ingiltere`de yaşayan türk sığınmacılar, sığınma arayanların iltica

Transkript

ingiltere`de yaşayan türk sığınmacılar, sığınma arayanların iltica
İNGİLTERE’de YAŞAYAN TÜRK SIĞINMACILAR, SIĞINMA ARAYANLAR İLTİCA
ETME NEDENLERİ VE KARŞILAŞTIKLARI GÜÇLÜKLER
Seçil Erdoğan*
Özet
Sığınma aramak amacıyla ülkeden ayrılan Türk vatandaşları, hedef ülke olarak öncelikle gelişmiş Avrupa
ülkelerini tercih etmektedirler. İngiltere Türkiye kökenli sığınmacıların başlıca hedef ülkelerindendir.
Araştırmanın öncelikli amacı Türkiye’den ayrılarak İngiltere’ye gelen ve sığınma arayan kişilerin bu
süreçte yaşadıkları tecrübeleri ve karşılaştıkları sorunları, sığınmacıların kendi ifadelerinden yola çıkarak,
sığınmacıların bakış açılarından değerlendirmektir. Sığınmacıların İngiltere’ye yerleşmelerinin nedenleri;
onları sığınma hareketine zorlayan itici faktörler ve İngiltere’ye gelmeye özendiren çekici faktörler,
bireylerin yaşam deneyimleri merkez alınarak saptanmaya çalışılmıştır. Araştırmaya katılan Türkiye
kökenli örneklem grubu tarafından; daha yüksek sosyo-ekonomik yaşam standardı arayışı ile Türk idari
kurumlarıyla siyasi görüş farklılığından kaynaklı çatışmalar Türkiye’den ayrılmanın temel sebepleri
olarak ifade edilirken; İngiltere’de sosyo-ekonomik yaşam standartlarının çoğu ülkeye oranla daha yüksek
olması, insan haklarına saygı gösterilen bir ülke olduğu ön bilgisi, devlet tarafından temel sosyal
hizmetlerin ve maddi yardımların sunuluyor olması İngiltere’yi bir sığınma ülkesi olarak seçme nedenleri
olarak belirtilmiştir. Çalışmada cinsiyet, medeni hal, yaş, eğitim durumu, siyasi görüş, dini inanç, işsizlik,
ekonomik istikrarsızlık değişkenlerinin iltica etme kararı üzerindeki etkisine değinilmektedir. Ayrıca Türk
sığınmacıların ülkelerinden ayrıldıktan sonra, yolculuk ve ilk yerleşim esnasında karşılaştıkları güçlükler;
İngiliz halkıyla etkileşimleri; yaşam tarzı, değerler, tutum ve davranış örtülerindeki değişim ve
adaptasyon süreçleri incelenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Göçmen, sığınmacı, sığınma arayan, yasadışı ikamet eden, asimilasyon.
Abstract
Turkish citizens who are leaving their home country in order to seek asylum primarily prefer the
European countries as target destinations. England is one of these target countries of Turkish refugees and
asylum seekers. The aim of this research is firstly to determine the experiences and the problems of
Turkish asylum seekers and refugees during this period by analyzing refugees’ narratives; by looking at
the issue from their perspectives. The reasons that make Turkish refugees settle in England; the pushing
factors that force them to seek asylum and pulling factors that encourage them to migrate to England are
tried to be determined by putting the agents’ experiences in the center of the analyze.
By the interviewees who have come from Turkey; a seek for higher socio-economic life standards as well
as the conflict with the Turkish administrative institutions sourced by political ideologies are mentioned
as the main reasons for fleeing from Turkey while the higher life standards in England compared to many
countries, knowledge of the human rights sensitiveness policy, governmental supply of social services
and welfare were mentioned as the reasons of choosing England as an asylum country. The effects of the
variables of gender, marital status, age, education, political ideas, religious beliefs, unemployment, and
economic instability on the decision of asylum have been also analyzed. Furthermore, the tremendous
difficulties that the Turkish asylum seekers and refugees have faced after that decision, during their
journey and their settlement; their interactions with the British host society; the transformation and
adaptation process in the modes of lives, values, behaviors and attitudes have been examined.
Key words: Immigrant, refugee, asylum seeker, illegal resident, assimilation.
*Öğretim Asistanı, University of Western Ontario, Kanada. Sosyoloji Bölümü.
1. Giriş
Dünyada Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği’nin ilgi alanına giren kişilerin yani kendi
ülkelerinden edilmiş kişilerin, ülkesi içinde yerinden edilmiş kişilerin, sığınma arayanların,
sığınmacıların ve yurtsuz kişilerin sayısı giderek artmaktadır. Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek
Komiserliği’nin verilerine göre 2005 yılının sonunda yerinden edilmişlerin, sığınma arayanların ve
sığınmacıların nüfusu 20.8 milyona ulaşmış (UNHCR, 2005); 2006 yılının yalnızca ilk çeyreğinde
endüstrileşmiş ülkelere sığınmak için başvuranların sayısı 71.500 kişiyi bulmuştur (UNHCR, 2006).
İnsanlar siyasi ve/veya ekonomik nedenlerle yaşadıkları ülkeleri terk etmekte veya ettirilmekte; bu durum
hem kendileri, hem de yerleştikleri ülke insanları açısından pek çok sorunu gündeme getirmektedir.
İngiltere, sığınma arayanların başvurdukları endüstrileşmiş ülkeler arasında, Amerika Birleşik
Devletleri’nden sonra, ikinci sırada yer almaktadır. Günümüzde Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde 2.2
milyon sığınmacı barınmaktadır. Türk sığınmacılar ve sığınma arayanlar Rusya Federasyonu’ndan,
Sırbistan Karadağ’dan gelenlerden sonra, üçüncü büyük grubu oluşturmaktadır. Türk vatandaşlarının
sığınma amacıyla başvurdukları öncelikli ülkeler; Almanya, Fransa, İngiltere, Avusturya ve İsviçre’dir
(UNHCR, 2005).
Araştırma, Türkiye’den İngiltere’ye sığınma aramak amacıyla gelen ve araştırmanın yapıldığı dönemde
bu ülkede yaşayan sığınmacıları ve sığınma arayanları kapsamaktadır. Ülkeye göçmen statüsü ile gelen
Türkler çalışma kapsamı dışında tutulmuştur. Türkleri anavatanlarından ayrılarak başka ülkelerde
sığınma aramaya iten sebepler ortaya konulmakta; gittikleri ülkedeki sosyo-ekonomik yaşam koşulları
Türkiye’deki koşulları ile karşılaştırılmaktır.
İngiltere’de yaşayan Türk sığınmacıların ve sığınma arayanların yaşamları, kendi deneyimlerinden ve
ülke yetkili kurumlarından (Refugee Council, Home Office) elde edilen bilgiler doğrultusunda
değerlendirilmiş; tutum ve davranışlarındaki değişimler, ev sahibi topluma uyum ve asimilasyon
süreçleri araştırılmıştır. Araştırmanın amacı; Türk sığınmacıları Türkiye’den ayrılmaya iten nedenleri
ortaya koymak ve Türk sığınmacıların İngiliz toplumuna uyum sağlama süreçlerini değerlendirmektir.
Başka bir deyişle; Türk sığınmacıların anavatanlarından kaçma, sığınma ve yeni bir toplumda yeni bir
yaşam kurma sürecinde üstesinden gelmek zorunda oldukları zorluklar gözler önüne serilmek istenmiştir.
Araştırmada, toplumda genel kabul gören siyasi düşünceye karşı görüşü savunan kişilerin başka bir
ülkede sığınma arama eğiliminde oldukları savından yola çıkılmaktadır. Siyasi çatışmaların yanı sıra
günümüzde bir ülkedeki ekonomik durgunluk ve işsizlik de sığınma hareketlerine neden olabilmektedir.
Çünkü günümüzde, ekonomik göçmenler olarak yurtdışına gitmek isteyenler, sığınma hakkı için çeşitli
yolları zorlamaktadırlar.
2.Kuramsal ve Kavramsal Çerçeve
2.1.Kuramsal Çerçeve
İltica ve göç hareketlerine ilişkin belli başlı kuramlar “mikro analitik (klasik)” ve “makro analitik
(çağdaş)” teoriler başlıkları altında incelenebilir. Mikro analitik göç teorilerine; çekme-itme modeli (Lee
1966), asimilasyon yaklaşımı (Gordon 1964) ve zincir göç modeli (Mac Donald 1964:82) örnek
verilebilir. Makro analitik teoriler, göç ve iltica hareketlerini çatışma ve uyumsuzluğun ürünleri olarak
ele alırlar. Etnisite ve ayrılmış bölge (gettolaşma) (Isajiw 1999, Laws 2004), çift sektör (Piore 1980)
teorileri bu başlık altında ele alınmaktadır. Türklerin bir Avrupa ülkesi olan İngiltere’ye göç ve iltica
hareketlerinin çok boyutlu analizi, göç olgusunun farklı yönlerini ele alan bu teorilerin anlaşılmasını
gerektirmektedir.
Araştırmamıza yön veren klasik teorilerden birisi olan, çekme-itme teorisi, göç ve iltica hareketlerine etki
eden faktörleri ‘itici’ ve ‘çekici’ faktörler olarak ayırır. Hedef bölgedeki sosyo-ekonomik koşullar,
merkez bölgedeki koşullardan daha üstünse, kişiler bu bölgelere yönelirler. Farklı siyasi görüşleri
barındırmaya açık, insan haklarının korunduğu ve ekonomik yaşam standartlarının daha yüksek olduğu
bölgeler göç ve iltica hareketlerinde hedef haline gelmektedirler (Lee 1966: 47).
