerbela'da Yezid'e
karşı verilen mücadele, günümüzde de zamanımızın Yezidlerine karşı verilmelidir. Bunu
onlara karşı duruşumuzda, ahlakımızda, fikrimizde ve
yaşantımızda göstermeliyiz.
7. Yüzyılda halkı Yezid'in zulmüne karşı uyandıran ve
ona biat etmemek için onların kurtuluşuna öncülük etmiş
olan İmam Hüseyin'in duruşu bugün ülkemizde, bölgemizde ve bütün dünyadaki savaşlara, ölümlere, sömürülere, baskılara, yasaklara inkar ve asimilasyon
politikalarına karşı örneğimiz olmalıdır. Bunlar Kerbela'daki mücadelenin bize vermesi gereken dersler
olmalıdır.
Her nerede Hak ile batılın mücadelesi varsa orası Kerbeladır.
Geçmişte Kerbelada yaşananların aynısı bugün Müslümanların yaşadığı tüm ülkelerde maalesef yaşanmaktadır.
Müslümanlar zorla İslami hayattan uzaklaştırılmakta,
buna karşı çıkanlar öldürülmekte, hapishanelere atılıp
çürütülmekte, memleketlerinden sürülmektedir. Dolayısıyla Kerbela faciasını hatırlarken bir an kendimize
bakmamız lazım. Hz. Hüseyin'in safında mı? Yoksa Yezid'lerin ve Yezidi zihniyet ve iktidarların safında mıyız?
diye kendimizi hesaba çekmeliyiz…
YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
TEFSIR DERSLERI
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Ebu Abdurrahman
mabetlerine benzer şekilde yaptığın bu mabede öfkelerinden dolayı
bunu ancak bazı Kureyşliler yapmıştır." Bunun üzerine Ebrehe,
Mekke'deki Beytullah'a gidip teker teker taşlarını sökerek yıkacağına
and içti.
Mukâtil b. Süleyman'ın bildirdiğine göre; Kureyş'ten bazı gençler o
‫) اَلَ ْم جَعْ ََُّْ َف ْ َم ْم‬1( ُّ ‫ اَلَ ْم رَ َ َف ََْ َ ََ َُّ ََِصَْ َاَْْ َِاِ ْال‬kiliseye girip orada ateş yakmışlar. Bu da şiddetli rüzgâr esen bir güne
ve kilise yanıp çökmüştür. Ebrehe bu sebeple hazırlık yaptı.
‫) رَ ْ م م ْم‬3( َُّ َ‫) َواَِْ َس َُّ َليَ ْم ْم رَ ْ َا اَََا‬2( ُّ ‫ ى رَلْ ي‬rastlamış
Hiç kimsenin kendisine engel olamaması için büyük bir ordu meydana
)5( ‫) َ َع ََيَم ْم َف ََفْ َ َماْف‬4( ُّ ‫اِة م ْ سع‬
َ ‫ َِ َع‬getirdi. Beraberinde eşi benzeri görülmemiş iri cüsseli Mahmud denen
bir fil de vardı. Bu fili kendisine Habeşistan kiralı Necâşi bu maksatla
göndermişti. Rivayete göre Ebrehe'nin yanında sekiz yahut
Mahmut'tan başka oniki fil daha vardı. En iyisini Allah bilir. Ebrehe
105- FÎL SÛRESİ
bunlarla Kabe'yi yıkmak istiyordu. Zincirlerin bir ucu Kabe'nin
Mushaftaki Sıralamaya Göre 105. Sûredir. Mufassal Sûreler Kısmının köşelerine diğer ucu fillerin boyunlarına geçirilecek, sonra filler
On Beşinci Grubundaki Üçüncü Sûredir. Beş âyettir.
sürülecek ve Kabe'nin duvarları bir defada yerle bir edilecekti.
Mekke'de nazil olmuştur.
Araplar Ebrehe'nin Kabe'ye doğru yürüyeceğini duyunca bu işe büyük
önem verdiler ve Beytullah uğrunda onlarla vuruşmanın ve
el-FÎL SÛRESİ (1-5. ÂYETLER)
Beytullah'a hile yapmak isteyenleri geri çevirmenin boyunlarının
1. Görmedin mi Rabbinin fil ashabına ne ettiğini? 2. O bunların
borcu olduğunu kabul ettiler.
düzenlerini boşa çıkarmadı mı? 3. O bunların üzerine sürü sürü kuşlar Yemen halkının ve kıratlarının ileri gelenlerinden kendisine Zûnefr
gönderdi. 4. Ki onların üzerine pişkin tuğladan taşlar atıyorlardı. 5.
denilen bir adam, kendi kavmini ve teklifini kabul eden diğer Arapları,
Nihayet onları yenik ekin yaprağı gibi yapıverdi.
Ebrehe ile savaşmaya, Beytullah'ı onun yıkmasına karşı müdafaa
etmek üzere cihada çağırdı. Onlar bu çağrıya uydular ve Ebrehe ile
Ashâb-ı fil olayı kısaca şöyledir: Ashâb-ı Uhdûd olayında geçtiği
savaştılar. Sonunda Allah Teâlâ'nın Beytullah'ın değer ve yüceliğini
üzere, Himyer kıratlarının sonuncusu olan Zûnüvas müşrikti. Ve o
gösterme hikmetinden dolayı Ebrehe onları yenilgiye uğrattı. Zûnefr
hristiyan olan yaklaşık 20 bin kişi dolayındaki ashâb-ı uhdûdu
esir alındı. Ebrehe onu da beraberinde götürdü.
öldürmüştü, içlerinden sadece Devs Zusa' Lebân kurtulmuş, gidip Şam Bu savaştan sora Ebrehe yoluna devam etti; nihayet Has'am
kralı Kayser'den yardım istemişti. Kayser de kendisine daha yakın
topraklarına vardı. Burada Nüfeyl b. Habîb el-Has'âmî onun karşısına
olması dolayısıyla bir mektup yazıp Devs'i Habeşistan kralı Necaşî'ye çıktı. Nüfeyl'in kavmi içinde Şehrân ve Nâhis kabileleri de vardı.
göndermişti. Necâşî onunla birlikte Eryât ve Ebrehe b. es-Sabbah Ebâ Hepsi birlikte Ebrehe ile savaştılar fakat Ebrehe onları da yenip
Yeksum adlarındaki iki komutanını büyük bir orduyla Yemen'e
Nüfeyl b. Habib'i esir aldı. Önce onu öldürmek istedi; sonra affedip
gönderdi. Bunlar Yemen'e girdiler, taş taş üstünde bırakmadılar ve
onu kendisine, Hicaz ülkesini göstermesi için yanına aldı.
Himyer kabilesinden iktidarı aldılar. Zûnüvas denizde boğularak öldü. Tâif topraklarına yaklaşınca buranın halkı olan Sakîf kabilesi
Başlarında Eryat ve Ebrehe adındaki iki yönetici ile Habeşistanlılar
Ebrehe'yi karşıladı. Lât dedikleri kendi mabedlerine bir kötülük
Yemen'de bağımsız bir idare kurdular.
gelmesinden korktukları için Ebrehe'ye iyi davrandılar. Ona ikramda
Fakat Eryat ve Ebrehe, krallık konusunda ayrılığa düştüler.
bulundular ve Ebû Rigâl'ı kılavuz olarak onunla birlikte gönderdiler.
Birbirlerine hücum ettiler, tartıştılar ve savaşmak üzere karşı karşıya
Ebrehe Mekke yakınlarındaki Mugammis'e varınca orada konakladı ve
geldiler. Biri diğerine dedi ki: "İki ordunun çarpışmasına gerek yok,
askerlerini Mekkelilerin deve ve diğer hayvanları üzerine gönderdi.
teke tek vuruşalım. Hangimiz diğerini öldürürse bundan sonra o kral
Onlar da bu hayvanları alıp getirdiler. Getirilen hayvanlar içinde
olsun." Diğeri buna evet dedi ve teke tek vuruştular. Her birinin
Abdülmuttalib'in de 200 devesi vardı. Ebrehe'nin emriyle hayvanlar
arkasında ok vardı. Eryat, Ebrehe'ye saldırdı. Kılıçla ona vurup
üzerine gönderilen kişi öncü birlik komutanı Esved b. Maksud denilen
burnunu ve ağzını kesti yüzünü yardı. Ebrehe'nin azatlı kölesi Avtede kişiydi. İbn İshâk'ın zikrettiğine göre; bazı Araplar onu hicvettiler.
de Eryat'a saldırıp onu öldürdü. Ebrehe bu çarpışmadan yaralı olarak
Daha sonra Ebrehe Himyerîlerden Hunâta'yı Mekke'ye gönderip ona
döndü. Yaralarını tedavi ettirip iyileşti. Yemen'deki Habeş ordusunu
Kureyş'in reisini getirmesini ve reise şöyle demesini emretti: "Eğer
yalnız başına idare etmeye başladı.
kiralın Beytullah'ı yıkmasına engel olmazsanız o sizinle savaşmak
Necâşî ona mektup yazıp yaptıklarını kınadı ve onu tehdit etti. Yemin niyetiyle gelmedi." Hunâta Mekke'ye gelince ona Abdülmuttalib b.
ederek ülkesini ayaklar altına alacağını ve burnunu yere sürteceğini
Hâşim'i gösterdiler. O Ebrehe'nin söylediklerini Abdülmuttalib'e tebliğ
bildirdi. Ebrehe ise nazik ve kibar davranıp Necaşî'ye bir elçi
etti. Bunun üzerine Abdülmuttalib ona: "Allah'a andolsun ki biz
gönderdi. Elçiyle birlikte Necaşî'ye hediyeler, içinde Yemen toprağı
onunla savaşmak düşüncesinde değiliz. Zaten buna gücümüz de
bulunan bir kırba ve kâkülünü kırpıp saçlarını gönderdi. Mektubunda yetmez. Bu Allah'ın bir Beyt-i Haram'ı ve Halili İbrahim'in beytidir.
şöyle diyordu: "Kral bu kırbaya bassın, yemini yerini bulsun. İşte bu
Eğer Allah korursa orası O'nun beyti ve haramıdır. Yok eğer bırakacak
da kâkülüm. Onu da sana gönderiyorum." Bunlar Necaşî'nin eline
olursa Allah'a andolsun ki bizde onu savunacak güç yoktur." Hunâta
geçince Ebrehe'nin hareketi hoşuna gitti. Ondan hoşnut olup Ebrehe'yi ona: "Benimle birlikte gel. Ebrehe'ye gideceğiz" dedi. O da Hunâta ile
işinin başında bıraktı.
beraber gitti.
