Are You suprised - veyseldinler.com

Transkript

Are You suprised - veyseldinler.com
HUKUKA AYKIRI DELİLLER
VEYSEL DİNLER
POLİS AKADEMİSİ
GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
Polis Hukuku ve Yönetimi Araştırma Merkezi
LİSANS BİTİRME TEZİ
PROF.DR. ALİ ŞAFAK
TEZ DANIŞMANI
ANKARA
Mayıs 2000
Polis Akademisi 4/A sınıfı 963064 numaralı öğrencisi Veysel DİNLER’in hazırladığı “Hukuka Aykırı
Deliller” adlı bitirme tezi Polis Akademisi Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliği’nin öngördüğü Lisans Tezi
olarak kabul edilmiştir. 26/05/2000
Prof.Dr. Ali ŞAFAK
Lisans Tezi Danışmanı
evrenin sorumluluğu insanın sırtındadır.
kendini ve evreni sorgulayan
düşününen insana
ÖNSÖZ
Türk Ceza Yargılaması Hukuku’nda hukuka aykırı deliller tartışması CMUK’ndaki
1992 değişikliklerinden önce de olmasına karşın bu değişiklikler ile daha da önem kazanmıştır.
Hukuk devleti olmanın temel prensibi hukuku koyan devletin kendi koymuş olduğu kurallara da
uyuyor olmasıdır.
Ceza yargılamasında devlet tarafı olan kolluk güçleri, savcı ve hakimlerin hukuk devleti
olma gereği ispat vasıtası delilleri elde etme ve değerlendirmede kendilerini
ilgilendiren
kurallara uymaları gerekir. Bu kurallar kayanağını insanların şahsiyet ve maddi bütünlüğünü
korumak amacı ile imzalanmış uluslar arası insan hakları sözleşmeleri ve aynı maksada hizmet
eden anayasa hükümlerinden alır. Polisin hukuku kendine kısıtlama aracı görmeyerek sadece
hukuk emrettiği için değil; insanlarımızın iyi hizmet beklentisi için bu kurallar çerçevesinde
insan haklarına saygılı bir şekilde görev yapılacağına inanarak ve bu çalışmanın polisler ve diğer
uygulayıcılar açısından yararlı olacağını ümit ediyorum.
Bilimsel çalışmalar, altına imza atanlar itibariyle ferdi ürünler gibi görülmesine karşın;
aslında çalışmada bulunan insanı yetiştirenler, referans olarak kullanılan eserleri yazanlar, yazara
her türlü maddi ve manevi desteği sağlayanlar, bu arada çalışmanın yapılmasına engel
olmayanlarla birlikte ortaya konulan kollektif bir üründür.
Bu çalışmaya çok kişi katıldı. Beni akademik çalışma yapmaya yönlendiren değerli
hocalarıma teşekkürler. Çeviri yapmamda yardımcı olan arkadaşlarım, Vefa, Okan, Gökhan ve
Ünal’a; sorduğum hiçbir soruyu yanıtsız bırakmayan değerli hocalarım, Nejat KUMRAL, Kemal
BAŞLAR, Zühtü ARSLAN, Vahit BIÇAK ve Bedri ERYILMAZ ile çalışmaya başladığım andan
itibaren bizlere yol gösteren, kendisinden çok şey öğrendiğimiz hocamız, tez danışmanımız Ali
ŞAFAK’a teşekkürlerimi sunarım.
Ankara
Mayıs 2000
Veysel DİNLER
ii
YÖNTEM
Bu çalışma “Ceza Yargılamasında Hukuka Aykırı Deliller” konusunun Türk ve Amerikan
Hukukunda karşılaştırılmasından ibarettir. Çalışmanın iskeleti ve Amerikan Hukuku’nun yer
verildiği kısmı “Evidence Unconstitutionaly Obtained”* makalesinin çevirisidir. Makalede yer
alan dipnotlara aynen yer verilmiştir. Türk Hukuku kısmı ise makalede yer alan bilgilere karşılık
olarak, doktrin ve uygulamadan faydalanılarak yazılmıştır. Ana başlıklar çeviri makalenin
başlıklarıdır. Karşılaştırma bu ana başlıklar altında ara başlıklarla
Türk ve Amerikan
Hukuku’nda ayrı ayrı olarak yapılmıştır. Giriş ve Sonuç bölümünde ayırıcı başlık yerine tırnak
kullanma tercih edilmiştir.
*
KLOTTER John, Criminal Evidence, New York, 1989: 4. Bası s. 331-353
iii
KISALTMALAR
ABD : Amerika Birleşik Devletleri
age : adı geçen eser
AİHM : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
bkz. : bakınız
CD : Ceza Dairesi (Yargıtay)
CMUK : Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu
ÇASÖMK : Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu
ibid : yukarıda adı geçen son eser
İHAS : İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi
in : içinde
infra : aşağıda
loc.cit : aynı yer
m. : madde
PVSK : Polis Vazife ve Selahiyeti Kanunu
s. : sayfa
SK : Sayılı Kanun
supra : yukarıda
vd. : ve devamı
YCGK : Yargıtay Ceza Genel Kurulu
YM : Yüksek Mahkeme
iv
İçindekiler
Önsöz
i
Yöntem
ii
Kısaltmalar
iii
İçindekiler
iv
GİRİŞ
1
A. DELİLLERİ DEĞERLENDİRME DIŞI BIRAKAN
KURALLARIN GELİŞİMİ
4
B.
1)
Amerikan Hukuku
4
2)
Türk Hukuku
6
(GAYRİ HUKUKİ) ARAMA ve ELKOYMA SONUCU DELİLLERİN
DEĞERLENDİRME DIŞI BIRAKILMASI
9
1)
9
2)
Amerikan Hukuku
a.
Yasal Bir Yakalama Esnasında Yapılan Aramalar
12
b.
Anayasal Haklardanh Feragat Sonrası Yapılabilecek Aramalar
13
c.
Hareket Halindeki ya da Hareket Etmek Üzere Olan Araçların Aranması
13
d.
Açıktaki Delillere El Koyma
14
e.
Umuma Açık Yerlerdeki Delillere El Konulması
14
f.
Özel Şahsın Yaptığı Aramalar
15
g.
Durdurarak Üst Araması
16
Türk Hukuku
C. TELEFON DİNLEME ve GİZLİ İZLEME ile ELDE EDİLEN
DELİLLERİN REDDİ
19
1)
Amerikan Hukuku
19
2)
Türk Hukuku
21
D. ANAYASAL HÜKÜMLERE AYKIRI OLARAK ELDE EDİLEN
İTİRAFLARIN REDDİ
E.
17
23
1)
Amerikan Hukuku
23
2)
Türk Hukuku
31
KENDİ ALEYHİNE DELİL GÖSTERMEME HAKKI
34
1)
34
Amerikan Hukuku
v
2)
F.
Türk Hukuku
36
DAVANIN HUKUK KURALLARINA UYGUN YÜRÜTÜLMESİ
38
1)
Amerikan Hukuku
38
2)
Türk Hukuku
39
G. AVUKATTAN YARARLANMA HAKKI ve İLGİLİ NEDENLERDEN
DOLAYI DELİLLERİN REDDİ
41
1)
Amerikan Hukuku
41
2)
Türk Hukuku
44
SONUÇ
46
KAYNAKLAR
50
GİRİŞ
Amerikan Yargılama Hukuku’nda yapılan son değişiklikler ile anayasanın
koruma altına aldığı bazı hakların ihlal edilmesiyle ele geçirilen deliller
değerlendirme dışı sayılmıştır. Bunun nedeni elde edilen delillerin olayla fazla
ilgisinin olmaması ve delillerin maddi olmamasıdır. Gerçekte, bir çok örneğinde
olduğu gibi anayasa hükümlerine uyulmadan ele geçirilmiş deliller, mahkemeler
tarafından, olayla ilgili ve maddi delil olarak yorumlanmaktadır. Mahkemeler
kararlarını verirken, olayla ilgili maddi bir delil ve olayın çözümüne yarayacak
bir kanıt olmasına rağmen, delil olarak kabul etmemelidirler; çünkü yasadışı
yollardan elde edilen delillerin mahkemede kabulü, anayasada sıralanan bireysel
hakların ihlalini teşvik etmektedir.
Geçen yıllarda delillerin değerlendirme dışı bırakılmasını düzenleyen
maddelerin bir çok delil çeşidini içine alacak şekilde genişletilmesine rağmen,
hangi delillerin değerlendirmeye alınacağı, hangi delillerin kabul edilmeyeceği
hususunda şüpheler vardır. Yüksek Mahkeme’nin son kararlarında, elde edilişi
bakımından anayasanın 4, 5 veya 6. eklerindeki hakları ihlal etmesinden dolayı
deliller esas olarak kabul edilmemiştir. Genel olarak kurallar; arama, el koyma,
kendi aleyhinde tanıklık etmeme hakkı, avukattan yararlanma hükmü ve
çalışmanın darlığı nedeniyle ayrıntılı olarak ele alınamayacak olan anayasadaki
diğer hükümleri içermektedir. Bununla birlikte, elde edilişinden dolayı
değerlendirme dışı bırakılan delillerle ilgili kurallar özetle tartışılacaktır.1
“Ceza yargılamasının amacı, ceza hukuku normları tarafından suç olarak
düzenlenen ve karşılığında failine ceza verilmesi öngörülen fiillerin gerçekte
işlenip işlenilmediğini ve fail veya faillerini ispat vasıtalarıyla ortaya çıkararak
kamu düzenini korumak ve adaletin gerçekleşmesine çalışmaktır. Gerçeği
araştırma işi hukuk kuralları çerçevesinde kalınarak yapılır ve bir kimse suç
Anayasal sınırlamalar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. KLOTTER ve KANOVİTZ,
Constitutional Law, 5. Bası, Anderson Publishing Co., 1985
1
2
sayılan bir fiili işlediği yüzde yüz ispat edilmedikçe ve bu ispat gerekçeli bir
mahkeme kararıyla kesinleşmedikçe suçlu sayılamaz.
1992 yılında yapılan reform ile vicdani delil sisteminin yanında hukuki delil
sistemi, maddi gerçeği bulmanın yanında hukuki gerçeği bulma sistemi de Türk
Hukuk Sistemi’ne girmiştir.2 Türk ceza yargılaması hukukunda hukuka aykırı
yollardan elde edilen bulgular mahkemelerde delil olarak kabul görmemektedir.
Delillerin değerlendirilmesiyle ilgili olarak CMUK’nda bir dönüm noktası olan
1992 değişikliklerinden önce de hukuka aykırı deliller tartışması vardı.
01.12.1992 günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 3842 Sayılı
Kanun ile CMUK’nda yapılan değişiklikler bu tartışmaya son vermemiş,
devletin “insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olma” esasına daha sıkı bağlı
kalacağını ortaya koymuştur.3 Delil yasaklarının görevinin anayasa ve
milletlerarası sözleşmelerde garanti altına alınmış bulunan insan hakları ile
temel hak ve hürriyetlerin korunması olduğu yolunda geniş bir mutabakat
sağlanmıştır.4 Bu yasa ile savunma güçlendirilmiş, sanık hakları güvenceye
alınmış, insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine uygun bir ceza usul
kanunu husule getirilmeye çalışılmıştır.5 3842 SK sadece bu esası
güçlendirmekle kalmamış, ceza yargılamasının en önemli hususu olan “ispat
vasıtası deliller” konusuna bakış açısında farklılıklar meydana getirmiştir.6
SOYASLAN Doğan, “Yakalama ve İfade Almada İnsan Hakları”, Uluslar arası Modern
Soruşturma Yöntemleri ve İnsan Hakları Sempozyumu, 29-31 Mayıs 1996 Polis Akademisi,
EGM Basımevi, Ankara, 1997 s. 186
3
ŞEN Ersan, Türk Ceza Yargılaması Hukukunda Hukuka Aykırı Deliller Sorunu, Beta,
İstanbul, 1998 s.24
4
ÖZTÜRK Bahri/ERDEM Mustafa/ÖZBEK Veli Ö., Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin, Ankara, 1999: 4. Bası s. 532 Yasak delillerin gerekçelendirilmesinde, Kişisel Haklar
Teorisi, Delillerin Güvenilmezliği Teorisi, Sanığın Korunması Teorisi ve Polisi Usulsüz Delil
Elde Etmekten Caydırma Teorisi için bkz. BIÇAK Vahit, Improperly Obtained Evidence (A
Comparision of Turkish and English Law), Ankara, 1996 s. 39-44 Ayrıca usulsüz olarak elde
edilmiş delillerin rededilme sebebinin polisin disiplin altına alınması yolundaki iddialar ve bu
hususta tartışmalar için bkz. BIÇAK, Usulsüz Ulaşılan Delillerin Akıbeti, s. 252-254 ve
ÖZTÜRK ve diğerleri, s. 531-532
5
YENER Orhan, Ceza Muhakemesi Polis ve Jandarma Mevzuatı, Adil, Ankara, 1998 s. 19
6
ŞEN, loc.cit.
2
3
İHAS’nin 5,6 ve 8. Maddeleri ile bunlara paralel olarak düzenlenmiş 1982
Anayasası’nın 17, 19, 20, 21, 22 ve 38’inci maddelerinde hukuka aykırı
delilleri ilgilendiren hükümler vardı ve CMUK’nda 3842 SK ile yapılan
değişiklikler ve getirilen ek maddeler ile bu genel düzenlemeler özel bir şekilde
düzenlenme imkanı bulmuştur.7
Genel olarak ilk derece mahkemeleri tarafından verilen; sanığın ifade
alınma tarzının düzenlendiği 135., yasak sorgu yöntemlerinin sıralandığı 135/a,
müdafi ile görüşme hakkı ile ilgili olarak 136. ve mahkemelerde hukuka aykırı
delillerin değerlendirilmesi hususunu düzenleyen 254/II maddelere aykırı
kararlar verilmesi Yargıtay tarafından bozma sebebi olmaktadır.8”
İHAS ilgili maddelerin açıklaması için bkz. GÖLCÜKLÜ Feyyaz/GÖZÜBÜYÜK A. Şeref,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, Turhan, Ankara, 1996: 2.Bası s. 233 vd.
Ayrıca ÜNAL Şeref, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu
Yayınları, Ankara, 1995 s. 112 vd.
8
İlgili maddelerin açıklanması ve verilen Yargıtay kararları için bkz. SAVAŞ Vural/
MOLLAMAHMUTOĞLU Sadık, Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu Yorumu, Seçkin,
Ankara, 1995 s. 696 vd.
7
4
A. DELİLLERİ DEĞERLENDİRME DIŞI BIRAKAN KURALLARIN
GELİŞİMİ
1) Amerikan Hukuku
En başta söylemek gerekirse; delileri değerlendirme dışı bırakan kuralların temel
kaynağını usulsüz arama ve el koyma oluşturur. Çok öz olarak bu kurallar,
yasadışı yollardan veya anayasaya aykırı olarak elde edilen kanıtların mahkeme
heyetince delil olarak kabul edilmemesini sağlar.