Göçmen ve etnik gruplarla ilgili çalışmalara temel teşkil eden bir yaklaşım Şikago Okulu tarafından
önerilen “asimilasyon” teorisidir. Şikago okulu, göçmenlerin gittikleri bölgenin kültürü içerisinde asimile
olmaları konusuna odaklanır. Tek yönlü çizgisel (doğrusal) yaklaşım, ilk jenerasyondan sonraki
kuşakların 5 aşamalı (Temas, Rekabet, Çatışma, Uyma, Asimilasyon) süreç sonucunda asimile olacağını
belirtir (Park& Burgess 1921, Park 1950). Okulun temsilcileri olan Park ve Burgess (1921)'in
analizlerinde asimilasyon, “şahısların ve gurupların, diğerlerinin hatıralarını, duygu ve düşüncelerini,
tutumlarını edindikleri, onlarla yaygın bir kültürel hayatta birleşerek tecrübelerini ve tarihlerini
paylaştıkları bir nüfuz etme, yayılma ve nihayet benzeşme sürecidir” (1921:735). Asimilasyon, basit
olarak etnik farklılıkların ortadan kaldırılması anlamına gelir. Onlara göre; “birleşen topluluklar
birbirlerini tamamlayıcı farklılıklar temeline dayanmaktadırlar” (1921:759).
Milton M. Gordon (1964), eşitsizlik ve tamamlanmamış asimilasyonu da fark ederek, kendi çoklu
çizgisel modelini kurmuştur. Gordon’ a göre asimilasyon çok boyutlu bir süreçtir; yapısal asimilasyon ile
kültürel (davranışçı) asimilasyon değişik süreçlere sahip birer boyut olarak birbirinden ayrılır. Kültürel
asimilasyon bir kültürün diğer bir kültürden etkilenmesi ile başlar ki bu süreç dil, din ve diğer kültürel
karakteristiklere adaptasyonu içerir. Daha sonra yapısal bütünleşme meydana gelir. Temel ilişkilerde
birbirini etkileme, ayrımcılık ve önyargının yok olması süreci yaşanır ve sonuç olarak asimilasyon
gerçekleşir. Bununla beraber Gordon, asimilasyonun tüm göçmen-ev sahibi toplum etkileşimlerinin
mutlak ve kaçınılmaz sonucu olduğunu savunmaz. Bu etkileşim farklı derecelerde, hızlı veya yavaş
şekillenebilir.
Bir grup sosyal bilimci, göç hareketlerini değerlendirirken zincir göç konusuna vurgu yaparlar (Mac
Donald 1964, Wegge 1998, Böcker 1994, Shah ve Menon 1999). Mac Donald’ a göre (1964:82); zincir
göç terimi, “bireysel göçün aile, hısım, akraba ya da topluluk üyelerini de içeren uzunlamasına bir
perspektifte ele alınarak, birey ve aile göçünü birleştiren” durumları tarif etmek için kullanılmaktadır.
Yani zincir göç, göçmenlerin daha önce hakkında bilgi sahibi oldukları, ilişki kurdukları, arkadaş yada
akrabalarından duyarak, dolaylı da olsa bildikleri bölgelere hareket etme sürecidir. Bireyler tek başlarına
kendi ülkelerini terk etmeye ve/veya hangi bölgeye gideceklerine karar vermezler. O ülke yada bölgelere
daha önce giderek yerleşmiş olan tanıdıklarından aldıkları enformasyon ve desteğe duydukları güvenle
göç ederler.
Makro (çağdaş) yapısal teoriler kapsamında yer alan “etnisite” ve “gettolaşma (ayrılmış bölge)” teorileri
Avrupa’da yaşayan Türk göçmen ve sığınmacıların sosyal hayatlarının anlaşılmasında önem taşımaktadır.
Asimilasyon teorisine zıt olarak bu teoriler, ev sahibi topluma yerleşen göçmenlerin marjinalitelerine ve
gettolara vurgu yapar. Harold Isaacs’a göre kişinin doğuştan edindiği etnik kimlik; “fiziksel özellikler,
isim, içine doğulan topluluğa üyelik, bu topluluğun tarihi, dini, dili, kültürü ve coğrafyası” olmak üzere
sekiz değişken tarafından belirlenir ve yaşam sürecinde değişmez (Cornell&Hartmann 1998:48). Bireyler,
hayatları boyunca etnik kimliklerini taşırlar. Etnik grup çatışmaları tarih boyunca göç ve ilticanın temel
nedenlerinden olmuştur. Çatışmalar nedeniyle yeni bir bölgeye göç ederek yerleşen etnik göçmen gruplar,
ev sahibi toplumla içiçe yaşamak yerine belirli bölgelerde (gettolarda) toplanarak bir arada yaşarlar. Bu
bölgelerde beraberlerinde getirdikleri yerel kültürlerini yaşar ve kendi kurumlarını oluştururlar. Bu
bölgelerin temel özelliği, göçmen işgücünün büyük bir oranının diğer göçmenlerin sahibi olduğu
teşebbüslerde çalışmalarıdır. Isajiw (1999: 193)’e göre, gettolaşma, “çevredeki insanlar tarafından sempati
ve kabulün garantiye alınması anlamına gelmektedir”. Laws (2004)’e göre göçmenler, asimile olmak
yerine, getirdikleri kültürel pratiklerle yerleştikleri bölgelerin karakterini değiştirirler. Kendi yerleşim
alanlarını istedikleri gibi düzenler, işlerini kurarlar, festivaller düzenlerler; yaşadıkları ve çalıştıkları
bölgenin sosyo-kültürel yapısını dönüştürürler. Böylelikle endüstrileşmiş ülkelerin merkezlerinde mikro
toplumlar oluşur. Berlin Kreuzberg’deki ve Londra Green Lanes’deki Türk bölgeleri bunun en iyi
örnekleridir.
Gelişmemiş ülkelerden, gelişmiş (endüstrileşmiş) ülkelere göçü analiz eden ve ekonomik hayatın sosyal
boyutunu da göz önünde bulunduran çift sektör teorisine göre, bir ülkede pazar birincil (asıl) ve ikincil
olmak üzere iki sektöre bölünmüştür. Birincil sektördeki meslek ve işler geniş bir oranda yerli halk için
rezerve edilmiştir. Piore (1980:35), kapitalist merkezlerde “ikincil sektöre göç” sürecinde sektörle ilgili
temel karakteristikleri belirler. Bu sektördeki işler göçmenler tarafından yapılan ve genellikle kalifiye
olmayan işlerdir; çalışma koşulları ağır ve sağladığı tatmin düzeyi düşüktür; göçmenlerin bu işlere
girmelerinde en önemli faktör, işverenlerin aktif işçi toplama politika ve programlarıdır; bu işler için
uygun olan işgücü temini tüketilemez, daima bu işlerde çalışmaya razı göçmenler vardır; dolayısıyla göç
sürecini durdurmak çok zordur.
Çalışmamızda, Coser’ın “emniyet supabı” (safety-valve instution) kavramı, göç ve iltica hareketlerinin
göç veren ülkeler açısından değerlendirilmesinde bir araç olarak kullanılmıştır. Coser’a göre emniyet
supabı, bir grubun korunmasını sağlayacak mekanizmalardan birisidir. Emniyet supabı aracılığıyla,
düşmanlık akımları yapıyı patlatmadan dışarı atılır ve böylece çatışma çalkantılı bir gruptaki havanın
temizlenmesini mümkün kılar. Yani emniyet supabı, düşmanlıkların bırakılması için bir çıkış yoludur ve
Coser, bu çıkış yolu olmadan taraflar arası ilişkilerin daha da ciddileşebileceğini söyler (Poloma
1999:100). Göç ve iltica hareketleri, özellikle ekonomik yetersizlik ve çıkmaz içerisindeki ülkeler için
emniyet supabı fonksiyonu görmektedir. Ülkeyi terk etmek, gidenler için sahada mücadeleyi
reddetmenin bir şeklidir. Göç veren ülkelerde, ekonomik döngü içerisinde böylelikle yer boşalır ve
resmi işsizlikte düşüş yaşanır ki; bu durum kalanlar için umut yaratır (Vermeren 2002:19). Yurt dışına
giden göçmen ve sığınmacılar, genellikle ülkedeki işsizlik ve nüfus patlamasının birer sonucudurlar. Göç
eden bireyler, ülke ekonomisi üzerindeki baskıyı hafifletmekle kalmayıp, gittikleri ülkelerde de
potansiyel oluşturarak, gerektiğinde maddi ve manevi yardım unsuru teşkil ederler. Bazı ülkeler işgücü
fazlasını dışarıya göndererek kendi yapılarını rahatlatırken, bazıları da insan gücünü sağlamak için
göçmen kabul politikası izleyebilmektedir. Başka ülkelere giden ve ülkeye gelen sığınmacı ve
göçmenlerin kalifiye iş ve sanat sahibi olmaları da o ülkenin ekonomik hayatını etkilemektedir.
“Toplumsal güvenlik” kavramı, son yıllarda Batı Avrupa ülkelerinde yabancılara karşı oluşan
hoşgörüsüzlüğü ve tepkileri açıklamaya yöneliktir (Buzan 1993). Her toplum “biz” ve “onlar” ayrımını
yapar. Her toplum kendine göre kimin “biz” olduğuna ve kimlerin sonradan bu “biz”in içine
girebileceğine ve ne ölçüde girebileceğine kendi kültürel değerleri çerçevesinde karar verir, hukuksal
düzenlemeleriyle de uygular. Aynı devletin vatandaşı olmayan yabancı kişiler, yani sığınmacılar da
“onlar” grubundandır ve geldikleri ülkenin ulusal kimliği içerisinde yerleri olamaz. Böyle düşünen
“biz”, yabancıları, yani kendinden olmayanları “ulusal sağlık” açısından sakıncalı, güvenlik açısından
tehlikeli ve kültürel birliğe engel olarak görürler. Buzan’a göre, bir toplum, “biz” kimliğine bir tehdit
aldığı zaman, güvenlik endişeleri de başlamaktadır. Bu endişelerin siyasal tartışmalara dönüşmesi o
toplumun özelliklerine bağlıdır. Fakat, yabancı bir kimlik, yani başka bir kültür tarafından yutulmak
korkusu çok rahat politize edilebilecek bir korkudur. Aynı şekilde, göçmen ve sığınmacıların temsil
ettikleri yabancı kültürlerden hangi toplumsal grubun rahatsızlık duyduğu da belirleyici bir başka
noktadır. Eğer, işsizlik artmaktaysa işsiz ve ev bulmakta zorlanan yerli halk, yabancıları evlerini ve
işlerini almakla suçlayabilirler. Eğer, ucuz işgücü kullanan işverenler etkin bir rol oynayabilecekleri bir
dönemde iseler göçmen ve sığınmacılar daha az tepki yaratabilecektir. Avrupa’da son yıllarda toplumun
her kesiminden insanlar arasında yabancı düşmanlığı artmaktadır. Özellikle, Avrupa Birliği’nden sonra
ortak bir Avrupalı kimliği oluşturma girişimleri daha çok devletler tarafından başlatılmış olsa da, etkisini
göstermiş ve her kesimden Avrupalı, yabancılara karşı tavır almaya başlamıştır (Buzan 1993, 1994).
