BREZİLYA VE TÜRKİYE: KÜRESEL DÜNYANIN YÜKSELEN DEVLETLERİ Dr

Transkript

BREZİLYA VE TÜRKİYE: KÜRESEL DÜNYANIN YÜKSELEN DEVLETLERİ Dr
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
BREZİLYA VE TÜRKİYE:
KÜRESEL DÜNYANIN YÜKSELEN
DEVLETLERİ
Dr. Evren Çelik Wiltse
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü
Boğaziçi Üniversitesi-TÜSİAD Dış Politika Forumu
Araştırma Raporu
Boğaziçi University-TÜSİAD Foreign Policy Forum
Research Report
DPF 2010-RR 01
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
Özet
20. Yüzyılın son çeyreği, Türkiye ve Brezilya’nın da dahil olduğu pek çok orta büyüklükte ve
orta kalkınmışlık düzeyindeki ülkede, ekonomiyi yeniden yapılandırma ve piyasa
ekonomisine geçiş sancıları ile tamamlandı. 21. Yüzyıldan itibaren ise hızlı bir atılım
yaparak yükselişe geçen bu ekonomiler, "emerging markets" (yükselen piyasalar) statüsü
kazanarak güçlü birer çekim merkezi haline geldiler.
ABD’yi ve AB üyesi pekçok ülkeyi derinden sarsan 2008 ekonomik krizinden sonra ise gerek
Brezilya’nın, gerekse Türkiye’nin daha önceki krizlerde yapmış oldukları devlet
müdahaleleri ve bu sayede güçlendirdikleri finans ve bankacılık sektörleri, küresel krizin
bu en zorlu zamanlarında büyük takdir topladı. 2008 kirizi, aynı zamanda paradigmatik
ölçekte de oldukça büyük değişiklikleri tetikledi. 1980’lerden itibaren üstünlüğünü kabul
ettirmiş, devletin ekonomideki rolünü asgariye indirgeyen neo-liberal model ciddi
eleştirilere maruz kalarak yerini yavaş yavaş neo-Keynes’ci bir ‘sorumlu kapitalizm’
(responsible capitalism) modeline bırakmaya başladı.
Bu raporun amaçlarından biri, yükselen piyasalar arasında özellikle BRIC (Brazil-RussiaIndia-China) üyesi olması hasebiyle özel bir konuma sahip, dünyanın 8. en büyük ekonomisi
Brezilya’nın son dönemdeki etkileyici ekonomik performasının altında yatan faktörlere ışık
tutmak olacaktır. İkinci olarak, tüm bu iktisadi atılımlar siyasi bir boşluk ortamında
gerçekleşmeyeceğinden, Brezilya’nın iktisadi başarısının gerisindeki siyasi aktörlere dikkat
çekilmeye çalışılacaktır. Hem demokratikleşme, hem de kalkınma sorunsalları ile eş
zamanlı olarak mücadele etmek, yalnızca Türkiye’ye özgü bir şanssızlık değildir. Raporun
sonuç kısmında, benzer bir konumda olan Brezilya örneğini analiz etmenin, Türkiye için de
aydınlatıcı olabileceğinin altı çizilmektedir.
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
Abstract
In most of the moderately developed, middle-power countries, such as Turkey and Brazil,
the last quarter of the 20th Century was summarized with the transitions to market
economy and the strains caused by this economic restructuring. Starting with the 21 st
Century, these economies achieved a strong momentum and gained the “emerging
markets” status, which made them particularly appealing for global economic actors.
After the 2008 economic crisis, which severely shook the US and many of the EU economies,
both Brazil and Turkey were praised for the structural reforms they have accomplished.
Seasoned from severe economic crisis in the 1990s, both Brazil and Turkey had put their
financial and banking houses in order prior to the latest economic downfall. The 2008
crisis also seem to have triggered a paradigmatic shift in the overall economic discourse.
The neo-liberal model that called for a minimalist state role in economy and was
predominant since the 1980s was strongly challenged and began to be replaced by a neoKeynesian approach. In the last decade, the interventions of Brazilian state in economy
intended to steer the market actors towards a more socially responsible form of capitalism.
In this regard, Brazil could be considered a successful example of the neo-Keynesian
approach.
The purpose of this report is to highlight the factors that contributed to the impressive
economic performance of Brazil, which catapulted the country to become the 8th largest
economy in the world. As a member of the prestigious BRIC club (Brazil, Russia, India, and
China), Brazil also deserves special attention amongst the emerging markets. Secondly,
since no economic development takes place in a political vacuum, this report draws
particular attention to the political actors and dynamics behind Brazil’s recent economic
success. Trying to tackle the issues of democratization and economic development
simultaneously is not an unfortunate problem exclusive to Turkey. Other developing
countries, such as Brazil, are also going thorough the hurdles of simultaneous economic
and political reforms. We believe that analyzing and highlighting the similarities with the
Brazilian experience could also shed light to a better understanding of the Turkish case.
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
İçindekiler
Giriş
7
‘Teflon Başkan’ Lula
11
Yükselen Küresel Aktör Brezilya
13
BM Barış Gücüne Katkı
14
HIV/AIDS Mücadelesinde Öncülük
15
Sıcak Para Akışlarına Vergi
16
Küresel Ölçekteki İktisadi Başarılar
16
Demokratik Meşruiyet ile Gelen Yumuşak Güç
19
Türkiye ve Brezilya: Yeni Dostlar
22
Kaynakça
24
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
Giriş
U
luslararası sistem ve yerleşik güç dengeleri, Soğuk Savaşın sona ermesi ile
çalkantılı bir döneme girdi. Ancak, alışageldiğimiz iki kutuplu düzeni ve
kemikleşmiş ittifak bloklarını tam olarak neyin ikame edeceği konusunda ciddi
bir belirsizlik mevcut. 20. Yüzyıl sona ererken, Francis Fukuyama önderliğindeki bir
grup siyaset bilimci ‘Tarihin Sonu’ iddiaları ile Amerika Birleşik Devletleri ve onun
önderliğindeki neo-liberal modelin tartışmasız zaferini ilan ederken, Immanuel
Wallerstein gibi kapitalist dünya sistemine daha eleştirel bakan teorisyenler ise tam
tersine, peşpeşe gelen küresel ekonomik krizlerin ‘ABD hegemonyasının sonu’ olduğu
tanısını koymaktaydılar. Sistemdeki genel trendlerin böylesine zıt yorumlanmasının bir
önemli sebebi, küresel ölçekte yaşanan geçiş dönemi olgusuydu. Bu süreçte taşlar
yerinden oynamış, ezberler bozulmuş ve bir belirsizlik oluşmuştu. Ancak zamanla
kartların yeniden dağıtılması ile yeni aktörler yavaş yavaş sahnede yeralmaya
başlamışlardı. Bu raporda uluslararası sistemin yıldızı hızla yükselen aktörlerinden
Brezilya’yı, Türkiye ile karşılaştırmalı bir bakış açısı ile incelemeye çalışacağız.
