2. BÖLÜM.qxp

Transkript

2. BÖLÜM.qxp
II. OSMANLILAR’DAN ÖNCE
KUZEY KARADENÝZ VE DOÐU AVRUPA'DA
TÜRK SANATI
(Prof. Dr. Yaþar ÇORUHLU)1
buraya baðlý bir kýsým köyler, Bulgaristanda
birçok köy, Romanya'da bazý yerler, Makedonya'daki çeþitli köyler, eski Üsküp bölgesi,
Arnavutluk ve Macaristan'ýn doðu kesimleri
kendilerine Goralýlar gibi gören topluluklarýn
yayýlma alanlarý içerisindedir. Ayrýca, Torbeþler
denilen topluluklarla da akraba olduklarýný
söyleyen, bu insanlarýn, pek azý günümüze ulaþabilmiþ, kimi sanat özelliði de gösteren maddi
kültür eþyalarý, onlarýn bugünkü kimlikleriyle bir
Türk-Ýslam topluluðu olduðunu gösteriyor. Bizim
þahsi kanaatimize göre bu topluluklar K.
Karadeniz' den gelen bir kýsým Türk topluluklarý,
Doðu Avrupa' nýn Osmanlýlardan önceki eski Türk
topluluklarýnýn kalýntýlarý ve Osmanlý döneminde
Anadolu' dan gelen Türkmenlerin karýþýmýndan
oluþmaktadýr. Belki çok az da olsa bu unsurlarýn
dýþýndaki halklardan da karýþýma katýlanlar olabilir. Goralýlar üzerine doðal olarak en etkili
dönem Osmanlý devri olduðundan günümüze
Türkmen karakteri daha aðýr basmýþ olarak bu
topluluklar ulaþmýþtýr diye düþünmekteyiz.
Goralý ismi ile anýlan ve bu gün Kosova bölgesinde, Prizren' in güneyinde ve Þar Daðlarý kesi
minde yaþayan ve Gorançe dedikleri tarihi Türk
þiveleri, Osmanlýca ve Slav dillerinden alýnma
kelimelerden yeni oluþmuþ bir dil konuþan Türk
kökenli olduðu büyük ihtimal dahilinde olan bir
topluluk bugün yeniden kimliðini bulma ve sahip
olma isteði içerisindedir. Doðal olarak bu
günümüzde bu bölgede hakim olan toplumsal ve
siyasi unsurlar Yunanlýlarýn da Batý Trakya
Türkleri için iddia ettiði gibi, bu topluluklarýn
Osmanlý döneminde Türkleþmiþ Slavlar veya
Hýristiyanlar olduklarýný ileri sürmektedirler. Bu
durum, kendi kültürlerinin bütünlüðünü saðlamak açýsýndan bir savunma refleksi olarak doðal
karþýlanabilir; ancak ne var ki bu topluluklar
kendilerini Türk hissetmektedirler. Dolayýsýyla
kendilerini nasýl hissediyorlar ise ona uygun
olarak yaþamak da en tabii haklarýdýr. Bu nedenle geçmiþlerini, ait olduklarý kültür dairesi
içerisindeki yerlerini, inançlarýný öðrenmek
istemeleri de son derece normal olarak karþýlanmalýdýr. Bu isteðin amacý, bulunduklarý topluluklarla kaynaþmayý engellemek deðil, aksine kimliðine sahip, baþý dik, saygýn vatandaþlar olarak o
toplumun içinde yaþamaktýr.
Bilindiði gibi kültürel açýdan bakýldýðýnda,
Kuzey Karadeniz ve Doðu Avrupa genel anlamda
Türk, özel anlamda Osmanlý-Türk Kültürel çevresi içerisindedir. Bu daima gözden kaçýrýlan husus,
Goralýlar gibi baþka topluluklarýn da kökenlerinin
anlaþýlmasýný, büyük oranda engellemektedir.
Kuzey Karadeniz ve Doðu Avrupa' da Asya' dan
gelen çoðunluðu Bozkýr Kültürü' ne mensup Türk
Kendilerini Goralý olarak adlandýran bu
topluluklar, sözü edilen bölgenin dýþýnda Balkanlarýn
baþka yerlerinde de yaþamýþ ve yaþamaktadýrlar.
Gora bölgesi olarak kabul edilebilecek Dragaþ ve
33
1. Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi, Fen Edebiyat
Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü
Öðretim Üyesi
topluluklarý bu bölgelere, sahip olduðu önceki ve
çaðdaþ karakteri dýþýnda bir de Türk karakterini
katmýþlardýr. Ancak “Türk” denince akla Türkiye
Türklerini getiren Avrupalýlar daha, Büyük Roma
imparatorluðu henüz Doðu ve Batý olmak üzere
iki kola ayrýlmýþken ve Oðuz Türkleri henüz
Türkiye'ye gelmemiþken Kuzey Karadeniz ve
çevresinde etkili olan Ýskitlerin Türk topluluklarýný
da içerdiklerini, Avrupa Hunlarýnýn Asya
Hunlarýnýn devamcýsý olup, Kafkasya, Doðu
Anadolu bölgesi ve Kuzey Karadeniz dahil olmak
üzere Doðu Avrupa' ya çok daha önce yerleþtiklerini pek hatýrlamamaktadýrlar. Ayný yolu izleyip
gelen Avarlar, Peçenekler, Kuman-Kýpçaklar,
Tatarlar vb. bazýlarý Devlet kurmuþ veya büyük
Devlet kuran topluluklarýn içerisinde yaþamýþ Türk
topluluklarý Avrupa' yý, Türk dýþý unsurlarýn vataný
olduðu kadar Türk topluluklarýnýn da vataný yaptýlar. Bu gün Doðu Avrupa' nýn karakteri Batý
Avrupa' dan bu yüzden farklýdýr. Türk Halklarýnýn
büyük kollarýndan biri olan Oðuzlar ve onlarla
beraber gelen baþka Türk boylarý; Doðu Anadolu'
ya onlardan yüzyýllarca önce gelen Ýskitler ve
Hunlardan sonra 10. yüzyýldan itibaren
Anadolu'yla da ilgilenmeye baþlamýþlar ve ilk ciddi
hareketi 1064 de Büyük Selçuklu hükümdarý
Alparslan zamanýnda tipik bir Ýpek Yolu þehri olan
Ani' yi fethederek gerçekleþtirmiþler ve 1071 de de
Malazgird zaferiyle, Anadolu'yu Anayurt haline
getirmenin yolunu açmýþlardý2.
22. Macaristan, Budapeþte' deki Askeri Müze' de bulunan geyik biçiminde Ýskit devrine ait altýn eser.
(Fotoðraf : Yaþar Çoruhlu)
Oldukça erken tarihlerden itibaren bir kýsým
Türk kavimleri veya onlarla iliþkili Bozkýr kavimleri, Kuzey Karadeniz ve Doðu Avrupa' ya Bozkýr
sanatýnýn yayýlmasýnda baþ aktörler oldular.
Karadenizin Kuzeyinde özellikle Hazarlarýn
geliþtirdiði yerleþik karakteri aðýr basan bir sanat
çok önemli idi. Hazar sanatý, Eski Türk dini ( GökYer/su , Atalar dini, Þamanizm) inanýþlarý yanýnda,
kýsmen Ýslamiyet ve ayrýca bölgeye özgü
Yahudiliðin ikonografisini de yansýtmaktaydý.
Bulgarlar, Avrupa Hunlarý, Avarlar, Peçenekler ve
Türk üsluplarýnýn takipçisi Kuman-Kýpçaklar,
Osmanlýlardan önce Doðu Avrupa bölgesinin Türk
sanatý bünyesine katýlmasýný saðladýlar. Onlarýn
oluþturduðu tabaka üzerine daha sonra Osmanlý
sanatý katmaný eklemlendi. Böylece Avrasya'da
2. Anadolu' nun eski bir kýsým
kavimlerinin Türk halklarýnýn
atalarý ile iliþkileri üzerine
çalýþmalar Atatürk döneminde
baþlamýþ ancak onun vefatýndan sonra bu eski kavimler
üzerine araþtýrmalar farklý yöne
kaymýþtýr. Urartular ve
Sumerler gibi bazý kökeni Asya
kaynaklý olduðu bilinen kavimler ile Proto Türklerin iliþkisi bu
açýdan özenle araþtýrýlýmalýdýr;
çünkü Proto-Türk topluluklar
çok daha eski tarihlerde
Anadolu' da da yaþamýþ
olmalýdýrlar.
34
nüfus kalýntýlarý, balkanlar bölgesindeki
Osmanlýlara ve hakim siyasi unsurlarýn baskýsýyla
baþka baþka adlar alarak günümüze kadarki
dönemlere eriþmiþlerdir. Goralýlarýn Goralý ismini
almalarý da muhtemelen böyle olmuþtur. Bu
durumda en çok merak uyandýracak soru onlarýn
Türk olup olmadýklarý deðil, hangi Türk topluluklarýndan geldikleri sorusudur. Kanýmca bugüne
gelen Goralý maddi kültür unsurlarý, onlarýn Türk
halký olduklarýný göstermekle beraber, eski
Avrupa Türk kavimlerinden hangileri ile baðlantýlý
olduklarý konusunu net olarak gösterecek
durumda deðildir ; çünkü zaman içinde pek çok
þey kaybolmuþ Doðu Avrupa' daki Müslüman
olmayan eski Türk halk kalýntýlarý, Ýslamlaþarak
eski kültür unsurlarýnýn bir bölümünden arýnmýþtýr. Bu durumda bugünkü Goralýlar benzeri
durumdaki birçok Türk kökenli halk gibi Eski
Doðu Avrupalý Türklerin Müslüman olmuþ bir
þekli olarak kabul edilebir; ancak Osmanlý döneminde Anadolu' dan gelen Oðuz-Türkmen unsurunu da bu bütüne eklenmek þartý ile.
geliþen ve Müslüman Türk devletleri ile de
Türkiye, Mezopotamya ve Kuzey Afrika bölgelerine de yayýlan Türk sanatý, Dünyadaki sanat ekollerinin baþlýcalarýndan birini teþkil etmiþ oldu.
Osmanlýlar'ýn ilk kez Rumeli' ye geçiþi Türklerin
Avrupa topraklarýna ilk ayak basýþý gibi gösterilmek istenmiþse de bu doðru ve bilimsel deðildir;
çünkü yukarýda da belirttiðimiz gibi Kuzey
Karadeniz yoluyla gelen Türk halklarý Hunlardan
itibaren zaten Avrupalý idiler. Osmanlýlarýn yaptýðý
sadece çemberi güneyden yani Anadolu
üzerinden tamamlamak olmuþtur .
Eski Türk kavimlerinin Asya' dan batýya
doðru yollarýna devam ederken, büyük oranda
milli karakterlerini sürdürdüklarini varsaymak
yanlýþ olmaz; çünkü Ýç Asya' dan gelip Kafkasya
ve Kuzey Karadeniz' den ve ayný zamanda
Türkiyeden ( özellikle Doðu, kuzey Ýç ve Ýç batý
Anadolu, Trakya ) geçen Bozkýr Kuþaðý Doðu
Avrupa' nýn da birçok ülkesini kapsayarak
Polonyaya kadar uzanmaktadýr. Öte yandan bu
topluluklar birden bire batýdaki en uç noktaya
ulaþmamýþtýr. Hatta kimisinin bu hareketi yüzyýl
veya yüzyýllardan daha fazla zaman almýþtýr. Bu
ortak kültür çevresi içinde yaþayan bazý Türk
kökenli olmayan halklar da söz konusu kültür
çevresinin özelliklerinin benzeri imkanlarý sunmasý nedeniyle, kolayca Türk kökenli topluluklara uyum saðlamýþlardý, örneðin Avrupa Hun
Devleti içerisinde yer alan Alan kavimlerinin
sanatý ile Hun Sanatý arasýndaki çok küçük farklýlýklar ancak uzmanlarý tarafýndan ayýrd
edilebiliyordu. Bu husus ayný Devletin
bünyesinde yaþayan diðer topluluklar için de
geçerli idi.
Bugün Gorançe denilen dilin de ne kadar
Türk dilinin þivelerini yansýttýðý konusu,
filologlarýn araþtýracaðý bir husustur. Maddi
kültür unsurlarý ile ilgili bazý isimler Türkçe' ye
uymakla birlikte bu dil Slav kültür ve dillerinin
baskýsýyla Türkçe' den farklý bir yeni lehçe ve
hatta dil oluþturmuþ olabileceðinden, çok da
fazla ipuçlarý vermez gibi görünüyor. Bu yüzden
dil konusunda da özellikle kültür ve inançla ilgili
isim ve deyimlere dikkat edilmelidir; çünkü daha
çok bunlar geçmiþ kültürü günümüze taþýyabilirler. Bazen Türkçe olmayan kelimeler de Türk
kültürüne iþaret edebilir. " Goralý " kelimesinde
olduðu gibi; çünkü Goralý " daðlý " demektir.
Ýslam öncesindeki Türk halklarýnýn kültürlerinde
önemli bir yer tutan Yer-Su kültleri ile ilgili bu
ifade, ancak bir Türk halký tarafýndan veya onlarla birlikte yaþayarak Türkleþmiþ bir halk tarafýndan kullanýlmýþ olabilir. Eski Türklerde Yer ve ona
baðlý pek çok unsur kutsaldý ve Tanrý veya
Tanrýlarla ilþkilendirilmiþti. Daðlar da kutsaldý ve
bazý Türk topluluklarýnda Tanrý bazýlarýnda ise
kutsal yerler olarak kabul ediliyordu . Büyük ve
ulu daðlar ayný zamanda Evrenin Merkezi sayýlý-
Böylece uzun tarihi kronoloji boyunca
Türk Kültürünün etkili olduðu Doðu Avrupa' da,
ayrýca bir kýsým kuzey kavimleri ve Slavlarýn da
etkisi eklendiðinde, Doðu Avrupa' nýn (kimi
güney bölgeleri hariç) bugünkü etnik, kültürel
yapýsý ortaya çýkar.
Buraya kadar sözünü ettiklerimizden
anlaþýlabileceði gibi, Goralýlarýn yaþadýðý yerler
Avrupa Hunlarýndan beri Türk halklarýnýn
yýðýldýðý bölgelerdendir. Bu eski Türk halklarýnýn
35
yordu. Ýþte bu ve buna benzer eski inanýþ ve
mitlerden dolayý, bir kýsým Türk topluluklarý ve
benzer kültürü paylaþan akraba topluluklar "
daðlý " olmayý önemsemiþti ve kendilerini bu þekilde adlandýrýyorlardý. Goralýlar da ilk olarak
daðlýk ve yaylalýk alanlara yerleþmiþ olsalar gerektir ki bu da onlarýn bir Türk halký olduðunu ifade
edebilecek unsurlardan biridir. Bilindiði gibi
Osmanlýlar' da daðlýk olan bu bölgeye o yüzden
"balkanlar" demiþlerdi; çünkü onlar da
Müslüman olmakla birlikte daha eski kültürlerinin
izlerini taþýyorlardý.
nedenle ortak Bozkýr kültürünün temsilcileri olan
daha doðudaki Ýskitlerle çaðdaþ Proto-Türkler ve
sonraki Türklerin sanat ve arkeolojisi ile, söz
konusu Ýskit topluluklarýnýn sanat ve arkeolojisi
arasýnda büyük benzerliklerin olmasý çok
normaldir ( Resim 22-24). Dahasý çeþitli tarihçiler
Ýskitlerin kuzey Kazakistan, Altay ve Yenisey
havzalarýnýn bir bölümünde vaktiyle yaþadýklarý
ve yayýldýklarý topraklardan Karadeniz' in
kuzeyine gelerek asýl varlýklarýný burada gösterdiklerine inanmaktadýrlar . Bu þu anlama gelmektedir: Belki de söz konusu bölgelerde ProtoTürkleri ortaya çýkaran kültürler ayný zamanda
Ýskitlerin atalarýný da ortaya çýkarmýþtý. Bunlar
Türklerin atalarý ile birlikte Ýç Asya' da yaþayan
unsurlar olup buradan ayrýlarak batýya göç etmiþ
olabilirler. Bir baþka deyiþle Proto-Türkler ve
Proto-Ýskitler yakýn alanlarda yan yana yaþayan
topluluklar olup daha büyük kültürlerin içinden
çýkarak ayrýlmýþlardý. Öte yandan Batýlý ve Rus
araþtýrmacýlar öncelikle Ýskit sanatý ve kültürünü
tanýmýþ, bu sanatýn Bozkýr kültürü ortak tabanýný
göz önünde bulundurmadýklarý için, bütün
Bozkýr kuþaðýndaki paralel özellikler gösteren
sanat ve arkeoloji nesnelerini Ýskit adý altýnda
toplamýþlardýr . Bu sýnýflandýrma önemli hatalarý
beraberinde getirmiþtir. Halbuki Orta ve Ýç Asya'
nýn bir bölümüne vaktiyle yayýldýðý söylenen Ýskitler hakkýnda hemen hemen hiçbir belgeye sahip olunmamasý, aslýnda Ýskitlerin bu bölgelerdeki topluluklarla belki de ayný olduðunu gösteriyor.
Böylece Goralýlarýn maddi kültür unsurlarýnýn, Hunlardan beri gelen bir sanatýn ve arkeolojinin, Osmanlý Türk sanatý veya maddi kültürü
ile harmanlaþmýþ þeklinin kalýntýlarý olduðunu
düþünerek, burada Goralýlardan kalmýþ, maddi
kültür unsurunun, baðlanmasý gereken bütünü
göstermesi açýsýndan, Osmanlýlardan önceki
Doðu Avrupa Türk sanatý ve kültürünü, arkeolojisini en genel hatlarýyla ele almanýn faydalý
olduðunu düþünüyoruz. Hunlar ve sonrasýnda
Balkanlar bölgesine gelen Türk Devletlerinin aðýrlýk noktalarý daha çok kendilerini Goralý olarak
adlandýran halkýn yayýlma alaný içinde olduðundan, bu halk Osmanlý Dönemi sanatlarýna ek
olarak, daha eski bir Doðu Avrupa Türk sanatý ve
kültürünün mirasçýlarý olduðunu da düþünebilir.3
Ýskit-Sarmat sanatý ve
3. Burada ele aldýðým bu bölüm
Erken Devir Türk Sanatý- Orta
ve Ýç Asya' da Türk sanatý'nýn
Doðuþu ve Geliþmesi, baþlýklý
kitabýmýn bir bölümünü esas
almaktadýr. Bu metne sadece
bazý küçük ilaveler yapýlmýþtýr.
Söz konusu kitap Kabalcý
yayýnevi tarafýndan baskýya
hazýrlanmaktadýr.
4. Burada Ýskitler ve
Sarmatlarla ilgili olarak ele
aldýðýmýz özellikle Kýrým ve
yakýn çevresi ile ilgili konular
daha önce þu makalemizde yer
almýþtý: Yaþar Çoruhlu, Kýrým
Arkeolojisi ve Sanatý
(Baþlangýcýndan Altýnordu
Devrine Kadar)", Türk Dünyasý
Araþtýrmalarý, S. 113, Nisan
1998, s.97-118
Türk sanatý ile ortaklýklarý
Ýskit sanatý terimi günümüzde de araþtýrmacýlar arasýnda yanlýþ anlamalara sebebiyet vermesi bakýmýndan, Türk sanatý ve arkeolojisi
bakýmýndan önemli bir sorun teþkil etmektedir.
M.Ö. VIII. Yüzyýldan itibaren karþýmýza çýkan Ýskit
topluluklarý özellikle Bozkýr bölgelerinde
hakimiyet kurmuþlardýr.4 Ýlk kez Herodot'un bu
adla andýðý Ýskitler daha sonra, Altaylarda ortaya
çýkarak Büyük Hun imparatorluðunda olduðu
gibi, bir konfederasyon meydana getirmiþlerdi.
Ancak bu konfederasyonda yönetici etnik grubun
-elimizde birkaç boy ismi olmakla birlikte- hangi
topluluk olduðunu net olarak bilmiyoruz.
Bununla birlikte Ýskit denilen topluluklarýn
içerisinde Proto-Türkler de yer almaktadýr. Bu
Bakýþ açýsýnýn hatalý olmasý dolayýsý ile
Altaylardaki meþhur buluntu yerleri daha çok
analojik metodlarla hep Ýskit kültürüne mal
edilmiþtir. Örneðin ünlü Pazýrýk kurganlarý için de
durum böyledir. Ancak bunun doðru olmadýðý
artýk yavaþ yavaþ ortaya çýkmaktadýr. Bilim
adamlarý durumu kurtarmak ve tanýnan Ýskitlerden ayýrmak için, artýk Altay Ýskitleri veya Sibirya
Ýskitleri gibi terimleri kullanýyorlar. Esasýnda
yapýlmasý gereken buradaki baþlýca topluluklarýn
sanat ve kültürlerini kendi ekseni içinde almaktýr.
