benim çalışır için - Diş Dostu Derneği

Transkript

benim çalışır için - Diş Dostu Derneği
4
BALÇİÇEK İLTER:
“Kadınlığımın bana verdiği
ne varsa kabulümdür.”
İÇİNDEKİLER
ARALIK 2014
4
Ağız
Kokusu
Dt. Funda Ugün
8
Çağın Vebası: Obezite ve
Zayıflama Çılgınlığı...
Dyt. Yekbu Köseoğlu
14
20
İstanbul’a bir de böyle bakın...
DİŞ DOSTU
Diş Dostu Derneği Adına
İmtiyaz Sahibi
Selda Alemdar Dinçer
Diş Dostu Derneği Adına
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Şila Koen
Danışma Kurulu
Prof. Dr. Betül Kargül
Dr. Engin Aksoy
Dr. Ilgaz Özer
Prof. Dr. İlknur Tanboğa
Dt. Mıgır Gülezyan
Dr. Oktay Dülger
Dr. Remzi Ülgen
Dr. Seyhan Gücüm
Yayına Hazırlayan
KORORA
Kuzguncuk Mah. Yapraklı Çınar Sok.
No:9 Kuzguncuk / Üsküdar
www.korotanitim.com
Baskı
PORTAKAL BASIM MATBAACILIK
İTH. İHR. SAN. VE TİC. A.Ş
Huzur Mah. Tomurcuk Sok. No: 5/1
4 Levent - Seyrantepe - İstanbul
Tel: 0212 332 28 01
Faks: 0212 332 02 08
www.portakalbasim.com.tr
DİŞ DOSTU DERNEĞİ
Levent Mah. Nispetiye Cad.
Dost Apt. Kat:1 Daire:2
Levent/İstanbul
Tel: 0212 240 7353
Faks: 0212 240 7301
[email protected]
www.disdostu.org
Yayın Türü:
Diş Sağlığı Projesi
DİŞ DOSTU, 3 ayda bir yayınlanır. Derginin hiçbir bölümü izinsiz çoğaltılamaz, başka bir dergide ve web sitesinde yayınlanamaz.
DİŞ DOSTU’nda yer alan yazılardaki fikirler yazarlarına aittir ve yayıncı yazının içeriğinden sorumlu tutulamaz. Yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
ARALIK 2014
DİŞ
DOSTU’NDAN
Diş Dostu Yaşamak…
Kırmızı şemsiyesinin altından bize gülümseyen diş ile tanışmam yaklaşık 14 sene
önce oldu. Diş Dostu Derneği kurucularından, derneği ve faaliyetlerini, amaçlarını
ilk kez çalışmakta olduğum ajansta dinlemiştim.
90’lardan yeni çıkmış, 2000’lere adapte olmaya çalışıyorduk. Şeker henüz beyaz zehir sınıfına girmemişti, en fazla kilo aldırırdı. Doğal tatlandırıcı hoş ama sosyetik
bir fikirdi. Diş bakımı ise günde iki kere dişleri fırçalamaktan ibaretti. Eğitimliydik,
hevesliydik ama diş ve ağız sağlığı üzerinde çok düşündüğümüz, bilgilendirildiğimiz
bir konu değildi.
Sezen Aksoy Çakır
Diş Dostu Sosyal Medya Danışmanı
Geçtiğimiz on yıl içinde işlenmiş şekerin biz ve çocuklarımızın sağlığı üzerindeki etkilerini öğrendik. Doğal tatlandırıcılar uzak bir kelime olmaktan çıktı, günlük alışverişte dikkat ettiğimiz bir unsur oldu. Diş sağlığını korumak için düzenli kontrollerin,
ağız gargaralarının ve diş iplerinin önemini anladık.
Düzenli spor yapmak, doğadan mümkün olduğunca kopmadan yaşamaya çalışmak,
zaman ne kadar hızla akarsa aksın her gün keyif veren aktivitelere de zaman ayırmak,
sadece bedeni değil ruhu da besleyen doğru ve gerçek yiyecekleri tüketmek gibi diş
dostu felsefesini uygulamanın da bir yaşam stili olduğunu yıllar içinde öğrendik.
Bütünsel sağlık deyiminin hayatlarımıza girmesi ile ağız ve diş sağlığını korumanın
tüm sağlığımız için çok önemli olduğunu kavradık. Kendimizi sevdikçe ve çocuklarımızın sağlığını korumak için bilinçlendikçe Diş Dostu olmanın gereklerini uygulamaya başladık.
Derneğin son yıllarda ısrarla anlatmaya çalıştığı koruyucu diş hekimliği kavramı ise
hâlen on yıl öncenin doğal tatlandırıcıları misali bizlere uzak. İlk çıkan dişlerin sadece uykusuz geceler geçirmek olmadığını, bu dişlerin çıkmasıyla birlikte koruyucu diş
hekimleri tarafından takibe alınıp, ağız yapısına göre uygulanan koruyucu bakımların
çocuklarımızı diş çürüklerinden ömür boyunca koruyabildiği bilgisi henüz hepimiz
için çok yeni.
En güvenilir araba koltuklarını alıyor, organik mamaları tercih ediyor, hatta miniminnacıkların süt dişlerini oyun misali fırçalatıyoruz. İlk süt dişleri ile birlikte diş
hekimine götürmeyi ise henüz biraz ihmal ediyoruz. Dişlerinde bir sorun olmadan
alınacak önlemlerin tüm yaşamlarını olumlu etkileyeceği bilgisi henüz yerleşmedi.
Gittikçe bilinçlenen, kendi için iyisini istemeye hevesli bir toplum oluyoruz. Üstelik
on küsur yıl önce derneğin vermek istediği değerli bilgileri yaymak için kullandığımız mecralara şimdi bir de herkesin kolaylıkla erişebileceği sosyal medya kanalları
eklendi. Bizi sosyal medya hesaplarımızdan takip edin, öğrenin, sorun, cevap alın.
Hem kendiniz hem de çocuklarınızın ağız ve diş sağlığı hakkında en güncel bilgileri
öğrenin. (facebook.com/DisDostuDernegi ve twitter.com/DisDostuDernegi)
Hepimiz için sağlık ve keyif dolu bir ay diliyorum…
Sezen Aksoy Çakır
Diş Dostu Sosyal Medya Danışmanı
3
ARALIK 2014
HOŞ
SOHBET
“Kadınlığımın
bana verdiği
ne varsa
kabulümdür.”
Kurtlar sofrası olarak tarif
ettiği medyada kendini kabul
ettirdi. Erkeklerin kurallarını
benimsemeyip, erkekleşen
kadınlardan olmayı reddetti ve
medyada bir kadın olarak var
oldu. Kadın olmaktan çok mutlu
olduğunu belirten Balçiçek
İlter’le gazeteciliğin zorlukları,
kadın olmak ve anneliğe dair
konuştuk.
Sizi uzun yıllardır gazeteciliğinizle tanıyoruz.
Peki bizim bilmediğimiz Balçiçek İlter nasıl biridir?
Aslında her şeyimiz ortada... Ekranda ya da gazetede olduğumdan çok farklı biri değilim. 2 çocuk
annesiyim. Eğlenen, enerjik, birbirine çok düşkün,
kedimizle köpeğimizle üç kişilik çekirdek bir aileyiz. Bir süredir de toprakla ve doğayla ilgileniyoruz. Organik besleniyoruz, kendi domatesimizi,
biberimizi yetiştiriyoruz. Aynı zamanda çokça spor
yapıyoruz. O gözüken şaşanın diğer tarafında sade
yaşamayı seven bir Balçiçek var diyebilirim.
