Turizmde Sağlık

Transkript

Turizmde Sağlık
DİZİN
Sayı 14 - MART / NİSAN
bu sayımızdaki
bazı başlıklar
çalıştayın
ardından
08
TÜYİB DER İKTİSADİ İŞLETMESİ
Tüm Yiyecek İçecek Bölümleri Temizlik ve Malzeme Teminatçıları
Derneği İktisadi işletmesi adına imtiyaz sahibi Taner RENDA
Baskı:
Doğa Matbaa
0212 612 61 70
Baskı Tarihi: 01.06.2012
Yerel Süreli / 2 Aylık
GENEL KOORDİNATÖR
Taner RENDA
0530 923 14 23
[email protected]
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Erol AYDIN
0542 427 72 92
GÖRSEL YÖNETMEN
Mehmet İLHAN
0532 588 79 44
Dergide yer alan makalelerdeki
fikirler yazarlarına aittir.
Yayınlanan ilanların sorumluluğu
ilan sahiplerine aittir.
Yazılar,
kaynak gösterilerek yayınlanabilir.
TÜYİB-DER
PERPA - B Blok 13. Kat NO: 2336
türk turizmi için
güzel şeyler
20
seneye
yeni şeyler üretmek
24
önce
iş güvenliği
44
el temizliği ve
dezenfektasyonu
46
52
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Steward
4
54
okuyamama
hastalığı
58
yemek yapmak
sanattır
60
güneşin doğduğu yer
mpumalanga
62
çağdaş tarımın gereksinimi
kooperatif
A.Ünv.
Gıda Mühendisliği
Mustafa EMİRLİ
H. Taner GÜREL
Ecolab
Sosyolog
Agaoğlu My City Hotel
Memet KAYA
Homatex
Mete KOÇAK
Ceylan
Intercontinental
Ahmet SEYMEN
Turkish DO & CO
CVK
Turizm Bölüm Bşk.
50
hitit’ten çıktık
yola
Prof. Dr. Ertan ANLI
Sarper SUNER
turizmde
sağlık
The Marmara Otel
Doç. Dr. Nezih MÜFTÜGİL
48
basit, dürüst,
cömert
Nedim AKBAYRAK
Rafet İNCE
turizmde toplam kalite yönetiminin
önemi
DANIŞMA
KURULU
66
REKLAM DİZİNİ
S&G OTEL EKİPMANLARI ......................................... Ön kapak iç
GÜREN METAL............................................................................. 1
YAKAMOZ ..................................................................................... 2
WİNTERHALTER .......................................................................... 3
HİT MUTFAK ................................................................................. 5
ORMEL .......................................................................................... 7
MAVİLİ BİOENERJİ ....................................................................... 23
MITTERTEICH ......................................................................... 36-37
HOMATEX ..................................................................................... 39
MİLE............................................................................................... 41
DİKEY ............................................................................................ 47
REİS GIDA..................................................................................... 49
BEŞYILDIZLAR ............................................................................. 57
ERSOY .......................................................................................... 61
V PLEKSİ ...................................................................................... 67
OTTOMAN..................................................................................... 69
CAMBRO .................................................................... Arka kapak iç
ÇEÇEN PLASTİK .......................................................... Arka kapak
Teşekkürler dostlarımıza
We are grateful to our friends...
ir işi başarmanın verdiği huzur ile yine, yeni bir sayıda
We are glad to be with you in a new issue of our magazine
sizlerle birlikteyiz. Çalıştayımızın üçüncü ve son
with the peace of mind to accomplish an important task. The
ayağı olan YİYECEK İÇECEK ALANLARINDA YENİ
third and final event of our workshop “New Products in Food
B
ÜRÜNLER’i her şeye rağmen yapabildik. Her şeye rağmen
diyorum, pek çok olumsuzluk ile bu süreç boyunca uğraşmak zorunda kaldık.
“Normal” bir zamanda olsa Hilton grubunun, tedarikçileri ile
dilimde yapılıyor olması sevincimizi gölgeleyen unsur oldu.
mally only a pleasure for us.I think, the fact that some of
Otel yöneticilerinin bazılarının, yeni ürünleri görmek ihtiya-
hotel managers do not interest in participating in the event
cında hissetmemesi de, hepimizin çözmesi gereken sorun
to see the new products is an issue to be addressed for all
olduğunu düşünüyorum.
of us.
Elbette ki, sevindirici yanları, sıkıntılı yanlarından bir hayli
On the other hand there were a lot of things made is happy.
tanıttılar. Onların beğenilerine sundukları yeni ürünlerinin
Many suppliers promoted their new products to representatives of hotels and restaurants which they pulled out on
gururunu taşıdılar. Standlarına gösterilen ilgiden memnun
the market recently. They were pleased to face such interest
oldular. Büyük bir heyecanla ürünleri hakkında sorulan so-
from their potential customers and answer questions.
rulara cevap verdiler.
The close support provided from the associations of hotels
Sektörümüzün otel restaurant birliklerinin desteği, bizleri se-
& restaurants was very valuable for us as well as for the
vindirdiği ölçüde, katılımcı ve ziyaretçileri de memnun bı-
participants and visitors of our event. It was a great honor
raktı. Kütahya Porselen Yönetim Kurulu üyesi Erkan
for us to welcome Mr. Erkan GURAL, a board member of
GÜRAL’ın konuğumuz olup, açılışta konuşma yapması, bizi
ne kadar onurlandırdığını anlatmamızın olanağı yok. Ayrıca,
bizi hiçbir zaman yalnız bırakmayan Vedat BAŞARAN’a
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
It was a pity that Hilton Group had an event with its suppliers
at the same time with our event which would have been nor-
ürünlerini, otel ve restaurantların ilgili yöneticilerine keyifle
Steward
difficulties we faced during the organization.
buluşmasını sevinçle karşılayacakken, bizimle aynı zaman
çok oldu. Pek çok tedarikçi firma, piyasaya yeni çıkarttıkları
6
& Beverage Sector” took place successfully in spite of many
olan şükranlarımızı biz her defasında büyük bir gururla ya-
Kutahya Porselen, to perform the opening speech of the
event. Our special thanks go to Mr. Vedat Basaran, who
keeps supporting us since the beginning, Mrs Ebru KOK-
zacağız. Turyid Yönetim Kurulu üyesi Ebru KÖKTÜRK ile
TURK, a board member of TURYID and Mr Muhammet
Laleli Otelciler Birliği Başkanı Muhammet CÜNTAY’ı da an-
CUNTAY, Head of the Association of Laleli Hotels.
madan geçmeyeceğiz.
Ve her iki çalıştayımıza da destek veren tüm tedarikçi dost-
And off course we are grateful to our suppliers who supported our both events closely.
larımıza olan gönül bağımız, hiç eksilmeyecek. Teşekkürler
dostlarımız, iyi ki varsınız.
Thank you all!!!
Sevgi ile kalın.
Sincerely yours,
Erol AYDIN
Erol AYDIN
Başkan
President
rganizasyonların ilki zordur ama ikincisi ise daha da zordur. Çünkü ilkinin üzerine ne koyacağınız çok önemlidir. Sanırım, ilkinin gölgesinde kalmayan bir
YİYECEK İÇECEK ALANLARINDA YENİ ÜRÜNLER ÇALIŞTAY’ını yaptık.
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
O
Steward
8
Aslında geçen seneden pek çok noktada farklılıklar vardı çalıştayımızda. Öncelikle,
8 Şubat’ta otellerin orta ve alt kademe yöneticilerine yönelik yaptığımız porselen, temizlik maddelerinin doğru kullanımı ve hijyen konularıyla çalıştayımızla bir ilki başlattık: bugüne kadar pek çok kez eğitimlerini alan stewardlardan farklı olarak, aşçılar ve
servistekiler de bu eğitimlerle, bilgilendirmelerle tanıştılar.
Taner RENDA
TÜYİB DER
4 Mart’ta ise bu kez yiyecek içecek alanlarında ve Türkiye turizmindeki yeni eğilimlerle Müdür
otellerin üst kademelerinde bulunan yöneticilerine yönelik yaptığımız çalışma, sanırım sadece bulaşık yıkaması
beklenenlerden, beklenmeyen bir çıkış oldu. Bu çalışmamızda, Ahmet ÖRS, Kaya DEMİRER, Vedat BAŞARAN
ve Rainer GİERİNGER’in kendi alanlarındaki bilgi ve deneyimlerini katılanlarla paylaştılar.
24 Nisan ise, katılan firmaların yeni ürünleri sergilediği bir çalışma oldu. Açılış konuşmalarını ise bu sene ilk olarak
Kütahya Porselen Yönetim Kurulu Üyesi Erkan GÜRAL, Nar Lokantası sahibi ve TUROB Başkan Yardımcısı
Vedat BAŞARAN, Hayal Kahvesi ortağı ve TURYİD Yönetim Kurulu Üyesi Ebru KÖKTÜRK ve Zürih Hotel Genel
Çalıştayın
Ardından
- Sektör için gerekli olan bilgilendirme - eğitim
çalışmalarını başlatabildik ve sektörün de buna teveccüh etmesi önemli bir olumluluk olarak değerlendirilmeli.
- Yine sektörün önemli örgüt - birliklerinin, çalışmalarımıza katılıp, destek vermesi de, yaptığımız işin
ciddiyetinin, bu yapılar tarafından önemsenmesi de
olumluluk olarak değerlendirilmeli.
Çalıştayın olumsuz yanlarına gelince:
- Öncelikle, seçilen tarih: ziyaretçilere pek uygun
olmadığını, gelememe nedenlerini öğrendiğimizde or-
- Otel genel müdürlerinin, kendi personeli ile
aynı anda ve aynı yerde birlikte bulunmayı benimsememesi de olumsuzluk olarak görülmeli.
- Ülkemizde henüz, çalıştay anlayışının yeterince karşılık bulmaması da önemli bir olumsuzluk.
- Aynı anda Hilton grubunun Conrad otelinde tedarikçileri toplaması ile çakışmanın yarattığı katılım
eksikliği.
Tüm bunlardan geriye doğru baktığımızda: Çıktığımız
bu yolda, turizmin bileşen örgütleri ile birlikte, ülkemizdeki turizmin ihtiyaçlarını doğru tespit edip, bunları
elden geldiğince birlikte çözmek için doğru adımları
birlikte atmaya devam edeceğiz.■
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Çalıştayın olumlu yanlarını şöyle sıralayabiliriz:
taya çıkan bir olumsuzluk oldu.
9
Steward
Müdürü ve Laleli Otelciler Birliği Başkanı Muhammet
CÜNTAY yaptılar.
Steward
11
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Steward
12
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Steward
13
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Robot Coupe
Steward
17
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Jumbo
Steward
18
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Havel Dizayn
Steward
19
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Nano Cleaner
“Belirlemiş olduğunuz
hedefler, Türk turizmi
için güzel şeyler
vadediyor”
Erkan Güral
Kütahya Porselen
ayın başkanım, ben öncelikle sizlere ve değerli
yönetici arkadaşlarıma, dernek yöneticisi arkadaşlarıma teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum. Henüz çok taze programlar bu yaptığınız, geçen
sene ilki, bu sene ikincisi tertipleniyor, az önceki sohbetimizde de sizlere bahsettim; her sene hedeflerin büyümesi ve artması gereken bir çalıştay. Ben o yüzden bu
programı düzenlediğiniz, sektöre böylesine önemli katkılar sağladığınız için şahsınıza, zatıâlinize değerli arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum ve kutluyorum.
Hakikatten çok önemli bir çalışma değerli arkadaşlar,
çünkü turizm ülkemizin bacasız sanayisi bu anlamda
özellikle 30 - 40 yıl öncesine şöyle bir gidip bakıp hatırlayacak olursak; İstanbul’da başlayan beş yıldızlı otelcilik anlayışı ondan sonra ülkemizin aldığı tecrübeler ve
turistlere bağlı olarak 4 -3 yıldız 2 yıldızlı inan tüm kategorilerde hepsinin Avrupalı meslektaşlarımıza göre çok
önemli bir şekilde açık ara sektör lideri, hizmet lideri olduğumuzu hep birlikte görüyoruz. Bunun tabii ki de tesadüflere bağlı olmadığını biliyoruz. Bu yönde yapılmış
çalışmalar bugünkü gibi, bu yönde verilmiş eğitimler Türk
turizm sektörüne çok önemli katkılar sağlamaktadır.
