09.11.2015

Transkript

09.11.2015
1
‘Barzani Ezdilere sözünü tutuyor’
SÖYLEŞİ
Ezdilere saldırarak binlerce insanın göç etmesine ve yüzlercesinin ölümüne neden olan
IŞİD’e yönelik Şengal’de nihayi operasyon
hazırlıkları başlarken, PDK Milletvekili Ferhan
Cewher, KBY Başkanı Mesud Barzani’nin Ezdi
halkına verdiği sözü tuttuğunu belirtti. Şu
an için en büyük hedeflerinin IŞİD’i yenmek
ve onları Kürdistan’dan defetmek olduğunu
dile getirdi. PDK Milletvekili Amîna Zikrî de,
“Sayın Barzani, en başından beri bağımsızlık,
birlik ve bütünlük için uğraş vermiştir. Şengal
operasyonlarında da yine en başta o duruyor”
derken, BM yetkilileri de Barzani’ye Ezdi halS11
kına sahip çıktığı için teşekkür etti.
Ali Bayramoğlu:
21. yüzyıl,
Kürdlerin yüzyılı
olacak
Haftalık haber gazetesi - 2.5 TL
Sayı:77
9 Kasım - 15 Kasım 2015
S08 - 09
basnews.com
Türkiye’nin Rojava
çıkmazı
Rojava’da
Cerablus ve
Rakka
kıskacı
s06
Sinirlioğlu
Barzani’nin
arabulucu
olmasını
istiyor
s05
Almanya - Kürd
Toplumu:
Ülke
Özgürlük
Gelecek
Kongresi
s14
Türkiye’de 78
kişiye 1 mayın
düşüyor
s13
PAK
mevzilerine
saldıran
uçaklar
İran’ın
s12
Türkiye hassas dönemeçte
Türkiye 1 Kasım seçimleri sonrasında önemli
bir eşiğe dayandı. 7 Haziran’da uğradığı başarısızlığın ardından tek başına iktidar olma sorumluluğu
yüklenen AKP’nin yeni süreçte izleyeceği politika
ülkenin ya sorunlarından önemli oranda kurtulması
ya da ciddi bir krize sürüklenmesine neden olacak.
Gözler; Çözüm Süreci, Suriye politikası, insan hakları ihlalleri, basın özgürlüğü ve ekonomideki sorunlara çevrilmiş durumda.
“İstikrar” derken?
1 Kasım dersleri
MESUT YEĞEN
s03
FERHAT KENTEL
Yeni hükümetin içeride ve dışarıda gerginlik siyasetini devam ettirmesinin Türkiye’nin geleceğini tehdit
edeceğini ifade eden uzmanlar, AKP’nin yakın zamanda
ciddi bir rota değişikliği yapmasının beklenmediğini
ancak, orta vadede uluslararası ve bölgesel konjonktürün etkisi ile yapısal sorunların çözümüne odaklanacağına inanıyor. Kürd siyasetinde aktör değişimi olasılığına dikkat çekilirken, Çözün Süreci’nin şekil değiştirerek
devam etmesi bekleniyor.
Yeni Türkiye’nin yeni aktörleri
s07
BİLAL SAMBUR
s02
Seçimler ve çıkış yolu
HAKAN TAHMAZ
s09
MANŞET
Yeni Türkiye’nin yeni
aktörleri: AKP ve HDP
BİLAL SAMBUR
Ak Parti, 1 Kasım seçimlerinden tek
başına hükümet olmanın ötesinde süper iktidar sistemi diyebileceğimiz bir sonuç elde
ederek çıktı. Ak Parti, şimdiye kadar başkanlık sistemini gerçekleştirmemiş olabilir,
ancak 1 Kasım seçim sonuçları ışığında Ak
Parti’nin hakim parti sistemi veya süper
iktidar sistemini kurmuş olduğunu söyleyebiliriz. Yeni iktidar döneminde Ak Parti
için birinci öncelik, PKK’nin bölgede elde
etmiş olduğu gücü kırmaktır. 7 Haziran seçimleri sonrasında, PKK
ile şiddetli bir çatışma dönemi başlamıştı. 1 Kasım seçimlerinden
sonra yapılan ilk güvenlik toplantısında kış boyunca PKK’ye karşı
aralıksız olarak operasyonların devam ettirilmesi kararı çıkması, yeni
dönemin çok yoğun çatışmalara gebe olduğunu göstermektedir. Türkiye, PKK ile yoğun bir çatışma dönemine girerken Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile de ilişkilerini daha da derinleştirmeyi istemektedir.
Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu’nun Hewler’e gerçekleştirdiği
ziyaret önemlidir. Türkiye, Mesut Barzani’nin bir dönem daha başkan olmasını istemekte ve Kürdistan üzerinde etkisini genişletmeye
çalışan İran’ın politikalarından rahatsız olmaktadır.
7 Haziran seçimlerinde yüzde on üç oy oranıyla siyasetin
yıldızı olarak parlayan HDP’nin 1 Kasım seçimlerinde barajı kıl
payı geçmesi, çok önemli bir sonuçtur. Ortaya çıkan bu sonuç,
Türkiye’nin barajı aşan HDP gerçeğine alışacağını göstermektedir.
1 Kasım seçimleri sonucunda HDP barajı geçmiş olmasına rağmen,
7 Haziran’da elde etmiş olduğu büyük siyasal, söylemsel, psikolojik
ve sosyolojik avantajlarda gerileme içinde olduğunu söyleyebiliriz.
7 Haziran sonrası yaşanan çatışmaların siyasi faturasını seçmen
HDP’ye kesmiştir. HDP, yaşanan çatışmalı süreç, Ankara-Suruç
katliamları, HDP teşkilatlarına yapılan saldırılar, HDP’nin siyasi
faaliyet yürütmesine uygun siyasal ve sosyal ortamın olmaması gibi
faktörlerden dolayı, HDP topluma ulaşma konusunda ciddi zorluklar
yaşamıştır.7 Haziran öncesi büyük bir psikolojik ve sosyal sempati
kazanan HDP, 1 Kasım seçimlerine kendisine yönelen büyük bir
toplumsal antipatiyle karşılaşmıştır. HDP, yeni dönemde daha sahici
ve inandırıcı söylemler ve politikalar geliştirme durumuyla yüz yüze
bulunmaktadır.
Ak Parti, yeni iktidar döneminde PKK ile eskiden yürüttüğü
şekilde bir çözüm süreci yürütmeyecektir. Öcalan, eskiden olduğu
gibi referans kişi olarak öne çıkarılmayacak, HDP-Kandil-İmralı
şeklinde bir üçgen oluşturulmayacaktır. Ak Parti hükümeti, Suriye
ve Rojava’daki gelişmelere göre bir PKK-HDP-PYD politikası
uygulayacaktır. Suriye’deki gelişmeler, PKK ve devlet arasında
devam eden çatışmalı durumun uzun bir süre daha devam edeceğini
göstermektedir. Yeni Ak Parti hükümeti, bazı Kürd grupları ve kuruluşlarla ilişkiler kurarak birtakım iyileştirici adımlar atma şeklinde
yeni bir formatla kendi çözüm sürecini devam ettirme şeklinde yeni
bir yol izleyebilir.
1 Kasım seçimleri, toplumun silahlı çatışma süreci ve özyönetim
ilanlarına destek vermediğini göstermektedir. HDP, 1 Kasım
seçimlerinde bir milyon civarında oy kaybetmiştir. Ak Parti, 1 Kasım
seçimlerinde Kürd illerinde oy desteğini arttırmış bulunmaktadır.
Toplum, demokratik siyasete destek vermekte, şiddet ve çatışmadan
uzak durulmasını istemekte, öz yönetim ilanı gibi toplum ve devleti
karşı karşıya getiren ve insanlara büyük mağduriyetler yaşatan
uygulamalardan uzak durulmasını arzulamaktadır.1 Kasım seçim
sonuçları, HDP ve Ak Parti’ye birlikte mesajlar vermişlerdir. Ak
Parti ve HDP, 1 Kasım seçim sonuçlarını sağlıklı bir şekilde okumalı,
gerekli muhasebeyi yaparak, demokratik ve barışçıl bir çözümün
yollarını bulmalıdırlar.
Ak Parti, artık HDP ve PKK’yi Kürd sorununun çözümünde
muhatap görmemektedir. Ak Parti’ye göre Kürd sorunu çözülmüştür. Şu anda yapılacak iş PKK’nin silahsızlandırılması ve kamu
güvenliğinin sağlanmasıdır. Ak Parti, HDP ve PKK’nın Ak Parti ve
Erdoğan karşıtı söylemlerinden ve politikalarından rahatsızdır ve
bu rahatsızlık yeni dönemde aralarında yeni bir diyalog kanalının
açılmasını zorlaştırmaktadır.
Ak Parti ve HDP, amansız bir mücadele içinde olmalarına rağmen, 1 Kasım seçim sonuçları Ak Parti ve HDP’yi ‘Yeni Türkiye’nin
Yeni Aktörleri’ olarak ortaya çıkarmıştır. İki aktörün, yeni dönemde
demokratik sorumluluk içinde ilişki ve işbirliği kurma olgunluğu
göstermeleri gerekmektedir.
BasHaber
SÖYLEŞİ
9 Kasım
- 15 Kasım 22015
Türkiye dönemeçte
Yüzde 50 yüzde 50’ye karşı
T
ürkiye 1 Kasım seçimleri sonrasında hassas bir eşiğe
dayandı. 7 Haziran’da uğradığı başarısızlığın ardından
tek başına iktidar olma sorumluluğu yüklenen AKP’nin
yeni süreçte izleyeceği politika ülkenin ya sorunlarından önemli
oranda kurtulması ya da ciddi bir krize sürüklenmesine neden
olacak. Gözler; Çözüm Süreci, Suriye politikası, insan hakları
ihlalleri, basın özgürlüğü ve ekonomideki sorunlara çevrilmiş
durumda. Yeni hükümetin içerde ve dışarda gerginlik siyasetini
devam ettirmesinin Türkiye’nin geleceğini tehdit edeceğini ifade
eden uzmanlar, AKP’nin yakın zamanda ciddi bir rota değişikliği
yapmasının beklenmediğini ancak, orta vadede uluslararası ve
bölgesel konjonktürün etkisi ile yapısal sorunların çözümüne odaklanacağına inanıyor. Kürd siyasetinde aktör değişimi
olasılığına dikkat çekilirken, Çözün Süreci’nin şekil değiştirerek
devam etmesi bekleniyor.
Türkiye demokrasi bekliyor
1 Kasım seçimleri ile 2002 yılından bu yana 4. kez tek başına
iktidar olma fırsatı yakalayan AKP’nin çözüm bekleyen ciddi sorunların ağırlığı altında nasıl bir rota izleyeceği farklı yorumlara
neden oluyor. Erdoğan’ın Başkanlık isteminin ülkeyi ciddi bir
kaosa sürekleyeceğine inanan kesimler, AKP’nin uğradığı iktidar
zehirlenmesi ile ciddi bir kibir yaşadığını ve oylarını almadığı
yüzde ellilik kesimin hassasiyetlerini dikkate almayacağını vurguluyor. Şimdi gündemde yeni ve demokratik bir anayasa tartışmaları var. Başbakan Ahmet Davutoğlu seçim sonrası yaptığı
balkon konuşmasında meclisteki diğer partilere yeni bir anayasa
yapımı konusunda çağrıda bulunması uzlaşma sinyalleri olarak
algılanıyor. Muhetevası AKP’nin iç dengeleri ile de ilgilli olacak
olan ve devletin Kürdlere yaklaşımını da ifade edecek olan yeni
anayasa çalışmalarının hükümeti bekleyen ilk ciddi sınav olacak.
Erdoğan’ın Başkanlık ihtirasından endişe eden uluslararası güç
merkezlerinin ülkedeki farklı dinamikler ile birlikte bu planı
bozmak için istikrarsızlık yaratacağını ifade edenler, bu nedenle
Türkiye’nin yakın gelecekte selamete eremeyeceğini, AKP’nin
alternatifinin de olmadığı için sürecin giderek sertleşeceğine
inanıyor. Seçim sonuçlarının açıklanması ardından Başkanlık
sisteminin yeniden tartışma konusu olması, AKP’nin anayasa değişikliği için diğer partilere ihtiyacının olması, yeni bir
anayasa konusunda mecliste yumuşak bir geçişin olabileceğine
yorumlanıyor. MHP gerilemesi ve CHP’nin yerinde sayması gibi
sonuçlar AKP’nin Kürdlerin haklarının vurgulandığı bir anayasa
konusunda HDP ile işbirliği yapabileceği, bunun karşılığında
Kürd siyasetinin Başkanlık sistemine koyduğu çekinceyi kaldırabileceği iddia ediliyor. Hükümete yakın kaynaklar, AKP’nin
7 Haziran seçimlerinden seçmenin mesajını aldığını ve halkın
gerginlik siyaseti istemediğinin not edildiğini ifade ediyor. Ekonomideki sıkıntıların siyasi istikrar ile bir nebze atlatılabileceğini ifade eden uzmanlar, uluslararası sermayenin Türkiye ile ilgili
pozisyonunun tamamen siyasi olacağını, bu nedenle AKP’nin bu
hassasiyetleri gözeteceğini belirtiyor.
HDP’nin pozisyonu ve Çözüm Süreci
1 Kasım’da 7 Haziran’a göre oy kaybına uğrayan ancak barajı
aşabilen HDP’de ise tartışmalar ve yeni bir yönetim ve siyaset
tarzı arayışları da başladı. Demirtaş ekibinin Erdoğan’ı hedefleyen seçim stratejisinin Kürdlerin çıkarını yansıtmadığı yolunda
eleştiriler yapılırken, HDP içinde Başkanlık sistemine karşılık
Öcalan’ın özgürlüğü ve ademi merkeziyetçi bir idari reforma
karşı AKP ile yeni anayasa konusunda işbirliği yapılabileceği
ifade ediliyor. HDP’nin 7 Haziran skalasını yakalayamamasının
nedenini PKK’nin şiddet eylemlerine bağlayan kesimler ise oy
kaybından Kandil’i sorumlu tutuyor. PKK yetkilileri ise yaptıkları açıklamalarda oy yitiminden HDP’nin yanlış politilkasını
ve hükümetin baskı siyasetini sorumlu tutuyor. HDP dışındaki
Kürd siyaseti ise seçim sonuçlarını halkın şiddetten bıkması ve
yeni bir alternatif siyaset arayışı olarak yorumluyor. Hak-Par’ın
oylarını ikiye katlaması da bu arayışın küçük bir kıvılcımı olarak
niteleniyor. Çözüm Süreci’nde ise hükümetin neçar devam edeceğini, ancak yeni süreçte aktörlerin değişebileceğini, Kandil ile
HDP’nin ilk zamanlarda muhatap alınmayacağını, bunlar yerine
Öcalan ile KBY yetkililerinin öne çıkacağı, AKP’nin bu süreci
“halkın muhatap alınması” olarak ifade edeceğini bildiriyor.
Türkiye’nin Rojava siyasetinin de Çözüm Süreci ile bağlantılı
olduğunu ifade eden ilgililer, Ankara’nın esas olarak anlaşmadığı
bir PKK’nin Rojava’da bir devlet sahibi olmasına izin vermek
istemediğini, uzun vadede ise Rojava ve KBY’nin birleşme opsiyonuna karşı önlem almak istediğini ifade ediyor.
Bashaber seçimlerin ardından Türkiye’yi bekleyen yeni
sürecin mahiyetini AKP, HDP milletvekilleri, Kürd partilerin
temsilcileri, akademsiyen ve sivil toplum kurumlarının yetkililerine sordu.
Ayhan
Meral
Dengir M
Salih Batırhan / Çimen Gümüş
Tekoşîn Çelik / Adem Özgür
02
AKP cephesi değerlendiriyor
AKP Mardin Mv.
Orhan Miroğlu:
PKK süreci istismar etti
Türkiye’yi çözüm sürecinin
devamını bekliyor. Bunlar bölgede bir milyona yakın istihdam
sağlıyor. Türkiye’yi yeni anayasa
bekliyor. Avrupa Birliği müzakere süreci, Erbil ile ilişkilerin
gelişmesi bekliyor. Suriye’deki
Kürdlerin geleceği konusunda
herhangi bir engelleme öngörmüyor. Meseleyi Türkiye ve PYD
olarak tartıştığımızda anlamıyoruz. Söz konusu PYD olduğunda
Türkiye’nin görüşü değişiyor.
PYD Rojava’ya farklı bakıyor.
Örneğin Peşmerge hiçbir zaman
Irak ordusunun bir parçasıyız demiyor. Ama PYD ‘Esad
ve Suriye’nin bütünlüğünden
yanayız’ diyor. Peşmerge ise
‘Kürdistan’ı savunuyoruz’ diyor.
PYD Kürd temsiliyeti konusunda
sağlam bir yerde durmuyor. Bu
anlamda bir Goran ya da KDP
gibi değildir. İmralı-Kandil-HDP
ile yürütülen süreç, PKK’nin süreci istismar etmesi ve Öcalan’ın
devre dışı bırakılması nedeniyle
akamete uğradı. Dolayısıyla
muhataplığın tekrar HDP ve
PKK’ye geçmesi için, yapmak
zorunda oldukları bazı şeyler
var. Bu da silahlı mücadeleye son
vermekle olur. Bunun dışında
Orhan Miroğlu
Galip Ensarioğlu
hükümet olarak bizler demokratik ve siyasi olarak, halkın
taleplerini karşılama konusunda
meclisin dışında hiçbir kurumu
muhatap almayız. Meseleyi HDP
ile müzakere etmeyiz. Silahsızlandıklarını kamuoyuna deklare
etmeliler. PKK bunu yapar ve
KCK yapılanmasını iptal ettiğini
beyan ederse, devletin belli ku-
Ziver Özdemir
rumları belli konularda görüşmeler yürütebileceklerdir. Müzakere
için PKK’nin kayıtsız şartsız silah
bırakması lazım, eğer bırakmazlarsa ne HDP ne PKK ne de
İmralı muhatap olmaz.
AKP Diyarbakır Mv. Galip
Ensarioğlu: Çözümün
muhatabı tüm Kürdlerdir
MANŞET
BasHaber
9 Kasım - 15 Kasım 2015
3
SÖYLEŞİ
mı, yüzde 100 uzlaşma mı?
HDP cephesi
n Bilgen
Beştaş
Mir Fırat
HDP Kars Mv.
Ayhan Bilgen:
Silah kimdeyse
muhatap da odur
Bizim dayandığımız toplumsal kesim çok zor şartlar altında bir seçim kampanyası
yürüttü. Ağır bedeller ödedi ve büyük fedakarlıkta bulundu.
Ama ne yazık ki daha etkin bir çalışmayı yoğun baskılardan kaynaklı yürütemedik. Elbette baskılar sonuç üzerinde
etkilidir ama bizim de daha güçlü bir dille daha güçlü bir
örgütlenmeyle halkın o fedakarlığına cevap olmamız, layık
olmamız gerekirdi. Daha başarılı olmamız için bir yüzleşme
ve yeniden yapılanma gerekiyor.Oy oranlarındaki düşüş,
ciddi biçimde saldırılardan kaynaklı, kampanyanın güvenlik
içinde yürütülmesi engellendi. Çok dar alanda ancak yüz
yüze görüşmelerle sınırlı bir kampanya yürüttük. Sandık güvenliği konusunda ciddi sorunlar yaşandı. Bu konuda daha
organizeli olmamız gerekirdi. Bütün bunlar önemli oranda
seçim sonucunu etkiledi.
Silah kimdeyse bırakılmasının muhatabı da odur. Siyasal
temsiliyet kimde ise siyasal muhatap odur. Sorunlar muhatapları ile konuşularak çözülür.
HDP Mersin Mv. Dengir Mir Mehmet Fırat: Türk
tipi başkanlık sistemi diktadır
Tayip Erdoğan’ın partisinin sunduğu başkanlık sistemi
hala TBMM Anayasa Komisyonu’nda öneri halinde duruyor.
AKP ve Erdoğan’ın istediği başkanlık sistemi Türk tipi bir
başkanlık sistemidir. Türk tipi başkanlık sistemi; Saddam
diktatörünün, Esad diktatörünün başkanlıklarına benzeyen
bir sistemdir. Başkanlık sisteminin en önemli özelliği güçler
ayrılığı ilkesinin güçlü bir şekilde işleyişinin sağlanmasıdır.
Amerika’daki başkanlık sistemi böyledir, güçler ayrılığı yani
kurumların ayrılığı çok keskindir ve aynı zamanda kurumlar,
güçler bir birilerini denetleme görevini de üstlenirler. Biz de
Amerika benzeri bir başkanlık sistemini tartışabiliriz.
Sanki biz silahlı güçmüşüz gibi yakınlaşılıyor. Psikolojik bir savaş içinde tehdit etmekten de geri kalmıyorlar.
Eşit vatandaşlık hakkını, anadilde eğitim hakkını, kimliği
Türkiye’yi hem siyasi hem de
ekonomik alanda istikrar bekliyor. Halk, AK Parti iktidarının
zayıflamasının, Türkiye’nin
gücünün zayıflaması anlamına
geldiğini gördü. Düşmanları
ve içerde ve dışarıda bütün şer
odakları iş birliği yaptı. Bu yüzden halk kendi geleceğine sahip
çıktı. Başkanlık sistemi uluslar
arası dinamikleri ilgilendiren bir
durum değil. Bu Türkiye’nin iç
meselesidir. Başkasını ilgilendirmez. Başkanlık sistemi istikrar
sistemidir. Onun için tartışmaya
açıyoruz. Kaldı ki Türkiye’nin
en büyük partisiyiz. Elbette
tartışmaya açarız. Nasıl ki HDP
demokratik özerkliği veya başka
bir şeyi tartışmaya açıyorsa biz
de başkanlık sistemini tartışma-
ya açıyoruz. Bu bizim hakkımız.
Türkiye ile Kürdlerin ittifakı,
geleceği ve mutluluğu birlikte
aranmalıdır. Bu arayış Güney
Kürdistan yönetiminde son
yıllarda gelişen iş birliğinin sonucudur. Bunu görüp değerlendirmek, kurgulamak lazım..
