O-KİNA Video görüşmesi bitmişti. Devasa ekranlı bilgisayarının

Transkript

O-KİNA Video görüşmesi bitmişti. Devasa ekranlı bilgisayarının
O-KİNA
Video görüşmesi bitmişti. Devasa ekranlı bilgisayarının başından
kalkıp parke zemininin üzerindeki farklı renkteki onlarca kablo
ve pedallara basmamaya özen göstererek, Gretsch davul setinin,
sehpalarında duran gitarların, klavye takımlarının, mikrofon
ayaklarının, konsolların ve bilumum amplilerin arasında slalom
yapıp 150 metrekare salonunun öbür ucundaki kapıdan hole ve
oradan da yatak odasına geçti. Afro saçlı Jimi Hendrix kafalı Tshirt'ünü ve kamuflaj desenli çok cepli şortunu çıkarıp hâkim
yakalı bej bir keten gömlek ile siyah pantolon giydi. Aynada
kendisine bakınca alnındaki ter taneciklerini ve karışmış
saçlarını gördü. Lavaboda yüzüne su atıp, saçlarını elleriyle
düzeltti ve en sevdiği kokusunu gömleğinin açık düğmelerinin
arasından sıktı. Son bir kez aynaya göz atıp salona döndü. Akşam
karanlığının çökmeye yüz tuttuğu bu saatte, salonun yere kadar
uzanan camlarından teknelerin ve boğazın karşı yakasının
ışıkları gözüküyordu. Çıkmadan önce salonun bütün ışıklarını
söndürünce eşsiz manzara daha da çarpıcı bir hâl aldı. Bir kez
daha ne kadar şanslı olduğunu düşündü.
Aslında şanslı oluşunun tek nedeni Yeniköy sırtlarındaki
muhteşem evi değildi: Biraz sonra, çok sevdiği, dünyalar güzeli
kız arkadaşıyla yemek yiyecekti ve sonrasında da geceyi birlikte
geçireceklerdi. İşlerinin yoğunluğundan ötürü haftada yalnızca
bir kez görüşebildikleri için onu çok özlemişti. Saat 8:30'da
Boğaz'ı farklı bir açıdan gören ve açılımı "O-Kina Tarzı Organik
Gıda ve Uzun Yaşam" olan OTOGUY isimli lokantada buluşmaya karar
vermişlerdi. Lokantanın kapısından girerken Ferit, Nil'in
kendisinden önce gelmiş olabileceğine ihtimal bile vermedi;
geleneksel olarak kendisi biraz erken, Nil ise hep beş ila onbeş
dakika geç gelirdi. Cam kenarındaki masaya oturup beklerken
manzarayı seyretmeye koyuldu. Boğazın her açısı başka bir
güzeldi ve bıkmadan saatlerce seyredebilirdi. Dünyanın en güzel
şehrinin en seçkin noktasında, güzeller güzeliyle buluşacaktı.
On dakika sonra Nil göründü; uzun bacaklarının dörtte birini
kaplayan dar pembe bir mini etek ve hâkim yaka beyaz bir gömlek
giymişti. Hafif yanık pürüzsüz bir cildi vardı. Arkadan toplu
kumral saçlarla çerçevelenmiş, belli belirsiz makyajlı ince
yüzünün Ferit'i en çok çarpan iki yanı, gülmediği zaman birleşme
çizgisi yanlardan aşağı doğru kıvrımlanan kalın dudakları ile
yeşil gözleriydi. Gülümsemesi ışık saçıyordu. Ferit ayağa
kalktı, öpüştüler ve karşılıklı oturdular. Bir süre hiç
konuşmadan gülerek birbirlerine baktılar. Sessizliği Nil bozdu:
"Haftan nasıl geçti?"
"Verimli sayılır, yeni parçalar üzerinde çalıştık, tamamlar
tamamlamaz yollayacağım, bakalım kaç kredi çıkacak?"
"Öykü de yazıyor musun?"
"Evet, akşamları öykü de yazmaya çalışıyorum, zorlanmıyorum
desem yalan olur ama mecburum biliyorsun. Sen ne yaptın?"
"Çok fazla bir şey yapamadım. Fotoğraf için yeni konu
bulamıyorum. Şu ana kadar eski koleksiyonumdan yolladım ama çok
özel olmadığı sürece fotoğrafa fazla kredi vermiyorlar. Başka
bir konu bulmam lazım. Dansa mı yazılsam, tiyatro mu yapsam,
müzik dersi mi alsam karar veremedim. Eğitim konusu belli bir
zaman alacağı için hiçbirinin kısa vadeli getirisi olamayacak.
