Dilde, Fikirde, İşte Birlik! - Türk Boyları Konfederasyonu

Transkript

Dilde, Fikirde, İşte Birlik! - Türk Boyları Konfederasyonu
Dilde, Fikirde, İşte Birlik!
Türk Boyları Konfederasyonu Kültür Dergisi
Sayı: 26
NİSAN 2015
ISSN: 1306-4533
TÜR
K
B
I KONFED
AR
ER
ONU
SY
A
YL
O
TÜ
RK B
0
OY - 2
Dilde, Fikirde, İşte Birlik!
05
Türk Boyları Konfederasyonu
Kültür Dergisi
“Ne Mutlu Türküm!..”
Diyebilenlerin Sesi
Yayın Türü: Dört Aylık Yaygın, Süreli Yayın
Konfederasyon üyelerine ücretsiz dağıtılır
Sayı: 26 (Nisan 2015)
Yayın Sahibi:
Türk Boyları Konfederasyonu Adına
Durhasan KOCA
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
Mecit HAZIR
Editör:
Nesrin GÜNEL İÇAY
Düzeltmen:
Yusuf ŞAHİN
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
ARA BUL
KADINLARI OKUTUNUZ
İNCİNSEN DE İNCİTME
MURADA ERMEK SABIR İLEDİR
ARAŞTIRMA AÇIK BİR SINAVDIR
HER NE ARARSAN KENDİNDE ARA
ELİNE, DİLİNE, BELİNE SAHİP OL
ARİFLER HEM ARIDIR HEM ARITICI
MARİFET EHLİNİN İLK MAKAMI EDEPTİR
İNSANIN CEMALİ SÖZÜNÜN GÜZELLİĞİDİR
NEFSİNE AĞIR GELENİ KİMSEYE TATBİK
ETME
HİÇBİR MİLLETİ VE İNSANI AYIPLAMAYINIZ
İLİMDEN GİDİLMEYEN YOLUN SONU
KARANLIKTIR
DÜŞÜNCE KARANLIĞINA IŞIK TUTANLARA
NE MUTLU
DÜŞMANIMIZIN DAHİ İNSAN OLDUĞUNU
UNUTMAYINIZ
NEBİLER, VELİLER İNSANLIĞA TANRININ
HEDİYESİDİR
HACI BEKTEŞ VELİ
Av. Ahmet ÇELİK
İrtibat:
Yakup ATASITÜRK
Tel / Belgegeçer: 0312 4171275
E-Posta: [email protected]
Web: www.facebook.com/turkboylarıdergisi
Yönetim Yeri:
Şehit Adem Yavuz Sokak No: 9/11 Kızılay / ANKARA
ISSN: 1306-4533
Türk Boyları, Basın Ahlak Yasası’na uyar.
Dergide yer alan yazıların sorumluluğu
Yazarlarına aittir.
Yapım ve Basım:
SARIYILDIZ OFSET
İVOGSAN Ağaç İşleri Sanayi Sitesi
523. Sk. No: 31 Ostim / ANKARA
Tel: 0312 395 99 95 Fax: 394 77 49
Baskı Tarihi: 1 Nisan 2015
Yayın Kurulu
Hukuk Danışmanı:
Prof. Dr. Ata ATABEY
Selahattin BAYSAL
Feyzullah BUDAK
Vedat ÇINAROĞLU
Prof. Dr. Necati DEMİR
Yavuz Selim DEMİRAĞ
Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN
Prof. Dr. Baki ERDOĞAN
Dr. Bahattin ERGEZER
Prof. Dr. Ethem Ruhi FIĞLALI
Prof. Dr. Reşat GENÇ
Dr. Ali GÜLER
Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL
Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU
Prof. Dr. Mustafa KAFALI
Turgut ÖZBAY
Prof. Dr. Selahattin SARI
Prof. Dr. Cemalettin TAŞKIRAN
Kadir TOSUN
Prof. Dr. Fikret TÜRKMEN
Prof. Dr. Özcan YENİÇERİ
Ali YÜRÜK
26. SAYI
2015
4
İÇİNDEKİLER
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
TÜRKÜN VE
TÜRKÇENİN HÜZNÜ
Durhasan KOCA
Türk Boyları Konfederasyonu
Genel Başkanı
5
sÂDIK TEBAAYI
CAN DÜŞMANI
YAPAN
EMPERYALİZM
Dr. Gürbüz MIZRAK
9
15
BANA YABANCI
GÖZÜYLE BAKAN
BİR TÜRKİYE
VE BENDEN
SADAKAT
BEKLEYEN BİR
TÜRKİYE
17
Mahmut KASAPOĞLU
TÜRK DÜNYASININ
KUTUP YILDIZI
ORHUN ANITLARI
VE ORTAK TARİH
20
Bayazit KARACAN
SURİYE
TÜRKMENLERİ’NİN
“ONUR VE
ÖZGÜRLÜK
MÜCADELESİ”
ALDATILAN
KİMLİK:
ERMENİLER
Miray VURMAY GÜZEL
Yakup ATASITÜRK
DİLİMİZİ DOĞRU
KULLANALIM
KÜLTÜRÜMÜZE
SAHİP ÇIKALIM
TİRE KÜLTÜR
DERNEĞİ
TÜRKİYE’NİN EN
BÜYÜK NEVRUZ
KUTLAMASI İÇİN
HAZIRLIKLARI
TAMAMLANDI
23
26
Mustafa TEKİN
Seyfullah AYVALI
16
KUT-ÜL AMMARE
UNUTTURULMAYA
ÇALIŞILAN BÜYÜK
ZAFERİMİZ
Nesrin GÜNEL İÇAY
YÖRÜKLER
TÜRKMENLER
MERSİN’DE
BULUŞTU!
28
Nihat KULA
3
Başkandan
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
26. SAYI
2015
TÜRKÜN VE
TÜRKÇENİN HÜZNÜ
Durhasan KOCA
Türk Boyları Konfederasyonu
Genel Başkanı
G
azi Mustafa Kemal Atatürk, Türkü
şöyle tanımlıyor: “Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine
sahne oldu. Bu sahne (en aşağı) yedi bin senelik
bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla
sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden,
yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar
gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat
çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu;
Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır,
dünyayı aydınlatan güneştir.”
738 yıl önce Karamanoğlu Mehmet Bey ise
Türkçeye, dil birliğine şöyle vurgu yapıyor:
“Bugünden sonra hiç kimse divanda, dergahta, bargahta, mecliste ve meydanda Türkçeden
başka dilde söz söylemesin.”
Heyhat, günümüzde ben Türküm dediğiniz
zaman hemen çamur hazır. Irkçılık yapıyorsun
deniliyor. Ülkemizde Türklerin dışında etnik ve
kendilerini etnik kabul edenler ırkçılık yapıyor
ancak onların yaptığı demokratik hak oluyor.
Türk milleti hiçbir zaman ırkçılık yapmamıştır. Irkçılık yapmış olsaydı bugün Türk’e ve diline saldıranların esamesi okunmazdı.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Kocacık
yörüğü, Türkmeni Gazi Mustafa Kemal Atatürk,
“Cumhuriyeti kuran halka Türk milleti denir.” diyerek Türk milletini en iyi şekilde tarif etmiştir.
4
Karamanoğlu Mehmet Bey ile Gazi Mustafa
Kemal Atatürk’ün kemiklerinin sızlamaması
mümkün değil.
Bir milleti millet yapan ana öğelerin başında
dil gelir. Bölücüler ve Türk düşmanları bunu çok
iyi bildiği için öncelikle Türk milletinin dilini bitirmeye çalışıyorlar. Diğer yandan bu bedbahtlar
Türk isminden de oldukça rahatsızlar, yazılı ve
görsel basında Türk ismini kullanmamak, Türk
ismini yok sayabilmek için ellerinden geldiğince
çabalıyorlar.
Bunlar son zamanlarda Türkiyeli tabirini kullanmaktadırlar. Fakat “Türkiye” bir coğrafya
ismidir. Millet olamayanlar coğrafya ismini kullanırlar. Tıpkı “Amerikalılar” gibi. Oysa Fransız
ve İngiliz gibi Türk tabiri bir milleti temsil eder.
Bunu onlar da çok iyi bilmektedirler.
Türk’e ve diline düşman olan soysuzları iyi
incelersek etnik rahatsızlıkları olduklarını görürüz.
Aziz Türk milleti; senin hoş görünle Türk’e
ve diline saldıran, küfreden ve yok etmeye çalışan gafillere, hainlere dur demenin zamanı gelmedi mi?
Türklüğüne ve diline sahip çıkmaz isen sana
yaşama hakkı tanımayacakları gibi çocuklarının
ve torunlarının da gelecekleri söz konusu olmayacaktır.
26. SAYI
2015
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
DOSYA
SÂDIK TEBAAYI CAN DÜŞMANI YAPAN
EMPERYALİZM Dr. Gürbüz MIZRAK
Türkiye Sivil Toplum Birliği Platformu Üyesi
S
elçuklu Sultanı Alpaslan, Doğu Anadolu’da
Ermenilerin yaşadığı bölgeyi Bizans’tan almıştı. O dönemde oralarda bir Ermeni hakimiyeti yoktu. Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde de Ermeniler genellikle Çukurova, Doğu Anadolu
ve Kafkasya bölgelerindeki Türk Beyliklerinin egemenliği altında yaşıyorlardı. Fatih Sultan Mehmet
İstanbul’u başkent yaptıktan sonra Samatya’da bulunan Sulumanastır isimli kiliseyi Ermenilere tahsis
ederek İstanbul Ermeni Patrikhanesini kurdurttu ve
bir patrik tayin etti. Anadolu’nun birçok şehrinde
yaşayan Ermeniler, İstanbul‘a getirilerek, Ermeni cemaatinin büyümesi sağlandı. Bu suretle Ermenilerin
millet adı altında örgütlenmeleri gerçekleşti. Osmanlı
döneminde Yahudi ve Rum gibi, Ermeni cemaati de
kendi dinî yöneticilerinin idaresinde özgürce yaşamıştır.
Ermeniler diğer gayrimüslim azınlıklar gibi askere
gitmezlerdi. Ticarette, zanaatta ve başta mimari ile
Türk Musikisi olmak üzere güzel sanatlarda büyük
başarılar gösterip, toplum içinde ön plana çıktılar.
Hayat tarzlarını ve kültürlerini Müslüman Türk toplumununkine yaklaştırdılar. Türk Dili’ni benimsediler. Soyluları ve şehirlileri, 18. asır ortalarına kadar
Türkçeden başka dil konuşmazlardı. Kiliselerinde
bile İncil’in Türkçesi okunurdu. Osmanlı toplumunda
orta sınıfın üstünde bir refah seviyesine ulaştılar. Zamanla devlet bürokrasisinde üst düzey dahil görevlere
getirildiler. Osmanlı idaresinde refah ve huzur içinde
yaşayıp, Devletin sâdık tebaası (Millet-i Sâdıka) olup
el üstünde tutuldular. Öyleyse:
• Ne oldu da, Sadık tebaa, can düşmanına dönüştü?
• Ne oldu da, bulundukları coğrafyada azınlıkta
oldukları halde, Ermeni Devleti kurma ve
Müslüman çoğunluğu soykırımla yok etme
planları yaptılar?
• Ne oldu da, isyancı Ermeniler, 1914-1922 yılları
arasında vatanımızı işgal eden düşman tarafına
geçerek kendi devletine ihanet ettiler? Düşmanla
bir olup aynı vatanda birlikte yaşadıkları Türklere
ve özellikle masum sivil halka toplu katliamlar
uyguladılar? Anadolu coğrafyasında 1.189.132
ve Trans Kafkasya’da 413.000 olmak üzere
toplam 1.692.132 Türk’ün ve Müslüman’ın
katlinde başrol oynadılar.
• Ne oldu da görevleri başındaki pek çok
diplomatımızı katlettiler?
• Ne oldu da Azerbaycan’da soydaşlarımızı
20. yüzyılın yüz karası kanlı terör, işkence
ve
aşağılayıcı
hareketlerle
katlettiler;
soydaşlarımızın evlerini, yurtlarını gasp ettiler.
• Ne oldu da yalan, yanlış ve iftiralarla Dünya
kamuoyuna Milletimizi “katil”, Devletimizi
“soykırımcı”
göstermek
için
çabalayıp
durmaktalar?
• Ne oldu da Türk Vatanı’nın bir parçasını gasp
etmek için rekabete girdikleri PKK ile birden
bire can ciğer, kuzu sarması oldular.
Ne mi oldu? Devletimiz zayıf düştüğünde, dönemin
emperyalist devletleri sâdık tebaanın hamisi kisvesinde devreye girmeye başladı. Bu emperyalistler; Osmanlı idaresinde yaşayan Ermeniler dahil milletlere
bağımsızlık vaat ederek onları isyana teşvik etmek suretiyle, Osmanlının parçalanma sürecini hızlandırmayı ve topraklarını aralarında paylaşmayı hedeflediler.
Bunun için de, Hıristiyan tebaanın hak ve hukukunu
koruma bahanesiyle, Osmanlı Devleti’nin iç işlerine
müdahalenin yollarını aramaya başladılar. Biryandan
“Islahat” adı altında Osmanlı devletinin iç işlerine
karışırken, diğer yandan da Ermenileri Osmanlı yönetimine karşı teşkilatlandırdılar. Görevlendirdikleri
misyonerler, açtıkları kolejler, kullandıkları papaz
okulları vasıtalarıyla Ermeni gençlerinin beyinlerini
yıkadılar. Onları, Türk ve Müslüman düşmanlığı ile
şartlanmış fedailere dönüştürüp, Ermeni cemaatinin
içine propagandist olarak saldılar. Bunların kandırıp
kullandığı isyancılar, Ermeni cemaatine millî hisleri
kullanarak, tehdit ve şantaj dahil çeşitli yollarla tahakküm etmeye başladılar. Devletin sâdık tebaasının
önemli bir kısmını Türk ve Müslüman düşmanına, eli
kanlı katil çetelerine dönüştürüp istilacı emperyalist
devletlerin kullanımına sundular.
5
DOSYA
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
26. SAYI
2015
Birincisi, isyancılarla savaşmak; ikincisi, isyancıları
savaş sahasından uzaklaştırmak; üçüncüsü de
bunların ihanet, bozgunculuk ve katliamlarına seyirci
kalmaktı. İşte Osmanlı Devleti, vatan topraklarını
korumada bunlardan en insanî olanını, isyancıları
savaş sahasından uzaklaştırmayı seçmiştir. “Tehcir”
de zaten budur.
Bu karikatürde Rusya, Osmanlılara saldıran Balkan ülkelerinin arkasındaki güç olarak tasvir edilmektedir
(Kaynak: İngiliz Punch Dergisi).
İsyancı Ermeniler Doğu Anadolu’daki Erzurum,
Trabzon, Sivas, Bitlis, Mamuretülaziz (Elazığ ili ve
civarı), Diyarbakır ve Van vilayetlerinin kapladığı
alanı “Batı Ermenistan” olarak adlandırdılar.
Buralarda azınlıkta olmalarına rağmen bir ermeni
devleti kurma çabasına giriştiler. Daha önce
emperyalist devletlerin desteklediği isyancıların,
Balkanlar’da, Kırım’da ve Kafkaslarda uyguladığı
gibi, öldürerek ya da kaçırtarak Türk ve Müslüman
ahaliden buraları “temizlemek” istediler.
Tebaası oldukları devlete ihanet edip Çarlık Rusya’sı,
Britanya ve Fransa ile işbirliği yaptılar; bunlarla
savaşan Osmanlı Ordularına saldırılar düzenleyip,
cephe gerisinde sabotajlar ve ikmal yollarını kesme
eylemlerine giriştiler. Tüm bu eylemler sonucu
Kafkas cephesinde konuşlanan 3. Ordunun, Suriye
ve Filistin’i korumakla görevli 4. Ordunun ve Irak’ta
çarpışan 6. Ordunun güvenliği tehdit altına girmişti.