Böyle bakýldýðýnda da ana eksene daha erken
kültürlerden nasýl ortaya çýktýklarýný izah
ettiðimiz Proto-Türk ve Türk sanatýný koymak
gereklidir. Çünkü bu bölgelerde ikinci derecede
36
kalan diðer kültür ve sanat alanlarý bu büyük daire
içinde bir araya gelerek Türk Bozkýr sanatýný oluþturmuþtur. Dolayýsýyla bu pratik düþüncenin ürünü olarak biz örneðin Pazýrýk Kültürünün bir Proto-Türk ve Türk kültürü olduðunu ifade edi-yoruz.
Ýskit topluluklarýnýn sanat ve arkeolojisine
kýsaca bakarken bu hususlarý göz önünde bulundurmakta fayda vardýr.5
Kuzey Karadeniz bölgesinde geliþen asýl Ýskit
sanatý ve arkeolojisi üzerinde, çoðunlukla Ýyonlarýn kurduðu Grek Kolonilerinin önemli oranda
tesirleri olmuþtur.Belirtilen koloniler küçüklü
büyüklü olarak,Kuzey Karadeniz kýyýlarýnda ve
bazý önemli nehir boylarýnda toplanmýþtýr. Bunlar
arasýnda Kýrým' da veya Kýrým' a çok yakýn olmalarý
bakýmýndan Chersonnesus (Hersones), Theodosia,
Pantikapaion , Don nehri aðzýndaki Tanais ve Bug
nehri boyundaki Olbia ' da yer alan koloni özellikle sayýlabilir.6
Söz konusu þehirlerden bugünkü Kerç' in
yerinde olan Pantikapaion M.Ö. 573 de,
günümüzdeki Akyar' ýn yakýnýnda bulunan
Chersonnesus (Hersones) , M.Ö. 5.yüzyýlda kurulmuþtur. Gözleve cývarýndaki Karkandita ve Güzel
Liman þehirleri ise daha sonra kurulmuþtur.. Bu
dönemde Grekler her ne kadar Kýrým' ý iþgal
etmeyi arzu etmiþlerse de Taur-Ýskit adý verilen
topluluklarý yenememiþlerdir. Neticede iki kesim
arasýnda sadece koloniler vasýtasýyla ticari ve
kültürel iliþkiler kurulabilmiþtir.7 Dolayýsýyla
Grekler ve onlardan sonra bu kolonilerde hakim
olan Romalý ve Bizanslýlarýn buralardaki mevcudiyetlerinin daha ziyade Ýskitler ve sonraki Bozkýr
topluluklarýnýn ticari alýþveriþ isteðine ve hoþgörülerine dayandýðý açýk olarak ortaya çýkmaktadýr.8
23. Hayvan üslubunda bir Ýskit gem plakasý.
Bronz.M.Ö. 5. yüzyýlýn baþý. Kýrým Bölgesi Kulakovski
Kurganýndan. Ermitaj Müzesi (B. Pýotrovsky-L. Galanýna-N.Grach, Scythýan Art, Leningrad 1987, R.61 ).
5. Bu konuda bazý sorunlarýn
tartýþmasý için bk.Yaþar Çoruhlu, Leningrad Hermitage
Müzesi ve Türk Sanatý, Türk
Dünyasý Araþtýrmalarý, Prof. Dr.
Bahaeddin Ögel' e Armaðan,
S. 65, Ýstanbul 1990, s. 283302.
6. E.D. Phillips, The Royal
Hordes Nomad Peoples of The
Steppes, London 1965, s.78.
7. Mirza Bala, Kýrým , Ýslam
Ansiklopedisi, C.6, Ýstanbul
1955, s.744 -745.
8. Bu hususta Phillips ile benzeri görüþü paylaþmaktayýz :
E.D. Phillips, a.g.e., s.78.
Söz konusu kolonilerin Ýskit topluluklarýnýn
sanat ve arkeolojisi hususunda önemli bir role
sahip olduklarý açýktýr. Ticaret yoluyla özellikle
sanat özelliði gösteren malzemelerin el
deðiþtirmesi bu bakýmdan kayda deðer bir olaydýr;
ancak genellikle Sanat Tarihi ve Arkeoloji
malzemesinin (vazolar, kabartma süslü kaplar,
elbise süsleri, silahlar vb.) Greklerden Ýskit topluluklarýna aktarýldýðý konusu üzerinde sýk sýk durulurken, Ýskit iþlerinin Grekler üzerinde etkileri
37
24. Bir soylu Ýskit kadýnýnýn baþlýðýnýn rekonstürüksiyonu. Altýn kabartma figür ve süslemeli. M.Ö.4.yüzyýl Chertomlyk Kurganý' ndan Ermitaj Müzesi (B. Pýotrovsky-L.
Galanýna - N.Grach, 1987, R.233 ).
hususu üzerinde -bizim bildiðimiz kadarýyla- hiç
durulmamýþtýr. Öte yandan genellikle, söz konusu
kentlerdeki atölyelerde Ýskit ustalarýnýn çalýþýp
çalýþmadýðý konusu üzerinde durulduðunu da pek
zannetmemekteyiz; ama bu yerlerdeki atölyelerde
Ýskit ustalarýnýn da çalýþmýþ olmasý bize mantýksýz
bir fikir gibi gelmemektedir. Dolayýsýyla biz bugün “Grek iþi" diye nitelenen eserlerde Ýskit ustalarýnýn zaman zaman kuvvetlenen bir rolünün söz
konusu olduðunu zannediyoruz.9
dan iskân edildiði anlaþýlmaktadýr. M.Ö. 3. yüzyýlda Sarmatlarýn saldýrýlarýna karþý korunmak üzere
deðiþik kalýnlýklara sahip büyük bir sur ile çevrili
olan kentin giriþ kapýsý da ayrýca savunma kuleleri
ile takviye edilmiþtir .
Þehrin harabeleri içerisinde taþtan inþa
edilmiþ ve çatýsý çinilerle kaplý enteresan evler
tespit edilmiþtir.Evlerde bronz ve mermer heykellerin dekoratif eleman olarak kullanýldýðýný
görüyoruz.Kentin kuzeyinde ikamete ayrýlmýþ
bölümde yer alan evler cepheleri ile dikkat çekici
özellikler sergilemektedir. Birden fazla odasý olan
evlerde mekânlar bir avlunun etrafýnda sýralanmýþtýr.Bazý evler dikdörtgen ve kare þeklinde tek
mekânlýdýr. Bir kýsým evler ise megaronlarý hatýrlatýr þekildedir. Duvarlarý resimlerle (bir bölümü
av sahneleri) süslenmiþ bu evlerin bazýlarýnýn
ambarlarýnda buðday, arpa, darý gibi hububatdan
oluþan erzak ele geçirilmiþtir. Ayrýca bir evde
keramik fýrýný da bulunmuþtur. Birçok evde ise
çeþitli yerlerden ithal edilen þaraplarý içeren
amforalar yer almaktaydý. Böylece seviyesi yüksek
bir hayatýn söz konusu olduðu Neapolis'de at,
inek, keçi ve koyun gibi hayvanlarýn kalýntýlarýna
bol miktarda rastlanmasý, hayvancýlýðýn ve avcýlýðýn burada da önemli olduðunu göstermektedir.
Araþtýrmacýlarýn belirttiðine göre erkek domuz ve
ayý kemiklerine az sayýda rastlanabilmiþtir.13
Zaten söz konusu Grek kentlerinin bilhassa
Roma döneminde kýsa süreli olarak Ýskit topluluklarýnýn eline geçtiði ve bunlarýn buralarda birtakým faaliyetlerde bulunduðunu da biliyoruz.10
Öte yandan bilhassa 6.yüzyýlýn ikinci yarýsýnda, Ýskit aristokrasisinin üretilen sanat ve kültür
eþyasý üzerinde doðrudan etkisi vardý (Resim 24).
Onlarýn istekleri Grek kolonilerindeki sanat üsluplarýný belirledi ve Ýskit topluluklarýnýn sanatýna
ait özellikler eskisine oranla daha da fazlalaþtý.
Özellikle hayvan figürleri ve av sahnelerine ait
tasvirlerde bu husus açýkça göze çarpmaktadýr.11
Ýskit sanatý ve arkeolojisi Orta ve Ýç Asya' dan
Doðu Avrupa' nýn batý sýnýrýna kadar uzanan
bozkýr kuþaðýnýn batý yarýsýnda ürünlerini vermiþtir. Bu kültür kuþaðýnýn belirlediði birliktelik,
Ýskit sanat üsluplarý üzerinde sözü edilenlerin
dýþýnda daha doðu veya batýdan gelen etkileri de
her zaman göz önünde bulundurmanýn gerekliliðine bizi inandýrmaktadýr.
Muhtelif defalar sözünü ettiðimiz gibi av ve
hayvancýlýk Bozkýr kültürü mensubu olan diðer
topluluklarda da son derece önemliydi. Bu husus
burada Bozkýr tipi ve yerleþik þehir kültürünün bir
arada yaþadýðýný gösteriyor. Bu iki karakterli
yaþantý tarzýna Orta Asya' da daha sonra söz konusu olacak birçok Türk topluluðunda rastlayacaðýmýz gibi, bu bölgede bilhassa ileride sözünü
edeceðimiz Hazarlar' da da ayný hususu göreceðiz.
Gerek Kýrým gerekse Kuzey Karadeniz
çevresinde Ýskit topluluklarýna ait birtakým yerleþme yerleri tesbit edilmiþtir. Kýrým' daki Chabum
ve Palacum daha ziyade kaynaklardan bilinen
kentlerdir. Ancak Salgir vadisindeki Ýskit baþkenti
kazýlarla gün ýþýðýna çýkarýlabilmiþtir. Türkçe ismiyle Ak-mescit'in (Simferopol) yakýnýnda bulunan ve Ýskit aristokrasisinin merkezi olan bu
þehirde yer alan bir taþ kabartmada Scilirus ve
onun oðlu Palacus'un tasvirleri yer almaktadýr.
(M.Ö. 2. yüzyýl)12
Ýskit mezarlarý birkaç tip göstermekle birlikte, önemli olanlarý kurganlardýr. Bu topluluða ait
mezar yapýlarýna, doðuda Urallar'dan batýda
Almanya'ya kadar olan bölgelerde ve kuzeyde
Kiev cývarýna kadar uzanan yerlerde rastlanmaktadýr. Kýrým'da mezar yapýlarýnýn çok önemli
örneklerinin bulunduðu bir bölgedir. Bilhassa
Kuban mýntýkasýndan batýya doðru geldiðimizde,
Ýskit baþkenti Neapolis'in kazýlarý 1945 yýlýnda Schultz ve Golovkina tarafýndan baþlatýlmýþtý.
Söz konusu kentin M.Ö. 4. yüzyýldan Hýristiyan
çaðýnýn baþlangýcýna kadar Kralý Ýskitler tarafýn39
9. Konu hakkýnda ayrýca bkz.
Borýs Piotrovsky - Lýudmýla
Galanina - Nonna Grach,
Scythýan Art (Rusça' dan Ýng.ye
çeviren V. Sobolev), Leningrad
1987, s.20.
10. A. I. Melyukova, The
Scythýans and Sarmatýans, The
Cambridge History of Early
Inner Asýa, Cambridge, 1990,
s.107-108.
11. Boris Piotrovsky - Liudmila
Galanina - Nonna Graç, a.g.e.,
s.21 ; M. Rostovtzeff, The
Animal Style In South Russia
and China, New York 1973, s.
29-30 ; Grek kolonileri hakkýnda ayrýca bkz. A.Ý. Melyukova,
a.g.m., s. 105 ; Marianna
Koromila, The Greeks And The
Black Sea from The Bronze
Age to The Early 20 th
Century, Athens 2002 ; Ýskit ve
Grek iliþkileri konusunda geniþ
bilgi için bkz. E. H. Minns,
Scythians and Greeks,
Cambridge 1913 ;
M.Rostovtzeff, Ýranians and
Greeks in South Russia, Oxford
1922.
12. A.Ý.Melyukova, a.g.m., s.107.
13. Tamara Talbot Rice, The
Scythians, London 1963
(3.baský), s. 81-82 ; O. D.
Daþyevskaya, Glava Tryetya
Pazdniye Skifi (III V. Do. N. E. III v. N. E. ), Stepi
Yevropoyeyiskoyi Çasti SSSR V
Skfo-Sarmatskoye Vremya,
Moskova 1989,H. 11, levha
49-50.
mezar yapýlarýnda ve bunlardan ele geçen eserlerde Grek etkisinin arttýðýný görüyoruz.14
bir sahne (Paris'in hükmü) bulunmaktadýr. Hükümdarýn kollarýndaki geniþ altýn bileziklerde uç
kesimlerde mitolojik figürler göze çarpmaktadýr.
Elbisesi üzerine iliþtirilmiþ amuletler bir tarafa
býrakýlacak olursa, özellikle cesedin hemen yanýnda bulunan bir büyük Ýskit kýlýcýyla onun altýndan
yapýlmýþ kýný, bilhassa ele alýnmasý gereken eserlerdendir. Bunlar dýþýnda halâ içindeki eti muhafaza eden bir kazan da ayrýca dikkati çekmektedir.
Cesedin baþýnýn altýnda, Minns'e göre bazýlarý Oðuz
ve Yedi Kardeþler kurganýndakilerle ayný kalýptan
çýkmýþ olmasý gereken altýn plakalar yer almaktadýr.
Mezarlar genellikle üzerlerinde bazen doðal, bazen de taþ toprak yýðýlarak oluþturulmuþ
bir tepenin söz konusu olduðu, topraðýn altýnda
inþa edilmiþ yapýlar idiler. Örneklerde görüleceði
üzere bunlarýn büyükleri genellikle taþ ile inþa
ediliyordu. Yukarýda bazen doðrudan doðruya
mezar çukuruna iniliyor bazen de cesedin bulunduðu çukura aþaðýya doðru yönelen bir geçit söz
konusu oluyordu. Zaman zaman Çar kurganýnda
olduðu gibi uzun bir koridor neticesinde düzgün
dörtgen þeklinde, tonozlu veya intizamsýz bir biçimde inþa edilmiþ cesedin bulunduðu odaya ulaþýlmaktadýr. Cesedler bazen grup halindedir ve
bunlar çoðu kere silahlarý, diðer eþyalarý ve mezar
hediyeleri ile birlikte gömülmüþtür. Öldükten
sonra da dünyadakine benzer bir hayat yaþanacaðýna inanýldýðýný gösteren bu husus, Dünyanýn
pek çok yerinde karþýmýza çýkmaktadýr. Bazen mezara gömülen asil kiþinin bulunduðu bölmeye
komþu bölgelerde baþka cesetler veya atlara ait
kalýntýlar bulunmaktadýr.15 Gerek Ýskit gerekse
Sarmat kurganlarýnda silahlarý ile beraber gömülmüþ kadýn askerlerin de yaygýn olarak bulunuþu, onlarýn Amazonlarla iliþkilendirilmesine yol
açmýþtý ( M. Ö. 6-4. yüzyýl arasýnda).16
Hükümdarýn yanýndaki bir baþka bölmede
bir aðaçtan oyma lahitte yatan kadýnýn gövdesi
sýrt üstü uzatýlmýþ ve bacaklarý bükülmüþtür. Bir
diðer odadaki hizmetkâr adam onun sað tarafýna
köþe teþkil edecek þekilde yerleþtirilmiþtir. Muhtemelen bir Ýskit kraliçesi olan bu kadýnýn baþýnda elektrondan yapýlmýþ bir taç (diadem), boynunda altýn gerdanlýk ve parmaklarýnda yüzükler
bulunuyordu. Her biri paha biçilemez deðerde
olan bu eserlerden baþka iki büyük madalya þeklindeki elbise takýlarý da söz konusuydu. Cesedin
gerisinde yer alan bir ayna ve fildiþi saplý býçaklardan baþka kadýnýn dizleri arasýnda, Ýskit literatüründe çok tanýnmýþ bir vazo yer alýyordu. Bütün bunlardan baþka, bir kalkanýn göbek kýsmýný
teþkil ettiði sanýlan erkek geyik tasvirli parçadan
da önemli eserler arasýnda söz edilebilir.19
Ýskit arkeolojisi üzerine ilk bilimsel çalýþmalar, 1830 yýlýnda Kerç yakýnýndaki Kul Oba kurganýnýn kazýsý ile baþlamýþtý. Buradaki kazýlar arkeolog P. Dubrux tarafýndan yapýlmýþtýr.17
14. E. D. Phillips, a.g.e., s.78
15. Örnekler için bkz. A.Ý.
Melyukova, Skifskiye
Pamyatniki Stepi Severnogo
Priçyernomariya, Stepi
Yevropoyeyiskoyi Çastý SSSR
V Skifo-Sarmatskoye Vremya,
Moskova 1989, lev. 13 -15 ; O.
D. Daþyevskaya, a.g.m., lev. 52.
16. Neal Ascherson, Karadeniz
Çev. Kudret Emiroðlu), Ýstanbul
2001, s.148-149.
17. B. Piotrovsky - L. Galanina
- N. Graç, a.g.e., s.5.
18. E. D. Phillips, a.g.e., s.68-69.
19. Tamara Talbot Rice, a.g.e.,
s. 97-98.
Kýrým yakýnýndaki diðer kurganlarda Bozkýr
kültürüne dahil edilebilecek çeþitli eserler yanýda,
yine bir kýsmý Grek kolonilerinde yapýlmýþ sanat
eþyalarý da ele geçirilmiþtir. A. Liutsenko’nun
kazdýðý (1870) Kerç yakýnýndaki Temir Gora kurganý, yine ayný arkeoloðun kazýsýný yaptýðý
Nymphaeum Nekropolü'ndeki mezarlar (1876),
Kerç yakýnýndaki Ak-Burun kurganlarý, Tauride
eyaletindeki Ak Meþet (1885 de kazýldý), ayný eyalette Y. Kulakovsky'nin 1895 yýlýnda kazýsýný gerçekleþtirdiði ve kendi adýyla anýlan mezar anýtý, A.
Leskov'un kazýsýyla ortaya çýkarýlan Ilyichovo kurganý ile Kerson bölgesinde V. Roth'un kazýlarý sonucunda haberdar olabildiðimiz (1902) Oðuz Kurganý en önemli arkeolojik ve ayný zamanda Sanat
Tarihi kapsamýna giren eserleri içeren mezar
yapýlarýný meydana getirir.20 Ayrýca Altýn Oba ve
M.Ö. 4. yüzyýla ait Kul-Oba kurganý, muhtemelen Grek sanatýnýn etkisiyle ve araþtýrmacýlarýn
düþüncesine göre, belki de Grek iþçi ve ustalarý
tarafýndan inþa edilmiþtir. Taþtan yapýlmýþ mezarýn üzeri tonoz örtülüdür. Burada bir hükümdar,
bir kadýn ve erkek hizmetkâr olmak üzere üç cesedin gömülü olduðu anlaþýlmaktadýr. Mezarda
ayrýca bir altýn kaplý kýlýç kýný, biri gümüþ, bir
diðeri gümüþ yaldýzla süslü, baþka biri de elektrondan yapýlmýþ üç vazo ele geçirilmiþtir. Bunlarýn dýþýnda birçok küçük altýn eser de bulunmuþtur.18
Hükümdarýn cesedi ardýç veya selvi aðacýndan yapýlmýþ bir tabutta yer alýyordu. Tabutun
üzerindeki fildiþi kaplamada Grek mitolojisine ait
40
Çar kurganý ile yukarýda sözü geçen Yedi Kardeþler kurganýný da bunlara ilave edebiliriz.
Bu eserler üzerinde tek veya grup halindeki insan
figürleri yanýnda süvariler de yoðun bir biçimde
gösterilmiþtir.22
Bütün bu mezarlardan çýkarýlan büyük kýsmý
altýndan yapýlmýþ sanat þaheserleri arasýnda, Grek
etkili veya iddialara göre kolonilerdeki atölyelerde
Ýskit taleplerine uygun þekilde Grek ustalar tarafýndan yapýlmýþ olan birtakým eserler dýþýnda, tamamen Bozkýr sanatý kapsamýna giren eserler söz
konusudur. Bilhassa Hayvan üslubu kapsamýna
giren ve bu üslubun özelliklerini gösteren zoomorfik figürler bu bakýmdan dikkati çekerler. Bu
konuyla ilgili tipik tasvirler ise Türk hayvan üslubunun da en belirgin kompozisyonlarýný oluþturan Hayvan Mücadele Sahneleri'dir.21 (Resim 23)
Ýskit topluluklarýndan sonra, bunlar tarafýndan geliþtirilen sanat ve arkeolojik eserlerin yayýldýðý bölge yine muhtelif topluluklarý bünyesinde
barýndýran Sarmatlarýn hakimiyetine girdi. M.Ö.