Sonra Ebrehe Necaşî'ye bir elçi göndererek şöyle dedi: Yemen
Ebrehe onu görünce saygı gösterdi. Abdülmuttalib, iri ve çok yakışıklı
topraklarında senin adına daha önce benzeri görülmemiş bir kilise
idi. Ebrehe tahtından inip onunla birlikte mindere oturdu ve
yapacağım. San'a'da yüksek yapılı yüksek avlulu her tarafı süslü
tercümanına: "Söyle ona, ihtiyacı nedir?" dedi. Abdülmuttalib
muazzam bir kilise yapmaya başladı. Araplar ona yüksekliğinden
tercümana: "Doğrusu benim ihtiyacım, kiralın elegeçirmiş olduğu
dolayı Kulleys adını vermişlerdi. Çünkü ona bakanın kasketi binanın
bana ait 200 deveyi geri vermesidir." Bunun üzerine Ebrehe
yüksekliğinden dolayı nerdeyse başından düşecek gibi oluyordu.
tercümanına: "Ona şöyle de: Seni görünce hoşuma gitmiştin. Fakat
Yarık dudaklı Ebrehe Mekke'deki Kabe'ye yapılan hac gibi
benimle konuşunca gözümden düştün. Ben senin ve atalarının dini
haccedilmek üzere Arapların haccını buraya çevirmeye karar verdi.
olan Beyt'i yıkmaya gelmişim. Sen benimle bu konuda konuşmuyor;
Ülkesindeki insanları buna davet etti. Adnâni ve Kahtanî Arapları
ele geçirmiş olduğum sana ait 200 devenin lafını mı ediyorsun?"
bundan hoşlanmadılar. Kureyş kabilesi ise buna çok fena içerledi.
Abdülmuttalib ona şöyle cevap verdi: "Ben develerin sahibiyim. O
Hatta bazı kimseler oraya gidip geceleyin kiliseye girerek içine
Beytin ise Rabbi vardır. Onu koruyacak O'dur." Ebrehe: "Bana karşı
pislediler ve geri döndüler. Kilisenin hizmetçileri o pisliği görünce
koruyamaz" dedi. Abdülmuttalib: "Ben ona karışmam, işte O. İşte
durumu kralları Ebrehe'ye iletip ona şöyle dediler: "Senin kendi
sen." cevabını verdi.
Sayfa 4
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Abdülmuttalib geri dönünce, askerlerin sarkıntısından korunmak için İbn İshak şöyle der: Arabistan'da
Kureyşlilerin Mekke'den çıkıp dağ başlarında saklanmalarını
emretmiştir. Sonra Abdülmuttalib kalkıp Kabe kapısının halkasını
tuttu. Beraberinde Kureyş'ten bir kaç kişi de kalktı. Hepsi Allah'a
yalvarıyor, Ebrehe ve ordusuna karşı yardım istiyorlardı.
Abdülmuttalib Kabe kapısının halkasını tutarak şöyle dedi: "Ey
Allah'ım! Kul kendi ehlini esirger. Sen de ehlini esirge. Onların
haçları ve güçleri asla senin gücünü altedemez."
İbn İshak der ki: "Sonra Abdülmuttalib kapının halkasını bıraktı.
Yanındakilerle beraber dağ başlarına çıktılar. İbn Süleyman'dan
rivayet edildiğine göre, Mekkeliler Beytullah'ın yanında gerdanlık
takılmış yüz deve bıraktılar. Belki askerlerden bazısı haksız olarak bu
develere ilişir de Allah da onlardan intikam alır diye düşündüler.
Sabah olunca Ebrehe Mekke'ye girmeye hazırlandı. Mahmud adındaki
fiilini de hazırladı. Ordusunu harp düzenine soktu. Fili Mekke'ye
doğru çevirdiklerinde Nüfeyl b. Habib gelip filin yanına yanaşmış,
sonra onun kulağını tutmuş ve: "Mahmut; çok. Geldiğin yere doğru
geri dön. Çünkü sen Allah'ın hürmet edilen bir ülkesindesin" demiş
sonra kulağını salıvermişti. Bunun üzerine fil çökmüş, Nüfeyl b.
Habib de sıvışıp dağa çıkmıştı. Fili kalkması için dövdüler. Fakat
kalkmadı. Teberlerle başına vurdular, ucu kancalı sopalarını boğazına
sokup kalkması için bu sopalarla fili çektiler yine kalkmadı. Yemen'e
doğru çevirince kalkıp koşuyordu. Şam tarafına çevirdiler koştu;
doğuya çevirdiler, yine aynı şekilde koştu. Mekke'ye doğru çevirdiler
yine çöktü.
Bu sırada Allah Teâlâ deniz tarafından üzerlerine kırlangıçlar ve
belesân benzeri birçok kuşlar gönderiverdi. Bunlardan her kuş biri
gagasında ikisi ayaklarında olmak üzere
nohut ve mercimek benzeri üç taş taşıyordu.
Bu taşlar onlardan kime rastlarsa, o
ölüyordu. Hepsine de isabet etmiş değildi.
Kaçmaya başladılar. Geldikleri yola
koşuyorlar ve kendilerine Yemen yolunu
göstermesi için Nüfeyl'i soruyorlardı.
Halbuki Nüfeyl, Kureyş ile birlikte dağ
başında idi. Hicaz Arapları Allah'ın fil
ashabına nasıl bir musibet indirdiğini
seyrediyorlardı. Nüfeyl şöyle demeye
başladı: "Nereye kaçacaksın? Takip eden
Allah! Yarık dudaklı Ebrehe ise mağlup,
galib değil!"
Senediyle birlikte Vâkıdî şöyle anlatır:
"Onlar Harem'e girmek için harp düzeni
alıp fili de hazırladılar. Fil çevirdikleri her
yöne gidiyordu. Ama Harem tarafına
çevirdiklerinde çöküyor ve bağırıyordu.
Ebrehe, fil seyisine saldırıyor, fili Harem'e
zorla sokması için onu azarlıyor ve
dövüyordu. Bu konuda söz uzar gider. Diğer taraftan Abdülmuttalib
ve aralarında Mut'im b. Adiyy, Amr b. Âiz b. İmrân b. Mahzûm,
Mes'ûd b. Amr es-Sekafî'nin de bulunduğu Mekke ileri gelenlerinden
bir grup, Hira dağından Habeşlilerin ne yapacaklarını ve garip bir
yaratık olan fille ilgili neler olacağını gözetliyorlardı. Onlar bu halde
iken Allah, ashâb-ı fil üzerine güvercinden küçük, ayaklan kırmızı sarı
ebabil kuşlarını bölük bölük gönderdi. Her kuşta üç taş vardı. Kuşlar
gelip onların üzerlerinde halka oldular. Bıraktıkları taşlarla ashab-ı fil
helak olup gittiler."
Ata b. Yâsir ve diğerleri de şöyle der: "O saatte hepsine azap isabet
etmemişti. Aksine onların bir kısmı hemen helak olmuş, diğer bir
kısmı da kaçarken organları parça parça dökülmeye başlamıştı. Ebrehe
de organları parça parça dökülenlerden biriydi. Nihayet o Has'am
diyarında gebermiştir."
İbn İshak şöyle der: "Ashab-ı fil kaçışıyorlar, her yolda
düşüşüyorlardı. Sığındıkları her yerde helak oluyorlardı. Ebrehe de
vücudundan yara almıştı. Onu beraberlerinde çıkardılar. Parmak ucu
kadar etler bedeninden dökülüyordu. Nihayet onu San'a'ya kadar öyle
götürdüler. Bir kuş yavrusu kadar kalmıştı. Zannettiklerine göre kalbi
parçalanıncaya kadar ölmemişti."
Mukâtil b. Süleyman der ki: "Kureyşliler onların ölenlerinin
üzerindekilerden ve yanlarında getirdikleri şeylerden pek çok mal elde
ettiler. O gün Abdülmuttalib bir çukuru dolduracak kadar altın ele
geçirmişti."
Sayfa 5
MUHACIRUN DERGISI–
‫=الفبة‬kızamık ve ‫=العمِى‬çiçek
ilk defa o sene görülmüş. Harmel, hanzal ve user denilen acı ağaçlar
da ilk defa o sene görülmüş.
İbn İshak şöyle der: "Allah Teâlâ, Muhammed (s.a.v)'i elçi olarak
gönderince, Kureyş'e saydığı nimet ve lütuflarından biri de, onların
sağ salim kalıp bir süre daha yaşamaları için Habeşlilerin belâsını
onların başından savmasıdır. Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Görmedin mi Rabbinin fil ashabına ne ettiğini? O bunların
düzenlerini boşa çıkarmadı mı? O bunların üzerine sürü sürü kuşlar
gönderdi. Ki onların üzerine pişkin tuğladan taşlar atıyorlardı. Nihayet
onları yenik ekin yaprağı gibi yapıverdi. Kureyş; alıştırıldığı için, yaz
ve kış yolculuklarına alıştırıldıktan (için) bu Beyt'in Rabbine ibadet
etsinler. Ki O, Kendilerini açlıktan kurtarmış ve korkudan emin
kılmıştır." Yani Allah Teâlâ'nın kendileri için hayır murad etmesi
sebebiyle önceki durumlarından hiçbir şeyi değiştirmemesi için keşke
Muhammed'i kabul etselerdi."
İbn Hişâm şöyle der: ُّ َ‫اَا‬-sürüler demektir. Araplar bu kelimenin
tekilini kullanmamıştır. Ama ُّ ‫لسع‬kelimesi Araplarca, katı sert
demektir.
Seyyid Kutub: Şüphesiz Allah'ın kanunu sadece insanların alıştığı ve
tanıdığı cinsten değildir. İnsanlar Allah'ın kanunlarından ancak uzun
zaman içinde tecrübeleri ve duyu organları ile güç yetirebildikleri
ölçüde, O'nun kendileri için ortaya çıkardığı çok az bir kısmını
bilebilirler. Bazılarının ifadesiyle bu olağanüstü haller Allah Teâlâ'nın
kanunudur. Fakat bu onların tanıdığı ve bildiği şeylere kıyasla
olağanüstüdür.
İşte bu sebeple, rivayet her ne kadar sahih olursa olsun, yahut
metinlerde ve olayla ilgili konularda onun
insanların alışık oldukları tarzda bulunursa
bulunsun, biz bu olay karşısında şüpheci ve onu
yorumlayıcı bir tavır takınmıyoruz. Aynı zamanda
biz herhangi bir olayın olağan kanunlara uygun
olarak cereyan etmesinin, olağanüstü kanunlara
göre cereyan etmesinden daha az etkili oluşunu
kabul etmiyoruz.
Olağan kanun da aslında beşer gücüne göre
olağanüstüdür. Güneşin doğuşu ve batışı her gün
görüldüğü halde olağanüstü bir olaydır. Aksini
savunanlardan denemek isteyenler denesin. Hangisi
olursa olsun kızamık veya çiçek mikroplarına
bulanmış taşları taşıyan kuşlara hükmetmek,
kuşların taşları oraya o anda atması ve orduda
Beytullah'ı yıkma-işine girişeceği anda bu hastalığı
meydana getirmesi, Allah'ın takdirinin bu şekilde
cereyan etmesi, bir değil her biri Allah'ın kudret ve
takdirine eksiksiz delâlet eden birçok olağanüstü
olaylardır. Bunlar delâlet ve büyüklük bakımından,
Allah'ın, belirlenen anda vücutlarda belirli etkiler
yapan özel taşlarla yüklü özel kuşları göndermesinden daha az
değildir. Bunlar da o cinstendir. Bunlar da onlar da eşit olarak
olağanüstü birer olaydır.
