“Bizim gerçeküstü dünyamız daha gerçek” diyordu

Transkript

“Bizim gerçeküstü dünyamız daha gerçek” diyordu
8
Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri,
Kýzýlay’da Barýþ Zinciri oluþturarak 1 Eylül
Dünya Barýþ Günü’nü selamladý
Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri, 31
Aðustos saat 17.30'da Kýzýlay Sakarya
Meydaný’nda, “Savaþa, iþgale, katliamlara
karþý barýþ için 1 Eylül’de alanlardayýz” yazýlý
pankartý açtý ve basýn açýklamasýnýn ardýndan
Kýzýlay Meydaný’na çýktý. Meydanýn dört
köþesinde pankart açýlarak herkes 1 Eylül
Dünya Barýþ Günü’nde yapýlacak yürüyüþ ve
mitinge katýlmaya çaðýrýldý.
Sakarya Meydaný’nda Ankara Emek ve
Demokrasi Güçleri adýna açýklamayý yapan
Harun Çakmak þunlarý söyledi:
Ne emperyalist saldýrganlýða ne de ýrkçý
politikalara izin vermeyeceðiz.
Kardeþlerimizin katledilmesine sessiz
kalmayacaðýz. Rojava ve Mýsýr’da katliamlara,
Suriye’de emperyalist savaþ ve iþgale karþý
bütün gücümüzle mücadele edeceðiz. Halkýn
diðer talepleri konusunda olduðu gibi Kürt
sorununda da adým atmak yerine kurþun ve
bomba atan AKP iktidarýna karþý
mücadelemizi yükselteceðiz. Yeni tezkerelere
de, ýrkçý ve faþist politikalara da geçit
vermeyeceðiz. Bunu Gezi’de de, Lice de de
gösterdik, bundan sonra da göstereceðiz.
Kimseden barýþ dilenmiyoruz. Barýþýn ve
özgürlüklerin halklarýmýzýn örgütlü
mücadelesiyle kazanýlacaðýný biliyoruz ve
diyoruz ki; barýþý kazanacaðýz.”
Basýn açýklamasýndan sonra her biri 3040 metre uzunluðunda pankartlarý tutarak
Kýzýlay Meydaný’na çýkan Ankara Emek ve
Demokrasi Güçleri, meydanýn dört köþesinde
bu pankartlarý gerdirerek savaþa karþý barýþý
dillendirdi.
Kýzýlay Meydaný’nýn dört ayrý köþesinde
açýlan; “Barýþ halklarýmýzýn mücadelesiyle
kazanýlacaktýr”, “Rojava ve Mýsýr katliamlarýný
lanetliyoruz”, “Yaþasýn halklarýn eþitliði ve
kardeþliði”, “Suriye’ye emperyalist
müdahaleye hayýr” yazýlý pankartlarla Dünya
Barýþ Günü’nü karþýlayan barýþseverler
sokakta epeyce de olumlu tepki aldý.
Çevredekiler alkýþlarýyla, haykýrýlan sloganlara
katýlarak ve araçlarýnýn klaksonlarýný çalarak
eyleme destek oldu.
Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri, Barýþ
Zinciri eyleminden sonra tekrar Sakarya
Meydaný’na yürüdü ve eylemi bitirdi.
Barýþ Zinciri’ne katýlanlar 1 Eylül Pazar
günü, saat 16.30’da, Sýhhiye Toros Sokak’ta
buluþarak Kolej Meydaný’na yürümek, Kolej
Meydaný’nda yapýlacak Barýþ Mitingi’ne
katýlmak üzere alandan ayrýldý.
Kaynak: Bianet Haber 1 Eylül 2013
Büyük Türk milletinin büyük devlet adamý Mustafa Kemal
Atatürk´ün önderliðinde, yurdunu iþgal eden iþgal güçlerine karþý
verdiði mücadele sonrasýnda kazandýðý en büyük zaferin 91.
Yýldönümü, Nevþehir´de coþkulu þekilde kutlandý.
Nevþehir´de, 30 Aðustos Zafer Bayramý ve Türk Silahlý
Kuvvetler Günü kutlama etkinlikleri, Nevþehir Valiliði önündeki
Atatürk Anýtýna Nevþehir Valisi Mehmet Ceylan, Nevþehir
Belediye Baþkaný Hasan Ünver, Nevþehir Ýl Jandarma ve Garnizon
Komutaný Jandarma Kýdemli Albay Dursun Ertuðrul´un çelenk
koymasý ve akabinde saygý duruþunda bulunmasýnýn ardýndan
törene katýlanlar 1 dakikalýk saygý duruþunda bulundu.
Ýstiklal Marþý´nýn söylenmesinin ardýndan törenlere Vali
Ceylan´ýn makamýnda tebrikleri kabulü ile devam edildi.
Ali Kaim öðretmenimiz,
gazetemize yapmýþ olduðu açýklamada:
öðrencilerimin Hacýbektaþ’ta ve
Hacýbektaþ dýþýnda yaþayan tüm
dostlarýmýn arkadaþlarýmýn desteðine,
olumlu, olumsuz samimi eleþtirilerine,
önerilerine ihtiyacým olacaktýr.
Hacýbektaþ halkýnýn vereceði
desteðe þimdiden teþekkür eder en içten
saygý ve sevgilerimi sunarým.” Dedi.
“Önümüzdeki süreçte; Hacýbektaþ
halkýnýn, partimizin üyelerinin,
özellikle kadýnlarýn, gençlerin,
Kaim, neden aday adayý
olduðunu da aþaðýdaki sözleriyle
açýkladý.
Emekli Öðretmen Ali Kaim,
29.Aðustos 2013’te CHP Ýlçe
Baþkanlýðýna Hacýbektaþ Belediye
Baþkanlýðý için aday adaylýðý
baþvurusunda bulundu.
Nevþehir Üniversitesi Biyoloji Bölümü
tarafýndan Türkiye´de ilk kez gerçekleþtirilen
`1. Ulusal Zooloji Kongresi´ne katýlmak üzere
Nevþehir´e gelen zoologlar için Kapadokya´da
Cafer Tayyar Türkmen Foto Safari Turu
düzenlendi. Nevþehir Üniversitesi Biyoloji
Bölümünün organizasyonu ve Kapadokya
Fotoðraf ve Sinema Amatörleri...
“Bizim gerçeküstü dünyamýz daha
gerçek” diyordu Leyla ile Mecnun’un
senaristi Burak Aksak 2011 yýlýnýn
yine Aðustos ayýnda yaptýðýmýz ilk
röportajda. Tabi dizi ilk sezonu
devirmiþ henüz, o da daha nereye
gittiðini bilmiyor. Pek hevesli,
eðlenceli sohbet. O aradaki zamanda
iyi bir arkadaþ kazanmanýn dýþýnda
deðer verdiðim bir senaristle bu defa
dizisi kaldýrýldý diye röportaja
gidiyorum. Biraz buruk havamýz, o
kadar coþkulu sayýlmayýz. Gezi
Direniþi’ne katýlmanýn faturasýný böyle
ödemekten hicap duymuyor Burak
Aksak, “Hayatýný kaybeden bir canýn
yanýnda Leyla ile Mecnun’un
kaldýrýlmasý o kadar da önemli deðil”
diyor.
Bir süre önce Ankara’da kurulan, Roboski
katliamýnýn unutulmamasý, bu tür katliamlarýn bir
daha yaþanmamasý, katliamýnýn sorumlularýnýn
yargý önüne çýkartýlarak hesap sorulmasý için çaba
sarfeden “Roboskî Ýçin Adalet Giriþimi...
GÜLÞAH KARADAÐ - IRMAK AKINCI
Beyaz bezlere sarýlmýþ çocuk cesetleri. Ne yapýyorlarsa
kaçamamýþ ve kalakalmýþ halleri ile ölüler. 21 Aðustos Çarþamba
günü Þam’da bulunan üç hastaneye üç saatten az bir zaman
içerisinde 3600 hasta baþvurmuþ. Hastalar norötoksik bir
zehirlenme belirtileri gösteriyor. Yani sinir sistemlerini etkileyen
ve bozan bir maddeye maruz kaldýklarýna dair belirtiler
gösteriyorlar. Yani bu gaza biz maruz kalmýþ olsaydýk
vücudumuz istem dýþý kasýlmalarla sarsýlacak, çýrpýnmalar
içinde olacak, aðýzýmýzdan istem dýþý bir þekilde sývýlar akacak,
gözleriniz saabitlenmiþ, göz bebekleriniz küçülmüþ etrafýnýzý
tam olarak göremediðiniz dengenizi saðlayamadýðýnýz nefes
alamadýðýnýz bir durumda hastaneye ulaþacaktýk. Size bir þey
hatýrlatýyor mu? Evet gezi günlerinde biber gazý ile küçük bir
provasýný yaþadýðýnýz o zehirlenmenin kat be kat fazlasýný
dayanýlmayacak kadar fazlasýný ölümcül derecede fazlasýný
düþünün. Ve ulaþabileceðiniz hastanelerin savaþýn hüküm
sürdüðü bir coðrafyada olduðunu hatýrlayýn. Eðer þanslý isek
canlý vaziyette hastaneye ulaþabildiðimizi, üstelik sýnýr
tanýmayan doktorlarýn hizmet verdiði ve bu tür saldýrýlara
maruz kalmýþ insanlarý iyi edebilecek malzemeye sahip olan
bir hasteneye ulaþabildiðimizi düþünün. Bu kadar þanslý olsak
bile aramýzdan pek çok kiþinin hayatlarýný kaybettiðini
öðrenecektik o beyaz bezler arasýnda yatan biz deðilsek eðer.
Sýnýr Tanýmayan Doktorlar Þam’da hastaneye ulaþan 3600
kiþiden 366’sýnýn öldüðünü rapor ediyorlar.
Bu olayýn ardýndan tüm tartýþma kimyasallarý kimin
kullandýðýna kilitlenmiþ durumda. ABD hükümeti dahil olmak
üzere “müdahaleye” hazýrlanan hükümetler Sýnýr Tanýmayan
Doktorlarýn raporlarýný da referans göstererek saldýrýnýn niteliði
ve kaynaðý konusunda açýklamalarda bulundular. Doktorlarýn
“týbbi bilgileri müdahaleyi meþrulaþtýrmak için kullanmayýn,
bizim iþimiz durum ne olursa olsun hayat kurtarmak” uyarýlarýna
raðmen. BM uzmanlarý üç gün sonra ve kelle koltukta da olsa
saldýrýnýn yapýldýðý bölgeye girdiler. Planladýklarý günden bir
gün önce, Cumartesi günü Suriye’den ayrýlarak BM Genel
Sekreteri Ban-Ki Moon’a raporlarýný sunacaklar. Ancak
görevlerinin bu saldýrýyý kim yaptý sorusuna cevap bulmak
olmadýðýný defalarca ifade ettiler. Ancak zaten bu araþtýrmanýn
sonucu da beklenmeden amacý “Suriye’de Esad rejimini
düþürmek deðil, cezalandýrmak” olan bir harekatýn hazýrlýklarý
neredeyse tamamlandý. Bunu kim yaptý? sorusuna ise herkes
siyasi meþrebince bir spekülasyon üretiyor. Zira bu konu
hakkýnda bilgi sahibi olmak herhade ancak farklý “istihbarat”
kanallarýna dahil olmakla mümkün. Bugüne kadar kimi zaman
utangaç kimi zaman açýkça “emperyalizme karþý” Esad çizgisini
savunmuþ bir politik tutum olayýn kazananýna bakarak faili
bulmak gibi bir metodoloji(!) öneriyor. Ayný metodolojiyi
ilerletirsek baþka noktalara da gelebilir, baþladýðýmýz noktanýn
uzaðýna düþebiliriz. Örneðin bu olayýn neticesinde ortaya
çýkacak emperyalist müdahale amaçladýðý neticeyi vermek
yerine Esad cephesini güçlendirecek bir karþý araca dönüþürse
bu sonuçtan çýkarak faili nasýl bulacaðýz? Bu durumda
Emperyalistlerin oyunlarý boþa çýkmýþ açýklamasý mý gelecek
karþýmýza? Bu düþünüþ biçiminin derinlikli bir eleþtirisine
girmeden soralým: Esad hiç kimyasal silah kullanmamýþ mýdýr?
Diðer yandan muhaliflerin insan hakký ihlallerine bakarak
kimyasal silah kullanmamýþ olduklarýnýn garantisini kim
verebilir? Daha da vahimi Rusya Akdenize gemilerini yollamýþ,
üsler Yunanistan ve Kýbrýs’ta alarma geçirilmiþ yani müdahale
baþlamak üzereyken Esad’da karþý savaþanlarýn yitirmeye
baþladýðý “oyunda” denge saðlanmak üzere harekete geçilmek
üzereyken gerçek kimin ne kadar umurunda?
Bölgenin aktörleri ve dünyanýn egemenleri Suriye üzerinden
kapýþýrken sýradan Suriyeli için “daha beteri olmaz herhalde”
cümlesi her geçen gün anlamsýzlaþýyor. Körfez ülkeleri kendi
rejimlerine karþý ayaklanmýþ bir halkýn kendi kaderini tayin
etme hakkýný çalmak için ellerinden geleni arkalarýna
koymadýlar. AB, ABD ve müttefikleri Suriye’de bitmeyecek
bir sürekli çatýþmanýn tüm zeminini kurmak ve þimdi de devam
ettirmek için ellerinden geleni yapýyorlar. Suriyeli için kollektif
bir þekilde bir gelecek kurabilmek, kendi hayatý hakkýnda
geleceði hakkýnda karar verebilmek ihtimalini tümüyle
yitirmenin verdiði karamsarlýða kapýlmamak mümkün mü?
Bizim dýþarýdan bakarak gördüðümüzü ve hissettiðimizi can
korkusu içinde ve hayatý elinden alýnmýþ insanlarýn hissetmemesi
mümkün mü? Ama yine de insaný öldüren yalnýz savaþ deðildir.
Savaþlardan çýkarak hayatta kalabilmiþ ve hayatýný o savaþtan
sonra sürdürebilmiþ insanlara bakarak hayret ve ibretle görürüz
ki insaný hayata baðlayan þey umuttur. Bir gün hayatýn hayat
olabileceðine, barýþýn mümkün olabileceðine duyulan umut.
