Şeker-İş Dergisi 126.sayısını okumak için tıklayınız.

Transkript

Şeker-İş Dergisi 126.sayısını okumak için tıklayınız.
başyazı
Etkin ve Etkili
Sendikacılık Anlayışını
Yerleştirmek
Biz Türkiye Gıda ve Şeker
Sanayi İşçileri Sendikası
olarak bugüne değin
gerçekleştirdiğimiz şeker
sektörüne ilişkin hakimiyet
ve başarı alanımızı,
ülkemizin en stratejik üretim
potansiyelini barındıran
gıda sektöründe de
geliştireceğimize inanıyoruz.
İsa GÖK
2
şeker-iş dergisi • ocak 2011
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı
başyazı
Dinamik bir yapı içerisinde var olan çalışma hayatımız, görev alanını ilgilendiren çeşitli
sorun ve uygulama problemleri ile birlikte yeni bir yıla girmiş bulunmaktadır. İnsana yakışır
çalışma kültürünün, sendikal değerlerimize uygun bir biçimde ilerlemesi, dün olduğu gibi
bugünde umut ettiğimiz tartışılmaz bir konudur. Çalışma hayatımızı etkileyen yeni denge
unsurlarının oluştuğu bu dönem içerisinde; sivil toplum kuruluşlarının karar alma aşamasında etkin kullanımının gözetilmesi ise bu zorlu dönemin kilit noktasını oluşturmaktadır.
Bir ülkede demokrasi kültürünün oluşmasında en temel dayanağı, sivil toplum ve sivil
toplum kuruluşlarının siyasal ve toplumsal hayata yaptıkları katkı oluşturmaktadır. Bu çerçevede de sivil toplum kuruluşlarının demokrasinin kurumsallaşmasında oynadığı rolün
uzantısı, örgütlü topluma geçişin hız kazanmasıyla güven ve sosyal diyalog ortamının gelişmesini sağlayacaktır.
Henüz geride bıraktığımız yıl, Avrupa Komisyonunca açıklanan ülkemiz İlerleme
Raporu’nda sendikal hak ve özgürlüklere ilişkin kapsamlı eleştirilere yer verilmiştir. Rapor,
sendikaların kurulabildiğini ancak büyümelerini ve etkili olmalarını engelleyen ciddi engellerle karşı karşıya olduklarını vurgulayarak, dolaylı olarak sendikal hakların adeta kağıt
üzerinde kaldığını ifade etmiştir. Sosyal politika ve istihdam faslı çerçevesinde de, büyük
oranda kayıtdışılık ve mevzuatın yetersiz uygulanması nedeniyle, işgücünün yaklaşık yüzde
40’nın iş hukukunun sağladığı korumalardan faydalanamadığı da ortaya konmuştur.
Açıktır ki, endüstri ilişkilerinin etkin işleyişinin önündeki önemli engeller varlığını halen korumaktadır.
İçinde bulunduğumuz dönem itibariyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yayımlanan son çalışma istatistiklerine göre, 20 iş kolunda çalışmakta olan toplam 11
milyon 628 bin 806 işçiden sadece 1 milyon 32 bin 166’sı sendikalıdır. Yani çalışanların sadece yüzde 8.8’i sendikal hak ve özgürlüklerden yararlanabilmektedir. Ocak 2013’de yüzde
9.21 olan sendikalaşma oranının düşüyor olması bir yana, çalışanların çok az bir kesiminin
örgütlenme hakkından yararlanabiliyor olması, sendikaların üzerinde hassasiyetle durması
gereken bir husustur. Çünkü, sendikalı işçi sayısı sadece çalışma hayatını ilgilendiren bir
veri değildir.
Sendikal örgütlenme konusundaki sıkıntı sadece sayısal manada azalan bir göstergenin sonucu değil, söz konusu gerileme toplu sözleşme ve grev haklarının kullanımını da
olumsuz yönde etkisini gözler önüne sermektedir. Üstelik, sendikaların toplumsal ve siyasi
www.sekeris.org.tr
3
başyazı
yaşamda da etkin ve etkili olmalarını engelleyen bu gidişat, toplumsal hareket sendikacılığı
olgusunu zayıflatarak sivil toplumun gücünün etkinliğini azaltacaktır. Bu nedenle günümüzde tüm dünya ülkeleri sendikalar örgütlülüğü artırmayı ve sendikal hareketi canlandırmayı gündemlerinin birinci maddesine yerleştirmişlerdir.
Bu kan kaybına rağmen sendikalara olan gereksinim her geçen gün daha fazla artmaktadır. Kaldı ki sorumlulukları gereği Sendikalar artık gerektiği yerde gereken adımı atarak
sektörel geleceği biçimlendiren roller üstlenmektedirler. Bu da sendikaların sonunun gelmediğini, aksine misyonunun daha da genişlediğini göstermektedir. Bunun temel nedeni
de, sendikaların hala küreselleşmenin yıkıcılığına karşı toplumsal gelişmeleri yönetecek
güce sahip olmalarıdır. Çünkü sendikaları oluşturan çalışanlar, her şeyden önce üretici, tüketici ve sektörün ana paydaşıdır.
Örgütlenme alanında yaşanan sorunlar ekseninde sendikaların mevcut pozisyonlarının
dışlanması ile çözüme ulaşılamayacağı gibi; sendikaların, toplum nezdinde güven ve itibar
kaybına uğraması, gelişmeleri takip etme ve yeni ihtiyaçlara yeni araçlarla karşılık verme
yeteneğinden yoksun kalmaları tablodaki olumsuz gidişatı daha da çıkmaza sokacaktır.
Unutulmamalıdır ki çalışanların ekonomik ve sosyal durumları ülkenin ekonomik gelişimine doğrudan etki eden bir faktördür. Gerektiği şekilde örgütlendiklerinde ve odaklandıklarında, toplumsal çıkarları koruyacak çözümleri sağlayabileceklerdir.
Tabi bu noktada, Sendikalara büyük görevler düşmektedir. Öncelikle, mevcut kurumsal
yapıların gelişmelere ayak uydurma esneklik ve birikiminden yoksun olmaması gerekmektedir. Zira, bakıldığında, sendikal örgütlenemeye en çok ihtiyaç duyan, en kötü şartlarda
çalışmak zorunda bırakılan, güvence ve sosyal haklardan yoksun çalışanlar ile eğitim düzeyi
yüksek, teknoloji temelli yeni iş alanlarında çalışanlara sendikaların ulaşamadığı rahatlıkla
görülecektir. Giderek asıl işçilerin sayısına ulaşmakta olan taşeron çalışanlar ile telekomünikasyon alanında çalışanların sendikal örgütlenmenin dışında kalması bunun örneğidir.
Bu durum, Sendikaların tıkanmasına, giderek küçülmesine ve ekonomik güçlerini yitirmelerine yol açtığı gibi, toplumsal etki ve ağırlıklarının kaybolmasına da neden olmaktadır.
Aynı şekilde, gıda sanayinde son derece olumsuz çalışma koşullarının varlığına rağmen
sendikal örgütlenmenin yetersizliği dikkat çekicidir. Kasım 2012’de yasalaşan 6356 sayılı
Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile Sendikamızın dahil olduğu “gıda sanayi” iş
kolunda toplam 527 bin 153 kişi çalışmakta olup bu işçilerin sadece 67 bin 124’ü sendikalıdır. Mevcut durumun analizini yapan Sendikamız, bir yandan kamu işyerlerinde giderek
yaygınlaşan “alt işveren/taşeron” uygulamasına karşı mücadele ederken, diğer yandan da
sendikal örgütlenmenin bulunmadığı işyerlerinde örgütlenme çalışmalarını yürütmektedir.
2014 yılının, geleceğe emin adımlarla yürüyen Sendikamıza hayırlar getirmesi dileğiyle…
Saygılarımla,
başyazı
Sendikamız, bu mücadeleye hak ve adalet için çıkmıştır…
İşyerlerini var eden, üretim için varını yoğunu ortaya koyan, zor koşul ve şartlarda gece
gündüz çalışan işçiler, hak ettikleri emeğin karşılığını almalılardır. Aksi takdirde, toplumsal
dayanışma ve adalet duygusu büyük yaralar almaya devam edecektir. Sendikamız, başlamış
olduğu örgütlenme çalışmalarını, büyük bir dikkat ve titizlikle devam ettirecektir.
Biz Türkiye Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası olarak 2014 yılı hedefimizi, genişleme stratejisi üzerinden yapılandırarak, gıda sanayi işyerlerinde üretimi tesis eden çalışanları
arka plana atan ayrıştırıcı iklimin son bulacağının taahhüdünü veriyor, bugüne değin gerçekleştirdiğimiz şeker sektörüne ilişkin hakimiyet ve başarı alanımızı, ülkemizin en stratejik üretim potansiyelini barındıran gıda sektöründe de geliştireceğimize inanıyoruz.
içindekiler
9>
Haber
Şeker-İş Sendikası’ndan,
‘Merdivenaltı Yemek İmalatına’ Tepki
10 > Haber
ŞEKER-İŞ SENDİKASI ADINA
İMTİYAZ SAHİBİ
İsa GÖK
Genel Başkan
Şeker-İş Sendikası Başkanlar Kurulu
KKTC’de Gerçekleştirildi
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Hasan Basri GÜZEL
Editör
Önsel ÜNAL
Yönetim Yeri
Şeker-İş Sendikası Genel Merkezi
Karanfil Sk. No: 59
Bakanlıklar/ANKARA
Tel: 0.312 418 42 73-74
Faks: 0.312 425 92 58
www.sekeris.org.tr
[email protected]
Organizasyon ve Hazırlık
Aren Tanıtım Hizmetleri Tic.Ltd. Şti.
Dr. Mediha Eldem Sok. 38/15
Kızılay / ANKARA
Tel: (0.312) 430 70 81
www.arentanitim.com.tr
[email protected]
Baskı:
Aydoğdu Ofset Matbaacılık
Ambalaj San. ve Tic. Ltd. Şti.
İvedik Organize Sanayi Ağaç İşleri
Sitesi 21. Cad. 598 Sk. No: 20
Yenimahalle/ANKARA
Tel: 0.312 395 81 44
Faks: 0.312 395 81 45
www.aydogduofset.com
[email protected]
Baskı Tarihi: 08.01.2014
Yayın Türü: Yaygın süreli
Ücretsiz Dağıtılmaktadır.
(3 aylık dergi)
Şeker-İş Dergisi Basın Meslek İlkelerine Uyar
18 > Haber
Tüketicilerin Yüzde 80’i GDO’lu Gıdaya Karşı
Haber
< 22
Haber
< 23
10. Çalışma Meclisi Toplantısı
Yapıldı
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök:
“Özelleştirmeye Değil Yeni Bir Modele İhtiyacımız Var”
içindekiler
24 > Makale
Örgütlenmenin Gücü Tescil Edildi
30 >
34 >
Haber
Şekerin Geleceği Londra’da Konuşuldu
Makale
Avrupa Birliği İlerleme Raporu’ndan
Tarım ve Gıda Sektörü Değerlendirmeleri
Sağlık
Bu Sabunlara Kanmayın
Bakterilerden korunacağım derken kanser olmayın.
Prof. Dr. Rasim Küçükusta, “Antibakteriyel sözüne kanmayın; sabun alırken içeriğine bakın” dedi ve ekledi:
“Antibakteriyel, anneler için adeta sihirli bir kelime.
Bunlar sayesinde çocuklarını mikroplara karşı koruduklarını zannediyorlar,” diyen Prof. Dr. Rasim Küçükusta,
“Oysa bu ürünlerin günlük hayatta kullanılması düşündüğümüz kadar faydalı değil” dedi.
Hormon Bozuyor
Ev temizlik ürünlerinde, parfümlerde, kırtasiye malzemelerinde, hatta ilaçlarda, yiyeceklerde ve içeceklerimizde bulunan binlerce katkı maddesinin insan sağlığına
zararları olduğunu söyleyen Küçükusta, özellikle antibakteriel sabunların içinde bulunan ‘triklosan’ın kanserojen
madde içerdiğini ve hormon bozukluğuna neden olduğunu kaydetti. Triklosan içeren antibakteriyel sabun, deodorant gibi ürünlerin insan sağlığı üzerine pek çok olumsuz
etkileri olduğu idda eden Küçükusta, “Kanada Tıp Birliği
bu maddenin bakterilerde antibiyotik direncine yol açtığını ve triklosanın sudaki klor ile reaksiyona girmesiyle
kanser oluşumunu harekete geçirdiğini ortaya çıkarttı.
Antibakteriyel sözüne kanmayın; sabun, jel, diş macunu,
deodorant ve diğer benzeri ürünleri alırken triklosan bulunmayanları tercih edin” dedi.
Sağlığa
Zararları
8
şeker-iş dergisi •ocak 2014
Triklosan Nedir?
Triklosan, mikrop bulaşmasını önlemek veya azaltmak için özellikle antibakteriyel sabunlar, diş macunları,
deodorantlar, tıraş losyonları, kozmetikler ve başka pek
çok ürüne katılan bir maddedir. Son senelerde mutfak
aletleri, oyuncaklar, yatak takımları, çoraplar, elbiseler,
alışveriş torbaları, bilgisayar klavyeleri gibi ürünlerde de
yaygın olarak kullanılmaya başlandı.
Kaynak: Takvim
Antibakteriyel sabun, deodorant ve diş macunu
gibi bir çok ürünün içeriğinde bulunan triklosanın
zararları:
• Antibiyotik direncine yol açan triklosan, kloroform gibi sağlığa zararlı maddelerin oluşumuna
sebep oluyor.
• Triklosan sudaki serbest klorla birleşerek diklorofenol oluşumuna da yol açmakta; bu da ultraviyole ışınların etkisiyle dioksine dönüşmektedir.
Oluşan dioksin çok toksiktir ve hormonları bozucu etkisi de vardır.
• Triklosanla temasları fazla olan çocuklarda alerjilerin çok sık görüldüğü de pek çok araştırma ile
ortaya konmuştur.
• Bu madde kanserojen kloroform oluşumuna yol
açması, tiroit hormonlarını bozması ve çevre kirliliği yaratması gibi pek çok sağlık sorununa da
sebep oluyor.
Şeker Özel
Şeker-İş Sendikası’ndan,
‘Merdivenaltı Yemek İmalatına’ Tepki
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, merdivenaltı yemek imalatı konusunda uyarılarda bulundu.
Gök, sağlıklı yemek üretmenin yolunun, yasal mevzuata
uymaktan ve altyapı kalitesi yüksek yerlerde üretim yapmaktan geçtiğini ifade ederek, “Yemek hizmeti alınan işletmenin OHSAS İşçi Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi (ISO 18001), ISO 22000 Gıda Güvenliği Yönetim
Sistemi, ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi Belgesi, ISO
14001 Çevre Yönetim Sistemi Belgesine sahip olması
şarttır” dedi.
Bugün gıda sektörünün hemen her alanında olduğu
gibi, yemek sektöründe de, 5 bine yakın merdiven altı firmanın varlığı gıda güvenliği ve insan hayatı için büyük
tehlike arz ettiğinin altını çizen Gök, “Yasal düzenlemeler yoluyla standartlar yükseltilirken, giderek sayısı artan
merdivenaltı yemek üretim firmaları, halkın sağlığı ile
acımasızca oynamakta, günlük ticari kaygılar ile gıda güvenliği ve kamu sağlığını hiçe saymaktadır” diye konuştu.
Özellikle tulumba tatlısı için kızartılan yağları, tenekesi düşük fiyatlardan satın alan merdivenaltı imalat
yapan yemek firmaların ve tatlıcıların, bu yağı atık yağ
olarak görmeyerek, kar hırsı uğruna tekrar kızartma ve
diğer yemeklerde kullandığını belirten Gök, insan sağlığını hiçe sayarak düşük/kötü kalitede ürünleri kullanan
merdivenaltı yemek sektörüne yönelik gereken denetim-
ler yapılmadığı taktirde, kamu sağlığı açısından telafisi
mümkün olmayan sonuçların ortaya çıkmasının kaçınılmaz olduğunu belirtti.
İşin bir başka boyutunun ise ekonomiye olumsuz yansıması olarak değerlendiren Gök, “Devletin sağlık harcamalarının artmasına sebep olan rahatsızlıkların en önemli
nedenlerinden birisi de bu tür ruhsatsız, merdivenaltı
işletmelerdir. Bu işletmeler tarafından üretilen yemekleri
tüketen insanlar, çok değil, 5-10 yıl içinde sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalabilecek, belki de yedikleri ucuz
gıdanın bedelini hayatlarıyla ödeyeceklerdir” açıklamasında bulundu.
Gök, açıklamasında bu tür ruhsatsız işletmelerin varlığının, gıda güvenliği ve insan sağlığına önem ve değer vererek, işin layıkıyla yapan diğer yemek firmalarının önünde büyük engel teşkil ettiğinin altını çizerek, “Bu sebeple
insan hayatıyla oynayan bu tür işyerlerinin ve buralardan
hizmet satın alanların İl ve ilçelerdeki Tarım Müdürlüklerinin gıda kontrol şubeleri ile Sağlık Müdürlüklerinin
halk sağlığı şubeleri tarafından sıkı denetimlere tabi tutulması gerekmektedir. Hizmeti alınan kurumda tesise
giren her hammaddenin güvenliği ve Türk Gıda Kodeksi
Yönetmeliği’ne uygunluğunun denetimi mutlak surette
yapılmalıdır” şeklinde konuştu.
www.sekeris.org.tr
9
Şeker Özel
Şeker-İş Sendikası Başkanlar Kurulu
KKTC’de Gerçekleştirildi
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök:
“Yol Haritamız Belli,
Kararlı Adımlarla İlerliyoruz”
Şeker-İş Sendikası 2013 yılının son Şube
Başkanlar Kurulu toplantısını yavru vatan
KKTC’de gerçekleştirdi.
Kuzey Kıbrıs Cratos Otel’de gerçekleştirilen Başkanlar Kurulu Toplantısının programı çerçevesinde yapılan seminerde, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Vedat Bilgin
10
şeker-iş dergisi •ocak 2014
Sosyal Politika Sorunları, Gazi Üniversitesi
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aydın Başbuğ Toplu
İş İlişkileri ve Örgütlenme, Şeker-İş Sendikası Avukatlarından Gökhan Candoğan ise
sendikal örgütlenme, örgütlenmede işçi istatistikleri ve iş davaları konusunda bilgilendirmede bulundular.
Türkiye’nin hedef belirleyen değil,
bu hedefleri yaşama geçiren bir ülke
olması gerektiğini belirten Gök,
“Bu çerçevede de üretim yapımızın
taşıdığı özellikler gözetilerek,
üretimimizde ve ihracatımızda yerli
katkı payını arttırmak gerekmektedir.
“Avantajlarımızı belirleyelim”
Türkiye’nin üstünlük kuracağı alanları belirlemesi gerektiğine işaret eden Başkan Gök, sözlerine şöyle devam etti:
“Avantajlı olduğumuz alanlarda süreklilik kazandıracak politikaları reformlarla geliştirmemiz gerekmektedir.
Türkiye sahip olduğu gerek tarımsal potansiyeli gerekse de
sanayi toplumuna dönüşümdeki fırsatları iyi değerlendirmek suretiyle yaşanan gelişmelere kayıtsız kalmamalıdır.
İşte Türkiye’nin asıl sorunu budur. Geçtiğimiz günlerde
Avrupa Parlamentosu, AB Bakanlar Konseyi ve Avrupa
Komisyonun 2013 yılı sonrası Ortak Tarım Politikası’nda
reform yapma konusunda vardıkları anlaşma son derece
önemlidir. Bu anlaşma, gıda üretim zincirinde çiftçilerin
pozisyonunun güçlendirilmesi ve ortak tarım politikasının daha etkin ve şeffaf hale getirilmesi gibi geniş kapsamlı
değişikliklere yol açmaktadır. Bununla, Avrupa tarımının
piyasaya uyumunun daha da artırılması, çiftçilerin gıda
üretim zincirinde güvenilir katılımcı olmalarını sağlamak
üzere yeni kaynaklar tahsis edilmesi ve desteklenmesi sağlanacaktır. Dolayısıyla bu kararlar, gıda güvenliği sorunlarına, iklim değişikliğine, kırsal alanlardaki büyümeye ve
istihdama çözüm sağlayacaktır. Dahası AB yetkililerinin
dediği gibi; akılcı, sürdürülebilir ve daha kapsamlı bir büyüme, amaca ulaşmada kilit katkıyı sağlayacaktır.”
“Sendikacılıkta yeni bakış açılarına ihtiyaç var”
Başkan İsa Gök, tıpkı AB’de olduğu gibi Türkiye’nin
de ekonomik, politik ve çevresel açıdan sürdürülebilir ve
ayakları yere basan sağlam politikaları hayata geçirmesi
www.sekeris.org.tr
11
Şeker Özel
Başkanlar Kurulu’nun açılış konuşmasını Şeker-İş
Sendikası Genel Başkanı İsa Gök yaptı. Başkan Gök, kısa
zaman önce gerçekleşen Genel Kurulun ardından ilk Başkanlar Kurulu Toplantısını yaptıklarını hatırlatarak, toplantının yeni dönem çalışma hayatına, camiaya ve ülkemize hayırlı olmasını diledi.
Başkan Gök, konuşmasının ilk bölümünde dünya üzerinde yaşanan ekonomik darboğaza dikkat çekti.
ABD”deki krizi daha sonra Ortadoğu’da yaşanan olumsuz
gelişmelerin takip ettiğini belirten Başkan İsa Gök, sözkonusu gelişmelerin Türkiye’yi de olumsuz etkilediğini
kaydetti. Türkiye’nin dış politikasında istenmeyen gelişmeler yaşandığına işaret eden Başkan İsa Gök, ekonomik
krizin etkilerinin de tüm bu gelişmelere tuz biber ektiğini
ifade etti. Gök, “ILO’nun beklentilerine göre dünya çapında istihdam arayışında olanların sayısı, önümüzdeki
beş yıl içinde 210 milyonun üzerine çıkacaktır. Bu çerçevede, genç işsizliğinin, tavan yaptığı Avrupa Birliği ülkelerindeki sosyo-ekonomik entegrasyonu olumsuz yönde
etkileyebileceği öngörülmektedir” dedi.
Dünya ekonomisinde bu gelişmeler yaşanırken, ülkemizde de istihdam anlamında durumun pek iç açıcı olmadığına değinen Gök, “Yüzde 20’lere ulaşan seviyesiyle
genç işsizliği, ürkütücü bir görünüm ortaya koymakta,
yüksek enflasyondan kayıt dışılığa, yoksulluktan çarpık
kentleşmeye değin uzanan yapısal sorunlarımız varlığını korumaktadır. İhracatımızın ithalatı karşılama oranı
gerilerken, dış açığımız ve cari açığımız artmaya devam
etmektedir. Büyümemizde gerileme yaşanırken, istihdam
sorunumuz giderek artmakta ve ihracat olanaklarımız giderek daralmaktadır” diye konuştu.
Türkiye’nin hedef belirleyen değil, bu hedefleri yaşama geçiren bir ülke olması gerektiğini de belirten Gök,
“Bu çerçevede de üretim yapımızın taşıdığı özellikler gözetilerek, üretimimizde ve ihracatımızda yerli katkı payını
arttırmak gerekmektedir. Hatta dünya pazarında rekabet
şansı güçlü olan sanayi üretimimizin milli markalar oluşturma kapasitesini kullanmak, ülkemiz kalkınma sürecine
büyük oranlı bir ivme kazandıracaktır” şeklinde konuştu.
