PDF formatına ulaşmak için lütfen tıklayınız

Transkript

PDF formatına ulaşmak için lütfen tıklayınız
Globalizmde
Suyun Ekonomi Politiği
Prof.Dr. Türkel Minibaş
Đ.Ü. Đktisat Fakültesi
Dünyada güvenli içme suyundan yoksun olan insan sayısı 1.1 milyar!
Güvenli arıtma hizmetlerinden yoksun olanlar ise 2.4 milyar!
188 ülkenin 50’sinde kullanma suyu sıkıntısı çekilmekte!
UNEP 3.Küresel Çevre Raporu
UNEP’nin 3.Küresel Çevre Raporu bu kadarla da kalmayıp bir de öngörüde bulunmakta ve…
2032’ye gelindiğinde dünya nüfusunun yarısının suya ulaşamayacağını haber vermekte! Su
kaynaklarını kullanmada ki savrukluğa bakılırsa su kıyametinin kopması için 2032’yi bile
beklemek gerekmeyebilir. Zira, dünya içme suyu kaynakları azaldıkça su kıt dolayısıyla
sermaye için kar marjı yüksek bir meta haline gelmektedir. Bu nedenle de küresel sermaye
için öncelikli ticaret alanlarından biri haline dönüşmüştür! Özellikle de Türkiye gibi su
zengini olmayan ama içme suyu havzalarını piyasa ekonomisinin paylaşımına açmakta
sakınca görmeyen ülkeler ulusötesi sermaye için birer vaha niteliğindedir.
Tüm iktisat kitaplarında kıtlık yasalarının su-elmas çelişkisi üzerine oturtulduğu hatırlanırsa
suyun metalaşması aslında ne yeni ne de beklenmeyen bir dönüşümdür.
1 - Đktisadın Değişmez Örneği : Su – Elmas Çelişkisi
Kapitalizmin temel öğretisi kaynakların kıt insanların ihtiyaçlarının sonsuz olduğu üzerine
kuruludur. Bu nedenle kapitalist sistemin insanı ihtiyaçlarını karşılarken sürekli bir tercih
sorunuyla karşı karşıyadır. Bu bazen ekmek ile tank arasında yapılan bir tercihtir, bazen de diş
tedavisiyle ile bir çift ayakkabı!
Kaynaklar kıt olunca insan için sonsuz ihtiyaçlar arasında doğru bir tercih yapmak hiç de
kolay değildir. Ne var ki, liberalizmin “insan” tanımı bu zorluğu ortadan kaldırır.
Liberalizmde “insan” sözcüğü, çıkarlarını en akılcı (rasyonel) biçimde tanımlayan ve kullanan
anlamında kullanılır ve… Bu akılcı insanın kendi bireysel gelişimi de dahil olmak üzere tüm
çıkarlarını en yüksek getiri getirecek alanlardan karşılayacağı kabul edilir. Aksi davrananlar
ya da bunu başaramayanlar sistem dışına itilirler. Ekonomideki karşılığıyla iflas eder,
yoksullaşırlar; sağlık, eğitim, emeklilik gibi temel gereksinimlerini dahi en düşük seviyede
karşılayacak hale gelirler.
Đnsanın rasyonel kararlar doğrultusunda davranacağı ise genellikle elmas-su çelişkisiyle
açıklanır. Örnek çöldeki adamın elmas ve su arasında yapacağı tercih üzerine kuruludur.
Çöldeki adamın daha önce kentte mi yoksa hep çölde mi yaşadığı örnekte söylenmez ama…
Çöldeki adam için kentte yüksek fiyat ödenerek edinilen elmas ile çöldeki bir bardak su
arasında yapacağı tercih tabi ki bir bardak sudan yanadır.
Ederi çok yüksek, az bulunan, lüks mallar kategorisindeki bir mal olan elmas ile çöl
dışındakilerin kolayca ulaşabildiği, ederi düşük olan suyun karşılaştırması iktisat kitaplarında
kimseyi rahatsız etmez. Ne ilginçtir ki örnek aynı adamın çöl dışı yaşamında dünyanın su
kaynaklarının bol ya da kıt olduğu bir bölgesinde mi konuşlandığından da söz etmez. Oysa,
aynı süreçte dünyanın bir çok yerinde bırakın elması bir bardak su ile bir hırka arasında bile
aynı çelişki söz konusudur.
Neo-klasik iktisadın bu vazgeçilmez örneğinin ardında yeryüzü kaynaklarının “kıt“ olduğu
dolayısıyla ederinin belirlenmesi gereken “ticari bir mal“ olduğunun kabul ettirilmesi vardır.
Dahası bunda, elmas gibi kıymetli taş, maden, enerji kaynaklarının bulunduğu ülke halklarına
kendi kaynaklarına sahip çıkmak ile yaşam için zorunlu ihtiyaçların karşılanması; yani hayatta
kalma kavgası arasında tercih yapmak zorunda olduğunun da iknası vardır!!!
Kapitalizmin Uruguay Roundu süreciyle başlayan “yeniden imar ve inşa dönemi“yle birlikte
bu durum daha da netleşmiştir. Karların artış hızındaki gerilemeyle başlayan sermayenin
birikim sorunları önce finansal sermayenin globalleşmesiyle, sonra da tüm mal ve hizmet
hareketlerinin globalleşmesiyle çözülmeye çalışılmıştır. II.Dünya Savaşı sonrasının yeni
dünya düzeninde devletin yönetim ve işletmesine bırakılan kaynaklar özel kesim için karlı
alanlar haline dönüşmüştür. Özel kesimin bu alana girmesi, yönetim ve denetimine sahip
olması devlet ve özel kesim arasında “uzlaşma“yı zorunlu kılmaktadır. Aslında burada
“uzlaşma“ ile kastedilen kamuya ait alanların özel kesimin firmalarına devredilmesidir ki...
