gerçek dünyanın üzerine bir katman daha koyuyorsunuz ve

Transkript

gerçek dünyanın üzerine bir katman daha koyuyorsunuz ve
GERÇEK DÜNYANIN ÜZERİNE BİR KATMAN DAHA KOYUYORSUNUZ VE
KARŞINIZA“AUGMENTED REALITY” ÇIKIYOR, YANİ ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ
GERÇEKLİK. BİR NEVİ, VAROLANI BİLGİSAYARIN ÜRETTİĞİ BİLGİLERLE
ÇOĞALTMA HALİ... HOLLANDA’NIN MİMARLIK ENSTİTÜSÜ,
“ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ GERÇEKLİK” UYGULAMASI SARA’YI KULLANARAK
ÜLKEYE BİR “İLK” ARMAĞAN ETMEK ÜZERE. ROTTERDAM’DA,
ÖNÜNDEN GEÇERKEN MERAK ETTİĞİNİZ BİNAYA TELEFONUNUZU ŞÖYLE
BİR TUTACAKSINIZ VE ÇETELESİ TAM ÜSTÜNDE, SANAL KATMANDA
GÖRÜNECEK. HOLLANDA İSE YAPILARININ GEÇMİŞİNİ, GELECEĞİNİ,
MİMARINI ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ KATMANINDA SERGİLEYEN DÜNYANIN
İLK ÜLKESİ HALİNE GELECEK. AYNI UYGULAMAYI İSTANBUL’DA ÇALIŞIRKEN
DÜŞLEMEKTEN ALIKOYAMIYORUM KENDİMİ; SULTANAHMET’TE
GEZERKEN SORUN YOK DA, PERİFERİ AĞIR GELEBİLİR BELKİ SARA’YA!
GERÇEK KATMAN, KAÇAK KATMAN, SANAL KATMAN... TURİST SARA,
GERİSİN GERİ ROTTERDAM’A!
ARTIK DÜNYADAKİ TÜM GELİŞMELERİN İSTANBUL AYAĞINI HAYAL
ETMEK GİBİ BİR ALIŞKANLIK EDİNDİM GALİBA. BAZI DÜŞLERİM -SONU
GEREĞİ- ÇOK HUZURLU UYANIŞLARA VESİLE OLMASA DA, KİMİLERİ
ÇOKTAN GERÇEKLEŞTİ GİBİ GÖRÜNÜYOR. OCAK AYI İÇİNDE DÜZENLENEN,
YEMEKTEN MÜZİĞE, TASARIMDAN POLİTİKAYA “DÜNYAYA YAYMAYA
DEĞER FİKİRLER”İN PAYLAŞILDIĞI KONFERANS SERİSİ TED’İN BAĞIMSIZ
VE YEREL HALİ “TED X RESET” BUNLARDAN YALNIZCA BİRİ. 18 DAKİKA
İÇİNDE, BİZİM KÖYDE ADET OLMADIĞI ÜZERE, KENDİSİNE BEYAZ BİR
SAYFA AYIRAN SEYİRCİLERE TEŞEKKÜR ETMEDEN, AĞDALI BİR GİRİŞ
KONUŞMASI YAPMADAN, BAŞKANA, VALİYE, MÜDÜRE SELAM
SÖYLEMEDEN “DİYECEĞİNİ DİYEN” KONUŞMACILAR İLHAMI,
BULDUKLARI FİKRİ, BAŞARILARINI PAYLAŞIMA AÇIYORLAR.
DOLAYISIYLA İŞİN ÖZÜNÜ AYIRMAK HİÇ DE ZOR OLMUYOR! SEYİRCİNİN
DAMAĞINDA TADI KALIVERİYOR, ALIYOR DERİN BİR DÜŞÜNCE HALİ:
PEKİ BENİM YAYMAYA DEĞER FİKRİM VAR MI?
YEREL TED’DE DÜŞLEDİĞİMİ TASTAMAM BULDUĞUMU SÖYLEYEMEM.
AMA YİNE DE, ETKİNLİKTEN KARIŞMIŞ BİR KAFAYLA AYRILMANIN
HUZURU İÇİNDEYİM. İLLÜZYONLA, MÜZİKLE, EMEKLE, ŞİİRLE VE TABİİ
TASARIMLA RESET’LENDİĞİM İÇİN MÜTEŞEKKİRİM. BİR DAHAKİ
SEFERE KADAR, YAYMAYA “DEĞER” OLANLARI DÜŞÜNMENİN BİLE
YETECEĞİNİ HİSSEDİYORUM. PAYLAŞILANLARI, GERÇEKLERİ VEYA
SANAL KATMANDA YAZILABİLECEKLERİ...
31/01/2010
TED’İN RESET HALİ
TedXReset’in ilki geldi, geçti. Birbirinden başarılı isimlerin
kişisel deneyimlerini ve esin kaynaklarını paylaştığı etkinlik,
“unut, düşün, yarat, yap” başlıklı 4 ayrı bölümden oluşuyordu.
“Dünyaya yaymaya değer fikirler”in
buluştuğu TED konferansları nicedir yaratıcı
dünyanın “olmazsa olmaz”ları arasında.
1984’ten bu yana düzenlenen TED
konferanslarının konuşmacıları arasında
Philippe Starck’tan Milton Glaser’a, Yves
Behar’dan Frank Gehry’e, tasarım dünyasının
yakından tanıdığı isimleri görmek mümkün.
Ancak konferanslar, yalnızca tasarımcıları ya
da yaratıcı dünyanın profesyonellerini
hedeflemiyor. Teknoloji, eğlence ve tasarım
kelimelerinin İngilizce karşılıklarının
kısaltmasından oluşturulan “TED”, dünyayı
değiştirme gücüne sahip fikirleri hangi alana
ait olduklarına bakmaksızın buyur ediyor.
Dolayısıyla her biri 18 dakika konuşan TED
konuşmacıları, sanatçılar, bilimadamları,
kaşifler de olabiliyor.
TED’in sonuna eklenen “x” ise, bağımsız
olarak gerçekleştirilen yerel TED-benzeri
buluşmalar için lisanslı olarak kullanılan bir
nevi sembol. İşte o “x” yakın zamanda, çok
yakın bir yerde, Boğaziçi Üniversitesi’nde
01
gerçekleştirilen TedXReset etkinliklerinde
karşımıza çıktı. İlk olarak Ocak ayının
başında gerçekleştirilen TedXReset,
yalnızca bir gün sürmesine karşın geniş bir
yankı uyandırdı. Müzisyenlerden
sihirbazlara, yönetmenlerden yazarlara
oldukça farklı alanlardan gelen
profesyonellerin birbiri ardına sahne aldığı
03
TedXReset, designboom’un genel yayın
yönetmeni Birgit Lohman ya da görsel
sanatlar profesörü Lev Manovich, mimar
Melkan Tabanlıoğlu, tasarımcı Koray Malhan
gibi tasarım camiasının içinden konukları
da ağırladı.
TedXReset ekibinin “Biz hayata başlamak
için milyonlarca yılın geçtiğinin ve bu
hayatla ne yapacağımızı bilmek için de
biraz beklememiz gerektiğinin
bilincindeyiz. Kendimizi değiştirme
gücümüzü hafife almadan, başkalarını
değiştirme gücümüzü de abartmadan, gelin
cevapları arayalım, bilgiyi paylaşalım . Bu
nedenle “Reset” felsefesine 4 başlık
altında bakıyoruz. Unut, Düşün, Yarat, Yap!
TEDx Reset’te unutmayı, düşünmeyi,
yaratmayı ve yapmayı bilenler buluşuyor,
konuşuyor, dinliyor.” sözleriyle tanımladığı
etkinlik, bahsi geçen başlıklara göre
ayrılmış 4 konuşmacı grubundan
oluşuyordu.
Katılımcıların genelinin pozitif izlenimlerle
ayrıldğı etkinliği orijinalinden ayıran en
temel unsur, konuşmacıların zamanı daha
etkin kullanmalarını sağlayabilecek şekilde,
“tek” konuya odaklanma zorluğu olarak
tanımlanabilirdi. Küratoryal anlamda
meşakkatli bir çalışmanın ürünü olduğu su
götürmeyen ve ilham verici pek çok fikrin
paylaşıldığı etkinlik, farklı sektörleri
buluşturarak önemli bir iş başardı.
01 TEDxReset’in konuşmacılarından Birgit
Lohman’ın sunumu.
Pelin Özgen
[email protected]
GENÇ MİMAR KARDEŞLERİN BUZUL ADADAKİ ZAFERİ
Uluslararası Kentsel Tasarım Yarışması’nda,
Türk mimarlar Sunay ve Günay Erdem
birincilik ödülüne layık görüldü.
"Reykjavik’teki eski limanın kent merkezine
kazandırılması fikriyle Associated Icelandic
Ports tarafından düzenlenen yarışmaya,
yaklaşık 20 ülkeden 51 proje katıldı.
Uluslararası bir jüri tarafından, dünyanın
değişik ülkelerinden gelen projelerin
değerlendirildiği yarışma, İzlanda’da
mimarlık yapmaya yetkili mimarlar ve
yabancı mimarlar olmak üzere iki kategoride
gerçekleştirildi. Yarışmanın iki
kategorisinden, İzlanda’da mimarlık yapmaya
yetkili mimarlara açık A Kategorisi (11 proje)
ve yabancılara açık olan B Kategorisi (40
proje) ayrı ayrı değerlendirildi. Yabancılara
açık olan kategoride Erdem Mimarlar adına
Sunay Erdem ve Günay Erdem’den oluşan
ekip birincilik ödülüne layık görüldü. Bu
kategoride üç projeye daha eşdeğer büyük
ödül verildi.
Erdem Mimarlar’ın projesinde ana kurgu, eski
limanla şehir merkezini birleştirmekti. Bunun
için İzlanda’nın kendine has doğası ve
ekolojisi referans alındı. Projenin diğer
özelliği Reykjavik şehrine landmark
tasarlamaktı. Peyzaj Mimarı Sunay Erdem,
yarışmanın ana hedefinin, ”eski limanın
planlaması ve gelecekteki kullanımı
hakkındaki farklı fikirleri ve yaratıcılığı
harekete geçirmek olduğunu” söyledi.
Projelerindeki ana kurgunun kent merkezinde
oluşturulacak parklarla, Reykjavik
kenarındaki vadilerin uzantısını yaratmak ve
merkezi yaya öncelikli hale getirmek
olduğunu anlattı. Erdem, ”Yeşil alanın limana
kadar uzatılmasına biz ‘ekolojik koridor’
dedik. Limandaki bu yeşil omurga, yeni
oluşan sosyal, kültürel ve ticari aktiviteleri
dengeli bir şekilde taşıyacak. Bunlar
yapılırken de eski limanın bütün tarihi
özellikleri korunacak, balıkçılık işlevi de
devam ettirilecek” dedi. Sunay Erdem,
projede kent için ‘’simge yapı” da
öngördüklerini belirterek, limanın ilerisinde,
kentin soğuk iklimini ve sıcak ruhunu
simgeleyen 240 m. uzunluğunda, 50 m.
genişliğinde buz kütlesi içinde tropik havanın
bulunduğu bir yapı tasarladıklarını ifade etti.
Ankara ve New York’da ofisleri bulunan,
Türkiye’nin genç mimarlık ofislerinden Erdem
Mimarlar, daha önce 15 i uluslararası 60
yarışmaya katıldılar, ulusal ölçekte birincilik,
ikincilik ve üçüncülük ödülleri bulunan ofisin
Reykjavik’te aldığı ödül uluslararası alanda
ilk birincilik dereceleri oldu.
04
31/01/2010
Sibel Baştimur
Elif Küçüksayraç, Özlem Er, Koray Gelmez
100 YILLIK FİRMAYA
GENÇLİK AŞISI
İstanbul Teknik Üniversitesi, Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü
2009/2010 Güz Dönemi 3. Sınıf ilk projesi Ece Ajandası ile
işbirliği içinde yürütüldü ve projede ‘Ajanda Kavramını Yeniden
Düşünmek’ konusu ele alındı.
Ece Ajandası, 1892’de kırtasiyeciliğe
başlayan M. Sadık Kağıtçı tarafından 1910
yılında Babıali’de kuruldu ve 100 yıldır
üretimine hiç ara vermedi. En son olarak
üçüncü kuşak Kağıtçı ve Üçok aileleri
tarafından devralınan Ece Ajandası, bu yıl
100. Yaşını kutluyor ve İTÜ EÜTB ile
İşbirliği Projesi ve Sergisi, firmanın ‘Gün
Uzar 100. Yıl Olur’ (Aralık, 2009) Sergisi
gibi 100. Yıl etkinlikleri kapsamında
gerçekleşiyor.
İTÜ ve Ece Ajandası işbirliği, Prof.Dr. Alpay
Er’in ‘Türkiye’de Endüstriyel Tasarımın
Gelişimi’ yüksek lisans dersi kapsamında
Elif Küçüksayraç’ın yaptığı araştırma ile
başladı. Gıda sektörü dışında Türkiye’de
100 yıl gibi uzun bir süre üretim yapmayı
sürdüren firmaların, ‘asırlık müesseselerin’
çok az sayıda olması sebebiyle İTÜ EÜTB bu
işbirliğini hem bir misyon hem de prestij
projesi olarak ele aldı. Ece Ajandası’nın
100. Yılını kutlaması dolayısıyla yurtdışına
05
[email protected]
açılmak, yeni ürünler çıkarmak gibi yeni
atılım ve etkinlikler planladığı bir dönemde
onları gençlerin bakış açısı, yeni tasarım
fikirleri ile buluşturmayı amaçladı.
Proje, İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı
Bölümü’nden Prof.Dr. Özlem Er, Öğr.Gör.
Mehmet Erkök ve Araştırma Görevlileri
Koray Gelmez ve Elif Küçüksayraç, Ece
Ajandası’ndan Ali Muhsinzade ve Seydali
Gönel yürütücülüğünde gerçekleşti. Proje
sürecinde, öncelikle proje föyü ve Ece
Ajandası’nın tarihsel önemi öğrencilerle Ece
Ajandası Eminönü Merkez ofisine yapılan
ziyarette detaylı olarak tartışıldı ve üretim
yöntemleri hakkında bilgi verildi. Projenin
ilk bölümünde “Ajanda Kavramını Yeniden
Düşünmek” konsepti çerçevesinde öncelikle
ajanda kullanmak, not tutmak gibi
alışkanlıkların günümüzde nasıl sürdüğü
irdelendi ve bu konuda piyasaya sürülen
farklı marka ve tarzda ürünler üzerinden
kullanıcı ve pazar araştırması yapıldı. Proje
kapsamında Ece Ajandası için yeni ürün
fikirlerinin yanısıra, ürün sunum ve satış
fikirleri geliştirildi. Konsept geliştirme
aşamasından sonra gerçekleşen ilk jüriden
sonra ürün detayları ve prototip üretimine
yoğunlaşıldı. Proje sonuçları final jüride
sunuldu ve 14 proje sergilenmek üzere
seçildi.
Sergi, Türker Acartürk’ün ‘Ece Junior’, Cansu
Akarsu’nun ‘Ece Multiple Choice’, Ülgen
Ayrancı’nın ‘Ece Seyyah’, Özge Bayır’ın ‘Ece
Custom’, Ekin Birol’un ‘Ece Yaprak’, Bilge
Can’ın ‘Ece Fold’, Şahika Etemoğlu’nun ‘Ece
Butik’, Çağlar Genç’in ‘Ece Travel’, Emma
Haagen’in ‘Ece Chameleon’, Pelin Kenez’in
‘Ece Student’, ‘Kübra Saygın’ın ‘Ece Aktif’,
Özge Şahin’in ‘Ece City’, Mert Sezer’in ‘Ece
Flexible’ ve Hazel Yıldız’ın ‘Ece Cep’ adlı
projelerinden oluşuyor.
Projede Ece Ajandası’nın tarihi öneminin
vurgulanmasının yanı sıra yenilikçi ve dijital
teknolojilerle entegre olabilecek veya
yarışabilecek ürünler tasarlanması
hedeflendi. Ece Ajandası’nın 100. Yıl’a özel
olarak ürettiği yeni not defteri ve ajanda
tasarımları da göz önüne alınarak mevcut
ürünlerin geliştirilmesinin ötesinde özellikle
genç kullanıcıların ihtiyaçlarını tespit edip
bunları karşılayacak ürünler geliştirilmesi
amaçlandı. Öğrenciler, çocuklar, gençler,
kadınlar, gezginler gibi kullanıcı grupları
için özelleşen ajandalar tasarlarken
özellikle kullanım rahatlığı, esnekliği ve
kişiselleştirilmenin teşvik edilmesi gibi
konular üzerine yoğunlaştılar. Ece
Ajandası’nın en önemli özelliklerinden olan
bilgi sayfalarını da bu amaçlara göre
geliştirdiler. Genç öğrencilerin çoğunun Ece
Ajandası’nı çocukluklarından, aile
büyüklerinden dolayı biliyor olmaları,
projeye hızlı bir şekilde adapte olmalarını
sağladı.
Projeler, 21 Ocak – 20 Şubat 2010 tarihleri
arasında Ece Ajandası’nın tarihi mekanı
Asmalı Meydan, Ankara cad. No: 111,
Eminönü-İstanbul adresinde gerçekleşecek
sergide izlenebilir.
Sektörün önde gelen fuarı olan
Ambiente’de, beş gün boyunca masa ve
mutfak ürünleri, hediyelik eşya, ev ve
mobilya aksesuarları gibi farklı birçok
alanda 2010 yılı içinde müşterilerle
buluşacak ürünler ilk kez sergilenecek.
