raif ataker - Güneş Sigorta

Transkript

raif ataker - Güneş Sigorta
GÜNEŞ DOSTLARI
SİGORTACILIĞIN KÖKLÜ ÇINARI, DEĞERLİ ACENTEMİZ
RAİF ATAKER
Röportaj ve fotoğraflar: Özge Esin
1958 yılından beri Güneş Sigorta Acentesi olan Raif Ataker ile Güneş Sigorta ve Türkiye’de
sigortacılığın gelişimi hakkında konuştuk.
Türkiye’de tek şirket acenteliğinin yarım yüzyıllık temsilcisi; 46 yıllık İstanbul Sigorta Acenteleri Başkanı; TOBB
İcra Komitesi Üyesi; şirketimizin 51 yıllık değerli acentesi
ve sigortacılığımızın köklü çınarı Raif Ataker ile Güneş
Sigorta ve Türkiye’de sigortacılığın geçmişten bugüne serüveni üzerine hoş bir sohbet gerçekleştirdik. Kendisine
uzun ve sağlıklı bir ömür dileyerek sizleri Raif Bey’le baş
başa bırakıyoruz.
Raif Bey, öncelikle
sizden bahsedebilir miyiz?
80 yaşındayım, 1951 yılında Sigorta Prodüktörlüğü yaparak başladığım sigortacılık mesleğinde 58 yılım sigorta
acenteliği ile geçti.
50
Ankara Hukuk Fakültesi 3. sınıftayken İstanbul’a naklimi
istedim. İstanbul’dayken evlendim ve geçim sıkıntısı başladı, okulu bırakıp sigortacılık işine başladım, iyi ki başlamışım.
Mesleğe başlamamın 6. senesinde Sigorta Prodüktörlüğü
başkanlığı yaptım.
46 sene İstanbul Sigorta Acenteleri Başkanı olarak çalıştığım sektörde, son olarak Sigortacılık Kanunu’nun
çıkması ile sigortacılığın şahsiyet kazandığı TOBB İcra
Komitesi’nde 7 üyeden biri olarak halen görev yapmaktayım.
GÜNEŞ DOSTLARI
Sigorta acenteliği mesleğine çok zor şartlar altında
başladık. Türkiye’nin hiçbir yerinde sigortacılığın “s”sini
bilmiyorlardı. Hatta Sigorta Prodüktörleri Derneği
Başkanı iken toplumun sigorta bilincini ölçebilmek için
İstanbul’un en popüler yeri Beyoğlu’nda bir anket yaptırmıştım.Yaptığımız piyasa araştırması sonucunda halkın
%98‘inin sigorta için “elektrik sigortası” tanımı yaptığına
tanık olmuştuk.
transfer olduk. Hatta çok iyi hatırlarım hepimize, 4001
ile başlayan bir kod numarası verilmişti, benim numaram
da 4013 idi.
Ama biz sigortacılar hem misyonerlik yaptık, hem
kamu görevi yaptık. Ülkenin en ücra köşelerine kadar
“sigorta”yı ve “sigortacılığı” götürdük. Mallarını canlarını
biz güvence altına aldık. Mesleğimin umumi bir görev olduğunu düşündüğüm için çok seviyorum. Yaklaşık 60 senedir bir an bile sıkılmadan büyük bir haz ile yapıyorum.
Sigorta şirketlerinin hiçbir reklamı, hiçbir hareketi yokken sigortayı yurdumuza sigorta acenteleri tanıttı. O zamanlar bir teklifi şirkete ulaştırabilmek için postanede
5 saat acele posta beklediğimizi biliyorum. Nerede faks,
nerede online, nerede kargo? Hiç birisi yoktu. Poliçeleri
daktiloda yazardık, böyle bir ortamda yetiştik. Yeni meslektaşlarıma gıptayla bakıyorum, her türlü iletişim ve her
türlü tanıtım imkânları var.
Sigorta Prodüktörlüğü yaparken,
Güneş Sigorta ile tanışmanız nasıl oldu?
Sigorta Prodüktörlüğünden sonra 4 yıl Genel Sigorta’da
çalıştım. Bir gün öğle yemeğinde Genel Sigorta’nın bulunduğu büyük postanenin önünde acente arkadaşlarla
otururken, Güneş Sigorta’nın kurulduğunu haber aldık.
