12 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı

Transkript

12 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
T.C.
MALİYE
BAKANLIĞI
SAYI 58
BÜLTEN
ARALIK 2011
BU SAYIDA:
SIGMA 2011
DEĞERLENDĠRME
RAPORU VE KAMU
2
ĠÇ MALĠ KONTROL
SĠSTEMĠ
“TÜRKĠYE’DE ĠKLĠM
DEĞĠġĠKLĠĞĠ HUKUKU:
6
2012 VE SONRASI”
SEMPOZYUMU
AVRUPA BĠRLĠĞĠ
ÜLKELERĠNDE VERGĠ 15
REFORMLARI
FĠNANSMAN
KAYNAKLARINA
19
ĠNTERNETTEN NASIL
ULAġILIR?
2012 Yılının İlk Dönem Başkanı Danimarka
Danimarka, 2012 yılının ilk altı aylık dönemi için yürüteceği Avrupa
Birliği Dönem baĢkanlığı görevini Polonya’dan devralıyor.
1973 yılında Birliğe katılan Danimarka’nın yedinci görev baĢkanlığı,
Euro Bölgesi’ndeki borç krizi sayesinde zor bir döneme denk geliyor.
Danimarka, Euro bölgesinde yer almayan bir ülke olarak Euro
bölgesinde bulunan ve bulunmayan ülkeleri bir arada tutarak
mevcut krizi çözümlemeyi amaçlıyor.
Danimarka'nın dönem baĢkanlığı gündeminde Avrupa Birliği'nin
çevre standartları ve Birliğin 2014 - 2020 bütçesinin görüĢmeleri de
bulunuyor.
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
SIGMA 2011 Değerlendirme Raporu ve Kamu Ġç Mali Kontrol Sistemi
Müge HAYRĠYE GÜVENÇ AB Uzmanı
OECD Kamu Yönetimi ve Bölgesel
Kalkınma Genel Müdürlüğü’nün bir
bölümü olan OECD-SIGMA, Avrupa
Birliği (AB) ve OECD’nin ortak bir girişimi
olup temel olarak Avrupa Birliği
tarafından finanse edilmektedir.1
OECD-SIGMA, AB’nin Katılım Öncesi
Mali Yardım Aracı (IPA) kapsamında
başta Türkiye olmak üzere AB’ye aday
dört ülke2 ve dört potansiyel aday ülke3
ile
çalışmalar
yürütmektedir.
Bu
kapsamda,
OECD-SIGMA
Avrupa
Komisyonu’nun talebi üzerine her yıl
düzenli olarak bu ülkelere çalışma
ziyaretleri gerçekleştirmekte ve Ülke
Değerlendirme
Raporları
hazırlamaktadır. Bu raporlar Avrupa
Komisyonu İlerleme Raporunun ilgili
bölümlerine temel teşkil etmeleri
açısından önem taşımaktadır. Bunun
yanı sıra, OECD-SIGMA ihtiyaç duyulan
alanlarda ülkeler ile işbirliği içerisinde
proje hazırlamakta ve teknik destek
sağlamaktadır.
Türkiye’deki mevcut sistemin analizi ile
yıllık ilerlemelere odaklanmaktadır. Söz
konusu
raporların
tümü
Maliye
Bakanlığı’nın
katkısıyla
hazırlanmaktadır.
OECD-SIGMA,
bilhassa Kamu Alımları ve Mali Kontrol
Fasıllarında Avrupa Komisyonu ile
Ülkemiz arasında bir iletişim ve
müzakere
platformu
vazifesi
görmektedir. Komisyon ile müzakere
edilmesi gereken hususlar OECDSIGMA ile görüşülmekte ve Avrupa
Komisyonu’nun yaklaşım ve beklentileri
doğrultusunda
çalışmalar
ortaya
konmaktadır. OECD-SIGMA tarafından
hazırlanan
Ülke
Değerlendirme
Raporlarında yer alan ve fasıllar
bazında kaydedilen tüm gelişmeler
İlerleme Raporlarına yansıtılmaktadır.
Dolayısıyla, çalışma ziyaretleri söz
konusu fasıllarda gerçekleştirilen ve
yapılması gereken tüm çalışmaların
ortaya konması açısından önem teşkil
etmektedir.
 Yasal Çerçeve, Kamu Hizmetleri,
İdari Yargı ve Dürüstlük
 Kamu Harcama Yönetimi, Kamu
İç Mali Kontrol ve Dış Denetim
 Kamu Alımları
 Politika Yapımı ve Koordinasyon
SIGMA, 2011 yılının Mart ayında
Türkiye’deki çeşitli kamu kurum ve
kuruluşlarında gerçekleştirmiş olduğu
çalışma ziyaretlerine ilişkin raporunu
Kasım ayında yayımlamıştır. 2011 yılı
değerlendirme raporu da, 2010 yılı
raporu gibi “Demokrasi ve Hukukun
Üstünlüğü, Kamu Hizmetleri ve İdare
Hukuku, Dürüstlük, Kamu Harcamaları
Yönetimi ve Kontrol ile Kamu Alımları”
konularını
içerecek
şekilde
hazırlanmıştır. 4
OECD-SIGMA Türkiye’ye ilişkin olarak
hazırladığı raporlarda ise Kamu İç Mali
Kontrol, Kamu Alımları, Kamu Harcama
Yönetimi, Kamu Personel Sistemi ve
Yolsuzlukla Mücadele konularında
Bu yazıda, raporda Kamu İç Mali
Kontrol Sistemine (KİMK) yönelik olarak
yapılan
değerlendirmelerin
özet
çevirisine yer verilecektir.5 Bu
SIGMA’nın işbirliği içerisinde olduğu
ülkelere destek sağladığı dört temel
çalışma alanı aşağıda sunulmaktadır:
2
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
çerçevede, raporda konuya ilişkin
olarak öne çıkan hususlar aşağıdaki
gibidir.
Genel Değerlendirme
 KİMK
alanında
hâlihazırda
yürürlükte olan birincil, ikincil ve
üçüncül
mevzuat
yönetim
kontrolü ve iç kontrol için gerekli
temel
yasal
çerçeve
ve
prosedürleri
sağlamaktadır.6
Mali yönetim ve iç kontrolün
tanımlanması, geliştirilmesi ve
uyumlaştırılmasında
Maliye
Bakanlığı
kanunla
yetkili
kılınmıştır.
Ancak
Kalkınma
Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı
gibi başka kurumlar da KİMK
sistemi içerisinde önemli bir rol
oynamaktadır. Bu anlamda,
Türkiye’de KİMK daha geniş bir
kurumsal
yapıyı
ilgilendirmektedir.
Dolayısıyla,
sistemin
sahiplenilmesi
ve
yürütülmesi hususunda bu geniş
kurumsal yapı göz önünde
bulundurulmalıdır. 5018 Sayılı
Kanun
KİMK
gerekliliklerini
karşılamasına
rağmen
bazı
hususlar açık değildir. Örneğin,
yönetim sorumluluklarının daha
da belirginleştirilmesi ve iç
kontrolün kapsamı ile tanımının
geliştirilmesi gerekmektedir.
 Bir takım özel iç kontrol
gerekliliklerinin
oluşturulması,
harcama öncesi mali kontrol,
faaliyet raporlarının hazırlanması
ve iç kontrol uyum sistemlerinin
geliştirilmesi
konusunda
her
kurumda
strateji
geliştirme
birimleri
(SGB)
görev
yapmaktadır. İç kontrol ve
eylem
planlarının
oluşturulmasında SGB’ler Mali
Yönetim ve Kontrol (MYK)
Merkezi
Uyumlaştırma
Birimi
(MUB) ile yakın işbirliği içerisinde
çalışmaktadır. Bununla birlikte,
her kurumda iç kontrol sisteminin
geliştirilmesi amacıyla strateji
geliştirme birimine bağlı bir İç
Kontrol İzleme ve Yönlendirme
Komitesi oluşturulmuştur. Ancak
sistemin
getirdiği
yeni
kavramların uygulamaya daha
iyi yansıtılabilmesi daha çok
uyum
ve
sahiplenmeyi
gerektirmektedir. KİMK sisteminin
tam anlamıyla geliştirilebilmesi
için
gerekli
kanun
ve
düzenlemelerin oluşturulması tek
başına yeterli değildir. Bu kanun
ve düzenlemelerin uygulamada
ne
anlama
geldiğinin
de
açıklanması ve operasyonel
eylemlerin
değerlendirilmesi
gerekmektedir.
Bu
değerlendirmeyi yönetim adına
iç denetimin yapması ideal
olandır.
Ancak
“yönetsel
sorumluluk”
anlayışı
tam
anlamıyla yerleşmediği sürece
bu pek mümkün değildir. Bu
konuda, 2011 yılı içerisinde
onaylanacak iç kontrol rehberi
önem teşkil etmektedir. Bu
rehber, yönetime iç kontrol
konusunda rehberlik edecek bir
ilk
olmanın
yanı
sıra,
iç
denetimin uygulama kalitesini
daha iyi değerlendirebilmesi için
de bir temel sağlayacaktır.
 İç
kontrol
konusunda
operasyonel
gerekliliklerin
oluşturulması ve 5018 Sayılı
Kanun’da
İç
Denetim
Koordinasyon Kurulu (İDKK)’nun
yeniden yapılandırılmasına ilişkin
düzenlemelerin
yapılmasının
yanı sıra, iç kontrol ve iç
denetimin
anlaşılmasının
ve
kabul edilmesinin sağlanması
için tüm kurumlarda daha fazla
çaba
sarf
edilmesi
3
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
gerekmektedir.
Özellikle,
iç
denetime yönelik bir direniş
göze
çarpmaktadır.
Bazı
kurumlarda henüz iç denetçi
atanmamıştır. Bununla birlikte,
bu direniş kısmen kurumlardaki
“teftiş”
yapılarından
kaynaklanmaktadır. “TeftiĢ” ve
“iç denetim”in rol, sorumluluk ve
amaçları
arasındaki
farklar
henüz yeterince anlaşılabilmiş
değildir.
Merkezi
ve
yerel
düzeydeki
kurumlarda
anlaşılabilirlik
ve
kabulün
sağlanması için geniş kapsamlı
bir
eğitim
stratejisinin
uygulanması ve iç kontrol ve iç
denetim
MUB’ların
koordinasyonu altında yakından
takip edilmesi gerekmektedir.
 İç denetim ile birlikte, iç kontrol
izleme ve yönlendirme kurulları
ve SGB’ler, KİMK sisteminin daha
da
geliştirilmesi
konusunda
güvence kaynağı olmalıdır. İç
kontrolün yeni gereklilikleri ile
MYK
MUB’un
uygulamada
rehberliği
konusunda
üst
yönetimin
devamlı
desteği
sağlanmalıdır.
