Dilde, Fikirde, İşte Birlik! - Türk Boyları Konfederasyonu
Transkript
Dilde, Fikirde, İşte Birlik! - Türk Boyları Konfederasyonu
Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk Boyları Konfederasyonu Kültür Dergisi Sayı: 26 NİSAN 2015 ISSN: 1306-4533 TÜR K B I KONFED AR ER ONU SY A YL O TÜ RK B 0 OY - 2 Dilde, Fikirde, İşte Birlik! 05 Türk Boyları Konfederasyonu Kültür Dergisi “Ne Mutlu Türküm!..” Diyebilenlerin Sesi Yayın Türü: Dört Aylık Yaygın, Süreli Yayın Konfederasyon üyelerine ücretsiz dağıtılır Sayı: 26 (Nisan 2015) Yayın Sahibi: Türk Boyları Konfederasyonu Adına Durhasan KOCA Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mecit HAZIR Editör: Nesrin GÜNEL İÇAY Düzeltmen: Yusuf ŞAHİN • • • • • • • • • • • • • • • • ARA BUL KADINLARI OKUTUNUZ İNCİNSEN DE İNCİTME MURADA ERMEK SABIR İLEDİR ARAŞTIRMA AÇIK BİR SINAVDIR HER NE ARARSAN KENDİNDE ARA ELİNE, DİLİNE, BELİNE SAHİP OL ARİFLER HEM ARIDIR HEM ARITICI MARİFET EHLİNİN İLK MAKAMI EDEPTİR İNSANIN CEMALİ SÖZÜNÜN GÜZELLİĞİDİR NEFSİNE AĞIR GELENİ KİMSEYE TATBİK ETME HİÇBİR MİLLETİ VE İNSANI AYIPLAMAYINIZ İLİMDEN GİDİLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR DÜŞÜNCE KARANLIĞINA IŞIK TUTANLARA NE MUTLU DÜŞMANIMIZIN DAHİ İNSAN OLDUĞUNU UNUTMAYINIZ NEBİLER, VELİLER İNSANLIĞA TANRININ HEDİYESİDİR HACI BEKTEŞ VELİ Av. Ahmet ÇELİK İrtibat: Yakup ATASITÜRK Tel / Belgegeçer: 0312 4171275 E-Posta: [email protected] Web: www.facebook.com/turkboylarıdergisi Yönetim Yeri: Şehit Adem Yavuz Sokak No: 9/11 Kızılay / ANKARA ISSN: 1306-4533 Türk Boyları, Basın Ahlak Yasası’na uyar. Dergide yer alan yazıların sorumluluğu Yazarlarına aittir. Yapım ve Basım: SARIYILDIZ OFSET İVOGSAN Ağaç İşleri Sanayi Sitesi 523. Sk. No: 31 Ostim / ANKARA Tel: 0312 395 99 95 Fax: 394 77 49 Baskı Tarihi: 1 Nisan 2015 Yayın Kurulu Hukuk Danışmanı: Prof. Dr. Ata ATABEY Selahattin BAYSAL Feyzullah BUDAK Vedat ÇINAROĞLU Prof. Dr. Necati DEMİR Yavuz Selim DEMİRAĞ Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN Prof. Dr. Baki ERDOĞAN Dr. Bahattin ERGEZER Prof. Dr. Ethem Ruhi FIĞLALI Prof. Dr. Reşat GENÇ Dr. Ali GÜLER Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU Prof. Dr. Mustafa KAFALI Turgut ÖZBAY Prof. Dr. Selahattin SARI Prof. Dr. Cemalettin TAŞKIRAN Kadir TOSUN Prof. Dr. Fikret TÜRKMEN Prof. Dr. Özcan YENİÇERİ Ali YÜRÜK 26. SAYI 2015 4 İÇİNDEKİLER TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU TÜRKÜN VE TÜRKÇENİN HÜZNÜ Durhasan KOCA Türk Boyları Konfederasyonu Genel Başkanı 5 sÂDIK TEBAAYI CAN DÜŞMANI YAPAN EMPERYALİZM Dr. Gürbüz MIZRAK 9 15 BANA YABANCI GÖZÜYLE BAKAN BİR TÜRKİYE VE BENDEN SADAKAT BEKLEYEN BİR TÜRKİYE 17 Mahmut KASAPOĞLU TÜRK DÜNYASININ KUTUP YILDIZI ORHUN ANITLARI VE ORTAK TARİH 20 Bayazit KARACAN SURİYE TÜRKMENLERİ’NİN “ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ” ALDATILAN KİMLİK: ERMENİLER Miray VURMAY GÜZEL Yakup ATASITÜRK DİLİMİZİ DOĞRU KULLANALIM KÜLTÜRÜMÜZE SAHİP ÇIKALIM TİRE KÜLTÜR DERNEĞİ TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK NEVRUZ KUTLAMASI İÇİN HAZIRLIKLARI TAMAMLANDI 23 26 Mustafa TEKİN Seyfullah AYVALI 16 KUT-ÜL AMMARE UNUTTURULMAYA ÇALIŞILAN BÜYÜK ZAFERİMİZ Nesrin GÜNEL İÇAY YÖRÜKLER TÜRKMENLER MERSİN’DE BULUŞTU! 28 Nihat KULA 3 Başkandan TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 26. SAYI 2015 TÜRKÜN VE TÜRKÇENİN HÜZNÜ Durhasan KOCA Türk Boyları Konfederasyonu Genel Başkanı G azi Mustafa Kemal Atatürk, Türkü şöyle tanımlıyor: “Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine sahne oldu. Bu sahne (en aşağı) yedi bin senelik bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.” 738 yıl önce Karamanoğlu Mehmet Bey ise Türkçeye, dil birliğine şöyle vurgu yapıyor: “Bugünden sonra hiç kimse divanda, dergahta, bargahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dilde söz söylemesin.” Heyhat, günümüzde ben Türküm dediğiniz zaman hemen çamur hazır. Irkçılık yapıyorsun deniliyor. Ülkemizde Türklerin dışında etnik ve kendilerini etnik kabul edenler ırkçılık yapıyor ancak onların yaptığı demokratik hak oluyor. Türk milleti hiçbir zaman ırkçılık yapmamıştır. Irkçılık yapmış olsaydı bugün Türk’e ve diline saldıranların esamesi okunmazdı. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Kocacık yörüğü, Türkmeni Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Cumhuriyeti kuran halka Türk milleti denir.” diyerek Türk milletini en iyi şekilde tarif etmiştir. 4 Karamanoğlu Mehmet Bey ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kemiklerinin sızlamaması mümkün değil. Bir milleti millet yapan ana öğelerin başında dil gelir. Bölücüler ve Türk düşmanları bunu çok iyi bildiği için öncelikle Türk milletinin dilini bitirmeye çalışıyorlar. Diğer yandan bu bedbahtlar Türk isminden de oldukça rahatsızlar, yazılı ve görsel basında Türk ismini kullanmamak, Türk ismini yok sayabilmek için ellerinden geldiğince çabalıyorlar. Bunlar son zamanlarda Türkiyeli tabirini kullanmaktadırlar. Fakat “Türkiye” bir coğrafya ismidir. Millet olamayanlar coğrafya ismini kullanırlar. Tıpkı “Amerikalılar” gibi. Oysa Fransız ve İngiliz gibi Türk tabiri bir milleti temsil eder. Bunu onlar da çok iyi bilmektedirler. Türk’e ve diline düşman olan soysuzları iyi incelersek etnik rahatsızlıkları olduklarını görürüz. Aziz Türk milleti; senin hoş görünle Türk’e ve diline saldıran, küfreden ve yok etmeye çalışan gafillere, hainlere dur demenin zamanı gelmedi mi? Türklüğüne ve diline sahip çıkmaz isen sana yaşama hakkı tanımayacakları gibi çocuklarının ve torunlarının da gelecekleri söz konusu olmayacaktır. 26. SAYI 2015 TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU DOSYA SÂDIK TEBAAYI CAN DÜŞMANI YAPAN EMPERYALİZM Dr. Gürbüz MIZRAK Türkiye Sivil Toplum Birliği Platformu Üyesi S elçuklu Sultanı Alpaslan, Doğu Anadolu’da Ermenilerin yaşadığı bölgeyi Bizans’tan almıştı. O dönemde oralarda bir Ermeni hakimiyeti yoktu. Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde de Ermeniler genellikle Çukurova, Doğu Anadolu ve Kafkasya bölgelerindeki Türk Beyliklerinin egemenliği altında yaşıyorlardı. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u başkent yaptıktan sonra Samatya’da bulunan Sulumanastır isimli kiliseyi Ermenilere tahsis ederek İstanbul Ermeni Patrikhanesini kurdurttu ve bir patrik tayin etti. Anadolu’nun birçok şehrinde yaşayan Ermeniler, İstanbul‘a getirilerek, Ermeni cemaatinin büyümesi sağlandı. Bu suretle Ermenilerin millet adı altında örgütlenmeleri gerçekleşti. Osmanlı döneminde Yahudi ve Rum gibi, Ermeni cemaati de kendi dinî yöneticilerinin idaresinde özgürce yaşamıştır. Ermeniler diğer gayrimüslim azınlıklar gibi askere gitmezlerdi. Ticarette, zanaatta ve başta mimari ile Türk Musikisi olmak üzere güzel sanatlarda büyük başarılar gösterip, toplum içinde ön plana çıktılar. Hayat tarzlarını ve kültürlerini Müslüman Türk toplumununkine yaklaştırdılar. Türk Dili’ni benimsediler. Soyluları ve şehirlileri, 18. asır ortalarına kadar Türkçeden başka dil konuşmazlardı. Kiliselerinde bile İncil’in Türkçesi okunurdu. Osmanlı toplumunda orta sınıfın üstünde bir refah seviyesine ulaştılar. Zamanla devlet bürokrasisinde üst düzey dahil görevlere getirildiler. Osmanlı idaresinde refah ve huzur içinde yaşayıp, Devletin sâdık tebaası (Millet-i Sâdıka) olup el üstünde tutuldular. Öyleyse: • Ne oldu da, Sadık tebaa, can düşmanına dönüştü? • Ne oldu da, bulundukları coğrafyada azınlıkta oldukları halde, Ermeni Devleti kurma ve Müslüman çoğunluğu soykırımla yok etme planları yaptılar? • Ne oldu da, isyancı Ermeniler, 1914-1922 yılları arasında vatanımızı işgal eden düşman tarafına geçerek kendi devletine ihanet ettiler? Düşmanla bir olup aynı vatanda birlikte yaşadıkları Türklere ve özellikle masum sivil halka toplu katliamlar uyguladılar? Anadolu coğrafyasında 1.189.132 ve Trans Kafkasya’da 413.000 olmak üzere toplam 1.692.132 Türk’ün ve Müslüman’ın katlinde başrol oynadılar. • Ne oldu da görevleri başındaki pek çok diplomatımızı katlettiler? • Ne oldu da Azerbaycan’da soydaşlarımızı 20. yüzyılın yüz karası kanlı terör, işkence ve aşağılayıcı hareketlerle katlettiler; soydaşlarımızın evlerini, yurtlarını gasp ettiler. • Ne oldu da yalan, yanlış ve iftiralarla Dünya kamuoyuna Milletimizi “katil”, Devletimizi “soykırımcı” göstermek için çabalayıp durmaktalar? • Ne oldu da Türk Vatanı’nın bir parçasını gasp etmek için rekabete girdikleri PKK ile birden bire can ciğer, kuzu sarması oldular. Ne mi oldu? Devletimiz zayıf düştüğünde, dönemin emperyalist devletleri sâdık tebaanın hamisi kisvesinde devreye girmeye başladı. Bu emperyalistler; Osmanlı idaresinde yaşayan Ermeniler dahil milletlere bağımsızlık vaat ederek onları isyana teşvik etmek suretiyle, Osmanlının parçalanma sürecini hızlandırmayı ve topraklarını aralarında paylaşmayı hedeflediler. Bunun için de, Hıristiyan tebaanın hak ve hukukunu koruma bahanesiyle, Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahalenin yollarını aramaya başladılar. Biryandan “Islahat” adı altında Osmanlı devletinin iç işlerine karışırken, diğer yandan da Ermenileri Osmanlı yönetimine karşı teşkilatlandırdılar. Görevlendirdikleri misyonerler, açtıkları kolejler, kullandıkları papaz okulları vasıtalarıyla Ermeni gençlerinin beyinlerini yıkadılar. Onları, Türk ve Müslüman düşmanlığı ile şartlanmış fedailere dönüştürüp, Ermeni cemaatinin içine propagandist olarak saldılar. Bunların kandırıp kullandığı isyancılar, Ermeni cemaatine millî hisleri kullanarak, tehdit ve şantaj dahil çeşitli yollarla tahakküm etmeye başladılar. Devletin sâdık tebaasının önemli bir kısmını Türk ve Müslüman düşmanına, eli kanlı katil çetelerine dönüştürüp istilacı emperyalist devletlerin kullanımına sundular. 5 DOSYA TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 26. SAYI 2015 Birincisi, isyancılarla savaşmak; ikincisi, isyancıları savaş sahasından uzaklaştırmak; üçüncüsü de bunların ihanet, bozgunculuk ve katliamlarına seyirci kalmaktı. İşte Osmanlı Devleti, vatan topraklarını korumada bunlardan en insanî olanını, isyancıları savaş sahasından uzaklaştırmayı seçmiştir. “Tehcir” de zaten budur. Bu karikatürde Rusya, Osmanlılara saldıran Balkan ülkelerinin arkasındaki güç olarak tasvir edilmektedir (Kaynak: İngiliz Punch Dergisi). İsyancı Ermeniler Doğu Anadolu’daki Erzurum, Trabzon, Sivas, Bitlis, Mamuretülaziz (Elazığ ili ve civarı), Diyarbakır ve Van vilayetlerinin kapladığı alanı “Batı Ermenistan” olarak adlandırdılar. Buralarda azınlıkta olmalarına rağmen bir ermeni devleti kurma çabasına giriştiler. Daha önce emperyalist devletlerin desteklediği isyancıların, Balkanlar’da, Kırım’da ve Kafkaslarda uyguladığı gibi, öldürerek ya da kaçırtarak Türk ve Müslüman ahaliden buraları “temizlemek” istediler. Tebaası oldukları devlete ihanet edip Çarlık Rusya’sı, Britanya ve Fransa ile işbirliği yaptılar; bunlarla savaşan Osmanlı Ordularına saldırılar düzenleyip, cephe gerisinde sabotajlar ve ikmal yollarını kesme eylemlerine giriştiler. Tüm bu eylemler sonucu Kafkas cephesinde konuşlanan 3. Ordunun, Suriye ve Filistin’i korumakla görevli 4. Ordunun ve Irak’ta çarpışan 6. Ordunun güvenliği tehdit altına girmişti. Düşmanla çarpışan bu üç ordunun ikmal yollarının tıkanması, cephe gerilerindeki bölgelerde kanlı Ermeni saldırılarının yaygınlaşması ve bunların doğurduğu sonuçlar, Osmanlı Hükümetini, tedbir olarak, detayları bu yayında verilen “Tehcir” (Sevk-i İskân) kararını almak zorunda bıraktı. Savaş hukukuna göre, düşman saflarında yer alan, düşman sayılır. Bu durumda, isyancı Ermenilere karşı Osmanlı Devletinin önünde üç seçenek vardı: 6 Özet olarak emperyalist devletler, Ermeni azınlığı yayılma siyasetleri doğrultusunda kullanmak için saldırgan hale getirdiler. Söz konusu devletler misyonerlik ve propaganda faaliyetleri ile düşmanlık tohumları ekerek Ermeni ırkçılığını teşvik ettiler, Ermeni militanları yetiştirdiler ve çetelerini silâhlandırdılar. Dünya kamuoyuna, bu çetelerin her saldırısını masum gösterirken, suçlu olan Türklermiş gibi tanıtmaya çalıştılar. Bu yaklaşımlar isyancı Ermenilerin şiddete yönelmelerini teşvik etmiş; hain planların figüranları olarak, patronlarına da dua okutacak derecede yukarıda bir kısmını özetlediğimiz tüm kötülükleri yapmalarını tetiklemiştir. Dolayısıyla Ermenilerin yaptığı kanlı olayların baş sorumluları ve azmettiricileri, bunları amaçları için kullanan emperyalist devletlerdir. Cumhuriyet döneminde de, Ermeni Diasporası ve Devleti’nin düşmanca emelleri devam etmiştir. Bunların ve emperyalist odakların desteklediği Ermeni terörü başlatılmıştır: • Eli kanlı Ermeni çetelerinin mirasçıları, -kullanıcıların düğmeye basmasıyla-, 1973-1984 yıllarında, ASALA cinayetleriyle, 53 sene sonra yeniden saldırılara başladılar. Bu saldırılarda pek çok diplomatımızı ve vatandaşımızı kalleşçe pusu kurarak şehit ettiler. • Ermenistan Parlamentosu, 1989’da Türkiye’nin Ermenistan ile mevcut sınırının çizildiği Moskova Anlaşması’nı fesih kararı alarak, Türkiye-Ermenistan sınırını kabul etmediğini, açıkça Türkiye’den toprak talebinde bulunduğunu açıkladı. • Ermenistan Devleti isyancı ve katliamcı dedelerini aratmadı; 1990’lı yılların başında Azerbaycan topraklarını işgal ederek, Hocalı’da çoluk çocuk, kadın, ihtiyar demeden işkenceler ve soykırımlar yaptı. • Ermeni örgütleri ASALA, ARF ve ANCA; PKK ile görüşmeler yaparak müşterek emelleri doğrultusunda, “Türkiye’den koparmayı kararlaştırdıkları toprakların, Ermeniler ile PKK arasında bölüşülmesi” planlarını yapmaya başladılar. 