Türkiye ve Brezilya, 1980’lerden sonraki siyasi ve iktisadi dönüşümleri oldukça sert
geçirdi. Bölgelerinde lider ülke konumunda ve orta derecede kalkınmışlık düzeyinde
bulunan bu iki ülke, pek çok konuda benzer sorunlarla mücadele etti. Bir yandan ithal
ikameci modelin çökmesi ile aniden geçilen piyasa ekonomisinin yarattığı yapısal
sorunlar, diğer yandan otoriter bir siyasi rejimin kıskacından kurtulma ve
demokratikleşme sancıları, her iki ülkenin de enerjilerini en fazla harcadığı temel
meseleler oldu.
Demokratikleşme ve iktisadi kalkınma açılarından bakıldığında Türkiye ve Brezilya’nın
son yirmi yıllık performansları, bu iki ülkenin uluslararası sistemde giderek artan güç,
önem ve görünürlüklerinin temel nedenidir. Yakın zamanda Brezilya ve Türkiye’nin
İran'ın nükleer enerji ve nükleer silah üretme projeleri ve Orta Doğu’daki nükleer güç
dağılımı gibi stratejik önemi hayli yüksek konularda roller üstlenmesi şaşkınlık yarattı.
Şimdiye kadar ABD ve Güvenlik Konseyi’nin 5 Daimi Üyesinin tekelinde bulunan bazı
konuların artık daha geniş platformlarda ve alışılmışın dışındaki aktörlerce de
7
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
tartışıldığını gözlemliyoruz. Brezilya’nın son 20 yılda yaşadığı köklü ve güçlü dönüşümü
gözden kaçıranlar, Brezilya Başkanı Lula da Silva’nın neden 12.000 km öteden kalkıp
gelerek nükleer görüşmelere aracı olduğunu anlamakta zorlanıyorlar. Oysa bu durumu
soğukkanlılıkla analiz ettiğimizde, önemli siyasi faktörlerin rol oynadığını söyleyebiliriz.
Brezilya 21 yıl süren askeri diktatörlükten sonra 1985 yılında sivil rejime geçtiğinde,
askeri rejim zamanında geliştirilen nükleer silah teknolojisini, uluslararası kamuoyunun
gözü önünde tasfiye etmiştir. Fakat ülkenin önemli uranyum rezervleri mevcuttur ve
barışçıl amaçlar için nükleer teknolojisini geliştirmeye devam etmektedir. Elindeki
nükleer silah teknolojisini kendi rızası ile lağvetmiş bir ulus olarak Brezilya, bu tarz
sorunlarda ahlaki bir sorumluluğu olduğu düşüncesiyle İran ile yapılan müzakerelerde
kendisine rol biçecek ahlaki zemini yakalamıştır. Ancak belki bu siyasi/ahlaki sebepten
daha da önemlisi, Brezilya’nın büyük bir hızla yükselen iktisadi gücü ile orantılı bir siyasi
güce de uluslararası sistemde ulaşma çabasıdır.
Brezilya’nın yükselmekte olan iktisadi yıldızına pek çok yerden övgüler yağmakta.
Muhafazakar ve piyasacı yaklaşımı ile bilinen The Economist dergisi bile, Lula da
Silva’nın başkanlığında ve sosyalist İşçi Partisi (PT) iktidarında Brezilya’nın küresel krize
aldırmadan ekonomisini giderek güçlendirdiğinin altını çiziyor. Kasım 2009’da
yayınlanan ‘Brezilya Kalkışa Geçti!’ başlıklı kapakta, son derece sembolik bir şekilde
Rio’ya tepeden bakan 40 metrelik meşhur İsa heykelinin uçuşa geçtiğini gösteren bir
grafik yer aliyor.
Tablo 1’de Brezilya ile ilgili bazı temel veriler Türkiye ile karşılaştırmalı olarak
sunulmuştur. Dikkatlice incelendiğinde, Brezilya öncelikle büyüklüğü ile göze çarpan bir
ülke: coğrafi olarak Türkiye’nin yaklaşık 11 katı ve ABD ile neredeyse aynı büyüklükte.
Yaklaşık 200 milyonluk nüfusuyla Güney Amerika’nın en büyük ülkesi ve Güney
Amerika’da yeralan 12 ülkeden 10 tanesi ile sınır komşusu. Latin Amerika ülkeleri söz
konusu olduğunda karşılaşılan önyargılardan biri, bu bölge ülkelerinin ‘geri kalmış Muz
Cumhuriyetleri’ olduğudur. ‘Muz Cumhuriyeti’ ile ima edilen şudur: İktisadi yönden bu
ülkeler sadece kahve, muz, kakao gibi basit ürünleri ihraç edebilen, geri kalmış, sadece
tarıma dayalı ekonomilerdir.
8
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
BREZİLYA
TÜRKİYE
8.514.877 km2
783.562 km2
Nüfus (yaklaşık)
195 milyon
75 milyon
GSMH (Dünya Bankası)
1573 milyar $
617 milyar $
Kişi başına düşen milli gelir (Dünya
Bankası, Atlas Metodu)
Ekonomik Büyüklük açısından dünya
sıralamasındaki yeri (IMF)
İyi Yönetişim ve Şeffaflıkta dünya
sıralamasındaki yeri
(Transparency International)
İnsani Kalkınmışlık İndeksindeki
Sıralaması (UNDP)
Demokratikleşme Katsayısı –Siyasi
Haklar ve Temel Özgürlükler açısından(Freedom House, New York)
8040 $
8720 $
8.
17.
75.
61.
73.
83.
2, 2
3, 3
Yüzölçümü
Dünya sıralamasında 5.
Özgür/Demokratik
Dünya sıralamasında 37.
Kısmen Özgür/Kısmen
Demokratik
TABLO 1: Brezilya –Türkiye: Karşılaştırmalı Temel Göstergeler
Bunun siyasi izdüşümü ise, Latin Amerika’da erken kalkan askeri birliğin darbe yaptığı,
militarist, siyaseten istikrarsız, anti-demokratik devletlerin yaygın olduğu önyargısıdır.
Tablo 1’e baktığımızda, Brezilya’nın 1.5 trilyon dolarlık bir ekonomi ile dünyanın 8.
büyük ekonomisi olduğunu görmekteyiz. Türkiye ekonomisinin neredeyse üç katına
yaklaşan bu iktisadi hacim, pek tabii sadece muz ihraç ederek kazanılabilecek bir başarı
değildir. Raporumuzun ilerleyen kısımlarında değineceğimiz üzre Brezilya, jet
uçaklarından estetik cerrahide kullanılan silikon implantlara, ayakkabı ve demir
cevherinden dondurulmuş tavuğa kadar çok geniş bir ürün yelpazesinde uluslararası
rekabet düzeyine erişmiş, güçlü ekonomik temeller üzerinde yükselmektedir. Siyasi
pencereden baktığımızda ise, tarafsız uluslararası kuruluşların değerlendirmelerinde
temel demokratik hak ve özgürlükler açısından Brezilya oldukça imrenilecek bir
performans sergilemektedir.
