Sendikalar yasasında da

Transkript

Sendikalar yasasında da
Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Kasım 2012 • Fiyatı: 1,00 TL
Sendikalar yasasında da
“ileri demokrasi”!!!
Koluman A.Ş.’de işçiler
vazgeçmiyor…

DİSK, KESK, TMMOB,
TTB’TEN BASIN AÇIKLAMASI

Tunus Dersleri
Güvercin Anıldı

Dayanışmayı Yükseltelim,
Ölümlere İzin Vermeyelim!

Erdoğan Berlin’de
Protesto Edildi
Emekçiler Torba'ya Girmeyecek!
Sendikalar yasasında da
“ileri demokrasi”!!!
Kasım 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
S
2
ermaye hükümeti AKP’nin ileri
demokrasisinden Sendikalar
Yasası da nasibini aldı. 2821 sayılı
Sendikalar ve 2822 sayılı Toplu
İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt
Kanunu yürürlükten kaldırılarak
yerine 6356 sayılı Sendikalar ve
Toplu İş Sözleşmesi Kanunu çıkarıldı. Yasanın çıkması uzunca bir
süredir gündemdeydi. Ve nihayet
bir dizi sorun ile birlikte artık yeni
yasa yürürlüğe girdi. Yeni yasa ile
birlikte AKP’nin diğer uygulamalarında olduğu gibi bu konuda da
ileri demokrasiden ne anladığını
yine gösterdi. Allanıp pullanan
yasa eski yasanın ruhunu korudu,
işçiler için yapılan göstermelik
iyileştirmelerle sermayeye yeni
olanaklar sunuldu.
Öncelikle yasanın çıkış sürecini
biraz irdeleyelim. Ocak 2012’den
bu yana yüzbinlerce işçinin TİS
yapma hakkı Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı tarafından
gasp edilmişti. Eski yasalara göre
sendikaların TİS yapabilmesi için
o işkolunda çalışan işçilerin %10’u
örgütlemiş durumda olmaları gerekiyordu. Bu oran da Çalışma
Bakanlığının her yılın Ocak ve
Temmuz aylarında yayınladığı
istatistiklere göre belirleniyordu.
Bakanlık bu istatistiklere göre
%10 barajını tespit ediyor ve hangi
sendikaların yetkili olduklarını
tespit ediyordu. Ancak 2009 yılında yapılan bir değişiklik ile bu
istatistikleri yayınlama yetkisi
Çalışma Bakanlığından alınarak
Sosyal Güvenlik Kurumu’na verildi. Asıl sorun burada ortaya
çıktı. Çünkü Bakanlığın çalışan
işçilere ilişkin verileri ile SGK’nın
verileri arasında büyük bir fark
söz konusuydu. Eğer SGK’nın istatistikleri dikkate alınacak olsaydı
sadece birkaç sendika %10 barajını
geçebilecek ve böylece milyonlarca işçinin TİS yapabilme hakkı
tamamen ortadan kalkacaktı. Bu
nedenle SGK istatistikleri değişiklikten bu yana yayınlanmadı.
Çalışma Bakanlığı da yasa değişikliğinden dolayı istatistikleri yayınlamadı. Tüm hesap yeni yasanın çıkarılacağı ve %10 olan barajın aşağıya çekileceği üzerineydi.
Bu yasa da Ekim 2012’ye kadar
çıkarılmadığı için yetki sorunu bir
bilmeceye döndü. İşte bu nedenlerle 2012 başından bu yana yetki
tespiti için Bakanlığa başvuran
sendikalara 6 işgünü içerisinde
gönderilmesi gereken yetki belgeleri gönderilmedi. Yüzbinlerce
işçi adına da TİS yapılamadı. Bu
durum yeni yasanın çıkması için
bir baskı ortamı yarattı. Yasa çıkmadığı gerekçesiyle yetki başvurularına cevap vermeyen Bakanlık
gerekçe olarak yeni yasayı işaret
ediyordu. Bu durumda yüzbinlerce işçinin tek derdi nasıl olursa
olsun yeni yasanın artık çıkması
haline geldi. İşte bugünde “nasıl
olursa olsun da çıksın” beklentisi
yaratılan yasa çıktı. Ama bu kez de
onlarca sendikanın yetkisi birkaç
yıl sonra -belki de geri gelmemecesine- tamamen ortadan kalkacak. Çünkü %10 olan baraj %3’e
düşürüldü!!!
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu
İş Sözleşmesi yasası 18 Ekim’de
kabul edildi. Meclis’e gelen yasa
Örgütü (ILO) bir bildiri yayınlayarak yasanın veto edilmesini istedi. Türk-İş ve DİSK temsilcileri
de yasanın veto edilmesini talep
ettiler. Görevi süresince birçok yasayı en fazla birkaç gün içerisinde
onaylayan Cumhurbaşkanı Gül
6356 sayılı yasayı 15 gün bekleterek bir beklenti yarattı. Ancak
sonuç gösterdi ki Cumhurbaşkanı
Gül Hükümetin ve dolayısıyla sermayenin onay makamı olarak çalışmaya devam etmektedir.
Gelelim yeni yasa yapılan değişikliklere… Önce bize göre artı
yanlar. İşçi sınıfına verilen göstermelik iyileştirmeler…
l Yeni yasaya göre “yeni bir
toplu iş sözleşmesi için yetki
süreci başlamış ise işkolu değişikliği tespiti bir sonraki dönem
için geçerli” olacak; “işkolu tespit
Bu gibi iyileştirmeler bir dizi sorunun
çözümüne hizmet edecek düzenlemelerdir.
Bunun yanında aşağıda açıkladığımız
düzenlemeler ile de yasanın 12 Eylül 1980
ile birlikte getirilen faşist özü korunmakta
ve hatta ileriye taşınmaktadır. Yeni işkolu
barajı ve 30’un altında işçi çalıştırılan
işyerlerinde sendikal tazminatın kaldırılması
düzenlemeleri sendikaları etkisizleştirmeye
dönük önemli bir saldırıdır. Bu temelde birçok
sendikanın yetkisi düşürülünce ve milyonlarca
işçi için sendikalı olabilmek bir hayal haline
dönüşünce yapılan iyileştirmelerinde herhangi
bir anlamı kalmayacaktır.
taslağı ile çıkan yasa arasında da
bir dizi değişiklik oldu. Özellikle
patronların istediği önemli bir
değişiklik AKP’nin önergesi ile
yasaya eklendi ve yasa bu değişiklik ile çıkarıldı. Meclis’te kabul edilen yasaların yürürlüğe
girebilmesi için Cumhurbaşkanı
tarafından 15 gün içerisinde
onaylanması gerek mektedir.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül
kendisine 23 Ekim’de gönderilen
yasayı 15 gün beklettikten sonra
6 Kasım’da onayladı. Bu süre
içerisinde Uluslararası Çalışma
talebi ve buna ilişkin açılan davalar, yetki işlemlerinde ve yetki
tespit davalarında bekletici neden sayılmayacaktır”. Ayrıca
“işkolu değişikliği yürürlükteki
toplu iş sözleşmesini etkilemeyecektir” (Md. 5/2,3). Bilindiği
gibi yeni örgütlenen işyerlerinde
patronlar süreci baltalamak için
işkolu tespit davası açmaktaydılar. Bu dava sonuçlanmadan da
süreç ilerleyememekte idi. Yeni
yasaya göre bu yönde açılan davalar yetki sürecine olumsuz etkide bulunamayacak, patronlar
yetkili sendikaya sadece “üye sayısı” eksikliği nedeniyle itirazda
bulunulabilecek. Yetki sürecinde
“işkolu tespiti” ile ilgili itirazlar
dinlenmeyecek, açılan davada
“işkolu değişikliği” kararı verilse
dahi bu değişiklik bir sonraki TİS
sürecinde geçerli olacak. Ayrıca
bu değişiklik yürürlükte olan
Toplu İş Sözleşmesini de hiçbir
şekilde etkilemeyecek. Bu değişikliğe göre bundan sonraki örgütlenme süreçleri eskiye göre kısmen
kısalabilecektir.
l Yeni yasa ile sendikalara üye
olma yaşı 16’dan 15’e indirildi.
Artık 15 yaşında olan genç işçilerde sendika üyesi olabilecekler.
l Sendikaların yıllarca mücadele ettikleri noter şartı sorunu
yeni yasa ile çözüldü. Artık üyelikte noter şartı aranmayacak, işçiler e-devlet şifreleri ile internet
üzerinden sendikalara üye olabilecekler. Üyelikten ayrılma da
aynı şekilde internet üzerinden
yapılabilecek. Ancak bu maddenin yürürlüğe girebilmesi için acilen e-devlet sisteminin buna hazır
hale getirilmesi ve Bakanlığın uygulama için yönetmelik yayınlaması gerekiyor.
l Eski yasada bir günlük ücret olan sendika üyelik aidatı
üst sınırı yeni yasada kaldırıldı.
Artık sendikalar üyelik aidatı
miktarlarını tüzüklerine göre
belirleyebilecekler.
l Önceki yasaya göre bir işyerinde yetkili olabilmek için sendikaların o işkolundaki işçilerinin
%10’u örgütlemiş olmalarının yanı
sıra, işyerinde çalışan işçilerinde
%50’sini (yarıdan bir fazla işçi) örgütleyebilmiş olmaları şartı vardı.
Yeni yasada bu işyeri barajı korunuyor ancak işletme bazında ise
baraj %40’a çekiliyor. Buna göre 5
ayrı işletmeden oluşan bir işyerinin toplam işçilerinin yarısından
bir fazlasının sendikaya üye olmaları gerekiyor. Ancak her işletmedeki işçilerde bu şart aranmıyor.
Bu gibi iyileştirmeler bir dizi sorunun çözümüne hizmet edecek
düzenlemelerdir. Bunun yanında
aşağıda açıkladığımız düzenlemeler ile de yasanın 12 Eylül 1980 ile
birlikte getirilen faşist özü korunmakta ve hatta ileriye taşınmaktadır. Yeni işkolu barajı ve 30’un altında işçi çalıştırılan işyerlerinde
sendikal tazminatın kaldırılması
grev yapmak yasaktır. Bunun yanında “genel sağlığı veya millî
güvenliği bozucu nitelikte” denilerek yine yasada muğlak bırakılan bir tanımla grevler eskiden
olduğu gibi Bakanlar Kurulu kararıyla ertelenebiliyor.
l Yukarıda da bahsettiğimiz
gibi yetkili sendikaların belirlenmesi için %10 işkolu barajı uygulanmaktaydı. %10 olan işkolu
barajı yeni yasada %3 olarak belirleniyor. Böylece baraj düşürülmüş
gibi görünüyor ancak daha önce
işkolu barajı için gerekli veriler
Çalışma Bakanlığı tarafından yayınlanmaktaydı. Bundan böyle
veriler Sosyal Güvenlik Kurumu
tarafından yayınlanacak. Yani
%3’lük baraj SGK tarafından açıklanan sigortalı işçiler verilerine
göre belirlenecek. Bu durumda %3
olan işkolu barajı önceki %10’barajından daha yüksek işçi sayısını
kapsamaya başlayacak. Şöyle ki…
Çalışma Bakanlığının istatistiklerine göre çalışan işçi sayısı
5,4 milyon. SGK verilerine göre
işçi sayısı 12 milyona yükselecek. Bunun yanında işkollarının
28’den 20’e düşürülmesi nedeniyle bu işkollarında çalışan işçi
sayısı daha da yükselmiş olacak.
