Bu sayının online kopyası için tıklayınız

Transkript

Bu sayının online kopyası için tıklayınız
TÜRKİYE CUMHURİYETİ KADIKÖY BELEDİYE BAŞKANLIĞI
İnsanca
AVRUPA KOMİSYONU DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI GİRİŞİMİ
TEMMUZ 2004
AYLIK ÜCRETSİZ DERGİ
SAYI 8
KADINA ŞİDDET
DOĞMADAN
BAŞLIYOR
BİR ÇOCUĞUN
HAK ARAMA SAVAŞIMI
NÜFUS HAREKETLERİ
EKİLERİÇİNDEKİLERİÇ
İÇİNDEKİLER
Türk Toplumunda Demokrasinin Korunması ve
İnsan Haklarının Geliştirilmesi Konusunda
Toplumsal Aktörlerin İşbirliği Projesi lideri
Kadıköy Belediye Başkanlığı adına
SAHİBİ
Kadıköy Belediye Başkanı
Av. Selami ÖZTÜRK
3
4
KARİKATÜRLER SAĞLIK İÇİN
5
6
BAŞKANDAN: SELAMİ ÖZTÜRK
Kadıköy Belediyesi'nin lise öğrencileri arasında düzenlediği karikatür yarışması sonuçlandı.
DERGİDEN: İNCİ BEŞPINAR
İlk Aşama Tamam
BİR ÇOCUĞUN HAK ARAMA SAVAŞIMI
Küçük A., 2.5 yaşında zatürree olmuştu; toplardamar yerine
atardamardan yapılan iğne kangrene yol açtı; kolunu kestiler.
Küçük A.'nın kolunun kesilmesine neden olan sanıklar
hakkındaki dava hükme bağlanmadan kapandı;
tazminat davası ise altı yıl sekiz ay sürdü.
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
İnci BEŞPINAR
YAYIN KURULU
İnci BEŞPINAR
Prof. Dr. Necla PUR
Işıl ÖZGENTÜRK
Deniz SOM
Selen YILMAZ
Muhtar ÇOKAR
Deniz KOÇ
Perihan ULUĞ
Proje Merkezi
Eğitim Mahallesi, Nahit Bey Sokak No: 16
Kuyubaşı - Kadıköy / İstanbul
Telefon: 0.216. 347 58 38
Faks: 0.216. 347 78 86
E-Posta: [email protected]
Ofset Hazırlık
Olay Bilgi İletişim Basın Yayın Ltd. Şti.
İstiklal Caddesi, Kontlar İşhanı
No: 113/6 D: 5 80070 Beyoğlu / İstanbul
Telefon: 0.212. 292 39 06 - 07
Faks: 0.212. 251 45 28 - 29
www.dataprints.com
Koordinatör
Aynur NARLER
Görsel Yönetmen
Atilla AKIN
Grafik Tasarım
Zeynel YÖNER
Baskı
Şan Ofset, Cendere Yolu No: 23
Ayazağa / İstanbul Telefon: 0.212. 289 24 24
Bu dergi Avrupa Birliği’nin maddi desteği ile
hazırlanmıştır; dergide yayımlanan yazılarla ilgili
olarak Avrupa Birliği’nin sorumluluğu yoktur.
7
8
10
11
12
13
14
15
16
İşkence Üstüne
MADDE BAĞIMLILIĞI VE GENÇLİK
Madde Bağımlılığı ile Savaşım İnisiyatifi araştırdı
ve yazdı: ““Eğitim sistemi okumayan, hayatın
gerçeklerinden uzaklaşan gençler yetiştiriyor.
Rekabet içinde yaşamanın sistemleştiği
ortamda insanlar sorunlarından geçici olarak
uzaklaşacak alanlara yönelmeye başlıyor.”
İNSAN HALLERİ: IŞIL ÖZGENTÜRK
Cinayet Bir Çözüm Yolu mu?
DAHA SAĞLIKLI BİR DÜNYA NÜFUSU İÇİN HEP BİRLİKTE ÇALIŞMALIYIZ
Birleşmiş Milletler Dünya Nüfus Fonu'nda uzun yıllar görev yapan Uğur Tuncer,
dünyadaki nüfus hareketlerini değerlendirdi.
EŞCİNSELLER VE CİNSEL SAĞLIK
HIV/AIDS'le yaşayan bireylere kamuoyunda uygulanan suçlama, dışlama ve ayrımcılığın
kökeninde ya toplumun cinselliğe bakışındaki ahlaki kaygılar yatıyor ya da bilimsel
dayanaktan yoksun tutumlar.
KIRMIZI ŞEMSİYELİ KIZ: NECLA PUR
İstanbul Bizden Korksun
ŞİDDET DOĞMADAN BAŞLIYOR
Uzman psikolog Füsun Kayatürk'ün kadına yönelik şiddeti ve sonrasında ortaya çıkan
travmaları ele aldığı seminerin notları: Kadınların yaşam boyu karşılaştığı şiddetin, birey
üzerindeki etkisi uzun ve kısa erimli oluyor. Uzun erimli etkileri arasında aşırı düşkünlük
veya aşırı korku ve kaçınma gibi cinsel hayatta zorluklar görülüyor.
İNSANİYET: DENİZ SOM
Karşılaştırmaca (2)
KADINA EKONOMİK GÜÇ: NAHIL
Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı Beyoğlu ve Şişli'deki satış birimlerinde hem el
yapımı ürünleri hem de ikinci el malları değerlendiriyor. Elde edilen gelir Kadın ve
Çocuk Merkezi'ndeki yuvalara eğitim malzemesi sağlanmasında kullanılıyor.
KİTAPLAR ARASINDA
Barış ve Dostluğun Şairi Nazım Hikmet
HADDİNİ DEĞİL HAKLARINI BİL
İNSANLIĞIN ALEMİ VAR:
MUSA KART
Kapak:
Final Fantasy, Sanal Karakter Aki Ross
Ç
Dergiden
HABER
Kadıköy Belediyesi'nin yarışmasında "Sigara ve İnsan" ele alındı
İnci
BEŞPINAR
İLK AŞAMA TAMAM
KARİKATÜRLER SAĞLIK İÇİN
KADIKÖY Belediyesi, “Önce İnsan”
düşüncesinden yola çıkarak
Kadıköy'deki liseler arasında
karikatür yarışması düzenledi.
Yarışmanın amacı, gençleri sigaraya
karşı bilinçlendirmek ve sigaranın
zararlarından korumak şeklinde
belirlendi.
Kadıköy Belediyesi Sağlık
Polikliniği'nin eşgüdümünde
düzenlenen 1.Kadıköy Belediyesi
Liselerarası Karikatür Yarışması'nın
bu yılki konusu “Sigara ve İnsan”
olarak belirlendi.
Yarışma Kadıköy'deki liseli gençler
arasında büyük ilgi gördü ve
yarışmaya çok sayıda okul katıldı.
Yarışmaya gönderilen karikatürler iki
farklı başlık altında değerlendirildi.
Birinci başlıkta sigaranın psikolojik
etkileri, ikinci başlıkta ise sigaranın
vücuda verdiği zararlar ele alındı.
4 Haziran'da Kadıköy Belediyesi'nde
yapılan etkinlikle, dereceye giren
gençlere ödülleri verildi.
Kadıköy Anadolu Ticaret Meslek
Lisesi öğrencileri birincilik, ikincilik ve
üçüncülük ödüllerini paylaştı.
Kadriye Ateş birinci, Sercan Kaymaz
ikinci, Neslihan Akyol üçüncü oldu.
RADYODA BU AY
İNSANCA Yaşam İçin İnsanca radyo
programını her hafta Salı günü saat
10.30-11.30 arası 95.1 Özgür
Radyo'dan dinleyebilirsiniz. Programı,
yazar ve yönetmen Işıl Özgentürk ve
sivil toplum örgütü gönüllüleri
dönüşümlü olarak hazırlayıp sunuyor.
AJANDA
1 TEMMUZ: Kabotaj Bayramı
10 TEMMUZ: Dünya Nüfus
Günü, Dünya Hukukçular Günü
24 TEMMUZ: Basın Bayramı
Birincilik ödülünü Kadriye Ateş kazandı.
TEMMUZ 2004
Zaman su gibi akıp gidiyor. İnsanca
Yaşam Projesi; sanki daha dün
başlamış gibi geliyor. Oysa, aradan
aylar geçti ve projemizin ilk bölümünü
oluşturan sivil toplum örgütlerinden
gönüllü katılımcıların insan hakları ve
demokrasi konusundaki temel
eğitimleri tamamlandı. Seminer
çalışmaları altı grupla gerçekleştirildi.
Şimdi projemizin ikinci aşamasına
hazırlanıyoruz. Projemizin Eğitim
Koordinatörlüğü, bir yandan
tamamlanan seminerlere ilişkin genel
bir değerlendirme yapıyor bir yandan
da yaz sonu başlaması planlanan
ikinci aşamaya hazırlanıyor. İkinci
aşamada, insan hakları konusunda
eğitim alan gönüllüler,
Kadıköy'ün çeşitli semtlerinde çalışma
yapacak ve kısaca “mağdur” olarak
tanımladığımız yurttaşları hakları
konusunda bilgilendirecek. Zaman su
gibi akıp giderken bu ay İnsanca
dergisinin de sekizinci sayısına ulaştık.
Bu sayıda da ilginizi çekeceğini
umduğumuz konuları ele aldık. Yanlış
iğne yüzünden kolu kesilen küçük kız
çocuğunun hazin öyküsünü medyadan
izlemiş olmalısınız.
Dergimizde “Hukuk” sayfalarında ise
öykünün devamını okuyacaksınız.
Küçük kızın avukatı yıllar süren hak
arama sürecini anlatıyor. Üniversiteli
gençlerin kurduğu Madde Bağımlılığı
ile Savaşım İnisiyatifi'ni geçen
sayımızda tanımıştık; gençler bu ay
hazırladıkları bir araştırma dosyası ile
dergimize katkı veriyorlar ve 1980
sonrası kuşağın uyuşturucu madde
bağımlılığının nedenlerini sorguluyorlar.
Bildiğiniz gibi 10 Temmuz Dünya
Nüfus Günü. Arkadaşımız Işıl
Özgentürk, uzun yıllar BM Dünya
Nüfus Fonu'nda üst düzey görev yapan
Uğur Tuncer'le dünyadaki nüfus
hareketlerini konuştu.
Dr. Muhtar Çokar'ın eşcinsellerin cinsel
sağlığı konusundaki yazısı
toplumumuzda üzerinde pek
konuşulmayan bir gerçeği aralıyor.