Daha da önemlisi yalnýz olmadýðýna kuvvetle inanmak. Yanýnda
ve orada olmasa da dünyanýn bir yerinde seni düþünen senin
için endiþe duyan, seni anlayan ve hisseden insanlarýn varlýðýna
inanç. Ancak bu inanç savaþýn içinden insan ve hayatta kalarak
geçmemizi saðlayabilir. Ýþte bu yüzden Suriye’de yaþayan
insanlarýn, Ortadoðu halklarýnýn yalnýz olmadýðýný hatýrlatmak
için sokakta olmak þart. Ýnsan kalabilmek için.
Küresel politikanýn etkin isimlerinden
Kemal Derviþ'in direktörlüðünü
yürüttüðü, Antep saldýrýsýný ve 'Bosna
Modeli'ni önceden bildirerek dikkatleri
üzerine çeken ABD merkezli düþünce
kuruluþu Brookings Enstitüsü, Suriye'ye
ABD müdahalesi konusunda da nokta
atýþý yaptý.
Enstitü, Suriye’de bini aþkýn kiþinin
ölümüne neden olan kimyasal saldýrýdan
10 gün önce yayýnladýðý raporda,
ABD’nin Rusya ile müzakere masasýna
oturmasý için Suriye’de öncelikle iç savaþ
dengesinde bir kýrýlma yaþanmasý
gerektiðini ifade etti. Bu kýrýlma için
ABD’nin Suriye’ye müdahale etmesi
gerektiði vurgulanan raporda, müdahale
seçenekleri arasýnda, “Hava saldýrýsý”,
“Altyapý hedeflerinin vurulmasý” yer
aldý. Raporda bir de haritaya yer verildi.
Haritada iþaretlenen ‘ana çatýþma
hattý’nýn, ABD’nin önceki gün belirlediði
hedef noktalarla ayný güzergahý
oluþturmasý dikkat çekti.
MÜZAKERE MASASI ÝÇÝN
Brookings Enstitüsü, Kýdemli Uzman
Ken Pollack’ýn imzasýný taþýyan "Açmazý
Kýrmak: Suriye Ýç Savaþýnýn Askeri
Dinamikleri ve ABD'nin Sýnýrlý
Müdahale Seçenekleri" baþlýklý raporu
12 Aðustos’ta yayýnladý. Enstitünün,
Ortadoðu uzmanlarýný bir araya getirerek
gerçekleþtirdiði seminer sonrasý yazýldýðý
belirtilen rapora, þu çarpýcý tespitle
baþlandý: "Suriye'de iç savaþýn taraflarý
arasýnda askeri bakýmdan bir güç dengesi
oluþmuþ durumda. Ülkede savaþ alanýnda
bir kýrýlma yaþanana kadar, müzakere
masasýnda kýrýlma yaþanamayacak." Kast
edilen ‘müzakere masasý’, ABD Baþkaný
Barack Obama’nýn, Reyhanlý saldýrýsýnýn
hemen ardýndan Baþbakan Tayyip
Erdoðan’la mayýs ayýnda yaptýðý
görüþmede “Suriye için sihirli formül
yok” sözleriyle yeniden ifade ettiði
müzakerelerden oluþuyor. Obama bu
konuþmasýnda, Suriye’ye müdahale
konusunda kimyasal silah kullanýmýnýn
‘kýrmýzý hat’ olduðunu yinelemiþ ve
müdahale için uluslararasý toplumun
desteðini þart gördüklerini ifade etmiþti.
MÜDAHALE HATTI HARÝTASI
Raporda bir harita yayýnlayan Enstitü,
'Suriye'de çatýþma hattýnýn ülke boyunca
ilerleyen dar bir banda sýkýþmýþ durumda
olduðunu' ifade ederken, askeri
dengelerin de bu banttaki üstünlüðe göre
muhalefet ya da rejimin lehine
deðiþeceðini ifade etti. Haritada
iþaretlenen dar bandýn, önceki gün
ABD'nin belirlediði hava saldýrýsý
hedeflerinin oluþturduðu güzergahla
birebir uyumlu olduðu görüldü.
HAVA SALDIRISI ÖNERDÝ
Raporda, Suriye'de muhalefetin
gücünün artýrýlmasý için ABD'nin bugüne
kadarki tutumundan daha 'istekli' bir
tavýr sergilemesi gerektiði belirtilirken,
ABD'nin müdahale seçenekleri masaya
yatýrýldý. Bu seçenekler, 'Rejimin kara
kuvvetlerine taktik hava saldýrýsý',
'Rejimin mühimmat tedariðinin
durdurulmasý', 'Altyapý hedeflerinin
vurulmasý', ‘Muhalefetin eðitimi ve
silahlandýrýlmasý’ ve ‘Uçuþa yasak bölge
ilaný' olarak sýralandý. Raporda, uçuþa
yasak bölge, muhalefete askeri destek
ve eðitim konularýnýn yetersiz
müdahaleler olduðu vurgulanýrken, hava
saldýrýsýnýn ve hedef noktalarýn imhasýnýn
gereðine vurgu yapýldý. Bununla birlikte,
'rejimin zayýflamasý ve askeri üstünlüðün
muhalefetin eline geçmesi için' bu
seçeneklerinin tümünün (ya da mümkün
olduðunca fazlasýnýn) bir arada
kullanýlmasý gerektiði ifade edildi.
ÝKÝ YÖNLÜ HAREKET EDÝLMELÝ
Raporun yazarý Ken Pollack,
ABD'nin müdahale için ayný anda iki
hedef gözetmesi gerektiðini belirterek
þu tespitte bulundu: “ABD Suriye’de
askeri dengeyi muhalefet lehine
çevirmekte kararlýysa, bugüne kadarki
tutumundan çok daha büyük bir istekle
yatýrým yapmak durumunda kalacaktýr.
Mevcut askeri týkanýklýðý kýrmak, kayda
deðer bir dýþ desteði gerektirmektedir.
Bu dýþ destekte hedef ayný anda hem
muhalefeti güçlendirmek hem de rejimin
gücünü zayýflatmak olmalýdýr. Sadece
muhalefeti güçlendirmeye ya da sadece
rejimi zayýflatmaya odaklanarak, veya
her iki hedefe odaklanýlsa da isteksiz
adýmlar atarak, ne askeri dengeyi
muhalefet lehine kaydýrmak ne de
muhalefet içinde ABD’nin desteklediði
ýlýmlý unsurlarý öne çýkarmak mümkün
olacaktýr.”
'KOSOVA TARZI' ORDU
KURULSUN
Brookings raporunun sonuç
bölümünde, ABD'nin tüm müdahale
seçeneklerini kullansa dahi Suriye'de
baþarýya ulaþamama ihtimali olduðu
belirtildi. Raporda, "Asýl ve köklü çözüm
Bosna Modeli olacaktýr" denildi.
Raporda, özetle þu ifadelere yer
verildi: "Bu sýnýrlý müdahale
seçeneklerinin tümü bir arada kullanýlsa
ve maksimum çaba harcansa dahi askeri
açmazý kýrmak mümkün olmayabilir.
Burada tek ayrýcalýklý çözüm, 'Kosova
Tarzý' konvansiyonal bir muhalefet
ordusu kurmak olabilir. Bu ordu, rejim
kuvvetlerini yenme potansiyeline
ulaþabilir ve savaþ sonrasý dönemde
siyasi yeniden yapýlandýrmayý istikrara
kavuþturabilir. Ancak, Bosna'da
uygulanan bu opsiyon, ayný zamanda
maliyeti en yüksek ve en uzun zaman
alan çözüm olacaktýr.
***
Esad artýk bir diktatör deðil
Raporda Suriye'nin ne Mýsýr ne Tunus
ne Afganistan ne de Vietnam'a benzediði
vurgulanarak, özetle þu çarpýcý tespitte
bulunuldu: "Mesele, Suriye halkýnýn,
Beþar Esad adlý nefret edilen bir diktatöre
baþkaldýrýsý deðil. Ülkede yaþanan artýk
bir devrim deðil. Artýk çok kimlikli bir
iç savaþ sürüyor. Çatýþma Sünni Arap
gruplarý ile Aleviler arasýnda sürüyor;
ülkede yaþayan Kürtler, Türkmenler,
Arap Hýristiyanlar ve diðer azýnlýklar bu
savaþta Alevilerin yanýnda yer alýyor.
Burada bir 'rejim koalisyonu' söz konusu
ve bu koalisyonu temelde Sünni Arap
çoðunluða karþý beslenen korku bir arada
tutuyor."
"Esad artýk 'Þam'ýn diktatörü' deðil,
rejim koalisyonunun savaþ lideri. Esad
yarýn öldürülse ya da iktidardan
düþürülse dahi, savaþa bir etkisi olmaz.
Rejim koalisyonu Esad'ýn yerine yeni
bir lideri derhal seçecektir."
***
Antep saldýrýsýný öngördüler
Brookings Enstitüsü'nde, Haziran
2012'de Amerikan Giriþimcilik Enstitüsü
ve Savaþ Çalýþmalarý Enstitüsü'nün
ekiplerinin de katýlýmýyla Suriye kriziyle
ilgili bir savaþ oyunu oynamýþ, oyun
sonunda ortaya çýkan strateji öngörüleri
27 Haziran'da raporlaþtýrýlmýþtý. Raporda,
Türkiye'nin Suriye'deki savaþa
sürükleneceði, bu yolda ülke içinde
bombalý saldýrýlar düzenlenmeye
baþlayacaðý, Antep veya Maraþ'ýn
öncelikli hedef olabileceði yazýyordu.
Rapordan iki ay sonra 20 Aðustos
2012'de Antep'teki bombalý saldýrý
gerçekleþti.
TÜRKÝYE ÖNE SÜRÜLDÜ
Brookings'in savaþ oyununda ABD,
Suriye, Türkiye, Irak, NATO, Ýsrail ve
Suudi Arabistan takýmlarý kurulmuþ, bu
takýmlar uluslararasý politika
simülasyonu gerçekleþtirmiþti. Oyunun
sonunda Türkiye, Suriye'yi kýsmen iþgal
etmiþ, Esad rejimi düþmüþ, Irak'ta þiddet
2006 seviyesine dönmüþ, Lübnan'da
mezhep çatýþmalarý baþlamýþtý.
Savaþ oyununda, Türkiye 'kilit ülke'
olarak gösteriliyordu. Raporun en çarpýcý
kýsmý, ABD ve Suudi Arabistan'ýn,
Türkiye'yi Suriye'deki savaþa tek baþýna
müdahaleye zorluyor oluþuydu. Raporda,
Türkiye, hiçbir aþamada olaylara tek
baþýna müdahale etmeye yanaþmamýþtý.
Türkiye takýmý, ABD ve NATO’nun
askeri müdahalede aktör olmasý ve
uluslararasý meþruiyet þartý aramýþtý.
ABD Türkiye'yi Suriye'ye tek baþýna
müdahaleye zorlarken, Türkiye oyunun
sonunda Suriye'de kýsmi iþgal
gerçekleþtirmiþti.
***
Ekim 2012'de 'Bosna Modeli' dedi
Brookings Enstitüsü, Suriye için
uluslararasý düzeyde bugün tartýþýlan
'Bosna Modeli'ni Ekim 2012'de
gündemine almýþtý. Brookings Dýþ
Politika Araþtýrmalarý Direktörü Michael
O'Hanlon, Türkiye'nin NATO güçlerini
Suriye'ye müdahale konusunda ikna
etmeye çalýþtýðý bu dönemde katýldýðý
bir konferansta, "ABD, Suriye'de 'Bosna
Modeli'ni uygulayacak" demiþti.
15 Ekim 2012'de TÜSÝAD'ýn 'ABD
Baþkanlýk Seçimi ve Türkiye için
Anlamý' konferansýna katýlan O'Hanlon,
ABD'nin trilyonlarca dolarlýk bütçe
açýðýna dikkat çekerek, "Biz ABD'nin
Suriye'de, 'Bosna Modeli' diye
adlandýrdýðýmýz bir politika izleyeceðini
düþünüyoruz. Yani, Suriye'de iç savaþ
birkaç yýl daha devam edecektir, iç
savaþýn insani boyutuna iliþkin kaygýlar
iyice ön plana çýktýðýnda, Kosova'daki
gibi bir uluslararasý müdahale harekete
geçirilecektir" demiþti.
Suriye’ye olasý operasyon için ortaya
konan ‘Bosna Modeli’ ya da ‘Kosova
Modeli’, dünya kamuoyunda ancak bu
hafta tartýþýlmaya baþlandý.
Kaynak:BirGün
2 Eylül 2013 Pazartesi
ya kiþilerin önerilerini dikkate alan,
• Birlikte iþ yapmayý ilke edinen,
• Hacýbektaþ 'mýzý yeniden insan
sevgisine ve hoþgörüye dayalý köklü
geçmiþine,
• Soldan yana demokratik siyasal
anlayýþýna,
• Birlik ve bütünlüðüne kavuþturmak için
çaba gösteren,
• Plan, proje, eðitim, saðlýk, kültür, ekip,
takým, çok çalýþma, diyalog gibi
kavramlarý önemseyen ve uygulayan,
Enstitüsü’nden sýnýf öðretmeni olarak
mezun oldum.
05.01.1981 yýlýnda Kýrþehir Ýlinde Sýnýf
Öðretmeni olarak göreve baþladým.
Sýrasýyla: Kars Göle, Çorum Sungurlu,
Kayseri Tomarza, Nevþehir Derinkuyu ve
Nevþehir Hacýbektaþ’ta görev yaptým.
1993 yýlýnda Eðit Sen’e Üye oldum. Ýþ
yeri temsilciliði yaptým.
1995 yýlýnda Eðit Sen ve Eðitim Ýþ
Sendikalarýnýn birleþmesi sonucu kurulan
Eðitim Sen’in kurucularý arasýnda yer
aldým.
Yeni bir siyaset ve yerel yönetim anlayýþýný
yaþama geçirmek için aday adayýyým.
Sulucakarahöyük/HACIBEKTAÞ
Cuma Onur ÞAHÝN
Emekli Öðretmen Ali Kaim, 29.Aðustos
2013’te CHP Ýlçe Baþkanlýðýna Hacýbektaþ
Belediye Baþkanlýðý için aday adaylýðý
baþvurusunda bulundu.