Reform Kapasitesi
 5018 Sayılı Kanunu’nun yeni
gerekliliklerinin
daha
iyi
anlaşılabilmesi
ve
kurum
kültürünün
reform
yönünde
değiştirilebilmesine
yönelik
çalışmalar kapsamında 2010 ve
2011
yıllarında
gerçekleştirilenlere ek olarak üst
yönetim ve uzmanları hedef
alan seminerler düzenlenebilir.
 İç
denetimin
daha
da
geliştirilmesi konusunda bir takım
engeller göze çarpmaktadır.
Yeni gelişmekte olan iç denetim
ile teftiş yapıları arasındaki
çatışmaya
ek
olarak,
üst
yönetimin
konuya
ilişkin
desteğinin
yetersizliği
ve
karamsarlığı bu engellerden
birkaçıdır. Profesyonel bir İç
Denetim
MUB’un
henüz
kurulmamış
olması
da
bu
sorunlara
eklenmektedir.
İç
kontrolün
geliştirilmesi
ve
kurumsal
kapasitenin
artırılmasına yönelik geçtiğimiz
yıllarda ilerleme kaydedilmiştir.
Ancak iç denetim ve teftiş
fonksiyonlarının rolleri ile işleyen
ve sürdürülebilir bir İç Denetim
MUB’un kurulması konusunda
yaşanan
tartışmalar
üst
yönetimin
reform
sürecine
bağlılığının sorgulanmasına yol
açmaktadır.
 Gelecek
12
ay
reform
kapasitesinin değerlendirilmesi
açısından önemli olacaktır. Yeni
iç
kontrol
rehberi
kamu
kurumlarında yaygınlaşacaktır.
SGB’ler tarafından geliştirilen
eylem planı önerileri iç kontrol
izleme ve yönlendirme kurulları
tarafından dikkatle izlenmelidir.
Değişim
ve
rehberin
uygulanabilirliği
zaman
gerektirecektir. MYK MUB’un
rehberin uygulanmasına yönelik
ek
kaynak
tasnif
etmesi
gerekecektir. Bu aşamada, KİMK
sisteminin tam anlamıyla işlerlik
kazanması
ve
yönetsel
sorumluluğun
sağlanması
amacıyla eğitim ve farkındalık
artırmaya yönelik faaliyetlerin
düzenlenmesi, üst yönetimle
diyalog
kurulması
ve
bu
konulara
ilişkin
taahhüdün
alınması önem teşkil etmektedir.
Bu değerlendirmeler ışığında, raporda
yer alan Kamu İç Mali Kontrol sistemine
4
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
yönelik ifadelerin genel olarak olumlu
olduğu
söylenebilir.7
Ancak,
iç
kontrolün kesin bir tanımının yapılması,
iç denetim ve teftiş fonksiyonlarının tam
olarak tanımlanması ve iç denetim
merkezi uyumlaştırma biriminin yeniden
yapılandırılması konuları da raporda
çözüm bekleyen hususlar olarak öne
sürülmüştür.
Kaynakça:
SIGMA 2011 yılı Değerlendirme Raporu
http://www.sigmaweb.org/dataoecd/40/26/48970643.pdf
http://www.sigmaweb.org
SIGMA, Yönetişim ve Yönetim için Destek.
Türkiye, Hırvatistan, Makedonya ve Karadağ.
3 Arnavutluk, Bosna Hersek, Sırbistan ve Kosova.
4 OECD-SIGMA Raporunda “Kamu Harcama Yönetimi” ve “Kamu İç Mali Kontrol (KİMK)” konuları tek bir
başlık altında ele alınmıştır.
5 Raporda yer alan Kamu İç Mali Kontrol Sistemi’ne ilişkin tavsiyeler bölümü, reform kapasitesi bölümünde
yer alan ifadelerle çok büyük ölçüde örtüştüğü için bu yazıda ayrıca ele alınmamıştır.
6 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda “iç kontrol” kavramı, iç denetimi iç kontrolün
kapsamına alan COSO/INTOSAI modeline göre düzenlenmiştir. Bu kabul edilebilir bir yaklaşım olmakla
birlikte Avrupa Komisyonu KİMK’i farklı tanımlamakta ve kavramı üç temel ayağa oturtmaktadır: mali
yönetim ve kontrol (MYK), iç denetim ve MYK ve iç denetimi kapsayan Merkezi Uyumlaştırma Birimleri
(MUB). MYK iç kontrolün bir parçası olmakla birlikte (iç denetim hariç), olası bir karışıklığı engellemek için
terminolojiler arasındaki farklılık iyi anlaşılmalıdır.
7 Bu olumlu değerlendirmelerin 2011 Yılı İlerleme Raporunda Mali Kontrol Faslına da yansıdığı söylenebilir.
1
2
5
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
“Türkiye’de Ġklim DeğiĢikliği Hukuku: 2012 ve Sonrası” Sempozyumu
Ġbrahim BarıĢ ġAYLAN AB Uzmanı
2012 sonrası döneme yönelik olarak
Birleşmiş Milletler (BM) şemsiyesi altında
başlatılan uluslararası iklim değişikliği
müzakereleri, BM İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) ve Kyoto
Protokolü
kapsamında
1
yürütülmektedir.
Bahse
konu
müzakerelerde, ilk yükümlülük dönemi
2012 yılında sona erecek olan Protokol
kapsamındaki ayrıntıların yanı sıra
emisyon azaltımı, iklim değişikliğine
uyum, teknoloji geliştirme ve transferi,
finansman, ortak vizyon ve kapasite
geliştirme gibi konular ele alınmaktadır.
Halihazırda hukuki açıdan bağlayıcı ve
somut hedefler getiren uluslararası bir
iklim değişikliği anlaşması üzerinde
anlaşma
sağlanamamıştır.
Bu
bakımdan, Türkiye’nin 2012 sonrası
döneme yönelik müzakerelere etkin bir
biçimde
katılım
sağlaması
ve
oluşturulacak iklim değişikliği rejiminde
uygun bir konumda yer alması,
önümüzdeki dönemde ülkemizin iklim
değişikliği
gündeminin
öncelikleri
arasındadır. Bu çerçevede, söz konusu
sürece ilişkin olarak ülkemizin hukuki
durumunu ele almak ve yeni iklim
rejimini hem uluslararası ölçekte hem
de
Türkiye
özelinde
tartışarak
değerlendirme ve önerilerde bulunmak
amacıyla 31 Ekim 2011 tarihinde
Ġstanbul’da “Türkiye’de Ġklim DeğiĢikliği
Hukuku: 2012 ve Sonrası” başlıklı bir
Sempozyum düzenlenmiştir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, BM
Kalkınma Programı (UNDP), BM Çevre
Programı (UNEP) ve İstanbul Bilgi
Üniversitesi’nin işbirliği ile gerçekleştirilen
söz konusu Sempozyuma ulusal ve
uluslararası akademisyen ve uzmanlar
konuşmacı olarak katılım sağlamış ve
2012 sonrası iklim değişikliği rejimi ve
Türkiye’nin
durumu
hakkında
değerlendirmelerde bulunmuşlardır.
Sempozyumdaki ilk sunum Richard
Falk2 tarafından “Ġklim değiĢikliği,
uluslararası yasal çerçevesi: Küresel
dengeler
mi
dengesizlikler
mi?”
konusunda yapılmıştır. Falk sunumunda,
sera gazı emisyonlarının azaltılması
konusunda bilimsel gerçekler ile siyasi
gündemin
uyuşmadığı
ve
bu
bakımdan bilim ve siyaset arasındaki
yaklaşım farklılığının kapatılması üzerine
odaklanılması gerektiğini vurgulamıştır.
Falk’a göre, iklim değişikliği alanında
bilimsel gerçekler ile siyasi kararların
uzlaştırılabilmesi için lider bir gücün
süreci yönlendirmesi gerekmektedir.
Falk özellikle, küresel düzeyde işbirliğinin
sağlanabilmesi
açısından
Amerika
Birleşik Devletleri’nin (ABD) oynayacağı
liderlik rolünün kilit bir konumda
olduğunun altını çizmiştir. Falk, iklim
değişikliği gibi çok boyutlu bir konuda
düzenleyici
bir
uluslararası
yasal
çerçevenin oluşturulabilmesinde liderlik
rolünün daha da önem kazandığını
ifade etmiştir.3 Falk, ABD’nin liderlik
rolünün yerine geçecek herhangi bir
alternatifin
bulunmamasının
bu
alandaki işbirliği sürecini daha da
yavaşlattığını öne sürmüştür. Konuyla
ilgili sunumda ayrıca, liderlik açığının
kapatılmasına Türkiye’nin olumlu katkı
sağlayabileceği; ancak Türkiye’nin
siyasi ve ekonomik gücüne kıyasla iklim
değişikliği müzakerelerinde geri planda
kaldığı dile getirilmiştir.
Bu noktada Falk’un, Avrupa Birliği’ni
(AB) iklim değişikliği alanında liderlik
pozisyonuna
aday
göstermemesi
dikkat çekicidir. Öte yandan AB, iklim
6
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
değişikliğini kendisine bu alanda
küresel liderliği kazandıracak bir politika
aracı olarak algılamakta4 ve iklim
değişikliği ile mücadelede başvurduğu
politika araçlarının çeşitliliği nedeniyle
kendisini bu alanda benzersiz bir
pozisyonda görmektedir.5 Ancak, son
dönemde başta Yunanistan, Portekiz
ve İtalya gibi AB ülkelerinde yaşanan
ekonomik kriz ile birlikte iklim değişikliği
müzakerelerinde beklenildiği kadar
etkili olamayan AB’nin, liderlik görevini
yerine getiremediği yönünde şüpheler
giderek artmıştır.
Falk’a göre, iklim değişikliği alanında
uluslararası
işbirliğini
zorlaştıran
nedenler
arasında
ayrıca,
iklim
değişikliğine
şüpheyle
yaklaşan
kesimlerin arkasında büyük finansman
desteğinin olması (özellikle petrol,
kömür ve otomobil endüstrileri) önemli
bir rol oynamaktadır. Bunun yanında,
iklim değişikliğinin oldukça teknik bir
konuyu teşkil etmesi ve bu alandaki
bilimsel
bulguların
güvenirliğinin
sorgulamaya açık olmasının, işbirliği
sürecini olumsuz etkilediği ve aynı
zamanda kamuoyunun tam desteğinin
alınmasını
zorlaştırdığı
sunumda
vurgulanmıştır.
Falk ayrıca, bu küresel sorunla
mücadele sonucu yüksek ekonomik
maliyetlerin ortaya çıkacak olmasının
işbirliği sürecinin önündeki diğer bir
engeli teşkil ettiğini sözlerine eklemiştir.