Çözüm süreci dediğimiz şey
Kürd Sorununun çözümü ise muhatap tüm Kürdler’dir. Liberal,
sosyalist, dindar tüm Kürdler’dir.
Bu kimsenin tekelinde değildir.
PKK’nin şiddetine teslim edilecek bir süreç değildir. Kürdler
Hakkari ve Şırnak’tan ibaret
değil, Elazığ, Erzurum, Antep,
Urfa var. Bütün bunları yan yana
getirdiğimizde Kürdlerin asıl
temsilcisinin kim olduğu ortaya
çıkıyor.
tanıyorsa, isterse Putinle oturup
konuşsunlar. Mühim olan bizim
temel isteklerimiz, anayasal
vatandaşlık, kimlik, anadilde
eğitim. Bunlar çözülsün. Kiminle görüşüyorlarsa görüşsünler.
HDP Adana Mv. Meral Danış Beştaş:
HDP olarak başarısızız
noktasında değiliz
Türkiye’yi neler beklediğini söylemeye gerek yok. Maalesef
iktidar çoğunluğunu elde edemedikleri için 7 Haziran’dan bu
yana çok vahim bir dönem geçirdik. Hem sivillerin öldürülmesi hem katliamlar, hem hak ihlalleri hem de basın yayına
ilişkin sansür uygulamaları, bir bütün olarak diktatöryal ve
otoriter bir yönelim ve yönetim tarzı vardı. Şu an medyaya
yansıyanlar neler yaşandığını gösteriyor. Polisler artık hiç
bir şey eskisi olmayacak şeklinde naralar atıyorlar. Sur ve
Silvan’da halka yönelik güvenlik güçleri tarafından ciddi
sıkıntılar var. Bunlar yaşananlar. Bu iktidarın tek şansı var.
Hak ve özgürlüklere yönelik Türkiye’nin önünü açmak.
Kürd meselesinin çözümünün silahla değil masada olması gerektiğini kabul etmesi gerekiyor. Bu da onların tek
başına karar verebileceği bir mesele değil. Biz çözeriz adını
şöyle koyar böyle yaparız ile çözülebilecek bir mesele değil.
Sonuçta bu deneyimlenmiş. Ve bir an önce AKP iktidarının
aklını başına alması lazım. Bu yüzde 49’a çok güvenmesinler.
Kenan Evren’de yüzde 92 ile anayasayı kabul ettirmişti. Ama
sonrasını gördük ve birlikte yaşadık. Türkiye’nin tek şansı
demokrasidir. Türkiye’nin ve mevcut yönetimin de demokratikleşmesi gerekiyor.
Muhatap halk demek, bizimde muhatabımız halk. Demokrasilerde halk son kararı verir. Onların kastettiği halkı
AKP’lileştirmektir. Yani Kürdlere ‘AKP’ye boyun eğin onların
politikalarını kabul edin’ demektir. Bir anlamda Kürd meselesinin çözümünü Kürdleri AKP’lileştirmekte gördüler.
Bütün bunlara karşın yine de biz HDP olarak başarısızız
noktasında değiliz. Daha başarılı olabilirdik ama mevcut
koşullarda olmadı.
AKP Batman Mv. Ziver
Özdemir: Tek aktör HDP
olamaz
Başkanlık sistemini ele alırken,
sistemin bir çıkmazda olduğu
gerçeğini gözden uzak tutmamamız gerekir. Yeni anayasa çalışmalarında bu gündeme gelecek
ve tartışılacaktır. Uluslararası
güçler elbette bunu istemez.
Uluslar arası güçlerin halkın
kendi kararlarına saygı duyması
gerek. Halk bunu benimserse
hiçbir güç bunun önüne engel
olamaz. Türkiye’nin Rojava ile
ilgili bir siyaseti olamaz. Bir
Suriye politikası olur. Yarın
Esad toparlandığında, ayakları
yere bastığında Kürdlere neler
yapacağı belli olmaz. Rojava’da
Güney Kürdistan benzeri otur-
muş bir durum yok. Türkiye’de
AK Parti ret ve asimilasyon politikalarını, yasaklayıcı durumları
ayaklar altına aldı ve bu tavrını
devam ettirir. Geçmişte de karşı
çıktığımız durum, meselenin
sadece HDP ve PKK ile yürütülmesiydi. Muhatap sadece PKK
değil, sadece bu kesimi dikkate
almak ciddi handikaplar içerir,
tek aktör HDP olamaz. Kurdi
renginde HUDA-PAR Hak-Par,
AK Parti varken sadece HDP’yi
temsilci kabul ederseniz olmaz.
HDP’nin muhatap alınması sadece HDP’nin kitlesini mutlu ya da
ikna eder. Ama şartlar HDP’nin
muhataplık rolünü üstlenecek bir
pozisyon değil. Muhattap HDP
olamaz ama bazı isimler muhatap alınabilir.
03
1 Kasım dersleri
MESUT YEĞEN
“Yine hükümet kurulamaz” endişesi,
çatışma ortamının daha fazla derinleşmesinden duyulan korku vs., bütün bunların
7 Haziran’a göre Ak Parti oylarını biraz
yükseltebileceğini herkes tahmin ediyordu, ama bu kadarını herhalde Ak
Partililer de dahil çok az kişi bekliyordu.
‘İstikrar’ ve ‘güvenlik’ kaygısı, Ak Parti’yi
7 Haziran’da yüzde kırklara çeken
Erdoğan’ın başkanlık hırsı ve yolsuzluklara karşı gösterilen kayıtsızlık gibi meselelerden duyulan rahatsızlığı
silip süpürmüş olsa gerek ki, çok değil birkaç ay önce Ak Parti’den
yüz çevirenler başta olmak üzere, Saadet Partili, MHP’li, BBP’li
milyonlarca seçmen 1 Kasım’da Ak Parti’ye destek verdi.
Sadece birkaç ay içerisinde gerçekleşen bu gel git durumundan çıkarılacak önemli dersler var; hem de her siyasi aktör için.
Ak Parti’yle başlayayım. 7 Haziran’da yaşanan büyük yenilgiden çokça ders çıkarıp, “milletvekilliği listelerini yenilemek”, “başkanlık ısrarından vazgeçmek” ve “bizden sonrası tufan” fikrini kitlelere kabul ettirmek gibi kendi açılarından pek çok ‘doğru’ adım
attıkları açık olmakla birlikte, Ak Parti kurmaylarının bütün bu
olan bitenden çıkarması gereken ilk ders şu olsa gerek: Seçmen Ak
Parti’yi, Ak Parti kurmaylığı gibi iktidara mahkum görmüyor; yüzde kırka da indirebiliyor, yüzde elliye de çıkarabiliyor. Dolayısıyla,
Ak Partililerin 1 Kasım’dan çıkaracakları yanlış ders alınan yüzde
ellilik desteğin Ak Parti’ye dair genel bir destek olduğu zannına
kapılmak olur. Seçmenlerin Ak Parti’nin 2013-2015 performansını
onaylamadığını, yüzde elliyle onaylanan tek şeyin “istikrarsızlıktansa, Ak Parti” önermesi olduğunu unutmamak Ak Parti için hayırlı
olur. Bu yapılmaz da yüzde ellilik destek “başkanlığa onay”, “20132015 arasının keyfi ve nobran siyasetine destek” olarak okunursa 7
Haziran’da ortaya çıkan tablonun ilk fırsatta tekrar etmesi sürpriz
olmaz; Ak Parti kurmaylığı bu durumun farkında olsa gerek.
1 Kasım sonuçları PKK-HDP hattı için de önemli dersler
içeriyor. İstikrar ve güvenlik meselelerinin seçim atmosferinin en
önemli motifleri haline gelmesinde HDP’nin katkısı minimum olduğu için HDP için söylenecek şeyler biraz sınırlı ve insaflı olmak
zorunda. Ancak HDP’ye verilen desteğin esas olarak Kürdlerden
ve Kürdistan’dan geldiğini gösteren 1 Kasım seçimleri HDP için
de alınması gereken bir ders olduğunu gösteriyor. Ders şu: HDP
fikrinin ve yönetiminin HDP’ye verilen desteğin esas olarak
Kürdlerden ve Kürdistan’dan geldiği gerçeğine daha uyarlı olması
gerekiyor.
HDP-PKK hattında büyük ders elbette PKK’ye. İster mecbur
bırakılmış, ister sürüklenilmiş, isterse de tercih edilmiş olsun,
PKK’nin çatışma durumuna dönmüş olmasının, hele de özyönetim
vs. işlerinin hem HDP’ye verilen desteği azalttığı hem de Ak
Parti’ye verilen desteği çoğalttığı aşikar. Bu durumun PKK’ye
verdiği ders şu: PKK, seçimlerin, HDP’nin alacağı oyun miktarının
kendisi için, Kürdler için önemli olup olmadığına ya da ne kadar
önemli olduğuna karar vermek durumunda. Bir askeri örgüt
olarak PKK’nin “HDP’nin oy kaybının önemi yok, benim stratejik
hesaplarım asıldır” demesi anlaşılmaz değil. Ancak “hem çatışma
durumuna döneyim hem de HDP oylarını arttırsın” beklentisinin
makul olmadığını da görmek gerekiyor. Dolayısıyla, PKK karar
vermek zorunda: aralarında esaslı bir uyuşmazlık olan “Türkiye
siyasetinde HDP kuvvetli bir parti olarak devam etsin” arzusu mu
PKK için daha önemli, yoksa çatışma durumunun devam etmesi
mi?
Son ders de CHP için. CHP artık şunu görse iyi olur. CHP
istediği kadar “sekülerlik-dindarlık gerilimi mevzuunu devam
ettirmeyeceğim, bundan sonra ekonomi, sosyal adalet, hakça
bölüşüm işlerine ağırlık vereceğim” desin, seçmenlerin büyük
kısmı CHP’den bu gerilime ilişkin ‘yeni’ bir tutum bekliyor. CHP
bu mevzuya ilişkin geçmişiyle, yatkınlıklarıyla hesaplaşmadıkça,
bu yatkınlıklara dair esaslı yenilenme yaşamadıkça, istediği kadar
ilgilenmiyor gibi yapsın, seçmenler CHP’nin bu meselelere dair
pozisyonunun değişmemiş olduğunu düşünmeye devam edecek.
Bu minvalde esaslı bir hesaplaşma yapmadıkça, hem dindarlara
hem de Kürdlere “geçmişte büyük hatalar yaptım, değişmeye karar
verdim” intibaını vermedikçe, CHP yüzde 25 çıkmazında kalmaya
devam edecek. Üstelik, “onu değil de bunu genel başkan yaparsam” bu çıkmazdan çıkarım diye düşünmeye devam ederek.
04
MANŞET
BasHaber
SÖYLEŞİ
9 Kasım
- 15 Kasım 42015
Kürd siyasetçiler ve akademisyenler:
Silahlar susmalı, müzakereye dönülmeli
DTK Diplomasi Komisyonu
Üyesi Abdullah Demirbaş:
HDP’nin barajı aşması başarıdır
HDP’nin barajı aşmış olması öncelikle bir başarıdır. Ama sonuç her
ne ise bu sonuç halkın iradesidir ve
saygı duymak gerekir. Bu tablodan
Türkiye’nin sorunlarını demokrasi barış ve özgürlükler çerçevesinde çözmek
gerekir. En önemlisi ise sivil demokratik ve özgürlükçü bir anayasayı 21.
yüzyıl Türkiye’sine taşımaktır. Kürd
siyaseti için önemli gelişmeler olacak,
çünkü parlamento, başta Kürd sorunu
olmak üzere, bütün sorunların çözüm
merkezi olacaktır. Tabi ki eksiklikler
ve yanlışlıklar görülüp değerlendirilecektir.
Azadi Genel Sekreteri Sıdkı
Zilan: PKK, HDP’yi boşa çıkardı
Kuzey Kurdistan ve Türkiye deki temel beklenti siyasetin öne çıkmasıydı.
Kürd kamuoyu nezdinde de HDP’nin
dönüşmesi beklendi ama HDP bu
dönüşünde hantal davrandı ve PKK,
HDP’yi boşa çıkardı. Müspet ve dindar
bir milliyetçi parti bekleniyordu ama
bu beklentiler karşılanmadı. PYD devletin oyununa gelmedi, ama PKK geldi.
HDP, Kurdi hassasiyete ve Kürdlerin
özgürlük taleplerine sözcü olması
gerekirken, emek bloğu üzerinden
Türkiyelileşmeyi seçti. Mademki bu
sorun silahla çözülmeyecek, o zaman
HDP tüm Kürd kesimlerini kapsayan
bir strateji temelinde siyaset yapıp bu
doğrultuda bir seçim hazırlığı yapması
gerekirdi.
TEVGER Sözcüsü Özgür Amed:
Kutuplaşma derinleşti
AKP’nin koalisyon hükümetine
karşı 1 Kasım seçimini tercih etmesi,
sadece Türkiye’de kutuplaştırmayı
daha derinleştirdi. Halkın beklentisi
çözüm sürecine geri dönülmesiydi ve
bu yüzden HDP’ye destek verip meclise girmesini sağladı. Bunu yapanlar
AKP’nin dindar Kürd kesimiydi, ama
HDP’nin ‘Herkesle koalisyon kurarız,
ama AKP ile kurmayız’ tavrı kendisine
oy kaybettirdi ve 1 Kasım seçim sonuçları da bunu göstermiştir.
KADEP Genel Başkanı
Lütfi Baksi:
Türkiyelileşme siyaseti iflas etti
Türkiyelileşmek iflas etti. Kürdistanilikten uzaklaşınca olacağı buydu.
Erdoğan’ın yaptığını HDP yapmalıydı,
yani muhtar, halkla, hatta korucularla
buluşmalıydı. Demokratik özerklikten bahsediyor, ama demokrasi
ile şiddet bir arada olamaz ve HDP
bunu unutuyor. Devlette bunu fırsata
çevirip kullandı. Halk bundan korktu.
Suriye’ye, Rojava’ya dönüşmekten
korktu, AKP’de elinden geleni ardına
koymadı; İlçelerin hali göz önünde ve
artık hiç koymayacakta.
PDK-Bakur Başkanı
Sertaç Bucak:
HDP görevini yapamadı
Çatışmaların başladığı dönem
HDP, kendisine verilen görevi yerine
getirmedi. Bu bize şunları gösteriyor:
Bir, Kürdler çatışma istemiyor. İki,
halk savaştan yorgun ve çatışmaların
gereği yok. Bu seçimler bize Kurdistani
bir alternatifin yaratılması gerektiğini
söyledi. Barışçıl ve eşitlikçi bir siyaset
Kürdistan’da başarılı olabilir. Ama
devletin tuzağına düşmemek gerek, ya
da minderinde dövüşmeye gitmemek
gerek. Selahattin Demirtaş’ı dinlerken
sanki bir Türk sol partisinin başkanı
konuşuyormuş gibime geldi ve faşizm
diyordu. Türkiye’de otoriter bir yapı
olabilir, ama bu yapı faşist bir yapı
değildir.
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir
Elçi: Kürd siyaseti silahtan heyecan duymuyor
Bu seçimin en önemli sonuçlarından birisi, seçimin kaybedilmesi değil
AKP’yi daha güçlü meclise sokmasıdır.
Bunun sebebi ise toplumda istikrarsızlık korkusu ve asıl belirleyici faktör de
silahların devreye girmesi olmuştur.
Akademisyen Fazıl Hüsnü Erdem:
Öcalan ile ilişki kopmadı
Türkiye’nin önünde çok temel bir takım meseleler
var. Bu meselelerin başında Kürd meselesi geliyor.
Kürd meselesinin barışçıl bir çözüme kavuşturulabilmesi ve Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu yeni bir anayasaya
kavuşabilmesi, Türkiye’de var olan toplumsal gerilimin
giderilmesi ile olur. Türkiye’de bazı fay hatları var.
Gelişen toplumsal fay hatları var bu fay hatları kırılgandır. İşte Ak parti bu sonra ki süreçte geliştireceği
politikalarla bu fay hatların kırılganlığını engeller ise
Kürd siyasi hareketi artık çatışma ve
silahlı süreçten heyecan duymuyor,
aksine çözüme odaklı demokratik mücadeleye heyecan duyuyor. Gerçekçi
olmayan hedeflere odaklanılmamalı,
demokratik özerklikten tümüyle farklı
olan öz yönetim modeli arayışlarının
gerçekçi olduğunu düşünmüyoruz.
Özerklik talebi mümkün ama benimsenmeyen strateji ile ilerleyemez.
T-KDP Başkanı
Mehmet Emin Kardaş:
Halk, HDP’ye verdiği oyları
geri aldı
Hendek kazmalar, ölümler, sokağa
çıkma yasakları ve kepenk kapatmalardan dolayı halk, HDP’ye verdiği
oyları geri almış oldu. Aynı zamanda
7 Haziran’da polisi, jandarması, Türk
solu da HDP’ye oy vermişti ve tek
amaç Erdoğan’ın devrilmesi olmuştu.
Ama gerçekleşmedi ve çatışmalı süreç
başladı. Bu süreç HDP’ye kaybettirdi.
HDP’nin geçmiş fraksiyonları da dahil,
doyum noktası yüzde 7’dir ve gerisi de
emanettir. HDP’nin strateji geliştirip
demokratik bir siyaset izlemesi gerekli.
Zaten Kürdistani bir duruşu yok, bari
demokratik bir duruşu olsun.
PAK Genel Başkanı
Mustafa Özçelik:
Savaşsız sürecin mesajı
7 Haziran seçimlerinde seçmen, tüm
siyasi partilere savaşsız bir sürecin
başlaması gerektiği mesajı verdi, ama
çatışmalar çıktı ve en büyük zararı
Kürd halkı gördü. PKK ve KCK, pozitif
bir siyaset yürütmediler ve savaşa yol
açtılar. 1 Kasım’da halk buna tepkisini
oy vermeyerek gösterdi. AKP ise halkı
şiddeti tırmandırarak aynı zamanda
PKK’yi de alana çekip savaşını meşrulaştırarak halktan oy almayı amaçladı
ve başardı. Kürdler ve Kürdistani
partiler, bundan sonraki süreci daha
iyi değerlendirmeli ve HDP’de kendine
pay çıkarmalı.
hiç şüphesiz Ak Parti ve Türkiye için faydalı olur.
Herkes çözüm sürecinin devam etmesini istiyor.
Kürd sorununu barışçıl yöntemlerle çözülmesi için
bütün çabalar sarf edilmelidir. Güvenlikçi siyaset
terk edilmelidir. Meselenin buzdolabına konulması
çözümsüzlüğü derinleştirir. Ak Parti aldığı yüzde ellilik
güçle çözümü devam ettirmelidir. Kısa vadede HDP,
İmralı ve Kandil dışlanabilir. Bu sorunu çözümünde
kiriktik nokta silahların susmasıdır bunun için İmralı
ve Kandil ile müzakere olması zorunludur.
Siyasetçi Bayram Bozyel:
Kürdler çatışmadan yoruldu
Kürdler silahlı çatışma ve bundan
kaynaklı yıkımlardan yoruldu. Dolayısıyla Kürdler nezdinde artık silahlı
mücadelenin toplumsal ve siyasal bir
karşılığı yok. Silahlı mücadele, Kürdlerin elindeki mevcut kazanımlara
da zarar veriyor, gereksiz can ve mal
kaybı ve de büyük moral bozukluklarına yol açıyor. Kürd toplumundaki bu
belirgin eğilime rağmen PKK’nin önümüzdeki dönemde izleyeceği tutum
önemli. PKK’nin yapması gereken şey
Kürd toplumunun söz konusu eğilim
ve beklentisini dikkate alarak silahlı
mücadeleyi sonlandırmasıdır.
İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı
Raci Bilici: Seçimlerde
demokratik ortam yoktu
AKP, 7 Haziran seçimleri sonrası
planlı bir şekilde çözüm sürecini bitirmeye başlamıştı. Her şey sıfırlandı,
hatta inkar noktasına gelindi. Kürdler
özerk yönetim ilanlarıyla varlığını
ispat derdine düştü. AKP 1 Kasım
seçimi sonrası eğer retçi tavrını devam
ettirirse ve Sayın Öcalan ile görüşme
başlamazsa, tekrar içinden çıkılmayacak bir durum ortaya çıkacak. AKP’ye
verilen oylar istikrar ve çatışmasızlık
sürecine verildi.
Eski Diyarbakır Barosu Başkanı
Mehmet Emin Aktar: Seçimler
olağanüstü halde gerçekleşti
Seçimler olağanüstü hal yönetimi
içerisinde gerçekleşti. AKP’nin seçim
zaferi herkese sürpriz oldu. HDP’ye
oy veren Türk solu, bu sefer vermedi.
Az miktarda da olsa HDP’den AKP’ye
kayan oy var. Bazı kırsal yerleşim
yerlerinde ise silahların gölgesinde
bir seçimi olduğu söylendi. Zaten
Avrupa’daki gözlemcilere müdahale
ve engeller bunu gösteriyor. Devlet,
elini zayıflattığı bir partnerle masaya
oturmak istiyor. Bunun için de elinden
geleni yapıyor.
Bayram Bozyel
M. Emin Kardaş
M. Emin Aktar
Mustafa Özçelik
Özgür Amed
Raci Bilici
Sertaç Bucak
Sıtkı Zilan
Tahir Elçi
Abdullah Demirbaş
Akademisyen Doç. Dr. Vahap Coşkun:
HDP’nin alanı daraldı
HDP’nin 7 Haziran’da desteklenmesinin sebebi,
sorunu siyasetle çözme vaadinde bulunmasıydı. Eğer
HDP ve PKK bu mesajı doğru okusalardı siyaseti
güçlendirecek hamleler yapmaları gerekecekti ve bu
şekilde belki de 7 Haziran seçimlerinden daha iyi bir
sonuç elde etmiş olacaktı. Ama HDP bunu değerlendiremedi ve bunun sonucunda HDP’nin alanı daraldı ve
çatışmalı süreç devam etti.
