antikitede bir anlayışın ve bir yaşamın oluşması

Transkript

antikitede bir anlayışın ve bir yaşamın oluşması
antikitede bir anlayýþýn ve bir yaþamýn oluþmasý:
(13-01-2009) - Editör Necmettin EVCÝ - Son Güncelleme (13-01-2009)
antikitede bir anlayýþýn ve bir yaþamýn oluþmasý:
Necmettin EV
birbirlerine karþý ödev ve sorumluluklarý nasýl belirlenecek, topluma kimin düþüncesi hâkim olacaktý? Yunanlýlar þehirleri belli b
dönem Tiranlarla idare ettiler. 700- 500 tarihleri arasýna ‘Tiranlar çaðý’ denir. Korinthos, Sikyon, Atina gibi birçok
kolonide bu tarz idareciler yönetimi ele geçirdi. Ýçlerinde Kleistenes gibi iyi kiþiler yanýnda, haksýzlýklarý önlemek için yönetimi e
geçiren tiranlar daha sonra eþi görülmemiþ zulüm ve
haksýzlýklar yapmaya baþladýlar. Heredot’un onlar için ‘Tiranlar dedelerden kalma töreleri alt üst ediyorlar;
kadýnlarýn namusunu kirletiyor ve hiç mahkemesiz adam öldürüyorlar’ dediði nakledilir.(40) Vatandaþlara sorumluluk
duymayan keyfi yönetim anlayýþlarýyla tiranlar zamanlarýnýn diktatörleri olmuþlardýr. Yasaklara ve þiddete dayanan yönetim biç
toplumsal barýþý, insan huzurunu doðrudan etkiler. Bu yönetimlerin yaþamý sýkboðaz ettikleri yerlerde ne sanat, ne düþünce, ne
bilim geliþir. Oysa uygarlýklarda esas olan yaþamýn gerçeklerini ve icaplarýný dikkate almak, yaþamý olabildiðince kucaklamak,
kolaylaþtýrmaktýr. 500 lü yýllarýn hemen baþýnda Kleistenes o zamana kadar pek uygulanmamýþ yeni bir yönetim biçimini haya
geçirdi: Demokrasi. Atina’nýn sýnýfsal yapýsý içinde seçkinci ve sadece vatandaþ statüsü kazanmýþ kent soylularýnýn si
yapma haklarý ile sýnýrlandýrýlmýþ olsa da bu yönetim biçiminin müspet sonuçlar vermediði söylenemez. Söylenemez diyorum ç
demokrasisi sonuçta taþ çatlasýn on bin nüfuslu bir kentte ve herkesin yönetime doðrudan katýlýmýný saðlayacak bir tarzla
uygulanmýþtýr. Felsefi kritik noktasýnda ise baþta Socrates olmak üzere uygulamayý içerden müþahede etmiþ, iþleyiþ ve sonuçl
itibariyle mekanizmayý bizzat yaþamýþ feylesoflar ilk önemli eleþtirilerini yapmýþlardýr. Bilineceði gibi Socrates ve Platon’
göre ciddi bir iþ olan toplumu yönetme sorumluluðu sýradan insanlara verilemez. Bilakis yöneticilerin filozof ve bilge kiþiler olmas
gerekmektedir. Her þeye raðmen yönetenle yönetilenler arasýndaki iliþkiyi olabildiðince problemsiz seviyeye indiren Atina ve
çevresindeki sitelerde yoðun ilmi, felsefi ve sanatsal çalýþmalar baþlamýþ, zamanýný aþan eser ve ürünler verilmiþtir. Deðilse ba
anlamýnda Atina vasat bile sayamayacak bir þehirdi. ‘Atina’da, 2000 yýl önce Ur’da görülen altyapýdan ese
yoktu. Akropol’on ayaðýnda yer alan kentin, kývrýlýp giden sokaklarý, ancak bir kimsenin eþeðiyle yanyana geçebileceði
kadar geniþ, taþ döþenmediðinden toz ve çamur içinde, çoðunda tuvalet ve laðým çukuru bulunmayan evleri küçük ve bakýmsýz
susuzluk çeken kent, sokaklarýnda biriken pislikle, hiç de bir dönem ona yakýþtýrýlmak istenen ‘saf beyazlýk’ içind
