29. sayımızı okumak için tıklayın

Transkript

29. sayımızı okumak için tıklayın
Vatan
Hastalığı
HSYK
Değişikliği
Yetmez
Ergun BABAHAN
S.9’da
Ahmet TULGAR
S.3’te
Barış
Şartı
İshak KARAKAŞ S.11’de
Durum
Halkın Nabzı’nın faşist partiler ve örgütler
hariç bütün siyasi parti ve akımlara sayfalarında yer veriyor olması bazı okurlarımızı
şaşırtıyor. Çünkü ulusal medyada olduğu
gibi yerel medyada da saflar belirlenmiş
ve okur farklı bir tutum beklemiyor gazetelerden. Okurlar her kesimden haber almak isteseler de, gazeteler ve televizyonlar
hükümetlerle ilişkileri oranında her dönem
okurlarını ve izleyicilerini biçimlendirmeye ve gündemi kendi haberlerinden ibaret
göstermeye çalışıyorlar. Gazetelerin yayın
politikalarını ilkeler değil gazete patronlarının ve vitrindeki isimlerin hükümetten
nemalanma ölçü ve imkanları belirliyor.
Oysa bu gazetelerin gündemlerinin dışında
da büyük bir hareketlilik içinde Türkiye. Bu
hareketliliği bir gazetenin sayfalarına taşıması ancak hükümet ve güç odakları ile ticari
ilişki kurmamış olması ile mümkün olabilir.
Yerel gazeteler bunu başarabilir. Ancak bunun yolu da okur dayanışması ve ilan desteği.
Halkın Nabzı, bunu başarmaya çalışıyor.
Türkiye’deki siyasi hareketliliğin merkezinde bugün sokak duruyor. Kürt hareketi senelerdir sokakta. Gezi direnişi ile Batı’da da
sokaklar hareketlendi. Bu iki hareketi Batı’da
ortaklaştıran Halkların Demokratik Partisi
yakından izlenmeli. Halkın Nabzı bunu yapıyor. Bu hafta da HDP Sancaktepe Belediye Eşbaşkan adayları Engin Aras ve Nahide Kılıç ile bir söyleşi yaptım. Bu iki HDP
adayının söylediklerinde sokaktaki muhalefetin sesini duyacaksınız. Halkın Nabzı
da zaten ismini buradan almış bir gazete.
Halkın Nabzı, sesinizi duyurmak
için ilan desteğinizi bekliyor.
Haftaya görüşmek üzere.
İshak KARAKAŞ
Maltepe’de
Ali Kılıç
Kolları Sıvadı
1 HalkınNabzı 29.indd 1
S6’da
www.halkinnabzi.com.tr
Yıl 2
Sayı 29 19 Şubat 2014 ÇARŞAMBA
e-mail: [email protected]
Fiyatı:1TL
Şehir Bizimse
Neden Biz
Yönetmiyoruz?
Mart 2014 seçimleri öncesinde daha önce Kürtler’in kendi kentlerinde duyurduğu
modern belediyecilik kavramlarının HDP’de biraraya gelen Kürtler ve sosyalistler
tarafından Batı kentlerinde de yüksek sesle dile geliyor.
Ben de bu hafta yine bir ilçede iki eş başkanla, Sancaktepe HDP belediye eş başkan
adayları Engin Aras ve Nahide Kılıç ile konuştum ve HDP ve seçimleri sordum:
S12’de
AK Parti’nin
Maltepe
Çıkartması
S9’da
18.02.2014 20:04
HAKAN AKSAY
2-3 HalkınNabzı 29.indd 2
18.02.2014 20:05
YORUM 3
2014
Çarşamba
19 Şubat
Heimatkrankheit ya da
Vatan Hastalığı
AHMET TULGAR
1. Türkiye siyasetinin temel motifi
iyileşmeye direnmektir.
2. Türkiye siyaset sınıfı ve bürokrasisi, iyilik fikrinin kendisi için yıkıcı
olduğunun farkındadır ve kötülüğe
yatırım yapar.
3. Ne kuruluşunda ne de sonrasında bir felsefesi olan bu devlet, iyilik fikrinin yerine çıkar ve kârı ikame
etmiştir.
4. Herhangi bir konuda ortak iyilik
fikrinden söz eden herkes bu devlet
için düşman, toplum sanılan kalabalık için gülünçtür.
5. Bir hastanın iyileşmesi için bir
sağlık anısının olması gerekir. Türkiye
Cumhuriyeti’nin böyle bir anısı yok.
6. Kemalizm, zenofobi, siyasal
İslam, Türk-İslam sentezi, hepsi bu
ülkenin seküler bir ahlak ve bir ‘common law’ sahibi olamamasından kaynaklanır.
7. Seküler ahlak olmadan topluluk, teba, kul olunabilir ama toplum
olunamaz. Türkiye nüfusu bir toplum
değildir.
8. İktidara yaranma çabası yüz ve
beden proporsiyonunu bozar. İktidara yaranma çabası insan ruhu gibi insan anatomisine de uygun bir eylem
10. Pozitif hukuk insanı kuruma
dönüştürür, ahlak hukuku kurumu
insanileştirir.
11. Zenginlerin dolu cüzdanları,
değildir.
9. İktidarlara karşı artık en güçlü
direniş açıklık ve saydamlıktır.
yalıları, villaları, lüks otomobilleri,
yatları varsa, yoksulların da şerefli
bayrakları, milli duyguları var.
ABONELİK KARTI
ANADOLU YAKASINDA
GÖRÜNÜR OLMAK iÇiN
ilan Reklam ve Rezervasyon
hattı için bizi arayınız
T: 0216 457
46 46
F: 0216 457 13 12
e-mail: [email protected]
2-3 HalkınNabzı 29.indd 3
3 Ay
6 Ay
1 Yıl
Yurtiçi 15
Yurtdışı 15
Yurtiçi 30
Yurtdışı 30
Yurtiçi 60
Yurtdışı 60
Adı Soyadı:..................................................................................................................
Adresi:.........................................................................................................................
....................................................................................................................................
e-mail:......................................................Tel-GSM:....................................................
Abonelik bedelini banka hesabına yatırdıktan sonra bilgileri lütfen aşağıda
belirtilen posta adresine veya e-mail e gönderiniz.
HALKIN NABZI
Bağlarbaşı Mahallesi 2. İlkokul Cad. No: 39
Cihangir İş Mrk. Kat:2 D:7 Maltepe/İstanbul/Türkiye
T: 90 216 457 46 46 F: 90 216 457 13 12
[email protected]
AKBANK Maltepe Şubesi
TL HESABI: Şube Kodu: 0029 Hesap No: 0189926 IBAN:TR 350004600029888000189926
HESABI: Şube Kodu: 0029 Hesap No: 0201353 IBAN:TR 880004600029036000201353
12. Zenginlerin yoksullarda olmasından memnuniyet duyacağı iki şey:
Milli duygu ve dini inanç. Bir de ertesi
gün işe gelecek kadar güç.
13. Zenginler için sizin memnuniyetiniz çok önemlidir. Yani halinizden
memnuniyetiniz.
14. Zenginlere kirasını ödemeseydiniz, sadece eviniz değil, vatanınız
da olmazdı.
15. Milliyetçilik, bir ülkeyi yoksullar için katlanılır, zenginler için güvenle yaşanır hale getirir.
16. Milliyetçilik, hayali bir emlak
kooperatifidir. Yoksulları, evleri, toprakları olduğuna inandırır.
17. Kendinde ve dostlarında bir
şey bulamayan milliyetçi olur.
18. Milliyetçilerin en hazin aymazlığı ideolojilerinin ne kadar kısa bir
tarihi olduğunu ve ne kadar az ömrü
kaldığını bilmemelerinden ileri gelir.
19. Türkiye’nin en derin fay kırığı
devletin ar damarındaki çatlaktır.
Halkın Nabzı
Gazetesi
Süreli Yayın
AHİS Reklam Organizasyon
Prodüksiyon San. Tic. Ltd. Şti.
Adına İmtiyaz Sahibi ve Genel
Yayın Yönetmeni (sorumlu)
İSHAK KARAKAŞ
Editör: Ahmet TULGAR
Görsel Yönetmen
İsmail DOĞAN
Grafik Mizanpaj
Ayda ARAZ
Kazım ÇINAR
Hakan YILDIRIM
Haber Merkezi
Yeliz DOĞAN
Kültür Sanat
Bedros DAĞLIYAN
Avusturya Temsilcisi
Erdal BOYOĞLU
Viyana Temsilcisi
Emine NURHAN
Hukuk Danışmanı
Av. Uğur KARAKAŞ
Danışma Kurulu
Fehim IŞIK
Samet MENGÜÇ
Fuat TOKAT
Yer: Bağlarbaşı Mh. 2. İlkokul
Cd. No: 39 Cihangir İş Merk.
Kat 2 D:7 Maltepe - İstanbul
Tel: 0216 457 46 46
Fax: 0216 457 13 12
[email protected]
Baskı: GÜN MATBAA Beşyol
Mah. Akasya Sk No 23/A
Sefaköy-Küçükçekmece - İST.
Tel: +90 212 426 63 00
18.02.2014 20:05
4 YORUM
2014
Çarşamba
19 Şubat
Bir Şair Neden
ÖNDER BİROL BIYIK
Malum, Halkların Demokratik
Partisi’nden Sarıyer belediye eş başkan
adayıyım. Beni naçizane şair kimliğim ile tanıyan dostlarım, adaylığımı
öğrenince şaşırdılar biraz. Şaka yollu, “Otur şiirini yaz. Ne işin var senin
adaylıkta?” diyenler bile çıktı. Haklarını yemeyeyim, adaylığım kesinleştikten sonra en çok desteği de bu dostlarımdan gördüm.
Türkiye’de şöyle bir algı var; eğer
şair isen fildişi kulende şarabını yudumlar, şiirini yazar, arada bir insanlığın efkârına derinden bir iç geçirirsin. Hepsi bu kadar! Böyle düşünenler
haksız da sayılmazlar. Günümüz şairlerinin ekseriyeti böyle yaşar, böyle
düşünür, suya sabuna dokunmadan
isim sivriltme derdindedir çoğu. Geneli kendine ‘solcuyum’ der kestirmeden. Ama solculuğu üç beş temkinli
bildiriye imza atmaktan, meyhane
muhabbetlerinde Nazım’dan, Neruda’dan birkaç dize patlatmaktan ibaret
sanır. Toplumcu şiirden çokça hazzetmeseler de “dünya şairi” olmuş toplumcu şairlere söz söyleyecek kadar
da yürekli değildirler. İşi biraz teorik
laf salatasına boğarak toplumcu şiirin
kötü örneklerini gözümüzün içine so-
kup ne kadar demode olduğunu anlatmak için sayfalar dolusu ‘dolayımlı’
metincikler yazarlar. Her şey İkinci
Yeni şiiriyle de çok ilgisi olmayan yığma ve plastik şiirlerinin şiir pazarında
tek geçer akçe olduğunu ispata yönelik
bir ‘entelektüel’ zorlamadan ibarettir
oysa. Sorunlu millettir şair milleti…
Ben şuna inanırım, eğer içinde yaşadığınız onca acıyı, şu karanlık dünyayı anlama yeteneğiniz yoksa ne şiirin size ne de sizin şiire bir katkınız
var, demektir. Kendinizi bir yabancılaşmanın sınır çizgisinde yeniden var
edemezsiniz. İçinde yaşadığınız dünya sizi öfkelendirmiyorsa, Roboski’de
çocukların üzerine atılan bombaların
gürültüsü kalbinizi titretmiyorsa, şiir
damarlarınız da kesilmiş demektir.
Bireysel şiire sonuna kadar evet elbet… Yaşamda var olan her şey şiirin
de temasıdır. Ancak, dünyayı kendi iç
dökümlerinizden, post-modernizm
tarafından teslim alınmış yalıtık bireyciliğinizden ibaret sanırsanız, işte
orada sorunlu bir ruh kozmosuna savrulmuşsunuz demektir.
Çok sancılı bir süreçten geçiyor
şu günlerde ülkemiz… Bir yanda özgürlüklerin canına kasteden, tarihin
Hdp’li Olur?
altında ezilmeye mahkûm AKP’si,
CHP’si, MHP’si ile ülkemiz insanına
kahırlı bir hayatı reva gören ‘eski sistem’ partileri, diğer yanda geleceğin
demokratik özgür dünyasını arayan,
bütün ezilenlerin, ötekileştirilmişlerin
yan yana duyduğu, her dilden şarkıların birbiri ile kucaklaştığı, insanın
doğaya ekleyen Halkların Demokratik Kongresi ve Halkların Demokratik
Partisi…
Bütün güncel-pratik sorunlarına
rağmen bu duruşun, bu projenin kendisi şiir gibi geliyor bana. Şiiri yaşamla birlikte düşünen bir şiir heveslisinin
böyle bir projeden kaçması, elinin ağrısını düşünmesi mümkün mü?
Şu an HDK-HDP çatısı altındaki
bileşenler bu özgürlükçü çizgiyi bir
kitle hareketi haline getirebilir mi? Bu
biraz da azim, çaba ve emek meselesi. Biz başarabiliriz veya başaramayız;
ancak şu çok açık ki, eğer Neo- liberalizmin küresel barbarlığı altında insan
denen varlık yok olup gitmeyecekse,
eğer savaşlara kıyımlara, sömürüye,
işkenceye, yalana talana söyleyecek
sözümüz olacaksa, eğer Gregor Samsa
betonlaşmış şehirlerin hamamböceklerine dönüşmeye küçücük bir itira-
zımız olacaksa dudağımızdan dökülen her sözcük Halkların Demokratik
Kongresi’nin ve HDP’nin yapıp etmek
istedikleri ile buluşacaktır.
Şu geçiş sürecinde kendini kenara
çekip olanlara seyirci kalma emniyetçiliği, “Hele bir gün ışısın yola çıkarız,”
hesapçılığı şiirden de şairden de uzak
olsun. Ne ömrünün 13 yılını mahpuslarda geçiren Nazım, ne İspanya iç
savaşında kurşuna dizilen Lorca, ne
Vaptsarov, ne de Neruda böyle düşündü çünkü. Onları büyük kılan sadece
şiirleri mi? Böyle düşünmedikleri için
hem şair hem de sırılsıklam insan olarak büyük değiller mi onlar? Evet, her
şeyden önce Nazım’a borcumu ödemek için Halkların Demokratik Partisi’nden aday oldum. Elbette çok çalışacağız ama kazanıp kazanmamak emin
olun hiç ilgilendirmiyor beni. Böyle
bir özgürlük duygusunda buluşmuş
olmanın hazzı ve onuru her şeye değer.
Umarım kabul eder usta…
Her şeye inat yine özgürlük, yine
şiir; “ben bir ceviz ağacıyım Gülhane
parkında/ Ne sen bunun farkındasın
ne de polis farkında…”
HDP Beykoz Aday
Tanıtım Toplantısı
HDP Beykoz’da görkemli bir aday
tanıtım kahvaltısı düzenledi. Kahvaltıya HDP Eşbaşkanı Sebahat Tuncel,
ESP Genel Başkanı Figen Yüksekdağ,
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Sözcüsü Naci Sönmez ve BDP, HDP, ESP
bölge yöneticileri katıldı. Etkinlikte
konuşan HDP Beykoz Belediye Eşbaşkan Adayları Birgül Hakan ve
Davut Demir, birlikte mücadelenin
önemine vurgu yaparak, ’Tüm halkımızın desteğini bekliyoruz’ dedi.
4-5 HalkınNabzı 29.indd 4
Sebahat Tuncel ise, “Türkiye’nin çok
kimlikli ve kültürlü politikası sadece
HDP’de var. Gezdiğimiz yerlerde görüyoruz ki, HDP’den büyük bir beklenti var. Bizim görevimiz bu beklentiye cevap olmaktır. AKP, CHP,
MHP’nin zamanı dolmuştur, artık
bizim zamanımız” dedi. ‘Kendimizi
de kentimizi de biz yöneteceğiz’ sloganları eşliğinde kahvaltı devam etti.