F. Hüsnü Erdem
Vahap Coşkun
GÜNDEM
BasHaber
9 Kasım - 15 Kasım 2015
5
SÖYLEŞİ
05
Sinirlioğlu’ndan Barzani’ye arabuluculuk talebi
O
rtadoğu’da savaş ve siyaset sahnesi
IŞİD’e karşı büyük ve kapsamlı bir
hamlenin başlatılacağına işaret
ederken Kürdistan ve başkent Erbil hem
diplomasi ve siyasetin, hem hem de savaşın
merkezi olmaya devam ediyor.
Bir taraftan IŞİD’e karşı savaşta güçler
yerlerini belirlerken KBY ile ilişkilerini
güçlendirme ataklarına girişirken diğer
taraftan geçen haftaki seçimlerden tek başına iktidar olarak çıkan AKP’nin bölgedeki
pozisyonu ve seçimin ardından ilk ziyaret
adresini Erbil olarak belirleyen ve burada
KBY Başkanı Mesud Barzani tarafından
kabul edilen Türk Dışişleri Bakanı Feridun
Sinirlioğlu’nun ziyaretleri merak edilen
konuların başında geliyor.
Erbil’deki siyasi kulislerde
Sinirlioğlu’nun Barzani’den Çözüm
Süreci’nin yeniden başlaması için arabulucu olma ricasında bulunurken,
Peşmerge’nin katılacağı olası Musul
operasyonunda Türkiye’nin hava desteği
sunmaya hazır olduğu mesajı ilettiği bilgisi
konuşuluyor. Sinirlioğlu’nun PDK, YNK ve
Goran Hareketi yetkilileriyle gerçekleştirdiği görüşmelerde taraflara aralarındaki
sorunları çözmeleri yönünde telkinlerde
bulunduğu bildirildi.
Irak cephesinde Şii Sadr Hareketi lideri
Mukteda El Sadr’ın Parastin-Pentagon
ortak Hawice operasyonuna karşı olumsuz
tavrı ve eski Başbakan Nuri el Maliki’nin,
“Kerkük’ün Bağdat’a bağlanması gerekir.”
sözleri Kürdistan Bölgesinde tepkiyle
karşılanırken Başbakan Nêçirvan Barzani
Erbil’deki MERİ toplantısında KBY’nin
kendi petrollerinin kontrolünü Bağdat’a
vermeyeceğini vurgulaması, Erbil-Bağdat
hattının onarılması zor kırılmalarla darbelendiği yorumlarına yol açtı.
Sinirlioğlu: Türkiye
KBY’nin kalkınmasından yana
Geçtiğimiz Salı günü Erbil’deki temaslarına başlayan Dışişleri Bakanı Feridun
Sinirlioğlu, KBY Başkanı Mesud Barzani ile görüşmesinde Ortadoğu’daki son
gelişmeler konuşulurken Sinirlioğlu’nun
Türkiye’nin KBY’nin kendi iç sorunlarını
çözerek kalkınma hamleleri gerçekleştir-
mesinin bölgenin istikrarı ve güvenliği
için önemli olduğunu vurguladığı belirtiliyor. Sinirlioğlu’nun Başbakan Ahmet
Davutoğlu’nun Peşmerge ve bölgedeki Arap
güçlerin katılımıyla gerçekleşecek Musul
operasyonuna Türkiye’nin de hava desteği
sunabileceği mesajını KBY Başkanı Mesud
Barzani’ye ilettiği de gelen bilgiler arasında. Görüşmede Barzani’de seçim başarısından dolayı Türkiye Başbakanı Ahmet
Davutoğlu’na kutlama mesajını ileterek,
seçim sonuçlarının Türkiye ve bölgenin
huzur ve güvenliğine vesile olmasını diledi.
Barzani, huzur ve güvenliğin tesisi için Türkiye ile KBY arasındaki dostane komşuluk
ilişkilerinin güçlenerek devam etmesinin
önemine de vurgu yaparak bunun aynı
zamanda Türkiye’nin iç barışına da olumlu
yansıyacağını söyledi. Görüşmeyle ilgili
kamuoyuna yansımasa da Erbil’den gelen
bilgiler Türkiye’de buzlukta dondurulmaya bırakılmış çözüm sürecinin de detaylı
konuşulduğu ve Ankara’nın Barzani’den
sürecin devamı için arabulucu olmasını
istediği kaydedildi.
Sinirlioğlu KBY Başkanı Mesud
Barzani’nin ardından Başbakan Nêçirvan
Barzani, PDK, YNK ve Goran Hareketi
yöneticileri ile de görüşmeler gerçekleştirdikten sonra Ortadoğu Araştırma
Enstitüsü’nün (MERI) Erbil’de gerçekleştirdiği ‘Ortadoğu’nun Geleceği’ isimli
Konferansa da katıldı.
Barzani yoğun diplomasi mesaisinde
Son haftalarda artan diplomasi trafiği ile
yoğun bir mesai harcayan KBY Başkanı Mesud Barzani bu hafta da yoğundu. Salı günü
Irak Yüksek İslam Konseyi Başkanı Ammar
el Hakim’i kabul ederek diplomatik görüşmelerine başlayan Barzani, ardından Türk
Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu’nu
kabul etti. Aynı gün İsveç Dışişleri Bakanı
Margot Wallström, Savunma Bakanı Peter
Hultgvist ve İsveç’ın Irak Büyükelçisi Anika
Molin Helgern’i de kabul etti. İsveç heyeti
ile görüşmede Dışişleri Bakanı Wallström
IŞİD’e karşı savaşta ülkesinin KBY ve
Peşmerge’ye desteğinin devam edeceğini,
bütün dünyaya korku salan IŞİD’e karşı
insanlık adına savaşan Peşmerge’nin tüm
dünya tarafından saygıyla anıldığını ve
bu insanlık savaşında medeni dünyanın
birlik olup bu tehlikenin atlatılması için
mücadele vermesi gerektiğini söyledi.
Savunma Bakanı Peter Hultgvist ise Ortadoğu’daki sorunların IŞİD’in bitirilmesiyle
çözülebileceğini ve IŞİD’in bitirilmesi için
Peşmerge’ye askeri ve diğer ihtiyaçları
noktasında desteklerinin devam edeceğini
vurguladı. Görüşmede Barzani’de terör
belasının bertaraf edilmesi için terörün
kaynağına inilip çözümü burada sağlamanın gerektiğini vurgulayarak, IŞİD’e karşı
savaşın sadece Peşmerge’nin omuzlarına
bırakılamayacağını ve herkesin bu savaşa
destek vermesi gerektiğini vurguladı.
Barzani BM’den Ezdiler için tedbir
almasını istedi
Öte yandan Ezdilere ve Irak ile Kürdistan’daki diğer etnik ve dini azınlıklara
dair soykırım girişimlerini araştırmak
için Erbil’e gelen Birleşmiş Milletler (BM)
Güvenlik Konseyi Soykırımla İlgili Özel
Koordinatörü Adam Ding ve beraberindeki
BM heyeti, KBY Başkanı Mesud Barzani ile de bir görüşme gerçekleştirdi. BM
Koordinatörü Ding Kürdistan’da tarihsel
katliamlardan haberdar olduklarını dile
getirip, Şengal’deki IŞİD katliamına vurgu
yaparak KBY’nin büyük mülteci akınına
kucak açarak ve etnik ve dini grupları
korumaya alarak büyük bir insanlık hizmeti
yaptığını, hem bu insani hizmetler hem de
IŞİD’e karşı verilen mücadeleden dolayı
Barzani’ye teşekkürlerini sundu. Barzani
de Ding’in sürdürdüğü çalışmaların çok
değerli olduğunun altını çizerek Şengal ve
Kürdistan’daki trajedilere duyarlılıklarından dolayı teşekkür etti. Kürdistan’da bir
buçuk milyon mülteciyi barındırdıklarını
da vurgulayan Barzani, bu tavrın Kürd
tarihsel misafirperverliğinden gelen önemli
ve güzel bir özellik olduğunu söyledi. Barzani ayrıca Peşmerge güçlerinin IŞİD’e karşı
yürüttüğü savaş, Ezdiler ve diğer toplulukların IŞİD’den dolayı yaşadıkları trajediler
hakkında bilgi vererek, Bu konularda
BM’nin gerekli tedbirleri alması gerektiğini
de belirtti.
Kanaat önderlerinden çağrı
Öte yandan Süleymaniye ve Germiyan
bölgelerinin kanaat önderlerinden oluşan
heyetle de görüşme gerçekleştiren KBY
Başkanı Mesud Barzani, bölge halkının
kendisinden beklentilerini dinledi. Kanaat
önderlerin, siyasi ve ekonomik krizin
halkın yaşamını derinden etkilediğini
ve halkın Barzani’den yana büyük bir
beklenti içerisinde olduğunu belirttiler.
Halkın Barzani’den krizlerin çözümü için
inisiyatif almasını beklediğini söyleyen
kanaat önderleri, krizlerin çözümü için
tüm tarafların toplanarak sorunlara çözüm
üretmeleri gerektiğini vurguladılar. Barzani
de bu krizlerin çözümü için büyük bir çaba
göstereceğini söyledi.
Mesrur Barzani: KBY, Kanada ile işbirliğinde ısrarlıdır
KBY Güvenlik Ajansı Müsteşarı Mesrur
Barzani, Kanada’nın IŞİD karşıtı uluslararası ittifaktan hava desteğini çekmesi
ardından, Kanada’dan bir yetkili ile görüştü.
Kanada’nın Irak ve Ürdün Büyükelçisi
Bruno Saccomani başkanlığındaki heyeti
kabul eden Mesrur Barzani Kanada ile
işbirliğini geliştirmekten memnun olacaklarını ve bu konuda ısrarlı olduklarını söyledi.
Kanada’nın son seçimlerin ardından IŞİD’e
karşı savaş uluslararası ittifaktan hava desteğini çekmesi, KBY ile Kanada arasındaki
siyasi, ekonomik ve güvenlik ilişkilerinin konuşulduğu görüşmede Barzani ayrıca KBY
ile Kanada arasındaki ilişkilerin geliştirilmesindeki aktif rolünden dolayı Saccomani’ye
teşekkür etti. Kanada Büyükelçisi Saccomani ise ülkesinin uluslararası ittifaktan hava
desteğini çekmesine rağmen KBY’ye desteğinin devam edeceğini ve KBY ile siyasi ve
ekonomik ilişkiler geliştirmekten memnuniyet duyacaklarını söyledi. Saccomani, IŞİD’e
karşı savaşta sergiledikleri cesur mücadeleden dolayı Peşmerge’yi kutlayarak ülkesinin
desteğinin devam edeceğini söyledi. Uzun
zamandan berî Kürdistan’ın dünya tarafından unutulduğunu dile getiren Saccomani,
‘IŞİD’e karşı yürüttüğü savaşın ardından
artık Kürdistan’ın dünya ülkeleri arasında
yer almasının zamanının gelmiştir” dedi.
06
ROJAVA
BasHaber
9 Kasım - 15 Kasım 2015
Türkiye’nin Rojava çıkmazı
Rojava’da Cerablus ve Rakka kıskacı
Salih Batırhan / Çimen Gümüş
V
iyana’da geçtiğimiz hafta bir araya
gelen ABD, Rusya, Türkiye, İran ve
Suudi Arabistan arasında ateşkesin
sağlanması konusunda uzlaşma çıkmazken,
seçimlerinden tek başına iktidar olarak
çıkan AKP’nin yeni dönemde Suriye siyaseti
merak konusu oldu. IŞİD’i Rojava’dan çıkarma operasyonlarını tüm hızıyla sürdüren
Kürd güçlerine Türkiye’den yapılan açılan
taciz ateşi ve saldırılar da devam ediyor.
Analistler, Ankara’yı, Suriye’de zor günlerin beklediğine de işaret ederken, Çözüm
Süreci’nin Suriye ve Rojava ile paralel bir
şekilde yürütmek zorunda olan Türkiye’nin
Esad’lı geçişi kabul etse de ABD’nin Rojava’daki Kürdlere verdiği desteğin önüne
geçemeyeceği ve eninde sonuca Rojava
Kürdleri ile uzlaşmak zorunda kalacağını
bildiriyor.
İbrahim Kurdo:
Rakka ve Cerablus alınacak
Bölgede Kürd güçlerinin Cerablus ve Rakka operasyonlarının hazırlıkları da sürüyor.
Edinilen bilgilere göre Kürd güçlerinin 25
bin kişilik bir birlikle bölgeye doğru ilerlediğini belirtiyor. Gelişmeleri BasHaber’e
değerlendiren Kobanê Dışişleri Sözcüsü İbrahim Kurdo, IŞİD’i Cerablus’u Rakka’dan
çıkarmak için büyük bir çalışma içerisinde
Ramazan Tunç:
Türkiye
Rojava’ya
saldırmaya
devam edecek
Suriye’deki politika ile
paralel yürüyen Türkiye
iç politikası 2011 yılından
bu yana Ortadoğu’daki güç
dengesinde kendine pay
edinme ve yeni Türkiye
yaratma stratejisi üzerine
kurulu. Türkiye’nin Suriye
dış politikasını değerlendiren ve Türkiye’nin konumu
için “değerli yalnızlık” değerlendirmesini yapan akademisyen Ramazan Tunç,
Türkiye’nin Rojava siyaseti
için, “Bu değerli yalnızlıkta
suni blokla birlikte Rojava’daki Kürdlerin kazanımlarına yönelik saldırıları
devam edecek” diyor.
olduğuklarını ve operasyonun koalisyon
güçleri ve Rusya ile eşzamanlı yapılacağını
kaydetti. Güvenlik nedeni ile basına bilgi
vermekten kaçındıklarını aktaran Kurdo,
ABD ve Rusya’nın PYD’nin müttefiki olduğunu ve bunun Türkiye tarafından da kabul
edilmesi gerektiğini açıkladı.
Operasyonlar kapsamında Hesekê’nin
güneyinde Kürd güçlerinin Hol yolundaki
Heqil Tişrîn köyüne ulaştıkları ve bölgede
stratejik bir öneme sahip bölgeyi kontrol
ettikleri öğrenildi. Cezire bölgesindeki askeri
operasyonları BasHaber’e aktaran Gazeteci
Mihemed Billo, Hasekê’nin güney cephesinde büyük ilerleme kaydeden Kürd güçlerinin Xabûr Deresi’ne ulaştığını ifade etti.
Operasyonun temel amacının IŞİD’ın Irak
ve Şengal bağlantılarını kesmek olduğunu
aktaran Billo, IŞİD’in operasyonlara cevap
veremeyerek geri çekildiğini ifade etti.
PYD, Hrıstiyanların
iddiasını yalanlıyor
Ayrıca Rojava’daki Süryani ve Ermeni
kurumları ortak bir bildiri yayınlayarak,
Kürd güçlerinin Suriye’nin Haseke ilinde özel mülkleri gasp ettiğini ileri sürdü.
Bildiride imzası bulunan 18 kurum, PYD’nin
ve YPG’nin Kürd güçlerini insan haklarını
ihlal etmek, özel mülkü gasp etmek, zorla
askere almak, haksız vergi koymak ve kilise
okullarının müfredatına müdahale ettiğini
iddia etti.
PYD’nin Hristiyan azınlıkların mallarına
el koyduğu ve onları yerinden ettiği yönünde
yapılan iddiaları BasHaber’e değerlendiren
Cezire Yürütme Meclisi Eşbaşkanı Ekrem
Hiso, iddiaların gerçeği yansıtmadığını
söyledi. Cezire kent meclisinde tüm azınlık
gruplarının temsil edildiğini ve herkesin can
ve mal güvenliğinin korunduğunu açıklayan
Hiso, Rojava’daki demokratik yönetime
karşı olan dış güçlerin Rojava’daki bazı
azınlıkları ve etnik unsurları Kürdlere karşı
ayaklandırmaya çalıştığını belirtti.
ABD: YPG’ye silah yardımı
devam edecek
Öte yandan Kürd ve Arap güçlerinin
ortaklaştığı Suriye Demokratik Güçleri’ne
(SDG) Washington’dan daha fazla silah
desteği geleceği öğrenildi. ABD’nin IŞİD’e
yönelik operasyonlarının koordinasyonunu
Bağdat’tan sağlayan Albay Steve Warren,
SDG’nin Hasekê yakınlarında bulunan El
Havle kentinde IŞİD’e karşı önemli kazanımlar elde ettiğini ve bir anlamda rüştünü
ispatladığını ifade etti. Warren “Taktiksel
anlamda çok büyük bir kazanım değil. Ancak
gördüklerimiz ümit verici” diyen Warren,
‘Daha fazla silah yardımı yapacak mısınız?’
sorusuna ise de “Silah ikmali konusunda
cevabımız evet. Devam edeceğiz” yanıtını
verdi.
Mehmet Kaya:
PYD, Uluslararası Koalisyon’un önemli mütefiği
Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) Başkanı Mehmet Kaya da Seçim sonrası
sürecin de Kürd karşıtlığı üzerinden geliştirilmesinin, Türkiye ve bölge için hayırlı olmayacağını vurguladı. AKP’nin 7 Haziran seçimlerinden ders çıkararak, Rojava’daki ve Kuzey’deki
Kürdlere de Güney Kürdistan’a yaklaştığı gibi
yaklaşmasının hem bölgede hem de kendi iç
huzurunu sağlayacağını kaydeden Kaya, ancak
bu politikanın böyle devam etmesi durumunda
IŞİD’in Türkiye’ye de girmesine vesile olacağını
ifade etti. Kaya, PYD’nin koalisyon güçlerinin
önemli bir müttefiki olduğunu söylüyor: “Öyle
görünüyor ki Suriye’de PYD, Amerika ve Rusya
tarafından IŞİD’in varlığı sonlandırılmasına
yönelik büyük bir operasyon başlayacak. Bunun
karşısında Türkiye’nin farklı bir tavır alması
süreç içerisinde kendi iç huzurunu da bozacak.
Bu anlamda son politikaları belirleyici olacak.”
“Rojava’ya saldırının bedeli ağır olur”
Türkiye’nin 1 Kasım seçimleri öncesi
Girêspî’ye yaptığı müdahalelerin devam edip
edemeyeceğini ve Rusya ve ABD’ye rağmen
Kürdlere saldırıp saldırmayacağı yolundaki
soruya da Kaya, “Bir pazarlık konusu olarak
Türkiye’nin Kürd fobisini aşmasının zorunlu
olduğuna inanıyorum. Eğer aşmaz ve PYD’nin
Suriye’deki yapılanmasına yönelik rahatsızlığı
devam ederse başka sonuçlar ortaya çıkar”
şeklinde yanıt veriyor. Uluslararası koalisyon
güçlerinin ve diğer büyük güçlerin tüm güçlerini kullanmalarına rağmen IŞİD’e karşı başarılı
olamadıklarına işaret eden Kaya, Suriye’de
IŞİD’e karşı sonuç alabilen tek gücün PYD olduğunun görüldüğünü ve tüm büyük güçlerin PYD
ile uzlaştığını belirterek, “Bu Rusya ve ABD’nin
PYD’yi çok sevmesinden kaynaklanan bir durum değil. Suriye’deki çözümün bu olduğunu,
PYD’nin desteklenmesinin zorunlu olduğunu
biliyorlar. Türkiye’nin pazarlıksız olarak PYD ile
diyalog kurup bu süreci bu şekilde desteklemesi
gerekiyor” şeklinde konuşuyor. Türkiye’nin
başta Ortadoğu olmak üzere dış politikasında
tutarlı bir politika izlemediğinin altını çizen
Kaya şöyle diyor: “Erdoğan Suriye’deki duruma
sessiz kalmayacaklarını açıklamıştı. Yani bu
Barzani’de olsa, Müslim’de olsa Türkiye’nin
tavrını değişmeyeceğini gösteriyor. Türkiye son
kozlarını oynuyor. Ama bence bu hayata geçmeyecektir. Türkiye Rojava’daki politikasında
Güney ile geliştirdiği ilişkilerin yarın Rojava ile
de oluşabileceği ve bu çerçevede hareket etmesi
gerektiğini er ya da geç anlayacaktır.”
Özkan Gökcan:
Türkiye’nin, Kürdistan
korkusu var
Türkiye’nin Rojava saldırılarını ve seçim sonrası politikalarını değerlendiren
Bolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler
Bölümü akademisyenlerinden Özkan
Gökcan, Türkiye’nin Rojava politikasının seçimden sonra da değişikliğe uğramayacağını belirterek, “Türkiye’nin,
Kürdistan’ın dört parçasına karşı tarihi
korkuları ve refleksleri var. Türkiye’nin
Suriye Kürdlerine yönelik tehdit algısının en önemli nedenlerinden bir tanesi
oradaki Kürdlerin ya da siyasal aktörlerin büyük bir çoğunluğunun PKK ile
ilişkilendirilmesidir” şeklinde konuştu.
Veysel Ayhan:
Rojava merkezli siyaset
yürütülüyor
Ortadoğu Barış Araştırmaları Merkezi Başkanı Veysel Ayhan Kürdlerin
kazanımlar elde etmesinden sonra
Türkiye’nin Rojava merkezli bir politika izlediğini ifade etti. Türkiye’nin,
ABD ve Rusya’nın Kürdlere verdikleri destekten rahatsız olduğunu da
vurgulayan Ayhan, Türkiye’nin ABD’ye
baskı yapmaya çalıştığını aktardı:
“Türkiye’nin Suriye politikasının pek
fazla değişeceğini tahmin etmiyorum
fakat küresel dinamiklerden kaynaklı
değişimlerin meydana gelecektir. Özellikle Rusya’nın alana girmesi ile bazı
değişiklikler meydana gelecektir fakat
bu değişikliklerin hangi yönde ne şekilde olacağını Ortadoğu’daki gelişmeler
belirleyecektir. Zaten bazı değişimlerde
çok doğal karşılanmalıdır. Mevcut dört
yıl önceki politikaları devam ettirmenin
bir mantığı yoktur.”
BasHaber
HABER
9 Kasım - 15 Kasım 2015
“Beyaz Toros” devriyeye mi?