İlk olarak, bu kuralların hali hazırda evrensel uygulanmadığına işaret
etmek gerekir. Bugün İngiltere’de ve Anlo-Sakson bir çok ülkede, yasadışı
yollardan elde edilmiş delillerin kullanılmasına müsaade edilmektedir. Prensip
olarak deliller yalnızca kabul edilmemekle birlikte; 1961’in sonlarına kadar
ABD eyaletlerinin yarısında delillerin elde edilişinde kusurları bulunan
memurlar takibata alınırdı. Bu kural, Müşterek Hukuk (Common Law) veya
İngiliz Kuralı olarak adlandırılır ve bir İngiliz hakiminin bir davada vermiş
olduğu karar ve açıklamalara dayanmaktadır:9
Kanımızca, değerlendirme dışı bırıkılmış delilleri toplama yoluna gitmek,
adaletin gerçekleşmesinde büyük bir engel oluşturacak; bu deliller tecavüz ile
suçladığımız tarafa karşı kullanılamayacaktır. Bundan dolayı öyle geliyorki;
devletin çıkarları söz konusu olduğunda ele geçirilen bulgular, eğer bir suçu
ortaya çıkarmaya yönelik bir gerçeklik gösteriyorsa; hukuka aykırı olmamak
koşuluyla mazur görülebilir.
Birleşik Devletler Yüksek Mahkemesi tarafından 1886 yılından itibaren
değerlendirme dışı delilleri düzenleyen kuralların, anayasa ihlalleri ile ilişkili
olarak tartışılmaya başlanmasına rağmen; bu kurallar ülkedeki federal
9
Elias v. Pasmore, 2 K.B. 65 (1934).
5
mahkemelerce, 1914 yılında Yüksek Mahkeme’de görülen Weeks-ABD10
davasıyla uygulanmaya konulmuştur. Yüksek Mahkeme bu davayla, federal bir
kovuşturmada; yasadışı arama ve el koyma ile ele geçirilen delillerin
kullanılmasının yasaklandığı 4. Ek’i uygulamaya koydu.
Delilleri değerlendirme dışı bırakılması kuralların benimsetilmesinde
(mahkemelere göre) en önemli sebep; anayasa ve kanunların koruma altına
aldığı hakların, polis ve savcılar tarafından ihlal edilmesine karşı tek garantili
yol olmasıdır. İngiliz mahkemelerinde bu düzenlemelerin, hükümleri ihlal eden
memurların aleyhinde olduğu tartışılırken, Birleşik Devletler mahkemeleri,
hakları
ancak
bu
delilleri
değerlendirme
dışı
bırakmanın
yeterince
koruyabileceği yorumuna varmaktadırlar.
Arama ve el koyma ile ilgili olarak, değerlendirme dışı delilleri
düzenleyen kuralların federal mahkemelerde 1914’ten itibaren uygulanmasına
karşın; Yüksek Mahkeme’nin arama ve el koyma ile ilgili olan bu kuralları eyalet
mahkemelerinde de uygulanır hale getirmesi 1961’den önce olmamıştır.11
Kısmen anayasanın Dördüncü Eki’ne dayanarak, ancak büyük ölçüde
yasaların bir sonucu olarak; bütün kanuni koşullar oluşmadıkça telefon dinleme
ve gizli dinleme ile elde edilen kanıtlar da değerlendirme dışı bırakılır. Ancak,
federal ve eyalet yasalarına uygunsa, telefon dinlemeyle elde edilen kanıtlar
değerlendirilebilir.
Birleşik Devletler Yüksek Mahkemesi ve diğer mahkemeler şüphelilerin
(sanıkların) itiraf ve ifadelerinin kabul edilebilirliği ile ilgili kıstasları tespit
etmişlerdir. Mahkemelerin kıstaslarını belirlediği bu kurallara aykırı olarak
alınan mahkeme dışı itiraflar değerlendirmeye alınmaz. Beşinci Ek’in kendi
aleyhinde tanıklıkta bulunmama hakkı veya Beş ve Ondördüncü Ekler’deki
davanın hukuk kurallarına uygun olarak yürütülmesi ilkesine aykırı şekilde elde
10
232 US 383, 58 L. Ed. 652 34 S. Ct. 341 (1914).
Mapp v. Ohio, 367 U.S. 643, 6 L.Ed.2d 1081, 81 S. Ct. 1684 (1961).
11
6
edilmiş deliller kabul edilmemektedir. Yakın zamanlarda da mahkemelerin
delilleri değerlendirmeye almama sebebi olarak avukattan yararlanma hakkının
ihlal edilmesi olmuştur.
Delillerin değerlendirme dışı bırakılma kurallarının uygulanma durumu
ilerleyen paragraflarda ayrıntılarıyla ele alınacaktır.
2) Türk Hukuku
Türk Ceza Yargılaması Hukuku’nda değerlendirme dışı bırakılan deliller
prensibi CMUK’nda, sanık haklarının ihlal edilerek ele geçirildiği delilleri
değerlendirmeyi yasaklayan özel bir hükme dayanır.12 3842 SK ile 254’üncü
maddeye konan ikinci fıkrayla hukuka aykırı delil kavramı getirilmiştir. Bu
değişikliklerden önce Türk doktrin ve uygulamasında kanuna aykırı olarak elde
edilen delillerin hükme esas alınıp alınamayacağı tartışılmış ve uygulamada bir
istikrar sağlanamamıştır.13 Fıkrada, “Soruşturma ve kovuşturma organlarının
hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz.”
denilmektedir. Mahkemeler usulsüz delilleri reddederek bu fiili meşrulaştırmayı
ve fiile ortak olmayı reddetmiş olur.14 Bu fıkranın sadece CMUK 135/a’da
sıralanan yasak sorgu yöntemlerini mi, yoksa en basit bir hukuka aykırılık ile
hukuka aykırı delil haline gelmiş tüm delilleri mi kapsar, bu tartışma
konusudur.15
254/II’den hukuka aykırı elde edilen bütün delilleri değil, anayasal
hakları ihlal eden bir şekilde elde edilen delillerin kullanılamaması
12
ERYILMAZ Bedri, Arrest and Detention in English and Turkish Law in the Light of the
European Human Rights Court’s Decissions, Martinnus-Nijof, Hollanda, 1999 s. 339
13
SOYASLAN, s. 187
14
BIÇAKVahit, “Usülsüz Ulaşılan Delillerin Akibeti” in İnsan Hakları Yıllığı, Ankara ,1995
s. 255
15
SAVAŞ/MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 1155 Ayrıca bkz. BIÇAK, ibid, passim
7
anlaşılmalıdır.16 Delil yasakları durumunu beş grupta incelemek mümkündür:17
(1) Aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi (CMUK m. 135), (2)
İfade ve sorgu sırasında söz konusu olan delil yasakları (CMUK m. 135/a), (3)
İfade ve sorgu dışında söz konusu olan delil yasakları (CMUK m. 66 ve 74 gibi),
(4) Delil aracı yasakları (CMUK m. 47 ve 245 gibi), (5) Delil konusu yasakları
(CMUK m. 49).
Kanun koyucu bu ek madde ile Amerikan Sistemini Avrupa Hukuk
Sistemi’ne entegre etmiş bulunmaktadır. Kıta Avrupa Hukuk Sistemi içersine
Anglo-Amerikan Sistemi’ne ait bazı değerlerin yerleştirilmesi, yasa değişikliği
ile beklenen olumlu sonuçları belli ölçüde engelleme tehlikesi taşımaktadır.18
3842 SK ile CMUK’nun 135. maddesinin başlığı “İfade ve Sorgunun
Tarzı” şeklinde değiştirilerek zabıta amir ve memurlarıyla Cumhuriyet savcıları
tarafından ifade almada ve hakim tarafından sorguya çekilmesinde uyulması
gereken kurallar düzenlenmiştir.19 Ayrıca CMUK’na eklenen 135/a maddesinde
yasak sorgu yöntemleri sıralamıştır. Yasak yöntemlerle elde edilen ifadeler
kişinin rızası olsa dahi delil olarak değerlendirilmeyecektir.20
Anayasanın 22. maddesine göre haberleşmenin gizliliği esastır. Bazı
haller dışında haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Kolluk
güçlerinin telefon ve gizli dinlemede bulunabilmelerinin hukuki dayanakları için
özellikle 30.07.1999 tarihli Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu
(ÇASÖMK) incelenmelidir.21
16
Ibid, s. 1156
Bu hususta ayrıntılı bilgi için bkz. ÖZTÜRK ve diğerleri, s. 529-530
18
YENİSEY ve İÇEL bu durumu, trafiğin sağdan aktığı bir ülkede, bir kişinin soldan akan
trafiğe göre araç kullanması ne kadar olumlu sonuç doğurmazsa, Avrupa Hukuk Sistemi içersine
Anglo-Amerikan öğeler yerleştirmekten o kadar olumlu sonuç beklenemez şeklinde
yorumlamaktadır. Bu hususta bir karşılaştırma için ayrıca bkz. BIÇAK Vahit, Improperly
Obtained Evidence, s. 112-116
19
SAVAŞ/MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 705
20
Ayrıntılı bilgi için bkz. ŞAFAK Ali/BIÇAK Vahit, Ceza Muhakemeleri Usulü ve Polis,
Liberte, Ankara, 1999: 3.bası s. 227-245
21
Ayrıntı için bkz. Ibid s. 135-139
17
8
Hazırlık soruşturmasında
ve yargılama esnasında sanığın müdafi
yardımını isteme hakkı CMUK madde 136’da 3842 SK ile yapılan değişiklikler
sonrası düzenlenmiştir. Genel olarak ifade alma tarzı, müdafi isteme hakkı,
yasak sorgu yöntemlerini düzenleyen maddelerin ihlal edilmesiyle ele geçirilen
deliller değerlendirme dışıdır.
9
B. (GAYRİ HUKUKİ) ARAMA ve EL KOYMA SONUCU
DELİLLERİN DEĞERLENDİRME DIŞI BIRAKILMASI
1) Amerikan Hukuku
Anayasa’nın dördüncü Ek’i şöyledir:
İnsanın bir hak olarak koruma altına alınan şahsiyeti, meskeni, evrakı ve şahsi
eşyaları üzerinde makul bir şüphe olmaksızın arama ve el koyma yapılamaz;
arama yapılacak yer, aranılacak şahıs veya el konulacak eşya için kesin bir
tanımlama ve ifade veya yemin ile desteklenmiş olası bir sebep haricinde;
arama ve el koyma kararı verilemez.22
Bu madde anayasaya 1791 yılında, İngilizce konuşan halka hiç bir
güvence vermeyen ve bazı tedbirler içermeyen 1789 Anayasası’ndan şikayetçi,
dönemin liderlerinin ısrarlarıyla eklenmiştir. Bu dönemde bu madde eyalet
memurlarından ziyade, güçlü merkezi hükümetin memurlarını çeşitli eyalet
vatandaşlarının haklarını kısıtlamaktan menetmek için eklenmiştir.
Bunun yanısıra başlangıçta Birleşik Devletler Yüksek Mahkemesi
Dördüncü Ek’i yasadışı arama ve el koyma ile elde edilmiş delillerin sadece
federal
mahkemelerde
kabul
edilmemesi
şeklinde
yorumlarken;
bu
mahkemelerin çoğunluğu 1961’de bu kuralın uygulama alanını genişleterek
federal mahkemelerde olduğu gibi eyalet mahkemelerince de uygulanmasını
sağladı.23 Bu kuralların tüm eyaletlerde uygulanır hale getirilmesi, eyalet savcı
ve hakimlerinin, federal mahkemeler tarafından alınmış, eyalet memurlarınca
uyulması zorunlu olan asgari standartları belirleyen kararları göz önüne alma
gerekliliğini doğurdu.
22
23
ABD Anayasası Ek Madde 4
Mapp v. Ohio, infra n. 4
10
Mapp davasındaki kararıyla Yüksek Mahkeme, mahkemelerin kapısını
yasa dışı yollardan elde edilmiş delillerin kullanılmasına kapatmış oluyordu.
Bununla birlikte Yüksek Mahkeme delilleri değerlendirme dışı bırakan kuralları
1984’te değiştirdi. ABD-Leon davasında, iyi niyetle hareket eden polis
memurları; sınırlandırılmış maddelerin bulunması için kendilerine verilmiş olan
bir meskeni arama emrini yerine getirdiler.24 Verilen arama emri infaz
edilmesine rağmen, sonradan yeminli bir ifadenin, arama için makul sebep
oluşturmaya yetersiz olduğu ve dolayısıyla arama kararının geçersiz olduğu
kararlaştırıldı. Yüksek Mahkeme şu yoruma vardı:
Daha sonradan hükümsüz sayılmış bir arama kararına dayanılarak, makul bir
şekilde ele geçirilen ve değerlendirmeye alınmayan maddi delillerin sağladığı
asgari ya da henüz oluşmamış fayda reddetmenin ağır faturasını haklı
çıkaramaz.
Yüksek Mahkeme delillerin değerlendirmeye alınmamasını düzenleyen
kuralların değiştirildiğine ve kuralların şu uyarıları içerdiğine işaret etti:
Tasvip edilmemekle birlikte, davalarda delillerin değerlendirilmemesi; bir
memur emir aldı ve kanunun tüm şartları yerine getirildiyse, her zaman geçerli
değildir. Buna rağmen, memurun, sulh hakiminin verdiği emirlerin teknik
yeterliliği üzerindeki ve yine sulh hakiminin olası bir kararı üzerindeki
dayanağı tarafsız ve kabul edilebilir olmalıdır. Şu da açıktır ki; bazı durumlarda
memur, emrin kanuna uygun olarak verilip verilmediğine inanmada sağlam
kanaate sahip olmayacaktır.
Leon davasıyla aynı günde karar varılmış ikinci bir davada Yüksek
Mahkeme, memurların hüsnüniyetle yerine getirdiği arama ile elde edilen
delilleri onayladı.25 Burada mahkeme; daha sonra dava tekrar gözden
geçirildiğinde arama kararınnda anayasal standartlara tam olarak rastlanmadığı
ortaya çıkmasına rağmen; delillerin kabul edilebileceği kararına vardı.
24
25
82 L. Ed. 2d 667, 104 S. Ct. 3405 (1984).
Massachusetts v. Shepherd, 82 L. Ed. 2d 677, 104 S.Ct. 1509 (1984).
11
Bu iki dava, diğerlerinin de olduğu gibi, Yüksek Mahkeme’nin arama ve
el koyma davalarında daha az teknik kriter arama eğiliminde olduğunu gösterdi.
Ancak mahkeme, herhangi bir emir almadan memurların iyi niyetle davranması
durumunda ne olacağını kurallara bağlamadı.
Yüksek Mahkeme, diğer mahkemeler gibi bir araştırmada arama kararı
kullanılmasını teşvik etti. 1983 yılında mahkeme bu tercihi kuvvetlendirirken ve
daha az teknik kriter onaylama eğilimi gösterirken, bir arama kararı için gerekli
makul şüphe şartlarını düzenledi. Mahkeme bir çok değişik davada olduğu gibi
makul şüpheyi belirlemek için gizli muhbir kullanmayı kabul etmekle birlikte
“iki yönlü test” olarak bilinen kriterleri ortaya çıkardı.26 Gizli bir muhbirin
verdiği bilgilerin güvenilirliğini değerlendirmek için sulh hakimi tarafından
emin olunması gerekenler şöyledir: (1) Muhbirin güvenilir biri olduğu veya
muhbirin verdiği bilgilerin sağlam görüldüğünün yeminli ifade veren tarafından
doğrulanmasının ve (2) muhbirin ifadesiyle ulaştığı sonucun, hakimde bazı
önemli kanaatler oluşturmalıdır.