2.1. Kavramsal Çerçeve
2.1.1.
Göçmen (Immigrant/Emigrant)
Göç olgusu, sınırları yönetsel yada siyasal olarak belirlenmiş bir yerleşmeden diğerine gitmeyi
anlatmaktadır. Ekonomik, sosyal ve kültürel nedenlerle ülkelerini terk edip başka bir ülkeye yerleşen
kişilere göçmen denilmektedir. Ulusal ekonomik ve sosyal problemlerin yanı sıra uluslararası ilişkilerde
ve diplomaside rol oynayan göçmenler, yurtdışına gidenler (emigrants) ve ülkeye gelenler (immigrants)
olarak ikiye ayrılmaktadırlar (Great Britain Home Office 1996:14).
2.2.2.
Sığınmacı (Refugee)
Sığınmacıların Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi’ ne göre sığınmacı; “ırkı, dini, milliyeti, belli bir
sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesi nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku
taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek
istemeyen kişi" dir (United Nations General Assembly & UNHCR 1996:16).
Sığınmacı kelimesi, medya, siyaset adamları ve kamuoyu tarafından sık sık yaşadıkları yerleri terke
zorlanan insanları tanımlamak amacıyla kullanılır. Sözcük bu genel anlamıyla kullanılırken, ülkelerini terk
etmek zorunda bırakılan insanlarla, ülkelerinin sınırları içerisinde göçe zorlananların birbirlerinden ayırt
edilmemektedir. İnsanlar ister zulümden, siyasal şiddetten, toplumsal çatışmalardan, isterse doğal afetler
yada yoksulluk yüzünden kaçsınlar, hepsinin sığınmacı sıfatı edindikleri varsayılmaktadır.
Ancak uluslararası hukukta sığınmacı kavramı çok daha özel bir anlam taşımaktadır. Çünkü sığınmacılar
tercihleri yada kişisel çıkarları doğrultusunda değil, mutlak zorunluluklar yüzünden ülkelerinden ayrılıp
bir başka ülkede sığınma ararlar, ulusal koruma yerine uluslararası koruma aramak zorunda kalırlar. Bu
nedenle uluslararası bir koruma sistemi kurulmuştur (Jalalifar 2001:11).
2.2.3.
Sığınma Arayan (Asylum Seeker)
Bir şekilde ülke topraklarına girmeyi başaran ve 1951 tarihli sığınmacıların durumuna dair sözleşme
ışığında koruma talep eden ve talepleri inceleme sürecine alınan kişilerdir (Great Britan Home Office
1998:7).
2.2.4.
Yasadışı İkamet Eden (Illegal Resident)
Ülkeye yasal yada yasal olmayan yollarla gelip, kalabilme süresini doldurmalarına rağmen geri dönmeyen
ve ülkede kaçak olarak ikamet etmekte olan yabancılardır. Bunlar yakalandıklarında doğrudan sınır dışı
edilirler (Great Britan Home Office 1998:7).
2.2.5. Asimilasyon (Kültürel Özümseme)
Bir kültürel sistemin başka bir kültürel sistemi giderek kendine benzetmesi, kültürel egemenliği altına
almasıdır (Güvenç 1999:122). Asimilasyon politikasına güre; bir ülkeye gelen yabancılar mutlaka kendi
ülkelerinin kültürel mirasını bir tarafa koymalı ve geldikleri ülkenin baskın kültürel öğelerine kendilerini
adapte etmelidirler (Gordon 1964:104). Park ve Burges’in (1969) ırk ilişkileri döngüsü, asimilasyon
teorilerine rekabet ve çatışma gibi önemli öğeleri katmıştir. Irk ilişkileri döngüsü beş aşamalıdır; temas,
rekabet, çatışma, uyum ve asimilasyon. Asimilasyon iki grubun birleşerek tek olmasına kadar ilerleyici
boyutta karışma ve karşılıklı evlenmeleri içerir. Park (1914), benzer kültürlere sahip gruplar için
asimilasyonun söz konusu olmadığını; asimilasyonun farklı iki kültür arasında oldu ğunubelirtmiştir.
Birincil gruplarda asimilasyon doğal ve kolay olurken, ikincil gruplarda yavaş olmaktadır.
3. Araştırma Soruları
Klasik ve çağdaş göç kuramlarından yola çıkılarak yapılan çalışma, Türkiye’den ayrılan ve sığınma
aramak amacıyla İngiltere’ye gelerek yerleşen kişilerin ülkedeki durumlarını saptamaya yönelik olarak;
Türk sığınmacıların belirleyici özellikleri, sığınma sürecinde ve ev sahibi ülkede yaşadıkları problemler,
ev sahibi halk ile ilişkileri, uyum ve asimilasyon süreçleri ile ilgili sorular temelinde kurgulanmıştır. Bu
çerçevede sığınmacıların demografik özelliklerini, sosyo-ekonomik durumlarını ve kültürel
pratiklerindeki değişimleri irdeleyen sorular ile; siyasi, dini, ekonomik ve insani sığınma arama nedenleri
ile cinsiyet, yaş, medeni hal, eğitim, sığınma başvurusunda bulunulan yıl arasındaki ilişkileri araştıran
sorular hazırlanmıştır. Bu açıklamalara uygun olarak araştırmanın soruları şunlardır:
1. Başka ülkelerde sığınma arayan ve sığınmacı statüsü alarak yerleşenler, 1951 Sözleşmesinin
öngördüğü gibi, kendi toplumlarındaki siyasi ve ideolojik yapılanmaya göre farklı siyasi görüşleri
savunan ve bu nedenle zulüm gören kişiler midir?
2. Ekonomik durgunluk ve işsizlik gibi problemler kişilerin vatandaşlık haklarından vazgeçerek başka
ülkelerde sığınma aramalarına, yani başka ülkelere iltica etmelerine yol açar mı?
3. İltica etme nedenleri, cinsiyete göre farklılık gösterir mi?
4. İltica etme nedenleri, yaş faktörüne göre farklılık gösterir mi?
5. Medeni hal, iltica etme nedenleri üzerinde etkili midir?
6. Sığınmacıların eğitim düzeyleri, iltica etme nedenleri üzerinde etkili midir?
7. İngiltere’ye farklı tarihlerde sığınan Türk vatandaşlarının iltica nedenleri farklılık
göstermekte midir?
8. Bireylerin göçmen ya da sığınmacı olarak yurtdışına yerleşme kararı almalarında, hedef
ülkelerde yaşamakta olan akraba ve tanıdıklarının olması etkili midir?
9. İngiltere’ye yerleşen Türk sığınmacıların sosyo-kültürel yaşam pratiklerinde, tutum ve davranışlarında
ne gibi değişiklikler olmuştur; asimile oldukları söylenebilir mi?
4. Metod ve Teknikler
Çalışma, kullanılan kuramsal çerçeve ve araştırma problemine uygun olarak uygulamalı sosyolojik
esaslarda yürütülmüştür. Bir Avrupa devleti ve Avrupa Birliği üyesi olan İngiltere’deki Türk
sığınmacıların durumlarının incelenmesi, sosyolojik özelliklerinin belirlenmesi, var olan sorunların tespit
edilmesi nedeniyle durum saptayıcı bir araştırmadır. Araştırmadaki frekans (f) ve yüzde (%) analiz
sonuçları ile ilgili veriler betimleyici özellik taşımaktadır.
Türkiye’de yapılan bir ön çalışmanın ardından, Güney İngiltere’de yaklaşık bir yıl suren literatür taraması
ve saha çalışması yapılmıştır.
4.1.Evren ve Örneklem
4.1.1. Araştırmanın Evreni
Araştırma evrenini İngiltere’de yaşayan Türkiye kökenli sığınma arayanlar ve sığınmacılar
oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği’nin (1997) yayınlarında da belirtildiği
gibi, sığınmacı kategorisinde hem sığınmacılar, hem eninde sonunda bu hakkı alacak insanlar, hem
başvuruları ret edilecek insanlar, hem de başvuruları kabul edilmese bile, iltica hakkı istedikleri ülkeden
farklı sürelerde oturma izni alan insanlar vardır. Bu araştırmanın kapsamına; sığınma arayanlar, geçici
koruma alanlar, illegal yaşayanlar, sığınmacı statüsü alanlar, vatandaşlık statüsü alanlar yani İngiltere’ye
girişte sığınma başvurusu yapan Türk vatandaşları dahil edilmiştir.
4.1.2.Araştırmanın Örneklemi
Örneklem grubunun belirlenmesi aşamasında yerleşim yerlerindeki yabancı ofislerinden (Home Office),
bölgelerinde yaşayan Türk sığınmacıların iletişim bilgileri alınmıştır. Ancak, tüm sığınmacılara kayıtlı
oldukları adreslerden ulaşılamamış; yapılan görüşmeler esnasında kimi sığınmacıların, devlet tarafından
verilen dairelerde ikamet ediyor görünmelerine rağmen, illegal olarak çalıştıkları işyerlerine ve diğer
Türklere yakın bölgelerde oturmayı tercih ettikleri, bu adresleri sadece resmi yazışmalar için kullandıkları
tespit edilmiştir. Aynı zamanda, listeden ulaşarak görüşme talep ettiğimiz sığınmacıların büyük bir kısmı
durumları hakkında bilgi vermeyi ret etmişlerdir. İngiliz yetkililerince ‘sığınma’ ihtiyaçlarının doğru olup
olmadığı araştırılmakta olan sığınmacılar, geleceklerini etkileyebilecek hassas konular hakkında
konuşmaktan kaçınmaktadır. Bunun yanısıra, ülkede kaçak olarak barınan sığınmacılar da kayıtlarda yer
almamaktadır. Bu nedenlerle, örneklem seçiminde kartopu örnekleme tekniği (snowballing technique)
kullanılmıştır. Bu teknik, hedef örneklem grubuna ulaşılmasının zor olduğu, hassas veya farklı grup
durumlarında kullanılan bir ‘olasılıklı olmayan örneklem’ (non-probability sampling) tekniğidir.