4
Bir kadın olarak medyada var olmak zor mu?
Kadın olmak her yerde zor, Türkiye’de
çok zor. Medyada da zor dolayısıyla.
Erkeklere oranla 2-3 kat daha fazla çalışmamız gerekiyor. Ben kendi adıma
büyük ayrımcılığa maruz kaldım dersem yanlış olur ama hakikaten kadın
olarak çok mücadele ettim. Karar mercilerinde kadının yer almasını istemeyen bir medya var. Erkek medyası...
Onu da kendi adıma yıkmış biriyim.
Çok küçük yaşta Ankara temsilcisi oldum. Sonrasında Sabah gazetesinin ilk
kadın yazı işleri müdürü oldum. Hep
yöneticiliklerim oldu. Başarılı oldumolmadım o tartışılır ama en azından
karar mercilerinde yer almayı becerebilen kadınlardan biriyim. Bununla da
gurur duyuyorum.
Sonuçta bu zorluklara rağmen kadın olarak var olabilmişsiniz medyada...
Siyasette ve pek çok alanda görürüz,
erkekleşen kadınlar vardır. Mecburen
erkekleşirler, onları suçlamıyorum.
Erkek kurallarının olduğu bu alanda
mücadele etmeye çalışırlar. Ama ben
kendi adıma kadınlığımdan vazgeçen
biri değilim. Kadınlığımın bana verdiği ne varsa kabulümdür diye alıyorum,
“Sokakta olduğunuzda Türkiye’nin gerçeğini
daha iyi algılıyorsunuz.”
çünkü çok mutluyum o özelliklerden.
Bu görüntü de olabilir, dişilik de ya da
sezgi olabilir, duygusallık da olabilir.
Kadınlığımdan çok mutluyum.
daki kişiyi doğru algılatmaya çalışıyorum. Bu şekilde bir köprü olmak
hoşuma gidiyor. Bu mesleğimin çok
güzel bir noktası.
Zorluklar olsa da sevilmeden bu
meslek çekilmez...
Hiçbir meslek sevilmeden çekilmez.
Ama benim hayatımdaki en büyük
lüksüm hobimin, yani yazı yazmanın
ve soru sormanın mesleğim olması.
Daha ötesi yok diye düşünüyorum.
Hobim mesleğim, üstüne bir de para
veriyorlar.
Peki, ekranda olup sorular sormak
mı, gazetede yazmak mı?
Mümkün değil, ayıramam. Ama yazının yeri bende çok ayrıdır. Ekranda
olup soru sormaksa çok sahici, çok
şeffaf, çok sihirli bir dokunuş... Ama
yazının gücü de tartışılmaz.
Mesleğinizin sevdiğiniz yanları neler?
Televizyon programına başladığım zaman kendi kendime sormuştum, “Ben
niye bu programı yapıyorum?” diye.
Çünkü gerçekten merak ediyorum,
merak ettiğim için soru soruyorum.
Hiç yargılamadan, sizden o bilgiyi alıp
doğru aktarmaya çalışıyorum. Mümkün olduğunca doğru soruyla karşım-
Sosyal medya ile aranız nasıl?
Sosyal medyadan artık hoşlanmıyorum. Daha doğrusu Twitter’dan...
Çünkü ben Twitter’ın çok özgür ve
çok farklı bir alan olduğunu düşünüyordum, hala da öyle, ama bir taraftan
herkes birbirine haddini bildirme, hakaret etme hatta küfür etme özgürlüğüne sahip oluyor orada. Bu özgürlükten başka bir şey. Normalde yüz yüze
geldiğinizde sizinle fotoğraf çektiren
insanlar Twitter’de size küfredebili-
5
yor. Herkes olduğu yerden memleketi
kurtarma derdinde. Bunu da biraz sahte buluyorum. Kimse yemek yemiyormuş, sevişmiyormuş, gülmüyormuş da
sabah akşam memleket meseleleriyle
ilgileniyormuş gibi bir hava var. Bu
nedenler Twitter’da çok fazla yokum.
Daha çok Instagram’ı kullanıyorum.
Mesleki olarak hedefinizdeki üst sınır nedir?
Kitap yazmak istiyorum. Bir ara vaktim olursa inşallah (gülüyor). Çünkü
bu tempoyla kitap yazmak pek mümkün değil. Ama inşallah bir gün kitap
yazacağım, bu gerçekten hayalim.
Mesleğinizle ilgili nelerden besleniyorsunuz?
Her şeyden. Çok okuyorum tabii. Yabancı basını ve Türk basınını takip ediyorum. Blogları takip ediyorum, sosyal medyayı kısmen takip ediyorum.
Ama öte yandan da sokağın gücüne
çok inanırım. Evime metroyla gidip
“Hobim mesleğim,
üstüne bir de para
veriyorlar.”
geliyorum haftanın belli günleri. Toplu
taşımayı çok kullanan biriyim. Sokakta olmayı seviyorum, sokakta olduğunuzda Türkiye’nin gerçeğini daha
iyi algılıyorsunuz. Cumartesi günleri
Anadolu’nun birtakım yerlerine gidip
festivallere katılırım, konuşmalar yaparım, öğrencilerle bir araya gelirim.
Bunlar beni çok besliyor. Keşke her
gün böyle gezebilsem... Sokağın gücü
o nedenle çok önemli.
Genç meslektaşlarınıza neler önerirsiniz...
Bir model dayatılıyor gençlere, “şunu
yapmalısın, bunu yapmalısın, şunu
olmalısın, röportaj mı yapman lazım
şunlar gibi ol, köşe yazarı mı olacaksın şunun gibi yap...” Hayır hiçbirini
yapmasınlar, özgün olsunlar. Çünkü
gençlik gümbür gümbür geliyor, acayip projeler acayip fikirlerle dolular.
arkadaşlarımla yemeğe çıkarım ya
da bir yerlere giderim. Bir geceliğine
yurt dışına da gittiğim oluyor bazen.
İstanbul’u gezmeyi seviyorum. Kapalı
Çarşı’ya çok sık giderim, tarihi yarım
adayı gezerim, kitap okumayı söylememe bile gerek yok zaten... Spor yaparım...
Çalışan bir anne olmak zorluyor mu
sizi?
Çok organize biriyim, saatlerimi çok
iyi ayarlıyorum. Disiplinliyim. İyi organize olup çok çalışırsanız yetişemeyeceğiniz hiçbir şey yok diye düşünüyorum.
Pek çok kadın anne olduktan sonra
hayata daha farklı baktığını söyler.
Sizde böyle bir değişim oldu mu?
Tamamen, 180 derece... Ben çok hırslıydım. Tabii ki kariyerim önemli ama
“Daha özgür bir basının olmasını arzu ederdim...”
Biz ise eskiyoruz artık, bizi arkalara
atacak projeleri öne çıkarsınlar. Bizim
gibi olmasınlar, bizi aşsınlar. Modelin
iyisi biz değiliz. Kendileri gibi olsunlar. Devir kendin gibi olma ve yeni bir
şey yaratma devri. Yeni bir söz söyleme sanatı bulmaları gerekiyor.
