Bir demokrasi deneyi: Park Buluşmaları

Transkript

Bir demokrasi deneyi: Park Buluşmaları
Sayı: Sonbahar ’09 / 7
Bir demokrasi deneyi:
Park Buluşmaları
Kuşaktan kuşağa devrim yolu
Beşiktaş'ta yerel kalkınma projesi:
Öğrenci pansiyonculuğu
La Diva Turca Beşiktaş'ta ölümsüzleşecek
Duyguların prensesi: İclal Aydın
Ekranın gülen yüzü: Saba Tümer
İstanbul'un ilk uydu kenti: Levent
Kayıplar ve
kazançlar...
Y
eni bir sayı ve yeni bilgilerle birlikteyiz. Dergimiz bir yandan geçmiş değerlerimizi yeniden yorumluyor, unutulmalarını engelliyor; diğer yandan da ortak yaşamımızın
yeni ve güçlü değerleriyle sizleri tanıştırmaya çabalıyor.
Böyle bakılınca, istesek de istemesek de “kayıplar ve kazançlar dünyası” dergimizin temel eksenlerinden birini
oluşturuyor. Anı ve anmalara ayırdığımız sayfalar kadar, başarılı Beşiktaş
kentlilerine ve sanatçı dostlarımıza ayırdığımız sayfalar da ilgi çekiyor.
Bu sayımızda genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus yaratma çabalarında sanattan nasıl yararlandığı, karşıtı olarak da Cumhuriyet’ten sanatçıların ve
edebiyatçılarımızın nasıl etkilendikleri konu ediliyor. Resim ve Heykel
Müzesi’nde 72 yıl sonra yeniden düzenlenen ve Beşiktaş Belediyesi’nin
de katkı verdiği “Serginin Sergisi”nden hareketle hazırlanan yazı, dönem
tabloları eşliğinde ulusal tarihimize bir gezi niteliğinde…
Günümüz tarihini yazmaya aday çağdaş kadınlar da diğer sayfalarımızın
konukları. Üstelik tümü de Beşiktaş kentlisi, içimizden birileri. İclal Aydın ve
Saba Tümer’in yeteneklerini saymaya gerek var mı?
Türkiye’nin gururu, çağdaşlığın ve akılcılığın simgesi Türkan Saylan Hocamıza sevgimizi ifade eden heykel, sonunda Beşiktaş’la buluştu. İnanıyorum ki Türkan Hoca, çağdaş yaşama hazırladığı on binlerce öğrencinin
belleğinin yanı sıra, Beşiktaş kentlisinin gönlünden ve bilincinden de çıkmayacak. Şimdi sırada uluslararası şöhretimiz, operamızın yüz akı Leyla
Gencer’in anıt heykeli var! Belediye yönetimi olarak bu kez “ulusal bir yarışma” ile işe koyulduk.
Yerel yönetim olarak “Beşiktaş Park Buluşmaları” adı altında önemli ve kalıcı bir gelenek yaratmaktan mutluyuz. Beşiktaş kentlisinin büyük ilgisi ve
katılımı bu buluşmaların temel direği. Park Buluşmaları’nın bir diğer taşıyıcısı ise, sanatçı dostlarımız. Her koşulda Beşiktaş için sahneye çıkan, söyleyen, yazan dostlarımız. Park Buluşmaları’nı önemsiyorum. Çünkü Beşiktaş kentinde oluşturmaya çabaladığımız “sokak demokrasileri” için önemli bir deney ve başarılı bir örnek oluşturuyor. Bu olgu, seçimlerde söz verdiğimiz “demokrasinin sokakta yaşanması” vaadini adım adım hayata geçirdiğimiz uygulamalardan.
Ulusal bayram ve anma günlerinde cadde ve meydanları doldurarak kutlayan Beşiktaşlı kalabalıklar demokratik birikimin, “sokak demokrasisi”nin
bir başka ifadesi. Ama aynı anda, Cumhuriyet devrimlerine bağlılığı, çağdaş ve aydınlık bir yaşam talebini de sürekli dillendiren onurlu bir duruş bu...
Nitekim bu yıl yine birlikte kutladığımız Cumhuriyet Bayramı ile 10 Kasım
Atatürk’ü Anma Günü büyük katılım ve coşkuyla gerçekleştirildi.
Bu nedenle bir kez daha vurgulamalıyım ki; demokrasi sadece siyasal
ve yönetsel bir yapı değildir. Bu nedenle demokrasi arayışımız çok yönlü. Hayatın hemen her alanında yeni demokratik düzenlemeler ve kazançlar sağlama peşindeyiz. “Öğrenci pansiyonculuğu” ile “yarı zamanlı istihdam” sağlama konusundaki çabalarımız bu arayışlarımıza örnektir. Öğrenci
pansiyonculuğundan yola çıkarak Beşiktaş’ı “bilgi ve kültür turizmi”ne hazırlamak istiyoruz. Ancak böylelikle turizm gelirlerinin tabana yayılacağına,
yani demokratikleşeceğine inanıyorum. Üstelik; bilgi ve görgü alışverişinden sağlanacak bu birikimle Beşiktaşımızda hem toplumsal esenliğin, hem
de daha yüksek bir yaşam kalitesinin gerçekleşeceği gün gibi açık.
Öte yandan çalışan ve okuyan gençlere yarı zamanlı istihdam sağlama
amacımız da, anayasal bir hak olan “kişinin kendini geliştirme” hakkıyla sıkı
sıkıya ilintili. Açıkçası işi, sadece karşılığı ekonomik bir getiri olan “iş” olarak
değil, aynı anda ve belki de ücretten daha önemli olarak “kişiye sağlayacağı özgüven ve özsaygı” olarak görüyoruz.
“Yarı zamanlı istihdam” projesi, aynı anda bir kardeşlik, kenttaşlık projesidir… İşi ve aşı üleşme, dayanışma projesidir. İnsanımızla başlayan, yararları
insanlarımıza yönelen bir demokratik paylaşım projesidir.
Büyük ozanımız Nâzım Hikmet’in şiirinde dillendirdiği gibi;
“Güneşli günler göreceğiz çocuklar…”
Bu sarsılmaz umutla hepinize güzel günler dilerim.
İsmail ÜNAL
Beşiktaş Belediye Başkanı
B+ SONBAHAR 03
32
Öğrenci Pansiyonculuğu
Yeni bir yerel kalkınma projesi, Beşiktaş turizminde
yeni bir model.
BEŞİKTAŞ KENTLİSİ’NİN DERGİSİ Sonbahar ’09 / 7
Kapak: Park Buluşmaları / Fotoğraf: Serhat Keskin
İMTİYAZ SAHİBİ
Beşiktaş Belediyesi adına
Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal
YÖNETİM YERİ
Beşiktaş Belediyesi
Nisbetiye Mahallesi Aytar Caddesi Başlık Sokak
No: 1 34340 Levent, İstanbul
www.besiktas.bel.tr - 444 44 55
YAYIN TÜRÜ
Dergi/Yaygın
03
Başkan’ın Beşiktaşlılara
mesajı
06
Serginin Sergisi
Beşiktaş’taki Resim ve Heykel Müzesi’nde 72 yıl sonra
yeniden açılan bir serginin
sorduğu sorular...
YAYIN KURULU
Hasan Özgen, Yüksel Türkili,
Füsun Türkvan, Görkem Kızılkayak
32
40
PROJE YÖNETMENİ
Hasan Özgen
Aykut Oray
Umut ve Anıl Oray
kaybettikleri babaları
Aykut Oray’ı B+’ya anlattı.
EDİTÖR
Görkem Kızılkayak
YAPIM KOORDİNATÖRÜ
Melih Nedimoğlu
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
Gülçin Tahiroğlu
GÖRSEL YÖNETMEN
Nadir Mutluer
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Çağlar Dal
YAZI İŞLERİ
Rüya Kalıntaş, Gül Budak,
Çağlar Dal
SAYFA YAPIM
Engin Ak
06
16
Türkan Saylan Parkı
Çağdaş değerlerin savunucusu Türkan Saylan’ın adının
verildiği park, Türkan Hoca’nın
yaşattığı değerleri gelecek
kuşaklara taşıyor.
KATKIDA BULUNANLAR
Aydan Çelik, Serda Aydın, Gülnur Ünal,
Cengiz Kahraman, Umut Oray, Anıl Oray
FOTOĞRAFLAR
Görkem Kızılkayak, Serhat Keskin,
Şenol Kaşıkçı, Erdem Aydın
YAPIMCI
Rekta Halkla İlişkiler Ltd. Şti.
Şehit Ahmet Sokak, No: 4, Kat:10, Daire: 112,
Mecidiyeköy İş Merkezi, Mecidiyeköy
REKLAM SATIŞ PAZARLAMA
Rekta PR 0212 291 12 12
EDİTÖRYAL HİZMET VE
GRAFİK HAZIRLIK
NDR Tasarım 0212 321 11 12
16
20
Park Buluşmaları
Beşiktaş kentlisi için yaz
akşamlarının vazgeçilmezi olan Park Buluşmaları bu yıl
üçüncü kez gerçekleşti.
40
46
Albüm: Umut Kaçar
Ustanın Vizörü’nde Umut Kaçar Beşiktaş’ın sahilden
görüntülerini B+ okurları ile
paylaştı. Umut Kaçar’ın
fotoğraflarına Gül Budak’ın
derlediği şiirler eşlik etti.
56
İclal Aydın
Duyguların prensesiyle hayat ve Beşiktaş üzerine söyleştik.
BASKI
UNIPRINT 0212 798 28 40
Baskı Tarihi: Kasım 2009
20
04 B+ SONBAHAR
56
60
Semt: Levent Mahallesi
İstanbul’un ilk uydu kenti Levent’in hikâyesi.
68
Saba Tümer
Ekranın gülen yüzü
Saba Tümer
özel hayatına ilişkin soruları
B+ okurları için yanıtladı.
68
72
Kazanım: AYÖM
Beşiktaş Belediyesi’nin Akatlar’da açtığı Afet Yönetim Merkezi AYÖM’ün
çalışmalarından detaylar.
76
Leyla Gencer
Beşiktaş Belediyesi,
dünya opera tarihinin
en büyüklerinden biri olan
Leyla Gencer’in anısına
dikilecek heykel için
yarışma düzenliyor.
76
80
29 Ekim Cumhuriyet
Kutlamaları
82
10 Kasım Atatürk’ü
Anma Günü
84
Haberler
Beşiktaş’ta gerçekleşen
etkinliklerden özetler...
90
Rehber / 24 saat
94
Mercek
Nazime Sultan Yalısı
Artı
Kimler geldi
kimler geçti?
Yaprak dökümü misali bir bir kayıp gittiler…
Ama sonsuza dek gönüllerimizdeki yerlerini
koruyacaklar. Önce dünya opera tarihine adını altın harflerle yazdıran Leyla Gencer. Sonra bir demokrasi savaşçısı Türkan Saylan. Ve
son olarak sanatçı olmanın duyarlılığını hissettiren, bir gönül adamı Aykut Oray. Her biri
birbirinden çok farklı çizgilerde yol alsalar da,
bu topluma sevdalı olmaları konusunda hemfikirdiler.
Dergimizin bu sayısında her üç aydınımızla ilgili haberlerimiz var. Beşiktaş Belediyesi çağdaş bir belediyecilik anlayışı ile sanata, kültüre
yaptığı katkıları sürdürüyor.
“La Diva Turca” lakaplı Leyla Gencer’in
İtalya’da vefatının ardından külleri İstanbul
Boğazı’nın sularına serpilmişti. Beşiktaş Belediyesi, Leyla Gencer’in anısına olan saygısı nedeniyle onun adına bir yarışma düzenliyor. Yarışmanın sonunda belirlenecek Leyla
Gencer’in heykeli Boğaz’ın sularına bakmak
için hazırlanacak.
Gelecek kuşaklara emanet edilecek heykellerden diğeri de Neşe Parkı’na yerleştirilen Türkan Saylan heykeli. Yaşamını çağdaş değerlerin korunmasına adayan Türkan
Saylan’ın heykeli Arnavutköy’de yerini buldu.
Prof. Ferit Özşen’in yaptığı Saylan’ın heykeli sanki “Haydi ilerleyelim, gidilecek daha çok
yol var” dercesine öne bir adım atmış, ileriye
doğru bakıyor. Ve sert görünümünün altında kelebek gibi bir kalp taşıyan Aykut Oray.
Beşiktaş camiasının Aykut Ağabey’i. O da bu
dünyadan geldi, geçti. O son yolculuğuna çıkarken, tüm sevenleri; “Ne yaptın Sayın Abim,
vatandaşa böyle erken veda etmek var mıydı?” diye soruyorlardı. Aykut Oray’ı onun en
yakınındaki iki kişi; oğulları Umut ve Anıl Oray
B+’ya anlattılar.
Dergimizi gülen yüzüyle aydınlatan Saba
Tümer’le ilgili herkes aynı düşünüyor: “Gülmek ona çok yakışıyor”. Saba Tümer iç dünyasının kapılarını B+ ile paylaştı bu kez. Onu
en çok neler kızdırıyor? Çocukluğu nasıl geçti? Siyasetle arası nasıl?
Saba Tümer de bir Beşiktaş kentlisi, şehrin
ruhu onu da sarmış durumda. Canlı yaşayan
bir organizmadır sanki şehir. Beşiktaş’ta yaşayanlar bu hissi çok iyi bilir. Yaz boyunca sü-
ren Beşiktaş Buluşmaları bunun en güzel kanıtı oldu. Beşiktaşlılar üç yıldır yaz akşamlarını yemyeşil parklarda ünlü sanatçılarla şarkı söyleyerek, filmler seyrederek ve söyleşiler
yaparak geçiriyor. Park Buluşmaları, Beşiktaş
kentlisi için yaz akşamlarının vazgeçilmezi.
Beşiktaşlı olmanın gururunu yaşatan yerlerden biri de Resim ve Heykel Müzesi. “Serginin Sergisi” genç Cumhuriyet’in sanatçılar tarafından nasıl göründüğünü gösterdi. İlk defa
1937 yılında açılan sergi aradan geçen 72 yıla
karşın bugüne tutulan bir ayna gibiydi. Sergi
Cumhuriyet’in bazı konularda nasıl mesafeler katettiğini, bazı konularda ise hâlâ yerinde
saydığını gözler önüne serdi.
Derginin semtleri tanıttığımız köşesinde bu
sayıda Levent Mahallesi yer aldı. İstanbul’un
ilk uydu kenti yeşilini koruyarak yoluna devam
ediyor. 1950’lerde kurulan Levent, İstanbul’un
en yaşanılası bölgelerinden biri olma özelliğini koruyor. Levent imar planını 1950’li yıllarda
hayata geçiren Kemal Ahmet Arû’nun yaşamı
ilginizi çekecek.
Seçim dönemlerinde verilen sözler unutulur gider. Ama Beşiktaş Belediyesi’nde durum bunun tam tersi. Verilen sözler unutulmuyor, sırasıyla yerine getiriliyor. Onlardan biri de
“öğrenci pansiyonculuğu” projesiydi. Şimdi o
da hayat buluyor. Pansiyonculuğun Beşiktaş
kentlisine yılda 40-60 milyon TL yeni bir gelir
sağlaması bekleniyor.
Öğrenci Pansiyonculuğu projesi ile aynı dosya içinde Beşiktaş’ın turizm potansiyelini
TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy’a, şehircilik açısından geleceğini ise kent plancısı A.
Faruk Göksu’ya sorduk.
Daha pek çok konu sizler için
titizlikle hazırlandı.
Hayatınız Beşiktaş kadar renkli,
Beşiktaş kadar dolu dolu olsun.
Hoşça kalın.
[email protected]
B+ SONBAHAR 05
Dünden bugüne
Ulus sanatla
kurulur mu?
Yazı: aydan çelİk Fotoğraflar: serhat keskİn
Beşiktaş’taki Resim ve Heykel Müzesi’nde
72 yıl sonra yeniden açılan bir serginin sorduğu sorular...
Yazımızın başlığını bir dergiden ödünç aldık. Sanat Dünyamız’ın 2003
Sonbahar’ında çıkan 89. sayısının kapak başlığı buydu: Ulus Sanatla
Kurulur mu?
Bu soruyu aklımıza getiren şey bir serginin açılışı oldu. Uzun süredir kapalı olan ve geçtiğimiz haziran ayında kapılarını yeniden açan İstanbul Resim
ve Heykel Müzesi’ndeki sergiden söz ediyoruz.
Müze, 1937 yılında açılan ilk sergisini yeniden sergiliyordu. Bu yüzden adı
da “Serginin Sergisi”ydi.
B+ hem Beşiktaş’taki bu müzenin açılmasını kutluyor, hem de önemli tartışmalara vesile olmuş bu sergi vasıtasıyla günümüzü anlamaya çalışıyor.
Yüzyılın başında durum tespiti
Rivayet edilir ki İtalyan Birliği kurulduğunda General Garibaldi; “İtalyan Birliği’ni kurduk, şimdi hedefimiz İtalyan milletini kurmakta” demiştir.
Garibaldi’nin bu lafı edip etmediğini bilmiyoruz, ama İtalyan Birliği’nin
hikâyesi Türkiye Cumhuriyeti’nden hayli farklıdır; onu biliyoruz.
06 B+ SONBAHAR
İtalyan Birliği çok sayıda yerel hükümetin bir araya gelmesiyle oluşmuş bir
devlet biçimidir. Oysa Türkiye Cumhuriyeti yıkık bir imparatorluğun enkazından kurulmuş, eksikleri ve fazlalarıyla bambaşka bir modeldir. Ama genç
Türkiye Cumhuriyeti ile 19. yüzyılın ikinci yarısında kurulan İtalyan Birliği’nin
ulusal kimliğin oluşumu konusundaki durumları çok farklı değildir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren en önemli problematiklerinden biri ulusal kimliğin inşasıdır. İmparatorluğun hâkim unsuru, milliyetçiliği
en son keşfeden ulus olmasıdır. Osmanlı’nın son dönemlerinde ortaya çıkan Türkçülük akımı görece geç kalmış bir milliyetçiliktir. Üstelik toplumla buluşamamış; sadece aydınlar arasında dile gelen bir konu düzeyinde
kalmıştır. Dolayısıyla aydınlar düzeyinden bakıldığında durum başka, halkın
gerçeğine bakıldığında durum bambaşkadır.
Bunu en iyi anlatan metinlerden biri, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun
ünlü romanı Yaban’dır. Roman, Çanakkale’de bir kolunu kaybeden Ahmet Celal’in hikâyesini anlatır. Cepheden İstanbul’a dönen Ahmet Celal,
iki-üç yıl sonra gelen işgalin ardından kentten ayrılmaya karar verir. Onun
için en ideal yer, emir eri Mehmet Ali’nin Orta Anadolu’daki köyüdür. Ne var
ki Ahmet Celal’in zihninde kurduğu köy imgesiyle hakikat arasında büyük
bir uçurum vardır. Köy romantizmi, köylüyle karşılaşınca tuzla buz olmuştur. Her geçen gün, Ahmet Celal için büyük bir hayal kırıklığıdır. Romandaki
köylüler, bırakın ulusal bilinci, az ötelerinde devam eden Kurtuluş Savaşı’na
destek vermeyi bile düşünmezler. Hatta yeri geldiğinde düşmanla işbirliği
yapacak kadar “pragmatist” bir kurnazlığa sahiptirler. Aslında kendi kuyularını kazmakta, öz yıkımlarını gerçekleştirmektedirler. Roman bunu anlatan
bir finalle son bulur zaten. Yakup Kadri, Yaban’dan sonra çok eleştirilmiş,
kitap etrafında sert tartışmalar yapılmıştır.
Aynı durumu Kemal Tahir’in, Yorgun Savaşçı romanında da okumak mümkündür. Her iki kitap da, büyük fedakârlıklarla yapılan Kurtuluş Savaşı’na bütün toplumun canı gönülden katılmadığını anlatmaktadır. Ama burada önemli bir ayrıma işaret etmeden geçmeyelim. Yaban 1932, Yorgun Savaşçı ise 1968’de yayımlanmıştır. Her iki romancı da geriye dönük (retrospektif) bir anlatım yapmaktadır. Ve her ikisi de siyaseten artık başka yerlerde durmayı tercih etmiştir.
Yaban, Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki insan malzemesini anlamak, şehir ile köy hayatı arasındaki uçurumu görmek açısından
çok önemli bir kaynaktır. Büyük romancımız Yaşar Kemal’in Dostoyevski’nin ünlü
sözünü; “Hepimiz Yaban’dan geldik”
diye bize uyarlaması boşu boşuna değildir. (Dostoyevski kendisini ve diğer Rus
yazarları kastederek, “Hepimiz Gogol’un
palto’sundan çıktık der.) Yaban’ın yazarı Yakup Kadri, kitabın yayımlandığı yıl
(1932) çok önemli bir girişime daha imza
atmış, bir grup kalem arkadaşıyla birlikte
Kadro dergisini çıkarmaya başlamıştır.
Arif Bedii Kaptan / Cumhuriyet’in Gençliğe Tevdii / 1934
Atatürk’ün ünlü sözünün görselleştirilmiş halidir: “Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz.”
B+ SONBAHAR 07
Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör gibi dönemin önde gelen aydınlarını bir araya getiren dergi, Kemalizm’in bir ideoloji olarak inşasında
önemli bir yere sahiptir.
Burada İngiliz tarihçi Benedict Anderson’un ünlü kitabı “Hayali Cemaatler”den bahsetmenin yeridir. Anderson, modernizm ile matbaanın icadı arasında bir paralellik kurar. Bir modern ideoloji olarak milliyetçilik
ise, hem matbaadan hem de matbaayı takip eden gelişmelerden çok beslenmiştir. Bir taraftan büyümeye başlayan kapitalizm, diğer taraftan yayıncılık diye bir işkolunu doğurmuş, hem kutsal metinler, hem de tarihi anlatılar
daha geniş kitlelerle buluşmaya başlamıştır. Bu gelişmeler hem seküler bir
dünya görüşünün hem de ulusal kimliğin gelişiminde önemli rol oynamıştır.
Ulusal kimliğin oluşumunda en etkili enstrümanlardan biri de sanattır. Özellikle resim-heykel gibi plastik sanatlar, dönemin ruhunu yansıtmak, bir “biz” duygusu yaratmak, yaratılan bu duyguyu canlı tutmak konusunda kritik bir öneme sahiptir. Buna edebiyatı, mimariyi, müziği, tiyatroyu eklemek mümkündür.
İlerleyen yıllarda sinema sanatı bu işlevin bir numaralı taşıyıcısı olur. Ama henüz çok genç bir sanat olan sinemanın gücü daha sonraki yıllarda hissedilecektir. Zaten biz, bu yazı özelinde resim ve heykel üzerinde duracağız.
İmgelerle kurulan yeni bir ülke
Prof. Dr. Zafer Toprak, Cumhuriyet’in 75. yılında kendisiyle yapılan bir söyleşide Cumhuriyet’in aynı zamanda bir görsel devrim olduğunu söylemişti.
Sadece sanatsal yaratıyı kastetmiyordu Prof. Toprak. Danışmanlığını yaptığı “Bir Yurttaş Yaratmak” sergisinde, giyim-kuşamdan, adab-ı muaşerete, mimariden ritüellere değin her şeyde görsel bir devrim yaşandığını belirtiyordu. Resim ve heykel dünyasında da durum çok farklı değildi. Sanatçılar arasında yoğun bir çalışma, yaratma, tartışma ortamı oluşmuştu. Elbette bu
sanatlar Cumhuriyet’le birlikte doğmuş değillerdi. Osmanlı
modernleşmesinin
içinde doğmuş ve hayli yol
almışlardı. Cumhuriyet’ten
yaklaşık 40 yıl önce kurulan
bir Güzel Sanatlar Akademisi (Sanayi-i Nefise Mektebi) ve ciddi bir güzel sanatlar birikimi vardı. Ama bu
birikim çok sınırlı bir seçkin
zümrenin elindeydi ve halkla buluşması söz konusu olmamıştı. İşte Cumhuriyet’in
farkı buradaydı: Hem toplumu güzel sanatlarla tanıştırmak hem de ulusal kimliğin oluşumunda sanatı rehber yapmak. Bu iki amacı birden gerçekleştirmek gibi bir hedefi vardı yeni Türkiye’nin.
Sanatçılar cephesine bakınca, durum orada da çok farklı görünmüyordu.
Onlar da kendilerini yeni rejimin misyonerleri olarak görüyorlardı. Örneğin Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’nin kurucularından Ali Avni
Çelebi; “Ressam resim yapan değildir. Resim yoluyla topluma rapor veren
kimsedir” diyerek pozisyonuna açıklık getiriyordu.
Namık İsmail ise Cumhuriyet’in 10. yılında konuya şöyle bir perspektif getiriyordu: “…Cumhuriyet hükümetimiz tarafından her sahada yapılan devrimlerin en önemlisi; milli duygularımızı, milli bütünlüğümüzü oluşturacak
olan Kültür Devrimi olacaktır. Güzel sanatlarımız bugün henüz milli olmaktan uzak, Doğu ve Batı’nın yapay etkileriyle kaotik bir manzara sunmaktadır. Milli varlığı oluşturan en önemli unsurlardan bir tanesi olan güzel sanatların gelişmesi için yasal düzenlemeler yapılmalıdır…”
Burada biraz soluklanalım ve tartışmaları bugün bile süren devlet-sanat ilişkisi o yıllarda nasıl ele alınıyordu, biraz daha yakından bakalım.
08 B+ SONBAHAR
Ali Avni Çelebi / Silah Arkadaşları
“Ressam resim
yapan değildir.
Resim yoluyla
topluma rapor
veren kimsedir.”
Ali Avni Çelebi
1937 sanat tarihimizde çok önemli bir yıldır. Atatürk henüz hayattayken
çok arzu ettiği bir kurumu hayata geçirme mutluluğuna erişmiştir: Devlet
Güzel Sanatlar Akademisi’ne bağlı Resim ve Heykel Müzesi nihayet açılmıştır. Aslında geç bir tarihte, Cumhuriyet’in ilanından 14 yıl sonra açılmış
olması şaşırtıcıdır. Çünkü kısa zamanda büyük şeyler başaran bir yeni ülkeden söz ediyoruz. Doğrusu, böyle bir müzenin kurulmasının gerekliliği
Cumhuriyet’in ilk yıllarında dile getirilmiştir. 1926 yılında Bakanlar Kurulu
kararı bile vardır ama, ne yazık ki bu karar o tarihte hayata geçememiştir.
Namık İsmail / Harman / 1923
1937 yılında başka bir sanat olayı daha vardır. O yıl önemli bir sanat dergisi olan AR yayın hayatına başlar. AR’da çıkan yazılar ülkedeki sanat tartışmalarını hayli alevlendirir. Bunlar bugün için bile entelektüel düzeyi yüksek,
hareketli yazılardır. Dönemin önde gelen fikir adamlarıyla yapılan bir anket
çalışması vardır ki, özellikle üstünde durmamız gerekir.
Söylemiştik, devlet-sanat ilişkisi bugün bile tartışılan bir konu. Sanat tarihçisi Prof. Dr. Semra Germaner o yılları çözümlerken şöyle diyor: “…Türkiye
Cumhuriyeti’nin büyük ekonomik zorluklarla dolu kuruluş yıllarından başlayarak devlet; sanat hamisi görevini ve sorumluluğunu üstlenmiş, bir sanat
ortamının yaratılmasına gayret etmiş, resim sanatı da bu ortamdan payını
almıştır… Cumhuriyet’in bireye kazandırdığı vatandaş kimliği ve kişilik anlayışı, çağdaş sanatın kişisel özgürlük kavramıyla örtüşmektedir… Toplumu
çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmayı hedefleyen Cumhuriyet hükümetlerinin kültür politikasında, ulusal bir kimliğe sahip olmak ve sanatın ülke düzeyinde yaygınlaştırılması ön planda yer tutar…”
Prof. Dr. Germaner’in Cumhuriyet’in 75. yılında kurduğu bu cümlelerden,
yaklaşık 60 yıl önce söylenmiş sözlere, AR dergisinin anketine dönelim.
AR, dönemin kanaat önderlerine üç soru soruyor. İlk soru bir saptamayla başlıyor: “Bugün Türkiye’de bir sanat buhranı vardır… Plastik sanatlarda tam bir değer kaosu yaşanmaktadır… Bu konuda ne düşünüyorsunuz?”
İkinci soru, bu yazıda mesele ettiğimiz konunun ta kendisidir: “Sanatın milli
varlığımıza, milli kültürümüze girmesi için ne gibi çarelere ve tedbirlere baş-
vurmak gerekir?” Üçüncü soru hepsinden ilginçtir, ankete katılanlara sanatın devletleştirilmesi konusunda ne düşündükleri sorulur.
Hasan Âli Yücel, soruları çelebice ama eleştirel bir tavırla yanıtlar. Ona göre
bir buhran söz konusu değildir. Durum çok yenidir. Türkiye’de sanatın gelişimi henüz doğum aşamasındadır. Ve her doğum gibi bu da sancılı olacaktır. Yücel ikinci soruyu da bir eğitimci gözüyle cevaplandıracaktır. Sanatın milli kimliğin bir parçası olması ona göre ancak eğitim ile mümkündür.
(Kısa bir süre sonra Milli Eğitim Bakanı olan Yücel, özellikle Köy Enstitüleri
üzerinden sanatın halka ulaşmasında önemli rol oynar.) Oğlu Can Yücel’in
deyimiyle “çağın en güzel gözlü maarif müfettişi”, üçüncü soruya devletin
sanata yaklaşımının müdahaleci değil, kollayıcı olması gerektiğini söyler.
AR dergisinin anketine yanıt veren diğer bir kişi, ismini yukarıda Kadro
dergisi vesilesiyle andığımız Vedat Nedim Tör’dür. Vedat Nedim sorulara Yücel gibi “anlayışlı” yanıtlar vermez. Hatta söylediklerine yanıt demek
bile mümkün değildir. Tör, soru soranlara adeta hesap sorar. Önce soruların kasıtlı ve peşin hükümlü olduğunu belirtir. Ardından tüm tespitlere itiraz eder. Ona göre bir sanat buhranı yoktur; sanatçı buhranı vardır. Sanatçıları başarısızlıkları için bahane bulmakla suçlar. “Siz orijinal ve kuvvetli bir
eser yaratırsanız, bütün dünya sizi fark eder. Şartlarınızı bahane ederek durumu kurtaramazsınız. Dünyadaki pek çok sanat eseri yokluk ve ızdıraplardan doğmuştur” gibi cümleler kurar. Üstelik ona göre Türk sanatçısı şanslıdır; yaşadığı topraklar bakir ve keşfedilmeyi beklemektedir. Oysa onlar
B+ SONBAHAR 09
Ama bu beraberinde başka bir sorunu getirir. Oluşmaya başlayan sanat pazarı ile birlikte sanat halktan uzaklaşır ve yeniden seçkinlerin ve zenginlerin ilgi alanına sıkışır. (Vedat Nedim Tör’ün şiddetle eleştirdiği devletten bir
şey bekleme alışkanlığı günümüzde de olanca kuvvetiyle sürmekte. Birkaç
yıl önce Türkiye’ye gelip etkileyici bir uçuş gösterisi yapan illüzyonist David
Copperfield’in ardından bir Türk illüzyonisti “Devlet imkân versin, ben de
uçarım…” diye bir cümle kurmuştu.)
Temalar
1937’de açılan İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’ndeki ilk sergide hayli geniş bir tema yelpazesi görürüz. Ama bu yazı özelinde, birkaç temayı öne çıkaracağız. Yazıya konu ettiğimiz resimlerin çoğu İnkılâp Sergileri’nden olacak. Elbette Türk İzlenimcileri, D Grubu, Müstakiller’de yer yer konumuza dahil olacaklar ama ulusal bilinç konusunda İnkılâp Sergileri’nin özel bir
yere sahip olduğu açıktır.
AR Dergisi’nde 4 Nisan 1938’de çıkan Halil Dikmen yazısı
bunu yapmaktansa, devlet kapısında bekleşmeyi tercih etmektedir. Sanatın milli varlığımızın bir parçası haline gelmesi için önce sanatın “var olması”
gerektiğini söyler Tör. Oysa ortalıkta öyle sanat eseri filan yoktur. Bırakın
pentürü “Michelangelo’nun eskizleri bile sizin tablolarınızdan daha kuvvetlidir” diye ressamları yerden yere vurur. Son sorunun yanıtı da aynı sertliktedir. Kendisinin koyu bir devletçi olmasına rağmen, sanatın devletleştirilmesi diye bir şeyin saçmalık olduğunu, böyle bir şeyin Sovyetler Birliği’nde
bile olmadığını belirtir.
Gerek Hasan Âli Yücel’in, gerekse Vedat Nedim Tör’ün yanıtları, söz konusu yıllarda devlet destekli sanat tartışmalarına dair ilginç verilerdir. Sanat
gibi özgürlükle doğrudan bağlantılı bir faaliyet nasıl olur da devletin güdümünde olabilir?
Prof. Dr. Semra Germaner’e göre bir kültür devrimi gerçekleştirmiş
olan Türkiye’de, örneklerine 1930’ların Almanyası’nda ya da Sovyetler Birliği’nde rastlanan türden güdümlü bir sanatın uygulandığından ya
da bir modernizm karşıtlığından ve yasaklamalardan söz edilemez. Sosyolog Ali Akay, (özellikle Milli Şef döneminde) sanat-devlet ilişkisi için
“güdümleme”den çok, “himaye” kavramını uygun bulur.
Başka bir sanat tarihçisi Prof. Dr. Ayla Ödekan ise konuya şöyle bir açılım getirir: “1920’lerde sanatın toplumun gelişiminde başlıca etmen olduğu
düşüncesi 1930’larda hareketli bir sanat ortamı yaratmıştır. Cumhuriyet’in
10. yılında bir sanat çevresi oluşmuş ve sanatın sorunlarının tartışılabileceği bir aydın grubu yaratmıştır. 1933 İnkilâp Sergileri’nin düzenlenmesi tartışma ortamının hareketlenmesi açısından önemli gözükmektedir. ‘Devlet
-Sanat İlişkisi’, ‘Güdümlü Sanat’, ‘Sanatın Serbestliği’ gibi konuların tartışılmasını başlatmıştır. 1930’larda yurt gezileri, halkevleri ve köy enstitüleri
gibi örgütlenmeler sanatçıyla halkı bir araya getirmiş ve karşılıklı etkileşimlerle yeni yaratıların saptanmasına olanak sağlamıştır. 1950’lerde çok partili rejimle beraber sanat-devlet ilişkisi zayıflamış, ama giderek güçlenen özel
sektör ile sanat bağı kuvvetlenmeye başlamıştır.”