Araştırmacı belli nitelikleri olan denekten verileri toplar; aynı özellikte olan kişilere ulaşmak için yardım
ister; bulunan bu kişiler örnekleme dahil edilir; bu kişilerden veriler toplanır ve bunlardan da kendileri
gibi özellikleri olan kişileri bulmaları istenir ve bu durum yeterli örneklem büyüklüğüne ulaşıncaya kadar
(kartopu gibi büyüyerek) devam eder (Maxim 1999, Denzin ve Linkoln 1998).
Araştırmanın örneklem grubunu İngiltere’nin Surrey ve Hampshire bölgelerinde yaşayan, cinsiyet
değişkenine göre seçkisiz yöntemle ve kartopu örnekleme tekniğiyle seçilmiş 76 Türk sığınmacı
oluşturmaktadır. Yukarıda belirtilen nedenlerden (sığınmacıların araştırmaya katılım konusunda isteksiz
olmaları) dolayı, katılımcılarla gerekli güven ilişkisini kurmak ve geçerli anket yapabilmek oldukça
zaman almış ve fazla katılımcı bulunamadığından başlangıçta en az 100 olarak hedeflenen anket sayısına
ulaşılamamıştır.
4.2.Veri Toplama Teknikleri
İngiltere’nin Surrey ve Hampshire bölgelerinde yaşayan Türk sığınmacıların yaşamlarını sosyo-ekonomik
ve politik açılardan ele alan bu çalışmada kavramsal ve teorik çerçevenin oluşturulmasında varolan yazılı
literatüre başvurulmuş; uygulama aşamasında ise verilerin toplanması için anket ve niteliksel
yöntemlerden biri olan yarı yapılandırılmış görüşme (mülakat) tekniği uygulanmıştır. Uygulanan pilot
çalışmanın ardından, Türk sığınmacılar ile mülakatlar yapılmış; anket formları, araştırmacı tarafından,
yapılan mülakatlar esnasında doldurulmuştur. Türk sığınmacıların anavatanlarındaki ve ev sahibi
toplumdaki yaşam koşulları ile ilgili temel bilgileri ağırlıklı olarak bu anket ve mülakatlar yolu ile elde
edilmiştir. Toplam 50 sorudan oluşan anket, 45 kapalı uçlu, 5 açık uçlu sorudan oluşmaktadır.
4.3.Veri Analizi Teknikleri
Verilerin analizinde 76 kişinin sorulara verdiği cevaplar dikkate alınmıştır. Araştırmadan elde edilen ham
veriler, öncelikle SPSS programına girilerek frekans (f) ve yüzde (%) tabloları oluşturulmuş, örneklemin
genel özellikleri tek ve iki yönlü tablolar halinde gösterilmiştir.
Daha sonra araştırmanın amacına göre çapraz tablolar oluşturularak bazı değişkenler arasındaki ilişkiler,
yüzde oranları bakımından yorumlanmıştır. Örneklem grubunun 100’ün altında olması ve tablolarda çok
2
sayıda boş göz kalması nedeniyle, ki-kare (x ) testi uygulanamamıştır.
5.Bulguların Tartışılması ve Sonuçlar
Klasik ve çağdaş göç ve asimilasyon kuramları temel alınarak hazırlanan araştırma sonucunda elde edilen
bulgular daha önce Türk vatandaşlığına sahip olan sığınmacıları Türkiye’den ayrılmaya iten faktörler
arasında ekonomik nedenlerin birincil, siyasi nedenlerin ikincil olduğu; sığınmacıların çoğunun
Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden gelmiş olduğu; hedef ülke seçiminde zincir göç
modelinde belirtilen tanıdık ve akraba seçiminin etkili olduğu; hedef ülkeye ulaşmak için insan kaçakçılığı
yapan örgütlerle işbirliği yapılarak uzun ve tehlike yolculukların göze alındığı; hedef ülkeye ulaşılmasının
ardından yine uzun bir bekleme, belirsizlik ve ‘vatansızlık’ sürecinin yaşandığı; ülkeye yerleştikten sonra
ev sahibi toplumla bütünleşmenin aksine bir gettolaşma ve marjinalleşme yaşandığı; yine de uyum ve
ikincil asimilasyonun geçerli olduğu yönündedir.
Araştırma, sığınmacıların Türkiye’deki ve yeni ülkelerindeki yaşam ve uyum koşulları ile karşılaştıkları
güçlükler çerçevesinde birtakım bilgiler ortaya koymaktadır. Elde edilen betimleyici bulgular aşağıdaki
dört başlık altında ifade edilebilir:




Türk Sığınmacıların Demografik ve Sosyo-ekonomik Özellikleri
Türk Sığınmacıların İltica Etme Nedenleri
Türk Sığınmacıların Karşılaştıkları Problem ve Güçlükler
Türk Sığınmacıların Ev Sahibi Topluma Uyum ve Asimilasyon Süreçleri
5.1.İngiltere’de Yaşayan Türk Sığınmacıların Demografik ve Sosyo-ekonomik Özelliklerinin
İncelenmesi
Türkiye’den İngiltere’ye giderek, ülkeye sığınma başvurusunda bulunanlardan oluşan örneklem
grubundan toplanan verilere göre, Türkiye kökenli sığınmacılar çoğunluk itibariyle; erkek, evli olmayan
(bekar, sözlü veya nişanlı), ortaokul-lise mezunu, Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nden gelmiş,
Kürt kökenli kişilerdir.
Türk sığınmacıların cinsiyet gruplarına göre dağılımına baktığımızda, erkeklerin çoğunlukta olduğu
görülmektedir. Ülkeden ayrılma kararı alındığında, evin reisi olarak erkekler önden giderek, koşulları
hazırlama sorumluluğunu hissetmektedirler. Sığınma arayan ve hedef ülkeye başvuruda bulunan erkekler,
bu ülkeye yerleştikten sonra eşlerini yada nişanlılarını yanlarına almaktadırlar.
Araştırmamızın bulgularına göre; Türk sığınmacıların % 34.2’si Türkiye’de ortaokul,% 32.9’u lise, %
19.7’si fakülte ve % 13.2’ si ilkokul eğitimi almıştır. Genel olarak meslek kategorilerine bakıldığında,
sığınmacıların Türkiye’de iyi birer meslek ve kariyere sahip olmadıkları görülmektedir. Türk
sığınmacıların çoğu, Türkiye’de yaşadıkları dönemde tamirci-kalfa olarak çalışan yada işsiz olan kişilerdir
ve İngiltere’de tam zamanlı bir işe girmişlerdir (% 61.8). Bu durum, Türkiye’den Avrupa ülkelerine göç
hareketlerinin en önemli nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Ev sahibi ülkede market ve restoranların,
genellikle azınlıklar tarafından işletilmekte olduğu gözlenmiştir. Çift sektör teorisine göre, bir ülkede
ekonomik alan birincil ve ikincil olmak üzere iki sektöre bölünmüştür ve ikincil sektör, göçmenler
tarafından yapılan ve genellikle kalifiye olmayan işlerdir (Piore 1980:35). Bu teoriye uygun olarak Türk
sığınmacılar, Türkler tarafından işletilen restaurant, kebap karavanlarında (% 51.3) ve marketlerde (%
18.4) çalışmaktadır.
Heath ve McMahon, (2000) Dublin’de yaptıkları çalışmada, ekonomide işgücünün etnik farklılıklarını
incelemişler; etnik azınlıkların çalıştıkları işleri, yerli halkın iş ve meslekleriyle karşılaştırmışlardır. Heath
ve McMahon, Büyük Britanya ekonomisinde Karayipli, Hindistanlı ve Pakistanlılar’ın işgücü olarak
dezavantajlı konumda olduklarına işaret ederler.
Sağlıklarını kaybetme riski taşıyan yada yorucu işlerde, düşük ücretlerle bu azınlıklar çalışmaktadır.
Heath ve McMahon bunun nedenlerinin ırkçılığa indirgenemeyeceğini söylemektedirler. Çalışmalarında
ortaya koydukları esas nedenler, azınlıkların eğitim seviyelerinin ve kualifikasyonlarının düşük olmasıdır.
Bu bağlamda, İngiltere’de yaşayan Türk sığınmacıların eğitim durumlarına ve Türkiye’de çalıştıkları
işlere bakıldığında, ev sahibi ülke ekonomisindeki konumları anlamlı görülmektedir.
İngiltere’de yaşayan Türk sığınmacılardan oluşan örneklem grubumuzun yaklaşık % 30’u, Türkiye’de
işsiz iken, İngiltere’de kendi işyerlerine sahip olabilmişlerdir. % 46.1’i Türkiye’de iken hiçbir maddi
birikime sahip olmadıklarını belirtmişlerdir. Ancak İngiltere’ye geldikten sonra durumun değiştiği
gözlenmektedir. Örneklemimizin % 36.9’u maddi birikime, % 11.8’i işyeri ve arabaya, % 10.5’i arabaya,
% 9.2’si maddi birikim ve işyerine, % 5.3’ü yalnızca işyerine, % 3.9’u gayri menkule sahip olmuştur. Bu
ülkedeki yaşam standartlarını Türkiye’deki ile karşılaştıran sığınmacıların % 75’i çok daha iyi durumda
olduklarını belirtmiştir.
İngiltere’deki statüleri henüz netleşmemiş olan ve çalışma izni bulunmayan, sığınma arayanların
(örneklemimizin % 38.2’si), görüşmemiz esnasında işbaşında olmalarına rağmen çalışma durumları
sorulduğunda, çalışmadıklarını ve o esnada yardım için işyerinde bulunduklarını ifade ettikleri
gözlemlenmiştir. Bu nedenle, sığınmacıların önemli bir kesimi, gelir kaynağı olarak çalıştıkları işten elde
ettikleri kazancı belirtmemişlerdir. Sığınmacıların en önemli gelir kaynağını İngiliz hükümeti tarafından
verilen aylık yardım oluşturmaktadır. Çalışmaya başlayan sığınmacıların aylık ödeneği kesilmekte, çalışma
izni verilmeden çalışanlar ise cezalandırılmakta, hatta sınır dışı edilmektedir.