18.02.2014 19:03
2014
Çarşamba
19 Şubat
YORUM 5
Barışın
şartı
İSHAK KARAKAŞ
“Barış” denildi mi ben iyimserim, hem de radikal iyimser. Malûm, bir yıla
yakın bir süredir, 2013 Newroz’unda Sayın Abdullah Öcalan’ın tarihi manifestosuyla resmiyet kazanmış bir müzakere süreci devam ediyor ülkede.
Ancak bu bir yıl boyunca hükümetin Kürt sorununun demokratik çözümü yönünde elle tutulur bir adım atmamış olması ve müzakere sürecinde kolaylaştırıcı bir tutum sergilememiş olması, benim gibi iyimserliğini muhafaza edenlerin soldan eleştirilere maruz kalmasına neden oluyor.
Eleştiri babında sorulan şu: Kürtler AKP ile uzlaştı mı? Ya da Kürtler AKP
iktidarını ehveni şer olarak mı görüyor? Muhalefeti devlete ve sisteme değil
de hükümete endeksleyen bu siyasi anlayışa göre Kürtler’in öncekli görevi
bu dönemde AKP’yi iktidardan uzaklaştırma çabalarına omuz vermek olmalı. Oysa Kürt Özgürlük Hareketi’nin siyasi perspektifi çok daha kapsamlı
ve geniş. Kürt Özgürlük Hareketi “onurlu barış” ve “özgür yaşam” derken
ulus-devletten kapitalist moderniteye kadar çok geniş bir araziyi tarıyor ve
karşısına modern bir alternatifle çıkıyor. Bu anlamda Kürtler için iktidarda
hangi düzen partisinin olduğu pek de önemli değil. Şimdilik mevzu müzakere sürecinin kesintiye uğramaması. Biz Kürtler müzakereyi bitiren, masayı
deviren taraf olmayacağız. Buradaki inadımız ödediğimiz bedelin ve özgürlük mücadelemizin büyüklüğünden beslenmektedir. Bizler ailelerimizden
çok kayıp verdik. Bir yıldır gençlerin ölmüyor olması çok kıymetli bir kazanımdır. Ama hükümet de Kürtler’i oyaladığını sanmasın ve Sayın Öcalan’ın
müzakere sürecinin gidişatını belirleyecek önerilerine uygun yasal ve pratik
düzenlemeleri yapsın. Bu düzenlemeler yapılırken hükümet, müzakere sürecini inşa eden Sayın Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüne doğru gidecek bir
yol izlemelidir. Kürtler açık ve net olarak “Öcalansız barış olmaz” diyor. Rojava’da Öcalan’ın önderliği bir devrimin dayanağı olmuş durumda. Bu ülkenin milyonlarca yurttaşı onun özgürlüğünü bekliyor. Öcalan’ın özgürlüğü bu
coğrafyada toplumsal barışın şartıdır. Şimdi bunu gerçekleştirme zamanıdır.
Kürtler bu konuda kararlıdır.
4-5 HalkınNabzı 29.indd 5
18.02.2014 19:04
6 HABER
2014
Çarşamba
19 Şubat
Gün;
Birlik Olma Günüdür
Önce Maltepe’de sonra İstanbul da
ve tüm Türkiye’de; CHP olarak bahar
temizliği yapıyor ve AKP’yi süpürüyoruz”
CHP Maltepe Belediye Başkan Adayı Ali Kılıç, adaylığı kesinleştikten sonra Maltepe ilçe örgütünü ziyaret ederek,
partililerle buluştu. CHP Maltepe İlçe
Başkanı Hasan Solmaz ve CHP Maltepe Belediye Başkan Aday Adaylarıyla
kendisini karşılayan kalabalığın huzuruna çıkan Kılıç, “Hiçbir zaman bir gülle bahar gelmiyor. Hep beraber güllerle
donattığımız zaman baharın geldiğini
göreceğiz. Şimdi biz bahar temizliğine
başlıyoruz. Önce Maltepe’de sonra İstanbul’da ve tüm Türkiye’de CHP olarak
bahar temizliği yapıyor ve AKP’yi süpürüyoruz” dedi.
“GÜN BİRLİK OLMA GÜNÜDÜR”
CHP Maltepe İlçe Başkanlığı önün-
6-7-8 HalkınNabzı 29.indd 6
kucaklayıp, onlar için elimizden geleni
yapacağız.’
de gerçekleşen meydan buluşmasında
söz alan CHP Maltepe İlçe Başkanı Hasan Solmaz, Maltepe Belediye Başkanı
Mustafa Zengin’e hizmetlerinden dolayı
teşekkür ederek ‘Gün birlik olma günüdür’ dedi.
Kılıç şöyle konuştu: ‘Yerel yönetimler çok önemlidir. Belediye başkanı elbette kişiliğiyle duruşuyla söylemiyle
çok önemlidir ancak belediye başkanının çalışmalarını denetleyecek olanlarda sizler olacaksınız. Yanlışı gördüğü
zaman eleştirecek doğruyu bulduğu
yerde de alkışlayacaksınız.
Çalışmalarımızı tüm aday adayı arkadaşlarımızla beraber yürüteceğiz,
onlarla beraber tüm Maltepe halkını
18.02.2014 19:04
2014
Çarşamba
19 Şubat
YORUM 7
Yarınlara korkuyla
bakmak...
ANAP Eski Genel Başkanı / İktisatçı
NESRİN NAS
G
eçen hafta benim için zor bir
haftaydı. Önce annemin hastalığı sonra benim şiddetli
grip nedeniyle yatak döşek yatmam...
zaten ülkenin zorlayıcı gündeminin
bozduğu sinirlerimi iyice alt üst etti.
Televizyon karşısında, artık izlemekten zorlandığım haberlere kendimi vermeye çalışırken, hiçbir haberin artık beni şaşırtmadığını ve
heyacanlandırmadığını farkettim. Ne
olmuştu bana böyle? Hep umutlarını
taze tutmaya çalışan, oğluna bugünün
dünden daha güzel olduğunu, yarının
daha da güzel olacağını hiç aklından
çıkarma diyen bana ne olmuştu?
2002’de milletvekiliydim. Seçim
kararı alınmış ama uzun vadede Türkiye’nin önünü açacak ‘3 Ağustos reform paketi’ için parlamento yeniden
toplanmıştı. İdamın kalkmasından,
kürtçe yayın engelinin kaldırılmasına kadar reform niteliğinde kararları
içeriyordu bu paket... Çok heyacanlı
ve umutluydum. TBMM Genel Kurulu’nda kürtçe yayının serbest kalması
hakkında konuşurken söylediğim her
kelimeye yürekten inanıyordum. Nihayet sabaha kadar süren oturumda
3 Ağustos kararları kabul edildi. Çok
mutluydum. Önemli bir adım atmıştık, belki küçük bir adımdı ama daha
büyük adımların atılmasına kapıyı
aralamıştı. Heyecanlıydım. Danışmanımın önüme koyduğu seçim anketine bakarken gülümsüyordum. Oysa
anket sonuçları partim için felaketti.
Olsun diyordum. Türkiye artık geri
dönülmez bir yola girdi, bundan sonra
hiçbir kuvvet bize geri adım attıramaz.
Sonra Kasım 2002 seçimleri geldi.
Baraja takıldık. Akşam canlı yayınlara katıldım. AKP’ye başarılar diledim.
Demokrasi ve özgürlükler yolunda
atacakları her adımda yanlarında olacağımızı söyledim. Demokratikleşme
reformlarını hep destekledim. Muhalefet partisi genel başkanı olduğum
sırada Avrupa Birliği’nden müzakere tarihi alınması için elimden geleni yaptım. Brüksel’in koridorlarında
koşturdum durdum.
Umutluydum. Türkiye nihayet demokratikleşme ivmesini yakalamıştı.
6-7-8 HalkınNabzı 29.indd 7
Zaman zaman tıkanmalar oluyordu,
adalet çok iyi çalışmıyor birçok hak
ihlalleri yaşanıyordu. İtirazlarımızı
dile getirdik ama bu hep birlikte ileriye
bakmamızı engellemedi. Bu umudumu geçen yıla kadar korudum. Hatta
barış sürecinin hayata geçmesi, ısrarla
görmezden geldiğimiz PKK’nın rasyonel bir zeminde değerlendirilmesi
gibi umutlarımı diri tutmama yol açan
gelişmeler oldu... Ta ki Gezi olaylarına
kadar... Gezi ile birlikte Türkiye’nin
‘güvenlikçi’ eski zihniyeti ete kemiğe
büründü ve yeniden haşmetli cüssesi
ile karşımıza dikildi.
Avrupa Birliği hayalleri her geçen
gün silikleşti, Ankara kriterleri kocaman kapkara bir bulut gibi gökyüzünü
lerin önünü kesmek için Azarbeycan
örnek olarak önümüze konuyor. Şanghay beşlisi işaret edilip, bakın biz
ne kadar demokratiğiz deniyor. Oysa
1800’lü yıllardan beri hep batı standartları ışığımız olmuş.
Orhan Kemal Cengiz, ”Eğer mesele
dünyadaki kötü örneklere bakıp kendimizi rahatlatmaksa, örnek çok. Ama
biz ‘ileri demokrasi’den bahsederken
bugün bulunduğumuz bu noktaya geldik.” diyor. Hiç de haksız değil. Kaldı
ki Sınır Tanımayan Gazeteciler’in basın özgürlüğü endeksinde Türkiye,
180 ülke arasında 154’üncü sırada yer
alıyor. Zaten tepetaklak düşmüşüz.
Başbakan, resmi konuğu İspanya
Başbakanı’nın ve onlarca yerli yaban-
ğını biliyoruz. Zaten bunu saklamaya
dahi gayret sarfetmiyorlar. Bakanlarla
ilgili fezlekeler hasıraltı ediliyor, muhalefet liderlerine ilişkin eften püften
fezlekeler parlamentoya gönderiliyor.
İnandığımız herşey bir bir elimizden
kayıp gidiyor. Ne mahkemelere, ne
savcıya, ne polise ne hükümete ne de
birbirimize güvenimiz kaldı! Hepimiz,
sonunda sadece seyircilerin acı çekeceği bir oyunu izliyoruz sanki...
İktidar başlarını o kadar döndürmüş ki, koca bir ülkenin insanıyla,
ekonomisiyle, tüm kurumlarıyla uçuruma doğru sürüklendiğini görmüyorlar. İktidardan korkanların sayısı
sevenlerini kat be kat aşmış. Bunun
nasıl bir felaket getireceğini bilmiyor-
kapladı. Sokakta polis şiddeti egemen
oldu. Gencecik çocuklarımız ‘özgürlük’ istedikleri için dövüldü, gazlandı
ve öldürüldü. Başbakan günde 5-6 miting yaparak toplumun bir bölümünü
çapulcu, hain, darbeci ilan etti. Başbakan ve bakanları konuştukça ben
ve benim gibi milyonların, geleceğin
bugünden daha iyi olacağı umudu da
yok olmaya yüz tuttu. Kırgınım, kızgınım ve umutsuzum!
Çünkü geldiğimiz yer hiç iç açıcı
değil. Bugün, Başbakan’ı eleştirmek
büyük bir cesaret kabul ediliyor. Gazeteciler, işadamları, aydınlar açıkça tehdit ediliyor, kitlelere hedef gösteriliyor.
Artık AB kriterleriyle karşılaştırma
dahi yapmıyor bakanlarınız. Eleştiri-
cı gazetecinin önünde bir gazeteciyi
şiddetle azarlıyor. Arınç, otoriter rejimlerde başbakanları eleştirenlerin
başına neler geleceğini hatırlatarak
gözdağı veriyor. Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve şu soruyu sorun “bu demokratik bir ülkede yaşanır mıydı?”
Ya, Alo Fatih mottosuyla gündeme
yerleşen bir medya müdahalesi herhangi bir demokratik ülkede ortaya
çıksaydı, o ülkede başbakan koltuğunda en fazla kaç saat oturabilirdi?
Topluma saygı hiç kalmamış. Gerçeklerin üstü örtülmüş. Meğer herşey
gerçeği algıya kurban etmek üzere
kurgulanmış. Artık adil olmadıklarını,
aranılanın adalet olmadığını, hele hukukla demokrasiyle hiç işleri olmadı-
lar mı? Yarınlarına umutla değil, korkuyla bakan insanlarla hangi seçim
kazanılırsa kazanılsın nasıl bir gelecek
inşa edilecek? Hangi sandık başarısı
güvensizliğin, umutsuzluğun üstünü
örtecek?
Biliyorum, bu kötü günler de geride kalacak tıpkı daha öncekilerin kaldığı gibi. Bugün ne 12 Eylülcüler var,
ne 28 Şubatcılar... Hırsızlar, yolsuzlar
hesaplarını mahkemede, yalancılar da
sandıkta ergeç verecek. Ama umutları
ellerinden alınan, gelecekten koparılan insanların vicdanlarına bir daha
nasıl seslenilecek? Ya tarih bugünleri
nasıl yazacak?.. Bizim umutlarımızı
katletmenin cezası ne olacak?...
18.02.2014 19:04
8 YORUM
2014
Çarşamba
19 Şubat
Dr.İsmail Beşikçi Viyana’daydı
V
İYANA’DAN
Dr. İsmail Beşikçi, İsmail Besikçi
Vakfı Başkanı Ibrahim Gürbüz, Başkan yardımcısı Ruşen Aslan ve Vakıf
sekreteri Tülin Dağ; Prof. Celile Celilin
kurduğu Viyana Kurdoloji Enstitüsünün davetisi olarak Viyana’ya geldiler.
Konferans’ın konusu‘‘1920-2014 uluslararası anti-Kürd nizam‘‘
Ali Gedik; Konferans projesini
benimle paylaştığında gerçekten çok
heyacanlandım. Çünkü İsmail Beşikçi’nin ilk kitabını 1984 yılında Viyana
okumuştum. İlk Vıyana’da onun kitabıyla tanışmıştım. Şimdi kendisiyle
tanışacaktım. Bunun için Ali Gedik’e
ayrıca teşekkür ettim. 12 Şubat günü
bu güzel insanla tanıştım.
Aynı günün akşamı güzel bir tesadüf oldu. Wan depremzedeleri için
yapılacak olan Konser’e gittik. Yardım
konseri için etkinlikte kısa bir konuşma yaptı. Gençlerin bu güzel etkinliğinden dolayı teşekkür etti.
Sabah hotelde kahvaltıdan sonra
akşam 21.00-22.00’a kadar Viyana’da
hayatımım çok güzel günlerini yaşadım İsmail Beşikçi ile. Heyette bulunan İbrahim Gürbüz, Ruşen Aslan ve
Tülin Dağ’la bol bol sohbet ettik. Viyana’yı tanıtmaya çalıştık ben ve Ali Gedik. Ama asıl rehber olan arkadaşımız
Yusuf Sümbültepe çok daha detaylı
bilgilendirdi.
İsmail Beşikçi’yi tanımam, sohbet
etmem, birlikte gezmem ve Viyana’yı
tanıtmam beni çok ama çok sevindirdi.(tabi ki heyetteki İbrahim Gürbüz,
Ruşen Aslan ve Tülin Dağ’la tanışmam
da beni çok sevindirdi. Şivan Perwer
Vakfı Basın Danışmanı Amed Mardin’le tanışmamda bir o kadar sevindirdi.) Viyana’yı bu güzel insanlarla
birlikte gezdik. Hep birlikte gülüştük,
hep birlikte görüşmelere gittik.(parlamento gürüşmesi dışında) İnnsbruck’tan gelen Nuran’da son iki gün bize
eşlik etti.