Düşmanla çarpışan bu üç ordunun ikmal yollarının
tıkanması, cephe gerilerindeki bölgelerde kanlı
Ermeni saldırılarının yaygınlaşması ve bunların
doğurduğu sonuçlar, Osmanlı Hükümetini, tedbir
olarak, detayları bu yayında verilen “Tehcir”
(Sevk-i İskân) kararını almak zorunda bıraktı.
Savaş hukukuna göre, düşman saflarında yer alan,
düşman sayılır. Bu durumda, isyancı Ermenilere
karşı Osmanlı Devletinin önünde üç seçenek vardı:
6
Özet olarak emperyalist devletler, Ermeni azınlığı
yayılma siyasetleri doğrultusunda kullanmak için
saldırgan hale getirdiler. Söz konusu devletler
misyonerlik ve propaganda faaliyetleri ile düşmanlık
tohumları ekerek Ermeni ırkçılığını teşvik ettiler,
Ermeni militanları yetiştirdiler ve çetelerini
silâhlandırdılar. Dünya kamuoyuna, bu çetelerin her
saldırısını masum gösterirken, suçlu olan Türklermiş
gibi tanıtmaya çalıştılar. Bu yaklaşımlar isyancı
Ermenilerin şiddete yönelmelerini teşvik etmiş;
hain planların figüranları olarak, patronlarına da dua
okutacak derecede yukarıda bir kısmını özetlediğimiz
tüm kötülükleri yapmalarını tetiklemiştir. Dolayısıyla
Ermenilerin yaptığı kanlı olayların baş sorumluları
ve azmettiricileri, bunları amaçları için kullanan
emperyalist devletlerdir.
Cumhuriyet döneminde de, Ermeni Diasporası ve
Devleti’nin düşmanca emelleri devam etmiştir.
Bunların ve emperyalist odakların desteklediği
Ermeni terörü başlatılmıştır:
• Eli kanlı Ermeni çetelerinin mirasçıları,
-kullanıcıların düğmeye basmasıyla-, 1973-1984
yıllarında, ASALA cinayetleriyle, 53 sene sonra
yeniden saldırılara başladılar. Bu saldırılarda
pek çok diplomatımızı ve vatandaşımızı kalleşçe
pusu kurarak şehit ettiler.
• Ermenistan Parlamentosu, 1989’da Türkiye’nin
Ermenistan ile mevcut sınırının çizildiği
Moskova Anlaşması’nı fesih kararı alarak,
Türkiye-Ermenistan sınırını kabul etmediğini,
açıkça
Türkiye’den
toprak
talebinde
bulunduğunu açıkladı.
• Ermenistan Devleti isyancı ve katliamcı
dedelerini aratmadı; 1990’lı yılların başında
Azerbaycan topraklarını işgal ederek, Hocalı’da
çoluk çocuk, kadın, ihtiyar demeden işkenceler
ve soykırımlar yaptı.
• Ermeni örgütleri ASALA, ARF ve ANCA;
PKK ile görüşmeler yaparak müşterek emelleri
doğrultusunda,
“Türkiye’den
koparmayı
kararlaştırdıkları toprakların, Ermeniler ile
PKK arasında bölüşülmesi” planlarını yapmaya
başladılar.
26. SAYI
2015
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
• İsyancıların mirasçısı Diaspora Ermenileri,
suçluyu mazlum, mazlumu suçlu yerine koyma
konusunda oldukça başarılı oldular. Uluslararası
toplumu “Türklerin, Ermenilere soykırım
uyguladığı” yalanına kolayca inandırdılar. Zira
emperyalist patronlar ile onların etki alanındaki
uydu devletler, zaten bu yalana inanmaya
hazırdılar. Bu yalanı;
haçlı zihniyetlerini hortlatarak Müslüman
Türk Milletini karalamak,
emperyalist emelleri için malzeme olarak
kullanmak,
iç politikalarında Ermeni kökenlilerin oylarını
almak için seçim malzemesi yapmak ve
şantaj olarak kullanarak kapalı kapılar
ardında Devletimizden ticari ve siyasi tavizler
koparmak
amaçlarıyla kullandılar. Türkleri soykırımla
suçlayan kararları parlamentolarında onaylamaya,
hatta “soykırım olmamıştır” denmesini suç kabul
eden yasaları çıkarmaya başladılar.
Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bazı
akademisyenler, yazarlar ve sanatçılar Ermeni iddialarının savunuculuğuna soyunup, kendi ülkesini ve
atalarını soykırım yapmakla suçlamaktadırlar. Üstelik en üst düzeyde bir kısım devlet adamlarımız da
bu grupların düzenlediği Türklüğü suçlayıcı iftira
kampanyalarına destek vermektedirler. Ermeniler ve
Ermeni iddialarını destekleyen yabancı ülkeler, “Türk
Devleti’nin en üst yöneticileri bile Türklerin soykırım
uyguladığını kabul ediyor” demeye başladılar. Tüm
bunlar, Türkiye aleyhine menfi propaganda yapılmasına fırsat sağlamış, gerçekleri bilmeyen insanlarımızın zihinlerinde tereddütler oluşturmuştur.
DOSYA
saldırılarına maruz kalacağımız malumdur. Ermenistan, Diaspora ve destekçileri emperyal odaklar;
Tehciri’nin yüzüncü yılı yaklaşırken, ellerinde iddialarını kanıtlayacak hiçbir somut belge olmamasına
rağmen, iftiralarla dolu hatırat türü kitapları ve propaganda yayınlarını kaynakmış gibi göstererek, dünya
kamuoyunu mağduriyetlerine inandırma yolunda mesafeler almaktadırlar. Türkiye üzerinde hesabı olanlar, her gün yeni bir Ermeni senaryosunu gündeme
taşımakta ve Türkiye’nin kendi isteğiyle soykırımı
kabul etmesi konusunda baskılarını giderek arttırmaktalar. Haklı tezlerini destekleyen emsalsiz bir arşiv
hazinesine sahip Türkiye ise, doğruları savunmakta
zorlanmaktadır. Bu durumda, halkımızın ve namuslu dış dünyanın Ermeni olayları hakkında doğru bilgilendirilmesi, başta entelektüel insanlarımız olmak
üzere, tüm vatandaşlarımızın müştereken yürütmeleri
gereken millî bir görev olmuştur. Bu görevi gereği
gibi yapmak için de, öncelikle doğru bilgi kaynaklarını kamuoyumuza sunmamız gerekmektedir.
Milli Düşünce Merkezi’nin daveti üzerine
oluşturulmuş olan “Türkiye Sivil Toplum Birliği
Platformu” (TÜRK-BİR), bu sene Ermeni Meselesi hakkında, milli konularda duyarlı STK’lar ile,
müşterek bir seri faaliyet planlamıştır. Amaç bu konu
hakkında Türk kamuoyunu aydınlatmak ve yetkilileri uyarmaktır. Tüm duyarlı STK’ları ve vatandaşları
bu faaliyetlerde yer almaya davet ediyoruz. Hepimizin de bildiği üzere ”kuvvet birlikten doğar”. Allah
(C.C.), Türk Milleti’ni her türlü fenalıktan korusun,
milletimizin yâr ve yardımcısı olsun.
Saygılarımla.
Kaynaklar
Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar’da ve
Anadolu’da Ermeni Mezalimi (I., II., III. VE IV.
Ciltler). 1995. 1995. 1997. 1998. T. C. Başbakanlık Devlet Arşivleri, Yayın No: 23, 24, 34, 35.
Vatandaşlık görevlerini samimiyetle yerine getiren ve
kanunlarımıza saygılı Ermeni asıllı vatandaşlarımız
geçmişte olduğu gibi devletimizin ve insanlarımızın
baş tacı olmaya devam edecekler; Milletimiz, bunları
geçmişte olduğu gibi birinci sınıf vatandaşlar olarak
kucaklamayı sürdürecektir. Yurt dışında yaşayan ve
Diasporaya rağmen gerçekleri ifade eden Ermeniler
bizlerden hep saygı görecekler, geçmişin mirası
ortak kültürel değerlerimiz, gelecekte de bunlarla
iyi ilişkilerimizin sürdürülmesinde aramızda köprü
olamaya devam edecektir.
ATAÖV, Türkkaya. 2007. Osmanlı Ermenilerine
Ne Oldu. İleri Yayınları, No: 129. İstanbul.
Bu sene Ermeni Diasporası ve Ermenistan’ın yaygın
ELEKDAĞ, Şükrü M. 2010. Tarihsel Gerçekler
ATAÖV, Türkkaya. 2006. Mavi Kitaba Yanıt.
İleri Yayınları. İstanbul.
ATAÖV, Türkkaya. 2006. Ermeni Belge Düzmeciliği. İleri Yayınları. İstanbul.
7
DOSYA
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
26. SAYI
2015
ve Uluslar arası Hukuk Işığında Ermeni Soykırımı İddiası: http://www.ataa.org/reference/ermenisoykirimiddiasi.pdf
GÜRKAN, Uluç. 2014. Malta Yargılaması Özgün İngiliz Belgeleriyle. Kaynak Yayınları.
HALAÇOĞLU, Prof. Dr. Yusuf. 2001. Ermeni
Tehciri ve Gerçekler (1915). TTK Yayını. Ankara
HALAÇOĞLU, Prof. Dr. Yusuf. 2013. Ermeni
Tehciri. İstanbul: Babıali Kültür Yayıncılığı.
BULUTLAR
Gökyüzünde katman katman duranlar,
Nereden gelip nere gidiyorsunuz?
Bazen yağmur bazen kar yağdıranlar,
İNAL, Halil İbrahim. 2011. Osmanlı Tarihi.
Üçüncü Baskı. Nokta Kitap. İstanbul.
Neresidir sizin anayurdunuz?
MIZRAK, G. 2015. Aldatılan Kimlik 1914-2014
Yüzyılın Hikayesi. Türkiye Sivil Toplum Birliği
(TÜRK-BİR). Milli Düşünce Merkezi Yayın Numarası: 1. Ankara.
Sağnak sağnak yeryüzüne yağanlar,
SELVİ, Haluk. 2006. Geçmişten Günümüze Ermeni Sorunu ve Avrupa, Sakarya Üniversitesi
Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını, Sakarya.
Irmak olup denizlere akanlar,
Buharlaşıp tekrar göğe çıkanlar,
Neresidir sizin anayurdunuz?
Atlas’tan mı, Büyük’ten mi, Hint’ten mi?
Hangi okyanustan geliyorsunuz?
ŞİMŞİR, Bilal. 1986. İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenileri, 1856-1880, Türkçesi Şinasi
Örel, Ankara, Cilt I, s. 29
Susuz topraklara su taşıyanlar,
ŞİMŞİR, Bilal. 2000. Şehit Diplomatlarımız,
Bilgi Yayınevi, Ankara, 2 Cilt.
Gittiğiniz yerlere selam götürün,
URAS, Ahmet Esat. 1987. Tarihte Ermeniler ve
Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul.
Bereket yağdırın kurak yerlere,
YILDIRIM, Dr. Hüsamettin 2000. Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Ankara: http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/ozet/index.html
8
Gökyüzünde koşan kara bulutlar,
Gurbet ellerdeki bütün dostlara,
Kutsal topraklara, anayurtlara.
Dr. Mehmet YÜCEL
Orman Yüksek Mühendisi
26. SAYI
2015
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
GÜNCEL
SURİYE TÜRKMENLERİ’NİN
“ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ”
Miray VURMAY GÜZEL
Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü
Suriye Türkmen Meclisi Başkan Danışmanı
O
rtadoğu’dan bahsedilirken kullanılan “kendinden menkul” tanımlamalar vardır. Bunlardan en öznel olanlardan biri hiç şüphe yok ki
halk için “sokak”; yönetim için “saray” kelimelerinin
kullanılmasıdır. Zira söz konusu Arap ülkelerinin birçoğunda halk ve yönetim arasında gerek sosyal gerek
ekonomik anlamda çok büyük uçurumlar vardır. Öyle
ki sokaklar ve saraylar adeta farklı zamanlarda hatta
çağlarda yaşamlar sürerler. Bir nevi izafiyet teorisinin
postmodern pratiği de denilebilir. Başka bir deyişle,
zaman mekana ve cismin hareketine göre farklı derinliklerde akar. Bu farklılık beraberinde de kaçınılmaz
olarak müzmin bir dengesizlik, istikrarsızlık, kendi
içinde değişen derecelerde sistemik kaosları getirir.
Söz konusu sistemik kaoslar, yerel olay ve olgulardan
direk olarak etkilenip, beslendiği gibi küresel ve bölgesel dinamiklerden, olaylardan da etkilenmektedir.
İşte bu sistemik kaoslardan biri ile daha karşı karşıyayız. Arap sokakları kaynıyor. Sokaklar, demokrasi
istiyor, adalet istiyor, reform istiyor. Muktedirler ise
tahtlarını bırakmamak için direniyor, diretiyor… İlkin
Tunus’ta başladı isyan, çeyrek yüz yıllık Zeynel Abidin Bin Ali iktidarı devrildi. Bin Ali iktidarının yıkıldığı sıralarda Mısır’ın Tahrir meydanında dalgalanmaya
başladı isyan bayrağı. Ve ardından hızla yayıldı isyan
dalgası Cezayir, Ürdün, Yemen, Libya, Bahreyn ve
-şimdilik- son durak Suriye.
Takvimler 15 Mart 2011’i gösterdiğinde Suriye’nin
güneyindeki Der’a kentinde başlayan sokak gösterileri
ile “Arap Baharı”na “hoş geldin” diyen Suriye’de söz
konusu gösterilerin rejim kuvvetleri tarafından kanlı
bir şekilde bastırılması peşi sıra gelen tutuklamalar,
işkenceler ile istihbarat teşkilatı El Muhaberat’ın eski
karanlık politikalarına dönmesi ile çanlar Suriye için
çalmaya başladı. Aradan geçen 3 yıl içerisinde bu hiç
de iç açıcı olmayan tabloyu görmek istemeyen Baas
rejimi arkasındaki Rusya-İran desteğinin verdiği cesaretle ülkeyi iç savaşa sürükledi.
Ve bugün gelinen noktada Suriye’de “Arap Baharı”
sürecindeki en kanlı ve en karmaşık “savaş filmi”ni
izliyoruz. Sistem, esnekliğe, reforma, değişime, dönüşüme yanaşmıyor; uluslararası sistemin özellikle
de Batı’nın çelişkili tavırları, devlet dışı aktörlerin iç
savaşa müdahil olarak dinamikleri kökünden sarsması
Suriye resmini hızla sürreal bir Picasso tablosuna dönüştürüyor. Bu sürreal ve hatta sarkastik tablodaki fırça
darbelerinden biri de Suriye Türkmenleri. Suriye’deki
iç savaşın kızışması ile bir anda hedef haline gelen
Türkmenler aynı orantıyla Türkiye’nin de gündemine
geldi. Öyle ki hem rejim kuvvetleri hem ülkedeki radikal unsurlar, hem de diğer ayrılıkçi örgütlerin çatışma
menzilinde adeta çapraz ateşte kalan Türkmenler, Suriye iç savaşının önemli aktörlerinden biri haline geldi.
