Sosyal Çalışmacı Mehmet KARADAĞ`ın Çalışma Ziyareti Raporu
Transkript
Sosyal Çalışmacı Mehmet KARADAĞ`ın Çalışma Ziyareti Raporu
AVRUPA BİRLİĞİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ “KADINLARIN ŞİDDETTEN KORUNMASI” MATRA PROJESİ LAHEY/HOLLANDA 1.ÇALIŞMA ZİYARETİ 7-8 MART 2013 DEĞERLENDİRME RAPORU Mehmet Karadağ Ankara 5. Aile Mahkemesi Sosyal Çalışmacı GİRİŞ Ülkemizde aile içi şiddet konusu, son yıllarda gündemde olan bir konu olarak ortaya çıkmaktadır. Aile içi şiddet konusunun toplumun en alt katmanından en üst katmanına kadar tüm ülkemizi ilgilendirdiği ayrıca bu konunun sadece bir bakanlığın görev alanında olmadığı çeşitli bakanlıkların (Adalet, İçişleri,Milli Eğitim, Aile Bakanlığı) ilgi alanında olan önemli bir konu olduğu da bir gerçektir. Bu anlamda Adalet Bakanlığı Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü'nün öncülüğünde Avrupa Birliği Ülkelerinden Hollanda'daki uygulamalar ile ilgili kapsamlı bilgi sahibi olmak üzere 06-09 Mart 2013 tarihinde Hollanda'nın Lahey Kentinde konuyla ilgili çalışan, araştırmalar yapan Sivil Toplum Temsilcileri, Emniyet Görevlileri ve Hollanda Adalet Bakanlığı görevlileri ile bir dizi görüşmeler gerçekleştirilmesi planlanmıştır. Yapılan görüşmeler ve ziyaretler sonucunda sosyal hizmet bakış açısıyla gözlemlerim ve değerlendirmelerimin yer aldığı raporumu saygılarımla sunarım. 07.03.2013 SABAH OTURUMU İngrid Horst (Aile İçi Şiddet Ulusal Proje Lideri) Aile içi şiddet konusunda bakanlıklar arasında bir işbirliği olduğunu, Adalet, Eğitim, Sosyal Hizmet ve Aile ile Sağlık Bakanlığının koordineli biçimde çalıştığını dile getirmiştir. Bu bakanlıkların çalışmada ulusal bilgilendirme kampanyası ve profesyonellerin yetiştirilmesinde de birlikte çalıştıklarını belirtmiştir. Ülkelerinde ölüm istatistikleri açısından bakıldığında ilk sırada trafik kazalarının geldiğini, ikinci sırada ise doğal olmayan ölüm sebeplerinin geldiğini belirterek 2008 yılında ortalama 63841 şiddet olayının polise intikal ettiğini, 2009 yılında ise 64 822 şiddet vakasının polise intikal ettiğini, bu şikayet edilen vakalarında yüzde 12 gibi bir rakamın ise reşit olmayana uygulanan şiddetten oluştuğunu, reşit olmayana şiddet konusunu sadece fiziksel ve psikolojik şiddet olarak algılamadıklarını aynı zamanda ebeveynler tartışırken bu tartışmanın içerisinde kalan çocukları da şiddete uğramış olarak algıladıklarını dile getirmiştir. Resmi kayıtlar açısından her ne kadar durumun bu biçimde olduğundan bahsedilse de aslında şiddet mağdurlarının yıllık ortalamasının 100 000 kişiyi bulduğunu düşündüklerini ifade etmiştir. Ülkelerinde şiddet mağdurlarının yüzde 77 sinin kadınlardan oluştuğunu kadınların en çok 25-45 yaş aralığında şiddete maruz kaldığını araştırmalarında gözlemlediklerini belirtmiştir. Ülkelerinde aile içi şiddeti “birbirlerine bağlı insanlar arasındaki şiddet” olarak tanımladıklarını ve ulusal vizyon geliştirdiklerini, bu noktada mağdura yardım, suçluya el atma ve süreçten etkilenen çocuklarla ilgili yapılan düzenlemeler olarak birkaç ana başlık belirlediklerini bu doğrultuda bir yaklaşım geliştirdiklerini dile getirmiştir. Ülkelerinde şiddet konusunda belediyelerin önemli bir konuma sahip olduğunu, Toplumsal Destek Yasası uyarınca belediyelere evden uzaklaştırma görevi verildiğini, ülkede 430 belediye olduğunu bu belediyelerden 35'inin sorumlu belediye olarak belirlendiğini sorumlu belediyelerin birer tane aile içi şiddet destek merkezi