Ben, Mehmet Yavuz, Bülent Ekecan, Zafer Ergin, Metin
Bey… Yaklaşık 13 arkadaş hep birlikte Güneş Sigorta’yı
ziyarete gittik. Mısır Çarşısı’ndaki Vakıflar Bankası’nın yanında en fazla 100 metrekarelik 2 odalı bir katta bulunuyordu. Şu anda bile hala gözümün önündedir, odanın
birisinde Genel Müdür Ömer Yalnızoğlu, diğer odada
Genel Müdür Yardımcısı rahmetli Sedat Sağlam, bir köşede Hasar/Tahsilat Müdürü Muhlis Bey, bir köşede Kaza
Müdürü Mahir Bey, bir köşede Yangın Müdürü Lütfü Terek, bir köşede Nakliyat Müdürü Nejdet Özkayacı, bir
köşede Acenteler Müdürü Orhan Barlas… Bizi o kadar
iyi karşılamışlardı ki, göstermiş oldukları samimiyetten
etkilenmemek mümkün değildi. Orhan Barlas ile birlikte
13 acente Genel Müdür’ün odasına girdik, bize; “Gelin
hepinizi Güneş Sigorta acentesi yapalım” dediler. Hepimiz o anda sözleşmeleri imzalayarak Güneş Sigorta’ya
İlk olarak Trakya’da Güneş Sigorta acenteliğine başladım.
Trakya’ya “sigortacılığı” öğrettim. Edirne’de Şahap Yeşil’i,
Tekirdağ’da Basri Kalyoncu’yu, Lüleburgaz’da Remzi Bey’i,
Uzunköprü’de Ali Bey’i Güneş Sigorta acentesi yaptım.
Daha sonra İstanbul’a geçtim. 1958 yılından beri Güneş
Sigorta’dan başka tek bir sigorta şirketinin poliçesini kesmedim. “Tek şirket acenteliği ile olmaz,” diyenlere büyük
bir cevap oldum.
O zamanlarda halkın %98’inin Beyoğlu’nda
bile sigortayı “elektrik sigortası” olarak
tanımladığını söylüyorsunuz, peki
Trakya’ya sigortayı nasıl anlattınız?
Hiç duymadıkları bir sistemi, hatta
bir kağıt parçasını satmak zor olmadı mı?
Hiç durmadan sigortayı anlattım. Üzerinde sigortayı anlatan el ilanlarını Trakya’nın, bütün hanelerine tek tek
ulaştırdım. Bir arkadaşımız vardı ayakkabı toptancılığı
yapardı. Birlikte otururken ikide bir kalkar gider tekrar
gelirdi. Bir gün ona “ Ne yapıyorsun, neden ikide bir ortadan kayboluyorsun” dedim. Bana;“Abi, benim sermayemin tamamı dükkânımda, eğer olur da bir yangın çıkarsa mahvolurum, kontrol etmeye gidiyorum” dedi. “Ben
sigortacıyım” dedim. Ona sigortayı anlattım, çok pahalı
51
GÜNEŞ DOSTLARI
bir sistem olduğunu sandı. O günkü hesapla 12 liraya 20
bin liralık ayakkabıcıyı sigortalamıştım. Bir de 6 taksite
böleceğimi söylediğimde, kunduracı arkadaşımın sigorta
işinin bu kadar ucuz olduğuna ne kadar şaşırdığını dün
gibi hatırlarım. O zamanlar böyle sigorta satardık, şimdiki gibi sigorta şirketleri dergilere gazetelere boy boy
ilanlar vermez, kimse sigortayı bilmezdi, tek tek herkese
biz anlatırdık.
Ben kaza sigortası yapmak için kamyoncuların otobüsçülerin gittiği kahvelere, lokantalara gittim. Yangın sigortası
yapabilmek için esnafla sürekli iletişim halinde oldum.
Fabrika sahipleri ile ahbaplık kurup, yaş fabrikalarını sigortaladım. Ama önce kendimi anlattım, sakal tıraşsız
takım elbisesiz kimsenin karşısına çıkmadım. Büromda
her akşam misafir ağırlardım. Çaycısından hâkimine, kaymakamından esnafına…
Sonra zaten “sigorta”yı anlattığınızda sizi dinlerler, size
inanırlar. Aldığım teklifleri koşarak şirkete götürürdüm.