Bu nedenle kademeli olarak yüzde
10’dan yüzde 3’e düşmüş görünen baraj engeli fiilen çok daha
yüksek bir orana ulaşmış olacak.
SGK verilerine göre tespit edilecek
işçi ve sendikalı işçi sayılarının
esas alınmasıyla 103 sendikadan
yaklaşık 60’ı %1 barajına takılıyor. %3’lük işkolu barajı uygulandığında ise birleşen işkollarında
artan işçi sayısı ile birlikte, toplu
sözleşme yapma yetkisi bulunan
51 sendikadan sadece 20’si barajı
aşabilecek.
DİSK yaptığı araştırmaya göre
%3 barajı uygulandığında 6 milyon 298 bin işçi için TİS düzenlenmesi bir hayal haline gelecek. 7
işkolunda ise işçiler üye olabilecek
yetkili sendika bulamayacaklar.
Bunun yanında yeni yasada %3
olarak uygulanacak olan işkolu
barajı için bir geçiş süreci de öngörülüyor. Buna göre Ocak 2013
istatistiğinin yayımı tarihinden
1 Temmuz 2016 tarihine kadar
işkolu barajı %1, 1 Temmuz 2018
tarihine kadar %2 olarak uygulanacak. Ocak 2013 istatistiklerinin
yayınlanmasına kadar ise daha
önce yetkili oldukları tespit edilen sendikaların yetkileri devam
edecek. Yani yetki tespiti 2009
istatistiklerine göre belirlenecek.
Bu geçiş sürecine göre 1 Temmuz
2018 tarihinden itibaren yetki
tespitinde işkolu barajı %3 olarak
uygulanacak.
l İşkolu barajından sonra ge-
lelim diğer büyük sorun olan
30’dan az işçi çalıştırılan işyerleri
sorununa…
Yürürlükten kaldırılan 2821
çalıştıran işyerlerinde ise 3 milyon
295 bin işçi için toplu sözleşme
yapacak sendika kalmıyor. Buna
göre 12 milyon kayıtlı işçinin
Şu anda yaklaşık 6 milyon işçi 30 işçiden
az işçi çalıştıran işyerlerinde çalışıyor. Artık
bu işçilerin sendikal güvenceleri yok. İş kolu
barajına göre de 30’dan fazla işçi çalıştıran
işyerlerinde ise 3 milyon 295 bin işçi için toplu
sözleşme yapacak sendika kalmıyor. Buna
göre 12 milyon kayıtlı işçinin ancak 2 milyon
700 bini sendikal haklardan faydalanabilecek.
AKP’nin “ileri demokrasisi” işte budur.
sayılı Sendikalar Kanunu’nun 31.
maddesinde “...Sendika üyeliği
veya sendikal faaliyetlerden dolayı hizmet akdinin feshi halinde
ise, İş Kanununun 18, 19, 20 ve
21 inci madde hükümleri uygulanır. Ancak, İş Kanununun 21
inci maddesinin birinci fıkrası
uyarınca ödenecek tazminat işçinin bir yıllık ücret tutarından az
olamaz.” hükmü yer almaktaydı.
Buna göre patronlar çalıştırdıkları işçiyi sendikal nedenlerle işten çıkartırsa 12 aylık ücreti tutarında sendikal tazminat ödemek
zorunda kalıyordu. Bu durum
sendikal örgütlenme süreçlerinde
patronlar üzerinde caydırıcı bir
etki yaratmaktaydı. Ayrıca çalışan
işçilerde bu maddeye dayanarak
sendikalı olabilmek için daha rahat adım atabiliyorlardı.
Ancak, 6356 sayılı yeni yasanın
Meclis görüşmeleri yapılırken
AKP’nin verdiği bir önergeyle, 30
işçiden az işçi çalıştırılan işyerlerinde sendikal nedenlerle işten
çıkartılan işçiler için bu bir yıllık
tazminat hakkı kaldırıldı. Yasa
yapılan bu değişiklik ile birlikte
yürürlüğe girdi. Daha önce de 30
işçiden az işçi çalıştırılan işyerleri
iş güvencesi kapsamı dışında bırakılmıştı. Yapılan bu son değişiklik
ile 30 işçiden az işçi çalıştırılan
işyerleri kuralsız ve örgütsüz sömürü cennetlerine dönüştürülmüş oldu.
Mevcut işletmelerin çok büyük
bir bölümünün 30 ve 30’un altında işçi çalıştırdığı bilindiğinde
bu yasal düzenleme ile işçi sınıfının büyük bölümünün sendikalaşmasının yasaklandığı ve işten
atılmasının kolaylaştığı görülebilir. Şu anda yaklaşık 6 milyon işçi
30 işçiden az işçi çalıştıran işyerlerinde çalışıyor. Artık bu işçilerin
sendikal güvenceleri yok. İş kolu
barajına göre de 30’dan fazla işçi
ancak 2 milyon 700 bini sendikal haklardan faydalanabilecek.
AKP’nin “ileri demokrasisi” işte
budur.
l Sendika kuruculuğu şartı Hakİş’e uygun olarak değiştirildi. 2821
sayılı Sendikalar Kanunu’nun
5.maddesinde sendika kurucusu
olabilmek için “Sendikanın kurulacağı iş kolunda fiilen çalışma”
ve “Türkçe okur-yazar olma” şartı
bulunmaktaydı. 6356 sayılı yeni
yasanın 6. maddesinde ise bu şartlar kaldırıldı. “Sendikanın kurulacağı işkolunda fiilen çalışma” şartı
“fiilen çalışma” şartı olarak değiştirildi. Buna göre Metal işkolunda
sendika kurmak isteyen işçilerin
herhangi bir işkolunda çalışıyor
olmaları yeterli olacak. Ancak bu
değişikliğin özel bir durumu da
var.
Tü rk-İ ş’e b a ğ l ı Ta r ı m-İ ş
Sendikasının yıllardır örgütlü olduğu TİGEM’de Hak-İş’e bağlı Öz
Orman-İş Sendikası örgütlenme
çalışması yapmaya başlamıştı.
Tarım-İş, TİGEM bürokratlarının baskıları sonucu işçilerin Öz
Orman-İş Sendikasına üye yapıldığını ve Öz Orman-İş Sendikasının
yasa hükümlerine aykırı olarak 01
numaralı Tarım işkolunda çalışmayan kişiler tarafından kurulduğunu iddia ederek dava açmıştı.
Bu dava devam etmektedir. Şimdi
yeni yasada getirilen bu değişiklik ile Öz Orman-İş Sendikasını
kuranların Tarım işkolunda çalışmıyor olmaları yasaya aykırılık oluşturmayacak ve böylece
dava düşecektir. Bu nedenle özellikle Türk-İş Konfederasyonu ve
Tarım-İş Sendikası bu maddenin
geri çekilmesi için bir dizi girişimlerde bulundu. Buna rağmen Öz
Orman-İş Sendikasının çıkarına
yasa değişikliği yapıldı. Bir “ileri
demokrasi” örneği daha…
09.11.2012
Kasım 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
düzenlemeleri sendikaları etkisizleştirmeye dönük önemli bir
saldırıdır. Bu temelde birçok sendikanın yetkisi düşürülünce ve
milyonlarca işçi için sendikalı olabilmek bir hayal haline dönüşünce
yapılan iyileştirmelerinde herhangi bir anlamı kalmayacaktır.
l Daha önce 28 olan işkolları yeni yasa ile 20’ye indirilerek
bazı işkolları birleştirilmiş oldu.
Böylece öncelikle bir dizi sendikada bu yönde tüzük değişiklikleri yapılacak. Ama en önemlisi
birleşen işkollarında sendika enflasyonu yaşanacak. Daha önce
her işkolunda ortalama 3 sendika
vardı. Şimdi birleşen iki işkolunda
6 sendika olacak. Bu durumda
bazı sendikaların da birleşmesi
olası bir durum. Kaldı ki işçi sınıfı
açısından işkolu barajının aşılabilmesi ve güçlü sendikalar yaratılabilmesi için ideal olanı aynı
işkolunda olan sendikaların koltuk kaygısı bir kenara bırakılarak
birleştirilmesidir.
l Grev ile ilgili eski yasada bulunan uygulamalar yeni yasada da
korunuyor. Yeni yasa grev hakkında şöyle diyor: “Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında
uyuşmazlık çıkması hâlinde,
işçilerin ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma şartlarını
korumak veya geliştirmek amacıyla, bu Kanun hükümlerine
uygun olarak yapılan greve kanuni grev denir.” Buna göre dayanışma grevi vb. grevler kanunsuz
grevler olarak sayılmaya devam
edilecek. Ayrıca çoğunlukla bir
sorun haline dönüştürülen grev
çadırı yasağı yeni yasa da korunuyor. Grev ile ilgili yetkiler eskiden olduğu gibi yine bölgenin en
yüksek mülki amirine (Vali veya
Kaymakam) bırakılmış durumda.
Ve yine bu konuda da grevi yasaklamak dışında geniş yetkiler
verildiği gibi, verilen yetkiler de
son derece muğlak bırakılmış. Bu
durum mülki amirlerin keyfi davranmalarına neden olmaya devam
edecektir.
Ayrıca grev yasakları da devam etmektedir. Yasanın 62.
maddesine göre “Can ve mal
kurtarma işlerinde; cenaze işlerinde ve mezarlıklarda; şehir
şebeke suyu, elektrik, doğal gaz,
petrol üretimi, tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan başlayan petrokimya işlerinde; bankacılık hizmetlerinde;
Millî Savunma Bakanlığı ile
Jandarma Genel Komutanlığı ve
Sahil Güvenlik Komutanlığınca
doğrudan işletilen işyerlerinde;
kamu kuruluşlarınca yürütülen
itfaiye ve şehir içi toplu taşıma
hizmetlerinde ve hastanelerde”
3
Koluman A.Ş.’de işçiler vazgeçmiyor…
T
arsus/Yenice’de MercedesBenz servisi olan Koluman
Motorlu Araçlar A.Ş.’de işçiler
Birleşik Metal-İş Sendikasına üye
oluyorlar. 5 Kasım 2012 saatlerinde işyeri yönetiminin sendikalaşma çalışmalarını öğrenmesi
sonucu 13 işçi işten çıkarıldı.
Hemen ertesinde ise Birleşik
Metal-İş Sendikası noter getirerek işçilerin üyelik kayıtlarını
yapmaya başladı. Bu sabah işe gelen ilk vardiya işçilerinin tamamı
sendikaya üye oldular. İşten atılan işçiler ve sendika yöneticileri
işyeri önünde, ikinci vardiyada
çalışan işçilerin üyelik kayıtlarını almak için bekliyorlar. İşyeri
yöneticileri de bir taraftan sendikaya üye olmamaları için “fabrikayı kapatacağız” vb. tehditlerle
işçileri ikna etmeye çalışıyor.