Şeker Özel
gerektiğine işaret ederek, toplum yararına hareket sendikacılığı anlayışıyla, yeni bakış açıları oluşturulması gerektiğini vurguladı. Başkan Gök, şöyle konuştu:
“Ülkemizin vakit kaybetmeksizin katma değeri yüksek üretim alanlarına yönelmesi sağlanmalıdır ki bizlerin,
sosyo-ekonomik kalkınmanın bu kritik evresinde özelleştirme programlarıyla “sanayisizleşme” lüksümüz yoktur.
Bu bilinç ve inançtır ki, Türk Pancar şekeri sektöründe
yeni bir yapılanma modeli için hazırlığa girişmemizi zorunlu kılmıştır. Bu eksende sürdürdüğümüz çalışmalarımız, sadece niceliksel anlamda değil, taşıdığı niteliksel
kazanımlarla da toplum yararına hareket sendikacılığı
anlayışını benimseyen Şeker-İş’i topluma mal etmeyi başarmıştır. Zira, Türk Şeker Endüstrisi, sadece ülkenin
şeker ihtiyacını karşılayan bir kuruluştan ibaret değildir.
Bugün ne yazıktır ki gerek Özelleştirme İdaresi gerekse de
Şeker Kurumu tarafından gerçekdışı iddialara hapsedilen
pancar şekeri sektörü, karanlık bir geleceğe hazırlanmaktadır. Türkiye Şeker fabrikaları verilen yargı kararlarını
arkasına almasına rağmen, özelleştirme sürecinin zaman
zaman gündeme gelmesi ve NBŞ sektöründe kar güdü-
Dünyada NBŞ’nin en fazla tüketildiği ülkenin ABD olduğunu hatırlatan Şeker-İş
Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, bu ülkede son 35 yılda sadece fruktozca zengin
mısır şurubu tüketiminin kişi başına yılda 200 gramdan 34 kg’a kadar
yükseldiğini kaydetti.
12
şeker-iş dergisi •ocak 2014
süyle hareket eden 3-5 imalatçı firmanın rantı uğruna, nişasta bazlı şeker kotalarının her yıl arttırılmasına yönelik
çabanın devam etmesiyle, ülkemiz için yeterli olamayan,
özelleştirilmeye mahkum bir kuruluş yaftasını sırtlamış
durumdadır.”
“Türkiye yanlış bir hedefe yönlendiriliyor”
Avrupa Birliği ülkelerinde pancar üreticilerinin yüzde
70’lere varan bir hakimiyetinin olduğunu da hatırlatan
Başkan İsa Gök, sözlerine şöyle devam etti:
“Türkiye’deki şeker fabrikalarının yapılandırılması
bakımından atılacak adımlar önemli bir referans konusu
kabul edilmelidir. Çünkü sektörün kamu, şeker çalışanı ve
şeker pancar üreticisini içeren bir model ile yapılandırılması, şeker fabrikalarının tamamının üretim süreci içerisinde kalmasını sağlayacak tek yoldur. Ülkemiz tarım sektöründe, gıda güvenliği ve güvenirliliğinin sağlanması ile
doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımının gözetilmesi, Türkiye’deki yapısal dönüşümün sağlanmasına hız kazandıracaktır. Bugün AB ülkeleri, şeker pancarı tarımı ve
şeker sanayi sektörünün stratejik bir sektör olduğunu tescillemiş, tarıma yönelik uygulanacak politika kapsamında en az 10 yıl daha şeker pancarını desteklemeye devam
edeceğini bildirmiştir. Dünyanın dev markaları ise pancar
şekeri üretimine yönelmiştir. Hammaddesi şeker pancarı olan yatırım alanlarını genişletmiştir. Ülkemiz ise son
derece yanlış bir hedefe yönlenmiş durumdadır. Altını
“NBŞ üretimi şeker piyasasını baltalıyor”
Dünyada NBŞ’nin en fazla tüketildiği ülkenin ABD
olduğunu hatırlatan Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa
Gök, bu ülkede son 35 yılda sadece fruktozca zengin mısır şurubu tüketiminin kişi başına yılda 200 gramdan 34
kg’a kadar yükseldiğini kaydetti. Sözkonusu oranlara bağlı olarak obezite hastalarının en fazla olduğu ülkenin yine
ABD olduğunun altını çizen Başkan Gök, NBŞ’yi en az
tüketen ülkelerin ise AB ülkeleri olduğunu belirtti. “Peki
Türkiye bu fotoğrafın neresinde durmaktadır?” sorusunu
soran Başkan Gök, konuşmasına şöyle devam etti:
“Ülkemizde her yıl artırılan NBŞ kota oranlarıyla
2000’li yılların başından itibaren her yıl 500 bin tonu bulan NBŞ üretimi, şeker piyasasındaki güç dengesini baltalamaya devam etmektedir. Son olarak ise NBŞ kotası,
yine Şeker Kurulu’nun gerçeği yansıtmayan gerek rapor
gerekse de icra ettikleri sunumlar aracılığıyla 2012/2013
pazarlama yılına ilişkin olarak Bakanlar Kurulu’nun aldığı
karar ile yüzde 38 oranında arttırılmıştır. Akabinde yapılan değerlendirmeler çerçevesinde hukuk yine doğru tecelli etmiş ve yürütmeyi durdurma kararı alınmıştır. Dün
olduğu gibi bugün de, elde ettiğimiz bu başarılar, gerek
hukuki gerekse de fiili çalışmalarımızla perçinlenmeye
devam edecektir. Çalışmalarımızın ne denli ülkemiz gerçeklerine uygun ve başarılı olduğu noktasında dikkatinizi
bir hususa çekmek isterim. Türkiye Şeker Fabrikaları’nın
özelleştirilmesi sürecinde ÖYK tarafından verilen iptal
kararının üzerinden bildiğiniz üzere yaklaşık 1 yıl geçmiştir. Ve bu zaman zarfında, Türk şekerinin kamu, üretici ve
çalışan bazlı bir üretim modeliyle ele alınması gerektiği,
gerek basın-yayın organları vasıtasıyla gerekse de bürokratlarımız aracılığıyla defalarca kez beyan edilmiştir. Son
olarak ise, Pankobirlik tarafından şeker özelleştirmesine
yönelik üretici bazlı çözüm odaklı bir raporun hazırlandığı da bildirilmiştir. Bu demektir ki geldiğimiz noktada
Şeker-İş, ülkemizin yegane kuruluşunun geleceğini belirleyen yol haritasını hafızalara kazımayı başarmıştır.”
“Yol haritamız belli”
Başkan İsa Gök, Şeker-İş Sendikası’nın gözleri kapalı
bir sendika olmadığını da belirterek, nedenleri sorgulayan
yapısıyla yol haritası belli olan bir anlayışı temsil ettiğini
vurguladı. Gök, şöyle konuştu:
www.sekeris.org.tr
13
Şeker Özel
çizmek isterim ki, NBŞ sektörüne kıyasen, gerek yarattığı
istihdam gerekse de katma değer açısından mukayeseli üstünlüğe sahip olan pancar şekeri sektörü, ‘üretimimizden
gelen değeri, tekrar ülkemize kazandırma’ misyonunu son
derece hakkıyla yerine getirmektedir. Üstüne üstlük, Avrupa Birliği’nde pancardan şeker üreten ülkelerle hemen
hemen aynı düzeyde şeker satış fiyatına sahip olan ülkemizde dünyanın en pahalı nişasta bazlı şekerinin tüketiliyor olması da son derece manidar diğer bir husustur.”
Şeker Özel
“Şeker-İş olarak, özellikle ülkemizin sosyal politikalarını destekleyen sosyal amaçlı şeker fabrikalarımızın
bacalarının tütmesi gerektiğini her platformda anlatmaya
devam edecek, yürüttüğümüz mücadelenin zarar görmesine izin vermeyeceğiz. Çalışmaya devam edeceğiz, daha
güçlü bir Şeker-İş için birliğimizden ve bütünlüğümüzden ödün vermeyeceğiz. Bununla beraber, önümüzde
Şeker-İş’in geleceğini belirleyecek olan bir süreç var. 7
Kasım’da hayata geçen Sendikaya üye olma ve istifa etmede noter şartının kalkmasıyla, e-devlet üzerinden üye
kayıt ve istifa sistemine geçilmesi, işkolumuzda rekabete
ve müdahaleye açık, sendikal mücadelenin arttığı son derece kritik bir dönemin sayfasını aralamıştır. Bu bağlamda
ilk işimiz artık gıda işkoluna yoğunlaşmaktır. Sendikalaşma mücadelesi, sendikal mücadelenin ilk adımıdır ve bu
adım doğru atıldığı takdirde sonraki adımlar da o ölçüde
sağlam olacaktır. Unutmayalım ki sendikal mücadele, çalışanların birleşerek verdikleri bir mücadeledir. Bu nedenle de, E-devlet üzerinden birer birer üye olunurken dahi;
örgütlenmedeki esas amacın; işyerindeki tüm çalışanları
kapsayan ortak kararı, ortak mücadeleye dönüştürmek
olduğunu iyi bir şekilde aktarmalıyız. Şeker-İş, genel merkezi ve şubeleriyle var olabilmek için, ‘İşçinin ücretinin
alın teri kurumadan önce ödeyiniz’ anlayışıyla çalışanın
hakkını, çalışana verebilmek için ve ülkemizde örgütlü-
14
şeker-iş dergisi •ocak 2014
lük bilincinin oluşmasına katkı vermek için, örgütlenme
faaliyetlerine hız kesmeden var gücüyle devam edecektir.”
“Örgütlenmede başarılı olmalıyız”
“Şeker-İş olarak geçmişte şeker sektöründe yakaladığımız üstünlüğü, gıda sektöründe de başarabilir, sahip olduğumuz potansiyeli harekete geçirebiliriz,” diyen Başkan
İsa Gök, şöyle devam etti:
“Net olarak ifade etmekte fayda görüyorum, içinde
bulunduğumuz bu ortamda Şeker-İş’in örgütlülüğünü
arttırmaktan başka şansı yoktur. Nitekim bugün, gayri safi
yurtiçi hasıla içerisinde 280 milyar liraya yaklaşan payı ile
gıda sanayi, 50 bin işletmesi ve 500 bini aşan çalışanıyla
Türkiye’nin en büyük üretim sanayisi konumundadır. Bu
büyük okyanus içerisinde, ‘şeker sektörü’ bulunduğumuz
işkolunda yer alan 80 dolayındaki sektörden sadece biridir. Bu noktada, yeni bir bilgi birikimi ve yeni bir hafıza
oluşturmamız şarttır. Bu nedenle de, ülkemizin dört bir
yanında faaliyetlerini sürdüren şubelerimize düşen görev
oldukça büyüktür. Birinci aşamada, örgütlü bulunduğumuz işyerlerinde mevcut üyelerimizin örgütlülüğünü
güçlendirmeli, ikinci aşamada ise yeni işyerlerinde uygun
stratejiler oluşturarak, kararlılıkla somut hedefler belirlenmelidir. Diğer yandan da yürüttüğünüz örgütlenme
faaliyetleri, genel merkezimiz ile eşgüdümlü yapacağınız
çalışmalarla desteklenmelidir. Bu kapsamda, genel merke-
“Yeni yılı karşılamaya hazırlandığımız bugünlerde,
geçmiş dönemin izlerini taşıyan gelişim, dönüşüm ve
değişim rüzgarının etkilerini teneffüs etmeye devam
ediyoruz. Dünya ekonomisinin lideri Amerika’da yaşanan krizin etkileri halen silinemezken, genel siyasi
krizler de olumsuz şartları tetiklemektedir. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki sosyal gerilimler, 2014 gündeminin ilk sırasında yer alıyor. Arap Baharı sonrası
Suriye’de devam eden iç savaş, ülkede vaat ve umutların yerini, belirsizlik ve kutuplaşmanın aldığını ortaya
koyuyor. Bugünün Arap dünyası, yükselen gerilimlere
ev sahipliği yapmaya devam edeceğe benziyor.
Bundan iki yıl önce dünya; Mısır, Tunus ve Libya’da
er ya da geç, çoğulcu bir topluma geçiş olacağını ve demokrasinin kurumsallaşacağını, ekonominin gelişeceğini varsayıyordu. Yol çok engebeli olsa da, varılacak nokta
ufukta görünüyordu. O günlerden bu güne gelişen politik istikrarsızlıklar göz önüne alındığında artık çoğunluk, bu varsayımları sorgulamaya başlamış bulunuyor.
Bu gelişme sonucunda da hem bölgesel görünüm hem
de ulusal gidişatlar daha belirsiz bir hal alıyor.
AB ülkelerine bakıyoruz, işsizlik ve kemer sıkma
politikalarına karşı sürdürülen kitlesel eylemler, grevler, tepkiler devam ediyor. Avrupa Merkez Bankası’nın
uyguladığı politikaların yeniden gözden geçirilmesi
gerektiği öneriliyor. ABD ise, resmi borç tavanının limite ulaşmasına saatler kala ülkeyi temerrüt riskinden
kurtaracak kararlar alıyor. IMF ve Dünya Bankası devreye girerek, ABD kaynaklı gerçekleşecek bir ekonomik krizin başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere
tüm dünyayı etkileyeceği uyarısında bulunuyor.
Görülen odur ki, dünya ekonomisinin daha sağlıklı
bir görünüme kavuşması adına atılması gereken adımların ihtiyacı, halen varlığını korumaktadır.”
zimiz öncülüğünde başlatılan gerek örgütlenme gerekse
de taşeron işçilerimizi ilgilendiren çalışmaları, belirlenen
stratejinin önemli bir parçası olduğunu unutmayarak, son
derece titiz bir yaklaşımla sürdürmeliyiz.”
“AB direktifleri düşündürücü”
Bir yandan kıdem tartışmalarının, diğer yandan sayısı
1 milyonu aşan taşeron çalışan sorununun devam ettiğini
hatırlatan Başkan Gök, yapılacak düzenlenmelerin çalışma yaşantısını yeniden kurgulayacağını söyledi. Kıdem
Tazminatı Fonu kurulması, taşeronluk düzenlemesi, kiralık işçiliğin uygulamaya konulması, üretim siteminde
ise genişletilmiş kısmi zamanlı çalışma, evde çalışma, teleçalışma ve iş paylaşımı gibi yeni çalışma yöntemlerine yer
verilmesi konularının devletin Resmi Gazete’de yayımladığı resmi politikalarının içinde yer aldığını anlatan Gök,
şöyle konuştu:
“Buna ilave olarak önerdiği politikalar ve benimsediği
tedbirlerle işçi kesiminin şiddetli tepkilerini çeken ‘Ulusal
İstihdam Stratejisi’ de halen Yüksek Planlama Kurulu’nda
imza aşamasındadır. Tüm bu gelişmeler sendikaların, üyelerinin hak ve menfaatlerini koruyarak geliştirmesi için
önceden hazırlıklı olmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle de sendikalar, güçlü sendikal harekete sahip İsveç,
Norveç, Danimarka, Fransa ve Almanya gibi ülke uygulamalarını incelemeli ve bu bilgiler ışığında üretilen yeni
modelleri tartışmaya açmalıdır.
Geçtiğimiz Ekim ayında yayımlanan AB İlerleme
Raporu’nda da belirtildiği gibi geleceği doğru okumayı
gerektiren bir diğer neden de 60 dolayındaki AB direktifidir. Çünkü önümüzdeki 2-3 yıl içerisinde bu direktif
hükümleri ulusal mevzuatımıza yansıtılacaktır. Mevzuatımızda yapılmayı bekleyen değişikliklerle işçi haklarının
budanması kaçınılmazdır. Bunun en iyi örneği 4857 sayılı İş Kanunu’dur. Bu kanun hazırlanırken işveren kesiminin esnek çalışmaya ilişkin tüm taleplerine kanunda yer
verilmiştir.”
Başkan İsa Gök, AB Çalışma Süreleri Direktifinde yer
alan, Senelik iznin asgari 4 hafta olması, Telafi çalışması
dahil haftalık çalışma süresinin 48 saati aşmaması ve Senelik iznin işe girildiğinin ertesi günü bile kullanılması
konularının Kanuna konulmadığını hatırlattı.
Diğer yandan getirilmek istenen yeni çalışma biçimlerinin yanı sıra; AB Direktiflerindeki;
Tele-çalışma nedir? Ücretler nasıl belirlenecektir?
Evde çalışan bir kişinin çalışma saatleri nasıl kontrol edilecektir? Bu kişilere disiplin cezası verilebilecek midir, şayet
verilecekse ne gibi cezalar verilebilecektir? Evde yapılan
iş, iş sağlığı ve güvenliği riski taşıyor ise önlemleri kimler ve
nasıl alacaktır? İşle ilgili sırların mahremiyeti nasıl sağlanacaktır? Sendikal örgütlenme nasıl gerçekleştirilecektir? Bunun için de öncelikle sendikalar bir işverenin kimleri evde
çalıştırdığı veya kimlere tele-çalışma yaptırdığını nereden
ve nasıl bileceklerdir? gibi hususların ülkemizde hiçbir şekilde yasal düzenlemeye konu olmadığını da söyledi.
“Kararlı bir şekilde yolumuza devam edeceğiz”
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, sendika
olarak istekli ve kararlı bir şekilde yollarına devam edeceklerini vurgulayarak, konuşmasını şöyle tamamladı:
“Örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırarak mücadele yöntemlerini geliştirecek olan bizler; güven, mücadele ve kararlılık ekseninde önümüze koyduğumuz yeni
hedeflere ulaşırken taşıdığımız azmi her daim korumaya
devam edeceğiz. Hep birlikte, gıda sektörü üzerinden geleceğin yol haritasını çizeceğiz. 2014 yılının başarı, huzur
ve gelişimin güç bulacağı yarınların müjdecisi olmasını
temenni ederim.”
www.sekeris.org.tr
15
Şeker Özel
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök,
Türkiye dışında yaşanan gelişmelerle ilgili
olarak da çarpıcı değerlendirmelerde bulundu:
Şeker Özel
TÜRK-İŞ Başkanı Atalay:
“İşçi Merkezli Sendikal Anlayışla Hareket Edeceğiz”
Şeker-İş Sendikası tarafından yavru vatan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde gerçekleştirilen Şube Başkanları
toplantısında konuşan TÜRK-İŞ Başkanı Ergün Atalay,
sendikal mücadelenin her geçen gün daha da zorlaştığının bilincinde olduklarını vurgulayarak göreve geldikleri
ilk günden itibaren işçinin yanında olduklarını ve bundan sonra işçi merkezli, işçi tabanlı bir sendikal anlayışla
hareket edeceklerini söyledi. Kıdem Tazminatının işçi sınıfının olmazsa olmazı olduğunun altını çizen Atalay, bu
konuda taviz vermeyeceklerini kaydetti. Atalay, Nişasta
Bazlı Şekerler olarak bilinen NBŞ’lerin varlığını da ilk kez
Şeker-İş Sendikasıyla tanıdıklarını belirterek, özelleştirme
mücadelesinde her zaman Şeker-İş’in yanında olacaklarını
ifade etti.
Başkanlar Kurulu’ndan Kareler
16
şeker-iş dergisi •ocak 2014
Şeker Özel
www.sekeris.org.tr
17
Sağlık
Tüketicilerin Yüzde 80’i
GDO’lu Gıdaya Karşı
Ankara Üniversitesi tarafından 14 şehirde vatandaşların Genetiği Değiştirilmiş
Organizma (GDO) ile ilgili algılarını ölçmek amacıyla yapılan araştırmada ilginç
sonuçlara ulaşıldı.
Ankara Üniversitesi tarafından Ankara, İzmir, İstanbul, Bursa, Adana ve Antalya gibi 14 ilde “Tüketicilerin
GDO Algısı” konusunda araştırma yapıldı. “Genetiği
değiştirilmiş organizma tanımı size neyi ifade ediyor?”
sorusuna verilen cevapların başında yüzde 32,7 ile “doğal-organik olmayan” geldi, en ilginç yanıt ise yüzde 18,8
ile “dolapta büyüyen gıdalar” oldu. “GDO’lu ürünler
size neyi ifade ediyor?” sorusuna da katılımcıların yüzde
19.5’i “kanserojen gıdalar”, 2,9’u ise “çikolatalar” yanıtlarını verdi
Ankara Üniversitesi tarafından 14 şehirde vatandaşların Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) ile ilgili
algılarını ölçmek amacıyla yapılan araştırmada ilginç sonuçlara ulaşıldı. Katılımcıların yüzde 42,7’si “tüm gıda
maddelerinin GDO bileşeni içerdiğini” belirtti. “Genetiği değiştirilmiş organizma tanımı size neyi ifade ediyor?”
sorusuna yüzde 18,8 oranında “dolapta büyüyen gıdalar”
yanıtı verildi.
Üniversitenin ilgili bazı bölümlerince ortak hazırlanan ve kentli tüketicilerin genetiği değiştirilmiş gıdalarla
18
şeker-iş dergisi •ocak 2014
ilgili farkındalıklarının ölçülmesi hedeflenen araştırma,
Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Bursa, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kayseri, Kocaeli, Samsun, Tekirdağ,
Trabzon’da gerçekleştirildi.
Yüz yüze görüşülen bireylerin 51,3’ünü kadınların,
yüzde 48,7’sini erkeklerin oluşturduğu çalışmadaki katılımcıların yaş ortalaması 37,4 olarak belirlendi. Araştırmaya katılanların yüzde 84’ü GDO’lu gıdaları kullanmak
istemediğini, yüzde 7’si de kararsız olduğunu bildirdi.
GDO’lu ürünleri kullanmama nedenlerinde ilk sırada
yüzde 69 ile “şişmanlığa yol açması” gelirken bunu yüzde
18 ile “organik olmaması”, yüzde 9 ile “güvenilir olmaması” ve yüzde 6 ile “hormonlu ürünler olması” izledi.
Çalışmada, “GDO’lu ürünler size neyi ifade ediyor?”
sorusuna ise katılımcıların yüzde 34,5’i “bozulmuş ürünler”, yüzde 20’si “biyolojisiyle oynanmış ürün”, yüzde
19,5’i “kanserojen gıdalar” yanıtlarını verdi. Bu soruya
“güven duyulmayan, kötü, ilaçlı ürünler” ile “çikolatalar”
yanıtlarını verenlerin oranları ise yüzde 2,9 oldu.
Sağlık
“Dolapta büyüyen gıdalar”
Katılımcılara sorulan “Genetiği değiştirilmiş organizma
tanımı size neyi ifade ediyor?” sorusuna da ilkinde olduğu
gibi hiçbir pozitif yanıt alınamadı. Bu soruya verilen cevapların
başında yüzde 32,7 ile “doğal-organik olmayan” geldi. Bunu,
“mutasyona uğramış” (yüzde 25,3), “genetik modifiye ürünler
(yüzde 10,5) ve “modifiye tohum içeren ürünler” (yüzde 12,4)
takip etti. Bu soruya en ilginç yanıt ise “dolapta büyüyen gıdalar” oldu. Bu şekilde cevap verenlerin oranı yüzde 18,8 olurken
“ürünlerin hızlı büyümesi için yapılan işlem, daha çok ürün elde
etmek için yapılan işlem, kemik erimesine yol açması” diyenler
de çıktı.