10 B+ SONBAHAR
Serginin Sergisi albümünde yer alan ifadeler bu durumu oldukça iyi özetler:
“ İnkılâp Sergileri, ulusal Kurtuluş Savaşı ve devrimleri konu alan yapıtlarıyla
resim tarihimizde özel bir ikonografi oluşturur. Ulus devletin kimlik imgelerini toplum bilincine yerleştirme girişimlerinden biri olan sergiler tüm sanatçılara açıktır. Ancak bu sergilerde sanatçıların hamasi konulara yönlendirilmesinin sanat açısından tehlikeli olacağı ve devrim konularını resimlemekle yapıtın devrimci sayılmayacağı görüşü benimsenmiştir.”
İnkılâp Sergileri’nin ilki Cumhuriyet’in 10. yılında 29 Ekim 1933’te açılır. Bu
sergilerde yer alan resimlerde dört ana izlekten söz edilebilir.
Birincisi Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk’e duyulan şükranın ifadesi ve
Atatürk’ün şahsında temellenmiş bazı sembollerin tuvale aktarılmasıdır.
İkinci izlek Kurtuluş Savaşı’dır. Savaşın bir anlamda halen devam ettiği vurgusu hâkimdir. Çünkü daha yapılacak çok iş vardır ve bunlar süregiden bir
inkılâbın asli unsurlarıdır.
Üçüncü izlek köy hayatına dönüktür.
Dördüncü ve son izlek ise, kadınların sosyal yaşamda üstlendikleri yeni/aktif role ilişkindir.
Zeki Faik İzer / İnkılâp Yolunda / 1933
Atatürk resimleri
İnkılâp Sergileri içinde en dikkat çekici olan resim belki de Zeki Faik İzer’in
İnkilâp Yolunda adını taşıyan tablosudur. Tablo 1933’te yapılmıştır. O zaman 28 yaşında olan İzer, Delacroix’nın ünlü yapıtı “Özgürlük İnsanlığa Yol
Gösteriyor” tablosundan ilham almıştır. Gerek İzer’in Fransa kökenli resim
eğitimi, gerekse Cumhuriyet devriminin, Fransız devrimiyle kurulan ideolojik yakınlığı burada önümüze serilir. (Emin Türk Eliçin, “Kemalist Devrim İdeolojisi kitabında, Büyük Millet Meclisi’ni, Fransız Devrimi sonrasında kurulan ilk meclise benzetir. Tarihi figürler arasında benzeşmeler kurar.)
Delacroix’nın tablosundaki figürler daha soyut ve temsilidir. Artık iktidarı talep eden burjuva sınıfını, yoksulları ve işçi sınıfını temsil eden figürleri görürüz. İzer’in tablosunda da temsili figürler yer alır. Bunlara ek olarak, devrimi temsil eden kadının arkasında eliyle hedef gösteren Atatürk’ü görürüz.
(Madem Delacroix’nın tablosundan konu açıldı, bir ayrıntıyı daha verelim.
2005 yılında bu tablo, özgürlüğü simgeleyen kadının açıkta olan göğüsleri yüzünden İnsan Hakları ders kitabından çıkartılmıştı.
Yorumsuz aktarıyoruz.)
Arif Bedii Kaptan’ın tablosu “Cumhuriyet’in Gençliğe
Tevdii”nde de Atatürk merkezdedir. 1934’te yapılan
tabloda, zinde görünümlü bir genç erkek ve kadın ile
ellerinde tuttukları bir bebek vardır. Bu kompozisyon
nesilden nesile devamlılığı simgelemektedir. Yerde ise -aynı İzer’in tablosundaki gibi- devrime karşı duranlar yatmaktadır.
Üçüncü örneğimiz; Anadolu yaşamını sanatının temeli yapan Turgut
Zaim’den. Sanatçının “Doğu ve Batı Halkının Atatürk’e Arz-ı Şükranı” adını taşıyan tablosu üç parçadan oluşur. Ortadaki panoda Atatürk yer almaktadır. Sol ve sağ tarafta yer alan diğer iki tablodaysa bütün renkleri ve çeşitlilikleriyle “Doğu ve Batı Halkı” görülmektedir.
Her üç tabloda da Atatürk’ün bir sembol olduğunu görürüz. Ama bütün
Cumhuriyet tablolarında durum böyle değildir. Örneğin Şeref Akdik’in
1934’te yaptığı “Atatürk Telgraf Başında” tablosu, böyle bir sembolizm
içermez. Etten kemikten bir mücadele insanıdır bu tablodaki.
Atatürk’ün sadece bu ülkede değil, bu coğrafyadaki hemen her ülkede derin izler bırakmış bir lider olduğunu tekrar etmeye gerek
yok. Ama madem yeri geldi, bahsetmeden geçmek olmaz. Lübnanlı ünlü romancı Amin Maalouf’un bu yıl yayımlanan “Çivisi Çıkmış Dünya” adındaki denemesinde
Atatürk’le ilgili bölüme kısaca bir göz atıp bu başlığı kapatalım: “…Özel hem de çok özel, hatta belki de İslam
Turgut Zaim / Doğu ve Batı Halkının Atatürk’e Arz-ı Şükranı / 1933
B+ SONBAHAR 11
ta aklımıza gelenlerdir. Kurtuluş Savaşı resimleri, dünyanın birçok yerinde
ulus-devlet kurma girişimlerinin ayrılmaz bir parçasıdır. Türkiye’de, Batı’da
olduğu türden “Meçhul Asker” heykellerine çok rastlanmaz. Ama sözünü
ettiğimiz tablolarda “meçhul asker” imgelerini bulmak mümkündür.
Bu noktada, dönemin heykel sanatına dair birkaç cümle kurmamız gerekiyor. Resim söz konusu olunca, adı geçen sanatçılar bu topraklarda büyümüş
isimlerden oluşur. Ama iş heykele gelince durum farklıdır. Cumhuriyet’in ilk
yılları boyunca yabancı heykeltıraşların mutlak hâkimiyetini görürüz. Özellikle Avusturyalı Henirich Krippel ve İtalyan Pietro Canonica bu dönemlerde çok sayıda anıtsal eser üretmiştir.
Daha önce resim konusunda yaptığı anketini andığımız AR dergisi, heykel
konusunda da bir anket yapar. AR, ankete katılan fikir adamlarına, yabancı
Şeref Akdik / Atatürk Telgraf Başında / 1934
âleminde bir eşine daha rastlanmamış bir örnekten Atatürk’ten söz etmek
istiyorum. Birinci Dünya Savaşı’nın ertesinde, bugünkü Türkiye toprakları
çeşitli İtilaf orduları arasında paylaşılırken ve Versay’da ya da Sevr’de toplanan Batılı güçler duygusuz biçimde insanlara ve topraklara sahip olurken,
Osmanlı ordusunun bu subayı galiplere hayır deme cesaretini göstermiştir.
Birçokları karşılaştıkları haksızlıklardan yakınırken, Mustafa Kemal Paşa silaha sarılmış, ülkesini işgal eden yabancı birlikleri kovmuş ve diğer güçleri
tasarılarını gözden geçirmek zorunda bırakmıştır. Kısa süre içinde “ulusun
kurucusu” konumuna gelen eski subayın Türkiye’yi ve Türkleri istediği gibi
yeniden biçimlendirmek için uzun süreli bir gücü vardır artık. Halkı da onu
izlemiştir. Çok da şikâyet etmeden, gelenekleri ve inanışları altüst etmesine izin vermiştir. Neden? Çünkü halkını tekrar gururlandırmıştır. Halka haysiyetini geri veren kişi ona pek çok şeyi kabul ettirebilir. (…) Mustafa Kemal
ve haysiyetlerini kurtardıktan sonra, modernlik yolunda çok ilerilere gitmeye hazırlardır artık.”
Maalouf’un ailesinin Atatürk sevgisi, yazarın bir önceki biyografik kitabı
“Yolların Başlangıcı”nda da görülür. Atatürk’ü çok seven yazarın dedesi,
ilk doğacak çocuğuna Mustafa Kemal’in adını koyacağına ant içer. Ve bir
süre sonra eşi bir kız çocuğu doğurur. Dede sözünden dönmez ve Amin
Maalouf’un Kemal adında bir halası olur.
Hikmet Onat / Siperde Mektup Okuyan Askerler / 1917
Benzer bir şeyi, geçtiğimiz yıl sinemalarda oynayan ve yaygın ilgi gören Persepolis çizgi filminde de görürüz. Marjane Satrapi’nin aynı adlı çizgi romanında, Atatürk’ün İran yönetici sınıfının özendiği bir lider olduğunu okuruz.
Kurtuluş Savaşı
Sözünü ettiğimiz dönemin baskın temalarından biri Kurtuluş Savaşı’dır.
Gerek İnkılâp Sergileri’nde gerekse onu önceleyen dönemlerde Kurtuluş
Savaşı tablolarının sayısı hayli fazladır. (Bunlardan bir kısmı, Birinci Dünya Savaşı cephelerini anlatan kompozisyonlardır. Bunlar -özellikle Çanakkale- Kurtuluş Savaşı’na giden yolda bir basamak kabul edildiği için listeye
dahil edilmelerinde bir sakınca görülmez.)
İbrahim Çallı’nın “Türk Topçuları” ve “Zeybekler Kurtuluş Savaşı’nda”, Hikmet Onat’ın “Siperde Mektup Okuyan Askerler”, Ali Avni Çelebi’nin “Silah Arkadaşları”, Namık İsmail’in “Kurtuluş Savaşı”nda Topçular”, Zeki
Kocamemi’nin “Mekkare Erler Nakliye Kolu” adını taşıyan tabloları ilk etap-
12 B+ SONBAHAR
İbrahim Çallı / Zeybekler Kurtuluş Savaşı’nda / 1923
lardan arınmasının yolu yeniden kırsala dönüştür. Bu yaklaşım o sıralarda
Batı dünyasında da hayli taraftar bulmuştur. Buradaki yönelim bizdekinden
daha farklıdır. Sanayi devrimini yaşamış bu ülkelerin aydınları, kapitalizmin
büyüttüğü modern kent hayatının insana hayır getirmediğini; bilakis Cihan
Savaşı gibi bir yıkıma sebep olduğunu düşünüyordu. (Çok sonraları ortaya çıkacak olan hippie hareketinin esin kaynakları o zamandan gelmedir.)
Ali Cemal / Kurtuluş Savaşı’ndan
Bizde ise sorun bambaşkaydı. Gerek Yakup Kadri’nin, gerekse ondan
farklı düşünenlerin ortak noktası, köy ve köylülüğün önemli bir şey olduğu ve üstünde durulması gerektiğidir. İlk grup köylülüğü dönüşmesi gereken bir şey olarak görürken, köy romantizmine inanan diğer grup köylülüğün referans alınmasını, ondaki halis duyguların açığa çıkarılmasının zorunlu olduğunu düşünür. Bütün farklılıklarına rağmen her iki yaklaşımın da ortak bir noktası vardır: Cumhuriyet’in temel düsturu olan muasırlaşmanın en
önemli duraklarından biridir köyler. Yurttaş yaratmanın ihmal edilemez bir
bileşenidir.
ve Türk heykeltıraşlarla ilgili fikirlerini sorar. Ortalama kanı, Türkiye’nin heykel konusunda hayli geç kaldığı ve bu açığı kapatması gerektiğidir. Türk
heykel sanatçısı yetiştikçe, söz konusu açık telafi edilecektir. (Ki böyle de
olur. Ahmet Haşim’in dediği gibi, orta yere konan kil, tunç ve mermer zamanla sahibini bulur. Türk heykel sanatçıları sökün etmeye başlar.)
Orda bir köy var uzakta
Ahmet Kutsi Tecer’in bütün Cumhuriyet nesillerinin zihnine nakşolan bu şiiri, platonik bir köy romantizmi taşır. Varlığı bugün de süren bir tartışmanın
kritik malzemelerinden biridir: Gitmediğin yer senin olabilir mi?
Cumhuriyet’in en temel problematiklerinden biri de kırsal hayatın dönüşümüdür. Türk edebiyatında köye dönük farklı yaklaşımlardan söz etmek mümkündür. Bu yazının başında sözünü ettiğimiz Yakup Kadri’nin
Yaban’ında, köylülüğe dönük, pek olumlu cümleler okuyamayız. Ama
bütün edebiyat böyle değildir. Köylülük konusunda birçok aydın Yakup
Kadri’den farklı düşünür. Onlara göre yozlaşmış kent hayatının alternatifi, saf ve bozulmamış köy ve köylülüktür. Toplumun yakalandığı hastalıkBedri Rahmi Eyüboğlu / İlk Geçen Treni Seyreden Köylüler / 1935
Atatürk’ün “Köylü Milletin Efendisidir” diye dile getirdiği temenni ve tespit
de bu yaklaşımlarla örtüşür.
İdeolojik düzeyde böyle devam eden köylülük meselesi, sanatta da kendi dilini kurmaya başlar. Köy hayatı Cumhuriyet’ten önce de sanatçıların temaları arasındaydı. Ama bu daha çok pastoral hayatı resmeden peyzajlar biçimindeydi. Cézanne, Monet gibi izlenimcileri izleyen Türk sanatçıları
köyü bir “dışsal” seyir ve resim nesnesi olarak görüyordu. (Elbette bu peyzajlar da ulus oluşumunda dolaylı ama önemli bir işleve sahipti. İletişim ve
ulaşımın çok zor olduğu bir zamanda, bu resimler coğrafya bilincini artırıyor,
“vatan”ın ve memleketin kalan kısımlarını gösteriyordu.)
Cumhuriyet’le birlikte köye dair sanatsal yaklaşım da değişti, sanatçılar köy
hayatına dışardan değil, içerden bakmaya yöneldiler. Sanatın bütün ülkeye yayılması amacıyla, sanatçılar dört bir yana yollandı ve ülkeyi yakından
tanımaları istendi. Söz konusu sanatçılar, Anadolu’dan derlenmiş birçok
folklorik unsuru resimlerinde malzeme olarak kullandı. Turgut Zaim köy hayatını merkeze alan ressamların en başında gelir. Sanatçının bu yazıda da
sözünü ettiğimiz Atatürk tablosunda bunu yakından görmek mümkündür.
Zaim’in bütün sanat yaşamı neredeyse, köyün sosyal yanını anlatan resimlerle sürmüştür.
Zaim’in yanı sıra Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cemal Tollu, Nurullah Berk, Eşref
Üren, Namık İsmail gibi sanatçılar bu konularda eserler verdiler.
Cemal Tollu / Alfabe Okuyan Köylüler / 1933
Sanat eleştirmenleri Cumhuriyet’le birlikte yaşanan sanatsal dönüşümü bir
çeşit Rönesans olarak değerlendiriyor. Cumhuriyet’le beraber başlayan,
B+ SONBAHAR 13
İnkılâp Sergileri ve Halkevleri’yle devam eden ve daha sonra Köy Enstitüleri pekişen süreç için “Köy Aydınlanması” deniyor.
Ve kadınlar
Kadın, tarih boyunca sanatın en önemli esin kaynaklarından biri olmuştur.
Bu anlamda kadın, sanatın bir nesnesidir. Bu durum sadece sanat için değil, toplumsal hayat için de geçerlidir. Kadının toplumsal cinsiyeti, onu edilgen bir pozisyona mahkûm etmiş, tarih boyunca ikinci planda kalmasını
sağlamıştır.
Kadının nesne olmaktan çıkıp, özne olmaya doğru evrilmesi modern hayatın kazanımlarından biridir. Muasır medeniyet seviyesine ulaşmayı hedefleyen Türkiye, kadın konusunda söz konusu medeniyetlerden bile daha
önemli adımlar atmıştır. (Örneğin kadınlara milletvekili seçme ve seçilme
hakkı ülkemizde 1934’te verilirken, bu tarih Fransa’da 1944’tür.)
Kadınların elde ettikleri bu yeni/aktif konum hem sosyal hayatta, hem de
sanat hayatında etkilerini hemen göstermiştir. Cumhuriyet döneminde kadın yine sanatın en önemli malzemelerinden biridir. Ama bir nesne değil,
artık bir aktördür. Bunda yeni benimsenen Medeni Kanun’un etkisi kadar,
toplumdaki algı değişiminin de büyük payı vardır. Sanat bu algı değişiminin
belki de en önemli parçasıdır. İşte o sanat içinde kadın, yeri gelir piyanosunun başında şarkı söyler, yeri gelir okuma-yazma seferberliğine katılır, yeri
gelir cepheye mühimmat taşır, yeri gelir Zeki Faik İzer’in tablosundaki gibi
“Özgürlük” simgesi olur.
Şeref Akdik / Millet Mektebi
14 B+ SONBAHAR
Kadın, Cumhuriyet’in en kuşatıcı sembolüdür. Kadın-sanat ilişkisi, onun bir
sanat objesi olmasıyla sınırlı değildir. Genç Cumhuriyet birçok kadın sanatçının yetiştiği bir ortam yaratmıştır. Bu ressamlardan ilk akla gelenler Müfide Kadri, Mihri Hanım, Melek Celal Sofu, Hale Asaf, Celile Hanım, Nazlı Ecevit’tir. (Celile ve Nazlı hanımlar Türkiye tarihinin çok önemli iki şahsiyetinin anneleridir. Biri Nâzım Hikmet’in, diğeri Bülent Ecevit’in annesidir.)
Toplumsal hayata ve sanata, kadın elinin değmesi, ülkeye bambaşka bir
dinamizm kazandırmıştır. Sadece kent hayatı değildir kadının kendini gösterdiği alan. Köy hayatında da kadın bir aktör olarak görünmeye başlar.
Sonuç
Beşiktaş kentinin gurur veren kurumlarından biri olan Resim ve Heykel
Müzesi’nde 30 Haziran-28 Ağustos 2009 tarihleri arasında açılan “Serginin Sergisi”, genç Cumhuriyet’in sanatçılar tarafından nasıl göründüğünü gösterdi. İlk defa 1937 yılında açılan sergi, aradan geçen 72 yıla rağmen,
bugünkü durumumuza tutulan bir ayna gibiydi. Cumhuriyet’in bazı konularda nasıl büyük mesafeler katettiğini, bazı meselelerde ise, nasıl aynı yerde
sayıp durduğumuzu, hatta geriye gittiğimizi görmüş olduk.
Sanat, çoğu zaman çıplak gözle göremeyeceğimiz şeyleri görmemizi sağlamaz mı zaten? İşte “Serginin Sergisi” buna vesile oldu. B+
Hamit Görele / Konser
Melek Celal Sofu / Büyük Millet Meclisi Kürsüsünde Kadın / 1936
B+ SONBAHAR 15
Yaşam
16 B+ SONBAHAR
Türkan Saylan
Parkı
Yazı: Rüya kalıntaş Fotoğraflar: serhat keskİn
Eskiden Neşe Parkı olarak anılan park şimdi Türkan Saylan’ın heykeline
ev sahipliği yapıyor ve artık yaşadığı, yaşattığı, öğrettiği değerlerle
ölümsüzleşen Türkan Saylan’ın adını taşıyor.
“Türkan Saylan
heykeli
kendisi gibi
mütevazı
bir parkta...”
B+ SONBAHAR 17
L
event’ten Ulus’a doğru yürürken sol tarafta Arnavutköy’e
inen sakin bir cadde vardır. Bu caddeye, yani Sekbanlar Caddesi’ne dönüp beş dakikalık bir yürüyüş yaptığınızda ismi artık Türkan Saylan Parkı olan küçük bir parka ulaşırsınız. Burası ulu çınar ağaçlarının gölgesinde oturup, kuş
seslerini dinleyebileceğiniz gizli bir köşedir adeta.
Bu park küçük de olsa Beşiktaş kentlilerinin ne kadar şanslı olduğunun bir
kanıtı sayılabilir. Beşiktaş’ta bulunan irili ufaklı onlarca park var ne de olsa.
Ama bu parkı artık diğerlerinden farklı kılan bir şey var. Eskiden Neşe Parkı
olarak anılan bu park şimdi Türkan Saylan’ın heykeline ev sahipliği yapıyor
ve artık Türkan Saylan’ın adını taşıyor.
Türkan Saylan bir Beşiktaş kentlisiydi, yıllarca Arnavutköy’de oturmuştu.
Elde ettiği onca başarı ve gerçekleştirdiği onca projeye rağmen her zaman
mütevazı kalmış bu insanın, yaşamayı tercih ettiği semtte, kendisi gibi mütevazı bir parkta heykeli var artık…
18 Mayıs 2009’da vefat eden Türkan Saylan bir doktor, bir anne, bir hoca,
bir eğitim gönüllüsüydü. Gençlerle onların gözlerinin içine bakarak çalışmanın, üretmenin kendi yaşam biçimi ve en büyük mutluluğu olduğunu ifade etmişti. Kurucu başkanı olduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği
yıllardır binlerce gencin ve çocuğun eğitimini destekleyip finanse ediyordu.
Çünkü ilerlemenin en önemli unsurunun eğitim olduğunu gayet iyi biliyordu Türkan Saylan. Bütün hayatını insanlara adamıştı aslında; doktor olarak
hastalarına, anne olarak çocuklarına, eğitimci olarak gençlere ve çocuklara, çağdaş bir insan olarak eğitime ihtiyaç duyan herkese... Bir anlamda hayatını başkaları için yaşamış, mutluluğu başkalarının mutluluğunda bulmuştu. Yani onun hayatına yön veren değerlerin yaşatılması adına, heykeli dikilecek örnek bir insandı Türkan Saylan.
Ve o heykel bugün sakin, huzurlu ve mütevazı bir parkta, ulu çınar ağaçlarının altında duruyor. Park küçük ancak Türkan Saylan heykeli durduğu yeri
büyütüyor adeta. Sağ kolu bir genç kızı ileri doğru gitmesi için destekliyor.
Sol kolunun altında ise iki tane çocuk var ona güvenmiş ve dayanmış. Ken-
18 B+ SONBAHAR
dilerini kollayan güçlü bir kadının varlığını bilerek gülümsemişler sanki. Türkan Saylan ise ileriye bakıyor, öne doğru bir adım atmış “Haydi, ilerleyelim.
Gidilecek çok yol var daha” dercesine.
Yaşadığı, yaşattığı ve öğrettiği değerlerle ölümsüzleşen Türkan Saylan artık bu kentin bir parçası. Heykeli dikilecek kadının bir heykeli var artık. İnandığı değerleri herkese hatırlatmak için kendi adını taşıyan parkta zamanın
ötesinden buraya bakıyor. B+
Heykeltıraş
Prof. Ferit Özşen
Türkan Saylan heykeli hakkında, eseri yapan heykelt›raş Prof. Ferit
Özşen’le eserin yapım aşaması ve ilhamı hakkında sohbet ettik.
Türkan Saylan heykelini yapmaya nasıl başladınız?
Heykeli nasıl tasarladınız?
Ben İsmail Bey’den teklif gelmeden önce kendim bir Türkan Saylan heykeli çalışmaya başlamıştım zaten. Heykelin maketine “Haydi Kızlar Okula” sloganı çıktığında başlamıştım. O makette Türkan Hanım ileriye doğru hamle yapar gibiydi, öne doğru bir adım atmış halde. Kabına sığmayan,
atılımcı bir kadın olduğu için böyle yapmıştım. Solunda 10 yaşlarında iki çocuk, sağında 17 yaşlarında bir genç kızla tasarlamıştım. Sağ taraftaki kız
çağa başkaldıran frapan bir genç kız olsun istedim. Heykele başladığım
zaman Türkan Hanım hayattaydı. Başkandan teklif gelince de “zevkle yaparım” dedim. Ancak başkan heykel bir ayda bitsin istedi. Bir ayda hem tasarım, hem uygulama, hem döküm. Ben hızlı çalışırım ama bir ay çok kısa
bir süreydi, ben iki ay istedim. Çalışmaya daha önceden başladığım için kafamda bir eskiz vardı. Hemen bir maket yaptım, maketi çok beğendiler. Çalışmaya başladım. İsmail Bey sabah 9’da arar ve bugün ne yaptın diye sorardı. Her gün sıkı takipteydim. İsmail Bey her aşamada gelip kontrol etti
heykeli. Üç kez geldi yapım aşamasında. Benim için bu süreçte önemli olan heykele bir anlam yüklemekti ama zaten Türkan Hanım’ın hayatı anlam dolu. Düşünün lepra hastalığı için kendini feda eden bir kadın var ortada, atılımcı, çağdaş. Buna uygun olarak döpiyesli yaptım Türkan Hanım’ı.
Türkan Hanım’ın oğlu da geldi yapım aşamasında. Hatta yüz aşamasında
bana yardımcı oldu, çünkü ben kendisini hiç görmemiştim, fotoğraflardan
çalışıyordum. Benim elimdeki fotoğraflar ise çok farklı dönemlere aitti. Tam
5 saat, o tamam deyinceye kadar beraber çalıştık Türkan Hanım’ın oğluyla.
Çok da iyi oldu. Yani ben iyi olduğunu düşünüyorum, umarım beğenilir. Bir
sanatçının asıl isteği yaptığının beğenilmesidir tabii.
Türkan Hanım’ın hangi özelliklerini öne çıkarmak istediniz
çalışmanızda? Nasıl bir kompozisyon çıktı ortaya?
Önden, çocukları ileriye doğru destekleyen, aynı zamanda koruyup kollayan, atılımcı bir kadın olarak tasvir ettim Türkan Hanım’ı. İki elinden biri, fikir
olarak daha ileriye göndermek için genç kızın sırtında bir destek gibi duruyor. Diğer eli ise iki küçük çocuğu koruyup kolluyor. Çocuklar da ona şükran duygusu içinde yapışmışlar. Bence kompozisyonu iyi heykelin. Küçük
bir heykel oldu. Heykelin yeri biraz tenha ama güzel, sakin. Çınar ağaçları altında. Belediyenin çevre düzenleme birimi de çok özen gösterdi oraya.
İsmail Bey, Türkan Hanım vefat etmeden önce dikilmesini istiyordu heykelin ama Türkan Hanım istememiş böyle bir şeyi. Bu da Türkan Hanım’ın
mütevazılığı. Zaten park da onun gibi oldukça mütevazı, gösterişsiz, küçük,
sakin bir park. Benim için ayrı bir yeri var zaten oranın. Akademi yıllarında
o parkın karşısındaki meyhaneye giderdim arkadaşlarımla ben. Orda şarap
içer, leblebi yiyip bülbülleri dinlerdik.
Levent Meydanı’ndaki “Barış İçin El Ele” heykeli, Abbasağa Parkı’ndaki “Demokrasi Şehitleri”, şimdi Türkan Saylan heykeli ve bir de Leyla Gencer heykeli projesi var Beşiktaş Belediyesi’nin. Sizin dahil olduğunuz ve Beşiktaş
Belediyesi’nin destek olduğu bu tip projeler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Şehrin belli mekânlarında çağdaş yaşama katkısı olmuş bu isimlerin heykellerinin dikilmesi çok hoş bir durum bence. Heykeli dikilmesi gereken insanlar var ki, Türkan Saylan da böyle bir insandı. Ben de yapıyorum onların heykellerini, bir güzellik koyuyorum ortaya. O güzellik insanın düşünmesini de sağlıyor aynı zamanda. Ben çağın daha ilerisine gitmeyi amaçlayan
bir görüşe inanıyorum. Ben günü, hatta günün daha ötesini yaşamayı yeğleyen bir insanım. Bu toplumun da böyle kurtulacağına inanıyorum. Dolayısıyla da heykelin ve resmin yeri olmalı bir kentte. Bunlar hem kenti kent yapan objelerdir, hem de var olan değerleri takdir edip, onları yarına, çocuklarına taşıdığının simgeleridir. Bu objeler, heykeller kentin ortasında oldukça, heykelin temsil ettiği değeri canlı tutarsınız. Bunlar geleceğe bir belgedir, gelecek nesillere bırakılmış bir öğretidir aynı zamanda. Bu eserlerle bazı değerleri ve belleği güncel tutarsınız. Bunlar kentin dokusunun parçasıdır. İnsani değerlerimizin ortada birebir şekillenmesi değerlere gösterilen özendir. Yaptığımız eserler bize burada yaşamışlığımızı ve medeniyetimizin ölçülerini verecek. Taş üstüne taş koyacaksın, bir medeniyet koyacaksın ki orada var olacaksın. İsmail Bey de bu anlamda çok doğru yapıyor bence. Güzel projeler bunlar. Hem sanat, hem kent, hem de çocuklarımız açısından çok yararlı işler. Ben kendisini sonuna kadar destekliyorum.
B+ SONBAHAR 19
Güncel
Beşiktaş kentlisinin
yaz coşkusu
“Park Buluşmaları”
Yazı: Rüya kalıntaş Fotoğraflar: serhat keskİn
Beşiktaş kentlileri üç yıldır yaz akşamlarını yemyeşil parklarda ünlü sanatçılarla
şarkı söyleyerek, filmler seyrederek ve söyleşiler yaparak geçiriyor.
Park Buluşmaları artık Beşiktaşlılar için yaz aylarının vazgeçilmezi...
20 B+ SONBAHAR
B+ SONBAHAR 21
H
ava sıcak. Beşiktaş’ta her zaman buluştuğumuz çay
bahçesinde buluşuyoruz arkadaşlarla… Yan masada
bir genç telefonda annesiyle konuşuyor. Arkadaşlarıyla konsere gideceğini söylüyor. Telefonu kapadıktan
sonra arkadaşlarına dönüp “onlar da oradaymış zaten”
diyor, gülüşüyorlar. Sonra içlerinden biri “Beş dakika
kaldı, hadi hesabı ödeyip gidelim” diyor. Biz de anlıyoruz o zaman; Park Buluşmaları başlıyor, konser var bu akşam. Ezginin Günlüğü konseri! Zaman
kaybetmeden yola koyuluyoruz. Abbasağa Parkı’na yürürken Beşiktaş’ta
oturan birkaç arkadaşı arayıp onları da çağırıyoruz. Mahalleden tanıdık simaları görüyoruz, biraz sohbet ediyoruz. Sonra bu yılın programını içeren bir
broşür alıp oturuyoruz bir yere. Konser başlıyor. Ezginin Günlüğü’nün şarkılarına eşlik ediyor parktaki herkes. Konser bittiğinde yanımızda oturan genç
bir kadın bu yazın daha güzel geçeceğini, bu yılki programın geçen yıldan
daha dolu olduğunu söylüyor. Beşiktaş’a taşınalı yedi ay olan arkadaşım,
Park Buluşmaları’nın her yıl yapıldığını böyle öğreniyor…
gil, Ezginin Günlüğü, Grup Gündoğarken, Sabahat Akkiraz, Erdal Erzincan, Fuat Saka, Zardan Adam, Entu, Aysun Kocatepe, Bulutsuzluk Özlemi, Yüksek Sadakat, Vedat Sakman, Yeni Türkü, Güldeste, Burçin Büke
ve Sibel Köse Beşiktaşlılar için söyledi şarkılarını.
Beşiktaş’ta yaz akşamları 2006 yılından beri kültür-sanat etkinlikleriyle
renkleniyor. Beşiktaş kentlileri üç yıldır yaz akşamlarını yemyeşil parklarda
ünlü sanatçılarla şarkı söyleyerek, filmler seyrederek ve söyleşiler yaparak
geçiriyor. Beşiktaş Belediyesi’nin İstanbul’da neredeyse yok olmak üzere
olan mahallelilik ruhunu canlandırmak amacıyla düzenlediği bu etkinlikler
dizisi artık Beşiktaşlılar için yaz aylarının vazgeçilmezi...
Konserlerden sonra görüştüğümüz sanatçıların hepsi parkların konser vermek için oldukça samimi ortamlar olduğu ve konserlerin çok keyifli geçtiği fikrindeydi. Grup Gündoğarken’den Burhan Şeşen, Abbasağa’da
verdikleri konserin heyecanını farklı bir simgeye bağladı ve “Demokrasi Şehitleri”nin karşısında şarkı söylemenin keyfinin bambaşka olduğunu
söyledi sahnede. Bilindiği gibi Abbasağa Parkı “Demokrasi Şehitleri” Doğan Öz, Doç. Bedrettin Cömert, Abdi İpekçi, Prof. Ümit Yaşar Doğanay,
Prof. Cavit Orhan Tütengil, Çetin Emeç, Prof. Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Asım Bezirci, Onat Kutlar, Prof. Ahmet Taner Kışlalı ve Prof. Muammer
Aksoy’un heykellerine ev sahipliği yapıyor.
Beşiktaş kentlileri yaz gecelerini farklı etkinliklerle geçirmeye o kadar
alışmış ki artık belediyeden daha fazlasını talep ediyor. Program mahallelerden gelen talepler doğrultusunda düzenleniyor. Bu durum belediye
ve mahalleliler arasında bir tür “sokak demokrasisi” olarak da tanımlanabilir. Halk ve yerel yönetim biraraya gelerek karar veriyor.
15 Temmuz’dan 20 Eylül’e kadar iki aylık bir süreye yayılan etkinliklere
toplam 19 park ve okul bahçesi ev sahipliği yaptı. Konser mekânları ise
Abbasağa ve Aykut Barka parklarıydı. Diğer mekânlarda vizyondaki Türk
filmleri gösterildi. Oldukça renkli geçen yaz akşamlarında Bülent Ortaç-
22 B+ SONBAHAR
Faruk Şuyun’un düzenlediği, “Ustalara Saygı” programının misafirlerini
de Abbasağalılar yemyeşil parklarında ağırladı. 10 Ağustos 2009 akşamı
Coşkun Demir için düzenlenen saygı gecesine sanatçının ortak çalışmalar yaptığı arkadaşları Ali Kocatepe ve Doğan Canku katıldı. Ülkemizin en
köklü müzik gruplarından Modern Folk Üçlüsü de 29 Temmuz 2009 akşamı 40. sanat yılını “Ustalara Saygı” etkinliği kapsamında kutladı Abbasağa Parkı’nda. Modern Folk Üçlüsü’nün geride bıraktığı kırk yılda birlikte
çalıştığı dostları Arda Uskan, Burhan Karaçam, Can Gürzap, Deniz Adanalı, Emel Sayın, Esin Afşar, Fatih Orbay, Hakan Güngör, İzzet Öz, Naim
Dilmener, Necip Kışlalı, Özalp Birol, Yuri Ryadchenko da grupla birlikte
sahneye çıktı, şarkılar söyledi.