12 Şubat günü Viyana’ya gelen heyeti Konferansı örgütleyen Ali Gedik
ile birlikte Viyana Havaalanına gittik. Kiralanan Minübüs büyük olunca
park yerine giremedik. Biz park yeri
6-7-8 HalkınNabzı 29.indd 8
ERDAL BOYOĞLU
buluncaya kadar heyeti Kürdistan
Kürdoloji Enstitüsü Başkan‘ın yeğeni Cemal Celil bizden önce karşıladı.
Park yerine girmeden heyetle birlikte
hotele geldik.
Dr.İsmail Beşikçi ve Vakıf heyeti
Viyana’da bir dizi ziyaretler gerçekleştirdi. Avusturya Parlamentosu’nda Yeşiller Partisi Milletvekili olan Berivan
Aygül Aslan ve Alev Korun ilk ziyaret
edilen yerdi. Parlamento ofislerinde sıcak bir karşılaşma gerçekleşti. Ziyarette her iki parlamenter büyük memnuniyet ve onur duyduklarını belirttiler.
Ermeni Ani Değirmencioğlu, Viyana’da Güney Fransa şaraplarının
pazarlaması yapıyor, Dr. İsmail Beşikçi
ve heyeti şarap tanıtımı yaptığı 2 Viyana’da bir restuaranta davet etti. Dr.
İsmail Beşikçi için güzel bir değişiklik
oldu. Kırmızı şarabı tattı ve çok beğendi.
İkinci ziyaret Federal Kürdistan
Hükümeti’nin resmi temsilciliği oldu.
Kürdistan Bölgesel Yönetiminin Avusturya Temsilcisi Dr. Mustafa Ramazan,
Dr. İsmail Beşikçi ve beraberindeki heyeti makamında kabul etti. Görüşmede birçok konuda sohbet edildi ve Dr.
Mustafa Ramazan ’’Diplomatik kuralların karşılıklı çıkarlar çerçevesinde
olduğunu Güney Kürdistan hükümetinin haklarını elde etmek için her
türlü görüşme ve çalışmanın yapıldığını, yeni dostlar kazanmaya çalıştıklarını belirtti.‘‘ İsmail Beşikçi Kürtlerin 1920`de uğradıkları uluslararası
haksızlıkları kısaca anlattı. Kürtlerin,
Kürdistan için bilince çıkarmaları gereken konuları söyledi Dr. Mustafa Ramazan’a.
Dr. İsmail Beşikçi ve heyet; 13
Temmuz 1989 yılında Viyana`da İran
Ajanları tarafından bir görüşme esnasında öldürülen Dr. Abdurrahman
Qasimlo ve iki yoldaşının vurulduğu
yeri ziyarete gittik.
‘‘İran KDP Çalışma komitesi temsilcisi Jaza Salehi Dr. İsmail Beşikci’nin
kendileri için büyük bir gurur kaynağı
olduğunu ve bu ziyaretten büyük bir
şeref duyduklarını belirtti. Dr. İsmail
Beşikçi‘nin böylesi anlamlı bir günde
aralarında olduğundan dolayı teşekkür etti.
Dr. İsmail Beşikçi kısaca yaptığı
açıklamada; “Kürt liderlerlerinin yurtdışında İran devletinin terörist saldırısı sonucu katledilmelerinin, burada
katillerinin Avusturya dışına çıkmalarına göz yumularak cezalandırılmamalarının 1920`den beri Kürtlere karşı uygulanan uluslararası Anti-Kürt
nizamın pratik bir tezahürüdür. Kürt
Önderi olan Dr. Qasimlo`nun katledilmesini kınadığını ve bugünkü organizasyon için teşekkür ederek konuşmasını bitirdi. İran KDP Avusturya
temsilcisi Hiwa Bahrami kısaca “çok
mutluyuz ki İsmail Beşikçi bugün buraya geldi ve Qasimlo`nun vurulduğu
yeri ziyaret etti. Gönül isterdi ki; İran`da da sayın İsmail Beşikçi gibi aydınlar
çıksın, Kürt halkının hakları için mücadele etsin” dedi.
İran KDP Avusturya temsilcisi
Hiwa Bahrami`nin ve Avusturya İran
KDP Çalışma komitesi temsilcisi Jaza
Salahi`nin yani sıra Prof. Celile Celil,
Viyana Yeşiller Partisi Eyalet Milletvekili Şenol Akkılıç, Viyana 78`liler
Avusturya temsilcisi Erdal Boyoğlu,
Şivan Perver Vakfı Yönetim Kurulu
üyesi ve program organizatörü Ali Gedik, Şivan Perver Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Amed Mardin, program organizasyonunda çevirmen olan Alişan
İlkay ve onlarca Kürt şahsiyeti bu etkinliğe katılım gösterdi. Heyet anıta çiçek koyduktan sonra Dr. Qasimlo‘nun
katledildiği mekândan ayrıldı.
14 Şubat 2014. saat 18.30’da Anti
Kürdi Nizam 1920-2014 konferansı
açılışını Ali Gedik yaptı. Vakıf Başkanı
İbrahim Gürbüz kısaca vakfın kuruluşunu ve çalışmalarını anlattı. Vakfın Kürt ve Kürdistan adına yapılacak
her türlü kültürel, bilimsel ve sanatsal
çalışmaları yapan herkese kapılarının
açık olduğunu ve birlikte çalışabileceklerini söyledi.
Dr. İsmail Beşikçi; Anti Kürdi Nizam Konferans’ında, Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması ve paylaşılmasında Avrupa devletlerinin emperyal
emellerini anlattı. İngiltere ile Fransa’nın büyük rol oynadığını söyledi.
Anti Kurdi Nizam’ın kürtler üzerinde
nasıl tahribatlar yarattığını anlatırken;
o çok sakin tavrıyla, o çok yumuşak
konuşmasıyla bilgi ve bilincin öneminden bahsetti. Çok çarpıcı bilgiler
paylaştı. Umarım Anti Kurdi Nizam
üzerine bir kitap çalışması yapar. Ve
bu güzel bilgileri paylaşır. Bilgilenmeyi ve bilinçlenmeyi merak edenler için
çok önemli bir paylaşım olacağına
inanıyorum.
Cumartesi günü Pressbaum’a Konferans’ın davetiyesini yapan Prof. Celile Celil‘in kurduğu Institut Für Kurdologie. Kürdoloji Enstitüsü’ne gittik.
Çok zengin bir kütüphane, çeşitli dillerde kaynakların ve belgelerin olduğu
kütüphane Kürtler için çok önemli bir
kazanım. Büyük bir toplantı salonu
var. Gelen ziyaretçilerin rahat edebileceği her türlü olanak hazırlanmış. Şirin bir kasabanın ortasında Kürdistan
geleneklerini ve güzelliklerini yaşatan
Dr. Celile Celil espirileri ile dostluğunu sergiledi.Kütüphane ve enstitü
çalışmaları hakkında bilgi verdi. Dr.
Celile Celil öğle yemeği hazırlamıştı.
Yemekten sonra eşi İngrid Cerha hazırladığı pastalar yendi, kahveler içildi.
(İngrid, Ortadoğu muhabirliği yapan
uzman bir gazeteci, Ayrıca İsmail Beşikci üzerine bir kitap hazırlıyor. Almanya’da çıkan Die Zeit gazetesinde
ve Avusturya Salzburg Nahrichten
gazetesinde yazıyor.) Ve ayrılık vakti
geldiğinde Dr. Celile Celil, Dr. İsmail
Beşikçi’yi bırakmak istemedi. Bir daha
geleceğine dair söz alarak heyeti yolculadı.
Cumartesi akşam saat 19.00’da Dr.
Mustafa Ramazan’ın davetlisi olarak
yemeğe çağrılan heyet son buluşmasını gerçekleştirdi. Hotel’e saat 22.00’de
döndük ve geç saatlere kadar konuştuk.
Pazar günü saat 12.30’da Viyana
havaalanın’da son kahvelerimizi içerek Dr. İsmail Beşikçi ile birlikte heyeti
yolculadık, ben, Ali Gedik ve Amed
Mardin.
5 gün boyunca Dr. İsmail Beşikçi’den bilginin, bilincin ve kitabın
dostluğunu gördüm. Hele ki Dr. Celile
Celil’in kütüphanesinde kitabı okşadığını, bir çocuk gibi sevdiğini gördüğümde bir kez daha bu güzel bilim
insanını tanıdığıma, onunla birlikte
olmaktan çok mutlu oldum. İyi ki varsın onurlu insan Dr. İsmail Beşikçi.
5 Gün süren sohbetlerimizde Ruşen Arslan ve İbrahim Gürbüz yapılan
ve gelecekte yapılmak istenen projelerden bahsetti.
Bu güzel organizasyonu gerçekleştiren Ali Gedik’e çok çok ama çok teşekkür ediyorum.
18.02.2014 19:04
YORUM 9
2014
Çarşamba
19 Şubat
HSYK değişikliği yetmez rüşveti de
suç olmaktan çıkarmanız
gerekiyor!
ERGUN BABAHAN
İ
smim Sabah-atv satışı, Reza Zarrap’tan para veya saat alan siyasetçi, Etiler Polis Okulu’na yapılacak
milyar dolarlık rezidans işini ihalesiz
ayarlayan işadamları listesinde geçiyor
olsaydı, ilk tepkim ‘‘Yetmez ama evet’’
olurdu.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na getirilen yeni düzenleme yolsuzluk, hırsızlık, arsızlık dosyalarında adı
geçen isimlerin soruşturulmasını engelleyecek, başlamış olan soruşturmaların kapatılmasını sağlayacak; bunda
hiç kimsenin kuşkusu yok.
Ucu iktidara ve yakın çevresine
dokunan tüm soruşturmaların başına
gelenler, 17 Aralık ve 25 Aralık soruşturmalarının da başına gelecek. Bu
herkesin bildiği açık bir gerçek.
12 Eylül referandumunda ‘‘Yetmez
ama evet’’ denilerek sağlanan kısıtlı yargı bağımsızlığı, AKP’nin Meclis
darbesiyle rafa kaldırıldı ve 12 Eylül
askeri rejiminin modeline dönüldü.
Vardığımız nokta, gitti Kenan Evren,
geldi Recep Tayyip Erdoğan şeklinde
özetlenebilir.
Her türlü muhalif gösteriye gösterilen şiddet dolu tepki, medyaya uygulanan baskı, Batı ile kopma noktasına
hızla yaklaşan ilişkiler tablosuna bakılınca; 12 Eylül’den farksız bir ortamda
yaşamadığımız bütün çıplaklığıyla görülür.
Evet ama Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yapısını değiştirmek bu insanlara dokunulmazlık sağlayacak mı?
Bence hayır!
Derhal Türk Ceza Kanunu’nda da
bir değişiklik yapıp hırsızlık ve yolsuzluğun suç olmaktan çıkarılması gerekir. Aksi halde bu yolsuzluklarda adı
geçen siyasetçi ve müteahhitlere dokunulmazlık sağlanamaz.
Evet, şu anda kamuoyunun bir kısmında ‘‘Çalıyorlar ama çalışıyorlar’’
düşüncesi hâkim. Ancak ANAP-DYP
geleneğinden gelen kentli seçmenlerin de AKP politikalarından, baskı ve
yalanlarından, her gün televizyonlarda
onlarca kere Recep Tayyip Erdoğan’ı
dinlemek zorunda kalmaktan rahatsızlık duyduğu da bir başka gerçek.
Geleneksel merkez sağ seçmen kesiminin AKP’yi terk etmeye başlaması,
yüzde 50 oy oranını iktidar partisi için
bir hayal haline getirecek. Yüzde 50
çizgisinden uzaklaşılan her oran Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkma hayalinin
suya düşmesi anlamına gelecektir.
30 Mart seçimlerinin ardından Erdoğan için tek çözüm 3 dönem kısıtlamasını kaldırıp AKP’nin başında devam etmek şeklinde olabilir ama bunu
söylemek kolay, yapmak daha zor hale
gelecek.
AKP bugün siyasi bir parti olmaktan çıkıp çıkarları için birleşmiş
insanlar grubu haline gelmektedir.
İnternete, medyaya uygulanan baskı
bu gerçeğin geniş kitlelere ulaşmasını
engelleyemeyecek.
Bu nedenle, Erdoğan’ın lider olarak
girdiği AKP ile yakın geçmişin başarılarına ulaşmakta ciddi sıkını çekecek.
Buna bir de Kürt meselesinde adım
atılmaması, bugünkü sürüncemenin
devam etmesini eklemek de lazım
çünkü MHP oylarındaki yükseliş trendi AKP’nin Kürt meselesinin çözümü
konusunda harekete geçmesini imkansız hale getiriyor. AKP, Kürt meselesinin çözümünde aylardır ipe un seriyor.
Kendi çıkarına geldiği için HSYK’yı bir
gecede değiştiren iktidar, hala yerel yönetimlerde reform planı sunarak Kürtleri oyalayacağını sanıyor. (Bu arada
barış sürecinin kesintiye uğraması,
bazı iktidar kalemlerinin iddia ettiğinin aksine yeniden silahlı mücadelenin
başlayacağı anlamına gelmiyor. Sadece
AKP’ye güçlü bir muhalefet odağının
daha çıkması anlamına geliyor.)
Artık Kürtler’in de gördüğü bir
gerçek var; hırsızlığa-yolsuzluğa bulaşmış iktidarlar reform yapamaz, barışı
kuramaz. Çünkü sadece kendini korumaya, kurtarmaya çalışır.
Önümüzdeki tablo, Kürt sorununun çözümü rafa kalkmış, kentleri
gergin ve öfkeli, ekonomisi hızla büyüyen cari açık ve artan sıcak para maliyeti nedeniyle aşırı kırılgan bir Türkiye
tablosudur. Kapısında ortaya çıkmasına bizzat katkıda bulunduğu bir Suriye kaosu olan bir Türkiye bu. Yargısı
yürütmeye bağlı bir ülkeye doğrudan
yabancı sermaye girişinin imkânsızlığı
gerçeğini de ekleyen bu tabloya.
Sonuç, AKP’nin önce patinaj yapacağı, ardından hızlı bir gerileme
dönemine gireceğidir. Koca imparatorluklar, şirketler, rejimler benzer gelişmeleri yaşamıştır, AKP’nin yaşaması
da kaçınılmazdır.
Devrin değişmesi her geçen biraz
daha gerçek haline geliyor. Yolsuzluğa, hırsızlığa bulaşmış siyasetçi ve işadamlarının şapkayı önlerine koyup cevap vermeleri gereken soru budur: O
zaman ne yapacaklar? Onları adaletin
elinden o gün kim kurtaracak?
Onun için iktidarın kapısını çalıp
bu fiilleri suç kapsamından çıkartmaya
çalışmaları gerekir, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yarın da değişir,
unutmasınlar!
AK Parti’den Maltepe çıkarması
A
k Parti Maltepe İlçe Teşkilatı’nın düzenlemiş olduğu
kahvaltılı toplantıya İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş, Maltepe Belediye Başkan
Adayı Prof. Dr. Edibe Sözen, İlçe
Başkanı Kamil Barkır’ın yanı sıra birçok partili katıldı. İlçe Başkanı Kamil
Barkır, İstanbul’un önemine vurgu
yaparak sözü Başkan Adayı Prof.