IV: yüzyýla kadar süren bu devrede sanat ve arkeoloji alanýnda büyük deðiþikliklerin söz konusu
olduðu söylenemez. Nitekim onlar Taman yarým
adasý ve Kýrým'ýn doðusundaki Bosporus krallýðýyla kýsmi iliþkiler kurdular ve böylece kendilerinden
önce benzeri bir þekilde davranan Ýskit topluluklarýný izlemiþ oldular. Kýrým'daki ve Karadeniz kýyýlarýndaki eski Grek kolonileri artýk Roma Ýmparatorluðu'nun hakimiyetinde idiler. Bu arada II .
yüzyýldan itibaren baþlayan Got akýnlarý ancak
daha sonra Avrupa Hunlarý tarafýndan durdurulabilmiþtir.23
Ýskit çaðýnda Kýrým'da kazýlar neticesinde
elde edilen keramikler, Don bölgesi toprak kaplarýyla teknik, biçim ve süsleme açýlarýndan benzerlik göstermektedir. Bunlar genellikle düz dipli,
geniþ aðýzlý, þiþkin veya yayvan gövdeli, kulplu veya kulpsuz testiler, çanaklar, sürahiler, kült kablarý
olarak yapýlmýþ ve üzerlerinde basit geometrik
süslemelerin yer aldýðý eserlerdir. Daha geç örneklerin üzerinde figürlü süslemeler de yer almaktadýr.
Arkeolojik kalýntýlar incelendiðinde, Ýskitler
de olduðu gibi Sarmatlarýn atalarýnýn da ; Kuzey
Karadeniz'de geliþen ve doðuya doðru yayýlarak,
daha doðudaki Andronovo kültürüyle iliþki içerisine giren, Srubnaya kültürü ile baðlantýlarýnýn
olduðu anlaþýlmaktadýr. Bu kültürün kalýntýlarý
bronz çaðýnýn sonuna kadar olan zaman diliminde Volga bölgesinde yaþamýþtýr.24 Bizim için
önemli olan husus Andronovo kültürünün ayný
zamanda Altaylarda da yayýlmýþ olup, bazý araþtýrmacýlar tarafýndan Proto-Türkler'in de mensubu olduðu bir kültür olduðunun ileri sürülmesidir.25
Öte yandan, bir bölümü hayvan formlu
çeþitli kült eþyalarý ile aletler yukarýda kýsmen
bahsettiðimiz bir kýsým ziynet eþyalarý, silahlar,
baþý, gövdeyi ve ayaklarý koruyan madeni levhalardan yapýlmýþ zýrhlar dýþýnda, özellikle steller
veya dikili taþlar üzerindeki kabartmalar veya
insan formlarýnýn görüldüðü taþlar ehemmiyetle
üzerinde durulmasý gereken eserlerdendir. Ýnsan
þeklinde kabaca yontulmuþ taþlar, Orta ve Ýç Asya'da da karþýmýza çýkan taþ heykelleri veya bazen
daha sonraki balballarý hatýrlatýrlar. Böylece Avrasya Bozkýr kültüründeki taþ heykel geliþim zinciri içindeki yerlerini alýrlar.Bu taþlardan birinin
üzerinde bulunan þekil, kimi araþtýrmacýlar tarafýndan dað keçisi olduðu ileri sürülen kimilerince
bir kotuz olan Göktürk kaðan damgasýný hatýrlatýr. Yine Orta ve Ýç Asya' daki öncü, çaðdaþ ya
da daha sonraki örneklerde olduðu gibi insan
biçiminde yontulmuþ taþlarda eller belli pozisyonlarda olup, silahlar da belirtilmiþtir. Stellerin
üzerindeki kabartmalarda ayrýca muhtemelen taþýn temsil ettiði kiþi ile alakalý sahneler de yer alýr.
Arkeolojik materyaller Sarmatlarýn Ýskit
baþkenti Neapolis'e olduðu gibi, Olbia, Panticapaeum, Tanais ve hatta Tyras'a sýzdýðýný göstermektedir. Onlara ait olarak Dinyeper'in aþaðý kesiminde, Volga boyunda Azak Denizi'nin kuzeyinde, Prut havzasýnda ve daha baþka yerlerde
zengin mezarlar bulunmuþtur. Bu mezarlarda
ortaya çýkarýlan karakteristik buluntular yanýnda,
Sarmat özelliðinden çok Hun niteliðini yansýtan
eserler ise bize sonraki geliþmelerin ne yönde
olduðunu gösteriyor.26
41
20. Bu mezarlardaki eserlerin
ayrýntýlý incelenmesi için bkz.
B. Piotrovsky - L. Galanina - N.
Grach, a.g.e.
21. Karþýlaþtýrmak için bk.
Yaþar Çoruhlu, Ýslâmiyetten
Önceki Türk Sanatý' nda
Hayvan Mücadele Sahneleri,
Sanat Tarihinde Ýkonografik
Araþtýrmalar-Güner Ýnal' a
Armaðan, Ankara 1993, s.117141.
22. Örnekleri içeren resimler
için bk.dipnot 12 deki makaleler : Melyukova, Lev. 17,
Daþyevskaya, lev. 51, 53-58.
23. Mirza Bala, a.g.m.,s.745 ;
E. D. Phillips, a.g.e., s.99.
24. A.Ý. Melyukova, The
Scythians...s.113.
25. Ýbrahim Kafesoðlu, Türk
Millî Kültürü, Ýstanbul 1986
(4.baský), s.207,dipnotu 21 ;
Bahaeddin Ögel, Ýslâmiyetten
Önce Türk Kültür Tarihi Orta
Asya Kaynak ve Buluntularýna
Göre, Ankara 1988 ( 3. baský )
s.23, 25.
26. Sarmat arkeolojisi için
genel olarak bkz.
A.I.Melyukova v.d., Stepi
Evropyeyiskoyi Çastý SSSR V
Skifo-Sarmatskoye Vremya,
Moskova 1989.
Avrupa Hunlarý
25. Avrupa Hunlarý sanatýnýn ünlü eserlerinden Csorna
Diademi genel ve ayrýntýsý ( I. Bona, Das Hunnen Reich,
Budapeþte 1991, R. XIV-XV).
Avrupa 'da kurulan Türk devletlerinin sanatý
yine Orta ve Ýç Asya özelliklerinin aðýr bastýðý bir
sentezin ürünüdür. Osmanlýlardan önceki Doðu
Avrupa Türk sanatý, Ýslamiyetten önceki genel Türk
sanatýnýn bir devamý bazen de paraleli olarak ele
alýnmalýdýr. Nitekim söz konusu Türk topluluklarýnýn
yaþantý tarzý Bozkýr kültür kuþaðýnýn doðu yarýsýndakilerle büyük benzerlik arzetmekteydi. Bu topluluklardan olan Hunlar hakkýnda Marcellinus gibi
çeþitli eski yazarlarýn kitaplarýnda bilgiler bulunmaktaydý. Bu bilgiler her ne kadar Avrupalý yazarlarýn
kendilerinden olmayan Hunlarý küçümsediklerini
gösteriyorsa da yine de bize faydalý bilgiler veriyorlar. Örneðin Ammianus Marcellianus, Karadeniz'in
kuzeyindeki Hunlardan bahsederken onlarýn atlarla
birlikte büyüdükleri ve sadece at üzerinde savaþtýklarýný söylerken en çok kullandýklarý silahlarýn yay,
kemik oklar ve kement olduðunu belirtiyor. Ayný
yazar ayrýca onlarýn hayatlarýný üstü kapalý arabalarýyla oradan oraya göç ederek geçirdiklerini
belirtirken, deri veya keten gömlek giydiklerini, baþlýklar taktýklarýný, keçi derisinden yapýlma çizmeler
giydiklerini de söylemektedir. Bu ve bunun benzeri
bilgilerde doðrular hayli iþimize yaramakla birlikte
eksiklikler ve yanlýþlarýn olduðu da apaçýk görülüyor. Eksikleri ve yanlýþlarý ise biz arkeolojik kazýlar
sonucu elde edilen arkeolojik nesneler veyahut sanat eserleri vasýtasýyla tamamlayabiliyoruz. Örneðin
onlarýn ne þekilde kemerler taktýklarýný ve bunlarýn
Asya Hunlarýndaki ile benzer olduðunu görüyoruz.
Buluntularýn daha çok tunç ve demir tokalý kemerler olmasý dikkati çekmektedir.
Yine baþka birçok ayrýntý kazýlardan elde
edilmiþtir. Buluntular ayrýca kýlýç, balta, mýzrak gibi
silahlarýn kullanýldýðýný da gösteriyor. En çok kullanýlan silahlardan olan yaylarýn tiplerini de yine
kazýlan mezarlardan çýkarýlan örneklerinden tanýyoruz. Artomonov'un anlattýðýna göre, Hunlarýn kullandýklarý yaylar onlar tarafýndan geliþtirilmiþ olup
Karadeniz'in kuzeyinden Doðu Avrupa'ya onlarýn
vasýtasýyla yayýlmýþlardýr ve bunlara Hun yaylarý
denilmektedir. Bu yaylar azami 1.65 m uzunluðundadýr ve bunlarýn orta kýsýmlarýnda ve uç kesimlerinde kuvvetlendirme amaçlý kemikten ilaveler vardýr. Orta kesimdeki eklenti uç kýsýmlarý ince ve köþeli,
42
orta bölümü ise geniþtir. Uçlardaki eklentiler
önceleri dört kavis oluþturuyorken daha geç
dönemlerde iki kavis oluþturur þekilde
yapýlmýþlardýr ve kiriþin gerilmesine olanak vermesi için uçlarý oyuk düzenlenmiþtir. Bu
silahlarla atýlan oklar birkaç tiptir. Tipler yayýn
büyüklüðü ve gücüne göre deðiþir. Kimi temrenler eþkenar dörtgen þeklinde, kimisi köþeleri kesik
dikdörtgen biçiminde iki , üç veya dört kanatlý,
bazýlarý ince uzun, bazýlarý yaprak biçiminde ya
da köþeli yüzlere sahip olarak yapýl-mýþlardýr.
Yazýlý kaynaklar Hunlarýn atlarýna çok önem
verdiklerini söylüyor; ama yine çeþitli ay-rýntýlarý
kazýlardan çýkarýlan eþyalardan öðreniyoruz. At
koþum takýmlarýnýn ayrýntýlarýný bu saye-de
öðrenebilmek mümkün oluyor. Artomonov'un
bahsettiði Ýtil nehrinin sol tarafýndaki Borodayevski köyünde bulunan mezardan çýkarýlan iyi
durumda günümüze gelebilmiþ eyer buluntusunu
örnek verebiliriz. Bu eyer aðaçtan, eyer kaþlarý ön
kýsmý kavisli arka kýsmý ise yuvarlak olarak
yapýlmýþ, aþaðý yukarý 60 cm. uzunluðunda, eyer
kaþlarýnýn uç ve orta kýsýmlarýndaki deliklerden
geçirilen kayýþlarla takviye edilmiþ, çok yaygýn
olarak kullanýlan tipe iþaret eden bir örnektir.27
yan eski kervan yolu ile olan iliþkiler açýsýndan da
uygun bir noktada görülmüþ olmalýdýr .
Kýrým ve çevresinde geliþen Hun sanat ve
arkeolojisi kendilerinden önce buralarda bulunan
Sarmatlar ve Gotlar tarafýndan meydana getirilen
altýn iþçiliðinden önemli oranda etkilenmiþtir. Bu
arada çeþitli Hun mezarlarýnda ele geçirilen eþya
içerisinde, Hunlarla beraber yaþayan, Türk olmayan topluluklarýn eserlerini onlarýnkinden ayýrmak her zaman mümkün olamamaktadýr. Bununla birlikte Hunlar beraberlerinde Minusinsk ve Altaylar bölgesinde geliþen kültürel miraslarýný da
getirmiþlerdir. Böylece zaman içerisinde, yüzyýllardýr çeþitli kavimler tarafýndan iskan edilen bu
bölgelerde sanat ve arkeoloji alanýnda yeni bir
üslup meydana geldi.
Arkeolojik merkezlerden elde edilen Hun
buluntularý, bilhassa Kuzey Karadeniz ve Kýrým
söz konusu olduðunda tümüyle ele alýnýp sistematik bir incelemeden geçirilmiþ deðildir. Bu açýdan belki Macaristan ve çevresindeki arkeoloji
malzemesini ele alan Macar alimlerinin yaptýðý
çalýþmalar maksada bir derece daha yaklaþmýþ
sayýlabilir.
Kazýlarda ele geçirilen malzemeler, defin
merasimlerinde kullanýlan veya mezara cesed ile
birlikte gömülen eserleri, günlük kullaným eþyalarýný (keramik, metal kaplar, aletler vs.), silahlarý
(kýlýç, hançer, býçak, yay, ok, kalkan vb.), at koþum takýmlarýný, techizat süsleri ve ziynet eþyalarýný (takýlar, taçlar, kemer tokalarý, fibulalar vs.)
ihtiva etmektedir.
Avrupa Hunlarýnýn Doðu Avrupa' ya göçleri
birdenbire olmamýþ, aþamalar halinde gerçekleþmiþti. Batýya doðru ilk göç hareketi, Hohanyeh ile Chih-Chih arasýnda baþgösteren ihtilaf
nedeniyle ortaya çýkmýþtý (M.S. 93). Batýya göç
eden bu Türklere ait olan Semerkant' ýn kuzeyindeki Katta ve Kenkol kurganlarý ve buralardan
elde edilen eserler, nitelik bakýmýndan genel Hun
Sanatýyla bütünleþmektedir.
Kýrým ile ilgili olarak bilhassa Kerç'de yapýlan Hun devri ile ilgili kazýlarda ortaya çýkarýlan
eserlerden söz edilebilir. Bir kýsmý þahýslar tarafýndan satýn alýnan, bir bölümü St. Petersburg
Hermitage Müzesi'ne nakledilmiþ, baþka bir
grubu ise Kiev Üniversitesi' nin koleksiyonunda
kalmýþ bu eserler, ne yazýktýr ki iyi muhafaza
edilememiþtir. Üzeri hücreler (göz þeklinde yuvalar) ve yivli tellerle süslü, altýn sahifa ile kaplanmýþ, kayýþ mafsal madenleri üzerindeki söz konusu gözlere kýrmýzý taþlar kakýlmýþ ve çeþitli bölümleri deðiþik þekillerde ele alýnmýþ gümüþ gemler
ilgi çekicidir. Bu kazýlarda çýkarýlmýþ gümüþ kayýþ
Daha sonra Volga bölgesine ulaþan Hunlar
Þipovo ve Çariçin kurganlarýyla, bünyesinde bölge
sanatlarýnýn da etkisinin görüldüðü ortak bir sanat ve kültür de geliþtirmiþlerdir. Özellikle Volga
ve Pokrovsk bölgesindeki çeþitli buluntular sanat
alanýnda eriþilmiþ ileri bir seviyeyi göstermektedir.
Kýrým yarým adasý Hun devrinde de önemini
korudu28 (Harita) Burasý bilindiði gibi Ýskandinavya' dan Ýstanbul'a uzanan ticaret yolunun en
önemli noktalarýndan biriydi. Ayný konuyla ilgili
olarak, Kýrým, Kuzey Karadeniz'i Sibirya'ya baðla43
27. M. Ý. Artamonov, Hazar
Tarihi Türkler, Yahudiler,
Ruslar ( Çeviren D. Ahsen
Batur), Ýstanbul 2004, s. 64-65,
135, 136
28. Hun devrinde Kýrým ve
yakýn çevresinin sanat ve arkeolojisi : Yaþar Çoruhlu, Kýrým
Arkelolojisi ve Sanatý,s.30-33.
uçlarý da benzeri þekilde hücre dediðimiz yuvalara
oturtulan taþlarla süslenmiþtir.29
29. Nandor Fettich, Hunlarýn
Arkeolojik Hatýralarý,Attila ve
Hunlarý (Çev. Þerif Baþtav),
Ankara 1982 ( 2.baský), s.197,
200-202, 213-214. Avrupa
Hunlarý hakkýnda genel bilgi
için bkz. Denis Sinor, The Hun
Period, The Cambridge History
of Early Inner Asia, Cambridge
1990, s.177-203.
30. Bahaeddin Ögel, Türk
Kýlýcýnýn Menþe ve Tekamülü
Hakkýnda, AÜ Dil ve Tarih
Coðrafya Fakültesi Dergisi, C.
VI, S.5, Ankara 1948, s.433438.Diðer Türk kýlýçlarý ile
karþýlaþtýrmak için ayný
makalenin tümüne (s.431-460)
bkz.
31. Nandor Fettich, a.g.m.,
s.219.
32. Istvan Bona, Das Hunnen
Reich, Budapeþte 1991, s.148.
33. Nandor Fettich, a.g.m.,
s.219.
34. Istvan Bona, A Hunok es
Nagykiralyaik, Budapeþte
1993, s. 50, 140 ' dan nakleden
Csenge Szabo, Batý
Hunlarý'nda Kadýn Takýlarý
(Macaristan Bölgesi' nde) ,
(Danýþman: Yaþar Çoruhlu),
M.S.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi
Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Bölümü Yayýnlanmamýþ Lisans
Tezi, Ýstanbul 1995, s.20.
35. Istvan Bona, Das
Hunnen...s.158-159,
196,lev.65,80,þekil 74.Bu kitaptaki ilgili kýsýmlarý Almanca'
dan Türkçeye çeviren Eþref
Bengi Özbilen' e teþekkür ederim.Burada ele aldýðýmýz Kýrým
dýþýndaki örnekler için ayrýca
bkz. Eva Garam - Attila Kiss ,
Goldfunde aus der
Völkerwanderungszeit im
Ungarischen National
Museum, Budapeþte 1992, s.9,
Resim 3-5.
36. Istvan Bona, Das
Hunnen..., s.260.
37. Nandor Fettich, a.g.m.,
s.223-224.
Kýrým' da Beljaus' ta yer alan münferit kurganda, taþtan inþa edilmiþ oda içerisinde bir Hun
delikanlýsýnýn cesedi bulunmuþtur. Ölünün ayak
ucunda at koþum takýmlarý da yer almaktadýr.
Mezarda, derisi yüzülüp rulo halinde ayrýlmýþ, kafatasý, bacak ve ayak bilek kemikleri bir arada kümelenmiþ olarak kýsmî bir at cesedine rastlanmýþtýr.
Genel olarak Kuzey Karadeniz çevresinde ve
Macaristan'da önemli örneklerine rastladýðýmýz
Avrupa Hunlarý'na ait kýlýçlarýn30 iki örneði
Kerç'de ve yine Kýrým yarým adasýndaki Dimitrievka'da bulunmuþtur. Kerç'de bulunan kýlýcýn altýn
kabza kýsmýnda, kýn üzerindeki halkalar ve aðýz
kesiminde kakma tekniðinin uygulandýðý görülmektedir. Sözü edilen ikinci merkezdeki silah da,
ilki gibi çift aðýzlý bir kýlýçtýr.31
Ayrýca burada kýymetli taþlarla süslenmiþ
altýn takýlar ve bronzdan yapýlmýþ ay þeklinde bir
zülüf halkasý da bulunmuþtur.
13-15 yaþlarýnda olduðu anlaþýlan, kafatasý
suni olarak deforme edilmiþ, Mongoloid tipin (Ýç
Asya Türk tipinin) özelliklerini gösteren þahsýn,
altýn yaldýzlý tokasý olan bir kemeri vardý. Çizmelerde dizin altýndaki kesimde ve ayak bileði hizasýnda gümüþ tokalý kayýþlar bulunmaktadýr.
Avrupa Hunlarýna ait taçlarýn çoðunluðu Karadeniz' in kuzey sahillerinde ve Kýrým' da ele geçirilmiþtir. Bunlar 12 adettir.32 Altýn Hun taçlarýnýn en önemlilerinden birisi Kerç diademidir. Bu
eser altýn tel hücrelerin içine renkli deðerli taþlarýn
(söz konusu eserde kýrmýzý granit) kakýldýðý taçlar
grubu içerisine girmektedir.33 Kerç'deki taç altta
yer alan bronz malzeme üzerine aplike edi-len üç
ayrý altýn plakanýn birleþtirilmesinden meydana
gelmiþtir. Eserin orta bölümünde stilize olarak
yapýlmýþ bir çift baþlý kartal kabartmasýnýn bulunmasý önemlidir. Ý. Bona'ya göre bu taç söz konusu tasvir ileVolga nehrinin doðusundaki Þipovo
kurganýndan çýkarýlan taca benzemektedir.34
Yukarýda sözü edilen bronz levha kaplý bir
geme sahip, koþum takýmý gümüþten kayýþ daðýtýcýlarý ve kayýþ dilleri ile, sacla kaplý sapý olan
bronz çana sahipti. Burada ayrýca altýn levhadan
özel bir mezar hediyesi olarak yapýlmýþ at figürüne de rastlanmýþtýr.36
Kýrým yarým adasýnda Hunlara ait çeþitli buluntu yerleri arasýnda (Harita) özellikle Kalinino,
Tschikarenko, Goraklementowka, Feodossiya,
Marfowka, Trýtaka gibi yerleþmeleri de ayrýca belirterek Kýrým ve yakýn çevresindek Hun sanat ve
arkeolojisi konusunda söyleyeceklerimize son verebiliriz ancak bu devrede görülen Dinyeper bölgesindeki gümüþ iþçiliði ile ünlü Martinovka Kültürü'nün Hunlar ve daha sonra 6. yüzyýlýn ikinci
yarýsýnda bu bölgelere gelen Avarlar üzerinde
etkili olduðunu da belirtmekte fayda vardýr.