5.2.Türk Sığınmacıların İltica Etme Nedenleri ile İlgili Bulguların Değişkenlere Göre
Değerlendirilmesi ve Sonuçlar
Diğer Avrupa Birliği ülkeleri gibi İngiltere de ülkeye göç etmek isteyenlerin başvuru ve kabul koşullarını
oldukça zorlaştırmıştır. İşçi göçmen olarak giriş izni ihtimali olmadığı durumlarda potansiyel göçmenler,
iş gücünün normal bir parçası olabilmek için iltica talebinde bulunma yoluna gitmektedirler. Göç
kontrollerinin sıkılaştırılması iltica başvuru sayısının artmasına neden olmakta, göç ve iltica konuları
birbirini doğru orantılı olarak etkilemektedir. Bu nedenle Türk sığınmacıların tanım itibariyle siyasi
sığınmacılar olmaları beklenirken, çok sayıda ekonomik sığınmacı ile karşılaşılmıştır.
Sığınmacılara Türkiye’yi terk etme nedenleri sorulduğunda alınan cevaplar, ekonomik sıkıntı yaşayan ve
toplum genelinden farklı siyasi görüşe sahip olan bireylerin iltica etme eğiliminde, yani ekonomik ve
sosyal koşulların görece daha yüksek olduğu ülkelerde sığınma arayışı içinde olduğu, savımızı doğrular
niteliktedir. Türk sığınmacıların yurt dışına iltica etme sebeplerine bakıldığında, en büyük etkenin
ekonomik ve siyasi koşullar olduğu görülmektedir; Türk sığınmacıların çoğu, daha yüksek yaşam
standartlarına kavuşabilmek, ikinci ve üçüncü olarak siyasi görüşünü özgürce ifade edebilmek ve iş
edinebilmek amacıyla İngiltere’ye geldiklerini belirtmişlerdir. Türk sığınmacıların sığınma hakkı için
İngiltere'yi tercih etmelerinin nedenleri sorulduğunda; % 80’i ekonomik koşulları, % 38’i, insan haklarını,
% 54’ü sosyal hizmetleri ve hükümetin sağladığı mali yardımları etken çekici faktörler olarak işaret
etmiştir.
Türkiye ve İngiltere devletlerinin vatandaşlarına sundukları sosyo-ekonomik koşullar karşılaştırıldığında,
Türkiye’den İngiltere’ye olan göç hareketleri kuramsal bölümde verilen çekme-itme modeline uygunluk
göstermektedir. Ayrıca Kürt kökenli Türk vatandaşlarının Türkiye’den göç ederek başka bir ülkeden
sığınma istemeleri, etnisite teorisi bağlamında açıklanabilir.
Ekonomik ve sosyo-politik problemlerini yurtiçinde çözümleyemeyen kişiler, koşulların görece daha iyi
olduğu başka ülkelere göç yada iltica yoluna giderler. Yurt dışına giden göçmen ve sığınmacılar, merkez
ülkenin ekonomisi üzerindeki baskıyı hafifletirler. Türkiye devleti (göç veren, merkez ülke) açısından
bakıldığında; yüksek rakamlarda seyreden dış göç yoluyla, ekonomik gereksinimleri karşılanamayan ve
siyasi çatışmalara kaynaklık eden kişi ve gruplar yapının dışına atılmakta, böylelikle iç çatışmalar
azalmakta ve kurulu düzenin sürdürülmesi mümkün olmaktadır. Dış göç ve iltica hareketleri bu anlamda,
Coser’ın ortamdaki havanın temizlenmesi için gerekli gördüğü “emniyet subapı” (Poloma, 1993) işlevini
görmektedir.
Araştırmamızın bulguları değerlendirildiğinde sığınmacıların iltica etme nedenlerinin; cinsiyet, yaş,
medeni hal, meslek, eğitim düzeyi, İngiltere’ye geliş tarihi, yardım alınan kişi yada gruplar değişkenlerine
göre farklılık gösterdiği görülmüştür.
Sığınmacıların cinsiyetlerine göre iltica etme nedenlerine baktığımızda anlamlı bir dağılım görülmektedir.
Erkek sığınmacılar öncelikle siyasi görüş ( % 27.6) ve ikinci olarak işsizlik (% 22.4) nedenleriyle iltica
ederken; kadınlar öncelikle daha yüksek yaşam standardı (% 81) arayışındadırlar. Bu durum Türk aile
yapısında, kadınların eşleri gibi iş arayışında olmamaları ile açıklanabilir. Onlar için eşlerinin iş bulması,
daha yüksek yaşam standardına ulaşmak ile eşdeğerdir.
Yaş grubu kategorilerine göre iltica etme nedenleri farklılık göstermektedir. Siyasi görüş nedeniyle iltica
edenlerin 23 yaşın altında olduğu görülmektedir (% 27.6). Siyasi nedenlerle
iltica edenler daha genç iken, yaş ilerledikçe (29 yaş ve üzeri) ekonomik sebepler belirleyici
olmaktadır.
İltica etme nedenleri sorusuna verilen cevapları medeni hal dağılımına göre incelediğimizde; grubun %
36.8’ ini oluşturan sözlü veya nişanlı olan sığınmacıların daha yüksek yaşam standardı arayışı, %
27.6’sını oluşturan bekar sığınmacıların siyasi görüş nedeniyle iltica ettikleri görülmüştür. Sözlü-nişanlı
olanlar yurtdışında daha iyi koşullarda hayat kurabilecekleri ve eşlerini sonradan yanlarına alabilecekleri
düşüncesiyle ülkelerinden ayrılırken; bekar olanlar bireysel ve ideolojik nedenlerle yurtdışına
gitmektedirler.
Farklı eğitim durumu kategorileri için iltica etme nedenlerinin farklılaştığı görülmektedir. Ekonomik
nedenlerle İngiltere’ye iltica edenlerin lise veya üniversite mezunu, siyasi ve dini nedenlerle iltica
edenlerin ise ortaokul mezunu olduğu görülmektedir. Örneklem biriminin eğitim durumlarına göre iltica
etme nedenlerinin en yüksek oranları şu şekildedir; fakülte mezunları % 19.7 oranında daha yüksek yaşam
standardı arayışı, lise mezunları % 15.8 oranında işsizlik, ortaokul mezunu olanlar % 14.5 oranında siyasi
görüş. Bu sonuçlara göre, yüksek eğitim aldıkları halde Türkiye’de işsiz kalan ve bekledikleri yaşam
standartlarını ele edemeyen gençler, ülkeyi terk etmektedirler. Bu veri, eğitimli kalifiye işgücünü
yurtdışına gönderen Türk devletinin ekonomisi açısından da önemlilik arz etmektedir.
Örneklem grubundaki sığınmacıların İngiltere’ye geliş tarihleri incelendiğinde, 1995 yılından sonra iltica
edenlerin nedenlerinin daha çok ekonomik temelli olduğu görülmektedir. Bu yıldan önce gelenler, siyasi
görüşlerini ilticaya neden olarak belirtirlerken; daha sonra gelenler işsizlik ve daha yüksek yaşam
standardı arayışı gibi ekonomik koşulları iltica etme nedeni olarak göstermektedirler.
Örneklem grubundaki sığınmacılara yöneltilen soruların yanıtları ve tutarlılıkları karşılaştırıldığında,
Türkiye’de yaşadıkları dönemde işsiz olduğunu söyleyen kimi sığınmacıların, işsizlik ve ekonomik
sebepler yerine siyasi sebepleri iltica etme nedeni olarak gösterdikleri gözlemlenmiştir. Bunun nedeni
sorulduğunda sığınmacılar, sisteme karşı olanların, toplumsal hayattan ve iş ortamından dışlandıklarını
ifade etmişlerdir. Siyasidüşünce farklılığının işsizliğe de neden olduğunu düşünen sığınmacıların
söylemlerine göre, kendilerine kalan tek seçenek ülkelerini terk etmektir.
Örneklem grubunun iltica etme nedenleri ve Türkiye’de siyasi olaylara karışma, yargılanma ve
cezalandırılma durumlarına göre oranlarına baktığımızda; Türkiye’de yaşadığı dönemde hiç bir siyasi
olaya karışmadığını söyleyenler, örneklem grubunun % 56.6’sını oluşturmaktadır. Bu kategorideki
sığınmacıların % 27.6’sı siyasi görüşünü, % 15.8’i işsizliğini iltica nedeni olarak göstermektedir.
Türkiye’de birtakım siyasi olaylara karıştıklarını ancak yargılanmadıklarını ifade eden sığınmacıların
tamamı (% 35.5), daha yüksek yaşam standardı arayışı ile; siyasi olaylara karışıp yargılananların tamamı
(% 5.3) işsizlik nedeniyle İngiltere’ye gelmiştir. Karıştığı siyasi olaylar nedeniyle cezalandırılanların %
1.3’ü işsizlik ve % 1.3’ü daha yüksek yaşam standardı arayışı nedeniyle iltica etmiştir. Siyasi görüşleri
nedeniyle Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldıklarını iddia eden % 27.6 oranındaki siyasi sığınmacının,
Türkiye’de yaşadıkları süre içerisinde hiç bir siyasi olaya karışmadıklarını ifade etmiş olmaları bir
çelişkiyi yansıtmaktadır. Oysa siyasi sığınmacıların bu tip olaylara aktif katılmış olması, hatta yargı ve
cezadan kaçarak başka bir ülkeye sığınmış olması beklenmektedir. Gerçekte işsizlik vb. ekonomik
nedenlerle iltica eden bazı sığınmacıların, bu gerçeği saklayarak kendilerini siyasi sığınmacı olarak kabul
ettirme çabasında ve yanlış bilgi verme eğiliminde oldukları göz önünde bulundurulmalıdır. Ekonomik
sığınmacılar, siyasi sebepler gösterdiklerinde iltica taleplerinin olumlu karşılanacağını düşünmektedirler.
