Pdf Formatı

Transkript

Pdf Formatı
4. “Şantiyeye Dönüyoruz”
Etkinliği!
İNTES Genç Yöneticiler Grubu’nun geleneksel "Şantiyeden Dönüyoruz” etkinliği 12 Haziran 2015 günü gerçekleşti.
İGY Başkanı Emrah Yaykıran ve Başkan Yardımcıları Emre Güray ve Seda Öztürk’ün ev sahipliği yaptığı etkinlik çok
sayıda üyenin katılımı ile gerçekleşti. İGY Başkanı Emrah Yaykıran, "Şantiyeden Dönüyoruz” etkinliğinde sektör temsilcileri ile farklı bir ortamda bir araya gelmekten memnuniyet duyduğunu ifade etti.”
Ey
yükselen nesil!
gelecek
sizindir...
Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Gazetesi • Yıl 2015 Sayı: 41 / Yıl: 11 • ISSN: 1304 - 7183
İGY BIRINCI YURT IÇI ŞANTIYE
GEZISI YAPILDI
BINALARIN AYRILMAZ PARÇASI;
ASANSÖR
İNTES Genç Yöneticiler Grubu farklı faaliyetler ile etkinliklerini
sürdürmeye devam ediyor. Bu kapsamda Emrah Yaykıran’ın
başkanlığı devir aldığı Genel Kurul’da yurt içinde şantiyelere
geziler düzenlenmesine karar verildi. Bu etkinliğin birincisi Gebze-Orhangazi-İzmir şantiyesi ve 3. Boğaz Köprüsü şantiyelerine
gerçekleştirildi.
tamamı sayfa
Bina deyince aklımıza gelen ilk teknolojik ekipmanların başında
asansör gelir. Bir ev alacak olsak, ister 3. kat olsun, ister 13. kat
olsun, ilk merak ettiğimiz konu asansörün olup olmadığıdır.
Dikey yapılaşmanın her geçen gün arttığı günümüzde, dikey
taşımacılık aracı olan asansörlerin önemi de her geçen gün artmaktadır. Teknolojinin her gün hızla değişmesi ile inşaat sektöründeki yenilikler asansör sektörüne olan talebi arttırmakta
ve sektördeki değişimi de beraberinde getirmektedir. Binaların
bu önemli ve ayrılmaz parçası olarak hayatımızı kolaylaştıran ve
güvenlik açısından kritik öneme sahip asansörler için firmaları
seçerken nelere dikkat edilmesi gerektiğini okuyucularımız için
Elektrik Elektronik Mühendisi Mustafa Tutsak anlattı.
6
tamamı sayfa
8
Demir Fiyatlarını Merak
Edenlere…
“Kurumsal Sosyal Sorumluluk
Çalışmalarının Temelinde İnsana ve Doğaya
Saygı Var.”
Günümüzde yaygın olarak kullanılan en etkili paylaşım ve iletişim
aracı olan internet; dünyaya açılan büyük bir kapıdır diyebiliriz. Bilgiye hızlı ulaşmanın en doğru yollarından biri de web siteleri. İnşaat
sektörü içinde önemli bir iletişim araçlarından biri olan websiteleri
doğru kullanıldığında tüm ihtiyaçlara cevap verebiliyor. Bu sayımızda
sektör için çok önemli bir web sitesi olan www.demirfiyatlari.com’u
Güleç Demir Çelik A.Ş Yönetim Kurulu Üyesi Murat Güleç sizler
için anlattı. İnşaat demiri fiyatlarının analizlerini, fiyat listelerini
ziyaretçileri ile paylaşıyor. Siteye ait makaleyi ilgiyle okuyacağınıza
inanıyoruz.
Bir marka olarak sektörlerinde konumlanmak isteyen firmalar artık sadece
başarıları, vizyonları, misyonları ile değil toplum için gerçekleştirdikleri
projeleri ile de var olmaktadır. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla
İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sema Becerikli kurumsal
sosyal sorumluluğu siz okurlarımız için anlattı. Becerikli kurumsal sosyal
sorumluluk ile ilgili oluşan bir algıya da şöyle açıklık getiriyor. “Görünürlük ve imaj günümüzün önemli iki kavramı. KSS uygulamaları, işletmeler
için bu görünürlüğün ve sağlam bir imaj inşa etmenin yollarından biri
olarak görülüyor. Ancak bir yanıyla bunun büyüleyici tarafına teslim
olmamak da önemli. Çünkü, nihayetinde işletmeler KSS uygulamalarını
varoluşsal biçimde, hatta vazifeden öte bir parçaları olarak gördükleri için
gerçekleştirmeliler, imaj oluşturmak ya da gündemde kalmak için değil.”
Son yılların en çok konuşulan kavramı kurumsal sosyal sorumluluk ile
merak ettiklerinizi ilerleyen sayfalarımızda okuyabilirsiniz.
tamamı sayfa
13
tamamı sayfa
16
2 EKONOMİ
Dünya Ekonomisi Krize mi Koşuyor ?
Ağustos ayında Çin panik atağını savuşturan piyasalar önceki iki haftayı da Volkswagen sarsıntısı ile geçirdi.
Yılın son çeyreğine bir taraftan büyümeye ilişkin kaygılar bir taraftan da bu iki risk başlığının baskısı altında
yelken açtık.
Ekim ayı ise güçlü pozitif bir başlangıca sahne oldu ve dolar tüm gelişen ülkelerde ortalama % 3,5 değer kaybederken borsalar % 5’i aşan yükselişlere sahne oldu.
Dünya Ekonomisi & Uluslararası
Piyasalar
Biraz geriye dönersek yılın ikinci çeyreği dünya borsalarında ılımlı kayıplara
sahne olmuş üçüncü çeyrekte satışlar
sertleşmişti.
Mart ayında 12,200 puanı gören Alman
DAX endeksi 9.300, yine ilk çeyrekte
18.200 puanı aşan Dow Jones (ABD)
15.300 puana kadar geriledi.
Ekim ayının ilk haftasını Dow Jones
17.000 Dax endeksi 10,100 puanla
tamamlıyor. Bu pozitif atak sadece bir
tepki mi ? Sanmıyorum.
Aksine dünya borsalarının ikinci ve
üçüncü çeyrekte yaşanan ortalama
% 20’lik kaybı takiben son çeyrekte
çarpıcı bir geri dönüşe hazır hale geldiğini ve daha kat edilecek yol olduğunu
düşünüyorum.
Çin, Volkswagen önemsiz başlıklar
değil. Ben de bu sorunları küçümsemiyorum, aksine dünya ekonomisinin
ne kadar kırılgan olduğuna işaret eden
önemli başlıklar olarak görüyorum.
Çin ekonomisi bir dönüşüm yaşıyor.
Eski hızla ve dünyaya mal satarak büyüyemeyecek, ama bu kumdan kale olduğu ve hemen yarın çökeceği anlamına
gelmiyor.
Volkswagen şirket olarak zorlanacak, işleri hiç kolay değil. Ama bunun sektörel
bir sarsıntıya neden olması Almanya &
Avrupa ekonomisine darbe vurmasına
Merkel izin vermeyecektir.
Panzerler Avrupa’nın içine düştüğü güçlükten çıkabilmesi için 3 senedir büyük
çaba sarfediyor ve risk
(ECB
varlık alım programı) alıyor. Bu yoldan dönüş yok ve ben Almanya’nın
gücünün bunu engellemeye yeteceğini
düşünüyorum.
Çin ve Brezilya sorun yaşıyor. Japonya
ehh işte ama Avrupa ve ABD ‘de 2009
yılındaki dibe vuruşu takiben belirgin
pozitif bir eğilim oluştu. Türkiye ise diğer gelişenlere kıyasla ABD & Avrupa
ikilisinden çok daha fazla etkileniyor.
Evet Avrupa gönüllerdeki büyüme hızına henüz dönemedi. Ama rahmeti
Salih Neftçi hocamızın ''bir şeyin ne
olduğundan daha önemli olan trendinin ne olduğudur'' sözünden hareket
ile karınca gibi üzerine koya koya yol
aldıklarını görmezden gelmemeliyiz.
ABD cephesinde ise asayiş zaten berkemal, onların derdi dünyanın geri kalanı
döner onları vurur mu ? FED de bu
kaygı ile faiz hamlesinde acele etmiyor.
Ben ABD ve Avrupa canlanırken Çin’in
de yumuşak inişi başarabileceğini ve
pistte (dünya ekonomisi) yangına neden
olmayacağını düşünüyorum.
Gerek Türkiye özelinde gerek dünya
adına asıl korkmamız gereken perde,
ABD merkezli bir resesyon yaşanması
olmalı ki; ben bunun da 2018-2020
dönemi içinde kaçınılmaz bir manşet
olabileceği ve çürük elmaların bu perdede çok su yutabileceği görüşündeyim.
Ancak 2016-2017 döneminde ılımlı bir
hızla da olsa dünya genelinde canlanmanın devam edeceğini ve uluslararası
piyasalarda en azından 2017 ortalarına
kadar kalıcı bir çöküş yaşanmasının güç
olduğunu düşünüyorum.
Bu nedenle de gerek 2015 son çeyreğin
gerek ise 2016 bütününün finansal piyasalarda pozitif bir seyre sahne olmasını bekliyorum
Sonbaharda Piyasalar
Projektörleri uzun vadeden kısa vadeye
çevirerek devam edelim. Dünya borsalarının yılın son çeyreğine girerken
en büyük avantajı büyüme sürerken
hisse senedi fiyatlarında oluşan göreli
iskonto.
Üstelik takvimsel olarak da yükseliş
geleneğinin geçerli olduğu bir perdeye girdik. Ekim başından ocak sonuna
olan kesit dünya genelinde borsalarda
ağırlıkla pozitif seyre sahne oluyor.
Lokomotif endeks Dow Jones (ABD)
geride kalan 15 yılın 13’ünde bu perdeyi değer kazanarak geçirdi. 2 yıllık
düşüşe sahne olan tek istisna 20082009 mortgage krizi dönemi. Bu bakıma dünya genelinde takvimsel olarak
avantajlı bir perdedeyiz.
Türkiye özelinde kuşkusuz 1 Kasım genel seçimleri dünyadaki eğilimden ne
ölçüde yararlanacağına ilişkin belirleyici
kriter olacak.
Geride kalan 2,5 yılda sosyal gerilimler,
faiz tartışmaları, siyasal tıkanıklık ve 3
yıllık arayı takiben yeniden başlayan
terör Türkiye ekonomisine irtifa kaybettiriyor.
Ancak mali disiplin, düşen petrol fiyatları ve dış iklimin genel ılımlı hali
koruyucu bir tampon gibi alınabilecek
hasarı yumuşatıyor.
Seçim sonrası siyasi tıkanıklık aşılır ve
yıpranan güven duygusu tamir edilmeye
başlanırsa gerek Türkiye ekonomisi gerek ise yurtiçi piyasalar güçlü pozitif yarınlara yelken açma potansiyeli taşıyor.
Eral İlhan KARAYAZICI
Gedik Menkul Değerler / Portföy Yönetim Müdürü
BAŞKAN’ DAN
3
EMRAH YAYKIRAN
İGY Ondördüncü Dönem Başkanı
Dev altyapı yatırımları ekonomiye can veriyor, İGY dev yatırım
projelerini yerinde inceliyor.
Değerli okuyucular, bir önceki sayımızda tam da seçim arifesindeydik. 4 ay
önce olduğu gibi önümüzde tekrar bir
seçim süreci var. Maalesef son aylarda
hiçbir zaman görmek istemeyeceğimiz
bazı terör olaylarını ülke olarak yaşamaktayız. Türkiye’nin pırıl pırıl insanları yaşamını yitirmekte, kaybolan
canların acısını milletçe yüreklerimizin
derinlerinde hissediyoruz. Kelimeler bu
üzüntüyü ifade etmede yetersiz kalmaktadır.
rılmış inşaat harcamaları %2,0 oranında artış gösterirken, kamu inşaat harcamaları %-1,5 oranında azalmıştır. Yılın
ikinci çeyreğinde inşaat sektörü tekrar
pozitif büyüme yakalamıştır. Bir önceki
yılın ikinci çeyreğinde %3,4 oranında
büyüyen inşaat sektörü 2015 yılının
aynı döneminde %2,0 oranında büyümüştür. Ekonomik aktivitelerdeki
yavaşlama nedeni ile sektörün ilk altı
aylık dönemdeki performansı %-0,3
küçülme yönünde olmuştur.
Türkiye’nin terör belasından kurtarılması toplumun ortak tavrı ile mutlaka
başarılacaktır. Milletimize ve yakınlarını
kaybeden tüm vatandaşlarımıza bir kez
daha başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Yıl içerisinde ekonomide yapılan özel
ve kamu sektörü yatırımlarının toplamından yatırım amortismanı çıkarılarak
hesaplanan gayri safi serbest sermaye
oluşumu rakamlarına da göz atalım.