Uruguay Roundu’ndaki GATTS, GATS ve TRIPS anlaşmaları bu dönüşümün hukuksal ve
kurumsal çerçevesini oluşturmaktadır.
Devletin kaynak dağılımındaki etkinliğini devretmesi ülkelerin kapitalistleşme süreçlerine
göre farklılık göstermektedir. Bu farklılığın en net göründüğü alanların başında da su
gelmektedir. Zira su :
•
Đkame edilemez, insan kadar insan yaşamını vareden diğer canlıların yaşamının yani
vazgeçilemeyen gereksinimlerin başında gelmektedir. Dolayısıyla talebi süreklidir.
•
Đkame edilmez özelliği nedeniyle kullanım değeri çok yüksektir.
•
Hızlı nüfus artışının da etkisiyle talebi çeşitlenerek sürekli artmaktadır.
•
Bulunmasından nihai kullanıcıya ulaştırılmasına kadar su kanalları, barajlar, arıtma
tesisleriyle sürekli hizmet ve istihdam yaratmaktadır.
•
Yaşamın vazgeçilmez bir gereksinimi olması nedeniyle tarım ve hayvancılıkta
zorunlu tamamlayıdır. Đmalat sanayiinden inşaata, madencilikten sağlığa, taşımadan
enerji üretimine kadar üretimin çeşitli safhalarında girdi olarak kullanılmaktadır.
•
Sulamanın yanısıra taşıma ve aydınlatmada da kullanılan bir enerji kaynağıdır.
Suyun talebindeki sürekli artışa karşın, yeryüzünün ancak % 2.5-3 kadarı tatlı su ile kaplıdır,
yararlanabilecek tatlı suların % 77’si ise buzullardadır. Geriye kalan % 23’lük kısmın ise
ancak % 1’ini kullanma olanağı bulunmaktadır. Ne var ki, kullanma olanağı olan bu % 1’lik
kısmın dağılımı eşit ve düzenli olmadığından suya olan talebteki artış ülkeden ülkeye farklılık
göstererek çeşitlenmektedir.
Kıtlık kanunu kullanılabilir su kaynaklarına sahip ülkelerde işlemezken, liberal ekonomi
kuramı Afrika çöllerinde milyarlık bir elmas parçasıyla bir bardak suyu takas ettirmektedir.
Böylelikle, suyu kullananın ederini ödemesi gereken ticari bir mal haline
dönüştürmektedir. Su kaynaklarının ve kullanılabilir suyun ticarileşmesi tarım gibi suyla
tamamlanan sektörlerde yeni sulama mekanizmaları, taşıyıcıları, baraj ve arıtma tesisleriyle
talep yaratırken… Đnşaat sektörüne de ısı değişmelerine dayanıklı su tesisatlarından içme ve
kullanma suyuna yönelik aksesuarlarla yeni alt piyasalar kazandırmaktadır.
2- Globalizmin Piyasa Ekonomisinde Su
2.1. Suyun Yeni Ekonomi Politiği : Talep Yönlü Su Politikaları
Suyun kullanım değerinin yüksekliği suya insanlık tarihinin tüm dönemlerinde farklı görevler
yüklemiştir. Mısır, Sümer, Eti gibi büyük uygarlıklar su kenarında kurulurken egemenlik
kavgalarının da temel nedenlerinden birini oluşturmuştur.
Her ne kadar, bugünkü kaynak paylaşım savaşında baş rol petroldeyse de su GOP da dahil
olmak üzere yeni dünya düzeniyle ilgili tüm projelerin köşe taşlarından biridir. 2025’te dünya
nüfusunun 8.5 milyar kişiye ulaşacak, susuzluk çeken ülke sayısının 26’dan 52’ye, susuzluk
çeken insan sayısının da 350 milyondan 3 milyar kişiye yükselecek olması su odaklı
paylaşımın petrol gibi vahşileşeceğini göstermektedir (2000 Stockholm, Su Sempozyumu ).
Zira,
küresel ısınma nedeniyle kullanılabilir su kaynaklarının yenilenememesi, baraj inşaatlarıyla
yeraltı su kanallarının kurumaya başlaması suyu arzı kıt bir kaynak haline getirmektedir.
Suyun arzı kıt olmasına kıt da uluslararası ölçümlere göre insanın biyolojik olarak yaşamın
sürdürülebilmesi için de günde en az 25 litre su tüketmesi gerekmekte…! Buna yemek
pişirmekten yıkanmaya kadar uzanan suya bağlı ihtiyaçları da eklediğimizde gereksinim
duyulan su miktarı 150 litreye yükselmekte! Oysa, kişi başına düşen yıllık su miktarı en az
8.000-10.000 metre küp olan ülkeler de “su zengini” olarak tanımlanmaktadır.
Tablo 1: Dünyada Kişi Başına Düşen Kullanılabilir Su Miktarları
ÜlkeOrtalaması
Kıta Kişi
Başına
Düşen
Kullanılabilir Su Miktarı
(yıllık)
SURĐYE
1.200 m3
LÜBNAN
1.300 m3
TÜRKĐYE
1.430 m3
IRAK
2.020 m3
ASYA ORTALAMASI
3.000 m3
BATI AVRUPA ORT.