Bence bu anlamda turizme destek veren, emek veren,
gönül veren, katkı sağlayan tüm dostlarımıza, yönetici
arkadaşlarımıza gönülden teşekkür ediyorum. Ben bu
programdan önce derneğin kuruluşuna ve çalışmalarına
baktım, derneğimizin misyonu içerisinde çok önemli bir
cümleye rastladım “Üyeler arasında birlik, beraberlik ve
mesleki standartlar kalitesinin yükseltilmesi…” İşte bana
heyecan veren en önemli çalışma arkadaşlar, bu. Çünkü
çok önemli bir hedef, bu hedefin sağlanması, bu hedefin
gerçekleştirilmesi anlamında hepimize iş düşüyor ama
sizler bu işin gizli kahramanları olduğunuz için, otellerin
hizmet sektörünün tüm hizmetlerin her alanında sizler olduğunuz için ve bu cümleyi kendinize hedef belirlemiş
olduğunuz için, Türk turizm ve geleceğinin ne kadar garanti altında olduğunu da hep birlikte görüyoruz. Ben bu
misyona sahip olmanızdan ve çalışmalarınızda bu şe-
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
S
Steward
20
kilde yönlendirmiş olmanızdan dolayı sizleri ayrıca
kutlamak istiyorum. Bu tür hedeflerin karşısında Türkiye’de turizm sektörünü, ülke rakiplerinden özellikle
şu anda her ne kadar sıkıntıda olsa da Yunanistan,
İspanya ve Portekiz gibi ülkelere baktığımızda; bizim
hizmet olarak ne kadar ileride olduğumuzu zaten biliyoruz ama bu çalışmalarla bizi yakalamalarının çok
daha güç olacağını, mesafeyi arttırarak onların
önünde ipi göğüsleyeceğimize inanıyorum. Bizler bir
bütünüz sevgili başkanım, tedarikçiler bir tarafta, bir
tarafta da az önce bahsetmiş olduğum sektörün kahramanları, yani sizler. Sizler olmazsanız, bizim yaptığımız çalışmaların hiçbir anlamı yok ve bizlerin bu
yönde çalışmalarımızı yaparken en önemli yol göstericilerimizin, yine sizler olması gerektiğini düşünüyoruz. O yüzden şunu çok net bir şekilde söylemem
gerekir ki: birlikte sinerji yaratmamız lazım. Aksi taktirde, biz fabrikalar olarak kendi başımıza bir takım
çalışmalar yapalım ama sizlerin ihtiyacını karşılayamazsak neye yarar bizim yapmış olduğumuz çalışmalar, boşadır. Sizler çalışmalarınızı, tecrübelerinizi
ve birikimlerinizi sunularınızla, hizmetlerinizle taçlandıracaksınız. Bu açıdan da doğru ürünlere ihtiyacınız
var. Bu anlamda şunu söylemek istiyorum, sinerji yaratalım, hizmetleri ve ürünleri birlikte geliştirelim ve
şekillendirelim bu yönde ortak çalışmalar yapalım.
Ekipman seçimlerinde birlikte iş birlikleri yapalım
çünkü ürünlerin aşağı yukarı kaliteleri standartları
hepsi aynı fakat onlara verilen şekiller, hizmet kalitesiyle bütünleştiğinde; hizmetin şehir olarak, sunum
olarak en iyi noktaya gelmesi anlamında birlikte bu
ürünlerin ekipmanların seçimine çok katkı sağlayacağını düşünüyorum. Bunların planlanabilmesi için tabi
ki ilişkilerimizin geliştirilmesi lazım. Bu anlamda sizlere de şöyle bir öneride bulunmak istiyorum: birlikte
geziler düzenleyelim fabrikalarımızın bulunduğu yerlere, ne tür şartlar altında neler üretiyoruz departmandaki arkadaşlarımızla birlikte yapacağımız sohbetler,
diyaloglar işte az önce belirtmiş olduğum ürün geliştirme kısmına da çok önemli yol aldıracak hepimize.
Bu anlamda, ben Kütahya Porselen olarak sizlere öncelikle bu işin bir başlangıcı olması adına ev sahipliği
yapmak istediğimi, misafirimiz olarak Kütahya’da bir
ya da iki akşam konaklamanızı nasıl organize edebiliriz bilmiyorum ama bir ev sahipliğiyle Kütahya’ya
fabrikamıza gezi yapıp, ondan sonrada sektörün
diğer temsilcisi yönetici arkadaşlarımıza bu anlamda
bizi takip etmesini kendilerinden rica ediyorum.
21
Steward
Tabi ki turizm denince, işin temelinde yeme ve içme
var. Biraz ben bu konuya da değinmek istiyorum. Dikkat diyorum hepimiz adına, ülkemizin geleceğinin teminatı olarak gençlerimiz, çocuklarımız adına
şimdiden dikkat. Yeme içme alışkanlıklarımız beslenmemizin ne kadar önemli olduğu konusunu, tüm genç
arkadaşlarımıza, çocuklarımıza yavrularımıza şimdiden iletilmesi lazım. Aksi takdirde bilinçsiz beslenme
ile ileriye yönelik Türk toplumunu bekleyen ciddi bir
obezite sorunu olabilir. Biz ne yapıyoruz bu anlamda,
biz grup olarak gerek sanayi tesislerimizde, gerek turizm sektöründeki otellerimizde bir diyetisyenimiz var.
Düzenli ve sağlıklı beslenme yönünde hepimizin çok
dikkatli olmasının gerektiğini düşünüyorum. Şirketlerimize, sanayi tesislerimizde çıkan her öğün yemek
belirli kaloriler içerisinde hesaplanmış, besin değeri
yüksek ve sağlık yönünde olması gereken standartlarda olması bilinciyle arkadaşlarımız hazırlıyorlar.
Otellerimizdeki açık büfelerde ki hakikaten tüm otellerimizdeki şeflerimize o anlamda teşekkür ediyoruz,
bizde tam bir gözün doyması konusu vardır. O açık
büfeler karşısında gözlerimiz hakikaten doyuyor ve
obeziteyle yüz yüze kalıyoruz. O anlamda, her tüketilen veya tüketilmeye hazır güzel lezzetlerin, hangi
besin değerinde olduğunun yazılması ya da bunların
doğru tüketilmesi bilincinin aşılanması bu tür çalışmalarla olacaktır. Ben bu anlamda yapmış olduğumuz
çalışmanın diğer tesislerimizde de giderek artacağını
düşünüyorum. Çünkü hakikaten obeziteye dikkat diyorum, geleceğin teminatı olan bu gençlere bu bilinçlendirmeyi hep birlikte yapalım. Bu buluşma ve bu
anlamlı organizasyon içinde sizlere çok teşekkür ediyorum.■
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Ayrıca, sektörümüzün tabi en önemli konularından
bir tanesi kalifiyeli eleman yetiştirilmesi. Bunu da yine
TÜYİB derneğimiz, çalıştay altında çok önemle takip
ettiğinizi, sektörümüze kalifiyeli eleman yetiştirilmesi
konusunda kaynak ve çabalarınızın olduğunu duydum, gördüm. Bu ayrıca takdire şayan bir konudur.
Evet, bu kadar güzel tesisler yapılıyor, bu kadar
güzel hizmetler veriliyor. Bu hizmetleri vermek için
eğitilmiş, işin mutfağından gelen arkadaşlarımızın
çeşitli kademelerde bulunması ve geleceğin yöneticilerinin hazırlanması anlamında son derece önemlidir. Bu anlamda da kalifiyeli eleman yetiştirilmesi
konusundaki çalışmalarınız için de sizlere teşekkür
ediyorum. Bir de sertifikasyon eğitiminiz varmış ve
bunlar hakikaten o kadar önemli çalışmalar ki; sertifikasyon, yani bir standarda bağlı olarak, işin sistemi
içerisinde bulunmak, bu sistemin bilincinde olmak ve
bu yönde arkadaşlarımızın çalışmalarına yön vermesi, beni ziyadesiyle mutlu eden bir başka konu
oldu. Türk turizmi adına da bunun için sizlere teşekkür etmek istiyorum.
Steward
22
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Cambro
“Seneye gelirken,
yeni bir şeyler
üreterek gelmeliyiz”
Vedat Başaran
Turob Başkan Yardımcısı
ÜYİB - DER’in bu ikinci ikinci organizasyonu.
Geçen sene ilkini yine bu binada, alt katta yapmıştık. Sezonun başında yoğunlaştığımız bir dönemin
içinde, hareketli, enerjili bir sezonun beklentisi dileğiyle
hepinize tekrar merhaba diyorum, hepinize kolaylıklar diliyorum. Ben TUROB’un restoran yiyecek içecek kısmıyla sorumlu başkan yardımcısıyım. Yıllardır işim,
mutfaklarla, ekipmanlarla oldu. İşin her kısmında, yiyeceğin içeceğin her kısmında çalıştım, dolayısıyla benim
için çok önemli olan Tüyib - Der derneğinin manası, hayatımın ilk işlerinden, ilk mesleklerinden biri olduğu için
bu çok önemlidir. Onların yapmış olduğu çalışmaları kutluyorum ve onlar birçok sektöre de yön verecek çalışmalar yapıyorlar. Bir çok sektöründe önüne geçmişler, bir
çok derneğin önüne geçmişler, özellikle işin tedarik kısmına geldiğimizde ben çok fazla Türk mutfağıyla ilgili yorumlar yapmayacağım ama gastronominin turizmdeki
bölgesel etkisini araştırdığımızda; Türk mutfağını ve Türk
gastronomisini öne çıkartacak tedarik zincirlerinin oluşması son derece önemli. Burada da görüyoruz, çok
önemli firmalar var, yıllardır bildiğimiz firmalar. Bu firmaların yıllar önce ürünlerini de biliyorduk, şimdiki ürünlerini
de görüyoruz. İnanılmaz gelişmeler söz konusu. Bu gelişmelerle hiç kuşkusuz yiyecek içecek departmanlarından çıktığını unutmamak lazım, yani 30 sene önce
baktığımızda bu ürünleri biz göremiyorduk ama 30 senedir Türkiye’de görev alan aşçılar, yiyecek içecek müdürleri, steawart şefleri,
otel genel müdürleri,
Türkiye’deki tedarik zincirinin geliştirilmesi için büyük çalışmalar yaptılar ve tedarikçiler de bu çalışmaları hakikaten izleyerek sektöre cevap vermeye başladılar. Yıllar
önce ilk Çırağan sarayının açılışında bulunan ekipten biri
olarak da izlenimlerimi söylemek istiyorum. Hakikaten
mal bulamıyorduk, yani bardağımıza kadar bunları dışarıdan alıyorduk. Şimdi burada Paşabahçe ve diğer firmalar da var ve olağanüstü şeyler üretiyorlar ve
Dünya’ya da üretiyorlar ve bunlar, yerli markalarımız bir
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
T
Steward
24
prestij markası oldu. Sofralarımıza, otellerimize, firmalarımıza kullanmak için prestij markası oldu, hepsini tebrik ediyoruz ama tedarikçi firmaların da esas
önem vermesi gereken diğer bir nokta; ülkemizin bölgesel kültürünü ortaya çıkaracak olan ekipmanları ve
malzemeleri tasarlamalarıdır ve bu tasarımlar da
ancak sektördeki yiyecek içecek dernekleriyle, otelciler birliği dernekleri gibi işletmelerle, sektör birlikleriyle bunları yapabilirler ve buna daha fazla önem
gösterirler ve bu bir Türkiye’nin kendi gastronomik değerlerinin ortaya çıkışını sağlar. Bir yabancı buraya
geldiği zaman, evet hava alanından iniyor, otobüse
biniyor veya arabasına biniyor etrafı seyretmeye başlıyor. Oteline geliyor otelinde yavaş yavaş ülkeyi hissetmeye, bulunduğu işletmeyi hissederken de,
ülkeyi hissetmeye başlıyor. Yemeğinde de bunları hissetmeye başlayacaktır. İnanın, bir Fransız, yemeğini
Türk takımları içinde verdiğinizde; o Türk etkisini de,
Fransız yemeğiyle gözlemleyebilecektir. Tedarik kültürünün, bir şekilde, yerel kültürüne uyumlu hale gelmesi; çok önemli, çünkü bu tedarik kültürünün
evrenselleşmesi önemli. Bizler batıdaki ünlü markaları hep takip ettik, izledik, taklit de ettik, yapmadık
değil ama ben isterim ki artık batıdaki firmalar, Türkiye’deki, özellikle yiyecek içecek ve mutfak sektörüne
ürün üreten firmaları taklit eder hale gelsinler bu nokta
çok önemli. Biz zaten hemen onun ucundayız, kenarındayız çok uzağında değiliz, bunu yapabileceklerini
görüyorum. Yıllar önce, 20 yıl önce falan, hep yabancı malzeme alırdık. Şimdi artık yabancı malzeme
almıyoruz. Yabancı aldığımız bir takım markalar vardır ki, Türkiye’de yapılmayan bunlara da karşı değiliz
zaten, bunlar da muhteşem malzemeler. Bunları da
alıyoruz ama esas mesele; binlerce, milyonlarca porselen alıyoruz ve takım alıyoruz, bunların hakikaten
Türkiye’de rahatlıkla üretilebildiğini görüyorum, çok
mutluluk verici. Zaten cam ürünlerine bir şey demiyoruz, cam da hem kurumsal, hem bireysel çalışmalar
Türkiye’de müthiş ve tasarımlar da müthiş ve bunlar
hakikaten batıdaki fiyatlarına göre de çok uygun fiyat-
larda. Bunları destekleyebilmek için, tedarikçilerin
TÜYİB –DER ile çok daha sıkı çalışması önemli.