26. SAYI 2015 TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU • İsyancıların mirasçısı Diaspora Ermenileri, suçluyu mazlum, mazlumu suçlu yerine koyma konusunda oldukça başarılı oldular. Uluslararası toplumu “Türklerin, Ermenilere soykırım uyguladığı” yalanına kolayca inandırdılar. Zira emperyalist patronlar ile onların etki alanındaki uydu devletler, zaten bu yalana inanmaya hazırdılar. Bu yalanı; haçlı zihniyetlerini hortlatarak Müslüman Türk Milletini karalamak, emperyalist emelleri için malzeme olarak kullanmak, iç politikalarında Ermeni kökenlilerin oylarını almak için seçim malzemesi yapmak ve şantaj olarak kullanarak kapalı kapılar ardında Devletimizden ticari ve siyasi tavizler koparmak amaçlarıyla kullandılar. Türkleri soykırımla suçlayan kararları parlamentolarında onaylamaya, hatta “soykırım olmamıştır” denmesini suç kabul eden yasaları çıkarmaya başladılar. Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bazı akademisyenler, yazarlar ve sanatçılar Ermeni iddialarının savunuculuğuna soyunup, kendi ülkesini ve atalarını soykırım yapmakla suçlamaktadırlar. Üstelik en üst düzeyde bir kısım devlet adamlarımız da bu grupların düzenlediği Türklüğü suçlayıcı iftira kampanyalarına destek vermektedirler. Ermeniler ve Ermeni iddialarını destekleyen yabancı ülkeler, “Türk Devleti’nin en üst yöneticileri bile Türklerin soykırım uyguladığını kabul ediyor” demeye başladılar. Tüm bunlar, Türkiye aleyhine menfi propaganda yapılmasına fırsat sağlamış, gerçekleri bilmeyen insanlarımızın zihinlerinde tereddütler oluşturmuştur. DOSYA saldırılarına maruz kalacağımız malumdur. Ermenistan, Diaspora ve destekçileri emperyal odaklar; Tehciri’nin yüzüncü yılı yaklaşırken, ellerinde iddialarını kanıtlayacak hiçbir somut belge olmamasına rağmen, iftiralarla dolu hatırat türü kitapları ve propaganda yayınlarını kaynakmış gibi göstererek, dünya kamuoyunu mağduriyetlerine inandırma yolunda mesafeler almaktadırlar. Türkiye üzerinde hesabı olanlar, her gün yeni bir Ermeni senaryosunu gündeme taşımakta ve Türkiye’nin kendi isteğiyle soykırımı kabul etmesi konusunda baskılarını giderek arttırmaktalar. Haklı tezlerini destekleyen emsalsiz bir arşiv hazinesine sahip Türkiye ise, doğruları savunmakta zorlanmaktadır. Bu durumda, halkımızın ve namuslu dış dünyanın Ermeni olayları hakkında doğru bilgilendirilmesi, başta entelektüel insanlarımız olmak üzere, tüm vatandaşlarımızın müştereken yürütmeleri gereken millî bir görev olmuştur. Bu görevi gereği gibi yapmak için de, öncelikle doğru bilgi kaynaklarını kamuoyumuza sunmamız gerekmektedir. Milli Düşünce Merkezi’nin daveti üzerine oluşturulmuş olan “Türkiye Sivil Toplum Birliği Platformu” (TÜRK-BİR), bu sene Ermeni Meselesi hakkında, milli konularda duyarlı STK’lar ile, müşterek bir seri faaliyet planlamıştır. Amaç bu konu hakkında Türk kamuoyunu aydınlatmak ve yetkilileri uyarmaktır. Tüm duyarlı STK’ları ve vatandaşları bu faaliyetlerde yer almaya davet ediyoruz. Hepimizin de bildiği üzere ”kuvvet birlikten doğar”. Allah (C.C.), Türk Milleti’ni her türlü fenalıktan korusun, milletimizin yâr ve yardımcısı olsun. Saygılarımla. Kaynaklar Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar’da ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi (I., II., III. VE IV. Ciltler). 1995. 1995. 1997. 1998. T. C. Başbakanlık Devlet Arşivleri, Yayın No: 23, 24, 34, 35. Vatandaşlık görevlerini samimiyetle yerine getiren ve kanunlarımıza saygılı Ermeni asıllı vatandaşlarımız geçmişte olduğu gibi devletimizin ve insanlarımızın baş tacı olmaya devam edecekler; Milletimiz, bunları geçmişte olduğu gibi birinci sınıf vatandaşlar olarak kucaklamayı sürdürecektir. Yurt dışında yaşayan ve Diasporaya rağmen gerçekleri ifade eden Ermeniler bizlerden hep saygı görecekler, geçmişin mirası ortak kültürel değerlerimiz, gelecekte de bunlarla iyi ilişkilerimizin sürdürülmesinde aramızda köprü olamaya devam edecektir. ATAÖV, Türkkaya. 2007. Osmanlı Ermenilerine Ne Oldu. İleri Yayınları, No: 129. İstanbul. Bu sene Ermeni Diasporası ve Ermenistan’ın yaygın ELEKDAĞ, Şükrü M. 2010. Tarihsel Gerçekler ATAÖV, Türkkaya. 2006. Mavi Kitaba Yanıt. İleri Yayınları. İstanbul. ATAÖV, Türkkaya. 2006. Ermeni Belge Düzmeciliği. İleri Yayınları. İstanbul. 7 DOSYA TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 26. SAYI 2015 ve Uluslar arası Hukuk Işığında Ermeni Soykırımı İddiası: http://www.ataa.org/reference/ermenisoykirimiddiasi.pdf GÜRKAN, Uluç. 2014. Malta Yargılaması Özgün İngiliz Belgeleriyle. Kaynak Yayınları. HALAÇOĞLU, Prof. Dr. Yusuf. 2001. Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1915). TTK Yayını. Ankara HALAÇOĞLU, Prof. Dr. Yusuf. 2013. Ermeni Tehciri. İstanbul: Babıali Kültür Yayıncılığı. BULUTLAR Gökyüzünde katman katman duranlar, Nereden gelip nere gidiyorsunuz? Bazen yağmur bazen kar yağdıranlar, İNAL, Halil İbrahim. 2011. Osmanlı Tarihi. Üçüncü Baskı. Nokta Kitap. İstanbul. Neresidir sizin anayurdunuz? MIZRAK, G. 2015. Aldatılan Kimlik 1914-2014 Yüzyılın Hikayesi. Türkiye Sivil Toplum Birliği (TÜRK-BİR). Milli Düşünce Merkezi Yayın Numarası: 1. Ankara. Sağnak sağnak yeryüzüne yağanlar, SELVİ, Haluk. 2006. Geçmişten Günümüze Ermeni Sorunu ve Avrupa, Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını, Sakarya. Irmak olup denizlere akanlar, Buharlaşıp tekrar göğe çıkanlar, Neresidir sizin anayurdunuz? Atlas’tan mı, Büyük’ten mi, Hint’ten mi? Hangi okyanustan geliyorsunuz? ŞİMŞİR, Bilal. 1986. İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenileri, 1856-1880, Türkçesi Şinasi Örel, Ankara, Cilt I, s. 29 Susuz topraklara su taşıyanlar, ŞİMŞİR, Bilal. 2000. Şehit Diplomatlarımız, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2 Cilt. Gittiğiniz yerlere selam götürün, URAS, Ahmet Esat. 1987. Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul. Bereket yağdırın kurak yerlere, YILDIRIM, Dr. Hüsamettin 2000. Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Ankara: http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/ozet/index.html 8 Gökyüzünde koşan kara bulutlar, Gurbet ellerdeki bütün dostlara, Kutsal topraklara, anayurtlara. Dr. Mehmet YÜCEL Orman Yüksek Mühendisi 26. SAYI 2015 TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU GÜNCEL SURİYE TÜRKMENLERİ’NİN “ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ” Miray VURMAY GÜZEL Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Suriye Türkmen Meclisi Başkan Danışmanı O rtadoğu’dan bahsedilirken kullanılan “kendinden menkul” tanımlamalar vardır. Bunlardan en öznel olanlardan biri hiç şüphe yok ki halk için “sokak”; yönetim için “saray” kelimelerinin kullanılmasıdır. Zira söz konusu Arap ülkelerinin birçoğunda halk ve yönetim arasında gerek sosyal gerek ekonomik anlamda çok büyük uçurumlar vardır. Öyle ki sokaklar ve saraylar adeta farklı zamanlarda hatta çağlarda yaşamlar sürerler. Bir nevi izafiyet teorisinin postmodern pratiği de denilebilir. Başka bir deyişle, zaman mekana ve cismin hareketine göre farklı derinliklerde akar. Bu farklılık beraberinde de kaçınılmaz olarak müzmin bir dengesizlik, istikrarsızlık, kendi içinde değişen derecelerde sistemik kaosları getirir. Söz konusu sistemik kaoslar, yerel olay ve olgulardan direk olarak etkilenip, beslendiği gibi küresel ve bölgesel dinamiklerden, olaylardan da etkilenmektedir. İşte bu sistemik kaoslardan biri ile daha karşı karşıyayız. Arap sokakları kaynıyor. Sokaklar, demokrasi istiyor, adalet istiyor, reform istiyor. Muktedirler ise tahtlarını bırakmamak için direniyor, diretiyor… İlkin Tunus’ta başladı isyan, çeyrek yüz yıllık Zeynel Abidin Bin Ali iktidarı devrildi. Bin Ali iktidarının yıkıldığı sıralarda Mısır’ın Tahrir meydanında dalgalanmaya başladı isyan bayrağı. Ve ardından hızla yayıldı isyan dalgası Cezayir, Ürdün, Yemen, Libya, Bahreyn ve -şimdilik- son durak Suriye. Takvimler 15 Mart 2011’i gösterdiğinde Suriye’nin güneyindeki Der’a kentinde başlayan sokak gösterileri ile “Arap Baharı”na “hoş geldin” diyen Suriye’de söz konusu gösterilerin rejim kuvvetleri tarafından kanlı bir şekilde bastırılması peşi sıra gelen tutuklamalar, işkenceler ile istihbarat teşkilatı El Muhaberat’ın eski karanlık politikalarına dönmesi ile çanlar Suriye için çalmaya başladı. Aradan geçen 3 yıl içerisinde bu hiç de iç açıcı olmayan tabloyu görmek istemeyen Baas rejimi arkasındaki Rusya-İran desteğinin verdiği cesaretle ülkeyi iç savaşa sürükledi. Ve bugün gelinen noktada Suriye’de “Arap Baharı” sürecindeki en kanlı ve en karmaşık “savaş filmi”ni izliyoruz. Sistem, esnekliğe, reforma, değişime, dönüşüme yanaşmıyor; uluslararası sistemin özellikle de Batı’nın çelişkili tavırları, devlet dışı aktörlerin iç savaşa müdahil olarak dinamikleri kökünden sarsması Suriye resmini hızla sürreal bir Picasso tablosuna dönüştürüyor. Bu sürreal ve hatta sarkastik tablodaki fırça darbelerinden biri de Suriye Türkmenleri. Suriye’deki iç savaşın kızışması ile bir anda hedef haline gelen Türkmenler aynı orantıyla Türkiye’nin de gündemine geldi. Öyle ki hem rejim kuvvetleri hem ülkedeki radikal unsurlar, hem de diğer ayrılıkçi örgütlerin çatışma menzilinde adeta çapraz ateşte kalan Türkmenler, Suriye iç savaşının önemli aktörlerinden biri haline geldi. Bu makalenin amacı Suriye Devrimi sonrasında gündeme gelen Suriye Türkmenlerinin kısa tarihlerini, mevcut durumlarını ve malum süreçteki “onur ve özgürlük mücadelelerini” ortaya koymaktır. Zira, Suriye Türkmenleri, ne akademik dünyada ne de diğer alanlarda bugüne değin layıkı ile araştırılmamış, konu edilmemiştir. Oysa ki 900 km’lik kara sınırı ile Türkiye’nin en uzun sınıra sahip olduğu komşu ülke Suriye’de, Türkiye’ye sıfır noktasında sayıları 3,5 milyonu bulan, günümüz Türkçesini konuşan, herhangi bir Anadolu köyü/kasabası ile aynı adet ve gelenekleri yaşayan ve yaşatan Türkmenler yaşamakta. Bugün gelinen noktada Türkiye açısından da bölgesel dinamikler açısından da ön plana çıkan Türkmenler’in akademik çalışmalara konu edilmesi çok büyük önem taşımaktadır. SURİYE TÜRKMENLERİ’NİN KISA TARİHİ Anayasal olarak Suriye’de yaşayan herkes “Suriyeli”dir. Etnik, dini, mezhepsel kimliği yoktur. Varsa da devlet eli ve yasalar ile yok edilmiştir. Suriye’de nüfus kayıtlarında “Türkmen” olarak geçmedikleri için resmi olarak Türkmenler “yoktur”. Resmi olmayan ancak ORSAM (Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi)’nin 9 GÜNCEL TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU yaptığı saha araştırmasına göre ise, Suriye’de 3.5 milyon kadar Türkmen yaşamaktadır. Suriye Türkmenleri’nin Suriye’ye gelişleri ile ile ilgili çeşitli kaynaklarda, çeşitli ifadeler kullanılmakla birlikte, genel kabul görmüş kaynaklara göre Suriye’de Türk varlığı ilk kez 7. yüzyılda Oğuz Boylarının göçleri ile başlamıştır. 