Politikayý, ekmek yer, su içer gibi, sabah iþe
gider gibi, pazardan çarþýdan alýþ veriþ yapar
gibi yaþamýn doðal bir parçasý olarak açýk,
sade, doðru algýlayan farklý bir siyasal anlayýþý
toplumun içselleþtirmesini saðlamak için aday
adayým.
Ali Kaim öðretmenimiz, gazetemize yapmýþ
olduðu açýklamada:
Siyaseti ucuz kasaba politikalarýndan ve “zarf
atmak, kafakola almak, bir el varmak, gibi
yakýþýksýz argolardan kurtarmak için aday
adayýyým.
“Önümüzdeki süreçte; Hacýbektaþ halkýnýn,
partimizin üyelerinin, özellikle kadýnlarýn,
gençlerin, öðrencilerimin Hacýbektaþ’ta ve
Hacýbektaþ dýþýnda yaþayan tüm dostlarýmýn
arkadaþlarýmýn desteðine, olumlu, olumsuz
samimi eleþtirilerine, önerilerine ihtiyacým
olacaktýr.
Hacýbektaþ halkýnýn vereceði desteðe
þimdiden teþekkür eder en içten saygý ve
sevgilerimi sunarým.” Dedi.
Kaim, neden aday adayý olduðunu da
aþaðýdaki sözleriyle açýkladý.
“Yeni bir siyaset ve yerel yönetim anlayýþýný
yaþama geçirmek, gezi eylemleri sürecinde
yaþadýðýmýz Hacýbektaþ halkýnýn birlikteliðini
kalýcý kýlmak, kaderde kývançta, fikir ve
çözüm üretmede, birlikte hareket edebilme
kültürünü oluþturmaya öncülük etmek, katký
sunmak için.
2014 Yerel Yönetim seçimlerinde
Cumhuriyet Halk Partisinden Hacýbektaþ
Belediye Baþkanlýðý için aday adayýyým.
Hacýbektaþ’ýmýzda,
• Kavgasýz, gürültüsüz, toplumun bütün
kesimleri, kurumlarý ve bireyleriyle barýþýk,
• Ýnsanlarý ve fikirlerini önemseyen,
• Danýþma mekanizmalarýný sürekli açýk
tutan, karar alma sürecinde ilgili kurum ve
Bizim siyaset terimlerimiz; plan, proje,
çalýþma, iþbirliði, diyalog, danýþma, uzlaþma,
hoþgörü olacaktýr.
Yol göstericimiz katýlýmcýlýk ve sosyal
belediyecilik anlayýþý olacaktýr.
Ben yediden yetmiþe Hacýbektaþ Halkýnýn ve
partimizin üyelerinin bana verecekleri desteðe
güvenerek aday adaylýðý baþvurusu yaptým.
Önümüzdeki günlerde partimizin yapacaðý
anketlerde ve eðilim yoklamalarýnda
Hacýbektaþ halkýnýn ve partimizin üyelerinin
en doðru seçimi yapacaklarýna yürekten
inanýyorum.
Hacýbektaþ'ýmýza hizmet etmek için, uygar
cesaret gösterip yola çýkan bütün aday
adayý arkadaþlara baþarýlar diliyorum.”
KENDÝ ANLATIMIYLA ALÝ KAÝM
KÝMDÝR.
1960 Yýlýnda Hacýbektaþ’ta doðdum.
Ýlk, Orta ve lise öðrenimimi
Hacýbektaþ’ta tamamlayarak, 1977 yýlýnda
Hacýbektaþ Lisesi’ni bitirdim.
1980 yýlýnda Ankara Eðitim
Yedi arkadaþýmla birlikte Eðitim Sen
Nevþehir Þubesini kurdum.
Hacýbektaþ ve Gülþehir ilçelerinde ilk
örgütlenme çalýþmalarýný yürüttüm.
Nevþehir þubenin ilk genel kurulunda
görevi yeni arkadaþlara devrederek, 1996
Yýlýnda Eðitim Sen Hacýbektaþ
Temsilciliðine seçildim. 15 yýl seçilerek bu
görevimi sürdürdüm.
2010 yýlýnda Eðitim-Sen ilçe temsilciliði
görev süremi tamamlayarak görevimi yeni
arkadaþlara teslim ettim.
Sendikada yöneticilik yaptýðým süre
içinde dört dönem Nevþehir Þube delegesi
olarak Eðitim Sen Genel Merkez Genel
Kurul Delegeliðine seçildim ve raportörlük
yaptým.
2000 yýlýnda yöneticilik sýnavýný
kazandým. Akdeniz Üniversitesi Eðitim
Fakültesinde Bir dönem yöneticilik eðitimi
aldým.
2003 Yýlýnda Hacýbektaþ Atatürk
Ýlköðretim Okulu Müdürlüðüne atandým.
2008 yýlý 1 Aralýk’ta 2009 Yerel
seçimlerinde Hacýbektaþ belediye
baþkanlýðýna aday olmak için emekli
oldum.
Hacýbektaþ’ta Kurulu bulunan
Atatürkçü Düþünce Derneði Hacýbektaþ
Þubesi, DÝSK Emekli –Sen ve Hacýbektaþ
Veli Kültür Derneði Üyesiyim.
1994–2004 yýllarý arasýnda on yýl süreyle
her yýl Aðustos ayýn da düzenlenmekte
olan Hacý Bektaþ Veliyi Anma, Kültür ve
Sanat Etkinliklerinde Düzenleme Kurulu
üyesi olarak görev yaptým.
2005 Yýlýnda kurulan ve þu anda
Hacýbektaþ’ta günlük olarak
yayýnlanmakta olan Sulucakarahöyük
Gazetesinin kurucusu ve ortaklarýndaným.
Ayný gazetede köþe yazarlýðý
yapmaktayým.
2006 yýlýndan bu yana Hacý Bektaþ Veli
Kültür Derneði sekreterliði görevini
yürütmekteyim.
Evliyim Eþim Emekli öðretmendir.
28 ve 22 yaþlarýnda iki oðlum var.
Her ikisi de üniversite öðrenimlerini
tamamladýlar ve iþ hayatýna atýldýlar.
12 Eylül öncesinde ve sonrasýnda
özellikle kamu sendikalarýnýn 1989 yýlýnda
kurulmaya baþlanmasýyla birlikte
toplumsal muhalefet çalýþmalarýnýn ve sivil
toplum örgütlenmelerinin içinde yer aldým.
2009 yerel seçimlerinde CHP den
Hacýbektaþ belediye baþkanlýðý için aday
adayý oldum.
2014 yerel seçimlerinde yeniden CHP
den Hacýbektaþ belediye baþkanlýðý için
aday adaylýðý baþvurusunda bulundum.
Halkýmýzýn ve parti üyelerimizin desteði
ile partimizin adayý olup Hacýbektaþ’ýmýza
hizmet etmek istiyorum.
Saygýlarýmla.
Ali KAÝM
E-posta: [email protected]
Tel: 0505 719 2759
Ev: 0 384 4413399
Yerel seçimlere aylar kaldý. Belediye
baþkanlarýnýn yaptýklarý, yapamadýklarý
tartýþýlacak. Yol, su hizmetleri, çöplerin
toplanmasý, parklarýn, bahçelerin
düzenlenmesi deðerlendirilecek. Halkýn
önüne sandýk konulacak ve çoðunluðun
oyunu alan, “milletin iradesinin temsilcisi”
olarak tahta çýkacak! Bizim ülkemizde düzen
siyasetinin çarklarý böyle dönüyor. Elini
veren kolunu kaptýrýr misali, bu politikacýlara
‘oy’unu veren sanki geleceðini ipotek
ettiriyor. Tayyip’in aðzýný her açtýðýnda “
%50 oy aldým” diyerek halkýn baþýna kaktýðý
gibi seçildiler mi, kimseye aðzýný
açtýrmýyorlar. Bir kere oy verdin mi, tamam
artýk iþin bitti! Her fýrsatta “Sen karýþma”
diye tersler, azarlar, sustururlar.
Halkýn siyasetçilerden istediði gibi hesap
soramadýðý ve istediði an oyunu geri alýp
yöneticilerini deðiþtiremediði bir sistem
demokrasi deðildir. Örneðin Küba’da halkýn
bu hakký vardýr. Beðenmediði yöneticileri
seçimi beklemeden deðiþtirebilir.
“Nasýl Bir Hacýbektaþ?” Soruya dönersek,
bence cevabý seçim sandýklarýna sýðmayacak
kadar hayati bir soru. Cevabý oralarda aramak
yanlýþ olur. Hacýbektaþ milyonlarca Alevinin
gözünü diktiði bir merkezdir. Tabii ki yerel
hizmetlerin yeterli ve doðru yapýlmasý
önemli. Ama çok daha önemlisi
Hacýbektaþ’ýn misyonuna uygun bir yer
haline gelmesidir.
Nedir bu misyon?
Özellikle ilçemize adýný veren Hacý
Bektaþ Veli’nin yolunu, erkânýný
sürdürmektir. Bu yolun hangi koþullarýn
ürünü olduðunu hatýrlatayým:
Hacý Bektaþ Veli, Babai
Ayaklanmasýndan sað çýkan derviþlerdendir.
7 Haneli bir köy olan Sulucakarahöyük’e
sýðýnmýþtýr. Anadolu halký aç, yoksul, periþan
ve biçaredir. Savaþlardan, ölümlerden
yorulmuþtur. Biraz olsun soluklanmak için
tutunacak bir dal aramaktadýr. Ýþte bu
koþullarda Hünkar, halkýn derdine derman
olur; hastalarý iyileþtirir, ekinleri gürleþtirir,
dirliði, düzeni saðlar. Kan ve gözyaþý
denizinin ortasýnda insaný esas alan, din, dil,
millet ayýrmayan emeði kutsayan bir ada
yaratýr. Babai Ayaklanmasýnda kýrýlan, dört
bir yana daðýlan Babalar, derviþler, abdallar
bu adanýn çevresinde derlenip, toplanýr.
Efsaneler halkýn gönlünde bilincinde
yoðrulmuþ tarihsel olaylardýr. Dönemin
koþullarýyla birlikte düþünüldüðünde sýrlarýný
ele verirler. Örneðin Yunus Emre, niye
buðday istemeye zengin Konya’ya gitmez
de Hacýbektaþ’a gelir? Çünkü Selçuklu
vezirleri, beyleri, Moðol iþbirlikçileri
Mevlana’nýn kapýsýnda sýraya girmiþtir.
Bektaþ ise halkýn velisidir. Egemenler
Karahöyük’e ancak onu sorgulamak için
gelir. Selçuklunun Kýrþehir valisi Nurettin
Caca, neden abdest alýp namaz kýlmadýðýný
sorduðunda, Hacý Bektaþ’ýn “öyleyse dök
de alayým” dediði testideki su kana dönüþür.
Gösterdiði keramette, biz abdestimizi kanla
aldýk, dahasý bize gerekmez demiþtir Hünkâr.
90’lý yýllarda, 16 Aðustos törenleri için
Hacýbektaþ’a gelen, evlere sýðmayýp,
arabalarýnda çadýrlarda yatan onbinlerce
insan da bana, kanla abdest aldýklarý bir
ayaklanmadan çýkmýþ gibi gelirdi. Kýtlýktan
çýkmýþlar gibi kurbanlar keserler koca koca
kazanlarda yemekler piþirirlerdi. Savaþtan
çýkmýþ gibi sevgiyle, muhabbetle, yaþama
sevinciyle birbirine sarýlýr, her þeylerini
paylaþýrlardý. Ýnsanlarýn hep yenildiði, hep
altta kaldýðý bu zulüm ve sömürü düzeninin
amansýz savaþýndan kaçýp gelip oraya
sýðýndýklarýný düþünürdüm. Üç gün, beþ gün
bambaþka bir dünya kurulurdu Hacýbektaþ’ta.
Ýnsanlar soluklanýr, iyileþir, umutlarýný
tazeler, yeniden hayata, yani savaþ
meydanýna dönmek için güç toplardý. Bu
düzende yaþayamadýðý inancýný yaþardý. Bu
düzende görmediði dayanýþmayý, paylaþýmý
görürdü. Yasaklanmýþ umutlarýný,
yasaklanmýþ marþlar ve sloganlarla özgürce
ifade eder, düþünür, tartýþýr, tanýþ olurdu. O
yýlarda törenlerin bizim için en heyecanlý
yaný Grup Yorum gibi devrimci gruplarýn,
sanatçýlarýn, yazarlarýn Hacýbektaþ’a
gelmesiydi. Þimdi de kimsenin, törenlere
vali gelecek, bakan gelecek diye
heyecanlandýðýný sanmýyorum. Ama yine de
çýkarlarý uðruna, Hacý Bektaþ Veli’nin yüz
vermediði vezirleri, paþalarý onun adýna
Hacýbektaþ’a toplamak için kývrananlarý
görüyoruz. Bu çabanýn sonuçlarý ortada!
Hacý Bektaþ Veli’yi Anma Törenleri
neden eskisi kadar kitlesel, coþkulu ve renkli
deðil?
90’larda Hacýbektaþ Belediye baþkanlarý
Demirellerin, Ecevitlerin peþinde çok dolaþtý.
Hangisine sorsak bunu Hacýbektaþ’ýn
çýkarlarý için, daha çok hizmet alabilmek
için yaptýklarýný söyleyeceklerdir. Bugün
hala Hacýbektaþ devletten hak ettiði hizmeti
alamýyor. Çünkü düzen politikacýlarý
Hacýbektaþ’ý hep Alevileri kýstýrmak için
kullanabilecekleri bir kapan gibi gördü. Daha
kötüsü, Alevi Meclislerinde, meydanlarýnda
baþköþeye kuruldular. Ve bize Hacý Bektaþ
Veli’yi, Hz. Ali’yi, Aleviliði anlatmaya,
öðretmeye kalkýþtýlar!..
Oysa Hacý Bektaþ Veli Moðollardan
da, iþbirlikçi Selçuklu egemenlerinden de
uzak durmuþ, safýný tereddütsüz halktan
yana belirlemiþtir. Halký düzene
baðlamak, egemenlerle uzlaþmak,
barýþtýrmak gibi bir misyonu yoktur.