Çünkü, netice itibariyle TÜYİB – DER üyeler,i bu gastronomi dünyasının esas kalbini tutan insanlar yani
müşteri neden mutlu, neden mutlu değil, aşçı neden
mutlu, neden mutlu değil. Oteldeki ekipmanların ne
kadarı faydalı ne kadarı faydasız hepsi bu TÜYİB –
DER’in tespit ettiği çalışmalardan ortaya çıkacaktır.
Dolayısıyla, tedarikçilerle TÜYİB – DER’in çalışması,
ki görüyoruz yakın çalışıyorlar çok önemli bir nokta,
gelecek için, Türk gastronomisine önemli dinamikleri
verecek, çünkü işletmeyi tabanından kurmak demektir ve TÜYİB – DER, hakikaten işletmelerin tabanıdır.
Tabandan eğer kurabilirseniz; mutfağın arkasından
restorana çıkacak olan kaliteyi doğru tespit edebiliriz.
Eğer bunu yapmazsak sıkıntı. Bazen konuşuyoruz,
mutfakçılarla tedarikçiler olarak: ‘’ya o tabağı da al,
bunu da al, aksesuarda koy’’ falan filan. Yarısı kullanılmaz zaten, yani tedarikçilerin bu sıra dışı iteliyerek
yapmamaları gerek bir satış biçimi. Aslında tedarikçilerin iyi bir analizci olmaları lazım, tedarikçilerin de
iyi bir gastronomi bilgisi olması lazım, aslında, tedarikçilerin iyi bir TÜYİB - DER üyesi olabilmesi lazım,
çalışmalarını izlemesi lazım. Oteller açılırken gerekli
gereksiz pek çok malzeme alınır ve depolar kullanılmayan bir sürü malzemelerle dolup taşar işin sonunda. Yani bu tedarikçilerin mutlak surette mutfağa
girip, restorana girip, eğer tabak satıyorsa; ya bu
tabak ne için kullanılıyor bilmesi lazım ama ben şöyle
söyleyeyim, bir profesyonel olarak tedarikçilerin hiç
birinde profesyonel insan görmüyorum. Burada kendi
içimizde konuşuyoruz, yabancı bir atmosferde konuşmuyoruz, dediklerime kırılmayın yani ben en kurumsalından, en bireyseline kadar gittiğim zaman bu malı
satan insanlar bu malın ne için ve nasıl kullanılacağını bilmiyorlar. Bilmeden de bunu satamazsınız, öğrenmekte istiyorsanız zaten adresi burada: TÜYİB –
DER.
Bakın Türk gastronomisi, Türk otelciliği, Türk turizmi
dünyada patladı gidiyor. İstanbul’a on sene önce iki
milyon turist geliyordu şimdi dokuz milyon turist geliyor senede. Dokuz milyon! Bu dokuz milyonun katkısında sizin ne kadar rolünüz olduğunu tartın yani
rolleriniz olmalı yani bu artışın hepimize faydalı olacağını düşünmemiz lazım, geri dönüşümün yüksek
olacağını düşünmemiz lazım, dolayısıyla sektörün
dışında kalmayın yani sektöre mal satan insan konumunda olmayın, sektöre destek veren insan konumunda olun. Bütün mesele bunu içine girerek
göreceksiniz ve ben bunun çok başarılı olacağına
inanıyorum. İnşallah bu toplantıların da daha da sürekli olmasını talep ediyorum. TÜYİB - DER derneğine çok teşekkür ediyorum, hepinize başarılar ve
dinlediğiniz içinde teşekkür ediyorum. Bu bir sinerji
çalışması olsun, bundan sonra, her sene yaptığımız
bir çalışmada, bizler de TÜYİB – DER’in bu organizasyonunda yeni bir şey üretiyoruz diye gelelim. Çok
teşekkür ediyorum.■
Tedarikçilerin de
iyi bir gastronomi bilgisi olması lazım,
aslında,
tedarikçilerin iyi bir
TÜYİB - DER üyesi olabilmesi lazım
Steward
26
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Kütahya Porselen
Steward
27
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Ben Tüyib-Der'in gövdesini oluşturan steawarding ve tedarikçileri de
yeme-içme ve eğlence sektörünün ve faaliyetlerinin başladığı ve bittiği noktada
yani en önemli noktada görüyorum.
Turizmde
Yeme-İçmenin
Önemi
eğerli misafirler, değerli turizm dostları, emekçileri ve çok sevgili sektör tedarikçileri;
İlk olarak bugün beni buraya konuşmacı olarak
davet eden Dernek Yönetim Kuruluna teşekkürlerimi
sunarım.
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
D
Steward
28
Öncelikle kısaca kendimi tanıtmak isterim; bünyesinde 5
şehir oteli, 4 restaurantı bulunan, ülkemizin en büyül lokal
turizm gruplarından biri olan Aktürk Hoteller Grubunun
Genel Müdürüyüm, bunun yanında Laleli otelciliğinin vizyonunu yükseltmek için kurulan Laleli Hotelciler Platformunun Başkanlığını, Balıkesir Üniversitesi Turizm Fakültesi Mezunlar Derneğinin İkinci Başkanlığını yürütmekteyim. Ayrıca Tarihi Yarımada için proje üretmek için kurulan Turizm Girişim Grubunun da 12 yöneticisinden
biriyim, yani gününün yaklaşık 16 saatini sektöre adamış
bir yöneticiyim.
Değerli arkadaşlar, sektörümüzün son dönemdeki ana
gündem maddelerine bakacak olursak; kısa, orta ve
uzun vadeyi aynı anda ilgilendiren, en önemli konu ülkemize gelen turist sayısı, ülkemize bıraktıkları gelir ve bu
rakamların nasıl arttırılacağıdır. Turizmde 2023 hedefleri
diye de başlık atılmış durumda, bu rakamlara, forumlara,
genel kurullara ve tüm sektörel bazda yapılan toplantılara kulak verdiğimizde; tüm sektör mensupları ve yöneticiler bu sayının artacağından, artması gerektiğinden
bahsettiklerini görüyoruz. Kimisi şu anda 32 milyon olan
turist sayımızın, 50 milyona, kimisi 60 milyona çıkacağından bahseder halde; kimisi de çok daha uzağı hayal
ederek, 100 milyon turist sayısını dili yanmadan bir
çırpıda ağzından çıkartabiliyor. Gel gelelim bu korkusuz yöneticilerimizin birçoğu bu rakamlara nasıl ulaşacağı- mızdan bahsetmemektedir.
Sözlerimden bu rakamlara ulaşılamayacağını düşündüğümü sananlar olacaktır, aksine bu rakamlara
doğru vizyonların ve hedeflerin konulmasıyla kolaylıkla ulaşıla- bileceğini düşünüyorum
Ülkemize gelen turistin profilini irdeleyecek olursak;
birçoğu güney ve ege sahillerimizin deniz-kum-güneş
üçgenine olan hayranlıklarıyla bizden vazgeçmeyen
kitle, bir kısmı eşsiz tarihimiz, tarihi değerlerimiz ve
Anadolu'nun güzellikleri için gelen kesim, 32 milyonluk pastanın diğer büyük payı ise; İstanbul markasına
gelen kitledir. Son dönemde artan golf turizmi, futbol
turizmini vb. bu pastanın payları olarak ifade edebiliriz.
Fakat gelelim en önemli noktaya; farkındaysanız bu
saydıklarımızın arasında yeme - içme ve eğlence turizmi maalesef yer almamaktadır. Bir kesim farkında
olmasa da / inanmasa da, bu ülke belirtilen hedeflere
kesinlikle bu sektörün gelişimi ile ulaşacaktır.
Ülkemizin bu alandan döndürdüğü rakam 6-7 milyar
dolar civarı iken, yurtdışında 100-200 milyar dolarlara
çıkmaktadır, hele ki İspanya ve Amerika'da bu rakamlar daha da yukarılara çıkmakta, İspanya' da 300 mil-
yar dolarlara Amerika'da ise 500 milyar dolarlara yükselmiştir.
Dernek Yönetimini organizasyon için tekrar tebrik
eder, kendilerine bu tip organizasyonların sayısını arttırmalarını ve katılımcı sayısını arttırmak için tüm sektörü harekete geçirecek girişimlerde bulunmalarını
tavsiye ederim.
Tüm üyelerinizin emekçilerin Allah yardımcısı olsun,
esen kalın...
Sizleri tekrar saygılarımla selamlıyorum
Muhammet CÜNTAY
29
Steward
Ben Tüyib-Der'in gövdesini oluşturan steawarding ve
tedarikçileri de yeme-içme ve eğlence sektörünün ve
faaliyetlerinin başladığı ve bittiği noktada yani en
önemli noktada görüyorum. Bu yüzden bu sektörün
gelişimi için daha fazla çalışmalıyız.
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Yani bu sektör ülkemizin hedeflerine ulaşması için
vazgeçilmez bir noktadadır. Bu yüzden biz profesyonellere, işletmecilere, tedarikçilere, sektör birliklerine,
yönetenlere ve büyüklerimize büyük görevler düşmektedir. Bu sektöre yatırım yapmak isteyenlerin önü
açılmalı ve kolaylıklar sağlanmalıdır.
Steward
30
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Güren Metal
Steward
31
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
S&G
Steward
32
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Diversey
Steward
33
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Steward
34
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Reis Gıda
Steward
35
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Steward
38
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Mile
Steward
40
Ocak / Şubat - 2013 - Sayı:13
Hit Mutfak
Steward
42
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Yakamoz
Paşabahçe
İŞ YAŞAMI
Kazaları önlemenin en etkin yollarından biri,
iş yerlerinde çalışan tüm personele iş sağlığı ve güvenliği
eğitimlerinin verilmesidir.
Önce
İş Güvenliği
ş güvenliği; iş yerindeki çalışanların, iş kazalarına uğramalarını önleyerek onlara güvenli ve huzurlu bir çalışma ortamı sağlamak amacı için alınması gereken tedbirlerin
tümüne denilmektedir.
Dünyada hızla gelişen teknoloji ve buna bağlı olarak büyüyen sanayi; yeni iş sahalarının
açılmasına, istihdamın sağlanmasına, fakat bununla birlikte yeterli önlemler alınıp eğitimler verilmediği için maalesef işçilerin güvenliğini tehdit eden unsurların oluşmasına
yol açmaktadır.
Öyle ki; Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) istatistiklerine göre Türkiye, iş kazaları sayısı
bakımından, Avrupa ülkeleri içinde ilk sırada yer almaktadır. İşçilerin eğitimsizliği, dikkatsizliği ya da işverenin yeterince duyarlı davranmaması, iş güvenliği ile ilgili eğitimleri
vermemesi, bu konuyla ilgili tüm önlemleri almaması sebebiyle her yıl yaklaşık bin işçi
Gaye UYSAL
hayatını kaybetmekte ve bin beşyüze yakını ise iş görmezlik raporu almaktadır.
Yaşanan kazaların büyük kısmı, çalışanların bilinçsiz hareketlerinden meydana gel- Gıda Mühendisi
mekte; disiplinsizlik, eğitimsizlik, talimatlara aykırı davranışlar iş kazaları ve meslek hastalıklarının en büyük sebepleri
olmaktadır.
İş güvenliğini sağlamak için yapılan eğitimler; kişisel koruyucu malzemelerin kullanılması, yangınla mücadele, ekipman kullanımı, acil durum eğitimleri vb. hem iş kazalarını önleyerek can ve mal kaybına yol açılmasını önlemek
için, hem de herhangi bir kaza sonucu ödenecek olan maddi manevi tazminatlarından korunmak için izlenmesi gereken en doğru yoldur.
Eğitimsizlik, ülkemizin en büyük problemi olarak İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda da boy göstermektedir. Kazaları
önlemenin en etkin yollarından birinin “İş yerlerinde çalışan tüm personele iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin verilmesi” olduğu unutulmamalıdır. 30 Haziran 2012 tarihinde yayınlanan 6331 sayılı yeni İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu
01.01.2013 tarihi itibari ile yürürlüğe girmiştir.