Nitekim, Falk’un da belirttiği üzere, ABD
Başkanı Bush’un 1992 yılında Rio
Konferansı’nda “Amerikalıların yaşam
tarzının müzakereye açık olmadığını”
vurgulaması konunun sosyoekonomik
boyutunun ülkeler açısından ne kadar
önemli olduğunu göstermektedir. Bu
çerçevede sunumda son olarak, iklim
değişikliği ile mücadele sürecinde
alınacak önlemlerin, hayat standartları
ve tüketicilerin istekleri ile nasıl
bağdaştırılacağı
hususunun,
bu
alandaki
işbirliği
ve
mücadele
sürecindeki dönüm noktalarından birini
oluşturacağı dile getirilmiştir.
Daniel Bodansky6 tarafından yapılan
“Uluslararası iklim değiĢikliği rejimi:
GeçmiĢ, bugün ve gelecek” başlıklı
sunumda, iklim değişikliği sorunu ve
müzakerelerinin geçmişine, mevcut
duruma ve gelecekte yaşanabilecek
gelişmelere
odaklanılmıştır.
Bu
çerçevede
sunumda
ilk
olarak,
atmosferdeki
karbondioksit
(CO2)
emisyonu birikiminin 2007 yılında son
650.000 yılın en yüksek seviyesine
ulaştığı, 2005 ve 2010 yıllarının şimdiye
kadar ölçülen en sıcak yıllar olduğu
vurgulanmış ve önlem alınmadığı
takdirde iklime bağlı felaketlerin hızla
artacağı kaydedilmiştir. Sonrasında,
iklim
değişikliği
rejiminin
temelini
oluşturan BMİDÇS ve Kyoto Protokolü
ile bu yöndeki müzakere süreci
üzerinde durulan sunumda, 2012
sonrası döneme yönelik müzakereler
daha ağırlıklı olarak ele alınmıştır.
Bodansky,
iklim
değişikliği
müzakerelerinde 1992-2001 dönemini
ilk safha olarak sınıflandırmış ve bu
dönemde
emisyon
hedeflerinin
yukarıdan-aşağıya yaklaşıma (topdown approach)7 göre belirlendiği ve
müzakerelerin AB-ABD temel ekseninde
şekillendirildiğini vurgulamıştır. İkinci
safha olarak tanımlanan 2001-2009
döneminde ise müzakerelerin küresel
emisyonların sınırlandırılmasına yönelik
olarak gelişmiş-gelişmekte olan ülkeler
ekseninde
yürütüldüğü
Bodansky
tarafından dile getirilmiştir.
Bodansky, müzakere sürecinde gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkelerin yanında
Meksika ve Güney Kore (BMİDÇS’nin
Ek-1 listesinde yer almayan OECD
üyeleri) gibi arabuluculuk rolü üstlenen
ülkelerin de yer aldığını ifade etmiştir.
Bu noktada Bodansky, Türkiye’nin de
müzakerelerde
arabulucu
ve
7
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
kolaylaĢtırıcı bir rol oynayabileceğini,
nitekim
son
yıllarda
uluslararası
düzeyde bazı konularda Türkiye’nin
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler
arasında böyle bir rol oynadığını
kaydetmiştir. Özellikle iklim değişikliği
müzakerelerinde bu iki grup arasında
büyük
görüş
ayrılıklarının
olması,
arabuluculuk rolünü daha kritik hale
getirmektedir.
Bodansky sunumunda, 2012 sonrası
döneme ilişkin çeşitli öngörülerde
bulunmuştur. Buna göre sunumda,
anılan
döneme
yönelik
olarak
aşağıdan
yukarıya
yaklaşımının
(bottom-up approach)8 uygulanması
ve bağlayıcı olmayan daha esnek
siyasi kararların alınması olasılıkları
üzerinde durulmuştur.
Sunumda ayrıca 2012 sonrası döneme
ilişkin olarak;
geliĢmekte olan ülkelerin, Kyoto
Protokolü
ile
yola
devam
edilmesini
ve
Protokol
kapsamında emisyon hedefi
olmayan ülkeler için hukuki
açıdan bağlayıcı bir hedefin
getirilmemesini savundukları;
AB’nin, Kyoto Protokolü’nün
uzatılmasının
yanında
Protokolün
kapsamı
dışında
kalan ülkeler için hukuki açıdan
bağlayıcı yeni bir anlaşmanın
yapılmasını desteklediği ve
ABD, Kanada, Japonya ve
Rusya’nın
Protokolün
yerini
alacak kapsamlı bir anlaşmanın
yapılması yönünde pozisyon
aldıkları
ifade edilmiştir.
Bodansky,
önümüzdeki
dönemde
Güney Afrika ve Brezilya’da yapılacak
üst düzey toplantılarda iki ana konunun
ülkelerin gündeminde bulunduğunu
ifade etmiştir. Bodansky’e göre bunlar;
Kopenhag
ve
Kankun
sonuçları
çerçevesinde anlaşmaya varılması ya
da
Kyoto
Protokolü’nün
tekrar
canlandırılması şeklinde olacaktır.
Yaşanan tüm gelişmeler çerçevesinde
Bodansky, 2012 sonrası için üç ana
senaryonun bulunduğunu vurgulamıştır.
Bu senaryolar kapsamındaki öngörüler
şu şekildedir:
 Senaryo 1: Kyoto Protokolü’nün
ikinci taahhüt dönemine ilişkin
yeni
bir
anlaşma
sağlanamaması ve Protokol
kapsamındaki
müzakerelere
devam
edilmesi;
ancak
Protokolün
kurumsal
mekanizması ve prosedürlerinin
devam
etmesi;
BMİDÇS
kapsamında
ise
Kankun
Kararlarını kapsayan yeni COP
kararlarının
alınması.
(Bu
senaryoda bütün seçeneklerin
ucunun açık şekilde bırakıldığı
görülmektedir.)
 Senaryo 2: Kyoto Protokolü’nün
ikinci taahhüt dönemine ilişkin
siyasi
kararlar
aracılığıyla
anlaşmaya varılması ve BMİDÇS
kapsamında Kankun çıktılarını
içeren COP kararlarının alınması.
(Bu senaryonun bir geçiş sürecini
içerdiği ve uzun vadede hukuki
açıdan bağlayıcı bir anlaşmaya
varılması
hedefini
taşıdığı
anlaşılmaktadır.)
 Senaryo 3: Kyoto Protokolü’nün
ikinci taahhüt dönemine ilişkin
yeni bir anlaşmanın yapılması ve
Protokolün Ek-B listesinin (Ek-1
taraflarının emisyon azaltımı ve
kontrolü
konusundaki
sayısallaştırılmış
hedeflerinin
gösterildiği liste) tadil edilmesi;
BMİDÇS kapsamında Kankun
Kararlarını tamamlayan COP
kararlarının alınması ve hukuki
8
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
açıdan bağlayıcı bir anlaşmanın
yapılmasına
yönelik
müzakerelerin
tamamlanması
üzerinde
uzlaşılması.
(Bu
senaryoya göre hukuki açıdan
bağlayıcı iki anlaşma ortaya
çıkacak olup; bazılarınca bu
senaryonun hayal ürünü olduğu
düşünülmektedir.)
Sempozyumdaki üçüncü sunum David
Freestone9 tarafından “2012 sonrası
döneme
yönelik
olarak
iklim
değiĢikliğinin uluslararası finansmanı”
konusunda yapılmıştır. Freestone, iklim
değişikliği ile mücadele için yıllık 300400 milyar dolar civarında bir kaynağa
ihtiyaç
duyulduğunu
belirterek
başladığı sunumuna, iklim değişikliği
rejimi
kapsamında
kurulan
mali
mekanizma hakkında açıklamalarda
bulunarak
devam
etmiştir.
Bu
kapsamda sunumda ilk olarak, 1991
yılında Dünya Bankası, UNDP ve UNEP
tarafından pilot bir program olarak
kurulan ve 1994 yılında bağımsız bir
kuruluş haline getirilen Küresel Çevre
Fonu (Global Environment Facility)
hakkında bilgilere yer verilmiştir.
BMİDÇS,
GEF’i
Sözleşmenin
mali
mekanizmasını
yürütmekle
yetkilendirmiştir.
Bu
kapsamda
sunumda,
GEF’in
1991-2010
döneminde toplam yaklaşık 11,9 milyar
dolar kaynak sağladığı ve 2010-2014
döneminde ise 4,3 milyar dolar daha
kaynak sağlanmasının öngörüldüğü
ifade edilmiştir. 2009 verilerine göre
kullanılan kaynakların %31,9’u (yaklaşık
2,7 milyar doları) iklim değişikliğiyle
mücadeleye yönlendirilmiş, geri kalan
kısım ise biyoçeşitlilik, ozon tabakası,
arazi
bozunumu,
kalıcı
organik
kirleticiler
ve
uluslararası
sular
alanlarında kullandırılmıştır.
Freestone, Kyoto Protokolü ile birlikte
sera gazı emisyonlarının kontrolü için
ulusal politika ve önlemlerin harekete
geçirilmesi
ve
esneklik
mekanizmalarından
yararlanılması
olmak üzere iki tür temel aracın
getirildiğini dile getirmiştir. Esneklik
mekanizmalarının (ortak uygulama,
temiz
kalkınma
mekanizması
ve
emisyon ticareti) temelinde, emisyon
azaltımının
nerede
gerçekleştirilse
gerçekleştirilsin küresel düzeyde yarar
sağlayacağı, ancak bunun en az
maliyetli yerlerde gerçekleştirilmesinin
daha uygun olacağı yaklaşımının yer
aldığı sunumda vurgulanmıştır.
Freestone sunumuna, 2001 yılında
Marakeş’te kurulması kararlaştırılan
iklim değişikliği fonları hakkında bilgi
vererek devam etmiştir. Bu fonlar, En Az
Gelişmiş Ülkeler Fonu (LDCF-Least
Developed Countries Fund) ve Özel
İklim Değişikliği Fonu’dur (SCCF-Special
Climate Change Fund). Bu fonların
temel amacı, iklim değişikliğine uyum
kapasitelerinin geliştirilmesine yönelik
projelerin desteklenmesi yoluyla en az
gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan
ülkelerin
iklim
değişikliğine
karşı
kırılganlıklarının/
etkilenebilirliklerinin
azaltılmasıdır. Freestone daha sonra,
kurulmasına 2001 yılında karar verilen
ve 2007 yılında Bali’de büyük oranda
son hali verilen Kyoto Protokolü
altındaki
Uyum
Fonu
üzerinde
durmuştur. Uyum Fonu’na, başta temiz
kalkınma mekanizması kapsamındaki
proje faaliyetlerinden elde edilen
Sertifikalandırılmış
Emisyon
Azaltım
Kredileri üzerinden %2 oranında yapılan
mali kesinti ve diğer kaynaklardan
finansman sağlanmaktadır. Söz konusu
kesinti zaman zaman uluslararası
düzeyde uygulanan bir vergi olarak da
görülmektedir.