Bir önceki yıla kıyasla 2015 yılının birinci çeyreğinde sabit fiyatlarla Gayri
Safi Sabit Sermaye yatırımlarında bir
değişiklik olmadığı görülüyor. Bu dönemde kamu sektörü inşaat harcamaları
%9,2 oranında azalırken, özel sektör
inşaat harcamaları ise %1,4 oranında
azaldı. Makine teçhizat yatırımlarında ise kamu sektörü %-18,0 oranında
azalırken, özel sektör yatırımları %3,7
oranında artış gösterdi. 2015 yılının
ikinci döneminde kamu sektörü inşaat
harcamaları %2,8 oranında daralırken,
özel sektör inşaat harcamaları %3,4 oranında artmıştır. Gayri Safi Sabit Sermaye oluşumu içerisinde kamu sektörü
harcamaları altı aylık dönemde %3,8
küçülmüştür. Bu rakam içerisinde makine teçhizat yatırımları %5,9 oranında
artarken, kamu inşaat harcamaları %5,4
oranında küçülmüştür.
2015 yılı ekonomide beklentilerin de
olumsuz başladığı bir yıl oldu. Dünya
ticaret hacmi gerilemiş, küresel büyüme
beklentileri düşmüştür.
Ülkemizde ise taahhüt işlerinin en yoğun olduğu sezonun ortası ve sonuna
seçim süreci denk geldi. Bu nedenle
2015 yılında geçtiğimiz yıllara kıyasla siyasi belirsizliğin neden olduğu bir
durgunluk yaşanmıştır.
Küresel ekonomik dalgalanmalar ve
komşu ülkelerdeki siyasi gerginliklerin
sonuçlarının da bu duruma negatif etki
ettiği inkâr edilemez.
Bu çerçevede Türkiye İstatistik
Kurumu’nun bazı güncel verilerini
paylaşmak isterim. 2015 yılının ilk
çeyreğinde yatırım harcamalarındaki
azalmaların yansımaları başta inşaat
sektörüne ve ekonomimize olmuştur.
Sektörümüz bu süreçte %-3,5 oranında küçülme göstermiştir. Bu dönemde
mevsim ve takvim etkilerinden arındı-
Sektörümüz emek yoğun bir sektör olması sebebiyle istihdamda lokomotif
konumundadır. 2014 yılında sektörü-
İNTES GENÇ YÖNETİCİ
GAZETESİ
müzün istihdamdan aldığı pay %7,1
olarak gerçekleşmiştir. Aynı dönemde
mevsim etkisinden arındırılmış çalışan sayısı 1.937.0000 kişi olmuştur.
Son açıklanan 2015 Haziran dönemi
verilerine göre ise inşaat sektöründe
1.978.000 kişi istihdam edilmiş, toplam istihdamdaki pay %7,3 olmuştur.
Kalkınma Bakanlığı verilerine göre,
kamu yatırımları içerisinde ulaştırma-haberleşme sektörü ilk sırada yer
almaktadır. Tarımsal alt yapı ve enerji
sektöründe gerçekleşen yatırımlar da
ekonominin dinamiklerini oluşturmaktadır.
Ülkemizde mevcut altyapının iyileştirilmesi ihtiyacı ve yeni altyapı yatırımlarının eklenerek hayata geçirilmesi
gerekliliği gelişmekte olan ülkemizde
her geçen gün artmaktadır.
2015 yılının siyasetin ve dış politika
gündeminin yoğunluğuna rağmen ekonominin dinamiklerini harekete geçiren büyük ölçekli yatırımların devam
etmesi son derece önemlidir. KamuÖzel sektör ortaklığı ile gerçekleştirilen ulaştırma, enerji ve sulama projeleri
inşaat sektörüne ve başka sektörleri de
harekete geçirerek ekonomiye canlılık
getirmektedir.
Altyapı yatırımlarını hızla gerçekleştirme ihtiyacımız ve bu ihtiyaca yönelik
ayrılabilecek kamu kaynaklarının kısıtlılığı firmalarımızın Kamu Özel Sektör
İşbirliği (KÖİ) projelerine olan ilgisini
geliştirmiştir. Bu tür projelerin başarılı
örnekleri giderek çoğalmaktadır.
İGY olarak genç yöneticilerimize tecrübe kazandırmak amacıyla IGY’nin yurt
içi şantiye gezi faaliyetlerine başladık.
Basım Tarihi: 19.10.2015
Sayı: 41 (Mayıs-Ağustos)
Yıl: 11
ISSN: 1304 - 7183
Gazetemizi ekonomiden, geziye, tarihten, sosyal yaşama, iş dünyası ve
iletişime kadar farklı içeriği ile sizlerin
beğenisine sunmaya devam ediyoruz.
Sağlıcakla kalınız
İNTES Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Adına Sahibi:
Celal Koloğlu
Sorumlu Müdür:
H. Necati Ersoy
YÖNETİM YERİ
YAYIN KURULU
ASUDE ÖZTÜRK CAMADAN
BAŞAR GÜVENSOY
BURAK ÇELİK
BURÇİN KARGIN
CAN ADİLOĞLU
CEM ADİLOĞLU
CENK KANAT
ÇİĞDEM KURT
DORUK COŞKUNSU
EBRU ÇELİK CEYLAN
ELİF GÜRAY
Bu amaçla ülkemizde ulaştırmaya yönelik bu tür KÖİ projelerinin en önem
arz edenlerinden 3. Boğaz Köprüsü ve
Gebze-Orhangazi-İzmir (İzmit Körfez
Geçişi ve Bağlantı Yolları Dahil) Otoyolu Projelerinin yapım aşamasında
oluşunu fırsat bilerek yerinde ziyaret
ettik. Yine YİD modeli ile gerçekleştirilmekte olan yüksek mühendislik ve
teknolojisi ile fark yaratarak ilklerin
köprüsü olacak 3.Boğaz köprüsünü
de yerinde inceleyerek teknik bilgiler
aldık. Bize bu etkinliklerimizin gerçekleşmesinde yardım sağlayan İGY
12.Dönem Başkanı Mehmet Göçen’e,
göstermiş oldukları sıcak ev sahipliğinden ve aktardıkları teknik bilgilerden
ötürü Otoyol Yatırım ve İşletme A.Ş.
den Güney Yaklaşım Viyadüğü Proje
Müdürü R. Özcan Başkazancı ve Asma
Köprü Proje Müdürü Fatih Zeybek’e ve
ICA 3. Boğaz Köprüsü Proje Kontrol
Direktörü Sayın Cem Erer ve Planlama ve Raporlama Şefi Süleyman Onur
Karaca’ya teşekkürlerimizi buradan kendilerine bir kez daha sunarız. Bir sonraki sayımızda sizlere yine çok önemli
bir YİD projesinden bilgiler aktarmaya
devam edeceğiz.
ELİF YAVUZ YAMAN
EMRAH YAYKIRAN
EMRE GÜRAY
ESRA ÖZTÜRK
IŞIL GÜVENSOY
İREM ŞEREFOĞLU
KEMAL CEYLAN
KORAY KARADUMAN
LEYLA NASIROĞLU
MERT YILDIZHAN
MERİÇ AYDENİZ
MEHMET GÖCEN
MURAT GÜLEÇ
NAZLI HÜRMEYDAN
ÖZGÜR HAŞEMOĞLU
SEDA ÖZTÜRK
SELAHATTİN ÖNEN
SELİM AKIN
TUVANA AYDINER
TOLGA KOLOĞLU
UĞUR KOÇOĞLU
4. Cadde 719. Sok. No: 3 Yıldız/Çankaya- Ankara
Tel: 0.312 441 43 50 • Faks: 0.312 441 36 53
www.intes.org.tr • [email protected]
Editör: Aslı Kutlucan Kaptan
Yapım: Gergedan Tanıtım • 0.312 442 75 10 • www.gergedantanitim.com
Sanat Yönetmeni: Levent Kaptan • Grafik Tasarım: Erdem Sağbili
Baskı: Tiremat Matbaacılık • Kazım Karabekir Cad. Kültür Çarşısı No:7/7
Altındağ - ANKARA • Tel: 0312 472 39 46
Dört ayda bir yerel süreli yayın olarak yayımlanır ve abonelerine ücretsiz olarak gönderilir.
PARA İLE SATILMAZ
Gazetede yayımlanan yazılar, yazarların kişisel görüşü olup hiçbir şekilde İNTES tüzel
kişiliğinin görüşü olarak mütalaa edilmez.
4 İGY ’ DEN HABERLER
İGY Birinci Yurt İçi Şantiye Gezisi Yapıldı
İNTES Genç Yöneticiler Grubu farklı faaliyetler ile etkinliklerini sürdürmeye devam ediyor. Bu kapsamda Emrah
Yaykıran’ın başkanlığı devir aldığı Genel Kurul’da yurt içinde şantiyelere geziler düzenlenmesine karar verildi.
Bu etkinliğin birincisi Gebze-Orhangazi-İzmir Şantiyesi ve 3. Boğaz Köprüsü şantiyelerine gerçekleştirildi.
Ziyaretin ilk ayağını NÖMAYG -Oto Yol
A.Ş’nin İzmit Körfez Geçişi ve Bağlantı Yollarını kapsayan Gebze-Orhan Gazi İzmir
şantiyesine yapıldı. Ziyarette Güney Yaklaşım Viyadüğü Proje Müdürü R. Özcan
Başkazancı ve Asma Köprü Proje Müdürü
Fatih Zeybek birer sunum gerçekleştirdi.
Sunumların ardından Şantiye gezisi yapıldı.
Öncelikle Güney Yaklaşım Viyadüğü saha
gezisi yapıldı ardından Otoyol A.Ş botu ile
Kuzey şantiyeye geçiş sağlandı.
Projeye ilişkin bazı önemli detaylar şöyle:
İzmit Körfez Geçişi köprüsü ana açıklığı itibarı ile Dünyanın en uzun 4’üncü
köprüsü olacaktır. Köprünün ana açıklığı
1550 metre olup, ana açıklığın Kuzey ve
Güneyindeki kenar ayakları 566’şar metrelik uzunluğa sahiptir. Toplam Asma
Köprü uzunluğu 2682 metredir.
Köprüde deprem risklerine karşı hasarlar
minimuma indirilmiştir. 8,5 şiddetinde-
ki depremlerde bile hafif hasarla atlatılabilecektir.
Yapının tasarım ömrü 100 yıl olarak belirlenmiştir. Projenin tamamlanması ile
İstanbul-Bursa ulaşımı 2,5-3 saatten 1
saate düşecektir. Ulaşım alternatiflerine
göre körfezi geçiş süreleri değerlendirildiğinde; körfezi otomobil ile mevcut yolu
kullanarak geçmek 1 saat 20 dakika, feribot ile geçiş 45/60 dakika iken; planlanan körfez geçişi 6 dakikaya düşecektir.
Güzergah üzerinde yer alan Balıkesir ve
Manisa’nın, İstanbul ve Bursa çevresindeki bölge kapasitesinin üzerine çıkmış
olan sanayi yatırımlarının yeni çekim
alanı olması beklenmektedir.
Güzergah üzerinde yer alan Manisa ve
Balıkesir ili ile Güzergah çevresinde yer
alan Eskişehir–Bozüyük–Bilecik Bölgesinin gelişmekte olan sanayileşmesine ilave
katkı sağlayacak olan Otoyol, bu bölgede
yeni yatırımların da önünü açacaktır.
İGY ’ DEN HABERLER
taşıt işletme giderlerinin artmasından
oluşan ekonomik kayıplar ortadan kalkacaktır.
Trafik sıkışıklığının neden olduğu emisyon artışları ve gürültü kirliliği gibi çevresel faktörler en aza indirilecektir.
Mevcut yolun geometrik standardının
yetersizliğinden kaynaklanan trafik kazalarının azalması sağlanacaktır.
Programın ikinci gününde İçtaş ve Astaldi ortaklığı ile inşa edilen 3. Boğaz
Köprüsü Şantiyesi ziyaret edildi. Ziyarette proje Kontrol Direktörü Cem
Erer ve Planlama ve Raporlama Şefi Süleyman Onur Karaca tarafından proje
hakkında bilgi verildi.
Üzerinden 2X4 şeritli karayolu ve 2
şeritli tren yolunun aynı seviyede geçmesi, 59 metrelik genişliği ile dünyanın
en geniş, 1408 metrelik ana açıklığı ile
üzerinde raylı sistem olan dünyanın en
uzun, 322 metreyi aşan yüksekliği ile
dünyanın en yüksek kuleye sahip asma
köprüsü olması gibi birçok ilki barındıran 3. köprü, İstanbul'un dinamiğine
uygun, estetik ve çağdaş bir görüntüde
olan, çoğunluğu Türk mühendislerden
oluşan bir ekip tarafından inşa edilmektedir. Yapımında yaklaşık 50.000 ton
çelik yapı imalatı, 22.000 ton çelik halat
ve 200.000 m3 beton, 33.000 ton inşaat
demiri kullanılmaktadır.
Türkiye’de ve Avrupa’da ilk defa dört
şeritli tünel ile dünyada üzerinde raylı
sistem olan en uzun köprüdür.