C
Kadir Gürhan
izre’de, 1993-95 yılları arasında
işlenen “faili mçhul” 21 cinayetin faili oldukları gerekçesi ile
haklarında dava açılan ve aralarında
Emekli Jandarma Kıdemli Albay
Cemal Temizöz ve eski Cizre Belediye
Başkanı Kamil Atağ’ın da bulunduğu
8 kişinin yargılandığı davada beraat
kararı verildi. Eskişehir 2. Ağır Ceza
Mahkemesi’nde görülen davada mahkeme dava savcısının talebini kabul
ederek, Albay Cemal Temizöz dâhil
bütün sanıklar hakkında “delil yetersizliğinden” beraat kararı verdi. Baro
başkanları ve insan hakları dernekleri
davadaki berat kararını BasHaber
Gazetesi’ne değerlendirerek kararın
siyasi olduğunu “Beyaz Toros” ekibinin
dışarı salınmasının manidar olduğunu
açıkladı.
Murat Yıldız:
İktidar ve JİTEM anlaştı
“JİTEM Davası” olarak bilinen en
önemli dosyalardan biri olduğunu
belirten Çağdaş Hukukçular Derneği
Ankara Şube Başkanı Av. Murat Yıldız,
“Sanıkları uzun süre tutuklu kalmıştı.
İçinde korucubaşı kardeşlerin, Cizre’yi
kan gölüne çeviren dönemin yüzbaşısı
daha sonra da Albay Cemal Temizöz, itirafçılar bir çete kurmuşlardı.
Kendince orada Cizre halkından örgüte
yardım ettikleri düşündükleri insanları ya da örgüte yakın gördüklerini
işkenceye tabi tutarak öldürmüşlerdi”
dedi. Yıllar sonra bu konuda iyi kötü
bir dava açıldığını söyleyen Yıldız, “21
insanın gözaltına alınmaları, işkence
ile öldürülmeleri birçok tanıklıkla sabit
idi. Bu tanıklıklar yeni ortaya çıkmamıştı eskiden de ifade vermişlerdi fakat
bu dosyalar bir türlü açılmıyordu. Ama
daha sonra davalar bir şekilde açıldı.
Sonuçta Ergenekon ve Balyoz süreciyle
birlikte iktidarla devletin eski katilleri
ve Genelkurmayı anlaşma ya da iş
birliği yapınca, bölgede o dönemde katliam yapan korucubaşı, itirafçı, devlet
görevlileri ve komutanların bir şekilde
aklanması gerekiyordu. Aklanmanın
projesi şöyle yürüdü; öncelikle Özel Askeri Mahkemeler kaldırıldı, arkasından
dosya Şırnak’a gönderildi ve buradan
da güvenlik sorunu bahanesi ile dosya
Eskişehir’e nakledildi. Zaten dosyanın
Eskişehir’e nakledilmesiyle bu dosyadan beraat çıkacağını öngörmüştük”
şeklinde konuştu.
“Hukuk siyasal iktidarın elinde”
Türk yargısının bu katilleri koruduğunu ve daha sonra akladığını dile
getiren Yıldız, konuşmasını şöyle sür-
dürdü: “Bugünler de ‘Beyaz Toros’ çok
tartışılıyor. Bunlara ödül verildi. Yargı
beraat olmayacak bir dosyaya gözünü
kapatarak beraat kararı verdi. Çünkü
Diyarbakır’da esas hakkında ki mütalaa
okunduğu zaman orada müebbet istenmişti, öldürmenin nasıl gerçekleştiği
delillerle ortaya konmuştu. Devlet eski
kadrolarla hukuksuzluğa devam edecek, bunlarla devam edebilmesi için de
bunları kurtarması gerekirdi. Kürdlere,
ezilenlere, yoksullara, devrimcilere
herhangi bir şekilde hukuk uygulanmayacağını biliyoruz. Nitekim Temizöz
dosyası da bunu gösterdi.”
Noşirvan Elçi: 17-25 Aralık
sonrası konsept değişti
Beraat kararının ülkede siyasi havanın değişmesiyle birlikte verilen siyasal
bir karar olduğunu belirten Şırnak Baro
Başkanı Noşirvan Elçi ise, “Özelikle
2009 ve 2010’lu yıllarda geçmişte
yaşanan suçları açığa çıkartmak için
bir gayret vardı. 17-25 Aralık’tan sonra
bu konsept biraz değişti. Balyoz ve
Ergenekon davalarının hepsi sıfırlandı. Bu anlamada dün verilen beraat
kararı hukuki bir karardan ziyade siyasi
bir karardır. Bu davalarda yaşanan
hukuksuzlukların önüne geçmek için
öncelikle doksanlarda yaşanan bütün
cinayetler ve işkencelerin insanlığa
karşı işlenen suçlar kapsamına alınıp
zaman aşınımının durdurulması
gerekir. Hatta demokrasi güçleri, sivil
toplum kuruluşları, kamuoyu ve siyasal
partilerin bu davalara ciddi bir destek
vermesi gerekir, yoksa bu davaların işlenişinde hiçbir şey değişmez.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana
yargı tavuk hırsızlıkları gibi davaları
sonuçlandırıyor. Yargıya hiçbir zaman
güç verilmemiştir, siyasal iktidarın
denetimindedir” şeklinde konuştu.
Tahir Elçi: Hükümet
Beyaz Torosları sokağa saldı
Masum Kürd sivillerin ölümünden
sorumlu olanlara açılan davalara
adli ve idari bariyerin yanında siyasi
bir bariyerin de eklendiğini söyleyen
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi,
“Öteden beri faili belli davalar açılmıyordu, ancak 2009 yılı ve sonrasında
bazı iyi niyetli çabalar sonucunda kimi
davalar açılmıştı. Ne yazık ki hükümet
17-25 Aralık depreminden sonra bu
davaları kapatma yoluna gitti. Siyasal
iktidar güvenlik bürokrasisinin çok kritik noktalarında bulunan bürokratlara
dokunacak olan bu soruşturmaları kapatmanın daha doğru olduğuna karar
verdi ve ‘geçmişle yüzleşme’ diyebileceğimiz meseleye bir çarpı attı. Beyaz
Toroslarla bütünleşmiş ve o isimle
sembolleşmiş dava bu davadır, bu
ekiptir. Hükümetin ilk icraatı bu ekibi
dışarı salmak oldu. Biz mağdurların
adalet mücadelesine destek sunmaya
ve katilleri takip etmeyi sürdüreceğiz”
şeklinde konuştu.
Türkdoğan:
Yargı adına vahim bir karar
JİTEM’cilere açılan davanın beraat
ile sonuçlanmasını “yargı adına vahim
bir karar” olarak değerlendiren İHD
Öztürk Türkdoğan, “Bu dosyada failleri
yargılamaya yetecek kadar delil vardır.
Dosyada sadece adli tıp raporları değil
bire bir görgü tanıkları vardır. Dolayısıyla bu davayı diğer ceza davalarıyla
karşılaştırdığımızda faillerin cezalandırılmasına yetebilecek kadar delil
bulunuyor. Mahkemenin bu delillere
rağmen beraat kararı vermesi cezasızlık
politikasının yargı yoluyla devam etmesidir. 90’lı yılların faili meçhul vakaları
devlet tarafından aydınlatılmayıp kapatılmak istenmektedir. Biz insan hakları
savunucuları buna izin vermeyeceğiz,
adalet mücadelesine devam edeceğiz.
Türkiye geçmişle yüzleşmediği sürece,
demokratik bir anayasa yapmadığı
sürece ve Kürd meselesinde çözüme
gitmediği sürece, faili meçhul cinayetler ve gözaltında kayıpların normal bir
ceza yargılanmasıyla aydınlanmasını
beklemek saflık olur. Çünkü bu bir
devlet politikasıdır, bu kişiler devlet
politikasının gereğini yaptılar” dedi.
07
“İstikrar” derken?
FERHAT KENTEL
Rejimin ideoloji komiserlerinin en
çok bahsettikleri şey istikrar... “Yeni
Türkiye”nin istikrarı...
Üniversiteye başörtüsüyle gitme
hakkı için her türlü sembolik şiddete
maruz kalan öğrencilere karşı; anadillerini savunan Kürdlere karşı; 1915’i
hatırlayarak hafızalarını yeniden kurmaya çalışan Ermenilere karşı “Nereden
çıktı bu başörtülüler!”, “Nereden çıktı
bu Kürdler!”, “Nereden çıktı bu Ermeniler!” “Eskiden yoktu
böyle şeyler!” diye feryat figan eden orta sınıfların söyleminde
gördüğümüz gibi...
Başörtülüler, Kürdler, Ermeniler o orta sınıfların, o muhafazakarların, milliyetçilik ürünü o konforlu zihin yapısına sahip
olan insanların huzurunu bozdular; “dostum, manzaranız bir
felaket!” dediler...
Egemen olanın eline geçen muhafazakarlık ve istikrar dili
bizzat egemenlik ilişkilerini, birilerinin egemen olma yollarındaki “ayıpları saklar”...
Geçenlerde Tarlabaşı’nda bir gençle tanıştım. İyiliksever
insanlar alenen sokakta “bulmuşlar”... Ayaklarında ayakkabı
yerine naylon torba... Üstbaş darmadağın, perişan... Parkta bir
bankın üzerinde yorgunluktan adeta baygın vaziyette uyurken
nüfus kağıdını bile çalmışlar. İyiliksever insanlar temizleyip, giydirip, karnını doyurmuşlar... Genç adam “onlar sayesinde aylar
sonra ilk defa huzurlu bir uyku uyuduğunu” söylüyordu.
O hale nasıl gelmiş? Çünkü aslında overlokçuluk gibi pekala
bir meslek sahibi olduğu için Şırnak’tan gelip İstanbul’da tekstil
sektöründe bir iş bulmuş. İşyerinde yemeğini yemiş, yatmış
kalkmış. Tam dört ay boyunca sabah 8.00’den gece 01.00’e kadar
çalışmış. Dört ay çalıştıktan sonra kaç para kazanmış peki? Tam
tamına “0”, yazıyla “sıfır” yani...
İstikrar, Tarlabaşı’nı ya da Şırnak’tan yollara düşüp 120 gün
köle gibi kullanılan insanı görmez. Tarlabaşı görünmez olduğu
için istikrar var zannederiz. Bize istikrarın olup olmadığını
Dolar’a, Euro’ya göre söylerler. Eğer Tarlabaşı’nda, Şırnak’ta
hoşumuza gitmeyecek bir şeyler oluyorsa, huzurumuzu korumak
için oralarda bize çaktırmadan “kentsel dönüşüm”, “asayiş dönüşümü” yapılır, yerle bir edilir, istikrar getirilir. Görmediğimizi,
görmek istemediğimizi gene görmemeyi beceririz.
Hatırlayalım, 12 Eylülcülerden bu yana bu istikrar lafını
hep duyduk. “İstikrar” seçim sistemlerine ilişkin hep ısıtıldı ve
“istikrar” ve “temsilde adalet” ikileminde sunuldu. Sanki illâ ki
birini seçmemiz gerekiyormuş gibi... “Temsilde adalet” olunca,
istikrarlarının zarara gireceğinden korkarak... Yani aslında
adaleti vermemek için istikrar büyülü bir tuzaktır.
İstikrara sarınıp, huzur içinde uyumak çok rahatlatıcıdır.
Manzarayı bozan fırça darbelerini görmezseniz, her yer güllük
gülistanlıktır.
Ama görmek, şahit olmak riskli bir durumdur. Tatsız bir
fırça darbesine şahit olursanız, en ufak ihtimalle karakola gidip
şahitlik yapmanız beklenir. Bu vakit kaybıdır; çünkü tam o sırada
bakkala müşteri gelecektir; kahvede okeye dördüncü olmak üzere ya da dersinize veya da tenceredeki yemeğinizin altı yanmasın
diye koşturmaktasınızdır.
Şahit olduğunuza müdahale etmek, “bir dakika dur, ne
yapıyorsun?” demek; eğer cesaretiniz varsa, alenen engellemek
daha da risklidir.
Bütün bunlar konforunuzu bozar...
Ama bunları siz görmezseniz, başkaları da görmezse o durum “yok” gibi sayılabilir. Hele o konfor bozucu unsurlar ya da
dekorlar zaten zayıfsa, bizim konforlu dünyamızda yer almazlar
ve istikrar mükemmelen işler... “Ne kadar da mükemmel bir
dünyada yaşıyoruz!” oto-propagandası da birlikte...
İstikrar burjuva sistemlerinin büyülü lafıdır ve kocaman bir
palavradır.
Egemen olan muhafazakar burjuva mantığına göre, “Sistem
zaten her zaman gayet iyi çalışır; zenginler zenginliklerini
hakketmişler ve kazanmışlardır; fakirler de zaten tembeldir
ve pistir ve de bunun aksini iddia edenler de istikrarı bozan
bölücülerdir.”
Sonra... neydi o slogan? “Tek devlet, tek millet!” Ve diğer
“tek” şeyler... Kısaca istikrar yani...
08
SÖYLEŞİ
BasHaber
SÖYLEŞİ
9 Kasım
- 15 Kasım 82015
Gazeteci-Yazar Ali Bayramoğlu:
21. yüzyıl Kürdlerin yüzyılı olacak
AKP’nin 12 yıllık yıpranmış geçmişini ‘temize çekmesi’ olarak da yorumlanan 1 Kasım
seçimleri, ulusal ve uluslararası dinamiklerde
soğuk duş etkisi yaratmış olsa da CHP, MHP
ve HDP için yeni dönemde reorganizasyon
kanallarını açmış, ertelenen ve zamanı gelen kongreler dönemine dönüşmüştür.
1 Kasım seçim sonuçları tüm
kesimlerde özeleştiri mekanizmala-
Yeter Polat
AKP’nin seçim başarısı neden kamuoyunu şok etti? 12 yıllık yıpranmış iktidarın tek başına hükümet
olamama gibi bir seçimin hemen
ardından yüzde 9’luk oy artışı mucizesi nasıl açıklanır?
Kamuoyunun bir kısmını şoke ettiğini söyleyebiliriz. Toplumun tespit, tavrı,
desteği ve beklentisi konusunda ne kadar
iki uçta kutuplaştığını gösteren bir tablo
var karşımızda. Büyük bir AK Parti başarısıdır. 13 yıldan sonra bu yüksek oy oranına
ulaşması hafife alınacak bir durum değildir.
Günlerdir gazeteciler bunu izah etmeye
çalışıyor, herhalde en önemli faktörlerden
birisi siyasi istikrar faktörü. Türkiye kötü
koalisyon deneyimleri yaşamış bir ülke.
Uzlaşma kültürü çok zayıf olan bir diyar
burası. Kurulabilecek hükümete dair umut
beslendi, olmadı. Bunun olmamasının, AK
Parti’yi yüzde 43-44 oranıyla yeniden iktidara getirmesi de beklen bir şeydi. En azından
kıyısına yaklaştırması bekleniyordu. Yüzde
40’a düşmüş yıpranmış bir siyasi parti,
istikrar endişesiyle muhafazakâr seçmenden oy alacaktı, bu beklenen bir durumdu.
Bunun ötesine geçmesi sadece istikrarla
açıklanamaz. Benim tespitim biraz varsayımsal, biraz da sosyolojik olacak. Ben şöyle
düşünüyorum: Türkiye’de son dönemlerde
oylar çok kemikleşti ve kimlikleşti. Bölgede yaşayan Kürd seçmenin çok küçük bir
kısmında bir seyyaliyet var. Diğeri konsolide olmuş bir oya işaret ediyor. CHP,
zaten bunun bir aynasıdır. 24-25 olarak
gidiyor. MHP, AK Parti, Saadet Partisi gibi
sağ muhafazakâr partilerde bir geçiş var. O
zaman muhafazakâr kesim bütün desteğini,
seferberliğini AK Parti’ye yöneltti. Seçmenlerin bir kısmını AK Parti’ye verdiler. Bu
da açıklamak için yeterli değildir. Geçen
seçimlerde sandığa gitmeyen, AK Parti’ye oy
vermek istemeyen AK Parti’liler tekrar AK
Parti’ye oy verdiler. O zaman bu kesimler
AK Parti ile birlikte belli kazanımlar elde
ettiler. Bu kazanımlar, AK Parti’ye yönelen
elin ifadesi olarak değerlendirilebilir. Bu
kazanımlar nedir? Kürdler dışında kalan
kesimler, yani dindarlar, muhafazakârlar,
sistem dışına tutulan modernistler diğer
gruplarla eşitlendiler. Üniversiteleri ele
geçirdiler, yargıda güçlendiler, iş dünyasın-
rını harekete geçirirken, 7 Haziran’a benzer
sonuçların elde edileceği beklentisinin boşa
çıkması, iktidar olan yüzde 50 ile muhalefette
kalan yüzde ellinin adı konamayan tartışmalarına sahne olmuştur.
Türkiye’yi 4. AKP iktidarı sonrası nelerin
beklediği, temel sorunlardan Kürd meselesinin nereye, nasıl evrileceği, Kürdistan’da çatışmalar devam ederken ‘kamu güvenliği’ me-
da diğerleri kadar olmasa da öne çıkmaya
başladılar. İkincisi de kabul edelim ki kimi
mağduriyetlerin de giderilmesini ifade
ediyor. Üniversitede başörtüsü yasağı ile
bir takım yasakların ortadan kalkması bazı
şeyleri beraberinde getirdi. Bunun getirdiği
bir eşitlik söz konusu. Ben buna sosyolojik
eşitlenme diyorum. Muhafazakâr seçmenin demokrasiye verdiği en büyük anlam
budur. Ne basın özgürlüğüdür, ne yargı
bağımsızlığıdır, ne kuvvetler ayrılığıdır, o
denli mağdur edilmiştir ki, Cumhuriyetin
başından bu yana kendisi adına atılmış
adımlar ve kendisini diğerleriyle eşitleyen
her türlü adımı demokratik ve eşitlikçi bir
adım olarak görür. Bu, AK Parti’nin büyük
bir başarısıdır. İkinci husus, ekonomidir.
Sadece AK Parti’ye mal edilmemesi doğru
olan ama onun döneminde olduğu için ona
mal edilen bir tablodur. Nedir o? Orta sınıf.
Yüzde 22’lerden toplam nüfus içinde yüzde
45’lere ulaşan bir orta sınıftan bahsediyoruz. Orta sınıfın gelirinin arttığı, hizmet
tüketme imkânlarının arttığı, banka kredilerinden aldıkları pay arttı, Anadolu sermayesinin küçük pazarlardan hareketle batıyla
kurduğu ilişkiler arttı.
Üçüncü boyutta şudur; AK Parti otoriter
bir partidir. Tüm otoriter partiler gibi, AK
Parti de otoriterdir. Bu otoriterlik yozlaşmayla, yolsuzluk dosyalarıyla, kibirle, siyasetin tahakkümüyle ortaya çıkmaya başladı.
Laiklik tartışması bitti ama kamu alanında
kim nasıl yaşayacak, içecek mi içmeyecek
mi? Bütün bunlara baktığınız zaman AK
Parti 2013’ten bu yana büyük bir yıpranma
başladı. Bu yıpranma sadece muhalif kesimin AK Parti ve Erdoğan’dan nefret etmesiyle başlamadı, aynı zamanda muhafazakâr
kesim içinde de kimi sorunların ortaya
çıkmasının da önünü açtı. Bu, yüzde 40’ın
açıklamasıdır. AK Parti reformcu, özgürlükçü kimliğini kaybetmekle kalmadı, aynı
zamanda muhafazakârları tatmin eden daha
ahlakçı yönünden de, daha eşitlikçi dilinden
de kayıplar yaşamaya başladığı zaman burada bir yıpranma söz konusu oldu.
Haziran ve Kasım seçimlerini birlikte
değerlendiriyorum. Oy geçişi yok. AK Partili
CHP’ye, CHP’li AK Parti’ye oy vermiyor.
Kürdler içerisinde taş çatlasa 800-900 bin
oy geçişi olmuştur. Bu 900 bin oyun tamamı
da AK Parti’ye gitmedi. Elbette HDP’nin
muhafazakâr seçmeni AK Parti’ye geçti,
selesinde hükümetin ısrarlı tavrı, İmralı’nın
sessizliği, Kandil’in seçim süreçlerinde ve
sonrasında yürüttüğü siyaset, AKP’nin
Rojava ve Güney Kürdistan’a yaklaşımlarında
olası değişikliklere dair BasHaber’in sorularını yanıtlayan Gazeteci-Yazar Ali Bayramoğlu,
“21. yüzyılın ortaları Ortadoğu’da Kürdlerin
yüzyılı olacaktır” dedi.
ama bu bir patlama olmadı. Bu 900 bin
kayıp içerisinde muhtemelen 300 bini oy
kullanmayan Kürdlerdir. HDP’li olmayan,
ama HDP’ye oy veren insanların kayıpları
olarak da değerlendirilebilir. 7 Haziran’da
AK Parti’nin seçmeni kendisi kendi partisine
bir uyarı verdi. AK Parti’siz iktidar tartışması, HDP’nin ve MHP’nin birleşmesini hayal
edenler oldu. AK Parti koalisyonun dışında
kalsın diye devam eden anlaşmalar, bazı basın gruplarının ısırgan politikası, Erdoğan’ın
onları vesile bularak daha çok ısırması yeni
ortaya çıkan kutuplaşma kayıp halinin riskli
olduğunu ve uyarı veren seçmenin bu kez
kendi alanına sahip çıkarak sandığa kuvvetli
bir şekilde gitmesiyle sonuçlandı.
Yaşanan şok iktidar ortağı olamayan yüzde 50’nin şokudur, iktidar
olan yüzde 50 şok olmadı mı?
Hiçbir şekilde! Yüzde 50’nin arzusu
budur. Yüzde 50 insan bu adamı seviyor, bu
partiyi destekliyor. Her zaman söylüyorum
Ak Parti hiçbir siyasi partinin beceremediği
demokratik eşitlenmeyi becermiştir. Bunu
Kürdler için yapamadı. Biraz daha cesur
olabilselerdi veya bir iki nesil sonrasına
sahip olabilselerdi bu çözülürdü. Dolayısıyla eşitlenme önemlidir; ekonomik başarı
önemlidir. Türkiye’de büyük bir imparatorluğun bakiyesi olan Sünni Müslümanların
yeniden ‘biz buradayız’ demesi önemlidir.
Bütün bunları temsil eden büyük bir ruhtur.
Bir de Mustafa Kemal bir elbise dikti bize,
Tayyip Erdoğan o elbiseyi söktü, ters yüz
etti yeniden verdi bize. Bunu anlamadığınız
zaman yüzde 49’a döndü.