Abbasağa Parkı 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde de çok özel bir konsere sahne oldu. Barış Günü’nde o heykellerin önünde konser verme sırası Çağdaş
Yaşamı Destekleme Derneği’nde müzik eğitimi alan gençlerin oluşturduğu
Çağdaş Müzik Topluluğu’nundu... Topluluk Abbasağalılarla birlikte söyledi
barış şarkılarını…
Park Buluşmaları’nın tek kişilik gösteri ve söyleşi programı da oldukça zengindi. Sunay Akın, Cezmi Ersöz, Salih Kalyon, Cezmi Baskın, Altan Gördüm, Altan Erkekli, Rutkay Aziz ve Tarık Akan anılarıyla şenlendirdi parkları. Ceyhun Yılmaz, Vedat Özdemiroğlu ve Serhat Özcan da tek kişilik gösteri bölümünün konuklarıydı. Beşiktaşlılar için her yıl Park Buluşmaları etkinliklerine katılan Sunay Akın’ı dinlemek başka bir keyifti. Sunay Akın’dan
sonra sahneye çıkan Entu grubunun hareketli Karadeniz türkülerine ise horonlarla eşlik edildi. İnsanlar horon teperken o kadar eğleniyordu ki, sonunda Abbasağa’da oturan bir İngiliz de dayanamayıp horona katıldı ve gecenin yıldızı oldu.
Türk sinemasının son dönemdeki en önemli örneklerinin gösterimleri de
oldukça ilgi gördü. Devrim Arabaları, Güneşi Gördüm ve Kız Kardeşim,
Beşiktaş kentlilerinin birbirlerine en çok tavsiye ettiği ve hakkında konuştuğu filmlerdi. Çekirdeklerini ve patlamış mısırlarını alanlar izlemek istedikleri filmlerin gösterildiği parkın yolunu tuttular.
Beşiktaşlılar yıldızların altında film izlerken yanlarında getirdikleri yiyecek
ve içecekleri paylaştı, konserlerde şarkılarını dinledikleri sanatçılarla dans
etti, fotoğraf çektirdi. Konserlerde en çok eğlenen ise tabii ki çocuklardı.
Sanatçılara eşlik eden çocuklar konserler boyunca sahnenin önünde dans
etti. Çocukların bütün sanatçılardan tek bir isteği vardı: Kolbastı! İsteklerini yalnızca hareketli Karadeniz türkülerini yorumlayan Entu grubu gerçekleştirdi. Konserlerin belki de en unutulmaz ve inanılmaz görüntüsü ise dans
eden çocuğunu izlemek için saçındaki boyayla kuaförden koşarak gelmiş
genç bir anneydi. Bu görüntüye Grup Gündoğarken bile kayıtsız kalmadı
ve genç anneyi sahneye davet etti. Genç kadın komşularına merhaba deyip el salladıktan sonra kuaföre geri döndü!
Beşiktaşlılar bu yıl da sıcak yaz gecelerinde eve tıkılıp kalmadılar, televizyona esir olmadılar. Kentli olmanın, mahallelerinde komşularıyla hayatı paylaşmanın bütün güzelliklerinden yararlandılar. Çocuklarıyla beraber
parklarda zaman geçirdiler; güldüler, eğlendiler, şarkılar söyleyip dans etti-
ler. Komşularıyla sohbet edip açık havada film izlediler. Tanımadıklarıyla tanıştılar, yeni dostluklar kurdular.
Park Buluşmaları’nın elde ettiği süreklilik ve başarı bu etkinliklere sahip çıkan ve büyük bir özveriyle katılan Beşiktaş kentlilerine ait… Kentlilerin verdiği destek Beşiktaş Belediyesi’nin çalışmalarını daha da etkili hale getiriyor.
Beşiktaş’ta bir yaz daha yıldızların altında izlenen konserler, filmler ve gösterilerle geçti. Kültür ve sanata yapılan yatırımları her zaman destekleyen ve
varlıklarıyla etkinlikleri zenginleştiren Beşiktaş kentlileri 2010 yazının daha
da güzel geçeceğini gayet iyi biliyor. Çünkü onlar kentli olmanın hakkını sonuna kadar veriyor… B+
B+ SONBAHAR 23
“Beşiktaş
kentlileri
parklarda
şarkılar söyleyip
dans etti.”
24 B+ SONBAHAR
B+ SONBAHAR 25
“Onlar
kentli olmanın
hakkını
sonuna kadar
veriyor.”
26 B+ SONBAHAR
B+ SONBAHAR 27
Parklarımızda ağırladığımız sanatçılara ve
izleyicilere “Park Buluşmaları”
hakkındaki düşüncelerini sorduk.
Bülent Ortaçgil
Konser vermek için güzel yerler parklar, daha sıcak ortamlar. Sizi tanımayan insanlar da burada sizi dinliyor olabilir. İnsanlar parklarda daha rahat görünüyor, ağaçların altında kimi bira içiyor, kimi çimlerde uzanıyor,
kimi çekirdek çitliyor, beğenmezse çekip gidiyor.
Belediyeler mutlaka “Park Buluşmaları” gibi kültür hizmetleri sunmalı,
ama her belediye bunu yapmıyor. Bu yer, niyet ve insanlardan gelen taleple de ilgili tabii. Beşiktaş farklı bir yer bu anlamda. Çoğunlukla öğrencilerin, memurların oturduğu, belirli bir entelektüel seviyenin olduğu bir
yer Beşiktaş. Dolayısıyla insanlar memnun oluyor burada bu tür etkinliklerden. Sinemaya gidiyor, konser izliyor. Bence çok güzel.
Betül Balcı
Hülya Metin
Ben Abbasağa’da oturuyorum. Hemen hemen bütün etkinliklere
katıldım. Programdan çok memnunum. Yazın vakit geçirmek için
harika bir yer park. Artık eskisi gibi gidip gelmeler, komşuluklar kalmadı. Biz bu etkinlikler sayesinde mahalleliyle, komşularımızla bir
arada oluyoruz. Sıcak bir ortam oluyor burada. Benim çocuğum
çok küçük olduğu için pek bir şey yapamıyorum çocuğumla ama
buraya gelebiliyorum. Çocuklarımızla gelip rahat rahat film izliyoruz, konser dinliyoruz.
Katılabildiğim bütün etkinliklere katıldım. Hepsi çok keyifliydi.
Parklardaki etkinlikler samimi ve keyifli. Özellikle çocuklarımız için
çok güzel oluyor. Burası aile ortamı gibi. Yeri geliyor burada insanlarla, komşularımızla çayımızı bile paylaşıyoruz. Ne yersek ne
içersek hep birlikte. Sohbet ediyoruz, konserimizi, filmimizi izliyoruz. Ama bence çocuklarımıza ve kadınlara yönelik şeyler de
yapılabilir. Mesela çocuklar için parklarda kitap okumaları olabilir,
çünkü Beşiktaş bir kültür merkezi.
28 B+ SONBAHAR
Grup Gündoğarken
Bu parklardaki konserlerde katılım çok samimi geldi bize. Hiç bu kadar katılım beklemiyorduk biz aslında, özellikle Ulus’taki Aykut Barka Parkı’ndaki katılım çok şaşırttı bizi. Bu Beşiktaş Belediyesi’nin başarısı. Belediyelerin bu tip etkinlikler düzenlemesi çok önemli zaten.
Çünkü hükümet halkını pek tanıyamıyor ama yerel yönetimler halka
daha yakın oluyor ve insanlarla birebir ilişkileri var. Bizim için ise büyük konserlerin havası çok başka ama parklarda sahneler küçük olduğu için daha iç içe, daha sıcak, daha samimi bir ilişki kuruluyor dinleyiciyle. O yüzden biz çok seviyoruz park konserlerini. Biz üç sene önce
çıkmıştık ilk kez park konserlerine. İlk seneyle bu sene arasında katılımda ciddi bir fark var. İnsanlar alışmışlar artık, gelenekselleşmiş belli ki. Hiç unutulmayacak şeyler oluyor tabii bu kadar samimi bir ortamda. Mesela bu akşamki konsere saçı boyalı bir kadın gelmiş kuaförden dans eden çocuğunu izlemeye, çok enteresan. Anlatsam çoğu
insan inanmaz buna!
Özgür Karahüseyin
Meliha Yıldız
Bu yazın programı çok güzeldi. Bazı aksaklıklar oldu tabii listedekilerin dışında ama güzeldi. Burası anne babalarımızın anlattığı eski açık hava sinemaları gibi oluyor. Eskiden mahalleliler geliyor, toplanıyormuş. Bugün Beşiktaş Belediyesi bunu canlandırdı tekrar. Çok güzel bir uygulama bu nedenle. Başka belediyelere örnek olur umarım. Konserler, söyleşiler ve filmler dışında
ramazan dolayısıyla tiyatrolar da eklenmiş bu sene programa.
Yapılabilecek her şey yapılıyor, ben gayet memnunum.
Ben daha yeni taşındım Beşiktaş’a. 6 aydır buradayım ama burada farklı bir şey olduğunu hissediyorsun. Farklı bir havası var
Beşiktaş’ın. Bu etkinlikler televizyon başında eve kapanmak yerine
insanların evden çıkmasını sağlıyor. Beşiktaş’ta zaten insanlar dışarda, parklarda oturup vakit geçirebiliyor. Biz annemle televizyon izlemek istemiyoruz, buraya geliyoruz. Güzel bir şey bu. Bu sırada insanlar tanışıyor, sohbet ediyor. Bu bir taraftan bir araya gelme, ayn›
zamanda da örgütlenme. Etkinliklerin iki buçuk ay, yani bütün yaz
boyunca devam etmesi zor ama bizim için çok güzel.
B+ SONBAHAR 29
Modern Folk Üçlüsü
Sanatçıyla halk arasında hiçbir zaman bir seviye farkı olmaması lazım.
Bu anlamda parklar çok önemli ortamlar. Zaten sanatçı bu halkın içinden çıkıyor. Dolayısıyla bu nitelikteki samimi buluşmalarda halkla iç içe
oluyoruz. Biz de bundan çok keyif alıyoruz, çünkü bizim yaptığımız
müzik türü de bu. Dinleyicilerimizle göz kontağında olup duygusal bir
şeyler paylaşmak işimizin özü ve büyük bir keyif bizim için. İşin duygusal yönü var bir de; çıkıp ezberlenmiş şarkıları söylemek değil konser.
Konser sanatçıyla dinleyici arasındaki duygusal bağı, iletişimi, elektriği
oluşturmak. Onlar bizi, biz onları geliştirip olgunlaştırıyoruz. Karşılıklı bir
alışveriş bu, bir duygu bütünselliği. Bu duygu bütünselliğinde de mutlaka böyle bir beraberliğin keyfi var. Beşiktaş Belediyesi’nin bu tür etkinlikleri yapmaya mutlaka devam etmesi lazım, sanatçıların da bu devam
etme arzusuna katkıda bulunmaları lazım. Aslında bu bir yükümlülük.
Buradaki seyircinin az olması maddi beklentileri karşılamayabilir ama
bunun manevi değerini hiçbir yere yazamazsınız. Bu yüzden sanatçıların böyle şeyleri desteklemesinde büyük yarar görüyorum.
Entu
Park konserlerinde daha farklı her şey, çünkü kitleye daha yakınsınız. Belediyenin
yaptığı projenin amacı olan mahalleli tanışsın, kaynaşsın kısmına sanatçı da katılıyor parklarda. Biz genelde konserlerde çıkıp seyirciden kopuk bir biçimde kendi repertuvarımızı sunarız. Ama bu park konserlerinde seyircilere göre yönlendirdik programı. Kimseyi kırmadan, üzmeden… Herkes mutlu bir şekilde ayrılıyor park
konserlerinden. Sanki orada sahneye çıkanlarla seyirciler beraber o parkta köpek
gezdirmişler, çocuklarını dolaştırmışlar gibi bir hava var. Konserlerin daha da samimi olması için doğaçlama olarak izleyiciler de sahneye alınabilir. Çocukların, kadınların çıkıp yeteneklerine göre bir şeyler yapması, doğaçlama şarkı söylemesi
eğlenceli olabilir. Sahnenin önünde çok güzel dans edenler vardı. Çok samimi bir
hava vardı konserde; sanki “Aaa sahne var burada, arkadaşlar da hazır, çıkalım çalalım” gibiydi. Kitleyle iletişim de böyle oldu.
30 B+ SONBAHAR
Bulutsuzluk Özlemi
Beşiktaş Belediyesi çağdaş bir anlayışa sahip. Biraz önce kendi aramızda bu tip belediyelerin şekillendirdiği yerlerin farklı olduğunu konuşuyorduk. Hatta şurada oturan emekli gibi görünen
çifti de örnek alarak dedik ki; bu akşam evde yemek pişirmek,
bulaşık yıkamak istemediler ve çıkıp geldiler, birer kadeh şarapla yemeklerini yiyorlar herhalde. Bu da bir belediye hizmeti aslında. Bazı yerlerde bunun olmadığını ve oranın sönükleştiğini görüyoruz. Belediyenin semt parklarında birtakım sosyal etkinlikler
düzenleyerek semt sakinlerini orda buluşmaya teşvik etmesi çok
güzel. İstanbul’un eski yaşamında da olan bir şey bu, mesela yazlık sinemalar dönemi vardı. Semt sakinleri yazlık sinema bahanesiyle birbirlerini görürlerdi. Ancak bu etkinliklerle mahallelilik ruhunu yeniden canlandırmak biraz sabır gerektirebilir ve insanların
belleğinde olan bu tip alışkanlıkların tekrar ortaya çıkması biraz
zaman alabilir. Artık insanları eve bağlayan televizyon var. Bir de
ekonomik nedenler var tabii; insanlar dışarıdaki etkinliklere para
ayıramayacak durumdalar. Yani biraz sabırla devam etmesi gerekiyor bu etkinliklerin…
Park Buluşmaları
afiş ve etkinlik
programı broşürü
B+ SONBAHAR 31
Vizyon
Beşiktaş turizminde yeni bir model
Öğrenci
Pansiyonculuğu
Yazı ve Söyleşiler: HASAN ÖZGEN Fotoğraflar: SERHAT KESKİN
Öğrenci pansiyonculuğu Beşiktaş’ta bir yerel kalkınma projesidir.
Pansiyonculuk Beşiktaş’a yılda 40-60 milyon TL bir gelir sağlayabilir!
S
on yıllarda yerel kalkınma ile yerel yönetimler arasında kurulan ilişki siyasi bir program olarak da, beklenti olarak da
yükseliyor. Bu öngörü ve beklenti post-modern bir çözüm
olabileceği gibi, arkaik bir hurafe olarak da kalabilir. Hele bizim gibi ciddi, karar-yargı üretmek için araştırma ve analizlere gerek duymayan; duyduğunu doğru, seyrettiğini gerçek sanan toplumlarda yerel kalkınma-yerel yönetim ilişkisini dikkatle irdelemek gerekir.
Öyleyse kentlerin kalkınma ile olan ilişkisini nasıl algılamalıyız? Farklı bir
araştırmadan aktaralım:
“Kent ölçeğinde siyasetin ekonomik ve toplumsal olmak üzere iki ana ekseni bulunuyor. Bunlardan ekonomik olanı, kent mekânının sermaye birikiminin bir aracı olarak kullanılmasını sağlayarak ekonomik gelişmenin ileri
götürülmesini desteklemek ve onu şekillendirmektir. Kentsel siyasetin bu
ekonomik amaçla çokça çelişen ikinci ekseni (toplumsal işlev) ise, başta
ücretli emekçiler olmak üzere kentsel alan içinde yaşayan nüfusun barınma, dinlenme, kolektif tüketim ve hizmet gereksinimlerinin karşılanmasıyla,
yani toplumsal refahın artırılmasıyla ilgilidir.”
(A. Ekber Doğan, Neo-Liberal Belediyecilik ve Yerel Kalkınma, Mülkiye
Dergisi, cilt XXIX, sayı 246, internet yayını)
Özetle kentsel kalkınma denen şey; kentsel mekânları ya ulusal ve uluslar
üstü sermaye güçlerinin isteğine göre biçimlendirmek ya da kent halkının
refahını artıracak şekilde yönetmektir. Üçüncü bir yol da, bu iki çıkar arasında dengeli bir yapı oluşturmaktır.
Beşiktaş kentinde öteden beri turizm yapılıyor ve bu nedenle oluşmuş
ciddi bir yatak kapasitesi var. Turizmcilerin deyimi ile Beşiktaş sahip olduğu değerler ve imkânlar açısından kendi başına bir destinasyon (varışkonaklama-duruş) noktası… “İstanbul” olarak ifade edilebilecek diğer değerlere gün içinde ulaşabilmek açısından da çok avantajlı bir konuma sahip. Bu nedenle konaklama kapasitesi açısından Tarihi Yarımada’nın ardından ikinci sırada…
32 B+ SONBAHAR
Bu yazının devamı olan söyleşilerde uzmanlar çok önemli tespitlerde bulunuyorlar. Önümüzdeki yıllarda Beşiktaş kentinin mekânsal gelişmesi ve
kentsel refahı hizmet, turizm ve kültür endüstrilerine bağlı olacak. Ancak
turizm alanındaki beklentiler ve öneriler var olan, bugün de yaşanan turizm
olgusundan hareketle söyleniyor. İster grup ya da kişisel, ister kitle turizmi
olarak yapılsın, var olan turizm sektörünün Beşiktaş’ta iki temel eksiği var.
Benim senaryom şu: Konaklama ihtiyacında olan öğrenci ile evine pansiyoner öğrenci almak isteyen aileyi Beşiktaş Belediyesi buluştursun. Bu ilişkinin örgütlenmesinde, kuralların belirlenmesinde ve takibinde, pansiyona
ayrılacak mekânların sağlıklı hale getirilmesinde belediye öncülük yapsın,
kimi teşvikler geliştirsin… Ancak ev sahibi ile öğrenci arasındaki akçalı konulara karışmasın…
1) Beşiktaş’ın kullanılmayan imkânlarını ve potansiyelini değerlendirmiyor.
Boğaziçi, konaklama, eğlence, yemek, konferans, tarih turu vb ile yetiniyor. Bir anlamda Beşiktaş kenti, genel İstanbul turizmine yataklık yapıyor,
destek oluyor.
2) Turizm gelirlerinin demokratikleştirilmesini önermiyor. Kente yayılan,
hakla paylaşılan turizm geliri yeterli düzeyde değil!
9-10 Ekim 2009 tarihlerinde Bursa’da yapılan Tarihi Kentler Birliği ve
Dünya Kaleli Kentler Birliği ortak buluşmasında Avrupa Tarihi Kentler ve
Bölgeler Birliği Genel Sekreteri Brian Smith, kültür turizminin ulaştığı yeni
boyutları ve AB bakışını şöyle açıkladı:
Bu açılardan bakıldığında Beşiktaş kenti turizm için yeni ve ek bir potansiyele sahip. Öncelikle Beşiktaş kentinde ikili bir yaşam tarzı var. Mahalle yaşamı ve site yaşamı. Her ikisinde de görgülü ve eğitimli bir kentli nüfus yaşıyor. Yani çağdaş turizm uygulamaları için mekân ve insan kaynakları açısından uygun bir birikime sahip.
“Yapılandırılmış ve hedefleri konmuş bir kültürel turizm için, gelen insanların
talepleriyle kentin bu talepleri karşılama yeteneği arasındaki denge doğru
kurulmalıdır. Kentin tarihi ve sahip olduğu özellikler yeni teknolojilerle yo-
Öte yandan Beşiktaş bir “eğitim kenti”. Yedi üniversiteye, çok sayıda dershaneye, etüt ve öğrenci pansiyonuna sahip. Üniversite öğrencilerinin yaşamak için birinci tercihleri Beşiktaş. Kentsel güvenlik üst düzeyde ve insani
ilişkiler de seviyeli ve çağdaş. Öğrenci nüfusunun yaklaşık 25-30 bin civarında olduğu sanılıyor.
Bu verilere bakınca Beşiktaş kentinde neden yaygın ve örgütlü bir “öğrenci ev pansiyonculuğu” yok diye soruyor insan! Öğrencilerin istekli ailelerin
yanında pansiyoner olarak kaldığı bu sistem hem ailelere bir yan gelir sağlayacak, hem de öğrencilerin daha güvenli ve sağlıklı ortamlarda yaşamasına yardımcı olacaktır. Üstelik bu yöntem bütün Batı ülkelerinde çok yaygın ve talep edilen bir yöntemdir. Ayrıca “öğrenci ev pansiyonculuğu” Beşiktaş kentlisinde evini turizme açma, turizmde kullanma geleneği ve birikimi yaratacaktır.
Yurtdışında öğrenci pansiyonculuğundan örnekler. Aileler ve öğrenciler.
(Üstte, altta ve yan sayfada)
Turizm gelirlerinin demokratikleştirilmesi, yani halkla paylaşılmasının güçlü
araçlarından biri kuşkusuz “pansiyonculuk”tur. Beşiktaş kentlisi pansiyonculuğa, hazır olan yerel ihtiyaçlardan yani öğrencilerden ev pansiyonerleri oluşturarak başlayabilir. Bu başarılırsa Beşiktaş kentlisine yıllık 40 ile 60
milyon TL arasında değişecek yeni bir gelir sağlanabilir. (10 bin pansiyoner
öğrenci 10 ay boyunca 300 ile 600 TL arasında ödeme yaparsa…)
Belediye Başkanı İsmail Ünal, herhalde bu ve benzeri verileri düşünerek
seçimlerde öğrenci pansiyonculuğunu teşvik edeceğini açıklamıştı. Şimdi
sıra bu işin tutarlı bir örgütlenmesinde.
Boğaziçi Üniversitesi
Yıldız Teknik Üniversitesi
B+ SONBAHAR 33
rumlanmalı ve kentin ayırt edici kimliği öne çıkarılmalıdır. Kent farklılıkları
kucaklamalı ve benimsemelidir. Turizm gelirlerini turizmin yararına yatırımlara dönüştürecek mekanizmalar oluşturulmalıdır.
AB’nin önceliklerinden biri, Avrupa’yı bilgi ekonomisinin merkezi haline
getirmektir. Kültürel miras, yeni iş alanlarının yaratılması ve yaratıcı işlevlendirme ve yeniden kullanımların oluşturulması için yararlı bir olanaktır. Bilgisayar teknolojilerinden yararlanılarak sanal ortamlarda yaratıcı çözümler geliştirilebilir. AB’nin ikinci önceliği, sürdürülebilirliktir. Tarihi kentler yüzyıllardır değişime ayak uydurarak bugüne gelebilmişse, bu sürekliliği biraz
destekle yarınlara da taşıyabilir. Bu konuyu geliştirmek için yapılacak projelere AB de fon ayırıyor. Rekabetçi ve refah sağlamaya yönelik bir ekonomi
ile sürdürülebilirlik ilkesi arasında bir uzlaşma zemini bulmalıyız. Uluslararası işbirliği ve anlaşmalar zorunludur ama eylem kesinlikle yerelde olacaktır.
Bunu da belediyeler, başkanlar ve yerel halk yapacak.”
Beşiktaş kentinin kültürel değerleri arasında en önemli varlıklardan biri
“akademik dünya” ile geleceğe hazırlanan “öğrenciler”dir. Bir yandan “bilgi
ekonomisinin merkezi” haline gelmek, diğer yandan turizm gelirlerini “öğrenci pansiyonculuğu” ile demokratikleştirmek gibi bir şans önümüzde duruyor. Üstelik bu çabalarımıza AB fonlarından destek alma hakkımız da var.
“Öğrenci pansiyonculuğu” iyi uygulanırsa, hem Beşiktaş kentinin daha çok
bizlere ait olduğunu gösterecek, hem de Beşiktaş’ta yaşayanlara yeni bir
ekonomik alan yaratacaktır. Bu sosyo-ekonomik örgütlenme modeli, taraflara bilgi ve kültür alışverişi sağlayacak; ekonomik kazanç ve kuşaklar
arası güven olarak yansıyacaktır. B+
Öğrenci pansiyonculuğuna öncülük edebilecek iki mahalle: Arnavutköy (üstte)
ve Abbasağa (altta)
Bir yerel
kalkınma projesi olan
“pansiyonculuk”
binlerce öğrenci
ve ev sahibinin
yüzünü
güldürecek.
34 B+ SONBAHAR
Yurt dışında aile yanında kalan
öğrenciler deneyimlerini anlattı.
Pelin Demirsar Ergiden
Melodi Türkili
2002 yılında yurt dışında dil eğitimi almaya karar verdim. Danışmanlık
şirketi kurs ve konaklama konusunda yardımcı oldu. Yanında kaldığım
aile üniversitede öğretim görevlisiydi. Yabancı kültürlere çok
meraklı oldukları için
daha önce de çeşitli ülkelerden yabancı
öğrencilerle yaşamışlar, pratik açısından
bana inanılmaz yardımcı oldular. Her gün
farklı bir konu üzerine konuşuyorduk. Bazen anlamakta zorlansam da kulak dolgunluğunun da çok önemli olduğunu ve zamanla her şeyi anlayacağımı söyleyip konuşmaya devam ederlerdi. Yanında kaldığım aile Yahudi bir aileydi. Kültürel farklılıklarımız hiçbir zaman sorun olmadı. Bu arada aile yanı konaklama konusunda kararsız kalan arkadaşlar için bir tavsiyem var. Dönmeme iki ay kala ailenin yanından ayrılıp kendi ayaklarımın
üzerinde durabildiğimi göstermek adına tek başıma yaşamaya çalıştım.
Masraflarımda ciddi bir artış oldu ve Türkiye’ye dönmeye karar verdim.
2007 senesinde Norveç’li
bir aileyle bir sene yaşama
fırsatım oldu. Bir program
aracılığıyla yurt dışına gittiğiniz zaman pek çok avantaj yakalıyorsunuz. Aile yanı
konaklama da bunlardan
biri. Norveç’te kiralar oldukça yüksek olduğundan aile
yanı konaklama benim için
oldukça avantajlı oldu. Zaman zaman farklı kültürlerden gelmemiz nedeniyle ufak sorunlar yaşanabiliyor. Ancak sonuçta ailemin
de yabancı bir öğrenciyi misafir etmekteki amacı farklı kültürlerle tanışmak olduğundan iki taraf için de tatsız bir süreç olmadı.
Onur Candar
2006-2007 yılları arasında AFS aracılığıyla İtalya’ya gittim. AFS’de öğrenciler ailelere herhangi bir ödeme yapmıyor. Yani konaklamada sistem
tamamen gönüllülük esasına dayalı. Aileyi AFS belirler. Tabii öncelikle sizden sağlık durumunuz, alerjik bir durumunuz olup olmadığına kadar pek
çok bilgi alınır. Yanlarında kaldığım aileyle herhangi bir sorunum olmadı. Ailenin farklı milletlerden öğrencileri konuk etmesinin altında sanırım değişik
kültürleri tanıma isteği yatıyor. İki taraf da tam anlamıyla kültürler arası bir
alışveriş yaşıyor. Zorluk değil ama bize farklı gelen bazı yanları da olabiliyor
farklı bir ailenin yanında yaşarken. Örneğin aile aktivitelerine katılıyorsunuz.
Bu kesinlikle bir zorunluluk değil hatta keyif veriyor ama bizim kültürümüzde aile aktiviteleri pek yaygın değil .
Beşiktaş kentlisi
Hanife Güngör Dedeoğlu:
“Öğrenci pansiyonculuğu
yapmak istiyorum.”
Eşim Bayındırlık İşleri Müsteşarı idi. Maalesef 1985 yılında vefat etti. Çocuklarım da evlendikten sonra yurt dışına yerleştiler. Ben emekliyim. Şu anda yalnız yaşıyorum. Altı odalı
Boğaz manzaralı oldukça büyük bir evim var. Bu süreçte hem yalnızlığımı gidermek hem
de çocuklara bir faydam olması açısından öğrenci pansiyonculuğuna sıcak bakmaya başladım. Aslında bu konuda deneyimli sayılırım. Bundan önce de üç öğrenciye dairemi kiraya vermiştim ve çok memnun kaldım. Şimdi yine dairemin odalarını öğrencilere kiraya vermeyi düşünüyorum. Bu konuda çevremden de olumlu tepkiler aldım. Beşiktaş Belediyesi
ve Bahçeşehir Üniversitesi’yle görüşüp yardımcı olmalarını istedim. Çocuklar konusunda
bir ayrım yapmıyorum ama öncelikle aileleriyle tanışmayı arzu ederim. Yabancı öğrenciler
de olabilir. Maalesef yabancı dil bilmiyorum ama aradaki iletişim sorununu mutlaka aşabileceğime inanıyorum. İlgilenen arkadaşları bekliyorum.
B+ SONBAHAR 35
Kent plancısı ve uzlaşma projeleri yöneticisi
A. Faruk Göksu:
Beşiktaş’ın geleceği
küresel aks ile
Boğaziçi kıyı aksı
arasında...
Sayın Göksu, deneyimli bir kent plancısı ve uzlaşma projeleri
yöneticisi olarak Beşiktaş kentini nasıl konumlandırıyorsunuz?
A. Faruk GÖKSU: Beşiktaş resmi belgelerde, örneğin Çevre Düzeni
Planı’nda, İstanbul’un “Merkezi İş Alanı ve Kültür Alanı” olarak değerlendirilmektedir. Ancak, Beşiktaş’ın potansiyeli dikkate alındığında Beşiktaş
kentsel gelişimini çok boyutlu görmek gerekir.
Beşiktaş kentini iki temel eksen etrafında değerlendirmek ve gelişme stratejisini buna göre tasarlamak gerekir. Birincisi; kentteki “ticaret, kültür, turizm ve konut gelişimi”dir. İkinci eksen ise, Beşiktaş’ta yaşayanların, çalışanların ve okuyanların taleplerini içerecek “yaşam çeşitliliği”nin korunarak zenginleştirilmesidir. Bu özelliklere bağlı olarak kentin yeni mekânsal
çevresini “metropol akslar” üzerinde geliştirilecek yeni kentsel yapılanmalar oluşturacaktır.
Bu açıdan bakıldığında Beşiktaş iş ve ev yaşamının yanı sıra kültür-sanat,
turizm, eğlence, tarih, üniversite eğitimi, Boğaz yaşamı gibi hayatın farklı renklerini yan yana barındırır. Beşiktaş’ı diğer ilçelerden ayıran en önemli
farklılığı bu özelliği oluşturmaktadır!
Metropol akslardan söz ettiniz. Metropol akslarla Beşiktaş
ilintisini açar mısınız?
A.F.G: Beşiktaş kenti, Beşiktaş Meydanı-TEM Bağlantı Yolu’nu içeren
“Metropol gelişme aksı” ile Dolmabahçe Sarayı ve Rumeli Hisar arası
“Boğaziçi kıyı aksı” olmak üzere iki önemli aksa sahiptir.
Bu iki aks hem İstanbul metropolünün hem de Beşiktaş’ın mekânsal, toplumsal ve ekonomik gelişimini biçimlendirmektedir.
“Beşiktaş Pergeli” olarak adlandırabileceğimiz mekânsal gelişme şemasının odağını Dolmabahçe Sarayı ve Beşiktaş Meydanı ile Tarihi Beşiktaş
Çarşısı’ndan meydana gelen tarih ve kültür odağı oluşturmaktadır. Pergelin bir ucunu Barbaros Bulvarı ve Zincirlikuyu küresel aksı, diğer ucunu ise
8,5 km. uzunluğundaki Boğaziçi kıyı aksı oluşturmaktadır.
Beşiktaş’ın geleceği, küresel aks ile Boğaziçi kıyı aksı arasında kalan, yani
pergelin iki ucu arasındaki özellikle ev yaşamının yoğun olduğu yerleşimlerin nasıl yenileneceği ve dönüşeceği üzerine kurgulanmalıdır.
Sayın Başaran Ulusoy gibi pek çok uzman, küresel aks üzerindeki yoğun yapılaşmanın ve trafiğin Beşiktaş kentsel yerleşimi üzerindeki olumsuz baskısından söz ediyor. Bu küresel aks baskı nedeni olmaya devam edecek mi?
A.F.G: İstanbul metropolünün merkezi iş alanı gelişmesinin önemli yatırımlarının Beşiktaş ilçesinde yapılacak olması ulaşım, altyapı, ayrışma yeni birtakım sorunlar doğuracak, var olan yükleri ağırlaştıracaktır. Ancak yeni iş olanakları ve kaynak yaratma gibi fırsatları da ortaya çıkaracaktır. Bu nedenle,
İstanbul’da gayrimenkul sektörüne yönelik tahminlerde şu unsurları dikkate almak gerekir:
a) Küresel eğilimler
b) Türkiye ekonomisinin gelişimi
c) Bu gelişime göre geliştirilen araştırmalarla ortaya çıkan gelecek senaryoları
d) Beşiktaş’ın mevcut ve potansiyel özellikleri
36 B+ SONBAHAR
Barbaros Bulvarı ve
Zincirlikuyu
Turizm sihirli bir sektör ve Türkiye için önemi büyük. Ancak turizm gelirleri tabana, halka yayılan gelirler değil…
Tam tersi belirli ellerde toplanan gelirler. Beşiktaş kentinde turizm gelirlerinin demokratikleştirilmesi yani doğrudan
halkın gelir elde edeceği bir turizm olabilir mi?
Rumeli
Hisarı
A.F.G: Beşiktaş’ta turizm; küresel aks ve Boğaziçi kıyı aksı üzerinde gelişecek dört ve beş yıldızlı konaklama, kongre ve eğlence vb gibi yatırımlarının yanı sıra Çarşı, Ortaköy, Kuruçeşme, Arnavutköy, Bebek ve Rumeli Hisarı gibi geleneksel dokular içinde özellikle “ev pansiyonculuğu” şeklinde
de fırsatlar sunacaktır.