Bu makalenin amacı Suriye Devrimi sonrasında gündeme gelen Suriye Türkmenlerinin kısa tarihlerini,
mevcut durumlarını ve malum süreçteki “onur ve özgürlük mücadelelerini” ortaya koymaktır. Zira, Suriye
Türkmenleri, ne akademik dünyada ne de diğer alanlarda bugüne değin layıkı ile araştırılmamış, konu edilmemiştir. Oysa ki 900 km’lik kara sınırı ile Türkiye’nin
en uzun sınıra sahip olduğu komşu ülke Suriye’de,
Türkiye’ye sıfır noktasında sayıları 3,5 milyonu bulan,
günümüz Türkçesini konuşan, herhangi bir Anadolu
köyü/kasabası ile aynı adet ve gelenekleri yaşayan ve
yaşatan Türkmenler yaşamakta. Bugün gelinen noktada Türkiye açısından da bölgesel dinamikler açısından
da ön plana çıkan Türkmenler’in akademik çalışmalara konu edilmesi çok büyük önem taşımaktadır.
SURİYE TÜRKMENLERİ’NİN KISA TARİHİ
Anayasal olarak Suriye’de yaşayan herkes “Suriyeli”dir.
Etnik, dini, mezhepsel kimliği yoktur. Varsa da devlet
eli ve yasalar ile yok edilmiştir. Suriye’de nüfus kayıtlarında “Türkmen” olarak geçmedikleri için resmi olarak Türkmenler “yoktur”. Resmi olmayan ancak ORSAM (Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi)’nin
9
GÜNCEL
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
yaptığı saha araştırmasına göre ise, Suriye’de 3.5 milyon kadar Türkmen yaşamaktadır.
Suriye Türkmenleri’nin Suriye’ye gelişleri ile ile ilgili
çeşitli kaynaklarda, çeşitli ifadeler kullanılmakla birlikte, genel kabul görmüş kaynaklara göre Suriye’de
Türk varlığı ilk kez 7. yüzyılda Oğuz Boylarının göçleri ile başlamıştır. 10 ve 11. yüzyıllarda Oğuz’ların
Suriye’ye göçü yoğunlaşmıştır. Suriye’ye yerleşen
Oğuz boyları iki koldan ilerlemiştir. Birinci kol; Halep,
Hama, Humus, ve Şam yöresine yerleşmiştir. Bunlar
daha çok Bayat, Avşar, Beğdili, Döğer boyuna mensup oymaklardır. Diğer kol Lazkiye ve Trablusşam
istikametinde Ensariye dağlarının batısına yerleşen
Türk boylarıdır. Tolunoğulları ile başlayan Türklerin
yerleşimi 11. yüzyılda Selçukluların bölgeye gelmesi
ile devam etmiştir. Türk etkinliği Selçuklular’ın bölgeye gelişiyle artmıştır. Özellikle Halep, Lazkiye, Trablusşam ve Asi Irmağı vadisi boyunca Hama, Humus
ve Şam bölgesinde yerleşim yoğunluk kazanmıştır.
Suriye’nin kuzey bölgeleri, Antakya ve çevresi ise 11.
yüzyılda yoğun bir Türk yerleşimine sahne olmuştur.
11. yüzyılda Şam merkez olarak Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin Türk boylarının hakimiyetine girmiştir.
Daha sonraki dönemde de Orta Asya, Güney Kafkasya (Azerbaycan) ve Anadolu’dan Suriye’ye Türkmen
boyları göçmüştür.
1078 yılında ise Sultan Melikşah’ın önderliğinde Suriye Selçuklu Devleti kurulmuştur.
Suriye, 1260’tan itibaren bir Türk devleti olan Memlukların hakimiyeti altına girmiştir. İdaresi ve askeri
gücü Türklerden oluşan bu devlet Suriye’ye yaklaşık
250 sene hakim olmuştur.
1243 yılında Kösedağ Savaşında Moğollara yenilen
Türk boyları Halep bölgesine yerleşmiştir. Bu dönemde Suriye’ye gelen Türk çadır sayısının 40.000 olduğu
tahmin edilmektedir.
Yavuz Sultan Selim’in 1516 Mercidabık Seferi ile de
Suriye’de Osmanlı hakimiyeti başlamıştır.1516’dan
sonra yönetimi Osmanlı Devleti’ne geçen bölge 1918
yılına kadar kesintisiz olarak 402 yıl boyunca Türklerin hakimiyeti altında kalmıştır. Bu dönemde Suriye’de
Türkmen yerleşimi artarak devam etmiş ve bölgede
önemli bir Türk nüfusu oluşmuştur.
10
26. SAYI
2015
1918 yılında I. Dünya Savaşı ve Arap İsyanları neticesinde Suriye Osmanlı’dan ayrılmış ve savaş sonrasında
Fransız Mandası’na girmiştir. Osmanlı’nın çekilmesi
ile Suriye Türkmenleri milli mücadeleye başlamıştır.
Bu dönemde Fransa işgaline karşı Halep’te Nüveyran Oğuz, Lazkiye’de Suhta Ağa ve Nevres Ağa komutasında Türkmen direniş grupları oluşturulmuştur.
Fransa ile imzalanan 20 Ekim 1921 tarihli Ankara
Anlaşması ve 1939 Hatay’ın İlhakı sonrasında Suriye
Türkmenleri’nin fiziki ve siyasi olarak Türkiye ile bir
bağlantısı kalmamıştır.
Fransız mandası döneminde varlıklarını ve kimliklerini
sürdüren Suriye Türkmenleri, 1936 yılında Fransa’nın
bölgedeki hakimiyetinin zayıflaması ile birlikte baskılara maruz kalmaya başladı. Hatay’ın Türkiye’ye katılması sırasında ve sonrasında, Suriye sınırları içerisinde
kalan Türkmenlere ilişkin hiçbir görüşme ya da anlaşma yapılmamış olması, bölgede yaşayan Türkmenlerin hukuki statülerini belirsizleştirdi. Bu belirsizlikten
faydalanan Suriye yönetimleri de Türkmenlere yönelik
önce baskı, ardından da asimilasyon politikalarını uygulamaya koydular.
Suriye’nin bağımsızlığını kazandığı 1946 yılından
sonra ise Türkmenlerin durumu, her ne kadar “azınlık
statüsü”nde olmasalar da diğer etnik gruplar gibi sancılı bir hal aldı. Nitekim 1949 ve 1972 Anayasalarına
göre Suriye Arap Cumhuriyeti’nde azınlık olarak sadece Ermeniler kabul edilmektedir. Diğer topluluklar
Suriye Arap vatandaşı olarak kabul edilmiştir. Uygulamada da oldukça katı olan bu kanun gereği Türkmenlerin Türkmen adı altında siyasi ya da kültürel
anlamda örgütlenmesi mümkün olmamıştır. Bugün de
halen geçerliliğini koruyan ve mevcut Baas rejiminin
“meşruiyet kaynağı” olan anayasa diğer etnik gruplara olduğu gibi Türkmenlere de “kimlikleri” ile yaşam
hakkı tanımamaktadır.
SURİYE TÜRKMENLERİNİN SOSYAL YAPISI
Suriye Türkmenleri ile kastedilen Suriye’yle 20 Ekim
1921 tarihinde imzalanan Ankara İtilafnamesi ile Suriye sınırları içinde kalan ve Türkmen boylarına mensup
olan Türklerdir. Tarihi ve bilimsel veriler Suriye Türklerinin gerçek durumunu, yerleşim alanlarını, coğrafyalarını, karşı karşıya kalmış oldukları baskıları ortaya
koymaktır.
26. SAYI
2015
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
Suriye’deki Türkler üzerine kamuoyunu bilgilendirecek ilk çalışmayı kaleme alan Mustafa Kafalı, Fransız Hâkimiyeti zamanında bölgedeki Türk nüfusunun
500.000’den fazla olduğunu belirtmiştir.
Konu ile ilgili en son yapılan saha araştırması sonucunda elde edilen güncel verilere göre ise Suriye’de
1.5 milyon Türkçe konuşan, 2 milyon da Türkçe konuşamayan toplam 3.5 milyon Türkmen vardır. ORSAM
tarafından yapılan araştırmadaki verileri bugün Türkiye Cumhuriyeti ve Suriye Türkmenleri’nin yegane ve
meşru temsilcisi Suriye Türkmen Meclisi “resmi veri”
olarak kabul etmekte ve kullanmaktadır.
Bilindiği üzere Suriye ulus-devlet olarak doğmamıştır. Üstüne üstlük Suriye birçok Ortadoğu ülkesinde
olduğu gibi son derece karmaşık bir etnik, dini ve
mezhepsel bir yapıya sahiptir. Suriye’nin mevcut demografik ve siyasi yapısının altında şüphesiz ki Hafız
Esad imzası vardır. İktidara geldiği 1971’den itibaren
kendisine bağlı, bağımlı bir Suriye devleti yaratmak
isteyen Esad, bu bağlamda ilkin Suriye’yi devletleştirmeli, bunun için de Suriyeli bir kimlik yaratmalıydı.
Ancak bu kimlik modern anlamdaki ulus kimlikleri
gibi olmamalıydı. Devlete bağlılık esas olacaktı ama
asıl amaç kişisel anlamda lidere bağ(ım)lılık olmalıydı. Zira Hafız Esad’ın iktidarı boyunca, tek bir Suriyeli
kimliği oluşturma politikasının altında yatan yegane
amaçlardan biri rejimi/sistemi ya da diğer bir ifade ile
Esad’ın kişisel egemenlik sisteminin toplumsal tabanını genişletme gayesidir. Esad, genişletmeye çalıştığı
bu toplumsal tabanın komünist rejimlerdeki gibi “seri
üretim” yani tek tip bir toplum olması için uğraşıyordu. Yani amaç ulus inşası anlamında “tek bir Suriyeli
kimliği” değil, “tek tip Suriyeli” idi. İşte bu “Tek tip
Suriyeli” kimliği politikasından diğer etnik, dini ve/
veya mezhepsel gruplar gibi Türkmenler de nasibini
fazlası ile aldı. Hafız Esad 30 yıllık iktidarının adeta
parolası olan “Büyük Suriye Ütopyası” bağlamında
oluşturmaya çalıştığı “Tek Suriyeli Kimliği” politikası
çerçevesinde, Türkmenleri asimile ederek “Araplaştırma” politikası izledi.
İzlenen bu Araplaştırma politikası çerçevesinde ilk
olarak köylerin isimleri değiştirildi akabinde ise coğrafi olarak dağınık olmaları için Türkmen bölgelerinin
arasına Arap nüfusu yerleştirildi. Her türlü siyasal,
kültürel ve sosyal haklardan yoksun bırakılan Türk-
GÜNCEL
menler korku kültürüne hapsedilerek aralarında örgütlenemedikleri için kimliklerini korumakta güçlük
çektiler. Açıkça söylemek gerekirse söz konusu baskı
ve tehdit merkezli dönem içerisinde “Türkmen” olmak
Türkmenler için hiçbir şekilde gelecek vaat etmiyordu. Aksine sistem her şekilde “Suriyeli” üst kimliğini dayatıyordu. Böylesine bir süreçten ve süzgeçten
geçen Suriye Türkmenleri özellikle dil konusunda
büyük oranda Araplaştırma politikasına maruz kaldılar. Eğitim sisteminin katı bir şekilde Arap/Suriye
milliyetçiliği ile örülü olması Türkmenlerin “milli ve
kültürel kimliğini” direk olarak hedef aldı. Kırsalda
yaşayan Türkmenler her ne kadar resmi olarak değil
ama gayri resmi olarak Türkçe’yi kullanmaya devam
etseler de şehir merkezlerinde yaşayan Türkmenler
Türkçeyi unutmaya mahkum edildiler. Yine kırsaldaki
Türkmenlerin kendi aralarında evlilikler yapmış olması Türkmen kimliğini ve Türkçeyi muhafaza etmek konusunda etkili olsa da, kentli Türkmen nüfus için aynı
şey söz konusu olmadı.
Suriye’deki Türkmenlerin demografik yapısına baktığımızda ise ilginç bir harita ile karşı karşıya kalıyoruz.
Bayat, Avşar, Karakeçili, İsabeğli, Musabeğli, Elbeyli, Akar, Hayran, Çandırlı, Sincar, bayır-Bucak başta
olmak üzere birçok Türkmen boyu yaşadığı Suriye’de
oldukça dağınık bir coğrafi kümelenme görülüyor. Halep, Lazkiye, Humus, Hama, Şam, Tartus, İdlib, Rakka
ve Der’a vilayetlerinde yaşayan Türkmenler görüldüğü üzere neredeyse tüm Suriye’ye yayılmış durumdadır. Belirli bir bölgede kümelenmemiş oldukları için
sosyal/siyasal birlik ve/veya örgütlenme mümkün olmamıştır.
2012 yılında yapılan saha araştırmasına göre Suriye
Türkmenleri’nin şehirlere göre nüfus dağılımları aşağıdaki şekildedir:
Şam 460.000
Halep 975.000 (Suriye Türkmen Meclisi söz konusu
sayının 1 milyonun üzerinde olduğunu belirtmektedir.)
Hama . ............................350.000
Humus . ..........................835.000
Lazkiye (Bayır-Bucak)...385.000
Tartus ..............................50.000
Rakka .............................120.000
İdlib . ...............................25.000
11
GÜNCEL
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
Dera ................................75.000
Kuneytra .........................50.000
Diğer Bölgeler ...............175.000
TOPLAM . ................... 3.500.000
Kaynak: ORSAM- Saha Araştırması Raporu (2012)
Suriye’de Beydilli (Kadirli, Arapli, Begmişli, Ulaşlı,
Karaşıhlı, Güneçbayraktar, Gazlı), Elbeyli (Gavurılli, Şahveli, Tırıklı, Tavli, Ferizli,Kara Taşlı, Doğanlı),
Barak (Tabur, Kasımlı, Torun, İsallı, Tiryaki, Gökbakan, Mahmutlu), Bayat, Bayındırlı, Budak, Karkin,
Karamanlı, Sallur, İsabeğli, Karakeçili, Musabeğli,
Avşar, Bayındır, Berilli, Torun, Yörük, İse Beyli, Karamanlı, Şark Evli, Gızıklı, Bozgeyikli Dede, Karakoyunlu, Sincar gibi Türkmen boyları yaşamaktadır. Bu
Türkmen boyları ile Anadolu’daki uzantıları olan Türk
boyları arasında inanç, gelenek ve folklorik pratikler
bakımından çok önemli benzerlikler bulunmaktadır.
Suriye Türkmenlerinin sosyal durumlarını geldiğimizde ise rejimden kaynaklanan önemli sorunlarla karşı karşıya olduklarını görmekteyiz. Nitekim
Suriye’de Türkçe eğitim yapan okullar olmadığı gibi,
Türkmenleri bir arada tutan herhangi bir örgütlenme
de bulunmamaktadır. Köy ve kasabalarda yaşamaya
devam eden Türkmenler kendi aralarında Türkçe konuşmayı sürdürmektedir. Ancak büyük şehirlerde yaşayan Türkmenler Türkçe bilmekle/anlamakla beraber
konuş(a)mamaktadır.
Nitekim 1922’den 1937’ye kadar, sürgündeki Refik
Halit’in de katkılarıyla çıkan “Doğru Yol” ve “Vahdet”
gazetelerinden sonra herhangi bir Türkçe yayın yapılması mümkün olmamıştır. Suriye Türkmenleri, şive
ve edebiyatları bakımından Türkiye’nin bir uzantısı
gibidir. Suriye’de konuşulan ağız, Hatay ve Gaziantep
civarında konuşulan Türkmen ağızlarının bir devamı
niteliğindedir.
Suriye Türkmenlerinini sosyo-ekonomik durumlarına
baktığımızda alt-orta sınıfta yer aldıklarını görmekteyiz. Bu bağlamda Suriye Türkmenlerinin ekonomik
faaliyetlerine bakıldığında, Halep Türkmenlerinin
genellikle tarım ve ayakkabı sanayisi ile geçimlerini
sağladıkları görülmektedir. Bayır-Bucak (Lazkiye) ve
Tartus Türkmenleri narenciye ve ormancılıkla meşgul
olurken Hama ve Humus Türkmenleri hayvancılık ve
tarımla uğraşmaktadırlar. Şam’da yaşayan Türkmenler
12
26. SAYI
2015
memurluk ve serbest meslek, Rakka ve Dera’da ise tarım başlıca gelir kaynağıdır.