Bizzat bu olayda biz de işin bilinmeyen biçimde olağanüstü oluşunun
ve Allah'ın, vücutlarda bilinmeyen etkiler yapan bilinmeyen taşlarla
yüklü bilinmeyen sürü sürü kuşlar gönderdiği görüşünün kabul
edilmesine taraftarız. Evet biz buna taraftarız. Ancak bu, mahiyet ve
delâlet bakımından daha büyük olduğu için değil; fakat sûrenin havası
ve olayla ilgili hususların bunu akla daha çok yaklaştırmasından
dolayı buna taraftarız.
Allah Teâlâ, bu Beyt'e bir şey murad ediyordu. İnsanların toplanma ve
güven yeri olması için Beyt'i korumak istiyordu.
Buranın, dışarıdan hiçbir kimse hükmetmeksizin, çağrıyı daha
küçükken kıskaca alacak güçlü hiçbir otorite hâkim olmaksızın, hür ve
serbest bir bölgede yayılacak olan bu yeni dinin merkezi olmasını
istiyordu. Bu olayı bütün nesillerde herkes için açık bir ibret kılmak
istiyordu. Nihayet peygamber gönderildikten sonra bu olayı bu sûrede
Kureyş'e hatırlatmak ve onun Allah'ın saygıdeğer şeylerini gözetip
kıskandığına bir misâl olmasını istiyordu.
İşte bütün bu hususların havasına uygun olan şey, olayın bütün
unsurları ve bütün bölümleriyle alışılmışın dışında olağanüstü bir
şekilde gelmesidir. Bu bakımdan hem kendisi hem de kendisiyle ilgili
her şeyi eşsiz olan bir olayda, bunları olağan alışılmış bir şey şeklinde
göstermek için uğraşmaya gerek yoktur."
YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
Gençlerle Başbaşa
GARIP GENÇLER
Besmele, hamdele ve salveleden sonra!..
Bir ayet ve bir hadis okuyacağım! Bakalım
bu okuyacaklarımın manasına ve şümülüne
giren garipler mi olacaksınız, yoksa bunların
dışında kalan gayr-i garipler mi olacaksınız?
"Yoksa siz, sizden önce geçenlerin durumu başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannediyorsunuz?"
Burada "Em" edatı, "Murtadia"(çaydırma), "Hemze" ise
uzak görme, istifham-ı inkâriye manasına gelir. Yani:
"Hayır, hayır! Siz giremezsiniz; Ta ki, sizden önceki kavimlerin başına gelen o zararlar, o belalar sizin de başınıza
gelmedikçe -ki yoksulluk, sıkıntı ve sarsıntı onlara dokundu- hem Peygamber hem de Ona iman eden mü'minler
şöyle deyinceye kadar: "Ne zaman Allah'ı yardımı?" Burada da Mevlâ'mız tarafından tekid edilmiş!
"Ela" bir, "Inne" iki, "Nasrallah" isim cümlesi o da tekid
manasına geliyor, tekid olarak kullanılıyor. Üç tekid yanyana gelerek,
Mevlâ'mız yardımın kendi tarafından
geleceğini kullarına bildiriyor.
Bakara Suresi'nin 214. ayet-i kerime'sini çok okumamız lazım. Çünkü, sizin
mekânınız, Medrese-i Yusuf olacaktır.
Siz o medreseden, o zindandan, o hapishaneden geçeceksiniz ve asla taviz
vermeyeceksiniz!
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Emîr’ul Mu’minîn
zrak çuvalda durmaz, aziz gençler! Mutlaka o çuvalı delmesi lazım. Mutlaka o duvarların yıkılması lazımdır, mutlaka
tabuların kalkması lazımdır! Kimlerin eliyle? Garip olan
gençlerin eliyle!
"Garib" dedik, "garib olan gençler" diye ifade ettik!
Yine Peygamber'in hadis'ine dönelim:
"Islam garib olarak doğdu, yine garib olarak avdet edecek.
O gariblere müjdeler olsun!"
Bir sual var: "Ey Allah'ın Resulü! O garib olanlar kimlerdir?"
Dikkat edin ifadesine: "Şol kimseler ki" dedi Peygamber,
"Benim sünnet'imi insanlar tarafından ifsad edilenleri
ıslah edenlerdir!"
Onlar inkilap yaptı, biz ise inkılap yapıyoruz! Yani onlar
köpekleşti, kendi köpekliklerini inkilaplarıyla dünya kamuoyuna duyurdular: "Biz köpekleştik!" dediler. Ama aynı
mana: Onlar ifsad ettiler, garib olanlar da ıslah edecekler!
Işte onlara garib denir!
Başka daha ne var? "Ol kimseler ki,
benim sünnetimden imate edilenleri
tekrar ihya edecekler, diriltecekler!"
Işte başta Halife'miz ve ve onun arkasını takib eden, ona uyan, tâbi olan
ğarib gençler ve cemaatler olmak
üzere, ifsad edilen o Hilâfet Devleti'ni ihya ettiler!
Yine başka bir hadis-i şerif'te, o garib
insanlardan bahsediyor PeygamberiHâkim sana, "Bunu sen mi yazdın? Bu
miz:
sözü sen mi söyledin? Bu konuşmayı sen mi yaptın? O to"O garibler öyle insanlardır ki, sayıları az ve öyle insanplantıda o Tekbir'leri sen mi getirdin?" diye sorduğu zaman, lardır ki, onlar salih kişilerdir!" Kimler arasında? Çok
"Evet ey hâkim! Ben yazdım, ben konuştum, ben Tekbir ge- olan insanlar arasında! Peygamber'in ifadesi ile salih ve az
tirdim!" diyeceksiniz: "Ve şunu da bil ey hâkim! Mahkemede olan insanlara "garib" denir. "Yine o garibler ki, onları sebulunan o kemalizmin, o küfrün kanunlarıyla hükmeden hâ- venlerin sayısı, buğzedenlerin, düşman olanların sayısından
kim! Avrupa'da başta Halife'miz olmak üzere sizlere tebliğa- daha az olacak!" diyor Peygamber. Yani, sevenleri az olatını yaptı, ama duymadınız, o sağır kulaklarınız işitmedi.
cak, sövenleri, düşman olanları çok olacak!..
Fakat Allah, beni -garib olan genci- zindana attırdı ve senin
de yanına gönderdi ki, sana bu tebliğatı duyurmam ve o
Şimdi soruyorum size garib olan gençler: Sizlerin düşmanı
sağır kulağın da iyice işitsin diye!.."
mı fazla, yoksa dostları mı? Tabi ki, düşmanlarınız fazla! O
Işte onun için sizleri "garib" gençler" diye ifade ettim!
halde sizler Peygamber'in şu hadis'i ile müjdeleniyorsunuz
Bakınız bir hadis-i şerif'te şöyle buyurulur:
elhamdülillah!
"Biz!" diyor, "Allah'ın Resulü'ne şikâyete gittik! O da
abasını, cübbesini yastık olarak yapmış, Kâbe'nin gölgesin- Onun için bunun gadrini- kıymetini bilelim! Hep beraber bu
de uykuya dalmış yatıyor. Biz ise, zulüm altında inim inim
ihya edilen, ilan edilen evrensel cihanşümûl olan Hilâfet
inliyoruz. Şöyle dedik: "Bizim için yardım talep etmiyor mu- Devleti'nin sancağı altında toplanalım! Taviz vermeyelim,
sun? Bizim için Rabb'imize dua etmiyor musun ey Allah'ın
taviz yoluna gitmeyelim!
Resulü?"
Ve şunu da genç kardeşlerim, garib olan gençler iyi bilmeAllah'ın Resulü o anda doğrularak ve kaşlarını çatarak şyle miz lazım: Bir kişi kürsüde olsun, minberde olsun, eğer
dedi: "Sizden önceki milletler, ümmetler için yeryüzünde Hilâfet Devleti'nden, "Şirk Fetvası"ndan, 12 ilimden ve ilim
çukurlar kazıldı ve o çukura atıldınız. Demir taraklar geti- seferberliğinden bahsediyorsa, o hocanın elini öpeceksiniz.
Aksi takdirde Hilâfet Devleti'nin lafını ağzına almayan,
rildi, demir taraklarla etiniz ve kemiğiniz birbirinizden
"Şirk Fetvası"na karşı çıkan, ilme hürmet etmeyen, hor
ayrıldı. Et ve kemik birbirinden ayrıldı da bu sıkıntılara
bakan kişilerin de karşısına dimdik olacaksınız Allah'ın izrağmen dinlerinden, davalarından zerre kadar taviz verniyle! Çünkü bu hareket ilim hareketidir, bu hareket iman
mediler. "Allah birdir!" dediler de zerre kadar taviz verhareketidir, bu hareket sırtını imana ve ilme dayayan ve
mediler!"
"Ben bu yazıyı yazmadım!" demedi, "Ben bu konuşmayı yap- bundan dolayı da kimsenin sırtını yere getiremediği bir hamadım!" diye inkâr etmedi, inkâr yoluna gitmedi. Artık mı- rekettir evvelallah!
Sayfa 6
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Suffa Mektebi
Temel Meseleler-22
(Nisa: 4/12) ayet-i kelimesiyle bu umumi kaideden
istisna edilmiştir. "Malım sadakadır" diyen kişi bu
İstihsan lügatte bir şeyi güzel bulmak sözüyle malının tamamını tasadduk etmiş olması
gerekir, kıyas bunu gerektirir. Ancak "Onların
demektir.
mallarından zekat olarak al." (Tevbe: 9/103) ayet-i
Usûlcülerin ıstılahında ise: Bir delile
kerimesi gereğince istihsan onun bu sözüyle zekata
binaen hafî kıyası celî kıyasa tercih etmektir. Veya
tabi mallarını kastettiğine hükmeder.
istisnayı gerektiren hususî bir delile binaen cüz'î bir
Nassın Sünnetten almasına misal, unutarak yemehükmü küllî bir hükümden veya umumi bir kaideden
içmenin orucu bozmayacağı hükmüdür. Kıyasın yani
istisna etmektir. Meselâ yırtıcı kuşların, karga, doğan
ve dölengeç kuşlarının artıkları temizdir. Çünkü bunlar umumi kaidenin muktezası orucun bozulmasıdır.
Çünkü "oruç bozan şeylerden kendini tutmak" esasına
havadan süzülerek suya inerler (yani gagalari pisliğe
muhalif olarak içeriye bir şey girmiştir. Ancak bunun
bulaşmaz). "Olmayan şeyin üzerine yapılan akid
batıldır" hükmünden istisna olarak selem, istisna, kira, bir istisnası olarak "Kim unutarak bir şey yer veya
mudâraa ve musâkât akidlerinin sıhhatine hükmetmek içerse orucunu tamamlasın, Allah ona yedirmiş ve
içirmiştir." hadis-i şerifiyle orucun devamına
de bu cümledendir.
hükmedilmiştir.
Bu(Istihsan) ince bir fakahate, düşüncedeki derinliğe
Selem akdinin cevazı. Umumi delilin muktezasına göre
ve meseleleri anlama kudretine delâlet eder.
bu caiz olmamalıdır. Çünkü
Bu, aklına, heva ve heveslerine
selem olmayan şeyi satmaktır.
göre hüküm koymak değildir.