Beşiktaş’taki üniversite ve öğrenci potansiyeli; yurt ve pansiyon kullanımlarının yaygınlaşmasına neden olacaktır. Ayrıca özellikle turizm sektörünün
gereksinimi olan nitelikli işgücünün ortaya çıkması için iş odaklı programların geliştirilmesi zorunluluğu da ortaya çıkacaktır.
Sonuç olarak, Beşiktaş’ın yaşam çeşitliliği ve metropol akslar olmak üzere
iki önemli potansiyeli dikkate alındığında ticaret, kültür, konut ve turizm sektörlerinde önemli gelişmeler sağlanacak; bu yeni gelişmeler de Beşiktaş’ta
yaşayan, çalışan ve okuyanlar için önemli fırsatlar sunacaktır.
Dolmabahçe Sarayı ve
Beşiktaş Meydanı
Bu başlıklara göre Beşiktaş kentinin gelecek beş yılı için şu tahminleri yapabiliyoruz:
Yatırımcılar için özellikle rezidans, ofis ve otel yatırımlarında Beşiktaş ilçesi
A ve B sınıfında aranan bir ilçe olacaktır.
Beşiktaş’ta rezidans ve konut yatırımı gerek konum gerekse manzara açısından kısa vadeli en kârlı yatırım alanıdır.
Bu fırsatların değerlendirilmesi ve Beşiktaş’ın geleceğinin kurgulanması
için yeni bir “Yol Haritası”na gereksinim vardır. Yol Haritası’nda;
• “Beşiktaş Pergeli” dinamikleri (odaklar ve akslar)
• Yönetim yaklaşımı (denizden yönetim)
• Yaşam çeşitlilik yönetimi
(kültür-sanat, turizm, tarih, üniversite, Boğaz)
• Yaratılan değerin paylaşımı
• Kentsel arsanın yeniden kullanımı
• Yapı ve yaşam kalitesinin artırılması
• Ayrışma ve bütünleşme
konuları ele alınmalıdır. B+
Kredi olanaklarının kolaylaşması ile daha çok B sınıfı konutlara olan talep
artacaktır. Beşiktaş halen konut talebinin yüksek olduğu bir ilçedir.
Beşiktaş, gerek İstanbul metropolünün gerekse kendi iç dinamiklerinin ortaya koyduğu fırsatları değerlendirme potansiyeli olan bir ilçe konumundadır. Kısacas›; Beşiktaş’ın iç ve dış dinamikleri dikkate alındığında, “Beşiktaş
İstanbul’un gelecek beş yılının yıldızı olacaktır.”
Size göre “gelecek beş yılın yıldızı” olmaya aday Beşiktaş
kentinde hangi sektörler diğerlerine göre öne çıkacaktır?
Bir öngörünüz var mı?
A.F.G: Beşiktaş’ta hızla gelişecek sektörlerin başında turizm gelecektir.
İstanbul’un büyüklüğü ve ulaşım sorunları karşısında ziyaretçilerin çoğunluğu Merkezi İş Alanı içinde ya da ilgili oldukları yerlerin yakınında otel tercih etmektedir. Beşiktaş, turistlerin ihtiyaç duyduğu/duyacağı hizmetlere
en yakın olan konumuyla önem kazanmaktadır; ki bu hizmetler kongre, eğlence, tarih ve kültür merkezlerinde, deniz ve kara ulaşımı imkânlarında yoğunlaşmaktadır.
B+ SONBAHAR 37
TÜRSAB Başkanı
Başaran Ulusoy:
Beşiktaş barındırdığı
turizm kaynaklarıyla
çok önemli
bir yere sahip!
Büyük bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Çeşitli yazı ve söyleşilerinizde bu krizi en az kayıpla geçen sektörün “turizm sektörü” olduğunu vurguluyorsunuz. Bu başarının temel aktörleri neler? Hangi yapısal nedenler Türk turizminin başarısına yardım ediyor?
Başaran ULUSOY: Türkiye, küresel ekonomik krizde turizm talebinin önemli ölçülerde daraldığı bir dönemde, rakipleri gibi turizmde ağır bir daralmayla hâlihazırda karşı karşıya kalmadı. Nitekim önümüzdeki süreçte de benzer seyrin izleneceği ve yıl sonunda, en kötü ihtimalle geçen yılın rakamlarının yakalanacağını tahmin ediyoruz.
Bu durum ancak Türkiye’nin pek çok alandaki eşsiz konumu ve turizm kaynaklarıyla açıklanabilir. Öncelikle Türkiye, tarihsel, kültürel ve doğal özellikleriyle rakiplerine oranla çok daha önemli avantajlara sahiptir. Akdeniz’in
en güzel yerine oturan coğrafyası, deniz-kum-güneş turizminden kültür turizmine, inanç turizminden doğa turizmine, kruvaziyer turizminden kongre
turizmine, spor turizminden yayla turizmine vb birçok turizm ürününü aynı
anda misafirlerine sunabilme özelliğine sahiptir. Havaalanları ve ulaştırma
şirketleri, karayolları sistemi, konaklama üniteleri, tüm bu ürün çeşitliliğinin
son derece kaliteli bir hizmet anlayışıyla sunulmasını destekleyecek düzeye ulaşmış durumdadır.
Ayrıca Türkiye turizminin konjonktürel ve pazarlarının çeşitliliği anlamındaki
özellikleri de sektöre önemli avantajlar sağlamaktadır. Avrupa’nın turist gönderen pazarlara en yakın Euro olmayan varış ülkelerinden biri olması, yıllardır
yüksek seyreden petrol fiyatlarıyla olağanüstü bir zenginliğe erişmiş petrol
zengini Arap ülkeleriyle halkımızın ortak inanca ve yakın yaşam kültürlerine
sahip olması, Ruslara turizmde dünyanın başka hiçbir yerinde bulamayacakları bir hizmet ve ürün kalitesini sunabiliyor olmak, doğumuzda aynı ırk ve aynı
dili paylaştığımız ve fosil yakıtlarla yeni yeni zenginleşmeye başlayan kardeş
ülkeler olması, dünyanın büyük bölümünün kapılarını sınırladığı İran gibi bir
ülkeyle dostane komşuluk ilişkilerimizin büyük bir turizm pazarının kapılarını
“ülkemize özel” açıyor olması gibi avantajlar örnek olarak gösterilebilir.
Bir diğer önemli avantajımız da Türkiye’de uygulanan her şey dahil sistemi.
Bugün Batı ve Doğu Avrupa’nın orta sınıfları küresel ekonomik kriz nedeniyle her şey dahil sistemine daha fazla rağbet ediyorlar. Bu anlamda Türkiye rakipleri arasında bu alanda en fazla ve en kaliteli arza sahip ülkelerden biridir.
Gene günümüzde ülke pazarlarında bulunan ve kitle turizminde faaliyet gösteren tur operatörleri, yeni gelişen varış ülkeleri ile marjinal varış ülkelerine yönelik operasyonlarını azaltmış ya da elemiş durumdalar. Türkiye gibi kendini
kanıtlamış kitlesel varış ülkeleri bu şirketler için çok önemli bir destinasyondur.
Türkiye 2000’li yıllardan beri dünyanın ilk 10 varış ülkesinden biri olmuş ve
büyük varış ülkesi imajı kazanmıştır. Türkiye için her yıl gelen 20 milyon turist iyi bir referans oluşturmakta ve güvenlik, hijyen gibi konular da daha az
sorgulanmaktadır. Ayrıca bu büyüklükler, turistlerin zihninde kolay erişilebilen, sorunsuz varış noktası imajı da sağlamaktadır.
ABD Başkanı Obama’nın ziyareti, binlerce kişinin katıldığı Dünya Su
Kongresi’nin İstanbul’da yapılması, gene Ekim ayında IMF Kongresi’nin
38 B+ SONBAHAR
İstanbul’da gerçekleştirilmesi gibi etkinlikler Türkiye imajını güçlendiren ve tur
operatörlerinin destinasyon seçiminde tercihlerini kolaylaştıran gelişmelerdir.
Yeni hazırlanan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde
onaylanan 1/100.000’lik İstanbul Çevre Planı'na göre İstanbul
"hizmet, kültür ve turizm" olarak üç sektör öncelikli planlanıyor. İstanbul ekonomisi için turizm neden bu kadar önemli oldu?
B.U. Öncelikle İstanbul dünya turizminde markalaşmayı becerebilmiş ve
destinasyon konumuna gelmiş bir kentimizdir. Bu nedenledir ki İstanbul’da
turizm son 10 yıldır kesintisiz bir büyüme içindedir. Yabancı ziyaretçi sayısı 1999-2008 yılları arasında yüzde 300’ü aşkın bir gelişme göstermiştir. Gelen yabancı ziyaretçi açısından sınır girişleri bazında Türkiye toplamı
içindeki payı yüzde 26.7’dir.
Turizm talebi arttıkça, İstanbul’da mevcut turizm arzları da yıllar içinde önemli gelişimler göstermiştir. Bugün İstanbul’da 2 bini aşkın seyahat
acentesi, 100 bini aşkın turizm işletme belgeli ve belediye belgeli yatak kapasitesi, 80 bine yakın yeme-içme ve eğlence tesisi bulunuyor.
Ayrıca son yıllarda İstanbul, medikal turizmde de dünya çapında iddia sahibi olabilecek kapasiteye sahip bir metropol konumuna gelmiştir. Bu kentte bulunan 198 yatarak tedavi ünitesinde toplam yatak sayısı 31 bin 681’dir.
Bu yatakların 6 bin 217’si özel şirketlere ve 2 bin 931’i de vakıf, dernek gibi
kuruluşlara aittir.
Bunun en iyi göstergesi bu alandaki rakipleriyle yapılacak basit bir karşılaştırmada bile ortaya çıkıyor. Örneğin, bu turizm türünde iddialı Hindistan’da
10 tane JCI sertifikalı sağlık kuruluşu varken İstanbul’da bu sayı 14, Türkiye
çapında da 27’dir.
Tüm bu rakamlar, turizmin İstanbul ekonomisindeki büyüklüğünü göstermek açısından önemli verilerdir.
Biraz daha somut bilgiler vermek gerekirse, 2008 yılında istanbul’a gelen
yabancı ziyaretçi sayısı 7 milyon civarında gerçekleşmiştir. Yabancı ziyaretçilerin 2008 yılında yapt›klar› harcamanın Türkiye ortalaması olan 635
dolar civarında olduğunu varsayarsak, turizmin 2008 yılında İstanbul’a 4.5
milyar dolar civarında doğrudan ekonomik girdi yarattığı söylenebilir.
Bilinen bir gerçek turizmin ekonomik kalkınmaya olan dolaylı katkısının çok daha yüksek olduğudur. Çünkü, oteller birer pazar yeri gibidir. Bu
mekânlarda sadece turizm hizmeti değil ülkenin tarım ürünleri, tekstil ürünleri, teknoloji ürünleri, sanat ve kültür ürünleri, sağlık ürünleri hepsi yerinde ihraç
edilmek suretiyle satılmaktadır. Bu kadar geniş bir spektrumda ihracat yapabilen bir sektör daha yoktur. Bu nedenle de turizmin İstanbul’a ekonomik
faydası, ekonominin tüm sektörlerine ve topluma çok daha hızlı ve etkili bir
şekilde dağılımını sağlar. Bu nedenle turizm İstanbul için bu kadar önemlidir.
İstanbul'un yeni turizm vizyonu nedir? Nasıl bir yol haritasına sahibiz ve beklentilerimiz neler?
B.U. İstanbul’un turizm vizyonundan söz edebilmek için öncelikle,
İstanbul’da turizmi yöneten bir iradenin olması gerekir. Maalesef bizce İstanbul henüz böyle bir iradeye sahip değil.
İstanbul’da turizm yönetilmelidir. İstanbul’da turizmin gelişiminin, alt ve üst
yapısının tanıtımının, satış ve pazarlamasının bir elden ve kente özel olarak
yapılabildiği güçlü ve yetkili bir yapı oluşturulmalıdır.
Bu konuda parça parça, farklı kanallardan bir şeyler yapılıyor kuşkusuz, ancak bu yeterli değil. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi İstanbul artık markalaşmış bir destinasyon. Ancak dünyada markalaşmış birçok destinasyon var
ve krizin yaratmış olduğu amansız rekabet ortamında, markanın ve imajın
devamlılığını sağlayacak güçlü bir iradeye ihtiyaç var.
Bünyesinde profesyonel bir kadro bulunduracak bu yapı; İstanbul Valiliği,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, turizm özel sektör kuruluşları, ilgili İstanbul meslek kuruluşları temsilcilerinden oluşmalı, turizmle ilgili proje üretmeli, İstanbul’daki tarihsel ve doğal mirası koruyacak, yeniden üretecek faaliyetlerde bulunmalı, pazar araştırmaları yapmalı, İstanbul’un tanıtım fonunu
yönetmeli, yurt dışında organize edilecek workshop’ları, fuar katılımlarını,
ağırlama işlerini icra etmelidir. Kuşkusuz böyle bir kurulun tüm bu görevleri
ifa edebilmesi için güçlü finansal kaynaklara, yetkilere ve profesyonel kadroya ihtiyacı olacaktır.
Turizm açısından bakıldığında İstanbul bütününde Beşiktaş ilçesinin gelecekteki konumu nedir ve Beşiktaş'ı nasıl
bir kentsel değişim bekliyor?
B.U. Beşiktaş, Yıldız Sarayı, Çırağan Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Resim ve Heykel Müzesi, Denizcilik Müzesi, Ihlamur Kasrı gibi değerleriyle
İstanbul’un en önemli tarihsel ve kültürel turizm kaynaklarına sahip semtlerinden biridir. 7 bine yaklaşan işletme belgeli yatak kapasitesi İstanbul’un
toplam yatak kapasitesinin yaklaşık %10’una denk geliyor. Önemli kongre otelleri, kruvaziyer limanı Karaköy’e ve diğer önemli turizm merkezlerine
yakınlığı ile turizm alanında daha da yükselmesini beklediğimiz İstanbul’un
yıldızı parlak 2-3 semtinden biridir Beşiktaş. İlçe, çok hareketli ve canlı ticaret hayatıyla eski ile modernin aynı potada eridiği bir kentsel yapıya sahip. Bu nedenle de hızlı bir değişim süreci içinde. Bu değişimler kimi zaman Beşiktaş’a çağdaş bir görünüm verip, müthiş bir canlılık yaratırken, diğer yandan kentsel dokuya baskı da yapıyor. Altyapısı taşımaya müsait olmadığı halde hızlı bir şekilde çoğalan iş merkezleri, alışveriş merkezleri ciddi trafik ve park sorunlarını da beraberinde getiriyor.
Bizce, eskiyle yeninin, Batı’yla Doğu’nun aynı potada eridiği, tüm sokaklarında bu birlikteliğin izlerinin görüldüğü ve hissedildiği Beşiktaş’ta, bu devasa inşaatların devam etmesi durumunda, zamana meydan okuyarak günümüze kadar gelebilmiş turizm kaynaklarının bu baskı altında yok olabileceği kaygısı taşıyoruz.
Yukarıda da bahsedildiği gibi İstanbul, Türkiye’nin hızla gelişen önemli turizm merkezlerinden biri ve Beşiktaş da barındırdığı turizm kaynaklarıyla
çok önemli bir yere sahip. Bu nedenle Beşiktaş’ın gelişim sürecinde mevcut kentsel dokusunu göz önünde bulunduran plan ve projelere yer verilmesinde yarar görüyoruz. B+
“Öncelikle,
İstanbul’da
turizmi yöneten
bir iradenin
olması gerekir.
Maalesef
bu irade yok!”
B+ SONBAHAR 39
Vefa
Ne yaptın
Sayın Abim,
vatandaşa
böyle erken
veda etmek
var mıydı?
40 B+ SONBAHAR
Sert görünümlü,
kelebek kalpli:
Aykut Oray
Umut ve Anıl için kaybettikleri babaları Aykut Oray çok fazla anlam ifade ediyor.
Her şeyden önce dost, dobra, dürüst, hayatını sosyal demokrasiye adamış,
para değil ilişki biriktiren ve daha nicesi...
Oğulları babalarını B+’ya anlattı.
Z
amansız bir gidişle aramızdan ayrılan Aykut Oray, çok
renkli bir kişiliğe sahipti, birçok şapkası vardı. İdeallerini asla terk etmedi. O bir sosyal demokrat olmakla övündü hep. Ama halk onu en çok “Bizimkiler dizisinin Katil”i
olarak belleklerine kazıdı. Beşiktaş’ın maçlarından birinde kapalı tribün dakikalarca “Halkçı Katil” ve “En Büyük
Katil Bizim Katil” sözleriyle tempo tuttu.
Kolunda horozu, yanında Eser’i, sürekli kapıdaki çöp bidonlarına vuran,
“vatandaşa cart curt yok” diyen Katil Yavuz, “Sayın Abim”siz konuşmazdı.
Cenaze töreninde yolculuğa hazırlanırken de sevenleri hep aynı şeyi söylüyordu: “Ne yaptın Sayın Abim, vatandaşa böyle erken veda etmek var mıydı?”
Erken veda ettiği birileri daha vardı Aykut Oray’ın, oğulları…
Umut ve Anıl Oray babalarının hayatlarına kattığı anlamı B+ ile paylaştılar.
Şimdi onların anlatımıyla Aykut Oray’ı öğrenelim.
Baban sizlere ömür!
Öğle vakti telefon acı acı çalıyor. Gece, kardeşimle muhabbeti abartıp sabahlamış, bol bol da babamızı anmışız kahkahalar eşliğinde; şimdi burada olsa -kendine özgü sesiyle- bizi kesin azarlardı “Daha yatmadınız mı?”
Aşağıdan sesler geliyor. Misafir var. Hayret, bu saatte kimse gelmez babaanneme... Telefon çalmaya devam ediyor. Açıyorum. Kuzenim haberdar
olmadığımızı anlayıp “Bir şey duydum doğru mu?” benzeri bir şeyler geveliyor. Aceleyle kapatıp kendimi balkona atıyorum. Babamın numarasını tuşluyorum. Çalıyor. Normalde kimsenin geçmediği sokakta garip bir hareketlilik var. Göz göze geldiğim insanlar gözlerini kaçırıyor. Eyvah! Yoksa? Hadi
baba aç şu telefonu. Lütfen! Bunun bir şaka olduğunu söyle. Uzun uzun
çaldıktan sonra telefon açılıyor. “Baban sizlere ömür!” diyor Ekrem Bora...
Sesi kederli. Sessiz bir çığlık düğümleniyor boğazıma. Sonrası bulanık...
Halam ve babaannemi komşularına emanet edip aceleyle İstanbul’a doğru
yola çıkıyoruz kardeşimle. Tarih 11 Ağustos 2009. Babamın by-pass ameliyatına girmeden önce söyledikleri çınlıyor kulaklarımda... “Baba ölünce
evin büyük oğlu bey olur. Unutma oğlum! Güçlü olacaksın. Bırakmayacaksın kendini... Ben de 15 yaşında kaybettim babamı biliyorsun...” Böyle konuşma diyorum, ölmeyeceksin sen. Ölemezsin! Yolun nasıl geçtiğini anlayamadan İstanbul’a varıyoruz. Nemli, boğucu, bir sıcak karşılıyor bizi. Allah
biliyor, zaten hoşlanmazdım Ağustos’tan. Artık hiç sevmiyorum.
Savaş çocuğuydu
Aykut Oray 13 Ekim 1942’de İkinci Dünya Savaşı’nın etkisiyle tüm dünya sarsılırken İstanbul-Üsküdar’da doğdu. Babası Afyon-Dinar, annesi Muğla-Milas doğumluydu. İlkokulu babasının memuriyeti nedeniyle (tütün eksperi) Buca ve Ödemiş’te okudu. Ortaokula, Ödemiş’te başlayıp
Manisa’da bitirdi. Liseyi, 1957 yılında babasının ölümünden sonra döndüğü Ödemiş’te bitirdi. Üniversiteyi İstanbul’da okudu ve İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Ön Asya Dilleri ve Kültürleri bölümünden mezun oldu.
Yüksek lisansını Hititoloji üzerine yaptı. 1961 yılında tiyatroya, İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Gençlik Tiyatrosu’nda başladı. 1963’te profesyonel
oldu ve 50’yi aşkın oyunda rol aldı. 1975’te askerlik sebebiyle oyunculuğa
ara verdi. Askerlikten sonra evlendi, iki oğlu oldu. Tiyatroyu bırakıp ticaretle uğraştı, kendi işini kurdu. 1988’de “Perihan Abla” isimli dizide birkaç bölüm rol alarak oyunculuğa geri dönüş yaptı. 1989’da “Bizimkiler” dizisindeki Horozcu Yavuz-Katil karakteriyle tanındı. Ölümüne dek 13 sinema filmi,
14 TV dizisi ve 3 TV programında yer aldı.
B+ SONBAHAR 41
42 B+ SONBAHAR
Beşiktaşlılığıyla övünürdü
“Tarafsızım deyip en büyük taraflılığı yapacak kadar terbiyesiz değilim.
CHP’liyim ve Beşiktaşlıyım. Beni sevenler böyle sever ya da sevmez.”
Nüfus cüzdanında Üsküdar yazsa da, aşka ilk Ödemiş’te düşse de, son aşkıyla Kadıköy’de yaşlansa da sonuna kadar Beşiktaşlıydı babam. Evlenip
çoluk çocuğa karışana dek Beşiktaş’ta Çarşı’da yaşamıştı. Beşiktaşlılığıyla ve Çarşı’yla övünürdü.
Tarafını samimiyetle ve karşısındakini kırmadan (eğer hırsız değilse!) ortaya
koyduğundan, hayatı boyunca harama el uzatmadığından, kimsenin güvenini çarçur etmediğinden, sosyal demokrasiye ve kültürüne bağlılığından,
kendisiyle aynı düşüncede, tarafta olmayan insanlar tarafından da sevildi,
sayıldı. Gerçek bir yurtsever ve hümanistti. Ne olduğunu, ne düşündüğünü
asla gizlemedi. Dürüst ve dobraydı.
bileceği bir sistemin, bu toprakların (Anadolu) özünde, tarihinde var olduğunu savunurdu. Pek kimse bilmez, arkeoloji eğitimi almıştı, arkeologdu.
“Yani çivi yazısı Hititçeyi okurum, transkriptini çıkarırım, tercüme ederim.
Klasik arkeoloğum. Dünyanın en önemli Hititoloğu Muhibbe Darga’nın yanında Hititçe üzerine doktoraya başlamıştım, bitiremedim.” Çünkü yeni evlenmişti ve asistan maaşı ev geçindirmeye yetmiyordu. Bu içinde hep bir
ukde olarak kaldı.
Antik çağ kalıntılarına değer vermeyen yerel yönetimlere, sahip çıkmayan
yöre halkına sitem eder, hele bu köktendinci bir söylemle yapılırsa sinirlenirdi. Siniri, saman alevi gibiydi. Bir anda parlar, bir anda sakinleşirdi. Hatta
bu huyuyla kendisi bile dalga geçerdi. Çok büyük bir yanlış olmadığı takdirde babamın kimseyle uzun süre küs kaldığı görülmemiştir.
Para değil insan biriktirdi
Oturdukları yerden, bilmedikleri, tanımadıkları yerler ve insanlar hakkında
olur olmadık yorumlarda bulunan yarı aydınlara öfkelenir, eleştirirdi. Memleket meseleleri üzerine kafa patlatan, her yönüyle ciddi ciddi sorgulayan,
okuyan, araştıran bir aydındı. İnsanını sevmenin yolunun kendini sevmekten geçtiğine inanırdı. Gerek turneler gerek seçim çalışmaları sebebiyle Türkiye’nin büyük bir kısmını dolaşma şansına erişti. Ahkâm kesmedi,
inançları, değerleri uğruna elinden gelenin de fazlasını yapmaktan hiç yorulmadı, gocunmadı. Herkesin bir arada, barış, huzur, güven içinde yaşaya-
Dünyadaki genel döngünün aksine siyasete girince iflas etti. Paraya hiç
değer vermedi. Bize de vermememiz gerektiğini öğütledi. Para değil insan biriktirdi.
Ustalarının telkinlerinin aksine halkın içinde, onlardan biri olarak yaşadı.
Beyazcamda gördüğünüz, sevdiğiniz, kendinize yakın bulduğunuz adam,
insanlarla olan ilişkilerinde asla ama asla rol yapmadı. Coşkusuyla, çocuksu
telaşıyla, sevinciyle, kederiyle, gülüşüyle, gözyaşıyla gerçekti.
B+ SONBAHAR 43
“Aktördü
ve fiyakalı
bir beyefendiydi.
Kahramanımızdı.”
44 B+ SONBAHAR
“Nüfus cüzdanında
Üsküdar yazsa da,
aşka ilk Ödemiş’te
düşse de, son aşkıyla
Kadıköy’de yaşlansa da
sonuna kadar
Beşiktaşlıydı.”
Bu sebeptendir ki “katil” gibi gerçekten olumsuzluk, tekinsizlik saçan bir lakabı bile sevimlileştirebildi. Selimiyelilerin halkçı katiliydi o. Duyarlıydı.
Sanatçı değil “oyuncuyum” derdi. Sanatçı denildi mi rahatsız olurdu. Babam
sadece oyuncuydu ve bununla çok mutluydu. Zamanında oyuncuların şahitliklerinin mahkemelerde kabul edilmediğini gördüğü, yaşadığı halde vazgeçmedi oyunculuk tutkusundan. Bazen ara verse de bir şekilde hep yolu kesişti
oyunculukla. Mesleğini sevmeyi, azla yetinmeyi genç yaşta ustalarından öğrenmişti. Okullu değil alaylıydı. Hırsları, ihtirasları hiçbir zaman olmamıştı. Yaşadığı anın tadını çıkarmayı becerebilen ve bunu etrafıyla paylaşabilen nadir
insanlardandı. Aktördü ve fiyakalı bir beyefendiydi. Kahramanımızdı...
Bana ve kardeşime, fikrimizi düzgün bir şekilde ifade etmemiz gerektiğini babamız öğretti. Hiçbir zaman susturmaya çalışmadı. Dinleyip anlamaya
çalıştı. Hatta sessiz kalırsak kızardı. Bize hep arkadaş gibi yaklaşmaya gayret etti. Kısıtlamadı. Ufkumuzun geniş olmasını istedi. Bir de sorgulamamızı. Haklıyla haksızı birbirinden ayırıp hep ama hep haklının yanında yer alabilmemiz için... Onunla tartışmamıza izin verirdi. Ailecek yaptığımız sohbetlerde tartışmanın tonu yükselse bile bir aradayız diye keyiflenirdi. Zaten en
Sahi ne zaman büyüdük biz? Aslında hiç büyümedik. Kabahatimiz olduğu zaman “eşşek kadar adam oldunuz!” derdi ama hep küçücük çocuktuk
onun gözünde. Haber vermezsek kızardı. Endişelenirdi. Arardı. Konu ailesi
olunca evhamlıydı. “İhtiyarladık oğlum naapalım? İdare edeceksiniz.” derdi.
“Maşallah baba benden daha genç duruyorsun” derdim, tebessüm eder,
sinkaflı konuşurdu. Beşiktaş’ın maçlarında, rakip takım futbolcularına isim
takma konusunda çok yaratıcı bir insandı. İhtiyarlama sebebinin Beşiktaş
olduğunu söylerdim. Kabul etmezdi. Futbolculara kızardı ama kulübe asla
laf ettirmezdi. Ona göre tüm hakemler, basın vb Beşiktaş düşmanıydı. Fanatik bir Beşiktaşlıydı ama ölene dek Avrupa maçlarında Türk takımlarını
destekledi. Desteklemeyenlere de kızardı. Futbolu kirletenlerin bu tip şarlatanlar olduğunu savunurdu.
Artık aramızda değil. Sabahları şenlendiren kahkahaları, -sadece ona
özgü- sesi yok. Beşiktaş maçlarında heyecandan yerinde duramayan, yeni
bir mekân keşfettiğinde muzip bir çocuk gibi sevinen, tarihi bir olaydan
bahsederken anı adeta yaşarcasına canlandıran bu güzel adamdan geriye
hatırladıkça içimizi ısıtacak sıcacık bir tebessüm kaldı. Fiyakalı, beyefendi,
adam gibi adamdı. Babamızdı... B+
ateşli tartışma bile babamın bir esprisi ile güvenli sulara dümen kırardı. Arkadaşımızdı. Bizimle gezmekten, eğlenmekten çok keyif alırdı.
Paylaşımcıydı, keyif insanıydı
Bir keyif insanıydı. Türkiye’nin neresinde, ne yenir bilirdi. Mutlaka gittiği yerin yerel lezzetlerinin peşine düşer, tarihi hakkında yeni bilgileri iletir ya da
öğrenir, pazarlarını dolaşır, alışveriş yapar, bundan büyük bir zevk duyardı.
İnsanların arasında, insanlarla bir arada olmak, onlarla sohbet etmek, politika tartışmak onu çok mutlu ederdi. Paylaşımcıydı.
Şimdi babamın son çekilmiş fotoğraflarından birine bakarken şaşırarak
yaşlandığını, yıprandığını fark ediyorum. Sakalları beyazlamış, alnındaki
çizgiler derinleşmiş ama bakışları hep aynı. Sıcak, candan ve dalgın.
B+ SONBAHAR 45
Albüm
Ustanın vizöründen
Sahilden Beşiktaş
Umut Kaçar B+ dergisi için Beşiktaş sahillerinin izini sürdü.
umut kaçar
Umut Kaçar 1981 yılında Ankara’da doğdu. 2004 yılında Uludağ Üniversitesi Sosyoloji bölümünde lisans öğrenimini tamamladı. 2004 yılından
bu yana Atlas dergisinde çeşitli konuları yayınlanıyor.
2006 yılında Hizbullah ile İsrail arasındaki savaşı fotoğraflayan Kaçar,
sosyal, kültürel ve politik dosyalar üzerine çalışıyor. Özellikle İran, Irak,
Suriye, Lübnan, Afganistan ve Türkiye’deki sosyal hareketliliği takip etmekte ve belgelemektedir.
Atlas dergisinin yanı sıra, Sky Life, The Gate gibi dergilerle de çalışan Kaçar, çeşitli ulusal ve uluslararası ajanslar için de fotoğraf çekmektedir. B+
46 B+ SONBAHAR
B+ SONBAHAR 47
Duvarın önünde resmim aldılar
Ak kâğıt üstünde tanıyın beni
Dağlar nideyim oy
Anonim
48 B+ SONBAHAR
B+ SONBAHAR 49
Bir çocuk gördüm uzaklarda
Biraz çocuk, biraz adam, biraz hiçti
Ellerinde yaşlı zaman demetleri
Daha önce denenmemiş yeni bir yol seçti
Bir çocuk sevdim uzaklarda
Bir elinde yarın, öbür elinde dün
Erken ihtiyarlamaktan sanki biraz üzgün
Dünyanın haline bakıp güldü geçti Sezen Aksu
50 B+ SONBAHAR
B+ SONBAHAR 51
52 B+ SONBAHAR
B+ SONBAHAR 53
Heeey,
Ne duruyorsun be, at kendini denize:
Geride bekliyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere...
Orhan Veli Kanık
54 B+ SONBAHAR
B+ SONBAHAR 55
Sanatçı gözüyle
İclal Aydın:
Duyguların prensesi
Söyleşi: GÜLNUR ÜNAL Fotoğraflar: GÖRKEM KIZILKAYAK
“Avrupa yakasında en modern, en yaşanılası noktanın
Beşiktaş olduğunu düşünüyorum.
Buradan ayrılamıyorum.”
O
kimi zaman bir dizide oynadığı bir anne rolüyle, kimi
zaman köşe yazılarıyla, kimi zaman aşk üstüne, küçük hayatlar üstüne yazdığı kitaplarıyla çıktı karşımıza. O güzel gülümsemesiyle, o sıcak ses tonuyla ekrandan, yazılarıyla gazeteden halkla pozitif bir iletişim
kurdu. İclal Aydın’la hayatı ve Beşiktaş üzerine güzel
bir söyleşi gerçekleştirdik.
Berlin’den İstanbul’a dönüşünüz sırasında tiyatroyu bırakmanız da bahsettiğiniz gibi bir döneme mi denk geldi?
İclal Aydın kimdir?
Bir şey çok kötü giderse, dibine kadar o kötülüğü veya sıkıntıyı yaşarım
ama bitirdikten sonra da bir değişime karar verdiysem bir daha geri dönüp
bakmam. Ne yaptığım işe, ne ayrıldığım şehre, ne bitirdiğim sosyal ilişkiye hiçbir zaman geri dönmüşlüğüm olmamıştır. Çok özlesem bile... Çünkü
dibine kadar onu yaşamışımdır. O yüzden böyle zamanları yıkılmak değil
de yeniden yapılanmak olarak değerlendirirsek daha iyi olur. Ben bu konuda yapabileceğim her şeyi yaptım diyene kadar mücadele ederim. İçinizde bir tortu kalırsa yarın öbür gün emin olun geri teper, onun için sonuna kadar yaşayıp tüketmekten yanayım. Hayatımın her alanında böyledir.
Tiyatroda da yapabileceğim her şeyi yapmıştım. Eğitim sürecimi ciddi anlamda bitirdiğimi düşünüyordum. Çok cesurca, bir bavulla çıktım geldim
Türkiye’ye. Arkadaşlarım ve ülkeme özlemim dışında hiçbir şeyim yoktu.
İclal Aydın: Ülkede pek çok insan için farklı algılara hitap eden biriyim.
Birden fazla iş yaptığım için değişik alanlarda herkesle başka bir ilişkimiz
var. Kimisi için bir dizi oyuncusuyum, kimisi için bir köşe yazarıyım, kimisi için tiyatro oyuncusuyum, kimisi için hüzünlü bir yüz... İnsanlarla iletişim
kurmak, yapabildiğim en iyi şeylerden biri diye düşünüyorum.
Bu başarılarınızın sırrı nedir?
İ.A: Başarı olarak görüyorsanız teşekkür ederim. Şansa çok inanıyorum
ama şansı iyi kullanmak gerektiğine daha çok inanıyorum. Çok çalışkan
biriyim. Sanırım karşılığını alıyorum. Karşınıza çıkan fırsatları iyi değerlendirebiliyorsanız zaten sıra dışı mutluluklar yaşamaya da aday oluyorsunuz.