6372 kişinin çalıştığı, 652 kamyon,
250 ekskavatör, 13 beton santralinin
kullanıldığı, 11 tane viyadük ve bir ekolojik köprüden oluşan projenin katkıları
şöyle:
İstanbul'un şehir içindeki ve mevcut
boğaz köprülerindeki trafik yoğunluğu
azaltılarak yakıt tasarrufu sağlanacak,
Araçlar kesintisiz, emniyetli ve konforlu
bir şekilde transit geçiş yapacak,
Hem karayolunun hem de demiryolu ağının mevcut olduğu
köprüyle; Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan Türkiye’nin taşımacılık alternatifleri ve ticaret
kapasitesi artacak,
Şehir içi trafiğin yeni yapılacak
köprüye yönlendirilmesiyle birlikte gaz salınımı düşecek,
(Kınalı) – Çanakkale - Savaştepe Otoyolu ve İstanbul - İzmir Otoyolu ile birleşecek ve
komşu şehirlere ulaşım süresi
azalacak,
Köprüden geçecek olan
demiryoluyla, Edirne’den
İzmit’e kadar şehirlerarası ve
şehir içi kesintisiz demiryolu
taşımacılığı yapılacak ve bu
raylı sistem Marmaray ve İstanbul Metrosu ile entegre
edilerek Atatürk Havalimanı, Sabiha Gökçen Havalimanı ve yeni yapılacak
3. Havalimanı da birbirine bağlanacaktır. Yurtiçi
Şantiye gezisine Başkan
Emrah Yaykıran’ın yanı
sıra, Başkan Yardımcıları
Emre Güray, Seda Öztürk, üyelerden Erdem
Kurt, İrem Şerefoğlu,
Mehmet Göçen, Murat
Güleç ve Oğuz Ayrancıoğlu katıldı.
5
6 İGY ’ DEN HABERLER
Şantiyeden Dönüyoruz Etkinliği İle İGY ve Sektör
Buluşması Gerçekleşti
İNTES Genç Yöneticiler Grubu "Şantiyeden Dönüyoruz” etkinliğinin dördüncüsünü 12 Haziran 2015 Cuma günü
gerçekleştirdi
İGY Başkanı Emrah Yaykıran ve Başkan Yardımcıları Emre Güray ve Seda
Öztükr’ün ev sahipliği yaptığı etkinliğe
grup üyeleri ve İNTES üyelerinin temsilcileri iştirak etti.
İNTES Dokuzuncu Yönetim Kurulu
Başkanı M. Şükrü Koçoğlu’nun yanı
sıra Sistemelektromekanik A.Ş. Yönetim
Kurulu Başkanı Merdan Hürmeydan,
Yaşar Özkan A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi
Ayşlen Telemez, Özaltın A.Ş. Genel Koordinatörü Faruk Sanal İGY üyeleri ile
bir araya gelen yöneticiler arasında oldu.
Etkinliğe İGY üyelerinden Asude Öztürk
Camadan, Can Adiloğlu, Çiğdem Kurt,
Esra Öztürk, Murat Güleç, Nazlı Hürmeydan ve Oğuz Ayrancıoğlu katıldı.
İNTES üyesi firmaların temsilcilerinin
de katıldığı etkinliğe, davetliler eşleri ile
birlikte iştirak etti.
Misafirler ile birebir ilgilenen Emrah
Yaykıran, dördüncüsü düzenlen etkinlikte sektör temsilcileri ile farklı bir ortamda bir araya gelmekten memnuniyet duyduğunu ifade etti. Dostlukların
yanı sıra sektör, ekonomi, siyasete ilişkin
sohbetlerin de gerçekleştiği etkinlik bir
sonraki sene de bir araya gelmek dilekleri
ile son buldu.
SAĞLIK
7
Bakteriden Gelen Güzellik;
Botilinum Toksini
Clostridium botulinum adlı bakteri ilk
defa Van Armenger tarafından incelenmiş ve tanımlanmış olan ve vücutta
toksik hastalık oluşturabilen bir ajandır.
Yaygın olarak botoks ticari adıyla bilinen
botilinum toksini klinik olarak ilk kullanımı bir göz doktoru tarafından ortaya
konulmuştur. Günümüzde kullanılan
botilinum toksini bakteriden elde edilen, sinir uçlarından salınan maddeleri
engelleyerek sinir iletimini geçici olarak
durdurarak etkisini gösterir. Toksin hücre yüzeyi etkisiyle sinir bloğu yaparak
etki eder. Direk olarak deriyi etkilemeyen etkisini kas üzerinde gösteren toksin
doğrudan etkisini sinire yapar. Bakteri
kaynaklı bir toksin olan botulinum toksini bilinen kozmetik nedenler dışında
şaşılık, vücutta istemsiz kas sertliği ya da
kasılmaları, Parkinson titremeleri, migren tipi baş ağrıları, koltuk altı ve avuç
içi aşırı terleme durumlarında uygulanabilmektedir. Botulinum toksini günümüzde botoks ya da dysport ticari adı
altında bulunur. Klinik etki süresi 3-6 ay
kadardır. İki yıldan uzun süreli uygulama
yapılan kişilerde toksin etki süresi daha
uzun olarak görülür ve yüz çizgilerinde
kalıcı bir düzelme sağlar. Alın, alın ortası
bölge, göz kapağı, kaz ayakları, dudak ve
ağız çevresi, çene ve kaş sık olarak uygulama yapılan bölgelerdir.
Cilt Yaşlanması ve Botilinum Toksini
Yüz yaşlanması cilt incelmesi, cilt altı
dokunun hacminde kayıp, yerçekimi,
cilt iskelet yapı bozukluğuna bağlı olarak
ortaya çıkmaktadır. Yaşlanmayla birlikte yüzde alın bölgesinde çizgilenmeler,
kaşın dış kısmında düşme, üst göz kapağında cilt fazlalığı, alt göz kapağında
gevşeme ve çizgilenmeler, alt göz kapağında torbalanma, ağız köşelerinde aşağı
doğru düşme, ağız çevresinde çizgilenme
ve boyunda sarkma ve çizgilenme oluşur.
Yüzde olan mimik hareketlerine bağlı
olarak genç bireylerinde yüz cildinde
belirgin çizgilenmeler oluşabilir. Mimik
hareketlerin zaman içinde tekrarlanması
sonucu yüzde oluşan çizgilenmeler kalıcı
hale gelir ve bu alanlarda kalıcı kırışıklıklar oluşur. Botilinum toksini ile yüzdeki
kırışıklıklar kısmen ya da tamamen azaltılarak daha pürüzsüz bir cilt görünümü
elde edilmiş olur. Etkili, doğru dozda ve
miktarda uygulama başarılı sonuçlar vermektedir.
ve emzirme döneminde uygulanılmaması
önerilmektedir. Baş ağrısı, uygulama bölgesinde morluk, göz kapağında düşüklük
ve yüzün iki yarısında simetri bozukluğu
görülebilecek istenmeyen yan etkilerdir.
Botulinum Toksini Tüm Kırışıklıklarda Etkilimidir?
Uygulamayı Etkileyebilen Faktörler
Nelerdir?
Uygulamadaki esas amaç tam kas felci
sağlamak değil kırışıklık olan bölgede
kas kasılma kuvvetini azaltmaktır. Çok
derinleşmiş yüz kırışıklıkları, tek başına
botilinum toksini uygulaması ile istenilen düzeyde düzleşmeyebilir. Bu düzeyde derin kırışıklıkların giderilmesi için
dolgu maddeleri ya da vücuttan alınan
yağ grefti uygulamaları ile düzeltilme
sağlanabilir.
Uygulamadaki başarı hastanın cildine,
yaş, güneş hasarı olup olmaması, sigara
öyküsü ve uygulama bölgesi doku altı
hacmine bağlı olarak değişiklik gösterebilir.
Botulinum Toksini Hangi Durumlarda Uygulanması Uygun Değildir?
Uygulama Sonrası Ne Gibi Sorunlar
Olabilir?
Kas-sinir iletim sistemi bozuklukları
olanlarda uygulanılmamalıdır. Gebelik
döneminde ya da gebelik planlayanlarda
Botulinum Toksini İçin Bilinen Yanlışlar Nelerdir?
Botulinum toksini bilinen bazı yanlışların
aksine yüzde sıra dışı ve şaşkın bir ifadeye
yol açmaz, yüzde statik durumdaki ifadeyi bozmadan uygulanması mümkündür.
Vücuttaki diğer organlara zararı yoktur,
tekrar yapılma zorunluluğu yoktur, tekrarlanmadığında yüz çizgilerinde daha
kötü ifade bırakmaz, uygulama için anestezi gerekmez, kısa süreli bir işlemdir ve
etkisi geri dönüşlüdür.
8 SEKTÖR
Verimliliği Arayan Sektör: Asansör
Yapı stoklarımızın kalitesizliği nedeni ile deprem tehlikesine karşı dayanıklı yeni yapılar yapılması,
kentsel dönüşüm projeleri, genç nüfusumuzun çekirdek aile yapısı temelinde konut talebi, hatalı tarım
politikaları sonucu kentlere göçlerin devam etmesi kentleşmeyi ve konut talebini artıran ana unsur olup
önümüzdeki dönemde, Türkiye’ deki kentleşme sürecinin devam edeceği dikkate alındığında, inşaat
sektörüne paralel olarak, asansör alanında da bir büyüme olacağı kaçınılmazdır.
verdiği fiyattan ziyade o firmanın yeterliliğini ve uzmanlığını sorgulamalılar
aksi durumda yapılan asansörler çalışmamakta veya verimsiz çalışmakta ve
daha büyük maliyetlerle islah edilmeye
çalışılmaktadır.
Asansör firması seçerken çok teknik detaya girmeden soru ve cevap şeklinde
yön gösterebiliriz. Şöyle ki;
1. Binanın bulunduğu belediyenin
imar ve yangın yönetmelikleri incelenmeli ve göz önünde bulundurulmalıdır.
2. Asansör avan projesi tercihen asansör montaj firmalarına yaptırılmalıdır. Binanın ve asansörün kullanım
amacı, avan projeyi yapan kişiye
detaylı olarak bildirilmelidir
3. Avan proje ve mimarideki ölçülere
azami dikkat edilmelidir.
Ülkemizde asansör ve yürüyen merdiven
sektörü gelişimi ve etkinliği itibariyle
çok genç ve disiplini henüz oluşmamış
bir sanayi dalıdır. Dikey yapılaşmanın
her geçen gün arttığı günümüzde, dikey taşımacılık aracı olan asansörlerin
önemi de her geçen gün artmaktadır.
Mühendislik açısından görece basit olan
bu sistemler, işlevsellik açısından hayatımızı kolaylaştırmakta, özellikle sosyal
devletin ana işlevi olan engelli ve yaşlı
insanların hayatın içerisinde olmasının
ve kolay erişiminin sağlanması yönünden önem arz etmektedir.
Günümüzde hastanelerde, plazalarda,
alışveriş merkezlerinde, konutlarda
ve katlı işyerlerinin tamamında insan
ve yük taşımak için asansörler kullanılmaktadır. 5 kat ve üzeri binalarda
asansör kullanıldığı hesaba katıldığında
ülkemizde kullanımda olan asansör sayısının 830 binin üzerinde olduğu, bunun 450 bin adetinin yapı kullanım izni
alınmış binada olduğu tahmin edilmektedir. Ayrıyeten her yıl yaklaşık 100 bin
yeni asansör piyasaya arz edilmektedir.
Ülkemizde sürecin işleyişi ve asansörler
ile ilgili yasal mevzuatın hazırlanması
ve yürütülmesi Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından gerçekleştirilmektedir. Asansör süreci; monte
edilme aşamasında 95/16/AT Asansör
Yönetmeliği ve İmar Yönetmeliği'ne, işletilmesi de Asansör İşletme, Bakım ve
Periyodik Kontrol Yönetmeliğine tabii
tutulmaktadır.
Firma sayısı olarak asansör alanını montaj-bakım yani taahhüt ile aksam ve parça
üretimi olarak iki ana dalda değerlendirmek gerekmektedir. Aksam üretimi konusunda Avrupa’da İtalya ve İspanya’ya
benziyoruz. Fakat montaj konusunda
dünyada eşi benzeri olmayan bir durum
ile karşı karşıyayız. Dünyada bizdeki
kadar montaj-bakım faaliyeti sürdüren
firma sayısı bulunmamaktadır. Dünyada
beş büyük uluslararası firma var, bunlar
o ülkelerde yapılanmış şube olarak bulunmakta ve pazarın %80'ini ellerinde
tutmaktadır. Ülkemizde ise uluslararası firmalar pazarın %20'sini ellerinde
tutmakta, yerel firmalar ise %80'ine
hâkim olarak faaliyet sürdürmektedir.
Ülkemizde asansör montaj ve bakım
faaliyetleri yerel istihdam sağlayan bir
sektör yapısına dönüşmüştür. Asansörler; buzdolabı, televizyon, otomobil gibi
sanayi ürünlerinden farklı olarak, kullanılacağı yerde monte edilen, periyodik
bakımı ve periyodik kontrolleri yerinde
yapılan ulaşım araçlarıdır. Zaman içerisinde yerel firmalarımızın sayısı artmış
olup bulundukları yörede hizmet verir
hale gelmişlerdir. Fakat bu firmalarımızın
çoğunluğu yeterlilikleri düşük, sermayesiz, personel yapısı 2-5 kişi arasında
değişmekte olan küçük işletmelerdir.
Asansörler fonksiyon ve kullanım amaçlarına göre; şahıs asansörleri, yük asansörleri, sahne asansörleri, araç asansörleri, tekne asansörleri, engelli asansörleri,
uçak asansörleri, araç asansörleri gibi
çeşitlere ayrılmaktadır.
Asansörler üretildikleri tasarım ve çalışma prensiplerine göre; hidrolik asansör,
elektrikli asansör, halatlı asansör, monşarj asansörleri ve pnömatik gibi çeşitli
kategorilere ayrılmaktadır.