Bu raporda da verilerini baz aldığımız Freedom House, New York merkezli,
akademisyenlerin ağırlıklı olduğu bir uluslararası düşünce kuruluşudur. Dünya
Bankası’nın yıllık kalkınma raporları gibi, Freedom House da dünyada demokrasinin
9
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
gelişimini bazı standart kriterler üzerinden gözlemleyip, ölçerek yıllık raporlar halinde
yayınlar. Freedom House indeksine göre ülkeler 3 kategoriye ayrılmıştır:
1 – 2.5 puan arası  tam özgür/tam demokratik (Free)
3 – 5 puan arası  kısmen özgür/kısmen demokratik (Partly Free)
5.5 – 7 puan arası  özgür ve demokratik olmayan rejimler (Not Free)
21 yıl süren askeri rejimden daha 1985 yılında kurtulmuş bir ülke olarak Brezilya,
demokratikleşme yarışında son derece başarılı bir performans sergilemektedir. Özellikle
1990’lı yıllardan itibaren, askeri rejim tarafından sürgüne gönderilmiş veya marjinalize
edilmiş pek çok aydın ülkeye geri kazandırılmıştır. Otoriter rejim döneminde yaşanan
tüm bu acılar demokrasiye geçiş döneminde halkın da seçimlerde verdiği kitlesel
destekle geride kalmış, otoriter dönemde baskılanan sosyal demokrat ve sosyalist
partiler büyük oy oranları ile iktidara gelmişlerdir. Brezilya’da 1990’lardan itibaren
yürütmenin başına seçilmiş figürlere baktığımızda, bu durumu rahatlıkla
gözlemleyebiliriz. Brezilya’nın önde gelen akademisyen ve entellektüellerinden
Fernando Henrique Cardoso, askeri rejimin baskılarından kurtulmak için çareyi uzun
yıllar sürgüne gitmekte buldu. Askeri rejim sona erince ülkeye döndü ve 1995-2002
yılları arasında Sosyal Demokrat Parti’den iki dönem Başkan seçildi. Bayrağı ondan
teslim alıp 2003-2010 yılları arasında başkanlık yapan İşçi Partili Luiz Inacio Lula da
Silva ise dikta döneminde sendikal faaliyetleri yüzünden uzun yıllar hapis yatmıştı. 2011
Ocak ayı itibariyle göreve başlayan Brezilya’nın ilk kadın başkanı İşçi Partili Dilma
Russeff ise askeri rejim döneminde 22 gün süreyle elektrikle işkenceye uğramış, toplam
6 yıl hapiste kalmıştır.
1980’ler ve 1990’lara damgasını vuran neoliberal politikalar Brezilya’da adeta bir fırtına
etkisi yarattı. Kontrolden çıkmış enflasyon oranları, yerel para birimine olan güvensizlik,
ekonomik darboğaz ve peşi sıra gelen siyasi istikrarsızlıktan Brezilya’yı çekip çıkartan
en önemli figür, belki de bu başarısını iki kez Başkan seçilerek taçlandıran Fernando
Henrique Cardoso’dur. ‘Bağımlılık Teorisi’ olarak adlandırılan ve küresel ekonomik
sisteme eleştirel/sol bir gözle bakan ekolün öncülerinden, sosyoloji profesörü
Cardoso’nun yükselişi, hiç kimselerin maliye bakanı olmayı istemediği bir dönemde
10
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
bakan olmayı kabul etmesiyle başlıyor.1 Her ne kadar eski akademik yazılarını
okuyanlar Cardoso’yu ‘davadan dönmekle’ itham etseler de, Cardoso 30 yıl önce
yazdıklarına harfiyen bağlı kalmanın anakronistik olacağını söyleyerek çizdiği yeni
iktisadi yolda ülkesini 21. yüzyıla taşıdı.
‘Teflon Başkan’ Lula
Liderlik ve geniş kitlelerin desteğini kazanma konularında, hemen her siyasetçinin Luiz
Inacio Lula da Silva (Lula)’dan alabileceği büyük dersler var. 8 çocuklu bir ailenin 7.
çocuğu olarak dünyaya gelen Lula, çalışmak zorunda kaldığı için düzenli bir eğitim
alamamış ve ancak 10 yaşında okuma-yazma öğrenebilmiştir. Sokaklarda fıstık satıcılığı
ve ayakkabı boyacılığı ile başlayan çalışma hayatı, daha sonra metal fabrikasında işçi
olarak devam etmiştir. Fabrikada uğradığı iş kazasında bir parmağını da kaybeden Lula,
burada sendikaya katılarak örgütlü mücadelesinin başlangıcını yapmıştır. Zamanla
100.000 kişilik sendikada oyların %92’sini alarak başkanlığa yükselmiştir. Ancak 1970’li
yıllar Brezilya’da askeri rejimin hüküm sürdüğü yıllardır ve siyasi faaliyet sürdürmenin
gözaltı, işkence gibi yaptırımları vardır. Nitekim Lula da bu dönemde bu eziyetlerden
fazlasıyla payını almıştır.
Lula’nın kişiliğini tarif ederken en fazla iki sözcük kullanılıyor: karizmatik ve pragmatik.
Sosyal sınıflar arasındaki duvarların oldukça sert ve aşılması zor olduğu Brezilya’da bu
kadar mütevazi bir geçmişe rağmen ülkenin en tepesindeki koltuğa oturmasında
Lula’nın bu iki özelliğinin yeri çok büyüktür. Öncelikle Lula, halk için ve halktan gelen bir
kimse imajı ile kitlelerle çok yakından iletişim kurabilme yeteneğine sahiptir. Son derece
dürüst bir lider imajı yerleştirmeyi başarmıştır. Ekibinde kimi zaman rüşvet skandalları
patlak verse de, Lula bu isimleri treninden indirerek yine tam yol ileri devam etmiştir.
Kitlesel desteğinde en ufak bir azalma veya imaj yıpranması yaşamamıştır. Bizdeki
‘çamur at izi kalsın’ deyiminin tam aksine, Lula söz konusu olduğunda adeta hiçbir
çamurun onu kirletme tehlikesi yoktur. Nitekim bu yüzden ‘Teflon Başkan’ lakabını
1
Cardoso’nun Brezilya ekonomisinde yaptığı reformlar ile Kemal Derviş’in Türkiye’de uyguladığı reformlar
arasında oldukça büyük paralellikler mevcuttur. Ancak Cardoso’nun seçim başarıları ile kıyasladığımızda, Kemal
Derviş ne yazik ki Türkiyeli seçmenlerden bu denli büyük bir teveccüh göremedi.
11
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
kazanmıştır, çünkü ne tür bir skandal patlarsa patlasın, onun ne kadar yakınında olursa
olsun, Lula’ya yapışan birşey olmamıştır. İki dönem arka arkaya seçilip, 8 yıl iktidarda
kaldıktan sonra bile Lula’nın halk arasındaki beğenilme oranı %80’lerin üzerinde
seyretmiştir. Böylesi bir oran, dünyanın neresinde olursa olsun 8 yıl iktidarda kalmış bir
siyasetçinin hayal bile edemeyeceği kadar yüksektir.