Sabah saatlerinde işyeri önünde
bekleyen işçiler Jandarma eşliğinde işyeri yöneticilerinin “burası özel mülktür, burada bekleyemezsiniz” demesi üzerine yol
kenarında beklemeye başladılar.
Jandarma öğleye kadar işyeri
önünde bekleyerek işçiler üzerinde psikolojik baskı kurmaya
çalışıyor. Ancak Koluman işçileri
sendikalaşma konusunda ikinci
deneyimlerini yaşadıkları için bu
konularda daha tecrübeliler.
Koluman’da işçiler 2006 yılının Aralık ayı içerisinde sendikalaşma çalışmalarına başlamış,
23 Mart 2007 tarihinde ise yine
işyeri yönetiminin sendikalaşma
çalışmalarından haberdar olması
ile bazı işçileri izne çıkarması
sonucu işyerinde direniş başlamıştı. Bu süreçte işyerinde çalışan 180 işçiden 160’ı sendikaya
üye olmuş, işyeri yönetimi bir
dizi saldırıyla sendikalaşmayı engellemeye çalışmıştı. Daha sonra
da işyerine noter getirerek işçileri sendikadan istifaya zorlayan
işyeri yönetimi ile görüşmeler
yapılmış ancak TİS sözleşmesi
yapma sürecine kadar ilerlenen
sendikalaşma mücadelesinde bir
dizi gelişmenin yaşanması nedeniyle süreç tamamlanamamıştı.
(Ydi Çağrı Nisan 2007, Sayı 110
ve Mayıs 2007, Sayı 111)
En son Anadolu Şubenin 30
Ekim 2011’de 5. Olağan Genel
Kurulunda Koluman işyeri ile il-
gili sendikalaşma mücadelesi yeniden gündeme gelmişti. Bazı işçilerin Koluman işyeri hakkında
“satıldı, kaybedildi” gibi eleştiriler getirmesi üzerine Koluman işyerinde çalışan Menderes Doğan
söz alarak kürsüye çıkmış ve
şunları söylemişti: “Koluman’ın
kaybedilmiş bir yer olarak görülmesi ağırıma gidiyor. Yanımızda
olsaydınız, birlikte hareket edebilseydik, beni bir kez aramış olsaydınız şimdi bu konuda farklı
düşünürdünüz. Sendika her zaman yanımızdaydı. Kişisel kinler
varsa bilmiyorum ama satıldı,
kaybedildi gibi sözler sendikaya
haksızlıktır.” (Yeni İşçi Dünyası
Aralık/2011, s.9-10)
Şimdi yaşanan süreç
Koluman’da sendikalaşma mücadelesinin bitmemiş olduğunu
ancak geçmişte kesintiye uğradığını gösterdi. Bu kez umuyoruz ki
sendikalaşma mücadelesi TİS düzenlenmesine kadar vardırılarak,
kazanımla sonuçlanır. Bizler her
fırsatta bu mücadelede işçilerin
yanında olmaya çalışacağız.
06.11.2012
Yeni İşçi Dünyası / Adana
Kasım 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
11 işçinin öldüğü Marmara Park AVM açıldı
4
B
eylikdüzü Marmara Park
Alışveriş Merkezi inşaatında
çalışan işçilerin kaldığı 3 çadırda,
11 Mart Pazar gecesi yangın çıkmış, 11 işçi yanarak feci şekilde
can vermişti.
Kayı ve Ece inşaat firmaları 220
milyon Avro’luk AVM yaparken,
diğer yandan bu zenginliğin yaratıcısı ve üreticisi olan işçileri sağlıksız, güvencesiz koşullarda çalış-
tırdıkları için 11 işçi can vermişti.
Bugün 18 Ekim Perşembe günü
Marmara Park AVM’nin açılışı
yapıldı. 11 işçinin feci şekilde ölmelerinin ardından 7 ay geçti.
AVM’nin açılışı İşçi Sağlığı İş
Güvenliği Meclisi tarafından düzenlenen, ölen 11 işçinin ailelerinin de katıldığı bir basın açıklaması ile protesto edildi.
Marmara Park AVM önünde bir
araya gelen kitle, “İş kazası değil, bu
bir cinayet!, Sorumlular belli, adalet istiyoruz!, Esenyurt’u unutma,
unutturma!” sloganları attı.
Basın açıklamasını iş cinayetinde hayatını kaybeden Barış
Kıyak’ın kardeşi Damla Kıyak
okudu.
“Bugün bu yıkılasıca AVM
önünde bir araya geldik. Çünkü
acımız bu kadar tazeyken ve bu
yapıyı inşa edenler sanık olarak
mahkeme huzurunda yargılanırken, hiçbir şey olmamış gibi, hiç
sorumlulukları yokmuş gibi davranılması canımızı acıtıyor.
Üstelik mahkeme dosyasına
yansıyan belgelere bakıldığında
görülecektir. Bilirkişi raporları,
ihmali ve denetimsizliği açıklıkla
gözler önüne sermekteyken, sanıklar ifadelerinde sorumluluğu
birbirlerine atmakta.
Sanki raporlara rağmen önlem
almayanlar açılışı yapanlar değil,
sanki işçileri çadırlarda balık istifi barındıran onlar değil, sanki
çadırlarda çıkış kapısını bile kapatan onlar değil, sanki kanunların
emrettiği iş güvenliği tedbirlerini
almayan onlar değil.”
Biliyoruz ki kapitalist sistem
var olduğu sürece iş cinayetleri de
olacaktır. Sermayenin daha fazla
kar hırsının işçileri daha fazla öldürmemesi için kapitalizmi yok
edelim!
İşçi Ölümlerine Son Platformu
da basın açıklamasının ardından bir basın açıklaması yaparak
AVM’nin açılışını protesto etti.
18.10.2012
Bilim Yuvasının Barbarlığı
İ
nsanları asgari ücretle bir dizi
aşağılama ve baskı altında çalıştıracaksın, fakat çalışanlar hak istediğinde ve bu nedenle Anayasal
hakkı olan sendikalaştıklarında
hizmetli, idareci, teknik eleman,
öğretim görevlisi vb. demeden
onları işten atmak insanlık suçu
işlemiş bir yönetimin elindeki bir
“bilim yuvası” ...!
Bu “bilim yuvası” İstanbul –
Silahtar’da Trilyonlar harcanarak
inşa edilmiş bir vakıf üniversitesi
olan Bilgi Üniversitesi’dir.
Yeni Dü nya İçi n ÇAĞR I
Gazetesi olarak bu haksızlığa
karşı sendikalaştıkları için işten
atılan ve 57 gündür direnişte olan
5 onurlu çalışanı ziyaret ettik.
İşçi yüreklerinin sıcaklığı ile bizi
karşılayan işçilerin verdiği bilgiye
göre çalışanların çoğu asgari ücretle çalışıyormuş. Hizmetlilerin
yöneticiler tarafından kendi özel
işlerinde (temizlik, taşıma vb.) ücretsiz çalıştırıldıklarını yani angarya yaptırıldığını anlattılar. Altı
yıllık bir işçinin 680,- TL aylık al-
dığını, işçilerin üç yıldır (toplam
50,- TL zam almışlar) doğru dürüst ücretlere zam yapmamışlar.
Çalışanlar zam talep ettiklerinde bazı bölümlerin kapatılacağı ve bu yüzden çalışanların
bir bölümünün işten çıkarılacağı tehditleriyle korkutulmaya
çalışılmışlar.
Bir yıla yakındır sendikalaşma
çalışmasının sürdüğünü belirten
işçiler, 1240 çalışandan önemli
bir bölümü DİSK’e bağlı SOSYAL
– İŞ Sendikasına üye olduğunu
geçen Ağustos ayında sendikalaştıklarını haber alan patronun 25
işçiyi işten attığını belirttiler.
Çalışanların iş güvenliğinin tek
yöneticinin iki dudağı arasında
olduğunu belirten işçiler, geçen
sene öğretim görevlisi hoca ve
asistanlardan oluşan 27 kişiyi bir
defada işten atmayı örnek vererek
anlattılar.
Patronların içerde sendika üyesi
çalışanlara yöneticiler vasıtasıyla
baskı ve tehditlerle mobing saldırılara devam ettiğini belirten
işçiler, hem işçilerden hem akademisyenlerden hoca asistan ve
az da olsa öğrencilerden destek
aldıklarını belirttiler.
İşçiler dışarıdan gelen destekçilerin üniversite yönetimi tarafından zaman zaman engellemelerine rağmen işçilerden yana
olan duyarlı kurum ve kuruluşların kendilerini desteklediğini
belirttiler.
Ayrıca sendikalarının önderliğinde devrimci ve demokrat
kamuoyunun da desteği ile direnişlerine kazanana kadar devam edeceklerini de özellikle
vurguladılar.
05.11. 2012
DİSK, KESK, TMMOB, TTB
“savaşa, ölümlere, açlığa, yoksulluğa, işsizlik ve zamlara karşı”,
“zamlara, işsizliğe, yoksulluğa, savaşa son” sloganıyla “eşitlik, adalet, demokrasi, barış ve insanca bir
yaşam için” 20 Ekim'de ülkenin
her yerinde alanlarda olacaklarını
duyurdu.
İstanbul Taksim Tramvay durağında toplanan eylemin çağrıcıları
ve katılımcıları, İstiklal Caddesi
üzerinden Galatasaray Lisesi’ne
doğru yürüyüşe geçti. Galatasaray
Lisesi önünde basın açıklaması
yapıldı.
DİSK eylemin örgütleyicisi olmasına rağmen eyleme temsili
düzeyde katıldı. DİSK üyesi sadece
Nakliyat İş Sendikası 6 kişi ile eyleme katıldı.
KESK, TTB eylemin örgütleyicisi olmalarına rağmen, eyleme
temsili düzeyde katıldılar. Sadece
TMMOB, diğer bileşenler ile karşılaştırıldığında daha fazla üyesi ile
eyleme katıldı.
Eylemin çağrıcılarının, örgütle-
yicilerinin önem vermediği eyleme;
YDİ Çağrı, Alınteri, Kaldıraç, DİP,
ÖDP, MBP, SDH katıldı.
Yürüyüş boyunca ve basın
açıklaması sırasında şu sloganlar
atıldı: “Yaşasın halkların kardeşliği!, Savaşa değil, emekçiye bütçe!,
Katil ABD, işbirlikçi AKP!, Zam,
Zulüm, işkence, işte AKP!, Katil
ABD Ortadoğu’dan defol!, Susma
haykır,savaşa hayır!, Doğalgaza
değil, maaşlara zam!, Faşizme karşı
omuz omuza!, Grevdeki tutsaklar
onurumuzdur!”
Basın açıklamasını TTB MYK
üyesi Osman Öztürk okudu.