Sunumda,
Uyum
Fonu’nun 16 üyeden oluşan bir kurula
yani kendi bağımsız yönetimine sahip
olması ve gelişmekte olan ülkelere
9
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
finansman kaynaklarına
erişim imkanı sağlaması
yarattığı vurgulanmıştır.
doğrudan
ile farklılık
Freestone ayrıca, 2000 yılından bu
yana Dünya Bankası kapsamında
kullandırılan karbon fonlarında da
büyük bir artış yaşandığını belirtmiştir.
Buna göre 2000 yılında 145 milyon
dolar civarında olan bu kaynaklar 2009
yılı ile birlikte 2,35 milyar dolara
yükselmiştir. Bu çerçevede ayrıca,
karbon piyasaları hacminde de büyük
artışlar yaşandığı ve 2005 yılında 11
milyar dolar civarında olan piyasaların
2010 yılında 141,9 milyar dolara ulaştığı
(119,8 milyar dolarını AB Emisyon
Ticareti Planı oluşturmaktadır) ifade
edilmiştir.
Freestone sunumunda ayrıca Dünya
Bankası tarafından 2008 yılında kurulan
iklim değişikliği fonlarından bahsetmiştir.
Düşük karbonlu ve iklim değişikliğine
dayanıklı kalkınmanın desteklenmesini
amaçlayan İklim Yatırım Fonları olarak
adlandırılan bu fonlar, Temiz Teknoloji
Fonu (Clean Technology Fund) ve
Stratejik İklim Fonu’ndan (Strategic
Climate
Fund)
oluşmaktadır.
Bu
çerçevede Freestone, Temiz Teknoloji
Fonu
ile
emisyon
azaltımının
hedeflendiği ve yaklaşık 4,3 milyar
dolarlık bir kaynağın hazır bulunduğu
ve Stratejik İklim Fonu ile ise gelişmekte
olan ülkelerde iklime
dayanıklılık
programı
ve
ormansızlaşma
ile
mücadelenin desteklendiği ve iki fon
için şimdiye kadar toplam 6,2 milyar
dolara ulaşan kaynak taahhüdünde
bulunulduğunu kaydetmiştir. Temiz
Teknoloji Fonu’ndan yararlanan ilk
ülkenin
Türkiye
olduğu
ve
bu
kapsamda Özel Sektör Yenilenebilir
Enerji ve Enerji Verimliliği Projesi’nin
gerçekleştirilmesine
yönelik
olarak
Temiz Teknoloji Fonu’ndan uzun vadeli
ve düşük faizli 100 milyon dolarlık bir
kredi
desteğinin
getirilmiştir.
sağlandığı
dile
Freestone daha sonra 2012 sonrası
döneme yönelik iklim değişikliği rejimi
kapsamında finansman konusuna ilişkin
yaşanan
gelişmeler
üzerinde
durmuştur. Sunumda 2009 yılında kabul
edilen Kopenhag Mutabakatı ile,
gelişmiş ülkelerin iklim değişikliğiyle
mücadele alanında gelişmekte olan
ülkelere mali kaynak sağlayacakları ve
bu çerçevede, 2010-2012 döneminde
30 milyar dolar, 2020 yılına kadar ise
yıllık 100 milyar dolarlık bir mali yardımın
yapılmasının
öngörüldüğü
vurgulanmıştır. Bu bağlamda kurulan
Yeşil İklim Fonu’na 23 ülke tarafından
yaklaşık 28 milyar dolar kaynak
sağlanacağının açıklandığı ve 2010
yılında bu meblağın 12 milyar dolarının
taahhüt edildiği belirtilmiştir.
Freestone,
iklim
değişikliğinin
finansmanına ilişkin olarak mevcut
sisteminin
farklı
kaynak
ve
düzenlemelerden oluştuğunu, ancak
sistemin halihazırda ideal bir hale
getirilemediği, iklim değişikliğine uyum
konusunun geri planda bırakıldığı ve
kaynakların azami düzeyde harekete
geçirilebilmesi için istikrarlı bir hukuki
düzenlemeye ihtiyaç duyulduğunu
vurgulayarak sunumunu sonlandırmıştır.
Sempozyumdaki diğer bir sunum “Ġklim
değiĢikliği için yasama” konusunda
Daniel
Greenberg10
tarafından
yapılmıştır. Sunumda, Birleşik Krallık’ta
2008 yılında yürürlüğe giren İklim
Değişikliği Yasası ile 2010 tarihli Sel ve Su
Yönetimi Yasası ele alınmıştır.
Bu
doğrultuda, İklim Değişikliği Yasası’nın
emisyon azaltımı ve iklim değişikliğine
uyum
konusunda
uzun
vadeli
hedeflerin gerçekleştirilmesine yönelik
bir çerçeve oluşturulmasını hedeflediği
açıklanmıştır. Yasa ile, emisyon azaltımı
10
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
konusunda
hedeflerin,
raporlama
sürecinin, ulusal emisyon ticareti
sisteminin, İklim Değişikliği Komitesi’nin
ve iklim değişikliğinin getirdiği risklerin
değerlendirilmesine yönelik süreç ve
önlemlerin getirildiği kaydedilmiştir. Sel
ve Su Yönetimi Yasası ile ise, bu
alandaki sorumluluklar ve işbirliği
mekanizmalarının
düzenlediği,
oluşacak
afetlerin
sonuçlarından
korunmak yerine önceden planlama
ve risk yönetimi ile olumsuz sonuçların
ortaya çıkmasının engellenmesinin
amaçlandığı
dile
getirilmiştir.
Bu
yasama süreçlerinde Greenberg, bilim
ve politikanın uzlaştırılması gerektiğini,
diğer
alanlardaki
hukuki
düzenlemelerden faydalanması ile
birlikte yerel yönetimlerin sürece dahil
edilmesi ve danışma sürecinin önemine
vurgu yapmıştır.
Frank Maes11 tarafından yapılan
“Avrupa Birliği’nin 2012 sonrası iklim
değiĢikliği hukuku ve politikası” başlıklı
sunumda ilk olarak AB’nin bu alandaki
mevzuatı ve politikaları hakkında genel
bilgi verilmiştir. Bu çerçevede, iklim
değişikliğinin 2009 yılında yürürlüğe
giren Lizbon Antlaşması ile (Madde
191) AB hukukuna dahil edildiği
vurgulanmıştır.
Sunumda
özellikle
AB’nin Kyoto Protokolü kapsamındaki
mevzuatı ve AB Emisyon Ticareti Planı
üzerine odaklanılmıştır. Buna göre,
AB’nin başta Emisyon Ticareti Planı
olmak
üzere
çeşitli
araçları
uygulamaya koyduğu ancak emisyon
ticaretinin
2007-2009
döneminde
sağlanan emisyon azaltımının %13,7’sini
oluşturması bakımından büyük önem
arz ettiği ifade edilmiştir.
Maes sunumunda AB’nin 2012 sonrası
döneme yönelik politikalarına daha
fazla yoğunlaşmıştır. Bu çerçevede,
AB’nin 2009 yılında yasalaşan “İklim ve
Enerji Paketi” ile 2020 yılına kadar
gerçekleştirmeyi öngördüğü hedeflerin:
-
-
-
sera gazı emisyonlarını 1990 yılı
seviyesine kıyasla %20 daha
aşağıya çekmek,
yenilenebilir enerji kaynaklarının
toplam enerji tüketimi içindeki
payını %20’ye çıkarmak,
enerji verimliliğini %20 oranında
artırmak ve
ulaştırma sektöründe biyoyakıt
ve diğer yenilenebilir yakıtların
payını en az %10’a yükseltmek
şeklinde olduğu dile getirilmiştir.
Bunun yanında, emisyon ticareti,
havacılık sektörü, karbon yakalama ve
depolama, taşıtlardan kaynaklanan
emisyonlar ve yakıt üretimi alanlarında
da iklim değişikliğiyle mücadeleye
yönelik yeni düzenlemelerin getirildiği
belirtilmiştir. Sunumda halihazırda 30
ülkede uygulanan (AB-27, İzlanda,
Lihtenştayn ve Norveç) AB Emisyon
Ticareti Planı ile ilgili 2012 sonrasına
ilişkin yapılan düzenlemelere geniş yer
verilmiştir. Söz konusu planın AB’nin CO2
emisyonlarının %50’sine, toplam sera
gazı emisyonlarının ise %40’ına neden
olan
işletmeleri
kapsadığı
ifade
edilmiştir. 2013-2020 dönemi için
belirlenen
düzenlemeler
doğrultusunda, enerji santralleri ve
enerji yoğun sanayiler başta olmak
üzere kapsam dahilindeki işletmelere
daha önce büyük oranda ücretsiz
tahsis edilen emisyon kotalarının artık
aşamalı olarak açık artırma usulüyle
dağıtılacağı kaydedilmiştir.
Bunun yanında diğer önemli bir
değişiklik ise havacılık sektörünün
2012’den
itibaren
sisteme
dahil
edilmesi olmuştur. Bu çerçevede, Birlik
havalimanlarına
inen
ve
bu
havalimanlarından kalkan tüm uçuşlar
sonucu ortaya çıkan emisyonlar için
havayolu şirketlerinin belirlenen kotaları
tutturmaları gerekmekte; kotalarını
11
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
aşmaları durumunda ise belli bir bedel
ödemek
zorunda
kalacakları
vurgulanmıştır. Bu süreçte, yapılacak
açık artırma ve alınacak önlemler
nedeniyle
havacılık
sektörünün
karşılaşacağı maliyetin yıllık yaklaşık 3
milyar
avro
olacağı
tahmin
edilmektedir.12 Bu süreci önemli kılan
nokta ise, AB ülkelerine seferler
düzenleyen Türk havayolu Ģirketlerinin
de bu sisteme dahil edilecek olması ve
dolayısıyla AB’nin iklim değişikliği
alanındaki düzenlemelerden maliyetli
bir şekilde ülkemizin de etkilenecek
olması hususudur.