Bu kanun ve ilgili yönetmelikler ile İş Sağlığı ve Güvenliği önlemlerinin alınması konusunda işverenlere ciddi yaptırımlar gelmiştir. İstenilen yükümlülükleri yerine getirmeyen işletmelere yaklaşık olarak bin TL ile 80 bin TL’sı arasında
Mart / /Nisan
Ocak
Şubat- -2013
2013- -Sayı:14
Sayı:13
İ
Steward
44
• Az tehlikeli iş yeri
• Tehlikeli iş yeri
• Çok tehlikeli iş yeri
Sınıflandırması yapılmalı ve sonra da;
• Risk değerlendirme raporu hazırlanmalı,
• Çalışanlara İş Güvenliği Eğitimi verilmeli,
• Acil eylem planları hazırlanmalı,
• Çalışanlar, sağlık gözetimine tabi tutulmalı,
• İş yeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı çalıştırma mecburiyeti varsa istihdamları sağlanmalıdır.
İş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi çalıştırma şartları
aşağıdaki gibidir.
• 50'den fazla çalışanı olan az tehlikeli,tehlikeli ve çok
tehlikeli sınıfta yer alan tüm işyerleri için 01.01.2013 tarihinde iş güvenliği uzmanı ve hekim çalıştırma zorunluluğu başlamıştır.
• 50'den az çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta
yer alan işyerleri için 30.06.2013 tarihinde iş güvenliği
uzmanı ve hekim çalıştırma zorunluluğu başlayacaktır.
• Kamu kurumları ile 50'den az çalışanı olan ve az teh-
Fakat tehlike sınıfına ve çalışan sayısına bakılmaksızın
01.01.2013 tarihinden itibaren tüm işyerleri,risk analizlerini çıkarmak,çalışan tüm personeline iş güvenliği eğitimleri aldırtmak ve acil durum planlarını oluşturmak
zorundadır.
Yapılacak olan denetimlerde yükümlülüklere uymayan
işletmelere gelecek olan para cezaları;
• Çalışan personele iş güvenliği eğitimi verilmemesi
halinde her bir çalışan için bin TL.
• Risk analizi yapılmaması halinde 3 bin TL, bir sonraki
denetimde uygunsuzluğun devam etmesi halinde 4 bin
500 TL.
• Acil durum planı hazırlamaması halinde bin TL.
• İş güvenliği uzmanı çalıştırmaması halinde her ay için
5 bin TL para cezası kesilecektir.
Çalışanlarına, sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamının
oluşmasını sağlamak için tüm işverenler, yeni kanunun
gerekliliklerini uygulayarak ülkemizdeki iş kazalarını minimuma indirmeyi başaracaklardır.
Unutmayalım ki; iş kazalarını önlemek için yapılacaklar,
sonuçlarına katlanmaktan çok daha kolaydır.■
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Kanun gereği İş sağlığı ve güvenliği şartlarının sağlanabilmesi için öncelikle iş yerlerinin hangi sınıfa girdiği belirlenmelidir. Buna göre:
likeli sınıfta yer alan işyerleri için ise 30.06.2014 tarihinde
iş güvenliği uzmanı ve hekim çalıştırma zorunluluğu başlayacaktır.
45
Steward
para cezası yaptırımı uygulanacaktır.
STEWARD’IN ELBAŞLIK
KİTABI
Sağlıklı El Temizliği ve
Dezenfekte Etme İşlemi
E
ller çalışma sırasında en sık kullanılan organdır. Eller kirli yüzey ve ekipmana
dokunulması sonrasında, bakteriler gıda, elbise veya vücudun diğer bölgelerine
de bulaştırılır. Böyle bir tehlikeye karşı çalışanların ellerini korumak için: hem bir
kullanımlık eldiven, hem de dezenfekte etmek için uygun bir dispenser ve dezenfektanlı
sıvı el sabunu kullanılmalıdır.
1. Dizden basmalı pedala basın ve suyun ısınmasını bekleyin.
2. Elinizi ıslatın.
3. Avucunuzun içine, otomatik sıvı sabun dispenserden (1 drop) elinizi köpürtmeye
yetecek kadar sıvı sabun alın.
Not: Elinizi kesinlikle dispensere sokarak sıvı sabun almayın!
4. Elinizi ve tırnaklarınıza sıvı sabunu yayın ve iyice ovalayarak yıkayın.
5. Unutmayalım ki en çok mikrop tırnak ve parmak aralarında olduğundan bu böl- Mehmet Ali ÖZTÜRK
geleri mutlaka ansiseptik sabunla ovalamakla hem kendi sağlığımız hem de mutfak ve Holiday Inn İstanbul Airport
kişisel hijyeni korumuş olacağız.
Steward Şefi
6. Elinizi bol suyla durulayın.
7. Elinizi KAĞIT kullan at havlu ile yada kurutucu makinede kurulayınız.
Unutmayalım ki kullan at havlu kağıt organik çöp olduğundan direk çöp kutusuna pedala basarak atınız.
8. Üretime girmeden önce Alco plus sıkarak elimizi dezenfekte ettikten sonra işe başlayın.
NOT: Yukarda belirtilen işlemi her bölüm geçişinde,farklı gıda üretimine başladığınızda ve tezgah değiştiğinizde mola, yemek, çay ve sigara istirahat sonraları yapmanız gerekmektedir.
Alkollü dezenfektanlı sıvıyı her 20 dakikada bir uygulamalıyız.
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Bakterilerin bulaşması için en kolay yollardan biri de tırnaklar arasındaki kirlerdir. Çalışanlar, kirli tırnaklarla gıda
maddelerine kesinlikle dokunmamalıdır. Ellerin su ve dezenfektenlı bir sabunla yıkanması, gerektiğinde uygun ve
temiz bir tırnak fırçası kullanarak tırnak içlerinin temizlenmesi gerekir (Kesinlikle tırnaklar kesilmiş kısa olmalı, düzenli
kesilmelidir.).■
Steward
46
TURİZM
Turizm’de
Toplam Kalite Yönetiminin
Önemi
on yıllarda birbiri ardına açılan lüks otellerle, turizmde tesisleşme adına ciddi bir
kalite artışı izlenmektedir. Ancak tesis kalitesi, bir hizmet sektörü olan turizmde
tek başına bir şey ifade etmemekte, sektörde sadece, “misafir” olarak tabir ettikleri
müşterilerinin beklentilerini iyi anlayan ve onların koşulsuz memnuniyetine odaklanan
işletmeler ön sıralarda yer almaktadırlar.
S
Toplam Kalite Yönetimi, iç ve dış müşterilerinin beklentilerini aşmayı esas alan, çalışanların bilgilendirilip sisteme katılması gerektiğine ve takım çalışmasına inanan ve tüm
süreçlerin sürekli iyileştirilmesini hedefleyen bir yönetim felsefesi olarak tanımlanmaktadır. Bu özelliği de onu diğer yönetim anlayışlarından farklı kılmaktadır.
İlk zamanlarda kalite yönetimine sadece kalite kontrol gözü ile bakılıyordu. Modern kalite anlayışının, kalite kontrolünden toplam kalite yönetimine geçirdiği evrimler, aslında
yönetim biliminde yaşanan evrimler ile paralel bir seyir izlemektedir.
Zeynep PERGEL
Moda Deniz Kulübü
Kalite Yönetim Sistemi Sorumlusu
Toplam kalite yönetimi, üst yönetimin liderliğinde herkesin eşit katılımını sağlayan adaletli bir yaklaşım içerir. Sistemde
iletişim çok önemlidir. Çift yönlü iletişim ağıyla feedback sağlanabilmektedir. Kurumun, misyon ve vizyonunu sadece
tepe yöneticiler değil tüm çalışanlar bilir. Sürekli iyileştirmeyi esas aldığı için hep daha iyiye ve daha doğru olana
ulaşma hedefi ile hareket eder.
Toplam Kalite Yönetimi, “insan mutluluğunu” amaç haline getiren bir yönetim felsefesidir. Buradaki “mutluluk” kavramı
yalnızca müşteri memnuniyetini değil, çalışanların memnuniyetini de kapsamaktadır. Çalışan memnuniyetinin ölçülerek ihtiyaç ve beklentilerin belirlenmesi sistemin dikkat çekici bir özelliğidir.
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Önceleri sadece sanayi kuruluşlarında faaliyet gösteren Toplam Kalite Yönetimi artık hizmet sektöründe de yer almakta ve gelişmeler sağlanmaktadır. Hizmet sektöründeki en önemli alanlardan birisi de turizmdir. İşletmeler, hızla
değişen iç ve dış çevre koşullarına uyum sağlayabilmek, sektördeki konumlarını korumak ve güçlendirmek amacıyla
değişime gitmektedirler. Değişimin yolunun eğitimden geçtiği düşüncesine inanan kuruluşlar kalite yönetimine hatırı
sayılır bütçeler ayırmakta ve bu çabalarının karşılığını sürekli artan ilgi ve müşteri memnuniyeti ile almaktadır.■
Steward
48
Basit, Dürüst, Cömert
BAŞLIK
ünya’nın en iyi restoranı seçilen El Celler de Can Roca’yı tanımlayan
bu 3 kelime, aslında gastronomik eğilimin ne yönde olduğunu açıklıkla
belirtiyor. İşlerini tutkuyla yapan 3 kardeşin, 1986 yılında kurduğu restoran, uzun süredir en iyi 10 restoran listesindeydi. Öncü ve yenilikçi mutfak
anlayışı ile Şef Joan, parfüm gibi kokan tatlılarıyla pasta şefi Jordi ve 60 bin
şişelik mahzeni yöneten Sommelier Jordi’nin restoranı, geleneksel aile restoranı işletme anlayışını nereye taşıdığını görmek, şüphesiz tüm Katalanları guEbru Köktürk Koralı
rurlandırdı.
D
Gastronomi İstanbul A.Ş.
İspanya mutfak devrimini gerçekleştirdi. 20 yılı aşkın bir süredir tüm dünya Hayal Kahvesi
mutfaklarında İspanyol şefler kolaylıkla iş buluyor. İspanya’nın jambonu, domatesi, fasulyesi, pirinci tüm dünyada yok satıyor.
Tapas, bütün modern dünya mutfaklarının antre
anlayışına farklı bir yorum katıyor. İspanyol şarapları seviliyor ve Cava Şampanyayı zorluyor.
Tüm dünyayı etkisi altına alan bu İspanyol etkisi
uzun sürecek, çünkü tam ve yenilikçi bir mutfak
anlayışının uzantısı… İçkisi, üretimi, hayvancılığı,
modern teknikleri, sosyal paylaşımları, festivalleri
ve geleneksel ve de deneysellik anlayışı ile…
2013 dünya restoran trendlerine baktığımızda
öne çıkan ürünler var. Sakatat dediğimiz ve bizim
için sokak yemeğinin uzantısı olan böbrek, işkembe, dalak New York’un seçkin restoranlarında menülere giriyor. Dana etinden sıkılanlara
müjde olsun, tavşan, geyik, sülün, keklik ve ördek
de yeni gastronomik eğilimlerden… Biz bunu
mevsiminde İstanbul’da Kars kazı sunan resto-
Serbest dolaşan tavuk, organik beslenen tavuk, kuru
yolma tavuk sağlıklı beslenme göstergesi olarak beyaz
etin tahtını tekrar ele geçirme çabasında…
Yemek kitapları, dergiler okumak yemek kültürü üzerine
konuşmak, yemek yapmak, sunmak, farklı sofra tasarımları yaratmak, takım değil kombinlemek çok ama çok
moda…
Vahşi doğadan toplamak çok havalı. Isırganın tazesi ile
yapılan börek, Ege otlarını toplamaya gitmek, yağmurdan sonra ormanda mantar aramak, sunmak ve konuşmak da moda.
Ekmek ne kadar tahıllı, ne kadar kısa ömürlü ise o kadar
makbul. Herkes farklı karışımların özgün tatların peşinde…
Bir de İstanbul’da öğle rakısı diye tabir edilen, genellikle
pazar aile yemeklerini balıkçılarda geçirenlerin keyfini
çok iyi bildiği uzun yemekler, dünyada da trend. Bu yeni
kavrama Drunch deniyor. Lunch+Dinner karışımı…
15.00’ten sonra başlıyor ve güzel bir gün batımıyla sonlanıyor…
Tabaklar büyüyor, porsiyonlar küçülüyor… Tek lokmalıklar (amuse bouche), tapas ve meze servisi farklılaştıkça
farklılaşıyor…
Gastronomi’de dünyadaki eğilimler bu yönde gidiyor.
Türkiye hala takipçi ama yakından takip ediyor ve dışarıda yeme içmeye daha çok merak salıyor.
Kahve yemek sonrası yerini çaya bırakıyor. Beyaz, demleme yeşil, Japon çayı maccha-bacha daha çok tercih
ediliyor.