Dr.Edibe Sözen’e bıraktı. Söze ‘’Çok
güzel bir kalabalık, çok güzel bir 30
Mart sabahı, bu güzelliği, bu renkliliği her zaman görmek dileğiyle’’ diye
başlayan Sözen konuklara etti.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Başkanı Kadir Topbaş ise yaptığı konuşmada , ‘’ Maltepe, spor ve aktivite
9 HalkınNabzı 29.indd 9
kenti olacaktır. Bu yüzden Büyükşehir
Belediyesi olarak Maltepe’yi büyük
bir spor kompleksi yapacağız, 1000
araçlı otopark, 4 yeni metro hattı, 5
hava rayı ve 2 finiküler ile İstanbulu’u
daha modern bir mega kent haline
getireceğiz, söz veriyoruz. CHPliler,
‘Biz İstanbul’u eski günlerindeki gibi
yapacağız’ diyor, evet doğru onlara
hak veriyorum. Eski günlerini unutmadık. Çöp yığınlarıyla, akmayan
sularıyla, projesiz belediyeciliği halkımız çok iyi biliyor. Halkımız eski
İstanbul’u istiyorsa, benim diyeceğim
birşey yoktur. Bunun takdirini halkımıza bırakıyorum ve sizden ricam 5
sene daha beni hizmetkarınız olarak
düşünün ve görevi bana verin’’ dedi.
18.02.2014 20:04
10 YORUM
2014
Çarşamba
19 Şubat
Aybike (Cebrail)
MUSTAFA İŞİTMEZ
B
azen bir uzmana danışırsın ve
o da dudak büküp iki kolunu
yanlara açarak, sana bir şantiyeyi işaret eder. Git der, hatta bu senin
yüzüne tükürürcesine dudağının arasından fırlattığı bir adet kısa ve net git
emridir; git der, orada düşün biraz. Ya
akıbetini ya da şu anda olup bitmekte
olan şeyleri. Hatta der ki bu konuların
uzmanı; “Şimdi tam zamanıdır güzelim, git, oracıkta kendi kendini de azıcık rahat bırak.” Haspam der bakışıyla
bir de. Senin de o nazarı nasıl acizce
fark ettiğini o an fark etmez.
Onu dinler, söz konusu şantiyeyi
bulmakta zorluk çekmezsin.
Şimdi malum piyasa durgun, inşaatlar hep yarım kaldı öyle, mevsimlik
işçilerse aç acına köylerine filan dönmüştür, o umut kırıcı şehirlerarası
seferlerle, kim bilir. Ben de kendime
yakıştıramadım bunu, yani yarım kalmış bir inşaata gitmeyi ama uzman
görüşüydü. Elime bir top aldım ben
de, biraz teşvik etsin beni diye. Elimden kaçırırmış gibi yapıp fırlatınca
onu, mendeburun oğlu o patlak futbol
topu, alışık olduğu falsoyla, yolunu gayet güzel buldu ve o müstakil ev kabasına kaçıverdi.
Tuğlaların o gören göze dehşet veren turuncu rengine, ev müsveddesinin önündeki yine iğrenç renkteki
o kum deryasına, kurumuş betonun
burun kıran kokusuna rağmen içeri
girerken, neşeli ve hayatta hep yeni
şeyler denemeyi seven o yüzeysel laylaylomlarınkine özgü, rahat bir kahkaha da atmışımdır. Aslında benliğimi
sarsan bir tasam yoktur da varmış gibi
mi davranırım. Kim bilir?
Ben nereden bilebilirdim peki böyle keyifli bir anda, o ‘leş adam’ Cebrail’in bu ıssız ve yarım bırakılmış mekanı öteden beri mesken tuttuğunu?
Müstakil villanın inşaatına böylelikle girerek ve topumu aramaya zahmet etmeden derhal ikinci kata çıktım.
Üç ila beş metrekarelik, ıslak hacim
olarak düşünülmüş o karanlık odacığa
attım kendimi. Müstakbel helalar insana nasıl da iç çektirir. Oraya girdim
çünkü orası insanı düşüncelere ve türlü türlü içlenmelere gark edecek kadar
karanlık ve ılıktı. Ve zaten Cebrail gelene kadar şu ruhumun en derininde
10-11 HalkınNabzı 29.indd 10
bile korkunun en ufak bir zerresi dahi
bulunmuyordu. Yeminle bak!
Bence bizler, ağlamak için yorganın altını ve yalnız kaldığımız karanlık
anları seçeriz. Hatta çok sessizce, usul
usul ağlarız. Yahut da bir cenazeyi,
(söz konusu cenazede sadece başımızı hafifçe öne eğip farz gözlüğümüzün
ardında surat ekşitmeyi tercih etmezsek elbette.)
Hıııııııı, huuuuu, uuuuuuuuuuvv
diye diye dertlenmeyi ve birtakım
Karanlık sessizlikle birleşince çok
güzeldir. Derhal bir algı kargaşası yaşarsın, feleğini şaşırıverirsin. Gözlerimi kapadım, kulaklarımı tıkadım bu
kez.
Derken sağ elimin üzerinde hırıl
hırıl bir sıcaklık hissettim, bir belirdi
bir kayboldu. Bir süre bekledim, belirip kaybolmaya devam etti.
‘Burada da mı?’ dedim, gözlerim
hala kapalı. ‘Burada da buldunuz değil
mi?’ dedim, isyan edercesine. Neticede
olumsuz şeyleri aklıma getirip oracıkta hiç yoktan bir iki damla gözyaşı
imal etmeyi düşündüm. Sonrada tercihen hıçkırabilirdim bile. Ne bileyim.
O gün son derece aylaktım, yapacak
şey bulamıyordum. Çömeldiğim yerde
öne arkaya sallanıyordum, başım ellerimin arasındaydı, ellerim bir yandan
gözlerimi örtme çabasındaydı.
korkmuyordum, vallahi de, billahi de
korkmuyordum ama sinirlenmiştim
işte. İnsan aylak bir gününde, hele de
dünyayla arasına bir an bir perde çekmeye niyetlenmişse mutlaka rahat bırakılmalıdır. Ellerimi gözlerimden çekince bağıracak oldum, bu her kimse
yüzüne bakıp s.ktiri çekecektim.
Gözümü açınca görüverdim. Me-
ğer işte Cebrail’miş.
Ağzın leş gibi kokuyor diyecek oldum. Ama tabii yüzüne, hele de yüzünün haline dikkatle bakınca. ‘Cebrail
seni kim dövdü böyle?’ dedim, cevap
vermediği gibi kolumdan sıkıca tuttu
beni ayağa dikiverdi. Hiç zorlanmadı da, pehlivan gibi kuvvetliydi o gün
Cebrail.
Beni o karanlık müstakbel tuvaletten dışarı sürüdü Cebrail yine öyle bir
çırpıda.
Elinde bir kağıt, üzeri hiç anlamadığım işaretlerle doludur. Yarısı saçma sapan karalamalar. Cebrail tuttu,
kağıdın üzerinde bazı rakam benzeri
işaretler vardı, onları işaret etti mürekkepli parmağıyla, tıslayarak dedi ki,
tok bir sesle: “Şu integral sorusunu çöz
bakalım”.
‘Cebrail’ dedim, Pazar Pazar işin mi
yok, ben dört işlemden ötesini bilmem
ki.
Cebrail’in oysa gözleri yuvalarında
fıldır fırıldak, kendisine denen şeyi kesinlikle duymaz: “Çöz” dedi, “Bu düğümü, çöz!”
‘Cebrail’ dedim, bu integral sorusu
değil be güzel kardeşim, baksana rakam yok burada.
“Bunlar işaretler” dedi “çözeceksin”.
Ayaklarımdan ellerimden kanım
hızlıca çekildi, beynime toplandı. Sinirlenince oluyor.
“Cebrail git başımdan” dedim.
Geriye doğru gerildi Cebrail, cüsselidir, bu kez korktum, ciğerlerini
uzun uzadıya şişirdi, üzerime hamle
yapıp yüzüme birden o iğrenç nefesini
boşalttı. Kimbilir o gün neler yemiştir,
pis herif.
Öğürdüm.
Tam kendimi toparlamışken sonra,
Cebrail yine çözeceksin, diye tutturdu.
İşte bana zehir olan bir başka Pazar
ikindisi.
“Ya Cebrail, bak sinirleniyorum,
git ulan, başlatma şimdi integralinden,
puşt herif ” dedim.
Artık cesareti nereden almışsa hayvan, tekrar uzun uzun gerilip bu kez
yüzümün ortasına kallavi yumruğunu
gömüverdi.
Ayılınca okuyabildim; “Aşık oldun
celladına” yazıyordu.
18.02.2014 19:04
2014
Çarşamba
19 Şubat
10-11 HalkınNabzı 29.indd 11
YORUM 11
18.02.2014 19:04
12 SÖYLEŞİ
2014
Çarşamba
19 Şubat
Nahide Kılıç
İshak Karakaş
İshak Karakaş: Öncelikle röportaj
teklifimi kabul ettiğiniz için ikinize
de teşekkür ediyorum. Sizden başlamak istiyorum Nahide Hanım, ne iş
yaparsınız ? Neden HDP ? Neden Sarıgazi ?
Nahide Kılıç: Mesleğim muhasebe, fakat 1999 yılından itibaren aktif
siyaset içerisindeyim, kadın hareketi içerisindeki çalışmaları yürüttüm,
yürütmeye de devam ediyorum. HDP
olarak Sancaktepe’den aday gösterildik, HDP’yi diğer siyasi partilerle karşı karşıya getirdiğimizde, eşbaşkanlık
sistemini önemsiyor, HDP içerisinde
olan diğer siyasi parti bileşenlerinin
de eşbaşkanlık sistemini uyguladığını
12-13-14-15 HalkınNabzı 29.indd 12
görüyoruz. HDP öncelikli olarak eşitlikten yana ,demokrasi ve adalet anlayışıyla ortaya çıkan bir parti. Yıllardır
sancısını çektiğimiz ve bir türlü biraraya gelemiyor olduğumuz diğer siyasi
partileri birleştiren bir parti. Bu kendi
temsiliyetimizi sağlamak bakımından
çok önemli bir şey, pozitif ayrımcılık
meselesinde kadınların kendi temsiliyeti bakımından HDP önemli bir
yerde duruyor,bu yüzden aday olarak
önerildim. Bir dönem ben Sancaktepe’de özellikle 2009 yerel seçimlerinde
çalışmalarda bulundum. O dönemlerde de Sancaktepe’nin çeşitli sorunlarıyla karşılaştık, Şu an ismi Sancaktepe
eski adıyla Sarıgazi. Özellikle alevi ve
kürtlerin en fazla yaşadığı bir alan.
Biz burda HDP ile sadece yerel sorunlar değil , Sancaktepe’nin aslında daha
önce varolan isminin de değiştirilmesi
için çalışacağız, çünkü Sarıgazi devrimci bir yapıya sahipti, AKP’nin yerel
politikalar anlayışında bu hep vardı,
yerel yönetimlerde ilçe, mahalle hatta
sokak isimlerini değiştirmek gibi yapıya sahip. Kendi siyasal yapısını uygulayarak bunu gerçekleştirdi. Örneğin
Gazi mahallesi’ni Sultangazi yaptı.
İ.K.: Bununla devrimci geleneği
mi ortadan kaldırmak istediler? Toplum mühendisliği mi yaptılar yani?
Bunlar hep kendi oy potansiyelini
arttırma çabalarıydı. Ben Sancakte-
pe’de bir çok demokratik eylemde de
bulundum, geçmişte çok ciddi çarpışmalar ve müdahalelerle karşılaştık. Sarıgazi’nin gerçek demokratik yapısına
sahip çıkmak adına mücadele edeceğimizi ifade ediyoruz, projelerimiz bu
doğrultuda ilerliyor. Kadınlara, gençlere ve alt yapıda yerel sorunlara dair
çalışmalarımız var. Sancaktepe’nin
gerçek kitlesine ulaşmasını bizim sağlayacağımıza eminiz, çünkü burayı tanıyoruz, biliyoruz. Engin Başkanımız
daha iyi tanıyor burayı, o yüzden burayı halkımızla birlikte yöneteceğiz ve
burayı geri alma iddiasındayız.
İ.K. : Yani Sancaktepe’de tüm bileşenlerle beraber Sarıgazi kimliğini
18.02.2014 20:01
2014
Çarşamba
19 Şubat
SÖYLEŞİ13
Gelişmişlik
Engin Aras
YÜKSEK
Binalarla
Ölçülmez
Mart 2014 seçimleri öncesinde daha önce Kürtler’in kendi kentlerinde duyurduğu modern belediyecilik kavramlarının HDP’de biraraya gelen Kürtler ve sosyalistler tarafından Batı kentlerinde de yüksek sesle dile geliyor.
HDP, bu seçimlere kendi rengini kattı. “Şehir Senin” ve “Kendimizi de kentimizi
de biz yöneteceğiz” sloganları kamuoyu tarafından sevinçle benimsendi.
Ben de bu hafta yine bir ilçede iki eş başkanla, Sancaktepe HDP belediye eş başkan
adayları Engin Aras ve Nahide Kılıç ile konuştum ve HDP ve seçimleri sordum:
geri kazanma iddianız var, öyle mi ?
N.K. : Aynen öyle, kültürel değerleri, halkın değerlerini beraber kazanacağız.
İ.K. : AKP başarmış bişeyleri ki
burada, sokak isimleri bile değiştirilmiş .
N.K. : Tabi sonuçta rant ve kendi
ellerinde, dolayısıyla bişeyleri değiştirip dönüştürme mekanizmaları daha
fazla var, esas olan halkın belirleyici
oylarıdır, aslında geçmişteki çalışmalarına baktığımızda AKP de burda çok
fazla bişey değiştirmiş değil. Değişimlere emekçiler ve halk da tepki göstermiyor, burada işte bu kültürel değerlerin yok olmaması için çalışmalarımızı
12-13-14-15 HalkınNabzı 29.indd 13
sürdüreceğiz, bu anlamda ilçemizi geri
alıp esas sahibi olan emekçilerin kendi
yönetimlerini kendileri oluşturmaları
gerektiğini düşünüyoruz ve bunu savunuyoruz.
İ.K. : Gördüğüm kadarıyla dolu
bir kadın ve dolu bir eş başkansınız ve
burada bayağı iddialısınız. Bu iddia
çalışmalarda motive edici etki yapıyordur, değil mi?
N.K. : Engin Başkanımızla beraber
evet iddialıyız, ben aynı zamanda Ezilenlerin Sosyalist Partisi ilçe başkanlığı yaptım, bu yüzden eş başkan olarak
adaylığımız olmazdı. Bizim iddiamız
aslında emekçilerle yanyana oluşumuzdandır. Yerel yönetimlerde ‘ben’
olgusu çok fazladır, bizde tam aksi hep
‘biz’ olgusu vardır.
İ.K. : Engin hocam siz biraz kendinizi tanıtır mısınız ?
Engin Aras : Emekli öğretmenim,
Muş’un Varto ilçesi İçmeler köyünde
doğdum, okulları yatılı okudum, 1966
Varto depreminden sonra öğretmen
okulunu da Diyarbakır’da yatılı okudum, 27 yıl öğretmenlik yaptım, bu
arada 12 Eylül’de yargılandım, 1994 yılında bir dönem istifa ederek DEP’ten
Sultanbeyli belediye başkan adayı oldum, 2001 yılında emekli olduktan
sonra 2004 yılına kadar Samandıra
belde başkanlığı yaptım DTP’den,
2004-2009 yılları arasında yerel yö-
netim seçimlerinde bir dönem belediye meclis üyesi seçildim Samandıra
belediyesi’nde. 2011’de de arkadaşlarımızın KCK operasyonları adı altında
yoğun şekilde tutuklanmasından sonra Sancaktepe ilçe başkanlığına olağanüstü bir kurultayla seçildim, 28 nisan
2013 yılında yapılan olağan kurultayda
yeniden ilçe başkanı oldum, bu seçimlerde de HDP’den Sancaktepe belediye başkan adayı olarak önerildim. Çatı
partisi hepimizin partisidir, hepimiz
HDP’liyiz.
İ.K. : Peki HDP için Sarıgazi ne
ifade ediyor ?