Rasulullah (a.s.) insanın elinde
Çünkü bu ancak uzak görüşlü,
olmayan şeyi satmasını
ufku geniş, tefekkürü derin bir
nehyetmiştir. Ancak selem
kişinin farkedebileceği kuvvetli
husûsi bir delille bundan
bir delille amel etmektir.
is­tisna edilmiştir ki o da: "Kim
İstihsan kıyastan ve masalih-i
bir meyvada selem yaparsa
mürseleden farklıdır. Çünkü
ölçeği belli tartısı belli olsun."
gördüğümüz gibi kıyas
hadisi şerifidir.
nasslarda veya icmâda benzeri
Hıyâr şart akidlerdeki "lüzum =
veya misli olan olaylarda
bağlayıcılık esasına ters
cereyan eder. Halbuki istihsan
olmaktadır. Ancak Hibbân ibni
benzeri olan fakat bir delilden
Münkız hadisi ile, ona üç güne
dolayı umumî bir hükümden
kadar hıyar = tercih etme
istisna edilen bir meselede
hakkı verilmek suretiyle buna
cereyan eder. Masâlih-i mürsele
cevaz verilmiştir.
ise dinde üzerine kıyas
ŞER'Î DELİLLER
BEŞİNCİ DELİL; İSTİHSAN
edilebilecek bir benzeri olmayan
olayda tatbik edilir. Masâlih-i
mürselede hüküm ancak bazı
nasslarin tamamından elde edilen manaya veya küllî
esaslara uygunluğuna binaen müstakil olarak sabit
olur.
Çeşitleri
Dayandığı delile göre istihsan çeşitlere ayrılır. Bu delil,
nass veya icmâ veya zaruret veya hafî kıyas veya örf
veya maslahat olur
1- Delili nass olan istihsan: Bu, umumî delil ile sabit
olan küllî hükme veya umumi kaideye muhalif olarak,
bir mesele hakkında bir hüküm ifade eden mu­ayyen
bir nassın bulunmasıdır. Bu nas ya Kur'andan olur
veya Sünnetten olur.
Nassın Kur'an'dan olmasına misal; vasiyettir.
Kıyasın veya umumi kaidenin gereğince vasiyet caiz
olmamalıdır. Çünkü vasiyet mülkiyetin bittiği an olan
ölümden sonrasına izafe edilerek temlik etmektir.
Ancak vasiyet "yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra"
Sayfa 7
MUHACIRUN DERGISI–
2- Delili icmâ olan istihsan: Bu
şer'î bir meselede icmâ hasıl
olması sebebiyle kıyasın muktezasının terkedilmesidir.
Alimlerin istisna akdinin cevazı üzerine icmâ etmeleri
buna misaldir. İstisna bir sanatkarla muayyen bir ücret
mukabili bir şey yapmak üzere anlaşmaktır. Kıyasa
göre bu akit batıl olmalıdır, çünkü yapılacak eşya akid
esnasında mevcut değildir. Ancak insanların buna olan
ihtiyacına ve her devirde yapılagelmiş olmasına binaen
icmâ ile buna cevaz verilmiştir.
3- Delili örf olan istihsan: Bu, insanların ihtiyaçların
zorlaması altında kıyasa veya umumî kaideye muhalif
olarak bir şeyi örf haline getirmeleridir. Meselâ:
Kullanılacak su mikdarı ve içerde ne kadar kalacağı
belli olmadığı halde ücretle hamama gitmek. Kıyasa
göre bu caiz olmamalıdır, çünkü bu bazı unsurları
meçhul bir kira akdidir. Ancak insanları sıkıntıya
sokmamak için ihtiyaçtan dolayı cevaz verilmiştir.
YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
Fetva Köşesi
Sualler –Cevaplar (10)
Sual: Fıkıh dersi veren bir kişi için Kur'an okumak mı
yoksa ders okutmak mı efdaldir?
Cevap: Fetvalarda şöyle zikredilmiştir. Ebu Bekir'den
soruldu: Fıkıh dersi veren bir kimse için Kur'an okumak
mı, yoksa ders okutmak mı efdaldir? O, şöyle dedi: Ebu
Mutî'nin şöyle dediği rivayet edilir: "Bizim
âlimlerimizin, kitablarına (fıkıh kitaplarına) bakmak,
gecenin tamamını ibadetle geçirmekten efdaldir"
buyuruyor. Hülâsa'da böyledir. (Fetevay-i Hindiyye,
Kitab'ül-Kerahiyyet)
Sual: Hıristiyan komşusu bir seferden geri döndüğinde
onunla musafaha edebilir mi? Aksırdığı zaman ne
söylenir? Kendilerine selam verilebilir mi?
Cevap: Hıristiyan komşu, bir ara gözden kaybolup
döndükten sonra müslüman komşusunun kendisiyle
musafaha etmesinde bir beis
yoktur. Çünkü musafahada
bulunmaması halinde rahatsız
olabilir.
Aksırdığı zaman, müslüman
komşusu „Allah seni hidayet
etsin!“ ifadesiyle ilgisini
belirtir. Ve ona bir ihtiyacı
düştüğünde de kendisine selam
verir. Ancak „şira“ adlı eserde,
„Zımmilere selam verilirken,
Esselamü alâ menittebaa-l
Hüdâ şeklinde verilir ve
yazılarda da aynısı yazılır!“
yazmaktadır. Müslümana, bir
yahudi veya bir hristiyan selam verirse, reddinde bir beis
yoktur. Ancak „Ve aleyke“den başka bir şey
söylemiyecek denilmektedir. (İbn-i Abidin’in oğlu Talikat,
El-Hediyyet’ül-Aliye, sf. 327)
Sual: Hocam! Alım-satım ve bunun gibi muamelelerde
adalet şart mıdır? Yani fasıkların ve gayr-i müslimlerin
sözleri de geçerli midir?
Cevap: Alım-satım ve bunun gibi benzer muamelelere
gelince, bunlarda adalet şart değildir. Fasıkların ve gayr
-i müslimlerin sözleri de bu işlerde kabul edilir. Hatta
bunların bu muameleler içinde saklı helal ve harama ait
sözleri de geçerlidir. Mesela; Bir gayr-i müslim, yanında
bulunan bir et hakkında: „Ben bunu bir müslümandan
veya bir kitap ehlinden aldım!“ dese, o eti bir
müslümanın yemesi helal olur. Aksine olarak „Bir
mecusiden aldım!“ dese helal olmaz.
Muamelât denilen işler, çok geniş ve çok kapsamlıdır.
Onun için bu işlerde gayr-i müslimlerin de sözlerini
kabul etmek sosyal bir zarurettir.
Sayfa 8
MUHACIRUN DERGISI–
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Ebu Ensar
Sual: Bir müslüman şöyle yemin etse: „şart olsun, ben
bu kapıdan girersem“ (bu yemin kendi kapısında
yapılıyor) ve zaman geçtikten sonra yapmış olduğu
yeminin, yani o kapıdan girmenin dinen hiç bir
sakıncası olmadığı anlaşılsa ve o kapıdan kendi caiz
olduğunu öğrendikten sonra içeri girse, önceden
yapılan şartlı yeminin bir hükmü kalır mı?
Cevap: Dilimizde „Şart olsun“ demek "Karım boş
olsun" demektir. Herhalde bu manada söylenmiştir.
Zamanın geçmesiyle yemin kalkmaz. Zaman sonra o
kapıdan içeri girerse iki veya üç veyahut üçten dokuza
demek suretiyle söylemiş ise iki talak veya üç talak vaki
olur. Hiç sayı dememiş ise bir ric’i talak vaki olmuş olur.
Yani zamanın geçmesiyle yeminin hükmü kalkmaz.
Sual: Hocam! Bir kimse bir âlime sebebsiz yere
buğzederse, o kişinin durumu ne olur?
Cevap: Bir kimse bir âlime sebepsiz yere buğzederse,
Allah muhafaza küfründen korkulur. Onun için ağzımıza
sahip olup gerçek âlimlere düşman olmayalım.
Sual: Bir kimse Beytullah’daki ve Mescid-i
Nebevi’deki imamların arkasında herhangi
bir namazı kılabilir mi?
Cevap: Buralardaki imamların arkalarında
namaz kılınabilir. Zira İmam-ı Azam Ebu
Hanife “El-Âlim vel-Müteallim” isimli
eserinde şunu
kaydetmektedir:“Tanımadığımız halde,
mescidlerde bulunan, kıbleye yönelerek
namaz kılan kimseleri gördüğümüz zaman
onları mü’min olarak isimlendiririz,
kendilerine selam veririz. Bununla beraber
onların yahudi ve hıristiyan olmaları da
mümkündür. Keza, Hz. Peygamber devrinde
lisaniyle iman ettiklerini açıklayan münafıkları ashab
mü’min olarak isimlendiyordu. Halbuki onlar,
kalblerindeki inkâr ve tekzibden dolayı Allah (c.c.)
katında kâfirdirler. ışte bundan kâfir olmaları mümkün
olduğu halde, insanların açığa vurdukları iman alâmeti
ile, onların mü’min olduklarına hükmedeceğimiz
neticesini çıkaracağımızı iddia ediyoruz.” (El-Âlim velMüteallim, sf. 22)
Sual: Doğum günü olan birisine kutlamadan hediye
vermek günah mıdır?
Cevap: İslam'da yaş günü kutlaması yoktur. Olmayan
bir şey adına da hediye vermek caiz değildir.
Hediyeleşmek bu ve benzeri günlere has bir şey değildir.
Zira Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Hediyeleşiniz ki, sevişesiniz." (Muvatta, Fil Muhacere)
Kanaatimizce şu zamanda en münasip hediye kitap
hediye etmektir. Dinî, ilmî kitapları eşe, dosta, hatta gayr
-i müslimlere hediye etmek, hediyeleşmenin yanında en
büyük tebliğdir. Bu vesile ile hem eşinin hem dostlarının
gönlünü alır, hem de dinin yayılmasına sebep olur.
YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Cemaleddin Hocaoğlu
Beyyineler
İMKÂNLAR ve HAMLELER-(12)
Emir olmanın şartları: Herkes emir olamaz. Emir olmak
için birtakım şart ve vasıfların emir olacak zatta bulunması
lazımdır. Bunlardan başlıcaları şunlardır:
1- Erkek, müslüman, hür, akıl ve baliğ olacak,
2- Bütün şartlarıyla adalet sıfatına sahip olacak,
3- Duyu organları ve beden yapısı sağlam olacak,
4- Millet siyasetini ve cemiyetler idaresini normal bir şekilde
yürütebilecek fikir ve kabiliyete sahip olacak,
5- Olaylar ve hadiseler karşısında cesaretini gösterebilecek,
6- İlim ehli olacak
7- Üzerine aldığı görevin ağırlığını ve mesuliyetinin idraki
içinde olup takva ehli olacaktır.
Emir olacak zat; yukarıdaki şart ve vasıflara sahip olmanın
yanında şu meziyetlere de sahip olmalıdır.
a) Kendisi emirliğe talip olmayacak:
b) Adalete harfiyyen riayet:
c) Faal ve aksiyoner olacak:
d) Ahlak-ı Hamide’ye sahip olacak:
e) Pisikolog olacak:
f) Daima ümitvar olacaktır:
anlattıktan sonra, görevinin ne olduğuna da özet
olarak temas edelim:
Emirin başlıca iki vazifesi vardır: Bunlardan biri
teşkilatıyla ilgili, diğeri de dava ile ilgilidir.