Uzman psikolog Füsun Kayatürk'ün
seminer notları ise kadınların daha
doğmadan şiddeti maruz kaldıkları acı
gerçeğini bir kez daha sergiliyor...
Bir ay sonra yeniden buluşmak
üzere esen kalın
3
HUKUK
2.5 yaşında zatürree olmuştu; atardamardan yapılan iğne kangrene yol açtı; kolunu kestiler
BİR ÇOCUĞUN HAK ARAMA SAVAŞIMI
Küçük A.'nın kolunun kesilmesine neden olan sanıklar hakkındaki dava Erteleme Yasası ile
hükme bağlanmadan kapandı; ailenin açtığı tazminat davası ise altı yıl sekiz ay sürdü.
Önceleri kolunun yeniden çıkacağına inanan küçük kız bütün duruşmaları izledi.
Cengiz HORTOĞLU
Avukat
İNSAN yaşamında bazı olaylar vardır ki,
o olayın yarattığı derin izleri ne deniz
dalgaları ne de kum fırtınaları silebilir. O
hep bir hüzün olarak yüreğinizde kalır. Ne
zaman aklınıza gelse içiniz burkulur ve acı
çekersiniz. İşte benim için bunlardan biri
de basit bir ihmal sonucu, hayatı kararan
küçük bir kızın yaşadıkları...
HASTANEYE YATIRILDI
Küçük A. 1995 yılının nisan ayında
hastalanır. Ailesi, kızlarını önce birkaç
defa SSK Lüleburgaz Hastanesi'ne
götürürler. Ancak orada bekledikleri ilgiyi
göremezler. Aile verilen ilaçlardan sonuç
alınmayınca kızlarını bu defa özel bir
doktora götürür. Doktor, zatürree
başlangıcı teşhisi koyar ve bazı ilaçlar ve
iğneler yazar. Ekonomik durumu çok iyi
olmayan aile, bu iğneleri yaptırmak için
tekrar SSK hastanesine gider. Hastalığın
ilerlediğinin farkına varan SSK doktoru,
A.'nın hastanede kalması gerektiğini
söyler. Ve hastanede yatmasına karar
verir. Aynı gün hemşireler A'yı, iğne
yapmak için bir odaya alırlar.
KOLUNDA AĞRI BAŞLADI
İğneden sonra A.'nın kolunda ağrılar
başlar. “Anneciğim kolum” diye sürekli
ağlar. İkinci gün kolu morarır. Ancak
hastanede hiçbir müdahale yapılmaz.
İstanbul'a gönderilir. Ama artık geç
kalınmıştır. Hemşire iğneyi toplardamar
yerine atardamara yapınca ve uzun süre
müdahale de olmayınca sol kol kangren
olmuştur.
SOLU KOLU SİMSİYAHTI
A.'yı 2,5 yaşındayken tanıdım. A.'nın
babası Hüseyin Başaran bana geldiğinde
A.'nın kolu henüz kesilmemişti.
Hastanede ziyaretine gittim. Çok sevimli
bir çocuktu. Bir su damlası kadar güzeldi.
Sol kolu tamamen siyahlaşmıştı. Kolunun
insanın yüreğini dağlayan bir görüntüsü
vardı. Uzun süredir tedavi yapılıyordu.
4
Ancak artık tedavinin devamının yararı
kalmamıştı. Kangrenin daha da
ilerlemesini durdurmak için kolun
kesilmesinden başka çare yoktu. Yedi kez
yapılan ameliyat sonunda sol kolu dirsek
altından kesildi.
sürecek bir hukuk savaşımı böylece
başlamış oldu. Dava sırasında gelen ilk
raporlarda A.'nın kolunun kesilmesinin
nedeni olarak A.'nın zatürree başlangıcı
olması gösteriliyordu. Bu nedenle önce
sanıklar beraat etti.
“KOLUM YENİDEN ÇIKACAK”
Küçük A. İstanbul Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi'ndeki tüm müdahaleler de sonuç
vermediğinden bundan sonra yaşamını
tek kolla sürdürmek zorundaydı. İlk
zamanlar tek sorduğu soru “Kolum
yeniden çıkacak mı”ydı. O, kolunun
yeniden çıkacağından emindi. “Benim
kolum yeniden çıkacak ve ben
bebeklerime iki kolumla sarılacağım”
diyordu.
185 BİN LİRA AĞIR PARA CEZASI
Kararı Yargıtay'da temyiz ettik. Karar
bozuldu. Daha sonra gelen raporlarla
A.'nın kolunun yanlış iğneden kesildiği
kanıtlandı. Sanıklardan ikisi yeniden
beraat etti. Bir sanığa da 185 bin lira ağır
para cezası verildi. Kararı hem davacı
hem de davalı vekilleri temyiz etti. Temyiz
edilen karar bozuldu. Bozma kararı
üzerine tekrar başlayan davada 4616
sayılı Erteleme Yasası'nın Anayasa'ya
aykırı olduğunu, bu nedenle, bu yasanın
iptali yönünden dosyanın Anayasa
Mahkemesi'ne gönderilmesine karar
verilmesini talep ettik. Mahkeme
tarafından bu talebimiz reddedildi. Aynı
günlü kararla 4616 yasa gereğince
sanıklar hakkında verilen hükme
bağlanmasının ertelenmesine karar
verildi.
Tazminat davasına gelince, uzun bir
yargılama süreci sonunda mahkeme 30
MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT
Bu acı olay üzerine A.'nın ailesi uzun
sürecek bir hukuk savaşımı başlattı. Ben
de onlara yardımcı olmaya çalıştım. Önce
yapılan hatalar nedeniyle Cumhuriyet
Savcılığı'na suç duyurusunda bulundular.
Sanıklar hakkında ceza davası açıldı.
Ayrıca A.'nın yaşam boyu engelli
yaşayacak olması nedeniyle maddi ve
manevi tazminat davası açıldı. Yıllar
TEMMUZ 2004
HUKUK
Başkandan
Nisan 2002'deki duruşmada kurumun
maddi ve manevi olmak üzere toplam
26 milyar 723 milyon 454 bin 221 lira
(olay tarihi olan 27 Nisan 1995'ten
itibaren yasal faizi ile birlikte) tazminat
ödemesine karar verdi. Kurum bu kararı
da temyiz etti. Ancak karar 15
Ekim.2002'de onandı. Mahkemenin
takdir ettiği tazminat ailesine ödendi.
DAVA YEDİ YILA YAKIN SÜRDÜ
Ancak tazminat davası altı yıl sekiz ay
sürmüştü. Bu uzun yargılama süreci
nedeniyle Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi'ne başvuruda bulunduk.
Dava halen ediyor. Davanın bu kadar
uzun sürmesinin nedeni, bu tür davalar
için zorunlu olan raporların aylarca
gelmemesidir. Bu yaşananlar tüm aileyi
çok etkiledi. A.'nın annesi Şengül
Başaran halen psikolojik tedavi görüyor.
Mahkeme sürerken küçük A. neler
yaptı?
TÜM DURUŞMALARA KATILDI
Yedi yıla yakın süren dava sırasında
80'den fazla duruşmanın tamamına
katıldı. Çocuk kalbi ve yaratıcılığıyla ilk
zamanlar kolunun yeniden çıkacağına
inanırken zamanla bunun mümkün
olmadığını öğrendi.
Küçük A. çok güçlü bir çocuk... Çok
üzüldüğü halde bunu ailesine belli
etmek istemiyor. Hep neşeli görünmeye
çalışıyor. Kendisi gibi sorunlar
yaşayanların haklarını aramak için
avukat olmak istiyor. Derslerinde çok
başarılı. Okuldaki her etkinliğe katılıyor.
Çok güzel resimler yapıyor. Okula
başladığı ilk yıl gökyüzünü ve denizi
siyaha boyuyordu. Ama artık bunu aştı.
Yaptığı resimlerde gökyüzü de deniz de
masmavi...
YAŞAMA SEVİNCİNİ YİTİRMEDİ
En çok sevdiği, yaz tatillerinde köyde
hayvanlarla zaman geçirmek. A.
yaşadığı tüm acılara rağmen içindeki
yaşama sevincini umudunu hiç
yitirmedi. Onu gördüğünüzde
gözlerindeki pırıltıyı hemen fark
edersiniz. Yeni tanıştığı insanlarla bile
kısa sürede dost olur. Yaşadığı acıları
annesine babasına yansıtmak istemez.
O kadar canlı neşeli görünür ki onun
hiçbir sorun yaşamadığını
zannedersiniz. Ama annesi tek başına
odasına kapanıp saatlerce içine
kapandığını ve üzüldüğünü anlatıyor.
Benim en çok istediğimse küçük A'nın
ideallerini gerçekleştirdiğini başarılı bir
avukat olduğunu görebilmek.
TEMMUZ 2004
Av. Selami ÖZTÜRK
KADIKÖY BELEDİYESİ'NİN
ÖZÜRLÜ PROJELERİ
K
adıköy Belediyesi'nin özürlü
yurttaşlarımız için sürdürdüğü
çalışmaları ve yakında yürürlüğe
koyacağı yeni projeleri sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Kadıköy'ün sosyal, ekonomik ve kültürel
açıdan sorunlu bölgelerinde akraba
evliliği, şiddet ve kötü beslenme sonucu
yüksek oranda olan zihinsel engelli
çocuklarımız için 1999 yılında
Dumlupınar Aile Danışma Merkezi'nde
Zihinsel Engelli Eğitim Programı'nı
başlattık. Ücretsiz programa, üniversite
öğretim üyesi Fatma Sayın'ın çok büyük
katkı verdi ve katkısını sürdürüyor.
Çalışmalar ilk günden bugüne kapsamlı
bir şekilde yürütülüyor. Zihinsel Engelli
Programı'na özellikle anneler de büyük
destek veriyor. Zihinsel engelli
çocuklarımız, Dumlupınar Aile Danışma
Merkezi'nde aldıkları eğitimle toplumla
bağ kuruyor; kendi ayakları üzerinde
durmayı öğreniyor. Eğitim çalışmaları
tabii ki zaman alıyor. Ancak zamana
karşı atılan her küçük adım, hem
çocuklarımızda hem de ailelerinde büyük
mutluluklar yaratıyor. Bizler de onların
mutluluğuna ortak oluyoruz.
2001 yılında, Dr. Mehmet Akşit ile
yaptığımız protokol sonucu işitme
engelliler için geliştirdiğimiz rehberlik
projesi, gönüllük ilkesiyle ve tüm hızıyla
devam ediyor. İşitme engelli
yurttaşlarımız bu projede günlük yaşamın
ipuçlarını buluyor.