E.A. : Sancaktepe’ye baktığınızda Türkiye’yi görebilirsiniz, Karade-
18.02.2014 20:01
14 SÖYLEŞİ
niz’den, Ege’den, Kürdistan’dan, her
yöreden insanın yaşadığı bir alan. Burada halklar ve inançlar içiçedir, bizim
ideolojimiz de tamamen budur. HDP
ideolojik olarak zaten ötekileştirilmiş
sistem tarafından ezilmiş insanların
partisi olarak kendini kabul etmiştir. İnsanların HDP’yi içselleştirerek
HDP’li olacağına inancımız tamdır,
yeter ki biz bu hususta üzerimize düşen görevi tam yapabilelim.
İ.K. : Daha önce de bir birleşim
oldu, şimdi bu ötekileştirilmiş kişileri
birarada tutabilecek misiniz ?
E.A. : Yerel olarak bazı özgürlük
ve barış blokları kuruldu, fakat HDP
onun dışında gerçekten Türkiye’deki bütün inançların bir araya gelerek
kurduğu bir HDK vardı biliyosunuz ,
bu oluşumun yarısı HDP çatısı altında
birleşti, hedef artık kendi özgün kimliklerimizden arınarak, bir HDP anlayışı yerleştirmek, umuyorum bundan
sonraki seçimlerde de kendi özgün
kimliklerimiz altında bütün Türkiye
halklarını seçime sokmak istiyoruz.
İ.K. : Geniş katılımlı bir HDP be-
12-13-14-15 HalkınNabzı 29.indd 14
2014
Çarşamba
19 Şubat
lediyecilik açısından Sarıgazi’ye ne
vaad ediyor ?
E.A. : Sloganımız ‘şehir senin’, madem şehir bizimse, bu şehri neden
biz yönetmiyoruz? Yine bir sloganımız var; ‘kendimizi ve kentimizi biz
yönetelim’ . Bizler mahallelere kadar
giderek halk meclisleri, kadın ve genlik meclisleri hatta sakatlar ve yaşlılar
meclisleri gibi örgütlenmeler vasıtasıyla, yönetimi halkla birlikte ele almak istiyoruz. Yani sorunu merkezde
oturup çözmeyeceğiz, mahallelere gidip onlar ne istiyorsa onu yapma amacındayız. Hizmeti, merkezden dışa
doğru değil, dışarıdan merkeze doğru
geliştirerek yapma amacındayız. Her
sorunu her mahallenin halk meclisinde tartışarak çözme gayesindeyiz,
zaten katılımcılıktan kastımız da budur. Ayrıca yine çoğulcu blok anlayışımız gereği, kent konseyleri dediğimiz
bölgelerde kimin neye ihtiyacı varsa
belirlenecek, tabii bunu yaparken de,
onların fikirlerini de alarak bunu da
hayata geçirmek istiyoruz. Yine eşitlikçi belediyecilik diyoruz, hiç kimseye
bir etnik köken veya başka ayrımcılık
gözetmeden bütün Sancaktepe’lilere
eşit hizmet götürmeya çalışacağız. Şeffaf olacağız, sorunlarımızı gizli kapılar
arkasında değil halkla tartışarak çözeceğiz. Meclis toplantılarımızı sinevizyonlarda halka izleteceğiz. Baskıcı
değil, demokratik olacağız, halkla birlikte kendimizi yöneteceğiz.
İ.K. : Özerk bir belediye mi yaratıcaksınız yani ?
E.A. : Aynen öyle. Bazen özerklik
kelimesi kullanılınca, aceba Kürtleri
ayırmak mı istiyorlar düşüncesi oluyor,böyle birşey asla yok, özerklik ; yerinden yönetimin güçlendirilmesidir.
Bu nedir? Sancaktepe’ye yatırılan bütün parayı Sancaktepe’lilere sunmak.
İ.K. : Bu özerk yönetimi halka yeterince tanıtabiliyor musunuz ?
E.A. : Yeterince anlattık desek doğru olmaz, ama bütün gücümüzle anlatmaya çalışacağız, diğer belediyelerden
farkın olmalı, halk bunu farketmeli. Bu
meclisleri kurma amacımızda halkla
yönetimi ele geçirmektir. Zaten bugüne kadar hiçbir belediye halka danışarak bişey yapmamıştır. Makamlar-
da oturdukları yerde kararlar vererek
belediyecilik yapmışlardır. Birde yaptıklarını milletin başına vura vura yapıyorlar, zaten yapmakla yükümlüsünüz, cebinizden yapmadınız ki halkın
parasıyla yaptınız. Biz belediyemizde
nelerin niye yapılmadığının hesabını
vereceğiz. Paraların hepsi neler yaptığının reklamına gidiyor, ama ortada
hizmet yok.
İ.K. : Nahide Başkan, Sarıgazi
halkı HDP’nin ruhunu algıladı mı ?
N.K. : Bunu halkın algılaması için
öncelikle HDP bileşenlerinin bunu algılaması gerekiyor, HDP bileşenlerinin
hepsi bulunduğu yerlerde kitle faaliyetlerini yürütüyor. Dolayısıyla hemen
ve rahat bir şekilde benimseme şansımız olmuyor. Bu seçim süreci bizim
tam HDP’lileşmeyi, birlikte hareket etmeyi , beraberinde gösterecek sanırım.
Dolayısıyla HDP’yi Sarıgazi’ye anlatma konusunda daha ciddi bir sorunla
karşı karşıya kalıyoruz. Sarıgazi halkı
bizi tanıyor mu? Evet HDK olarak burada birçok faaliyette bulunmuştuk,
tabii HDP’nin içinde HDK’nin bütün
18.02.2014 20:01
SÖYLEŞİ 15
SOYLESI
2014
Çarşamba
19 Şubat
bileşenleri yer almıyor. Bizim başlangıçta amacımız; HDP’nin tüzüğü nedir? Programı nedir? Gençler kadınlar
emekçiler, işsizler, eşcinseller için neler
yapılabilir? Öncelikle bunları anlatmaya ihtiyacımız var. Bu anlamda önce
kendimize bir özeleştiri yapmamız gerekiyor. Sarıgazi’ye baktığımız da özellikle CHP kitlesinin en fazla yoğun olduğu görünse bile, AKP’ye geçmiş bir
belediyecilik var. Bu algıları kırmak
için, HDP’lileşme kavramını çok iyi
anlatmamız gerekiyor. Çünkü hala onları bir alternatif olarak görüyorlar.
İ.K. : Sarıgazi halkından beklentiniz nedir peki ?
N.K. : HDP diğer siyasi partilerin karşısında gerçek bir alternatif,oy
vermelerine rağmen maalesef o algıyı,
özellikle aleviler ve kürtler henüz benimsemiş değil, oylarımız boşa gitmesin diye AKP’ye karşı sadece CHP’ye
oy veren var, bu düşünce yıllardır değişmiyor, amacımız bu olguyu kırmak.
AKP içinde de onlarca yüzlerce dindar
kürt var, bunların hepsi ranta dayalı,
makarnalarla, ekmeklerle, çöreklerle
halkımız kandırılıyor ve biz yapılanları çok çabuk unutan bir halkız, dolayısıyla halkın HDP’ye oy verebilmesi
için AKP ve CHP gibi burjuva siyasetten sıyrılması gerekiyor, bunun için de
bizim güçlü olamamız gerekiyor. Özellikle alevi ve kürt halkımızın ağırlıkta
olduğunu bildiğimiz için o anlamda,
ona yönelik çalışmalarımız ağırlıkta
olacak. Algıyı değiştirmek zor olsa da
çok çalışacağız. Herkes aynı şeyi soruyor, hal böyleyken Sarıgazi, Sultanbeyli gibi bir yerde AKP nasıl oy alabiliyor. Bu yüzden bundan kurtulmak için
halk, CHP’yi bir kurtarıcı olarak gördü
hep, öncelikle bundan sıyrılmaya ihtiyaçları var. AKP anlayışının burada
kesinlikle olmaması gerekiyor, o yüzden hedeflerimizi anlatırken sadece
seçime yönelik bir parti olarak çıkmadığını anlatmaya ihtiyacı var, çünkü
insanlarda ‘acaba seçimden sonra parti kapanır mı ?‘ algısı da var, halbuki
böyle değil, kendi içimizde, çevremizle
alakalı sıkıntılar yaşasak da, bileşenlerden oluştuğumuz için fikir ayrılıkları
tabiiki oluyor. Bu yüzden bunun olmayacağına dair düşünceyi ve bizim burda tek alternatif olduğumuzu, ezilenlerin partisi olduğumuzu anlatmaya ve
halkımıza benimsetmemiz gerekiyor.
Bunu bu süreçte, seçim, propaganda
faaliyetlerimizde anlatcağız, tabii işimiz zor, daha önceki seçimlerde olduğu gibi. Çünkü HDP’yi anlamak anlatmak bu kadar kolay olmuyor.
İ.K. : Engin Başkan, çalışmaları-
12-13-14-15 HalkınNabzı 29.indd 15
nızda öncelikli konular hangileridir ?
E.A. : İlk hedef kendimizi anlatmak
ifade etmektir, bu şu an zor oluyor,
neden zor ? İktidar ne kadar suçluysa
ana muhalefet de o kadar suçludur. İşte
bunların dışın da üçüncü bir zihniyet
olması gerekiyor, bunu da HDP temsil ediyor. Bu yaşanılanlardan sonra
HDP’y anlatmak tabii ki zorlaşıyor,
AKP gitsin, CHP gelsin, CHP gitsin,
AKP gelsin, sonuç aynı değişen bişey
yok ki, mevcut çürümüşlük devam ediyor. Biz birinden ötekine mahkum değiliz. Bütün kimliklerin kendisini özgürce ifade edebildiği yeni bir anlayışa
ihtiyacımız var. Bunu anlatmak güçlü
insanların, güçlü kadroların işidir, bu
da HDP’dir, biz zoru başaracağız. İlk
ve en önemli sorunumuz kendimizi
halkımıza benimsetmek anlatmak kabullendirmek. Bize verilen her oyun
ne anlama geldiğini gerçekten kapı
kapı gezip insanlara anlatmamız lazım. Çünkü biz insanlarımıza mevki
makam vaad etmiyoruz, bize verilen
her oy, Türkiye’de barışın özgürlüğün
kardeşliğin, bütün halkların ve inanç-
baktığınızda size göre Sarıgazi’nin en
önemli sorunu nedir?
N.K. : Öncelikli olarak şu an Sancaktepe olan isminin yeniden Sarıgazi
olarak değiştirilmesini istiyoruz. Biraz
da kadınlar cephesinden ifade edersem
; HDP kadın aktivistleri olarak ranta
dayalı kentlerde yaşıyoruz ve kadınlar
bakımından da çok sağlıksız koşullarda olduğumuzu görüyoruz. Yerleşim
alanlarına kaldırımlara yollara baktığımızda sanki herşey kadına ve çocuklara engellilere karşıymış gibi. Bu
yüzden HDP’nin çalışmalarının başında kadınların yaşayabilecekleri alanlar
yaratmak geliyor. Bugün AKP’nin açtığı kurslar, boncuk, takı tasarımı v.s.
Evet, bunlar sanatsal bakımdan önemli
şeyler fakat bir yönden de kadını eve
gönderen şeylerdir. Kadının evden çıkması sokak da olması, kendi siyasetini
yapması, meslek edinmesi bakımından
önemli şeyler değil. Öncelikli olarak
hedef mesela, bugün ücretli olan kreşlerin belediye tarafından karşılanması,
çalışabilecek durumda olan fakat çocuklarından dolayı çalışamayan kadın
olarak belediyeler de bir kent meclisi
oluşturacağız, burada kadınlar gençler
işsizler yer alacak, kendi kendilerini
yönetecekler, kendi sorunlarını kendileri tespit edecekler ve kendileri çözecekler. Esnafların ortaklaşmasını sağlayacağız. Meclis bizim için bir irade
sorunudur, dolayısıyla kadın meclislerini genç meclislerini kendimiz oluşturacağız ve temsilcilerle sorunlarımızı çözeceğiz. Bunların hiçbirini diğer
partilerde göremezsiniz. Bu sorunlar
yol yapmaktan kaldırım yapmaktan
köprü yapmaktan daha önemli sorunlar. Bugün belediyeler tek bir başkanlık
sistemine dayalı değildir, o yüzden ben
olgusunu dışa itip biz olgusuna dönüştürmektir. Bu zor görünüyor ama öyle
değil, bu deneyimlerin yaşanmışlıkları
vardır. Bu anlattıklarımız yapacaklarımızın sadece bir kısmı. Kadınlar cephesinden baktığımızda bir kenti, bir
şehri, bir mahalleyi gösteren en başta
kadınlardır, önceliklerimiz onlar olacaktır. Çünkü biz hep eşit temsiliyetten
yana olduk, HDP eş başkanlık sistemi
le bunu göstermiş oldu zaten.
İ.K. : Engin Başkan sizce Sarıgazi’nin en önemli sorunları nedir ?
E.A. : Gelişmişlik yüksek binalarla ölçülmez , aksine tamamıyla gelişmemişliğin göstergesidir. Buranın en
önemli sorunlarından biri bence betonlaşma. İnsanların nefes alabileceği
alanlar, oturup keyif yapabilecekleri
alanlar çok az, kaç tane tiyatro var deseniz yok, sineması bir kaç tane, hiçbir
aktivitesi olmayan bir ilçe, bu anlamda imar sorunu öncelikli sorunlardan
biri.
ların birarada uyum içinde yaşamasının oyu olacak. Biz Türkiye’deki bütün
halkla kardeşce yaşamak istiyoruz.
İ.K. : Başkanım anladığım kadarıyla kısıtlı bi bütçeniz var, hatta bütçeniz yok gibi, bu durumda kendinizi
halka ne kadar anlatabileceksiniz ?
E.A. : Biz bu görevi üstlenirken ne
kendi paramıza güvendik ne de arkamızdaki güçlü parababalarının gücüne
güvendik, biz tamamıyla halkımıza
güveniyoruz. Tamamıyla bireysel gücümüze, insan emeğine dayanarak
kendimi anlatacağız. Biz eksiden başladık, halkımız da bunu bildiği ve bileceği için bizi korumaya ve destek
olmaya çalışıyor, çalışacaktır da. Biz
halkın bize gönülden verdiği desteklerle yaşıyoruz. Bu seçimde de bu devasa güçlere karşı halkımızla elele olup
başedeceğimize inanıyoruz.
İ.K. : Umarım bunu başarırsınız.
Nahide Başkan; bir kadın gözüyle
arkadaşlarımızın çocuklarını ücretsiz
götürebileceği kreşlerin açılmasını
isitiyoruz. Çocukların çocukluklarını
yaşayabilecekleri alanlar yaratmak istiyoruz ki bu bu bölgede yok denecek
kadar kısıtlı. Bu çevrede yaygınlaşmış
çeteleşme , esrar eroin ticaretine son
verilmesi önemli bir ayrıntı bizim için.
Burada gençlerimiz ciddi anlamda
yozlaşmış durumda çünkü gençlerimizin gidebileceği sportif ve kültürel
anlamda hiçbir yer yok. Belediye’nin
kanununda sığınma evi diye geçiyor
ama ben sığınma kelimesini kullanmak istemiyorum çünkü kadınların
sığınmaya ihtiyacı yok korunmaya
ihtiyacı var, dolayısıyla burada öncelik olarak; kadın dayanışma evlerinin
açılmasını sağlayacağız. Bu evlerin de
yine kadınlarımız tarafından denetlenmesini istiyoruz. İlçelerin özellikle
kadın kentlerine dönüştürülmesini istiyoruz, kazandığımız takdirde önceliğimiz onlar olacaktır. Bizler öncelikli
İ.K. : Kentsel dönüşüm var mı burda ?