GDO’lu olduğuna inanılan ürünler
“Hangi gıda maddelerinin genetiği değiştirilmiş organizma bileşen içerebileceği” hakkındaki görüşlerinin sorulduğu soruya katılımcıların yüzde 42,7’si tüm gıda maddelerini
gösterirken diğer gıda maddeleri şu şekilde sıralandı:
Meyve ve sebzeler % 42,2
Mısır ve ürünleri % 27,4
Soya ve soya ürünleri % 20,3
Süt ve süt ürünleri % 23,2
Hazır çorba, sos ve konserveler % 22,6
Salam ve sosis gibi işlenmiş et ürünleri
% 21,3
Bebek mamaları% 19,7
Atıştırmalık gıdalar, cips ve çerezler
% 18,6
Şekerleme, çikolata ve tatlandırıcılar
% 17,4
Kaynak: AA
www.sekeris.org.tr
19
Şeker Özel
Kadına Şiddet
Masaya Yatırıldı
‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Dayanışma Toplantısı’,
Uluslararası Dayanışma Günü olan 25 Kasım tarihinde
Ankara Sürmeli Otel’de gerçekleştirildi.
Toplantının açılış konuşmasını aynı zamanda ev sahibi de olan Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay yaptı. Atalay son günlerde yazılı ve görsel basında daha sık tanıklık
yaptığımız kadına şiddet olaylarının son derece üzücü ve
acil çözüm gerektiren bir konu olduğunu ifade etti. TİSK
Başkanı Tuğrul Kudatgobilik, İLO Türkiye Direktörü
Ümit Efendioğlu’nun da birer konuşma yaptığı toplantıya Başkent Üniversitesi’nden Prof Dr. Ayşe Akın, Avukat
Senay Ertem, Ankara 7. Aile Mahkemesi Hakimi Ömer
Uğur Gençcan da katıldılar.
Öfke kontrolü, şiddetin kadın üzerindeki etkisi ve uygulayanın psikolojik sorunlarına ilişkin sunumların yapıldığı toplantıya Şeker-İş Sendikasını temsilen Özel Kalem
Müdürü Aysun Konakoğlu, Ankara EMAF’dan Sema
Akyol, Genel Müdürlükten de Nadiye Kaya iştirak etti.
Türk-İş Başkanı Atalay
Konya Şeker Fabrikası’nda
Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay ve Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, Konya Şeker Fabrikasını
ziyaret ettiler.
Fabrikayı gezerek bilgi alan Başkan Ergün Atalay,
Konya Şeker Fabrikası’nın büyük bir verimlilikle hizmet
verdiğini belirterek, çalışmalarından ötürü katkı sağlayan
herkesi tebrik etti.
Başkan İsa Gök de, Konya Şeker’in hem bölge hem
de ülke kalkınmasına yadsınmayacak şekilde katkı sağladığının altını çizerek, bundan sonra da başarılı çizgisini
sürdüreceğini vurguladı.
Daha sonra fabrika yetkilileri ve çalışanlarla bir araya
gelen Atalay ve Gök, burada işçilerin beklentileri hakkında bilgi aldılar.
20
şeker-iş dergisi •ocak 2014
Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş’nin Genel Müdürvekili
Bülent Üzümcü ve beraberindeki heyet Şeker-İş Sendikası Genel Merkezi’ni ziyaret ettiler. Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, Genel Sekreter Fevzi Şengül, Genel
Mali Sekreter Eyyüp Şen, Genel Eğitim Sekreteri Hasan
Basri Güzel ve Genel Teşkilatlanma Sekreteri İlhan Özyurt tarafından karşılanan Bülent Üzümcü ve beraberindeki heyet, çeşitli konularda görüş alışverişi yaptılar. Sıcak bir atmosferde gerçekleşen görüşmede işçilerin genel
sorunları, beklentiler ve çözümleri üzerine fikir teatisinde
bulunuldu.
Türk-İş Başkanı Atalay:
Özelleştirme İşsizliği Körükledi
TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, demokratik haklarını kullanan
ve işlerinden, ekmeklerinden başka dertleri olmayan işçilere yönelik şiddetin
kabul edilemeyeceğini vurguladı. Atalay, Türkiye’de bugüne kadar yapılan
özelleştirmelerin, işsizliği ve yoksulluğu körüklediğini, enerji gibi stratejik
bir alanın, özel sektörün eline verilmesinin Türkiye ve bölge açısından sakıncalarını gerekçeleriyle ortaya koyduğunu vurguladı. Atalay, “Ancak tüm bunlara rağmen, özelleştirmeyi bir ekonomik kurtuluş reçetesi gibi görenler geri
adım atmamakta, özelleştirmenin ülkemize verdiği bütün zararlara rağmen,
bu konudaki ısrarını sürdürerek ülkemize, bölgemize ve emekçilerimize zarar
vermektedir” dedi.
www.sekeris.org.tr
21
Şeker Özel
Bülent Üzümcü Genel Merkezi
Ziyaret Etti
Şeker Özel
10. Çalışma Meclisi Toplantısı
Yapıldı
Çalışma hayatının güncel sorunlarının ele alındığı ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığınca düzenlenen 10. Çalışma Meclisi Toplantısı Ankara
Bilkent Otel’de yapıldı.
Toplantıda bir konuşma yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, demokratik haklar kadar çalışma hayatının sorunlarını çözüme kavuşturmak ve en
ileri hakları teslim etmek için ilk günden beri çalıştıklarını dile getirdi. 11 yılda 5 milyon kişiye istihdam oluşturduklarını anlatan Başbakan, artan nüfusa
rağmen işsizlik seviyesini en alt sınırda tutmaya gayret ettiklerini bildirdi. 11
yıl önce asgari ücretin 184 lira olduğunu hatırlatan Erdoğan, bugün bu rakamın 4,5 kat artışla 803 liraya çıkarıldığını ifade etti. Erdoğan son günlerin
sıklıkla tartışılan kıdem tazminatı konusunda ise tarafların kendi aralarında
anlaşmasının yeterli olacağını kaydetti. Erdoğan, “Bir işçi, bir gün dahi ça-
22
şeker-iş dergisi •ocak 2014
lışsa o onun kıdem hesabına girmeli.
Şimdi yeni hazırlık, inşallah hemen
onun ödemesini getiriyor. Dolayısıyla
bundan sonra 11 ay, 10 ay, 6 ay, mevsimlik yok. Kıdem sürekli çalışıyor”
diye konuştu.
Bakanlık Müsteşarı Fatih Acar’da
9 yıl aradan sonra bu kadar nitelikli
bir toplantının yapılmasını sevindirici
olarak yorumladı. Toplantının ardından çıkan sonuç bildirgesinin bağlayıcı olmadığını belirten Acar, “Ancak
bu bildirge bize yol gösterecek olan
bildirgedir” diye konuştu.
Çalışma Meclisi’nin Sonuç Bildirgesinde mevcut kıdem tazminatı
uygulamasında bazı işçi gruplarının
çeşitli yollarla bu haktan yoksun bırakıldığı ve sorunların çözümü için düzenlemeye gidilmesi zorunluluğunun
olduğu belirtildi.
Alt işverenlik, özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisi gibi
diğer konularında değerlendirildiği
toplantıya Şeker-İş Sendikası Genel
Başkanı İsa Gök, Şeker-İş Genel Sekreteri Fevzi Şengül de katıldılar.
“Özelleştirmeye Değil
Yeni Bir Modele İhtiyacımız Var”
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, Türkiye’de
şeker sektörünün yeniden yapılandırılması gerektiğinin
altını çizerek, “Sektörde, şeker işçisi, pancar üreticisi ve
devletin içinde bulunduğu bir model hayata geçirilirse
Türkiye, üretimde, istihdamda ve yerli katma değer üretiminde destanlar yazacaktır” dedi. Şeker fabrikalarının
‘sat-kurtul’ mantığı ile özelleştirilmesi durumunda ise
bundan Türkiye’nin zararlı çıkacağına dikkat çeken Gök,
sektörün de tamamen NBŞ yani tatlandırıcıların kontrolüne geçeceği uyarısında bulundu.
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, Genel Sekreter Fevzi Şengül, Genel Mali Sekreter Eyyup Şen, Genel
Eğitim Sekreteri Hasan Basri Güzel ve Genel Teşkilatlandırma Sekreteri İlhan Özyurt Milli Gazete Ankara Bürosunda kahvaltılı sohbet toplantısına katıldı. Özelleştirme
kapsamında bulunan şeker fabrikaları ile ilgili olarak önemli değerlendirmelerde bulunan Şeker-İş Sendikası Genel
Başkanı İsa Gök, Türkiye’nin tarımı başta olmak ekonomi,
istihdam, hayvancılık ve taşıma sektörüne önemli bir katma
değer sağlayan fabrikalar üzerinde kamuoyunda olumsuz
bir imaj oluşturulmaya çalışıldığını bildirdi. “Türkiye’de
şekeri pahalı tüketiyoruz”, “Şeker fabrikaları zarar ediyor”,
“Fabrikaların zararını Hazine karşılıyor”, “Fabrikalar özelleştirilirse şeker fiyatları ucuzlar” ve “Fabrikalar verimli
çalışmıyor” şeklinde gerçeği yansıtmayan ifadelerle fabrikalara yönelik olumsuz bir propaganda yürütüldüğünü bildiren Gök, bu propagandanın da Türkiye’nin şeker pancarı
üretiminden elini çekmesini isteyen lobiler tarafından yapıldığına dikkat çekti.
Şeker fabrikalarının özelleştirme kapsamında bulunmasından dolayı hiçbir şekilde teknolojik yenileme
yapılmadığını anımsatan Gök, pancara yapılan tarımsal
desteklerin de Avrupa’nın çok gerisinde olduğunu kaydetti. Buna rağmen Türkiye’de şekerin kesinlikle Almanya, İngiltere, Hollanda ve Polonya’dan pahalı olmadığını
vurgulayan Gök, “Bu gerçeklere rağmen ‘şekeri pahalı tüketiyoruz’ diyenler bu yolla fabrikaları günah keçisi yapmaya çalışıyorlar” dedi. Diğer yandan Türkiye’de üretime
yönelik fabrikaların yanında sosyal amaçlı kurulan ve bu
doğrultuda çalışan fabrikaların da bulunduğunun altını
çizen Gök, “Bunlar bir tarafa bırakılarak fabrikaların zarar ettiğini beyan etmenin haklı bir değerlendirme olmadığını düşünüyorum” diye konuştu.
Özelleştirme, Sektörü NBŞ’nin Kontrolüne Verir
Seker fabrikalarının bugünkü mantıkla özelleştirilmesi durumunda 25 şeker fabrikasının sadece 5-6 tanesinin
üretimini sürdüreceğine ve geriye kalan 18-19 fabrikanın kapanacağına işaret eden Gök, bu durumda ülkedeki pancar üretiminin büyük bir darbe yiyeceğini anlattı.
Ülkenin pancar üretiminden elini çekmesi durumunda
sektörün tamamen NBŞ yani tatlandırıcıların kontrolüne
geçeceğini dile getiren Gök, NBŞ’nin ise insan sağlığına
verdiği zararların ciddi bir şekilde tartışıldığını anımsattı. Şeker-İş Sendikası olarak sektördeki özelleştirmelere
kesinlikle çalışanlar açısından bakmadıklarını ifade eden
Gök, şunları kaydetti: “Türkiye ne kazanacak, ne kaybedecek? Sendika olarak biz buradan bakıyoruz. Onun için
Şeker-İş Sendikası olarak sektörün yeni bir yapılanma ile
yoluna devam etmesini savunuyoruz ve onun mücadelesini veriyoruz. Sektör, şeker
işçisi, pancar üreticisi ve
devletin içinde olduğu
bir yapıya kavuşturulursa
bundan Türkiye kazançlı
çıkacaktır”
www.sekeris.org.tr
23
Şeker Özel
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök:
Makale
Bal Küpü Şeker Fabrikasında Sendikal Örgütlenme
Nedeniyle İşten Çıkarılan Şeker İş Sendikası Üyeleri
Adına Açılan Davalarda İşe İade Kararı; Örgütlenmenin
Gücü Tescil Edildi
Gökhan CANDOĞAN
Avukat
Bal Küpü Şeker Fabrikasında Sendikal Örgütlenme
Nedeniyle İşten Çıkarılan Şeker İş Sendikası Üyeleri
Adına Açılan Davalarda İşe İade Kararı; Örgütlenmenin
Gücü Tescil Edildi
Temmuz 2013 istatistiklerine göre, Türkiye’de sendikal örgütlülük oranı %8,8 oranına gerilemiştir. Çalışan
sayısının 11 milyonu geçtiği ülkemizde sendikalı işçi sayısının 1 milyonun biraz üzerinde olması, ötesinde, toplu iş
sözleşmesi hakkından yararlanabilen işçi sayısının daha da
düşük olması, sendikal örgütlenme çalışmalarının yaşamsal önemini ortaya koyan bir veridir.
6356 sayılı yasa ile şeker iş kolundan gıda işe koluna
geçen Şeker İş Sendikası, örgütlenme çalışmalarına hız
vermiştir. Şeker İş Sendikası; üyesi işçilerin mevcut ve
geleceğe yönelik hak ve çıkarlarını korumak, şeker başta
olmak üzere gıda iş kolunda, örgütlenme hakkından yararlanamayan, henüz sendikalı olmamış işçileri Sendika
çatısı altında toplamak ve Toplu İş Sözleşmesi ile (TİS)
daha güvenceli bir çalışma ilişkisinden yararlandırmak
amacı doğrultusunda, örgütlenmeyi asli hedefi olarak belirlemiştir.
Bu çerçevede, 2012 yılında, şeker sektöründe sendikanın bulunmadığı nadir işyerlerinden olan Keskinkılıç
Gıda Sanayi ve Ticaret AŞ.ye ait Aksaray Şeker Fabrika-
24
şeker-iş dergisi •ocak 2014
sında (Bal Küpü Şeker Fabrikası) örgütlenme çalışmalarına başlanmış ve kısa sürede TİS yapmak için gerekli yeter
sayıya ulaşılmıştır. Üyeliklerin yapılmasının ardından da
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına yetki için başvuruda bulunulmuştur.
Başvuru sonrasında, örgütlenmenin varlığından ve
içeriğinden haberdar olan işveren, sendikal örgütlenme
faaliyetini engellemeye, üyeleri istifaya, üye olmayanları
da Sendikadan uzak durmaya zorlamaya başlamıştır. Sendikal örgütlenmeyi kırmaya dönük tüm hukuka aykırı
stratejileri uygulamaya koyan işveren, pek çok çalışanı,
değişik gerekçelerle işten çıkarmış, çalışmaya devam edenlerin çalışma koşullarını zorlaştırmış, bir kısım çalışanları
da istifaya zorlamıştır.
Şeker iş Sendikası, haksız bir şekilde işten çıkarılan işçilerin tamamı adına Aksaray İş Mahkemesinde işe iade
davaları açmıştır. 2012 yılında bu yana devam eden bu
davalarda, işten çıkarmaların sendikal örgütlenme nedeniyle gerçekleştiği tezi mahkemeye kabul ettirilmeye çalışılmıştır.
Nitekim; yetki için Bakanlığa başvuru yapılan
29.06.2012 tarihinde fabrikada çalışan 365 işçiden 209’u
sendika üyesi iken, 23.05.2013 tarihi itibariyle çalışan
274 işçinin sadece 37’si sendikalı üyesidir. Yani, işveren,
bu süreçte kayıt ve incelemelere göre 127 işçinin sendikaya üye olduğu, 112 işçinin sendika üyeliğinden istifa
ettiği, sendika üyesi olmadığı halde 39 işçinin de üye olan
işçiler gibi işveren tarafından temin edilen araçla notere
gönderilerek üyelikten istifa ettikleri, üyelikten istifa eden
işçilerden işten çıkarılan olmadığı anlaşılmıştır” diyerek,
sendikal nedenlere dayalı haksız/hukuka aykırı/kötü niyetli işlemleri örneklemiştir.
Tüm bu hususların ele alındığı yargılamalar sonucunda, Aksaray İş Mahkemesinin 25.12.2013 tarihli kararları
ile, iş akitlerinin feshine dair işveren işlemlerinin geçersizliği ile işçileri işe iadelerine hükmedilmiştir. Bunun yanında, fesihlerin sendikal nedenle yapılmış olması gözetilerek, işe başlatmama tazminatı bir yıllık ücret tutarında
belirlenmiştir.
6356 sayılı yasa ile, sendikal örgütlenme hakkının
kullanımını fiilen zorlaştıran uygulamaların önüne geçilmek istenmişse de, uygulamada işverenler, sahip oldukları
gücü olumsuz bir şekilde kullanarak temel insan haklarından olan örgütlenme hakkını işlevsiz kılmaya devam etmektedirler. İş akitleri eylül ayında feshedilen çalışanlarla
ilgili dava süreci Aralık 2013’de sonuçlanabilmiştir. Bu
arada, işveren, sendikanın yetkisine de itiraz etmiş, hukuki boşlukları kullanarak dava sürecini uzatmış ve hakkın
kullanılmasını engellemeye çalışmıştır.
Tüm bu hususlar, Sendikalar için hayatı önem taşıyan
örgütlenme çalışmalarının ciddi bir zaman, emek, özveri
ve mücadele gerektirdiğini göstermektedir. Demokrasinin temel taşlarından birisi olan sendikalar, sadece kendi
varlıkları için değil, tüm kurum ve kurallarıyla oturmuş
bir demokrasi için de mücadele etmektedirler. Üretimin
en önemli katma değerlerinden birisi olan çalışan haklarının tanınması, toplumsal barış için de vazgeçilmez önemdedir.
2014 yılının, Şeker İş Sendikası açısından, yeni örgütlenmelerle birlikte güçlenen bir sendikacılık mücadelesi
getirmesi dileğiyle..
www.sekeris.org.tr
25
Makale
bir yıllık bir süre içinde hem toplam çalışan sayısında ciddi bir azaltmaya gitmiş hem de işçilerin büyük bir çoğunluğunu sendikadan istifa etmeye zorlamıştır.
Sendikal örgütlenmenin en yoğun olduğu “meydan”
biriminde çalışanların sendikadan ayrılmaya yanaşmamaları üzerine, meydan biriminde çalışan sendikalı işçilerin
tümünün iş akdi feshedilirken, sendikadan istifa eden
meydan birimi çalışanları fabrikanın başka birimlerine
kaydırılarak çalıştırılmaya devam edilmiştir.
Fabrikada, sendikalı işçilerle sendikalı olmayan işçiler
veya sendikadan ayrılmayı kabul eden işçiler arasında yapılan ayrımcılık uygulamaları bunlarla sınırlı olmayıp, aylıklara yapılan artışlarda sendikalı işçilerle diğerleri arasında bariz bir ayrımcılık yapılmıştır. Sendikalı işçilere çok
düşük artış yapılırken, sendikalı olmayan veya işverenin
baskısı/isteği üzerine sendikadan ayrılmayı kabul eden işçilere yüksek artışlar yapılmıştır.
İşveren bu tasarrufları ile, sendikalı işçiler ile sendikalı olmayan işçiler arasında hukuka aykırı ayrımcılık yapmış, gerçek iradesinin sendikal örgütlenmeyi engellemek,
cezalandırmak olduğunu ortaya koymuştur. Yargıtay
22.Hukuk Dairesinin 14.02.2011 tarih ve 2010/8031 E.
2011/3223 K. sayılı kararında,
..Sendika özgürlüğü olarak belirtilen sendikaya üye
olma ve sendikal faaliyette bulunma hakkı, normatif dayanağını anılan hükümlerden almaktadır. Sendika özgürlüğü kavramı geniş bir kavram olup, işçinin sendika
kurma özgürlüğünü kapsadığı gibi, sendikaya üye olma,
üye olmama, üyelikten çekilme ve yasal sınırlar içinde
sendikal faaliyetlere katılma, sendikal örgütlenmede bulunma özgürlüğünü de içerir. İşverenin fesih hakkını işçinin sendikal hak ve özgürlüklerinden yararlanmasını
engellemek amacı ile kullanması fesih hakkının kötüye
kullanılmasının en önemli örneğidir. İşçinin Anayasa ve
yasadan kaynaklanan bu hakkını kullanması nedeni ile iş
sözleşmesinin feshedilmesi, sendikal sebeple fesih olarak
tanımlanmaktadır. Sendikal faaliyetlerde öncülük yapma
yanında, üyelikten sonraki süreçte, sendikanın yetki için
başvurması, işverenin sendikanın yetki almaması için bir
takım tedbirler alması, örneğin yeni işçi alması, sendika
üyeliklerinden istifa edenlerin çıkarılmaması, sendikanın
yetki almasının sonuçsuz bırakılması gibi olgular sendikal
sebep için örnek teşkil etmektedir.
Dosya içeriğine göre davalı işyerinde sendikal örgütlenmenin Nisan 2009 ayı başında başladığı, davacı ve bir
kısım işçilerin sendika üyeliği için evraklarını hazırladıkları ve sendikal örgütlenmede öncülük yaptıkları, bu
aşamada işverenin 14 ve 15.4.2009 tarihinde davacı dahil birkaç işçinin iş sözleşmesini “ekonomideki daralma
nedeni ile siparişlerin azalması ve üretimin düşmesinin
çalışan sayısında indirime gidilmesi” gerekçesi ile feshedildiği, takip eden süreçte 15 Nisan tarihinden sonra üye
olan sendika üyesi işçilerin işten çıkarıldığı, keza Eylül
2009 ayında da sendika üyesi olan bir kısım işçilerin iş
sözleşmeleri süresinin sona ermesi nedeni ile feshedildiği,
Şeker Özel
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök:
“Şeker Sektörü İşgal mi Edilmek
İsteniyor?”
Şeker-İş Sendikası Genel
Başkanı İsa Gök, son günlerde
şeker sektörüne ilişkin yazılı
ve sanal basında başlatılan
linç kampanyasına yönelik
bir basın açıklaması yaptı.
Gök’ün açıklaması şöyle:
26
şeker-iş dergisi •ocak 2014
Son günlerde yazılı basında Türkiye Şeker Fabrikalarının yüksek maliyet ve tam kapasite çalışamamaktan ötürü zarar eden bir kurum olduğu iddialarının yer aldığı bir
takım dayanağı olmayan, mesnetsiz haberlere muhatap
olmaktayız. Amacı sadece ve sadece Türk şeker sektörünü
baltalamak olan bu tür gerçek dışı ve “yönlendirici” haberler, şeker fabrikalarının 24 saat çalıştığı bir kampanya
döneminde, kamuoyunu ve siyasi çevreleri yanlış bilgilendirerek, ülkemizde pancardan elde edilen şeker üretimi ve
sanayisini yok etmeye yönelik küresel şeker kartelleri tarafından öteden beri sürdürülen karalama çalışmalarının
bir örneği olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu tür girişimler çileli Türk pancar üreticisi, işçisi ve
sektörden ekmek yiyen milyonlarca insana ihanetle eşdeğerdir. Ülkemizde pancar sektörünün, milli çıkarlarımıza
ters düşen uluslararası dayatmalarla çok uluslu şirketlerin
oluşturdukları tekeller aracılığıyla çökertilmeye çalışıldığı
artık gün gibi ortadadır. Türkiye’nin dünyanın 10. büyük
ekonomisi olma yolunda gayret gösterdiği bir dönemde
Türk Şeker Sektörü, tarladaki üreticisinden işçisine, ihra-
kımızın kafasını karıştırma gayreti içerisine giren Şeker Kurulu, dünyada en pahalı yüksek fruktozlu mısır
şurubunu (NBŞ) tüketen ülkenin, şeker tekellerinin
yüzde 300-400’lere varan oranla insaf dışı kâr ettiği
ülkenin Türkiye olmasına neden sessiz kalmaktadır?