deðildi. Nitekim 3. ve 2. yüzyýllar arasýnda tarihçi Dicearque’nin sözleriyle, kente yeni gelen birisi, gerçekten, ‘ona
bunca sözü edilen Atina’da bulunduðuna zor inanýrdý.’ Atina’da düþünce hayatýnda görülen zenginlik ve u
kentin maddesel yapýsýnda, evlerinde, sokaklarýnda okunmuyordu. Kenti kent yapan taþlar deðil yurttaþlarýn varlýðýydý. Kenti h
kimse dýþardan eline cetveli ve pergeli alarak bir plana göre organize etmemiþ, kent organik olarak doðmuþtu.’(41)
Perikles dönemindeetik- estetik deðerler yanýnda önemli maddi geliþmeler olmuþtur. Bu, Myran ve Pheidias (Fidyas) gibi büyük
heykeltýraþlar; Aiskhylos, Sophokles ve Euripides gibi trajedi yazarlarý; Herodot gibi tarihçiler; Ýktinos, Kallikrates ve Mnesikles
gibi mimarlar yetiþmiþti. Bunlarýn hepsi Atina’lý deðildi. O zaman bile Atina sadece bir ticari merkez olmanýn ötesinde iler
seviyede kültür ve sanat faaliyetlerinin zenginliðiyle de çevresindeki þehirleri etkiliyor onlarla her alanda yoðun iliþkiler
geliþtiriyordu. O yýllarda gerçek bir þehir kimliðiyle Atina, gücünü, ürettiði düþünsel deðerden alýyordu büyük ölçüde. Eþi görülme
vardý. Bilinen anlamýna yakýn ilk akademi orada Akademos’un bahçesinde (42) kuruldu. (43)
Homeros ve Hesiodos gibi sanatsal etkisi daha fazla olan ilk filozoflardan sonra özellikle Miletoslu Tales’le birlikte
felsefe hareketleri konu ve içerik olarak daha serbest bir niteliðe büründü. Aslýnda Ege uygarlýðý Orfizmden Promete bireyciliðin
Taoizme kadar farklý coðrafyalardan, farklý devirlerden deðiþik düþünce, inanç ve kültürleri ilginç bir þekilde harmanlamýþtýr.(44
parlayýþta sonsuzluk ve açýklýk çaðrýþýmý yapmasýnýn ötesinde insana o duygularý kazandýran deniz ve açýk ufuklarýn, eþsiz
coðrafyayla birlikte canlý deniz ticareti de etken faktör olmalýdýr. Ege’ye göç eden kavimler buraya eski medeniyetlerden
hikmet yoðunluklu bir kültür taþýmýþ olmalýlar. Paganizmin; mitolojik motiflerle günlük yaþamý etkilemesi, bugün bizim dimaðým
izdüþümleri gibi bir sürü hayali efsaneler yýðýný olmasýndan önce, yaþanmýþ ve yaþanan gerçekliðe tekabül eden karþýlýklarý v
bir efsane ve mit üretme mekanizmasý vardýr. Kimi zaman mitolojinin toplumsal gerçekliði kýpýrdayamaz ölçüde hareketsiz býra
doðrudur. Ancak Greklerin mitolojisi sanki hayal katýna yükseltilerek sembolleþtirilmiþ iliþkiler toplamýydý ve muhtemelen bugün
bizim akýl sýr erdiremediðimiz mahiyete sahip deðildi. Yani bizim ‘mitos’ dediðimiz fenomenler sembolik
motiflerden sýyrýldýklarýnda kendi koþullarýnýn gerçekleri olarak kalýyorlardý. Mesela Zeus en üst seviyede yönetim aygýtýnýn
Belki bir Promete iktidarýn bilgisine karþýlýk bilginin iktidarýný savunan akademide bir sofist! ‘Olimpos’ da,
‘ateþ’ de ‘kaf daðý’ da birer semboldü. O zaman mitosun yanýnda etos da vardý, logos da. Yine
eksik bir anlamayla söz diye bildiðimiz retorik deðildi logos. Burada belli bir disiplin içinde yine belli amaçlara yönelen anlam söz