Eylem ve basın açıklamasında
anti AKP’cilik ön plana çıktı. Savaş,
açlık, yoksulluk, işsizlik, zamlar;
şu veya bu hükümetin değil, kapitalizmin ürünüdür. Savaşa, açlığa,
yoksulluğa, işsizliğe, zamlara son
vermenin yolu kapitalizmi mezara
gömmekten geçiyor.
Eylemde YDİ Çağrı sayı 159,Yeni
İşçi Dünyası Eylül sayısının satışı
yapıldı.
20.10.2012
Kasım 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
DİSK, KESK, TMMOB, TTB’TEN BASIN AÇIKLAMASI
5
Direniş ve Grevlerden Kısa Kısa
İşçilerin Birliği…
Petrol-İş’in örgütlü olduğu,
Kocaeli’nde bulunan Tüpraş işletmesinde çalışan Musa Aksu isimli
işçinin iş akdi 31 Ekim günü feshedildi. Bunun üzerine işçiler ve
sendika yöneticileri kararın geri
alınarak işten atılan arkadaşlarının işe geri alınması için eylem
başlattılar. İşi durdurma eylemi
yapan işçilerin direnişi 9. saatte
gücünü gösterdi ve işten atılan işçi
geri alındı.
İşten Atılan Darkmen İşçileri Eylem Yaptı
İşten atılan Darkmen işçileri, 25
Ekim günü, Dark ailesine ait olan
apartmanın önünde bir eylem gerçekleştirdi. Ardından apartmanın
bulunduğu sokakta bir yürüyüş
gerçekleştirdiler. Haklarını gasp
eden ve sonunda işlerine son veren
patronlarına karşı sessiz kalmayacaklarını, haklarını sonuna kadar
arayacaklarını ifade ettiler.
durumunda yine eylem yapacaklarını duyurdu.
Akademisyenler Direnişte
İnşaat İşçileri Çatıda Eylem Yaptı
23 E k i m g ü nü, Bu rsa’ d a
Korupark evlerinin inşaatında çalışan 13 işçi maaşları verilmediği
için inşaatın çatısında eylem yaptı.
17 katlı binanın çatısında iskeleleri söken ve bazı inşaat malzemelerini aşağı atan işçiler, işverenden
maaşlarını istedi. İşverenin maaşları yarın ödeyeceğine dair söz
vermesi üzerine işçiler inşaattan
indi. İşçiler, maaşların yatmaması
İTÜ’de üniversiteyle ilişiği kesilmesi gündeme gelen 81 araştırma görevlisi direniş başlattılar.
Öğretim görevlileri 19 Ekim günü
Rektörlük önünde çadır kurarak
direnişi başlattılar.
TEDAŞ Direnişinde Kazanım
Adana’da TEDAŞ önünde 5
Mart’tan bu yana Enerji-Sen öncülüğünde direnişlerini sürdüren
enerji işçileri işe iade davalarını
kazandı. Mahkeme, işçilerin işe
iadesine, ayrıca işçilerin verilmeyen maaşların ve direnişte geçen
sürede alması gereken maaşların
işçilere verilmesine karar verdi.
Elit Çikolata İşçileri Direnişte
Tek Gıda-İş üyesi işçiler, geriye
dönük mesai ücretlerini istedikleri için işten çıkarıldı. İşten çıkarılan 7 işçi fabrika önünde 4
Eylül’de direnişe geçti.
DAYANIŞMAYI YÜKSELTELİM,
ÖLÜMLERİ İZİN VERMEYELİM!
Kasım 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
B
6
u ülkenin hapishanelerinde
12 Eylül 2012’de 700’e yakın
tutsak, süresiz dönüşümsüz açlık
grevine başladı. 58. günü geride
bırakan tutsaklar adım adım
ölüme yaklaşıyor. Yaşanması
olası ölümlerden T.C devleti
sorumludur.
AKP hükümeti, TC devleti açlık grevi taleplerini karşılamak
için istenilen adımı atmıyor. Açlık
grevi ile dayanışma için yapılan
eylemlere; polis gaz bombası,
biber gazı, tazyikli su, cop ile
saldırıyor.
12 Eylül’de başlanılan süresiz, dönüşümsüz açlık grevi,
taleplerin karşılanmaması üzerine bir üst aşamaya çıkarıldı. 5
Kasım’dan itibaren 10.000 bin
tutsak daha süresiz-dönüşümsüz
açlık grevine başladı.
Bedenlerini açlığa yatıran,
ölümü göze alan tutsaklar ne istiyor? “Abdullah Öcalan üzerindeki
tecridin kaldırılarak sağlık, güvenlik, özgürlük koşullarının sağlanması, Kürt halkının anadilde
eğitim ve savunma taleplerinin
karşılanması”nı istiyorlar.
Bu talepler haklı, meşru ve des-
teklenmesi gereken taleplerdir.
27 Temmuz 2011’den bu yana
Abdullah Öcalan avukatları ile
görüştürülmüyor.
Abdullah Öcalan’ın avukatları
ile görüşmesi O’nun yasal hakkıdır. Bu hak AKP hükümeti tarafından uygulanmıyor. Her ulusun
olduğu gibi, Kürt ulusunun da
anadilde eğitim ve savunma yapması onun hakkıdır. Bu hak dev-
let tarafından gasp edilmiştir.
T.C devleti 89 yıllık tarihi boyunca işçiler, emekçiler üzerinde
baskı, sömürü, terörünü hiç eksik
etmedi. Türk devleti, devrimcileri, ilerici ve komünistleri katletti.
Kürt halkı katliamdan geçirildi.
AKP hükümeti devraldığı faşist
sistemi aynen uygulamaya devam
ediyor. Hapsedilen tutsaklar tecrit ve imha politikalarıyla teslim
alınmaya çalışılıyor.
19 Aralık 2000'de devlet güçlerinin devrimci tutsaklara karşı
giriştiği barbarca saldırı sonucu
devletin yıllardır hazırlandığı F
tipi tecrit zindanlarına geçiş operasyonu gerçekleştirildi. Şimdi
Kürt tutsakların önemli bir bölümü F tipi tecrit zindanlarında
bulunuyor. F tipi tecrit hapishanelerinin açılması ile yetinilmedi. F
tipi hapishanelerden sonra yüksek
güvenlikli D, L tipi hapishaneler
devreye sokuldu.
Yeni Dünya İçin Çağrı okurları,
açlık grevlerine destek vermek,
dayanışmayı yükseltmek, kamuoyu oluşturma amacıyla açlık
grevlerinin 50. Gününde 5 günlük dönüşümlü açlık grevi yaptılar. Güney Kültür Merkezi’nde 31
Ekim- 4 Kasım arasında yapılan
açlık grevi Esenyurt’ta önemli bir
etki ve dayanışma yarattı.
31 Ekim günü Güney Kültür
Merkezi’nde açlık grevi saat
10.00’da 6 kişi ile başladı. Akşam
saat 19.30’da GKM’de basın
açıklaması yapıldı. Basın açıklamasına, BDP Esenyurt ilçe yöneticileri, açlık grevinde bulunan
“Barış anneleri”, BDP üyeleri, Yeni
Dünya İçin Çağrı okurları katıldı.
ÖDP, EMEP, BDSP, KÖZ de açıklamaya katılarak destek verdi.
YDİ Çağrı adına yapılan basın açıklamasında; 12 Eylül’de
hapishanelerde süresiz, dönüşümsüz açlık grevlerine başlayan
tutsakların onurlu mücadelesine
destek vermek için 5 gün sürecek
dönüşümlü açlık grevine başlandığı açıklandı. Tutsakların kritik
aşamayı geçtiği, her an ölümlerin
yaşanabileceği, ölümler yaşanmadan mücadele ve dayanışmanın
yükseltilmesi gerekliliği vurgulandı. RT Erdoğan’ın “her şeyi
yiyorlar” açıklaması, “açlık grevcilerinin grevi bıraktıkları” açıklamalarının gerçeği yansıtmadığı,
grevi bırakanların destek amacı
açlık grevi yapan gruplar olduğu,
talepleri belli olanların ölüm orucuna dönüşen açlık grevini bırakmadıkları açıklandı.
BDP adına yapılan konuşmada;
açlık grevlerine destek amacıyla
başlanılan açlık grevi selamlandı.
Açlık grevlerine destek eylemlerinin yaygınlaşmasının tutsakların
mücadelesine sahiplenmeye yardımcı olacağı vurgulandı.
Açlık grevinin 2.gününde gün
boyunca GKM’ne destek ziyaretleri yapıldı.
Açlık grevinin 3. gününde, açlık grevi yapanlar arasına gazeteci
Rodi Baz’da katıldı. BDP dışında
açlık grevi yapılmasını anlamlı
bulan, bu tür açlık grevleri eylemlerinin yaygınlaştırılması
gerektiğini savunan Baz, iki gün
boyunca açlık grevi yaptı.
A k ş a m s a at le r i nd e BDP
Esenyurt BDP ilçe yöneticileri,
üyeleri, açlık grevinde bulunan
anneler, açlık grevi yürüten YDİ
Çağrı okurlarına destek ziyaretinde bulundu.
BDP ilçe Eş Başkanı ve YDİ
Çağrı adına yapılan konuşmalarda, 52. güne ulaşan tutsakların
açlık grevi eylemi ile ilgili gelişmeler üzerine duruldu, dayanışma
eylemlerinin yaygınlaştırılmasının önemine dikkat çekildi.
Açlık grevinin 4. gününde
YDİ Çağrı okurları, BDP ilçe
binası önünde açlık grevi yapanlara destek ziyaretinde bulundu.
Destek ziyareti sırasında; “Tecridi
kaldırın, ölümleri durdurun!,
İçerde dışarda hücreleri parçala!,
Zindanlar yıkılsın tutsaklara özgürlük!, Devrimci tutsaklar onurumuzdur!, Yaşasın devrimci dayanışma!” sloganları atıldı.
Liseli gençlerin hazırladığı, açlık grevlerine dikkat çeken tiyatro
oyununu izlemek için hep birlikte
Cumhuriyet Meydanı’na gidildi.
Tiyatro oyunu alkışlar, zılgıtlar, sloganlar eşliğinde oynandı.
İnsanların yoğun ilgisini ve dikkatini çeken oyundan sonra meydandan ayrılındı.
YDİ Çağrı okurlarının 5 gün
süren dönüşümlü açlık grevi ey-
lemi, 5. gününde 04 Kasım günü
akşam saatlerinde bitirildi.
YDİ Çağrı adına bir konuşma
yapıldı. Yapılan konuşmada; tutsakların taleplerin insani, haklı
demokratik talepler olduğu, bu
taleplerin desteklenmesi gerektiği, açlık grevi ile dayanışmayı
yükseltmek, kamuoyu yaratmak
için 5 gün süren açlık grevi eylemi yapıldığı ifade edildi. Açlık
grevi ile dayanışma için önümüzdeki süreçte gücümüz ölçüsünde
iş yapmaya devam edileceğinin
vurgulandığı konuşmada; 5 gün
boyunca destek ziyaretinde bulunanlara teşekkür edildi.
Konuşmanın ardından açıklamaya katılan arkadaşlar ile sohbet
edildi. Açıklamaya ve sohbete
Köz’den arkadaşlar da katıldı.