kurduklarını, bu merkezlerin devletten sübvansiyon aldıklarını, 430 Belediyenin yıllık toplam 90 milyon euro gibi bir rakamla sübvanse edildiğini dile getirmiştir. Yukarıda belirtilen yasayla belediyelerin sığınma evi açmak çocuklarla ilgili önlemleri almak zorunda olduklarını aynı zamanda Belediyelerin bu konuda bilgi danışma ve yönlendirme merkezi olarak da hizmet verdiklerini dile getirmiştir. Aile İçi Şiddet Destek Merkezlerinde ikamet, psikolojik destek, kurs ve maddi yardım gibi hizmetlerin de verildiğini ve mağdurların bu hizmetlerden faydalandırıldıklarını ifade etmiştir. İngrid Horst bu sığınma evlerinde mağdurun kalma süresinin yaklaşık 6 aya kadar çıkabildiğini, kişilerin evinden kaçıp mağdursa bu merkezlerden faydalanabileceğini, merkezlerin dolu olması durumunda mağdurun emniyette bir süre misafir edilebildiğini aciliyet arzeden bir durumda ise her zaman mağdura yer bulunabilindiğini söylemiştir. Yukarıda belirtilenler paralelinde 2009 yılından itibaren ülkelerinde emniyet evlerinin hizmet vermeye başladığını, bu evlerde polis, savcı ve sosyal çalışmacıların birlikte çalıştıklarını, polise şiddet ile ilgili bir konu intikal ettiğinde bu ekibin bir görev paylaşımı yaparak hareket ettiğini, kurumlardan birinin davanın sahibi olduğunu, bu kurumun genellikle belediye olduğunu belirtmiştir. Ülkelerinde zorunlu bildirme yasası adı altında bir yasa çıkarttıklarını, bununla alanda çalışan profesyonellere şiddet ve çocuk istismarını bildirme zorunluluğu getirdiklerini belirtmiştir. Bir şiddet vakası kendilerine geldiğinde beş kademeli bir yaklaşım sergilediklerini, bunların; 1. Aile içi şiddetle ilgili belirti var mı? Değerlendirilmeli 2. Sağlık çalışanı meslektaşını ya da destek kurumunu arayıp bu konuda danışmalı 3. Mağdurla görüşme 4. Bilgi değerlendirme 5. Yardımın türü 2009 yılında çıkartılan geçici ev yasağı ile belediye başkanına geçici ev yasağı verme hakkının verildiğini, bunun ilk süresinin 10 gün olduğunu ancak tehdit ve güçlü şüphe durumlarında ise bu sürenin 28 güne kadar çıkabildiğini dile getirerek ilk 10 günlük süreç zarfında aile fertleri ile görüşmeler yapılıp bir yardım planı oluşturulmaya çalışıldığını belirtmiştir. 2012 yılında 12000 tane eve girmeme yasağı kararı verildiğini, ek olarak aile içi şiddet süreciyle ilgili bir savcılık yönetmeliği çıkarıldığını bu yönetmelikte nasıl hareket edilmesiyle ilgili esasların yer aldığını, dile getirmiştir. 07.03.2013 ÖĞLEDEN SONRA OTURUMU MRS. CHRİSTOPH EM P.A. Tüm polis teşkilatını tek çatı altında toplama çabalarının olduğunu ve bu yönde yasal düzenlemeler yaptıklarını, ülkedeki 25 bölgenin 1 tanesine aile içi şiddetle ilgili genel görev verildiğini dile getirerek sürece üç ana başlıkta baktıklarını, bunlardan ilkinin Strateji olduğunu, ikinci aşamanın taktiksel aşama olduğunu, üçüncü ve son aşamanın ise uygulama olduğunu ifade etmiştir. Genel ölümlerde aile içi şiddetten kaynaklanan ölümlerin üçüncü sırada olduğunu, Hollanda'da 33 kezden daha faza şiddete uğrayan kişilerin başvuru yaptığını belirlediklerini, bu rakamın içinde şiddetin her türlüsünün sıralanabileceğini dile getirmişlerdir. Ülkelerinde kendilerine intikal eden her şiddet vakasının kodlandığını ve takip edildiğini, adli süreçte yıllık ortalama 95 000 aile içi şiddet mağduruyla karşılaştıklarını, şiddet uygulayanların adli süreçte öncelikli olarak üç gün gözaltında tutulabildiğini, sonrasında savcı yardımcısının bu süreyi üç gün daha