konusudur. Logos anlamdýr. Neyin anlamý? Ýnsanýn, varlýðýn, hayatýn, tanrýnýn, oluþun, her þeyin.(45) Ýþte Atina’nýn
bahçelerinde Akademya da sofoslar ve sofisler insanlarla bu çerçevede retorik yaparlar yani konuþurlardý. Þehrin çoklu ve çeþitli
yapýsý, baþka bir söyleyiþle politik veya kozmopolit yapýsý karþýlýklý soru cevaplarla farklý bilgi seviyelerinin, farklý bilinç ve anl
yapýlarýnýn yeni anlamlar ve açýlýmlar için en elveriþli ortam oluþturuyordu. Sofoslar kadim uygarlýklardan beri sürüp gelen hikm
temsilcileri bilge kiþilerdi. Yine hikmeti seven ve yeni durumlarý kendi düþünce güçleriyle çözmeye, tartýþmaya çalýþanlara da so
dendi. Tales’in, Heraklit’in Socrates’in, Eflatun ve sonrasýnda Aristo’nun içinde olduðu böyle
zengin bir düþünce iklimi vardý.
Þehirlerin gücü bir yönüyle kültür ve düþünce üretmesine baðlýdýr. Büyük göçler sonrasýnda kurulan þehirlerde ters geometri iþle
sýnýrlamasý olmaksýzýn yüksek tempoda zaman unsurunu kullanan toplumlar, yerleþik hayata geçince kaçýnýlmaz olarak zama
mekân da sýnýrlanýr. Tabir yerindeyse cismani olarak hareket durmuþtur ama zihinlerde devam eder. Þehir kendini entelektüel
alanda sürekli geliþtirmeli, diri tutmalýdýr. Uygarlýklar kuruluþ ve geliþme dönemlerinde temel ilke olarak farklýlýklarýn bütünlüðü
dinamizmi yaþama geçirmek durumundadýrlar. Yaþam ve insan doðasý ile örtüþen hakikat de bu gerçektir. Her ne adýna olursa
düþünceyi sýnýrlayan, kendi varlýðý için tehdit ve tehlike olarak algýlayan devletler çoðu zaman diktatörce bir tutum belirleyerek
yasaklama yolunu seçerler. Yeni ve farklý olaný yasaklamak, bu amaçla þiddeti seçmek hayatý ve insaný boðan politikalardýr. Ço
zaman bunlar resmi ideolojinin amacýna hizmet etmek için üretilen idoller ve paradigmalar adýna yapýlmýþtýr. Böylece farklý düþ
algý tarzlarýnýn önüne geçen, hatta onlarý cezalandýran ceberut, hastalýklý yapýlar güzelim þehirleri tektipçi yani monotik yapý i
http://www.kriter.org - www.kriter.org
Powered by Mambo
Generated: 13 October, 2016, 08:21
köreltmiþlerdir. Alýmlý, görkemli fiziki güzellikleri yanýnda zengin ruhlarý yoksullaþtýrýlan þehirler böylece kocaman birer köye dö
üreten deðil, kültürleri budayan, tahammülsüz, özgürlüklerden korkan kendi vehimlerinin kurbaný bir kent veya ülke! Vehimlerle k
þatonun çökeceði korkusuyla kendi evlatlarýný yiyecek, yok edecek derecede barbarlaþýr bazýlarý. Atina’nýn baþýna da
geldi. Düþünce resmi ideolojinin takibine uðradý. Matematik, felsefeyle uðraþanlarýn, anlamayanlar için kapalý ama bilenler için a
anlamlarý olan sayýsal ifade sembolleri ve dili oluþturma arayýþýyla geliþti. Socrates ölüm cezasýna çarptýrýldý. Aristo ayný feci
Makedonya kralý Ýskender’e sýðýnmakla kurtuldu. Ýskender’in kýlýcý Aristo’nun bilgeliðiyle birleþince sýra
krallýk eþsiz dünya imparatorluðuna dönüþtü. Ýskender gibi muhteþem bir imparatorun ayrýcalýklý çabasýyla o eski ruh bir süre
devam etti, kýsa bir zaman sonra da Atina eski parlak günlerine bir daha dönemedi.