5.000 m3
AFRĐKA ORT.
7.000 m3
GÜNEY AMERĐKA ORT. 23.000m3
DÜNYA ORT.
7.600 m3
Bölgelere göre baktığımızda sanayileşmiş ülkelerde günlük kişi başına tüketilen su miktarı
266 litre iken Latin Amerika’da 184, Asya’da 143, Afrika’da 67 litredir. Türkiye’de ise günde
111 litreyle uluslararası standartların altındadır.
Ne var ki, yeni dünya düzeninde kaynaktan nihai kullanıcıya doğrudan ulaşmadığı,
“aktarıldığı“ için kullanıcının bedelini ödemesi gereken bir hizmet olarak kabul edilmektedir
ki… Su kaynaklarına sahip olanlar için hem ekonomik ve politik egemenlik aracı hem de kar
maksimizasyonu yüksek bir hizmet alanıdır. GATS sözleşmesinde de bu durum “ticari”
olarak kurumsallaştırılmıştır (1). Su yatırım ve ticareti “su iletim sistemleri, enerji, atık su
işleme, kanalizasyon” başlığı altında :
•
Erişilebilir su kaynaklarının kimin yönetim ve denetiminde olacağı
•
Kullanılabilir suyun hangi kanallarla tüketiciye ulaştırılacağına dair üretim,
pazarlama ve dağıtım yetkisinin kim de olacağı
•
Đçme suyunun üretim ve dağıtımının kimin tarafından ve nasıl yapılacağına
dair anlaşmalarla piyasa ekonomisine bırakılmıştır. Devir süreci devletin su piyasasındaki
payına göre farklılık göstermektedir.
Tablo 2: Kamusal Alandan Piyasaya Dönüşümün Kronolojisi
Kamusal Alandan Piyasaya Dönüşümün Kronolojisi
1992 Dublin Uluslar arası Su ve Çevre Konferansı
1992 Rio Kalkınma ve Çevre Konferansı
1992 Đçmesuyu Arzı ve Çevresel Hıfzısıhha Bakanlar Konferansı, Noordwijk
1994 BM Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı
1995 Dünya Sosyal Kalkınma Toplantısı, Kopenhag (Yoksulluk, su arzı ve hıfzısıhha)
1995 BM 4.Dünya Kadın Konferansı Pekin (Cinsiyet sorunları, su arzı ve hıfzısıhha)
1996 BM Đnsan Yerleşimleri Konferansı Habitat II, Đstanbu
1996 Dünya Gıda Toplantısı Roma
1997 I. Dünya Su Forumu Marakeş
1997 BM Genel Asamblesi Özel Oturumu
2000 II.Dünya Su Forumu, Lahey – Dünya Su Vizyonu ve Eylem Planı
2001 Uluslararası Temiz Su Konferansı, Bonn
2002 Dünya Sürdürülebilir Gelişme Toplantısı Rio+10
2003 III.Dünya Su Forumu, Kyoto
2003 Camdessus Raporu (Report of World Panel on Financing Water Structure
2006 IV. Dünya Su Forumu, Mexico City
2009 Dünya Su Forumu, Istanbul
2.2. Suyun Piyasada Fiyatlandırılması
Bir mal ve hizmetin sınırlı olduğu varsayımından hareket edildiğinde fiyatlandırılan canlı
yaşamının devamı için gerekli su bile olsa fiyatlandırmak kolaylaşmaktadır. Zira, kapitalist
sistemde bir mal ya da hizmete değer biçebilmek yani fiyatlandırmak için sınırlı olması
yeterlidir. Su da arzı sınırlı talebi sonsuz olarak kabul edildiğinden fiyatının ödenebileceği bir
mal ve hizmet haline dönüşmektedir. Bu dönüşüm Uruguay Roundu’nun imzalanmasından iki
yıl önce Dublin’de toplanan “Uluslararası Su ve Çevre Konferansı (1992)’nda suyun
“ekonomik mal” olarak kabul görmesiyle başlamıştır (2). 2000’deki II. Dünya Su
Forumu’nda ise su özelleştirmelerinin hızlandırılması önerilmiştir. Öneriyi yapanlar arasında
Dünya Bankası ve ulusötesi su şirketlerinin yanı sıra Birleşmiş Milletler de vardır.!
Suyu kamu mülkiyetinden çıkarıp özel mülkiyet alanına sokan bu dönüşüm “arz yönlü su
politikaları”ndan “talep yönlü su politikaları”na doğrudur. Piyasa ekonomisinin gelişmişliğine
göre
de
ülkeden
ülkeye
değişmektedir.
A- Su Yönetiminin Kamu Kuruluşlarınca Gerçekleştirildiği Ülkelerde (3):
Su sektörünün devlet elinde olduğu ülkelerde su bir kamu hizmeti olarak kabul gördüğünden
kar maksimizasyonu hedeflenmez. Su kaynaklarının mülkiyeti ve işletilmesi kamu yönetimi
tarafından gerçekleştirilmektedir. Fiyatı belirleyen :
•
Suyun kaynağından kullanıcıya ulaşmasına kadar gerekli yatırımlar
Đşletilmesi için gerekli bakım ve yenileme harcamaları
•
•
Su sektöründe istihdam edilenlerin ücretleridir.