Bunun yanı sıra şehirde yaşayan memur, bankacı veya
özel firmalarda çalışan ve daha iyi koşullara sahip eğitimli Türkmenler az sayıda da olsa bulunmaktadır.
Hem şehirli hem de kırsalda yaşayan Türkmenlerin ortak noktası eğitim seviyelerinin düşük olmasıdır. Okuma-yazma oranı özellikle kırsalda çok düşüktür. Bunda en önemli neden Türkmenlerin azınlık olarak kabul
edilmemesi, Arap çoğunluğun bir parçası sayılması ve
kültürel hakların verilmemesidir. Türkmenlerin kendi
derneklerini kurma veya sosyal faaliyetler organize
etme, milli günlerini kutlama ve kendi düğünlerinde
Türkçe türkü söylemeleri bazı bölgelerde yasaklanmıştır.
Kimi dönemlerde bazı çıkışlar olsa da genel olarak
Türkmenler arasında siyasal bir milliyetçilik gelişmemiştir. Türkmenler arasında tepkisel ve kültürel bir
milliyetçilik vardır.
Fransa işgali ve sonraki dönemlerde Türkiye’nin uzantısı olarak görülmüşlerdir. Suriye sisteminin sert yapısı, Türk hareketinin siyasallaşmasını önlemiştir.
Siyasal gelişime baktığımızda ise yukarıda değinilen
nedenlerden dolayı uzun yıllar siyasi ve sosyal baskılara maruz kalan Türkmenler arasında siyasal bir hareket
gelişmediğini görmekteyiz. Ancak İç savaşın başladığı
2011’den itibaren oluşan konjonktürel zeminde Türkmenler arasında tepkisel ve kültürel bir milliyetçilik
gelişmeye başlamıştır. Bu yeni filizlenen “durum” deyim yerindeyse Suriye Türkmenlerinin iç savaşın küllerinden -yeniden- doğmasına imkan sağlamıştır.
SURİYE İÇ SAVAŞI’NDA SURİYE
TÜRKMENLERİ
Suriye’de 2011 yılında başlayan süreçte Suriye Türkmenleri hali hazırda Esad rejimine karşı hareket eden
muhalif kanadın içinde yer almaktadır. Rejimin direk
hedefi haline gelen Suriye Türkmenleri savaşta ciddi
anlamda kayıplar vermiştir. Bu kanlı süreçte Türkmenler ya öldürülmüş ya rejim tarafından tutuklanmış
ya da topraklarını terk etmeye zorlanmışlardır. Karşılıklı çatışmalar haricinde masum, sivil halk üzerinde
de ciddi baskılar söz konusudur. Türkmen köyleri basılmakta, varil bombaları ile ayırım yapmaksızın halk
hedef alınmaktadır.
26. SAYI
2015
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
Böylesine bir trajedi içerisinde sıkışan Türkmenler tam
anlamı ile bir var oluş mücadelesi vermektedir. 2013
yılında kurulan Suriye Muhalifler ve Devrimci Güçler
Koalisyonu (SMDK) çatısı altında hareket eden Türkmenler, Suriye’de oluşacak yeni devlet sisteminde
Türkmen kimliğinin ve haklarının yeni anayasa çerçevesinde korunmasını temel almaktadır. Ancak siyasetten uzak geçen yıllar Türkmenlerin örgütlenme ve
aktif siyaset yeteneklerini önemli ölçüde zayıflatmıştır.
Türkmen toplumu sosyal, siyasal ve askeri örgütlenme
açısından henüz olgunlaşmamıştır. Her ne kadar savaş
sonrasında kurulmuş yapılar mevcutsa da söz konusu
yapıların örgütlenme aşamasında karşılaştıkları “kurumsal sancılar” bir takım sorunları da beraberinde getirdi. Savaş sonrasında kurulan dernek ve siyasi partiler sözü edilen “kurumsal sancılar” nedeniyle manevra
alanlarını genişletemediler. Ancak 2012 yılında “Suriye Türkmen Platformu” olarak temeli atılan ve 2013
yılında şemsiye yapı olarak kurulan Suriye Türkmen
Meclisi kısa zamanda da olsa Suriye Türkmenleri için
önemli faaliyetlere/başarılara imza attı. Öncelikle kurulan siyasi partileri içine alarak, bağımsızlarla birlikte
bir çatı örgüt oluşturuldu. Suriye muhalefeti içerisinde
“demokratik seçim” yöntemini kullanan tek yapı olan
Suriye Türkmen Meclisi tüm zorluklara, eksikliklere
ve yoksunluklara rağmen “onur ve özgürlük mücadelesi” olarak adlandırdıkları Suriye Türkmen Davası için var gücü ile çalışmalar yürütmektedir. Suriye
Türkmen Meclisi bu çerçevede elindeki sınırlı imkanlara ve konjonktürün aleyhine işlemesine rağmen adeta
akıntıya karşı kürek çekmekte ve geliştirdiği projeler
ile Türkmen Davası’nın lokomotifi konumundadır. Suriye Türkmen Meclisi, Suriye’deki diğer gruplar gibi
Batı ülkelerinin milyonlarca dolar akttığı, medyasıyla,
siyasileriyle destek verdiği “bağımlı ve güdümlü” bir
yapı değildir. Suriye Türkmen Meclisi, gücünü köklü
bir kültür ve gelenekten gelen “Türkmenlik” vasfından
almaktadır.
Suriye Türkmenlerinin bugünkü hedefleri, yeni oluşumda haklarının anayasa çerçevesinde korunmasının
sağlanmasıdır. Değinildiği üzere mevcut yönetimde
Suriye Türkmenlerine örgütlenme hakkı tanınmamaktadır. Ancak yeni durum Suriye Türkmenleri açısından
fırsatlar sunmaktadır. Suriye’de devrimin başarıya
ulaşması durumunda sivil demokratik bir siyasal sis-
GÜNCEL
tem ortaya çıkabilir. Bu ortam içinde Suriye Türkmenlerinin en büyük beklentisi, yeni anayasada Suriye halkını oluşturan unsurlardan biri olarak yer almaktır.
Bunun yanı sıra anadilde eğitim ve diğer sosyal, kültürel hakların verilmesini talep etmektedirler.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Açıkça görüldüğü üzere Suriye Türkmenleri siyasi tecrübesizlik, dağınık coğrafi ve demografik yapı ve iç savaşın kendine has dinamikleri nedeni ile 4 yıllık süreç
içerisinde savaşın küllerinden doğmaya çalışmaktadır.
Bugün gelinen noktada tek bir çatı altında örgütlenme
ve bu çerçevede sistematik bir şekilde siyasallaşma
Türkmenlerin varlığı ve geleceği için adeta ölüm kalım
meselesi halini almıştır.
Sözün özü bugün ya da yarın, er veya geç Suriye yeniden kurulacak/kurgulanacak. Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunan ve haklı olarak bu bütünün onurlu
bir parçası olmak isteyen Türkmenler yeni Suriye’de
“siyasi kimliğini kazanmış, güçlü bir siyasi/toplumsal
aktör” olmayı hedefliyor. Şimdilerde trajedi ve strateji arasında sıkışmış bir görüntü veren Türkmenler,
Türkiye’nin ve Türk kamuoyunun da yardım ve desteği ile stratejik yapılanmaya giderek; her şeyden önemlisi gerçekçi ve pragmatik adımlarla kurumsallaşma
sancılarını aşarak yollarına emin adımlarla devam edeceklerdir. Bu noktada Suriye Türkmen Meclisi ve çatısı altındaki siyasi partilerin birlik ve beraberlik içinde
atacakları stratejik adımlar Suriye Türkmenliğinin geleceği için çok önemli ve değerli olacaktır.
Suriye’nin geleceği sadece Suriye Türkmenleri’ni değil başta Türkiye olmak üzere tüm Dünya Türklüğü
için çok önemlidir. Suriye Türkmenlerinin topraklarına güvende tutulması Türkiye’nin güney sınırlarının
güvenliği için elzemdir. Türkmenlerin yoğun olarak
yaşadıkları ve Türkiye’nin sınır boylarında bulunan
Halep ve Bayır-Bucak (Lazkiye) Türkmenlerinin güvende tutulması, köylerini terk etmemeleri son derece
stratejiktir. Bunun içinse Türkiye’nin garantörlüğünde “güvenli bölgeler” oluşturulması şarttır. Suriye
Türkmenleri’nin askeri kapasitelerinin geliştirilmesi hayati derecede önemlidir. Unutmayalım ki Halep
Türkmenlerinin güvenliği Halep’in güvenliği demektir. Halep’in güvenliği ise Türkiye’nin Güneydoğusunun güvenliği demektir; Bayır-Bucak’ın güvenliği,
13
GÜNCEL
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
Hatay’ın güvenliği demektir... İşte bu nedenle Türkiye
ve Suriye Türkmenlerinin soyu da kaderi de; geçmişi
de geleceği de birdir! Suriye Türkmenlerinin “onur ve
özgürlük mücadelesi”ne destek olmak, omuz vermek
Türkiye’nin, tüm Türk dünyasının boynunun borcudur...
KAYNAKLAR:
A. Bill James , Springborg Robert,Politics in the Middle East, New York, 1990
Arı, Tayyar Geçmişten Günümüze Ortadoğu, Siyaset,
Savaş ve Diplomasi, Alfa yayınları, İstanbul, 2004
Arsel Glhan Arap milliyetçiliği ve Türkler ,İstanbul,
1977
Bilgili Abbas, “Hataylıların Suriye’de Kalan KardeŞleri Bayır-Bucak Türkleri”, Hatay Dergisi, Sayı:5,
1987
Blake Gerald H.,Alasdair Drysdale, The Middle East
and North Africa a Political Geography, OUP, NewYork 1985
Bleaney C.Heather ,“The Turkic Peoples of Syria”,The
Turkic Peoples of the World, P.L.P., NewYork, 1993
Çakar Enver “Halep Sancağında Türkçe Yer Adları”
OTAM, A.Ü.Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama
Merkezi Dergisi, sayı 11,s.83-107 , Ankara, 2000
Daniel G.Bates, Amal Rassam , Peoples and Cultures
of the Middle East,.New
Jersey, 2002
Erol Mehmet “Suriyedeki Türkçe Yer Adları Üzerine
“,TDK VI. Uluslararası Türk Dil Kurultayı Bildirileri,
20-25 Ekim 2008,Ankara.
Kafalı Mustafa ,“Suriye Türkleri-I” Töre Dergisi, sayı
21-22 s.32-36.Ankara, 1973
Kafalı Mustafa, “Suriye Türkleri-II” Töre Dergisi,
sayı 23 s.23-30.Ankara, 1973
Kaya Zafer , “Suriye’de Türk Varlığı” A.Ü.Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,
Ankara, 1987
Khoury,Philip S.,Syria and the French Mandate-The
Politics of Arap Nationalism
1920-1945,London, 1987
14
26. SAYI
2015
Kirişçioğlu, Fatih, “Suriye Türkleri”, Avrasya Dosyası, Sonbahar 1995, c.2,s.3,131143.Ankara.
Koca Salim (2007) “Büyük Selçuklu Sultanı
MelikŞah’ın Suriye,Filistin,Mısır Politikası ve Türkmen Beyi Atsız” , S.Ü. Türkiyat Araştırmaları Dergisi
(22) s.1-36.Konya.
Nicolas van Dam, (çev: Semih İdiz,Aslı Faray Çalkıvık) Suriyede İktidar Mücadelesi
İletişim Yay., İstanbul, 2000
Orhonlu Cengiz, “Suriye Türkleri” Türk Dünyası El
Kitabı. Ankara, 1977
Öztürk Nazif , “Suriye Türkleri”, Yeni Türkiye-Türk
Dünyası Özel Sayısı-,3/16,s.1675-1686,1997
Seale Patrick, Asad-Of Syria The Struggle fort he
Middle East University of
California Press, ABD, 1988
Sevim Ali , “Suriye’de ilk Türkler” Türk Kültürü Dergisi. Sayı:32. Ankara, 1976
Şandır, Mehmet, “Suriye Türklüğü” Türk Yurdu,
c.18,sayı 133 s.7-8 Ankara, 1998
Umar, Ömer Osman Türkiye-Suriye İlişkileri (19181940), Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Yayınları, Elazığ, 2003
ORSAM Rapor No: 83 “Suriye’de Değişimin Ortaya
Çıkardığı Toplum: Suriye Türkmenleri”, Ankara, 2012
Vurmay, H. Miray, “Hafız Esad Suriyesinde Arap
Milliyetçiliği’nin Dönüşümü”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Türk İnklap Tarihi Enstitüsü, 2011
KİLİS TÜRKMEN İLİDİR
DİLİ OĞUZ DİLİDİR
SUYUDUR ABI HAYAT
YELİ UÇMAK YELİDİR
KİLİSLİ MUALLİM RİFAT BİLGE
26. SAYI
2015
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
DEĞERLERİMİZ
DİLİMİZİ DOĞRU KULLANALIM,
KÜLTÜRÜMÜZE SAHİP ÇIKALIM
Mustafa TEKİN
Ankara Yörükler Türkmenler Kültür Derneği
Yönetim Kurulu Üyesi
V
atansever olmak sadece sözle “ben vatanımı çok seviyorum, onun uğruna canımı seve
seve veririm’’ demekle olmaz.
Bir insanın konuştuğu dile saygı göstermesi, sahip
çıkması, onu düzgün kullanması, yazması, konuşması vatansever olmanın en başta gelen kuralıdır.
Emperyalizmin bir milleti yok etmek için uyguladığı
yöntemlerden biri de o milletin dilini yok etmek, onu
erozyona uğratmaktır. Bu yöntemi yıllardır uyguluyorlar. Üzülerek söylemek isterim ki bunda da çok
başarılılar.
Dilimize zaten Arapçadan, Farsçadan girmiş bir çok
kelime vardı ve bunları ayıklamak imkânsızlaşmıştı.
Dikkat edilirse kurduğum cümlelerde bu kelimelerden bolca var. Birde toplumumuzda bazı kesimler
var ki, konuşurlarken cümlelerinin arasına İngilizce,
Fransızca kelimeler karıştırmak suretiyle ne kadar
kültürlü olduklarını göstermek isterler. Aslında ne
kadar cahiller.
Benim memleketimde (Avanos- Ürgüp) dükkân levhaları yabancı dille yazılıyor. Bu olay batılılaşıyoruz
diye hoşa bile gidiyor. Aslında yapılanlar bizim kendimizi batılılara beğendirmek için başvurduğumuz
ama bilerek ya da bilmeyerek milletimize yaptığımız
ihanetten başka bir şey değil. Oysa ki yabancılar, kendi dillerine öylesine büyük önem veriyorlar ki, şahit
olanlarımız vardır. Bir Fransız delegesi uluslar arası
bir toplantıda fansızca konuşmadı diye kendi devlet
başkanına tepki göstererek toplantıyı terk ettiğini basından gözlemledik. Yabancı ülkelerde yaşayan Türklerin dilimize çokta sahip çıktığını söylemek zor.
Oysa Türk dili tarih öncesi çağlardan Sümerlere, Etrükslere, Mayalara ve benzerlerine onlardan da günümüze kadar uzanan zaman diliminde zenginleşerek
gelen bir dil, ama bizler ne kadar farkındayız? Onu
köreltip, yıpratarak emperyalizmin büyük emellerine
hizmet ediyoruz.