Gerçek nedenlerin gizlenmesi verilerin analizine de yansımaktadır.
Örneklem grubundaki sığınmacılara aidiyet hissettikleri gruplarla ilgili sorular yöneltilmiştir.
Sığınmacıların kendilerini bağlı hissettikleri etnik ve milliyet grubuna göre iltica etmene denlerinin en
yüksek yüzdeleri şu şekildedir: Kendisini ‘Türk’ olarak tanımlayan, siyasi görüşü nedeniyle iltica
edenlerin oranı % 27.6; kendisini ‘Kürt’ olarak tanımlayan, işsizlik nedeniyle iltica edenlerin oranı %
21.1; ‘Avrupalı’ olduğunu söyleyen, daha yüksek yaşam standardı nedeniyle iltica edenlerin oranı %
26.3 ve kendisinin etnik ve milli anlamda ‘karma’ olduğunu düşünen, daha yüksek yaşam standardı
nedeniyle iltica edenlerin oranı % 5.3.
Kendilerini Kürt olarak tanımlayan ve günlük hayatta Kürtçe konuşanların siyasi düşüncelerini iltica
nedeni olarak göstermeleri öngörülürken; aksine Türkçe konuşan ve kendilerini Türk olarak tanımlayan
sığınmacılar arasında siyasi nedenler ön plana çıkmaktadır. Bu gruptakiler savundukları siyasi ideolojiler
sebebiyle Türk hükümeti ile sorun yaşadıklarını belirtmişlerdir. Ayrıca Türk kökenli oldukları halde,
İngiltere’den sığınmacı statüsü alabilmek için kendilerini Kürt kökenli ve ülkedeki yönetim ile problemli
olarak tanıtan ‘sahte’ sığınmacılarla da karşılaşılmıştır.
Örneklem grubumuzdaki bireylerin İngiltere’de yaşayan akraba ve tanıdıklarının olması, bu ülkeye
sığınma kararı almalarında etkili olmuştur. Bu durum zincir göç modelini yansıtmaktadır. Sığınmacıların
yardım kaynakları ile iltica etme nedenlerinin dağılım oranlarına baktığımızda, daha yüksek yaşam
standardı arayışı ile İngiltere’ye gelenlerin en fazla İngiltere’de yaşayan arkadaş ve akrabalarından yardım
aldıkları görülmektedir (% 32.9). Bu bölgede yaşayan tanıdıklarına güvenen kişiler, daha iyi koşullarda
yaşayacaklarına inanarak bölgeye iltica etmekte ve tanıdıklarından ilk geldikleri dönemde destek
görmektedirler. Siyasi görüşü nedeniyle Türkiye’den ayrılan % 27.7 oranında sığınmacı ise, İngiliz
hükümeti ve kuruluşlarından yardım görmektedir.
5.3.Türk Sığınmacıların Karşılaştıkları Problem ve Güçlüklerin Değerlendirilmesi ve
Sonuçlar
5.3.1.İltica Edilen Ülkeye Ulaşım Sürecinde Yaşanan Güçlükler
Türkiye’den ayrılan ve sığınma arayan kişiler, hedef ülkelere giriş yapmak için uzun ve tehlikeli
yolculukları göze almaktadırlar. Sığınma arayanlar, ülkelere girerken genellikle vizesiz seyahat ederler.
Bu yolculukların bazıları illegal örgütler tarafından organize edilmektedir. Farklı güzergah ve ulaşım
araçlarının kullanıldığı seyahatler, geçilen ülkelerdeki sınır kontrollerine göre planlanmaktadır.
Dolayısıyla yolculuklar tek bir vasıta ile değil, duruma göre farklı vasıtalarla, yol ve güzergahlar sürekli
değiştirilerek yapılmaktadır. Sığınma arayanlar hedef ülkeye gitmek için bir aydan fazla, kimi zaman aylar
süren yolculuklar yapmaktadırlar.
İngiltere’ye ulaşmak üzere Türkiye’yi terk eden örneklem grubumuzdaki sığınmacıların yarıya yakınının
yolculuğu bir aydan uzun sürmüştür. Bu süre, sığınma arayanların sığınılacak ülkeye ulaşmak için
katlandıkları zorluklardan birisi olan yolculuk süresini göstermektedir. Ülkeye bir günden kısa sürede,
yalnızca birkaç saat içinde ulaşanların oranı yalnızca % 3.9’da kalmaktadır.
Araştırmaya katılan sığınmacıların yarıdan fazlası, İngiltere’ye ulaşmak için kara ve deniz yolu araçlarının
ikisini birden kullanırken; ülkeye tek bir ulaşım aracıyla ulaşanların oranı oldukça düşüktür (% 2.6).
Ayrıca, örneklem grubumuzda hedef ülkelerinin farklı olmasına rağmen (örneğin Fransa), aracı örgütler
tarafından dolandırılarak İngiltere’ye getirilen sığınmacılar da bulunmaktadır ( % 4.3). Hem İngiltere hem
de Fransa tarafından kabul edilmeyerek, iki ülkenin sınırında bulunan sığınma kamplarında uzun süre
tutulduklarını belirtenler de olmuştur.
5.3.2.Sığınma ve Vatandaşlık Hakları İle İlgili Güçlükler
Göçmen ve sığınmacılar için cazip ülke durumuna düşme korkusuyla, ‘sığınmacı’ ve uzun dönemde
‘vatandaşlık’ statüsü verme hususunda çekimser davranan İngiliz hükümeti, uluslar arası hukuk kuralları
çerçevesinde hareket ederek gelen sığınmacıların tümüne, durumları kesinleşinceye kadar geçici koruma
statüsü vermektedir. Görüştüğümüz Türklerin
% 30.3’ünün sığınma talepleri değerlendirilme aşamasındadır ve “geçici koruma” statüsü haklarından
yararlanmaktadırlar. Bekleme süresinde kişilerin ülkedeki sicilleri de takip edilerek, bu kişilere koruma
anlamına gelen “sığınmacı” statüsü ve daha uzun vadede “Büyük Britanya Vatandaşlığı”
verilebilmektedir. Örneklem grubumuzun yaklaşık beşte biri Büyük Britanya Vatandaşlığı alabilmiştir.
Görüştüğümüz kişilerin yüzde ona yakını, sınır dışı edilme korkusuyla yetkili birimlere başvurmadıklarını
ifade etmişlerdir; yani ülkede kayıtsız olarak, yasadışı ikamet etmektedirler.
Ülkeye giriş yapan sığınma arayanlar için en zor dönem, durumlarındaki belirsizliğin sürdüğü,
başvurularının değerlendirilme sürecidir. Bu belirsiz geçen süre, kişilerde geleceğe dair kaygı yaratmakta
ve psikolojilerini olumsuz etkilemektedir. Ne yazık ki; bu değerlendirmenin standart bir zamanı yoktur.
Kimi zaman davalar bir kaç ay içerisinde sonuçlandırılırken, kimi zaman da yıllarca sürebilmektedir.
Sığınmacılar halk arasında yayılan yabancı düşmanlığının dava sürelerinin uzamasına da etki ettiğini
düşünmektedirler. Barry Buzan (1993,1994), her ev sahibi toplumun “biz” ve “onlar” ayrımını
koyduğunu ve sığınmacıların “onlar” grubundan olduğunu ifade eder. “Biz”, yabancıları sakıncalı,
güvenlik açısından tehlikeli ve kültürel birliğe engel olarak görür; evlerini, işlerini almakla suçlar. Buzan
(1993)’a göre, Avrupa’da son yıllarda toplumun her kesiminden insan arasında yabancı düşmanlığı
artmaktadır (s.42). Sonuçta başvuruları değerlendiren memur ve diğer hükümet yetkilileri halkın
arasından kişilerdir. Hükümetler izledikleri politikalarda ve çıkardıkları azınlıklara ilişkin kanunlarda,
halkın talepleri ile uluslararası insan hakları anlaşmalarından doğan yükümlülükleri arasında bir denge
kurmaya çalışmaktadırlar.
5.3.3.Ev Sahibi Toplum İçerisinde Yaşanan Güçlükler, Yerli Halkla İlişkiler
Türkiye’den İngiltere’ye gelen sığınmacıların yaşadıkları problemlerin başında yerel lisanı, yani
İngilizce’yi öğrenme güçlüğü gelmektedir. Görüştüğümüz sığınmacıların tamamına yakını İngilizce
iletişim kurma konusunda, azı (% 3.9) iş bulma konusunda ve çok azı (% 1.8) yerli halk tarafından
dışlanma konusunda problem yaşadıklarını belirtmişlerdir.
İngiltere’de yaşayan sığınmacılara (sığınmacı statüleri kesinleşmemiş olsa bile sığınma başvurusunda
bulunan herkese) devlet tarafından çeşitli sosyal yardım ve hizmetler sağlanmaktadır. Örneklem
grubundaki sığınmacıların tamamı ücretsiz sağlık, danışmanlık ve eğitim hizmetlerinden
yararlanabilmektedir. Ankete katılan sığınmacıların % 61.8’i ülkede oturma iznini, % 15.8’i ise serbest
çalışma iznini almış bulunmaktadır. % 35.5 oranında sığınmacıya maaş yardımı ve kalacak daire
verilirken, % 17.1 oranında sığınmacıya kira yardımı verilmektedir. İngiltere’ye yerleşmek isteyen
sığınmacıların bir kısmı Fransa sınırında bulunan sığınmacı kamplarında tutulmakta ve sığınmacı statüleri
kesinleşmeden ülkeye yerleşmelerine izin verilmemektedir. Bu bilgi, yabancılar ofisi yetkililerinden ve
örneklem grubumuzda yer alan Türk sığınmacılardan ( % 6.6) alınmıştır.