Ne var ki, ortaya çıkan fiyat kullanıcıya olduğu gibi yansıtılmamakta devlet ya da
belediyelerce sübvansiye edilerek herkesin suya ulaşma hakkını kullanması sağlanmaktadır.
Piyasa ekonomisine devir genellikle özelleştirme yoluyla gerçekleşmektedir. Doğrudan insan
yaşamıyla ilgili olduğu için özelleştirilmesi diğer enerji kaynaklarındaki gibi doğrudan değil
sindire sindire yapılmaktadır. Genellikle de IMF ve Dünya Bankası eksenli stand-by
anlaşmalarından destek alınmaktadır.
Önce, hükümetler IMF’nin “devletin ekonomideki yerinin küçültülmesi” hedefi
doğrultusunda belediye verdikleri kaynakları kısıtlamaktadır. Böylelikle, belediyeler hem
piyasadan kredi kullanmayı hem de özel kesim mantığıyla çalışmayı öğrenmektedir. Kredi
bulamayanlar da işlettikleri su kaynaklarını özel kesime devretmektedir. Su havzalarının
bulunduğu alanlardaki belediyeler de bile benzer finansman sorunları yaşanmaktadır. Kredi
bulamayan ya da geri ödeyemeyen belediyeler bir süre sonra ellerindeki kaynakları ya
paravan yerli firmalar ya da doğrudan yabancı sermaye üzerinden özel kesime devretmek
zorunda kalmaktadır.
Ne var ki bu süreç her zaman global yasaların belirlediği rotada gitmemekte; halkın tepkisiyle
karşılaşmaktadır. Hatta Bolivya örneğinde olduğu gibi ulusötesi su şirketlerine karşı başlatılan
“su savaşları” bir halk hareketine bile dönüşebilmektedir. Evo Morales’in başkanlığa getiren
yolda su özelleştirmelerinin etkisi büyüktür.
B- Kamu etkinliğinin az olduğu ülkelerde ise :
Kredi faizlerinin düşük olduğu dönemlerde su piyasasında yeralmak isteyen yerel firmalar
önce ucuz kredi olanaklarıya desteklenmektedir. Firmalar faiz oranlarının yeniden yükselişe
geçeceğini hesaplamayarak borçlanmaya devam ettikleri için kredi borçları katlanırken faiz
oranları da yükselmeye başlamaktadır. Bu sırada dış sermayeli firmalar kurtarıcı olarak
piyasaya çıkmakta ve... Firmalar el değiştirmektedir. Alman Modeli olarak bilinen bu yöntem
belediyelerin su tesislerine ve piyasadaki payına sahip olmak için kullanılmaktadır. .
Belediyeler önce düşük faizli kredi yoluyla borçlandırılmakta; borç yükünü taşıyamaz hale
gelince de özelleştirme yoluyla su tesislerini devretmek zorunda bırakılmaktadırlar. Đnşaat,
teknoloji ve enerji tekellerinden oluşan “Alman Sua Đttifakı”ndan Güney Afrika’daki Suiz
Ondeo’ya kadar tüm su tekelleri bu yöntemle çalışmaktadır.
Aynı süreçte su ile temelde doğrudan etkileşim içinde olan yasa değişiklikleri yapılarak
devletin su havzaları üzerindeki koruma işlevi kaldırılmaktadır. Türkiye örneğindeki
26.05.2004 tarih ve 5177 Sayılı, Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Đlişkin Kanun ve benzerlerinde olduğu gibi!
2.3.
Monopolcü Rekabet ve Oligopolistik Yapı Gösteren Piyasalara Geçiş:
Talep yönlü politikalara geçiş suyun işlenmesi, yönetim, dağıtım ve
kullanımının kamu yetkesinden çıkartılarak özel şirketlere devridir. Böylelikle kamunun
“sürdürülebilirlik” ve “herkesin suyu kullanma hakkından yararlanması” hedeflerinin yerini
özel şirketlerin kar maksimizasyonu alır. Başlangıçta KOBĐ şeklinde örgütlenen bu firmalar
ulusötesi su şirketlerine geçtikçe piyasada serbest rekabet piyasası özelliklerinden önce
monopollü rekabet, daha sonra oligopolistik özellikler gösteren piyasalara dönüşmektedir.
Hali hazırda global ölçekte piyasaya egemen olan firmalar köken ülkelerine göre Fransız,
Alman ve Đngiliz şirketleri ağırlıklıdır. Son yıllarda ABD’de de coca-cola firmasıyla su
piyasasına girmeye çalışmaktadır. Bu firmalar yukarıda da açıklandığı gibi ya geldikleri
ülkenin yerel firmalarını satın alarak ya da onlarla paravan ortaklıklar kurarak yavru şirketler
şeklinde örgütlenmektedirler.
Tablo 3: Global su şirketlerinin su satışları 2001 (euro milyon)
Şirket Adı
Vivendi Water
Ondeo (SUEZ)
Times Water (ing.)
SAUR (Fransz)
Anglian (ing.)
Cascal (ispyl)
IWL (italy)
Satışlar
13640
10088
2746
2494
936
181
100
Kaynakça : Hall, David; TheWater Multinationals 2002
Hali hazırda dünya piyasasına egemen olan üç büyük dev şirket Suez’in su şirketi olan Ondeo,
Veolia ve Alman su şirketi RWE’dir.