Psikoloji okudunuz. Psikoloji disiplininden gelmenin mesleğinize katkıları olmuştur mutlaka...
Kendi kendime “psikoloji neye yarar”
diye düşünürken aslında hayatımda
çok doğru bir iş yaptığımı sonradan
fark ettim. Psikoloji mesleğimde o
kadar etkiliymiş ki... Çünkü psikoloji insanı anlamak adına şahane bir
bilim. Gazetecilik de insanı anlamak
üzerine... O nedenle psikoloji okumuş
olmanın benim için çok büyük artı olduğunu düşünüyorum.
ODTÜ mezunusunuz. İstanbul ile
kıyaslayacak olursak, hayatınızın
bir bölümünü Ankara’da geçirmiş
olmayı nasıl tarif edersiniz?
7 sene geçirdim çok fazla geldi. Ankaralılar kızmasın bana! Ankara çok
özel ve büyülü bir şehirdir, entelektüel
camianın çok daha geniş olduğu, çok
dost bir şehirdir. İstanbul gibi kurtlar sofrası değildir. Arkadaşlıklar çok
daha sahicidir, ama tüm bunlara rağmen İstanbul’a dönüşü de güzeldir.
Kendinize ayırdığınız özel zamanlar
vardır mutlaka.. Neler yaparsınız ?
Hafta sonları bir geceliğine en yakın
6
hayatın bundan ibaret olmadığını görmek güzel oldu. Kendime döndüm,
gerçek Balçiçek’in kim olduğunu keşfettim. Kendimi daha çok sevmeye
başladım. Daha önce daha sinirliymişim, daha öfkeliymişim, hayata karşı
bir derdim varmış. Şimdi daha sakin
bir insanım, daha sabırlıyım.
Nasıl bir annesiniz?
Otoriter bir anneyim, kurallarım var.
Çünkü kuralları olmayan çocukların
çok mutlu olacağına inanmıyorum.
Gelecekle ilgili farklı projeleriniz,
planlarınız var mı?
Hiçbir projem planım yok. Eski
Balçiçek’te vardı... Neyi yapmayacağım dersem o oluyor. Ana haber sunmam dedim, sundum. Televizyon mu
asla demiştim, televizyoncu oldum.
Boşanmayacağım dedim, boşandım.
O nedenle artık plan yapmıyorum. Kul
kurar kader güler demişler... Hayatımda ne varsa onu yaşayıp o andan keyif
alıyorum.
Diş sağlınız için neler yapıyorsunuz?
Çok bozuktu benim dişlerim, küçüklüğümden beri diş hekimlerine çok
gittim geldim. Kendimi bildim bileli
bu nedenle özen gösteririm. Günde
3 kez mutlaka fırçalarım, diş ipi çok
kullanırım. Yeni bir keşfim de diş fırçalarını temizleme aleti aldım. İçine
koyuyorsunuz o üzerindeki bakterileri
temizliyor. Yeni eğlencem o... Gargara
da yaparım sürekli.
ARALIK 2014
DİŞİNİZE
TAKILANLAR
Ağız Kokusu
Ağızdaki kötü ve çirkin kokuya kısaca ağız kokusu denir. Ağız kokusu günümüzde
medeni toplumlar da dâhil olmak üzere oldukça yaygındır.
B
irden fazla kişi günün herhangi bir saatinde, yakın temas
gerekmeksizin, aynı bireyin
ağzında çirkin koku tespit ediyorsa
ve bu durum en az birkaç ay boyunca
kesintili veya kesintisiz olarak devam
ediyorsa, bireyin kendisi bu çirkin
kokuyu duymuyor olsa bile bu klinik
tabloya “ağız kokusu” ismi verilir.
Ağız kokusu bireyin fiziksel, ruhsal ve
mental iyilik hâlini bozduğu için bir
hastalıktır. Tedavisini diş hekimi planlar ve yapar. Ağız kokusu; fizyolojik
ağız kokusu, dil kokusu, boğaz-sinüs
sebepli ağız kokusu, sindirim kanalı
sebepli ağız kokusu, nefes kokusu ve
psikojenik sebepli ağız kokusu olarak
sınıflandırılır.
Fizyolojik ağız kokusu, sabahları
meydana gelen ve ilk birkaç saat içerisinde kendiliğinden kaybolan ağız
kokusudur. Her sağlıklı bireyde, sabah uyandığında sindirim kanalında
biriken gazlar veya dil sırtında üreyen
bakterilerin oluşturduğu sülfür gazları
sebebiyle oluşabilir. Bu kokunun en
belirgin sebebi gece uykusu boyunca azalan tükürük sebebiyle dil sırtının ve ağzın kurumasıdır. Tükürüğün
yıkayıcı etkisinden korunduğu için
dil sırtındaki bakterilerin sayısı artar.
Daha fazla bakteri üremesi sonucunda
daha fazla sülfür gazı üretilir. Böylece dil kokusu ortaya çıkar. Fizyolojik
ağız kokusunun diğer bir sebebi de
bağırsak bakterilerinin faaliyetleri sonucu sindirim kanalında oluşan sülfür
gazının ağızda birikmesidir. Hiçbir
müdahaleye gerek kalmadan tükürük
bezlerinin doğal temposuna yeniden
ulaşması ile uyandıktan kısa bir süre
sonra kaybolur. Ağzı su ile çalkalamak, kahvaltı yaparak tükürük bezlerini faaliyete teşvik etmek kokunun
kaybolmasını hızlandırır.
Ağız kokusunun pek çok
nedeni olabilir
Genel ağız kokularının sebebi çok
büyük sıklıkla dil sırtındadır. Dilin
2/3 arka kısmında bulunan bakteriler
tükürüğün yıkayıcı etkisinden gizlenebilir; proteinleri parçalar, fevkalade
çirkin kokulu uçucu kükürtlü gazlara
dönüştürür. Dil kokusunun sık rastlanan sebepleri hijyenik olmayan köprü
gövdeleri, diş eti hastalığı, yirmi yaş
iltihabı, ara yüzeylerinde besin tutunmasına sebep olan hatalı dolgu ve
kronlar, ağızdaki bütün cilasız yüzey-
8
ler, kronik apikal lezyonlar, ağız kuruluğu, ağız içerisindeki bütün enfeksiyonlar ve lezyonlardır. Tedavisinde
diş hekimleri tarafından ağız içindeki
sorunlar çözülür; hastaya sabah akşam
en az 3 dakika dişlerini ve özellikle dilini fırçalaması önerilir.
Boğaz-sinus sebepli ağız kokusunda
sık rastlanan sebepler sinüzit, tonsilit,
farenjit, rinit, otit ve postnazal akıntıya neden olan KBB hastalıklarıdır.
Kulak burun boğaz hekimi tarafından
sebebe yönelik tedavi yapılır, ilave
olarak ağız hijyeni yükseltilir.
rinde ağız kokusu takıntısı mevcuttur.
Psikiyatri servisine yönlendirilir.