E.A. : 2B alanlarında kentsel dönüşüm olacak, neticede bununla beraber
yeni rant alanları açılacak, ve burayı
alanlar kocaman binaları dikip küçücük daireler içinde insanları sıkıştıracaklar. Doğru olan insanların hem
rahat oturabilecekleri, hemde nefes
alabilecekleri ortamlar yaratmak.
İ.K. : Bize zaman ayırdığınız için
teşekkür ediyoruz.
E.A. : Biz de bize bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyoruz, sizin
aracılığınızla halkımızın bizi anlayıp
fikirlerimizi değerlendireceğine inanıyorum. Saygılarımı sunuyorum.
N.K. : Objektif gazetecilik anlayışı
bizim için önemli, sansürsüz bir şekilde yayınlanması kendimizi ifade
etmemiz açısından önemli. Teşekkür
ederiz.
18.02.2014 20:01
16 YORUM
2014
Çarşamba
19 Şubat
17 Aralık, Papalar ve
İmparatorlar
MİT BURNU
DR. ULAŞ BAŞAR GEZGİN
1
7 Aralık operasyonu aslında ne?
Çokça yazıldı çizildi. Su yüzüne bir Gülen-Erdoğan çatışması
olarak yansırken, kimi yorumcular,
milli İslami burjuvazi ile uluslararası İslami burjuvazi arasındaki ayrıma
dikkat çekti. Kimileri ise, “en büyük
cemaat” olarak adlandırılan ‘Diyanet’e vurgu yaptı. Yurtdışındaki Gülen
okullarına karşı, AKP’nin yabancı ülke
İmam-Hatipleri açma çabası içerisinde olduğu konuşuluyor. Egemenler
arası çatışmalar yeni mi? Hayır, elbette
yeni değil. Zaten kardeş katlini yasaya
bağlayan bir devlet geleneğinde, egemenlerin iç çatışmalı olmasına değil;
görece daha az çatışmalı olmasına şaşmalı.
Öte yandan, Osmanlı tarihinde, bir
padişah-şeyhülislam kavgası geleneği,
Avrupa’daki papa-imparator çatışması
kadar keskin bir biçimde seyretmiyor.
Şeyhülislamın bağımsızlığı gibi bir
kavram sözkonusu değil. Bu açıdan,
Mustafa Kemal için ölüm fetvası veren son Osmanlı şeyhülislamlarından
Mustafa Sabri Efendi (d. 1869, Turhal
- ö. 1954 Mısır) incelenmeyi hakediyor. Buna karşı Ankara Fetvası’nı verip
daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin
ilk diyanet işleri başkanı olacak olan
Mehmet Rifat Börekçi (1860-1941) de
öyle. Şimdi geçelim Katolik Dünyası’na...
Papa 7. Gregory (1015/1028-1085)
ile Kutsal Roma İmparatoru 4. Henry
(1050-1106) arasındaki iktidar kavgasında; İmparator, Papa’nın papalığını
tanımadığını açıklıyor; Papa da, bunun
üzerine, İmparator’u geri alınmaz bir
biçimde aforoz ediyor. Bu olayın yakın
sonucu şu: İmparator, Almanya’dan
İtalya’ya gitmek zorunda kalıyor. Papa’nın bulunduğu şatonun kapısında
3 gün 3 gece diz çökmüş bir biçimde
bekliyor. Papa, onu makamına kabul
etmiyor. Kar fırtınasının da olduğu 3
16-17 HalkınNabzı 29.indd 16
günün sonunda (28 Ocak), Papa, İmparator’u affediyor. Papa, ilerleyen aylarda, İmparator’u bir kez daha aforoz
ediyor. İmparator, yine de, iç savaşı
kazanıyor; Roma’ya yürüyor; Papa’yı
Diyanet İşleri), Althusser’ci bir bakışla, devletin ideolojik aygıtlarından biri
olarak da çözümlenebilir; Gramsci’nin
hegemonya kavramı üstünden de
açımlanabilir elbette. Tüm bu bakışlar-
“Ne papalara kul ne de imparatorlara köle oluruz”
dediler yıllarca ve diyorlar... “Bizim sorunumuz birinizle değil ikinizle birden” dediler yıllarca ve diyorlar...
“İki tarafa da karşı çıkmak; tarafsızlık değildir” dediler
yıllarca ve “taraf tutmak hiç değil” ve diyorlar. Biz de
diyelim...
görevden alıp yeni papa atıyor. Bu olayın uzak sonucu ise şu: Siyasetin din
üstündeki zaferinde önemli bir aşama.
Siyasetle din, yine de, sonrasında, sık
sık kavga etmiş değiller. Örneğin, Vatikan’ın İtalya’dan bağımsız olmasını
ve böylece bugün görüldüğü gibi özel
bir statüye kavuşmasını sağlayan, faşist
Mussolini’dir. Din (ve Türkiye özelinde
dan ortak olarak şu sonuç çıkartılabilir: Türkiye Cumhuriyeti, tarihsel olarak, dinin piyasaya bırakılamayacak
kadar ciddi bir mesele olduğunu en
başından farketmiştir. “Diyanet İşleri kaldırılsın” ekseninde hareket eden
kimi kesimlerin göremediği nokta, Diyanet’in egemenler açısından ideolojik
işlevinin vazgeçilmez olmasıdır. İkin-
cisi, Diyanet’in olmadığı yerde, cemaatlerin bu işlevleri gerçekleştirdikleri
görülmektedir.
Ancak, aslolan çatışma, ezenlerin
dinsel yorumlarıyla ezilenlerin dinsel
yorumları arasındaki kimi zaman uzlaşmaz noktalara varolan farklardadır.
Alevilik de, devrimci İslam tartışmaları da, bu açıdan yeniden okunabilir.
Bir din, resmi bir ideoloji halini aldığında biçim değiştirir. Din, su gibidir;
doldurulduğu kabın yani egemenlerin
biçimini alır...
İmparatorlarla papalar, birbirleriyle yüzyıllardır didişirken, halk da boş
durmuyor elbette, mücadeleye devam
ediyor... “Ne papalara kul ne de imparatorlara köle oluruz” dediler yıllarca ve diyorlar... “Bizim sorunumuz
birinizle değil ikinizle birden” dediler
yıllarca ve diyorlar... “İki tarafa da karşı çıkmak; tarafsızlık değildir” dediler
yıllarca ve “taraf tutmak hiç değil” ve
diyorlar. Biz de diyelim...
18.02.2014 19:05
KÜLTÜR 17
KULTUR
2014
Çarşamba
19 Şubat
BEDROS DAĞLIYAN
—Mustafa her zamanki telâşlı güleç
yüzüyle aşağıdan bağırdı. Bir taraftan
beni çağırıyor, bir taraftan elleriyle aşağıya gelmem için işaret ediyordu. Annem hınzırca gülerek:
—Oğlum ne istiyor yine Mustafa?
Ben bir taraftan ağzımda ki lokmayı
çiğnemeye çalışırken, bir taraftan da
alelâcele aşağıya doğru merdivenlerden
seğirtirken:
— Ne olacak ki yine mahalle maçı
vardır mutlaka, deyiverdim.
Mustafa ile çocukluk arkadaşıydık.
Neredeyse aynı zamanlarda doğmuş,
mahalle ortamında büyürken, arkadaşlığın, dostluğun güzel yanlarını keşfedip,
oyun ve macera dolu bir hayatı; içtiğimiz
su ve yediğimiz ekmekle birlikte paylaşacak denli yakınlaşmıştık. Yakın bir
zaman içinde de parmaklarımızı hafifçe
keserek kan kardeşi olunca da kardeşten
öte bir can haline gelmiştik. Güleç yüzlü, iri vücutlu hatta fazlaca kilolu bir çocuktu. Başı vücuduna göre daha büyük
olduğundan mıdır, daha iri gösteriyordu, sanki… Mahalle maçlarında kaleye
geçtiği zaman gol yemeyeceğimizden
hepimiz emin olurduk. Dost canlısı, kocaman yürekliydi her daim…
Mustafa evin girişindeki geniş girişte
bekliyordu.
—Oğlum geldiler, dedi.
—Kimler geldi?
—Hani her yıl hac zamanı geliyorlar
ya Pakistanlılar
—Neredeler?
—Aşağıda İpek Otel var ya, işte
onun önüne park etti otobüsleri…
Hac zamanlarına yakın mevsimlerde, Pakistanlı, İranlı ya da Afganlılar bir
veya iki otobüsle hacca gitmek üzere yol
üstünde olan kentimizde konaklarlardı.
Değişik kıyafetleri, alınlarındaki dövmeleri ve esmer tenleriyle hepimizin ilgisini çekerlerdi. Çoğu zaman otele verecek
paraları olmayan hacılar ya otobüsün
içinde ya da kaldırımlarda yatarak geceyi geçirirlerdi. Bazen birkaç gün kaldıkları da olurdu. Her ne hikmetse üzerleri
çeşitli resimler, süslerle bezeli rengârenk
olan otobüsleri, neredeyse hurda denecek ölçüde eski olurdu. Bundan dolayı da
tamir için fazladan bekledikleri de olurdu. Çoluk çocuk hayli kalabalık olan ailelerde sakallı erkeklerin yanı sıra, sadece gözleri görünen kadınlar ve kızlarda
bulunurdu. Bu pejmürde kılıklı insanlar
hayli ilgimizi çeker, hallerine acır ekmek
ve su gibi ihtiyaçlarını karşılardık. Hele
annem dayanamaz, evin girişine yerleştirdiği bazılarına yemek bile taşırdı.
Konu komşu annemin bu yardımsever
gönlüne bir ad bulamaz ”Anam sende
16-17 HalkınNabzı 29.indd 17
çok abartıyorsun” derlerdi…
Mustafa gülerek:
Gel bir bakalım, dedi.
Otobüsün etrafında bir tur atarak gelenlere baktık. Her zamanki neredeyse
birbirine benzer nitelikte insanlardı.
—Neyce konuşuyorlar lan?
—Mustafa Kürtçeye benziyor oğlum, dedi
Otel sahibinin oğlu Ahmet uzaktan
bağırdı:
—Afgan bunlar oğlum, Afgan!
Peştun’ların Kürtçeye benzer bir dil
konuştuklarını, daha önce tanıştığım,
bir Pakistanlıdan duymuştum. Kirli
camların gerisinde suskun, yaşlı, genç
insanların yüzlerine bakmaya başladım.
Sonra hayli yaşlı ve hasta görünümlü
bir adamın yanı başında lacivert gözbebekleri ve esmer teniyle çok güzel bir
kız dikkatimi çekti. Öylesine mahzun ve
öylesine kederle bakıyordu ki, gözlerimi
alamadım. Mustafa her zamanki acele
tavrıyla:
—Su getirelim, susamıştır bunlar, deyince
Hemen su getirmek için fırladık.
Elimizdeki testilerle otobüsün içine girerek su dağıtmaya başladık. Hayır, duaları arasında su dağıtırken yaşlı adamın
hastalığının farkına vardık. Genç kız
elindeki artık kirlenmiş mendille adamın terini siliyor, endişeyle bakıyordu.
Aşağıdan bize bakan Hasan Abiye doğru
seslendim:
—Hasan abi, adam hasta; bizim evin
girişine yatıralım mı? Hem, doktor çağırmak lazım bence, ne dersin?
Hasan abi hemen otobüse atladı.
—Hastanız varmış gelin şu evin girişi
geniş, hasta orada yatsın doktor çağıralım, dedi Kürtçe olarak.
Hasta adam ve yanındakiler öylesine
minnetle baktılar ki, içim acıdı. Önceden
yere bir hasırla döşekler getirerek evin
girişini oturulacak hale getirdik. Sonrada yardım ederek oraya yerleşmelerini sağladık. Konu komşu yemek ve çay
yetiştirdiler. Bizde mahallemizin iyi yürekli doktoru Mahmut Amcayı çağırdık.
Sağ olsun hemen gelip hastayı muayene
etti. Basit bir soğuk algınlığı var ama asıl
sorun tansiyonu deyip birkaç ilâç yazdı.
Aramızda topladığımız parayla ilâçlarını
alıp verdik. O sırada kızın güzel gözlerinin kederli hali gitmiş ışıl ışıl parlamaya
başlamıştı.
Ertesi sabah indiğimde yaşlı adam
kendine gelmiş ama bitkin gözüküyordu. Uzun yol şartları adamı hayli yormuş
olmalı ki daha kendine gelememişti. Yanındaki kızınsa sevinçten gözlerinin içi
gülüyor, kabına sığmıyordu. Bir ara oto-
Zahide
büse gitmek için kalkınca bende ardından fırladım. Herhâlde birkaç eşyasını alacaktı. Koşarak yardım için otobüse
çıktım. O sırada birden ellerimi tutup
öpüverdi. Şaşkınlıkla bakarken yanağıma usulca bir öpücük kondurup telâşla
indi. O an’ın verdiği sarhoşlukla olduğum yerde kalıvermiştim ki Mustafa’nın
sesiyle kendime geldim.
—Oğlum kız sahan âşık oldu zar,
dedi.
—Kızı bilmem ama ben âşık oldum
asıl, deyiverdim.
Artık her dakika o ailenin yanına gidip yarım yamalak Kürtçeyle anlaşmaya
çalışıyordum. Adı Zahideydi. Onbeş
yaşında ve bir ön sırada oturan diğer yaşlı adamla nişanlıydı. Aslında
bu evliliğe karşı olduğunu ama karşı
çıkmanın ölüm olduğunu, üstelik babasının sözü dışına çıkamayacağını
söyledi. Bense onun o güzel gözlerinde her dakika eriyor, onun acısını tenimin her zerresinde hissediyordum.
Akşamüstü eve çıkarken kıza baktığımda yerinde yoktu. Ertesi sabah
erkenden gidecek olmalarının hayal
kırıklığıyla, herhâlde otobüse gitmiştir deyip merdivenleri çıkmaya
devam ettim. Bir kat çıktıktan sonra
merdiven kuytuluğunda birinin beklediğini fark ettim. Sonra bir an için
onun gözlerinin akınının beyazında
harelenmiş lacivert gözlerinin ayırtına vardım.
—Zahide!
Ses vermeyip usulca yanıma sokuldu. Badem kokuyordu. Başını
omzuma koyup sessizce ağlamaya
başladığında titriyordu. Bense ne yapacağımı bilmez durumda sadece ona
sarılarak teselli etmeye çalışıyordum.
Onun o acınası çaresizliğini hissediyor, ama bir şey yapamayacağımı da
biliyordum. Yaşım onun derdine çare
olabilecek bir yaş değildi ki. Henüz on
altı yaşın baharını yeni yaşıyordum.
Şimdiye dek kimseyi böylesine bir
duyguyla beğenmemiştim bile. Oysa
şimdi âşık olmanın güzel duygularını tüm bedenimde hissediyor, onunla acı çekiyordum. O halde ne kadar
kaldığımızı bilmiyorum. Sessizce
yanağıma bir buse kondurmuş bense onun alnını utangaç bir ivedilikle
öpüp, yanımdan kayıvermesine ses
çıkaramamıştım. Eve gidip yatağıma
uzandım. Saatlerce dönenerek sabahı
zor ettim. Hemen giyinip, evdekilere
sezdirmeden sessizce aşağıya indim.
Aile girişten çıkıp otobüse binmiş.
Otobüs yola çıkmaya hazır bir halde
şoförün gelmesini bekliyordu. He-
men Zahide’nin bulunduğu tarafa gidip
pencereye hüzünle baktım. Zahide gözleri kıpkırmızı bir şekilde solgun yüzüyle
bana bakıp sessizce elveda diyordu. Onu
bir daha göremeyeceğimi bilmenin ağır
yükünü taşırken nasıl güle güle diyebilirdim ki. Onun yüzünü, gözlerini benliğime kazımak istedim o an… Zaman
dursun istedim. Birlikte geçirdiğimiz o
birkaç gün ömrümün en güzel zamanlarıydı. Büyümüştüm ve bunu hissedebiliyordum. Otobüsün camlarından yansıyan, güneş yeni bir günün başladığını
müjdeliyordu bizlere…
HEP SEN
Sattığın yemişler kadar taze,
Gülüşün vardı
Kofi’nden sarkan zülüflerin
Rüzgârla dalgalanan Mavi Ege.