Sohbet sırasında açlık grevi eylemi ile dayanışma için neler yapılabileceği üzerine konuşuldu.
Çeşitli öneriler dile getirildi.
07.11.2012
Cezaevlerinde 600'ü aşkın kişinin, “Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılarak sağlık,
güvenlik, özgürlük koşullarının
sağlanması ve Kürt halkının anadilde eğitim ve savunma taleplerinin karşılanması” yönündeki
talepleri ile 51 gün önce başlattıkları açlık grevi eylemi devam
ediyor. Başbakan yiyorlar dediği,
yalnızca bir kişinin açlık grevini
devam ettirdiği ve diğerlerinin bıraktığı gibi açıklamalar yapadursun, eylemciler artık kritik eşikte.
Herkes yüreği ağzında cezaevlerinden gelecek ölüm haberlerini
korkuyla bekliyor.
Birçok ilde eylemcilere destek
ve taleplerinin kabul edilmesine
yönelik eylemler yapıldı/yapılıyor. Birçok ilde çadırlar kurularak cezaevlerindeki açlık grevine
destek amaçlı açlık grevleri yapılıyor. Adana'nın Şakirpaşa mahallesinde bu amaçla kurulan çadır
polis zoru ile kaldırıldı.
Açlık grevi eylemcilerini destekleme amacı ile 31 Ekim günü,
yani açlık grevi eyleminin 50. gününde Adana'da DİSK, KESK gibi
sendikaların, odaların, demokratik kitle örgütlerinin katılımı
ile bir basın açıklaması yapıldı.
Planlanan eylem, İnönü Parkı'nda
bir basın açıklamasının ardından
AKP İl Binası önüne dek yürü-
yüp siyah çelenk bırakmaktı.
Belirlenen saatte İnönü Parkı'nda
yapılan basın açıklamasında destekçilerden daha fazla sayıda, gaz
maskeleri ve copları ile hazır kıta
polis vardı.
Basın açıklaması yapıldıktan
sonra planlandığı gibi AKP İl
Binasına doğru yürüyüşe geçmek isteyen kitlenin önüne polis
barikat kurdu ve kitlenin yürümesini engelledi. Polis belli süre
ikna edilmeye çalışılsa da bir sonuç alınamadı. Polisin yürüyüşe
izin vermemesi üzerine bir süre
oturma eylemi yapıldı. Ardından
eylem sonlandırıldı.
Açlık grevi eylemlerine karşı
devletin sergilediği tavır bir
kez daha bize demokrasi kisvesinin ihtiyaç anında nasıl bir
yana fırlatılabildiğini gösteriyor.
Eylemlerde oldukça fazla sayıda
polisin, saldırıya hazır polisin görevlendirilmesi, yürüyüşlere izin
verilmemesi, en küçük bir direnmede polisin saldırıya geçmesi vb.
devletin demokrasiden ne anladığını ortaya koyuyor. Açlık grevi
eylemcilerine zorla müdahale
dahi konuşuluyor. Bunun ne demek olduğunu, nelere yol açtığını
geçmişten, “hayata dönüş” operasyonlarından biliyoruz.
Açlık grevi eylemcilerinin haklı
taleplerini destekliyoruz.
01.11.2012
YDİ Çağrı/Adana
Kasım 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Açlık Grevlerinin 51. Gününde: "Artık
Ölüm Öncesi Çığlık Vakti!"
7
Kadınlar Karataş Cezaevi Önünde
Basın Açıklaması Yaptı
7
Kasım günü yani açlık grevlerinin 57. gününde, bileşeni olduğumuz Adana Kadın
Platformu adına Adana Karataş
Kadın Cezaevi önünde açlık grevlerine ilişkin bir basın açıklaması
yapıldı.
Karataş Kadın Cezaevi’nde beş
kadın mahkum açlık grevi yapıyor. Öğrenebildiğimiz kadarıyla
kadınlar açlık grevine başladıktan
sonra ayrı bir koğuşa alınmışlar ve
kendilerine bakmakla görevlendirilen iki mahkum dışında herkesle
iletişimleri kesilmiş durumda.
Eylem, hem gelişen sürece dair
söz söylemek, hem de açlık grevindeki bu kadınlarla dayanışmak
adına cezaevi önünde yapıldı.
Açıklamada şunlar söylendi:
“12 Eylül’ de Kürt siyasal tutukluların başlattığı açlık grevleri 65 cezaevinde 658 siyasi
tutuklunun katılımı ile 56.
güne ulaştı. Bugün yaşamdan
bir adım daha uzaklaştılar.
1980’den 2000’li yıllara, cezaevlerinde, yalıtılmış duvarların
ardında yaşatılan trajedinin
izleri toplumsal belleğimizde
canlılığını korurken, ölüm sını-
rına varan açlık grevlerine karşı
vicdanların uyuyor olması, ne
yazık ki yıllar içinde pek bir
şeyin değişmediği duygusunu
güçlendiriyor. Açlık grevlerinde
yüzden fazla insanını kaybetmiş bir ülkenin kadınları olarak, artık yeni kayıplar vermek
istemiyoruz.” Açıklama sırasında “Ölüm Değil
Çözüm İstiyoruz!”, “Kadınlar
Eğitim Köşesi
Kasım 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
ULUSAL GELİR II
8
Ulusal gelir, yani tüm toplumsal üründen, tüketilmiş değişmeyen
sermaye bölümü çıkarıldıktan sonra geri kalan “artı” daha sonra toplumun çeşitli kesimleri arasında paylaşılır. En önemli paylaşım üst ile
alt, sömürücü sınıflar ile sömürülenler –ki bunlar hem maddi üretim
alanlarında hem de üretici olmayan dallarda çalışanların tümüdürarasındadır. Bu bölüşmede, ulusal gelirin dağılımında neredeyse sürekli olarak üstün lehine, altın aleyhine bir gelişme vardır. Yani zenginlerin toplumsal zenginlikten aldıkları pay, kapitalist toplumda
sürekli artmaktadır.
Bu bağlamda örneğin Türkiye açısından ele alındığında “Hanelerin
% 20’lik dilimlere göre kullanılabilir geliri” 1987-1994 arasında şöyle
bir gelişme göstermiştir:
Hane Halkı
1987
1994
Toplam
100
100
Birinci %20
5.24
4.9
İkinci % 20
9.61
8.6
Üçüncü % 20
14.06
12.6
Dördüncü % 20
21.05
19.0
Beşinci % 20
49.95
54.9
Bu şu demektir: Türkiye’de 1994 itibariyle nüfusun en zengin %
Savaş İstemiyor!” “Tecrit Kalksın
Ölümler Dursun!” gibi sloganlar
atıldı. Basın açıklamasının ardından, açıklamaya katılan avukatlar
kadınlarla görüşmek üzere cezaevine girdiler. Hapishaneye girme
şansımız olmadığı için avukatlar
dışında kalanlarımız cezaevinden
ayrıldık.
Açlık grevleri, ölüm orucuna
dönüşmüş durumda ve cezaev-
lerinden her an ölüm haberleri
bekleniyor. 90’larda ve 2000’lerde
olduğu gibi devlet ve hükümet
umarsız tavırlarını sürdürmeye
devam ediyor.
Biz kadınlar da açlık grevindeki
tutsakların taleplerini sahipleniyor ve kabul edilmesini istiyoruz.
Ölümler ancak bu talepler kabul
edilirse duracak.
07 Kasım 2012
20’lik dilimini oluşturanlar kullanılabilir milli gelirin yarısından
fazlasını -%54.9- elinde bulundururken; geri kalan % 80 % 45.1’i paylaşmak durumundaydı. En alttaki yüzde yirmi, yüzde beşin altını, en
alttaki % 40 toplam % 13.5’i paylaşmak durumundaydı. 7 yıl içinde en
üstteki yüzde yirminin aldığı pay neredeyse yüzde beş artarken, en
alttakilerin aldıkları pay gerilemişti.
Yaratılan tüm değerin tüketilen değişmeyen sermaye bölümüne
ayrılan kesimi çıkınca, geriye ücretler + artı değer kalır.Ulusal gelir
dediğimiz bu gelirin patronlar ve toprak beyleri arasında ve emekçiler
arasında bölüşümü karmaşık bir yol izler. Çok basit bir şema halinde
gösterirsek bu bölüşümün işleyişi şöyledir:
08.11.2012
Sendikalarda Kadınlar
Sendikalarda kadın temsili
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının Ocak 2007 verilerine
göre, 3.043.732 sendika üyesinin
% 15,2’si kadın. Temmuz 2009’da
sendikalı işçi sayısı 3.232.679 olarak belirtildi ancak bu veride kadınların oranı açıklanmadı.
Her f ı rsat ta ismi ndek i
“Devrimci” ibaresinden dem vuran Devrimci İşçi Sendikaları
Konfederasyonu’nun (DİSK) 15-17
Şubat 2008 tarihleri arasında yapılan 13. Olağan Genel Kurulu'nda 9
kişilik Genel Yönetim Kurulunda
tek bir kadına bile yer verilmedi.
DİSK’in 10-12 Şubat 2012 tarihleri arasında 14. Olağan Genel
Kurulu yapıldı. Tablo yine değişmedi. DİSK’in Yönetim, Disiplin
ve Denetleme Kurullarında tek bir
kadın bile yok.
Başkanlar kurulunda ise, kongrede yönetime girmesine bir
anlamda izin verilmeyen Dev
Sağlık-İş Sendikasının Genel
Başkanı Arzu Çerkezoğlu dışında
kadın yok. Yani DİSK’e bağlı sendikaların sadece birini kadın başkan yönetiyor.
Türk-İş’in de Yönetim Kurulu
hep erkek. Denetim ve Disiplin
kurulları arasında sadece bir kadın üye var. Bölge temsilcilerinin
de tamamı erkek.
Türk-İş’e bağlı sendikalar arasında mücadeleci çizgisi ile tanınan bazı sendikalara da bakalım.
Petrol-İş Sendikasının 5 kişilik
Yönetim ve 3’er kişilik Disiplin ve
Denetleme Kurullarında tek bir
kadın bile yok. TÜMTİS’in 9 kişilik Yönetim Kurulu’nda tek bir
kadın bile yok.
Tez Koop-İş Sendikasının örgütlü bulunduğu alanlarda kadın
işçi sayısı oldukça fazla. Ama 7
kişilik Yönetim Kurulu içerisinde
tek bir kadın yok. 5 kişilik Denetim
ve 3 kişilik Disiplin kurullarında
da hiç kadın yok. Tez Koop-İş
Sendikasının 18 şubesinden sadece birinde, Adana Şubesinde
şube başkanı kadın; Hülya Özcan.
Şube Başkanlar Kurulu toplantısında onlarca erkeğe karşı, binlerce kadın üyeyi sadece bir şube
başkanı temsil ediyor.
Yani kısaca sendikaları erkekler
tamamen ele geçirmiş durumda.
Sendikalarda neden kadınlar yok!