10 ve 11. yüzyıllarda Oğuz’ların Suriye’ye göçü yoğunlaşmıştır. Suriye’ye yerleşen Oğuz boyları iki koldan ilerlemiştir. Birinci kol; Halep, Hama, Humus, ve Şam yöresine yerleşmiştir. Bunlar daha çok Bayat, Avşar, Beğdili, Döğer boyuna mensup oymaklardır. Diğer kol Lazkiye ve Trablusşam istikametinde Ensariye dağlarının batısına yerleşen Türk boylarıdır. Tolunoğulları ile başlayan Türklerin yerleşimi 11. yüzyılda Selçukluların bölgeye gelmesi ile devam etmiştir. Türk etkinliği Selçuklular’ın bölgeye gelişiyle artmıştır. Özellikle Halep, Lazkiye, Trablusşam ve Asi Irmağı vadisi boyunca Hama, Humus ve Şam bölgesinde yerleşim yoğunluk kazanmıştır. Suriye’nin kuzey bölgeleri, Antakya ve çevresi ise 11. yüzyılda yoğun bir Türk yerleşimine sahne olmuştur. 11. yüzyılda Şam merkez olarak Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin Türk boylarının hakimiyetine girmiştir. Daha sonraki dönemde de Orta Asya, Güney Kafkasya (Azerbaycan) ve Anadolu’dan Suriye’ye Türkmen boyları göçmüştür. 1078 yılında ise Sultan Melikşah’ın önderliğinde Suriye Selçuklu Devleti kurulmuştur. Suriye, 1260’tan itibaren bir Türk devleti olan Memlukların hakimiyeti altına girmiştir. İdaresi ve askeri gücü Türklerden oluşan bu devlet Suriye’ye yaklaşık 250 sene hakim olmuştur. 1243 yılında Kösedağ Savaşında Moğollara yenilen Türk boyları Halep bölgesine yerleşmiştir. Bu dönemde Suriye’ye gelen Türk çadır sayısının 40.000 olduğu tahmin edilmektedir. Yavuz Sultan Selim’in 1516 Mercidabık Seferi ile de Suriye’de Osmanlı hakimiyeti başlamıştır.1516’dan sonra yönetimi Osmanlı Devleti’ne geçen bölge 1918 yılına kadar kesintisiz olarak 402 yıl boyunca Türklerin hakimiyeti altında kalmıştır. Bu dönemde Suriye’de Türkmen yerleşimi artarak devam etmiş ve bölgede önemli bir Türk nüfusu oluşmuştur. 10 26. SAYI 2015 1918 yılında I. Dünya Savaşı ve Arap İsyanları neticesinde Suriye Osmanlı’dan ayrılmış ve savaş sonrasında Fransız Mandası’na girmiştir. Osmanlı’nın çekilmesi ile Suriye Türkmenleri milli mücadeleye başlamıştır. Bu dönemde Fransa işgaline karşı Halep’te Nüveyran Oğuz, Lazkiye’de Suhta Ağa ve Nevres Ağa komutasında Türkmen direniş grupları oluşturulmuştur. Fransa ile imzalanan 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Anlaşması ve 1939 Hatay’ın İlhakı sonrasında Suriye Türkmenleri’nin fiziki ve siyasi olarak Türkiye ile bir bağlantısı kalmamıştır. Fransız mandası döneminde varlıklarını ve kimliklerini sürdüren Suriye Türkmenleri, 1936 yılında Fransa’nın bölgedeki hakimiyetinin zayıflaması ile birlikte baskılara maruz kalmaya başladı. Hatay’ın Türkiye’ye katılması sırasında ve sonrasında, Suriye sınırları içerisinde kalan Türkmenlere ilişkin hiçbir görüşme ya da anlaşma yapılmamış olması, bölgede yaşayan Türkmenlerin hukuki statülerini belirsizleştirdi. Bu belirsizlikten faydalanan Suriye yönetimleri de Türkmenlere yönelik önce baskı, ardından da asimilasyon politikalarını uygulamaya koydular. Suriye’nin bağımsızlığını kazandığı 1946 yılından sonra ise Türkmenlerin durumu, her ne kadar “azınlık statüsü”nde olmasalar da diğer etnik gruplar gibi sancılı bir hal aldı. Nitekim 1949 ve 1972 Anayasalarına göre Suriye Arap Cumhuriyeti’nde azınlık olarak sadece Ermeniler kabul edilmektedir. Diğer topluluklar Suriye Arap vatandaşı olarak kabul edilmiştir. Uygulamada da oldukça katı olan bu kanun gereği Türkmenlerin Türkmen adı altında siyasi ya da kültürel anlamda örgütlenmesi mümkün olmamıştır. Bugün de halen geçerliliğini koruyan ve mevcut Baas rejiminin “meşruiyet kaynağı” olan anayasa diğer etnik gruplara olduğu gibi Türkmenlere de “kimlikleri” ile yaşam hakkı tanımamaktadır. SURİYE TÜRKMENLERİNİN SOSYAL YAPISI Suriye Türkmenleri ile kastedilen Suriye’yle 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara İtilafnamesi ile Suriye sınırları içinde kalan ve Türkmen boylarına mensup olan Türklerdir. Tarihi ve bilimsel veriler Suriye Türklerinin gerçek durumunu, yerleşim alanlarını, coğrafyalarını, karşı karşıya kalmış oldukları baskıları ortaya koymaktır. 26. SAYI 2015 TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU Suriye’deki Türkler üzerine kamuoyunu bilgilendirecek ilk çalışmayı kaleme alan Mustafa Kafalı, Fransız Hâkimiyeti zamanında bölgedeki Türk nüfusunun 500.000’den fazla olduğunu belirtmiştir. Konu ile ilgili en son yapılan saha araştırması sonucunda elde edilen güncel verilere göre ise Suriye’de 1.5 milyon Türkçe konuşan, 2 milyon da Türkçe konuşamayan toplam 3.5 milyon Türkmen vardır. ORSAM tarafından yapılan araştırmadaki verileri bugün Türkiye Cumhuriyeti ve Suriye Türkmenleri’nin yegane ve meşru temsilcisi Suriye Türkmen Meclisi “resmi veri” olarak kabul etmekte ve kullanmaktadır. Bilindiği üzere Suriye ulus-devlet olarak doğmamıştır. Üstüne üstlük Suriye birçok Ortadoğu ülkesinde olduğu gibi son derece karmaşık bir etnik, dini ve mezhepsel bir yapıya sahiptir. Suriye’nin mevcut demografik ve siyasi yapısının altında şüphesiz ki Hafız Esad imzası vardır. İktidara geldiği 1971’den itibaren kendisine bağlı, bağımlı bir Suriye devleti yaratmak isteyen Esad, bu bağlamda ilkin Suriye’yi devletleştirmeli, bunun için de Suriyeli bir kimlik yaratmalıydı. Ancak bu kimlik modern anlamdaki ulus kimlikleri gibi olmamalıydı. Devlete bağlılık esas olacaktı ama asıl amaç kişisel anlamda lidere bağ(ım)lılık olmalıydı. Zira Hafız Esad’ın iktidarı boyunca, tek bir Suriyeli kimliği oluşturma politikasının altında yatan yegane amaçlardan biri rejimi/sistemi ya da diğer bir ifade ile Esad’ın kişisel egemenlik sisteminin toplumsal tabanını genişletme gayesidir. Esad, genişletmeye çalıştığı bu toplumsal tabanın komünist rejimlerdeki gibi “seri üretim” yani tek tip bir toplum olması için uğraşıyordu. Yani amaç ulus inşası anlamında “tek bir Suriyeli kimliği” değil, “tek tip Suriyeli” idi. İşte bu “Tek tip Suriyeli” kimliği politikasından diğer etnik, dini ve/ veya mezhepsel gruplar gibi Türkmenler de nasibini fazlası ile aldı. Hafız Esad 30 yıllık iktidarının adeta parolası olan “Büyük Suriye Ütopyası” bağlamında oluşturmaya çalıştığı “Tek Suriyeli Kimliği” politikası çerçevesinde, Türkmenleri asimile ederek “Araplaştırma” politikası izledi. İzlenen bu Araplaştırma politikası çerçevesinde ilk olarak köylerin isimleri değiştirildi akabinde ise coğrafi olarak dağınık olmaları için Türkmen bölgelerinin arasına Arap nüfusu yerleştirildi. Her türlü siyasal, kültürel ve sosyal haklardan yoksun bırakılan Türk- GÜNCEL menler korku kültürüne hapsedilerek aralarında örgütlenemedikleri için kimliklerini korumakta güçlük çektiler. Açıkça söylemek gerekirse söz konusu baskı ve tehdit merkezli dönem içerisinde “Türkmen” olmak Türkmenler için hiçbir şekilde gelecek vaat etmiyordu. Aksine sistem her şekilde “Suriyeli” üst kimliğini dayatıyordu. Böylesine bir süreçten ve süzgeçten geçen Suriye Türkmenleri özellikle dil konusunda büyük oranda Araplaştırma politikasına maruz kaldılar. Eğitim sisteminin katı bir şekilde Arap/Suriye milliyetçiliği ile örülü olması Türkmenlerin “milli ve kültürel kimliğini” direk olarak hedef aldı. Kırsalda yaşayan Türkmenler her ne kadar resmi olarak değil ama gayri resmi olarak Türkçe’yi kullanmaya devam etseler de şehir merkezlerinde yaşayan Türkmenler Türkçeyi unutmaya mahkum edildiler. Yine kırsaldaki Türkmenlerin kendi aralarında evlilikler yapmış olması Türkmen kimliğini ve Türkçeyi muhafaza etmek konusunda etkili olsa da, kentli Türkmen nüfus için aynı şey söz konusu olmadı. Suriye’deki Türkmenlerin demografik yapısına baktığımızda ise ilginç bir harita ile karşı karşıya kalıyoruz. Bayat, Avşar, Karakeçili, İsabeğli, Musabeğli, Elbeyli, Akar, Hayran, Çandırlı, Sincar, bayır-Bucak başta olmak üzere birçok Türkmen boyu yaşadığı Suriye’de oldukça dağınık bir coğrafi kümelenme görülüyor. Halep, Lazkiye, Humus, Hama, Şam, Tartus, İdlib, Rakka ve Der’a vilayetlerinde yaşayan Türkmenler görüldüğü üzere neredeyse tüm Suriye’ye yayılmış durumdadır. Belirli bir bölgede kümelenmemiş oldukları için sosyal/siyasal birlik ve/veya örgütlenme mümkün olmamıştır. 2012 yılında yapılan saha araştırmasına göre Suriye Türkmenleri’nin şehirlere göre nüfus dağılımları aşağıdaki şekildedir: Şam 460.000 Halep 975.000 (Suriye Türkmen Meclisi söz konusu sayının 1 milyonun üzerinde olduğunu belirtmektedir.) Hama . ............................350.000 Humus . ..........................835.000 Lazkiye (Bayır-Bucak)...385.000 Tartus ..............................50.000 Rakka .............................120.000 İdlib . ...............................25.000 11 GÜNCEL TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU Dera ................................75.000 Kuneytra .........................50.000 Diğer Bölgeler ...............175.000 TOPLAM . ................... 3.500.000 Kaynak: ORSAM- Saha Araştırması Raporu (2012) Suriye’de Beydilli (Kadirli, Arapli, Begmişli, Ulaşlı, Karaşıhlı, Güneçbayraktar, Gazlı), Elbeyli (Gavurılli, Şahveli, Tırıklı, Tavli, Ferizli,Kara Taşlı, Doğanlı), Barak (Tabur, Kasımlı, Torun, İsallı, Tiryaki, Gökbakan, Mahmutlu), Bayat, Bayındırlı, Budak, Karkin, Karamanlı, Sallur, İsabeğli, Karakeçili, Musabeğli, Avşar, Bayındır, Berilli, Torun, Yörük, İse Beyli, Karamanlı, Şark Evli, Gızıklı, Bozgeyikli Dede, Karakoyunlu, Sincar gibi Türkmen boyları yaşamaktadır. Bu Türkmen boyları ile Anadolu’daki uzantıları olan Türk boyları arasında inanç, gelenek ve folklorik pratikler bakımından çok önemli benzerlikler bulunmaktadır. Suriye Türkmenlerinin sosyal durumlarını geldiğimizde ise rejimden kaynaklanan önemli sorunlarla karşı karşıya olduklarını görmekteyiz. Nitekim Suriye’de Türkçe eğitim yapan okullar olmadığı gibi, Türkmenleri bir arada tutan herhangi bir örgütlenme de bulunmamaktadır. Köy ve kasabalarda yaşamaya devam eden Türkmenler kendi aralarında Türkçe konuşmayı sürdürmektedir. Ancak büyük şehirlerde yaşayan Türkmenler Türkçe bilmekle/anlamakla beraber konuş(a)mamaktadır. Nitekim 1922’den 1937’ye kadar, sürgündeki Refik Halit’in de katkılarıyla çıkan “Doğru Yol” ve “Vahdet” gazetelerinden sonra herhangi bir Türkçe yayın yapılması mümkün olmamıştır. Suriye Türkmenleri, şive ve edebiyatları bakımından Türkiye’nin bir uzantısı gibidir. Suriye’de konuşulan ağız, Hatay ve Gaziantep civarında konuşulan Türkmen ağızlarının bir devamı niteliğindedir. Suriye Türkmenlerinini sosyo-ekonomik durumlarına baktığımızda alt-orta sınıfta yer aldıklarını görmekteyiz. Bu bağlamda Suriye Türkmenlerinin ekonomik faaliyetlerine bakıldığında, Halep Türkmenlerinin genellikle tarım ve ayakkabı sanayisi ile geçimlerini sağladıkları görülmektedir. Bayır-Bucak (Lazkiye) ve Tartus Türkmenleri narenciye ve ormancılıkla meşgul olurken Hama ve Humus Türkmenleri hayvancılık ve tarımla uğraşmaktadırlar. Şam’da yaşayan Türkmenler 12 26. SAYI 2015 memurluk ve serbest meslek, Rakka ve Dera’da ise tarım başlıca gelir kaynağıdır. Bunun yanı sıra şehirde yaşayan memur, bankacı veya özel firmalarda çalışan ve daha iyi koşullara sahip eğitimli Türkmenler az sayıda da olsa bulunmaktadır. Hem şehirli hem de kırsalda yaşayan Türkmenlerin ortak noktası eğitim seviyelerinin düşük olmasıdır. Okuma-yazma oranı özellikle kırsalda çok düşüktür. Bunda en önemli neden Türkmenlerin azınlık olarak kabul edilmemesi, Arap çoğunluğun bir parçası sayılması ve kültürel hakların verilmemesidir. Türkmenlerin kendi derneklerini kurma veya sosyal faaliyetler organize etme, milli günlerini kutlama ve kendi düğünlerinde Türkçe türkü söylemeleri bazı bölgelerde yasaklanmıştır. Kimi dönemlerde bazı çıkışlar olsa da genel olarak Türkmenler arasında siyasal bir milliyetçilik gelişmemiştir. Türkmenler arasında tepkisel ve kültürel bir milliyetçilik vardır. Fransa işgali ve sonraki dönemlerde Türkiye’nin uzantısı olarak görülmüşlerdir. Suriye sisteminin sert yapısı, Türk hareketinin siyasallaşmasını önlemiştir. Siyasal gelişime baktığımızda ise yukarıda değinilen nedenlerden dolayı uzun yıllar siyasi ve sosyal baskılara maruz kalan Türkmenler arasında siyasal bir hareket gelişmediğini görmekteyiz. Ancak İç savaşın başladığı 2011’den itibaren oluşan konjonktürel zeminde Türkmenler arasında tepkisel ve kültürel bir milliyetçilik gelişmeye başlamıştır. Bu yeni filizlenen “durum” deyim yerindeyse Suriye Türkmenlerinin iç savaşın küllerinden -yeniden- doğmasına imkan sağlamıştır. SURİYE İÇ SAVAŞI’NDA SURİYE TÜRKMENLERİ Suriye’de 2011 yılında başlayan süreçte Suriye Türkmenleri hali hazırda Esad rejimine karşı hareket eden muhalif kanadın içinde yer almaktadır. Rejimin direk hedefi haline gelen Suriye Türkmenleri savaşta ciddi anlamda kayıplar vermiştir. Bu kanlı süreçte Türkmenler ya öldürülmüş ya rejim tarafından tutuklanmış ya da topraklarını terk etmeye zorlanmışlardır. Karşılıklı çatışmalar haricinde masum, sivil halk üzerinde de ciddi baskılar söz konusudur. Türkmen köyleri basılmakta, varil bombaları ile ayırım yapmaksızın halk hedef alınmaktadır. 