Teşkilat ile ilgili görevleri:
a) Teşkilat üyelerine teşkilatın, teşkilatlanmanın
önemini bütün teferruatıyle anlatacak ve öğretecektir.
b) Onları ruhen ve ilmen yetiştirecektir. Bunun için
teşkilat mensuplarının hem kendilerini hem de aile ve
efradını eğitim ve öğretime tabi tutacaktır.
c) İnsanoğlunun vaaz ve nasihata şiddetle ihtiyacı
vardır. Tebaanın bu ihtiyacını karşılayacaktır.
d) Ümitsizliğe düştüğü zaman veya bir kederi olduğu
zaman hemen imdadına koşup teselli ederek onu
ümitvar edecek, cemaatın heyecanını
her zaman taze tutacak; bunun için de
yeni yeni heyecan vesileleri bulacaktır.
e) Emir her zaman tebaasına karşı
merhametli davranacak; ihtiyaçları
karşılamada, işleri yürütmede onlara
yardımcı olacaktır.
g) Affedici olacaktır:
h) Hayırhâh olacak:
Hülasa: İyi ve şuurlu bir emir; adab-ı
muaşeretin bütün gereklerine tam
manasıyla riayet eden bir emirdir.
Üzerine almış olduğu mesuliyetin
ağırlığının daima idraki içinde olup çok
dikkatli, çok uyanık olacaktır. Bir geminin kaptanı, bir
uçağın pilotu durumunda olduğunu ve azıcık ihmalin
hem kendisinin hem de maiyyetinin hayatına mal
olacağını hatırdan çıkarmayacaktır. Söz, fiil ve
hareketlerinde ve icraatında şeriat-ı garra’ya uyacak,
kafadan emirler verip tavsiyeler yapmayacaktır.
İştişarelere son derece önem verecek, fetva almadan,
şer’î hükmünü bilmeden talep, teklif ve beyanlarda
bulunmayacaktır.
Müzakere ve istişarelerde kendi görüşünü izhar
etmede acele etmeyecek, fikirleri dinleye dinleye
hakkın tecellisini sabırla bekleyecektir. Medeni
cesarete sahip olup zaman zaman hizmet sahalarında
hamleler yapacak, cemaatının güvenini, ümit ve
heyecanını daima ayakta tutacaktır. Etrafinı sevecek
ve sevilecektir. Tebaasına hayır dua edecek ve onların
duasını daima alacaktır...
f) Emir tebaasını; aldatma,
zulmetme, zarar verme, şiddet
gösterme, sert çehre ile karşılama gibi
hareketlerden son derece
sakınacaktır.
h) Maslahatlarını gözetme,
menfaatlerini sağlama, ihtiyaçlarını
karşılamada ihmalkâr olmayacak ve gaflet
etmeyecektir.
ı) Ve nihayet teşkilat mensuplarına, yukarıda mealini
verdiğimiz ayet-i celile gereğince kanat gerecek ve
onların üzerine toz kondurmamaya çalışacaktır.
Dava ile ilgili görevleri:
a) Her şeyden önce davanın hali hazırdaki durumunu
muhafaza edecek, onun için gereken tedbirler nelerse
onları vaktinde alacaktır.
b) Davanın duyurulmasında ve yayılmasında günün
neşir ve yayın vasıtalarından azami derecede
faydalanma yollarını arayacak ve bulacaktır ve bu
sahada yeni yeni hamleler yapacaktır.
c) Teşkilatın asıl kuruluş gayesi Kur’an’ı anayasa,
İslam’ı devlet yapmaktır. Tabii bu kolay bir iş değildir.
İşte böyle bir emirin yardımcısı, hem Allahü Teala’dır Terlemek ister, gözyaşı ister, kan ister. Emir bütün
hem de cemiyet ve cemaatlardır ve nihayet başarılı bir bunları göze alacak ve maiyyetinin bunları göze
almalarını tavsiye edecektir.
emir böyle olan bir emirdir.
Emirin görevleri:
Emirde bulunması gereken şart ve vasıfları
Sayfa 9
MUHACIRUN DERGISI–
d) Ve nihayet; davayı, yani Hakk’ın hakimiyetini
malından da canından da aziz addedecek, üzerine
titreyecek ve üstüne toz kondurmayacaktır.
YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
Islam/Ibadet
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Said Havva
çıkmış, yeni bir toplumun yeniden doğuşu gerçekleşmiş
olur. Yeni toplum, bu inanç temeline dayanacağı gibi «
İşte o zaman ve yalnız o zaman bu cemaat, Müslüman
Lâ ilahe illellah, Muhammedün Resulullah » cümleleri
bir cemaat olur. Bu cemaatın oluşturduğu toplum da,
ile ifade edilen Islâmın birinci ilkesinin, her iki yarısı ile,
aynı şekilde, İslâm toplumu olur. Fakat insanların
temsilcisi olur.
içinden bir grup, anlatıldığı biçimde ihlâslı olarak
Eski cahiliye toplumu tüm olarak yeni İslâm toplumuna
Allah'ın kulluğunu benimsemedikçe bu fertler
katılabilir de katılmaz da. Cahiliye toplumunun yeni
Müslüman olamayacağı gibi, bu ilke uyarınca
İslâm toplumu ile barış içinde de savaş halinde
hayatlarını düzenlemedikçe de bu fertlerin toplumu
olabileceği gibi, Gerçi tarihî gelenek, hem kuruluş
da İslâm toplumu olamaz. Çünkü, Islâmın dayanağı
dönemindeki öncü fertlere ve gruplara karşı ve hem de
olan birinci temel ilke, aynı zamanda Müslüman
toplumun varolma şartı olan ilk prensip —ki bu da «Lâ Müslüman toplumun fiilen kurulmasından sonra
cahiliyye toplumuyla kesintisiz bir savaşa giriştiği
ilahe illellah, Muhammedün Resulullah» dır— her iki
şeklindedir. Bu durum. Hz. Nuh'dan Peygamber'imize
yarısı birarada olarak gerçekleşmemiş olur.
(SAV) kadar, İslâmın bütün davet tarihi boyunca,
Buna göre İslama dayalı bir sosyal düzen kurmayı, ve
istisnasız olarak, hep böyle olagelmiştir.
bu düzene dayanan, bir Müslüman toplum
Tabiîdir ki, gerek ahlâk ve ferdi karakter yönünden
gerçekleştirmeyi düşünmeden önce fertlerin
olsun, gerek sosyal düzen ve toplum yapısı açısından
vicdanlarını her ne biçimde olursa olsun, Allah'dan
olsun ve gerekse diğer güç kesimleri bakımından olsun
başkasına kul olmaktan kesinlikle
eski cahiliye toplumunun baskısına karşı
arındırmaya ve vicdanları Allah'dan
koyup onu yenecek ya da hiç olmazsa
başkasına kul olmaktan kesinlikle
onunla boy ölçüşebilecek bir güç
arınmış olan bu fertleri Müslüman
derecesine ulaşmadıkça yeni İslâm
bir cemaat halinde biraraya
toplumunun varoluşu gerçekleşemez.
getirmeye önem vermek gerekir.
İşte gerek inanç yönünden, gerek
Fakat «Cahiliye Toplumu» nedir? İslâm
ibadet bakımından ve gerekse
bu topluma hangi metodla karşı koyar?
kanun koyma açısından fert fert
vicdanları Allah'dan başkasının
Cahiliye toplumu, Müslüman
kulluğundan kesinlikle arınmış olan
toplumunun dışında kalan her çeşit
cemaatten Müslüman toplum
toplumdur. Objektif bir tarif yapmak
doğar. İnançta, Ibadette ve Yasa
istersek şöyle deriz. Gerek inanç ve
sisteminde bu toplum içinde
düşünce tarzında, gerek ibadet kasdı
yaşamak isteyen kimse, ortaksız Allah'a kul olma
taşıyan davranışlarda ve gerekse hukukî
ilkesini yansıtan, başka bir deyimle Lâ ilahe illellah,
Muhammedün Resulullah şahadetini temsil eden bu
yasalarda belirecek ortaksız Allah'a kul
topluma katılır.
olma ilkesine dayanmayan bir toplum
Hayat Metodu Olarak La Ilahe Illellah –(3)
İlk Müslüman toplumu kuran Müslüman cemaatın
doğuşu böyle olmuştur. Her Müslüman cemaatın
doğuşu da böyle olur. Her Müslüman toplum da böyle
kurulur.
cahiliye toplumudur.
Böyle bir objektif tarife göre günümüzde
fiilen varolan bütün toplumlar, «Cahiliye
Toplumu» kategorisine girer!
Komünist toplumlar başlıca iki gerekçe ile bu
kategoriye girer: Önce bu toplumlar ulu Allah'ı kökten
Müslüman toplum ancak, bir takım fertlerin ve insan
inkâr ettikleri için, O'nun varlığını kesinlikle
gruplarının Allah'dan başkasının kulluğundan sıyrılıp
ortaksız ve tek Allah'ın kulluğu ilkesine yücelmesi ile ve tanımadıkları için, varlık bütününün gerek meydana
arkasından bu grupların hayat düzenlerini sözkonusu gelmesini, gerek gelişip devam etmesini «madde»ye
veya «tabiatla dayandırdıkları için, insanın ve tarihin
kulluk ilkesi uyarınca düzenlemeyi benimsemeleri ile
doğabilir. O zaman eski cahiliye toplumundan koptuğu oluşmasını ve gelişmesini «ekonomi» ye veya üretim
araçları» na dayandırdıkları için.
halde yeni bir inanç ve bir hayat düzeni ile ona karşı
Sayfa 10
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Siyer/Davet
9- Resûlullahın Kendini Kabilelere Takdim Etmesi
Ve Ensar'ın Müslüman Olmaya Başlaması
Resûlullah (s.a.v.) bu dönemde, her yıl Kabe'yi ziyarete gelen kabilelere, hac mevsimi süresince, kendisini arz ediyor, onlara Kur'an okuyor ve onları Allah'ın birliğine çağırıyordu. Ama hiçbir kim­se ona
cevab vermiyordu, lbn Sa'd, Tabakat'ında diyor ki:
Nebi (SAV), her yıl hacc mevsimi gelince, konak
yerlerindeki hacıların ardından Ukaz, Mecenne ve
Zülmecaz panayırlarına gidiyor, onlara Rabbinin
emirlerini tebliğ edinceye kadar kendisini korumalarını istiyor. Buna karşılık da kendilerine Cennet
verileceğini va'dediyordu. Yine de kendisine yardım
edecek bir kimseyi bulamıyordu. Hz. Peygamber
onlara; «Ey insanlar! La ilahe illallah, deyiniz ki kurtuluşa eresiniz. Onun sayesinde Arap­ların başına
hükümdar olasınız, Arap olmayanlar da size boyun
eğer... Eğer siz iman ederseniz Cennetin sahipleri
olursunuz» diyordu. Ebû Leheb
de, Peygamberimizin arkasından
gidiyor, o sözlerini bitirince hemen: «Sakın ha, ona boyun eğmeyin, onun sözlerine ku-lak asmayın. Çünkü o, yalancıdır, sâbii
(yıldıza tapan) bir kişidir» diyor.