uzatabildiğini, suçun şiddetine göre gözaltı süresinin uzayabildiğini dile getirmiştir. Polis teşkilatı olarak karşılaştıkları vakaları 35 tane merkeze bildirdiklerini, ancak yine de sığınma evi gibi evlerde kadınların kalmasının kadınların ayakları üzerinde durmasına engel olabildiğini, bu nedenle sığınmaevlerinde de kadınların güçlendirilmesine önem verdiklerini belirtmiştir. Şiddet uygulayanlara verilen cezaları ise; 1. Kamu yararına çalışma 2. Para Cezası verme 3. Bölge Yasağı 4. Sosyal Hizmet Öfke Kontrolü 2009 yılında çıkartılan yasayla belediye başkanına 10-28 gün arasında evden uzaklaştırma yetkisi verildiğini, buradaki öncelikli amacın görev alanındaki bir aile içi şiddet olayıyla belediye başkanının bizzat ilgilenmesini sağlamak olduğunu dile getirmiştir. Uzaklaştırmanın verildiği ilk on günlük süreç içerisinde sorunla ilişkili tüm fertler için bir planlama yapıldığını ifade etmiştir. Polisin bir eylem planı olması gerektiğinden hareketle 22 tane konu başlığını gerçekleştirmek için çalışmalarını sürdürdüklerini, bu konu başlıklarını belirlerken aile içi şiddet konusunda çalışanlardan yararlandıklarını ifade etmiştir. Programda • Mağdurların güçlendirilmesi. (Forumlar bilgilendirme, internet, broşür) • Suç mağdurları için genel ve özel yardımlar • Konuyla ilgili polislerin kendini yenilemesi • Polisin politikalarını belirlediği konularda bilgilendirme • Bölgesel siyasette sorunları dile getirme • Çalışma sistemini güncelleme • Çalışmalar sonucunda elde edilen rakamların bire bir yansıması • Aile içi şiddetin tekrarını önleyici çalışma • Gönüllülerle ilgili birlikte çalışma • Ziyaret ve denetim polislerin çalışmalarını denetleme • Rakamları biriktirip yayınlama • Uluslar arası bilgi paylaşımı • Yıllık kongre organizasyonu gibi başlıkların bulunduğunu dile getirmiştir. 08.03.2013 SABAH OTURUMU YÜKSEK YARGI KONSEYİ ROTERDAM BÖLGE MAHKEMESİ HAKİM EELCO HAVİK 2007 yılından beri sorgu hakimi olarak çalıştığını Sorgu Hakimlerinin; gözaltına alınan kişinin tutuklu kalıp kalmamasıyla ilgili bir süreçte görev aldığını dile getirmiştir. Savcılıkların gözaltına alınan bir kişinin iki haftalık gözaltı süresini 30 güne kadar çıkartabildiğini bu sürenin uzatımına sorgu hakimlerinin karar verdiğini, 3 hakimi bir sistemin de 90 güne uzatılıp uzatılmayacağına karar verdiğini; suçla ilgili yeterince güçlü şüphe varsa, suçun ağırlığı ve tekrarlama ihtimali varsa bu tip kararları verebildiklerini dile getirmiştir. Ülkelerinde aile içi şiddetle ilgili olarak mağdurların yüzde 80-90’ının kadınlar olduğunu, son yıllarda vakalarda biraz artış gözlemlediklerini, daha önceki süreçlerde aile içi şiddet konusunda polisi bir arabulucu gibi görme alışkanlığının olduğunu ve öncelikli yardımın mağdurun evden ayrılması olduğunu mağdurun korunma evine yerleştirildiğini son süreçte ise şiddeti bir kamusal mesele olarak gördüklerini, şiddet uygulananı değil sanığı evden uzaklaştırma yönünde yaklaşım geliştirdiklerini ifade etmiştir. İdare hukuku açısından 2009 yılından beri belediye başkanlarının uzaklaştırma kararı verebildiklerini, soğuma safhası diye adlandırılan bu safhada belediyelerin aile fertleriyle irtibata geçtiklerini mağdur ve suç işleyenle ilgili gerekli yönlendirmeleri yaptıklarını dile getirmiştir. Yukarıda belirtilen sürecin polise şikayetin bildirilmesiyle başladığını, ilk aşamada sanık ve mağdurun ifadelerinin alındığını, mağdurun yara vs varsa fotoğrafının çekildiğini, olayın ciddiyetine