İnsanca dergisi ile çalışmalarını izlediğiniz
İnsanca Yaşam Projesi, evrensel insan
hakları ve demokrasi konusunda hedef
kitle olarak engellilerin eğitilmesini
amaçlıyor. Avrupa Birliği ile yürüttüğümüz
proje kapsamında engellilerin yanısıra
eğitim ve gelir düzeyi düşük
kadınlarımızın ve cinsel ayrımcılığa
uğrayanların da temel insan hakları
konusunda bilgilendirilmesi yer alıyor. Bu
arada engelli yurttaşlarımızın deprem
konusunda eğitilmesi de gerçekleştirildi.
Engelli yurttaşlarımız, bir deprem anında
nasıl davranmaları gerektiği konusunda
bazı temel bilgileri edindi.
Kadıköy'de farklı bir taksi dikkatinizi
çekmiş olmalı. Belediyemize bağış
olarak aldığımız ve oturma bölümü özel
olarak düzenlenen otomobile, tekerlekli
sandalye ile biniliyor. “Alo Engelli Taksi”
ile ihtiyaç sahibi Kadıköylülere özellikle
sağlık hizmetlerine ve kültür etkinliklerine
ulaşmada ücretsiz hizmet veriliyor. Yeni
bağışlarla “Alo Engelli Taksi” projesindeki
taksi sayılarını çoğaltmayı amaçlıyoruz.
Turizm ve garsonluk eğitimini
tamamlayan down sendromlu
öğrencilerimizin bir kafeterya
bünyesinde, aktif olarak çalışmaya
başlama aşamasına gelindi. Eğitim
programı tamamlanan projenin hayata
geçmesi için uygun mekanların
kiralanması çalışmaları sürdürülüyor.
Mekan bulunduğu zaman “Down
Kafe”leri down sendromlu arkadaşlarımız
işletecek.
Türkiye Sakatlar Derneği ile oluşturulan
İŞKUR Hibe Projesi kapsamındaki
Meslek Edindirme Programı'nda, çeşitli
konulardaki meslek edindirme eğitimleri
Belediyemiz ve Türkiye Sakatlar Derneği
işbirliği ile gerçekleştirildi. Proje 15
Haziran'da Merkezi Finans ve İhale
Birimine sunuldu.
Körleri Eğitim ve Kalkındırma Derneği ile
Belediyemizin ortaklaşa oluşturduğu bir
protokol ile görme özürlülere bilgisayar
eğitimi ve çorap örme eğitimi verilecek.
Proje kapsamında üretilenler Aile
Danışma Merkezimizin gönüllüleri
tarafından satışa sunulacak. Elde edilen
gelir, projeye katılan görme özürlü
yurttaşlarımızın bütçelerine bir katkı
sağlayacak.
Belediyemizin sivil toplum kuruluşları ve
Marmara Üniversitesi'nin işbirliği ile
yaşama geçireceği Özürlüler Merkezi'nin
projesi yazımı tamamlandı ve alt yapı
çalışmaları hazırlandı. Belediye
Meclisimizin Özürlü Komisyonu da
projeye katıldı. Eylül ayında merkezimizin
hizmete girmesi için çalışmalar sürüyor.
Kadıköy'deki engelli yurttaşlarımız için ilk
akla gelen çalışmalarımız böyle. Sizlerin,
özellikle sivil toplum örgütlerini de
kapsayacak şekilde önerileriniz varsa,
lütfen bize iletin
5
ARAŞTIRMA
1980 sonrası kuşağın madde bağımlılığına yatkın olmasının nedeni, bu kuşağın umutsuzluğudur
MADDE BAĞIMLILIĞI VE GENÇLİK
“Eğitim sistemi okumayan, hayatın gerçeklerinden uzaklaşan gençler yetiştiriyor. Rekabet
içinde yaşamanın sistemleştiği ortamda insanlar üretken faaliyetlere değil, sorunlarından
geçici olarak uzaklaşacak alanlara yönelmeye başlıyor.”
Madde Bağımlılığı ile Savaşım İnisiyatifi
UYUŞTURUCU madde kullanımı
dünyada her geçen gün artan bir eğilim
olmaya devam etmekte ve gençliği tehdit
eden bir olgu haline dönüşmektedir.
Ülkemizin 1980 öncesinde bu denli ciddi
bir uyuşturucu sorunuyla karşı karşıya
olmadığını göz önünde bulunduracak
olursak, 80 kuşağı adını verdiğimiz
gençliğin neden madde kullanmaya daha
çok meyilli olduğunu sorgulamamız
gerekmektedir.
Bu sorunun ciddi boyutlara taşınmasının
en önemli nedenleri arasında, 80'li ve
özellikle 90'lı yıllarda gerçekleşen yapısal
değişiklikler ve bununla bağlantılı olarak
popüler kültürün özellikle gençlerin
gündelik yaşamını etkilemesi
bulunmaktadır.
NEO-LİBERAL POLİTİKALAR
1980 ve özellikle 90'larda dünya
genelinde sosyal devletin çözülmesi,
eşzamanlı olarak uygulamaya koyulan
neo-liberal ekonomik ve sosyal
politikalarla işsizlik, yoksulluk ve göçün
artışı, toplumsal dinamikleri
hareketlendirdi.
Böyle bir ortamda insanların güvenli bir
geleceğe sahip olma beklentileri zayıfladı.
İşte gençler arasında alkol ve uyuşturucu
6
maddelerin kullanımının yaygınlaşması
bu tabloya denk düşmektedir.
Her şeyin bu denli hızlı tüketildiği bir
yaşam tarzına uygun olarak gençler artık
uyuşturucu madde kullanımını bir keyif,
rahatlama, dinlenme aracı olarak
görmektedir.
Esrarın, bir geçiş maddesi olmasına
rağmen bağımlılık yapmayan bir madde
olarak algılanması, extacy haplarının
mutluluk hapı olarak tanıtılması da
gençleri bu batağın içine daha fazla
sürüklemektedir.
POPÜLER KÜLTÜR ELEŞTİRİSİ
1980 sonrası kuşağın madde
bağımlılığına bu denli yatkın olmasının
nedeni, her şeyden önce bu kuşağın
gençlerinin umutsuzluğudur.
Bizim kuşağımızın gençleri, yaşama
müdahalenin mümkün olmadığını
düşünmektedir.
Bu düşüncenin beslenme kanallarından
biri, popüler kültürün "sıradanlığı,
markalaşmayı, tüketimi" ifade ederek
yeniden üretilmesidir.
EĞİTİM SİSTEMİNİN GETİRDİĞİ
Bugünkü eğitim sistemi okumayan,
hayatın gerçeklerinden uzaklaşan gençler
yetiştiriyor. Birbirini izleyen sınav
süreçleri, rekabet olgusunu güçlendiriyor.
Rekabet içinde yaşamanın sistemleştiği
ortamda insanlar üretken faaliyetlere
değil, kafalarını rahatlatacak,
sorunlarından geçici olarak uzaklaşacak
alanlara yönelmeye başlıyorlar.
Örneğin üniversitelerde yapılan
araştırmaların sonucu, boş vakitlerinde
kitap okuyan gençlerin sayısını çok düşük
olarak ifade ediyor.
1980 öncesi ve sonrası gençlerinin ilgi
alanları çok büyük değişim göstermiştir.
Burada değişimin olumsuzlanması söz
konusu değil ama gençliği sorgulamayan,
sadece tüketime yönelten, hayattan
kopartan, etkin ve özgün nitelik
üretemeyen bireylere dönüştüren
değişime ve kültüre karşı olmak
gerekiyor.
AVRUPA İLE ORTAK SORUNLAR
Bu tablo, Avrupa ülkelerinde Türkiye'de
olduğundan pek de farklı değil.
Uyuşturucudan ölümlerin en çok
yaşandığı yer, aslında en çok gıpta edilen
İskandinav ülkeleridir.
Avrupa ülkelerinin ve Türkiye'nin
paylaştığı ortak yapısal sorunlar vardır.
Bu noktada uyuşturucu maddeleri
eğlence anlayışının bir parçası olarak
işaret eden kültürü sorgulamak gereklidir.
Bu kültürü reddetmeden uyuşturucu
çıkmazından kurtulmak mümkün değildir.
TEMMUZ 2004
ARAŞTIRMA
MEDYANIN YAPTIĞI TANIM
1980 sonrası eğlence anlayışımız çok
değişmiştir. Televizyonda anlatılan
gençler “biz” değiliz. Televizyondaki
özgür kız reklamıyla anlatılan
üniversitelilik, özgürlük tanımı belirli
değişimleri açıklamaktadır. Televolelerin,
paparazzilerin insanların gözüne bu
kadar sokulması da bunun bir parçası.
Türkiye'de medya, eğlence kültürünü
yeniden tanımladı. O reklamdaki
öğrenci profili, insanlığın değerlerini
“takmayan”, Fransız devriminin çocuğu
Beethoven'i küçümseyen, eğlence
kültürüyle, giyimi kuşamıyla her şeye
boş vermiş bir öğrenci profilidir. Elbette
Türkiye'de böyle bir öğrenci kesimi de
bulunuyor, ancak biz kendimizi bu
çerçeve içinde bir yere yerleştirmiyoruz!
NEDENLERE ODAKLANMAK
Karanlık bir atmosfer çizmek değil
amacımız. İçinde bulunduğumuz sosyokültürel sorunların nedenlerine
odaklanmak, nedenlerle mücadelenin
yollarını aramak gerekiyor.
Türkiye'de genellikle uyuşturucu
bağımlılığı sorunuyla yüzeysel bir
mücadele verilmektedir. Örneğin
hastanedeki tedavisi tamamlanan bir
bağımlı, yeniden eski yaşam koşullarının
içerisine uğurlanmaktadır. Uyuşturucu
kullanmış ve tedavi görmüş insanın
toplumsal hayata katılması kolay
değildir. Bir defa çok yalnızlaşır.
Yalnızlaşan insanın toplumsal yaşama
katılması zordur.
O insanları “yaşama” kazandırmanın
koşullarını yaratmak, onlara güven
vermek önemli. Sorunun toplumsal
nedenlerine müdahale etmeden, madde
bağımlılığı konusunda rehabilitasyon
da, psikolojik destek de yetersiz
kalmaktadır.
HAYATA BAĞLANABİLMEK
Yapılması gereken en önemli iş,
insanları hayata bağlayacak koşulları
sağlamak; gençlerin istedikleri alanlarda
varolmalarını ve boş vakitlerinin üretken
kılınmasını sağlayacak ortamları
yaratmaktır. Bununla birlikte
uyuşturucunun “kullanım”ının
önlenmesine çalışılmalıdır.
Bu sebeple de uyuşturucuyla mücadele
edebilmek için toplumsal-ekonomik
sorunlara mutlaka eğilmek gereklidir.
Çok şey istemiyoruz.