Türkçe, diğer dillerden birçok yönden üstünlükleri
olan bir dildir. Bunları aşağıda kısa kısa ve maddeler
halinde açıklamaya çalışacağım:
1. Türkçenin matematiksel bir mantığı vardır. Bu
nedenle kolaylıkla ve hızla öğrenilebilmektedir.
Bu özelliği sayesinde zaman içinde sağlıklı olarak gelişip yaygınlaşabilmektedir.
2. Eklemeli bir dildir. Bu sayede aynı kökten çok
sayıda farklı kelimeler türetme olanağı vardır.
3. Türkçe konuşmada, kelimelere ayrı ayrı vurgu
yapılabilir. Bu şekilde, anlatımda çok önemli bir
kolaylık sağlanmaktadır.
4. Tarihin çok eski zamanlarından günümüze geldiği için, çok büyük bir kelime hazinesine sahiptir. Türkçe hem edebiyat, hem kültür, hem bilim,
hem sanat ve hem de hukuk alanlarında hiçbir
zorlamaya gerek olmadan ve yabancı dillere
gönderme yapılmadan rahatça kullanılabilir.
5. Türkçede kelimeler cümle içinde değişik yerlerde kullanılabilir. Bu esneklik sayesinde cümlede kelimelerin yeri değiştirilerek ince anlam
farklılıkları yaratılabilir.
6. Türkçede her ses, tek bir harfle ifade edilmektedir. Yani Türkçe okunduğu gibi yazılabilen tek
dildir. Bu özellik kullanmada ve öğrenmede çok
büyük bir üstünlük sağlamaktadır.
7. Ünlü ve ünsüz uyumu, kelime sonlarına gelen
eklerden sonra bazı harflerin yumuşaması gibi
özellikler Türkçenin ses olarak kulağa hoş gelen
bir dil olmasına neden olmaktadır. Türkçe şarkı,
şiir ve edebiyat için en uygun dildir.
8. Yukarıdaki özelliklerin bir sonucu olarak, Türkçe
dünya üzerinde çok geniş bir alanda ve uzun bir
zamandır, bozulmadan kalabilen ve kullanılan
bir dildir.
Benim en çok yadırgadığım diğer bir olgu ülkemize
gelen, bizi ve kültürümüzü, yemeklerimizi, folklorumuzu tanımak isteyen turistlere kendi yemeklerini
ikram edip, kendi müziklerini dinletmemiz. Eminim
onlarda bu durumu şaşkınlıkla karşılıyorlardır. Ama
kendimize tümden haksızlık etmek istemem. Kültürümüzü tanıtmak için çaba gösteren kuruluşlarda var.
Bence yabancıların da tercihi bu yöndedir.
Dilimiz ve değerlerimiz konusunda kendimizi bir
kültür elçisi gibi görüp, öyle davranmamız gerektiğini düşünüyorum.
15
DEĞERLERİMİZ
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
26. SAYI
2015
KUT-ÜL AMMARE
UNUTTURULMAYA ÇALIŞILAN BÜYÜK
ZAFERİMİZ
Nesrin GÜNEL İÇAY
Ankara Yörükler Türkmenler Kültür Derneği
Genel Başkanı
29 Nisan 1916; Çanakkale Zaferimizden sonra Müslüman Türk Ordumuzun İngilizlere karşı kazandığı
çok büyük zaferin tarihi.
Büyük kuvvetlerle Çanakkale’ye saldıran İngilizler
aynı tarihlerde Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer
topraklarında da adım adım ilerliyorlardı. Çanakkale
yenilgisinden sonra ağırlıklı olarak Ortadoğu, Afrika
ve Irak cephelerine kuvvet kaydırdılar.
Tümgeneral Charles Vere Townshend komutasındaki İngiliz 6. Poona Tümeni (Hint Tümeni) Bağdat’a
ilerlemeye çalışırken 22-23 Kasım 1915te Selman-ı
Pak Muhaberesini kazanamayarak geri çekildi ve 3
Aralıkta Kut’a sığındı.
Kut’ül Ammare Dicle nehri kıyısında, Bağdat’ın 170
km güneyinde, Şattülarap kanalı ile birleşen Basra
Körfezinin 350 km. kuzeyinde o yıllarda 6500 kişinin
yaşadığı bir Irak kasabası.
TÜRK Ordusu Miralay Nurettin Bey komutasında 5
Aralık 1915 tarinde Kut’ül
Ammare’de İngilizleri tam manasıyla çember içine
aldı. İngilizler kuşatmayı yarmak için Genaral Aylmer komutasında hücuma geçtilerse de 6 Ocak 1916
tarihinde Şeyh Saad Muhaberesinde 4000 askerini
kaybederek geri çekildi. Bu Muhabereden sonra Miralay Nurettin Bey görevini Mirliva Halil Paşaya bıraktı.
İngiliz ordusu 13 Ocak 1916 daki Vadi Muhaberesinde 1600 ,21 Ocak taki Hannah Muhaberesinde 2700
askerini kaybederek büyük yenilgi aldılar.
8 Mart 1916 da Sabis Mevkiinde Miralay Ali İhsan
Bey komutasındaki 13. Kolordumuz İngilizlerle kahramanca çarpışıyordu. İngilizler bu savaşta da 3500
askerini kaybederek geri çekilmek zorunda kaldılar..
Bu yenilgilerden sonra General Aylmer görevden
alındı, yerine General Goringe getirildi.
10 Martta Halil Paşa çok zor durumda olan İngilizlere
teslim ol çağrısı yaptı. Olumsuz cevap aldı. 6 Nisan
günü İngilizler büyük bir saldırıya geçerek yarma
harekatı yaptılar, ancak başarılı olamadılar. Çok büyük kayıplar vererek geri çekildiler. Bu arada Halil
16
Paşa’ya da rüşvet teklif ederek kuşatmanın kaldırılmasını istediler. Tabi ki Paşa teklifi kabul etmedi.
9 Nisanda İngiliz general Towshend’e Halil Paşa’nın
teslim ol çağrısı gitti, fakat kabul edilmedi.
22 Nisan günü İngiliz birlikler general Towshend komutasında 5 bin kişilik bir birlikle hücuma geçtiler ;
3 bin kayıp vererek geri çekildiler.
29 Nisan 1916 günü İngiliz ordusu teslim oldu. Teslim olanlar General Towshend, diğer 13 general ,481
subay ve 13000 erdi. Türk Ordusunun kuşatması sırasında İngilizler ve müttefikleri 23000 ölü ve yaralı
verdi. 13100, (bazı kaynaklara görede 18000) ingiliz
askeri esir alınmıştır.
Tabi ki büyük zafer Avrupa’yı şok etti, siyasi sonuçları oldu.
Bu çok büyük zafer üzerine 6. Odu Komutanı Mirliva
Halil Paşa Ordumuza şu mesajı veriyordu:
‘’Bu güne ‘KUT BAYRAMI’ namı veriyorum.’’
1952 yılına kadar KUT Bayramımızı kutladık. O tarihten sonra(Natoya girişimizle birlikte) İngilizlerin
baskıları sonucunda bayramımızı kutlamayı bıraktık.
Bütün kahraman Çanakkale, Kut,İstiklal Harbi şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Yüce şehit ve
gazilerimizi minnet ve şükranla anıyor, aziz hatıraları
önünde saygıyla eğiliyorum. İnşallah bize haklarını
helal ederler.
BİLİRİM KİLİS’İ EZEL EZELİ
ÇOK OLUR ORANIN OKUYANI YAZARI
ŞİRİN OLUR ANTEP ELİ GÜZELİ
EYLER KOR YİĞİDİ CİLVE NAZILAN
DADALOĞLU
26. SAYI
2015
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
GÜNCEL
BANA YABANCI GÖZÜYLE BAKAN BİR TÜRKİYE
VE BENDEN SADAKAT BEKLEYEN BİR TÜRKİYE
Mahmut KASAPOĞLU
Irak Türkleri Derneği Başkanı
I
rak Türkleri, 1920’den bu yana her biri Halepçe kadar büyük altı katliama uğramıştır:
1- 1920- Telafer Kaç kaç Katliamı
2- 1946- Kerkük Gavurbağı (Levi) Katliamı
3- 1959- Kerkük Katliamı (Dinsiz Leninci Kürtçü
Militanlar)
4- 1980- Irak Türkleri Liderleri Katliamı (Saddam)
5- 1991- Altunkörü Katliamı (Saddam)
6- 1996- Erbil Katliamı (Barzani ve Saddam işbirliği yaparak o günlerde Türk ordusunun hakim
olduğu bölgede bu katliamı gerçekleştirdi)
Atatürk’ün 10. Yıl Nutkundan bir şey anlamayarak
Türkiye’yi yönetenler başta Türk dünyası, İslam alemi ve başucunda Musul’u sahiplenmek yerine ihmal
etmişlerdir. Atatürk biliyordu ki bir gün Işid gibi bir
örgüt oraya girer ve Ankara’yı tehdit eder. Bizler de
yıllardan beri şunu dedik: “Ankara’nın savunması
Urfa’dan değil, Kerkük Musul’dandır.” Ama Türk
hükümeti peşmerge elinde kalan Türk şehri Erbil’i
baz alıyor.
Ey Atatürk’ün nutkundan bir şey anlamayan sivil ve
askeri irade, bu Bizans Mezopotamya topraklarında
yaşamak isteniyorsa bu iş 3. sınıf memurlarla değil
uzmanlık kadrosuyla bu da yetmez Türk ruhu taşıyanlarla, Türke aşık olanlarla sağlanabilir.
1991 yılında biz Irak Türkleri bu aşkla Türkiye destekli bir parti kurduk. Meğer üzerimizden BarzaniTalabani aşkına yanaşmak için bu parti köprü olacakmış, aşıklar da birbirine kavuşacakmış. Bu da
yetmezmiş gibi yeni yeni Irak Türkleri başkanları
piyasaya çıktı. Kimin çok tanıdığı, bağlantısı varsa
o lider pozisyonuna yükseldi. Bu da yetmedi, Şii ve
Sünni bürolarının açılması teşvik edildi.
Başka ülkeler böyle yapmıyor. Sizin Irak Türkleri
meselesini çözmeye niyetiniz yok. Ancak maymun
gözünü açtı. Barzani’ye ne yapıldıysa Irak Türkleri
olarak bizler de aynısını istiyoruz. Irak’ta Telafer’den
Mendelli’ye kadar (Petrol yatakları) Türk bölgesinde
yaşanan bu felaket sonunda Işid savaşı biter, ArapKürt savaşı başlar, o biter Kürt-İran savaşı başlar. Ama
bizim oğlan olan biteni seyreder. Son olarak acı bir
gerçeği daha yazmadan geçemeyeceğim. Türkiye’de
iktidar ve muhalefet bir olup 300 civarında yezidi
insanımız için kınama toplantısı düzenlerken Irak
Türkleri için Telafer için partiler ayrı ayrı toplantı
yaptılar, bir araya gelemediler. Şen olasın Türkiye…
17
GÜNCEL
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
26. SAYI
2015
ANAYASAYI TANIMAMAK(!)
Turgut ÖZBAY
Araştırmacı Yazar
T
ürkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşı olan bir kişinin, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin anayasasını tanımadığını beyan ettiğini düşünelim. Böyle bir beyan ne gibi
bir mana ifade etmektedir? Bu sorunun cevabını
verebilmek için, anayasa ve vatandaş kavramlarının tanımlarına bakmak gerekmektedir.
Hukuk sözlüğünde, anayasa kavramı “Devletin
temel yapısını, yönetim biçimini, devletin temel organlarını, bunların birbiri ile ilişkilerini, kişilerin devlete karşı, devletin kişilere
karşı olan hak ve görevlerini düzenleyen en
üstün yasa, teşkilâtı esasiye kanunu…” (1)
olarak tanımlanmaktadır.
Her devletin kendine has bir anayasası vardır.
Ve devletin anayasası, devletin siyasi tarihinden
ayrılamaz. Her millette bir tek milli irade vardır.
O da kurucu iradedir. Kurucu iradenin iradesi
devletin anayasasında görülür. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu iradesi savaş kazanmış bir irade olmak özelliğini taşır. Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin anayasası Misâk-ı Milli
(Ulusal And)’ın, Amasya Tamimi’nin, Erzurum
ve Sivas Kongreleri kararlarının, Lozan Barış
Antlaşması’nın ruhunu taşır. Sevr Antlaşması ruhuna kapalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anayasasını
tanımamak; devletin temel yapısını, yönetim
biçimini, devletin temel organlarını ve devletin kuruluş felsefesini, devletin kurucu iradesinin iradesini tanımamak anlamına gelmektedir.
Danışma Meclisi tarafından hazırlanan, Hukuk
Fakültelerinin görüşü alınarak halkoyuna sunulan
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 1982 Anayasası,
halk oylaması sonucunda kabul edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde yapılan hiçbir seçimde (genel veya mahalli), hiçbir halk oylamasında
seçmenin bu oranda bir oyu alınamamıştır. Alınması da mümkün görülmemektedir.
18
1982 Anayasası, halk oylamasına katılan ve geçerli oy kullanan seçmenin % 91,4’ünün iradesine dayanmaktadır.
“Federasyon dahil herşeyi tartışmalıyız”;
“Türkiye Türkler’e bırakılmayacak kadar önemlidir” ifadeleriyle başlatılan propagandalarla, 1995’te tek taraflı Gümrük Birliği
Antlaşması’nın imzalanmasından sonra, “ev
ödevlerimizi yapmalıyız” gerekçesiyle, dış telkin, tavsiye ve baskılarla 1987 yılından 2010
yılına kadar Türkiye Cumhuriyeti Devleti anayasasında 17 kez değişiklik yapıldı. Anayasanın
değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek olan ilk dört maddesi, milli kimliğimiz olan Türk vatandaşlığı tanımını yapan 66.
Maddesi ve inkilâp kanunlarının korunması
başlıklı 174. Maddesi haricinde hemen hemen
büyük çoğunluğu değiştirilmiştir.
Anayasanın yapıldığı dönem değil, içerdiği hükümler önemlidir. Anayasanın hangi maddelerinin hangi hükümlerine niçin karşı çıkıldığı ifade edilmeden “bu anayasa kötü bir anayasa”,
“doğru dürüst bir anayasa değildir” diyebilmek ideolojik bir yaklaşımdır. Bilimsel bir
yaklaşım değildir.
Anayasaya evet oyu veren Türk vatandaşlarına hakarettir.
Devletin temel yasası, egemenlik ve bağımsızlık
yasası olan anayasa, devleti yöneten siyasi iktidarları kısıtlamaya tabi tutan kuralların tamamıdır. Bu haliyle de keyfi yönetimi önleyen bir yasadır. Siyasi iktidarlar anayasa hükümlerine göre
iktidara gelmektedirler. Ancak; anayasa siyasi
iktidarlara sorumluluklarını gösteren bir yasadır.
Seçimlere (seçmen veya aday olarak) katılan
bir Türk vatandaşının anayasayı tanımamak
gibi bir ifade beyan etmeye hakkı yoktur.
Anayasayı tanımadığını ifade eden bir Türk
vatandaşının, anayasa hükümlerine göre ya-
26. SAYI
2015
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
GÜNCEL
pılan seçimlere seçmen veya aday olarak katılmaması gerekir.
Anayasal bir devlette yaşayanların devlet tarafından vaat edilen ve anayasada gösterilen
haklardan yararlanabilmeleri için, o devlete
vatandaşlık bağı ile bağlı olmaları zorunludur.