26. SAYI 2015 TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU Böylesine bir trajedi içerisinde sıkışan Türkmenler tam anlamı ile bir var oluş mücadelesi vermektedir. 2013 yılında kurulan Suriye Muhalifler ve Devrimci Güçler Koalisyonu (SMDK) çatısı altında hareket eden Türkmenler, Suriye’de oluşacak yeni devlet sisteminde Türkmen kimliğinin ve haklarının yeni anayasa çerçevesinde korunmasını temel almaktadır. Ancak siyasetten uzak geçen yıllar Türkmenlerin örgütlenme ve aktif siyaset yeteneklerini önemli ölçüde zayıflatmıştır. Türkmen toplumu sosyal, siyasal ve askeri örgütlenme açısından henüz olgunlaşmamıştır. Her ne kadar savaş sonrasında kurulmuş yapılar mevcutsa da söz konusu yapıların örgütlenme aşamasında karşılaştıkları “kurumsal sancılar” bir takım sorunları da beraberinde getirdi. Savaş sonrasında kurulan dernek ve siyasi partiler sözü edilen “kurumsal sancılar” nedeniyle manevra alanlarını genişletemediler. Ancak 2012 yılında “Suriye Türkmen Platformu” olarak temeli atılan ve 2013 yılında şemsiye yapı olarak kurulan Suriye Türkmen Meclisi kısa zamanda da olsa Suriye Türkmenleri için önemli faaliyetlere/başarılara imza attı. Öncelikle kurulan siyasi partileri içine alarak, bağımsızlarla birlikte bir çatı örgüt oluşturuldu. Suriye muhalefeti içerisinde “demokratik seçim” yöntemini kullanan tek yapı olan Suriye Türkmen Meclisi tüm zorluklara, eksikliklere ve yoksunluklara rağmen “onur ve özgürlük mücadelesi” olarak adlandırdıkları Suriye Türkmen Davası için var gücü ile çalışmalar yürütmektedir. Suriye Türkmen Meclisi bu çerçevede elindeki sınırlı imkanlara ve konjonktürün aleyhine işlemesine rağmen adeta akıntıya karşı kürek çekmekte ve geliştirdiği projeler ile Türkmen Davası’nın lokomotifi konumundadır. Suriye Türkmen Meclisi, Suriye’deki diğer gruplar gibi Batı ülkelerinin milyonlarca dolar akttığı, medyasıyla, siyasileriyle destek verdiği “bağımlı ve güdümlü” bir yapı değildir. Suriye Türkmen Meclisi, gücünü köklü bir kültür ve gelenekten gelen “Türkmenlik” vasfından almaktadır. Suriye Türkmenlerinin bugünkü hedefleri, yeni oluşumda haklarının anayasa çerçevesinde korunmasının sağlanmasıdır. Değinildiği üzere mevcut yönetimde Suriye Türkmenlerine örgütlenme hakkı tanınmamaktadır. Ancak yeni durum Suriye Türkmenleri açısından fırsatlar sunmaktadır. Suriye’de devrimin başarıya ulaşması durumunda sivil demokratik bir siyasal sis- GÜNCEL tem ortaya çıkabilir. Bu ortam içinde Suriye Türkmenlerinin en büyük beklentisi, yeni anayasada Suriye halkını oluşturan unsurlardan biri olarak yer almaktır. Bunun yanı sıra anadilde eğitim ve diğer sosyal, kültürel hakların verilmesini talep etmektedirler. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Açıkça görüldüğü üzere Suriye Türkmenleri siyasi tecrübesizlik, dağınık coğrafi ve demografik yapı ve iç savaşın kendine has dinamikleri nedeni ile 4 yıllık süreç içerisinde savaşın küllerinden doğmaya çalışmaktadır. Bugün gelinen noktada tek bir çatı altında örgütlenme ve bu çerçevede sistematik bir şekilde siyasallaşma Türkmenlerin varlığı ve geleceği için adeta ölüm kalım meselesi halini almıştır. Sözün özü bugün ya da yarın, er veya geç Suriye yeniden kurulacak/kurgulanacak. Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunan ve haklı olarak bu bütünün onurlu bir parçası olmak isteyen Türkmenler yeni Suriye’de “siyasi kimliğini kazanmış, güçlü bir siyasi/toplumsal aktör” olmayı hedefliyor. Şimdilerde trajedi ve strateji arasında sıkışmış bir görüntü veren Türkmenler, Türkiye’nin ve Türk kamuoyunun da yardım ve desteği ile stratejik yapılanmaya giderek; her şeyden önemlisi gerçekçi ve pragmatik adımlarla kurumsallaşma sancılarını aşarak yollarına emin adımlarla devam edeceklerdir. Bu noktada Suriye Türkmen Meclisi ve çatısı altındaki siyasi partilerin birlik ve beraberlik içinde atacakları stratejik adımlar Suriye Türkmenliğinin geleceği için çok önemli ve değerli olacaktır. Suriye’nin geleceği sadece Suriye Türkmenleri’ni değil başta Türkiye olmak üzere tüm Dünya Türklüğü için çok önemlidir. Suriye Türkmenlerinin topraklarına güvende tutulması Türkiye’nin güney sınırlarının güvenliği için elzemdir. Türkmenlerin yoğun olarak yaşadıkları ve Türkiye’nin sınır boylarında bulunan Halep ve Bayır-Bucak (Lazkiye) Türkmenlerinin güvende tutulması, köylerini terk etmemeleri son derece stratejiktir. Bunun içinse Türkiye’nin garantörlüğünde “güvenli bölgeler” oluşturulması şarttır. Suriye Türkmenleri’nin askeri kapasitelerinin geliştirilmesi hayati derecede önemlidir. Unutmayalım ki Halep Türkmenlerinin güvenliği Halep’in güvenliği demektir. Halep’in güvenliği ise Türkiye’nin Güneydoğusunun güvenliği demektir; Bayır-Bucak’ın güvenliği, 13 GÜNCEL TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU Hatay’ın güvenliği demektir... İşte bu nedenle Türkiye ve Suriye Türkmenlerinin soyu da kaderi de; geçmişi de geleceği de birdir! Suriye Türkmenlerinin “onur ve özgürlük mücadelesi”ne destek olmak, omuz vermek Türkiye’nin, tüm Türk dünyasının boynunun borcudur... KAYNAKLAR: A. Bill James , Springborg Robert,Politics in the Middle East, New York, 1990 Arı, Tayyar Geçmişten Günümüze Ortadoğu, Siyaset, Savaş ve Diplomasi, Alfa yayınları, İstanbul, 2004 Arsel Glhan Arap milliyetçiliği ve Türkler ,İstanbul, 1977 Bilgili Abbas, “Hataylıların Suriye’de Kalan KardeŞleri Bayır-Bucak Türkleri”, Hatay Dergisi, Sayı:5, 1987 Blake Gerald H.,Alasdair Drysdale, The Middle East and North Africa a Political Geography, OUP, NewYork 1985 Bleaney C.Heather ,“The Turkic Peoples of Syria”,The Turkic Peoples of the World, P.L.P., NewYork, 1993 Çakar Enver “Halep Sancağında Türkçe Yer Adları” OTAM, A.Ü.Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, sayı 11,s.83-107 , Ankara, 2000 Daniel G.Bates, Amal Rassam , Peoples and Cultures of the Middle East,.New Jersey, 2002 Erol Mehmet “Suriyedeki Türkçe Yer Adları Üzerine “,TDK VI. Uluslararası Türk Dil Kurultayı Bildirileri, 20-25 Ekim 2008,Ankara. Kafalı Mustafa ,“Suriye Türkleri-I” Töre Dergisi, sayı 21-22 s.32-36.Ankara, 1973 Kafalı Mustafa, “Suriye Türkleri-II” Töre Dergisi, sayı 23 s.23-30.Ankara, 1973 Kaya Zafer , “Suriye’de Türk Varlığı” A.Ü.Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1987 Khoury,Philip S.,Syria and the French Mandate-The Politics of Arap Nationalism 1920-1945,London, 1987 14 26. SAYI 2015 Kirişçioğlu, Fatih, “Suriye Türkleri”, Avrasya Dosyası, Sonbahar 1995, c.2,s.3,131143.Ankara. Koca Salim (2007) “Büyük Selçuklu Sultanı MelikŞah’ın Suriye,Filistin,Mısır Politikası ve Türkmen Beyi Atsız” , S.Ü. Türkiyat Araştırmaları Dergisi (22) s.1-36.Konya. Nicolas van Dam, (çev: Semih İdiz,Aslı Faray Çalkıvık) Suriyede İktidar Mücadelesi İletişim Yay., İstanbul, 2000 Orhonlu Cengiz, “Suriye Türkleri” Türk Dünyası El Kitabı. Ankara, 1977 Öztürk Nazif , “Suriye Türkleri”, Yeni Türkiye-Türk Dünyası Özel Sayısı-,3/16,s.1675-1686,1997 Seale Patrick, Asad-Of Syria The Struggle fort he Middle East University of California Press, ABD, 1988 Sevim Ali , “Suriye’de ilk Türkler” Türk Kültürü Dergisi. Sayı:32. Ankara, 1976 Şandır, Mehmet, “Suriye Türklüğü” Türk Yurdu, c.18,sayı 133 s.7-8 Ankara, 1998 Umar, Ömer Osman Türkiye-Suriye İlişkileri (19181940), Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Yayınları, Elazığ, 2003 ORSAM Rapor No: 83 “Suriye’de Değişimin Ortaya Çıkardığı Toplum: Suriye Türkmenleri”, Ankara, 2012 Vurmay, H. Miray, “Hafız Esad Suriyesinde Arap Milliyetçiliği’nin Dönüşümü”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Türk İnklap Tarihi Enstitüsü, 2011 KİLİS TÜRKMEN İLİDİR DİLİ OĞUZ DİLİDİR SUYUDUR ABI HAYAT YELİ UÇMAK YELİDİR KİLİSLİ MUALLİM RİFAT BİLGE 26. SAYI 2015 TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU DEĞERLERİMİZ DİLİMİZİ DOĞRU KULLANALIM, KÜLTÜRÜMÜZE SAHİP ÇIKALIM Mustafa TEKİN Ankara Yörükler Türkmenler Kültür Derneği Yönetim Kurulu Üyesi V atansever olmak sadece sözle “ben vatanımı çok seviyorum, onun uğruna canımı seve seve veririm’’ demekle olmaz. Bir insanın konuştuğu dile saygı göstermesi, sahip çıkması, onu düzgün kullanması, yazması, konuşması vatansever olmanın en başta gelen kuralıdır. Emperyalizmin bir milleti yok etmek için uyguladığı yöntemlerden biri de o milletin dilini yok etmek, onu erozyona uğratmaktır. Bu yöntemi yıllardır uyguluyorlar. Üzülerek söylemek isterim ki bunda da çok başarılılar. Dilimize zaten Arapçadan, Farsçadan girmiş bir çok kelime vardı ve bunları ayıklamak imkânsızlaşmıştı. Dikkat edilirse kurduğum cümlelerde bu kelimelerden bolca var. Birde toplumumuzda bazı kesimler var ki, konuşurlarken cümlelerinin arasına İngilizce, Fransızca kelimeler karıştırmak suretiyle ne kadar kültürlü olduklarını göstermek isterler. Aslında ne kadar cahiller. Benim memleketimde (Avanos- Ürgüp) dükkân levhaları yabancı dille yazılıyor. Bu olay batılılaşıyoruz diye hoşa bile gidiyor. Aslında yapılanlar bizim kendimizi batılılara beğendirmek için başvurduğumuz ama bilerek ya da bilmeyerek milletimize yaptığımız ihanetten başka bir şey değil. Oysa ki yabancılar, kendi dillerine öylesine büyük önem veriyorlar ki, şahit olanlarımız vardır. Bir Fransız delegesi uluslar arası bir toplantıda fansızca konuşmadı diye kendi devlet başkanına tepki göstererek toplantıyı terk ettiğini basından gözlemledik. Yabancı ülkelerde yaşayan Türklerin dilimize çokta sahip çıktığını söylemek zor. Oysa Türk dili tarih öncesi çağlardan Sümerlere, Etrükslere, Mayalara ve benzerlerine onlardan da günümüze kadar uzanan zaman diliminde zenginleşerek gelen bir dil, ama bizler ne kadar farkındayız? Onu köreltip, yıpratarak emperyalizmin büyük emellerine hizmet ediyoruz. Türkçe, diğer dillerden birçok yönden üstünlükleri olan bir dildir. Bunları aşağıda kısa kısa ve maddeler halinde açıklamaya çalışacağım: 1. Türkçenin matematiksel bir mantığı vardır. Bu nedenle kolaylıkla ve hızla öğrenilebilmektedir. Bu özelliği sayesinde zaman içinde sağlıklı olarak gelişip yaygınlaşabilmektedir. 2. Eklemeli bir dildir. Bu sayede aynı kökten çok sayıda farklı kelimeler türetme olanağı vardır. 3. Türkçe konuşmada, kelimelere ayrı ayrı vurgu yapılabilir. Bu şekilde, anlatımda çok önemli bir kolaylık sağlanmaktadır. 4. Tarihin çok eski zamanlarından günümüze geldiği için, çok büyük bir kelime hazinesine sahiptir. Türkçe hem edebiyat, hem kültür, hem bilim, hem sanat ve hem de hukuk alanlarında hiçbir zorlamaya gerek olmadan ve yabancı dillere gönderme yapılmadan rahatça kullanılabilir. 5. Türkçede kelimeler cümle içinde değişik yerlerde kullanılabilir. Bu esneklik sayesinde cümlede kelimelerin yeri değiştirilerek ince anlam farklılıkları yaratılabilir. 6. Türkçede her ses, tek bir harfle ifade edilmektedir. Yani Türkçe okunduğu gibi yazılabilen tek dildir. Bu özellik kullanmada ve öğrenmede çok büyük bir üstünlük sağlamaktadır. 7. Ünlü ve ünsüz uyumu, kelime sonlarına gelen eklerden sonra bazı harflerin yumuşaması gibi özellikler Türkçenin ses olarak kulağa hoş gelen bir dil olmasına neden olmaktadır. Türkçe şarkı, şiir ve edebiyat için en uygun dildir. 