Sendin biliyorum, o sen!
Son görüşümde
Bir köy evinin serin duldasında
En güzel gülüşlerinden
Birini devşiriyordun,
Maharetle ördüğün dantellere…
Hatırladım! Bir benin vardı dudak
üzerinde
Ve bana göz kırpan çillerin…
Sendin biliyorum, o sen!
Devran döndü, bir Haziran yağmurunda
Karşılaştık, ıpıslak saçların ve
Üzerine yapışmış al entarinle, hasat
zamanı
Kulaklarında, yenice, kopardığın
Bir çift al kiraz.
Damladan yansıyan, güneş
Tadında gülümsüyordun…
O sendin; biliyorum
O sen!
Bir ikindi yağmurunda
Sılada bıraktığım.
Kaz Dağları, 25 Haziran 2009
Bedros Dağlıyan
18.02.2014 19:05
18 YORUM
2014
Çarşamba
19 Şubat
Anadil ile eğitimin
sosyal ve siyasal
FEHİM IŞIK
Baskı ve asimilasyon politikalarıyla
giderek dönüşen/dönüştürülen Kürtler, Cumhuriyet’in karşısında, özellikle 1938 İsyanı’ndan sonra uzun yıllar
direnemediler; Cumhuriyeti ve ‘tekçi’
politikalarını sessiz sedasız kabullendiler. Bu durum 1960’lı yılların ortalarına kadar sürdü.
Uzun yıllar süren ret ve inkar politikaları, son birkaç yıldır yerini utangaçça bir kabullenmeye bıraktı. Herhangi bir yasal güvencesi olmasa da
devlet televizyonunda Kürtçe yayın
yapılmaya başlandı. Mardin Artuklu
Üniversitesinde ve bazı özel üniversitelerde Kürtçe dersler verilmeye, akademisyenler yetiştirilmeye başlandı.
Sorunun çözümünün birden bire
sağlanamayacağını, sürecin kendi koşullarını oluşturacağının bilincinde
olmak gerekir. Bu anlamıyla anadil
sorununu tartışırken herhangi bir modeli birebir taklit etmek gerekmeyebilir. Elbet modellerden, deneyimlerden
yararlanılır. Ancak çözümün kendisi,
sorunun yaşandığı coğrafyaya ve yaşanan sorunun boyutuna özgü olmalıdır.
Bu açıdan baktığımızda, dosya konusuyla bağlantılı olarak anadilde eğitim sorunundan önce çok dilliliğin,
çok kültürlülüğün bir sorun olmaktan
çıkıp bir avantaja dönüşmesini irdelemeye, bazı uluslar arası belgelerdeki
tariflerden başlayabiliriz.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde, “Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din,
siyasi inanç, milli veya sosyal köken,
servet, doğuş veya herhangi diğer bir
fark gözetmeksizin bu bildirgede ilan
edilen bütün haklardan ve özgürlüklerden yararlanır.” deniliyor. Birleşmiş
Milletler Uluslararası Kişisel ve Siyasal
Haklar Sözleşmesinin 27. maddesinde
ise “Etnik ve dinsel azınlıkların yaşa-
18-19 HalkınNabzı 29.indd 18
dığı ülkelerde, bu azınlıklara mensup
bireyler, grubun diğer üyeleriyle birlikte kendi kültürlerini yaşamak, kendi
dillerini ifade etmek veya kendi dillerini kullanmak haklarından mahrum
edilemez.” yazılıyor.
Ulusal ve etnik toplulukların haklarının korunması ve geliştirilmesi
konusunda bu belgelerin yanı sıra
farklı belgelerde de önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Son zamanlarda Türk
devleti ve hükümetleri açısından nispeten ikileme neden olan çatışmalı
bir durum yaşanıyor olsa da yüzünü giderek daha belirgin bir biçimde
Avrupa’ya dönen Türkiye açısından
bağlayıcılığı olan belgelerde de, dil ve
azınlık hakları açık anlatımlarla ele
alınıyor. Örneğin Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği teşkilatı (AGİT) tarafından
1990’da Kopenhagen’da düzenlenen
İnsani Boyut Konferansı belgesinde,
dil kullanımı ile ilgili su görüşlere yer
veriliyor: “Katılımcı devletler, ulusal
azınlık gruplarına mensup olan kişilerin resmi dili veya devletin dillerini
öğrenme ihtiyacının yanı sıra, kendi
anadillerini öğrenmeleri ve kendi anadillerinde eğitim almalarını ve mümkün ve gerekli olan hallerde ve var olan
hukuki mevzuata uygun şekilde, kamu
otoriteleriyle iletişimlerinde kendi
anadillerini kullanmalarını sağlamaya
çalışacaklardır.”
Bunların yanı sıra Türkiye açısından bazı bölümlerine çekinceler
konulsa da bağlayıcılığı olan birçok
uluslar arası belgede, örneğin Ulusal
Azınlıkların Korunması için Çerçeve
Sözleşmesi ve Avrupa Bölgesel veya
Azınlık Dilleri Şartı’nda dilsel ve kültürel hakların kullanımı ve özellikle
tehdit altında olan kültürel mirasın
geliştirilmesi ile ilgili önemli adımlar
önemi (1)
atılmış, bunlar, birçok ülke tarafından
kabul edilir hale gelmiştir.
Günümüzde birçok ülkede Türkiye’nin yaşadığı sorunlar ya aşılmış ya
da aşılması için önemli adımlar atılmıştır. Dil ve kültür politikalarının
uygulamasında, yerli halklardan öte
göçmen halklara da dönük ciddi kazanımlar elde edilmiştir. Baskı altındaki
kültür ve dillerin geliştirilmesi için
özel, pozitif ayrımcı politikalar geliştirilmiştir. Ulusal veya dinsel azınlıkların taleplerine saygılı davranılmış, bu
kesimlerin kendilerini geliştirilmelerine olanak sağlanmış, dolayısıyla, bu
ülkelerin bazılarında sorun tamamen
ortadan kaldırılmamış olsa bile, hakların kullanımı yönünde kolektif bakış açısı esas alındığından, sorunlar
önemli oranda çözülmüştür.
Belçika, Almanya, İtalya, İsviçre
ve birçok ülke bu konuda sorunlu ülkelerdi. Ancak onlar sorunlarını çözmede ciddi ve etkin adımlar attılar.
Türkiye ise hala sınıfta kalmaya devam
ediyor.
Diğer ülkelerde sorunlarını çözen
ya da çözüm konusunda ciddi adımlar
atan ülkelerin günümüzdeki uygulamalarını kısaca şöyle belirtmek mümkün. Örneğin Belçika’da kullanılırlılık
bakımından dört dil bölgesi vardır. Bu
dört dil bölgesinde nüfusun yoğunluğu ile bağlantılı olarak yerel ve ulusal
dillerin, resmi kurumlarda, eğitimde, parlamento ve senatoda kullanımı
önünde bir engel yoktur. İtalya’da 25
farklı dil konuşulur. Bunlardan 12’si
İtalyanca’nın lehçeleridir. Almanca, Ladince (Güney Tirol), Fransızca
(Aostatal) ve Slowence (Triest) bölgesel resmi dillerdir. İlkokullarda ana dil,
isteğe bağlı ama zorunludur. Ortaokullarda yerel dilde eğitim verilmesine
yönelik düzenlemeler vardır. İsviçre’de
bölgeler dil esasına göre ayrılmıştır.
Öğrenciler bağlı oldukları kentteki
sisteme tabi olur ve bölgenin egemen
dilinde öğrenim görürler. Federal
Almanya’da eyaletler birbirinden bağımsızdır. Her eyalet kendi yasalarını
oluşturur. Ancak göçmenlerin yoğun
olduğu Kuzey Ren Westfalya, Bremen,
Hamburg, Berlin gibi eyaletlerde ana
dil dersleri yoğun bir biçimde verilmektedir. Bu eyaletlerde ana dil dersi
öğretmenlerini Eyalet Hükümeti tayin
etmekte ve denetimini gerçekleştirmektedir. İsveç’te, evinde İsveççeden
başka herhangi bir dili konuşan her
anne ve babanın kendi çocuklarına
anadilinin öğretilmesini isteme hakkı
vardır. Belediyeler de bu hakkın gereklerini yerine getirmek zorundadır.
Devlet İstatistik Bürosunun 2002–
2003 öğretim yılı istatistiklerine göre,
İsveç okullarında 138 ayrı dil konuşan
öğrenci grupları var. Bu gruplardan
112’sine ayrı dilde anadili eğitimi veriliyor. Kürtçenin anadil dersi olarak
verildiği ilk Avrupa ülkesi İsveç’tir. İsveç’te hem anadil eğitimi, hem de anadilde eğitim verilmektedir.
Bu örnekleri artırabiliriz. Ama bu
boyutuyla esas görmek istediğimiz
şudur; artık ülkelerin önemli bir bölümünde dilin ve kültürel hakların
kullanımı diye bir sorun ya yoktur ya
da yok olmak üzeredir. Yani insanlar
kendi dillerini ve kültürlerini, dilsel ve
kültürel konum ve ağırlıklarıyla orantılı olarak özgürce yaşayabiliyorlar..
Devam edecek
18.02.2014 19:05
2014
Çarşamba
19 Şubat
YORUM 19
Günlük Siyasetin
Genel Cerrahi Uzmanı
İstanbul Tabip Odası Divan Başkanı
DR. SAMET MENGÜÇ
Mecrası;
Algılar Üzerinden Yürüyor
Algı; Duyularımız aracılığıyla beyine ulaştırdığımız bilgilerin psikolojik ve bilişsel olarak yorumlanması,
elemine edilmesi ve düzenlenmesidir.
Dış ortamdan edindiğimiz görsel, işitsel bilgileri değerlendirme ve buna
göre günlük yaşamda davranış şekli
geliştirmemiz işte bu algı mekanizması üzerinden oluşmaktadır. Algılar
sinir sistemi ve özellikle beyinin bir
fonksiyonu olarak oluşurlar. Normal
koşullarda algılar insan duyularına
bağlı oluştuğundan, duyu sistemleri-
gılar üzerinden oluştuğunu savunanlar olduğu gibi duyu ve algılarımızın
birer yanılsamadan ibaret gerçeklikler
olmadığını savunanlarda olmuştur.
Bu felsefi tartışma ve görüş farklılıkları günümüzde de devam etmektedir.
Yine duyu ve algılar sistemi tıp içerisinde Nöroloji, Psikoloji ve Psikiyatri’nin ana uğraş konularından biridir.
Tıp uğraşıyorsa bunların sağlıksızlık
hali söz konusudur demektir.
Son günlerde her siyasetçi yada her
medya aktörü sürekli olayların gerçek-
tir), insanların algılarını istedikleri
doğrultuda yönlendirmekte, yani gerçek olanı değil, yanılsamalara dayalı
bir bilgilendirme mekanizması işletilmektedir .
Kabataş’ta linç derecesinde darp
edildiğini söyleyen bir kadının, yaşadıklarının gerçekliği ile toplumsal
algısı arasında hiçbir doğruluk ve gerçeklik olmadığı ve böylesine bir olayın
algılar üzerindeki manipülasyonlarla
nasıl kirli siyaset konusu yapılabildiği
80 milyonun gözleri önünde sergilen-
nin sağlıklı olması algıların da sağlıklı
olmasını sağlar.
Algı kavramı tarihin birçok döneminde Felsefe’nin ve Felsefecilerin ana
konularından biri olmuş, insanın tüm
gelişimi bilgi ve yaşam kaynağının al-
liğini değil algılarda yanlışlıklardan
dem vurmaktadır. Demek ki halkın
duyuları ve algıları üzerinde bir sağlıksızlık mekanizması işlemekte ya da
işletilmektedir. Bu algılar üzerinden
yapılan siyaset (ki bu kirli bir siyaset-
miştir. Bu kadın gerçekten darp edildi
mi? Yoksa halüsinasyonlar gören bir
hastalığı mı var? Bir vatandaş olarak
bu gerçekliklerden haberdar değilken
yansıtılanlar üzerinden bir algı oluşturmaktayız, oysa bu olayın gerçekliği
18-19 HalkınNabzı 29.indd 19
sadece birdir. Algılarsa 80 milyondur.
Gözler önünde olmayan gerçekliklerin
nasıl manipüle edilebileceğini, topluma nasıl bir algıyla yansıtıldığını tahmin etmek zor olmasa gerek
Peki bunun bir kriteri yok mu ?
Siyaset uygulayıcıları ortalama
toplum algılamasına göre davranırlar, yani yapacağı bir konuşma, ya da
davranış toplumun yüzde kaçı tarafından nasıl algılanır? Söz ve davranışın
gerçeklik değerinden bağımsız, hatta
yanlış olduğunu bildikleri halde işte
bu ortalama hesaplamalarla bile bile
yalan söyleyebilmekte yanlış davranış ve söylemler sergileyebilmektedir.
Yani günlük siyasetimiz algılara dayalı
olduğundan, yalan, yanlış, karşıtlık ve
zıtlıklar üzerinden işleyen gerçek dışı
yani kirli bir siyasettir.
Bu kirli siyaset sayesinde toplumun
duyu ve algıları dejenere edilmektedir.
Duyu ve algılar sağlıksız hale getirildiğinde toplumda psikolojik, ruhsal
travma ve hastalıklar artmaktadır. Günümüzde artan psikolojik ve sinirsel
hastalıların en önemli kaynaklarından
biri de bu algılar üzerinden yürütülen
kirli siyasettir. Her şeyin mülkiyete
ve paraya dayandırıldığı kapitalizmin
kendisi hastalıklar üretirken, kapitalizmin bekçisi kirli siyasetçileride bu
konuda üzerine düşeni fazlasıyla yapmaktadır.
Rahatsızlık ve hastalıkların en
etkili tedavisi koruyucu ve önleyici
tedbirlerdir, eğer hastalık oluşmuşsa en etkili tedavi etyolojiye (sebebe)
yönelik tedavidir. O halde toplumun
bu hastalıklardan korunması ve sağlıklı olmasının yolu da kirli siyaset ve
onun etyolojik kaynağı olan kapitalizme karşı çıkmakla ve onu yok etmekle
mümkündür.
Algıların güçlü ve sağlıklı olduğu
insanca yaşanan günlere…
18.02.2014 19:05
20SPOR
2014
Çarşamba
19 Şubat
Toprak Saha
İ
nananlar topluluğu, hedefleri uğruna tüm güçleriyle savaşan bir
takım; Pendikspor. Son 5 haftada
4 galibiyet 1 beraberlik, toplam 13
puan. Lider Hatayspor’un puansız
kapattığı haftada gelen muhteşem
galibiyet. Adım adım şampiyonluğa
koşuyor Pendikspor futbolcuları ve
takımına gönülden bağlı taraftarları. Hakediyorlar bence ve hakettiklerini alacaklar inşallah. Bu takım
Play-Off ’lara kalmadan şampiyon
olarak direkt üst lige çıkacak, net.
Bir ritim tutturdu Kırmızı-Beyazlı
ekip ve bu ritmini bozmaması lazım
sadece, hepsi bu. Haftaya Anadolu
Selçukluspor ile karşılaşacak ve son-
raki hafta lider Hatayspor’u kendi sahasında ağırlayacak Pendikspor. Düşünün; bu iki maçta alınacak 6 puan
Pendikspor’u nerelere taşır? Alın 6
puanı yakın şampiyonluk meşalelerini. Tebrikler Pendikspor.