İlliyons-Gates davasında mahkeme iki yönlü testin gerekliliklerini
bırakarak “tüm şartlar testi”ni uyguladı.27 Mahkeme, muhbirin güvenilirliği,
bilgilerin geçerliliği ve muhbirin verdiği bilgilerin değerini ölçmede verilen
malumatın kaynağının önemli ölçüde ilgili olduğunda İlliyons Yüksek
Mahkemesi ile hemfikirken; tüm şartlar testinin mahkemenin makul şüphe
üzerindeki önceki tutumuyla çok daha tutarlı ve yakın ve bunun temyiz
davalarında uygulanabilecek bir yöntem olduğuna işaret etti. Bu test
koşullarında, hakimin gerçekçi ve kabul edilebilir bir karar verebilmesi için;
güçlü bir olasılıkla belli bir yerde bir suça ait delillerin veya suçla ilgili şahısların
bulunacağına dair ayrıntıların yeminli ifadeyle birlikte bütün şartların hakime
sunulması gerekir.
26
27
Aguilar v. Texas, 378 U.S. 108 12 L. Ed. 2d. 723, 84 S. Ct. 1509 (1964).
462 U.S. 213, 76 L.Ed. 2d 527, 103 S.Ct. 2317 (1983).
12
Arama kararına, arama yapma vasıtası olarak öncelik verilmesi ve bunun
anayasaya uygun tek yol olduğu düşünülmesine rağmen, yıllardır mahkemeler
karar olmadan da arama yapabilmenin gerekliliğini kabul etmişlerdir. Arama
kurallarındaki bu istisnalar mahkemeler tarafından açıkça belirlenmiş ancak
bütün örneklerinde de görüldüğü gibi sadece kesin (bütün) koşullar
rastlandığında uygulanmıştır. Bu istisnaların en önemlileri izleyen paragraflarda
ele alınacaktır.
a. Yasal Bir Yakalama Esnasında Yapılan Aramalar
Yakalama sırasında arama yapmanın uygun olduğu Birleşik Devletler
Yüksek Mahkemesi dahil tüm mahkemeler tarafından defalarca kabul
edilmiştir.28 Yakalama esnasında arama yapmanın uygun ve geçerli olabilmesi
için; yakalama hukuki olmalı, arama yakalama sırasanda hemen yapılmalı ve
aramanın dayanağı olan yakalama işleminin hüsnüniyet içinde yapılması
gerekir.
Yakalama sırasında arama yapmanın amacı, arama yapan memurun
korunmasını sağlamak ve delillerin yok edilmesini önlemek olduğu için,
mahkemeler de yakalama sırasında yapılacak aramanın alanını belirlemeye
çalışmışlardır. 1969 yılındaki Chimel-Kaliforniya davasında bu alan “aranan
şahsın o an kontrolü içindeki alan: bir silaha ulaşabileceği ya da delilleri yok
etme tehlikesi olan bölge” olarak belirlenmiştir. Bununla birlikte 1981’deki New
York-Belton davasında29 Yüksek Mahkeme bu alanı genişletmiş ve şu karara
varmıştır:
Polisin bir araçta bulunan bir kimseyi yasal bir şekilde gözaltına alması söz
konusu olduğunda, aynı zamanda araçta bulunan diğer yolcuları da arayabilir.
Chimel v. Calfornia, 395 U.S. 752, 23 L.Ed. 2d 685, 89 S. Ct. 2034 (1969). Ayrıca bir şahsın
suçla ilgili değil de delile bağlı olarak yakalanması için yapılan arma yetkisi için bkz. U.S. v.
Robinson, 414 U.S. 218 (1973)
29
453 U.S. 454, 69 L.Ed. 2d 768, S.Ct. 2960 (1981).
28
13
Mahkeme bu konuyu açıklamaya devam ederken polisin, yolcuların
yanlarında bulunan eşyaları da kontrol edebileceğini belirtti. Ancak bahsi geçen
Belton kuralı bir arabanın içinin aranması için tek başına yeterli değildir. Arama
için diğer şartların yerine gelmesi gerekir.
b. Anayasal Haklardan Feragat Sonrası Yapılabilecek Arama
Kişinin anayasal haklarından feragatına izin veren genel ilkelere
bakıldığında; hakların korunduğu Federal Anayasa’nın Dördüncü Ek’i ve eyalet
anayasalarının arama ve el koyma ile ilgili hükümlerine göre kişi, arama kararı
olmadan aranmama hakkından vazgeçebilir. Arama kurallarındaki bu istisnanın
uygulanması için iddia makamının şahsın aranmaya gönüllü olarak rıza
gösterdiğine ya da rıza gösterdiğini ima etmesi gerekir. Genel bir kural olarak
aynı bina ya da eşyalar üzerinde ortak haklara sahip bir kimsenin gösterdiği rıza,
diğer hak sahipleri rıza göstermese de geçerlidir.30
c. Hareket Halindeki veya Hareket Etmek Üzere Olan Araçların
Aranması
Bir meskeni aramak için rama kararı almanın kolaylığı yanında;
otomobil, gemi, tren, uçak gibi araçların aranması için arama kararı almanın
pratikte zor olduğunu belirtirken; mahkemeler, yetki alanları dışında kalan ve
arama için mutlaka bir kararın alınması gereken hareket etmek üzere olan
araçlarda yapılan bazı aramaları kabul etmişlerdir.31 Aramaların bu istisna kural
içinde kabul edilebilmesi için üç şartın yerine getirilmesi gerekir. (1) Arama
yapan memurların, arama kararı isteme fırsatı olsaydı, kesin bir arama karının
verilebileceği yönünde makul şüpheye sahip olmaları (2) Aranılacak araç,
United States v. Matlock, 415 U.S. 164, 39 L.Ed. 2d 242, 94 S.Ct. 988 (1974). Ayrıca karıkoca, küçük çocukların ebeveynlerinlerinin aramaya rıza gösterme yetkileri hakkındaki
tartışmalar için bkz. KLOTTER ve KANOVİTZ, Constitutional Law, 5. Bası, Anderson
Publishing Co., 1985
31
Chambers v. Maroney, 339 U.S. 42, 26 L.Ed. 2d 419, 90 S.Ct. 1975 (1970).
30
14
hareket etmekte olan yahut her an hareket etmeye hazır bir araç olmalı (3)
Çabucak bir arama kararı almaya uygun şartlar olmamalıdır.
1982 yılında Yüksek Mahkeme araçların arama alanını yeniden
incelerken, Dördüncü Ek’e istisna olarak yapılan bu araç aramalarında bulunan
memurların, yakalanmak üzere aranmakta olan bir şahsın saklanabileceği zulalar
(gizli bölmeler) dahil bir aracın bütün bölümlerinin aranabileceğini
kararlaştırdı.32
d. (Aramaya Gerek Kalmaksızın) Açıktaki Delilere El Konulması
Anayasayı ihlal etmeyen bir arama olmadığında, Dördüncü Ek arama ve
el koymayı yasaklar. Bu açıktaki deliller öğretisine göre; eğer bir polis memuru
yasalara aykırı olmadan, delilleri gözlemleyebilecek bir durumda ise delillere el
koyabilir.33 Burada gerekli olan, delillere el koymanın söz konusu olduğuna
inanmak için memurun makul şüpheye sahip olmasıdır. Mahkeme, memurun
anayasaya aykırı olmamak kaydıyla, görmeyi kolaylaştırmak için elfeneri
kullanabileceğini açığa kavuşturdu.
“Açıktaki deliller”in istisnasının uygulanması için gereklilikleri
özetlemek gerekirse; (1) Memur kanıtları yasalara uygun bir durumdayken
görmelidir ve (2) Memurun el koyacağı eşyalar ile suç arasında çağrışım kuracak
makul bir şüpheye sahip olması gerekir.
e. (Dördüncü Ek’in Koruma Kapsamında Olmayan) Umuma Açık
Yerlerdeki Delillere El Konulması
1984 yılında Yüksek Mahkeme sadece “mesken, evrak ve şahsi
eşyalar”ın arama bakımından anayasa tarafından korunduğu kuralını doğruladı
32
33
United States v. Ross, 456 U. S. 798, 72 L.Ed. 2d 572, 102 S. Ct. 2157 (1982).
Texas v. Brown, 460 U.S. 730, 75 L.Ed. 2d 502, 103 S. Ct. 1535 (1983).
15
ve açık alanlarda yapılan aramaların anayasaya aykırı olmadığı kanaatine
vardı.34 Yüksek Mahkeme’nin kararının son paragrafı şu sözlerle özetlenebilir:
Açık alanlar öğretisinin, Hester davasında da kesin bir şekilde ifade edildiği
gibi, Dördüncü Ek’in lafzına ve amacına uygun olduğu sonucuna varılmıştır.
f. Özel Bir Şahsın Yaptığı Aramalar
Dördüncü Ek hükümleri sadece (resmi) devlet memurlarına uygulanır.
Bir memur gibi çalışmayan veya resmi memurların katılımı ya da bilgisi
dahilinde hareket etmeyen özel şahıslar için uygulanmaz. 1984 yılındaki ABDJacobsen davasında, Yüksek Mahkeme oy çokluğuyla, paketleri kontrol etmiş
olan özel şahısların Dördüncü Ek’e aykırı düşmediklerine, dolayısı ile elde
edilen delillerin kabul göreceğine karar verdi.35
Arama kuralındaki bu istisna sadece; aramanın, resmi memurlar
tarafından yapıldığı taktirde gayri hukuki sayılacağı durumlarda, resmi
memurların katılımı veya bilgisi dışında davranan özel bir şahsın yaptığı
aramalarda uygulanabilir. Eğer şahıs resmi bir memurla ilişkili bir şekilde
hareket ederse, eylem resmi bir işlem sayılacak ve Dördüncü Ek hükümleri
uygulanacaktır.
1985 yılında ABD Yüksek Mahkemesi, okul görevlilerinin de Dördüncü
Ek uyarınca resmi görevli sayıldığını, ancak kanunlara veya okul disiplin
kurallarına aykırı bir delil bulabilecekleri yönünde sağlam şüpheye sahipseler
öğrenciler üzerinde arama yapabileceklerini kabul etti.36
34
Oliver v. United States, 466 U.S. 170, 80 L.Ed. 2d 214, 104 S. Ct. 1735 (1984).
466 U.S. 109, 80 L.Ed. 2d 720, 105 S.Ct. 733 (1985).
36
New Jersey v. T.L.O., L.Ed. 2d 720, 105 S.Ct. 733 (1985).
35
16
g. Durdurarak Üst Arama
Delillerin aranması ve el konulmasının kabulü ile ilgili konuyu
tanımlarken, durdurarak üst aramadan da bahsetmek gerekir. 1968 yılında ABD
Yüksek Mahkemesi, “bir suçun işlenildiği”nden şüphelenerek, üst araması
yapan ve eyleminin sebeplerini makul ve gerçekçi bir şekilde açıklayan
memurlar tarafından elde edilmiş delilleri kabul etme yetkisi verdi. 37 Bu tarzda
el koymalara getirilen sınırlamalar mahkemenin şu sözleriyle açıklanabilir:
Mevcut durumda arama için tek gerekçe, polisin ve yanındakilerin
korunmasıdır ve yapılması da gerekir. Bu nedenle arama; polisin, kendisine
karşı yapılabilecek bir saldırıda kullanılabilecek tabanca, bıçak, sopa vb yasak
aletleri bulmak üzere, makul bir şekilde tasarladığı müdahale alanı ile sınırlıdır.
Terry davasında polise verilen bu durdurarak arama yetkisinin sadece
silah arama ile sınırlı olduğu ve olası bir yasal tutuklamaya yönelik delillerin
toplanması için yapılabilecek aramaları kapsamadığına dikkat edilmelidir.
Yukarıda söz edildiği gibi, delillere el konulurken; delillerin maddi
olması, olayla illiyet bağının olması ve diğer kurallar yerine getirilse de aramayla
elde edilen bazı delillerin, delil kurallarına göre yeterli görülmeyeceği açıktır.
Bu nedenle, aramaların yasal olmaması ya da açıklanan istisnalar içinde yer
almaması halinde deliller mahkemelerde kabul görmeyecektir.
2) Türk Hukuku
37
Terry v. Ohio, 392 U.S. 1, 20 L. Ed. 2d 889, 88 S.Ct. 1868 (1968).
17
Anayasanın 20. Maddesi Özel Hayatın Gizliliği başlığını taşımaktadır. Bu
maddenin ikinci fıkrası şu şekildedir:
Kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hakim kararı
olmadıkça; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınan
merciin emri bulunmadıkça, kimsenin üstü, özel kağıtları ve eşyası aranamaz
ve bunlara el konulamaz.38
CMUK’nun 94. maddesi ve devamında aramaya ilişkin usul ve
esaslardan bahsedilmiştir. Gerek el koyma, gerek arama ve gerekse arama
sonucunda elde edilen tahkikat konusu nesnelere el koyma ve inceleme
tedbirlerinin tümü birer delil elde etme yoludur. Tahkikatın mevzuu olan
vakıalara ilişkin ispat vasıtası delillere ulaşmanın yolları CMUK’nunda
gösterilmiş olup, bu delillere ulaşmak için delil elde etme ile ilgili gösterilen usul
ve esaslara uyulması zorunludur.39 Arama kararını sadece hakim verebilir. Savcı
arama kararı veremez, ancak arama emri verebilir ve bu emir hakim tarafından
incelenmek durumundadır.40
Arama faaliyeti adli ve idari olarak iki şekildedir. Adli arama, muhtemel
sanıklar, suç aletleri ve suç mahalleri için söz konusudur. İdari arama, önleme
araması veya idari kontroller sırasında aramalar şeklinde, kişilerde, taşıtlarda, bir
takım eşya üzerinde ve kapalı mekanlarda sürdürülmektedir.41
PVSK madde 8’de polis tarafından kati delil elde edilmesi halinde
mahallin en büyük mülki amirinin emriyle arama yapılabilecek yerler
Fıkranın açıklaması ve gerekçesi için bkz. ŞAKAR Müjgan, 1982 Anayasası ve Önceki
Anayasalar, Beta, İstanbul, 1994: 3.Bası s. 43-44
39
ŞEN, s. 34-35
40
YENİSEY Feridun, “Yargıtay, Askeri Yargıtay Kararları ile İnsan Hakları Avrupa
Mahkemesi ve Amerikan Yüksek Mahkemesi Kararları Işığında Hukuka Aykırı Deliller
Semineri, I. Oturumda sunulan Tebliğ, 3 Şubat 1995” in SAVAŞ/MOLLAMAHMUTOĞLU s.