İnşaat firmaları, müteahhitler ve mimarlar asansör şirketi seçerken şirketin
4. Firmanın kendisine ait 95/16/AT
Asansör Yönetmeliğine göre hangi
Modüllerden güvenlik (CE) kriterleri belgelendirmesine sahip olduğu
kontrol edilmelidir.
5. TSE Hizmet Yeterlilik Belgesi
kontrol edilmelidir.
6. Firmanın kalite yönetim sistemi
varsa kontrol edilmelidir.
7. Referanslarını kontrol etmelidir.
8. Yetkililere kolay ulaşılabiliyor olması gerekir.
9. Sözleşme veya teklifinin teslim sürelerini içermesi sağlanmalıdır.
10. Firmanın yapmış olduğu minimum
bir asansör ziyaret edilmelidir.
11. Asansör firmasının taahhüdünde
bulunmadığı işlerle ilgili asansör
firmasından rapor istenmelidir.
Rapora göre inşaatla ilgili işler yapılmalıdır.
12. Mühendis ve teknik elemanlarının
yetkinliği araştırılmalıdır.
Mustafa TUTSAK
Elektrik-Elektronik Mühendisi
ÇEVRE
9
Dünya Bir Kayboluşa İlerliyor,
Farkında mısınız?
Son yıllarda yaşanan tüketimdeki hız
adeta bir çılgınlık şeklinde ilerliyor. Bu
konuya insanların dikkatini çekmek
içinse dünyada birçok çalışma yapılıyor.
Bu konuda yapılan çalışmalardan en
renkli ve vurucusu ise “Serenissima’nın
Yüzen Şehirleri”. Sanatın etkili görselliği
ile hayat bulan proje insanı neredeyse kendine çekerken bizleri bekleyen
sonla'da yüzleştiriyor.
Uluslararası sokak ve enstelasyon sanatçısı Swoon adı ile bilinen Caledonia
Dance Curry ile birlikte 30 arkadaşı tarafından 2009 yılında “Serenissima’nın
Yüzen Şehirleri” adlı çalışma için çöp
toplayarak projenin ilk adımını atıyorlar.
Dünyadaki tüketim ve talan tutkusuna işaret eden grup, çöpten buldukları
tahtalar, eski kullanılmayan oyuncaklar,
araba motorları ile çöplerden salın ana
mekanizmasını oluşturup geri kalanına
ruhlarını yansıtarak kocaman bir yüzen
sanat evi inşa ediyorlar. Farklı şehirlere
bu sal ile yolculuk eden grup arasında
aktivistler, oyuncular, şarkıcılar, sokak
sanatçıları ve tasarımcı insanlar bulunuyor.
“Serenissima’nın Yüzen Şehirleri” ise sanatçının Venedik Bienali için hazırladığı
son projesi. Serenissima, İtalyanca'da
“en huzurlu yer” anlamına gelir. Projenin ismi kararlaştırılırken Venedik
için kullanılan “La Serenissima” sözüne atıfta bulunulmuş. Projenin ana
amacı geçtiği yerlerde insanları tüketim
konusunda bilinçlendirmek ve umut
vermek. Swoon’un tasarladığı ve atılmış
eşyalar kullanılarak elle ürettiği gemiler
Slovakya’dan Venedik’e kadar süren yol-
culukları sırasında durdukları yerlerden
çiçekler, tohumlar ve müzik toplayarak
yollarına devam ediyorlar.
Projede yer alan ve fotoğraflayan Tod
Seelie ise yolculuğu şöyle anlatıyor:
“Eğer kendi adıma konuşacak olursam
bu turlar, içinde birçok şeyi barındırıyor
ama en önemlisi insanlara ilham verebilmekti. Bizim içimizden gelen ilham
ve yolu bizimle kesişen insanlara verdiğimiz ilham. Daha önce birçoğumuz
otostop ile yolculuk yapmıştık. Ancak
denizin üzerinden çöplerden yapılmış
bir sal ile yolculuk etmek, bugüne kadar
yaptıklarımızın çok ötesinde ayaklarımızı yerden kesmişti. Burada buluşan
insanlar, bu yolculuğa kendi dünyalarını
kurmak ve yaşamak istedikleri şehirleri
elleriyle inşa etmek gayesiyle katıldılar.”
Yolculuk boyunca şiddetli rüzgarla da
karşılaştılar, tutuklanmalarla da. Uluslararası deniz kurallarına uymaya çalışarak geçirdikleri yolculuklarında, bir
sanat eseri olan salları ile adeta dünyayı
bekleyen geleceği tüm insanlıkla yüzleştirdiler. 3 haftalık yolculuğun sonunda
Venedik’e vardıklarında onları sanat,
müzik ve tiyatro karşıladı. Çünkü Venedik Bienali’ne ulaşmışlardı.
70’lerin ruhunu taşıyan kıyafetleri,
yaşama bakışları ve anlayışları ile çiçek
çocukların ruhunu 2000’li yıllara taşımayı başardılar. Venedik’e getirdikleri
coşku, belki de bienalin en çok yaşayan
ve yaşatan projesi olarak uzun süre unutulmayacak.
Peki ya, gelecekte bizi bekleyen tüketim
ve talan çılgınlığının sonu ne olacak?
Yarın ne olacak?
10 YAŞAM
İş Yaşamında Etkili İletişimin Önemi
Bugüne kadar ülkemizin dört bir yanında
çok farklı sektörlerde iş yapan şirketlerde,
kamu kurumlarında, sivil toplum kuruluşlarında, üniversitelerde ve özel sektör eğitim kurumlarında yüzlerce saat, ders, seminer, konferans şeklinde eğitimler verdim.
Doğal olarak bu eğitimlere her yaştan, her
meslekten, her eğitim seviyesinden çeşitli
statülerde insanlar katılıyor. Eğitimlerimin
sırasında, öncesinde ve sonrasında katılımcılarla sohbet edip bilgi paylaşma, sorulara
cevap verme hatta zaman zaman dertleşme
imkânı buluyorum. Bu sohbetlerimizde
genel olarak bana en çok sorulan soruların
başında “İşyerinde verimli iletişimi nasıl
kurarız ?”, “İş hayatında etkin iletişim için
ne yapalım?”, “Sözlü iletişime mi sözsüz
iletişime mi önem verelim?” gibi onlarca
soru gelmektedir. Bu arada ast, üst, akran
ilişkilerine dair yakınmalar, zor insanlar,
kıskançlıklar, ego yarışları, yanlış anlaşılmalar, iletişim kazaları gibi ilave problem
alanları da mutlaka konuştuğumuz konular
arasında yer almaktadır.
Evimizden ve ailemizden daha fazla vakit
geçirdiğimiz işyerinde iletişim kalitemize
bağlı olarak ya mutlu oluyoruz ya da mutsuz oluyoruz. Gerek iş gerek özel yaşamımızda iletişim problemlerini halletmeden
iyi bir yaşam sürdürmek imkânsız hale
geliyor. İletişim konusundaki becerilerimiz veya beceriksizliğimiz yaşamımızın
kalitesini belirliyor.
Bu yazıda sizlere bilhassa işyerinde verimli
iletişimin kurallarından ve doyumlu yaşamı gerçekleştirme yönünde en önemli araç
olan iletişimden, bahsedeceğim.
Farklı alanlarda farklı anlamlarda kullanılan iletişim terimi Türk Dil Kurumu
Güncel Türkçe Sözlükte “Duygu, düşünce
veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü
yolla başkalarına aktarılması, bildirişim,
haberleşme, komünikasyon” şeklinde tanımlanmaktadır. İletişim için herhangi
bir şeyi herhangi bir şekilde iletmek yeterli oluyor gibi bir anlam ortaya çıkıyor.
Oysaki batı dillerindeki iletişim anlamına
gelen COMMUNICATION sözcüğünün
kökeni Latince “benzeşenlerin oluşturduğu
ortaklık ya da topluluk” anlamına gelen
COMMUNIS sözcüğüne dayanmaktadır. Sanırım TDK tanımında iletişimde
en önemli nokta olan bilgi aktarımının iki
yönlü olması hususu eksik kalıyor. Çünkü
bilgi aktarımı tek yönlü ise bilgilendirme,
çift yönlü ise iletişim olarak adlandırılır.
“Benzeşenlerin oluşturduğu ortaklık ya da
topluluk” tanımlı Latince köken bana “aynı
dili konuşmak” kavramını hatırlatıyor.
İletişim kelimesinin kısa tanımı yaptıktan
sonra alan yazınında yer alan iletişim türlerine bir göz atalım.
İletişim türleri öncelikle sözlü iletişim, sözsüz iletişim ve yazılı iletişim olarak üç gruba ayrılır. İletişimin taraflarına göre, kişinin
kendisi ile iletişimi, kişiler arası iletişim,
grup iletişimi ve kitle iletişimi şeklinde de
sınıflandırabiliriz. İletişim kaynağı açısın-
dan ise kişisel iletişim, örgütsel iletişim ve
kitle iletişimi kavramlarından bahsedilir.
Grup ilişkilerinin yapısına göre iletişim;
biçimsel olmayan (informel) iletişim ve
biçimsel (formel) iletişim, dikey ve yatay
iletişimdir. Kullanılan kanallara göre iletişim; görsel ve işitsel iletişim, dokunma
ile iletişim, telekomünikasyon, kitle iletişimi şeklindedir. Kullanılan kodlara göre
iletişim; sözlü iletişim, yazılı iletişim ve
sözsüz iletişim şeklinde sınıflandırılabilir.
Zaman ve mekân boyutuna göre iletişim,
yüz yüze ve uzaktan iletişim olarak sınıflandırılabilir. Bu iletişim türünde kişilerin ne
söylediğinden çok nasıl ifade ettiği önem
kazanmaktadır. Sözsüz iletişim veya vücut
dili yoluyla; elbiseler, mekân kullanımı, jest
ve mimikler, kelimelerin vurgulanışı, göz
hareketleri ve göz teması, bedensel işaretler,
el hareketleri mesaj iletimine yardımcı olur.
21. yüzyıl ile birlikte internet ve mobil iletişim teknolojilerindeki sınır ve hız tanımaz gelişim iletişimi sanal âleme taşıyarak
“metin temelli araçlar”, “sesli konferans
araçları”, “video konferans araçları” kullanılarak yeni bir iletişim türünü ortaya
çıkarmıştır: Dijital İletişim ya da Sanal
İletişim.
Şimdi kritik soruyu soralım. İş yaşamında hangi tür iletişimi kullanacağız? Bu
sorunun cevabı aslında çok basit; hepsini
kullanmamız gerekiyor. Hatta sadece iş yaşamında değil tüm yaşamımızda her tür
iletişimi kullanmak zorundayız. Yukarıda
saydığımız türlere ilave olarak kriz iletişimi,
reaktif iletişim, proaktif iletişim, stratejik
iletişim, politik iletişim türlerinden de bahsetmek mümkündür. Kısaca hayatımızın
merkezinde iletişimin her türü vardır ve iletişim toplum yaşantısının adeta temelidir.
Hayatımızın merkezinde yer alan iletişimi, bilhassa iş yaşamında statüsü ne olursa
olsun her çalışanın başarıyla gerçekleştirebildiğini söylemek mümkün değildir. Her
seviyede iletişimin amacı doğru anlaşılmak
olmasına rağmen, her zaman doğru anladığımızı ve anlaşıldığımızı söylemek ise asla
mümkün değildir. Konferanslarımda bu
konuyu anlatırken “Beni bir sen anladın,
sen de” deyip sözümü yarım bıraktığımda
dinleyiciler mutlaka toplu halde “yanlış
anladın” diyerek sözümü tamamlarlar.
Evet kültürümüze, yetiştiriliş tarzımıza
bağlı olarak adeta atasözü gibi kullandığımız bir söz: “Beni bir sen anladın, sen
de yanlış anladın.” Lütfen çevrenize bakın. Amirinin, patronunun, astlarının, iş
arkadaşlarının, komşularının, eşlerinin,
çocuklarının kendisini anlamadığından,
yanlış anladığından yakınan epeyce insan
göreceksiniz. Ayrıca bir de iş yaşamında,
mesleki ve kişisel hırsları duygularını esir
alan ve iş arkadaşlarına karşı hatalı iletişim
davranışları sergileyen insanlar da göreceksiniz mutlaka. Aynı iş yerinde, aynı
binada, aynı bölümde, aynı serviste, aynı
şubede maalesef aynı dili konuşmayan,
konuşamayan insanlar. Sonrasında gelsin
anlaşmazlık, gelsin huzursuzluk, gelsin
uzlaşmazlık ve iş yeri çatışmaları. Sonrası
mı? Cevabı zaten biliyorsunuz. Stres dolu
çalışma ortamında iş verimini kaybetmiş
mutsuz ve bu mutsuzluğu yaşamlarının
her alanına taşıyan çalışanlar.
Bu yazının kısıtlı sınırları içerisinde tüm
iletişim problemleri için çözüm önerilerinde bulunmak ne yazık ki mümkün değil.
Bu nedenle iş yaşamında etkili iletişim
kurmak ve iletişim kazaları yaşamamak
için neler yapabiliriz kısaca değinmek istiyorum.