Aralarında Almanya, Fransa, Hollanda İngiltere
gibi birçok Avrupa ülkesinin üyesi bulunduğu kısa adı
CAP olan Avrupa Ortak Tarım Reformu, şeker pancarını ve şeker sektörünü stratejik bir sektör olarak görerek en az 10 yıl daha destekleme kararı alırken, halleri
yukarıda aktarılan kurumların kılavuzluk görevini üstlendiği ülkemiz pancar tarımı ve şeker sektörünü kim
destekleyecek ve teşvik edecektir?
Bir taraftan ülkemiz ekonomisine 3 milyar dolar
katma değer sağlayan, binlerce hanenin ekmek kapısı
olan, nakliye sektöründe 25 milyon ton iş hacmi oluşturan, besicisinden kozmetik sektörüne, yakıt sektörüne kadar sınırsız imkanlar getiren, her şeyden önemlisi
gıda güvencesi, gelir sürekliliği ile stratejik bir sektör
olan pancar sektörü, diğer yanda ise birkaç küresel şirketin ring kenarındaki bir koltuktan yönettiği NBŞ
sektörü. 21. Yüzyılın yıldız ülkesi olmaya aday Türkiye, potansiyelini yanlış tercihlerle yok etmemelidir.
Mazeret değil, marifet üretmenin yolu; modelden modele geçiş değil, ülke ve dünya gerçekleriyle örtüşen kamu-çalışan ve üretici işbirliğiyle sektörün yeniden şahlandırılmasıdır. Şeker-İş Sendikası, sorumlu toplumsal
sendikacılık anlayışı çerçevesinde, gerçekleri söylemeye ve takip etmeye devam edecektir. Şeker-İş Sendikası
varoldukça gerçekler karartılamayacak, Şeker İş Sendikası varoldukça yalanlar çoğaltılamayacaktır.
Kamuoyuna saygıyla duyururuz…
www.sekeris.org.tr
Şeker Özel
catçıdan taşıyıcısı ve besicisine kadar birçok sektörü
desteklerken, ülkemizin gelişmesinden ve kalkınmasından rahatsızlık duyan ve yattığı yerden kasasını
doldurma hevesindeki bazı çevreler şeker sektörünü
önemsiz ve etkisiz göstererek başta hükümet üyeleri ve
Sayın Başbakan olmak üzere halkımızı ve bu sektörden ekmek yiyen milyonlarca insanı hafife almakta ve
küçümsemektedir.
Üretimden çok satışla ilgilenen ve şeker sektöründeki gelişmelerden bihaber olan Özelleştirme İdaresi
ise küresel lobilerle omuz omuza vererek ekmeğini
yediği topluma sırt çevirmiştir. TÜRKŞEKER, yıllardan bu yana Özelleştirme İdaresi’nin kötü yönetiminin bir sonucu olarak hak ettiği konuma bir türlü
ulaşamadığı gibi Şirket ve çalışanlar sürekli olarak
demoralize edilmek istenmektedir. İllüzyonist olmaya
gerek yoktur. Amacı üretmek değil bir an önce ve ne
pahasına olursa olsun satmak olan bir kurum yönetiminde TÜRKŞEKER’in başarıya ulaşma şansı yoktur.
Şeker sektöründe, ne yazık ki, bilenlerin üzülerek
seyretmek zorunda bırakıldığı, oyun içinde oyun sergilenmektedir. TÜRKŞEKER’i taşıyamayan Özelleştirme İdaresine, sektörü anlamaktan uzak Şeker Kurulu üyeleri de eklendiğinde, durumun vehameti ortaya
çıkmaktadır. Gerçek dışı bilgi ve yorumlara dayalı
raporlarla Şeker Kanunu’nda olumsuz değişikliklerin
peşine düşen, varlığını borçlu olduğu sektörün gerçek
temsilcilerini dışlamaya yönelik girişimlerde bulunan
Kurul, Türk şeker camiasının gözünde anlam ve değerini yitirmiştir. Görülen o ki Türk Şeker Sektörü dört
bir taraftan işgal edilerek imha edilmek istenmektedir.
Bu arada, sormak istiyoruz;
Şeker fabrikalarının bütçeye yük olduğu, şekerin
yüksek fiyatlarla tüketiciye sunulduğu iddiasıyla hal-
27
Makale
Çalışma Hayatında Kadın
Aysun KONAKOĞLU
Özel Kalem Müdürü
21. yüzyıl dünya ve ülkemiz için bir çok alanda
farklılıkların yaşandığı bir yüzyıl olmuştur. Bulunduğumuz
coğrafyada hızla esen değişim rüzgarlarıyla birlikte
yeni bir dünya düzenine doğru ilerlemekteyiz. Bu süreç
hiç şüphesiz en çok kadınları ve çocukları etkilemiştir.
Yaşadığımız zaman diliminde kadınlar, çalışma yaşamı
başta olmak üzere hayatın tüm alanlarında yer almaya
başlamıştır. Bu noktada kadınların korunduğu, hak ve
özgürlüklerinin kısıtlanmadığı, sosyo-ekonomik açıdan
kendilerini güvende hissettiği kuvvetli yeni bir düzene
ihtiyaç vardır.
28
şeker-iş dergisi •ocak 2014
Kadınının toplum içerisindeki yeri ve önemi
azımsanmayacak kadar büyüktür. Kadınlar tarihsel süreç
içinde, her dönem koşul ve niteliklere göre değişen biçim
ve konumlarda çeşitli ekonomik faaliyetlere katılmışlardır.
Ancak kadınlar gerçek anlamda ilk kez sanayi devrimi ile
birlikte ücretli olarak ve işçi statüsünde çalışma hayatı
içinde yer alabilmiştir. Türkiye’de ise kadınların tarım
ve ev dışındaki çalışma hayatına girmesi 20.Yüzyılın
başlarında yaşanan savaşlar nedeniyle erkeklerin azalan
işgücü oranını desteklemek zorunluluğu ile başlamıştır.
Ülkemizde dünya eğiliminin tersine 1950 yılından
başlayarak 2004 yılına kadar kadınların işgücüne katılım
oranları sürekli düşüş göstermiştir. 2004 yılı ile başlayan
kırılma noktası sonrası bu ivme değişmiş, kadınların iş
hayatına katılımında artış görülmeye başlanmıştır. 2004
yılında yüzde 25,4 olan kadın işgücü oranı, 2010 yılında
yüzde 27,6’ya, 2012 yılında ise yüzde 29,5’e yükselmiştir.
Ancak, kadınların çalışma hayatında daha fazla yer
almaları, kadın istihdamının arttırılması ve iş gücüne
katılımlarının sağlanması için yapısal uygulamalara halen
gerek duyulmaktadır.
Makale
Kadının çalışma hayatına bağımsız bir şekilde
girmesini sağlayan en önemli anahtar eğitimdir.
Kadınların yeterli düzeyde eğitim oranına
ulaşamaması, iş yaşamında sosyal güvencesiz, düşük statü
ve gelirli işlerde çalışmak zorunda kalmalarına neden
olmaktadır. Bunun yanında toplumda kadına biçilen
roller ve etrafında şekillenen aile ve sosyal ortam kadının
işgücüne katılmasını etkilemektedir.
Özellikle ülkemizde geleneksel olan ataerkil toplum yapısının kadınların üzerine kurduğu baskı eğitim
almalarını zorlaştırırken, cinsiyet tercihi nedeniyle çalışma
hayatına geçişlerini sınırlamaktadır. Anayasa başta olmak
üzere gerek ulusal mevzuat gerekse ülkemizin imzaladığı
uluslar arası sözleşmeler kadın erkek ayrımcılığını yasaklasa da uygulamada cinsiyet tercihine yönelik yaptırımlar
maalesef halen devam etmektedir.
Bu eşitsizlikler toplumsal ve kültürel olarak üretilen
güç ilişkilerinin yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sözkonusu etkileşim, kadınların iş gücüne katılımını
engellemekte, daha da önemlisi pozitif ayrımcılığa neden
olmaktadır.
Kırsal alanda faal olan ve iş gücüne dahil edilen
kadınlar büyük şehirlere göç ettiklerinde ise yeterli eğitim
ve mesleki bilgi- beceriye sahip olmaması nedeniyle iş
gücüne katılmamakta ve büyük oranda ev hanımı olarak
kalmaktadır. Bunun yanında kadınlar çalışma hayatında
erkeklere nazaran daha fazla kayıt dışı çalışmaktadır.
Düşük ücret, sosyo-kültürel engeller, cinsiyet ayrımı,
çocuk ve yaşlı bakımı gibi kamusal destek ve hizmetlerin
azlığı kadının bireysel düzeyde çözmesi gereken problemler olarak dikkat çekmektedir. Bu durum, kadının
geleceğe yönelik beklentilerini azaltarak iş gücüne katılım
oranını düşürmektedir.
Türkiye’de 1963 yılında başlayan Planlı Kalkınma
Döneminde kadınlara yönelik düzenlemelere çok fazla
rastlanmamaktadır. 1990-1994 yıllarını kapsayan Altıncı
Beş Yıllık Kalkınma Planında ilk kez toplumsal cinsiyet
eşitliği ve kadınlarla ilgili politikalar ayrı başlık altında
yer almıştır. Yapılan değişiklikler ve uygulamalar, kadın
istihdamına yönelik artış sağlamasına rağmen çalışma
hayatında bir iyileşme getirmemiştir. Günümüzde ise
2014-2018 dönemini kapsayan 10. Kalkınma Planına
bakıldığında, başta gençler ve kadınlar olmak üzere iş
gücüne katılım ve istihdamın arttırılması, kadınların karar alma mekanizmalarında daha fazla yer almaları, eğitim
ve beceri düzeylerinin yükseltilmesi, aile ve iş yaşamının
uyumlaştırılması, kreş ve çocuk bakımı hizmetlerinin
yaygılaştırılması gibi hedefler belirlenmiştir. Bunların
yanı sıra kadınların işgücüne katılım oranının yüzde 34,9
yükseltilmesi de amaçlanmaktadır.
Tüm bu hedefler belirlenirken, eşitliği ön planda tutan, kalkınma ve çağdaşlık önceliği bulunan bir yol haritası
eşliğinde hareket edilmesi zorunludur. Aksi durumda
sağlıklı ve modern bir toplumdan bahsetmek mümkün
değildir.
Kadınların çalışma hayatında daha fazla yer
almaları, kadın istihdamının arttırılması ve iş
gücüne katılımlarının sağlanması için yapısal
uygulamalara halen gerek duyulmaktadır.
Bu noktada, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, “Daha
esenlikle, daha dürüst olarak yürüteceğimiz yol vardır. Bu
yol, Türk kadınını çalışmamıza ortak yapmak, ilmî, ahlâkî, sosyal, ekonomik yaşamda erkeğin ortağı, arkadaşı,
yardımcısı ve destekleyicisi yapmak yoludur.” sözlerindeki
yaklaşımından çıkartılması gereken dersler vardır.
Ülkemizde sosyal sorumluluk algısının yerleşmesi
gerekmektedir.
Ülkemizde gerçekleştirilen yapısal değişikliklerin yanı
sıra kadınlar öncelikli olarak kendileri için görünür olmaya, çalışma hayatında kendilerini göstermeye sendikal
örgütlenme oranlarını arttırarak başlayabilirler. Türkiye’de
kadınların sendikal örgütlenme oranları oldukça düşüktür.
Oysa ki toplumsal yapı içerisinde güçlü bir sosyal taraf
olan sendikalar çalışanların yaşam standartlarının
korunması ve geliştirilmesinde, çalışma hayatında adalet
ve eşitliğin sağlanmasında ve ekonomik sosyal hakların
iyileştirilmesinde önemli bir etkendir. Sendikal üyelik
çalışma hayatında kadına koruma kalkanı oluşturmaktadır.
Daha yaşanası bir dünya ve çalışma hayatı için, kadınlarımız
sendikaların hayatlarını değiştirmelerine izin vermelidir.
Kaynak: çsgb.çalışmadünyasıdergisi
www.sekeris.org.tr
29
Şeker Özel
Şekerin Geleceği Londra’da
Konuşuldu
Uluslararası Şeker Örgütü (ISO)
ile Dünya Pancar ve Kamış Üreticileri
Birliği’nin (WABCG) istişare toplantısı İngiltere’nin başkenti Londra’da yapıldı. Toplantı sonunda gerçekleştirilen
WABCG’nin Genel Kurulu’nda Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, ittifakla yeniden yönetim kuruluna seçildi.
Beş kıta ve 87 ülkeden şeker sektörünün temsilcileri 25-28 Kasım tarihleri
arasında Londra’da gerçekleştirilen iki
büyük organizasyonda bir araya geldi, şekerin geleceğini konuştu. 3 gün boyunca
şeker sektörünün görüşüldüğü Londra’da,
ilk gün Uluslararası Şeker Örgütü (ISO)
ile Dünya Pancar ve Kamış Üreticileri
Birliği’nin (WABCG) istişare toplantısı yapıldı. Sektördeki mevcut durum ile
fırsat ve tehditlerin görüşüldüğü istişare
toplantısının ardından, WABCG’nin Genel Kurulu gerçekleştirildi. WABCG’nin
önümüzdeki 3 yıl için yeni yönetiminin
belirlendiği Genel Kurul’da Pankobirlik
Genel Başkanı Recep Konuk, Hollanda,
Fransa, ABD başta olmak üzere çok sayıda ülkenin üretici birlikleri tarafından
aday gösterildiği seçimde ittifakla yeniden Yönetim Kuruluna seçildi.
Organizasyonun ikinci ve üçüncü gününde ise şeker sektörünün tarımsal üretimden sanayisine kadar tüm aktörlerinin
bir araya geldiği ve 66 ülkeden yaklaşık
450 temsilcinin katıldığı Uluslararası
Şeker Örgütü (ISO) semineri gerçekleştirildi.
ISO Zirvesi’nde Londra’da sadece
şeker sektörünün değil, gıda sanayicilerinin, enerji devlerinin, finans dünyasının
da bu organizasyon vesilesiyle bir araya geldiğini belirten Pankobirlik Genel
Başkanı Recep Konuk, Konya Şeker’in 5
ana sektörde faal olduğunu ve enerjiden,
tohuma, kimya sanayinden gıdaya dünya
devleriyle istişare etme fırsatı buldukları-
30
şeker-iş dergisi •ocak 2014
nı vurguladı. “Faal olduğumuz sektörlerde dünya ile durumumuzu kıyasladık, onlarda olup bizde olmayanlar konusunda neler yapabileceğimizi
konuştuk” diyen Başkan Konuk, “Örneğin dondurulmuş parmak patates
konusunda tüketici baskısıyla gelişen ve Avrupa’da sadece 1-2 ülkede sanayi uygulaması aşamasına geçen üretim trendine hakim olduk. Bizim ham
yağ yatırımımızla da entegre olacak bu yeni mamul ürün tekniğini uygulamak için ilk adımları attık” dedi.
“Gelişmiş ülkeler şeker pancarına yatırım yapıyor”
Üç gün boyunca toplantılarda konuşmaların ve konuşmacıların seçtiği
konuların arasında şekerin direkt konuşulmadığını belirten Pankobirlik
Genel Başkanı Recep Konuk şöyle devam etti:
“3 günde 20’ye yakın sunum yapıldı, onlarca kişi soruları ve yorumlarıyla bu organizasyona katkı verdi. Bu 20 sunumda doğrudan şekerin konuşulduğu oturum sayısı bir elin parmaklarını, soru ve yorumlarıyla katkı
yapanlardan doğrudan şekeri, şeker pancarını ve kamışını konuşanların sayısı iki elin parmaklarını geçmedi. Ne konuşuldu, ağırlıklı olarak enerji ve
şeker ilişkisi konuşuldu, tüketim eğilimleri ve gelişen, değişen hassasiyetler
konuşuldu. Mesela ABD pazarında pancar ve kamış şekerine alternatif
olarak kullanılan tatlandırıcıların tüketici baskısı nedeniyle hızla gıda ve
içecek sanayinde kullanımının azaldığı belirtildi. Mesela artık ürün içeriklerinde tek bir sınıflama ile şeker yazılmasına müsaade edilmediği konuşuldu. Yani alternatif tatlandırıcıların pancar şekerini çağrıştıracak şekilde
genel bir ifadeyle mamul ürün ambalajına yazdıkları ‘şeker’ ibaresi artık
yeterli görülmüyor gelişmiş ülkelerde. Ne şekeri olduğunun da belirtilmesi isteniyor. Mesela pancar şekerinin alternatifi olarak gıda sanayine giren
şeker benzerlerinin modası gelişmiş ekonomilerde artık geçti. Tüketicinin
sağlık bedeli ödediği ve sadece sanayicisine kazandıran ucuz alternatif
tatlandırıcı dönemi şimdi gelişmiş ekonomilerde kapanıyor. Gıdada artık
“AB 2017’den sonra şeker kotalarını kaldıracak.”
Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, toplantıda
şeker pancarının öneminin bir kez daha net bir şekilde
açıkça ortaya çıktığını ifade ederek, sözlerine şöyle devam
etti:
“Biz şeker sektöründe ön sırada koşarız ve o ipi göğüsleriz. Pancara atıp tutanları Londra’daki toplantı ve
o toplantıda paylaşılan rakamlar, trendler bir kez daha
tekzip etti. Mesela AB 2017’den sonra şeker
kotalarını kaldıracak. İthalatçı olmak
için yapmıyor bunu, 10-15 yıl önceki
ihracatçı pozisyonuna tekrar gelmek
için yapıyor. Neyle yapacak pancar
ile yapacak. Bugün hektara şeker verimleri 11-12 ton. Konya Şeker’in
rakamları onlardan daha iyi. Bu
verimi onlar 2020’de 20 tona çıkarmanın planını yapmışlar. Biz
onlardan da iyi olabiliriz. Onlar
işletme ölçeğini sert rekabete hazırlıyor, bizim de önümüzde Özelleştirme gibi altın bir fırsat var. AB’nin paylaştığı rakamlar ortada. Resmin bütününe bakmak lazım.
2000’li yılların başında AB şeker reformunu gündeme getirdiğinde AB’nin pancar şekerinden çekilmeye hazırlandığı yorumları yapılmıştı. Bugünkü rakamlar o yorumları
tekzip etti. Bugün de 2017 konuşuluyor. Yine bir kare
üzerinden konuşuluyor. Resmin büyüğünü görmemiz lazım. AB üst sınırı belli olan iç pazarı hedeflemediği, dış
pazarlarda da etkin olacağı bir döneme adım atacağı için
kotaları kaldırıyor. Yani on sene önce pancar şekeri sektöründen vazgeçiyor denilen AB, 15 sene önceki dünyanın
büyük ihracatçısı konumuna yeniden ulaşmak için kotaları kaldırıyor. Tarımsal üretimde ve işletme ölçeğinde
verim problemini çözüp 17 yılda yaklaşık 100 milyon ton
büyüyecek dünya şeker pazarından daha çok pay almak
için kotaları kaldırıyor. Kendisini iç pazarla sınırlamadığı için kotaları kaldırıyor. Kamış şekeri ile rekabette AB
bir problem görmüyor, hatta diğer alternatif tatlandırıcılarla rekabette de 2020’de ulaşacağı verimlilik rakamları
çerçevesinde bir problem görmüyor. Bu rekabet gücünü
tescilleyen rakamlar da mevcut. Örneğin, kamış şekeri ile
rekabette ABD’nin güneyi, Brezilya’nın kuzeyinin önüne
geçmiş. Bunlar önemli veriler. Ancak daha da önemlisi
var. 2030 yılında, yani 17 sene sonra dünyadaki şeker talebinin 80 milyon ton ile 100 milyon ton arasında artacağı
tahmin ediliyor. Yani dünya pazarı yüzde 50’nin üzerinde
büyüyecek. Şeker hem gıda sektörünün, hem de enerji
sektörünün büyüyen talebine cevap vermeye çalışacak. İç
pazarı büyütmeye ve o pazarın dışındaki fırsatları ıskalamamaya çalışanlara çelme takmaya çalışmamak kaydıyla
istenilen seviyeye ulaşabiliriz. Türkiye, enerjinin de merkezine oturacak şeker sektörüne iç pazar penceresinden
bakamaz, bakmamalı. Fotoğrafın bütününe bakmalıyız,
bakabilmeliyiz. Ortada 17 senede 100 milyon ton büyüyecek bir pazar var. Bu trend ortadayken Türkiye’nin
tereddüt etmeyeceği tek konu pancar üretiminin ve şeker fabrikalarının üretime devamıdır. Bizim tarihi yükümlüğümüz 100 milyon ton büyüyecek pazardan
pancar üreticisine, ülkemiz çiftçisine ve ülkemiz
ekonominse alabildiğimiz kadar büyük pay
almaktır.”
www.sekeris.org.tr
31
Şeker Özel
başka eğilimler güçleniyor. Dünya hem ağız tadını korumak istiyor, hem de o tadın yani şekerin kaynağının sağlık için tehdit oluşturmasını istemiyor. Tüketici, hem ağız
tadı hem de sağlıklı gıda için doğal şekeri yani pancar ve
kamış şekerini teminat olarak görüyor. Gelişmiş ekonomiler şeker pancarı ve kamışını sadece güvenilir gıda için
teminat olarak görmekle kalmıyor, şeker pancarı ve kamışına dünyanın geleceği için de büyük yatırım yapıyorlar.
Çevre sorunlarının çözümünden enerji arzına kadar şeker
sektörünü bir çıkış yolu olarak görüyorlar. Mesela, biyoyakıtların artan pazar payı ve kullanımı artık kimse için,
ülkemiz için de yeni bir şey değil. Şimdi gelişmiş ekonomiler, hatta büyük petrol üretici ülkeler bile şekeri fosil
kaynaklar yerine ikame edecek çözümlere yoğunlaşmış
durumda. Sadece ulaştırma yakıtı olarak görmüyor gelişmiş ekonomiler şekeri. Elektrik olarak da görüyor, plastik
olarak da görüyor. Mesela, dünya enerji devlerinin şekere
ilgisi artarak sürüyor, dev markalar gıda ambalajlarında
hammaddesi şeker olan biyoplastik ambalajları refah seviyesi yüksek ülkelerin pazarlarında kullanmaya başladı.
Sadece gıda sanayi değil çeşitli firmalar otomotiv sanayinde, elektronik sanayinde, şampuan şişelerinde biyoplastik kullanmaya başladı. Bunu niçin yapıyor dünya; birincisi pancarın ve kamışın rekabetçi bir ürün olduğunu,
bu ürünlerin rekabetçi yapısının güçlendirilebileceğini,
hatta petrolle bile rekabet edebileceğine inanıyorlar. Bu
rekabeti sadece fiyat maliyeti ile de değerlendirmiyorlar,
dünya maliyetini de hesap ediyorlar. Yani çevre maliyeti,
sağlık maliyeti hesap ediliyor.”
Şeker Özel
Total ve BP’den
Şeker Pancarına Büyük Yatırım
Şeker sektörünün temsilcileri, finans kesimi ve enerji şirketlerinin
katılımıyla 25-28 Kasım tarihlerinde Londra’da gerçekleşen organizasyondan sektörümüze ilişkin ortaya konan tespitler dikkat çekmektedir.
Yapılan değerlendirmeler çerçevesinde çevre sorunlarının çözümünden
enerji arzına kadar şeker sektörü bir çıkış yolu olarak görülmekle birlikte
gelişmiş ekonomiler, hatta büyük petrol üreticisi ülkeler dahi şekeri fosil
kaynaklar yerine ikame edecek çözümlere yoğunlaşmış durumdadır. Şekeri
sadece ulaştırma yakıtı olarak değil; elektrik, plastik vs olarak da gören
dünya enerji devleri TOTAL ve BP’nin şekere olan ilgisi artarak sürmektedir. Biri aldığı şeker fabrikalarıyla biyorafineriye doğru önemli mesafe kaydetmiş, diğeri biyoplastik üretimi konusunda şekere yönelmiştir.