Çok yakında kredisiz kalmaktan korkuyorum. Sen yardımcı olur
musun?"
"Tabii ki, nasıl yardımcı olmamı istersin?"
"Senin kredi sorunun yok, müziğin tutuluyor ve üstelik öykü de
yazıyorsun. Benim için de bir iki öykü yazsan diyorum… Ne
dersin?"
"Sence doğru olur mu? Üslubumdan tanımazlar mı? İlişkimizi de
biliyorlar zaten."
"Biraz değiştirerek yazsan?"
"Denerim, umarım bir terslik olmaz, senin için yapmayacağım bir
şey yok biliyorsun. Seni çok seviyorum, çok da özledim."
"Ben de."
Gerçekten de seviyor muydu? İlk kez şüphelendi Ferit. Acaba
sevgisi daha çok ona sağlayacaklarımla mı ilgili, diye düşündü
ama hemen bu olumsuz düşünceyi başından savuşturmaya çalıştı, bu
akşamki mutluluğuna gölge düşsün istemiyordu.
"Ne yemek istiyorsun?" diye sordu Nil'e.
"Bu ay bana balık haricindeki tüm etler yasak. Sebze olarak da
yalnızca mercimek ve diğer baklagillere izin var. Bir de yeşil
meyveler."
"Galiba ben biraz daha şanslıyım, bana yalnızca inek sütü
ürünleri ve yumurta yasak. Hadi seçelim o zaman."
"Ben antre olarak nohut salatası, ana yemek olarak da mercimekli
dil balığı alacağım… ve elma suyu."
"Ben de önden enginar, arkadan bonfile düşünüyorum. İçecek
olarak da nar ve elma suyu karışımı."
Garsona siparişlerini verdiler, yemeklerini afiyetle yiyip
geceyi geçirmek üzere Ferit'in evine gittiler. Ferit 34, Nil ise
28 yaşındaydı.
********************
Dünyalıların hayatındaki büyük değişim, yaklaşık beş yıl önce,
O-KİNA insanlarının dünyadaki internet ağına giriş yaparak
iletişim kurmasıyla başlamıştı. İnternet ağı gerçek anlamda
evrenselleşmişti ama O-KİNA ve Dünya dışında bu ağı paylaşan,
üçüncü bir gezegen çıkmamıştı.
O-KİNA, Andromeda galaksisindeki O-TAKİNOVA güneş sisteminin
dördüncü gezegeniydi ve dünyaya uzaklığı 2.438.000 ışık yılıydı.
O-KİNA'nın çapı Dünya'nın çapının yaklaşık iki katı, O-TAKİNOVA
yıldızının çapı ise Güneş'in çapının üç katıydı. O-KİNA, OTAKİNOVA etrafındaki turunu bizim zaman birimimizle dört yılda
tamamlamaktaydı. Yani 50 O-KİNA yılı yaşamış bir kişi Dünya
zaman birimine göre 200 yıl yaşamış oluyordu.
Bu iki gezegenden birinde yakılan bir projektörün ışığının diğer
gezegene ulaşması 2.5 milyon yıl sürdüğü için Dünya ve O-KİNA
insanları arasındaki iletişim, internetin sağladığı olanakların
dışına çıkamıyordu.
O-KİNA, Dünya'dan en az 500 yıl ileride bir medeniyetti.
İnsanları ince uzun, pürüzsüz ciltli, hafif çekik gözlü, genç ve
çok güzeldiler. Aralarında yaşlı görünümlü tek bir varlık bile
yoktu. En az 500 yıl genç yaşayıp genç ölmekteydiler.
O-KİNA'dan Dünya'ya teknoloji ve bilgi akışı başlamıştı ama bu
bedelsiz bir alış-veriş değildi. O-KİNA, bilim ve teknolojide
çok ileri gitmiş olmasına rağmen duygu kullanımına gereksinim
duyan güzel sanatlar, resim, tiyatro, sinema, edebiyat ve müzik
gibi konularda çok geriydi. Dünya'dan televizyon dizileri,
filmler, romanlar, müzikler istiyorlardı ve talep ettikleri bu
eserlerin O-KİNA'daki izlenme sayısıyla doğrudan orantılı bir
kredi sistemi geliştirmişlerdi. Eserin yazarı olan sanatçı da
topladığı krediye karşılık gelen teknolojileri ve bilgileri OKİNA'dan indirip Dünya'daki kullanım ve patent hakkının sahibi
oluyordu. Havada giden elektrikli araba, havada giden koltuk,
hologramlı müzik sistemi, muhtelif boyda hizmetkâr robotlar gibi
sayısız büyük çaplı projeler ve pul inceliğinde yüksek
kapasiteli piller, görünmeyen gözlükler, yürüyen pabuçlar gibi
de sayısız ufak proje vardı. Ve tabii her projenin önemine
orantılı bir kredi puanı bulunuyordu. Projeyi almaya hak kazanan
sanatçı veya müzisyenler portföylerindeki projeleri Dünyadaki
üreticilere açık artırmayla satıyorlardı. Dünyadaki servet el
değiştirmişti: Artık en çok vergi veren zenginler sınıfı,
sanatçılar, edebiyatçılar ve müzisyenlerden oluşuyordu. Onları
sanayiciler izliyordu. Politikacıları ise artık tanıyan bile
kalmamıştı, gerçek anlamda toplumun hizmetkarları olmuşlardı.