Türk sığınmacıların % 82.9’u İngiltere’ye geldikten sonra ülkedeki eğitim ve öğretim programlarına
katılmıştır, % 75’i ücretsiz meslek edindirme ve dil kurslarındanyararlanmaktadır.% 47.4’ü İngilizce
kurslarına, % 26’sı meslek ve beceri edindirme kurslarına devam ederken; % 6.6’sı kolej ve % 2’si
üniversite eğitimi almıştır. Yeni bir ülkede yaşamanın ön gerekliliği yerel lisanı öğrenmek olduğundan, en
yüksek katılımınİngilizce kurslarında olduğu görülmektedir.
Görüşülen sığınmacıların en önemli problemlerinden birisi, ülkede kalmalarına izin verilmeden önce
araştırma ve değerlendirme yapılması için geçen sürenin uzun olmasıdır. % 68.4’ünün sığınma hakkı
davaları ülkeye geliş tarihinden itibaren 5 yıl geçmesine rağmen sonuçlanmamıştır. Sığınmacıların
%51.3’ü, geçen süre çok uzun olduğu için ve % 27.6’sı, başvurusu ret edildiği için işleyişten memnun
olmadıklarını ifade etmişlerdir.
Ev sahibi toplum ile ilişkilere baktığımızda; örneklem grubunun yarısından fazlası yerli İngiliz
halkı tarafından herhangi bir rahatsız edici eyleme maruz
kalmadıklarını dile getirirken;
yarısına yakını bir takım rahatsız edici olaylar (tartışma, laf atma ve dışlanma) yaşadıklarını
belirtmişlerdir. Ev sahibi İngiliz halkıyla arkadaşlık kurmanın çok zor ve çok nadir olduğunu düşünenlerin
oranının (% 73.7) çok yüksek olduğu görülmektedir. Örneklemin yarısına yakını, İngiliz halkının
yabancılara karşı nötr ve umursamaz davrandıklarını ifade etmiştir. Dörtte bir oranında sığınmacı İngiliz
halkının düşmanca tavrından şikayetçi olurken; daha az oranda sığınmacı (% 17.1) ise tam tersine
İngilizlerin kendilerine dostça davrandıklarını belirtmiştir.
Göçmen ve sığınmacıların ev sahibi toplumlar üzerinde büyük bir ekonomik ve sosyal yük oluşturup
oluşturmadıklarına ilişkin tartışma her geçen gün büyümektedir. Konuya taraf olan sığınmacılara
düşünceleri sorulduğunda; örneklemin dörtte üçü kendi konumlarındaki kişilerin işgücü olarak ev sahibi
toplumun ekonomisine katkıda bulunduklarına inandığını dile getirmiştir. Örneklemin dörtte biri ise,
kendilerine yapılan yardımlar ve sunulan sosyal hizmetler nedeniyle ev sahibi ülkenin ekonomisi üzerinde
yük oldukları görüşünü paylaşmaktadır. Kültürel hayata katılımları konusunda ise, sığınmacıların yarıya
yakını dışarıdan gelenlerle oluşan kozmopolit yapının bölgenin kültürel zenginliğine katkı olduğunu dile
getirirken; dörtte birinden fazlası kültürel farklılıkların toplumda çatışmalara yol açtığını ve dörtte
birinden azı yabancılarla ev sahibi halk arasında uyumun sağlanabildiğini ifade etmiştir.
Daha önce de belirtildiği gibi, İngiltere hükümeti, ülkeye daha fazla göçmen ve sığınmacının akın
etmesini önlemeye yönelik önlemler almakta ve bu durum, başvurusu değerlendirilme sürecinde olan
göçmen ve sığınmacılara yansımaktadır. Türk sığınmacıların yarısından fazlası, İngiliz hükümetinin
sığınma başvurularını kabul etme oranlarında düşme olduğunu ifade etmiştir (% 52.6). Sığınmacılara
göre, her geçen gün durumlarını etkileyen yeni politikalar uygulamaya konulmaktadır; gelenlerin sınır
dışı edilmesi için daha etkin prosedürler geliştirildiği (% 47.4), sınırlardaki giriş kontrollerinin
sıkılaştırıldığı (% 36.8), kaçak işçi çalıştırılmasını önleyici tedbirlerin arttırıldığı (% 34.2), başvuru
değerlendirilme süresinin uzatıldığı (% 31.6), başvuru koşullarının ağırlaştırıldığı (% 27.6), sığınmacıların
kamplarda tutulmaya başlandığı (% 21.1), anlaşmalı evliliklerin engellenmeye çalışıldığı, anlaşmalı
olduğu düşünülen evliliklerin fesih edildiği (% 21), aile birleştirme prosedürlerinin zorlaştırıldığı (%
14.5), üçüncü ülkelerle yapılan geri kabul anlaşmalarının arttığı (% 13.2) ve ülkedeki ırkçı grupların
propaganda ve eylemlerinin arttığı ( % 2.6) ifade edilmiştir.
5.4.Türk Sığınmacıların Ev Sahibi Topluma Uyum ve Asimilasyon Süreçleri ile İlgili Bulguların
Değerlendirilmesi ve Sonuçlar
Türkiye’den bir süre önce ayrılmış olan ve kozmopolit bir ülkede yaşamakta olan Türk sığınmacıların
kendi kimlik ve vatandaşlık tanımlamalarıyla ilgili dağılımları şu şekildedir: Örneklem grubundaki
Türklerin % 42.1’i kendilerini Türk olarak tanımlamaktadır. Kendilerini Kürt ve Avrupalı olarak
tanımlayanların oranları aynıdır; % 26.3. Grubun % 5.3’ü ise kendilerini tanımlamak için “karma”
ifadesini tercih etmiştir. Sığınmacıların büyük çoğunluğu kendi aralarında, günlük hayatlarında Türkçe,
bir kısmı (% 13.2) Kürtçe ve ok azı (% 3.9) İngilizce konuşmaktadır. Ancak, İngiltere’de sığınmacı olarak
kalabilmek için Kürt olduğunu
iddia eden kişilerin, yanıltıcı bilgi vermiş olma ihtimallerini de göz önünde bulundurmak
gerekmektedir.
Türk sığınmacılara, ev sahibi ülkedeki asimilasyon süreçlerini anlamaya yönelik sorular sorulmuş; örf,
adet, tutum ve davranış örüntülerinde değişimler tespit edilmiştir. Örneklem grubunun büyük çoğunluğu,
İngiltere’ye geldikleri tarihten sonra kimi tutum ve alışkanlıklarının değiştiğini açıkça ifade etmektedir;
tüm ritüelleri aynı şekilde uyguladığını ifade edenlerin oranı oldukça azdır (% 7.9).
Örneklem grubunun % 38.2’si bayramlarda akraba ve tanıdık ziyaretlerine devam ederken; yarısından
fazlası bayram ziyaretlerinde bulunmamaktadır. Yarıdan fazla Türk sığınmacının yaşadığı çevrede bayram
ziyaretleri dışında belirli aralıklarla yapılan akraba ziyaretleri halen önemlidir ve bu ziyaretlerde yapılan
yemekler, sunulan ikramlar Türk adetleri çerçevesinde gerçekleşmektedir. Grubun yarıya yakını akraba
ziyaretlerine Türkiye’de verilen önemin verilmediğini düşünmektedir. Türk sığınmacıların çoğu, bayram
ve Ramazan ayının Türkiye’de, yakın akrabalar ile bir arada yaşarken anlamlı olduğunu ifade
etmektedir.Grubun yarıya yakını Ramazan ayında oruç tutmaktadır. Örneklem grubunun yarıya
yakınıyiyecek alışkanlıklarını değiştirmediklerini ifade ederken, yarısından fazlası, içinde bulundukları
ülkenin yiyecek kültürüne uyum sağladıklarını ve domuz eti yememe gibi dini tutumlarını terk ettiklerini
belirtmiştir.
Türk sığınmacıların % 28.9’u içinde yaşadıkları arkadaş ve akraba çevresinde düzenlenen merasimlerde
hiçbir örf ve adetin Türkiye’deki ile aynı şekilde uygulanmadığını belirtmiştir. Örneklem grubunun yarısı
nişan ve düğün merasimlerinin, yine yarısı cenazelerin Türkiye’dekinden farklı yapıldığını belirtmiştir.
Türk sığınmacıların yarısından fazlası, İngiltere’deki sosyo-kültürel hayata uyum sağlayabilmek için,
ülkeye gelenlerin katı inançlarını, tutum ve davranışlarını değiştirmesi gerektiğini düşünmektedir. Taft
(1966:9-10), Batı Avusturalya’da göçmenlerin asimilasyon süreçleri üzerine yaptığı araştırmada (From
Stranger to Citizien), asimilasyon derecelerini ele almıştır. Birincil asimilasyon sürecine girmiş olanlar;
Avusturalya’da olmaktan mutlu olan, burada kalmak isteyen, kendilerini Avusturalyalı olarak tanımlayan
ve evinde hissedenlerdir. Avusturalya değer ve normlarını tamamen içselleştirmişlerdir. İkincil
asimilasyon, tam entegrasyonun sağlanamadığı asimilasyondur. Davranış normlarında kısmen kültürleşme
görülür; sosyal davranış örüntülerinde Avusturalyalılaşma ve İngilizce kullanımı başlar.
Ancak bireyler kendi kültürel kalıplarını da tam olarak bırakmamışlardır. İngiltere’deki Türk
sığınmacıların, ikincil asimilasyon sürecinde oldukları; İngiliz ve Türk değerlerini bir arada yaşadıkları
görülmektedir. Ancak, bu araştırmanın bulguları, ülkeye yeni yerleşen birinci neslin özelliklerini
yansıtmaktadır. Park (1950)’ın modeline göre birincil nesil, yerli halk ile ‘temas’ aşamasındadır. İkinci,
üçüncü ve sonraki nesiller ile yapılan bir araştırma farklı bulgular ortaya koyabilir.
Jeffery (1994), Müslüman ailelerin, ev sahibi toplum içerisinde asimile olmadıklarını, kendi kültürel değer
ve davranış örüntülerini devam ettirdiklerini vurgulamaktadır. Pakistanlı Müslüman aileler, belirli
mahallelerde kendi yaşam tarzları ve değerlerini sürdürerek, bir arada yaşarlar. Yinede, belirli davranış
örüntülerinde değişmeler görülür, ancak bu değişimi asimilasyon olarak yorumlamak doğru değildir.