Kadýncýk Anadan onun emanetini devralan
Abdal Musa da Osmanlýya tavýr almýþ, biat
etmemiþ, terk etmiþtir. Ne yazýk ki özellikle
Kalender Çelebi’den sonra dergah onun
tavrýný sürdürememiþ, Osmanlý ile halk
arasýndaki çatýþmada bir denge siyaseti
tutturmaya çalýþmýþtýr. Kimi zaman siyasete
bulaþmamak adýna bu çatýþmaya hiç
karýþmamýþ, kimi zaman arabuluculuk
yapmýþtýr. Kuþkusuz bunda Çelebiler ve
onlara baðlý Alevi halk üzerindeki baskýnýn,
denetim ve gözetimin sürekli hale
getirilmesinin büyük rolü var. Ama 1826
yýlýnda, Hamdullah Çelebi’nin þeriat
mahkemelerindeki onurlu tavrý dýþýnda
dergâhýn Osmanlý’ya direnmediði, direnen
halký yalnýz býraktýðý ve padiþahlarla iyi
geçindiði de bir gerçektir.
Bugün Alevilerin inanç özgürlüðü
mücadelesinde Hacýbektaþ’ýn misyonu nedir?
Devletle iliþkisi nedir? Örneðin Alevi
Açýlýmý’nda ne tavýr almýþtýr? AKP’nin
bakanlarýyla, ödenekleriyle yaptýðý
etkinliklerle ne kazanmýþtýr? Yýllardýr
Alevileri oy deposu olarak gören,
muhalefetteyken yüzümüze gülüp iktidar
olduðunda sýrtýný dönen düzen partileriyle,
politikacýlarýyla ne kazanabilir? Tüm bunlar
halk tarafýndan tartýþýlmalý, sorgulanmalý.
Aleviler hiçbir hakkýný sýrtýný bir yerlere
dayayarak kazanmadý. Bu yöndeki çabalarýn
tümü hüsranla sonuçlandý. Ne ordunun
laikliðine güvenenler, ne AB’nin
demokratlýðýna güvenenler ne de CHP’nin
solculuðuna sarýlanlar umduðunu bulabildi.
Aleviler bugüne kadar ne kazandýysa
diþiyle, týrnaðýyla mücadele ederek,
bedelini misliyle ödeyerek kazandý.
Kimsenin kuþkusu olmasýn bundan sonra da
öyle olacak. Ve Hacýbektaþ bu mücadelede
merkezi bir yerdedir. Yüzünü ezilen halka
dönmek, halka güvenmek zorundadýr. Ki
halktan baþka sýrtýný dayamaya kalktýðý
güçlerin ilk fýrsatta sýrtýndan vurulduðuna
çok tanýk olmuþtur.
Taksim ayaklamasý unutanlara
hatýrlattý: Halk bu ülkeyi gerçekten
deðiþtirebilecek, yaþanýr hale getirebilecek
tek güçtür. Halk, kimseye el açmadan,
boyun bükmeden hem de öyle güle
oynaya, hem de ölesiye dövüþerek destan
yazan milyonlardýr. Ve Anadolu’nun bir
karahöyüðünü Hacýbektaþ yapanlardýr:
“Hünkar, Sulucakarahöyük’te Kadýncýk’ýn
evine yerleþince kerameti iþitenler, ziyaretine
gelmeye baþladýlar. Fakat huzurda toplanan
muhipler ve talipler, köyün havasýndan
incindiler. Hünkar’a bir yolla anlatalým da
deniz kýyýlarýna bir yere gitsinler, biz de bu
sayede sýcak bir yerde karar edelim dediler.
Bir gün toplanýp Hünkar’a burasýnýn yeli
pek çok, durmadan esiyor diye söz açtýlar.
Hünkar, erenler bizi ziyarete geliyorlar onun
için çok yel esiyor dedi. Gene bir gün, bu
Karahöyük’ün karý fazla, soðuðu þiddetli,
erenler bir alçak ve deniz kýyýsý yerde karar
etseler de gelen abdallar, çýplaklar, garipler
de rahat konuþsa dediler. Hünkar, bu
sözlerden incindi. Hakka giden hak uðrun
hakkýyçin dedi. Bu yerden daha soðuk ve
daha yüksek bir yer olsaydý oraya gider,
orada yerleþirdim.”
Velayetname’deki bu anlatýma göre Hacý
Bektaþ Veli, rüzgarýna, soðuðuna aldýrmadan
yoluna güvenerek buraya gelmiþ. Yol doðru
olduktan, güzel olduktan sonra illa ki yolcusu
bulunur demiþ. Ve yanýlmamýþ. Doðruluktan,
güzellikten geçen tüm yollar onun dergâhýna
baðlanmýþ. Ýnsanlar sel olup akmýþ, bir kara
kazanda kaynayýp Anadolu’ya taþmýþ.
Stalin, “Bir ülkenin en büyük zenginliði
insanlarýdýr.” Diyor. Çünkü ancak “insan
zenginliði” diðer tüm zenginlikleri
yaratabilir. Hacýbektaþ’ýn da en büyük
zenginliði oraya gönülden baðlý Alevilerdir.
Hacýbektaþ’ýn devletin takdirine ihtiyacý
yok. Halkýn sevgisi ve baðlýlýðý ona yeter.
Yeter ki iki tarafý birden idare etmek
adýna orada sýkýþýp kalmasýn.
Taksim Ayaklanmasýndan çýkaracaðýmýz
çok ders var.
Birincisi; Bu ülkede demokrasi hiçbir
zaman sandýktan çýkmadý. Kim ekmek, adalet
ve özgürlük isteyen halký ýsrarla sandýða
yönlendiriyorsa Tayyip’in iþbirlikçisidir.
Demokrasinin en güzel örneðini halk
ayaklanma boyunca Gezi Parký’nda ve tüm
meydanlarda yaþadý ve bugün de forumlarda
yaþýyor. Halkýn bir araya gelmesi, sorunlarýný
tartýþmasý, karar almasý ve uygulamasýndan
daha büyük demokrasi yoktur. “Nasýl bir
Hacýbektaþ ?” sorusuna da ancak böyle cevap
verebiliriz.
Ýkincisi; Halkýn gücü her þeye yeter. Bir
kere inandýktan ve omuz omuza verdikten
sonra her þeye… Ki bu güç, ne silahla ne
parayla ne de mevki ve makamla
kýyaslanamayacak kadar büyüktür.
Üçüncüsü; Emperyalizm ve kapitalizm
zaferi üzerine kurulan küreselleþme
demagojileri hem dünyada hem de
ülkemizde yerle bir olmuþtur. Ýnsanlýðýn eþit,
özgür ve kardeþçe bir yaþam özlemi hiç
bitmedi ve cenneti yeryüzüne indirinceye
kadar da bitmeyecek. Hacýbektaþ’ýn bu
onurlu kavgada da onurlu bir yeri vardýr.
Ulaþ Bardakçýlar, Mehmet Taþdemirler,
Ahmet Pehlivanlar ve bedel ödeyen tüm
devrimciler, Hacýbektaþ’ýn en büyük
zenginliðidir. Bu zenginliðe sahip çýktýðýmýz
oranda gelecekteki yerimiz büyüyecek. Nasýl
dünden bugüne Kalender Çelebiler kaldýysa,
bugünden yarýna da onlar kalacak. Taksim
Ayaklanmasý haykýrarak gelen o günlerin
ilk fýsýltýsýydý…
Sözü çok uzattým biliyorum. Forumda
kimseyi bu kadar uzun
konuþturmuyorsunuzdur. Bu da “içerden”
katýlmanýn ayrýcalýðý olsun! Önemli bir
tarihsel süreçten geçiyoruz. Önümüzdeki
günlerde saflaþmanýn daha da derinleþmesi
kaçýnýlmazdýr. Artýk hep beraber itiraz
etmesini öðrendik. Kimseden bir þey
beklemeden, el ele vererek yanlýþ
gördüðümüzü düzeltmesini öðrendik. Nasýl
bir Hacýbektaþ istiyorsak kendimiz
kurabiliriz! Gezi Parký’ýnda olduðu gibi biz
harekete geçersek, ne çok insanýn ayný düþü
gördüðünü ve bir ucundan tutmak için ne
çok elin uzandýðýný göreceðiz. Hacýbektaþ’ýn
tarihi, kültürü, birikimi her þeyin altýndan
kalkacak güçtedir.
Tüm canlara bu mücadelede baþarýlar
diliyor, selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
07.08.2013 ANKARA
“Bizim gerçeküstü dünyamýz daha
gerçek” diyordu Leyla ile Mecnun’un
senaristi Burak Aksak 2011 yýlýnýn yine
Aðustos ayýnda yaptýðýmýz ilk röportajda.
Tabi dizi ilk sezonu devirmiþ henüz, o da
daha nereye gittiðini bilmiyor. Pek hevesli,
eðlenceli sohbet. O aradaki zamanda iyi bir
arkadaþ kazanmanýn dýþýnda deðer verdiðim
bir senaristle bu defa dizisi kaldýrýldý diye
röportaja gidiyorum. Biraz buruk havamýz,
o kadar coþkulu sayýlmayýz. Gezi Direniþi’ne
katýlmanýn faturasýný böyle ödemekten hicap
duymuyor Burak Aksak, “Hayatýný kaybeden
bir canýn yanýnda Leyla ile Mecnun’un
kaldýrýlmasý o kadar da önemli deðil” diyor.
Otururken bile direniþe katýlmanýn mümkün
olduðu terasýnda yapýyoruz söyleþimizi, bir
yýldýr her görüþmemize getirmeyi unuttuðu
Erdal Bakkal kupasýný da L&M bittiðinde
alabiliyorum. Müjdeli haberleri de alýyoruz
hemen, kitaplar, film senaryolarý hatta yeni
bir televizyon projesi bile gündemde. Ýþte
Burak Aksak’la biraz buruk, kulpu kýrýk ama
hala umuttan caymaz bir sohbetle yine
karþýnýzdayýz...
Üç yýldýr bir hikayenin içindeydin ve
bitti. Sen dizinin senaristi olarak þimdi
nasýl hissediyorsun?
Her þeyden önce netlik kazandýðý için
hepimiz bir rahatladýk. Ne olacaðýný bilmeme
hali çok gergindi. “Azcýk dinleneceðim”
diyorum þimdi, bir yandan da inceden bir
hüzün oluyor. Düþünsene; üç sene boyunca
sadece o karakterle iliþkin olmuþ. Sanki eve
gelince Ýskender Baba karþýlayacak, sokakta
Ýsmail Abi’yle karþýlaþacaðým gibi
hissederken, onlarýn artýk hiç olmayacaðýný
bilmek hüzünlendiriyor. Haber bizim için
de çok yeni, sonradan daha çok koyacak
gibi geliyor. Þimdiden Onur (Ünlü) Abi’yle
yaptýðýmýz bölüm toplantýlarýna devam
edelim diyoruz. Karakterlerin o haftaki
maceralarýný hayal ettiðimiz toplantýlardý
onlar. Misal Erdal Bakkal’ý konuþurken
gözümüzde Cengiz (Bozkurt) Abi’nin onu
nasýl oynayacaðý beliriyordu kafamýzda.
Çok gülüyorduk. Kendimiz için toplanmaya
devam edelim diyoruz.
Diziyle ilgili reyting denildi, reklam
denildi... Gelinen noktada diziniz nasýl,
neden bitirildi?
Nedeni bizce elbette Gezi’ye gitmemiz.
Reytingle alakasý yok. Ýlk sezonda reytingimiz
neredeyse sýfýrken devam etmemiz istenildi.
Bu son sezon reytingimizin en yüksek olduðu
dönemdi. Hiçbir zaman reyting rekorlarý
kýrmadýk. Ama en fazla arttýðý dönemde
yayýndan kaldýrýlmasý reytingle açýklanamaz.
Haziran’dan beri “Dizi devam edecek mi,
bitirilecek mi?” diye bekliyorduk. Tabi
direniþten sonra devam edip etmeme gibi
bir gündem ortaya çýktý. TRT “Kurul bu
konuda karar verecek” diyordu ve
Aðustos’un 20’sinde de bize artýk devam
etmeyeceði söylendi.
Size Gezi Parký’na gitmeniz bir
gerekçe olarak açýkça söylendi mi?
Þu an bildiðimiz; Onur Abi’nin aranarak
kurulun kaldýrýlmasýna karar verdiði
þeklinde. Bundan sonra TRT, bir açýklama
yapacak mý, bir gerekçe beyan edecek mi,
biz de bilmiyoruz. Ama þunu biliyoruz;
dizinin kaldýrýlmasý Gezi’den sonra gündeme
geldi.
Sizin bir eyleme katýlýp
katýlmayacaðýnýza TRT karar verebilir
mi? Siz oranýn memuru musunuz?
Çalýþýrken hiç öyle hissediyor muydunuz?
Ben haftanýn altý günü çalýþýp, bir memur
gibi yaþýyordum doðrusu. Ama bu benim
senaryo yazma sürecinin getirdiði bir
özgünlük. Mesela dizi devam ederken herkes
bize “TRT bu dizi nasýl yayýnlýyor?”diye
soruyordu.
Evet biz de sormuþtuk sana.
Gözünüz aydýn, artýk yayýnlamýyor.
(Gülüyor) Þaka bir yana, sahiden senaryoya
o kadar karýþýlmýyordu ki ben o yüzden
TRT’nin diziyi kaldýrma noktasýna gelmesine
çok þaþýrdým.
Sence neden TRT’yi bile eleþtiren onca
bölüm bile yayýnlandý da, dizi bugün
kaldýrýldý?
Valla Cumhurbaþkaný’nýn tabiriyle;
“Ýnsan gerçekten hayret ediyor.”
Peki aydýnlar, sanatçýlar, düþün
insanlarý yaptýklarý iþi korumak adýna
bir itirazýný dile getirmekten, bir sokak
hareketine katýlmaktan imtina edebilir
mi?