Avarlar söz konusu kültür yanýnda, Hun sanat
eserlerinin teknik ve þekillerini önemli oranda
tekrar canlandýrýp yeniden þekillendireceklerdir.37
Döküm olarak yapýlmýþ, altýn varaklarla
kaplanmýþ ve kýymetli taþlarýn kakma olarak kullanýldýðý fibulalar, Kuzey Karadeniz sahili ve Azak
mýntýkasý yanýnda daha çok Kýrým yarým adasýnda
karþýmýza çýkmaktadýr. Bu bölgede yapýlan büyük
plakalý ve 6. yüzyýla kadar ulaþan fibulalarda Got
tesirinin olduðu da ileri sürülmüþtür.
Aðustos böceði biçimindeki Hun Tikadalarý
(fibula, Almancasý Zikade) simgesel anlamlarý olan
(bazýlarý sinek veya arýya benzer) ilgi çekici eserlerdir. Angara nehri yakýnýnda (Sibirya/ Krasnoyarsk)
süs veya rütbe iþareti olarak kullanýlmýþ tikadadan
anlaþýldýðýna göre, Hunlar tarafýndan daha önce
de kullanýlmýþ bu eserlere, baþka yerlerde olduðu
gibi Kýrým' da Kerç' teki bir katakombda da rastlanmýþtýr. Kýrýmdaki tikadalar, kuzey Kafkasya'daki örneklerinde olduðu gibi bronz ve gümüþten
dökme olarak yapýlmýþ ve dönemin zevkine uygun olarak, oluþturulmuþ yuvalara kakýlmýþ, kýymetli taþlarla süslenmiþ eserler olup bu tipteki
buluntular 375 yýlý cývarýna aittir.35
Hunlarýn M.S. 375-380 yýllarýnda güneye
doðru indiklerini, 5. Yüzyýl baþýnda Karpat Havzasý'ný ve Pannonia'yý istila ettiklerini görüyoruz.
Bütün bu bölgelerde çok çeþitli yapým ve süsleme
teknikleri olan arkeolojik eserler ortaya çýkarýlmýþtýr.
Bunlar arasýnda ziynet eþyalarý, levhalar ve
kaplardan oluþan Segedin-Nagyszeksos buluntularý söz etmeye deðer eserlerdendir. Takýlar
44
26. Avrupa Hunlarýna ait taký örnekleri IV-VI.yüzyýl
(I. Bona, 1991, resim. XVII-XIX.)
içerisinde özellikle Csorna Diademi (Resim 25) ve
yukarýda sözü edilen Tikadalar, küpeler (özellikle
Dunaujvaros küpeleri), bilezikler (Mezöbereny
bileziði ve Tamasi-Adorjanpuszta bilezikleri) vb.
eserler anýlabilir. Batý Hunlarýna ait en ilginç
buluntular arasýnda, bronz döküm kurban kazanlarý ele alýnabilir. Bu kazanlarýn en büyüðü
Törtel'de, daha küçük olan ikisi ise Transdanubia'da ve Varpalato civarýnda bulunmuþtur.
Avrupa Hun mezarlarýndan çýkarýlan ve kýsmen sözünü ettiðimiz eserler, kuyumculuk ve
demircilik sanatýnýn hayli geliþmiþ olduðunu
göstermektedir. (Resim 26). 5. Yüzyýla ait
Csongrad mezarlarýnda çeþitli madeni eserlerin
yanýnda demirci aletleri de ele geçmiþti. Avrupa
Hun buluntularýnýn, metal plakalarla kaplanmýþ
eyerlerin Hunlarla beraber Avrupa' ya geldiðini
göstermesi de ayrýca önemlidir.
kaplar da ele geç-miþtir. Keramikler (testiler) düz
dipli þiþkin karýnlý, dar boyunlu (ama aðýz kýsmý
geniþleyen) olup genellikle gövdenin üst yarýsýnda basit süslemeler yer almaktadýr. Ayrýca küp
þeklinde veya tas biçiminde keramikler de mevcuttur. Testi biçiminde kaplar çoðu kez tek
kulplu, ama küp biçimindekiler iki kulplu veya
kulpsuzdur. Bu kaplarýn madeni benzerleri de
yapýlmýþtýr.
Öte yandan arkeolojik kazýlarda yay, ok,
mýzrak ucu, düz kýlýçlar gibi zengin silah buluntularý, sarkýntýlý kemerler, madeni levhalar vb.
eserler yanýnda çok miktarda keramik ve cam
45
Avarlar
6. Yüzyýldan itibaren fark edilmeye baþlanan
Avrupa Avarlarýnýn, Asya Avarlarý (gerçek Avarlar) ile
iliþkisi olup olmadýðý henüz netleþmemiþ bir konudur. Kimi araþtýrmacýlara göre Savirler, kimilerine
göre Juan-Juanlarla iliþkilidirler Artamonov Avrupa
Avarlarýnýn Uar ve Hunni kabilelirnden teþekkül ettiðini ve Avar isminin Uar adýndan bir yanlýþ anlaþýlma
sonucu türediðini ifade etmektedir.38
Doðu Avrupa'da Avar Türklerine ait birçok
arkeolojik merkez ve bu merkezlerden çýkarýlmýþ sanat eserleri ele geçmiþtir.
Avar mezarlarýnýn bir kýsmý kurganlý (kurgan)
mezar olmakla birlikte çoðunluðu daha basit
mezarlardan oluþur. Avar mezarlarý üzerine birçok
çalýþmalar yapýlmýþtýr. Bunlar yeterli olmamakla birlikte mezarlýklarýn sürekli bir biçimde yok olduklarý
düþünülürse önemli sonuçlara ulaþmamýzda yardýmcý olan verileri elde etmemizde katký saðlamýþlardýr.
Kazý ve araþtýrmalar özellikle Macar bilim adamlarý
tarafýndan gerçekleþtirilmiþ olup, buluntularýn
önemli bir bölümü Macar Milli Müzesi'nde muhafaza edilmektedir.
27. Macaristan Budapeþte'deki Milli Müze' de bulunan
Avar eserlerinden bir grup (Fotoðraf Yaþar Çoruhlu).
38. M. Ý. Artamonov, a.g.e.,
s.143-144.
39. E. Garam - I. Kovrýg - J. Gy.
Szabo- Gy. Török, Cemeteries
of the Avar Period 567-829 in
Hungary Avar Fýnds in The
Hungarian Natýonal Museum,
C. I, Budapeþte 1975 ; A. Kýss,
Cemeteries of the Avar Period
567-829 in Hungary Avar
Cemeteries in County Baranya,
Budapeþte 1977.
Bu mezarlýklarýn çoðunluðu iki dünya savaþý
arasýndaki dönemde kazýlmýþtý. Günümüzde mezarlarýn çoðunun üzerine inþaatlar yapýlmýþ, bazýlarý da
aðaçlýk alanlar, üzüm baðlarý veya meyve bahçelerine dönüþtürülmüþtür. Þimdiye kadar incelenebilen
ve kazý yapýlan mezarlýklarda Avarlara ait 15 000
dolayýnda mezar ortaya çýkarýlmýþtýr. Bu rakamýn
büyüklüðü elde edilen arkeolojik ve sanat eserlerinin
sayýca çokluðu ve önemini göz önüne sermek için
yeterlidir. Bugün Macar milli müzesi ve depolarýnda
bulunan eserlerin elde edildiði en önemli mezarlýklar arasýnda (araþtýrmacýlarýn önem sýralamasýna
göre); Homokmegy-Halom Mezarlýðý, Szebeny I-III
Mezarlýðý, Devavanya Mezarlýðý, Szob Mezarlýðý,
Tiszaderzs Mezarlýðý, Pilismarot Mezarlýðý, Kiskörös
Pohibuj-Macko-dülö mezarlýðý, Kiskörös Cebepuszta Mezarlýðý, Kiskörös Szucsi-dülö Mezarlýðý,
Visznek Mezarlýðý ve County Baranya bölgesindeki
mezarlýklar belirtilebilir.39
Sözü edilen mezarlýklardan çýkan buluntulara
baktýðýmýzda bunlarýn baskýn oranda diðer Bozkýr
bölgelerindeki buluntularla büyük benzerlikleri
46
28. Macaristan Budapeþte’deki Milli Müze’de bulunan Geç Avar devri eserlerinden bir grup (Fotoðraf Yaþar Çoruhlu).
No. 10/1936 numarasýyla kaydedildi. 84 Mezardan çýkarýlan iskeletler ise Macar Doða Tarihi
Müzesi Antropolojik koleksiyonuna katýldý.
olduðu görülmektedir. Eþyalar içerisinde kaba
veya özensiz yapýlmýþ olanlarý olduðu gibi bir
sanat eseri niteliðinde olanlarý da bulunmaktadýr.
Þimdi burada örnek olarak söz konusu mezarlýklardan birini ve buluntularýný kýsaca ele alalým.
Söz konusu mezarlýkta tam 167 mezar açýldý
ve bunlar araþtýrmacýlar tarafýndan Orta (1-60
mezarlar), Batý (60-115 arasý mezarlar) ve Doðu
grubu (116-150 numaralý mezarlar) olarak sýnýflandýrýldý. Ýyi durumda olan 27 mezardaki eþyalar
üzerinde ayrýntýlý olarak çalýþýldý. Erkek ve kadýn
mezarlarýndaki keramik kaplar ve demir býçaklar
gibi eþyalara bakýlarak bunlar arasýndaki farklýlýklar tespit edilmeye çalýþýldý. Cinsiyeti tespit edilebilen eþyalarýn özellikleri göz önüne alýnarak, cin-
Homokmegy-Halom mezarlýðý 1939 yýlýnda
bir çobanýn tesadüfen tunç kemer plakalarýný
bulmasý sayesinde keþfedildi. Mezarlýkta ilk bilimsel sistematik kazý Macar Milli Müzesi (Magyar
Nemzeti Muzeum) tarafýndan yapýldý (1936).
Yapýlan kazýlar neticesinde elde edilen buluntular
ise Macar Milli Müzesi' nin Arkeoloji bölümündeki Göçler devri koleksiyonlarý kataloðunda Env.
47
siyet tesbiti yapýlamayan mezarlarda yatanlarýn
durumu aydýnlatýlmaya çalýþýldý. Sonuçta 63 erkek,
87 kadýn ve 19 çocuk mezarý tespit edilebildi. Buluntularýn özellikleri 8 ve 9. yüzyýlýn baþlarýna iþaret
etmekteydi.
29. Macaristan Budapeþte’deki Milli
Müze’de bulunan Geç Avar devri eserlerinden bir grup (Fotoðraf Yaþar Çoruhlu).
40. Homokmegy-Halom
Mezarlýðý ve buluntularý için
bkz. E. Garam- vd., a.g.e., s.
11- 42.
Grup I kazýsý yapýlmýþ en zengin bölgeydi.
Buradaki kemer toka ve plakalarý, onlarýn diðer
taraflardakinden daha önemli olduðuna iþaret eder.
Kabartma süslü kemer tokalarý söz konusu iken batý
grubunda kemer plakalarý düzdür. III.grubun erkeklerinin kemer plakalarý ise basit kývrýk dal süslemelidir. Ýlk gruptakiler aileleriyle beraber gömülmüþtür.
I. yani orta grupta 35 erkek ve 35 kadýn mezarý bulunmuþtur; burada sadece 5 mezarda mezar eþyasýna rastlanmamýþtýr. Hemen hepsinde yiyecek sunusu
söz konusu olmuþ yalnýzca 10 kadarýnda yiyecek kalýntýsýna rastlanmamýþtýr. Erkek mezarlarýnýn yarýsýndaki kemer plakalarýnda að görünüþlü süslemeler
vardý.Göðüs takýlarý ve bilezikler daha çok bu grupta yer alýrken demir býçak ve tokalar daha çok öteki
iki grupta yer almaktaydý. Çoðu mezarda hayvan kemiklerine rastlandý, tavuk kemiklerine daha çok kadýn mezarlarýnda rastlanmasý ilgi çekicidir. Merkezi
grubun dökümle yapýlmýþ plakalarý içeren erkek mezarlarýnýn yanýnda kadýn mezarlarýnda granüle dekorlu plakalar elde edilmiþtir. Batý grubundaki beþ
erkek mezarýnda levha þeklinde kemer plakalarý bulundu. Levhalarýn bir kýsmý dökümdür. Kadýn mezarlarýnda küçük cam pandantifli dairevi küpeler en
çok rastlanan takýlardýr. Bu gruptaki mezarlardan
çoðu oyma süslemeli kemik nesneler de ele geçmiþti; ayrýca kemik yaylara da rastlanmýþtý.
Bu mezarlýkta olduðu gibi Avar mezarlarýnda
özellikle kemer toka ve plakalarý (kabartma ve ajurlu, altýn, gümüþ,demirden), döküm plakalar, küpeler
(dekorlu, dekorsuz, deðerli taþ-cam kakmalý, altýn,
gümüþ, bronz veya demirden, oval, dairevi veya fýçý
ya da silindirik þekilde), boncuklar, göðüs çengelleri,
bilezikler, gerdanlýklar, parmak halkalarý, rozetler,
çeþitli aletler (çekiçler, cerrah aletleri, silindirik aðzý
kapanýr keseler, kancalar, aðýrþaklar, iðne kutularý,
makaslar vs.), silahlar (ok uçlarý, yay, kýlýç, býçak, zýrh
parçalarý vs.) ve elde ya da çömlekçi çarkýnda yapýlmýþ kýrmýzý veya gri hamurlu, kimisi oldukça kaliteli
ve dekorlu keramikler gibi çok çeþitli buluntulara
rastlanmýþtýr.40
48
30. Macaristan Budapeþte’deki Milli Müze’ de bulunan Geç Avar devri eserlerinden bir grup. Aynalar,kýlýçlar ve özellikle gönder
veya çadýr tepelikleri dikkati çekiyor (Fotoðraf Yaþar Çoruhlu).
kurgan þeklinde idi; ancak pek çok sayýdaki Avar
mezarlýðýnda da görüldüðü gibi daha basit
mezarlar çok daha yaygýndý. Kurganlarda veya
büyük mezarlardaki eþyalar öldükten sonra benzeri bir dünyada yaþayacaklarýna inandýklarý için
Orta ve Ýç Asya Türklerinde olduðu gibi silahlar,
mücevherler, süslü elbiseler, aletler ile doldurulmuþtur. Sýklýkla yiyecek kalýntýlarý da bu mezarlardan çýkarýlmýþtýr. Orta ve Ýç Asya kurganlarýnda
olduðu gibi cesedler ahþap odalarda ve aðaçtan
oyma lahit/tabutta gömülüyor ve bazen de bir
evli çift, anne-çocuk veya tek baþýna gömülmüþ
olarak bulunuyorlardý. Tören elbiseler veya en
güzel elbiseleri ile mezara konan cesetlerin kalýntýlarý arasýnda bu elbiselere (þahýslara) ait pandantifler, tokalar, kopçalar, kemer plakalarý, zincirler
vs. de ele geçmiþtir.
M.S. 6. yüzyýlda Avrupa'ya gelen Avarlar,
560-68 tarihleri arasýnda Dinyeper-Dinyester ve
Tuna havzasýyla Pannonia'yý fethettiler.
620 tarihlerinde Bizans ile Avarlar arasýndaki savaþlarda alýnan ganimetler ve Bizans vergilerinden oluþan altýnlar Avar mezarlarýnda
karþýmýza çýkmaktadýr. Bu nedenle bir kýsým Avar
mezar buluntularý Bizans sanatý kapsamýnda
deðerlendirilebilir. Bunlar sikkeler, bir kýsým
kemer tokalarý, broþlar, tabaklar ve Hýristiyanlýk
ile ilgili nesnelerden meydana gelmekteydi.
Avar kaðanlarýna veya hükümdar ailelerine
ait olduðu düþünülen bazý mezarlar vardýr.
Bunlar Macaristan'da Kunszentmiklos Kunbabanyi' deki kaðan mezarý, Bocsa'daki hanedandan birine ait mezar, Bekes, Kunagotai ve
Szolnok bölgesindeki Kunmadarasi' deki mezarlar
(kurgan) dýr. Csongrad bölgesinde Csengele ve
Csanytelek bölgesindeki mezarlar ise küçük bölgelerin yöneticilerinin mezarlarýydý. Bu mezarlar
626-631 yýllarýna kadar olan dönemde
büyük köy yerleþmeleri ortaya çýktý. Bu köylerde
hem yurt tipi çadýr ve hem de diðer malzemelerle yapýlmýþ dörtgen evler de yer alýyordu. Bu
49
31. Avar devrine ait baský ve kakma
teknikleriyle iþlenmiþ bir madeni eser, 56768 tarihli (1) ve eski Yugoslavya Mokrin
köyü cývarýnda bulunan kemik kab üzerinde
bulunan oyularak yapýlmýþ kutsal dað
üzerinde dünya aðacý tasviri. (I. Erdelyý,
Avar sanatý, Türk Kültürü El KitabýÝslamiyetten Önceki Türk Sanatý Hakkýnda
Araþtýrmalar, Ýstanbul 1972)
döneme iliþkin pek çok Avar mezarýnda bu köylerle
ilgili arkeolojik buluntular elde edildi. 7. yüzyýlýn
sonunda yeni göçler nedeniyle gelenekler ve buna
baðlý olarak sanat alanýnda deðiþiklikler ortaya çýktý.
Nüfus artýnca yerleþmeler de büyüdü. Daha önce
iskan edilmesi gerekmeyen boþ alanlar köylerle ve
mezarlýklarla doldu. Ayný zamanda rütbe ifade eden
deðerli madeni plakalý ve süslemeli Avar kemerleri
erken Avar sanatýnýn geliþtiðini ve deðiþiklikleri yansýtýyor. 670 lerdeki kemerlerde, eskiden bronzun
dövülmesiyle yapýlan, nadiren kýymetli kabartma
bezemelerle süslü erken kemer plakalarýnýn yerini,
çekiçleme yoluyla þekillendirilmiþ gümüþ levhalar
almýþtý. Çoðu kere plakalar metal bir levhadan
kesilmek suretiyle elde edilmiþtir; en çok görülen
dekorasyon ise kalemle yapýlan kazýma þeklinde
süslemelerdir. Öte yandan kemer plakalarýnda býrakýlan yuvalara deðerli cam veya taþ kakma sýklýkla
karþýmýza çýkan bir uygulamadýr (Resim 27, 29).
50
rinde, palmet ve lotus motifli bitki süslemeleri de
bulunmaktaydý. Çeþitli hayvan figürleri, mitsel
içerikli figürler, bitkisel süsleme unsurlarý hep
benzeri örnekler halinde ama çeþitlemelerle bize
sunulmaktadýr. Bu süsleme unsurlarý stilistik bakýmdan geç Orta Asya buluntularýyla iliþki göstermektedir.
Maden sanatýnýn önemli iki grubu at koþum
takýmlarý ve silahlardýr (Resim 28). Bir Orta ve Ýç
Asya icadý olan demir üzengi Avrupa'ya Avar
süvarileri ile tanýtýlmýþtýr. Üzengilerin bazen gümüþ kaplama örneklerine rastlandýðý gibi, bir çift
altýn kakmalý Avar üzengisi de bulunmuþtu. Silahlar arasýnda özellikle kýlýçlar çok kalitelidir.
Karadeniz'in kuzeyinde 7. yüzyýlda uzun Sarmat
kýlýçlarý yerini tek aðýzlý kýlýçlara býrakmýþ olmakla
birlikte, tipik eðri kýlýçlar da daha az oranda da
olsa kullanýlmýþtýr. Mýzraklar da Hunlardakinden
daha aðýr idi. Onlardan baþka kemikle desteklenmiþ yüksek etkili refleks yaylarý da etkili bir
silahtý. Bu yaylar Hunlarýn getirdiði yaylarýn
geliþmiþ, daha büyük ve uzun menzilli þekilleriydi. Yaylarýn kemik eklentileri ve bunlarla atýlan iri
demirden üç köþeli ve tutaklý ok uçlarý günümüze
gelebilmiþtir. Bunun dýþýnda deri zýrhlarýn sýklýkla
kullanýldýklarý anlaþýlýyor. Ayrýca bu zýrhlarýn göðüs kýsýmlarýnda demir levhalardan yapýlmýþ göðüslükler kullanýyorlardý.