göre sanığın polis bürosunda tutulduğunu savcının daha uzun süre gözaltında kalmasını istediği süreçte sorgu hakiminin devreye girdiğini dile getirmiştir. Sanık ve hükümlülerin bu noktada “Denetimli Serbestlik” gibi bir kurumla ilişkilendirildiğini, hayata geri kazanılma ile ilgili çalışma yapıldığını, bu çalışmaların gerekiyorsa ilk aşamada dahi yapılabildiğini, bu çalışmanın yapılabilmesi için sosyal çalışmacıların sosyal inceleme raporu hazırladıklarını ve raporu hakime sunduklarını belirterek, raporu hazırlayan sosyal çalışmacının yarı özel kurumlardan görevlendirildiğini, özel derneklerden de görevlendirildiğini, ücretin devlet tarafından karşılandığını, Denetimli Serbestlik Biriminin terapi verebilecek kurumlarla da ilişkisinin olduğunu ifade etmiştir. Sorgu Hakiminin gözaltı süresinin uzayıp uzamamasına karar verdiğini, bu sırada özel durumları da dikkate aldığını, aynı zamanda sorgu hakiminin ilk gözaltına alma işleminin uygun olup olmadığını da test ettiğini, şartlı salıverilen bir şahsın örneğin öfke kontrolü gibi bir kursa katılması gerekirken katılmaması durumunda Denetimli Serbestlik Biriminde görevli savcının konuyu hakime bildireceğini ve bu kişinin tutuklanacağını dile getirmiştir. Sorgu Hakimi tarafından verilen tedbirlere yargı yolunun kapalı olduğunu belirtmiştir. İdare Hukuku açısından Belediye Başkanının da bu kişiden herhangi bir kursa katılmasını talep edebileceğini, Belediyenin bazen sadece evden uzaklaştırma verebileceğini, bazense ağır şiddet vakalarında ceza tedbirinin alınmasının yeterli olabileceği ifade etmiştir. İlk on günlük sürece de sonraki 18 günlük sürecede mağdur ve mağdur avukatı tarafından itiraz edilebilindiğini dile getirmiştir. Alınan önlemlerinin ceza mahkemesinin görüleceği zamana kadar sürebildiğini, bazen bu sürenin bir yıla kadar çıkabildiğini dile getirmiştir. Korunma kararının verilmesinde ya da korunma kararının uzatılmasında sadece mağdurun ifadesinin değil tüm dosyanın detaylı biçimde incelendiğini dile getirmiştir. Aile içi şiddet alanında karşılaşılan problemlerden birisinin de şiddete maruz kalan çocuklardan bilgi alınması konusundaki zorunluluktan ortaya çıktığı, çocukla görüşme konusunda özel eğitim almış polis memurlarının bu görüşmelerde görev aldıklarını, 5 yaş altı çocuklarla görüşme yapılmadığını, stüdyo sorgusunun tutanak altına alındığını, çocuğun sistemde sadece bir kez ifadesinin alındığını ifade etmiştir. Tutuksuz yargılanma ile ilgili iki tür önlemin ön plana çıktığını, * İrtibata geçmeme * Elektronik bileklik; bu önlemlerin bazen bir yıl geçerli kalabildiğini, bu önlemleri bir ara çözüm yolu olarak algıladıklarını ifade etmiştir. Ülkelerinde aile içi şiddet konusunda mağdur olan bir kişinin şikayetini geri çekme hakkının bulunmadığını belirten Hakim Eelco Havik, mağdurun sadece bazı kısımları değiştirmek için başvuru yapabileceğini belirtmiştir. Aile içi şiddet olayı yaşandığında sanığın öncelikli olarak polis tarafından 6 saat sorgulanabildiğini ardından savcı yardımcısının üç gün ve savcı kararıyla da ek üç gün gözaltında tutulabildiğini, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde de 3 günden biraz fazlasına işaret edildiğini belirtmiştir. Hakim Eelco Havik, kendisine gelen davalarda sosyal olarak daha zayıf olan kişilerin çaresiz durumdakilerin toplumsal manada zayıf olanların daha fazla başvuru yaptığını gözlemlediğini dile getirmiştir. SONUÇ VE ÖNERİLER Aile içi şiddet konusunda ülkesel