Maltepespo’a istikrarsız dedik, bir
hafta galip bir hafta mağlup dedik.
Yine oldu; kendi sahasında Orhangazispor’u 5-2’lik skorla hezimete uğrattı Maltepe temsilcisi. Deplasmanda
da galip gelmeye başlaması ve bunu
alışkanlık haline getirmesi lazım bu
takımın. Salt kendi sahasında aldığı
sonuçlarla Play-Off hedeflerine ulaşmaları çok zor hatta imkansız. Eğer
ki hedefleri ligde kalmak ise birşey
diyemeyeceğim. Gelecek hafta kapı
komşusu Sancaktepe ile karşılaşacak
Maltepespor, misafir olarak gidecek
belki ama ‘’misafir umduğunu değil
bulduğunu yer’’ düşüncesiyle hareket etmesin, umduğunu elde etsin. O
zaman Play-Off hesaplarını daha sağlam yapabilirler.
Kartalspor ise tıpkı Maltepespor
gibi istikrarsız bir görüntü çizmeye
başladı. Deplasmanda kaybetme gibi
bir alışkanlık kazanmaya başladı sanki. Kartal temsilcisinin Play-Off ile
arasında 9 puanlık bir fark ve önünde halen 2 takım var. Büyük bir galibiyet serisi yakalanmadığı takdirde
Play-Off ’ları rüyalarımızda bile gö-
remeyiz. Dost acı söyler beyler kimse kusura bakmasın. Gönlüm tabii ki
Kartalspor’un Play-Off ’lara kalmasından ve başarılı olup lig atlamasından yana ama gidişat iyi değil, bunu
söylüyorum sadece. Haydi diyip galibiyet serisine gelecek haftadan tezi
yok başlamak lazım.
Son söz; her ne olursa olsun takımlarımızla gurur duyuyorum ve siz
sevgili futbol severler her gününüz
kazanmakla geçsin, hoşçakalın.
Arjen Barış
Maltepespor
Gol Oldu
Yağdı:
5-2
Türkiye 3. Lig 2. Grup’ta mücadele eden Maltepespor kendi sahasında ağırladığı Orhangazispor’u 5-2 gibi farklı bir skorla mağlup
ederek moral tazeledi ve play-off mücadelesini sonuna kadar sürdüreceğini gösterdi.
Mücadelenin başlama düdüğüyle birlikte rakibi üzerinde baskı
kuran Maltepespor henüz 3. dakikada Enes’in ayağından bulduğu
gol ile 1-0 öne geçti. Mücadelenin 16. dakikasında Orhangazispor
futbolcusu Taner mücadelede beraberliği sağladı;1-1. Yediği golün şokunu kısa sürede
üzerinden atan Maltepespor 21. dakikada Ömer’in golü ile tekrar öne geçti ve karşılaşmanın ilk yarısı bu sonuçla sona erdi. İkinci yarıya da hızlı başlayan Maltepespor
51. dakikada Gani, 56. dakikada Bülent’in golleriyle skoru 4-1’e getirdi. Bu dakikadan
sonra oyunu rölantide geçerken Orhangazispor 79. dakikada Barış ile bulduğu golle
skoru 4-2’ye getirdi. Maçın son dakikalarında tekrar sahneye çıkan Gani 88. dakikada
kendisinin 2. takımının 5. golüne imza atarak maçın sonucu belirledi; 5-2.
Yeşil-Kırmızılı ekip bu galibiyetle puanını 27 yükseltti ve play-off takibini sürdürdü. Maltepespor gelecek hafta deplasmanda Sancaktepe Belediyespor ile karşı karşıya
gelecek.
Maltepespor: 2 – Orhangazispor: 1
Stat: Hasan Polat
Hakemler: Niyazi İzgören, Ömer Sevinç, Özcan Çiçek
Maltepespor: Emre, Bülent, Serhat, Semih, Ömer, Can (Dk.63 Savaş), Gani, Enes
(Dk.89 Emre Bayram), Umut, Çağlar (Dk.71 Ethem), Muzaffer
Orhangazispor: Ömer, Taner, Kadir, Mesut, Anıl (Dk.64 Muhammet), Yaşar (Dk.57
İrfan), Görkem, Barış, Nazif, Burak (Dk.58 Hasan), Alican
Goller: Dk.3 Enes, Dk.21 Ömer, Dk.51-88 Gani, Dk.56 Bülent (Maltepespor) –
Dk.16 Taner, Dk.79 Barış (Orhangazispor)
Sarı kartlar: Dk.59 Can, Dk.90 Muzaffer (Maltepespor) – Dk.45 Kadir, Dk.74 Taner,
Dk.79 Barış (Orhangazispor)
20-21 HalkınNabzı 29.indd 20
18.02.2014 17:35
SPOR 21
2014
Çarşamba
19 Şubat
Pendikspor’un Zirve Yürüyüşü:
2-1
sında sahneye çıkan Pendikspor futbolcusu İlhan kaydettiği gol ile takımını
1-0 öne geçirdi. İlk yarının sonlarına doğru tekrardan rakip kaleye yüklenen
Pendikspor Hakan’ın 45. dakikada kaydettiği golle soyunma odasına 2-0 önde
girdi. Karşılaşmanın ikinci yarısının başlamasıyla beraber silkelenen Dardanelspor 56. dakikada kazandığı penaltıyı Nuri ile gole çevirince skor 2-1 oldu.
Lehine olan skoru koruma gayretinde olan Pendikspor rakibine gol izni vermedi ve mücadele 2-1 Pendikspor galibiyetiyle sonuçlandı.
Kırmızı-Beyazlı ekip bu galibiyetle puanını 37’ye yükselterek ligde 3. sıraya tırmandı ve lider Hatayspor’un 6 puan gerisinde yer aldı. Pendikspor
gelecek hafta deplasmanda Anadolu Selçukluspor ile karşılaşacak.
Pendikspor: 2 – Dardanelspor: 1
T
ürkiye 2. Lig Beyaz Grup’ta şampiyonluk mücadelesi veren Pendikspor kendi sahasında
ağırladığı Dardanelspor’u 2-1 mağlup ederek
lider Hatayspor’un puansız kapattığı haftada zirve yürüyüşünü sürdürdü.
Karşılaşmaya tempolu ve hızlı başlayan Pendikspor
Dardanaelspor kalesine yüklensede aradığı gole 29.
dakikaya kadar ulaşamadı. Karşılaşmanın 29. dakika-
Stat: Pendik
Hakemler: Caner Ak, İlker Karaciğer, Murat Temel
Pendikspor: Yakup, Recep, Hakan, Osman, Oğuz, Deniz (Dk.73 Eser),
Umut (Dk.87 Hakan), Caner, İlhan, Ali Kemal, Yaser (Dk.64 Arif)
Dardanelspor: Ümit, Onur (Dk.80 Ahmet), Yavuz, Bedri, Taner, Safa
(Dk.46 Hakan), Ensar, Nuri, ilker, Sertaç, Yusuf (Dk.63 Hüseyin)
Goller: Dk.29 İlhan, Dk.45 Hakan (Pendikspor) – Dk.56 Nuri (P) (Dardanelspor)
Kartalspor
Gümüşhane
Deplasmanından
Puan Çıkartamadı:
2-1
Türkiye 2. Lig Beyaz Grup’ta play-off mücadelesi veren Kartalspor deplasmanda konuk olduğu Gümüşhanespor’a son dakikalarda yediği golle 2-1 mağlup olarak haftayı puansız kapattı ve playoff yolunda ağır yara aldı.
Hızlı başlayan mücadelenin 12. dakikasında ev sahibi Gümüşhanespor Yılmaz’ın kafa gölüyle öne geçti. Bu dakikadan sonra baskısını arttıran ve oyuna hükmetmeye başlayan Kartalspor girdiği pozisyonlardan yararlanamadı. Kartalspor, mücadelenin 41. dakikasında
kurduğu baskının meyvesini aldı ve kullanılan serbest vuruşa iyi yükselen Uğur şık bir
kafa vuruşuyla skorda 1-1 eşitliği sağladı ve maçın il yarısı bu sonuçla sona erdi.
İkinci yarı Kartalspor’un vuruşuyla başladı. İkinci yarı karşılıklı ataklar ile geçilirken mücadelenin 87. dakikasında Kartalspor savunmacıların hatasını iyi değerlendiren İzzet Gümüşhanespor’u 2-1 öne geçirdi ve kalan dakikalarda başka gol olmayınca
Kartalspor mücadeleden yenik ayrıldı. Aldığı bu sonuçla play-off yolunda büyük darbe
alan Kartalspor gelecek hafta kendi sahasında Tokatspor’u ağırlayacak.
Gümüşhanespor: 2 – Kartalspor: 1
Stat: Gümüşhane Yenişehir
Hakemler: Bahattin Şimşek, Kamil Çetin, Buğra Bayguş
Gümüşhanespor: Hasan, Tekin (Dk.75 Cem), Yılmaz Can (Dk.90 Koray), İzzet, Burak, İskender, Selçuk, Gökhan (Dk.66 Ali), Taner, Fırat, Bilal Kartalspor: Osman Şimşek, Zafer, Onur, Okan, Yasin, Ramiz, Uğur, Fırat, Azad
(Dk.89 İlkay), Ersel, Burak (Dk.82 Muharrem)
Goller: Dk.12 Yılmaz Can, Dk.87 İzzet (Gümüşhanespor) - Dk.41 Uğur Utlu (Kartalspor)
Sarı kartlar: Dk.35 Hasan, Dk.77 Burak, Dk.81 Selçuk (Gümüşhanespor) - Dk.35
Okan, Dk.55 Uğur, Dk.67 Ramiz, Dk.90 Muharrem (Kartalspor)
20-21 HalkınNabzı 29.indd 21
18.02.2014 17:35
22 YORUM
b
2014
Çarşamba
19 Şubat
ENİM AÇIMDAN
EBRU TULGAR
AŞK
Aşk, aile demektir sonra. En sevdiklerin… Ailen; parçası olmaktan
mutluluk duyduğun, huzur bulduğun.
Eşin, çocukların, annen, baban, kardeşlerin. Geçmişin, geleceğin. Tüm
aile büyükleri, tüm aile küçükleri. Seni
dünyaya getirenler, senin dünyaya
getirdiklerin. Hiç kimse kalmasa da
etrafında, hep orada olacak insanlar.
Emek verdiğin, hayatı paylaştığın, var
ettiğin, varoluş nedenin…
Aşk, mutlu anıların demektir bence. Hatırladıkça gülümsediğin, iyi ki
yaşanmışlar dediğin. Çocukluk anıların mesela. Dertsiz tasasız, masumane, rengarenk. Bahçe, sokak, top, ip,
bebek, gazoz kapağı… Gençlik anıların mesela. O gelgitler, heyecanlar,
coşku, merak, enerji... Seyahat anıların
mesela. Farklı mekanlar, farklı şehirler,
farklı lezzetler, çektiğin fotoğraflar…
Mutlu anılarla dolu yaşamlar, aşk dolu
yaşamlardır.
14 Şubat Sevgililer Günü’nü geride
bıraktık. Tamamen ekonomik sebeplerle türemiş olan bu gibi özel günlerden hiç haz etmesem de, Sevgililer
Günü bizi sevgi ve sevdiklerimiz hakkında düşünmeye, değerlendirmeye,
hatırlatmaya yönlendirdiği için, seviyorum bu günü. Aşk üzerine çok yazıldı çizildi son haftalarda haliyle. İşte
bunlar da benim aşk çağrışımlarım,
gecikmeli olarak.
22-23 HalkınNabzı 29.indd 22
Aşk, kendin demektir öncelikle.
Kendini sevmek, kendinle barışık olmak. Mutluluklarınla, hüzünlerinle,
başarılarınla, zayıflıklarınla yüzleşebilmek. Önce kendine saygı göstermek, haksızlık etmemek. Geçmişin
sağlamasını
yapabilmek, geleceğe
güvenle bakabilmek. Aynanın karşısında mutlu olmak, görmek istediğini
görebilmek. Kendi kendine yetmek
demektir aşk. Sağlam basabilmek yere,
ayakta durabilmek tek başına.
Aşk yakın arkadaşlarındır, can
dostların. Düşünmeden arkanı dönebildiğin, sırtını yaslayabildiğin. Beraber güldüğün, beraber ağladığın. Aradan yıllar geçse de dün ayrılmış gibi
devam edebildiğin. Bir fincan kahveyle saatlerce sohbet edebildiğin, her şeyi
paylaştığın. Beraber büyüdüğün, beraber yaşlandığın. Kız kıza dedikodu
yapabilmektir aşk, ya da erkek erkeğe
efkar dağıtmak.
Aşk demek, yemek demektir aynı
zamanda. Sağlıklı mı, kilo yapar mı,
dokunur mu diye endişe etmeden yi-
yebilmek. Yeni fırından çıkmış bir
pide mesela, içine de tulum peyniri.
Demli bir çay, cam bardakta. Mükellef bir kahvaltı, ya da dostlarla bir rakı
sofrası. Annenizin kakaolu keki, ya da
peynirli poğaçası. Kışın sıcacık salep,
bir bardak boza. Yazın kocaman bir
dondurma, ya da buz gibi bir bira. Yemek yemek aşktır, mutlu eder insanı.
Tabiatın kendisidir aşk. Bitkilerdir, hayvanlardır. Kelebeğin renkleri, rüzgarın uğultusu, güneşin ışıltısı,
derenin şırıltısı. Şelalenin gürül gürül
dökülen suları. Uçsuz bucaksız mavi
deniz, yeşil çayırlar, karlı tepeler. Sahildeki çakıl taşları, gökyüzündeki
yıldızlar, bahçedeki çimenler. Papatyalar, güller, sümbüller… Kedi yavruları,
tavşan ailesi, kuş sürüsü. Rengarenk,
mis kokulu, cıvıl cıvıl doğadır aşk.
Ve aşk, üzerinde yaşadığımız ülkedir, vatandır. Bunca yalana dolana,
uçana kaçana, haksızlığa adaletsizliğe
rağmen; doğup büyüdüğümüz, sevdiklerimizle yaşadığımız, emek verdiğimiz, ekmek yediğimiz vatandır.
Bu vatanı sevmektir, daha iyiye götürmek istemektir. Barış için, adalet için,
kardeşlik için, özgürlükler için çabalamaktır. Ülkenin taşını toprağını,
dağını denizini, halklarını, dillerini,
dinlerini sevmektir. Tüm olumsuzluklara rağmen, tünelin ucundaki ışığı
görebilmektir aşk.
Hayatınızda sevginin, sevgililerin
hiç eksilmemesi dileğiyle…
18.02.2014 17:00
2014
Çarşamba
19 Şubat
22-23 HalkınNabzı 29.indd 23
ŞİİR 23
SIIR
18.02.2014 17:00
Sultana Kanat & Et
Ferik: Lezzeti biricik
sadece Sultana’da
Yalı Mah. Rıhtım Cad. No : 3A Maltepe - İSTANBUL
Tel : 0216 457 21 84
24 HalkınNabzı 29.indd 24
18.02.2014 18:35

Benzer belgeler

34. sayımızı okumak için tıklayın

34. sayımızı okumak için tıklayın “toplum odaklı televizyonculuk” kavramını kullanıyordu. Evet, Halkın Nabzı da toplum odaklı gazetecilik yapmaktadır ve seçimlerden sonra bu gazetecilik

Detaylı

124. sayımızı okumak için tıklayın

124. sayımızı okumak için tıklayın yakından izlenmeli. Halkın Nabzı bunu yapıyor. Bu hafta da HDP Sancaktepe Belediye Eşbaşkan adayları Engin Aras ve Nahide Kılıç ile bir söyleşi yaptım. Bu iki HDP adayının söylediklerinde sokaktaki...

Detaylı