Kimisi biyogazda kimisi elektrik üretiminde şekeri bir çıkış kapısı olarak
görmektedir.
Dünyanın dev markaları, Coca-Cola, Pepsi, Heinz, Danone gibi
markalar gıda ambalajlarında hammaddesi şeker olan biyoplastik
ambalajları refah seviyesi yüksek ülkelerin pazarlarında kullanmaya
başlamıştır. Sadece gıda sanayi değil, Toyota, Nokia, P&G gibi firmalar
otomotiv sanayinde, elektronik sanayinde, şampuan şişelerinde biyoplastik kullanmaya başlamıştır. Bunun içindir ki, dünyada pancarın ve
kamışın rekabetçi bir ürün olduğunu, bu ürünlerin rekabetçi yapısının
güçlendirilebileceğini, hatta petrolle bile rekabet edebileceğine
inanılmaktadır. Bu rekabet sadece fiyat maliyeti ile değil, dünya maliyeti
(çevre+sağlık maliyeti) ile de hesap edilmelidir.
Görülen odur ki, Uluslar Arası Şeker Örgütü (ISO) İle Dünya Pancar
ve Kamış Üreticileri Birliği (WABCG) İstişare Toplantısı’ndan edinilen
izlenimlerine göre, “şekerin sadece şeker olarak değerlendirilmediği” ortaya konmuştur.
32
şeker-iş dergisi •ocak 2014
Gülara ÜNAL
Toplu İş Sözleşmesi Uzmanı
İşçiler arasındaki barış ve huzur ortamını inşa eden, ortak çıkarlar etrafında birlik ve güç oluşturmalarını sağlayan
önemli kurumlar arasında yer alan sendikalar, 1970’li
yıllara kadar toplu iş sözleşmeleri aracılığı ile çalışanlar
adına gerçekten pek çok kazanımlara imza atmışlardır.
1970’ten sonra, gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkede,
emeğin haklarını gerileten koşullara bağlı olarak ciddi
bir güç ve güven kaybına uğramışlardır. Yıllar itibariyle,
uygulanan neo-liberal politikalar, istihdam ilişkilerindeki
belirsizliğin artışı ve güvensizlik, işverenlerin davranışları
ile sendikaların yapısı ve özellikleri gibi pek çok nedenden
ötürü dünyada ve ülkemizde sendikalar güç kaybetmiştir.
Bunun en önemli göstergesi şüphesiz ki sendikaların
yeni üye kazanma, mevcut üyelerini koruma ve üyelerini
harekete geçirme kapasitelerinin zayıflamış olmasıdır. Bu
durum, çevrimsel hareketler, işgücü piyasasında meydana gelen değişimler, işverenlerin sendika karşıtı taktik
ve stratejileri, hükümetlerin tutumu, yasalar, sendikaların
örgütlenme stratejileri, taktikleri ve yapıları gibi çok geniş
faktörler ağı ile açıklanabilir. Ancak, bütün bunların
yanında sendikal örgütlenmenin öznesi olan işçilerin
sendikalara yönelik anlayışlarının da önemli olduğu ifade
edilmelidir.
Yakın geçmişin yanı sıra, ülkemizde son dönemde
çalışma hayatını yakından ilgilendiren pek çok gelişme
yaşanmaktadır. Bunlar arasında sendikaları yakından
ilgilendiren en önemli husus, 6356 Sayılı Sendikalar
ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 07.11.2012 tarihinde yürürlüğe girmesi ve ardından 9 Temmuz 2013
tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Sendika Üyeliğinin
Kazanılması Ve Sona Ermesi İle Üyelik Aidatının Tah-
sili Hakkında Yönetmelik” hükümleri gereği, sendika
üyelik başvurusu, 7 Kasım 2013 tarihi itibariyle e-Devlet
Kapısı üzerinden yapılıyor olmasıdır.
Noter şartının kalkması ile birlikte üyeliklerin elektronik ortamdan yapılması üyeliklerin belirli bir düzen
içerisinde takibini de sağlamaktadır. Sendikalar için
tehdit oluşturabilecek unsurların da yer aldığı bu sistem amacına uygun ve doğru kullanılabildiği takdirde
bu tehditleri aynı zamanda fırsatlara çevirebilecek niteliktedir. Önümüzdeki süreçte aynı işkolunda faaliyet
gösteren sendikalar arasında üye kazanımları açısından
rekabet ortamı yaratacak olan bu yeni sistemde, nasıl ki
üyelikler internet üzerinden yapılabiliyorsa, istifalar ile
farklı sendikalara üyeliklerde yine internet üzerinden
yapılabilmektedir.
Bilindiği üzere ülkemizde pek çok sendika işkolu
barajının altında kalma riski ile karşı karşıyadır. Sendikal
örgütlenme oranı Ocak 2013’te yüzde 9.21 iken, Temmuz ayı istatistiklerinde yüzde 8.88’e gerilemiştir. Temmuz istatistiklerine göre Türkiye’de toplam işçi sayısı
11 milyon 628 bin iken sendikalı işçi sayısı ise sadece 1
milyon 32 bindir. 100’ü aşkın sendika içerisinde toplu iş
sözleşmesi yapma yetkisi alması için gerekli yüzde 1 işkolu
barajını geçen sadece 44 sendika bulunmaktadır. Rakamsal veriler bu şekilde iken, işkolu barajının altında kalan ve
toplu iş sözleşmesi yapma hakkını elde edemeyen pek çok
sendikanın yer aldığı ülkemiz çalışma hayatı düzenimde,
ne yazık ki koşullar her geçen gün sendikasızlaştırmanın
artması yönünde eğilim göstermektedir. Sendikalar var
olma mücadelesinin yanı sıra, çalışma hayatını yakından
ilgilendiren esnek çalışma ve taşeronlaşma uygulamaları
gibi pek çok sorun ile de mücadele etmektedir.
6356 Sayılı Kanunun hayata geçirilmesi ile birlikte
gıda işkolunda faaliyetlerini sürdürecek olan Türkiye
Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası örgütlü bulunduğu
işyerlerinde üyelerinin haklarını koruyan, daha iyi
koşullarda çalışmalarına olanak sağlayan ve çalışma
hayatlarının güvencesi olan toplu iş sözleşmelerinde
yeni iş kolunu düzenleyecektir. Şeker Sanayi’nin maruz
kaldığı sorunların çözümü noktasında yıllardır gerek
meşru gerekse hukuki her türlü yola başvuran ve elde
ettiği başarılarla adından söz ettiren Şeker-İş Sendikası
Şeker Sanayi’nin var olması adına her türlü mücadeleyi
vermiştir. Yarım asırlık geçmişinde yer alan başarılarına
2014 yılında, örgütlenme alanında da yenilerini ekleyecek
olan Şeker-İş ve şubeleri gıda sektörünün öncü sendikası
olmak için emin adımlarla yoluna devam edecektir.
www.sekeris.org.tr
33
Makale
Yeni Dönemde Örgütlenmenin Önemi
ve E-Devlet Uygulamaları
Makale
Avrupa Birliği İlerleme Raporu’ndan
Tarım ve Gıda Sektörü Değerlendirmeleri
Mehtap AKSUNGUR
AR-GE Müdürü
Ülkemizin AB üyeliğine hazırlık sürecinde Avrupa
Komisyonu; arkamızda bıraktığımız 2013 yılına ilişkin
AB İlerleme Raporu ile, analiz ve değerlendirmelerini yinelemiş bulunmaktadır. Avrupa Komisyonunun Konseye
ve Avrupa Parlamentosuna düzenli olarak sunduğu önceki raporlardaki yapı takip edilmekle beraber, söz konusu
Rapor’da ülkemiz ve AB arasındaki ilişkilerden üyelik
için karşılanması gereken siyasi ve ekonomik kriterlerin
incelenmesine ve Türkiye’nin AB müktesebatını üstlenme kapasitesinin gözden geçirilmesine değin kaydedilen
ilerlemelere yer verilmiştir. Bu eksende, üyelik yükümlülüklerini üstlenebilme yeteneğimizi ölçen 33 fasıl ortaya
konmuştur.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne uyum çerçevesinde son
bir yılda tarım ve gıdada yaşanan gelişmeler ise bu fasıllar34
şeker-iş dergisi •ocak 2014
dan tarım ve kırsal kalkınma, gıda güvenliği, veterinerlik
ve bitki sağlığı politikası, çevre ve ilkin değişikliği, tüketicinin ve sağlığın korunması çerçevesinde ele alınmıştır.
Önemli tespitleri sıralamak gerekirse,
• Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Çiftlik Muhasebe Veri Ağıyla (ÇMVA) ilgili idari kapasitesini
geliştirmiştir. Tarım istatistikleri strateji belgesi henüz
kabul edilmemiştir.
• Arazi Parsel Tanımlama Sistemi’nin geliştirilmesine
yönelik çabalar sürmüştür; ancak Entegre İdare ve
Kontrol Sistemi’nin hazırlanması konusunda genel
olarak sınırlı ilerleme kaydedilmiştir.
• Türkiye’nin tarımsal ürünlere yönelik ticaret anlaşması kapsamındaki ikili yükümlülüklerini tam anlamıyla
yerine getirmesi için daha fazla çaba göstermesi gerekmektedir.
• Ortak piyasa düzeni konusunda bir gelişme kaydedilmemiştir.
• Kalite politikası ile ilgili ilerleme kaydedilmemiştir.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı organik tarımın geliştirilmesi amacıyla bir strateji ve bir eylem planı kabul etmiştir. Bu alanda AB müktesebatına uyum
için mevzuat değişiklikleri de yapılmıştır.
• Genel gıda güvenliği konularında, AB müktesebatına
uyum sağlanması ve müktesebatın uygulanmasında sınırlı ilerleme kaydedilmiştir.
• Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nda bilim ve
danışma kurulları kurulmuştur. Bazı mevzuat AB it-
•
•
•
•
•
• Y
em için özel kurallar konusunda sınırlı ilerleme kaydedilmiştir.
• Ürün güvenliğine ilişkin konularda; genel ürün güvenliği direktifi (General Product Safety Directive) ve
tehlikeli taklitler hakkındaki direktife (Direktive on
Dangerous Imitations) halen tam uyum sağlanmamıştır.
• Piyasa gözetimi ve denetimi alanında, gözetim ve denetim kuruluşları tarafından kullanılan yöntemler ve
kaynaklar, faaliyetler ve görünürlük bakımından gelişme sağlanması gerekmektedir.
• Piyasa gözetimi ve denetiminde henüz etkili bir uygulama bulunmamaktadır Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, 515 firma ve 27.200 ürün için piyasa gözetimi ve
denetimi kontrolleri gerçekleştirmiştir ve 44 firmaya
3.017 üründe güvenliğe aykırılık nedeniyle idari para
cezası verilmiştir.
Görüldüğü gibi, Avrupa Birliği tarım ve kırsal kalkınma, gıda güvenliği, veterinerlik ve bitki sağlığı politikaları
konusundaki çalışmaları yeterli bulmamakta, tüketicinin
korunması alanında sınırlı ilerlemenin kaydedildiği tespitine ulaşılmaktadır. Bu noktada, ülkemiz hedeflerine ulaşma yolunu açabilmek yönünde atılımlarda bulunulması
gerekmektedir. Türkiye açısından tarım ve gıda sektörlerinden elde edilecek gelir artışı toplum refahı, zenginliği
ve yaşam kalitesini arttırmada önemli bir faktördür. Nitekim yapılacak iyileştirmeler ve sektörün tüm paydaşları
arasında kurulacak diyalog ve işbirliğinin artarak sürdürülmesi kendimize yeterlilik ölçüsünde sektörün sosyoekonomik büyüklüğünün arttırılmasını sağlayacaktır.
2013 Türkiye İlerleme Raporu Verileri
Tarım
2001
2008
2009
2010
2011
2012
Tarımsal mal ve hizmetlerin üretim endeksi,
hacim (üretici fiyatları, önceki yıl -100
93,3
-
-
-
-
-
Kullanımdaki toplam tarım arazisi (bin hektar)
40,967
39,122
38,911
39,011
38,231
38,412
Hayvancılık: Büyükbaş (bin baş, manda hariç)
10,548
10,860
10,724
11,370
12,396
13,915
Hayvancılık: Domuz (bin baş)
2,7
1,7
1,9
1,6
1,8
3,0
Çiftliklerde süt üretimi ve kullanımı
(toplam süt, bin ton)
33,994
29,568
27,878
29,383
32,310
35,783
Hayvancılık: Koyun ve keçi (bin baş)
-
-
-
-
-
-
Bitkisel üretim: Hububat (pirinç dahil, bin ton)
29,571
29,287
33,577
32,773
35,202
33,377
Bitkisel üretim: Şeker pancarı (bin ton)
12,633
15,488
17,275
17,942
16,126
15,000
Bitkisel üretim: Sebze (bin ton)
24,164
27,218
26,780
25,997
27,547
27,753
- : mevcut değil
www.sekeris.org.tr
35
Makale
•
halat kurallarına ve uluslararası standartlara uygun
değildir ve gereksiz idari yük ortaya çıkarmaktadır.
Hayvan refahı mevzuatının uygulanması sınırlı kalmıştır. Kesim sırasında hayvan refahı konusunda ilerleme kaydedilmemiştir. Bu alanda daha fazla yapısal
ve idari çabalar gerekmektedir.
Türkiye, gıda, yem ve hayvansal yan ürünlerin piyasaya arzı konularındaki eğitim, denetim ve izleme programlarını sürdürmüştür. Tarımsal gıda işletmeleri için
ulusal bir modernizasyon planı oluşturulmasına yönelik ilerlemeler sınırlı kalmıştır. Gıda işletmelerinin kayıt edilmesi ve onaylanmasına yönelik yeni kuralların
uygulanması kayda değer çabalar gerektirmektedir.
Hijyen kurallarının uygulanmasıyla ilgili resmi kontrollerin daha etkili hale getirilmesinin sağlanması için
daha güçlü bir idari kapasiteye ihtiyaç duyulmaktadır.
Risk esaslı denetimler başlamıştır.
Hayvansal yan ürünler sektörünün yeni kurallara uyumunu sağlamak üzere ilave çabalara ihtiyaç duyulmaktadır. Denetimlerin finansmanı konusunda ilerleme
kaydedilmemiştir.
Gıda güvenliği kuralları alanında, etiketleme, gıda
katkı maddeleri, saflık kriterleri, aroma verici maddeler ve gıda takviyeleri gibi bir dizi konuda mevzuat kabul edilmiştir. Bununla birlikte, gıda katkı maddeleri
hakkında kabul edilen yeni mevzuat AB müktesebatıyla uyumlu değildir.
Gıda ile temas eden madde ve malzemeler konusunda
ilave çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Gıda enzimleri ve yeni gıdalar konularında uyum henüz tamamlanmamıştır.
Gezi
Medeniyetler
Beşiği
Bursa
Bursa, bir çok
medeniyete ve
onların dinlerine
beşiklik etmiş nadir
illerin başında gelir.
Şehirde Müslümanlık,
Hıristiyanlık ve
Musevilik dinlerine
ait birçok eser hala
ayaktadır ve koruma
altındadır.
Bursa, bir çok medeniyete ve onların dinlerine beşiklik etmiş nadir illerin başında gelir.
Şehirde Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Musevilik dinlerine ait birçok eser hala ayaktadır ve
koruma altındadır.
Özellikle M.S. 324 yıllarında başlayan
1563 yılına kadar 17 kez toplanmış olan ve
Hıristiyanlık dini için çok önemli olan konsül
toplantılarından 8 tanesi ülkemizde gerçekleştirilmiştir. Bunlardan 1. ve 7. si İznik’te yapılmıştır. İznik Hıristiyan dinince ülkemizdeki 8
kutsal hac merkezinden biri ve en önemlisidir.
Bursa tarihi dokusu en kuvvetli illerin başında gelir. Kent yakınlarındaki Karadin, Çiçekli, Yüğücek ve Çakırca Höyüklerinde M.Ö.
2500 yıllarına inen uygarlıkların izleri saklıdır.
M.Ö. VII. yüzyılda Trak kavimlerinin göçlerinden önce burada kurulan yerleşim ‘Helikare’ adını almıştır. Kentte basılan sikkelerde
Khryseapolis (Altın Şehir) adı okunmaktadır.
Bursa ilinin ilçeleri ise Nilüfer, Yıldırım,
Osman Gazi, Büyük Orhan, Gemlik, Gürsu,
Harmancık, İnegöl, İznik, Karacabey, Kales,
Kestel, Mudanya, Mustafa Kemal Paşa, Orhaneli, Orhangazi ve Yenişehir’dir.
Bursa’da en önemli yapıtlardan biri Ulu
Cami’dir. Cami, 1396-1400 yıllarında Yıldırım Bayezıt tarafından, tamamıyla kesme
taştan, çok kalın ve yüksek duvarlarla 12 ağır
dört köşeli paye üzerine, pandantiflerle, yirmi
kubbeli olarak yaptırılmıştır. Çok kubbeli camilerin en klasik ve abidevi bir örneğidir. Zengin ve ferah mekanı ile bütün Türk camileri
arasında en büyük ölçüye de (318 m2) sahiptir.
Bursa / UluCami
36
şeker-iş dergisi •ocak 2014
Gezi
Kış turizminin önemli
merkezlerinden olan Uludağ,
2.543 m yüksekliği ile
Türkiye’nin en büyük kış ve doğa
sporları merkezi olan dağıdır.
Rumi ve palmetlerle ince işlenmiş küçük geçme panolar,
geometrik örnekli korkuluk şebekeleri, ön cephesindeki
kitabe ve şebekeli tacı ile minber Selçuklu üslubundan
Osmanlı üslubuna geçişin şaheseridir.
Bursa ilinin kent merkezi, Türkiye’nin büyük metropol kentlerinden ve en çok nüfusa sahip 4. şehridir.
Ekonomik açıdan Türkiye’nin gelişmiş kentlerinden
biri olan Bursa doğal ve tarihsel zenginliklerinin yanı
sıra son zamanlarda sanayisi ile de dikkat çekmektedir.
Bursa’nın Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş döneminde ilk başkenti olması da tarihi gelişiminde büyük katkı
sağlamıştır. Bursa alışveriş merkezleri, parkları, müzeleri
ve çarşısıyla bölgede öne çıkar. Ayrıca Bursa Marmara
bölgesinin İstanbul’dan sonra gelen ikinci büyük şehridir. Türkiye’nin en önemli sanayi kentlerindendir. Şehir
İstanbul’dan sonra en büyük ikinci ihracatı gerçekleştirmektedir.
Bursa’da otomotiv sanayi kuruluşları, otomobil, otobüs, tren vagonları ve bunlara ait yedek parçaların imalatını yapmakla birlikte, yurt içine ve yurt dışına satış
yapmaktadır. Tofaş-Fiat,Oyak-Renault ve Karsan
otomobil fabrikaları Bursa’da bulunmaktadır.
Mobilya sanayi ise İnegöl İlçesinde Organize
sanayi bölgesinde faaliyet göstermektedir.
Çilek, Donat, Weltew, NdesigN, vb. birçok
ünlü mobilya firması İnegöl’de bulunmaktadır. Türkiye’deki birçok yerli tekstil
markasının fabrikaları da yine Bursa’da
bulunur. Ayrıca tekstil sanayi olarak da
Türkiye’nin en gelişmiş şehirlerinden
biri konumundadır.
Bursa denince Uludağ’dan bahsetmemek olmaz. Kış
turizminin önemli merkezlerinden olan Uludağ, 2.543
m yüksekliği ile Türkiye’nin en büyük kış ve doğa sporları
merkezi olan dağıdır. Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanan Uludağ’ın uzunluğu 40 km’yi bulur. Genişliği ise 15-20 km’dir. Toplu ve heybetli bir görünüşe sahip
olan bu dağın Bursa’ya bakan yamaçları kademeli, güneye Orhaneli’ne bakan tarafları ise düz ve daha diktir. En
yüksek noktası göller bölgesinde yer alan Uludağtepe’dir
(2.543 m). Uzaktan Bursa’ya yaklaşılırken ve oteller bölgesinde görülen yüksek tepe genelde zirve olarak algılanır. Hâlbuki Zirve gibi görünen o tepenin ismi Keşiş
Tepedir ve yüksekliği 2.486 m’dir. Uludağ tepe ya da Karatepe (2.543 m) Keşiş Tepenin 5 km güneydoğusunda
yer alır. Dağın kuzey tarafında Sarıalan, Kirazlı, Kadı,
Sobra yaylaları bulunmaktadır.
Tarihi Belediye
Binası
Makale
Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği
Eğitimlerinin Usul ve Esasları
Fatma BEKTAŞ
Eğitim Müdürü
Mevzuatımızda önemli değişiklikler ve yenilikler getiren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 30 Haziran
2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe girdi. Kanun bazı istisnalar haricinde, kamu ve
özel sektöre ait bütün işlere ve işyerlerine, bu işyerlerinin
işverenleri ile işveren vekillerine, çırak ve stajyerler de
dâhil olmak üzere tüm çalışanlarına; faaliyet konularına
bakılmaksızın uygulamaya geçti.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunun amacı,
işle bağlantılı olan veya işin yürütümü sırasında ortaya
çıkan kaza ve yaralanmaların, çalışma ortamında bulunan
risklerin önlenmesi, önlenemeyen riskleri asgari seviyeye
indirerek sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamının sağlanmasıdır. İşyerlerinde ilk önceliğin çalışanların sağlığına ve
güvenliğine verilmesidir.
Her işyeri, yapılan işin niteliğiyle alakalı olarak, sağlık,
güvenlik ve tehlike risklerini taşımaktadır. Ancak araştırmalara göre, bu tehlike ve risklerin sadece %2’si önlenemez nitelik gösterirken, %98’i ise önlenebilir niteliktedir.
İş sağlığı ve güvenliği alanında yapılan eğitim çalışmalarının amacı, sağlık ve güvenlik tehlikeleriyle bu tehlikelerden oluşan risklerden arındırılmış çalışma ortamlarının
sağlanmasıdır.
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile bu kanunun uyarınca çıkarılan Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik çalışanlara verilmesi gereken iş sağlığı ve güvenliği
eğitimlerinin usul ve esaslarını düzenlemektedir. İş sağlığı
ve güvenliği eğitimleri, çalışanlarda iş sağlığı ve güvenliğine yönelik davranış değişikliği sağlamayı ve eğitimlerde
38
şeker-iş dergisi •ocak 2014
aktarılan bilgilerin öneminin çalışanlarca kavranmasını
amaçlar.
Yönetmeliğe göre; İşverenin Sorumluluğu: İşveren,
çalışanların iş sağlığı ve güvenliği eğitimleri ile ilgili;
a) Programların hazırlanması ve uygulanmasını,
b) Eğitimler için uygun yer, araç ve gereçlerin temin
edilmesini,
c) Çalışanların bu programlara katılmasını,
ç) Program sonunda katılanlar için katılım belgesi düzenlenmesini sağlar.
İşveren, geçici iş ilişkisi kurulan diğer işverene
(a) İşyerinde karşılaşılabilecek sağlık ve güvenlik riskleri, koruyucu ve önleyici tedbirler,
b) Kendileri ile ilgili yasal hak ve sorumluluklar,
c) İlk yardım, olağan dışı durumlar, afetler ve yangınla
mücadele ve tahliye işleri konusunda görevlendirilen kişiler ile ilgili bilgi verir; geçici iş ilişkisi kurulan işveren bu
konular hakkında çalışanlarına gerekli eğitimin verilmesini sağlar.