Onlar da en çirkin sözlerle Resûlullah'ı reddediyorlar ve ona hakaret ediyorlardı.
Ibn İshâk, Zührİ'den şunu naklediyor: Resûlullah (s.a.v.), Ukaz panayırında Âmir bin
Sa'saa oğulları oymağına geldi. Onları Allah'a
çağırdı. Kendisini korumalarını teklif etti. Onların
arasında Beyhara bin Firas adında bir adam,
«Vallahi, eğer ben Kureyş kabilesine mensub olsam, bu genci tutar elde eder ve bütün Araplara
hakim olabilirim» dedi. Peygamberimize de dönüp:
«Eğer biz, senin üzerinde bulunduğun işde, sana
tabi ve yardımcı olur da, Allah seni muhaliflerine
hâkim kılacak olursa, senden sonra bu hâkimiyet
bize kalır, bizim olur mu?» diye sordu. Peygamberimiz de ona cevaben: «-Emir ve irade Allah'ındır. O
ha­kimiyeti dilediğine ihsan eder» buyurdu. Bunun
üzerine Beyhara: «Biz senin için bütün Arapların
oklarına, düşmanlıklarına göğüs gerip, hedef
olalım, Allah seni başarıya eriştirince de bu içe biz­den başkaları konsun, senin işinin bize gereği yokdiyerek yüz çe-virdi.
B.Çobanoğlu
etmişti. Resûlullah (s.a.v.) Akabe (Mina ile Mekke
arasında bir yer, Akabe taşları orda atılır) de İken,
Allah'ın kendilerine hayır murad ettiği Hazrec kabilesinden küçük bir kafileye rastladı. Onlara:
- Siz kimlersiniz? diye sordu. Onlar da:
- Hazrec kabilesinden bir kafileyiz, dediler. Peygamberimiz:
«Yahudilerin komşuları ve müttefikleri misiniz?»
diye sordu.
Onlar da:
- Evet, dediler. Peygamberimiz onlara:
«Sizinle konuşmak üzere biraz oturmaz mısınız?»
diye rica etti.
Onlar da: -Olur» dediler ve Peygamberimizle birlikte oturdular. Peygamberimiz onları, Allah'ın birliğine iman etmeye da'vet etti. Onlara İslâm'ı sundu
ve bir miktar Kur'an okudu.
Hazrecliler Yahudilerle birlikte
aym şehirde yaşadıklarından dolayı gönülleri İslâm'ı kabul etmeye
hazırdı. Yahudilerin kitab ve ilim
sahibi oldukları bilinmekteydi. Yahudilerle onlar arasında ne zaman
bir "anlaşmazlık veya savaş çıksa,
Yahudiler onlara: «Şimdi bir peygamber gönderilmek üzeredir. Vakit iyice yaklaştı. Biz ona tabi olacağız, İrem ve Ad kavmi gibi sizin
de kökünüzü kazıyacağız» diyerek
tehdit ediyorlardı.
Resûlullah (s.a.v.) bu birkaç kişiyle konuşunca ve
onları İslâm'a da'vet edince birbirlerine bakarak
şöyle dediler:. «Dikkat edin! Val­lahi bu, Yahudilerin
size, geleceğini haber verdiği ve onunla sizi tehdit
ettikleri peygamber olsa gerek. Sakın Yahudiler
ona inanmak ve tâbi olmakta sizi geçmesinler!
Bunun üzerine hemen Peygamberimizin da'vetini
kabul ve İslâm dininden kendilerine anlatılmış olan
şeyleri tasdik ettiler. Pey­gamberimize hitaben: «Biz
kavmimizi hem kendi aralarında, hem de yabancı
bir topluluğa karşı düşmanlık ve kötülük üzerine
bırakıp geldik. Belki Allah, onları da senin sayende
biraraya toplar. Biz hemen dönüp onları da senin
buyruğuna da'vet edecek, bu dinden kabul ettiğimiz şeyleri onlara da anlatacağız. Eğer Allah onları
bu din üzerinde toplar, birleştirirse; senden daha
aziz ve şerefli bir kimse olmaz» dediler. Sonra gelecek hac mevsiminde tekrar buluş­mayı va'dedeResûlullah'ın bi'setin onbirinci yılında her yıl olduğu
gibi yine kabilelere kendisini korumalarım teklif rek izin alıp gittiler.
Sayfa 11
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
Hanımlar Köşesi
Kadın-Erkek eşitliği (14)
Çok Evlilik Üzerine
Bu başilğı zamanımız müslümanlarına gerekli olduğu için değil, üzerinde çok tartışılan ve özellikle İslam düşmanı merciler tarafından sık
sık suistimal edilen bir mesele olduğu için açıyoruz.
İslam'a göre çok evlilik meselesi, müslümanlar arasında dahi yeterince
açıklık kazanan bir mesele değildir. Meselenin günümüz cahili toplumlarındaki pratiği ve yansıması ile gerçek İslam'ın hakim olduğu toplumlardaki pratiği ve yansıması hiç şüphesiz ki birbirinden farklı olacaktır.
Dolayısıyle meseleyi öncelikle İslam'ın hakim olduğu toplumlara göre
değerlendirecek ve bu İslam toplumlarındaki pratiğine açıklık getirmeye çalışacağız.
Çok evlilik meselesini İslami toplumda ve İslami ölçülere göre kadın ve
erkek boyutundan ayn ayrı değerlendirdiğimiz zaman, birden fazla
evliliği genel olarak iki ayrı başlıkta ele alabiliriz..
Birincisi dünyevi sıkıntıları gidermek, fıtri ihtiyaçları karşılamak ve
sosyal problemleri halletmek için yapılan çok evliliklerdir. Savaş, ölüm
veya belli bir sayısal dengesi olmayan doğum gibi nedenlerle erkeklerin kadın-lara nazaran az olduğu dönemlerde (ki genel olarak tarihin
her döneminde ve günümüzde de durum aynıdır), kadınları gayrimeşru bir yola itmeden onlara meşru bir statü kazandıran bu hüküm, yeterince ve İki taraflı düşünüldüğü zaman erkeklerden ziyade kadınların
maslahatını gözeten bir hükümdür. Zira çok evliliklerde, kadınlardan
ziyade erkeklerin sorumlulukları artmaktadır.
Dünyevi sıkıntıları gidermek, fıtri ihtiyaçları karşılamak ve sosyal problemleri halletmek için yapılan
bu gibi çok evliliklerde; bir hanımının şer'i ihtiyaçlarını karşılarken zorlanan bir erkeğin, ihtiyaç sahibi ikinci bir hanımı alması, bu sosyal dertlerin çözümlenmesi değil daha da büyütülmesidir. Dolayısıyle ihtiyaç sahibi mü'mine bir kadını nikahlama sorumluluğu, adil olmak vasfıyla birlikte bu
kadının ihtiyaçlarını giderebilecek güçte olan müminlerin öncelikli sorumluluğudur.
İkinci, dünyevi ihtiyaçların veya fıtri beklentilerin fevkinde, İslami hareketin maslahatı için yapılan çok evliliklerdir. Efendimiz (s.a.v.)'in
sosyal kariyeri bulunan veya kişisel özellikleri yüksek olan annelerimizle evliliği, bu başlığa Örnek gösterebileceğimiz evliliklerdir. Bu
evliliklerde İslami hareketin maslahatına öncelik verilmekte ve buna
paralel olarak kadın dünyasıyla ilgili birçok boşluklar, diğer kadınlara
Örnek olabilecek yetkinlikteki böylesi mü'minelerin yetiştirilmesiyle
doldurulmaktadır. Nitekim hem kendi çağdaşlarının ve hem de günümüz kadınlarının birçok sorusuna cevap veren ve bütün müslüman
kadınlara örnek olan annelerimiz, Resulullah (s.a.v.)'e eş olan, kendi
kişisel gayretleriyle beraber Efendimiz (s.a.v.)'in kutlu Öğretisiyle bu
aşamaya yükselen annelerimizdir.
İslami hareketin maslahatıyla ilgili olan bu evliliklerde, maddi konumdan ziyade ilim ve kişisel özellikler esas alınmaktadır. Dolayısıyle bu
gaye ile yapılabilen çok evlilikler, özellikle ilmi yetkinlikteki dava adamlarının ve bazı konumlara talip olmakla birlikte, bunun gereğini de
yapabilecek hasletlere sahip olan mü'minelerin gerçekleştirebildikleri
evliliklerdir. İslami düzlemde ve İslami gayelerle yapılan bu evlilikler
ile, kadın ve erkek dünyaları arasında ciddi ve bilinçli köprüler kurulabilmektedir. Yaşın pek önemsenmediği veya ön plana çıkarılmadığı bu
gibi evliliklerde, hanımından daha yaşlı bir müminin veya kocasından
daha yaşlı bir mü'minenin uzun yıllar yaşayarak ve düşünerek kazandığı olgunluk, kendileriyle evlenen gençlere ve dolayısıyie genç
nesillere daha aktif ve daha pratik bir yolla intikal edebilmektedir.
Günümüzdeki anlayışlara göre yukarıdaki ifadeleri anlamak ve
Sayfa 12
MUHACIRUN DERGISI–
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Misafir Kalemler
toplumsal hayatta uygulamak tabi ki mümkün değildir. Fakat bu ifadeler anlaşılsın veya anlaşılmasın, müslüman olan veya olmayan
toplumbilimciler tarafından dikkate alınsın veya alınmasın özellikle
asr-ı saadet döneminde açıkça müşahade edilen bu toplumsal
gerçeklikleri tekzip edecek değiliz.
Çünkü asr-ı saadet döneminde, günümüzde olduğu gibi kadın dünyası
ile erkek dünyası arasında önemli bir ayrılık ve gençlerin dünyası ile
yaşlıların dünyası arasında kutuplaşmaya varan bir uzaklaşma yoktu.
Toplumsal ahengi ve toplumsal olgunluğu engelleyen bu gibi olumsuzlukların olmayışında ise, yukarıda anlatmaya çalıştığımız yönelişlerin
önemli bir etkisi bulunmaktadır.
Çok evlilikle ilgili olarak kısaca ifade ettiğimiz bu değerlendirmeler, çok
evliliğin İslami düzlemde değerlendirilmesidir. Günümüz toplumunda
ise yaşanan şartlar ve anlayışlar oldukça farklıdır. Hiç şüphesiz ki bir
müslüman olarak bu farklılıkları ileri sürerek "Birden fazla evlilik hükmü neshedilmiştir veya birden fazla evlenmek haramdır" diyemeyiz.
Dolayısıyle böylesi evliliklere niyet eden ve bunu gerçekleştirmek
isteyen kimselerin; iyimser temennileri veya nefsi temayülleri bir kenara bırakarak yukanda belirttiğimiz hususlarla birlikte içinde
yaşadığımız cahili toplumun yadırgayıcı baskısını da dikkate almaları
ve karşılaşabilecekleri sorunların üstesinden gelip-gelemeyeceklerini
gerçekçi olarak tesbit etmeleri gerekir. Kaldı ki İslam'a göre çok evlilik,
müslümanlann teşvik edildikleri bir eylem değildir. Ayeti kerimeden de
anlaşılacağı gibi, müslümanlar adalete daha yakın olan tek evliliğe
teşvik edilmektedirler.