Kürdler 25 yıllık legal siyaset mücadelelerinde en büyük handikap
gördükleri seçim barajını geçmelerine rağmen neden bir şok durumu
var? Yüzde 11 civarında bir oran
neden HDP için başarısızlık olarak
algılandı? HDP’den birbiri ile çelişen farklı beklentiler mi vardı?
Yüzde 11’in başarısızlık olduğunu düşünmüyorum. Beklenti çok yüksek olduğu
için bir başarısızlık algısı var. HDP eğer
Türkiye’de yaşayan Kürdlerin, ya da Kürd
sorununu sorun eden Kürdleri temsil eden
bir siyasi partiyse bu siyasi parti son 2
seçimde yüzde 7’lerden yüzde 11’lere, 13’lere
büyük sıçramalar yaptı. Bunun ayrıntılarını
her ne kadar çok bilmesek de çok kuvvetli
akan bir ırmağın dar bir yerde ivme kazanıp
yeniden akması gibi değerlendirebiliriz.
Türkiye’de yaşayan Kürdler şu veya bu
derecede bu meseleyi kendilerine daha çok
dert etmeye başlayıp, siyasi tavırlarını bu
yöne çevirdiler. Bunun özgürlükle de, silahlı
mücadeleyle de, çözüm süreciyle de alakası
vardır. Büyük bir sıçramadır. Böyle devam
ederse Türkiye’de yaşayan Kürdlerin oyları
açısından esas olarak HDP’ye yönelme politik ve sosyolojik olarak son derece önemli ve
anlamlıdır. HDP’nin ortaya koymuş olduğu
iddia nedir? Bu iddia, Kürd hareketinin
legal temsilcisi olmakla sınırlı mıdır? Yoksa
kendilerinin de bunu da içeren bir Türkiye
partisi olma iddiası mıdır? Türkiye partisi
olmasının bazı gerekleri vardır. Türkiye
partisi olmak için daha kitle partisi olmayı
gerektiriyor. Bu da birbirinden çelişkili, zıt
fikirlerin olduğu bir havuz gibidir. Orada
ulusalcılar, liberaller, solcular da olur.
Bu açıdan baktığınız zaman HDP başarılı
olamadı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde
sergilemiş olduğu alternatif muhalefet
olma, Türkiye partisi olma, Erdoğan ve AK
Parti’nin iddiaları karşısında ana engel olma
çabasının bir sonraki seçimde de bir sonraki
seçimde de başarılı götürdüğü ama bu seçimde ciddi dönüşler yaşandığını görüyoruz.
SÖYLEŞİ
BasHaber
9 Kasım - 15 Kasım 2015
9
SÖYLEŞİ
Bunun birçok nedeni var. Bu nedenlerden birisi Türkiye’deki şiddet ortamıdır. Yani Suruç olayından bu yana
başlayan gerginliklerdir, çatışmalardır.
Pek çok ilçede sokağa çıkma yasakları
olduğu, özyönetim ilanlarının olduğu
yerlerde yaşanan sıkıntılar, dağda ve
şehir içinde çatışmaların olması, bu çatışmaların sivil halkta karşılık bulması
gibi etkenler var, Kürdlerin bunlardan
duyduğu kaygılar var. Kürd hareketinin
7 Haziran’dan sonra yaptığı açıklamalarla, çıkışlarla biraz HDP’nin hareket
alanını sınırlaması ve belirlemesi…
AKP yeni dönemde eski Suriye
siyasetini gözden geçirmeyi düşünür mü? Rojava’da
Kürdlere karşı agresif siyaset,
içerideki operasyonların bir
uzantısı olarak mı algılanmalı? Yoksa Rojava ile Kuzey
Kürdistan’da iki farklı süreç ve
siyaset olarak mı algılanmalı?
Rojava’da YGP’ye karşı saldırgan bir tavır sürerken, içeride
Çözüm Süreci’ne dönülebilir
mi? Yoksa Kürdleri zorlama
siyaseti mi yürütülüyor?
Zorlama siyaseti kelimesi nereye oturur bilmiyorum ama verilen
açıklamalarda ve brifinglerden devleti
biliyoruz. Özellikle Rojava’da oluşan
doku Türkiye’nin Kürd meselesini
tanımlayan bir yapıdır. Birbirini tarif
eden bir yapıdır. İran’ın işin içinde
olduğu, PKK ile anlaşmaların olduğu,
Türkiye’deki özyönetim ilanlarının,
Türkiye’deki istikrarı bozma niyeti taşıdığı gibi bir telaki var. Oradaki yapılanmayla Türkiye’deki çatışmalar devlet
tarafından bütün olarak görülüyor.
Ayrıca Türkiye’nin Suriye politikası
değişir mi? Suriye politikasının temel
olarak değişeceği kanısında değilim.
Suriye’de bir PKK devletinin riski,
yani PYD devletine itiraz yok ama PKK
devletinin oluşumu olarak algılanıyor
ve bunun doğal olarak Türkiye’nin
Kürdleriyle ilişkilendiriyor. İkincisi
IŞİD’tir. Türkiye’nin IŞİD meselesine
karşı olmasının en büyük noktası göçmen tahrikidir. IŞİD şu anda en büyük
nüfus yoğunluğunun bulunduğu Mare
ve Hesekê hattını geçerse 4 milyon
insanın bulunduğu bir yerdir. Oradan
gelecek bir göç dalgası kabul edilemez
bir dalga olur ve çok ciddi bir güvenlik meselesi olarak görülüyor. Yoksa
IŞİD’le Türkiye arasında doğrudan bir
çatışma ortada yok. Ankara katliamı,
IŞİD’in Kürdlere karşı bir saldırısı olarak okunursa bu daha doğru bir okuma
olur. Bunun içerisinde kim var, kim
yok bu başka bir tartışmadır. Örneğin
AK Parti’nin Ankara mitinginde bir
olay olmadı. Dolayısıyla bunun böyle
okunması gerekiyor. IŞİD, çatışırken,
Türkiye’yi de vurmaya çalışıyor. Yaptığı eylemleri üstlenmeyerek ortada bırakıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin bu iki
politikasının Suriye’de çok kısa vadede
değişebileceğini sanmıyorum. Bunun
değişme imkanı şöyle olabilirdi: Rojava
bu kadar keskinleşmeseydi çözüm süreci çok kolay yürürdü. Türkiye PYD’ye
yaklaşabilirdi ama PYD’nin PKK ile
mesafe açması koşulu öne sürülecekti.
Bu gerçekçi bir istek değildir tabi ki.
Seçim sonuçları Türkiye’nin
Güney Kürdistan siyasetinde revizyona yol açabilir mi?
Dışişleri Bakanı Siniroğlu’nun
seçim sonrası ilk ziyareti
Erbil’e oldu. Musul operasyonu, Rakka, Şia mihveri, İran’ın
yayılmacı siyaseti, Rusya’nın
bölgeye gelişi vs. Türkiye kimlerle nasıl hareket eder bu yeni
konjonktürde?
Türkiye için çok açık ifade etmese bile bölgedeki en büyük tehlike
İran’dır, İran’ın yayılmacı politikalarıdır. Bir IŞİD yetkilisinin resmi bir
açıklamasına göre IŞİD’in büyümesi
İran operasyonu olarak değerlendiriliyor. İran’ın PKK ile de yapmış olduğu
anlaşmaların altı çok çiziliyor. Dolayısıyla İran’ın Suriye’deki Esad Rejimi’ni
tam sahiplenmesini, Rusya’nın da
kendi çıkarları için İran’ı tam sahiplenmesi böyle bir zinciri oluşturduğunu
ve bu zincirin tam merkezinde İran’ın
bulunduğunu görüyorlar. Türkiye’nin
bu ülkelerle ilişkileri olmakla birlikte
bu kampın karşısında bir konumlanma
içerisindedir. Bu kampın karşısında
bir kere Irak Kürdleri var. Suriye’deki
Kürdler ve PKK daha çok ilişkiler kuruyor. KDP ile değişik Kürd hareketleri
arasındaki gerginlik ve sorunlar var ve
çok doğaldır. Kürdlerin yüz yılı zor ve
acı doludur. Ancak, 21. yüzyılın ortaları
Ortadoğu’da Kürdlerin yüzyılı olacaktır. Dört parçaya ayrılmış en aşağı 3
parçasındaki Kürdlerin arasında son
derece organik ilişkiler var. Onların
bir vatanları var, bu vatanın coğrafi
bir yapıdan siyasi bir yapıya dönüp
dönmemesi tartışması var. Bunlar ortadan kalkmadığına göre burada kimler
taşıyıcıdır, kim kiminle ilişki içindedir,
mücadeleleri kadar Türkiye’de Kürd
hareketi var, öbür tarafta Barzani var.
Bunların arasındaki ilişkiler çok gergin. Barzani, Irak koşulları içerisinde
çok yol aldı. Tam meşruiyet kazandı.
Demek ki Türkiye’nin pozisyonunun
çok değişeceğini bu konuda sanmıyorum.
Başkanlık, yeni rejim, yeni
anayasa tartışmaları konusunda ne ile karşılaşacağız? Erdoğan bir süre geri çekilir mi?
AKP’de sorun beklenebilir mi?
Bu sorunun cevabını bilmiyoruz, tam
bir muammadır. Ama yüzde 49’dan
sonra kısa vadede böyle bir sorunla
karşılacağımızı sanmıyorum. Sadece
AK Parti’yi desteklemedi insanlar,
Tayyip Erdoğan’ı da desteklediler.
Bu destekler Erdoğan’ı daha idealist
olmaya mı, daha başı buyruk davranmaya mı itecek, bilmiyoruz. Başkanlık
meselesine gelince şu anda tamamen
devreden çıkmışken tekrar ufukta
belirdi. Şu veya bu şekilde MHP’den
gelebilecek desteklerle bir başkanlık
projesi referandumuna gidilebilir.
Beklentinin MHP’den ziyade
HDP’den gelebileceği tartışılmakta…
AK Parti, HDP ile başkanlık konusunda ittifaka gider. Başka konularda
gitmez ama bu konuda gider. HDP bu
desteği verirse, AK Parti de bu desteği alır. HDP ile yan yana görülmek
istemeyebilir ama kim çıkarsa onunla
tamamlar. Burada MHP daha yatkın
olabilir. Şu aşamada yeni anayasal
tartışmalar değildir, fiili ilişkilerin,
yani Erdoğan ile Davutoğlu arasındaki
ilişkinin ne şekilde şekilleneceğidir.
Başkanlık sistemi tartışmaları hep
devrede olacaktır, ancak fiilen şuan
için değildir.
Kısa vadede baktığınız zaman
Türkiye siyasetinde bir kriz
görüyor musunuz? Siyasette
bir tıkanma yaşanır mı?
Eğer Cumhurbaşkanı’nın davranışları anayasal tartışmaları tahrik etmezse
hayır. En önemli sorunlardan birisi
buydu. Bu kendi yetkilerini aşması
meselesidir. Kendi yetkilerini daha da
aşarsa burada bir sorun çıkabilir. Seçim sonuçlarının krizleri bir süre rafa
kaldıracağını düşünüyorum.
Röportajın tamamı için
basnews.com
09
Seçimler ve çıkış yolu
HAKAN TAHMAZ
AK Parti benzerine çok zor rastlanacak bir başarıyla hedefine ulaştı. Tek
başına hükümet kuracak sayıyı elde etti.
Ancak bu tek başına ülkeyi yönetmesini
kolaylaştırmaya yeterli bir başarı değil.
Bizzat Başbakanın ve Cumhurbaşkanın
seçim sonrası ilk açıklamalarında “yeni
anayasa” ve Çözüm Süreci’nin altını vurgulu biçimde çizmeleri ve siyasetin ana
rotasını ilan etmeleri ülkenin son yıllarda
olduğu gibi yönetebilmenin sınırlarını gösteriyor.
Tek başına iktidar olmanın yarattığı avantajların nasıl kullanıldığı veya değerlendirildiği süreci belirleyecektir. AK Parti
hükümeti yöntem, anlayış ve tarzını değiştirmeden yaşanan
krizi aşmak zor görünüyor.
Yeni anayasa yapma ve Kürd sorununun çözümünün
kapsamları itibariyle AK Parti ne kadar güçlü hükümet olursa
olsun, diğer siyasi partileri, sivil toplum kuruluşlarını ve toplumsal özneleri sürece dahil etmeden başarabileceği konular
değil. Bunlar büyük riskleri içeren konular.
AK Parti’yi iktidara taşıyan oyların büyük bölümünün
Türk milliyetçisi seçmenin oyları olduğunu hesaba kattığımızda önümüzdeki dönemin zorluklarının bir başka yönüyle yüz
yüze geliyoruz. Söz konusu olan bu seçmen kitlesinin her iki
konuda da AK Parti’nin ortalama kitlesinin çok fazla gerisinde
bir duruşa sahip olduğu bir gerçek.
AK Parti yönetimi, MHP kökenli bu seçmen kitlesinin
partiye güç katmasının şevkine kapılıp, politikalarını onların
eski partilerine dönmelerini engelleme üzerine belirlemeye ve
söylemini sırtlarını sıvazlayarak kurmayı devam ettiğinde bu
yeni AK Parti’ye gidiş olacaktır. Muhafazakâr merkez parti
olmaktan çıkar, kendine merkezin sağında yer arayan parti
olur. Başbakan’ın balkon konuşmasındaki daha önce birçok
konuda olduğu gibi “milli anayasa” vurgusu dikkat çekiciydi.
İki yıl önce evrensel normlarda anayasadan söz edenlerin şimdi her şeyi millileştirme gayreti içine girmeleri nereye doğru
yol aldıklarını gösteriyor.
Yani MHP’ye oldukça yakın bir yerde konumlanmaya
yöneldi. Bu ise sorunlarımızın kalıcı çözümüne ve krizi aşmasına imkân vermez. Bu nedenle iktidar olma yeter sayısına
ulaşmış olmak ancak AK Parti’nin iki şeyi yapmasıyla anlamlı
hale gelebilir. Birincisi yönetebilir olmaya ulaşmak diğeri ise
MHP’den gelen oyların peşine takılarak merkez sağın sağına
doğru kaymayı engellemektir.
Bir şeyi yönetmekle idare etmek arasından ki çizgi
çoğulculuğun, demokrasinin anahtarıdır. Yönetmek anlamayı,
diyaloğu, kamplara ayrışmış toplumu birleştirmeyi, zamanında
hareket edebilmeyi ve doğru kararlar almayı içerir. Ama esası
bunların belirlenmiş ortak hukuk temelinde hayat bulmasıdır.
Bildiğini okuma politika ve yönetim tarzının değişimi
parlamentonun işlevli hale getirilmesini zorunlu kılıyor.
Önümüzdeki dönemin ana ekseni olan yeni anayasa ve Kürd
sorunu bunu daha fazla önemli kılan iki konudur.
Demokratik ülkelerde anayasa yapımı birden fazla partinin ve sivil toplum örgütlerinin ortak çabasını yansıtan bir
toplumsal sözleşmeyi ifade eder. İktidar olmak, uzlaşmazlıkları
giderici, diyaloğa dayalı bir yaklaşımla hareket ederek anlam
kazanır; sorun çözücü ve sonuç alıcı olur. Bu toplumsal sahiplenmeyi getirir.
2015 Temmuz’undan itibaren askıya alınan Çözüm
Süreci’nde de yola devam edebilmesi ve bu çabalardan sonuç
alınabilmesi çatışmanın sonlanmasıyla sağlanır. Barış süreçleri
güvensizlikten güven, istikrarsızlıktan istikrar oluşturur. Çatışmanın nedenlerini ortadan kaldırır. Böylece silaha başvurma
artık anlamsız hale gelir.
Tüm bunların gerçekleşmesi sadece TBMM’deki sandalye
sayısına ve hükümet olmaya değil, süreçlerin yönetilebilme
kabiliyetini göstermeye bağlıdır. Diyalog, müzakere ve çoğulculuğu benimsemekle, hukuksal zeminlere sıkı sıkıya bağlı
kalmakla ve her şeyden çok ve önce demokratik siyaset ve mücadele zeminlerini güçlü kılmakla mümkün olabilir. Başka bir
Türkiye’de uyanmak istiyorsak başka bir yolumuz yok. Aksisi
ise eski tas eski hamamdır.
10
HABER
BasHaber
9 Kasım - 15 Kasım 2015
Şengal’de geri sayım
Ş
engal’de Peşmerge ve IŞİD karşılıklı güç
yığarken nihayi savaş yaklaşıyor. Bölgede yapılması beklenen büyük operasyona kendi başlarına katılmakta ayak direten
PKK/YPG’nin tavrının endişelere yol açtığını
ifade eden Peşmerge yetkilileri, kardeş kavgası
çıkmasın diye PKK’nin olumsuz tavırlarını
görmezden geldiklerini ancak bu kez bu işi tek
başlarına yapmaya kararlı olduklarını söylüyor. Operasyon hazırlıkları çerçevesinde hava
saldırılarını artıran Uluslararası İttifak ile
ABD’li askeri yetkililerin de PKK’nin tavrından rahatsız olduğu gelen bilgiler arasında.
Peşmerge Genelkurmay Başkanı General Cemal Mihemed, operasyonun sadece
Peşmerge tarafından gerçekleştirileceğini
duyurdu. Şengal’deki Ezdi Peşmergelerin
Komutanı Qasim Şeşo da PKK’ye seslenerek;
“Biz kardeşiz, kardeş kavgası çıksın istemiyoruz, Rojava veya Kuzey’e gidin” dedi.
3 Ağustos 2014’te IŞİD’in Musul’dan sonra
Şengal’e saldırmasının ardından Ezdilerin 74.
Ferman olarak nitelendirdikleri katliamlar,
göç ve büyük trajediler yaşanmış, 30 bine yakın Ezdi de Şengal Dağı’nda mahsur kalmıştı.
Ezdiler, YPG güçlerinin Rojava’dan Şengal
Dağı’nda açtıkları koridor ile Rojava üzerinden Duhok bölgesine göçmüştü.
17 Aralık’ta KBY Başkanı Mesud Barzani’nin
Başkomutan sıfatıyla başlattığı Şengal Operasyonu ile bölgedeki önemli stratejik noktalar
IŞİD’den geri alınmış, 20 Aralık’ta Peşmerge
güçleri Şengal ilçe merkezinin Eski Şengal
diye bilinen üçte birine yakın bir kısmını
IŞİD’den kurtarılmıştı. Karşılıklı mevzilenmenin olduğu bölgede uzun zamandır çatışmalar
devam ediyor.
ABD Şengal’de
PKK’nin tavrından rahatsız
Geçtiğimiz hafta Erbil’e gelen üst
düzey Amerikan askeri
yetkililer ile Başkan
Obama’nın Özel
Temsilcisi
Brett McGurk’un KBY Başkanı Mesud Barzani
ve güvenlik yetkilileri ile gerçekleştirdikleri
toplantılarda Şengal operasyonunda Uluslararası Koalisyon ile Peşmerge Güçleri arasındaki
koordinasyonun da masaya yatırıldığını,
PKK’nin operasyonu sabote etme tehlikesi
doğuran yaklaşımlarının ABD’li yetkililer
tarafından da rahatsızlıkla karşılandığı dile
getiriliyor.
Şengal’deki operasyon hazırlıklarına karşı
IŞİD’in de bölgeye ağır silahlarla birlikte yoğun bir güç yığdığı bildiriliyor. Yerel
kaynaklar PKK’nin de Şengal’in kurtarılması
hamlesinden pay kapma arayışında olduğunu, bunun için Ezdilerden oluşan kendisine
yakın küçük silahlı grupları tek çatı altında
birleştirip, YPG üzerinden de Şengal’e takviye
birlikler göndermeye çalıştığını, buna karşın
Peşmerge yetkililerinin de PKK’nin daha
önceki taktik ataklarıyla ertelenmek zorunda
kalınan operasyonun tekrar sekteye uğramaması için PKK ve ona yakın silahlı grupların
operasyona dahil edilmemesinden yana olmadıklarını söylüyor.
General Mihemed:
Son hazırlıklar tamamlandı
Yakın zamanda başlanması öngörülen
Şengal operasyonu hakkında açıklamalarda
bulunan KBY Genelkurmay Başkanı General
Cemal Mihemed, İŞİD’in Şengal’e güç yığdığı
iddialarını doğrulayarak, Peşmerge’nin bütün
hazırlıkları tamamladığını ve operasyona başlamak için KBY Başkanı Mesud Barzani’nin
talimatını beklediklerini söyledi. General
Mihemed açıklamasında şunları söyledi:
“Şengal’i kurtarmak için bütün stratejik
plan ve projeler tamamlanmıştır. Gerçekleştirilecek Şengal operasyonunda hedef Şengal’in
kurtarılması ve Musul ile Rojava arasındaki
alanların IŞİD’den temizlenmesidir. Bütün
herkese bu operasyonun sadece Peşmerge
tarafından gerçekleştirileceğini ve bu operasyona müdahil
olmamaları
YNK: Şengal KBY’ye bağlanacak
Öte yandan YNK’nin Şengal’deki 15. Merkez Sorumlusu Cemil Xidir da
PKK’nin Şengal’deki varlığından kaynaklı Kürd partileri arasında sorunların
yaşandığını, YNK olarak kendilerinin de PKK’nin burdaki varlığından rahatsız olduklarını ve bu sorunun biran önce çözülmesi gerektiğini söyledi. Xidir,
PDK ve YNK’nin kurtarıldıktan sonra Şengal’in Kürdistan Bölge Yönetimi’ne
(KBY) bağlanmasını öngören ortak bir projesinin olduğunu da söyledi.
gerektiğini ilettik. Bir yıllık zaman zarfında
birçok çarpışmada IŞİD’e büyük darbeler vurulduktan sonra bu bölgedeki birçok stratejik
nokta IŞİD’den geri alındı. Son hazırlıklar
tamamlandı. IŞİD, Şengal’e büyük bir güç
yığmasına karşın Şengal’i kurtarma operasyonu tamamlanmış ve Peşmerge KBY Başkanı
Mesud Barzani’den emir beklemektedir.”