Asıl işveren-alt işveren ilişkisi kurulan işyerlerinde, alt
işverenin çalışanlarının eğitimlerinden, asıl işveren alt işverenle birlikte sorumludur.
İşveren, tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde; yapılacak işlerde karşılaşılacak sağlık ve güvenlik
riskleri ile ilgili yeterli bilgi ve talimatları içeren eğitimin
alındığına dair belge olmaksızın, başka işyerlerinden çalışmak üzere gelen çalışanları işe başlatamaz.
İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimleri
İşveren yanında çalışanlarına aşağıda belirtilen konuları içerecek şekilde iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin verilmesini sağlamalıdır.
1. Genel Konular: Çalışma mevzuatı ile ilgili
bilgiler, Çalışanların yasal hak ve sorumlulukları, İşyeri temizliği ve düzeni, İş kazası ve meslek
hastalığından doğan hukuki sonuçlar
2. Sağlık Konuları: Meslek hastalıklarının
sebepleri, Hastalıktan korunma prensipleri ve
korunma tekniklerinin uygulanması, Biyolojik ve psikososyal risk etmenleri, İlkyardım
İş kazası geçiren veya meslek hastalığına yakalanan çalışana işe dönüşünde çalışmaya başlamadan önce, kazanın
veya meslek hastalığının sebepleri, korunma yolları ve güvenli çalışma yöntemleri ile ilgili ilave eğitim verilir.
Herhangi bir sebeple altı aydan fazla süreyle işten
uzak kalanlara, tekrar işe başlatılmadan önce bilgi yenileme eğitimi verilir.
İşyerinde 15 yaşını bitirmiş ancak 18 yaşını doldurmamış genç çalışanlar, yaşlı, engelli, gebe veya emziren çalışanlar gibi özel politika gerektiren grupların özellikleri
dikkate alınarak gerekli eğitimler verilir.
Destek elemanlarına ve çalışan temsilcilerine, görevlendirilecekleri konularla ilgili de eğitim verilir.
İş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin maliyeti çalışanlara yansıtılamaz. Eğitimlerde geçen süre çalışma süresinden sayılır.
Eğitim Programlarının Hazırlanması: İşveren, yıl
içinde düzenlenecek eğitim faaliyetlerini gösteren yıllık eğitim programının hazırlanmasını sağlar ve onaylar.
-Eğitim programlarının hazırlanmasında çalışanların
veya temsilcilerinin görüşleri alınır. -İşe yeni alımlarda
veya değişen şartlara göre yeni risklerin ortaya çıkması durumunda yıllık eğitim programlarına ilave yapılır. - İlgili
mevzuatın değişmesi veya çalışma şartlarına bağlı olarak
yeni risklerin ortaya çıkması halinde yıllık eğitim programına bağlı kalmaksızın çalışanların uygun eğitim alması
sağlanır. Yıllık eğitim programında, verilecek eğitimlerin
konusu, hangi tarihlerde düzenleneceği, eğitimin süresi,
eğitime kimlerin katılacağı, eğitimin hedefi ve amacı hususlarına yer verilir.
Verilen eğitimin sonunda ölçme ve değerlendirme yapılır. Değerlendirme sonuçlarına göre eğitimin etkin olup
olmadığı belirlenerek ihtiyaç duyulması halinde, eğitim
programında veya eğiticilerde değişiklik yapılır veya eğitim tekrarlanır. Düzenlenen eğitimler belgelendirilir ve
bu belgeler çalışanların özlük dosyalarında saklanır.
Çalışanların Yükümlülüğü: Çalışanlar, işveren tarafından uygulamaya konulan eğitim programları çerçevesinde iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerine katılmak ve
eğitimlerde edindiği bilgileri yaptığı iş ve işlemlerde uygulamalı ve bu konudaki talimatlara titizlikle uymalıdır.
İdari Para Cezası: İşverenin 6331 sayılı kanunun 26.
Maddesi’nde işverenin çalışanlara eğitim verme yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda her çalışan için
1078 TL. Çalışanları bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda her çalışan için 1078 TL.,
Çalışanların görüşlerini alma ve katılımlarını sağlama
yükümlülüğüne uymaması durumunda her aykırılık için
1078 TL., idari para cezası öngörülmüştür.
www.sekeris.org.tr
39
Makale
3. Teknik Konular: Kimyasal, fiziksel ve ergonomik
risk etmenleri, Elle kaldırma ve taşıma, Parlama, patlama,
yangın ve yangından korunma, İş ekipmanlarının güvenli
kullanımı, Ekranlı araçlarla çalışma, Elektrik, tehlikeleri,
riskleri ve önlemleri, İş kazalarının sebepleri ve korunma
prensipleri ile tekniklerinin uygulanması, Güvenlik ve
sağlık işaretleri, Kişisel koruyucu donanım kullanımı, İş
sağlığı ve güvenliği genel kuralları ve güvenlik kültürü,
Tahliye ve kurtarma
İşverence verilen bu eğitimler, değişen ve ortaya çıkan
yeni riskler de dikkate alınarak
a) Çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde yılda en
az bir defa.
b) Tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde iki yılda en az
bir defa.
c) Az tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde üç yılda en
az bir defa olarak düzenli aralıklarla tekrarlanır.
Eğitim süresi: Çalışanlara verilecek eğitimler, çalışanların işe girişlerinde ve işin devamı süresince belirlenen periyotlar içinde;
a) Az tehlikeli işyerleri için en az sekiz saat,
b) Tehlikeli işyerleri için en az on iki saat,
c) Çok tehlikeli işyerleri için en az on altı saat olarak
her çalışan için düzenlenir. Eğitim sürelerinin yukarıda
yer alan konulara göre dağıtımında işyerinde yürütülen
faaliyetler esas alınır. Eğitim sürelerinin bütün olarak değerlendirilmesi esas olmakla birlikte dört saat ve katları
şeklinde işyerindeki vardiya
ve benzeri iş programları da
dikkate alınarak farklı zaman dilimlerinde de değerlendirilebilir.
İşveren, çalışan fiilen
çalışmaya başlamadan önce,
çalışanın yapacağı iş ve işyerine özgü riskler ile korunma
tedbirlerini içeren konularda
öncelikli olarak eğitilmesini sağlar.
Çalışma yeri veya iş değişikliği,
iş ekipmanın değişmesi, yeni teknoloji uygulanması gibi durumlar nedeniyle ortaya çıkacak
risklerle ilgili eğitimler
ayrıca verilir.
Şeker Özel
Gök ve Yönetimi Gök ve Yönetimi
Erciş’te
Erzincan’da
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, Genel
Sekreter Fevzi Şengül, Genel Teşkilatlandırma Sekreteri
İlhan Özyurt Erzincan Şeker Fabrikasını ziyaret ettiler.
Fabrikada işçilerle bir araya gelen Gök ve yönetimi yaşanan sıkıntılara ilişkin görüş alışverişinde bulunarak
sorunların çözümü noktasında çaba sarfettiklerini dile
getirdiler.
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök ve Yönetim Kurulu Erciş Şeker Fabrikasını ziyaret ederek
işçilerle bir araya geldi. İşçilerin sorunlarını dinleyen
Gök, bu sorunların çözümü için Genel Merkez olarak
büyük çaba sarf ettiklerinin altını çizdi.
Gök ve Şengül’den
Kırşehir Ziyareti
40
şeker-iş dergisi •ocak 2014
Fabrika gezi programlarını sürdüren Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök ve Genel Sekreter Fevzi Şengül,
Kırşehir Şeker Fabrikasını ziyaret etti. Fabrika birimlerini
tek tek gezen Gök ve Şengül, burada işçilerle bir araya gelerek sorunlarını dinledi.
Şeker Özel
Şeker-İş Sendikası’ndan
Turhal Şubesi’ne Destek Ziyareti
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, Genel
Sekreter Fevzi Şengül, Genel Teşkilatlandırma Sekreteri
İlhan Özyurt, Aralık ayı içinde Turhal Şeker Fabrikasını
ziyaret ederek üyelerle sohbet ettiler. Genel sorunların ve
çözüm önerilerinin ele alındığı ziyarette Şeker-İş Turhal
Şubesi Başkanı ve yöneticileri yakın alakalarından dolayı Başkan Gök ve beraberindeki heyete teşekkür ederek,
bundan sonraki çalışmalarında da başarı dilediler.
Kastamonu Şeker-İş’ten
Pancar Şekeri Kullanan ve Satanlara Plaket
Şeker-İş Kastamonu Şubesi ürünlerinde pancar şekeri kullanan ve satan
işyerlerine plaket verdi. Konuya ilişkin Şeker-İş Sendikası Kastamonu Şube
Başkanı Ali Çufadaroğlu’nun açıklaması şöyle:
“Gıda ve Şeker-İş Sendikası olarak şunu ifade etmek isteriz ki; Bugün
ben NBŞ yemiyorum diyen insanı gösteremezsiniz. Çünkü gazozdan çikolataya hamur tatlılarına kadar pek çok şekerli üründe kullanılan NBŞ’ler
toplumumuzun sağlığını olumsuz yönde etkilerken, çiftçilerimizin ve ülkemizin önemli bir gelir kaynağı olan pancar tarımının da sanki sonunu getirilmeye çalışılmaktadır. Toplumumuzun artık uyanma zamanı gelmiştir.
Sağlığımız gitmeden, pancar tarımımız bitmeden bu değeri artık anlayalım
istiyoruz. Mis gibi doğal pancar şekerimiz varken NBŞ’li ürünleri kullanmayalım. Tatlı alırken şeker mi kullanılmış
yoksa tatlandırıcı mı kullanılmış? lütfen
soralım. Tatlandırıcılı ürünler almayalım.
Gıda ve Şeker-İş Sendikası olarak
halkımızı bu konuda bilinçlendirmeye
devam edeceğiz. Geriden gelen nesillerimize kansere neden olan NBŞ ve tatlandırıcıları değil; tamamen doğal pancar
şekeri kullandırmalıyız. Şeker Fabrikamız, bölgemizin ve Kastamonu’muzun
kalbi durumundadır. Yarattığı istihdamla pancar çiftçisinden, işçisine nakliyecisinden besicisine ve yöre esnafına çok
büyük katkı sağlayarak Kastamonu’muzu ayakta tutmaktadır.
Bu anlayışla şehrimizin tanınmış
simalarından Zeki Kebeci, Kebeci Markete Kastamonu Şeker Fabrikasının Şekerini marketlerinde sattığı için Gıda ve
Şeker-iş Sendikası olarak şükranlarımızı
sunar Kastamonu ya sağladığı istihdam
içinde teşekkür ederiz.”
www.sekeris.org.tr
41
Şeker Özel
T.Ş.F.A.Ş Genel Müdürvekili
Dr. Bülent Üzümcü
Burdur Şeker Fabrikası’nda
T.Ş.F.A.Ş eski Genel Müdürü Mehmet Azmi
Aksu’nun emekliye ayrılmasından sonra, Türkiye Şeker
Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürvekilli olarak görevi devralan Dr. Bülent Üzümcü Türk Şekere ait fabrikalara bir
dizi ziyaret gerçekleştirdi. Bu çerçevede Burdur Şeker
Fabrikasını da ziyaret eden Üzümcü, fabrikada son yıllarda yapılan yatırımları yerinde inceledi.
Kasım ayında gerçekleştirilen ziyarette Dr. Bülent
Üzümcü, pancar alım ve işletme tesislerinde incelemelerde bulundu. Üzümcü incelemeleri sırasında pancar alım
tesislerinde çiftçi ve nakliyecilerle, işletme tesislerinde de
fabrika işçileri ile sohbet ederken, çiftçi, nakliyeci ve işçilerin sıkıntı ve çözüm önerilerini dinleme imkanı buldu.
42
şeker-iş dergisi •ocak 2014
Fabrika personeli ile yapılan sohbetlerde sıkıntılarını
dile getiren işçiler, Burdur Şeker Fabrikasının 58 yıllık
bir işletme olması sebebiyle emek yoğun bir fabrika olduğunu ve özelleştirme politikaları yüzünden emekli olanın
yerine yeni işçinin ikame edilmediği fabrikanın personel
sıkıntısının hat safhaya ulaştığını, işinin zaman zaman üç
kişilik dört kişilik çalışmak zorunda kaldığı ve bununda
gerek fiziksel gerekse psikolojik yıpranmalara sebep olduğunu dile getirdiler. Personelin anlattıklarını büyük bir
dikkat ve özenle dinleyen Üzümcü, akademik kariyerinin
sektöre yabancı olmasına rağmen şirkette bulunduğu iki
yıl içerisinde Şeker camiasını çok iyi tanıma imkanı bulduğunu, camianın kurum kültürünün kendisini çok etki-
Şeker Özel
Dr. Bülent Üzümcü
Merkez Bölge
Şefliğini Ziyaret Etti
lediğini ve bu kültürün tüm unsurları ile benimsenmiş ve
yaşanıyor olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirirken, “Görevde bulunduğum şu kısa sürede anladım ki, yıkıcı bir özelleştirme programının varlığına rağmen, gerek
tesis gerekse personel açısından bakıldığında yılların oluşturduğu fiziksel yıpranmışlıklara rağmen halen daha artı
değer oluşturma gayretinde olan idealist bir kitle var karşımda. Yıllardır devam eden özelleştirme programlarının
oluşturduğu psikolojik baskıya rağmen işine sahip çıkma
telaşında olan bir kitle var karşımda. Böyle bir tabloyu bu
göreve gelmeden önce beklemediğimi de açık yüreklilikle
belirtmek isterim, şöyleki; Türk Şeker, sosyal devlet olma
gereği ile kurulmuş bazı fabrikaların üretim maliyetleri sebebiyle üzerine yapışmış bazı olumsuz değerlendirmelere
sahip bir şirket. Dışarıdan baktığınızda böyle görünen bu
durum, içeriden sizlerin gayretleri ve diğer şartlar değerlendirildiğinde tamamen farklı bir tablo olarak karşısına
çıkıyor insanın. Kısaca şunu belirtmek isterim ki, Türk
Şekerde çalışmak fedakarlıkla eşdeğerdir, bu gün Türk
Şekerin bacaları tütüyorsa sizlerin fedakarlığı üzerinde
tütüyordur” dedi.
Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi Genel Müdür Vekili Dr. Bülent Üzümcü, ayrıca Şeker-İş Sendikası
Burdur Şube Başkanı Mustafa Onayı da ziyaret etti.
Ziyaret esnasında Şeker-İş Sendikası hakkında düşüncelerini dile getiren Üzümcü, Şeker-İş Sendikasının aklındaki sendika ve sendikacı resimlerini tamamen değiştirdiğini, sendika denince sorunlar yumağı olarak beliren
düşüncelerinin büyük bir dönüşüme uğradığını belirten
Üzümcü, “Şeker-iş sendikası ile bir sendikanın işletmesine nasıl sahip çıkabildiğini, bir sendikanın sadece temsil
ettiği kitleye değil tüm ülke yararına çalışmalarda bulunabileceğini, tüm bunları yaparken sürekli birilerine sorun
çıkarma niyetiyle değil doğruyu bulma yolunda ortak akıl
oluşturma çabasında olabileceğini yaşamış ve görmüş oldum” dedi.
T.Ş.F.A.Ş. Genel Müdür Vekili Dr. Bülent
Üzümcü, Burdur Şeker Fabrikasına gerçekleştirdiği
ziyaret kapsamında Ziraat Merkez Bölge şefliğini
de ihmal etmedi. Üzümcü beraberinde Fabrika Müdürü Abdulkadir Gülsün, Şeker-İş Sendikası Şube
Başkanı Mustafa Onay ile birlikte Ağrı Şeker Fabrikasında görev yapmakta iken, tayin edilmesi münasebetiyle Eylül ayında Burdur Şeker Fabrikasında
göreve başlayan merkez bölge şefi Meltem Biçer’i
ziyaret etti.
Ziraat servisinin, ve özelde de merkez bölgenin
Şeker Fabrikalarının önemli birimlerinden olduğunu bildiren Üzümcü “Ziraat servisi, gerek işletmeyle uyumunun önemi ve gerekse fabrikalarımızın asli
unsuru, hammaddesi olan pancar bitkisinin temini
adına üretici ayağıyla olan ilişkisinin öneminden
dolayı bir köprü vazifesi görmektedir. Üretici ile
ikili ilişkileri başarılı olan bir ziraat servisin varlığı,
ilgili fabrikanın üretime bir adım önde başlaması
demektir” dedi.
Burdur Şeker Fabrikası merkez bölge şefi Meltem Biçer, Genel Müdür vekili Bülent Üzümcü’nün
ziyaretinden duyduğu memnuniyeti dile getirirken
“Almış olduğumuz sorumluluğun bilincindeyiz.
İşinde tecrübeli, sağduyulu, idealist, işine ve iş yerine sahip çıkan bir ekibimiz var, bu da görevimizi
yerine getirirken bize güç ve moral veriyor” diye konuştu. Biçer ayrıca Üzümcü’nün ziyaretinin kendilerinin motivasyonunu daha da arttırdığını söyledi.
www.sekeris.org.tr
43
Şeker Özel
Adapazarı Şube’den
Sosyal Sorumluluk Projesi
Şeker-İş Sendikası Sakarya Şubesi sosyal sorumluluk projelerine bir yenisini daha
ekledi. Projeye göre sendika üyelerinin 5-6
ve 7. sınıfa giden çocuklarının eğitimlerine
katkı sağlamak için İngilizce ve matematik
kursları başlattı. Şube Başkanı Oğuz Kalay,
yaptığı konuşmada bu kursları 2013-2014
eğitim yılında başlattıklarını ve bütün yıl
boyunca devam edeceğini, sonraki yıllarda
daha da geliştirerek sürdürmeyi planladıklarını söyledi. Kalay, bu proje çok olumlu
karşılandığı için çok memnun olduğunu da
belirtti.
İş Kazası Geçiren İşçimizi
İş kazası geçiren Şeker-İş üyesi Boruhane çalışanı (kaynakçı)
Haluk Şankapan’ı evinde ziyaret eden Sendika Başkanı Oğuz
Kalay, İdare ve Sosyal İşler Müdürü Adnan Pehlivan, İnsan Kaynakları Müdürü Gürsel Çavuşoğlu, Boruhane Ustabaşı Yavuz
44
şeker-iş dergisi •ocak 2014
Ziyaret Ettik
Gökçe, Sendika temsilcisi Erdal Genç, Ustabaşı
muavini Nail Kurtali, Boruhane çalışanları Kadir Yıldız, Recep Salpat geçmiş olsun dileklerini arkadaşlarına ileterek acısını paylaştı.
Ziyarette konuşma yapan Sendika Başkanı
Oğuz Kalay kaza geçiren arkadaşları için acil
şifalar dilediklerini ve kazadan haberi olan işveren Murat Ülker’in de olaya çok üzüldüğünü
ifade etti.
Başkan Gök’ten
Afyon Şeker
Fabrikası’na Ziyaret
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök ve
yönetim kurulu üyeleri Afyon Şeker Fabrikası’nı
ziyaret etti. Afyon Şeker Fabrikası Müdürü Ali
Erdoğmuş’dan fabrika hakkında bilgiler alan Gök,
daha sonra işçilerle yemekhanede bir araya gelerek
sorunları dinledi.
Milliyetçi Hareket Partisi İl Başkanı Aziz Aslan,
Merkez İlçe Başkanı Alper Yağcıl ve yönetim kurulu
Şeker-İş Sendikası Afyon Şubesini ziyaret ettiler. Ziyarette parti yetkililerine özelleştirilmede gelinen son
nokta konusunda bilgi aktarılarak destek istedi. MHP
Afyon İli teşkilat yönetimi Şeker Fabrikası’nın ülke ve
Afyon ili ekonomisine katkılarını bildiklerini ve özelleştirmeye karşı olduklarını söylediler. Ziyaret sonunda
Şeker-İş Sendikası Afyon Şube Başkanı Murat Karamoçu tarafından parti yetkililerine çalışmalar hakkında dosya takdim etti.
Şeker Fabrikaları Genel Müdürvekili
Üzümcü’den Fabrika Ziyareti
Şeker Fabrikaları Genel Müdürvekili Bülent Üzümcü ve Yönetim Kurulu Üyeleri Afyon Şeker Fabrikası’nı
ziyaret ederek işçilerle sohbet etti. Fabrikada yaşanan sıkıntıları dinleyen Üzümcü, en kısa zaman içerisinde bu
sıkıntılara çözüm üreteceklerini ifade etti.
www.sekeris.org.tr
45
Şeker Özel
MHP’den Afyon
Şeker-İş’e Ziyaret
Şeker Özel
Muş Şeker Fabrikası’ndan
Kızılay’a
Rekor Kan Bağışı
Muş şeker Fabrikası işçileri Kızılay’a rekor düzeyde
kan bağışı yaparak örnek bir davranış sergiledi. Şeker-İş
Üyesi işçiler tarafından büyük ilgi gösterilen ve sağlık
ekiplerinin kontrolünde gerçekleştirilen bağışta konunun
öneminin toplumca kavranmış olması memnuniyetle
karşılandı.
Sancar’dan
Pancar Çiftçisine Teşekkür
Şeker-İş Sendikası Muş Şube Başkanı Fikret Sancar,
2013-2014 sezonunda geçmiş yıllara oranla daha temiz
pancar getiren pancar çiftçisine teşekkür etti. Verimli bir
kampanya dönemi geçirdiklerini ifade eden Sancar, “Hava
şartlarının da uygun gitmesi ile aynı zamanda çiftçilerimizin daha duyarlı davranması sonucunda pancarın büyük
bölümü arzulanan biçimde tesellüm edilmiş durumda.
Neticede fabrika daha verimli çalışmaktadır. Bunda başta fabrika müdürümüz olmak üzere fabrika yönetimi ve
şeflerimizin gayretleri, çiftçimizin sağduyulu anlayışı etkili olmuştur. 3 bin 600 ton/gün işleme kapasitesine sahip
olan fabrikamız otuz yıldır ilk defa 21 Ekim tarihinde
4 bin 700 ton/gün işlemesi ile rekor bir pancar işlemesi
gerçekleşmiştir. Dolayısıyla fabrikaya temiz gelen pancar fabrika verimini artırmakta, işletme değerlerini yükseltmektedir. Aynı zamanda en kaliteli şekerin üretimini
mümkün kılmaktadır. Bundan sonraki temel hedeflerimiz
daha fazla alanda pancar ektirmek, daha az alanda daha
fazla pancar üretmek yani verimliliği artırmak ve çiftçinin
emeğini karşılamayan pancar taban fiyatının düzeltilmesi
için gerekli girişimlerde bulunmaktır” diye konuştu.
46
şeker-iş dergisi •ocak 2014
Şeker-İş Sendikası Muş Şube Başkanı
Fikret Sancar, 2013-2014 sezonunda
geçmiş yıllara oranla daha temiz pancar
getiren pancar çiftçisine teşekkür etti.
Şeker Özel
Eskişehir Tepebaşı Belediyesi’ne
İade-i Ziyaret
Eskişehir Şeker-İş Sendikası yönetimi Eskişehir Tepebaşı Belediye Başkanına iade-i ziyarette bulundu. Ziyarette
sendikal çalışmalar hakkında bilgi alışverişinde bulunuldu. Ziyaretin ardından topluca yemek yenildi.