Tavþanlar, vahþi erkek domuzlar, avcý kuþlar,
köpekler, arslanlar, su kuþlarý, balýklar ve bunlardan daha önemle ele alýnmýþ olarak atlar yaygýn
bir biçimde kimi av sahneleri ile ilgili olarak
karþýmýza çýkmaktadýr. Av sahnelerinin en güzel
örneklerinden birini Klarafalva kemeri üzerinde
görüyoruz.
Hayvan üslubunun en yaygýn konularýndan
olan “hayvan mücadele sahneleri” de Avar eserlerinde karþýmýza çýkmaktadýr.
Avar sanat eserlerinde insan figürü de yaygýn
olarak görülebilmektedir. Bunlar Avar göçleri
esnasýnda ortaya çýkan efsanelerin kahramanlarýný veya beyleri gösteriyordu. Üslup ve konu
olarak Orta ve Ýç Asya ile uyuþuyorlardý.
Deðerli madeni eserleri elbiseler üzerinde
kullanma yaygýnlaþmýþtýr ama bunlar erken dönemin az deðerli madeni parçalarýndan sayýca daha
azdýr. Elbise üzerine takýlan parçalar, saç örgüsü
süsleri (hem kadýn hem de erkekler için), fibulalar,
tokalar vs. yanýnda cesed örtülerinde veya tabutlar üzerinde kullanýlan altýn plakalar devrin Avar
mezarlarýndan sýklýkla elde edilmiþ maden sanatýna ait önemli buluntulardandýr. Aynalar, gönderlerin ucuna veya çadýr direðine takýlan hayvan
biçiminde yapýlmýþ (töz) tepelikler de sýkça rastlanan madeni eserlerdendir (Resim 30).
Ýnsan tasvirlerinden ve mezarlarda bulunan
kalýntýlardan Avar erkeði ve kadýný hakkýnda da
epeyce bilgi elde edilmiþtir. Paleontolojik buluntular onlarýn fizyolojik bakýmdan çeþitliliðe sahip
bir toplum olduðunu gösteriyor. Çoðunluk
Mongoloid tip veya ona yakýn tiptedir. Bunlar
geniþ yüzlü, kýsa veya orta boylu, koyu kahverengi saçlý ve kahverengi gözlüdür; ama birçoðu da
açýk renk saçlý, mavi veya gri gözlü, açýk tenli,
çýkýntýlý burunludur. Erkek boyu ortalama 1.65 m,
kadýnýn boyu 1.55 m dir. Boylar geç Avar
devrinde baþka topluluklarla karýþmalar neticesinde 6 ila 8 cm artmýþtýr. Erkeðin ömrü 38 40 kadýnlarýn ki ise 36-38 yýldýr. Bizans kaynaklarý saçlarýnýn genelde uzun olduðunu ve kurdelerle örülmüþ veya baðlanmýþ olduðunu anlatmaktadýr. Orta ve Ýç Asya elbiselerinde olduðu
gibi kaftan ve yumuþak deriden yapýlmýþ çizme
veya geniþ tabanlý kayýþ þeritlerle baðlanmýþ ve
metal plakalarla dekorlanmýþ ayakkabýlar giyiyorlardý. Kemer, silahlar, elbise takýlarý, gerdanlýklar,
fibulalar, düðmeler , tokalar ve baþlýklar bu kýyafeti yerine göre tamamlýyordu. Eski Yugoslavya'-
Bazý araþtýrmacýlar ünlü Nagyszentmiklos hazinesi eserlerini geç Avar devri sanatýna (sekizinci yüzyýl sonu) ait parçalar olarak gördüðünden
dolayý bunlarýn en deðerli Avar buluntularý olduðunu ifade ederler ancak biz bunlarýn büyük ihtimalle Peçenek Türklerine ait olduðunu düþünüyoruz.
Avar sanatýnda hayvan üslubunun devamý
olmak üzere, hayvan tezyinatýnýn yaygýn olduðunu görüyoruz. Erkek kemerlerinin süslemelerinde
8. yüzyýlýn baþýndan itibaren kanatlý grifon ve
kývrýk dal (sarmaþýk) süslemeleri bütüncül bir þekilde yer almýþtý. Bunun yanýnda sanat eserle51
32. Budapeþte Arkeoloji Enstitüsü'nde bulunan Avar keramiklerinden bir grup (Fotoðraf Yaþar Çoruhlu).
da Nosa'da bulunan kemik oyma üzerindeki tasvirde saçlarýn örülmüþ ve sarkar veziyette ele alýndýðýný görüyoruz. Bu þekilde örülmüþ uzun saçlar
bütün Türk devirlerinde yaygýn olarak karþýmýza
çýkmaktaydý.
41. Kürti Bela - Lorýnczy Gabor,
“ ... Avarnak mondtak magukat
...” - “... They called themselves Avars...”, Szeged
1991.; M.Ý Artamonov, a.g.e.,
s.152-153; Istvan Erdelyý, Avar
Sanatý, Türk Kültürü El Kitabý
Ýslamiyetten Önceki Türk
Sanatý Hakkýnda Araþtýrmalar,
C. II, Kýsým I a, Ýstanbul 1972,
s.109-112.
yapýlmýþ eþyalarýn bazý parçalarý da ele geçmiþtir.
Bunlarýn bir kýsmý müzik aletleridir. Kemikten
yapýlmýþ kavallar yanýnda takýrdayan çalgý aletleri
de vardý. Kemik nesneler üzerinde yer alan runik
harfler onlarýn Göktürk alfabesini kullandýklarýný
gösteriyor.
Avar sanat eserlerinin önemli bir grubu eski
Türk inançlarýný (Gök-Yer-su/Atalar dini ve Þamanizm) yansýtan eþyalardan meydana gelmektedir. Örneðin eski Yugoslavya'da Mokrin köyü cývarýnda bulunan bir kemik kap üzerindeki dünya
aðacý tasviri kozmolojik ve mitolojik tasavvurlarla alakalýdýr. (Resim 31)
Avar eserlerinin yaygýn olarak mezarlardan
çýkarýlan ve en büyük gruplarýndan birini ise
keramikler oluþturmaktadýr. (Resim 32) Avar keramikleri bazý araþtýrmacýlar tarafýndan Saltovo kültürüne baðlanýr. Geç Avar keramikleri sarý renkli
balçýktan ve iyi iþlenmiþ örneklerdi. Bunlar daha
eski devirlerdeki madeni veya ahþap kaplarý taklit
ediyordu. Bazý keramik dekorasyonunda kaplarýn
etrafýný dolanan renkli hayvan figürleri dikkati
çekmektedir.41
Avar mezarlarýnda kemik (örn. iðne kutularý,
taraklar vs ve ayrýca yüksükler, tokalar, kavanozlar, eyer kaþlarýnda çeþitl kemik oymalar) buluntular ve deri, tekstil ve aðaç malzemelerden
52
33. Hazar devrine ait olarak (IX-X. yüzyýl) kabul edilen Sidorovo yerleþmesinden alýnmýþ kazý sonrasýndan bir fotoðraf ( E.Y.
Kravçenko-V.V.Miroþniçenko-A.N. Petrenko-V.V.Davidenko, Ýsledovaniya Arheologiçeskogo Kompleksa U S. Siderovo (Materialý
Ekspeditsiiy 2001-2003 g.g., Trudý Po Arheologii Stepi Evropý V Epohý Srednevekovya. Hazarskoye Vremya, C. IV, Donetsk
2005, fig. 72.)
Hazarlar
bu kültür için sözü edilen tarihler Don havzasý,
Azak Denizi kýyýlarý ve Kýrým'daki buluntulara
göre ortaya konmuþtur.
Karadeniz'in kuzeyinde, Hazar Denizi'nden
Dinyeper Havzasý'na kadar uzanan topraklarda
(630’dan sonra) devlet kuran Hazar Türklerinin Türk
kültür ve sanat tarihinde büyük bir yeri vardýr.42
Saltovo-Mayaki kültürünün yerleþim bölgeleri çoðunlukla surla çevrili birimlerdir. Bazen sur
yerine topraktan yapýlmýþ bir kale de söz konusudur. Bir kýsmý küçük ve dörtgen þeklinde olan,
bazýlarý taþtan ve iki bölümlü evlerin yanýnda, yuvarlak konut temellerine de rastlanmaktaydý. Yuvarlak planlý konutlarý Ak-Öylerle (yurt tipi de denilen çadýr) irtibatlandýran araþtýrmacýlar da vardýr.
Hazar devletinin asýl önemi Uygurlarda
olduðu gibi, bir kýsmý yarý yerleþik veya göçebe
olmasýný raðmen halkýn çoðunluðunun yerleþik
bir hayat sürmesinden kaynaklanmaktadýr.
Hazar arkeolojisine dair buluntular genellikle Saltovo-Mayaki medeniyeti olarak adlandýrýlan
kültür içerisinde deðerlendirilmektedir. Bu kültür
Hazar ülkesinin tüm topraklarýna yayýlmýþtýr.
Kazý buluntularýnýn en önemli bölümünü keramikler meydana getirmektedir. Toprak bakraçlar, kulplarý hayvan biçimli kadehler, kilden mamül mataralar, amforalar bu eserlerin baþlýcalarý
olup, bunlar elle veya çömlekçi çarký ile yapýlýyorlardý. (Resim 34)
S. A. Pletneva'ya göre en parlak dönemini 8.
yüzyýl ortalarýndan 10. yüzyýlýn baþlarýna kadar
olan zaman dilimi içerisinde varlýðýný sürdüren
53
42. Hazar Tarihi ve kýsmi arkeolojik bilgi için M.Ý.
Artomonov, Ýstoriya Hazar,
Leningrad 1962.; M.Ý.
Artomonov, Hazar Tarihi
Türkler, Yahudiler, Ruslar (Çev.
D. Ahsen Batur), Ýstanbul 2004
34. Hazar devrine ait olarak (IX-X. yüzyýl) kabul
edilen Sidorovo yerleþmesinden keramik ve demir
kaplar (E.Y. Kravçenko-V.V.Miroþniçenko-A.N.
Petrenko-V.V.Davidenko,2005, fig. 35)
Kazý yerlerinden çok miktarda takýlar da ele
geçmiþtir. Küpeler, taþlý yüzükler, bronz kulak süsleri, hayvan figürlü takýlar, bronz madalyonlar,
bronz aynalar vb. ziynet eþyasý mezarlardan gün
ýþýðýna çýkarýlmýþtýr.
Bu arada erkek mezarlarýnýn deðiþmez buluntularý olarak kemer, silah ve at koþum takýmlarýný da
bilhassa belirtmek gerekir.
Söz konusu materyalin adý geçen kültürün
yayýldýðý geniþ alanlarda ortak olarak rastlanan özelliklere sahip olduðu düþünülmekle birlikte, aslýnda
bu kültürle ilgili olarak ele alýnan eserlerin daha
doðudaki bölgelerle iliþkisinin bulunduðu da
anlaþýlmaktadýr.43
S. A. Pletneva'nýn eserinde belirtildiðine göre,
Kýrým'da görülen taþ insan heykelleri, kuþ, geyik, at,
çift hörgüçlü develer, domuz tasvirleri, kuyruðu düðümlenmiþ at üzerindeki savaþçýlarýn yer aldýðý kaya
resimleri de Hazar arkeolojisi ile ilgili olarak ele alýnabilir.44
43. Hazar arkeolojisi ile ilgili
söz konusu kültür hakkýnda
ayrýntýlý olarak bkz. Csanad
Balýnt, Hazarlara Ýliþkin
Arkeolojik Araþtýrma, Türk
Kültürü Araþtýrmalarý, XXVI / I ,
Ankara 1988, s.35-49
44. Pletneva' nýn sözü edilen
eserini elde edemedik. Bu
nedenle bu husustaki bilgileri
Tuncer Gülensoy' dan aldýk:
Tuncer Gülensoy, Kýrým Türk
Yurdunda Kültür Varlýklarýmýz,
X. Vakýf Haftasý Kitabý, Ankara
1993, s.111-125.
Hazar mimarlýðý ve sanatýna dair eserlerin ele
geçtiði en önemli arkeolojik merkezler, Hazar
baþkenti Sarkel, idari merkez Ýtil þehri, Mayatsko
þehri ve Saltovo kurganlarýdýr. Kafkaslar ve Don ile
Dinyeper Havzasý'nda da çeþitli sanat eserleri ele
geçmiþtir. Sözü edilen yerleþmeler dýþýnda baþka
çeþitli Hazar yerleþim yerleri de kazýlarla ortaya
çýkarýlmýþtýr. (Resim 34-35)
Sarkel'de yapýlan kazýlar sýrasýnda bir kale, kent
ve yakýnýndaki 9-10 yüzyýla ait mezarlýk alaný ortaya
çýkarýldý. Bu mezarlýk ve diðer defin alanlarýnda topraða açýlan çukur mezarlar, katakomb þeklindeki
mezarlar ve kurgan tipi mezarlara rastlanmýþtýr.
Ayrýca bu arada C. Balýnt'ýn söylediðine göre, Don
nehrinin sað kýyýsýnda yerleþildiði de belirlendi.
Artamonov'un ifadesine göre Sarkel þehri Bizanslýlarýn maddi ve danýþmanlýk desteðiyle Hazarlar
tarafýndan inþa edilmiþti. Buna iliþkin bilgiler Bizans
54
yýðýný altýnda dört bölümlü daire þeklindeki oval
görünüþlü bir hendeðin gök inancýyla iliþkili
olduðu -haklý olarak- düþünülmüþtür. Hendeðin
kuzeydoðu kýsmýnda kurganla baðlantýlý ortaçaðlara ait bir tapýnaðýn kalýntýlarý bulunmuþtur.
Mezar odasýnda diðer kurganlarda olduðu gibi
tabutta bulunan ceset kalýntýlarý, eþyalara iliþkin
kalanlar ortaya çýkarýlmýþtýr. Hendekte ise kafataslarý, kemikler, amfora kalýntýlarý vs. ele geçmiþtir. Söz konusu hendeðin dibinde sekiz tane
kireç taþýndan yapýlmýþ heykel bulunmuþtur ki
bunlarýn dördü atý üzerinde oturan süvari heykelleri diðer dördü ise hayvan heykelleri idi.
Ayrýca bulunan insan biçimindeki dikilitaþ ise
evvelce muhtemelen kurganýn üzerinde ve
merkezinde yer alýyordu. Heykelin yüzü ve baþlýðý
bu bölgeye ulaþmýþ Göktürk özelliklerini göstermektedir. Bu baþlýk üçgen þeklinde bir külahtýr.
imparatoru Konstantinos Porphyrogennetos'un
an-latýlarýnda mevcuttur. Ona göre bu þehrin
inþasý 829-842 yýllarý arasýnda Ýmparator
Theophylos za-manýnda gerçekleþmiþti. Sarkel
þehri Don'a açýlan su yolundan ziyade buraya
ulaþan kara yolunu denetlemek amacýný güdüyordu. 186x126 m boyutlarýnda tuðladan inþa
edilmiþ olan kale, 10 hektarlýk bir alaný bulunan
nehir kenarýndaki bir burunda kurulmuþtu. Sur
seviyesinden yüksekliði 5 m ye varan dörtgen
kulelerle takviye edilmiþ Sarkel'in kalker taþý
temel üzerine tuðla sur duvarlarýnýn kalýnlýðý 3.75
m idi. Sarkel'in inþasýnda kullanýlan ve Bizans
tuðlalarýndan farklý olan tuðlalar üzerinde bir
kýsmý iþaret, bazýlarý harfler, simgeler, figürler ve
þematik hayvan ve insan figürleri olan çizimler
bulunmaktaydý. Bize göre bunlar usta veya atelye
ya da boy iþaretleri yahut tasvirleridir ve benzerlerine ortaçað Türk mimarisinde baþka yerlerde
yaygýn olarak rastlanmaktadýr. Bunlarýn paralel
örneklerine Mayaki (Mayats) harabeleri ile Tuna
Bulgarlarý'nýn baþkenti Pliska'da kaya ve tuðlalar
üzerinde de rastlanmýþtýr.45
Bu insan þekilli heykelin aksine, anlaþýldýðýna
göre süvari ve hayvan heykelleri Kültigin Külliyesindeki gibi, bir mezar tapýnaðý olan mabede
giden yolun iki tarafýnda yer almýþ olmalýydý. Ý.
A. Baranov'a göre onlar tapýnaðýn koruyucularýnýn simgesiydiler. Bunlarýn dýþýnda güneþin
hareketine göre yerleþtirilmiþ diðer heykellerin
sýrtý tapýnaðýn giriþine dönüktü. Bunlardan
sadece ikisi süvari, dört adedi ise yine hayvan
heykeliydi. Ayrýca hendeðin kuzeydoðusunda üç,
doðu kesiminde ise dört heykel daha bulunmuþtu. Baranov'un ayrýntýlý olarak anlattýðý bu kurgan, tapýnak ve heykeller Hazar devrine aitti;
ancak Proto-Bulgar devrine ait olduðunu
söyleyen araþtýrmacýlar da vardýr.46
Hazarlara ait kaynaklarda geçen diðer yerleþim alanlarýnýn kazýlar yoluyla saptanmasýna
hâlâ devam edilmektedir.
Hazar sanatýnýn Türk sanatý tarihi bakýmýndan önemli yanlarýndan bir diðeri de mücevherler, tabaklar ve madeni eserlerin yapýldýðý yerel
atölyelere ait kalýntýlarýn ortaya çýkarýlmýþ olmasýdýr. Bu durum Orta ve Ýç Asya gelenekleriyle
güney kavimlerinden gelen etkileri bünyesinde
birleþtiren Hazar sanatýnýn, zamanla geliþtiðini ve
yüksek bir düzeye eriþtiðini göstermektedir.
Hazar sanatý ve gelenekleri, dönemin diðer
büyük Devletlerinde de etkili olmuþtur. Örneðin
MS. 732 yýlýnda, Bizans imparatoru V. Constantine'in bir Hazar prensesiyle evlenmesi Bizans sarayýnda etkili olmuþ ve bir Türk modasýnýn meydana çýkmasýna yol açmýþtý. Hatta prensesin çeyizi içinde gelen bir elbise, uyandýrdýðý hayranlýk
nedeniyle erkeklerin törenlerde giydiði elbise
olarak kabul edilmiþtir. Koestler'in söylediðine göre
prensesin Türkçe adý “Çiçek" den alýnarak bu elbiseye “çiçakyon" denilmiþti. Söz konusu prenses
Bizans sarayýnda Eirene ismiyle vaftiz edilmiþti.47
Hazarlar, bilindiði gibi Yahudiliðin (Karaim)
mezhebini kabul etmiþlerdi; ancak bununla birlikte Göktanrýsýnýn hakim unsur olduðu eski Türk
inançlarýný da kuvvetle sürdürüyorlardý. Nitekim
yukarýda da sözü edilen VII-VIII. yüzyýllara tarihlenen Kýrým bozkýrlarýnda, Azak ve Aþaðý Dinyeper
boylarýndaki taþ heykeller ve kurganlar bu
inanýþla ilgiliydi. Kýrýmda Zaporojye vilâyetinin
Tokmak rayonundaki Çernozemnoye köyü yakýnlarýnda, 36 m çapýndaki kurgan buna iliþkin
iþaretler taþýyan önemli örneklerdendir. Toprak
55
45. Sarkel ve iliþkili olduðu
kültürler üzerine daha ayrýntýlý
bilgi için bkz. M. Ý. Artamonov,
a.g.e., s.375-415
46. Mezar, Tapýnak ve
heykeller hakkýnda ayrýntýlý
bilgi için bkz. Ý. A. Baranov,
Tavrika ve Dnepr boyundaki ilk
Türklerin Tengri inancý tapýnaklarý, Türk Dili Araþtýrmalarý
Yýllýðý Belleten 2000, Ankara
2001, s.37-45.
47. Arthur Koestler, Onüçüncü
Kabile (Hazar Ýmparatorluðu ve
Mirasý) (Çev. Belkýs Çorakçý),
Ýstanbul 1984, s.54.