Öncelikle etkili iletişimde en önemli faktör, karşınızdaki kişinin kendi varlığının
fark edildiğini ve değer verildiğini hissetmesidir. O zaman karşımızdaki kişi kim
olursa olsun fark edelim ve değer verdiğimizi hissettirelim. İletişimin altın kuralı
olan “Kendinize nasıl davranılmasını istiyorsanız, karşınızdakine de öyle davranın”
ilkesini bir adım daha öteye taşıyarak platin
kurala çevirin ve “Karşınızdaki kendisine
nasıl davranılmasını istiyorsa öyle davranın.”
İletişimi kolaylaştıran en önemli yöntemlerden olan aktif dinlemeyi öğrenin. Aktif
dinleme sürecinde karşınızdaki kişinin hem
sözlü hem de beden dili ile sözsüz olarak
verdiği sinyalleri zamanında ve doğru olarak yorumlama becerinizi geliştirin.
İş yaşamında beden dili, çoğu zaman sözcüklerin ötesine geçer. Unutmayın insan
beyni geçmişi ve geleceği yaşayabilir, ama
beden o anı yaşar, beynin yaşadıklarını, bedenden yakalayabilirsiniz. İyi bir dinleyici
ve güçlü bir konuşmacı olmanın sırrı beden
dilini doğru kullanmaktan geçmektedir. Bu
konuda mutlaka eğitim alın.
Gülümsemenin gücünü keşfedin. Hiç kimse asık suratlı biriyle muhatap olmaktan
hoşlanmaz. Bol bol gülümseyiniz. Hem
maliyeti sıfırdır, hem de bedeline paha
biçilemez. İlk izlenim etkisinin önemini
unutmayınız.
Kişisel imajınız dışa yansıyan bir resminizdir aynı zamanda karşı tarafa bir vaattir. İş
yaşamında imaj kırıcıların neler olduğunu
öğrenip günlük yaşantınızda uzak durun.
Her koşulda nezaketi elden bırakmayın.
Çok sevdiğim bir İngiliz atasözü “Krala
saygı mecburiyetten, dilenciye saygı nezaketten” diyor. İletişim kurduğunuz kişinin
statüsü iletişim davranışlarınızı değiştirmesin. Yok, hayır, olmaz, imkânsız, yasak, vb.
negatif enerji dolu kelimeleri duymaktan
insanlar nefret eder. Kelimelerin gücünü
küçümsemeyin. Unutmayın “Ne söylediğiniz değil, nasıl söylediğiniz de önemlidir.”
Sözlü iletişimde, kişilerin “ne söyledikleri”,
dil-ötesi iletişimde ise “nasıl söyledikleri”
önemlidir.
“Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla”
diye bir atasözümüz var ama artık devri
geçti. Böyle bir tutum anlaşmazlık yaratır.
İstediğinizi, duygularınızı dolambaçlı yollara sapmadan net ve açık bir şekilde ifade
ediniz. Duygu, düşünce ve davranışlarda
kararlı ve tutarlı olmak, açık iletişimi kullanmak her zaman daha iyidir.
İletişim sürecinde en önemli faktörlerden
birisi de algılamalardır. Algı, psikoloji ve
bilişsel bilimlerde duyusal bilginin alınması, yorumlanması, seçilmesi ve düzenlenmesi anlamına gelir. Algılama sırasında
bilgiler kişinin geçmiş yaşantısından, gelecekle ilgili beklentilerinden ve o andaki duygu ve düşüncelerinden etkilenen
beyninde bir takım süzgeçlerden geçirilir.
Bu bilgilere biçim verilir ve isimlendirilir.
Kısacası algılama, kişiye özgü bir süreçtir.
Bu nedenle iletişimde algı farklılıkları ve
bunların yarattığı sorunlarla sık sık karşılaşılmaktadır. İş yerinde verimli bir iletişim
süreci için, duruma ve verilen mesajlara
ilişkin hem kendi algımızı hem de karşımızdakinin algısını netleştirmeye çalışarak,
içeriğin ötesindeki süreci yakalayabilmek
önemlidir. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’nin
“Ne kadar bilirsen bil; söylediklerin karşındakinin anladığı kadardır” sözü bence bu
durumu çok güzel açıklamaktadır.
Geri bildirim, her iletişimde hayati bir
özellik taşımaktadır. Anladığınızı ve anlaşıldığınızı hissettiğinizde bunun karşı tarafa
iletilmesi iletişim kalitesini artıracaktır.
Günümüz iş dünyasının iletişim ağı içinde
gerek sabit gerek mobil telefonların yaşamsal önemi devam etmektedir. Telefon iletişimi, tam olmayan bir iletişim ortamında,
tam bir iletişim kurmaya çalışmak şeklinde tanımlanmaktadır. Telefonla iletişimin
kendine has özelliklerine mutlaka dikkat
edilmelidir.
Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler hayatımızın birçok alanını etkilemeye hızla devam etmektedir. Elektronik
posta, elektronik ticaret, elektronik devlet,
elektronik imza, sanal topluluklar, sanal
gerçeklik, sosyal ağ siteleri gibi günümüze
özgü bir iletişim türü olan sanal iletişimi
de öğrenmemizi zorunlu kılmaktadır. Çalışanların, sanal iletişimin kendine özgü
kurallarını öğrenmeleri ve etkili bir şekilde
uygulamaları gerekmektedir.
Son olarak doğru iletişim kurabilmenin
olmazsa olmazlarından birisinin de bireyin
kendini tanıması ve ön yargılardan uzak
durması olduğunu belirtmeliyim. Kendi
tutum ve davranışlarını bilen, dürüst ve
güven veren pozitif yaklaşımı tercih eden,
kendi düşüncesi dışındaki görüşlere saygılı
olan bir birey kolaylıkla sağlıklı ve etkili
iletişim kurabilecektir.
Satırlarımı 1868-1939 yılları arasında
yaşamış olan Kızılderili Siu Kabilesi Reisi
Ayakta Duran Ayı’nın sözüyle bitirmek
istiyorum: “Benim ne dediğimi anladığını
sandığına inanıyorum. Ama duyduğunun,
benim demek istediğim şey olmadığını fark
ettiğinden pek emin değilim.”
Dr. Cengiz TAVUKCUOĞLU
GEZİ
11
Ateş Diyarında...
Sözcük anlamı “Ateş Diyarı” olan
Azerbaycan’ın adı, petrol bilinmeden çok
önce, toprakta bulduğu boşluklardan sızan gazların sürekli yanmasıyla oluşan esrarengiz ateşlerden geliyor. Azerbaycan’ın
başkenti Bakü, Azeriler “buranın küleği
(rüzgarı) olmasa, yazın pek sıcak olar”
diyorlar, Bakü’nün adı Farsça “Rüzgarların kenti” anlamına gelen Badı kube’den
geliyormuş. Bakü, Hazar Denizi kıyısında, Abşeron (Farsça Tuzlu su çıkan
yer) yarımadasının güneyinde yer alıyor.
Türkiye’den İzmir ile birlikte İstanbul
ve Konya’nın da kardeş kenti Bakü’ye
daha çok İzmir’in kardeşliği yakışıyor.
Zira Bakü’nün körfeze bakan tepelerden görüntüsü, biraz da İzmir’e benziyor. Türkiye’nin yarısı büyüklüğündeki
Hazar Denizi (diğer denizlerle bağlantısı
olmayan Ölü Deniz gibi) genel deniz
seviyesinin 18 metre altında.
lıntıları sayılabilir. Dar sokaklarda, ahşap
balkonlu taş evlerin dikkat çektiği İçeri
Şeher’i çevreleyen surların dışına çıkınca, karşımıza 1141-1209 yılları arasında
yaşayan, Azerilerin Mevlana’sı; Nizami
Gencevi (Genceli Nizami) heykeli ile
cephesinde Fuzuli başta olmak üzere altı
yazar ve şairin heykeli bulunan Azerbaycan Ulusal Edebiyat Müzesi çıkıyor. Müzenin yanındaki Fıskiyeler Meydanı’ndan
başlayan, Nizami Küçesi adlı yaya yolu ise
Bakü’nün en popüler alışveriş ve gezinti
merkezi.
Bakü’yü gezmeye, Özgürlük (Azadlık) Meydanı’ndan başlıyoruz. Hazar
Denizi’ne açılan devasa meydanın
çevresinde Sovyet döneminden kalan
Hükümet Sarayı (Dom Sovyet) ile eski
Inturist, şimdi uluslararası zincirlere bağlı iki büyük otel yer alıyor. Meydan ile
Hazar Denizi arasında yer alan ve geniş
bir yeşil bant olarak kilometrelerce devam eden Deniz Kenarı Parkı ve buna
paralel Neftçiler Caddesi boyunca yürüyerek önce tarihi Kız Kalası’na, biraz
daha devam edince de Halı Müzesi ile
Muğam Merkezi’nin bulunduğu küçük
bir meydana geliyoruz.
Katlanmış bir halı şeklinde projelendirilen
Halı Müzesi ile yukardan bakınca iki enstrüman şeklinde tasarlanan Uluslararası
Muğam Merkezi’nin (Geleneksel Azeri
Müziği) bulunduğu küçük meydandan
fünikiler ile çıkabileceğimiz Şehitler Hıyabanı en güzel körfez panoramasına sahip
bir tepe üzerinde yer alıyor. 1990’daki
Ermeni İsyanı’nda ve 1992’de Karabağ
Savaşı’nda şehit olan Azerilerle birlikte,
1918’de Azerilere destek için gelen TürkKafkas Ordusu’ndan şehit olanların yattığı hıyabanda, Azeri şehitler için yapılan ve
ortasında hiç sönmeyen bir ateşin yandığı
bir anıttan başka, Türkler için yapılan bir
dikilitaş ile birlikte Türkiye’nin yaptırdığı
bir cami bulunuyor. Şehitler Hıyabanı’nın
çok yakında bulunan Fahri Hiyaban’da
ise başta yazar ve sanatçılar olmak üzere
Azerbaycan’ın önemli şahsiyetlerinin mezarları ile kısa bir süre önce kaybettikleri,
ikinci cumhurbaşkanları Haydar Aliyev’in
kabri ve heykeli yer alıyor.
İçeri şeher
Aliyev’den Nobel’e
Aynı zamanda Bakü’nün tarihi kesimini teşkil eden İçeri Şeher’in giriş kapısı
olan Kız Kalası (Kız Kulesi) bir 12. yüzyıl
eseri. 150 basamakla çıkılan, 27 metre
yüksekliğindeki kulenin üzerinden hem
tarihi merkez hem de geniş bir körfez
panoraması görülüyor. 2000 yılından
beri UNESCO Dünya Kültür Mirası
Listesi’nde yer alan İçeri Şeher’in; halı
mağazalarına, butik otellere veya restoranlara dönüştürülmüş tarihi binaları
arasında Lezgi Mescidi (1169), Cuma
Mescidi (1899) ve bazı tarihi hamamlar ile Şirvanşahlar Sarayı öne çıkıyor.
Selçuklu izleri taşıyan, 15. yüzyıl eseri
Şirvanşahlar Sarayı’nın, başlıca bölümleri
arasında; Divanhane, Şah Camisi, Şark
Kapısı, Şirvanşah ailesinin türbesi ile Key
Kubad Mescidi ve Saray Hamamı’nın ka-
Azerbaycan’ın efsanevi cumhurbaşkanları
Haydar Aliyev’in adıyla Bakü’nün her tarafında karşılaşıyoruz. Bakü’yü gezerken
dikkatimizi çeken ünlü isimlerden biri
de Müzik Akademisi önünde heykelini
gördüğümüz, Arşın Mal Alan adlı unutulmaz müzikalin bestecisi Üzeyir Hacibekov
olurken, Büyük önder Atatürk’ün adı üç
yerde karşımıza çıkıyor. TC Büyükelçiliği
karşısında bir heykeli bulunan Atatürk’ün
adı ayrıca büyük bir parka ve yanından
geçen bulvara da verilmiş. Türkiye ile birlikte “Bir Millet İki Devlet” olarak anılan bir ülkede Atatürk adıyla karşılaşmak
sürpriz değil ama Bakü Haydar Aliyev
Havaalanı’nın kent merkezine bağlayan
bulvarın bir kısmında karşılaştığımız Nobel adına şaşırmadan edemiyoruz.
İlk kez 19. yüzyılın ilk yarısında
(ABD’den de önce) çıkarılmaya başlayan ve daha o yıllarından itibaren yabancıların ilgisini çeken Azeri Petrolü ile
ilgilenenler arasında Nobel Kardeşler de
varmış. Her yıl adlarına verilmekte olan
prestijli ödüllerin hamisi Alfred Nobel ve
kardeşleri, Azerbaycan SSCB’ye katılana
dek Azeri petrolünü dünyaya pazarlamışlar. Ülkedeki ilk modern rafineriyi
kuran ve dünyadaki ilk tankeri yapan
Nobel Kardeşlerin o dönemde ürettikleri
miktar, toplam ülke üretiminin yarısını
bulmuş.
Neft Daşları
Öte yandan, Azerbaycan’daki petrol üretimi, kent dışına çıkar çıkmaz onlarcasını gördüğümüz kuyularda geleneksel
yöntemlerle devam ediyor ama aynı
zamanda çok uluslu şirketler de gelişmiş teknolojileriyle Hazar Denizi’nin
altındaki petrolü de çıkarıyorlar. Neft
Daşları (Petrol Kayaları) olarak anılan,
deniz üzerindeki dev platform kentlerde üretilen petrol, Bakü’den başlayarak
Ceyhan’da sona eren 1760 kilometrelik
BTC boru hattıyla Türkiye üzerinden
dünyaya sevk edilirken daha sonra kurulan BTE (Bakü Tiflis Erzurum) doğal
gaz hattıyla da Türkiye’nin doğal gaz ihtiyacının önemli bir kısmı Azerbaycan’dan
karşılanıyor.