Maes
sunumunda
AB’nin
iklim
değişikliğiyle mücadeleyi ekonomik
büyüme ile birlikte sürdürebildiğinin
altını çizmiştir. Buna göre, 1990-2009
döneminde AB-27’nin Gayri Safi Yurtiçi
Hasılasında %38’lik bir artış; sera gazı
emisyonlarında ise %17,4’lük bir düşüş
gözlemlenmiştir. Son olarak sunumda,
bu alanda AB’nin temel hedefinin
uluslararası çevre hukukunun Birlik
çapında
uyumlaştırılması
olduğu
vurgulanmış ve AB’nin bu alandaki
uluslararası gündemin belirlenmesi ve
normların oluşturulması açısından öncü
rolü, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler
arasında ise köprü rolü oynamak
istediği ve ayrıca bu süreçte ekonomik
büyümeyi
hızlandıracak
şekilde
teknolojik gelişim ve inovasyonun
gerçekleştirilmesi
niyetinde
olduğu
kaydedilmiştir.
Hilal
Elver13
tarafından
yapılan
“Türkiye’nin
2012
sonrası
iklim
değiĢikliği
yasal
çerçevesinin
belirlenmesi” başlıklı sunumda ise,
Türkiye’de çevre politikasının oluşma
sürecine kısa bir göz atılmıştır. Bu
bağlamda,
Türkiye’de
çevre
politikasına ilişkin hususların her zaman
uluslararası alanda ortaya çıkan
gelişmelerden
kaynaklandığı;
Türkiye’de kamu düzeyinde ilk defa
1972 Stockholm Konferansı ile birlikte
çevre
politikası
hakkında
bir
farkındalığın
oluşmaya
başladığı
ve1982
Anayasası
ile
çevrenin
korunmasının anayasal güvence altına
alındığı ifade edilmiştir. Çevresel
konuların aslında ekonomi ve hukuk
gibi
farklı
alanlardan
ayrı
düşünülemeyeceğinin
altı
çizilen
sunumda, bu alanındaki kurumsal
yapının ve yetkilerin yetersiz kaldığı da
dile getirilmiştir.
Nilüfer Oral’ın14 “Mevcut uluslararası
iklim
değiĢikliği
yasal
çerçevesi
içerisinde Türkiye’nin yasal konumu”
başlıklı sunumunda mevcut ve 2012
sonrası
iklim
değişikliği
rejiminde
Türkiye’nin hukuksal konumu üzerine
odaklanılmıştır.
Sunumda
BMİDÇS
kapsamında gelişmiş ve gelişmekte
olan ülke tanımının bulunmadığı ve
Türkiye’nin
konumunun
mevcut
sistemde muğlak olduğu vurgulanmıştır.
Ayrıca 2009 yılında Kyoto Protokolü’ne
taraf olan ülkemizin, Protokol kabul
edildiğinde BMİDÇS’ye taraf olmamış
olması nedeniyle, Ek-1 ülkeleri arasında
yer
almasına
rağmen,
Protokol
kapsamında sayısallaştırılmış emisyon
sınırlama
veya
azaltım
hedefi
üstlenmediği kaydedilmiştir. Ancak
böyle bir hedefinin olmamasının,
Türkiye’nin
Kyoto
Protokolü
kapsamındaki
esneklik
mekanizmalarından
yararlanmasını
engellediği
vurgulanmıştır.
Ayrıca
2007’de kabul edilen Bali Eylem
Planı’nda BMİDÇS ekleri yerine gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkeler ayrımına yer
verildiği ve bu durumda Türkiye’nin
hangi
gruba
dahil
edileceği
konusunda belirsizliğin bulunduğu ifade
edilmiştir.
Oral sunumunda ayrıca, 2010 yılında
Kankun’daki müzakerelerde Türkiye
açısından önemli bir karar alındığını
dile getirmiştir. Bu karara göre,
12
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
Türkiye’nin BMİDÇS’nin Ek-1 listesinde
yer alan ülkelerin konumundan farklı bir
konumda olduğu tanınmış, Türkiye’nin
mali kaynak ve teknolojik destek
sağlama
konusunda
yükümlülüğü
olmadığı ve ayrıca BMİDÇS’nin 4.5
maddesi15 kapsamındaki desteklerden
yararlanmaya elverişli olduğu not
edilmiş ve Türkiye’nin Sözleşmeyi daha
iyi uygulayabilmesi için finansman,
teknoloji
ve
kapasite
geliştirme
imkanlarına
erişiminin
artırılması
hususunun AWG-LCA kapsamında
değerlendirilmesi kararı alınmıştır.16 Söz
konusu karar ile Türkiye’nin özel koşulları
ve farklı konumunu ele alan 26/CP.7
nolu COP Kararının17 daha açık hale
getirildiği ve ülkemizin konumunun
güçlendirildiği anlaşılmaktadır. Oral son
olarak, 2012 sonrası süreçte Türkiye’nin
konumunun önümüzdeki müzakerelerle
birlikte daha da açıklığa kavuşturulması
açısından, bu süreçte Türkiye’nin hukuki
görüşe daha fazla önem vermesi
gerektiğini vurgulayarak sunumunu
sonlandırmıştır.
Nursel
Atar18
tarafından
yapılan
“Türkiye’deki iklim değiĢikliğine uyum
stratejisini
etkileyebilecek
yasal
altyapı” konulu son sunumda ise, bu
alandaki
kanun,
yönetmelik
ve
tebliğlerin
incelendiği
ve
iklim
değişikliğine uyumun doğal afet
yönetimi, biyoçeşitlilik, su güvenliği ve
gıda güvenliği açılarından ele alındığı
ifade edilmiştir. Sunumda ulusal uyum
eylem planının uygulanması için gerekli
yasal altyapının var olduğu, ancak
ikincil mevzuat açısından daha fazla
teknik ve hukuki çalışma yapılması
gerektiği vurgulanmıştır. Bu çerçevede,
başarılı ve merkezi bir uyum stratejisi
için yetki ayrımının ve görevlerin iyi
belirlenmesi gerektiği kaydedilmiştir. Bu
çerçeve sunumda son olarak, ya
bütünleşik bir uyum mevzuatı (torba
yasa aracılığıyla) ya da koordinasyon
ile yetkili tek kurumun belirlenmesi ile
Türkiye’de başarılı bir uyum stratejisinin
geliştirilebileceği dile getirilmiştir.
Sonuç
itibarıyla,
iklim
değişikliği
alanında
dünyaca
ünlü
akademisyenlerin
ve
ulusal
hukukçuların
katıldığı
bu
Sempozyumda, iklim değişikliği konusu
özellikle hukuksal açıdan olmak üzere
farklı perspektiflerden ele alınmıştır. Bu
çerçevede,
konunun
hukuki
boyutunun
Türkiye’de
yeterince
tartışılmadığı ve bu yönde daha fazla
çalışma
yapılması
gerektiği
Sempozyumda
vurgulanmıştır.
Sempozyum özellikle, katılım sağlayan
uluslararası
hukukçu
ve
akademisyenlerin 2012 sonrası döneme
yönelik görüş ve beklentileri ile Türkiye
hakkındaki
değerlendirmelerinin
anlaşılması açısından yararlı olmuştur.
Kaynakça:
Hovi, Jon, Skodvin, Tora ve Andresen, Steinar, “The Persistence of the Kyoto Protocol:
Why Other Annex I Countries Move on without the United States,” Global
Environmental Politics, Cilt: 3, Sayı: 4, November 2003.
Knight, Zoe ve ö., “Aviation in EU ETS; an incentive for efficiency,” Merrill Lynch,
SRI/Airlines/Aerospace, 8 September 2008, http://www.ml.com/media/113530.pdf
Paper from the High Representative and the European Commission to the European
Council, 14 March 2008.
“Türkiye’de İklim Değişikliği Hukuku: 2012 ve Sonrası” Sempozyumu Notları, 31 Ekim
2011, İstanbul.
13
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
28 Kasım-10 Aralık 2005 tarihlerinde gerçekleştirilen 11. Taraflar Konferansı (COP-11) ve 1.
Taraflar Toplantısı’nda (CMP-1), Ek-1 taraflarının 2012 sonrası döneme ilişkin ilave
yükümlülüklerinin belirlenmesi amacıyla Kyoto Protokolü altında Ek-1 Tarafları için İlave
Taahhütler Geçici Çalışma Grubu’nun (AWG-KP) kurulması kararlaştırılmış ve AWG-KP’nin ilk
toplantısı 2006 yılında yapılmıştır. BMİDÇS kapsamında 2012 sonrası döneme yönelik
müzakerelere ise 3-15 Aralık 2007 tarihlerinde düzenlenen COP-13/CMP-3’te Uzun Dönemli
İşbirliği Eylemi Geçici Çalışma Grubu’nun (AWG-LCA) kurulması kararı ile başlanılmış ve AWGLCA’nın ilk toplantısı 2008 yılında yapılmıştır.
2 Küresel İklim Değişikliği, İnsan Güvenliği ve Demokrasi Proje Müdürü, Global Çalışmalar,
California Santa Barbara Üniversitesi; Princeton Üniversitesi, Uluslararası Emeritus Hukuk
Profesörü
3 Falk, BM kapsamında Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi ve İnsan Hakları alanlarında
yapılan anlaşmaların ABD’nin oynadığı liderlik rolü ve katkısı sayesinde başarıyla
sonuçlandırıldığını ifade etmektedir.
4 Jon Hovi, Tora Skodvin ve Steinar Andresen, “The Persistence of the Kyoto Protocol: Why
Other Annex I Countries Move on without the United States,” Global Environmental Politics,
Cilt: 3, Sayı: 4, November 2003, s. 15.
5 Bkz. Paper from the High Representative and the European Commission to the European
Council, 14 March 2008, s. 2,
6 Lincoln Hukuk, Etik ve Sürdürülebilirlik Profesörü, Sandra Day O’Connor Hukuk Koleji, Arizona
State Üniversitesi, Sürdürülebilirlik Fakültesi
7 Küresel düzeyde emisyon azaltım hedeflerinin belirlenmesinden sonra, bu hedeflerin sayısal
olarak ülkeler arasında (BMİDÇS’nin Ek-1 ülkeleri) paylaştırılması ve buna göre ulusal politika ve
önlemlerin oluşturulması.
8 Emisyon azaltımı alanında öncelikle ulusal hedef ve politikaların belirlenmesi ve buna göre
uluslararası politika ve hedeflerin oluşturulması.