620-621. Yenisey’in Amerikan ve Türk Hukuku’nda arama ve el koyma esas ve usullerini
karşılaştırdığı bu tebliğe bakılmasında fayda vardır. Bkz. age s. 614-633
41
ŞAFAK Ali, “Adli ve İdari Emrin İfasında Arama Faaliyeti”, Uluslararası Modern
Soruşturma Yöntemleri ve İnsan Hakları Sempozyumu, Polis Akademisi 29-31 Mart 1996, EGM
Basımevi, Ankara, 1997 s. 111-113
38
18
belirtilmiştir. Madde 9, suç işlemeye uygun bir takım suç alet ve edevatını ele
geçirdiğinde el koyma ve gerekli adli işlemlerin yapılması görevini polise
vermiştir. Maddenin ikinci fıkrası “polis kamu düzenini ve anayasal hak ve
özgürlükleri korumak bakımından zorunlu ve gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde; il sınırları içinde vali, ilçe sınırları içinde kaymakamın, somut olay ve
gereksinimler için her seferinde yeniden vereceği emirle; kişilerin üstlerini,
araçlarını ve eşyasını arar, suç unsuru gördüklerine el koyar, evrakıyla birlikte
adalete teslim eder” denilmektedir.42
C. TELEFON DİNLEME veya GİZLİ DİNLEME İLE ELDE EDİLEN
DELİLLERİN REDDİ
1) Amerikan Hukuku
42
ŞAFAK/BIÇAK, s. 148-149
19
Yüksek Mahkeme, ilk davalarda telefon dinlemeyi Dördüncü Ekkapsamında
değerlendirmeyi reddetti. Baş Yargıç Taft, Olmstead-ABD43 davasında
Dördüncü Ek’in tarihsel içeriğini yeniden gözden geçirdikten sonra
yasaklamanın maddi şeyleri arama ve el koyma ile sınırlı olduğu ve bir duyum
ile sağlanan delillere uygulanamayacağı sonucuna vardı. Sonraki bir başka,
Nardone-ABD44 kararında Yüksek Mahkeme telefon dinlemenin anayasayı ihlal
etmediğini, ancak Federal Haberleşme Kanunu’na (1934) aykırı olduğu ve bu
nedenle ilgili kanunun hükümlerine aykırı olarak elde edilen delillerin federal
mahkemelerde değerlendirilmeyeceği kararına vardı. Bu kural eyalet
mahkemelerinde olduğu gibi uygulanmasa da bir çok eyalet bu kuralı yasama
yoluyla veya mahkeme ictihadı şeklinde benimsedi. 1967 yılında bir dönüm
noktası olan Katz-ABD45 kararında Yüksek Mahkeme; başkasının mülküne
izinsiz girme dışında ve anayasanın hükümleri dışında kalan nesnelere el
konulması haricinde, gözaltına almayı tartışmayı reddetti. Bu karar ve diğer
kararlar telefon dinleme ve gizli dinlemenin Dördüncü Ek’in koruma
kapsamında olduğunu açıkça gösterdi.
Büyük çabalar sonrası, Kongre, sonunda 1968 yılında telefon dinleme ve
gizli dinlemeyi ülke çapında tek düze bir sistem olarak, kapsamlı bir şekilde
düzenleme tasarısını kanunlaştırdı.46 Bu kanun, tam anlamıyla telefonla ve gizli
dinleme gerekçelerini anlamak maksadıyla incelenmelidir. Genel olarak sözlü
ve telefonla haberleşmeyi ele geçirmek, mevcut mevzuata uygun olarak
yürütülmediği sürece yasal değildir. Telefon ve gizli dinlemeyle elde edilen
delillerin kabul görmesi için, Suçları Önleme Kanunu’nun koyduğu kriterlere
riayet edilmesi şarttır.
43
277 U.S. 438, 72 L.Ed. 944, 48 S.Ct. 564 (1928).
302 U.S. 379, 82 L.Ed. 314, 58 S.Ct. 275 (1937).
45
389 U.S. 347, 19 L.Ed. 2d 576, 88 S.Ct. 507 (1967)
46
1968 Suçları Önleme Kanunu’nun 119. Maddesi’ne bkz. 18 U.S.C. & 2510.
44
20
Suçları Önleme Kanunu’nun 3. Fasılı bazı koşullarda telefon dinleme
yetkisi vermesine rağmen, bu kanun, federal yönetmeliklere ek olarak bir eyalet
yönetmeliği hüküm vermedikçe veya konuşma taraflarından birinin rızası
olmadıkça, eyalet memurlarının gizli dinleme yaparak bilgi edinmesine izin
vermez. Yaklaşık yirmi eyalet bununla ilgili yönetmelikler çıkarma yoluna gitti.
Ancak bir çok eyalette kanunlar hala telefon dinlemeyi yasaklamakta ve telefon
dinleme ile elde edilen bilgilerin delil olarak kabul edilmemesi yönünde
mahkeme kararları vardır. Bu eyaletlerde taraflarının birinin izni olmadıkça
yapılan telefon dinlemeleri, hukuki düzenleme veya mahkeme ictihatları yoluyla
değiştirilene kadar yasak olmaya devam edecek ve elde edilen deliller kabul
edilmeyecektir.
1983 yılındaki bir davada (ABD-Knotts) Yüksek Mahkeme, hareket
halindeki araçların veya başka hareketli taşıtları takip ederken küçük bir radyo
vericisi (bumper beeper) kullanılmasını kabul etti. Yüksek Mahkeme oy çokluğu
ile bir verici ile görüntülemenin, yasaların sağladığı mahremiyet beklentisini
ihlal etmeyeceğini ve Dördüncü Ek kapsamındaki ne arama ne de el koyma
sayılamayacağı kararına vardı.47 Buna ek olarak bir federal mahkeme
telefonlarda dijital gösterge; karşıdan arayan kimsenin numarasını dijital olarak
gösteren bir aygıtın (pen register) kullanılmasını uygun buldu.48 Ayrıca dinleme
telefonla olan veya normal sözlü iletişimi ele geçirmeyi gerektirmiyorsa, deliller
kabul edilebilir. Örneğin; konuşmaya herhangi bir ses ya da dinleme cihazı
olmadan kulak misafiri olunmuşsa bu tür deliller Dördüncü Ek’teki telefon
dinleme ile ilgili olan hükümler kapsamına girmeyecek ve kabul edilmemesi söz
konusu olmayacaktır.49
Eğer eyalet yasaları birbirleri ile tutarsız ise, değişik eyaletlerdeki
tüzükler ve mahkeme kararlarına bakılarak o eyalette; telefon dinlemenin ve
gizli dinlemenin yasal olup olmadığına karar verilmelidir. Elde edilen deliller
47
United States v. Knotts, 460 U.S. 276, L.Ed. 2d 55, 103 S.Ct. 1081 (1983 ).
United States v. John, 508 F.2d 1134 (8th Cir. 1984).
49
United States v. McLeod, 493 F.2d 1186 (7 th Cir. 1974).
48
21
mevcut federal veya eyalet yasalarına ya da mahkeme kararlarına aykırı ise
genellikle mahkemelerde kabul edilmezler.
2) Türk Hukuku
1982 Anayasasının 22. maddesi gereği haberleşmenin gizliliği esastır. Polis gözkulak olma faaliyetlerini yürütürken anayasada yer alan haberleşme hürriyeti ve
haberleşmenin gizliliği esasını ihlal etmemelidir.50 Anayasanın 22/III fıkrası
şöyledir:
Kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hakim kararı
olmadıkça; gecikmesinde sakınca hallerde de kanunla yetkili kılınan merciin
emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.
PVSK ek madde 7 ile polise, ülke çapında istihbarat faaliyetleri yürütme
görevi verilmiştir. Polis ise çalışmalarını anayasa hükümleri doğrultusunda,
anayasa tarafından korunan haberleşme hürriyeti ve gizliliğine bağlı kalarak
sürdürür.51
Türk Hukuk sisteminde telefon dinleme ve gizli dinleme ilk kez ayrıntılı
olarak,
30.7.1999’da
kabul
edilerek
01.8.1999’da
Resmi
Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren 4422 Sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri ile
Mücadele Kanunu (ÇASÖMK) ile düzenlenmiştir. Kanunun ikinci maddesi bu
örgütlerle mücadele ederken polise, telefon, faks, bilgisayar gibi kablolu ve
kablosuz her türlü iletişimin dinlenip tespit edilmesine, üçüncü maddesi de gizli
izleme yetkisi vermektedir.52
ŞAFAK/BIÇAK, s. 136
Bu konu için bkz. YAŞAR Yılmaz, Polis Meslek Hukuku, Ankara, 1996: 2. Bası s. 338
52
Bu maddelerin açıklaması için bkz. ŞAFAK/BIÇAK, s. 136-140 Ayrıca teyp kasetlerinin delil
olarak değerlendirilmesiyle ilgili bir Yargıtay Ceza Kurulu kararı şöyledir: Teyp bantlarının tek
başına delil vasfını haiz olmayacağı düşünülmeden ve dosyada sanıkların suça konu
sözlerisarfettiklerine dair banttan başka hiçbir delil bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde
mahkumiyet hükmü kurulması, bozmayı gerektirmiştir. 9. CD. 5.10.1984 1835/2346 bkz.
ERDURAK Yılmaz G., Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Seçkin, Ankara, 1988:2. Bası s.
50
51
22
Polis telefon ve gizli dinlemeyi usulüne uygun çerçevede yaptığında elde
ettiği bilgiler, gayri hukuki sayılmayacak ve bu bilgiler mahkemelerde delil
olarak kabul edilecektir.
D. ANAYASAL HÜKÜMLERE AYKIRI OLARAK ELDE EDİLEN
İTİRAFLARIN REDDİ
1) Amerikan Hukuku
379 “Sanığa gönderilen mektup, telgraf ve sair mersule ve telgrafların posta ve telgrafhanede
zaptı caizdir.” CMUK m.91
Bu maddenin açıklaması için bkz. SAVAŞ/MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 611 vd.
23
İtiraf veya suçluluğu kabul etme en geçerli delil çeşidi gibi görülmesine karşın,
genellikle memurların itirafları anayasanın ilgili hükümlerine aykırı şekilde elde
etmelerinden dolayı, bir çok örneğinde de olduğu gibi delil olarak kabul
edilmemektedir. Mahkemeler (özellikle ABD Yüksek Mahkemesi) yıllarca
itirafların ve benzeri beyanların kabul edilmesi yönünde ictihatlar geliştirdi.
Kuralların değiştirilmesinde, sadece belli zaman sürecinde değiştirilme değil,
değiştirmenin haklı nedenlere sahip olması da önem taşımaktadır.
Müşterek Hukuk’un (Common Law) ilk dönemlerinde, bir zorlama,
baskı veya tehdit altında alınmış da olsa, suçu kabullenme veya itiraflar bir suçun
delili olarak kabul ediliyordu. Yaşanan tecrübeler sonrası, genellikle bir suçu
işlemekle itham edilen insanların, işkenceden korktukları için suçu
kabillendikleri görüldüğünden, bu tür delillerin kabul görülmesine izin veren
kuraldan vazgeçildi. Sonunda mahkemeler “serbest ve gönüllü (itiraf)” olarak
bilinen kuralı geliştirdi.
Serbest ve gönüllü itiraf kuralı; sadece suçlanan şahıs itirafı serbest ve
gönüllü bir şekilde yapmışsa, itirafta bulunmaya teşvik edilmesinde hiçbir
korkutma, zorlama veya baskı yok ise ve suçlanan itirafının sonuç ve içeriğinin
tamamen bilincinde ise itirafın kabul edilebileceğini düzenlemiştir. Bu ilk
olarak, sadece serbest ve gönüllü yapılan itirafların güvenilir olduğu yolunda bir
teori ile doğrulandı. Bununla birlikte son davalarda serbest ve gönüllü itiraf
kuralı, Beşinci Ek’in bir ceza davasında hiç kimsenin kendi aleyhinde tanıklık
yapmaya zorlanamayacağını emrettiği bölümüne dayandırıldı.53
Geleneksel yaklaşımın daha inandırıcı olduğuna bakılmaksızın, şu anda
itiraf ister dava ile ilgili, ister dava dışı olsun; baskı, zorlama veya menfaat
vaadiyle
sağlanmışsa
delil
olarak
kabul
edilmemektedir.
Muhtelif
mahkemelerdeki hakimler, yapılan bir itirafın gönüllü olup olmadığına karar
verirken genellikle fikir ayrılığındadırlar. Bu kısmen 1972’deki Lego-Twomey
53
Bram v. United States, 168 U.S. 532, 42 L.Ed. 568, 18 S.Ct. 187 (1897).
24
davasında bir uzlaşmaya kavuşturulmuştur.54 Burada ilk mahkeme hakimi,
gönüllü itirafın “makul şüphenin üstünde” olduğu kararına vardı. Davalı bunun
itirafın kabülünü hatalı kıldığını öne sürdü. Bununla birlikte, Yüksek Mahkeme
bu karara katılmadı. Oy çokluluğu ile davalının masum varsayıldığı ve makul
şüphe üstünde suçlamada bulunma sorumluluğunun iddia makamına verildiği
açıklandı ve mahkeme şöyle devam etti: “Bu itirafın kabulüne karar vermede
uygulanacak sorumluluk ile aynı sorumluluk değildir.” Mahkeme iddia
makamının itirafı serbest ve gönüllü olarak sağlanmasını, makul şüphenin
üstünde olması bakımından değil, delilin üstünlüğü açısından gerektiği
kanaatine vardı.
Geleneksel olarak uygulanan serbest ve gönüllü itiraf kuralına ek olarak
Birleşik Devletler Yüksek Mahkemesi yakın zamanlarda “mahkemeye
çıkarmakta gecikme” kuralını da uyguladı. Bu kural, bur sanığın mahkeme
önüne çıkarılmasında gecikme olmuşsa ve bu süre içersinde itiraf yapılmışsa;
gönüllü olarak yapılmış olsa da bu itirafın delil olarak kabul edilmemesini
sağlar.55 Washington D.C.’deki bir mahkemede görülen Mallory davasında,
sanık ırza tecavüz ile suçlandı ve jüriden ölüm kararı çıktı. Sanık elde edilen
itirafın mahkemede usulsüz olarak kabul edildiği savıyla esas yönünden temyize
başvurdu. Gerçekte sanık, tecavüz olayından sonra, öğleyin 14:00-14:30 saatleri
arasında, büyük yeğeniyle birlikte tutuklanmıştı. Polisin sorgulamasından sonra
üç şüpheli saat 16:00 civarında, yalan makinasında sorgulanmaya getirildi.
Poligraf operatörünü yerleştirmek yaklaşık iki saat sürdü ve bu süre içersinde
şüpheliler yiyecek ve içecek aldılar. Sorgulama 20:00 sularında başladı ve
yaklaşık bir buçuk saat sonra şüpheli suçu işlediğini itiraf etti. Gece 22:00
olmadan, ABD Yüksek Komiseri’nin çağırılması için girişimde bulunuldu.
Şüpheli ertesi sabaha kadar Komiserlik’e çıkarılamadı. Mahkeme davayı geri
çevirirken şu hükmü verdi:
54
55
Lego v. Twomey, 404 U.S. 477, 30 L.Ed. 2d 618, 92 S.Ct. 619 (1972).
Mallory v. Arizona, 354 U.S. 449, 1 L.Ed. 2d 1479, 77 S.Ct. 1356 (1957).
25
Yakalama yapan memurların şüpheliyi mahkeme önüne zamanında çıkarmayı
önemsemeleri ve ertelemeye dair bir takım bahaneler ileri sürmeleri ile ivedi
mahkemeye çıkarma kuralına bağlı kalınmadan, bir itiraf ile sonuçlanan
gereksiz gecikmeler onaylanamaz.
Burada mahkeme serbest ve gönüllü itiraf kuralını yeterli bulmayarak;
Birleşik Devletler yasalarının ihlal edilerek, şüpheliyi ABD Yüksek Komiserliği
önüne çıkarma da yaşanan gecikmeden dolayı kararı geri çevirdi.