Bizler sorumluluk sahibi bireyler olarak,
mutlu olacağımız, yarınlarına güvenle
bakacağımız bir dünya istiyor ve bunun
için mücadele ediyoruz.
TEMMUZ 2004
İnsan Halleri
CİNAYET
BİR ÇÖZÜM
YOLU MU?
Işıl ÖZGENTÜRK
G
eçenlerde Özgür Radyo'daki
İnsanca programında psikolog
Vicdan Yücel Aslan'la kadınlara
uygulanan şiddeti ve bunun getirdiği
sonuçları konuşuyorduk. Söz son
yıllarda artan kadın suçlulara geldi. Evet,
Türkiye kadın suçlular açısından pek
çok ülkenin önünde ve bu suçların
büyük çoğunluğu adam öldürme yani
cinayet. İstanbul Adli Tıp Kurumu
Gözlem İhtisas Dairesi'nin yaptığı
araştırmaya göre mahkum kadınların
yüzde 57.5'i adam öldürme, yüzde
14.4'ü de adam öldürmeye teşebbüs
suçu işlemiş. Öldürülen ya da
öldürülmeye teşebbüs edilen kişiler ise
kocalar ve yakın erkek akrabalar. Bunlar
kadınlara yıllarca şiddet uygulamışlar ve
bir gün kadın, “yeter artık!” demiş; en
kestirme yolu tercih edip, katil olmuş...
İşte işin püf noktası burası. Psikolog
Vicdan Aslan, “Türkiye'de durumun çok
vahim olduğunu ve kadınların artık en
kestirme yola başvurduklarını,öfkelerini
bastıramadıklarını söylüyor. Peki bu
noktaya nasıl geliniyor? Yapılan
araştırmalar şiddete karşı kadınların üç
çeşit davranış sergilediğini ortaya
koyuyor. Birinci davranış biçimi, ne
olursa olsun dayak atan, şiddet
uygulayan erkekten boşanmak. Bu
davranış biçiminde kadınlar pek çok
şeyi göze alıyorlar. Örneğin ekonomik
açıdan güç duruma düşmek, toplumsal
çevre tarafından dul bir kadın olduğu
için dışlanmak gibi. Hatta bazı
durumlarda daha da ileri gidiliyor ve
boşanan kadını cezalandırmak için
çocukları ona gösterilmiyor. Ama bu
davranışı gösteren kadınlar daha
sonraki yaşamlarında da aynı direnci
sürdürdüklerinden genellikle
boşanmalar kadın açısından giderek
daha olumlu bir süreç getiriyor. İkinci
davranış biçimi ise, şiddet
uygulayandan uzaklaşmak. Bunun
içinde kadın kendi bedenini adeta kendi
elleriyle öldürüyor. Şöyle, hepimiz
kadınların çok sık hastalandıklarını biliriz.
Özellikle kırsal kesimde, varoşlarda
kadınlar sürekli sızılarından yakınırlar.
Ama doktora gittiklerinde bu ağrıların
çoğunun somut bir fizik nedeni
olmadığı, adına psikosomatik dediğimiz,
psikolojik kökenli ağrılar olduğu görülür.
Kısaca, yapılan tüm araştırmalar,
kadınların bu yolla kendilerini hastalıklı
bir kişi haline getirip, en azından
bedensel olarak kendilerine şiddet
uygulayan kişiyi cinsel alanda sessizce
reddettiklerini gösteriyor. Bu son derece
zahmetli aynı zamanda da kederci bir
yaklaşım. Çünkü sonuçta kadın kendi
kimliğini reddetmiş oluyor. Karşılığı
acılar, sızılar, ruh sıkıntısı oluyor. Bir
üçüncü davranış biçimi var ki, o da
şiddet uygulayan kişiyi öldürmek ve
kurtulmak. Kadın burada her şeyi göze
alıyor. Çocuklarını görmemeyi, toplum
tarafından dışlanmayı, hapse girmeyi ve
katil olmayı. Ama gene araştırmalar bize
gösteriyor ki, bu katil kadınlar mahpus
damlarının en saygın suçluları.
Hırsızlıktan, gasptan içeri girmiş olanlar
onların karşısında saygıyla eğiliyorlar.
Sanki onlar birer kahraman. Bu görüş
açısı da, incelenmeye değer. Belki de
kadınların büyük çoğunluğu sürekli
şiddetle karşılaştıkları için, bunu
reddeden, bunun için adam öldüren
birini yüceltiyorlar. Onu adeta onlar
yerine hareket etmiş bir kahraman
olarak görüyorlar. Psikolog Vicdan'la
bütün bu gerçekleri konuşurken, birden
farkına vardık ki, çok sancılı bir durum
hemen yanıbaşımızda. Bu ülkenin
kadınları mutsuz ve büyük çoğunluğu
fiziki ve psikolojik işkenceyle karşı
karşıya, peki bu nasıl değişebilir?
Kadının ve erkeğin mutlu, neşeli
birliktelikler yaşadığı bir yeni düzen nasıl
kurulabilir? Bunun için elbette ekonomik
durum, sosyal durum, eğitim düzeyi son
derece etkilidir ama en önemlisi
hepimizin bir duygu eğitiminden
geçmesi gerektiği. Buna hemen
kendimizle yüzleşerek başlayabiliriz.
Kendimizle yüzleşirken yakınımız olan
kişilerle olan ilişkilerimizi de tüm
çıplaklığıyla görebiliriz ve bu ilk
başlangıçtan sonra emin olun arkası
kendiliğinden gelecektir. Hadi başlayın
7
SÖYL
Birleşmiş Milletler Dünya Nüfus Fonu'nda görev yapan Uğur Tuncer, "nüfus har
DAHA SAĞLIKLI BİR DÜNYA NÜFUSU
Işıl ÖZGENTÜRK
BİRLEŞMİŞ Milletler Dünya Nüfus
Fonu (UNFPA) bünyesinde uzun yıllar
görev yapan Uğur Tuncer'le 10 Temmuz
Dünya Nüfus Günü nedeniyle konuştuk.
Uğur Tuncer, daha sağlıklı bir dünya
nüfusu için hep birlikte çalışmak
gerektiğini anlattı. yönelttiğimiz sorulara
Tuncer'in yanıtları şöyle oldu:
bozulması, kötü ve plansız şehirleşme,
barışın sağlanamaması ve dünyanın
birçok bölgesinde anlaşmazlıkların ve
çatışmaların süregelmesi, üreme çağına
gelen genç nüfusun giderek daha da
büyümesi, insanların daha uzun
yaşaması sonucu yaşlı nüfusun artması
ve bu nüfusun karşı karşıya olduğu sağlık
sorunlarının ve diğer gereksinmelerinin
çözümlenme ihtiyacı hemen akla gelen
sorunlar oluyor.
UNFPA'nın çalışma alanlarını
özetler misiniz?
Çalışmaları üç bölümde özetlemek
mümkün. Bunlardan biri her çift ya da
kişinin, 2015 yılına kadar, aile planlaması
ve cinsel sağlığı da içeren üreme sağlığı
hizmetlerinden yararlanmasının
sağlanmasına destek olmak. İkincisi,
nüfusla ilgili programların
yapılandırılması amacı ile nüfus ve
kalkınma stratejilerine yardımcı olmak.
Üçüncüsü, nüfus ve kalkınma
alanlarında bilinçlenmeyi teşvik ederek
bu alanlara kaynak aktarılmasına katkıda
bulunmak.
Hangi ilkeler doğrultusunda
çalışma yapılıyor?
UNFPA çalışmalarını, 1994 Uluslararası
Nüfus ve Kalkınma Konferansı kararları
doğrultusunda yönlendirir. Özellikle
üreme hakları, kadın-erkek eşitliği ve
kadının güçlendirilmesi konularına ağırlık
verir. 1994 konferansı kararları
doğrultusunda atılacak adımların,
insanların gereksinmelerinin cevap
bulduğu bir ortamın yaratılmasına
katkıda bulunacağına inanır. UNFPA,
hem kalkınmış hem de kalkınmakta olan
ülkelerle eşgüdüm içinde çalışarak,
sağlanan kaynakların ülkelerin
gereksinmelerinin karşılanması ve
kalkınmalarına destek olma yönünde
kullanılmasına özen gösterir.
21. yüzyılda nüfusla ilişkili hangi
sorunlara öncelikle çözüm
aranıyor?
Çözümlenmesi kolay olmayan bir dizi
sorunla karşı karşıyayız. Bunların en öne
çıkanları sefalet, ayrımcılık, göçler, çevre
8
UĞUR TUNCER Bayburt'ta 1940'da doğdu. ABD'de
siyasal bilimler eğitimi aldı ve nüfus planlaması
konusunda master yaptı. Daha sonra Hacettepe
Üniversitesi'nde nüfus etütleri bölümünde öğretim
üyeliği ve Sağlık Bakanlığı'nda Aile Planlaması
Genel Müdürlüğü yaptı. Ardından Birleşmiş Milletler
Dünya Nüfus Fonu'nda çalışmaya başladı ve Kore,
Endonezya, Pakistan, Ürdün, Amerika'da nüfus
konusunda 25 yıl üst düzey yöneticilik görevlerinde
bulundu; Birleşmiş Milletler'den emekli oldu.
Dünyadaki gelir dengesizliği de ayrı
bir sorun olmalı?
Bugün dünya nüfusunun yarısı günde 2
doların altında bir gelirle yaşamını
sürdürmeye çalışıyor. Zengin ve yoksul
arasındaki ayrım giderek büyüyor. Karşı
karşıya olduğumuz sorunlar, eğer
çözümlerini bulamazsak, büyüme
belirtileri gösteriyor. Unutmayalım ki
halen 6 milyarın biraz üstünde olan
dünya nüfusu bu yüzyılın ortasında 9
milyarın üstüne çıkacak. Kadınlara karşı
ayrımcılık ve onlara karşı şiddet
uygulamaları sadece geri kalmış
ülkelerde değil dünyanın hemen her
yerinde devam ediyor. Çocuklarımıza
kaliteli eğitim verebilme çabaları ne yazık
ki kısıtlı kaynaklar, bu kaynaklara
aktarılan cılız miktarlar ve diğer
nedenlerle yeterli olamıyor.
Bizi özellikle, üreme hakları
konusunda aydınlatır mısınız?
Bu konuda kabul edilen genel anlayış,
şunları içeriyor: Bir: Yaşam boyu sağlık
kavramının üreme ve cinsel sağlığı da
içermesi. İki: Evlenilecek kişinin ve sahip
olunacak çocukların sayısı, zamanlaması
konularında kişilerin seçme hakkı
olduğunun kabulü. Üç: Yaşamın her
alanında erkek kadın eşitliğinin kabulü.