Ambiente fuarı, dünyanın farklı birçok
bölgesinden gelen ticari alıcıların gelecek
sezon ürünlerini sipariş verdikleri en
önemli platformlarından. Ambiente her yıl
dünyanın dört bir yanından yaklaşık 140
bin civarında ziyaretçiye ve 4 bin 600
civarında katılımcıya ev sahipliği yapıyor.
Fuara bu yıl Türkiye’den 100’ü aşkın firma
katılıyor.
AMBİENTE’SİZ OLMAZ!
Dünyanın en büyük tüketici ürünleri fuarı
Ambiente 12-16 Şubat 2010 tarihleri
arasında Frankfurt’ta gerçekleştirilecek.
Fuar, yılın trendlerine ışık tutmayı hedefliyor.
sezonuna ait en farklı ürünlere ve trendlere
genel bir bakış atabilecek. Ayrıca
birbirinden farklı gösteriler, sergiler ve
sunumlar da katılımcı ve ziyaretçilere
rehber ve ilham kaynağı olacak.
Türk katılımcıların ilgiyle beklediği
Ambiente fuarına İMMİB (İstanbul Maden
ve Metaller İhracatçı Birlikleri) bu sene de
Türk milli katılımı düzenliyor. Fuara
Türkiye’den İMMİB organizasyonuyla 54 ve
münferit olarak 40 firma katılıyor.
Ambiente 2010 fuarında İMMİB, özel bir
Trend Sergisi alanında, Türk firmaların ve
tasarımcıların en yenilikçi ve en çekici
ürünlerini sergileyecek.
Dining, Giving, Living
Tasarımın Geleceği
Ambiente’yi oluşturan bölümlerden
Dining’de mutfak, seramik, porselen, cam,
küçük elektrikli aletler ve masa üstü
grubuna ait ürünler; Giving’de hediyelik
eşya, aksesuar, takı, el yapımı ürünler ve
çocuklara yönelik ürünler; Living’de ise iç
ve dış dekorasyona ait mobilya ve ürünler,
ev tekstilleri, aydınlatma üniteleri,
aksesuarlar ve duvar süslemeleri
bulunuyor. Dining, Giving ve Living ana
bölümlerinin bir arada gerçekleştirildiği
Ambiente fuarında böylece elektrikli ev
aletlerinden züccaciyeye, mobilyadan
aksesuara, halıdan hediyelik eşyaya, mutfak
eşyalarından ev tekstiline kadar oldukça
geniş yelpazedeki ürünler beş gün boyunca
meraklılarıyla buluşacak. Ambiente’de
tasarımcılar, mimarlar, iç mimarlar,
dekorasyon danışmanları ve medya, 2010
Messe Frankfurt her sene olduğu gibi genç
yetenekleri desteklemek amacıyla Talents
adı altında genç tasarımcı, öğrenci ve yeni
açılan stüdyoların kendi ürünlerini ücretsiz
olarak sergileyebileceği bir sergi alanına
yer veriyor. Böylece yeni yetenekler
sektörün önde gelen
firmalarıyla ve profesyonelleriyle tanışma
fırsatını yakalıyor. Bu yıl 13 ülkeden 36
genç tasarımcı, kariyer basamaklarını
tırmanma fırsatını Ambiente fuarında
yakalayacak. 18 yetenekli genç, tasarım ve
prototiplerini, odak konusunun iç tasarım
olduğu 11. salondaki ‘Loft’ bölümünde
sergileyecek. 2010 fuarında ilk kez genç
yeteneklerin Masa ve Mutfak alanında da
kendilerine özel alanları olacak.
01 Ambiente’de “ev”in herşeyi mevcut.
01
Pelin Özgen
[email protected]
MUTFAKTAKİ İKİLİ KİM?
Her ay farklı konuklar, güncel projeler ve tartışmalarla mimarlık
dünyasına renk katan “Mimarın Mutfağı”nın yedincisi, Kerem
Erginoğlu ve Hasan Çalışlar’ı ağırladı.
Çanakkale Seramik&Kalebodur ve Tasarım
Yayın Grubu’na bağlı Frame Dergisi işbirliği
ile düzenlenen “Mimarın Mutfağı”, aralık
ayında Türkiye’nin genç yeteneklerinin
buluştuğu bir ofis olan Erginoğlu&Çalışlar
Mimarlık’ın ortakları Kerem Erginoğlu ve
Hasan Çalışlar’ı ağırladı. Farklı
üniversitelerden mimarlık öğrencilerinin
katıldığı etkinlikte Kerem Erginoğlu ve
Hasan Çalışlar; kendilerine özgü mimarlık
felsefeleri ile gerçekleştirmiş oldukları
güncel projeleri üzerinden paylaşımda
bulundular. Samimi bir sohbet havasında
geçen “Mimarın Mutfağı”, kente dair
sorunlar, günümüzün en çok konuşulan
konularından sürdürülebilirlik ve ekoloji,
Türk mimarlık dünyasının içinde bulunduğu
durum gibi başlıklar üzerine yoğunlaştı.
Proje gelişim sürecinde, inşaat alanının yer
aldığı bölgeyi her açıdan değerlendirmenin
ve o bölgenin hem mimari hem de sosyal
açıdan ihtiyaç duyduklarına cevap
vermenin önemine değinen ikili, bu durum
için Pendik Pendorya Alışveriş Merkezi’ni
örnek gösterdi.
Ekolojik duyarlılıkları içinde barındıran ama
aynı zamanda bulunduğu bölgeyi iyi okuyan
bir proje olarak da Turkcell AR-GE binasını
öğrencilerle paylaşan ikili daha sonra
tartışmalara neden olan Tarlabaşı yenileme
projelerine değindiler. Proje sürecinde eski
bina cephelerinden ve oranlarından
yararlandıklarını aktaran Erginoğlu ve
Çalışlar, sağlam durumda olan bina ve
cephelerini koruduklarını belirtti.
Mimarlığın tasarımın yanı sıra esas olarak
teknik bir disiplin olduğunu vurgulayan ikili
genç mimar adaylarına teknik açıdan da
kendilerini geliştirmelerini, işin mutfağına
el atmalarını tavsiye etti. Mimarlık, iç
mekan ve kentsel tasarım alanlarında
danışmanlık, proje geliştirme ve yönetimi,
uygulama, kontrol ve taahhüt hizmetleri
veren, yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli
ölçekte ve türde projeler gerçekleştiren
Erginoğlu ve Çalışlar, ikili olarak çalışmanın
zorluğuna dair sorulara karşılık olarak,
birlikte geçirdikleri 16 senenin sonunda,
artık birbirlerini beklemeden ne
diyeceklerini tahmin ettikleri bir uyum
01
yakaladıklarını belirtti. Her ay farklı
mimarların, öğrencilerle Kale Tasarım
Merkezi'nde bir araya geldiği etkinliğin
bugüne kadarki konukları İhsan Bilgin,
Mehmet Konuralp, Nevzat Sayın, Emre
Arolat, Han Tümertekin ve Melkan Gürsel
Tabanlıoğlu oldu. "Mimarın Mutfağı"
etkinlikleri farklı konular, güncel başlıklar
ve önemli tartışmalarla tasarım dünyasının
nabzını tutmaya devam ediyor. İklim, çevre
ve teknoloji ilişkisi ile kurgulanan
projelerin mimarı Enis Öncüoğlu’nun 18
Şubat’da konuk olacağı sıcak ve samimi bir
ortamda gerçekleşen söyleşi toplantılarını
kaçırmamanızı öneririz.
01 7. Mimarın Mutfağı etkinliğinden...
06
31/01/2010
Umut Kart
Ömer Durmaz
[email protected]
[email protected]
GRAFİK TASARIMCILAR,
USTALARI SAİT MADEN’İ SELAMLADILAR!
Yapı Kredi Sermet Çifter Salonu 18 Aralık 2009 – 24 Ocak 2010 tarihleri arasında, “Bir
Usta Bir Dünya” başlığıyla Türk grafik tasarımının öncülerinden Sait Maden’in
retrospektif sergisine evsahipliği yaptı.
Akademi’de resim eğitimi almış 1931
doğumlu Maden, şair, ressam, tasarımcı,
çevirmen, yayıncı, hatta fotoğrafçı olarak
ürettikleriyle her zaman gözönünde oldu.
Dolayısıyla, sanat ve tasarım dünyasıyla
içiçe olanlar Maden’i iyi tanırlar. Ancak bu
değerli kişi, özellikle tasarımcı
meslektaşlarıyla pek bir araya gelmedi.
Şüphesiz bu durum, Maden’in, ürün verdiği
her disiplinde ‘sanatçı yalnızlığı’nı
seçmesinden ve kılı kırk yaran bir titizlikle
çalışmasından kaynaklanmakta.
Maden, tasarımcı olarak da tıpkı öncülleri
gibi, herhangi bir kuruma bağlı olmadan
serbest çalıştı. Yayınevlerinin yanı sıra
sanayi kuruluşlarına, bankalara, ilaç
sektörüne serbest tasarımcı olarak iş yaptı:
Afişler, logolar, ambalajlar, broşürler, fuar
standları tasarladı. Bu anlamda söz konusu
sergi, Maden’i, özellikle tasarımcı
meslektaşlarıyla ve görsel iletişim
kültürüyle ilgilenenlerle buluşturdu. Sait
Maden öznesi üzerinden, yakın tarihimizin
görsel birikimini izleme ve grafik tasarımın
Türkiye’de hangi evrelerden geçtiğini
i-deco İstanbul Dekorasyon, Mobilya ve
Tasarım Fuarı, Mart ayının ilk haftasında bir
kez daha açılıyor. 2009 organizasyonunda
dünyanın ve Türkiye’nin en önemli
tasarımcılarını bir araya getiren i-deco’da
fuarın kalbi olarak konumlandırılan i-deas
(fikirler) bölümü, 2010’da da tasarımı ön
planda tutan dekorasyon ürünlerini ve son
trendleri sunacak. Fuarın en önemli
kısımlarından biri olan i-deas salonunun
küratörlüğünü bu yıl Tanju Özelgin üstlendi.
Tanju Özelgin i-deas salonunun kavramını
“Tasarım anlayışlarını karşıt tasarım
anlayışlarıyla, tasarımcıları üreticilerlerle,
izleciyileri tasarımlarla, tasarımları
medyayla buluşturan, bir araya getiren,
bunu yaparken de ihtiyaç duyulan enerjiyi
en aza indirgeyerek etkileşimi ve ilişkiyi
sağlayan bir katalizör” olarak tanımlıyor.
i-deco’da bu yıl genç tasarımcılar fuaye
alanında etkileyici interaktif alanları ile
katılım gösterecek. Şubat ayında tüm
İstanbul’u dolaşacak olan i-deco Tasarım
Otobüsü için tüm çalışmalar başlatıldı.
i-deco İstanbul, firmalara ait salonlar ve
gelecek yılın trendlerinin sergilendiği i-deas
salonu, genç tasarımcıların ve interaktif
alanların yer aldığı bölüm ile toplam 4
Konuşmanızda “tadın uluslararası hale
gelmesi”nden dem vurdunuz.
Designboom’un bu konuya yaklaşımı
nasıl? Tasarım alanındaki önemli
aktivatörlerdensiniz sonuçta...
Kendimizi trendlerin ya da cool şeylerin
avukatı olarak görmüyoruz. Ortada olan
başka şeylerin, eleştiri, iğneleme, ironi gibi
şeylerin farkında olmalıyız. Sadece “anlık”
olanların değil. Trendler sıkıcıdır. Çıktıkları
gibi düşerler. Tarihe bakmak ise önemlidir.
Kültür, coğrafi konumun... Bunlar, bir
tasarımcı olarak seni etkilemesi gerekenler.
Takip etmesi çok kolay olan ve uluslararası
tasarım dil sistemi ise değil!
Dijital yayıncılık 2010 yılında yeni bir
döneme girecek gibi duruyor;
designboom’un yakın dönem planlarından
bahsedebilir misiniz?
anlama şansı tanıdı.
Sergiden hareketle Maden hakkında çok şey
söylemek mümkün. Bununla beraber, dört
önemli noktayı da vurgulamak gerek:
Öncüllerinden farklı olarak, çağdaş
tipografiyi grafik tasarımımıza getiren kişi
olması, 8000’e yakın kapak tasarlamış
olması, binlerce sayfa çeviri, 700 sayfayı
aşan şiir antolojisi ve 500 sayfayı bulan
şiirleriyle “kitapların sadece kapaklarını
tasarlayan değil, içini de dolduran adam”
olarak edebiyatla ilişkisi ve tasarımının,
şairliğiyle besleniyor olması, Türkiye’de
grafik tasarım tarihi üzerine yazan ilk
araştırmacı olması, yüzlerce illüstrasyon
üslubu geliştirerek ‘çoküsluplu olmayı’ bir
üslup haline getiren kişi olması,
vurgulanması gerekenler arasında
sayılabilecek başlıklar.
Karamustafa Tasarım’ın hazırladığı
sergilemede, 20’nci yüzyıl Türkiye’sinden
onlarca kitap ve dergi kapağı, logo
çalışmaları, afiş tasarımları görülebilmekte.
Sergide yer alan işler arasında, 100 farklı
tarzda yazılmış İstanbul kaligrafileri ve 100
değişik tarzda çizilmiş Atatürk portreleri
dikkat çekiyor.
Sergi kataloğunun editörü, araştırmacı
Selâhattin Özpalabıyıklar, Maden’in
çalışmaları için “müthiş bir toplam
karşısındayız” diyor. Tek bir tasarımcı ve
tek bir serginin arkasındaki birikimi, farklı
tarzlarda, ama aynı başarı düzeyinde
üretimin eşsiz bütünlüğünü ve görsel
tasarım kültürümüzün evrelerini bu sergiyle
izlemek mümkün.
Sibel Baştimur
[email protected]
BİR KEZ DAHA İ-DECO
i-deco İstanbul Dekorasyon, Mobilya ve Tasarım Fuarı 03-07
Mart 2010 arasında CNR Expo’da üçüncü kez kapılarını açacak.
salonda gerçekleşecek. Yerli-yabancı iç
mimarlara, dekoratörlere, tasarımcılara ve
zevk sahibi tüketicilere yönelik tüm
dekorasyon ürünlerinin yer aldığı i-deco’da,
ünlü markaların mobilyalarından, duvar
kağıtlarına, perdeden, ilginç aksesuarlara
kadar tüm ev ihtiyaçlarının son trendlerini
bulmak mümkün.
i-deco İstanbul’a Fatih Kıral, Has Halı, Derin
Design, Mobi, Persan, Estetik Deri, Bretz,
Mete Bronz, Evist, Özertaş gibi sektörün
önemli firmaları katılıyor. Ziyaretçilerin
dekorasyon ve tasarım dolu ortamla
karşılaşacakları i-deco tasarım dünyasından
sürpriz bir dev ismi de onur konuğu olarak
misafir edecek. i-deco, geçtiğimiz sene,
07
Roberto Lazzeroni, Jeff Miller, Jason Miller,
Luca Nichetto, Aziz Sarıyer, Erdem Akan,
Tanju Özelgin, Atilla Kuzu gibi çok sayıda
yerli ve yabancı önemli tasarımcıyı
ağırlamıştı.
i-deco İstanbul’un ‘İ’ harfi, anlamını
öncelikle İstanbul’dan ve intelligence,
inspiration, ideas, international
kelimelerinin karşılığı olan yaratıcılık,
ilham, fikir, uluslararası kelimelerinden
alıyor. Fuar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
ve İstanbul Turizm Atölyesi, ETMKEndüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu,
MOBDER - Mobilya Sanayicileri İhracatçıları
ve İthalatçıları Derneği destekleri ile
organize ediliyor.
Aracımız her zaman olduğu gibi online
yayıncılık olarak kalacak. Ama aynı
zamanda, offline küratoryal sergi
projeleriyle ilgileniyoruz (örneğin, en yakın
zamanda, Los Angeles be Seoul’da
sergilenen Kitchen Ecology sergisi gibi). Bu
bizim bir projeyi derinlemesine
çalışmamıza ve diğer şartlarda ne iş
yaptığımızdan haberdar olmayan izleyici
kitlesine ulaşmamızı sağlıyor. Fiziksel
olarak var olmak iyi bir durum! Farklı
altyapıları olan insalarla fiziksel olarak
iletişim kurmamızı sağlıyor ve daha geniş,
global içerikli bir perspektif kazanmamıza
yardımcı oluyor.
İnternet yayıncılığının yüzleşmek
zorunda kalacağı en büyük güçlük nedir
sizce?
Aynı şekilde bağımsız, taze ve heyecan
uyandıran içeriği okuyucuya sunabilmek.
İnternet muhteşem bir bilgi kaynağı ama bu
bilgi çok büyük bir hızla yayılıyor. Haberler
çok hızlı eskiyor.
Designboom özellikle röportaj kısmıyla
ilginç bir tavır sergiliyor. Neden
sorularınız bu kadar kişisel, böylesine
tasarım odağının dışında?
Kim Julien de Smedt'in kadın kıyafetleri
konusundaki tercihlerini bilmek istemez ki!
Bütün ciddiyetine rağmen, tüm ünlü
tasarımcılar, mimarlar, sanatçılar.. insan
sonuçta! Kayıtdışı paylaşacak kişisel
hikayeleri oluyor. Tasarım, hümanist bir
araştırmadır. Tasarımcıları yaptıkları işin
dışında değerlendirip, yaşamlarından bir
bakış açısı kazanmak, onları “üretken birey”
olarak takdir etmenizi sağlar. Felsefelerini,
metodolojilerini ve deneyimlerinin işlerini
nasıl etkilediğini daha derinlemesine
anlamanızı kolaylaştırır.