Şu an eyaletlerde serbest ve gönüllü itiraf ile mahkemeye çıkarmada
gecikme kurallarının her ikisi de geçerlidir. Serbest ve gönüllü itiraf kuralı kuralı
eskiden beri eyaletlerde uygulanmaktaydı. Yüksek mahkeme Ek’in eyaletlerde
uygulanmasının sağlanmasında araç olarak Ondördüncü Ek; davanın hukuk
kurallarına uygun olarak yürütülmesi kuralını kullandı. Bununla birlikte
mahkemeye çıkarmada gecikme kuralının getirdiği sınırlamaların eyaletlerde
uygulanması 1966 yılındaki Miranda kararından önce olmadı.56
İtirafların delil olarak kullanılmasıyla ilgili olan kısıtlamalar 1966 yılında
genişletildi. Yüksek Mahkeme tarafından Miranda-Arizona ve buna benzer üç
davadaki itirafların; şüphelilere gerekli uyarıların yapılmamasından dolayı kabul
edilemeyeceği açıklandı. Yüksek Mahkeme gözaltına alınan ya da herhangi bir
şekilde özgürlüğü kısıtlanan kimselere sorgulama başlatılmadan önce gerekli
uyarılar yapıldığı taktirde itirafların kabul edilebileceğini uygun buldu. Bu
uyarılar: (1) Şahsın susma hakkının olduğu (2) Söyleyeceği her şeyin
mahkemede aleyhinde delil olarak kullanılabileceği (3) İsterse avukatını
çağırabileceği veya bir avukattan yardım alabileceği (4) Bir avukat tutacak
durumu yok ise istediği taktirde soruşturma başlamadan kendisine bir avukat
tayin edilebileceği’dir.
56
Miranda v. Arizona, 384 U.S. 436, 16 L.Ed. 2d 694, 86 S.Ct. 1602 (1966).
26
Sorgulama başlamadan bu uyarılarda bulunmakla kalınmamalı, bütün
sorgulama boyunca bahsedilen hakların sağlanması gerekmektedir. Eğer şüpheli
sorgulamanın herhangi bir safhasında sorgulanmak istemediğini veya bir avukat
istediğini belirtirse, sorgulama mutlaka durdurulmalıdır.
Bunun yanında, sorgulamanın herhangi bir safhasında gözaltındaki şahıs
haklarından feregat ederek ifade vermek de isteyebilir. Feragat ile ilgili olarak
bir takım sorular ortaya çıkabilir. Örneğin; feragatın açıkça beyan edilmesi
gerekli midir, yoksa tüm etkenlerinin genel olarak feragatta bulunulduğunu
ortaya koyması yeterli midir? Kuzey Karolina-Butler57 davasında ABD Yüksek
Mahkemesi, Miranda kuralının, gözaltındaki bir şüphelinin avukattan
yararlanma hakkından feragatta bulunması için özel olarak yazılı veya sözlü bir
ifadede bulunmasını gerektirmediği hükmünü verdi. Davalının haklarından
feragat ettiğini ispatlamak iddia makamının sorumluluğundadır. Bununla birlikte
bu karar verilirken davalar çerçevesinde; altyapı, tecrübeler ve sanığın
davranışları dahil belirli etken ve koşullar göz önüne alınmalıdır. Şayet bütün
etkenleri göz önüne alarak mahkeme şüphelinin bilerek veya doyaylı bir şekilde
haklarından feragat ettiğine karar verirse; feragatta bulunmak için açık bir
ifadeye gerek yoktur.
İtirafların kullanılmasındaki bu kısıtlamalardan dolayı, itirafların artık
sorgulama aracı olarak kullanılamayacağına dair iddialar oldukça fazladır.
Ancak tecrübeler bunun doğru olmadığını göstermektedir. Yüksek Mahkeme,
Miranda davasında güvenlik güçlerine usulüne uygun yapılan ve herhangi bir
zorlama ve baskı olmaksızın, serbest ve gönüllü yapılan itirafların delil olarak
kabul edilebileceğini belirtti. Mahkeme polis merkezine herhangi bir suçu
itirafta bulunmak için gelen kimseleri veya polisi arayıp itirafta bulunmak veya
başka bir açıklamada bulunmak isteyen kimseleri polisin engellemesine gerek
olmadığı şeklinde açıklamaya devam etti. Beşinci Ek tarafından yasaklanmamış
57
441 U.S. 369, 60 L.Ed. 2d 286, 99 S.Ct. 1755 (1979).
27
her çeşit gönüllü ifade ve onların kabul edilebilirliği herhangi bir yönetmelik ile
düzenlenemez.58
Mahkemeler tarafından ortaya konulmuş gerekli kriterlere uyularak,
yetenekli ve iyi yetişmiş sorgu elemanları tarafından elde edilebilecek itiraf ve
ifadeler de delil olarak değerlendirilecektir. Miranda kuralına göre kesin yerine
getirilmesi gereken şartlar tam olarak yerine getirilmemiş ve itiraflar buna
rağmen gönüllü yapılmışsa, bu itiraf ancak bir kamu görevlisinin görevi kötüye
kullanmasından dolayı dava açmak için bir delil olarak kullanılabilir.59
Harris davasında, davalı eroin satmakla suçlandı ve yargılamada kendi
savunması için tanıklık yaptı. Davacı taraf sanık tarafından savcıya yapılmış
itirafları mahkemeye sunmadı. Çünkü, Miranda uyarılarının tam olarak yapılıp
yapılmadığına dair bir takım sorular vardı. Davacı taraf, davalı tanıklık yaptıktan
sonra, yapılan itirafın görevi kötüye kullanmak suçu için değerlendirilmesini
istedi. Yüksek Mahkeme, Miranda uyarıları gerekli bir şekilde yapılmamasına
rağmen; itirafların serbest ve gönüllü bir şekilde yapılmadığı sürece görevi
kullanmaktan dava açmak maksadıyla kullanılabileceğini açıklayarak itirafların
kullanılmasına izin verdi. Mahkeme bunu şu şekilde gerekçelendirdi:
Gönüllü tanıklıkta bulunan doğru ve tam bir şekilde açıklama yapma
zorunluluğu içindedir ve davacı taraf burada olağan doğruluk testinden öte bir
şey kullanmamıştır.
Bunun yanında, Miranda uyarıları tam olarak yapılmasına rağmen, itiraf
gönüllü olarak verilmemişse, dava görevi kötüye kullanmaktan dahi açılmış olsa
da itiraflar değerlendirmeye alınmaz.60
58
Miranda v. Arizona, supra n 31.
Harris v. New York, 401 U.S. 2222, 28 L.Ed. 2d 1, 91 S.Ct. 643 (1971).
60
Mincey v. Arizona, 437 U.S. 385, 57 L.Ed. 2d 290, 98 S.Ct. 2408 (1978).
59
28
1985’teki bir davada Yüksek Mahkeme Miranda uyarıları tam olarak
yapılmamış olsa da itirafların kabul edilebileceği başka bir kuralı daha
düzenledi. Burada Yüksek Mahkeme Miranda kuralına bir istisna getirdi. Bu
istisna kısaca; sanıktan alınmış ifadeden gerçek ve maddi bir delile ulaşılıyorsa,
polis memurları kendilerinin ve çevrelerindekilerin güvenlikleri tehlikede
olduğu için sorgulamadan önce ezberden Miranda uyarılarını yapmamışlarsa,
elde edilen bu ifadeler değerlendirilebilecektir.61
Miranda kuralındaki bu kamu güvenliği istisnasını tanımlarken
mahkeme, polis memurları ve yanındakiler tehlikedeyse, bu davada olduğu gibi
tehlikede olan kamu güvenliğinin sağlanması Beşinci Ek’in koruma
kapsamındaki kendi aleyhinde tanıklıkta bulunmama hakkından daha önemli
görülüyorsa ve henüz Miranda uyarıları yapılmadan sorulan sorulardan delil elde
ediliyorsa, bu sınırlı şartlar altında itirafların kabul edilebileceği sonucuna vardı.
İtirafların kabulü ile ilgili tartışma 1968 Suçları Önleme ve Güvenli
Sokaklar Kanunu’ndan bahsedilmeden tamamlanamaz. Bu kanunun ilgili
maddesi 3501(c) şu şekildedir:
Bu fıkrada açıklanan, sanığı komiserlik ya da başka bir yetkili makam önüne
çıkarma da altı saatlik normal sürenin aşımı ile yaşanan gecikme, gidilecek
yerin uzaklığı ve yolculuk zorlukları nedeniyle mevcut zaman sınırlamasının
uygulanmamasının yargılama hakimi tarafından uygun bulunduğu sürece;
Birleşik Devletler veya Kolumbiya Bölgesi tarafından açılan herhangi bir ceza
davasında, güvenlik güçlerinin veya federal ajanların tutukladığı veya
gözaltında bulundurduğu bir sanık tarafından yapılan veya verilen bir itirafın;
sadece sanığı Birleşik Devletler ve Kolumbiya Bölgesi kanunlarına aykırı
davranmasından dolayı komiserlik veya yetkili bir başka makam önüne
61
New York v. Quarles, 476 U.S. 649, 81 L.Ed. 2d 550, 104 S.Ct. 2626 (1984).
29
çıkarılmasında yaşanan gecikme nedeniyle kabul edilmemesi söz konusu
olamaz.62
Sonuç olarak bu bölüm federal bir mahkemede yalnızca mahkemeye
sevk etmede karşılaşılan bir gecikmeden ötürü itirafın delil olarak
değerlendirilmemesinin söz konusu olmadığını öngörmektedir. Ayrıca bu kural
yakalamadan itirafın yapılmasına kadar geçen süreyi maksimum altı saat ile
sınırlamakta, bunun yanında herhangi nedenlendirilebilir bir gecikmeyle bu süre
aşılmış olsa da hakimin kendi takdir hakkını kullanarak itirafları delil olarak
değerlendirebileceğini düzenlemektedir. Sonunda, Kongre McNabb ve Mallory
davalarında düzenlenen kuralları yasalaştırarak mahkemeye sevkte gecikme
kuralını hükümsüz hale getirmiştir.63
1968 Suçları Önleme ve Güvenli Sokakalar Kanunu’nun bir başka
bölümü Yüksek Mahkeme’nin Miranda-Arizona davasında yorum ile
düzenlediği
yasal
gereklilikleri
içermektedir.
Memurların
sorgulama
başlamadan önce yapmaları gereken uyarıları değiştiren kanunun 3501. maddesi
şu şekildedir:
(a) Birleşik Devletler veya Kolumbiya Bölgesi’nde açılmış herhangi bir ceza
davasında itiraflar (e) fıkrasında tanımlandığı biçimiyle ve gönüllü bir
şekilde verilmiş ise delil olarak değerlendirilebilir. Bu tür itirafların delil
olarak kabulünden önce davanın hakimi tarafından hazır bulunacak jüriye
gönüllülük konusu açıklanacaktır. Eğer hakim itirafın gönüllü bir şekilde
yapıldığına karar verirse delil olarak değerlendirilebilecek ve hakim jüriye
gönüllü itirafın konusuyla ilgili delillere yönelmesini ve tüm koşullar göz
önüne alındığında itiraflara ne kadar ağırlak verilmesi gerektiğini anlatır.
(b) Mahkeme yargıcı gönüllülük hususuna karar verirken yapılan itiraf
çerçevesindeki tüm koşulları göz önünde bulundurur. Bunlar; (1) itirafta
62
Bu konu ile ilgili olarak iki davada, (U.S. v. Hathorn, 451 F. 2d 1337 (1971) ve U.S. v. Halbert,
436 F. 2d 1226 (1970)) her iki mahkeme de altı saatten fazla süren bir gecikmenin itirafların
kabul görmemesini gerektirmediği kararına varmıştır.
63
McNabb v. United States, 318 U.S. 332, 87 L.Ed. 2d 816, 63 S.Ct. 608 (1943); Mallory v.
United Sates, supra n 30.
30
bulunan sanığın yakalanması ile mahkemeye çıkarılması arasında geçen
zaman; itiraf yakalamadan sonra, yargılamadan önce mi yapılıyor, (2) sanık
ne ile suçlandığını ya da itirafı yaptığı sırada kendisinden ne için
şüphelenildiğini biliyor mu, (3) sanık herhangi bir ifade vermek zorunda
olmadığını ve söyleyeceği herşeyin mahkemede aleyhine delil olarak
kullanılabileceğini biliyor mu veya bu kendisine beyan edilmiş mi, (4)
sanığa sorgulama başlamadan önce bir avukatın yardımını isteyebileceği
söylenmiş mi, (5) sanık sorgulama esnasında itirafta bulunurken yanında
avukatı hazır bulunuyor muydu? Hakimin itirafın gönüllü olarak yapıldığı
hususunda karar vermesi için yukarıda sıralan koşulların herhangi birinin
kesin olarak var veya yok olduğunu göz önüne almasına gerek yoktur.
Kongre tarafından kanunlaştırılan bu iki husus hakkında iki soru ortaya
çıkmaktadır. Birincisi, Kongre tarafından değerlendirmeye alınabileceğinin
açıklanmasına karşın Yüksek Mahkeme tarafından itirafların değerlendirme dışı
sayılması bu hükümleri anayasaya aykırı mı kılmaktadır? İkincisi, Kongre’nin
bu kararı eyalet mahkemelerinde itirafların kabulünü nasıl etkileyecektir?
Bu kanunun en son kısmının anayasaya uygun olduğu büyük olasılıkla
kabul edilmekle birlikte, Yüksek Mahkeme’ye bu konu ile ilgili bir temyiz
davası gelmedikçe kesin bir şey söz konusu değildir.
İkinci soruya gelince, eyalet mahkemeleri ne kadar Kongre’nin
kanununa dayanarak itirafların kabul edilmesine yetki tanısalar da Yüksek
Mahkeme’nin federal davalarda eyalet mahkemelerininkinden çok daha yüksek
standartlar koyacağı açıktır.
İtiraflar ve ifadeler ile ilgili bu tartışmadan şunlar çıkmaktadır:
Mahkemeler itiraf ve ifadelerin kabul edilebilirliğine yönelik katı kurallar
koysalar da itiraf ve beyanlar sorgulama açısından önemini hala korumaktadır.
Genel olarak, Yüksek Mahkeme’nin koymuş olduğu kriterlere uyularak elde
edilecek itiraf ve ifadelerin delil olarak değerlendirilmesi daha güvenilir
olmaktadır.
31
2) Türk Hukuku
Beyanların delil niteliği kazanabilmesi için özgür iradeye dayalı olması gerekir.