Aslında lafa başladığımız basit, dürüst ve cömert kavramları, gastronominin değişmez trendleri ne olursa
olsun, bu üçünü bir arada tutan işletmeler kuşaklar boyu
yaşıyor, misafirlerini standardı ile ağırlıyor ve unutulmazlar arasında yerini buluyor. Asıl ihtiyacın bu üç madde olduğuna inanmak gerekiyor.■
Yoğurt restoran mutfaklarında mayalanıyor. Tatlı veya
dondurmaya alternatif oluyor.
Şarap menülerinde üzüm çeşitliliği ve geniş fiyat skalası
aranıyor. Ucuz ve iyi şarabı bulmak restoranların asli görevleri arasında artık…
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Yine farklı yumurtalar devekuşu, ördek yumurtaları bu yıl
popüler… Hamburger çeşitleniyor ve ekmek arası ayaküstü yemek anlayışından çıkarak daha şık ve daha iddialı ana yemek menüsüne oturuyor.
Meyveli sodalar da restoranların kendi imalatı… Soda
Stream neredeyse iyi restoranların hepsinin barında var.
51
Steward
ranlara duyulan ilgiden hatırlayabiliriz. Ne kadar isli, o
kadar güzel. Bademli is, çamlı is, fındıklı is. Burada da
farklılaşma var ve bu da seçkin mutfak anlayışının uzantısı…
Turizmde Sağlık
DİYET - SAĞLIK
Kan şekeri düzeyimiz, B vitaminleri seviyemiz ve güneş ışınları,
dolayısı ile D vitamini, güler yüzlü olmamızı sağlayan etmenlerdir.
u dergiyi okuyan siz değerli turizmcilerin aksine ben, işin mutfağında
daha yeni sayılırım. Bu sebeple sürçü lisan edersem eğer af ola. Daha
önecelerde kongreler için veya birkaç yaz tatilini değer- lendirmek için
turizm merkezleri ile haşır neşir olmuşluğum var iken, son 5 yıldır bende artık
işin içerisindeyim. Diyetisyen olmam sebebi ile bu yazımda sizlerle, turizmin
ana damarı olan yiyecek ve içecek kısmında, hem turizm çalışanları hemde turizmi çalıştıranlar (misafirlerimiz) ile ilgili yapılması gerekli olanlar hakkında aklıma gelenleri paylaşacağım.
Biz otelimizde 4 yıldır bütün yemeklerimizin, bir porsiyonunda bulunan kalori
miktarlarını paylaşmaktayız gelen misafirlerimizle. Açık büfede bulunan her yemeğin Ali DERELİ
yanında ismi ile birlikte içerdiği kalori miktarı yazmaktadır.
Beslenme Uzmanı
Yemeklerin hemen yanında yazan kalori değerlerinin 3 büyük anlamı vardır.
B
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Yemek ve kısmen lezzet standardizasyonu; Kalori hesabı yapmak demek, yapılış esnasında kullanılan bütün öge-
Steward
52
lerin gram gram miktarlarının bilinmesi ve gözden geçirilmesi demektir. Standart bir yemek tarifesi oluşturulması
açısından çok önemlidir. Bu maliyet kontrolünü de beraberinde getirmektedir. 5 gram yağ 45 kalori enerji demektir.
Yemeğin yanındaki kalorinin 45 kalori az yada çok yazılması enerji alımı açısından çok önemli olduğu düşünüldüğünde, bu durum yemek yapılırken 5 gram eksik yada fazla yağ konulmaması gerekliliğini ortaya çıkarır. Bu durum
sağlanacak olan maliyet kontrolü ve standardizasyonun en basit örneğidir.
Misafirlerin gözünden otel; Çok iyi ve beğendiğimiz oteller ile ilgili hep şu yorumu yaparız. Özellikle yurtdışına çıkıp
döndüğümüzde, insana verilen değer ile ilgili örnekler olmaktadır bu: “Geçenlerde bir otelde kaldım, adamlar ....yı
bile düşünmüşler.” diye tepkilerdir hep. Yemeklerin yanında yazan kaloriler misafirlerimize gösterdiğimiz özenin bir
göstergesi olarak algılanmaktadır. 4 yıldır gözlemlediğim sonuç bunu söylemektedir.
Otel gözünden misafirler; Çağın en büyük hastalığının obezite olduğu, Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere, Türkiye’nin toptan obeziteye savaş açtığı düşünülürse, birazdan okuyacağınız veriler ile yapacağımız küçük bir hesap
ile kaç kişiye sağlık konusunda indirekt faydalı olacağımızı düşünmeye başlamalıyız.2011 yılı verilerine göre
19.264.058 yabancı, 14.350.129 yerli, toplam 33.614.187 kişi turizm hizmetinden yararlanmış. Ortalama kişi başına
3,2 gün konaklama süresi istatistiklere yansımıştır. Bu duruma, bir bireyin diyeti açısından baktığımızda, haftanın
3.2 gününü dikkat ederek geçirmesi bile çok büyük başarı ve sağlığına büyük katkı demektir.
Yemeklerin yanında yazan kalorilerin misafilerin bazıları üzerindeki etkisi şöyledir: Misafirler yemek alırlarken, aldıkları porsiyon
miktarını değiştirebilmektedirler. Kısaca
yapılan bir kalori hesabı ile iki porsiyon yerine tadımlık bir porsiyon tercih etmektedirler. Obezitedeki en büyük problemin
porsiyon kontrolü olduğu gibi bir kanıt elimizde iken bu durum çok büyük önem
arz etmektedir.
Bu kalori yazımı ile sadece %1 misafir
dikkat etse, 336.141 kişinin, 3.2 gününü
sağlıklı geçirmesine yardımcı olmuş
oluruz. Ne dersiniz? Bu durumun üzerine biraz düşünmek gerek sanırım.
Kısaca bir konuya daha değinmek
gerek sanırım. Kısa bir bilgi paylaşmalıyım önce. Üniversitelerin Beslenme
ve Diyetetik bölümleri, Diyetisyen
veren tek fakülteleridir. İnsan sağlığı
ile beslenme ve besinlerin kalori değerleri ile ilgili bir tek buralarda bilim
yapılmaktadır.
Turizm işinde en önemli şey sanırım
misafir memnuniyeti olsa gerek.
Misafir memnuniyeti için gerekli olan en önemli şeylerin
başında da güleryüzlü personel bulunmaktadır. Verdiğiniz hizmetin kalitesini, iyi
yemekleri, lokasyonunuzun
çok iyi olmasını, güler yüzlü
olmayan bir personel tamamen sıfıra indirebilir. Tam
tersi, personel bir işletmeyi olduğundan çok daha iyi gösterebilir.
Kan şekeri düzeyimiz, B vitaminleri seviyemiz ve güneş ışınları, dolayısı ile D vitamini, güler yüzlü olmamızı sağlayan etmenlerdir.
Aldığımız maaşdan çok, fizyolojik olarak gerekli olan
durumlar daha önemlidir güleryüzlülük için. Hani bir
reklam varya “açken sen, sen değilsin diye”. Doğru
beslenme olmadığı ve fizyolojik olarak gerekli durumlar sağlanmadığı sürece mutlu olmak çok ama
çok zordur. Daha hafife indirgeyecek, en başına
bakacak olursak eğer, bir personelden almamız
gereken performansı, tam anlamıyla alabilmek
için gereklidir aslında doğru beslenme. Eğer
misafirlerinize karşı çalışanlarınızın güler
yüzlü olmasını istiyorsanız, kan şekerlerini
doğru düzeyde tutmalısınız. En stresli yerler olarak bilinen hastanelerde Diyetisyenler bulunmakta ve personel yemekleri
diyetisyenler tarafından düzenlenmektedir. 2.783 tesisin bulunduğu, yaklaşık
400.000 kişinin istihdam edildiği, stres
kontrolünün çok önemli olduğu turizm
sektöründe de, sanırım bir zorunluluk
olmalı.■
İLETİŞİM
Hitit’ten
Çıktık Yola
“Ne güzeldir yollarda olmak şimdi”
ağı taşı erguvanlarla dolu, mor salkımlarla bezeli, bahçelerinden yayılan leylak,
ıhlamur, mimoza kokularının insanı baştan çıkarıp, rengârenk lalelerin sebepsiz
neşelere sürüklediği İstanbul’u geride bırakıp, dört günlüğüne başka diyarlara
yelken açmak istedik. Kötü bir niyetimiz yoktu. Aksine. Niyetimiz çok iyiydi. Öyle her
bulmacada soruluyor diye değil, UNESCO’nun Dünya Kültür Mirasları arasında yer Füsun BAYSAN
alan atalarımızın binlerce yıl önce kurduğu ve ilkokul kitaplarımızdan beri bildiğimiz İletişimci
Hitit Uygarlığı’nı ziyaret etmek istedik. Dört güne 14 yer sığdırarak oldukça bereketli
bir rota çizen gezimizin ilk durağı güneşin ilk ışınlarıyla birlikte kavuşacağımız Alacahöyük idi. Bir gece vakti, kulağımızda Yeni Türkü’nün “ne güzeldir yollarda olmak şimdi” diyen müziği, dizildik minibüslerle peş peşe, düştük
yollara. İstanbul bütün renkleriyle geride kaldı.
D
Size uzun uzun Hitit tarihinden bahsedecek değilim. Açın bilgisayarınızı, sorun en yakın dostunuz Google’a anlatsın size. Ya da hala bir eskiciye vermediyseniz ya da bir köy okuluna göndermediyseniz ansiklopediye de bakabilirsiniz. Belki ben de zamanında aynısını yapmışımdır. Ama karşınızda muhteşem bir uygarlığın kalıntılarını
görünce hissedeceğiniz duygular yazmıyor işte öyle yerlerde. Milattan Önce, diye başlayan ve binlerce yıl önceden
bahseden o bilgiler kazılarda bulunan yüzlerce toprak kabın yanı sıra otuz tonluk küpleri nasıl yapıp, onları içine
alacak hangi fırınlarda pişirdiklerini anlatmıyor. Siz toprak kaplardan yapılmış çaydanlıklara hayretle bakarken,
binlerce yıl önce çay var mıydı, peki şeker de katıyorlar mıydı, o zamanki şeker şimdikiler gibi zararlı mıydı diye
düşünebilirsiniz. Düşünmeye sınır yok, ama sakın ola ki sormayınız.
Merak kediyi öldürür
Kedi gitti yapacak bir şey yok. Toprağı bol olsun. Aman bu merak sizi öldürmesin. Öyle rehberinize “bu sfenkslerde
aslan başı oymalar var o zaman aslanlar mı yaşıyormuş buralarda” diye sormayınız. Sinirleniyor efendim.
Aslanlar yaşamıyormuş. Peki aslanların varlığını hem
de böyle detaylarıyla taşa oyacak kadar nasıl biliyorlardı, diyecek olmanın bile pek hayırlı olmadığını söyleyebilirim. Gördüğünüz gibi hala yaşıyorum.
Alacahöyük Açık Hava Müzesi’nde en görülesi tarihi
eserlerden birisi de, öldükten sonra eşyalarıyla gömülen insanların benim salonumdan büyük mezarlarında
olmazsa olmaz eşyalarından olan su aynaları idi. Suretini görmeye cam bulunmadığı zamanlardan beridir
meraklı olan atalarımız, sudan kendilerine aynalar icat
etmişler. Kim bilir o aynalara bakıp neler gördüler?
Alacahöyük-Hattuşaş ve Yazılıkaya. Hitit Uygarlığı’nın
bu üç önemli buluntusu gerçekten atalarımızın o tarihlerdeki uygarlık düzeyleri düşünüldüğünde inanılmaz
diye nitelendirilecek buluşlarının sergilendiği yerler. Hititlerin başkentleri Hattuşaş’ın yer altında inşa ettiği
yolları, gizemini binlerce yıldır koruyan Mısır Piramitleri
ile benzer özelliklerdeki taş piramitleri, hiçbir şekilde
arada harç kullanmadan yaptıkları taştan surları, kapıları, odaları görünce bu bilgi, zekâ karşısında hayran
olurken öğreniyorsunuz ki, şehrin kapılarının bile
açılma-kapanma standartları varmış ve bu Hitit Tabletleri’nde yer alıyormuş. Anahtarın kimde ve ne şekilde duracağı bile. ISO Kalite Standartlarını icat
edenler boşuna öğünmesinler ilk biz yaptık diye.
Zaten böylesi tarihi yerleri gezerken bir kez daha öğreniyoruz ki, kendi topraklarımızdaki birçok yeri ilk keşfedenler aslında yabancılar. Sorun bakın yakın
dostunuz Google’a siz de göreceksiniz. Hititlerin Hattuşaş’a 2 km yakınlıktaki Yazılıkaya Tapınağı’nı da zamanında oralarda gezen bir Fransız’a güzel yurdumun
bir çobanı bulduruvermiş. Hititlere 1000 tanrılı halk
denirmiş. İstila ettikleri toprakların tanrılarını da kabul
ettikleri için böyle bir isim verilmiş. Yazılıkaya tanrıların
taşlarda hayat bulduğu, nerdeyse 5000 yıldır yağmura,
kara, güneşe rağmen görkemlerini korudukları bir tapınak. Devasa boyutlarıyla heybetli ve gökyüzüne
yakın. Tanrıların evi gibi. Biz de onlara gezimizdeki bir
sanatçı arkadaşımızın İtalyanca söylediği arya ile seslendik. Taşların en kuytu oyuntularına doldu melodiler.