8. Yukarıdaki özelliklerin bir sonucu olarak, Türkçe dünya üzerinde çok geniş bir alanda ve uzun bir zamandır, bozulmadan kalabilen ve kullanılan bir dildir. Benim en çok yadırgadığım diğer bir olgu ülkemize gelen, bizi ve kültürümüzü, yemeklerimizi, folklorumuzu tanımak isteyen turistlere kendi yemeklerini ikram edip, kendi müziklerini dinletmemiz. Eminim onlarda bu durumu şaşkınlıkla karşılıyorlardır. Ama kendimize tümden haksızlık etmek istemem. Kültürümüzü tanıtmak için çaba gösteren kuruluşlarda var. Bence yabancıların da tercihi bu yöndedir. Dilimiz ve değerlerimiz konusunda kendimizi bir kültür elçisi gibi görüp, öyle davranmamız gerektiğini düşünüyorum. 15 DEĞERLERİMİZ TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 26. SAYI 2015 KUT-ÜL AMMARE UNUTTURULMAYA ÇALIŞILAN BÜYÜK ZAFERİMİZ Nesrin GÜNEL İÇAY Ankara Yörükler Türkmenler Kültür Derneği Genel Başkanı 29 Nisan 1916; Çanakkale Zaferimizden sonra Müslüman Türk Ordumuzun İngilizlere karşı kazandığı çok büyük zaferin tarihi. Büyük kuvvetlerle Çanakkale’ye saldıran İngilizler aynı tarihlerde Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer topraklarında da adım adım ilerliyorlardı. Çanakkale yenilgisinden sonra ağırlıklı olarak Ortadoğu, Afrika ve Irak cephelerine kuvvet kaydırdılar. Tümgeneral Charles Vere Townshend komutasındaki İngiliz 6. Poona Tümeni (Hint Tümeni) Bağdat’a ilerlemeye çalışırken 22-23 Kasım 1915te Selman-ı Pak Muhaberesini kazanamayarak geri çekildi ve 3 Aralıkta Kut’a sığındı. Kut’ül Ammare Dicle nehri kıyısında, Bağdat’ın 170 km güneyinde, Şattülarap kanalı ile birleşen Basra Körfezinin 350 km. kuzeyinde o yıllarda 6500 kişinin yaşadığı bir Irak kasabası. TÜRK Ordusu Miralay Nurettin Bey komutasında 5 Aralık 1915 tarinde Kut’ül Ammare’de İngilizleri tam manasıyla çember içine aldı. İngilizler kuşatmayı yarmak için Genaral Aylmer komutasında hücuma geçtilerse de 6 Ocak 1916 tarihinde Şeyh Saad Muhaberesinde 4000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu Muhabereden sonra Miralay Nurettin Bey görevini Mirliva Halil Paşaya bıraktı. İngiliz ordusu 13 Ocak 1916 daki Vadi Muhaberesinde 1600 ,21 Ocak taki Hannah Muhaberesinde 2700 askerini kaybederek büyük yenilgi aldılar. 8 Mart 1916 da Sabis Mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordumuz İngilizlerle kahramanca çarpışıyordu. İngilizler bu savaşta da 3500 askerini kaybederek geri çekilmek zorunda kaldılar.. Bu yenilgilerden sonra General Aylmer görevden alındı, yerine General Goringe getirildi. 10 Martta Halil Paşa çok zor durumda olan İngilizlere teslim ol çağrısı yaptı. Olumsuz cevap aldı. 6 Nisan günü İngilizler büyük bir saldırıya geçerek yarma harekatı yaptılar, ancak başarılı olamadılar. Çok büyük kayıplar vererek geri çekildiler. Bu arada Halil 16 Paşa’ya da rüşvet teklif ederek kuşatmanın kaldırılmasını istediler. Tabi ki Paşa teklifi kabul etmedi. 9 Nisanda İngiliz general Towshend’e Halil Paşa’nın teslim ol çağrısı gitti, fakat kabul edilmedi. 22 Nisan günü İngiliz birlikler general Towshend komutasında 5 bin kişilik bir birlikle hücuma geçtiler ; 3 bin kayıp vererek geri çekildiler. 29 Nisan 1916 günü İngiliz ordusu teslim oldu. Teslim olanlar General Towshend, diğer 13 general ,481 subay ve 13000 erdi. Türk Ordusunun kuşatması sırasında İngilizler ve müttefikleri 23000 ölü ve yaralı verdi. 13100, (bazı kaynaklara görede 18000) ingiliz askeri esir alınmıştır. Tabi ki büyük zafer Avrupa’yı şok etti, siyasi sonuçları oldu. Bu çok büyük zafer üzerine 6. Odu Komutanı Mirliva Halil Paşa Ordumuza şu mesajı veriyordu: ‘’Bu güne ‘KUT BAYRAMI’ namı veriyorum.’’ 1952 yılına kadar KUT Bayramımızı kutladık. O tarihten sonra(Natoya girişimizle birlikte) İngilizlerin baskıları sonucunda bayramımızı kutlamayı bıraktık. Bütün kahraman Çanakkale, Kut,İstiklal Harbi şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Yüce şehit ve gazilerimizi minnet ve şükranla anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. İnşallah bize haklarını helal ederler. BİLİRİM KİLİS’İ EZEL EZELİ ÇOK OLUR ORANIN OKUYANI YAZARI ŞİRİN OLUR ANTEP ELİ GÜZELİ EYLER KOR YİĞİDİ CİLVE NAZILAN DADALOĞLU 26. SAYI 2015 TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU GÜNCEL BANA YABANCI GÖZÜYLE BAKAN BİR TÜRKİYE VE BENDEN SADAKAT BEKLEYEN BİR TÜRKİYE Mahmut KASAPOĞLU Irak Türkleri Derneği Başkanı I rak Türkleri, 1920’den bu yana her biri Halepçe kadar büyük altı katliama uğramıştır: 1- 1920- Telafer Kaç kaç Katliamı 2- 1946- Kerkük Gavurbağı (Levi) Katliamı 3- 1959- Kerkük Katliamı (Dinsiz Leninci Kürtçü Militanlar) 4- 1980- Irak Türkleri Liderleri Katliamı (Saddam) 5- 1991- Altunkörü Katliamı (Saddam) 6- 1996- Erbil Katliamı (Barzani ve Saddam işbirliği yaparak o günlerde Türk ordusunun hakim olduğu bölgede bu katliamı gerçekleştirdi) Atatürk’ün 10. Yıl Nutkundan bir şey anlamayarak Türkiye’yi yönetenler başta Türk dünyası, İslam alemi ve başucunda Musul’u sahiplenmek yerine ihmal etmişlerdir. Atatürk biliyordu ki bir gün Işid gibi bir örgüt oraya girer ve Ankara’yı tehdit eder. Bizler de yıllardan beri şunu dedik: “Ankara’nın savunması Urfa’dan değil, Kerkük Musul’dandır.” Ama Türk hükümeti peşmerge elinde kalan Türk şehri Erbil’i baz alıyor. Ey Atatürk’ün nutkundan bir şey anlamayan sivil ve askeri irade, bu Bizans Mezopotamya topraklarında yaşamak isteniyorsa bu iş 3. sınıf memurlarla değil uzmanlık kadrosuyla bu da yetmez Türk ruhu taşıyanlarla, Türke aşık olanlarla sağlanabilir. 1991 yılında biz Irak Türkleri bu aşkla Türkiye destekli bir parti kurduk. Meğer üzerimizden BarzaniTalabani aşkına yanaşmak için bu parti köprü olacakmış, aşıklar da birbirine kavuşacakmış. Bu da yetmezmiş gibi yeni yeni Irak Türkleri başkanları piyasaya çıktı. Kimin çok tanıdığı, bağlantısı varsa o lider pozisyonuna yükseldi. Bu da yetmedi, Şii ve Sünni bürolarının açılması teşvik edildi. Başka ülkeler böyle yapmıyor. Sizin Irak Türkleri meselesini çözmeye niyetiniz yok. Ancak maymun gözünü açtı. Barzani’ye ne yapıldıysa Irak Türkleri olarak bizler de aynısını istiyoruz. Irak’ta Telafer’den Mendelli’ye kadar (Petrol yatakları) Türk bölgesinde yaşanan bu felaket sonunda Işid savaşı biter, ArapKürt savaşı başlar, o biter Kürt-İran savaşı başlar. Ama bizim oğlan olan biteni seyreder. Son olarak acı bir gerçeği daha yazmadan geçemeyeceğim. Türkiye’de iktidar ve muhalefet bir olup 300 civarında yezidi insanımız için kınama toplantısı düzenlerken Irak Türkleri için Telafer için partiler ayrı ayrı toplantı yaptılar, bir araya gelemediler. Şen olasın Türkiye… 17 GÜNCEL TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 26. SAYI 2015 ANAYASAYI TANIMAMAK(!) Turgut ÖZBAY Araştırmacı Yazar T ürkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşı olan bir kişinin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anayasasını tanımadığını beyan ettiğini düşünelim. Böyle bir beyan ne gibi bir mana ifade etmektedir? Bu sorunun cevabını verebilmek için, anayasa ve vatandaş kavramlarının tanımlarına bakmak gerekmektedir. Hukuk sözlüğünde, anayasa kavramı “Devletin temel yapısını, yönetim biçimini, devletin temel organlarını, bunların birbiri ile ilişkilerini, kişilerin devlete karşı, devletin kişilere karşı olan hak ve görevlerini düzenleyen en üstün yasa, teşkilâtı esasiye kanunu…” (1) olarak tanımlanmaktadır. Her devletin kendine has bir anayasası vardır. Ve devletin anayasası, devletin siyasi tarihinden ayrılamaz. Her millette bir tek milli irade vardır. O da kurucu iradedir. Kurucu iradenin iradesi devletin anayasasında görülür. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu iradesi savaş kazanmış bir irade olmak özelliğini taşır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anayasası Misâk-ı Milli (Ulusal And)’ın, Amasya Tamimi’nin, Erzurum ve Sivas Kongreleri kararlarının, Lozan Barış Antlaşması’nın ruhunu taşır. Sevr Antlaşması ruhuna kapalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anayasasını tanımamak; devletin temel yapısını, yönetim biçimini, devletin temel organlarını ve devletin kuruluş felsefesini, devletin kurucu iradesinin iradesini tanımamak anlamına gelmektedir. Danışma Meclisi tarafından hazırlanan, Hukuk Fakültelerinin görüşü alınarak halkoyuna sunulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 1982 Anayasası, halk oylaması sonucunda kabul edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde yapılan hiçbir seçimde (genel veya mahalli), hiçbir halk oylamasında seçmenin bu oranda bir oyu alınamamıştır. Alınması da mümkün görülmemektedir. 18 1982 Anayasası, halk oylamasına katılan ve geçerli oy kullanan seçmenin % 91,4’ünün iradesine dayanmaktadır. “Federasyon dahil herşeyi tartışmalıyız”; “Türkiye Türkler’e bırakılmayacak kadar önemlidir” ifadeleriyle başlatılan propagandalarla, 1995’te tek taraflı Gümrük Birliği Antlaşması’nın imzalanmasından sonra, “ev ödevlerimizi yapmalıyız” gerekçesiyle, dış telkin, tavsiye ve baskılarla 1987 yılından 2010 yılına kadar Türkiye Cumhuriyeti Devleti anayasasında 17 kez değişiklik yapıldı. Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek olan ilk dört maddesi, milli kimliğimiz olan Türk vatandaşlığı tanımını yapan 66. Maddesi ve inkilâp kanunlarının korunması başlıklı 174. Maddesi haricinde hemen hemen büyük çoğunluğu değiştirilmiştir. Anayasanın yapıldığı dönem değil, içerdiği hükümler önemlidir. Anayasanın hangi maddelerinin hangi hükümlerine niçin karşı çıkıldığı ifade edilmeden “bu anayasa kötü bir anayasa”, “doğru dürüst bir anayasa değildir” diyebilmek ideolojik bir yaklaşımdır. Bilimsel bir yaklaşım değildir. Anayasaya evet oyu veren Türk vatandaşlarına hakarettir. Devletin temel yasası, egemenlik ve bağımsızlık yasası olan anayasa, devleti yöneten siyasi iktidarları kısıtlamaya tabi tutan kuralların tamamıdır. Bu haliyle de keyfi yönetimi önleyen bir yasadır. Siyasi iktidarlar anayasa hükümlerine göre iktidara gelmektedirler. Ancak; anayasa siyasi iktidarlara sorumluluklarını gösteren bir yasadır. Seçimlere (seçmen veya aday olarak) katılan bir Türk vatandaşının anayasayı tanımamak gibi bir ifade beyan etmeye hakkı yoktur. Anayasayı tanımadığını ifade eden bir Türk vatandaşının, anayasa hükümlerine göre ya- 26. SAYI 2015 TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU GÜNCEL pılan seçimlere seçmen veya aday olarak katılmaması gerekir. Anayasal bir devlette yaşayanların devlet tarafından vaat edilen ve anayasada gösterilen haklardan yararlanabilmeleri için, o devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olmaları zorunludur. “Gerçek kişileri bir devlete bağlayan rabıtaya (ilgiye) vatandaşlık denir”(2) Lozan Barış Anlaşması’nın 30-36. maddeleri vatandaşlık konusundur. 30,31,32 ve 33. maddelerine göre, Lozan Barış Antlaşması’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde onaylandığı 23 Ağustos 1923 tarihinden itibaren iki yıllık bir süre içinde (23 Ağustos 1925’e kadar) Türkiye sınırları içinde kalan kişilerle Türkiye’den ayrılan topraklarda kalan kişiler, Türk vatandaşlığını seçmek veya başka bir devletin vatandaşlığını seçmek konusunda serbest bırakılmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlarına, devletin vatandaşı olması gereği kimlik olarak yurtiçinde geçerli olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti nüfus cüzdanı, yurtdışında kullanılmak üzere Türkiye Cumhuriyeti pasaportu verilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşı olan, vatandaşlığını kabul eden, Türk vatandaşı olduğu için Türkiye Cumhuriyeti nüfus cüzdanı, Türkiye Cumhuriyeti pasaportu alan bir kişi, her ne gerekçe ile olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti Devleti anayasasını tanımıyor ise, devletin kendisine verdiği nüfus cüzdanını ve pasaportunu devlete iade etmesi gerekmektedir. SONUÇ: Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir yetki kullanamaz. Mevcut bir anayasa yok sayılamaz, böyle bir açıklamanın aslının ne olduğu konusundaki değerlendirmeyi okuyucularımın takdirlerine bırakıyorum. 1. Prof. Dr. Ejder YILMAZ. Hukuk Sözlüğü, Yetkin Yayınları, Ankara 2006, sh. 54. 