Qasim Şeşo: Peşmerge sayısı
30 bine çıkacak
Şengal’in 74. Kez katliamdan geçtiği,
binlerce Ezdi kadının halen IŞİD’in elinde esir
olduğu bunların çoğunun pazarlarda satıldığı,
binlerce Ezdi’nin katliamdan geçirildiği ve yüz
binlercesinin göç yollarında büyük eziyetlerle
ulaştıkları güvenli alanlarda yaşam mücadelesi verdiği bir dönemde Şengal’in kurtarılması
için Kürdlerin elbirliği ile mücadele etmesi
gerektiğini ama PKK’nin Şengal’e bu söylem
altından farklı yaklaşımlar sergilediğini dile
getiren Şengal Peşmerge Komutanlarından
Qasim Şeşo, BaşHaber’e verdiği demecinde
Ezdi halkının tek beklentisinin Şengal’in biran
önce IŞİD’den kurtarılması ve Şengal’e geri
dönüşlerin başlaması olduğunu söyledi. Şeşo
şöyle konuştu:
“Katliam başladığında HPG ve YPG’nin
imdada gelmeleri ve bu süreçte şehit vermeleri onurlu bir davranıştı. Bundan dolayı
kendilerine minnet duyuyoruz ama bunun
siyasi bir hesap çerçevesinde gerçekleştirilmek istenmesi bizi üzüyor. Doğru olan tavır
ihtiyaç duyulduğunda gelmeleri ama ihtiyacın
olmadığı anda kendi alanlarına çekilmeleriydi. Nasıl ki ihtiyaç duyulduğunda Peşmerge
Kobanê’ye gidip, ihtiyaç kalmadığında geri
dünmüşse, kendilerinin de dönmeleri gerekliydi. Ama hesapları farklıydı. Kurtarmak için
değil Şengal’e yerleşmek için gelmişler. Biz
böyle anlıyoruz.”
Qasim Şeşo, olumsuz faaliyetlerinden dolayı
Peşmerge’nin YPG’nin ek takviye göndermesinin önüne geçmek zorunda kaldığını söyledi.
Şeşo, artık Ezdi halkının da bu güçlerin Şengal
bölgesinde bulunmasından rahatsız olduğunu,
kendisine yakın silahlı grupları birleştirme
hamlesinin de kamuoyunu yanlış bilgilendirme amaçlı olduğunu, aslında bu grupların
dişe dokunur güçte olmadıklarını
ve bunların varlık göstermelerinin söz konusu
olamayacağını
vur-
guladı. Peşmerge’nin Şengal’i kurtarmasını
beklediklerini, bu esnada kendilerinin de devreye girip kamuoyuna ‘Şengal’i biz kurtardık’
görüntüsü vermeyi amaçladıklarını sözlerine
ekleyen Şeşo, bu tavırlarından dolayı daha
önce Şengal operasyonunun sekteye uğradığını ama bölgede 7 bin dolayında Peşmerge’ye
büyük takviye yapıldığını ve bu sayının 30
bini geçebileceğini dolayısıyla bu gücün
sadece Şengal değil, Beyci, Telafer ve hatta
Musul’un kurtarılmasına da yetebileceğini
söyledi.
“Operasyondaki gecikmeden
PKK sorumlu”
KBY Başkanı Mesud Barzani’nin vereceği
talimatla Peşmerge’nin yakın bir zamanda, tek
başına bu operasyonu gerçekleştirmeye kararlı olduğunu da sözlerine ekleyen Şeşo, PKK’ye
şu önerilerde bulundu: “Umut ediyorum PKK
yöneticileri bu tavırlarından vazgeçerler ve
kardeş kavgası tehlikesi doğurabilecek sonuçların yaşanmasını önlerler. Yüzbinlerce Şengalli Ezdi, Şengal’i kurtarma operasyonunun
biran evvel başlamasını ve yerlerine yurtlarına
dönmeyi bekliyor. Eğer PKK tavırlarını devam
ettirse bu Şengal’in daha beter bir hale gelmesine sebep olur. IŞİD ağır silahla Şengal’e
büyük bir güç yığmış durumda ve savunma
hazırlıkları yapıyor. Dolayısıyla operasyonun
erken başlaması Şengal’in çarçabuk özgürleştirilmesi demek. Bu haliyle bile Peşmerge
Şengal’i saatler içerisinde kurtarabilir güçte ve
pozisyondadır.” Peşmerge Komutanı Qasim
Şeşo, Şengal operasyonunun halen yapılamamış olmasının PKK’nin tavrından kaynaklı
olduğunu, buna rağmen kış başlamadan bu
operasyonun yapılmasının gerekli olduğunu
sözlerine ekledi.
BasHaber
HABER
9 Kasım - 15 Kasım 2015
“Barzani Ezdilere verdiği sözü tutuyor”
E
Adem Özgür
zdilere saldırarak binlerce insanın göç etmesine ve
yüzlercesinin ölümüne neden
olan IŞİD’e yönelik nihayi operasyon
hazırlıkları başlarken, PKK’nin engelleyici tavrı tepki çekiyor. Kürdistan
Bölgesel Yönetimi (KBY) Başkanı
Mesud Barzani’nin bizzat komuta ettiği operasyonlarda IŞİD’in ağır zayiat
verdiği ve bölgenin tamamen temizleneceği vurgulanıyor. Karadan harekata
girişen Peşmerge Güçleri’nin yanı sıra
koalisyon güçlerinin de havadan bombaladığı ve bu operasyonlarda IŞİD’e
ait çok sayıda karargâhın vurulduğu
belirtiliyor. IŞİD’e yönelik operasyonlar dünya kamuoyunda da ilgiyle takip
edilirken BM yetkilileri, KBY Başkanı
Mesud Barzani’ye Ezdi halkına sahip
çıktığı için teşekkür etti.
Büyük operasyon öncesi
hazırlıklar devam ediyor
IŞİD’in 3 Ağustos 2014’te Şengal’e
saldırmasından sonra, 20 Aralık 2014
tarihinde Peşmerge güçleri, Ezdi savaşçılar ve YPG’nin desteğiyle Şengal’e
yapılan operasyonlarla kentin bir
bölümü kontrol altına alınmıştı.
Şengal’e Peşmerge yığınağı sürerken, bölgeden alınan haberlere göre
operasyona 7 bin Peşmerge katılacak ve Başkomutan sıfatı ile Mesud
Barzani operasyonu yönetecek. Diğer
taraftan Şengal operasyonu hazırlıkları tüm hızı ile sürerken Şengal’de
bulunan YPG ve YPG’ye bağlı YPJ ve
TEVDA oluşumlarının Şengal operasyonunu engelleyici tavırlar içinde
olduğu öğrenildi.
Barzani’nin Şengal’in özgürleştirilmesine yönelik tavrını değerlendiren
Rojava ve Güney Kürdistan’daki siyasetçiler Barzani’nin Ezdilere verdiği
sözü tuttuğunu ve IŞİD’i Şengal’den
çıkarmaya kararlı olduğunu kaydetti.
PDK vekili Ferhan Cewher:
Barzani verdiği sözü tutuyor
BasHaber’e konuşan PDK Milletvekillerinden Ferhan Cewher, Şengal’de
IŞİD’e yönelik yapılan operasyonların
iyi gittiğini, Peşmerge’nin IŞİD’in bütün saldırılarına anında karşılık verdiğini söyledi. IŞİD’in çok büyük kayıplar verdiğini belirten Ferhan Cewher,
“Peşmerge bütünüyle Şengal’in özgürleştirmesine odaklanmış durumda”
dedi. Şengal’i IŞİD’ten temizleme
hazırlığında olan Peşmerge’nin var gücüyle savaştığını dile getiren Cewher,
KBY Başkanı Mesud Barzani’nin Ezdi
halkına verdiği sözü tuttuğunu belirtti.
Şu an için en büyük hedeflerinin
IŞİD’i yenmek ve onları Kürdistan’dan
defetmek olduğunu dile getiren Ferhan
11
1 Kasım sonuçları nasıl
okunmalı?
AHMET ÖZER
Cewher, “Şu an en büyük hedefimiz
ve sorunumuz IŞİD çetelerini yenmek
ve onları Kürdistan’dan defetmektir.
Onları Kürdistan’dan kovduktan sonra
Kürdistan’ın bağımsızlığı kendiliğinden gelecektir” şeklinde konuştu.
Zikrî: PKK, tavırları ile IŞİD’in
ömrünü uzatıyor
IŞİD’e yönelik operasyonları
BasHaber’e değerlendiren PDK Milletvekili Amina Zikrî, IŞİD’in Şengal’e
saldırılarını hatırlatarak şunları ifade
etti: “Bu saldırılar Kürdler ve özellikle
Ezdi halkında büyük acılara sebep
oldu. Bizler, her şeyden önce bu acıları
göz önüne almak ve bu acıları unutmamak zorundayız.” Peşmerge güçlerinin
Şengal’in IŞİD’den temizlenmesi için
bütün hazırlıkları yaparken, PKK ve
YPG güçlerinin operasyonları engellemek istediğini dile getiren Zikri, PKK
be YPG’nin Şengal’de başka hesapları
olduğunu belirterek, “PKK ve YPG
Şengal üzerinden Güney Kürdistan’da
örgütlenmeyi hedefliyor ama bu
düşüncesi Kürd birliğine zarar veriyor”
şeklinde konuştu.
Şengal’de başarılı operasyonlar sürdürmek için PKK ve YPG’nin hata yapmaması gerektiğini ifade eden Amina
Zikrî, Şengal’de Kürdlerin özgürlüğe
ihtiyacı olduğunu ve PKK-YPG’nin
tıpkı Peşmerge Güçleri’nin Kobanê’de
yaptığının aynısını yapması gerektiğini
dile getirdi. Peşmerge Güçleri olmasaydı Kobanê’nin kaybedileceğini belirten Zikrî, PKK-YPG’nin bunu unuttuğunu iddia etti. “PKK böyle yaparak
Şengal’in özgürleşmesini engelliyor”
diyen Zikrî, şunları ifade etti: “PKK bu
hamleleriyle IŞİD’in ömrünü uzatıyor.
Bu sorunların aşılmasını umuyoruz.
PKK Şengal’den çıkmalı, orayı Peşmerge denetimine bırakmalıdır.”
KBY Başkanı Mesud Barzani’nin
tüm Kürdistanlılara ve özellikle Ezdilere söz verdiğini ve görevini layıkıyla
sürdürdüğünü belirten Zikrî, “Sayın
Barzani, KBY’nin başkanıdır ve en
başından beri bağımsızlık, birlik ve
bütünlük için uğraş vermiştir. Operasyonlarda da yine en başta o duruyor”
dedi.
Eli Ewni: Ezdilerin acıları
üzerinden propaganda
PDK Politbüro Üyesi Eli Ewni ise
BasHaber’e yaptığı değerlendirmede
Şengal operasyonunun, Kürdistan’ın
geleceği için önemli olduğunu, Başkan
Barzani’nin idaresinin operasyonun
başarı ile sonuçlanacağının işareti
olduğunu söyledi. PKK ve YPG’nin
Şengal’deki faaliyetlerine de değinen
Ewni, PKK’nin ikinci kez Şengal’in
özgürleşmesini engellediğini dile
getirdi. PKK’nin Şengal’de propaganda savaşını yürüttüğünü belirten
Eli Ewni, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ezdi halkımızın acıları üzerinde bir
propaganda alanı yaratmaya çalışıyor.
Bana göre PKK çok büyük bir yanlış
yapıyor. Anlayamıyorum, PKK’nin
Şengal dağında ne işi var?” PKK’nin işi
düştüğünde Peşmerge’ye sığındığını ve
Kobanê’de olduğu gibi Peşmerge’den
yardım istediğini belirten Ewdi,
“PKK’nin işi bittiğinde hiçbir şey olmamış gibi Peşmerge’ye ‘buradan ayrıl,
seni istemiyoruz’ diyor. Bu politikayı
anlamış değilim. PKK çok büyük bir
yanlışın içinde” şeklinde konuştu.
“Şengal zaferin tacı olacak”
Kobanê Yasama Meclisi Eş Başkanı
Fewziya Ebdo’da Barzani’nin Şengal’in
IŞİD’ten kurtarılması yönündeki
tavrı ve kararlılığına dikkat çekerek
Barzani’nin Kürdlere söz verdiğini ve
Kürdistan’ın tümüyle IŞİD’ten kurtulana kadar terör örgütleri ile savaşı
sürdüreceğini belirtti. Şengal’in kurtarılmasının IŞİD’i büyük oranda zayıflatacağını aktaran Ebdo, operasyonun
KBY Başkanı Barzani’nin başkanlığında yapılmasının önemli olduğunu
ve Kürdlerin, Şengal’i özgürleştirerek
operasyonu taçlandıracaklarını belirtti.
1 Kasım sonuçları herkes, her
kesim kendine göre yorumlayarak,
kendi pozisyonuna göre çıkarımlar
yapmaya çalışıyor. Ancak bu objektif
olmayan değerlendirmeler gerçeğin
yerine geçmediği gibi kişiyi, kurumu ve
seçmeni yanıltıcı olur. Koltuğu bırakmak
istemeyenler yenilgilerini bile zafer gibi
sunmaya çalışacak, seçmenini oylayacak,
gerçeği saklayıp eksiklerinin üstünü örterek gelecekteki başarılarını da şimdiden engelleyecek, ipotek
altına alacaklardır. Çünkü herkes zafere sahip çıkar ama maalesef yenilginin sahibi yoktur. Oysa esas olan bir olguyu olumlu
ve olumsuz yanlarıyla görebilmek, resmin tümüne bakmak
ve değerlendirmektir. Bu taktirde ancak eksikleri tespit edip
gidermek, yanlışları görüp düzeltmek sözkonusu olabilir.
Genel olarak baktığımızda bu seçimin galibi, 7 Hazirana
göre 80 ilde oyunu artıran AKP iken; seçimin mağlubu ise
bütün illerde oy kaybeden MHP ve HDP’dir. CHP de, çok az
oy artırmasına ve 2 vekil fazla çıkarmasına rağmen bana göre
en büyük mağluplar arasında sayılmalıdır. Çünkü bu kadar
olumlu bir konjonktüre rağmen %30’un üzerinde oy beklerken
ancak 25,4 gibi bir oy alan bir anamuhalefetten bahsediyoruz.
Buna karşılık AKP bu kadar yolsuzluğa, usulsuzluğa, baskıya,
kötü yönetime rağmen 7 Hazirana göre 4 milyon civarında
oyunu artırarak %49,4’e çıktı ve 316 vekille açık ara tek başına
iktidar oldu. Demek ki toplum anamuhalafetin ülkeyi yönetemeyeceğine inanıyor ki ehveni-şerci davranarak istikrar adına
AKP’nin iktidarını sürdürmesini istiyor.
İki seçim arasında en büyük kaybı ise MHP yaşadı. 7
Haziranda ortaya çıkan tabloda muhalefetin önemli parçası
olan ülkücüler Meclis Başkanlık seçimlerinde muhalefet yerine
AK Parti yanında yer alarak ilk büyük hayal kırıklığına imza
atmıştı. HDP’nin olduğu hiçbir yerde olmayız tavrıyla muhalefetten çok iktidara yarayan bu tavır medya gücünü de elinde
bulunduran AKP’nin başarılı kamuoyu kampanyasıyla bir süre
sonra “MHP her şeye karşı” algısına yol açtı ve bu çerçevede
MHP’den kopan oylar benzer sağ tabana sahip AKP’ye gitti.
İyi düşünmesi gereken diğer bir parti HDP’dir. HDP 7
Haziran seçimi öncesi toplumun en çok konuştuğu partiyken,
anahtar konumuna gelmişken, oy versin vermesin birçok
kesimin pozitif yaklaştığı bir söyleme ve liderliğe sahipken
aradan beş ay geçmeden ne oldu da bir milyon oy kaybederek,
kıl payı barajın üstünde kalabildi ve %10,7 ile yarışı bitirebildi.
Demirtaş’ın 7 Haziran sonrası yaptığı açıklamalarda önemle
altını çizdiği “emanet aldığımız oyların farkındayız ve onları
kaybetmemenin sorumluluğu içinde olacağız” sözlerinin taşıdığı anlama rağmen bu düşünce ne yazık ki sahanın sosyolojik
gerçeğiyle örtüşmedi ve çaba havada kaldı.
Şimdi gelelim sonuca. AKP’nin aldığı sonuç, onda bir
özgüven yaratacaktır kuşkusuz. Mesele, bu özgüveni nasıl
kullanacağında yatıyor. Tevazu içinde herkesi kucaklayacak biçimde mi kullanacak yoksa bu gücü muhalifleri daha fazla sindirmek için mi kullancak? Örneğin tekrar başkanlık kutusunu
mu açacak yoksa rejimin aksayan antidemokratik arazılarını
gidererek daha özgürlükçü ve elşitlikçi bir yöne mi gidecek?
Avrupa Birliğin’den uzaklaşacak mı yoksa yeniden ona yönelecek mi? Daha da önemlisi tekrar çözüm ve barış sürecine geri
mi dönecek yoksa savaşı daha da tırmandıracak? Türkiye’yi
Ortadoğu ve Suriye bataklığına mı sürekleyecek yoksa itidale
mi dönecek? 2002’de iktidara geldiğinde dediği gibi demokrasiyi bir amaç gibi görüp ihya mı idecek yoksa bu özgüvenle
yeniden demokrasiyi araçsallaştırarak toplumun hayat tarzına
müdahale eden islami politikalara mı dönecek? Ortadoğuda,
Kürdler başta olmak üzere bütün halkları kardeşçe kucaklayacak bir politika mı güdecek yoksa Neo Osmanlıcılık peşinde mi
koşacak? Bütün kesimlerle yendien diyalog kuararak katılımcılık ve diyalog konusunda “fabrika ayarları” dediği döneme
geri mi dönecek yoksa güç zehirlenmesi ile öfkeli ve kibirli
davranarak kenididen olmayanları baskılayacak mı? Bu ikilem
AKP ve Türkiye demokrasisi için bir yol ayrımına işaret ediyor.
AKP’ninin seçeceği ve yürüyeceği yol sadece kendi kaderini
değil aynı zamnda Türkiye’nin geleceğini de belirleyecektir.
12
ROJHİLAT
BasHaber
SÖYLEŞİ
9 Kasım
- 15 Kasım12
2015
Yezdanpenah:
PAK mevzilerine
saldıran uçaklar İran’ın
T
Siwar Bedirxan
ahran yönetimi, KBY Başkanı
Mesud Barzani’nin bağımsızlık
açıklamalarının Doğu Kürdistan’ı
etkileyeceği kaygısı ile Kerkük petrollerinin
olduğu alanlarda IŞİD’e karşı kurduğu Şii
milis güçleri ile bölgeyi militarize ettiği
bildirilirken, PAK Genel Sekreteri Hûsên
Yezdanpenah ve Kerkük’teki Peşmerge
mevzilerine yönelik menşeyi belirsiz uçakların da İran’a ait olduğu iddia ediliyor.
Gelişmeleri BasHaber’e değerlendiren
PAK Genel Sekreter Yardımcısı Husên
Yezdanpenah ve Gazeteci Yazar Arsalan
Yarahmadi, İran’ın Kürdler arası çatışma
ve bölünme kartını kullanarak Kürdistan’ın
bağımsızlık girişimine engel olduğunu
kaydetti.
“PAK’a saldırılar
Bağdat ve Tahran’ın işidir”
PAK Genel Sekreter Yardımcısı Husên
Yezdanpenah, İran’ın Ortadoğu’daki temel
politikasının Kürdlerin kazanımlarına son
vermek olduğunu ve İran’ın IŞİD saldırıları ile eşzamanlı Kürdistan’ın içişlerine
karışmaya başladığını belirterek konu ile
ilgili, “İran Ortadoğu’da güçlü, dünyada
tanınan bir Kürdistan ve Erbil istemiyor. İran’ın Erbil’in de Bağdat gibi kendi
kontrolünde olmasını istiyor” diyerek
Kürdistan’daki siyasi krizin İran merkezli
olduğunu söyledi. Kendisine ve PAK Peşmergelerine yönelik saldırılara da dikkat
çeken Yezdanpenah, “2 yıldan fazla IŞİD
ile savaşarak Kürdistan’ı savunuyoruz. İran
KBY’ne baskı uygulayarak bizim Kerkük
Cephesi’nde yer almamızı ve İŞİD ile
mücadelemizden rahatsızlığını bildiriyor.
Bizim için Kerkük’ün Mahabad ve Sinê’den
hiçbir farkı yok. Biz Kerkük’ü sonuna kadar
savunmaya devam edeceğiz. Mevzilerimize
yapılan saldırılar da Bağdat ve Tahran’ın
işidir” dedi.
“Barzani Doğu Kürdistan’a
sahip çıkıyor”
Yezdanpenah, İran’ın Kerkük’e yönelik
emellerine dikkat çekerek İran’ın Kürdistan Bölge Yönetimi’ni ilhak etme planları
içerisinde olduğunu ve bunu Kerkük’te karışıklık çıkarma eğiliminde olduğunu ifade
etti. Kürdistan’daki kimi siyasi partilerin
İran’ın emellerinin gerçekleşmesi için İran
ile ittifak kurduklarını söyleyen Yezdanpenah bu siyasi parti temsilcilerinin Kürdlerin kazanımlarını tehlikeye attıklarını dile
getirdi. Doğu Kürdistan’daki Kürdlerin
durumunun PDK ve KBY Başkanı Mesud
Barzani tarafından gözetildiğini belirten
Hûsen Yezdanpenah konu ile ilgili de,
“İran Doğu Kürdistan’da Kürd halkına
büyük zulümler yapıyor. İran ile siyasi
çıkar içine giren kimi siyasi parti liderleri
Kürdlere yapılan zulme göz yumuyor. KBY
Başkanı Barzani, Doğu Kürdistan’daki
siyasi partilere her konuda sahip çıkıyor”
dedi.