O-KİNA'nın bir şartı vardı: Sanat eserlerinin tümü yeni ve özgün
üretim olmalıydı. Klasikleri ve diğer eserleri zaten çok önceden
indirmişlerdi. Bu koşula uygun olarak, müzisyenler harıl harıl
O-KİNA halkının zevkine hitap edecek yeni parçalar besteleyip
kaydetmeye çalışıyorlardı. Yeni romanlar, diziler, kısa öyküler
yazılıyor, fotoğraflar çekiliyor ve O-KİNA'ya yollanıyordu.
Güzel sanatlar okullarına, edebiyat fakültelerine, oyunculuk
kurslarına, konservatuarlara girmek isteyenlerin sayısında büyük
bir artış olmuştu. Öğrenciler yetenek testlerine tabi tutuluyor
ve yalnızca en iyiler kabul görüyordu.
Sanatçı ve müzisyenler eserlerini beğendirme konusunda büyük bir
rekabete girişmişlerdi. Rekabet kötü bir şey değildi ama yeni
eserlerin hiçbiri Dünya'da tüketilmediği için karşılıklı
etkilenmeler, esinlenmeler olamıyor ve yaratıcılık da bundan
olumsuz etkileniyordu. Tek esinlenme kaynakları O-KİNA dönemi
öncesi yazılmış "klasik" eserlerdi. Üretim artmıştı ama Dünya
içi tüketim azalmıştı. Birçok aydın, acaba gitgide O-KİNA'ya mı
benzeyeceğiz diye endişelerini dile getirmekteydiler. Bu,
tartışmaya açık bir konuydu ama Dünya insanlarının benzeme
konusundaki çabaları tartışma götürmezdi: O-KİNA'lıların
giyimlerini, tarzlarını taklit ediyor, gözlerini çekik göstermek
için estetik ameliyatlar oluyorlardı.
O-KİNA'dan kredi karşılığı satın alınanlar yalnızca teknoloji
projelerinden ibaret değildi. Uzun yaşamın sırları ve her tür
sağlık içerikli bilgi de kapsam alanındaydı. Yeterli kredi puanı
olan Dünyalılar için O-KİNA'nin saptadığı kan ölçümleri yapılıp
bildiriliyor ve buna uygun olan beslenme formülü belirleniyordu.
Bu formül bir ay süresince uygulandıktan sonra kan tahlili
tekrarlanıyor ve ikinci ay için daha hassaslaştırılmış bir diyet
oluşturuluyordu. Beslenmeye ek olarak, cilt bakımı için "nano
parçacık banyoları" uygulanıyordu. Bu banyo cihazlarının
projelerini, başarılı bir televizyon dizisi yönetmeni
kredileriyle satın almış ve Dünya üretimini başlatmıştı.
Periyodik olarak uygulanan nano parçacık banyoları sayesinde
cilt hiç yaşlanmıyor, esnekliğini kaybetmiyor ve çizikler
oluşmuyordu. Benzer şekilde iç organları da genç tutan nano
parçacık yüklü ilaçlar ve özel frekanslı şua uygulamaları vardı.
Eser yükleyen her sanatçının doğrudan görüştüğü O-KİNA'lı bir
danışmanı vardı. Bu danışman, O-KİNA halkının isteklerine
tercüman oluyor, arzulanan eser türlerini sanatçılara aktarıyor
ve daha önce yüklemiş olduğu eserlerinin performansları hakkında
bilgi veriyordu.
Özetle, O-KİNA ile kurulan sanal iletişim kısa sürede Dünya'nın
altını üstüne getirmişti.
******************
Ferit, gitar çalıp şarkı söyleyen ve pop-rock türünde beste
yapan çok iyi bir müzisyendi. Kredi puanlarıyla edindiği
teknoloji projelerinin satışıyla Yeniköy'de oturduğu villasını
satın almış ve salonunu bir müzik stüdyosuna dönüştürmüştü.