Azeri mutfağı
Hazar’ın petrol ve gazdan başka bir diğer serveti ise bizim Mersin balığının
eşi Nehre (Osetiren) ve onun yumurtası Havyar. Havyarın siyahı, kırmızısı
çok bol ama iyisini ayırt etmek gerçekten
zor. Azeri mutfağında et ağırlıkta, klasik mönü; lüle (şiş köfte) veya şiş kebap
(kemikli) yanında reyhan ve kişnişle
servis edilen söğüş domates. Şiş kebap
ısmarlarken “sümüklü mü” diye sorulabilir, şaşırmayın “kemikli mi” demek
isteniyor. Azeri Türkçesi zaman zaman
böyle hoşluklar yaratsa da büyük ölçüde
Türkçe anlaşmak mümkün.
Geleneksel Azeri yemeklerini ancak ev
davetlerinde tadabilirsiniz. Sumgayıt’ta
misafiri olduğumuz Agayev Ailesi’nin
hazırladığı sofranın ana yemeklerinden
Azeri Pilavı, Siirt’in Perde Pilavı’nı andırıyor. Kuşbaşı doğranmış etle birlikte
kestane ve meyve kurusuyla yapılan safranlı pilav pişirildikten sonra bir süre de
yufkaya sarılarak fırınlanıyor. Agayev’lerin ikram ettiği bir diğer yerel lezzet olan
ve tavuk, balık veya av kuşlarıyla yapılan
Levengi ise bütün bir hayvanın içine cevizli bir harç doldurularak hazırlanıyor.
Bakü’nün modern yüzü
Tekrar gezi izlenimlerimize dönecek
olursak, Bakü’yü anlatırken, kentteki iki
modern mimarlık harikasından bahsetmemek olmaz. Her ikisi de bir Türk firması tarafından inşa edilen bu binalardan
ilki olan Haydar Aliyev Kültür Merkezi,
dünyaca ünlü Irak kökenli İngiliz mimar
Zaha Hadid tarafından projelendirilmiş
ve havaalanı yolunda yer alıyor. Şehitler
Hıyabanı’nın bulunduğu tepede inşa
edilen ve kentin her tarafından görülen
Üç Alev Kuleleri ise Amerikan HOK
Mimarlık projesi. 208, 220 ve 235
metre yüksekliklerde ve Azerbaycan’ın
adını temsilen dev birer alev formunda
tasarlanan bu binalar konut, işyeri ve otel
olarak kullanılacak.
Yakın çevrede
Bakü’nün yakın çevresinde yer alan ilginç
yerlerin başında, havaalanı yönünde ve
Bakü’ye 30 km uzaklıktaki Surakhani
yakınlarında yer alan Ateşgah geliyor. 17.
yüzyılda ateşe tapan Hintliler tarafından
yapılan ve içinde ibadet, inziva ve hacılar
için konuk odaları bulunan bu kutsal
mekân artık bir müze olarak ziyaret
ediliyor. Kuzeyde, Sumgayıt yönünde
Bakü’ye 20 km kadar uzaklıktaki Mehdabad yakınlarında bulunan Yanardağ ise
Antalya’nın Çıralı’sına benziyor, oradan
farklı olarak yeryüzüne sabit bir noktadan sızan gaz sürekli yanıyor. Bakü’nün
yakın çevresinde ayrıca, kentin 65 km
güneybatısında bulunan Gobustan’da,
MÖ 12. yüzyıla tarihlenen (UNESCO
Dünya Mirası Listesi’ndeki) kaya resimleri görülebilir.
Türkiye ile (+) 2 saat farkı bulunan
Azerbaycan’ın para birimi Manat dünyada, ABD Doları’ndan kıymetli sayılı
paralardan (yaklaşık olarak Avro ile eşit).
9 milyonluk ülke nüfusunun % 25’i
Bakü’de yaşıyor. Azerbaycan dil sorunu
olmadan gezilebilecek ender ülkelerden,
vize sorunu da yok. Daha doğrusu vize
var ama havaalanında alınabiliyor.
Timur ÖZKAN
12 SEKTÖR
Alışverişte Yeni Bir Dönem; “e-ticaret”
Günümüz dünyasının başdöndürücü bir şekilde ilerleyen teknolojisi insanı hayal bile edemediklerini gerçeğe
dönüştürüyor. Bilgisayar çağının yeni yüzü de son yıllarda giderek hayatımıza giren internet hizmetleri… İlk
olarak e-posta ile tanıştığımız internet, artık sunduğu yeni hizmetler ile de biz kullanıcıları şaşırtmaya devam
ediyor. Bu hizmetlerden en çok kullanılanı ise e-ticaret. Peki nedir bu e-ticaret? Siz okuyucularımız için bu sayımızda e-ticareti araştırdık.
Neden e-ticaret?
Alışveriş için ne kadar zaman harcıyorsunuz? Pekala aradığınızı bulmak, ödeme
yapmak için harcadığınız zamanın ne
kadar olduğunu biliyor musunuz? Zamanın giderek daha da öneminin arttığı günümüzde, e-ticaret işte bu soruları
bir son veriyor. Kısaca e-ticaret, internet
ortamında insanların belirli sistemler
üzerinden gerçek ya da sanal ürünleri
para karşılığında satın alma işlemdir.
Her geçen gün daha da popüler olan ve
nerdeyse herkes tarafından kullanılan
bir sektör e-ticaret. İnternet üzerinden
yapılan alışverişler, çoktan fiziki satışları
geçmiş durumda. E-ticaret ile artık zamandan tasarruf ederken, doğru alandan
doğru ürüne ulaşmanın rahatlığını da
yaşıyoruz.
Müşteri kısa süre içinde çok ürünü inceler, ürün kıyaslama imkanları daha
geniştir.
Müşteri açısından sanal ortamında birden fazla alışveriş yapabileceği firma
olduğundan rekabet nedeniyle düşük
fiyata ürün alabilir.
Stok, ürün maliyeti, iş gücü, dükkan
giderleri reel bir mağazaya oranla çok
daha düşüktür.
kullanıcı deneyimlerine ulaşmak kolaydır.
Alıcılar kargo süresini beklemek zorundadır.
Satıcı açısından avantajları;
Sitenizin güvenlik açıklarının bulunması sitenizi kötü amaçlı yazılımların
saldırısına maruz bırakabilir. Bu da
satıcı açısından risk oluşturmaktadır.
Ürünlerini satabileceği 7/24 online bir
dükkana ve ürünlerini tanıtan bilgileri
detaylı olarak sunabileceği bir platforma
sahip olur.
Stok yapmadan, ürün satışı yapabilir.
Depo, dükkan kirası, eleman, elektrik,
E-ticaretin avantajları
Firmanın internet üzerinden müşterilerine ulaşabileceği 7/24 online dükkanı
olur.
Zamandan tasarruf sağlanır.
Müşteriye daha fazla ürün çeşidi sunulur.
Online tüketiciler kredi kartlarını internette kullanmaktan çekinir. Müşteri,
sanal alışverişlerini genellikle tanınmış,
güvendikleri firmalardan yapmayı tercih
eder. Yeni e-ticaret firmalarının tanınmaları ve müşteri güvenini kazanmaları
zaman alabilir.
Müşteriler alışveriş yapmadan önce,
fiyat araştırması yapmaktadır.
Türkiye’de e-ticaret
E-ticarete başlarken…
E-ticarete başlarken ilk önce ne satmak
istediğinizi belirlemeniz gerekiyor. İlk
önce bir domain adı almak, atmanız gereken ilk adım. E-ticaret yapmaya başlamak için ilk önce bir vergi mükellefi
olmanız gerekiyor. Satışını yapacağınız
ürün ya da hizmetin kaydı resmi olarak
tutulduğu, bir başka anlatımı ile vergi
birimlerince bilindiği için satış vergilendirilmelidir. Bu da fatura kesmelisiniz anlamına gelmektedir. Daha sonra
ihtiyacınız olan şey, güvenli ve hızlı bir
e-ticaret yazılımı ve ürün, hizmetlerin
teslimat yöntemlerini belirlemektir. Sitenizi ve alan adınızı aldıktan sonra artık
sanal mağazanızı kurabilirsiniz.
İnternet alışverişlerinde geri iade, bir
mağazaya oranla daha yüksektir.
Müşteri potansiyelinde sınırlandırma
yoktur.
Müşteri açısından avantajları;
Evden hızlı bir şekilde alışveriş yapma
imkanı sağlar.
Fiyat araştırması ve alışveriş yapmak
için harcanan ulaşım giderleri ortadan
kalkar.
Tercih ve kıyaslama imkanı geniştir.
İstenilen ürün hakkında araştırma ve
su, telefon, fax vs. gibi gider kalemlerini
ciddi oranlarda azaltarak kazanç sağlar.
Dünyanın her köşesinden sürekli ve
yeni müşteriler kazanma imkanı yüksektir.
E-ticaretin dezavantajları
Birebir iletişim kurma imkanı yoktur.
Müşterinin ürünü canlı görme, inceleme
ve deneme imkanı bulunmamaktadır.
Uzmanlar, internet kullanıcı sayısının
45 milyona yaklaştığı ülkemizde genç
nüfusun e-ticaret için önemli bir potansiyele sahip olduğuna dikkat çekiyor.
Türkiye’de e-ticaret yatırımlarının son
yıllarda hızla artması ve yeni markaların
oluşması rekabeti de artırıyor. İstatistiklere göre, geçen yıl dünya çapında
1 trilyon 500 milyar dolarlık e-ticaret
yapıldı. Çin ve ABD, 2014 yılında
dünya çapında e-ticaret faaliyetlerinin
%55’ini gerçekleştirdi. E-ticaret hacminin 2015 yılında dünya çapında 1
trilyon 700 milyar dolara yükselmesi
bekleniyor. Yapılan araştırmalar 12 milyondan fazla kişinin e-ticareti kullandığı
Türkiye’de e-ticaret firmalarının bireysel
tüketicilere yönelik satışlarının 20 milyar liraya yaklaşması, e-ticaretin daha
da büyüyeceğini gösteriyor. Anlaşılan
e-ticaret uzun yıllar hem kullanıcıları
için hem de sahipleri için vazgeçilmez
bir sektör olarak kendinden bahsetmeye
devam ettirecek.
İŞ HAYATI
13
İşletmede Başarının Anahtarı Kurumsal
Sosyal Sorumluluk
Kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları
günümüzde tüm işletmelerin sürdürülebilir işletme başarısı için buldukları altın
anahtarlardan biri. Anahtarın açtığı kapının arkasında toplum, çevre, tüketici/
müşteri birlikteliği ve dayanışması var.
Ekonominin temelinde de güven meselesinin ne denli önemli olduğu düşünülürse, işletmelerin toplum nezdinde
bu güveni temin etmelerinin hayati
fonksiyonu daha net anlaşılacaktır. Kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarının
temelinde insana ve doğaya saygı var.
İnsana ya da doğaya zarar vermemekten
öte bir şey “saygı” kavramı. Daha üst
bir kavram. Doğanın ve insanın işletmeleri var eden en önemli iki bileşen
olduğunun idrak edilmesinden bahsediyorum ve bunun gereğinin yerine
getirilmesinden.
KSS uygulamaları, işletmeler için bu görünürlüğün ve sağlam bir imaj
inşa etmenin yollarından
biri olarak görülüyor.
Richard Sennett “Saygı” adlı kitabında günümüz toplumlarında bunun
insanlar için ne denli önemli olduğunun altını çizer. Eşitsizler arası saygı
ilişkisini gerçekleştirmek zordur aynı
zamanda. Çünkü, bir yanda işletmeleri düşündüğümüzde örgütlü, sermaye
sahibi, kar elde eden, pek çok çalışanı
olan uzmanlaşmış yapılardan bahsediyorum. İnsan ya da doğa dediğimizde
ise daha soyut, görünmez ve dağınık
bir yapı var karşımızda. Eşitsizlik buradan kaynaklanıyor. Kurumsal sosyal
sorumluluk çabalarını ise bu eşitsizlik
biçimi içinde bir köprü kurma çabası
olarak görüyorum.
Yapılan araştırmalar özellikle KSS faaliyetlerinin eğitim alanında yoğunlaştığını gösteriyor. Sağlık ve çevre bunu
takip ediyor. Önümüzdeki yıllarda bu
sıralamanın değişmesini bekliyorum.
Çünkü, pek çok işletmenin en önemli hedef kitlesi ve çalışan potansiyeli
içinde bulunan genç nesil her fırsatta
çevre konusundaki duyarlılığının altını
çiziyor. Önümüzdeki 10 yıl içinde KSS
çabalarının ekseni ağırlıklı olarak çevre
ve doğaya duyarlı kampanya ve faaliyetlere odaklanabilir. Ayrıca, toplumsal
şiddetle mücadele de bu yeni duyarlılık
alanlarına güçlü bir şekilde eklemlenmiş durumda. Çevreye duyarlı olmanın
ötesinde biraz önce bahsettiğim saygı
kavramı çerçevesinde bu çevrenin bir
aktörü olduğu bilinci giderek işletmelere daha çok hakim olacak. Kendisi
ve çevreyle arasına bir sınır koymama,
burası ve orası diye ayırımla birlikte
düşünmemekten söz ediyorum. Bir ve
birlikte olma hali. İnsan haklarına duyarlı işletme politikaları izlemek de bu
anlayışın bir gereği.