Eğitim ve Bilim Emekçileri
Sendikası’nın (K ESK’e bağlı
Eğitim-Sen) 2010 yılı sonlarında
yaptığı “Sendikalarda Kadın
Temsili” araştırmasına göre kadınların sendika yönetimlerinde
yer almamasının esas nedeni
''sendikal zihniyet ve toplumda,
ailede mevcut olan cinsiyetçi anlayış". Yani sendikalarda cinsiyetçi
yaklaşımlar kadınların sendika
yönetimlerine girmelerini önemli
derecede engelliyor.
Ne yapılmalı?
Dünyanın yarısı olan kadınlar sendika yönetimlerinde de
mutlaka yer almalılar. Çünkü kadınların sorunları bizzat onların
temsilcileri ile çözülebilir. Bunun
için öncelikle sendikalarda bilinçli bir mücadele yürütülmelidir. Bugünün en önemli mücadele
araçları da kadınlar için pozitif ayrımcılık ve cinsiyetçilikle mücadeledir. Sendika yönetimlerinde en
az sendikada örgütlü kadınların
oranı kadar kota uygulanmalıdır.
Kadınların yönetime girmeleri ve
seçilebilmeleri için bilinçli bir mücadele yürütülmelidir. Ancak ne
yazık ki bugünün sendikalarının
çoğunluğu bu perspektiften uzak
durumdalar.
Örneğin Birleşik Metal-İş
Sendikasının son Genel
Kurulunda kadınlar için pozitif
ayrımcılık kararı alındı. Ancak
kadınların önergesi olan “Kadının
Beyanı Esastır” kararı kabul
görmedi. Geçtiğimiz yıllarda
“Kadının beyanı esastır” ilkesini
savunan KESK içerisinde bunun
nasıl uygulanmadığını gördük.
Petrol-İş Sendikası ise 17-18
Eylül 2011 tarihlerinde gerçekleştirdiği son Genel Kurulunda
kadınlara yönelik pozitif ayrım-
cılık, kadın komisyonlarının kurulması, cinsel tacizin suç olarak
tanımlanması ve kadının beyanı
esastır kararlarını aldı.
Elbette sendikal hareket ve kadınların mücadelesi açısından bu
kararlar oldukça önemlidir. Yine
de bu kararların ne derece uygulanabildiğini süreç gösterecektir.
Mesela Kadın dergisi çıkaran nadir sendikalardan olan Petrol-İş
Sendikasında en azından gelecek
dönemde yönetim kademelerinde
kadınların görülmeye başlanması
önemli bir gösterge olacaktır.
Nasıl yapılmalı?
Tüm bunların yanında erkeklerin hakimiyetinde olan sendikaların kendiliğinden değişmesi beklenemez. Eğer bu değişim olacaksa
sendikalar içerisinde bulunan
kadınların örgütlü mücadelesi ile
olacaktır. Sendikalarda işçiler bir
bütün olarak patronlara ve sermayeye karşı mücadele ederken, içte
de kadınlar erkek egemenliğine ve
cinsiyetçiliğe karşı mücadele etmelidirler. Bunun için ister resmi
ister gayri-resmi olsun mutlaka
kadınlar komisyonlar ve komiteler
oluşturmalı, kendi sendikalarında
nelerin yapılabileceğini tartışmalı
ve yapmalıdır. Temsilcilik seçimlerinden Genel Merkez Yönetim
seçimlerine kadar mutlaka kadın
adaylar gösterilmeli ve tüm kadınların desteklemesi için çaba
harcanmalıdır. Eğer yönetimlerde
değilsek yönetimde bulunanlar
zorlanmalı ve kadınların sendikalardaki önü açılmalıdır. Bu mücadele kadınların mücadelesidir.
Ama kendine devrimci, sosyalist
diyen her erkekte bu mücadele içerisinde kadınları desteklemelidir.
Daha fazla cesaret! Sadece
sendikaları değil, dünyayı da
yönetebiliriz…
16.10.2012
(Emekçi Kadınlar Bülteni Dört
Duvar’dan alınmıştır.)
Kadına Yönelik Şiddet, Taciz ve Tecavüz
Organize Yapılıyor…
Kadına yönelik cinsel taciz, istismar ve tecavüz olaylarının yaş sınırı 3 yaşına kadar indi. Siverek'te
3 yaşındaki D.B. tecavüz sonucu
yaşamını yitirdi. Arnavutköy'de
küçük bir kızın yaşadığı taciz
dehşeti, televizyon kanalında bir
dizinin tanıtım görüntülerindeki
tecavüz sahnesi sayesinde ortaya
çıktı. 9 yaşındaki N.V., ailesinin
bakıcılık yaptığı Arnavutköy’de
bir çiftlikte yaşıyordu. Küçük kız,
televizyonda bir tecavüz sahnesi
görünce, çığlıklarla odadan kaçtı.
N.V’nin 72 yaşındaki çiftlik sahibinin defalarca tacizine uğradığı ortaya çıktı.
Sakarya Ferizli ilçesinde 8 yaşındaki bir kız çocuğu 19 yaşındaki E.D.’nin tecavüzüne uğradı.
Tutuklanan E.D. polise verdiği
ifadesinde 7-8 yıl önce 45 yaşındaki N.D.’nin tecavüzüne uğradığını söyledi. Olayın ikinci
mağduru 16 yaşındaki çocukta
N.D.’nin kendisine 6 yıldır istismarda bulunduğunu söyledi.
Zanlı N.D. mahkemede, E.D. ile 2
Kasım 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Sendikalarda kadınların durumu sık sık gündeme gelen, üzerine birçok şey söylenen, ancak
bir o kadar da az şey yapılan bir
konu. Kadınların yoğun olarak
örgütlü oldukları sendikalarda ve
şubelerde bile yöneticiler hep erkek. Acaba yönetme/yürütme işi
erkeklere özgü bir iş mi? Biz kadınlar bu işi beceremez miyiz? Bu
iki soruya da hemen yanıt verelim:
Yönetme/yürütme işi erkeklere
özgü bir iş değil ama kapitalist
sistem erkek egemenliği üzerine
kurulmuş ve ikincisi biz kadınlar bu işi en az erkekler kadar iyi
yapabiliriz…
9
yıl, 16 yaşındaki çocuk ile 6 aydır
‘gönüllü’ ilişki içinde olduğunu
iddia etti. Mahkeme, N.D.’yi tutuksuz yargılanmak üzere serbest
bıraktı.
Zonguldak ’ta, 14 yaşındaki
S.B.'ye tecavüz ettikleri iddiasıyla
tutuklu yargılanan 4 sanık ilk
duruşmada tahliye edildi. Tahliye
haberi adliye önünde bekleyen
sanık yakınları tarafından sevinçle karşılandı. Sanık yakınları,
'Adalet sen bizim her şeyimizsin'
sloganı atarak tahliyeleri kutladı.
S.B.’ye ilk tecavüzde bulunan kişi
ise üvey amca 28 yaşındaki S.S.
Son dönemlerde kadına yönelik artan taciz, tecavüz ve cinayet
olaylarına ilişkin yargılanan sanıkların serbest bırakılması olağan bir durum haline geldi. En son
Ö.C. davasının tutuklu 19 sanığının tahliye edilmesi ve Urfa'nın
Siverek İlçesi'nde 3 yaşındaki
D.B.'nin tecavüz sonucu yaşamını
yitirmesi, deyim yerindeyse bardağı taşıran son damla oldu. Taciz
ve tecavüzcülerin mahkemelerde
serbest bırakılması, tacizcileri ve
tecavüzcüleri daha da cesaretlendirmekte, bu temelde şiddet, taciz
ve tecavüz olayları artarak devam
etmektedir. Taciz ve tecavüzcüler
üç beş serseri değil. Kadına yönelik şiddet ve cinsel istismar vakalarını işleyenler arasında doktor,
asker, öğretmen ve diğer birçok
kesimden bireyler var.
Kadına yönelik şiddet bitmek
bilmiyor. Ağustos-2012 döne-
minde 16 kadın öldürüldü, 31
kadın yaralandı, 18 kadın da tecavüze uğradı. Türkiye’de birçok
kadın çeşitli bahanelerle göz göre
göre öldürülüyor. İşte o ölümlerden biri. Eski eşi tarafından
başından vurulan Iraz Ekinci.
Hayatını kaybeden 28 yaşındaki Iraz Ekinci, sadece evliliği
sırasında değil, evliliği bittikten
sonra da şiddete maruz kalıyor.
Iraz öldürülmeden önce, çocuklarını görmek istediğinde eski eşi
tarafından dövülerek hastanelik
ediliyor. Iraz’ın kardeşini ve eniştesini döven, amcasının oğlunun
burnunu kıran, Iraz’ın amcasına bilerek ve isteyerek arabayla
çarptığı ileri sürülen Iraz’ın katili
Yalçın E., öldürmeye teşebbüsten
5 yıl, tehditten 7 ay, darp etmekten de 15 ay ceza aldı. Bu bir ceza
değil, kadın cinayetlerini müka-
fatlandırmaktır. Memur olan katil Yalçın E. Iraz’ı öldürene kadar
memurluğa devam edip elini kolunu sallayarak geziyordu.
Geçen sayımızda gözaltında,
cezaevlerinde taciz ve tecavüz
olaylarından da bahsetmiştik.
Bu tecavüzcülerden biri devlet tarafından ödüllendirilerek
İstanbul Terörle Mücadele Şube
Müdür Yardımcılığına atandı.
Sedat Selim Ay’dan bahsediyoruz.
Devletin tüm eleştiriler karşısında
korumaya aldığı Ay gibi nice işkenceci ve tecavüzcüler bu devletin koruması altında aramızda
dolaşıp duruyorlar.
Pozantı Cezaevindeki tecavüz uygulamalarının mağdurlarından olan B.E. Adana’nın
Şakirpaşa semti Obalar mahallesinde amcasının evinin 4. katından atlayarak intihar girişiminde
bulundu. B.E.’nin Almanya’da yaşayan amcasının kızı da ANF’ye
yaptığı açıklamada, “Cezaevinden
çıktığından beri, iki intihar teşebbüsünde bulundu. İntihar
etmeden iki saat önce babasıyla
konuşmuş, ‘Ben çok kötü muamelelere maruz kaldım, her türlü
işkence gördüm, taciz ve tecavüz
dahil. Ben artık yaşamak istemiyorum’ demiş” diye konuştu.
Devlet Pozantı vahşetini kamuoyu önünde teşhir ederek öne çıkan İHD Mersin Şube Başkanı Ali
Tanrıverdi’yi, KCK üyesi olmakla
suçlayıp tutuklayarak Pozantı’nın
intikamını almaya çalışmaktadır.
Erkek kadını öldürmediği sürece elini kolunu sallayarak gezebiliyor. Şiddet uyguladığı kadına
her an tekrar şiddet uyguluyor.
Kadın her ne kadar ölümü göze
alarak şikayetçi de olsa erkek
kısa bir sorgulamanın ardından
serbest kalabiliyor. Bu durumu
bilen binlerce kadın uğradığı şiddeti gizleyerek erkeğe boyun eğip
yaşamaya devam ediyor. Devlet
erkeği korumaya devam ediyor.