Dijital yayıncılık işinde hırsızlığa karşı
nasıl savaşıyorsunuz?
Zor. Bu musibeti kontrol etmek zor. Bu
insanlara yazıyoruz. Değerli zamanımızdan
alıyor. Designboom orjinal içeriği üretmeyi;
DESİGNBOOM’UN
İSTANBUL ÇIKARTMASI
Online tasarım yayıncılığı denince ilk akla gelen sitelerden
designboom’un genel yayın yönetmeni Birgit Lohmann
TedXReset için İstanbul’daydı.
araştırdığımız, yazdığımız, fotoğrafladığımız
malzemeyi kullanmayı hedefliyor. Hergün
bunu savunmak zorunda kalıyoruz.
Diğerleri, bizim yaratmak için uğraştığımız
şeyi doğru referansları vermeden “copypaste” yaptığında iş yorucu hale geliyor.
Web dediğimiz şey, bilginin paylaşımıyla
ilgilidir, global olarak fikirlerin ve
kaynakların değiş-tokuşu ile.... Ama bu,
orijinal içeriğin kamulaştırılması anlamına
gelmemeli.
Endüstriyel tasarımın ölüm aşamasına
geldiği iddia ediliyor. Katılıyor musunuz?
Tasarım ölü. Çok yaşa tasarım! Son 10 yılda
üretilen çoğu şeyin tamamen gereksiz
olduğunu düşünüyoruz. Ama tabii
tasarımcıların %2-5i gerekli be akıllı şeyler
üretiyor. Yeni bir tasarım dönemine
giriyoruz.
Online tasarım kurslarını eğitim
sektörünün neresinde konumluyorsunuz?
Bizim “design aerobics” kursumuz,
akademik olmayan bir tasarım eğitimi.
Öğrencilere, profesyonellere veya tasarım
alanıyla ilgili herhangi birine özelleşmiş bir
konu hakkında genel bilgi veriyor. İyi
işliyor. Her kursun 100 katılımcısı oluyor,
yaklaşık 40 farklı ülkeden geliyorlar. Çok
interaktifler.
Ekonomik krizin dijital yayıncılığa etkisi
ne oldu?
Şu andaki ekonomik kriz pek çok
endüstrideki oyunu değiştiriyor. Eski yol
doğal olarak değişiyor. Sadece olacağını
düşündüğümüzden daha erken
gerçekleşiyor. 10 senedir online olan
designboom da, karlılıkla ilgili tahminlerini
yeniden düşünmeye zorlanıyor. Dijital
yayıncılık endüstrisi, hala geleneksel
yaratıcılık yollarının ürettiği özgün içeriğe
güveniyor. Dolayısıyla da hala emek
yoğunluğu söz konusu ve bu, pahalıya
geliyor. Tüm bunlar copyright, dağıtım,
ödeme platformu, okuyucu servisi gibi
şeyleri kapsıyor. Dijital yayıncılık
ürünlerinin okuyucu sayısı %50’den fazla,
yayıncılık ürünleri ise % 300 artacak
önümüzdeki yıllar içinde. Ama yıllık gelir
%20’lik bir büyümede kalacak.
Designboom takımından bahsedelim mi
biraz da?
Milano temelliyiz. Küçük uluslararası
takımımız tasarımcılar, mimarlardan
oluşuyor; gazetecilerden değil. Gerçek
deneyimlerden, kültürel gaye, etki,
baskı ve çelişkilerden bahsederiz.
Global bir tartışma yaratıyor,
okuyucularımız ve tasarım camiası içinde
iletişimi stimüle ediyoruz; ve bu bizi motive
ediyor. Klasik bir 9-5 işi değil ama çok iş!
Günlerimizi 200’den fazla ülkeden, her
yaştan ve altyapıdan insanla fikirlerimizi
paylaşarak geçiriyoruz. Gerçekten! Daha iyi
ne olabilir ki?
08
31/01/2010
Filiz Yılmaz
Şölen Kipöz, Bensu Ergüven
[email protected]
MAKSAT YARIŞMAK-MI?
Yarışmalar, tasarım gündeminin vazgeçilmez oyuncusu. Kimi zaman varlıklarından,
kimindeyse yokluklarından şikayetçi olmaya doyamadığımız yarışmalar, bu sıra pek
revaçta. Hepsine yanyana bakmakta fayda var.
Geleceğin Vitrin Tasarımcıları Aranıyor
Halılar ITKIB için Yarışıyor
Türk halıcılık sanatının gelişmesine
yardımcı olmak, sektöre canlılık
kazandırarak özgün tasarımların
oluşturulmasına katkı sağlamak
amacıyla 2007’den bu yana düzenlenen
İTKİB 4.Halı Tasarım Yarışması, yeni
yeteneklere fırsat kapılarını aralıyor. 12
Mayıs 2010 tarihine kadar başvurulabilen
yarışmada, üstelik ödüller de oldukça bol.
Birinciye 5.000 TL, ikinciye 3.000 TL,
üçüncüye 2.000 TL ve ilk üçe giremeyen
finalistlere 250 TL mansiyon ödülünün yanı
sıra, yurdışında halı ve ev tekstil fuarlarını
ziyaret ve ilk üç finaliste İstanbul Moda
Akademisi’nde ücretsiz tasarım eğitimi gibi
ödüller 11 Kasım 2010 final gecesinde
sahiplerini bulacak.www.haliyarismasi.org
Lüle Taşı, Sadece ‘Bir Pipo’ Olmayacak!!!
Eskişehir Valiliği, lületaşının geleneksel
kullanım alanı dışında yenilikçi ve özgün
tasarımlarla farklı bakış açılarını sunmak;
malzemenin renk, doku ve işlenme
özelliklerini vurgulamak; yeni tasarım
kavramları, yeni biçim ve yeni üretim
yöntemlerini kullanmak amacıyla tasarım
yarışması düzenliyor. Öğrenci ve profesyonel
olmak üzere iki ayrı kategoride düzenlenen
yarışmaya, proje son teslim tarihi 5 Mart
2010.
8. Kez ‘Bir Desen Tasarla’ Yarışması
Zorluteks Textil ve TETSİAD işbirliğiyle
düzenlenen Ev tekstilinde moda yaratabilecek
tasarım ve tasarımcıların ortaya çıkmasını
sağlamak ve sanayi-eğitim işbirliğine katkıda
bulunmak amacıyla düzenlenen yarışmaya,
Güzel Sanatlar ve Mimarlık Fakülteleri lisans
öğrencileri katılabilir. Son başvuru tarihi 12
MODA GÖZÜYLE
MICHAEL JACKSON
Hani birinin ölüm haberini aldığınızda
yaşadığını hatırlarsınız ya... İşte Michael
Jackson, böyle buruk bir duygu yaşattı bu
yaz. Oysa ki O, 80li yılların ikonları ile
büyüyen herkes için pop müziğin ve dansın
sembolü olmuştur. Bugünün üniversite
gençliği için ise O hala bir efsane. “Popun
Kralı” lakabını henüz 6 yaşındayken
yakalamış, bu uğurda “ben çocukluğundan
mahrum kalmış bir ürünüm..” sözleriyle
ifade ettiği gibi çocukluğunu yaşayamamış,
aylaklık edememiş ve arkadaşlarıyla
sokakta oynayamamıştı. O’nun dünyasında
bu yoksunluğun yerini daima gülen yüzüne
eşlik eden şarkılar aldı. “Kalbin acıyorsa
bile gülümse” diyen, en sevdiği şarkı
Charlie Chaplin’in bestesi “Smile”, O’nun
Chaplin’den, Peter Pan’den ve Mickey
Mouse’dan örülü iç dünyası ile örtüşüyordu.
İnci Deri, vitrin tasarımında yeni ufukların
geliştirilmesine ve tasarımcı adaylarının
mesleki gelişimlerine katkıda bulunmak
amacıyla “Ulusal Vitrin Tasarım Yarışması”
düzenliyor. 4 Ocak - 8 Mart 2010 tarihleri
arasında düzenlenen yarışmaya Türkiye’deki
üniversitelerin Tasarım, İç Mimarlık, Sahne
Dekorları ve Kostümü bölümlerinden lisans ve
yüksek lisans öğrencileri katılabilecek. “İnci
Ayakkabı Ulusal Vitrin Tasarım Yarışması”nda
dereceye girenler, para ödüllerinin yanı sıra
yarışmanın sponsoru olan Teknosa ve Jules
Verne Travel&Event’den çeşitli hediyeler
kazanacak. Yarışma şartnamesi ve başvuru
formlar için: www.incideri.com
yarışmada, birincilik ödülü alan ürünün
endüstriyel üretimi de yapılacak.
Starbucks’ın Sosyal Sorumluluk Projesi
Mart 2010’a kadar, www.tac.com.tr adresini
ziyaret etmeyi unutmayın!!!
“Kumbara Tasarım Yarışması”nın başvuru
süresi 7 Şubat’a kadar uzatıldı
AvivaSA’nın ‘Geleceğin tasarımcıları tasarrufu
tasarlıyor’ sloganıyla başlattığı “Kumbara
Tasarım Yarışması”nın başvuru süresi,
öğrencilerden gelen talep üzerine bir hafta
daha uzatıldı. Endüstri Ürünleri
Tasarımı, Mimarlık ve Güzel Sanatlar
Fakültesi öğrencileri projelerini
www.tasarrufutasarlamak.com sitesine
yükleyerek yarışmaya katılabilecekler.
Birincilik ödülünün 5.000 TL, ikincilik
ödülünün 3.000 TL, üçüncülük ödülünün
2.000 TL ve mansiyonun 1.000 TL olduğu
Starbucks Coffee Türkiye, Otizm konusunda
farkındalık yaratmak amacıyla Facebook
sayfası
(www.facebook.com/starbucksturkiye)
üzerinden düzenlediği tasarım yarışmasına,
15-25 Ocak 2010 tarihleri arasında
başuruldu. Nisan ayında tüm mağazalarında
sıcak içeceklerin servisinde bardak
koruyucuları üzerine uygulanacak tasarımın
sahibi, 01-14 Şubat 2010 tarihleri arasında
facebook ziyaretçilerinin oylamasıyla
belirlenecek.
4. Beton Tasarım Yarışması için
başvurular başladı.
Belçika, Almanya, İrlanda ve Hollanda'nın
desteklediği, Türkiye Çimento Müstahsilleri
Birliği (TÇMB) tarafından gerçekleştirilen
Mimarlık, mühendislik, tasarım ve ilgili
disiplinlerden tüm öğrencilere açık
olan bu yılki konusu "Monolithic" exploring versatility' ("Yekpare" - çok
yönlülük keşfi) olarak belirlenen
4. Beton Tasarım Yarışması'na başvurular
14 Mayıs 2010 tarihine kadar
yapılabilir. Kazananlar, İstanbul'da
6 günlük uluslararası bir master
programına katılma hakkı elde edecekler.
01 İnci Deri’nin vitrin tasarım yarışması posteri.
02 Starbucks’ın otizmle ilgili farkındalık
yaratmayı amaçladığı yarışmasının posteri.
01 Kumbara Tasarım Yarışması.
09
Müzik yapmak, şarkı söylemek, dans etmek
O’nun doğasında olan şeylerdi. Kural
bozucu tavrı yalnızca müziğinde,
danslarında değil, kıyafetlerinde ve kişisel
imajında da belirgindi. Bunu “Eğer moda bir
şeyi yapma diyorsa, ben onu yaparım."
söylemiyle yarattığı sembolik giyim
tarzından okumak mümkün. Stilisti Philippe
Bloch O’nun için “Micheal modadan değil,
moda Micheal’dan etkilenmiştir. O bir
yenilikçi, bir öncüdür. Tıpkı ikonik kristal
kaplamalı eldivenleri gibi. Michael için
kıyafetler bir zevkti.” der. 1980’lerin
ortasında kariyerinin en üst
noktasındayken, keskin yüzü, uzun
bukleleri, bileklerinde biten siyah
pantolonu, beyaz tişörtü, beyaz çorapları ve
siyah kösele ayakkabılarıyla bir pop
şarkıcısının nasıl gözükmesi gerektiğinin en
iyi temsilcisi olan Michael Jackson MTV’ de
yayınlanan “Billie Jean” ve “Beat it”
videolarındaki görüntüsüyle moda ikonu
haline geldi. Yönetmen John Landis
tarafından çekilen kısa fim Thriller’da
koreografideki V hareketini cekete yansıtan
köstüm tasarımcısı Deborah Landis’ın
yarattığı kırmızı deri ceket moda tarihinde
Thriller ceketi olarak anılmakta. Thriller
ceketi fiber optik ışıklarla yeniden
tasarlayan tasarımcılar Michael Bush ve
Dennis Tompkins ise O’ nun sahnedeki dans
figürlerini ve jestlerini tamamlayan ve
Michael Jackson stiliyle özdeşleşen pek çok
kıyafete imza attılar. Michael kırmızı
ceketleri ve askeri tarzı öylesine sevdi ki
Bill Whitten’in yorumuyla bu iki özellik bir
kıyafette buluştu. Stüdyolarında Michael’ın
birebir ölçülerine göre hazırlanmış bir
mankenle çalışan bu tasarımcıları Micheal
“Bu, dünyanın giydiği, bunun üstüne çık.”
sözleriyle zorluyor, her zaman farklı olma
Popun kralı Michael Jackson’dan geriye
yalnızca müzik kaldığını düşünmek,
resmin bir parçasını görmemek anlamına
gelir. MJ’in modaya katkısı yadsınamaz.
doğaçlama dans figürleri Amerikan
sinemasının siyah beyaz müzikallerinin ve
Mickey Mouse’ın hareketlerinin erotizm ve
isyanla yüklenmiş bir senteziydi. Çocuklarla
kurduğu yakın iletişim O’nu sonunda
depresyona sokacak ağır suçlamalarla
sonuçlansa da müziği ile dünya çocuklarının
barışını vurgulayan Micheal’in dünya’da
yaşam zorluğu çeken çocuklar olduğu
müddetçe kullanmaya devam edeceğini
söylediği kol bantları ve giydiği stilize
askeri üniformalar, adeta Jimmy Hendrix’in
Vietnam savaşına tepki olarak giydiği
üniformaya benzer biçimde sembolik ve
barışçıl bir etki yarattı.
isteğini dile getiriyordu.
Böylece, modanın stiller kütüphanesinde
Micheal Jackson stili yerini
sağlamlaştırırken, Micheal da güncel
modayı iyiden iyiye yönlendirir hale geldi.
Givenchy’nin altın rengi metal zımbalı
ceketi, Louis Vuitton’un pullu eldiveni, ve
Balmain’in son koleksiyonunda Jackson
etkisini görmek kaçınılmaz. Christophe
Decarnin’in Balmain için, Kris Van Assche’in
Dior Homme için tasarladığı siyah takımlar,
pagoda omuzlu ceketler ve kristal süslemeli
smokinler güncel modanın Jackson tarzına
göndermeleri olarak dikkat çekmekte.
Michael’ın zamanında yaşayamadığı
çocukluğundan geride kalan içindeki çocuk,
dünya çocukları için duyduğu endişe ve
onlarla iletişim kurma çabası giyim
tarzındaki sembolizmi besledi.
Çocukluğunda üstünden hiç çıkarmadığı tshirtleri ile Mickey Mouse’a olan bağlılığını
sahne kıyafetlerine de yansıttı. Mickey’nin
beyaz eldivenlerini, beyaz çoraplarını ve
siyah ayakkabılarını stilinin bir parçası
haline getirdi. Bu beyaz aksesuarları
bütünleyen beyaz parmaklıkları, dans
figürlerini tamamlayan son söz gibi grafik
bir etki yaratıyordu. Diğer taraftan O’nun
Pop’un Kralı yakıştırmasından aldığı
cesaretle direnişçi bir ortaçağ savaşçısının
kıyafet kodlarını benimseyen Michael,
dizlikleri, bileklikleri, armaları ile Kral
Arthur’un ihtişamlı görüntüsünü sahneye
taşıyarak, tıpkı bir savaş oyununun
kahramanıymışçasına sahne ışıkları altında
küçük çocuklar gibi oyununu kurallarına
göre oynayıp bu oyuna kendisini
kaptırıyordu. Tavrındaki, tarzındaki ve
sanatındaki çok kültürlülük melez bir dil
yaratmasına neden olmuş, O’nun
sembolizmi hafızalarda yer eden çocukluk
kahramanlarını neredeyse yapı sökümüne
uğratarak yeni bir pop efsanesi yaratmıştır.
Öyle görünüyor ki, Michael Jackson efsanesi
geride bıraktığı değerler ve sembollerle
herkesi kendi oyununda kendi dünyasının
kral ve kraliçeleri olmaya cesaretlendiren
düşsel bir karakter olarak yaşamaya devam
edecek.
01 MJ modası sergi ve defilelerde yaşıyor.
01
10
31/01/2010
Aslı Ayşen Aydın
Dr. Asım Evren Yantaç
[email protected]
[email protected]
TAŞINABİLİR
TEKNOLOJİLER
VE ÖĞRETTİKLERİ
01
Telefondaki numaralar ayrı, bilgisayardaki
iletişim bilgileri ayrı. Evde ayrı müzik
dinlenir, arabada ayrı... Bir dönem bizleri
bölerek geçti. Ama şimdi senkronize olma
zamanı. Telefonlarımız bilgisayarlarla
senkronize çalışıyor; kartvizitlerimizi,
iletişim bilgilerimizi hatta e-postalarımızı
tekrar veya dağılma olmadan takip
etmemizi sağlıyor.