Jeffery, içinde yaşanılan toplumla etkileşimin ardından etkilenme sürecine girileceğini, ancak Müslüman
ailelerin bu etkilenime sonuna kadar açık olmadıklarını ifade etmektedir. Bunun nedeni, Müslüman
ailelerin yakınlarıyla sıkı bağlarının olması ve kendilerine ait özel alanlarda yaşam sürdürmeleridir. Türk
sığınmacıların asimile olmamalarının önemli bir nedeni, Pakistanlı ailelerde olduğu gibi aralarındaki
bağların sıkı olması, belirli mahalle ve köylerde ev sahibi halktan uzak, etkileşime kapalı bir hayat
sürmeleridir. Gettolaşma teorisinde belirtildiği gibi, azınlık gruplar, ayrılmış bölgelerde kendi kurumlarını
oluşturarak Türkiye’dekine paralel bir yaşam sürebilmektedirler.
Örneklem grubunun yarısından fazlası Türk yayınlarını (gazete ve televizyon) sürekli ve %
31.6’sı da ara sıra izlemektedir. Yapılan görüşmeler esnasında, evlerde Türk kanallarının açık olduğu
gözlenmiştir. Türkiye’de olduğu gibi, Türk diziler ve programlar gündelik konuşmalarda önemli yer
tutmaktadır.
Türk sığınmacıların yaşadıkları bölgelerin çoğunda Türk okulları bulunmamaktadır. Bu durum, özellikle
ikinci neslin İngiliz dil ve kültürüne adaptasyon ve asimilasyon süreçleri üzerinde etkili olmaktadır.
Örneklem grubumuzdaki sığınmacıların % 38.2’si, yeterli maddi birikim elde ettikten sonra Türkiye’ye
geri dönmeyi planlamaktadır. Bu durum ev sahibi ülkeye tam adapte olamamanın bir sonucu olarak
yorumlanabilir. % 21.1’i Büyük Britanya vatandaşlığı alamamaları durumunda Türkiye’ye döneceklerini
ifade etmiştir. Araştırmaya katılanların %15.8’i ise
hiçbir koşulda geri dönmeyi düşünmemektedir. Türkiye’ye dönmek yerine başka bir ülkeye geçerek
şanslarını deneyeceklerini belirtenlerin oranı % 13.2’dir. Önemli bir oran (% 35.5), bir süreliğine de olsa,
İngiltere’de yaşamaya kararlıdır; bu kişiler başvurularının ret edilmesi durumunda bile bu ülkeyi terk
etmeyeceklerini, illegal olarak bölgede yaşamaya ve çalışmaya devam edeceklerini belirtmektedirler.
Yapılan görüşmeler esnasında bu bireyler, İngiltere’de yaşamanın hem ekonomik hem de sosyal koşullar
açısından çok daha kolay olduğunu ve buradaki rahat hayata alıştıklarını ifade etmiştir.
Özetle; Türkiye’den İngiltere’ye gelerek sığınma başvurusunda bulunan kişilerin kendi ifadeleri ve
sorunlarına bakış açılarına dayanılarak yapılan araştırmanın sonuçlarına göre; iltica etme nedenleri “itmeçekme” ve “etnisite” göç modellerine uygunluk göstermektedir. Uluslar arası hukukta, sığınma
koşullarının siyasi ve insani problemlerle tanımlanmasına rağmen, ekonomik (sözleşme sığınmacısı
olmayan) sığınmacıların oranlarının yüksek olduğu gözlenmiştir. Merkez ülkede yaşadığı sorunlardan
kaçmak isteyen sığınmacılar, yeni bir ülkeye sığınma aşamasında uzun ve tehlikeli yolculukları ve
değişen başvuru değerlendirme süreçlerini göze almaktadırlar. Yabancı akınını durdurmak isteyen tüm
hedef ülkeler gibi İngiltere de, her geçen gün giriş kontrollerini sıkılaştırmakta, bazı caydırıcı önlemler
almaktadır. Sığınmacıların verdikleri bilgilere göre; ev sahibi ülke İngiltere’de, yerli halk ile Türk
sığınmacı azınlık arasında çok yakın ilişkiler kurulamadığı, dışlanma, sözel yada fiziksel saldırı gibi
olayların yaşandığı tespit edilmiştir. Türk sığınmacılar ‘öteki’, ‘onlar’ olmaktan kurtulamadıkları halde,
ülkedeki koşullarının Türkiye’dekinden çok daha iyi olduğunu ifade etmişlerdir. Ev sahibi ülkede azınlık
olarak yaşayan ilk nesil sığınmacıların örf, adet, tutum ve davranış örüntülerinde kısmi kültürleşme tespit
edilmiştir, ancak yapısal asimilasyon aşamasında bir değişim gözlenmemiştir. Yerli halktan soyut, kendi
cemiyetleri içerisinde yaşayan Türk sığınmacılar, temel normları korumakta, İngiliz ve Türk değerleri ve
davranış kalıpları bir arada yaşanmaktadır.
Kaynakça
Birleşmiş Milletler Mültecileri Koruma Yüksek Komiserliği. (1997), Dünya Mültecilerinin Durumu, Bir
İnsanlık Sorunu, Ankara: BMMYK Yayınları.
Böcker, A. (1994), “Chain Migration over Legally Closed Borders: Settled Immigrants as Bridgeheads
and Gatekeepers”, THE NETHERLANDS JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES, 30(2):87- 106.
Buzan, B. (1993), Societel Security, State Security and Internationalization, London: Printer Publishers.
Buzan, B. (1994), Migration and the New Security Agenda in Europe, London: Printer Publishers.
Cornell, S., Hartmann, D. (1998), Ethnicity and Race: Making Identities in a Changing World,
California: Pine Forge Press, Thousand Oaks.
Denzin, N. K., Lincoln, Y. S. (1998), Collecting and Interpreting Qualitative Materials, Newbury Park,
CA: Sage.
Great Britain Home Office. (1996), Asylum and Immigration Act, London: HMSO.
Great Britain Home Office. (1998), Fairer, Faster and Firmer, A Modern Approach to Immigration and
Asylum, London: London Stationary Office.
Gordon, M. (1964), Assimilation in American Life: The Role of Race, Religion and National Origin, New
York: Oxford University.
Güvenç, B. (1999), İnsan ve Kültür, İstanbul: Remzi Kitapevi.
Heath, A. F., McMahon, D. (2000), “Ethnic Differences in the Labour Market: The Role of Education and
Social Class Origins”, SOCIOLOGY WORKING PAPERS, (Eds. D. Gambeta, B. taylor), Dublin:
University College.
Isajiw, W. W. (1999), Understanding Diversity, Ethnicity and Race in Canadian Context, Toronto:
Thompson Educational Publishing, Inc.
Jalalifar, Arezoo. (2001), Avrupa Birliği’nde Mülteciler ve Göçmenler, Ankara: Ankara Üniversitesi,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Jeffery, P. (1994), Migrants and Refugees, Muslim and Christian Pakistani Families in Bristol,
Cambridge: Cambridge University Press.
Künçek, Ö. (1997), Uluslararası İlişkilerde Mülteciler Sorunu ve Batı Avrupa Devletlerinin Uygulamaları,
Ankara: Ankara Üniversitesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Laws, G. (2004), “Globalization, Immigration and Changing Social Relations in U.S. Cities”,
MIGRATION, GLOBALIZATION, AND ETHNIC RELATIONS AN INTERDISCIPLINARY APPROACH,
(201-212), (Ed. M. M. Mobasher and M. Sadri) New Jersey: Pearson Prentice Hall.
Lee, E.S. (1966), “A Theory of Migration”, DEMOGRAPHY, Vol. 3, No.1, (42-57). Mac Donald J.S.,
May Donald L.D. (1964), “Chain Migration, Ethnic Neighbourhood Formation And Social Networks”,
MILLBANK MEMORIAL FUND QUARTERLY, Vol.42, No.1, (82-97).
Maxim, P.S. (1999), Quantitative Research Methods in the Social Sciences, New York: Oxford
University Press.
Park, R. E. (1914). “Racial assimilation in secondary groups, with particular reference to the Negro”,
AMERICAN JOURNAL OF SOCIOLOGY, 19(5), (606–623).
Park, R. (1950), Race and Culture, Essays in Sociology of Contemporary Man, New York: Free Press.
Park, R. E., Burgess, E. W. (1921), Introduction to the Science of Sociology. Chicago: University of
Chicago Press.
Piore, M.J. (1980), Birds of Passage, Cambridge, London, New York, New Richelle, Melbourne, Sydney:
Cambridge University Press, paperback Edition.
Poloma, M. M. (1993), Çağdaş Sosyoloji Kuramları, Ankara: Gündoğan Yayınları.
Shah, N.M., I. Menon (1999), “Chain Migration through the Social Network: Experience of Labour
Migrants in Kuwait”, INTERNATIONAL MIGRATION, 37: (361-80).
Taft, R. (1996), From Stranger to Citizien: A Survey of Studies of Immigrant Assimilation in Western
Australia, Tavistock Publications.
United Nations General Assembly & UNHCR (1996), Convention and Protocol Relating to the Status of
Refugees, Text of the 1951 Convention Relating to the Status of Refugees, Text of the 1967 Protocol,
Geneva: UNHCR.
UNHCR. (2006), 2005 Global Refugee Trends, Statistical Overview of Populations of Refugees,
Asylum- Seekers, Internally Displaced Persons, Stateless Persons, and Other Persons of Concern to
UNHCR, Geneva: UNHCR.
UNHCR. (2006), Asylum Levels and Trends in Industrialized Countries First Quarter, 2006 Comparative
Overview of Asylum Applications Lodged in 31 European and 5 Non-European Countries, Geneva:
UNHCR.
Vermeren, P. (2002), “Avrupa Rüyası, Fas’ın Rio’su Cebelitarık” (Çev. Meltem Uysal), LE MONDE, 15
Haziran, (18-19).
Wegge, S.A. (1998), “Chain Migration and information Networks: Evidece from Nineteenth Century
Hesse-Cassel”, THE JOURNAL OF ECONOMIC HISTORY, Vol. 58, (4),(957-986).

Benzer belgeler