Karizmatiklikten belki daha da önemlisi, Lula’nın sergilediği pragmatizm ve bu sayede
hem kendisi hem de ülkesi adına elde ettiği başarılardır. Türkiye’de olduğu gibi dünyada
da sol ideolojilerin en başarılı oldukları konulardan biri, fikir ayrılıkları yüzünden
bölünmek ve fraksiyonlara ayrılmaktır. Esprilere bile malzeme olan, bu ‘iki solcudan en
az üç farklı fraksiyon çıkartma’ kabiliyeti, sol partilerin kitleselleşerek ulusal ölçekte
kayda değer siyasi güçler haline dönüşmelerinin önündeki en önemli engellerden biridir.
Lula’nın belki de en fazla takdir edilecek yönü, 1980’lere gelindiğinde Brezilya’da
başkanı olduğu sendikalı işçileri, solcu aydınları, kilise mensubu aktivistleri, ilerici
sebeplere gönül vermiş sosyal oluşumları ve hatta Troçkistleri, İşçi Partisi çatısı altında
toplayabilmesi olmuştur.
2010 yılındaki Başkanlık yarışında seçmenler tercihlerini Lula’nın Enerji Bakanı Dilma
Rousseff’ten yana kullanmışlardır. Brezilya’nın ilk kadın Başkanı olan Rousseff, aynı
zamanda Brezilya siyasetinde Lula geleneğinin de devam edeceğinin göstergesi olarak
algılanabilir. Lula dönemindeki sosyal politikalar, yaklaşık 30 milyon civarında Brezilya
vatandaşını fakirlik sınırından yukarı çekip, orta sınıflara ulaşmalarını sağlamıştır.
2003’te Lula ve kızıl yıldız sembollü İşçi Partisi'nin (PT) seçim zaferi, gerek yerel,
gerekse küresel sermayeyi tedirgin etmiş olsa da, aradan geçen zaman bu endişenin
yersiz olduğunu göstermiştir. PT’nin ekonomiye en büyük müdahalesi, bölüşüm
politikaları ve sosyal politikalar alanlarında olmuştur. Zero Hunger, Bolsa Escola gibi
programlarla gelir seviyesi çok düşük ailelere şartlı nakit transferleri yapılmıştır. Bu
politikalar sonucunda, hem dünyada gelir dağılımının en bozuk olduğu ülkeler arasında
olan Brezilya’da yukarı doğru bir sınıf hareketliliği sağlanmış, hem de aşı, sağlık ve
eğitim imkanlarının artması ile ülkenin insan kaynaklarında belirgin bir iyileşme
gözlemlenmiştir. Dilma Rousseff önderliğinde PT’nin üçüncü kez başkanlık seçimlerini
12
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
kazanması, halkın önemli çoğunluğunun mevcut ekonomik durumundan ve sosyal
politikalardan memnun olduğunun karinesidir.
Yükeselen Küresel Aktör Brezilya
Küreselleşme, kozmopolitanizm ve demokrasi alanlarında önemli eserler vermiş İngiliz
düşünür ve akademisyen David Held, ‘demokratik çoktaraflılık’ (democratic
multilateralism) kavramının da isim babasıdır. Küreselleşme fenomeni artık devletleri
tek başlarına, sınırlarını dünyaya kapatarak çeşitli sorunlarla başetme lüksünden
alıkoymaktadır. Ticari ilişkiler, savaşlar veya doğal felaketler sonucu çıkan göçmen
sorunları, insan hakları ihlalleri, bulaşıcı hastalıklarla mücadele, iklim değişikliği,
bilimsel ve teknolojik gelişmeler, güvenlik sorunları ve terörist faaliyeler, tüm ülkeleri
eşit oranlarda olmasa da birbirine bağımlı hale getirmiştir. Kısacası, tek tek her bir
devletin ayrı egemenlik alanından oluşan ‘eski’ uluslararası sistem, 21. yüzyılda hızla
küreselleşen yönetişim ihtiyaçlarına cevap vermekte yetersiz kalmaktadır. Ancak, yavaş
yavaş nüvelerini gözlemlediğimiz küresel çapta iyi yönetişim (good governance)
girişimlerinin önemli bir sorunu, demokratik yönlerinin zayıf olmasıdır. Küresel
sermayenin Davos, Seattle, Washington DC veya Doha gibi merkezlerde yaptığı
toplantıların büyük protestolara sahne olmasının arkasında yatan sebeplerden biri de,
küresel iktisat politikalarının bir avuç büyük oyuncu tarafından belirlenip, dünyanın geri
kalanına dikte edildiği imajının yaygın olmasıdır. David Held’in ‘demokratik çoktaraflılık’
önerisi tam bu noktada önem taşımaktadır. Held’e göre, küresel ölçekteki
düzenlemelerin meşruluğu ve uzun vadedeki başarısı, yaratıcı bazı kurumsal
değişikliklerle daha fazla aktörü ve küresel sivil toplumu sürece dahil etmelerine
bağlıdır.
‘Demokratik çoktaraflılık’ kavramını en fazla benimseyen ve hayata geçirmeye çalışan
ülkelerin başında Brezilya geliyor. Bu amaçla, Birleşmiş Milletler bünyesinde çok net bir
ayırımcılık ve hiyerarşik yapılanma örneği olan 15 üyeli Güvenlik Konseyi ve konseyin
veto hakkına sahip beş daimi üyesi, Brezilya tarfından özellikle eleştiriliyor. Brezilya,
yaklaşık 550 milyonluk Latin Amerika bölgesinden bir devletin de temsilde adalet ilkesi
bağlamında BM Güvenlik Konseyi’ne daimi olarak dahil edilmesi gerektiğini
13
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
savunmaktadır. Benzer şekilde, Brezilya veya Türkiye gibi hızla yükselmekte olan
ekonomiler, Dünya Bankası ve IMF’nin karar alma mekanizmalarında oy oranlarının
arttırılmasını talep etmektedirler.
‘Çoktaraflılık’ (multilateralism) kavramı, esas itibariyle statüko yanlısı, muhafazakar ve
realist bazı uluslararası ilişkiler teorisyenlerince pek tercih edilmemektedir. İstikrar
(stability) kavramını, demokrasi, katılım ve meşruiyet gibi kavramların çok üzerinde
tutan bu ekolde, çoktaraflılık kaçınılmaz olarak koordinasyon bozukluğuna, kargaşaya
ve çıkar çatışmasına yol açmaya meyyal olarak görülmektedir. O yüzden de, geleneksel
realist ekol, uluslararası sistemde iki kutuplu veya tek kutuplu (hegemonik) bir güç
dağılımını çoktaraflılığa tercih etmektedir. Brezilya’nın son zamanlarda izlediği dış
politika stratejisi, statükocu teorisyenleri endişeye sevketmektedir. Nitekim, ABD’deki
pek çok muhafazakar düşünce kuruluşu (think-tank) ve akademisyen, Brezilya’nın
küresel düzlemdeki ‘endişe verici yükselişi’ minvalinde yazılar kaleme almışlardır.