Eski Bulgar Sanatý
Peçenekler ve Kumanlar
Doðu Avrupa'da Osmanlý öncesi Türk
sanatýyla ilgili olarak sözünü edeceðimiz son
topluluk, önceleri Seyhun Nehri cývarýnda
yaþayan Peçeneklerdir. Aslýnda bu nehir cývarýnda
yaþayan halkýn Peçeneklerin baþlýca boyunu oluþturduklarý düþünülmektedir. Bazý bilim adamlarý
ise onlarýn Türgiþlerin bir kýsmýný meydana
getirdiklerini kabul etmektedirler.Söz konusu bu
bölgede, 9. yüzyýlda sekiz Peçenek kabilesi
bulunmaktaydý. 7. Yüzyýldan sonra yavaþ yavaþ
Avrupa'nýn merkezine kadar yayýlan Peçenekler
bir süre Hazar devletinin etrafýnda da yaþamýþlardý. Onlarla ilgili baþlýca arkeolojik buluntu yerleri Don-Donets bölgesi, Azak Denizi çevresi ve
Kýrým yarýmadasý, Moldavya ve Wallachia, Aþaðý
Dinyeper ve Dinyester nehirleri çevresi idi.49
Bu arada 659 da büyük Bulgar devletini kuran Bulgarlar, daha sonra 671'de Tuna Bulgar
devletini, 7-8. yüzyýllarda da Ýdil (Volga) Bulgar
hanlýðýný kurdular.
Kurum Han'ýn inþa ettirdiði Piliska, Bulgar
Türklerinin eski baþkentiydi. Burada yer alan
büyük bir kalenin harabesi içinde, orta bölümde
saray kalýntýlarýna da rastlanmýþtýr. Bulgar (Türk)
sanatýnýn en parlak zamaný olan Omurtag Han
çaðýnda, hükümdarýn tahkim edilmiþ sarayý da
Pliska þehrinde inþa edilmiþti. Öte yandan kale ve
saraylarý bulunan yerler arasýnda Preslav ve
Madara þehirleri de dikkat çekmektedir.
48. Bulgarlar, Bulgar sanat ve
arkeolojisi için ayrýntýlý olarak
bkz. Bahaeddin Ögel, a..g.e.,
s.256-276 ; Akdes Nimet
Kurat, Iv - XVIII. Yüzyýllarda
Karadeniz Kuzeyindeki Türk
Kavimleri ve Devletleri, Ankara
1972 ; Stanço Vaklinov,
Formirane Nastaro Bulgarskata Kultura, Sofya
1977 ; Veselin Beþevliyev, Prvo
- Blgarite Vit i Kultura, Sofya
1981 ; Geza Feher, Bulgar
Türkleri Tarihi ( Çev. Heyet ),
Ankara 1984 ; I. Zýmonyý, The
Orýgýns of The Volga Bulghars,
Szeged 1990
49. Andras Paloczi Horvath,
Pechenegs, Cumans, IasýansSteppe Peoples in Medieval
Hungary, Macaristan
(Budapeþte)1989, s.19.
Ancak Madara'da, Kurum Han'ýn anýsýna bir
kaya yüzeyine yapýlmýþ kabartma, bütün bu eserlerden çok daha ünlüdür. Hükümdarýn süvari
olarak gösterildiði bu eserde, hükümdar elinde
hakimiyetin iþareti olarak bir kadeh tutmaktadýr.
Kadeh tutan insan heykellerinin Orta Asya'da
yaygýn olduðundan daha önce de söz etmiþtik.
Saçlarý uzun hükümdar figürü ayrýca elinde bir
tuð tutmaktadýr. Bu kabartma aslýnda söz konusu
olan Han'ýn baþ rolünü oynadýðý bir av sahnesidir.
Dolayýsýyla sahnede konuyu tamamlayýcý unsurlar
olan bir av köpeðiyle, sýrtýna mýzrak saplanmýþ bir
arslan figürü de yer almaktadýr.
Peçenekler yukarýda sözü edilen Saltovo
Mayaki kültürünün yerleþmeleri üzerinde etkide
bulunmuþlardýr. 10 yüzyýlýn ilk yarýsýnda etkinliði
sona ermiþ bu kültür Peçeneklerin teþvikiyle son
bir kez daha canlanmýþtýr.
Bulgarlarda Starazagora ve Novozogora'da
olduðu gibi, içlerinde hayvan figürlerinin yer aldýðý baþka kabartma eserler de bulunmaktadýr.
Söz konusu Türk topluluðu ile Bizans hakimiyetinde bulunan koloniler arasýnda, daha önceki Bozkýr ve Türk kavimleri ile bu ticaret merkezlerinin iliþkilerine benzer münasebetler tesis
edilmiþtir. Dolayýsýyla bu husus sanat ve arkeoloji konusunda da etkili olmuþtur. Buralardan elde
edilen Bizans paralarýnýn belirlediði ana ticaret
merkezleri arasýnda, Azak denizi kýyýsýndaki
Tamar Tarkan ve Kýrým'da vardý.
Madara'da bulunan altýn kemerler, Sadaveç'te ele geçen kemer parçalarý, çeþitli yerlerde bulunan gümüþ düðmeler, yüzükler ve bilezikler,
Vidin'de bulunan kuyumculuk aletleri, eski
Bulgar Türklerinde de kuyumculuk sanatýnýn ileri
düzeyde olduðunu göstermektedir.
Þimdiye kadar yapýlan araþtýrmalar tipolojik
ve kronolojik açýlardan ele alýnmýþ olmakla birlikte, etnik yapýlar genellikle gözardý edildiði için,
mezarlarda ele geçirilen eserlerin Peçeneklere ait
olanlarýný diðer topluluklara ait olanlardan ayýrmakta güçlük çekiyoruz.
Pliska ve Madara'da Bulgar Türklerine ait
incelikle iþlenmiþ keramikler de ele geçmiþtir. Elle
veya kalýpla yapýlmýþ ve 14. yüzyýlda en kaliteli
seviyesine ulaþmýþ bu keramikler, Bizans ve
bölgesel üsluplarla karýþmýþ bir tarz gösterirler.48
Pletneva'ya ve çeþitli araþtýrmacýlara göre,
Peçenekler genellikle bronz çaðýnýn veya Sarmat
devrinin kurganlarýna benzer þekilde, mezar
üzerinde bir küçük tepe oluþturacak biçimde
mezar anýtlarýný inþa ediyorlardý. Aðaç lahit içinde
56
mücadele sahnesi. Miðferli, zýrhlý, hafif çekik badem gözlü, býyýklý-sakallý ve kuyruðu düðümlü
bir ata binen süvari tasviri gibi sahneler yer almaktadýr. Bir elinde flamalý bir mýzrak tutan süvari, bir esiri sürüklemekte olup, atýnýn terkisinde
de kesik bir baþ götürmektedir.
bulunan ve baþý batýya yöneltilmiþ olan cesedin
yer aldýðý mezarda ölünün saðlýðýnda bindiði
atýnýn kalýntýlarý, at koþum takýmlarý ve silahlarý
da bulunuyordu. Kurban edilmiþ atýn kafatasý ve
yüzülmüþ derisi ile eklem kemikleri in situ olarak
ortaya çýkarýlmýþtýr. Peçeneklere ait mezarlarda
ayrýca daha evvelki devirlere ait mezar yapýlarýndakilere benzer çeþitli eserler ele geçirilmiþtir.
2 Numaralý sürahide yer alan insan kaçýran
veya götüren kartal (veya Karakuþ/Garuda) tasviri
de çok önemlidir. Esasýnda bir Hint ilahý olan (insan baþlý, kartal veya yýrtýcý kuþ vücutlu) Garuda
ve onun benzeri niteliklerini taþýyan karakuþ gibi
yýrtýcý kuþlar, Türk sanat tarihinde sýklýkla tasvir
edilmiþtir.
Macaristan ve çevresindeki ülkelerde de
içinde Peçenek mezarlarýnýn bulunduðu çeþitli
Peçenek yerleþmeleri kazýlarla ortaya çýkarýlmýþtý.
Bunlardan birisi eski Çekoslavakya arazisinde bulunan þimdiki Bajc-Vlkanovo'da yer alan Komarom
bölgesindeki eski Bajcs-Farkasd köyünde idi ve
10. yüzyýla aitti. Söz konusu yer Peçenek saray
memurlarýnýn köyü idi. Baþka bir keþif ise
Peçenek asilzadelerinin mezarlarýnýn bulunduðu
Fejer bölgesindeki Tinod'daki br çiftliðin arazisinde keþfedilmiþti. Buradaki mezardan gem parçalarý, bir üzengi ve iki kýlýç çýkarýlmýþtýr. Bu soyluluk göstergesi olan kýlýçlardan biri tunç kakma
ile dekorlanmýþtý ve kabzasý ve siperliði bulunan
ancak kabza kaplamasý mevcut olmayan her iki
kýlýç 11. yüzyýldaki geliþmelere iþaret eden tipik
eðri gövdeli kýlýçlar idi.50
Nagyszentmiklos Büyük Macaristan düzlüðünün güneydoðusunda kalan eski Aranka nehrinin yataðý yakýnýnda þimdi Romanya'da kalan
Banat'taki Maros nehrinin güneyindedir. Buluntular uzun süre önce kurumuþ olan Aranka nehrinin güney-batýsýndaki ada olarak adlandýrýlan
yerdeydi. Bu ada denilen yer bu gün dahi sellerle
akýntýlarla sular altýnda kalan bir yerdir. Hatta
muhtemeldir ki þimdiki köy bu ada denilen yerde
kurulmuþtu. Buluntu yeri üzerine dikkatlice
yapýlan çaðdaþ inceleme ve gözlemler hazinenin
bir çeþit hendek içinden çýkarýldýðýný göstermektedir. Hazine tesadüfen bir köylünün evinin
avlusunda çukur kazýlýrken ortaya çýkarýlmýþtý.
Önceleri Attila'nýn hazinesi sanýlan bu eserler iki
rum tüccarý tarafýndan satýn alýnýp Macaristan'a
götürülmüþ, daha sonra Kýral Fransuva tarafýndan satýn alýnmýþ ve böylece bugün Viyana Sanat
Tarihi Müzesi koleksiyonlarýna dahil olmuþtur.
Orta ve Ýç Asya geleneðinin sürdüðü Peçenek
sanatýnda dökme, savat ve baský tekniðinin uygulandýðý çeþitli madeni eserler ele geçmiþtir. Peçeneklere ait olduðu ileri sürülen en önemli sanat
eserleri ünlü Nagy Szent Miklos hazinesinde yer
almaktadýr.51 Yirmiüç parçadan oluþan hazine de,
meyve tabaklarý, altýn çanaklar ve sürahiler yer
almaktadýr. Hazinedeki kaplarýn bazýlarý boða
baþlýdýr. Definede yer alan bu eserlerin içinde ve
dýþýnda hayvan ve insan figürlü kompozisyonlar,
bitki motifli kabartmalar, hayvan mücadele sahneleriyle mitolojik kompozisyonlar yer almaktadýr. Kaplardan bazýlarýnýn üzerinde bir yanlýþ adlandýrma sonucu runik denilen Türk yazýlarý bulunmaktadýr.
Araþtýrmacýlar bu eserleri Bulgar, Avar,
Peçenek gibi deðiþik Türk topluluklarýna mal
etmiþlerdir. 52 Ancak G. Laszlo'nun fikrine göre ki baþka çeþitli araþtýrmacýlarýn da fikri budurhazinedeki eserler Geç Avar devri metal iþçiliðinin
özelliklerini göstermektedir. Eserlerin tarihi ise
terminus ante guem olarak 1000 yýlý cývarýný gösteriyor. Araþtýrmalar çýkarýlan eserlerin büyük
oranda tamam olduðunu ve bunlarýn bir mezar
buluntusu olmadýðýný ortaya koyuyor. Bununla
birlikte kime ait olduklarý konusunda deðiþik
fikirler vardýr. Son sahip olarak bir manastýr veya
kiliseye ait olup olmadýklarý ya da bir prens ve ka-
Bu eserler üzerinde yer alan figürlü kompozisyonlar, Orta ve Ýç Asya'nýn ikonografisini yansýtmaktadýr. Bu tür kompozisyonlar bakýmýndan
en zengin parçalardan biri, 2 Numaralý sürahidir.
Burada bir grifonun bir geyiðe saldýrdýðý hayvan
57
50. Andras Paloczi Horvath,
a.g.e., s.18-20, 22, 24, 3435.,Resim 21-22 .
51. Çalýþmamýzda bu eserleri
ayrýntýlý bir biçimde yayýnlayan
G. Laszlo' nun eseri esas alýnmýþ olup sözü eden buluntular
kendi yorumlarýmýzla birlikte
ele alýnmýþtýr. Bkz. Gyula
Laszlo - Istvan Racz, The
Treasure of Nagyszentmiklos
(Macarcadan çev. H. Tarnoy),
Budapeþte 1977. Bu konuda
ayrýca bkz Nejat Diyarbekirli,
Peçenek hazinesi ve Türk
sanatýnýn çeþitli kýtalarda
geliþen ortak nitelikleri, Tarih
Enstitüsü Dergisi, S. 4-5 ' den
ayrý basým, Ýstanbul 1974.
52. Araþtýrmalarýn kýsa bir
özeti için bkz. Hüseyin Namýk
Orkun, Eski Türk Yazýtlarý,
Ankara 1987,s.379 vd.
rýsýna ait olup olmadýðýný bilmiyoruz. Bu nedenle
bulunduðu yerden dolayý Nagyszentmiklos adasý
þaheserleri olarak anýlmýþlardýr. G. Laszlo'nun görüþüne göre kaplarýn çoðunluðu asil soydan kiþiler
için yemek piþirilen tabaklar olduðundan muhtemelen törenlerde kullanýlmak üzere yapýlmýþ en güzel
birkaç parçadan oluþan bir prense (ve karýsýna) ait
þaheserler olmalýydý. Þaheserlerin bir prense ait olduðunu sadece altýn kaplarýn fazlalýðý göstermez,
ayný zamanda artistik iþçiliðin yüksekliði ve prenslik
simgesi olan bir içki boynuzu (riton) nun bulunuþu
da buna iþaret etmektedir.
Eserleri iki masa servisine bölünmüþ olarak ele
alýrken daha önce Hampel'in yaptýðý yaygýn olarak
kabul edilmiþ sýralamayý ele alacaðýz ki bu kaplarý 123 numaralý eserler olarak göstermektedir. Yazarýn
anlatýmýna göre Prensesin masa servisi üç testi (12-7), üç hayvan baþlý kayýk þeklinde içki kabý kabý
(no 13-14-18) iki dar sýð göbekli kap (no 20-21) ve
bir þekerleme kabý (no 19) idi.
2 Numaralý Sürahi ( veya testi); 22 cm yükseliðinde olup 18 kýrat altýndan yapýlmýþtýr. Aðýrlýðý 608
gr. Olup, kübik kapasitesi 1. 44 litredir. (Resim 35)
35. Peçenek hazinesinden 1 ve 2 numaralý sürahiler.
(Gyula Laszlo - Istvan Racz, The Treasure of
Nagyszentmiklos, Budapeþte 1984, Lev. I)
Eserin taban ve gövdesi, içinde hiçbir lehim izi
olmamasýna raðmen, Mavrodinov'a göre ona lehimlenmiþ boynuyla altýn sanatçýsý tarafýndan tek levha
halinde çekiçlenmiþtir. Bu nedenle bütün testi bir
tek levhadan yapýlmýþtýr. Desenler çekiçle kabartýlmýþtýr (repousse). Yüzeyin içeriden görünüþü hemen
hemen düzdür. Kabýn oranlarý 1 numaralý sürahiyle
benzer sadece onun bodur bir benzeridir. Madalyonlar baþarýlý bir düzenlemeyle yerleþtirilmiþtir. Sürahi etrafýndaki halkalar, yapraklar dizisi ve bütün
süslemeler ölçülü, hesaplý olarak yapýlmýþtýr. Çekiç
izleri hafifça hissedilebilir. Savaþan grifon ve açýk
renkli geyik arasýnda bir küçük detay gizlenmiþtir ki
Sanatçý burada çekiçlemeyi bitirmemiþtir.
Birinci derecede iþçiliðe sahip, olgun bir sanat
anlayýþýný gösteren sürahi, üzerindeki kabartma tasvirler ve diðer dekorasyonla (repousse) dikkati çekmektedir. Sürahinin orijinalinde kulpu yoktur. Aðýz
kýsmý ile daha altta çýkýntý oluþturan halka þeklindeki kýsým arasýndaki bölüm iç bükey olup ayný zamanda tutmaya yaramaktadýr. Dýþa çýkýntý yapan
aðýz çemberi ve alttaki çember bitkisel süsleme þeri58
baþlý grifon yine gövdesi benekli bir geyiði yenmektedir. Sahne iç ve Orta Asya'da proto-Türklerden beri yaygýn olarak görülen ayný zamanda
belli baþlý ilk ve ortaçað sanatlarýnda da farklý bir
üslupta yer alan bir sahnededir. Buradaki uygulama Türk hayvan üslubundadýr. Bir sonraki madalyonda yine insan baþlý, kanatlý, gövdesi benekli
bir sfenkse (yani tanrýsal bir figüre) binen bir
zýrhlý prens Türk usulü geriye dönerek ok atmakta ve arslan avlamaktadýr. Böylece prens gücünü
ýspatlamaktadýr. Týpký ilk madalyondaki sahnede
olduðu gibi. Bir kadýný kaçýran yýrtýcý kuþ tasviri
ise yine aþaðý yukarý ayný anlamý verir. Ýç Asya'da
Gök Tanrýlarýnýn simgelerinden olan yýrtýcý kuþlar
kendilerine kurban edilen kadýn ve çocuklarý
böyle alýp gidiyorlardý. Bu tema Hint mitolojisinde de Garuda ekseninde Türk mitolojisinde
ise kartal/Karakuþ gibi yýrtýcýlar çerçevesinde ele
alýnýyordu. Görüldüðü gibi burada çýplak bir
kadýn cepheden tasvir edilmiþ kartal veya garuda
figürünün pençeleri arasýnda göðe kaldýrýlmaktadýr. Kadýnýn ellerinde tuttuðu bitkiler belki kutsal bir sunu olarak düþünülebilir. G. Laszlo bu
sahneyi göðe yükselme olarak takdim ediyor;
ancak diðer madalyonlarla içerik olarak bütünleþmesi açýsýndan bizim verdiðimiz anlam daha
uygun görünmektedir.
dine sahiptir. Ýkinci halkanýn altýnda uçlarý çatallý dikdörtgenler halinde ortalarýnda daire þekilleri
bulunan ve yine bir halka oluþturan düzenleme
vardýr. Gövde tabana doðru geniþleyen (armudi)
þiþkin bir karýna sahip olup gövde üzerinde birbirine baðlanan düðümlerle yer alan madalyonlar
içerisinde kabartma figürler yer almaktadýr.
Madalyonlar arasýndaki boþluklarda belki hayat
aðacýný temsil eden stilize bitki tasvirleri bulunmaktadýr. Böylece madalyonlar bir antrolak þeklini oluþturur. Madalyonun þerit kýsmý balýk pulu
þeklinde düzenlenmiþtir ve iki taraftan inci dizisi
motifiyle sýnýrlandýrýlmýþtýr. Bu madalyonun
repousse olarak yapýlýþý birinci sýnýf iþçiliktir.
Madalyonlarýn içlerinde sanatçýnýn klasik
rölyef tekniklerini uyguladýðý kabartma tasvirler
bulunmaktadýr. Madalyonlarda zaferden dönen
zýrhlý bir prens, bir grifonun geyiði yakaladýðý (alt
ettiði) sahne, bir prensin kanatlý, insan baþlý arslanýn sýrtýnda avlanmasý ve son sahne ise bir yýrtýcý
kuþ (garuda veya yýrtýcý kuþ) tarafýndan bir kadýnýn göðe kaçýrýlýþý yer almaktadýr.
Ýlk madalyondaki süvari yüz hatlarý ile tipik
Asyalý (bozkýr kültürü mensubu) bir figür olup
yüzü sakallý ve býyýklý olarak tasvir edilmiþtir.
Baþýnda rütbe iþareti olarak iki tüyün takýlý
olduðu bir tolga bulunmaktadýr. Sað elinde tutup
omzuna yasladýðý uzun flamalý mýzrak, uzun deri
çizme, demir örme zýrhýn ve deri eldivenlerle bu
süvarinin tasviri özellikle Göktürk tasvirleriyle
karþýlaþtýrýldýðýnda önemli oranda bir ikonografik
birliðin söz konusu olduðu anlaþýlýr. Bu þekildeki
süvari tasvirleri bütün bozkýr kuþaðýnda özellikle
belli bir dönemden sonra yaygýn olmuþtur. Ayný
ikonografik bütünlüðü süvarinin atýnda da görmek mümkündür. Simgesel olarak uður getiren
benekli bir at söz konusudur. Atýn kuyruðu da
yas/yiðitlik geleneklerine uygun bir þekilde düðümlenmiþtir. Figür yakaladýðý Avrupalý tipte sakallý ve býyýklý bir figürü saçlarýndan kaldýrýp götürmekte ve kesik bir düþman baþýný da atýnýn
terkisinde taþýmaktadýr.