Kokunun kaynağı tespit
edilmeli
Sonuç olarak ağız kokusundan kurtulmanın ilk adımı, kokunun kaynağının
tespit edilmesidir ve bunun için yolunuz mutlaka bir diş hekiminden geçmelidir. Hatalı ya da eski kron, köprü ve dolguların yenilenmesi, çürük
dişlerin dolgu ile tedavi edilmesi, diş
taşlarının temizlenmesi, enfeksiyon
Sindirim kanalı sebepli ağız kokusunun sık rastlanan sebepleri ise gastrit,
ülser, divertikülit, duodenit, enterit,
kabızlık, ishal, malabsorbsiyon, sindirim yetmezliği ve bağırsak parazitleridir. Ağız kokusuna sıklıkla mide
yanması şikayeti de eşlik eder. Gastroentereloglar tarafından sebebe yönelik
tedaviye ilave olarak ağız hijyeni yükseltilir.
Nefes kokusu kan biyokimyasının
değişmesinin sonucu olarak veya alt
solunum yolundaki bir enfeksiyona
bağlı olarak nefes verme havasında
herhangi bir koku bulunmasıdır. Örneğin kronik böbrek hastalarında nefes kokusu bazen balık kokusu şeklindedir. Bu hastalar nefroloji servisine
yönlendirilirken, şeker hastalarının
nefeslerinde asetona benzeyen bir
koku bulunur; endokrin servisine yönlendirilir.
Son olarak psikojenik sebepli ağız
kokusunda; hastada fizyolojik koku
dışında ağız kokusu yoktur ama kendilerinde şiddetli bir ağız kokusu olduğunu zannederler; hastanın düşüncele-
Yazan: Dt. Funda Ugün
Diş Dostu Onaylı Klinik Üyesi
oluşumuna neden olarak ağız sağlığını
bozar, ağız kokusuna zemin hazırlar.
Bu nedenle şeker tüketimi azaltılmalıdır. Probiyotiklerden zengin her türlü
yiyecek ve içecek, örneğin kefir ama
özellikle yoğurt düzenli tüketilmelidir. İçeceklerde ve uygun yiyeceklerde tarçın veya karanfil kullanılabilir.
Maydanoz ve taze olmak kaydıyla
biberiye nefesi tazelemek için yenilebilir. Kakule, anason, kişniş, rezene
gibi baharatlar sofrada bulundurulmalı, kullanmaya özen gösterilmelidir.
Maydanoz ve taze
olmak kaydıyla
biberiye nefesi
tazelemek için
yenilebilir.
kaynağı olan dişler ve yirmi yaş dişlerinin çekilmesi, ağız içerisindeki enfeksiyon kaynaklarının yok edilmesi
sayesinde ağız içerisinden kaynaklanan kokuların başarıyla tedavisi mümkündür. Tedavide anti inflamatuvar ve
alkol içermeyen; çinko bileşiği içeren
diş macunu, gargara, sprey, pastil ve
sakızlardan yararlanılmaktadır. Kişinin kendisine düşen en önemli görev,
dişlerini ve dilini her öğün sonrasında
en az 3 dakika fırçalaması, mümkünse
diş ipi kullanmasıdır. Ağız kokusunun
geçmediği durumlarda ileri muayene
ve tedavi planı yapılır.
Ağız kokusunu azaltmaya yardımcı
olabilecek gıdalar su içeriği bol olan
domates, pırasa, kereviz gibi sebzeler
ve elma, armut gibi meyvelerdir. Havuç ve turp mutlaka sofralarda yer almalıdır. Ağız kuruluğuna engel olmak
için gün boyu su içilmelidir. Su ağız
içindeki bakterilerin minimumda tutulmasını sağlarken tükürük salgısını
da arttırır. Beyaz un, beyaz şeker, glikoz / fruktoz şurubu ile tatlandırılmış
tüm hazır gıdalar ağız içerisinde çürük
9
Kahve taneleri, taze nane yaprakları
çiğnenenebilir; portakal veya limon
kabuğu emilebilir. Sarımsak, soğan
ve baharatlardan kaçınmak yerine pişirerek yemek tercih edilmelidir. Sarımsak doğal antibiyotik olduğu için
yasaklanmamalıdır.
Çok fazla çay ve kahve kullanımı
ağızdaki bakterilerin artmasına ve
koku oluşumuna neden olur. Aynı şekilde alkol içeren gıdalar da kokuyu
arttırıcı etkenlerdir.
Sosyal yakınlaşmanın ilk şartı temiz
bir nefestir. Ağız kokusu olan birey,
kendi kokusundan başkalarının rahatsız olmasını istemediği için toplumdan uzaklaşır; beklentilerini kısıtlar,
içe dönük hâle gelir, az konuşur, giderek daha duyarlı ve daha kolay incinebilir bir iç yapı kazanır. Oysaki
tek yapılması gereken diş hekimleri
ile görüşerek ağız kokusunun altında
yatan nedenlerin tespit edilip tedavi
edilmesidir. Unutmayın, sağlıklı, tertemiz bir gülümsemenin açamayacağı
kapı yoktur…
14-15 Kasım 2014 tarihinde düzenlenen
3.Dijital Diş Heklimliği Sempozyumu
19 ülkeden, 350 katılımcıyla
bu yıla damgasını vurdu
Önceki yıllarda ulusal olarak düzenlediğimiz Dijital Diş Hekimliği Sempozyum’larındaki başarılı organizasyon ve beğenilen konuşmacıların etkisiyle bu sene uluslararası olarak düzenlenen 3. Dijital Diş Hekimliği Sempozyumu 14-15 Kasım 2014
tarihlerinde Hilton Bomonti İstanbul otelinde, 19 ülkeden 350 dişhekiminin katılımıyla başarıyla gerçekleşmiştir. Özellikle “dijital diş hekimliği”ndeki gelişmelerin,
konusunda uzman ve seçkin konuşmacılarla hazırlanmış olması bu seneki organizasyona 19 farklı ülkeden diş hekiminin katılmasını sağlamıştır. Bilimsel açıdan
birçok sorunun cevap bulduğu, hem konuşmacılar için hem de katılımcılar için çok
keyifli bir sempozyumu organize etmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Bu organizasyonda bize eşlik eden konuşmacılarımıza, diş hekimlerimize ve destek olan firmalara teşekkür ederiz.
Sirona Dental Türkiye Ekibi
Maalesef birçok alanda son teknoloji, ülkemizde gelişmiş ülkeler ile aynı seviyede
kullanılmamakta; Ancak diş hekimliği alanında devrim olarak kabul edilen “Dijital Diş
Hekimliği” konsepti gelişmiş ülkeler ile rekabet edebilecek düzeyde, hatta birçok
alanda daha iyi olması bir akademisyen olarak beni çok mutlu etmektedir.
Katıldığım birçok uluslararası kongrelerde, geleceğin diş hekimliği olarak anlatılan bu
teknolojinin ülkemizde 3.Sempozyumunun gerçekleştiriliyor olması ve ürünlerinin
kliniklerimiz de rutin şeklinde kullanılması hatta akademik eğitimler de yer alması benim için büyük mutluluk ve gurur kaynağıdır. 3. Dijital Diş Hekimliği Sempozyumunun
hazırlanmasında emeği geçen herkese çok teşekkür ederim.
Gürcan ESKİTAŞÇIOĞLU/Van
Bu sene ilk kez katıldığım 3. Dijital Diş Hekimliği Sempozyumu, akademik hayatim
boyunca bulunduğum en iyi birkaç toplantıdan biriydi. Gerek teknik anlamda, gerek
sosyal anlamda ve gerekse konuşmacıların seçimi acısından çok üst düzey bir toplantıydı. Özellikle bir Türk akademisyen olan Doç. Dr. Erhan Çömlekoğlu’nun sunumu,
sanıyorum hepimizi gururlandırdı. Emeği geçen herkesi kutluyorum.