ABD’deki muhafazakar çevrelerin kaygıyla ‘ABD hegemonyasına meydan okuma’
şeklinde yorumladığı bu politikaları, bir başka pencereden baktığımzda, Brezilya’nın
uluslararası sistemi daha katılımcı, demokratik ve adil yapma çabası olarak
yorumlayabiliriz. Aşağıda söz konusu girişimlerden bazıları kısaca özetlenmektedir:
BM Barış Gücüne Katkı
2004 yılından itibaren Brezilya Haiti’deki BM Barış Gücüne askeri ve maddi katkıda
bulunmaktadır. Haiti’de 2009 yılında yaşanan korkunç depremde adada bulunan 21
Brezilyalı da hayatını kaybetmiştir. Bunun üzerine Brezilya Birleşmiş Milletler’e 19
milyon Dolar, Haiti’ye ise doğrudan 205 milyon Dolar yardım yapmış ve adaya 1300
kurtarma görevlisi göndermiştir. Haiti’nin yanı sıra, Liberya, Orta Afrika Cumhuriyeti,
Fildişi Sahilleri ve Doğu Timor’daki BM Barış Gücü misyonlarına da Brezilya asker ve
teçhizat desteği vermektedir. Ancak burada dikkat edilecek bir nokta, çatışma alanlarına
müdahale ederken Brezilya’nın genellikle uluslararası bir konsensüsün tescil edildiği
bölgelere müdahil olmasıdır. Bu yüzden, örneğin daha tartışmalı Sudan veya Zimbabwe
gibi örneklerde fazla öne çıkmamakta, tarafsız imajını korumaya dikkat etmektedir.
14
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
HIV/AIDS Mücadelesinde Öncülük
İlk olarak 1980’lerde ABD’de patlak veren HIV/AIDS, tıbbi, toplumsal ve ahlaki açılardan
ülkeleri oldukça zorlayan bir epidemik halini almıştır. Nüfusun büyük çoğunluğunun
(%70) Katolik olduğu ve kürtajın çok istisnai haller dışında yasak olduğu Brezilya’da,
kan bankalarına da virüsün bulaşması ile AIDS ölümlerinin saman alevi gibi yayılmaya
başlaması, geniş çaplı bir seferberlik hali yaratmıştır. Devlet, son derece pragmatik bir
tavır sergileyerek bedava prezervatif dağıtımı, HIV’li hastalara sağlık güvencesi ve
okullarda HIV/AIDS eğitimi gibi ortodoks olmayan yöntemlerle virüsün yayılma hızını
kısa zamanda düşürmüştür. Sivil toplum örgütleri hem halkı bilinçlendirme, hem de
virüse yakalananlara destek olma konularında önemli başarılara imza atmışlardır.
Brezilya’da genellikle aşırı muhafazakar bilinen mahkemeler bile yeri geldiğinde
hastaları ilaç ve sigorta endüstrisine karşı savunan kararlar almışlardır.
İlaç endüstrisindeki ilerlemeler, HIV virüsü kapmış hastaların ilaç kullanarak
yaşamlarını sürdürebilmelerini sağladı. Ancak İsviçre (Roche) ve ABD (Abbot) gibi
gelişmiş ülkelerin laboratuarlarında geliştirilen bu ilaçları kullanan bir hastanın
tedavisinin yıllık maliyeti 30,000 ABD dolarını bulmaktaydı. Bu rakamlar pek tabii
Brezilya veya Güney Afrika gibi gelişmekte olan ancak salgından hızla etkilenen ülkeler
için erişilebilir olmaktan uzaktı. Çözüm olarak Brezilya HIV/AIDS tedavisinde kullanılan
ilaçların jenerik versiyonlarını üretip, piyasaya sürdü. Bu sayede, hasta başına yıllık
tedavi masraflarını 150-300 ABD doları seviyesine çekmeyi başardı. Ancak hastalığa
karşı mücadelede önemli bir zafer kazanmış olsa da, uluslararası camiada Brezilya’yı
başka mücadeler beklemekteydi.
ABD ve AB merkezli ilaç firmaları, Brezilya’nın jenerik ilaç uygulamasını patent ve fikri
mülkiyet haklarının ihlali gerekçeleri ile Dünya Ticaret Örgütü'ne (DTÖ/WTO) şikayet
etmekte gecikmediler. Ancak Brezilya gerek DTÖ, gerekse BM bünyesinde savunmasını
yaparken, jenerik ilaç sorununu yaşama hakkı ile fikri mülkiyet hakkının çatışması
şeklinde sundu. Bir noktadan sonra, gerek uluslararası kuruluşlar, gerekse davacılar
Brezilya’nın bu argümanı karşısında ikna olduklarını belirttiler. İlaç firmaları, HIV/AIDS
ilaçlarında ikili fiyat sistemine geçerek, gelişmekte olan ülkelere ilaçları normal
15
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
fiyatlarının neredeyse onda birine pazarlamayı kabul ettiler. Bu örnek Brezilya ve
salgından etkilenen diğer ülkeler (Güney Afrika, Nijerya, Rusya, Ukrayna, vb) için önemli
bir kazanım oldu.
Sıcak Para Akışlarına Vergi
2008'de başlayan resesyondan sonra, gelişmiş ekonomilerde yüklü bir likit sermaye
birikimi oluştu. Bu para kendisine yatırım için yer ararken, özellikle büyüme hızı yüksek
BRIC ekonomilerini tercih etmeye başladı. Ancak, resesyondan yeni çıkmış bu
ekonomiler için önemli bir çekince, ekonomilerini tam düze çıkartmak üzereyken ani
sıcak para giriş-çıkışları ile ekonomilerinin sarsılması riskiydi. Nobel ödüllü bir
ekonomist olan James Tobin, 1970’lerin başında yerel para birimlerinde ani sarsıntılara
yol açabilecek bu sıcak para akışlarını önlemek için ülkelerin kısa vadeli döviz
işlemlerine az da olsa bir vergi (yaklaşık %0.2) uygulanmasını önermişti. Ancak ülkeler
arasında koordinasyon eksikliği, vergiyi ilk uygulayacak ülkelerden uygulamayanlara
doğru hızlı bir sermaye kaçışı yaşanacağı korkusu, Tobin vergisinin pratikte
uygulanmasına engel oldu; ta ki, 2010 yılında Brezilya uzun zamandır rafa kalkmış bu
öneriyi uygulama cesareti gösterene kadar. Başkan Lula kısa vadeli döviz işlemlerinden
vergi alınacağını ilk açıkladığında, pek çok kesimden ‘bu vergiden sonra artık kimse
Brezilya’ya yatırım yapmaz!’ eleştirisi yükseldi. Ancak uygulama başladığında, Tobin
vergisine rağmen küresel piyasalardan Brezilya’ya normal likit akışının devam ettiği
görüldü. Üstelik gelen para hemen ülkeden kaçamıyor, bir müddet beklemeyi tercih
ediyordu, çünkü giriş yaparken az da olsa bir vergi ödemişti. Kısacası, Tobin vergisi
uygulamasında gösterdiği başarı, Brezilya’nın dünya piyasalardaki yerinin ve ağırlığının
önemli bir göstergesi oldu.