52
O zamanlar ulaşım araçları da yoktu. Gece yarıları Hürriyet gazetesinin kamyonları ile giderdim. Sonra Sirkeci’den
motorlu trenlere binip Edirne’ye gelirdik. Sonrası Allah
kerim… Şansa, sigortasını yaptığım bir kamyona denk
gelip yanına otururdum.Vasıta yok, araba yok, bu şartlarda sigorta yapardık.
Eskiden sigorta acentesi de fazla yoktu. Şimdi İstanbul’da
4 bin acente var. Ben Trakya’nın tek acentesiydim. Trakya
o yıllarda Güneş Sigorta’nın tekelindeydi. Daha sonraları
Edirne’de bir Güven Sigorta acentesi açıldı –ki şimdi o da
Güneş Sigorta acentesidir, Dara Sigorta…
Gerçi şimdi de, Sigortacılar Birliği’ne 20 yıldır bir “Sigortacılar Haftası” veya günü ilan ettirmeye çalışıyoruz.
Ama bir sigortacılar günümüz bile yok. Eğer Türkiye’de
sigortacılık varsa, bu acentelerin sayesindedir. Son birkaç
yıldır TV’lerde sigortayı anlatan reklam filmlerini görebiliyoruz. Oysa ben daha Prodüktörler Derneği’ndeyken
Avrupa’nın en büyük sigortacılık kuruluşu BIPAR’ı
İstanbul’a getirip Tarabya Oteli’nde ağırlamıştım.
“Çorlu’da bir otobüs sigortası yapmıştım. Günlerden Cumartesi ve sigorta şirketleri Cumartesi 13.00’a kadar çalışıyorlar.Teklifi aldım İstanbul’a yetiştirmeye çalışıyorum.
O zamanlar Türkiye’de lastik üreticisi yok, otobüsler yolda en az 3-4 defa tekerlek bakımı için duruyorlar. Ben
ancak saat 13.00 da Sirkeci Garı’na varabildim. Sirkeci ile
GÜNEŞ DOSTLARI
şirketin arası 100 metre ve koşarak şirkete gittim. Yetişememiştim, şirket kapanmış. Pazartesi’yi beklemekten
başka yapacak bir şey yoktu, eve gittim. Pazar sabahı don
oldu, telefon çalıyor, otobüs şoförü kaza yaptığını söyledi.
Ortada poliçe yok ne yapacağımı bilemedim. Pazartesi
günü şirkete gittim, genel müdür yardımcıları dahil konu
ile ilgili yapacak hiçbir şey olmadığını söylediler. Son çare
Genel Müdür’e çıktım. Bana;“Kim bir şey yapamayız dedi?
Bu adam bizim şirketimizi temsil ediyor. Benim namıma
insanlara söz veriyor, kefil oluyor. Nasıl bir şey yapamayız
dersiniz?” deyip, şükürler olsun ki ödemeyi yaptırmıştı.
Yaşadığım en büyük dersti sanırım. Ondan sonra bütün
teklifleri daha hızlı koşarak yetiştirdim şirkete.”
Sigorta sektöründeki yetersiz gelişmeyi
neye bağlıyorsunuz?
Sanırım sigorta şirketlerinin bu durumu kendilerinde
araması gerekiyor. En yakın örnek “Trafik Sigortaları”.
Sektörün son 5 yılına baktığınızda
bir gelişme görüyor musunuz?
Sektör belki teknik yapıda, bilgi teknolojilerinde gelişti, iletişim çağında her şeyden istifade ediyorlar. Fakat
sektör, üretimde hala gelişemedi. 1951 yılında Sigorta
Dünyası’na sigortanın piyasa durumunu anlatan bir yazı
yazmıştım ve sanırım 2009 yılında hala aynı yazıyı kullanabilirim. Ben başlarken 18 şirket vardı, şimdi 54 sigorta şirketi var, sanırım başka bir değişiklik olmadı. Fakat
Avrupalılaştığımızı söyleyebilirim. AB’ye gireceğimiz bile
belli değil ama sigorta sektörü şimdiden Avrupalılaştı.