Özgür irade ürünü olmayan beyanlar delil olarak değerlendirilemez. Kanun
özgür iradenin ne olduğunu belirtmek yerine özgür iradeyi ortadan kaldıran
halleri belirtmiş, CMUK’nunda 3842 SK ile getirilen 135/a maddesinde özgür
iradeyi bozan yöntemler sayılmıştır.64
3842 SK’un 12. maddesi ile değişikliğe uğrayan
CMUK’nun 135.
maddesinde hazırlık soruşturması esnasında Cumhuriyet Savcısı ile onun
emrindeki kolluk kuvvetleri tarafından sanığın ifadesinin alınması veya hakim
tarafından sanığın sorguya çekilmesinde uyulması zorunlu olan bir takım usul
ve şekil kuralları öngörülmüştür.65
135/I maddenin adli makamlar için getirdiği yükümlülüğün başlaması
karakolda veya adliyede sorguya çekilme anı olarak kabul edilmektedir.66 Bu
maddenin sanığa getirdiği hakların anlam taşıyabilmesi, sanığa ifade veya
sorguya başlamadan önce hakların öğretilmesine bağlıdır.hakların hatırlatılması
CMUK madde 135’e göre yapılmalıdır, hakların hatırlatılmaması
Yargıtay tarafından madde 254/II’ye aykırı bulunarak bozma sebebi
olmaktadır.67 Miranda Kuralı da denen bu kural uyarınca;
ŞAFAK/BIÇAK, s. 228
ŞEN, s. 56-57
66
Ibid s. 60
67
ERYILMAZ M. Bedri, “Türk Hukukunda ve Uygulamasında Yakalama İfade Alma ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Uyum Sorunu” in Uluslar arası Modern Adli Soruşturma
Yöntemleri ve İnsan Hakları Sempozyumu, 29-31 Mayıs 1996 Polis Akademisi, EGM Basımevi,
Ankara, 1997 s. 379
64
65
32
(a) sanığa isnat edilen suç anlatılır,68 (b) istediği taktirde varsa avukatının
yardımını isteyebileceği, yoksa masraflarını devlet karşılamak üzere barodan
kendisine bir avukat tayin edilebileceği, (c) susma hakkını kullanabileceği, (d)
kendisi lehinde olan delillerin toplanmasını isteyebileceği bildirilerek, sanığın
bunları anlayıp anlamadığının sorulması ve anladığının tutanağa geçirilmesi
gerekir.69
Bu haklar70 sanığın taşıdığı nitelik, sosyal, kültürel ve ekonomik durum
ile tahsil derecesi ne olursa olsun bildirilir.71 Yenisey’e göre bu haklar sanığa bir
aşamada öğretilmişse ikinci bir aşamada öğretilmesine gerek yoktur ve bu
nedenle de Yargıtay’ın verilen mahkeme kararını bozmaması gerekmektedir.72
Oysa Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun verdiği bir karara göre sanığa hakların
her aşamada yeniden bildirilmesi gerekmektedir.73
Ceza davasında ikrarın hukuki değeri olabilmesi için, bunun hakim
huzurunda, açık ve kesin şekilde yapılmış olması, geri alınmaması ve ikrarın
konusunu teşkil eden vakanın mümkün ve mantıklı olması, ayrıca yan delillerle
de teyit olunması gibi vasıflarla sahip bulunması gerekir.74
5.C.D.20.11.1990, 4331/5243 bkz. SAVAŞ/MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 779 Ayrıca bkz.
ÜNAL, s. 142-143 Suç isnadı sanığa en geç herhalikarda 6-7 saat içersinde bildirilmelidir. Bkz.
ERYILMAZ, ibid, s. 378
68
Uygulamada bütün karakol ve Emniyet Müdürlükleri şubelerinde “CMUK madde 135”
başlıklı ve içinde ilgili maddede belirtilen hakların yazılı olduğu bir tablo bulunmaktadır. Bunun
yanında polis gerekli açıklamalarda bulunmamakta, özellikle bir müdafiinin yardımını
isteyebilme hakkından hiç bahsedilmemekte, ifade alma sırasında polis genellikle kolayına
geldiği şekilde hareket etmektedir.
70
İHAS m. 6’da yer alan sanık haklarının açıklaması için bkz. GÖLCÜKLÜ/GÖZÜBÜYÜK,
s. 277-283 Ayrıca bkz. ÜNAL, s. 142 vd.
71
Sanık sıfatını bir avukat veya cumhuriyet savcısı ya da polis almış olsa bile, yine durum
değişmeyecek ve kim olduğuna bakılmaksızın sanıklık sıfatı göz önüne alınmak suretiyle sahip
olduğu haklar sanığa bildirilecektir. Y.C.G.K. 24.10.1995/7-165 E. Bkz. Yargıtay Kararları
Dergisi, Cilt:22, sayı:1, Ankara, Ocak 1996 s. 103-115
72
Bkz. YENİSEY Feridun, “Roger EDE Tarafından Yapılan Konuşmanın Yorumu”, in
Hukuk Devletinde Terör ve Örgütlü Suçlarla Mücadele Sempozyumu, Marmara Üniversitesi –
The British Council, 16-18 Haziran 1996, Umut Vakfı Yayınları, İstanbul, 1996 s. 322-323
73
Y.C.G.K. 01.05.1995 71/147
74
CGK, 7.3.1983, 3/104 bkz. SAVAŞ/MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 767 Ayrıca şüpheden
sanık yararlanır (dubio pro reo) ilkesi için bkz. BIÇAK, Improperly Obtained Evidence, s. 71
69
33
3842 SK’un 13. maddesi ile CMUK’nuna eklenen135/a maddesine göre
sanığın özgür irade ile ifade vermesini engelleyecek baskı, işkence, kötü
davranma, aldatma, kanuna aykırı menfaat verme, cebir ve şiddet gibi yasak
sorgu yöntemleriyle sanığın ifadesinin alınması hukuka aykırı sayılacak ve sanık
rıza gösterse dahi bu ifadeler “hukuka aykırı delil” niteliğini koruyacaktır75 ve
madde 254/II gereği delil olarak değerlendirilmeyecektir.76
Yasak sorgu
yöntemleriyle ifade alma almak ayrıca TCK’un başta 228, 240, 243 ve 245.
maddeleri uyarınca suç teşkil etmektedir.77
Sanığın sorgusu maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasında en önemli
araçlardan biri olmakla beraber, sorgulamanın sadece bu amaca hizmet etmesi
düşünülemez ve maddi gerçeğe ulaşmak için çaba gösterilirken toplumun
çıkarları ile sanığın haklarının dengede tutulması gerekir.78
E. KENDİ ALEYHİNDE TANIKLIK ETMEME ve ANAYASADA
KORUNAN BENZERİ HAKLAR
1) Amerikan Hukuku
Adı geçen yasak sorgu yöntemlerinin ayrıntılı bir şekilde açıklaması için bkz. ŞAFAK/BIÇAK, s. 229-245
76
GÖLCÜKLÜ Feyyaz, “Criminal Procedure” in Introduction to Turkish Law, ANSAY
Tuğrul/WALLANCE Don (editör), AÜHF Yayınları-Kluwer Law International (Hollanda),
Ankara, 1996: 4. Bası s. 204
77
Bkz. ŞEN, s. 66
78
İÇEL Kayıhan, “Sorgulamada Hukuka Aykırılık ve Sonuçları”, in SAVAŞ/MOLLAMAHMUTOĞLU, age, s. 735
75
34
Memurlar delil toplarken Beşinci Ek’teki kendi aleyhinde tanıklık etmeme
hükmüne aykırı davranarak çoğu zaman delillerin kabul edilebilirliğini
zorlaştırmaktadır. Anayasanın, kendi aleyhinde tanıklıkta bulunmama ile ilgili
bölümü şöyledir: “Hiç kimse ... bir ceza davasında kendi aleyhinde tanıklık
yapmaya zorlanamaz.” Bu hüküm de Dördüncü Ek’teki arama ve el koyma ile
ilgili olan hüküm gibi, sonradan 1791 Anayasası’nın bir parçası haline gelen
Haklar Bildirgesi (Bill Of Rights)’nde yer alıyordu. Beşinci Ek ile getirilen bu
sınırlamalar 1964’e kadar eyalet mahkemelerinde uygulanmadı.79 ABD Yüksek
Mahkemesi’nin Mallory davasındaki kararı şu sekildedir:
Eyalet tarafından getirilen sınırlamalar ile Beşinci Ek’in kişinin kendi aleyhinde
tanıklık yapmaya zorlanamaması, ayrıca Ondördüncü Ek tarafından da
korunmaktadır.
Bu sebeple sonuçta uygulanacak standartlar eyalet mahkemelerinin
ortaya koyduğu standartlar değil, Yüksek Mahkeme’nin karar kıldıklarına denk
standartlar olacaktır. Bir çok ihtilaflı karardan sonra Yüksek Mahkeme
Schmember-Kaliforniya80
davasında
kendi
aleyhinde
tanıklık
etmeme
hükümünün sınırlarını açıkça ortaya koydu.
Bu hüküm kişiyi sadece kendi aleyhinde tanıklık yapmaya zorlanmaktan
korumaktadır ve deliller tanıklığın veya iletişimin doğallığı ile elde edilebilir.
Kan alıp, testin sonuçlarını soruşturmada kullanmak bu zorlama kapsamına
girmez.
Bu yoruma bağlı kalarak, parmak izi ve fotoğraf alma, teşhis için
sıralamaya sokma, kan numuneleri ve el yazısı örnekleri almak, kendi aleyhinde
tanıklık etmeme (delil göstermeme) hükmüne aykırı değildir. Öte yandan, sanığı
yalan makinasına girmeye veya tanıklık ya da doğal iletişim yollarından biriyle
79
80
Mallory v. Hogan, 378 U.S. 1, 12 L.Ed. 2d 653, 84 S.Ct. 1489 (1964).
384 U.S.757, 16 L.Ed 2d 908, 86 S.Ct. 1826 (1966).
35
delil elde etmeye yönelik bir zorlama bu hükme aykırıdır ve elde edilen kanıtlar
delil olarak kabul edilmeyecektir.
Güney Dakota-Neville davasında Yüksek Mahkeme kan-alkol testinin
yapılmasını reddeden
sanıktan elde edilen delillerin kabulünü onayladı.81
Sadece test sonuçları değil; sanığın itirazına rağmen alkol testiyle elde edilen
deliller de kullanılabilecektir. Yüksek Mahkeme’nin ictihadı şu şekilde
özetlenebilir:
Polisin kanun gereği kan-alkol testini yapmak istemesi üzerine, testin yapılması
reddedildiğinde polis tarafından zorlayıcı bir davranışta bulunulmaması halinde
bu kendi aleyhinde tanıklık etmeme hükmüne aykırılık arzetmez.
Mahkeme, Beşinci Ek’e aykırı olduğundan dolayı zora sokulan delileri
tanımlamakla devam ediyor. Eğer sanık kendi savunması için tanıklık
yapacaksa, bir çok mahkemede usül diğer tanıklardan önce sanığın tanıklıkta
bulunmasıdır. Gerçekte bir çok eyaletteki kanun ya da ictihatlar, diğer
tanıklardan önce sanığın tanıklıkta bulunmasını öngörmektedir. Bu BrooksTennessee82 davasında sorgulanmıştır. Yüksek Mahkeme, Beşinci Ek’teki kendi
aleyhinde tanıklık etmeme ve Ondördüncü Ek’teki davanın hukuk kurallarına
göre yürütülmesi hükmüne göre sanığın diğer tanıklardan sonra tanıklık yapması
gerektiği kararına vardı. Mahkeme şunu söyledi: “Bu kuralın sanığı ilk tanıkta
bulunmayı gerektirmesi, susma hakkının kısıtlandığını ağır bir şekilde
göstermektedir.” Son zamanlarda anayasa, bir üst davada savunma avukatının
yargılama esnasında uygun bulacağı herhangi bir zamanda sanığa tanıklık
yaptırabileceği şeklinde yorumlanmaktadır.
2) Türk Hukuku
81
82
South Dakota v. Neville, 459 U.S. 553, 75 L.Ed. 2d 748, 103 S.Ct. 916 (1983).
406 U.S. 605, 32 L.Ed. 2d 358, 92 S.Ct. 1891 (1972).
36
1982 Anayasası’nın suç ve cezalara ilişkin esasları düzenleyen 38. maddesinin
5. fıkrası şöyledir: “Hiç kimse kedisini ve kanunda gösterilen yakınlarını
suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolla delil göstermeye zorlanamaz.”
Bu fıkra, insan tabiatına aykırı bir muameleyi yasaklamakta, işkenceye kadar
varabilecek gayri insanı muameleye açık kapı bırakmamaktadır.83
Bir olayın sanığı aynı zamanda tanığı olamaz.84 CMUK madde 50’de
kişinin kendisinin ve 47. maddede sayılan yakınlarının cezai takibata uğramasına
sebebiyet verebilecek sorulara cevap vermekten çekinebilir denilmektedir.
Böylelikle CMUK’nunda ve anayasada yer alan hükümler ile kişinin sadece
kendi aleyhinde değil, bazı yakınları aleyhinde tanıklıktan da çekinebileceği
veya tanıklık yapmaya zorlanamayacağı açıklığa kavuşturulmuştur. Adı geçen
yakınların tanıklıktan çekilme hakları ihlal edilerek elde edilen beyanlar hukuka
aykırı delil niteliği taşıyacaktır.85 Tanıkların yakınlıkları nedeniyle CMUK’nun
53. maddesine göre yeminden çekinme hakları olduğu hatırlatılmadan yeminle
dinlenmeleri, bozmayı gerektirmiştir.86
CMUK’nunda vücut muayenesi ve kan numunesi alınmasıyla ilgili
düzenlemelere rastlanmamaktadır. Günümüzde teknolojik gelişmeler sonrası
ispat hukuku açısından önemli olacak bu düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu
açıktır.87 CMUK’nunda bu konu ile ilgili düzenleme olmamasına rağmen,
doktrinde kan numunesi almanın hukuka uygunluğu hususu irdelenmektedir.
Öztürk, hukuka aykırı olarak yapılan, vücudun fiziksel ve/veya ruhsal
muayenesi (CMUK m. 66 ve 74), ölü muayenesi ve otopsi (CMUK m. 79 vd.)
gibi işlemlerle elde edilen delillerin mahkemede kullanılmasının yasak olduğu
görüşündedir.88 Şen’e göre anayasa madde 38/V gereği kişinin numune vermeye
zorlanamayacağı, ancak bu 13. maddedeki genel kısıtlama nedeniyle anayasaya
ŞAKAR, s. 65
ŞAFAK/BIÇAK, s. 119
85
ŞEN, s. 30
86
4. C.D. 25.01.1979, 72/46 Bu konudaki Yargıtay Kararları için bkz. SAVAŞ/MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 484-485
87
ŞEN, loc.cit.
88
ÖZTÜRK ve diğerleri, s. 529-530
83
84
37
aykırı olmayacaktır. Ancak yapılacak işlemde kişinin vücut bütünlüğüne
gelebilecek herhangi bir zarar veya delillerin elde edilmesinde karşılaşılabilecek
işkence veya kötü muamele madde 17/III’e aykırı sayılacak, deliller ise
değerlendirilmeyecektir.89
PVSK madde 5’te polisin parmak izi ve fotoğrafını alabileceği kimseler
sayılmıştır.90 Uygulamada polise intikal eden bir olayda adliyeye intikal eden
her şahsın rızası olsun veya olmasın parmak izi ve fotoğrafı alınmakta,
mahkemede beraat kararı çıksa dahi alınan parmak izi ve fotoğraf polis arşivinde
kalmaktadır. Kişinin suçsuzluğu ispat edilse de ilgili olay ve bundan sonra
gerçekleşebilecek başka bir olay için peşinen delil sunulmaktadır. Uygulama
anayasa ve CMUK’unda öngörülen kendi aleyhinde delil göstermeme
hükümlerine aykırıdır.
F. DAVANIN HUKUK KURALLARINA UYGUN YÜRÜTÜLMESİ
1) Amerikan Hukuku
Kendi aleyhinde tanıklıkta bulunmama hükmüyle yakından alakalı sınırlamalar,
eyaletlerdeki ceza yargılaması sistemini uymayı zorlayan Ondördüncü Ek’teki
davanın hukuk kurallarına uygun olarak yürütülmesi hükümleridir. Şayet
soruşturmada bulunan kimse delil elde ederken bu hükme aykırı davranıyorsa
89
90
Ayrıntılı bilgi ve bu konuda bir tartışma için bkz. İbid s. 32-33 dipnot no 41.
Bkz. YAŞAR, s. 187-188
38
elde edilen deliller değerlendirmeye alınmayacaktır. Bunun en önemli sebebi,
diğer örneklerinde de olduğu gibi bu tür delillerin değerlendirmeye alınması
anayasa tarafından yasaklanmış bazı davranışların yapılmasını teşvik
etmektedir.