Küresel Ölçekteki İktisadi Başarılar
The Economist dergisine göre, Brezilya, 2008 krizine en son giren ve krizden ilk önce
çıkan ülkeler arasındadır. Bunun en önemli sebeplerinden biri, Brezilya’nın kendi içine
kapalı bir ekonomi olmaktan çıkıp, dünya çapında rekabet eden markalar üretebilmiş
olmasıdır. Brezilyalı şirketler artık dünyanın önde gelen enerji, uçak, işlenmiş gıda ve
madencilik şirketleri ile kıyasıya rekabet halindedir. Örneğin, gıda sektöründe ABD’nin
16
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
iki dev firması (Burger King ve Budweisser) rekor denilebilecek fiyatlar ödenerek
Brezilyalı şirketlerce satın alındı. Madencilikte ise VALE 38 ülkedeki yatırımları ile
dünya ikincisidir.
Brezilya’nın 1950’lerden sonra yaşadığı önemli siyasi ve iktisadi dalgalanmaları takip
etmek için, petrol şirketi Petrobras ve uçak yapım şirketi Embraer’in geçirdiği tarihsel
dönüşümleri inceleyebiliriz. Her iki şirketin de kökleri, askeri-otoriter rejimlere ve
devlet merkezli, ithal ikameci kalkınma modellerinin geçerli olduğu yıllara
dayanmaktadır.
PETROBRAS
* Brezilya’nın en büyük şirketi; Latin Amerika’daki en büyük petrol şirketi ve
dünyadaki 3. en büyük enerji şirketi
* Devlet + özel mülkiyet (% 55 devlet hissesi); CEO Brezilya Başkanı tarafından dört
yılda bir atanıyor
* Dünyada derin deniz petrol arayıcılığında önder; 112 petrol platformu var (78 sabit,
34 yüzer) Türkiye’de TPAO ile ortak Karadeniz’de petrol arıyor
* Sosyal Sorumluluk projelerinde Brezilya’nın en önde gelen şirketlerinden; ‘Sıfır
Açlık’ projesinin öncüsü
* Alternatif enerji kaynakları konusunda lider: 5 biodizel farbikası (3 adet üretim, 2
adet araştırma amaçlı), 10 termo-elektrik santrali ve 1 rüzgar enerjisi santrali var.
EMBRAER
* Dünyanın 3. en büyük uçak şirketi (1.Boeing-ABD; 2. Airbus, AB)
* Orta büyüklükte jetlerde (max. 120 koltuk) dünya lideri
* Helikopter ve özel jet piyasasında iddialı
* Krize rağmen büyümeye ve yatırım yapmaya devam ediyor
* ABD piyasasında çok güçlü.
*Amerika’daki yerli uçak firmaları fabrika kapatıp imalatı emek-ucuz güney ülkerine
aktarırken, EMBRAER 2010 yılında Florida’da fabrika açtı
Petrobras, 1953 yılında Başkan Getulio Vargas’ın ülkedeki yabancı petrol şirketlerini
kamulaştırarak ulusal bir petrol tekeli kurması ile ortaya çıkmıştır. Benzer şekilde
Embraer 1960’ların sonunda, askeri rejim döneminde stratejik bir endüstri kolu olarak
desteklenmiştir. Ancak, sonraki yıllarda, özellikle 1980’lerde, her iki şirket de ciddi kriz
dönemleri yaşamışlardır. 1990’lara gelindiğinde, her iki şirkette de yapısal reforma
gidilmiştir. 1994 yılında Embraer, devletin 0.3 oranında hissesi ve bazı konularda veto
17
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
hakkı korunmak kaydıyla, özelleştirilmiştir. Ayrıca, yabancı sermayeye % 40 oranında
bir üst sınır getirilmiştir. Bu sayede şirket % 60 hissesi Brezilyalıların elinde olmak
kaydıyla özel mülkiyete geçmiş ve havacılık endüstrisinde belli bir niş piyasayı
hedefleyerek bugünkü başarılı seviyeye gelmiştir. Embraer’de ise devlet hisselerinin
payı yaklaşık %55'dir.
Brezilya hükümeti, 1950’lerde tekelleştirmiş olduğu ve milliyetçi duyguların hayli
yüksek olduğu petrol sektörünü 1997’de rekabete açtı. Kısmi özelleşme ve petrol
sektörünün rekabete açılması, Petrobras için bilakis son derece pozitif sonuçlar
doğurdu. Rekabet ortamında Petrobras hem R & D faaliyetlerine önem vererek özellikle
derin denizlerde petrol aramacılığı konusunda dünya çapında başarılar elde etti, hem de
Brezilya piyasasına giren diğer şirketlerle işbirliği girişimlerinde bulundu. Bunun
yanısıra, özellikle sosyal sorumluluk projelerine de ağırlık vererek, ülkenin en önemli
ulusal eğitim ve sosyal yardım kampanyalarının sponsorluğunu yaptı.
Petrobras’ın son dönemdeki yükselişini Meksika örneği ile kıyaslarsak, Brezilya’daki
tablonun çarpıcılığı daha fazla ortaya çıkacaktır. Brezilya gibi Meksika da petrol
sektörünü 1920’lerde millileştirerek devlet tekeli PEMEX’i yarattı. Ancak, 1980’lerden
itibaren Meksika’da yaşanan tüm ekonomik krizlere rağmen, PEMEX adeta kutsal bir
inek gibi bir türlü özelleştirmeye, dolayısıyla rekabetçi bir ortama açılamadı. Brezilya
gibi pragmatik bir ara çözüm üretemeyen Meksika, devlet tarafından işletilen, verimsiz,
teknolojisi geri, dünya çapında iştirakleri ve rekabet imkanı olmayan dinazorvari bir
petrol şirketiyle başbaşa kaldı. Ancak unutmamamız gereken bir nokta, Meksika’nın hala
oldukça büyük petrol rezervlerinin üzerinde oturuyor olmasıdır. PEMEX, her türlü
verimsizliğine rağmen, bu kuyuları işletmekte ve Meksika’nın toplam vergi gelirlerinin
%30’dan fazlasının ödemektedir. Bu sebeple de iş dünyasına yakınlığı ile bilinen merkez
sağ partiler bile iktidara geldiklerinde kolay kolay PEMEX’i elden çıkarmaya
yanaşmamaktadırlar.
Gerek Embraer, gerekse Petrobras örnekleri Brezilya’nın bazı sektörlerde devlet
mülkiyeti-özel mülkiyet kutuplaşmasını yaratıcı ve pragmatik bir şekilde aşabildiğini
göstermektedir. Kamu yararı ve payı korunarak yapılan özelleştirmeler sonucu verimli,
18
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
dinamik ve dünya çapında rekabet edebilen şirketler yaratılmıştır. Bunun dışında,
1990’larda bankacılık sektöründe de ciddi bir regülasyona ve konsolidasyona giden
Brezilya, 2008 krizindeki gibi reel sektörü de alaşağı edebilen finans sektörü
krizlerinden uzak durmayı başarmıştır. Ülkede kitlesel desteği oldukça yüksek olan sol
siyaset ile pastayı büyütme gayretindeki sağ, ekonominin genel gidişatı üzerine belli bir
uzlaşmaya varmışlardır. Brezilya’ya giren yabancı sermayenin hacmi ve hızı, küresel
sermayenin de bu uzlaşmayı takdir ettiğinin veya en azından 2002’den beri sosyalist bir
partinin iktidarda olmasından çekinmediğinin göstergesidir.