Þöyle bir sorumluluk hissediyorsun
açýkçasý; “Benim bu dizinin senaristi olarak
yazdýðým bir þey ya da yaptýðým bir
hareketten ötürü bu dizi kalkarsa onca insan
ekmek yiyor, haksýzlýk olmaz mý?” “Þunu
söylemesem mi, buraya gitmesem mi?” diye
düþünüyorsun ister istemez. Ama ben bundan
çok rahatsýzým. Bunlarý düþünmememiz
lazým. Ben istediðimi istediðim zamanda ve
yerde söyleyebilmeliyim. Bir de taraf
olmalýymýþým hissi yaratýlmasý çok rahatsýz
edici. Ya Gezi’nin yanýnda olacaksýn ya
Gezi’dekilere darbeci diyeceksin. Evet ben
Gezi’ye gittim ama ulusalcý bir kanalda da
deðilim. Hakan Albayrak mesela öyle bir
yazý yazdý ki beni inanýlmaz hayal kýrýklýðýna
uðrattý; “Gezi temelinde Kemalist bir
harekettir” diye. Biz de oradaydýk, öyle
görmedik. Hiç gelip bakmadýnýz mý? Farklý
farklý kesimden bir sürü insan vardý elbette.
Ama bir yanýna odaklanýrsan olmaz ki abi.
Siz bile kendinizi ifade etmede bu
kadar baský hissederken “Ya vatandaþ”
diyesi geliyor insanýn?
Ýþin en acý tarafý orada belki de.
Baksanýza sadece bu yüzden yaralananlar,
hayatýný kaybedenler oldu. Bunlar olmasa
çok çok gülebilirdik halimize. Çünkü gaz
yiyip, gazdan kaçýp sonra geri gelen
insanlardýk sadece. Gezi’ye doluþup, Þirinler
köyü tadýnda orada bir yaþam kuran
insanlardan bahsediyoruz. Bizim dizinin
kalkmasý bu can kayýplarýnýn yanýnda o
kadar da önemli deðil. Ve hala bu gençlerin
adýnýn anýlmamasý, sanki beþ insan ölmemiþ
gibi; Hükümetin, Hükümete yakýn ve
yaranmaya çalýþanlarýn bunlar yaþanmamýþ
gibi davranmasý çok acý. Oysa þöyle bir
þansýmýz vardý, hani “Ay valla devrim”
diyorduk ya. Benim için devrim þu olurdu
mesela; hükümetten biri çýkýp, “Gerginiz,
siz de gerginsiniz.” Zaten hep bölüyorlar
ya siz biz diye, eyvallah bölsünler: “Beþ
canýmýz gitti, daðýlýn da bir kafamýzý
toplayalým” dese Baþbakan, benim için en
büyük devrim oydu. Ya da mesela bu
hareketin baþýnda diktatör falan yakýþtýrmasý
var ya, tamam o edayla da olsa gelip
Baþbakan; “Lanet olsun AVM’sine de,
kýþlasýna da. Kalsýn o aðaçlar da yerinde.
Sizden deðerli mi” dese bakýþýmýz bambaþka
olurdu. Bu bence geri adým falan da olmazdý.
Yine gücünü göstermiþ olurdu, ama o sahne
beni rahatsýz etmezdi. Daha kötülerini
gördüðümüz, yaþadýðýmýz için. O çok baba
bir tavýr olurdu.
BÝR TÝYATRO GEZÝ HAZIRLIÐIYSA,
KÝTAPLAR DA ÖYLE O ZAMAN
Ben þimdi þeytanýn avukatlýðýna
soyunup desem ki; L&M ekibi daha en
baþýnda Gezi Parký'na bir çaðrý videosu
çekmiþti. Hani Mehmet Ali Alabora'nýn
oyununun Gezi'nin provasý olduðunu
söylediler ya, sizin video da çaðrýsý mý
sayýldý acaba?
Tabii ben þimdi Ahmet (Mümtaz Taylan)
abiye, Ali (Atay)'ye "Ekmeðimizle oynadýnýz"
diyebilirim (Gülüyor). O çok doðaçlama bir
þeydi aslýnda. Ama çok da eðlenceliydi.
Bunun için insanlarý suçlayýp,
fiþleyeceklerse, yapsýnlar abi. Çünkü o
yaptýklarý çok güzel bir þeydi. Mehmet Ali
Alabora'nýn oyununu izlemedim. Ama bir
oyuna bu Gezi'nin hazýrlýðýydý diyorsanýz;
evet tüm kitaplar için bunu söyleyebilirsiniz
mesela. Ya da çekilmiþ yüzlerce film,
sahnelenmiþ oyun, çizilmiþ karikatür için
de... Ursula K. Le Guin'in tüm kitaplarýný
okusanýz "Evet bu kadýn yazdýklarýyla
Gezi'nin tetikleyicisi oldu" diyebilirsiniz. Ne
bileyim Orson Welles'in de bir filmini izleyip
bunlarý iddia edebilirsiniz. Bunlar bence
çok saçma. Bir tiyatro o kadar kitleyi
ateþleyemez. Hem bizde tiyatro ne kadar
izleniyor ki? Nasýl böyle bir direniþi yaratsýn.
Yeni Akit gibi trol gazetelerin yazarlarýndan;
“OT Dergisi bu direniþin öncüsü” falan
gibi, biz yazarlarýný da hedef gösteren
iddialar da geldi. Yahu hiç mi kafanýz
çalýþmýyor? Bunu yapacaksan aylýk dergide
mi yaparsýn? Günlük hadi neyse de, soðuk
bir þey aylýk dergi.
DÝZÝNÝN KÝTABI GELÝYOR
Dizi devam ederken L&M’nin sinema
filmini de yapacaðýnýz konuþuldu. Özel
kanallarda devam edip etmeyeceðiniz
merak ediliyor. Açýklýk getirir misin bu
sorulara?
Ýlerde ne olur bilmem, ama þu an sinema
filmi olmayacak, dizi baþka bir kanalda
devam etmeyecek.
Kitap?
Karakterlerle ilgili alternatif sonlar vardý
kafamda. Ve bunu “Ýsmail’in de sonu böyle
olacaktý” diye iki tweet atýp söylemek çok
da tatlý deðil. Finali bir kitap olarak yazsam
mý diye düþünüyorum. Atýyorum; Mecnun’un
ilk tanýþtýðý, asýl sevdiði Leyla’yla yüzleþmesi
var kafamda. Karþýlaþsalar ne olur, ne
söylerler? Ben de tam vakýf deðilim, merak
ediyorum.
“Þimdi ne yapacaðým” gibi bir
boþlukta hissetme halin var mý?
Aslýnda dinlenmeye ihtiyacým var. Eflatun
Film’in þu an devam eden bir projesi yok.
Birbirimizden çok da ayrýlmak istemiyoruz.
Birlikte yine bir proje olabilir. Þu sýralar
bol bol kitap okudum, film izledim.
Televizyona uzun süre bir þey yapmak
istemiyorum. Yapmak zorunda kalabilirim
tabi ki. L&M’nin finalini yazacaðým kitap
dýþýnda, bir kitap daha var kafamda. Film
senaryolarý var. Onlara yoðunlaþabilmeyi
istiyorum.
Bize okuduklarýndan, izlediklerinden
önerir misin?
Georges Duhamel’in Gece Yarýsý
Ýtiraflarý kitabý çok etkileyici geldi bana.
Kýsa bir kitap. Filmlerden tabiki de
Doðuþ’un oynadýðý “Görev” filmi.
Müthiþsiniz. Bence o bir film deðil,
gençlerimizi uyuþturucu belasýndan
kurtarmak adýna yapýlmýþ bir sosyal
sorumluluk projesidir. Gerek Doðuþ’un
oyunculuðu, gerek yönetmenin müthiþ
kadrajlarý, gerek hikayenin derinliði
þahaneydi. Görev filmine tapýyorum. N’olur
bunu böyle yaz.
YALAKA SANAT, SANAT DEÐÝLDÝR
Ýktidarýn kendi hukukunu, kendi
polisini, bürokratýný yarattýðý söyleniyor
ya. Kendi sanatýný, sanatçýsýný da
yaratmaya çalýþtýðý çok konuþuluyor
bugünlerde. Þafak Sezer, Necati Þaþmaz
buna verilen örneklerden. Sen ne dersin,
iktidarýn sanatý, sanatçýsý olur mu?
Öyle birine sanatçý denemez bir kere.
Para karþýlýðý bir iþ yapmak gibi bir þey.
Bir iktidarýn insaný olup iþ yapýyorsan o
sanat deðildir. Atýyorum, hiçbir görüþten,
cemaatten, örgütten insan beni aramadý
“Sen de bize katýl” diye. Mesela hükümetten
birileri beni hiçbir iftara çaðýrmadý. Beni
de çaðýrsanýz iftara belki ben de iktidar
yalakasý olabilirim. Niye çaðýrmýyorsunuz
ki! (Gülüyor) Neye göre belirliyorlar bunu,
yeteneðe göre mi, yalakalýða göre mi? Biz
TRT’ye iþ yaptýk iyi kötü. Kimse beni arayýp
“Bizim çocuksun sen de gel” demedi. Geyik
bir yana, elbette çaðrýlmamasýndan
memnunum. Ama “iktidarýn sanatçýsý nasýl
olunur?”bilmiyorum.
Böyle anýlan insanlar var ama?
Onlar ancak vasat ve vasataltý olabilirler.
Pek bir þey üretemezler. Bu yüzden birilerinin
onu desteklemesi gerekir. Vasat olmayan
insan zaten hiç bulaþmaz bunlara, gider
iþini yapar. Ha bazen baþarýlý olur bazen
baþarýsýz olur.
GERÇEK SARSICI BÝR DARBEYLE
ORTAYA ÇIKTI
Hala apolitiðim diyor musun?
Öyleyim bence. Hani 31 Mayýs’ta bir
devlet terörü, polisin þiddeti, medyanýn
bunlarý göstermemesi, valinin açýklamasý,
Baþbakan’ýn konuþmalarý...Evet biz sokaða
bunlardan dolayý çýktýk. Ýnsani bir þey
sözkonusuydu. Bir de Gezi üzerinden Mýsýr
üzerinden çok reklam yapmaya çalýþýlýyor.
Bu yaþananlar hakkýnda sadece
konuþuyorlar. Ben Gezi’deydim, Mýsýr için
Eminönü’ne de gittim. Bunu söylemenin ne
anlamý var. Baþka ne yapabiliriz bilmiyorum.
Ama Mýsýr için derhal bir þey yapýlmalý.
Bence sen fena politiksin.
(Gülüyor)
Direniþe rengini veren 90 kuþaðýna
yakýnsýn sonuçta.
Evet öyleyim.
Ve onlar da apolitik nesil olarak
anýlageldi. O kuþak için politik olma hali
nasýl bir hal?
Bana sýkýcý geliyor. Bir þeyi sonuna kadar
savunma halinde yaptýðýn yanlýþlarý da
görmemeye baþlýyorsun. Veya o yanlýþlarý
söylememeye. Sanki taraftarlýk, holiganlýk
gibi. Mini tanrýcýklar yaratmýþýz sanki; bu
takým olabilir, ona laf söyletmeyiz, bir parti
olabilir asla hakkýnda konuþturmayýz. Niye
bu kadar sertiz? Baya, kendimize putlar
yaratýp tapýyoruz. Ne gerek var bunlara?
Doðru bir þey varsa doðru diyelim, yanlýþ
bir þey varsa yanlýþ diyelim. Biz tam
televizyon kuþaðýydýk. Kapýnýn önünde biri
ölse, biz televizyondan duyarsak inanýrdýk.
Þimdiyse öyle olmadýðýný gördük. Kapýnýn
önünde büyük olaylar oluyor, sokakta onu
görmek istiyorsun. Çünkü televizyonda yok
o, neden? Ýnandýðýmýzýn gerçek olmadýðý
ancak bu kadar sarsýcý bir darbeyle
gözümüze sokulabilirdi. Kaynak:Evrensel
Sulucakarahöyük/NEVÞEHÝR
Hasan KANKAL
Büyük Türk milletinin büyük devlet
adamý Mustafa Kemal Atatürk´ün
önderliðinde, yurdunu iþgal eden iþgal
güçlerine karþý verdiði mücadele sonrasýnda
kazandýðý en büyük zaferin 91. Yýldönümü,
Nevþehir´de coþkulu þekilde kutlandý.
Nevþehir´de, 30 Aðustos Zafer Bayramý
ve Türk Silahlý Kuvvetler Günü kutlama
etkinlikleri, Nevþehir Valiliði önündeki
Atatürk Anýtýna Nevþehir Valisi Mehmet
Ceylan, Nevþehir Belediye Baþkaný Hasan
Ünver, Nevþehir Ýl Jandarma ve Garnizon
Komutaný Jandarma Kýdemli Albay Dursun
Ertuðrul´un çelenk koymasý ve akabinde
saygý duruþunda bulunmasýnýn ardýndan
törene katýlanlar 1 dakikalýk saygý duruþunda
bulundu.
