Proleter-Doğrultu-12

Transkript

Proleter-Doğrultu-12
İçindekiler
İşçi Sınıfının Nesnel Durumu
Sayfa 5
Coğrafyamızda Burjuva Sendikacılığı ve Sınıf Sendikacılığı Hareketi
Sayfa 55
İşçi sınıfı Hareketine Öncü Politik Müdahalenin Bazı Sorunları
Sayfa 77
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
Sayfa 93
Güney Kore İşçi Hareketinin “Geçişmiş Yükselişi”
Hochul Sonn
Sayfa 113
“Sol” Dalga Nereye Kadar?
Sayfa 121
Belge: Siyasal Rejimin Çıkmazı ve Devrimci Görevler
Hüseyin Demircioğlu
Sayfa 137
Bir Deneme: Marksizmde Kategori ve Karamın Yeri Kavramların Dili
Sayfa 149
Ekim Devrimi’nden XIX. Parti Kongresi’ne SB’de Sosyazlim İnşa Sorunları
(IV)
Sayfa 155
Belge: MLKP II. Kongre Duyurusu ve Çağrısı
Sayfa 175
1
Proleter Doğrultu
İki aylık Devrimci Sosyalist Teorik ve Politik Dergi
Eylül-Ekim
Sayı: 12
Sun Yayıncılık Adına Sahibi: Gülseren Olgun
Yazıişleri Müdürü: Hatice Duman
Yönetim Yeri:
Tel: (0212) 512 40 84 Fax: (0212) 519 05 28
Baskı: Ceylan Matbaacılık
Dağıtım: Biryay
Banka Hesap No: Sun Yayıncılık Yapı Kredi Bankası Sirkeci Şubesi
Hesap No: 3570/9
2
SUNU
Bu sa­yı­mız­da iş­çi sı­nı­fı­na ve iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti­ne yö­ne­lik ya­zı­la­ra ağır­lık ola­rak yer
ver­dik.
“İş­çi Sı­nı­fı­nın Nes­nel Du­ru­mu” baş­lık­lı ya­zı da­ha çok iş­çi sı­nı­fı­nın nes­nel du­ru­mu­
nu ir­de­li­yor. Dün­den bu­gü­ne iş­çi sı­nı­fın­da mey­da­na ge­len çe­şit­li de­ği­şim­ler in­ce­le­ni­
yor. Ya­zı üze­rin­de ha­re­ket edi­le­cek nes­nel ze­mi­nin ta­nım­lan­ma­sı ba­kı­mın­dan ay­rı­ca
önem ta­şı­yor.
“Coğ­raf­ya­mız­da Bur­ju­va Sen­di­ka­cı­lı­ğı ve Sı­nıf Sen­di­ka­cı­lı­ğı Ha­re­ke­ti” ya­zı­sı iş­çi
sı­nı­fı ha­re­ke­ti­ne sen­di­kal cep­he­den mü­ca­de­le­si­nin ola­nak­la­rı­nı tar­tı­şı­yor. Bur­ju­va sen­
di­ka­cı­lı­ğın na­sıl ka­ba bir dev­let sen­di­ka­cı­lı­ğı­na düş­tü­ğü, ile­ri­ci gö­rü­nüm­lü sen­di­ka­la­rın
na­sıl sı­ra­dan bur­ju­va sen­di­ka­la­rı ha­li­ne gel­di­ği, sen­di­ka bü­rok­rat­la­rı­nın ve bü­rok­rat
sen­di­kal ya­pı­nın na­sıl iş­çi­le­ri sen­di­ka­la­ra ya­ban­cı­laş­tır­dı­ğı ve tüm bun­lar kar­şı­sın­da
sı­nıf sen­di­ka­cı­lı­ğı yap­ma id­di­asın­da­ki ön­cü iş­çi­le­rin ne­ler yap­ma­sı ge­rek­ti­ği çe­şit­li
yön­le­riy­le ya­zı­da in­ce­le­ni­yor.
Sen­di­kal ça­lış­ma yap­mak­la sen­di­ka­list ol­ma­nın çok­ça ka­rış­tı­rıl­dı­ğı coğ­raf­ya­mız­da
iş­çi sı­nı­fı­nın po­li­tik yön­den bi­linç­len­di­ril­me­si­nin ve po­li­tik iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti­nin ör­güt­
len­me­si­nin ge­liş­ti­ril­me­si­nin öne­mi açık­tır. “İş­çi Sı­nı­fı Ha­re­ke­ti­nde Ön­cü Po­li­tik Mü­ca­
de­le­nin Ba­zı So­run­la­rı” ya­zı­sı ko­nu­yu bu yö­nüy­le in­ce­le­me­si ba­kı­mın­dan önem ta­şı­yor.
EMEP opor­tü­niz­mi­nin re­for­mist çiz­gi­si dev­rim­ci ha­re­ket­te­ki sa­ğa sav­rul­ma­nın
önem­li bir par­ça­sı­dır. Bu re­for­miz­me kar­şı mü­ca­de­le­nin dev­rim­ci iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti­ni
ge­liş­tir­me­di ve dev­rim­ci ha­re­ke­tin si­lah­lan­ma­sın­da ya­rar­lı ola­ca­ğı­na ina­ra­rak ko­nuy­a
iliş­kin ya­zı­ya yer ver­dik.
Hoc­hul Sonn im­za­lı Gü­ney Ko­re iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti­ni de­ğer­len­di­ren ya­zı, içer­di­ği
bir çok kav­ram ve so­ru­na yak­la­şım tar­zı ba­kı­mın­dan biz­ce yan­lış yön­ler ta­şı­yor. Bu­na
kar­şın Gü­ney Ko­re iş­çi sı­nı­fı­nın mi­li­tan mü­ca­de­le­si­ni oku­yu­cu­la­rı­mı­za ta­nıt­mak ve
ulus­la­ra­ra­sı iş­çi ha­re­ke­ti de­ney­le­rin­den öğ­ren­mek ge­rek­li­li­ği ne­de­niy­le ya­zı­yı ya­rar­lı
gö­rü­yor ve ya­yın­lı­yo­ruz. Oku­yu­cu­la­rı­mı­zın da ay­nı fi­kir­de ol­ma­sı­nı di­le­riz.
Av­r­upa’da “sol” eti­ket­li bir di­zi par­ti­nin hü­kü­me­te gel­me­si ve dün­ya­nın çe­şit­li böl­
ge­le­rin­de “sol”a yö­ne­li­min art­ma­sı­nın ne­den­le­ri­ni ve ola­sı so­nuç­la­rı­nı “ ‘Sol’ Dal­ga
Ne­re­ye Ka­dar?” ya­zı­sın­da bu­la­bi­lir­si­niz.
Hü­se­yin yol­da­şın anı­sı­na, ölüm oru­cu di­re­ni­şin­de şe­hit düş­me­si­nin bi­rin­ci yıl­dö­nü­
mün­de Ey­lül ‘94’te ya­yın­lan­mış ya­zı­sı­nı ya­yım­lı­yo­ruz. Ya­zı o gü­nün ­so­mut po­li­tik
3
ko­şul­la­rı­nı tah­lil edi­yor ve dev­rim­ci gö­rev­
le­ri be­lir­ti­yor. Ya­zı­nın O’nun po­li­tik tah­li­
lci­lik ve ya­zar­lık ça­ba­sı­nı dev­rim­ci kit­le­ye
ta­n ıt­m a iş­l e­v i gö­r e­c e­ğ i­n e ina­n ı­y o­r uz.
Hü­se­yin yol­da­şın “can fe­da­lık­ta ilk sı­ra­yı”
alan bo­y un eğ­m ez mi­l i­t an­l ı­ğ ı, dev­r im­c i
mü­c a­d e­l e­n in so­r un­l a­r ı­n ı te­o rik, po­l i­t ik,
tak­tik­sel çö­züm­ler­le ay­dın­lat­ma­ya önem
ver­me­yi bir­leş­ti­ren tar­zı dev­rim ve sos­ya­
lizm mü­ca­de­le­si­ne ön­der­lik ça­lış­ma­la­rın­da
mark­sist le­ni­nist ko­mü­nist­ler ta­ra­fın­dan
sü­rek­li ya­şa­tı­la­cak­tır.
Kav­ram ve ka­te­go­ri­de mark­sist le­ni­nist
li­t e­r a­t ü­r ­d e­k i öne­m i­n e vur­g u ya­p an ve
bi­lim­sel ba­kım­dan açık­lay­ıcı olan ya­zı­ya
bi­linç ge­liş­tir­me­ye kat­kı­da bu­lu­na­ca­ğı­na
ina­ra­rak yer ve­ri­yo­ruz.
“Ekim Dev­ri­mi’nden XX. Par­ti Kong­
re­si’ne SB’de Sos­ya­liz­min İn­şa So­run­la­rı”
ya­zı di­zi­si­nin dör­dün­cü­sü­ne yer ve­ri­yo­ruz.
Bu bö­lüm­de sos­ya­lizm­de dev­let ve hu­ku­ku
in­ce­li­yo­ruz. Da­ha çok sos­ya­list dev­let üze­
rin­d e du­r u­l an bö­l üm­d e sos­y a­l ist hu­k uk
kav­ra­mı­nın mad­di ön ko­şu­lu or­ta­ya ko­nu­
yor. Ge­l e­c ek sa­y ı­d a ki ya­z ı­d a sos­y a­l ist
hu­kuk kav­ra­mı ay­rın­tı­lan­dı­rı­la­rak ele alı­
na­cak.
Ön­c ü par­t i­d en ön­d er par­t i­y e şi­a rıy­l a
yü­rü­yen MLKP, 11. Kong­re­si’ni ger­çek­leş­
ti­re­rek önem­li bir adım da­ha at­tı. İkin­ci
Kong­re’nin ba­şa­rıy­la top­lan­ma­sı­nı ve bu
ve­s i­l ey­l e ya­y ın­l a­d ı­ğ ı du­y u­r u ve çağ­r ı­y ı
hem oku­yu­cu­la­rı­mı­zın dik­ka­ti­ne sun­mak
hem ­de ta­rih­sel bir bel­ge ol­ma­sı se­be­biy­le
yer ve­ri­yo­ruz.
Pro­le­ter Doğ­rul­tu
Dü­zelt­me:
11. sa­yı­mız­da “Bir Dev­rim Par­ti­sin­den Top­lum­sal Re­form­lar Par­ti­si­ne TDKP baş­lık­lı
ya­zı­mız­da;
1) 66. say­fa­da ikin­ci sü­tun 1. pa­rag­raf 5. sa­tır­da “…sov­yet mo­dern re­viz­yo­niz­mi­ne
kar­şı da tu­tum al­dı. Böy­le­ce o te­ori ala­nın­da ön­ce­li­nin ka­ba kü­çük bur­ju­va dev­rim­ci­li­ği­
nin et­ki ala­nın­dan uzak­la­şa­rak mark­sizm-le­ni­niz­min ge­nel doğ­ru­la­rı­nı be­lir­li öl­çü­ler­de
sa­vu­nan bir ör­güt ha­li­ne gel­di” iba­re­le­ri yer ala­cak­tı.
2) 68. say­fa­da II. sü­tun 2. pa­rag­raf 19. sa­tır­da “Öte yan­dan TDKP’nin tas­fi­ye­ci­lik­te
ko­nak­lan­ma­sın­da, onun bu za­af­la­rı­nın ya­nı­sı­ra, ko­lek­tif si­ya­sal ki­şi­li­ği­ne dam­ga­sı­nı
vu­ran bü­rok­ra­tik eği­li­min, onun ken­di­ne öz­gü ör­güt­sel bi­çim­len­me­si­nin de pa­yı ol­du­ğu
ka­bul edil­me­li­dir. THKO/TDKP-İÖ, “üç dün­ya” te­ori­si­ni red­de­der­ken, re­viz­yo­nist “Mao
Ze­dung dü­şün­ce­si”ne kar­şı ta­vır alır­ken vb. her za­man eleş­tir­di­ği ve ken­disinin ke­sin bir
ko­pu­şu tem­sil et­ti­ği­ni ileri sür­dü­ğü re­viz­yonist TKP’nin an­tileninist ör­güt­sel iş­leyiş tar­
zını da bir biçim­de sür­dür­dü.” ibareleri yer alacak­tı.
Tek­nik bir hatadan dolayı mey­dana gelen bu ek­sik­lik­leri düzel­tir, okur­larımız­dan özür
dileriz.
43
İşçi Sınıfı Hareketine Öncü Politik Müdahalenin Bazı Sorunları
İşçi Sınıfı Hareketine Öncü Politik
Müdahalenin Bazı Sorunları
Bu sa­yı­da yer alan ya­zı­la­rın bir ço­ğu
iş­çi sı­nı­fı­nı, ni­ce­lik ve ya­pı­sal özel­lik­le­riy­
le, sen­di­kal ör­güt­lü­lük ve mü­ca­de­le­si ile,
po­l i­t ik bi­l inç ve ör­g üt­l ü­l ük dü­z e­y iy­l e
ma­sa­ya ya­tı­rı­yor. Coğ­raf­ya­mız­da iş­çi sı­nı­
fı­nın dev­rim ve sos­ya­lizm mü­ca­de­le­si­nin
bu te­mel top­lum­sal un­su­ru­nun, tüm top­lu­
mun ön­cü­sü ol­ma du­ru­mun­da ol­ma­sı ge­re­
kir­ken ta­rih­te ve gün­cel­de ge­nel ola­rak
ken­d i­l i­ğ in­d en ha­r e­k e­t in çem­b e­r i için­d e
kıv­ra­nıp dur­du­ğu­nu tes­pit edi­yor.
Ay­nı ya­zı­lar özel ola­rak iş­çi sı­nı­fı ile
onun po­li­tik ön­cü­sü ko­mü­nist par­ti­si ve
hat­t a dev­r im­c i de­m ok­r a­s i­n in tem­s il­c i­s i
par­ti ve ör­güt­ler­le iliş­ki­le­ri­ni sor­gu­lu­yor ve
yu­ka­rı­da­ki so­nu­ca pa­ra­lel bir ger­çe­ğe ula­
şı­yor: İş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti ile ko­mü­nist ha­re­
ket ara­sın­da­ki ya­lı­tık­lık son bul­muş de­ğil­
dir.
Son 30 yı­lın si­ya­sal ve top­lum­sal mü­ca­
de­le­ler sü­re­cin­de ke­sin­ti­siz bir şe­kil­de iş­çi
sı­nı­fı için­de, her tür­den dev­rim­ci, de­mok­
rat ve ko­m ü­n ist güç­l e­r in ça­l ış­m a­l a­r ı
ol­m uş­t ur. Ne var ki, re­v iz­y o­n iz­m in ve
re­for­miz­min et­kin­li­ği­ni ve bu akım­la­rın
ör­güt­lü güç­le­ri­ni say­maz­sak, ge­nel ola­rak
sı­n ıf için­d e dev­r im­c i ya da güç­l ü bir
ko­mü­nist et­kin­lik, ya­nı­sı­ra ör­güt­lü güç­ler
olu­şa­ma­dı. Ki­mi an­lar­da ya­ra­tı­lan po­li­tik
et­kin­lik ve ör­güt­lü­lük­ler­se, "ken­di­si­ni sı­nıf
için­de üre­ten" ko­mü­nist par­ti ça­lış­ma­sı­nın
ka­lı­cı­lı­ğı­na ulaş­ma­mış ol­ma­la­rı ile anıl­
mak­ta­dır­lar.
Mark­sist le­ni­nist ko­mü­nist­le­rin bir­lik
dev­ri­mi ile kur­duk­la­rı par­ti, di­ğer pekçok
alan­da ol­du­ğu gi­bi iş­çi sı­nı­fı ile ko­mü­nist
ha­re­ket ara­sın­da­ki iliş­ki ala­nın­da, iş­çi sı­nı­
fı­nın, tüm top­lu­mun ezilen kesimlerinin
5
İşçi Sınıfı Hareketine Öncü Politik Müdahalenin Bazı Sorunları
ön­cü­lü­ğü ro­lü ile ger­çek du­ru­mu ara­sın­da­
ki çe­liş­ki­nin çö­zü­mü ko­nu­sun­da da ye­ni
atı­lım­la­rı baş­lat­mış­tı. 1996 toplanan İşçi
Konferansı ve yakın dönemde toplanan
Par­ti'nin II. Kong­re­’sinin bu yön­de baş­la­tı­
lan adım­l a­r ın da­h a da hız­l an­d ır­ı lma­s ı
yö­n ün­d e ka­r ar­l ar al­d ı­ğ ı da ka­m u­o yu­n a
yan­sı­yan bil­gi­ler ara­sın­da bu­lu­nu­yor. Atı­
lan adım­l ar kü­ç üm­s e­n e­m ez ama, da­h a
yü­rün­me­si ge­re­ken ol­duk­ça uzun bir yol
var. Da­ha­sı, bu uzun yo­lun na­sıl yü­rünür­se
kı­sa­la­bi­le­ce­ği, Kür­dis­tan'da baş­la­mış dev­
ri­min­ Ba­tı'da­ki dev­ri­min tu­tuş­ma­sıy­la bir­
leş­me­si ve za­fe­re ulaş­tı­rıl­ma­sı­nın, dev­ri­
min ke­sin­ti­siz ge­liş­me­si­nin na­sıl ba­şa­rı­la­
bi­l e­c e­ğ i pra­t ik­t e çö­z ül­m e­s i ge­r e­k en bir
so­run ol­ma­ya de­vam edi­yor.
Bir baş­ka açı­dan so­run dos­doğ­ru şu:
Kürt ulu­s al baş­k al­d ı­r ı­s ıy­l a baş­l a­m ış bir
dev­ri­mi, tu­tar­lı an­ti­em­per­ya­list de­mok­ra­tik
çiz­gi­ye otur­ta­cak ve ke­sin­ti­siz­ce sos­ya­list
dev­ri­me ge­çi­şi gü­ven­ce­le­ye­cek sos­ya­list
bir iş­çi ha­re­ke­ti na­sıl ya­ra­tı­la­cak? Kür­dis­
tan aya­ğın­dan baş­la­mış olan an­ti­em­per­ya­
list de­mok­ra­tik dev­rim­de ve dev­ri­min za­fe­
riy­le ku­ru­la­cak dev­rim­ci ik­ti­dar­da pro­le­tar­
ya­nın he­ge­mon­ya­sı­nı sağ­la­mak ola­sı mı?
Bu­gün­kü ha­liy­le pro­le­tar­ya­nın Ba­tı’­da ve
(Kür­dis­tan'da) dev­ri­me ön­der­lik ede­me­ye­
ce­ği ve he­ge­mon­ya so­ru­nu­nu çöz­me­ye­ce­ği
sır de­ğil. Ama bu­gün­kü dev­ri­min ve dev­
rim­c i ik­t i­d a­r ın ka­d e­r i, ke­z a sos­y a­l iz­m e
ke­sin­ti­siz ge­çi­şin ka­de­ri, her za­man­kin­den
da­ha acil ola­rak, ol­maz­sa ol­maz bir ko­şu­la,
Türk, Kürt ve ulu­sal azın­lık­lar­dan iş­çi sı­nı­
fı­nın dev­ri­min ön­cü­sü ve he­ge­mon gü­cü
ha­li­ne gel­me­si­ne bağ­lı.
O hal­de, so­run­la­rı bu mer­kez­de tar­tış­
mak doğ­ru olan. Ya­ni so­run, şu­ra­da bu­ra­da
iş­çi ey­lem­le­ri­nin po­li­tik­leş­me­sin­den, ya da
şu­ra­da bu­ra­da iş­çi bö­lük­le­ri­nin sı­nıf bi­lin­ci
edin­me­si –ki her ikisi de pratik çalışma
bakımından çok önemlidir– so­ru­nu­ndan
çok da­ha kap­sam­lı­dır ar­tık. So­run­dan bu
şe­kil­de söz et­mek zo­run­da ka­lı­yor ol­ma­
mız, bu coğ­r af­y a­n ın dev­r im ger­ç e­ğ iy­l e
açık bir çe­liş­ki­yi ifa­de edi­yor. Nes­nel ger­
çek­li­ğin bir yö­nü­nü ifa­de eden bu çe­liş­ki­
nin ka­fa­lar­da ay­dın­la­tıl­ma­sı­na ge­rek var
mı, bi­lin­mez, ama bu çe­liş­ki­nin pra­tik bir
çö­zü­me ka­vuş­ma­sı mut­lak bir ge­rek­li­lik.
Çe­liş­ki­nin çö­zü­mü, ko­mü­nist ön­cü ile iş­çi
sı­nı­fı ara­sın­da­ki ko­mü­nist fa­ali­yeti ile iş­çi
ha­re­ke­ti ara­sın­da­ki iliş­ki tar­zı­nın de­ğiş­me­
si­ne bağ­lı. Bu de­ği­şim için­se bu­gün sı­nıf
ile ön­cü ara­sın­da­ki iliş­ki tar­zı­nın sor­gu­lan­
ma­s ı ve sor­g u­l a­m a­n ın pra­t i­ğ in önü­n ü
ay­dın­la­ta­cak dü­ze­ye yük­sel­me­siy­le baş­la­
ya­bi­lir.
Ko­mü­nist Ön­cü ile İş­çi Ha­re­ke­ti­
nin Bir­leş­me­si
Te­ori­nin ve ta­ri­hin öğ­ret­ti­ği, dev­ri­min
öz­nel ko­şu­lu­nun va­rol­ma­sı için ko­mü­nist
ön­cü ile iş­çi ha­re­ke­ti­nin bir­li­ği­nin sağ­lan­
ma­sı ge­rek­ti­ği­dir. So­run da bu­ra­da za­ten.
Bu­gün ko­mü­nist ön­cü ile iş­çi ha­re­ke­ti ara­
sın­da sü­re­gi­den iliş­ki tar­zı­nın yan­lış­lık­la­rı
her iki ta­ra­fın şi­ka­yet konu­la­rı ha­li­ni al­mış­
tır. Ön­ce­lik­le de­ği­şim ve dö­nü­şü­mü sağ­la­
na­cak nes­ne­nin (iş­çi sı­nı­fı­nın) ye­te­rin­ce
ta­nın­ma­ma­sı, nes­ne­nin de­ğiş­ti­ril­me­si ça­ba­
sın­da­ki ye­ter­siz­lik­ler, da­ha­sı çar­pık­lık­la­rın
gi­de­ril­me­si için her iki ta­ra­fa da güç­lü bir
ira­di mü­da­ha­le ke­sin bir zo­run­lu­luk ha­li­ne
6
İşçi Sınıfı Hareketine Öncü Politik Müdahalenin Bazı Sorunları
gel­miş­tir. Hem iş­çi ha­re­ke­ti­nin dev­rim­ci
po­li­tik­leş­me­si ve iş­çi sı­nı­fı­nın dev­ri­min
ön­de­ri ha­li­ne gel­me­si; ve hem de ön­cü par­
ti­nin ön­der par­ti ha­li­ne gel­me­si so­run­la­rı­
nın ör­tüş­tü­ğü, san­cı­la­rı­nın çe­kil­di­ği gü­nü­
müz­de, ira­di mü­da­ha­le her iki ta­raf­tan da
kay­nak­la­nan so­run­la­rın çö­zü­mü­nü hız­lan­
dı­ra­cak­tır.
Mü­da­ha­le­nin ilk an­la­mı, ko­mü­nist ön­cü
ile iş­çi sı­nı­fı ve sü­re­gi­den iş­çi ha­re­ke­ti ara­
sın­da­ki iliş­ki­nin en ge­nel ve ta­yin edi­ci
ala­nı olan aji­tas­yon ça­lış­ma­sı­dır.
Le­nin yüz­yı­lın ba­şın­da, sos­yal de­mok­
rat­l a­r ın için­d e bu­l un­d u­ğ u da­ğ ı­n ık­l ık ve
eko­no­mizm­le sa­kat­lan­mış po­li­tik fa­ali­yet­
le­ri­ni de­ğer­len­di­rir­ken, bu­gün kit­le aji­tas­
yo­nun­da ya­rar­la­na­bi­le­ce­ği­miz çok de­ğer­li
pers­p ek­t if­l er su­n u­y or. Ko­n u­m uz­l a il­g i­l i
olan şu; “eğer Rus iş­çi sı­nı­fı Rus top­lu­
mun­da olup bi­ten­den ha­ber­siz­se, bu­nun
so­rum­lu­su sos­yal de­mok­rat­lar­dır. Sos­yal
de­mok­rat­lar (Bolşevikler), bü­tün re­za­let­le­
rin ge­niş, çar­pı­cı ve hız­lı teş­hi­ri­ni ör­güt­le­
me­yi be­ce­re­mi­yor­sa, iş­çi­le­rin du­rum hak­
kın­da açık fi­kir sa­hi­bi ol­ma­sı ola­nak­sız­
dır”, di­yor ve ek­li­yor; “eğer bu ger­çek­le­şir­
se, iş­ç i­l er pro­t es­t o et­m e­y i öğ­r e­n e­c ek­t ir.
Kit­le­le­rin ey­le­me çağ­rıl­ma­sı ener­jik bir
po­li­tik aji­tas­yon, can­lı ve çar­pı­cı teş­hir­ler
mev­cut olur ol­maz ger­çek­le­şir.”*
Coğ­raf­ya­mız­da iş­çi sı­nı­fı ve iş­çi ha­re­
ke­t i ile ko­m ü­n ist­l er ve ko­m ü­n ist si­y a­s i
ça­lış­ma ara­sın­da­ki iliş­ki­le­re yö­nel­ti­le­cek
ilk eleş­ti­ri bu­ra­dan baş­la­ma­lı.
Tür­ki­ye iş­çi sı­nı­fı bu coğ­raf­ya­da ya­şa­
nan si­y a­s i ger­ç ek­l e­r in bil­g i­s in­d en uzak
du­rur bir şe­kil­de, ken­di ik­ti­sa­di ve bir öl­çü­
de si­ya­si is­tem­le­ri için ken­di­li­ğin­den bir
mü­ca­de­le­nin dar çem­be­rin­de dö­nüp do­la­nı­
yor­sa, bu­nun so­rum­lu­lu­ğu ön­ce­lik­le, sı­nı­
fın si­ya­sal ön­cü­le­ri­ne ait­tir. Bu­nu bi­raz sor­
gu­la­ya­lım.
Po­li­tik Bi­lin­cin Ala­nı
Te­ori ve pra­tik gös­ter­miş­tir ki, iş­çi sı­nı­
fı ken­di­si ile pat­ron­lar ara­sın­da­ki ça­tış­ma
ala­n ın­d an, ya­n i ken­d i­l i­ğ in­d en/ik­t i­s a­d i
mü­ca­de­le ala­nın­dan si­ya­si sı­nıf bi­lin­ci­ne,
bü­tün top­lum bil­gi­si­ne ula­şa­maz. Ken­di­li­
ğin­den ha­re­ke­ti için­de iş­çi sı­nı­fı si­ya­si sı­nıf
bi­l in­c i­n in kı­v ıl­c ım­l a­r ı­n ı edi­n ir, dev­l et­l e
ken­di­si ve pat­ron­lar sı­nı­fı­nın iliş­ki­le­rin­de
ger­çe­ğin ipuç­la­rı­nı ya­ka­lar. Sı­nı­fın bir­li­ği
ve da­y a­n ış­m a­s ı­n ın ge­r ek­l i­l i­ğ i­n e ula­ş ır.
Ka­pi­ta­list sö­mü­rü­yü mü­ca­de­ley­le ge­ri­le­te­
bil­di­ği­ni kav­rar. Ama bü­tün bun­lar sı­nı­fın,
po­li­tik bi­lin­ce ulaş­ma­sı­na yet­mez. İşçi sınıfı, bu alandaki mücadelesiyle ve buradan
edindiği bilgiyle kendiliğinden bilincin dar
çemberini aşamaz. Ken­di­si için bir sı­nıf
ha­li­ne ge­le­bil­mek için ken­di dün­ya gö­rü­şü­
nü edin­me­si, ey­le­mi­nin öncünün­ bi­lim­sel
sos­ya­lizm­le ay­dın­la­tıl­ma­sı ge­re­kir. Ama,
bu de­di­ği­miz gi­bi iş­çi sı­nı­fı­nın ken­di ça­ba­
sıy­la, fab­ri­ka­da­ki ça­tış­ma ile ula­şa­bi­le­ce­ği
bir du­rum de­ğil­dir. Bu­ra­da dev­re­ye mark­
sizm bil­gi­siy­le, dün­ya iş­çi sı­nı­fı­nın sı­nıf
mü­ca­de­le­si­nin de­ney­le­ri­nin top­la­mı olan
te­o ri­s iy­l e do­n an­m ış, ön­c ü/ay­d ın­l a­r ın
mü­da­ha­le­si­ne, ön­cü­le­rin, mark­sizm bil­gi­si­
ni iş­çi sı­nı­fı­na ta­şı­ya­rak, ha­re­ke­ti­nin önü­nü
ay­dın­lat­ma­sı­na ih­ti­yaç var­dır.
Mark­sizm İş­çi Ha­re­ke­ti­nin Dı­şın­da
Doğ­du
Mark­sizm iş­çi sı­nı­fı­nın dün­ya gö­rü­şü,
sı­nıf mü­ca­de­le­si­nin ge­nel te­ori­si­dir, bi­li­mi­
7
İşçi Sınıfı Hareketine Öncü Politik Müdahalenin Bazı Sorunları
dir. Ama mark­si­zmin kay­na­ğı iş­çi sı­nı­fı
ha­re­ke­ti, ya da iş­çi ha­re­ke­ti­nin kay­na­ğı,
mark­sizm de­ğil­dir.
Mark­siz­min kay­na­ğı; eko­no­mi, fel­se­fe
ve ta­rih bo­yun­ca oluş­muş sı­nıf­lar mü­ca­de­
le­le­ri­nin bi­rik­miş bil­gi­si­dir. Ve mark­siz­min
oluş­tu­ru­cu­la­rı, iş­le­ri ge­re­ği bi­lim­le uğ­ra­şan
bur­ju­va ay­dın­lar­dır. Marks, bi­limada­mı­dır.
He­gel fel­se­fe­si akı­mı­na bağ­lı bir öğ­ren­ci­
dir. Üni­ver­si­te kür­sü­sün­de ders ve­re­cek
dü­ze­ye gel­di­ğin­de. ka­pi­ta­list sis­tem­le ide­
olo­jik ko­pu­şu­nu ta­mam­la­mış ve bu yüz­den
bur­ju­va dü­zen sa­hip­le­rin­ce öğ­re­tim üye­li­ği
de red­de­dil­miş­tir.
Ar­t ık Marks'ın önün­d e iş­ç i sı­n ı­f ı­n ın
bi­lin­ci­ni ge­liş­tir­me ve ken­di­ni tü­müy­le iş­çi
sı­nı­fı­na ada­mak için, "öz­gür" bir ya­şam
var­dır. Ay­nı he­def­le­re yü­zü­nü dö­nen bur­ju­
va fab­r i­k a­t ör ço­c u­ğ u En­g els'le yan­y a­n a
gel­dik­le­rin­de, dün­ya iş­çi sı­nı­fı, ken­di­siy­le
bir­l ik­t e bü­t ün in­s an­l ı­ğ ı kur­t a­r a­c ak olan
dün­ya gö­rüş­le­ri­nin, sı­nıf mü­ca­de­le­si te­ori­
si­n in ve diyalektik yöntem ve tarihsel
materyalizm ku­r u­c u­l a­r ı­n a ve ku­r u­c u
ey­lem­le­ri­ne ka­vuş­muş olu­yor­lar­dı.
Mark­sizm bir bi­lim ola­rak olu­şu­mu­nu
ken­di ala­nın­da ta­mam­lar­ken, iş­çi sı­nı­fı fab­
ri­ka­lar­da pat­ron­lar­la, so­kak­lar­da ise pat­
ron­lar sı­nı­fı­nın de­ği­şik ke­sim­le­ri ve si­ya­si
ik­ti­dar­la­rı ile ik­ti­sa­di is­tem­le­ri için çar­pı­şı­
yor­l ar­d ı. 1848 dev­r im ka­s ır­g a­s ı bü­t ün
Av­ru­pa'yı sar­dı­ğın­da, Av­ru­pa iş­çi sı­nı­fı da,
sos­y a­l iz­m in bü­t ün ön­c e­k i eği­l im­l e­r i­n in
ya­rat­tı­ğı kar­ga­şa için­de, ger­çek sos­ya­lizm
bi­li­miy­le, mark­sizm'le ta­nı­şı­yor­du. Bur­ju­
va­zi­ye kar­şı kes­kin sı­nıf sa­va­şım­la­rı için­
de, ger­ç ek si­l a­h ıy­l a ku­ş an­m a ola­n a­ğ ı­n ı
ya­ka­la­mış bu­lu­nu­yor­du. Yi­ne de mark­siz­
min sos­ya­liz­min di­ğer eği­lim­le­riy­le sert
kav­g a­l a­r a gi­r e­r ek, sı­n ıf ha­r e­k e­t i için­d e
an­c ak 1870'le­r e doğ­r u he­g e­m on­y a­s ı­n ı
gü­ven­ce­le­me­si ola­nak­lı ola­cak­tı.
Kuş­ku­suz bu, bü­tün ül­ke­le­rin iş­çi sı­nıf­
la­rı mark­sizm­le ay­nı ta­rih­sel sü­reç­te ve
ay­nı şe­kil­de ta­nış­tı de­mek ol­mu­yor.
Bü­tün ül­ke­ler­de iş­çi ha­re­ke­tiy­le sos­ya­
liz­min ve iş­çi ha­re­ke­ti­nin bir­bir­le­rin­den
ba­ğım­sız var­lık sür­dür­dü­ğü ve ay­rı yol­lar­
dan yü­r ü­d ü­ğ ü bir dö­n em ol­m uş­t ur. Bu
du­rum, hem iş­çi ha­re­ke­ti­ne, hem de sos­ya­
liz­me/sos­ya­list ha­re­ke­te za­rar ver­miş­tir. Ne
za­man ve ne­re­de iş­çi ha­re­ke­ti ile sos­ya­lizm
bir­leş­miş­se, -Ekim dev­ri­mi­ni ya­pan Bol­şe­
vik Par­ti­’yi ve Rus­ya iş­çi sı­nı­fı­nı ha­tır­la­ya­
lım- her iki­si de sağ­lam te­mel­le­re ka­vuş­
muş­lar­dır. Bu­nu fark­lı bir şe­kil­de ifa­de
eder­sek; iş­çi sı­nı­fı ve iş­çi ha­re­ke­ti, ken­di­ni
bü­tün di­ğer sı­nıf­lar­dan, da­ha­sı ser­ma­ye ve
onun dev­le­tin­den, par­ti­le­rin­den ba­ğım­sız
po­li­tik bir güç/dev­rim or­du­su ha­li­ne ge­ti­re­
cek si­la­hıy­la ku­şan­mış olu­yor­du. Sos­ya­
lizm bi­li­mi ise, iş­çi ha­re­ke­tiy­le bir­leş­ti­ğin­
de, kit­le­le­rin elin­de ku­ru­lu dün­ya­yı ye­rin­
den oy­na­ta­cak ve ye­ni bir dün­ya­yı ku­ra­cak
bü­yük bir gü­ce ka­vu­şu­yor­du.
Po­l i­t ik Bi­l in­c in Ala­n ı Dı­ş ın­d a­k i
İş­çi Sı­nı­fı
Bu­r a­d an ken­d i ger­ç e­ğ i­m i­z e dö­n e­c ek
olur­sak, en baş­ta bi­lim­sel sos­ya­liz­min kit­
le­le­rin elin­de bir si­lah ola­ma­ma ger­çe­ği ile
yan­ya­na, iş­çi sı­nı­fı­nın da ken­di­siy­le bir­lik­
te bü­tün ezi­len­le­rin kur­tu­lu­şu­nu ger­çek­leş­
tir­mek için reh­be­ri­ne sa­hip ola­ma­ma­nın
ça­re­siz­li­ği­ni ya­şı­yor­lar. Coğ­raf­ya­mız­da 15
yı­la yak­la­şan ve tüm dün­ya ezi­len­le­ri ve
8
İşçi Sınıfı Hareketine Öncü Politik Müdahalenin Bazı Sorunları
öz­gür­lük­se­ver halk­la­rı­nın il­gi ve sem­pa­ti­si­
ne gar­k o­lan dev­ri­me dö­nü­şen ulu­sal baş­
kal­dı­rı ve vah­şi bir kir­li sa­vaş var. Da­ha­sı;
ulu­sal baş­kal­dı­rı, coğ­raf­ya­mız­da an­ti­em­
per­y a­l ist de­m ok­r a­t ik devri­m i Kür­d is­t an
aya­ğın­dan baş­la­ta­lı çok ol­du. Öy­le ki, baş­
la­mış bir dev­ri­min, an­la­şıl­ma­dan, kav­ra­nıl­
ma­d an sey­r e­d il­m e­s i ol­g u­s uy­l a yıl­l ar­d ır
yüz­y ü­z e­y iz. Po­l i­t i­k a­l a­r ı­n a ve pra­t i­ğ i­n e
ba­kı­la­rak, mark­sist le­ni­nist ko­mü­nist­le­rin
dev­ri­mi an­la­ma ve ona uy­gun dav­ran­ma
ba­k ı­m ın­d an Tür­k i­y e'de­k i di­ğ er si­y a­s al
akım­lar­dan ayır­de­di­ci ve ön­cü ko­nu­mun
yi­ne de önem­li so­run­lar ta­şı­dı­ğı ve da­ha­sı
iş­çi sı­nı­fı (ve ta­bii di­ğer ezi­len­ler) nez­din­
de ye­te­rin­ce açık ve net ola­rak al­gı­la­na­bil­
di­ği id­dia edi­le­mez.
Ulu­sal baş­kal­dı­rı­nın yol aç­tı­ğı de­vrim­ci
kriz bü­t ün bo­y ut­l a­r ıy­l a ol­g un­l aş­t ı­ğ ı,
Ba­t ı’yı da et­k i­l e­d i­ğ i hal­d e dev­r i­m in
Ba­tı’ya ya­yı­la­ma­ma­sı­nın tek de­ğil, ama
asıl ne­de­ni, Tür­ki­ye iş­çi sı­nı­fı­nın ba­ğım­sız
bir güç ola­rak si­ya­set sah­ne­si­ne çı­ka­rak,
hem ken­di­si­nin hem de Kürt hal­kı ve tüm
ezi­len­ler adı­na du­ru­ma el ko­ya­ma­ma­sı­dır.
Bü­tün top­lu­mun; Kürt hal­kı­nın ve di­ğer
ezi­len­le­rin gö­zü iş­çi sı­nı­fı­nın üze­rin­de­dir.
El­bet­te iş­çi sı­nı­fı, ken­di­li­ğin­den bir şe­kil­de
bu ko­nu­ma ge­le­me­ye­ce­ği­ne gö­re ön­cü­sü,
ön­cü kur­ma­yıy­la bir­lik­te ele alı­nıp de­ğer­
len­di­ri­le­cek bir du­rum bu.
O ne­den­le­dir ki, ar­tık şap­ka­la­rı çı­ka­rıp
bir kez da­ha, Tür­ki­ye iş­çi sını­fı na­sıl olu­
yor da, bu coğ­raf­ya­nın en can ya­kı­cı ger­
çek­l e­r i­n in dı­ş ın­d a bir hat­t a du­r a­b i­l i­
yor? Ko­m ü­n ist ön­c ü­l e­r in sı­n ı­f ı için­d e­k i
fa­ali­ye­ti, ni­ye iş­çi sı­nı­fı­nı ken­di mis­yo­nu­nu
oy­na­ya­cak bir dü­ze­ye yük­sel­te­mi­yor?
Bu nok­ta­da pek çok ge­rek­çe öne sü­rü­le­
bi­lir. Ama hiçb­i­ri, mev­cut du­ru­mun de­va­
mı­nı is­te­me­yen ön­cü­ler için ge­çer­li sa­yıl­
ma­mak zo­run­da­dır. Fa­kat, üze­rin­de sık­ça
du­ru­lan alan­dan, iş­çi sı­nı­fı­nın şu an için
ser­ma­ye­nin sal­dı­rı­la­rıy­la bo­ğuş­ma du­ru­
mun­dan so­ru­na bir ba­kış atar­sak, bu du­ru­
mun –di­ğer ne­den­le­ri­ni ih­mal et­mek­si­zin–
tam da bu coğ­raf­ya­nın en ya­kı­cı ger­çe­ğin­
den, bir dev­rim ger­çe­ğin­den uzak dur­ma­
nın so­nuç­la­rı ol­du­ğu­nu gör­mek o ka­dar da
zor de­ğil. An’ın dev­rim­ci gö­rev­le­ri­ni ıs­ka­
la­yan her ki­şi, her ör­güt, her sı­nıf, mev­cut
du­r u­m a tes­l im ol­m ak­t an baş­k a bir şey
ya­pa­maz. Kuş­ku­suz iş ora­da kal­maz. Tes­li­
mi­yet bü­tün bo­yut­la­rıy­la ken­di­ni ve kö­tü
so­nuç­la­rı­nı tek­rar tek­rar üret­me­ye baş­lar.
Ni­t e­k im, sö­m ür­g e­c i fa­ş izm, şo­v e­n izm
ze­hi­ri­ni her fır­sat­ta bü­tün ezi­len­le­rin bey­
ni­ne zerke­dip, bi­linç­le­ri iğ­diş ede­rek kir­li
sa­va­şın bü­tün yü­kü­nü ön­ce­lik­le iş­çi sı­nı­fı­
na yük­le­mek­te ol­duk­ça per­va­sız­ca dav­ra­
na­bi­li­yor. Üç-beş ku­ru­şa mah­kum et­ti­ği
iş­ç i yı­ğ ın­l a­r ı­n ı ulus­l a­r a­r ası ser­m a­y e­n in
vah­şi sal­dı­rı­sı­na mah­kum et­me küs­tah­lı­ğı­nı
sı­nır­sız­ca gös­te­re­bi­li­yor. Ya­ni Kürt kent­le­
ri­ni bo­şal­tıp dağ­la­rı­nı ya­kan/bom­ba­la­yan
sö­m ür­g e­c i fa­ş izm, iş­ç i­y i de met­r o­p ol
va­roş­la­rın­da ha­ya­sız, onur­suz bir ya­şa­ma,
fab­ri­ka­da ve iş­lik­te kö­le­li­ğe bo­yun eğ­me­ye
mah­kum edi­yor.
Bu de­rin çe­liş­ki­de giz­le­nen ger­çe­ğin
iki­yü­zü, bi­ri di­ğe­ri­nin so­nu­cu­dur. Çö­zü­mü
de, bir­bi­ri­ne sı­kı sı­kı­ya bağ­lı­dır.
Bu du­rum­dan na­sıl kur­tu­la­cak iş­çi sı­nı­
fı? Dev­ri­min en önü­ne, bü­tün ezi­len­le­rin
en önü­n e na­s ıl fır­l a­y a­b i­l ir? Ko­m ü­n ist
9
İşçi Sınıfı Hareketine Öncü Politik Müdahalenin Bazı Sorunları
ön­cü­ler, sı­nı­fı böy­le bir ko­nu­ma çı­ka­ra­bil­
mek için ne yap­ma­lı?
Po­li­tik Bi­linç “Dı­şa­rı”dan Ta­şı­nır
Ya­pıl­ma­sı ge­re­ken, bi­ri­nc­ i ola­rak, iş­çi
sı­nı­fı­nı bu­gün­kü du­ru­mun­dan çe­kip çı­ka­
racak bo­yut­ta, “dı­şar­dan” ona ken­di dün­ya
gö­rü­şü­nü ta­şı­mak. Ona, po­li­ti­ka­nın tüm
so­run­la­rı­nın bil­gi­si­ni ta­şı­mak, si­ya­sal ger­
çek­li­ği bü­tün bo­yut­la­rıy­la açık­la­mak. Böy­
le­ce iş­çi sı­nı­fı­nın bu­gün­kü ken­di­li­ğin­den/
eko­no­mist bi­lin­ci­ne sal­dır­mak ve dev­rim­ci
bir dö­nü­şüm sağ­la­mak, sı­nı­fı tüm ezi­len­le­
rin önü­ne ge­çi­re­cek bi­lin­ce ulaş­tır­mak.
İki­nci­si; iş­çi sı­nı­fı­nın bu­gün­kü ik­ti­sa­di
içe­rik­li, uf­ku ve he­def­le­ri dar ey­le­mi­ne,
bi­lim­sel sos­ya­list açı­dan mü­da­ha­le et­mek,
onun önü­nü ay­dın­la­ta­rak iş­bir­lik­çi ka­pi­ta­
liz­me kar­şı sa­va­şı­mı­nın ve dev­le­te kar­şı
ik­ti­dar sa­va­şı­mı­nın kal­dı­ra­cı yap­mak.
Bu iki alan­da, iki ba­kım­dan yö­nel­ti­le­
cek sal­dı­rı, “dı­şar­dan” bi­linç ta­şı­ya­rak, iş­çi
sı­nı­fı­nın ta­rih­sel mis­yo­nu­na uy­gun ko­nu­ma
gel­me­si­nin tek emin yo­lu­dur.
Her iki alan­d an mü­d a­h a­l e­y i
bi­raz aça­lım.
İş­çi sı­nı­fı, ken­di­li­ğin­den, ya­ni bur­ju­va
dü­şün­ce­nin çer­çe­ve­sin­de ha­re­ket eden, bir
sı­n ıf ol­m ak­t an çı­k a­c ak­s a; bur­j u­v a­z i­n in
ek­len­ti­si ol­mak­tan kur­tu­la­cak ve ken­di­si
için bir sı­nıf ha­li­ne ge­le­cek­se, böy­le bir
bi­lin­ci an­cak, tüm top­lum bil­gi­si­ne ula­şa­
rak el­de ede­bi­lir. İn­san­lı­ğın bi­rik­tir­di­ği tüm
top­lum bil­gi­si­ne, her­han­gi bir gö­rüş açı­sın­
dan de­ğil, mark­sizm-le­ni­niz­min ışı­ğın­da
ula­şır­sa, ger­çek bir sı­nıf bi­lin­ci­ne ulaş­mış
olur.
Ne­den tüm top­lum sı­nıf­la­rı ara­sın­da­ki
iliş­ki­nin ve top­lum­sal ya­şa­mın ger­çek­le­ri­
nin bil­gi­si ya da po­li­tik sı­nıf bi­lin­ci? İş­çi
sı­n ı­f ı, ürü­n ü ol­d u­ğ u ka­p i­t a­l iz­m in ay­n ı
za­man­da me­zar ka­zı­cı­sı ol­du­ğu­nu, tüm ezi­
len­le­rin kur­tu­luş kav­ga­sı­nın enin­de so­nun­
da ken­di omuz­la­rı­na kal­dı­ğı­nı ve bü­yük
öz­gür­lük yü­rü­yü­şü­nün en ba­şın­da ol­ma­sı
ge­rek­ti­ği­ni bi­li­yor ve bu­nu gün­cel­de bas­kı­
nın ve sö­mü­rü­nün her önem­li ör­ne­ğin­de
pra­tik ha­re­ke­tiy­le gös­te­ri­yor­sa, sı­nıf bi­lin­
ci­ne ulaş­mış, tüm top­lum bil­gi­si­ne ege­men
ol­muş de­mek­tir.
Tüm top­lum sı­nıf­la­rı ara­sın­da iliş­ki bil­
gi­si­ne ula­şı­la­cak alan­sa, po­li­ti­ka ala­nı­dır.
Ya­ni iş­çi sı­nı­fı, sı­nıf­lar sa­va­şı­mı­nın bil­gi­
siy­l e, ya­ş a­d ı­ğ ı coğ­r af­y a­d a sı­n ıf­l a­r a­r a­s ı
te­mel iliş­ki­le­ri, te­mel si­ya­si-ik­ti­sa­di kar­şıt­
lık­l a­r ı, sö­m ü­r ü dü­z e­n i­n in te­m el ör­g üt
me­ka­niz­ma­sı ve ege­men sı­nıf­la­rın işç­i sı­nı­
fı ve di­ğer ezi­len sı­nıf­lar ve ta­ba­ka­la­rın
üze­rin­de­ki bas­kı ay­gı­tı olan dev­le­ti, dev­let­
le yal­nız­ca ken­di iliş­ki­le­ri de­ğil, top­lu­mun
di­ğer ke­sim­le­ri­nin iliş­ki­le­ri­nin bil­gi­siy­le
do­nan­ma­lı­dır. Ezi­len/sö­mür­ge ulus ger­çe­
ği­ni ulu­sal dev­rim, kir­li sa­vaş, soy­kı­rım ve
asi­mi­las­yo­nun ya­şa­mın bü­tün alan­la­rı­na
sin­miş­li­ği­ni, so­kak in­faz­la­rı ve ka­yıp­lar
po­li­ti­ka­sı­nı köy­lü­lü­ğün se­fa­let ve ça­re­siz­li­
ği­nin ne­den­le­ri, din­sel ge­ri­ci­li­ğin ve şe­ri­at­
çı po­li­tik ge­liş­me­nin ne­den­le­ri; eği­ti­min
özel­l eş­t i­r i­l ip pa­r a­l ı ha­l e ge­t ir­m e­s i­n in
öğ­ren­ci is­ya­nı­na dö­nüş­me­si­nin bağ­lan­tı­la­rı
vb. hak­kın­da ger­çek­le­rin bil­gi­si­ne ulaş­ma­sı
ha­lin­de ger­çek po­li­tik bi­linç edin­miş olur.
De­mek ki, bi­rin­ci ola­rak iş­çi sı­nı­fı ger­
çek­le­rin bil­gi­si­ne, an­cak “dı­şa­rı­dan” ula­şa­
bi­lir. Ken­di ya­şa­dık­la­rı­nın bil­gi­si, iş­çi sı­nı­
10
İşçi Sınıfı Hareketine Öncü Politik Müdahalenin Bazı Sorunları
fı­nın ay­dın­lan­ma­sı­na yet­mez. İş­çi sı­nı­fı,
pat­ron­lar­la iliş­ki­le­ri ala­nın­dan, fab­ri­ka­da­ki
sı­nıf ça­tış­ma­sın­dan po­li­tik bi­linç kı­vıl­cım­
la­rı edin­se de bu­ra­dan esas ola­rak eko­no­
mik mü­ca­de­le bi­lin­ci­ne ve sen­di­kal ör­güt­
lü­lü­ğe ula­şa­bi­lir. Bu “içer­den” el­de edi­len
bi­linç­tir. Po­li­ti­ka ala­nı, dev­let­le di­ğer sı­nıf­
lar ara­sın­da­ki iliş­ki­ler ise, “dı­şar­dan” el­de
edi­len bi­linç­tir; ki, bu ger­çek po­li­tik sı­nıf
bi­lin­ci­dir.
ön­cü mü­da­ha­le­le­rin ça­pıy­la ki­mi iyi­leş­me­
ler gös­ter­se de, iş­çi­le­rin tek tek pat­ron­lar­la
ka­pış­tık­la­rı bir se­yir­de yü­rü­yor.
Ser­ma­ye ve si­ya­sal ik­ti­dar, hem ulus­la­
ra­ra­sı ser­ma­ye­nin is­tem­le­ri, hem de iç­te­ki
du­ru­mun (Kür­dis­tan’da­ki kir­li sa­va­şın ve
tüm coğ­raf­yada top­ye­kün sa­va­şın) ih­ti­yaç­
la­r ı doğ­r ul­t u­s un­d a ye­n i sal­d ı­r ı atak­l a­r ı
ya­par­ken, iş­çi sı­nı­fı bu­na kar­şı genel bir
direnişe ge­çe­mi­yor. Bu bir ya­na, iş­çi sen­di­
ka kon­fe­de­ras­yon­la­rı Eko­no­mik ve Sos­yal
Kon­sey’de yer­le­ri­ni ala­rak, işbirlikçi kapitalist dü­ze­ni­n üçün­cü aya­ğı ro­lü­nü per­va­
sız­ca oy­nu­yor. İş­çi sı­nı­fı ise, ki­mi cı­lız iti­
raz­lar bir ya­na, bu­gün­kü ve ge­le­cek­te­ki
çı­kar­la­rı­nı ipo­tek altı­na alan bu ge­liş­me­ye
kar­şı bir ses yük­sel­te­mi­yor.
Oy­sa ki, iş­çi sı­nı­fı­nın üc­ret­li kö­le­lik
dü­ze­ni ka­pi­ta­liz­mi tü­müy­le or­ta­dan kal­dır­
mak gö­re­vi var­dır. Çün­kü, an­cak ve an­cak
ka­pi­ta­liz­mi tasfiye ederse sömürüden kurtuluşunu gerçekleştirebilir ve kapitalizmi
tasfiye ye­te­ne­ği yal­nız­ca on­da var­dır. Bu
ye­te­ne­ği, ken­di bi­lim­sel dün­ya gö­rü­şü açı­
ğa çı­ka­ra­bi­lir. Fab­ri­ka­da­ki ha­re­ke­ti­nin önü
bi­lim­sel sos­ya­lizm­le ay­dın­lan­dı­ğın­da, iş­çi
sı­nı­fı yal­nız­ca gün­cel çı­kar­la­rıy­la uğ­raş­ma­
ya­cak, ge­le­cek­te­ki çı­kar­la­rı­nı sa­hip­le­ne­rek,
ka­p i­t a­l ist sis­t e­m in bü­t ü­n ü­n e, ser­m a­y e
sı­nıf­la­rı­nın tü­mü­ne ve dev­le­te, ya­sal dü­ze­
ne ve si­ya­sal re­ji­me kar­şı sa­va­şım içi­ne
gi­rer. Bu eme­ğin ser­ma­ye­ye kar­şı, yal­nız­ca
gün­cel öz­gür­lük mü­ca­de­le­si­nin bir ge­re­ği
de­ğil, ge­le­cek çı­kar­la­rı­nın ifa­de­si ola­rak
sos­ya­lizm için de sa­va­şı­mı­dır. Bu sa­vaş,
eğer bu­g ün­k ü so­m ut du­r um açı­s ın­d an
ba­ka­cak olur­sak, el­le tu­tu­lur gö­rün­gü­le­riy­
le em­per­ya­liz­me, em­per­ya­list ser­ma­ye­ye
Yal­nız­ca Ka­pi­ta­liz­min So­nuç­la­rı­na
Kar­şı Sa­vaş mı?
İkin­ci ola­rak; iş­çi sı­nı­fı ken­di so­run­la­
rıy­l a, pat­r on­l ar sı­n ı­f ı­n a kar­ş ı, ka­p i­t a­l ist
sö­mü­rü­ye kar­şı sa­va­şır­ken de, eğer ey­le­mi­
nin önü sı­nıf gö­rü­şüy­le ay­dın­lan­ma­mış­sa,
sö­mü­rü­nün ve fab­ri­ka­da key­fi yö­ne­ti­min
özü­ne kar­şı sa­va­şa­maz. Sö­mü­rü ve bas­kı­
nın so­n uç­l a­rı­n a kar­ş ı sa­v a­ş a­b i­l ir ve her
se­fe­rin­de ay­nı şe­kil­de, üc­ret ve iş ko­şul­la­
rı­nın dü­zel­me­si için zor­lu mü­ca­de­le­lere
gi­rer. Bu şe­kil­de mü­ca­de­le ile an­cak sö­mü­
rü­yü bi­raz ge­ri­le­ti­le­bi­lir ve en faz­la sen­di­
kal ör­güt­lü­lü­ğe ula­şa­bi­lir. En ni­ha­ye­tin­de,
bu sa­va­şım esasen bir kı­sır dön­gü­dür. Ve
üc­ret­li kö­le­li­ğin sü­rüp git­me­si­nin önü­ne
hiç­b ir en­g el di­k e­m ez. Ni­t e­k im sı­n ı­f ın
bu­gün­kü ha­re­ke­ti, ge­nel­de böy­le bir içe­ri­ğe
ve kap­sa­ma sa­hip­tir. Sen­di­kal ör­güt­lü­lü­ğü
ve mü­ca­de­le­si de, burju­va bi­linç çer­çe­ve­si­
ni aşa­m a­y an dü­z ey­d e. Vah­ş i ka­p i­t a­l izm
ko­şul­la­rı­nı ye­ni­den va­re­den; özel­leş­tir­me,
ta­şe­ron­laş­tır­ma ve ye­ni üre­tim tek­nik­le­ri
uy­gu­la­ma­la­rı iş­çi sı­nı­fı­nı en ba­şa dön­dü­
rüp, se­kiz sa­at­lik iş­gü­nü, sen­di­ka ve si­gort­a
hak­kı için sa­va­şı­mı mer­ke­ze al­ma­ya it­miş­
tir. Ama, söz­k o­n u­s u sa­v a­ş ım, ko­m ü­n ist
11
İşçi Sınıfı Hareketine Öncü Politik Müdahalenin Bazı Sorunları
kar­şı an­tiem­per­ya­list de­mok­ra­tik sa­va­şı­mı­
dır da. Ya­ni iş­çi sı­nı­fı­nın ken­di ge­le­ce­ği­ni
gö­ze­te­rek yü­rü­te­ce­ği sa­vaş, an­tiem­per­ya­
list ve de­m ok­r a­t ik ka­r ak­t e­r i ya­n ın­d a
an­tika­pi­ta­list öge­le­ri ta­şır.
Sı­nıf İçin­de Po­li­tik Fa­ali­ye­tin Ala­nı
Bun­l ar­d an çı­k a­r ıl­m a­s ı ge­r e­k en bir
so­nuç; ko­mü­nist par­ti­si­nin iş­çi sı­nı­fı için­
de­ki ça­lış­ma­ları­nda eko­no­mik mü­ca­de­le ve
onun so­run­la­rı­ esas al­ınamaz. Le­nin’in ifa­
de­siy­le, komünistler ça­lış­ma­la­rın esa­sı­nın
eko­no­mik mü­ca­de­le ala­nı ol­ma­sı­na izin
ver­mez­ler. On­lar iş­çi sı­nı­fı­nın ken­di­li­ğin­
den bi­lin­ci­ne hü­cu­mu, po­li­ti­ka alanın­dan,
po­li­tik mü­ca­de­le­nin so­run ve gö­rev­le­rin­
den yap­ma­lı­dır­lar. Bu yol­dan gi­de­rek iş­çi
sı­nı­fı­n ın po­l i­t ik sı­n ıf bi­l in­ci edin­me­si­ni
sağ­la­ya­bi­lir­ler.
Po­li­tik Bi­linç İçin Po­li­tik Aji­tas­yon
İş­çi sı­nı­fı, için­de ya­şa­dı­ğı coğ­raf­ya­nın
ik­ti­sa­di, si­ya­si top­lum­sal ger­çek­li­ği­nin bil­
gi­si­ni, ko­mü­nist ön­cü­nün, si­ya­sal teş­hir­le­
riy­le öğ­re­ne­bi­lir. Ya­ni, bir baş­tan bir ba­şa
si­ya­si ger­çek­le­rin açık­lan­ma­sıy­la, zul­mün
ve sö­m ü­r ü­n ün en önem­l i örnek­l e­r in­d en
anın­da ha­ber­der ola­rak, zul­me ve sö­mü­rü­
ye uğ­r a­m ış kesimlerin so­r un­l a­r ı­n a il­g i
du­ya­bi­lir. Yal­nız­ca ha­ber­dar ol­mak yet­mez.
Sos­ya­list gö­rüş açı­sıy­la ­ger­çe­ğin yo­ru­mu­na
ih­ti­yaç var­dır. İşçi sı­nı­fı için­de pol­it­ik aji­
tas­yo­nun iş­le­vi tam da bu­dur. Bir du­rum­
dan, bir olay­dan kit­le­le­ri ha­ber­dar et­mek,
on­la­ra mü­ca­de­le yö­nü gös­te­re­rek ha­re­ke­te
geç­me is­te­ği ve coş­ku­su uyan­dır­mak­tır.
Po­li­tik aji­tas­yon çok si­stem­li ve sü­rek­li
ya­pıl­ma­sı ge­re­ken bir iş­tir. Öy­le ki, zul­mün
ve sö­mü­rü­nün her ör­ne­ğin­de, iş­çi kit­le­le­ri­
nin bur­ju­va ba­sı­nın ve med­ya te­kel­le­ri­nin
dü­zen içi kal­ma­yı özel ola­rak kol­la­ya­rak
ha­zır­la­dı­ğı ha­ber ve teş­hir bom­bar­dı­ma­
nının et­ki­si al­tı­na gir­me­si­ni ön­le­ye­bil­me­li­
dir. İş­bir­lik­çi ka­pi­ta­liz­min, fa­şist ve sö­mür­
ge­ci re­ji­min ide­olo­jik he­ge­mon­ya kur­ma
ola­rak kul­lan­dı­ğı te­le­viz­yon ve ya­zı­lı ba­sın
or­gan­la­rı­nın ya­lan ve de­ma­go­ji bom­bar­dı­
ma­nın et­ki­si­ni kı­ra­rak, on­la­rın giz­le­di­ği
asıl ger­çek­le­ri or­ta­ya çı­ka­ra­cak ve do­la­yı­
sıy­la iş­çi yı­ğın­la­rı­nı ger­çek­le­rin bil­gi­siy­le
ku­şa­ta­cak, po­li­tik kit­le aji­tas­yo­nu, yı­ğın­la­
rın ha­re­ke­ti­ni ha­zır­la­ya­cak­tır.
Le­nin, eğer iş­çi­ler zul­mün ve sö­mü­rü­
nün çe­şit­li ör­nek­le­rin­de ha­re­ke­te geç­mi­
yor­s a, bu­n un so­r um­l u­s u bi­z iz di­y or­d u.
“Eğer biz, on­la­ra olan bi­te­nin, ger­çek­li­ğin
“çar­pı­cı ve hız­lı bir şe­kil­de’ teş­hi­ri­ni ör­güt­
le­y e­b i­l ir­s ek, iş­ç i­l er de pro­t es­t o et­m e­y i
öğ­re­ne­cek­ler­dir.
Kit­l e­l e­r in ey­l e­m e çe­k i­l e­b il­m e­s i için,
ha­re­ke­te ha­zır­la­ya­cak sü­rekli, sist­em ve
kap­s a­m ı ge­n iş bir aji­t as­y on ol­m a­s ı bir
zo­r un­l u­l uk­t ur. An­c ak o du­r um­d a, ya­n i
ener­jik bir po­li­tik aji­tas­yon, can­lı ve çar­pı­
cı teş­hir­ler mev­cut olur ol­maz kit­le ey­le­mi
ger­çek­le­şir.
Aji­tas­yo­nun içe­ri­ği, eğer yal­nız­ca iş­çi­
le­rin na­sıl ezi­lip sö­mü­rül­dük­le­ri üze­ri­ne
olur­sa, bu ye­ter­siz­dir. Da­ha doğ­ru ifa­dey­le,
bu­ra­dan iş­çi sı­nı­fı po­li­tik bir bi­linç ge­liş­ti­
re­m ez. İş­ç i­l er, ya­n ı­b aş­l a­r ın­d a­k i emek­ç i
me­mur­la­rın; ço­cuk­la­rı ya da kar­deş­le­ri,
ar­ka­da­şla­rı olan öğ­ren­ci­le­rin, ka­yıp ya­kın­
la­rı­nın; dev­rim­ci tut­sak­la­rın, in­san hak­la­rı
sa­v u­n u­c u­l a­r ı­n ın, çev­r e­c i­l e­r in, Ber­g a­m a
köy­lü­le­ri­nin is­tem­le­ri­ni ve mü­ca­de­le­le­ri­ni,
Kür­dis­tan’ın da­ğı­nı ta­şı­nı, in­san ve hay­
12
İşçi Sınıfı Hareketine Öncü Politik Müdahalenin Bazı Sorunları
van­l a­r ıy­l a bir­l ik­t e yok et­m e­y e ça­l ı­ş an,
ba­rış tre­ni­ni “te­rör tre­ni” ola­rak su­nan, 3
bin fa­ili meç­hu­lü, 3 mil­yon­luk gö­çü sağ­la­
yan sö­mür­ge­ci sa­va­şın ger­çek­li­ği­ni bilmeleri, an­la­ma­ları ve kav­ra­ma­ları ge­re­kir.
Kar­şı­dev­rim güç­le­ri­nin fi­kir­le­ri ve öne­
ri­le­ri­nin, ka­rar ve ka­rar­na­me­le­ri­nin, MGK
top­lan­tı­la­rın­da ele alın­dı­ğı söy­le­nen ko­nu­
la­rın ve ya­pı­lan açık­la­ma­la­rın ger­çek­li­ği­
nin ne ol­du­ğu­nu devrimci yorumla öğ­ren­
me­li­dir iş­çi sı­nı­fı. Pra­ti­ğin gös­ter­di­ği gi­bi,
bu bil­gi­yi iş­çi kit­le­le­ri ki­tap­lar­dan öğ­re­ne­
mez. Bu bil­gi­yi edin­me­nin yo­lu, yay­gın
kit­le aji­tas­yo­nu­dur. Ya­ni; bir du­ru­mun, bir
ola­yın, bir hü­kü­met ka­ra­rı­nın, bir ka­yıp
ola­yı­nın ya da or­man yan­gı­nının, göç ola­
yının, tra­fik ka­za­sı­nın vb. çok kı­sa ve öz­lü,
ya­lın ve çar­pı­cı şe­kil­de teş­hi­ri/açık­lan­ma­sı;
bü­t ün ya­p ıl­m a­s ı ge­r e­k en. İş­ç i sı­n ı­f ı ve
di­ğ er emek­ç i­l er ger­ç ek­l e­r in bil­g i­s i­n e,
“an­la­ma­dık­la­rı” ve “bil­me­dik­le­ri” ko­nu­la­
rın açık­la­ma­sı­na söz­ko­nu­su ko­mü­nist aji­
tas­yon­la ula­şa­bi­lir­ler.
“İş­çi­ler ge­ri, an­la­maz; iş­çi­ler ken­di­le­
rin­den baş­ka­la­rıy­la il­gi­len­mek is­te­mi­yor­
lar, ya da iş­ç i­l er ken­d i so­r un­l a­r ı­n a bi­l e
sa­hip çık­mı­yor­lar ki, kit­le­ler­le ya da ör­ne­
ğin ka­yıp­lar­la il­gi­len­sin” di­ye acı acı ya­kı­
nan az mi­li­tan yok­tur. Bu­ra­da bu mi­li­ta­nın,
şu ye­rel ör­gü­tün ya da fa­lan­ca si­ya­sal kuv­
ve­tin yı­ğın­la­rın si­ya­sal eği­ti­mi­nin yol ve
yön­tem­le­ri­ni bil­me­di­ğin­den, ken­di­ni ön­cü/
ön­der ilan et­me­si­ne kar­şın ro­lü­nü ve mis­
yo­nu­nu kav­ra­ma­dı­ğın­dan söz et­mek ge­re­
ki­yor. Ya­ni, te­orik-po­li­tik ki­tap gi­bi ya­zı­
lar­da ne den­di­ği pek de önem­li de­ğil­dir.
Pra­tik, her fik­rin, her ki­şi­nin ya da si­ya­si
kuv­ve­tin ger­çek öl­çü­sü­dür. O da, du­ru­mun
olum­suz ol­du­ğu­nu söy­lü­yor, gös­te­ri­yor.
Ay­nı şe­kil­de, si­ya­si ön­cü­le­rin iş­çi sı­nı­fı­
na ve di­ğer emek­çi­le­re, bel­li tak­vim­ler­de
ya da önem­li olay­lar­da sık sık ey­lem çağ­rı­
la­rı yap­tık­la­rı, ama çağ­rı­la­rın pek ço­ğun­un
da ya­nıt­sız kal­dı­ğı bi­li­nir, ko­nu­şu­lur. İş­çi
sı­nı­fı ve emek­çi­le­rin bi­linç ve ör­güt­lü­lük
dü­ze­yi­nin ge­ri­li­ği de, bir ger­çek ola­rak sık
sık tes­p it edi­l ir. Ne var ki, söz­k o­n u­s u
so­nuç­la ön­cü fa­ali­ye­tin iliş­ki­si ye­te­rin­ce
ku­rul­maz. So­run, ön­cü­le­rin,kit­le aji­tas­yo­
nu­nu çok ener­jik bir şe­kil­de, her olay­da,
her önem­li ge­liş­me­de, dev­le­tin her bas­kı
ve iş­ken­ce ya da ya­sak ör­ne­ğin­de, bur­ju­va
med­ya­nın her çar­pıt­ma­sın­da ön­cü­le­rin kit­le
aji­tas­yo­nu­nu yay­gın­ca, sık ve sis­tem­li­ce
ör­güt­len­dir­me­le­riy­le çö­zü­lür.
Gün­cel­de Po­li­tik
Aji­tas­yo­nun Ko­nu­la­rı
Bu coğ­raf­ya­da aji­tas­yo­nun kap­sa­mı­nın
doğ­ru be­lir­len­me­si­ne çok özel bir ih­ti­yaç
var. Ba­şın­dan be­ri vur­gu­lu­yo­ruz, iş­çi sı­nı­fı
söz­ko­nu­su ol­du­ğun­da, ona bü­tün top­lu­mun
ön­cü­sü ve dev­ri­min mo­to­ru ro­lü­nü oy­na­ta­
cak bir ko­n u­m a ulaş­m a­s ı için, en baş­t a
Kürt ulu­su­nun öz­gür­lük, eşit­lik ve kar­deş­
lik ta­le­bi­ne sa­hip çı­kar ha­le gel­me­si ge­re­
kir. O hal­de aji­tas­yo­nun bi­rin­ci ko­nu­su,
coğ­raf­ya­mız­da öz­gür­lük mü­ca­de­le­si­nin en
öne çıkan temel so­ru­nu Kürt ulu­sal so­ru­nu
ve fa­şist sö­mür­ge­ci re­ji­min kir­li sa­va­şı­dır.
Özel­lik­le Türk iş­çi­lerin, met­ro­pol­le­rin, en
önem­l i iş­k ol­l a­r ı­n ın iş­ç i bö­l ük­l e­r i­n in
sö­mür­geci bo­yun­du­ru­ğa ve bu­gün­kü uy­gu­
la­ma­la­rı­na kar­şı se­si­ni yük­selt­me­leri, ulu­
sal dev­ri­me sa­hip­le­ne­rek, dev­ri­min Ba­tı’ya
13
İşçi Sınıfı Hareketine Öncü Politik Müdahalenin Bazı Sorunları
ya­y ıl­m a­s ı ve ba­ş ı­n a ken­d i­l e­r i­n in geç­
meleri­nin ilk adı­mı ola­cak­tır.
Ne­den ilk adım Kürt so­ru­nun­da atıl­ma­
lı­dır? Çün­kü, faşist zul­mün siv­ri ucu, Kür­
dis­tan’da Kürt hal­kı­nın bir kez da­ha soy­kı­
rı­ma uğ­ra­tıl­ma­sın­da so­mut­la­şı­yor. Bu öy­le
çıp­lak bir ger­çek ve si­ya­set sah­ne­si­nin kar­
şı­d ev­r im cep­h e­s i bu ger­ç e­ğ in öy­l e­s i­n e
bi­l in­c in­d e­k i, bü­t ün ka­r ar­l a­r ı­n ı alır­k en,
bü­tün po­li­ti­ka­la­rı­nı be­lir­ler­ken ve bü­tün
ik­ti­sa­di-si­ya­si uy­gu­la­ma­la­rı­nı baş­la­tır­ken
he­sa­ba kat­tı­ğı, kit­len­di­ği ilk un­sur bu.
Eğer dev­le­tin ve bur­ju­va­zi­nin ey­lem­le­
ri­n e ve söz­l e­r i­n e şöy­l e­s i­n e bir dik­k at
yö­nel­tir­sek, ger­çe­ğin ege­men­le­rin cep­he­
sin­den, özel ola­rak sa­vaş kur­may he­ye­ti
MGK ­ta­ra­fın­dan tam bir açık­lık­la tes­pit
edil­di­ği­ni gö­rü­rüz. Bir ör­nek ve­re­lim. Fab­
ri­ka önün­de kı­yım te­rö­rü­ne kar­şı di­re­nen
iş­çi­ye, pat­ro­n un ya da yar­d ı­m ı­n a ko­şan
jan­d ar­m a ko­m u­t a­n ı­n ın, “bun­l ar PKK’li,
bölücü, bunların kışkırtmasına gelmeyin”
demesi te­sa­dü­fi mi? Ya da ce­ha­let ör­ne­ği
mi? Ha­yır, bun­lar ta­ma­men bir ger­çe­ğin
bi­linç­li ifa­de­le­ri. Asıl ce­ha­let, bu ger­çe­ği
gö­re­me­yen iş­çi bö­lük­le­rin­de ve dev­ri­me
so­yu­nan dev­rim­ci­ler­de. Te­sa­düf olan, da­ha
bu ger­çek­le­ri al­gı­la­ma­yan­la­rın dev­ri­min
ön­cü­lü­ğü­ne so­yun­ma­la­rı­dır.