Müzisyen arkadaşlarıyla her gün sabahtan toplanıp yeni besteleri
üzerinde çalışıyorlardı. Akşam saatlerinde de O-KİNA'lı
danışmanı Tuyo ile rutin görüşmeleri gerçekleşiyordu.
Nil'le birlikte geçirdikleri geceyi takip eden hafta içindeki
bir görüşmede, Tuyo: "Artık Nil'le ilişkinizi sürdürmeyin çünkü
bu birliktelik uzun vadede ikiniz için de hayırlı olmayacak"
demişti. Tuyo'nun yalnızca mesleki konularda önerilerde
bulunması gerekiyordu. Özel hayatıyla ilgili yorum yapıyor
olması görülmüş bir şey değildi. Ferit ne diyeceğini, ne
yapacağını şaşırmıştı. Tuyo'yu dinlemeli miydi? Umursamaması
durumunda işleri olumsuz etkilenebilir miydi? Parçalarını
reddetmeleri mümkün müydü? Belki de danışmanın eserlerinin
yayınını durdurma yetkisi vardı. Tüzüğü incelememişti. Bu
olasılığı göz önünde bulundurarak, kendini rahatlatmak için B
plan senaryosu oluşturmaya çalıştı. Muhtemelen diğer
müzisyenlerin yanında çalışarak onlara isimsiz destek verir ve
gelirlerinden belli bir yüzde alabilirdi.
O hafta sonu Nil'i aramadı. Nil'in krediye ihtiyacı vardı, belki
arar diye umutlandı ama Nil de aramadı. Acaba onu da uyarmışlar
mıydı? Belki de sevgisinden şüphe etmekte haksız değildi. Yeni
biriyle mi tanışmıştı? Eğitimine yazıldığı bir tiyatro hocası mı
aklını çelmişti? Nil'i gerçekten iyi tanıyor muydu? Tanışır
tanışmaz âşık olmuştu ve geçmişini de sorgulamamıştı ama
muhtemelen aşk karşılıklı değildi. Aşkı sorgulamaya başladı;
hissettiklerine gerçekten aşk denebilir miydi? Aşk denilen belki
de hormonlarının dürtüsüyle duyulan bir heyecandan ibaretti ve
uzmanların görüşüne göre en fazla 18 aylık bir ömrü vardı. Aşk
üzerine bestelenmiş binlerce parçanın tümü "hormon müziği"
miydi? Frank Zappa: "Her şeyden fazla aşk şarkısı var. Eğer
şarkıların bir yaptırımı olsaydı hepimiz birbirimizi seviyor
olurduk" demişti. Zappa hocanın aşk şarkılarını anlamsız bulduğu
besbelliydi. Aşk ile ilgili sorularına bir cevap bulamamıştı ama
üzerinde bu kadar çok düşünmek aşkı biraz olsun anlamsız hâle
getirmişti. Soruyu bir kez de temizlik robotuna sordu. Robot
anlamamazlıktan gelip müzisyen arkadaşının birlikte getirdiği
robotun ne derece çağ dışı olduğundan söz etmeye başladı.
Dertleşebileceği tek bir kişi bile yoktu! Karardıkça karardı.
Ferit'in karanlık ruh hâli işlerindeki verimi artırmıştı; daha
çok ve daha iyi besteler yapıyordu, kredi puanları yükselmişti.
İki hafta geçmiş olmasına rağmen Nil'den ses seda çıkmıyordu.
Ferit de onu aramamıştı. Bu kez: "Aramadığım için kırılmış
olabilir mi?" diye düşünmeye başladı. Aramamak, aramasını
beklemek, "Ben mi daha çok seviyorum o mu?" diye düşünmek son
derece anlamsızdı aslında. Onu gurur mu, tümden kaybetme korkusu
mu engelliyordu?
Düşünceleriyle boğuşuyordu ki bilgisayar ekranında Tuyo'nun
görüntüsü belirdi. O-KİNA dilindeki konuşmaları bilgisayar çok
hızlı bir şekilde Türkçe'ye çeviriyordu. Tuyo: "Tebrik ederim,
çok iyi çalışıyorsun, kredilerin arttı, nasıl kullanmak
istersin?" diye sordu. Ferit de: "Üreticilerin ihtiyaç listesini
kontrol ettikten sonra size bilgi veririm" dedi. Tam o sırada
Tuyo'nun arkasında Nil göründü. Nil, şaşkınlıktan ağzı
kapanamayan Ferit'e el salladı, sonra da baş parmağını ağzına
götürüp sus işareti yaptı.
Ferit, kan akışının durduğunu hissetti. Ekranı kapatıp Boğaz'a
doğru bakmaya başladı. Bu manzara ilk kez ona sıkıcı gelmişti.