Su devlerinden iki örnek : Ondeo ve Veolia (4)
Ondeo :
Ana şirket
Çalışan sayısı
Đçme suyu üretim tesisi
Atık su işleme tesisi
Sözleşmeler
Gelir (2003)
Gelirlerinin
gelmekte
Gelirlerinin
: Suez Environnement
: 30.145
: 1255
: 1581
: 2730 yerel su otoritesi
: 5.9 milyar euro (Suez’in gelirlerinin % 48’i)
:% 50’si su, % 47’si atık su işleme, % 3’ü sanayiden
: % 15 K.Amerika, % 8 Orta-Güney Amerika, % 7 AfrikaOrtadoğu, %2 Asya Pasifik olmak üzere gelirlerinin % 54’ü
Fransa dışından sağlamaktadır.
Veolia Water :
Etkinlikte bulunduğu ülke sayısı : 57
Çalışan sayısı
: 70.765
Yıllık gelir
Yıllık gelirin (2005)
Gelirlerin
: 8.9 milyar euro
: % 69’u belediye hizmetlerinden
: % 50’si Fransa, % 30’u Avrupa, % 7 Asya,% 6
Afrika-Ortadoğu-Hindistan, % 7’si ABD
2.4- Su Piyasasındaki Tekelleşmenin Etkileri
A- Yerli Su Şirketleri Üzerindeki Etkileri :
1.
2.
Đç piyasada su kaynaklarını kiralayan ve dağıtımını yapan firmalar
arasında yoğun rekabet kısa sürede firmaların el değiştirmesine ve
piyasanın tekelleşmesine neden olmaktadır.
Su, tarımın tamamlayıcısı olduğundan tarımda sulamanın piyasa
fiyatlarında gerçekleşmesi tarımsal maliyetleri arttırmaktadır.
B- Su Kullanıcısı Üzerindeki Etkisi :
1.Temiz sudan yararlanma kamusal bir hak iken ancak fiyatını ödeyebilenin hakkına
dönüştüğünden su kullanıcısı artık su satan firmaların müşterisidir.
2. Piyasalaşmayla birlikte sağlık da bir hak olmaktan çıkmakta; sağlıklı yaşam
hakkı sadece kullandıkları suyun fiyatını ödeyebilenler için geçerli olmaktadır.
3. Su faturalarını ödeyemeyenler su kullanma haklarını kaybetmekte;
4. Su tüketim tarifeleri firmalar tarafından belirlendiğinden aile bütçelerindeki payı
artmaktadır.
Aslında bu, tarafsız devlet anlayışının sonlandığının ilanıdır. Ne var ki, sistem suyun kamu
alanının dışına bırakılarak yaratılan ayırımcılığa haklılık kazandırmak için :
•
Gereksiz su kullanımının önüne geçilebilmesi ve finansman yaratılabilmesi için
suyun diğer mallar gibi fiyatlandırılması;
•
Su yatırımlarını gerçekleştirecek finansman kaynaklarının yaratılabilmesi için su
dağıtımının piyasaya açılması;
•
Su kaynaklarının korunabilmesi için özel mülkiye açılması
gerektiğine kamuoyunu çeşitli model uygulamalarıyla ikna etmeye çalışır.
C- Ülke Ekonomisi Üzerindeki Etkisi:
Suyun piyasalaşması özellikle de su üzerinden ülkeye giren dış sermayenin artışı ilk bakışta
sevindirici gözükebilir. Ne var ki :
•
Özel sektörün birincil hedefi satış artışlarıyla kar maksimizasyonu olduğundan su
kaynaklarının sürdürülebilirliği ilkesini genellikle dikkate almamakta;
•
Şirketler arasındaki satış artışına dayalı yoğun rekabet kaynakların yanlış
kullanımına
ve
hızla
kirlenmesine
neden
olmaktadır.
3- Talep Yönlü Su Politikalarının Kurumsallaşması
Suyun kamu varlığı özelliğine karşılık fiyatı piyasada belirlenen bir mal ve hizmete
dönüştürülmesinin tarihi Uruguay Roundu (1986-1994)’yla başlar. Uruguay Roundu’nun
GATS ve TRIPS anlaşmalarının ülkeler bazında uygulamaya sokulması da her bir ülke için
suyun piyasalaşmasının tarihidir. 1992 Dublin Su ve Çevre Konferansı’nı ve 1992 Rio
Kalkınma ve Çevre Konferansı’nı milad olarak kabul edersek son 15 yıldır talep yönlü su
politikalarının egemen olduğunu söyleyebiliriz. Zira, her iki Konferans da kurumsallaşmanın
çatısını oluşturmuş; “Dünya Su Konseyi” ve “Küresel Su Ortaklığı”nın çalışmalarının rotasını
çizmiştir.
1997’deki Birleşmiş Milletler Genel Asamblesi’nin Özel Oturumu’nda tatlı su kaynaklarıyla
ilgili bir çalışma grubunun oluşturulmasıyla birlikte yeni dünya düzeninin su yönetimi de
netleşmeye başlamıştır. Buna göre (5) :
1.
Sınır aşan nehir havzalarında havza yönetimi sistemi kurulacak;
2.
Suyun arza göre özel sektörce yönetimi esas alınacak
3.
Su kaynakları global ticaret kurallarına göre işletilecektir.
Bu üç ilke 2002’deki Rio+10’da ulus devletin hükümetleri uymakla yükümlü kılan bir
manifestoya dönüştü. Aynı yıl Türkiye su sektörünün de hızla dışa açıldığı; başka deyişle
ulusötesi su şirketlerinin yerli su şirketlerini devralarak piyasaya girdiği yıldı.