Dört: Cinsel taciz ve tecavüzün hiçbir
şekilde kabul görmemesi.
Üreme sağlığı konusunda gençlerle
nasıl bir iletişim kuruluyor?
Yetişkinler bu konuda iki seçenek
arasında karar vermek zorundalar:
Ya gençlerin kendilerini sorun olarak
görmek ya da sorunlarının çözümünde
gençlerin katkısının olabileceğini de
kabul etmek. Yetişme çağındaki ergenler
ve gençler cinsel ilişki, uyuşturucu
kullanımı gibi yaşamlarını ciddi olarak
etkileyebilecek konularda karar verme
durumuyla karşı karşıya kalıyorlar.
Bazen akran baskısı da önemli
boyutlarda olabiliyor. Gençleri zaman
fazla gecikmeden hazırlamak için hem
ana babalara hem de öğretmenlere
büyük sorumluluklar düşüyor. Eğer bu
sorumluluklar yerine getirilmezse
sonuçlar herkes için ciddi boyutlara
ulaşabiliyor. Gençleri sorumluluk sahibi
kişiler olarak yetiştiremezsek bedelini
onlar da toplum da ağır ödüyor.
Gençlerin katkısı önemli mi?
Evet, burada sadece yetişkinler
tarafından yalnızca kendilerinin değer
ölçülerine göre hazırlanmış
yaklaşımlardan çok gençleri dinleyerek,
onların önerilerini ciddiye alarak
hazırlanacak eğitim yaklaşımlarının
TEMMUZ 2004
LEŞİ
reketleri"ni değerlendirdi, 10 Temmuz Dünya Nüfus Günü nedeniyle çağrı yaptı
U İÇİN HEP BİRLİKTE ÇALIŞMALIYIZ
gereğinden söz ediyorum. “Biz sizin
yaşınızdayken,” diye başlayan nasihatler
genelde gençlerin bir kulağından girip
diğerinden çıkan laflardan öteye
gidemiyor. Önce yetişkinlerin, özellikle de
eğitim ve öğretimden sorumlu kişilerin
dinlemeyi öğrenmesi gerekiyor.
Toplumlar, gereksinmeler ve davranış
biçimleri insan tarihinde görülmemiş bir
hızla değişiyor.
Değer ölçülerinin bir potada
eritilmesinden mi söz ediyorsunuz?
Eğer eğitim programları ve yaklaşımları
bizim sadece kendi değer ölçülerimize
göre hazırlanır ve gençlerin katkıları
alınmazsa, başarı şansı çok az olacaktır
kanısındayım. Burada her şey gençlerin
istediği doğrultuda olsun da demiyorum.
O zaman yetişkinlerin yaşam boyu
edindikleri deneyimleri, nesillerden beri
süzülerek gelen değer ölçülerini de inkar
etmiş oluruz. Vurgulamak istediğim
husus, gençleri bu konularda bilinçli
ortak olarak görmek ve onların
beklentilerine yer vermenin önemidir.
İnsanlar eskiye göre daha çok
yaşıyorlar ve genel nüfus içinde
yaşlıların oranı giderek yükseliyor.
Bu durum ne gibi sorunları da
beraberinde getiriyor?
21. yüzyılın başlarında dünya nüfusunun
yapısında çok önemli değişikliklerle karşı
karşıya geliyoruz. Dünya nüfusu 6
milyarın üstüne çıkmış bulunuyor. Nüfus
artış hızı, global olarak, geçen yüzyılın
ikinci yarısına göre yavaşladıysa da hala
dünya nüfusuna her yıl 80 milyon kişi
ekleniyor. Ancak nüfus artış hızının
yavaşlaması 50-60 yıl önce büyük
kaygılara yol açan, nüfus patlaması
olarak da tanımlanan durumun artık
kontrol altına alınmaya başladığını
gösteriyor. Bir ara çok tartışılan,
“Hindistan'da doğum kontrolünü kabul
edenlere transistorlu radyo veriliyor”, “
Endonezya'da zorla kısırlaştırma
yapılıyor”gibi söylentiler ve tartışmalar
artık geride kalmış bulunuyor. Bugün
nüfusun kompozisyonu önem
kazanmaya başlıyor.
Nasıl bir kompozisyon tahmin
ediliyor?
Bu yüzyılın başlarında nüfusla ilgili
önemli konu, ülke nüfuslarında yaşlı
kesimin giderek ağırlık kazanması oluyor.
1950-2000 yılları arasında dünya nüfusu
yüzde 141'lik bir artış gösterdi. Aynı
dönemde 65 yaş üstü nüfus yüzde 218,
80 yaş üstü nüfus yüzde 386 oranında
arttı. 2000-2050 döneminde de dünya
nüfusu yüzde 54 artarken 65 yaş üstü
nüfusun yüzde 241, 80 yaş üstü nüfusun
yüzde 380 artacağı tahmin ediliyor.
Yaşlı nüfusun artışı ülkelere nasıl
bir seyir izliyor?
Nüfus yaşlanması ilk olarak kalkınmış
ülkelerde görüldüyse de giderek
kalkınmakta olan ülkeler de yaşlı nüfusun
genel nüfus içindeki oranının artması
durumuyla başbaşa kalıyorlar. Kalkınmış
ülkeler yaşlıların sorunlarını genel olarak
sosyal güvenlik kurumları ve genel sağlık
sigortaları gibi mekanizmalarla çözmeğe
çalışıyorlar. Diğer taraftan, kalkınmakta
olan ülkelerde yaşlılarına destek
ailelerden geliyor. Ne var ki sorun
giderek sosyal kurumların ya da ailelerin
başa çıkabileceği bir sorun olma
boyutlarını aşmağa başlıyor. Bu nedenle
yaslıların sorunlarının çözümlerinde
kendilerinin de önemli rol alabilmeleri
için onların donatılmaları için yollar
aranıyor.
KADININ STATÜSÜ ÖNEMLİ
İlginç bir anınızı anlatır mısınız?
Birçok anım var ama beni en etkileyeni Burma'daki bir
gözlemim olmuştu. Burma'da son derece sert bir askeri
yönetim iş başındaydı. Aile planlamasının adını dahi etmek
istemiyorlardı. Buna karşılık Burma'nın komşularında,
Bangladeş'de, Hindistan'da, Tayland'da uluslararası
kuruluşların da desteklediği geniş kapsamlı aile planlaması
programları uygulanıyordu. UNFPA Burma'daki sayım için
destek sağlamıştı. Sayım sonuçlarının incelenmesi bize
Burma'daki doğurganlığın çevredeki bütün ülkelerden daha
düşük olduğunu gösterdi. Bu çok şaşırtıcıydı çünkü bu ülkede
yürürlükte olan bir aile planlaması programı yoktu. Konuyu
daha derinlemesine incelemeğe karar verdik. Sonuçlar bana
öğrendiğim en değerli dersi vermiştir. Burma'da
doğurganlığın çok düşük olmasının nedeni, bu ülkede aile ve
toplum içinde kadının statüsünün ve buna ek olarak da
kadınların eğitim düzeyinin komşu ülkelere göre çok yüksek
olmasıydı. Kadınların eğitimine önem veren toplumlarda
kadınlar her türlü engele rağmen sekiz-on çocuk doğurmuyor,
TEMMUZ 2004
istedikleri ve bakabilecekleri sayıda çocuk sahibi oluyorlardı.
Tecrübelerim bana bir ülke için en değerli kaynağın yetişmiş
insan gücü olduğunu gösterdi. Japonya ve Kore'de neredeyse
hiçbir tabii kaynak ve ekilecek büyük araziler olmamasına
rağmen her iki ülke de savaştan sonra inanılmaz bir hızla
kalkındılar. Bu ülkelerin bence en önemli özelliği, eğitime
verilen büyük önem ve kültürlerinin çalışma ahlakına verdiği
üstün değerdir. Ben inanıyorum ki, Türkiye'de de
gençlerimize iyi eğitim verebilirsek, insanlarımız her ne
pahasına olursa olsun köşe dönmek yerine çalışarak hak
edilen şeylere sahip olmayı kabul edebilirse, Türkiye'nin de
geleceği aydınlık olacaktır. Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu'nun 1992 yılında kabul ettiği kadına yönelik şiddetin
tanımı: “Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet; fiziksel, cinsel ya
da psikolojik zarar veren ya da verebilecek veya kadınların
acı çekmesine neden olabilecek veya böylesi tehditleri içeren
ve kadınların özgürlüğünün zorla ya da baskı ile
kısıtlanmasını da içine alan gerek kamusal gerekse özel
yaşamda yapılan her türlü edimi kapsar.”
9
SAĞLIK
HIV/AIDS bir eşcinsel hastalığı olarak ünlendi ve sadece eşcinsellerde görülmediği halde bu kanı sürüyor
EŞCİNSELLER VE CİNSEL SAĞLIK
Dr. Muhtar ÇOKAR
İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı
AIDS, bilindiği gibi ilk kez Amerika
Birleşik Devletleri'nde 1980'li yılların
başında tanımlanan bir hastalık.
Hastalığın daha önce başta Afrika
olmak üzere gizli bir salgın olarak
yayıldığını, ancak Amerika Birleşik
Devletleri'nde yayılım başlayana kadar
sağlık sisteminin bundan haberdar
olmadığını bugünkü bilgilerimiz
ışığında düşünüyoruz. Birleşik
Devletler'de AIDS'in ortaya çıkartılması
ise büyük ölçüde sağlık sistemi
kayıtlarının düzgün olarak tutulması ile
ilgili. Özel bir akciğer hastalığının
1980'lerden itibaren birden sıklığının
artması sağlık çalışanlarının ilgisini
çekmiş ve geçtiğimiz yüzyılın son
yıllarına damgasını vuran AIDS
dünyanın gündemine oturmuştur.
İNSAN BAĞIŞIKLIK
YETMEZLİĞİ VİRÜSÜ
AIDS ilk önceleri genç, eşcinsel ve
hastalıklarla mücadele etme
yeteneğimizi oluşturan bağışıklık
sistemleri zayıflamış hastalarda
tanımlandığı için bir eşcinsel hastalığı
olarak ünlenmiş ve bu tutum hastalığın
sadece eşcinsellerde görülmediğinin
bilinmesine rağmen süregelmiştir.
AIDS bilindiği gibi HIV (İnsan
Bağışıklık Yetmezliği Virüsü) adı verilen
bir virüsün neden olduğu ve
insanlarda bağışıklık sisteminin
çöküşüne yol açan bir hastalıktır. HIV
virüsü vücutta kan ve vücut
salgılarında, özellikle de cinsel
organların salgılarında yoğun olarak
bulunur.