Diğer bir örnek, müzik dinleme
alışkanlığımız üzerinden: last.fm gibi
kullanıcının müzik listelerini internet
üzerinde tutan sistemler iPod’unuzla
beraber çalışıyor, iş veya ev bilgisayarı,
telefon üzerinden dinlenebiliyor, çok
yakında arabanızdan da dinlenecektir. Yani
müzik alışkanlığımızda senkronize edilip
nerde olursak olalım bize ulaştırılıyor.
İşte bu gelişmeler, bahsettiğimiz aletleri
11
Cep telefonları, müzik çalarlar... Masa
başında bile kullanması güç aletleri
hareket halindeyken, engelli koşullar
altında kullanmaya zorlanıyoruz. Hal
böyleyken, arayüzler kadar insan bedeni
de değişiyor, evrimleşiyor.
araba kullanıyorken, yolda karşıdan karşıya
geçerken, gazete okurken, ofisin kapısından
içeri girerken, otobüste ayakta beklerken
kullanmamızı gerektiriyor. Mobil teknolojik
aletleri bu hareket halindeki kullanımlardan
dolayı, çoğu zaman ayakta, sallanan bir
zeminde, tek elimiz doluyken gibi engelli
koşullar altında kullanıyoruz. Masa başında
otururken kullanma zorlukları olan
arayüzlerin benzerlerini engelli koşullar
altında kullanmaya kalkıyoruz.
önüne ilk olarak cep telefonları üzerinden
ulaştırılıyor.
En güncel örnek, yeni nesil akıllı
telefonların sahip oldukları büyük
ekranların aynı zamanda kontrol
mekanizması haline getirilip, tuş gibi katı
kullanıcı arayüz elemanlarının kısmen de
olsa ortadan kalkması. Şimdi telefon
kullanıcıları sesle komut veriyorlar,
arayüzün içinde parmaklarıyla veya elleriyle
yaptıkları jestler ile dolaşıyorlar, tek, çift
veya çok nokta dokunuşlu etkileşimlerde
bulunuyorlar.
Aslında, bu evrimi geçirebilmek için çok sıkı
bir eğitim altından geçiyoruz. Telefonun
gündelik hayatımızın önemli bir parçası
olması cep telefonlarını, bizleri teknoloji
kullanımı konusunda eğitme yolunda en
kuvvetli silah haline getiriyor. İşte bu
nedenle geliştirilmekte olan yeni
teknolojiler önce askeri, tıbbi veya deneysel
projelerle deneniyor, ama son kullanıcının
Bütün bu tecrübeyi son kullanıcıya dizüstü
veya masaüstü bilgisayar, kiosk, DVD
arayüzleri ile tecrübe ettirmek zor. Oysa her
saniye elimizde gezdirdiğimiz cep
telefonları kullanıcı için mecburi bir eğitim
ortamı yaratıyor. Hele bir de cep telefonları
için geliştirilen oyunları düşünürsek, her
türlü deneysel etkileşim deneyimi
kullanıcılara riskten uzak bir şekilde
sunuluyor. Sokakta telefonunu sağa sola
yatırıp araba kullanan, topları zıplatan,
sonraki şarkıya geçmek için müzik aletini
sallayan insanlar görmek normal bir durum
oldu. Bu yolla günümüz telefon kullanıcısı
gelecekte giyilebilir teknolojiler ve yeni
görselleştirme teknolojilerinin yardımıyla
her saniye karşı karşıya kalacağımız
sofistike etkileşim sistemlerine
alıştırılmakta.
Bütün bu eğitim sürecinin yanında,
yukarıda bahsettiğimiz gelişmelerin
alışkanlıklara, yaşayış biçimine, hatta insan
anatomisine etkilerini gözlemlemek zor
değil. Mouse ile işaret parmağı gelişen,
bileğinde kemik şekli değişen bir nesilden
sonra belki de şimdi bir yeni neslin
başparmağı gelişiyor olacak, daha sonra
önlü arkalı kullanılan aygıtlar çıkacak.
Başparmak üst arayüzü kullanırken, diğer
parmaklar alt tarafı idare edecek, diğer
parmakların tembelliği azalacak. SMS’e
dayalı telefon kullanımının hakim olduğu
zamanlarda başparmak daha çok dikey
hareket yapıyordu, şimdi dokunulabilir
ekranlarla birlikte aynı başparmak yatayda
da hareket etmeye başladı. Harekete karşı
duyarlı iPhone, Wii, kumanda gibi
aygıtlarla, arayüzler kadraja alınıp sınırları
belirlenmiş, yatay eksende ilerleyen içerik
yapılarından çıkıp, 3 boyutlu gerçeklik
algısına daha yakın arayüzler haline
dönmekte. Bu bakımdan belki de yukarıda
tanımladığımız ayakta, yürürken, araba
kullanırken olduğu gibi çeşitli engelli
koşullar altında kullanıcının çok daha rahat
etkileşimde bulunmasına imkan sağlayacak
sistemler ortaya çıkabilir.
MANİFESTO!
Geçmişin politik bildirileri, günümüzün yükselen değeri! Tasarım
dünyası arka arkaya yayınladığı manifestolar ile sürdürülebilirlik
için çağrıda bulunuyor.
Yaşamı iyileştirmek üzere uluslararası
tasarım projeleri yürüten Project H
Design’ın kurucusu Emily Pilloton da 2008
Nisan’ına geldiğimizde (anti)manifestosunu
yayınlıyor ve yeni mikro kredinin tasarım
olması, eğitimde öğretilen değerler arasında
aktivizmin estetikten önce gelmesi ve
“yeşil” tasarımın trend olmaktan çıkması
gerektiğini savunuyordu.
Merkezde Durmak...
Yük, Tasarımcının!
Gelişmeler işin sadece kullanıcı tarafını
ilgilendirmiyor. Mesela etkileşim
tasarımcısı, arayüz tasarımcısını da birebir
ilgilendiriyor. Çoğu zaman arayüz tasarımı
elemanlarını hazırlarken gerçek hayattan
metaforlar kullanırdık, şu an wii, civa
kontrollü mobil teknolojiler, kamera ile
kullanıcının hareketini takip edip etkileşim
sağlayan sistemler, günlük hayattaki
hareketi de yakından incelememiz
gerekliliğini doğuruyor.
Özet olarak bütün bu süreçlerin biz
kullanıcıları ve tasarımcıları daha önceki
gelişmelerden farkı olmadan ne kadar
yoracak bir süreç olduğunu, ama ortaya
çıkacak sonuçların insanların çok fazla kafa
yormadan, gerçek hayat tecrübelerine
dayanarak kullanacakları arayüzler
doğuracağını düşünmekteyiz. İşte bu
noktada, esas yük tasarımcılara düşüyor.
01 Nokia Morph Phone
02
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK İÇİN
02 Geliştirilen yeni teknolojiler ilk olarak cep
telefonları üzerinden ulaştırılıyor.
sürdürülebilirlik için 1000 kelimelik
manifestosu dikkat çekiyordu. Designers
Accord aktivist yapısıyla tasarım
dünyasında sürdürülebilirliğin bilinirliğini
artırmayı, yeni nesil fikir önderlerini
yetiştirmeyi, daha büyük bir etki
yaratabilmek için en iyi uygulamaları
sistemsel hale getirmeyi, yürütülen
politikaları etkilemeyi hedeflediğini
açıklıyordu. Chochinov ise dogma ve
kuralları hatırlatmasından dolayı manifesto
sözcüğünden fazla hoşlanmasa da,
sürdürülebilirlikle ilgili tasarımcılara bazı
başlıkları hatırlatma gereği duyuyordu:
“Geçicilik için tasarlamak”,
“sürdürülebilirliği daha erken öğretmek”,
“vida yapıştırıcıdan iyidir”, “iklim insandan
mühim”. ICON dergisi ise 2007
Ağustos’unda yayınladığı 50. sayısında
manifestoyu özel bir konu olarak işliyor,
Jasper Morrison’dan John Maeda’ya Rem
Koolhaas’tan Yves Behar’a kadar 50 önemli
endüstriyel tasarımcı, mimar ve küratöre
kendi manifestolarını soruyordu.
01
Toplumsal bir hareketin duyurulması veya
belirli bir düşünce üzerine kurulan bir
akımın, bir hareketin oluşunu bildiren
yazılara manifesto deniyor. 1620’de
yazıldığı ilk günden bugüne devletlerin
politik dokümanları olarak değerlendirilen
manifestolar, bu yüzden sanat akımlarının
ve mimari dünyasının da ilgi alanlarına
girmeyi başarıyor. 1909 yılında F.T.
Marinetti’nin Fütürist Manifesto’yu
yazmasıyla birlikte sanatçı, sanatla
uğraşmaktan bir adım öteye geçerek hem
sanata hem de topluma meydan okuyan ve
bu politik duruşunu teatral bir tavırla
sergileyen bir kimliğe sahip oldu.
Taut da düşüncelerini 1920 yılında
“ciddiyete yeter artık” diyerek dile getirmiş,
makam ve unvana karşı çıkan sesiyle şeffaf
ve sonsuz mimarlığa çağrıda bulunmuştu.
Benzer Serzenişler
Walter Gropius, 1919 yılında Bauhaus
okulunu kurarken kaleme aldığı
manifestonun onbeş yıl gibi kısa bir sürede
Nazi rejimine kurban gideceğini
öngörememiş olabilir ancak 20 yy.ın
mimari, endüstriyel tasarım, sanat ve şehir
planlamacılığı gibi birden fazla disiplinini
etkilemeyi başardığı şüphe götürmez. Türk
mimari tarihinde önemli izler bırakan Bruno
Tasarımın dönüştürücü gücüne ve
beraberinde getirdiği pozitif etkisine inanan
tasarımcı Bruce Mau, 1998 yılında
yayınladığı “Incomplete Manifesto” ile
meslektaşlarının da benimseyebileceği
değerleri 43 maddede sıralıyordu. 1964
yılında İngiliz grafik tasarımcısı Ken
Garland öncülüğünde kaleme alınan “First
Thing First” manifestosu da benzer serzeniş
20. yy.ın başında yaşadığı popülerliği
yüzyılın ortalarına doğru kaybeden
manifesto furyası yerini geçici de olsa iş
dünyasının vizyon ve misyonuna bırakırken,
yüzyılın sonunda tekrar canlanıp eski parlak
günlerine geri dönüyordu.
ve günün koşullarına göre yapılan ufak
güncellemeler ile 1999 yılının son
çeyreğinde Adbuster Dergisi’nin
önderliğinde yeniden gündeme
getiriliyordu.
Amerikalı bilim-kurgu yazarı ve fütürist
Bruce Sterling ise, “3 Ocak 2000”
manifestosunda küresel ısınmayla bağlı
olarak, hükümet, endüstri ve birey
seviyesinde yapılması gerekenlere yönelik
önerilerini sıralıyordu. Milenyumun ilk
günlerinde kaleme aldığı yazısıyla
sürdürülebilirliğe dikkat çeken Sterling,
mevcut sistemin insanoğlunun isteklerini
doğru şekilde tatmin etmediğini göstermek
için yeni malzemelerden yeni ürünler
üretmek, maddi bağımlılıkları bilgi çağının
sunduklarıyla değiştirmek gerektiğinin altını
çiziyordu.
2007 yılında geldiğimizde hem Designers
Accord’un hedeflediği amaçlar hem de önde
gelen tasarım bloglarından Core77’ın
editörü Allan Chochinov’un tasarımda
Allan Chochinov’un da belirttiği gibi
gözümüzün önünde olanı yazmak kolay ve
bu yüzden manifesto yayınlamak pek de zor
olmasa gerek. Ancak bugüne kadar sanat,
mimari ya da tasarım dünyasının hem
kimliklerini hem politik duruşlarını
sergilemek üzere açıkladıkları fikirlerin
hafife alınmaması gerekir. Bu nedenle,
sadece belirli bir kesime ya da endüstrilerin
beklentilerine yönelik ürün tasarlamaktan
öte sürdürülebilirliğe ve küresel sorunlara
çözüm üretmeye çalışan ve mevcut düzenin
böyle gidemeyeceğini savunan
manifestolara daha fazla kişinin sahip
çıkması ve altına imza atması şart. Görsel
iletişim tasarımcısı Mario Piazza’nın da dile
getirdiği gibi “Manifesto, tasarımın
deklarasyonudur. Yeni proje olarak
karşımıza çıkan çalışmalar aslında günlük
hayatımızın sürekli inove edilmesidir. Bu
yüzden tasarımcı hayatın tam da
merkezinde yer almalı ve tüm sosyal
değerlerimiz, projelere yedirilmiş olmalı.”
Kısaca, hâlâ üstünde yaşayabileceğimiz bir
gezegenimizin ve uygarlıkların var
olabilmesi için manifestolarda yer alan
ilkelerin 5 duyumuz kadar kuvvetli hale
dönüştürülmesi ve tüm iş yapış
şekillerimizin buna göre yeniden
düzenlenmesi kaçınılmaz hale geliyor.
01 Patrycja Zywert’in manifestosu.
12
31/01/2010
13
Gözde Tüfekçi
[email protected]
SANAL ALEMDE SÖZÜ GEÇEN
ALTERNATİF TASARIM BLOGLARI
Tasarımın sanal mecradaki hızına erişmek neredeyse imkansız. Her geçen gün yeni bloglar ekleniyor, portallar çoğalıyor. Ancak
sadece “güçlüler” hayatta kalmayı başarıyor ve kendi kitlelerini yaratıyor. Siz, amatör girişimlerle zenginleşen internet tecrübenizin
keyfini sürerken, oyun devam ediyor. Alternatif adresler kazanıyor! Bize kalansa rehberlik edecek küçük bir liste hazırlamak oluyor!
Made in England
by Gentlemen
Gregory Wood
Yanko Design
2002 yılında Takashi Yamada tarafından
web alemine hediye edilen “Yanko Design”;
endüstriyel tasarımdan konseptlere,
mimarlıktan moda tasarımına, tasarımın
tüm uzantılarını kapsayan bir web magazin.
Uzakdoğu kökenli tasarım portalının,
doğduğu topraklar gereği teknolojiye ayrı
bir ilgisi var. Varoluşunu, en yeni ve
keşfedileni sunma üzerine kuran yayın,
hızla yayılan takipçileriyle, yaklaşık
590.000 ayrı kullanıcıya sahip bir
topluluğu temsil ediyor. Tasarımla ilgili
birçok konuda yazının eklendiği sitede,
beğenilen ürünlerin satıldığı bir de dükkan
mevcut. Aynı zamanda Technorati.com’un
en çok okunan 100 blog listesinde yer alan
Yanko Design, günlük 26.000 katılımcı
tarafından izleniyor ve her ay 3 milyon
sayfada görüntüleniyor.
www.yankodesign.com
Yazdıklarını tasarlayan hararetli
bloggerlardan bir diğeri de Greg Wood.
Birçok kişinin internette klasik yöntemlerle
içerik ürettiği ve bunlardan sadece küçük
bir topluluğun tasarımcı olduğu
gerçeğinden hareketle yola çıkan tasarımcı,
kendi web sitesinde hazır blogger araçlarını
kullanmayı reddederek başlıyor serüvenine.
Bir internet tasarımcısı olarak, bu
yaklaşıma herhangi bir özrü olamayacağını
söyleyen Wood, yazdıklarını tasarlıyor ve
bu yolla her seferinde içeriğe uygun
görünüm üretiyor. Farklı konu girişleriyle
oluşturulan ana sayfada, tek bir metne ve o
metne gelen yorumlara yer verilirken, konu
içeriğine göre sayfa tasarımı değiştiriliyor.
Web sitesinde tasarımla doğrudan veya
dolaylı olarak ilişkisi bulunan pek çok
konuda yazı paylaşılıyor.
www.gregorywood.co.uk
Smashing Magazine
Smashing Magazine, 2006 yılında yayına
açılan ve web tasarımı konusunda
özelleşerek hızla gelişen bir tasarım portalı.
Amacını; okuyucularını son trend ve web
geliştirme teknikleri konusunda
bilgilendirmek olarak tanımlayan yayın,
sürekli yenilenen bir yapıdan çok, kaliteli ve
Cargo Collective
Profesyonel tasarımcı kitlesiyle, ücretli
hizmet sunan portallar arasından sıyrılan
Cargo Collective, tasarımcıların genellikle
portfolyo yaratmak için kullandığı bir aracı
portal niteliğinde. Network yaratarak
tasarımcı bankası işlevini sürdüren site,
tasarımcı işlerinin portfolyolarında
depolanmasına ve aynı zamanda güncel
sayfada yer alarak diğer üyelerle anında
paylaşmalarına imkan tanıyor. Diğer
tasarım portallarının aksine, ücretli
olarak üye olunabilen yapısı, bazı
tasarımcılar tarafından kontak kurma
ve iş alma yöntemi olarak
konumlanmasına yardımcı olurken, ana
sayfasında yer verdiği, öne çıkan web
siteleri ve projeler bölümleriyle de kolektif
yapısının altını çiziyor.
www.cargocollective.com
doğru bilgi aktarmayı önemsiyor. Son
dönemde kendi yazılarının yanı sıra, benzer
içerikle yayın yapan blogları da bünyesine
katarak “Smashing Network” çatısı altında
toplayan Smashing Media ekibi, bir
komünite yarattı; web alanındaki
tecrübenin paylaşılmasına katkıda bulundu.