Bu þehirlere belli soydan gelen soylu kiþiler yönetimde yetkili ve söz sahibi olsalar bile toplumsal düzenin saðlýklý iþleyiþi için
herkesin, her kesimin farklý taleplerine olabildiðince duyarlý olmak gerekirdi. O halde toplumun ortak gereksinimi ve duyarlýlýðýn
gözeten bir yönetim ve bir hukuk oluþturulmalýydý. Þehir kendi iþleyiþi içinde felsefi, hukukî ve ekonomik üst yapýsýný kurdu. Ýþ
yönetenlerin toplumun farklýlaþan taleplerine duyarlý anlayýþlarýný ifade eden poli-etika (politika) toplumu yönetme tarzýnýn adý
olarak ortaya çýktý. Politika, polisleri yönetmek için gerekliydi. Bir toplum þehirli ise politik bir kimliðin ve tutumun sahibi olacak
politik kanalla devlet ve vatandaþ iliþkisi saðlanacaktýr. Ancak þehirli insanýn politik bir kimliði ve boyutu vardýr. Her þeyden önce
onunla devlet arasýnda vatandaþlýk baðý oluþmuþtur. Yunanlýlar vatandaþa civil (sivil) derlerdi. Sivil; þehirli, hak ve ödevleri huk
belirlenmiþ vatandaþ demektir. Uygarlýk anlamýndaki civilation halklarýn kendi içinde ve yönetim arasýndaki uyumu, bu uyumla
geliþen kurumsallaþmýþ yaþamý ifade eder.
Roma’da da Civitas’lar yani þehirler vardý. Ama Roma ciddi bir þehirleþme politikasý sürdürmedi; þehirleþmeye ön
veren bir uygarlýk deðildi. Yine de Ýskenderiye, Antakya, Selefkiye, Kudüs gibi büyüklükçe Roma’dan sonra gelen þehirle
yok deðildi. Kadim uygarlýklardan devraldýðý þehirler dýþýnda yeni þehirler kurmadý ve yeni þehirlerin geliþmesine de pek sýcak
Tabir yerindeyse bu anlamda Roma biraz köylü bir uygarlýktýr. Bu politikayý daha çok ekonomik endiþelerle sürdürmüþ olmalý. Ç
Roma devletçi feodalizmi temsil ediyordu ve ekonomi sanayi ve ticaretten daha çok tarýmsal üretime dayanýyordu. Sanki
þehirleþmenin önünü açmakla köylü nüfusun ve tarým üretiminin azalacaðýndan endiþe edilmiþtir. Roma kendi otoritesinin devam
saðlayacak pratik yollar denedi. ‘Üstünlüðü devletçilikte, askerlikte, idarecilikte ve kanunculukta görüyordu. Ýlmin kaynaðý
geliþtirilmesine yönelmeden týp, ziraat, mimarlýk ve mühendislik alanlarýnýn uygulamasý ile, pratiði ile ilgileniyordu Roma. Bir
bakýma ilim ve düþünce, devletin güdümüyle kuþatýlmýþtý.’(46) Bir anlamda Akdeniz havzasýndaki medeniyet boþluðu, a
yunanýn ortodoks biçimlendirmelerle ehlileþtirilmiþ mirasý o zaman için varlýðýný sürdürmeye yetmiþti. Roma hukuk dýþýnda faz