2008 krizini Brezilya’nın çok hafif sıyrıklarla atlatmasının nedenleri arasında
ekonomistler gelişen orta sınıf ve büyüyen iç piyasaya işaret etmişlerdir. Lula
başkanlığındaki İşçi Partisi döneminde izlenen sosyal politikalar, oy kaygısıyla devlet
imkanlarının etrafa saçılmasından olabildiğince uzak kaldı. Bunun yerine alt sınıfların
yavaş yavaş yukarı tırmanabilecekleri yapısal basamaklar oluşturmaya önem verdiler.
Sadece ücret artışı değil, eğitim ve sağlık konularında da büyük yatırımlar yapıldı ve
ilerleme kaydedildi. Bunların sonucunda büyüyen orta sınıfın tüketim talepleri de
ekonomiye canlılık getiren önemli bir etmen oldu. Dolayısıyla Brezilya’daki özel sektör,
güçlü iç piyasa ve istikrarlı iç talep sayesinde dünyadaki çalkantılı dönemde sığınacak
güvenli bir limanına kavuşmuş oldu. Sosyalist gelenekten gelen Lula ve ekibi, kapitalizmi
yerle bir etmek bir yana, daha geniş kitleleri kapitalizmin nimetleri ile buluştururarak
belki de ilk defa Brezilya’da ekonomiyi toplumsal barışın köşe taşı yaptı.
Demokratik Meşruiyet ile Gelen Yumuşak Güç
Brezilya, yukarıda özetlemeye çalıştığımız iktisadi reformlarla eş zamanlı olarak son
derece önemli siyasi dönüşümlere de imza attı. 1984’e kadar askeri bir rejimle yönetilen
Brezilya, son yirmi yılda demokratikleşme açındından büyük aşamalar katetti. Farklı ten
rengine, dini inançlara ve kökenlere sahip yaklaşık 200 milyonluk nüfusun artık cebren
birarada tutulmasına çalışılmamaktadır. Temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi,
anayasal reformlar, federal birimlere yetki ve sorumlulukların devredilmesi ve diğer
reformlar sonucu Brezilya’da demokratik bilinci oldukça yüksek, örgütlü ve katılımcı bir
vatandaş profiline ulaşılmıştır.
19
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
Demokrasi üzerine yapılan ampirik akademik çalışmalarda baskın olan eğilimlerden biri
de Amerikan veya Avrupa tarzı temsili demokrasiyi baz almalarıdır. Bu bağlamda
dünyanın diğer bölgelerinde demokratik ilerlemeyi ölçmeye çalıştıklarında baktıkları en
önemli göstergeler kaçınılmaz olarak genel seçimler ve geleneksel siyasi parti yapısı
olmaktadır. Demokrasi denildiğinde sadece temsili demokrasiye, vatandaşların
taleplerini doğrudan dile getirmek yerine bunu yapacak aracıları seçme sürecine
yoğunlaşan bu endirekt demokrasi tanımına, Latin Amerika coğrafyasından oldukça sert
bir eleştiri yükselmektedir.
Latin Amerika bölgesinde son yirmi yıldır tabandan gelişen oldukça kuvvetli bir
toplumsal hareketlenme dalgası mevcuttur. Brezilya’nın da başını çektiği bu sosyal
hareketlenmede, vatandaşların kendi hayatlarını doğrudan etkileyen konularda karar
alma mekanizmalarına bilfiil katılmayı talep ettiklerini görmekteyiz. Bu bağlamda yerel
yönetimler ve belediyeler bu sosyal hareketlenmenin örgütlü bir şekilde fark
yaratabildiği zemin olarak öne çıkmaktadır. Vatandaşlar artık 4-5 yılda bir sandık başına
gidip seçtikleri belediye başkanının dikte ettiği önceliklere boyun bükmek yerine,
mahalle mahalle, sokak sokak örgütlenerek yerel yönetimde bizzat söz sahibi olmayı
tercih ediyor.
Katılımcı demokrasi (participatory democracy) diye de adlandıralan bu sürecin dünya
çapında öne çıkan örneklerinden biri de Brezilya’nın Porto Allegre şehridir. Rio Grande
do Sul eyaletinin başkenti olan 1,2 milyonluk Porto Allegre’de belediye meclisi
toplantılarına binlerce vatandaş katılmaktadır. Geniş tabanlı bu toplantılarda şehrin
öncelikleri belirlenerek bütçe harcamaları buna göre yapılmaktadır. Böylece vatandaşlar
hem kendi hayatlarını etkileyen kararlara doğrudan katılmış olmakta, hem de yerel
yönetimlerin daha şeffaf ve hesap verebilir olmaları sağlanmaktadır.
20
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
Grafik 1: Türkiye ve Brezilya, Karşılaştırmalı Kadın-Erkek Eşitliği Göstergeleri
140
120
100
80
60
BR
40
TR
20
0
Kadınların
İlk ve orta
Yüksek öğrenimde
işgücüne katılım öğrenimde kızların kızların erkeklere
oranı (15 yaş üstü erkeklere oranı
oranı (%)
%)
(%)
Kaynak: Dünya Bankası, World Development Indicators 2010
Brezilya’da son yıllarda yaşanan siyasi mobilizasyon sürecinde kadınların toplumsal
statüsünde de önemli kazanımlar sağlandı. Yukarıdaki tabloda da görüleceği üzre,
Brezilya’da kadınların iş gücüne katılım oranları Türkiye’nin yaklaşık iki katıdır. Bunun
yanı sıra, ülke çapındaki eğitim seferberliği sonucu orta ve yüksek öğretimde kadınların
oranı erkekleri geçmiş durumda. % 55’lik bir seçim zaferi sonrasında 2011’de görevine
başlayan Brezilya’nın ilk kadın Başkanı Dilma Rousseff, 37 kişilik kabinesinde 9 kadın
üyeye yer verdi.