Öyle ya misafirliğe eli boş gidilmezdi.
Toprağı bol olsun
İkinci gün rota Yozgat’a doğru dönerken, Kerkenes
Dağı ziyaretimizde öğrendik ki, MÖ 600 yıllarda bu
dağda yaşamış olan krallar öldüğünde komşu krallıklar
arabalar dolusu toprak gönderirlermiş. O kadar çok
toprakla örtülen mezarlar küçük birer kümbet oluşturur
ve bu kümbet ne kadar büyük olursa yani toprak ne
kadar bol olursa ölen kişinin o denli büyük olduğu düşünülürmüş. Toprağı bol olsun sözünün kökenini Kerkenes’ten almış olabileceğini düşünerek bir saatte
eteklerine indiğimiz dağın, yeniden tepesine nasıl çıktık ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Meşakkatli olduğu
kadar da uzun sürdüğü için ancak öğlen saatlerinde
varabildiğimiz Hacı Bektaş-ı Veli Türbesi’nde, Pazar
günü olduğu için kapasitesinin üzerinde bir ziyaretçi
akını vardı. Felsefesini hoşgörü üzerine temellendiren
bu büyük düşünür ve ozanın türbesi kadar ilgimizi
çeken Deliklitaş’ı ise göremedik. Türbeden farklı bir
yerde olan bu taşın içinden zayıf olanların değil de
ancak günahsızların geçebildiğini öğrendiğimizde
zaten çoğumuz “masum değiliz hiçbirimiz” misali rotayı
oradan geçirmek konusunda nedense hiç de hevesli
değildik.
Cennetin adı Ihlara
“Cennet de cehennem de bu dünyada” derler ya hani,
Ihlara Vadisi’ni görünce inandım. Ürgüp, Göreme peri
bacaları, kaya evler, hep acelesi varmışçasına koşturarak akan Melendiz Çayı, vadideki yüzlerce kilise, o,
bunlar ne yer ne içermiş de nasıl oralara tırmanırmış
diye meraktan öleceğiniz kayaların içine oyulan ibadet
yerleri, hepsinde de resim yeteneği mi varmış diyeceğiniz o freskler, o duvarlardaki benzersiz motifler, yeşilin bin bir tonu, adını bilmediğiniz çiçekler ve binlerce
yıla tanıklık eden o garip şekilli taşlar. Burası ayrı bir
gezegen gibi. Gerçekten bir kadın olarak merak ettim
bu apartman büyüklüğünde kayalara oyulan evlerin
içinde yaşayan kadınları. Hamile olduklarında ne yaptıklarını, nasıl oralara tırmandıklarını. Suları nasıl Melendiz Çayı’ndan alıp yukarılara taşıdıklarını. Kayaların
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Steward
56
içine kaçıp sığınacak kadar neden, kimden çok korkmuş
olabileceklerini, merak ettim. Birbirlerine nasıl seslenirlerdi acaba, çocuklar nerede oynarlardı, vadinin hemen
karşısındaki kaya evdekilere bağırırlar mıydı? “Hadi bize
gelin de oturalım” derler miydi?
kerpiç evleri, miskin köpekleri, tarlada çalışan kadınları,
koca ovada tek tek sayabileceğiniz kadar az sayıdaki
ağaçları ve hala bir ülkünün parçasıymışçasına hevesle
ve heyecanla bayrak taşıyan, 23 Nisan Ulusal Egemenlik
ve Çocuk Bayramını kutlayan çocukları gördük bir de.
Her gün en az 8 kilometre yürüdük. Yol üzerinde kiliseleri, bezirhaneleri, rum köylerini, krater göllerini ziyaret
ettik. Üçüncü günden başlayarak nereye gidersek farklı
açılardan karşımıza çıkıp bize ürkütücü bir sessizlikle
gözlerini diken Hasan Dağı’na bakıp Ruhi Su’yu andık
usulca. Bilebildiğimizce söyledik “Hasan Dağı Hasan
Dağı/ Eğil eğil, eğil bir bak/Sıkıyor zincir bileği” türküsünü. Konya’daki Sultanhanı Kervansarayı’nda Faruk
Nafiz Çamlıbel’i hatırladık. Han Duvarları şiirinin mısraları
eşliğinde. Sonra büyük Konya Ovası’ndan geçerken,
Gezimizin son akşamı artık dört koca günü paylaşmış,
birlikte uyumuş, yürümüş, yiyip içip hatta küçük tartışmalar yaşamış, kısacası kader ortağı olmuş, binlerce yıllık
tarihlerin içinden geçmiş ve her türlü dinin ikonlarıyla kutsanmış bir grup olarak geleneksel gezi bitişlerinde ne yapılıyorsa onu yaptık. Vurduk kendimizi ayrana. Eh ayran
bu şişede durduğu gibi durmuyor meret. Daha ikinciyi bitirmeden başladık oynamaya: “Ankara’nın bağları
da/Büklüm büklüm yolları/ O kadar sarhoş oldum ki/ Kaldıramıyom kolları”.■
DİL BENZEŞİMLERİ
En son ne zaman sakin sakin, sindirerek bir kitap okudunuz, hatırlıyor
musunuz? Hadi kitap olmasın, en son ne zaman bir gazetede veya dergide
söyle uzunca bir yazıyı ara vermeden, anlayarak ve de keyfini çıkartarak
okudunuz?
Okuyamama Hastalığı
Sizde de Başladı mı?
onu açıldığında hepimiz yakınırız. “İnternet icat oldu, mertlik bozuldu.” diye... Önce
mektuplar, sonra bayram kartları çıkıp gittiler hayatımızdan... E-Mail yazıyor, SMS
atıyoruz artık birbirimize; telefonda can cana iki laf etmek bile zor gelir oldu artık…
K
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
2012 yılının Ağustos ayında aramızdan ayrılan Türk tiyatrosunun büyük üstadı Müşfik
Kenter’in gitgide, internetleşen “hayatlarımızı hicvettiği ve ne acıdır ki, yine internette dolaşarak okuyanlarına ulaşabilen kısa bir yazısı var. Şöyle demiş Merhum Üstat: “Hep bir
yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi? Hiç vaktiniz yok, ‘Fast live’, ‘Fast
food’, ‘Fast music’, ‘Fast love’... Dikte ettirilen ‘yükselen değerler’, ‘in’ler, ‘out’lar... Buna
benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.
Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, size sesleniyorum! Hangi tuş
daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde
uyumanın keyfini? Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını? İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza? Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir? Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir Nihat YILDIZ
mi kaybolan zaman? Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki [email protected]
akasyanın tomurcuklandığını? Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?
Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda? Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?”
Steward
58
Müşfik Kenter’in hepimizin bir şekilde hak vereceği bu sözleri konunun insan ilişkileri yanını ele alıyor daha çok. Ancak,
bilgisayar ve internetin gereksiz ve aşırı kullanımı seklinde tanımlayabileceğimiz “dijital” hayat tarzının doğrudan fiziki
sağlığımızı tehdit eden çok önemli bir zararı daha var. Yok, masa başında saatlerce oturmaktan kaynaklanan bedensel
arazlardan ya da göz bozukluklarından söz etmiyorum, bunlar da var tabii ama dijital hayatin insana vermekte olduğu
en büyük zarar yeni yeni keşfediliyor. Gazeteci Serdar Turgut, uzun suredir bu konuyu yazılarında ele alıyor. Ona göre
konu o kadar önemli ve insanlığın geleceğini tehdit eder bir hale gelmiş ki, gelişmiş ülkeler bu konuda birtakım önlemler
almaya başlamışlar bile. Serdar Turgut bu durumu “beyin hastalığı” (okuyamama ve okuduğunu anlayamama durumu)
olarak tanımlıyor. Şöyle diyor Turgut: “….Yapılan birçok araştırmanın sonucu aynı derecede dramatik. Dijital dünyalarda
yaşamaya alışmış, bilgilerini internetten almaya koşullanmış beyinler kısa bir süre sonra son derece basit içerikli metinleri bile okuyamaz hale geliyorlar.
İnternet sitelerinde linklere odaklı hızlı okumalar için ekranı aşağıya kaydırmalar ve tablette durmadan ekranla oynayarak konsantresiz bakmalar sonucunda yazılı metinleri soldan sağa ve aşağıya doğru aşamalı okumak yeteneği tamamen ortadan kalkıyormuş. Yine birçok araştırma gösteriyor ki, burada tek bir insanın sorunundan değil, bir toplumsal
olaydan bahsediliyor. Sonuçta sakin ve derin tek başına okumaları yapan bireylerden oluşan toplumdan, en basit metni
bile okuyamayan bireylerden oluşan bir topluma dönüşüyoruz. Yalnız başına çekilerek tek başına yapılan sakin ve
derin okumaların beyinleri eğittiği ve beynin rasyonel düşünce üreten bölümlerini çalıştırdığı biliniyor. Önündeki ekrana
sürekli hiperaktif biçimde bakan ve orada yazılanları okuyamayan, okusa da artık anlayamayan insanların gözlerinin
o sayfadan kaçmalarını sağlayacak linkler aradığı bir dünyanın ciddi bir medeniyet sorunsalı olduğu bir gerçektir.
… Buna medeniyet değişimi de demek imkânsız; çünkü
bu beyin hastalığı salgını eski medeniyeti çökertirken yerine pek de anlamlı bir şey koyamıyor. Okuyamayan insanlar tabii ki yazamayacaklar da... Her türlü veriyi, bilgiyi
bilgisayar oyunu gibi görüp onlara bakmakla yetinecekler...”
Serdar Turgut, konunun vahametine dair uyarılarda bulunurken ilginç bir de çözüm önerisinde bulunuyor: “…Bu
beyin hastalığını bir ölçüde kontrol altına almak ve en
azından üniversite çağına gelmiş gençlerimizin beyinlerine
yeni bir hayat vermek için aslında çok mütevazı olan, çok
da kolay yapılabilecek bir önerim var. Her üniversitenin birinci yılı sadece büyük dünya klasiklerini okumaya ayrılmalı. Öğrenciye ancak bu listedeki kitapları okuyup bunlar
hakkında iç tutarlılığı olan bir rapor yazdığı takdirde üniversiteye devam etme vizesi verilmeli. Bu işte hiçbir istisna
olmamalı. Tıp fakültesine gidenler de, mühendislik bölümlerini seçenler de bu kitapları zorunlu olarak okumalı.
Eğer bu yapılırsa bir süre sonra, daha önce verimliliği düşmüş olan ve orta uzunlukta bir metni bile okuyamayan beyinlerin tekrar hayata döndüklerini göreceksiniz ve bu
öğrencilerden çok daha büyük verim alacaksınız. Üstelik
üniversitelerin dörtdörtlük akademisyenler yetiştiren yerler
haline dönüştüğünü de göreceksiniz…”
Turgut’un bu radikal önerisi bir şekilde uygulanır mı, ise
yarar mı bilinmez, ama kendisi hiç değilse bir gazeteci ve
okuyan-yazan biri olarak uyarı görevini yerine getiriyor ve
çözüm önerisinde bulunuyor.
En son ne zaman sakin sakin, sindirerek bir kitap okudunuz, hatırlıyor musunuz? Hadi kitap olmasın, en son ne
zaman bir gazetede veya dergide söyle uzunca bir yazıyı
ara vermeden, anlayarak ve de keyfini çıkartarak okudunuz? Bunları da bırakalım, işiniz gereği okulda, ofiste vs.
en son ne zaman bir sayfadan uzun bir metni dikkatle, gerçekten anlayarak okudunuz?
hangileriymiş, aşağıdaki listede görebilirsiniz. (Kaynak: Radikal kitap / 24 Nisan)
1. Son Oyun / Ahmet Altan
Orhan Veli’nin şiirleri güzel bir yeni başlangıç olabilir mesela, ısınma kabilinden, bahar da sıcak, aydınlık yüzünü
iyice göstermişken hem. … Sonra biraz Cemal Süreya,
arkasından Ahmet Hamdi Tanpınar mesela.