Portalda, program dersleri, kodlama dilleri
ve fontlar gibi bilgiler bulmak mümkün.
www.smashingmagazine.com
Made in England by Gentlemen, çılgın
illüstratör Cookie’nin kişisel tasarım blog’u.
Kendi portfolyosunda yer vermediği
çalışmalarını web ortamında paylaşan
Cookie, kendini, tasarımcı, illüstratör ve
durum maceraperesti olarak tanımlıyor.
Zamanının büyük bir bölümünü görsel
açıdan ilginç ve ilham verici nesneleri
fotoğraflayarak geçiren tasarımcı, sahibi
olduğu made-in-england isimli portal
yoluyla, ilgi çekici bulduğu birçok ürün ve
desen örnekleri sunuyor.
İllüstrasyonlarından oluşan portfolyosuna da
yer verdiği sitesinde, grafik tasarımdan
günlük tasarım deneyimlerine kadar birçok
gözleme yer veriyor.
www.made-in-england.org
Jason Santa Maria
Grafik tasarımcı Jason Santa Maria’nın
tasarım blog’u, sanat yönetmenliğine dair
online bir deneyim. “Yazıyı tasarlamak”
üzerine kurulu tasarım alanlarından oluşan
sitede, yazının içeriği de görüntüsü kadar
tasarlananlar arasında . Her yazının aynı
sayfa düzeninde görüntülenmesindense,
içeriğin ihtiyaçlarına göre şekillenmesine
olanak veriyor. Portalda, tasarımcının
portfolyosunun yanısıra web
tipografisinden makalelere, birçok alanda
yazı ve yardımcılar bulabilirsiniz.
www. jasonsantamaria.com
SwissMiss
Jason Kottke
İlk blogger’lardan sayılan Kottke’nin 98
yılında kurduğu yayın, yaratıcısının
wikipedia sözlüğünde yer almasına neden
olan ve alternatif popüler olarak
nitelendirilen bir başarı kaynağı. Blog’un
başarısı, kimilerine göre, aslen web
tasarımcısı olan Kottke’nin, blog dünyasına
adım atmasıyla birlikte ünlenmesi bağımsız
gazeteci kimliğine bürünmesine neden olur.
1 yılı aşkın bir süre boyunca tam zamanlı
işinden ayrılıp sadece blog yazarlığıyla
hayatını sürdürmesine bile neden olan
özelliğinin, blog sayfalarına yansıması da
kuşkusuz gecikmez. Sitede, blog sahibinin
“renkli” hayatının aksine bir görüntüyle
karşılaşıp şaşkınlığınızı gizleyemesiniz de,
tasarımcının font alanındaki çalışmalarının
yansıması sayılabilecek yazısal bir
anasayfa yaklaşımın ardındaki içerik,
yaşama dair çok geniş konu aralığıyla
renklendirmeyi başarıyor zihninizi.
www. kottke.org
Dustin Curtis
Kullanıcı arayüzleri tasarlayan Dustin
Curtis’in kendi adını taşıyan kişisel blog
sayfası, sizi ilk etapta bir içerik listesiyle
karşılıyor. Klasik bir görünümün arkasına,
her bir başlık için ayrı ayrı tasarladığı
sayfaları gizleyen tasarımcı, konu
başlıklarına giriş yaptığınızdan itibaren
Bireysel blog SwissMiss, tasarımcı Tina
Roth Eisenberg’ın ilham aldığı seçkilerinden
oluşan bir alan. Tasarımcının 2005 yılının
Mart ayında, kişisel görsel arşivini yaratma
isteğinden hareketle kurduğu site, 4 yıl
içinde -kendisinin bile!- şaşırarak izlediği
hızlı bir ivmeyle sık takip edilen tasarım
yayınları arasına girmeyi başarıyor.
Eisenberg, sahibi olduğu tasarım ofisiyle
aynı adı taşıyan portalında, genel geçer
tasarım sınıflandırmalarının aksine, “beni
düşündüren”, “beni güldüren” gibi yaşamın
içinden tanımlamalarla ifade ediyor
kendini. Günlük hayata yakın duran, birçok
tasarıma erişebileceğiniz sanal bir mekan
olarak kurgulanmış. Sık sık güncellendiğini
ve bu sayede daha “tüketilesi” ürünlere de
yer verebildiğini söylemekte fayda var.
www.swiss-miss.com
metnin ihtiyaçlarına göre içeriğini
dolduruyor. Açtığınız andan itibaren yazıyla
ilgili ilk izlenime sahip olabileceğiniz
şekilde tasarlanan sayfalar, yazının
içeriğinden ipuçlarıyla sergileniyor. Curtis
alanında, kendi hayatına dair bilgilere yer
verirken, diğer okuyucuların beğendikleri ve
yorumlamak istedikleri konular üzerine de
bir alan yaratıyor.
www.dustincurtis.com
14
31/01/2010
Banu Alpay
G. Şanel Şan
[email protected]
[email protected]
VİTRİN NE İŞE YARAR?
Sanal alışveriş popülerleştikçe, vitrinlerin konumu değişiyor. Yoksa artık, markalar
hami, vitrinler sanat sergileme mekanı, müşteriler ise sanatsever mi oluyor?
Beyin enfaktüsü geçirmiş hastalarda, beynin
zarar görmeyen alanlarının geliştirilmesi ve
belli görevlerinin tekrar hatırlatılması ile
kaybedilen belli yetilerin tekrar hastaya
kazandırılabileceği kanıtlandı. Zihinsel
gerilemeye karşın Q10, cinseng gibi
vitaminlerin yanı sıra doktor reçetelerinde
dahi görülmeye başlayan oyunlar
tasarlandı. Söz konusu oyunlarda amaç
beynin üst düzey bilişsel aktiviteleri
yöneten prefrontal lobarının aktif tutulması.
Puzzle’lar, kelime oyunları, bulmacalar,
Sudoku alışa geldiğimiz beyin
egzersizlerinden bazıları. Bunların yanı sıra,
Wii, Play Station gibi oyun konsolları ve cep
telefonu gibi günlük hayatta sürekli
kullandığımız el cihazlarına yüklediğimiz bir
çok oyunun beyin nöronlarını çalıştırarak ve
aralarındaki bağlantıyı kuvvetlendirerek
beyni zinde tuttukları öne sürülüyor. Bu
teori henüz kesin sonuçlara dayanarak
kanıtlanmış olmasa da başarı gösterdiği bir
çok nokta var.
01
Kimi zaman rengin gözünden yararlanan,
kimi zaman aydınlatma ile kimliğine
kavuşan, kimi zaman farklı bir malzeme
kimi zaman ise alternatif mobilyalarla
canlanan vitrin tasarımlarının amacı ürünsatış ilişkisinden, marka-söylem ikilisine
dönüşmüş gözüküyor. Markaların sadece
“ürün” değil “yaşam tarzı” da sattıklarını
belirterek “sürekli müşteri” kazanmayı
amaçlaması da vitrinlerin değişim ve
gelişimindeki katalizörlerden oldu
muhakkak. Kopya, taklit hatta halk arasında
çakma tabiri ile benzerlerinden yüzlercesi
sokaklarda boy gösteren “ürün”lerin
satıldığı bir mağaza yerine, sıra dışı bir
kimlik, orijinal bir slogan ve benzeri
bulunmayan vitrini ile görenleri bir düşünce
yolculuğuna çıkaran bir mağazadan alınan
“ürün” alıcısına kendisini özel hissettiriyor.
Bilişsel beyin egzersizinin, ne formatta
olursa olsun amacı beyni, fiziksel egzersizin
kasları uyarması gibi sürekli bir
stimülasyonda tutmak. Özellikle 2. Dünya
Savaşı sonrasında doğmuş jenerasyonun
üzerinde bulundurduğu Alzheimer riskini
azaltmak bahanesi ile geliştirilmiş birçok
oyun 7’den 70’e çok kişinin ilgisini
çekmekte; öyle ki, bu endüstri şu anda
katlanarak büyüyen bir araştırma bütçesine
sahip. Bunun sadece bir pazarlama taktiği
olduğuna inanların antitezlerine karşın
gösterdiği yararlar ise şöyle:
02
Tüketim toplumunun temellerinin atıldığı
dönemlerden bu yana, vitrin bir mimari öge,
gösteri alanı ve cazibe merkezi olarak hep
yaşamlarımızın bir bölümünde var oldu.
Özellikle “alışveriş” kavramının alışverişten öte, bir prestij, statü sembolü hatta
egzersiz ve keyif etkinliğine dönüştüğü son
20 yılda mağazalar ve alışveriş merkezleri
de sosyal hayatın önemli mekanları haline
gelirken, bu merkezlerin içinde, satıcı,
satılan ürün ve alıcı arasındaki tüketim
üçgeninde kimi zaman aracı kimi zaman
“arada olan” “vitrin”in önemi arttı. Artan
tüketim hızı ile paralel büyüyen pazarın bir
süre sonra tekrara düşmesi, rekabet için
alternatif yollar aranmaya başlaması ve
“tasarım” kavramına verilen önemin
yükselişi ile beraber pek çok reklam ve
iletişim stratejisini de kapsayan bir alan
olan vitrin, tasarımına kavuştu.
Aktif Mücadele
04
03
Bu “benzeri olmayan” sıfatı eklenmiş
vitrinler, modanın dışında, enstalasyon,
sahne tasarımı, heykel, tiyatro gibi farklı
disiplinlerin dillerini de içine alarak
farklılaşma yoluna gidiyor. Bu özellikleri ile
vitrinler acaba geleceğin sanat galerileri
olmaya aday mı sorusu akıl kurcalıyor.
Sanatçı ve tasarımcılara destek veren marka
sahipleri yeni “hami”ler, vitrinler yeni sanat
sergileme mekanları, müşteriler yeni
“sanatseverler” olabilir mi? İnternetin dev
kütüphanelerin yerini aldığı, e-maillerin
birincil iletişim yollarından biri haline geldiği,
insanların bir kafede değilde networkler
üzerinde buluştuğu, alışverişleri “e-”
yöntemlerle gerçekleştiği, sanat ve tasarım
nesnelerinin görülmez bir hızda tüm dünyaya
aynı anda yayıldığı küresel bir dünyada
sorunun cevabı “evet”e yakın duruyor.
Sanat ve tasarımın dilini kullanan
15
vitrinlerde, popüler akımların izlerine
rastlanıyor. Renkleri ile öne çıkan vitrinler
pop art yaratımlara benzerken, farklı ışık
kaynakları ile aydınlanan, nokta ışıkla ürüne
dikkat çekilen, tamamen karanlık bırakılıp
mekansız mekana dönüşen kısaca ışığı
kullanan vitrinler empresyonist bir hava
kazanıyor, ürün ve mobilya kullanımı ile
şekillenenler enstalasyon sanatına
gönderme yaparken, çeşitli performanslara
sahnelik edenler performatif sanatı içine
alıyor, hepsinde ortak nokta ise “kusursuz
denge”, ne çok karmaşa, ne eksik kalma, bir
nevi altın oran.
tasarımcılarıyla ortaklıklar kuran Türk
firmalardan YKM, İnci, Boyner, Vakko, Mudo
Concept konuya ilişkin üniversite
öğrencileri arasında tasarım yarışmaları
düzenliyor, kimi zamanda kendi vitrinini
çeşitli performanslara adıyorlar. Çoğunlukla
ilgili üniversitelerin güzel sanatlar
fakülteleri öğrencileri arasında düzenlenen
bu yarışmalarla vitrin tasarımı alanına
dikkat çekildiği gibi genç tasarımcıları
teşvik ederek mesleki gelişimlerine de katkı
sağlanıyor.
Dünyada artan bir trend haline gelen, pek
çok tasarımcının yorumu ile dikkat çeken
vitrin örneklerine ülkemizde de rastlıyoruz.
Pek çok uluslarası firmanın yanı sıra
konuyla yakından ilgilenen, vitrin
02 Westwood için tasarlanan Selfridge vitrini
01 Ginza’da yer alan Wako vitrini
03 Ginza’daki bir başka vitrin...
04 YKM’nin vitrin tasarım yarışması posteri
Endüstride bilişsel oyun tasarımı
konusunda önde gidenlerden Luminosity
oyunları, kullanıcının odaklanma sürecini ve
çevresel görüş duyusunu geliştiriyor. Xbox,
Play Station gibi bir çok konsolda da
karşımıza çıkan aksiyon oyunlarının yararı
ise kişinin görsel duyusunda kontrast
duyarlılığını arttırıyor olması. Kontrast
duyarlılığı kişinin gri gölgelerde dahi en
ufak hareketi algılayabilmesi anlamına
geliyor ve gece görüşünde büyük önem
taşıyor. Bu sorun lens, ameliyat, gözlük gibi
cozümlerle düzeltilebilmenin yanı sıra
ayrıca aksiyon oyunlarının da bu konuda
yaşla gelen gerilemeyi azalttığı Rochester
Üniversitesi’nin araştırmalarıyla kanıtlandı.
MS Technology Collaborative (Multipl
Skleroz Teknoloji Ortaklığı) beynin görme,
konuşma, yürüme gibi fonksiyonları
üzerindeki kontrol kabileyitini bozan MS
rahatsızlığına sahip hastalara özel
tasarlanmış ve bilişsel zihni zorlayan online
MyBrainGames oyunlarını tasarladı.
Hastalarda görülen hatırlama, odaklanma,
dikkat verme, organize etme, planlama, ve
problem çözme gibi yetilerin kaybolmasına
karşı beyni bu konuda zorlayan oyunlar
içeren bir websitesi. Tasarımında dikkat
edilen en büyük unsurlardan biri ise
İŞLEMEYEN
DEMİR
PASLANIR
01
Bir kaç sene öncesine kadar aksi düşünülürken artık beynin gerekli
egzersizler yapıldığı sürece her yaşta yeni hücreler üretebildiğine
inanılıyor. Radyoloji ve kemoterapiye maruz kalmış çocuklardan,
olası Alzheimer hastalarına, pek çok değişik nörolojik bozukluğa
karşı zihinsel aktiviteyi geliştirici oyunlar tasarlanmakta.
hastaların rahatsızlıklarının duyularında
yarattığı zarara göre oyunun ara yüzünü ve
kontrol noktalarını ayarlıyabiliyor olması.
Accecibility Toolbar (erişirlik araç çubuğu)
sayesinde kullanıcı yazı karakterinin
büyüklüğünü, renk tezatlığını, yazı
kalınlığını ve el-klavye kullanımındaki
limitlerini kendi hareket, duyu limitlerine
göre ayarlayabiliyor. Bu örneklerin yanı sıra
odaklanma problemi çeken hiperaktif
çocukların kısa dönem hafızalarını
geliştiren, savaş gazisi ve beyin enfaktüsü
geçirmiş askerlere itafen görsel korteksi
kullanarak görme duyularını stimüle eden
oyunlara rastlamak da mümkün. Bilinçli
tasarlanmış beyin oyunlarının yanı sıra aynı
zamanda endüstri devi Nintendo popüler
oyunu Brain Age’in bilişsel gelişime dair bir
araştırmaya dayalı olmasada zihinsel
oyunların tüm yaştan insanların ilgilisini
çektiğini savunuyor. Bu oyunların sosyal
ağlara olan dağılımı da zaten bunu
kanıtlıyor. Kim kimden zeki, beyin yaşını
arkadaşlarınla paylaş tarzı motolarla
kendilerini pazarlayan bir sürü oyun
sitesinin genç nesle hitap eden
popüleriteleri kaçınılmaz.
02
03
Bilinen ve herkes tarafından savunulan bir
gerçek var ki fiziksel ve beyinsel egzersiz
her formu ile makbul ve önemli olan
mücadeleyi aktif tutmak. Bilimi, tasarımın
her dalını bir araya getiren bu oyunların
oluşmasındaki ana sebep bir kesim
tarafından biraz daha para kazanmak olarak
kabul edilse de tasarlanmak uğruna
tasarlanmış ve anlamsızca para harcamayı
körükleyen bir sürü başka üründen daha
zararlı olamaz. Oyunların çocukçu
tasarımları kimilerinin ilgisini çekmese de
önemli olan pozitif negatif ilişkisi yada
tipografik kurallar değil. Çok geniş bir yaş
yelpazesini ve bir çok duyusal farklılığı da
dikkate alarak tasarlanmış bu oyunları
deneyerek bir iki matematik sorusu
çözmenin hafıza oyunları oynamanın,
kelime oyunları ile bi nevi çoçukluğumuza
geri dönerek vakit geçirmenin kime ne
zararı olabilir ki?
01-02-03 Beyin geliştirme oyunları; “Wii
Brain Academy”, “Lumosity” ve “Who has the
biggest brain”
16
31/01/2010
Erdem Dilbaz
Eray Çaylı
[email protected]
YENİ EYLEMLER
TASARLAMAK
[email protected]
Evsizlerin kendi giysileriyle podyuma
çıkarak anlaşılan dilden kendilerini ifade
ettiğini düşünün... Ya da boş dövizler
taşıyan kalabalığın “hiçbir şey!” için
haykırdığını... Yaratıcı mı dersiniz?
“Dünyanın” ayaklandığı zaman olarak
1960’dan 1980’e kadarki zaman aralığını
işaret edebiliyoruz. Amerika, Avrupa değil
bir tek; hemen her yerde değişim isteniyor.
İran’da 1979’da yaşanan İslam devrimi dahi
o dönem herkesin iyi kötü bazı hakları
almak için ortalığı ayağa kaldırdığını
gösteriyor. Hepsi de gereklilik olarak
önümüze sunulan politikalara bizim
katkımız oluyor.