Evşen TAMAM/Ankara
Mesleğimizdeki son yeniliklerden biri de Dijital Diş Hekimliği - “Computerized
Dentistry”. Bireylerin yaşadıkları çağı iyi takip etmeleri halinde ancak “Muasır
medeniyetler seviyesine gelineceğine” inanıyoruz. Dijital Diş Hekimliği konulu
sunumların sempozyumlarda Sirona Türkiye ile yer bulmasına ve bu başarılı
sempozyum için organizasyonda katkısı bulunan herkese teşekkürler.
Akın KUYUMCU/İzmir
İlk defa bir kongre sonrası Diş Hekimi olduğum için gurur duydum ve bu organizasyonu gerçekleştiren Sirona Türkiye sayesinde oldu. Kongre konusu, yapıldığı yer,
katılan Diş Hekimleri hepsi birbirinden güzel ve kaliteliydi. Emeği geçen herkese teşekkürler .
Sanlı Volkan ÖZ/Ankara
3. Dijital Diş Hekimliği Sempozyumunu gerek bilimsel gerek sosyal anlamda oldukça başarılı bir şekilde düzenleyen Sirona Türkiye ofisine teşekkür ediyorum.
Selçuk AKGÜN/Şanlıurfa
Bu yılki sempozyum geçen yıla oranla daha da iyiydi. Bunda en önemli etken
konuşmacıların alanındaki en iyi ve en tanınmış isimler olmasıydı belki de. Kısacası “Rüya Takımı” sahnedeydi. Sunumlar ve kurslar tüm kullanıcılara yönelik
ve oldukça verimliydi. Dijital dünyanın tüm imkanlarını sonuna kadar kullandık.
Daha iyilerini bekliyoruz :) Şimdiden sabırsızlanıyorum. Emeği geçen tüm arkadaşlara da sevgiler sunuyorum.
Osman ER/İstanbul
Son dönemde katıldığım en güzel ve en zengin içerikli sempozyumdu. Emeği
geçen bütün Sirona ekibine teşekkürlerimi sunuyorum
Mehmet BOZYEL/Diyarbakır
Fakültemizde bir senedir CEREC kullanıyoruz. İlk kez katıldığım 3. Dijital Diş
Hekimliği Sempozyumu hem bilimsel program hem de sosyal organizasyon
açısından son derece güzeldi. Dijital Diş Hekimliği alanında dünya çapında
başarılı konuşmacıları dinleme ve bu alandaki yenilikleri öğrenme fırsatı buldum.
Sirona Türkiye ekibine bu güzel organizasyon için teşekkür ediyorum.
Seçil NEMLİ/Ankara
Çok güzel bir sempozyum oldu. 4.’ sünü şimdiden merakla bekliyorum. Emeği
geçen herkesin eline sağlık. Teşekkürler Sirona ekibi.
Önder ÖZDENKAYA / Kocaeli
Dijital Diş Hekimliğinde son yenilikleri ve kullanımındaki farklılıkları bir arada görmek ve öğrenme fırsatını yakaladığımız için mutlu olduk. Sirona ekibine
teşekkür ederiz.
Figen-Mehmet Emin SEVİ/Bursa
Dijital Diş Hekimliği tartışmasız diş hekimliği alanındaki en önemli birkaç devrimden biri. Ben de bu meslekte çağa ayak uydurabilme adına bu devrimin ucundan
yakalamış bir diş hekimi olarak mutluyum. Önümüzdeki süreçte Türkiye insanları
olarak bu yenilikçi yaklaşımlarda sadece kullanıcı olarak değil, geliştirici olarak
da rol alabileceğimizi ümit ediyorum. Sempozyuma gelince, konusunda uzman
konuşmacıların özenli ve şık sunumları verimli ve keyifliydi. CEREC sisteminde
yakalanmış mikro ayrıntılar, sempozyum organizasyonunda da vardı. Sirona Türkiye takımı her zamanki nazik, sıcak ve işindeki hassas duruşunu sempozyuma
çok güzel yansıtmıştı. Devamı dileğiyle…
Süleyman AGÜLOĞLU/Diyarbakır
www.sirona.com.tr
ADVERTORIAL
ARALIK 2014
Diş Hekimleri için Rahat Çalışma Alanı:
OptraGate Junior
Yazan: Doç. Dr. Altay Uludamar
OptraGate Junior
sayesinde, aşırı tükürük
salgısı ve dar çalışma alanı
gibi güçlüklerin olduğu
çocuk hastalarda önemli
ölçüde genişletilmiş
bir çalışma sahası
sağlanabilmektedir.
O
ptraGate Junior çocuk hastalarımız için etkin, geniş ve
rahat bir çalışma sahası sunarken yardımcımızın işini de kolaylaştırmaktadır. Yanak ve dudakları çalışma ortamından uzaklaştırıp çalışma
sahasının görüş ve giriş alanını arttırıp aynı zamanda kısmi bir izolasyon
da sağlıyor.
OptraGate üç boyutlu esnekliği sayesinde uzun süreli tedavilerde dahi
çocuklarda rahatsızlığa sebebiyet vermemektedir. Anterior ve molar bölgede yapılacak işlemlerde hem hekimin
hem de dental asistanın işini kolaylaştırmakta ve çocuklarda kontrolü daha
zor olan yanak dudak gibi hareketli
dokularında operasyon sırasında korunmasını sağlamaktadır.
Latex İçermiyor
OptraGate’in bu 3 boyutlu esnekliği
aynı zamanda tedavi esnasında gerekebilecek olan çene hareketlerini
kısıtlamamakta ve baştan sona tedavi süresince hastaya rahatsızlık vermemektedir. Lateks içermediğinden
lateks alerjisi olan hastalarda bile
Hekim tarafında yerleştirilmesi son derece kolay olup ilave
bir yardıma gerek duyulmamaktadır.
güvenle kullanılabilmektedir. Hekim
tarafında yerleştirilmesi son derece
kolay olup ilave bir yardıma gerek duyulmamaktadır. OptraGate’in yetişkin
hastalarda kullanılmak üzere standart
ve küçük boyları da mevcuttur.
Özellikle ortodontide braketleme yaparken, anterior bölgedeki estetik işlemler, fissür örtücü, flor uygulamaları, tüm restoratif işlemler, yapılan
işlemlerin arşivlenmesi için çekilen
fotoğraflar, yetişkin hastalarda beyazlatma sırasında yanak ve dudakları
korumak gibi çok geniş bir kullanım
yelpazesine sahiptir.
12
Avantajları
n Tüm yönlerde esnekliği sayesinde
çocuk hastalara yüksek derecede
rahatlık sağlar. Bu sayede uzun
süreli tedavilerde dahi rahatsızlık
oluşturmaz.
n OptraGate çocukların ağızlarını
açık tutmalarına yardımcı olur.
Hafif vertikal yöndeki itiş
çocuklarda sıklıkla problem
olabilen işlem esnasında ağızlarını
kapama sorununa büyük ölçüde
katkıda bulunur.
İÇİN
ÇALIŞIR
“
“OBENİM
Gérald Ubassy, Diş Teknisyeni, Fransa.