Bir baş­k a ör­n ek; ka­y ıp dev­r im­c i ve
ko­mü­nist­le­rin bu­lun­ma­sı için bu coğ­raf­ya­
nın ta­nık ol­duğu en di­ren­gen sa­va­şı ve­ren
ka­yıp ana­la­rı­nın, te­rö­rist ana­lar ilan edil­
me­si­dir. Bu­ra­da da, düş­ma­nın çok bi­linç­li
ol­du­ğu­nu ve yı­ğın­la­rı et­ki­le­mek için yü­rüt­
tü­ğü an­tip­ropa­gan­da­nın un­sur­la­rı­nı, ken­di
çı­kar­la­rı­nı gü­ven­ce­le­ye­cek ol­gu­lar­dan tes­
pit et­ti­ği­ni gös­te­rir.
İş­t e gün­c el dev­r im­c i aji­t as­y o­n un bu
te­mel sorunların sayısız ger­çek­le­rini, en
çar­pı­cı şe­kil­de yı­ğın­la­rın önü­ne koy­ma­sı,
iş­çi ve emek­çi yı­ğın­la­rın çar­pıl­mış bi­linç­
le­ri­ni bom­bar­dı­ma­na tut­ma­sı ge­re­kir.
Fa­ş ist sö­m ür­g e­c i re­j i­m in de­m ok­r at
ol­du­ğu; dev­let ye­nil­mez, or­du kut­sal­dır,
po­lis can gü­ven­li­ği­miz için­dir saf­sa­ta­la­rı­
nın yer­le bir edil­me­si, dev­rim­ci aji­tas­yo­
nun ne ka­dar sık, et­ki­li ve ger­çek­le­rin bil­
gi­si­ne da­ya­lı bir do­lu­luk­ta ger­çek­leş­ti­ril­
me­si­ne bağ­lı­dır. Ve bu coğ­raf­ya­da yı­ğın­la­
rın dü­ze­ne kar­şı ar­tan öf­ke­si, de­ği­şim is­te­
ği, an­cak ger­çek­le­rin en ge­niş teş­hi­riy­le,
dev­rim­ci aji­tas­yo­nun güç­lü­ce ör­güt­len­me­
siy­l e ve öncü örgütlenme aracılığıyla
yı­ğın­la­rın dev­rim­ci ey­le­mi­ne sıç­ra­tı­la­bi­lir.
Su­s ur­l uk çu­k u­r u­n a dü­ş en dev­l et ve
dü­z en er­b a­b ı, kir­l i sa­v aş çe­t e­s i suçüs­t ü
ya­k a­l an­m a­s ı­n a kar­ş ın bir tür­l ü dü­z e­n in
mah­ke­me­le­rin­de bi­le yar­gı­la­na­mı­yor. Çün­
kü öncü irade yetersizliği yanısıra yı­ğın­la­
rın öf­ke­si dev­rim­ci aji­tas­yon­la yı­ğın­la­rın
dev­r im­c i ey­l em­l e­r i­n e dö­n üş­t ü­r ü­l e­m e­d i.
Ka­ran­lık ey­lem­le­ri, ge­nel­de pa­sif pro­tes­to
ey­lem­le­ri ni­te­li­ğin­den çı­kıp dü­zen sa­hip­le­
ri­n in ya­k a­s ı­n a ya­p ı­ş an he­s ap sor­m a­y a
dö­nü­şe­me­di. Bu­gün çe­te­ci­ler ken­di güç­le­
riy­le ve ken­di ge­le­cek­le­ri­ni gö­ze­te­rek çık­
ma­ya ça­lı­şı­yor­lar çu­kur­dan. Ta­ri­hin en ağır
re­jim kri­zi için­de bu­na­lan, iç ça­tış­ma­lar,
tas­fi­ye­ler ya­şa­yan, çü­rü­me ve ko­kuş­ma­nın
için­de de­be­le­nen ege­men sı­nıf­lar ve on­la­
rın fa­şist dev­le­ti­nin si­ya­si bas­kı çem­be­rin­
den her ge­çen gün bi­raz da­ha ko­pu­şan, ara­
yış için­de olan, dev­le­ti ve re­ji­mi her ge­çen
gün da­h a faz­l a sor­g u­l a­y an mil­y on­l a­r ın
Su­sur­luk son­ra­sı ey­lem­ler­de ol­du­ğu gi­bi,
14
İşçi Sınıfı Hareketine Öncü Politik Müdahalenin Bazı Sorunları
so­ka­ğa ta­şan öf­ke bi­ri­kim­le­ri­nin ya­şan­dı­ğı
dö­nem­de, iş­çi sı­nı­fı­nın si­ya­sal bi­lin­cin­de
sıç­r a­m a­l ar ya­r a­t a­m a­m ak, her ba­k ım­d an
sor­gu­lan­ma­lı­dır. Bü­tün ya­şa­nan­lar­dan son­
ra, sen­di­ka bü­rok­rat­la­rı­nın eliy­le iş­çi sı­nı­fı
ha­re­ke­ti­nin dü­ze­ne bir kez da­ha ek­lem­len­
me­s i bu sıç­r a­m a­n ın sağ­l a­n a­m a­m a­s ı­n ın
so­nu­cu­dur.
Her iki du­ru­mun bir so­nu­cu ola­rak dev­
let ve ser­ma­ye dü­ze­ni MGK’nın ko­mu­ta­sı
al­t ın­d a, yı­ğ ın­l a­r ın dev­r im­c i öf­k e­l e­r iy­l e
bo­ğul­ma­dan “kurtul­ma”nın ra­hat­lı­ğın­da.
Öm­rü­nü da­ha da uza­ta­bil­mek için, en baş­ta
ezip sö­mür­dü­ğü yı­ğın­la­rın çar­pıl­mış bi­linç­
le­ri ve “dü­şü­rül­müş” hal­de­ki me­cal­siz­lik­le­
ri­nin sa­ye­sin­de, ken­di­ni “res­to­re” atak­la­rı­
nı ya­pı­yor.
Bu­ra­da va­ra­ca­ğı­mız so­nuç; gün­cel dev­
rim­ci aji­tas­yo­nun sal­dı­ra­ca­ğı ikin­ci alan,
dev­le­tin ve dü­ze­nin res­to­ras­yon ça­ba­la­rı­
dır. Res­to­ras­yo­nun kar­şı­dev­rim­ci özü­nü,
zul­mün bin­bir çe­şi­di­ni, ama özel ola­rak
kan­lı bi­çim­le­ri­ni tez­gah­la­mak­ta ol­duk­la­rı­
nı, bü­tün gö­rün­gü­le­riy­le ser­gi­le­mek ge­re­ki­
yor. İş­çi sı­nı­fı ara­sın­da bu iki alan­da yü­rü­
tü­l e­c ek dev­r im­c i aji­t as­y on, iş­ç i sı­n ı­f ı­n ı
si­ya­sal bi­linç edin­me­sin­de çok önem­li iler­
le­me­ler sağ­la­ya­cak­tır.
İş­çi sı­nı­fı ara­sın­da po­li­tik kit­le aji­tas­yo­
nu­n ko­nu­la­rı­nın, sı­nı­fa ya da ba­zı bö­lü­kle­
ri­ne so­mut bir şey­ler va­adet­me­si ge­rek­mi­
yor. Da­ha doğ­ru bir ifa­dey­le, sı­nı­fa so­mut
şey­ler va­ade­den aji­tas­yon sap­lan­tı­sı, ta­mı
ta­mı­na eko­no­miz­min/sen­di­ka­liz­min man­tı­
ğı­dır. Ve iş­çi sı­nı­fı­nı, dü­ze­nin bir ek­len­ti­si
ola­rak kal­ma­ya mah­kum et­me­nin yo­lu­dur.
Sı­nı­fın, si­ya­si kör­lü­ğü­nü ve bi­linç çar­
pık­lı­ğı­nı kı­ra­bil­me­si için ona ya­pı­la­cak en
bü­yük yar­dım, po­li­ti­ka­nın en can ya­kı­cı
so­run­la­rı hak­kın­da onu ay­dın­lat­mak­tır. İş­çi
sı­nı­fı, han­gi sı­nıf ya da ke­sim gad­re uğ­rar­
sa uğ­ra­sın, ilk tep­ki­yi ken­di­si­nin gös­ter­me­
si ge­rek­ti­ği­ni öğ­ren­me­li­dir. Ak­si tak­tir­de,
ken­di­siy­le bir­lik­te bü­tün in­san­lı­ğı ka­pi­ta­
list-em­p er­y a­l ist bar­b ar­l ı­ğ ın kol­l a­r ın­d a
köleliğe/ölüme mahkum edeceğini öğrenmelidir. 12 Eylül ka­ran­lı­ğın­dan ve Kürt
ulu­sal baş­kal­dı­rı­sın­dan bu ya­na ya­şa­nan­lar,
iş­çi sı­nı­fı­na bu ya­kı­cı ger­çe­ği an­la­ta­bi­le­cek
ka­dar can ya­kı­cı. Ye­ter ki, bu ger­çek­le­rin
bil­gi­si, sı­nı­fa, ko­mü­nist kit­le aji­tas­yo­nuy­la
ulaş­sın. O du­rum­da iş­çi sı­nı­fı ken­di so­run­
la­rı­nın dar çem­be­ri­ni aşa­cak, ger­çek po­li­tik
bi­lin­ce ula­şa­cak­tır. Sı­nı­fın ha­re­ke­ti dev­rim­
ci/po­l i­t ik ka­r ak­t e­r e ula­ş a­c ak­t ır. Ger­ç ek
po­l i­t ik bi­l in­c in bir tek öl­ç ü­t ü var­d ır ve
bu­n u Le­n in yüz­y ı­l ın ba­ş ın­d a for­m ü­l e
et­miş­tir:
“Eğer iş­çi­ler, han­gi sı­nıf gad­re uğ­ru­yor;
bas­kı­ya he­def olu­yor olur­sa ol­sun, her tür­
lü zor­ba­lık ve bas­kı, zor ve su­is­ti­mal ola­yı­
na tep­ki gös­ter­me­yi, hem de her­han­gi bir
açı­dan de­ğil de sos­yal de­mok­rat (ko­mü­nist,
PD) açı­dan tep­ki gös­ter­me­yi öğ­ren­me­miş­
ler­se, iş­çi sı­nı­fı­nın bi­lin­ci ger­çek bir po­li­tik
bi­linç ola­maz.”
Ay­nı şe­kil­de, iş­çi­ler sı­nıf bi­lin­ci­ni edin­
miş ha­le gel­mek için, dün­ya­da ve bu coğ­
raf­ya­da olan bi­ten her şe­yin, her po­li­tik
tu­tu­mun top­lum­da­ki bü­tün sı­nıf ve ke­sim­
le­rin ha­re­ket­le­ri­ni, amaç­la­rı­nı, is­tem­le­ri­ni
ta­nı­ma­lı, bil­me­li; öne sü­rü­len her ta­le­bin,
açık­la­nan her ka­ra­rın, atı­lan her slo­ga­nın
giz­le­di­ği ger­çek­ler hak­kın­da açık se­çik bil­
gi sa­hi­bi ol­ma­lı­dır.
15
İşçi Sınıfı Hareketine Öncü Politik Müdahalenin Bazı Sorunları
Ko­mü­nist ön­cü­le­rin dev­rim­ci kit­le aji­
tas­yo­nu her za­man­kin­den da­ha yo­ğun, sis­
tem­li ve sü­rek­li ola­rak bu he­def­le­re ki­t­len­
me­li, söz­ko­nu­su si­ya­sal ger­çek­le­rin açık­la­
ma­sı ve sı­nıf bi­lin­ci edin­me­nin zo­run­lu­lu­
ğu, sı­nı­fın en ile­ri ke­sim­le­rin­den ha­re­ket
ha­lin­de­ki ke­sim­le­rin­den baş­la­mak üze­re,
en ge­niş yı­ğın­la­rı­nın be­yni­ni fet­het­me­li­dir.
Unu­tul­ma­sın, ege­men sı­nıf­la­rın ide­olo­jik
ege­men­li­ği­nin be­yin­ler­de kı­rıl­ma­sı­nın yo­lu
da yı­ğın­la­rın po­li­tik eği­ti­miyl­e açı­la­cak­tır.
İş­çi sı­nı­fı ara­sın­da po­li­tik kit­le aji­tas­yo­
nu­nun üçün­cü ala­nı, iş­çi sı­nı­fı­nın po­lit bir
par­ti ola­rak ör­güt­len­me­si­nin so­run­la­rı ve
gö­rev­le­ri ol­ma­lı­dır.
İş­çi Sı­nı­fı Ko­mü­nist Par­ti­de
Ör­güt­len­me­li­dir
Bir ül­ke­de ko­mü­nist ha­re­ket doğ­du­ğun­
da, önün­de­ki ilk ve acil as­li gö­re­vi, iş­çi
sı­nı­fı­nın bir par­ti ola­rak ör­güt­len­me­si­ni
sağ­la­mak­tır. Bu­gün, bu gö­re­vi, baş­la­mış
bir dev­ri­min ge­rek­si­nim­le­ri, hem iş­çi sı­nı­fı
ve hem de ko­m ü­n ist ön­c ü ba­k ı­m ın­d an,
er­te­le­ne­mez bir şe­kil­de da­yat­mış­tır. O hal­
de, so­ru­nun bu mer­kez­de tar­tı­şıl­ma­sı ge­re­
ki­yor.
Bir yan­da; iş­çi sı­nı­fı bu­gün­kü aç­maz­la­
rın­dan kur­tu­la­rak baş­la­mış ulusal devrimi
birleşik devrime geliştirmek ve dev­ri­min
ön­der sı­nı­fı ha­li­ne gel­mek için ken­di ön­cü­
sü­n e ka­v uş­m ak, si­y a­s i ön­c ü par­t i­s iy­l e
bu­luş­mak zo­run­da­dır. Di­ğer yan­dan, mark­
sist ke­n i­n ist ko­m ü­n ist par­t i­n in de ön­c ü­
kim­l i­ğ in­d en iş­ç i sı­n ı­f ı­n ın ve dev­r i­m in
(ön­ce­lik­le Ba­tı­’ya ya­yıl­ma­sı­nın ve son­ra­ki
sü­re­cin) ön­de­ri kim­li­ği­ne yük­sel­me­si ge­re­
ki­yor.
Ya­ni; sı­nı­fın ve ha­re­ke­ti­nin ko­mü­nist
par­ti­si­nin ön­der­li­ği­ne ka­vuş­ma­sı­nın so­run­
la­rıy­la, ko­mü­nist par­ti­si­nin ön­cü ko­num­
dan ön­der ko­nu­ma yük­sel­me­si­nin so­run­la­rı
bir­b ir­l e­r iy­l e ör­t ü­ş ü­y or ve­y a bir­b i­r i­n i
ta­mam­lı­yor. O hal­de, par­ti so­ru­nu ko­mü­
nist­le­rin iş­çi sı­nı­fı için­de­ki aji­tas­yon fa­ali­
ye­ti­nin bu­gün özel bir ko­nu­su­dur. Ko­mü­
nist ön­cü­ler, işçi sı­nı­fı için­de­ki ça­lış­ma­la­
rın­da par­ti so­ru­nu­nu, özel yo­ğun­laş­tı­rıl­mış
bir pro­pa­gan­da-aji­tas­yon ve ör­güt­len­me
ko­nu­su ya­pa­bi­lir­ler, yap­ma­lı­dır­lar.
İş­çi sı­nı­fı için­de par­ti üze­ri­ne aji­tas­yon,
top­lu­mun en dev­rim­ci sı­nı­fı­nın, eğer ken­
di­siy­le bir­lik­te tüm in­san­lı­ğı kur­ta­ra­cak­sa,
en baş­ta, bü­tün bur­ju­va par­ti­ler­den (ge­ri­ci,
fa­şist, re­for­mist, din­ci vb.) ba­ğım­sız si­ya­
sal bir par­ti ola­rak ör­güt­len­me­si ge­rek­ti­ği
fik­rin­den baş­la­ma­lı­dır.
Bu, si­ya­sal bir dev­rim ya­pa­cak her sı­nıf
için ol­du­ğu gi­bi, iş­çi sı­nı­fı için de ol­maz­sa
ol­maz bir ko­şul­dur.
Le­n in’in şu söz­l e­r i­n i anım­s at­m ak­t a
ya­rar var; “Ta­rih­te hiç­bir sı­nıf, ken­di için­
den ha­re­ke­ti­ni ör­güt­le­me ve yö­net­me ye­te­
ne­ğin­de olan ken­di po­li­tik ön­der­le­ri­ni, ken­
di ön­cü sa­vaş­çı­la­rı­nı ya­rat­ma­dan ege­men­li­
ğe ulaş­ma­mış­tır.”
Ka­pi­ta­list-em­per­ya­list sis­tem de, te­pe­
den tır­na­ğa ör­güt­lü ve si­lah­lı bur­ju­va­zi­nin
kar­şı­sın­da, pro­le­tar­ya­nın, ba­ğım­sız si­ya­sal
par­t i­s i yok­s a, bir hiç­t ir. Coğ­r af­y a­m ız­d a
ya­ş a­n an ger­ç ek­l ik­t e za­t en bu­n u acı bir
şe­kil­de gös­te­ri­yor.
Ko­mü­nist ön­cü­le­rin iş­çi sı­nı­fı­nın bü­tün
kat­man­la­rı ara­sın­da bu ger­çe­ği ya­lın, çıp­
lak ve çar­pı­cı bir şe­kil­de açık­la­ma­sı, iş­çi
yı­ğın­la­rı­nı uya­ra­rak par­ti­ye akı­şı kış­kırt­
16
İşçi Sınıfı Hareketine Öncü Politik Müdahalenin Bazı Sorunları
ma­sı ge­re­kir. İş­çi sı­nı­fı­nın çe­şit­li bö­lük­le­ri
ara­sın­da, özel ola­rak da ha­re­ket ha­lin­de­ki
ke­sim­le­ri ara­sın­da böy­le­si bir aji­tas­yon,
mark­sist le­ni­nist ko­mü­nist par­ti­si­nin te­ori­
si, prog­r am, stra­t e­j i ve tak­t ik plan­d a­k i
gö­rüş­le­ri ve dev­rim­ci ve sos­ya­list pra­ti­ği­ni
ta­nıt­may­la sür­me­li­dir.
He­men bu­ra­da özel ola­rak vur­gu­la­ya­
lım. Par­ti fik­ri ve bir ey­lem ko­nu­su ola­rak
par­ti­leş­me atı­lı­mı, iş­çi sı­nı­fı­nın ge­nel ger­
çek­li­ği için­de, ama özel ola­rak par­ti ko­nu­
sun­da­ki gü­ven­siz­lik ve ön­yar­gı­la­rı he­sa­ba
ka­tı­lır­sa, hiç de ko­lay de­ğil­dir.
İş­çi sı­nı­fı­na ken­di ta­rih­sel mis­yo­nu­nu
kav­rat­mak, bu mis­yo­nu oy­na­ya­bil­me­si için
ön­c e, ha­r e­k e­t i­n i ör­g üt­l e­y ip yö­n e­t e­c ek
ba­ğ ım­s ız si­y a­s al par­t i­s i­n e sa­h ip ol­m a­s ı
ge­rek­ti­ği­ni an­lat­mak yet­mez. Bu fik­rin ve
ey­le­min yay­gın­laş­ma­sı­nın aley­hi­ne bir di­zi
et­ken var. İş­çi sı­nı­fı için­de par­ti­leş­me aji­
tas­y o­n u­n un, aleyh­t e­k i bü­t ün un­s ur­l a­r ı
he­sa­ba ka­tıp on­la­rın aşıl­ma­sı­nı sağ­la­ya­cak
zen­gin­lik­le bir pro­pa­gan­da ve po­li­tik et­kin­
lik­le bir­leş­me­si ge­re­kir.
Bir ke­re, iş­çi sı­nı­fı bur­ju­va ide­olo­ji­si­nin
ege­men­lik ala­nı için­de­dir. Po­li­tik are­na­da
bur­j u­v a par­t i­l e­r in ta­b a­n ı ola­r ak ha­r e­k et
eden ke­sim, sı­nı­fın ço­ğun­lu­ğu­dur. Sı­nı­fın
öncü unsurları ise ile­ri­ci, an­ti­fa­şist, dev­
rim­ci ve ko­mü­nist par­ti ve ör­güt­ler için­de
ya da et­ra­fı­na da­ğıl­mış­tır. Ya­ni iş­çi sı­nı­fı­
nın öncü ke­sim­le­ri de po­li­tik-ör­güt­sel par­
ça­lan­mış­lık için­de­dir. Bu du­rum, sı­nı­fın en
ile­ri ke­sim­le­rin­de bi­le ken­di­ne gü­ven­siz­lik,
bir par­ti­de top­lan­ma­nın zor ol­du­ğu­na da­ir
güvensizliği kö­rük­lü­yor.
Yi­ne, dün­ya ça­pın­da esen bur­ju­va ide­
olo­jik rüz­gar, sos­ya­liz­min öl­dü­ğü­nün, pro­
le­tar­ya­nın ge­ri­le­yip de­ğiş­ti­ği, ko­mü­niz­min
bir ütop­ya ola­rak kal­ma­ya mah­kum ol­du­ğu
fi­k ir­l e­r i­n i, umut­s uz­l u­ğ u ve sı­n ı­f ın güç
ol­mak­tan çık­tı­ğı fi­kir­le­ri­ni ya­yı­yor. Em­per­
ya­l ist bur­j u­v a­z i­n in ide­o lo­j ik ay­g ıt­l a­r ı,
bü­tün bu ge­ri­ci dü­şün­ce­le­ri dün­ya ça­pın­da
ya­yar­ken, özel ola­rak de­vrim al­ter­na­ti­fi­ne
kar­şı, ka­pi­ta­liz­min ebe­di ol­du­ğu ve bur­ju­va
de­mok­ra­si­sin­den baş­ka se­çe­nek kal­ma­dı­ğı­
nı pro­pa­gan­da edi­yor. Yı­ğın­la­rın bi­lin­ci­ni
iğ­d iş eden bo­y ut­l ar­d a­k i kar­ş ıdev­r im­c i
prop­agan­da, re­viz­yo­nist iha­ne­ti ve ya­şa­dı­ğı
çö­kü­şü, sos­ya­liz­min, proletar­ya dev­ri­mi­nin
ve pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­nün aley­hi­ne bir
ve­ri ola­rak çok et­ki­li bir şe­kil­de kul­la­nı­yor.
Gerçekte sosyalist olan Arnavutluk’ta
kaşıdevrim ve kapitalist restorasyonun da –
belki küçük bir ülke olması nedeniyle
dünya çapında kitleler üzerindeki etkisi
görece az olsa da– özellikle, işçi sınıfının
ve dünya halklarının öncü öğeleri ve
komünist ve devimci hareketin kitlesi üzerinde moral bozucu, geriletici rolü küçümsenemez.
Coğ­raf­ya­nın öze­lin­de­ki olum­suz et­ken­
ler de kü­çüm­se­ne­mez. M. Sup­hi TKP’si­nin
kı­sa dö­ne­mi dı­şın­da 50 yıl­lık sağ opor­tü­
nist ve sı­nıf uz­laş­ma­cı pra­tik, ‘70’li yıl­lar­
da TKP’nin sos­yal şo­ven ve mo­dern re­viz­
yo­n ist kö­t ü ün­l ü pra­t i­ğ i, ‘70’li yıl­l a­r ın
halk­çı dev­rim­ci­li­ği­nin iş­çi sı­nı­fı için­de­ki
ça­lış­ma­nın ih­ma­li­ne yol aç­ma­sı işçi sınıfının uzak ve yakın geçmişiyle politik mücadele geleneği zayıflığı vb. ne­den­ler iş­çi
yı­ğın­la­rı­nın sos­ya­list/ko­mü­nist bir par­ti­ye
gü­ven duy­ma­sı, böy­le bir par­ti­de ör­güt­len­
me is­te­ği­ni tör­pü­le­yen et­ken­ler ola­rak or­ta­
da du­ru­yor.
17
İşçi Sınıfı Hareketine Öncü Politik Müdahalenin Bazı Sorunları
12 Ey­lül’ün sı­nıf üze­rin­de­ki ide­olo­jik,
po­li­tik, ör­güt­sel, sen­di­kal alan­lar­da­ki tah­ri­
ba­tı ve gü­nü­müz­de­ki ör­güt­süz­lü­ğü da­ya­tan
vah­ş i ka­p i­t a­l izm ko­ş ul­l a­r ı­n ın bu­n al­t ı­c ı
at­mos­fe­ri ile bu at­mos­fer­le uyum­lu sağ­cıtas­fi­ye­ci akı­mın le­ga­liz­mi da­yat­ma­sı, iş­çi
sı­n ı­f ı­n ın ya­s a­d ı­ş ı ko­m ü­n ist par­t i fik­r i­n i
be­n im­s e­m e­s i ve par­t i­l eş­m e ey­l e­m i­n in
önün­de, üs­tü at­la­na­ma­ya­cak en­gel­le­ri oluş­
tu­r u­y or. Ay­r ı­c a 12 Ey­l ül dö­n e­m i­n in yol
aç­tı­ğı ku­şak ko­puk­lu­ğu da sı­nıf ha­re­ke­te­
tind ön­cü öğe­le­rin ko­mü­nist ve dev­rim­ci
ha­re­ke­te akı­şı­nın sü­rek­li ve hız­lı ol­ma­sı­nı,
sos­ya­lizm inan­cıy­la uzun va­de­li mü­ca­de­le­
ye doğ­ru ol­ma­sı­nı en­gel­le­yi­ci rol oy­na­dı.
Öte yan­dan, fa­şist te­rör ve bur­ju­va­zi­nin
iş­çi kı­yı­mı tö­re­rü, hem çe­kin­gen­lik ya­ra­ta­
rak hem de dev­rim­ci ön­cü iş­çi­le­ri kır­pan­la­
ya­r ak, ön­c ü­n ün ge­l iş­m e­s i­n in önün­d e
en­gel­le­yi­ci olu­yor­lar. Ya­nı­sı­ra Kürt ulu­sal
dev­ri­mi­nin ya­şan­dı­ğı bu ko­şul­lar­da, şo­ve­
nizm ve sos­yal­şo­ve­niz­min et­ki­le­ri de, sı­nıf
ha­re­ke­ti­nin dev­rim­ci­leş­me­si ve dev­rim­ci
ön­cü öğe­le­rin hız­la sı­nı­fın ko­mü­nist par­ti­si
et­r a­f ın­d a top­l an­m a­l a­r ı­n ı zor­l aş­t ı­r ı­y or,
ge­cik­ti­ri­yor, güç­leş­ti­ri­yor.
Bu­r a­d an va­r ı­l a­c ak so­n uç; ko­m ü­n ist
ön­cü, te­orik-ide­olo­jik ay­dın­lat­ma işi­ni iş­çi
sı­nı­fı ara­sın­da yo­ğun­laş­tı­ra­rak, her gün­kü
po­li­tik ça­lış­ma­la­rın, özel ola­rak dö­ne­min
po­li­tik aji­tas­yon ça­lış­ma­sı­nın önü­nü açan
önem­li bir bi­le­şe­ni, ta­mam­la­yı­cı­sı ha­li­ne
ge­tir­me­li­dir.
Po­li­tik Aji­tas­yo­nun Yön­te­mi­ne
Da­ir So­run­lar
Po­li­tik aji­tas­yo­nun gün­cel­de­ki kap­sa­mı
ve içe­ri­ği be­lir­len­me­si, he­def­le­ri­nin be­lir­
len­me­si­dir de ay­nı za­man­da yön­te­me da­ir
so­run­la­rın bir bö­lü­mü­nü bu­ra­sı oluş­tu­rur.
Ki biz so­ru­nun bu ya­nı­nı ön­ce­ki bö­lüm­ler­
de ele al­dık. Di­ğer ya­nı­nı ise, aji­tas­yo­nun
ta­nı­mı ve iş­le­vin­den çı­ka­rak na­sıl ger­çek­
leş­ti­ri­le­ce­ği­ne ve­ri­le­cek ya­nıt­lar oluş­tu­rur.
Bel­k i de, işin bi­r az tek­n ik yan­l a­r ın­d an
sö­zet­mek de­ne­bi­lir bu­na.
Aji­t as­y on, pro­p a­g an­d a gi­b i par­t i­n in
te­mel ça­lış­ma bi­çim­le­rin­den bi­ri­dir. Pro­pa­
gan­da gi­bi aji­tas­yon da kay­nağı­nı, te­orik
programatik, politik, taktiksel görüş ve tahliller ile, toplumsal yaşamın bütün pratik
gerçeklerinden alır. Ken­di öz­gün tar­zıy­la
kit­l e­l e­r e ta­ş ı­y a­r ak kit­l e­l e­r in eği­t i­m inini
ger­çek­leş­ti­rir ve kit­le ça­lış­ma­sı­nın di­ğer
te­mel bi­çi­mi­ne, ör­güt­len­me­ye (ve ey­le­me)
bağ­lar. Pro­pa­gan­da, kit­le­le­rin ge­ri un­sur­la­
rı­nı eği­tip ka­zan­ma­yı sağ­la­yan bir tarz­ken,
aji­tas­yon ge­niş kit­le­le­ri he­def­le­yen, kitle
eylemleriyle birlikte kit­le eği­ti­mi­nin te­mel
bi­çi­mi­dir. Aji­tas­yo­nu, bir ko­nu­nun, bir fik­
rin, bir çağ­rı­nın ya da bir ola­yın kit­le­le­ri
he­def­le­ye­rek kı­sa, çarpıcı ve öz­lü şe­kil­de
açık­lan­ma­sı ola­rak ta­nım­la­mak uy­gun­dur.
Bu bi­raz tek­nik ta­nı­mı, eğer ya­pı­lan işin
iş­le­vi­ni ka­ta­rak açık­lar­sak; oku­yu­cu, din­le­
yi­ci ya da iz­le­yi­ci­nin her şey­den ön­ce duy­
gu­la­rı­nı ha­re­ke­te ge­çir­mek­ten dahası kışkırtmaktan sö­zet­me­li­yiz. Kit­le­le­rin is­tem­
le­ri­ni di­le ge­ti­rir­ken bi­le, bun­la­rı et­ki­le­ye­
rek içer­i ği­n i ve he­d e­f i­n i yük­s elt­m e­y i
ba­şar­ma­lı­dır.
Lu­n a­ç ars­k i’nin şu çok par­l ak de­y i­ş i,
bel­ki­ de aji­tas­yo­nu bü­tün di­ğer ça­lış­ma
bi­ç im­l e­r i­n den ay­r ı­m ı­n ın al­t ı­n ı çi­z er:
“De­vim­ci me­sa­jın özü­nün, bir de­yiş­le ‘kor’
ha­li­ne gel­me­si­ni ve tüm renk­le­ri ile par­la­
18
İşçi Sınıfı Hareketine Öncü Politik Müdahalenin Bazı Sorunları
ma­sı­nı sağ­lar.” Ya­ni, aji­tas­yon kı­sa öz­lü
ko­n uş­m a­l ar, kı­s a ve çar­p ı­c ı bil­d i­r i­l er,
me­sa­jı çok açık su­nan bir afiş ya da şi­ir vb.
ola­bi­lir. Ama önem­li olan, hi­tap et­ti­ği kit­le­
yi, bir olay­dan, du­rum­dan ha­ber­dar eder­
ken, en ön­ce he­ye­can­la­rı­na hi­tap ede­bil­me­
li, me­sa­jı­nı ateş­le­yi­ci bir mad­de­ye dö­nüş­
tü­re­bil­me­li­dir. O ne­den­le aji­tas­yon, ger­çek­
le­rin bil­gi­si­ni su­nar­ken “on söz­cü­ğü iki
söz­cü­ğe sığ­dır­mış” ol­ma­lı­dır. Hi­tap et­ti­ği
kit­le­nin bey­ni­ni ve yü­re­ği­ni anın­da fet­he­
de­bil­me­li­dir. Suç­lu­yu su­çüs­tü ya­ka­la­yıp,
teş­hir tah­ta­sı­na çi­vi­le­ye­bil­me­li­dir.
Ta­rif­ten de an­la­şı­lır ki, suç­lu­yu su­çüs­tü
ede­cek “iki söz­cük”, rast­ge­le se­çil­miş söz­
cük­ler ola­maz. Açık­lan­mak is­te­nen ger­çe­
ği, tüm bir top­lum bil­gi­si­ni giy­di­ril­miş ola­
rak su­na­bil­me­li bu iki söz­cük. Ger­çek­le­rin
bil­gi­si­ne da­yan­dı­rı­lan bir aji­tas­yon, te­ori­
nin ve sı­nıf mü­ca­de­le­le­rin il­gi­li de­ney­le­ri­
nin im­bik­ten ge­çi­ril­miş bir öze­ti­ni su­na­bil­
me­li­dir.
Top­lum ya­şa­mı­nın her­han­gi bir ola­yı­nı,
ör­ne­ğin Kürt yurt­se­ver­le­re uy­gu­la­nan bir
zu­lüm ör­ne­ği­ni ele al­dı­ğın­da; sözko­nu­su
ola­yın için­de giz­len­miş olan sö­mür­ge ol­gu­
su­nu, dev­le­tin ve ku­ru­lu dü­ze­nin soy­kı­rım­
cı po­li­ti­ka­la­rı­nı gös­te­re­bil­me­li; yi­ne ken­di
yok­sun­luk­la­rıy­la Kürt hal­kı­nın yok­sun­luk­
la­rı­nın bun­lar­dan kay­nak­lan­dı­ğı­nı yı­ğın­la­
rın bi­l in­c in­d e açık ha­l e ge­t ir­m e­l i, ay­n ı
za­m an­d a bu vah­ş e­t e kar­ş ı sa­v aş is­t e­ğ i
uyan­dı­ra­bil­me­li ve yı­ğın­la­rı ha­re­ke­te ha­zır­
la­ya­bil­me­li­dir.
Eğer iş­çi sı­nı­fı ve ezi­len di­ğer emek­çi­
ler, dev­rim­ci aji­tas­yo­nun ay­dın­la­tı­cı et­ki­si
al­tı­na alı­nır­sa, dün ya da bu­gün zul­me ve
sö­mü­rü­ye kar­şı ses­siz du­ran yı­ğın­lar ha­re­
ke­te geç­me­yi öğ­re­ne­cek ve ha­re­ke­te ge­çe­
cek­tir. Kal­dı ki, sü­reç­te­ki bö­lük pör­çük,
he­def­le­ri sı­nır­lı, ufuk­la­rı dar pekçok pro­
tes­t o, gös­t e­r i, grev vb. kit­l e ey­l em­l e­r i
an­c ak dev­r im­c i aji­t as­y on­l a, zul­m ün ve
sö­mü­rü­nün ana kay­na­ğı­na yö­ne­le­bi­lir. Bir­
bi­r in­d en ko­p uk ey­l em­l er, kü­ç ük kü­ç ük
öf­ke de­re­cik­le­ri, “gü­rül gü­rül akan tek bir
se­le” dö­nü­şe­bi­lir.
Sö­zü­nü et­ti­ği­miz aji­tas­yon, ay­nı za­man­
da ko­mü­nist par­ti­nin prog­ram, stra­te­ji ve
tak­tik­le­rin­de so­mut­laş­mış mark­sizm bil­gi­
si­nin su­nu­lu­şu­dur. Si­ya­si, ik­ti­sa­di ve top­
lum­sal ger­çek­li­ğin her bir ör­ne­ği­nin teş­hi­ri,
yı­ğın­la­rı her­han­gi bir dü­şün­cey­le de­ğil,
her­han­gi bir gö­rüş açı­sıy­la de­ğil, ko­mü­nist
par­ti­si­nin, dü­şün­ce­siy­le, bi­lim­sel sos­ya­
lizm­le do­na­tıl­ma­sı, yi­ne par­ti çiz­gi­si doğ­
rul­tu­sun­da ha­re­ke­te ha­zır­lan­ma­sı, ha­re­ket
ha­lin­de de kit­le­le­rin eği­ti­mi­nin par­ti gö­rü­
şü doğ­rul­tu­sun­da de­vam et­ti­ril­me­si­dir.
Aji­tas­yo­nun ha­fi­fe alın­ma­sı du­ru­mun­
da, ne si­ya­sal ger­çek­le­rin bir baş­tan bir
ba­şa et­ki­li teş­hi­ri sağ­la­na­bi­lir ne zul­mün ve
sö­mü­rü­nün en önem­li ör­nek­le­rin­de suç­lu­
lar su­ç üs­t ü ya­k a­l a­n a­b i­l ir­l er. Da­ğ ı­n ık ve
ye­ter­siz, iyi dü­şü­nü­lüp ha­zır­lan­ma­mış aji­
tas­yon, kit­le­le­ri ay­dın­la­tıp uyar­ma ve ha­re­
ke­te ge­çir­me ye­te­ne­ği­ne sa­hip ola­maz. Ara
sı­ra ya­pı­lan aji­tas­yon gi­bi, top­lum ya­şa­mı­
nın ve top­lum­da­ki bü­tün sı­nıf ve ke­sim­le­
rin ya­ş a­d ık­l a­r ı­n ı ele al­m a­y an aji­t as­y on
ça­l ış­m a­s ı da et­k i­s iz kal­m a­y a, iş­l e­v i­n i
oy­nama­ma­ya mah­kum­dur. Çün­kü bu tür
bir aji­tas­yon ça­lış­ma­sı, yı­ğın­la­rın her bir
ke­s i­m i­n i, di­ğ er­l e­r i­n in ya­ş a­d ık­l a­r ın­d an
ha­b er­d ar ede­m ez. Ko­m ü­n ist aji­t as­y on;
Kür­dis­tan’da­ki soy­kı­rı­mı ve Kürt hal­kı­nın
19
İşçi Sınıfı Hareketine Öncü Politik Müdahalenin Bazı Sorunları
is­y a­n ı­n ı iş­ç i­l e­r in an­l a­m a­s ı­n ı, iş­ç i­l e­r in
sö­mü­rül­me­si­ni, Kürt yok­sul­la­rı­nın an­la­
ması­nı, yi­ne iş­çi­le­rin, me­mur­la­rın so­run ve
mü­ca­de­le­le­ri­ni öğ­ren­me­le­ri­ni, ay­nı şe­kil­de
iş­çi sı­nı­fı­nın ya­şa­dığı ka­pi­ta­list vah­şe­ti ve
bu­n a kar­ş ı sa­v a­ş ı­m ı, me­m ur­l a­r ın ya da
öğren­ci­le­rin an­la­ma­sı­nı ola­nak­lı kıl­ma­lı­dır.
Ko­nu­muz iş­çi sı­nı­fı­nın po­li­tik bi­linç
edin­m e­s i­n in so­r un­l a­r ı ol­d u­ğ u­n a gö­r e,
ko­mü­nist­ler bas­kı­nın, yol­suz­lu­ğun, kat­li­
amı­n, rüş­ve­tin, soy­kı­rı­mın, ka­yıp­la­rın ya
da in­faz­la­rın her­bi­ri­nin teş­hi­ri­ni, anın­da
sı­ca­ğı sı­ca­ğı­na iş­çi bö­lük­le­ri­ne ta­şı­ya­bi­lir­
ler­se, iş­çi sı­nı­fı­nın ger­çek bir po­li­tik bi­linç
edin­me­si­ni sağ­la­ya­bi­lir­ler.
“Aji­tas­yon, bu bas­kı­nın her so­mut ör­ne­
ği ele alı­na­rak yü­rü­tül­me­li­dir. Bu bas­kı,
top­l u­m un çe­ş it­l i sı­n ıf­l a­r ı­n ı et­k i­l e­d i­ğ i­n e
gö­r e, ken­d i­s i­n i ya­ş a­m ın ve ey­l e­m in en
çe­ş it­l i alan­l a­r ın­d a, mes­l ek, ka­m u, özel,
ai­le, din, bi­lim vb. vb. alan­la­rın­da or­ta­ya
koy­du­ğu­na gö­re, otok­ra­si­nin si­ya­sal teş­hi­
ri­ni bü­tün yön­le­riy­le ör­güt­le­me­ye gi­riş­me­
ye­cek olur­sak, iş­çi­le­rin si­ya­sal bi­lin­ci­ni
ge­liş­tir­me gö­re­vi­ni ye­ri­ne ge­ti­re­me­ye­ce­ği­
mi­z apa­çık de­ğil mi?”
Coğ­raf­ya­mız­da olan bi­ten, yı­ğın­la­rın
hoş­nut­suz­luk ve öf­ke bu­lut­la­rı­nı, iş­bir­lik­çi
ka­pi­ta­list dü­zen ve dev­le­tin ba­şı­na yağ­mur,
do­lu, kar ola­rak yağ­ma­sı; em­per­ya­list mih­
rak­la­rın böl­ge­sel çık­maz­la­rı­nı ölüm­cül dar­
be­ler in­dir­me­si için o ka­dar çok fır­sat ya­ra­
tı­yor­lar. Bir Su­sur­luk çu­ku­ru, yol­suz­luk
dos­ya­la­rı, so­nu gel­mez pa­ha­lı­lık, iş­siz­lik,
Kür­dis­tan coğ­raf­ya­sı­nın ya­kı­lıp yo­ke­dil­
me­si­ne ma­lol­muş kir­li sa­vaş; bü­tün bun­lar
es­ki, köh­ne­miş, ko­kuş­muş dün­ya­yı sa­hip­
le­ri­nin; ka­ne­mi­ci sö­mür­gen­le­rin, sö­mür­ge­
ci fa­şist­le­rin ve leş kar­ga­sı em­per­ya­list­le­rin
baş­la­rı­na yık­mak için faz­la bir şey ge­rek­
tir­mi­yor. Her şey, yı­ğın­la­rın göz­le­ri önün­de
olup bi­ti­yor. Ama ko­mü­nist ve dev­rim­ci
aji­tas­yon, yı­ğın­la­rı, olan bi­te­nin ger­çek­li­ği
hak­kın­da bil­gi­len­dir­me­ye, sal­dı­rı­ya ge­çe­
ce­ği kuv­vet­le­ri gös­ter­me­ye yet­me­di­ği için,
me­ydan yi­ne ege­men sı­nıf­la­ra ka­lı­yor. Kar­
şı­dev­rim­ci med­ya te­kel­le­ri so­kak­ta­ki öf­ke­
nin, fab­ri­ka­da­ki gre­vin, okul­da­ki boy­ko­
tun, mey­dan­da­ki ba­rış ey­le­mi­nin içe­ri­ği­ni,
re­for­miz­min uyuş­tu­ru­cu ila­cı­nı da kul­la­na­
rak, bo­şal­tıp sah­te he­def­le­re yö­nelt­me­yi
ba­şa­ra­bi­li­yor.
İş­te dev­rim­ci aji­tas­yo­nun neş­ter olup
ke­se­ce­ği ya­ra bu, bom­ba olup da­ğı­ta­ca­ğı
uğur­suz at­mos­fer bu­ra­da. Öy­ley­se, işi­nin
ge­re­ği­ni bi­len, mark­siz­min bil­gi­si ve dev­
rim de­ney­le­riy­le si­ya­sal eği­ti­mi­ni yap­mış,
coğ­raf­ya­sı­nın ik­ti­sa­di, si­ya­si ve top­lum­sal
ya­pı­sı ta­nı­ma­yı ba­şar­mış, de­ğiş­ti­rip dö­nüş­
tü­re­ce­ği nes­ne­yi, bü­tün leyh­te ve aleyh­te
un­s ur­l a­r ıy­l a bi­l en ko­m ü­n ist aji­t a­t ör­l er
gö­rev ba­şı­na!
İşi­ni bi­len aji­ta­tör­ler ne de­mek?
Bu­nun üze­rin­de du­ra­lım bi­raz.
Le­nin, “Aji­tas­yo­nu böy­le­si­ne başarılı
yürütünler akıllı ajitatörlerimizden baş­ka­
la­rı de­ğil­dir… Ba­şa­rı­lıy­dık, çün­kü ger­çe­ği
söy­lü­yor­duk” di­yor. De­mek ki, aji­tas­yon
(pro­pa­gan­da için­de ge­çer­li bir ku­ral bu)
ger­çe­ğin tam ve ke­sin bil­gi­si­ne da­yan­ma­lı.
İş­te, işi­ni bi­len aji­ta­tör ol­ma­nın bi­rin­ci
ku­ra­lı. Ya­ni bir aji­ta­tör ele ala­ca­ğı bir ko­nu
hak­kın­da tam ve ke­sin bil­gi­yi ser­gi­le­ye­bil­
me­li. Bur­ju­va­zi­nin gör­sel ve ya­zı­lı ba­sı­nı,
top­lum­sal si­ya­sal ve ik­ti­sa­di olay­la­rı za­ten
çok yay­gın du­yu­ru­yor­lar. Ama on­lar söz-
20
İşçi Sınıfı Hareketine Öncü Politik Müdahalenin Bazı Sorunları
konusu olay­la­ra da­ir ke­sin ger­çe­ği giz­le­ye­
rek, du­y u­r u­y or­l ar. Çün­k ü ke­s in ger­ç ek,
olay­l a­r ın de­t ay­l a­r ı ara­s ın­d a bo­ğ un­t u­y a
ge­ti­re­rek giz­le­dik­le­ri; ka­pi­ta­list sö­mü­rü,
dev­let bas­kı­sı ya da sö­mür­ge­ci po­li­ti­ka­dır.
İş­te ko­mü­nist bir aji­ta­tö­rün, bur­ju­va ba­sı­
nın giz­le­di­ği ve böy­le­ce yı­ğın­la­rın bi­linç­le­
ri­nin iğ­diş edil­me­si­ni sağ­la­dı­ğı çar­pıt­ma­yı
açı­ğa vur­ma­sı –ke­sin ve tam ger­çe­ği– en
ya­kın ve en çar­pı­cı bir tarz­da ser­gi­le­mek­tir.
Pe­ki, ger­çe­ğin tam ve ke­sin bil­gi­si­ni
na­sıl el­de ede­cek işi­ni bi­lir aji­ta­tör? Tam
ve ke­sin ger­çe­ği el­de et­me­nin bir­kaç bo­yu­
tu var. Bi­rin­ci­si mark­sist bil­gi bi­ri­ki­mi ve
di­y a­l ek­t ik yön­t e­m i olay­l a­r a uy­g u­l a­m a
yete­ne­ği el­de et­miş ol­mak ge­re­kir. Kuş­ku­
suz mark­sist bil­gi­nin ve di­ya­lek­tik yön­te­
min bir­çok alan­dan edi­nil­miş ol­ma­sı ge­re­
kir. Dün­ya dev­rim­le­ri­nin ta­ri­hi, sı­nı­f mü­ca­
de­le­le­ri­nin ta­rih­sel de­ney­le­ri ve ül­ke ta­ri­
hin­de sı­nı­fsal ve ulu­sal kav­ga­la­rın, baş­kal­
dı­rı ve di­re­niş­le­rin bil­gi­si­ni de bu­ra­ya da­hil
et­me­li­yiz. Kı­sa­ca, aji­tas­yon için, bir ko­nu­
yu “tüm top­lum bil­gi­si­ni sun­mak” der­ken
kas­t e­d i­l en bu­d ur. Tüm top­l um bil­g i­s i­n i
ma­t er­y a­l ist bakış açısıyla özet­l e­y en tek
bi­lim, mark­sizm­dir. O yüz­den tam ve ke­sin
bil­gi­nin ilk te­me­li bu­dur.
İkin­c i bo­y ut, mark­s izm bil­g i­s i­n in ve
ül­ke ger­çek­li­ği­nin so­mut­laş­tı­rıl­ma­sı­nın ifa­
de­si olan par­ti prog­ram, stra­te­ji ve te­mel
tak­tik­le­ri­dir. Aji­tas­yo­nun he­de­fi, ni­ha­ye­tin­
de iş­çi sı­nı­fı­nı (ve emek­çi­le­ri) par­ti po­li­ti­
ka­la­rı­na ka­zan­mak, par­ti çiz­gi­sin­de ey­le­me
çek­mek­tir. Aji­tas­yon rast­ge­le her­han­gi bir
gö­rüş açı­sı­na gö­re de­ğil, ko­mü­nist par­ti­si­
nin gö­rüş açı­sı­na gö­re ola­cak­sa, bir aji­ta­tö­
rün bu­n u edin­m e­s i ve ger­ç e­ğ in tam ve
ke­s in ifa­d e­s i­n i bu bil­g iy­l e so­m ut­l a­m a­s ı
ge­re­kir.
Üçün­c ü bo­y ut, üze­r in­d e aji­t as­y o­n un
ör­g üt­l e­n e­c e­ğ i ko­n u­y u bü­t ün yön­l e­r iy­l e
öğ­ren­mek, ger­çe­ğin tam ve ke­sin bil­gi­si­ni
sun­ma­nın te­me­li­dir. İki alan­da bil­gi bi­ri­ki­
mi­ni edi­nen, si­ya­sal eği­ti­mi­ni ger­çek­leş­ti­
ren aji­ta­tör­le­rin teş­hir ey­le­mi kar­şı­sın­da,
kar­şı­dev­ri­min hiç­bir ya­lan ma­ki­na­sı, uğur­
suz bo­ra­za­nı da­ya­na­maz.
Böy­le bir bil­gi bi­ri­ki­mi kı­sa za­man­da
ya da ge­rek­li ol­du­ğu her an edi­ni­le­mez.
Ama, eğer gün­cel du­ru­mun ge­rek­si­ni­mi­ne,
pra­t ik mü­c a­d e­l e­n in he­d ef­l e­r i­n e uy­g un
prog­ram­lar ya­pı­lır ve eği­ti­me gi­ri­şi­lir­se,
so­nuç alı­na­ca­ğı gö­rü­le­cek­tir.
İşi­ni bi­len aji­ta­tör­ler, ey­lem ha­lin­dey­
ken de, işin ge­rek­le­ri­ne har­fi­yen uy­ma­lı­dır.
Ne­dir bun­lar?
Ben her şe­yi bi­li­rim; ör­ne­ğin, zam­la­rı
teş­hir et­me­nin ne­si var ki, di­ye dü­şün­me­
me­li­dir. Ele ala­ca­ğı ko­nu­ya, bir de ey­le­me
gi­riş­me­den ön­ce, ti­tiz­lik­le ha­zır­lan­ma­lı­dır.
Ko­nuş­ma ya da ­ya­zı­da kul­la­na­ca­ğı mal­ze­
me­y i, un­s ur­l a­r ı, ol­g u­l a­r ı to­p ar­l a­m a­l ı ve
kul­la­nı­la­bi­lir ha­le ge­tir­me­li­dir. Açık­ça­sı,
ele ala­ca­ğı ko­nu­yu bü­tün yön­le­riy­le bil­me­
li ve kav­ra­mak zo­run­da say­ma­lı ken­di­ni.
An­cak bu şe­kil­de ko­nu­su­na ha­kim ola­bi­lir.
Ko­nu­su­na ha­kim bir aji­ta­tör ise, hi­tap et­ti­
ği kitlenin tüm özgünlükleri dahil, her
durumda gerçeklerin teş­hi­rin­de tam ba­şa­rı
el­de ede­cek­tir. Din­le­yen­le­rin aji­tas­yo­na
ve­re­ce­ği tep­ki­le­ri anın­da de­ğer­len­dir­me­yi,
öf­ke­nin, tep­ki­nin uya­nan mü­ca­de­le is­te­ği­
nin ey­l e­m e (ve ör­g üt­l en­m e­y e) ka­n a­l i­z e
edil­me­si­ni ra­hat­lık­la ba­şa­ra­cak­tır. Ken­di­si­
nin ayak iz­l e­r i­n e ba­s a­r ak yü­r ü­y e­c ek
21
İşçi Sınıfı Hareketine Öncü Politik Müdahalenin Bazı Sorunları
ey­lem­ci ve ör­güt­çü­le­re or­ta­mı son de­re­ce
el­ve­riş­li ha­le getirecek­tir.
Ajitatör hitap et­tiği kit­lenin durumu,
sınıf­sal özel­lik­leri, soruna il­gi dereceleri,
bek­l en­t ileri gibi un­s ur­l arı hesap ederek
konuş­masının içeriğini değil­se bile, biçimini, ör­n ek­l erini ve çağ­r ısının un­s ur­l arını
anın­da düzen­l eyip gerek­l i değişik­lik­leri
yapabil­melidir. Bunu başaran bir ajitatör,
konuş­ma (ya da yazıda) ele al­dığı konuda
asıl mesajın üzerinde yoğunlaşmayı,
ayrıntılar­da boğul­mamayı ve bek­lemedik
tep­kiler­le dik­kat­lerin dağıl­mamasını sağ­
layabilir. Yani, açık­çası, konusuna hakim
ve konusunu somut koşul­ları hesaba katarak sun­mayı plan­lamış bir ajitatör hücumunu yönelt­tiği bilinç­leri ger­çeğin bil­gisiy­le
ay­dın­lat­mayı en kısa yol­dan başaracak­tır.
İşini bilen ajitatör, ajitas­yon­da kul­lan­
dığı dile de hakim ol­malıdır. Yazılı ve söz­
lü olarak kul­lan­dığı dilin, temel özel­lik­
lerini kav­ramak, kelime hazinesi geliş­kin
ol­mak, deyim ve halk söz­l erini bil­mek,
kav­ram­ların bil­gisiy­le donanım­lı ol­mak;
ger­ç ek­l erin bil­g isini sunarak suç­l uyu
suçüs­t ü yakalayıp kit­l eleri aydın­l at­m a
çalış­masının en büyük yar­dım­cısıdır. Hele
de yığın ajitas­y onun­d an söz ediyor­s ak,
dilin zen­gin­lik­lerin­den ve olanak­ların­dan
yarar­lan­mak, en az ger­çeğin bil­gisine sahip
ol­m ak kadar önem­l idir. Coğ­r af­y amız­d a
komünist ve dev­rim­ci ajitatör­lerin zayıf­
ların­dan biri de, dil alanın­dadır. Ajitatör­
lerin eğitim konuların­dan biri, hiç tered­düt­
süz ken­di dilini, yığın­ların kul­lan­dığı dili,
dolayısıy­la siyasal faaliyette kullanacağı
dili kul­l an­m ayı, konuş­m a ve yaz­m ayı
öğ­ren­mek ol­malıdır.
22
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
Oportünist EMEP’in Reformist
Politik Çizgisi
TDKP, re­form­cu­luk yo­lu­na, baş­lan­gıç
nok­ta­sı ola­rak ya­sal­cı pra­tik­ci­li­ğin “te­ori­
si”ni yap­mak­la dal­dı. Ama, za­man­daş ola­
rak ve ya­sal par­ti­nin he­nüz pra­ti­ği­ne geç­
me­den ön­ce, re­form­cu­laş­ma­sı­nın di­ğer bir
ala­nı da, kit­le ha­re­ket­le­ri­ne mü­da­ha­le ve
kit­le ça­lış­ma­sı­nın po­li­tik içe­ri­ğiy­di. Bu
alan­da, ‘92-’93’ler­den baş­la­ya­rak eko­no­
mist-sen­di­ka­list çiz­gi­ye ge­ri­le­di. Yak­la­şık
4-5 yıl, po­li­tik ça­lış­ma­sı­nın içe­ri­ği eko­no­
mist-sen­di­ka­l­ist ni­te­lik­te sür­dük­ten son­ra,
bu kez ek­se­nin­de bur­ju­va de­mok­ra­si­si­nin
el­de edil­me­si he­de­fi­nin dur­du­ğu bir re­for­
miz­me ev­rim gös­ter­di. Da­ha doğ­ru­su, eko­
no­mist-sen­di­ka­list çiz­gi­nin, yal­nız­ca fa­şi­st
dik­ta­tö­rlü­ğe kar­şı, dev­rim­ci sı­nıf ve emek­
çi kit­le ha­ra­ke­ti­nin geliş­me­si­ni ön­le­mek­le
kal­ma­dı­ğı­nı, EMEP gru­bu­nu bü­yüt­me­ye
de bek­le­di­ği ka­dar fay­da sağ­la­ma­dı­ğı­nı
an­l a­y ın­c a, gö­r e­c e ak­t if bir re­f or­m iz­m e,
“dev­le­tin de­mok­ra­tik­leş­ti­ril­me­si, or­du­nun
de­mok­ra­tik­leş­ti­ril­me­si, de­mok­ra­tik ana­ya­
sa” po­li­ti­ka­sın­da ifa­de­si­ni bu­lan bir po­li­tik
re­f or­m iz­m e ev­r il­d i. Şim­d i bu re­f or­m ist
çiz­gi­de yü­rü­yor.
EMEP gru­bu­nun, sü­re­cin bu iki nok­ta­
sın­da* bir­bi­ri­ne ya­kın iki re­for­mist po­li­tik
mü­da­ha­le ve ça­lış­ma çiz­gi­si­nin ni­te­li­ği­ni
ve po­li­tik iş­le­vi­ni ser­gi­le­mek dev­rim­ci açı­
dan son de­re­ce ge­rek­li ve zo­run­lu­dur.
Ekonomist-Sendikalist
Kendiliğindencilik
TDKP gru­b u, söz­k o­n u­s u dö­n em­d e,
man­tık­sal ve te­orik da­ya­na­ğı kit­le kuy­ruk­
* Bu­ra­da oku­yu­cu­ya ko­lay­lık ol­sun di­ye dö­nem­le­re ayır­ma, TDKP po­li­ti­kal­arın­da­ki
de­ği­şik­li­ğe gö­re ya­pıl­dı.
2393
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
çu­lu­ğuy­la be­lir­le­nen, eko­no­mist-sen­di­ka­
list çiz­gi iz­le­di. Bu, po­li­tik kit­le ça­lış­ma­sı
ve sı­nıf ve emek­çi halk ha­re­ke­ti­ne mü­da­
ha­l e­d e ön­c ü­y ü, ken­d i­l i­ğ in­d en ha­r e­k e­t in
ge­ri bi­lin­ci, eko­no­mist-sen­di­ka­list bi­lin­ci
se­vi­ye­si­ne uy­dur­ma, ge­ri­ye çek­me bi­çi­
min­de ken­di­si­ni gös­ter­di.
Kit­le ha­re­ke­ti­ne yö­ne­lik, aji­tas­yon şi­ar­
la­rı for­mü­le edip yay­ma­da ön­cü­nün ro­lü­nü,
ke­ndi­li­ğin­den ha­re­ke­tin önün­de sec­de­ye
var­ma­ya in­dir­ge­di, ken­di­li­ğin­den ha­re­ke­tin
bi­linç se­vi­ye­si­ne dü­şür­me­yi ön­gör­dü ve
uy­gu­la­dı. Özel­lik­le ‘91’den son­ra iş­çi sı­nı­fı
ha­r e­k e­t i­n ­d e kit­l e gre­v i dal­g a­s ı­n ın ge­r i
çe­kil­di­ği ve du­rak­sa­ma­lı ge­liş­me­nin ya­şan­
dı­ğı ko­şul­lar­da, sı­nıf ha­re­ke­ti te­kil, kı­smi
di­re­niş­ler ve ağır­lık­lı ola­rak eko­no­mik içe­
rik­li ey­lem­le­rle sü­rer­ken, TDKP re­form­cu
ön­der­li­ği ve ya­zar­la­rı, ko­mü­nist ön­cü ça­lış­
mas­ı nın aji­t as­y o­n u­n u da ken­d i­l i­ğ in­d en
ha­re­ke­tin ile­ri sür­dü­ğü bu eko­no­mik ta­lep­
ler ve özel­le­ştir­me­ye ve iş­çi kı­yı­mı­na kar­şı
ta­lep­le­rle sı­nır­la­ma­yı te­ori­leş­tir­di­ler.
Öz­gür­lük Dün­ya­sı’nın opor­tü­ni­st ya­zar­
la­rı, Ha­zi­ran 1993 ta­rih­li 56. sa­yı­da “Pan­
kart, Slo­gan ve Kit­le Mü­ca­de­le­si” baş­lık­lı
ya­zı­da şun­la­rı sö­ylü­yor­lar:
“…İçerik yığın mücadelesinin talepleriyle uygunsa, yani kitlelerin o anki taleplerini doğru ifade ediyorsa, kaçınılmaz olarak yaygınlaşıp yığınlara mal olacaktır.”
“...yı­ğ ın­l a­rı aya­ğ a kal­d ı­ran slo­gan­lar
(....) biz­z at kit­l e mü­c a­d e­l e­s i­n in için­d en
çı­kan bel­ki sı­nı­fın nab­zı­nı elin­de tu­tan par­
ti ve sen­di­ka­lar ta­ra­fın­dan mü­kem­me­l­leş­ti­
ri­len, içe­ri­ği dol­du­ru­lan slo­gan­lar ol­muş­
lar­dır.”
“Son yıl­la­rın kit­le­sel ey­lem­le­rin­de ve
özel­l ik­l e de ‘93 1 Ma­y ıs’ın­d a da açık
bi­çim­de gö­rül­dü­ğü gi­bi bu­gün ‘İş Ek­mek
Öz­gür­lük’ slo­ga­nı ve onun de­ği­şik bi­çim­le­
ri yı­ğ ın­l a­r ı bir­l eş­t i­r en ve bu­g ün­k ü sı­n ıf
ha­re­ke­ti­nin ta­lep­le­riy­le uy­gun­luk gös­te­ren
bir slo­gan­dır.” (sf.62)
Ay­rı­ca, Özgürlük Dünyası ve haf­ta­lık
ve gün­lük ya­yın­la­rın­da bu çev­re­nin ya­zar­
la­rı, an­ti­em­per­ya­li­st de­mok­ra­tik dev­ri­min
prog­ra­ma iliş­ki­n ve st­ra­te­jik slo­gan­la­rın,
dev­rim­ci du­rum dı­şın­da, her za­man pro­pa­
gan­da slo­ga­nı ola­rak ve ta­li dü­zey­de tu­tul­
ma­la­rı ge­rek­ti­ği gö­rü­şü­nü va­aze­dip du­ru­
yor­lar. Öz­gür­lük Dün­ya­sı’nın opor­tü­nist
ya­z ar­l a­r ı; aji­t as­y on ça­l ış­m a­s ı­n a yö­n e­l ik
özet ola­rak şu fi­kir­le­ri öne çı­ka­rı­yor­lar.
– Kit­l e­n in o an­k i ta­l ep­l e­r iy­l e denk
dü­şen slo­gan­lar kit­le­ler ta­ra­fın­dan be­nim­
se­n ir, bu ne­d en­l e ko­m ü­n ist ön­c ü­n ün
yo­ğun­laş­tı­ra­ca­ğı aji­tas­yon slo­gan­la­rı bun­
lar­la sı­nır­lı ol­ma­lı.
– Yı­ğın­la­rı aya­ğa kal­dı­ran slo­gan­lar,
biz­zat kit­le mü­ca­de­lesi­nin iç­in­den çı­kan
slogan­lar­dır. Ya­ni ko­mü­nist ön­cü aji­tas­yon
slo­gan­la­rı­nı kit­le mü­ca­de­le­si­nin için­den
çı­kar­ma­lı­dır, ko­mü­nist ön­cü bi­linç­li ça­lış­
ma­sıy­la üret­me­me­li ve kit­le­le­re “da­yat­ma­
ma­lı­dır.”
– Dev­r im­c i du­r um dı­ş ın­d a stra­t e­j ik
slogan­lar an­cak pro­pa­gan­da slo­gan­la­rı ola­
rak ka­lır­lar ve ta­li dü­zey­de tu­tul­ma­lı­dır­lar.
Opor­tü­nist ya­za­rla­rın di­le ge­tir­dik­le­ri
dü­şün­ce­ler bun­lar.
Ko­mü­nist ön­cü­nün ça­lış­ma­sın­da, aji­tas­
yon çalışması ve özel et­ki­li bi­çi­mi ola­rak
aji­tas­yon şi­ar­la­rı, kit­le ey­le­miy­le bü­tün­lük­
lü ba­ğı için­de sı­nıf ve emek­çi yı­ğın­la­rın
24
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
dev­ri­me ha­zır­lan­ma­sı ve dev­rim mev­zi­le­ri­
ne çe­kil­me­le­rin­de te­mel bir rol oy­na­ya­ca­
kla­rı gi­bi, kit­le­le­ri bi­linç­len­dir­me­nin te­mel
bir ça­lış­ma bi­çi­midir­ler.
Ko­mü­nist ön­cü­nün ve ön­der­li­ğin gö­re­
vi; Le­nin’in de vur­gu­la­dı­ğı gi­bi ken­di­li­ğin­
den “ha­re­ke­ti prog­ra­mı­nın sevi­ye­si­ne yük­
selt­m ek­t ir”. (Ne Yap­m a­l ı?, sf. 59, İn­t er
Ya­y ın­l a­r ı) Bu­r a­d an ha­r e­k et­l e, ko­m ü­n ist
ön­cü, sis­tem­li ve sü­rek­li pro­pa­gan­da, aji­
tas­yon, teş­hir ça­lış­ma­sıy­la, her top­lum­sal
olay ve gö­rün­gü­den ya­rar­la­na­rak, iş­çi sı­nı­fı
ha­r e­k e­t i­n e sos­y a­l ist ve dev­r im­c i bi­l in­c i
ta­şır. Emek­çi halk ha­re­ke­ti­nin de­mok­ra­tik
dev­ri­min ke­sin za­fe­re ulaş­tı­rıl­ma­sı bi­lin­
ciy­l e mü­c a­d e­l e et­m e­s i­n e ön­d er­l ik eder,
he­ge­mon­ya kur­ma­ya ça­lı­şır.
Bu ne­den­le ko­mü­nist ön­cü; TDKP gru­
bu­nun opor­tü­nist ya­zar­la­rı­nın va­azet­ti­ği
gi­bi, özel­lik­le dev­ri­min ilk adı­mı an­ti­em­
per­ya­li­st de­mok­ra­tik dev­ri­min stra­te­jik slo­
gan­la­rı­nın pro­pa­gan­da­sı­nı ya­par­ken, kit­le
ey­lem­le­rin­de mut­la­ka “ta­li dü­zey­de tut­
mak” sı­nır­la­ma­sı­na düş­me­me­li­dir, düş­mez.
Te­mel slo­gan­lar ve he­def­le­rin sı­nır­lan­
dı­rıl­ma­sı, opor­tü­nist re­form­cu­lu­ğun baş­lı­ca
tasfiyeci özelliklerinden biridir. Lenin gericilik yıllarında tas­fi­ye­ci­le­rin bu ko­num­dan
sal­dı­rı­la­rı­na şu söz­ler­le dev­rim­ci hü­cu­ma
ge­çi­yor­du;
“Ya­sa­dı­şı par­ti­nin ‘öne­mi­ne ve ro­lü­nün
kü­çüm­sen­me­si­ne’ kar­şı mü­ca­de­le ver­me­
mi­zi özel­lik­le ge­rek­ti­ren şey, ya­sa­dı­şı ve
ya­sal fa­ali­yet­le­rin bir­li­ği­dir. Da­ha kü­çük
me­s e­l e­l er­d e da­h a mü­t e­v a­z i öl­ç ü­l er­d e,
be­lir­li an­lar­da, ya­sal slo­gan­la­rın kı­sıt­lan­
ma­ma­sı­nı daha az uz­la­şıl­maz yap­ma­ma­sı­
nı, pro­le­tar­ya­nın ta­rih­sel he­de­fi­ni çar­pıt­
ma­ma­sı­nı sağ­la­ma­mı­zı bi­z­den is­te­mek­te­
dir.” (Le­nin’den ak­ta­ran T. Clif, Le­nin-Par­
ti İn­şa­sı, sf. 237)
De­m ek ki, ko­m ü­n ist ön­c ü­n ün ba­ş ta
ge­len gö­re­vi ve par­ti­nin ya­sa­dı­şı te­me­li­nin
ko­run­ma­sı­nın da bağ­lı ol­du­ğu amaç, ta­rih­
sel he­de­fi ve te­mel slo­gan­la­rı­nın ko­run­ma­
sı, sı­nır­la­ma ve­ya tüm­den ter­ke­tme yo­lu­yla
tas­fi­ye edilm­eme­si­dir.
Dev­rim­ci du­rum yok­sa, te­mel slo­gan­lar
yal­nız­ca pro­pa­gan­da slo­ga­nı ve özel­lik­le
ta­li dü­zey­de atıl­ma­lı, bi­çi­min­de­ki sı­nır­la­yı­
cı bir per­s­pek­ti­f, ta­s­fi­ye­ci bir per­spek­tif­tir.
Le­nin, ge­ri­ci­lik dö­ne­min­de bi­le, tas­fi­ye­ci
men­şe­vik­le­rin, de­mok­ra­tik dev­ri­min stra­te­
jik slo­g an­l a­r ı­n ı aji­t as­y on ça­l ış­m a­s ın­d an
tas­fi­ye et­me­yi va­az et­me­le­ri­ni, şöy­le ak­ta­
rı­yor:
“Şim­di de tas­fi­ye­ci­le­rin, mar­ks­ ist slo­
gan­la­rı yu­mu­şat­ma­la­rı­nı gö­zd­ en ge­çi­re­lim.
(…) Bay L.S. (Tas­f i­y e­c i ga­z e­t e Luç’un
ya­za­rı- PD) şöy­le ya­zı­yor: ‘…Biz ina­nı­yo­
ruz ­ki, an­cak, bir ­yan­dan iş­çi sı­nıf­ı­nın ge­li­
şi­mi­ni da­ha da ile­ri­ye gö­tür­mek ba­kı­mın­
dan te­mel ni­te­li­kte olan, öte yan­dan yı­ğın­
lar için ive­di­lik ka­za­na­bil­e­cek, kı­smi is­te­
m­ler ol­arak or­ta­ya atıl­ma­lı, sos­yal de­mok­
rat­lar (ko­mü­nist ön­cü id­di­asın­da­ki­ler kas­
te­di­li­yor- PD) dik­kat­le­ri­ni o is­tek­ler üze­ri­
ne top­l a­m a­l ı­d ır. Pra­v da’nın (Bol­ş e­v ik
ga­ze­te-PD) or­ta­ya at­tı­ğı üç is­tek­ten sa­de­ce
bi­ri –se­kiz sa­at­lik iş­gü­nü– iş­çi­le­rin gün­de­
lik sa­v a­ş ı­m ın­d a bir rol oy­n a­y a­b i­l ir ve
oy­na­mak­ta­dır. Öte­ki iki is­tek (de­mok­ra­tik
cu­m­hu­ri­yet ve top­rak dev­ri­mi gi­bi iki st­ra­
te­j ik ta­l ep ve­y a slo­g an- PD), şim­d i­k i
du­rum­da, uyar­ma (aji­tas­yon- PD) ko­nu­su
25
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
ola­rak de­ğil, pro­pa­gan­da ko­nu­su ola­rak iş
gö­re­bi­lir.” (abç)
Le­nin bu ak­tar­ma­dan son­ra, şu dev­rim­ci
ele­şti­ri hü­cu­mu­na ge­çi­yor:
“Luç ne­den se­kiz sa­at­lik iş­gü­nü is­te­ği­ni
ka­b ul edi­y or da öte­k i­l e­r i red­d e­d i­y or?
Ne­den se­kiz sa­at­lik iş­gü­nü­nün, iş­çi­le­rin
gün­de­lik sa­va­şı­mın­da ‘bir rol oy­na­dı­ğı­na’
iş­çi­ler a­dı­na ka­rar ve­ri­yor da ge­nel si­ya­si
is­tek­le­r­le köy­lü is­tek­le­ri­nin böy­le bir rol
oy­na­ma­dı­ğı­nı öne sü­rü­yor.
Dert Luç’un alı­şa­ge­l­di­ği üze­re ken­di
li­be­ral dar­ka­fa­lı­lı­ğı­nı ‘yı­ğın­la­ra’ ‘ta­ri­hin
akı­şı­na’ yük­le­yen re­form­cu­lu­ğun­da.
Luç, mark­sist slo­gan­la­rı yu­mu­şat­mak­ta,
bu slo­gan­la­rı dar, re­form­cu, li­be­ral öl­çü­te
uy­dur­ma­ya ça­lış­mak­ta ve böy­le­ce iş­çi­ler
ara­sın­da bur­ju­va fi­kir­le­ri­ni yay­mak­ta­dır.”
(Tas­fi­ye­ci­lik Üze­ri­ne, sf. 268-269)
Öz­gür­lük Dün­ya­sı’nın opor­tü­nist ya­zar­
la­rı da, bu­gün iş­çi sı­nı­fı kit­le ha­re­ke­tin­de­ki
yük­se­li­şin iniş­li-çı­kış­lı ge­liş­me­si, is­te­nen
ve bek­le­nen hız­da, güç­lülük­te ve dev­rim­ci­
lik­te sıç­ra­ma ya­şa­ma­ma­sın­dan o den­li etki­
le­ni­yor­lar ki, ikiz kar­deş­le­ri tas­fi­ye­ci Luç
ya­zar­la­rı gi­b i de­m ok­ra­t ik dev­ri­min tüm
stra­te­jik slo­gan­la­rı­nı aji­tas­yon ça­lış­ma­sın­
dan tas­fi­ye et­mek ge­rek­ti­ği­ni­ be­lir­ti­yor­lar.