Devasa kitleleri ilgilendiren sosyal
adaletsizlik, barış talebi, hak arama
mücadeleleri 1980’den soğuk savaşın yavaşça
sönmeye başladığı tarihlere doğru azalıyor.
Tüketim toplumu klişe olmaya başlıyor.
Kabulleniliyor. Artık bu dönemden sonra
kitlelerin liberal ekonomiyle kazandıkları yeni
kimlik söylemleri ile bireyselleşen
toplulukların sesi makro düzeyde çıkamıyor.
Bir iki örnek verebilirsiniz; yeterli mi?
Sesinizdeki umuda inanan kaç kişi kaldı? Bir
önceki dönemi gölgede bırakabilir mi
yaptıklarınız? Belki insanlar barış
söylemlerinden umutlarını yitirdiler, belki de
sistemin karşısında değil içinde durmaya
çalıştılar. Kim bilir? Hak arama
mücadelelerinin ortak söylemleri olan barış,
kardeşlik ve eşitlik tavrı o ilk çıktığı güne
gömülüyor. Saygımızdan barış, kardeşlik ve
eşitliği eylemlere katıyoruz. Yoksa hepimiz
farkındayız karşıt söylemin taleplerimizi
yaşatmak için varolduğundan.
Eylemceli Bir Gün!
Haliyle kalabalıkların biraraya gelerek klasik
bir ‘eylem koymalarının’ anlamı eskiye
kıyasla olmuyor. Hele de dijital yaşama
adapte olmuş, kapitalizmin ürünlerini renkli,
faydalı ciciler olarak gören yeni nesiller için
eylemler saygı duyulan ama umudumuzu
bağlayıp kendimizi feda edeceğimiz davalar
değil artık. Zaten, hele de bizim ülkemizde,
devletler / hükümetler / insanlık öyle
katmerli ki bu eylem tipine bir gıdım laf
işlemiyor kimseye. Bir konuya dikkat çekmek
için yeni yöntemler geliştiriliyor. Yeni eylem
teknikleri planlanıyor. Tüm toplum değil de
böyle ufak gruplar sokağa sahip çıkmaya
başladıkça da kamusal alan değer kazanıyor.
Kamusal alanda yapılan eylemler de içerik
açısından zenginleşiyor. Güle oynaya,
dansla, müzikle, yeni medya teknolojileriyle
insanlar dertlerini anlatıyor. İsteklerini
çoğunluğa kabul ettirebiliyorlar. Dönem artık
düz ritmlerle kalabalıkları ayaklandırmak ve
makro problemlerin peşinden milyonların
ayaklanması dönemi değil. Dönem, zekice
düşünülmüş çoğulcu katkının
sağlanabileceği eğlenceli eylemleri kamusal
17
Profesyonel hayata adım atmak üzere olan
tasarımcı adaylarına verilen öğütlerin başında
gelir: 'Müşteriye en az üç alternatifle gidin.'
Tipik bir tasarım sürecinin ilk evrelerinde
gerçekten de mümkün olduğunca fazla
alternatifle yola çıkılır. Ancak sona
yaklaşıldıkça üzerinde tartışılan fikirlerin
sayısı azalarak teke düşerken, elde kalan bu
tek fikrin de kusursuz niteliğe ulaşmasına
ilişkin beklentiler doğar. En nihayetinde,
sanayi ve ticaret dünyasına iş yapan
tasarımcının esas görevi 'seri üretilecek' ve
dolayısıyla 'hata kaldırmayacak,' tek, 'özgün'
bir fikir çıkartmak değil midir?
Geleneksel bir tasarım sürecinin seyri
böyleyken, son zamanlarda tasarımın çeşitli
dallarından gelen profesyonellerin farklı bir
yaklaşımı benimsedikleri görülüyor. Söz
konusu tasarımcıların ilgisini çeken,
endüstriyel yöntemlerle kopyaları seri
üretilmek üzere 'müşteri'ye sunulan 'tek' ve
'kusursuz' fikirler değil. Onlar tam tersine,
geliştirdikleri tüm tasarım fikirlerini
kusurlarıyla da olsa gerçeğe dönüştürmenin
peşindeler. Süreçlerini tam da bu nedenle
olabildiğince seri bir şekilde tamamlıyorlar.
Böylece 'seri' sıfatını, sistematik bir verim ve
kusursuzluk çağrışımlarıyla kullanan
endüstriyel lugattan çalarak hoşlarına giden
fikirleri hızlıca hayata geçirmelerini sağlayan
bir sezgiselliği nitelemek üzere stüdyo/atölye
jargonuna armağan ediyorlar. Bu da yaratıcı
süreçlerinin odağını 'seri üretim'den 'seri
tasarım'a kaydırıyor.
alana taşınma dönemi.
Bu tip aktivistliğin ilgi çekici olması
açısından en iyi örneklerinden biri Helsinki’de
ortaya çıkan Complaints Choir (Şikayet
Korosu): Tellervo Kalleinen ve Oliver KochtaKalleinen tarafından geliştirilen proje Fince
Valituskuoro kelimesinden geliyor. Bir grup
insanın aynı anda birşeylerden şikayetçi
olması durumu. Şikayet Korosu farklı
kıtalarda birçok kentin misafiri olmaya devam
ediyor. Gittiği yerlerde açık çağrıyla koroya
katılacak kişilere ulaşıyorlar. Herkesin
şikayetini dinliyor, bir yere yazıyorlar.
Ardından ekipteki müzisyenle beraber bu
şikayetleri belirli bir harmoniye oturtmaya
01
çalışıyorlar. En nihayetin, provalar bitince de,
tüm katılımcılar halka açık bir mekanda
hazırladıkları parçayı söylüyorlar. Kimi bira
fiyatlarından şikayet ediyor, kimi kent
yöneticilerin pasifliğinden dem vuruyor.
Türkiye’de cˇu'm„a* (Contemporary Utopia
Management) organizasyonuyla yürütülen
proje, ne yazıktır ki, MİAM bahçesinde son
buldu.
İlgi çekici diğer bir eylem de 2003 yılında
Kelly Mark’ın gerçekleştirdiği ‘Demonstration’.
30 kişi, 2 saat süre boyunca ‘hiçbirşey’
yapıyorlar. Ellerinde tamamen boş dövizlerle,
onlara dik dik bakan sahte polisleriyle,
yürüyen kalabalık sürekli olarak “Ne
SERİ ÜRETİM FİKİRLER
SERİ ÜRETİM TASARIMLARA KARŞI
Sanayi ve ticaret dünyasının tasarım sürecinden geleneksel
bir sonuç beklentisi var: Seri üretilmek üzere geliştirilen 'özgün'
ve 'kusursuz' tasarımlar. Peki tasarımcı enerjisini 'seri tasarım'
süreçlerinin yol açtığı özgün kusurlarıyla sevilecek tasarımları
hayata geçirmek için kullanırsa ne olur?
Kusurlar Güzeldir!
istiyoruz... Hiçbirşey” – “Ne zaman istiyoruz...
Şimdi!” – “Niye istiyoruz... Bilmiyoruz!”
diyerek eylemlerini gerçekleştiriyorlar.
Sokaktakiler haliyle ne tepki göstereceklerini
bilemiyorlar, soru işaretlerini düşünüyor.
Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) ve sanatçı
insiyatiflerinin genel problemi hazırladıkları
eylemlere konu olan kişileri eyleme dahil
edememeleri oluyor. Evsizler için eylem
yapıyorsunuz; hali vakti yerinde insanlar
katılıyor. İşçiler için eylem yapıyorsunuz;
eyleme katılanlardan yarıdan fazlasının derdi
değil bu konu. Çevre diyorsunuz; ağacın
dibine tükürerek gelinebiliyor eyleme. New
York (Nevşehir) menşeli Right to the City
ekibi ise bu probleme çare bulmuş. Kentin
ekonomik ve demokratik haklarını paylaşmak
adına hak sahiplerine ulaşıyorlar ve onları da
eylemlerine dahil ediyorlar.LGBT ve evsizlerin
haklarını aramaları için eylemler tasarlayan
ekip ilgili kişileri eylemlerine dahil edebiliyor.
Örneğin evsizlerin yaşadığı bölgeyi
mutenalaştırmak isteyen belediyeye, o alan
içinde, evsizler kendi giysilerinden yaz – kış
kreasyonlarını podyumda yürür gibi herkese
sunuyorlar. Dertlerini karşısındaki kişilerin
anlayacağı dile yüceltiyorlar. Bu ironi de ses
getirmeye yetiyor. Kitlelerin buluşması
gerekiyor. Yoksa eylemler bir grup insanın
tatmin olmasını sağlıyor; etkilerini ilgililer
göremiyor.
01 Eylem yaparken fark yaratmanın yolları...
Bahsettiğimiz yaklaşıma verilebilecek ilk
örnek İsrailli tasarım stüdyosu Godspeed'in
"speed-furniture" (hız mobilyası) adlı mobilya
serisi. Tasarımcılar, yalnızca bir saat
içerisinde tasarlayıp ürettikleri bu
mobilyalarda malzeme olarak Tel Aviv'deki
marangozlardan topladıkları atık ahşap
parçalarını kullanıyor. Yine mobilya tasarımı
alanından bir diğer örnek ise Martino
Gamper'in "100 Chairs in 100 Days" (100
Günde 100 Sandalye) projesi. Tasarımcı,
Godspeed'inkine benzer bir yöntemle,
Londra'da iki sene zarfında topladığı atık
mobilya parçalarından yepyeni sandalyeler
yaratmış. Süreç kapsamında söz konusu
parçaların kimini olduğu gibi kullanırken, bır
kısmının üzerinde de onlar için tasarladığı
yeni rollere uygun değişiklikler yapmış.
Biraz alan değiştirerek örneklere grafik
tasarımıyla devam edebiliriz. New York
merkezli tasarımcı Şerifcan Özcan onbir
saatte tasarladığı onbir işi içeren “Ten Plus
One” (On Artı Bir) adını verdiği bir portfolyo
üretmiş. Özcan, o dönem devam etmekte
olduğu master programı kapsamında
tamamlaması gereken portfolyosunda yeterli
sayıda proje yer almadığını farkedince bu
yönteme başvurduğunu söylüyor. Ne ironiktir
ki, birer saatte hayata geçirdiği bu fikirler
arasında yer alan bir konserve ambalajı
tasarımıyla ilgilenen bir müşteri bile çıkmış.
Gördüğümüz gibi, 'seri tasarım' olarak
01
02
adlandırabileceğimiz yaklaşımın izlediği tipik
bir süreç, kısa/kısıtlı bir zaman dilimi
içerisinde baştan sona tasarlanıp üretilen
işlerle sonuçlanıyor. Doğal olarak, böylesi bir
yaklaşım dahilinde 'tasarım' ve 'üretim'
safhaları iç içe geçerken, 'prototip' ve 'bitmiş
ürün' kavramları arasında da pek bir fark
kalmıyor. Evet, bu yaklaşımın 'seri üretim' için
tasarlanan 'bitmiş ürün'lerin sahip olduğu
varsayılan kusursuzluktan ödün verildiği
söylenebilir. Ancak, her biri özgün birer
tasarım süreci sonucu ortaya çıkan 'seri
tasarım'lardaki karakteristik kusurların çoğu
kez 'artı değer' olarak ön plana çıkarıldığını
dahi görüyoruz. 'Seri tasarım' yaklaşımı, tam
da bu nedenlerle sanat, zanaat ve tasarım
arasında bir yerlerde konumlanıyor.
Peki, 'seri tasarım' herhangi bir eleştirel
damardan besleniyor mu? Öncelikle
tasarımcıların, yaşanan çok katmanlı
küresel krizlerin etkisi de göz önünde
bulundurulursa, tüketim toplumunun itici
gücü olarak üstlenegeldikleri tarihsel rolün
farkına vardıklarını söyleyebiliriz. Böylesi
bir rol kapsamında sanayi devriminden bu
yana kendilerine dayatılan 'kusursuz' ve
'özgün' tasarımları durmaksızın yaratma
talebinin yaratıcı süreçlerini birer
kısırdöngü haline dönüştürdüğünü
düşünüyor olabilirler mi? 'Seritasarım'cıların tam da bu iki anahtar
kavramla oynayarak söz konusu döngüyü
kırmaya çabaladıklarını iddia etmek
mümkün. 'Seri tasarım'a daha şüpheci bir
gözle bakanlarsa, bu yaklaşımı benimseyen
tasarımcıların 'tasarlanmış nesne'
kavramına atfedilen prestiji kendi lehlerine
sömürmeye başladıklarını da pekala öne
sürebilir. 'Seri tasarım'cıların 'yıldız
tasarımcı' olarak adlandırılan
meslektaşlarının son birkaç onyıldır
yaptığından çok da farklı olmayan bir
şekilde, ancak bu kez daha 'yeraltı' bir
yaklaşımla, bir çeşit 'tasarlanmış
kusurluluk' sosuyla, bu prestij fırsatını
kullandıklarını iddia edenler de çıkabilir.
Ancak konuya hangi açıdan yaklaşırsak
yaklaşalım, saydığımız örneklerin altını
çizdiği önemli bir olguyla karşı karşıyayız:
Tasarımda sonucun sürece olan geleneksel
hakimiyetinin tam tersine döndüğü ve
bugün artık sonuçtan çok, sürecin
kendisinin bir değer olarak yükseldiği.
01 Şerifcan Özcan tasarımı portfolyo.
02 100 Chairs 100 Days Projesi
18
31/01/2010
Maral Kınran
Neslihan Şık
[email protected]
[email protected]
“TASARIMCILIKTAN DAHA
ZARARLI MESLEKLER VARDIR
AMA ÇOK AZDIR”
Tasarım, çok genel bir tanımla nesnel çevreyi insan ihtiyaçlarına
göre şekillendirerek yaşamı kolaylaştırır; ulaşımımızı,
iletişimimizi, korunmamızı vb sağlayarak yaşamımıza konfor
katar, yaşam kalitemizi artırır. Peki tasarımın suçla ilişkisi nedir?
Peki tasarım nasıl suç işler, ne zaman
suçludur?1 Elbette burada suç derken, hoş
/nahoş gibi gözümüzü acıtanları işaret
etmekten, yani doğrudan ve sadece estetik
bir rahatsızlıktan bahsetmiyoruz. Tasarım
ürünü, gereken konfor ve kolaylığı
sağlayamayıp tersine yaşamı
zorlaştırdığında, daha da ileri gidersek
sağlığımızı ve çevremizi, hatta yaşamımızı
tehlikeye soktuğunda... Yani açılmayan bir
paket yüzünden tırnağımızı kırdığımızda,
ergonomik olmayan bir sandalye ya da
yatak yüzünden sırt ağrıları çektiğimizde,
kullanılan bir malzeme yüzünden
hastalandığımız ve / ya da çevreyi
kirlettiğimizde, herkesin erişebilirliği
dikkate alınmadan yapılmış bir binadaki
sergi ya da etkinliği izleyemediğimizde,
oynayan kaldırım taşlarına basıp ayağımızı
burktuğumuzda, önlem alınmadan açılmış
bir çukura düşüp sakatlandığımızda, güvenli
tasarlanmayan bir ilaç şişesi kapağı
çocuklar tarafından kolayca açıldığında,
kaçış ve tahliye planları olmayan bir yapıda
tehlike anında sıkışıp kaldığımızda...
suçludur. Ve de genelde faili meçhul, çünkü
irili ufaklı bu tür sorunlar çoğu zaman haber
değeri bile taşımaz.
kayıplarına yol açmakta.
Kamusal alanlarda da her yıl harcanan
paralara ve defalarca yıkıp tekrar yapımlara
rağmen “doğru” bir türlü bulunamıyor.
Hepimiz bu alanların ‘hep yeniden’ yapım
sürecinde -kaldırımsız kalmak ve yollarda
arabalarla köşe kapmaca oynamak, uyarı ve
önlem alınmadan açılan çukurlara
yuvarlanmak vb-, ve sonrasında -oynayan
taşlar, standart dışı yüksek kaldırımlarsebeplerle sürekli düşme ve sakatlanma
tehlikesiyle de karşı karşıyayız. Burada
genelde kentsel tasarımdan konuşuyor gibi
olduk ama elbette, evlerimizden
ofislerimize, taşıdığımız çantalardan
bindiğimiz araçlara kadar tüm tasarım
ürünleri, doğru tasarlanmadığında geçici ya
da kalıcı rahatsızlıklara ve çeşitli kazalara
yol açıyor.
Sorumlu Tasarım
01
İçinizi bütün bu olumsuzlukları sayıp
dökerek sıktıktan sonra çözümün aslında ne
kadar basit ve de elimizde olduğunu
söylemek gerek. Bu konuda Victor
Papanek’in 1971’de yazdığı kitabı
hatırlamakta fayda var: Gerçek Dünya için
Tasarım.2 “Tasarımcılıktan daha zararlı
meslekler vardır ama çok azdır” diyerek
başladığı kitapta Papanek, sorumlu
tasarımın önemine dikkat çekiyor. Bunun
için tasarımı bütün yönleri ile etraflıca
değerlendirip bir problem gibi ele almak ve
bu detaylı problem tanımını tasarım
sürecine girdi olarak katmak gerekmekte.
Yani tasarımda “moda”lar yaratarak tek bir
konunun üstüne gidip –örneğin ‘yeşil’,
‘çevreci’ tasarımlar konusunda neredeyse
sadece plastiği günah keçisi seçerekkavramların içini boşaltmak yerine, evrensel
tasarım ilke ve standartlarını benimseyerek
ve benimseterek çok daha sağlıklı, eşitlikçi,
erişilebilir ve konforlu nesnel çevreler
yaratmak mümkün.