“İran ile ittifak Kürd
liderlere saygısızlıktır”
Bir dönem İran Kürdistan Demokrat
Partisi (PDKİ) Yönetim Kurulu Üyesi
olan gazeteci Arsalan Yarahmadi de
İran’ın KBY’de çıkardığı krize dikkat
çekiyor. Yarahmadi, İran’ın Kürdleri
bölmeye çalıştığını, Kürdleri hem siyasi
hem de askeri anlamda karşı karşıya getirerek; KBY’de güç sahibi olmaya çalıştığını
ve siyasi menfaatlerini düşünen kimi siyasi
partilerin İran’ın denetimine girdiğini söylüyor. İran ile yapılan ittifakın Kürdistan
mücadelesinde önemli yeri olan Qasemlo,
Dr. Şerefkendi, Qazi Muhammed ve Molla
Mustafa Barzani’ye saygısızlık olduğunu
belirten Arsalan Yarahmadi, İran’ın bazı
siyasi parti temsilcilerinin söylediği gibi
Kürdlerin müttefiki olmadığını, İran’ın
Kürdistan’ı işgal eden devletlerden biri
olduğunu vurguluyor. İran’ın planlarının
Kürd birliği ile boşa çıkarılacağını söyleyen Yarahmadi, Kürdistan Bölge Başkanı
Mesud Barzani’nin Kürdistan’ın kazanımlarının savunucusu olduğunu da sözlerine ekleyerek açıklamasına şöyle devam
ediyor: “Mesud Barzani Kürdlerin hayalini
gerçekleştirecek iradeye sahiptir. Onun iradesinin arkasında Kürd halkı var. Barzani
Kürd kazanımlarını savunacaktır.”
İdam suskunluğu!
Öte yandan İran’daki idamlara dikkat
çeken ve 2005 yılından bu yana idamlar ile ilgili raporlar tutan BM raporuna
göre infazlar katlanarak artıyor. BM Özel
Raportörü Ahmed Şahid, İran’ın, şiddet
içermeyen suçlara ve çocuklara idam
cezasını yasaklayan uluslararası sözleşmeleri ihlal ettiğini açıkladı. İran’ın kasten
adam öldürme gibi “ağır suçlar” dışında
idam cezalarını askıya alması gerektiği
uyarısında bulunan Şahid, geçen yıl 753
kişinin idam edildiğini ve 2015’in ilk yedi
ayında bu rakamın 694 olduğunu kaydetti.
İnsan hakları örgütlerinin İran’da son 10
ayda 800’den fazla kişinin idam edildiğine yönelik raporlar yayımladığına işaret
eden Şahid, onlarca kişinin
de idam edilecekleri günü
beklediklerini söyledi.
“İran zulmü
kabul ediliyor”
Doğu Kürdistanlı Şoreş
Golkar İran’ın idam ettiği
Kürd gençlerinin sayısının
binleri bulduğunu ve Kürd
siyasi partilerinin, diasporada yaşayan Kürdlerin konuya duyarsız olduğunu ve
tepkilerinin idam haberlerini sosyal medyada paylaşmak olduğunu belirtti. KBY
Yönetimi ve siyasi partilerin
konuya duyarsız kalmalarını eleştiren Golkar KBY’nin
uluslararası diplomaside
tanındığını ve Kürdlerin
temsilcisi olduğunu belirterek, Kürd gençlerinin
idamına tepki göstermemesini eleştirdi. KBY’nin
İran’a bu konuda uyarı
yapmaktan çekindiğini ve
Kürd gençlerinin ölümüne
göz yumulduğunu belirten Golkar, “KBY’deki
siyasi partiler kendi çıkarları için İran ile her
türlü anlaşmayı yapıyorlar. Parti çıkarlarını
Doğu Kürdistan’daki
Kürdlerin hak ve özgürlüklerinin üzerinde
görüyorlar. Kürdlerin
ölümüne sessiz olmak
zulmü kabul etmektir”
dedi.
“İdamları engellemek herkesin görevidir”
Yazar Jamal Ekhtiar’da İran’ın katlettiği Kürd
gençlerinin dramına dikkat çekerek ve İran’ın
Doğu Kürdistan’da uyguladığı tüm insanlık dışı
uygulamaların diğer Kürdler tarafından görülmediğini ve duyulmadığını belirtti. İran’ın siyasal ve
ulusal bilinci yok etmek için idamı bir kılıç olarak
kullandığını söyleyen Ektiar, idam ile katledilen Kürd gencinin sayısının binleri bulduğunu
belirtti. İran’ın idam politikasının Kürdleri
göçerttiğini de belirten Ekhtiar idamların devam
etmesi halinde Doğu Kürdistan’ın boşalacağını
ve demografisinin değişeceğini kaydetti. KBY yö-
neticilerini, Kuzey Kürdistan’daki siyasi partileri
ve diasporadaki Kürdlerine çağrı yapan Ekhtiar
“Kürdler her yerde tepki gösterebilirler. Özellikle Güney ve Kuzey’deki Kürdler alanlara çıkıp
sivil eylemler yapabilirler. Diasporadaki Kürdler yollara düşüp farklı etkinlikler yapabilirler”
değerlendirmesinde bulundu. Dünyaca tanınmış
Kürd sanatçı ve aydınların da konu üzerinde
açıklamalar yapmalarının gündem oluşturacağını
ifade eden Ekhtiar Kürd gençlerinin katledilmesinin önene geçilmesinin herkesin görevi olduğunu
savundu.
HABER
BasHaber
9 Kasım - 15 Kasım 2015
13
SÖYLEŞİ
13
Çocuklara mayın eğitimi
Türkiye’de 78 kişiye 1 mayın düşüyor
T
Reyhan Akgün
ürkiye’de imha edilmeyen 1 milyon
mayının, 1 milyon canlıya eşdeğer
olduğunu vurgulayan Mayınsız Bir
Türkiye Girişimi Koordinatörü Muteber
Öğreten, sözleşme gereği mayınların
temizlenmesi ve patlamalarda uzuvlarını
kaybeden mağdurların hayata yeniden kazandırılması konusunda hükümetin adım
atması gerektiğini vurguladı. İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici ise mayın ve
patlamalarda hayatını kaybeden, yaralanan
veya zarar gören canlıların sorumlusunun
devlet olduğunu söyledi.
Ezidi çocuklara Mayın Riski Eğitimi
Türkiye’de anti personel kara mayınları
ve bunların yol açtığı sorunların araştırılması, kamuoyuna aktarılması, toplumsal
duyarlılığın geliştirilmesi ve mayınlı bölgelerde bulunan halkın özellikle de çocukların eğitilmesi amacıyla kurulan ve 2002
yılından bu yana birçok etkinlik yürüten
Mayınsız Bir Türkiye Girişimi, Uluslararası
Mayın Yasaklama Kampanyası (ICBL) çerçevesinde çocuklara yönelik başlatmış olduğu, “Mayın Riski Eğitimi”nin startını 2425 Ekim tarihleri arasında Diyarbakır’da
verdi. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi,
İnsan Hakları Derneği, Diyarbakır Barosu
ve Mazlum-Der’in desteklediği eğitim,
IŞİD saldırılarından kaçan ve Yenişehir
Belediyesi Piknik Alanı’na yerleştirilen Ezidi mülteci çocuklara verildi. Mayınsız Bir
Türkiye Girişimi Koordinatörü Muteber
Öğreten, eğitimi Kocaeli Üniversitesi Çocuk Koruma Merkezi’nde görevli psikolog
Nesligül Olgun ve birçok eğitimciyle “Mayın Riski Eğitimi” verdiklerini kaydetti.
Öğreten: Diyarbakır pilot bölge
Eğitimin verimli olması için Kürdçe ve
Arapça bastırılan broşürler ve tercüman
desteğiyle yapıldığını aktaran Öğreten,
“Eğitim gruplar halinde 3 aşamalı yapıldı. Eğitimin ilk adımını Diyarbakır’da
gerçekleştirdik ve Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesi’nden büyük bir destek aldık.
Diyarbakır pilot bölgeydi ve eğitimden
amaçladığımızı aldık” dedi.
“Her çatışma sonrası
yeni riskler ekleniyor”
Ağustos ayında yapmayı planladıkları
bu eğitimi, bölgede yaşanan çatışmalar
nedeniyle 24-25 Ekim tarihleri arasında
gerçekleştirdiklerini söyleyen Öğreten,
“Her çatışma ve operasyon sonrası yeni
riskler ekleniyor. Çünkü ortalıkta savaş
artığı patlayıcılar, el bombaları ve çeşitli
mermiler kalıyor. Bunlar çocuklar için bir
merak unsuru ve çocuklar bunları kurcalarken de olan oluyor ne yazık ki. Mayın
ve patlayıcı maddelerin olduğu çatışma
sonrası ortalıkta bu maddelerin olduğu
iller hedefimiz ve dolayısıyla hep bölgede
olacağız” diye konuştu.
“Türkiye’de 1 milyon mayın var”
Daha çok Kamboçya, Laos, Afganistan,
Irak gibi ülkelerin mayından etkilendiğini
ancak Türkiye’nin de etkilenen ülkeler
arasında olduğunu vurgulayan Öğreten,
“Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin iç kısımları ve sınırları en fazla mayınlı alanların
olduğu yerlerdir. Burada temizlenmeyi
bekleyen 1 Milyon mayın var. Bu 1 milyon
mayının yaklaşık 600 bini Türkiye-Suriye
sınırında. Yine aynı yerde 80 binin üzerinde iç bölgelerde kara mayın var. Bir milyon
eşittir bir milyon canlı demektir ve başta
da insanlar risk altındadır. Bu Türkiye
açısından önemli bir sorun ve temizleme
için daha adımlar atılmadı” diye konuşan
Öğreten, Türkiye’nin 4 yıl önce yaklaşık 3
milyon mayını imha ettiğini ve bunun da
önemli bir adım olduğunu aktardı.
“Mayınlar imha edilmeli”
Türkiye’nin sınır topraklarına yerleştirilmiş 1 milyon mayının geçen yıl imha
edilmesi ve temizlenmesi gerektiğini
vurgulayan Öğreten, Türkiye’nin 8 yıl ek
süre aldığını ve bunun bir yılının bittiğini
söyledi. Öğreten Türkiye’nin bu mayınları
7 yıl içerisinde temizlemesi gerektiğine
dikkat çekti. Barış sürecinde mayın ve patlayıcı maddelerden kaynaklı yaşanan ölüm
ve yaralanmaların düştüğünü söyleyen
Öğreten, “Ancak son dönemlerde bölgede
süren çatışmalardan kaynaklı ölüm ve
yaralanmalarda tekrar bir yükselme söz
konusu. Özellikle Kobanê ve Suriye’den
Türkiye’ye geçişlerde bir artış oldu. Son
üç yıl öncesine kadar her üç günde bir, bir
çocuk mayından ya ölüyor ya da uzuvlarını
kaybediyor” dedi.
“Mağdurlar hayata kazandırılmalı”
Bölgenin silahlardan etkilendiğine
dikkat çeken Öğreten, “Bir kişinin ölmesi ya da uzvunu kaybetmesi çok önemli.
Sayının yüksek olması sorunun vahametini
ve hemen adım atılması gerektiği mesajını
verebiliyor. Sonuç olarak kaybettiğimiz bir
insan bir çocuk dolayısıyla dünyayı kaybe-
diyoruz orada” dedi. Türkiye’nin mayınların yasaklanması sözleşmesini imzaladığını
ve sözleşme gereği yapması gereken şeyler
olduğunu söyledi. Mayınların temizlenmesi
ve mağdurların yeniden hayata kazandırılması için çağrıda bulunan Öğreten, bir an
önce hükümetin adım atması gerektiğini
vurguladı.
“Mayınları Türkiye döşedi”
Türkiye’deki mayınların temizlenmesi için Mayınsız Bir Türkiye Girişimi ile
birlikte çalışma yürüttüklerini aktaran
İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici,
mayınların Türkiye tarafından bilerek ve
isteyerek döşendiğini vurgulayarak şunları
söyledi: “Türkiye, mayınlar konusunda
duyarsız. Nedeni ise Suriye ve Rojava
ile yaşanan sıkıntılardır. Ayrıca PKK ile
arasında devam eden çatışmalardır.” Devletin diğer konularda olduğu gibi mayın
konusunda da çalışma yürütmediğini ve
bu nedenle de çok sayıda insanın öldüğü
yada yaralandığını aktaran Bilici, “Özellikle operasyona çıkan birlikler operasyon
sonrası patlayabilecek cisimleri bilerek ve
isteyerek bırakıyor. Bunu PKK militanları
için bırakıyorlar. Ancak kırsalda yaşayan
insanlar ve çocukları zarar görüyor. Devlet
birebir cinayet işliyor” diye konuştu.
“Kayıpların sorumlusu devlettir”
Mayın ve patlayıcılardan yaralanan insanların, yaşamlarını sürdürecek imkanlarının olmadığını belirten Bilici, yaralanan
vatandaşlara sosyal güvenlik, rehabilitasyon, protez gibi yardımların da olmadığına
değindi. Türkiye’nin sözleşme gereği mayınlı alanları belirlemesi, işaretlemesi ve
orada yaşayan halka bilgi ve eğitim vermesi
gerektiğini dile getirdi. Bilici, “Yaşamını yitiren, yaralanan veya zarar gören canlıların
sorumlusu devlettir. Vebali devletin boynunadır. Bu 1 milyon mayın temizlenmediği sürece ölen, yaralanan ve zarar gören
her şeyin sorumlusu devlettir. Devlet bir
an önce bunlarla yüzleşmeli ve imzaladığı
uluslararası sözleşmelerin gereğini yerine
getirmelidir” diye konuştu.
14
DİASPORA
BasHaber
SÖYLEŞİ
9 Kasım
- 15 Kasım14
2015
Almanya-Kürd Toplumu
Ülke Özgürlük Gelecek Kongresi
U
Adem Özgür
zun yıllardan bu yana etkinliklerine
devam eden Almanya Kürd topluluğu
13– 14 Kasım 2015 tarihleri arasında
Hannover kentinde olağan kongresini düzenliyor. Etkili kampanyalara imza atan Topluluk,
Kürdistan sorununa Alman kamuoyunun
dikkatini çekmekte başarılı işler yapmakla
tanınıyor.
1994 yılında kurulan Almanya Kürd Topluluğu (Kurdische Gemeinde in Dutschland /
Civaka Kurd li Almanya), kurulduğu günden
bu yana Kürd sorunuyla ilgili faaliyetler yürüterek ve etkinlikler düzenleyerek, Batılı ülkelerin dikkatini bu yöne çekmeyi hedefliyor,
öte yandan diasporadaki Kürdleri bir araya
getirmek için uğraşıyor. Kürd meselesinin kalıcı çözümü için de çözüm önerilerinde bulunuyor. Almanya Kürd Topluluğu, Almanya’da
faaliyet gösteren bir dernek ve bu dernek
içerisinde kültür, sanat, politika ve eğitim
konularına da yer verilmekte. Diğer yandan da
Kürd gençlerinin Almanya siyaseti içerisinde
aktif yer almaları için uğraşlar veriyor.
Hiçbir ideolojik ve parti bağı olmadan faaliyetlerini sürdüren Almanya Kürd Topluluğu
bünyesinde Kürdistan’ın dört parçasından
farklı görüş ve düşüncelere sahip insanlar bulunurken; aynı zamanda Almanya’daki çeşitli
sivil toplum örgütleri ve siyasi şahsiyetleri
de içinde barındırıyor. Almanya’da yaşayan 1
milyonu aşkın Kürdün henüz hiçbir hakka sahip olmadığı ve kimlik mücadelesi yürüttüğü
düşünüldüğünde derneğin çalışmaları önem
kazanıyor.
13– 14 Kasım 2015 tarihleri arasında
Hannover kentinde düzenlecek olan “Ülke,
Özgürlük ve Gelecek” konulu kongreye Güney
Kürdistan’dan, Rojhilat’tan, Rojava’dan
ve Türkiye’den temsilciler davet edilmiş.
Yayın Yönetmeni - Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
Faysal Dağlı
Editör: Yeter Polat
Kongrenin konuşmacıları arasında Alman
Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir,
Sosyolog İsmail Beşikçi, PAK Genel Başkanı Mustafa Özçelik, Prof. İlhan Kızılhan ve
birçok tanınmış Alman siyasetçi bulunuyor.
Kongre’nin moderasyonu Almanya Yeşiller
Partisi üylerinden Berivan Aymaz ve Cahit
Başer tarafından yapılacak.
Kongrede Kürd kadın operas sanatçıları
müzisyenler Pervin Çakar, Nûre Dilovanî ve
Nazê Îşxan da birer resital verecek.
Kongrenin amacı, Kürdistan’ın son yıllarda
içinde bulunduğu bunalım, Kürdistan’ın
bağımsızlığını hazırlıkları, Rojava’da IŞİD’e
karşı verilen mücadelenin sonuçları ve
Türkiye’de çatışmaların yeniden başlamasını
diasporadaki Kürdlere anlatmak ve bu konuda
çözüm önerileri geliştirmek. Kongreye HDP
Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın
görüntülü bir mesaj göndermesi beklenirken,
Güney Kürdistan’dan çok sayıda temsilcinin
katılacağı belirtiliyor.
Mehmet
Tanrıverdi:
Tüm
Kürdistanlıları
davet ettik
Almanya Kürd
Topluluğu kurucularından ve yönetim kurulundan olan Mehmet
Tanrıverdi, 13–14 Kasım
tarihlerinde yapılacak
kongreyle ilgili BasHaber’e
yaptığı değerlendirmede,
“Kürd toplumunun sesi
olmak istiyoruz. Bu nedenle İsmail Beşikçi’yi, İlhan
Kızılhan’ı, Yeşiller Partisi’nden
Cem Özdemir’i davet ettik.
Haber Merkezi: Mustafa Turan, Emin Kan, Salih
Batırhan, Çimen Gümüş, Adem Özgür
İmtiyaz Sahibi: Basnews Medya Ltd. Şti. adına
Faysal Dağlı
Sahibi: Botan Tahsin
Hukuk Danışmanı: Av. Sennur Baybuğa
Görsel Yönetmen: Alp Tekin Babaç,
Hüseyin Ünal
Alman-Kürd dostlarını çağırdık. Eski Hannover Belediye Başkanını çağırdık. Bu kişi
Almanya’da tanınan bilinen bir şahsiyettir.
PAK Başkanı Mustafa Özçelik’i ve Selahattin
Demirtaş’ı da davet ettik” dedi. Amaçlarının
Alman toplumu içerisinde Kürdlerin sesinin
yükselmesini sağlamak olduğunu belirten
Tanrıverdi, kongrede birlik mesajları verileceğini dile getirdi.
yer alan Kürdler, Almanya’nın bir parçasıdır. Bizler, kendi kimliğimizle tanınmak ve
kabul edilmek istiyoruz. Almanya’daki Kürd
toplumunun sesi olmak istiyoruz” şeklinde
konuştu. Derneklerinde Kürdistan’ın dört
parçasından siyasilerin bulunduğunu belirten
Tanrıverdi, İsveç’te bulunan Kürd Federasyonu gibi çalıştıklarını ve hiçbir siyasi parti ve
kuruma bağlı olmadıklarını söyledi.
“Amacımız Kürd kimliğinin
tanınmasıdır”
1994 yılında kurulan derneğin 2000-2013
yılları arasında eksik çalışmalar yürüttüğünü
ve son iki yılda yeniden aktif çalışmalara başladıklarını ifade eden Tanrıverdi, Alman solu
içerisinde aktif siyaset yapan insanları federasyonlarına kattıklarını belirtti. Almanya’da
1 milyon 200 bin Kürdün yaşadığını ve Kürdlerin şu
ana kadar mülteci hakları
içerisinde kimliğinin tanınmadığını ifade eden
Tanrıverdi, “Amacımız
Kürd kimliğinin tanınmasıdır. Kürdler,
Kürd olarak kabul
edilsin, zirvelere
katılsın. Kürdlerin
Almanya’da tarihi
60 yıldan daha
fazladır. Kürdler, mülteci
olarak Alman
toplumu
içerisinde
en çalışkan
ve aktif
halklardan
birisidir.
Her kademede
“Kürd dili üzerinde de
çalışmalar yapacağız”
Almanya dil, kültür, sanat ve eğitim alanlarında Kürdlerin zayıf kaldığını ve şu ana kadar
kısıtlı sayıda faaliyet yürütüldüğünü belirten
Tanrıverdi, Federal Almanya’da 16 eyalet
içerisinde 6’sının Kürdçe eğitimi kabul ettiğini
hatırlattı. Bu kongre için herkese çağrıda
bulunduklarını da belirten Tanrıverdi, “Kürd
gençlerine Alman partilerine girip siyaset
yapmaları konusunda teşviklerde bulunuyoruz. Alman Kürd Toplumu Başkanı Ali Ertan
Toprak da buradaki Hristiyan Demokrat
Partisi içerisinde yer alıyor, Genel Sekreterimiz de Muhafazakâr Hristiyan Partisi’nin
içindedir. Yeşiller içinde arkadaşlarımız var.
Umut ediyoruz ki önümüzdeki dönemlerde
eyaletlere giden Kürdlerin sayısı çoğalacak.
Biz bu konuda tüm Kürdlere destek oluyoruz”
dedi.
Tel: +90 212 243 27 60
Fax: +90 212 243 27 79
E-mail: [email protected]
www.basnews.com
Meşelik Sk. No:22 D/3 Beyoğlu/İST
Baskı: İhlas Matbaası-Yenibosna/İST
BasHaber/BasNûçe Gazetesi’nde yayınlanan haber, yazı ve fotoğrafların her türlü telif hakkı Basnews Medya Limited Şirketi’ne aittir.
Mustafa Özçelik (PAK):
Kongrede Kürd sorunu tartışılacak
Kongreye Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK)
Genel Başkanı Mustafa Özçelik konuşmacı
olarak katılacak. Almanya Kürd Topluluğu
için, “Kürdistanlıların Almanya’da bir araya
gelerek oluşturdukları ve Kürd/Kürdistan
meseleleriyle ilgilenen bir dernektir” diyen
Özçelik, bu kongrede diğer konuşmacılarla birlikte Kürd/Kürdistan sorunu üzerine
tartışacaklarını ve çözüm geliştirecek alanlar
açmak istediklerini belirtti. Özçelik, sözlerini
şöyle sürdürdü: “Almanya Kürd Topluluğu,
Buna benzer sürekli olarak farklı faaliyetler
düzenlemektedir. Bizi de bu etkinliğe çağırdılar. Ben de orada PAK’ı temsil edeceğim ve
görüşlerimizi orada ifade edeceğiz.”