Tablo 4: Kurumsallaşmanın Tarafları
Uluslararası Kuruluşlar : Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Dünya Bankası (WB), Birleşmiş
Milletler Çevre Birimi (UNEP), UNDP, UNESCO, OECD, bölgesel bankalar
Özel su şirketleri : Suez Lyonnaise, Bechtel, Enron, Vivendi gibi çokuluslu şirketler
Global oluşumlar : Dünya Su Konseyi, Birleşmiş Milletler Dünya Su Değerlendirme
Programı, Küresel Su Ortaklığı, AB Su Direktifi
3.1.
BM Dünya Su Değerlendirme Programı (WWAP)
2000’de Lahey’deki II.Dünya Su Forumu’nda gündeme gelen program BM bünyesindeki
kuruluşlara (4):
-
suyun rasyonel şekilde kullanılması,
-
risklerin yönetilmesi,
-
su kaynaklarının paylaşılması,
-
suyun enerji olarak değerlendirilmesinde
kısacası su politikalarında önderlik işlevi görmektedir. Çalışmaları temiz su kaynaklarının
arzına yönelik politika süreçlerinin anlaşılmasını kolaylaştıracak çalışmalar yürütmekte… Đki
yılda bir yayınladığı Dünya Su Kalkınma Raporları’yla UNICEF’ten FAO’ya, WHO’dan
UNESCO’ya kadar BM’nin diğer kurumlarına yol göstermektedir.
Tablo 7: WWAP’taki örgütler
Đşbirliği Örgütleri
Yönetici Örgütleri
UNICEF
BM KalkınmaProgramı (UNDP)
Tarımsal Kalkınma Uluslar arası Fonu (IFAD)
BM Çevre Proframı (UNEP)
Uluslar arası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA)
FAO
Birleşmiş Milletler Mülteciler
UNESCO
Yüksek Komiserliği (UNHCR)
UNIDO
Dünya Bankası Grubu (IBRD)
WHO
Dünya Meteroloji Örgütü (WMO)
Su konusunda ki etkin örgütlerden biridir. Konferans, fon ve programlarla su politikalarının
oluşturulmasında etkindir. Örneğin Gündem 21, Millenium Kalkınma Hedefleri, Dünya
Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi örgütlenme konferansları işlevini üstlenmiştir.
Temiz su kaynaklarının işletilmesi ve sürdürülebilirliğini hedefleyen Gündem 21 ile su
kaynakları yönetimi ve korunmasından su ekosistemlerine, içme suyu sağlama ve
hıfzısıhhasından sürdürülebilir gıda üretimine kadar uzanan geniş bir yelpazede çalışmaktadır.
Gündem 21’den sonra oluşan Millenium Kalkınma Hedefleri ise, güvenli içme suyuna
ulaşmakla ilgili
3.2.
Dünya Bankası’nın Özelleştirme Kredileri
Su da talep yönlü politikalara geçiş de ilk ve en önemli başlangıç noktası Dünya Bankası
kredileridir. 1990’a kadar su işletmelerinin oluşturulması amacıyla verilen krediler 1990
sonrasında özelleştirme hedefli krediler haline dönüşmüştür. Bu krediler :
•
•
5-10 yıllık vadeli su yatırım kredileri
1-3 yıllık vadeyle yapısal uyum programlarındaki özelleştirmeler doğrultusunda su
sektörünün kurumsallaştırılması için
verilmektedir. 1-3 yıllık kısa vadeli kredilerin temel işlevi su sektörünün piyasalaşmasını
engelleyen her türlü yasal ve kurumsal engelin kaldırılarak yeni kurumların oluşturulmasını
amaçlamaktadır.
Tablo 5: Dünya Bankası’nın Su Kredileri 2000-2004
Borç
Geri Dönüş
Özelleştirme
Amaçlı
Bölge
$ milyon
Amaçlı
Orta Asya, Doğu ve Orta Avrupa
587.89
% 99.5
Doğu, Güney, Güney Doğu Asya
1.260.54
% 95
% 88
Afrika Ülkeleri
1.024.55
% 86
% 100
Latin Amerika Ülkeleri
573.6
% 95
Ortadoğu Ülkeleri
433.03
% 97
% 79
% 100
% 74
Kaynakça : III.World Water Forum, Kyoto 2003 verilerinden hazırlanmıştır.
Bu kredilerin büyük kısmı örneğin 1990-2002 arasındaki 276 projeden 84’üne özelleştirme
şartıyla kredi verilmiştir (6).
3.3.
Küresel Su Ortaklığı (GWP) ve Dünya Su Konseyi (WWC):
Uruguay Roundu’nun hemen akabinde yapılan kurumsallaşmalardan biri de içme suyu ve
arıtmaya yönelik tüm ekonomik faaliyetleri kapsayan Küresel Su Ortaklığı (GWP)’dır.
1996’da kurulan Ortaklık bir yıl sonra kurulacak olan Dünya Su Konseyi (WWC)’nin
politikalarının global ölçekte uygulanmasını sağlamaktadır. Tarım, sağlık, madencilik,
taşımacılık gibi suyla tamamlanan sektörlerin su ihtiyaçlarını önceliklerini ve sektörlerin
kendi aralarındaki ilişkiler üzerinden global su politikalarının ülke bazında kurumlaşmasının
yolunu açmaktadır. GWP’nin hükümetlerden BM gibi uluslararası kuruluşlara, su
firmalarından sivil toplum örgütlerine kadar geniş bir yelpazeden oluşmuş olması WWC
kararlarının ülke bazında uygulatılmasını kolaylaştırmaktadır.