üretmemiþtir. Müsbet veya menfi yorumlar bir yana her þeye raðmen ‘Roma hukuk düzeni’ vatandaþla devletin iliþk
biçimini yasal statüye kavuþturmasý adýna önemli bir aþamadýr. Bu anlamda vatandaþlýk kavramý yine ‘civil’
kelimesiyle ifade edilerek çok net bir hukuk anlayýþýyla tanýmlanmýþtýr. Roma’da hukuk ‘dayanak’ anlamý
gelen ‘Lex’ terimiyle ifade edilirdi. Lex Pablika: Halkýn dayanaðý, halkýn muhatap olduðu kaide. (533’te
mer’iyete giren ‘Corpus Juris Civilis’ ‘Medeni Hukuk Külliyatý’ demektir. Medeni ve
Kavimler hukuku olmak üzere ikiye ayrýlýr. Yani Romalýlar için ayrý, yönetim altýndaki kavimler için ayrý bir hukuk iþlemekteydi.
Kolayca anlaþýlacaðý gibi Roma hukuku kahýr ekseriyetin aleyhine olacak þekilde uygulanmýþ çoðu zaman büyük zulümlere seb
olmuþtur. Ayrýca zamanýn deðiþen durumlarý karþýsýnda devletçi refleksini katý statükoculuða dönüþtüren düzen, ihtiyaçlarý ka
yetersiz kalmýþ, Ýmparator Justinianus döneminde eski yasalarý içeren Codex, yeni yasalarla þartlara uydurulmaya çalýþýlmýþs
yeterli olmamýþtýr.) Eþitlikçi iþlemeyen hukuk çoðu zaman seçkin vatandaþlarý eðlendirmek için arenada köleleri birbirine veya
hayvanlara parçalatacak tarzda zulümlere saðýr ve kör kalacak kadar vicdansýzlaþmýþtý. Þimdi bazýlarý günümüze kalan o aren
stadyumlarýn duvar, dehliz ve tonozlarýnda inanmak adýna dayanmanýn ve direnmenin son mazlum çýðlýklarý hâlâ yankýlanma
O zincirlerle berkitilmiþ karanlýk Ýsa’nýn soluðuyla paramparça olup aydýnlandý.
(40)-A.W.F. Blunt, Batý Medeniyetinin Temelleri, s.9, Çev. Müzehher Erim, Edebiyat fak. Yay. Ýst. 1965.
(41)- Kürþat Bumin, Demokrasi Arayýþýnda Kent, s.29, Ayrýntý yay. Ýst. 1980
(42)-Orhan Hançerlioðlu, Düþünce Tarihi, s.99, Remzi Kitabevi, Ýst.1983.
(43)-Ayrýntýlý bilgi için bkz. Afþar Timuçin, Felsefeye Giriþ, s.100-103, Kocaeli Üni. Yay. Kocaeli 2003.
(44)-Roger Garaudy, Ýnsanlýðýn Medeniyet Destaný, s.45, 53, 62, çev. Cemal Aydýn, Pýnar yay. 2.bas. Ýst. 1995.
(45)-Wilhelm Weischedel, Felsefenin Arka Merdiveni, s.67, çev. Sedat Umran, Ýz yay. Ýst. 1997.
(46)-M.Akif Ýnan, Din ve Uygarlýk, s.15, Akabe yay. Ýst. 1985.
http://www.kriter.org - www.kriter.org
Powered by Mambo
Generated: 13 October, 2016, 08:21

Benzer belgeler