2. Türk Hukuk Lûgatı, 4. Baskı, Ankara 1998, Başbakanlık Basımevi, sh. 355. DİLİMİZ TÜRKÇE BİZİM Hakkı KOÇ Emekli Öğretmen - Sındırgı Bir milli kimliğimiz yok mu bizim bizlerin Çarşılarda, pazarlarda utanıyor gözlerim Bir Türkçe karşılığı yok mudur bu sözlerin İngilizce, Arapça tabela yazıyoruz Şu kalemi, fırçayı alınca elimize Nice yabancı sözcük yerleşir dilimize Yabancılar gülüyor her halde halimize Güzelim Türkçemizi kendimiz bozuyoruz Dilara, Nejat gibi bir sürü adımız var Kanına mı dokunur Hakan, Deniz, Oğuzlar Türklük kimliğimizi bir gün bulana kadar Yabancıya sömürge ve de ortak pazarız Unutma ki biz TÜRKÜZ, TÜRKÇE bizim dilimiz Dilimizi bozmaya nasıl varır eliniz Utandırıyor mu sizi bu TÜRKLÜK kimliğimiz Kimliğimizden bihaber olarak geziyoruz Türkçe konuş, Türkçe yaz, Türkçe adları kullan Ninnimiz Türkçe bizim, bebeği Türkçe sallan Sen bir Türk’sün ey oğul, kimliğinle gururlan Farkında mısın bilmem, bozulup duruyoruz Sevgili vatandaşım yeter kimliğini bil Ay, yıldızlı bayrağa saygı duyarak eğil Dilimiz Türkçe bizim Farsça, Arapça değil Öz Türkçe kullanalım madem Türk’üz diyoruz 19 DOSYA TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 26. SAYI 2015 TÜRK DÜNYASININ KUTUP YILDIZI ORHUN ANITLARI VE ORTAK TARİH Bayazit KARACAN Oğuzboyu Kültür Dernekleri Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi D ünyanın dört bir tarafında yaşayan Türklerin kutup yıldızı Orhun Anıtlarıdır. Kutup yıldızı, kuzey yarımküredeki herhangi bir noktadan bakıldığında sabit olarak kuzeyi gösterdiği için kara, deniz ve hava seyrinde çok önemli bir noktadır. Orhun Anıtları, Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metin, ilk Türk tarihidir. Taşlar üzerine yazılmış, Türk devlet adamlarının milletine hesap vermesi, milleti ile hesaplaşması, milletle devletin karşılıklı vazifeleri, Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, Türk kültürünün büyük vesikası, Türk askeri dehasının ve Türk askerlik sanatının esasları, Türk azametinin yüksekliği, Türk feragat ve faziletinin büyük 20 örneği, Türk içtimai hayatının ulvi tablosu; Türk edebiyatının ilk şaheseri, Türk hitabet sanatının erişilmez büyük eseri ve kısaca Türk milletinin temel kitabı “ORHUN ABİDELERİNDEN” günümüze kadar yaşanan tüm olayları, insanlık tarihinin en büyük parçalarından birisi olan Türk dünyasını, Çin’den Adriyatik kıyılarına kadar Türkçe konuşmaları ve yaşantıları, geçmişten geleceğe verilecek tarih şuuru ile kendi benlik ve kişiliklerini tanımaları açısından çok çok önemli bir görev ifade edecektir. İşte ortak Türk tarihi tüm bu görevlerin yerine getirileceğine inanarak bu ortak tarihin hazırlanmasında emeği geçeceklere şimdiden saygılar sunuyorum. 26. SAYI 2015 TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU federAsyonlardan HABERLER 2014 FOLKLOR AKADEMİ ÖDÜLLERİ TÖRENİ Ramazan TEKELİ Araştırmacı Yazar H alk Kültürü Araştırmaları Kurumu’nun 1981 yılından bu yana Türk Halk Kültürüne hizmet edenlere verdiği ve halkbilim çevrelerince “Folklor Akademi Ödülü “olarak değerlendirilen TÜRK HALK KÜLTÜRÜNE HİZMET ÖDÜLLERİ-2014 Ankara’da 24 Ocak 2015 Cumartesi günü saat 11.30’da Ahmet Yesevi vakfı (Özveren Sokak No:2/17,Kat.5 Maltepe)’nda yapılan törenle bu yıl layık görülenlere takdim edilmiştir. Ödül törenine birçok halk kültürüne gönül verenlerle birlikte, eski Kültür bakanı Sn.Namık Kemal ZEYBEK,Türk Boyları Konfederasyon Başkanı Sn.Durhasan KOCA katılmış ve eski Türkiye Türkmenistan Dostluk Derneği Başkanı Sn.Selahattin BAYSAL ödüle layık görülmüştür.Türk Boyları Konfederasyonu adına kendisini kutlarız. ÖDÜLE LAYIK GÖRÜLEN SELAHATTİN BAYSAL’IN ÖZGEŞMİŞİ 1948 yılında Karaman’ın Ermenek ilçesi, İkizçınar Köyünde doğdu. İlk ve ortaokulu Ermenek’te, liseyi Kahramanmaraş’ta tamamladı. 1970 yılında İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesinden mezun oldu. 1970 –1983 yılları arasında Orman Bakanlığı ve Başbakanlıkta üst düzey görevlerde bulundu. 1983 yılında iş hayatına atıldı; inşaat, gıda, turizm, dış ticaret, mühendislik ve enerji sektörlerinde muhtelif şirketler kurmuş olup halen iş hayatına devam etmektedir. Dünya Türkmenleri Türkiye Bölüm Başkanı olan Baysal, Türkiye’deki tüm yörük ve Türkmenlerin oluşturduğu Türk Boyları Konfederasyonun da üyesidir. 1992 yılından sonra, Türk Dünyasının her yanından tahsil için Türkiye’ye gelen öğrenciler için Avrasya Kültür Derneğini kurdu ve Türk kökenli olan bu gençlerin kültürel etkinliklerini yapmalarını sağladı. Bu dernek etkinliklerini sürdürmektedir. Türkiye’deki bulunan bir milyondan fazla Afganistanlı öğrencilerin oluşturdukları örgüt, Selahattin Baysal’ın desteği ve yönlendirmesiyle faaliyetleri- 21 federAsyonlardan HABERLER TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU ni sürdürmektedir. Keza Kırgız, Kazak ve Türkmen Büyükelçilikleri ile birlikte öğrencilerin (burs, vize, okul seçimi, sağlık vs. gibi) sorunlarının çözümünde de Baysal’ın önemli rolü bulunmaktadır. İran, Irak, Suriye ve Türkmenistan Türkmenleri’nin sorunları, Selahattin Baysal’ın kişisel sorunlarının önündedir. Bu ülkeler insanlarının tüm sorunlarının çözülmesinde Baysal’ın etkisi ve desteği vardır. Bu nedenledir ki, Türkiye-Türkmenistan Dostluk Derneğini kurmuş olup, halen bu derneğin genel başkanlığını sürdürmektedir. Son zamanlarda Suriye Türkmenleri’nin sorunları hususunda, Başbakan (önce Dışişleri Bakanı) Ahmet Davutoğlu’nun yaptığı temaslarda, Baysal da, sayın Davutoğlu’nun yanıbaşında olmuştur. Dünya Türkmenleri ile ilgili faaliyetlerinden dolayı Türkmenistan Devleti vatandaşlığı ve Türkmenistan devlet madalyası ile ödüllendirilmiştir. Türkmenistan Devlet Başkanı Sapar Murat Türkmenbaşı’nın başkanlığındaki “Dünya Türkmenleri Hümaniter Birliğinin” merkez yönetim kurulu üyesi ve bu birliğin Türkiye Şubesinin de başkanıdır. 1992 yılından bu yana Gagavuz Türkleri ve öğrencileri ile de yakından ilgilenmekte olan Baysal Gagavuz Türkleri için yayımlanmakta olan Sabaa Yıldızı ve Güneşcik dergilerinin basılması ve dağıtılmasını finanse etmiştir. Kırım Türkleri için 1992 yılından itibaren Kırım’da şirketler kurup, ofisler açarak ticari faaliyetlerde bulunmuş; 2014 yılında Kırım Türkleri Platformunu oluşturarak Onursal Başkanlığını üstlenmiştir. Bütün bu önemli faaliyetlerin yanısıra iş hayatında da güzel işler yapmaktadır. Örneğin, yenilenebilir temiz enerji üzerine faaliyet göstermektedir. Rüzgar Enerji Santrali Yatırımcıları Derneğinin kurucu başkanı ve Temiz Enerji Vakfı üyesi ve destekleyicisidir. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Enerji meclisi üyesi, Yenilenebilir Enerji sorumlusudur. Spor, müzik, okuma ve yabancı dil öğrenimi özel uğraşıları arasındadır. Amatör bir ruhla halk musikisinde saz, Türk Sanat müziğinde ise tambur çalmaktadır. Batı dillerinden İngilizce ve Fransızcayı iyi derecede bilmektedir. Orta Asya Türk lehçelerinden Türkmenceyi iyi derecede, Kazakça, Tatarca v.s diğer Türk lehçelerini orta derecede bilmekte; az miktarda da Rusça konuşmaktadır. 22 26. SAYI 2015 TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU’NDAN GENEL KURUL İLANI Konfederasyonumuzun 4. Olağan Genel Kurul Toplantısı aşağıda belirtilen gündemle 12.04.2015 Pazar günü saat 13:00’de Gazi Mustafa Kemal Bulvarı Seyhan İş Hanı No:95 Kat:-2 Maltepe/Ankara adresinde yapılacaktır. Bu toplantıda çoğunluk sağlanamadığı takdirde ikinci toplantı yeter sayı aranmaksızın 19.04.2015 Pazar günü aynı yer ve saatte yapılacaktır. Tüm delegelerimizin toplantıda hazır bulunmaları önemle rica olunur. Yönetim Kurulu Gündem: 1- Açılış ve yoklama 2- Saygı duruşu ve İstiklal Marşı 3- Genel Kurul Başkanlık Divanı teşkili 4- Genel Başkanın açış konuşması 5- Misafirlerin konuşmaları 6- Faaliyet Raporu, Denetim Kurulu Raporu görüşülmesi 7- Kurulların ibrası 8- Gelecek dönem bütçesi ve faaliyet programının onaylanması 9- Organların seçimi 10-Dilek, temenniler ve kapanış 26. SAYI 2015 TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU federAsyonlardan HABERLER ALDATILAN KİMLİK: ERMENİLER Yakup ATASITÜRK Oğuz Boyu Kültür Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı M illi Düşünce Merkezi ve TÜRK-BİR Platformu üyesi TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU’nun katılımıyla Ankara’da 27 Şubat 2015 günü Türkiye Barolar Birliği konferans salonunda yapılan, Emperyalizmin aldattığı Ermeni kimliği paneli gerçekleştirildi. Panelin takdimini TÜRK-BİR Platformu sözcüsü Sayın Hakan PAKSOY yaptı. Ermeni vatandaşlarımızın 19. Yüzyılın ilk çeyreğinde Rusların tahrik ve teşvikiyle aldatılarak Türk Milletine karşı kullanıldılar. Milletimiz Ermenileri Millet-i Sadıka kabul etmişti ki, Hacca giden Türk Müslüman biri evinin anahtarını komşusu Ermeniye emanet ediyordu. Bu itimat bin yıllık komşuluğun gereğiydi. asporanın yurtiçi-yurtdışı Türk düşmanlığı stratejisini ta Amerika’ya kadar ulaştırdık. Diaspora Ermenilerinin 1915-1923 yıllarında Anadolu’da Ermenilere soykırım yapıldığı yalanını siyasi kanallardan dünya geneline propaganda ettiklerini. Bu yalan propagandayı 1890’larda Osmanlı’nın aldığı hukuki tedbirlerle 1914-1915 yıllarındaki Tehcir tedbirlerini ve mübadeleye dayandırarak bu hususları ranta dönüştürmeyi hedeflediklerini. Bunu da 3 T olarak ifade edilen Tanıma, Tazminat, Toprak talepleri olduğunu. Bunu da soykırım yalanına dayandırdıklarını. Talat Paşa Komitesi olarak Ermeni Soykırım İddiasının asılsız siyasi bir yalan olduğunu. Zira bin yıl aynı vatanda birlikte yaşadığımız Ermeni vatandaşlarımız, 1914-1915-1918-1921 sürecinde batılı emperyalistler tarafından, size devlet kuracağız diyerek, kandırılarak yüzbinlerce Türkü katlettirdiler. Mezalimler yaptılar. (Kaynak Ermenistan başbakanı Kaçaznuni’nin itirafları.) Ermeniler yine OsmanlıRus harbinde ordularımızı arkadan vurdular. Talat Paşa Komitesinin Ermeni soykırımı yoktur, olmamıştır çıkışımızı suç sayıp yasa çıkaran AB ülkelerine muhatap olduk. Bizi yargılamaya cüret edenlere karşı AİHM’e dava açıldı. Ermenilere soykırım yapılmamıştır kararı çıktı. Osmanlı cephe arkasını sağlama almak için Ermenileri tehcire tabi tuttu. Bunlar 1921’den sonra mübadele ile evlerine döndüler, malları mülkleri kendilerine teslim edildi. Ermeni vatandaşların aldatılmasında Hıncak ve Taşnak Ermeni örgütleri rol aldı. O zaman kullanılan Ermeni vatandaşlarımız, zamanımızda da Emperyal batının emellerine alet oluyorlar. AİHM’e açılan Ermeni soykırımı yoktur davasının Talat Paşa Komitesi yani TÜRK MİLLETİ kazandı. Şöyleki, Panelimizde bunlar anlatılacak, Ben sözü panel başkanımıza bırakıyorum, dedi. Aldatılan Kimlik Ermeniler panelini yöneten Milli Düşünce Merkezi ve TÜRK-BİR platform Başkanı Devlet Eski Bakanı Sayın Sadi SOMUNCUOĞLU panelistler: Gn. Kur.İstihbarat Başkanı Em.Kor. Gnr. İsmail Hakkı PEKİN, Prof. Dr. Sayın Nurullah ÇETİN’i, Gazeteci Em.M.V. Uluç GÜRKAN’ı, Prof. Dr. Sayın Ümit ÖZDAĞ’ı davet etti. Em. Korgeneral İsmail Hakkı PEKİN Talatpaşa Komitesi Başkanı olarak Ermeni diasporasını ve di- Buna karşı çıkışı ilk Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU hocamızın söylemini kendilerinin devam ettirdiklerini. AİHM’i 1948 sözleşmesini 1945’e çekerek, LUMBERG mahkemesi soykırım HOLOKOSTUR. Buna göre de 1914, 1923 dönemi, 1945-1948 dönemini kapsamıyor. Yahudi soykırımı var. Ermeni soykırımı yoktur, olmamıştır kararını verdi. Bu AİHM kararına bazı AB ülkeleri itiraz ederek kararın kesinleşmesine bir gün kala temyiz ettiler. AIHM Daire başkanlarından oluşan yüksek dairesi, soykırım yoktur demeye ceza kanunu çıkaran AB ülkelerinden savunma istedi. Talat Paşa Komitesi olarak bizde savunma hazırlayıp AİHM yüksek kuruluna verdik dedi. Fransa ve İsviçre’nin savunmaları çok zayıf. Ermenistan’ın ki ise çirkef, pislik dolu olduğunu. Halbuki 23 federAsyonlardan HABERLER TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU Zamanımızda soykırımı, Dağlık Karabağ’da Diasporaları desteğiyle ermeniler yaptı 20 bin şehit, 5 bin yaralı bir milyon kaçkın durumuna düşen soydaşlarımız Azerbaycan Türkümüze Ermeni mezalimi katliamları ve soykırım olduğunu söyledi. TÜRK MİLLETİ ve Talat Paşa Komitesi soykırım yalanı davasını kazandı, Ermeni soykırımı siyasi bir yalandır dedi. Panelist Prof. Dr. Nurullah ÇETİN sunumunda ermeni soykırım yalanını edebiyat yönünden irdeledi. Ermeniler lehine çalışan insanlar var Elif Şafak bir roman yazmış “Baba ve Piç” Bu roman gerçeklerle hiç bağdaşmıyor adı gibi. Romanda Türkler suçlanıyor. Ermeniler aklanıyor. Alenen Türk Milletine düşmanlık yapılıyor. Elif Şafak’ın romanında. Roman emperyalizmin isteğiyle yazılmış. Romanın kahramanı “Asya” piçtir ve Türkü temsil etmektedir. Romanda Türk Milletine haince özür diletme sadizmi var. Türkler kesin suçlu özür dilemelidirler düşüncesi hedefleniyor. Türk kamu oyunun Ermenilerin soykırım yalanına muhatap edilmesi başlı başına bir insanlık ayıbıdır. Ermeni soykırım yalanının temeli Kerem ile Aslı meselesi gibidir. Ermeniler diyasporası cinayet işlemeye devam ediyorlar. Halen beyin yıkıyorlar. Hariciye görevlilerimizi, büyükelçilerimizi, ateşelerimizi katlettikleri gibi yurt içinde de cinayet işleyen bir ermeni diyasporası vardır. Can yakmaya devam ediyorlar. Edebiyat alanında, matbuat yoluyla, sinemalarla, televizyon dizileriyle, uyanık olmalıyız dedi. Gazeteci eski Milletvekili Sayın Uluç GÜRKAN Ermeni soykırımı siyasi bir yalandır. Ermenilerin, diasporanın soykırım iddialarına karar vermeye hiç bir parlemento yetkili değildir. Buna mahkeme karar verir. Bundan dolayı Ermeni soykırım siyasi yalanını 49 devletin tanımasının anlamı yoktur. 