Tali düzeyde yalnızca propaganda sloganı
olarak kullanma lafzını da daha kaba
reformcu ÖDP’den lafızda farklı görünmek
için söylüyorlar.
Evet, iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti­nin ge­niş kit­le­
le­ri ta­ra­fın­dan he­nüz yüksel­til­mi­yor­ di­ye
ve dev­ri­m­ci du­rum dı­şın­da, dev­ri­min stra­
te­jik slo­gan­la­rın­ı aji­tas­yon ça­lış­ma­sı­ndan
tas­fi­ye et­mek, dü­pe­düz re­form­cu iş­çi po­li­
ti­ka­sı­dır. Ve Öz­gür­lük Dün­ya­sı’nın opor­tü­
nist ya­zar­la­rı bil­giç­lik tas­la­ya­rak bu tas­fi­
ye­yi sa­vu­nu­yor­lar. Ama yal­nız­ca bu­nun­la
da kal­mı­yor, re­form­cu iş­çi po­li­ti­ka­sı­nın
eko­no­mist-sen­di­ka­list tü­re­vi­ni va­az et­me
ce­sa­re­ti de bu­lu­yor­lar.
Ko­mü­nist ön­cü­nün aji­tas­yon ça­lış­ma­sı­
nı ve şi­a r­l a­r ı­n ı o an­k i iş­ç i ha­r e­k e­t i­n in
be­nim­se­di­ği ta­lep ve şi­ar­lar­la sı­nır­la­ma,
ön­cü ça­lış­ma­yı o an­ki ken­di­li­ği­nden ha­re­
ke­tin se­vi­ye­si­ne in­dir­ge­mek an­la­mı­na gel­
di­ği gi­bi, o an­ki ken­di­li­ğin­den ha­re­ke­tin
şi­ar­la­rı dı­şın­da­ki, yal­nız­ca ge­nel ve­ya stra­
te­jik de­ğil, kıs­mi slo­gan­la­rı da sı­nır­lan­dı­ra­
rak tas­fi­ye et­mek so­nu­cu­nu da do­ğu­rur.
‘92-93’ler iş­çi sı­nı­fı­nın ken­di­li­ği­n­den ha­re­
ke­ti, te­kil di­re­niş­ler ve ağır­lık­lı ola­rak eko­
no­mik sen­di­kal şi­ar­la­rın yük­sel­til­di­ği bir
mec­ra­da ak­tı. En ile­ri şi­ar­lar ola­rak “İş­çi
kı­yı­mı­na ha­yır”, “Özel­le­ş­tir­me­ye ha­yır”
gi­bi slo­gan­lar öne çık­tı. Öz­gür­lük Dün­ya­sı
ya­zar­la­rı doğ­ru­dan iş­çi kit­le­le­ri­ne yö­ne­lik
iki sal­dı­rı po­li­ti­ka­sı­na ka­rşı mü­ca­de­le­den
baş­k a aji­t as­y on ça­l ış­m a­s ı ve slo­g anl­a ­r ı
yo­ğ un­l aş­t ır­m a­n ın yan­l ış ol­d u­ğ u­n u, bu
dö­n em­d e va­a z ede­c ek den­l i eko­n o­m istsen­di­ka­list bir tas­fi­ye­ci­li­ğe bat­tı­lar.
Oy­sa; sos­ya­li­st ve dev­rim­ci sı­nıf bi­lin­
ci, iş­çi sı­nı­fı­na, eko­no­mik-sen­di­kal mü­ca­
de­le ala­nının dı­şın­dan, iş­bir­lik­çi te­kel­ci
ka­pi­ta­list top­lu­mun bü­tün sı­nıf­la­rı­nın iliş­
ki­le­ri ala­nın­dan, top­lum­sal ya­şa­mın bü­tün
alan­la­rı­nın en çar­pı­cı ger­çek­le­ri­nin bil­gi­
sin­den gö­tü­rül­me­si ge­re­kir. Bu­nun en et­ki­li
yo­lu ve ara­cı ör­güt­len­miş, sü­rek­li­le­ş­ti­ri­le­
bil­miş po­li­tik kit­le aji­tas­yo­nu­dur. Ve bu
kam­pan­ya­lar bi­çi­min­de de di­ğer za­ma­n­lar­
da ve özel­lik­le kit­le ey­lem­le­rin­de de, ya­zı­
lı-söz­lü gör­sel araç­lar­la da, ko­nuş­ma-me­
26
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
tin­ler­le de kı­sa çar­pı­cı ve vur­gu­la­yı­cı slo­
gan­lar­la da, sü­rek­li sis­tem­li ve yo­ğun ola­
rak ya­pıl­ma­sı zo­run­lu baş­lı­ca ön­cü dev­rim­
ci gö­r ev­d ir. Opor­t ü­n ist re­for­m ist­le­ri­miz
Öz­gür­lük Dün­ya­sı ya­zar­la­rı­nın ile­ri sür­
dük­le­ri gi­bi, ken­di­li­ğin­den ha­re­ke­tin az
sa­yı­da­ki ön­cü öge­le­ri­ne ya­pı­lan pro­pa­gan­
da ile pe­da­go­jik iş­le as­la ba­şa­rı­la­maz. İş­çi
sı­n ı­f ı­n ın dik­k a­t i­n in kap­i ta­l ist top­l umun
bü­tün sı­nıf­la­rı ara­sın­da­ki iliş­ki­le­re, sö­mü­
rü­n ün ve zul­m ün en can­l ı, en çar­p ı­c ı
ör­nek­le­ri­ne çe­kil­me­si, bü­tün so­run­lar kar­
şı­sın­da sos­ya­list ve dev­rim­ci sı­nıf gö­rüş
açı­sıy­la ta­vır al­ma­sı, ey­lem­le­ri­ni ge­liş­tir­
me­si yo­luy­la eği­ti­lir. Bü­yük yı­ğın­lar sı­nıf
eği­tim­le­ri­ni mü­ca­de­le oku­lun­da alır­lar.
Bu mü­ca­de­lel­er için­de, kit­le­le­rin mü­ca­
de­le­nin için­de ken­di de­ney­le­ri­yle doğ­ru­lu­
ğu­n u ina­n dı­r ıl­m a­l a­r ıy­l a içi­ç e, ko­m ü­n ist
ön­der­li­ğin, ver­me­si ge­re­ken bi­linç­len­dir­me
ça­ba­sı ve slo­gan­la­rı, as­la kit­le­le­rin o an­ki
ge­r i bi­l inç se­v i­y e­s iy­l e sı­n ır­l an­d ı­r ı­l a­
maz. Öz­g ür­l ük Dün­y a­s ı’­n ın opor­t ü­n i­s t
ya­za­rı­nın be­lir­tti­ği gi­bi sı­nır­lan­dı­rı­lır­sa bu,
o an sı­nıf ha­re­ke­ti eko­no­mik ta­lep­ler ve
slo­g an­l a­r ı yük­s el­t i­y or­s a, ya­z ar­l a­r ı­n ın
va­aze­dip TDKP gru­bu­nun uy­gu­la­dı­ğı gi­bi,
ön­cü adı­na, eko­no­mist-sen­di­ka­list bir aji­
tas­yon ça­lış­ma­sı ya­pı­lır, eko­no­mist-sen­di­
ka­list bi­linçli­ sı­nıf ha­re­ke­ti ge­ri­li­ğe mah­
kum edi­lir. Ve bu yol­la hiçbir za­man iş­çi
sı­nı­fı ha­re­ke­ti, dev­rim­ci po­li­tik bir or­du
ola­rak ha­zır­la­na­maz ve dev­rim­ci po­li­tik­leş­
me­si ger­çek­leş­ti­ri­le­mez. İş­çi sı­nı­fı, sen­di­ka
bü­rok­rat­la­rı­nın re­form­cu par­ti­le­rin, bur­ju­va
po­li­ti­kal­a­rı­nın ege­me­nli­ği­ne ter­ke­dil­miş
olur.
Öz­gür­lük Dün­ya­sı ya­za­rı, va­az et­ti­ği bu
eko­n o­m ist-sen­d i­k a­l ist iş­ç i po­l i­t i­k a­s ı­n ı,
doğ­ru gös­ter­mek için ba­zı uy­du­ruk re­viz­
yo­nist te­orik da­ya­nak­lar ­da ile­ri sü­rü­yor:
“Aji­tas­yon slo­gan­la­rı yı­ğın­la­rın o an­ki
ta­lep­le­ri­ni doğ­ru ifa­de edi­yor­sa, ka­çı­nıl­
maz ola­rak yay­gın­la­şıp yı­ğın­la­ra ma­lo­la­
cak­tır”, o ha­lde aji­tas­yon slo­gan­la­rı ola­rak
bun­la­rı yük­selt­mek­le ye­tin­mek ge­rekir.
Oy­sa, o an­ki ken­di­li­ğin­den ha­re­ke­tin
ge­ri bi­lin­ci, el­ver­me­se de iş­çi sı­nıf ha­re­ke­
ti­n in top­l um­s al ya­ş a­m ın ya­k ı­c ı kıs­m i,
ge­nel so­run­la­rı­nı aji­tas­yon ko­nu­su ve slo­
gan­la­rı yap­ma­sı ge­re­kir ki, ön­cü ko­nu­mun­
da ka­lı­na­bil­sin. Ken­di­li­ğin­den ha­re­ke­tin
önün­de sec­de­ye va­ran, ken­di­li­ğin­den ha­re­
ke­tin dü­ze­yin­den da­ha ile­ri git­me(!) di­yen
art­çı, kuy­ruk­çu ko­nu­ma dü­şül­me­sin. İş­çi
sı­nı­fı­nın ken­di­li­ğin­den ha­re­ke­ti, sen­di­ka
bü­rok­rat­la­rı­nın bur­ju­va­zi­nin de­ği­şik par­ti
ve akım­la­rı­nın mah­kum et­ti­ği eko­no­mistsen­di­ka­list ko­num­dan, dev­rim­ci po­li­tik bir
ko­n u­m a sıç­r a­y a­b il­m e­s i için, opor­t ü­n ist
ya­za­rın va­az et­ti­ği­nin ter­si­ne o an ken­di­li­
ğin­den ha­re­ket, ge­niş yı­ğın­lar tarafından
ta­lep ha­li­ne ge­tiril­eme­miş, slo­gan ola­rak
he­nüz be­nim­sen­me­miş ol­sa da, tüm ya­kı­cı
top­l um­s al po­l i­t ik so­r un­l a­r ı, aji­t as­y o­n un
ko­nu­su ve slo­gan­la­rı ha­li­ne ge­tir­mek yal­
nız­ca ge­rek­li de­ğil, zo­run­lu­dur da.
Za­ten kit­le­le­rin, o an­ki bi­lin­ci­ni tek­rar­
la­m ak­l a, kit­l e­l er dev­r im bi­l in­c i­n i al­m ış
ol­sa­lar, ön­der bir par­ti­ye, dev­ri­min öz­nel
ko­şul­la­rı­na, dev­rim­ci ira­de­ye de ge­rek kal­
maz­dı. Özgürlük Dün­ya­sı’nın opor­tü­nist
ya­za­rı da öz­nel ko­şul­la­rın te­mel ro­lü­nü
yad­s ı­y an bu ken­d i­l i­ğ in­d en­c i per­s p­ ek­t i­­fi
pro­pa­gan­da edi­yor.
27
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
Opor­t ü­n ist ya­z a­r ın ge­ç en say­f a­l ar­d a
özet­le­di­ği­miz di­ğer uy­du­ruk re­viz­yo­nist
te­o rik da­y a­n a­ğ ı da, “Slo­g an­l ar da kit­l e
ha­re­ke­ti­nin için­den çı­ka­rlar, kit­le ha­re­ke­ti­
ne day­atıla­maz­lar”! te­zi­dir.
Ya­zar, le­ni­niz­min, mü­ca­de­le bi­çim­le­ri­
ne iliş­kin te­mel an­la­yış­la­rın­dan bi­ri olan;
“mü­ca­de­le bi­çim­le­ri key­fi­ce tes­pit edi­lip
kit­le­le­re da­ya­tıla­maz­lar, kit­le ha­re­ke­ti­nin
or­ta­ya çı­kar­dı­ğı bi­çim­le­rin ge­nel­leş­ti­ri­lip
yay­gın­laş­tı­rıl­ma­sı ve bi­linç yo­luy­la ge­liş­ti­
ri­le­bi­lir­ler” an­la­yı­şı­nı aji­tas­yon ça­lış­ma­sı­
na da söz­de adap­te edi­yor, ken­din­ce kat­kı­
da (!) bu­lu­nu­yor.
Oy­sa, mü­ca­de­le bi­çim­le­ri­nin ge­liş­me­si
ile, kit­le ha­re­ke­ti­ne bi­linç ta­şın­ma­sı ta­ma­
men fark­lı iki ko­nu­dur. Bi­rin­ci­si, nes­nel
po­li­tik ko­şul­lar­dan kay­nak­la­nır. Ön­cü ta­ra­
fın­dan an­cak aşa­ma aşa­ma ge­liş­ti­ri­le­bi­lir­
ler. İkin­ci­si, ya­ni bi­linç ise as­la aşa­ma aşa­
ma ve­ril­emez. Bur­ju­va­zi ta­raf­ın­dan top­
lum­sal ya­şa­mın ça­tış­ma­la­rın­dan, ön­cü adı­
na ha­re­ket ede­n­ler­den, kit­le­ler han­gi bi­lin­ci
edin­m iş­l er­s e, o bi­l in­ç l­ e bi­l inç­l e­n ir­l er,
bi­linç­le­ri aşa­ma aşa­ma ge­liş­ti­ri­le­mez.
Bir ön­der­lik ça­lış­ma­sı ola­rak bi­linç­len­
dir­me, aşa­ma aşa­ma ge­liş­ti­ril­me­me­li­dir.
Kö­t ü ün­l ü eko­n o­m is­t ­l e­r in ve re­f o­r mist
men­şe­vik­le­rin aşa­ma­lı bi­linç­len­dir­me po­li­
ti­ka­sı­nın ter­si­ne; da­ha de­mok­ra­tik de­v­rim
için­dey­ken iş­çi ve ya­rı pro­le­ter kit­le­ler sos­
ya­list dev­rim ve pro­le­tar­ya di­k­ta­tör­lü­ğü
bi­lin­ciy­le eği­til­me­ye ça­lı­şıl­ma­lı, iş­çi ve
kü­ç ük bur­j u­v a emek­ç i kit­l e­l e­r in bi­l in­c i
dev­ri­min prog­ra­mı dü­ze­yi­ne çı­ka­rıl­ma­lı­dır.
Bir di­ğer ifa­dey­le, ko­mü­nist ön­cü­nün dev­
rim­ci per­spek­ti­fi ve gö­re­vi, ken­di­li­ğin­den
“ha­r e­k e­t i prog­r a­m ı­n ın se­v i­y e­s i­n e yük­
selt”mek­tir (Le­nin), Öz­gür­lük Dün­ya­sı­’nın
ya­za­rı­nın va­az et­ti­ği kö­tü ün­lü “sos­yal-de­
mok­r at (ko­m ü­n ist- PD) po­l i­t i­k a­y ı tra­d e
uni­oni­st po­li­ti­ka­ya in­dir­mek” de­ğil.
Bu­ra­dan ko­mü­nist ön­cü­nün, stra­te­jik
slo­gan­la­rı­nı ya­yar­ken, bun­lar he­nüz ge­niş
yı­ğın­lar açı­sın­dan aji­tas­yon, ey­lem di­rek­tif
vb. slo­gan­la­rı ha­li­ne gel­me­miş slo­gan­lar,
he­nüz pro­pa­gan­da slo­gan­la­rı ola­rak kal­sa­
lar bi­le bu, slo­gan­la­rı “ta­li dü­zey­de” tut­ma­
ma­sı, “öne ge­çir­me­si”, “yo­ğun­laş­tır­ma­sı”
ge­rek­ti­ği dev­rim­ci so­nu­cu çı­kar.
İkin­ci­si, aji­tas­yon ça­lış­ma­sın­da, dev­
rim­ci du­rum dö­ne­mi dı­şın­da da, dev­ri­min
stra­te­jik slo­gan­la­rı­nın yer al­ma­la­rı ge­rek­ti­
ği dev­rim­ci so­nu­cu çı­kar. Ör­ne­ğin, Kürt
ulu­sal dev­ri­mi pat­lak ve­rip sü­rer­ken, he­nüz
dev­rim­ci du­ru­mu ya­şa­mak­tan uzak olan
iş­ç i sı­n ı­f ı ha­r e­k e­t i­n e yö­n e­l ik ça­l ış­m a­d a
“Eşit­lik, kar­deş­lik, Kürt ulu­su­na öz­gür­lük”
slo­ga­nı­nı aji­tas­yon slo­ga­nı ola­rak kul­la­nıl­
ma­ma­lı mı? Ör­ne­ğin, he­nüz dev­rim­ci du­ru­
m yok­ken, Su­sur­luk’la su yü­zü­ne çı­kan
fa­şist­ dev­le­tin cel­lat yü­zü­nü ge­niş kit­le­le­re
ser­gi­le­mek, ge­niş kit­le­le­ri fa­şist dev­le­te
kar­şı ey­lem­le­re çek­mek için, “Kah­rol­sun
fa­ş i­s t di­k ­t a­t ör­l ük” slo­g a­n ıy­l a a­j i­t a­s yon
ya­pıl­ma­ma­lı mı? Öz­gür­lük Dün­ya­sı’­nın,
eko­no­mist-sen­di­ka­list aşa­ma­lı bi­linç­len­dir­
me po­li­ti­ka­sı­nın ter­si­ne, bun­lar ya­pıl­ma­lı
ki ko­mü­nist ön­cü dev­rim­ci bi­linç­len­dir­me
ön­der­lik gö­re­vi­ni ba­şa­rıy­la ger­çek­leş­tir­miş
ol­sun.
Üçüncüsü, devrimci bilinçlendirmenin
ve sloganların yine mü­ca­de­le bi­çim­le­ri­nin
ter­si­ne kit­le ha­re­ke­tin­den de­ğil, ko­mü­ni­st
ön­cü­nün prog­ra­mı, st­ra­te­ji­si, po­li­ti­ka ve
tak­tik­le­rin­den, top­lum­sal sı­nıf­la­r ara­sın­da­
28
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
ki iliş­ki­nin ni­te­li­ğin­in komü­nist yo­ru­mun­
dan, bi­lim­sel bil­gi­den üre­til­me­si ge­rek­ti­ği
­so­nu­cu çı­kar. Öz­gür­lük Dün­ya­sı ve EMEP
opor­t ü­n iz­m i, kit­l e ha­r e­k e­t i­n in bek­l e­n en
dev­rim­ci sıç­ra­ma­yı yap­ma­ma­sın­dan o den­
li umut­suz­lu­ğa ka­pıl­mış­lar ki, bi­linç­len­di­
rme­n in, ‘93-’97 dö­n e­m in­d e eko­n o­m istsen­d i­k a­l ist aji­t as­y on ve slo­g an­l ar­l a,
‘97’den iti­ba­ren bur­ju­va ana­ya­sal de­mok­
ra­tik aji­tas­yon ve slo­gan­lar­la aşa­ma aşa­ma
ya­pıl­ma­sı, kit­le ha­re­ke­ti­nin o an­ki bi­linç
se­vi­ye­si dı­şın­da aji­tas­yo­nun yo­ğun­laş­tı­rıl­
ma­ma­sı eko­no­mist ve men­şe­vik aşa­ma­lı
bi­linç­le­ndi­r­me po­li­ti­ka­sı­nı çı­ka­rı­yor, in­şa
edi­yor­lar. O de­n­li ka­ram­sar­lı­ğa ka­pıl­mış­lar
ki, aji­tas­yon slo­gan­la­rı da kit­le ha­re­ke­tin­
den çı­ka­rıl­ma­lı, da­ya­tıl­ma­ma­lı sonucu ken­
di­li­ğin­de­nci opor­tü­nist po­li­ti­ka­sı­na va­ra­bi­
li­yor­lar. Aşa­ma­lı bi­linç­len­dir­mey­le, sı­nı­fın
ko­mü­nist par­ti­si­nin ön­cü ro­lü­nü bi­linç­len­
di­ri­ci ro­lü yad­sı­nıp, ken­di­li­ğin­den ha­re­ket
­dü­ze­yi­ne in­dir­gen­mey­le, hiçbir za­man kit­le
ha­r e­k e­t i dev­r im­c i­l eş­t i­r i­l e­m ez, dev­r i­m e
dö­nüş­me­si­ne ön­der­lik edi­le­mez. Yi­ne aji­
tas­yon slo­gan­la­rı da o an­ki kit­le ha­re­ke­
tinden çı­ka­rı­lır­lar­sa, o za­man ön­cü­le­re ih­ti­
yaç ol­maz, kit­le ha­re­ke­ti­nin ken­di­li­ğin­den
mü­ca­de­le­siy­le ye­ti­şen sen­di­ka­cı­lar ve sen­
di­kal ör­güt­len­me ye­ter­li­dir, EMEP’li dev­
rim­ci ön­cü id­di­asıy­la or­ta­ya çı­kan kad­ro­lar
da, iyi bi­rer sen­di­ka­list olur­lar­sa po­li­ti­ka­la­
rı­na da­ha uy­gun dav­ran­mış olur­lar.
EMEP ve Öz­gür­lük Dün­ya­sı opor­tü­niz­
mi, aşa­ma­lı bi­linç­len­di­r­me re­for­mi­st po­li­
tik­a sıy­l a, ‘93-’97 dö­n e­m in­d e, aji­t as­y on
s­lo­gan­la­rı ola­rak, ken­di­li­ğin­den kit­le ha­re­
ke­ti­nin ulaş­tı­ğı “İş­çi kı­yı­mı­na ha­yır” ve
“Özel­leş­tir­me­ye ha­yır” slo­gan­la­rı dı­şın­da
kıs­mi po­li­tik slo­gan­la­rın aji­tas­yon slo­gan­
la­rı ola­rak ge­liş­ti­ril­me­le­ri­ni bi­le ya­dı­sı­yan,
ke­ndi­li­ğin­den­ci­li­ğin en ge­ri ve ka­ba bi­çi­mi
olan eko­no­miz­me bat­ma­yı va­az et­ti.
Ör­ne­ğin söz­ko­nu­su dö­nem­de, iş­çi sı­nı­fı
ha­re­ke­ti, Kürt ulu­sal so­ru­nun­da be­lir­siz
“ka­rdeş­lik” slo­ga­nı dı­şın­da, he­men hiç­bir
slo­gan yük­selt­me­di di­ye, EMEP ve Öz­gür­
lük Dün­ya­sı ya­zar­la­rı­nın eko­no­mist an­la­yı­
şı, “OHAL, ko­ru­cu­luk, özel tim­ler, Jİ­TEM,
kontr­ge­ril­la da­ğı­tıl­sın”, “Kir­li sa­va­şa son”,
“Kür­dis­tan’a as­ke­re git­me” gi­bi en ma­su­
ma­ne po­li­tik re­form şi­ar­la­rı­nı bi­le red­det­ti.
Opor­tü­nist­le­rin man­tı­ğı­na gö­re, kit­le ha­re­
ke­ti an­cak eko­no­mik iyi­leş­tir­me ve va­ro­lan
hak­la­rı ko­ru­ma slo­gan­la­rı­nın yü­ks­ el­te­bil­di­
ği­n e gö­r e ön­c ü de ken­d i­s i­n i o dü­z ey­l e
sı­nır­la­ma­lı­dır ki, kit­le ha­re­ke­tiy­le bü­tün­le­
şe­bi­l­sin! Ge­çen dö­nem­de ko­mü­ni­st genç­le­
rin gü­zel bir ifa­de­len­dir­mey­le söy­le­dik­le­ri
gi­bi kit­le­sel­leş­me adı­na kit­le­leş­me!
Uf­k u “İş Ek­m ek Öz­g ür­l ük”­l e Sı­n ır­l ı
İk­ti­dar Pers­pek­tif­siz­li­ği
TDKP gru­bu yi­ne bu re­for­mist an­la­yı­şı­
nın so­nu­cu ola­rak, aji­tas­yon­da en ile­ri slo­
gan ola­rak, “İş ek­mek öz­gür­lük” slo­ga­nı­nı
yo­ğun­laş­tır­mak­ta, da­ha öte­ye geç­mey­i red­
det­mek­tir. Hat­ta öy­le ki, bu slo­gan­dan
da­ha ile­ri bir po­li­tik he­de­fi ifa­de eden slo­
gan­la­rı ne­re­dey­se pro­pa­gan­da slo­gan­la­rı
ola­rak te­la­ffuz et­me­yi bi­le yad­sı­mak­ta­dır.
Ko­lay­ca bi­li­ne­ce­ği gi­bi, iş­siz­lik ka­pi­ta­
liz­min ay­rıl­maz yol ar­ka­da­şı­dır. İş­siz­lik,
ka­lı­cı ola­rak ve an­cak sos­ya­lizm al­tın­da
gi­d e­r i­l e­b i­l ir. Ama yi­n e de ka­p i­t a­l iz­m in
yı­kı­cı so­nuç­la­rın­dan bi­ri olan iş­siz­li­ğe kar­
şı iş tal­e­bi, bir dev­rim ta­le­bi de­ğil, ya­şa­m
ko­şul­la­rı­nın iy­ileş­ti­ril­me­si kap­sa­mın­da bir
29
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
ta­l ep­t ir. Ko­m ü­n ist­l er, el­b et­t e iş­ç i sı­n ı­f ı
ha­re­ke­ti ve emek­çi kit­le­ler için ya­kı­cı kıs­
mi so­run­lar üze­ri­ne ta­lep­ler ve slo­gan­lar­la
aji­t as­y on yap­m a­y ı, dev­r im slo­g an­l a­r ı
ya­nısı­ra ek ola­rak bu kıs­mi slo­gan­lar­la aji­
tas­yon yo­ğu­nlaş­tır­ma­yı önem­ser­ler, bun­lar
bi­r­bi­rle­riy­le bağ­da­şır. Bu kıs­mi ta­lep­le­rin,
da­ha­sı doğ­ru­dan ey­lem slo­gan­la­rı ha­li­ne
ge­le­ce­ği­ni de bi­le­rek, hem aji­tas­yon slo­
gan­l a­r ı hem de ta­l ep­l er ola­r ak for­m ü­l e
eder­ler, ey­lem slo­gan­la­rı ola­rak yük­sel­tir­
ler. Ör­ne­ğin Öz­gür­lük Dün­ya­sı ya­zar­la­rı­
nın ge­çen dö­nem bo­yun­ca en ile­ri aji­tas­yon
slo­gan­la­rı ola­rak be­lir­le­dik­le­ri “İş­çi kı­yı­
mı­n a, özel­l eş­t ir­m e­y e ha­y ır” slo­g an­l a­r ı
bu­gün ey­lem slo­gan­la­rı­dır­lar. Ama –TDKP
gru­bu­nun yap­tı­ğı gi­bi gü­dük­leş­tir­me­den–
kıs­mi slo­gan­la­rı aj­itas­yon ve ey­lem slo­gan­
la­rı ola­rak yo­ğun­laş­tır­mak gere­ki­yor di­ye
de­mo­k­ra­tik dev­ri­min slo­gan­la­rı­nı­ a­ji­tas­
yon­da red­det­mek re­form­cu­luk­tur. TDKP
gru­bu­nun yap­tı­ğı da bu­dur. “Ek­mek” slo­
ga­nı da her­ke­sin bil­di­ği gi­bi ya­şam ko­şul­
la­rı­nı iyi­leş­tir­me ta­le­bi ola­rak kıs­mi bir
ta­lep­tir, iş­bir­lik­çi te­kel­ci ka­pi­ta­liz­min yok­
sul­laş­tı­rı­cı so­nu­cu­na kar­şı mü­ca­de­le­nin bir
ta­le­bi ve ey­lem slo­ga­nı­dır. “Öz­gür­lük” slo­
ga­nı ise kit­le­ler tam bir bi­linç­le, dev­rim­ci
bir bi­linçle he­nüz kul­lan­ma­sa­lar da dev­
rim­ci bir slo­ga­ndır. Ama Öz­gür­lük Dün­ya­sı
ya­zar­la­rı, ken­di­li­ğin­den ha­re­ke­ti be­nim­se­
di­ğin­den da­ha ile­ri gi­den bir aji­tas­yo­nu
red­det­tik­le­ri için, bu­ra­da­ki “Öz­gür­lük” slo­
ga­nı­nı da, ken­di­li­ğin­den ha­re­ke­tin ek­sik
bi­l in­c in­d en öte­y e kul­l an­m a­m a­y a önem
ve­ri­yor­lar. Ör­ne­ğin “Fa­şiz­me ölüm, hal­ka
öz­g ür­l ük” slo­g a­n ı yük­s elt­m e­m e­y i ve­y a
“Fa­şiz­me ölüm, Kür­dis­ta­n’a öz­gür­lük” slo­
ga­nı­nı yük­selt­me­me­yi öğüt­lü­yor­lar. Do­la­
yı­s ıy­la, hem iş ve ek­mek gi­b i kıs­mi ve
ge­n iş kit­l e­l e­r in he­m en her za­m an za­t en
yük­s elt­t ik­l e­r i kıs­m i ta­l ep­l e­r i kap­s ı­y or
ol­ma­sı ve hem de “öz­gür­lük” ta­le­bi­nin kit­
le ha­re­ke­ti­nin ken­di­li­ği­nden ka­vr­ a­yı­şı­nın
öte­si­ne geç­me­yen bir­ tarz­da sı­nır­lan­ma­sı
ne­deniy­le, TDKP gru­bu aji­tas­yo­nu­n­da tek
te­mel şi­ar ola­rak yer ver­di­ği “İş ek­mek
öz­gür­lük” slo­ga­nın­da bu­lu­nan “öz­gü­rlük”
slo­ga­nıy­la bi­le re­form­cu bi­linç ya­yı­cı­dır.
Ki da­ha önem­li­si aji­tas­yon slo­ga­nı ola­rak,
de­mok­ra­tik dev­ri­min stra­te­jik slo­gan­la­rı­nı
yük­selt­me­yi Öz­gür­lük Dün­ya­sı ya­zar­la­rı­
nın an­la­yı­şı za­ten redde­di­yor. Bu da, ne­den
“İş ek­m ek öz­g ür­l ük” slo­g a­n ı için­d e­k i
“öz­gür­lük” slo­ga­nı­nı bir dev­rim slo­ga­nı
bi­l in­c iy­l e yay­m ak­t an TDKP gru­b u­n un
ka­çın­dı­ğı­nı da­ha iyi açık­lı­yor.
TDKP gru­bu, st­ra­te­jik slo­gan­la­rla aji­
tas­yon yap­ma­yı, ay­nı za­man­da İş­çi Emek­çi
Sov­yet­le­ri Cum­hu­ri­ye­ti ve­ya İk­ti­da­rı gi­bi
ik­ti­dar slo­gan­la­rı­nı aji­tas­yon­da kul­lan­ma­yı
(dev­rim­ci du­rum ön­ce­si) tü­müy­le red­det­ti­
ği için, aji­tas­yon ça­lış­ma­sın­da dev­rim­ci
ik­ti­dar pers­pek­tif­siz­li­ği­ni de te­ori­leş­ti­ri­yor.
Ki, bu gru­bun ör­güt­len­me­de ya­sal­cı­lı­ğı,
mü­ca­de­le bi­çim­le­rin­de ılım­lı­lı­ğı ve ba­rış­
çıl­ığ­ ı, saf­la­rı­nı ola­bil­di­ğin­ce si­lah­lı dev­
rim­c i akım­l ar­d an ayır­m a po­l i­t i­k a­s ı vb.
re­form­cu eği­lim­le­riy­le, aji­tas­yo­nu­nu dev­
rim­ci açı­dan sı­nır­la­ma­sı ve dev­rim­ci ik­ti­
dar pers­pek­tif­siz­li­ği­ni be­nim­se­me­si bir­bir­
le­riy­le ay­nı doğ­rul­tu­da uyum­lu re­form­cu
po­li­ti­kal­ardır ve bir­bir­le­ri­ni ta­mam­la­mak­
ta­dır­lar.
Oy­sa, ör­ne­ğin an­cak dev­rim­ci du­rum
ko­şul­la­rın­da “Ya­şa­sın İş­çi Emek­çi Halk
30
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
Sov­yet Cum­hu­ri­yet­le­ri Bir­li­ği” bir ey­lem
slo­ga­nı ha­li­ne gel­se de, dev­rim­ci du­rum
ön­ce­si ko­şul­lar­da, pro­pa­gan­da-aji­tas­yon
slo­ga­nı ola­rak iş­lev gö­rür. Ve ko­mü­nist
ön­cü­nün gö­re­vi, iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti, emek­çi
ve ezi­len­le­rin kit­le ha­re­ke­ti­nin iş­bir­lik­çi
te­kel­ci ka­pi­ta­liz­me ve fa­şist re­ji­me kar­şı
ara­yış için­de ol­du­ğu ko­şul­lar­da “Ya­şa­sın
İş­çi Emek­çi Sov­yet Cum­hu­ri­yet­le­ri Bir­li­
ği” slo­ga­nı­nı yal­nız­ca pro­pa­gan­da slo­ga­nı
ola­rak sı­nır­la­ma­mak, hem pro­pa­gan­da hem
de aji­tas­yon slo­ga­nı ola­rak yük­selt­mek,
ken­di­li­ğin­den ha­re­ke­te ka­tı­lan kit­le­le­re bu
dev­rim­ci ik­ti­dar he­de­fi­ne yü­rü­mek bi­lin­ci­
ni ver­m ek­t ir. He­l e bu­g ün­k ü Tür­k i­y e ve
Kür­dis­tan ko­şul­la­rın­da “İş­çi Emek­çi Sov­
yet Cum­hu­ri­yet­le­ri Fe­de­ras­yo­nu”nu bir aji­
tas­yon slo­ga­nı ola­rak da yük­selt­mek ve
yay­m ak­t an ka­ç ın­m ak kıs­m i slo­g an­l ar­l a
ye­ti­nen ka­ba bir re­form­cu­luk­tan baş­ka bir
şey de­ğil­dir. Öz­gür­lük Dün­ya­sı ya­zar­la­rı­
nın “dev­rim­ci du­rum” dö­ne­mi dı­şın­da stra­
te­jik slo­gan­la­rı aji­tas­yon slo­ga­nı ola­rak
yay­ma­yı red­de­den an­la­yı­şı, tam da bu ka­ba
re­form­cu an­la­yış­tır, dev­rim­ci ik­ti­dar per­
spek­tif­siz­li­ği­nin hem gös­ter­ge­si hem so­nu­
cu­dur.
Öz­gür­lük Dün­ya­sı’nın kıs­mi slo­gan­lar­la
“kit­le­le­rin ta­lep­le­ri­ne uy­gun” slo­gan­lar­la,
kit­le ha­re­ke­tiy­le bü­tün­leş­me bek­len­ti­siy­le
ken­din­den geç­miş ya­zar­la­rı dev­rim­ci ik­ti­
dar pers­p ek­t if­s iz­l i­ğ i­ an­l a­y ış­l a­r ı­n ı ör­n ek
ver­dik­le­ri dev­rim de­ney­le­ri­ne iliş­kin tah­lil­
ler­de de gös­te­ri­yor­lar.
“‘Emek-Ba­r ış-Öz­g ür­l ük’. Ko­s koca
Ekim de­vri­mi­nin slo­gan ola­rak mil­yon­lar­
ca Rus iş­çi ve köy­lü­sü­nü aya­ğa kal­dı­ran
sı­nır­sız bir gü­ce sa­hip bir ma­ni­ve­la gi­bi,
köh­ne­miş Rus çar­lı­ğı ve otok­ra­si­yi ala­şa­ğı
et­miş, bü­tün Av­ru­pa’da sa­va­şa kar­şı güç­le­
ri bir­leş­tir­me iş­le­vi­ni ye­ri­ne ge­tir­miş­tir.”
(Öz­gür­lük Dün­ya­sı, s. 56, sf. 61)
Ön­c e­l ik­l e, “Ek­m ek, ba­r ış, öz­g ür­l ük”
slo­ga­nı­nın Ekim dev­ri­mi­nin de­ğil, Şu­bat
dev­ri­mi­nin baş­lı­ca sloga­nı ola­rak Rus çar­
lı­ğ ı ve otok­r a­s i­s i­n i de­v ir­m e­d e kit­l e­l e­r i
se­f er­b er et­t i­ğ i­n i vur­g u­l a­y a­l ım. İkin­c i­s i,
Şu­bat’ta ge­çi­ci hü­kü­met yo­luy­la ik­ti­da­rı
ele ge­çi­ren Rus bur­ju­va­zi­si men­şe­vik­ler­le
ve sos­y a­l ist dev­r im­c i­l er­l e it­t i­f ak için­d e
em­per­ya­list sa­va­şı sür­dü­rün­ce, “ba­rış” slo­
ga­nı baş­lı­ca bir slo­gan ol­ma­ya, Ekim dev­
ri­mi­ne de iş­çi, köy­lü ve as­ker kit­le­le­ri­ni
se­fer­ber et­me­nin ara­cı ol­ma­ya de­vam et­ti.
Ama, Ekim dev­r i­m i­n in te­m el slo­g a­n ı,
de­mok­ra­tik dev­ri­min çö­züm­le­ri­ni de ka­rar­
lı­lık­la ger­çek­leş­ti­re­cek tek ik­ti­da­rın ve kur­
tu­luş için tek ik­ti­da­rın pro­le­tar­ya ve yok­sul
köy­lü­le­rin sos­ya­list ik­ti­da­rı ol­du­ğu­nu vur­
gu­la­yan “Bü­tün ik­ti­dar iş­çi ve köy­lü sov­
yet­le­ri­ne” slo­ga­nıy­dı. Öz­gür­lük Dün­ya­sı,
dev­rim­ci ik­ti­dar pers­pek­tif­siz­li­ği­ne öy­le­si­
ne dal­mış ki, Ekim dev­ri­mi­nin te­mel slo­ga­
nı­nın “Pro­le­tar­ya ve yok­sul köy­lü­lü­ğün
sos­y a­l ist ik­t i­d a­r ı” ol­d u­ğ u­n u gö­r e­m i­y or,
gör­mek is­te­mi­yor!
Öz­gür­lük Dün­ya­sı, iş­çi, emek­çi kit­le
ha­re­ke­ti­nin dev­rim­ci­le­şe­ce­ği­ne ka­ram­sar­
lık­la da bes­le­di­ği dev­rim­ci ik­ti­dar pers­pek­
tif­siz­li­ği­ni, pro­le­tar­ya­nın te­mel he­de­fi olan
sos­ya­lizm slo­ga­nı­nın propagan­da slo­ga­nı
ola­rak yay­gın­laş­tı­rıl­ma­sı­nı kü­çüm­se­ye­rek
da­ha da ko­yu ha­le ge­ti­ri­yor, re­fo­rm­cu po­li­
ti­ka­ya çık­maz­ca­sı­na ba­ta­ca­ğı­nı gös­te­ri­yor.
“‘İş­çi kı­yı­mı­na ha­yır’, ‘Özel­leş­tir­me­ye
ha­yır’ slo­ga­nı­nı kü­çüm­se­mek onun ye­ri­ne
31
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
‘Kah­rol­sun ka­pi­ta­lizm, ya­şa­sın sos­ya­lizm’i
ge­çir­me­ye ça­lış­mak (…) saf ide­alizm­dir.
El­bet­te, ‘Ya­şa­sın dev­rim, ya­şa­sın sos­ya­
lizm’ her za­man kit­le mü­ca­de­le­si­nin için­de
bir propa­gan­da slo­ga­nı ola­rak kul­la­nı­la­cak­
tır, ama bü­tün acil ta­lep­le­rin önü­ne ge­çe­rek
yı­ğ ın­l a­r ı bir­l eş­t i­r i­c i­l i­ğ i ve ‘mü­c a­d e­l e­y e
sevk edi­ci özel­li­ği’nin ol­du­ğu dö­nem ‘dev­
rim­ci du­rum­dur’.” (Öz­gür­lük Dün­ya­sı, s.
56, sf.62)
El­bet­te EMEP gru­bu­nun kıs­mi ta­lep­le­ri
yük­selt­mek­le ye­ti­nip sos­ya­lizm pro­pa­gan­
da­sı­nı (dev­rim slo­gan­la­rı aji­tas­yo­nu­nu da)
kü­çüm­se­yen re­form­cu iş­çi po­li­ti­ka­sı, dev­
rim­ci ik­ti­dar per­spek­tif­siz­li­ği ya­nı­sı­ra, iş­çi
sı­nı­fı ha­re­ke­ti­ni sos­ya­lizm bi­lin­ciy­le da­ha
de­mok­ra­tik dev­rim için­dey­ken eği­tip do­na­
ta­rak, dev­ri­min ke­sin­ti­siz­li­ği­ni sağ­la­ya­cak
güç ola­rak ha­zır­la­ma­yı red­de­den bir sağ
opor­tü­niz­mi de ser­gi­le­mek­te­dir. İş­çi sı­nı­fı
ha­re­ke­ti­nin ken­di­li­ğin­den yük­se­liş için­dey­
ken ar­t an oran­d a or­t a­y a çı­k ar­d ı­ğ ı ön­c ü
öğe­le­ri ve ken­di­li­ğin­den ha­re­ke­tin ar­tır­dı­ğı
mü­ca­de­le­ci iş­çi ke­si­mi­ni sos­ya­lizm bi­lin­
ciy­le sü­rek­li eğit­mek, de­mok­ra­tik dev­rim
için­d ey­k en ko­m ü­n ist ön­c ü­n ün sos­y a­l ist
ça­lış­ma­sı­nın bir bo­yu­tu­nu oluş­tu­ru­yor. Bu
sos­ya­list gö­re­vi (pro­pa­gan­da ça­lış­ma­sı ve
pro­pa­gan­da slo­gan­la­rıy­la) sü­rek­li ve sis­
tem­l i ola­r ak ye­r i­n e ge­t ir­m ek, ön­c ü­n ün
de­mok­ra­tik dev­rim için­dey­ken sos­ya­list
ça­lış­ma­sı­nı ek­sik­siz ye­ri­ne ge­tir­mek zo­run­
lu­l u­ğ u­n un bir par­ç a­s ı ol­m ak­l a kal­m az.
Ay­nı za­man­da, pro­le­tar­ya hare­ke­ti­nin ne
den­li çok sa­yı­da ön­cü­sü ve ne den­li ar­tan
sa­yı­da kit­le­si sos­ya­list bi­lin­ci alır­sa (ko­mü­
nist ön­cü bu gö­re­vi ne den­li tam ya­par­sa)
ar­tan sa­yı­da ne­fe­ri sos­ya­list bi­lin­ci al­mış
pro­le­tar­ya ha­re­ke­ti de­mok­ra­tik dev­ri­mi çok
da­ha tu­tar­lı ha­le ge­ti­re­bi­lir. De­mok­ra­tik
dev­rim­de en tu­tar­lı­ca dö­vüş­me­nin ya­nı­sı­ra,
ken­di­si­ni dev­ri­mi ke­sin­ti­siz­ce pro­le­tar­ya
dik­ta­tör­lü­ğü­ne var­dır­ma­ya ha­zır­la­mış olur.
Öz­g ür­l ük Dün­y a­s ı ya­z ar­l a­r ı, o den­l i
ka­ram­sar­lı­ğa ka­pıl­mış­lar ki, aman ne ka­dar
sı­nır­lan­mış kıs­mi ta­lep­ler­le sı­nır­lı kal­ma­yı
ba­şa­rır ve üste­lik kit­le­le­rin o an­ki ta­lep­le­ri­
ni aşan siv­ri­li­ğe düş­mez­sek o ka­dar kit­le­le­
ri ür­küt­me­yiz! de­me­ye ge­ti­ri­yor­lar. Sos­ya­
lizm için mü­c a­d e­l e bi­l in­c i­n i laf­t a bi­l e
kü­çüm­se­ye­rek, ger­çek­te ise ta­ma­men bir
ya­na bı­ra­ka­rak, ke­sin­ti­siz dev­rim pers­pek­
tif­s iz­l i­ğ i­n e sa­h ip ol­d uk­l a­r ı­n ı ka­n ıt­l a­m ış
olu­yor­lar.
Mark­sist le­ni­nist ko­mü­nist­ler her so­mut
ko­şul­da kit­le ha­re­ke­ti­ni ge­liş­tir­me­ye ya­ra­
yan iş­çi ve emek­çi kit­le ha­re­ke­ti­nin kıs­mi
is­tek­le­ri­ni for­mü­le edip slo­gan­lar bi­çi­min­
de ya­ya­rak-yük­sel­te­rek, kit­le ey­le­mi ola­
nak­l a­r ı­n ı de­ğ er­l en­d ir­m e­d e kul­l an­m a­y ı
önem­s er­l er. Çün­k ü aji­t as­y on ça­l ış­m a­s ı
pe­d a­g o­j i ça­l ış­m a­s ı de­ğ il­d ir, an­c ak kit­l e
ha­re­ke­ti­nin dev­rim­ci ey­le­miy­le bir­le­şen bir
aji­tas­yon ve pro­pa­gan­da ça­lış­ma­sı so­nuç­ta
dev­ri­mi ha­zır­la­ya­bi­lir. Kit­le­le­rin yal­nız­ca
dev­r im­c i pro­p a­g an­d a ve aj­t as­y o­n u en
yo­ğun bi­çim­de ala­rak de­ğil, ya­nı­sı­ra için­de
yer al­dık­la­rı dev­rim­ci ey­lem­ler ta­ra­fın­dan
eği­ti­le­rek, ken­di de­ney­le­riy­le dev­rim­ci slo­
gan­la­rın doğ­ru­lu­ğu­na inan­ma­la­rı­na ön­der­
lik edi­le­rek dev­ri­me ha­zır­la­na­bi­lir.
Bu­ra­da, ko­mü­nist ve dev­rim­ci ha­re­ke­
tin, kıs­m i is­t ek­l e­r in han­g i­l e­r i­n in han­g i
so­mut du­rum­da ve yer­de iş­çi ve emek­çi­le­
rin ey­lem­le­ri­ni tu­tuş­tu­ra­ca­ğı­nı, han­gi tak­
tik­le­rin dev­rim­ci kit­le ey­lem­le­ri­ni ge­liş­ti­re­
32
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
ce­ği­ni kav­ra­ma­da, bü­tün bu ba­kım­lar­dan
kıs­mi slo­gan­la­rı for­mü­le et­me, iyi dü­şü­nül­
müş tak­tik­le­ri ge­liş­tir­me, stra­te­jik slo­gan­
lar­a bağ­la­ma ve stra­te­ji­nin hiz­me­ti­ne sun­
ma­da, ye­te­nek za­yıf­lık­la­rı­nı bir kez da­ha
vur­gu­la­ya­lım. Bu za­yıf­lık­la­rı gi­der­me­nin
önem­se­ne­cek dev­rim­ci gö­rev ol­du­ğu bi­lin­
ciy­le ha­re­ket edil­me­li­dir. An­cak bu za­yıf­
lık­la­rı kul­la­na­rak (üs­te­lik ken­di­le­ri de bu
alan­da pek ye­te­nek­li ol­ma­yan, Öz­gür­lük
Dün­ya­sı ya­zar­la­rı ve­ya ye­te­nek­li re­form­cu­
lar slo­gan­la­rı ola­bil­di­ğin­ce sı­nır­lan­dı­rıl­mış
kıs­m i ta­l ep­l er­l e sı­n ı­r la­m a re­f or­m iz­m i­n i
hak­lı gös­ter­me­ye ça­lı­şan sağ re­viz­yo­nist
an­la­yı­şa kar­şı ko­mü­nist­ler ve tu­tar­lı dev­
rim­ci­ler so­nu­na de­ğin mü­ca­de­le et­me­de ve
ye­nil­gi­ye uğ­rat­ma­da ka­rar­lı dav­ran­ma­lı­dır­
lar, dav­ra­na­cak­lar­dır.
ka­l ist çiz­g i iz­l e­d i mi? Evet, pra­t ik­t e ­d e
iz­le­di­ği çok ­ra­hat­lık­la tes­pit edi­le­bi­lir.
Söz­ko­nu­su bu dö­nem bo­yun­ca TDKP,
rast­lan­tı­sal is­tis­nai olay­lar ha­riç, ge­nel bir
çiz­gi ve mer­ke­zi ola­rak, eko­no­mist-sen­di­
ka­l ist çiz­g i iz­l e­d i. Sü­r e­c in baş­l a­r ın­d a,
An­ka­ra iş­çi ey­lem­le­rin­de, Türk-İş yö­ne­ti­ci­
si sen­d i­k a ağa­l a­r ı­n ın ge­r i­c i di­s ip­l i­n i­n in
kı­rıl­ma­sı­na, ey­lem­ler sü­re­cin­de eleş­ti­ril­me­
le­ri­ne ve ey­lem an­la­rın­da slo­gan­lar­la dev­
rim­ci yö­ne­lim ve et­ki­ye ­kar­şı çık­tı. İş­çi­le­
rin ge­ri bi­lin­ci­nin yol aç­tı­ğı, sen­di­ka ağa­la­
rı­nın ge­ri­ci di­sip­li­ni­ne bo­yun eğ­me­yi “iş­çi
di­s ip­l i­n i­” ola­r ak kut­s a­d ı. Sen­d i­k a üst
bü­rok­ra­si­siy­le iş­çi ta­ba­nı ara­sın­da­du­ran ve
po­li­tik mü­ca­de­le­de­ki iş­le­vi de en ile­ri bi­çi­
miy­l e an­t i­f a­ş ist re­f or­m ist olan sen­d i­k a
şu­be plat­form­la­rı­nı “dö­ne­min en dev­rim­ci
kit­le ör­güt­len­me­le­ri” (Dev­ri­min Se­si) ola­
rak gök­le­re çı­kar­dı, kut­sa­dı. Sen­di­ka şu­be
plat­form­la­rı­nın çiz­gi­si­ni aş­ma­ma­yı va­az
et­ti.
Söz­ko­nu­su bu dö­nem­de, özel­lik­le dö­ne­
min (bu­ra­da dö­nem­leş­tir­me TDKP po­li­ti­
ka­la­rın­daki de­ği­şi­me gö­re ko­lay­lık ol­sun
di­ye ya­pıl­dı) son­la­rı­na doğ­ru ger­çek­le­şen
önem­li bü­tün po­li­tik kit­le ey­lem­le­rin­de,
TDKP gru­bu, hep iş­çi sı­nı­fı­nı ve ör­güt­len­
me­le­ri­ni, il­gi­siz kıl­ma­ya, ey­lem­le­ri ka­ra­la­
ma­ya ça­lış­tı. Ör­ne­ğin, 1995 Ga­zi Ayak­lan­
ma­sı’n­da, TDKP gru­bu ayak­lan­ma­yı pro­
vo­kas­yon ve ka­tı­lan­la­rı pro­vo­kas­yo­na gel­
mek­le suç­la­dı. Kut­sa­dı­ğı De­mok­ra­si Plat­
for­m u ve Me­m ur Sen­d i­k a­l a­r ı Mer­k e­z i
Ko­or­di­nas­yo­nu’nun “yurt­se­ver­lik” adı­na
An­ka­ra 18 Mart mi­tin­gi­ni ip­tal et­me­siy­le
­bu grup ve sen­di­ka­cı­la­rı da uz­la­şa­rak onay
ver­dik­le­ri gi­bi, bu ayak­lan­ma ek­se­nin­de
Eko­no­mizm­den Po­li­tik
Re­for­miz­me
Es­ki TDKP gru­bu ve EMEP opor­tü­niz­
mi; 1993-’97 yıl­la­rı ara­sın­da eko­no­mistsen­di­ka­list çiz­gi iz­le­dik­ten son­ra, re­for­miz­
min ve ken­d i­l i­ğ in­d en­ci­l i­ğ in bu en ka­b a
bi­çi­mi­nin, yal­nız­ca an­ti­fa­şist mü­ca­de­ley­e
za­rar ver­mek­le kal­ma­dı­ğı­nı, ken­di gru­bu­
nun ge­niş iş­çi kit­le­le­riy­le bir­leş­me­si­ni ­de
sağ­la­ya­ma­dı­ğı­nı, ken­di­le­ri­ne de bir fay­da­
sı­nın ol­ma­dı­ğı­nı ken­di de­ney­le­riy­le­ da­ha
iyi gör­dük­çe, ken­di­li­ğin­den­ci­li­ğin bir bi­çi­
min­d en di­ğ er bi­ç i­m i­n e geç­t i­l er. Eko­n o­
mist-sen­d i­k a­l ist çiz­g i­d en, ana­y a­s al
­de­mok­ra­tizm­le be­lir­le­nen po­li­tik re­for­miz­
me ter­fi et­ti­ler.
Şu so­r u­l a­b i­l ir: ‘93-’97 dö­n e­m in­d e
TDKP gru­bu pra­tik­te­ de eko­no­mist-sen­di­
33
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
ül­ke ça­pın­da­ki yay­gın gös­te­ri­le­re ka­tıl­ma­
dı­lar, iş­çi sı­nı­fı­na, emek­çi me­mur­la­ra ka­tıl­
ma ve mü­da­ha­le çağ­rı­sı yap­ma­dı­lar. Yi­ne
‘96 1 Ma­yıs’ın­da­ki tu­tu­muy­la da EMEP,
eko­no­mist-sen­di­ka­list bir pra­tik ser­gi­le­di.
EMEP’in sen­d i­k a bü­r ok­r a­s i­s i, yor­g un
“dev­rim­ci­ler”, ya­sal­cı ay­dın­lar ve iş­çi aris­
tok­r a­s i­s i vb. top­l um­s al ta­b a­n ı­n a denk
dü­şen eko­no­mist-sen­di­ka­list çiz­gi­si yal­nız­
ca mi­li­tan ve ya­sa­dı­şı çiz­gi­de­ki ey­lem­li­li­ğe
küf­re­de­rek ve te­kel­ci med­yay­la a­ğız bir­li­ği
için­de “van­da­lizm” suç­la­ma­sıy­la ye­tin­me­
di­l er. Ta­v ır­l a­r ı­n ın çar­p ı­c ı, se­v i­y e­s iz ve
çü­r ü­m üş ya­n ıydı bu. Po­l i­t ik ba­k ım­d an,
EMEP gru­bu, “İş­çi­le­rin ken­di ta­lep­le­ri ve
slo­gan­la­rı” de­di­ği eko­no­mik-sen­di­kal çer­
çe­ve­de­ki slo­gan­la­rı yük­selt­tik­le­ri söy­le­
min­de­ki po­li­tik çiz­gi­yi ken­di­si iz­le­di, mer­
ke­zi bir ­po­li­ti­ka ola­rak. Ya­ni, po­li­tik tav­rı,
eko­no­mik-sen­di­kal slo­gan­la­rı ve ek ola­rak
ay­nı çer­çe­ve­yi aş­ma­yan “İş, ek­mek, öz­gür­
lük” slo­ga­nı at­mak­la ye­tin­mek ol­du.
Yi­ne, ‘96 ölüm oru­cu ve sü­re­siz aç­lık
gre­vi ge­nel­ di­re­ni­şi­ne politik olarak ilgisiz
kalan, EMEP’in, Ünal­dı iş­çi­le­ri­nin eko­no­
mik ta­lep­li ve sen­di­ka­laş­ma mü­ca­de­le­si­ni
aşı­rı yü­cel­ten tu­tu­mu da eko­no­mist-sen­di­
ka­list çiz­gi­si­ni yan­sı­tı­yor­du.
Ör­ne­ğin Emek ya­zar­la­rı, Me­tin Gök­te­
pe’nin ka­til­le­ri­nin yar­gı­lan­ma­sın­da, slo­
gan­la­rın, “ba­sın öz­gür­lü­ğü”nde yo­ğun­laş­tı­
rıl­ma­sı ge­rek­ti­ği yö­nün­de kit­le­yi eleş­ti­re­
bil­m ek­t e­d ir­l er. Bu mes­l e­k i dar gö­r üş­l ü
opor­tü­nizm, iş­çi­den köy­lü­ye de­ği­şik emek­
çi sı­nıf ve ke­sim­ler­den, bin­ler­ce dev­rim­ci,
yurt­se­ver ve sı­ra­dan in­sa­nın kontr­ge­ril­la
ci­n a­y et­l e­r iy­l e kat­l e­d il­d i­ğ i bu dö­n em­d e,
Me­t in’in kat­l e­d il­m e­s i­n e kar­ş ı dev­r im­c i
he­s ap sor­m a ey­l em­l e­r i de­ğ il, “yar­g ı­l a­
ma”yla ye­ti­nen mes­le­ki re­for­mist mü­ca­de­
le­den baş­ka bir şey üre­te­bi­lir mi?
‘97 1 Ma­y ıs İs­t an­b ul ey­l e­m in­d e de,
fa­şist po­lis te­rö­rü­ne bo­yun eğ­mek­ten ge­ri
dur­m a­d ık­l a­r ı gi­b i, fa­ş ist po­l is te­r ö­r üy­l e
iş­bir­li­ği ya­pan sen­di­ka bü­rok­rat­la­rı ya­nın­
da saf tut­tu­lar.
Öğ­ren­ci genç­li­ğe yö­ne­lik, MHP’li fa­şist
çe­te­le­rin sal­dı­rı­la­rı kar­şı­sın­da kav­ga kaç­
kın­lı­ğı­nı, üni­ver­si­te yö­ne­ti­ci­le­ri­ne bü­rok­ra­
tik baş­vu­ru ve dev­rim­ci ha­re­ke­tin mü­cad­
ele­sin­den kop­ma­yı sa­vun­mak­tan ge­ri dur­
ma­dı­lar.
Be­lir­gin po­li­tik ey­lem­ler ve so­run­lar­da
EMEP’in pra­t ik tu­t u­m u, bu ve ben­z e­r i
ör­nek­ler­de gö­rül­dü­ğü gi­bi eko­no­mist-sen­
di­ka­list çiz­gi­de ol­muş ve dev­rim­ci po­li­tik
yön­de as­la “sap­ma”mış­tır!
EMEP opor­tü­niz­mi, eko­no­mist-sen­di­
ka­list pra­tik çiz­gi­si­ni, ay­nı za­man­da la­fız­da
mark­sist-le­ni­nist te­orik il­ke ve an­la­yış­la­rı
bol­ca tek­rar­la­ya­rak ört­me­yi, bu iki şe­yi
ka­ba­ca bir­bi­ri­ne ya­ma­ya­rak, li­be­ral sav­rul­
ma­la­ra kar­şı bol­ca mark­sist laf­lar ede­rek
ta­ba­nı­nı, kad­ro kit­le­si­ni da­ha ko­lay­ca ken­
di­l i­ğ in­d en­c i­l ik­ ba­t ak­l ı­ğ ı­n a sü­r ük­l e­m e­y i
ba­şar­dı.
Ama, eko­n o­m izm ve sen­d i­k a­l iz­m in,
ken­di par­ti­si­ne bi­le kit­le ka­zan­dı­ra­ma­dı­ğı­
nı, ÖDP gi­bi ay­nı kul­var­da ya­rış­tı­ğı kü­çük
bur­ju­va li­be­ral re­form­cu par­ti­nin, ya­sal­cı­lı­
ğa el­v e­r iş­l i ile­r i­c i ke­s im üze­r in­d e da­h a
et­ki­li ol­du­ğu gö­rül­dük­çe, EMEP, tam­ da
tüc­car man­tı­ğıy­la mu­ha­se­be ya­pıp bir­bir­le­
riy­le öz­deş iki po­li­ti­ka ge­liş­tir­di: bur­ju­va
de­m ok­r a­s i­s i el­d e edil­m e­s i­n i ek­s en alan
ana­ya­sal de­mok­ra­tizm po­li­ti­ka­sı ile or­ta
34
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
bur­ju­va­zi ve yer­li sa­na­yi ile it­ti­fak ve bur­
ju­va ge­ri­ci­ mu­ha­le­fet par­ti­le­riy­le it­ti­fak
po­li­ti­ka­sı!
Ara Aşama Stratejisi: Anayasal Burjuva
Demokrasisi
EMEP opor­tü­niz­mi, ‘97 ba­şın­dan iti­ba­
ren da­ha “ak­tif” bir re­form­cu po­li­ti­ka tes­pit
et­ti: “Or­du­nun, dev­le­tin de­mok­ra­tik­leş­ti­ril­
me­si”, “de­mok­ra­tik ana­ya­sa”.
EMEP opor­tü­niz­mi, dö­ne­min te­mel tak­
ti­ği ola­rak ifa­de et­se de, ma­ocu ara aşa­ma
stra­te­ji­si ba­kış açı­sıy­la ele alı­yor so­ru­nu ve
da­h a­s ı ger­ç ek­t e bu EMEP’in re­f orm­c u
po­li­tik stra­te­ji­si­dir.
EMEP li­de­ri ve Emek ya­za­rı bu­nu şöy­le
ifa­de edi­yor­lar: “Hal­kın ger­çek­le­ri öğ­re­ne­
bil­me­si için de­mok­ra­tik ana­ya­sa zo­run­lu­
dur.” (Le­vent Tü­zel, De­mok­ra­tik Tür­ki­ye
İçin Açık­la­ma­sı, Emek, 28 Mart 1997)
“De­m ok­r a­t ik dev­l et (…) or­d u­n un
de­mok­ra­tik­leş­me­si, ser­ma­ye­ye kar­şı pro­le­
ter ve emek­çi mü­ca­de­le­si­nin önem­li mev­
zi­ler ka­zan­ma­sı an­la­mı­na ge­le­cek­tir.” (A.
Ci­han Soy­lu, De­mok­ra­tik Dev­let ve Or­du­
nun De­mok­ra­tik­leş­me­si başlıklı makale,
Mer­cek Kö­şe­si, Emek, 30 Mart 1997)
Fa­şist ku­rumların, te­rör ve ya­sak­la­rın
kal­dı­rı­la­rak, bur­ju­va­zi­nin fa­şist ol­ma­yan
dik­ta­tör­lü­ğü al­tın­da de­mok­ra­tik hak­la­rın
de­mok­ra­tik bir ana­ya­say­la “gü­ven­ce” al­tı­
na alı­ndı­ğı bur­ju­va de­mok­ra­si, EMEP’in
po­l i­t ik stra­t e­j i­s i­n i oluş­t u­r u­y or. Ken­d i­s i,
ben­zet­me­de utan­gaç dav­ran­sa da biz söy­le­
ye­lim, Yu­na­nis­tan, Por­te­kiz, İs­pan­ya ti­pi
bir bur­ju­va de­mok­ra­si­si­ne ge­çi­şi, EMEP
opor­tü­niz­mi, ara aşa­ma­nın po­li­tik stra­te­ji­si
ola­rak ele alı­yor. Ya­ni, fa­şizm­den bur­ju­va
de­mok­ra­si­si­ne ge­çi­şi, mü­ca­de­le stra­te­jisi
ola­rak alı­yor, iş­çi sı­nı­fı ve kit­le ha­re­ke­ti­ne,
bu stra­te­jik he­def pers­pek­ti­fiy­le mü­da­ha­le
edi­yor, ön­der­lik et­me­ye ça­lı­şı­yor. İş­çi sı­nı­fı
ha­re­ke­ti ve emek­çi kit­le ha­re­ke­ti­nin, Kürt
ulu­s al dev­r i­m iy­l e bir­l e­ş ik bir dev­r i­m e
dö­n ü­ş e­b i­l e­c e­ğ in­d en, dev­r im­c i sıç­r a­m a
ya­pa­bi­le­ce­ğin­den umu­du kes­miş EMEP’in
opor­tü­nist li­der­le­ri, iş­çi ve emek­çi kit­le
ha­re­ke­ti­ni ana­ya­sal de­mok­ra­tik bir bur­ju­va
ik­ti­dar­ının kuy­ru­ğu­na tak­ma, EMEP’i de
­bur­ju­va de­mok­ra­si­si­nin “sol” mu­ha­le­fe­ti
yap­ma stra­te­ji­si çi­zi­yor, dev­rim he­de­fi ve
stra­te­ji­si­ni tas­fi­ye et­me­yi va­az edi­yor­lar.
EMEP’in “Tür­ki­ye’nin bur­ju­va de­mok­
ra­t ik­l eş­m e­s i stra­t e­j i­s i” kap­s a­m ın­d a yer
alan, fa­şist ku­rum­la­rın, 12 Ey­lül Ana­ya­sa­
sı’­nın tas­fi­ye­ edil­me­le­ri ve faş­ist ka­til­le­rin
yar­gı­lan­ma­sı ta­lep­le­ri, EMEP’in bü­tün­lük­
lü ola­rak yön­len­dir­di­ği, pers­pek­tif­ten ay­rı
ola­r ak ve ­t ek ba­ş ı­n a ele alın­d ık­l a­r ın­d a,
re­for­m ta­lep­le­ri ola­rak kit­le ey­lem­le­ri­ni
baş­la­tıp ge­liş­tir­me­nin ara­cı­dır­lar. Dev­rim­ci
ik­t i­d ar pers­p ek­t i­f i­n e bağ­l an­m ış tarz­d a
yü­rü­tü­len mü­ca­de­le­nin bir par­ça­sı ola­rak,
bu an­ti­fa­şist ta­lep­ler­le yü­rü­tü­le­cek kit­le
ey­lem­le­ri, dev­rim­ci bir rol oy­nar, dev­ri­min
ha­zır­lı­ğı­nı hız­lan­dı­rır­ma­nın önem­li araç­la­
rın­dan bi­ri olur­lar.
Ama, “dev­le­tin ve or­du­nun de­mok­ra­tik­
leş­t i­r il­m e­s i” bü­t ün­s el­l i­ğ i ve he­d e­f i­n e,
de­m ok­r a­t ik bur­j u­v a ana­y a­s a­s ı he­d e­f i­n e
bağ­lı ola­rak ele alı­nıp, kit­le ey­le­mi­nin önü­
ne bu ta­lep­ler ve bu ta­lep­le­ri mü­ca­de­le­nin
bağ­lan­dı­ğı “dev­le­tin de­mok­ra­tik­leş­ti­ril­me­
si”, “de­mok­ra­tik ana­ya­sa” he­def­le­ri­ne kon­
du­ğun­da, bur­ju­va de­mok­ra­si­si kuy­ru­ğu­na
bağ­la­nmış kit­le ey­le­mi ge­li­şir. Dev­rim­ci
ik­t i­d ar pers­p ek­t i­f i, dev­r im­c i amaç ve­
35
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
he­d ef­l er tas­f i­y e edil­m iş olur. EMEP’in
re­v iz­y o­n ist li­d er­l e­r i­n in yap­t ı­ğ ı ek­s ik­s iz
ola­rak bu­dur. Söz­de li­be­ra­lizm­e ve em­per­
ya­l ist ye­n i dün­y a dü­z e­n i­n in bur­j u­v a
de­mok­ra­si­si po­lit­ika­sı­nın sol ak­tö­rü ol­mak­
la eleş­tir­di­ği, ÖDP’nin re­form­cu li­be­ral
po­li­tik ko­nu­mu­na EMEP li­der­le­ri gel­miş
bu­lu­nu­yor­lar.
Kit­le­sel­leş­me so­ru­nu­nun ba­sı­ncı al­tın­da
sı­ra­dan bir mi­li­ta­nın uf­ku gün­lük mü­ca­de­
ley­le sı­nır­lı man­tı­ğı­na hi­tap eden EMEP
li­der­le­ri, an­ti­fa­şist ta­lep­ler­le kit­le mü­ca­de­
le­si­ni ge­liş­tir­mek na­sıl ki dev­rim­ci ol­mak­
tan çı­kar­mı­yor­sa, de­mok­ra­tik ana­ya­sa ve
mev­cut dev­le­tin de­mok­ra­tik­leş­me­si ta­lep­
le­ri ve he­de­fiy­le kit­le mü­ca­de­le­si­ni ge­liş­
tir­m ek de dev­r im­c i ol­m ak­t an çı­k ar­m az
ya­nıl­tı­cı ba­sit man­tı­ğı­nı ta­şı­ya­bi­li­yor­lar.
Oy­s a, iki­s i öz­d eş şey­l er de­ğ il­d ir­l er.
Bi­rin­ci­sin­de, an­ti­fa­şist ta­lep­le­ri te­kil ve­ya
de­met ha­lin­de kit­le ey­lem­le­ri­ni ge­liş­tir­me­
nin ara­cı yap­mak, tek ba­şı­na he­de­fi be­lir­le­
mez. Bu ta­lep­ler­le mü­ca­de­le­nin he­de­fi­nin
ne ola­ca­ğı­nı, ön­der­lik eden ör­gü­tün pro­pa­
gan­da-aji­tas­yon ve pra­tik mü­ca­de­le­siy­le
han­gi he­def doğ­rul­tu­sun­da yön­len­dir­mek­te
ol­du­ğu be­lir­ler. Eğer ça­lış­ma­sı­nın pers­pek­
ti­fi iş­çi sı­nı­fı ve emek­çi halk­la­rın dev­rim­ci
de­mok­ra­tik dik­ta­tör­lü­ğü ise ve içe­ri­ği de
bu­na uy­gun olan ör­güt(ler) ta­ra­fın­dan, an­ti­
fa­şist ta­lep­ler­le kit­le ey­lem­le­ri yük­sel­ti­li­
yor­sa, o tak­tir­de, mü­ca­de­le ki­tle­le­ri dev­ri­
me ha­zır­la­ya­cak­tır, dev­rim­ci­dir. Yok eğer,
ön­der­lik eden ör­güt­ler, pers­pek­tif ola­rak,
he­def ola­rak, dev­rim­ci de­mok­ra­tik ik­ti­da­rı
de­ğil de, “dev­le­tin de­mok­ra­tik­leş­me­si” ve
“de­mok­ra­tik ana­ya­sa”yı ko­yu­yor­lar­sa, –
ÖDP ve EMEP’in yap­tık­la­rı gi­bi– o tak­tir­
de ge­liş­ti­ri­len mü­ca­de­le, yi­ne fa­şiz­me kar­şı
mü­ca­de­le­de de sı­nır­lı bir rol oy­nar, ama
dev­r im­c i bir rol de­ğ il, re­f orm­c u bir rol
oy­n ar, bur­j u­v a de­m ok­r a­t ik ana­y a­s al bir
ka­rak­ter ta­şır.
Çün­kü, de­mok­ra­tik­leş­ti­ri­le­cek dev­let,
iş­bir­lik­çi ­te­kel­ci bur­ju­va­zi­nin bu­gün fa­şist
olan dev­le­ti­dir. Ya­rın de­mok­ra­tik­leş­se de
yi­ne ay­nı sı­nı­fın bu kez “de­mok­ra­tik” dik­
ta­tör­lü­ğü ola­cak­tır. Bu he­def­te yü­rü­tü­le­cek
an­ti­fa­şist ta­lep­li ey­lem­ler, mü­ca­de­le, dev­ri­
me dö­nüş­mek, dev­ri­mi tu­tuş­tur­mak ye­ri­ne
bur­ju­va de­mok­ra­si­siy­le “taç­la­na­cak”, sö­ne­
cek­tir.
Yi­ne, de­mok­ra­tik ana­ya­sa he­de­fi de, bu
an­ti­fa­şist mü­ca­de­le­nin dev­rim pers­pek­ti­
fiy­l e yü­r ü­t ül­m e­s i ge­r ek­t i­ğ i­n i red­d et­m e
gö­rü­şü­dür, pers­pek­ti­fi­dir. Çün­kü, ana­ya­sa
te­kil ya­sa­lar gi­bi şu ya­ da bu si­ya­si ya­sak
ve­ya hak­kı kap­sa­mak­la kal­maz, eko­no­miktop­lum­sal-si­ya­sal bir dü­zen ön­gö­rür, kap­
sar. Doğ­ru­su, sı­nıf­lar mü­ca­de­le­sin­de, za­fer
ka­za­nan sı­nı­fın ka­za­nım­la­rı ve ege­men­li­ği­
nin kay­da geç­me­si­ni ifa­de eder ana­ya­sa.
De­mok­ra­tik ana­ya­sa, bu­gün­kü ko­şul­lar­da
iş­bir­lik­çi te­kel­ci bur­ju­va­zi­nin dev­le­ti­nin,
fa­şist özel­lik­le­rin­den arın­dı­rı­lıp, emek­çi
halk­la­ra ve iş­çi sı­nı­fı­na ba­zı de­mok­ra­tik
hak­l a­r ı kap­s a­y an par­l a­m en­t er bur­j u­v a
de­mok­ra­s i­s i bi­çi­min­de­ki bir dik­ta­tör­lük
ola­rak sür­me­s i de­mek­tir. Pe­ki an­ti­fa­ş ist
ta­lep­ler­le kit­le ey­lem­le­ri­nin ge­liş­ti­ril­me­si­
nin önü­ne he­def ola­rak de­mok­ra­tik ana­ya­
sa ko­nur­sa, bu de­mok­ra­tik ana­ya­sal bur­ju­
va dik­t a­t ör­l ü­ğ ü ve sis­t e­m i­n e bağ­l an­m ış
ka­r ak­t er­d e bir mü­c a­d e­l e de­ğ il de
ne­dir? Dos­doğ­ru, an­ti­fa­şist ta­lep­ler­le kit­le
ey­lem­le­ri­ni, de­mok­ra­tik ana­ya­sal bur­ju­va
36
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
ik­ti­da­rı­na-sis­te­mi­ne bağ­la­mak, “de­mok­ra­
tik hak­lar”ı el­de et­mek uğ­ru­na, dev­ri­mi
ha­zır­la­ma­yı tas­fi­ye et­mek de­mek­tir.