Tüm bu veriler oldukça parlak bir tablo çizse de, Brezilya’nın halen üstesinden gelmesi
gereken son derece önemli sorunları mevcuttur. Brezilya, hala, dünyada gelir dağılımı en
bozuk ülkelerindendir. Peşpeşe gelen sosyalist iktidarlara rağmen, Brezilya’da zengin ve
fakir arasındaki uçurum adeta milim milim kapatılmaya çalışılıyor. Brezilya’nın dünyada
köleliği en son kaldıran ülkelerden biri olmasının bu uçurumdaki payı çok büyük. Halen
ne yazık ki vatandaşların ten renkleri koyulaştıkça gelir seviyeleri düşmekte, toplumsal
marjinalleşme artmaktadır. Sao Paulo ve Rio de Janeiro gibi ülkenin en büyük
metropollerinde, favela denilen gecekondulardaki marjinalleşme, uyuşturucu ve
21
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
güvenlik sorunları hala aşılamamıştır. Polis teşkilatındaki zaaflar, rüşvetin yaygınlığı bu
sosyal sorunları daha da derinleştiren etkenlerdir. Son zamanlarda Brezilya’nın sivil
polis teşkilatını rehabilite etmek yerine daha eğitimli, daha fazla maaş alan bir askeri
polis yapısı ile favelalardaki uyuşturucu suçlarıyla mücadele etmeye çalıştığını
görmekteyiz. Ancak insan hakları örgütlerinin raporlarına göre bu ‘elit’ polis örgütünün
adı oldukça fazla işkence ve yargısız infaz olayı ile birlikte anılmaktadır. Bu durum tabii
ki demokratik bir hukuk devletini açmaza sokacak önemli bir zaaftır.
Türkiye ve Brezilya: Yeni Dostlar
Brezilya Türkiye’de kamuoyunun göndemine son dönemde en gözde ihraç
kalemlerinden biri olan yetenekli ve karizmatik futbolcuları ile gelmişti. Ancak iki ülkede
yürütmenin başı olan liderlerin karşılıklı ziyaretleri, yavaş yavaş gelişen karşılıklı ticari
ilişkiler ve son olarak İran’la yapılan nükleer pazarlıkta gerçekleşen Türkiye-Brezilya
işbirliği, Brezilya’yı Türkiye’nin radar ekranlarına yerleştirmeyi başardı.
Türkiye Brezilya’yı sanki 21. Yüzyılda keşfetmiş gibi görünse de, Osmanlı arşivlerine
baktığımızda 1700’lerden itibaren Brezilya ile Osmanlı arasında belli bir diplomatik
ilişki hacmi olduğunu görülmektedir. Dönemin Brezilya İmparatoru iki kez İstanbul’u
gelmiş ve Osmanlı topraklarını ilgiyle ziyaret etmiştir. Bunun yanısıra, Osmanlı
İmparatorluğu’ndan önemli miktarda göçmen Yeni Dünya'nın bu uçsuz bucaksız, zengin
topraklarında şanslarını denemeye gitmişlerdir. Pek çoğu Yahudi, Lübnanlı veya Arap
olan bu göçmenler Osmanlı vatandaşı olduklarından, dönemin Osmanlı Hariciyesi için
ciddi bir iş yükü oluşturmuşlardır.
Günümüzde bölgesel liderlikleri konusunda iddialı Türkiye ve Brezilya’nın uluslararası
platformlarda daha aktif olmaya çalışmaları, son derece umut vericidir. Ancak burada
kullanılan söyleme çok dikkat etmek gerekir. Brezilya, son derece hiyerarşik Batı (ABD
ve Batı Avrupa) merkezli sistemde kendisine yer açmaya çalışırken daha çok adalet,
eşitlik, dayanışma ve temsiliyet gibi kavramlara vurgu yapmaktadır. Mevcut uluslarası
sistemin ve kurumlarının gelişmekte olan ülkeleri dışladığını, eskiden 3. Dünya, son
zamanlarda ise Güney Ülkeleri diye de tanımlanan Asya, Afrika, Orta Doğu ve Latin
22
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
Amerika ülkelerinin de masada yer almaları gerektiğini savunmaktadır. Bunu yaparken
de Batı dışındaki ülkeler arasındaki dayanışmanın ve Güney-Güney diyaloğunu
geliştirmenin öneminin altını çizmektedir.
Türkiye’nin uluslararası platformda yükselen söylemine baktığımızda ise ‘düzen kuran
ülke’, ‘model ülke’, ‘tarihsel sorumluluklar’ veya ‘bölgesel lider’ gibi daha patronize edici
bir lisanın hakimiyeti göze çarpmaktadır. İki ülkenin dış politika söylemleri arasındaki
farkı çok basit olarak şöyle özetleyebiliriz: Brezilya, ABD-AB merkezli dünya sistemine
eleştirilerini yöneltirken, ‘biz’ söylemiyle batı dışı ülkelerle dayanışmayı
vurgulamaktadır. Kaynak ve altyapı bakımından kendisinin aleni öncülük/liderlik
vasfının çok fazla altını çizmemektedir. Böylece, özellikle Arjantin, Şili, Venezuela,
Paraguay gibi bölgesel komşuları veya Çin, Hindistan, Rusya gibi küresel rakiplerinin
antipatisini ve korkusunu üzerine çekmemektedir. Türkiye’nin son zamanlardaki dış
politika söylemine baktığımızda ise, bunun tam tersi bie yaklaşım olduğunu
söyleyebiliriz. Türkiye bu iddialı dış politika söylemini hayata geçirecek kaynaklara ve
mekanizmalara sahip olmasa bile, patronize edici bir üslup kullanarak ve liderlik
hevesini alenen ilan ederek bölgesinde ciddi bir antipatik reaksiyon yaratmıştır.
Kısacası, Brezilya’nın güçlü ve dünya ölçeğinde rekabet edebilen özel sektörü ve
Türkiye’nin neredeyse üç katına yaklaşan büyüklükteki ekonomisi, dış politika alanında
Brezilya’nın elini güçlendiren belki de en önemli faktördür. Asya’da, Afrika’da, Orta
Doğu’da, Avrupa’da ve hatta ABD’de Brezilyalı işadamlarının yaptıkları yatırımlar, dış
politikada güç elde etme açısından belki de Brezilyalı diplomatların faaliyetlerinden
daha etkilidir.
23
Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu
Boğaziçi University - TÜSİAD Foreign Policy Forum
Kaynakça
Cardoso, Fernando Henrique. 2006. The Accidental President of Brazil: A Memoir.
The Economist
Fukuyama, Francis. 1992. The End of History and the Last Man. Free Press
Held, David. 2004. Speech at London School of Economics, Workshop on Democracy and
Global Governance
The New York Times
Pereira, Anthony. 2005. Political (in)justice: Authoritarianism and Rule of Law in Brazil,
Chile and Argentina, University of Pittsburg Press
Peterson, M.J. 2010. International Dimensions of Ethics Education in Science and
Engineering Case Study Series: Access to HIV Treatments in Developing Countries.
Da Silva, Luiz Inacio Lula. 2003. Speech Delivered at London School of Economics, July
14.
Sweig, Julia. 2010. “A New Global Player”, Foreign Affairs, Volume: 89 (6)
Transparency International
United Nations Development Program, Human Development Index 2010
World Bank, World Development Report 2010
Wallerstein, Immanuel. 2002. “The Eagle Has Crash Landed”, Foreign Policy, July-August.
Wiarda, Howard and Harvey Kline eds. 2007. Latin American Politics and Development.
6th Ed. Westview
www.embraer.com
www.petrobras.com
www.freedomhouse.org
Mülakat: Brezilya Büyükelçisi Hon. Marcelo Jardim (Ankara, Aralık 2010)
24

Benzer belgeler