9 Dünya Bankası eski Baş Müşaviri, Çevre ve Uluslararası Hukuk Grubu Başkanı; George
Washington Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi
10 Çevre Grubu Koordinatörü, Berwin Leighton Paisner, Londra; Avrupa Çevre Hukuku Derneği
Başkan Yardımcısı
11 Ghent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Kamu Hukuku Profesörü
12 Zoe Knight ve ö., “Aviation in EU ETS; an incentive for efficiency,” Merrill Lynch,
SRI/Airlines/Aerospace, 8 September 2008, http://www.ml.com/media/113530.pdf
13 İnsan Güvenliği ve Demokrasi, Proje Eş Müdürü, Global Çalışmalar, California Santa Barbara
Üniversitesi; Çevre Bakanlığı Eski Hukuk Müşaviri
14 BM Ortak Programı Uluslararası Hukuk Danışmanı; İstanbul Bilgi Üniversitesi Deniz Hukuku
Araştırma Merkezi Eş Başkanı
15 Çevreci teknolojilerin transferi ve bunlara erişimi ile know-how’a erişim konularında destek
sağlanması
16
http://unfccc.int/resource/docs/2010/cop16/eng/07a01.pdf#page=2
17
http://unfccc.int/resource/docs/cop7/13a04.pdf
18 BM Ortak Programı Ulusal Hukuk Danışmanı
1
14
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
Avrupa Birliği Ülkelerinde Vergi Reformları
Ekin GÜNDAY ECER AB Uzmanı
Yaşanmakta olan ekonomik ve mali kriz
Avrupa Birliği (AB) genelinde daha
güçlü bir ekonomik yönetim ve
koordinasyona olan ihtiyacı açık bir
şekilde ortaya koymuştur. Bu ihtiyaca
yönelik
olarak
gündeme
gelen
“European Semester” ise AB Üye
2011 yılı Ocak ayında
Avrupa
Komisyonu tarafından yayınlanan Yıllık
Büyüme Araştırması (Annual Growth
Survey) ile Üye Devletlere ulusal politika
stratejilerini
oluşturmada
yardımcı
olunması
hedeflenmiştir.
İlk
Yıllık
Büyüme Araştırması mali düzenlemenin
esas
olarak
bütçenin
harcama
tarafından yapılması gerektiğini ifade
etse de, bazı Üye Devletlerde ilave
vergiler ile de katkı sağlanması
gerektiğini işaret etmektedir.
Yaşanmakta olan bu süreç AB Üye
Devletlerinde vergilendirme trendlerinin
ve
yapılan
vergi
reformlarının
incelenmesini gündeme getirmiştir.
Avrupa Komisyonu Ekonomik ve Mali
İşler Genel Müdürlüğü’nce yayınlanan
“AB
Üye
Devletlerinde
Vergi
Reformları” başlıklı raporda da bu
konular ele alınmaktadır.2
Bu makalede, “AB Üye Devletlerinde
Vergi Reformları” başlıklı raporda öne
çıkan hususlara ilişkin bilgi verilecektir.
Bu çerçevede, ilk olarak AB Üye
Devletlerindeki vergilendirme trendleri
ve Üye Devletlerde özellikle 2010 ve
2011
yıllarında
uygulanan
vergi
reformları ele alınacaktır. Daha sonra
ise vergi reformlarının GSYİH ve
sürdürülebilir
ekonomik
büyüme
üzerindeki etkileri açıklanacaktır.
AB
Üye
Devletlerinde
Sistemlerine Yönelik Reformlar:
Vergi
Devletlerine mali ve yapısal hedefleri
doğrultusunda
bir
ön
rehberlik
sağlamaktadır. Bu çerçevede, AB Üye
Devletleri İstikrar ve Büyüme Paktı ve
Avrupa 2020 Stratejisini göz önünde
bulundurularak
mali
politikalarını
koordine
edebileceklerdir.1
2008 yılı sonu ve 2009 yılında, mali ve
ekonomik krizle birlikte AB Üye
Devletlerinde toplam talebi artırıp,
böylelikle üretimdeki daralmayı önleyici
mali önlemler ön plana çıkmıştır. Ancak
söz konusu toplam talebi artırmaya
yönelik önlemler vergi gelirlerinde ve
dolayısıyla bütçe gelirlerinde düşüşe
yol açmıştır.
Bu durum 2010 ve 2011 yıllarında birçok
Üye Devletin hem alınan önlemler,
hem de yaşanan durgunluk nedeniyle
düşen vergi gelirleri yüzünden kamu
gelirlerinde azalmaya ve dolayısıyla
kamu
maliyesi
yönünden
sıkıntı
yaşamasına neden olmuştur. Bu
bağlamda 2010 yılı bir geçiş dönemi
olarak nitelendirilebilir. 2010 yılında bazı
Üye Devletler toplam talebi artırmaya
yönelik genişletici önlemler almaya
devam etmişlerse de, kimi Üye Devlet
vergi gelirlerini ve dolayısıyla vergileri
artırma yoluna gitmişlerdir.
2011 yılı ise AB Üye Devletleri açısından
bir
dönüm
noktası
olarak
nitelendirilebilir. Bu çerçevede, birçok
Üye Devlet vergi gelirlerini artırmaya
yönelik vergi reformları uygulamaya
koymuştur.
Aşağıdaki tablo 2010 ve 2011 yıllarında
AB Üye Devletlerinde gerçekleştirilen
önemli
vergi
değişikliklerini
göstermektedir:
15
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
Kanuni Oranlar
Artış
Yunanistan,
İspanya,
Fransa, İrlanda, Letonya,
Lüksemburg,
Portekiz,
İngiltere
Azalış
Almanya,
Danimarka,
Finlandiya,
Macaristan,
Hollanda
Yunanistan, Portekiz
Çek
Cumhuriyeti,
Yunanistan,
Macaristan,
Litvanya,
Hollanda,
İngiltere
İrlanda, Letonya
Gelir Vergisi
Kurumlar Vergisi
Artış
Azalış
Artış
Sosyal Güvenlik
Ödemeleri
Azalış
Artış
Katma Değer Vergisi
Azalış
Artış
Özel Tüketim Vergisi
Azalış
Artış
Emlak Vergileri
Bulgaristan, Macaristan
Çek
Cumhuriyeti,
Yunanistan,
İspanya,
Finlandiya,
Macaristan,
Letonya, Polonya, Portekiz,
Romanya,
Slovakya,
İngiltere
İrlanda
Avusturya,
Bulgaristan,
Kıbrıs, Çek cumhuriyeti,
Almanya,
Danimarka,
Estonya,
Yunanistan,
İspanya,
Finlandiya,
Fransa,
İrlanda,
Macaristan,
Letonya,
Malta, Hollanda, Polonya,
Romanya,
Slovenya,
Slovakya, İngiltere
Avusturya,
Bulgaristan,
Slovakya
Çek
Cumhuriyeti,
Almanya,
Yunanistan,
Fransa, Letonya, Portekiz
Temel ya da Özel
Uygulamalar
Avusturya,
Çek
Cumhuriyeti, Danimarka,
Estonya, İspanya, Fransa,
İrlanda, Letonya, Portekiz,
Romanya,
Slovakya,
İngiltere
Avusturya,
Bulgaristan,
Almanya,
Finlandiya,
İtalya, Litvanya, İsveç
Lüksemburg, Romanya
Avusturya,
Belçika,
Almanya,
İspanya,
Litvanya, Hollanda
Bulgaristan,
Çek
Cumhuriyeti,
İrlanda,
Litvanya,
Portekiz,
Romanya, Slovakya
Bulgaristan,
Kıbrıs,
Yunanistan,
İspanya,
Fransa, Portekiz, Letonya
Belçika,
Almanya,
Macaristan,
Litvanya,
Hollanda, Polonya
Danimarka, İrlanda, İtalya,
Letonya
Belçika, Hollanda
Letonya
Azalış
Kaynak: European Commission, Tax Refoms in EU Member States 2011, Brussels, 2011, page 32.
Krizle birlikte ortaya çıkan acil mali
konsolidasyon ihtiyacı vergi gelirlerinin
doğrudan vergilerden dolaylı vergilere
kaydırılması
eğilimini
değiştirmiştir.
Yukarıdaki tablodan görüleceği üzere,
birçok ülkede gelir vergisi oranları
artırılmıştır. Yunanistan ve Portekiz gibi
ciddi bütçe açıkları ile karşı karşıya olan
ülkelerde ise hem gelir vergisi oranları
ve sosyal güvenlik ödemeleri, hem de
kurumlar vergisi oranları artırılmıştır.
Diğer taraftan, hem KDV oranlarında,
hem de ÖTV oranlarında artışlar
gerçekleşmiştir.
2011 yılında gerçekleştirilen vergi
reformları
özellikle
uzun
dönemli
büyümeyi teşvik edici niteliktedir. Birçok
ülkede vergi yükünün işgücü veya
sermayeden
tüketime
kaydırılması
amaçlanmıştır. Bazı Üye Devletler ise
gelir vergisi ve sosyal güvenlik
ödemlerinde
vergi
tabanını
genişleterek,
vergi
oranlarında
yapılacak artışların büyüme üzerindeki
olumsuz
etkilerini
önlemeyi
hedeflemişlerdir.
16
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
AB genelinde 10 Üye Devlet ise yapmış
oldukları vergi düzenlemeleri ile belli
sektörleri
ya
da
faaliyetleri
3
desteklemeyi seçmişlerdir.
Vergilendirmeye
Etkileri:
ĠliĢkin
Reformların
Vergi politikasının oluşturulması kamu
harcamaları
için
gerekli
fonların
toplanması, gelir dağılımında etkinliğin
sağlanması,
ekonomide
istikrarın
sağlanması,
dışsallıklara
yönelik
tedbirlerin
alınması
ve
kaynak
dağılımının etkilenmesi gibi birçok mali
amaç taşımaktadır. Ayrıca, vergi
politikası tüketim ve üretim kararları
üzerinde de etkiye sahiptir. Bununla
birlikte, iyi bir vergi sistemi yeşil büyüme
için de destekleyici niteliktedir.
Bu çerçevede, vergilendirmenin kalitesi
çok boyutlu bir kavramdır. Vergi
politikası oluşturulurken hem ulaşılmak
istenen politika hedefleri göz önünde
bulundurulmalı, hem de vergi toplama
maliyetleri
ve
vergilendirmenin
ekonomik büyüme üzerindeki olumsuz
etkileri en aza indirilmelidir.4
Bu çerçevede, “AB Üye Devletlerinde
Vergi Reformları” başlıklı raporda
vergilendirme politikasında yapılan
reformların GSYİH ve sürdürülebilir
ekonomik büyüme üzerindeki etkileri
incelenmeye çalışılmıştır. Raporda öne
çıkan görüşler şu şekilde özetlenebilir:
Gayrimenkul üzerinden alınan
vergiler büyüme üzerinde en az
olumsuz etkisi olan vergilerdir. Bu
vergileri
tüketim
vergileri
izlemektedir.
Gelir vergisi oranlarının ve sosyal
güvenlik
ödemelerinin
düşürülmesi hem işgücü arz ve
talebini artırmakta, hem daha
yüksek istihdam oranlarına yol
açmakta, hem de daha yüksek
işgücü kullanım oranları ortaya
çıkarmaktadır.