Dünya su güvenliği için çok-yönlü uluslararası ortaklık oluşturmak amacıyla kurulan Dünya
Su Konseyi ise: Su kıtlığının tüm insanlığın ortak sorunu olduğu varsayımından hareketle su
kaynaklarının serbest kullanım ve ticaretini savunmaktadır. Konsey’e göre :
•
''Güney'' coğrafyasında, kentlerdeki yüksek nüfus artışı su kaynakları üzerine aşırı
baskı getirmekte; su sunumunda kıtlık yaratmaktadır.
•
Maliyetin altında, yapay olarak düşük fiyatlandığı için su tüketiminde israf
doğmaktadır.
•
Devlet ve yerel yönetimler, düşük yatırım, popülizm ve yolsuzluk nedenleriyle bu
işi becerememektedir.
•
Güvenli su üretimi, dağıtımı için hızlı özelleştirmeyle özel sektörün su üretim ve
dağıtımını üstlenmesi gerekmektedir.
Konsey’in Uruguay Roundu’ndan iki yıl sonra, yani 1996’da kurulmuş olması GATs
hükümleri doğrultusunda bir tepe örgüt olarak oluşturulduğunu göstermektedir. 300 üyesinin
yanısıra Dünya Bankası, Bölgesel Kalkınma Bankaları, Birleşmiş Milletlerin UNDP gibi
örgütleri de üyeler arasındadır.
3.2. AB Su Çerçeve Direktifi
Bilindiği gibi, Avrupa Birliği’ne üye ülkeler kişi başına düşen 5 bin metre küp kullanılabilir
su miktarıyla su zenginidirler. Bunda kıtanın coğrafi özellikleri kadar AB’nin su
kaynaklarının geliştirilmesi ve yönetiminde uyguladığı bütüncül politikalar da etkilidir.
Ülkelerin su kaynakları Birlik’in su kaynakları olarak algılanmakta ve kaynakların yönetimi
için “Bütüncül Havza Yönetimi” uygulanmaktadır. Direktif’in 12.maddesinde bu durum “üye
ülkelerin birbiriyle entegre havza yönetimi zorunlu” kılınmıştır. Su Çerçeve Direktifi’yle
belirlenen bu değerlendirme doğrultusunda su politikaları (7) :
•
Su kaynaklarının geliştirilmesi
•
Mevcut kaynakların daha etkin kullanılması
•
Talep yönetimi
•
Çevresel etkilerin giderilmesi
şeklinde projelendirilmektedir.
4 -Türkiye Su politikalarında Global dönüşüm
Türkiye hızlı nüfus artışı nedeniyle suya olan talebin sürekli artmasına; bir tarım ülkesi olması
ve 1980 sürecine kadar ihracatının tarım ürünlerinden oluşmasına rağmen su politikası
oluşturmamıştır. Bunda suyun yenilenebilir bir kaynak olması nedeniyle su yönetimiyle ilgili
siyasi ve ekonomik bilincin olmaması kadar Türkiye’nin komşularına göre akarsu ve
göllerden oluşan su kaynakları açısından zengin bir görünüm sergilemesinin payı vardır.
Ne var ki, kuraklık yılları dışında arz-talep ilişkilerinde ancak başabaş noktası
yakalanabilmiştir. Kişi başına tüketilen günlük su miktarının hala 111litre, kişi başına düşen
yıllık kullanılabilir su miktarının da 1430 metre küp olması Türkiye’nin su zengini gibi
görünen ama “su yoksulu” bir ülke olduğunu göstermektedir.
Tablo 6: Kişi Başına Düşen Kullanılabilir Su Miktarı
Ülkeler
SURĐYE
LÜBNAN
TÜRKĐYE
IRAK
ASYA ORTALAMASI
BATI AVRUPA ORT.
AFRĐKA ORT.
GÜNEY AMERĐKA ORT.
DÜNYA ORT.
Kaynak : WWF Türkiye 2005
Yıllık/metre küp
1.200 m3
1.300 m3
1.430 m3
2.020 m3
3.000 m3
5.000 m3
7.000 m3
23.000m3
7.600 m3
Türkiye’nin su zengini gibi görünmesinin temelinde içme suyu ve kullanılabilir su rezervlerini
kullanmayı bilmemesidir. Đçme suyu kaynaklarının global ölçekte azaldığı şu süreçte bu
durum Türkiye’yi özel sermayeli su sektöre bulunmaz bir vaha gibi göstermektedir (8).
Ülke için suyun ekonomideki önemi de ne yazık ki globalizme eklemlenme süreciyle netlik
kazanmıştır. Girdi ve teknoloji kullanımındaki dışa bağımlı yapı, çevre yasalarının yeterince
uygulanmaması suyun piyasalaştırılmasını kolaylaştırmış dahası Türkiye’yi dış firmaların
piyasası haline dönüşmesini kolaylaştırmıştır.
Devletin su havzaları üzerindeki koruma işlevi 2004 Mayıs’ındaki düzenlemelerle
sonlanmasıyla birlikte içme suyu tamamen piyasalaşmıştır. Bu düzenlemelerin en kapsamlısı
26.05.2004 tarih ve 5177 Sayılı, Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Đlişkin Kanun’dur. 10 farklı ama birbiriyle ilişkili yasaya düzenlemesiyle :
•
Maden Yasası,
•
Çevre Yasası,
•
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası,
•
Milli Parklar Yasası,
•
Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolu Seferberlik Yasası,
•
Đstanbul Su ve Kanalizasyon Đdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Yasası
•
Orman Yasası,
•
Kamulaştırma Yasası,
•
Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Yasa,
•
Belediye Gelirleri Yasası
ile devletin koruma işlevinin yanı sıra tarafsız devlet görünümü de bitmiştir.