7 Numaralý sürahi'de bazý kompozisyonlar
açýsýndan iki numaralý sürahideki sahneleri hatýrlatmaktadýr. (Resim 36) Bu sürahi 23 cm yüksekliðinde olup, 733 gr aðýrlýðýndadýr. Bir litre sývý
alabilen bu kap 21 krat altýndan yapýlmýþtýr.
Kapta özellikle kabartma (repousse) ve kazýma
teknikleri kullanýlmýþtýr. Kabýn üzerinde iki tarafta
bulunan madalyonlarda bir kartal (veya garuda)
tarafýndan göðe kaçýrýlan veya götürülen bir genç
adam tasvir edilmiþtir. Ýnci dizilerinden oluþturulmuþ konturlara sahip madalyonlarýn içi kývrýk dal
tezyinata sahiptir. Ana kompozisyonun iki tarafýndaki dallar olayýn bir ormanda geçtiðine iþaret
etmektedir. Yýrtýcý kuþ tarafýndan kaçýrýlan çýplak
erkek figürünün gövde kaslarý kuvvetle vurgulanmýþtýr. Figür iki yana açtýðý ellerinden birinde,
kartalýn baþýna doðru uzattýðý bir çanaðý tutmaktadýr. Ýnsan figürü geriye kaykýlmýþ baþýný kartalýn
aksi yönüne çevirmiþtir; göðüs kýsmý cepheden,
Sonraki üç madalyondaki konular bu zafer
kazanma sahnesini üç kez daha tekrarlamýþ olmaktadýr. Nitekim benekli gövdeli kanatlý kartal
59
karýn ile kalçalarý yandan gösterilmiþ ve ayaklarý kartalýn baþýnýn döndüðü tarafa yönelmiþtir. Arka tarafta bulunan kompozisyon da ise yýrtýcý kuþun ve
erkek figürünün yönleri aksi istikamete doðrudur.
Kartalýn gövdesi nokta ve taramalarla belirginleþtirilmiþtir. Böylece gövdesi benekli yýrtýcý bir kuþ ile
karþý karþýyayýz. Deðiþik kültürlerde olduðu gibi benzeri tasvir ve kompozisyonlar Türk sanatýnýn çeþitli
devrelerinde yaygýn olarak karþýmýza çýkmaktadýr.53
Yukarýda söylendiði gibi, kadýn veya çocuklarýn
yýrtýcý kuþlar tarafýndan kaçýrýldýðý ve götürüldüðü
sahneler çok yaygýndýr. Buradaki örnekte figür erkek
olduðu ve yýrtýcý kuþa çanakta içki veya yemek sunduðuna göre belki de Er Töþtük masalýnda olduðu
gibi, zorla bir kaçýrýlma sahnesi deðil, kutsal hayvan
vasýtasýyla bir yerden baþka bir yere götürülme
motifi söz konusu olmuþtur.54
36. Peçenek hazinesinden 7 numaralý sürahi ve 19
numaralý kap. (Gyula Laszlo - Istvan Racz,1984, Lev. II)
Bu madalyonlarýn aralarýnda kalan iki dar
yüzeydeki kompozisyonlarda, orman izlenimini
veren aðaçlarýn arasýnda, insan baþlý hayvanlara binmiþ ve deðiþik konularý anlatan figürler bulunmaktadýr. Sürahinin boyun kýsmýnda ise “saz üslubu"
denilen orman manzaralý tasvirleri hatýrlatýr þekilde,
bitkilerin içinde hayvanlarýn yer aldýðý bir kompozisyon bulunmaktadýr.
1 Numaralý sürahi (testi); tip olarak iki numaralý sürahinin benzeri olmakla birlikte ondan daða büyüktür 36 cm yüksekliðinde, 2,149 gr aðýrlýðýnda,
4,4 litre sývý alabilecek kapasitede, 22 kýrat altýndan
yapýlmýþtýr. Gövde yivli ve yonca biçiminde dýþa çýkýntý yapan aðzý, boynun sona erdiði yerdeki çiçek
süslemeli halka ve onun altýndaki iri yaprak kabartmasý ve tabana yakýn kýsýmdaki yaprak kabartmalarý
haricinde bir süslemeye sahip deðildir. (Resim 35)
53. Yaþar Çoruhlu,
Nagyszentmiklos hazinesindeki
iki sürahi üzerinde bulunan
yýrtýcý kuþ ( kartal / garuda )
figürlü kompozisyonlarýn Türk
sanatý ve ikonografisindeki
yeri, Selçuk Üniversitesi
Selçuklu Araþtýrmalarý Merkezi
Prof. Dr. Yýlmaz Önge
Armaðaný, Konya 1993, s.319 337.
54. Yaþar Çoruhlu, Türk
Mitolojisinin Anahatlarý, s.
131-132.
13-14 ve 18 numaralý eserler (boða baþlý kayýk
biçimli içki kaplarý); 13 ve 14 Numaralý kaplarýn
yüksekliði 11 cm ve geniþlikleri 12,2 cm dir. 13
numaralý eser 283 gr aðýrlýðýnda 14 numaralý olan
ise 284 gr aðýrlýðýndadýr. Her ikisi de 20.5 kýrat altýndan imal edilmiþtir. Kapasiteleri 0.2 litre (13 nu.) ve
0.19 litre (14 nu.) dir. Ýki içki kabýnýn biçimi
yumuþakçalardan olan sedefli deniz kabuðu (natilus
mollusc) biçiminde þekillendirilmiþtir. Baþlar boða
þeklinde olmakla birlikte, diþleri ve tabaðýn ayaklarý
yýrtýcý hayvan biçimindedir. Sadece kulaklar, boynuz
60
mor renkli mine iþçiliðinin hala kalýntýlarýnýn görüldüðü eserde madalyonlar arasýndaki daireler
çoðu kaybolmuþ mavi, beyaz cam hamuruyla
dolgulanmýþtý.
ve gözler bir boðayý hatýrlatýr. Bu boða baþlý
kaplar muhtemelen prensesin masa servisine aittir.
G. Laszlo'nun dü-þüncesine göre prenses bundan
bir þey içtiðinde hayvan onun gözlerinin içine
doðru bakýyordu. Yine onun görüþüne göre bu
anlayýþ ile Grek dünyasýnda görülen “açýk gözlükaplar" arasýnda baðlantý kurmak kolaydýr; ancak
bu eser Grek dünyasýna deðil Bozkýr alemine aittir. Belki de boðanýn bereket kültleri ile ilgisine
iþaret eden bir sembolizm de burada söz konusu
olabilir. Bu kaba iliþkin baþka paralellik aranacak
örnekler Bozkýr bölgesinden de bulunmuþtur.
Kaplarda zengin altýn iþçiliði özellikle boða
baþlarýnýn bulunduðu kesimdedir. Ayrýca bu
kýsýmlarda bir zamanlar mine iþçiliði de uygulanmýþ olmalýydý. Mavrodinov'a göre, kuvvetli bir
büyüteçle bakýldýðýnda oyuklarda kýrmýzý mine
izleri görülebilir. No 13 de baþ kýsmýnda özellikle
burun köprüsündeki süsleme 14 dekinden daha
zengindir. Buna raðmen ikisinde de iþçiliðin kalitesi birbirinden farklý deðildir. Baþ kýsmýnda lotus,
gövdeyi çeviren kap kenarý frizinde ise palmetlerden oluþan süsleme bulunmaktadýr.
Madalyonlarda yer alan deniz canavarlarý þu
þekilde belirtilebilir: keçi baþlý (iki adet), arslan
baþlý, kartal baþlý, panter baþlý ve boða baþlý .G.
Laszlo'nun deniz canavarlarý veya yaratýklarý olarak takdim ettiði bu figürler, deniz yaratýklarý gibi
kývrýlan arka kýsýmlarý hariç tutulursa kanatlý grifonlar gibi tasvir edilmiþlerdir.
20 ve 21 numaralý kaplar göbekli derinliði az
altýn kaplardýr. 20 numaralý kap 12 cm. çapýnda,
2.2. cm. derinliðinde, 179 gr. aðýrlýðýnda, 0.22
litre kapasitededir. 22 kýrat altýndan yapýlmýþ bu
eserde üç þeritli bitkisel (yaprak) süslemeli bordürle çevrilmiþ bir grifon bulunmaktadýr. Kanatlý
yýrtýcý gövdeli kartal baþlý bu yaratýk, daha sade
olarak kabýn dýþ kýsmýndaki benzeri türden bir
madalyon içinde yer almýþtýr. Kabýn hem iç hem
dýþ kenarlarýnda ise bir bitkisel süsleme þeridi
bulunmaktadýr. Genel hatlar itibariyle benzeri
olan 21 numaralý kap ayný çapta, 212.1 gr. aðýrlýðýnda, kapasitesi 0.21 litre olan ve 22 kýrat
altýndan yapýlmýþ olan bir diðer seçkin eserdir.Ýç
ve dýþ kenarýnda kývrýkdal bitkisel süsleme þeridi
bulunan eserin iç kýsmýndaki madalyonun etrafýnda bir yazý bulunmaktadýr ki bu Grek harfli
Türkçe bir yazýdýr. Bu yazýdan dolayý esere
“Boyla kabý” da denmiþtir. Merkezi madalyonun
içinde mine dolgu bulunmaktaydý. Araþtýrmacýlarýn “haç" olarak niteledikleri ancak dört yön iþareti de olabilecek bir þekil yazý arasýnda yer almaktadýr. Madalyonun içi “çubuklu palmet stili"
denilen aslýnda bize göre birbirine ulanan lotuslarýn yer aldýðý bitkisel karakterli bir süslemeye
sahiptir. Kabýn dýþ kýsmýnda lotus þeridinin oluþturduðu bir bordürün çerçeve yaptýðý sahnede ise
baþý kartalý andýran kanatlý at gövdeli kartal
pençeli grifon türü bir yaratýk bir geyiðin üzerine
yukarýdan hamle yapmaktadýr. Tipik Türk hayvan
üslübü tarzýnda olan bu sahnede geyik baþýný
tehlikenin geldiði yöne doðru çevirmiþ olup,
saldýranýn aðýrlýðý ile bacaklarý üzerine çökmekte
olduðu þekilde gösterilmiþtir.
Diðerlerine göre çok daha sade olan 18 numaralý içki kabý 10.6 cm. yüksekliðinde, 16. 2 cm.
geniþliðindedir. Kapasitesi 0. 33 litre olan bu kabýn
aðýrlýðý 483 gr olup 22 kýrat altýndan yapýlmýþtýr.
Bu kap da sözü edilen deniz kabuðu þeklinde
olmakla birlikte tas kýsmý diðerleri kadar geniþ
deðildir. Burada hayvanýn sýrtýný oluþturan kýsým
baþ tarafýna doðru daha kapanýk olarak kývrýlmýþtýr. Araþtýrmacýlar bunun altýn iþçiliðinin iyi fakat
tamamlanmamýþ olduðunu söylerler. Bu gün
mevcut olmamakla birlikte, hayvanýn göz çukurlarý cam macun ile dolgulanmýþ olmalýdýr. Hayvanýn çýkýntý yapan kulaklarý ve onun kaþlarý görülebiliyor, ancak çivisi olmakla birlikte boynuzlarýn
kopmuþ olduðu anlaþýlmaktadýr. Bu baþ kýsmý bize
göre boða-balýk ve at baþýnýn bir karýþýmýný çaðrýþtýrmaktadýr.
19, 20 ve 21 Numaralý Kaplar'dan küçük bir
kap olan 19 numaralý eser 5.7 cm. uzunluðunda,
217.5 gr. aðýrlýðýnda, 0.23 litre kapasiteli, 22 kýrat
altýndan yapýlmýþtýr (Resim 36) . Deniz canavarlarý
(hippocampi) içeren altý madalyonla süslenmiþtir.
Kývrýk dal-çiçek süslemeleri ve palmet aralarýnda
61
9 ve 10 numaralý sýð kaplar ise Grek ve Runik
yazýlarýn da bulunduðu kaplardýr. 9 Numaralý kap
4.7. cm çapýnda, 3.4 cm derinliðinde, 287 gr aðýrlýðýndadýr. 22 kýrat altýndan yapýlmýþ olup, sýðasý
0.43 litredir. 10 numaralý kap ise 14.6 cm. çapýnda, 3.2 cm. derinliðinde ve 305 gr. aðýrlýðýndadýr.
22 kýrat altýndan yapýlmýþ bu kabýn kapasitesi ise
0.42 litredir. Birbirine çok benzeyen dairesel
formlu bu iki kapta içte ve dýþta bitkisel süsleme
vardýr. Þerit halinde bir kývrýkdal çiçek süslemesi
iç ve dýþ kenarý, daha geniþçe bir þerit ise inci dizisiyle sýnýrlanmýþ olarak yine iç ve dýþta, merkezdeki iç içe iki daireyi çevrelemektedir. En içteki dairede haç veya dört yön þekli, bunun ile dýþtaki
bitkisel süsleme þeridi arasýnda ise Grekçe yazý (hem
içte hem de dýþta olmak üzere) bulunmaktadýr.
Benzeri þekilde süslenmiþ 10 numaralý kapta ise
tabaðýn dýþ duvarýnda bir satýr runik yazý (Göktürk
ya da Orhon-Yenisey tipi yazý) bulunmaktadýr.
Nagyszentmiklos hazinesi içerisinde yer alan
14 parça altýn eser G. Laszlo tarafýndan “Prensin
Masa Servisi" olarak adlandýrýlmaktadýr. Bunlar
sadece bitkisel tezyinata yer verilmiþ (grifonlu
kompozisyon ve grifon tasvirlerinin bulunduðu 8,
15, 16 numaralý kaplar hariç) nitelikli iþçiliðe sahip yüksek kalitede eserlerdir. Diðer kaplar kadar
süslü olmadýklarý için erkeðe ait olarak kabul
edilmiþ olmalýdýrlar; ayrýca prenslik iþareti olan bir
altýn ritondan dolayý da böyle düþünülmüþ olmalýdýr. Bu kaplarýn 11, 12 ve 9 numaralý olanlarý haricindekilerde runik (Göktürk yazýsý) yazýlarýn bulunmasý kaplarýn önemini daha da arttýrmaktadýr. 3 Numaralý sürahi, 21 cm yüksekliðinde, 656 gr aðýrlýðýnda, 19.5 kýrat altýndan yapýlmýþtýr.Gövde üzerinde armudi formlar oluþturan
bir zincir süslemesi vardýr. 4 Numaralý sürahi de
benzeri þekilde ve süsleme tarzýnda olup 23.6 cm
yüksekliðinde (aðýz kýsmý kayýp), 631 gr aðýrlýðýnda, 1.22 litre sývý alabilecek kapasitede ve 19.5 kýrat altýnla yapýlmýþtýr. 5 Numaralý sürahinin sadece boynu aþaðýsýnda bitkisel süslemeli bir halka
(yaprak ve çiçekten oluþan bir þerit) ve aþaðýsýnda yapraklý gövdeyi çeviren süsleme vardýr. Bu eser 20 kýrat altýndan yapýlmýþ olup, 21.3 cm yüksekliðinde, 710 gr. aðýrlýðýnda, 1.02 litre kapasiteli bir sürahidir. 6 Numaralý sürahi gövde
süslemesi açýsýndan ilk örnekleri hatýrlatýr. Aðýz
kýsmý yonca tarzýndadýr ve kabarýk yan çeperler
bitkisel süslemelidir. 21 kýrat altýndan yapýlmýþ,
956 gr aðýrlýðýnda olan bu eser 23.5 cm boyundadýr. 8 Numaralý eser þekerleme kabý olarak nitelendirilmiþtir. Bazý yerlerde ise meyve kabý olarak
geçmektedir. 17.7 cm uzunluðunda, 3 cm derinliðinde 22 kýrat altýndan yapýlmýþtýr. Kenarýna iliþtirilmiþ üçgenimsi yekpare tutamak 12.3 cm boyunda ve 3.1 cm enindedir. Bu kabýn kapasitesi
0.26 litredir. Tutamakta antitetik olarak bir bitkinin iki yanýna yerleþtirilmiþ büyük hayvan figürleri ile iki yanda ve geri planda daha küçük hayvan figürleri vardýr. Tutamaðýn arka tarafý bitkisel
süslemelerdir. Ayrýca tabaðýn iç ve dýþ kenarlarýnda bitkisel süsleme þeridi yer almaktadýr. Arka
taraftaki süslemenin alt kenarýnda runik yazý arasýnda haç veya dört yön iþaretleri bulunmaktadýr.
11 ve 12 numaralý geniþ aðýzlý bardak olarak
nitelenen küçük kaplardan 11 numaralý olaný, 4.7
cm. uzunluðunda, 74 gr. aðýrlýðýnda, 0. 12 litre
kapasiteli 19 kýrat altýndan yapýlmýþtýr. Diðer kap
ise yükseklik ve kapasite bakýmýndan ayný olmakla birlikte farklý olarak 20 kýrat altýndan yapýlmýþ
olup 70.8 gr. aðýrlýðýndadýr. Önemli bir süslemesi
olmayan bu kaplarýn dýþýnda 15 ve 16 numaralý
saplý tavalar yoðun süslemeli olarak kabul
edilebilir. Bunlarýn merkezlerindeki ip dekorlu bir
kabartma þerit ile sýnýrlanan dairevi alanda arslan
grifon gövdeli deniz canavarý (hippocampus)
tasvirleri bulunmaktadýr. Tüm tavanýn gövdesi
istiridye biçimi yivli olarak ele alýnmýþ olup kabýn
kenarlarýnda ve sapýnda bitkisel kývrým þeritleri
veya bitki-çiçek düzenlemeli süslemeler bulunmaktadýr. Kaplarýn saplarýnýn uzunluklarý 16.2 ve
15.9 cm dir. Derinlikleri 1.6 ve 1.8 cm aðýrlýklarý
ise 103 ve 104 gr dýr. Derinlikleri ise aynýdýr: 0.07
litre. Bu eserler 21 kýrat altýndan yapýlmýþtýr.
Prenslik iþareti bir eþya olarak görünen altýn
riton 17 numaralý eser olup alt kýsmýnda runik
karakterli yazý bulunmaktadýr. Alt kýsmý 13.6 cm
üst bölümü 14.2 cm uzunluðunda olup, 0.12 litre
sývý alabilen ve 117 gr aðýrlýðýnda olan bu içki
kabý 12 kýrat altýndan yapýlmýþtýr. 22 ve 23 numaralý , 6.5 cm uzunluðunda, üst kýsýmlarý 10 cm.
62
mek olduðunu söyler ve Türk tarihinde bu ismin
yaygýn olarak kullanýldýðýný vurgular. Belirtildiðine göre Nemeth tercümeyi þöyle yapar: “Boyla
Çaban'ýn ýsmarlamasý üzerine yapýlan tas. Botaul
Çaban kulpunu yaptýrdý. Bu onun tasýdýr." 3 ve 4
Numaralý eserler üzerinde de “Boyla" ismi geçmektedir. 6 Numaralý eser üzerindeki yazýnýn bugünkü Türkçeye (kýsmen) aktarýmý “Kraliçe Sevinüð" ve “hediye" dir. Nu. 8 deki yazýnýn aktarýmý
ise" Boyla Çabanýn çerez tabaðý ( Boyla Çaban
çeriz kaþ)" dýr. 15 - 16 numaralý kaplarda geçen
ibare ise “bakraç" týr. 17 Numaralý ritondaki ibare
“Turum'un içki kadehi (kabý?)" olup 22-23 numaralý kadehlerdeki ibare de “Turum'un içki kadehi" anlamýna gelmektedir.55
çapýnda, aðýrlýklarý 213 gr olan kadehler, 20.5
kýrat altýndan yapýlmýþ olup, 0.15 litre almaktadýrlar ve en büyük özellikleri alt kýsýmlarýnda yer
alan birer satýr runik yazýdýr.
Çeþitli araþtýrmacýlar bu kaplar üzerindeki
yazýlarýn anlamý üzerine çalýþmýþlardýr. Grek harfli
ve Grekçe yazýlý kapta Hýristiyanlýkla ilgili ama
farklý farklý okunmuþ bir ibare bulunmaktadýr.
Grek harfli ama Türkçe yazý da yine muhtelif
þekillerde okunmuþtur. Burada Boyla isimli bir
Türk beyi için Bataul (Boutaul) adlý biri tarafýndan içki kabýnýn yapýldýðý belirtiliyor. Kimilerince
zoapan olarak okunan isim ise aile ismi olarak
ileri sürülmüþ ve “Þaban" olarak okunmuþtur.
Diðer runik yazýlarda da çeþitli ifadeler geçmekte
olup bunlar üzerinde de tartýþmalar sürmektedir.