“Gerçek kişileri bir devlete bağlayan rabıtaya (ilgiye) vatandaşlık denir”(2) Lozan Barış Anlaşması’nın 30-36. maddeleri vatandaşlık
konusundur. 30,31,32 ve 33. maddelerine göre,
Lozan Barış Antlaşması’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde onaylandığı 23 Ağustos 1923
tarihinden itibaren iki yıllık bir süre içinde (23
Ağustos 1925’e kadar) Türkiye sınırları içinde
kalan kişilerle Türkiye’den ayrılan topraklarda
kalan kişiler, Türk vatandaşlığını seçmek veya
başka bir devletin vatandaşlığını seçmek konusunda serbest bırakılmışlardır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlarına, devletin vatandaşı olması gereği kimlik olarak yurtiçinde geçerli olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti
nüfus cüzdanı, yurtdışında kullanılmak üzere
Türkiye Cumhuriyeti pasaportu verilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşı
olan, vatandaşlığını kabul eden, Türk vatandaşı olduğu için Türkiye Cumhuriyeti nüfus
cüzdanı, Türkiye Cumhuriyeti pasaportu
alan bir kişi, her ne gerekçe ile olursa olsun,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti anayasasını tanımıyor ise, devletin kendisine verdiği nüfus
cüzdanını ve pasaportunu devlete iade etmesi
gerekmektedir.
SONUÇ:
Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan
almayan bir yetki kullanamaz. Mevcut bir anayasa yok sayılamaz, böyle bir açıklamanın aslının
ne olduğu konusundaki değerlendirmeyi okuyucularımın takdirlerine bırakıyorum.
1. Prof. Dr. Ejder YILMAZ. Hukuk Sözlüğü, Yetkin Yayınları,
Ankara 2006, sh. 54.
2. Türk Hukuk Lûgatı, 4. Baskı, Ankara 1998, Başbakanlık Basımevi, sh. 355.
DİLİMİZ TÜRKÇE BİZİM
Hakkı KOÇ
Emekli Öğretmen - Sındırgı
Bir milli kimliğimiz yok mu bizim bizlerin
Çarşılarda, pazarlarda utanıyor gözlerim
Bir Türkçe karşılığı yok mudur bu sözlerin
İngilizce, Arapça tabela yazıyoruz
Şu kalemi, fırçayı alınca elimize
Nice yabancı sözcük yerleşir dilimize
Yabancılar gülüyor her halde halimize
Güzelim Türkçemizi kendimiz bozuyoruz
Dilara, Nejat gibi bir sürü adımız var
Kanına mı dokunur Hakan, Deniz, Oğuzlar
Türklük kimliğimizi bir gün bulana kadar
Yabancıya sömürge ve de ortak pazarız
Unutma ki biz TÜRKÜZ, TÜRKÇE bizim dilimiz
Dilimizi bozmaya nasıl varır eliniz
Utandırıyor mu sizi bu TÜRKLÜK kimliğimiz
Kimliğimizden bihaber olarak geziyoruz
Türkçe konuş, Türkçe yaz, Türkçe adları kullan
Ninnimiz Türkçe bizim, bebeği Türkçe sallan
Sen bir Türk’sün ey oğul, kimliğinle gururlan
Farkında mısın bilmem, bozulup duruyoruz
Sevgili vatandaşım yeter kimliğini bil
Ay, yıldızlı bayrağa saygı duyarak eğil
Dilimiz Türkçe bizim Farsça, Arapça değil
Öz Türkçe kullanalım madem Türk’üz diyoruz
19
DOSYA
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
26. SAYI
2015
TÜRK DÜNYASININ KUTUP YILDIZI
ORHUN ANITLARI VE ORTAK TARİH
Bayazit KARACAN
Oğuzboyu Kültür Dernekleri Federasyonu
Yönetim Kurulu Üyesi
D
ünyanın dört bir tarafında yaşayan Türklerin
kutup yıldızı Orhun Anıtlarıdır.
Kutup yıldızı, kuzey yarımküredeki herhangi bir
noktadan bakıldığında sabit olarak kuzeyi gösterdiği için kara, deniz ve hava seyrinde çok önemli
bir noktadır.
Orhun Anıtları, Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metin, ilk Türk tarihidir.
Taşlar üzerine yazılmış, Türk devlet adamlarının
milletine hesap vermesi, milleti ile hesaplaşması,
milletle devletin karşılıklı vazifeleri, Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, Türk
kültürünün büyük vesikası, Türk askeri dehasının
ve Türk askerlik sanatının esasları, Türk azametinin yüksekliği, Türk feragat ve faziletinin büyük
20
örneği, Türk içtimai hayatının ulvi tablosu;
Türk edebiyatının ilk şaheseri, Türk hitabet sanatının erişilmez büyük eseri ve kısaca Türk milletinin temel kitabı “ORHUN ABİDELERİNDEN”
günümüze kadar yaşanan tüm olayları, insanlık
tarihinin en büyük parçalarından birisi olan Türk
dünyasını, Çin’den Adriyatik kıyılarına kadar
Türkçe konuşmaları ve yaşantıları, geçmişten
geleceğe verilecek tarih şuuru ile kendi benlik
ve kişiliklerini tanımaları açısından çok çok
önemli bir görev ifade edecektir. İşte ortak Türk
tarihi tüm bu görevlerin yerine getirileceğine
inanarak bu ortak tarihin hazırlanmasında emeği
geçeceklere şimdiden saygılar sunuyorum.
26. SAYI
2015
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
federAsyonlardan
HABERLER
2014 FOLKLOR AKADEMİ ÖDÜLLERİ
TÖRENİ
Ramazan TEKELİ
Araştırmacı Yazar
H
alk Kültürü Araştırmaları Kurumu’nun
1981 yılından bu yana Türk Halk Kültürüne hizmet edenlere verdiği ve halkbilim
çevrelerince “Folklor Akademi Ödülü “olarak değerlendirilen TÜRK HALK KÜLTÜRÜNE HİZMET
ÖDÜLLERİ-2014 Ankara’da 24 Ocak 2015 Cumartesi günü saat 11.30’da Ahmet Yesevi vakfı (Özveren
Sokak No:2/17,Kat.5 Maltepe)’nda yapılan törenle
bu yıl layık görülenlere takdim edilmiştir. Ödül törenine birçok halk kültürüne gönül verenlerle birlikte,
eski Kültür bakanı Sn.Namık Kemal ZEYBEK,Türk
Boyları Konfederasyon Başkanı Sn.Durhasan KOCA
katılmış ve eski Türkiye Türkmenistan Dostluk Derneği Başkanı Sn.Selahattin BAYSAL ödüle layık görülmüştür.Türk Boyları Konfederasyonu adına kendisini kutlarız.
ÖDÜLE LAYIK GÖRÜLEN
SELAHATTİN BAYSAL’IN ÖZGEŞMİŞİ
1948 yılında Karaman’ın Ermenek
ilçesi, İkizçınar Köyünde doğdu. İlk ve ortaokulu
Ermenek’te, liseyi Kahramanmaraş’ta tamamladı.
1970 yılında İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesinden mezun oldu. 1970 –1983 yılları arasında Orman
Bakanlığı ve Başbakanlıkta üst düzey görevlerde
bulundu. 1983 yılında iş hayatına atıldı; inşaat, gıda,
turizm, dış ticaret, mühendislik ve enerji sektörlerinde muhtelif şirketler kurmuş olup halen iş hayatına
devam etmektedir.
Dünya Türkmenleri Türkiye Bölüm Başkanı olan
Baysal, Türkiye’deki tüm yörük ve Türkmenlerin
oluşturduğu Türk Boyları Konfederasyonun da üyesidir. 1992 yılından sonra, Türk Dünyasının her yanından tahsil için Türkiye’ye gelen öğrenciler için
Avrasya Kültür Derneğini kurdu ve Türk kökenli
olan bu gençlerin kültürel etkinliklerini yapmalarını sağladı. Bu dernek etkinliklerini sürdürmektedir.
Türkiye’deki bulunan bir milyondan fazla Afganistanlı öğrencilerin oluşturdukları örgüt, Selahattin
Baysal’ın desteği ve yönlendirmesiyle faaliyetleri-
21
federAsyonlardan
HABERLER
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
ni sürdürmektedir. Keza Kırgız, Kazak ve Türkmen
Büyükelçilikleri ile birlikte öğrencilerin (burs, vize,
okul seçimi, sağlık vs. gibi) sorunlarının çözümünde
de Baysal’ın önemli rolü bulunmaktadır. İran, Irak,
Suriye ve Türkmenistan Türkmenleri’nin sorunları,
Selahattin Baysal’ın kişisel sorunlarının önündedir.
Bu ülkeler insanlarının tüm sorunlarının çözülmesinde Baysal’ın etkisi ve desteği vardır. Bu nedenledir
ki, Türkiye-Türkmenistan Dostluk Derneğini kurmuş
olup, halen bu derneğin genel başkanlığını sürdürmektedir. Son zamanlarda Suriye Türkmenleri’nin
sorunları hususunda, Başbakan (önce Dışişleri Bakanı) Ahmet Davutoğlu’nun yaptığı temaslarda, Baysal
da, sayın Davutoğlu’nun yanıbaşında olmuştur.
Dünya Türkmenleri ile ilgili faaliyetlerinden dolayı
Türkmenistan Devleti vatandaşlığı ve Türkmenistan
devlet madalyası ile ödüllendirilmiştir.
Türkmenistan Devlet Başkanı Sapar Murat
Türkmenbaşı’nın başkanlığındaki “Dünya Türkmenleri Hümaniter Birliğinin” merkez yönetim kurulu
üyesi ve bu birliğin Türkiye Şubesinin de başkanıdır.
1992 yılından bu yana Gagavuz Türkleri ve öğrencileri ile de yakından ilgilenmekte olan Baysal Gagavuz Türkleri için yayımlanmakta olan Sabaa Yıldızı
ve Güneşcik dergilerinin basılması ve dağıtılmasını
finanse etmiştir. Kırım Türkleri için 1992 yılından itibaren Kırım’da şirketler kurup, ofisler açarak ticari
faaliyetlerde bulunmuş; 2014 yılında Kırım Türkleri
Platformunu oluşturarak Onursal Başkanlığını üstlenmiştir. Bütün bu önemli faaliyetlerin yanısıra iş
hayatında da güzel işler yapmaktadır. Örneğin, yenilenebilir temiz enerji üzerine faaliyet göstermektedir.
Rüzgar Enerji Santrali Yatırımcıları Derneğinin kurucu başkanı ve Temiz Enerji Vakfı üyesi ve destekleyicisidir. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Enerji
meclisi üyesi, Yenilenebilir Enerji sorumlusudur.
Spor, müzik, okuma ve yabancı dil öğrenimi özel uğraşıları arasındadır. Amatör bir ruhla halk musikisinde saz, Türk Sanat müziğinde ise tambur çalmaktadır.
Batı dillerinden İngilizce ve Fransızcayı iyi derecede
bilmektedir. Orta Asya Türk lehçelerinden Türkmenceyi iyi derecede, Kazakça, Tatarca v.s diğer Türk
lehçelerini orta derecede bilmekte; az miktarda da
Rusça konuşmaktadır.
22
26. SAYI
2015
TÜRK BOYLARI
KONFEDERASYONU’NDAN GENEL
KURUL İLANI
Konfederasyonumuzun 4. Olağan Genel
Kurul Toplantısı aşağıda belirtilen gündemle 12.04.2015 Pazar günü saat 13:00’de Gazi
Mustafa Kemal Bulvarı Seyhan İş Hanı No:95
Kat:-2 Maltepe/Ankara adresinde yapılacaktır.
Bu toplantıda çoğunluk sağlanamadığı
takdirde ikinci toplantı yeter sayı aranmaksızın 19.04.2015 Pazar günü aynı yer ve saatte
yapılacaktır.
Tüm delegelerimizin toplantıda hazır bulunmaları önemle rica olunur.
Yönetim Kurulu
Gündem:
1- Açılış ve yoklama
2- Saygı duruşu ve İstiklal Marşı
3- Genel Kurul Başkanlık Divanı teşkili
4- Genel Başkanın açış konuşması
5- Misafirlerin konuşmaları
6- Faaliyet Raporu, Denetim Kurulu Raporu görüşülmesi
7- Kurulların ibrası
8- Gelecek dönem bütçesi ve faaliyet programının onaylanması
9- Organların seçimi
10-Dilek, temenniler ve kapanış
26. SAYI
2015
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
federAsyonlardan
HABERLER
ALDATILAN KİMLİK: ERMENİLER
Yakup ATASITÜRK
Oğuz Boyu Kültür Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı
M
illi Düşünce Merkezi ve TÜRK-BİR
Platformu üyesi TÜRK BOYLARI
KONFEDERASYONU’nun katılımıyla
Ankara’da 27 Şubat 2015 günü Türkiye Barolar Birliği konferans salonunda yapılan, Emperyalizmin aldattığı Ermeni kimliği paneli gerçekleştirildi.
Panelin takdimini TÜRK-BİR Platformu sözcüsü Sayın Hakan PAKSOY yaptı. Ermeni vatandaşlarımızın
19. Yüzyılın ilk çeyreğinde Rusların tahrik ve teşvikiyle aldatılarak Türk Milletine karşı kullanıldılar.
Milletimiz Ermenileri Millet-i Sadıka kabul etmişti
ki, Hacca giden Türk Müslüman biri evinin anahtarını komşusu Ermeniye emanet ediyordu. Bu itimat bin
yıllık komşuluğun gereğiydi.
asporanın yurtiçi-yurtdışı Türk düşmanlığı stratejisini ta Amerika’ya kadar ulaştırdık.
Diaspora Ermenilerinin 1915-1923 yıllarında
Anadolu’da Ermenilere soykırım yapıldığı yalanını
siyasi kanallardan dünya geneline propaganda ettiklerini. Bu yalan propagandayı 1890’larda Osmanlı’nın
aldığı hukuki tedbirlerle 1914-1915 yıllarındaki Tehcir tedbirlerini ve mübadeleye dayandırarak bu hususları ranta dönüştürmeyi hedeflediklerini.
Bunu da 3 T olarak ifade edilen Tanıma, Tazminat,
Toprak talepleri olduğunu. Bunu da soykırım yalanına dayandırdıklarını. Talat Paşa Komitesi olarak
Ermeni Soykırım İddiasının asılsız siyasi bir yalan
olduğunu.
Zira bin yıl aynı vatanda birlikte yaşadığımız Ermeni vatandaşlarımız, 1914-1915-1918-1921 sürecinde
batılı emperyalistler tarafından, size devlet kuracağız
diyerek, kandırılarak yüzbinlerce Türkü katlettirdiler.
Mezalimler yaptılar. (Kaynak Ermenistan başbakanı
Kaçaznuni’nin itirafları.) Ermeniler yine OsmanlıRus harbinde ordularımızı arkadan vurdular.
Talat Paşa Komitesinin Ermeni soykırımı yoktur, olmamıştır çıkışımızı suç sayıp yasa çıkaran AB ülkelerine muhatap olduk. Bizi yargılamaya cüret edenlere
karşı AİHM’e dava açıldı. Ermenilere soykırım yapılmamıştır kararı çıktı.
Osmanlı cephe arkasını sağlama almak için Ermenileri
tehcire tabi tuttu. Bunlar 1921’den sonra mübadele ile
evlerine döndüler, malları mülkleri kendilerine teslim
edildi. Ermeni vatandaşların aldatılmasında Hıncak ve
Taşnak Ermeni örgütleri rol aldı. O zaman kullanılan
Ermeni vatandaşlarımız, zamanımızda da Emperyal
batının emellerine alet oluyorlar.
AİHM’e açılan Ermeni soykırımı yoktur davasının
Talat Paşa Komitesi yani TÜRK MİLLETİ kazandı.
Şöyleki,
Panelimizde bunlar anlatılacak, Ben sözü panel başkanımıza bırakıyorum, dedi.
Aldatılan Kimlik Ermeniler panelini yöneten Milli
Düşünce Merkezi ve TÜRK-BİR platform Başkanı Devlet Eski Bakanı Sayın Sadi SOMUNCUOĞLU panelistler: Gn. Kur.İstihbarat Başkanı Em.Kor.