EMEP’in re­viz­yo­nist li­der­le­ri, dev­rim­ci
po­li­tik stra­te­ji­yi tas­fi­ye eder­ler­ken bu­nu
yal­nız­ca “dev­le­tin de­mok­ra­tik­leş­ti­ril­me­si”,
“de­mok­ra­tik ana­ya­sa” stra­te­ji­si po­li­ti­ka­sıy­
la yap­m ak­l a kal­m ı­y or­l ar. Bu po­l i­t i­k a­y ı
“dev­rim­ci ik­ti­dar” ta­lep­le­riy­le ört­mek­ten
ar­tık ya­vaş ya­vaş vaz­ge­çi­yor­lar. Par­la­men­
ter yol­d an, de­m ok­r a­t ik ana­y a­s al yol­d an
halk ege­men­li­ği kur­ma­yı, ik­ti­dar he­de­fi
ola­rak ko­yu­yor­lar.
“…iş­çi sı­nı­fı par­ti­si­nin as­ga­ri prog­ra­mı
(…) hal­k ın de­m ok­r a­t ik ege­m en­l i­ğ i­n i
he­def­ler (abç) (Öz­gür­lük Dün­ya­sı, sa­yı 86,
Te­ori Tak­tik ve Gün­lük Mü­ca­de­le, sf. 26)
“…ba­ğım­sız­lık ve de­mok­ra­si ta­le­biy­se,
hal­kın ege­men­li­ği ta­le­biy­le…” (agy. sf. 38)
Ya­ni, iş­çi sı­nı­fı ve emek­çi hal­kın sov­yet
ti­pi, ko­mün ti­pi dev­rim­ci dik­ta­tör­lü­ğü­nü ya
­da hal­kın dev­rim­ci dik­ta­tör­lü­ğü­nü te­laf­fuz
et­me­yi bir ke­na­ra bı­ra­kıp, par­la­men­ter ve
ana­ya­sal bir­ li­te­ra­tür olan “hal­kın ege­men­
li­ğ i”ni be­n im­s e­y en EMEP li­d er­l e­r i­n in,
ÖDP’nin par­la­men­ter li­be­ra­liz­min­den, ana­
ya­s al bur­j u­v a de­m ok­r a­t izm­d en ne far­k ı
var? Bu li­te­ra­tü­rü, EMEP’in ya­zı­lı ma­ter­
yal­le­rin­de di­ye­lim ki hu­ku­ki kay­gı­lar­la da
ya­pı­yor de­ğil­ler, tam ter­si­ne ya­sal da ol­sa
hu­ku­ki kay­gı­nın pek du­yul­ma­dı­ğı­, du­yul­
ma­ya da ge­rek ol­ma­yan, söz­de çok te­orikpo­li­tik der­gi Öz­gür­lük Dün­ya­sı’nda­ki ya­zı­
lar­da kul­la­nı­yor­lar. Ya­ni bi­linç­li tarz­da ve
iş­çi emek­çi­ hal­kın dev­rim­ci dik­ta­tör­lü­ğü
he­de­fi­ni tas­fi­ye et­mek için “halk ege­men­li­
ği” kav­ra­mı­nı kul­la­nı­yor­lar. De­mok­ra­tik
ana­ya­sal stra­te­ji­ye ni­te­lik ola­rak uy­gun bir
ik­t i­d ar for­m ü­l as­y o­n u in­ş a edi­y or­l ar. O
za­man ÖDP’yi par­la­men­ter li­be­ra­lizm­le
suç­la­ma­la­rı tam bir iki­yüz­lü­lük ol­mu­yor
mu? ÖDP’nin di­n i­n e ­k üf­r e­d en ken­d i­s i
müs­lü­man ol­sa ba­ri!
Ön­der­lik mi, Ken­di­li­ğindenliğe
Secdeye Varmak mı?
EMEP opor­tü­nist­le­ri­nin, ‘93-’97 dö­ne­
min­de­ki eko­no­mist-sen­di­ka­list, ‘97’den iti­
ba­r en ka­r ar al­d ık­l a­r ı bur­j u­v a ana­y a­s al
de­mok­ra­tist çiz­gi­si, bir ya­nıy­la fa­şist dik­ta­
tör­lü­ğün sert sal­dı­rı­la­rı kar­şı­sın­da iş­çi ve
emek­çi kit­le ha­re­ke­ti­nin iniş­li-çı­kış­lı ge­liş­
me­si ve di­ğer et­ken­ler ne­de­niy­le de dev­
rim­ci sıç­ra­ma yap­ma­nın zor­luk­la­rı­nı ya­şa­
ma­sın­dan, bu du­ru­mun bas­kı­sı al­tın­da kal­
ma­la­rı ve ka­ram­sar­lık­la­rın­dan ge­li­yor­sa,
di­ğer ya­nıy­la ön­cel­le­rin­den iti­ba­ren her
za­man va­ro­la­ge­len dev­rim­ci ön­der­li­ğin –
ira­d e­n in ro­l ü­n ü kü­ç üm­s e­y en– yad­s ı­y an
ken­di­li­ğin­den­ci man­tık­la­rın­dan ge­li­yor.
EMEP’li opor­tü­nist li­der­ler ve ya­zar­lar,
öte­den be­ri vur­gu­yu hep nes­nel ko­şul­lar
üze­rin­e ya­pı­yor­lar­dı ve ken­di­li­ğin­den ha­re­
ke­t i yü­c el­t i­y or­l ar­d ı. ‘93-’97 dö­n e­m i ve
bu­gün iz­le­dik­le­ri çiz­gi, pra­tik tu­tum vb.
yan­sı­dı­ğı gi­bi, bu eko­no­mist-sen­di­ka­list ve
po­li­tik re­for­mist çiz­gi­le­rin ken­di­le­ri ken­di­
li­ğin­den­ci­li­ğin opor­tü­nist çiz­gi­le­ri ol­duk­la­
rı gi­bi, opor­tü­nist ya­zar­la­rın doğ­ru­dan dev­
ri­min nes­nel-öz­nel ko­şul­lar iliş­ki­si­ni ele
alan gö­rüş­le­ri­ne de yan­sı­yor.
Bu, geç­miş­te böy­le ol­du­ğu gi­bi bu­gün­
de böy­l e. EMEP opor­t ü­n iz­m i­n in ön­d e
* 1983’te TDKP Ece­vit’le it­ti­fak ya­pıl­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni sa­vun­muş­tu.
37
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
ge­l en tem­s il­c i­l e­r in­d en A. Ci­h an Soy­l u,
Kur­ta­rı­cı­lar ya­zı­sın­da ko­nu­ya iliş­kin şu
gö­rüş­le­ri ko­yu­yor:
“İş­çi sı­nı­fı­nın (…) ken­di gün­lük ha­re­
ke­t i için­d e pat­r on­l a­r a kar­ş ı eko­n o­m ik
mü­ca­de­le yü­rü­te­rek ve sen­di­ka­lar­da ör­güt­
le­ne­rek, sos­ya­lizm bi­lin­ci­ne ulaş­ma­sı­nın
zor ol­ma­sı ger­çe­ği.” (abç.) (Emek, 17 Tem­
muz 1997)
Bu­ra­da da açık­ça yan­sı­dı­ğı gi­bi, işin
laf­zın­da bi­le, bu if­lah ol­maz opor­tü­nist­ler
zor ol­sa da ken­di­li­ğin­den mü­ca­de­ley­le iş­çi
sı­nı­fı­nın sos­ya­list bi­lin­ci ala­bi­le­ce­ği gö­rü­
şü­ne, bu pes­pa­ye ken­di­li­ğin­den­ci gö­rü­şe
sa­hip­ler. Bu ken­di­li­ğin­den­ci va­az­la ye­ti­şe­
cek kad­ro­lar el­bet­te ön­cü dev­rim­ci ça­ba­yı
te­mel al­ma­yı yad­sı­yan bir tar­zı ve yo­lu
tu­tar­lar.
Yi­n e ay­n ı ya­z ı­d a opor­t ü­n ist ya­z ar,
ön­cü­le­re olan ih­ti­ya­cı, te­mel bir ih­ti­yaç
ön­cü­nün ro­lü­nü te­mel bir rol ala­rak de­ğil,
“yar­dım­cı, ta­li” bir rol gö­ren şu gö­rüş­le­ri
di­le ge­ti­ri­yor.
“…sos­ya­list ay­dın ve dev­rim­ci iş­çi­le­rin
yar­dı­mı­na ih­ti­yaç var­dır.”
Oy­sa, dev­rim kit­le­le­rin ese­ri ol­sa da,
ön­c ü par­t i­n in ro­l ü, “yar­d ım­c ı” de­ğ il,
ön­der­lik edi­ci­dir ve baş­lı­ca iki te­mel rol­
den bi­ri­ni oy­nar. Bu ger­çek mu­zaf­fer ve
ye­nil­gi al­mış sa­yı­sız dev­ri­min pra­ti­ği ta­ra­
fın­dan ka­nıt­lan­dı ve dev­rim de­ney­le­rin­den
ders­ler çı­ka­ra­rak, stra­te­ji ve tak­tik­le­ri­ni,
ör­g üt­l en­­me­s i­n i ge­l iş­t i­r en bur­j u­v a­z i­n in,
bu­gün­kü ola­nak­la­rı ve ko­nu­mu kar­şı­sın­da,
iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti­nin, ik­ti­dar mü­ca­de­le­sin­
de ba­şa­rı­ya ve za­fe­re ulaş­ma­sın­da, ko­mü­
nist ön­der­lik ça­lış­ma­sı­nın ro­lü azal­ma­mış,
art­mış­tır.
Opor­tü­niz­min Bur­ju­va­ziy­le Uz­laş­ma,
Üç Dün­ya­cı Po­li­ti­ka­la­rı ve Dev­rim­ci Ha­re­
ke­tin Ko­pu­şu
EMEP opor­tü­niz­mi, eko­no­mist ken­di­li­
ğin­den­ci­li­ğe bat­tık­ça, kit­le­sel­leş­me so­ru­nu­
nun ba­sın­cı ve top­lum­sal ta­ba­nı­nın et­ki­siy­
le bur­ju­va­ziy­le uz­laş­ma ve hat­ta üç dün­ya­
cı ge­ri­ci po­li­ti­ka­la­ra ve ta­vır­la­ra yö­nel­di.
Bu, ay­n ı za­m an­d a dev­r im­c i ha­r e­k et­t en
hızla ko­p u­ş ve düş­m an­l ık­l a el ele git­t i.
Şim­di bur­ju­va ana­ya­sal de­mok­ra­tizm ba­ta­
ğın­da yü­zer­ken ay­nı po­li­ti­ka­la­rı te­ori­ze
ede­rek sür­dü­rü­yor. Tıp­kı geç­miş­te TKP ve
Ay­dın­lık, bu­gün ÖDP ve Ay­dın­lık re­viz­yo­
nist­le­ri­nin yap­tık­la­rı gi­bi.
EMEP opor­tü­niz­mi­nin te­orik der­gi­ler­de
ya­zar­la­rı­nın, söz­de “uz­laş­maz” gö­rü­nüm­lü
“mark­sist” la­fız­la­rı, eko­no­mist ve ana­ya­sal
de­mok­ra­tist po­li­tik çiz­gi­nin üze­ri­ne kı­lı­fı
di­ye ya­ma­dık­la­rın­dan ha­ber­dar olan­lar bel­
ki ilk ba­kış­ta bu id­di­ayı aşı­rı ve hak­sız bir
eleş­ti­ri sa­na­bi­lir­ler. Ama, EMEP opor­tü­niz­
mi­n in, bur­j u­v a­z i­n in par­t i­l e­r i, sa­n a­y i ve
ti­ca­ret ör­güt­len­me­le­ri ve or­ta bur­ju­va­ziy­le
uz­laş­ma, “ulu­sal ve ül­ke sa­na­yi­ni ko­ru­ma”
po­li­ti­ka­la­rı­nı ser­gi­le­mek, iki şe­yi de­vrim­ci
ha­re­ke­tin da­ha iyi kav­ra­ma­sı­na ya­ra­ya­cak­
tır. Bi­rin­ci­si EMEP opor­tü­niz­mi­nin sav­rul­
du­ğu bur­ju­va li­be­ra­liz­mi­ni, ikin­ci­si eko­no­
mist ve re­for­mist ken­di­li­ğin­den­ci­li­ğin ka­çı­
nıl­maz ve ön­le­ne­mez ola­rak bur­ju­va li­be­ral
sav­rul­ma­la­ra yol aça­ca­ğı­nı!
EP, 1996 yı­lın­da üç­ mi­tin­ge, bi­linç­li bir
ta­vır­la ka­tı­lım çağ­rı­sın­da bu­lun­du ve ka­tıl­
dı. Ay­d ın’da ek­m ek zam­m ı­n ı pro­t es­t o
mi­tin­gi ör­güt­le­yen­ler ara­sın­da ANAP ve
DSP Ay­d ın İl yö­n e­t i­c i­l e­r i de var­d ı. EP
Ay­dın İl Ör­gü­tü de ANAP ve DSP’yle bir­
38
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
lik­te ek­mek zam­mı­nı pro­tes­to mi­tin­gi­ni
ör­güt­le­yen­ler ara­sın­da yer al­dı.
Mi­tin­ge ka­tıl­ma çağ­rı­sın­da da bu­lun­du.
Ve bu po­l i­t i­k a­y ı Ev­r en­s el ga­z e­t e­s in­d e
sa­vun­du.
An­tep 14 Ey­lül 1996 mi­tin­gi ise Ga­zi­
an­tep Ti­ca­ret Oda­sı ön­cü­lü­ğün­de ör­güt­len­
di. İn­şa­at Mü­hen­dis­le­ri Der­ne­ği, Or­ga­ni­ze
Sa­n a­y ii Böl­g e­s i Sa­n a­y i­c i­l e­r i Der­n e­ğ i,
Ga­zi­an­tep Ha­lı­cı­lar Oda­sı da des­tek ver­di­
ler. Irak’a em­p er­y a­l iz­m in eko­n o­m ik
am­bar­go­su­nu pro­tes­to için ya­pıl­dı. Mi­tin­gi,
bur­ju­va de­mok­rat ay­dın ör­güt­le­ri (Ec­za­cı­
lar, mü­hen­dis oda­la­rı vb.) ya­nı­sı­ra be­le­di­ye
baş­kan­la­rı ANAP, RP, CHP, DSP gi­bi ge­ri­
ci fa­şist bur­ju­va par­ti­le­ri ile EP ve HA­DEP
des­t ek­l e­d i­l er. Ka­t ıl­m a çağ­r ı­s ı yap­t ı­l ar,
ka­tıl­dı­lar ve mi­tin­gi sa­vun­du­lar.
14 Ey­l ül 1996 Bur­s a mi­t in­g i­n i ise
Koç’la­rın, OYAK’la­rın des­te­ğin­de fa­şist
bir sen­d i­k a­c ı olan Türk Me­t al Baş­k a­n ı
Mus­ta­fa Öz­bek dü­zen­le­di. Ama­cı “Be­del­
siz oto it­ha­li­ni pro­tes­to edip ge­ti­ri­len ya­sa­
yı kal­d ır­m ak”. Mus­t a­f a Öz­b ek, Koç ve
OYAK Hol­din­g’in bu amaç doğ­rul­tu­sun­da
fa­şist mi­ting dü­zen­ler­ken sı­nı­fın ve özel
ola­rak da oto­mo­tiv iş­çi­le­ri­nin kı­yı­ma uğ­ra­
tıl­ma­sı teh­li­ke­si­ne kar­şı tep­ki­si­ni ar­ka­sı­na
al­ma­yı ve fa­şist dik­ta­tör­lük­le, iş­bir­lik­çi
te­kel­ci bur­ju­va­ziy­le, iş­bir­li­ği­ni güç­len­dir­
mek­ti. Ev­ren­sel ya­zar­la­rı fa­şist Öz­bek’in
bur­ju­va­zi­yi ve fa­şiz­mi kit­le des­te­ği ar­tı­ra­
rak güç­l en­d i­r en oyu­n un des­t ek­l e­m ek
ge­rek­ti­ği­ni sa­vun­du­lar.
“Bü­yük pat­ron­la­rın” bu­ra­da söy­le­dik­le­
rin­de doğ­ru­luk pa­yı var. Ge­rek be­del­siz
it­h a­l at ge­r ek­s e Kör­f ez Sa­v a­ş ı son­r a­s ı
Gü­ney­do­ğu’da sı­nır ti­ca­re­ti­nin en­gel­len­
me­si es­na­fı, iş­çi­le­ri, kü­çük üre­ti­ci­le­ri vu­ran
ulus­la­ra­ra­sı ser­ma­ye­nin da­ya­tıl­ma­sı­dır. Bu
yüz­den de bu mi­ting­le­rin des­tek­len­me­si
ge­niş iş­çi ve emek­çi yı­ğın­la­rı­nın bu ve­si­
ley­le de tep­ki­le­ri­ni di­le ge­tir­me­si doğ­ru­dur.
“El­bet­te iş­çi­ler, es­naf­lar, di­ğer emek­çi
ke­sim­ler bu mi­ting­le­re ka­tı­la­cak.” (Sab­ri
Dur­maz, Pat­ron­la­ra “Ka­der Cil­ve­si”, 14
Ey­lül 1996, Ev­ren­sel) Ta­bi ki bu parag­raf­ta
Ev­ren­sel ya­za­rı ay­nı za­man­da, An­tep or­ta
öl­çek­li (kıs­men bü­yük) sa­na­yi bur­ju­va­zi­si
ve ge­ri­ci par­ti­ler­le, em­per­ya­list te­kel­ler­de
eko­nomik çı­kar çe­liş­ki­si, ne­de­ni ile gi­riş­ti­
ği da­laş­ta ey­lem bir­li­ği it­ti­fak için­de ol­mak
ge­rek­ti­ği­ni de vur­gu­la­mış olu­yor.
EP ve Ev­r en­s el ya­z ar­l a­r ı böy­l e­c e
mi­ting­ler­de sos­yal de­mok­rat, ge­ri­ci, is­lam­
cı ge­ri­ci ve fa­şist bur­ju­va par­ti­le­ri ile fa­şist
sen­di­ka­cı­lar­la it­ti­fak yap­ma­yı, Koç­’lar­la,
OYAK’­lar­la uz­laş­ma­yı sa­vun­muş olu­yor­
lar. İş­çi ve emek­çi kit­le­le­ri bur­ju­va par­ti­le­
riy­le ve sen­di­ka­cı­la­rıy­la ey­lem bir­li­ği yap­
ma­ya, mi­ting­le­ri­ne ka­tıl­ma­ya ça­ğı­rı­yor­lar­
dı.
Sos­yal de­mok­rat, is­la­mi ge­ri­ci, fa­şist
bur­ju­va par­ti­le­ri (CHP, DSP, RP, ANAP)
bi­lin­di­ği gi­bi bur­ju­va­zi­nin de­ği­şik akım­la­
rı­nın tem­sil­ci­le­ri ve ön­cü­ler­dir. Ya­nı­sı­ra
iş­bir­lik­çi te­kel­ci bur­ju­va­zi ve dev­le­tin kit­le
da­ya­nak­la­rı­nın da baş­lı­ca araç­la­rı­nın önün­
de yer alı­yor­lar.
Ko­mü­nist ve dev­rim­ci ha­re­ket, iş­çi sı­nı­
fı ve emek­ç i ve ezi­l en ke­s im­l e­r in kit­l e
ha­re­ke­ti­ni an­cak bur­ju­va­zi­nin dev­le­tin­den
ol­d u­ğ u ka­d ar her renk­t en par­t i­l e­r in­d en
ba­ğım­sız bir po­li­tik çiz­gi­de yü­rütüle­bi­lir­se,
ge­liş­ti­rile­bi­lir­se dev­ri­mi za­fe­re ulaş­tı­ra­bi­lir.
39
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
Ül­k e­m iz­d e Şe­f ik Hüs­n ü TKP’si­n in
ke­ma­lizm kuy­ruk­çu­lu­ğu son­ra­ki mo­dern
re­viz­yo­nist TKP’nin bur­ju­va­zi­ye ve özel
ola­r ak sos­y al de­m ok­r a­s i kuy­r uk­ç u­l u­ğ u,
hat­ta dev­rim­ci ha­re­ket için­de­ki kü­çüm­se­
ne­m e­y e­c ek öl­ç ü­d e­k i sos­y al de­m ok­r a­s i
kuy­ruk­çu­lu­ğu ba­ğım­sız ya­ni dev­rim­ci kit­le
ha­re­ke­ti­nin yük­se­li­şi­ni da­ima za­yıf­lat­mış
ve dar­be­le­miş­tir. 12 Ey­lül ye­nil­gi­si dö­ne­
min­de bu kuy­ruk­çu­luk, dev­rim­ci kad­ro­la­rı
dü­zen için öğü­ten baş­lı­ca araç ol­du­ğu gi­bi,
biz­zat TDKP’de Ece­vit’le ey­lem bir­li­ği *
bi­çi­min­de­ki tas­fi­ye­ci kuy­ruk­çu­luk ola­rak
nük­set­miş­tir. Bu­gün sos­yal de­mok­rat­lar­la
iş­bir­li­ği stra­te­ji­si­ni in­şa eden, su­nan tes­cil­li
dev­let yan­da­şı re­viz­yo­nist Pe­rin­çek’tir.
EP ve Ev­ren­sel ya­zar­la­rı Ay­dın, An­tep
mi­ting­lerin­de bur­ju­va par­ti­ler­le ey­lem bir­
li­ği ya­pa­rak her­şey­den ön­ce Pe­rin­çek’le­rin,
TKP’nin re­viz­yo­nist bur­ju­va kuy­ruk­çu­lu­ğu
po­li­ti­ka­sı­nı iz­li­yor­lar. Bur­ju­va­zi par­ti­le­ri­ne
kuy­r uk­ç u­l uk re­v iz­y o­n ist po­l i­t i­k asıy­l a,
ba­ğ ım­s ız kit­l e ha­r e­k e­t i, dev­r im­c i kit­l e
ha­re­ke­ti ge­liş­ti­ril­me­si bir ya­na, dev­rim­ci
po­t an­s i­y e­l i kü­ç ül­t e­r ek an­c ak ge­r i­l e­t ir.
Re­for­mizm ve ken­di­li­ğin­den­ci­li­ğin en ge­ri
bi­çi­mi olan eko­no­mist-sen­di­ka­list çem­be­re
mah­kum ede­rek dev­rim­ci po­tan­si­ye­li sön­
dü­rür.
Öte yan­dan geç­miş­ten bu ya­na, sos­ya­
lizm id­di­asıy­la or­ta­ya çı­kan kar­şı­dev­rim­ci,
mo­dern re­viz­yo­nist TKP ve Ay­dın­lık-İP
iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti­ni sen­di­ka bü­rok­ra­si­si­nin
ve ağa­lı­ğı­nın kuy­ru­ğu­na ta­kıl­ma çiz­gi­si
iz­le­di­ler. Bu­gün Ay­dın­lık-İP re­viz­yo­nist­le­ri
bu re­viz­yo­nist po­li­ti­ka­nın şam­pi­yon­lu­ğu­nu
ya­pı­yor.
Ko­mü­nist ha­re­ket, sen­di­ka alt bü­rok­ra­
si­sin­den re­form­cu da ol­sa­lar ba­zı sen­di­ka­
lar­la, fa­şiz­me ve te­kel­ci bur­ju­va­zi­nin sal­dı­
rı­sı­na kar­şı, eğer iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti­nin iler­
le­til­me­si­ne ya­rı­yor­sa ve iş­çi kit­le­si­nin dev­
rim­ci mev­zi­le­re çe­kil­me­si­ne yar­dım­cı olu­
yor­sa an­cak o tak­tir­de ey­lem bir­li­ği­ne gi­re­
bi­lir. Onun dı­şın­da sen­di­ka alt bü­rok­ra­si­si­
ne ama özel­l ik­l e sen­d i­k a ağa­l ı­ğ ı ola­r ak
ni­te­len­dir­di­ği­miz sen­di­ka üst bü­rok­ra­si­si­
ne, kar­şı uz­laş­maz bir mü­ca­de­le yü­rüt­me­
zse sı­nı­fı ha­re­ke­ti­ni ba­ğım­sız dev­rim­ci bir
çiz­gi­de ge­liş­ti­re­mez. Sı­nıf ha­re­ke­ti­ni sen­
di­k a­l iz­m in güç­s üz­l eş­t i­r i­c i ve çü­r ü­t ü­c ü
yö­ne­ti­min­den kur­ta­ra­maz.
Ev­r en­s el ya­z ar­l a­r ı ve EP, iş­ç i sı­n ı­f ı
ha­re­ke­ti için­de eko­no­mist-sen­di­ka­list bir
çiz­gi­de, mü­ca­de­le­yi ko­mü­nist ön­cü adı­na,
sa­v un­d uk­l a­r ı gi­b i bu­n a uy­g un ola­r ak
re­form­cu sen­di­ka alt bü­rok­rat­la­rıy­la uz­laş­
ma ve ey­lem bir­li­ği çiz­gi­si ­de iz­li­yor­lar.
Ama, eko­no­mist-sen­di­ka­list an­la­yı­şı on­la­rı
sen­di­ka bü­rok­rat­la­rıy­la uz­laş­ma­da da­ha da
ge­ri­ye iti­yor. Ki­mi za­man Türk-İş yö­ne­ti­ci­
si Me­ral’le­rin ve hat­ta fa­şist M. Öz­bek’le­
rin kuy­ruk­çu­su du­ru­mu­na dü­şü­rü­yor. ‘95
son­ba­har An­ka­ra gös­te­ri­le­rin­de EP yö­ne­ti­
ci­s i N. Kö­r oğ­l u, Ev­r en­s el’de, “Şim­d i
ey­lem sü­re­cin­de B. Me­ral­’le­ri eleş­tir­mek
yan­lış­tır” di­ye­rek uz­la­şı­yor ve B. Me­ral’in
kuy­ruğuna takılmayı va­az e­di­yor­du. ‘96’da
ise Ev­ren­sel ya­zar­la­rı iş­çi­le­rle iş­bir­li­kçi
hol­ding­le­rin çı­ka­rı ve sen­di­ka ağa­la­rı­nın
güç­l en­d i­r il­m e­s i için Bur­s a mi­t in­g i­n i
dü­zen­le­yen ve mi­ting­te kir­li sa­vaş slo­gan­
la­rı­nı yük­sel­ten M. Öz­bek­ler­le ey­lem bir­li­
ği­ne gir­me­yi, mi­tin­ge ka­tı­lım çağ­rı­sıy­la
fa­şist Öz­bek­le­re kuy­ruk­çu­lu­ğu va­az e­di­
40
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
yor­lar­dı. Yıldırım Koç’un li­be­ral iş­çi po­li­
ti­ka­cı­lı­ğı­na dü­şü­yor­lar­dı. Bu­nun­la dev­rim­
ci sı­nıf ha­re­ke­ti de­ğil ol­sa ol­sa li­be­ral iş­çi
ha­re­ke­ti ge­liş­ti­ri­lir.
EP ve sen­di­ka­cı­la­rın kit­le­le­ri­nin ol­du­ğu
yer­le­re, bur­ju­va par­ti­le­ri­ni teş­hir et­me­ye
git­m ek söz­d e tak­t i­ğ iy­l e, bu mi­t in­g ­l e­r e
ka­tıl­ma­yı sa­vun­mak­tır. Ama unu­tul­ma­ma­lı
ki, bu kuy­ruk­çu söz­de teş­hir tak­ti­ği, bur­ju­
va par­ti­le­rin ki­tle des­te­ği­ni güç­len­dir­me­ye
hiz­met eder. Ge­niş kit­le­le­rin en acı­ma­sız
ka­pi­ta­liz­mi sa­vu­nan par­ti ola­rak ta­nı­dı­ğı
ANAP’la ek­mek zam­mı­nı pro­tes­to­da bir­le­
şir­se bu ANAP’ın ye­ni­den can­lan­dı­rıl­ma­sı­
na yol açar. Tıp­kı Kut­lu re­viz­yo­nis­ti­nin
‘80’li yıl­l ar­d a De­m i­r el’e ey­l em bir­l i­ğ i
ge­liş­tir­mesi­nin De­mi­rel’i ye­ni­den güç­len­
dir­di­ği gi­bi. Her üç mi­ting­te EP’te yan­sı­
yan bir di­ğer şey de “ye­rel­ci­lik”ten ya­rar­la­
na­rak kit­le­sel­leş­me umu­duy­la ye­rel çap­ta
bur­ju­va par­ti­ler hat­ta bur­ju­va­lar­la ey­lem
bir­li­ği­ne gir­mek­ten ge­ri dur­ma­mak ol­du.
Ama bu, yal­n ız­c a bur­j u­v a li­b e­r al kit­l e
ha­r e­k e­t i üre­t ir, dev­r im­c i kit­l e ha­r e­k e­t i
de­ğil. Ka­ra­bük De­mir Çe­lik de­ne­yi çok iyi
gös­ter­di ki ye­rel bur­ju­va­ziy­le iş­bir­li­ği yal­
nız­ca iş­çi ha­re­ke­ti­nin po­tan­si­ye­li­ni sön­dü­
re­rek li­be­ral­leş­ti­rir, ka­pi­ta­lizm­le kay­naş­tı­
rır.
An­tep ve Bur­sa mi­ting­le­ri, em­per­ya­liz­
me kar­şı mü­ca­de­le ko­nu­su­nu kap­sı­yor­lar­
dı.
EP il ör­güt­le­ri ve Ev­ren­sel ya­za­rla­rı,
kit­le­le­rin an­ti­em­per­ya­list ta­lep­le­ri­ni hay­
kır­mak için her iki mi­tin­ge de ka­tıl­ma çağ­
rı­sı yap­tı­lar.
Ko­mü­nist ve dev­rim­ci ha­re­ket, elbetteki
antiemperyalist talepleri yaymak için,
emperyalist ambargoyu protesto için ve
“bedelsiz ithalat” dalaşının arkasında yatan
gerçekleri açıklamak için mücadele eder.
Ama komünist ve devrimci hareket,
emperyalist ambargoyu protestoyu, Ga­zi­
an­t ep sa­n a­y i ve ti­c a­r et bur­j u­v a­z i­s iy­l e,
em­per­ya­list uşa­ğı ve em­per­ya­list po­li­ti­ka­
la­rın sa­vu­nu­cu­su bur­ju­va par­ti­ler­le bir­lik­te
de­ğil, ba­ğım­sız bir tarz­da ger­çek­leş­ti­rir. Ki,
an­cak o tak­tir­de em­per­ya­liz­me kar­şı mü­ca­
de­l ey­l e ken­d i ül­k e bur­j u­v a­z i­s in­d en de
ba­ğ ım­s ız bir iş­ç i emek­ç i dev­r im­c i kit­l e
ha­re­ke­ti­ni ge­liş­ti­re­bi­lir.
Yi­ne, ko­mü­nist ha­re­ket, “be­del­siz it­ha­
lat” ya­sa­sı­nın, bur­ju­va par­ti­ler ve te­kel­le­rin
it da­la­şı ol­du­ğu­nu, iş­çi kı­yı­mı­nın biz­zat
yer­li te­kel­ler­le em­per­ya­list bur­ju­va­zi­nin
or­t ak su­ç u ol­d u­ğ u ger­ç e­ğ i­n i bık­m a­d an
açık­l ar. Baş­k a em­p er­y al­i st te­k el­l er­l e it
da­l a­ş ın­d a Fi­a t ve Re­n a­u lt em­p er­y a­l ist
te­kel­le­ri ve Koç ile OYAK yer­li te­kel­le­ri­
nin kuy­ru­ğu­na as­la ta­kıl­maz. Ama Ev­ren­
sel ya­za­rı İ. Sab­ri Dur­maz, “Ül­ke sa­na­
yii”ni çö­k er­t i­y or kay­g ı­s ıy­l a ve iş­ç i­l e­r in
ta­lep­le­ri­ni di­le ge­tir­me­le­ri için, Koç’­lar
Oyak’lar için ey­lem ya­pan Öz­bek’in mi­tin­
gi­ne ka­tıl çağ­rı­sıy­la, Fi­at-Re­na­ult ve KoçOyak te­kel­le­ri­nin-di­ğer em­per­ya­list te­kel­
ler­le çı­kar da­la­şın­da-ar­ka­sı­na iş­çi sı­nı­fı kit­
le­l e­r i­n i bağ­l a­m ak po­l i­t i­k a­s ı­n a dü­ş ü­y or.
Ay­rı­ca, yer­li te­kel­le­rin iş­çi kı­yı­mı su­çu­nun
üs­tü­nü ör­tü­yor.
EP ve Ev­ren­sel ya­za­rla­rı, An­tep ve Bur­
sa mi­ting­le­rin­de bur­ju­va­ziy­le ey­lem bir­li­ği
için­de an­ti­em­per­ya­list mü­ca­de­le ver­mek
tav­rı­na dü­şü­yor­lar. Re­viz­yo­nist üç dün­ya­cı
ta­v ır­l a­r ı ye­n i­d en hort­l a­t ı­y or­l ar. EP’li­l er
da­ha ge­çen yıl­lar­da –ken­di­le­ri­nin de eleş­
41
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
tir­d ik­l e­r i– Bre­z il­y a Par­t i­s i’nin düş­t ü­ğ ü
ye­re bur­ju­va­ziy­le it­ti­fak için­de söz­de an­ti­
em­per­ya­list mü­ca­de­le re­viz­yo­nist çiz­gi­si­ne
ken­di­le­ri de düş­müş olu­yor­lar.
Bu ta­vır­lar son­ra­sı sü­reç­te, ya­şa­nan ses­
siz­lik, bir an­lık EP’in ge­çi­ci ve bi­raz da
rast­lan­tı­sal uz­la­şı­cı yal­pa­lama­sıy­la, ses­siz­
lik­le ge­çiş­ti­ri­yor, yan­lış iz­le­ni­mi ver­diy­se
de EP opor­tü­niz­mi­nin ger­çe­ği böy­le de­ğil­
di.
EP’in opor­tü­nist ya­zar­la­rı, bur­ju­va­ziy­le
uz­laş­ma çiz­gi­si­ni ve üç dün­ya­cı ge­ri­ci po­li­
ti­ka­yı te­ori­ze et­mek­te ge­cik­me­di­ler.
“An­tep or­ta ve kü­çük sa­na­yi­ci­le­ri de
da­hil ol­mak üze­re, kü­çük es­naf, za­anat­kar
vb. halk ke­sim­le­ri­nin, Irak am­bar­go­su­nu ve
pa­zar üze­rin­de­ki bas­kı­la­rı ve sı­kın­tı­la­rı di­le
ge­ti­ren mi­ting çağ­rı­la­rı ol­du. Bu ko­nu­da
alı­na­cak tak­tik bir tu­tu­mun iş­çi sı­nı­fı açı­
sın­d an stra­t e­j ik öne­m i ne­d ir? Gün­l ük
çı­kar­la­rı açı­sın­dan ba­kıl­dı­ğın­da, iş­çi­le­rin,
dün ken­di­le­ri­ne kar­şı en acil ta­lep­le­ri için
müca­de­le et­tik­le­ri kü­çük ve or­ta sa­na­yi­ci­
le­rin de ka­tıl­dı­ğı (Öz­gür­lük Dün­ya­sı’nın,
opor­tü­nist ya­za­rı ger­çe­ği bi­raz çar­pı­tı­yor,
or­ta çap­lı sa­na­yi­ci ve tüc­car­la­rın ve sos­yal
de­mok­rat be­le­di­ye baş­ka­nı­nın des­tek­le­di­ği
de­ğ il, ön­c ü­l ük et­t i­ğ i bir mi­t ing­t i ve EP
da­hil di­ğer­le­ri on­la­rın kuy­ru­ğu­na ta­kıl­dı­
lar– PD.) bir mi­tin­gi des­tek­le­me­le­ri an­la­şı­
la­maz. Ama sı­nı­fın ve emek­çi sı­nıf­la­rın
uzun va­d e­l i çı­k ar­l a­r ı, par­t i­n in stra­t e­j ik
ba­k ış açı­s ı gö­z ö­n ü­n e alın­d ı­ğ ın­d a, sı­n ıf
bi­linç­li iş­çi­le­rin, or­ta bur­ju­va­zi­nin de da­hil
ol­d u­ğ u halk ke­s im­l e­r i­n in kıs­m i de ol­s a
an­ti­em­per­ya­list, an­ti­te­kel ta­lep­le­ri­ni des­
tek­l e­m e­s i, prog­r am he­d ef­l e­r i açı­s ın­d an,
or­t a ­b ur­j u­v a­z i­n in ta­r af­s ız­l aş­t ı­r ıl­m a­s ı,
ba­ğım­sız­lık ta­le­bi­ni tu­tar­lı­lık­la sa­vun­ma,
ulu­sal ve halk­çı eko­no­mi­nin prop­gan­da­sı­nı
yap­ma ko­nu­sun­da iş­çi sı­nı­fı­na ola­nak sağ­
lar. En önem­l i­s i, emek­ç i halk kit­l e­l e­r i
gö­z ö­n ün­d e, iş­ç i­l e­r i, sa­d e­c e ken­d i dar
­çı­kar­la­rı­nı sa­vun­mak­la ye­ti­nen bir sı­nıf
ol­m ak­t an çı­k a­r ıp top­l u­m un ve ül­k e­n in
çı­kar­la­rı­nı gö­ze­ten top­lum­sal mü­ca­de­le­de
dik­ka­te alın­ma­sı ge­re­ken bir güç ola­rak
a l ­g ı l­ a n ­m a ­s ı n­ ı s a ğ l­ a r. ” ( b o l d l­ a r
PD’nin) (Meh­met Er­dal, Te­ori, Tak­tik ve
Gün­lük Mü­ca­de­le, Öz­gür­lük Dün­ya­sı, s.
86, sf. 29).
“Ber­g a­m a köy­l ü­l e­r i­n in ta­ş ı­d ı­ğ ı M.
Ke­mal pos­te­ri ile, iş­bir­lik­çi ege­men sı­nıf­la­
rın elin­de şo­ve­niz­min ve ırk­çı­lı­ğın bay­ra­ğı­
na dö­nüş­tü­rül­müş Ata­türk ima­jı kar­şı kar­
şı­ya du­ru­yor.” (A. Ci­han Soy­lu, Emek, 31
Ağus­tos 1997, aç. PD).
EMEP’le ay­nı çiz­gi­de­ki bu ön­de ge­len
opor­tü­nist ya­zar­la­rı bur­ju­va­ziy­le uz­laş­ma
ve üç dün­ya­cı iş­bir­li­ği po­li­ti­ka­sı­nı te­orik
da­ya­nak­la­rıy­la sa­vun­ma­da per­va­sız dav­ra­
nı­yor­lar. Prog­ram ve stra­te­ji so­ru­nu ola­rak
ko­yu­yor ve sa­vu­nu­yor­lar. Or­ta bur­ju­va­zi
ve po­li­tik tem­sil­ci­le­ri­ne tec­rit ve kar­şı­dev­
rim­le bir­lik­te sa­va­şan­la­ra da tas­fi­ye po­li­ti­
ka­sı de­ğil ta­raf­sız­laş­tır­ma ve ge­çi­ci it­ti­fak
po­li­ti­ka­sı, or­ta bur­ju­va­zi­yi halk için­de ele
alan gö­rüş, ma­ocu, bur­ju­va­ziy­le uz­laş­ma
­po­li­ti­ka­sı­dır. Yal­nız­ca iş­çi sı­nı­fı­nın ke­sin­ti­
siz dev­rim stra­te­ji­si­ne kar­şıt ol­mak­la kal­
maz, Çin dev­ri­min­den çok da­ha fark­lı ola­
rak Tür­ki­ye’de po­li­tik ba­kım­dan da tü­müy­
le ge­ri­ci­leş­miş olan bu sı­nı­fla, “tak­tik it­ti­
fak”a gir­m ek, “ta­r af­s ız­l ık” bek­l e­m ek,
kü­çük bur­ju­va li­be­ral iş­çi po­li­ti­ka­sı­dır. İş­çi
sı­nı­fı­nın dev­rim­de he­ge­mon­ya­sı­nı bal­ta­la­
42
Oportünist EMEP’in Reformist Politik Çizgisi
yı­cı li­be­ral ve ge­ri­ci “ulu­sal” “or­ta” bur­ju­
va­zi­nin kuy­ru­ğu­na ta­ka­rak dev­ri­mi re­for­
mi­ze ede­rek ye­nil­gi­ye uğ­rat­ma po­li­ti­ka­sı­
dır. Eko­no­mik bas­kı ne­de­niy­le, em­per­ya­
list­le­re ve te­kel­le­re kar­şı, an­ti­em­per­ya­list,
an­ti­te­kel ba­ğım­sızcı­lık ve ile­ri­ci­lik bek­le­
mek, eko­no­mist ge­ri­ci bir man­tık­tır. Bur­ju­
va­z i­n in kuy­r u­ğ u­n a iş­ç i sı­n ı­f ı ha­r e­k e­t i­n i
tak­mak­tan baş­ka bir rol oy­na­maz.
Ama yu­ka­rı­da­ki ge­ri­ci te­orik gö­rüş­le­rin
gü­n a­h ı bu­n un­l a sı­n ır­l ı de­ğ il. Ge­r i­c i­l i­ğ i
da­ha faz­la ge­liş­miş olan or­ta­ bur­ju­va­zi­yi
des­tek­le­mek ile “top­lum ve ül­ke çı­kar­la­rı­nı
gö­z et­m ek”, “ulu­s al-ül­k e” eko­n o­m i­s i­n i
sa­vun­mak, “top­lu­mun çı­ka­rı­nı” sa­vun­mak
po­l i­t i­k a­s ı ge­r i­c i üç dün­y a te­o ri­s i­n in
“em­p er­y a­l iz­m e kar­ş ı yer­l i bur­j u­v a­z iy­l e
iş­bir­li­ği” po­li­ti­ka­sın­dan baş­ka hiç­bir şey
de­ğil­dir. EMEP’li opor­tü­nist ya­zar “ön­der­
ler” üç dün­ya­cı bu ge­ri­ci po­li­ti­ka­yı va­az
e­de­cek den­li re­viz­yo­niz­me bat­mış­lar­dır.
Bu ge­r i­c i po­l i­t i­k ay­l a pa­r a­l el ola­r ak,
EMEP’li ya­zar M. Ke­mal’in ulu­sal mi­ras­
çı­lı­ğı­na da so­yu­nu­yor, ke­ma­lizm kuy­ruk­
çu­lu­ğu­nu da va­az edi­yor. Ber­ga­ma köy­lü­
le­ri­nin an­ti­em­per­ya­list mü­ca­de­le­de, ya­nı­la­
rak bay­rak yap­ma­ya ça­lış­tık­la­rı “M. Ke­mal
pos­te­ri”ni, EMEP’li ya­zar, ger­çek­ten ve
bi­linç­le ulu­sal mo­tif ve mi­ras ola­rak gö­re­
bi­li­yor. Ke­ma­liz­me kar­şı yü­rü­tü­len on­ca
mü­ca­de­le­nin ar­dın­dan ‘60’la­rın ke­ma­lizm
hay­ran­lı­ğı­na dön­mek yal­nız­ca tra­de­ji de­ğil,
tra­ji-ko­mik­lik­tir de.
EP’li re­viz­yo­nist ya­zar­la­rın bu üç dün­
ya­cı ge­ri­ci po­li­ti­ka­sıy­la, ge­ri­sin­den yü­rü­
dük­le­ri tes­cil­li iş­bir­lik­çi re­viz­yo­nist Pe­rin­
çek’in söz­d e em­p er­y a­l ist Ku­zey’e ka­rşı
ezi­len Gü­ney dün­ya­sı­nı, bur­ju­va­zi­le­ri­ni,
ül­k e­m i­z in bur­j u­v a­z i­s i ve dev­l e­t i­n i,
MGK’yı sa­vu­nan ge­ri­ci po­li­ti­ka­sı ara­sın­da
ne fark var? Pe­rin­çek’in sa­dık iz­le­yi­ci­si
EP’li re­viz­yo­nist ya­zar­lar biz­le­re “Pe­rin­çek
ye­tiş­tir­me­le­ri” ola­rak ka­ra ça­la­cak den­li
dü­zey­siz ya­lan­cı­lık ya­pa­cak­la­rı­na, Pe­rin­
çek’in ge­ri­ci üç dün­ya­cı po­li­ti­ka­la­rı­na düş­
me­me­ye ça­ba har­ca­ma­la­rı ge­rek­mez miy­
di?
Öz­g ür­l ük Dün­y a­s ı’nın re­v iz­y o­n ist
ya­zar­la­rı, bur­ju­va­ziy­le uz­laş­ma po­li­ti­ka­sı­
na bat­tık­ça dev­rim­ci ha­re­ket­le “ko­puş stra­
te­ji­si” adı­nı ver­dik­le­ri po­li­ti­ka­yı di­le ge­ti­
rip uy­gu­la­dı­lar. Köp­rü­le­ri bir da­ha kur­ma­
mak üze­r e yık­m a­y ı uy­g un gör­d ü­l er ve
ta­ban­la­rı­na da be­nim­set­me­ye ça­lış­tı­lar. Bu,
bu çev­re­nin, dev­rim­ci­lik­ten ken­di­li­ğin­den­
ci­li­ğin de­ği­şik tü­rev­le­ri ve ya­sal­cı­lı­ğa geç­
me­siy­le uyum­luy­du. Ama Öz­gür­lük Dün­
ya­s ı’nın re­v iz­y o­n ist ya­z ar­l a­r ı, kit­l e­s i­n i
dev­rim­ci ha­re­ke­te düş­man­lık içi­ne sok­mak
için, da­ha per­va­sız ka­ra çal­ma­la­ra gi­riş­ti­
ler: “Te­rö­rist sos­ya­lizm”, “gü­rül­tü grup­la­
rı”, “ge­ri­ci­ler”! Or­ta bur­ju­va­zi­ye ile­ri­ci­lik
at­fe­den bay­la­rın dev­rim­ci ha­re­ke­ti ni­te­le­
me­le­ri ken­di­le­ri­nin bu ko­nu­da da TKP-Ay­
dın­lık ko­nu­mu­na ge­ri­le­yip çü­rü­dük­le­rin­
den baş­ka bir şe­yi gös­ter­mi­yor, ge­tir­mi­yor.
EMEP re­viz­yo­niz­mi; ken­di­li­ğin­den­ci
opor­tü­niz­miy­le, bur­ju­va ana­ya­sal de­mok­
ra­tiz­miy­le, ya­sal­cı­lı­ğıy­la, üç dün­ya­cı po­li­
ti­ka­sıy­la, re­for­miz­min ba­tak­lı­ğın­da bat­ma­
ya öz­gür­dür. Bu öz­gür­lü­ğüy­le, ko­puş stra­
te­ji­si iz­le­me­si de –ka­ra çal­ma­la­rı li­der­le­ri­
nin ken­di se­vi­ye­siz­lik­le­ri­ni gös­te­rir yal­nız­
ca– biz mark­sist leninist komünist­lere ve
tutar­lı dev­rim­cilere yal­nız­ca onur verir.
43
Güney Kore İşçi Sınıfı Hareketinin “Gecikmiş Yükselişi”
Güney Ko­re İş­çi Sı­nı­fı
Ha­re­ke­ti’nin “Ge­cik­miş
Yük­se­liş”i *
Hoc­hul Sonn**
(Çe­vi­ren: Ha­kan De­niz)
Gü­ney Ko­re, ge­nel­lik­le, bir za­man­la­rın
yar­d ı­m a muh­t aç ül­k e­s i­n in en ba­ş a­r ı­l ı
NIC’ler­den (1) bi­ri­ne dö­nü­şü­mün­den sö­ze­
den, eko­no­mik ba­şa­rı hi­ka­ye­si ola­rak ta­nı­
nır. Fa­kat bu ba­şa­rı­nın, dün­ya­nın en uzun
ça­lış­ma sa­at­le­ri ve dün­ya­nın en yük­sek iş
ka­za­sı ora­nı ile ör­nek­le­ne­bi­len, Ko­re iş­çi
sı­nı­fı­nın acı­ma­sız­ca sö­mü­rü­sü sa­ye­sin­de
ola­nak­lı kı­lın­dı­ğı­na, yo­rum­cu­la­rın çok azı
dik­kat eder. “Za­yıf iş­çi sı­nı­fı” ve Ko­re’de
sı­nıf­sal po­li­ti­ka­nın yok­lu­ğu bu aşı­rı sö­mü­
rü­yü ko­lay­laş­tır­dı.
Bu­na rağ­men, 1980’ler­den iti­ba­ren G.
Ko­re iş­çi ha­re­ke­ti hız­la ge­liş­ti. So­nun­da,
dev­le­tin ve ser­ma­ye­nin şid­det­li bas­kı­la­rı­na
rağ­men, ba­ğım­sız ve ile­ri­ci fa­kat ya­sa­dı­şı
sen­d i­k a­l a­r ın uzun za­m an­d ır bek­l e­n i­l en
ulu­s al kon­f e­d e­r as­y o­n u KCTU (Ko­r e­a n
Con­fe­de­ra­ti­on of Tra­de Uni­os=Ko­re İş­çi
Sen­d i­k a­l a­r ı Kon­f e­d e­r as­y o­n u) 1995’te
ku­rul­du. Bü­tün dün­ya­nın bil­di­ği gi­bi, bu
ye­ni güç­le­nen ha­re­ket ile hü­kü­me­tin “neoli­be­ral” po­li­ti­ka­la­rı­nın ça­tış­ma­sı, Ko­re ta­ri­
hin­de­ki ilk ge­nel gre­ve yol aça­rak hü­kü­
me­tin fi­ili ye­nil­gi­si ile so­nuç­lan­dı.
Ta­rih­sel Ze­min
Ge­nel­de ile­ri­ci ha­re­ket­ler ve özel­lik­le
iş­çi ha­re­ke­ti açı­sın­dan bir çe­şit “Ko­re is­tis­
* Ya­zı, ABD’de ya­yın­la­nan Monthly Re­vi­ew der­gi­si­nin, Tem­muz-Ağus­tos 1997 ta­rih­
li sa­yı­sın­dan alın­mış­tır.
** Hoc­hul Sonn, So­gang Üni­ver­si­te­si (Se­ul, G. Ko­re) Si­ya­set Bi­li­mi bö­lü­mün­de Pro­
fe­sör ve Ko­re İş­çi Sı­nı­fı Araş­tır­ma­la­rı ve Po­li­ti­ka­sı Ens­ti­tü­sü Baş­kan yar­dım­cı­sı­dır.
44
Güney Kore İşçi Sınıfı Hareketinin “Gecikmiş Yükselişi”
na­sı” var­dır. G. Ko­re, iki yön­den is­tis­na­dır.
Bu tür ha­re­ket­le­rin “geç­miş­te­ki yok­lu­ğu”
ve “ge­cik­miş yük­se­li­şi”.
3. Dün­ya stan­dart­la­rı­na gö­re de­ğer­len­
di­r il­d i­ğ in­d e bi­l e, G. Ko­r e iş­ç i ha­r e­k e­t i
1980’le­re ka­dar is­tis­nai dü­zey­de za­yıf­tı.
İş­çi ha­re­ket­le­ri ko­mü­nizm­le bir tu­tu­lu­yor­
du ve “sı­nıf” ke­li­me­si aka­de­mik alan­da
da­hi ya­sak­tı. Bu­nun bir kaç ne­de­ni var.
1. Ko­re sa­va­şı ve ulu­sun bu­nun ar­dın­
dan ge­len bö­lü­nü­şü­nün so­nu­cu ola­rak ide­
olo­jik mü­ca­de­le ala­nı­nın aşı­rı öl­çü­de dar­lı­
ğı.
2. Sen­di­ka­lar üze­rin­de­ki dev­let bas­kı­sı
ve “dev­let kor­po­ros­yon­cu­su” kont­rol.
3. Sa­na­yi­nin esas ola­rak kü­çük fab­ri­ka­
la­ra da­ya­lı bi­çim­le­ni­şi ne­de­niy­le iş­çi sı­nı­fı­
nın da­ğı­nık­lı­ğı.
4. Ulus ça­p ın­d a­k i eği­t im tut­k u­s u­n un
so­nu­cu olan yük­sek dü­zey­de­ki top­lum­sal
ha­re­ket­li­lik ve sı­nıf­ta­ki bu­na bağ­lı bi­rey­ci­
leş­me.
Fa­k at, 1980’le­r in ba­ş ın­d a bir­ş ey­l er
de­ğiş­me­ye baş­la­dı. 1980’de, Cum­hur­baş­
ka­nı Park su­ikas­ti ar­dın­dan ge­len bir­kaç
aşa­ma­lı as­ke­ri dar­be sı­ra­sın­da, or­du­nun
res­mi ra­kam­lar­la 200, fa­kat id­di­ala­ra gö­re
2000 si­vi­li öl­dür­dü­ğü Kwang­ju kat­li­amı,
G. Ko­r e’de­k i ra­d i­k al ha­r e­k et­l e­r i Ko­r e
sa­va­şın­dan bu ya­na ilk kez can­lan­dır­dı.
So­nuç özel­lik­le öğ­ren­ci­ler ara­sın­da ani bir
“Mark­sizm pat­la­ma­sı”(2) ve ra­di­kal ha­re­
ket­ler ol­du.
Bu ha­re­ket­ler, 1970’le­rin ağır, sa­na­yi­
leş­m e­s i ile ye­n i or­t a­y a çı­k an iş­ç i sı­n ı­f ı
için­de ya­vaş­ça ya­yıl­dı. Kü­çük fab­ri­ka­la­rın
bas­kın ol­du­ğu dö­nem­de­ki par­ça­lan­mış iş­çi
sı­nı­fı­nın ak­si­ne, sa­na­yi­nin ye­ni ko­şul­la­rın­
da yük­s ek de­r e­c e­d e yo­ğ un­l aş­m ış bü­t ün
eko­no­mi­yi felç ede­bi­le­cek stra­te­jik gü­ce
sa­hip, fa­kat “pre­mo­dern” iş iliş­ki­le­ri ve
ko­şul­la­rı­nın acı­sı­nı çe­ken bir sı­nıf or­ta­ya
çık­tı.
Bu yüz­den, özel­lik­le Sov­yet blo­ku­nun
çö­kü­şün­den son­ra dün­ya­nın bir­çok ye­rin­de
mark­s izm ben­z e­r i gö­r ül­m e­m iş bir kriz
için­dey­ken, G. Ko­re’de mark­sizm de iş­çi
sı­nı­fı ha­re­ke­ti de ben­ze­ri gö­rül­me­miş bir
“pat­la­ma” ve “yük­se­liş” ya­şa­dı. Özel­lik­le,
as­ke­ri hü­kü­me­tin ege­men­li­ği­ni sür­dür­me
pla­nı­na muhal­efet eden 1987’de­ki Ha­zi­ran
Halk Ha­re­ke­ti ile ka­za­nı­lan “de­mok­ra­tik­
leş­me” bu eği­li­mi hız­lan­dır­dı. Bas­kı­cı dev­
let ay­gı­tı­nın za­yıf­la­ma­sı, Ko­re iş­çi sı­nı­fı­nın
uzun ses­siz­li­ği­ni kı­rıp tüm ül­ke­de so­kak­la­
rı dol­dur­du­ğu ta­ri­hi Bü­yük Tem­muz-Ağus­
tos İş­çi Ha­re­ke­ti’ni ateş­le­di.
Bu ha­re­ket kıs­men, asıl der­di “dü­zen”
ve “eko­no­mi” olan or­ta sı­nı­fın düş­man­ca
yak­la­şı­mı yü­zün­den ye­nil­di. Fa­kat ye­nil­gi­
nin asıl ne­de­ni iş­çi ha­re­ke­tin­de mer­ke­zi bir
ör­g üt­l en­m e ve ön­d er­l i­ğ in ol­m a­m a­s ıy­d ı.
Ha­re­ke­tin ken­di­si ye­ni bir sen­di­kal ön­der­
li­ği or­ta­ya çı­kar­dı. Ye­ni ön­der­ler, in­san­lık
dı­şı iş ko­şul­la­rı­na kar­şı mü­ca­de­le­de ya­sal
sı­nır­la­rı aş­ma­yı ve ba­zen şid­det içe­ren, öz
sa­vun­ma bi­çim­le­ri­ni kul­lan­ma­yı da içe­ren
“mi­l i­t an sen­d i­k a­c ı­l ık” de­d ik­l e­r i yo­l u
be­nim­se­di­ler. Bu ye­ni mi­li­tan­lık, Ame­ri­kan
As­ke­ri Yö­ne­ti­mi’nin Ja­pon sö­mür­ge­ci­li­
ğin­den kur­tu­lu­şun ar­dın­dan ta­ban­da­ki sol­
cu sen­di­ka­la­rı et­ki­sizleş­tir­mek için ör­güt­le­
di­ğ i ve ta­r i­h i bo­y un­c a sa­d e­c e hü­k ü­m et
ta­ra­fın­dan kont­rol edil­mek­le kal­ma­yıp ay­nı
za­m an­d a dik­t a­t ör­l ü­ğ ü des­t ek­l e­y en
FKTU’nun (Ko­re İş­çi Sen­di­ka­la­rı Fe­de­ras­
45
Güney Kore İşçi Sınıfı Hareketinin “Gecikmiş Yükselişi”
yo­nu- Fe­de­ra­ti­on of Ko­re­an Tra­de Uni­ons)
uz­laş­ma­cı ve ba­ğım­lı yak­la­şı­mı ile kes­kin
bir zıt­lık oluş­tur­du.
Ör­n e­ğ in, “mi­l i­t an sen­d i­k a­c ı­l ık”,
Ko­re’de­ki en bü­yük fab­ri­ka­lar­dan bi­ri olan
Hyun­dai Ağır Sa­na­yi’sin­de dev­le­tin şid­det­
li bas­kı­sı­na kar­şı her yıl tek­rar­la­nan grev­le­
re yol aç­tı. Her se­fe­rin­de dev­le­tin ya­nı­tı,
on­bin­den faz­la özel gö­rev kuv­ve­ti po­li­si­ni
kul­l an­m ak ve sa­d e­c e ka­r a­ de­ğ il, de­n iz
gü­cü ve he­li­kop­ter­le­ri de ha­re­ke­te ge­çi­re­
rek bi­li­nen çok yön­lü ve bü­yük as­ke­ri ope­
ras­yon­lar yap­mak ol­du.
1989’da ya­sa­dı­şı de­mok­ra­tik sen­di­ka­la­
rın ön­d er­l i­ğ i, sen­d i­k a­l ar ara­s ı böl­g e­s el
da­y a­n ış­m a­n ın yal­n ız­c a ay­n ı sek­t ör­d e­k i
sen­d i­k a­l a­r ın da­y a­n ış­m a­s ın­d an çok da­h a
et­ki­li ol­du­ğu­nu kav­ra­ya­rak, po­lis bas­kı­sı­na
kar­şı mü­ca­de­le et­mek için böl­ge­sel te­mel­
de ör­güt­le­nen De­mok­ra­tik Sen­di­ka­lar Ulu­
sal Kon­se­yi’ni kur­du. KCTU, bu kon­sey­
den or­ta­ya çık­tı.
Soy­vet Blo­ku 1987’de çök­me­ye baş­la­
dı­ğın­da, do­ğal ola­rak ra­di­kal ha­re­ket­ler her
yer­de bu ters akın­tı­nın sı­kın­tı­la­rı­nı ya­şar­
ken Güney Ko­re’de bu­nun et­ki­le­ri bir öl­çü­
de er­te­len­di. 1990’a ka­dar, bir­çok ey­lem­ci
ve ile­ri­ci ay­dın Pe­rest­roy­ka’nın sos­ya­liz­mi
güç­len­dir­di­ği­ne ina­nı­yor­du. Fa­kat as­ke­ri
dar­be­nin ba­şa­rı­sız­lı­ğı (‘91 ya­zın­da­ki ba­şa­
rı­sız “Kı­zı­lor­du dar­be­si”ni kas­te­di­yor- çn.)
ve Sov­yet­ler Bir­li­ği”nin 1991’de­ki çö­kü­şü,
Ko­r e­l i ra­d i­k al ha­r e­k et­l e­r in en azın­d an,
mark­sist bir ye­ral­tı par­ti­si ve açık bir sos­
ya­list par­ti kur­ma ça­ba­la­rı­nın genç alev­le­ri
üze­rin­de, so­ğuk duş et­ki­si yap­tı. Bir­çok
ön­der, özel­lik­le de ay­dın­lar, açık be­ya­nat­
lar­la ha­re­ke­ti terket­ti.
Fa­kat iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti fark­lıy­dı. Soy­
vet­l er Bir­l i­ğ i’nin çö­k ü­ş ü ye­n i sen­d i­k al
mi­li­tan­lı­ğı bas­tır­ma­dı. Çün­kü, iş­çi ha­re­ke­
ti­nin da­yan­dı­ğı te­mel, Sov­yet­ler Bir­li­ği­’nin
ya da dogma­tik mark­sizm-le­ni­nizmin var­lı­
ğı de­ğil, Ko­re ka­pi­ta­liz­mi­nin çıp­lak ger­
çek­li­ğiy­di.
Te­kel­ci ser­ma­ye­nin ve söz­de “de­mok­ra­
tik” ve “si­vil” hü­kü­me­tin vah­şi bas­kı­sı­na
rağ­men, bu ye­ni iş­çi ha­re­ke­ti bir­çok kah­ra­
man­ca di­re­ni­şi ba­şa­rıy­la ör­güt­le­di ve ki­lit
sa­na­yi dal­la­rın­da et­ki­si­ni ge­niş­let­ti. So­nun­
da, 1995’te Ko­re’li iş­çi­ler FKTU kar­şı­sın­
da, da­h a ön­c e ben­z e­r i bu­l un­m a­y an
KCTU’yu, yal­n ız­c a de­m ok­r a­t ik bir iş­ç i
ha­re­ke­ti de­ğil, ay­nı za­man­da “ger­çek­ten
de­mok­ra­tik bir top­lum” ya­rat­ma plat­for­
muy­la kur­du­lar. Böy­le­ce, Ko­re’de ilk kez
ba­ğım­sız bir sen­di­ka fe­de­ras­yo­nu oluş­tu.
Genel grev sürecinde KCTU’nun yaklaşık bin sendikaya bağlı yarım milyon üyesi
varken, daha eski olan FKTU’nun 1,2 milyon üyesi vardı. Fakat KCTU Kore’nin üç
can alıcı sanayi dalında tüm kontrolü elinde tutuyordu. Otomotiv, gemi inşası ve ağır
sanayi. Bunun yanında, toplu taşımacılık
ile hastaneler, medya ve araştırma enstitüleri gibi kilit önemdeki beyaz yakalı işçiler
arasında.
Ta­ri­hi Ge­nel Gre­ve Se­bep Ney­di?
Ko­re’de­ki son ge­nel gre­vi an­la­ya­bil­mek
için, Gü­n ey Ko­r e iş iliş­k i­l e­r i hak­k ın­d a
te­mel bil­gi­le­re sa­hip ol­mak ge­re­kir. Ko­re
ça­lış­ma ya­sa­la­rın­da da (iş hu­ku­ku- çn.)
iş­çi­le­rin te­mel hak­la­rı­nı sı­nır­la­yan bir­çok
pre­mo­dern, an­tide­mok­ra­tik mad­de var­dı.
Bun­la­rın ti­pik ör­nek­le­ri “dört ya­sak”tır... 1)
İş uyuş­m az­l ık­l a­r ın­d a “üçün­c ü ki­ş i­l e­r in
46
Güney Kore İşçi Sınıfı Hareketinin “Gecikmiş Yükselişi”
mü­da­ha­le­si” ya­sa­ğı, 2. Hü­kü­met kont­ro­
lün­de­ki an­tide­mok­ra­tik FKTU’ya te­kel­ci
bir ege­men­lik sağ­la­yan bir­den çok sen­di­
ka­nın ya­sak­la­nı­şı, 3) Me­mur­la­ra ve öğ­ret­
men­le­re ör­güt­len­me ya­sa­ğı, 4) Sen­di­ka­la­
rın po­li­tik et­kin­lik­ler­de bu­lun­ma­sı ya­sa­ğı.
KTCU ön­der­li­ğin­de­ki Ko­re iş­çi sı­nı­fı
bu in­san­lık dı­şı sis­te­mi de­mok­ra­tik­leş­tir­
mek için çok sa­yı­da di­re­niş ger­çek­leş­tir­di.
Hü­kü­met, sa­de­ce an­tide­mok­ra­tik iş ya­sa­la­
rı­nı de­ğil, kö­tü ün­lü Ulu­sal Gü­ven­lik Ya­sa­
sı gi­bi baş­ka ka­nun­la­rı da kul­la­na­rak bu
di­re­niş­le­ri bas­tır­dı. Bugün­kü re­jim­de, ce­za­
ev­le­rin­de­ki si­ya­si mah­kum­la­rın en bü­yük
bö­lü­mü­nü iş­çi­le­rin oluş­tur­ma­sı ger­çe­ği bu
du­ru­mu açık­ça or­ta­ya ko­yu­yor.
Fa­kat, iş uyuş­maz­lık­la­rı­nın eko­no­mik
ve top­lum­sal za­rar­la­rı hız­la yük­se­le­rek re­ji­
min bun­la­rı da­ha faz­la sür­dü­re­me­ye­ce­ği bir
nok­ta­ya var­dı. Bu prob­le­mi çöz­mek ama­
cıy­la, bu­gün­kü si­vil hü­kü­met, 1993’de­ki ilk
dö­ne­min­de bü­yük bir re­form pla­nı­nın par­
ça­sı ola­rak ça­lış­ma re­for­mu yap­ma­yı de­ne­
di. Ser­ma­ye özel­lik­le de Ko­re’nin ai­le mül­
ki­ye­tin­de­ki Kong­la­me­ra’la­rı (3) olan CHA­
EBOL’lar bu­na, ya­tı­rım yap­ma­yı red­de­de­
rek “ser­m a­y e gre­v i” ile kar­ş ı­l ık ver­d i.
So­nuç­ta, eko­no­mi za­yıf­la­dı. Ve hü­kü­met
re­form­dan vaz­ge­çe­rek iş­çi­le­re kar­şı es­ki
uy­gu­la­ma­la­rı­na ge­ri dön­dü.
Bi­l in­d i­ğ i gi­b i, 1980’le­r in or­t a­l a­r ı­n a
ka­dar Gü­ney Ko­re, ucuz ve yük­sek di­sip­
lin­li iş­gü­cü­ne da­ya­lı ih­ra­ca­ta dö­nük sa­na­
yi­leş­me ile sağ­la­nan hız­lı eko­no­mik bü­yü­
me­nin en ba­şa­rı­lı ör­nek­le­rin­den bi­riy­di.
Fa­kat ‘80’le­rin so­nun­da du­rum de­ğiş­me­ye
baş­l a­d ı. Ko­r e’nin “ulus­l a­r a­r a­s ı re­k a­b et
gü­cü” iş­çi ha­re­ke­tin­de­ki ge­li­şim­le hız­la
yük­se­len üc­ret­ler ve Gü­ney­do­ğu As­ya’da
or­t a­y a çı­k an ikin­c i ku­ş ak NIC’ler ile
Çin’den kay­nak­la­nan re­ka­bet kar­şı­sın­da
ge­ri­le­di. Ay­nı za­man­da eko­no­mik ge­liş­me­
nin iki mo­to­ru olan dev­let eliy­le sa­na­yi­leş­
me ve CHAEBOL ya­pı­sı bü­yü­sü­nü kay­bet­
me­ye baş­la­dı. Aşı­rı dev­let mü­da­ha­le­si ve
dü­zen­le­me­si olum­suz bir et­ke­ne dö­nüş­tü.
Te­kil şir­ket­ler­den çok, aşı­rı de­re­ce­de
bü­yü­müş CHA­EBOL grup­la­rı­nın re­ka­bet
gü­cü­ne da­ya­nan eko­no­mi gi­de­rek da­ha da
ve­rim­siz­leş­ti. So­nun­da, Uru­gu­ay Top­lan­tı­
sıy­la be­lir­gin­le­şen glo­ba­li­zas­yon­da­ki iv­me­
len­me bü­yük öl­çü­de ih­ra­ca­ta da­ya­lı Ko­re
eko­no­mi­sin­de ye­ni bir kri­ze yol aç­tı.
Ko­r e­l i ka­p i­t a­l ist­l er, bu ya­p ı­s al kri­z i
aş­mak için, es­nek bi­ri­kme ola­rak ta­nı­nan
bir tür “ba­ğım­lı Post-For­dist bi­ri­kim re­ji­
mi” olan “ye­ni iş ida­re­si stra­te­ji­si”ni (4)
ge­liş­tir­di­ler. Ay­rı­ca asıl ama­cı­nın ulus­la­ra­
ra­sı re­ka­bet gü­cü­nü art­ır­mak ol­du­ğu­nu ile­ri
sü­re­rek, ulus­la­ra­ra­sı ne­oli­be­ra­liz­min Ko­re
ver­si­yo­nu olan Se­keh­wa­’yı (tam glo­ba­li­
zas­yon po­li­ti­ka­sı) dev­let eliy­le or­ta­ya koy­
du­lar. Böy­le­ce, dev­let gi­de­rek da­ha faz­la
bir “kal­k ın­m a­c ı si­v il dik­t a­t ör­l ük”, da­h a
açık söy­le­mek ge­re­kir­se “ön­ce ulus­la­ra­ra­sı
re­ka­bet gü­cü, son­ra de­mok­ra­si ve bö­lü­
şüm” slo­ga­nı ile des­tek­len­miş bir “ulus­la­
ra­r a­s ı re­k a­b et dik­t a­t ör­l ü­ğ ü” bi­ç i­m i­n e
dö­nüş­tü.
Bu gi­ri­şim­ler, iş­çi sı­nı­fı­nın güç­lü di­re­
ni­ş i ile kar­ş ı­l aş­t ı. Bu yüz­d en ser­m a­y e
es­nek bi­ri­kim stra­te­ji­si­nin önü­nü aç­mak
için iş ka­n un­l a­r ı­n ı de­ğ iş­t ir­m ek zo­r un­d a
kal­dı. Son ola­rak glo­ba­li­zas­yon po­li­ti­ka­sı­nı
uy­g u­l a­m ak ama­c ıy­l a OECD’ye ka­t ıl­m a
ka­ra­rı, hü­kü­me­ti as­ga­ri ulus­la­ra­ra­sı norm­
47
Güney Kore İşçi Sınıfı Hareketinin “Gecikmiş Yükselişi”
la­r ı sağ­l a­m ak için es­k i­m iş ya­s a­l a­r ı
“mo­dern­leş­tir­me­ye” zor­la­dı.
Bu çap­raz ate­şin ba­sın­cı al­tın­da, 1996
ya­zı­n­da, Kim reji­m ya­sa­la­rı­nı bir­bi­ri­ne zıt
iki ay­r ı yön­d e dü­z elt­m e­y e ka­r ar ver­d i.
Ulus­la­ra­ra­sı bas­kı­la­rı ve sı­nı­fın ta­lep­le­ri­ni
kar­şı­la­mak için, me­mur ve öğ­ret­menlerin
ör­güt­len­me hak­kı ha­riç “Dört Ya­sak”ı kal­
dı­ra­rak “ko­lek­tif iş iliş­ki­le­ri”nde re­for­ma
kal­kış­tı. Ay­nı za­man­da, iş­ten çı­kar­ma­yı (5)
ko­lay­laş­tı­ra­rak, söz­leş­me dı­şı işçi (6) ça­lış­
tı­rıl­ma­sı­na izin ve­re­rek ser­ma­ye­ye “bi­rey­
sel ça­lış­ma iliş­ki­le­ri”ni sı­kı­laş­tır­ma ola­na­ğı
ta­nı­ma­ya ka­rar ver­di.
Ka­pi­ta­list­le­rin, Ko­re’de, iş­ten çı­kar­ma
ko­şul­la­rı gi­bi bi­rey­sel iş iliş­ki­le­ri­nin ge­liş­
miş ül­ke­ler­den da­ha “ile­ri” ol­du­ğu hak­kın­
da­ki sız­lan­ma­la­rı so­nu­cun­da, Ko­re ve Ba­tı
ara­sın­da­ki fark­lı­lık, ya­ni Ko­re’de sos­yal
re­f a­h ın çok ye­t er­s iz ol­m a­s ı hiç dik­k ate
alın­m a­d an hü­k ü­m et ik­n a edil­d i. Sos­y al
re­fah ha­rca­ma­la­rı­nın hü­kü­met büt­çe­si­ne
ora­n ı açı­s ın­d an Ko­r e utanç ve­r i­c i bir
dü­zey­de, dün­ya sı­ra­la­ma­sın­da 132. sı­ra­da
bu­lu­nu­yor. Ye­ni ça­lış­ma ya­sa­sı­nı emek ve
ser­ma­ye­nin ka­tı­lı­mı ve uz­laş­ma­sı ile ha­zır­
la­y a­r ak dev­l et iş ya­ş a­m ın­d a Ba­t ı tar­z ı
“de­mok­ra­tik top­lum­sal uz­laş­ma”yı uy­gu­la­
ma­ya koy­ma­yı umut et­ti.