2. Hasret / Canan Tan
Ünlü kişilerin yaşam öykülerinin kendileri ya da başkaları
tarafından anlatıldığı biyografi kitapları da çok ilginçtir; bu
kitaplarda yalnızca o kişinin yaşamına dair ilginç ayrıntıları
değil, ayni zamanda bir dönemin resmini ve o resimde yer
alan pek çok diğer kişinin hayatlarını da görürsünüz. Örneğin Türk sinemasının sultanı Türkan Şoray’ın kısa bir
sure önce yayınlanan anı kitabi. Henüz okumadım ama
eminim keyifle okunmaya değecek bir yığın ilginç anı, bilgi
ve hayat hikâyecikleri vardır içinde.
5. Boş Koltuk / J.K. Rowling
10. Efsane - (Bir ‘Barbaros’ Romanı) / İskender Pala
Bakin bu aralar en çok satın alınan (okunan ?) ilk 10 kitap
Hepinize iyi okumalar diliyorum.■
4. Düğümlere Üfleyen Kadınlar / Ece Temelkuran
6. Grinin Elli Tonu / E. L. James
7. Beyaz Türkler Küstüler / Alev Alatlı
8. Kürk Mantolu Madonna / Sabahattin Ali
9. Yeni Başlangıçlar Mevsimi / Debbie Macomber
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
3. Ruhi Mücerret / Murat Menteş
59
Steward
Sizleri bilmem ama ben bu sorulara verdiğim yanıtlardan
hiç de memnun kalmadım ve anladım ki, okuyamama
hastalığının belirlileri bende de var ve hemen gidip eskiden olduğu gibi kitap okumaya başlamam gerek.
MUTFAK
Yemek Yapmak
Sanattır
utfak benim hayatım. Doğanın bize armağan olarak sunduğu tüm renk ahenklerini kokularını mucizevî şekillerde sunmuş olduğu gıdaların hakkını vererek
sevgiyle emekle yoğurarak en zor beğenen insanoğluna unutamayacağı lezzetlerle sunmak benim ve ekibimin ciddiyet içinde özveri ile yapması gereken bir görevidir. Unutmayalım insan hayatı kutsaldır.
M
Bu sorumluluğun farkında olarak ciddiyetini ve hakkını vermek en büyük mutluluk. Tıpkı
bir babanın kızına saf doğal duygularla sabırla emeğini oya oya işlemesi her yeni doğan
güne damak tadında başlaması gibi.
İyi bir lider olup gelecek nesillere bu bilgileri, eğitimi sabırla aktarmak ve hedeflerini şeMusa Karakuzu
killendirmek benim için büyük bir onur ve gurudur.
Excutive sous chef
Tarih hiçbir zaman doğru bilgiyi ve iyiyi unutmaz ve affetmez. Biz de damak lezzetini Holiday inn İstanbul Airport
unutturmamalıyız. Mutfak dünyasında ve besin bankasında bana emeği geçen değerli
ustalarıma sonsuz saygılarımı sunarım. Besin bankası emekçilerinin bana kattıkları vitamin fonlarının bende birikmesini sağladıkları için verdikleri emeklerini onore etmek için bugüne kadar elimden geleni yaptım hep ileriyi düşünerek kendimi geliştirdim bu meslek teknoloji gibi sonu olmayan bir meslek var olduğumuz sürece de bu kulvarda
güncel olmak ve elimden gelenin en iyisini yapmak ve yapmaya da devam edeceğim. F&B (servis personeli, stewarding departmanı, mutfak departmanı) olarak çok büyük güçlü takım ve bir aileyiz bir bütün olup kenetlenmişiz
hedefimiz en iyi kaliteyi, hizmeti, lezzeti, hijyeni çok değerli misafirlerimize
sunmaktır.
Yemek yapmak bir sanattır. Bu sanatı
gerçekleştirmemizde yardımcı olan
değerli patronlarımız işverenlerimize
sevgi ve saygılarımı sunarım bir aile
bütünlüğünü sağladıkları için.
Yaşamımdaki her günümü baharın
yeni filizlendiği tomurcuk çiçekler gibi
rengârenk kılan eşim ve kızıma kariyerimdeki vermiş oldukları sevgi ve
desteğe sonsuz teşekkür ediyorum
sizi çok seviyorum.
Yaptığımız tüm işlerimizde ULU
ÖNDER ATATÜRK gibi az da olsa bir
nebze güzel eserler ve her güzelliği
tadında bırakabilmektir.■
Saygılarımla
KEŞİF
Güneşin Doğduğu Yer:
Mpumalanga
ıllardır duyarız ya İstanbullulardan: Bu bayram
güneye gidiyoruz diye. Bilinçaltımıza işlemiş olmalı. Çıktık biz de yola: güneye, ama az biraz
abarttık.
İlk durak Dubai üzerinden Johannesburg. Türkiye ile
saat farkı yok, pazar günü öğle üzeri vardık. Havaalanında bizi bekleyen 60-65 yaşlarında, beyaz bir
hanım. Hem rehber hem sürücümüz “driver and
guide”. Havaalanından bindiğimiz minibüs ile genel bir
şehir turu. Güney Afrika’ya ilişkin ilk izlenimler: Ortasında kulelerden ve modern binalardan oluşan şehir
merkezi, çevresi “tenekeli mahalle”. Bizim tenekeli
mahalleler epeyce lüks kalır yanlarında. Tedirgin edici
bir hava. Üstelik gündüz vakti “kapıları kilitliyorum,
pencereleri açmayın” uyarısı alınca daha bir huzursuz
hissediyor insan kendini. Çünkü bariz bir farkımız var:
Beyaz ten.
Şehir merkezinde gösterişli yapılar: Ünlü elmas şirketi
De Beers’in tüm yüzeyi camla kaplı, kesme taş görü-
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Y
Steward
62
nümlü binası, Nelson Mandela Meydanı’nda pahalı
oteller, şehir sakinlerinin
“üç çirkin kız kardeş” olarak adlandırdığı üç taş
Yüce AYHAN
bloktan oluşan hastane,
Fakat sokaklar ıssız, yer yer siyahların oluşturduğu
nispeten kalabalık mahalleler, etrafta yürüyen beyaz
tenli görmek neredeyse olanaksız. Bir meydanda ellerindeki silahları havaya kaldırmış gibi gözüken 3
siyah bedenden oluşan madenciler anıtı bu bölgedeki
maden zenginliği konusunda uyarıcı. Johannesburg
dünyanın en zengin maden bölgelerinden. Elmas,
altın, gümüş, demir, kömür, bakır, platin madenleri bölgenin zenginlik kaynakları. Ama zenginlik kent sakinlerinin değil çokuluslu şirketlerin beyaz temsilcilerinin
elinde daha çok. Şehir turunun ardından vardığımız
otelimiz ülkenin geçmişine de ışık tutuyor. Bir zamanlar kıyıcı bir İngiliz valinin malikânesi olarak kullanılmış
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
ger Milli Parkı’nın da bulunduğu coğrafya. Aslında “panaromik hat” olarak adlandırılan bir güzergâhtan geçerek dünyanın üçüncü büyük kanyonu olan Blyde
River Kanyonu keşfetmek te mümkün ama bu hiç durmadan geçsek bile zaten 6 saat sürecek kara yolculuğunu 3 saat daha uzatmak demek. Sürücü/
rehberimiz bizi bırakıp Kruger Milli Park yakınlarında
konaklayacağımız koruma bölgesine bizi bırakıp Johannesburg’a geri dönecek. Bu nedenle Blyde River
Canyonu bir başka geziye bırakıp ilerliyoruz Olifantes
(Fil) nehri kıyısından. Kruger Park’ın batısında özel koruma bölgeleri var. Bunlar etrafı elektrikli tellerle çevrili,
içinde çeşitli biçimlerde konaklama olanağı sunan
küçük özel parklar. Küçük dediğime bakmayın, uzun
süren yolculuğunuzun sonunda vardığımız Edeni Park
10 bin hektar, etrafı elektrikli tellerle çevrili bu parkın
ortasında yine elektrikli tellerle çevrili bir kamp bölgesi
konaklama alanımız. Ahşap kütüklerden oluşturulmuş
platformların üzerinde kurulu yeşil renkte çadırlar,
içinde bulunduğumuz ormanlık alanın doğal bir parçası gibi. Çadırın içi şaşırtıcı. Kocaman bir yatak, arkada bir perdenin ayırdığı bölmede çadıra özel duş ve
tuvalet. Çadır kampında değil 4 yıldızlı bir otel oda-
63
Steward
bu Viktorya tarzı eski yapı, çok güzel bir bahçenin ortasında yer almakta. Otele girdikten sonra tedirginlik kayboluyor ama iki kadeh Amarula’nın da etkisiyle kent
merkezi gitmek isteyeceğiniz bir yer değil artık.
Sabah erken saatte sürücü/rehberimiz kapıda. Eşyalarımızı minibüse yükledik ve kuzeye doğru yola çıktık.
Yol boyunca tenekeli mahalleler. Yer yer, eski derme
çatma mahallelerin yerine bizim “afet konutları” diyebileceğimiz tarzda tek katlı, küçük betonarme konutlardan oluşan mahalleler, devlet tarafından yapılmış.
“Her Güney Afrika Cumhuriyeti vatandaşının barınacak yer, temiz su ve elektriğe hakkı vardır” düsturuyla.
Bu kadarcık bile olsa bir sosyal devletin izlerini görmek
ilginç, madenlerden kaldırılan zenginlik başka yerlere
akarken. Johannesburg’tan kuzeye çıktıkça Mpumalanga eyaletine doğru ilerliyoruz. Burası zengin kömür
yataklarından dolayı, bir kısmı atıl da olsa çok sayıda
enerji santralinin bulunduğu bir bölge. Ülkenin enerji
gereksinimini neredeyse tamamı buralardan sağlanıyor. Kuzeye çıktıkça büyük kent havasından uzaklaşıyoruz, doğa etkileyiciliğini arttırıyor. Mpumalanga
“güneşin doğduğu yer” demek Zulu dilinde. Hedefimiz
ülkenin kuzey doğusunda iki milyon hektara yayılı Kru-
sındayız sanki. Odalara yerleşip dinlenmeye kalmadan
saat 4’te akşam safarisi için çağrıldık. Üstü açık bir arazi
aracı- o da yeşil renkli. Safari rengi üniformalarıyla iki görevli: birisi “ranger”, aracı o kullanıyor, diğeri aracın burnuna yerleştirilmiş bir koltukta seyahat eden iz sürücü.
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Kamp alanından uzaklaştıktan sonra ormanın içine dalıyoruz, araç toprak patikada ilerlerken öndeki iz sürücü
Steward
64
yoldan geçmiş hayvanlara ait taze izleri ve işaretleri kolluyor.
Bir iz yakaladığında ranger’i yönlendirerek o izin yöneldiği başka bir patikaya direksiyon çevriliyor. İmpalalar,
kudular, gnular geyikgillerden muhtelif boynuzlu ve toynaklı otoburlar. Bunlardan bolca var, çünkü onlar aynı zamanda besin. Safarinin hedefi “büyük beşi” (aslan,
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Günün ilk ışıklarıyla avcıların peşindeyiz. Ava çıkmış bir
çift erkek çitanın gergin gövdeleriyle bizi umursamadan
önümüzden geçişi tablo gibi. Yıkılmış ağaçların izinden
gidince anneli yavrulu bir fil sürüsü. İri bir fil, kulaklarını
iki yana açarak bir süre süzüyor bizi. Kulakların açılması
pek hayra alamet değil ama sessiz ve kıpırtısız durunca
sakinleşiyor, hiçbir şey olmamış gibi otlamaya devam.
Aslında otlamak lafı biraz hafif, epeyce ağaç deviriyorlar.
Parkta zorunlu olmadıkça hiç bir şeye müdahale edilmiyor. Devrilen ağaçlar, ölen hayvanlar oldukları yerde kalıyor. Doğanın kendi kuralları içinde dönüşüyorlar. Kruger
Parkın da yer aldığı Mpumalanga bölgesi kışları kurak
yazları bol yağışlı bir ormanlık alan. Ağaçlar çok yüksek
olmasa da oldukça yeşil bir dokuya sahip. O yeşil doku
içinde gergedanların, zürafaların, zebraların, bufaloların,
su aygırlarının, çakalların seyri heyecan verici bir deneyimdi. Envai çeşit kuş arasında İzmir’in simgesi kabul
edilen yalıçapkınını ilk defa görenlerimiz oldu. Öğrendik
ki oranın kışında Kuzey yarım küreye göç edermiş. Üç
günlük kamp deneyimimizde en keyiflisi ise yarım metre
ötemizde rastladığımız arslan yavruları idi. Epeyce bir
süre meraklı bakışlarla birbirimizi izledikten sonra kurumuş nehir yatağının karşısından kükreyerek ortaya çıkan
anne arslanlarla buluşmaları ve sonrasındaki oyunları
seyre değerdi. Dünyanın en hızlı cinsel ilişki rekoruna da
tanık olduk bu arada. Babunlar bu konuda çok hızlı gerçekten, 30-40 saniyede işini bitiriverdi önümüzde. Gecenin karanlığında fener yardımıyla aradığımız leoparı
görmek kısmet olmadı. Zaten o parkta sadece 7 leopar
varmış. Bunu öğrenince anladık neden görevlilerin silah
taşımadığını, o kadar az sayıda kalmış hayvanı turistlere
bir şey olmasın diye heba etmek hiç de akıl karı değil.