Son Sigortacılık Kanunu ile ilk defa sigorta acentelerine
şahsiyet kazandırıldı. Portföy mülkiyeti konuldu. Ticaret
Kanunu’nda da durumun nasıl şekil alacağını bekliyoruz,
henüz yasa tasarısı aşamasında… Her şeyin hayırlısı olmasını umuyorum.
53
GÜNEŞ DOSTLARI
Bütün sigorta şirketleri biz kar edemiyoruz primleri serbest bırakın diye önce baskı yaptılar, Hazine Müsteşarlığı
primleri serbest bıraktı. Peki, daha sonra ne oldu? Bütün sigorta şirketleri birbirlerini vurmaya başladılar. Geçen sene 800 olanı 1000’e çıkardılar ama yine de Trafik
Sigortaları’nda büyük zarar yazdılar.
Arkanıza dönüp baktığınızda
unutamadığınız bir anınız var mı?
Halkımız hala sigortayı son çare olarak görüyor. Hala “Biz
Hakk’a sigortalıyız” mantığı ile yaklaşılıyor. Oysa “Eşeğini sağlam kazığa bağla, sonra Allah’a emanet et”, sözünü
biz her fırsatta hatırlatmalıyız. Sigorta şirketlerinin bu
mantıktaki insanların seviyesine inerek sigortayı anlatmaları gerekiyor. Ve tabii ki güven vermek gerekiyor. Ben
önce hedef belirlerken, gözüme kestirdiğim kamyonların
sigortalarını yapabilmek için önce kamyon şoförleri ile
ahbaplık kurardım. Onların gittiği kahveye gider, onların
yediği restoranlarda yer, sigortayı öyle anlatırdım.
Acentelikteki 50. yılım dolayısıyla Sayın Genel Müdürümüz İlker Aycı’nın bana hediye etmiş olduğu araba benim
için büyük bir onurdu. Bu sektörde ilk kez yapılmış büyük bir jestti. Bu olay, bütün sigorta şirketlerini etkiledi ve kendi bünyelerinde de acentelerine 50. Yıl, 55. Yıl
ödülleri vermeye başladılar. Onca yıl akıl edilemeyen bir
duruma sektörün en genç genel müdürü vesile olmuştu.
Araba hediyesinin basında yer almasından sonra o kadar
çok sigorta şirketi beni arayıp, olayı tüm detayları ile öğrenmeye çalıştı ki anlatamam…
Sigortacılık adına gelecekten
umutlu musunuz?
Ben hala sigortacılığı çok seviyorum. Hala bir sigorta
acentesi olarak, hala bir derneğin başında, hala icra komitesinde ve hala Ticaret Odası’nda çalışıyorum. Oğlum
Arif Ataker’ de 1982 yılından beri benimle çalışıyor ve
emekli oldu. Her şey meslek için, 80 yaşımda bu canlılığımı sigortacılığa bağlıyorum. Çünkü sigortacı, 24 saat
çalışır, 24 saat iletişim kurar.
Ben geleceğe umutla bakıyorum. Benden neredeyse yarım asır küçük ve çok başarılı bir genel müdürüm var.Ve
çok iyi iletişim kurabiliyoruz. Daha önce de söylediğim
gibi, sigortacılığın genel esası herkesle iletişim kurabilmektir. Benim için sigortanın geçmişi Güneş Sigorta idi,
geleceğe de Güneş Sigorta’dan bakarak sigortacılık adına
umutlu olduğumu söyleyebilirim.
54
Güneş Sigorta’nın hiçbir şirkette olmayan bir özelliği
vardır. Di ğer sigorta şirketlerinde 2-3 senede bir değişen
genel müdürlere inat Güneş Sigorta’nın 52 yıllık geçmişinde sadece 3 genel müdür vardır. Genel müdürler herkesi tanır, her zaman aile gibidir.
Sigorta şirketi ve acente birlikte yürür. Nazar değdirmek
istemiyorum, ben sanırım göremem ama İlker Aycı’nın da
uzun yıllar başımızda kalmasını, emekliliğini burada görebilmesini diliyorum.

Benzer belgeler