Kurumlar
vergisi
oranlarının
düşürülmesi
sermayenin
maliyetini düşürmekte, böylece
de sermaye birikimine ve Ar&Ge
faaliyetlerine
yatırıma
yol
açmaktadır. Bu durum da daha
güçlü üretim ve ekonomik
büyüme anlamına gelmektedir.5
Öne çıkan bu görüşler AB Üye
Devletlerindeki vergi sistemleri ele
alınarak
desteklenmeye
çalışılmış,
büyümeyi
destekleyici
bir
vergi
politikasının
oluşturulmasında
göz
önünde bulundurulması gereken özel
durumlar anlatılmaya çalışılmıştır.
Sonuç:
Ekonomik ve mali kriz AB Üye
Devletlerinde daha etkin bir mali
yönetime olan ihtiyacı açık bir şekilde
ortaya koymuştur. Yapılacak mali
reformlar her ne kadar bütçenin
harcama kalemlerini ilgilendirse de,
etkili bir vergi politikası ile desteklenmesi
şarttır.
Bu çerçevede, 2008 yılından itibaren
AB Üye Devletleri ilk etapta talebi
artırmaya yönelik, daha sonra ise vergi
gelirlerini artırmaya yönelik vergi
önlemleri uygulamaya koymuşlardır.
Vergi politikası birçok mali amaca
yönelik olmaktadır. Bu nedenle, kaliteli
bir vergi politikasının oluşturulmasında
birçok farklı etken göz önünde
bulundurulmalıdır. Atılacak adımların
GSYİH ve sürdürülebilir ekonomik
büyüme üzerinde farklı etkileri olacağı
unutulmamalıdır.
17
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
Kaynakça:
European Commission, European semester: a new architecture for the new EU
Economic governance – Q&A, Brussels, 12 January 2011.
European Commission, Tax Refoms in EU Member States 2011, Brussels, 2011.
European Commission, European semester: a new architecture for the new EU Economic governance
– Q&A, Brussels, 12 January 2011.
http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=MEMO/11/14.
2 European Commission, Tax Refoms in EU Member States 2011, Brussels, 2011.
3 Ibid., page 32.
4 Ibid., page 47.
5 Ibid., page 10.
1
18
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
Finansman Kaynaklarına Ġnternetten Nasıl UlaĢılır?
Hakan KARABACAK AB Uzmanı
Bir işletme, ancak güçlü ve istikrarlı bir
finansal yapı ile ayakta kalabilir.
Finansal yapının gücünü belirleyen en
önemli unsurlardan biri de işletmenin
finansal kaynaklara erişim kapasitesidir.
Ülkemizde yerleşik firmalar, sivil toplum
kuruluşları, yerel idareler, üniversiteler,
dernekler gibi kurum ve kuruluşların
kullanımına
açık
mali
imkanlar
bulunmaktadır. Hibe veya uygun
koşullarda kredi olarak sunulan bu
imkanlardan yararlanmak için istenen
standartlarda
projeler
hazırlamak
gerekmektedir.
Ayrıca
projeler
kapsamında açılan ihalelere katılım da
mümkün olabilmektedir.
Bu çalışma, işletmelerin erişimine açık
muhtemel finansman kaynakları ve bu
kaynaklara internetten nasıl erişileceği
konusunda
bilgi
vermeyi
amaçlamaktadır. Bu amaçla sırasıyla
Avrupa Birliği (AB) fonlarına, uluslararası
kuruluşların mali imkanlarına ve yurtiçi
kurum
ve
kuruluşlarca
sağlanan
kaynaklara erişim için kullanılabilecek
web sayfaları tanıtılacaktır:
AB kaynakları için kullanılabilecek
web sayfaları
 AB Komisyonuhttp://ec.europa.eu/europeaid/wor
k/onlineservices/index_en.htm
Sayfa,
AB’nin
tüm
dış
yardım
faaliyetlerine
katılım
ve
mali
imkanlarına erişim için bir giriş kapısı
niteliğindedir. Sayfanın sol tarafında yer
alan
“finansman
(funding)”
bağlantısının
açılmasıyla
teklif
çağrılarına ve ihale duyurularına
erişmek
mümkün
olabilmektedir.
Ayrıca,
sağlanan mali
yardımlar
açısından ülke, bölge, sektör, yıl veya
programa
göre
arama
yaptırılabilmektedir.
Ülke
araması
altında AB’nin Türkiye’nin kullanımına
açtığı veya açacağı tüm tedarik,
inşaat, hizmet ihalelerine veya hibe
programlarına ulaşmak mümkündür.
Her bir ihale duyurusu veya hibe
programı altında tüm ilgili belgeler ve
rehberler sayfadan indirilebilmektedir.
Ayrıca AB fonları kapsamında yapılan
ihalelerde izlenecek usulleri tanımlayan
Uygulama Rehberi (PRAG - Practical
Guide) de bu web sayfasından erişime
açıktır.
 Avrupa
Birliği
Bakanlığı
http://www.abgs.gov.tr/
-
Avrupa
Birliği
Bakanlığı’nın
web
sayfasında, sağ alt tarafta “Hibe
Duyuruları” bağlantısı bulunmaktadır.
Bu bağlantı altında, gerek AB’nin
Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA)
gerekse Birlik Programları kapsamındaki
duyurulara ve diğer teklif çağrılarına
yer
verilmektedir.
Başvuru
süreci
devam eden hibe duyuruları bu
sayfada görülebilmektedir. Örneğin,
Hayatboyu Öğrenme ve Gençlik
Programı,
Rekabet
Edebilirlik
ve
Yenilikçilik Programı, Kültür Programı ve
7. Çerçeve Programı gibi Birlik
Programlarının
duyurularına
bu
sayfadan erişilebilir. Sayfanın solundaki
bağlantılardan
ise
AB
hibe
programlarına başvuru sürecine ilişkin
bilgilere, bugüne kadar uygulanmış ve
duyurusu yapılması planlanan hibe
programlarının
listesine
ve
Birlik
Programları kapsamında sağlanan
hibe olanaklarına ilişkin bilgilere erişmek
mümkündür. Ayrıca başarılı olan
projelerin illere ve kuruluşlara göre
19
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
sıralaması da yine bu sayfada
bulunabilecek bilgiler arasındadır.
 Merkezi Finans ve Ġhale Birimi http://www.mfib.gov.tr/
Merkezi Finans ve İhale Birimi’nin web
sayfasında AB kaynaklı mali yardımlarla
desteklenecek proje ve programların
teklif çağrıları duyurulmakta ve her bir
çağrı
altında
ilgili
belgeler
sunulmaktadır. Bu sayfada iki adet
bağlantı (link) önemlidir. Öncelikle, ana
sayfanın sağ tarafında yer alan
“ihaleler”
bağlantısıyla,
“açılması
öngörülen”, “açık” veya “kapalı”
ihalelere erişilebilmektedir. Bu erişimde
“mal alımı”, “yapım işleri” ve “hizmet
alımı” seçenekleri işaretlenerek istenen
ihale tipi veya tipleri seçilmelidir.
Sadece hibelere erişilmek isteniyorsa,
yine sayfanın sağ tarafında yer alan
“hibe” seçeneğinin seçilmesi yeterli
olacaktır. Böylece, teklif çağrıları ile
yayımlanan hibe programlarına ve
projeler kapsamında açılan ihalelere
ilişkin
tüm
bilgi
ve
belgelere
ulaşılabilmektedir. İkinci olarak, ana
sayfanın solunda yer alan “kaynaklar”
altındaki “referans dokümanlar mevzuat” bağlantısı altında AB mali
yardımlarına ilişkin temel dokümanlara,
ilgili
mevzuata,
hibe
programı
yararlanıcılarına
yönelik
bilgi
ve
belgelere,
hazırlanan
referans
belgelere ve projelere ilişkin kılavuzlara
erişim mümkün olmaktadır.
 TÜBĠTAK (7. Çerçeve Programı) http://www.fp7.org.tr/
7. Çerçeve Programı, Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK)
koordinatörlüğünde
yürütülmektedir.
Sayfada,
7.
Çerçeve
Programı
hakkında ayrıntılı bilgiye, yayımlanan
teklif çağrılarına ve ilgili tüm başvuru
dokümanlarına ulaşmak mümkündür.
Ayrıca, sayfanın sol tarafında yer alan
“Finansal
Konular”,
“7.
Çerçeve
Programı Proje Yönetimi Bilgi Servisi” ve
“Yasal Konular ve Mevzuatlar Bilgi
Servisi” bağlantılarında 7. Çerçeve
Programından yararlanmak üzere proje
hazırlayacak muhtemel yararlanıcıların
haberdar olması gereken önemli bilgi
ve belgeler bulunmaktadır.
 AB Eğitim ve Gençlik Programları
Merkezi
BaĢkanlığı
http://www.ua.gov.tr/
Avrupa Birliği Bakanlığı altında faaliyet
gösteren Başkanlığın (Türk Ulusal Ajansı)
web sayfasında, Hayatboyu Öğrenme
Programı - LLP (Comenius, Erasmus,
Leonardo da Vinci, Grundtvig ve
bunların kesişimde yer alan Ortak
Konulu program) ve Gençlik Programı
hakkında ayrıntılı bilgi sunulmaktadır.
Her bir programın detaylı alt bağlantı
sayfaları
bulunmaktadır.
Her
bir
program
bağlantısının
altında
programın ve altında yer alan
faaliyetlerin tanıtımlarına, programlara
ilişkin yayımlanan teklif çağrılarına,
başvuru formlarına, haberlere ve
duyurulara erişilebilir. Ayrıca ana
sayfanın sağ tarafından yer alan
“Faydalı Dokümanlar” linki ile ilgili
programlara
ilişkin
bilgilendirici
dokümanlara ulaşmak mümkündür.
 Avrupa
Yatırım
http://www.eib.org/
Bankası
-
Avrupa Yatırım Bankası web sayfasının
üstünde yer alan “Projects” bağlantısı
Bankanın kredi imkanlarına bir giriş
kapısı niteliğindedir. Bu bağlantı altında
sayfanın solunda yer alan “bölgeler
(regions)” ve “başlıklar (topics)” alt
bağlantılarından projelerin yürütüldüğü
bölgelere ve proje temalarına ilişkin
bilgi edinmek mümkündür. “Proje
döngüsü (Project cycle)” bağlantısı
oldukça önemlidir. Bu bağlantı altında
yer alan alt bağlantılarla, Avrupa
20
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
Yatırım Bankası’nın projelerine başvuru
süreci, kredi uygunluk değerlendirmesi,
ihale süreçleri ve izleme prosedürlerine
ilişkin ayrıntılı bilgi, belge ve formlara
ulaşmak mümkündür. Yine sayfanın
solunda yer alan “finanse edilecek
projeler (projects to be financed)” ve
“finanse edilen projeler (projects
financed)” bağlantılarından filtreleme
yapılarak
sayfa
içi
arama
yaptırılabilmekte ve seçilen yıl, bölge,
ülke veya
sektörde
desteklenen
projelere ulaşılabilmektedir.