bazda değerlendirme yapıldığında Hollanda ile Türkiye arasında yasal anlamda ve uygulama anlamında bazı benzerlikler ve farklılıklar olduğu gözlemlenmiştir. Ülkemizde şiddet türlerinin bir veri tabanında tanımlanması ve öncelikli olarak emniyet kayıtlarında bu şiddet türlerine göre kayıtların oluşturulması, emniyetin verilerinden hareket ederek sonraki süreçte ilgili kurumların değerlendirmelerini yapabilecekleri ulusal bir ağın oluşturulabileceği düşünülmektedir. Ülkemizde aile mahkemelerinde evden uzaklaştırılanlanlarla ilgili, mağdur ve çocuklarla ilgili karar sonrası hiçbir sosyal hizmet planlamasının yapılmadığı gözlemlenmiştir, oysa Hollanda da evden uzaklaştırma sonrasında hem mağdur hem sanık hem de çocuklarla ilgili ilk on gün içerisinde dahi sosyal hizmet planlamasının yapıldığı gözlemlenmiştir. Bu doğrultuda aile mahkemelerinin vereceği korunma kararı sonrasında aile mahkemelerinde görevli uzmanların konuyla ilgili görevlendirilebileceği, gerek evden uzaklaştırılan gerek mağdur gerekse çocuklarla ilgili alınabilecek önlemlerle ilgili olarak mahkemeye düzenli rapor sunabilecekleri, taraflarla görüşebilecekleri, ilgili kurumlarla da bağlantıya geçebilecekleri düşünülmektedir. Sürecin bu biçimde ilerlemesi sonrasında eşlerin birbirlerinin içerisinde bulunduğu duygusal ve psikolojik durumları daha iyi anlamlandırabilecekleri ve sorunlarının sulh yoluyla çözümüne de katkıda bulunulabileceği değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda Aile Mahkemelerinin işleyişi ile ilgili çıkartılacak yönetmelikte mahkeme uzmanlarının görev tanımlamaları yapılırken aile içi şiddet vakalarında uzmanların görevleri ile ilgili de bir tanımlamanın yapılabileceği düşünülmektedir. Bir aile içi şiddet vakası sonrasında Hollanda'da geliştirilen genelci yaklaşım modelinin (mağdurdan yola çıkıp tüm aile için planlama yapılması) ülkemizde oluşmadığı karar sonrası herhangi bir sosyal hizmet sürecinin yaşanmadığı düşünülmektedir. Hollanda'da evden uzaklaştırma kararını ilk etepta Belediyelerin verdiği gözlemlenmiştir. Bir yerel yönetim kademesi olarak belediyelerin bu tip hizmetlerin verilmesinde öncelikli kurum olduğu, yine ilk aşama ve sonrasında kişilere verilecek sosyal hizmeti de belediyelerin planladığı görülmüştür. Ülkemizde ise yerel yönetimlerin bu anlamda etkin ve güçlü olmadıkları düşünülmektedir. Yine sığınma evlerinin belediyeler tarafından açıldığı görülmüş bu anlamda ülkemizde bazı belediyeler haricinde sığınma evlerinin genellikle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından açıldığı gözlemlenmiştir. Ülkemizdeki yerel yönetimlerin bu alanda kaynak, personel ve deneyim açısından Avrupa Birliği ülkelerinden daha geride olduğu düşünüldüğünde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının İlçe Sosyal Hizmet örgütlerini ivedilikle kurması ve ilk etapta ilçe sosyal hizmet birimlerinde, mahkemelerden çıkacak kararlar ve ilk çerçevede yer alan mahkeme uzmanlarının da (Aile mahkemesinde görevli uzmanlar) raporu doğrultusunda aileye genelci yaklaşımla hareket ederek sosyal hizmet sunulmasının uygun olabileceği düşünülmektedir. Bu anlamda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Mahkemeler arasında bir eşgüdüm sağlanabileceği düşünülmektedir. Hollanda'da 2009 yılında kurulan Emniyet Evlerinin de bu anlamda önemli kurumlar olduğu düşünülmektedir. Ülkemizde gerekli kaynak ayrıldığında mağdurların sığınma evleri öncesinde acil bir yere yerleştirilmeleri