Suçlama, dışlama veya ayrımcılığın kökeninde ya toplumun
cinselliğe bakışındaki ahlaki kaygılar ve tutumlar ya da
bilimsel dayanaktan yoksun tutumlar yer alıyor.
bilebildiğimiz eski dönemlerinden beri
dünyada var olduğunu bildiğimiz
cinsel yönelim biçimlerinden birisi.
Toplum içinde eşcinsellerin konumu
ise tarih boyunca farklılık göstermiştir.
Bazı dönemlerde cinsel davranışın
olağan bir biçimi olarak algılanmış
ama bazı dönemlerde toplum dışına
itilmişlerdir.
TOPLUMDAKİ DIŞLAMA VE
AYRIMCILIĞIN KÖKENİ
HIV/AIDS ile yaşayan bireylere ve
HIV/AIDS nedeniyle çeşitli grupların
üyelerine uygulanan suçlama, dışlama
veya ayrımcılığın kökeninde ya
toplumun cinselliğe bakışındaki ahlaki
kaygılar ve tutumlar ya da toplum
sağlığını koruma adına sürdürülen ve
herhangi bir bilimsel dayanaktan
yoksun tutumlar yer alır. Hastalığın
yalnızca bu gruplara özgü olmadığının
anlaşılmış olmasına karşın bu
uygulamalar halen sürüyor ve bu
durum hastalıkla savaşımda ciddi
engellere neden oluyor. Bu durum
öncelikle hastalığın kendileri dışındaki
gruplara özgü olduğu inancını taşıyan
insanların hastalıktan korunma
konusunda herhangi bir gereksinim
duymamalarına yol açıyor. Diğer
yönden hastalığa yakalanmış olma
şüphesi içindeki insanlar, söz konusu
ayrımcılık ve suçlamalar nedeniyle
sağlık hizmeti ve danışmanlık için
uygun merkezlere başvurmaktan
çekiniyorlar ve hastalığın yayılması
kolaylaşıyor.
TARİH BOYU FİŞLENEN
İNSANLAR
İnsanlık tarihinde “Cinsel Yolla
Bulaşan Enfeksiyonlar” (CYBE) ayrı
değerlendirmelere tabi tutulmuştur.
Frengi ve belsoğukluğu hala
üzerlerinde bir hastalıktan öte anlamlar
taşıyan hastalıklardır. Bu hastalıklar
nedeniyle insanların nesiller boyu
KORUNMASIZ CİNSEL
İLİŞKİLER
Bu nedenle hastalığın bulaşma
yollarından başlıcaları cinsel ilişki, kan
nakli ve gebelik sırasında anneden
bebeğe bulaşma biçimindedir.
Bulaşmanın olması için cinsel ilişkinin
eşcinsel olması değil, korunmasız bir
cinsel ilişki olmasının önemi vardır.
Diğer yandan eşcinsellik, tarihin
10
TEMMUZ 2004
SAĞLIK
Kırmızı
Şemsiyeli Kız
kayıtları tutulmuş, kısıtlamalar ve
yasaklamalara maruz bırakılmışlardır.
Ne var ki bu yasaklama ve
kısıtlamalar ne sözü edilen hastalıkları
toplum için tehdit olmaktan çıkarmış
ne de toplumda “ahlak düşüklüğü”
olarak algılanan eylemleri
değiştirmiştir.
HASTALIĞI ORTADAN
KALDIRMIYOR
HIV/AIDS'in de artık sıradan, ancak
önemsenmesi gereken bir CYBE
olarak algılanma zamanı gelmiş
bulunuyor. Bu hastalığın toplumdaki
ahlak tartışmalarının nesnesi
olmasına artık bir son verilmesi
gerekir. CYBE'lerle savaşım tarihinin
tüm aşamalarında görüldüğü gibi bu
hastalıkla savaşımda da cinsel
tutumları ve HIV testi sonuçları
nedeniyle bir grup insana sınırlama
ve kısıtlamalar getirilmesi hastalık
tehdidini ortadan kaldırmayacağı gibi
sorunların çözümünü daha da
güçleştirecektir.
BİREYLER ARASINDAKİ
İLİŞKİLER
İnsan hakları, etik kurallar ve yasalar;
insan davranışını açıklayan,
tanımlayan ve düzenleyen yapının
temel taşları arasında yer alır. Daha
özelde insan hakları, etik kurallar ve
yasalar; devlet ve vatandaşlar arası
ilişkileri; bireyler, gruplar ve
topluluklar arası ilişkileri düzenler.
HIV/AIDS'in toplum içindeki konumu
insan davranışı ile belirlenir. Bireyler
arası ilişkiler, toplum içindeki gruplar
arası ilişkiler ve devletin HIV/AIDS'e
yaklaşımı bu konumu etkiler.
İNSANLIK ONURUNUN
KORUNMASI
Bu nedenle insan hakları, etik
kurallar ve yasalar bireylerin ve
toplulukların HIV/AIDS'e verdiği
yanıtın her basamağında yer alırlar
ve toplum içinde kişilerin insanlık
onurlarının korunmasında ve acıların
dindirilmesinde uygun araçlar
olabilirler. Bunlara toplumun uyum
göstermesi HIV/AIDS ile yaşayanların
hastalığa karşı koyma gücünü
artıracağı gibi, olabildiğince güvenli,
sağlıklı, üretken ve uzun bir yaşam
sürdürmelerini de sağlar.
TEMMUZ 2004
Prof. Dr. Necla PUR
İSTANBUL
BİZDEN KORKSUN
B
ildiğiniz gibi İstanbul, köyden kente
göç olgusu nedeniyle oluşan
çarpık kentleşmenin olumsuz
sonuçlarını en yoğun biçimde yaşayan
dev bir kent. Nüfusunun yarıdan fazlası,
kentin varoşlarında ya da daha doğru
ancak daha uzun bir söyletişle, sosyoekonomik yönden geri kalmış
bölgelerinde yaşamını sürdürmeye
çalışıyor. Kadıköy ilçesi de doğal olarak
bu iç göçten payına düşeni almış. Hem
de fazlasıyla. Bu nedenledir ki Aile
Danışma Merkezleri Projesi uygulamaya
geçirilmiş ve en önemli ayaklarından biri
de yıllardır yürütülen “Kente Uyum
Projesi” olmuştur. Sizlere belki abartılı
gelecek ama inanın Anadolu’nun çeşitli
yörelerinden gelip de, yıllardır oturdukları
mahalleden çıkmamış, Avrupa yakasını
görmemiş, Boğaz Köprüsü’nden hiç
geçmemiş, vapura bile binmemiş öyle
çok kadın var ki buralarda yaşayan.
Kente Uyum Projesi ile hedef kitlemiz
olan bu kadınları kentli yapabilmemiz
elbette söz konusu değil. Projeyi, ancak
büyük kent yaşamına uyum gösterebilmelerine yol açıcı, onlarda kentlilik
bilincini yeşerterek, özellikle çocuklarının
gelecek yıllarda İstanbullu olabilmelerini
sağlamada bir araç olarak düşünmek ve
öyle değerlendirmek gerekir.
1998 yılının Nisan ayı başında sevgili
dostum Prof. Dr. Özden Çankaya’nın
bana verdiği destek ve Kadın İşgücü
Merkezi’nin yönetim kurulu üyesi
meslektaşlarımın ve gönüllü
arkadaşlarımın katkılarıyla projeyi
yaşama geçirebildik. Saatler boyu yüz
yüze konuşma yöntemiyle seçtiğimiz
“İstanbul’dan çok korktuklarını” söyleyen
kadınlarımızla birlikte üç ay boyunca,
haftanın üç günü İstanbul kazan, biz
kepçe dolaştık durduk. Belediye,
kaymakamlık, valilik, adliye, üniversite,
banka, havaalanı, otobüs terminali, tren
garı, liman, hastane, sinema, tiyatro,
televizyon stüdyosu, fabrika, otel lokanta,
konser, müzeler, resim sergisi, Adalar,
Çamlıca tepesi başlıca uğrak yerlerimiz
oldu. Üniversitenin İletişim Fakültesi
öğrencileri de tüm çalışmayı kameraları
ile izlediler. Yola çıkmadan önce gidilecek
yer konusunda onları bilgilendiriyor,
dönüşte izlenimlerini kağıda döküyorduk.
Belli aralıklarla teorik dersler uygulayıp,
kadın hakları, çevre bilinci, tüketici hakları
ve özellikle temel vatandaşlık bilgileri gibi
konularda aydınlanmalarını sağlıyorduk.
Birkaç hafta sonra, kendilerine ve
giysilerine daha bir özen gösterir
olduklarını, ayakkabılarını boyamaya
başladıklarını, ısınan havaları bahane
edip başörtülerini hafifçe kaydırdıklarını
gözlemledik. Mahalleye dönüşte, Aile
Danışma Merkezi’ne bakılmak üzere
bıraktıkları küçük çocuklarını alarak
neşeyle evlerine koşuyor. Kendilerini
bekleyen komşularına gördüklerini en
küçük ayrıntısına kadar anlatıyorlardı.
Sayılı günler çabuk geçti. Programı
bitirenlerle izlenimlerini ve duygularını
öğrenmek amacıyla tek tek saatler boyu
tekrar görüştük. Söz birliği etmişçesine
hepsi, binlerce kadın işçinin çalıştığı
Maltepe Sigara Fabrikası’ndan çok
etkilendiklerini, Dolmabahçe Sarayı’nı en
fazla beğendiklerini belirttiler.
Paylaştığımız duygular içinde en anlamlısı
ve projenin amacına ulaştığının
göstergesi, “İstanbul’dan artık
korkmuyoruz, o bizden korksun”
sözlerinde gizliydi.
O yıldan bu yana Aile Danışma
Merkezlerinde, Kente Uyum Projesi,
gönüllü arkadaşlarımca belli aralıklarla
başarıyla yürütülüyor. Ve her uygulama
bitiminde İstanbul’dan korkmayan
kadınların sayısı bir o kadar artıyor
11
EĞİTİM PROGRAMI
Kadına yönelik şiddetin ve sonrasında ortaya çıkan travmaların ele alındığı seminerin notları
ŞİDDET DOĞMADAN BAŞLIYOR
Füsun KAYATÜRK
Uzman Psikolog
KADINA yönelik şiddetin,
gelişmiş-gelişmemiş her
ülkede, her toplumda,
eğitim, sınıf, gelir düzeyi ya
da etnik kimlik gözetmeden
varlığını sürdürdüğünü
biliyoruz. Toplumlar yerleşik
yaşama geçtiğinden beri
kadınlara ve kız çocuklarına
her tür şiddet, her zaman ve
her koşulda uygulanmış ve
tüm dünya kültürlerine
öylesine sindirilmiştir ve
gizlenmiştir ki neredeyse
çıplak gözle bakınca
görülemez durumdadır.