Ama her zaman çok başarılı olduğum da söylenemez. Projelerimin kendi içinde çok başarısız olduğu anlar, yerler de var. İşler her zaman çok şahane gitmiyor.
Hayat her durumda aşamadan geçiriyor insanı ve bu aşamalardan geçerken elbet zorlandığınız noktalar olmuştur. En
zoru neydi ve hayattan ne öğrendiniz?
İ.A: O her gün değişir. Her yeni gün, hayattan hâlâ hiçbir şey öğrenmediğinizi öğrenirsiniz. Her defasında aynı hataları yapabileceğinizi ve her defasında aynı noktadan başlayabileceğinizi... Aslında tecrübelerinizin sizi
nasıl hayatın farklı katlarına taşıdığını görürsünüz. En zoru neydi bilemem
ama hayat çok kolay geçmedi. Ben iyiyi görmeyi tercih ederim, başka türlü yaşama yolunu bilmiyorum. Çok mutlu ve çok olumlu biri olduğum için
değil bu. Aksine olaylara olumsuz yönden baktığım da olur. Kötüyü çok
çabuk okuyabilirim, yıkılmaya eğilimim fazladır ama aynı şekilde çabuk toparlanırım. Düşerim kalkarım... Sanırım bu durum bir yaşamsal alışkanlığa
dönüştü bende...
56 B+ SONBAHAR
İ.A: Geniş zamanlı cümleler ürkütücü olsa da bu soruyu geniş zaman içinde cevaplamak gerek. Aslında iş değiştirmek, şehir değiştirmek, bir sosyal ilişkiyi bitirmek, büyük kararlar vermek zordur. Taşınmak bile zordur.
Dolayısıyla bu kararlar kolay verilmez. İnsan karar verse de uygulaması
daha zordur. Hele yaş ilerledikçe daha da zor olur.
Son kitabınız “Senin Adın Bile Geçmedi” aşkın değişik acı
çekme hallerini anlatıyor, sizce aşk nedir?
İ.A: Kaç yaşına gelirsek gelelim hepimizin aşkla ilgili söyleyeceği o kadar
çok söz var ki... Bugün mesela sizin oturduğunuz koltukta annem otursa
onunla da yine benzer şeyler konuşuruz. Bir yurt dışı gezisinde son kitabınız nedir diye sordular birkaç ay önce. Aşk üzerine bir şey yazıyoruz arkadaşımla dedim. Anında reaksiyon geldi. Dillerin, dinlerin her şeyin üzerinde aşk. Aşkın kesin bir tarifi olmadığı için böyle kitaplar yapıyoruz. Ya
da bu tür yazılar yazıyoruz. Şarkılar dinliyoruz, filmler yapıyoruz. Aşk arayışımız da sürekli devam ediyor haliyle. Aşk tam olarak nedir bilemem ama
emin olduğum tek şey; yüzde yüz kişinin kendisiyle ilintili bir duygu olduğudur. Bundan eminim! Siz karar verirsiniz, siz büyütürsünüz, siz seçersiniz, siz vazgeçersiniz, siz güzelleştirirsiniz.
Anlatmaktan mı daha çok hoşlanırsınız yok yazmaktan mı?
İ.A: İkisini birbirinden ayırmıyorum. İkisi de birbirini tamamlıyor. İyi anlatıcı
olduğum da söylenir. Ama yazmanın şöyle bir hali var: Ben ölümlü olduğumu biliyorum, yani yazmanın benden daha uzun ömürlü olabilme ihtimali beni ölümsüz kılıyor. Bir de konuşmanın başka bir ritmi, başka bir melodisi var. Yazım ve konuşmam birbirine çok benziyor gibi gözükse de başka bir konuşma üslubum, bambaşka bir yazı dilim var. Yazı kendini yazdırıyor. İnanın bazen oturuyorum bilgisayar başına -çok iddialı olacak bu söylediğim ama- son cümlemi bilerek yazmaya başlıyorum. O son cümle üzerine inşa ederim konumu ve yazımı. Bazen de konuyu ve ilk cümlemi bilirim ama nasıl bitireceğimi bilmem. Dolanırım, otururum, kalkarım, sonra o
cümlenin nereden geldiğini bilmem, tıkır tıkır gelir oraya yerleşir.
Bu kadar yoğun hayatınızın içine bir de anneliği sığdırmışsınız. Kızınız sizin için neyi ifade ediyor?
İ.A: Aslında anneliği sığdırmıyoruz, annelik halimizi iş yaşamımıza sığdı-
rıyoruz. Ben işkolik bir insandım. Şimdi öyle değilim. Yani şimdi kızımdan
başka hiçbir şey daha önemli değil. Annelikten sonra bir garip tembellik geliyor. Şöyle diyorsunuz, “Ah şimdi nasıl yapıcaz, kim kalkacak gidicek, çocuğumu nasıl bırakacağım?” Mesela artık benim için şehir dışında
bir dizide çalışabilmem mümkün değil. Lal’in büyümesini görmek ve onun
her daim yanında olmak istiyorum. Bu nedenle de istemediğiniz bir şeye
hayır demek, dünyanın neresinde olursanız olun takabildiğiniz en büyük
mücevhermiş, onu öğrendim.
Siz kent yaşamının içinden gelen bir sanatçısınız ve
Beşiktaş’ta oturuyorsunuz. Kentle kültür sanat ilişkisi
nasıl olmalıdır sizce?
İ.A: Açıkçası şöyle söylemek isterim. İsmail Başkan yaptığı her işte benim
çok sevdiğim, saygı duyduğum, desteklediğim biri. Siyasetçi demek isB+ SONBAHAR 57
temiyorum, bir halk insanı. Ben Ankaralıyım ve Murat Karayalçın’ın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde üniversite öğrencisiydim. Gerçekten bu kadar sevilen bir başkan görmedim Ankara’da. Bu işin
sihri halkla yakın olmak. Aynı iletişimi ya da bir benzerini İsmail Başkan’ın
projelerinde de görüyorum. Genç bir ekiple çalışıyor bildiğim kadarıyla... Biz kentle kültür-sanat ilişkisini güçlendirmek adına üzerimize düşeni
yapmaya hazırız ama bizim fikir vermemize gerek yok, belediyenin fikirleri ve uygulamaları emsallerinin önünde zaten.
Marmara Depremi’nde kimsesiz kalan çocuklara ve kot kumlama işçilerine gönüllü destek verdiğinizi biliyoruz. Gönüllü
çalışmalara yakınlığınız çocukluktan gelen bir şey mi, yoksa
sonradan mı bu tür çalışmalara destek vermeye başladınız?
İ.A: Bu bir ailesel alışkanlık, bir yaşam görüşü, bu bir davranış biçimi, bir
aile terbiyesidir. Alma verme ilişkisi, kazancınızı paylaşabilme, fikrinizi
paylaşabilme, kendinizden başka insanların yaşadığını bilerek büyümekten bahsediyorum. Çocuğumu kucağıma aldığım ilk günden beri bunu
ona aşılamaya gayret ediyorum. Paylaşmanın lezzeti fikriyle büyüttüğüm
bir çocuk var. Ben de ailemden bunu gördüm. Şu anda birtakım aktivitelerin içindeyim ama emin olun olanaklarımın daha kısıtlı olduğu dönemlerde
çok daha iyi bir aktivisttim ve çok daha fazla mücadele ederdim. Elimden
geleni yapıyorum ama içimde bir ses eskisi kadar iyi değilim, diyor. Daha
fazlasını yapmam gerekiyor sanki.
Yaşadığımız kent İstanbul’un kültür-sanat alanında çok büyük
eksiklikleri var. Siz bu konularda neler yapmak isterdiniz?
İ.A: Kaç kişi sizce kültür-sanat etkinliklerini izlemek istiyor? Kaç kişi bunun farkında? Kaç kişi televizyonun başından kalkabiliyor? Berlin’de yaşadığım süre boyunca iki şeye hayret etmiştim. Bunlardan bir tanesi belediyelerin iki buçuk yaşından itibaren bütün çocukların tiyatroya gitmesini
zorunlu bir ödev haline getirmesiydi. Kreşlerdeki tüm çocuklar belediyenin organizasyonuyla senede üç kez ücretsiz tiyatroya gidiyor. Belediye
bunu görev edinmiş kendine. İkincisi sağlıkla ilgiliydi. Çocukların diş kontrolü de belediyeler tarafından ücretsiz olarak yapılıyordu. Bence kültürsanat projeleri bu kadar erkenden dipten ve derinden başlamalı. Yani kültür-sanat etkinliklerini görülebilir ve ulaşılabilir hale getirmek kadar o bilinci oluşturmak da önemli.
Yerleşim için karşı tarafı değil de neden Beşiktaş’ı seçtiniz?
İ.A: Ben İstanbul’a ilk yerleştiğimde Kalamış’ta da oturdum. Ankara’da
büyüdüğüm için Anadolu yakası çocukluğumu hatırlatıyordu. Sonuçta
yaptığım işin merkezi Avrupa yakasında. Bu nedenle bu yakayı seçtim.
Beşiktaş’ın hangi özelliklerini seviyorsunuz?
İ.A: Avrupa yakasında en modern ve en yaşanılası noktanın Beşiktaş olduğunu düşünüyorum. Beşiktaş’ı medeni buluyorum. Buradan ayrılamıyorum. Beşiktaş’ta da oturmadığım yer kalmadı. İnsanlarının çok büyük
bir önemi var. Ben görsel algısı yüksek biriyim. Güzel sokak, temiz sokak,
medeni insan görmeyi, hayatın içinde olmayı tercih ediyorum.
Beşiktaş’ta kızınızla beraber gittiğiniz yerleri
öğrenebilir miyiz?
İ.A: Bebek’te kahvaltı yapmayı severim, Arnavutköy’de balık yemeyi
Kuruçeşme’yi, Ortaköy’ü severim.
Beşiktaş’la ilgili eksik gördüğünüz şeyler var mı?
İ.A: Cumartesi-pazar günleri yoğun trafik sebebiyle Beşiktaş içinde hayat
felç oluyor. Hiçbir yere gidip gelmek istemiyorum. Bazı yolları araç trafiğine kapatmak lazım. Belirli saatler arasında yollar kapatılarak sadece toplu
taşıma araçlarına geçiş izni verilmeli. B+
58 B+ SONBAHAR
“Yazdıklarımın
benden daha
uzun ömürlü
olabilme ihtimali
beni ölümsüz
kılıyor.”
B+ SONBAHAR 59
Semt
60 B+ SONBAHAR
İstanbul’un ortası yeşil:
Levent
Yazı: Rüya kalıntaş Fotoğraflar: serhat KESKİN
İstanbul’un
ilk uydu kenti
dokusunu
koruyarak
yaşıyor.
B+ SONBAHAR 61
L
event semti şehrin tam göbeğinde, yeşillikler içindeki müstakil bahçeli evleriyle bugün belki de İstanbul’un en yaşanılası yeri. Emlak ve Kredi Bankası’nın 1950 yıllarında şehir dışında bir orta sınıf semti olarak tasarladığı ve tamamladığı konutlar, şimdi şehrin tam ortasında, ancak hâlâ yeşil ve düzenli…
Bugün Büyükdere asfaltı boyunca uzanan yolun doğusundaki ıssız ve geniş araziler 18. yüzyılda I. Abdülhamid tarafından Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa’ya irat edilmiş. I. Abdülhamid’den sonra tahta geçen III. Selim, Nizam-ı Cedid düzenlemeleri doğrultusunda Levend’leri, kentin dışında olan bu alanda inşa edilen kışla kompleksinde toplamaya ve eğitmeye
karar vermiş. Semtin adı, bu dönemde Levend Çiftliği ve Levend Kışlası
denilen bu yerden geliyor.
dukça sakin bir yerdi. Ancak 1950’lerden sonra Levent’in çevresinde Etiler ve Gültepe mahallelerinin kurulması ve Nisbetiye Caddesi’nin güneyinin yapılaşmaya açılmasıyla Levent için değişim başladı. 1960’tan sonra 4.
Levent’in kuzey tarafında başka konutların yapılması Levent’in çehresindeki değişikliği hızlandırmış. Mahalle ile İstanbul arasındaki mesafe bu gelişmelerden sonra hızla kapanmaya başlamış. Ancak eski Levent evlerine
kat çıkılmasına izin verilmediği için bu dönemde bölge eski görünümünü
çoğunlukla korumuş. 1960 ve 70’lerden sonra ise Levent’in etrafında yüksek yapılar inşa edilmeye başlanmış, bölgede nüfus artmış, semt artık kentin içine dahil olmuş. Yüksek binalar ve gecekondular arasında sıkışan mahalle , 1980 sonrasında konut bölgesi olma niteliğini de nispeten kaybederek ticaret ve eğlence ağırlıklı bir bölge olmaya başlamış.
Özellikle 1972’de açılan Boğaziçi Köprüsü ve onun bağlantılarının
Levent’ten geçmesi bölgede ciddi bir kentsel değişim dönemini başlat-
Bu bölge 1868 yılında İstanbul’da yapılan belediye düzenlemeleri çerçevesinde, 7. Daire, yani Beşiktaş Dairesi sınırları içine alınmış ve bu tarihten
sonra Beşiktaş ilçesinin sınırları içinde kalmış.
İlk Uydu Kent
1. Levent’ten 4. Levent’e ve Yeni Levent’e kadar aşamalı olarak bölüm bölüm kurulup genişlemiş olan Levent semti, batıda Büyükdere Caddesi, doğuda Ebulula Mardin Caddesi, güneyde Nisbetiye Caddesi, kuzeyde ise
Orgeneral İzzet Aksular Caddesi ile çevrilidir. Semt, 1950’li yıllarda Emlak ve Kredi Bankası’nın yaptırdığı toplu konut projeleriyle tanımlanır. Emlak ve Kredi Bankası, halkın inşaat teşebbüslerini desteklemek için gerekli kredileri sağlamak amacıyla Atatürk’ün talimatları doğrultusunda 3 Haziran 1926 tarihinde kurulan Emlak ve Eytam Bankası’nın devamı. En önemli özelliği gayrimenkul ipoteği karşılığında borç para vermesi olan Emlak ve
Eytam Bankası, 1 Eylül 1946 yılında banka hizmetlerini genişletmek amacıyla Türkiye Emlak ve Kredi Bankası Anonim Ortaklığı’na devredilmiş. Levent semti de Emlak ve Kredi Bankası’nın tasarladığı bir toplu konut projesiydi. Proje Türkiye’nin ilk uydu kent uygulaması olması bakımından oldukça önemli. Uydu kentler, şehrin nüfus yükünü hafifletmek için şehrin çevresinde oluşturulan, alt ve üst yapısı tamamlanmış konut bölgeleri olarak
tanımlanır. Bu konutlarda oturanlar şehre çalışmak için gider. Planlandığı
dönemin çağdaş yaşam koşullarının gerekleri olan okul, çarşı, park, sağlık
ocağı ve cami gibi başlıca hizmet birimleriyle birlikte tasarlanan Levent de
1950’lerde şehrin dışında oluşturulmuş bir semt.
Levent’in ilk kısım evlerinin yapımına Emlak ve Kredi Bankası toplu konut
projesi çerçevesinde 1947’de başlanmış, 1950’de ilk kısım olan 1. Levent
bitmiş. İlk önce yapılan 400 kadar ev, küçük bahçeler içinde tek veya iki
katlı evler. Orta gelirli ailelerin 20 yıllık taksitlerle alabileceği fiyatlarda olan
bu evler çok rağbet görünce projeye daha kuzeyde 2. ve 3. Levent bölgesinde devam edilmiş. İlk evlerden daha büyük olarak yapılan ve villa tipinde
olan bu evler yine orta gelir gruplarını hedeflemiş. Daha sonra da en kuzeydeki 4. Levent konutlarının yapımı ile Levent projesi 1960 yılında tamamlanmış. 1. ve 4. Levent mahalleleri mimar Prof. Dr. Kemal Ahmet Arû ve mimar Prof. Dr. Rebii Gorbon’un ortak çalışmasıyla gerçekleştirilmiş.
Levent, kent dışı bir toplu konut yerleşim projesinin 40 yıl gibi bir süre içinde
İstanbul’un büyümesiyle kent içi yerleşime dönüşmesinin bir örneği olarak
gösterilebilir. Ancak Levent mahallesi, bir iş merkezine ve kent içi yerleşime dönüşme sürecini zaten oldukça planlı bir konut projesi olması nedeniyle benzerlerinden oldukça farklı yaşamış. Benzer biçimde şehrin sınırlarına
dahil olan ve nüfusu hızla artan yerlerde plansız yapılaşma oldukça sık görülürken, Levent’te durum bunun tam tersi olmuş. Levent çağdaş yaşam koşullarının tüm gereklerini karşılayan bir konut bölgesi olarak titizlikle tasarlanmış bir semt. Semtin yavaş yavaş şehrin içine dahil olduğu bu 40 yıla direnebilmesi ve dokusunu koruyabilmesi bunun en önemli göstergesi sayılabilir.
Şehre Dahil Oluş Hikâyesi
1950’lerde İstanbul’un dışı sayılan Levent, tüm sakinlerinin birbirlerini tanıdıkları bir orta sınıf semtiydi. Semt, etrafı tarla, kırlık ve koruluklarla çevrili ol-
62 B+ SONBAHAR
mış. Köprülerin yapımıyla kuzeye kayan iş merkezlerinin etkisi altında kalan Levent, fiziksel olduğu kadar sosyal bir dönüşüme de maruz kalmış. Bu
dönemde İstanbul’un finans merkezi haline gelen bölgede birçok gökdelen ve iş merkezi inşa edildi. Semt inşa edilen yüksek bina ve gökdelenlerle kuşatılınca, şehrin iş merkezi Levent’e kaydı. Yüksek iş merkezlerinin ve
AVM'lerin açılması ile oluşan yoğunluk ve büyük şirketlere iş yapan daha
küçük kurumların ofisleri, ayrıca bu kadar insanın yemek yiyeceği restoranlar, kebapçılar, kafe-barlar, eğlenecekleri gece kulüpleri, arabaları ve servis
araçları az yoğunluklu Levent Mahallesi’ne yayıldı. Bir dönemin orta sınıfının ekonomik gücü, müstakil evleri ayakta tutmaya yetmeyince evlerini hızla elden çıkardılar. Bu değişimler mahallede ikamet eden sosyal tabakaya
yansıyınca semt memur ve aydınların yaşadığı mahalle orta sınıf bir semt
olmaktan çıkıp, yüksek gelir gruplarının yerleştiği mahalle bir muhit haline
geldi. 1950’lerde 2 bin kadar nüfusuyla oldukça sakin bir muhit olan Levent
artık kalabalık ve gürültülü bir yerdi.
Uzun yıllar çağdaş şehircilik anlayışıyla tasarlanmış örnek bir yerleşim projesi olarak gösterilen Levent’in, 1980’li yılların hızlı değişiminden payını alarak tasarlanma amacının dışında kullanılması yanlış olduğu kadar üzücü de
olmuş. En üzücü olan ise semtin kendine has dokusunu oluşturan müstakil binaların işyerlerine dönüşmesi. İşyerine dönüştürülen bu evlerin bazılarına maalesef kaçak kat bile yapılmış bu dönemde. Evlerin orijinal hallerine dikkat edilmeden yapılan değişiklikler de cabası olmuş. Ancak, 1996 yılından bu yana buralarda yıllardır yaşayan mahalle halkının bölgenin konut
özelliğini korumaya yönelik mücadeleleri sayesinde bu olumsuz tablo durma noktasına gelmiş. Beşiktaş Belediyesi önce bu duruma engel olabilmek ve Levent’in eski ruhuna kavuşabilmesi için birtakım çalışmalar yapmaya başlamış. Bunlardan en önemlisi, özellikle müstakil evlerin ofis, restoran ve banka şubesi olarak kullanılmasının önüne geçebilmek ve bu bölgenin amacına uygun bir biçimde, yani konut alanı olarak kullanılması için
artık konutlara işyeri ruhsatı verilmemesi.
Levent bugün “Boğaziçi Geri Görünüm Koruma” alanında kalıyor. Ayrıca
2007 senesinde Anıtlar Kurulu, Levent’in bugünkü durumunu değerlendirerek yerel yönetimlerin dikkatini Levent’in korunması konusuna çekti.
Levent bu karardan sonra Beşiktaş Belediyesi’nin de desteğiyle Kentsel
Sit Alanı olarak tescil edildi. Kentsel Sit Alanı kararı sonrasında artık burada yapılacak uygulamalar için belediye dışında Anıtlar Kurulu’nun onayı da
gerekecek. Levent’in korunmasına yönelik bu kararlar sevindirici olmasının
yanı sıra oldukça da elzem kararlar aslında. Çünkü hem İstanbul’un tam ortasında olan hem de bu kadar çok konut barındıran ve bu kadar planlı olan
başka bir yer yok. Zaten her geçen gün sayısı artan gökdelen ve iş merkezlerinde çalışan uluslararası nitelikteki işgücünün Levent konutlarına ihtiyacı oldukça aşikâr…
Beşiktaş Belediyesi Levent’in korunması ve semte eski ruhunun kazandırılması için yaptığı çalışmalarda Levent Meydanı’nı da ihmal etmemiş.
Zaten önemli semtlerin arasında bir kavşak durumunda olan Levent’in bir
de iş merkezi haline gelmesi, bölgede ciddi bir trafik sorununa neden ol-
B+ SONBAHAR 63
muş. Ancak yeniden düzenlenen Levent Meydanı ve özellikle bu düzenle-
ra konumlanması bölgenin en cazip yönü aslında. Burası kurulduğunda iş
me çerçevesinde Levent Meydanı’na yapılmış olan ücretsiz belediye otoparkı bu bölgeyi oldukça rahatlatmış. Semtin tasarlandığı halindeki planına uyulması ve yasalar çerçevesinde davranılması sonucunda banka ve diğer işletmeler son zamanlarda konut aralarındaki yerleri terkederek, planda belirlenmiş ticari alanlarda faaliyetlerine devam etmeye başlamış. Levent Meydanı’nın yeniden düzenlenmesi çalışmalarında meydanın semtin
hem estetik hem de teknik ihtiyaçlarına cevap verir hale getirilmesi hedeflenmiş. Meydanda trafiğin minimuma indirilip büyük bir alanın yayalara bırakılması, tabelaların yarattığı görüntü kirliliğini azaltmak için yapılan cephe
düzenleme çalışmaları oldukça iyi sonuçlar vermiş. Meydanın eski ve yeni
fotoğraflarına bakınca düzenlemenin ne kadar fark yarattığı hemen anlaşılıyor. Bu durumdan hem esnaf hem de semt sakinleri oldukça memnun. Levent Meydanı şimdi yayaların rahatlıkla gezebildiği, alışveriş edebildiği ve
zaman geçirdiği bir yer…
için şehre gidenler artık işlerine yürüyerek gidebiliyor. İşte bu yüzden Levent, önce iş merkezi, sonra plansız yerleşim anlayışının tersine, önce yaşam alanı sonra iş merkezi biçimindeki planlı şehir büyümesine örnek gösterilebilecek bir mahalle.
Cumhuriyet döneminin modern kent yaşamı için oluşturduğu birkaç örnek
projeden biri olan Levent projesi, aynı zamanda bugün yetişkin olan yaklaşık 35 bin ağaç ile de o dönem için oldukça ilerici olarak adlandırılabilecek bir ekolojik proje. Bugün Levent sokaklarında yürürken evlerin kocaman ağaçların arkasına saklandığını ve yeşillikler içinde zar zor seçildiklerini
görebilirsiniz. Öyle ki şehrin ve iş merkezlerinin yanı başında bu kadar yeşil
ve sakin bir yaşam alanı görmek sizi oldukça şaşırtabilir. Buranın zaten bir
yaşam alanı olarak tasarlanmış olması, iş merkezlerinin bölgede daha son-
64 B+ SONBAHAR
Levent’te irili ufaklı pek çok park var. Toplam 19 parkın arasında en çok
dikkat çeken ise Dilek Sabancı Engellileler Parkı. 16.750 m2 alan üzerine
kurulu bu parkın en önemli özelliği bedensel engellilere uygun olarak düzenlenmiş olması ve engelli çocukların yardım almadan aktivitelerini gerçekleştirebilmesine olanak sağlaması. Park bu anlamda Türkiye’de bir ilk.
Parkın içerisinde basket sahası, voleybol sahası, kapalı spor alanı, 50 kişilik kafeterya, yürüyüş yolları, çocuk oyun alanları ve süs havuzları var. Parkta engelliler için bir de sanat atölyesi bulunuyor. Düşler Akademisi adlı bu
atölyede engelli ve sosyal dezavantajlı gençlere ücretsiz olarak kültür ve
sanat eğitimleri veriliyor. Gönüllülük esasıyla çalışan Düşler Akademisi projesinin uygulama ortağı; çağdaş belediyeciliğin ana felsefelerinden “Engelsiz Kent, Katılımcı Birey” anlayışını benimsemiş olan Beşiktaş Belediyesi.
Öncü ve örnek bir model oluşturan bu projenin, en çok eğitim kurumunu
barındıran Beşiktaş bölgesinde olması ayrı bir anlam taşımaktadır.
1950’li yıllar için oldukça ilerici bir proje olan, hatta bugün bile örnek bir proje olarak gösterilen Levent yavaş yavaş eski ruhunu geri kazanıyor. Bugün
Levent yeniden İstanbul’un en yaşanılası bölgesi… B+
B+ SONBAHAR 65
Levent
Kültür Merkezi
12 Eylül 2005 tarihinde Beşiktaş
Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın yenilenmiş haliyle açılışını yaptığı Levent Kültür Merkezi’nin içindeki salona Onat Kutlar Sinema Salonu ismi
verildi. Avrupa sinemalarından ödüllü filmlere yer veren merkez, Japon
Film Festivali ve Rotarakt Kısa Film
Festivali gibi Beşiktaşlıların yoğun
ilgi gösterdiği organizasyonlara da
ev sahipliği yapmıştır. Levent Kültür Merkezi yeni sezonda da yepyeni filmlerle Beşiktaşlılara ücretsiz olarak hizmet etmeye devam edecektir.
Kimdir?
Kemal
Ahmet Arû
Levent / 1940’lar
Yapıldığı yıllarda
Levent Mahallesi ile ilgili
bir yazı ve ilan
66 B+ SONBAHAR
Kemal Ahmet Arû 1912
yılında İstanbul’da doğdu. 1932’de Galatasaray
Lisesi’nden ve 1937’de
Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık Bölümü’nden mezun oldu. 1940’da Yüksek Mühendislik Mektebi Mimarlık Fakültesi Şehircilik Kürsüsü’nde asistanlık görevine başladı.
1950’de profesör oldu
ve aynı yıl Şehircilik Kürsüsü Başkanlığı’na seçildi. 1954-1970 döneminde aralıklarla İTÜ Mimarlık Fakültesi Dekanlığı görevinde bulundu.
1961-1962 yıllarında Stuttgart, 1963’te Berlin ve 1967’de Viyana Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehircilik kürsülerinde konuk öğretim üyesi olarak dersler verdi. 1967-1982 yılları arasında İTÜ Mimarlık Fakültesi Şehircilik Enstitüsü Başkanlığı yaptı. Projeleri uluslararası
pek çok ödül kazandı. Arû, 1947-1957 yılları arasında Rebii Gorbon’la
birlikte 1. Levent ve 1954’te 4. Levent toplu konut uygulamalarını gerçekleştirdi. Eğitim alanındaki çalışmaları ve uygulamalarıyla Türkiye’de
kent tasarımına önem verilmesini sağlayan ve Şehircilik Bölümü’nün
temellerini atan Arû, 20 Aralık 2005 günü vefat etti.
Levent
Meydanı
2008 yılında
Beşiktaş
Belediyesi
tarafından
yenilendi.
B+ SONBAHAR 67
Söyleşi
Saba Tümer:
“Haksızlığa
dayanamam”
Söyleşi: GÜLÇİN TAHİROĞLU Fotoğraflar: GÖRKEM KIZILKAYAK
68 B+ SONBAHAR
Ekranın gülen yüzü Saba Tümer
kendi sözleriyle; “Dürüst, dobra ve
eğlenceli.” Tümer “Başkasının
hakkını savunmaktan
hiç çekinmedim” diyor.
Geçmişten gelen hangi özelliklerinizle övünürsünüz?
M
S.T: Evet, tabii. Açmaz olur mu? Birçok sorunu da beraberinde getirmiştir
işin doğrusu. İş hayatında hak yeniyor. Arkadaşlarım seni sendika başkanı
yapalım dediler çoğu kez.
edya dünyasının başarılı ismi; Saba Tümer. Adını
duyan herkesin yüzünde tebessüm uyandıran biri
o. Kahkahaları gecelerimizi aydınlatıyor. En ciddi konu ve konukları ağırlarken bile yüzünden gülümseme eksik olmuyor. Küçük yaşlarda olgunluğa ulaşan Saba Tümer, dostlarına olan bağlılığıyla tanınıyor. İkiyüzlülüğe tahammülü yok. Kendini; “dobra, dürüst ve eğlenceli” olarak tanımlıyor. Şaşırtmayı seviyor Saba Tümer, onu siyasete girerken görürseniz şaşırmayın. Ama 60 yaşına kadar beklemeniz gerekecek.
Saba Tümer B+’nın tüm sorularını içtenlikle yanıtladı.
Bugün lodos, İstanbul’un fırtınalı bir günü. İzmir’in de fırtınası boldur. Nasıl bir duygu yüklüyor bu durum?
S.T: Övünmek doğru bir cümle mi olur bilmiyorum ama dürüstlüğümle övünüyorum, fazla dürüstüm yani haksızlığa dayanamam. Başkasına da haksızlık yapılmasın. Sana ne denilecek ortamda bile fikrimi beyan edip, başkasının hakkını savunmaktan çekinmem.
Bu ruh hali iş hayatında mutlaka sorunlara yol açmıştır.
Öyle değil mi?
Neden olmadınız?
S.T: Hiç uğraşamam, hele bu aralar hiç.
Herkes kendi hakkını mı savunsun diyorsunuz?
S.T: Sen ne kadar başkalarının hakkını savunmaya çalışırsan da bir bakıyorsun savunduğun insan sana bir darbe vurmaktan çekinmiyor. Zor iş bu…
Biraz kötü anılar var galiba iş hayatı ile ilgili... Dostum dediğiniz insanlarda ne gibi özellikler ararsınız?
Saba Tümer: Evet İzmir’in de lodosu ünlüdür. Herkesi olduğu gibi beni de sersem gibi yapıyor, bir baş ağrısı geliyor doğrusu. Ama ben rüzgârı seviyorum.
S.T: Hem iyi günümde, hem kötü günümde yanımda olmalarını isterim.
Kötü gününde çok insan oluyor da iyi gününde senin başarını kutlayan,
senin mutluluğunla mutlu olan kişi benim dostumdur. Bir art niyet beslemeyen kişidir o.
Siz rüzgârlı, fırtınalı günlerinizde ne yaparsınız?
Kimler yanınıza yaklaşamaz?
S.T: Gezerim, sosyalleşirim, arkadaşlarımı ararım. Dışarı çıkarım ama fırtınanın şiddetine bağlı biraz da bazen kimseye tahammül edemem, o zaman
yalnızlığı tercih ederim. Ama genelde o fırtınalı günleri gezerek ve sosyalleşerek atlatma yolunu denerim.
İstanbul’a ilk kez ne zaman geldiniz? İlk izlenimleriniz neydi?
S.T: Çocukluğumdan beri gider gelirim ben, babam İstanbullu zaten. Bütün
tatillerde babaannemi görmeye giderdik İstanbul’a.
Bugün yaşadığınız Beşiktaş sizin için nasıl bir anlam ifade
ediyor?
S.T: Ben İstanbul’a geldiğimden beri Beşiktaş’ta yaşıyorum. Seviyorum
burayı, buraya alıştım ben. Daha çok İzmir’e benzetiyorum Beşiktaş bölgesini. Bu yüzden de çok hoşuma gidiyor.
Buradaki hayat tarzını çok seviyorum. Çok da kalabalık yerlerde oturmayı sevmiyorum. Burada şehrin hem göbeğindesin, hem de değilsin. Kendi özelin var. Hem içinde hem dışındasın yani. Her yere ulaşım daha kolay.
Bana göre Beşiktaş, İstanbul’un merkezi. Benim hayat standardıma göre
bu böyle.
S.T: İkiyüzlüler. Sezersem bitti, silerim. Hayatımda beni rahatsız edecek insanlara asla yer yok. O kadar uğraş içerisindeyim ki, etrafımdaki olumsuz
insanları çekemem. Kutum dolu bu konuda.
Peki kendinizi anlatmanız gerekse hangi kelimeleri seçerdiniz?
S.T: Dobra, dürüst, eğlenceli, hafif dengesiz… Bak bu özellik herkeste var.
Geliyorlar, gidiyorlar… Devam edelim; insan canlısı, gülmeyi seven…
Anlaşılan siz gülmeyi çocukluktan itibaren seviyorsunuz.
Bugün de gülmeniz sizi kariyerinizde farklı bir noktaya taşıdı. Öyle değil mi?
S.T: Evet, etkisi oldu hiç kuşkusuz. İçimden geldiği gibi davranıyorum ben
ekranda.
Okulu bitirdikten sonra Nuri Çolakoğlu sizi asistan olarak
yanına çağırmış. Onun yanında başlasaydınız kariyerinizde
ne gibi değişiklikler olurdu?
S.T: O zaman ne olurdu bilmiyorum. Hayat bu seçimle beni buraya getirdi.
En ciddi konuların arasına serpiştirdiğiniz bir gülümseme
sizi farklı kılıyor. Sizde hayatı bir başka algılayış görülüyor.
Nasıl ulaştınız bu sürece, onu konuşalım…
S.T: Hayatta yaşadığınız birçok şey zaten sıkıntı verici, onlardan bir şekilde kurtulmanız lazım, bir kısa devre yapıyor. O sıkıntılardan kurtulmanın bir
yolu da es geçmek. Gülmek iyidir…
Nasıl bir çocukluk geçirdiniz.
Çocukluğunuzdan beri güler misiniz?
S.T: Ailemin ilk çocuğuydum. Şımarık bir çocukluk geçirdim doğrusu. Teyzemlerle, kalabalık bir aile ortamında büyüdüm. O nedenle de kendimden
büyüklerle çok iyi anlaşırım. Annemin bütün arkadaşlarının çocukları erkekti,
onların arasında büyüdüm. Dışarıda çok oyun oynadım. O nedenle de bugün
çok iyi erkek arkadaşlarım var. Çok fazla erkek sırdaşım ve dostum vardır.