Burada çokuluslu şirketlerin de hakkını
teslim etmek gerek. Dünya çapında faaliyet gösteren işletmeler özellikle “kültürler arasılık” kavramı çerçevesinde
iletişim faaliyetlerinin önemini kavramlarına yol açacak pek çok deneyimden
geçmiş durumdalar. Bu anlamda yerel
uzantılarına bu deneyimlerden faydalanmak için bakmak lazım. Kültürler
arasılığı burada kültürlerin bir bütün
oluşturabileceği varsayımıyla kullanıyorum. Ancak elbette bir kültürün diğer
kültürler üzerinde baskın olma handikapı da her zaman mevcut.
UNDP’nin Türkiye’de KSS uygulamalarını değerlendiren 2008’de yayınladığı
bir raporu var. Bu raporda KSS; sosyal,
çevresel, ekonomik ve etik kavramların yönetimi ve şirketlerin bu alanlarda
sosyal paydaş beklentilerine olan duyarlılığı olarak tanımlanıyor. Bu tanım
yeterince kapsayıcı bana sorarsanız. En
iyi tanım en kapsayıcı olandır sonuçta.
Yine aynı rapora KSS için bir ülkedeki
yönlendiriciler; kurumsal yönetişim ve
finans kurumları, çok uluslu şirketler,
yasama organları – devlet uluslararası
düzlemde tanınan sözleşmeler, sivil toplum kuruluşları, medya olarak işaretlenmiştir. Nihayetinde vizyon ve misyon
ifadelerindeki yeriyle, bütçesiyle, ele aldığı konuya verdiği önemle birlikte tüm
KSS uygulamaları o ülkenin insanlarının siyasal, sosyal, ekonomik ve hukuki
arka planını yansıtmaktadır. Medyayı
unutmamak gerek çünkü, aslında işletmelerin KSS uygulamaları medyada
ne kadar yer bulursa, işletmeler bu anlamda kamuoyuna ve hedef kitlelerine
o kadar güçlü mesajlar iletmiş olurlar
ve bu başarılarını etkiler. Görünürlük
ve imaj günümüzün önemli iki kavramı. KSS uygulamaları, işletmeler için
bu görünürlüğün ve sağlam bir imaj
inşa etmenin yollarından biri olarak
görülüyor. Ancak bir yanıyla bunun
büyüleyici tarafına teslim olmamak da
önemli. Çünkü, nihayetinde işletmeler
KSS uygulamalarını varoluşsal biçimde,
hatta vazifeden öte bir parçaları olarak
gördükleri için gerçekleştirmeliler, imaj
oluşturmak ya da gündemde kalmak
için değil. Çünkü, bu bizi proje bazlı
KSS uygulamalarına götürüyor ki, bu
da maalesef uzun soluklu bir işletme
politikasından çok kısa dönemli ve
arkası gelmeyen etkinlikler dizgesine
indirgiyor meseleyi.
Tüm KSS uygulamaları
o ülkenin insanlarının
siyasal, sosyal, ekonomik
ve hukuki arka planını
yansıtmaktadır.
Unutmamak gerekir ki, KSS uygulamaları işletmelerin halkla ilişkiler
birimlerinin etkinlik ve sorumluluk
sahasına girer. Bu nedenle proje bazlı
ve kısa dönemli faaliyetlerden çok, işletmenin dokusuna sinen, uzun vadeli,
halka ilişkiler uzmanlarının ve iletişim
yöneticilerinin planladığı KSS uygulamalarına ihtiyaç var. Önemli bir eksiklik de tüm halkla ilişkiler faaliyetlerinde
olduğu gibi, ölçme ve değerlendirmeye
ilişkin son safha. İşletmeler yürüttükleri
KSS uygulamalarının kime, nasıl ulaştığı, nasıl alımlandığı, etkilerinin neler
olduğu konusunda düzenli bir bilgiye
sahip değiller. Oysa, gerçekleştirilen
uygulamalardan sonra bize rehberlik
edecek olan da ölçme ve değerlendirmeye ilişkin bu son safha. Ancak, bu
aşamada neredeyiz, nereye gidiyoruz,
bundan sonra yapmamız gerekenler neler, medya ve bütçe planlaması nasıl
olmalı gibi sorulara yanıt bulabiliriz.
İşletmeler pek çok konuda uzman istihdam ediyorlar ancak, ihmal edilen bir
konudur sosyal bilimler alanında insan
algı, tutum ve davranışlarını ölçebilen
insanları işletme bünyesine katmak.
Oysa, KSS uygulamaları da dahil olmak üzere pek çok diğer konunun da
başarıya ulaşması bu tür değerlendirme
bilgilerinin temininden sonra mümkün
olabilir.
Prof. Dr. Sema BECERİKLİ
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi
Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı
14 YAŞAM
Sağlıklı Bir Yaşam İçin, Dumansız Hava
Sigaranın sağlığa zararlı olduğu artık
herkesçe kabul edilen bir gerçektir. Sigara gibi tütün içeren maddelerin akciğer kanserine yol açtığı konusundaki ilk
bilimsel kanıtlar 1950’lerde ortaya çıkmış. Sadece akciğer kanseri değil, insan
hayatını tehlikeye atan dahası kaliteli
bir yaşam standardını engelleyen çok
sayıda zararı mevcut tütün ürünlerinin.
Araştırmalara göre, tütün içeren ürünlerde 4000’i aşkın kimyasal bulunmakta, en az 250 tanesinin insan sağlığını
tehdit ettiği ve 50’den fazlasının kansere
yol açtığı kanıtlanmış durumdadır.
Her şeye rağmen tüm dünyada sigara
alışkanlığı azımsanacak ölçüde değil.
Rakamlar da bunu kanıtlar nitelikte.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre,
dünyada yılda yaklaşık 6 milyon kişi
tütün kullanımının neden olduğu sağlık sorunları yüzünden hayatını kaybetmekte. Bu kişilerin 5 milyondan fazlası
direkt sigara içmekte 600.000’i aşkın
kişi ise, kendisi kullanmadığı halde başkalarının içtiği sigara dumanına maruz
kalması nedeni ile hayatını kaybetmektedir. Sağlık Bakanlığı verilerine göre
ise ülkemizde yılda en az 100.000 kişi
tütüne bağlı ürünlerin kullanımı nedeni
ile yaşamını yitirmektedir.
Sigaranın sağlığa zararı konusunda tüm
dünyada yaygın bilgilendirme yapılsa da
halen araştırmalar az sayıdaki insanın
sigaranın zararları konusunda bilinçli olduğunu göstermektedir. Örneğin
Çin’de 2009 yılında yapılan bir araştırmaya göre, sigara içenlerin sadece %38’i
kalp, damar hastalıkları ve %27’si felç
ile sonuçlanabiliyor.
Dünyada sigara alışkanlığı olan 1,3
milyar insanın %80’i düşük gelirli ve
gelişmekte olan ülkelerde sigara kullanmakta. En çok Sigara tüketen ülkelerin
başında Çin ve Hindistan önde gelmektedir. Türkiye’de tütün kullanımının en
çok olduğu ülkeler arasındadır.
Türkiye tütün ile mücadelede örnek
ülke gösterildi
Dünyada tütün ürünleri kullanımına
bağlı ölümlerin 25-30 yıllık sürede 10
milyona çıkacağı hesaplanmaktadır. Sadece sağlığa değil, çevreye ve de kişilerin ekonomilerine de zarar veren tütün
kullanımının engellenmesine yönelik
ülkemizde de kapsamlı ve etkin bir
mücadele başlatıldı. Tütün kullanımına
bağlı hastalık ve ölümleri azaltmak amacıyla tütünle mücadelede ilk uluslararası
anlaşma olan “Tütün Kontrolü Çerçeve
Sözleşmesi” 28 Nisan 2004 tarihinde
ülkemiz tarafından imzalandı.
Ülkemizdeki tütün kontrolü çalışmalarına yön vermek amacıyla söz konusu sözleşme hükümlerini temel alarak
hazırlanmış olan “Ulusal Tütün Kontrol Programı” yayımlanmış ardından
2008–2012 yıllarını kapsayan eylem
planı ile tütün ile mücadelede önemli
başarılar elde edilmiştir.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre, yürütülen çalışmalar sonucunda 2008 yılında %31,2 olan ülke genelindeki sigara
kullanımı oranı 2012 yılında %27,1’e
düşmüştür. 4 yıl içerisinde 15 yaş üzeri
reklamı, sponsorluğu, tanıtımı ve marka
paylaşımı yasaklanmıştır.
Tütün ile mücadelede Dünya Sağlık
Örgütü tarafından örnek gösterilen
Türkiye’nin bu konudaki başarısını
sürdürmek amacıyla dumansız hava
sahalarının yaygınlaştırılmasına yönelik kapsamlı eylem planları devam
etmektedir.
Üç yıllık eylem planı
Buna yönelik 2015-2018 yıllarını kapsayan çok sayıda çalışmayı içeren bir eylem planı hazırlanmıştır. Bu kapsamda;
• Tütün ve tütün ürünlerinin kullanımının sağlık, ekonomi ve sosyal
açıdan zararlı etkileri konusunda
halkın eğitilmesi, bilgilendirilmesi
ve bilinçlendirilmesi, sigarayı bırak-
palı alanlarda tütün mamulü tüketilmesine hiçbir şekilde müsaade
edilmeyecektir.
• Kamu kuruluşlarında ihlalin yaşanması halinde ilgililer hakkında
gerekli idari işlemlerin derhal uygulanacaktır.
• Kamu kurum ve kuruluşlarının
topluma örnek teşkil edecek şekilde
kendilerine ait açık alanların yalnızca belirlenmiş yerlerinde tütün mamulü tüketimine müsaade etmeleri, bu alanların topluma açık alan
oranının %30’dan fazla olmaması
ve giriş kapısından en az 10 metre
mesafede olmasına riayet ederek,
dumansız kampüs uygulamalarını
yaygınlaştırılma çalışmaları yürütülmektedir.
• Kamuya açık çocuk parkı gibi temelde çocukların faydalandığı tüm
açık alanlarda yürüyüş yolu, aletli
egzersiz yapılan kısımlar gibi vatandaşların spor yapmaları için oluşturulmuş alanlarda tütün ve tütün
ürünü kullanımının önlenmesine
yönelik çalışmalar yapılacaktır.
nüfusta sigara kullananların sayısı yaklaşık 3,5 milyon kişi azalmıştır. Bu oran
özellikle halkın sağlığını korumakla görevli sağlık profesyonelleri arasında daha
belirgin şekilde kendini göstermiştir.
Düzenli olarak sigara içme oranı uzman hekimlerde 2007’de %22,1 iken,
2011 yılında bu oran %12,7’ye, pratisyen hekimlerde %30,5’ten %23,9’a,
hemşire-ebelerde %29,5’ten %20,5’e
gerilemiştir.
Yasal mevzuat tamam, uygulamalar
hızla hayata geçiyor
Tüm tarafların desteği ile hayata geçirilen çalışmalar ile pasif sigara dumanından halkın korunması amacıyla 4207
sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının
Önlenmesi Ve Kontrolü Hakkında
Kanun’da düzenlemeler yapılarak yasal mevzuat güçlendirmiştir. Sigaranın
zararları konusunda toplumun uyarılması kapsamında halkı bilgilendirmek
ve uyarmak amacıyla sigara paketlerine
resimli ve yazılı uyarı mesajları konmuştur. Tütün ürünlerinin reklamlarının
önlenmesi amacıyla sigaranın her türlü
manın yaygınlaştırılması,
• Tütün bağımlılığı tedavisinde ve
tekrar başlamayı önlemede başarı
yüzdesinin yükseltilmesi, tütün dumanından pasif etkilenimin önlenmesi, tütün ve tütün ürünlerinin
reklam, promosyon ve sponsorluğunun önlenmesi ile ilgili mevzuatın etkili şekilde uygulanmasını
sağlayacak mekanizmaların güçlendirilmesi,
• Tütün ve tütün ürünlerinin içerikleri ve yaydıkları hakkında toplumun bilgilendirilmesi,
• 24 yaş altındaki bireylerin tütün ve
tütün ürünleri kullanımından korunması ve 18 yaşını doldurmamış
bireylerin tütün ve tütün ürünlerine satış ve dağıtım yoluyla ulaşmasının engellenmesi kapsamında
kamu ve özel sektör kuruluşları ile
çeşitli faaliyetler planlanmaktadır.
Dumansız yaşam alanları
• 4207 sayılı Kanun hükümlerine
uyum sağlanması noktasında ka-
• Havaalanı, otobüs terminali, tren
garı, alışveriş merkezi, sinema, tiyatro, sağlık kurum ve kuruluşları
gibi insanların yoğun olarak kullandıkları ve toplu halde giriş çıkışın
olduğu kapalı alan mahiyetindeki yerlerin giriş kapılarına asgari
5 metre mesafede olacak şekilde
tütün ürünlerinin tüketilmesinin
önüne geçecek tedbirler alınacaktır.