Kurduğumuz kentler, tasarladığımız yapılar
ve ürünlerin sadece sağlıklı, genç ve belli
bir ekonomik gelir düzeyine sahip insanlar
tarafından kullanılmadığını hep aklımızda
tutarak, herkes için tasarımı esas alarak,
hem doğru tasarımlara ulaşmak hem de
tasarımın yaşamsal önemini kavratmayı
hedef olarak önümüze koymalıyız. Sosyal
problemler ve yoksullukla, tasarım aracılığı
ile mücadele etmeyi öneren “Öteki Yüzde
90 için Tasarım”3 sergisi tam da bu konuda
ufuk açıcı örneklerle iyimserlik aşılıyor,
doğal malzemeler ve düşük maliyetli
çözümlerle gündelik hayata yönelik
tasarımlara yer veriyor. Birkaç yıl içinde
ciddi bir harekete dönüşen bu sergi,
tasarımın sorunlarını ve sorumluluğunu
hatırlatıyor. Tasarım suçlarını da ortaya
dökelim! Suçunu arayan cezalılar
olmaktansa...
Plansız Gelişim
Örneğin kentlerde sürekli olarak bir çarpık,
plansız yapılaşmadan bahsedilmekte. Ancak
bu genel olarak estetik bir sorunmuş gibi mi
algılanmakta acaba? Çünkü öncelikli bir
sorun olduğu göz ardı ediliyor, kentte
günlük yaşantımızda karşılaştığımız
zorluklara alışılmış gibi davranılıyor. Bu
konu bile, bütün altyapı eksiklikleri ve
kontrolsüz yapılaşma ile birlikte en son
yakın geçmişte yaşadığımız sel afeti
konusunda gördüğümüz haliyle başlıbaşına
bir felakete sebep olduğunda gündem
yaratabiliyor. Oysa bu plansız gelişim,
yangınlardan su baskınlarına, toprak
kaymalarından binaların yıkılmasına kadar
aslında önlenebilir sonuçlara ve bir çoğunu
duymadığımız sakatlanmalara, can ve mal
19
01 “Öteki % 90 için Tasarım” sergisinden.
02
02 Yeşil mimariye suçlu yaklaşım.
HİZMETTE TASARIM FARKI
Hizmet Tasarımı, bir hizmetin kalitesini,
tedarikçisi ve müşterleri arasındaki
etkileşimi, müşteri deneyimini iyileştirmek
amacıyla, iletişim, altyapı, insan ve maddi
kaynakları organize eden ve tasarlayan
faaliyete deniyor. Hizmet sektörlerinin
ekonomik büyüklüklükleri ve sağladıkları
istihdam açısından değerleri gün
geçtikçe artıyor. Bu nedenle, hizmet
tedarikçilerinin ayakta kalabilmeleri ve
müşterilerini memnun edebilmeleri
sunulan hizmetlerin doğru olarak
tasarlanmasını gerektiriyor. Bir hizmetin
tasarımı veya yeniden tasarımı, hizmet
tedarikçisinin arka ofiste sürdürdüğü
faaliyetlerin organize edilmesi ve
müşterileriyle sundukları hizmet üzerinden
iletişime geçmek için kullandıkları arayüz
ve etkileşimlerin tasarlanmasını içeriyor.
Dünyada ilk Hizmet Tasarımı eğitimi 1991
yılında Almanya'da Köln International
School of Design'da tanıtıldı. Amerika'da
Savannah College of Art and Design'da
Hizmet Tasarımı lisans ve yüksek lisans
programları bulunurken, birçok okul ise
Etkileşim Tasarımı ve Endüstriyel Tasarım
yüksek lisans ve lisans programları
dahilinde hizmet tasarımı üzerine eğitim
veriyor. Bunlar arasında İtalya'da
Politecnico di Milano ve Domus Academy,
Amerika'da Carnegie Mellon University,
İsveç'te Linköpings Universitet,
Danimarka'da Aalborg Üniversitesi,
Norveç'te Oslo School of Architecture and
Design yer alıyor.
Hizmet Tasarımı, günümüzün rekabetçi piyasalarında firmaların
başvurduğu tasarım çözümleri arasında, ürün tasarımının
yanında yer alıyor. Peki nedir Hizmet tasarımı? Neden son
yılların en popüler tasarım tartışmalarında karşımıza çıkıyor?
Ekipçe yapılan birçok beyin fırtınasından
sonra, “Keep the Change” adlı hizmet
tasarlanıyor. Hizmet, Bank of America
Visa kartlarıyla yapılan mali işlemlerin en
yakın Amerikan Dolarına yuvarlanarak,
arada kalan farkın kişisel birikim
hesabına aktarılması üzerine kurulan bir
sisteme dayanıyor. Ekim 2005'te bu
hizmeti sunan banka, bir yıl içerisinde
700 bin yeni çek hesabı ve 1 milyon
birikim hesabıyla, 2.5 milyon yeni
müşteriye ulaşıyor.
01
IDEO’nun Çözümü
Hizmet tasarımıyla çalıştıkları şirketlere
artı değer katan tasarım firmalarının
başında IDEO, Design Council, Engine,
Transformator, Palmu Inc. ve live|work
geliyor. Bu firmalar arasından IDEO'nun
Bank Of America icin tasarladığı “Üstü
Sende Kalsın” / “Keep the Change” projesi
hizmet tasarımı konusundaki güzel
örneklerden biri. Bank of America açılan
yeni banka hesaplarının azalması
karşısında, sorunun temelini öğrenmek ve
yeni hizmet önerilerinde bulunması icin
IDEO'yla anlaşıyor. IDEO, Atlanta,
Baltimore ve San Francisco çapında,
piyasanın en çok hizmet sunulan
müşterilerinden 45 yaş üstü çocuklu
kadınlar üzerine etnografik araştırma ve
gözlemler yapıyor. IDEO firması, hedef
kitlenin ve genel halkın daha hızlı ve
kolay olmasında dolayı mali işlemlerde
aktarilan meblağları yuvarladıklarını
gözlemliyor. Bunun yanı sıra, IDEO ekibi,
birçok annenin gerek ekonomik
sorunlardan, gerekse irade eksikliğinden
para tasarrufu yapamadığını keşfediyor.
02
Bir başka sektördeki hizmet tasarımı
ise, Design Council'in Bolton Diyabet
Merkezi için tasarladığı “Me2” projesi.
Design Council yaptığı araştırmalarda,
yeni diyabet teşhisi konulan hastaların
yaşam şekillerini değiştirmekte
zorlandıkları ve tüm bilgileri akıllarında
tutamadıkları, kendilerini ve hastalıklarını
doktorlarına veya çevrelerine iyi ifade
edemedikleri, muayene sırasında
sormak istedikleri soruları unuttuklarını
gözlemliyor. Design Council'in çözümü
ise hastaların kendilerini daha rahat ve
kolay ifade etmelerini sağlayan
“Gündem Kartları”/“Agenda Cards”.
Her kart diyabet semptomları ve
hastalığa bağlı sorunları tasvir eden
anahtar cümlelerden oluşurken, kartlar
grafik öğeler aracılığıyla gruplara
ayrılıyorlar. Gündem kartlarının
kullanımıyla beraber, muayene sonunda
memnuniyetin arttığı, buna karşılık kişi
başına ayrılan sürenin uzamadığı ve bu
kartları muayeneler dışında günlük
yaşamlarında etkin bir şekilde kullandıkları
gözlemleniyor.
Hizmet sektöründe yapılan tasarım
çalışmalarının gittikçe artması ve piyasada
yarattığı artı değerin takdir görmesiyle
Hizmet Tasarımı gün geçtikçe daha da
önem kazanıyor. Firmalar ve kurumlar,
marka sadakatlerinin azaldığı ve yeni
hizmet piyasalarının oluştuğu ekonomik
kriz dönemlerinde, kendilerini yenileyerek
ve müşteri odaklı hizmet tasarımları
sunarak birbirileriyle yarışıyorlar. Bu da en
az Ürün Tasarımı kadar, Hizmet
Tasarımının da piyasalardaki önemini
ortaya koymaya yetiyor.
01 Engine’in “The Social Innovation Lab”i.
02 Hizmet tasarımı ve beyin fırtınası kartları.
20
31/01/2010
Alper Tayalı
TASARRUFİ
Ocak ayının başında gerçekleşen Salı
Atölyeleri vol.1, Arzum Genel Müdürü Murat
Kolbaşı ile Pazarlama Direktörü Burcu
Muşlu’nun yanı sıra firma için tasarladığı
Cezve Türk Kahvesi Robotu ile önemli bir çıkış
yakalanmasını sağlayan Kunter
Şekercioğlu’nu da ağırladı. Firmada tasarım
yönetimini hem yönetim hem de tasarımcı
bakış açısıyla irdeleyen Salı Atölyesi, tüm
tasarım bölümlerinden tasarımcı adaylarına,
profesyonellere ve ilgililere de açıktı.
YAKLAŞIM
Yeni bin yılın favorisi, işletmede tasarruf.
Karlılığa giden yolun tasarım gözüyle
değerlendirilmesi, tasarrufu sağlamak
adına kaçınılmaz.
Murat Kolbaşı,
Arzum CEO
Arzum’un bugünkü çıkışında tasarımın
katkısını nasıl değerlendirirsiniz?
01
Türkçeleştirilen bazı Arapça kelimeler
vardır; tasarruf kelimesi de onlardan biri.
Biz tasarrufu gündelik dilde kullanma
yetkisi ya da tutum ve çağrıştırdığı
imgelerle algılarız. Biriktirme anlamındaki
tasarruf, elde edilen gelirin tümünün
harcanmayıp, bir bölümünün saklanmasını
açıklar. İngilizce karşılığı olan “saving”,
bazı kültürlerde ekonomi ve güvenlik
giriftliğini de çağrıştırabiliyor.
Klasik ekonomistlerden Ricardo, “hiç kimse
yoktur ki, en verimli biçimde
kullanmayacağı bir tasarrufta bulunsun”
der. Tasarrufu gelişmenin kaynağı olarak
tanımlayan bu görüşe göre, ekonomik insan,
tasarrufunun hepsini yatırıma
yönlendirdiğinde, zincirleme reaksiyonlar
devreye girer: Kazanç oranı ve tasarruf
miktarı yükseldikçe, tüketim azalır. Ya da
tam tersi; kâr düşer ve tasarruf azalırken,
tüketim artar.
Yeni bin yıla girerken işletmelerde tasarruf
konusu giderek önem kazanıyor. İşletme
politikasını belirleyen ana kalemlerden
pazarlama, finansal muhasebe ve üretim
faaliyetlerinin şirket kârlılığına etkisinin
araştırıldığı çalışma, tasarruf kavramını
matematiksel olarak açıklamak için
birebir... Bir işletmede satış gelirleri yarısı
kadar artırıldığında işletme karlılığı %70
oranında yükselir veya finansal maliyetler
yarıya indirildiğinde kârlılık %20 oranında
artarken; üretim maliyetlerinden (malzeme,
işçilik veya diğer giderler) sağlanan %20’lik
tasarrufun, kârlılığa iki katı aşkın etkisi
olduğu belirtiliyor.
İlk birikimin tekrar yatırıma dönüştürülmesi
için gerekli olan üretim ya da hizmet
süreçlerinde tasarruf edimi, süreç
içerisindeki tüm aktörlere çeşitli faydalar
sağlar. Tasarım ve uygunluk kalitelerinin
amaca uygun belirlenmesi de son derece
önemli. Aksi takdirde müşterinin ihtiyacı ile
sunulan arasında istenmeyen farklar oluşur.
Küresel köyümüzde rekabetin arttığı,
sıklıkla ekonomik dengesizliklerin oluştuğu,
gelir adaletsizliğinin uçurum metaforu ile
anıldığı bir çağı geride bırakıyoruz. Tasarruf
ve sürdürülebilirlik kapsamında tercih
edilen lambalar, ısı yalıtımı, buhar
kullanımı ve benzer yaklaşımlara örnek
teşkil eden ürün ve hizmetler gün geçtikçe
ve de büyük bir hızla çoğalmaya devam
ediyor. Artık California’daki bir okul,
Chartwell School, kendi tükettiği enerjiyi
üretebiliyor ya da Diyarbakır’daki güneş
evinin günlük ziyaretçi sayısı her geçen gün
artıyor.
Zaman ve maliyet gibi ciddi kaynak
kısıtlarından elde edilebilen tasarrufun, eski
Toyota yöneticilerinden Masaaki İmai'nin
yarattığı “kaizen” modelinde kritik bir yeri
var. Kaizen, yani sürekli gelişim; yeni
standart ve fikirler neticesinde, üretim
sistemlerinin verimliliğinde ufak ama
sürekli gelişmeler sağlayan işletme
uygulamalarının bütününe verilen modelin
adı. Dünya gündeminde sıklıkla anılmaya
başlanan inovasyon kavramının standardize
edilerek işletme ömrüne yaygınlaştırılması
olarak da tanımlanabilen işletme modeli, işletme içi sendikal uygulamalar ve
toplumdaki yüksek çalışma temposu ileJaponya’nın küresel rekabetteki başarısının
anahtarı olarak biliniyor.
İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) tasarruf ile
doğrudan ilgili çalışmaları var. Kaizen, 6sigma, stratejik yönetim, endüstriyel
tasarım gibi temel girişimcilik konularını
anlatan kitapçıklar bu değerli çalışmaların
arasında yer alıyor. Kalite Teknoloji İhtisas
Kurulu’nun hazırladığı setlere İSO’nun
internet adresi üzerinden rahatlıkla
erişilebilir.
Tasarrufa ve sürdürülebilirliğe değer veren,
pazarlama stratejilerinde bu kavramları
kullanan markaların gelişimine yakın
zamanlarda sıkça tanık oluyoruz. Boa
Studio ve Bugga Design, halen etkileri süren
küresel ekonomik dalgalanma sürecinde
oluşturulan iki yeni marka.
Bugga’nın kurucusu Müge Uzunismail’in
marka yolculuğu kendi atölyesinde
atıl deri ve kumaş parçalarını birleştirerek
üretilen ayakkabılar ile başlamış.
İstanbul’un çeşitli aksesuar mağazalarında
satışa sunulan aksesuar ürünleri
ilgi görmeye devam ediyor. Boa Studio
ise elbise üretiminde organik pamuk
kullanarak farklılaşmaya çalışıyor.
2009 yılı moda girişimcisi ödülünü
kazanan Boa Studio markasının
yaratıcıları Seray Cengiz ve Sena Çevik,
kendi tasarladıkları ürünleri yurtdışı
pazarlarına da ihraç ediyor.
Dünya üzerindeki doğal kaynakların
çevresinde giderek artan küresel boyuttaki
sorunlar, tasarrufun lokomotifi haline geldi.
Eğer hepimizin ürktüğü geri dönüşü
olmayan noktaya varmadan hatırı sayılır bir
önlemler dizisi yürürlüğe konulamaz ise,
şimdiki koşullarda yaşamımızı sürdürmek
için dünyamızdan beş tane dahasına
gereksinim duyma olasılığımız da giderek
istatistiki bir veri olmaktan uzaklaşır.
01 İşletmelere mizahi bir yaklaşım
Arzum geleneksel ürünleri modern bir çizgiye
kavuşturup elektrikli hale getirerek
tüketicilerin hayatını kolaylaştırmayı ilke
edinmiş bir marka. Amacımız türk
kadınlarının mutfakta elle yaptıkları bazı
işlemleri elektrikli ev aletine dönüştürmek ve
onların işlerini hızlandırıp kolaylaştırmak. Bu
anlamda bizim sektörümüzdeki tasarım
ürünlerini insan elinin ürüne dokunuşu
şeklinde düşünmek gerekiyor. O yuzden de
tasarımda en çok fonksiyonellik ve
ergonomiye dikkat ediyoruz. Tabii ki
tasarımın modern bir çizgi taşıması da önem
verdiğimiz bir nokta. Arzum Cezve Türk
Kahvesi Robotu ürünü bu konuda önemli bir
örnek teşkil ediyor. Bu ürün bir çok yurt içi ve
yurt dışı fuarlarda sergilerde yer aldı. Ayrıca
iç pazarda da yeni bir segment yarattı. Bu
ürün bir araştırmaya göre son yılların en
yenilikçi ürünleri listesine seçildi. Hatta
Design Turkey Endüstriyel Tasarım 2008
Ödülleri yarışmasında Arzum Cezve Türk
Kahvesi Robotu En İyi Tasarım ödülüne layık
görüldü. Tasarımın kullanıcıya verdiği
kullanım kolaylığı ile Şifa Bitki Çayı Makinesi,
Cezve Türk Kahvesi Robotu gibi ürünlerle
markamızı daha da ön plana çıkarmış olduk.
SALI ATÖLYELERİ
ARZUM’LA BAŞLADI
İstanbul Bilgi Üniversitesi Tasarım Kültürü ve Yönetimi
Programı, sektörün önde gidenlerini davet ettiği ve başarı
hikayelerini masaya yatırdığı Salı Atölyeleri’nin 2010
programına Arzum ile başladı.
04
01
02
03
Madem tasarım Arzum için böylesine
önemli, neden Arzum’da inhouse tasarımcı
çalıştırmıyorsunuz?
İyi bir tasarımcıyı bünyenize aldığınızda
zamanla farklı bakış açısını kaybediyor. Bir
süre sonra bizden daha Arzum’cu oluyor.
Bunun yerine dışarıdan tasarımcılarla
çalışmayı tercih ediyoruz. Bu şekilde firma
körlüğü yapmadan hem tasarımcının bizi
doyurması, hem de bizim tasarımcıyı
doyurmamız daha kolay oluyor.