Cam seramik; tek diş restorasyonlar için
zirkonyumoksite mükemmel bir alternatif
oluşturur. Materyal ekonomik ve estetik olup
çok yönlü olarak uygulanabilir. Endikasyon alanı,
kuronlardan ince laminalara kadar uzanır.
Kendinize bir iyilik yapın ve bu materyali
bir defa deneyin...
Ivoclar Vivadent Pazarlama Ofisi
Teşvikiye Mah. Şakayık Sok. Nişantaşı Plaza No:40 K:6 D:31-32 34365 Şişli - İstanbul
Tel : 0212 343 08 02 • Fax : 0212 343 08 42 • web : www.ivoclarvivadent.com.tr
Bizi www.facebook.com/ivoclarvivadentTR adresinden takip edebilirsiniz
ARALIK 2014
TREND
SAĞLIK
Çağın Vebası:
Obezite ve
Zayıflama
Çılgınlığı…
Gazetelerde, televizyonlarda, dergilerde, sosyal medyada bir şişmanlık mevzusudur
gidiyor. Herkes çok ilgili! Tarifler dinleniyor, kitaplar okunuyor, spor salonlarına kayıt
yaptırılıyor... Gelin görün ki Türkiye tıpkı tüm dünya gibi şişmanlamaya devam ediyor.
Üstelik dehşet verici bir hızda...
S
Yazan: Dyt. Yekbu Köseoğlu
ağlık bakanlığının son verilerine göre Türkiye’de şişmanlık
kadınlarda %40’larda, erkeklerde ise %20’lerde... Yani ortalama
olarak yetişkin her 10 bireyin 3 tanesi
şişman! Çocuklarda ise bu oran %20.
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde
şişmanlık artıyor. Dolayısıyla bununla mücadele etmek için konu sürekli
gündemde…
Obezite (şişmanlık) denilince ilk akla
gelen ülke Amerika, dolayısıyla ilk
trendler genellikle oradan çıkıyor. Son
3-4 yıldır çok popüler olan protein diyetlerinin atası Amerika’dan Atkins.
Protein içeriği yüksek diyetlerin yeni
varyasyonları arasında son yıllarda
tüm dünyada ünlenen Ducan diyeti
var. Bize özel versiyonu ise Karatay
veya Taş Devri diyeti. Hadi gelin şimdi bu tarz diyetleri beslenme ve diyet
uzmanları neden önermiyoruz onları
konuşalım…
Protein diyetlerini
önermiyoruz, çünkü...
Sanılanın aksine bu diyetler zayıflatmaz demiyoruz. Proteinli yiyeceklerin
termojenik etkisi vardır. Yani metabolizmayı hızlandırarak enerji harcamayı arttırır, dolayısıyla çok daha hızla
kilo verirsiniz. Ancak burada önemli
olan kısa sürede kilo vermek değil yağ
dokusundan kilo kaybetmektir. Çünkü
yağ dokusu kas dokusuna oranla 2-3
kat daha fazla hacme sahiptir ve sağlık riski oluşturur. Aynı kiloda olan iki
bireyi kıyaslarsak beden kitle indeksleri (boylarına göre kilolarının orantı-
14
sı) aynı olsa bile yağ dokuları fazla
olan birey hacim olarak daha geniş
yani kilolu gözükür. Ayrıca yağ dokusunun fazlalığı obezite demektir. Oysa
bir insanın kas kitlesinin fazla olması
metabolizmasının daha hızlı olmasını
sağlar. Bu da uzun dönemde kilo almayı ve yağ dokusu birikimini zorlaştırır. Yani sağlık ve metabolizma için
kas dokusunun fazla olması olumlu
bir durumdur.
Yüksek protein içerikli diyetler
metabolizmayı yorar.
Neden mi? Çünkü proteinli yiyeceklerin metabolik artıkları oldukça
yüksektir. Yani hem kalp damar ve
dolaşım sistemi için hem karaciğer ve
böbrek için fazla yük demektir. Ayrıca
uzun dönemde kan yağlarını (kolesterol, trigliserit vb.) ve ürik asidi (gut
hastalığı) arttırır. Bu da sağlık riski
oluşturur.
Fazla protein kemiklerinizden hızlı
kalsiyum emilimi ve böbreklerden
fazla atılıma neden olur. Hem kemik
erimesi hem böbrek sağlığı riski oluşturur. Özellikle kadınlarda menopoz
ve sonrası kemik erimesi sıklıkla görülür. 20-30 yaşlarında hızla zayıflama
uğruna gelecekte kemik erimesi riskinizi arttırırsınız.
Her şeyden önce karbonhidratları iyi karbonhidratlar (esmer undan
yapılmış ürünler, tam tahıllar, kuru baklagiller, sebze, meyve) ve kötü
karbonhidratlar (beyaz undan, nişastadan yapılan unlu mamuller,
kekler, börekler, şekerler vs.) olarak ayrı ayrı değerlendirmeliyiz.
Saydığımız kötü karbonhidratlardan uzak durup, iyi karbonhidratları
da günlük enerji alımımıza göre abartmadan tüketebiliriz.
Uzun süre yeterli enerji kaynağı alamamak yani tahıllardan yararlanamamak kan şekeri metabolizmanızı bozar. Hipoglisemi atakları oluşmasına,
ileride daha ciddi rahatsızlıkların riskini, mesela diyabet, arttırır. Yeterli
karbonhidrat tüketememek halsizlik,
yorgunluk, baş ağrısı, konsantrasyon
eksikliği, saç dökülmesi, tırnaklarda
kırılma, deride kuruma ve lezyonlara
neden olabilir.
Ayrıca bazı popüler kişilerin iddia ettiği gibi kolesterol diyelim ki çok zararlı değil, bir tarafa bırakalım peki;
tüm dünyada onkologların ısrarla üzerinde durduğu ve önemsediği bir şey
var ki o da yüksek miktarda hayvansal
kaynaklı protein ve yağ tüketmenin
kanser riskini arttırdığı! Çağın vebası sayılan obezite ve bir diğeri kanser
tüm yönleriyle ele alınmalıdır. Ve tek
tip beslenme, her ikisi içinde her zaman risk olmaya devam edecektir.
Elbette bu karbonhidratları sınırsız,
istediğimiz kadar ve istediğimiz yöntemle pişirerek tüketebiliriz demek
değildir. Her şeyden önce karbonhidratları iyi karbonhidratlar (esmer
undan yapılmış ürünler, tam tahıllar,
kuru baklagiller, sebze, meyve) ve
kötü karbonhidratlar (beyaz undan, nişastadan yapılan unlu mamuller, kekler, börekler, şekerler vs.) olarak ayrı
ayrı değerlendirmeliyiz. Saydığımız
kötü karbonhidratlardan uzak durup,
iyi karbonhidratları da günlük enerji
alımımıza göre abartmadan tüketebiliriz.
Bir diğer konu obezite ile savaşta asıl
mesele kilo kaybetmek veya zayıflamak değil, kaybettiğiniz kilonun korunmasıdır. Dolayısıyla sürdürülebi-
lir olmayan günlük hayatın rutininde
uygulanması zor olan, tek tip beslenmeye dayalı yöntemler uzun vadede
şişmanlıkla mücadele için yeterli değildir.
Yekbu Köseoğlu Kimdir?