5 Haziran 2004’de yani dünya çevre gününde yürürlüğe giren 5177 sayılı “Maden Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Đlişkin Kanun” ile de doğal ve kültürel değerler
tamamen yok sayılmış ve :
•
“Su havzaları” da madencilik faaliyetlerine açılmış;
•
Petrol ve jeotermal kaynak ve maden arama faaliyetleri Çevresel Etki
Değerlendirme (ÇED) kapsamı dışına çıkarılmış;
•
ÇED yapılmadan verilen arama izinleri ile toplam rezervin % 10’unun işletilmesine
ve satışına olanak sağlanmıştır.
•
“Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği” değiştirilerek…
•
Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından düzenlenen yönetmelik ile mutlak
koruma alanı 300 metreden 100 metreye düşürülmüş, koruma alanları içinde yer
alan yapılara af getirilmiştir.
•
Đçme ve kullanma suyu rezervuarının maksimum su seviyesi noktasından 1
km.lik mesafeden itibaren, madencilik faaliyetlerine olanak sağlanmıştır.
Bu tablo Türkiye’nin globalleşmeyle birlikte dönüşen su politikalarının özetidir.
Dipnotlar :
1)
Langford, Nalcolm; “The United Nations Concept of Water as a Human Right: A
New Paradigm of Old Problems”, Water Resources Development, 2005, s. 274-279
Minibaş, Türkel; “Su Yabancı Sermayenin Yeni Gözdesi”, Bu Kez Düşmanın Adı
Terör, Cumhuriyet Yayınları, Đstanbul 2005, s.478-9
Yıldız, Dursun; Su Raporu, USĐAD 2007
2) Financing Water For All, “Report of World Panel on Financing Water Structure”,
March 2003
Minibaş, Türkel; “Minibaş, Türkel; “Su Yabancı Sermayenin Yeni Gözdesi”, Bu Kez
Düşmanın Adı Terör, Cumhuriyet Yayınları, Đstanbul 2005, s.478-9
3) Minibaş, Türkel; “Suyun Ekonomi Politiği Olur mu?”, Gözucuyla Cumhuriyet
Gazetesi, 19.3.2007
Buller, Henry ; “Privatization and Europeanization: The Changing Context of Water
Supply in Britain and France”, Journal of Environmental Planning and Management
39, 1996
Salihoğlu, Serhat; “Küresel Su Siyaseti Nedir?”, Su Yönetimi Küresel Politika ve
Uygulamalara Eleştiri, Memleket Yayınları, Temmuz 2006, s.19
4) World Bank ; Irrigation and Water Resources with a Focus on Irrigation
Prioritisation and Management Economic Sector Work, Working Paper, Water
Resources and Institutions 2006
UNESCO, www.unesco.org/water/wwap
3) Center For Public Integrity Analyses; Water Barons The Center For Public Integrity,
2003
6) www.ue.eu.int
7) Çınar, Tayfun- Özdinç, Hülya; Su Yönetimi, Memleket Yayınları 2006
8) Minibaş, Türkel; “Bir Ulusal Bağımsızlık Meselesi Su”, Bu Kez Düşmanın Adı
Terör, Cumhuriyet Yayınları, Đstanbul 2005, s.472-3
Kaynakça :
Buller, Henry ; “Privatization and Europeanization: The Changing Context of Water Supply
in Britain and France”, Journal of Environmental Planning and Management 39, 1996
Center For Public Integrity Analyses; Water Barons The Center For Public Integrity, 2003
Çınar, Tayfun- Özdinç, Hülya; Su Yönetimi, Memleket Yayınları 2006
Güler, Birgül A.; Su Hizmetleri Yönetimi Genel Yapı TODAĐE, Ankara 1999
Hall, David; TheWater Multinationals 2002
Langford, Nalcolm; “The United Nations Concept of Water as a Human Right: A New
Paradigm of Old Problems”, Water Resources Development, 2005,
Minibaş, Türkel; “Suyun Ekonomi Politiği Olur mu?”, Gözucuyla Cumhuriyet Gazetesi,
19.3.2007
“Bir Ulusal Bağımsızlık Meselesi Su”, Bu Kez Düşmanın Adı Terör,
Cumhuriyet Yayınları, Đstanbul 2005, s.472-3
“Su Yabancı Sermayenin Yeni Gözdesi”, Bu Kez Düşmanın Adı Terör,
Cumhuriyet Yayınları, Đstanbul 2005,
Salihoğlu, Serhat; “Küresel Su Siyaseti Nedir?”, Su Yönetimi Küresel Politika ve
Uygulamalara Eleştiri, Memleket Yayınları, Temmuz 2006,
Türkiye Ziraatçılar Derneği; Su Raporu 2006, www.tzd.org.tr
UNESCO; www.unesco.org/water/wwap
World Bank ; Irrigation and Water Resources with a Focus on Irrigation Prioritisation and
Management Economic Sector Work, Working Paper, Water Resources and Institutions 2006
Yıldız, Dursun; Su Raporu, USĐAD 2007 (24.10.2007)