Fa­kat, KCTU bu­nu, ye­ni bi­rey­sel iş iliş­
ki­le­ri­ni ka­bul edeme­ye­ce­ği açık­la­ma­sıy­la
ya­nıt­lar­ken, ser­ma­ye de ye­ni ko­lek­tif iş iliş­
ki­le­ri­ni red­det­ti. Ye­ni ça­lış­ma ya­sa­sı tüm
sı­nıf mü­ca­de­le­si­nin sa­vaş ala­nı ha­li­ne gel­di.
Ge­nel Grev’­de Ne Ol­du?
İş­çi­le­rin de, ser­ma­ye­nin de ona­yı­nı ala­
ma­yın­ca dev­let ya­sa­yı on­la­rın rı­za­sı ol­ma­
dan de­ğiş­tir­me­ye yö­nel­di. Bu sı­ra­da eko­
no­mik kriz ağır­laş­tı. Eko­no­mik bü­yü­me
ya­vaş­la­dı. Bir­çok şir­ket, özel­lik­le de or­ta
ve kü­çük öl­çek­li fir­ma­lar bü­yük oran­da ifl­
as et­ti. Ay­nı za­man­da, ih­ra­cat ge­ri­le­di ve
ti­ca­ret açı­ğı iyi­ce bü­yü­dü. Ko­re ha­ri­ka­sı
bu­har­laş­mış gi­biy­di.
Bu nok­ta­da, Kim Yo­ung-San hü­kü­me­ti
iki ki­lit ko­nu­da fe­la­ket de­ne­bi­le­cek stra­te­
jik ka­r ar­l ar ver­d i. Eko­n o­m ik du­r u­m un
kö­tü­leş­me­s i ve Cha­ebol’la­rın çığ­lık­la­rı,
ik­ti­dar blo­ku için­de­ki re­form­cu­lar kar­şı­sın­
da “ön­ce eko­no­mi” di­yen neoli­ba­rel­le­ri
güç­len­dir­di. So­nuç ise ser­ma­ye­nin ta­lep­le­ri
kar­şı­la­nır­ken ça­lış­ma ya­sa­la­rın­da­ki be­lir­le­
yi­ci ya­s ak­la­r ın kal­d ı­r ıl­ma­s ı re­f or­mu­n un
er­te­len­me­siy­di. Ye­ni ya­sa, za­ten an­tide­
mok­ra­tik olan iş iliş­ki­le­rin­de ge­ri­le­me­yi ve
ser­ma­ye­nin Ko­re iş­çi sı­nı­fı­na kar­şı dev­let
des­tek­li vah­şi bir top­ye­kün sal­dı­rı­sı­nı tem­
sil edi­yor­du.
İkin­ci ka­rar da bi­rin­ci­si ka­dar önem­liy­
di. Yak­la­şan Baş­kan­lık se­çim­le­ri ve yı­llık
top­lu­söz­leş­me gö­rüş­me­le­ri­ne bağ­lı ba­har
di­re­niş­le­ri yü­zün­den ya­kın ge­le­cek­te ya­sa­
yı de­ğiş­ti­re­me­me­nin kor­ku­suy­la, hü­kü­met
müm­kün olan her yo­lu kul­la­na­rak ya­sa­yı
1996 so­nun­dan ön­ce çı­kar­ma­ya ka­rar ver­
di. Da­ha­sı, yak­la­şan Baş­kan­lık se­çim­le­ri
sı­ra­sın­da Ulu­sal Gü­ven­lik Plan­la­ma Ajan­
sı’nı (7) (KCIA’nın ye­n i adı) iş­l er­l i­ğ e
ka­vuş­tur­mak ama­cıy­la güç­lü mu­ha­le­fe­te
rağ­men, Baş­kan Kim Yo­ung- San, Ulu­sal
Gü­ven­lik Plan­la­ma Ajan­sı ya­sa­sı­nı ye­ni iş
ka­nu­nu ile bir­lik­te pa­ket ola­rak çı­kar­ma­ya
ka­rar ver­di. Bu ya­sa, Kim’in gö­re­ve gel­di­
ği ilk yıl­lar­da­ki si­ya­sal re­form­lar sı­ra­sın­da
yet­k i­l e­r i­n i elin­d en al­d ı­ğ ı, in­s an hak­l a­r ı
48
Güney Kore İşçi Sınıfı Hareketinin “Gecikmiş Yükselişi”
ih­lal­le­riy­le kö­tü bir ün yap­mış olan bu giz­li
ajan­sı ye­ni­den ku­ra­cak­tı.
Sı­nı­fın tep­ki­le­rin­den çe­ki­nen hü­kü­met,
ye­ni iş ya­sa­sı tas­la­ğı­nı ken­di mil­let­ve­kil­le­
rin­d en bi­l e giz­l i tut­t u. Da­h a­s ı, ön­c e­d en
hü­kü­me­tin tas­la­ğı­na si­ya­si tu­tu­cu­luk­la­rı ve
yak­la­şan se­çim­de Cha­ebol’la­rın gü­cün­den
kork­ma­la­rı ne­de­niy­le çok sı­nır­lı dü­zey­de
kar­şı ko­yan mu­ha­le­fet par­ti­le­ri ani­den ta­vır
de­ğiş­tir­d i­l er. Po­l i­t ik ini­s iyati­fi ele al­ma
ça­ba­sıy­la ve iş­çi sı­nı­fı­na özel bir jest ola­
rak ya­sa­nın 1997’den ön­ce çık­ma­sı­na kar­şı
çık­tı­lar. Bu de­ği­şim, hü­kü­me­ti iki an­tide­
mok­ra­tik ya­sa­yı giz­li as­ke­ri ope­ras­yon­lar
gi­bi yö­ne­ti­len bir “ka­çak otu­rum” ile ba­sı­
na ve mu­ha­le­fet par­ti­le­ri­ne ön­ce­den ha­ber
bi­le ver­mek­si­zin 26 Ara­lık’ın ilk sa­at­le­rin­
de ya­sa­laş­tır­ma­ya zor­la­dı.
Hü­kü­me­tin bu küs­tah­ça tu­tu­mu pat­la­
ma­ya ha­zır ba­rut fı­çı­sı­nı ateş­le­di. Ön­ce­sin­
de de­fa­lar­ca ge­nel grev teh­di­din­de bu­lu­nan
KCTU, ge­nel gre­ve gi­de­ce­ği­ni açık­la­dı.
Bir­çok­la­rı so­nuç­tan çe­şit­li ne­den­ler­le kay­gı
du­y u­y or­d u. Kit­l e­n in ba­ş ın­d a­k i KCTU
ön­der­li­ği da­ha ön­ce de­nen­me­miş­ti. Ta­til
se­zo­nu ne­de­niy­le za­man­la­ma avan­ta­jı yok­
tu. Eko­no­mik du­ru­mun kö­tü ol­ma­sı yü­zün­
den ka­mu­oyu­nun sı­nı­fa kar­şı ta­vır al­ma­sı
ola­sı­lı­ğı kay­gı­lan­dı­rı­yor­du. Bu ne­den­le,
KCTU ön­der­li­ği “es­nek bir stra­te­ji” uy­gu­
la­ma­ya ka­rar ver­di. Top­ye­kün bir sa­vaş
ye­ri­ne bir tür vur-kaç tak­ti­ği ola­rak çok
aşa­ma­lı bir ge­nel grev plan­la­dı.
So­nuç umu­lan­dan çok da­ha ba­şa­rı­lıy­dı.
Kit­le anın­da ya­nıt ver­di. As­lın­da, öf­ke yük­
lü iş­çi­ler es­nek stra­te­ji­yi sert bir şe­kil­de
faz­la uz­laş­ma­cı ol­mak­la eleş­tir­di­ler. Bu
yö­nüy­le, gre­vi so­mut ola­rak baş­lat­mak­ta
(KCTU’­nun dev­let bas­kı­sı ile tüm­den yok
ola­bi­le­ce­ği kor­ku­su ile) çe­kin­gen dav­ra­nan
genç ön­der­li­ği, son an­da gre­ve zor­la­yan
kit­le­ler ol­du. Bu­nun ya­nın­da, FKTU da kit­
le­ler­den tec­rit ol­ma­mak için ken­di ge­nel
gre­vi­ni baş­la­ta­rak gre­ve ka­tıl­dı. Kim re­ji­
min­de dü­şüş için­de olan halk ha­re­ket­le­ri de
hız­la can­lan­dı.
İki an­tide­mok­ra­tik ya­sa­ya kar­şı ulu­sal
bir cep­he ör­güt­len­di ve sa­de­ce halk ke­sim­
le­ri de­ğil, “si­vil ör­güt­len­me­ler” (8) (or­ta
sı­n ıf te­m el­l i top­l um­s al ha­r e­k et­l e­r in bir
Ko­r e ver­s i­y o­n u) de bu cep­h e­y e ka­t ıl­d ı.
“Sı­ra­dan va­tan­daş­lar”, özel­lik­le de grev­le­
re düş­man­ca yak­la­şan ge­nel­de tu­tu­cu “ye­ni
or­t a sı­n ıf”, ye­n i ça­l ış­m a ya­s a­s ı­n ın iş
gü­ven­ce­si­ni yok et­me­si yü­zün­den bu se­fer­
ki gre­vi des­tek­le­di. Po­li­sin şid­det­li mü­da­
ha­le­le­ri­ne rağ­men hü­kü­me­ti teş­hir et­mek
için ül­ke­nin her ye­rin­de her gün bü­yük
gös­te­ri­ler dü­zen­len­di. Te­mel sa­na­yi dal­la­rı
felç ol­du. Dev­le­tin oto­ri­te­si ne­re­dey­se felç
ol­du. Ka­mu­oyu, hü­kü­me­ti şaş­kı­na çe­vir­di.
Ya­b an­c ı de­m ok­r a­t ik ha­r e­k et­l er ve iş­ç i
ha­r e­k et­l e­r in­d en ulus­l a­r a­r a­s ı da­y a­n ış­m a
yağ­dı. Bu yüz­den ya­sa­ya ay­kı­rı dav­ra­nış­la­
rın ce­za­lan­dı­rı­la­ca­ğı­na da­ir peş­pe­şe uya­rı­
la­rı­na rağ­men, hal­ka açık bir yer­de yap­tık­
la­rı aç­lık gre­vi mer­ke­zin­den ge­nel gre­vi
yö­ne­ten KCTU ön­der­le­ri­ni hü­kü­met tu­tuk­
la­ya­ma­dı.
Du­rak­la­ma­lar­la 20 gün sü­ren gre­vin üç
aşa­m a­s ı bo­y un­c a KCTU ön­d er­l i­ğ in­d e­k i
528 sen­di­ka­dan 400 bin­den faz­la iş­çi bir
ke­re­den fa­zla ve gün­lük or­ta­la­ma ola­rak
her gün 168 sen­di­ka­dan 190 bin iş­çi gre­ve
ka­tıl­dı. Grev­le­re ve kit­le gös­te­ri­le­ri­ne ka­tı­
lan­la­rın top­lam sa­yı­sı sı­ra­sıy­la 3.6 ve 1.1
49
Güney Kore İşçi Sınıfı Hareketinin “Gecikmiş Yükselişi”
mil­yo­nu bul­du. FKTU’nun sa­yı­la­rı da bun­
la­ra ek­len­di­ğin­de ra­kam­lar iki­ye kat­la­na­bi­
lir. An­cak, KCTU ile re­ka­bet ede­bil­mek
için res­mi sa­yı­la­rı abart­tı­ğın­dan, ve­ri­le­ri­nin
gü­ve­nir­li­ğin­den emin olan yal­nız­ca FKTU.
Bun­la­rın ya­nın­dan 22 ül­ke­de des­tek gös­te­
ri­le­ri ve çe­şit­li ya­ban­cı iş­çi ör­güt­le­ri­ni­n
223 da­ya­nış­ma me­sa­jı var.
En so­nun­da, gre­vin ön­ce­den du­yu­ru­lan
4. aşa­ma­sın­dan he­men ön­ce, Baş­kan utanç
ve­ri­ci bir özür di­le­yiş­le ha­ta­sı­nı ka­bul et­ti­
ği ve ça­lış­ma ya­sa­sı­nın ye­ni­den ele alı­na­
ca­ğı­na söz ver­di­ği bir açık­la­ma yap­mak
zo­run­da kal­dı. Bu iş­çi sı­nı­fı­na fi­ili bir tes­
lim oluş­tu.
Gre­vin Olum­suz­lu­ğu
Ya­n an kı­v ıl­c ım­l ar ha­l a var. KCTU,
sa­va­şın da­ha bit­me­di­ği­ni söy­lü­yor. Fa­kat
ar­tık du­rum net­leş­ti, sa­vaş fi­ilen so­na er­di.
Ke­sin ol­ma­sa da ge­çi­ci bir bi­lan­ço çı­kar­
ma­s ı­n ın vak­t i gel­d i. Söz ve­r il­d i­ğ i gi­b i,
hü­kü­met mu­ha­le­fet par­ti­le­riy­le gö­rü­şe­rek
iş ya­sa­sı­nı dü­zelt­ti. So­nuç hü­kü­me­tin ilk
tas­la­ğı­na ben­zi­yor. Dört ya­sak, me­mur ve
öğ­ret­men­le­rin ör­güt­len­me hak­kı ha­riç kal­
dı­rı­lı­yor. Bu ne­den­le KCTU, Ko­re iş­çi sı­nı­
fı­nın sa­de­ce fi­ili de­ğil res­mi tem­sil­ci­si ha­li­
ne gel­d i. Se n­d i­k a­l a­r ın FKT U’d an
KCTU’ya ge­ç i­ş i çok­t an baş­l a­d ı. Ay­n ı
za­man­da kü­çük sı­nır­la­ma­lar­la ser­ma­ye­nin
is­tek­le­ri­nin ço­ğu da kar­şı­lan­dı. De­mok­ra­si
kam­pın­da yer alan­la­rın bir­ço­ğu sa­va­şı­mın
yo­ğun­lu­ğ u kar­ş ı­s ın­d a ka­za­n ı­mın çok az
ol­du­ğu­na ina­nı­yor.
Baş­ka­n’ın, iş ya­sa­la­rı­nı mu­ha­le­fet par­ti­
le­riy­le gö­rü­şe­rek ye­ni­den dü­zelt­me sö­zün­
den son­ra KCTU ön­der­le­ri aç­lık gre­vi­ni
bi­tir­di ve gre­ve de­vam et­me pla­nı­nı ge­ri
çek­ti. Fa­kat dü­zel­ti­len ya­sa­la­rın iş­çi­le­ri tat­
min et­me­me­si ve bi­rey­sel ça­lış­ma iliş­ki­le­
ri­nin kö­tü­leş­ti­ril­me­si ha­lin­de ye­ni bir grev
yap­ma teh­di­din­de de bu­lun­du­lar. Bek­le­nil­
di­ği gi­bi, par­ti­le­rin bir ay­lık gö­rüş­me­le­ri
so­nu­cun­da or­ta­ya çı­kan ya­sa ha­yal kı­rı­cıy­
dı. KCTU, ya­sa­nın Ulu­sal Mec­lis’ten geç­
me­s i du­r u­m un­d a dör­d ün­c ü ge­n el gre­v e
gi­de­ce­ği­ni bil­dir­di. Fa­kat, bü­yük bir CHA­
EBOL’un if­la­sı ve bu­nun­la bağ­lan­tı­lı dev
ma­li skan­dal ile bir­lik­te üst dü­zey­de­ki bir
Ku­zey Ko­re’li yö­ne­ti­ci­nin si­ya­si il­ti­ca­sı
gi­bi, bek­len­me­dik olay­lar­la şe­kil­le­nen ye­ni
po­li­tik kon­jonk­tür, KCTU’yu bir kez da­ha
sö­z ün­d en vaz­g eç­m e­y e zor­l a­d ı. Ye­n i iş
ya­s a­s ı­n ın de­ğ iş­t i­r il­m e­s i için sa­v a­ş ı­m ı,
ya­zın ya­pı­lan yıl­lık top­lu­söz­leş­me gö­rüş­
me­le­ri dö­ne­min­de yü­rüt­me­ye ka­rar ver­di.
Al­tın fır­sat ve ha­re­ke­tin iti­li­mi kay­be­
dil­miş­ti. Baş­ka­n’ın ya­sa­yı ye­ni­den yap­ma
sö­zün­den son­ra, gre­vi er­te­le­me ka­ra­rı­nın
ca­na­lı­cı bir tak­tik ha­ta ol­du­ğu or­ta­ya çık­tı.
KCTU’nun, gre­vin 4. aşa­ma­sı­nı baş­lat­ma
teh­di­di­ni ilk ge­ri çe­ki­şin­den son­ra­ki bir
ay­da kon­jok­tür ikin­ci ge­ri adı­mı da zor­la­
ya­cak yön­de de­ğiş­ti. KCTU, en baş­ta gre­vi
er­te­le­ye­rek avan­ta­jı­nı el­den ka­çır­ma­say­dı
so­nuç hü­kü­met ve ser­ma­ye­nin tam tes­li­mi­
ye­ti ola­bi­lir­di. Bu ba­şa­rı­la­ma­sa bi­le, ka­ba
kuv­vet kar­şı­sın­da “kah­ra­man­ca bir gör­
kem­li son”un ya­kın ge­le­cek­te -muh­te­me­len
yak­la­şan Baş­kan­lık se­çi­min­de bir iş­çi sı­nı­fı
ada­y ı çı­k a­r ıl­m a­s ıy­l a- ha­r e­k e­t in ye­n i­d en
yük­se­li­şi ile so­nuç­lan­ma­sı çok güçlü bir
ola­sı­lık­tı. “De­mir ta­vın­da dö­vü­lür” ba­sit
ger­çe­ği­ni unu­ta­rak KCTU ön­der­li­ği fır­sat
50
Güney Kore İşçi Sınıfı Hareketinin “Gecikmiş Yükselişi”
elin­dey­ken son dar­be­yi in­dir­me­yi ba­şa­ra­
ma­dı.
Ka­za­nım­lar, Teh­li­ke­ler, Gö­rev­ler (9)
Yi­ne de, bu du­rum gre­vin ta­şı­dı­ğı ta­rih­
sel öne­mi azalt­maz. Bu­nun Ko­re ta­ri­hin­de­
ki ilk ge­nel grev, özel­lik­le de po­li­tik bir
ge­nel grev ol­ma­sı ger­çe­ği ta­rih­sel ola­rak
çok önem­li­dir. Ay­rı­ca, Ko­re ta­ri­hin­de ilk
kez, Ko­re iş­çi sı­nı­fı dev­let ve ser­ma­ye­nin
top­ye­kün bir sal­dı­rı­sı­nı ye­nil­gi­ye uğ­rat­ma­
yı ba­şar­dı. Bu­gü­ne ka­dar iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­
ti­nin gö­rül­me­dik dü­zey­de za­yıf ol­du­ğu bir
ül­ke­de ka­za­nıl­dı­ğı­nı gö­zö­nü­ne alır­sak bu
za­f e­r in da­h a da önem­l i ol­d u­ğ u gö­r ü­l ür.
Ko­re ay­nı za­man­da, dı­şa dö­nük eko­no­mik
ya­pı­sı ne­de­niy­le ser­ma­ye ta­ra­fın­dan özel­
lik­le met­ro­pol­ler­de ya­pı­sal krizi gider­mek
için geliş­tirilen globalizas­yon stratejisin­
den ileri düzey­de zarar gören bir ül­kedir.
Kore’deki sınıf mücadelesi böy­lece, ulusal
öl­ç ek­t eki mücadelelerin globalizas­y on
çağın­d a et­k isiz ve hat­t a gün­d em dışı
ol­duğun­dan söz eden alışıl­mış düşün­ceye
mey­dan okudu.
Grev, bur­juva politikası hak­kın­da iş­çi
sınıfının gözünü açarak ve sınıfı, ken­dini
politik olarak ör­güt­leme acil gerek­sinimini
kav­ramaya zor­layarak iş­çi sınıfı hareketinin “tam gelişimin­de” (ol­gun­laş­masınaçn.) en az 10 yıl kazan­dır­dı. Bunun­la da
kal­mayarak demok­ratik savaşın için­deki
diğer halk güç­leri üzerinde ulusal düzey­de
ön­der­liğini ser­gileyerek Kore iş­çi sınıfı ilk
defa olarak dar “or­tak” çıkar­larını ifade
et­menin ötesine geç­ti ve ken­di sınıfı çıkar­
ları genel olarak hal­k ın çıkar­l arı olarak
kav­ranılan bir tür “hegemon” sınıf olarak
dav­ran­maya baş­ladı. Bunun bir sonucu ola-
rak, yakın zaman­da yapılan ulusal düzey­
deki bir araş­tır­maya yanıt veren seç­men­
lerin % 40’tan faz­lası, Aralık’taki Baş­kan­
lık seçimin­de KCTU Baş­kanı’na oy verebileceğini söy­ledi. Son olarak bu grev, ser­
mayenin küresel­leş­mesine ve ulus­lararası
neoliberaliz­m e kar­ş ı savaş­m ak için iş­ç i
sınıfının ulus­lararası it­tifakı (dayanış­ması,
bir­lik­teliği- çn.), yani “taban­dan küresel­
leş­me” yolun­da önem­li bir dayanak nok­tası
ol­du.
Ay­nı zaman­da, G. Kore iş­çi hareketi
bir­çok teh­like ile kar­şı kar­şıya. Aşırı iyim­
ser­l ik­t en uzak dur­m alıyız. KCTU’nun
“en­düst­riyel kor­poratizm” ve “iş­let­me sen­
dikacılığı” (10) tuzak­larına yakalanarak
yeni bir CIO ol­m ası teh­l ikesi var. Yeni
çalış­ma yasasının iş güven­cesini kal­dır­
ması nedeniy­le Kore iş­çi sınıfı birey­cileş­
me teh­likesiy­le kar­şı kar­şıya. Küresel­leş­
menin basın­cı ve zayıf­lamış bir ekonomi
iş­çileri “ön­ce ekonomik can­lan­ma” ya da
“ön­ce fir­mayı kur­tar­mak” propagan­dasına
onay ver­m eye itebilir. Bunun yanın­d a,
özel­lik­le Kuzey Kore’deki kötü ekonomik
durum gözönüne alınır­s a, Koreli iş­ç iler
“kızıl komp­lek­si”nin ve “Kuzey Kore fak­
törü”nün üs­tesin­den gel­mek zorun­dalar.
İş­çi sınıfı ken­dini politik olarak ör­güt­lemek
için demok­r atik­l eş­m e son­r ası Kore’de
belir­leyici siyasal ay­rım olan böl­geciliği de
yen­mek zorun­da. Politik olarak ör­güt­len­me
başarıl­sa bile, Batı sos­yal demok­rasisin­de
ol­duğu gibi bur­juva politikasına ek­lem­len­
me teh­likesi pusuda bek­liyor.
Sınır­s ız ulus­l ararası rekabet çağının
özel­l ik­l e dezavan­t aj­l ı koşul­l arın­d a, geç
harekete geçen Kore iş­çi sınıfının önün­de
51
Güney Kore İşçi Sınıfı Hareketinin “Gecikmiş Yükselişi”
bel­li baş­lı beş zor­lu görev var. İlk olarak,
iş­yerini demok­ratik­leş­tir­mek, çağ­dışı fab­
rika des­potiz­mini kal­dır­mak zorun­da. İkin­
ci görev, “sivil top­lum” düzeyin­de bir­leşik
bir iş­çi sınıfı yarat­mak ve onun üzerin­de
hegemon­y asını kur­m ak. Bunun için,
KCTU ve FKTU, KCTU ön­der­liği al­tın­da
tek bir ulusal ör­güt­te bir­leş­meli. Ör­güt­lü
iş­çi yüz­desinin düşük­lüğünü dik­kate alarak, bir­leşik sen­dika bir yan­dan ken­dini
ör­g üt­l er­k en ör­g üt­s üz iş­ç ileri de ör­g üt­
lemeli. İş­çi sınıfı için­deki böl­gesel, sek­
törel, fir­m a temelin­d e, büyük­l ere kar­ş ı
küçük fir­malar şek­lin­deki çeşit­li bölün­
müş­lük­lerin üs­tesin­den gel­meli. Üçün­cüsü,
Kore iş­çi sınıfı, politik olarak ör­güt­len­meli.
Dör­dün­cüsü, baş­ka yer­ler­deki iş­çi hareket­
leri gibi, daha radikal sos­yalist bir bilinç
geliş­t ir­m ek­l e kit­l e bağ­l arını korumak
arasın­d aki zor­l u den­g eyi korumanın bir
yolunu bul­m alı. Son olarak ser­m ayenin
küresel­leş­mesi ile başa çıkabil­mek amacıy­
la ulus­l ararası müt­t efik­l er edin­mek için
çok çaba har­camalı.
Geç harekete geç­miş ol­sa da, Güney
Kore iş­çi sınıfı, ser­mayenin bas­kısın­dan
kur­tul­muş in­san­ca bir top­luma doğ­ru zor­lu,
fakat sağ­l am adım­l ar atıyor ve at­m aya
devam et­meli.
Çeviriy­le il­gili not­lar
1. NIC’ler: Yeni geliş­miş ül­keler
2. Siyasal veya ekonomik bir mücadele
olarak değil, eğitim yoluy­la sınıf at­lama
an­lamın­da.
3. Yığışım, ser­maye grubu ya da top­
luluğu, hol­ding yakın kelimeler, ama tam
kar­şılamıyor.
4. Yeni yönetim stratejisi de denilebilir.
5. “Geçici iş­ten çıkar­ma”da (zorun­lu
üc­ret­li izin gibi) buna dahil edilebilir.
6. Söz­leş­meli de ol­sa geçici (ör­neğin
mev­sim­lik iş­çiler. “part-time” çalış­ma bu
“ir­regular var­ker” tanımına giriyor.
7. “Ulusal Güven­l ik Plan­l ama Kon­
seyi”de denilebilir.
8. “Sivil top­lum ör­güt­leri”de denilebilir.
9. Ara baş­lığı çeviride ek­ledim. Metin­
de yok.
10. Bu ikisi sırasıy­la “İn­dust­rial Cer­
poratision) ve “Business Unionizm” olarak
geçiyor. “En­d üst­r iyel demok­r asi” ve
“iş­yeri sen­dikacılığı” terim­leri uy­gun görünüyor.
52
“Sol” Dalga Nereye Kadar?
“Sol” Dalga Nereye Kadar?
Doğu Avrupa’da yeniden “sol”a dönüş
yakın dönemene damgasını vurdu. Önce
“Do­ğu” Av­ru­pa'nın te­kel­ci dev­let ka­pi­ta­
lizm­le­ri bir bir yı­kıl­dı. Ko­mü­nist eti­ket­li,
güç­lü (!) par­ti­ler ta­ru­mar ol­du. Ço­ğu CIA
bes­l e­m e­l i, em­p er­y a­l izm des­t ek­l i sağ­c ı,
eko­n o­m ik po­l i­t i­k a­l a­r ı açı­s ın­d an li­b e­r al
par­ti­ler ye­ni ik­ti­da­rın sa­hip­le­ri ilan edil­di­
ler. Es­ki ko­mü­nist par­ti­ler ken­di­le­ri­ni “ye­
ni” sü­re­ce “uyar­la­dı­lar”; isim­le­ri­ni, ör­güt­
le­me bi­çim­le­ri­ni, prog­ram­la­rı­nı de­ğiş­ti­re­
rek ken­di­le­ri­ni ye­ni­le­di­ler. Yı­kı­mı bü­yük
gü­rül­tü­le­re yol açan es­ki par­ti­ler, çok geç­
me­den ser­best se­çim­ler yo­luy­la bir kez
da­ha yö­ne­ti­mi dev­ral­dı­lar. Bu hız­lı ge­liş­me
ve dö­nü­şüm­de­ki ça­buk­luk bir­çok ke­sim­de
şaş­kın­lık ya­rat­mış­tı.
Fark­lı ta­ri­hi sü­reç­le­rin ürü­nü ol­sa­lar da
Av­r u­p a'nın her iki ya­k a­s ın­d a­k i “sol”a
18 yıl­lık Mu­ha­fa­za­kar Parti hü­kü­met­le­
rin ar­dın­dan Tony Bla­ir li­der­li­ğin­de İn­gi­liz
İş­çi Par­ti­si ezi­ci bir za­fer ka­zan­dı. Çok
geç­me­den Fran­sa'da da Fran­sız Sos­ya­list
Par­ti ben­zer bir ba­şa­rı­ya im­za at­tı. Da­ha
ön­c e İs­v eç, Por­t e­k iz, Yu­n a­n is­t an'da sol
par­ti­ler hü­kü­me­ti ve en son İtal­ya'da “Zey­
tin Ağa­cı Ko­alis­yo­nu” adı al­tın­da “sol”
par­ti­ler­den olu­şan bir hü­kü­met ko­alis­yo­nu
ku­rul­muş­tu. Böy­le­lik­le Av­ru­pa ne­re­dey­se
ta­m a­m en “sol”laş­t ı. Av­r u­p a'nın bü­y ük
ço­ğun­lu­ğun­da sos­ya­list, sos­yal de­mok­rat,
iş­çi ve ben­ze­ri isim­leri olan bur­ju­va “sol”
par­ti­ler ya tek ba­şı­na hü­kü­met ol­du­lar ya
da Hol­lan­da, Da­ni­mar­ka, Avus­tur­ya, Fin­
lan­di­ya, İr­l an­d a, Lük­s em­b urg ve Bel­çi­
ka'da ol­du­ğu gi­bi hü­kü­met ko­alis­yon­la­rı­
nın or­ta­ğı.
53
“Sol” Dalga Nereye Kadar?
yö­ne­lim benzer ik­ti­sa­di ve po­li­tik olu­şum­
la­rın ya­rat­tı­ğı so­nuç­la­rın ürü­nü­dür. Fa­kat
Av­ru­pa bir ya­na dün­ya­nın bir baş­ka böl­ge­
sin­de La­tin Ame­ri­ka'da en kök­lü po­li­tik
ge­l e­n ek­l e­r e sa­h ip Mek­s i­k a'da 70 yıl­l ık
Ku­rum­sal Dev­rim­ci Par­ti'nin al­dı­ğı se­çim
ye­nil­gi­si ve “sol” par­ti­le­rin se­çim za­fe­ri ile
hü­kü­me­te gel­me­si, “sol” dal­ga­nın Av­ru­
pa'nın dı­şın­da da “mu­ha­fa­za­kar”, “sağ­cı-li­
be­ral” hü­kü­met­le­rin du­var­la­rı­nı sars­ma­ya
baş­la­dı­ğı­nı gös­te­ri­yor.
“Sol” dal­ga, yal­nız­ca “sol” tan­dans­lı
si­ya­sal par­ti­le­rin güç­len­me­si, bir çok yer­de
tek ba­şı­na hü­kü­me­ti oluş­tur­ma­la­rı ya da
ko­alis­yon or­ta­ğı ol­ma­yı ba­şar­ma­la­rı bi­çi­
min­de izah edi­le­mez. Ya­kın sü­reç­te “sol”
söy­le­me il­gi­nin bir hay­li art­tı­ğı gö­rü­lü­yor.
Bur­ju­va bi­lim adam­la­rı ara­sın­da “Marks
bir­çok yön­den hak­lıy­dı“ gö­rü­şü yay­gın­lık
ka­zan­ma­ya baş­lar­ken, üni­ver­si­te­ler­de de
mark­siz­me il­gi­nin art­tı­ğın­dan sö­ze­di­le­bi­lir.
“Sol”a il­gi, bu elit en­te­li­jen­si­ya ile sı­nır­lı
de­ğil­dir. Che Gu­eve­ra'nın dün­ya ça­pın­da
bir kez da­ha il­gi oda­ğı ha­li­ne gel­me­si, Che
re­sim ve fi­gür­le­ri­nin ba­sı­lı ol­du­ğu her tür­lü
mal­ze­me­nin de­rin bir il­gi­ye maz­har ol­ma­sı
ve yi­ne ay­nı Che'nin 13 ya­şın­da­ki ABD'li
genç kız­la­rın ti­şört­le­ri­ni süs­le­me­ye baş­la­
ma­sı, '68'in en çok bi­li­nen “ger­çek­çi ol,
im­kan­sı­zı is­te” slo­ga­nı­nın ye­ni­den yay­gın­
laş­m a­s ı sa­d e­c e ka­p i­t a­l ist­l e­r in her şe­y i
me­ta­laş­tır­dı­ğı ger­çe­ği ile izah edilemez.
Tıp­k ı Pe­r u­l u dev­r im­c i­l e­r in ay­l ar sü­r en
Ja­pon Bü­yü­kel­çi­li­ği iş­ga­li­nin dün­ya ça­pın­
da Tu­pac Ama­ru şah­sın­da ya­rat­tı­ğı sem­pa­ti
ha­le­si­nin ge­çi­ci bir ro­man­tizm ola­rak açık­
la­na­ma­ya­ca­ğı gi­bi. Ke­za ye­ri gel­miş­ken
Mek­s i­k a yer­l i­l e­r i­n in is­y an çığ­l ı­ğ ı
EZLN’nin adı anıl­ma­dan ge­çi­le­mez. Bü­tün
bun­l ar­d an da an­l a­ş ı­l a­c a­ğ ı gi­b i, fark­l ı
an­lam­lar yük­len­miş ol­ma­sı­na kar­şın “sol”a
po­li­tik ol­du­ğu ka­dar kül­tü­rel ve etik bir
yö­ne­lim­den bah­set­mek ge­re­kir. Ama bü­tün
bun­la­rın bir top­la­mı ve so­nuç­la­rı­nın ne­de­ni
ola­rak, bi­rik­miş ve hız­la bi­rik­me­ye de­vam
eden bir dev­rim­ci tep­ki­den ve bu tep­ki­nin
kar­şı­lı­ğı ola­rak adı açık­lık­la ta­nım­lan­ma­
mış bir öz­lem­den söz edil­me­li­dir.
Tep­k i; son 25-30 yıl­d ır do­z u ar­t a­r ak
bü­yü­yen eko­no­mik, ideolojik, po­li­tik, kül­
tü­rel ve etik ka­pi­ta­list sal­dı­rı dal­ga­sı­nın
dün­ya emek­çi halk­la­rın­da ve ge­nel ola­rak
ile­ri­ci in­san­lık­ta ya­rat­tı­ğı ar­tan hoş­nut­suz­
lu­ğun so­nu­cu­dur.
Öz­l em; bu hoş­n ut­s uz­l u­ğ un ya­r at­t ı­ğ ı
ara­yış­tır.
Ka­pi­ta­list Sal­dı­rı­nın Ta­rih­sel Ar­ka Pla­nı
Dün­ya ka­pi­ta­liz­mi, II. em­per­ya­list sa­va­
şın ar­dın­dan nis­pe­ten san­cı­sız bir ge­liş­me
dö­n e­m i­n e gir­d i. Al­m an­y a ve İn­g il­t e­r e
sa­vaş­tan ye­ni çık­mış­lar­dı. Her iki ül­ke­ de
ha­rap hal­dey­di. İn­gil­te­re ve Fran­sa sa­va­şın
ga­lip ta­ra­fın­da yer al­sa­lar da sa­vaş yıl­la­rı
on­la­rın ­da eko­no­mi­le­ri­ni yıp­rat­mış, za­yıf­
lat­mış­tı. Di­ğer Av­ru­pa ül­ke­le­ri­nin du­ru­mu
da pek fark­lı de­ğil­di. “Üze­rin­de gü­neş bat­
ma­yan im­pa­ra­tor­luk” es­ki gü­cün­den uzak­
laş­mış­tı. ABD, em­per­ya­list li­der­lik ya­rı­şın­
da öne geç­miş­ti. Sa­vaş yı­kın­tı­la­rı ara­sın­da
ken­di­ne gel­me­ye ça­lı­şan ka­pi­ta­list Av­ru­pa
ül­ke­le­ri­ne kar­şın ABD sü­reç­ten güç­le­ne­rek
ka­pi­ta­list dün­ya li­der­li­ği­ni tam an­la­mıy­la
ele ge­çi­re­rek çık­mış­tı.
54
“Sol” Dalga Nereye Kadar?
Sa­va­şın he­men er­te­sin­de Av­ru­pa iki­ye
bö­lün­müş; bir ta­raf­ta sos­ya­list SSCB'nin
des­te­ğin­de halk cum­hu­ri­yet­le­ri ku­rul­muş
Do­ğu Av­ru­pa, di­ğer yan­dan em­per­ya­list
ABD ha­mi­ye­sin­de bur­ju­va Ba­tı Av­ru­pa.
ABD, sos­ya­list Av­ru­pa­’ya kar­şı bur­ju­va
Av­ru­pa'yı ye­ni­den aya­ğa dik­mek için üs­tün
bir ça­ba gösterdi. Av­ru­pa'ya yo­ğun ABD
ser­ma­ye akı­şı ger­çek­leş­ti. Bu ara­da Tür­ki­
ye ve Yu­na­nis­tan da “bu yar­dım­dan” ya­rar­
lan­dı­lar.
ABD li­der­li­ğin­de, sos­ya­liz­me yö­ne­len
Do­ğu Av­ru­pa ül­ke­le­ri­ne kar­şı, sı­kı sı­kı­ya
ke­net­le­nen ka­pi­ta­list Av­ru­pa ül­ke­le­rin­de
sa­vaş son­ra­sı ilk on yıl de­yim ye­rin­dey­se
her açı­dan bir ye­ni­den imar dö­ne­mi ol­du.
Söz ko­nu­su dö­nem­de (1950-60) Av­ru­pa
halk­l a­r ı “re­f ah top­l u­m u” de­m a­g o­j i­s i ile
avu­t ul­d u. Ya­ş am ko­ş ul­l a­r ın­d a mey­d a­n a
ge­len ki­mi iyi­leş­tir­me­ler, iş­siz­li­ğin ne­re­
dey­se yok ol­ma se­vi­ye­si­ne düş­me­si, da­ha­sı
iş­gü­cü ek­sik­li­ği­ni gi­de­re­bil­mek ama­cıy­la
Por­te­kiz, Tür­ki­ye, Yu­na­nis­tan gi­bi ül­ke­ler­
den iş­gü­cü “it­ha­la­tı”­na yö­ne­lin­me­si, yay­
gın sos­yal gü­ven­lik uy­gu­la­ma­la­rı, iş­siz­lik
si­g or­t a­s ı, eği­t im ve sağ­l ık­t a emek­ç i­l er
ya­ra­rı­na dü­zen­le­me­le­re gi­dil­me­si, ge­niş
emek­çi yı­ğın­la­rı ara­sın­da bur­ju­va “sos­yal
dev­let”e olan inan­cı pe­kiş­tir­di. Bu dö­nem­
de dev­le­tin is­tih­dam et­ti­ği iş­çi sa­yı­sı art­tı.
Dev­let KİT'le­ri gi­de­rek ço­ğal­dı. İş­siz­lik
si­gor­ta­sı, has­ta­lık ve sa­kat­lık yar­dım­la­rı ile
emek­li­lik öde­nek­le­ri önem­li oran­da ar­tış­lar
kay­det­ti.
Bü­tün bun­la­rın so­nu­cun­da Av­ru­pa “es­ki
gün­le­ri­ne” dön­mek­le kal­mı­yor, es­ki­sin­den
da­ha güç­lü ol­ma ola­nak­la­rı­nı ya­ka­lı­yor­du.
Üre­tim­de­ki bü­yük ge­liş­me­ler, ge­ri ka­pi­ta­
list ül­ke­le­re yö­ne­lik em­per­ya­list iliş­ki­ler­le
bir­leş­ti­ğin­de Av­ru­pa'nın sa­na­yi­si ge­liş­miş
ül­ke­le­rin­de zen­gin­lik ar­tı­yor, bu ar­tış iş­çi­
le­rin ve di­ğer emek­çi­le­rin ya­şam ko­şul­la­
rın­da iyi­leş­tir­me­ler bi­çi­min­de yan­sı­yor­du.
1960'la­r ın ikin­c i ya­r ı­s ın­d an son­r a
du­rum de­ğiş­me­ye baş­la­dı. ABD'nin lo­ko­
mo­t if ol­d u­ğ u, ma­l i pi­y a­s a­l a­r ın do­l a­r a
en­deks­len­di­ği bu sis­tem '70'le­re ge­lin­di­ğin­
de ön­ce sar­sıl­dı, son­ra çök­tü. Aşı­rı üre­tim
kri­zi bir kez da­ha ve ka­çı­nıl­maz ola­rak
ka­p i­t a­l ist ser­m a­y e bi­r i­k i­m i­n in ya­k a­s ı­n a
ya­pış­tı. Pet­rol kri­zi ile sar­sın­tı­nın so­nuç­la­rı
da­ha da ağır­laş­tı. Enf­las­yon yük­sel­me­ye,
iş­siz­lik önem­li ar­tış­lar kay­det­me­ye baş­la­dı.
Te­kel­ler ara­sı re­ka­bet da­ha da kı­zış­tı. Ser­
ma­ye üre­tim sü­re­cin­de es­ki­ye oran­la ye­te­
rin­ce “kar”lan­ma­ma­nın sı­kın­tı­sı­na düş­tü.
Ka­pi­ta­list­le­ri esa­sen ye­ni ara­yış­la­ra iten
'70'le­rin son­la­rın­da­ki ikin­ci kriz dal­ga­sıy­dı.
70'le­r in or­t a­l a­r ın­d a hız­l a­n an ve gi­d e­r ek
ta­r af­t ar top­l a­y an neo-li­b e­r al eko­n o­m ik
po­li­ti­ka­lar bu ikin­ci kriz dal­ga­sıy­la bir­lik­te
doğ­ru­dan uy­gu­la­ma­ya so­kul­du. Neo-li­be­
ral po­li­ti­ka­lar, ba­sit ve önem­siz de­ği­şik­lik­
le­ri de­ğil ka­pi­ta­list bi­ri­kim te­me­lin­de kök­
lü de­ği­şik­lik­le­ri ifa­de edi­yor­du. Yal­nız­ca
eko­no­mik ya­pı­da de­ğil, po­li­ti­ka, kül­tür ve
etik alan­da de­rin iz­ler bı­ra­kı­yor­du. 1929
bü­yük kriz dal­ga­sı­nın ar­dın­dan ele alı­nan
ama esa­sen 1945'ler­den son­ra uy­gu­la­ma­ya
so­ku­lan key­nes­ci po­li­ti­ka­lar, yi­ne bir kriz
dal­g a­s ı ile ter­k e­d i­l i­y or­d u. Ka­p i­t a­l ist­l er
göm­lek de­ğiş­tir­me dö­ne­mi­ne gir­miş­ler­di.
Bu dö­nem­de ya­şa­nan olay­lar ka­pi­ta­list­le­rin
göm­lek de­ğiş­tir­me­ye baş­la­dık­la­rın­da bü­tün
top­lum­sal ya­pı­yı na­sıl baş­tan aşa­ğı et­ki­le­
dik­le­ri­ni ve bü­tün top­lum­sal ör­güt­len­me­yi
55
“Sol” Dalga Nereye Kadar?
ye­ni bi­çim­le­re bü­rün­dür­mek için na­sıl çır­
pın­dık­la­rı­nı göz­ler önü­ne ser­di. Dün on­lar
için zo­run­lu olan bir çok şey bu­gün ge­rek­
siz ha­le ge­li­yor­du.
Ser­ma­ye bi­ri­ki­mi­ni en­gel­le­yen ya da
ya­vaş­la­tan her şey sö­kü­lüp atıl­ma­lıy­dı. Her
tür­lü ‘kay­nak‘ ser­ma­ye­nin em­ri­ne ve­ril­me­
liy­di. Hiç bir ge­rek­çe, ser­ma­ye­nin öz­gür­ce
ser­pi­lip ge­liş­me­si­nin önü­ne en­gel ola­maz­
dı. En­g el ol­m a­y a kal­k an­l ar “tuz­l a buz”
olur­lar­dı.
Ser­ma­ye­nin kay­nak so­ru­nu­nu gi­der­mek
için gö­zü­nü ilk dik­ti­ği yer, her za­man­ki
gi­bi iş­çi sı­nı­fı­nın eko­no­mik ve de­mok­ra­tikpo­li­tik ta­rih­sel ka­za­nım­la­rıy­dı. Ön­ce­lik­le
iş­çi üc­ret­le­ri re­el ola­rak dü­şü­rül­me­liy­di.
Da­ha az iş­çiy­le, da­ha yük­sek iş ve­rim­li­li­ği
el­de edil­me­liy­di. İş­çi­le­rin ka­za­nıl­mış eko­
no­mik ve sos­yal hak­la­rı gas­pe­dil­me­liy­di.
Sos­yal gü­ven­lik har­ca­ma­la­rı mut­la­ka azal­
tıl­ma­lı, ka­pi­ta­list­le­rin bu ko­nu­da­ki yü­küm­
lü­lük­le­ri gi­de­rek or­ta­dan kal­dı­rıl­ma­lıy­dı.
Dev­let “ge­rek­siz” bü­tün yük­le­rin­den arın­
ma­lıy­dı. Eği­tim ve sağ­lık gi­bi emek­çi­ler
için dev­let­çe kar­şı­lan­ma­sı zo­run­lu hiz­met­
ler­den dev­let der­hal eli­ni çek­me­liy­di. Her
iki alan da özel­leş­ti­ril­me­li, böy­le­lik­le hem
dev­le­tin bu iki te­mel ala­na yö­ne­lik har­ca­
ma­la­rı or­ta­dan kal­dı­rı­la­rak ka­pi­ta­list­le­rin
hiz­me­ti­ne su­nul­ma­lı, hem de özel­leş­tir­me
yo­l uy­l a tekellere peşkeş çekilmeliydi.
Ta­rım ürün­le­ri­ne uy­gu­la­nan süb­van­si­yon­
lar kal­dı­rıl­ma­lı, yok­sul­la­ra yö­ne­lik her tür­
lü dev­l et des­t e­ğ i­n e son ve­r il­m e­l iy­d i.
Bü­yük dev­let iş­let­me­le­ri özel­leş­ti­ri­le­rek
ka­pi­ta­list­le­rin doy­mak bil­mez iş­tah­la­rı­nı
gi­der­me­de kul­la­nıl­ma­lıy­dı. Dev­le­tin gö­re­vi
“bek­çi­lik” ola­cak­tı. Bu­nun için po­lis, or­du
ve is­tih­ba­rat bi­rim­le­ri güç­len­di­ril­me­liy­di.
Çün­k ü ser­m a­y e­n in “kay­n ak”la­r ı­n a göz
di­ken­le­rin ka­fa­sı hız­la ezi­le­cek­ti.
Ka­pi­ta­lizm, gö­zü dön­müş bir ca­na­var
gi­bi “pa­ra” ko­ku­su al­dı­ğı her ye­re sal­dı­rı­
yor­du. Bur­ju­va­zi bu sal­dır­gan­lı­ğı­nın po­li­
tik söz­c ü­l e­r i­n i ve po­l i­t ik ar­g ü­m an­l a­r ı­n ı
ya­rat­mak­ta ge­cik­me­di. Bur­ju­va­zi­nin vah­şi
po­li­ti­ka­la­rı­nı uy­gu­la­ya­cak par­ti­ler kı­sa ara­
lık­lar­la ik­ti­da­ra gel­di. Re­agan ve Thatc­her
dö­ne­min ka­rak­te­ris­tik po­li­ti­ka­cı­la­rı ola­rak
boy ver­di­ler. Thatc­her'in tek cüm­le­de özet­
le­di­ği söz­ler ka­pi­ta­liz­min “ye­ni” dö­ne­mi­
nin en ka­rak­te­ris­tik ya­nı­nı işa­ret edi­yor­du.
Thatc­her; “Top­lum­sal çı­kar yok bi­rey­sel
çı­k ar var” di­y or­d u. Ge­l iş­m iş ka­p i­t a­l ist
ül­k e­l er­d e mu­h a­f a­z a­k ar-sağ hü­k ü­m et­l er
ku­ru­lur­ken, em­per­ya­liz­min ye­ni sö­mür­ge­
le­rin­de nor­mal ge­li­şim sağ­la­na­ma­dı­ğı yer­
ler­de hü­kü­met bu­na­lım­la­rı, as­ke­ri dar­be­ler
ve iç kar­ga­şa­lık­lar ya­rat­ma vb. yol­lar­la
fa­şist ya da es­ki­sin­den da­ha ge­ri­ci yö­ne­
tim­ler iş ba­şı­na ge­ti­ril­di.
1980'le­rin so­nun­da sos­yal-em­per­ya­list
blo­kun yı­kıl­ma­sıy­la neo-li­be­ral po­li­ti­ka­lar
dün­y a­n ın her ta­r a­f ın­d a uy­g u­l a­n ır ol­d u.
Mo­dern re­viz­yo­nist ül­ke­le­rin yı­kın­tı­la­rı
üze­rin­de neo-li­be­ral sal­dır­gan­lık bir yağ­
ma­dan öte bir ça­pul ha­re­ke­ti­ne dö­nüş­tü.
Mo­dern re­viz­yo­nist blo­kun par­ça­la­na­rak
yı­kıl­ma­sı ile bir­lik­te ka­pi­ta­list sal­dı­rı ve
vah­şet, bent­le­ri yı­kan ne­hir ya­tak­la­rı gi­bi
halk­la­rı pe­ri­şan et­ti.
Neo-Li­be­ral Ka­pi­ta­list Saldırının
Yarattığı Sonuçlar:
Dü­me­nin­de IMF ve Dün­ya Ban­ka­sı gi­bi
ABD et­kin­li­ğin­de­ki ulus­la­ra­ra­sı fi­nans oli­
56
“Sol” Dalga Nereye Kadar?
gar­şi­si­nin bu­lun­du­ğu, eko­no­mi­de neo-li­be­
ra­lizm, po­li­ti­ka­da Ye­ni Dün­ya Dü­ze­ni ve
bu­na uy­gun “ye­ni sağ”, “ye­ni sol”, üre­tim
sü­re­cin­de es­nek üre­tim (post-for­dizm) ola­
rak isim­len­di­ri­len bu sü­reç, ge­liş­miş ka­pi­
ta­list ül­ke­ler ve ye­ni sö­mür­ge ül­ke­ler ara­
sın­da­ki uçu­ru­mun her ba­kım­dan de­rin­leş­
me­si­ne yo­laç­mak­la kal­ma­dı ama bu­nun­la
bir­lik­te zen­gin­ler ve yok­sul­lar ara­sın­da­ki
uçu­ru­mun mu­az­zam bo­yut­la­ra ulaş­ma­sı­na
ne­den ol­du.
Gü­ney­do­ğu As­ya ya da Af­ri­ka'da sık­ça
gö­r ü­l en iç­l er acı­s ı se­f a­l et man­z a­r a­l a­r ı,
New­york, Pa­ris ya da Lond­ra'nın ta­ri­hi ve
mo­dern de­ko­ru­nun par­ça­sı ha­li­ne gel­di.
İş­siz­lik, ar­tan yok­sul­laş­ma, sos­yal gü­ven­
lik­ten yok­sun­luk, ba­kı­ma muh­taç olan­la­ra
dev­l et­ç e ya­p ı­l an yar­d ım­l a­r ın azal­m a­s ı,
ki­mi yer­ler­de gi­de­rek son bul­ma­sı, mil­yar­
lar­ca in­sa­nın ge­le­ce­ğe iliş­kin hiç bir gü­ven
duy­ma­ma­sı­na, umut­suz­luk ve ka­ram­sar­lı­ğa
düş­me­si­ne ve bü­tün bun­la­rın bir so­nu­cu
ola­r ak uyuş­t u­r u­c u ve al­k ol kul­l a­n ı­m ı,
fu­huş, te­ca­vüz ve ci­na­yet gi­bi olay­lar­da
pat­la­ma­lar ya­şa­ma­sı­na ne­den ol­du.
Bir­leş­miş Mil­let­ler Kal­kın­ma Prog­ra­mı
(UNDP) ya­yım­la­dı­ğı “1996 İn­san Ge­liş­me
Ra­po­ru”, dün­ya ge­ne­lin­de ka­pi­ta­list bar­
bar­lı­ğın yol aç­tı­ğı so­nuç­la­rı sı­nır­lı da ol­sa
or­t a­y a ko­y u­y or. Ki­m i bur­j u­v a ya­z ar­l ar
“UNDP, yok­sul­la­rın du­ru­mun­dan do­la­yı
zen­gin­le­ri suç­la­ya­rak sı­nıf sa­va­şı­mı pro­po­
gan­da­sı ya­pı­yor” gi­bi söz­ler­le, sı­nır­lı da
ol­sa or­ta­ya çı­kan ger­çek­le­rin kar­şı­sın­da
ür­kün­tü­ye ka­pıl­mış gö­rü­nü­yor­lar. Rapor
incelendiğinde ulaşılabilecek en önem­li
so­nuç­la­rı kı­sa­ca şöy­le sı­ra­la­ya­bi­li­riz.
1. Ge­liş­miş ka­pi­ta­list ül­ke­ler da­ha da
ge­li­şir­ken, ge­ri ka­pi­ta­list ül­ke­ler­de kar­şı­
laş­tır­ma­lı ge­liş­me ora­nı düş­mek­te­dir. Her
iki ül­ke gru­bu ara­sın­da uçu­rum de­rin­leş­
mek­t e­d ir. UNDP Baş­k a­n ı Ja­m es Speth,
“Gös­ter­ge­ler ar­tık dün­ya­nın zen­gin­ler ve
yok­sul­lar ola­rak iki­ye ay­rıl­dı­ğı­nı, es­ki­ye
oran­la çok da­ha net bi­çim­de or­ta­ya ko­yu­
yor” gö­rü­şüy­le du­ru­mu özet­le­miş olu­yor.
Ra­p o­r a gö­r e, dün­y a nü­f u­s u­n un yüz­d e
20'si­ni oluş­tu­ran en yok­sul ül­ke­le­rin kü­re­
sel ge­lir için­de­ki pay­la­rı yüz­de 1,1. Bu
oran, 1960'da yüz­de 2,3'tü. Bu ül­ke­le­rin
top­lam ge­lir için­de­ki pay­la­rı ya­rı ya­rı­ya
düş­tü. Dün­ya ül­ke­le­ri­nin en zen­gin yüz­de
20'si ile en yok­sul yüz­de 20'si ara­sın­da­ki
fark; 1960'da 30 kat iken, 1970'de 32,
1980'de 45, 1990'da 60 kat ol­du.
Ki­şi ba­şı­na mil­li ge­lir Mo­zam­bik'te 80
do­l ar, Çad'da 170 do­l ar, Ne­p al'de 200
do­lar, Ha­iti'de 220 do­lar, Bang­la­deş'te 230
do­lar düzeyinde kalırken Ja­pon­ya'da 27
bin, Al­man­ya'da 24 bin, ABD'de 22 bin
500 do­lar­a tırmandı. Ge­ri ka­pi­ta­list ül­ke­le­
rin top­l am borç­l a­r ı 1980'de 685 mil­y ar
do­lar­dan 1993'de 1770 mil­yar do­la­ra yük­
sel­di. En yok­sul ül­ke­le­rin top­lam borç­la­rı
1980-1994 yıl­la­rı ara­sın­da yüz­de 400 art­tı.
Son on yıl­lık dö­nem­de La­tin Ame­ri­ka'dan
Av­ru­pa ve Ja­pon­ya'ya 500 mil­yar do­lar
trans­f er edil­d iği belirlenmiştir. Dün­y a
nü­fu­su­nun yüz­de 10'unu oluş­tu­ran ge­ri kal­
mış ül­ke­le­rin dün­ya ti­ca­re­tin­de­ki pa­yı yalnızca bin­de 3'tür.
Ham­mad­de fi­yat­la­rı 1990'lı yıl­lar­da on
yıl ön­ce­ye gö­re yüz­de 45 ora­nın­da ge­ri­le­di.
Zen­gin­le­rin fi­yat­la­rı be­lir­le­yen güç­te ol­ma­
la­rı ham­mad­de ih­ra­cat­çı­sı du­ru­mun­da olan
57
“Sol” Dalga Nereye Kadar?
yok­sul ül­ke­le­ri ça­re­siz bı­ra­kı­yor. 1960'da 1
ton kah­ve ile 37,5 ton kim­ya­sal güb­re sa­tın
alı­nır­ken, 1982'de 1 ton kah­ve ile 1,5 ton
kim­ya­sal güb­re sa­tın alı­na­bi­li­yor­du.
2. Zen­gin ve yok­sul sı­nıf­lar ara­sın­da­ki
uçu­rum akıl al­maz bo­yut­la­ra ulaş­tı. Dün­ya­
nın en zen­gin 358 ki­şi­nin ge­li­ri 2 mil­yar
300 mil­yon in­sa­nın (dün­ya nü­fu­su­nun yüz­
de 45'inin) ge­li­ri­ne eşit. Alt ve üst ge­lir
grup­la­rı ara­sın­da­ki den­ge, 20 yıl­lık sü­re­de
yak­l a­ş ık yüz­d e 150 oranın­d a yok­s ul­l uk
aley­h i­n e bo­z ul­d u. 1995'te ya­y ın­l a­n an
“Dün­ya Ban­ka­sı Ra­po­ru”nda­ki be­lir­le­me­
ler ­de fark­lı de­ğil. Dün­ya­da 1 mil­yar in­san,
ya­ni her beş ki­şi­den bi­ri yok­sul­luk sı­nı­rı
için­de ya­şı­yor. Bu ra­ka­mın 50 yıl için­de 4
ka­tı­na çı­ka­ca­ğı he­sap­la­nı­yor. Her yıl 13-18
mil­y on in­s an yok­s ul­l uk so­n u­c u ölü­y or.
Ge­ri ka­pi­ta­list ül­ke­ler­de 1.3 mil­yar in­san
se­fa­let için­de ya­şı­yor. Her yıl 14 mil­yon
ço­cuk aç­lık­tan ölü­yor. Mek­si­ka'da en zen­
gin in­sa­nın sa­hip ol­du­ğu 6.6 mil­yar do­lar­
lık ser­vet 17 mil­yon in­sa­nın ge­li­ri­ne eşit.
Mic­ro­soft'un sa­hi­bi ABD'li Bill Ga­tes'in
ge­li­ri­nin 14.07 mil­yar do­lar ol­du­ğu dü­şü­
nül­dü­ğün­de kaç yok­su­lun ge­li­ri­ne eşit­le­ne­
ce­ği­ni he­sap­la­mak ar­tık an­lam­sız­la­şı­yor.
Dün­ya­da her da­ki­ka­da 47 ki­şi yok­sul­lar
or­d u­s u­n a ka­t ı­l ı­y or. UNDP'nin ABD'li
yö­ne­ti­ci­si Gus­tav Speth çı­kan ve­ri­ler kar­şı­
sın­da şaş­kın­lı­ğı­nı giz­le­ye­mi­yor. “Kü­re­sel
bir seç­kin­ler oli­gar­şi­si ola­ğa­nüs­tü bir ser­
vet bi­rik­ti­rir­ken in­san­lı­ğın ya­rı­sı, ya­ni 3
mil­yar in­san ha­la gün­de 2 do­lar­dan az bir
ge­lir­le ya­şı­yor. Böy­le iki sı­nıf­lı bir dün­ya­
da yok­sul in­san­lar için öf­ke ve ümit­siz­lik
ze­mi­ni ha­zır. Gi­de­rek kes­kin­le­şen ara­da­ki
fark, in­san­lık dı­şı bir gö­rü­nüm ar­ze­di­yor.”
BM Kal­kın­ma Prog­ra­mı, Tem­muz 1996
ra­po­ru­na gö­re beş mil­yo­nu ge­liş­miş ül­ke­
ler­de ol­mak üze­re 100 mil­yon in­san ev­siz.
120 mil­yon in­san iş­siz, bun­la­rın 35 mil­yo­
nu ge­liş­miş ül­ke­ler­de. 70 ül­ke­de or­ta­la­ma
ge­lir 1980 dü­ze­yi­nin al­tı­na in­di. 43 ül­ke­de
ise 1970 yı­lın­da­ki dü­ze­yi­nin de gerisine
düştü.
3. Çok ulus­l u şir­k et (ÇUŞ) ola­r ak
ad­lan­dı­rı­lan ulus­la­ra­ra­sı te­kel­le­rin sa­yı­sı
1970'de 7 bin ka­dar iken bu­gün 37 bi­ne
ulaş­mış bu­lu­nu­yor. Bu 37 bin te­ke­lin dün­
ya­ya ya­yıl­mış 200 bin şu­be, acen­ta ya da
üre­tim bi­ri­mi bu­lu­nu­yor. En bü­yük 200
ulus­la­ra­ra­sı te­ke­lin 172'si ABD, Al­man­ya,
Ja­pon­ya ve Fran­sa'da ko­num­la­nı­yor. En
bü­yük 200 te­ke­lin 10 ta­ne­si­nin yıl­lık top­
lam kar­la­rı (34.8 mil­yar do­lar) ge­ri ka­lan
180 te­ke­lin yıl­lık top­lam ka­rı­na (38.6 mil­
yar do­lar) ne­re­dey­se eşit. Ya­tı­rım­la­rı 1983
yı­lın­dan be­ri dün­ya ti­ca­re­tin­den 5, dün­ya
üre­ti­min­den 10 de­fa da­ha hız­lı bü­yü­yor.
Ulus­la­ra­ra­sı te­kel­le­rin gün­lük dö­viz iş­lem­
le­ri 1973 yı­lın­da 10-20 mil­yar, 1983'te 60,
1995'te 1.3 tril­yon do­la­ra yük­sel­di. 19831993 yıl­la­rı ara­sın­da tah­vil pi­ya­sa hac­mi
30 mil­yar do­lar­dan 500 mil­yar do­la­ra tır­
man­dı.
Ge­ne­ral Mo­tors'un 1993 yı­lın­da yıl­lık
ci­ro­su Da­ni­mar­ka'nın GSYİH'ne denk: 135
mil­yar do­lar, Ford'un ci­ro­su ise Nor­veç'in
GSMH'den da­h a yük­s ek; (103,5 mil­y ar
do­lar) To­yo­ta 85,3 mil­yar do­lar­lık ci­ro­suy­
la 82,5 mil­y ar do­l ar­l ık Fin­l an­d i­y a
GSMH'ini ge­ri­de bı­ra­kı­yor.
1995 yı­lı­na ge­lin­di­ğin­de ulus­la­ra­ra­s ı
te­ke­lin ci­ro­la­rı­na iliş­kin ra­kam­lar da­ha da
bü­yü­yor. Ör­ne­ğin Ja­pon Mit­su­bis­hi te­ke­li­
58
“Sol” Dalga Nereye Kadar?
nin yıl­lık ci­ro­su 180 mil­yar do­la­ra eri­şir­
ken Avus­tur­ya GSMH'ye ulaş­mış bu­lu­nu­
yor.
Da­h a ge­n el bir ra­k am ve­r e­l im. ABD
es­k i Ça­l ış­m a Ba­k an­l a­r ı’ndan Ro­b ert
Re­ich'in be­lirt­ti­ği­ne gö­re ABD'de zen­gin­lik
1975-1995 yıl­la­rı ara­sın­da yüz­de 60 bü­yü­
müş. Ama bu artan zen­gin­lik nü­fu­su­n yüz­
de 1'inin ce­bi­ni şi­şir­miş.
4. Spe­kü­la­tif amaç­lı eko­no­mik fa­ali­yet­
ler­d e pat­l a­m a ya­ş a­n ı­y or. Dün­y a fi­n ans
pi­ya­sa­la­rın­da gün­lük de­ği­şim 1986 yı­lın­da
290 mil­yar, 1990'da 700 mil­yar, 1994'de 1
tril­yon do­la­rı aş­mış­tır. “Yal­nız­ca ulus­la­ra­
ra­sı ma­li iş­lem­le­rin top­lam de­ğe­ri, fi­zik­sel
mal üre­ti­mi­nin top­lam de­ğe­ri­nin tam ye­di
ka­tı bü­yük­lü­ğün­de” (The Wall Stre­et Jo­ur­
nal).
Neo-li­be­ral ka­pi­ta­list sal­dı­rı dal­ga­sı­nın
ezi­len­ler cep­he­sin­de ve bu­ra­dan baş­la­ya­rak
bü­tün top­lum­sal ya­şam­da yol aç­tı­ğı de­rin
tah­ri­bat­lar hak­kın­da ka­pi­ta­list çev­re­le­rin
en­di­şe do­lu söz­le­ri bir çok şe­yi özet­le­me­ye
ye­ter.
“Gü­nü­müz­de kü­re­sel­le­şen ka­pi­ta­liz­min,
emek ve ser­m a­y e ara­s ın­d a, ser­m a­y e­d en
ya­na ger­çek­le­şen bü­yük bir ge­lir kay­ma­sı
ya­ra­tan yı­kı­cı bir eği­li­me” sa­hip ol­du­ğu­nu
söy­l ü­y or ka­p i­t a­l ist­l er için fi­k ir üre­t i­m i
ya­pan Prof. He­ilb­ro­ner. IBM, 4 yıl­da iş­çi
sa­yı­sı­nı 122 bin ki­şi azal­tı. İş­çi ma­li­ye­ti
üç­te bir ora­nın­da düş­tü. ABD Mer­kez Ban­
ka­sı di­rek­tö­rü Grens Pen'de bu tip ge­liş­me­
ler ne­de­niy­le ay­nı yön­de ko­nu­şu­yor: “Ar­
tan iş­siz­lik, top­lu­mu­mu­za cid­di bir teh­dit
oluş­t u­r u­y or.” Clin­t on'un da­n ış­m an­l ı­ğ ı­n ı
yap­mış olan La­uro Tyson; “ABD'de eko­no­
mik bü­yü­me­nin ar­ka­yü­zü iş­çi üc­ret­le­ri­nin
dü­şü­şü, eşit­siz­lik­le­rin bü­yü­me­si, zen­ginyok­sul uçu­ru­mu­nun 20 yıl ön­ce­ye gö­re çok
da­ha va­him” ol­ma­sı­dır diyor.
Ulus­la­ra­ra­sı te­kel­ler için ça­lı­şan ulus­la­
ra­ra­sı stra­te­jik in­ce­le­me­ler mer­ke­zi eko­no­
mist­le­rin­den Ed­ward Lut­tak her şe­yi çok
da­ha açık ve net bi­çim­de ifa­de edi­yor. Lut­
tak'a gö­re “ka­pi­ta­list­ler da­ha da zen­gin­le­
şir­k en, iş­ç i sı­n ı­f ı yok­s ul­l a­ş ı­y or. Glo­b al
re­ka­bet in­san­la­rı öğü­tü­yor, top­lu­mu par­ça­
lı­yor”.
Ka­pi­ta­list­le­rin aşı­rı kar hır­sı­nın en üst
dü­zey­de tat­mi­ni için uğ­raş ve­ren bur­ju­va
pro­fe­sör­ler, dev­let adam­la­rı ve özel stra­te­
jist­ler ay­nı nok­ta­lar­da bu­lu­şu­yor­lar, “Yı­kı­
cı bir eği­lim”den, “cid­di bir teh­dit­ten” söz
edi­yor, “in­san­la­rı öğüt”üp “top­lu­mu par­ça­
la­yan” sis­tem­den bah­se­di­yor­lar. Bu söy­le­
min ken­di­si bu­ju­va cep­he­nin emek­çi­le­re
yö­ne­lik yıl­lar­dır sü­ren sal­dı­rı dal­ga­sı­nın
so­nuç­la­rı üze­ri­ne ye­ni bir po­zis­yon al­ma
ih­ti­ya­cı duy­du­ğu­nu gös­te­ri­yor.
Po­li­ti­ka­da “Ye­ni”lik­ler
ve “Dal­ga”lar
Sö­mü­rü­nün da­ha da yo­ğun­laş­tı­rıl­ma­sı,
ser­m a­y e bi­r i­k i­m i­n in önün­d e­k i her tür­l ü
en­ge­lin kal­dı­rıl­ma­sı, iş­çi ve emek­çi­le­rin
ya­ş am­l a­r ı­n ın çe­k il­m ez ha­l e gel­m e­s i ile
sü­rüp gi­den neo-li­be­ral sal­dı­rı dal­ga­sı ko­yu
bir si­ya­sal ge­ri­ci­lik­le at ba­şı yü­rü­dü. Her
şey­d e ol­d u­ğ u gi­b i bur­j u­v a­z i­n in bü­t ün
ku­rum­la­rı da ser­ma­ye­nin ye­ni ih­ti­yaç­la­rı
doğ­rul­tu­sun­da ye­ni­den şe­kil­len­di. “Sağ” ve
“sol” bur­ju­va par­ti­ler ara­sın­da prog­ra­ma­tik
dü­zey­de, söy­lem bi­çi­min­de da­hi hiç bir
ay­rım kal­ma­dı. Neo-li­be­ra­lizm bir tan­rı
buy­ru­ğu ka­dar ke­sin ve red­de­di­le­mez bir
59
“Sol” Dalga Nereye Kadar?
ger­çe­ğe dö­nüş­tü­rül­dü. Bü­tün bur­ju­va par­ti­
ler ve söz­cü­ler ay­nı ses to­nu­na sa­hip bir
ko­ro­ya dö­nüş­tü. En pes­pa­ye “sağ” po­li­ti­ka­
lar bü­yük ye­ni­lik­ler ola­rak su­nul­du. Dev­le­
tin kü­çül­me­si, özel­leş­tir­me­le­rin ya­pıl­ma­sı,
sos­yal gü­ven­lik ku­rum­la­rı­nın iş­lev­siz­leş­ti­
ril­me­si, eği­tim ve sağ­lı­ğa, ta­rım­sal ürün­le­
re dev­let süb­van­si­yon­la­rı­nın kal­dı­rıl­ma­sı
vb. uy­gu­la­ma­lar bü­yük “öz­gür­lük­çü” ge­liş­
me­ler ola­rak pro­pa­gan­da edil­di. Re­agan,
Thatc­her, Özal, bu “ye­ni”li­ğin sem­bol­le­ri
ol­du­lar.
Son 15 yı­la dam­ga­sı­nı vu­ran mu­ha­fa­za­
kar sağ hü­kü­met­ler ka­pi­ta­list­le­rin ih­ti­yaç­
la­rı doğ­rul­tu­sun­da ik­ti­sa­di, si­ya­si ve sos­yal
bir di­zi de­ği­şik­lik­ler ger­çek­leş­tir­di­ler ve bu
yö­nüy­le esa­sen mis­yon­la­rı­nı ta­mam­la­dı­lar.
İn­san­lı­ğın bü­tün bi­rik­miş-kül­tü­rel, sos­yalsi­y a­s al ka­z a­n ım­l a­r ı­n ı aşı­r ı kar için yok
edip yağ­ma­la­ma­ya yö­ne­len ka­pi­ta­list­ler,
ara­la­rın­da şid­det­le­nen re­ka­be­tin, bu re­ka­
be­tin bir so­nu­cu ola­rak hız­la bü­yü­yen ve
fark­lı­la­şan tek­ni­ğin, bu fark­lı­laş­ma­nın üre­
tim sü­reç­le­rin­de­ki et­ki­le­ri­nin ve bu et­ki­len­
me­le­rin işin ör­güt­len­me­si­ne yan­sı­ma­la­rı­nı
ve tüm bun­la­ra bağ­lı ola­rak top­lu­mun bu
ye­ni­lik­le­re uy­gun si­ya­sal ve sos­yal ola­rak
ulus­la­r a­ra­s ı te­k el­l er li­h e­n e bir ye­ni­den
dü­z en­l e­m e­s i­n e ih­t i­y aç du­y u­y or­l ar. Bu
ba­kım­dan “ye­ni” sağ mis­yo­nu­nu ta­mam­la­
yıp “es­ki”me­ye baş­la­dı. Es­ki “sol”, mu­ha­
fa­za­kar­la­rın slo­gan­la­rı­nı sol so­sa ba­tı­ra­rak
“ye­ni”len­di. Bu­nun için­dir ki “sol” dal­ga­
nın ön­cü kuv­vet­le­ri bur­ju­va par­ti­ler iki­li
bir gö­re­vin ye­ri­ne ge­ti­ril­me­sin­den so­rum­lu
bu­lun­mak­ta­lar. Bi­rin­ci­si yu­ka­rı­da bur­ju­va
söz­cü­ler ta­ra­fın­dan di­le ge­ti­ri­len, emek­çi­
ler cep­h e­s in­d e hız­l a bi­r i­k en öf­k e­n in
sö­n üm­l en­d i­r il­m e­s i, ikin­c i­s i top­l um­s al
ya­şa­mın ve ör­güt­len­me­nin ka­pi­ta­list­le­rin
ih­ti­ya­cı doğ­rul­tu­sun­da ye­ni­den dü­zen­len­
me­si­nin önün­de­ki en­gel­le­rin kal­dı­rıl­ma­sı.