Burcu Muşlu, Arzum
Pazarlama Direktörü
Tasarım yönetimi faaliyetleriniz Pazarlama
Bölümü’ne bağlı olarak yönetiliyor. Bunun
avantajları ve dezavantajları neler sizce?
Bizim sektörümüzde pazarı takip etmek ve
tüketiciyi dinlemek çok önemlidir. Bugün
tüketici odaklı markalar ön plana çıkıyor.
21
Tüketicinin fonksiyonalite ve tasarım
taleplerine doğru şekilde cevap vermek
tüketicinin markaya olan sevgisini ve
bağlılığını arttır.
Tüketici taleplerinin yönlendirmesinden
bahsettiniz. Tasarımcı’nın bu öngörülerdeki
önemi nedir? Nereye kadar tüketici?
Biz Arzum olarak tüm iş modelimizin
merkezine tüketicimizi koyuyoruz. Tasarım
yönetimi sürecinde de tüketicinin taleplerini
ön planda tutarken dışarıdan tasarımcılardan
gelen fikirleri de değerlendirip ortak hareket
ederek bizim hedef kitlemizin beklentilerini
karşılayacak bir tasarım ve ürün haline
getiriyoruz
Kunter Şekercioğlu,
Endüstriyel Tasarımcı
Arzum cezve ikonlaşmaya aday görünüyor.
Değişimi, gelişimi devam edecek mi?
Şu anda konumlandırıldığı pozisyon doğru. Bu
Arzum’un bilinçli stratejisi. Bence Cezve’mizin
değil, diğer cezvelerin dönüşümü, değişimi,
gelişimi, hatta benzeşmesi devam edecek.
Good Design ödülü kazandığınız “Acrobat”
diş fırçasını “iyi” yapan neydi sizce?
2 ayrı patentle korunan yenilikçi yapıya sahip
bir diş fırçası olmasıydı. Gövde formu ve bu
bölümdeki malzeme kullanımı sayesinde diş
fırçanızı bardağın içine koymak yerine
kenarına takıyorsunuz. Bu, bardak, birkaç diş
fırçası ve diş macunundan oluşan kalabalığın
çok daha düzenli durmasını sağlıyor. Diş
fırçalarının birbirleri ile temas etme ihtimali
minimuma indiriliyor ve olası bakteri veya
virüs paylaşımını minimize ederek hijyen
sağlanmasına katkıda bulunuyor.
Good Design’da bu kadar çok Türk imzası
şaşırtıcı... Sizce bu neye işaret ediyor?
05
Geçmiş yıllara kıyaslandığında evet artış
ortada ama buna patlama demek doğru
olmaz. Daha fazla firmanın daha yüksek
hassasiyetle tasarım yoğunluklu çalışması
gerekli. Bu, uzun soluklu bir süreç olmak
zorunda. Hemen bugün “şu” tasarımcı ile
çalışalım, halkla ilişkiler olur, ihracat
hedeflediğimiz ülkelere açılımımız kolaylaşır
stratejisi kısa solukludur. Sürecin “tasarım
yönetimi” anlamında devamlılığı sağlanmak
zorunda. Başarı; ürün ile değil, ancak var olma
sebepleri tanımlanarak tasarlanmış ürün ile
yakalanabilir. Bunun için de firmaların biraz
daha cesur olmaktan korkmamaları gerekiyor.
Good Design ödülü alan firmaların da bu
kültüre ve cesarete sahip firmalar olduğunu
gözlemleyebilirsiniz.
01, 05 Arzum Cezve Türk Kahvesi Robotu
02, 03 Arzum Fritöz ve Şifa Bitkisel Çay Makinası
04 Çalışmaları halen süren konsept ekmek
kızartma makinesi
31/01/2010
22
ARKİV BULUŞMALARI’NIN
İLK DURAĞI NARCİTY'YDİ
ARKİV Buluşmaları’nın ilki Tepe Narcity’de, proje mimarı Nevzat
Sayın’ın katılımıyla yapıldı. Toplantıda tasarım aşamasında
düşünülüp uygulanmayan birçok şey olduğu ortaya çıktı.
Çanakkale Seramik&Kalebodur
sponsorluğunda 11 Ocak 2010 tarihinde
yapılan ARKİV Buluşmaları'nın ilk durağı
Tepe Narcity Konut Yerleşkesi oldu.
Projenin mimarı Nevzat Sayın'ın
önderliğinde gerçekleşen toplantıda diğer
tartışmacıların da katılımıyla önce Maltepe
Başıbüyük bölgesi gezildi.
Davetli bir mimari proje yarışması
sonucunda oluşturulan Tepe Narcity Konut
Yerleşkesi, Maltepe Başıbüyük'te, Maltepe
Üniversitesi ve Askeriye'yle komşu yaklaşık
145.000 m²' lik kalp şeklinde bir vadiye
kurulmuş olan bir yaşam alanı.
Narcity tekrar eden birimlerin ölçek
doğrultusunda farklı şekilde tasarlanmasının
iyi bir örneği. Daha önceleri az sayıda konut
görüldüklerinde kaleydoskop etkisi yapan
binalar gereksiz fazlalıklardan uzak, yalın,
modern dünyanın gerektirdiği gibi
tasarlanmış, peyzajla iç içe geçmiş durumda.
Projenin ilk önerilerinde her bloğun zemin
ve çatı katları sosyal merkez olarak
düzenlendiği halde bu gerçekleşememiş.
Tasarım aşamasında düşünülen daha sonra
uygulanamayan, tek şey bu değil. Pek çok
düşünce eskizden öteye gidememiş.
Mimarın sunumuyla paralel gerçekleşen
tartışmanın bel kemiği mimarlıktan çok
yerleşkenin çevresiyle olan ilişkisi, bölgede
yarattığı toplu konut furyası oldu. Bölge sık
sık Çekmeköy, Narcity ise yine aynı mimarın
elinden çıkan Evidea ile karşılaştırıldı.
ARKIV Buluşmaları'nın ilk ayağında sık sık
tartışılan konulardan biri de bir mimarın tek
başına tüm bu rant kaygısı, planlama
yanlışlarına karşı nasıl bir mücadele
vereceği ya da müdahale edeceği oldu.
01
tasarlamış olan büro bu sayıda bir toplu
yaşamı tasarlamak için adeta can atmış.
Denize hakim bir vadide konumlanan arazide
bulunan, belki de yeşil olarak kalması
gereken yerleşke 8x20 metrelik modüllerin
farklı kombinasyonlarının biraraya
gelmesinden oluşuyor. 8 metrelik eni olan
birimler çok eğimli bir arazide az hafriyat
yapılmasınına imkan vermiş. Renkli
cepheleriyle uzaktan ve birarada
ARKIV Buluşmaları Hakkında
Kapalı oturumlar halinde iki haftada bir
düzenlenecek olan buluşmalarda her
oturumda farklı bir proje gezilecek ve
tartışılacak. Buluşmaların kaydedildiği
videolar, ARKIV'de ilgili projelerin başlıkları
altında yayınlanacak.
www.arkiv.com.tr/p8332
01 Nevzat Sayın en sağda
ARCHDAİLY YILIN BİNASI ÖDÜLÜ'NE TÜRKİYE'DEN 3 ADAY
Superpool’un tasarladığı Açık Kütüphanesi, NSMH tasarımı The Speed Sabancı Müzesi
Konser Salonu ve Teğet Mimarlık’ın Yapı Kredi Eğitim Merkezi Archdaily’ye aday
Güncel mimarlık yayınları Archdaily ve Floornature 2009 yılının binasını seçmek için
kolları sıvadı . Kültür, eğitim, konut, yerleşme, iç mekan, kurumsal, kamu, ofis, yeniden
düzenleme, spor, dini, müze ve kütüphane,
otel ve restoran olmak üzere 13 kategoride
bütün dünyadan toplam 992 bina yarışıyor.
Aday gösterilen binalar arasında Türkiye'den Superpool tarafından tasarlanan
Açık Kütüphane; NSMH tarafından tasarlanan The Seed Sakıp Sabancı Müzesi Konser
Salonu; Teğet Mimarlık tarafından tasarlanan Yapı Kredi Bankası Eğitim Merkezi de
bulunuyor.
Binaların 1 Ocak-Aralık 2009 tarihleri arasında Archdaily'de yayınlanmış olması gerekiyor. Aday gösterme süreci 18 Ocak-7
Şubat 2010 tarihleri arasında, oylama süreci de 8-28 Şubat 2010 tarihleri arasında
gerçekleşecek. Gün başına sadece bir bina
aday gösterilebilirken, gün sonunda oylamalar sıfırlanıyor.
Her kategoride belirlenen 5 bina daha sonra
oy verme sürecine katılacak. Aday gösterme
ve oy verme süreçlerinin tamamı Facebook
ve Twitter üzerinde gerçekleşiyor. Sürece
dahil olmak için iki sosyal iletişim ortamından biri ya da ikisinde de hesap sahibi olmak şart.
Detaylı bilgi HYPERLINK "http://www.archdaily.com, www.arkiv.com.tr/p9411 ve
www.arkiv.com.tr/p9392 adreslerinde.
01
23
01 Yapı Kredi Eğitim Berkezi
Taşınabilir
Hediyelikler
2010 yılında İstanbul’a
gelecek yerli ve yabancı
turistler ile İstanbullular’a
satışı sunulmak üzere,
İstanbul 2010 Avrupa Kültür
Başkenti Ajansı ve Pera
Güzel Sanatlar işbirliği ile
hayata geçirilen “Taşınabilir
Hediyelik Eşya Tasarım
Yarışması” sonuçlandı. El
sanatlarının ve geleneksel
tasarımların canlandırılması,
İstanbul’a ait kültürel
değerlerin vurgulanması,
günümüzün İstanbul’unu
temsil edecek imge ve
nesnelerin tasarlanması,
kentin mimari ve coğrafi
dokusunun ele alan
tasarımlar olması gibi
kriterleri yerine getiren 160
tasarımcıdan 170 farklı eser
arasından Melis Sevinçli
isimli genç tasarımcı
yarışmanın birincisi olurken,
ikinciliğe Gülay Gökay ve
üçüncülüğe ise Christiane
Alaettinoğlu sahip oldu.
Vestel’e Good
Design
Vestel, dünyanın en prestijli
tasarım ödüllerinden 'Good
Design Award'da 2 LCD TV,
uzaktan kumanda ve TV
arayüzü olmak üzere dört
ürünü ile 2009 ödülüne
layık görüldü. Vestel
Endüstriyel Tasarım Bölümü
Müdürü Burak Emre
Altınordu, Vestel'in geçen yıl
da Good Design ödülünü
kazandığını hatırlatarak,
bugüne kadar aldıkları pek
çok uluslararası tasarım
ödülüyle bu alandaki
üstünlüklerini dünya
çapında kanıtladıklarını
ifade etti.
KTM209’da
Adnan Serbest
Nurus’un Dubai
Zamanı
Kale Tasarım Merkezi’nin,
her ay farklı dallardan
tasarımcı veya tasarım
ofisleriyle öğrencileri bir
araya getirdiği KTM209
Buluşmaları’nın beşincisi 26
Şubat’ta Adnan Serbest’le
gerçekleşiyor. Tasarımları
Viyana Devlet Müzesi’nde
sergilenen, ev ve ofis
mekanları için kendi adını
taşıyan markasıyla uzun
yıllardır, tasarım hizmeti
veren tasarımcıyla hayata
geçirilecek, kontenjanı 30
kişi ile sınırlı olan
buluşmaya tasarımın her
disiplininden öğrenciler
başvuruda bulunabilir.
Detaylı bilgi ve online
başvuru formu için,
www.kaletasarimmerkezi.com
‘The Office Exhibition,
Dubai’ ofis mobilyası
sektörünün Körfez
Bölgesi’ndeki en önemli
etkinliği. Bu yıl, 9-11 Şubat
tarihleri arasında
gerçekleştirilecek olan
fuarda, 250 firma yeralacak.
Fuarın bu yılki teması
‘Life@Work’. Çalışma
alanında ergonomi ve
motivasyonun önemini
vurgulayan NURUS, daha
önce olduğu gibi bölge
ülkelerinden profesyoneller
ve mimarlarla buluşacak.
Buildist’in
Yenilikleri
Yapı sektöründe uzman
Arkitera Mimarlık Merkezi
ile fuarcılık alanında
uzman Survey Fuarcılık
güçlerini İstanbul için
birleştirdi. Tasarım,
mimarlık, inovasyon ve
teknolojinin yeni buluşma
noktası olarak
konumlandırılan fuarın ilki
30 Eylül – 3 Ekim 2010
tarihleri arasında İstanbul
Fuar Merkezi CNR Expo’da
gerçekleştirilecek.
BUILDIST’in farklılıkları
fuar alanı düzenlemeleri
ile kısıtlı kalmayacak:
Piyasaya sürülen yeni
ürünlerin özel bir işaret ile
belirginleştirilmesi; yapı
malzemesi üreticilerinin
sosyal sorumluluk
çalışmalarını sektör ile
paylaşmalarına olanak
verecek Sosyal Sorumluluk
Alanı; Yeşil Binalar &
Teknoloji salonu BUILDIST
2010 un yenilikleri.
İstanbul
Fashion Week
Başlıyor
Yeni Şişe
Tamamlandı
Komili Zeytinyağı’nın
şişesinin bir sene önce
başlayan yenilenme
çalışmaları sonunda
tamamlandı. Ambalaj
tasarımı endüstriyel
tasarımcı Gamze Güven ve
ekibi tarafından yapıldı,
etiketleri ise grafik tasarımcı
Murat Celep tasarladı. Komili
Zeytinyağı’nın “her kesim ve
yaştan tüketicinin gözünde
öncü zeytinyağı olmasından
dolayı kategori içinde ama
ezber bozan bir tasarım
olması” da verilen briefte
altı çizilen unsurlardı.
İlki Istanbul Fashion Days
adı altında Ağustos’09 da
hayata geçirilen moda
günlerinin ikinci
organizasyonu, 3-6 Şubat
arasında Santralistanbul’da
gerçekleştirilecek. İTKİB
organizasyonundaki İstanbul
Fashion Week 2010, moda
ile ilgili tüm
organizasyonları tek bir çatı
altında toplayarak, organize
bir platformda sunacak ve
tüm şehrin yaşayacağı bir
moda etkinliğine ev sahipliği
yapacak. Brandist, İstanbul
Fashion Lab, Koza Genç
Moda Tasarımcıları
Yarışması organizasyonlarını
bünyesinde bulunduran
moda haftası, tüm sektör
takipçilerini
Santralistanbul’a bekliyor.
İkiz Kitap
Akın Nalça Kitapları’nın yeni
ürünü bir “ikiz kitap”. İki
ilişkili ama farklı çalışma,
aynı gövdeyi ayna imgesi
gibi sırt sırta paylaştıkları
için, bu kitap yayın
dünyasının Siyam ikizlerini
oluşturuyor: Uğur
Tanyeli’nin yazdığı
“Türkiye’nin Görsellik
Tarihine Giriş” ile Ali
Taptık’ın fotoğraflarından
oluşan “İstanbul’u
Resmetmek”... Birincinin
kuramsal olarak söylediğini,
ikinci görsel belgelerle
anlatıyor. Tanyeli’nin tasvir
ettiği yüzlerce yıllık görsel
üretim kıtlığına, Taptık yeni
bir İstanbul resmederek,
güncel bir zenginleşmeye
işaret edip yanıt veriyor.
Kitabın tasarımını diğer Akın
Nalça Kitapları’nda olduğu
gibi bu kez de Bülent Erkmen
üstlendi.
İKSV’NİN
Koleksiyon’u
İKSV, Şişhane’deki binasında
yeni bir döneme geçerken,
tüm yerleşimi de Koleksiyon
C&O tasarımlarıyla geliştirdi.
Yeni yerleşimde, çağdaş
yaşam ve çalışma kültürüne
tamamen uygun bir
yaklaşımla tüm çalışma
ortamı eşitlikçi bir anlayışla
kurgulandı. Koleksiyon
Contract&Office, İstanbul
Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV)
yeni binası Deniz Palas’ın
içini, bireyi özgür kılan yeni
iş kültürü için geliştirdiği
Studio Kairos imzasını
taşıyan Barbari masa, dolap
ve panel kombinasyonları ile
düzenledi.
Editör: Umut Kart Katkıda Bulunanlar: Erkan Aktuğ, Gözde Tüfekçi Sayfa Tasarımı: Emre Senan Tasarım ve Danışmanlık; Emre Senan,
Özge Güven Sayfa Düzeni: Taylan Polat Danışma Kurulu: Serhan Ada, Erdem Akan, İhsan Bilgin, Asiye Bodur, Füsun Curaoğlu,
Yeşim Demir, Ömer Durmaz, Alpay Er, Cem Erciyes, Sertaç Ersayın, Hakan Ertem, Güran Gökyay, Korhan Gümüş, Gamze Güven,
Gülay Hasdoğan, Tansel Korkmaz, Zeynep Bodur Okyay, Suha Özkan, Kuyaş Örs, Nevzat Sayın, Emre Senan Reklam Direktörü: Özer
Topkaya Reklam Müdürü: Korhan Kesici Reklam Rezervasyon: Tayfun Elaldırsın Reklamlar için Tel: 0212 505 6486 Fax: 0212 505
74 79 Doğan Medya Center 34204 İstanbul Radikal Sanat Tel: 0212 505 6494 Fax: 0212 505 69 61 [email protected],
[email protected] Radikal'in ücretsiz ekidir.

Benzer belgeler