Uluslararası bazı kuruluĢların kaynakları
için kullanılabilecek web sayfaları
 Dünya
Bankası
www.worldbank.org/projects
-
Web sayfasını açmak için adres, ilgili
alana “www” ibaresi ile yazılmalıdır. Bu
sayfadan Dünya Bankasınca yürütülen
tüm proje ve programlar hakkında
bilgiye erişmek mümkündür. Sayfanın
ortasında yer alan arama motoru ile
ülkelere, bölgelere, hedeflere, temaya
veya
sektörlere
göre
arama
yapılabilecek bir arama motoruna
ulaşılmaktadır. Bu arama motorundan
anahtar kelime ile istenen nitelikleri
taşıyan
proje
ve
programlar
bulunabileceği gibi, ayrıntılı arama
seçeneği ile istenen ürün hattı ve
verilen kredi tipine göre projeleri
listelemek de mümkün olmaktadır.
Ayrıca arama motorunun üstünde yer
alan ilave butonlarla ülke raporlarına,
ihale duyurularına ve diğer ilgili
raporlara
ulaşmak
mümkündür.
Ülkelere
göre
yapılan
arama
sonucunda bulunan tüm projeler
hakkında ayrıntılı bilgilere erişilebilir.
Projenin devam edip etmediği “aktif
(active)” veya “kapalı (closed)”
uyarılarından görülebilmektedir. Bu
web sayfasının solunda yer alan “proje
veritabanı
(project
database)”
bağlantısı da oldukça önemlidir.
Dünya
Bankası
kredilerinden
yararlanmak isteyenler, bu bağlantı
altındaki
alt
bağlantılarda
proje
hazırlığı ve uygulamasına ilişkin ihtiyaç
duyabilecekleri tüm teknik bilgileri
bulabilirler.
 BirleĢmiĢ Milletler Kalkınma Programı
- http://www.undp.org.tr/
Birlemiş Milletler Kalkınma Programı
web
sayfasının
en
üstünde
“Türkiye’deki UNDP faaliyetleri (UNDP
activities
in
Turkey)”
bağlantısı
bulunmaktadır. Bu bağlantı altındaki
“UNDP Programmes in Turkey” alt
bağlantısında ülkemizde UNDP fonları
ile finanse edilen veya edilecek
projeler hakkında bilgilere erişmek
mümkündür. Türkiye’de yürütülen tüm
UNDP programları konulara göre
sınıflandırılmış olup, desteklenen her bir
programın
geldiği
aşama
ve
programın ilgili tüm dokümanları
sayfada yer almaktadır. Ayrıca, yine
“Türkiye’deki
UNDP
faaliyetleri”
bağlantısı altında yer alan “ihale
(procurement)” bağlantısında, UNDP
program ve projeleri kapsamında
açılan tedarik, hizmet veya inşaat
ihalelerinin koşulları hakkında ayrıntılı
bilgi sunulmaktadır. Diğer yandan,
UNDP ana sayfasının solunda yer alan
“project websitesi bağlantıları (project
website links)” ile UNDP tarafından
desteklenen projeler için ayrı ayrı
hazırlanan web sayfalarına ulaşmak ve
projeler hakkında ayrıntılı bilgi edinmek
mümkündür.
Yurtiçinde bazı kuruluĢların kaynakları
için kullanılabilecek web sayfaları
 KOSGEB
http://www.kosgeb.gov.tr/
-
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri
Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı’nın
(KOSGEB)
web
21
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
sayfasında,
KOBİ’lerin
yararlanabileceği
destek
programlarına
yönelik
bilgi
sunulmaktadır. Bu çerçevede, web
sayfasının üst kısmında yer alan
“destekler” bağlantısının altında “KOBİ
Proje Destek Programı”, “Tematik Proje
Destek Programı”, “İşbirliği Güçbirliği
Destek Programı”, “Ar-Ge, İnovasyon
ve
Endüstriyel
Uygulama
Destek
Programı”, “Genel Destek Programı”,
“Girişimcilik Destek Programı” ve
“Gelişen İşletmeler Piyasası KOBİ Destek
Programı”
alt
bağlantıları
yer
almaktadır. Bu alt bağlantılardan
KOBİ’lere
sağlanan
tüm
destek
programlarına ilişkin olarak muhtemel
yararlanıcıların ihtiyaç duyabilecekleri
ayrıntılı bilgi, belge ve formlara erişmek
mümkündür. Ayrıca yine bu bağlantı
altında yer alan “kredi faiz desteği” alt
bağlantısından KOBİ’lere sağlanan
kredi
faiz
desteği
programının
ayrıntılarına ulaşılabilir.
 TÜBĠTAK - http://www.tubitak.gov.tr/
Sayfanın sol tarafından ulaşılabilecek
bağlantılarla gençlerin, öğretmenlerin,
akademisyenlerin, sanayi kesiminin ve
kamu sektörünün kullanımına açık
proje ve programlar hakkında ayrıntılı
bilgilere ulaşmak mümkündür. Bunlar
arasında işletmeler için özellikle “Sanayi
Ar-Ge Proje Destekleri” bağlantısı
altında, “Sanayi Ar-Ge Projelerini
Destekleme Programı”, “Proje Pazarları
Destekleme Programı”, “KOBİ Yararına
Teknoloji Transferi Destek Programı”,
“KOBİ
Ar-Ge
Başlangıç
Destek
Programı”, “Teknoloji ve Yenilik Odaklı
Girişimleri
Destekleme
Programı”,
“Uluslararası Sanayi Ar&Ge Projeleri
Destekleme
Programı”
alt
bağlantılarına girerek, ihtiyaca yönelik
destek programlarına ilişkin bilgilere,
bilgilendirici dokümanlara başvuru
formlarına erişilebilir. Bu programlar
Teknoloji ve Yenilik Destek Programları
Başkanlığı
(TEYDEB)
tarafından
yürütülmektedir. Ayrıca “Bilimsel ve
Teknolojik
Araştırma
Projelerini
Destekleme Programı” ve “Kamu
Kurumları Araştırma ve Geliştirme
Projeleri
Destekleme
Programı”
üniversiteler ve kamu kurumlarının
yanında
sanayi
kuruluşlarını
da
araştırma projesi yapmaya yönelten
programlardır. Bu iki program ise
Araştırma Destek Programları Başkanlığı
(ARDEB) tarafından yürütülmektedir.
 Ekonomik Bakanlığı Ġhracat Bilgi
Platformu - http://www.ibp.gov.tr/
Sayfanın üst kısmında, “Finansman
Araçları” bağlantısı altında ihracatçı
firmaların, dünya pazarlarında rekabet
güçlerini
artırmak
amacıyla
faydalanabilecekleri,
kendilerine
finansal yönden destek sağlayacak
ihracata yönelik devlet yardımları
hakkında bilgi verilmektedir. Ayrıca,
sayfadan girilecek alt bağlantılarla
dahilde ve hariçte işleme rejimleri,
ihracatta KDV istisnası, ihracatta
alternatif finansman teklifleri ve Türk
Eximbank kredileri hakkında bilgilere ve
ilgili mevzuata erişmek mümkündür.
Ayrıca yurtdışına açılan firmalar için
“Ticari Fırsatlar” bağlantısı altında Ticari
Talep
Eşleştirme
(TTE)
hizmeti
verilmektedir.
TTE
hizmeti
Türk
ihracatçıları ile yabancı ithalatçıların
elektronik
ortamda
bir
araya
getirilmesini
amaçlamaktadır.
Bu
hizmetten
sadece
web
sitesinin
Kurumsal Kayıtlı Kullanıcısı olan firmalar
yararlanabilmektedir.
 Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı - http://www.tarim.gov.tr
Sayfanın üst kısmındaki “Destekler”
bağlantısına
girildiğinde
“Tarımsal
Yatırımcı Danışma Ofisi”nin sayfası
açılmaktadır. Bu sayfadan üreticilerin
ihtiyaç duyabilecekleri tarımsal destek
22
AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
BÜLTEN
ve teşviklere ilişkin bilgilere erişmek
mümkündür. Bu çerçevede, sayfanın
üst kısmında yer alan “destekler”
bağlantısı altındaki alt bağlantılarla
“faiz indirimli tarımsal krediler”, “alan
bazlı tarımsal krediler”, “fark ödemesi
destekleri”, “hayvancılık destekleri”,
“tarım sigortası destekleri”, “telafi edici
ödemeler
kapsamındaki
tarımsal
destekler”, “diğer tarımsal amaçlı
destekler” konularında bilgilere ve ilgili
mevzuata
ulaşmak
mümkündür.
Ayrıca,
“tarımsal
destekler
birim
miktarları”na da yine “destekler”
bağlantısı altından erişilebilir. “Tarımsal
Yatırımcı Danışma Ofisi”nin “teşvikler”
bağlantısı altından ise “organize sanayi
bölgelerine uygulanan teşvik ve
muafiyetler”, “illere göre arsa tahsisi
teşvik oranları” ve “faiz indirimli tarımsal
krediler” hakkında bilgilere ve ilgili
mevzuata erişmek mümkündür.
Sonuç olarak, işletmelerin ihtiyaç
duyabilecekleri hibe veya kredi nitelikli
finansman
kaynaklarından
yararlanabilmeleri için öncelikle bu
kaynaklar hakkında yeterli bilgiye sahip
olmaları gerekmektedir. Finansman
kaynakları ve bunlardan yararlanma
koşulları hakkında başlıca bilgi edinme
yollarından biri de fon sağlayan kurum
ve kuruluşların internet sayfalarına
müracaat
etmektir.
Bu
sayfalar
muhtemel
yararlanıcıların
ihtiyaç
duyabilecekleri ilgili tüm bilgi, belge ve
formları sağlamaktadır. Fon sağlayan
kurumların
bilinmesi
ve
internet
sayfalarının bu açıdan sürekli olarak
takip edilmesiyle işletmeler finansman
fırsatlarından
yararlanabilmenin
ilk
adımını atmış olacaklardır.
23
T.C.
MALİYE BAKANLIĞI
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
İlkadım Caddesi No:2 Kat:6 06450 Dikmen/ANKARA
Telefon: (312) 415 23 28 - 415 23 31
Faks: (312) 417 11 72
e-posta: [email protected]
http://www.abmaliye.gov.tr/
© 2011 T.C. Maliye Bakanlığı
Tüm hakları saklıdır.
Bültenimizde yer alan yazıların sorumluluğu yazarlara ait olup Maliye Bakanlığı açısından bağlayıcılığı yoktur.

Benzer belgeler