Ýstiklal Marþý´nýn söylenmesinin
ardýndan törenlere Vali Ceylan´ýn
makamýnda tebrikleri kabulü ile devam
edildi. Daha sonra Damat Ýbrahimpaþa
Bulvarý üzerindeki devam eden 30 Aðustos
Zafer Bayramý ve Türk Silahlý Kuvvetler
Günü kutlama töreninde Nevþehir Valisi
Mehmet Ceylan, Nevþehir Belediye Baþkaný
Hasan Ünver, Nevþehir Ýl Jandarma ve
Garnizon Komutaný Jandarma Kýdemli
Albay Dursun Ertuðrul, törene katýlan
vatandaþlarýn bayramýný kutladý. Burada
düzenlenen törende konuþan Jandarma
Binbaþý Mehmet Büyükhan,Türk Milletinin
Sulucakarahöyük/KIRÞEHÝR
Cuma Onur ÞAHÝN
Özgürlük ve Dayanýþma Partisi (ÖDP) Kýrþehir Ýl
Baþkaný Þakir Þenol, Suriye konusunda geliþen savaþ
91. yýl önce özgürlük ve baðýmsýzlýðýnýn
yaný sýra mevcudiyetinin bile yok olma
sürecinde elde edilen 30 Aðustos zaferinin,
Türk ulusu için tarihte önemli bir dönüm
noktasý oluþturduðunu belirtti. Büyükhan,
"Bu zafer, ulu önder Atatürk´ün
önderliðinde,çeliklenmiþ bir milli birlik ve
beraberlik ruhu içerisinde, döneminin
dünyanýn en güçlü ordularýna karþý elde
edilen, hürriyet ve baðýmsýzlýk aþký ile yanan
bir milletin sarsýlmaz azim ve inancýnýn
zaferidir."diye konuþtu. 30 Aðustos Zafer
gündemine dair yaptýðý yazýlý basýn açýklamasýnda,
“Emperyalist müdahaleye ve ülkemizin savaþ üssü haline
getirilmesine izin vermeyelim” dedi. Açýklamasýnda
Suriye'de yaþanan katliam ve ölümlerin tüm
sorumlusunun silah ve para yardýmýyla iç savaþý geliþtiren
Birleþik Devletler ve iþbirlikçi müttefikleri olduðunu
vurgulayan Ýl Baþkaný Þenol, “Bu günlerde ABD
müttefiki batý güçleri ve bölgesel iþbirlikçi ülkelerle
birlikte Suriye’ye yönelik bir askeri müdahale hazýrlýðý
içerisinde. Hükümet de her tür müdahale seçeneðinin
içerisinde yer alacaðýný ilan etti. Emperyalizm tarihi
boyunca sözde demokrasi ve insan haklarý adýna dünyanýn
her yerinde acýmasýzca iþlenen cinayetlerin sorumlusudur.
Týpký Irak’ta, þimdi de Suriye’de olduðu gibi. Hükümet
emperyalizm güdümlü politikalarla ülkemizi iç savaþýn
kirli üssü haline getirdi. Ýnsanlarýn kalbini söken çetelerin
ortaklýðýný yapan hükümet, þimdi de sözde insanlýk ve
vicdan adýna, askeri müdahale çaðrýlarý yapýyor” dedi.
AKP'nin bölgede ve içerdeki çöküþünü savaþla
durdurmaya çalýþtýðýna ve Suriye ile savaþýn, içerde ve
bölgede de bir savaþ anlamýna geleceðine vurgu yapan
Þenol, “Bu savaþa ve ülkemizin savaþ üssü haline
getirilmesine izin vermeyelim. Yeni bir 1 Mart’ý yaratacak
güçle sokaklarý ve meydanlarý ülkede ve bölgede barýþ
için dolduralým. 1 Eylül Dünya Barýþ Günü her þeye
raðmen kutlu olsun” diyerek Suriye'de gerçek bir barýþ
için yapýlmasý gerekenleri de þöyle sýraladý: “Emperyalist güçler Suriye'den elini çekmeli, savaþ
kýþkýrtýcýlýðýndan vazgeçilmelidir. “- Hükümet yeni
Osmanlýcýlýk politikalarý nedeniyle Suriye'nin yaþadýðý
felaketten, Türkiye'nin sýnýr bölgesinin yaþadýðý
maðduriyetten sorumludur. Ýki ülke arasýndaki dostluða
kasteden müdahaleler, din ve mezhep kýþkýrtýcýlýðý terk
edilmeli, kamplarýn insaný amaçlarla denetimi ve
yönetiminin dýþýna taþmamalýdýr. “- Kalýcý bir ateþkes
ilan edilmeli, tüm yabancý güçler Suriye’yi terk etmeli,
eline silah alanlar dahil yerel akýmlarýn temsiline izin
verecek biçimiyle Suriye halkýnýn kendi geleceðini
belirlemesini, özgür ve demokratik bir geçiþi olanaklý
kýlacak anayasal düzenlemeler yapýlmalýdýr.”
Bayramý ve Türk Silahlý Kuvvetler Günü
kutlama kapsamýnda þiirlerin okunmasýnýn
ardýndan konuþan Nevþehir Lisesi Müdürü
Muhammed Orçin´de ,aðustos ayýnýn tarih
sahnesinde Türk milletinin sayýsýz
zaferleriyle dolu bir ay olduðunu ifade etti.
Orçin konuþmasýnda, 1. Dünya Savaþý ve
ardýndan imzalanan Sevr Antlaþmasý ile de
iþgale uðrayan Türk Milleti´nin özgürlük
ve baðýmsýzlýðýna yönelen bu saldýrýlar
karþýsýnda, Mustafa Kemal Atatürk ´ün
komutanlýðýnda Türk Milleti´nin tüm
imkansýzlýklara karþýn ,30 Aðustos
Baþkomutanlýk Meydan Muharebesi´nin
artýk bu asil milletin Anadolu´dan
atýlamayacaðýný bir kez daha tüm dünya
milletlerine göstermesi açýsýndan da önemli
bir zafer olduðunu vurguladý. 30 Aðustos
Zafer Bayramý ve Türk Silahlý Kuvvetler
Günü kutlamasý Ýstiklal Ýlkokulu Halk
oyunlarý ekiplerinin gösterilerinin ardýndan
askeri geçit töreni ile sona erdi.
Sulucakarahöyük/NEVÞEHÝR
Hüseyin KAÝM
Nevþehir Üniversitesi Biyoloji
Bölümü tarafýndan Türkiye´de ilk
kez gerçekleþtirilen `1. Ulusal
Zooloji Kongresi´ne katýlmak üzere
Nevþehir´e gelen zoologlar için
Kapadokya´da Cafer Tayyar
Türkmen Foto Safari Turu
düzenlendi.
Nevþehir Üniversitesi Biyoloji
Bölümünün organizasyonu ve
Kapadokya Fotoðraf ve Sinema
Amatörleri Derneði´nin katkýlarýyla
düzenlenen Cafer Tayyar Türkmen
Foto Safari Turuna kongreye
katýlmak üzere çeþitli
üniversitelerinden Nevþehir´e gelen
zoologlar katýldý.
Nevþehir Üniversitesi Biyoloji
Bölümü ve Kongre Düzenleme
Kurulu Baþkaný Doç. Dr. Erdoðan
Çiçek´in baþkanlýðýnda sabahýn ilk
ýþýklarýyla birlikte Göreme´de gün
doðumunu hayranlýk içerisinde
izleyen katýlýmcýlar, bölgede turistlik
amaçla uçuþ hizmeti veren balonlarýn
yerden gökyüzüne yükseliþini izledi.
Daha sonra doðal ve kültürel
güzellikleri içinde barýndýran
Kapadokya´nýn eþsiz peribacalarý ile
vadilerini gezen ve bu güzelliklere
hayran kalan zoologlar bol bol
fotoðraf çekti. Ýklim, toprak ve
jeolojik yapýsýna baðlý olarak
Kapadokya bölgesinin bitki ve
yabani hayvan türü açýsýndan da
baþlý baþýna bir turizm alaný
olduðunu söyleyen Prof. Dr. Ali
Demirsoy, " Ülkemiz ve Ýç Anadolu
Bölgesi zoo-coðrafi konumu
itibariyle endemik bitki ve yabani
hayvan türleri açýsýndan oldukça
zengin. Bilim insanlarý olarak bugün
Nevþehir Üniversitesi tarafýndan
gerçekleþtirilen kongre kapsamýnda
foto safari turuna katýlma þansý
bulduk. Kapadokya Bölgesi, doðal
ve kültürel güzelliklerinin yaný sýra
bitki ve yabani hayvan türleriyle de
ilginç bir yapýya sahip" dedi.
Bölgede foto safari turlarýnýn daha
geniþ kapsamlý olarak
gerçekleþtirilmesi halinde eko-turizm
ile mevcut bölge turizmine yeni ivme
kazandýrýlacaðýný söyleyen Doç. Dr.
Hasan Sevgili ise, "Kapadokya
denince insanlarýn aklýna bölgede
bulunan peribacalarý ve düzenlenen
balon turlarý geliyor. Bölgede turizm
alanýnda çeþitliliðin arttýrýlmasý
açýsýndan özellikle foto safari
turlarýna da büyük önem verilmeli.
Çünkü çekilen ilginç bir fotoðrafý
gören kiþi bunu yerinde ve deðiþik
açýdan görmek için dünyanýn öbür
ucundan geliyor. Bu nedenle bölgede
eko-turizme büyük önem verilmeli"
diye konuþtu. Foto safari turuna
katýlan zoologlar, kongrenin ve safari
turunun düzenlenmesinde emeði
geçen herkese teþekkür etti.
Bu ülkenin Baþbakaný önceleri ismi
“Büyük Ortadoðu Projesi (BOP)” olan ve
daha sonra hedefi, kapsamý, amacý
geniþletilerek adý “Geniþ Ortadoðu ve Kuzey
Afrika Projesi(1)” olarak deðiþtirilen
emperyalist paylaþýmcý projenin
Eþbaþkanlarýndan birisidir ve dolayýsýyla da
ABD emperyalizminin en baþta gelen
iþbirlikçilerindendir.
Yaþadýðýmýz bu son süreçte bu projenin
bir aþamasý gerçekleþtirilmek isteniyor.
Nasýl mý? Suriye’ye savaþ ilan edilerek.
Gerekçe? O da hazýr. “Kimyasal silah
kullanýldý”
ABD Irak’a da 2003 yýlýnda: “Irakta
kimyasal silah var. Müdahale etmeliyiz.
Demokrasi getirmeliyiz” demiþti. Evet,
Saddam da eli kanlý bir diktatördü. Halepçe
þehrinde 5.000 den fazla Kürd’ü kimyasal
silahlarla katletmiþti.
Evet, Esad’ýn babasý da, kendisi de Suriye
halklarý için birer diktatördüler ve halklarýna
zulmetmekten hiç vazgeçmediler.
Ama onlarca yýldýr Afrika’dan
Ortadoðu’ya, Latin Amerika’dan Uzak
Asya’ya kadar halklarýn bir numaralý düþmaný,
en büyük savaþ gücü ve emperyalisti olan,
bugüne deðin milyonlarca kiþiyi, kimyasal
silah da dahil katleden, ülkelerin yer altý
yerüstü zenginliklerini ele geçiren ABD’den
medet ummak, ABD’yi Suriye’de yardýma
çaðýrmak tüm Müslüman, Ýslam dünyasýnýn
en büyük sahtekarlýðý ve acizliðidir. Üstelik
yýllar yýlý “Kahrolsun Amerika” diye baðýran
bu kesimler hem takiyyeciliklerini, hem de
emperyalist ABD’nin nasýl sadýk uþaðý ve
yakýn dostu olduklarýný bir kez daha
ispatlamýþlardýr.
Herhangi bir ülkenin veya diktatörün elinde
kimyasal silah var diye, o kimyasal silahlar
kullanýldý diye söz konusu ülke halklarýný,
halklarýn iradesini hiçe saymak, kimyasal
silahlarý bahane edip o ülkeyi
sömürgeleþtirmeye, savaþ açýp parçalamaya
çalýþmak, asla kabul edilemez. Emperyalist
ülkelerin tümünde miktarý bilinmeyecek kadar
çok kimyasal silah olduðunu tüm dünya
kamuoyu bilmektedir. Yani Suriye’ye
“kimyasal silah var, kitle imha silahlarý
var” gerekçesiyle savaþ açmak sadece
emperyalistlerin bir bahanesidir.
“Suriye’ye de demokrasi, özgürlük
getireceðiz,” “kimyasal silah kullanmanýn
bir bedeli olmalýdýr” diyen Obama ve
ABD’nin Irak’a da benzer gerekçelerle açtýðý
savaþýn sonuçlarýna bakarsak, Suriye’ye
açýlacak savaþýn sonuçlarýný da þimdiden
görmemiz çok net þekilde görülecektir. Irak’ta
9 yýlýn sonunda tespit edilen bazý sonuçlarý
anýmsayalým.
Ýþte sonuç:
2,5 milyon evsiz barksýz,
4 milyon yetim çocuk,
2,5 milyon ölen Iraklý,
haber alýnamayan 800 bin insan,
hapislere doldurulan 300 bin kiþi
4.5 milyon kiþi göçmen…
Genel olarak ABD ve diðer AB üyesi
emperyalist güçlerin Büyük Ortadoðu Projesi
temelinde, Batý Afrika’dan baþlayýp, tüm
Ortadoðu coðrafyasýna yayýlan bu emperyalist
saldýrý ve savaþa karþý durmak, tüm iþçilerin,
ezilenlerin, mazlumlarýn ve de uluslararasý
devrimci hareketlerin, yapýlarýn birinci
dereceden görevidir. Türkiye’de
demokrasiden, özgürlüklerden, uluslarýn kendi
kaderlerini tayin hakkýný savunan sol, sosyalist
yapýlar ve uluslararasý devrimci dinamikler,
Suriye’de yaþayan Arap, Kürt, Türkmen,
Ermeni ve Filistinli etnik topluluklarla Sünni,
Nusayri, Hristiyan, Dürzi, Þii ve Yezidi vb
inançsal topluluklarý “ölümü gösterip
sýtmaya razý etmek” veya “kýrk katýr mý,
kýrk satýr mý?” tercihiyle, Beþar Esad rejimine
terk edilmemeli, Suriye halklarýnýn geleceðini
belirlemesi için özgür býrakýlmasýný,
kendilerinin demokratik yol ve yöntemlerle
çözüm bulmalarýna olanak saðlanmalýdýr. Yani
hem emperyalist savaþ çýðýrtkanlarýna, hem
Esad rejimine ve hem de Suriye’de Ýslamiyet
ve Müslümanlýk adýna iþlenen katliamlara
saldýrýlara karþý çýkmalýdýr.
Aleviler penceresinden baktýðýmýzda da
görülecektir ki, Alevi toplumu ve örgütlerinin,
emperyalistlerin son yýllarda “ýlýmlý Ýslam”
projesiyle gerici güçlere dayanarak ve/veya
gerici güçleri yanýna alarak baþlattýðý saldýrýlara
karþý çýkmasý, sessiz ve tepkisiz kalmamasý,
mazlumlarla birlikte hareket etmesi her
zamankinden daha gereklidir.
Alevi toplumu ve Alevi örgütleri 10 yýldan
fazladýr iktidarda olan AKP’nin, baþta ABD,
Katar ve Suudi Arabistan olmak üzere, gerici,
þeriatçý örgütlerle birlikte emperyalistlerin
uþaklýðýna soyunduðu gerçeðini biran bile göz
ardý etmemelidir. Aleviler baþka etnik ve
inançsal kimlikler gibi, kendi inançlarýný da
özgürce yaþayabilmesi için varolan özgürlük
mücadelelerine destek ve katký sunmalý, savaþa
kararlý bir þekilde karþý çýkmalýdýr.