Gnr. İsmail Hakkı PEKİN, Prof. Dr. Sayın Nurullah
ÇETİN’i, Gazeteci Em.M.V. Uluç GÜRKAN’ı, Prof.
Dr. Sayın Ümit ÖZDAĞ’ı davet etti.
Em. Korgeneral İsmail Hakkı PEKİN Talatpaşa
Komitesi Başkanı olarak Ermeni diasporasını ve di-
Buna karşı çıkışı ilk Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU
hocamızın söylemini kendilerinin devam ettirdiklerini.
AİHM’i 1948 sözleşmesini 1945’e çekerek, LUMBERG mahkemesi soykırım HOLOKOSTUR. Buna
göre de 1914, 1923 dönemi, 1945-1948 dönemini
kapsamıyor. Yahudi soykırımı var. Ermeni soykırımı
yoktur, olmamıştır kararını verdi.
Bu AİHM kararına bazı AB ülkeleri itiraz ederek kararın kesinleşmesine bir gün kala temyiz ettiler.
AIHM Daire başkanlarından oluşan yüksek dairesi,
soykırım yoktur demeye ceza kanunu çıkaran AB ülkelerinden savunma istedi. Talat Paşa Komitesi olarak bizde savunma hazırlayıp AİHM yüksek kuruluna
verdik dedi.
Fransa ve İsviçre’nin savunmaları çok zayıf.
Ermenistan’ın ki ise çirkef, pislik dolu olduğunu. Halbuki
23
federAsyonlardan
HABERLER
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
Zamanımızda soykırımı, Dağlık Karabağ’da Diasporaları desteğiyle ermeniler yaptı 20 bin şehit, 5 bin
yaralı bir milyon kaçkın durumuna düşen soydaşlarımız Azerbaycan Türkümüze Ermeni mezalimi katliamları ve soykırım olduğunu söyledi.
TÜRK MİLLETİ ve Talat Paşa Komitesi soykırım
yalanı davasını kazandı, Ermeni soykırımı siyasi bir
yalandır dedi.
Panelist Prof. Dr. Nurullah ÇETİN sunumunda ermeni soykırım yalanını edebiyat yönünden irdeledi.
Ermeniler lehine çalışan insanlar var Elif Şafak bir
roman yazmış “Baba ve Piç”
Bu roman gerçeklerle hiç bağdaşmıyor adı gibi.
Romanda Türkler suçlanıyor. Ermeniler aklanıyor.
Alenen Türk Milletine düşmanlık yapılıyor. Elif
Şafak’ın romanında.
Roman emperyalizmin isteğiyle yazılmış. Romanın
kahramanı “Asya” piçtir ve Türkü temsil etmektedir.
Romanda Türk Milletine haince özür diletme sadizmi
var.
Türkler kesin suçlu özür dilemelidirler düşüncesi hedefleniyor.
Türk kamu oyunun Ermenilerin soykırım yalanına
muhatap edilmesi başlı başına bir insanlık ayıbıdır.
Ermeni soykırım yalanının temeli Kerem ile Aslı meselesi gibidir.
Ermeniler diyasporası cinayet işlemeye devam ediyorlar. Halen beyin yıkıyorlar.
Hariciye görevlilerimizi, büyükelçilerimizi, ateşelerimizi katlettikleri gibi yurt içinde de cinayet işleyen
bir ermeni diyasporası vardır. Can yakmaya devam
ediyorlar.
Edebiyat alanında, matbuat yoluyla, sinemalarla, televizyon dizileriyle, uyanık olmalıyız dedi.
Gazeteci eski Milletvekili Sayın Uluç GÜRKAN
Ermeni soykırımı siyasi bir yalandır.
Ermenilerin, diasporanın soykırım iddialarına karar
vermeye hiç bir parlemento yetkili değildir. Buna
mahkeme karar verir.
Bundan dolayı Ermeni soykırım siyasi yalanını 49
devletin tanımasının anlamı yoktur.
24
26. SAYI
2015
Soykırım iddiaları parlementoların işi değildir. Evrensel hukuk kararları böyle diyor.
Evrensel hukukun belirlediği soykırım devletin devletlere veya devletlerin devlete yaptığı değil, fertler
tarafından din, ırk, etnik sebeplerle yapılan katliamlar
soykırım olarak kabul edilir. Vatan savunması soykırım olamaz.
Elif Şafak Baba ve piç romanında aleni nefret suçu işlemektedir.Elif Şafak’ ın yaptığı bu nefret suçu Türklere karşı soykırım anlamındadır dedi.
Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ
Ermeni soykırım siyasi yalanıyla 19. Yüzyıldan bu
yana psikolojik savaşın muhatabıyız.
Türk Milletine, ermeni terör örgütlerinin psikolojik
savaşı nasıl yapacağının, Türklere nasıl soykırım iftirası atılacağının nizamnamesi diaspora tarafından
yazılmıştır.
Profesör İlber ORTAYLI “Ermeni lobisinin tanımı
Ermeni Kökenlidir” demektedir.
Yine eski bir siyasetçi, ermeni mezalimi ve soykırım
iddialarını araştırmak için maddi kaynak talebiyle
başbakanlığa müracaat etmiş. Bu müracaata Başbakanlık cevap veriyor. Biz artık ermeni tezine cevap
vermiyoruz ve savunmuyoruz. Sukut ikrardan mıdır?
Böyle bir siyasi iradeniz var. Halbuki ermeni soykırımı siyasi yalanı, yalan olduğu kadarda iftiradır.
Siyaset de psikolojik savaş vardır, çok da etkin olmaktadır.
Psikolojik savaşta silah yok, ölüm de yok, yaralı da
yok ama barış da yoktur.
Psikolojik savaş her tür dürüstlüğün terk edildiği, her
türlü ahlaksızlığın mübah sayıldığı bir savaş türüdür.
Bu savaş toplumlarda, birliği, bütünlüğü, idealleri,
huzur ve ahengi bozar.
Ermeni çeteleri belli bir süre uyumakta iken,
Erivan’da ermeni soykırım anıtının yapılmasından
sonra uyandırılıp aktif hale getirildiler. Dünyada
kamu oyu oluşturmak adına Beyrut’ da 1972 yılında aldıkları kararla 24 nisan gününü ermeni soykırım
günü ilan ettiler ve azgınlaştılar.
Ermeniler psikolojik savaşın gereğini uluslararasında
başarıyla yapıyorlar.
Uluslararası medyada kitle haberleşme araçlarıyla
bütün dünyada kitaplarla, makalelerle, bilim yuvaları
26. SAYI
2015
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
üniversitelerde, sinemalarda filimlerle, propaganda
yapıyorlar. Türklerin Ermenileri soykırıma tabi tuttular iftiralarını yaymak için.
Bu hususta bizler ne yapmalıyız? Türkler kendimizi
sigaya çekmeliyiz.
Hukuki ve bilim esaslı çalışmalara bir fon oluşturarak
mücadele etmek lazım dedi.
Milli düşünce ve TÜRK-Bir platformu başkanı Devlet Eski Bakanı Sayın Sadi SOMUNCUOĞLU yaptığı değerlendirmede Ermeni meselesi 241 yıllık bir
zamana dayanır.
1774 küçük kaynarca antlaşmasının 5. Maddesi Ruslara ortodoksları himaye etme hakkı veriyor. Yine
1877-1878 Berlin konferansı, Ermenilerin oturduğu
yerler ve Girit adasının islahı kararı ile büyük devletlere hıristiyanları koruma hakkı tanıyor.
Yine 1890’da ermeni örgütleri Hıncak ve Taşnak
çeteleri Emperyalistlerce aldatılıp kandırılarak, Osmanlı Devleti içinde Ermenistanı kurmayı, 1774’den
1890 dan 1914’e kadar vadettiler.
1774’den 1914 Birinci dünya harbine kadar, Anadolu
ve Trakyamızda bu günümüze göre 241 senede, 50
den fazla isyan çıkaranlar. Batılı devletlerce organize
edilip desteklendiler.
1914-1915 sürecinde 210 bin sivil insanımızın öldürülmesi ve savaşan askerlerimizin arkadan vurulup
lojistik desteklerinin içimizdeki Ermenilerce önlenmesi 3. 4. 6. Ordularımızın savaşamayacak duruma
düşürülmesi. Osmanlı Devleti sevki İskan (Tehciri)
tedbirine zorlamış. Müslüman Türk milletini katleden ermeni çeteler Devletin sakin olan bölgelere nakli sağlanmış o zaman ölümlerde durdu.
Ermeni çetelerinin katletdiği ve isim isim belirlenen 308.105, isimleri belirlenemeyen 835.395 toplan 1.143.500 müslüman Türk insanımızın hesabı bu
güne kadar sorulamamıştır.
federAsyonlardan
HABERLER
toprak istiyorlar. Vatanımıza ortak olmak istiyorlar.
İşte ermeni bu. Lozandan çıkarıldılar (Şimdi PKK)
Günümüzdeki Ermeniler Emperyalist ülkelere sizler
bizi, Türk komşularımıza karşı kışkırttınız, kullandınız bize cinayetler işlettidiğiniz demeleri icap ederken, asala terörüyle 40 dan fazla diplomatımızı şehit
ettiler. Yanlışa devam ettiler. bize karşı düşmanlıkları
azalmadı arttı. Sebebi ise, Doğu Ana doluda devlet
kurmalarına müsade etmediğimizi gösterdiler. Kendilerini aldatıp mahvedenlere değil, vatanımızı savunan
bizlere kin ve nefret duygularını geliştirdiler. Bugün
isyancı ermenilerin kimliği Türk e karşı kin ve nefrete dönüşmüştür. Hocalı’ da masum azerbaycan türklerinin hunharca katletmeleri, soykırım yapmalarının
sebebi 1930 lu yıllardan kurgulanıp 1974-1985 yılları
arasında devlet temsilcilerimizi katleden dünya terörü ermeni diasporasının asalası görevini ülkemizdeki
ermeni apoya devretti. Apo ve kadrosu Asala ile aynıdır.
Son 30 senededir Türkiye Cumhuriyetinde olup bitenlere AB ve Batılı büyük devletler. PKK’nın etnik
yapı bahanesiyle devlete başkaldırması, güneydoğumuzda 10 bin Mehmetçik, 2 binden fazla polis, 30
bin kürt sanılan vatandaşımızı katleden PKK terörüne
susan batılıların ve Rusya’nın suskun kalmasının gereği nedir.
Fransa AB-ABD nin PKK ve etnik soykırıma desteklerini takip edip, inceleyip, milletimizin ileri gelenleri
fikir ve görüş önderlerimiz memleketi yönetenlere ve
dünyaya şamil kurum ve kuruluşlara bu hususları sormak gerekir.
Geçmiş zamanlarda Osmanlı Devletine 7 cephede savaşla hamle yapanlar, bu günde 7 koldan psikolojik
savaşta dışardan, içerden saldırıyorlar. Türkün tüm
değerlerine askere Polise eğitime sağlığa, ekonomiye
hatta komşu devletlere. Bunlar bu muhteşem zevatın
mağlumudur.
Üstüne üstlük İngiliz Kraliyet savcısı Türklerin yönetici ve fikir önderlerimizi tutuklayıp malta adasına
götürdüğü, araştırmalar sonucu suç ve delil bulamadığı için serbest bıraktığını 1920 yılında Gümrü ve
Moskova, 1932’de Kars Anlaşmasıyla sınırlarımızın
belirlenmesine rağmen Ermeniler 1923 Lozan Anlatmasına katılmış ve Doğu Anadolu da T.C. Devletimizden hak talebi rezaletinde bulunmuşlardır.
Ey Medeni sanılan Batı ve Ermeniler bin yıl hem
bağrımızda beslenip, hem de harpte ordumuzu arkadan vurdular. Hem de T.C. nin egemenlik alanında
25
federAsyonlardan
HABERLER
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
26. SAYI
2015
TİRE KÜLTÜR DERNEĞİ TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK
NEVRUZ KUTLAMASI İÇİN HAZIRLIKLARINI
TAMAMLADI
Seyfullah AYVALI
Tire Kültür Derneği Başkanı
T
ürkiye’nin en büyük nevruz kutlamasının gerçekleştirildiği Tire’de Nevruz’un gerçek özelliklerini ortaya koymak amacıyla Tire Kültür
Derneği tarafından hazırlanan projenin uygulanması
için tüm hazırlıklar tamamlandı.
Tire Kültür Derneği tarafından yapılan açıklamada,
‘Nevruz’un Kenti Tire’ ismi ile gerçekleştirilecek
olan projeye UNESCO, Kültür ve Turizm Bakanlığı
ve Ege Üniversitesi ile yapılan görüşmeler sonucunda resmi destek taleplerine olumlu yanıt alındı. Proje
aynı zamanda UNESCO tarafından Tire’de desteklenen ilk proje olma özelliğini de taşıyor.
Proje kapsamında hazırlanan etkinlikler çerçevesinde
21 mart cumartesi günü Ege Üniversitesi Tire Kutsan Meslek Yüksek Okulu Konferans Salonu’nda
‘Nevruz’un Türk Kültüründeki Yeri’ konulu bir panel gerçekleştirilecek. Panele, Ege Üniversitesi Türk
Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr.
Metin Ekici ve Tireli Araştırmacı Yazar A. Munis
Armağan’ın Nevruz konulu sunumlarının yanı sıra
Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü doktora öğrencileri, Maliheh Azizpour, Nuriman Abdulreşid, Dovlet Orazav ve Meruyert Zhamalbekova tarafından
Azerbaycan, Uygur, Türkmenistan ve Kazakistan’daki Nevruz gelenekleri anlatacak. Yine Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü doktora öğrencisi Minara
Guliyeva tarafından sunulacak olan ‘Türk Dünyası
Kadın Giysileri’ defilesinin ardından Araştırmacı Yazar, Ressam ve TV programcısı Sultan Özateş tarafından da Türk Başlıklarında Nevruz’un renkleri’ isimli
bir sunum gerçekleştirilecek. Panelde ayrıca Ressam
Mustafa Ali Kasap ve Sultan Özateş’in de resim ve
‘Geleneksel Türk Başlıkları’ konulu sergileri yer alacak.
Nevruz’un Kenti Tire Projesinde 22 Mart Pazar günü
Tire Balım Sultan Mevkii’nde gerçekleştirilecek olan
etkinliklerde ise geleneksel demir dövme ve Nevruz
Ateşi’nin yakılmasıyla birlikte ressam Mustafa Ali
Kasap ve Sultan Özateş’in resim sergilerinin yanı
sıra yazar Şahin Efe Yılmaz ve Güneş Erkul ’un yer
alacağı kitap imza günü gerçekleştirilecek. Katılımcılara fidan ve Nevruz Dergisi dağıtımının da yapılacağı etkinliklerde ayrıca Halk Oyunları gösterileri, En
26
Güzel Nevruz Fotoğrafını Sen Çek yarışması, nevruz
tacı ve uçurtma yapma etkinlikleri düzenlenecek.
Tire Kültür Derneği Başkanı Seyfullah Ayvalı;
“NEVRUZ TÜRKLERİN ULU GÜNÜDÜR”
Nevruz’un Kenti Tire projesi için gerçekleştirilen hazırlık toplantısında açıklamalarda bulunan Tire Kültür Derneği Başkanı Seyfullah Ayvalı, Nevruz’un
Türk kültüründe oldukça önemli ve özel bir yere
sahip olduğunu ifade ederek,”Bugün Orta Asya’dan
Balkanlara kadar hemen hemen her toplumun bir yeniden diriliş, tabiatın uyanışı ve doğa bayramı olarak
kutlamakta olduğu Nevruz, Türk kültür tarihi içinde de oldukça köklü bir kültürel geçmişi, zengin bir
inanç ve yaşam biçimini temsil etmektedir. Türkler
bu günü «Ulusun Ulu Günü» adı altında binlerce
yıldır kutlamaktadır. ”dedi.