15 yıl­dır “sa­ğa” dü­men kı­ran bur­ju­va
si­y a­s al olu­ş um­l ar “aşa­ğ ı­d an” bas­k ı­n ın
da­ya­nıl­maz ağır­lı­ğı al­tın­da “sol”a dü­men
kır­ma­ya yö­nel­di­ler. '70'li ve '80'li yıl­lar­da
sağ po­li­ti­ka­lar o den­li yay­gın­laş­tı ki es­ki
kav­ram­lar­la ge­liş­me­le­ri ifa­de ede­bil­mek
bi­le ne­re­dey­se ola­nak­sız ha­le gel­di. Bur­ju­
va ide­olo­jik sal­dı­rı, be­yin­le­ri bu yön­de de
esir al­dı. Mu­ha­fa­za­kar tu­tu­cu sağ par­ti­ler
li­be­ra­liz­min bay­rak­tar­lı­ğı­na so­yun­du, “sol”
par­ti­le­re de yal­nız­ca li­be­ra­liz­min kuy­ruk­
çu­lu­ğu dü­şü­yor­du. Bu dönemde gerçekte
revizyonist adı “Ko­mü­nist” par­ti­ler “sol”
par­ti­le­rin, ya­ni sos­yal-de­mok­rat, sos­ya­list
ve iş­çi par­ti­le­rin bo­şalt­tı­ğı kul­va­ra yer­leş­ti.
Sü­reç ye­ni bir aşa­ma­ya doğ­ru ev­ri­li­yor:
Bu ev­r il­m e­n in be­l ir­l eyi­c i esas fak­t ö­r ü
iş­siz­lik, aç­lık ve se­fa­let için­de kıv­ra­nan ve
ya­şam ko­şul­la­rı her gün bi­raz da­ha bo­zu­lan
mil­y on­l a­r ın neo-li­b e­r a­l iz­m e duy­d uk­l a­r ı
şid­det­li tep­ki­dir. Son yıl­lar­da “sol” par­ti­le­
re gi­de­rek da­ha faz­la oy ve­ren mil­yon­lar,
neo-li­be­ral yı­kım po­li­ti­ka­la­rı­na kar­şı duy­
gu­la­rı­nı ifa­de edi­yor­lar. Ka­za­nıl­mış hak­la­
rı­na sa­hip çık­mak, pat­ron­la­ra mey­dan­la­rı
bı­rak­ma­dık­la­rı­nı gös­ter­mek, “ka­der”ler­ri­ne
ra­zı ol­ma­ya­cak­la­rı­nı an­lat­mak için “sol”
par­ti­le­re oy ver­di­ler, “sol” par­ti­ler de on­la­
rın bu yön­lü is­tem­le­ri­ne sa­hip çı­kar gö­rün­
dü­ler. “Sürp­riz” oy­lar bu ne­den­le bü­yü­dü.
Ama bu “sürp­riz” so­nuç­la­rın as­lın­da bek­le­
nen bir ge­liş­me ol­du­ğu son bir kaç yıl­dır
dün­ya ça­pın­da ya­şa­nan iş­çi, çift­çi, öğ­ren­ci
mü­ca­de­le­le­ri in­ce­len­di­ğin­de de da­ha iyi
60
“Sol” Dalga Nereye Kadar?
an­la­şı­lır. Faz­la uza­ğa git­me­den ka­pi­ta­liz­
min en ge­liş­miş ol­du­ğu Av­ru­pa ül­ke­le­ri­ne
bak­mak ye­ter­li bir ve­ri su­nar. Bel­çi­ka’da
jan­dar­ma­ya ba­ri­kat ku­ran çift­çi­le­rin, yi­ne
Yu­na­nis­tan ve Fran­sa'da­ki ey­lem­le­ri, Fran­
sa'da 1995'te ger­çek­le­şen bü­yük çap­lı iş­çi
öğ­ren­ci ey­lem­le­ri ve bü­yük ge­nel grev vb.
olay­lar Av­ru­pa'nın bir çok böl­ge­sin­de iri­li,
ufak­lı bi­çim­de boy gös­ter­miş­ti. De­ni­le­bi­lir
ki, “sol” par­ti­le­re yö­ne­lik ya­şa­nan “sürp­
riz” bu şid­det­li tep­ki­nin san­dı­ğa yan­sı­ma­sı­
dır.
4. Uzun va­de­li fa­iz oran­la­rı yüz­de 7'yi
geç­me­ye­cek.
Ma­st­richt An­laş­ma­sı Av­ru­palı emek­çi
halk­lar için Neo-li­be­ral sal­dı­rı­nın da­ha da
kö­rük­len­me­si an­la­mı­na ge­li­yor­du. Zi­ra alı­
nan ka­rar­la­rın her bi­ri Av­ru­pa­lı emek­çi­le­re
yö­ne­lik hak gasp­la­rı­nın art­ma­sına neden
olduğu gibi, emekçilerin ya­şam dü­zey­le­ri­
nin da­ha bü­yük bir hız­la düş­me­sin­den baş­
ka bir­şey de ifa­de et­mi­yor­du. Ör­ne­ğin bur­
ju­va eko­no­mi­si ba­kı­mın­dan büt­çe açık­la­rı­
nın GSYİH'nin yüz­de 3'ü dü­ze­yi­ne çe­kil­
me­si de­mek top­lum­sal ya­şam­da emek­çi­ler
le­hi­ne bir di­zi dü­zen­le­me­ye son ve­ril­me­si
an­la­mı­na ge­lir. İlaç yar­dı­mı­nın kal­dı­rıl­ma­
sı. İş­siz­lik yar­dım­la­rı öde­me sü­re­si­nin ve
mik­ta­rı­nın kı­sıt­lan­ma­sı bun­lar­dan ba­zı­la­rı­
dır. Mast­r icht'te fi­n a­l e yak­l a­ş ıl­m a­s ıy­l a
da­ha sı­kı bi­çim­de uy­gu­la­ma­ya ko­nul­mak
is­te­nen ka­ra­rın Av­ru­pa emek­çi­le­rin­de tep­
ki­y i hız­l an­d ır­d ı­ğ ı­n ı be­l irt­m ek ge­r e­k ir.
Ör­ne­ğin ka­mu açık­la­rı­nın GSMH için­de­ki
pa­yı 1994 yı­lın­da bir hay­li yük­sek­ti. Bu
oran Fran­sa'da yüz­de 6, İn­gil­te­re'de yüz­de
6.5, İtal­ya'da yüz­de 9, Por­te­kiz'de yüz­de
5.7, İs­veç'te yüz­de 10.4, İs­pan­ya'da yüz­de
6.6, Yu­na­nis­tan'da yüz­de 12.5 dü­ze­yin­dey­
di.
Fran­sa'da önem­li bü­tün dev­let iş­let­me­
le­ri bir kaç yıl için­de özel­leş­tir­miş­ti. Bun­
lar­dan ba­zı­la­rı; To­tal, BNP, Cre­dit lo­cal de
Fran­ce, Rhö­ne-Po­ule­ne (1993), ELF, Agu­
ita­ine, VAP, Re­na­ult (1994), Se­ita (1995)
ta­ma­men ya da kıs­men özel­leş­ti­ril­di. Bu
oran­da de­mir­yol­la­rı (SNCF), ha­va­yol­la­rı
(CNAF), şe­hi­ri­çi ta­şı­ma­cı­lı­ğı (RATP) da
Ma­st­rich An­laş­ma­sı­’na uyum ge­rek­çe­siy­le
özel­leş­ti­ri­lecek ku­rum­lar ara­sı alın­dı.
“Sol” Dal­ga ve Av­ru­pa
Em­per­ya­list-ka­pi­ta­list re­ka­be­tin bü­yü­
me­si, em­per­ya­list ül­ke­le­ri ra­kip­le­ri­ne bir
çok ba­kım­dan en­gel olan, ken­di­le­ri için ise
sı­n ır­s ız (siz sö­m ü­r ü oku­y un) öz­g ür­l ü­ğ ü
sağ­la­yan böl­ge­sel iş­bir­lik­le­ri­ne yö­nelt­ti.
Bu em­per­ya­list “ye­ni ya­şam alan­la­rın­dan”
bi­ri NAF­TA'dır. “Ku­zey Ame­ri­ka Ser­best
Ti­c a­r et Ant­l aş­m a­s ı” ABD, Ka­n a­d a ve
Mek­s i­k a'dan olu­ş u­y or. AET'nin ka­b uk
de­ğiş­ti­re­rek AB'ye dö­nüş­me­si ay­nı ih­ti­ya­
cın ürü­nü­dür. Al­man­ya, Fran­sa, İn­gil­te­re,
İtal­ya gi­bi “güç­lü” AB ül­ke­le­ri Rus­ya'nın
sı­nır­la­rı­na ka­dar bü­tün Av­ru­pa'yı tek bir
pa­za­ra, “ya­şam ala­nı”na dö­nüş­tü­rü­yor­lar.
Av­ru­pa'nın bu ya­pı­lan­ma­sı Mast­richt
An­laş­ma­sıy­la ye­ni bir yol al­dı. An­laş­ma
sonucu, AB ül­ke­le­ri 1999 yı­lı so­nu­na ka­dar
şu ge­rek­le­ri ye­ri­ne ge­tir­me ka­ra­rı al­dı­lar:
1. AB üye­le­ri büt­çe açık­la­rı­nı GSYİH'in
yüz­de 3'ü dü­ze­yi­ne dü­şü­re­cek­ler.
2. Dev­let borç­la­rı GSYİH'nın yüz­de 60
dü­ze­yi­ne çe­ki­le­cek.
3. Enf­las­yon yüz­de 3 ora­nı­nı aş­ma­ya­
cak.
61
“Sol” Dalga Nereye Kadar?
Bir baş­ka ör­nek de yaş­lı­lık ay­lı­ğı kap­
sa­mın­da ve­ri­le­bi­lir. Çı­ka­rı­lan ye­ni ya­sa­lar
yaş­lı­lık ay­lı­ğı he­sap­la­rın­da en iyi 10 yıl
de­ğil, 25 yıl he­sap­la­nı­yor. Ta­van yaş­lı­lık
ay­lı­ğı hak­ket­mek için ge­rek­li kat­kı sü­re­si
37.5 yıl­dan 40 yı­la çı­ka­rıl­dı ve ilaç pa­ra­la­rı
ia­de­le­rin­de kı­sın­tı­ya gi­dil­di.
Al­m an­y a, Fran­s a, İs­p an­y a, İtal­y a ve
İn­gil­te­re'de ya­pı­lan bir araş­tır­ma­nın so­nuç­
la­rı Av­ru­pa halk­la­rı­nın ne­den “sol”a yö­nel­
dik­le­ri­ni çıp­lak bi­çim­de or­ta­ya ko­yu­yor.
Adı ge­çen ül­ke­ler­de­ki in­san­la­ra “Aşa­ğı­
da­ki on ko­nu­da han­gi­si si­zi en çok en­di­şe­
len­d i­r i­y or?” so­r u­s u so­r u­l u­y or. So­r u­l a­r a
ve­ri­len ce­vap­la­rın yüz­de­le­ri şöy­le;
Av­ru­palı emek­çi­le­rin en bü­yük so­run­la­
rı iş­siz­lik. An­ke­te gö­re iş­siz­li­ğin he­men
ar­dın­dan suç ve şid­det (ah­la­ki yoz­laş­ma),
son­ra da fa­kir­lik ve sos­yal eşit­siz­lik (fi­zi­ki
yoz­laş­ma) ge­li­yor. An­ke­ti ya­pan­lar di­ğer
so­nuç­la­rıy­la bir­lik­te Av­ru­palı­la­rın ka­ram­
sar ol­d u­ğ u yar­g ı­s ı­n a va­r ı­y or­l ar. An­k et
so­nuç­la­rı­na gö­re Al­man­ya'nın yüzde 76'sı,
İs­p an­y a­n ın yüzde 48'i, İtal­y a'nın yüzde
66'sı hü­kü­me­ti­ne gü­ven­mi­yor. İn­gil­te­re'de
ise se­çim son­ra­sın­da hal­kın yüzde 72'si­nin
hü­kü­me­te gü­ven­di­ği or­ta­ya çık­mış. Yi­ne
ay­nı an­ke­te gö­re hal­kın bü­yük ço­ğun­lu­ğu
(Al­m an­y a yüzde 81, Fran­s a yüzde 77,
İs­pan­ya yüzde 62, İtal­ya yüzde 63, İn­gil­te­
re yüzde 42) eko­n o­m i­n in du­r u­m un­d an
en­di­şe edi­yor.
Av­ru­pa halk­la­rı­nın son yıl­lar­da kar­şı
kar­ş ı­y a kal­d ık­l a­r ı so­r un­l ar­d an ba­z ı­l a­r ı
bi­raz da­ha ya­kın­dan in­ce­len­di­ğin­de, ne­den
bu den­li “en­di­şe­li” ol­duk­la­rı da­ha iyi an­la­
şı­lır.
Fran­sa'da son on­beş yıl­da iş­siz­lik ora­nı
yüz­de 5'den yüz­de 13 sı­nır­la­rı­na da­yan­dı.
Bu, 3.5 mil­yon­dan faz­la Fran­sı­zın iş­siz
ol­du­ğu an­la­mı­na ge­li­yor.
Yıl­la­ra gö­re Fran­sa'da iş­siz­lik ora­nı
Yıl
Yüz­de
1975
4
1980
6.2
1985
10.2
1990
8.9
1994
12.5
1996
12.8
Fran­sa'da yük­sek iş­siz­lik oran­la­rı mer­
cek al­tı­na alın­dı­ğın­da so­ru­nun bir baş­ka
bo­yu­tu gö­rü­lür. Fran­sa'da iş­siz­le­rin önem­li
bir bö­lü­mü 16-25 yaş ara­sı genç­ler­den olu­
şu­yor. (yüzde 23.2) Bu oran da gös­te­ri­yor
ki 25 ya­şın al­tın­da­ki her dört genç Fran­sız­
dan bi­ri iş­siz. Yi­ne bir baş­ka önem­li nok­ta
da iş­siz­li­ğin en faz­la ka­li­fi­ye ol­ma­yan düz
iş­çi­ler ara­sın­da gö­rül­me­si. Ka­li­fi­ye ol­ma­
yan düz iş­s iz­l er ara­s ın­d a iş­s iz­l ik ora­n ı
yüzde 21.5, iş­siz­li­ğin nis­pe­ten dü­şük ol­du­
ğu ke­sim ise ka­li­fi­ye kol iş­çi­le­ri (10.2).
Çok so­mut bir ör­nek­le Av­ru­pa ser­ma­ye­
si­nin iş­siz­lik so­ru­nu­nu ele alış tar­zı­nı gö­re­
lim. Elect­ro­lux; da­lın­da li­der, ma­li du­ru­mu­
çok iyi, kar ora­nı­nın ise bir hay­li yük­sek
ol­du­ğu be­lir­ti­li­yor. Bu­na kar­şın pat­ron­lar
12 bin iş­çi­yi iş­ten at­ma ka­ra­rı al­dı­lar. Bu
ka­rar alı­nır alın­maz fir­ma­nın his­se se­net­le­
ri bor­sa­da yüz­de 14 yük­sel­di. İş­ten at­ma
ka­ra­rı­nın “sa­vun­ma” de­ğil “sal­dı­rı” amaç­lı
ol­du­ğu çok açık. Pat­ron­lar per­va­sız­ca ha­re­
ket edi­yor­lar ve aşı­rı kar hır­sı sı­nır­sız bir
sal­dır­gan­lı­ğa dö­nü­şü­yor.
62
“Sol” Dalga Nereye Kadar?
Yal­n ız­c a iş­s iz­l ik de­ğ il yok­s ul­l aş­m a
ol­gu­su da Av­ru­pa halk­la­rı için her ge­çen
gün da­ha da bü­yük önem ka­za­nı­yor. Fran­
sa'da on­beş yıl için­de GSYİH yüz­de 30
bü­yür­ken, top­lam üc­ret­ler alım gü­cü ola­rak
yüz­de 23 art­tı. Bi­rim iş­gü­cü ma­li­yet­le­rin­de
yıl­lık ar­tış ora­nı 1980'de yüzde 13, ‘88'de
yüzde 4, ‘90'da yüzde 3,5, ‘94'de ise yüzde
1,5 ola­rak ger­çek­le­şi­yor. Şir­ket­le­rin amor­
tis­man ha­riç net kar­la­rı ise yüz­de 121'lik
bir ar­tış gös­ter­di. Bir baş­ka he­sap­la­ma­ya
gö­re 1994-’96 yıl­la­rı ara­sın­da Fran­sa'nın
25 bü­yük te­ke­li, kar­la­rı­nı be­şe kat­la­dı­lar.
Bu­na kar­şın ça­lı­şan­la­rın yüz­de 60'ı or­ta­la­
ma üc­re­tin al­tın­da ay­lık alı­yor.
Tek ba­şı­na bu ra­kam­lar bi­le se­fa­let ve
zen­g in­l i­ğ in na­s ıl hız­l a kar­ş ı ku­t up­l ar­d a
bi­rik­ti­ği­ni gös­te­ri­yor. Bu­gün bur­ju­va öl­çü­
le­re gö­re Av­ru­pa'da 50 mil­yo­nu aş­kın ki­şi
yok­sul­luk sı­nı­rı­nın al­tın­da ya­şı­yor, ve bu
ra­kam her yıl bir mil­yon ar­tı­yor. Fran­sa'da
500 bin ki­şi ev­siz, 1,5 mil­yon in­san sağ­lık
ko­şul­la­rı­na uy­gun ol­ma­yan ev­ler­de ya­şı­
yor. 1 mil­yon ki­şi yıl­da 4.500 do­lar yar­dım
ala­rak “ida­re” ede­bi­li­yor. Bir baş­ka bul­gu
da Fran­s a ger­ç e­ğ i­n in ay­n a­s ı ne­r e­d ey­s e.
Yük­se­ko­kul­lar­da oku­yan­la­rın yüz­de 49'u
zen­gin ço­cu­ğu ve iş­çi ço­cuk­la­rı­nın ora­nı
sa­de­ce yüz­de 6. Fran­sa'da yüz­de 20'lik en
üst ta­ba­ka ge­li­rin yüz­de 43,8'ini alı­yor. En
alt­ta­ki yüz­de 20'lik ke­si­me ise ka­lan yüz­de
6,1. En zen­gin bu yüz­de 20 mül­ki­ye­tin de
yüz­de 68,8’ini elin­de bu­lun­du­ru­yor.
“İn­g il­t e­r e'de Eşit­l i­ğ in Du­r u­m u” ad­l ı
The İns­ti­tu­te of Fis­cal Stu­di­es'in ya­yın­la­dı­
ğı ra­por­da­ki be­lir­le­me­ler ise İn­gi­liz iş­çi ve
emek­ç i­l e­r in gi­d e­r ek kö­t ü­l e­ş en ya­ş am
ko­şul­la­rı­nı göz­ler önü­ne se­ri­yor. Ra­po­run
ön­sö­zün­de ül­ke­nin son 20 yı­lı­na dam­ga­sı­nı
vu­ran en önem­li ola­yın ge­lir da­ğı­lı­mın­da
bü­yü­yen uçu­rum ol­du­ğu ile­ri sü­rü­lü­yor.
Ra­por'da 1983-93 yıl­la­rı ara­sın­da top­lu­
mun en dü­şük yüz­de 5'inin üc­ret­le­rin­de
her­han­gi bir de­ği­şim ol­maz­ken, en zen­gin
yüz­de 5'in ge­lir­le­rin­de yüz­de 50 ar­tış or­ta­
ya çık­tı­ğı be­lir­ti­li­yor. 1961-93 yıl­la­rı ara­
sın­da re­el üc­ret­ler­de ar­tış yüz­de 30 dü­ze­
yin­de ka­lır­ken en zen­gin yüz­de 5'in ge­lir­le­
rin­de­ki ar­tış yüz­de 45'ten faz­la. 1970'ler­de
yok­s ul­l uk sı­n ı­r ı­n ın al­t ın­d a­k i­l er nü­f u­s un
yüz­de 6'sı­nı oluş­tu­ru­yor­ken bu­gün bu oran
yüz­de 20 dü­ze­yi­ne ulaş­mış bu­lu­nu­yor.
En yok­sul yüz­de 10 GSMH'nın yüz­de
3'ten da­ha azı­nı alır­ken, en zen­gin yüz­de
10 GSMH'nın yüz­de 33'ten faz­la­sı­nı alı­yor.
Bir baş­ka be­lir­le­me de İn­gil­te­re 'de böl­
ge­ler ara­sın­da bü­yü­yen eşit­siz­lik­tir. Gal­ler
ve İs­koç­ya en faz­la yok­sul­la­şan böl­ge­ler
ola­rak öne çı­kı­yor­lar.
Bir baş­ka ya­zı­nın ko­nu­su ol­mak­la bir­
lik­te ser­ma­ye­nin te­mer­kü­zün­de­ki ar­tı­şın
te­kel­le­rin ar­tan et­kin­li­ği­nin Av­ru­pa sı­nıf­sal
ve sos­y al ya­ş a­m ın­d a önemli so­n uç­l ar
do­ğ ur­d u­ğ u ve do­ğ ur­m a­y a de­v am et­t i­ğ i
be­lir­ti­le­bi­lir.
Al­m an­y a'da (1987) sa­n a­y i iş­l et­m e­
lerinin bin­d e 3'ü (1000) top­l am sa­n a­y i
iş­l et­m e­l eri­n in yıl­l ık ci­r o­s u­n un yüz­d e
43,4'ünü ger­çek­leş­ti­ri­yor­lar. De­mek olu­yor
ki bin­de 3, yüz­de 99,7'nin top­lam ci­ro­su­
nun ya­r ı­s ı­n ı üre­t i­y or. Yi­n e bu bin­d e üç
ça­lı­şan­la­rın yüz­de 39,4'ünü is­tih­dam edi­
yor.
1950'de 886 bin 500 za­na­at­çı iş­let­me
fa­ali­yet gös­te­ri­yor, 1986'da bu ra­kam 489
bi­n e dü­ş ü­y or. 1950'de ta­r ım sek­tö­r ün­d e
63
“Sol” Dalga Nereye Kadar?
ça­lı­şan­la­rın sa­yı­sı ise 1 mil­yon 646 bin
751, 1988'de bu ra­kam 1 mil­yon ek­si­li­yor
ve 665 bin 517'ye dü­şü­yor. Ke­za 1971'de
173 bin 576 olan pe­ra­ken­de ti­ca­ret­le uğ­ra­
şan­la­rın sa­yı­sı 1988'de 73 bi­ne ge­ri­li­yor.
Za­naat, ta­rım ya da pe­ra­ken­de ti­ca­re­tin­
de­ki iş­let­me ya da ça­lı­şan­lar sa­yı­sın­da­ki bu
önem­li dü­şüş iki te­mel so­nuç do­ğu­ru­yor.
Te­k el­l er kü­ç ük iş­l et­m elere ya­ş am şan­s ı
bı­rak­ma­dan hız­la bü­yü­yor. İkincisi ka­pa­
nan kü­çük iş­let­me sa­hip­le­ri ve ai­le­le­ri iş­çi­
le­rin saf­la­rı­na akı­yor. Ge­liş­me iki yön­lü
olu­yor. Te­kel­le­rin sa­yı­sı artıkça küçük üretimle uğraşanların sayısı düşüyor, iş­siz­le­rin
sa­yı­sı da bü­yü­yor. Küçük üretimin hızlanan tasfiyesi ile işçileşenler, hemen iş bulamıyor. İş­çi­leş­mek iş bul­mak an­la­mı­na gel­
mi­yor. Bü­yü­yen ger­çek­te iş­siz­ler or­du­su­
dur.
Da­im­ler Benz'le il­gi­li bir­kaç veri du­ru­
mu açık­l a­m a­y a ye­t er. Da­i m­l er Benz'in
ci­ro­su 1993'te 97 mil­yar 737 mil­yon DM,
1994'te 104 mil­yar 75 mil­yo­na çı­kar­ken
ça­lış­tır­dı­ğı iş­çi sa­yı­sı 366 bin 736'dan 310
bin 551'e dü­şer. Bir baş­ka Al­man sa­na­yi
de­vi Si­mens AC için ­de ay­nı şey­ler söy­le­
ne­bi­lir. 1993'de 81 mil­yar 648 mil­yon DM
olan ci­ro 1995'de ar­ta­rak 88 mil­yar 763
mil­yon DM'ye yük­se­lir. Bu­na kar­şın iş­çi
sa­yı­sı 391 binden 373 bin 800'e ge­ri­ler.
in­di­ri­le­ce­ği­ni, KDV oran­la­rı­nın aza­la­ca­ğı­
nı, üc­ret­le­rin yük­se­le­ce­ği­ni, bü­yük çap­lı
özel­leş­tir­me­le­rin dur­du­ra­la­ca­ğı­nı, emek­li­
le­rin hak­la­rı­nın ko­ru­na­ca­ğını vb. bir di­zi
ko­nu­da emek­çi­le­rin hak­lı te­lap­le­ri­nin kar­
şı­la­na­ca­ğı­nı ile­ri sür­dü.
İn­gi­liz İş­çi Par­ti­si li­de­ri Bla­ir, Jos­pin
ka­dar “bon­kör” dav­ran­ma­dı. Neo-li­be­ral
po­li­ti­ka­la­ra esa­sen sa­dık ka­la­ca­ğı­nı, ama
bu po­l i­t i­k a­l ar yü­r ü­t ü­l ür­k en yok­s ul­l a­r ın
hak­la­rı­nın ko­ru­na­ca­ğı­nı va­ad et­ti. 18 yıl­lık
mu­ha­fa­za­kar cen­de­re­den son­ra Tony Bla­ir
İn­g i­l iz emek­ç i­l e­r i için en azın­d an bir
ne­fes­len­me mo­la­sı ola­rak al­gı­lan­dı.
Jos­pin nis­pe­ten kla­sik sos­yal-de­mok­rat
söy­lem­le ama­cı­na ula­şır­ken, Bla­ir pes­pa­ye
neo-li­be­ral po­li­ti­ka­la­rı “ye­ni-sol” ola­rak
sa­hip­len­di. “Ye­ni sol”, “eko­no­mi­nin ken­di
ku­r al­l a­r ı çer­ç e­v e­s in­d e iş­l e­m e­s i­n e özel
önem ve­ril­me­li­dir“ dü­şün­ce­sin­de­dir. Her
şey bu düs­tu­ra uy­gun ol­ma­lı­dır. Bu­nun için
teş­v ik­l er ve­r il­m e­l i ser­m a­y e­n in “gü­v en”
için­de ha­re­ke­ti sağ­lan­ma­lı, üre­tim sü­re­ci­
nin ye­ni du­ru­mu­na uy­gun ola­rak eği­tim
ye­ni­den ör­güt­len­me­li, ser­ma­ye­nin lehi­ne
ol­mak üze­re “si­ya­si is­tik­rar” mut­la­ka sağ­
lan­ma­lı­dır. İs­koç­ya ve Gal­ler'de ye­rel mec­
lis­le­rin oluş­tu­rul­ma­sı, Ku­zey İr­lan­da so­ru­
nu­nun çö­zü­mü için ba­zı adım­lar atıl­ma­sı
bu ara­nan “is­tik­rar” ih­ti­ya­cı­nın ürü­nü­dür.
İn­gi­liz ve Fran­sız em­per­ya­list­le­ri dün­ya
ça­p ın­d a şid­d et­l e­n en re­k a­b et kav­g a­s ın­d a
et­kin ol­mak ve öne geç­mek için çok yön­lü
bir ça­ba­nın için­de­dir­ler. Fran­sa, ABD'nin
taz­yik­le­ri so­nu­cu Af­ri­ka'da­ki pa­zar­la­rı­nı
bi­rer bi­rer kay­bet­mek­te, sö­zün doğ­ru­su;
Af­ri­ka'dan sö­kü­lüp atıl­mak­ta­dır. İn­gil­te­re
bu­g ü­n e de­ğ in sür­d ür­d ü­ğ ü ABD ek­s en­l i
Va­ad­ler ve Ger­çek­ler
Fran­sız Sos­ya­list Par­ti­si li­de­ri Jos­pin,
Fran­sız­la­rın en ön­ce­lik­li so­run­la­rı­nı çöz­
me­ye yö­ne­lik va­ad­ler­de bu­lu­na­rak sür­dür­
dü se­çim kam­pan­ya­sı­nı. Jos­pin, 700 bin
ki­şi­ye ye­ni iş mi­ka­nı sağ­la­na­ca­ğı­nı, haf­ta­
lık ça­lış­ma sü­re­si­nin 39 sa­at­ten 35 sa­ate
64
“Sol” Dalga Nereye Kadar?
po­li­tik du­ru­şu kıs­men de­ğiş­ti­re­rek da­ha
re­ka­bet­çi ken­di de­yim­le­riy­le “ki­şi­lik­li” bir
dış po­l i­t i­k a iz­l e­m ek is­t i­y or. ABD'den
“ba­ğ ım­s ız”laş­m ak is­t e­y en İn­g il­t e­r e ile
Fran­sa AB'de hem da­ha et­kin ol­mak hem
de di­ğ er ulas­l a­r a­r a­s ı re­k a­b et alan­l a­r ı­n a
ha­zır­lık­lı gir­me­nin ça­ba­la­rı için­de­dir­ler.
Son bir­kaç yıl­da ka­pi­ta­list­le­rin aşı­rı kar
hır­sı gi­bi, em­per­ya­list­lerara­sı re­ka­bet­ de
ade­t a diz­g in­l e­r in­d en bo­ş andı. Her bir
em­per­ya­list ül­ke açı­sın­dan em­per­ya­list-ka­
pi­t a­l iz­m in “eşit­s iz ge­l iş­m e ya­s a­s ı”nın
“mağ­dur­la­rı” ol­ma­mak, şid­det­le­nen re­ka­
bet­ten ba­şa­rı­y­la çık­mak için bir di­zi iç ve
ulus­la­ra­ra­sı ön­lem al­ma ih­ti­ya­cı ka­çı­nıl­
maz ha­l e gel­d i. SSCB'nin yı­k ıl­m a­s ıy­l a
dün­ya­nın ye­ni­den pay­la­şı­mı gün­de­me gel­
di. Ön­ce­den Bal­kan­lar’da koz­la­rı­nı pay­laş­
tı em­per­ya­list­ler. Bu­gün­ler­de sı­ra Kaf­kas­ya
ve Or­ta­as­ya'da. Ener­ji kay­nak­la­rı­nı (pet­rol,
do­ğal­gaz) de­net­le­yen­le­rin ra­kip­le­ri­ne gö­re
üs­tün­lük el­de ede­cek­le­ri açıktır. Bu­na kar­şı
hegemonya savaşında ra­kip sa­yı­sı­nın ar­tı­ğı
da bir başka gerçektir. Bu du­r um­d a
“güç”len­mek, ül­ke için­de si­ya­si “is­tik­ra­rı”
el­d e et­m ek em­p er­y a­l ist bur­j u­v a­z i için
ön­ce­lik­li bir ko­nu ha­li­ne gel­miş­tir. Em­per­
ya­list bur­ju­va­zi­nin “sol” hü­kü­met­le­ri bu
ih­ti­ya­ca ce­vap ve­re­bil­dik­le­ri öl­çü­de ik­ti­
dar­da kal­ma­ya de­vam ede­ceklerdir.
Fran­sa ve İn­gil­te­re'de­ki çi­çe­ği bur­nun­da
söz ko­n u­s u “sol” hü­k ü­m et­l e­r in iş­ç i ve
emek­ç i­l e­r in le­h i­n e he­n üz cid­d i­y e alı­n ır
hiç­bir adım at­ma­dık­la­rı or­ta­da­dır. Halk­la­
rın ya­ş a­m ın­d a önem­l i hiç­b ir de­ğ i­ş im
ol­ma­dı. Fran­sız “sos­ya­list” hü­kü­me­ti­nin
ilk ic­ra­atı, “yük­sek ge­lir gru­bu”ndan ala­ca­
ğı­nı id­dia et­ti­ği ek ver­gi­ler­den vaz­geç­me­si
ol­du. Bü­yük çap­lı özel­leş­tir­me­le­re kar­şı
ol­du­ğu­nu, bu ne­den­le, ka­pa­tıl­ma­sı plan­la­
nan oto­mo­bil fab­ri­ka­sı­na iliş­kin ka­ra­rın
ip­tal edil­me­si için dü­zen­le­nen kam­pan­ya­la­
ra ak­tif ola­rak ka­tı­lan Fran­sız sos­ya­list­le­ri,
da­ha ik­ti­dar­la­rı­nın ilk gün­le­rin­de söz ko­nu­
su fab­ri­ka­nın ka­pa­tıl­ma­sı­na onay ver­di­ler.
İn­gi­liz İş­çi Par­ti­si ise ic­ra­at­la­rıy­la ken­di­si­
ne umut bağ­l a­y an her­k e­s i şa­ş ırt­m a­y a
de­vam edi­yor. Dev­let yö­ne­ti­mi­ne iliş­kin
bü­t ün önem­l i bü­r ok­r a­t ik ata­m a­l ar­d a
Mu­ha­fa­za­kar Partilileri ter­cih et­me­si Bla­ir
yan­lı­la­rı­nı bi­le çi­le­den çı­kar­mış du­rum­da.
“Sol dal­ga”nın ar­dın­da­ki iti­ci kuv­ve­tin
emek­ç i­l e­r in bi­r ik­m iş tep­k i­s i­n in ol­d u­ğ u,
ki­mi “sol” hü­kü­met de­ği­şik­lik­le­ri­nin bu
tep­ki­nin oy­la­rın ren­gi­ne yan­sı­ma ger­çe­ği­ni
ifa­de et­ti­ği­ni be­lirt­tik. Ama ay­nı za­man­da
se­çi­len “sol” par­ti­le­rin, bur­ju­va­zi­nin çı­kar­
la­rı­nı sa­vu­nan di­ğer si­ya­sal par­ti­ler­den
fark­sız ol­du­ğu­nu ve esa­sen ömür­le­ri­nin
uzun­lu­ğu­nu emek­çi­le­rin acil so­run­la­rı­na
yak­la­şım tarz­la­rı ol­du­ğu ka­dar em­per­ya­
list-ka­pi­ta­list bur­ju­va­la­rın ih­ti­yaç­la­rı­nı ne
öl­çü­de kar­şı­la­ya­cak­la­rı­nın be­lir­le­ye­ce­ği­ni
vur­gu­la­dık. Bir kez da­ha be­lir­til­me­li­dir ki,
söz ko­nu­su par­ti­ler, emek­çi­le­rin ta­lep­le­ri­ni
ne kar­şı­la­ma is­te­ğin­de­dir­ler ne de prog­
ram­la­rı ve yak­la­şım tarz­la­rı ile böy­le bir
ye­te­ne­ğe sa­hip ola­bi­lir­ler. On­la­rın gö­re­vi
emek­çi­le­ri al­dat­mak ve bi­rik­miş öf­ke­le­ri­
nin her­han­gi bir pat­la­ma­ya yol aç­ma­dan
sö­nüm­len­me­si­ni sağ­la­mak­tır. Ay­nı za­man­
da ser­ma­ye­nin çı­kar­la­rı doğ­rul­tu­sun­da top­
lu­msal ya­şa­mın, ih­ti­yaç du­yu­lan alan­la­rın­
da ye­ni­den dü­zen­len­me­si için adım­lar atıl­
ma­sı­na hiz­met et­mek­tir.
65
“Sol” Dalga Nereye Kadar?
Bü­tün bun­la­rın top­la­mın­dan ne so­nuç
çı­ka­rı­la­bi­lir? “Sol” par­ti­le­ri hü­kü­me­te ge­ti­
ren so­run­lar çö­zül­mek bir ya­na da­ha da
ağır­l a­ş a­r ak var­l ık­l a­r ı­n ı ko­r u­y a­c ak­l ar­d ır.
İş­siz­lik ar­ta­cak, üc­ret­le­rin düş­me eği­li­mi
sü­re­cek, eğer iş­çi sı­nı­fı ve emek­çi­ler ta­ra­
fın­dan önü ke­sil­mez­se sos­yal gü­ven­lik­le
il­gi­li hak gasp­la­rı de­vam ede­cek, özel­leş­
tir­me, ta­şe­ron­laş­tır­ma, sen­di­ka­sız­laş­tır­ma
ko­n u­l a­r ın­d a iş­ç i­l er le­h i­n e her­h an­g i bir
ge­liş­me ol­ma­ya­cak, çift­çi­ler her za­man­ki
gi­b i mağ­d ur edi­l e­c ek, ev­s iz­l e­r in sa­y ı­s ı
bü­y ü­c ek, sos­y al ya­ş am­d a­k i çü­r ü­m e ve
çö­zül­me her za­man­kin­den da­ha çok et­ki­li
ola­cak vb.
ör­tüş­me­di­ği gö­rü­lü­yor. Ya­pı­lan bir an­ket
ça­lış­ma­sın­da hal­kın yüz­de 80'i özel­leş­tir­
me­ye ta­raf­tar de­ğil ve özel­leş­ti­ri­len bü­yük
KİT'le­rin tek­rar dev­let­leş­ti­ril­me­si­ni des­
tek­li­yor. Nü­fu­sun yüz­de 43'ü ve İş­çi Par­ti­
si'ne oy ve­r en­l e­r in yüz­d e 61'i Sos­y a­l ist
Plan­la­ma­dan ya­na gö­rüş bil­di­ri­yor. Hal­kın
yüz­de 76'sı ise sı­nıf mü­ca­de­le­si­nin sür­dü­
ğü­nü ka­bul edi­yor. “Ko­mü­nist” par­ti­le­rin
kla­sik sos­yal-de­mok­rat par­ti­le­re dö­nüş­tü­ğü
kim­se için sır de­ğil. (Ger­çek­te ide­olo­jik
düz­l em­d e ko­m ü­n ist sı­f a­t ı ta­ş ı­m a­y ı hak
eden ama pra­tik et­kin­lik­te ge­nel­de ba­şa­rı­lı
ol­ma­yan kar­deş par­ti­le­ri ni­te­le­me­nin dı­şın­
da tu­t a­r ız.) Ke­z a “sol” sen­d i­k a­l a­r ın da
(Fran­sa'da sen­di­ka­laş­ma ora­nı yüzde 9'a
ka­dar düş­tü. İn­gil­te­re'de ise 1975'ler­den bu
ya­na sen­di­ka­lar, top­lam üye sa­yı­sı­nın yüz­
de 50'si­ni kay­bet­ti.) “es­ki tarz”da iş­çi­le­ri
al­dat­ma şans­la­rı­nın önem­li öl­çü­de za­yıf­la­
dı­ğı açık. Zi­ra bur­ju­va­zi ile iş­çi­ler ara­sın­da
uz­laş­ma köp­rü­sü ro­lü oy­na­yan es­ki sen­di­
kal an­la­yı­şın ze­mi­ni giderek or­ta­dan kalkıyor. Uz­laş­ma­ya ya­naş­ma­yan ve sal­dır­gan­lı­
ğı her ge­çen gün ar­tan bur­ju­va­zi­ye kar­şı
“uz­laş­ma” bek­len­ti­le­ri, sa­de­ce za­val­lı­lı­ğın
dı­şa vu­ru­mu an­la­mı­na ge­lir.
İş­ç i­l e­r in ta­l ep­l e­r i­n i ye­r i­n e ge­t ir­m e­y e
aday ve bu yön­d e mü­c a­d e­l e­c i sen­d i­k al
an­la­yış ile yi­ne ay­nı pa­ra­lel­de sı­nı­fın ge­nel
ola­rak ik­ti­sa­di ve si­ya­si çı­kar­la­rı­na sa­hip
çı­ka­cak po­li­tik akım ve par­ti­le­rin et­ki­li
ol­ma şan­sı ar­tı­yor.
Gü­nü­müz­de söz ko­nu­su edi­len “sol dal­
ga” onu ta­şı­yan­la­rı bir ke­na­ra fır­la­ta­rak,
“sol” kol­dan iler­le­me po­tan­si­ye­li ta­şı­yor.
“Dal­ga”nın mev­cut “sol”dan da­ha “sol”a
doğ­ru açık­ça eği­lim gös­ter­di­ği ve gös­ter­
Gün­le­rin Ge­tir­di­ği
Em­per­ya­list bur­ju­va­zi­nin mev­cut “sol”
par­ti­le­rin emek­çi halk­la­ra yö­ne­lik ka­pi­ta­
liz­min vah­şi sal­dı­rı­la­rı­na kar­şı do­ğal ola­rak
ko­r u­y u­c u et­k in ted­b ir­l er ala­m a­y a­c a­ğ ı /
al­ma­ya­ca­ğı or­ta­da. O hal­de emek­çi­le­rin
ya­kı­cı, gün­cel ve der­hal çö­züm bek­le­yen
ta­lep­le­ri han­gi si­ya­sal plat­form­da ifa­de­si­ni
bu­la­cak. Do­ğal ve ka­çı­nıl­maz ola­rak söz
ko­nu­su “sol” par­ti­ler par­ça­la­na­rak ye­ni sol
par­ti­le­rin do­ğu­mu­na yol aça­cak­lar ya da –
eğer var­lar­sa– da­ha “uç”ta­ki sol par­ti­ler
et­kin­lik ka­za­na­cak.
Av­ru­pa'da­ki sol tan­dans­lı par­ti­le­rin ser­
ma­ye­nin çı­kar­la­rı doğ­rul­tu­sun­da ça­ba gös­
te­ren kla­sik bur­ju­va par­ti­le­ri ol­du­ğu ger­çe­
ği Av­ru­palı emek­çi­ler ta­ra­fın­dan an­la­şıl­dı­
ğın­da, da­ha doğ­ru ifa­dey­le bu bi­lin­ce çı­ka­
rıl­dı­ğın­da Av­ru­pa'da si­ya­sal ara­yış hız­la­na­
cak­tır. Da­ha bu­gün­den İş­çi Par­ti­si'ni des­
tek­le­yen İn­gi­liz iş­çi ve emek­çi­le­ri talepleri
ile İş­çi Par­ti­si'nin “ye­ni sol” prog­ra­mı­nın
66
“Sol” Dalga Nereye Kadar?
me­y e de­v am ede­c e­ğ i ne­r e­d ey­s e kuş­k u
gö­tür­mez bir ger­çek.
Bu­ra­da so­run da­ha “sol”da ki­min dur­
du­ğu. Av­ru­pa açı­sın­dan “eu­ro-ko­mü­niz­
min” gü­nü­müz­de­ki uzan­tı­la­rı­nın ve ya­nı­sı­
ra ko­m ü­n ist sı­f a­t ı­n ı hak eden par­t i­l e­r in
ge­liş­me po­tan­si­ye­li­nin her za­man­kin­den
da­ha faz­la ol­du­ğu ile­ri sü­rü­le­bi­lir. Ay­rı­ca
bir baş­ka ge­liş­me ola­rak da Fran­sız Ko­mü­
nist Par­ti­si vb. gi­bi kök­lü ge­le­nek­le­re sa­hip
par­t i­l e­r in için­d e iş­ç i sı­n ı­f ı­n ın çı­k ar­l a­r ı
ek­se­nin­de po­li­ti­ka yap­ma­ya yö­ne­len grup­
la­r ın, plat­f orm­l a­r ın doğ­m a ko­ş ul­l a­r ının
daha fazla olanaklı hale gelişi, en azın­dan
bu tip ge­liş­me­le­rin nes­nel ze­mi­ni ol­gun­laş­
mış bu­lu­nu­yor. De­mek olu­yor ki “Av­ru­pa
so­lu­nu” önü­müz­de­ki dö­nem par­ça­lan­ma
bek­li­yor. Bu par­ça­lan­ma bir ay­rış­ma­nın ve
ye­ni­den fark­lı tarz­lar­da bir­leş­me­nin ola­
nak­la­rı­nı ya­ra­ta­bilir. Sol adı­na ko­nu­şan,
po­li­ti­ka ya­pan her ol­gun sen­di­ka, der­nek,
par­ti vs. bu par­ça­lan­ma, ay­rış­ma, olu­şum
ile kar­şı kar­şı­ya gel­mek­ten ka­çı­na­maz­lar.
Bu ay­rış­ma ve par­ça­lan­ma sü­re­ci­nin ile­ri­ci
bir nitelik taşıdığını, ko­m ü­n ist­l e­r in bu
sü­r e­ci doğ­r u tarz­d a de­ğ er­l en­d i­r e­b il­me­s i
ge­rek­ti­ği­ni be­lirt­mek ge­re­kir.*
“Sol”a yö­ne­li­min ya­kın ta­ri­hi sü­reç­te
hız­la­na­rak sü­re­ce­ği an­la­şı­lı­yor. Bu yö­ne­li­
mi ya­r a­t an mad­d i ko­ş ul­l ar de­ğ iş­m e­d i­ğ i
sü­re­ce de bu eği­lim de­vam ede­cek.
“Sol”a yö­ne­lim bel­li baş­lı üç bi­çim­de
uç ve­r i­y or. Bi­r in­c i­s i; par­l a­m en­t er “sol”
par­ti­le­rin güç­len­me­si şek­lin­de ger­çek­le­şi­
yor. İkin­ci­si; kit­le­sel ve mi­li­tan grev ve
gös­te­ri­ler­de yan­kı­sı­nı bu­lu­yor. Güney Kore
işçi sınıfının militan direnişi bunlardan
biri. ABD'de­ki UPS gre­vi bu­nun en gün­cel
ör­ne­ği. Üçün­cü; Mek­si­ka, Ar­na­vut­luk ve
çok­tan­be­ri de­vam eden Kür­dis­tan dev­ri­mi
ve si­lah­lı ayak­lan­ma­la­rı ile tep­ki­nin silahlı
“şid­det”i de kapsayacak bi­çim­de gös­te­ril­
me­si ola­rak açık­la­na­bi­lir.
Do­ğ al­d ır ki, “sol”a yö­n e­l im­d e et­k i­l i
ol­ma­ya ça­lı­şa­cak ko­mü­nist­le­rin bu yö­ne­li­
min her üç bi­ç i­m in­d en de bu­l un­d uk­l a­r ı
ye­r e ve za­m a­n a gö­r e ya­r ar­l an­m a­s ı­n ı,
de­ğer­len­di­rip kul­lan­ma­sı­nı bil­me­leri gerekir.
Bi­r in­c i bi­ç i­m in iş­ç i sı­n ı­f ı ve ge­n iş
emek­çi yı­ğın­la­rı par­la­men­ter yol­la bur­ju­va
sis­t e­m e ye­n i­d en bağ­l a­m a yo­l u ol­d u­ğ u,
ikin­ci ge­liş­me­nin ken­di­li­ğin­den­ci ve dü­zen
sı­nır­la­rı­nı aş­ma­dı­ğı ve an­cak dev­rim­ci ve
ko­mü­nist ön­cü­nün ön­der­li­ği ile dev­rim­ci
so­nuç­la­ra var­dı­rı­la­bi­le­ce­ği, üçün­cü bi­çi­min
da­ha çok kü­çük bur­ju­va ön­der­lik­le­rin dam­
ga­sı­nı ta­şı­dı­ğı ve dev­rim­ci pat­la­ma­la­rın
ke­sin za­fe­re ulaş­tı­rı­la­ma­dan sö­nüm­len­di­ril­
me­si teh­li­ke­si­ni gün­dem­de tut­tu­ğu bi­lin­ce
çı­ka­rıl­ma­lı­dır. Ama bun­la­rın hiç­bi­ri­si baş­ta
üçün­cü ve ikin­ci bi­çim ol­mak üze­re kit­le­le­
rin “sol”a yö­ne­lik eği­lim­le­ri­ni ke­sin­ti­siz ve
pro­le­ter dev­rim­le­re dö­nüş­tü­rül­me­si ko­şul­
la­rı­nı ar­tır­dı­ğı, ar­tır­ma­kta ol­du­ğu ger­çe­ği­ni
ka­rart­maz.
İş­çi­le­rin ve emek­çi­le­rin “sol”a yö­ne­lik
bu açı­l ım­l a­r ı ku­c ak­l a­n a­m az­s a açık­t ır ki
yoz­laş­ma ka­çı­nıl­maz ola­cak­tır. Bu si­ya­sal
yoz­laş­ma­nın kay­na­ğı umut­suz­luk ve ça­re­
siz­lik­tir. Bu­nun da an­la­mı açık; “sol”a doğ­
ru gi­der­ken en sa­ğa ulaş­mak. Ya­ni fa­şiz­min
Av­ru­pa se­ma­la­rın­da bir kez da­ha hort­la­ma­
sı.
Fa­şizm Teh­li­ke­si
67
“Sol” Dalga Nereye Kadar?
Av­ru­pa ba­kı­mın­dan fa­şizm teh­li­ke­si­nin
da­h a bu­g ün­d en önem­l i bir yer tut­t u­ğ u
gö­r ü­l ü­y or. 1972'de kü­ç ük ra­d i­k al sağ
ör­g üt­l e­r in bir­l eş­m e­s iy­l e ku­r u­l an Front
Na­ti­onal’nın (Mil­li Cep­he) 1984'de Av­ru­pa
Par­la­men­to­su se­çim­le­rin­de Fran­sa ça­pın­da
yüz­de 11 oy al­ma­sın­dan son­ra son se­çim­
ler­de (1996) yüz­de 15 oy top­la­ma­sı tah­li­
ke­nin bo­yut­la­rı­nı or­ta­ya koy­ma­ya ye­ter­li­
dir.
FPÖ (Öz­g ür Avus­t ur­y a Par­t i­s i) 1987
se­çim­le­rin­de yüz­de 9,7 oy al­dı. 1990'da bu
oran yüz­de 16,6'ya çık­tı. 1994 se­çim­le­rin­
de ise yüz­de 22,6 oy ora­nı­na ulaş­tı. Bel­çi­
ka'da­ki Vlo­oms Blach (VB) ‘92 se­çim­le­
rin­de par­la­men­to­ya 12 mil­let­ve­ki­li sok­ma­
yı ba­şar­dı. İtal­ya Top­lum­sal Ha­re­ket (MSI)
ge­nel ola­rak yüz­de 5 oy ora­nı­na sa­hipti.
Özel­lik­le yok­sul Gü­ney ke­si­min­de ta­ban
bu­lu­yor. 1993 ara­lık ge­nel se­çim­le­rin­de
yüz­de 10 oy ora­nı­nı aş­tı. Ro­ma, Na­po­li
gi­bi bü­yük kent­ler­de yüz­de 30 ora­nın­da oy
top­la­dı.
Fran­s a, Bel­ç i­k a ve Avus­t ur­y a'da­k i
fa­şist par­ti­le­rin te­mel slo­gan­la­rı ne­re­dey­se
ay­n ı. FN “Ön­c e Fran­s ız­l ar” di­y or.
FPÖ “Vi­ya­na Vi­ya­na­lı­la­rın­dır” şi­arı­nı yük­
sel­ti­yor. VB Fran­sız­la­rı ta­kip edi­yor, on­la­
rın da slo­ga­nı “Ön­ce Bel­çi­ka­lı­lar”. Her üç
par­ti­nin al­dık­la­rı oy oran­la­rı dik­ka­te alın­dı­
ğın­da bu ırk­çı-mil­li­yet­çi slo­gan­la­rın et­ki
gü­cü da­ha iyi an­la­şı­lır.
Fa­ş ist par­t i­l e­r in güç­l en­m e­s i­n e ne­d en
olan so­run­lar ile, “sol” par­ti­le­rin yel­ken­le­
ri­n i şi­ş i­r en ta­l ep­l e­r in yo­l aç­t ı­ğ ı so­r un­l ar
ay­nı­dır: İş­siz­lik, yok­sul­luk, ev­siz­lik, ge­le­
ce­ğ e olan gü­v en­s iz­l ik, ah­l a­k i ve fi­z i­k i
çü­rü­me vb. Fark­lı olan fark­lı çö­züm yol­la­
rı­na yö­ne­lim­dir. Fa­şist par­ti­ler “ya­ban­cı”
düş­man­lı­ğı te­me­lin­de pro­po­gan­da ya­pı­yor­
lar. Bu­r a­d a­k i “ya­b an­c ı”da kas­t e­d i­l e­n in
“ya­b an­c ı iş­ç i” ol­d u­ğ u açık­t ır. İş­s iz­l i­ğ in
ne­d e­n i ya­b an­c ı­l ar git­t ik­l e­r in­d e her şey
dü­ze­le­cek­tir. Bu söy­le­min ar­ka­sın­da Av­ru­
pa’nın bur­j u­v a dev­l et­l e­r i var­d ır. Fa­ş ist
ha­re­ket­le­rin dev­let­le bağ­lan­tı­la­rı de­fa­lar­ca
or­ta­ya çık­mış­tır. Fa­şist par­ti yö­ne­ti­ci­le­ri­nin
bir ço­ğu­nun bu­lun­duk­la­rı ül­ke­nin is­tih­ra­bat
ör­güt­le­riy­le doğ­ru­dan ba­ğı ol­du­ğu açı­ğa
çık­tı­ğın­da her za­man ol­du­ğu gi­bi ka­mu­
oyun­dan giz­le­me­ye ça­lı­şıl­dı. Ama Gla­dio
skan­dal­la­rı pat­la­dı­ğın­da bir çok ül­ke­de­ki
fa­ş ist par­t i­n in doğrudan NA­T O eliy­l e
ör­g üt­l en­d i­ğ i bel­l i ol­d u. Kontr­g e­r il­l a­n ın
mi­l i­t er güç­l e­r i ola­r ak kul­l a­n ı­l an fa­ş ist
grup­lar, em­per­ya­list-ka­pi­ta­list bur­ju­va­zi­nin
iki­y üz­l ü ve sah­t e­k ar­l ı­ğ ı­n ı bir kez da­h a
or­ta­ya koy­du.
Fa­şist par­ti­le­rin da­ha da güç­len­me­si­nin
önün­de­ki en bü­yük en­gel ola­rak Av­ru­pa
halk­la­rı­nın de­mok­ra­tik bi­lin­ci gös­te­ri­le­bi­
lir. Fa­ş iz­m in Av­r u­p a ve dün­y a ça­p ın­d a
ya­rat­tı­ğı tah­ri­ba­tın zi­hin­ler­de bı­rak­tı­ğı iz
he­nüz ta­ze­li­ği­ni ko­ru­mak­ta­dır.
Hem bu ol­gu­lar hem de (20'li, 30'lu yıl­
lar­da ol­du­ğu gi­bi) sis­tem­li po­li­tik bir akım
ol­ma­nın öte­sin­de da­ğı­nık tep­ki grup­la­rı­nı
an­dı­ran fa­şist ha­re­ket­le­rin halk­la­rın ta­lep­
le­ri­ni for­mü­le ede­cek bir top­lum­sal mo­del
su­na­ma­ma­la­rı fa­şiz­min önün­de­ki nes­nel
en­gel­ler­dir. Ka­bul edil­me­li­dir ki '“sol” dan
et­ki­li bir çı­kış ol­ma­ma­sı ha­lin­de, her şe­ye
kar­şın fa­şist par­ti­le­rin güç­len­me­ye de­vam
ede­c e­ğ i ve bu­r a­d an ha­r e­k et­l e “sol dal­
ga”nın bir sağ, fa­şist “dal­ga” ha­lin­de be­lir­
68
“Sol” Dalga Nereye Kadar?
me­si ha­lin­de şa­şır­ma­mak ge­rek­ti­ği be­lir­til­
me­li­dir.
Al­man­ya'da iş­siz 4 mil­yon 447 bin ki­şi­
den bi­r i olan Ni­c o “Bu böy­l e git­m ez,
Al­man­lar iş­ten çı­ka­rı­lıp yer­le­ri­ne ya­ban­cı­
la­rı alı­yor­lar”. Ya da 16 ya­şın­da­ki Pat­rick,
“ya­ban­cı­lar ve­ba ka­dar teh­li­ke­li” di­yor.
“Ve­ba ka­dar teh­li­ke­li” fa­şiz­min bir kez
da­ha Av­ru­pa halk­la­rı­nın ba­şı­na be­la ol­ma­
ma­sı Av­ru­pa­lı ko­mü­nist­le­rin, dev­rim­ci­le­
rin, ile­ri­ci­le­rin mi­li­tan an­ti­fa­şist mü­ca­de­le­
siy­le ger­çek­le­şe­bi­lir. Fa­şist ha­re­ket­le­rin, en
ku­dur­gan tem­sil­ci­le­ri ol­duk­la­rı em­per­ya­
list-ka­pi­ta­liz­min so­nuç­la­rı üze­ri­ne de­ma­
go­ji­le­ri­nin iş­çi yı­ğın­la­rı üze­rin­de cid­di bir
et­ki­de bi­le bu­lun­ma­sı­nı en­gel­le­me­nin tek
yo­lu, iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti­ne ko­mü­nist ha­re­
ke­tin dev­rim­ci ön­der­lik gö­rev­le­ri­ni ba­şa­
rıy­la ger­çek­leş­tir­me­sin­den geçecek­tir.
69
Siyasal Rejimin Açmazı ve Devrimci Görevler
Siyasal Rejimin Açmazı ve
Devrimci Görevler
– Hüseyin Demircioğlu –
Son dö­nem­ler­de, dev­le­tin yük­sek ka­de­
me­l e­r in­d e ve si­y a­s al par­t i söz­c ü­l e­r i­n in
açık­la­ma­la­rın­da da gö­rü­le­ce­ği gi­bi re­jim
ol­duk­ça sı­kın­tı­lı dö­nem­ler ya­şı­yor. Kuş­ku­
suz, bu sı­kın­tı­nın oda­ğın­da “Kürt So­ru­nu”
ve Kürt ulu­sal kur­tu­luş mü­ca­de­le­si bu­lun­
mak­ta­dır. Ge­rek ik­ti­sa­di ol­gu­lar ba­kı­mın­
dan ve ge­r ek­s e si­y a­s al p­l an­d a, ba­z en
do­l ay­l ı ve ba­z en de do­l ay­s ız bir et­k i­d e
bu­lu­nan Kürt ulu­sal so­ru­nu ar­tık ulus­la­ra­
ra­sı bir so­run ola­rak da TC'yi de­rin­den
sars­mak­ta ve zo­ra sok­mak­ta­dır.
Ver­i­li so­mut si­ya­sal ko­şul­lar da gös­ter­
mek­te­dir ki, bü­tün fa­şist ve ge­ri­ci par­ti­ler,
iti­bar­la­rı­n ı ve gü­v e­n i­l ir­l ik­l e­ri­n i kay­bet­
mek­le kal­ma­mış, ge­rek­li kit­le des­te­ği­ni de
önem­l i öl­ç ü­d e yi­t ir­m iş­l er­d ir. Son ye­r el
se­ç im­l er­d e RP ve MHP'nin oy­l a­r ın­d a­k i
gö­re­ce yük­sel­me, en baş­ta mev­cut bü­yük
par­ti­le­ri dü­şün­dür­müş ve ne­den­le­ri üze­rin­
de dur­ma­ya yö­neltmiş­tir. Mev­cut po­li­ti­ka
ve ic­ra­at­la­rı gö­zö­nün­de alın­dı­ğın­da; bü­tün
par­ti­le­rin ge­le­nek­sel po­li­ti­ka­la­rı­nın if­las
et­ti­ği, si­ya­sal par­ti­le­rin tek­mi­li bir­den bir
ko­kuş­ma, iç­ten içe çü­rü­me ve yoz­laş­ma
içi­n e gir­d ik­l e­r i, ah­l a­k i bir çö­k ün­t ü­n ün
ya­şan­dı­ğı ve halk­tan so­yut­lan­dık­la­rı or­ta­
da­dır.
Re­fah Par­ti­si, si­ya­si ya­şa­mın­dan he­nüz
bir yö­net­me de­ne­yimi bu­lun­ma­dı­ğın­dan ve
mev­cut kir­li­lik ve ko­kuş­ma­dan ye­te­rin­ce
na­sip­len­me­di­ğin­den bu yö­nüy­le di­ğer par­
ti­ler­den ay­rıl­mak­ta­dır. An­cak, RP'yi asıl
ko­nuş­tu­ran fak­tör­ler; onun sah­te eşit­lik,
“Adil dü­zen” ma­sa­lı­nı tek­rar­la­ma­sı, mev­
cut si­ya­sal re­ji­min dı­şın­da bir olu­şum ola­
rak ken­di­ni ta­nıt­ma­ya ça­lış­ma­sı ve top­lum­
sal çe­liş­ki­le­re, hak­sız­lık­la­ra yer yer do­kun­
70
Siyasal Rejimin Açmazı ve Devrimci Görevler
ma­l ar­d a bu­l un­m a­s ın­d an­d ır. MHP ise,
ta­ma­men ırk­çı­lık bay­ra­ğı­nı dal­ga­lan­dı­rıp,
PKK düş­man­lı­ğı­nı te­mel alan bir an­la­yış­la
sal­dır­gan bir şo­ve­nizm ta­raf­tar­lı­ğı ya­pa­rak
mev­cut po­tan­si­ye­li ka­na­li­ze et­me­ye ça­ba
har­cı­yor.
Ha­li­ha­zır­da hiç bir par­ti %25'le­ri aşa­bi­
le­cek bir oy po­tan­si­ye­li­ne sa­hip de­ğil­dir.
Bu­nun en be­lir­gin ne­de­ni Kürt so­ru­nu­dur.
Kür­dis­tan'da yük­se­len mü­ca­de­le tüm dev­
let ku­rum­la­rı­nın ya­nı­sı­ra, si­ya­sal par­ti­le­ri
de eritmiş ve ger­çek­lik­le­ri­ni tüm çıp­lak­lı­
ğıy­la dı­şa vur­muş­tur. Şim­di­ler­de Ka­ra­yal­
çın da da­h il tek­r ar­l a­n an “ya bi­t e­c ek ya
bi­te­cek” na­ka­ra­tı, ner­dey­se mev­cut ge­ri­ci
ve fa­şist par­ti­le­ri bi­tir­me nok­ta­sı­na ge­tir­
miş bu­lu­nur­ken, Kürt ulu­sal kur­tu­luş güç­
le­ri­nin gi­de­rek güç ka­zan­dı­ğı açık­tır.
Da­ha açık an­lat­mak ge­re­kir­se, “mil­li
mu­ta­ba­kat” if­las et­miş­tir. MGK baş­kan­lı­
ğın­d a­k i po­l i­t i­k a ve di­r ek­t if­l er­l e iş­l e­y en
par­l a­m en­t o ve ko­a lis­y on; çö­z üm­s üz­l ük,
aç­maz­lık ve han­di­kap­lar­la kar­şı kar­şı­ya­dır.
70 yıl­dır zor­la hal­ka da­ya­tı­lan ke­ma­list
res­mi ideo­lo­ji de ay­nı şe­kil­de so­run­la­ra
ya­nıt ola­ma­dı­ğı gi­bi, fa­şist bü­rok­ra­si ve
ide­o log­l ar ­d a ar­t ık bu­n u sa­v u­n a­m az
du­rum­da­dır. Ne idü­ğü be­lir­siz olan ke­ma­
lizm; kah ırk­çı, ka­fa­tas­çı ve tu­ran­cı­lı­ğa
kar­şı gi­bi gös­te­ri­le­rek yı­ğın­la­ra “sol” ola­
rak su­nul­ma­ya ça­lı­şıl­mış ve bun­da za­man
za­man da ba­şa­rı­lı olun­muş, kah din­sel ide­
olo­j i­y e da­y a­l ı şe­r i­a t­ç ı güç­l e­r e pan­z e­h ir
ol­d u­ğ u söy­l e­n e­r ek, sö­z ü­m o­n a la­i k­l i­ğ in
te­mi­na­tı ola­rak gös­te­ril­miş ve yi­ne ço­ğun­
luk­la ko­mü­niz­min gel­me­si­nin esas en­ge­li
ola­rak ke­ma­liz­min da­ha faz­la sa­vu­nul­ma­sı
is­t en­m iş ve bun­d a da gö­r e­c e ve tak­t ik
ba­şa­rı­lar el­de edil­di­ği gö­rül­müş­tür.
Fa­şist re­jim, serma­ye ve onun ide­olog­
la­rı ke­ma­lizm ara­cı­lı­ğıy­la ge­rek sa­ğa ve
ge­rek­se “sol” ola­rak bi­li­nen pek çok çev­re­
yi ay­nı po­ta­da erit­me­yi ba­şar­mış ve sö­mü­
rü dü­ze­ni­ni bu şe­kil­de sür­dü­re­gel­miş­tir.
Doğ­r u­s u, Tür­k i­y e'nin ge­l e­n ek­s el “sol”u
uzun yıl­l ar ke­m a­l izm'in de­r in et­k i­l e­r i­n i
ta­şı­mış ve po­li­tik mü­ca­de­le­de bir tür­lü ide­
olo­jik ba­ğım­sız­lı­ğı­nı ka­za­na­ma­mış­tır. Bu
du­rum, an­cak 1970'li yıl­la­rın ba­şın­da İ.
Kay­pak­ka­ya ta­ra­fın­dan aşı­la­bil­miş­tir.
Ge­le­nek­sel “sol”un ke­ma­lizm'in et­ki­si­ni
ta­şı­ma­sı her­şey bir ya­na, yı­ğın­la­rın ve iş­çi
sı­nı­fı­nın si­ya­sal bi­lin­ci­ni ka­rart­mış ve pers­
pek­tif­siz bı­rak­mış­tır. Uzun yıl­lar re­viz­yo­
nist TKP ve iş­ç i par­t i(le­r i)si, ke­m a­l izm
bay­ra­ğıy­la yü­rü­müş ve onu “sol” ola­rak
ta­nıt­ma­ya araç ol­muş­tur.
Son on yıl­lık bir sü­re için­de yük­se­len
Kürt ulu­sal kur­tu­luş mü­ca­de­le­si (KUKM)
ke­ma­lizmin ip­li­ği­ni pa­za­ra çı­ka­rın­ca, pek
çok dev­r im­c i çev­r e­n in ya­n ı­s ı­r a, ra­d i­k al
is­lam­cı­lar da bay­rak aç­tı. Ge­li­nen nok­ta­da
ke­ma­lizmin se­fa­le­ti ya­şan­mak­ta ve if­las
ka­bul edi­len bu “ide­olo­ji­nin” hiç bir olu­
şum ta­ra­fın­dan ce­sa­ret­le savu­nu­la­ma­dı­ğı
gö­rül­mek­te­dir.
On yıl­lar­dır okul­lar­da, as­ke­ri kış­la­lar­da
ve di­ğer res­mi ku­rum­lar­da be­yin­le­re şı­rın­
ga edi­len ke­ma­lizmin, mi­li­ta­rizmin elin­de
bir zor so­pa­sı ola­rak iş­çi ve emek­çi yı­ğın­
la­ra kar­şı kul­la­nıl­dı­ğı gö­rül­dük­çe, kim­se­ler
ta­ra­fın­dan sa­vu­nu­la­maz bir du­ru­ma gel­me­
si ka­çı­nıl­maz ol­du.
Res­mi ide­olo­ji­nin if­la­sı ve yı­kı­mı, üni­
ver­si­te ve di­ğer ku­rum­la­rın ya­nı­sı­ra, bur­ju­
71
Siyasal Rejimin Açmazı ve Devrimci Görevler
va ide­olo­g­la­rı­nı da ye­ni ara­yış­la­ra yö­nelt­ti.
“İkin­ci cum­hu­ri­yet­çi­ler”, bir kı­sım ale­vi
der­nek­le­ri ve ba­zı is­lam­cı çev­re­le­ri bu ye­ni
ara­yış­la­rın kap­sa­mı içe­ri­sin­de yer al­mak­ta­
dır. Ke­z a “mi­s ak-ı mil­l i”ci­l ik “ül­ke­nin
bö­lün­mez bü­tün­lü­ğü” üze­rin­de and içe­rek
var ol­ma­ya ça­ba har­ca­yan, Cem Boy­ner
baş­kan­lı­ğın­da­ki “Ye­ni De­mok­ra­si Ha­re­ke­
ti” vb. olu­şum­lar da ay­nı çiz­gi üze­rin­de
bu­lun­mak­ta­dır­lar.
Açık­tır ki, si­ya­sal re­jim ve ser­ma­ye,
de­ği­şen ko­şul­la­ra uy­gun dü­şe­cek ye­ni po­li­
tik ara­yış­lar için­de­dir ve de­ne­me yo­luy­la
han­gi olu­şu­mun güç ola­bi­le­ce­ği­ni bek­le­
mek­te­dir.
Son dö­nem­ler­de pek çok res­mi ku­ru­
mun öne sür­dü­ğü “din ve dev­le­tin ba­rış­ma­
sı” yö­nün­de­ki ara­yı­şın en güç­lü ola­sı­lık
ola­rak öne çık­tı­ğı söy­le­ne­bi­li­nir. Bu çö­zü­
mün iki aya­ğın­dan bi­ri­ni dev­let­ten gi­de­rek
ko­pan ra­di­kal is­la­mın ye­ni­den dev­le­te bağ­
lan­ma­sı oluş­tu­rur­ken, di­ğe­ri­ni de Kürt Ulu­
sal Mü­ca­de­le­si'nin ay­rıl­ma yö­nün­de­ki is­te­
mi­nin bo­ğul­ma­sı ve de­ği­şik ulus ve etnik
kö­ke­ne ba­kıl­mak­sı­zın “üni­ter dev­let” an­la­
yı­şı­nın ko­ta­rıl­ma­sı oluş­tur­mak­ta­dır.
Be­l irt­m ek ge­r e­k ir ki si­y a­s al re­j im;
yı­ğın­la­rın nab­zı­nı elin­de tut­mak için bir
yan­dan po­li­tik at­mos­fe­ri kok­la­mak­ta, di­ğer
yan­dan da bu­na uy­gun dü­şe­cek çö­züm ara­
yış­la­rı­na ağır­lık ver­mek­te­dir.
Pe­ki, ne­dir bu ye­ni ko­şul­lar ve de­ği­şen
at­mos­fer? Şim­di de bul­gu­la­rı de­ğer­len­dir­
me­ye ça­lı­şa­lım.
Or­t a­d o­ğ u’­n un baş­t a ABD ve di­ğ er
em­per­ya­list dev­let­ler ba­kı­mın­dan öne­mi
gö­zö­nü­ne alın­dı­ğın­da, Tür­ki­ye'nin böl­ge
için ol­duk­ça bü­yük bir yer kap­la­dı­ğı gö­rü­
le­cek­tir. “Ye­ni Dün­ya Dü­ze­ni”nin her ne
ka­dar “ölü do­ğan bir be­bek” ola­rak, dü­zen­
siz­lik ol­du­ğu ka­nıt­lan­dıy­sa da, em­per­ya­
list­ler bu po­li­ti­ka­dan vaz­geç­miş sa­yıl­maz­
lar. “Ye­ni Dün­ya Dü­ze­ni” ABD'nin “ko­ru­
yu­cu” şem­si­ye­si al­tın­da, tam bir he­ge­mon­
ya için­d e sö­m ür­g e ve ba­ğ ım­l ı ül­k e­l e­r in
hi­za­ya gel­me­si de­mek­ti. ABD'nin bil­gi­si
ol­ma­dan yap­rak kı­pır­da­ma­ya­cak, taş ye­rin­
den oy­na­ma­ya­cak­tı.! “Kör­fez sa­va­şı”nın
ar­d ın­d an Irak'a ders ve­r il­m iş ve hi­z a­y a
ge­t i­r il­m iş­t i. Ezi­l en ulus­l a­r ın kur­t a­r ı­c ı­s ı
ke­s i­l en ABD ve di­ğ er em­p er­y a­l ist­l er,
Gü­ney Kür­dis­tan top­rak­la­rın­da “tam­pon
böl­ge” kur­mak su­re­tiy­le uy­du bir Kür­dis­
tan'ın in­şa­sı için ko­şul­la­rı ol­gun­laş­tı­rıp,
ge­rek­li vi­ze­yi de ka­mu­oyu­na sun­muş­lar­dı.
Kör­f ez sa­v a­ş ın­d a Tür­k i­y e, ta­m a­m en
em­per­ya­list efen­di­le­rin buy­ru­ğuy­la so­nu
be­lir­siz bir ma­ce­ra­ya gi­riş­ti. Na­sıl ol­sa
“bir ko­yup üç ala­cak”lar­dı. Em­per­ya­list
plan; Mu­sul ve Ker­kük'ün de da­hil ol­du­ğu
bu zen­gin pet­rol böl­ge­si­ni Irak'ın de­ne­ti­
min­d en ko­p a­r ıp Tür­k i­y e'nin de­n e­t i­m i­n e
ver­me­yi ön­gö­rü­yor­du. An­cak, em­per­ya­list­
lerara­sı uz­laş­maz çı­kar çe­liş­ki­le­ri, ga­ni­me­ti
pay­l aş­m a­d a ken­d i­n i dı­ş a vu­r un­c a plan
gerçek­leş­me­di.