“Bana göre
Beşiktaş
İstanbul’un
merkezi”
Etkilendiğiniz kişi ya da kişiler oldu mu?
S.T: Kimseyi hayatımda rol model olarak almadım ben. Hatırlamıyorum.
B+ SONBAHAR 69
Ama Nuri Bey’in teklifini kabul edip başlasaydım da eğer bugünleri görmek
benim alın yazımda varsa ben yine bugünlere gelirdim.
Kadere inanıyorsunuz, gazetecilik okuduğunuza göre yine
medyanın bir alanında olurdunuz mutlaka…
S.T: Evet İzmir’de kalsaydım evlenirdim belki, çoluk çocuğa karışırdım kim
bilir. Hayatın önümüze gelen seçenekleri arasında hem hayır, hem şer olan
seçenekler var. Onlar seni ileriki hayatında nereye getirir onu bilmiyorsun.
Su yolunu buluyor…
Su yolunu bulurken Günay Oğuz’un katkısı nasıl oldu size?
S.T: Günay Oğuz’un çok büyük katkısı oldu. Beni çok severdi, derdi ki;
“Keşke bir sistem olsa da beynimi senin beynine boşaltsam.” Çok ağır, yoğun tempoda altı ay boyunca müthiş bir eğitim verdi bana. Bu sektörde
kendime olan güvenimi bana Günay Hanım kazandırdı. Dersler bittikten
sonra ben kendimi ana haber sunacak kadar donanımlı görüyordum. Zaten öyle de oldu.
“Etrafımda
olumsuz insan
çekemem.”
Bugünkü tarzınızın oturmasında Okan Bayülgen’in katkısı
oldu mu?
S.T: Okan bana ekranda gülmenin ayıp olmadığını gösterdi. Ben zaten gülüyordum ama kendimi tutuyordum. Ayıp olmasın diye. O dedi ki: “Madem
geliyor koy ver gitsin, bu sensin.”
Günay Oğuz size düzgün Türkçe konuşmayı da öğretti ekranda. Türkçe, ekranlarda tam bir erozyona uğramış durumda. Türkçeyi kurtarmak mümkün mü?
S.T: Kötü modeller var ama Türk Dil Kurumu’nun yaptıklarını da kurtarma
olarak algılamıyorum. Ben daha esnek bakıyorum bu konuya. Önemli olan
iki tarafın birbirini iyi anlaması. Gençler kelimeleri kısaltarak konuşuyorlar,
ben hiçbir şey anlamıyorum konuşmalarından. Bunlar kötü. Almış olduğum
eğitimi elimden geldiğince ekrana yansıtmaya çalışıyorum. Düzgün konuşmak insana çok şey kazandırıyor. Anlaşılmak da önemli.
Türkçe konuşmayı öğret, gülmeyi öğret. İşiniz zor. Kime dokunsan dert dinliyorsun. Tansiyonu yüksek bir toplum olduk. Sizce neden?
S.T: Geceleri onu oturtmaya çalışıyoruz, yavaş yavaş günlük hayata da sirayet edeceğini umuyoruz.
Yok siz bir yandan geceleri uyutmamayı da öğretiyorsunuz.
İnsanlar sizin programınızı seyredeceğim diye sabahları zor
uyanıyorlar...
S.T: Sorma, öyle oluyor.
İç dünyanızı ekrana yansıtıyor musunuz?
S.T: Beni tanıyan anlıyor... O gün sıkıntılı mıyım, gergin miyim, birine mi sinirlendim. Dövmek istediğim birisi mi var? Yoksa çok mu mutluyum? Çok
mu huzurlu bir ruh hali içerisindeyim? Beni tanıyan anlıyor. Devamlı programı seyreden kitle de anlıyor. Çok mesajlar geliyor. Mesela “Niye bugün hiç
gülmüyorsunuz?” diyorlar, “Niye bugün gergin görünüyorsunuz?” diyorlar.
Tıpkı tiyatro sanatçıları gibi ekranın başındakiler de duygu
dünyalarını yansıtmadan işlerini yürütmek zorunda. Bu zaman zaman zorluk yaratıyor mu?
mışsın. Derdini anlatıyor, gidiyor. Orada son derece profesyonelliğimi koruyorum. O kişiye olan hissiyatım onu ekranın önünde zor duruma sokmama neden
olamaz. Son derece objektif davranırım bu konuda, işe duygularımı karıştırmam.
Çok geniş bir yelpazeden konuklarınızı seçiyorsunuz.
Bu sizin hayat görüşünüzü de yansıtıyor mu?
S.T: Aynen öyle. Benim ne merakımı çekiyorsa onu gündeme getirmekten
hoşlanıyorum.
Hiç mahalle baskısı hissettiniz mi?
S.T: Tabii ki mahalle baskısı var. Yok denemez.
Peki iş hayatında baskı olarak niteleyebileceğiniz duygular
yaşadınız mı?
S.T: Çok fazla bir baskı ile karşılaşmadım. Şu an gündeme getirmeme değecek şeyler yaşamadım doğrusu. Ama bugün ekranın önündeki kişi olduğun için her şeyine dikkat etmen gerekiyor. Özgür bir ruhum sonuçta ama
o kadar hayatıma dikkat etmekten de hoşlanmıyorum. Herkesin özeli kendine. Kimsenin bir şey demeye hakkı yok. Birisine kızıyorsun, bağıracaksın
mesela. “A şuna bak cadı” diyorlar. Cadısı mı var. Tabii ki bağıracaksın, sürekli ekranda gülüyorum diye, hayata pozitif bakmaya çalışıyorum diye her
şeye güleceğim anlamına gelmiyor elbette. Kızarım da, gülerim de…
Peki gençlere örnek olmak açısından medya dünyasında başarılı olmanın kriterleri var mı?
S.T: Gençlere örnek olmak söz konusuysa çok tavsiye ettiğim bir sektör
olduğunu söyleyemeyeceğim. Ben çocuğumun bu sektöre girmesini istemem. Daha fazla açmama gerek yok herhalde. Daha ne diyeyim?
Özel hayattan bir soru… Erkekler akıllı, başarılı kadınlarla
aralarına mesafe koyuyorlar mı?
S.T: Ben öyle oynayamıyorum. Olduğum gibi olmaya çalışıyorum. Pozitif
yanımı yansıtıyorum ama her şey hayatta lay lay lom geçmiyor elbet. Ne
kadar profesyonel olursan ol, bazı şeyleri de kendi içinde yaşıyorsun. Bunu
anlıyor izleyiciler ve uyarıyorlar beni. Çok da hoşuma gidiyor bu durum. Bu
benim onlara göstermemden değil, onların çok zeki olmasından kaynaklanıyor. Onun için çok seviyorum kendime özel izleyici kitlemi.
S.T: Genele bakarsak koymuyorlar ama özele bakarsan koyuyorlar. Ben
daha bunu çözemedim. Ya da belki de erkekler böyle mesafe koyuyorlar
diye yalnız ve başarılı kadınların bir züğürt tesellisi bu. Erkekler bizden korkuyor gibi düşünüyorlar ama korkmayan da korkmuyor. Daha bana korkmayanı denk gelmedi, bekliyorum. Tabii ki ilk başta bir erkek için çok onurlandırıcı bir şey, tanınan, bilinen, herkesin arzuladığı biriyle beraber olmak.
Ama zaman içerisinde onun altında ezilme duygusu maalesef oluyor. Onu
da yenebilen çok az erkek oluyor.
Hiç hoşlanmadığınız birisini konuk ettiğiniz oluyor mu? Burada objektiflik kriterleriniz neler?
Programınızın gece saatlerine denk gelmesi özel yaşamınızı nasıl etkiliyor?
S.T: Oluyor tabii ki. Mecburen gelmiş, bir olay olmuş davet etmek zorunda kal-
S.T: Özel yaşam kalmıyor. Eve sahura misafir gelebiliyor yemeğe…
70 B+ SONBAHAR
Boş zamanınız kalıyorsa neler yapıyorsunuz?
Neler sizi düşündürüyor bugünlerde?
S.T: Yürüyüş yapıyorum, alışverişe çıkıyorum. Yeğenimle vakit geçirmeyi seviyorum. Yeğenim 5 yaşında, adı Ali. Kitap okuyorum. Arkadaşlarımla buluşuyorum.
S.T: Dünyada ne olup bittiğiyle çok az insan ilgileniyor herkesin dilinde.
Herkes kendi dünyasındaki şeyleri kamufle etmek için diğerinin dünyasına girmeye çalışıyor. Herkes iç içe, bırak kendi enerjini kendine sakla. Bırak diğerlerini, ülken için, dünya için bir şeyler yap . Bak sor. Türkiye’de Fatih Terim’i sevmiyorlar şimdi. Adamın yapmış olduğu müthiş başarılar var.
Sev ya da sevme matematiksel doğrular var. Çekemiyorlar. Kıskancız. Tamamen egosal bir şey bu. Geçmişi silip atamazsın, adam tarih yazdı.
Yeni projeler var mı?
S.T: Şu anda yok. Şu anda yaptığımdan keyif alıyorum, tatmin oluyorum.
Bıkana kadar programımı sürdürürüm. Hayat ne getirecek bilmiyorum. Tek
başıma daha başarılı olduğumu düşünüyorum, yine aynı tarzda ilerlerim.
Siyasetle ilişkiniz nasıl?
Saba Tümer geleceği nasıl görüyor, neler bekliyor hayattan?
S.T: Ben plan, program yapmayı sevmiyorum. Gelecek gelince onu düşünme taraftarıyım. Şu anda düşüneceğim ama olup olmayacağı belli değil. Onun için de gelsin göreyim.
Hayata olumlu bakmak ve iyi enerjiyi üzerinize çekmek için ne
gibi inançlarınız var? Evinizi Feng Shui’ye göre mi ayarladınız?
S.T: Ben her şeyden ufak ufak yapmaya çalışıyorum çok fazla kendimi
kaptırmadan. Mesela siz bana “Evine bambu koy şans getirir” diyorsunuz.
Hemen alıyorum. Üç bambudan ölmem, alıyorum. Diyorsunuz ki; “Üzerine yeşil bir şey koy.” Koyuyorum bir yeşil yüzük. Çok kaptırmadan yapıyorum bunu. Çünkü kaptırırsanız kendinizi, bir mesai harcamanız gerekiyor.
Bu metropol hayatı içinde mesai harcayamıyorsunuz her şeye. Küçük küçük tadında, ilgileniyorum değişik konularla. Ama her şeyin aşırısına da karşıyım. Kendi hayatıma adapte ediyorum her şeyden, tadında küçük şeyleri.
S.T: Yok bir ilişkim. Ben habercilik geleneğiyle tarafsız olmaya dikkat ettim.
İleriki zamanlarda siyasete girer miyim? Evet, inandığım bir şey olursa girerim. Hak koruyan insan olarak girerim hiç kuşkunuz olmasın. Ama şu an için
düşünmüyorum.
Bu yaş ne zaman gelir?
S.T: 60’tan sonra sıra gelebilir. 60’ımdan sonra ülkem yararına bir şeyler
yapmak isterim.
Bugüne bakarsak, sosyal sorumluluk projelerine destek veriyorsunuz değil mi? Kriterleriniz ne bu konuda?
S.T: O projeye inanmam gerekiyor. O projenin altında herhangi bir şekilde bir rant elde edilmediğine inanmam gerekiyor. Altından başka bir
şey çıkarsa çok üzülürüm, kullanılmış olurum o zaman. Hiç hoşlanmam
bu durumdan. B+
Biraz da hayatı demliyor gibisiniz!
S.T: Evet, aynen öyle.
B+ SONBAHAR 71
Kazanım
Beşiktaş
Afet Yönetim Merkezi
yenilendi
Yazı: ÇAĞLAR DAL Fotoğraflar: ERDEM AYDIN
D
epremler, seller, orman yangınları, hortumlar, kasırgalar,
salgın hastalıklar… Özellikle son yıllar göz önüne alındığında iklim yapısının değişmesi, küresel ısınma, doğanın hızla tahrip edilmesi ve doğal dengenin bozulması
gibi nedenlerle afetlerde önemli bir artış olduğunu görüyoruz.
Kimi zaman kelimeleri farklı yorumlayıp sorunları dışsallaştırabiliyoruz. Söz
konusu afetlerse eğer tamamen bizden bağımsız bir şekilde meydana gelmiş gibi davrandık senelerce. Bir olayın afet olarak tanımlanabilmesi için
insanlara zarar verip, olumsuz etkilemesi gerektiği ortada. Kısacası tüm bu
yaşanan doğal(!) olaylar, insanların doğal dengeyi tahribi ölçüsünde artıyor,
kötü yönetim ve bilinçsizlikle birleşince afete dönüşüyor. İnsanoğlu kendi
sonunu maalesef kendi elleriyle hazırlıyor.
Altyapı eksiklikleri, yerleşime uygun olmayan (akarsu yatakları vb) bölgelerin yerleşim yeri olarak seçilmesi gibi nedenlerle afetler, neden oldukla-
72 B+ SONBAHAR
rı hasarlarla bölge ve ülke ekonomilerini, sanayilerini olumsuz etkilemeye
devam ediyor. Ülkemizde 1950’li yıllardan sonra hızlanarak artan bilinçsiz kentleşme olgusu, maalesef günümüzde yaşanan pek çok afette fazlaca can ve mal kaybı yaşanmasına neden oldu. Kentsel dönüşüm projelerinin kimi zaman ranta bağlı olması, yerleşime uygun olmayan yerlere imar
izni verilmesi yaşantımızı tehdit eder duruma geldi. Yapılan araştırmalarda
İstanbul’da tam 1 milyon bağımsız yapı olduğu ve binaların %30’unun tamamen yıkılması gerektiği vurgulanıyor. Tablo oldukça düşündürücü.
Karşımızdakini suçlamak sorunu çözmüyor
Gözünüzün önüne defalarca izlediğimiz filmlerden bir sahne ya da sık sık
okuduğumuz türden bir gazete haberi getirin. Bir tarafta çaresizce yıkıma
karşı koyan insanlar, diğer yanda kurgu gereği gaddar olarak nitelendirilen(!) yıkım ekibi. Yıkım ekibi hep kötü adam formatında işlenir ya da yansıtılırdı o filmlerde. Pek çoğumuz yaşanan dram karşısında ezilenin tarafını tutup ekiplerin tasını tarağını toplayıp gitmelerini isterdik için için. Kısacası bu bir şey olmazcı, ne var yanici bilincin oluşmasında ve kayıplar ve-
rilmesinde eğitimsizlik kadar basının ya da beyazperde ve televizyonun
farkında olmadan yarattığı bu tip dayatma ve yönlendirmelerinin yeri yok
mu diye düşünmek gerekiyor. Netice itibariyle sorun hepimizin sorunuysa
eğer, olumsuzluklar karşısında hep beraber mücadele etmek zorundayız.
İnsan ya da doğanın etkisiyle gerçekleşen afetlerden ülkemiz de kaçınılmaz olarak nasibini aldı. Can kayıpları yaşandı, maddi manevi hasarlar meydana geldi. Pişmanlıklar yitirdiğimiz canları geri getirmeye yetmedi, sadece
tüm bu kötü olaylar sonrasında oluşabilecek olumsuz durumların önlenmesi, zararın en aza indirilebilmesi, toplumun her kesiminin bilinçli ve hazırlıklı
olmasının önemini tüm çıplaklığıyla ortaya koydu.
Önlemimizi almazsak sel vurur, deprem yıkar, çığ yutar…
Dünyada son 10 yılda tam 1 milyon kişi afetler nedeniyle hayatını kaybetti. Japonya örneğinde de gördüğümüz gibi afetler kadar, afetin meydana geldiği ülkenin sosyo-ekonomik yapısı da hasar görülebilirliğin boyutunu etkiliyor.
Kuşkusuz doğal afetler tamamiyle önlenemez ancak hasarı en aza indirgemek günümüzde mümkün. Kısacası biz önlemimizi hakkıyla almadığımız
sürece sel vurur, deprem yıkar, çığ yutar…
Yaşanan son sel felaketi, sadece depreme değil tüm doğal afetlere karşı
önlem almamız gerektiğini hatırlattı.
nı sağlar, ilkyardım, yeniden inşa etmek, ekonomik ve fiziksel iyileştirme çalışmalarıyla ihtiyaç sahiplerine cevap verir, sadece ekonomik kayıpların değil psikolojik iyileştirmeyle sosyal kayıpların da mümkün olan en alt seviyede tutulmasını amaçlar. Afet yönetiminin altını çizdiği en önemli nokta; merkezi ve yerel yönetimlerin uyumlu çalışmaları ve halkın katılımıyla zorlukların
üstesinden daha kolay gelinebileceği. Özetle pek çok uzmanın da ifade ettiği gibi asıl önemli olan yara sarmak değil hazırlıklı olmak.
Beşiktaş Belediyesi afetler konusundaki duyarlılığını
ortaya koyuyor
Beşiktaş Belediyesi, toplumun her kesiminin olayların olumsuz etkilerinden
en az zararla kurtulabilmesi adına bilgi paylaşımı ve bilinçlendirme çalışmalarına senelerdir devam ediyor. Örneğin zaman içinde yaptığı “Afetlere Hazır mıyız?” konulu halka açık paneller, “Depreme Hazırlık” programı çerçevesinde düzenlediği etkinliklerin yanı sıra alınması gereken önlemler ve
afetler konusundaki duyarlılığını kararlı bir şekilde ortaya koydu. Boğaziçi
Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü ile birlikte Gezici Deprem Simülasyon Eğitimi TIR’ını Beşiktaş Meydanı’na kurup,
simülasyon odasıyla olası depremlere karşı deprem öncesi ve sırasında
yapılması gerekenlerin uygulamalı olarak öğretilmesine olanak tanıdı. Bu
uygulamada asıl altının çizilmesi gereken nokta bu tip girişimlerin sorumlu, pratik ve yenilikçi bir anlayışın ürünü olması ve Beşiktaş Belediyesi’nin
özellikle söz konusu insan hayatı olduğunda projelere desteğini her zaman
içtenlikle sürdürmesi.
Afet yönetimi anlayışı değişti
Zaman içinde afetler sonucu oluşan riskler değişse de etkili ve sürekli bir
afet yönetimiyle gerekli önlemleri alarak tehlikeyi azaltabilmemiz mümkün.
Afetler zincirleme pek çok etkiyi de beraberinde getiriyor. Örneğin deprem
ya da sel sonrası oluşabilecek salgın hastalık tehlikesi hayatı tehdit edebilir.
Zincirin tüm halkalarını düşünüp hareket etmek facianın zararını azaltmak
adına oldukça önemli.
Afet yönetimi sayesinde; sistemli hazırlık, güçlendirme ve toplumu bilinçlendirme çalışmalarının yapılıp, toplumsal örgütlenmenin sağlanmasıyla sadece kötü olaylar sonrası yardımda bulunma ezberini bozarak kalıcı ve akılcı önlemler alınıyor. Etkin koordinasyonunu sağlamış bilinçli bir afet yönetimi, afet öncesi ve sonrasında insanlara zaman kaybetmeden ulaşılması-
Afet Yönetim Merkezi (AYÖM)
Beşiktaş Belediyesi’nin Akatlar’da açtığı Afet Yönetim Merkezi (AYÖM) olası doğal afet ve karla mücadele için yöneticilerinin, birimlerle koordinasyon
kuracağı ana merkez olarak karşımıza çıkıyor. 2008 yılında organizasyonu
tamamlanan merkezde dört ana kurtarma ekibi bulunuyor. Her ekibin altında afetler, kurtarma ve bilgilendirme konularında eğitim görmüş 120’ye yakın
personel görev yapıyor. Kurtarma ekiplerine destek vermek adına ilçenin tüm
mahallelerinde 30 kişilik Mahalle Gönüllü Kurtarma Ekipleri oluşturulmuş, bu
genç ve dinamik ekip olası bir afet durumunda ana ekiplere her türlü desteği
sağlamayı amaçlıyor. AYÖM’de tüm çalışma ve eğitimlerin gerektiği takdirde
revize edilerek merkezin dinamizmini koruması hedefleniyor. Bu sayede hizmetler en etkin şekilde verilebilecek.
B+ SONBAHAR 73
Deprem ve AYÖM
Aile Tanıtım Kartı Projesi
İstanbul Teknik Üniversitesi’ne hazırlatılan Beşiktaş ilçesindeki bazı mahallelerin zemin raporlarının tetkiki neticesinde oldukça önemli sonuçlara
varıldı. Beklenen Marmara Depremi’nde, Ortaköy Deresi ve Ihlamur Deresi vadileri çevresinde söz konusu depremin büyüklüğüne bağlı olarak bazı
hasar ve yıkıntılar olabileceği tahmin ediliyor. Durum böyle olunca, yani
neyle savaştığımızı olabildiğince net ortaya koyabildiğimize ve daha önceki deneyimlerimizde de gördüğümüz gibi ahlanıp vahlanmanın hiçbir sorunu çözmediğinin bilincinde olduğumuza göre sıra yapılması gerekenlere,
çözüm, önlem ve projeler üretmeye geliyor. AYÖM özelikle depremler konusundaki hassasiyetini ortaya koyduğu Olası Deprem Projesi kapsamındaki çalışmalarıyla pek çok akılcı uygulamayı hayata geçirmeyi amaçlıyor.
Örneğin oluşturulacak Seyyar Cerrahi Merkezleri ile deprem anında yaralılara en hızlı ve etkin yardımın yapılması amaçlanıyor. Bu merkezler en az
500 yatak kapasiteli olacak. Ulaşım kolaylığına sahip bu merkezlerin otoparkları ölüm vakaları durumunda morg olarak kullanılabilecek. Kulağa sevimsiz gelse de Kocaeli Depremi’ni hatırlayacak olursak bu noktanın atlanmamış olduğunu görmek oldukça önemli.
Merkez ilk kez B+ ile paylaştığı bir projeyle ebeveynleri oldukça rahatlatacak gibi görünüyor. “Önce çocuklar ve okullar” sloganıyla hizmetlerine devam eden AYÖM, afetler yaşanırken savunmasız durumda olan çocuklarımızın kaybolmaları ve zarar görmelerini önlemek adına Aile Tanıtım Kartı Projesi’ni hayata geçirmeye hazırlanıyor. Çocuklara ilişkin bilgilerin yer
alacağı kartla miniklerin afet durumunda yabancı kişilere teslim edilmesinin önüne geçilmiş olacak. Sistem, okulda sorumlu kişinin kartı görmeden
çocukların okuldan ayrılmasına izin vermeme esasına göre işleyecek. Son
zamanlarda çocuk kaçırma olaylarındaki artış göz önüne alınırsa bu uygulamanın oldukça yerinde olduğu söylenebilir.
Bir diğer önemli uygulama ile parklar, spor alanları, boş yeşil alanlar ve
okullarda belirlenen Toplanma Alanları ile herhangi bir karışıklığa yer verilmeden semtlilerin güvenle bir araya getirilmesini sağlanabilecek. Ortaköy
Dereboyu’da oluşturulan Afet Deposu’nun yanı sıra helikopter pisti de bulunan Aykut Barka Deprem Parkı herhangi bir afet durumunda ana depo
olarak kullanılacak. Bu uygulamalar sayesinde AYÖM; deprem anında ve
sonrasında kargaşa ve düzensizliği önleyerek tüm kritik noktaları kontrolü
altına alabilecek.
74 B+ SONBAHAR
Afetlere karşı tüm önlemler en etkili şekilde alınsa da bireyin cehaletiyle
mücadele edilmez ve toplumsal bilinç oluşturulmazsa kayıpları azaltmak
maalesef mümkün değil. Eğitimin hayat kurtarabildiğinin bilinciyle AYÖM
tam da bu noktadan hareketle afetlerle ilgili hazırlanan broşürlerle ev ve
okullara ulaşmayı planlıyor. Aykut Barka Deprem Parkı’nda oluşturulacak
simülasyonlarla semtliler almaları gereken önlemleri uygulamalı olarak öğrenebilecekler.
Merkez son olarak yaşanan sel felaketinde meteorolojinin yaptığı uyarıları dikkate alarak Afetle Mücadele Ekipleri ile hafta sonu dahil olmak üzere
her gün 24 saat mahallelerde Beşiktaş kentlilerinin yanında oldu.
444 44 55 numaralı telefondan AYÖM’e sizler de ulaşabilirsiniz. B+
B+ SONBAHAR 75
Kimlik
Ölümsüz
La Diva Turca
Yazı: Gülçİn TAHİROĞLU
Beşiktaş Belediyesi dünya opera tarihinin en büyüklerinden biri olan
Leyla Gencer’in anısına dikilecek heykel için yarışma düzenliyor.
Vefatının ardından külleri Boğaz’a savrulan Leyla Gencer’in
heykeli onu gelecek kuşaklara taşıyacak.
76 B+ SONBAHAR
O
sahnede ağlamayı, ağlatmayı bildiği kadar, gülmeyi
güldürmeyi de çok iyi biliyordu. Söylediği her operanın, oynadığı her rolün tadını, keyfini çıkarmayı bilirdi.
Sesinin bin bir rengi vardı… Bestecinin yarattığı kişiliğe
uygun olanı bulur, onu sesine yansıtırdı. Repertuvarında 23 besteciden 73 opera bulunuyordu. O kim miydi? Repertuvarında 41 opera eseri olmadığına göre, o tüm dünyanın tanıdığı Maria Callas olamazdı. Peki ondan sonra adını opera tarihine altın harflerle yazdıran sanatçı kimdi?
Donizetti’yi en iyi yorumlayarak ‘Donizetti Kraliçesi’ adına layık görüldü...”
Zeynep Oral “Onun yetkinliği olmasaydı, başaramasaydı, gelip geçecek
olan ama bugün birer repertuvar operasına dönüşen tüm eserleri sevdirdi”.
Belisario’yu halka o mal etti.
Zeynep Oral onunla ilgili yaptığı saptamalardan birinde; “Söylediği her
operanın, oynadığı her rolün tadını, keyfini çıkarmak için sesinin rengini de-
Bu soruları sanat dünyasını yakından bilenler hemen doğru olarak yanıtlar. O dünya opera tarihinin en büyük sopranolarından biri olan Leyla
Gencer’dir. “La Diva Turca”, “La Regina” adları ile anılan Leyla Gencer.
O yaşamı boyunca sayısız övgüyle karşılaştı. Gazeteci Zeynep Oral’ın onu
anlatan kitabı “Tutkunun Romanı Leyla Gencer”de yer alan maestro Ricardo Muti de ona hayran olanlardan sadece biriydi. Ricardo Muti’nin “Tüm
Violetta’ları dinledim ama senin kadar iyisi hiç olmadı” sözleri bir övgüden
de öteydi.
Neydi onu benzersiz kılan? Seslendirdiği eserlerdeki dramatik, psikolojik
derinliği yakalaması mıydı onu çekici kılan? Yoksa en çok güçlü kişilikleri,
lirikten çok dramatik kişileri sevmesi miydi onu ulaşılamaz yapan…
Lucia’nın, Norma’nın, Lady Macbeth’in, Queen Elizabeth’in, Filora Tosca’nın, Lucrezia’nın, Madam Butterfly’ın, Alceste’nin, Aida’nın,
Violetta’nın, Leonora’nın “Leyla la Turca”sı Leyla Gencer seçkin opera
sahnelerinde, resitallerde derin hayranlık uyandırmayı bildi.
Onun büyüklüğünü anlatmak için “Tutkunun Romanı”ndan birkaç alıntı yapalım: “Verdi’nin dehasını sevdi. Bellini’nin eserlerine doyamadı.
“Robert Devereux” / Roma / 1966
“Don Carlo” La Scala / Milano / 1963
B+ SONBAHAR 77
ğiştiriyordu” ifadesini kullanıyor. Ve Leyla Gencer’in sözlerinden bir alıntı
Ankara Devlet Konservatuvarı’nda ders vermek üzere Türkiye’ye ge-
yapıyor: “Koyulukla açıklık arasında sesin yüz binlerce rengi vardır. Bir notanın yüz binlerce rengi vardır. Bestecinin yarattığı kişiliklerden ne istediğini çok iyi bilirsen, yüz binlerce renk içinden o kişiliğe en uygun rengi bulup
çıkarabilirsin…”
len ünlü İtalyan soprano Giannia Arangi Lombardi ile tanıştıktan sonra İstanbul’daki konservatuvar eğitimini yarıda bırakarak çalışmalarını
Ankara’da onun özel öğrencisi olarak sürdürdü. Hocasının İtalya’da hayatını kaybetmesinden sonra İtalyan tenor Apollo Granforte hocası oldu.
Sahnedeyken neler hissediyordu Leyla Gencer? Bu kez Zeynep Oral’ın
Kültür Bakanlığı için hazırladığı “Leyla Gencer” kitabına başvuralım. Onun
anlatımıyla öğrenelim içinde bulunduğu duyguları: “Sahneye çıktığın ilk
anda, karanlıktan ışığa geçtiğinde, gerideki her şeyi unutursun. O anda izleyiciyle aranda bir gerilim hissedersin. Elektrikli bir hava… Seni sınıyorlardır. Senden beklentileri sonsuzdur. Senden Tanrıları yeryüzüne indirmeni,
sahneye getirmeni, her istediklerini vermeni beklerler. Sen bunu bilirsin. O
gerilimi iliklerinde duyarsın…”
Leyla Gencer, Devlet Tiyatroları Ankara Operası’nda korist olarak görev yaparken 1950 yılında sahnelenmeye başlayan “Cavallerina Rusticana” operasında Santuazza rolü ona verildi. Gencer’in bu rolle başlayan opera kariyeri dünya opera tarihinin en büyük sopranolarından biri olarak sona erdi.
Yaşanan muhteşem gerilim bir sanatçı üzerinde nasıl etkili olur? Bu sorunun yanıtını da veriyor Leyla Gencer: “Sonra oyununu oynamaya, şarkını söylemeye başlarsın. Artık sesin, senin sesin değildir. Sesin yalnızca bir
araç, bir müzik aletidir. Sen o müzik aletini eline almış, istediğin gibi kullanıyorsun ve o sana itaat etmek zorunda. Artık sen, sen değil bir başkasısındır, canlandırdığın kişisindir. O başkası, sensin.”
Leyla Gencer’in Boğaz’a savrulan külleri onun hem Anadolu’ya hem de
Avrupa’ya ait olduğunu kanıtlar gibiydi adeta. Beşiktaş Belediyesi bu
ölümsüz sanatçıyı gelecek kuşaklara aktarmak ve belleklere kazımak adına bir yarışma düzenliyor. Yarışma Leyla Gencer’in heykelini yorumlayacak
sanatçıyı belirlemek adına yapılıyor. B+
Acımasızca eleştirirdi
Onu yakından tanıyanların söylediği gibi Leyla Gencer her temsilden sonra
kendini acımasızca eleştirirdi.
Zeynep Oral, “Leyla Gencer” kitabında onun “kusursuzluğun peşinde bir
ömür” geçirdiğini anlatıyor. Leyla Gencer’in kusursuzluğunu anlatan cümleler şöyle: “Yalnız meslek yaşamında, yalnız sahnede değil, hayatın her
alanında peşinden koştuğu bir ilke vardı: Kusursuzluk… Sahnede de yaşamda da her şey mükemmel olmalıydı. Mükemmeliyetçiydi. Bu nedenle özellikle sahnede, yalnızca kendisinin değil, rol arkadaşlarının, orkestranın, koronun, giysilerin, sahne tasarımının, ışıkların, her şeyin, ama her şeyin mükemmel olmasını isterdi. Onun bu tavrı, kendisine karşı da acımasızca bir eleştirmen olmasını sağladı. Kendi gücünü ve güçsüzlüklerini çok iyi
biliyordu. Kendini aşmaya çalışması, kendiyle yarışması hep bundandı…”
Zeynep Oral “Tutkunun Romanı”nda Leyla Gencer’in kişiliğine ilişkin ipuçları veriyor: “Kapris ya da titizlik arasında bir uçtan öteki uca gidip geliyordu. Ancak Scala’da çalışanların bugün bile onu ne denli sevdiklerine,
Scala’dan içeri adımını attığı an nasıl çevresinde pervane olduklarına kendim tanık oldum.”
Leyla Gencer’in gördüğü ilgiden etkilenen Zeynep Oral’a cevabı ise şöyle olmuş: “Ne ekersen onu biçersin… Ben bunu Anadolu köklerimden öğrendim.
Çalışanlara tatlılık, güler yüz, yakınlık göstermek kültürümün bir parçasıydı…”
Kökleri nereden nereye…
Leyla Gencer’in köklerinin bir yanı Anadolu’ya diğer yanı Polonya’ya doğru
uzanıyordu. Polonezköy’de doğan Gencer’in annesi Polonyalı aristokrat bir
ailenin kızı olan Alexandra Angela Minakovska’ydı. Annesi eşinin ölümünden
sonra Müslüman olup, Atiye adını almıştı. Babası Safranbolulu köklü bir ailenin oğlu olan Hasanzade İbrahim Bey’di. Soyadı Kanunu’ndan sonra Çeyrekgil soyadını alan İbrahim Bey, ağabeyi Hüseyin Çeyrekgil ile çiftçilik, balıkçılık, taşımacılık ve Çubuklu Suyu’nun işletmesini yapıyordu. Ayrıca Lale
Sineması’nın işletmesini de üstlenmişti ve Karaköy’de hanları bulunuyordu.
Leyla babasını genç yaşta kaybetti. 1928’de İstanbul’da doğan ve 10 Mayıs 2008’de Milano’da vefat eden Ayşe Leyla Çeyrekgil, 1946’da bankacı İbrahim Gencer ile evlendi. Eşinin soyadını kullanan Leyla Gencer İstanbul İtalyan Lisesi’ni bitirmişti.
Bir süre İstanbul Devlet Konservatuvarı’nda şan eğitimi aldı. Fransa’nın
önde gelen hocalarından Reine Gelenbevi, ünlü orkestra şefi Muhittin Sadak ve besteci Cemal Reşit Rey’in öğrencisi oldu.