Şiddete maruz kalan kadınlar
da hep kendilerini "bunu hak
edecek" bir şeyler yapmakla
suçlarlar.
TOPLUMSAL ŞİDDET
Şiddetin türlerinden söz
edilirken, kabaca bir ayırımla
fiziksel ve ruhsal şiddet
tanımlanır. Ancak, bu
ayırıma yakından
bakıldığında kadına
duygusal, ekonomik ve
cinsel şiddet uygulanmasının
yanında toplumsal şiddetin
de önemli yer tuttuğu açıktır.
Ayrıca, tüm bu şiddet
türleriyle kadının tehdit
edilmesi ya da çocuklarının
kendisine karşı kullanılması
kadına en yaygın uygulanan
şiddet biçimleridir.
ERKEKLERİN ONURU
Aslında, kadının onurunun
erkeğin onurunu yüceltmek
adına ayaklar altına alınması
başlı başına bir şiddet
türüdür. Kadınlar, tüm
dünyada din, aile, kültür gibi
bahanelerle başkasıyla ilişki
kurmak, bakire olmamak,
isteklerini karşılamamak gibi
erkeğin onurunu zedelediği
12
iddia edilen durumlarda
öldürmeye kadar varan
şiddete ve istismara maruz
kalmaktadır.
ŞİDDETİN ETKİLERİ
Dünya genelinde kadınların
yaşam boyu karşılaştığı
şiddetin, bireyler üzerindeki
YAŞAMSAL DÖNEM
etkileri uzun ve kısa erimli
olarak özetlenebilir...
Şiddetin uzun süreli etkilerini
şöyle sıralayabiliriz: İnsanlara
güvensizlik ve yakın
ilişkilerde zorluk. Düşük
özgüven, değersizlik ve
yetersizlik duygusu. Evden
kaçma, erken evlilik. Aşırı
UYGULANAN ŞİDDET
Doğmadan önce
Erkek çocuk tercihi nedeniyle tehdit,
aşağılama ve Çin, Hindistan, Kore'de
cinsiyet ayırımcı gebelik sonlandırtma.
Bebeklik
Kız bebeklerin öldürülmesi ya da başta
beslenme olmak üzere tıbbi hizmete
ulaşmada kısıtlılık.
Çocukluk
Özellikle Afrika'da kadın sünneti, ensest,
Uzak Doğu'da yoğun olmak üzere
çocuk fahişeliği, çocuk yaşta evlilik ya
da çocuklukta evliliğe karar verilmesi.
Ergenlik
Flört ve bir erkekle çıkma sırasında
şiddet görme, örneğin Bangladeş'te
asit atma gibi; ekonomik nedenlerle
seks yapmaya zorlanma, örneğin
Afrika'daki "şekerle kandıran amcalar”
(sugar daddies) gibi.
Yetişkinlik
İş yerinde cinsel istismar, fahişeliğe
zorlanma, erkeklerin onurlarının
kurtarılması için kadının öldürülmesi.
Üreme çağı
Fiziksel ve psikolojik olarak yakın ya da
yabancı erkeklerden ve eşlerden şiddet
görme, kocanın tecavüzü, cinsel
şiddet, başlık ya da drahoma nedeniyle
istismara uğrama, cinayete kurban
gitme ya da katil olma.
Yaşlılık
Dulların, boşanmış kadınların istismarı,
yaşlı kadınların ayrımcılık nedeniyle
şiddet ve istismara maruz kalması.
düşkünlük veya aşırı korku
ve kaçınma gibi cinsel
hayatta zorluklar. Kendine
fiziksel zarar verme davranışı
Endişe ve panik atak
durumları. Kendini algılama
bozuklukları. İçine kapanma,
ilişki kurma zorluğu
nedeniyle toplum ve/veya
çevreden soyutlanma.
KORKU VE
ÇARESİZLİK
Şiddetin kısa süreli etkileri:
"Öğrenilmiş çaresizlik" diye
adlandırılan, kadının olaylar
karşısında kendisini pasif
hissetmesi ve olayları
değiştirmek için yapabilecek
hiçbir şey olmadığı inancına
kapılması. Şiddeti mümkün
olduğunca geciktirebilmek
için çevre ve insanları
kontrol etmeye çalışarak,
tetikleyici olabilecek olayları
engellemeye çalışmak. Her
gün, hayatta kalmaya
yönelik taktikler
geliştirmekten dolayı,
olaylara uzun vadeli ve geniş
açıdan bakabilme becerisini
yitirmek. Yoğun korku ve
buna bağlı olarak gelişen
çaresizlik, güvensizlik,
ümitsizlik duyguları. Yoğun
endişe, panik.
YEMEK YEME
BOZUKLUĞU
Kabuslar, tetikte uyumak,
uykusuzluk gibi uyku
bozuklukları. Aşırı yeme ve
ya ölüme vardıracak kadar
az yeme gibi yeme
bozuklukları. Mide ve baş
ağrısı, baş dönmesi, bayılma
gibi somatik ve psikosomatik
şikayetler. Sakat kalma
derecesine varabilen
yaralanmalar. Depresyon
yani umutsuzluğa kapılma ve
yaşama isteğini ve enerjisini
kaybetme duygusu.
TEMMUZ 2004
EĞİTİM PROGRAMI
İnsaniyet
Deniz SOM
(2)
KARŞILAŞTIRMACA
II
Mehmet İstanbul'u fethederek aslında ortaçağı değil
Avrupa'nın İpek Yolu'nu kapatmış oluyor ve böylece
Colomb, Hindistan'a giden başka bir yol bulma
çabasıyla Amerika'ya ulaşıyordu. Amerika, II. Mehmet'in
küçük oğlu Cem Sultan'a karşı iktidar mücadelesi veren
büyük oğlu II. Beyazıt'ın pek umurunda değildi ve ayrıca
Hindistan'a giden karayolu Osmanlı'nın topraklarından
geçtiği için ahalinin baharat sıkıntısı yoktu. Ama, Vasco de
Gama, Ümit Burnu'nu aşıp deniz yoluyla Hindistan'a ulaşınca
Avrupa'daki baharat sıkıntısı da ortadan kalkmış oluyor ve
bu arada Amerika'dan gelen altın ve gümüşün yarattığı
zenginlikle herkes istediği baharatı alabiliyordu. Leonardo da
Vinci, Mikelanj, Rafael, Botticelli, Machivealli salladıkları
kalemlerle Avrupa'da Rönesans'ı yaratırken Çaldıran,
Mercidabık, Ridaniye'de sallanan kılıçlar Osmanlı'ya yeni
askeri zaferler getiriyordu. Kopernik, Gök Cisimlerinin Devri
Üzerine eserini yayımladığı zaman Sultan Süleyman da
kendisine Kanuni sanı kazandıracak fermanlarını
yayımlıyordu. Ancak bu fermanlar, henüz saraya matbaa
gelmediği için elle yazılıyordu. Akdeniz'in Barbaros Hayrettin
Paşa'dan sorulduğu günlerde Macellan kendi adıyla anılan
boğazı bulup Atlas Okyanusu'ndan Büyük Okyanus'a
geçiyordu. İstanbul'da Mimar Sinan'ın yaptığı muhteşem
eserlerden Süleymaniye Camisi'nin ibadete açıldığı günlerde
Portekizliler, Brezilya'da şeker kamışı tarımını başlatarak
ekonomilerini daha da güçlendiriyordu. Sedefkar Mehmet
Ağa'nın, Sultanahmet Camisi'nin inşaatına başlamasıyla
Gelileo'nun dünyanın güneş çevresinde döndüğü kuramını
ortaya atması hemen hemen aynı yıllara rastlıyordu. IV.
Murat, I. Mustafa'nın yerine 11 yaşında tahta çıkarıldığı
zaman, Avrupa'da ilk gazete yayımlanıyordu. Küçük
Kadızade olarak tanınan ve Ayasofya Camisi vaizliğine
getirilen Balıkesirli Mehmet Efendi, vaazlarında devlet
işlerindeki kötü gidişi bir yandan şeriata aykırı hareketlere
bağlarken bir yandan da Sultan IV. Murat'ın koyduğu tütün
ve kahve yasağını destekliyordu. O sırada Hollanda'da
Rembrant, kendisine resim dünyasında büyük ün
kazandıracak Doktor Tulp'un Anatomi Dersi tablosunu
yapıyordu. Küçük Kadızade, tütün ve kahvenin Kuran'da
yasak sayılmadığını söyleyenlere ise hükümdarın yasağının
da dinen vacip olduğunu bildirerek yasağa uymayanların
katledilmesini uygun buluyordu.
Sultan IV. Murat 24 yaşına geldiğinde ve Amerika'da ilk
üniversite Harvard kurulduğunda Kadızade öleli bir yıl
oluyordu. Ancak Kadızade'nin görüşleri yaşıyordu. Yerine
geçen vaizler, Kuran'da haram olduğu kesinlikle
bildirilmemiş şeylerin haram olduğunu ve bunları yapanların
kafir sayılması gerektiğini söylüyordu. Bu vaizler
Kadızadeliler olarak anılıyor ve bunlar dine aykırı saydıkları
için güzel sesli erkeklerin Kuran okumalarını da
yasaklıyordu. O sıra Ruslar Büyük Okyanus'a açılıyordu
.
ŞİDDETİN TANIMI
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 1992 yılında
kabul ettiği kadına yönelik şiddetin tanımı:
“Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet; fiziksel, cinsel ya da
psikolojik zarar veren ya da verebilecek veya kadınların acı çekmesine neden olabilecek veya böylesi
tehditleri içeren ve kadınların özgürlüğünün zorla ya
da baskı ile kısıtlanmasını da içine alan gerek kamusal
gerekse özel yaşamda yapılan her türlü edimi kapsar.”
ÖFKE PATLAMALARI
Ölüm isteği ve intihar
düşünceleri. Suçluluk
duygusu ve utanç. Öfke ve
başkalarına (çocuklar,
hayvanlar, eşyalar gibi)
yönelebilen öfke patlamaları.
Alkol ve uyuşturucu madde
bağımlılığı. Başarısız ve
uyumsuz okul ya da iş hayatı
veya sosyal hayat.
"Gerçekleşmeyecek ümit",
yani yaşanan her şey aksini
gösterse de şiddetin bir gün
biteceğine inanmak. Kendini
koruma amacıyla cinayet.
kalabilme mücadelesi veren
kadınlar, insanlık için
işlerinde ve evlerinde
çalışırlar, ailelerine ve
erkeklerine hizmet ederler
ve onların gönüllerini hoş
ederler.