Almanya doğumlu olan Yekbu Köseoğlu,
Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve
Diyetetik Bölümü mezunudur. Hacettepe
Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde
dahiliye, plastik cerrahi ve poliklinik
bölümlerinde, Hacettepe Üniversitesi
İhsan Doğramacı Çocuk Hastanesi’nde yeni
doğan servisi, poliklinik ve genel cerrahi
bölümlerinde, Ankara Üniversitesi Tıp
Fakültesi İbn-i Sina Hastanesi Nutrisyon
Destek Ünitesi’nde, Yıldız Catering’de
çalışmıştır. 2003 yılından itibaren çeşitli
güzellik ve estetik merkezleri ile devlet
hastanesinde görev yapan Köseoğlu, 2005
yılında Prof. Dr. Osman Müftüoğlu Yaşasın
Hayat Klinikleri İstanbul Şubesi’nde klinik
diyetisyen olarak çalışmaya başlamıştır.
2006 yılında kendi kurduğu Soleste
Beslenme ve Diyet Danışmanlığı’nın
Etiler’de bulunan merkezinde klinik
diyetisyen olarak mesleğine devam
etmektedir.
15
Hayatımızın her alanında dengeli olmak bizi mutlu ve sağlıklı kılar. Beslenme de bunlardan biridir. Dengeli
yeterli sağlıklı beslendiğiniz günleriniz, yıllarınız olsun…
GÜNCEL
ARALIK 2014
Sağlığımız önce ağızdan başlıyor.
Son yıllarda yapılan araştırmalar, bakteri plağına bağlı diş eti hastalıklarının başta
kalp rahatsızlıkları olmak üzere pek çok hastalığa zemin hazırladığını ortaya koydu.
Bakteri plağı diş eti hastalıklarının başlıca nedeni. Temizlenmeyen bakteri plakları
tartar oluşturuyor. Ağızdaki bakteriler ise gece boyu üremeye devam ediyor. Dişleri 2
dakikanın altında fırçalamak yeterli değil. Sadece diş fırçalamak ve diş ipi kullanmak
komple ağız bakımını maalesef tamamlamıyor.
B
akteri plağı, diş eti iltihabı ve
periodontitis gibi diş eti hastalıklarının başlıca nedenidir.
Bakteri plağına karşı korunma, ağız
sağlığından başlayarak tüm vücudumuzu hastalıklardan korumanın ilk ve
en önemli adımıdır.
Plaklar, ağzımızdaki bakteriler ve yemek artıkları düzenli temizlenmediğinde oluşan tabakalardır. Bu bakteri
plaklarının temizlenmemesi, birikmesi ve tükürükteki mineraller ile değişime uğraması ile tartar oluşur. Sadece
diş fırçalamak ağızdaki bakterilerden
kurtulmaya yetmediği için, plak oluşumu diş fırçaladıktan hemen sonra
tekrar başlar. Günde 2 kez plak oluşumuna karşı etkili bir sıvı ağız bakım
ürünü kullanmak, diş eti hastalıkları-
nın ana nedeni olan bakteri plağı ve
tartar oluşumuna karşı ağız sağlığımızı korur.
Gece yatmadan önce komple ağız temizliği yapmazsak, ağızda kalan bakteriler gece boyunca hızla üremeye
devam eder. Bu nedenle, yatmadan
önce bakteri plağına karşı etkili bir
ağız bakım ürünü ile ağzımızı çalkalamak, gece boyu bakteri plağı oluşumundan bizi korur.
Dişleri fırçalamak için ayrılan süre en
az 2 dakika olmalıdır, yani sadece 120
saniye. Ancak çoğu yetişkin bu sürenin yakınına bile gelememektedir.
Yapılan araştırmalara göre ortalama
diş fırçalama süresi 46 saniye, doğru
bir şekilde diş ipi kullananların oranı
18
ise %2 ile %10 arasındadır. Dişlerimizi fırçaladıktan sonra bile ağzımızda
milyonlarca mikrop kalabilir. Fırçalamadan sonra bakteri plağının %50’ye
yakını dişlerde kalabilir. Bu bakteriler ağzımızın kalanında yaşamaya
devam eder. Dişler ağız yüzeyinin
sadece %25’ini kapladığından, ne kadar iyi fırçalarsak fırçalayalım, kalan
%75’lik ağız yüzeyi fırça ve diş ipi ile
yapılan temizlikten sınırlı fayda görür
ve ulaşılamayan yüzeylerdeki bakteriler hızla çoğalarak dişlerin üzerine
ve tüm ağza yeniden yayılır. Bakteri
plağına karşı etkili ve sürekli kullanıma uygun sıvı bir ağız bakım ürünü
ile ağzımızı çalkalamak, fırça ve diş
ipi ile beraber günlük etkin bir ağız
temizliği sağlar.
ARALIK 2014
YAŞAMA
AÇILAN
PENCERE
İstanbul’a
bir de böyle bakın...
İstanbul’un kulelerinin, camilerinin, külliyelerinin, güneş saatlerinin, anıt sütunlarının, ziyaret
yerlerinin, nişantaşlarının, mezar taşlarının, kutsal yerlerinin ve gurmenin geçmişini bilmek,
yüzlerce yıllık bir belleğin somut kültürel izlerini sürmek demek. Fest Travel’ın Adım Adım
İstanbul gezileriyle Tophane’den Cihangire, Kadın Sultanların yaptırdığı cami ve külliyelerden,
Galata Kulesi’ne, Beyoğlu’na, Osmanlı mezartaşlarından, Kuş evlerine kadar İstanbul’u adım
adım arşınlayıp, İstanbul’a bir de bu güzergahlardan bakabilirsiniz.
S
ene 1884…Küçük İsmail
ile Hamdi Efendi sonradan
Direklerarası olarak ünlenecek dönemin eğlence ve
kültür merkezi Şehzadebaşı’nda
Temaşahane-i Osmani adlı bir tiyatro
topluluğu kurarlar. Burada namı “Çok
kimsenin katili olmuş, çok gencin canını yakmış bir kahpe” olarak anılan
Peruz Hanım, ki kendisi Türkiye’de
kanto sanatını icra ederek namı duyulan ilk kadındır, sahne almaya
başlar. Devrin paşazadelerinden en
yıldız aktörlerine kadar cümle alem
Peruz’un pençesine düşer, Direklera-
rası Yokuşu’nu arşınlar. Peruz, devrin
kabadayısı Bıçakçı Petri’ye aşık olur.
Peruz da şöhret ve fazla ilgiye dayanamayan bir insandır, Petri’yi bir paşazade ile aldatması üzerine bizzat aşığı
tarafından bıçaklanır. Peruz kendini
kantoya, müziğe verir. Tüm kantolarını Neşe-i Dil adıyla kitaplaştırır.
20
Bir zamanlar alkış seslerinin, sahneye atılan çiçeklerin, paraların ardının
arkasının gelmediği bir zamanı, Vezneciler ve Şehzadebaşı’nın arasında
yer alan bir devrin kültür merkezi
diyebileceğimiz Direklerarası’nı bu
hikayeyi bilmeden nasıl anlayabiliriz
ki? Mekanlar, gezilen coğrafyalar geçmişle ilişkilendirildiğinde insana yeni
yeni kapılar açıyor. Arşınladığımız
sokakların, dik bir yokuşun, çıkmaz
bir sokağın hikâyesini bilmek, insana
dair olanı keşfetmek gezilen yerlere
anlam katıyor. Geçmiş işin içine girdiği zaman sıradanmış gibi görünen bir
İstanbul’un her köşesi farklı bir hikaye
Her adımında farklı hikayeyle karşılaştığınız İstanbul’da bilmediğimiz
o kadar çok şey var ki!