78 B+ SONBAHAR
Maestro Gavazzeni ve Leyla Gencer / 1972
Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde Aya İrini Konseri / 1984
Heykel yarışmasıyla
ilgili detaylar
Beşiktaş Belediyesi’nın Leyla Gencer'in anısına düzenlediği
heykel tasarım yarışması Türkiye Cumhuriyeti uyruklu tüm heykeltıraşlara açık olacak.
Yarışma jürisi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü
Prof. Rahmi Aksungur başkanlığında, Prof. Vedat Somay, Prof.
Nilay Büyükişleyen, Prof. Ferit Özşen ve Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zekai Görgülü’den oluşuyor. Yarışmanın danışman jüri Üyeleri ise; Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü
Rengim Gökmen, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müdürü Prof. Dr. Mesut İktu, sanat tarihçisi Murat Katoğlu ve makine yüksek mühendisi Hasan Mani. Jürinin yapacağı
değerlendirme sonucunda birinciliği kazanan tasarımın sahibine 22 bin, ikinciye 15 bin, üçüncüye 8 bin TL ödül verilecek. Bir
yarışmacı da 5 bin TL tutarında mansiyon ödülü alacak. Yapılan çalışmalar 20 Kasım 2009 saat 17.00’a kadar Beşiktaş Belediyesi Plan ve Proje Müdürlüğü’ne teslim edilecek. Yarışmaya
katılan tüm tasarımlar 15 gün süre ile Beşiktaş Belediyesi Sergi
Salonu'nda sergilenecek. Eserin yüksekliği kaide hariç en fazla
2 metre 50 santimetre olacak.
16 Mayıs 2008
B+ SONBAHAR 79
Cumhuriyet bayram›
Cumhuriyetimizin 86. yıldönümünü
coşkuyla kutladık!
Bu topraklarda özgürlük uğruna savaşan, ulusunu çağdaş uygarlık düzeyine taşıyan bir lider yaşadı; Atatürk. O sürdürdüğü bu çetin savaştan dimdik çıkarak halkına insanca ve onurluca yaşayabilecekleri bir vatan emanet
etmekle kalmayıp, emanetini eşsiz bir rejimle taçlandırdı. Öngörü gücü bu
denli güçlü bir dehanın bizler adına inşa edip bilinçli tercihleriyle şekillendirdiği bu ülke pek çok mazlum ulusa örnek oldu. Tarihi bilinçli olarak tahrip
etmeye çalışanlara inat eserleri hâlâ sapasağlam ayakta. Oluşturduğu model ve düşünce sistemi hâlâ eskisi gibi yolumuzu aydınlatıyor. Bizler tam
86 yıl sonra ona minnetimizi sunmak adına hâlâ ilk günkü sevinç ve coşkumuzla bir araya geliyoruz.
Yeryüzünde çok az insana nasip olmuş bir dehaya sahip Ulu Önder
Atatürk’ün en büyük kutsal emaneti olan ve bugüne kadar itinayla taşınan
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 86. yıldönümü her yıl olduğu gibi bu sene de
yurdun dört bir yanında coşkuyla kutlandı. Bu kutsal emanetin sadık bekçileri olan Beşiktaş kentlileri de belediyenin 28 Ekim günü düzenlediği yürüyüşte tek yürek oldular. Katılımcılar, “Türk ulusunun yaradılışına en uygun
olan yönetim cumhuriyettir.” diyen Atatürk’ün mirasına gönülden sahip çıktıklarını bir kez daha gösterdiler.
Ortaköy Hacı Mahmut Camii Meydanı’nda Beşiktaş Kaymakamı Saadettin Yücel, Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Belediye Başkan Vekili
Kemal Çiloğlu, Belediye Başkan Yardımcıları Uğur Büyükbalkan ve Füsun
Türkvan’ın katıldığı fener alayı ile başlayan yürüyüş, Barbaros Meydanı’na
80 B+ SONBAHAR
kadar hep birlikte söylenen marşlar eşliğinde devam etti. Çeşitli televizyon
kanallarının ana haber bültenleri yürüyüşü canlı yayında ekrana yansıttı.
Bu özel günde hissedilen haklı gururla Türk bayrakları ve meşalelerle Beşiktaş Meydanı’na gelen kortej daha sonra Barbaros Meydanı’nda Cumhuriyet konserini izledi. Birbirinden değerli sanatçılar Cumhuriyet coşkularını Beşiktaş kentlileriyle paylaştı. “Anadolu’da Dört Mevsim” adı altında
düzenlenen konserde, Sabahat Akkiraz, Yavuz Bingöl, Candan Erçetin,
Fahir Atakoğlu gibi müziğin dev isimleri Anadolu Senfoni Orkestrası eşliğinde sahne aldılar. Saat 20.00’da başlayan konser Beşiktaşlıların yoğun
katılımıyla oldukça keyifli geçti.
Konser öncesi yaptığı konuşmada Beşiktaşlılara “Sevgili Mustafa Kemalciler” şeklinde seslenen Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal bu toprakları vatan yapan Mustafa Kemal Atatürk’e minnetini bir kez daha bu anlamlı günde dile getirdi, semtte kutlamaların her zaman daha farklı ve coşkulu
olduğunu belirtti.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları bir sonraki gün Konaklar
Meydanı’nda düzenlenen bir törenle devam etti. CHP İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal'ın katıldığı tören, Atatürk Anıtı’na çelenk konulmasının ardından saygı duruşu ve İstiklal
Marşı’nın okunmasıyla sona erdi. B+
B+ SONBAHAR 81
Anma
Atamızı saygıyla andık!
Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, ölümünün 71. yıldönümünde tüm
yurtta gerçekleştirilen törenlerle anıldı.
Bu törenlerden biri de Beşiktaş Meydanı’nda gerçekleştirildi. Beşiktaş ilçe
Kaymakamı Saadettin Yücel, Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Belediye Başkan Vekili Kemal Çiloğlu, Başkan Yardımcıları Uğur Büyükbalkan, Füsun Türkvan, Belediye Meclisi Üyeleri ve muhtarların katıldığı törende Beşiktaş Meydanı’ndaki Cumhuriyet ve Demokrasi Anıtı’na çelenkler
konuldu. Saygı duruşu yapıldı ve İstiklal Marşı okundu.
Beşiktaş Meydanı’ndaki törenin ardından Sakıp Sabancı Anadolu
Lisesi’nde günün anlam ve önemini vurgulayan konuşmalar yapıldı, şiirler okundu. İsmail Ünal söylenen marşlara öğrencilerle birlikte eşlik ederek
programı sonuna kadar izledi.
Resmi törenlerin ardından Akatlar Kültür Merkezi’nde Beşiktaş
Belediyesi’nin düzenlediği ve her kesimden Beşiktaş kentlisinin katıldığı
bir tören yapıldı.
Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, açılış konuşmasında şu sözlere yer
verdi: “Bugün bizim için çok önemli, çünkü her 10 Kasım, Mustafa Kemal’e
daha farklı, daha yürekten, daha duygulu baktığımız bir gün oluyor. Mustafa Kemal, Beşiktaş sınırlarından Samsun’a çıkarken bir asker, Mustafa
Kemal askeri kıyafetlerini çıkartıp Anadolu’da mücadeleye başlarken bir
kurtarıcı, Mustafa Kemal tüm savaşlarda dev bir komutan, Mustafa Kemal, Cumhuriyetimizi kurduğu zaman bir devlet adamı… Ama bütün bunların ötesinde, Mustafa Kemal’i, tarikat yuvalarıyla mücadele ederken, harf,
şapka ve diğer bütün devrimleri yaparken dev bir devrimci kimliğiyle biliyoruz. İşte Mustafa Kemal’in bu devrimci kimliğinden aldıklarımız, bizi aydınlık yarınlara taşıyacaktır.”
Programda Beşiktaş Belediyesi’nin hazırladığı “Güle Güle Çocuklar” adlı
filmin gösterimi yapıldı. Ardından araştırmacı, şair ve yazar Sunay Akın’ın
“Atatürk ve Kadın” konulu söyleşisi gerçekleştirildi. Hem film hem de Sunay Akın’ın anlatımları ilgi ve heyecanla izlendi.
“Bağımsızlık
benim
karakterimdir.”
Haberler
Depremi unutmak yok!
10 sene önce saat 03.01’de kapımızı çalan deprem ocakları söndürüp, aileleri darmadağın etmişti. O gün bugündür yaşananlar
unutuldu gitti. Oysa hafızamızı biraz zorlasak
ne görüntüler gelir geçer gözümün önünden…
Taş üstünde taşın kalmadığı evler, insan hayatının ne kadar ucuz olduğunu anlatan sahneler ve
yetkililerin acizliği bir bir hatırlanır yeniden. Sanki bir daha yaşamayacakmışız gibi, felakete nasıl
hazırlıksız yakalandığımızı unuturuz, o anlar “keşke” demenin anlamını yitirdiği anlardır. Bu acı deneyim sonrasında gerçekleri tartışmak adına bir
kıpırdanma olmadı değil, ama yapılan çalışmalar
saman alevi misali yok oldu, izi kalmadı. Bu konuyu
hafızadan silmeye niyetli olmayanlar da vardı. Onlar
çözümün peşinden giden insanlardı. Konunun özü
bilinçli bir eğitim almaktan geçiyor. Beşiktaş Belediyesi, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve
Deprem Araştırma Enstitüsü ile birlikte 7 Ağustos 2009 Cuma günü
önemli bir çalışma başlattı. Gezici Deprem Simülasyon Eğitim TIR’ı
Beşiktaş Meydanı’na kuruldu. TIR’da oturma ve mutfaktan oluşan
simülasyon odasında deprem sırasında yapılması gerekenler uygulamalı olarak gösterildi. 14 Ağustos 2009’a kadar hizmet veren Gezici Deprem Simülasyon Eğitim TIR’ı önemli bir işlevi yerine getirdi.
Hafızaları tazeledi ve en önemlisi deprem öncesi ve sonrasında korunma yöntemlerinin yerleşmesini sağladı. Deprem bilincini her kesime ulaşarak geliştirmeyi hedefleyen belediye, deprem öncesi ve
sonrası hayat kurtaracak bilgi ve önerilerin yer aldığı deprem bilgi
kartlarını semtlilerle paylaştı. Beşiktaş Belediyesi halkı aydınlatmak
adına bu çalışmaları sürdürecek.
Afet, Çocuk
ve Okullar
Marmara Depremi’nin 10. yılında
YTÜ Doğa Bilimleri Araştırma Merkezi ve Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi “Afet, Çocuk ve
Okullar” konulu sempozyum düzenledi. 15 Ağustos 2009’da gerçekleştirilen sempozyumda dünya
ve Türkiye’nin deprem riski, okullarımızın deprem konusunda yeniden yapılandırılması, medya ve
STK’ların rolü masaya yatırıldı.
“Kalbinle Çalış”
Türk Kalp Vakfı; Beşiktaş Belediyesi’nin işbirliğiyle tanınmış ve kıymetli kardiyolog hocalarının ve ünlü konuklarının katılımıyla 24 Eylül’de bir toplantı gerçekleştirdi. Türk Kalp Vakfı Başkanı Çetin Yıldırımakın, Dünya Kalp
Federasyonu, Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Ekonomik Forumu’nun tüm
dünya ülkelerine “Kalbinle Çalış” sloganıyla duyurdukları kalp ve damar
hastalığı riski konusundaki çok önemli mesaj ve uyarıları açıkladı.
Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın da bir konuşma yaptığı toplantıya Türk futbolunun popüler ismi ve Türk Kalp Vakfı Mütevelli Üyesi Fenerbahçe Kulübü eski Başkanı Ali Şen ve yorumcu Bengü de katıldı.
Sağlıklı dişlere!
Bilimsel araştırmalar, karşımızdaki kişinin hakkımızda bir fikir sahibi olabilmesi için sadece 7 dakikanın yeterli olduğunu gösteriyor. Ve o kısa sürede en çok dikkati çeken bölge ağız ve dişler.
Peki çarpıcı bir gülümsemeye sahip olabilmek için ağız ve diş sağlığımıza ne kadar özen gösteriyoruz? Bu sorunun cevabını Türk Diş Hekimleri Birliği kaynaklarını aktararak verelim.Türkiye’de
12 yaş gurubunun yüzde 84’ünün dişlerinde çürük var. Bir diğer araştırma ise, Türk Periodontoloji Derneği ile Colgate’den… Türkiye’de daha önce hiç diş hekimine gitmeyenlerin oranı yüzde 26. Kişi başına düşen yıllık diş macunu tüketimi Almanya’da 470 gram, Çin’de 202 gram,
Amerika’da 572 gram iken Türkiye’de 86 gram. Sağlık Bakanlığı’nın araştırmasına göre de, diş
hekiminin yolunu şaşıranlar arasında birinciliği koruyoruz. Kısacası ağız ve diş sağlığı konusunda
gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında bir sınıfta kalma durumu söz konusu. İşte bu noktada Beşiktaş
Belediyesi, Dentistanbul Hastanesi ile birlikte önemli bir sosyal sorumluluk projesine imza attı.
Temmuz sonundan ağustos sonuna kadar bir ay süreyle Beşiktaş bölgesinde yaşayan 7-16 yaşındaki çocuk ve gençlere ücretsiz “ağız ve diş sağlığı taraması” hizmeti verildi. 29 Temmuz’dan
Ağustos ayının sonuna kadar kliniklerde günde ortalama 30 kişi muayene edildi.
84 B+ SONBAHAR
Dans rüzgârları esti
18-23 Eylül 2009 tarihleri arasında düzenlenen Türkiye Dans Festivali’nde
dünyanın dört bir köşesinden gelen dansçılar Ortaköy Princess Otel’de bir
araya geldi. Salsa, hip hop, oryantal, tango… Toplam 104 dans performansı
izleyicileri büyüledi. Etkileyici dans show’lar, ödüllü yarışmalar, eğlenceli partiler, dünyaca ünlü eğitmenler eşliğinde düzenlenen dans kursları farklı kültürlerden esintiler yaşattı. Beşiktaş Belediyesi’nin de desteğini alan festivali dinamik kılan unsur, profesyonel dansçıların yanı sıra amatör dansçıların da performanslarını sergileme olanağı bulmalarıydı. İstanbul’un ev sahipliğini yaptığı, Küba ve Dominik Cumhuriyeti’nden yetkililerin de yer aldığı festivalde, altı
gün boyunca İstanbul Boğazı’nın eşsiz manzarası dansın sıcacık enerjisiyle
buluştu.
Beşiktaş’ın kaybı
Siyah beyazlıların büyük kaptanı, spor yazarı, yorumcu Vedat Okyar 20
Temmuz 2009’da aramızdan ayrıldı. Bir süredir kanserle mücadele eden
Okyar, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. 64 yaşında hayata veda
eden Vedat Okyar’ın kaybı spor camiasında üzüntü yarattı. Futbol hayatına
İnegölspor’da başlayan Okyar, 1968-1976 yılları arasında Beşiktaş’ta 253
maçta oynadı ve 21 gol attı. 33 kez Türk Milli Takımı formasını giyen Okyar, futbol oynadığı dönemde 43 penaltıdan 42’sini gole çevirdi. Nezaketi ve düzeyli yorumlarıyla tüm futbol camiasının sevgisini kazanan Okyar’ın
tabutu Beşiktaş bayrağına sarıldı. Üzerine “10 Numara Vedat Okyar” yazılı
bir Beşiktaş forması konuldu. Futbolseverler Vedat Okyar’ı her zaman güzel duygularla anacak.
Uzak renkler
Bebek şenlendi
Bebek semti yazın cazibe merkezi olma özelliğini korudu. Bebekliler bir arada eğlenmenin keyfini çıkardılar bu yaz. Bebek Park’ta Garanti Flexi Card’ın sponsorluğunda dördüncüsü düzenlenen şenlik
Beşiktaş Belediyesi ve Bebekliler Derneği’nin katkılarıyla şölen havasına dönüştü. 12-14 Haziran 2009’da gerçekleşen Bebek Şenliği, Beşiktaş Bandosu’nun keyifli gösterisiyle başladı. Üç gün boyunca süren şenliğe Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal da katılarak halkın sorunlarını dinledi. Bu seneki etkinliğin sürprizlerinden
biri de Moda Tasarımcıları Derneği’nin çalışmasıydı. 25 ünlü modacı hazırladıkları koleksiyonla şenlikte yerlerini aldı. Moda rüzgârları
Cihangir’deki Artane Sanat Galerisi’nin sanat ve tasarım ürünlerinden oluşan bir pazar alanında devam etti. Şenliğin ilgi çeken bölümlerinden biri de “Gurme ve Ekoloji” konulu pazardı. Seçilen tatlar,
Bebeklilerin beğenisine sunuldu. Daha bitmedi, ilgiyle dinlenen şenliğin starları da vardı: Eski Tüfekler, Oldies But Goldies, Vahram Gesar ve Kerim Soysal’ın DJ performansı, Sattas, aCuba ve son olarak
Bebek Mızıkacıları… Onlar da Bebeklilerle birlikte müziğin keyfini çıkardılar. Şenliğin tadı gelecek seneye kadar unutulmayacak.
Fotoğraf sanatçısı Ethem Temo, Amerika’dan Asya’ya objektifine takılanları Beşiktaşlılarla paylaştı. Temo ilk kişisel sergisini 28 Mayıs
2009’da Beşiktaş Sanat Galerisi’nde gerçekleştirdi. Açılışa Beşiktaş
Belediye Başkanı İsmail Ünal da katıldı. Temo’nun çalışmalarını portreler, farklı kültürlerin gündelik yaşamları ve doğa fotoğrafları oluşturdu. Ethem Temo fotoğraf çalışmalarını kısa anlatımlarla zenginleştirdiği
bir kitabı da sergiye katılanların beğenisine sundu. Ve sosyal sorumluluk anlayışı gereği kitabının satışından elde edilecek geliri Muhtaç Çocuklar Vakfı’na bağışladı. Eserlerinin yanı sıra toplumsal duyarlılığı ile de
takdiri hak eden sanatçının bundan sonraki çalışmaları ilgiyle izlenecek.
B+ SONBAHAR 85
Haberler
Denize hasret nesiller
Deniz Temiz Derneği ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın ortaklaşa düzenlediği “Sınırsız Mavi” projesi bir acı gerçeği de su yüzüne çıkardı. İstanbul’da
150 bin çocuğun denizi görmediğini biliyor muydunuz? Şaşırmayın, bu
acı gerçek araştırma sonucunda açığa çıktı. Yaşadıkları semtin dışına
çıkamayan dar gelirli ailelerin çocukları kelimenin tam anlamıyla denize hasret yaşıyorlar. Beşiktaş Belediyesi bu gerçekten hareket ederek
üzerine düşen sorumluluğun bilinciyle her mahalleliye özel tekne gezileri
düzenleme kararı aldı. Şehrin stresinden uzak, birbirleriyle kaynaşan Beşiktaşlılar 15 gün boyunca İstanbul Boğazı’nda piknik keyfini yaşadılar.
Dolu dolu bir yaz
Okulların kapanmasının ardından sıra Yaz Okulları’na geldi. Beşiktaş Belediyesi ve Beşiktaş Halk Eğitimi Merkezi’nin düzenlediği Yaz Okulları kapılarını 7-16 yaş grubundaki tüm çocuk ve gençlere açtı. Futbol, basketbol,
tenis, drama, halk oyunları, bale ve İngilizce alanlarında faaliyet gösteren
yaz okulları eğitirken, eğlendirmeyi de ihmal etmedi. Gençler sporu, sanatı,
kültürü, kısacası yaşamın her alanını yaşayarak öğrenme olanağına kavuştu. Yaz okullarının kazandırdığı en önemli kazanımlardan biri de arkadaşlık ve paylaşma duygusu. Yaz okullarını başarıyla bitirenlerin sertifikalarını
3 Eylül 2009’da Beşiktaş Kaymakamı Saadettin Yücel, Beşiktaş İlçe Milli Eğitim Müdürü Şeref Çalışır, Beşiktaş İlçe Halk Eğitimi Merkezi Müdürü İsmail Çelik verdiler. Törende çocuklar yaz boyunca öğrendiklerini sergilerken, katılımcılar yaptıkları konuşmalarda eğitimin önemini vurguladılar.
Preveze Deniz Zaferi’nin
471. yıldönümü kutlandı
Preveze Deniz Zaferi ve Deniz Kuvvetleri Günü'nün 471. yıldönümü
sebebiyle Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu, Beşiktaş Kaymakamı Saadettin Yücel ve Beşiktaş Belediye Başkan Vekili Kemal Çiloğlu’nun katılımıyla Beşiktaş'taki Barbaros Hayrettin Paşa Anıtı ve Türbesi'nde tören düzenlendi. Programda Deniz Kıdemli Albay Nafiz Turgut’un “Preveze Deniz Zaferi” ile İstihbarat Yüzbaşı Eyüp Uyanık’ın “Türk Deniz Kuvvetleri” konulu takdimleri de yer aldı.
Uluslararası film festivali
FGP Prodüksiyon ve Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen
1.Uluslararası Boğaziçi Film ve Video Festivali 13 Eylül 2009’da başladı. Festivalde 100’ü aşkın film arasından seçilen 11 kısa filmin gösterimi
yapıldı. Festivalde jürinin ödül verdiği üç film, İstanbul’dan sonra Ekim
ayı içinde Paris ve New York’ta da özel gösterimlerle seyircilere sunuldu. Etkinlik yıl boyunca sürecek. Alfred Hitchcock’un “Sapık” filminden
dünyada ilk defa tiyatroya uyarlanan “Ölüm Korkusu” adlı tiyatro oyunu
Aralık ayına kadar Akatlar Kültür Merkezi’nde gösterimde olacak. Sanatçı Ceylan İnsel’in festival için özel olarak hazırladığı sinema temalı interaktif resim sergisi ve müzik konserleri de yıl içinde gerçekleşecek.
86 B+ SONBAHAR
Filiz Kahraman
2010 Resim Sergisi ile
yalnızlığın izini sürdü
Filiz Kahraman 15 Ekim 2009’da hazırladığı 9. kişisel sergisiyle sanatseverlerle bir arada oldu. Beşiktaş Belediyesi Akatlar Kültür Merkezi’nde
gerçekleşen sergide sanatçı, şehrin içinde farklı yönlere çekiştirilen, parıltılı bir hayat yaşıyormuş gibi görünen günümüz insanının kalabalıklar içinde kayboluşunu, şehir, zaman ve yalnızlık üçlemesiyle anlattı. Sanatçı 30
Ekim’e kadar meraklılarıyla buluşan olan sergisinde, zaman zaman pek çoğumuzun yaşadığı bir gerçekliği incelikli bir biçimde ele aldı.
Yurt içinde yedi, yurt dışında bir kişisel sergi açmış ve otuza yakın karma
sergisi bulunan Kahraman önümüzdeki günlerde de gerçekleştireceği
pek çok projeyle çalışmalarını sürdürmeyi amaçlıyor. Sanatçı, modern çağı
daha da ileriye götürüp 2020, 2030, 2040, 2050, 3000 gibi seriler oluşturmayı ve gelecek çağları resimlerine taşımayı hedefliyor.
Park Buluşmaları
muhteşemdi
Beşiktaş Belediyesi Beşiktaş kentlisini yaz boyunca sanatla kucakladı. Park Buluşmaları tam bir sanat şölenine dönüştü. Sıcak yaz gecelerinde konserden film gösterilerine, tiyatrodan tek kişilik oyunlara
kadar geniş bir yelpazede katılım gerçekleşti. 15 Temmuz-20 Eylül
2009 tarihleri arasında yaklaşık 20 ayrı parkta gerçekleştirilen etkinliklere semt halkı ücretsiz katıldı. Sanatçılar Beşiktaşlılarla, Beşiktaşlılar sanatçılarla buluştu. Bu karşılıklı paylaşım çok önemliydi.
Türk filmleri arasında; Adab-ı Muaşeret, Devrim Arabaları, Güneşi
Gördüm dikkat çekti. Bulutsuzluk Özlemi, Grup Gündoğarken, Bülent Ortaçgil, Yeni Türkü, Yüksek Sadakat, Erdal Erzincanlı, Zardan
Adam, Ezginin Günlüğü, Sabahat Akkiraz ve Vedat Sakman hayranlarıyla bir araya gelmenin keyfini çıkardılar.
Ceyhun Yılmaz, Vedat Özdemiroğlu, Yalçın Ökten eğlenceli gösterileriyle, Altan Erkekli, Cezmi Ersöz, Rutkay Aziz ve Tarık Akan dinlenesi söyleşileriyle, Sibel Köse muhteşem sesiyle, Burçin Büke piyano resitaliyle Beşiktaş Buluşmaları’na renk kattılar.
Levent’te sokak futbolu
Çocukluğumuzdan bir anı olarak bizlere kalan komşuluk ilişkileri giderek yerini bireysel yaşama bıraktı. Artık insanlar aynı apartmanda
karşı komşularının adlarını bile bilmiyorlar. Çağdaş Leventliler Derneği işte tam da bu noktadan yola çıkarak Beşiktaş Belediyesi’nin
desteğiyle “Levent Mahallesi-Komşular Çaylancası” etkinliğini düzenledi. 7 Haziran 2009’da Levent Sevgi Parkı’nda gerçekleştirilen
etkinlik nedeniyle Hacı Adil Sokak yarım saat boyunca trafiğe kapatılarak futbol oynandı. Acun Ilıcalı ve Yılmaz Erdoğan’ın katılımıyla
şenlenen sokak futbolu Leventli gençlerle, Beşiktaş Belediye Meclisi üyeleri arasında gerçekleşti. Çağdaş Leventliler Derneği Genel
Başkan Yardımcısı Zehra El için, bölgelerindeki 400 binada komşuluk ilişkilerini yaşatmaya kararlı olduklarını söyledi. İki saat süren etkinlik Leventlilere eğlenceli dakikalar yaşattı.
Park Buluşmaları’nın en ilgi çeken gösterilerinden biri de “Türk şiirinde üç garip: Melih Cevdet, Oktay Rifat, Orhan Veli” anısına düzenlendi. Tiyatro sanatçıları Berkay Ateş, Can Yılmaz ve Emre Çakman sanatseverleri bir “Garip Akımı” yolculuğuna çıkardı. Neslihan
Arslan’ın seslendirdiği geceye besteci gitarist Ömer Özgeç ve kemanıyla ona eşlik eden Güneş Yuğnak Özgeç de katıldı. Sanatçılar
ilgiyle karşılandı.
Beğeniyle izlenen buluşmalardan biri de “Ustalara Saygı” etkinliğiydi. Bir döneme imzalarını atan Modern Folk Üçlüsü, Coşkun Demir ve Salim Dündar Abbasağa Parkı’nda halkla buluştu. Arda Uskan, Burhan Karaçam, Can Gürzap, Deniz Adanalı, Esin Afşar, Fatih Orbay, Hıncal Uluç, İzzet Öz, Özalp Birol, Yuri Ryadchenko’nun
da katıldığı etkinliklerde gerçekleştirilen dia gösterisiyle sanatseverlere hem görsel hem de müzikal bir şölen yaşatılmış oldu. Yine dikkat
çeken buluşmalardan biri de “Yeşilçam’da Yüzümüzü Güldürenlere
Saygı” gecesiydi. İsmail Dümbüllü, Şener Şen, Necdet Tosun, Kemal Sunal, Muammer Karaca, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Adile Naşit… Yıllarca Türk halkının yüzünü güldüren değerli ustalarımız anıların eşliğinde dile getirildi. Park Buluşmaları’na katılan tüm sanatçılar
ilgi ve hayranlıkla izlendiler.
B+ SONBAHAR 87
Haberler
Gidecek yerin mi var?
2 bin 500 pet şişe, 4 bin 500 meşrubat kutusu, 2 bin cam şişe, 116
ömrünü tamamlamış lastik, her biri kurşun asit ve polikarbon içeren
13 büyük boy akü… Bunların tümü denizlerimizden çıktı. STH gönüllüleri çocuklarımızın yarınlarına sahip çıkmak adına kolları sıvadı.
Dünya Çevre Günü’nde çevre bilincinin oluşmasına katkıda bulunmak adına 5 Haziran günü ilköğretim öğrencilerinin aktif katılımıyla
3. Konuşan Balık, Deniz ve Çevre Şenliği gerçekleştirildi. Çocuklar
hem eğlendi, hem de çeşitli yarışmalarda gösterdikleri performansla çevre konusundaki duyarlılıklarını gözler önüne serdi. Ortaköy
Meydanı’nda düzenlenen etkinlikte STH Açık Hava Sergisi, Katı
Atık Envanteri Sergisi yapıldı. STH gönüllülerinin miniklere yaptığı
sunumlarda insanoğlunun doğada yaptığı tahribat anlatıldı. Etkinlik
kapsamında düzenlenen yarışmada “Konuşan Balık” sloganı seçildi. Hamiyet Gerçek İlköğretim Okulu’ndan Yasin Bayraktar’ın sloganı birinciliğe layık görüldü. Yasin’in sloganı “Gidecek yerin mi var?”dı.
Bu sözün üzerine başka söze gerek var mı?
Her şey eğitim için
Beşiktaş Belediyesi ilçe sınırları içinde bulunan ilköğretim okulları ve
liselere verdiği desteği sürdürüyor. Yıllık boya badana, periyodik temizlik, dış cephe, yalıtım, laboratuvar, yuva binası ve spor sahası yapımına gönülden katkı sağlıyor. Eğitime destek sözü sadece bugünü
de kapsamıyor. Önümüzdeki beş yılda her okul ayrı bir plan dahilinde
değerlendirilecek. Her şey çocuklarımızın daha çağdaş bir ortamda
eğitimlerini sürdürebilmeleri için. Daha sağlıklı koşullarda eğitim gören çocuklarımızın ışığı yarınlarımızı aydınlatsın.
ÖSS Tercih Çadırı
Zorlu bir maratondur üniversiteye hazırlık dönemi. Dershane ile okul
arasında geçer günler. Çözülen milyonlarca testin ardından sınav
kâbusu da atlatıldıktan sonra her şey sona ermez. Şimdi sıra doğru
yeri tercih etmeye gelmiştir. İşte tam da bu noktada Beşiktaş Belediyesi öğrencilere yardım elini uzattı. 24 Temmuz-3 Ağustos 2009
tarihleri arasında Köyiçi Meydanı’na kurulan “ÖSS Tercih Çadırı”nda
öğrencilere Dilko ve Fen Bilimleri dershanelerinin rehber öğretmenleri yönlendirici bilgiler aktardılar.
Minik kalplerle el ele
Minik Kalplerle El Ele Derneği (MİKADER), Marmara Depremi’nin 10’uncu
yılında Kocaeli’ndeki çocuklarla Emel Sayın ve Ferhat Göçer’i İstanbul’da
bir araya getirdi. 17 Ağustos 2009’da gerçekleştirilen organizasyonda
Kocaeli’nde hizmet veren üç çocuk yuvası, iki gençlik merkezi ve iki yetiştirme yurdunun çocukları yer aldı. Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’na (SHÇEK) bağlı yuva ve yetiştirme yurtlarında yaşayan çocukların yaşam koşullarını iyileştirmeyi hedefleyen MİKADER, Beşiktaş
Belediyesi’nin desteğiyle Kuruçeşme Arena’da gerçekleştirilen konserden elde edilen geliri yine çocuklar yararına kullanacak.
88 B+ SONBAHAR
Yüzyılın soluğu;
Marmara Mermeri
Marmara Mermeri bu yıl ikinci kez ustaları bir araya getirdi. Barış
Parkı’nda düzenlenen 2009 Uluslararası Beşiktaş Heykel Sempozyumu, Beşiktaş Belediyesi ve Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü’nün ortaklaşa çabalarıyla gerçekleşti. Beşi Türk, dördü yabancı dokuz heykeltıraş Marmara Mermeri’ne
hayat vermek için çalıştı. Sempozyuma katılan sanatçılar; Giorgie
Cpajak, Kamen Tanev, Roberto Manzano, Valerian Jikia, Ayla Turan Tan, Songül Telek, Canan Sönmezdağ, Cemil Güç ve Tolga
Yurtözvere’ydi. Sanatseverler eserleri ve heykeltıraşların çalışmalarını pazar hariç her gün Barış Parkı’nda izleme olanağına kavuştular.
Sempozyumda ortaya çıkan eserler, Beşiktaş Belediyesi’nce uygun
görülen mekânlara yerleştirilecek.
Nezihe Meriç’i
kaybettik
Bir süredir kanserle mücadele eden Türk edebiyatının en önemli kadın yazarlarından Nezihe Meriç 18 Ağustos 2009’da aramızdan ayrıldı. 1925 yılında Gemlik’te doğan Meriç, Eskişehir Lisesi’nden mezun oldu. İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı ve Felsefe bölümlerine devam etti. Öğrenimi süresince Verda Ün ile piyano çalıştı. Kendine has sıcak üslubunu yapıtlarına da yansıtan Meriç, “Korsan Çıkmazı”
ile TDK ödülünü, “Bir Kara Derin Kuyu” ile Sait Faik Abasıyanık ödülünü,
“Yandırma” ile Sedat Simavi Edebiyat ödülünü kazandı.
Heykeltıraşlar için Marmara Mermeri’nin çok ayrı bir yeri var. Sağlam dokusu ve dış hava şartlarına granit kadar dayanıklı olması nedeniyle Marmara Mermeri onların güvenerek kullandıkları bir malzeme. Bu çağlar boyunca da böyle oldu. Antik dönemde Marmara
Adası’na dışardan gelip yerleşen Sisam ve Miletoslular adanın kuzeybatısında bulunan zengin mermer yataklarını keşfedip işlemeye
başladılar. MÖ 560-550 yıllarında yapılan Helenistik dönem tapınaklarının en büyüğü olan Artemis Tapınağı’nın sütunlarının bir kısmı
Marmara Mermeri’nden yapıldı. Roma ve Bizans dönemi tapınaklarında da kullanılan Marmara Mermeri’nin kullanımı Osmanlı mimarisinde zirveye çıktı. Süleymaniye Camii, Dolmabahçe Sarayı ve Çırağan Sarayı’nda dönemin mimarları Marmara Mermeri kullanmayı tercih ettiler. Bugün bu gelenek Beşiktaş’ta devam ediyor.