EKONOMİ
BasHaber
9 Kasım - 15 Kasım 2015
15
SÖYLEŞİ
Ekonomide Çözüm Süreci tek çare
B
Rihan Roj
ciddi bir darbe vurduğunu söyledi.
arış süreciyle birlikte bölgede
esmeye başlayan olumlu hava ve
ekonomik hareketlilik 6-7 Ekim
olayları ardından 7 Haziran seçimlerinin yaklaşması ve barış sürecinin son
bulmasıyla tersyüz olmuştu. 1 Kasım
seçimleri ardından normalleşme umutları ile birlikte gelişmesi beklenen siyasi
ve ekonomik dengeleri değerlendiren
Diyarbakır iş çevreleri, barış süreci başlatılmadığı sürece bölgenin sorunlarının
çözülmeyeceği kanısında.
Çatışmalar yatırımları durdurdu
Bölge ekonomisinin düzelmesi ve
kalkınması için bugüne kadar çok
sayıda teşvik paketinin açıldığına ancak
yaşanan çatışmalardan dolayı bölgenin
gelişmediğine değinen Ebedinoğlu, “Çatışmalı süreç bitmediği sürece teşviklerle
bölge sanayisini ne güçlendirebilir ne de
istihdam sorununu ortadan kaldırabilirsiniz. Bölge her an patlamaya hazır bir
bomba gibi. Birçok işletme işini durdurdu, yatırımlar durduruldu” diye konuştu.
Savaş ihracatı bitirdi
PKK ile devlet arasındaki 30 yıllık
savaş ve çatışmalı durumdan kaynaklı
yaşanan sıkıntıların ardından, 2013’te
başlayan barış sürecinden sonra özellikle bölgede ciddi bir kalkınma hamlesinin başlamasına yol açmıştı. Bölge
ciddi anlamda turist çekmeye başlamış,
yatırımlar artmış ve bu gelişmeler bölge
halkına savaşı ve gözyaşını unutturacak,
umutları artıracak olumlu gelişmelere
yol açmıştı. 6-7 Ekim olaylarından sonra
ve 7 Haziran seçimlerine yakın dönemde
gelişen çatışmalı ortam ise bütün bu
umutların sönmesine sebep oldu. Bu
süreçten sonra ihracatta % 40’a varan
gerilemeler yaşandı. Küçük işletmeler
iş yapamaz hale geldi. Büyük firmalar
küçülmeye giderek çalışanlarını işten
çıkarmaya başladı. Şu an bölge ve Diyarbakır çok ciddi bir istihdam sorunu ile
karşı karşıya. Son verilere göre kapanan
işyeri sayısı 500’ün üzerine çıkmışken bu sayının bine yükseleceği ifade
ediliyor.
Hükümet savaşı sonlandırmalı
6-7 Ekim olaylarının patlak vermesi
ardından çözüm sürecinin sağlam bir
zemin üzerinden yürümediğinin anlaşılması açısından yeterli bir veri olduğuna
işaret eden Alican Ebedinoğlu, “Bölgede
ekonominin ayakta kalabilmesi için yeni
hükümetin ciddi önlemler alması ve güçlü destekler sunması gerekiyor. Burası
şuan bir deprem bölgesi ve bunun etkisi
bütün Türkiye’yi sarsıyor” diye konuştu. Devletin çözüm üretmemesi bölge
gençlerinin, batı illerine göç edeceğini ve
işsizlik sorunun batı illerinde de yükseleceğine dikkat çekti. Ebedinoğlu, 1 Kasım
seçimleriyle yeni bir sürece girildiğini
ve oluşacak hükümetin bir an önce bu
savaşı durdurması gerektiğini belirtti.
Ekonomi ve istihdamda sorun
büyüyor
Bölgede yaşanan ekonomik kötü gidişatla ilgili BasHaber’e konuşan Diyarbakır Esnaf ve Sanatkârlar Odası Başkanı
Alican Ebedinoğlu, bölgede 30 yıldır
yaşanan çatışmalı sürecin beraberinde
getirdiği ekonomik sıkıntılar ve istihdam
sorununun olumlu bir duraktan sonra
tekrar büyüyerek devam ettiğini belirtti.
Çözüm Süreci’nin başlamasıyla birlikte
yeni bir umudun ve hareketliliğin oluştuğunu, küçük işletmelerin siteleşmeye
gittiğini, turizmde ciddi bir hareketliliğin
başladığını ve bunun bölge ekonomisine
olumlu yansımasının gözle görünür bir
şekilde arttığını vurgulayan Ebedinoğlu,
olumlu gelişmeyi, “Organize sanayi bölgesinin ikincisinin temeli Diyarbakır’da
atıldı. Diyarbakır ve ilçelerinde 100 bine
yakın gence küçük işletmeler, esnaf,
sanatkâr ve hizmet sektöründeki işletmelerde istihdam olanakları sağlıyordu.
İş böyleyken biz ciddi anlamda umutlanmıştık” diye ifade ederek yeniden
başlayan çatışmalı sürecin ekonomiye
Anayasanın ilk dört maddesi
değişmeli
1 Kasım seçimleri ardından AKP’nin
Türkiye’yi 4 yıl daha yönetmek için
görev aldığını belirten Ebedinoğlu muhalefet partilerinin de Kürd sorununun
çözümü konusunda ortak bir paydada
buluşmaları ve bölgeyi içine düştüğü kaostik ortamından çıkarmaları gerektiğini
söyledi.
Bölge ihracatı 40 Milyon Dolar
daraldı
Çözüm Süreci ile birlikte bölge ihracatının Türkiye ortalamasının üzerine
çıktığını ancak barış sürecinin çatışmalı
ortama evrilmesi ve IŞİD’in Kürdistan
Bölgesi’ne saldırılarıyla birlikte, bölge
ihracatında 40 milyon Dolarlık bir
daralmanın meydana geldiğini söyleyen
Ticaret Odası Başkanı Ahmet Sayar ise,
ihracatta yüzde 70’lere varan bir artış
meydana geldiğini ancak bunun bölgedeki çatışmalardan dolayı hızla eksilmeye başladığını söyledi. İhraç ettikleri
ürünlerin başında mermer, hububat ve
bakliyat ürünlerinin geldiğini belirten
Sayar, Ortadoğu’daki kargaşadan, Çin’de
ise Çin hükümetinin alım politikalarında
yaptığı değişiklikler nedeniyle ihracatta
daralma yaşandığını kaydederek, “Son
üç aydır organize sanayi bölgesine
yeni yatırım başvurusu veya yer tahsisi
yapmış bir yatırımcı yok. Turizm sektörü
çok ciddi zarar gördü. Özellikle otellerin
doluluk oranları yüzde 60’lardan yüzde
20’nin altına düştü. Çatışmalar kırsaldan kente sıçradığı için de iç pazardaki
tüketim de azaldı” dedi.
Barış sürecine derhal dönülmeli
“Barış süreci devam ettiği zaman
bölgenin ekonomik yaralarının telafisi
mümkündü” diyen Sayar şunları söyledi:
“Bizim her beş kelimemizden biri barıştır. Çünkü yaşanan sorunların çözümü
barış süreciyle mümkündür. Dolayısıyla
1 Kasım seçimlerinden sonra tek başına
iktidar olan AKP’den iş camiası olarak
en büyük isteğimiz ve talebimiz, zaman
kaybı yaşanmadan Çözüm Süreci’ne
dönülmesidir. Çatışmalı süreç diğer
ekonomik ve sosyal sorunları geri planda
bırakıyor. Kriz döneminin daha az
hasarla atlatılabilmesi için iş camiasının
hükümetten talep ettiği faizsiz kredilerin
verilmesi gerekiyor.”
Kredi borcu olan esnafın, borcunun
ertelenmesi ve faizlerinin devlet tarafından karşılanması gerektiğini söyleyen
Sayar, “Hükümetin bölgeye ihtiyaçları
doğrultusunda destekler sunmasını
bekliyoruz” dedi.
15
Siyasete tekrar
dönmek
SENNUR BAYBUĞA
Bir yanımızda iktidarı bırakmamak için her türlü müsibeti yaptığı ve
yapacağı iddia olunan ve seçim sonuçlarına göre halkın yarısı kadarının
teveccühüne yine nail olmuş bir adam
ve onun kurduğu parti. Bir yanda da
aslında böyle olmamakla beraber bu
iktidarın karşısında sanki tek cephe
halinde hareket ediyormuş gibi tüm
iyi niyetimizle tahayyülünü yaptığımız
bir yüzde ellilik kesim var. Seçimin sonuçlarına göre okunan
bu. Oy verdiğimiz partinin oyları düştü, barajı geçti ve 7 Haziran sonuçlarına göre daha az vekille ama sayısal bakımdan
meclisin üçüncü partisi olarak sıralarda yerini alacak vekillerimiz var. Evet seçimler bitti, koalisyon kavgaları ve gerilimleri
de bitti. İktidarı çoğunlukla kazanan hükümet gerilimli süreci
bitirdiğine göre, tersinden okursak önceden yaptığı, iktidarı
tekrar almak için yaptığı hiçbir şeyi artık yapmayacak demektir. Böyle düşünelim ve neye ihtiyacımız var ona bakalım.
Bir yanda Kürdlerin yaşadığı haritamızın doğu tarafına
düşen Kuzey Kürdistan bölgesi, sınırları üç ayrı devlete parça
halinde bölünmüş Kürdistan sınırlarına komşu bir toprak
parçası. Bir de Anadolu’nun diğer tarafları, teorik olarak
tabi. Benim gördüğüm, Kürdlerin bu ülkedeki kaderleri ve
kendilerine çizdikleri gelecek projesi tek başına bu ülkenin
dinamiklerine dayanmıyor artık. Ortadoğu’da olan biten her
şey, Kobane, Rojava, Suriye, Güney Kürdistan, İran. Tüm bu
ülkelerde meydana gelmiş gelecek ittifaklar, yer değiştiren
taşlar ve o bölgelerdeki Kürdlerin kendi varlık savaşları bu
ülkenin sınırları içinde tarif edilemez biçimde, aynı zamanda
bu ülkenin Kürdünü de etkileyecek şekilde devam ediyor ve
edecek. Bizim hükümetimizin -iktidarda kim olursa olsun- bu
bölgede olan bitene ilişkin tüm ittifak ve siyaseti aynı zamanda bu ülkede yaşayan Kürdü de dolaysız olarak etkileyecek
bir tablo çiziyor. Barış. Birlikte yaşam söylemlerimizin aslında
çok az bölümünde bu ülkedeki halkların söz sahibi olabileceği, kalan kısmının tamamen Kürd ulusal varlığı ve devamının
sorunu olduğu ortaya çıkıyor. Bu anlamda ben bu meseleye
dair, ne diyorlarsa odur deyip, ülkemiz içinde yaşayan,
birlikte yaşadığımız Kürdlerin tercihi ne ise, oradan meseleye
yaklaşmak ve orada durmak yanlısıyım. Eğer onlara birlikte
yaşayabileceğimiz bir toplum modeli sunmaktan uzaktaysak
hele de sadece Kürd-Türk çatışmasında saf tutan ve saflaşmayı derinleştiren sağ ya da karşısındaki siyasetten bağımsız
olarak biz nasıl yaşamak istiyoruz, ya da isteyeceğiz sorusu
karşımıza yine dikilmiş görünüyor. Kaderimiz hem birbirine
bağlı ve hem de birlikte yapacağımız siyasete de bağlı kısmen
de olsa artık.
AKP mecliste çoğunluk hükümetini önümüzdeki haftalarda kuracak, anayasa değiştirmeye milletvekili sayıları da
yetmiyor. Şimdi ‘ihtiyaçları olan’ 14 civarında vekili nereden
‘satın alacakları’ tartışmaları yapılırken ve bu tartışma yine
aynı muhalefet ed-emeyiş- biçimi ile bizi sarmalarken,
siyasetin aslında bir pazarlıklar ve taktikler sanatı olduğunu
unutmadan bir ki şey söylemek gerekiyor. 82 Anayasası’nın
değiştirilmesi ve sivil bir anayasa yapılması için mecliste
birkaç yıl evvel bir komisyon kuruldu ve bu komisyona tüm
siyasi partiler üyeleri oranında vekil verdiler. STK’lar, sivil
toplum örgütleri ve siyasi partiler raporlar, öneriler sundular
bu komisyona, tartışmalar görüşmeler devam ederken de
bu komisyon kilitlendi ve çalışamaz hale gelip dağıldı. Şimdi
oradayız tekrar. Bu ülkeye bir anayasa lazım, kısa zamanda
bunun çağrısının yapılacağından endişemiz yok ki, basında
yine meseleyi kısır ve manasız bir ‘başkanlık’ tartışması
üzerinden kilitleyen yazılar çıkmaya başladı. Kartaca yıkılmalıdır siyasetini bırakmayı denersek, siyasetin diplomasi
ve pazarlıklarla açılacak yolların olduğunu da görebiliriz,
aynı partide çalıştığımız insanların bile çoğunluk partisine oy
verdiğine tanıklık etmiş birisi olarak söylüyorum ki; ‘seçmen’
herkese gereken sözünü söylemiş görünüyor, kulaklarımızı bir
kez daha kapatır ve ayağını yere vuran şımarık çocuklar gibi
davranırsak elimizdekini de kaybedeceğiz artık.
16
MÜZİK
BasHaber
SÖYLEŞİ
9 Kasım
- 15 Kasım16
2015
Yavuz Canpolat:
Müzik benim kalbimdir!
Henüz 6 yaşındayken ailesiyle birlikte
Dersim’den İskenderun’a taşınan ve uzun yıllar
İskenderun’da yaşamını sürdüren Kürd müzisyen
Yavuz Canpolat, 22 yıldır müzikle ilgileniyor. “Bir
Resim Sessizliği” adlı ilk solo albümünde toplumsal meseleleri dillendiren Canpolat, IŞİD saldırılarına maruz kalan Ezdilerin dramını anlatan bir
Azad Celikani
Yaptığınız müziği, müzikle
kurduğunuz ilişkiyi bizimle
paylaşır mısınız nasıl başladı
bu yolculuk?
Müzikle daha 6-7 yaşlarında tanıştım. Hatırlıyorum, çocukken evimizin
bahçesindeki dut ağacına çıkıp “Dama
çıkma üşürsün emmioğlu” şarkısını
söylerdim. Ben dut ağacının üzerindeyken annem de aşağıda beni dinliyordu.
Ortaokul bittikten sonra İskenderun
Halk Eğitim Merkezi’nde bağlama ve
müzik eğitimi aldım. 1992 yılında Arif
Sağ Kültür Merkezi’nde de müzik eğitimi aldım. Bunun yanında birçok şan ve
solfej eğitimi aldım ve bugünlere kadar
süreç ilerledi. Müzik, hayatımın bir
parçası değil, tam kalbidir. Müzik bir
yaşam tarzıdır, müzik insanın ruhunun
gıdasıdır. Müziksiz toplumlar şizofrenik
ve travmatik toplumlardır. Müziğin geliştirme, rehabilite etme özelliği vardır.
Müzik aynı zamanda bir yaşam tarzıdır,
duruştur. Müzik, hırçın bir nehir gibi
akan ve toplumdan topluma aktarılabilen bir araçtır.
Müziğin toplumsal gerçeklikle
ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz? Yani siz, toplumsal so-
de video klip de çekti. Yavuz Canpolat, yaşamını ve
müzik serüvenini Kürd müziğindeki tekelleşmeyi
ve müziğin siyasi kimlik kazanmasını eleştiriyor. Müziğin zorla siyasallaşmasının da müziğe
zarar verdiğini belirten Canpolat, müzik çalışmalarını ve Kürd müziğine dair görüşlerini
BasHaber’e değerlendirdi.
runları ve toplumu ilgilendiren
konular üzerine eser üretiyorsunuz. Toplumsal gerçeklikten
kopuk bir müziğin devamlılığı
var mı?
Kuşkusuz müziğin toplumsal gerçeklikle birebir bir ilişkisi var. Popüler müziğin bir estetiği ve derinliği olmadığı
için devamlılığı da yoktur. Pir Sultan’ın,
Karacaoğlan’ın eserlerine bakın; bizim
o eski dengbêjlerin söylediklerine bakın
hala devam ediyor. Kültürdür hepsi.
Şiir, edebiyat, müzik bir kültürdür.
Bunlar hep birer zincirin halkalarıdır.
Müzik, topluma doğru aktarıldığında
temsili paylaşım hakkını ortaya çıkaran
çok özel durumdur. Doğru bir yerden
yakalamak gerekiyor; olabildiğince
namuslu, vicdanlı ve dürüst olmak gerekiyor. Önce kendimize karşı, sonra da
topluma karşı dürüst olacağız. Topluma
karşı bir sorumluluğumuz var.
Tam da bu noktada Ezdiler
için bir şarkı söylüyorsunuz.
Neden?
Ezdilerle ilgili söylediğim şarkının
sözleri Kerem Anqosi’ye ait. İnsanların
öldürüldüğü, katledildiği, kadınların
tecavüze uğradığı; insanların acı çektiği
bir dönemde kayıtsız kalamazdım. Aksi
durumda insani bir şey olamazdı. En
azından onların o yaralarına, dertlerine
ufak da olsa bir nefes olduysam ne mutlu bana. Birçok platformda dile getiriyoruz. Biz takkiyecilik dediğimiz zaman
sadece dindarlar aklımıza geliyor.
Oysa takkiyecilik her alanda var; solda
da, sağda da, milliyetçilikte de var.
Takkiyecilik, hedefe ulaşabilmek için
olduğundan farklı görünmektir. Yani
batı literatüründe Makyavelist olmaktır. Bu, bireyleri kişiliksizleştiren bir
durumdur. Şu açıdan baktığımız zaman
bizim de sanatçı olarak bir eksikliğimiz var, belki de toplumu doğru analiz
edemiyoruz. O kadar çok manipülasyon
ve bombardıman var ki kaçamıyoruz.
Birinden kaçsanız, diğerine yakalanıyorsunuz. Dolayısıyla biz de dayanışma
önemlidir.
İlerde ne gibi projeleriniz var?
Hedeflerimden birisi Pir Sultan
Abdal, ya da bir Kızılbaş Alevi albümü
yapmaktır. Ya da Kurmancî ve Zazakî
albümler yapmaktır. Açığa çıkmamış
eserleri ortaya koymak istiyorum.
Klasikleşebilecek bir eser ya da çalışma
olmalıdır. Günübirlik çalışmalar yapmak istemiyorum; popülerlikten uzak,
yürekten çalışmalar yaparak insanlara
katkı sunmak istiyorum. En büyük
hayalim budur. Çingene müziklerle
ilgili çalışmalarım olacak; ama bunlar
dayanışmayla olur. Konuşuruz, emeğin
kutsallığından bahsederiz. Biz bu
şeylerden çok uzağız. Pir Sultan Abdal
albümü ya da Kürdçe albüm yapmak
istiyorum.
Sesime, düşünceme ve yüreğime
güveniyorum. Her şey metalaştığı için
bunlar yetmiyor. Kapitalizmin o argümanlarıyla hareket etmek zorundayız.
O kirli bombardıman ne yazık ki şu an
çok önemli. 2010’da yaptığım çalışma,
bana göre piyasadaki birçok albümden
daha iyiydi; ama param olmadığı için
reklam da olmadı ve hiç duyulmadı.
Bir single çalışmam var, o da birkaç ay
içerisinde bitecek. Bu albümde sosyal
medyada tanıtımlar yapıp aynı zamanda görsel tasarımıyla da ilgili daha fazla
çalışmalar yapacağım.
Kürd müziği
tekrar ediyor
Biz Kürdler mazlum olsak bile kendi içimizde
de mazlumlar yaratıyoruz ne yazık ki. Demokrasi diyoruz ve insanların mağdur olduğunu söylüyoruz. Farklı düşünen sanatçılara
ambargo uygulanıyor. “İlla benim dediğimi
yapıp, benim gibi düşüneceksin” diyor birileri. İnsanlar onlar gibi düşünecek değil ki.
Türkiye’yi eleştiriyoruz, çoğu kez bizler de
onların minyatür şekli gibi davranıyoruz. İnsan
haklarını, özgürlükleri, demokrasiyi içselleştiren bir yapıya sahip değiliz. Müzik siyasallaşıyor. Müzik yerine göre siyasallaşır, ama doğal
süreçler içerisinde siyasallaşır. Zoraki olarak
siyasallaştırmak, sanatı engellemek anlamına
gelir. Bu, Kürd müziğine çok zarar veriyor.
Kürd müziğinde daha çok birbirini tekrar
eden, arabesk tarzda müzikler ortaya çıkıyor.
Müziği dinlediğim zaman müzik bana bir şey
verebilmelidir; aksi takdirde ben o müziği
dinlemem. Müzisyenlerin rahat bırakılması
gerekiyor ve onların özgür bir ortamda kendini
rahatça ifade etmeleri gerekiyor.
Katliamlar nedeniyle
konserlere ara verdik
Konser çalışmaları oluyordu ne yazık ki son
zamanlarda yaşanan katliamlar nedeniyle
erteliyoruz, bu ortamda konser veremeyiz. Hepimiz depresyon halindeyiz; ama hayat devam
ediyor ve konserler de bir zaman sonra devam
edecek. Azimli biri olduğumu düşünüyorum,
belli sınırlar içerisinde çalışmalarımı sürdüreceğim. Kendime olan borcumdan dolayı
çalışmalarımı yapmak zorundayım.
Zazaki ve Kurmanci
albüm çıkaracağım
Kürdçe yapmak için, albüm çıkarmak istemiyorum. Gücüm olursa evrensel normlarda
klasikleşecek Zazakî ve Kurmancî bir albüm
çıkarmak istiyorum. Sırf Kürdçe olsun diye
albüme bir şarkı sıkıştırırsam, arada kaynayacaktır. Birkaç Kürdçe bestem var. En azından
halkıma, boynumun borcudur.

Benzer belgeler

02.11.2015

02.11.2015 HAKAN TAHMAZ

Detaylı