Bazı yapıların tepelerinde yer alan kuş evleri ve serçe sarayların
Osmanlı toplumunda sistemli olarak binalara eklendiğini biliyor
muydunuz? Benzeri hiçbir Batı uygarlığında bulunmayan, mimari
yapılara 17. yüzyılda eklenmeye başlayan Kuş evleri ve Serçe Saraylar,
18. yüzyılla birlikte iyice yaygınlaşmış, köprülerden, medreselere,
kiliselerden, cami ve sinagoglara birçok yapıya eklenmiştir.
yokuş ya da bir sokak insana çok şey
söyleyebiliyor.
İşte bundan 30 yıl önce Fest Travel da
bu bakışla yola çıkarak “Kültür Turizm” konseptiyle alışılmış kalıpların
dışına çıkmış, o günden bugüne yaz
kadar kışın, tarih kadar arkeolojinin,
müziğin, maceranın ve gurmenin içinde olduğu bir kültür kavrayışıyla turlar düzenlemeye başlamış. Fest Travel
şimdilerde Adım Adım İstanbul gezileri ile İstanbul’un, her köşesindeki,
her anındaki başka başka hikâyeleri
açığa çıkararak sizleri bambaşka bir
maceraya davet ediyor.
Mezar Taşları
Osmanlı’dan kalma mezar taşları
toplumun ve dönemin sosyal yapısının, kişilerin başkaları tarafından konumlandırılışının şifrelerini
barındırır. Bazen bu dünyadan göçüp giden birinin bıraktığı birkaç
şairane dize, bazen Orhan Veli’nin
Kitabe-i Sengi Mezar şiirinde betimlediği türden “nasırından çektiği kadar dünyada hiçbir şeyden
çekmeyen” namı şanı olmayan sıradan bir “Süleyman Efendi”...
21
ka kıtasını keşfetmesiyle nerdeyse tüm
dünyanın patatesle tanışmasını hatırlayın. O zamana kadar patates sadece
Peru’nun en önemli yiyeceğiydi.
İstanbul’un gurme kültürüne baktığımız zaman ise yüzlerce yıllık yemeiçme geleneklerinin İstanbul’un içinde
yaşayan topluluklarla birlikte şekillendiği görülecektir. Eskiden Cadde-i
Kebir olarak geçen şimdinin İstiklal
Caddesi’nde en çok tadılan lezzetlerden biri midye idi. Midye, deniz mahsulleriyle ve otlarla yapılan mezelerin
ve yemeklerin hem Bizans’ın hem
yerleşik Rum kültürünün etkisiyle şekillendiği söylenir.
Kuleler
İstanbul’un Kuleleri... Üstelik tarih
boyunca kaç kişi kalem oynatmıştır
üstüne. Mesela Bedri Rahmi Eyüboğlu “İstanbul deyince aklıma kuleler gelir/ Ne zaman birinin resmini yapsam
öteki kıskanır/ Ama şu Kız Kulesi’nin
aklı olsa/ Galata Kulesi’ne varır/ Bir
sürü çocukları olur” dizeleriyle tasvir
eder İstanbul kulelerine olan sevgisini. Gerçekten de uğruna nice şairlerin
kalem oynattığı, methiyeler yazdığı
İstanbul’un kuleleri ayrı bir önem taşır.
Örneğin Galata Kulesi... Ona bakmak,
o sokaklarda gezmek, soğuk havada
bir salep içmek yahut serin yaz akşamlarında kulenin dibindeki merdivenlere kurulup sokak müzisyenlerinin
yaptığı müziklerle eğlenmek, gerçekten binlerce yıllık bir tarihe değmek,
dokunmak demek. Belki de tarihin asıl
mucizesi budur, dibinde oturduğunuz
bir yapıya dokunduğumuzda, binlerce
yıl önce o yığma taşların arasındaki
harcı karmış bir Cenevizlinin ellerini
hissetmek; kulenin en tepesine çıkınca Hezarfen Ahmet Çelebi’nin acıklı
hikâyesini aklımıza getirmek; vaktiyle
kimlerin gelip geçtiği bir atmosfer solumak…
Yeme-İçme Kültürü
İstanbul’un sahip olduğu kültürel zenginliğin kaynağını, coğrafyasının, çok
çeşitli uygarlıkların karşılaşma alanlarına müsaade etmesi olarak yorumlamak mümkündür. Karşılaşmalar kimi
zaman savaşlarla kimi zaman barış
yoluyla da olsa kültürlerin birbirine
geçişinin tek somut örneği elbette mimari değil. Kültürlerin birbirlerinden
en çabuk etkilendiği alan bilhassa eski
zamanlarda bulaşıcı hastalıkların, doğal felaketlerin, kıtlıkların olduğunu
hesaba katarsak en temel dürtü olan
açlık yüzünden, ilk etapta yeme içme
kültürü diyebiliriz. Colomb’un Ameri-
Fest Travel kültür kavrayışını sadece
görünen ve somut olan maddi kültür
öğelerine indirgemediğini, toplumsal
belleğin de izi sürülebilecek bir
kültür öğesi olduğunu, Türkiye’de ilk
kez gerçekleşen “ 6-7 Eylül Olayları
Gezisi”ni gerçekleştirerek gösterdi.
Tarihe damgasını vurmuş çok önemli bir
olayın, yiten ve dönüştürülen kültürel
değerlerin izlerini Pera’dan Kurtuluş’a
Güler Apartmanı, Botter Apartmanı,
Mısır Apartmanı, El Hamra, Kelebek
Korse, Santa Maria Kilisesi’nde aradı...
22
Türk Kahvesi
İçeceklere baktığımızda ise, şu an
Unesco Dünya Mirası Listesi’ne girmesi beklenen Türk Kahvesi ayrı bir
öneme sahiptir. Her ne kadar kahve
14. yüzyıl başlarında Habeşistan’dan
tüm dünyaya yayılmış kabul edilse
de, Türkler tarafından bulunan kahve
hazırlama ve pişirme metodunun adı
Türk Kahvesi olarak markalaşmış ve
bu kahvenin kendine has tadı, köpüğü,
kokusu, sunuluş biçimiyle özgün bir
kimliği ve geleneği oluşmuştur. Üstelik telvesi ile ikram edilen tek kahve türüdür. Önceleri Arap Yarımadası’nda,
kahve meyvesinin kaynatılması ile
elde edilen içecek, bu yepyeni hazırlama ve pişirme yöntemiyle özgün
tadına kavuşmuştur. Kahve ile Türkler sayesinde tanışan Avrupa ise uzun
yıllar kahveyi, Türk kahvesi olarak bu
yöntemle hazırlayıp tüketmiştir demek
yanlış olmayacaktır.
*Yetişkinlerin dişlerine kıyasla.
Çocuğunuzun
dişleri
%50 daha
incedir.*
Bu yüzden uzman korumamıza ihtiyaçları var.
Tüketici Sağlığı ürünlerinin de dahil olduğu tüm GSK ürünleri ile ilgili istenmeyen etkileri veya görüşlerinizi
GSK Türkiye Çağrı Merkezi‘ni (444 5 GSK - 444 5 475) arayarak iletebilirsiniz.

Benzer belgeler