Erkek vuruyor devlet koruyor.
Kadınlar, erkeklerin bu şiddet, taciz, tecavüzü karşısında
“ben ne yapabilirim ki” demeyin.
Gücümüzü birleştirelim, örgütlenelim. Erkek egemen kapitalist
sisteme karşı devrimci saf larda
mücadele edelim.
08.10.2012
(Emekçi Kadınlar Bülteni Dört
Duvar’dan alınmıştır.)
Kasım 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Erdoğan Berlin’de Protesto Edildi
10
Başbakan RTE 30 Ekim’de
Berlin’e geldi. RTE, Türkiye’nin
yurtdışında en büyük dış temsilcilik binası olduğu iddia edilen Türk Büyükelçilik binasının
açılışını yaptı. RTE büyükelçiliği
açış konuşmasında, AB üyelik
sürecinden vazgeçmediğini, yeni
elçilik binasının yeri itibarıyla
Almanya ile dostluk ilişkilerinin
sembolü olarak gördüğünü belirtti. RTE, Avrupa Birliği’ne üye
olma sorununda Almanya’yı eleştirdi. Ama buzdağının görünen,
görünmeyen yönleri var. TürkiyeAlmanya arasındaki siyasi ilişkiler Prusya Krallığı ve Osmanlı
İmparatorluğu arasında 1790’da
imzalanan barış ve dostluk antlaşmasıyla başlamış, II. Abdülhamit
döneminde iki ülke askeri alanda
işbirliğini geliştirmiştir.
Osmanlı döneminde başlayan ittifak ve bu ittifakın so-
nucu olarak halkların katliamı
birlikte planlanmış ve uygulanmıştır. Birinci Dünya Savaşında,
Osmanlı Devleti Almanya ile birlikte savaşa katıldı. Ermeni soykırımı, birlikte planlandı ve uygulandı. Türkiye ve Almanya NATO
savaş ittifakında yer almaktadır. İki ülke Avrupa Konseyi
ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı (AGİT) gibi kuruluşlar
bünyesinde yakın ilişki içindedir. Türkiye-Almanya arasındaki
ekonomik ilişkiler en ileri düzeydedir. Almanya, Türkiye’nin en
büyük ticaret ortaklarından biridir. Almanya, Türkiye’nin en çok
ticaret yaptığı ülkeler arasında
bulunmaktadır. Alman savunma
sanayi dünya sıralamasında ön
planda yer almaktadır. Almanya,
en çok silah ihraç eden üçüncü
ülke konumundadır. Bugün
Alman menşeli yaklaşık 300
firma savunma sanayi alanında
üretim ve ticaret yapmaktadır.
Alman savunma sanayisinin en
büyük ticaret ortağı Türkiye’dir.
Almanya’nın savunma sanayinde
Türkiye’ye yaptığı ihracat ikili
ticaret hacminin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Kuzey
Kürdistan’da Türk devleti, Alman
silahlarını Kürtlere karşı kullanmaktadır. Almanlar, Türkiye’nin
turizm gelirine büyük katkıda
bulunmaktadır. RTE’nin Türk/
Alman ilişkilerinin çok eskilere
dayandığı saptaması doğrudur.
Ama bu ilişkiler halkların çıkarları temelinde değil, halkları
ezme, katletme temelinde kuru-
Tor meyd a n ı nd a topla na n
Kürdistan/Türkiyeli göçmenler
ve Almanlar Erdoğan’ı protesto
etti. Almanya'daki 44 göçmen
derneğinin birlikte düzenlediği protesto mitingine, Ermeni,
Asuri-Suryani, Ezidi ve Türkiyeli
göçmen dernek ve federasyonlarının yanı sıra, Türk ve Alman
sol grupları, otonom ve anti-faşist
gruplar destek verdi. Mitingde
Kürt tutsakların 50. gününe varan açlık grevlerine karşı devletin
duyarsız kalması protesto edilerek taleplerin yerine getirilmesi
istendi. Mitingi tertipleyen dernekler adına yapılan Almanca,
Türkçe ve Kürtçe anons ve konuşmalar, sık sık Tayyip Erdoğan
aleyhine atılan sloganlarla kesildi.
Ozan Emekçi'nin açlık grevi
eylemcilerine adadığı "Özgürlük
mahkumları" türküsüyle başlayan
mitinge, HDK adına Ferhat Tunç,
göçmen kuruluşların temsilcileri,
Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia
Roth ve Sol Parti Federal Meclis
Başkanı Gregor Gysi konuştu.
HDK adına konuşan Ferhat
Tunç, "Cezaevinde yükselen çığlık insanlık çığlıdır ve bu çığlığı
duymayan insan değildir. Bu insanlarımız AKP faşizmine teslim
olmadığı için sokaklarda, cezaevlerinde direniyor" dedi.
ATİF (Almanya Türkiyeli
İşçiler Federasyonu) Genel
Başkanı Sü ley man Gürcan,
"Erdoğan, Kürtlerin, Türklerin,
Ezidilerin düşmanıdır. 50 gündür
açlık grevinde olan tutukluları
görmek istemiyor. Burada bu sessizliğe, bu insanlık suçuna ortak
olanlara sesleniyoruz; Kürt, Türk,
Alman, Arap, Müslüman, Alevi,
Ermeni, Ezidi insanlar olarak
kardeşiz ve kardeş kalacağız" diye
konuştu.
Y EK-KOM(A l ma nya Kür t
Dernekleri Federasyonu) Başkanı
Yüksel Koç, tutukluların direnişini selamladı. "Erdoğan, kendi
ülkesinde asimilasyon uygularken insanlık ve ahlaki suç işlemektedir. 50 gündür, 700'e yakın
insanımız açlık grevindeyse bu
bir çığlıktır. Erdoğan'ın susturduklarına sesleniyorum; ortak
suç işleyenlere sesleniyorum. Bu
suça daha fazla ortak olmayın."
dedi.
Av r u p a A l e v i B e k t a ş i
Federasyonu Genel Sekreteri Ali
Doğan ise şunları söyledi: "Bizler
bugün burada tarih yazıyoruz.
Erdoğan artık kabul edilmediğini
görmelidir. Erdoğan burada teröristlerin buluştuğunu söylüyor.
Eğer burada 700'ün üzerinde açlık
grevinde olanları savunmak terörizm ise evet biz teröristiz. Eğer
teröristlik Kürtlerin ve diğer azın-
lıkların haklarını savunmaksa
evet biz teröristiz. Ama şunu
bilsin ki asıl terörist olan, terör
yaratan Erdoğan'dır. Soruyoruz
kendisine; 34 genci katletmek
barış mıdır? Cem evlerini ucube
saymak barış mıdır?" şeklinde konuşmasını sonlandırdı.
"Bugün insan hakları günüdür
ve bu hakları ayaklar altına alan
Merkel'e sesleniyoruz" diyerek
konuşmasına başlayan Yeşiller
Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth,
asimilasyon politikalarının son
bulmasını istedi. Roth devamla,
"İnsan hakları ve vatandaşlık
haklarını ezmeye çalışanlara,
Alman hükümeti ve AKP hükümetine sesleniyoruz. Bu ezdiğiniz
halklar üzerinden demokrasiye
gidemezsiniz. Kürtlerle müzakereler yürütülmeli, demokrasi inşa
edilmeli. Çok dilli ve çok dinli
bir mozaik ortamda yaşanması
önemli bir değerdir. Ezidi, Alevi
ve Ermenilere yönelik asimilasyon politikası derhal durmalı.
Artık bu çığlıkları duyun“ dedi.
Sol Parti Federal Meclis Grup
Başkanı Gregor Gysi, Erdoğan'ın
Türkiye'de yaşayan Kürtleri
"Türk" olarak gördüğünü söyledi. Gysi, "Kürtlerin ülkesi yok.
Bu yüzden Kürtlerin korunmaya
ihtiyacı var. Türkiye'de aralarında
milletvekili ve belediye başkanlarının da olduğu 10 bin siyasi
tutuklu var. Şu anda açlık grevleri eylemlerinde olanlara dayanışma içinde olduğumuzu söylemek isterim" şeklinde konuştu.
Konuşmaların ardından miting,
Ferhat Tunç, Ozan Emekçi ve
Kemal Kahraman'ın birlikte söylediği türkülerle sona erdi.
Mitingi düzenleyenlerin ortak
paydası AKP hükümetine karşı
olmaktı. Ülkelerimizde AKP
hükümeti, azınlıklar, aleviler,
Kürtler ve kısacası ötekiler olarak
adlandırılanlar üzerinde baskı
uygulamaktadır. Baskıya maruz kalanların RTE’nin Berlin’e
gelmesine karşı ortak bir miting
düzenlemesinin anlaşılır bir yönü
vardır. Anlaşılır olmasına rağmen
kendilerine devrimci, komünist
diyenlerin, her renkten gruplarla
ve devrimci olmayan yapılarla
ortak bir platformda bir araya
gelmeleri anlaşılmazdır. Alman
düzen parti temsilcileri mitingde
konuşturuluyor. 44 Göçmen
Derneği, mitinge çağrı yapıyor.
Alınan karar gereği, ajitasyonpropaganda sınırlandırılıyor.
Mitingi düzenleyen örgütlerin,
kendi pankartları açması yanlış
bulunuyor. Ama mitinge damgasını vuran ve kendi kitlesini seferber eden Almanya Alevi Birlikleri
Federasyonu idi. Federasyon
adına konuşanlar, kendi propagandalarını yaptılar. Yol TV canlı
yayın yaptı. Kimi Alevi dernekleri kendi flamaları ve dövizlerini
açtı. Sonuçta ortaya çıkan manzara şu idi. Mitinge damgasını
vuran Alevilerdi. Diğer devrimci
örgütlerde Alevilerin kuyruğuna
takılmışlardı.
Kuzey Kürdistan/Türkiye hapishanelerinde tutsakların yürüttüğü açlık grevinin talepleri haklı
taleplerdir. Hapishanelerden yükselen çığlıklara kulak verilmelidir. Gün, dayanışma günüdür.
Gün, örgütlenme ve faşist baskılara karşı mücadele günüdür.
Gün, işçi sınıfın ölüm sessizliğinden uyandırılması ve bilinçlerin
karartılmasına karşı haykırma
günüdür. Gün gelecek, devran
dönecektir. Faşist katiller halka
hesap vereceklerdir.
1 Kasım 2012
Berlin’den YDİ Çağrı Okuru
Hukuk Köşesi
Hukuk Köşesi bölümünde bir süredir 2821 sayılı Sendikalar
Kanunu’nu inceliyorduk. 10 ayrı bölümde yasanın 33. maddesine
kadar incelememizi tamamladık. Ancak bilindiği gibi 6356 sayılı
Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmeleri Yasası ile birlikte, 2821 sayılı Sendikalar ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt
Kanunları yürürlükten kaldırıldı.
Bu nedenle artık 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’nu incelememizin pratik bir faydası kalmadı. Bundan böyle 6356 sayılı Sendikalar
ve Toplu İş Sözleşmeleri Yasasını maddeler halinde ve önceki yasa
hükümlerinin karşılaştırılması temelinde incelemeye başlayacağız.