24 26. SAYI 2015 Soykırım iddiaları parlementoların işi değildir. Evrensel hukuk kararları böyle diyor. Evrensel hukukun belirlediği soykırım devletin devletlere veya devletlerin devlete yaptığı değil, fertler tarafından din, ırk, etnik sebeplerle yapılan katliamlar soykırım olarak kabul edilir. Vatan savunması soykırım olamaz. Elif Şafak Baba ve piç romanında aleni nefret suçu işlemektedir.Elif Şafak’ ın yaptığı bu nefret suçu Türklere karşı soykırım anlamındadır dedi. Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ Ermeni soykırım siyasi yalanıyla 19. Yüzyıldan bu yana psikolojik savaşın muhatabıyız. Türk Milletine, ermeni terör örgütlerinin psikolojik savaşı nasıl yapacağının, Türklere nasıl soykırım iftirası atılacağının nizamnamesi diaspora tarafından yazılmıştır. Profesör İlber ORTAYLI “Ermeni lobisinin tanımı Ermeni Kökenlidir” demektedir. Yine eski bir siyasetçi, ermeni mezalimi ve soykırım iddialarını araştırmak için maddi kaynak talebiyle başbakanlığa müracaat etmiş. Bu müracaata Başbakanlık cevap veriyor. Biz artık ermeni tezine cevap vermiyoruz ve savunmuyoruz. Sukut ikrardan mıdır? Böyle bir siyasi iradeniz var. Halbuki ermeni soykırımı siyasi yalanı, yalan olduğu kadarda iftiradır. Siyaset de psikolojik savaş vardır, çok da etkin olmaktadır. Psikolojik savaşta silah yok, ölüm de yok, yaralı da yok ama barış da yoktur. Psikolojik savaş her tür dürüstlüğün terk edildiği, her türlü ahlaksızlığın mübah sayıldığı bir savaş türüdür. Bu savaş toplumlarda, birliği, bütünlüğü, idealleri, huzur ve ahengi bozar. Ermeni çeteleri belli bir süre uyumakta iken, Erivan’da ermeni soykırım anıtının yapılmasından sonra uyandırılıp aktif hale getirildiler. Dünyada kamu oyu oluşturmak adına Beyrut’ da 1972 yılında aldıkları kararla 24 nisan gününü ermeni soykırım günü ilan ettiler ve azgınlaştılar. Ermeniler psikolojik savaşın gereğini uluslararasında başarıyla yapıyorlar. Uluslararası medyada kitle haberleşme araçlarıyla bütün dünyada kitaplarla, makalelerle, bilim yuvaları 26. SAYI 2015 TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU üniversitelerde, sinemalarda filimlerle, propaganda yapıyorlar. Türklerin Ermenileri soykırıma tabi tuttular iftiralarını yaymak için. Bu hususta bizler ne yapmalıyız? Türkler kendimizi sigaya çekmeliyiz. Hukuki ve bilim esaslı çalışmalara bir fon oluşturarak mücadele etmek lazım dedi. Milli düşünce ve TÜRK-Bir platformu başkanı Devlet Eski Bakanı Sayın Sadi SOMUNCUOĞLU yaptığı değerlendirmede Ermeni meselesi 241 yıllık bir zamana dayanır. 1774 küçük kaynarca antlaşmasının 5. Maddesi Ruslara ortodoksları himaye etme hakkı veriyor. Yine 1877-1878 Berlin konferansı, Ermenilerin oturduğu yerler ve Girit adasının islahı kararı ile büyük devletlere hıristiyanları koruma hakkı tanıyor. Yine 1890’da ermeni örgütleri Hıncak ve Taşnak çeteleri Emperyalistlerce aldatılıp kandırılarak, Osmanlı Devleti içinde Ermenistanı kurmayı, 1774’den 1890 dan 1914’e kadar vadettiler. 1774’den 1914 Birinci dünya harbine kadar, Anadolu ve Trakyamızda bu günümüze göre 241 senede, 50 den fazla isyan çıkaranlar. Batılı devletlerce organize edilip desteklendiler. 1914-1915 sürecinde 210 bin sivil insanımızın öldürülmesi ve savaşan askerlerimizin arkadan vurulup lojistik desteklerinin içimizdeki Ermenilerce önlenmesi 3. 4. 6. Ordularımızın savaşamayacak duruma düşürülmesi. Osmanlı Devleti sevki İskan (Tehciri) tedbirine zorlamış. Müslüman Türk milletini katleden ermeni çeteler Devletin sakin olan bölgelere nakli sağlanmış o zaman ölümlerde durdu. Ermeni çetelerinin katletdiği ve isim isim belirlenen 308.105, isimleri belirlenemeyen 835.395 toplan 1.143.500 müslüman Türk insanımızın hesabı bu güne kadar sorulamamıştır. federAsyonlardan HABERLER toprak istiyorlar. Vatanımıza ortak olmak istiyorlar. İşte ermeni bu. Lozandan çıkarıldılar (Şimdi PKK) Günümüzdeki Ermeniler Emperyalist ülkelere sizler bizi, Türk komşularımıza karşı kışkırttınız, kullandınız bize cinayetler işlettidiğiniz demeleri icap ederken, asala terörüyle 40 dan fazla diplomatımızı şehit ettiler. Yanlışa devam ettiler. bize karşı düşmanlıkları azalmadı arttı. Sebebi ise, Doğu Ana doluda devlet kurmalarına müsade etmediğimizi gösterdiler. Kendilerini aldatıp mahvedenlere değil, vatanımızı savunan bizlere kin ve nefret duygularını geliştirdiler. Bugün isyancı ermenilerin kimliği Türk e karşı kin ve nefrete dönüşmüştür. Hocalı’ da masum azerbaycan türklerinin hunharca katletmeleri, soykırım yapmalarının sebebi 1930 lu yıllardan kurgulanıp 1974-1985 yılları arasında devlet temsilcilerimizi katleden dünya terörü ermeni diasporasının asalası görevini ülkemizdeki ermeni apoya devretti. Apo ve kadrosu Asala ile aynıdır. Son 30 senededir Türkiye Cumhuriyetinde olup bitenlere AB ve Batılı büyük devletler. PKK’nın etnik yapı bahanesiyle devlete başkaldırması, güneydoğumuzda 10 bin Mehmetçik, 2 binden fazla polis, 30 bin kürt sanılan vatandaşımızı katleden PKK terörüne susan batılıların ve Rusya’nın suskun kalmasının gereği nedir. Fransa AB-ABD nin PKK ve etnik soykırıma desteklerini takip edip, inceleyip, milletimizin ileri gelenleri fikir ve görüş önderlerimiz memleketi yönetenlere ve dünyaya şamil kurum ve kuruluşlara bu hususları sormak gerekir. Geçmiş zamanlarda Osmanlı Devletine 7 cephede savaşla hamle yapanlar, bu günde 7 koldan psikolojik savaşta dışardan, içerden saldırıyorlar. Türkün tüm değerlerine askere Polise eğitime sağlığa, ekonomiye hatta komşu devletlere. Bunlar bu muhteşem zevatın mağlumudur. Üstüne üstlük İngiliz Kraliyet savcısı Türklerin yönetici ve fikir önderlerimizi tutuklayıp malta adasına götürdüğü, araştırmalar sonucu suç ve delil bulamadığı için serbest bıraktığını 1920 yılında Gümrü ve Moskova, 1932’de Kars Anlaşmasıyla sınırlarımızın belirlenmesine rağmen Ermeniler 1923 Lozan Anlatmasına katılmış ve Doğu Anadolu da T.C. Devletimizden hak talebi rezaletinde bulunmuşlardır. Ey Medeni sanılan Batı ve Ermeniler bin yıl hem bağrımızda beslenip, hem de harpte ordumuzu arkadan vurdular. Hem de T.C. nin egemenlik alanında 25 federAsyonlardan HABERLER TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 26. SAYI 2015 TİRE KÜLTÜR DERNEĞİ TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK NEVRUZ KUTLAMASI İÇİN HAZIRLIKLARINI TAMAMLADI Seyfullah AYVALI Tire Kültür Derneği Başkanı T ürkiye’nin en büyük nevruz kutlamasının gerçekleştirildiği Tire’de Nevruz’un gerçek özelliklerini ortaya koymak amacıyla Tire Kültür Derneği tarafından hazırlanan projenin uygulanması için tüm hazırlıklar tamamlandı. Tire Kültür Derneği tarafından yapılan açıklamada, ‘Nevruz’un Kenti Tire’ ismi ile gerçekleştirilecek olan projeye UNESCO, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Ege Üniversitesi ile yapılan görüşmeler sonucunda resmi destek taleplerine olumlu yanıt alındı. Proje aynı zamanda UNESCO tarafından Tire’de desteklenen ilk proje olma özelliğini de taşıyor. Proje kapsamında hazırlanan etkinlikler çerçevesinde 21 mart cumartesi günü Ege Üniversitesi Tire Kutsan Meslek Yüksek Okulu Konferans Salonu’nda ‘Nevruz’un Türk Kültüründeki Yeri’ konulu bir panel gerçekleştirilecek. Panele, Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Metin Ekici ve Tireli Araştırmacı Yazar A. Munis Armağan’ın Nevruz konulu sunumlarının yanı sıra Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü doktora öğrencileri, Maliheh Azizpour, Nuriman Abdulreşid, Dovlet Orazav ve Meruyert Zhamalbekova tarafından Azerbaycan, Uygur, Türkmenistan ve Kazakistan’daki Nevruz gelenekleri anlatacak. Yine Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü doktora öğrencisi Minara Guliyeva tarafından sunulacak olan ‘Türk Dünyası Kadın Giysileri’ defilesinin ardından Araştırmacı Yazar, Ressam ve TV programcısı Sultan Özateş tarafından da Türk Başlıklarında Nevruz’un renkleri’ isimli bir sunum gerçekleştirilecek. Panelde ayrıca Ressam Mustafa Ali Kasap ve Sultan Özateş’in de resim ve ‘Geleneksel Türk Başlıkları’ konulu sergileri yer alacak. Nevruz’un Kenti Tire Projesinde 22 Mart Pazar günü Tire Balım Sultan Mevkii’nde gerçekleştirilecek olan etkinliklerde ise geleneksel demir dövme ve Nevruz Ateşi’nin yakılmasıyla birlikte ressam Mustafa Ali Kasap ve Sultan Özateş’in resim sergilerinin yanı sıra yazar Şahin Efe Yılmaz ve Güneş Erkul ’un yer alacağı kitap imza günü gerçekleştirilecek. Katılımcılara fidan ve Nevruz Dergisi dağıtımının da yapılacağı etkinliklerde ayrıca Halk Oyunları gösterileri, En 26 Güzel Nevruz Fotoğrafını Sen Çek yarışması, nevruz tacı ve uçurtma yapma etkinlikleri düzenlenecek. Tire Kültür Derneği Başkanı Seyfullah Ayvalı; “NEVRUZ TÜRKLERİN ULU GÜNÜDÜR” Nevruz’un Kenti Tire projesi için gerçekleştirilen hazırlık toplantısında açıklamalarda bulunan Tire Kültür Derneği Başkanı Seyfullah Ayvalı, Nevruz’un Türk kültüründe oldukça önemli ve özel bir yere sahip olduğunu ifade ederek,”Bugün Orta Asya’dan Balkanlara kadar hemen hemen her toplumun bir yeniden diriliş, tabiatın uyanışı ve doğa bayramı olarak kutlamakta olduğu Nevruz, Türk kültür tarihi içinde de oldukça köklü bir kültürel geçmişi, zengin bir inanç ve yaşam biçimini temsil etmektedir. Türkler bu günü «Ulusun Ulu Günü» adı altında binlerce yıldır kutlamaktadır. ”dedi. Türk milletinin tarih boyunca Orta Asya’dan, Kafkasya’ya, Ön Asya’dan Anadolu’ya ve Balkanlara kadar yaşadığı tüm coğrafyalara taşıdığı ve insanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası’na armağan ettiği Nevruz Bayramı, UNESCO’nun Temsili Listesi’ne, kabul edildiğini hatırlatan Ayvalı, “Nevruz Türk insanının tabiatı merkez alan inanç ve yaşam biçimini sembolize etmektedir. Türklerin yaşadığı tüm coğrafyalarda coşkulu bir şekilde halen kutlanmakta olan Nevruz Bayramı, ne yazık ki, Anadolu’da gün geçtikçe unutulmakta ve insanımızın büyük bir kültürel değeri kaybolmaya yüz tutmaktadır. Hâlbuki Nevruz Bayramı, ülkemizin ve tüm dünyanın başlıca 26. SAYI 2015 TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU ihtiyaç ve hedeflerinden biri olan barışın sağlanması, sevginin yaygınlaşması ve tabiatın korunması gibi evrensel içerikleriyle yaşatılması ve yaygınlaştırılması gereken başlıca SOKÜM değerlerimizden biridir.” Şeklinde konuştu. Ayvalı; “TİRE, NEVRUZUN KENTİ OLARAK ANILMAYI HAK EDİYOR” “Nevruz’un Kenti Tire” projesi ile İzmir’in Tire ilçesinde Batı Anadolu›nun Türkleştiği yüzyıllardan günümüze kadar hiç bozulmadan ve unutulmadan en eski temel özellikleri korunarak kutlanmakta olan Nevruz Bayramı›nın ülkemiz açısından ne denli önemli bir kültür hazinesi ve örneği olduğu gerçeğinin açığa çıkarılmasını hedeflediklerini vurgulayan Ayvalı, “İlçemiz Tire, gelişmiş tarım potansiyeli, ticari alt yapısı, zengin tarihi değerleri, kültürel birikimi ve doğal zenginlikleri ile birlikte bu denli önemli bir kültürel değeri yüzyıllardır aynı canlılıkta yaşatması ve koruması nedeniyle “Nevruz’un Kenti Tire” unvanıyla anılmayı fazlasıyla hak etmektedir. Nevruz Tire’nin başta tarım ve hayvancılık olmak üzere tüm sosyal, ticari ve kültürel alanlardaki markası olmalıdır.”dedi. federAsyonlardan HABERLER TÜRKİYENİN EN BÜYÜK VE KALABALIK NEVRUZU TİRE’DE KUTLANIYOR “Tire’de kutlanmakta olan Nevruz Bayramı her yıl on binlerce vatandaşımızın katılımı ile ülkemizde yapılan Nevruz kutlamalarının en büyüğü olma özelliğinin yanı sıra, bünyesinde Nevruz’un kendine has mesajlarından başka hiç bir siyasal içeriği barındırmamasıyla da özel bir yere sahiptir” diyerek sözlerini sürdüren Tire Kültür Derneği Başkanı Seyfullah Ayvalı, “Nevruz’un Kenti Tire Projesi ile başta sivil toplum kuruluşları olmak üzere, akademisyen, araştırmacı, yazar, sanatçı ve ülke kamuoyunun dikkatini Tire’deki Nevruz kutlamalarına çekerek, unutulmakta olan Nevruz geleneğimizin özgün şekliyle yaşatılması ve yaşatılarak korunması, ülkemizin birlik ve bütünlük yapısının vurgulanarak yapılacak kutlamaların örnek teşkil edecek şekilde yaygınlaştırılmasını hedefliyoruz. İnanıyoruz ki, Tire bundan sonraki süreçte Nevruz’un kenti olarak anılacak ve hak ettiği bu kültürel markayı her alanda gururla taşıyacaktır dedi. 27 federAsyonlardan HABERLER TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 26. SAYI 2015 YÖRÜKLER TÜRKMENLER MERSİN’DE BULUŞTU! Nihat KULA Ertuğrul Gazi Kültür Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı ilçelerin belediye başkanları, dernek, federasyon ve konfederasyon başkanları katıldı. Güneydoğu ve Doğu Anadolu illerimiz ve ilçelerimizden gelen Yörük Türkmen temsilcilerinin konuşmaları ve çektikleri sıkıntılar toplantıya katılanları ülkemiz üzerinde oynanan oyunların hangi boyutlara geldiğini gözler önüne serdi. 