İslam'daki çok evlilikten ziyade bizatihi İslam'ı
yadırgayan ve her fırsatta "İslam gelirse, erkekleriniz üç-dört evlilik yapacak!" diyerek kadınları
İslam aleyhine kışkırtmaya çalışan küfür odakları
ise küfrün tabiatında bulunan sahtekarlığı yaşamaktadırlar. Satılmış sanatkarlarca kaleme alman yazılarda "Erkek iki-üç kadın alabilir. Ama
kadın iki-üç koca alamaz. Bu nasıl eşitlik?" sorusunu devamlı gündemde tutan resmi ideoloji,
günümüzdeki uygulaması ile acaba kadınlara ve
erkeklere eşit mi davranıyor?
Resmi uygulamaya göre kadınlar ve erkekler sadece bir evli mi? "Tabi
ki bir evli!." diyeceklerdir. Peki, şu Genelevler kimlerin hizmetinde!.
Resmi olarak bir evli gözüken T.C. nin erkek vatandaşları, istedikleri
zaman girecekleri Genelevler… Kadın erkek eşitliğini savunanlara
soruyoruz, bu nasıl eşitlik? Resmi ideoloji, kendisini benimseyen kadın
vatandaşlarına da bu hizmeti neden götürmüyor?
Diyelim ki götüremiyorsunuz!. O halde sadece erkeklere açık olan ve
erkekleri birden fazla evli durumuna getiren Genelevlerini de kapatmanız gerekmez mi?
Kapatmanız gerekir, gerekir ama, siz kapatmazsınız. Çünkü ahlaki
değil ekonomik nedenlerle iki-üç evliliğe karşı çıkan sizler, evlenmeden, kadınların geçimini ve sorumluluğunu üzerinize almadan, yüzlerce kadından, yüzlerce kızdan faydalanmak isteyen namussuzlarsınız!.
İhtiyaç içersindeki bir kadını nikahınıza alıp, onun geçimini tek başınıza karşılamak erkekliği yoktur sizlerde. Sizlerin eline düşen böyle bir
kadının aç kalmaması ve karnını doyurabilmesi için, sizlerden birisine
değil, hepinize karılık yapması ve hepinizi memnun etmesi gerekir.
Cevap verin beyler!. İslam'daki çok evlilik hadisesi mi yadırganacak bir
şey, yoksa sizlerin bu iğrenç uygulamalarınız mı?
Garsoniyerlerde metres hayatı yaşayan, erkekler arasında paslaşılan,
düştükleri genelevlerde binlerce erkeğin maskarası olan kadınlara mı
acımak gerekir, yoksa, İslam toplumundaki bir müslümana kendi isteği
ile ikinci hanım olup, tertemiz bir yaşantı süren kadınlara mı?
YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Sohbetler/Düşünceler
Ibni Abdulhalim
müstevli tağutlar tarafından işgal edilse de, kendileri
zalim tağutların esareti altına girseler de, kesinlikle
umutları kesilmez ve tükenmez… Onlar, Allah’ın
yardımı ve izniyle bu esaretten, bu işgalden
kurtulacaklarına inanırlar… Yine Allah’ın izniyle
insanların hidayet bulacaklarına inandıkları için İslâm’ı
tebliğ etmeye ve İslâm’a davet etmeye durmadandinlenmeden devam ederler… Her günün fecr-i sadıkı ile
yepyeni umutlarla hayata başlarlar… Allah ile rabıtalarını
sağlamlaştırır, imanlarını kuvvetlendirir ve azimlerini
güçlendirirler… Önderleri Rasulullah (s.a.s.)’in
Sünneti’ni işlemeye ve O’nu izlemeye devam ederler…
Muğire (r.a.) anlatıyor:Rasulullah (s.a.s.)’i tanıdığım ilk
günde ben ve Ebu Cehil, Mekke sokaklarının birinde
7) Ümitvar Olmak
yürümekteydik. Rasulullah’la karşılaştığımızda, Ebu
Muvahhid, Âlemlerin yegâne Rabbi Allah’ı şeksiz,
Cehil’e şöyle dedi:“Ya Ebu’l-Hakem, Allah’a ve
şübhesiz ve ortaksız birlemiş, O’ndan başka rabb, melik Rasulü’ne gel! Seni, Allah’a davet ediyorum.”
ve ilâh tanımamış, kabul etmemiş Tevhid ehli bir
Ebu Cehil, O’na şöyle karşılık verdi:- Ya Muhammed,
şahsiyettir… Mü’min, böyle sapasağlam ve katıksız bir
sen, bizim ilâhlarımıza küfretmekten vaz geçmeyecek
şekilde Rabbi Allah’a iman etmiş, şirki, küfrü ve tağutu
misin? Senin, daveti tebliğ ettiğine şehadet etmemizi mi
bir yönüyle reddetmiş, izzet sahibi bir inanmış insan-ı
istiyorsun? Senin, tebliğ ettiğine şehadet ediyoruz. Ancak
kâmildir… Müslüman, bu katıksız imanının gereği olan, Allah’a andolsun ki, söylediğin şeylerin gerçek olduğunu
Allah’a tam teslim olmuş,
bilseydim sana tabi olurdum.
emirlerini emrolunduğu ve
Emirü’l-mü’minin Ali (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.)’den gördüğü gibi
Rasulullah (s.a.s.), Hacc ve panayır
yapan, nehyettiklerinden
zamanlarında Arab kabilelerine baş
alabildiğince kaçı-nan, ihlâs sahibi
vurup onları İslâmiyete davet ediyor ve
bir yüce değerdir…
hiç-bir kimse, O’nu dinleyip davetini
Her muvahhid bir mü’min, her
kabul etmiyordu.
mü’min bir müslümandır!..
Rasulullah (s.a.s.), Mecenne, Ukaz ve
Muvahhid mü’minler, Rabbleri
Minâ panayırla-rında kabilelere birer
Allah’dan yana hiçbir zaman
birer gidiyor ve her sene bunu tekrarümitleri kesilmez... Onlar Allah'dan
lıyordu. Hatta o duruma geldi ki, bu kabilelerden kimisi,
ümitlerini kesmeyen ve Rableri Allah'dan rabıtaları asla
kendisine:- Sen, hâlâ bizden umudunu kesmedin mi?
kopmayan değerli şahsiyetlerdir… Onlar, üzerlerine
düşen kulluk vazife-lerini, bütün imkânlarını kullanarak demeye başladı.
Habbab b. Eret (r.a.) anlatıyor:(İslâm’ın ilk günlerinde)
yerine getirmeye gayret eder, sonra Allah’a tevekkül
Rasulullah (s.a.s.), Kâbe’nin gölgesinde kaftanını yastık
ederler…
yaparak dayandığı bir sırada kendisine, şikayet ettik:
Katıksız imanlarını koruyup, her gün salih amellerle
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Sizden önceki
kuvvetlendirmeye çalışırken, üzerlerine düşen vazifeyi
ümmetler içinde öyle (mazlum) kişi bulunmuştur ki,
yap-tıklarında, Rabbleri Allah’ın kendilerine yardımcı
olduğundan hiçbir zaman şübhe etmezler… Her anda bir müşrikler tarafından onun için yerde bir çukur kazılır, o
imtihanda olduğunun farkına varan muvahhid mü’minler, kişi bu çukura (başı meydanda kalarak) gömülürdü. Sonra
Allah Teâlâ’nın şu emirlerini idrak etmişlerdir: “Allah’ın büyük bir testere getirilir, başı üstüne konulur, ikiye
bölünürdü de (bu işkence) o mü’mini dininden
rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kâfirler top­
döndüremezdi. (Bir başkasının da) demir taraklarla etiluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden umut
(Yusuf,87)
nin altındaki kemiği ve siniri taranır da bu işkence, o
kesmez.”
İnsanı ihya vazifesiyle meşgul olan muvahhid mü’minler, mü’-mini dininden çeviremezdi.
Allah’a yemin ederim ki, O, şu İslâm Dini’ni muhakkak
Allah’ın şu va’dının her zaman ve her mekânda gerçekkemâle erdirecektir. Öyle bir derecede ki, bir süvari
leştiğine ve bu zamanda da gerçekleşeceğine katıksız
iman ederler:“Ey iman edenler, eğer siz, Allah’a yardım (yalnız başına) San’a’dan Hadramevt’e kadar (selâmetle)
gidecek, Allah’dan başka hiçbir şeyden korkmayacak,
ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı
(Muhammed, 7)
yahud koyun sahibi yolcu, koyunu üzerine kurt
sağlamlaştırır.”
saldırmasından korkacaktır. Fakat sizler, acele
Muvahhid mü’minler, İslâm’ın egemen olduğu ülkeleri
ediyorsunuz!”
İHYA ERİNİN ÖZELLİKLERİ
5
Insanı ihya vazifesi ile mükellef olan muvahhid mü’minler maddî ve
mânevî yönleriyle çok iyi yetişmelidirler… Bir mü’min-i kâmil, bir
insan-ı kâmil ve örnek bir şahsiyet olmalıdırlar… Böyle olgun bir
şahsiyet için, çok iyi bir öğretim ve eğitim gereklidir…Bu katıksız
iman sahibi muttaki mü’minin belli başlı özellikleri şunlardır:
1)Sarsılmaz, Sağlam ve Katıksız Bir İman
2) Yeterli İlme Sahib Olmak
3) Takvalı Olmak
4) Tevazu
5) Dosdoğru Olmak
6) Sabır Etmek
7) Ümitvar Olmak
8) Ekonomik Bağımsızlık
Sayfa 13
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Yarının Büyükleri
mazın Miraç’da farz edilmesi sebebiyle Peygamberimiz:
NAMAZ
“Namaz, mü’minin miracıdır” buyurmuştur. Bu kutsal
Namaz, Islamın beş şartından biridir. "Iman" dan heibadetin farziyetini inkar, küfürdür.
men sonra ikinci sırada yer alır.
Akıl ve baliğ olan her müslüman mutlak surette Namaz
Kur'an-ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde daima, imanla
kılacak.
birlikte zikredilmiştir. Namaz Dinin direğidir.
Böylece yüce Allah’a karşı kulluğunu ve O’nun emirKalbin nuru, müminin miracıdır.(Mümin Namazda rulerine bağlılığını gösterecektir.
hen yücelip yükselir).
Namaz, manevi kirleri temizleyen bir su gibidir. Mümin Namazın terk edilmesi kalplerin kararmasına ve insanın küfre yaklaşmasına sebep olacağından çok tehonunla günde beş defa temizlenir ve ferahlanır. Nalikelidir.
maz, Müslüman, akıllı, ergenlik çağına gelmiş (bàliğ)
Bir Insana Namazın farz olması için üç şartın bulunher erkek ve kadına farzdır. Allah'ın emridir. Cenàb-ı
ması gerekir:
Hak,Kur'an-ı Keriminde "Namaz kıl" emrini vermiş,
1.) Müslüman olmak.
Peygamberimiz de Namazı en ince teferratuatına kadar anlatmıştır. Mezhep imamları ve büyük Din alimleri 2.) Erginlik çağına gelmiş olmak.