Çe­kiç Güç'ün bu böl­ge­ye ko­num­lan­dı­
rıl­ma­sı baş­tan iti­ba­ren Tür­ki­ye ker­hen des­
tek­l e­d i. Zi­r a, ik­t i­s a­d i-si­y a­s i ve as­k e­r i
ba­ğım­lı­lık bu­nu da­ya­tı­yor­du. Tür­ki­ye ege­
men sı­nıf­la­rı “Bir­le­şik bir Kür­dis­tan”ın
olu­şu­mu­na kar­şı ol­duk­la­rı­nı, hat­ta Gü­ney
Kür­dis­tan'da­ki ge­liş­me­le­rin da­hi ken­di­le­ri­
ni hu­zur­suz et­ti­ği­ni her ve­si­ley­le ifa­de ede­
rek, Ku­z ey Kür­d is­t an'ın ken­d i­l e­r in­d en
ko­p a­r ıl­m a ih­t i­m a­l i­n in ka­b ul­l e­n e­m ez bir
72
Siyasal Rejimin Açmazı ve Devrimci Görevler
du­rum ol­du­ğu­nu be­lir­tip, bu hu­sus­ta bir
çı­kar ça­tış­ma­sı bu­lun­du­ğu­na iliş­kin efen­di­
leri­ne ser­ze­niş­te bu­lun­du­lar.
So­nuç­ta Tür­ki­ye; zen­gin ko­ca ta­ra­fın­
dan fe­na hal­de al­da­tıl­mış, “Kör­fez sa­va­
şı”nda her tür­lü uşak­lık ro­lü­ne ­kar­şın, bı­ra­
ka­lım “üç al­ma”yı, sa­vaş­tan do­la­yı pek çok
ola­nak­tan yok­sun kal­mış, Irak'a uy­gu­la­nan
em­per­ya­list am­bar­go­dan da bi­rin­ci de­re­ce­
den olum­suz et­ki­le­ne­rek de­rin bir ik­ti­sa­di
kri­ze yu­var­lan­mış­tı.
Ge­rek ABD'yi ge­rek­se di­ğer em­per­ya­
list­le­ri asıl kay­gı­lan­dı­ran PKK'ydi. Zi­ra
PKK bir tür­l ü hi­z a­y a gel­m e­y ip, “Ye­n i
Dün­y a Dü­z e­n i”ne ka­f a tut­m a­y a de­v am
et­tik­çe bu­nun em­per­ya­list­le­rin çı­ka­rı­na ters
dü­şe­ce­ği or­ta­day­dı ve bu du­rum “uy­du bir
Kür­dis­tan” için baş en­gel teş­kil et­mek­tey­
di... PKK'nin bu özel­lik­le­ri onun pek çok
dev­let ta­ra­fın­dan “te­rö­rist” ilan edil­me­si­ne
ge­rek­çe ya­pı­lı­yor­du. Ni­te­kim, Tür­ki­ye'nin
“te­rö­riz­me kar­şı mü­ca­de­le”de yal­nız bı­ra­
kıl­ma­ma­sı ve her tür­lü si­lah, as­ke­ri araç ve
teç­hi­zat­la do­na­tıl­ma­sı, em­per­ya­list­le­rin en
te­mel gö­rev­le­rin­den bi­ri­siy­di. Tür­ki­ye'nin
sık sık efen­di­le­rin­den “te­rö­riz­min bi­ti­ril­
me­si” ama­cıy­la yar­dım­la bir­lik­te sü­re is­te­
me­si­nin te­me­lin­de bu an­la­yış yat­mak­ta­dır.
Şa­yet, PKK tes­lim alı­nır, radi­ka­lizm­den
arın­dı­rı­lır ve uy­sal­la­şır­sa, o du­rum­da “uy­
du Kür­d is­t an” pla­n ı da­h a ko­l ay ya­şam
bu­la­cak ve Ta­la­ba­ni-Bar­za­ni iş­bir­lik­çi­le­ri­
nin sa­hip ol­duk­la­rı “iti­bar”da ken­di­le­ri­ne
ta­nı­na­cak­tı.
Bü­tün bu dış iliş­ki ve çe­liş­ki­le­rin Tür­ki­
ye'yi de­rin­den et­ki­le­di­ği, iç ka­mu­oyu­nun,
ba­s ın ve bü­r ok­r a­s i­n in bu so­r un­l a­r a il­g i
duy­du­ğu, tar­tış­tı­ğı ve çö­züm öne­ri­le­ri üze­
rin­de he­sap­la­rın ya­pıl­dı­ğı, ge­liş­me­ler­den
gö­rül­mek­te­dir. TC'nin “te­rö­riz­min kö­kü­
nün ka­zın­ma­sı” ama­cıy­la efen­di­le­ri­ne biç­
ti­ği sü­re­nin tut­ma­ma­sı, KUKM'nin bı­ra­ka­
lım tes­lim alın­ma­sı­nı, her tür­lü şid­det ve
zor­ba­lı­ğa kar­şın gi­de­rek da­ha ge­niş bir ala­
na ya­yıl­ma­sı, he­sap­la­rı alt üst et­mek­te­dir.
Ge­l i­n en nok­t a­d a Kür­d is­t an Ulusal
So­ru­nu; Tür­ki­ye'nin ge­rek ik­ti­sa­di ve si­ya­
si, ge­rek top­lum­sal ve ya­şam­sal tüm bi­rim­
le­ri­ni de­rin­den sars­mak­ta­dır. Bun­ca güç­lü
bir dev­let ge­le­ne­ği, kü­çüm­se­ne­mez or­du ve
mi­li­ta­rizm (bü­tün uy­dur­ma kah­ra­man­lık­la­
ra ba­kıl­maz­sa) tam an­la­mıy­la bir çö­zül­me
ve ye­nil­gi psi­ko­zu için­de­dir. Kı­sa­ca­sı; “üç
beş ça­pul­cu” dev­le­te ve si­ya­sal re­ji­me diz
çök­t ür­m üş; or­d u, bü­r ok­r a­s i, is­t ih­b a­r at
bi­rim­le­ri ve par­la­men­to çö­züm­süz­lük ve
aciz­lik­le işin için­den na­sıl çı­kı­la­ca­ğı­nın
he­sa­bı­nı yap­mak­ta­dır.
Ge­n elkur­m ay ve MGK'nın “al­ç ak
yo­ğ un­l uk­t a sa­v aş” iti­r a­f ı bi­l e du­r u­m u
an­l at­m a­y a yet­m e­m ek­t e, on­l ar­c a sa­v aş
uçak­la­rı ve he­li­kop­ter­ler, tank­lar, da­ğın
­t a­ş ın ma­y ın­l an­m a­s ı, ya­k ı­l an or­m an­l ar,
yı­kı­lan ve ta­lan edi­len köy­ler, il­çe­ler ve
il­ler, on­bi­ni aşan in­san kay­bı, eko­no­mik
if­la­sın ya­nın­da si­ya­sal er­kin içi­ne gir­di­ği
de­r in ve kap­s am­l ı bu­n a­l ım, ger­ç ek bir
sa­va­şın tab­lo­su­nu en çıp­lak şek­liy­le göz­ler
önü­ne ser­mek­te­dir.
TC ar­tık Kürt ulu­su­nu yö­ne­te­mez du­ru­
mu­na düş­müş­tür. Ter­si­ni söy­ler­sek, Kürt
Ulu­su es­ki­si gi­bi yö­ne­til­mek is­te­me­yip,
ba­ğım­sız­lı­ğı­nı hay­kır­mak­ta­dır. Sö­mür­ge­ci­
lik zin­ci­ri gi­de­rek za­yıf­la­mak­ta, kop­ma­ya
yüz tut­mak­ta­dır.
73
Siyasal Rejimin Açmazı ve Devrimci Görevler
10 yıl­dır de­vam et­mek­te olan kir­li sa­va­
şın fa­tu­ra­sı ol­duk­ça ağır­dır. Bu fa­tu­ra­ya en
bü­yük iti­raz Türk te­kel­ci ser­ma­ye­sin­den
gel­m ek­t e­d ir. Ser­m a­y e önem­l i bir pa­z ar
kay­bıy­la yüz­yü­ze­dir. Baş­ta tü­ke­tim nes­ne­
le­ri gel­mek üze­re, pek çok me­ta­nın Kür­dis­
tan'da sa­tıl­ma­sı­nın yol­la­rı gi­de­rek or­ta­dan
kalk­mak­ta­dır. Be­yaz ve kah­ve­ren­gi eş­ya ile
teks­til ürün­le­ri pa­za­rı da­ral­dık­ça, ser­ma­ye­
nin kar oran­la­rı da düş­me kay­det­mek­te­dir.
Üs­te­lik, yıl­lar­dır Kür­dis­tan'dan Tür­ki­ye'ye
ak­mak­ta olan ar­tık­lar ve kar trans­fer­le­ri de
dur­muş bu­lun­mak­ta­dır. Ay­nı şe­kil­de, Tür­
ki­ye eko­no­mi­si­ni bes­le­yen önem­li bir ham­
mad­de kay­na­ğı da dur­muş­tur.
Her ne ka­dar ser­ma­ye, sür­mek­te olan
sa­va­şa kar­şı se­si­ni yük­selt­me­ye ça­lı­şı­yor­sa
da bu, on­la­rın ola­sı bir “Ba­ğım­sız Kür­dis­
tan”a ye­şil ışık yak­tık­la­rı an­la­mı­na gel­me­
mek­te­dir. Ser­ma­ye­nin ta­le­bi da­ha çok “kıs­
mi hak­lar”ın ta­nın­ma­sı ve sa­vaş gi­der­le­ri­
nin kı­sıt­lan­ma­sı yö­nün­de­dir. Türk te­kel­ci
ser­ma­ye­si, “Mi­sak-ı Mil­li” sı­nır­la­rı­nın ve
“Ül­ke­nin bö­lün­mez bü­tün­lü­ğü”nün ko­run­
ma­sı­nı esas alan ve bun­da ıs­rar eden bir
çö­zü­mü is­ter­ken, bir kı­sım bur­ju­va de­mok­
ra­tik ta­lep­le­rin ta­nın­ma­sı eği­li­mi­ni ta­şı­
mak­ta­dır. On­lar, Kürt­le­re eği­tim-öğ­re­tim
ve kül­tü­rel hak­la­rı­nı ver­mek­le “ül­ke­nin
bir­li­ği”nin ko­ru­na­ca­ğı he­sa­bı ile eh­ve­ni-şer
tu­tu­mu­nu be­nim­si­yor­lar.
Ser­ma­ye­nin çı­ka­rı; Kür­dis­tan'daki ham­
mad­de ve ar­tık­la­rın trans­fe­ri­nin de­va­mı­nı,
ucuz iş­gü­cü ola­nak­la­rın­dan ya­rar­lan­ma ve
ken­d i ürün­l e­r i­n in bu pa­z ar­d a ser­b est­ç e
do­la­şı­mı­nı ge­rek­tir­mek­te­dir.
Hükümette Revizyon ve Kabine
Değişikliği Neye İşaret
Kürt Ulu­sal ha­re­ke­ti gi­de­rek, ulus­la­ra­
ra­sı dü­zey­de ken­di­sin­den da­ha sık­ça söz
et­tir­mek­te, ev­ren­sel bir çok ku­rum so­ru­na
il­gi duy­mak­ta­dır. TC'nin yo­ğun ola­rak iş­le­
di­ği suç­lar ve in­san hak­la­rı­nın ha­ya­sız­ca
çiğ­n en­m e­s i, “ken­d i top­r ak­l a­r ı­n ı sa­v aş
uçak­la­rıy­la bom­ba­la­ma­sı” ve da­ha pek çok
in­s a­n i bo­y u­t un sık­ç a ih­l al edil­m e­s i, bu
ku­r um­l a­r ın il­g i­s i­n i çek­m ek­t e­d ir. Al­m an
men­şe­li as­ke­ri araç­la­rın Kürt hal­kı­na kar­şı
kul­l an­m a­s ı ve­s i­l e­s iy­l e uy­g u­l a­n an kı­s a
erim­li am­bar­go­lar, ABD'nin as­ke­ri yar­dım­
la­rı in­san hak­la­rı ih­la­li­nin kal­dı­rıl­ma­sı­na
en­deks­le­me­si ve am­bar­go teh­di­ti, Or­ta­do­ğu
so­ru­nun­da TC'nin iş­le­vi, ola­sı bir “Kürt
Dev­l e­t i” pro­j e­s i­n in ha­y a­t a ge­ç i­r il­m e­s i,
Kıb­rıs so­ru­nun­da TC'nin hak­sız bir ze­min­
de ıs­rar et­me­si ve vb pek çok ulus­la­ra­ra­sı
so­run gö­zü­nün­de bu­lun­du­rul­du­ğun­da, hiç
kuş­ku­suz TC'nin dış iliş­ki­le­ri ve po­li­ti­ka­sı
önem ka­za­na­cak­tır.
An­cak unut­ma­dan be­lir­te­lim ki, em­per­
ya­list­le­rin bü­tün bu so­run­la­ra il­gi duy­ma­sı­
nın te­m el ne­d e­n i onun in­s an hak­l a­r ı ve
ulus­l a­r ın ba­ğ ım­s ız­l ı­ğ ı­n ı sa­v un­m a­s ın­d an
kay­nak­lan­ma­mak­ta­dır. Bu, ta­ma­men bir
çı­k ar ve he­g e­m on­y a kur­m ak­l a il­g i­l i­d ir.
Em­p er­y a­l ist­l e­r in asıl des­t ek sun­d u­ğ u
gü­cün TC ol­du­ğu unu­tul­ma­ma­lı­dır. Yap­tı­
rım teh­dit­le­ri­nin al­tın­da da­ha faz­la ta­viz
ko­p ar­m ak is­t e­m i yat­m ak­t a­d ır. Ha­y a­t i
önem­de ol­ma­dık­ça TC, za­ten ta­viz­de sı­nır
ta­nı­maz bir es­nek­li­ğe, (ba­ğım­lı­lı­ğın da bir
so­nu­cu ola­rak) zaten sa­hip­tir.
Her şe­yin iç içe geç­ti­ği, ki­min eli­nin
ki­min ce­bin­de ol­du­ğu, at izi­nin it izi­ne
ka­rış­tı­ğı bu kar­ma­şık iliş­ki­ler yu­ma­ğın­da
el­bet­te­ki so­run­la­rı ve iliş­ki­le­ri doğ­ru kav­
74
Siyasal Rejimin Açmazı ve Devrimci Görevler
ra­mak ve tah­lil­de bu­lun­mak ol­duk­ça güç­
tür.
TC'nin Dı­ş iş­l e­r i Ba­k an­l ı­ğ ı ve fa­ş ist
bü­rok­rat­la­rı­nın bu kar­ma­şık iliş­ki­ler için­de
de­ğiş­tir­me­si ne te­sa­dü­fi bir olay ve ne de
ba­sit bir ka­bi­ne de­ği­şik­li­ği ola­rak gö­rü­le­
mez. Bu­nun al­tın­da da­ha çok TC'nin ve
em­per­ya­list­le­rin çı­kar­la­rı­nın bir ça­tış­ma
dö­ne­mi­ne gir­di­ği, em­per­ya­list bas­kı­la­rın
da­ha faz­la yo­ğun­la­şa­ca­ğı yat­mak­ta­dır. Hik­
met Çe­tin'in ulus­la­ra­ra­sı te­kel­ler ve lo­bi­ler­
le iç­li dış­lı ol­ma­sı bir gü­ven­siz­lik kay­na­ğı
ola­rak gö­rül­mek­tey­di. Ve Çe­tin'in bu güç­
le­r in ta­l i­m at­l a­r ı­n ın dı­ş ı­n a çık­m a­y a­c a­ğ ı
se­zi­le­ri, O'nun de­ğiş­ti­ril­me­si­ne ve­si­le ola­
rak gö­rü­le­bi­lir.
Bu­ra­da, em­per­ya­list­le­rin “Kürt po­li­ti­ka­
sı”nın ­da gö­re­ce bir de­ği­şik­li­ğin göz­lem­
len­di­ği di­ğer bir fak­tör ola­rak be­lir­ti­le­bi­li­
nir. Bu de­ği­şik­li­ğin da­ha çok, TC'nin uy­gu­
la­dı­ğı şid­det ve sa­va­şın za­yıf­la­tıl­ma­sı ve
gi­de­rek terkedil­me­si yö­nün­de ken­di­ni dı­şa
vur­du­ğu­nu be­lirt­mek abes ol­ma­sa ge­rek!..
Müm­taz Soy­sal'ın Dı­şiş­ler Ba­kan­lı­ğı’­na
ter­fi edil­me­si­ni da­ha çok be­lirt­meye ça­lış­
tı­ğ ı­m ız bu kar­m a­ş ık iliş­k i­l e­r in so­n u­c u
ol­du­ğu söy­le­ne­bi­li­nir. Ya­nı­sı­ra, Soy­sal'ın
özel­l eş­t ir­m e­y e kar­ş ı tu­t u­m u ve so­r u­n a
en­gel çı­kar­ma gi­ri­şim­le­ri­nin de bu şe­kil­de
or­ta­dan kal­ka­ca­ğı he­sa­bı ya­pıl­mış­tır. Soy­
sal, bu­gü­ne de­ğin, her ne ka­dar bur­ju­va
li­be­ral bir ay­dın in­ti­ba­sı­nı ver­miş­se de,
O'nun ırk­çı­lık dü­ze­yi­ne va­ran mil­li­yet­çi­li­ği
ve Kürt so­ru­nun­da­ki tu­tu­cu­lu­ğu Dışiş­ler
için bi­ç il­m iş kaf­t an ola­r ak gö­r ül­m e­s i­n e
ne­den ol­muş­tur. Müm­taz Soy­sal, uşak ve
uy­du ba­sın ve med­ya ta­ra­fın­dan “Ba­tı kar­
şıt­lı­ğı”, “an­ti­em­per­ya­list fi­kir­le­re sa­hip”
bi­ri ola­rak ta­nı­tıl­dıy­sa da bu ger­çek dı­şı­dır.
Soy­sal, an­ti­em­per­ylist bir ni­tel­iğe sa­hip
de­ğil­dir. O'nun ba­zı re­form­lar yan­lı­sı ol­du­
ğu, dev­le­tin ve si­ya­sal re­ji­min di­ken­le­rin­
den kıs­men de ol­sa arın­ma­sı ge­rek­ti­ği ve
“sos­yal de­mok­ra­si” (!)yi sa­vun­du­ğu söy­le­
ne­bi­lir. Bu ni­te­lik­ler ve özel­lik­ler iti­ba­riy­le
Soy­s al, Dı­ş iş­l e­r i’n­d e TC'nin çı­k ar­l a­r ı­n ı
da­ha çok sa­vu­na­cak, yer yer em­per­ya­list­le­
rin hak­s ız­lık­la­rı­na tu­tum ala­rak çı­kış­lar
ya­pa­cak ve fa­kat kla­sik dı­şiş­le­ri po­li­ti­ka­
sın­dan da ayrıl­ma­ya­cak­tır.
Em­per­ya­list bas­kı­la­ra rağ­men Irak'la
dip­lo­ma­tik iliş­ki­le­rin ge­liş­ti­ril­me­si doğ­rul­
tu­sun­da ça­ba içi­ne gi­re­cek ve en önem­li­si
de Kürt düş­man­lı­ğı tu­tu­mu­nu en açık şe­kil­
de dı­şa vu­rup, ola­sı bir “Kürt Dev­le­ti”nin
olu­ş u­m u­n a en­g el ol­m a­y a ça­l ı­ş a­c ak­t ır.
Müm­taz Soy­sal'ın Dı­şiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı'na
atan­ma­sı­na bir baş­ka fak­tör de, SHP için­
de­ki mu­ha­lif ka­na­dın diz­gin­len­me­si yat­
mak­ta­dır. Ko­alis­yo­nun kol­tuk des­tek­çi­si ve
“kir­li sa­vaş”ın or­ta­ğı SHP; tüm ka­mu­oyu
bas­kı­sı­na, yo­ğun oy kay­bı­na ve ken­di ta­ba­
nı­nın iti­raz­la­rı­na rağ­men kir­li­li­ğe, si­ya­si
yoz­laş­ma ve çü­rü­me­ye, ser­ma­ye ve fa­şiz­
min ta­l ep­l e­r i­n e ya­n ıt ol­m a­y a de­v am
et­mek­te­dir. Son re­viz­yo­nun­da bu­nu gö­zö­
nü­ne ser­di­ği açık­tır. SHP, oy kay­bı­nın ger­
çek ne­de­ni­ni araş­tır­ma ye­ri­ne, ar­tan mil­li­
yet­çi­lik ve şo­ve­nizm dal­ga­sı­na o da ken­di­
ni kap­tır­mış ve mi­ting­ler­de da­ha faz­la Kürt
düş­man­lı­ğı po­li­ti­ka­sıy­la oy kay­bı­nın ön­le­
ne­ce­ği he­sa­bı için­de­dir.
Ko­a lis­y o­n un gi­d e­r ek za­y ıf­l a­m a­s ı ve
mil­let­ve­ki­li is­ti­fa­la­rı­nın bir tür­lü bit­mek
bil­me­me­si so­nu­cu, bu kez fa­şist MHP'nin
de fi­ilen ko­alis­yo­na ek­lem­len­di­ği ve Tür­
75
Siyasal Rejimin Açmazı ve Devrimci Görevler
keş'in sık sık T. Çil­ler­le giz­li gö­rüş­me­ler
ya­p a­r ak tak­t ik­l er ver­d i­ğ i bi­l in­m ek­t e­d ir.
Hat­ta öy­le ki, MHP ve ba­zı ba­ğım­sız mil­
let­ve­kil­le­ri­nin SHP'siz bir ko­alis­yon pla­nı
ya­pa­rak, ola­sı bir er­ken se­çim­le DYP ile
it­ti­fak içi­ne gi­re­bi­le­ce­ği da­hi dü­şü­nül­mek­
te­dir.
MHP za­ten baş­lan­gıç­tan iti­ba­ren fa­şist
kir­li sa­va­şın önem­li bir di­na­mi­ği du­ru­mun­
da­d ır. Pek çok kad­r o­s u, Kürt il­l e­r in­d e
ko­ru­cu­ba­şı, özel tim ko­mu­ta­nı­dır. Yi­ne,
son ye­rel se­çim­ler­de ka­ra­kol ve po­lis okul­
la­rın­da­ki san­dık­lar­da, tüm oy­lar MHP'ye
atıl­mış­tır. Or­du için­de, ikin­ci ve üçün­cü
de­re­ce­de­ki su­bay­la­rın önem­li bir bö­lü­mü
MHP'li­dir. Za­ten Kürt düş­man­lı­ğı ile ar­tan
şo­ve­nizm ve ırk­çı­lık da en faz­la MHP'nin
işi­ne ya­ra­mak­ta, güç ka­zan­ma­sı­nı sağ­la­
mak­ta­dır.
Or­d u­n un da çö­z ül­m e, mo­r al­s iz­l ik ve
ge­ril­la kar­şı­sın­da tu­tu­na­ma­yıp da­ğıl­may­la
yüz­y ü­z e kal­m a­s ı, gi­d e­r ek kir­l i sa­v a­ş ın
ço­ğun­luk­la si­vil fa­şist odak­lar ta­ra­fın­dan
yü­rü­tül­me­si pla­nı­nı da­ha çok öne çı­kar­
mak­ta­dır.
MGK'nın son on yı­lın dö­kü­mü­nü yap­tı­
ğı “Kürt ra­po­ru” bu çö­züm­süz­lü­ğü bir kez
da­ha or­ta­ya koy­ma­ya yet­mek­te­dir.
Bu sü­re için­de top­lam 960 kö­yün ya­kı­
lıp ha­ra­be­ye çev­ril­dik­ten son­ra bo­şal­tıl­dı­ğı,
yal­nız­ca ope­ras­yon­la­ra 987 tril­yo­nun har­
can­dı­ğı ve sa­vaş fa­tu­ra­sı­nın 4.2 kat­ril­yon
ola­rak tah­min edil­di­ği, ope­ras­yon­lar so­nu­
cu yüz­bin­ler­ce hek­tar or­ma­nın ya­kıl­dı­ğı ve
bu du­ru­mun do­ğal eko­lo­jik den­ge­yi boz­du­
ğu; pek çok ma­ğa­ra ve ta­ri­hi kül­tür mi­ra­sı­
nın yok ol­du­ğu, MGK'nın ra­po­run­da iti­raf
edil­mek­te­dir.
TC ve Ge­n elkur­m a­y ’ın ken­d i in­s an
kay­b ı­n ı de­v am­l ı ola­r ak dü­ş ük gös­t e­r ip,
öl­dü­rü­len ge­ril­la sa­yı­sı­nı yük­sek gös­te­rme­
si ve bu şe­kil­de psi­ko­lo­jik sa­vaş üs­tün­lü­ğü­
nü elin­de tu­ta­rak mo­ral ka­zan­ma­ya önem
ver­di­ği bi­lin­me­si­ne kar­şın, yi­ne de ver­di­ği
ra­kam­la­rın tüy­ler ür­per­ten bo­yut­ta ol­du­ğu
or­ta­da­dır. Bu­na gö­re; 244 su­bay, 621 ast­su­
bay, 930 uz­man ça­vuş, on­ba­şı, 5644 er ve
275 em­ni­yet men­su­bu ol­mak üze­re top­lam
7614 ki­şi­nin ya­şa­mı­nı yi­tir­di­ği ya­zıl­mak­ta­
dır. Bu sa­y ı­l a­r a 4036 köy ko­r u­c u­s u da
ek­l e­n in­c e 11.750 (on­b ir­b in) ki­ş i­l ik bir
or­d u­y u sa­v aş­t a kay­b et­t i­ğ i biz­z at MGK
ta­r a­f ın­d an ka­b ul edil­m ek­t e­d ir. Bu sü­r e
için­de 2 sa­vaş uça­ğı, 3 he­li­kop­ter, 5 sa­vaş
tan­kı dev­re dı­şı kal­mış ve bin­ler­ce sa­kat
in­san bu ayı­bı ta­şı­ya­rak sa­va­şa de­vam edil­
me­si is­ten­miş­tir.
Sa­vaş­ta ge­ril­la ve KUKM ka­yıp­la­rı­nın
dö­k ü­m ü de şöy­l e sı­r a­l an­m ak­t a­d ır: 6443
ge­r il­l a, 3330 PKK yan­l ı­s ı (ki bun­l a­r ın
ço­ğun­lu­ğu PKK sem­pa­ti­za­nı bi­le sa­yıl­ma­
ya­cak­tır) ay­nı sü­re zar­fın­da 13.000 ge­ril­la­
nın sa­kat kal­dı­ğı ve on­bin­ler­ce ki­şi­nin de
gö­zal­tı­na alı­na­rak ço­ğu­nun tu­tuk­lan­dı­ğı da,
MGK'nın ra­po­ru ara­sın­da yer al­mak­ta­dır.
(Kay­nak Öz­gür Ül­ke­ye ait­tir)
Bu sa­yı­la­rın da ka­nıt­la­dı­ğı gi­bi, ge­ril­la
ve Ulu­s al Kur­t u­l uş Mü­c a­d e­l e­s i “üç beş
ça­p ul­c u” ile ifa­d e edil­m e­y e­c ek ka­d ar
bü­yük, do­na­nım­lı ve yet­kin­dir.
MGK'nın ken­di de­ne­ti­mi­ne al­dı­ğı ve
hi­za­ya sok­tu­ğu bur­ju­va ba­sı­nı, bu kir­li­lik
için­de pro­mos­yon sa­va­şı ile ku­pon ver­me­
ye de­vam et­mek­te­dir. Ko­kuş­muş ve köh­ne­
miş bur­ju­va si­ya­sal re­jim ka­dar, ba­sın da
kir­l en­m iş, yoz­l aş­m ış ve köh­n e­m iş­t ir.
76
Siyasal Rejimin Açmazı ve Devrimci Görevler
On­yıl­lar­dır mil­yon­lar­ca iş­çi ve emek­çi­yi,
yı­ğın­la­rı te­rö­ri­ze eden, ka­ra­yı ak gös­te­ren
ve in­san bey­ni ve yü­re­ği­ni tes­lim ala­rak
kir­li­li­ğe alış­tı­ran ­ba­sın ve med­ya­dır. Gü­nü­
müz­de med­ya­dan da­ha faz­la, in­sa­nı af­yon­
la­yıp uyuş­tu­ran baş­ka bir nes­ne­den bah­se­
di­le­mez.
Şa­y et 10 yıl­d ır de­v am eden “kir­l i
sa­vaş”ın acı ve dra­m a­t ik so­n uç­l a­rı ha­la
bi­l in­m i­y or­s a ve ha­l a bu kör ku­y u­n un,
“dev­le­tin ve mil­le­tin bö­lün­mez bü­tün­lü­ğü”
adı al­tın­da sak­la­na­rak an­la­şıl­ma­sı sağ­la­na­
mı­yor­sa bu­nun en baş­ta­ki ne­de­ni med­ya­dır.
Şa­yet bu med­ya, İn­gi­liz ba­sın ku­ru­lu­şu
BBC'nin İs­ra­il as­ker­le­ri­nin Fi­lis­tin­li bir
ge­ril­la­nın ko­lu­nu na­sıl kır­dı­ğını sap­ta­dı­ğı
gi­bi sap­ta­say­dı, ve ay­nı ya­yın ku­ru­lu­şu­nun
Falk­l and Ada­l a­r ın­d a­k i İn­g i­l iz vah­ş e­t i­n i
ta­raf­sız or­ta­ya koy­ma tu­tu­mu­nu be­nim­se­
miş ol­say­dı aca­ba kir­li sa­vaş ha­la bu den­li
sa­vu­nu­la­bi­li­nir miy­di?
ABD'nin Vi­et­nam vah­şe­ti­ni iz­le­yen bir
ga­ze­te­ci­nin, as­ker­le­rin yaş­lı bir Vi­et­nam­lı
ka­d ı­n ın ba­ş ı­n a da­y at­t ık­l a­r ı si­l a­h ı ve­y a
kü­çük bir ço­cu­ğun ar­ka­dan na­sıl kur­şun­
lan­dı­ğı­nı gö­rün­tü­le­me­si sa­va­şın ka­de­ri­ni
ABD’­nin aley­hi­ne de­ğiş­tir­me­ye yet­me­di
mi?
TC, ABD'nin Vi­et­nam'da­ki uy­gu­la­ma­la­
rı­n ın da, İs­r a­i l'in maz­l um Fi­l is­t in­l i­l e­r e
uy­gu­la­dı­ğı te­rö­rün de be­te­ri­ni Kür­dis­tan'da
uy­gu­la­mak­ta­dır. Ne var ki med­ya, kör ve
sa­ğır ya­şa­mak­ta ve ser­ma­ye­nin buy­ruk­la­
rın­dan ay­rıl­ma­mak­ta ayak di­ret­tik­çe sa­va­
şın vah­şet tab­lo­su­nu yı­ğın­la­rın öğ­ren­me­si­
ne ola­nak yok­tur.
Ba­sın ku­ru­luş­la­rı; te­le­viz­yon ve ga­ze­te­
ler te­kel­ci ser­ma­ye­nin el­le­rin­de­dir. Ser­ma­
ye, bu ku­ru­luş­la­ra kar ama­cı­nın ya­nı­sı­ra,
ku­ru­lu sis­te­min ko­run­ma­sı gö­re­vi yük­le­
miş­tir. Pek çok ba­sın ku­ru­lu­şu dev­lett­ten
kre­di ala­rak ayak­ta dur­mak­ta­dır. Böy­le bir
iliş­ki is­ter is­te­mez ba­sı­na di­yet, borç öde­
me yük­l e­m ek­l e kal­m a­m ak­t a, ide­o lo­j ik
et­k in­l ik sağ­l a­m a­n ın da vaz­g e­ç il­m ez bir
ara­cı du­ru­mu­na ge­tir­mek­te­dir. Kö­şe ya­zar­
la­rı, ger­çe­ği or­ta­ya koy­ma, doğ­ru ha­ber
yay­ma ve yaz­ma, in­ce­le­me ve sor­gu­la­ma
ye­ri­ne, sa­hi­bi­nin se­si­ne gö­re şe­kil­len­mek­te
ve ona uy­gun ko­nuş­mak­ta­dır.
Bir kı­sım ba­ğım­sız ve de­mok­rat ba­sın,
hem gü­cü iti­ba­riy­le ve hem de si­ya­sal re­ji­
min ağır bas­k ı­l a­r ı­n a ma­r uz kal­d ı­ğ ın­d an
ye­ter­li et­kin­li­ği or­ta­ya ko­ya­ma­mak­ta­dır.
Fa­şist re­ji­min mu­ha­lif ba­sı­na yö­ne­lik sal­dı­
rı­la­rı, ağır ce­za­lar uy­gu­la­ma­sı ve ka­pa­ta­rak
mil­yar­lık pa­ra ce­za­la­rı­na ta­bi tut­ma­sı da
ege­m en­l e­r in ta­h am­m ül­s üz­l ü­ğ ü­n ü or­t a­y a
koy­mak­ta­dır. Son bir yıl için­de, pek çok
aka­de­mis­yen, araş­tır­ma­cı ya­zar, sen­di­ka­cı
ve ay­dın “te­rör suç­lu­su” ola­rak ta­nım­lan­
mış ve ce­za­ev­le­ri­ne ka­pa­tıl­mış­tır. On­lar­ca
dev­rim­ci ve sos­ya­list der­gi­ye uy­gu­la­nan
ağır pa­ra ce­za­la­rı ve ka­pat­ma da­va­la­rı yet­
mi­yor­muş gi­bi ya­zıiş­le­ri mü­dür­le­ri de olur
ol­maz ba­ha­ne­ler­le tu­tuk­la­nıp ce­za­lan­dı­rıl­
mak­ta­dır.
Fa­şist re­ji­min ve ser­ma­ye­nin bu ta­ham­
mül­süz­lü­ğü ve si­ya­sal sal­dı­rı­la­rı, onun bir
avuç ege­men­ler dı­şın­da mil­yon­lar­ca iş­çi ve
emek­çi­ye ve Kürt ulu­suna uy­gu­la­dı­ğı dik­
ta­tör­lü­ğün bir so­nu­cu­dur. Dev­let ve re­jim
ser­ma­ye­ye de­mok­ra­si, mil­yon­lar­ca iş­çi­ye,
emek­çi me­mur­la­ra ve tüm hal­ka ko­yu bir
bas­kı, te­rör, iş­ken­ce ve tu­tuk­la­ma uy­gu­la­
mak­ta­dır. Bu te­rö­rü kı­na­yan, ona des­tek ve
77
Siyasal Rejimin Açmazı ve Devrimci Görevler
güç ver­me­yen her ku­rum, ki­şi, çev­re ve
par­ti he­men so­ruş­tur­ma ve ko­vuş­tur­ma­la­ra
ma­ruz kal­mak­ta­dır.
Par­l a­m en­t o; en açık de­j e­n e­r as­y o­n a,
yoz­l aş­m a­y a ve ko­k uş­m uş­l u­ğ a ör­n ek­t ir.
Ken­di­si ge­ne­ral­ler ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı­ğın­
da ve gös­ter­me­lik par­ti ka­pat­ma­la­rı gün­de­
me gel­di­ğin­de ava­zı çık­tı­ğı ka­dar ba­ğı­rıp,
ya­kı­nan bur­ju­va fa­şist par­ti li­der­le­ri, as­ker­
le­rin pa­pu­cu­nu da­ma atar­ca­sı­na cun­ta­cı,
dar­be­ci ve ya­sak­la­yı­cı­dır­lar. 2 Ni­san dar­be­
si bun­lar­dan bi­ri­dir. MGK'nın buy­ru­ğuy­la
DEP mil­let­ve­kil­le­ri­nin do­ku­nul­maz­lı­ğı­nın
kal­dı­rı­la­rak ve­kil­lik­le­ri­nin dü­şü­rül­me­si...
ar­dın­dan hep­si­nin apar-to­par tu­tuk­la­na­rak
sor­g u­l an­m a­s ı, bur­j u­v a par­l a­m en­t o­n un
sa­h ip ol­d u­ğ u “de­m ok­r a­s i”(!) an­l a­y ı­ş ı­n ı
göz­ler önü­ne ser­mek­te­dir.
Ko­a lis­y on hü­k ü­m e­t i, ör­n e­ğ i­n e en­d er
rast­la­nan bir piş­kin­lik­le alt­tan yı­ğı­nla­rı ve
iş­çi sı­nı­fı­nı, “de­mok­ra­tik­leş­me pa­ke­ti” ile
oya­la­mak­ta, açık­ça alay et­mek­te­dir. On­la­
rın de­mok­ra­tik­leş­me de­di­ği, tıp­kı 141 ve
142'nin kal­dı­rı­la­rak, ye­ri­ne da­ha bas­kı­cı ve
te­rör­cü bir ya­sa olan “an­ti-te­rör ya­sa­sı”
ör­ne­ğin­de ol­du­ğu gi­bi, ye­ni fa­şist ya­sa ve
ka­r a­n a­m e­l er çı­k a­r ıp ezi­l en­l e­r i ter­b i­y e
et­me­nin bir ara­cı du­ru­mu­na ge­tir­mek­ten
baş­ka ne ola­bi­lir ki?
He­le he­le iş­çi sı­nı­fı sus­kun­lu­ğu­nu ko­ru­
duk­ça, me­mur­lar sus­tuk­ça kı­sa­ca­sı, tüm
halk yı­ğın­la­rı ge­niş ve kit­le­sel bir di­re­niş
ve mü­ca­de­le or­ta­ya koy­ma­dık­ça, bur­ju­va­
zi­nin; ezi­len­le­rin lehi­ne dü­zen­le­me­ler­de
bu­lun­ma­sı­na ve de­mok­ra­tik hak­lar ta­nın­
ma­sı­na he­men he­men hiç ola­nak yok­tur.
Öz­g ür­l ük ve de­m ok­r a­s i mü­c a­d e­l e­s i,
tüm yı­ğın­la­rın sı­nıf­sal kav­ga­sı ve di­re­ni­
şiy­le ba­şa­rı­lı ola­bi­lir. Ka­za­nıl­mış hak­lar
her dö­n em­d e mü­c a­d e­l e so­n u­c un­d a el­d e
edil­miş ve hiç­bir za­man bur­ju­va­zi ta­ra­fın­
dan he­d i­y e edil­m e­m iş­t ir. Bu bağ­l am­d a,
ko­a lis­y o­n un “de­m ok­r a­t ik­l eş­m e” ma­s a­l ı
kim­se­yi al­da­tıp, re­ha­ve­te gö­tür­me­me­li­dir.
Di­ye­lim ki, ba­sı­na yö­ne­lik bas­kı­lar ve
ve­ri­len ce­za­la­rın kal­dı­rıl­ma­sı ve ola­sı bir
“ba­s ın af­f ı” an­c ak, cid­d i ve ka­r ar­l ı bir
mü­ca­de­le so­nu­cun­da ha­yat bu­lur. Ya­zar­la­
rın, sen­di­ka­cı­la­rın ve ay­dın­la­rın sus­tu­rul­
ma­sı­nı amaç­la­yan bu yap­tı­rım­la­rın bo­şa
çı­ka­rıl­ma­sı ta­ma­men bir kam­pan­ya so­nu­cu
ya­p ı­l a­r ak, oluş­t uru­l a­b i­l e­c ek cid­d i bir
ka­mu­oyu bas­kı­sı bu ya­sa­yı ip­tal ede­cek ve
ra­fa kal­dı­ra­cak­tır. Yok­sa, si­ya­sal re­ji­min
hiç­bir ge­rek­li­lik yok­ken, ken­di­si­nin çı­kart­
tı­ğı bir ya­sa­yı ip­tal et­me­si ve o ya­sa­dan
hü­küm gi­yen­le­ri sa­lı­ver­me­si dü­şü­nü­le­mez.
Türk ege­men­lik sis­te­mi, baş­ka KUKM,
ol­mak üze­re hem iş­çi sı­nı­fı­na ve hem de
emek­çi me­mur ha­re­ke­ti­ne yö­ne­lik ol­duk­ça
kap­sam­lı bir sal­dı­rı, sus­tur­ma ve sin­dir­me
için­d e­d ir. Bu sal­d ı­r ı­l ar­d an genç­l ik ve
ka­dın­lar da na­si­bi­ni al­mak­ta­dır. Re­jim, tüm
kö­tü­lük­le­rin, zam­la­rın eko­no­mik bu­na­lı­
mın ne­de­ni ola­rak, Kü­rt Ulu­sal Mü­ca­de­le­
si­ni gös­ter­mek­te ve bu­nu ve­si­le ya­pa­rak,
her­ke­sin fe­da­kar­lık yap­ma­sı­nı is­te­mek­le
kal­ma­yıp dev­le­te ita­at edil­me­si­ni em­po­ze
et­mek­te­dir. Bir yan­dan ban­ka­la­ra, ve te­kel­
ci ser­ma­ye­ye ucuz fa­iz­le kre­di ve­rir­ken,
di­ğer yan­dan da 1 mil­yo­na ya­kın iş­çi­nin
ba­ğıt­lan­mış top­lu iş söz­leş­me­si fark­la­rı­nı
öde­me­mek­te, “zo­run­lu ta­sar­ruf fo­nu” adı
al­tın­da top­la­nan pa­ra­la­rı za­ma­nı gel­di­ği
hal­de ia­de et­me­yip el ­koy­mak­ta ve me­mur­
lar­la alay eder­ce­si­ne 1 kg pey­nir da­hi alı­
78
Siyasal Rejimin Açmazı ve Devrimci Görevler
na­ma­ya­cak ka­dar ko­mik bir “zam”la on­la­rı
aç­lık­la yüz­yü­ze bı­ra­kıp “fe­da­kar­lık” is­te­
mek­te­dir.
Bir yan­dan tes­lim alı­nan sen­di­ka­lar ve
on­l a­r ın bü­r ok­r at baş­k an­l a­r ı ara­c ı­l ı­ğ ıy­l a
sı­nıf, ey­lem­siz­li­ğe ve ha­re­ket­siz­li­ğe sü­rük­
le­nir­ken, di­ğer yan­dan da özel­leş­tir­me si­la­
hı ile iş­çi sı­nı­fı­nın sendi­kal ka­za­nım­la­rı ve
ör­gü­tlü­lü­ğü da­ğı­tı­la­rak ka­nat­la­rı yo­lun­mak
is­ten­mek­te­dir. Özel­leş­tir­me pla­nı dev­re­ye
ko­nul­du­ğun­dan bu ya­na pek­çok iş­let­me,
iş­ye­ri ve be­le­di­ye de bu fır­sat­tan ya­rar­la­nıp
yüz­bin­ler­ce iş­çi­yi işin­den et­miş­tir. He­nüz
özel­leş­tir­me ger­çek­leş­me­di­ği hal­de, bun­ca
iş­çi­nin iş­ten atıl­ma­sı dü­şün­dü­rü­cü­dür. Yal­
nız­ca be­le­di­ye­ler­de bi­le Mart'tan bu ya­na
50 bi­ni aş­kın iş­çi­nin iş ak­di­nin fes­he­dil­me­
si­nin özel­leş­tir­mey­le di­rek bir ba­ğı bu­lun­
ma­dı­ğı or­ta­da­dır.
Gö­rül­dü­ğü gi­bi, hem özel te­kel­ci ser­
ma­ye ve hem de ka­mu sek­tö­rü özel­leş­tir­
me­yi ba­ha­ne edip, sı­nı­fın en yi­ğit, mü­ca­de­
le­ci ve de­ne­yim­li ke­si­mi­ni üre­tim dı­şı­na
at­mak­ta ve bu şe­kil­de sı­nı­fın ey­le­mi di­na­
miz­mi­ni iç­ten içe za­yıf­lat­ma­yı amaç­la­mak­
ta­dır­lar.
İş­çi sı­nı­fı, ser­ma­ye ve si­ya­sal re­jim­le
bir he­sap­laş­ma­ya gir­mez, kit­le­sel bir ey­lem
or­ta­ya koymaz ve so­mut ik­ti­sa­di ve si­ya­si
ta­l ep­l er­l e mey­d an­l a­r a dö­k ül­m ez­s e da­h a
kap­s am­l ı bas­k ı­l ar­l a yüzyü­z e ka­l a­c ak­t ır.
İş­çi sı­nı­fı, sen­di­kal ge­ri­ci­lik ba­ri­ka­tı­nı mut­
la­k a yık­m a­l ı ve sen­d i­k al bü­r ok­r a­s i­n in
re­jim­le da­nı­şık­lı dö­vü­şü­nü de­şif­re et­me­li­
dir.
Sen­di­kal bü­rok­ra­si­nin, iş­çi sı­nı­fı için­de­
ki bur­ju­va ajan­lar ve­ya on­la­rın giz­li tem­sil­
ci­le­ri ol­du­ğu unu­tul­ma­dan sı­nı­fın, ilk dar­
be­yi bu ke­si­me vur­ma­sı, kü­çüm­se­ne­mez
bir ba­şa­rı ve iler­le­me ola­cak­tır.
İş­çi sı­nı­fı, ken­di gü­cü­ne gü­ve­ni esas
al­ma­dık­ça, ini­si­ya­ti­fi ele ge­çir­me­dik­çe ve
ken­di öz sı­nıf ta­lep­le­riy­le mey­dan­la­ra çık­
ma­d ık­ç a, iş­t en atıl­m a­l a­r a, zor ça­l ış­m a
ko­şul­la­rı­na ve re­ji­min yo­ğun sal­dı­rı­la­rı­na
set çe­ke­mez. İş­çi sı­nı­fı, Kürt Ulu­sal Mü­ca­
de­le­si­ne des­tek ver­me­yi bir de­mok­ra­si ve
öz­gür­lük so­ru­nu ola­rak gör­me­li­dir. Zi­ra
Kürt ulu­su­nun öz­gür­lü­ğe ka­vuş­ma­sı, iş­çi
sı­nı­fı­nın, de­mok­ra­si ve si­ya­sal öz­gür­lük
mü­ca­de­le­si­ne de hiz­met ede­cek­tir.
İk­ti­sa­di ve Si­ya­sal Bu­na­lım, Dev­rim­ci
ve Sos­ya­list Güç­le­re Ye­ni Ola­nak­lar Su­nu­
yor
Bir ül­ke­de; si­ya­si ve ik­ti­sa­di gös­ter­ge­le­
rin is­tik­rar­lı sey­ret­me­si, top­lum­sal hu­zur­
suz­luk ve hoş­nut­suz­lu­ğun ken­di­ni dı­şa vur­
ma­m a­s ı, ege­m en­l e­r in ne­f es bo­r u­l a­r ı­n ın
açık ve sis­te­min herhan­gi bir cid­di teh­dit­le
yüz­y ü­z e ol­m a­d ı­ğ ı­n a işa­r et­t ir. Bu tür
du­rum­lar­da si­ya­si ik­ti­dar ken­di­ni ko­lay­lık­
la üre­te­bi­lir. De­vam­lı­lı­ğın­dan zor­lan­ma­dan
iler­le­ye­bi­lir ve alt­tan yı­ğın­la­rı yö­net­mek­te
pek faz­la en­gel­le kar­şı­laş­maz.
Mev­cut gös­ter­ge ve top­lum­sal gö­rün­gü­
ler Türk ege­men­lik sis­te­mi­nin hu­zur ve
is­tik­ra­rı­nı de­ğil, bu­na­lım için­de olduk­la­rı­nı
ve yö­net­mek­te hay­li zor­lan­dık­la­rı­nı gös­ter­
mek­te­dir. Ne var ki, de­rin ik­ti­sa­di ve si­ya­
sal bu­na­lım, sı­nıf ça­tış­ma­la­rı ve bir dev­
rim­ci ve sos­ya­list al­ter­na­tif­le bir­le­şe­mez­se,
iş­çi sı­nı­fı ve di­ğer mu­ha­lif top­lum­sal di­na­
mik­ler, bir ey­lem dal­ga­sı ile fa­şist ik­ti­da­rı
teh­dit et­mek­ten uzak­sa; da­ha da önem­li­si,
öz­nel (sub­jek­tif) ko­şul­lar ye­ter­siz ve el­ve­
riş­li de­ğil­se bu du­rum; en baş­ta mev­cut
79
Siyasal Rejimin Açmazı ve Devrimci Görevler
ik­ti­dar­la­rın bü­yük bir teh­dit al­tın­da ol­ma­
dı­ğı­nı ifa­de eder.
Türk si­ya­sal re­ji­mi­nin du­ru­mu da, ve­ri­li
kon­jonk­tür­de bu­na ben­zer bir du­rum gös­
ter­m ek­t e­d ir. Sis­t e­m i pek­ç ok has­t a­l ık
ke­mir­mek­te, ateşi yük­sel­mek­te ve fa­kat
bü­tün bun­lar onu ölü­me ve yı­kı­ma gö­tü­re­
cek dü­zey­den uzak­tır.
Kür­dis­tan Ulu­sal Kur­tu­luş mü­ca­de­le­si
ken­di öz di­na­mik­le­riy­le önem­li bir me­sa­fe
sağ­la­mış; ta­lep­le­ri­ni, sö­mür­ge­ci ege­men­lik
sis­te­m i­n e da­y at­m ış, an­cak iş­çi sı­nı­fı ve
emek­çil­erin ge­rek­li des­te­ği­ni ka­za­na­ma­dı­
ğın­dan he­de­fi­ne ula­şa­mı­yor. Bun­dan dış
ko­şul­la­rın da et­ki­si ve ro­lü unu­tul­ma­ma­lı­
dır.
İş­çi sı­nı­fı; özel­leş­tir­me, iş­siz­lik ve sen­
di­ka­sız­lık sal­dı­rı­sı­na ma­ruz kal­ma­sı­nı, enf­
las­yo­nun ge­tir­di­ği önem­li ge­çim sı­kıntı­la­rı­
na rağ­men, ha­la bir di­re­niş ve mü­ca­de­le
ka­rar­lı­lı­ğı ser­gi­le­miş de­ğil­dir. Kor­ku yıl­
gın­l ı­ğ ı aşa­m a­m ış, gü­c ü­n e gü­v en­s iz­l i­ğ i
yı­ka­ma­mış ve dev­rim­ci ve sos­ya­list ha­re­
ket­ler­den uzak dur­ma­ya de­vam eden iş­çi
sı­nı­fın­dan bi­linç­li ve ira­di bir mü­ca­de­le
ka­rar­lı­lı­ğı­nı bek­le­mek abes­tir.
Ge­rek iş­çi sı­nı­fı­mız ve ge­rek­se emek­çi
me­mur ha­re­ke­ti­nin, on­ca sal­dı­rı ve da­yat­
ma­la­ra, yap­tı­rım ve hak­sız­lık­la­ra rağ­men
güç­li bir kar­şı ko­yuş or­ta­ya ko­ya­ma­ma­sı
ken­di ba­şı­na ir­de­len­me­ye muh­taç­tır.
Sı­nı­fın tam bir ha­re­ket­siz­lik ve ey­lem­
siz­lik için­de ol­du­ğu­nu ile­ri sür­mek yan­lış
ola­cak­tır. Ha­tı­rı sa­yı­lır ey­lem­li­lik­ler, yer
yer po­lis ve di­ğer mi­li­ta­rist güç­ler­le lo­kal
dü­zey­de kar­şı koy­ma­sı ve ik­ti­sa­di hak­la­rın
ka­za­nı­mı için ül­ke ça­pın­da ey­lem­le­re baş­
vur­ma­sı gö­zar­dı edi­le­mez ge­liş­me­ler­dir.
Za­ten sı­nı­fın bi­linç dü­ze­yi, ör­güt­len­me­de
al­dı­ğı me­sa­fe, da­ya­nış­ma kül­tü­rü, de­ney ve
tec­rü­be zen­gin­li­ği, sen­di­kal bü­rok­ra­si ve
ge­ri­ci­lik ta­ra­fın­dan pa­si­fizm ve re­form­cu
öğe­ler­le sis­te­me bağ­lan­ma­sı ve özel­lik­le de
mark­sis-le­ni­nist do­na­nı­ma sa­hip bir ön­cü­
den yok­sun­lu­ğu, si­ya­sal re­ji­mi sar­sa­cak
ey­lem­ler or­ta­ya koy­ma­sı­na en­gel­dir.
Ge­rek öz­gür­lük ve de­mok­ra­si mü­ca­de­
le­s in­d e ken­d in­d en sö­z et­t i­r en dev­r im­c i
ha­r e­k et ve ge­r ek­s e, ko­m ü­n ist ze­m in­d e
ye­ra­lan po­li­tik olu­şum­lar ol­sun (mev­cut
du­rum­la­rıy­la) sı­nı­fa ve emek­çi­le­re ge­rek­li
gü­v e­n i ver­m ek­t en uzak­t ır. De­m ok­r a­t ik
dev­rim­ci ha­re­ket­le­rin ba­zı bi­rey­sel ey­lem­
le­ri­ne rağ­men, sa­hip ol­du­ğu kül­tür ve ah­la­
kın ya­nısı­ra, çar­pık de­mok­ra­si bi­lin­ci, hot­
zot­çu­lu­ğu ve kit­le­le­re gü­ven­siz­li­ği, yan­lış
stra­te­ji, prog­ram ve tak­tik­ler­le bir­le­şin­ce
bu du­rum, iş­çi sı­nı­fı ve emek cep­he­si­nin
ken­d i­l e­r in­d en uzak dur­m a­s ı­n a ne­d en
ol­mak­ta­dır. Bu ke­si­min ken­di saf­la­rın­da
ce­re­yan eden şid­det gi­ri­şim­le­ri ve yer yer
si­lah kul­la­nıl­ma­sı da sı­nı­fın tep­ki­si­ni çek­
mek­te­dir.
Ko­mü­nist saf­lar­da ye­ra­lan ve mark­siz­
mi le­ni­niz­mi tem­sil eden grup, ha­re­ket ve
“par­ti”le­rin bü­tün si­ya­sal ol­gun­luk, yer­leş­
miş sos­ya­list kül­tür, ah­lak ve mü­ca­de­le­de
iş­çi sı­nı­fı­nı te­mel al­ma­la­rı tek ba­şı­na ye­ter­
li de­ğil­dir. İyi ni­yet­li ve sa­mi­mi tüm uğ­raş­
la­ra rağ­men ha­la mar­ji­nal­lik­ten kur­tu­la­ma­
ma­l a­r ı, iş­ç i sı­n ı­f ı ve emek­ç i­l e­r e ye­t er­l i
gü­ve­ni ver­mek­ten uzak ol­ma­la­rı, dü­şün­dü­
rü­cü­dür.
Top­lum­sal olay­la­ra ve si­ya­sal re­ji­min
i­çin­de bu­lun­du­ğu ge­nel ve kap­sam­lı bu­na­
lım­la­rın ya­rat­tı­ğı ola­nak­la­ra rağ­men ML'le­
80
Siyasal Rejimin Açmazı ve Devrimci Görevler
rin bir güç ola­ma­ma­sı­nın ne­den­le­ri üze­ri­ne
yo­ğun­laş­mak ve mar­ji­nal­li­ği aş­mak önem
ta­şı­mak­ta­dır. Fa­şist si­ya­sal ik­ti­da­rın he­men
he­men her­gün ye­ni sal­dı­rı­la­ra baş­vur­ma­sı­
na, ka­za­nıl­mış kıs­mi hak­la­rı ra­fa kal­dır­ma­
sı­na ve ye­ni ik­ti­sa­di ve si­ya­si yap­tı­rım­lar
dev­re­ye koy­ma­sı­na kar­şın sos­ya­list­le­rin
her so­mut du­ru­mu iyi de­ğer­len­di­rip tak­tik­
ler ge­liş­tir­di­ğini söy­le­mek ham ha­yal olur.
Kar­şıdev­ri­min her bir sal­dı­rı­sı, dev­rim­ci ve
sos­y a­l ist tak­t ik­l er­l e ya­n ıt­l an­m a­d ık­ç a ve
yı­ğın­la­rın bek­len­ti­le­ri­ne kar­şı­lık ve­ril­me­
dik­çe, ko­mü­nist­le­rin gö­rev­le­ri­ni ve ta­rih­sel
so­rum­lu­lu­ğu­nu ye­ri­ne ge­tir­di­ği söy­le­ne­
mez.
Açık­ç a söy­l e­m ek ge­r e­k ir­s e, nes­n el
ko­şul­la­rın sun­du­ğu her­bir ola­na­ğın mark­
sist-le­ni­nist­ler ta­ra­fın­dan ye­te­rin­ce de­ğer­
len­di­ri­le­me­di­ği ve bu du­ru­mun da iş­çi sı­nı­
fı­nın gü­ven­siz­li­ği­ne ne­den ol­duğu açık­tır.
İş­çi sı­nı­fı ya­zı­mız­da­ki iç tu­tar­lı­lı­ğa ve teş­
hir ve pro­po­gan­da da ne­le­ri na­sıl kul­lan­dı­
ğı­mız­dan zi­ya­de, pra­ti­ği­mi­ze ba­kı­yor. Han­
gi top­lum­sal ola­ya kar­şı, na­sıl bir pra­tik ve
ey­lem ser­gi­le­di­ği­miz iş­çi sı­nı­fı­nı da­ha faz­
la il­gi­len­di­ri­yor. Tak­tik sa­va­şım­da, dev­rim­
ci mü­ca­de­le araç­la­rı­nı yer­li ye­rin­de kul­la­
nıp kul­lan­ma­dı­ğı­mız, bu araç­la­rın iş­çi sı­nı­
fı ta­ra­fın­dan be­nim­se­nip be­nim­sen­me­di­ği,
enf­las­yon, iş­siz­lik, zam­lar, fa­şist ya­sa­la­ra
kar­şı mü­ca­de­le vb. vb. gi­bi so­mut­luk­lar­da,
ML'le­rin han­gi so­mut si­ya­sal ey­lem progr­
am­la­rı ge­liş­tir­dik­le­ri ve han­gi kam­pan­ya­la­
rı ör­güt­le­dik­le­ri iş­çi sı­nı­fı ve emek­çi­le­ri
ör­güt­le­me­de önem ta­şı­mak­ta­dır. Söz­ge­li­mi
fa­şist re­jim ve bü­rok­ra­si­nin ger­çek­leş­tir­di­
ği yol­suz­luk ve hız­sız­lık­la­rın ve te­kel­ci
ser­m a­y e­y e peş­k eş çe­k i­l en tril­y on­l a­r ın,
so­mut ola­rak ve bel­ge­le­riy­le göz­ler önü­ne
ser­gi­len­me­si an­cak bir kam­pan­ya ile sağ­la­
nır. Aynı du­r um, sağ­l ık eği­t im ve kir­l i
sa­vaş için ­de ge­çer­li­dir. Bun­la­rın ye­ri­ne
ge­t i­r il­m e­s i gö­r e­v i, sos­y a­l ist ön­c ü­n ün
so­rum­lu­luk­la­rı ara­sın­da­dır. So­mut si­ya­sal
kam­pan­ya­lar ve bu kam­pan­ya­lar­da kul­la­nı­
lan pro­pa­gan­da ve aji­tas­yon araç­la­rı ve
et­kin bir dil, iş­çi sı­nı­fı­nın ör­güt­le­nip ön­cü­
ye gü­ven duy­ma­sı­nı sağ­la­ma­da önem­li bir
ye­re sa­hip­tir.
Ne var ki, mark­si­sit-le­ni­nist ha­re­ket­le­
rin (ki­mi ye­rel ça­lış­ma­la­rı­nı say­maz­sak)
güç­lü, bir­le­şik kam­pan­ya­lar ger­çek­leş­tir­
dik­le­ri­ni söy­le­mek ol­duk­ça güç­tür. Kı­sa­ca­
sı, bu alan­da iz­le­nen po­li­ti­ka; “de­ve ku­şu
mi­sa­li”ni anım­sa­tır tür­den­dir.
Dev­rim­ci-de­mok­ra­tik saf­lar­da ol­du­ğu
gi­bi, mark­sist-le­ni­nistler ba­kı­mın­dan da
ey­lem bir­li­ği, sı­nıf çı­kar­la­rı­nı gö­zet­me ve
dev­l e­t in sal­d ı­r ı­l a­r ı­n a kar­ş ı or­t ak tu­t um
al­ma ve or­tak sa­vaşı­mı ge­liş­tir­me bi­linç ve
so­rum­lu­lu­ğu yan­lış ve çar­pık­tır. Bu çar­pık­
lık da yı­ğın­la­rı olum­suz et­ki­le­mek­le kal­
ma­mak­ta, uzak dur­ma­ya sev­ket­mek­te­dir.
Her gru­bun ken­di­ni be­ğen­me­si ve be­ğen­
dir­me­yi esas al­ma­sı, grup­sal re­ka­be­tin her
ze­min­de ken­di­sin­den sö­zet­tir­me­si, sı­nı­fın
şim­şek­le­ri­ni üze­ri­ne çe­ken bir baş­ka ko­nu­
dur. Bu an­la­yış, iş­çi ve emek cep­he­si­ni de
grup­l a­r a böl­m ek­t e ve kar­ş ıdev­r im ve
mü­ca­de­le­de gü­cü­nün za­yıf­la­ma­sı­na ne­den
ol­mak­ta­dır.
Mark­sist-le­ni­nist­le­rin (en azın­dan bir
bö­l ü­m ü­n ün) or­t ak ira­d e or­t a­y a koy­m a
yö­nün­de­ki sa­mi­mi ça­ba­la­rı, iş­çi ve emek­çi­
le­ri de he­ye­can­lan­dır­mak­ta, il­gi ve des­te­ği­
ni al­mak­ta­dır. Bir­lik yö­nün­de atı­lan her
81
Siyasal Rejimin Açmazı ve Devrimci Görevler
so­m ut adım, hiç kuş­k u yok ­k i, mev­c ut
ol­um­suz­luk ve han­di­kap­la­rın önem­li bir
bö­lü­mü­nü aşa­cak, sı­nı­fın sos­ya­list­le­re bes­
le­di­ği gü­ven­siz­li­ği gi­de­re­cek ve ön­cü ile
sı­nı­fın ay­rı du­ru­şu­nu önem­li öl­çü­de yok
ede­cek­tir. Bir­lik; mev­cut ko­şul­la­rın, dev­ri­
me sun­du­ğu ola­nak­la­rı da­ha iyi gö­re­cek,
de­ğ er­l en­d i­r e­c ek ve ka­n a­l i­z e ede­c ek­t ir.
Mar­ji­nal bir ya­pı­nın ken­di ola­nak­la­rıy­la
ba­ş a­r a­m a­d ı­ğ ı­n ı, or­t ak sos­y a­l ist ira­d e
ko­lay­lık­la ba­şa­ra­cak ve top­lum­sal olay­la­ra
mü­d a­h a­l e et­m e­d e yol ala­c ak­t ır. Si­y a­s al
kam­pan­ya­la­rın ha­yat bul­ma­sı, si­ya­sal teş­
hir gö­re­vi­nin ye­ri­ne ge­ti­ril­me­si ve pro­pa­
gan­d a ve aji­t as­y o­n un et­k i­l i, cez­b e­d i­c i
gü­cü­nün or­ta­ya kon­ma­sı; güç­lü bir ira­de ve
ML'le­r in bir­l i­ğ i­n in sağ­l an­m a­s ıy­l a da­h a
ba­şa­rı­lı ola­cak­tır.
Sos­ya­list saf­lar­da­ki da­ğı­nık­lı­ğın kıs­men
gi­d e­r il­m e­s i, iş­ç i sı­n ı­f ı­n ın kü­m e­l en­d i­ğ i
iş­let­me ve fab­ri­ka­lar­da ken­di­ni ko­nuş­tur­
mak­la kal­ma­ya­cak, bu­ra­lar­da yo­ğun­la­şa­rak
bir ka­le ha­li­ne ge­tir­me­yi ba­şar­ma­da da­ha
bü­yük ola­nak­la­ra sa­hip ola­cak­tır. Fab­ri­ka
ve iş­l et­m e­l e­r in fet­h e­d il­m e­s i ve üre­t im
di­sip­li­ni için­de iş­çi sı­nı­fı­nın ör­güt­len­me­si,
dev­r im or­d u­s u­n u eni­n e ve de­r in­l i­ğ i­n e
yetkin­leş­ti­re­cek­tir.
Par­ti kül­tü­rü ve fik­ri­nin ge­liş­ti­ril­me­si,
si­ya­sal ol­gun­luk ve tu­tar­lı­lı­ğın yer­leş­ti­ril­
me­si, bi­linç­te ve ör­güt­len­me­de da­ha önem­
li me­sa­fe­le­rin alın­ma­sı, en baş­ta te­ori ile
pra­t ik ara­s ın­d a­k i gö­r e­c e ko­p uk­l u­ğ a son
ve­rec­ek, sı­nı­fın bü­tün ola­nak­la­rı­nı mer­ke­
zi­leş­ti­rip ha­re­ke­te ge­çi­re­cek­tir.
Mev­c ut du­r um­d a; var olan dev­r im­c i
ola­nak­la­rın dev­ri­me ka­na­li­ze edi­le­me­me­si­
nin te­mel ne­de­ni, güç­lü ve tu­tar­lı bir si­ya­
sal olu­şu­mun bu­lu­na­ma­ma­sın­dan kay­nak­
lan­mak­ta­dır. Si­ya­sal re­jim ve dev­le­tin içi­ne
gir­di­ği yı­kım, eko­no­mik dar­bo­ğaz, si­ya­sal
bu­na­lım, kang­re­ne dö­nü­şen pek­çok so­ru­
nun bir tür­lü aşı­la­ma­ma­sı, mu­az­zam çü­rü­
me, yoz­l aş­m a ve hoş­n ut­s uz­l uk, gi­d e­r ek
dev­ri­me ka­na­li­ze et­mek­te­dir. Si­ya­sa­l par­ti­
ler, kit­l e­l e­r i ken­d i­l e­r i­n e bağ­l a­m a­d a ve
inan­dı­rı­cı ol­mak­tan her ge­çen gün da­ha
faz­la uzak­laş­mak­ta­dır. Bü­tün bu ve­ri­ler,
sos­ya­list­le­re da­ha bü­yük gö­rev­ler yük­le­
mek­te ve so­rum­lu­lu­ğu­nu art­tır­mak­ta­dır.
Kit­le mü­ca­de­le­sin­de esas en­gel ha­li­ne
ge­l en pa­s i­f izm ve sağ­c ı­l ı­ğ ın aşıl­m a­s ı,
ön­cü­nün için­de bu­lun­du­ğu za­af­la­rın gi­de­
ril­m e­s i ve ye­n i ufuk­l a­r ın açıl­m a­s ı için,
so­mut ey­lem plan­la­rı ve güç­lü kam­pan­ya­
lar­l a tüm araç­l a­r ın dev­r e­y e ko­n ul­m a­s ı
ge­rek­mek­te­dir. Nes­nel ko­şul­la­rın ya­rat­tı­ğı
el­ve­riş­li du­ru­mu de­ğer­len­dir­mek ve dev­ri­
me ka­n a­l i­z e et­m ek po­l i­t ik ön­c ünün en
temel görevidir. Ve bunu başar­mak, öz­nel
koşul­ları iş­levine kavuş­tur­mak elimiz­dedir.
Devrimci Yaşam Dergisi
Eylül 1994
82
Siyasal Rejimin Açmazı ve Devrimci Görevler
83
Marksizmde Kategori ve Kavramların Yeri, Kavramların Dili
Bir Deneme
Marksizmde Kategori ve
Kavramların Yeri, Kavramların Dili
1- Kav­ra­yı­şın ve pra­ti­ğin
da­ya­nak nok­ta­la­rı ola­rak
ka­te­go­ri ve kav­ram­lar
Tar­t ış­m a­s ız ka­b ul et­t i­ğ i­m iz ol­g u
şu: Ka­te­go­ri­ler ve kav­ram­lar do­ğa­yı ye­ni­
den şe­kil­len­dir­me –ki bu fi­ili bir ge­liş­me­
dir– ve kav­ra­ma sü­re­cin­de olu­şur­lar. Ka­te­
go­ri­ler ve kav­ram­lar, in­san­la­rın kav­ra­yış
fa­ali­ye­ti­nin ve­ya ha­re­ke­ti­nin bi­rer ara­cı­dır­
lar. Bu ol­g u­y u, tar­t ış­m a­s ız bir ger­ç ek
ya­pan ne­dir? Bu so­ru­nun ce­va­bı­nı kav­ra­
ma sü­re­ci­nin ge­liş­me sey­rin­de gö­rü­yo­ruz.
İn­san­la­rın do­ğa hak­kın­da kap­sam­lı ve
de­r in bil­g i­y e sa­h ip ol­m a­l a­r ı, böy­l e­l ik­l e
do­ğa üze­rin­de et­ki­de bu­lun­ma­la­rı, do­ğa­nın
ola­nak­la­rı­nın (güç­le­ri­nin) in­sa­nın var­lı­ğı­nı
sür­dü­re­bil­me­si için ka­çı­nıl­maz olan ge­rek­
si­nim­le­ri­ne ta­bi kı­lın­ma­sı, iş­te bu kav­ra­yı­
şın ve­y a bi­l inç­l en­m e­n in (bi­l inç­l i­l i­ğ in)
a­ma­cı­dır.
Bi­linç­len­me ve­ya kav­ra­yış ol­duk­ça kar­
ma­şık bir sü­reç­tir. Ama bü­tün kar­ma­şık­lı­
ğı­na rağ­men bu sü­re­ci bir­bi­ri­ni ta­kip eden
–ta­m am­l a­y an– iki aşa­m a­d a top­l a­r ız.
a) Du­yum­sal kav­ra­yış, b) Te­orik dü­şün­me.
a) Du­y um­s al kav­r a­y ış aşa­m a­s ı: Bu,
in­sa­nın bü­tün –beş– duy­um or­gan­la­rıy­la
pa­sif de­ğil ak­tif-can­lı; pra­tik fa­ali­yet için­
de­ki göz­le­mi­dir. Do­ğa­da­ki ve de top­lum­
da­ki sü­reç­le­ri ve ge­liş­me­le­ri salt bu şe­kil­de
göz­lem­le­mek­le en faz­la­sıy­la ge­rek­li ma­ter­
yal­ler top­lan­mış olur, ama bu ma­ter­yal­le­re
da­ya­na­rak ger­çek üze­ri­ne de­rin bir bil­gi­ye
sa­hip ol­mak he­nüz söz­ko­nu­su de­ğil­dir. Bu
aşa­ma­da; can­lı göz­lem, bi­lim­sel-ger­çek
kav­ra­yı­şın bir ön­ko­şu­lu­nu oluş­tu­rur.
84
Marksizmde Kategori ve Kavramların Yeri, Kavramların Dili
Du­yum­sal kav­ra­yış aşa­ma­sı­nda nes­ne­
ler üze­ri­ne do­ğa­da­ki ve top­lum­da­ki sü­reç­
ler ve ge­liş­me­ler üzer­ine önem­li bil­gi­ler
el­de et­miş olu­ruz. Ama bu bil­gi­ler/ve­ri­ler
yü­z ey­s el­d ir-göz­l em­l e­n e­n in yü­z e­y in­d e­k i
ge­liş­me­ler hak­kın­da­ki bil­gi­ler­dir. Do­la­yı­
sıy­l a kav­r a­y ış sü­r e­c i­n in bu aşa­m a­s ın­d a
ya­ni du­yum­sal kav­ra­yış sü­re­cin­de önem­li
olan­l a önem­l i ol­m a­y an, zo­r un­l u olan­l a
te­sa­dü­fi olan, ge­nel olan­la mün­fe­rit olan
ara­sın­da bir ay­rım ko­ya­cak du­rum­da ola­
ma­yız. Bi­lin­cin ve­ya kav­ra­yı­şın (id­ra­kın)
ama­cı bu ay­rı­mı/far­kı koy­mak­tır. Ak­si tak­
dir­de in­sa­nın do­ğa­yı, onun ya­sa­la­rı­nı ta­nı­
ma­sı ve onu ken­di­ne ta­bi kıl­ma­sı bir ha­yal­
dir.
b) Te­orik dü­şün­me aşa­ma­sı: İlk aşa­ma­
da, du­yum or­gan­la­rı­mız va­sı­ta­sıy­la el­de
et­ti­ği­miz ma­ter­ya­li bel­li bir dü­ze­ne sok­
mak, ora­d a­k i yü­z ey­s el gö­r ü­n üm­l e­r i­n in
al­tın­da­ki ger­çe­ği; özü, zo­run­lu­lu­ğu; ne­den­
sel­li­ği, bel­li bir ya­sa­ya uy­gun­lu­ğu bu­lup
çı­k art­m ak için (bi­l in­c e çı­k art­m ak için)
kav­ra­yış sü­re­ci de­vam et­ti­ri­lir ve ye­ni kav­
ra­yış araç­la­rıy­la bir üst aşa­ma­ya çı­kar­tı­
lır. Bu üst aşa­ma­yı ve­ya kav­ra­yış/bi­linç­len­
me sü­re­ci­nin ikin­ci aşa­ma­sı­nı so­yut­la­ma
ve ge­nel­le­me oluş­tu­rur. Böy­le­lik­le so­yut­la­
ma ve ge­nel­le­me te­orik dü­şün­ce­nin araç­la­
rı olur­lar.