TOPLUMSAL
İKİYÜZLÜLÜK
Bütün bunlara karşılıksa
tüm haklarından arındırılıp
meta muamelesi görürler,
tecavüze uğrarlar,
aşağılanırlar, sömürülürler
ve hatta taşlanır ya da
yakılırlar.
YAŞAM BOYU
Aynı zamanda, onlar
AYRIMCILIK
sevgilidir, eştir, annedir, kız
Yukarıda değinilen etkilerin
kardeştir, kız evlattır ve
yanı sıra fiziksel olarak daha dahası sayılan, sevilen,
ağır zararlar ve hastalıklar da tapılan ilahelerdir.
görülebilir. Oysa, anne
Toplumlardaki bu
karnından başlayarak
ikiyüzlülük ve keskin çelişki
istenmeyen, yaşamları
ne yazık ki her durum ve
boyunca ayrımcılıkla
koşulda pek değişmeden
karşılaşan ve sürekli hayatta süregelmektedir.
TEMMUZ 2004
13
SİVİL GİRİŞİM
Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı, hem el yapımı ürünleri hem de ikinci el malları değerlendiriyor
KADINA EKONOMİK GÜÇ: NAHIL
Beyoğlu ve Şişli'deki satış
birimlerinden elde edilen
gelir Kadın ve Çocuk
Merkezi'ndeki yuvalara
eğitim malzemesi
sağlanmasında kullanılıyor.
Şişli Nahıl Pazaryeri'nde ise her türlü
ikinci el kadın, erkek, çocuk kıyafetleri,
ikinci el ev ve mutfak eşyaları satılıyor.
Nahıl Dükkan, Nahıl Kahve ve Nahıl
Pazaryeri'nden elde edilen gelir, KEDV
tarafından açılan sayıları 15'i bulan Kadın
ve Çocuk Merkezi'ndeki yuvalara eğitim
malzemesi ve eğitici sağlanması, dar
gelirli bölgelerde yeni çocuk yuvalarının
açılması ve KEDV kadın kooperatiflerinde
üretilen ürünlerin pazarlanması için
kullanılıyor.
NAHIL eski Türklerde ve Osmanlılarda
yardımlaşma ve bereketi ifade eden ağaç
biçiminde bir simgedir. Kadın Emeğini
Değerlendirme Vakfı (KEDV) işte bu
tarihi yardımlaşma ve bereket
simgesinden yola çıkarak, kadınların
ekonomik güçlenmelerine katkıda
bulunmak amacıyla Beyoğlu ve Şişli'de
“Nahıl”ları kurdu.
Beyoğlu Nahıl Dükkan'da yine KEDV'in
desteğiyle kurulan kadın
kooperatiflerinde üretilen el ürünleri, ev
aksesuarları, oyuncaklar ve dayanıklı gıda
ürünlerinin ticarete katılmalarına destek
veriliyor. Nahıl Dükkan'da ayrıca ikinci el
giysi ve aksesuarlar satılıyor.
Ayrıca Nahıl Kahve'de yöresel yemekler
sunuluyor.
NAHIL ŞENLİKLERİ
KEDV, 2002 Mayıs'ında bir gelenek
başlatarak, kadınların hayatı dönüştürme
çabalarına herkesi ortak etmek ve
çocukların erken bakım ve eğitim
olanaklarından yararlanabilmelerine
destek olmak için Nahıl Şenliklerini
düzenledi. Nahıl Şenliklerinin ilki 31
Mayıs-2 Haziran 2002 arasında tarihi
Darphane binaları Topkapı Sarayı 1. Avlu
Sultanahmet'te, ikincisi ise 13-30 Ekim
2002 tarihleri arasında Okmeydanı'nda
Şişli Belediyesi'nin deposunda
gerçekleştirildi. İlk şenliği 4 bin, ikinci
şenliği 10 bin civarında kişi ziyaret etti.
Şenlik, Şişli Nahıl Pazaryeri'nde süreklilik
kazandı. Dayanışmayı canlandıran Nahıl
Pazaryeri, bağışçılarla bu ürünlerin
alıcılarını bir araya getiriyor.
Geleneksel Nahıl Şenliği bu yıl 12-20
Haziran tarihleri arasında Şişli Nahıl
Pazaryeri'nde yapıldı.
NAHIL DÜKKAN
NAHIL PAZARYERİ
Nahıl Dükkan'da satılan ürünler:
El yapımı ev aksesuarları, çocuklar
için el yapımı bez ve ahşap
oyuncaklar, sırt çantaları, sabunlar,
masaj yağları, banyo tuzları, ev
yapımı doğal gıda ürünleri. Kuru
temizlemesi yapılmış ikinci el giysi ve
aksesuarlar. Yöresel yemekler ve
doğal içecekler. Adres: İstiklal
Caddesi, Bekar Sokak, No: 17
Beyoğlu Telefon: 0.212. 251 90 85
Nahıl Pazaryeri'nde satılan ürünler:
İkinci el kadın ve erkek giysileri,
ayakkabılar, çantalar, aksesuarlar.
İkinci el çocuk giysileri.
İkinci el ev aksesuarları ve mutfak
eşyaları. İkinci el elektronik eşyalar,
beyaz eşyalar ve mobilyalar. İkinci el
kitaplar ve plaklar.
Adres: Darülaceze Caddesi, Bakla
Çiçeği Sokak Şişli (Türkiye Hastanesi
Karşısı) Telefon: 0.212. 221 59 55
14
TEMMUZ 2004
HADDİNİ DEĞİL
HAKLARINI BİL
HAYATIN İÇİNDEN
Kitaplar arasında:
BARIŞ VE DOSTLUĞUN
ŞAİRİ NAZIM HİKMET
GELİN bu ayı hep birlikte
büyük Türk şairi Nazım
Hikmet ayı yapalım.
Kendimize söz verelim, bu
ay her gün, Nazım
Hikmet'ten bir şiir okuyalım.
Bazen hapishaneden
karısına yazdığı şiirlerle
gözlerimiz buğulansın, bazen
vatan hasretinin bir şairi, bir
insanı nasıl kasıp
kavurduğunu hissedelim,
bazen onun barış şiirleriyle
çocuklarımıza,
sevdiklerimize ve bütün
dünyaya seslenelim.
Bir ulusun emperyalist
güçlere karşı verdiği
mücadeleyi bir kez de onun
“Kurtuluş Savaşı Destanı”
adlı uzun şiirinden
öğrenelim. Kendimize
güvenimiz artsın.
Geçmişimizle bir kez daha
övünelim. Onun şiirleriyle
Küba'ya, Prag'a,
Bulgaristan'ın kıyı kenti
Varna'ya gidelim.
Hasretliği, aşkı, vatan
sevgisini onun şiirlerinden
yola çıkarak bir kez daha
düşünelim. Ölümü ve
ihaneti de. Sözün kısası
hayat ve kitap bilgisiyle dolu
bir yola çıkalım ve bu yol
bizi Nazım Hikmet'e
ulaştırsın. Onun bir kez daha
sevgiyle, saygıyla ve hasretle
analım. İşte, bir barış şiiriyle
başlıyoruz:
TEMMUZ 2004
KIZ ÇOCUĞU
Kapıları çalan benim
kapıları birer birer
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler
Hiroşimada öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.
VAPOR
Usta şair Nazım Hikmet'ten
bir hasret şiiri:
Yürek değil be, çarıkmış bu,
manda gönünden,
teper ha babam teper,
paralanmaz,
teper taşlı yolları.
Bir vapur geçer Varna
önünden ,
uy Karadeniz'in gümüş
telleri,
bir vapor geçer Boğaza
doğru.
Nazım usulcacık okşar
vaporu,
yanar elleri.
MAVİ LİMAN
Ve yüreği yorgun şair hayata
sesleniyor:
Çok yorgunum, beni
bekleme kaptan.
Seyir defterini başkası
yazsın.
Çınarlı, kubbeli, mavi bir
liman.
Beni o limana
çıkaramazsın...
Haydi başlayın, barışın ve
dostluğun şairi Nazım
Hikmet'in kitaplarını pek çok
yayınevinde bulabilirsiniz.
Kendisine bir suç yüklenen herkesin, savunması
için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı bir
açık yargılanma yoluyla yasaya göre suçluluğu
kanıtlanana değin suçsuz sayılma hakkı vardır.
(Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi/ Madde: 11/1)
Yasadışı yakalanan ya da tutuklanan kimse,
tazminat isteme hakkına sahiptir.
(Kişisel ve Siyasal Haklar
Uluslararası Sözleşmesi/ Madde: 9/5)
İster bir savaş durumu ya da bir savaş tehdidi,
ister iç siyasal karışıklık, ister bir başka olağanüstü
durum söz konusu olsun, hiçbir ayrıksı durum
işkenceyi haklı gösteremez.
(İşkence ve Başka Zalimce, İnsanlık Dışı ya da
Onur Kırıcı Davranışa Karşı Sözleşme/ Madde: 2/2)
Çocuk, özel olarak korunur ve yasalar ve başka
yollarla sağlıklı ve normal biçimde ve özgür ve
saygınlık koşullarında bedensel, zihinsel, ahlaki,
manevi ve toplumsal olarak gelişmesine olanak
sağlayacak fırsat ve kolaylıklardan yararlanır.
Bu amaçla çıkarılacak yasalarda,
çocuğun çıkarları önde gelir.
(Çocuk Hakları Bildirgesi/ İlke: 2)
Kendisine asgari ücret uygulanabilen ve
uygulanana kadar bu düzeyin altında ücret ödenen
bir işçinin, yargı yoluyla ya da yasanın yetkili kıldığı
başka yollardan, yasa ya da düzenlemelerle
belirlenebilecek olan zaman sınırlarına bağlı olmak
üzere, eksik ödenen ücret tutarını alma hakkı vardır.
(Toplumsal Politika Sözleşmesi/ Madde: 10/4)
Kamu çalışanları örgütleri; kuruluş, çalışma ya da
yönetimlerinde kamu makamlarının herhangi bir
karışmasına karşı yeterince korunur.
(Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkı
Sözleşmesi/ Madde: 5/2)
Devlet, çocukların uyrukluğu konusunda kadınlara
erkeklerle eşit haklar tanır.
(Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Kaldırılması Sözleşmesi/ Madde: 9/2)
Devlet ilköğretim görmemiş ya da ilköğretimi
tamamlamamış kimselerin eğitilmesini ve
bunların kişisel yeteneklerine göre öğrenimlerini
sürdürebilmesini uygun yöntemlerle
özendirmeyi ve güçlendirmeyi sağlar.
(Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Sözleşme/ Madde: 4/c)
15
KARİKATÜRKARİKATÜ
İNSANLIĞIN ALEMİ VAR
Musa
KART