Türk milletinin tarih boyunca Orta Asya’dan,
Kafkasya’ya, Ön Asya’dan Anadolu’ya ve Balkanlara kadar yaşadığı tüm coğrafyalara taşıdığı ve insanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası’na armağan ettiği Nevruz Bayramı, UNESCO’nun Temsili
Listesi’ne, kabul edildiğini hatırlatan Ayvalı, “Nevruz
Türk insanının tabiatı merkez alan inanç ve yaşam
biçimini sembolize etmektedir. Türklerin yaşadığı
tüm coğrafyalarda coşkulu bir şekilde halen kutlanmakta olan Nevruz Bayramı, ne yazık ki, Anadolu’da
gün geçtikçe unutulmakta ve insanımızın büyük bir
kültürel değeri kaybolmaya yüz tutmaktadır. Hâlbuki
Nevruz Bayramı, ülkemizin ve tüm dünyanın başlıca
26. SAYI
2015
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
ihtiyaç ve hedeflerinden biri olan barışın sağlanması, sevginin yaygınlaşması ve tabiatın korunması gibi
evrensel içerikleriyle yaşatılması ve yaygınlaştırılması gereken başlıca SOKÜM değerlerimizden biridir.” Şeklinde konuştu.
Ayvalı;
“TİRE, NEVRUZUN KENTİ OLARAK ANILMAYI HAK EDİYOR”
“Nevruz’un Kenti Tire” projesi ile İzmir’in Tire
ilçesinde Batı Anadolu›nun Türkleştiği yüzyıllardan
günümüze kadar hiç bozulmadan ve unutulmadan
en eski temel özellikleri korunarak kutlanmakta
olan Nevruz Bayramı›nın ülkemiz açısından ne
denli önemli bir kültür hazinesi ve örneği olduğu
gerçeğinin açığa çıkarılmasını hedeflediklerini
vurgulayan Ayvalı, “İlçemiz Tire, gelişmiş tarım
potansiyeli, ticari alt yapısı, zengin tarihi değerleri, kültürel birikimi ve doğal zenginlikleri ile birlikte bu
denli önemli bir kültürel değeri yüzyıllardır aynı canlılıkta yaşatması ve koruması nedeniyle “Nevruz’un
Kenti Tire” unvanıyla anılmayı fazlasıyla hak etmektedir. Nevruz Tire’nin başta tarım ve hayvancılık olmak üzere tüm sosyal, ticari ve kültürel alanlardaki
markası olmalıdır.”dedi.
federAsyonlardan
HABERLER
TÜRKİYENİN EN BÜYÜK VE KALABALIK
NEVRUZU TİRE’DE KUTLANIYOR
“Tire’de kutlanmakta olan Nevruz Bayramı her yıl
on binlerce vatandaşımızın katılımı ile ülkemizde yapılan Nevruz kutlamalarının en büyüğü olma özelliğinin yanı sıra, bünyesinde Nevruz’un kendine has
mesajlarından başka hiç bir siyasal içeriği barındırmamasıyla da özel bir yere sahiptir” diyerek sözlerini sürdüren Tire Kültür Derneği Başkanı Seyfullah
Ayvalı, “Nevruz’un Kenti Tire Projesi ile başta sivil
toplum kuruluşları olmak üzere, akademisyen, araştırmacı, yazar, sanatçı ve ülke kamuoyunun dikkatini
Tire’deki Nevruz kutlamalarına çekerek, unutulmakta olan Nevruz geleneğimizin özgün şekliyle yaşatılması ve yaşatılarak korunması, ülkemizin birlik ve
bütünlük yapısının vurgulanarak yapılacak kutlamaların örnek teşkil edecek şekilde yaygınlaştırılmasını hedefliyoruz. İnanıyoruz ki, Tire bundan sonraki
süreçte Nevruz’un kenti olarak anılacak ve hak ettiği
bu kültürel markayı her alanda gururla taşıyacaktır
dedi.
27
federAsyonlardan
HABERLER
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
26. SAYI
2015
YÖRÜKLER TÜRKMENLER MERSİN’DE BULUŞTU!
Nihat KULA
Ertuğrul Gazi Kültür Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı
ilçelerin belediye başkanları, dernek, federasyon
ve konfederasyon başkanları katıldı.
Güneydoğu ve Doğu Anadolu illerimiz ve ilçelerimizden gelen Yörük Türkmen temsilcilerinin
konuşmaları ve çektikleri sıkıntılar toplantıya
katılanları ülkemiz üzerinde oynanan oyunların
hangi boyutlara geldiğini gözler önüne serdi.
3
üncü Çukurova Yörük Türkmen Dernekleri
İstişare Toplantısı Mersin’de yapıldı. Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin
KOCAMAZ’ın ev sahipliğinde Güney, Güneydoğu, Doğu Anadolu başta olmak üzere ülkemizin birçok bir çok il ve ilçesinden gelen Yörükler
Türkmenler ülke sorunlarını gündeme getirdiler.
Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin
KOCAMAZ, böyle bir toplantıya ev sahipliği
yapmaktan memnuniyet duyduğunu belirtip ülkenin ana unsuru olan Yörüklerin ve Türkmenlerin her zaman birlikten, beraberlikten, kardeşlikten yana olduklarını belirtti.
Söğüt Belediye Başkanı Halil AYDOĞDU,
Türk Boyları Konfederasyonu Genel Başkanı
Durhasan KOCA, Hüdavendigar Yörük Türkmen Dernekleri Federasyonu Başkanı Fahrettin
BEŞLİ, Mihmadlı Dernek Başkanı Nafi ÇAĞLAR’
dan oluşan Divan Teşekkülünden sonra toplantıya
geçildi.
Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin
SÖZLÜ de ülkemizin iyi yönetilmediğini,
Türkiye’nin bölünme noktasına getirildiğini,
Yörüklerin ve Türkmenlerin bu ülkenin sahipleri
olduğunu ve tek yumruk halinde olmamız gerektiğini dile getirdi.
Toplantıya Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin KOCAMAZ, Adana Büyükşehir
Belediye Başkanı Hüseyin SÖZLÜ ile civar il ve
28
26. SAYI
2015
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
federAsyonlardan
HABERLER
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONUN DA KURUCUSU OLDUĞU
TÜRK-BİR (TÜRKİYE SİVİL TOPLUM BİRLİĞİ)’İN
TÜRK MİLLETİNE ÇAĞRISIDIR! Dr. Mehmet YÜCEL
Ankara Yörükler Türkmenler Kültür Der.
Yön. Kur. Üyesi
Milletimizin bütünlüğünü kararlılıkla ve daima
savunacağımızı,

Hukuk devletinden; hukukun üstünlüğünden, bağımsız ve tarafsız yargıdan, kuvvetler ayrılığı ilkesinden asla vazgeçmeyeceğimizi,

Çok partili demokratik rejimi geliştirerek yaşatacağımızı; tarihi ve siyasi gerçeklerimize uymayan
ve ülkemizi dikta rejimine sürükleyeceği kaçınılmaz olan “Başkanlık” sistemini kabul etmeyeceğimizi,
Türkiye Cumhuriyetini Millî Mücadele ile kurarak,
Millî Egemenliğimizi tesis eden Gazi Mustafa
Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, şehit ve gazilerimiz ile bölücü terör örgütünün katlettiği şehit
kardeşlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz. Bize
tevdi ettikleri kutsal emanetleri, sonsuza kadar yaşatmaya azimli ve kararlı olduğumuzu bir defa daha ilân
ediyoruz.
Aşağıda isimleri bulunan sivil toplum kuruluşları olarak bizler, ülkemizin içine sürüklendiği ağır sorunlar
karşısında kamuoyunu aydınlatmayı gerekli ve zaruri
görüyoruz. Bu bakımdan; görüş, endişe ve duruşumuzu kamuoyuna sunmayı millî bir görev biliyoruz.

Bölücü ve kanlı terör örgütü ile vatanımızın
bütünlüğünün, milletimizin birliği ve devletimizin bağımsızlığının, pazarlık konusu yapılmasını;
sözde “çözüm sürecine” kurban edilmesini asla
kabul etmeyeceğimizi,

Egemenliğimize, kamu düzenine, vatandaşın
canına ve malına kasteden bölücü teröre karşı
çok yönlü tedbir alınmamasını, “çatışmasızlık”
aldatmacasıyla bazı bölgelerimizde “fiili durum”
yaratılmasına seyirci kalınmasını; Türk millî
iradesinin düşmanı bölücü örgüt uzantılarının
TBMM’de temsil edilmesini şiddetle kınadığımızı ve ısrarla tel’in edeceğimizi ilân ediyoruz.
Bu inanç ve düşüncelerle:

Türk Milletine ait olan Millî Egemenliğimizi,
hiçbir şekilde devretmeyeceğimizi ve asla paylaşmayacağımızı,

Türk Devletinin, “Millî ve Üniter” yapısından
vazgeçmeyeceğimizi; ülkeyi böleceği açık olan
“çok ortaklı” veya “özerk bölgeli” ya da “çok
kültürlülüğe” dayalı bir rejim şeklini asla kabul
etmeyeceğimizi,

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve sahibi
olan “Türk Milleti” adının Anayasadan çıkartılarak egemenliğimizin yok edilmesini; Anayasamızdan, Devletimizin kimliğini belirleyen ilk 3
madde ile 6’ncı, 66’ıncı ve 42/9’uncu maddelerin
kaldırılmasını asla kabul etmeyeceğimizi,

Türk Milletinin etnik gruplardan biriymiş gibi
gösterilmesini reddettiğimizi, eşitlik temelinde
kaynaşmış millî sosyolojik bir varlık olan aziz
Bu açıklamA Demokratik Sivil Toplum Hareketidir;
amaç Sathı Müdafaadır; O satıh da bütün vatandır.
BÜYÜK TÜRK MİLLETİNİN AKLISELİMİNE
SAYGIYLA SUNUYORUZ.
ÇAĞRIMIZI ÜLKE GENELİNDE 1228 STK
İMZALAMIŞ VE DESTEKLEMEKTEDİR.
29
federAsyonlardan
HABERLER
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
KÖR OLAN KİM
Neler yaşanıyor neler dönüyor
Ben mi körüm yoksa birileri mi?
Sürüyen milleti nere sürüyor
Ben mi körüm yoksa birileri mi?
Küfüre iltifat haine alkış
Anlamak imkansız bu nasıl bakış
Benim kültürüme uymaz bu nakış
Ben mi körüm yoksa birileri mi?
Ne saygı ne bedel kaldı emeğe
Ekmek bulamıyor millet yemeye
Türk olan korkuyor Türküm demeye
Ben mi körüm yoksa birileri mi?
Sözler bütün riya fikirler belli
Takkeler dursa da başlar hep kelli
Bunlar zıvanadan çıkık temelli
Ben mi körüm yoksa birileri mi?
Bu millet gaflete doymalı gayrı
Olanları görüp duymalı gayrı
Damardaki kana uymalı gayrı
Ben mi körüm yoksa birileri mi?
Gözlerin gördüğü omuzumda yük
Oynanan bu oyun büyük çok büyük
Gördüğüm volkana diyorlar hüyük
Ben mi körüm yoksa birileri mi?
OZAN ORHAN KARABACAK
26. SAYI
2015
TÖVBE ALLAH
Âlemi yaratıp var ettin “kun”dan
İnsanı kâinata kıldın sultan
Musa’ya on emiri verdin Tûr’dan
İnancım, imanım var, tövbe Allahım.
Türlü türlü nimetle cennet verdin
Temiz rızıklarla hayatı serdin
Helal kıldın sevabını her ferdin,
İnancım, imanım var, tövbe Allahım.
Ayı, yıldızı, güneşle parlattın,
Geceleri gündüzle sarıp attın,
Ruhları nurunla aydınlattın,
İnancım, imanım var, tövbe Allahım.
Can verip diri kıldın bu bedeni,
Akıl arayıp durdu nedenini,
Çözemedi hikmetin sebebini,
İnancım, imanım var, tövbe Allahım.
Musa, kelamla Tûr’da baygın,
İsa can ile âlemde saygın,
Muhammed’in adı cihanda yaygın,
İnancım, imanım var, tövbe Allahım.
Sana âşık bir Hayrani kulun var,
Etme ahreti azapla ona dar,
Affınla, mağfiretinle beni sar,
İnancım, imanım var, tövbe Allahım.
_____________
kun : Allah’ın “ol” emri
tûr : bir dağ adı
mebdeini : kaynağını
Prof. Dr. Hayrani Altıntaş 30
ADI
KURULUŞ TARİHİ
FAALİYET BÖLGESİ
GENEL BAŞKANI
TELEFONU
BELGEGEÇER
ADRESİ
TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU
3 EKİM 2005
BÜTÜN TÜRK DÜNYASI
DURHASAN KOCA
0312 417 12 75
0312 417 12 75
ŞEHİT ADEM YAVUZ SOK. NO: 9/11 KIZILAY/ANKARA
ADI
KURULUŞ TARİHİ
FAALİYET BÖLGESİ
GENEL BAŞKANI
TELEFONU
BELGEGEÇER
ADRESİ
TOROSLAR YÖRÜK TÜRKMEN FEDERASYONU
22 TEMMUZ 2004
ISPARTA, KONYA, ANTALYA, BURDUR, MUĞLA
MUSTAFA KÜÇÜKYAMAN
0246 218 22 28
0246 218 22 28
TURAN MAH. ÇAYBOYU 122. CAD. TARİH EVİ NO: 158 ISPARTA
ADI
KURULUŞ TARİHİ
FAALİYET BÖLGESİ
GENEL BAŞKANI
TELEFONU
BELGEGEÇER
ADRESİ
OĞUZ BOYU KÜLTÜR DERNEKLERİ FEDERASYONU
20 MART 2005
ANKARA, AMASYA, KARABÜK, AFYONKARAHİSAR
YAKUP ATASITÜRK
0312 417 12 75
0312 417 12 75
ŞEHİT ADEM YAVUZ SOK. NO: 9/11 KIZILAY/ANKARA
ADI
KURULUŞ TARİHİ
FAALİYET BÖLGESİ
GENEL BAŞKANI
TELEFONU
ADRESİ
ERTUĞRULGAZİ KÜLTÜR DERNEKLERİ FEDERASYONU
7 HAZİRAN 2005
BOZÜYÜK, KÜTAHYA, BİLECİK, BURSA, UŞAK
NİHAT KULA
0542 584 43 20
BALIKLI MAH. OSMANLI CAD. NO: 19 KÜTAHYA
ADI
KURULUŞ TARİHİ
FAALİYET BÖLGESİ
GENEL BAŞKANI
TELEFONU
ADRESİ
KIRIKKALE OĞUZ BOYU KÜLTÜR DERNEKLERİ FEDERASYONU
6 EKİM 2006
KIRIKKALE
SERDAR MURAT CAN
0532 465 23 88
HÜSEYİN KAHYA MAH. MENDERES CAD. YAĞBASAN YILDIZ İŞ
HANI: K: 1 NO: 13 KIRIKKALE
ADI
KURULUŞ TARİHİ
FAALİYET BÖLGESİ
GENEL BAŞKANI
TELEFONU
BELGEGEÇER
ADRESİ
SAKARYA TÜRK BOYLARI FEDERASYONU
2014
SAKARYA
CEVDET KOÇ
0264 319 32 43
0264 319 32 24
TABAKHANE MAH. SAKARYA CAD. ERENLER KÜLTÜR MERKEZİ
NO: 174-16 ERENLER/SAKARYA
SAKARYA TÜRKÜSÜ
Necip Fazıl KISAKÜREK
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu’nun,
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

Benzer belgeler