Mahkemeler
bu
hüküm
kapsamına
nelerin
girdiğini
özellikle
belirtmekten kaçınmalarına rağmen, bazı örnekler hangi delillerin bu hükme
dayanılarak reddedildiğini göstermeye yardımcı olmaktadır. Bu davalardan biri
Rochin-Kaliforniya91 davasıdır. Bu davada Los Angeles şerif yardımcıları
sanığın odasına zorla girereler ve sanığın ağzındaki uyuşturucu kapsüllerini
zorla çıkartmaya teşebbüs ederler. Bu başarısız teşebbüs sonrası sanık hasteneye
kaldırılır ve memurların ısrarıyla midesi yıkanır ve içinde morfin olan iki kapsül
elde edilir. Bunlar sanık aleyhinde delil olarak kullanılır. ABD Yüksek
Mahkemesi verilen kararı geri çevirir ve bu delillerin kendi aleyhinde delil
göstermeme değil de Ondördüncü Ek’te yer alan davanın hukuk kurallarına
uygun olarak yürütülmesi hükmüne aykırı olduğundan dolayı sanık aleyhinde
kullanılamayacağını belirtir. Mahkeme şunu söyledi: “ Bu tarz acımasız
davranışları onaylamak hukukun acımasız yüzünü güçlendirir.”
Ayrıca usulsüz bir şekilde teşhis için sıralamaya koyma sonucu elde
edilen deliler de kabul edilmeyecektir. Eğer teşhis için sıraya koyma ya da
teşhisin başka bir çelişkili yöntemi kullanılırsa, -örnek olarak; mahkemede
tanıklık yapacak kişilere ayna arkasından şüpheliyi göstermek- mahkemede
tanıklık yapacak kimselerin fikrini etkileyebilir.92 Aynı sorun teşhir için fotoğraf
göstermekte de yaşanabilir. Bu nedenle böylece elde edilmiş veya böyle bir
sonuç doğuracak deliller kabul edilmeyecektir.93 Ancak usulüne uygun olarak
kan, nefes ya da idrar örnekleri almak davanın hukuk kurallarına göre
91
Rochin v. California, 342 U.S. 165, 96 L.Ed. 183, 72 S.Ct. 205 (1952).
Foster v. California, 394 U.S. 440, 22 L.Ed. 2d 402, 89 S.Ct. 1127 (1969).
93
Workman v. Cardwell, 471 F.2d 909 (6th Cir. 1972).
92
39
yürütülmesi hükmüne aykırı değildir ve diğer şartlar uygunsa bu deliller kabul
edilebilir.94
Özetlenecek olursa, deliller federal ajanlarca Beşinci Ek’te yer alan
davanın hukuk kurallarına uygun olarak yürütülmesi hükmüne aykırı olarak,
eyalet memurlarının da Ondördüncü Ek’te yazılı hükme aykırı davranılmasıyla
elde ediliyorsa bu deliller genellikle mahkemelerde kabul görmez.
2) Türk Hukuku
Teşhis ve tanımada mağdur ile tanıklara; şüpheli kimseler ile başkaları veya suç
aleti olarak söylenilen ve benzeri aletler gösterilir. Bunların hangisinin sanık/lar
ya da suç işlemede kullanılan aletler olduğu tanık ve mağdura sorulur. Tanıtma
işi fotoğraf ya da sesler ile de olabilir. Kolluk bu işi kendiliğinden yapabilir.95
Teşhis
işleminde,
teşhiste
bulunanların
birbirleriyle
ve
teşhis
edileceklerle temasta bulunmaları engellenmelidir. Bu yolla yapılan araştırmada
mağdur veya tanıklar kolaylıkla etkilenebilir, heyecanlanıp, yanılabilirler. Bu
nedenle bu yöntem önemli olmasının yanında tehlikelidir. Bazen haksız yere
kişilerin zan ve baskı altında tutulmasına; eşyalara gereksiz yere el konulmasına
neden olabilir.96
İfadeleri arasında çelişki bulunan kimselerin karşı karşıya getirilmesi ve
hangisinin beyanının doğru olduğunun yine kendilerine söyletilmesine
yüzleştirme denir. CMUK madde 54’te “Her tanık ayrı ayrı ve sonradan
dinlenecek tanıklar yanında bulunmaksızın dinlenir. Kamu davasının açılmasına
kadar, tehirinde mazarrat umulan veya hüviyetin tayinine taalluk eden hallerden
94
Davis v. District of Columbia, 247 A.2d 417 (D.C. App. 1968).
ŞAFAK/BIÇAK, s. 209-210
96
Ibid, s. 210
95
40
başkasında tanıklar birbirleriyle ve sanık ile yüzleştirilmezler.” denilmektedir.97
Yargıtay Beşinci Ceza Dairesi’nin verdiği bir kararda tanıkların CMUK 54/1
maddesine aykırı olarak kimliklerinin birlikte saptanması ve anlatımlarının bu
şekilde tutanağa geçirilmesi bozmayı gerektirmiştir.98 Yüzleştirme esas olarak
ceza muhakemesinde bir usul değildir. Ancak zorunlu durumlarda başvurulur.99
G. AVUKATTAN YARARLANMA HAKKI ve İLGİLİ
NEDENLERDEN DOLAYI DELİLLERİN REDDİ
1) Amerikan Hukuku
Haklar Bildirgesi’nin koruduğu haklardan birisi geçen yıllarda Altıncı Ek
içersinde çok üstünkörü bir biçimde yorumlandı ve bu bölüm şu şekildedir: “Bir
CMUK m. 54’ün ayrıntılı bir şekilde açıklaması için bkz. SAVAŞ/MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 348
98
5. C.D. 18.10.1988
99
YENER , s. 72
97
41
ceza davasında sanık kendisinin savunulması için bir avukattan yararlanma
hakkına sahiptir.” Önceki davalarda bu hak sanık tarafından sadece yargılanma
esnasında kullanılabilirken, sonradan hazırlak soruşturmasında da kullanılabilir
hale geldi.100
Avukattan yararlanma hakkı hükmünün yürürlüğe konmasından maksat,
sanığı bu haktan yararlandırmadan elde edilecek itiraf ve ifadelerin delil olarak
değerlendirilmemesidir. Örneğin, Escobedo davasında sanık ifade vermeyi
bırakarak avukat talebinde bulundu ve onun avukat talebi reddedildi. Yüksek
Mahkeme ilk mahkemenin kararını reddederken şu ictihada vardı:
Burada olduğu gibi, henüz çözümlenmemiş bir olayda sorgulama genel bir
soruşturmadan çıkarak bir şüpheli üzerinde yoğunlaşmaya başlar, şüpheli
gözaltına alınır, polis sanık aleyhinde bilgi almak üzere sorgulamaya başlar,
şüphelinin talepte bulunmasına rağmen avukatına danışma isteği reddedilir ve
polis etkili bir şekilde şüpheliyi mutlak anayasal hakkı olan susma hakkının
olduğu şeklinde uyarmaz ve Ondördüncü Ek’in de eyaletleri zorunlu tuttuğu
gibi anayasanın Altıncı Ek’ine aykırı olarak “avukattan yararlanma isteği”
reddedilirse, polis tarafından sorgulanma esnasında elde edilmiş hiçbir bilgi
yargılama boyunca sanık aleyhinde kullanılamaz.
Escobedo davasında şüpheli avukat talep edebilmesine rağmen Yüksek
Mahkeme Miranda101 davasında böyle bir talebi gerekli görmemiştir. Miranda
kuralına göre, eğer şüpheli gözaltındaysa, şüpheliye anayasal haklarını bildirmek
ve o bilerek avukattan yararlanma hakkından feragat etmedikçe herhangi bir soru
sormaktan kaçınmak polisin sorumluluğundadır.
Bu davalar ve benzer davalardan hareketle, şüpheli sorgulamada avukat
talebinde bulunmuş ve buna izin verilmemişse, vereceği ifadenin kabul
edilmeyeceği açıktır. Miranda kurallarına göre, eğer bir kişi gözaltına alınmış
100
101
Escobedo v. Illinois, 378 U.S. 478, 12 L.Ed. 2d 977, 84 S.Ct. 1758 (1964).
Miranda v. Arizona, supra n 31.
42
veya bir olayla ilgili ifadesi alınmak üzere sorgulanıyorsa, polis mutlaka
avukatını çağırabileceğini; yoksa devlet tarafından atanmasını isteme hakkının
olduğunu şüpheliye bildirmek zorundadır.
Şüphelinin avukattan yararlanma hakkından feragat etmesi söz konusu
olduğunda, feragatın gönüllü, bilinçli ve şuurlu yapılmış olması gerekir. Ancak,
şüpheli sadece avukat üzerine pazarlık yapmak istediğini bildirirse, sorgulama
şüpheli için bir avukat temin edilene veya şüpheli kendiliğinden konuşmayı daha
ileri götürmeye başlayana dek durdurulmalıdır.102 Edward davasında mahkeme
“konuşmayı ileri götürmeye başlama”nın ne olduğunu tanımlamamasına
rağmen, 1983 yılındaki sonraki bir davada mahkeme, şüphelinin “..Şey, bundan
sonra bana ne yapılacak?” gibi soru sormasının sorgulamayı ileri götürmeye
başlamakla aynı anlama geldiği ve ileride hakları kendisine bildirildikten sonra
ifade verilmiş ise verilen ifadelerin kabul edilebileceği kararına vardı.103
Avukattan yararlanma hakkıyla ilgili olarak delillerin kabul edilirliğinin
çok az da olsa etkilendiği davaların biri de ABD-Wade davasıdır.104 Bu davanın
avukattan yararlanmayla ilgisi teşhis için sıralamayladır. Wade davasında
Yüksek Mahkeme, hem Wade’e hem de onun avukatına iddianamenin hemen
sonrasında teşhis için sıralama yapılacağının tebliğ edilmesi gerektiği ve bunun
gereklerinden birinin avukatın hazır bulunması olduğuna, burada bilinçli bir
feragat olmadığı kararına vardı. Teşhis için sıraya konulma esnasında avukattan
yararlanma hakkının uygulanabilmesi için en iyi metot, şayet mahkeme,
duruşma öncesi yapılan yüzleştirmenin veya umumi teşhisin duruşmadaki
kimlik tanımasını etkilediğini tespit ederse, tanıklar tarafından kimlik
tanımlamasının yasaklanmasıdır. Bir başka deyişle, Yüksek Mahkeme, kimlik
tespitinde bulunan şahitler mahkemede de tanıklık yapacaklar ise, usulde
iddianame sonrası yüz teşhisinin çok kritik bir aşama olduğunu ve feragat
102
Edwards v. Arizona, 451 U.S. 477, 68 L.Ed. 2d 378, 101 S.Ct. 1880 (1981).
Oregon v. Bradshaw, 463 U.S. 1039, 77 L.Ed. 2d 405, 103 S.Ct. 2830 (1983).
104
388 U.S. 218, L.Ed. 2d 1149,87 S.Ct. 1926 (1967).
103
43
edilmediği sürece avukatın hazır bulunmasının gerekli olduğunu belirtti.
Mahkemenin kararını toparlamak gerekirse:
Mademki duruşma öncesi yüz teşhisinde, belki de yargılama sırasında
değiştirilemeyecek, kasıtlı olsun veya olmasın çok ciddi bir önyargı ortaya
çıkıyor ve avukatın bu esnada hazır bulunması çoğu zaman önyargıyı ortadan
kaldırmakta ya da duruşmada dürüst bir yüzleştirme olanağı sağlamaktaysa,
Wade için teşhis sıralama, yargılamasında ciddi şüpheler taşıyan tehlikeli bir
aşamadır.
Şayet avukat hazır bulunmuş veya sanık bilinçli olarak avukattan
yararlanma hakkından vazgeçmişse, duruşmada tanık sanığı teşhis etmek üzere
çağrılabilir. Avukat olmadan teşhiste bulunmak yasak değildir ve duruşmada
sanığın kimlik teşhisinde bulunmak üzere çağırılmadıkları sürece tanıklar
teşhiste bulunabilir. Ayrıca savcıların, duruşma öncesindeki yüzleştirme ve
teşhisin duruşmadaki teşhisi etkilemediğini ispatlama yetkisi vardır. Bu gibi
durumlarda duruşma öncesi yüzleştirmede avukat hazır bulunmasa da yapılan
kimlik teşhisi kabul edilebilecektir.
1972 yılında, ABD Yüksek Mahkemesi teşhis için sıralama esnasında
avukat bulundurma hakkında bazı sınırlamalar getirdi.105 Mahkeme, teşhis için
sıralamanın sanığı kendi aleyhinde tanıklık etmeme hakkından yoksun
bırakmadığı görüşünü tekrarladıktan sonra, tutuklama veya iddianameden önce
yapılacak teşhiste avukatın bulunmasının zorunlu olmadığını söyledi. Mahkeme
bu durumun Wade davasındaki yüzleştirmeden farklı olduğunu şu şekilde
açıkladı:
Ceza yargılaması işlemlerinin başlaması salt kuralcılıktan uzaktır. Bu bizim
ceza-adalet sistemimizin başlıca çıkış noktasıdır. Devlet kendisine sadece dava
açma
görevi
verirken,
güçlendirmektedir...
105
Bu
karşı
noktadan
tarafın;
davalının
hareketle,
ceza
Kirby v. Illinois, 406 U.S. 682, 32 L.Ed. 2d 411, 92 S.Ct. 1877 (1972).
savunulmasını
yargılamasının
44
başlayabilmesi, bu güvenceyi garanti eden Altıncı Ek’in uygulanabilmesine
bağlıdır.
Şayet tanık duruşmada sanığın kimlik teşhisinde bulunacaksa, iddianame
sonrası teşhis ve yüzleştirme kimlik tespitinde çok kritik bir an olduğu için kural
avukatın yararlanma hakkının olması yönünde düzenlenmiştir. Bununla birlikte
tutuklama veya iddianame öncesi yüzleştirme çok kritik bir aşama olmamakla
beraber, teşhis esnasında avukat hazır bulunmasa da kimlik teşhisi duruşmada
delil olarak sunulabilir.
2) Türk Hukuku
3842 SK’un 14. maddesi ile CMUK’nun 136. maddesi de değişikliğe uğramış
ve hazırlık soruşturmasının her safhasında sanığın avukatı ile dilediği gibi
görüşebileceği ve hukuki yardım alabileceği kabul edilmiştir.106 136. maddeye
göre, sanığın avukatı varsa, yahut barodan kendisine bir müdafi tayininde
bulunulmasını talep etmiş ise; ifade alma veya sorgulama sırasında sanığın
avukatının yanında olmasını ve hukuki yardımda bulunmasını isteme hakkı
engellenmemeli ve kısıtlanmamalıdır. Bu hak engellenir yahut kısıtlanırsa, bu
şekilde elde edilen delillerin hukuka aykırı delil niteliği taşıyacağı açıktır.107
Müdafiin
karakoldaki
işlemlere
katılımı
otomatik
olarak
gerçekleşmemekte, sanığın bu yönde talebi olması gerekmektedir.108 Bunun
Müdafii tayini ile ilgili olarak bkz. ÖZTÜRK ve diğerleri, s. 372 vd.
ŞEN, s. 67-68 Bilirkişi raporunun geldiği son oturumda avukat tutacağını söyleyen sanığa bu
imkan tanınmadan savunma hakkını kısıtlar biçimde hüküm tesisi, bozmayı gerektirmiştir. 2.