Alpullu Pancar İşçileri Uyardı:
“Pancar Ekimi Teşvik Edilmezse
Fabrika Kapanır”
Şeker işçileri ve pancar üreticileri Alpullu Şeker fabrikasının üretimine devam edebilmesi için pancar ekiminin
teşvik edilmesi gerektiğini söylediler.
Trakya bölgesinde şeker pancarı üreticisinin fabrikanın üretim kapasitesi olan 500-600 bin tona kadar ekim
yapabileceğinin altını çizen işçiler, bölgedeki pancar üretiminin artması gerektiğini belirttiler.
Pancar üretimini teşvik etmek amacıyla Malkara’da
düzenlenen ve köy muhtarlarının katıldığı toplantıda
pancar ekiminin yeteri kadar olmaması sebebiyle üretime
geçici olarak ara verildiği kaydedilirken, pancar üretimi-
nin artmaması halinde fabrikanın tamamen kapanabileceğine vurgu yapıldı.
Fabrikanın ayakta kalmasının hem bölgesel hem de
ülke ekonomisi açısından büyük önem taşıdığı vurgulanırken, kapanması durumunda pancar tarımının ve şeker
üretiminin yarattığı bölgesel katma değerin olumsuz etkileneceği ifade edildi. 5-10 dönüm daha alanın ekilmesinin sorunun çözümüne bir nebze olsun katkı sağlayacağı
vurgulandı. Toplantıda, yapılacak çalışmalara destek verileceği ifade edildi.
www.sekeris.org.tr
47
Şeker Özel
Vali Tepe Kars Şeker Fabrikası’nda
Bir takım incelemelerde bulunmak üzere Şeker
Fabrikası’na gelen Vali Eyüp Tepe’yi Fabrika Müdürü
Turan Arslan ve Şeker-İş Sendikası Başkanı Ertan Altunoğlu karşıladı. Fabrika Müdürü, Sendika Başkanı
ve Fabrika birim müdürleri ile birlikte fabrika çalışmalarını gezerek yerinde gören Tepe, fabrikanın yaptığı
üretim ile ilgili bilgiler aldı ve fabrika çalışanlarıyla bir
araya geldi.
Fabrika çalışanlarıyla uzun uzun sohbet eden Tepe,
Fabrika Müdürü Arslan’ın makamına geçerek burada
da Şeker-İş Sendikası Şube Başkanı Ertan Altunoğlu ve fabrika yönetim kurulu üyeleriyle sektöre ilişkin
yaşanan sıkıntılara yönelik sohbet etti. Vali Eyüp Tepe,
Şeker Fabrikası’nda yaptığı incelemenin ardından fabrikadan ayrıldı.
Kars Valisi Eyüp Tepe, kentte devletin tek
bacası tüten ve binlerce kişinin ekmek kapısı
olan Şeker Fabrikası’nı ziyaret etti.
Kastamonu Şeker-İş’ten
Emniyet Müdürü Uslu’ya Ziyaret
Şeker-İş Sendikası Kastamonu Şube Başkanı Ali Çufadaroğlu ve yönetimi 2013-2014 kampanya dönemi sürecinde pancar üreticilerinin fabrikaya pancar nakliyesi sırasında kesilen trafik cezalarına çözüm yolu bulmak için
Emniyet Müdürü Sami Uslu’yu makamında ziyaret ederek konu hakkındaki sıkıntılarını dile getirdiler.
48
şeker-iş dergisi •ocak 2014
Burdur Şeker Fabrikası Müdürü Abdulkadir Gülsün,
fabrikanın üretim değerleri dikkate alındığında 2013 yılı
kampanyası ile milli ekonomiye yaratılacak katma değerin
250 milyon lira civarında olacağını bildirdi.
Gülsün, fabrikada gazetecilere yaptığı açıklamada,
1955 yılında dönemin başbakanı Adnan Menderes tarafından açılışı yapılan fabrikada, bugün modern yöntemlerle üretim yaptığını söyledi. Fabrikaya gelen pancar
hammaddesinin beyaz kristal şeker haline getirildiğini,
yan ürün olarak yaş pancar posası ve melasının da (Şeker
pancarı ve şeker kamışı üretiminde fabrikasyon kademesinde şekerin fabrikasyona geri alınamayan son şurubu)
yöre besicileri ve sanayicileri açısından büyük önem taşıdığını anlatan Gülsün, fabrikanın yıllara göre değişmekle
95-115 gün arasında pancar işleme kampanyası düzenlediğini kaydetti.
Gülsün, fabrikaya bağlı 8 ziraat bölge şefliğinde, 6
ilde, 30 ilçede, 220 civarında köyde yaklaşık 10 bin çiftçi ailesi ile 600 bin ton şeker pancarı üretim sözleşmesi
yaptıklarını bildirdi. Yıllara göre değişmekle beraber şeker fabrikasına bağlı bölgelerde yaklaşık 110 bin dekarlık
alanda pancar ekimi yapıldığını ifade eden Gülsün, “Fabrikanın üretim değerleri dikkate alındığında 2013 yılı
kampanyası ile milli ekonomiye yaratılacak katma değer
250 milyon lira civarında olacak” dedi. Gülsün, 2013 yılında çiftçilerden yaklaşık 638 bin ton pancar alınacağını,
bugüne kadar kendilerine 245 bin tonun teslim edildiğini
anlattı. Fabrikada bu yıl 150 bin ton pancarın işlendiğini,
kampanya sonuna kadar bu rakamın 575 bin tona ulaşacağını vurgulayan Gülsün, “Devam eden işletme faaliyetlerimiz neticesinde bu güne kadar 20 bin ton şeker, 5 bin
ton melas, 45 bin ton yaş küspe üretilmiştir. Üretim faaliyetlerimiz 115 gün sürecektir” diye konuştu.
Odunpazarı Belediyesi
Ziyaret Edildi
Şeker-İş Sendikası Eskişehir
Odunpazarı
Belediye Başkanına
iade-i ziyarette bulundu. Sendikal çalışmalar hakkında bilgi alışverişinin
yapıldığı ziyarette Belediye Başkanına
şekerden yapılmış Atatürk büstü hediye edildi.
www.sekeris.org.tr
49
Şeker Özel
Burdur Şeker Fabrikası’ndan
Ekonomiye 250 Milyon Lira
Şeker Özel
Gök ve Yönetimi Erzurum’da
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa
Gök, Genel Sekreter Fevzi Şengül ve Genel Teşkilatlandırma Sekreteri İlhan Özyurt, şube ve fabrika ziyaretlerine Erzurum
Şeker Fabrikası ile devam etti. Fabrikada
Erzurum Şube Başkanı Metin Keskin ve
işçilerle biraraya gelen Gök ve yönetimi
işçilerle uzun uzun sohbet ederek sorunlarını dinledi.
Başkan Gök, Turhallı Şampiyon
Güreşçileri Tebrik Etti
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, tarihi Kırkpınar yağlı güreşlerinde güreş yapan ve sendikamızın adını Türkiye’ye duyuran Turhal Şekerspor güreşçilerini temsilen büyük orta büyük boy güreşçimiz Ahmet Aras’la bir
araya geldi ve başarılarından dolayı hediye takdim etti. Şekerspor güreş antrönörü Mehmet Balcı da sporcularıyla
Türkiye’nin her yerinde yapılan güreşlerde Şeker-İş Sendikası’nın adını duyurmaya devam edeceklerini söyledi.
50
şeker-iş dergisi •ocak 2014
Şeker Özel
Kayseri Olağanüstü
Genel Kurulu Yapıldı
Şube Başkanı İsmail Yücer Oldu
Kayseri Şeker-İş’te 17. Genel Kurul Toplantısı
gerekli çoğunluk sağlanarak gerçekleştirildi. Yapılan
toplantı sonrası Şube Başkanlığına İsmail Yücer seçildi. Yeni Yönetim Kurulu ise şu isimlerden oluştu:
İdari Sekreter: İbrahim Dayı
Mali Sekreter: İbrahim Eryolu
Yönetim Kurulu Üyeleri: Ali Yıldız, Nart Eyigün
Denetim Kurulu Üyeleri: Birol Uzunlu,
Deniz Özdemir, Turan Yıldız
Disiplin Kurulu: Vedat Eryılmaz, Tacettin Dönmez,
Sabahattin Karabulut
1969 Kayseri doğumlu İsmail Yücer, 2 Haziran
1987 tarihinde Kayseri Şeker Fabrikası’nda elektrikçi
olarak işe başladı. 26 yıl şeker
sektörüne hizmet etti. Son 2
yıldır baş elektrikçi yardımcısı olarak çalıştı.
Evli ve 3 çocuk babası
olan İsmail Yücer’e yeni görevinde başarılar dileriz.
Sueri’den Bor Şubesi’ne
Ziyaret
Şeker Fabrikaları Genel Müdür Yardımcısı Abbas
Sueri, Daire Başkanları Oğuzhan Kavallı ve Ali Ekinci,
Şeker-İş Sendikası Bor Şubesini ziyaret ederek, 20132014 kampanya döneminin hayırlı olması temennisinde
bulundular. Heyet ayrıca fabrikada yaşanan genel sıkıntıları dinleyerek, çözümü için yardımcı olacaklarını belirtti.
www.sekeris.org.tr
51
Şeker Özel
Turhal Şeker Fabrikası’nın
Yöre Ekonomisine Katkıları
Muammer Tuksavul Turhal Şeker Fabrikası, Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan ilk şeker fabrikalarındandır.
Fabrikanın temeli 07.10.1933 tarihinde atılmış, açılışı ise
26.09.1934 tarihinde yapılmıştır. İlçe, Turhal Şeker Fabrikasının kurulmasından sonra büyük göç almaya başlamış, özellikle yakın köy, kasaba ve ilçelerden nüfus akını
başlamıştır.
Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. içerisinde, yöresel özel
ve kamu sektöründe önemli bir yere sahip olan Turhal
Şeker Fabrikası, kendine özgü çalışma ve hizmet anlayışıyla, tarım ve üretim alanlarında günümüz standartlarına
uygun çağdaş çalışmalar yaparak, birim alanlardan daha
çok ürün alımı, üretimde ise en düşük maliyetle en kaliteli şeker üretimini hedeflemiştir. Turhal Şeker Fabrikası,
Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğünün talimat ve direktifleri doğrultusunda; öncelikle yöre halkına,
sanayiciye, tüccara, esnafa, çiftçiye ve çalışanlara; hatasız,
sürekli, daha iyi ve daha hızlı hizmetler vermekte, diğer
devlet kuruluşları ile koordinasyonu sağlayarak iş hayatının önündeki bütün engelleri ortadan kaldıracak şekilde
çalışmalar yapmaktadır.
Şeker pancarı, birim alanda buğdaydan 3,3, ayçiçeğinden de 2 kat daha fazla katma değer yaratmaktadır.
Tarım ve sanayide yarattığı istihdam, alternatif ürünlerle
kıyaslanmayacak büyüklüktedir. Hektarda çalışan işçi sayısı buğdaydan 18, ayçiçeğinden de 4 kat daha fazladır.
52
şeker-iş dergisi •ocak 2014
Bugün Tokat, Sivas ve Amasya olmak üzere 3 il sınırları
içerisinde yaklaşık 8.730 çiftçi ailesi 107.310 dekar alanda
pancar tarımı yapmaktadır Milli ekonomiye 2010 yılında 192.372.356 TL, 2011 yılında 193.716.380 TL, 2012
yılında da 216.262.280 TL katma değer yaratılmıştır.
2012 yılında üretilen 458.200 Ton pancar için çiftçilere
toplamda 67.004.893 TL ödenmiş, 2013 yılında ise üretilecek 520.000 Ton pancar için çiftçilere 82.000.000 TL
ödenecektir.
Pancarın ekimi, çapası, sulaması ve hasadı gibi dönemler de düşünüldüğünde mevsimlik olarak 110.000 dekar
alanda pancar üretimi yapan çiftçilere yaklaşık 15.000 kişilik ve 100 günlük iş imkanı sağlanmaktadır. Yörenin en
önemli sanayi kuruluşu olan Turhal Şeker Fabrikası’ nda
kampanya döneminde yaklaşık 700 kişi istihdam edildiği
ve revizyon ile kampanya döneminde bir takım işlerin ihale usulü ile müteahhit firmalara yaptırıldığı, buna binaen
ek bir istihdam sağlanıldığı da düşünüldüğünde fabrikanın
doğrudan ve dolaylı olarak Turhal istihdamı açısından öneminin oldukça büyük olduğu görülmektedir.
Üretilen pancarın tarladan kantara, kantardan fabrikaya taşınması, üretimde kullanılan işletme malzemeleri
ile üretim neticesinde elde edilen şeker, melas ve küspenin
iç ve dış piyasalara arzı, yöre nakliyecilerine de iş olanakları yaratmaktadır. 2012 yılında sadece pancarın kantardan
fabrikaya nakliyesi için 5.396.000 TL ödeme yapılmış
olup, şeker, melas ve küspenin piyasaya arzından oluşacak
nakliye de dahil edildiğinde bu rakamın kat kat artacağı aşikardır. Çalışan personel maaşlarının, müteahhitler,
nakliyeciler ve çiftçilere ödenen meblağların hemen hemen tamamının yöre içerisinde harcanacağı varsayıldığında, Turhal Şeker Fabrikasının yöre ekonomisi üzerinde
büyük söz sahibi olduğu kaçınılmaz bir gerçektir.
Turhal Şeker Fabrikası’ nın kurulmasından sonra,
halkın önemli geçim kaynaklarından birisi de hayvancılık
olmuştur. Pancar posasından elde edilen yaş küspe hayvancılık için önemli bir yem kaynağıdır ve hayvancılığın
gelişmesi açısından büyük öneme sahiptir.
Bunların yanı sıra Turhal Şeker Fabrikası bünyesinde
barındırdığı Şeker Spor Kulübü ile güreş, futbol gibi sportif faaliyetlerle de amatörce müsabakalar düzenlemekte ve
yörenin gençlerine hizmet vermektedir.
Ülkemizde tarım ve sanayi entegrasyonu açısından
stratejik önem arz eden ve dünya ülkeleri tarafından ko-
Turhal’da
Güreş
Heyecanı
Turhal Güreş ve Güreş Severler Derneğince 1.Kocakavak güreşleri Şeker Fabrikası güreş sahasında düzenlendi. Müsabakalarda sembol boyunda dereceye
giren sporculara Şeker-İş Şube Başkanı Mehmet Elvan Yılmaz tarafından ödülleri verildi. Minik boyunda dereceye giren sporculara teşvik amaçlı ödüllerini
ise Şeker-İş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri İlhan
Özyurt verdi. Güreşlerin sonunda güreş severler derneği tarafından günün anısına plaket takdim edildi.
roların yetersizliği ve yıllardır süregelen ancak bir türlü
çözüme kavuşmayan kadro sıkıntısının hat safhaya ulaşması nedeniyle ağırlaşan çalışma koşulları da göz önüne
alındığında bu durum sanayinin asıl faaliyetlerinin yürütüldüğü bölümlerde üretimin devamlılığını tehdit eder
hale gelmiştir. Şeker sanayinde çalışan geçici işçiler bir an
önce kadroya geçirilerek sanayimizin bu sorunu ortadan
kaldırılmalıdır.
Yaratılan katma değer, istihdam, iç ticaret, kırsal yaşamın korunması ve bölgesel gelişmişlik farkları azaltılmasına
yaptığı büyük katkılar göz önüne alındığında şeker üretiminin ve dolayısıyla Turhal Şeker Fabrikasının Turhal için
ekonomik bir zorunluluk olduğu görülmektedir.
Bakan Eroğlu’na
Geçici İşçiler İçin
Talepte Bulunuldu
Şeker-İş Sendikası Turhal Şube Başkanı Mehmet Elvan Yılmaz, Orman ve Su işleri Bakanı
Veysel Eroğlu’na geçici işçilere yönelik kadro talebinde bulundu ve Şeker Sanayinin geldiği son
durumu anlatan bir dosya verdi.
www.sekeris.org.tr
53
Şeker Özel
runup, desteklenen Şeker Sanayi Endüstrisi üretim aşamasında yıllardır süregelen büyük bir kadro sıkıntısı yaşamaktadır.
Özelleştirme kapsam ve programında olan şeker sanayi ne yazık ki ihtiyacı olan personeli temin edememekle
birlikte üretim sürecinde zorunlu olan teknik ve idari
personeli dahi karşılayamaz hale gelmiştir. Özelleştirme
kapsamına alındığı 2000 yılında Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. bünyesinde memur, sözleşmeli ve işçi olmak üzere
toplam 30.612 personel çalışmakta iken, 2012 yılında bu
sayı yaklaşık %56,6 oranında azalarak 14.060 kişiye kadar
düşmüştür. Bunun yanı sıra, mevcut çalışan üyelerimizin
%70’inin emekliliğe hak kazanmış olması, unvanlı kad-
Teknoloji
2013 Teknolojide Verimli Bir Yıl Oldu
2013 yılında bir çok elektronik cihaz piyasaya çıktı.
Apple, Samsung gibi üreticiler büyük yenilikleri ortaya
çıkarmak için büyük gayret gösterdiler. Peki en büyük
etkiyi hangi elektronik cihaz yapt? İşte 2013 yılında
adından çok söz ettiren elektronik cihazların listesi:
Galaxy S4 ve Galaxy Note 3 Samsung’un yeni amiral
gemileri, oldu. Donanımsal olduğu kadar yazılımsal yenilikleriyle de dikkat çeken cihazlar Türkiye piyasasında ciddi bir ivme yakaladı. Full HD ekran, daha güçlü işlemci,
daha çok RAM gibi donanımsal yükseltmeleri bünyesinde barındıran Galaxy S4 ve Note 3, 2013’te herkesin
dikkatini çeken cihazların ilk sıralarında yer alıyor.
iPhone 5S ve 5CiPhone 5S, TouchID parmak tarama
teknolojisini ceplere taşıması sayesinde 2013’ün en önemli cep telefonları arasında yer aldı. Güvenlik konusundaki
bu yenilikçi adım, belki de yeni nesil telefonlarda sıkça
yer verilecek bir teknolojinin yolunu açmıştı. iPhone 5C
ilk tanıtıldığında büyük bir ilgi çekmemiş olabilir, fakat
Apple’ın tek cihaz geleneğinden vazgeçerek yeni bir “C”
serisi ortaya çıkarması, firmanın gelecekte kullanıcılarına
daha çok seçenek sunacağını gösterdi.
Akıllı saatlerde en önemli adımı ise yine Samsung attı.
Galaxy Gear, telefonunuzun yapabildiği çoğu önemli
işlevi yerine getirebiliyor. Apple’ın 2014 için bir iWatch
geliştirdiğini düşündüğümüzde Galaxy Gear’ın kendisini
“ilk” olarak adlandırmasına şaşırmayacağız.
54
şeker-iş dergisi •ocak 2014
Xbox One ve PlayStation 4Microsoft ve Sony’nin
yeni konsolları ise yeni nesil grafiklerin yanında birçok
yeni eğlence ve sosyal işlevle geliyorlar. 2014 yılı için en
çok hayal edilen hediyelerden olan sözkonusu cihazlar,
önümüzdeki senelerde de çok konuşulacağa benziyor.
Chromecast isimli cihaz da yine 2013’ün enleri
arasında. HDMI portundan TV’nize bağlanan küçük
cihaz, içeriği internetten, Chrome’dan veya yerel ağdan
ekrana yansıtabiliyor. Chromecast bu işleri rakiplerinden
iyi yapmıyor olabilir, ancak hiçbir rakibi aynı işlevleri 35
dolara sunmuyor.
Öte yandan sosyal paylaşım ağlarının yoğun
kullanıldığı ülkemizde üstün teknoloji fotoğraf
makinaları da yoğun ilgi görüyor. Hem küçüklerde hem
büyüklerde yine 4 marka ön plana çıkıyor. Küçüklerde
Samsung WB850F, Sony Cyber-chot DSC-WX150,
Nikon Coolpix S3300 ve Canon IXY 30S ilk sıralarda
yer alıyor. Büyüklerde de durum farklı değil. Geçmişten
beri gelen alışkanlıklar devam ediyor. Büyüklerde ilk
sıralar Nikon ve Canon’da. Canon EOS 1100D ve Nikon
D7000 ilk tercihler olarak dikkat çekiyor.
LCD ve Plazma TV’lerde ise seçenek şansı çok fazla.
Birbirinden iddialı modeller arasında Samsung, Sony, Panasonic, Ekran teknolojisi ile bilinen Toshiba, Arçelik ve
Vestel gibi markalar her geçen gün yaptıkları yeniliklerle
yaşamımızın parçası oldular.
Şeker Özel
Sakarya İl Temsilcisi Oğuz Kalay
Beyin Ameliyatı Oldu
Adapazarı’nda Şeker Fabrikası’nın sorunlarının çözümü noktasında ve Nişasta bazlı
şekerlerin kotalarının kaldırılması için emek-yoğun çalışmaları ile bilinen Şeker-İş Sendikası Sakarya İl Temsilcisi Oğuz Kalay beyin ameliyatı geçirdi.
Oğuz Kalay’a ve ailesine geçmiş olsun der, acil şifalar dileriz.
Çarşamba Şeker-İş Üniversiteyi
Kazanan Üye Çocuklarını Ödüllendirdi
Şeker-İş Sendikası
Çarşamba Şubesi
2013-2014 öğretim
yılında üniversiteyi
kazanan üyelerinin
çocukları için bir ödül
töreni düzenledi.
Vefat ve Başsağlığı
Ahmet ÖZDEN
1981–1986 yılları arasında Şekerİş Sendikası Susurluk Şube Başkanı
olarak görev yapan, sendikamızın
çok değerli eski şube başkanı Ahmet
Özden 5.10.2013 tarihinde vefat etti.
Merhum Başkanımıza Yüce Allah’tan
rahmet diler, başta çok değerli ailesi
olmak üzere, yakınlarına, tüm sevenlerine ve Şeker-İş camiasına baş sağlığı dileriz.
Engin IRIZ
Çorum Şeker Fabrikası Ham
Fabrika kısmında muvakkat olarak
çalışan üyemiz Engin Irız 13.09.2013
tarihinde geçirdiği kalp krizi sonunda Hakkın rahmetine kavuştu. Evli
ve 3 çocuk babası olan Engin Irız’a
Allah’tan rahmet kederli ailesi ve arkadaşlarına başsağlığı dileriz.
www.sekeris.org.tr
55
Sağlık
Yüksek Tansiyon
Tüm dünyada, özellikle gelişmiş ülkelerde obezite sıklığı giderek artıyor ve karşımıza önemli bir sağlık problemi olarak çıkıyor. Amerikan verilerine göre, okul çağı ve
adölesan çocukların yaklaşık 3’te birinde fazla kilo veya
obezite mevcut.
Aile Hastanesi Çocuk Kardiyolojisi Uzmanı Doç. Dr.
Murat Şahin, obez çocuklarda görülen hipertansiyonun
belirti vermeyebileceği uyarısında bulunarak “Bu çocukların hekim başvurularında kan basıncı ölçümü yapılması
gerekiyor. Hipertansiyon saptanması durumunda ise ileri
tetkiklere başvuruluyor” dedi.
Kalp krizine zemin hazırlıyor
Obezitede görülen hipertansiyon, hiperlipidemi ve
damar sertliği gibi değişiklikler ergenlik döneminden itibaren başlıyor ve yetişkin dönemde kalp krizi gibi ciddi
tablolara yol açıyor. Özellikle hipertansiyonun dikkat
edilmesi gereken bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çeken
Doç. Dr. Murat Şahin, “Çünkü çocuklarda hipertansiyon
kalp, böbrek, göz ve beyin başta olmak üzere organlarda
olumsuzluklara neden oluyor. Bu yüzden obez çocukların
kan basınçları en az yılda birkaç kez ölçülmeli. Aslında
kan basıncı ölçümü rutin muayenenin bir parçası olmalı.