3 üncü Çukurova Yörük Türkmen Dernekleri İstişare Toplantısı Mersin’de yapıldı. Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin KOCAMAZ’ın ev sahipliğinde Güney, Güneydoğu, Doğu Anadolu başta olmak üzere ülkemizin birçok bir çok il ve ilçesinden gelen Yörükler Türkmenler ülke sorunlarını gündeme getirdiler. Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin KOCAMAZ, böyle bir toplantıya ev sahipliği yapmaktan memnuniyet duyduğunu belirtip ülkenin ana unsuru olan Yörüklerin ve Türkmenlerin her zaman birlikten, beraberlikten, kardeşlikten yana olduklarını belirtti. Söğüt Belediye Başkanı Halil AYDOĞDU, Türk Boyları Konfederasyonu Genel Başkanı Durhasan KOCA, Hüdavendigar Yörük Türkmen Dernekleri Federasyonu Başkanı Fahrettin BEŞLİ, Mihmadlı Dernek Başkanı Nafi ÇAĞLAR’ dan oluşan Divan Teşekkülünden sonra toplantıya geçildi. Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin SÖZLÜ de ülkemizin iyi yönetilmediğini, Türkiye’nin bölünme noktasına getirildiğini, Yörüklerin ve Türkmenlerin bu ülkenin sahipleri olduğunu ve tek yumruk halinde olmamız gerektiğini dile getirdi. Toplantıya Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin KOCAMAZ, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin SÖZLÜ ile civar il ve 28 26. SAYI 2015 TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU federAsyonlardan HABERLER TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONUN DA KURUCUSU OLDUĞU TÜRK-BİR (TÜRKİYE SİVİL TOPLUM BİRLİĞİ)’İN TÜRK MİLLETİNE ÇAĞRISIDIR! Dr. Mehmet YÜCEL Ankara Yörükler Türkmenler Kültür Der. Yön. Kur. Üyesi Milletimizin bütünlüğünü kararlılıkla ve daima savunacağımızı, Hukuk devletinden; hukukun üstünlüğünden, bağımsız ve tarafsız yargıdan, kuvvetler ayrılığı ilkesinden asla vazgeçmeyeceğimizi, Çok partili demokratik rejimi geliştirerek yaşatacağımızı; tarihi ve siyasi gerçeklerimize uymayan ve ülkemizi dikta rejimine sürükleyeceği kaçınılmaz olan “Başkanlık” sistemini kabul etmeyeceğimizi, Türkiye Cumhuriyetini Millî Mücadele ile kurarak, Millî Egemenliğimizi tesis eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, şehit ve gazilerimiz ile bölücü terör örgütünün katlettiği şehit kardeşlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz. Bize tevdi ettikleri kutsal emanetleri, sonsuza kadar yaşatmaya azimli ve kararlı olduğumuzu bir defa daha ilân ediyoruz. Aşağıda isimleri bulunan sivil toplum kuruluşları olarak bizler, ülkemizin içine sürüklendiği ağır sorunlar karşısında kamuoyunu aydınlatmayı gerekli ve zaruri görüyoruz. Bu bakımdan; görüş, endişe ve duruşumuzu kamuoyuna sunmayı millî bir görev biliyoruz. Bölücü ve kanlı terör örgütü ile vatanımızın bütünlüğünün, milletimizin birliği ve devletimizin bağımsızlığının, pazarlık konusu yapılmasını; sözde “çözüm sürecine” kurban edilmesini asla kabul etmeyeceğimizi, Egemenliğimize, kamu düzenine, vatandaşın canına ve malına kasteden bölücü teröre karşı çok yönlü tedbir alınmamasını, “çatışmasızlık” aldatmacasıyla bazı bölgelerimizde “fiili durum” yaratılmasına seyirci kalınmasını; Türk millî iradesinin düşmanı bölücü örgüt uzantılarının TBMM’de temsil edilmesini şiddetle kınadığımızı ve ısrarla tel’in edeceğimizi ilân ediyoruz. Bu inanç ve düşüncelerle: Türk Milletine ait olan Millî Egemenliğimizi, hiçbir şekilde devretmeyeceğimizi ve asla paylaşmayacağımızı, Türk Devletinin, “Millî ve Üniter” yapısından vazgeçmeyeceğimizi; ülkeyi böleceği açık olan “çok ortaklı” veya “özerk bölgeli” ya da “çok kültürlülüğe” dayalı bir rejim şeklini asla kabul etmeyeceğimizi, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve sahibi olan “Türk Milleti” adının Anayasadan çıkartılarak egemenliğimizin yok edilmesini; Anayasamızdan, Devletimizin kimliğini belirleyen ilk 3 madde ile 6’ncı, 66’ıncı ve 42/9’uncu maddelerin kaldırılmasını asla kabul etmeyeceğimizi, Türk Milletinin etnik gruplardan biriymiş gibi gösterilmesini reddettiğimizi, eşitlik temelinde kaynaşmış millî sosyolojik bir varlık olan aziz Bu açıklamA Demokratik Sivil Toplum Hareketidir; amaç Sathı Müdafaadır; O satıh da bütün vatandır. BÜYÜK TÜRK MİLLETİNİN AKLISELİMİNE SAYGIYLA SUNUYORUZ. ÇAĞRIMIZI ÜLKE GENELİNDE 1228 STK İMZALAMIŞ VE DESTEKLEMEKTEDİR. 29 federAsyonlardan HABERLER TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU KÖR OLAN KİM Neler yaşanıyor neler dönüyor Ben mi körüm yoksa birileri mi? Sürüyen milleti nere sürüyor Ben mi körüm yoksa birileri mi? Küfüre iltifat haine alkış Anlamak imkansız bu nasıl bakış Benim kültürüme uymaz bu nakış Ben mi körüm yoksa birileri mi? Ne saygı ne bedel kaldı emeğe Ekmek bulamıyor millet yemeye Türk olan korkuyor Türküm demeye Ben mi körüm yoksa birileri mi? Sözler bütün riya fikirler belli Takkeler dursa da başlar hep kelli Bunlar zıvanadan çıkık temelli Ben mi körüm yoksa birileri mi? Bu millet gaflete doymalı gayrı Olanları görüp duymalı gayrı Damardaki kana uymalı gayrı Ben mi körüm yoksa birileri mi? Gözlerin gördüğü omuzumda yük Oynanan bu oyun büyük çok büyük Gördüğüm volkana diyorlar hüyük Ben mi körüm yoksa birileri mi? OZAN ORHAN KARABACAK 26. SAYI 2015 TÖVBE ALLAH Âlemi yaratıp var ettin “kun”dan İnsanı kâinata kıldın sultan Musa’ya on emiri verdin Tûr’dan İnancım, imanım var, tövbe Allahım. Türlü türlü nimetle cennet verdin Temiz rızıklarla hayatı serdin Helal kıldın sevabını her ferdin, İnancım, imanım var, tövbe Allahım. Ayı, yıldızı, güneşle parlattın, Geceleri gündüzle sarıp attın, Ruhları nurunla aydınlattın, İnancım, imanım var, tövbe Allahım. Can verip diri kıldın bu bedeni, Akıl arayıp durdu nedenini, Çözemedi hikmetin sebebini, İnancım, imanım var, tövbe Allahım. Musa, kelamla Tûr’da baygın, İsa can ile âlemde saygın, Muhammed’in adı cihanda yaygın, İnancım, imanım var, tövbe Allahım. Sana âşık bir Hayrani kulun var, Etme ahreti azapla ona dar, Affınla, mağfiretinle beni sar, İnancım, imanım var, tövbe Allahım. _____________ kun : Allah’ın “ol” emri tûr : bir dağ adı mebdeini : kaynağını Prof. Dr. Hayrani Altıntaş 30 ADI KURULUŞ TARİHİ FAALİYET BÖLGESİ GENEL BAŞKANI TELEFONU BELGEGEÇER ADRESİ TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 3 EKİM 2005 BÜTÜN TÜRK DÜNYASI DURHASAN KOCA 0312 417 12 75 0312 417 12 75 ŞEHİT ADEM YAVUZ SOK. NO: 9/11 KIZILAY/ANKARA ADI KURULUŞ TARİHİ FAALİYET BÖLGESİ GENEL BAŞKANI TELEFONU BELGEGEÇER ADRESİ TOROSLAR YÖRÜK TÜRKMEN FEDERASYONU 22 TEMMUZ 2004 ISPARTA, KONYA, ANTALYA, BURDUR, MUĞLA MUSTAFA KÜÇÜKYAMAN 0246 218 22 28 0246 218 22 28 TURAN MAH. ÇAYBOYU 122. CAD. TARİH EVİ NO: 158 ISPARTA ADI KURULUŞ TARİHİ FAALİYET BÖLGESİ GENEL BAŞKANI TELEFONU BELGEGEÇER ADRESİ OĞUZ BOYU KÜLTÜR DERNEKLERİ FEDERASYONU 20 MART 2005 ANKARA, AMASYA, KARABÜK, AFYONKARAHİSAR YAKUP ATASITÜRK 0312 417 12 75 0312 417 12 75 ŞEHİT ADEM YAVUZ SOK. NO: 9/11 KIZILAY/ANKARA ADI KURULUŞ TARİHİ FAALİYET BÖLGESİ GENEL BAŞKANI TELEFONU ADRESİ ERTUĞRULGAZİ KÜLTÜR DERNEKLERİ FEDERASYONU 7 HAZİRAN 2005 BOZÜYÜK, KÜTAHYA, BİLECİK, BURSA, UŞAK NİHAT KULA 0542 584 43 20 BALIKLI MAH. OSMANLI CAD. NO: 19 KÜTAHYA ADI KURULUŞ TARİHİ FAALİYET BÖLGESİ GENEL BAŞKANI TELEFONU ADRESİ KIRIKKALE OĞUZ BOYU KÜLTÜR DERNEKLERİ FEDERASYONU 6 EKİM 2006 KIRIKKALE SERDAR MURAT CAN 0532 465 23 88 HÜSEYİN KAHYA MAH. MENDERES CAD. YAĞBASAN YILDIZ İŞ HANI: K: 1 NO: 13 KIRIKKALE ADI KURULUŞ TARİHİ FAALİYET BÖLGESİ GENEL BAŞKANI TELEFONU BELGEGEÇER ADRESİ SAKARYA TÜRK BOYLARI FEDERASYONU 2014 SAKARYA CEVDET KOÇ 0264 319 32 43 0264 319 32 24 TABAKHANE MAH. SAKARYA CAD. ERENLER KÜLTÜR MERKEZİ NO: 174-16 ERENLER/SAKARYA SAKARYA TÜRKÜSÜ Necip Fazıl KISAKÜREK İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya; Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna; Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna? Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak; Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir? Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak. Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir! Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir; Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler; Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir. Sakarya, kandillere katran döktü geceler. Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat; Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat! Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya, Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne, Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya! Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine; Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için. İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su; Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin? Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu. Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur, Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek; Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur. Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek? Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük? Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl! Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!.. Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl! Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu’nun, Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya! Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun! Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya? Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız; Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız! İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal. Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader; Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal, Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider! Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan; Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz; Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan. Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz! Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân; Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an! Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya; Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu; Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!.. Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?