gerektiğinde bu kurumların işlevsel olabileceği düşünülmektedir. Ülkemizde mağdur çocukla görüşmede alandaki bir sosyal hizmet uzmanı, psikolog, çocuk gelişimci, psikolojik danışman, pedagog olmadan çocukla görüşme yapılmaması genel bir yaklaşım olarak kabul görmüştür, ancak Hollanda da ilk görüşmeleri eğitim görmüş polislerin yapabildiği bilgisi edinilmiştir. Ülkemizdeki yaklaşımın bu anlamda Hollanda'dan ileri noktada olduğu değerlendirilmiştir ki; nasıl belli kurslara gidecek bir sosyal çalışmacı polislik yapamayacaksa belli eğitimden geçmiş polislerden önce, alanda çalışan, çocuk ve aileyle görüşme yetisine sahip profesyonellerin bu görüşmeleri gerçekleştirmesinin daha uygun olacağı gözlemlenmiştir. Tüm yukarıda belirtilenlere ek olarak müdahale süreçlerinde görev alan uzmanların sürekli eğitiminin de önemli olduğu düşünülmektedir. Aile içi şiddet konusunda aile mahkemesinde çalışan uzmanların daha etkin bir biçimde çalışmasının gerekli olduğu, (Hollanda'da belediyede planlanan sosyal hizmeti ülkemizde öncelikli olarak aile mahkemesi uzmanlarının planlayabileceği) uzmanların bu anlamda Ulusal ve Uluslararası kuruluşlarca eğitsel anlamda da desteklenebileceğinin uygun olduğu düşünülmektedir. Hollanda'daki sanık ve hükümlülerin denetimli serbestlik aşamasında iken uzmanlarla görüştürüldükleri, bu uzmanların yarı özel kurumlardan ve özel derneklerden görevlendirildikleri, hazırladıkları raporların ücretinin devlet tarafından karşılandığı bilgisi edinilmiştir. Ülkemizde ise Aile Mahkemelerinde, Denetimli Serbestlik Birimlerinde ve Çocuk Mahkemelerinde son yıllarda bir çok alan uzmanı profesyonelin istihdam edildiği görülmüştür. Hollanda özelinde yerel hizmetlerin çok yaygın olduğu ve sivil toplum örgütlenmelerinin de işlevsel bir rolü olduğu anlaşılmıştır. Ancak Türkiye özelinde düşünüldüğünde ise sivil toplum örgütlenmelerinin alanda yeni olması, kaynak sıkıntısı yaşamaları, alandaki uzman personelin sivil toplumda çalışmak yerine devlette çalışmayı tercih etmesi vb nedenler dolayısıyla bu tip hizmetlerin sivil ya da yarı özel kurumlardan alınmasının kısa vadede olanaksız olduğu düşünülmektedir. Ayrıca bu anlamda bakanlığımızın eldeki nitelikli personeli daha işlevsel kullanabileceği kanaati oluşmuştur. Hollanda'daki uygulamaya karşın bakanlığımızın istihdam ettiği bir çok alan uzmanı personel düşünüldüğünde mahkemelerde çalışan bu personelin çalıştıkları alanlardaki görev tanımlarının yapılması (Aile Mahkemelerinin işleyişi ile ilgili yönetmelik halen yayımlanmamıştır. Bu yönetmelikte uzmanların tek tek görev tanımlamaları yapılıp, Aile içi şiddet konusunda da üstlenecekleri görevlerin yine tanımlanabileceği) Sonuç olarak üst düzey yasal düzenlemeler anlamında ülkemizdeki mevzuatın genel olarak yeterli düzeyde olduğu, ancak halihazırdaki mevcut yasalara paralel alt kademe düzenlemelerin yapılmasının gerekli olduğu düşünülmektedir. Örneğin bir mağdurun bir emniyet birimine başvurusundan itibaren tüm kurumların bu anlamda üzerine düşen görev ve sorumlulukları tam olarak bilmeleri ve bu yönde ivedilikle hareket etmelerinin sağlanmasının önemli olduğu düşünülmektedir. Ülkemizdeki temel aksaklıkların aile içi şiddet, evden uzaklaştırma gibi süreçlerin ilgili kurumlar ve bu kurumlarda çalışan personel tarafından tam olarak algılanamamasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Saygılarımla(17.04.2013) Mehmet Karadağ Sosyal Çalışmacı Ankara 5. Aile Mahkemesi