3.) Akıllı olmak.
de, Peygamberimizden duyulanları ve görülenleri derGünde
beş vakit Namaz vardır.
leyip toparlamışlar ve bizlere kadar ulaştırmışlar.
Bunlar: Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı Namazlarıdır.
NAMAZIN ÖNEMI
Hadisler;
Insanların ilk görevi, Allah'ın
“Kıyamet gününde mü’minin
varlığına ve birliğine, Hz. Muhamsuàline önce Namazdan başmed (s.a.v.) peygamberliğine inanlanır. Mü’min Namazın hemaktır. Imandan sonra farzların en
sabını doğru verebilirse, onun
önemlisi Namazdır.
bu cevabının doğruluğu diğer
Namaz ruhu temizleyen, kalbi
amellerinin de kabul olunmasıaydınlatan, insanı Allah'ın huzuruna yardımcı olur.
na yükselten bir ibadettir.
Aksi takdirde dàvà bunun tam
Namaz, bize beden ve ruh temizliği
aksi olur.”
kazandıran bir nurdur.
“Her şeyin bir alàmeti vardır,
Bu sayede müslüman günah kirleimanın alàmeti de Namazdır.”
rinden Arınır ve cennete girmeye
“Ibadet eden mü’min ile küfür
làyık temiz bir kul olur.
arasında Namaz vardır.”
Namaz kalblere Allah korkusunu
yerleştirerek insanı günah işlemekKÖTÜLÜKLERIN DÜŞMANI NAMAZ
ten korur. Bu gerçek Kur'an-ı Kerim'de şöyle bildirilMuhakkak Namaz kişiyi fuhuş ve münkerattan menemektedir: "Sana vahyolunan kitabı oku,Namazı dosder.Vakt-i saadette bir adam varmış,
doğru kıl. Gerçekten Namaz, hayasızlıktan ve fenalıkNamaz kıldığı halde bazı kötü işler yaparmış. Efenditan alıkoyar."
Namazın doğru kılan bir kimse günah işlemekten kur- mize şikayet etmişler.
Peygamberimiz de:
tulur. Imanını kuvvetlendirir. Allah'ın rızasını kazanır.
Cennetin aydınlık yolu kendisine açılır. Müslüman Na- -Namaz onu bir gün meneder buyurmuş. Hakikatten
maz kılmakla mükellef olduğu gibi, çocuklarına da Na- az bir müddet sonra adam kendiliğinden bütün kötü
huylarını terk etmiş. O zaman Cenab-ı Peygamber
mazı öğretmek zorundadır.
Efendimiz:
Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
-Ben size söylemiştim: Bir gün, Namazı onu her kötü"Çocuklarınıza yedi yaşına gelince Namaz kılmasını
lükten menedecektir.
emredin."
Bakınız yukarıdaki baş söz “muhakkak” ile başlar.
Anne ve baba yedi yaşına giren çocuklarına Namaz
Bu Kur’an-ı azimüşşanın sözüdür.
kılmayı öğretmeye başlarsa, çocuklar erginlik çağına
Demek ki biz Namazı dürüst kılamıyoruz ki Ramagelince Namaza iyice alışmış olurlar.
zandan sonra Camilerimiz- Mescidlerimiz boşalıyor.
Ve sonra yine herkes kendi aleminde.
NAMAZ KIMLERE FARZDIR?
Namaz; Sevgili Peygamberimiz tarafından “Dinin di- Senelerden beri bu böyledir. Bu da bize anlatıyor ki, biz
Namazı şuurla kılamıyoruz.
reği” olarak tarif edilmiştir.
“Namazını kılan Orucunu tutan, Zekatını veren, Haccını
Miraç’da farz kılınmış ve o gece, bütün müslümanların elli vakit sevabına denk olmak üzere her gün beş yapan kimseye müslümandır diye şehadet edilir.” Hadis !
vakit Namaz kılmaları kesinlikle emredilmiştir. Na-
Müslüman Çocuğun Edebi
Sayfa 14
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Basından Seçmeler
gruptaki bir eylemci, “Biz serhildanlarla
ÖSO mensupları
bölgenin
doğu, güney
ve batı cephelerinin
PKK,
Cizre’de
özerklik
ilan etti
hepsinde IŞİD’e karşı mücadele veriyor.
26 Ekim 2014, Pazar
Terör örgütü PKK, yıllardır
konuşulan Güneydoğu’da özerklik
hedefinin ilk adımını attı. Örgütün
şehirlerdeki asayiş birimi YDG-H,
Şırnak’ın Cizre ilçesinde özerklik ilan
ettiklerini açıkladı. Caddelerde askerî
düzende yürüyüş yapan silahlı ve yüzü
maskeli kalabalık grup, iki mahalleye
güvenlik güçlerinin sokulmayacağını
duyurdu.
PKK, Cizre’de özerklik ilan etti PKK’nın
şehirlerdeki asayiş birimi olarak bilinen
Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi
(YDG-H) Şırnak’ın Cizre ilçesinde
özerklik ilan etti. Yüzleri kapalı örgüt
militanları, önceki gece kalabalık bir
grupla Sur ve Nur mahallelerinde ‘askerî
düzenle’ yürüyüş yaptı. Tek tip elbise ve
YDG-H tişörtü giyenlerin yer aldığı
Dumanlı'dan itiraf: Cemaat BDP’ye oy
verdi
Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem
Dumanlı’dan cemaatin hangi partilere oy
verdiği ile ilgili itiraf gibi açıklama geldi.
MHP'den yanıt geldi
13 Kasım 2014 Perşembe Saat 15:21
Dumanlı, Hürriyet Gazetesi'nden Ahmet
Hakan Coşkun'a verdiği röportajda 30
Mart Yerel Seçimleri’nde Fethullah
Gülen grubundaki kişilerin
Güneydoğu’da BDP’ye oy verdiğini
ağzından kaçırdı ve “Cemaate sempati
duyan insanlar oylarını Güneydoğu’da
BDP’ye verdi..” dedi.
DUMANLI'YA OY İTİRAFI
YAPTIRAN SORU
Ekrem Dumanlı, Ahmet Hakan'ın
"Hükümetle kavgaya giriştiniz. Ama
kavganın ardından yapılan her seçimde
AK Parti, oyunu korudu. Sizin tabanda
pek gücünüz yok galiba..." sorusuna
şöyle yanıt verdi:
Cemaat'e sempati duyan insanların hatırı
sayılır miktarda oyu olduğunu
düşünüyorum. Benim gördüğüm şu:
Cemaat'e sempati duyan insanlar oylarını
Sayfa 15
sokaklarımızı devletin bütün kirli
politikalarından temizledik. Bu
mahalleler kendini yönetecektir.” dedi.
İki mahalleye güvenlik güçlerinin
girmesine izin verilmeyeceği belirtildi.
Törene katılanlar, KCK ve PKK
bayrakları eşliğinde ‘Biji serok Apo’
sloganları attı.
..................................
Kobani son durum! IŞİD'ten
Kürtlere
Kur´an'lı tehdit!
KOBANİ SON DAKİKA EN KRİTİK TEPE
EL DEĞİŞTİRDİ
IŞİD, Kobani’nin Cerablus yolu üzerinde
bulunan ÖSO ve peşmergenin bulunduğu
noktaya saldırı düzenledi. Peşmerge
saldırıya Katyuşa füzeleriyle karşılık verdi.
IŞİD'DEN BARZANİ VE PKK'YA TEHDİT:
KAFANIZI KURAN'LA KESECEĞİZ
IŞİD, pazartesi günü yayınladığı yeni bir
video kaydında Kobani’ye savaşmak üzere
Rakka'dan takviye silahlı mensuplarını
gönderdiğini söyledi. Videoda Kobani'ye
gönderilmek üzere hazırlanan havan topları
da görülürken IŞİD militanlarının ilginç
ifadeleri dikkat çekti. Barzani ve PKK'yı
tehdit eden IŞİD'liler "Kuran ve kılıçla
kafanızı kesmeye geliyoruz" dediler.
HAVAN SİVİLLERİ VURDU
Kobani'nin batı tarafında süren çatışmalar
sırasında atılan dört havan mermisinden
biri, Türkiye sınırı yakınında bekleyen
sivillerin arasına düştü. 3 kişinin öldüğünü
18 kişinin yaralandığı bildirildi. Havan
mermilerinden biri de Türkiye tarafında boş
alana isabet etti.
PEŞMERGE VE ÖSO'DAN DESTEK
Kobani'deki son durumu yansıtan haberlere
göre IŞİD Kürt güçlerine karşı havan topu
saldırılarını yoğunlaştırdı, Peşmerge'den
Katyuşa'lı yanıt geldi...
Rojava'daki Kobani savaşında IŞİD,
peşmerge, ÖSO ve YPG hedeflerine
yönelik havan saldırılarını sıklaştırdı.
MHP'ye, Saadet'e, hatta Güneydoğu'da
BDP'ye verdi ama bu partilerin
tabanından AK Parti'ye kaymalar oldu.
Bir geçişkenlik söz konusu yani. Bu
yüzden Cemaat'in oyu tam olarak
bilinemiyor.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi tarafından
Kobani'de IŞİD'e karşı savaşmak üzere
gönderilen peşmergeler iki hafta önce
Urfa'da iki günlük beklemenin ardından
Kobani'ye girmişti.
Araçlar Kobani'ye beşli gruplar halinde ve
Yumurtalık köyü üzerinden geçmişti.
ÖSO tarafından kasabaya gönderilen
yaklaşık 200 kişilik grup IŞİD’e karşı
cephede savaşıyor.
Saldırı düzenlenen bölgede yakıt
istasyonu olması, ölü sayısının artmasına
ve bazı cesetlerin y
MHP'DEN DUMANLI'YA OY YANITI
GELDİ
MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan, Gülen Cemaati'nin oy oranına
ilişkin açıklama yapan Ekrem Dumanlı'ya
yanıt verdi. Dumanlı'nın "Cemaat'in hatırı
sayılır oyu var" sözlerini MHP Kocaeli
anmasına neden oldu. Hava saldırısının
Milletvekili Lütfü Türkkan, sosyal medya
ardından havan topu atışlarına başlayan
üzerinden değerlendirdi.
rejim birlikleri, bölgeye kurtarma
.................................
ekiplerinin ulaşmasını engelledi.
Esed Güçleri Yine Varil
Saldırılar sırasında okulda ders gören
Bombasıyla Katletti
çocuklar da kaçmaya başladı. Bu sırada
13.11.2014 07:15
bir çocuk ağır yaralandı. Tedavi altına
Suriye'de Esed güçleri tarafından
alınan çocuğun hayati tehlikesinin devam
düzenlenen saldırıda 6 kişi öldü, 24 kişi
ettiği belirtildi.
yaralandı.
Rastan, Esed rejiminin Humus'un
Suriye'de Esed rejimine ait helikopterin
kırsalında saldırılarını artırdığı ilçelerden
Humus'un Rastan bölgesine düzenlediği biri. Rejimin bir hafta önce Rastan'a
varil bombalı saldırıda aralarında bir
düzenlediği hava saldırısında 16 kişi
çocuk ve bir kadının da bulunduğu 6 kişi ölmüş, 10'dan fazla kişi yaralanmıştı.
hayatını kaybetti, 12 kişi yaralandı.
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014