CD. 6.10.1993 8783/10493 bkz. ERDURAK Yılmaz G., Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu,
Adil, Ankara, 1993:4.bası s. 152
108
ŞAFAK/BIÇAK, s. 110-111 Müdafiin yardımından yararlanma hakkının sanık açısından
sağlayacağı faydalar şöyledir: İlk olarak kolluk güçlerinin lehine bozuk olan denge bu düzenleme
ile yeniden sağlanmıştır. Polisin yasal sınırlar içinde ifade alıyor olması sanık üzerindeki
psikolojik baskıyı azaltmaktadır ve sanığın yanında avukatının olması, karakolda maruz
kalabileceği kötü muameleyi engellemektedir. Bu hakkın kullanımının sanık açısından faydasına
gelince; başta sanıkların polis denetiminde iken kötü muameleye maruz kaldıkları yönünde
yersiz ithamlara karşı polis korunacaktır. Gizli olan hazırlık soruşturmasında müdafiin de hazır
106
107
45
yanı sıra bazı sanıkların kişisel özelliklerinden dolayı yetersiz olmaları
koşulunda hazırlık soruşturmasında müdafiin zorunlu katılımını öngörmüştür.
Küçükler109, sağırlar, dilsizler ve kendini savunamayacak derecede malul olanlar
özel olarak korunacak kişiler sayılmıştır.110
Kolluk tarafından müdafiiden faydalanma hakkının ihlalinde üç farklı tip
ortaya konabilir.111 Aktif ihlal, polisin sanığın müdafii talebini yerine
getirmemesidir.
Bazı
koşullarda,
mutlak
olmayan
müdafii
hakkının
kısıtlanmaması mümkündür. Örneğin avukat bir terör örgütünün kuryesi olabilir.
Polisin bu hakkın kullanılmasını engelleyebilmesi için sanığın hali hazırda
aleyhinde bulunan deliller ve çağrılan müdafiin kişiliği gibi, somut verilerle
haklı çıkarması gerekir. Kısıtlama sebeplerinin varlığı hususunda yanlış kanaatte
bulunulması aktif ihlali oluşturacaktır. Pasif ihlal ise kolluk kuvvetlerinin sanığı
müdafii yardımından
yaralanabileceği şeklinde bildirimde bulunmasıdır.
Üçüncü olarak da bu hak müdafinin sanığa yeterli hukuki yardımda bulunmasını
engelleyecek ihlal edebilir. Bu durumda müdafii katılımını kolluğun işlemlerini
meşrulaştırmaktan başka bir şey yaramayacaktır.
SONUÇ
bulunması polisin elde ettiği delillerin güvenilirliğini artıracaktır. Ayrıca yapılan araştırmalar
müdafiin hazır bulunduğu soruşturmalarda sanığın daha fazla bilgi verdiğini ortaya koymaktadır.
109
CMUK’nun 3842 sayılı kanun ile değişikliğe uğrayan 138.inci maddesinin amir hükmü
karşısında 18 yaşını bitirmeyen sanığa müdafii tayininin zorunlu olduğu gözetilmemesi bozmayı
gerektirmiştir. 5. CD. 8.9.1993 7984/9303 İlgili maddenin açıklaması ve bu konuyla ilgili
Yargıtay kararları için bkz. ÖZMEN İsmail/ATALAY Uygur, Son Değişiklikler ile Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu, Doruk, Ankara, 1993 s. 227 vd. Ayrıca ERDURAK, s. 153
110
Ibid, s. 113
111
Bu konu için bkz. İbid, s. 113-115
46
Geleneksel Müşterek Hukuk (Common Law) doktrininde illegal bir şekilde elde
edilmiş de olsa olayla ilgili olan tüm deliller değerlendirmeye alınırken; son
zamanlarda anayasa hükümleri ihlal edilerek ele geçirilen delillerin çoğu
değerlendirilmemektedir. Delilleri değerlendirme dışı bırakan kurallar yıllarca
süren bir birikim sonucu düzenlenmiş ve hem federal hem eyalet
mahkemelerinde peyder pey uygulanır hale gelmiştir.
Birleşik Devletler Yüksek Mahkemesi ve ilk derece mahkemeler
tarafından düzenlenmiş, hali hazırda mevcut kurallara göre anayasal hükümleri
ihlal edilerek yapılan arama ve el koyma sonucu elde edilmiş deliller, gerek
federal gerekse eyalet mahkemelerince değerlendirme dışıdır. Davalar, nelerin
yasadışı arama olduğuna ve hangi durumlarda delilleri değerlendirme dışı
bırakan
kuralların
uygulandığına
verilecek
kararlar
doğrultusunda
incelenmelidir.
Telefon dinleme ile elde edilen deliller başlarda anayasanın hükümleri
içeriğinde sayılmıyorken, son zamanlardaki davalarda telefon dinleme ve aletle
gizli dinleme Dördüncü Ek’in koruma kapsamında ele alınmaktadır. 1968
Suçları Önleme Kanunu’nun öne sürdüğü koşullar yerine getiriliyorsa, telefon
ve gizli dinlemeyle elde edilen deliller ve konuşma taraflarından birinin
dinlemeye rızası sonucu ele geçirilecek deliller değerlendirmeye alınır. Kanuna
aykırı şekilde elde edilecek deliller ise mahkemede kabul görmeyecektir.
İtirafların serbest ve gönüllü bir şekilde yapıldığı garanti edilse de
mahkemeler, ortaya koydukları standartlara aykırı biçimde elde edilmiş
itirafların kabulünü yasaklayan kuralları düzenlemişlerdir. Kendi aleyhinde
tanıklık etmeme hükmüne aykırı davranılarak delillerin zora sokulmasına
rağmen, bu koruma genellikle tanıklık veya iletişimin doğallığıyla (maddi
olmayan, sözlü deliller) sınırlıdır. Tanıklık ve normal konuşma (sözlü delil)
47
olarak
yorumlanan
deliller
bu
haktan
feragat
edilmedikçe
değerlendirilmeyecektir.
Beş ve Ondördüncü Ek’teki yargılamanın hukuk kurallarına uygun
yürütülmesine dair hükme aykırı olarak elde edilen deliller kabul edilmeyecektir.
Nelerin bu hükme aykırı olduğuna karar vermek için mahkeme içtihatları
incelenmelidir.
Delillerin ayrıca Altıncı Ek’teki avukattan yararlanma hakkının ihlali ile
de değerlendirme dışı bırakılır. Yine Altıncı Ek’in ihlal edildiğine karar
verebilmek
için
değişik
mahkemelerin
karar
ve
yorumları
dikkatle
incelenmelidir.
Anayasa hükümlerinin ihlal edilmesinden dolayı mutlak deliller
değerlendirme dışı bırakılsa da ceza-adalet sistemi mensupları olumsuz bir
tutum içinde olmamalıdır. Sınırlamaları ve bireysel hakların hangi çerçevede
korunduğunu iyi anlamış bir soruşturmacı, genellikle mahkemede kabul görecek
deliller elde edecektir.
“Türk Ceza Yargılaması Hukuku’nda hukuka aykırı deliller tartışması 1992
yılında 3842 SK ile yapılan değişiklikler ile ön plana çıkmıştır. Kanun koyucuyu
3842 SK ile CMUK’undaki bazı maddeleri değiştirmeye ve bazı maddeler
eklemeye yönelten en önemli etken Türkiye’nin insan hakları açısından
özellikle İHAS’ne imza atan ülkeler nazarında notunun kırık olmasıdır.
Bazı bilim adamlarının değindiği gibi, Kıta Avrupası hukuk sisteminin
ve vicdani delil sisteminin hakim olduğu bir ülkede Anglo-Sakson hukuk
sistemine ve maddi delil anlayışına ait bazı öğelerin hukuk sistemine geçmesi ne
kadar olumlu sonuçlar doğuracak bunu zaman gösterecektir.
CMUK ve PVSK’nun bazı maddeleri polise, arama yaparken uyacağı
hususları düzenlemiştir. Bunu yanında emir ile yapılacak aramalar, arama kararı
48
verebilecek makamlar ve gecikmesinde sakınca bulunan haller ile bu durumda
yapılacak aramaların koşulları kanunda belirtilmiştir. Hukuka aykırı yapılacak
aramalar sonunda elde edilecek bulguların hukuka aykırı delil niteliği
kazanacağı açıktır.
Telefon dinleme ve gizli izleme ile ilgili olarak 1999’da yürürlüğe giren
Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu incelenmelidir. CMUK’unda
veya başka bir özel kanunda telefon dinleme veya gizli izlemeden
bahsedilmemiştir. Kanunda belirtilen hususlar polis tarafından yerine getirildiği
taktirde elde edilecek bilgiler delil olarak değerlendirilebilecektir.
İfadelerin serbest ve gönüllü bir şekilde verilmesi esastır. İfadeler
alınmadan önce CMUK madde 135 de belirtilen haklar ifade verene bildirilmeli
ve ifade verene belirtilen haklarını anladığı tutanağa geçirilmelidir. Ancak
uygulamada hakların kullanılmasının biraz güç olduğu gözlenmektedir. Bu,
genellikle kolluk güçlerinin sanığa yeterli bilgiler vermemesi ya da sanığın
bilgisizliğinden kaynaklanmaktadır. Özgür iradeyi bozan nedenler 3842 sayılı
kanun ile eklenen madde 135/a’ da sıralanmıştır. Polis ifade alırken yasak sorgu
yöntemleri kullanmamalı ve özellikle tanıklıktan çekilme hallerini göz önünde
bulundurmalıdır. Bir olayın çözümünde önemli olan ifadelerin delil olarak
kullanılabilesi için ifadelerin alınmasında ifadelerin alınması sırasında yasak
sorgu yöntemlerine başvurulmaması gerekir.
Avukat yardımından yararlanma hakkı isteğe bağlıdır. Mutlak olmayan
bir haktır. CMUK madde 135 gereği polisin sanığa müdafiiden yararlanma hakkı
olduğunu mutlaka bildirmeli ve bunu engellememelidir. Aksi taktirde deliller
hukuka aykırı delil niteliği kazanacaktır.
Bu kuralların getirilmesinin temel nedeni; insan hak ve hürriyetlerinin
kullanılmasını sağlamak ve buna aykırı tutumları önlemektir. Polis ve cezaadalet sisteminin diğer mensupları bu kuralları kendilerine engel olarak
49
görmemeli ve temel hak ve hürriyetlerin sınırlarını iyi anlamaya çalışmalı ve
delilleri bu çerçeve içinde elde etmeye çalışmalıdır.”
50
KAYNAKLAR
BIÇAK Vahit, Improperly Obtained Evidence ( A Comparison of Turkish and
English Law), Ankara, 1996
“Usulsüz Ulaşılan Delillerin Akıbeti: Katı ve Esnek Yaklaşımlar”, in
İnsan Hakları Yıllığı, Ankara, 1995
ERDURAK Yılmaz G., Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Seçkin, Ankara,
1988: 2. Bası
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Adil, Ankara, 1994: 3. bası
ERYILMAZ M. Bedri, Arrest and Detention in English and Turkish Law in the
Light of European Human Rights Courts Decissions, Martinnus-Nijof,
Hollanda, 1999
“Türk Hukukunda ve Uygulamasında Yakalama İfade Alma ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Uyum Sorunu” in Uluslar arası
Modern Adli Soruşturma Yöntemleri ve İnsan Hakları Sempozyumu, 2931 Mayıs 1996 Polis Akademisi, EGM Basımevi, Ankara, 1997
GOTTLIEB David J., “Birleşik Devletlerde Arama ve El Koyma Hukuku”, in
Uluslar arası Modern Adli Soruşturma Yöntemleri ve İnsan Hakları
Sempozyumu, 29-31 Mayıs 1996 Polis Akademisi, EGM Basımevi,
Ankara, 1997
GÖLCÜKLÜ Feyyaz, “Criminal Procedure” in Introduction to Turkish Law,
ANSAY Tuğrul/WALLANCE Don (editör), AÜHF Yayınları-Kluwer
Law International (Hollanda), Ankara, 1996: 4. Bası
GÖLCÜKLÜ Feyyaz/GÖZÜBÜYÜK A. Şeref, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi Uygulaması, Turhan, ankara, 1996: 2. Bası
İÇEL Kayıhan, “Sorgulamada Hukuka Aykırılık ve Sonuçları”, in Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu Yorumu, SAVAŞ/MOLLAMAHMUTOĞLU, Seçkin, Ankara, 1995
KLOTTER John C., Criminal Evidence, New York, 1989: 4. Bası (ABD)
51
MARTIN Elizabeth A., Oxford Dictionary of Law, Oxford University Press,
1996: 3. Bası (İngiltere)
ÖZBALKAN Nuri, İngilizce Teknik Terimler Sözlüğü, Alfa, İstanbul, 1998
ÖZMEN İsmail/ATALAY Uygur, Son Değişiklikleri ile Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu, Doruk, Ankara, 1993
ÖZTÜRK Bahri/ERDEM Mustafa/ÖZBEK Veli Ö., Uygulamalı Ceza
Muhakemesi Hukuku, Seçkin, Ankara, 1999: 4. Bası
ROBERTSON A.H./MERILLS J.G., Human Rights in the World, Manchester
University Press, Manchester, 1989: 3. Bası (İngiltere)
SAVAŞ Vural/MOLLAMAHMUTOĞLU Sadık, Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu Yorumu, Seçkin, Ankara, 1995
SOYASLAN Doğan, “Yakalama ve İfade Almada İnsan Hakları”, in Uluslar
arası Modern Adli Soruşturma Yöntemleri ve İnsan Hakları Sempozyumu,
29-31 Mayıs 1996 Polis Akademisi, EGM Basımevi, Ankara, 1997
ŞAFAK Ali/BIÇAK Vahit, Ceza Muhakemesi Usulü ve Polis, Liberte, Ankara,
1999: 3. bası
ŞAFAK Ali, “Adli Emrin İfasında Polisin Arama ve El Koyma Faaliyeti”, in
Uluslar arası Modern Adli Soruşturma Yöntemleri ve İnsan Hakları
Sempozyumu, 29-31 Mayıs 1996 Polis Akademisi, EGM Basımevi,
Ankara, 1997
ŞAKAR Müjgan, 1982 Anayasası ve Önceki Anayasalar, Beta, İstanbul, 1994:
3.bası
ŞEN Ersan, Türk Ceza Yargılamasında Hukuka Aykırı Deliller Sorunu, Beta,
İstanbul, 1998
ÜNAL Şeref, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, TBMM Kültür Sanat ve Yayın
Kurulu Yayınları, Ankara, 1995
WARREN Helen (editör), Oxford Türkiye Sözlüğü, Oxford University Press,
1998 (İngiltere)
YAŞAR Yılmaz, Polis Meslek Hukuku, Ankara, 1996: 2. bası
YENER Orhan, Ceza Yargılaması Polis ve Jandarma Mevzuatı, Adil,Ankara,
1998
52
YENİSEY Feridun, “Yargıtay, Askeri Yargıtay Kararları ile İnsan Hakları
Avrupa Mahkemesi ve Amerikan Yüksek Mahkemesi Kararları Işığında
Hukuka Aykırı Deliller Semineri, I. Oturumda sunulan Tebliğ, 3 Şubat
1995” in SAVAŞ/MOLLAMAHMUTOĞLU, Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu Yorumu, Seçkin, Ankara, 1995
“Roger EDE Tarafından Yapılan Konuşmanın Yorumu”, in Hukuk
Devletinde Terör ve Örgütlü Suçlarla Mücadele Sempozyumu, Marmara
Üniversitesi – The British Council, 16-18 Haziran 1996, Umut Vakfı
Yayınları, İstanbul, 1996

Benzer belgeler