Bu arada özel hukuk kişilerine ait yerlerde ise 115, 156, ve 184 nolu telefon numaralarına gerekli bildirimlerin
ulaştırılmasına yönelik bilgilendirmeler
yapılmaktadır.
Sonuç olarak tütün kullanımı sağlık,
çevre ve ekonomik boyutu dikkate
alındığında ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Ülkemizde 20 milyon kişinin
sigara içtiği göz önüne alındığında ve
pasif içicilerin de sigara dumanından
etkilenmesi dolayısıyla insan hayatını
koruyan bu eylemlerin başarıya ulaşması için kamu, özel sektör ve sivil toplum
kuruluşları her türlü desteği vermelidir.
Demet SOMUNOĞLU
TARİH
15
Babıali'ye Adanan Bir Hayat; Vasfiye Özkoçak
Adliye koridorlarındaki koşar adımlarının sesi duyulur… Sabah başlayan bu koşuşturma, her ne kadar mesai
saatlerinde bitmiş gibi gözükse de haber peşinde koşmanın, haberi yazıyı dökmenin zamanı yoktur… Çünkü
yazı her an kağıda dökülmek için bekler…
Erkek adımlarının hoyratlığında sessizce değil, en az onlar kadar güçlü, kalemiyle farkını ortaya koyan
bir isimdir Vasfiye Özkoçak… Sadece erkeklere muhabirliğin, gazeteciliğin kapılarının açıldığı yıllarda o
Türkiye’nin ilk kadın adliye muhabiri olmuştu. 91 yıllık yaşam serüveni boyunca da mesleğine duyduğu aşktan hiç vazgeçmemişti… Ve karşınızda Vasfiye Özkoçak…
dan 1993 yılına kadar adliye muhabiri
olarak çalıştım. Ben adalete çok önem
veren bir insanım ve adliye muhabirliğini de bu nedene severek yaptım. Adalet
insanlığın temelidir. İnsanı insan yapan
şeydir adalet. Bir gün Cevat Fehmi Başkut bana dedi ki, 'Sen adliye muhabiri
olduktan sonra artık hikâye yazılmıyor,
haber yazılıyor'.”
Vasfiye Özkoçak, 1993'te emekli olarak
gazeteden ayrıldı. Ama içinden hiçbir
zaman habere duyduğu aşkı kaybetmedi. Hiç evlenmedi, işi hayatıydı… Kelimeler ile nefes alıyor, yazdığı haberler ile
kurduğu dünyasında tüm renkleri duyumsuyordu. Hayatı yazıydı… Onun
için yazı hayattı…
Cumhuriyet Gazetesi’ne giden yol…
Vasfiye Özkoçak, 1923 yılında Tokat'ın
Zile ilçesinde doğdu. Öğrenimini
Türkiye’nin değişik illerinde yapan
Özkoçak sırayla, Çanakkale Anaokulu, Kilitbahir ve Sivas İsmetpaşa İlkokulu ve ortaokulu, İstanbul İnönü
Kız Lisesi'nde eğitimlerini tamamladı. İstanbul Üniversitesi Coğrafya
Enstitüsü'nü bitirdi ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Gazetecilik
Enstitüsü'nden mezun ilk üç kadından
biri oldu. Mezun olan 3 kadın içinden
de gazetecilik yapan tek kadın ünvanını
taşıyordu. Meslek hayatına 1952 yılında Cumhuriyet Gazetesi'nde başlayan
Vasfiye Özkoçak, erkeklerin dünyasında
artık kalemiyle varolmaya başlamıştı.
İlk günden başlayarak erkek dünyasının ağırlığını hisseden, kadın olarak
kabullenilmeyişini Özkoçak şöyle anlatmış; “Gazetedeki erkek arkadaşlar
önce şaşırdılar. Kendi aralarında, 'Genç
bir kızın, erkeklerin arasında ne işi var,
gitsin evinde otursun' diye konuşmuşlar. Kimi, nasılsa birkaç gün sonra dayanamaz kaçar, kimi, koca bulmaya gelmiş, yakında bulur gider demişler. Uzun
yıllar da böyle düşünmüşler. Onlar öyle
düşünseler de, ben işimden evlenmeye
hiç vakit bulamadım. Yaşamı, gazetecilik olarak kabul etmiştim.”…
Yılmadan yürümek…
Her ne kadar kadın olarak gazeteciliği
başaramayacağı düşünülse de Vasfiye
Özkoçak, yıllar boyu mesleğine duyduğu aşkla kendini erkek dünyasında
görünür kılmış, yazdığı haberler ile hayranlık duyulacak işlere imzasını atmıştı.
Hem işini yapmak, hem de bir kadın
olarak olarak bu işte ayakta kalmak kimi
zaman Özkoçak için yorucu olsa da o
hiç bir zaman vazgeçmemiş, kalemini
hiç bırakmamıştı…
Yazıya duyulan “aşk”…
Gazetede; milli eğitim, üniversite,
işçi, esnaf, polis, adliye muhabirlikleri
ile istihbarat şefliği görevlerini üstlenen Özkoçak, 1960 yılında Milliyet
Gazetesi'ne geçti ve adliye muhabirliği
yaptı. “Önce, iş yaşamı, polisiye olaylar,
politika ve daha sonra da 1955 yılın-
Türkiye Gazeteciler Sendikası Yönetim Kurulu Mali Sekreterliği, Sendikanın İstanbul Şubesi Başkanlığı ve bir
süre Onur Kurulu Başkanlığı'nı yaptı. Gazeteciler Federasyonu Yönetim
Kurulu'nda da çalışan Özkoçak, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Balotaj Kurulu
üyeliği ve Kurul Başkanlığı görevlerinde
bulundu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti
Yönetim Kurulu'nda görev aldı. Başkan
Yardımcılığı yaptı. Gazeteciler Sosyal
Dayanışma Vakfı'nda Başkan olarak görev yaptı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti
Başarı Ödülleri Yarışmasında birçok kez
ödüle değer görüldü.
91 yıl, yüzlerce haber…
Kişiliği kadar hayatı da mütevazilik ile
yaşayan Vasfiye Özkoçak, 13 Mart 2014
yılında 91 yaşındayken hayata gözlerini
yumdu. Her zaman doğrunun peşinde
koşan, inandığını yazan, yazdığını savunan Özkoçak, meslektaşları tarafından
övgüyle anılan bir isimdi. “Ben gazeteciyim, işimi yaptım” diyen Özkoçak,
sadece ilk kadın adliye muhabiri olarak
değil, aynı zamanda kararlılığı, titizliliği, yazıdaki başarısı ile de yıllar boyunca
her zaman hatırlanacak bir isim olmayı
da başarmıştı. O artık Babıali’nin ışıklar
içinde anılan, Vasfiye Ablası’ydı…
16 TEKNOLOJİ
İnşaat Demiri Fiyatlarını Nereden
Takip Edebilirim?
Günümüz dünyasında doğru bilgiye en kolay şekilde ulaşmak rakiplere karşı rekabet gücünü ciddi
oranda arttırmaktadır. Hızla değişen ekonomik veriler, siyasal gelişmeler günlük iş dünyasına ve iş
dünyasının bireylerinin gelecek kararlarına yön vermektedir.
Müteahhitlik sektörü oyuncuları ihale
süreçleri sebebiyle öngörülebilirlikleri
arttırmanın yollarını aramaktadırlar.
İhale hazırlık sürecinde ki maliyet hesapları ile ihalenin sonuçlanıp yapım
aşamasına gelindiğinde ki maliyetler
arasında uçurumlar olabiliyor. Bu riskleri bertaraf eden ve geleceği iyi analiz
edebilen firmalar bazen olumsuz şartları dahi lehlerine çevirebilmektedirler.
Bunu yapabilmenin en başarılı yollarından birisi istatistik bilgilerine ulaşmak ve
onları iyi yorumlamaktan geçmektedir.
Bu noktada www.demirfiyatlari.com adresi inşaat sektörünün olmazsa olmazı
olarak görülen inşaat demiri fiyatlarının
geçmiş analizlerini, günlük kabul gören
fiyat listelerini, genel fiyat trendlerini ve
ayrıca inşaat demiri fiyatlarına yön veren yarı mamul ve hammadde fiyatlarını
siz sektör oyuncularıyla paylaşmaktadır.
Bu sitede ayrıca yurt içi üreticilerinin
bulunduğu üretim bölgeleri'nin ayrı
ayrı fiyatları, bölgeler arası fiyat karşılaştırmalarını rahatlıkla takip edebileceğiniz, oldukça yalın bir dille hazırlanmış
ücretsiz bir hizmettir. Bu veriler nihai
kullanıcı olan siz sektör oyuncularına ihaleyi aldığınız dönem ile yapım
aşamasındaki fiyat farklarını rahatlıkla
görebileceğiniz karşılaştırmalar yapabileceğiniz imkanlar sunmaktadır. İhale
hazırlık döneminde'ki genel gidişatı ve
beklentileri ayrıca ihale öncesi dönemlere ait demir fiyat performanslarını rahatlıkla bulabileceğiniz arşiv bilgilerine
sahiptir. Yurt içinde Türkiye'nin bölgelerinde fiyat farklılıklarını da rahatlıkla takip edebilirsiniz. Türkiye'nin her
döneminde fiyatlar aynı olmaz, bunun
başlıca sebebi nakliye koşulları, bölgesel
fabrikaların ihracat yoğunlukları, fabrikaların dönemsel üretim yavaşlamaları
ve duruşları başlıca nedenlerdendir. Bu
fiyat farklılıkları bazen ciddi rakamsal
farklar yaratmaktadır ki alım ve satım
yapan firmalar için maliyet yada kar
getirici unsurdur.
Öngörü demir fiyatlarında çok önemlidir, zira dünya'nın en büyük inşaat
demiri üreticisi Çin'in Hindistan ya
da Avustralya'dan yapmış olduğu demir
cevheri tonajı ya da alım fiyatı zincirleme dünyanın geri kalanında ki fiyatlara
etki edebiliyor. Keza dünyanın en büyük
inşaat demiri ithalatçısı Amerika'nın ithal fiyatlarındaki değişim ya da limanlarında ki inşaat demiri stok tonajı fiyatların seyrini bir anda değiştirebilmektedir.
Türkiye bu noktada dünyanın en fazla
hurda ithalatı yapan ülkesi olması konumuyla hurda stok durumlarından,
gemi navlun ücretlerinin değişimi, kış
dönemlerinde hurda arzında yaşanan
dönemsel sorunlar inşaat demiri fiyatlarını etkileyebilmektedir. Döviz ve parite
hareketlerini bu duruma etkisini söylemeye bile gerek görmüyorum. Sizlerin
şantiyelerinde kullandığı inşaat demiri
maliyeti, gerçekte dünya ile entegre bir
sektörün sürekli canlı olan bir piyasanın
ve değişimlerinin sonucunda sahanıza
mal ettiğiniz fiyatla ulaşmıştır. İnşaat
demiri piyasası dünyada kabul görmüş
pek fazla endeksi olan bir ürün değildir.
Bu sebeple halen alım ve satımı pazarlığa dayalıdır. Günlük fiyatları alıcı ile
satıcının karar verdiği takip edilen bir fiyat endeksi olmayan canlı bir piyasadır.
Bu şartlar altında en önemli değişmeyen
değişken doğru bilgiye doğru zamanda
ulaşabilmektir.
www.demirfiyatlari.com adresi ülkemizde ki bu bilgi ihtiyacına bir nebze de olsa katkı sağlamaktadır. Güleç
Demir Çelik A.Ş'nin sektörün doğru
bilgilendirilmesine ve toplam kalitesinin artmasına katkı sağlamak amacıyla
uygulamaya koyduğu bu proje sektör
oyuncuları tarafından beğeni ile karşılanmıştır. Öyle ki 1 yıllık performans
bazında günlük ziyaretçi sayı ortalaması 1.620 kullanıcıdır. Ülke içerisindeki
tüccar ve nihai kullanıcılar tarafından
ziyaretçilerin yanı sıra dünyanın pek
çok ülkesinden takip edilmektedir.
Türkiye'deki fiyat hareketleri öncelikle
alıcı özellikteki Ortadoğu ve Afrika'yı
akabinde üretici Avrupalı, BDT'li ve
Çin ülkelerini etkilemektedir.
Web sitesinde ayrıca inşaat demiri fiyatlarına yön veren demir cevheri, kütük yerli ve ithal hurda fiyat arşivleri
ile bunlara ait performans tablolarını
bulabilirsiniz. İnşaat demirine ek olarak
filmaşin (kangal demir) ve çelik hasır
fiyatlarının da performansları arşiv fiyat bilgileri ve bu bilgilerin grafiksel ve
tarihsel fiyat endekslerini takip edebilme imkanı sunmaktadır. Cep telefonu
uygulaması çok yakında hizmete girecek olan web sitesinin başka bir hizmeti de web sitesindeki cep telefonu
bilgilendirme hizmetidir. Cep numaranızı site sistemine dahil ettiğinizde cep
telefonunuza isteğiniz dahilinde fiyat
hareketleri bildirimleri ücretsiz olarak
gönderilmektedir. Sektörümüze katkı
sağladığını düşündüğümüz hizmetimizi siz değerli bireyleriyle paylaşmaktan
mutluluk duymaktayız.
Murat GÜLEÇ
Güleç Demir Çelik A.Ş
Yönetim Kurulu Üyesi

Benzer belgeler