Bir baþka açýdan da hem Aleviler, hem de
toplumun diðer dinamikleri, sendikalar, meslek
örgütleri, siyasal yapýlar Suriye’deki iç savaþa
ve dýþarýdan açýlacak bir savaþa da karþý
çýkmalýdýrlar. Tüm komþu ülkelerle sorun
yaþayan ve yaþatan, emperyalizmin sadýk
hizmetkarý AKP’nin gerici, þeriatçý, paralý
çetelere, katiller sürüsüne her türlü ekonomik,
askeri, lojistik desteði vermesi, Suriye’ye silah
sevkiyatýnda önemli bir rol oynamasý belki
de 3.Paylaþým Savaþýna kadar gidebilir.
Görülen o ki, bir yanda, ABD ve Ýngiltere ve
bazý AB üyesi emperyalistlerinin baþýný çektiði,
Ýsrail, Türkiye, Katar ve S.Arabistan içinde
oldu koalisyon; diðer yandan Suriye, Rusya,
Ýran ve hatta Çin’in de içinde olacaðý güçlerin
savaþ senaryolarý mazlum halklara acý,
gözyaþý, fakirlik ve esaretten baþka bir þey
getirmeyecektir.
Bu savaþ senaryolarýna mutlaka dur demek
zorunluluðu vardýr. Savaþlarýn acý gerçekleri
orta yerde dururken Türkiye kamuoyu da yeni
bir savaþ tezkeresine karþý sesini alanlarda
yükseltmelidir.
Bu gün hem ülkemizde yaþanan baþta Kürt
sorunu, Alevi sorunu ile diðer demokratik,
sosyal, ekonomik ve kültürel sorunlar, hem
de coðrafyamýzda yaþanan uluslararasý
sorunlar karþýsýnda özellikle devrimci, sol ve
sosyalistlere her zamankinden daha fazla görev
düþüyor.
Ülkemiz devrimci hareketi ve uluslararasý
devrimci hareket, ABD ve diðer bazý
emperyalistlerin hep birlikte “Geniþ
Ortadoðu ve Kuzey Afrika Projesini”
gerçekleþtirmeye yönelik Suriye saldýrýsýna,
iþgaline ve dolayýsýyla Ortadoðu’yu yeniden
paylaþmasýna þiddetle karþý çýkmalý, Suriye
halkýnýn hem emperyalistlere, hem de çetelere,
destekçilerine karþý verdiði özgürlük
mücadelesine desteðini ve dayanýþmasýný
güçlendirmelidir.
Tarihe bir kez not düþülecek, zafer direnen
dünya halklarýn, yenilen emperyalizm ve
iþbirlikçileri olacaktýr.
Sulucakarahöyük/ANKARA
Yýlmaz KIZILIRMAK
Bir süre önce Ankara’da kurulan,
Roboski katliamýnýn unutulmamasý, bu
tür katliamlarýn bir daha yaþanmamasý,
katliamýnýn sorumlularýnýn yargý önüne
çýkartýlarak hesap sorulmasý için çaba
sarfeden “Roboskî Ýçin Adalet Giriþimi”,
bugün Ankara’da aylýk periyodik eylemini
gerçekleþtirdi.
28 Aðustos günü saat: 19:00’da,
Kýzýlay’da Ýnsan Haklarý Anýtý önünde
gerçekleþtirilen basýn açýklamasýnda,
aradan geçen 20 aya raðmen Roboskî
katliamýnýn sorumlularýnýn yargý önüne
çýkarýlarak cezalandýrýlmamasýna tepki
gösterildi.
ÝHD Ankara Þubesi Yönetim Kurulu
üyeleriyle birlikte HDK’lilerin katýlarak
dayanýþmada bulunduðu, “KATÝLLER
BULUNSUN! ROBOSKÝ BÝR DAHA
ASLA!” yazýlý pankart açýlarak
gerçekleþtirilen eylemde, “Roboski’de
Adalet Beklentisi ile 20 Ay Geride Kaldý”
diye baþlayan basýn açýklamasýný, Can
Irmak ÖZÝNANIR okudu.
ÖZINANIR tarafýndan okunan
açýklamanýn tamamý þöyle;
“Roboski’de 34 kiþinin yaþamýna mal
olan katliamýn üzerinden 20 ay geçti ve
21. aya giriyoruz. Adil bir yargýlamanýn
gerçekleþmesi bir yana henüz somut hiçbir
ilerleme söz konusu deðildir.
Geçtiðimiz ay içerisinde Mýsýr ve
1-) Her ne kadar Baþbakan kimi zaman inkâr
Suriye’de
sivillere yönelik saldýrýlar
etse de, 3 farklý yerde ve tarihte bu
dolayýsý
ile
yüzlerce sivil hayatýný kaybetti.
Eþbaþkanlýðýný anlattý.
Acýlarý
karþýlaþtýrmak
ve yaþanan dramý
·4 Mart 2006 tarihinde AKP Bayrampaþa
kýyaslamak
asla
mümkün
deðildir.
Kongresinde,
Dünyanýn
neresinde
bir
çocuk
hayatýný
·16 Þubat 2004 Kanal D / Teke Tek
kaybediyorsa bu haksýzlýk karþýsýnda
programýnda
insanlýðýn ortak vicdaný harekete
·13 Ocak 2009 AKP Grup Toplantýsýnda
geçmelidir. Ancak ne yazýk ký acýlarýn
29 Aðustos 2013
bile buluþturamadýðý bizler, ölümlerin son
bulmasý ve hesabýnýn sorulmasý konusunda
da ortaklaþmayý baþaramýyoruz.
Mýsýr ve Suriye için haklý olarak
sokaða çýkan binlerce insanýn, yaný
baþýnda gerçekleþen Roboski katliamý
konusunda ayný duyarlýlýðý sergilemiyor
olmasý, Türkiye’nin toplumsal barýþý ve
insani deðerlerin korunmasý, geliþtirilmesi
açýsýndan endiþe vericidir.
Sivilleri hedef alan her türlü saldýrý
kim tarafýndan ve kime karþý gerçekleþmiþ
olursa olsun kýnanmaya ve karþý
durulmaya deðer görülmelidir. Türkiye
devletinin bölge ülkelerindeki sivillere
yönelik katliamlar karþýsýnda inandýrýcý,
ikna edici ve etkin bir tavýr geliþtiremiyor
olmasýnýn önemli sebeplerinden birisi de
Roboski ayýbýdýr. 34 kiþinin uçaktan atýlan
bombalarla hayatýný kaybetmiþ olmasýna
raðmen sorumlularýnýn
cezalandýrýlamamýþ olmasý büyük bir
utanç vesilesidir. Bizler bu suçun ortaðý
olmadýðýmýzý ifade etmek ve katliamýn
unutulmasýný önlemek için her ay
yaptýðýmýz gibi yine insan haklarý anýtý
önünde buluþtuk. Gelecek ayki
buluþmamýzda daha umut verici
geliþmeleri paylaþmak umudu ile
katýlýmýnýz için hepinize teþekkür
ediyoruz.
Katiller bulunsun, Roboski bir daha asla!
“
Basýn açýklamasýndan sonra eylem
bitirildi.
Baþlangýçta, birçok Kürt ailenin, Bingöl’ün
Kiðý ilçesinden neden Ýstanbul’un Yeldeðirmeni
semtine göç ettiðini inceliyordum. Bu süreçte
sorumun “Neden Kiðý’dan Yeldeðirmeni’ ne göç
ettiler?” den, “Neden Kiðý’dan göç ettiler?” e
evrildiðini gördüm; Yeldeðirmeni kýsmý, enteresan
bir ayrýntý olarak kaldý sadece. Göçün iki farklý
nedenle gerçekleþtiðini gözlemleme fýrsatým oldu:
Zorunda býrakýlarak göç ve zorunlu göç.
Kiðý’daki maddi imkânsýzlýklar, yer yer tarýmsal
arazinin halký geçindirmek için yetersiz kalmasý,
eðitim merkezlerinin, saðlýk merkezlerinin,
ihtiyaçlarýn karþýlanmasý için gerekli alýþveriþin
yapýlacaðý dükkânlarýn, Kiðý’nýn köylerine uzak
yerlerde bulunmasý, ulaþým yollarýnýn elveriþsizliði
gibi nedenlerde 70’lerin sonu 80’lerin baþýnda
yapýlan göçleri zorunda býrakýlarak yapýlan göçler
olarak ele aldým. Bu zamanda göç edenlerin çoðu
þehre daha iyi eðitim alabilmek, iþ fýrsatlarýndan
yararlanabilmek, saðlýk olanaklarýndan
faydalanabilmek istemiþlerdir. Kendilerinin tabiriyle
“Gidenler geri dönmediðine göre, olanaklar fazla”
diye düþünmüþler ve 30’lu yýllarda tek tük yerleþen
akrabalarýnýn, tanýdýklarýnýn yanýna gelmiþlerdir.
90’lý yýllar ise zorunlu göç yýllarýdýr. Köyün
imkansýzlýklarýnýn üstüne bir de çatýþmalar, ölüm
korkusu eklenmiþ; nihayetinde de köyden zorla
göç ettirilmiþlerdir. Bu göçün zorunda býrakýlarak
göç edenlerden farký bütün zorluklara ve
olanaksýzlýklara raðmen köylerinden ayrýlmak
istemeyen insanlar kendi iradeleri dýþýnda
köylerinden tahliye edilmiþlerdir. Yaþam ve üretim
alanlarý yerle bir edilmiþ, çoðunun daha sonra geri
dönebilecekleri ve hayatlarýný idame ettirebilecekleri
bir ortamlarý kalmamýþtýr.
Bu iki tip göçü, iki ailenin hikayesinin
aracýlýðýyla anlatacaðým.
Zorunda Býrakýlarak Göç
Zorunda Býrakýlarak Göç Öncesi Kiðý’da Eðitim
Görüþmeyi yaptýðým kiþi, 3 kýz, 3 erkek çocuklu
ailenin en büyük kýz çocuðu. Ailede erkeklere
tanýnan okuma olanaðý kýzlara tanýnmamýþ, durumu
da “Feodal bir babaydý ve kýzlarý ikinci plana atardý”
diye açýklýyor. Kendine okuma þansý tanýnsa da,
Mardin’e gitmek zorunda kalmýþ. Çünkü
Bingöl’deki öðretmen okulu, yatýlý deðil ve erkekler
içinmiþ. Beþ sene Mardin’de, bir sene de Kütahya’da
yatýlý okulda okumuþ. Diðer iki kýz kardeþi
okuyamamýþ; birisi annenin ölümünden sonra evde
anne rolünü üslenmek durumunda kaldýðý için okula
gidememiþ, diðeri ise kendi okumak istememiþ.
Anadilde eðitim olmadýðý için, çok
zorlandýklarýný söyledi. Öðretmen bir babasý olduðu
için Türkçe’ye nispeten daha çok hakimmiþ ama
çocuklara getirilen Kürtçe konuþma yasaðý genelde
bir çok soruna neden olmuþ. Birincisi, ev halký
zaten Türkçe bilmediði için evde bir iletiþim
kopukluðu yaþanmaya baþlamýþ; hatta kendi
aralarýnda þu tarz þakalarý yapýlýr olmuþ, “Çocuðu
okuma-yazma öðrensin diye okula gönderdik; çocuk
dilsiz oldu.”Ýkincisi, Türkçe bilmemek, çocuklarda
aþaðýlýk kompleksine neden olmuþ. Üçüncüsü ve
en çarpýcýsý, bu yasak adeta küçük muhbirler
yetiþtirir olmuþ. Okul saati dýþýnda çocuklar
birbirlerinin evini dinliyor, Türkçe konuþanlarý,
okulda öðretmenlere þikayet ediyorlar ve çocuklar
öðretmenler tarafýndan dayak yiyormuþ. Bu
öðretmenlerin çoðu 2. Dünya Savaþý’ndan sonra,
orduda 6 aylýk eðitimden geçen öðretmenlerden
oluþmaktadýr. Kendisi de böyle bir babanýn
çocuðuymuþ ve dillerinden uzaklaþmalarýnda,
asimile olmalarýnda en çok bu eðitim tarzýnýn neden
olduðu düþünülmektedir. Asimile politikalarý özel
alana girmekte, onu kontrol etmekte, eðitim
kurumlarýný kullanarak denetleyiciliði arttýrmaktadýr.
Gramsci’ nin hegemonya kavramý da böyle bir
noktaya tekabül etmektedir. Nasýl ki; kapitalizmin
etkisindeki iþçi sýnýfý, isteklerini, burjuva sýnýfýnýn
istekleriyle bütünleþtirip, içselleþtiriyorsa ve sonuç
olarak kendisine zarar verebilecek bir þeyi fark
edemiyor hatta buna katký koyuyorsa; burada da
Kürtler, Türkiye vatandaþý olmak için ‘Türk’ gibi
olmak, Türkçe konuþmak ve bütüne ayak
uydurabilmek adýna kendi özünü yok etmeyi
normalleþtirmek durumunda kalmýþlardýr.
Zorunda Býrakýlarak Göç Öncesi Kiðý’da
Koþullar
Görüþtüðüm kiþinin ailesi Ýstanbul’a, 1976
senesinde, kendisi ise 1981’de senesinde gelmiþ.
76’ da savaþ ortamý oluþmamasýna raðmen yaþam
koþullarý çok kötüymüþ. Yani yol, hastane, alýþveriþ
yapacak yerler bulunduklarý yere çok uzakmýþ.
Annesini, kardeþinin doðumu sýrasýnda, týbbi
koþullarýn yetersizliðinden dolayý kaybetmesi,
babasýna taþýnmasý yolunda baský yapmasýnýn en
büyük nedeni olmuþ. Ayrýca kardeþlerinin eðitim
zamaný gelmesi ama lise ve üniversitenin olmadýðý
gibi, ortaokulun kilometrelerce uzaklýkta olmasý
ve metrelerce karý yara yara gitmek zorunda kalacak
olmalarý bir baþka neden olmuþ. Kendisi ve
babasýnýn öðretmen olmasý nedeniyle –nasýl
öðrendiðini bile bilmeden- Türkçe konuþmasý, þehre
adaptasyonu, diðer göç edenlere oranla daha kolay
hale getirmiþ.