Zafer Bayramı
Büyük Taarruz’un ardından düşmanların yurdumuzu terk etmesinin
anısına her yıl 30 Ağustos’ta kutladığımız Zafer Bayramı bu yıl da Beşiktaş Meydanı’ndaki Atatürk Anıtı’na çelenk konarak, saygı duruşuyla başladı. Beşiktaş Kaymakamı Saadettin Yücel, İstanbul Deniz Müzesi Komutanı Deniz Kurmay Kıdemli Albay A. Rıza İşipek, Beşiktaş
Belediye Başkanı İsmail Ünal, İlçe Milli Eğitim Müdürü Şeref Çalışır,
Beşiktaş Belediye Meclisi Üyeleri, siyasi parti, kamu ve özel kurum
temsilcilerinin katıldığı tören, Zafer Bayramı’nın ramazan ayına denk
gelmesi nedeniyle iftar yemeği ile devam etti. Teknede verilen iftar yemeği sonrası gidilen Arnavuktöy İskelesi’nde Başkan Ünal, günün anlam ve önemine ilişkin duygu ve düşüncelerini anlattı.
B+ SONBAHAR 89
24 saat
Beşiktaş'ta Yaşam Rehberi
Her konu için arayın... 7 gün 24 saat
444 44 55
ACİL NUMARALAR
BEŞİKTAŞ BELEDİYES‹
110 Yangın İhbar
Beşiktaş Belediye Başkanlığı
112 Sıhhi İmdat
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. Beşiktaş
Tel: 0212 319 42 42 Faks: 0212 319 42 70
İletişim: 444 44 55 www.besiktas.bel.tr
121 Telefon Arıza
122 Ankesör Arıza
126 Kablo TV Arıza
154 Alo Trafik
Beşiktaş Belediye Başkanlığı
(Eski Bina) Çırağan Cad. No: 77 Yıldız Mah.
Tel: 0212 236 10 20 (10 Hat)
Faks: 0212 259 16 83
Özel Kalem Müdürlüğü
Tel: 0212 280 48 03
155 Polis İmdat
156 Jandarma İmdat
158 Alo Sahil Güvenlik
Emlak ve İstimlak Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 54
Teftiş Kurulu Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 94
175 Alo Tüketici
177 Orman Yangın İhbarı
182 Ruhsal Bunalım Danışma
İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 96
Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 42
184 Sağlık Danışma
185 Su Arıza
186 Elektrik Arıza
Temizlik İşleri Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 65
Arnavutköy Zabıta Karakolu
Tel: 0212 265 12 66
Yazı İşleri Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 26
Levent Zabıta Karakolu
Tel: 0212 269 53 08
Çevre ve Koruma ve Kontrol
Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 92
Gayrettepe Zabıta Karakolu
Tel: 0212 272 37 89
Mali Hizmetler Müdürlüğü
Tel: 0212 319 41 23
Hukuk İşleri Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 28
Sağlık İşleri Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 04
Destek Hizmetler Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 34
İmar ve Şehircilik Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 53
Zabıta Müdürlüğü
Tel: 0212 260 60 05
Plan ve Proje Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 75
Beşiktaş Evlendirme Dairesi
Nüzhetiye Cad. No: 68 Türkali Mah.
Tel: 0212 260 64 97
Fen İşleri Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 63
Ortaköy Zabıta Karakolu
Tel: 0212 260 54 53
Park ve Bahçeler Müdürlüğü
Tel: 0212 319 42 64
Beşiktaş Çarşı Zabıta Karakolu
Tel: 0212 258 16 73
187 Gaz Arıza
188 Cenaze Hizmetleri
Dikilitaş Semt Evi
Emirhan Cad. Dilek Sok. No:2 Beşiktaş
Tel: 0212 2612926
Etiler Yaşam Evi
Etiler Mah. Ahular Sok. No:19 Beşiktaş
Tel: 0212 2634369
Ulus Yaşam Evi
Nisbetiye Mah. Ilgın Sokak No: 3 Ulus-Beşiktaş Tel: 0212 269 81 98
Ulus Yaşam Evi
Ulus Mah. Yol Sokak No: 2 Ulus-Beşiktaş Tel: 0212 2872715
Ortaköy Yaşam Evi
Ambarlıdere Yolu Sk. No: 4 Ortaköy
Tel: 0212 227 33 94
Gençlik Merkezi
Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 3 Kat: 5
Beşiktaş Tel: 0212 259 06 73
Kız Öğrenci Yurdu
Çitlenbik Sok. No: 29 Yıldız-Beşiktaş
Tel: 0212 236 10 24-25
Erkek Konukevi
Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok. No: 25/A
Gayrettepe-Beşiktaş Tel: 0212 274 07 30,
0212 274 00 87
RESM‹ DA‹RELER
BEDAŞ
Bedaş Genel Müdürlük
Tel: 0212 347 74 10 Faks: 0212 347 75 03
Bedaş Beyoğlu İşletme Şefliği
Tel: 0212 237 23 50 Faks: 0212 297 63 04
Harp Akademileri Komutanlığı
Konaklar Mah. Org. İzzettin Aksalur Cad.
Beşiktaş Tel: 0212 284 80 65
İstanbul Merkez Komutanlığı
Mecidiye Mah. Palanga Cad. No: 62 Beşiktaş
Tel: 0212 258 99 60 Faks: 0212 258 60 65
90 B+ SONBAHAR
İlçe Emniyet Müdürlüğü
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 81 Beşiktaş
Tel: 0212 327 50 01 Faks: 0212 260 99 99
2. Şube Emniyet Müdürlüğü
Gayrettepe Mah. Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok.
No: 7 Beşiktaş
Tel: 0212 214 40 18 Faks: 0212 214 45 00
3. Kolordu Komutanlığı
Konaklar Mah. Org. İzzettin Aksalur Cad. No: 1
Beşiktaş
Tel: 0212 285 06 46 Faks: 0212 285 03 23
Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü
Gayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 137
Beşiktaş Tel: 0212 274 64 80
Beşiktaş Kadastro Müdürlüğü
Cihannuma Mah.Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş
Tel: 0212 261 33 97 Faks: 0212 236 34 98
Darphane
Dikilitaş Mah. Yenidoğan Sok. No: 55
Beşiktaş
Tel: 0212 275 09 50 Faks: 0212 274 90 94
Deniz Müzesi Komutanlığı
Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2
Beşiktaş
Tel: 0212 327 43 45 Faks: 0212 236 68 93
Devlet İstatistik Enstitüsü Bölge
Müdürlüğü
Cihannuma Mah. Barbaros Bulvarı No: 53
Beşiktaş
Tel: 0212 258 92 96 Faks: 0212 258 36 76
Halk Eğitimi Merkezi
Dikilitaş Mah. Leylak Sok. No:10 Beşiktaş
Tel: 0212 260 31 30 Faks: 0212 236 91 02
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü
Nisbetiye Mah. Okul Sok. No: 4 Beşiktaş
Tel: 0212 325 50 01 Faks: 0212 325 91 20
İlçe Özel İdare Müdürlüğü
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş
Tel: 0212 261 02 72 Faks: 0212 259 67 63
İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı
Nisbetiye Cad. Başlık Sok. No:1 Beşiktaş
Tel: 0212 269 15 41 Faks: 0212 269 15 41
Jandarma Bölge Komutanlığı
Balmumcu Mah. Şakir Kesebir Cad. No: 1
Beşiktaş Tel: 0212 213 44 00
Kaymakamlık
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş
Tel: 0212 327 33 10 Faks: 0212 327 33 11
Nüfus Müdürlüğü
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş
Tel: 0212 259 84 44 Faks: 0212 327 33 15
Milli Saraylar Daire Başkanlığı
Vişnezade Mah. Dolmabahçe Cad. No: 11
Beşiktaş
Tel: 0212 236 90 00 Faks: 0212 259 32 92
Müftülük
Sinanpaşa Mah. Beşiktaş Cad. No: 37
Beşiktaş
Tel: 0212 261 00 84 Faks: 0212 260 33 10
Polis Eğitim Müdürlüğü
Akat Mah. Selçuklar Sok. No: 24 Beşiktaş
Tel: 0212 352 36 93 Faks: 0212 352 36 92
1. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü
Cihannuma Mah. Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş
Tel: 0212 261 73 90 Faks: 0212 258 32 51
2. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü
Cihannuma Mah. Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş
Tel: 0212 260 20 02 Faks: 0212 236 51 65
İGDAŞ Etiler Şefliği
Tel: 0212 358 51 62 Faks: 0212 358 51 63
İGDAŞ Fulya İşletme Şefliği
Tel: 0212 212 52 87 Faks: 0212 212 52 88
İSKİ Beşiktaş Şube Müdürlüğü
Tel: 0212 285 94 19-20
İSKİ Müşteri Hizmetleri
Tel: 0212 328 17 55 Faks: 0212 328 17 61
İSKİ Beşiktaş Şefliği
Tel: 0212 328 17 58 Faks: 0212 328 17 59
İTFAİYE
Tel: 0212 261 75 00 - 0212 261 75 01
0212 227 81 19 - 0212 227 14 79
0212 258 75 34
Faks: 0212 227 81 19
MUHTARLIKLAR
TRT İstanbul Televizyonu
Kuruçeşme Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad.
No: 83 Beşiktaş
Tel: 0212 259 72 75 Faks: 0212 227 61 16
Abbasağa Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Yüksel Sağat
Cihannuma Mah. Çömezler Sok. No: 1
Beşiktaş
Tel: 0212 227 83 27 Faks: 0212 259 39 57
Türk Telekom Müdürlüğü
Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 40
Beşiktaş
Tel: 0212 288 24 00 Faks: 0212 212 42 42
Akat Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Murat Tayfun Kirmanlı
Akat Mah. Haydar Aliyev Cad. No: 3 Beşiktaş
Tel: 0212 351 21 69 Faks: 0212 351 12 84
Beşiktaş İlçe Afet Merkezi
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 83 Beşiktaş
Tel: 0212 261 46 46 - 0212 327 33 13
Arnavutköy Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Sedef İrteş
Arnavutköy Mah. Satış Meydanı Sok. No: 27
Beşiktaş
Tel: 0212 265 67 95 Faks: 0212 265 67 95
POLİS MERKEZLERİ
Arnavutköy Polis Merkezi
1.Cadde No: 52 Arnavutköy-Beşiktaş
Tel: 0212 263 60 07
Beşiktaş Polis Merkezi
Yıldız Parkı girişi Çırağan-Beşiktaş
Tel: 0212 327 52 80
Etiler Şehit Naci Soydan Polis Merkezi
Nisbetiye Caddesi Dilhayat Sok. No: 1 Etiler-Beşiktaş Tel: 0212 263 17 67
Levent Polis Merkezi
Hacı Adil Caddesi No:1 Levent-Beşiktaş
Tel: 0212 264 18 00 Faks: 0212 236 96 63
H‹ZMET B‹R‹MLER‹
İ.E.T.T. Beşiktaş 1. Hareket Amirliği
Tel: 0212 268 35 38
İ.E.T.T. Beşiktaş Boğaz Hareket
Amirliği
Tel: 0212 259 56 30
İ.E.T.T. Beşiktaş İşletme Şefliği
Tel: 0212 259 33 57
İ.E.T.T. Dereboyu Hareket Amirliği
Tel: 0212 347 79 50
İ.E.T.T. 4. Levent Aktarma Merkez
Amirliği
Tel: 0212 268 35 38
İGDAŞ Genel Müdürlüğü
Tel: 0212 626 46 46
Faks: 0212 626 46 86
İGDAŞ İstanbul Bölge Müdürlüğü
Tel: 0212 534 37 73 Faks: 0212 534 44 10
Balmumcu Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Cüneyt Doğan
Balmumcu Mah. Zincirlikuyu Sok. No: 21
Beşiktaş
Tel: 0212 274 58 75 - 347 75 05
Faks: 0212 347 75 05
Bebek Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Aydın Onar
Bebek Mah. Bebek Hamamı Sok. No: 8B
Beşiktaş
Tel: 0212 263 33 00 Faks: 0212 263 33 00
Cihannuma Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Ertan Kurtlutepe
Cihannuma Mah. Mazharpaşa Sok. No: 15
D: 1 Beşiktaş
Tel: 0212 258 79 61 Faks: 0212 259 99 62
Dikilitaş Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Abdullah Sızmaz
Dikilitaş Mah. Cami Meydanı Sok. No: 12A
Beşiktaş
Tel: 0212 261 57 33 Faks: 0212 261 57 33
Etiler Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Seçil Eşki
Etiler Mah. Ahular Sok. No: 19 Beşiktaş
Tel: 0212 287 53 83 Faks: 0212 263 69 28
Gayrettepe Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Necla Başar
Gayrettepe Mah. Fahri Gizden Sok. No: 26
Beşiktaş
Tel: 0212 288 20 16 Faks: 0212 288 20 16
Konaklar Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Mehmet Rıfat Akyüz
Konaklar Mah. Faruk Nafiz Çamlıbel Sok.
No: 1 Beşiktaş
Tel: 0212 282 42 12 Faks: 0212 282 33 99
Kuruçeşme Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Adnan Soysal, Kuruçeşme Mah.
Kırbaç Sok. No: 40 Beşiktaş
Tel: 0212 287 06 38 Faks: 0212 287 06 38
Nisbetiye Mahallesi Muhtarlığı
Kültür Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Dursun Gül
Kültür Mah. Sekbanlar Sok. No: 88 Beşiktaş
Tel: 0212 263 35 37 Faks: 0212 263 35 37
Levazım Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Ziya Uygur
Levazım Mah. Koru Sok. No: 7 Beşiktaş
Tel: 0212 288 93 21 Faks: 0212 288 93 21
Levent Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Muzaffer Türk
Levent Mah. Gonca Sok. No: 12 Beşiktaş
Tel: 0212 264 75 31
Mecidiye Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Sabit Akgün
Mecidiye Mah. Ambarlıdere Sok. No: 5
Beşiktaş Tel: 0212 261 73 30
Muradiye Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Cengiz Hacıömeroğlu
Muradiye Mah. Muradiye Deresi Sok. No: 2
Beşitaş Tel: 0212 260 41 25
Nisbetiye Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Hatice Ayşe Şirinler
Nisbetiye Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad.
No: 30 Beşiktaş Tel: 0212 281 71 61
SAĞLIK KURULUŞLARI
Dentistanbul Diş Hastanesi
Abbasağa Mah. Yıldız Cad. No: 71
Beşiktaş
Tel: 0212 327 40 20
Dünya Göz Hastanesi
Nisbetiye Mah. Saydam Sok. No: 1 Beşiktaş
Tel: 0212 281 11 11
Hattat Hastanesi
Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 13
Beşiktaş
Tel: 0212 282 36 48
Metropolitan Florence Nightingale
Hastanesi
Gayrettepe Mah. Cemil Arslan Güder Sok.
No: 8 Beşiktaş
Tel: 0212 283 34 00
Levent Semt Polikliniği
Levent Mah. Binbir Çiçek Sok. No: 2
Beşiktaş
Tel: 0212 268 35 45
Medis Polikliniği
Konaklar Mah. Akasyalı Sok. No: 10
Beşiktaş
Tel: 0212 269 66 66
Clinika Gayrettepe Polikliniği
Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 34
Beşiktaş
Tel: 0212 347 55 77
Micromed Polikliniği
Levent Cad. Sümbül Sok. No: 34/A Levent
Tel: 0212 280 10 87
Etiler Kardiyoloji Polikliniği
Akat Mah. Nisbetiye Cad. No: 41/25 Beşiktaş
Tel: 0212 352 52 51
Kranioplast Polikliniği
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40: 7 Beşiktaş
Tel: 0212 283 92 92
Refresh Polikliniği
Levent Mah. Krizantem Sok. No: 19 Beşiktaş
Tel: 0212 324 74 54
Tunç Polikliniği
Kültür Mah. Esra Sok. No: 2A D: 3 Beşiktaş
Tel: 0212 287 01 00
Ortaköy Mahalle Muhtarlığı
Gürcü Kızı Sokak. No: 4
Beşiktaş Tel: 0212 261 65 21
Şaban Gündeş Semt Polikliniği
Kültür Mah. İETT Blokları Yolu No: 21
Beşiktaş
Tel: 0212 257 01 16
Güzel Günler Polikliniği
Levent Mah. Güllü Sok. No: 4 Beşiktaş
Tel: 0212 278 27 71
Sinanpaşa Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Zeki Bölükbaşı
Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 5
BeşiktaşTel: 0212 258 75 74
Ege Polikliniği
Nisbetiye Mah. Nisbetiye Cad. No: 26/16
Beşiktaş
Tel: 0212 325 40 46
Beşiktaş Dikilitaş Sağlık Ocağı
Dikilitaş Mah. Bestekâr Aralığı Sok. No: 4
Beşiktaş
Tel: 0212 327 17 89
Türkali Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Y. Ahmet Bayraktar
Türkali Mah. Ihlamurdere Cad. No: 136
Beşiktaş
Tel: 0212 261 58 34
Beşiktaş Polikliniği
Sinanpaşa Mah. Şair Leyla Sok. No: 2
Beşiktaş
Tel: 0212 261 00 81
Beşiktaş Sağlık Grup Başkanlığı
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77
Beşiktaş
Tel: 0212 327 17 86
Sefa Polikliniği
Muradiye Mah. Nüzhetiye Cad. No: 15/2
Beşiktaş
Tel: 0212 227 24 97
Beşiktaş Verem Sağlık Dispanseri
Sinanpaşa Mah. Sinanpaşa Köprüsü Sok.
No: 13 Beşiktaş
Tel: 0212 327 79 86 Faks: 0212 327 79 86
Transmed Polikliniği
Levent Mah. Fulyalı Sok. No: 7
Beşiktaş
Tel: 0212 281 10 94
Merkez Sağlık Ocağı
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş
Tel: 0212 327 33 14
Faks: 0212 327 33 14
Cosmed Polikliniği
Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 17
Beşiktaş
Tel: 0212 283 91 81
Ana Çocuk Sağlığı Dispanseri
Mecidiye Mah. Müverrih Saadettin Sok.
No: 20 Beşiktaş
Tel: 0212 261 44 00
Yaşasın Hayat Polikliniği
Vişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 39
Beşiktaş
Tel: 0212 236 73 00
SSK Dispanseri
Cihannuma Mah. Bostancı Veli Sok. No: 3
Beşiktaş
Tel: 0212 227 04 41
Ulus Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Kadir Gedik
Ulus Mah. Öztopuz Cad. Yol Sok. No: 2
Beşiktaş
Tel: 0212 287 27 15 Faks: 0212 263 42 12
Vişnezade Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Reyhan Cinyusuf
Vişnezade Mah. Şair Nedim Cad. No: 53
Beşiktaş
Tel: 0212 261 15 94 Faks: 0212 258 24 23
Yıldız Mahalle Muhtarlığı
Muhtar: Şevki Yıldırım
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 17/1
Beşiktaş
Tel: 0212 260 45 17
B+ SONBAHAR 91
24 saat
Sait Çiftçi Kamu Sağlığı Merkezi
Dikilitaş Mah. Barbaros Bulvarı No: 109
Beşiktaş
Tel: 0212 236 77 62
Ortaköy Tıp Merkezi
Balmumcu Mah. Varnalı Sok. No: 3 Beşiktaş
Tel: 0212 347 11 30
Ortaköy Beltaş Sağlık Ocağı
Mecidiye Mah. Müverrih Saadettin Sok.
No: 20 Beşiktaş
Tel: 0212 259 56 18
Otim Med Diyaliz Merkezi
Dikilitaş Mah. Yeşilçimen Sok. No: 9 Beşiktaş
Tel: 0212 327 87 47
Levent Sağlık Ocağı
Nisbetiye Mah. Yücel Sok. No: 15 Beşiktaş
Tel: 0212 279 58 26
Karanfilköy Sağlık Ocağı
Akat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 121 Beşiktaş
Tel: 0212 351 25 53
Baykent Tıp Merkezi
Nisbetiye Mah. Aydın Sok. No: 8 Beşiktaş
Tel: 0212 284 00 90
Boğaziçi Tıp Merkezi
Dikilitaş Mah. Yenidoğan Sok. No: 7 Beşiktaş
Tel: 0212 227 00 00
Çebi Tıp Merkezi
Ortaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 58 Beşiktaş
Tel: 0212 227 55 55
Renmed Diyaliz Merkezi
Levent Mah. Begonya Sok. No: 10 Beşiktaş
Tel: 0212 269 47 31
K.S.V. Onkoloji Merkezi
Nisbetiye Mah. Yücel Sok. No: 6-8 Beşiktaş
Tel: 0212 278 83 41
Cosmed Estetik ve Plastik Cerrahi
Merkezi
Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 17
Beşiktaş
Tel: 0212 283 91 81
Levent Genel Cerrahi Merkezi
Levent Mah. Yasemin Sok. No: 2/1
Beşiktaş
Tel: 0212 324 01 50
İstanbul Anestezi Merkezi
Levent Mah. Çamlık Cad. No: 31 Beşiktaş
Tel: 0212 324 01 48
Ota Tıp Merkezi
Sinanpaşa Mah. Beşiktaş Cad. No: 23
Beşiktaş
Tel: 0212 227 84 50
İstanbul Ortopedi Merkezi
Levent Mah. Çilekli Cad. No: 32 Beşiktaş
Tel: 0212 324 03 24
Jinemed Tıp Merkezi
Muradiye Mah. Deryadil Sok. No: 1 Beşiktaş
Tel: 0212 283 92 70
Onep Estetik ve Plastik Cerrahi Merkezi
Levent Mah. Manolyalı Sok. No: 15 Beşiktaş
Tel: 0212 283 92 70
Dikilitaş Tıp Merkezi
Dikilitaş Mah. Karakol Çıkmazı Sok. No: 1A
Beşiktaş
Tel: 0212 327 19 12
Novita Cerrahi Merkezi
Levent Mah. Manolyalı Sok. No: 5 Beşiktaş
Tel: 0212 284 97 03
Acıbadem Etiler Tıp Merkezi
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40/8 Beşiktaş
Tel: 0212 283 03 33
International Etiler Tıp Merkezi
Levent Mah. Nisbetiye Cad. No: 19 Beşiktaş
Tel: 0212 280 40 30
Barbaros Hayrettin Paşa Meydan›
Özel Acıbadem Göz Sağlığı Merkezi
Etiler Mah. Yıldız Çiçeği Sok. No: 7 Beşiktaş
Tel: 0212 284 90 90
Özel Dünya Göz Sağlığı Merkezi
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38/7-9-10
Beşiktaş
Tel: 0212 324 73 73
Sevgi Kadın Sağlığı Merkezi
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38/11 Beşiktaş
Tel: 0212 324 99 99
Özel Gastro Med Merkezi
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38 Kat: 2
Beşiktaş
Tel: 0212 324 73 73
Fertijin Kadın Sağlığı ve Tüp Bebek Mrk.
Bebek Mah. Bebek Dağı Sok. No: 99
Beşiktaş
Tel: 0212 287 57 75
Natal Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Merkezi
Nisbetiye Cad. Erdölen İş Merkezi No: 38 / 13
Etiler-Beşiktaş
Tel: 0212 324 30 10
Jinepol Kadın Sağlığı Kliniği
Aytar Cad. Başlık Sok 1/B Levent
Tel: 0212 264 18 28 Faks: 0212 264 18 80
Animalia Hayvan Hastanesi
Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 1 Beşiktaş
Tel: 0212 280 92 77 (4 Hat)
OTELLER
Bebek Oteli
Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 34
Beşiktaş
Tel: 0212 358 20 00 Faks: 0212 263 26 36
Conrad International
Yıldız Mah. Yıldız Cad. No: 79 Beşiktaş
Tel: 0212 227 30 00 Faks: 0212 259 66 67
Çırağan Palace Kempinski
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 32 Beşiktaş
Tel: 0212 258 33 77 Faks: 0212 259 66 87
Dedeman Otel
Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 50
Beşiktaş
Tel: 0212 227 42 63 Faks: 0212 275 11 00
Atatürk Anıtı / Arnavutköy
92 B+ SONBAHAR
La Maison Hotel
Yıldız Mah. Müvezzi Cad. No: 43 Beşiktaş
Tel: 0212 227 42 63 Faks: 0212 227 42 78
Ortaköy Princess Hotel
Ortaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 10 Beşiktaş
Tel: 0212 227 60 10 Faks: 0212 260 21 48
Parksa Hilton
Vişnezade Mah. Bayıldım Cad. No: 12
Beşiktaş
Tel: 0212 310 12 00 Faks: 0212 227 91 85
Radisson Sas Bosphorus Hotel
Yıldız Mah. Ortaköy Salhanesi Sok. No: 9
Beşiktaş
Tel: 0212 260 57 57 Faks: 0212 257 65 55
Sürmeli Hotel
Gayrettepe Mah. Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok.
No: 3 Beşiktaş
Tel: 0212 272 11 60 Faks: 0212 272 75 32
The Plaza Otel
Gayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 165
Beşiktaş
Tel: 0212 274 13 13 Faks: 0212 273 15 90
Hotel Les Ottomans
Kuruçeşme Mah. Muallim Naci Cad. No: 68
Beşiktaş
Tel: 0212 359 15 00 Faks: 0212 359 15 40
Swissôtel The Bosphorus, Istanbul
Bayıldım Caddesi No: 2 Maçka-Beşiktaş
Tel: 0212 326 11 00 Faks: 0212 326 11 22
W Hotel
Süleyman Seba Cad. No: 22 Beşiktaş
Tel: 0212 381 21 21 Faks: 0212 381 21 81
SİNEMALAR
Mayadrom AFM
Akat Mah. Orkide Sok. No: 1 Beşiktaş
Tel: 0212 352 23 51
Movieplex Sinemaları
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 11 Beşiktaş
Tel: 0212 296 42 60
Ortaköy Feriye Sinemaları
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 42 Beşiktaş
Tel: 0212 236 28 64
Sinematek
Levent Mah. Çalıkuşu Sok. No: 2-4
Beşiktaş
Tel: 0212 325 73 71
KÜLTÜR MERKEZLERİ
Akatlar Kültür Merkezi
Melih Cevdet Anday Sahnesi
Akat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 16 Beşiktaş
Tel: 0212 351 93 82-84
Mustafa Kemal Merkezi
Attila İlhan Sahnesi
Akat Mah. Uğur Mumcu Cad. No: 8 Beşiktaş
Tel: 0212 351 24 56
Levent Kültür Merkezi
Onat Kutlar Sinema Salonu
Levent Mah. Çalıkuşu Sok. No: 2-4 Beşiktaş
Tel: 0212 325 73 71
Ortaköy Kültür Merkezi
Afife Jale Sahnesi
Ortaköy Mah. Ortaköy Dere Çıkmazı No: 1
Beşiktaş
Tel: 0212 236 10 27
Beşiktaş Kültür Merkezi
Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 7 Beşiktaş
Tel: 0212 227 54 92 - 0212 236 18 18
MÜZELER
Akmerkez AFM
Kültür Mah. Nisbetiye Cad. No: 56 Beşiktaş
Tel: 0212 282 05 05
Peugeot Cine City (Alkent Sitesi)
Akat Mah. Tepecik Yolu Kaktüs Sok. No: 3
Beşiktaş
Tel: 0212 352 16 66
Aşiyan Müzesi
Bebek Mah. Aşiyan Yolu No: 15 Beşiktaş
Tel: 0212 263 69 86
Deniz Müzesi
Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2
Beşiktaş
Tel: 0212 327 43 45
Mimar Sinan Üniversitesi
Resim Heykel Müzesi
Vişnezade Mah. Dolmabahçe Cad. No: 4
Beşiktaş
Tel: 0212 261 42 98
Şehir Müzesi
Yıldız Mah. Serencebey Yokuşu Yıldız Sarayı Beşiktaş
Tel: 0212 258 53 44
Yıldız Sarayı Müzesi
Yıldız Mah. Serencebey Yokuşu Beşiktaş
Tel: 0212 258 30 80
ÜNİVERSİTELER
Bahçeşehir Üniversitesi
Yıldız Mah. Osmanpaşa Mektebi Sok. No: 4-6
Beşiktaş
Tel: 0212 236 54 90
Boğaziçi Üniversitesi
Bebek Mah. Şehitlik Dergâhı Sok. No: 2 Beşiktaş
Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 115 Beşiktaş
Tel: 0212 359 54 00
Galatasaray Üniversitesi
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 36 Beşiktaş
Tel: 0212 227 44 80
İstanbul Teknik Üniversitesi
Vişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 90
Beşiktaş
Tel: 0212 293 13 00
Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi
Yıldız Mah. Çiğdem Sok. No: 1 Beşiktaş
Tel: 0212 236 69 35
Yıldız Teknik Üniversitesi
Yıldız Mah. Hamam Sok. No: 2 Beşiktaş
Tel: 0212 259 70 70
TAKSİ DURAKLARI
•Abbasağa Mahallesi
Yıldız Taksi
Tel: 0212 260 06 06
Conrad Taksi
Tel: 0212 260 55 40
Çırağan Taksi
Tel: 0212 227 72 66
•Akat Mahallesi
Karanfil Taksi
Tel: 0212 651 97 68
Akatlar Taksi
Tel: 0212 351 65 25 Site Taksi
Tel: 0212 268 42 85
Mayadrom Taksi
Tel: 0212 325 81 69
•Arnavutköy Mahallesi
İskele Taksi
Tel: 0212 265 94 33
Sizin Taksi
Tel: 0212 263 38 50
Kültür Taksi
Tel: 0212 265 94 33
Bebek Taksi
Tel: 0212 263 72 45
•Balmumcu Mahallesi
Merkez Taksi
Tel: 0212 263 72 45
Bebek İskelesi
Levazım Taksi
Tel: 0212 267 17 29
•Konak Mahallesi
Öz Turizm Taksi
Tel: 0212 269 90 99
Oyak Site Taksi
Tel: 0212 264 16 58
•Ortaköy Mahallesi
Yeni Levent Taksi
Tel: 0212 268 12 10
Öz Ortaköy Taksi
Tel: 0212 260 06 95
İkiler Bizim Taksi
Tel: 0212 263 53 15
4. Levent Merkez Taksi
Tel: 0212 264 19 64
Aile Taksi
Tel: 0212 261 48 55
İskele Taksi
Tel: 0212 263 72 45
Konaklar Taksi
Tel: 0212 281 56 19
•Ulus Mahallesi
•Dikilitaş Mahallesi
Güven Taksi
Tel: 0212 261 65 27
Köşk Taksi
Tel: 0212 264 44 23
•Kuruçeşme Mahallesi
Ulus Vadi Taksi
Tel: 0212 287 69 19
Dikilitaş Merkez Taksi
Tel: 0212 261 56 26
Çeşme Taksi
Tel: 0212 265 88 22
Öz Ulus Taksi
Tel: 0212 263 05 06
Emirhan Taksi
Tel: 0212 260 75 35
Park Taksi
Tel: 0212 287 61 56
Ulus Taksi
Tel: 0212 263 69 46
Dikilitaş Taksi
Tel: 0212 258 05 41
Sahil Taksi
Tel: 0212 265 88 22
2. Ulus Turizm Taksi
Tel: 0212 264 70 79
Öner Taksi
Tel: 0212 211 66 63
•Kültür Mahallesi
Turizm Taksi
Tel: 0212 264 70 91
•Bebek Mahallesi
Çınar Taksi
Tel: 0212 265 22 37
Koza Taksi
Tel: 0212 267 17 00
Bulut Taksi
Tel: 0212 265 77 11
•Levent Mahallesi
•Etiler Mahallesi
Doğan Taksi
Tel: 0212 265 32 71
Günaydın Taksi
Tel: 0212 265 32 17
Özen Taksi
Tel: 0212 287 04 02
Bahar Taksi
Tel: 0212 351 19 03
Sevgi Taksi
Tel: 0212 282 43 77
Basın Taksi
Tel: 0212 264 69 89
Site Taksi
Tel: 0212 268 42 85
Levent Merkez Taksi
Tel: 0212 264 19 64
Esentepe Taksi
Tel: 0212 266 23 80
Uygun Taksi
Tel: 0212 269 22 65
İdil Taksi
Tel: 0212 266 05 30
Birlik Taksi
Tel : 0212 269 01 87
Cihan Taksi
Tel: 0212 272 03 07
•Nisbetiye Mahallesi
Öz Ulaş Taksi
Tel: 0212 266 18 17
•Vişnezade Mahallesi
Öz Valide Çeşme Taksi
Tel: 0212 259 41 52
Valide Çeşme Taksi
Tel: 0212 260 36 24
Merkez Taksi
Tel: 0212 327 33 60
Levent Taksi
Tel: 0212 264 16 17
•Gayrettepe Mahallesi
Esen Taksi
Tel: 0212 272 29 07
Merkez Taksi
Tel: 0212 269 59 81
Birlik Taksi
Tel: 0212 269 01 87
Nisbetiye Taksi
Tel: 0212 264 22 31
İSKELELER
Arnavutköy İskelesi
Arnavutköy Mah. Bebek-Arnavutköy Cad.
Beşiktaş Tel: 0212 263 56 25
Bebek İskelesi
Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. Beşiktaş
Tel: 0212 263 60 23
Beşiktaş İskelesi
Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. Beşiktaş
Tel: 0212 261 96 15
Ortaköy İskelesi
Mecidiye Mah. Vapur İskelesi Sok. Beşiktaş
Tel: 0212 227 88 19
B+ SONBAHAR 93
Mercek
Kuruçeşme’de bir yalı varmış:
Nazime Sultan
Yalısı
94 B+ SONBAHAR
Kuruçeşme sahilinde bulunan Nazime Sultan Yalısı Raimondo D’Aronco tarafından tasarlanıp
inşa edilmiştir. 19. yüzyıl başında yanındaki Naciye Sultan Yalısı ile birlikte Bibetullah Hanım Sultan’a,
öncesinde ise Şah Sultan’a ait olan yalı hakkındaki kaynaklar oldukça kısıtlı ve çelişkili.
Yalının yapılış tarihi ve Sultan Abdülaziz ile Hayrandil Kadın Efendi’nin kızı olan Nazime Sultan’a
verilme gerekçesi kesinleşmemiş olup günümüzde hâlâ gizemini koruyor. Çırağan Sarayı’nın
yanmasından sonra bir süre Meclis-i Mebusan binası olarak da kullanılan Nazime Sultan Yalısı
hanedanın yurt dışına kaçmasından sonra satıldı. Bir süre tütün deposu olarak kullanıldı ve
ardından yıkıldı. Şu anda yerinde Kuruçeşme Parkı bulunmaktadır.
B+ SONBAHAR 95

Benzer belgeler