Böylelikle erken dönemde koruyucu önlemler alınabiliyor ve bu tür ciddi tabloların gelişmesi önlenebiliyor”
diye konuştu.
Kardiyolojik tetkikler yapılması gerekiyor
Doç. Dr. Murat Şahin, “Obezitenin kendisi zaten bir
hastalık. Doktora başvurmak için herhangi bir belirti
beklemeye gerek yok” dedi. Şahin, şu bilgileri verdi:
56
şeker-iş dergisi •ocak 2014
Alarmı!
“Kalp sağlığı açısından erken dönemde hipertansiyon
ve hiperkolesterolemi önemli belirtiler arasında yer alıyor.
Dolayısıyla çocuk hangi yaşta olursa olsun, obezite fark
edildiğinde doktor kontrolüne girilmesi doğru bir yaklaşım olacaktır. Bu muayenelerde ilk aşamada boy-kilo,
kan basıcı ölçümü, kan-yağ oranları gibi bazı kan testleri,
ekokardiyografi, kan basıncı monitörizasyonu (tansiyon
holter) yapılıyor, gerekirse ek tetkikler planlanıyor. Değerlendirme sonrası da çocuğun sağlık durumuna göre bir
takip planı belirleniyor.”
Çocuklarda obezite neden artıyor?
Çocuklarda obezite görülme sıklığı her yaş grubunda
giderek arıyor. Kardiyoloji uzmanı Doç. Dr. Şahin, bunun
nedenlerini şöyle sıralıyor:
• Yağ ve karbonhidratları ihtiyaçlarından daha fazla tüketmeleri,
• Fiziksel aktiviteden giderek uzaklaşıp, daha hareketsiz
bir yaşam sürmeleri,
• TV ve bilgisayar oyunlarıyla fazla zaman harcamaları,
• Fiziksel aktivite yapacak alanların yetersizliği.
Şeker Özel
Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’ın Annesi
Vefat Etti
Türk- İş ve Demiryol-İş Sendikası Genel Başkanı Ergün
Atalay’ın annesi 81 yaşındaki
Fahriye Atalay, tedavi gördüğü Sakarya Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’nde vefat etti.
3 çocuk annesi olan Fahriye
Atalay, yaşadığı yüksek tansiyona
bağlı olarak beyin kanaması geçirerek Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yoğun Bakım
Servisi’nde tedavi altına alındı. Yapılan tüm müdahalelere rağmen
Fahriye Atalay 29 Aralık 2013 tarihinde yaşamını yitirdi.
Fahriye Atalay’ın cenazesi,
Adapazarı Orhan Camii’nde ikindi namazına müteakip kılınan cenaze namazı sonrasında toprağa
verildi.
Türk-İş’in çok değerli Genel Başkanı Ergün Atalay’ın annesi Fahriye Atalay’a Allah’tan rahmet, akrabaları ve tüm sevenlerine başsağlığı ve sabırlar dileriz. Mekanı Cennet olsun.
Kavlak’ın
Acı Günü
Türk-İş Genel Sekreteri ve Türk Metal Sendikası
Başkanı Pevrul Kavlak’ın ablası Asiye Öztürk 64 yaşında yaşama gözlerini yumdu.
Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Pevrul
Kavlak’ın vefat eden ablası Asiye Öztürk için Gürler
Mahallesi Kavlak Camii’nde cenaze töreni düzenlendi. Öztürk’ün cenazesi kılınan namazın ardından
Yahşihan Mezarlığında toprağa verildi. Törene, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Kırıkkale Valisi Ali
Kolat, AK Parti Kırıkkale Milletvekili ve TBMM
Milli Savunma Komisyonu Başkanı Oğuz Kağan
Köksal, AK Parti Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ,
Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, sendika genel başkanları ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Şeker-İş Sendikası olarak vefat eden Asiye
Öztürk’e Allah’tan rahmet ailesi, akrabaları ve tüm
sevenlerine başsağlığı ve sabırlar dileriz. Mekanı cennet olsun.
www.sekeris.org.tr
57
Basından
58
şeker-iş dergisi •ocak 2014
Basından
www.sekeris.org.tr
59
Gezi
Üç yüz yıldan fazla Osmanlı Devletinin hâkimiyetinde bulunan
Kıbrıs Adası’na bu devirde birçok kültür, sanat eserleri ve iktisadi
müesseseler kurulmuştur.
Kıbrıs, Türkiye’nin güneyinde bulunan, Akdeniz’in
üçüncü büyük adasıdır. Türkiye’ye olan uzaklığı Anamur Burnundan 65 km’dir. Adanın yüzölçümü 9.251
km2’dir. Sicilya ve Sardunya’dan sonra Akdeniz’in
üçüncü büyük adası olan Kıbrıs; Toroslar’ın çevrelediği Çukurova bölgesi ile Amanoslar’ın kuşattığı bugünkü Hatay bölgesi arasında bir ada olması dolayısıyla bu
kara parçaları ile bir bütünlük oluşturmaktadır. Aynı
zamanda Hatay ile Anadolu kıyılarının teşkil ettiği İskenderun Körfezi’ne hakim bir noktada bulunduğundan bu toprakları kontrol eder durumdadır.
Kıbrıs’ın yüzölçümü 9.251 km2 olup, Türkiye sahillerinden 70, Suriye’den 100, Mısır’dan 370, Rodos’tan 400
ve Yunanistan sahillerinden 800 km. uzaklıkta bulunmaktadır. Girintili çıkıntılı bir özelliğe sahip olan 782 km.
uzunluğundaki sahilleriyle kendine has bir şekle sahip
olan Kıbrıs, 35° kuzey paraleli ve 35° doğu meridyeni üzerinde yer alır. Ada; kuzeyinde Kormakiti Yarımadası’ndan
başlayarak Karpas Yarımadası’na doğru uzanan ve en yüksek zirveleri 1.000 metreyi nadiren aşan Girne-Karpas
Dağları, güneyinde Trodos Dağları ve bunların arasında
100 km. uzunluğunda, 10-15 km. genişliğinde bir alçak
sahadan meydana gelir. Adanın doğuda ve batıda uç noktalarını teşkil eden Andreas ve Drepena burunları arası
227 km. ve güney ve kuzey istikametindeki uç noktalar
olan Gata ve Kormakiti burunları arası ise 97 km.’dir.
Kıbrıs yapı ve yeryüzü şekilleri itibariyle Anadolu’nun güneyindeki Toros sistemi içinde
mütâlaa edilir. Hatay’daki dağ ve ovalar 130 km. güneybatıda, Kıbrıs’ta deniz seviyesi üzerine çıkarak aynı
vasıflarla devam etmektedir. Derinliği birkaç yüz metrelik bir denizaltı platformu ile Anadolu’ya bağlı olan
60
şeker-iş dergisi •ocak 2014
adanın temeli, batıda ve güneyde 2.000 metreden daha
derin denizaltı çukurları tarafından çevrilmiştir.
Yeryüzü şekilleri ve yapısı hakkında verilen kısa bilgiler Kıbrıs Adası’nın, Anadolu Yarımadası’na akraba,
hatta onun küçük bir örneği olduğunu göstermektedir.
İklim bakımından da aynı paralelliği görmek mümkündür. Akdeniz Bölgesi’ne has iklim kuşağında olup yazları
sıcak ve kurak, kışları ise ılık ve yağışlı geçer. Bitki örtüsü
bakımından da Toroslarla benzerlik arz etmektedir.
İlkçağın başlangıcında Kıbrıs’ın, yalnız dağlarının değil
ovalarının da kesif ormanlarla kaplı olduğu, fakat bakır ve
gümüş madenlerinin işletilmesi, gemi inşaatı ve Mısır gibi
ormanları olmayan ülkelere yapılan odun ihracatı yüzünden ormanlarının büyük tahribata uğradığı bilinmektedir.
Eski devirlerde Anadolu’nun bir parçası olan Kıbrıs, suların yeryüzünde bazı karaları basması sonucu
meydana gelen adalardandır. Yapılan kazılarda adada
Ortadoğu kültürüyle alakalı eserler bulunmuştur.
Tarihi
Adanın bilinen ilk sahibi Mısırlılar olup, bunlardan Hititlere geçmiştir. Hitit çivi yazılarında “Alasya”
denilen ada, deniz kavimlerin istilasına uğrayarak,
Asurlular, Fenikeliler, Medler, Roma ve Bizans İmparatorluklarından sonra, Dört Halife (632-661) devrinde
Müslümanların hakimiyetine geçerek, 648 tarihinde
vergiye bağlanmıştır.
Haçlı seferlerinin üçüncüsünde İngiliz Kralı Arslan
Yürekli Rişar’ın gemileri fırtınaya tutulunca 1191’de
İngilizler, adanın kıyılarına sürüklenip karaya çıkarak,
Limasol’u zaptettiler. Fakat Rişar’ın paraya ihtiyacı olduğundan adayı eski Kudüs Kralı Lusignan’a satmıştır.
Gezi
Şeker
Özel
Bundan sonra ada, Suriye ve Filistin kıyılarından kaçan
Doğu Latinlerinin merkezi haline getirilmiştir. Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ten çıkardığı Latinler adaya yerleştirilmiştir. Ceneviz, Fransız, Venedik korsanlarının
yaşadığı adadan, Anadolu sahillerine saldırılar tertiplenmiştir. Kıbrıslıların saldırıları, Anadolu Selçukluları
ve beylikleri tarafından savuşturulmuştur. Haçlı ittifakınca Kıbrıs sularında bulunan Haçlı donanması, Mısır
ve Suriye sahillerine ve Müslüman gemicilere zarar vermeye başlayınca; Memlûk Sultanı Melik-i Eşref Baybars
1425’te adaya asker çıkarmıştır. Devrin Kıbrıs Kralı
Janus’un ordusu imha edilip, kendisi esir alınmıştır. Kral
Janus, yıllık beş bin düka altın ödemek şartıyla azad edilip, vergiye bağlamıştır. Kıbrıs Latinleri, Osmanlılar ile
hakimiyet meselesinde mücadele eden Akkoyunlular ve
Safevi devletleri ile ittifak içine girmişlerdir. Yavuz Sultan Selim Han’ın Suriye ve Mısır’ı fethi ve İslamiyetin
mukaddes topraklarını Osmanlı Devletine kazandırmasıyla Doğu Akdeniz’de hakimiyet kurmanın lüzumu
ortaya çıktı. Bunun için de Kıbrıs’ın fethi gerekiyordu.
Kıbrıs sahillerine yerleşmiş bulunan Venedikliler
ise gelip geçen ticaret gemilerine tecavüzden geri durmuyordu. Diğer taraftan Hint Okyanusunda beliren
Portekiz tehlikesi de Akdeniz’de bir an evvel sükunetin
sağlanmasını zaruri kılmaktaydı. Bundan başka Kıbrıs halkından pek çoğu da Osmanlı’nın adil idaresini
istemekteydi. Bu sebeplerle İkinci Sultan Selim Han
(1566-1574) devrinde Şeyhulislam Ebüssü’ûd Efendinin fetvasıyla Kıbrıs’ın fethine karar verildi. 1570’te
Vezir Lala Mustafa Paşa, Kıbrıs Serdarı tayin edilerek, Piyale Paşa kumandasındaki Osmanlı donanması
adaya çıkartma yaptı. Lefkoşe ve Magosa fethedildi.
Papalığın teşvikiyle Haçlı donanması Kıbrıs’a gönderilip, 1571 İnebahtı Muharebesi’nde Osmanlı donanması yakılmışsa da, 1572’de iki yüz elli parça gemiyle
Akdeniz’e açılan Kılıç Ali Paşa karşısında dayanamayacaklarını anlayan Haçlılar, 1573’te anlaşmak zorunda kaldılar. Adanın hakimi Venedik Cumhûriyeti,
Kıbrıs’ın Osmanlı Devletine terkini ve yıllık üç yüz
bin filorin vergi vermeyi kabul etti. Kıbrıs’ta Osmanlı
devlet teşkilatı kurulup, eyalet haline getirilerek, beylerbeyi tayin edildi. İslami eserler, tamir edilip, yenileri kuruldu. Türk-İslam nüfusunun adada fazlalaşması
için Osmanlı iskan siyaseti tatbik edildi. 1577 tarihinde adanın nüfûsu 84.000 olup, bunun 47.000’i Türktü.
On dokuzuncu yüzyıla kadar bütünüyle Osmanlı
Devleti’nin hakimiyetinde kalan Kıbrıs, Papalığın organize ettiği oyunlar neticesiyle çok tehlikeli meselelerin
içine itildi. 1876’da Birinci Meşrutiyetin ilanıyla Osmanlı Devleti Rusya ile harp içine sokuldu. Ancak harbin
mağlubiyetle bitmesi üzerine 3 Mart 1878’de çok ağır
www.sekeris.org.tr
61
Gezi
şartlarla Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması imzalandı. Saltanatının ilk yıllarında olan İkinci Abdülhamid Han devleti
daha o tarihte yıkıma götürebilecek olan bu antlaşmayı bir
türlü hazmedemedi. Dahiyane bir kurnazlıkla, 4 Haziran
1878’de İngiltere ile gizlice anlaştı. Ayastefanos Antlaşmasını tatbik ettirmeme karşılığı, Kıbrıs Adasının idaresini
İngiltere’ye bıraktı. Adanın gelirleri her yıl İstanbul’a yollanacak ve Osmanlı Devletinin bir parçası kalacaktı. Bu durum Birinci Dünya Harbine kadar muhafaza edildi.
Üç yüz yıldan fazla Osmanlı Devletinin hâkimiyetinde
bulunan Kıbrıs Adası’na bu devirde birçok kültür, sanat
eserleri ve iktisadi müesseseler kurulmuştur. Her kasabada medrese ve Lefkoşe’de Sultan Mahmud Kütüphanesi
yapılarak, ilmin yayılmasına ve kültür seviyesinin yükseltilmesine çalışıldı. Adanın bütün kalelerinin tamiri, liman
inşaası, cami, mescid, tekke, imaret, hastahane, han, kervansaray, sebil, çeşme gibi sosyal tesisler yapılmıştır.
Kıbrıs Britanya Hakimiyetinde
1923 Lozan Antlaşmasıyla İngiltere’nin ilhakına bırakılan Kıbrıs, 1925’te Büyük Britanya İmparatorluğu’na
bağlanarak, sömürge statüsüne girdi. Ada’nın İngiltere’nin
ilhakına geçmesiyle, günümüzde de devam eden Kıbrıs
Meselesi ortaya çıktı. İngiliz idaresini önce hoşgörü ile karşılayan Rumlar, Kıbrıs Rum Kilisesinin telkinleriyle adayı
Yunanistan’a katmak arzusu içine girince, hadiseler başladı.
Adadaki Rumlar’ın Yunanistan’a katılma faaliyetlerinin,
İngiliz siyasetince de dolaylı olarak destek görüp, idari, iktisadi ve siyasi kolaylık gösterilmesi hadiselerin büyümesine
sebeb oldu. Türkler dış bir destek bulamayınca vakıfları ko-
62
şeker-iş dergisi •ocak 2014
rumak, milli kültürü muhafaza etmek için, İngiliz sömürge
sisteminin tanıdığı hakları kullanmak suretiyle hadiselere,
mukavemet etme teşebbüslerinde bulundular. Adadan Türkiye, İngiltere, Avusturalya ve diğer ülkelere Türk göçü de
oldu. İngilizlerin Rumlara idari, siyasi ve iktisadi kolaylık
göstermesine rağmen, asıl gayeleri, Yunanistan’a ilhakı olan
Kıbrıs Rum Cemaati, 1931’de isyan ettilerse de bastırıldı.
Rumlar arasında Yunanistan’a katılma fikri devamlı empoze edilerek, Kıbrıs’ta nüfuslarını arttırmak için adaya göçmen getirme ve Türkleri taciz etme siyaseti içine girdiler.
İngiltere, Kıbrıs’ın sömürge statüsünü değiştirme taraftarı olduğundan, 1950 yılında İngiltire-Türkiye-Yunanistan ve Türk-Rum cemaatleri arasındaki meseleler arttı.
Türkleri taciz edip, göçe zorlama ve katliamlarla nüfuslarını azaltan Kıbrıs Rum Kilisesi, adaya getirttiği göçmenlere güvenerek, halk oylamasıyla idarecilerini seçme hakkı
istemeye başladı. Hadiseler üzerine Kıbrıs Türk Cemaati
tepki gösterince, Türkiye meseleyi dikkate aldı. Adadaki
Türkler Türkiye tarafından desteklenerek, mesele yalnız
İngiltere ve Yunanistan’ın olmaktan çıktı. 1954 hadiseleri Yunanistan tarafından Birleşmiş Milletler teşkilatına
götürüldüyse de, siyasi komisyon görüşülmemesi kararını
aldı. 1955 Rum-Yunan tedhiş hadiseleri üzerine, İngiltere Türkiye’yi meseleyi halletmek üzere toplantıya çağırdı.
İngiltere’nin Türkiye’ye toplantı çağrısı, Yunanistan tarafından, Türklerin hakkının resmen tanınıp, meşrulaşması
demek olarak kabul edildi. Yunanistan ikinci defa Birleşmiş Milletler Teşkilatına müracaat etti. Kıbrıs meselesinin
sulh yoluyla halledilmesi kararlaştırılınca, 1959 yılında
imzalanan Zürih ve Londra antlaşmaları ile buhran geçici
Gezi
olarak sona erdi ve 16 Ağustos 1960’ta “ortaklık” temeli
üzerine kurulan bağımsız ve “iki toplumlu” Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edildi. Ada’ya altı yüz elli kişilik bir Türk
alayı yerleştirildi. Kıbrıs’ın güvenliği için İngiltere-Türkiye-Yunanistan “Garanti Antlaşması” imzaladılar. Kıbrıs
Cumhuriyeti’nde Türklere eşit haklar tanınıp, Cumhurbaşkanı Rumlardan, yardımcısı da Türklerden seçilecekti.
Garantör Türkler
Türkiye’nin garantör devlet olarak Türklerin haklarını
müdafaa etmek ve hadiselere müdahale hakkı verilen Garanti Antlaşmasını Rumlar bir türlü kabul edemediğinden,
hadiselerin önüne geçilemedi. Rumlar, Enosis gayesini
gerçekleştirmek, Türkleri yıldırmak, Türkiye’yi zor duruma düşürmek için, 21 Aralık 1963’te Kıbrıs Cumhuriyeti
Anayasası’nı tanımayarak, 22 Aralıkta Kıbrıs’taki Türklere
karşı tedhiş ve katliamlara başladılar. Garantör devlet olarak Türkiye hadiselere müdahale etti. Türkiye’nin kararlı
tutumu Rumlar’ın hadiseleri durdurmasına, Birleşmiş Milletler de meselenin sulh yoluyla halledilmesi için garantör
devletlerarasında görüşmelerin başlamasına ve adada Barış
Gücünün bulundurulmasına karar verdi. Yunanistan’daki 1967 askeri darbesi sonunda Enosisci iktidar, tedhişçi
Grivas’ın teşkilatlandırdığı Rum Milli Muhafız Kuvvetlerini destekleyerek, Türklerin toplu bulunduğu Boğaziçi
ve Geçitkale köylerine karşı harekete geçince, TBMM
16 Kasım 1967 tarihli toplantısında üyelerinin tamamına yakını Kıbrıs’a asker çıkarma kararı aldı. Türk çıkarma
birliklerinin ve donanmasının İskenderun’da toplanması,
jetlerinin de Kıbrıs semalarında görünüp, alçak uçuşlar
yapması, Grivas’ın ve 12.000 kişilik Yunan ordusunun
adadan çekilmesine sebeb olup, ABD’nin araya girmesiyle
Türkiye çıkarma yapmaktan vaz geçirildi. Kıbrıslı Türkler,
Türkiye’nin anavatan olarak haklı tepkisine şahit olunca,
kendi işlerini kendileri görmek üzere 29 Aralık 1967’de
Kıbrıs Geçici Türk İdaresini kurarak, 19 maddelik de esas
tespit etmişlerdir. Kıbrıs meselesinin halledilmesi için toplumlararası görüşmeler 1968’de başlamasına rağmen 1974
yılına kadar bir netice alınamamıştır.
Yunanistan ve Kıbrıs Rumları, Enosis gayesinin gereği
doğrultusunda hareket edip, Türkiye ve Türklere düşmanca hareket içine girdiler. Atina’daki Askeri Cunta, adanın
Kıbrıs’ta bulunan Yunan Kuvvetleri ve EOKA-B aracılığı ile
15 Temmuzda darbeye teşebbüs ettirip, Türklere hayat hakkı tanımayan katliamlara girişince; Türkiye, garantör devlet
olarak 20 temmuz 1974’te birinci, 14-16 Ağustos 1974’te
de ikinci barış harekatını gerçekleştirmek mecburiyetinde
kaldı. Türk Ordusunun muvaffakiyetle gerçekleştirdiği askeri harekatlar neticesinde Kıbrıs’ın istiklali muhafaza edilip,
adadaki Türkler imha edilmekten kurtarılarak, Kıbrıs Türk
Devleti için zemin hazırlanmıştı. Yıllardan beri devam eden
görüşmelerde kesin bir neticeye gidilemeyince, Kıbrıs Türk
toplumu 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devletini, 15
Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kurarak,
istiklalini ilan etti. Kıbrıs meselesinin halli için, Kuzey Kıbrıs Türk Devleti ve Kıbrıs Rum Toplumu ile ikili ve milletlerararası görüşmeler hala devam etmektedir.
www.sekeris.org.tr
63
Şiir
Bana işçi deme inan hayattan
Yılarak geçirdim ben bu ömrümü
Fabrika denen yerde, elden parmaktan
Olarak geçirdim ben bu ömrümü
Her geçen gün çekerim ahı
Neydi bu işçilerin günahı
Kanalların içine bayram sabahı
Dalarak geçirdim ben bu ömrümü
Memuru yatarken sıcacık tahtında
Hep ezilmek var işçilerin bahtında
Soğuk gecelerde karın altında
Kalarak geçirdim ben bu ömrümü
Esen rüzgârından, yağmurundan, çamurundan
Gece soğuğundan, gündüz yağan karından
Ayazlarda elime yapışan elfadan
Bıkarak geçirdim ben bu ömrümü
Her kampanyada günleri sayıp
Kadro için umudumu etmedim kayıp
Bu yapılan zulümdür vallahi ayıp
Diyerek geçirdim ben bu ömrümü
64
şeker-iş dergisi •ocak 2014
Dalar giderim hayale ara sıra
Geçmişi andıkça düşerim efkâra
Her efkârımda bir dal sigara
Yakarak geçirdim ben bu ömrümü
Belim büküldü ayak gitmez ileri
Kalp tekler oldu buruştu deri
Geriye kalan sağlam yerleri
Bozarak geçirdim ben bu ömrümü
Her kampanya bağrımda bir sabır taşı
Gözler isyan eder akıtır yaşı
Vatanımda anamı, yârimi, gardaşımı
Anarak geçirdim ben bu ömrümü
Yeter be yazmayı bırak Emrah’ım
Sen yazdıkça artıyor isyanım ahım
Bilmedim kardeş, neydi diye günahım
Sorarak geçirdim ben bu ömrümü
Muharrem Emrah Çakır
Erzincan Şeker Fabrikası