Avar, Peçenek gibi Doðu Avrupa topraklarýnda varlýk göstermiþ çeþitli Türk topluluklarýna ait
bulunmuþ baþka çeþitli buluntu topluluklarý da
vardýr.Bunlar da Nagyszantmiklos hazinesi kadar
önemlidir. Bu kayda deðer buluntularýn elde edildikleri yerler; Avusturya Lower'deki Untersiebenbrunn (Viyana Kunsthistorisches Museum ve
Nieder Öster-reichisches Landes Museum),
Muntenia, Pietrosa'daki eserler (Romanya,
Bükreþ'teki National Museum) ve Transilvanya'daki Szilagysomlyo-Þimleul Silvaniei (I. Hazine:
Viyana Kunsthistorisches Museum, II. Hazine:
Budapeþte, Hungarian National Museum)' dur.56
H. Namýk Orkun, eski Türk yazýtlarýný topladýðý eserinde Nagyszentmiklos hazinesindeki
yazýlarýn içeriðine deðinmektedir. Bu bakýmdan
özellikle Nemeth'in bu hazinenin Peçenek Türklerine ait olduðunu ýspat ettiði görüþünden yola
çýkmaktadýr. Bu görüþ dört noktada toplanmaktadýr: 1. Grek harfleriyle Türkçe olarak yazýlan
ibareler ve diðer kelimeler kullanýlan Türkçenin
Peçenek-Kuman lehçesi olduðunu gösteriyor. 2.
Hazinedeki ilgili eserde “Botaul çoban" olarak
okunan isim Konstantinos Porphyrogennetos'un
eserinde belirtilen Peçenek kabile reisinin ismiyle
özdeþleþtirilebilir. 3. Gerdizi ve El Bekri gibi ortaçað yazarlarý eserlerinde Peçeneklerin altýn ve gümüþ kaplarý olduðunu yazmaktadýrlar. 4. Hazinenin bulunduðu yer Macar sülalesi Arpad'lar devrinde Peçeneklerin yaþadýklarý bölge idi. Böylece
889 yýlýnda hükümdar olan Peçenek yöneticisi
Bata' nýn oðlu Botaul (900-920)'un bu hazine ile
ilgisi kuvvetle ileri sürülebilir.
Sözü edilen bölgelerde Türk kavimlerinin
geliþtirdiði sanatýn mirasýna sahip olan KumanKýpçaklar Kuban nehri çevresi, Aþaðý Don ve
Donetz havzalarý, Aþaðý Dinyeper ve Azak
Denizi'nin kuzey kýyýlarýnda yerleþmiþ olup ayrýca
Kýrým Bozkýrlarýna ve Karadeniz' in ticaret limanlarýna da egemen olmuþlardý; ancak yayýldýklarý
alanlar bunlarla sýnýrlý kalmamýþ, Ýrtiþ boylarýndan Tuna'ya kadar olan alanlarda varlýklarýný
sürdürmüþ ve çok tesirli olmuþlardý.57 Bu bölgelerdeki sarýþýn veya kýzýla çalan saçlý (çünkü kaynaklar onlarý böyle anýyor), mavi gözlü topluluklarýn Kýpçak-kumanlarla ilþkisi olmasý ihtimali
yüksektir. Esasýnda büyük bir Türk topluluðu
olan Kuman-Kýpçaklar buna raðmen bir Devlet
kuramamýþlar 1238-39 da Moðol ordularýna
maðlup olarak bir kýsmý Macaristan ve Balkanlar
bölgesine daðýlmýþlardýr. Diðer bölümü ise, Altýn
H. Namýk Orkun, 9 ve 10 numaralý kaptaki
yukarýda deðiþik þekillerde okunduðunu söylediðimiz Grekçe ibarenin, “Ýsa insanlarý su ile kurtararak (içinden) yeni mukaddes ruhu gönderdi"
þeklinde olduðunu belirtir. Dolayýsýyla bu ibare
Hýristiyan Peçenekleri ilgilendiren bir vaftiz
duasýdýr ve kaplar da vaftiz tasý olmalýdýr. 21
Numaralý Grek harfli ama Türkçe ibarede Boyla
ve Zoapan kelimelerinden ikincisinin “Çoban" de63
55. H.Namýk Orkun' un dilbilim
açýsýndan yaptýðý ayrýntýlý
karþýlaþtýrma ve açýklamalar
için bkz. Hüseyin Namýk Orkun,
Eski Türk Yazýtlarý, s.381-399.
56. Ýsmi geçen bölgelerde
bulunan hazineler için genel
olarak bkz. Herwýg Wolfram,
Treasures on the Danube
Barbarian Invaders and Their
Roman Inheritance ( Edit : G.
Langthaler),
Wien - Köln - Graz 1985.
57. Akdes Nimet Kurat, IV -
XVIII. Yüzyýllarda Karadeniz
Kuzeyindeki Türk kavimleri ve
Devletleri, Ankara 1972,
s.294-296.
37. Savaþ kostümü ile bir Kuman-Kýpçak erkeðini
gösteren heykel ön ve arka taraflarýyla (A. p. Horvath,).
Ordu (1241-1502) Devletinde ve onlarýn devamý
sayýlan Kazan (437-1552), Astarhan (466-1670),
Kýrým (442-1598) Nogay ve Sibir (442-1783) Hanlýklarý vs de varlýklarýný sürdürmüþlerdir.58
Arkeolojik deliller ve eski metinler ticaret
alanýnda Ýslam ülkelerinden gelen mallarýn arttýðýný
göstermektedir. Bu arada Ýpek Yolu vasýtasýyla Türkistan veya Çin'den gelen Türk kumaþlarý Karadeniz
kýyýlarýna ulaþtýrýlýyor, buradan Ýtalya veya Macaristan'a götürülüyordu. Bu arada 1219 yýlýndan itibaren Moðollarýn Kafkaslar üzerine saldýrýlarýnýn
baþladýðýný görüyoruz.
Býraktýklarý kalýntýlardan anlaþýldýðýna göre
Kuman-Kýpçaklar, Asya'dan gelirken beraberlerinde
tersine çevrilebilen bileþik gövdeli bir yay getirdiler.
Bu etkili silah, daha önceki devirlerde Peçenekler
tarafýndan kullanýlanlardan daha küçük olmakla birlikte, diðerlerine nazaran daha çok iþ görüyordu.
Yayýn katý orta kesimi daha uzun olduðu için esneklik artmýþ, böylece daha kuvvetli (daha etkili) hale
getirilmiþti. Yay özel bir þekilde yapýlmýþ deri kuburunda ipi gevþetilmiþ olarak muhafaza ediliyordu.
Bu tip yay Altýn Ordu devrinde de kullanýlmýþtýr.
Kuman-Kýpçaklardan günümüze kalan eserler
arasýnda, oldukça hafif ve hareket kabiliyetini kýsýtlamayan deri ve zincir örme zýrhlar da ele geçmiþtir.
Kýrým sitelerindeki örneklerde zýrh iþçiliðinin hayli
geliþmiþ olduðu anlaþýlmaktadýr.59
Ortaçað Orta Asya taþ heykelleri ile benzerlik
arzeden Kuman-Kýpçak taþ heykelleri de (kadýn ve
erkek heykelleri) özellikle üzerlerindeki kýyafetler ve
dikkati çeken bir kýsým ayrýntýlar açýsýndan ilginç ve
önemli örneklerdir.60 (Resim 37)
58. Anonim, Türk Dünyasý
Kültür Atlasý - A Cultural Atlas
of The Turkýsh World Türk
devlet ve Topluluklarý-Turk
States and Peoples, Ýstanbul
2003, s. 52-53.
59. Andras Paloczi Horvath,
a.g.e., s.44-45, 73, 88, 95-96.
60. O. E. Borisenko, Polovetska
Skulptura Katalog Muzeynoy
Zbirki Natsionalnogo
Zapovidnika " Hortitsiya Polovtsian Sculpture Muzeum
Collection Catalogue of
Khortysia National Preserve,
Kiev 2003.
Bu yazýmýzda sonraki devirler Balkanlardaki Osmanlý devri Türk Sanatý'nýn ürünleri üzerinde durmayacaðýz; çünkü baþlýca amacýmýz, Doðu Avrupa
topraklarýnýn, Avrupa Hunlarýndan bu yana, hemen
hemen kesintisiz olarak, Türk topluluklarýnýn yurdu
olduðunu, sanat ve kültür eþyalarýna deðinerek vurgulamaktýr. (Resim 38-41) Daha önce sözünü ettiðimiz gibi, bu alan içerisinde özel bir anlamý olan Balkanlar bölgesi, Ýç Asya kökenli Türk topluluklarýnýn,
Kuzey Kara-deniz yolunu takip ederek, yani Batýdaki
Bozkýr bölgelerinden gelerek toplandýklarý, tabir caizse
üst üste kültürel katmanlar oluþturduklarý bir alandý.
64
38. Macaristan, Budapeþte’ de Osmanlý
devri eseri Gül Baba Türbesi’ nden bir
görünüþ ( Fotoðraf Yaþar Çoruhlu).
65
39. Macaristan, Budapeþte (Budin) kalesi’ndeki Osmanlý
mezarlýðýndan bir görünüþ (Fotoðraf Yaþar Çoruhlu).
61. Anahatlar ve tarihler için
bkz. C. E . Bosworth, Ýslâm
Devletleri Tarihi ( Kronoloji ve
Soykütüðü El Kitabý ) (Çev. E.
Merçil - M. Ýpþirli ) , Ýstanbul
1980 , s. 171 - 175.
Türk devirleri stratigrafisinin Ýslamiyeti kabul
etmiþ Türkler olan Osmanlýlar ile yeni bir döneme
girdiði doðal olarak kabul edilir. Böylece ilk defa
olmak üzere Balkanlar bölgesinde, daha eski Türk
inanýþlarýna sahip Türk topluluklarý yerine,
Müslüman Türk kimliði egemenliðinde bir topluluðun, bu bölgeye hakim olduðunu görüyoruz.
Söz konusu alanda, yeni inancýn eski Türk inanýþlarýyla yorumlanmýþ sanat ve kültür unsurlarýný ve
üstelik bu kez Karadenizin güneyinden, yani
Türkiye dediðimiz topraklardan batýya aktarýlmýþ
olarak görüyoruz. Böylece uzun yüzyýllar boyunca, Doðu Avrupa topraklarýnýn büyük kýsmýnda,
hem daha önce buralarda kalýntýlarý kalmýþ eski
Türk topluluklarýnýn kalýntýlarý, Osmanlý kültür
çevresine dahil olarak yeniden doðmuþlar, çoðunluðu Müslüman olarak yeni Müslüman-Türk
kimliðine sahip olmuþlar; hem de Osmanlý Türk
yaþantý tarzý, kültürü sanatý ve müesseseleriyle bir
ortak kültür alaný oluþturarak, kökende Türk
olmayan bir kýsým topluluklarý da Türk toplumuna dahil etmiþlerdir.
turduðu akýmlara kapýlarak ve Batý Avrupa Devletlerinin de her türlü kýþkýrtma ve desteðiyle isyan ederek, yeni ve Hýristiyan temelli devletler
kurmuþ olan topluluklarýn da ne derece Osmanlý
Türk kültüründen ayrý bir Devlet oluþturabildikleri
tartýþýlabilir. Bu Devletlerin ahalisinin kimliðini
oluþturmada kullanýlan Antik (Pagan) ve Hýristiyanlýk unsurlarýný çýkardýðýnýzda, geriye daha eski
Doðu Avrupa Türk kimliðini bünyesine katmýþ
Osmanlý Türk kültürü kalýr.
Bilindiði gibi Osmanlýlar ilk kez Doðu Avrupa
topraklarýna (Gelibolu'ya) 758 H./1357 M. tarihinde geçtiler.61 Osmanlý Türklerinin Doðu Avrupa'yý kalýcý yurtlarýnýn bir parçasý olarak düþündüklerini gösteren en önemli hareketlerden biri,
baþkentin 767/1366 da Edirne'ye nakledilmesi
idi. Ancak 857/1453'de Yeniçað'ýn açýlmasýný saðlayacak çok önemli bir dönüm noktasý olan Ýstanbul'un fethiyle, imparatorluðun her iki kanadýnýn da ortasýna yakýn bir yerde kalacak olan bu
þehir Devletin baþkenti oldu. Osmanlý Devletinin
en güçlü olduðu dönemde Doðu Avrupa'daki sýnýrlarý, Balkan coðrafyasýnýn tümünü kapsýyordu.
Bu coðrafya yukarýda da belirtildiði gibi Avrupa
Hunlarý, Avarlar, Peçenekler vb. sözünü ettiðimiz
topluluklarýn daha eski toplanma bölgesiydi. Os-
Osmanlý Türk kültürünün bütünleþtirici etkisi, Osmanlý Devletinin yýkýlýþýndan bu yana geçen
zaman içerisinde yok olmamýþtýr. Bu yüzden, Osmanlý Ýmparatorluðuna, Fransýz ihtilalinin oluþ66
40. Macaristan, Budapeþte’deki Milli Müze’de sergilenmekte olan Viyana bozgunundan sonra düþman eline geçen bir Türk çadýrý (Fotoðraf Yaþar Çoruhlu).
manlýlarýn bu husustan ne derece haberleri vardý
bilmiyoruz; ancak bu bölgeleri Anayurt Türkiye'den ayrý düþünmedikleri gerçeði, bölgenin Türkler
açýsýndan geçmiþ dönemlerini bildiklerine yorumlanabilir. Osmanlýlar'ýn bu yükseliþinin 1094/1683
den itibaren durduðu ve daha sonra da gerilemenin baþladýðý görülmektedir. 1912-13 yýllarýndaki
ikinci Balkan savaþýndan sonra Osmanlý Türkiye'sinin topraklarý, Doðu Avrupa'da sadece Doðu Trakya
ile sýnýrlý kaldý. Zamanýn büyük Avrupa devletlerinin Osmanlý Türklerini geldikleri yere kadar
sürme veya yok etme isteði ve buna yönelik hareketler, Türk Milli kurtuluþ hareketi ve savaþlarýný
Türklerin kazanmasýyla son buldu ve Türkler anayurtlarý Türkiye de 1923 de yeni cumhuriyeti kurarak,varlýklarýný siyasi olarak da koruyabildiler.
Bununla birlikte Osmanlý Ýmparatorluðunun Balkanlardan çekildiði anlardan itibaren Doðu Avru-
pa'daki Türkler büyük eziyetlere, katliamlara, sürgünlere maruz kaldýlar. Bugünün Türkiyesi, hâlâ
bu dönemlerin sancýlarýný yaþamaktadýr.
Osmanlýlar çekildikleri zamanlara kadar,
Doðu Avrupa topraklarýnda pek çok sayýda
mimarlýk ve sanat eseri vucuda getirdiler. (Resim
38) Camiler, Medreseler, Hanlar, hamamlar, çarþýlar, caddeler bu bölgelere yeni bir kimlik kazandýrdý. Bunlarýn çoðu günümüze kadar olan zaman içerisinde korunmasýz kaldýklarýndan, yok
edilmiþ, camilerin bir kýsmý kiliseye çevrilmiþ veya
dükkan, depo gibi fonksiyonlar verilmiþ ya da
mimari özellikleri deðiþtirilmiþtir.
Mimari konusunda epey araþtýrma ve yayýn
olmakla beraber, Osmanlý Dönemi ve bu dönemden günümüze intikal eden el sanatlarý ve etnoðrafik eserleri üzerinde daha az durulmuþtur.
67
(K.doðuda Batý Sibirya ve batý Kazakistana) uzanmaktadýr. Bu devlet döneminde, bir kýsmý daha
önce de var olan bir bölümü ise yeniden kurulan
þehirler merkez olmak üzere, önemli bir saray
sanatý geliþtirmiþti. Volga (Ýdil )boylarýndaki Saray
Berke ve Saray Batu þehirlerinin kazýlarýndan en
önemli örneklerini bildiðimiz bu sanat, Orta Asya,
özellikle Özbekistan ve Harezm bölgesinin Türk
Ýslam Sanatlarýnýn özelliklerini taþýmakla beraber,
zamanla özgün bir duruma ulaþmýþtý. Bilhassa
saray sanatlarý dýþýnda geliþen halk sanatlarý ise
Þamanizm türü inanýþlarýn etkisini beraberinde
taþýmýþ, Anadolu'da Ýlhanlýlarýn getirdiði bu yönde bir canlanmayý kuzeyde gerçekleþtirmiþti. Böylece diðer Türk Ýslam topluluklarýnda olduðu gibi,
hem Ýslami unsurlarýn hem de onlarla uyum göstermiþ daha eski unsurlarýn yansýdýðý bir sanat
olarak Altýn Ordu sanatý da, Doðu Avrupa'nýn kültür ve sanat tabakalarý üzerine eklenmiþ oldu.62
41. Budapeþte Tatbiki sanatlar Müzesi’nde bulunan
IV. Murad tuðralý Osmanlý eyeri (Fotoðraf Yaþar Çoruhlu).
Yukarýda sözü edildiði gibi, bulunduðu
bölgenin eski sanatlarý ve Osmanlý sanatýnýn etkisiyle bir sentez niteliðinde sanat ve kültür özellikleri sergileyen Kýrým hanlýðý'nýn, 8 Nisan 1783
günü Rusya tarafýndan ilhaký kötü sonuçlara yol
açtý. Osmanlý Devleti'nin Yaþ anlaþmasýyla buna
razý olmak zorunda kalmasýyla, baðýmsýzlýðýný
kaybeden Kýrým-Tatar halkýnýn tümü, yurtlarýndan sürüldü ve bütün maddi varlýklarý yaðma
edildi, yakýlýp yýkýldý veya Rusyadan getirilen göçmenlere verildi. Türkleri asýlsýz soykýrým iddialarýyla suçlayan bir topluluðun hamileri olan bu
günkü Devletlerin o zamanki temsilcileri, aslýnda
neredeyse bir soykýrým olan bu uygulamalara hiç
ses çýkarmadýlar. Böylece yurtlarýndan ayrýlmak
zorunda kalan, Kýrým Tatarlarýnýn önemli bir
bölümü, O dönemde henüz Balkanlar bölgesinin
Osmanlý topraðý olmasý nedeniyle kitleler halinde
göç ederek Balkanlara yerleþtiler.63 Toplumun
aydýn tabakasý ve diðer kesimleri ise Rusyanýn iç
bölgelerine sürüldüler. Kýrým tatarlarýnýn büyük
dalgalar halinde Balkanlara yerleþmesi onlardan
kalýntý ve izleri de bu güne taþýmýþtýr. Gora bölgesindeki kaya resimlerinde bulunan bazý
damgalar onlara ait olduðuna göre, bu topluluðun da bu bölge halklarýna katkýlarý olduðu
anlaþýlabilir.
(Resim 39-41) Aslýnda özellikle el sanatlarýnda
veya baþka bir deyiþle mimari dýþýndaki sanatlarda, daha eski Türk topluluklarýnýn da sanat ve
kültür birikimlerinin daha fazla yansýdýðý görülebilmektedir.
62. Bu dönem tarihi, kültürü ve
sanatlarý üzerine bkz. A. Yu.
Yakubovskiy, Altýn Ordu ve
Çöküþü ( Çev. Hasan Eren ),
Ankara 1992 ; Ý.
Tasmagambetov - Z. Samaþev,
Sarayþýk, Saraýchýk, Sarayçik,
Alma Ata 2001.
63. Anonim, Türk Dünyasý
Kültür Atlasý…, s. 224-226.
Bu konudaki sözlerimizi sonlandýrmadan
evvel, Kuzey Karadeniz' de büyük bir Devlet kurmuþ ve Moðol kökenli ancak sonralarý bir Türk
Devleti haline gelmiþ, Altýn Ordu Devleti ve 1478
de Osmanlý himayesine giren, Kýrým Hanlýðýnýn
18.yüzyýla kadar süren, Osmanlý etkisi ve bölgenin eski Türk sanatlarýnýn izlerini gösteren
sanatlarý ve bunlarýn toplumsal kalýntýlarýnýn da
Balkanlarda iz býraktýðýný söylemek de fayda
vardýr. 1236 yýlýnda Güney Doðu Avrupa topraklarýný, bir kez daha Bozkýr Kültürünün lehine
olmak üzere bir yönetim altýna alan Altýn - Ordu
Devleti, aðýrlýk noktalarý Kuzey Karadeniz' deki
Deþt-i Kýpçak olarak bilinen bölge, Kýrým ve
Derbend olmakla birlikte, Kafkasya'dan , Polonya
ve Macaristan ve hatta Dalmaçya kýyýlarýna kadar
68
“KayIp MirasIn izinde” GORA HALK SANATLARI
III. BÖLÜM
ÞEHÝR
VE
MÝMARLIK

Benzer belgeler