Hayvan az, turist ise yeterince fazla. Birine bir şey olsa
yenisi gelir nasılsa diye düşünüyor olmalılar. Zaten hayvanların en vahşisi bile yemek derdi yoksa veya bir tehlike algılamıyorsa zarar verme riski içermiyor. Tehlike
daima insanoğlundan, hem hayvanlara hem de hemcinslerine.■
65
Steward
leopar, gergedan, fil ve buffalo) görebilmek. Yarısı yenmiş ölü bir kudunun yanından ilerleyerek ulaştığımız
nehir yatağında boylu boyunca uzanmış erkek aslanı
uyurken buluyoruz. Araçtan inmek, aşırı hareketlerde bulunmak ve gürültü yapmak yasak. Şöyle bir bakıyor bize,
bir an göz göze geliyoruz. Sonrasında aslanı uykuya bırakıp yola devam. Orman alacakaranlığa gömülünce fark
ediyoruz 4 saati aşkındır hayvan peşinde dolaşıyoruz. İlk
safarinin heyecanının ardından kampta ilk gece. Ormanın
sesi dışında ses yok. Ne televizyon var ne cep telefonları
çekiyor. Sabah safarisi için tan ağarmadan kalkmak gerek.
Çağdaş tarım için önemli
bir gereksinim: Kooperatif
TARIM
arım konusunda yaşanan her gelişme bize kooperatifleşme ihtiyacını hatırlatmakta, üreticimizi bir çatı altında toplayacak bu
tür bir kurumsal yapının eksikliğini gözler önüne sermektedir.
Günümüze kadar yapılan yanlışlıklar sonrasında kooperatif sözcüğü
pek çok kişinin tüylerini diken etse de tarımsal yapılanmanın temel
yapıtaşı kooperatiflerdir. Yönetim kurulunda işinin ehli insanların bulunduğu, ülke tarımı için tüm imkânların seferber edildiği, üretici hak- Nihal CİĞERİM
larını koruyan kooperatifler. Bu öylesine bir yapı olmalı ki, tüm Ziraat Yüksek Mühendisi
üreticileri kucaklasın. Karadeniz’de fındık ve çay üreticisinin, Ege’de
narenciyecinin, Marmara’da domatesçinin yanında olsun. Üretici, ekmek istediği ürünü ortalama
olarak ne kadar bir fiyattan satacağını bilerek başlasın tarım faaliyetine. Ürettiği tüm ürünler bozulmadan, fire vermeksizin sevk zinciri oluşturularak ülkenin dört bir yanına hızla ulaştırılabilsin,
taze taze tüketilebilsin.
Afet durumlarında üreticiler kaderleriyle baş başa kalmasın. Uçan seraların, dolu vurmuş ürünlerin, sular altında kalmış mahsullerin ardından umutları da kaybolmasın. Kendilerini dinleyen, anlayan el uzatan hatta maddi destek veren bir kuruluş olsun kooperatifler. Tüm üretici hakları
korunsun. Yetişecek olan ürünler bir üretim planlaması içinde üretilsin. Örneğin bu sene domates
fiyatları yüksek gitti diye gelecek seneyi domatese boğmanın gerekli önlemleri alınsın. Fazla ürünler derelere dökülmeden tarımsal sanayi kolları ile işbirliğine geçsin. Medyada çıkan asılsız habere
kafa tutsun bu kurumlar. Binlerce üreticiyi kötü yönde etkileyen yalan yanlış haberlerin karşısına
bilirkişileri, raporları ile çıkıp halkın yanlış bilgilenmesini engellesin. Bir haberle patlıcan gibi önemli
bir sebze vatan haini ilan edilmesin örneğin.
Bünyesinde bulunan üreticilere yeniliklerin önünü açabilsin, kendisini sürekli güncelleyerek değişen tarım tekniklerini, modern tarım yöntemlerini aktarsın. Sadece broşürlerle değil uygulamalı
derslerle de bilgi versin. Düzenli olarak kurs ve seminer programları hazırlayarak eğiticilik yanını
da ön plana çıkarsın. Sağlıklı ürün yetiştirme konusunda hassas davranmayan, ilaçlama, gübreleme konusunda hata yapan üreticilerini denetleye bilsin, hatayı en aza indirgeyecek donanıma
sahip olsun.
Mevcut çiftçi koruma dernekleri tarımsal kalkınma kooperatifleri vs ile bu kanayan yaralara ne
kadar merhem olunduğu ortada. Yeniden çok ciddi bir tarımsal yapılanmaya gidilmesi, tarımın
baş tacı edilmesi gerekmektedir.
Ülkemiz gerek sahip olduğu toprak ve iklim şartları, gerekse her
türlü ürünü yetiştirmede iddialı olan üreticileri ile ciddi bir tarım
potansiyeline sahiptir. Önemli olan bu durumu ülke ekonomisine katkı sağlayacak bir dinamiğe dönüştürmektir. Tarım ülkesi oluğunu kabul etmiş her ülke için bu yapılanma,
gerçekleştirilmesi zor olan bir düşünce olmasa gerek. Oysa
tarımımız o kadar ihmal edilip o kadar geriledi ki…
Önümüzde duran manzaraya baktığımızda
sanki çok ütopik bir hayal kuruyormuşuz gibi gözüküyor. Öyle
değil mi?■
T
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
A SHORT ENGLISH SUMMARY
of the content in this issue
ENGLISH SUMMARY
Steward
68
Taner RENDA, the manager of our association, shares
his impressions regarding the 2nd Workshop about New
Products in F&B Sector as well as projections about upcoming events.
Şenel AYBEK, founding chairman of our association, writes about the ways to fight against the “unwanted guests”
in our kitchens.
Gaye UYSAL says “safety first” in her article. She underlines the fact that Turkey is one of the top ranked Euro- Ayşecan RENDA
pean countries in terms of accidents at work reported by
ILO.
Mehmet Ali Öztürk’s article is about the hygiene of the hands as the most frequently
used organs at work. He gives useful tips how to get protected from health risks
which can be caused our hands.
Zeynep PERGEL describes the “total quality” in her article as management philosophy based on the happiness of the human being. The thing is, she says, it should
be happiness of the employees as well not of the guests only.
Ebru KÖKTÜRK, managing partner of Hayal kahvesi, writes about the definition of
the new trend as “simple, honest, and generous”.
Ali DERELİ, a dietician, shares useful information and suggestions about healthy
food and diet in different environments including hotels.
Füsun BAYSAN shares her interesting impressions about Alacahöyük, centre of
Hittite civilization, contained in the list of UNESCO World Heritage Sites.
Nihat YILDIZ deals with the negative consequences of living in “digital world” and
highlights the risk to lose our ability of reading printed materials.
Dr. Yüce AYHAN shares his impressions about Mpumalanga, South Africa, where
travelled recently accompanied by beautiful photographs.
Nihal CİĞERİM’s article is about the agricultural development and the need of cooperatives bringing producers together under one roof.
MUTFAKTAKİ TEHLİKELER
Mutfaklarda
İstenmeyen
Misafirler
utfaklarımız, bizlerin en hassas ve titiz olduğumuz alanlardan biridir. Kesinlikle insandan başka canlı görmek istemeyiz. Kim ister ki? Ama bilmeyerek de olsa bu
misafirleri, bizler satın aldığımız gıdalarla birlikte, kendi elle- Şenel Aybek
rimizle taşıyoruz. Ya da tedarikçimiz tarafından ürünlerle birlikte evlerimize, işyerlerimize, otellerimize,
restaurantlarımıza, çalıştığımız mekânlara mutfaklarımıza sipariş dışı canlılar taşınmaktadır.
M
Genelde bizler ürünlerimizi karton koli, firmaya özel ambalaj, ahşap kasa, poşet içerisinde teslim almaktayız; ambalaj içindeki ürünü bazen göremeyebiliriz, hatta ürünle ambalaj arası, paketle ürün arasını görememekteyiz.
Acaba hiç merak ettiniz mi? Tedarikçinizi ziyaret etmeyi, hatta ürün depolarını gördünüz mü? Deposu nasıl, temiz mi, düzenli mi, haşere, kemirgen var mı? Varsa bunlara karşı önlemler alınmış mı?
Aslında, tüm tüketicilerin, fırsat buldukça düzenli aralıklarla satınalmacıların iş yeri kontrolleri
yapmaları gerekmektedir.
Bizler bu konuda çok dikkatli olmak zorundayız. Çünkü satın aldığımız gıdaların bir kısmını
hemen işleme koymuyoruz, tüketmiyoruz, bir müddet muhafaza ediyoruz.
70
İhtiyacımız kadar olan gıdayı ambalajından, kutusundan çıkartıp, bir dizi işlemden geçiriyoruz.
Bu arada, ürünle ambalaj arasında istenmeyen böcek türleriyle, kemirgenlerle karşı karşıya
kalıyoruz. Bu da bizleri rahatsız etmektedir. Davetsiz misafirler, kendi mekânınızda, mutfağınızda, işletmemizde önce kendine saklanacak bir yer bulur, sonra çoğalmaya başlar.
Steward
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Bu yazımda sevgili okurlarımın dikkatini bu yöne çekmek istedim. Tedarikçilerin ürünlerini depoladıkları yerlerin insan sağlığı için tehlike arz edecek bir durum var mı, ürünler hijyenik
koşullarda mı saklanıyor bunu sorgulamak istedim.
Artık sizinle yaşayan davetsiz misafiriniz var demektir. Davetsiz misafir aç kaldıkça gıdalarınıza saldıracaktır. Eğer bir önleminiz yoksa başınız dertte demektir. Acil önlemler almalısınız, davetsiz misafirlerinizi kapı dışarı etmelisiniz, hem de vakit geçirmeden.■
Steward Şeflerimiz
* Soyisimlere göre alfabetik olarak sıralanmıştır.
Alaattin AKKAYA
Titanic Bayrampaşa
Hasan ATEŞ
Crowne Plaza
Kenan AKSOY
Titanic İstanbul Taksim
Erol AYDIN
Çırağan Kempinski
İsmail AYDIN
Sirince Hotel
Kenan DERDİYOK
The Ritz Carlton
Kemal ATAKUL
Swissotel The Bosphorus
Cemal BATUMLİ
Divan Elmadağ
Hamit DÜLGAR
Titanic Asya
Hakan BOZKIR
Hilton Garden İNN
Talih DÜLGAR
Limak Asya
Mart / Nisan - 2013 - Sayı:14
Ali BULUT
Büyük Kulüp
Fahri AKYÜREK
WOW İstanbul
Steward
71
Recep FİLİZ
Ağaoğlu My City Hotel
Sebahattin GÜVEN
Lares Park İstanbul
Celal GÜL
Divan Elmadağ
Şahin Hançer
Divan City
Tamer HOPAL
Sheraton Ataköy
Murat İLANLI
The Marmara
Abdurrahman KALAY
Divan Asya
Ahmet KILINÇ
Polat Otel
İlkay KURT
Ramada Plaza Tekstil Kent
Aydın SÜREL
Cevahir Hotel
Arif TAŞTAN
Hamza UYSAL
Ceylan İntercontinental
Zikri YAKAR
The Plaza Hotel
Seyfettin AFACAN
Hyatt Regency
CVK Hotels Resort Park
Bosphorus
Bahattin AYDIN
Shangri Hotel
Sabri KALKAN
Marmara Pera
Wyndham İstanbul Kalamış
Mehmet Ali ÖZTÜRK
Holiday İnn
Muammer TEKKEŞ
INN Pera Hotel
H. Ercüment TUNÇER
Moda Deniz Kulübü
Müslüm YETİŞOĞLU
Hilton İstanbul
Gürsel YILDIRIM
İDO Deniz Yolları
Rahmi ÖREN
Ahmet AYTEKİN
Sheraton Maslak
Mustafa HAN
Conrad İstanbul
Rıza SARI
Green Park Hotel

Benzer belgeler

Yeni Ürünler

Yeni Ürünler DİZİN Sayı 14 - MART / NİSAN

Detaylı

Konaklama Sektöründe

Konaklama Sektöründe Taner RENDA TÜYİB DER 4 Mart’ta ise bu kez yiyecek içecek alanlarında ve Türkiye turizmindeki yeni eğilimlerle Müdür

Detaylı

“Türk usulü” çözümler - III

“Türk usulü” çözümler - III Dergide yer alan makalelerdeki

Detaylı