Bunu yaparken okuyucunun eski sayılarımızda bulunan ilgili bölümleri de tekrar okuması yapılan değişikliklerin tam olarak kavranması açısından önemli olacaktır.
Bu sayımızda bütünlüklü bir değerlendirme yayınlandığından
6356 sayılı yasanın maddelerini incelemeye gelecek sayımızdan
itibaren başlayacağız.
Kasım 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
lan ilişkilerdir.
RTE, Angela Merkel ile yaptığı
görüşmenin ardından, Merkel
ile birlikte basın toplantısı düzenledi. RTE, Türkiye'de sadece
1 kişinin ölüm orucunda olduğunu iddia ederek "onlar sadece
şov yapıyor" açıklamasını yaptı.
Oysa aynı saatlerde, RTE’nin
Adalet Bakanı Ankara'da Alman
Adalet Bakanı Schnarrenberger
ile görüşüyordu. Sadullah Ergin,
andaki durumda 66 ayrı hapishanede 683 tutsağın açlık grevinde
olduğunu açıklıyordu. Bakan,
RTE’nin Almanya’da söylediklerini yalanlıyordu. RTE incilerine
devam ediyordu! 17 Temmuz
2012’de, Ahmet Türk’ün Mardin
Kızıltepe’de evinde verdiği yemek hakkında çok seviyeli tavır
takınıyordu! Bu yemekle ilgili
belgeleri yanında getirdiğini
açıklama gereği duyuyordu! Güya
BDP’liler kuzu kebap yerken, hapishanelerdeki tutsaklara da açlık
grevi yapın demişler! Bu seviyesiz söylemler RTE’nin ruh halini ortaya koyuyor. Olan nedir?
Hapishanelerdeki Kürt tutsaklar
12 Eylül’de açlık grevine başladılar. Açlık grevinin başlatılması
BDP’nin değil Kürt tutsakların
kendi iradeleri ile aldığı bir karardır. Açlık grevinin başlatılmasının ertesinde, BDP tutsakların
taleplerinin haklı olduğunu söylemiş ve dayanışmanın yükseltilmesi için bir pratik sergilemiştir.
PKK, Alman devletinin „terör
örgütü“ listesinde bulunuyor.
Alman devleti, Kürtler üzerinde
baskı uyguluyor, evler basılıyor ve
Kürtler tutuklanıyor. Alman devleti, Türk devleti ile birlikte çalışıyor. RTE, Almanya’nın Kürtler
üzerinde uyguladığı baskıyı yeterli görmüyor. Yeterli görmediği
için de Merkel’e sitem ediyor!
RTE, Türkiye’de Kürtler üzerinde uyguladığı baskının aynısını Almanya’dan istiyor! Merkel
ile yapılan basın toplantısında
RTE, Merkel’in PKK konusunda
Türkiye’ye destek vereceğini açıkladığını belirtti. Merkel de PKK
konusunda Türkiye’ye destek vermeye hazır olduklarını belirterek
şunları söyledi: “Özellikle PKK ve
terör konusunda Türkiye’ye her
zaman destek vermeye hazırız.
Terör yurtdışından destek alıyorsa bu konuda da müsteşarlar
bir araya gelerek birlikte çalışma
ortamı sağlayabiliriz.” Görüldüğü
gibi RTE, Almanya’dan istediğini almıştır. Bundan böyle
Almanya’da Kürtler üzerindeki
baskılar artarak devam edecektir.
31 Ekim’de RTE, Merkel ile
görüştüğü saatte başbakanlık
yakınlarındaki Brandenburger
11
DÜNYADAN İŞÇİ HABERLERİ
Fransa'da grev hayatı
durdurdu
Fransa'da demiryolu çalışanlarının grevi hayatı felç etti. Grev
kararı nedeniyle tren seferlerinin
önemli bir bölümü durdu. Fransa
Ulusal Demiryolu Şirketi (SNCF)
çalışanlarının grevi, başta Paris
olmak üzere Fransa genelinde ulaşımı olumsuz etkiledi. SNCF'nin
resmi internet sitesinden de duyurulan grev kararı nedeniyle yolcuların mağdur olmaması için uyarı
yapıldı.
Grev kararı nedeniyle hızlı tren
(TGV), tren (TER) ve banliyö
(RER) seferlerinin önemli bir bölümü durdu.
Dört büyük sendika CGT,
Unsa, Southern Rail ve CFDT'nin
ortak kararı sonucu, greve katılım oranının yüzde 22.9 olduğu
açıklandı.
Sosyal hakların iyileştirilmesi,
düşük ücretlerin gözden geçirilmesi ve kazanılmış hakların
kaybının önlenmesine yönelik
talepler grevin gerekçesi olarak
gösterildi.
fından kabul edilen
yasay ı protesto
etti.
Arjantinliler
kong rey i ablu k ay a a l ı rken, eylemi
örgütleyen
İşçiler Genel
Konfederasyonu
(CGT)
ve
A rjanti n İşçi ler
Merkezi, yeni mevzuatın sadece İşçi Riski
Güvencesi Şirketleri'ne yarayacağını belirtiyor.
Devlet Başkanının yılda binlerce işçiyi öldüren büyük şirketleri desteklediğini belirten işçiler,
her gün 20 işçinin iş cinayetine
kurban gittiğini ve bunların 16'sının meslek hastalığından kaynaklandığını kaydetti.
Fernandez'in ilk mevzuatı açıkladığında iş kazalarında işçilere
yüzde 20 daha fazla tazminat
ödeneceğini ve mevcut sigortayla
ödenmeyen tedavilerin de ödeme
kapsamına alınacağını açıkladığını belirten işçiler, şimdi kamu
ya da özel şirketler arasında seçim
yapmaya zorlandıklarını ifade etti.
Muhalefet partileri tarafından
da halka yapılan çağrılarda yeni
mevzuatın hedef alınması istendi.
İşçilerin haklarını korumayan bu
mevzuatın iptalini isteyen muhalefet, bunun sadece işçilere zarar
vereceğini kaydetti.
Arjantin'de işçiler iş cinayetlerine karşı ayakta
Arjantin'de yen işçi risk mevzuatının sadece sigorta şirketlerine
hizmet ettiğini belirten işçiler,
sokağa dökülerek eylem yaptı.
Başkent Buenos Aires'teki Ulusal
Kongre binasının önünde bir
araya gelen binlerce işçi, Devlet
Başkanı Cristina Fernandez tara-
İşçilerin eylemlerinin sürmesi
beklenirken, sendikalar ülkede
şimdiye kadar yapılmış en kitlesel
eylemleri yapacaklarını duyurdu.
G. Afrika'da madencilere saldırı
İ k i ay önc e
34 madencinin
öldürülmesiyle alevlenen eylem ler
Amplants'a da
yayıldı.
G ü n e y
Afrika’da dünyanın en büyük platin
madeni tekeli Anglo
A mer ic a n Pl at i nu m
(Amplats), çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve ücretlerinin artırılması için uzun süredir
grevde olan 12 bin işçiyi 6 Ekim'de
işten çıkardı. Güney Afrika'da
polis, Marikana'daki platin madeninde 16 Ağustos'ta grevci otuz
dört işçiyi katletmişti. Güney
Afrika'da maden işçileri kölelik
koşullarına karşı aylardır ayakta...
Güney Afrika’da polis madencilere saldırdı
S a r ı s end i k a kon fe der a syonu Güney Afrika Sendika
Konfederasyonu (COSATU) 27
Ekim Cumartesi günü madenlerde mücadele eden işçilere karşı
güç gösterisi yapmak için Olympia
Stadyumu'nda bir toplantı yaptı.
Güney Afrika madencilerinin grevini kırmak amacıyla yapılan toplantıya hükümetteki Afrika Ulusal
Kongre Partisi milletvekilleri,
Ulusal Maden Sendikası (NUM)
Genel Sekreteri katıldı.
Haftalardır grevlerine devam
eden Amplats maden işçileri de
toplantının davetsiz misafirleriydiler. Stadyumu işgal eden mücadeleci maden işçileri, “Katliam
yapılan Marikana’yı hatırla!”,
“Katil polislerin kaçmasına izin
verme!”, “Biz NUM’u yakmak için
buradayız!”, “Daha iyi bir ücret için
ileri!” yazan dövizlerini taşıdılar.
İşçiler, “siz rahat koltuklarınızda
oturup para kazanırken, biz yerin altında ölüyoruz!” “COSATU
genel sekreterine bir mesajımız
var: Taleplerimiz kabul edilinceye
kadar işe dönmeyeceğiz!” dediler.
Polis işçilere saldırdı, bir işçi ağır
yaralandı ve 7 işçi tutuklandı.
Madenciler, sendika başkanlarını, işçilerin çıkarlarına ihanet
etmekle suçluyorlar. Madencilerin
Ulusal Sendikası NUM, dünyanın bir numaralı platin üreticisi
Amplats madenlerinde patronlarla
uzlaşmaya vardığını, 12 bin işçinin
yeniden işe alınacağını duyurdu.
Maden patronu ise Salı gününe
kadar madencilerin işlerine geri
dönmeleri için süre tanıdığını, işe
dönen madencilere de 231 euro
izin parası vereceklerini açıkladı.
Fakat işçilerin ücretlerinde herhangi bir değişiklik yapılmayacağını da ekledi.
Buna karşılık işçiler bu pazarlıktan haberleri olmadığını, haberi
radyodan öğrendiklerini söylediler. İşçiler, “Biz taleplerimiz karşılanıncaya kadar madenlere dönmeyeceğiz. Bu pazarlıktan haberimiz
yok. Bu kararı biz kendi aramızda
tartışmadık bile. Artık sendikamız
NUM’dan bıktık” dediler. Bir işçi
şöyle konuştu: “Sendikacılar bize
sormadan, bizimle ilgili kararları
kendi başlarına alıyorlar. Bu kararları tartıştırmıyorlar. Bizi temsil ettiklerini iddia ediyorlar. Tıpkı müdürler gibi bolca para kazanıyorlar
ve biz işçiler yalnızca üç kuruş para
kazanıyoruz.”
Ağustos ayından bu yana başlatılan protestolarda işçiler hem
patronlara, hem devlete hem de işbirlikçi sendikalara karşı mücadele
ediyorlar. Madenciler, üyesi oldukları Madencilerin Ulusal Sendikası
ve onun bağlı olduğu Güney Afrika
Sendika Konfederasyonu’nun hükümetin yandaşı olduğunu, sarı
sendika olduğunu ve haklarını savunmadığını söylüyorlar. Güney
Afrika’da işçiler, aylardır sendika
bürokratlarının koltuklarını sallıyorlar... (Haberin devamına www.
ydicagri.net internet adresinden
ulaşabilirsiniz)
Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi Aziz Özer Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Metin Yoksu • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4
Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: [email protected] • web: www.ydicagri.net
YDİ ÇAĞRI Sayı 160nin İşçi Özel Sayısı • Kasım2012 • Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro
Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 • Yayın Türü: Yerel Süreli