Yörenin jeopolitik durumu, insanlarýnýn
ihtiyaçlarýný doyuracak düzeyde deðilmiþ,
hayvancýlýk yapýlýyormuþ ama araziye, meraya göre
nüfus yoðunmuþ. Ýnsanlar iþ bulma, geçinme, okul,
hastane ve yol imkanlarýndan yararlanmak için
þehre göçmek zorunda kalmýþ. Yazýn köyünü
ziyarete gittiðinde, yanan ormanlar, evler; patlayan
bombalar; göç eden insanlarý görüyormuþ. Olaylarýn
arttýðý 1990-1995 arasý memleketine hiç gidememiþ.
Birkaç yýl öncesine kadar da orman yangýnlarý
devam etmiþ. Þimdi geri dönüþler baþlamýþ, ama
yazlýkçý olarak; temelli geri dönüþler çok sýnýrlýymýþ.
Doða çok fazla tahribata uðratýlmýþ ve hayvancýlýkla
tarýmýn yapýlabilmesi zorlaþmýþ. Okul artýk hiç
yokmuþ ve senelerce köylüler için düzelmeyen
yollar askerin ulaþýmýný kolaylaþtýrmak için
düzeltilmiþ.
“Daðlarýmýza hasret kaldýk.” diyor. Son olarak,
sýnýrlarýn olmadýðý, iþ imkanlarýnýn olduðu, kendi
dilini rahatça konuþabildiði özgür bir dünya talebi
olduðunu söylüyor.
Neden Yeldeðirmeni?
1930’lardan sonra Kiðý’dan Yeldeðirmeni’ ne
tek tip göçler baþlamýþtýr. Ama asýl toplu göçler
1970’lerle yoðunluk kazanmakta, 80’lerde ise iyice
artmaktadýr. Görüþtüðüm kiþi de Yeldeðirmeni’ne
toplu göçle ilk gelenlerden. Çoðu göç eden gibi
akrabasýnýn Yeldeðirmeni’ nde olmasý nedeniyle
burayý seçmiþ. Kiðý’ dan gelenlerin Yeldeðirmeni’ne
yerleþmeleri konusunda da bir teorisi var: Gelen
insanlarýn garda ve çevresinde iþ bulduðunu,
Haydarpaþa’ya en yakýn yerin Yeldeðirmeni olduðu
için de buraya yerleþtiðini düþünüyor. Sonrasýnda
yaptýðým araþtýrmalar da bunun doðru bir tespit
olduðunu, ilk göç edenlerin gar çevresinde iþ
bulduðunu, ayrýca birçoðunun sonradan
Yeldeðirmeni’ nde kendilerine dükkan açýp, esnaf
olduklarýný öðrendim.
Yeldeðirmeni’nde göç nedeniyle Kürt nüfusu
fazla olsa dahi, belirtmeliyim ki, burayý bir getto
olarak ele alamayýz. Çünkü, diðer etnik gruplardan
soyutlanarak oluþmuþ kentsel bir yerleþim yeri
özelliði taþýmaz, farklý birçok etnik grubun bir arada
yaþadýðý bir alandýr.
Zorunlu Göç
Zorunlu Göç Öncesi Kiðý Kýrsalýnda Koþullar
Zorunlu göç üzerine hikayesini anlatacaðým
kiþi, Kiðý’nýn baþka bir köyünden. Ailesini, özellikle
babasýný modern olarak tanýmlýyor. Babasýnýn erkek,
kýz ayrýmý yapmadan çocuklarýnýn eðitimli olmasýný
istediðini, takvim yapraðý, dergi, gazete ne bulursa
eve getirdiðini, kýzlarýn elinde örgü görürse
kýzdýðýný, hep okumalarýný istediðini söylüyor. Ama
koþullarýn elveriþsizliði bunu oldukça zorlaþtýrmýþ.
“Biz okula gidene kadar bir ders geçiyordu zaten,
sonrasýnda da yol boyunca üþüdüðümüz için sobanýn
yanýnda mayýþýyorduk.”diyor. Önceden de þimdi
de araba yolu olmadýðýný þöyle ifade ediyor;
“Ýstanbul’a üçüncü köprü yapýlýyor, bizim köye
halen yol yapýlmamýþ.” Yollarýn yapýlmamasý sadece
eðitimi deðil, zaten uzakta olan saðlýk merkezlerine
de, en basitinden ev ihtiyaçlarýna da eriþimi doðal
olarak zorlaþtýrmýþtýr. Araç ulaþýmý olmayan bir
köye eþya taþýmanýn zorluðundan dolayý evdeki
oturma yerlerinin tahtalardan yapýldýðýný söylüyor.
Kötü koþullarýn yanýnda, doðayla iç içe olmanýn
ne kadar güzel olduðunu ve özlediðini görüþmemiz
boyunca tekrar tekrar söyledi. Yoðurdun, sebzenin,
meyvenin, balýn her þeyin organik ve kendine has
kokularý olduðundan söz etti; hatta her yerin kendine
has çok güzel kokularý olduðu için, biri parfüm
sýkacak olsa bu kokulara hakaret olacaðý için dalga
geçtiklerinden bahsetti. Özellikle köylerinin meþe
kokusu en çok özlem duyduðu þeymiþ. Ama þimdi
köylerinden geriye, çiçek böcek de dahil hiçbir þey
kalmamýþ. Yazlarý geriye dönebilecekleri bir yerleri
bile yok.
Zorunlu Göç Öncesi Kiðý’da Atmosfer
Bütün görüþtüklerim de þu an hikayesini
anlattýðým kiþi gibi ne kadar misafirperver
olduklarýndan bahsetti. Dýþarýda kalacak kiþi
düþmanlarý dahi olsa eve davet ettiklerini, yani
gerillaya da askere de kapýlarý ve bir odalarýnýn
açýk olduðunu söyledi. Nitekim askerler, çoðu
zaman köydeki herhangi bir evin bir odasýný
karargah gibi kullanýyorlarmýþ. Köylünün bostanýný
ya yiyor ya da tahrip ediyorlarmýþ. Bize
hissettirdikleri þuydu diyor: “Askeriye senin için
köye gelmiþ, senin baðýna, emeðine mi üzülecek!”
Askerlerin, yerel halka, kötü davrananlarý olduðu
kadar iyi davrananlarý da varmýþ. Tabi zamanla bu
dengeler deðiþmeye baþlamýþ.
Bir noktadan sonra baský ve þiddet evin
içerisinde de dýþarýsýnda da hakim olmaya baþlamýþ.
Erkek kadýn fark etmez, çeneye namlu dayayarak
sorgulamalardan, evin etrafýna bombalar yaðma
kýsmýna geçmeye baþlanmýþ. Harmanlýktayken
tepene bomba yaðabiliyormuþ, babaný ve kardeþini
öldüren bombanýn parçasýnýn bir bölümü de 20
sene sonra MR sonucu vücuduna saplandýðý ortaya
çýkabiliyormuþ. Köyde tek telefon olduðu için
askerdeki oðlunu aramaya muhtarýn evine giden
karý koca dönüþte askerler tarafýndan öldürülüp,
ertesi gün de haberlerde “Biri kadýn olmak üzere
iki terörist öldü” þeklinde yayýnlanýyormuþ.
Bu fiziksel þiddetlerin yanýnda birçok psikolojik
ve ekonomik þiddete maruz kalmýþlar. Her þeye
ambargo getirilme hali bir çok görüþtüðüm kiþiden
dinlediðim bir baský türü. Aldýðýn bir ayakkabý
rengine, modeline kadar kayda alýnýyor, eðer daha
sonra senin ayaðýnda göremezlerse, nerede ve kime
verdiðinle ilgili açýklama yapmak zorunda kalýyor,
aksi taktirde “teröristlere yardým etmek” le
suçlanabiliyormuþsun. Merkezden köye giderken
araçlar durdurulup aranmakta, götürülen
malzemelerin kimler için olduðu, aldýklarýnýn
karakola kaydettirip kaydettirmediðin, yani
reçetesini alýp almadýðýn, senin kim olduðun uzun
uzun incelenmekteymiþ. Bu baðlamda trajikomik
bir olay anlatmak istiyorum. Görüþtüðüm kiþi
merkezden alacaklarýný alýp köye dönerken,
otobüsleri yolda durdurulmuþ, yolculardan birinin
çantasýnda çocuklarý için son dakikada aldýðý kayýtlý
olmayan bir karpuz çýkmýþ. Askerler de bu karpuzun
kimin olduðunu, çocuklarým derken kimi kastettiðini
sorguladýktan sonra bütün otobüsün geri gitmesi,
ya karpuzun iade edilmesi ya da karakoldan reçete
alýnmasý gerektiði söylenmiþ. Bütün otobüs merkeze
geri dönmüþ ama saat oldukça geç olduðu ve reçete
almak bir saat sürdüðü için karpuz iade edilmiþ ve
geri dönülmüþ. Yolda yeniden durdurulan otobüs,
en baþtan kontrolden geçtikten sonra karpuz vakasý
çözülmüþ olarak yola devam edilmiþ.
Yaratýlan baský ortamýyla insanlar kontrol altýnda
tutulmaya çalýþýlmakta, evleri ve mallarý askerler
tarafýndan kendileri gibi kullanýlmakta, dilediðini
tahrip etmekte veya yok etmektedirler. Ýnsanlar
sistematik olarak fiziksel, psikolojik ve ekonomik
þiddete maruz kalmaktadýrlar. Kendi yaptýklarý
ekmeðin ne kadarýný kullanýp kullanamayacaklarýna,
kendi üretimlerinin ne kadarýnýn kendilerine
kalacaðýna baþkalarý karar vermekte, insanlar kendi
ürünlerine ‘yabancýlaþtýrýlmaktadýrlar’. Bu baskýlara
raðmen oradan göç etmeyenler de en sonunda zorla
köylerinden göç ettirilmektedirler.
Kiðý’dan Zorunlu Göç ve Yeldeðirmeni’ ne Geliþ
Kiðý’dan toplu göç 1990-1995 yýllarý arasýna
tekabül ederken, konuþtuðum kiþi Kiðý’yý 1993
senesinde terk etmiþ. Bir yandan köyde okullar tatil
edilirken, bir yandan da askerler köyün bir an önce
boþaltýlmasý gerektiðini söylemiþler. Köylü çýkar
çýkmaz da köyleri yerle bir etmiþler, geri
dönebilecekleri bir yer býrakmamýþlar. Sadece az
haneli köyler deðil, üç yüz haneli köylerin de
ivedilikle boþaltýlmasýný istemiþler. Ama insanlarýn
gidecek yer ayarlamaya fýrsatlarýnýn olmamasý,
hayvanlarýný taþýyamayacaklarý için haraç mezat
satmak durumunda kalmalarý, araç yolu olmadýðý
için eþyalarýn katýrla taþýnmak zorunda kalmalarý
birçok insaný maðdur etmiþ. Benim görüþtüðüm
kiþiler ise ilk olarak Elazýð’ýn Karakoçan Ýlçesine
taþýnmýþlar, daha sonra babalarýnýn vefat etmesiyle
Ýstanbul’a, zorunda býrakýlarak göç eden
aðabeylerinin yanýna gelmiþler. Birçok göç vakasý
gibi, bu da akrabanýn yanýna gelmekle son
bulmuþtur.
Sonuç olarak;
Daha önce de söylediðim gibi incelemem,
baþladýðý noktadan farklý olarak nereye göç
ettiklerinden çok neden göç ettiklerine yoðunlaþtý.
Neden Yeldeðirmeni’ne yerleþtikleri, uzun zamandýr
bu semtte yaþayan beni bile þaþýrtabilecek küçük
bir ayrýntý olarak kaldý. Önemli olan bu insanlarýn
neden göç ettiði oldu. Ýþ imkanlarý, eðitim, saðlýk
hakký, göz ardý edilen, unutulan insanlar, daha iyi
yaþam koþullarý için þehre göç ettiler. Konuþtuðum
çoðu kiþi eðer olanaklar Ýstanbul’dakine yakýn
olabilseydi ve köylerinden çýkarýlmasalardý, en
baþtan buraya gelme gibi bir niyetlerinin olmadýðýný
dile getirdiler. Bir kýsmý da her þeye raðmen
köylerinden ayrýlmak istemediler. Ama onlarýn da
bu isteðine saygý duyulmadý. Bu insanlar büyük
travmalar yaþadýlar; sindirilmiþ ve çekingen hale
getirdiler, kendi emeklerine yabancýlaþtýrýldýlar.
Yaþadýklarýný anlatýrken bile zorunda býrakýlarak
göç edenlerden daha fazla tedirgin olduklarýný
gördüm. Çünkü onlarýn yaz tatillerinde gelip tanýk
olduklarý, zorunlu göç maðdurlarýnýn gerçeðiydi.
Kendilerini, hikayelerini anlatýrken, asimile
edilmeye, yok sayýlmaya çalýþýlan bir halkýn farkýnda
olmadan geliþtirdiði dirençle, içselleþtirmesinin
ikircikli yapýsý bir çok noktada kendini gösterdi.
Bir yandan baþlarýndan geçenlerin bilinmesini
isterken, bir yandan isimlerini paylaþmaya bile
çekiniyorlardý. Korkularý, tedirginlikleri kendilerini
anlatmalarýnýn önünde kocaman bir engel olarak
duruyordu, o yüzden seslerinin çýkmasý gerektiðini
düþündüm, o yüzden bu zorunlu göç ettirilenlerin
hikayesi olsun istedim. Göç üzerine birçok araþtýrma
yapýldý ve umarým daha birçoklarý yapýlýr ve umarým
zorunlu göç ettirilenlerin hikayesi daha görünür
olur, kendilerini anlatmalarý korkulacak bir þey
olmaktan çýkar, kesintiye uðraþýlmýþ yaþamlarýna
kavuþabilir, özgürleþebilirler.
* MSGSÜ Sosyoloji Mezunu
Kaynak:Karasaban.com

Benzer belgeler