Bi­linç, bey­nin bir ürü­nü­dür, bir fonk­si­
yo­n u­d ur, yük­s ek de­r e­c e­d e ör­g üt­l en­m iş
mad­de ola­rak be­yin bi­lin­cin, dü­şün­me­nin
or­ga­nı­dır. Bey­nin –ta­bii ki bu­ra­da söz­ko­
nu­su olan, in­san bey­ni­dir– so­yut­la­ma ve
ge­nel­le­me fa­ali­ye­ti ile ob­jek­tif dün­ya­nın
ya­s a­l a­r ı keş­f e­d i­l ir. Nes­n e­l e­r in iç­t e giz­l i
ka­lan, öze te­ka­bül eden bağ­la­rı, iliş­ki­le­ri
açı­ğa çı­kar­tı­lır. So­yut­la­ma ve ge­nel­le­me,
kav­r a­y ı­ş ın ol­d uk­ç a et­k i­l i bi­r er ara­c ı­d ır­
lar. So­y ut­l a­m ay­l a do­ğ a­d a ve top­l um­d a
sü­reç­ler­de­ki ve ge­liş­me­ler­de­ki önem­li olan
ile önem­li ol­ma­yan, zo­run­lu olan ile te­sa­
dü­fi (ras­lan­tı) ola­nı ay­rış­tı­rı­rız. Ge­nel­le­me
de bi­ze nes­ne­le­rin ve gö­rü­nüm­le­rin (ge­liş­
me­le­rin) iç te­mel ve ba­ğı­nı, ne­de­ni­ni ve
ya­sa­sı­nı ve bü­tün­sel­lik­le­ri­ni or­ta­ya­ çı­kart­
ma­mı­za ola­nak sağ­lar. Ge­nel­le­me ol­mak­sı­
zın bi­lim­sel kav­ra­yış da ol­maz.
Ge­n el­l e­m e­n in so­n uç­l a­r ı tes­p it edi­l ir
(sap­ta­nır). Bun­lar an­lam­la­rı­nı kav­ram­lar­da,
ka­t e­g o­r i­l er­d e, ya­s a­l ar­d a vs. bu­l ur­l ar.
Ör­nek­ler­sek; kav­ram ola­rak "dev­rim"de
onun esas ve öz­gül içe­ri­ği ge­nel­leş­ti­ril­miş­
tir. Kav­ram ola­rak "iş­çi sı­nı­fı" ve­ya "bur­ju­
va­zi" de bu sı­nıf­la­rın esas ve öz­gül yön­le­ri,
bu sı­nıf­la­rın her bi­ri­ni bir di­ğe­ri kar­şı­sın­da
ka­rak­te­ri­ze eden özel­lik­le­ri ge­nel­leş­ti­ril­
miş­tir. Kav­ram ola­rak "in­san" da, bü­tün
in­s an­l a­r a öz­g ül ne var­s a on­l a­r ın hep­s i
ge­nel­leş­ti­ril­miş­tir.
De­mek olu­yor ki, ka­te­go­ri­ler ve kav­
ram­lar, in­sa­nın so­yut­la­ma ve ge­nel­leş­tir­me
fa­ali­ye­ti­nin so­nu­cu­dur. Kav­ram ve ka­te­go­
ri­ler, bi­lin­ce çı­kar­tı­lan­la­rın ifa­de form­la­rı­
dır­lar. Kav­ram ve ka­te­go­ri­ler, kav­ra­yı­şın
dü­ğ üm nok­t a­l a­r ı­d ır­. Çün­k ü kav­r am ve
ka­te­go­ri­ler nes­ne­le­rin do­ğa­da­ki ve top­lum­
da­ki sü­reç­le­rin ge­liş­me­le­rin en önem­li ve
esa­sa öz­gü yön­le­ri­ni ifa­de eder­ler.
Kav­r am ve ka­t e­g o­r i­l er­d e, in­s a­n ın
(dü­ş ün­c e­s i­n in) ob­j ek­t if dün­y a­y ı han­g i
öl­çü­de özüm­le­di­ği­ni gö­rü­rüz. Çün­kü kav­
ram ve ka­t e­g o­r i­l er in­s an dü­ş ün­c e­s i­n in
ka­z a­n ım­l a­r ı­n ı, ob­j ek­t if dün­y a­n ın özü­n e
sız­ma de­re­ce­si­ni, bu alan­da­ki iler­le­yi­şi­ni
85
Marksizmde Kategori ve Kavramların Yeri, Kavramların Dili
ifa­de eder­ler. Ya­nıl­tı­cı ol­ma­yan­lar; kav­ram
ve ka­te­go­ri­ler, salt sa­fi dü­şün­ce­nin ürü­nü
de­ğil­dir­ler. Kav­ram ve ka­te­go­ri­ler, in­sa­nın
sa­de­ce te­orik de­ğil, ay­nı za­man­da pra­tik
fa­ali­ye­ti­nin de ürün­le­ri­dir­ler. Do­la­yı­sıy­la;
in­s a­n ın pra­t i­ğ i ne den­l i kap­s am­l ı/de­r in;
zen­gin olur­sa, in­sa­nın pra­ti­ğin­de­ki tek­no­
lo­ji ne den­li yük­sek se­vi­ye­de olur­sa, do­ğa­
da­k i ve top­l um­d a­k i ge­l iş­m e­l e­r in özü­n e
in­me; on­la­rın iç, en önem­li bağ­la­rı­nı or­ta­ya
çı­kar­ma da­ha çok ola­nak­lı olur ve böy­le­ce
ye­ni ve da­ha de­rin an­lam­lı ka­te­go­ri ve kav­
ram­lar oluş­tu­ru­lur ve­ya söz­ko­nu­su alan­da­
ki kav­ram ve ka­te­go­ri­ler da­ha da kap­sam­
la­şır­lar; ya­ni söz­ko­nu­su ola­yın içe­ri­ği, özü
ka­te­go­ri ve kav­ram­lar­la da­ha kap­sam­lı ola­
rak ta­nım­la­na­bi­lir. İl­kel top­lum­da­ki in­sa­
nın, ken­d i­n i do­ğ a güç­l e­r i­n e ta­b i kıl­m a
sü­re­cin­den bu­gü­ne ge­len ge­liş­me­si; do­ğa­ya
ta­bi ol­mak­tan, onu ken­di­ne ta­bi kıl­ma­sı,
onun bi­linç­len­me­si­nin ve bu­nu da bir di­zi
kav­ram ve ka­te­go­ri­ler­le ifa­de et­me­si­nin
sü­re­ci­dir. Öy­le ki, in­san, do­ğa ya­sa­la­rı­nı, o
ob­jek­tif ya­sa­la­rı ta­nı­mak ve ken­di çı­ka­rı
için on­lar­dan ya­rar­lan­mak du­ru­mu­na çok­
tan gel­miş­tir. Ya­sa­lar ise; is­ter top­lum­da
is­ter­se de do­ğa­da ol­sun, an­cak ve an­cak
ka­te­go­ri ve kav­ram­la­rın yar­dı­mıy­la ta­nım­
la­na­bi­lir­ler. Bu an­lam­da Le­nin şöy­le der:
"…ka­te­go­ri­ler, … dün­ya­nın kav­ran­ma­
sı­nın aşa­ma­la­rı­dır, ağ­da­ki dü­ğüm nok­ta­la­
rı­dır; bu nok­ta­lar ağı kav­ra­ma­ya ve ona
ha­kim ol­ma­ya yar­dım­cı olur­lar." (Le­nin;
"Aus dem Phi­l o­s op­h isc­h en Nach­l ass",
Di­etz Ver­lag Ber­lin, 1958, s. 97)
Ka­te­go­ri­le­rin ve kav­ram­la­rın oluş­ma­sı­
na gö­tü­ren yol, uzun ve kar­ma­şık­tır: Bu
yol­da; ve­ya bu sü­reç­te kav­ra­yış ve pra­tik iç
içe geç­miş, kay­naş­mıştır. Pra­tik­ten kas­te­di­
len, özel­lik­le üre­tim fa­ali­ye­ti­dir. Kı­sa­ca­sı,
ka­te­go­ri ve kav­ram­la­rın olu­şu­mu­nun te­me­l
ve çı­kış nok­ta­sı pra­tik­tir. Öy­ley­se; bir ka­te­
go­ri­yi te­orik ola­rak for­mü­le et­me­den, bir
kav­ra­mı bi­lim­sel ola­rak for­mü­le et­me­den
ön­ce, ob­jek­tif ger­çek­lik sü­re­cin­de; dün­ya­
nın fi­ilen özüm­len­me­si sü­re­cin­de uzun ve
kar­ma­şık bir yo­lun/me­sa­fe­nin ka­te­dil­me­si
ge­rek­li­dir.
Kav­r am ve ka­t e­g o­r i­l e­r in içe­r ik­l e­r i
ob­jek­tif­tir. Çün­kü on­lar ger­çek dün­ya­yı,
ken­di (dün­ya­ya) öz­gü bağ­lam­la­rıy­la yan­sı­
tır­lar. Ya­ni kav­ram ve ka­te­go­ri­ler ob­jek­tif
dün­ya­nın fo­toğ­ra­flarıdır.
Ka­te­go­ri ve kav­ram­lar ta­ri­hi bir ka­rak­
ter ta­şır­lar. On­lar ta­ri­hi ko­şul­la­rın ürü­nü­
dür; in­san­lı­ğın pra­tik fa­ali­ye­ti­nin ve kav­ra­
ma fa­ali­ye­ti­nin, ta­ri­hi ge­liş­me sey­ri için­de
do­ğar­lar.
Ka­t e­g o­r i ve kav­r am­l a­r ın ta­r i­h i bir
ka­rak­ter ta­şı­ma­la­rı, mad­di ko­şul­la­rı doğ­du­
ğun­da ye­ni kav­ram ve ka­te­go­ri­le­rin oluş­tu­
ru­la­ca­ğı an­la­mı­na gel­di­ği gi­bi, yi­ne mad­di
ko­şul­la­rı do­ğar­sa mev­cut kav­ram ve ka­te­
go­ri­le­rin ge­li­şe­cek­le­ri ve de­ği­şi­me uğ­ra­ya­
cak­la­rı an­la­mı­na da gel­mek­te­dir. Öy­le ki,
bu ge­li­şim ve de­ği­şim sü­re­cin­de bir­ta­kım
kav­ram ve ka­te­go­ri­ler –in­sa­nın kav­ra­yış ve
pra­tik fa­ali­ye­ti­nin sey­ri için­de– da­ha faz­la
an­lam­lı, da­ha be­lir­gin an­lam­lı.
De­mek olu­yor ki, kav­ram ve ka­te­go­ri­le­
rin ge­liş­me­si ta­ma­men kav­ra­yı­şın ge­nel bir
ya­sa­sı­na ta­bi­dir. Bu ya­sa, in­san bil­gi­si­nin;
bi­linç­len­me­nin gö­re­ce ger­çek­ler­den ge­çe­
rek mut­lak ger­çe­ğe doğ­ru ge­liş­me ya­sa­sı­
dır. Böy­le­lik­le ve­ya bu sü­reç için­de id­ra­kın
ge­liş­me­si­nin her bir ye­ni ta­ri­hi aşa­ma­sı
86
Marksizmde Kategori ve Kavramların Yeri, Kavramların Dili
kav­ram ve ka­te­go­ri­le­ri­mi­zi da­ha da so­mut­
laş­t ı­r ır, de­r in­l eş­t i­r ir ve bun­l a­r ın her­b i­r i
gö­re­ce ger­çek­le­ri ifa­de eder­ler ve her bir
kav­ram ve ka­te­go­ri mut­lak ger­çe­ğe doğ­ru
ka­te­di­len yo­lun ile­ri aşa­ma­la­rı­nı oluş­tu­rur­
lar.
Gö­rü­yo­ruz ki, kav­ram ve ka­te­go­ri­ler
kav­ra­yı­şı­mı­zın da­ya­nak nok­ta­la­rı­dır­lar. Biz
on­l a­r ı, ger­ç e­ğ in doğ­r u ta­n ım­l an­m a­s ı ve
kav­ran­ma­sı için da­ya­nak nok­ta­la­rı ola­rak
kul­la­nı­rız. Pra­ti­ği­mi­zi be­lir­le­yen dü­şün­ce­
le­rin her bi­ri, ifa­de­le­ri­ni bel­li ya­sa­lar­da,
kav­ram­lar­da ve ka­te­go­ri­ler­de bul­mak­ta­dır­
lar. O hal­de; ken­di­ni kav­ram ve ka­te­go­ri­
ler­de, te­ori­ler­de ve ya­sa­lar­da (kav­ram ve
ka­te­go­ri­ler için söy­le­dik­le­ri­miz te­ori, ya­sa,
hi­po­tez, dü­şün­ce vs. için de ge­çer­li­dir) ifa­
de eden si­ya­si dü­şün­ce­miz yan­lış ise bi­zim
pra­ti­ği­miz de yan­lış olur ve­ya yan­lış fa­ali­
ye­te sü­rük­ler.
ğin ka­te­go­ri­le­ri de da­hil­dir) ol­duk­ça ge­nel
ka­rak­ter­de olan kav­ram­lar­dır. Fel­se­fe­de
ka­t e­g o­r i­l e­r do­ğ a­d a ve top­l um­d a her bir
sü­re­cin, her bir ha­re­ke­tin yön­le­ri­ni ve iç
bağ­lam­la­rı­nı ge­nel­leş­ti­rir­ler. Ör­ne­ğin; içe­
rik, bi­çim, çe­liş­ki, ni­ce­lik, ni­te­lik, öl­çü vs.
Bun­lar ma­ter­ya­list di­ya­lek­ti­ğin ka­te­go­ri­le­
rin­den sa­de­ce ba­zı­la­rı­dır.
İs­ter tek tek bi­lim dal­la­rı­na öz­gü kav­
ram ve ka­te­go­ri­ler ol­sun, is­ter­se de fel­se­fe­
de kav­ram ve ka­te­go­ri­ler ol­sun, bun­la­rın
hep­si –yu­ka­rı­da be­lirt­ti­ği­miz gi­bi– ta­ri­hi
ka­rak­ter ta­şır­lar. Ya­ni bun­lar, is­ter öz­gül,
is­t er­s e de en ge­n el ka­r ak­t er­l i ol­s un­l ar,
sü­reç için­de; in­san bil­gi­si­nin, bi­lin­ci­nin
ge­liş­me­si­ne pa­ra­lel ola­rak ge­liş­miş­ler­dir.
İn­san­lık ta­ri­hi ve­ya in­san­lı­ğın bil­gi­len­me
ta­ri­hi ay­nı za­man­da ka­te­go­ri ve kav­ram­la­
rın ge­liş­me ta­ri­hi­dir.
Ob­jek­tif dün­ya, sa­de­ce, in­san bi­lin­cin­
den ba­ğım­sız olu­şuy­la ta­nım­la­na­maz. Bu,
so­ru­nun bir yö­nü­dür. So­ru­nun di­ğer yö­nü
de, ob­jek­tif dü­nya­nın sü­rek­li ha­re­ket ve
de­ği­şim için­de ol­du­ğu­dur. O hal­de bu­ra­da
söz­ko­nu­su olan, ob­jek­tif dün­ya­nın sü­rek­li
ge­liş­me ve de­ği­şim için­de in­san ira­de­sin­
den ba­ğım­sız ola­rak var ol­ma­sı­dır. Her an,
in­san ira­de­sin­den ba­ğım­sız ola­rak ob­jek­tif
dün­ya­da bir şey­ler ölü­yor, es­ki­yor, bir şey­
ler do­ğu­yor vs. Dün­ya­nın bu şe­kil­de kav­ra­
nı­şı; ge­li­şim ve de­ği­şen-ha­re­ket için­de olan
dün­ya ola­rak kav­ra­nı­şı di­ya­lek­tik ma­ter­ya­
lizm ile me­ta­fi­zik ma­ter­ya­lizm (ide­alist
dün­y a gö­r ü­ş ü-fel­s e­f e) ara­s ın­d a­k i te­m el
fark­lı­lık­tır.
De­mek olu­yor ki, ob­jek­tif dün­ya ge­liş­
me ve de­ği­şim için­dey­se, kav­ram ve ka­te­
go­ri­ler de ob­jek­tif ger­çe­ği yan­sı­tı­yor­lar­sa;
2) Ma­ter­ya­list di­ya­lek­tik­te ge­liş­me
ve de­ğiş­me­nin ka­te­go­ri
ve kav­ram­la­rı­
Her bir bi­lim da­lı­nın ken­di­ne öz­gü kav­
ram ve ka­te­go­ri­le­ri var­dır. Ör­ne­ğin po­li­tik
eko­no­mi bi­li­min­de "me­ta", "pa­ra", "iş­gü­
cü", "emek", "ar­tı­de­ğer" vs. fi­zik­te "ışık",
"kit­le" vs. söz­k o­n u­s u her bir bi­lim için
te­mel olan kav­ram­lar, o bi­lim da­lı­nın ka­te­
go­ri­le­ri ola­rak ad­lan­dı­rı­lır­lar.
Her bir bi­lim da­lı­nın ken­di­ne öz­gü kav­
ram ve ka­t e­g o­ri­l e­ri fel­s e­fe­d e kul­la­nı­lan
(fel­se­fi) kav­ram ve ka­t e­g o­ri­l er­d en ayırt
edil­me­li­dir. Çün­kü bi­rin­ci du­rum­da­ki kav­
ram ve ka­t e­g o­r i­l er öz­g ün iken, ikin­c i
du­rum­da­ki­ler (fel­se­fi) ge­nel­dir­ler: Fel­se­fe­
de ka­te­go­ri­ler (bu­na ma­ter­ya­list di­ya­lek­ti­
87
Marksizmde Kategori ve Kavramların Yeri, Kavramların Dili
ya­ni ge­li­şen ve de­ği­şen dün­ya­nın her bir
ge­li­şim ve de­ği­şi­mi­ni yan­sı­tı­yor­lar­sa, on­lar
da –kav­ram ve ka­te­go­ri­ler­de– ge­li­şim ve
de­ği­şim için­de­dir­. Ak­si tak­dir­de ge­li­şen
ger­çek­li­ği; de­ği­şen ob­jek­tif dün­ya­yı; de­ği­
şen ve ge­li­şen-ha­re­ket için­de olan do­ğa ve
top­lu­mu de­ği­şim­le­ri, ge­liş­me­le­ri ve ha­re­
ket­le­ri için­de yan­sı­ta­maz­lar. Bu­na gö­re,
sa­de­ce de­ği­şen, ge­li­şen ka­te­go­ri ve kav­
ram­lar, ha­re­ket­li-akı­cı kav­ram ve ka­te­go­ri­
ler­le teç­hi­zat­lan­mış bir dü­şün­ce, ge­li­şen
ger­ç ek­l i­ğ i doğ­r u ola­r ak yan­s ı­t ır­. Marks
şöy­le di­yor:
"… Mad­di üre­tim bi­çim­le­ri­ne te­ka­bül
eden sos­y al iliş­k i­l e­r i üre­t en in­s an­l a­r ın
dü­şün­ce ve ka­te­go­ri­le­ri, ya­ni tam da bu
sos­yal iliş­ki­le­rin so­yut ide­al ifa­de­si­ni de
üre­tir­ler. Öy­ley­se ka­te­go­ri­ler, ifa­de et­tik­le­ri
iliş­ki­ler ne ka­dar ebe­di ise­ler, o ka­dar ebe­
di­dir­ler. On­lar, ta­ri­hi ve ge­çi­ci ürün­ler­dir."
(K. Marks, P.W. An­nen­kov'a Mek­tup, 28
Ara­l ık 1846, Fel­s e­f e­n in Se­f a­l e­t i, s. 15,
Alm.)
Marks'ın ka­pi­ta­list üre­tim bi­çi­mi­ni ana­
liz edi­ş i­n e bak­t ı­ğ ı­m ız­d a, di­ğ er şey­l e­r in
ya­nı­sı­ra şu­nu da gö­rü­rüz: Marks ta­ra­fın­dan
for­mü­le edi­len her ­bir eko­no­mik ka­te­go­ri
ve kav­ram, bel­li ta­ri­hi bir iliş­ki­yi, ol­gu­yu
ifa­de eder. Ve top­lum­sal iliş­ki­ler­de­ki her
bir ha­re­ket ve de­ği­şim, ka­te­go­ri ve kav­
ram­la­ra da yan­sır. Ya­ni ka­te­go­ri ve kav­
ram­lar­da­ki ha­re­ket, kar­şı­lık­lı et­ki ve bir­bir­
le­ri­nin ye­ri­ni al­ma; bir kav­ram ve ka­te­go­ri­
nin di­ğer bir kav­ram ve ka­te­go­ri­ye dö­nüş­
me­s i top­l um­s al iliş­k i­l er­d e­k i ha­r e­k et ve
de­ği­şi­mi yan­sı­tır.
Kav­r am ve ka­t e­g o­r i­l e­r in di­y a­l ek­t i­ğ i
şöy­le­dir: Her bir kav­ram ve ka­te­go­ri ve
bun­la­rın bü­tü­nü, ob­jek­tif dün­ya­nın (do­ğa
ve top­lum­da) her bir gö­rü­nü­mü­nün (yan­sı­
ma­sı­nın) bağ­lam ve kar­şı­lık­lı ba­ğım­lı­lı­ğı­nı
yan­sı­tır, açı­ğa çı­kar­tır, fo­toğ­ra­fı­nı çe­ker,
kav­ram ve ka­te­go­ri­le­rin bu özel­li­ği; di­ya­
lek­ti­ği dik­ka­te alın­maz­sa ob­jek­tif dün­ya;
ger­çek­lik kav­ra­na­maz.
Kı­sa­ca be­lirt­mek ge­re­kir ki; kav­ram ve
ka­te­go­ri­le­rin ta­ri­hi fel­se­fe ve bi­lim­le­rin
ge­liş­me ta­ri­hi­dir. Fel­se­fe­nin ge­liş­me ta­ri­hi­
ni, akım­la­rı­nı in­ce­le­mek, ay­nı za­man­da
ka­te­go­ri­le­rin ve kav­ram­la­rın ta­ri­hi­ni de
in­ce­le­mek an­la­mı­na ge­lir. Her bir fi­lo­zof
kav­ram ve ka­te­go­ri­le­ri fel­se­fe an­la­yı­şı­na
gö­re ta­nım­la­mış­tır.
3- Kav­ram ve ka­te­go­ri­le­rin
so­mut kul­la­nı­mı
Bi­lim­sel kav­ra­yış ve te­ori ile pra­ti­ğin
sı­kı ba­ğı açı­sın­dan, kav­ram ve ka­te­go­ri­le­
rin so­mut kul­la­nı­mı, zo­run­lu bir ön­ko­şul­
dur. Yan­l ış; so­y ut kul­l a­n ım bi­z i yan­l ış
so­nuç­la­ra; te­ori ve pra­ti­ğe gö­tü­rür ve biz
bu­nu Tür­ki­ye sı­nıf mü­ca­de­le­si pra­ti­ğin­de
gö­rü­yo­ruz. Kav­ram ve ka­te­go­ri­ler, so­mut,
bel­li bir du­rum, ge­liş­me üze­ri­ne kul­la­nıl­
dık­l a­r ın­d a ve­y a so­m ut­l aş­t ı­r ıl­d ık­l a­r ın­d a
kav­ra­yış ve pra­ti­ğin da­ya­nak nok­ta­la­rı ola­
bi­lir­ler. Do­la­yı­sıy­la kav­ram ve ka­te­go­ri­le­
ri­n so­mut kul­la­nım so­ru­nu, ay­nı za­man­da
te­ori­nin pra­tik ile ba­ğı so­ru­nu­dur. Kav­ram
ve ka­te­go­ri­ler üze­ri­ne bil­gi sa­hi­bi ol­mak
ve­y a di­y a­l ek­t i­ğ in ka­t e­g o­r i­l e­r i­n i çok iyi
ta­nı­mak te­ori­nin pra­tik ile bağ­lam bir­li­ği
için bir ga­ran­ti de­ğil­dir. Biz, kav­ram ve
ka­te­go­ri­le­ri ger­çek­ten çok iyi ta­nı­ya­bi­li­riz,
bi­l e­b i­l i­r iz, ama on­l a­r ı, ana­l i­z in, so­m ut
ge­liş­me­le­rin/sü­reç­le­rin araç­la­rı ola­rak kul­
88
Marksizmde Kategori ve Kavramların Yeri, Kavramların Dili
la­na­maz­sak çok ko­lay­ca-bel­ki de far­kı­na
var­ma­dan can­lı pra­tik­ten kop­muş olu­ruz.
Bu ko­puş bi­zi, ken­di­mi­ze öz­gü bir ha­yal
dün­ya­sı kur­ma­ya gö­tü­rür ve biz o dün­ya­da
ger­çek­le­ri de­ğil, gör­mek is­te­di­ği­mi­zi gö­rü­
rüz. Bu ol­duk­ça nos­tal­jik bir dün­ya­dır.
89
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
Ekim Devriminden 19. Parti
Kongresi'ne SB'de Sosyalizmin
İnşa Sorunları
IV
Sosyalizmde Devlet ve Hukuk
Sov­yet Dev­le­ti­nin Ge­liş­me­si
lü­ğü ve sos­ya­liz­min in­şa­sı, ka­pi­ta­liz­min
çö­kü­şü­nün ka­çı­nıl­maz ol­du­ğu­nu ifa­de edi­
yor­du. Te­ori pra­ti­ğe ge­çi­ril­miş­ti. Hem de
ba­şa­rıy­la.
"Bur­ju­va­zi, üre­tim alet­le­ri­ni, ya­ni üre­
tim iliş­ki­le­ri­ni ya­ni bü­tün top­lum­sal iliş­ki­
le­ri sü­rek­li dev­rim­ci­leş­tir­me­den va­ro­la­
maz" (Marks/En­g els; Se­ç il­m iş Ya­z ı­l a­r ı,
C.1. S. 26, "Ko­mü­nist Ma­ni­fes­to”, Alm.)
"De­va­sa üre­tim ve da­ğı­tım araç­la­rı­nı
(ha­r i­k a­l ar ya­r a­t ır gi­b i) or­t a­y a çı­k ar­t an
mo­dern bur­ju­va top­lum, da­vet et­ti­ği ye­ral­tı
güç­le­ri üze­rin­de ar­tık ha­ki­mi­yet ku­ra­ma­
yan ca­dı us­ta­sı­na ben­zi­yor" (A.g.k. S.28)
"Üre­t i­c i güç­l er" en­g el­l e­r i aşın­c a,"...
bü­tün bur­ju­va top­lu­mu alt üst eder­ler, bur­
ju­va mül­ki­ye­tin var­lı­ğı­nı teh­li­ke­ye so­kar­
lar... Bur­ju­va­zi­nin, fe­oda­liz­mi yer­le bir
Bu ve bun­dan son­ra­ki ma­ka­le­miz­de,
bir­bi­riy­le içi­çe geç­miş iki so­ru­nu ele ala­ca­
ğız: Sos­ya­lizm­de dev­let ve hu­kuk so­ru­nu.
I- So­ru­nun An­la­mı Üze­ri­ne
Marks, En­gels, Le­nin ve Sta­lin'in öğ­re­
ti­si te­me­lin­de dün­ya­nın ilk sos­ya­list top­lu­
mu ku­rul­du. Sos­ya­list top­lum­sal iliş­ki­ler
üze­ri­ne yük­se­len bu ye­ni top­lum­da sö­mü­rü
yok­tu. Ye­ni in­sa­nın ya­ra­tıl­ma­sı, top­lu­mun
ko­m ü­n iz­m e doğ­r u ge­l iş­m e­s i için bü­t ün
mad­di ko­şul­lar sü­rek­li ge­liş­ti­ri­li­yor­du. Bu
top­lum; sos­ya­list sov­yet top­lu­mu ve­ya top­
lum dü­z e­n i, pro­l e­t ar­y a­n ın, köy­l ü­l ü­ğ ün,
ay­dın­la­rın zih­ni gü­cü­nün de­va­sa bir ge­liş­
me­si­nin esas ve te­mel ko­şu­luy­du. Bü­yük
Ekim Dev­ri­mi, ku­ru­lan pro­le­tar­ya dik­ta­tör­
90
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
et­ti­ği si­lah­la­rı, şim­di biz­zat bur­ju­va­zi­ye
kar­şı yö­nel­miş­tir" (A.g.k. s.29).
"Öy­ley­se, bü­yük sa­na­yi­nin ge­liş­me­siy­le
bur­j u­v a­z i­n in ayak­l a­r ı al­t ın­d a­k i te­m el,
onun, üret­ti­ği ve ürün­le­re el koy­du­ğu te­mel
çe­kil­mek­te­dir. O, her­şey­den ön­ce ken­di
me­zar ka­zı­cı­la­rı­nı üre­ti­yor. Onun çö­kü­şü
ve pro­le­tar­ya­nın za­fe­ri, ay­nı an­da, ka­çı­nıl­
maz­dır" (A.g.k. s.35).
Bun­l ar, ka­p i­t a­l ist top­l u­m un ge­l iş­m e
ya­sa­la­rı­dır. 148 se­ne ön­ce Marks ve ­En­gels
ta­ra­fın­dan for­mü­le edi­len bu ya­sa­la­rı, bin
bir tür­lü de­ne­me­ye rağ­men hiç­bir güç or­ta­
dan kal­d ı­r a­m a­m ış­t ır, hiç­b ir güç on­l a­r ı
de­ğiş­ti­re­me­miş­tir.
"O za­ma­na ka­dar (Marks'a ka­dar olan
dö­nem kas­te­di­li­yor- çn.) ta­rih ve po­li­ti­ka
üze­ri­ne gö­rüş­ler­de­ki key­fi­yet ve ka­os, ye­ri­
ni şa­şı­la­cak de­re­ce­de bü­tün­lük­lü ve ahenk­
li bi­lim­sel bir te­ori­ye bı­rak­tı; bu te­ori, top­
lum­sal ya­şa­mın bir for­mun­dan üre­ti­ci güç­
le­r in bü­y ü­m e­s i­n in so­n u­c u ola­r ak baş­k a
yük­sek bir for­mun na­sıl ge­liş­ti­ği­ni gös­te­ri­
yor" (Le­nin, se­çil­miş eser­le­ri (2 cilt­lik), C.
I, s. 65, Ber­lin 1955, Alm.)
Mark­s izm; Marks, En­g els, Le­n in ve
Sta­l in'in öğ­r e­t i­s i, top­l um­s al iliş­k i­l e­r in
ge­liş­me ta­ri­hi­ni ve ya­sa­la­rı­nı açı­ğa çı­kart­
mış ve ku­ram­laş­tır­mış­tır. O, ay­nı za­man­da
top­lu­mun na­sıl ve han­gi yön­de ge­li­şe­ce­ği­ni
de araş­tır­mış ve ya­sa­la­rı­nı for­mü­le et­miş­tir.
Mark­si­zm, bir bü­tün ola­rak po­li­tik eko­no­
mi­nin, ta­ri­hin, fel­se­fe­nin, hu­kuk ve ah­lak
an­la­yı­şı­nın çö­züm­le­ne­mez gö­rü­nen kar­ma­
şık so­ru­la­rı­nı ce­vap­lan­dır­mış­tır.
"Marks'tan ön­ce­ki 'sos­yo­lo­ji' ve ta­rih
ya­zım­cı­lı­ğı, en iyi du­rum­da, par­ça par­ça
top­lan­mış iş­len­me­miş ger­çek­le­rin bir top­
la­mı­nın ve ta­ri­hi sü­re­cin mün­fe­rit yön­le­ri­ni
an­la­tan bir bi­ri­kim bı­rak­mış­tır. Mark­sizm,
top­lum­sal eko­no­mik for­mas­yon­la­rın do­ğu­
şu­nun, ge­liş­me­si­nin ve çö­kü­şü­nün sü­re­ci­
nin kap­sam­lı, bü­tün yön­lü araş­tı­rıl­ma­sı­nın
yo­l u­n u gös­t er­d i; bu­n u bir­b i­r iy­l e çe­l iş­k i
için­de­ki bü­tün eği­lim­le­rin top­la­mı­nı araş­tı­
ra­rak ve top­lu­mun çe­şit­li sı­nıf­la­rı­nın tam
an­l a­m ıy­l a sap­t a­n a­b i­l ir ya­ş am ve üre­t im
iliş­ki­le­ri­ne da­yan­dı­ra­rak, mün­fe­rit "ha­kim"
dü­şün­ce­le­rin se­çim ve­ya yo­ru­mun­da sub­
jek­ti­viz­mi dış­la­ya­rak ve mad­di üre­ti­ci güç­
le­r in o aşa­m a­s ın­d a­k i is­t is­n a­s ız bü­t ün
dü­şün­ce­le­rin ve bü­tün eği­lim­le­ri kök­le­ri­ni
gös­te­re­rek yap­mış­tır. İn­san­lar, ken­di ta­rih­
le­ri­ni ken­di­le­ri ya­par­lar... Marks, ta­ri­hin
bi­lim­sel araş­tır­ma­sı­nın... yo­lu­nu gös­ter­miş­
tir" (Le­nin; "Karl Marks", C. 21, S. 45/46
Alm.)
Marks, dev­l et ve hu­k u­k un bi­l im­s el
araş­t ı­r ıl­m a­s ı­n ın da yo­l u­n u gös­t er­m iş­t ir.
Marks'tan ön­ce bur­ju­va hu­kuk bi­li­mi acı­
na­c ak, za­v al­l ı bir du­r um­d ay­d ı. Bir­k aç
ör­nek;
A. Com­te: "Hu­kuk ke­li­me­si bu­gün­kü
si­ya­si di­li­miz­den çı­kar­tıl­ma­lı­dır... bu her
iki te­olo­jik-me­ta­fi­zik kav­ram­lar­dan bi­ri­si
(hu­kuk/di­ğe­ri (ne­den) gi­bi ah­lak dı­şı­dır,
anar­şik­tir, akıl dı­şı­dır ve so­fis­tik­tir. Tan­rı­
sal bir ta­ba­na otur­ma­yan po­zi­tif bir dev­let­
te hu­k uk dü­ş ün­c e­s i ge­r i­y e dö­n ü­ş üm­s üz
ola­r ak yok olup gi­d er... Ya­n i hiç­k im­s e
da­ima gö­re­vi­ni ye­ri­ne ge­tir­mek­ten baş­ka
hak­ka sa­hip de­ğil­dir."
G.F. He­gel: "Hak (hu­kuk- çn.), esa­sen
kut­sal­dır.. Her­şey­den ön­ce hu­kuk, her­şey­
den ön­ce, öz­gür­lü­ğün doğ­ru­dan doğ­du­ğu
do­lay­sız var oluş­tur".
91
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
He­gel'e gö­re hu­kuk, "ide ola­rak öz­gür­
lük­tür". Bur­ju­va hu­kuk bi­li­mi He­gel'in bu
ve bu­ra­ya ak­tar­ma­dı­ğı­mız bir di­zi hiç­bir
­ş ey ifa­d e et­m e­y en, hiç­b ir bi­l im­s el ya­n ı
ol­m a­y an kav­r am­l a­r ı­n a da­y an­m ak­t a­d ır.
Bur­ju­va hu­kuk bi­li­mi ha­la He­gel'i aşa­ma­
mış­tır.
Bi­ri­si hu­ku­ku ta­rih­ten si­li­yor, di­ğe­ri de
"ide", ya­ni son ker­te­de mad­de öte­si iliş­ki­de
ve­ya top­lu­mun mad­di iliş­ki­le­ri­nin öte­sin­de
arı­yor.
Marks şöy­le di­yor;
"Be­n im araş­t ır­m a­m ı, dev­l et form­l a­r ı
gi­bi hu­kuk iliş­ki­le­ri­nin de ken­di ken­di­ne
kav­r an­m a­y a­c a­ğ ı, in­s an zih­n i­n in ge­n el
ge­l iş­m e­s iy­l e kav­r a­n a­m a­y a­c a­ğ ı, bi­l a­k is
mad­di ya­şam iliş­ki­le­rin­den kay­nak­lan­dık­
la­rı... so­nu­cu­na gö­tü­rü­yor." (Po­li­tik Eko­no­
mi­nin Eleş­ti­ri­si­ne Kat­kı" Ön­söz, seç­me.
ya­zı­lar. C.1. s. 337. Alm.)
Hal böy­l e ol­m a­s ı­n a rağ­m en, hu­k uk
ko­nu­su bur­ju­va­zi­nin mark­siz­me, so­mut­ta
da Sov­yet dev­le­ti­ne; pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­
ğü­ne en çok sal­dır­dı­ğı bir ko­nuy­du. Bur­ju­
va­zi, gü­ya açık bir alan bul­muş­tu. Man­tık
şu; Ma­dem ki, her­şey bir sı­nı­fın çı­kar­la­rı
için dü­zen­le­ni­yor, o hal­de hu­ku­ka ne ge­rek
var. Na­sıl ol­sa baş­ka­la­rı­nın ya­şa­ma hak­kı
yok! Sos­ya­list hu­kuk an­la­yı­şı ve­ya pro­le­
tar­ya dik­ta­tör­lü­ğün­de hu­kuk an­la­yı­şı red­
de­dil­di. Bur­ju­va­zi ve onun em­rin­de­ki her
tür­den re­viz­yo­nist­ler, pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­
ğü­n ü (sos­y a­l ist dev­l e­t i) hu­k uk­s uz­l u­ğ un
dev­le­ti, bar­bar­lı­ğın ifa­de­si ola­rak dam­ga­la­
dı­lar. Ta­bii ki bu ka­ra­la­ma­nın ger­çek­le hiç­
bir iliş­ki­si yok­tu.
Sos­ya­list dev­let, pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­
ğü, top­lum­sal iliş­ki­le­ri hu­kuk­sal dü­zen­le­
me dı­şın­da as­la ve as­la ele ala­maz. Hu­kuk­
sal dü­zen­le­me ol­mak­sı­zın pro­le­tar­ya dik­ta­
tör­lü­ğü; sos­ya­list dev­let dü­şü­nü­le­mez.
"Açık ki bu­ra­da ay­nı il­ke, me­ta mü­ba­
de­le­si­ni –şa­yet eşit de­ğer­le­rin mü­ba­de­le­si
söz ko­nu­suy­sa– dü­zen­le­yen il­ke ha­kim.
İçe­rik ve bi­çim de­ğiş­miş, çün­kü de­ğiş­miş
ko­şul­lar al­tın­da hiç­ kim­se ken­di eme­ğin­
den baş­ka bir­şey ve­re­mez ve çün­kü di­ğer
ta­raf­tan, ki­şi­sel tü­ke­tim araç­la­rın­dan baş­ka
hiç­bir şey tek ­tek bi­rey­le­rin mül­ki­ye­ti­ne
ge­çe­mez. Tü­ke­tim araç­la­rı­nın, üre­ti­ci­ler
ara­s ın­d a pay­l a­ş ı­m ı­n a ge­l in­c e; (bu­r a­d a)
eş­de­ğer me­ta­la­rın mü­ba­de­le­le­rin­de ol­du­ğu
gi­b i ay­n ı il­k e ha­k im­d ir; ay­n ı mik­t ar­d a
emek bir form­da, baş­ka bir fo­rum­da­ki ay­nı
mik­tar­da emek­le mü­ba­de­le edi­lir.
Ay­nı hak (hu­kuk- çn.) bu­ra­da –il­ke­ye
gö­re il­ke ve pra­tik çe­liş­ki için­de ol­ma­sa­lar
da– me­t a mü­b a­d e­l e­s in­d e eş de­ğ er­l e­r in
mü­ba­de­le­si or­ta­la­ma ola­rak (mün­fe­rit bir
du­r um için de­ğ il) var olur­k en bur­j u­v a
hu­kuk­tur.
Bu iler­le­me­ye rağ­men, bu ay­nı hu­kuk
da­ima bir bur­ju­va en­gel ile mah­sur­lu­dur.
Üret­ci­le­rin hak­kı, hiz­met­le­ri­ne (ça­lış­ma­la­rı
so­nu­cu üret­tik­le­ri ürün­le­re- çn.) gö­re oran­
sal­dır; eşit­lik, ay­nı öl­çüy­le emek­le, öl­çül­
mek­ten iba­ret­tir.
Bi­ri­si, fi­zi­ki ve­ya zih­ni ola­rak di­ğe­rin­
den da­ha üs­tün­dür. Ya­ni ay­nı za­man için­de
da­ha çok emek (ürün- çn.) üre­tir ve­ya da­ha
çok ça­lı­şa­bi­lir; ve öl­çü ola­rak hiz­met gör­
me­si için emek, ge­niş­le­me­ye ve­ya yo­ğun­
lu­ğ a gö­r e be­l ir­l en­m e­l i­d ir. Ak­s i tak­t ir­d e
öl­ç ü ala­m az. Bu eşit hak, eşit ol­m a­y an
emek için eşit ol­ma­yan hak­tır. O, sı­nıf­sal
fark­l ı­l ık ta­n ı­m az. Çün­k ü her­k es iş­ç i­d ir.
92
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
Ama o, ses­s iz­c e, eşit ol­m a­y an bi­r ey­s el
ye­te­ne­ği ve bun­dan do­la­yı, üret­me ye­te­ne­
ği­ni do­ğal im­ti­yaz ola­rak ta­nır. Bu, do­la­yı­
sıy­la bü­tün hu­kuk gi­bi içe­ri­ği­ne gö­re eşit­
siz­li­ğin hu­k u­k u­d ur. Hak, do­ğ a­s ı ge­re­ği,
sa­de­ce eşit öl­çü­nün kul­la­nı­mın­da var ola­
bi­lir, ama eşit ol­ma­yan bi­rey­ler (ve on­lar,
eşit ol­ma­sa­lar, fark­lı bi­rey­ler ola­maz­lar)
sa­de­ce ay­nı öl­çüy­le öl­çü­le­bi­lir­ler... Ay­rı­ca;
bir iş­çi ev­li­dir, di­ğe­ri de­ğil, bi­ri­nin di­ğe­rin­
den da­ha çok ço­cu­ğu var­dır vs. Top­lum­sal
tü­ke­tim fo­nu­na eşit kat­kı ve eşit pay­da,
fi­ilen bi­ri di­ğe­rin­den da­ha faz­la ala­cak­tır...
Bü­tün bu uy­gun­suz­luk­lar­dan (ek­sik­lik­ler­
den- çn.) ka­çın­mak için hak, da­ima eşit­siz
ol­ma­lı­dır.
Ama bu uy­gun­suz­luk­lar, ko­mü­nist top­
lu­mun ilk ev­re­sin­de –tam da ka­pi­ta­list top­
lum­dan uzun do­ğum san­cı­la­rıy­la na­sıl çık­
tıy­s a– ka­ç ı­n ıl­m az­d ır. Hu­k uk, eko­n o­m ik
şe­kil­len­me­den top­lu­mun eko­no­mik şe­kil­
len­me ta­ra­fın­dan be­lir­le­nen kül­tür ge­liş­me­
sin­den hiç­bir za­man da­ha yük­sek ola­maz"
(Marks, Marks-En­gels Seç­me Ya­zı­la­rı C.II.
s. 15/16, Got­ha Prog­ra­mı­nın Eleş­ti­ri­si,
Alm.).
So­run bu­ra­da bü­tün çıp­lak­lı­ğıy­la açık­
la­nı­yor. Sos­ya­list top­lu­mun ne de­re­ce in­şa
edil­di­ği, ko­mü­nist top­lu­mun ikin­ci ev­re­si­
ne ne de­re­ce yak­la­şıl­dı­ğı, ko­mü­nist top­lu­
mun ilk ev­re­si­nde (sos­ya­lizm­de) Marks'ın
be­lirt­ti­ği gi­bi var olan bur­ju­va hu­kuk uf­ku­
nun ne den­l i aşıl­d ı­ğ ıy­l a eş an­l am­l ı­d ır.
"Böy­le­lik­le; ko­mü­nist top­lu­mun ilk ev­re­
sin­de (bu mu­tad ola­rak sos­ya­lizm ola­rak
ta­nım­la­nı­yor) 'bur­ju­va hu­kuk' tam ola­rak
yok edil­m e­m iş­t ir, bi­l a­k is, kıs­m i ola­r ak,
sa­de­ce el­de edil­miş eko­no­mik al­tüst olu­şa
te­ka­bül eden, ya­ni sa­de­ce üre­tim araç­la­rı­na
iliş­k in ola­r ak yok edil­m iş­t ir. Bur­j u­v a
hu­kuk; üre­tim araç­la­rı­nı tek tek bi­rey­le­rin
özel mül­ki­ye­ti ola­rak ta­nı­yor, sos­ya­lizm
(ise) on­l a­r ı or­t ak mül­k i­y et ya­p ı­y or. Bu
nok­ta­ya ka­dar ve sa­de­ce bu nok­ta­ya ka­dar
'bur­j u­v a hu­k uk' or­t a­d an kal­k ar. Ama o,
di­ğer kıs­mın­da var ol­ma­ya de­vam eder.
Top­lu­mun üye­le­ri ara­sın­da ürün­le­rin ve
eme­ğin pay­la­şı­mın­da dü­zen­le­yi­ci ola­rak
var ol­m a­y a de­v am eder. 'Ça­l ış­m a­y an
ye­me­me­li­dir'; bu sos­ya­list il­ke çok­tan ger­
çek­leş­ti­ril­di; 'ay­nı mik­tar­da eme­ğe ay­nı
mik­tar­da ürün'- bu sos­ya­list il­ke de çok­tan
ger­çek­le­şi­ti­ril­di. Ama bu he­nüz, ko­mü­nizm
de­ğil­di ve bu eşit ol­ma­yan bi­rey­ler için eşit
ol­ma­yan (fi­ilen eşit ol­ma­yan) emek mik­ta­
rı­nı eşit mik­tar­da ürün­ler ola­rak (da­ğı­tan)
'bur­ju­va hu­ku­ku' he­nüz yok et­mi­yor.
Marks, bu bir 'uyum­suz­luk'tur di­yor.
Ama o, ko­mü­niz­min ilk ev­re­sin­de ka­çı­nıl­
maz­d ır. Çün­k ü ütop­y a­y a düş­m ek­s i­z in,
in­s an­l a­r ın, ka­p i­t a­l iz­m in yı­k ıl­m a­s ın­d an
he­men son­ra hu­kuk norm­la­rı ol­mak­sı­zın
top­lum için ça­lış­ma­yı öğ­re­ne­cek­le­ri­ne ina­
nı­la­maz. Çün­kü ka­pi­ta­liz­min yok edil­me­
siy­le böy­le bir de­ği­şim için eko­no­mik ön
ko­şul­lar he­men or­ta­ya çık­maz­lar. 'Bur­ju­va
hu­k uk' norm­l a­r ın­d an baş­k a norm­l ar da
yok. Bu nok­ta­ya ka­dar, üre­tim araç­la­rı­na
olan top­lum­sal mül­ki­ye­ti ko­ru­ya­rak iş­ve­
rim­li­li­ği­nin eşit­li­ği­ni ve üre­ti­min bö­lü­şü­
mün­de­ki eşit­li­ği ko­ru­ma gö­re­vi olan dev­let
zo­run­lu ola­cak­tır.
Ka­pi­ta­list­ler, sı­nıf­lar kal­ma­dık­tan son­ra
ve bun­dan do­la­yı bas­kı al­tın­da tu­tu­la­cak
sı­n ıf kal­m a­y ın­c a dev­l et öle­c ek­t ir. Ama
dev­l et ta­m a­m en öl­m e­m iş­t ir. Çün­k ü fi­i li
93
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
eşit­s iz­l i­ğ i te­y id eden 'bur­j u­v a hu­k uk'un
mu­h a­f a­z a­s ı de­v am ede­c ek­t ir. Dev­l e­t in
ta­ma­men öl­me­si için, ek­sik­siz ko­mü­niz­me
ih­ti­yaç var­d ır". (Le­n in, Seç­m e Eser­le­ri,
CII. (2 cilt­lik), S. 330/331, Dev­let ve Dev­
rim Alm.)
Bu­ra­dan da an­la­şı­lı­yor ki ko­mü­nist top­
lu­mun ilk ev­re­si olan sos­ya­lizm­de, dev­let
ve hu­kuk bir zo­run­lu­luk­tur ve önem­li olan,
sa­de­ce bu zo­run­lu­lu­ğu gör­mek de­ğil­dir.
Önem­li olan dev­let ve hu­kuk an­la­yı­şı­nın,
sos­ya­liz­min in­şa­sın­da zo­run­lu araç­la­r o­la­
rak ne de­re­ce doğ­ru ge­liş­ti­ri­lip ve kul­la­nıl­
dı­ğı­dır. Bu an­lam­da sov­yet tec­rü­be­si, biz­
le­re ve­ya da­ha son­ra­ki ne­sil­le­rin sü­rek­li
in­ce­len­me­si ve so­nuç­lar çı­kar­tıl­ma­sı ge­re­
ken bir kay­nak­tır.
Marks ve Le­nin'in yu­ka­rı­ya ak­tar­dı­ğı­
mız an­la­yış­la­rın­da ka­lı­cı bir dev­let­ten ve
onun hu­kuk an­la­yı­şın­dan bah­se­dil­mi­yor.
Söz­ko­nu­su olan, adı üs­tün­de ko­mü­niz­min
ilk ev­re­si, ya­ni sos­ya­lizm. O hal­de sos­ya­
lizm ka­p i­t a­l izm­d en ko­m ü­n iz­m e ge­ç iş­t e
ya­şa­nıl­ma­sı mut­lak olan bir ge­çiş dö­ne­mi­
dir. Öy­ley­se bu ge­çiş dö­ne­mi­ne ta­ka­bül
eden dev­let ve hu­kuk da ge­çi­ci­dir.
Her ne ka­dar sos­ya­lizm­de ka­pi­ta­liz­min,
gi­de­rek azal­ma­sı, et­ki­si­ni yi­tir­me­si ge­re­
ken bir­ ta­kım özel­lik­le­ri ha­la var­sa da sos­
ya­lizm, ka­pi­ta­lizm­den te­mel­den ni­tel ola­
rak fark­l ı­d ır. Her ne ka­d ar sos­y a­lizm­d e
"bur­ju­va hu­kuk"un uf­ku he­nüz aşıl­ma­mış­
sa da bu, sos­ya­lizm­de bur­ju­va hu­kuk an­la­
yı­şı­nın ha­k im ol­d u­ğ u an­l a­m ı­n a gel­mez.
Bur­ju­va hu­kuk an­la­yı­şı­nın iz­le­ri­ni de ta­şı­
yan bu hu­kuk, ge­çiş dö­ne­mi­nin hu­ku­ku­dur,
sos­ya­list hu­kuk­tur. Bu hu­ku­ku oluş­tu­ran ve
ona uy­gu­lan­ma ola­na­ğı sağ­la­yan tek güç
de pro­l e­t ar­y a dik­t a­t ör­l ü­ğ ü­d ür; sos­y a­l ist
dev­let­tir.
Pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü al­tın­da, sos­ya­
list hu­kuk çer­çe­ve­sin­de sı­nıf mü­ca­de­le­si
ye­n i form­l ar alır. Bun­l ar, ge­n el ola­r ak
bi­lin­di­ği gi­bi iç sa­vaş­tır; sö­mü­rü­cü sı­nıf­la­
rın ve­ya ka­lın­tı­la­rı­nın di­ren­ci­ni kır­mak ve
bas­tır­mak­tır; kü­çük bur­ju­va­zi­nin, özel­lik­le
de köy­lü­lü­ğün ta­raf­sız­laş­tı­rıl­ma­sı­dır, ye­ni
in­sa­nın eği­ti­mi­dir, ye­ni di­sip­lin eği­ti­mi­dir.
Sı­n ıf müc­a de­l e­s i­n in bu ve ben­z e­r i
form­l a­r ı­n a kar­ş ı mü­c a­d e­l e­d e pro­l e­t ar­y a
dik­ta­tör­lü­ğü, ama­ca uy­gun yön­tem­le­ri kul­
la­nır. Sos­ya­list hu­kuk bu alan­da önem­li bir
rol oy­nar. Bur­ju­va hu­kuk ve onun bir ifa­
de­si ola­rak mah­ke­me, kar­şı­dev­rim­ci güç­le­
rin di­ren­ci­ni yok et­mek­te ve sos­ya­list di­si­
p­li­ni ge­liş­tir­me­kte önem­li bir araç­tır.
"Pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü... Sö­mü­rü­cü­le­
rin, ka­p i­t a­l ist­l e­r in, top­r ak­b ey­l e­r i­n in ve
on­la­rın ma­şa­la­rı­nın di­ren­ci­ni kır­mak için
acı­ma­sız sert, se­ri ve ka­rar­lı güç kul­lan­ma­
yı ön­ko­şul ya­par... Ama pro­le­tar­ya dik­ta­
tör­lü­ğü­nün özü sa­de­ce zor kul­lan­mak­tan
ve ge­nel ola­rak zor­dan iba­ret de­ğil­dir.. pro­
le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü... sö­mü­rü­cü­ler kar­şı­
sın­da sa­de­ce zor de­ğil­dir, hat­ta esas iti­ba­
riy­le zor da de­ğil­dir." [Le­nin Seç­me Eser­
le­ri (2 cilt­lik). C.II. S. 557 (Ma­car İş­çi­le­ri­
ne Se­lam"), s. 569 (Bü­yük İnis­iya­tif]
Sta­lin, "Le­ni­niz­min so­run­la­rı üze­ri­ne"
ya­zı­sın­da pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­nün te­mel
yön­le­ri­ni şöy­le for­mü­le eder:
"1. Pro­le­tar­ya­nın ik­ti­da­rı, sö­mü­rü­cü­le­
rin bas­tı­rıl­ma­sı için ül­ke­nin sa­vu­nul­ma­sı
için, baş­ka ül­ke­le­rin pro­le­ter­le­ri ile bağ­la­
rın pe­kiş­ti­ril­me­si için, bü­tün ül­ke­ler­de dev­
ri­min za­fe­ri ve ge­liş­me­si için kul­la­nı­lır.
94
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
2. Pro­l e­t ar­y a­n ın ik­t i­d a­r ı, emek­ç i ve
sö­mü­rü­len yı­ğın­la­rın bur­ju­va­zi­den ni­hai
ay­rıl­ma­sı için, pro­le­tar­ya­nın bu yı­ğın­lar ile
it­ti­fa­kı­nın pe­kiş­ti­ri­lme­si için, bu yı­ğın­la­rın
sos­ya­list in­şa­ya çe­kil­me­le­ri için bu yı­ğın­la­
rın pro­le­tar­ya ta­ra­fın­dan dev­let­sel yön­len­
di­ril­me­le­ri için kul­la­nı­lır.
3. Pro­le­tar­ya­nın ik­ti­da­rı, sos­ya­liz­min
ör­güt­len­me­si için, sı­nıf­la­rın or­ta­dan kal­dı­
rıl­ma­sı için sı­nıf­sız top­lu­ma, sos­ya­list top­
lu­ma ge­çiş için kul­la­nı­lır. Pro­le­tar­ya dik­ta­
tör­lü­ğü, bü­tün bu üç yö­nün bir­leş­me­si­dir"
(C.8, s. 27. alm.)
Ay­nı yer­de Sta­lin, de­vam­la şöy­le di­yor:
"Bu yön­ler­den bi­ri­si pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­
ğü­nün ye­ga­ne ka­rak­te­ris­tik özel­li­ği ola­rak
gö­r ü­l e­m ez ve­y a ter­s i; bu özel­l ik­l er­d en
sa­de­ce bi­ri­si­nin da­hi ol­ma­ma­sı, ka­pi­ta­list
ku­şat­ma ko­şul­la­rın­da pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­
ğü­nün dik­ta­tör­lük ol­mak­tan çık­ma­sı için
ye­ter. Bun­dan do­la­yı bu üç yön­den hiç­bi­ri­
si dış­la­na­maz, şa­yet pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­
ğü kav­r a­m ı­n ın çar­p ı­t ıl­m a­s ı teh­l i­k e­s iy­l e
kar­şı kar­şı­ya ka­lın­mak is­ten­mi­yor­sa, sa­de­
ce bu üç yön, bir­lik­te, bi­ze, pro­le­tar­ya dik­
ta­tör­lü­ğü­nün tam ve ta­mam­lan­mış bir kav­
ra­mı­nı ve­rir" (s. 27-28).
Ay­nı yer­de Sta­lin, pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­
ğü­nün te­mel gö­rev­le­ri­nin ve so­run­la­rı çöz­
me­de­ki me­tod­la­rın so­mut ko­şul­lar ta­ra­fın­
dan be­lir­len­di­ği­ni de an­la­tır.
"Pro­l e­t ar­y a dik­t a­t ör­l ü­ğ ü­n ün çe­ş it­l i
sü­reç­le­ri, öz­gün form­la­rı, çe­şit­li ça­lış­ma
me­tod­la­rı var­dır. İç sa­vaş pe­ri­yo­dun­da dik­
ta­tör­lük­te zor özel­li­ği özel­lik­le gö­ze çar­par.
Ama bun­d an iç­s a­v aş per­y o­d un­d a in­ş a
ça­lış­ma­sı ya­pıl­maz so­nu­cu as­la çı­kar­tı­la­
maz. İn­şa ça­lış­ma­sı ol­mak­sı­zın iç­sa­va­şı
sür­dür­mek ola­nak­sız­dır: Sos­ya­liz­min in­şa­
sı sü­re­cin­de/aşa­ma­la­rın­da –ter­si­ne– dik­ta­
tör­lü­ğün ba­rış­çıl, ör­güt­sel ve kül­tü­rel ça­lış­
ma­sı, dev­rim­ci ya­sal­lık vs. özel­lik­le gö­ze
çar­par. Ama bun­dan da, in­şa sü­re­cin­de dik­
ta­tör­lük­te zor özel­li­ği­nin or­ta­dan kalk­tı­ğı
ve­ya kal­ka­bi­le­ce­ği so­nu­cu as­la çı­kar­tı­la­
maz. Bas­k ı­n ın or­g an­l a­r ı; or­d u ve di­ğ er
ör­güt­ler, şim­di, in­şa dö­ne­min­de iç sa­vaş
sü­r e­c in­d e ol­d u­ğ un­d an da­h a az ge­r ek­l i
de­ğil­dir. Bu or­gan­lar ol­ma­ksı­zın dik­ta­tör­
lü­ğün bi­raz­cık da ol­sa te­mi­nat al­tı­na alı­n­
mış bir in­şa ça­lış­ma­sı ola­nak­sız­dır. Dev­ri­
min şim­di­lik sa­de­ce bir ül­ke­de za­fe­re ulaş­
tı­ğı unu­tul­ma­ma­lı­dır. Ka­pi­ta­list ku­şat­ma
var ol­du­ğu müd­det­çe bü­tün so­nuç­la­rıy­la
bir­lik­te mü­da­ha­le teh­li­ke­si­nin de var ola­ca­
ğı unu­tul­ma­ma­lı­dır" (s. 28).
De­mek olu­yor ki,
- Sö­mü­rü­cü­le­rin di­ren­ci­ni kır­mak için
- Ka­p i­t a­l ist ku­ş at­m a­y a, mü­d a­h a­l e­y e
kar­şı mü­ca­de­le için
- Sos­ya­list in­şa için; (eko­no­mi­den kül­
tü­rel ça­lış­ma­ya ka­dar vs.) güç­lü olan bir
pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­ne ih­ti­yaç var­dır.
Bu, var ol­ma­nın ol­maz­sa ol­maz ön ko­şu­lu­
dur.
"Güç­lü ve de­va­sa bir pro­le­tar­ya dik­ta­
tör­lü­ğü - bu, şim­di bi­zim ölen sı­nıf­la­rın
son ka­lın­tı­la­rı­nı yok et­mek ve hır­sız­lık­la­rı­
nı bo­şa çı­kart­mak için ih­ti­yaç duy­du­ğu­muz
şey­dir" (Sta­lin, C.13, s. 188, Alm.).
"Güç­lü ve de­va­sa bir pro­le­tar­ya dik­ta­
tör­lü­ğü" sos­ya­list hu­kuk ol­mak­sı­zın dü­şü­
nü­le­mez. Bun­dan, pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü
ya­sa­lar­la sı­nır­lan­dı­rıl­mış bir güç­tür so­nu­cu
çı­kar­tıl­ma­ma­lı . Pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü
hiç­b ir ya­s ay­l a sı­n ır­l an­d ı­r ı­l a­m az. Onun
95
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
ya­s a­s ı dev­r i­m in ge­r ek­s i­n im­l e­r i­d ir. Ama
bun­dan da pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­nün hiç­
bir ya­sa ta­nı­ma­dı­ğı so­nu­cu çı­kar­tıl­ma­ma­lı­
dır. Pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü ken­di ya­sa­la­rı­
nı oluş­tu­rur, bu ya­sa­la­rı kul­la­nır, on­la­ra
uyul­m a­s ı­n ı ta­l ep eder ve uy­m a­y an­l a­r ı
ce­za­lan­dı­rır. Bu an­lam­da sos­ya­list hu­kuk
ol­mak­sı­zın pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü de ola­
maz.
Pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü anar­şi ve dü­zen­
siz­lik de­ğil­dir. Ter­si­ne prol­e­tar­ya dik­ta­törl­
üğü sı­kı di­sip­lin­li ken­di sı­kı il­ke­le­ri­ne gö­re
ha­re­ket eden güç­tür.
Pro­le­ter dev­ri­min gö­rev­le­ri­ni çö­züm­le­
mek gö­re­viy­le kar­şı kar­şı­ya olan pro­le­tar­ya
dik­ta­tör­lü­ğü; sos­ya­list dev­let, ay­nı za­man­
da ta­ri­hin ta­nı­mış ol­du­ğu en yük­sek, en
ge­liş­miş de­mok­ra­si­nin de ifa­de­si­dir.
"Sov­yet dü­ze­ni, iş­çi­ler ve köy­lü­ler için
en yük­sek öl­çü­de de­mok­ra­tizm­dir ve ay­nı
za­m an­d a o, bur­j u­v a de­m ok­r a­t iz­m iy­l e
ko­puş ve de­mok­ra­si­nin ye­ni bir ev­ren­sel
ti­pi­nin do­ğu­şu an­la­mı­na ge­lir. Bu pro­le­ter
de­mok­ra­si­dir ve­ya pro­le­tar­ya dik­ta­törl­üğü­
dür" (Le­nin, C.33, S. 34, "Ekim Dev­ri­mi­
nin Dör­dün­cü Yıl­dö­nü­mü", Alm.).
Sö­mü­rü­cü sı­nıf­la­rın ka­lın­tı­la­rı­nı bas­kı
al­t ın­d a tut­m ak, dış mü­d a­h a­l e­y e kar­ş ı
sa­vun­ma­yı güç­len­dir­mek, sos­ya­list mül­ki­
ye­ti ko­ru­mak ve bu­nun için or­gan­lar oluş­
tur­mak, ay­nı za­man­da in­san­lık ta­ri­hi­nin
ta­nı­dı­ğı en ge­liş­miş de­mok­ra­si­yi kur­mak,
iş­te bu pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü ile sos­ya­list
de­mok­ra­si­nin di­ya­lek­tik bir­li­ği­dir. Bü­tün
bun­lar, bun­dan son­ra­ki ma­ka­le­de ele ala­ca­
ğı­mız gi­bi, Sta­li­nist Ana­ya­sa'da ifa­de­si­ni
bu­lu­yor­lar.
Her ko­şul al­tın­da hu­kuk, si­ya­si iliş­ki­le­
rin bir for­mu­dur. Bu form, hu­ku­kun ka­rak­
te­ri­ni be­lir­ler: K. Marks, P. A. An­nen­kow'a
yaz­dı­ğı mekt­up­ta şöy­ler di­yor:
"Üre­t i­m in, do­l a­ş ı­m ın ve tü­k e­t i­m in
ge­liş­me­si­nin bel­li aşa­ma­la­rı­nı ve­ri ola­rak
ele alır­sa­nız sos­yal ku­rum­laş­ma­nın, ai­le­
nin, kast­la­rın ve­ya sı­nıf­la­rın ör­güt­len­me­si­
nin, kı­sa­ca bur­ju­va top­lu­mun (so­ci­ete ci­vi­
le) bu­na uy­gun bir for­mu­nu el­de eder­si­niz.
Böy­le bir top­lu­mu ve­ri ola­rak ele alır­sa­nız,
bu­na uy­gun bir si­ya­si du­rum (etat po­li­ti­
que) el­de eder­si­niz ki bu, sa­de­ce, bu top­lu­
mun res­mi ifa­de­si­dir" (Marks-En­gels, Seç.
ya­zı­la­rı, C.I, 1953 s. 414. Alm.)
Marks'ın aşa­ğı­ya ak­ta­ra­ca­ğı­mız an­la­yı­
şın­da ta­ban-üst ya­pı iliş­ki­le­ri­nin ya­nı­sı­ra
hu­ku­kun kay­na­ğı­nı ve özü­nü gö­rü­yo­ruz:
"İk­ti­dar, hu­ku­kun ta­ba­nı ola­rak gö­rü­lür­
se... hu­kuk, ya­sa.., sa­de­ce, dev­let gü­cü­nün
da­yan­dı­ğı.. baş­ka iliş­ki­le­rin ifa­de­si olur.
Bi­rey­le­rin mad­di ya­şam­la­rı –ki bu, as­la
on­la­rın ira­de­le­ri­ne ba­ğım­lı de­ğil­dir– bir­bir­
le­r i­n i kar­ş ı­l ık­l ı ola­r ak et­k i­l e­y en üre­t im
bi­çim­le­ri ve da­ğı­tım form­la­rı dev­le­tin re­el
ta­ba­nı­dır ve özel mül­ki­yet ile işin bö­lün­
müş­lü­ğü­nün zo­run­lu ol­du­ğu bü­tün aşa­ma­
lar­da ve bi­rey­le­rin ira­de­sin­den ta­ma­men
ba­ğım­sız ola­rak bu böy­le­dir. Bu ger­çek
iliş­ki­ler as­la dev­let gü­cü ta­ra­fın­dan ya­ra­tıl­
ma­m ış­l ar­d ır. On­l ar, da­h a zi­y a­d e dev­l et
gü­cü­nü ya­ra­tan güç­tür. Bu iliş­ki­ler al­tın­da
ha­kim olan bi­rey­ler, –ik­ti­dar­la­rı­nın dev­let
ola­rak ku­rum­laş­mak zo­run­da ol­du­ğu­nu bir
ke­n a­r a bı­r a­k ır­s ak– bu bel­l i iliş­k i­l er­l e
ko­şul­la­nan ira­de­le­ri­ne dev­let ira­de­si ola­rak
ya­sa ola­rak ge­nel bir ifa­de ve­rir­ler, bu, içe­
ri­ği sü­rek­li bu sı­nı­fın iliş­ki­le­riy­le ko­şul­lan­
96
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
mış –özel ve po­li­si­ye hu­ku­kun (me­de­ni
hu­kuk çn) çok par­lak bir şe­kil­de gös­ter­di­ği
gi­bi– bir ifa­de­dir" (Marks-En­gels, C.3, s.
311, Al­man İde­olo­ji­si, Alm. ).
Po­l i­t i­k a mül­k i­y e­t e bağ­l ı­d ır, sı­n ıf­s al
ka­rak­ter­li mül­ki­yet var­lı­ğı­nı si­ya­si ik­ti­dar­la
sür­dü­re­bi­lir. Bu bir ira­de be­ya­nı­dır, şu sı­nıf
ve­ya bu sı­nıf adı­na. O hal­de ya­sa, bu ira­de
be­y a­n ı­n ın ifa­d e­s i­d ir. Bu ay­n ı za­m an­d a
hu­k uk ve ya­s a­n ın key­f i­y e­t in bir ifa­d e­s i
ol­ma­dık­la­rı­nı, tam ter­si­ne, ya­sa ve hu­ku­ku
üre­ti­ci güç­le­rin ge­liş­me se­vi­ye­si­nin üret­ti­
ği­n i (ge­l iş­m e se­v i­y e­s i­n e te­k a­b ül eden
hu­kuk ve ya­sa) gös­te­rir.
Marks, bur­ju­va top­lum­da hu­ku­ku, zen­
gin­le­rin, özel mülk sa­hip­le­ri­nin im­ti­ya­zı
ola­rak ta­nım­lar, (Bkz. Kut­sal Ai­le, S. 123,
C.2, Alm.).
Marks ve En­gels, Ko­mü­nist Ma­ni­fes­
to'da bur­ju­va hu­ku­ku şöy­le açık­lar­lar. "...
Hu­ku­ku­nuz, sa­de­ce sı­nı­fı­nı­zın ya­sa se­vi­ye­
si­ne çı­kar­dı­ğı ira­de­dir. Bu, içer­iği sı­nı­fı­nı­
zın mad­di ya­şam ko­şul­la­rın­da ve­ri­li olan
bir ira­de­dir" (Marks-En­gels, seç. ya­zı­lar.
C.I, S. 41, 1975, Alm.).
Bü­tün üst ya­pı­lar gi­bi hu­ku­ki üst ya­pı
da; bir bü­tün ola­rak hu­kuk da son­ ker­te­de
top­lu­mun eko­no­mik ya­pı­sı­nın üre­tim iliş­
ki­le­ri­nin sı­nıf­sal ka­rak­te­riy­le açık­la­nır.
"Elim­d e Na­p o­l y­o n'un Co­d e'si (1804
ta­rih­li Fran­sız me­de­ni ya­sa­sı, bu 1907'de
Na­po­ly­on'un me­de­ni ya­sa­sı ola­rak ye­ni­den
dü­zen­len­di- çn.) var. O, mo­dern bur­ju­va
top­lu­mu­nu üret­me­di. 18. yüz­yıl­da do­ğan
ve 19. yüz­yıl­da ge­liş­me­si­ne de­vam eden
bur­ju­va top­lum, me­de­ni ya­sa­da, da­ha çok
sa­de­ce ya­sa­sal bir ifa­de bul­mak­ta­dır. O,
top­lum­sal iliş­ki­le­re ar­tık te­ka­bül et­me­yin­ce
sa­de­ce bir bal­ya ka­ğıt olur.. es­ki ya­sa­lar
ye­ni top­lum­sal ge­liş­me­nin te­me­li ola­maz­
lar" (Marks, C. 6, S, 245, 25 Şu­bat 1849
ta­rih­li ve 231 nu­ma­ra­lı "Ne­ue Rhe­inisc­he
Ze­itung"da­ki ma­ka­le­si).
Öy­ley­se, top­lu­mun eko­no­mik ge­liş­me­
si­n e te­k a­b ül et­m i­y or­l ar­s a, çok gü­z el
mo­d ern ya­s a­l ar da an­l am­s ız­d ır. Hu­k uk
ve­ya hu­ku­ki üst ya­pı, top­lum­sal iliş­ki­le­re
te­ka­bül et­tik­le­ri müd­det­çe an­lam ka­za­nır­
lar. O hal­de sos­ya­list top­lum­da da hu­kuk,
top­lum­sal ge­liş­me­nin ifa­de­si ol­mak zo­run­
da­dır. Sos­ya­list hu­kuk pro­le­tar­ya­nın dev­
let­sel ira­de­si­nin ifa­de­si­dir; sos­ya­list hu­kuk
yok­sa pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü de yok­tur.
Hu­kuk ve ya­sa, sos­ya­list dev­ri­min iler­le­til­
me­si, sı­nıf­sız top­lu­ma gi­den yol önün­de­ki
en­gel­le­rin yı­kıl­ma­sı için kul­la­nı­lır.
Dev­let gi­bi hu­kuk da ko­mü­nist top­lu­
mun ikin­ci aşa­ma­sın­da; en yük­sek a­şa­ma­
sın­d a ölüp gi­d e­c ek­t ir. Ama o za­m a­n a
ka­dar, in­san­la­rın, özel ya­sa­lar ol­mak­sı­zın
ya­şa­ma­sı­nı ve top­lu­mu iler­let­me­si­ni öğ­ren­
miş ol­ma­la­rı ge­re­kir. Ve dev­let gi­bi hu­kuk
da, özel dü­zen­le­me­ler, zor­la­ma ol­mak­sı­zın
ya­şa­ma­sı­nı öğ­ren­dik­ten, böy­le bir ya­şam
tar­zı nor­mal ya­şam tar­zı ola­rak gö­rül­dük­
ten son­ra ölüp gi­de­cek­tir. Ama o za­ma­na
ka­dar, ya­ni pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğün­de sı­kı
di­s ip­l in, de­n et­l e­m e, ya­s al ön­l em­l er; bir
bü­tün ola­rak sos­ya­list hu­kuk ka­çı­nıl­maz­
dır.
Marks ve En­gels ge­çiş dö­ne­mi dev­le­ti
ola­rak pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü so­ru­nu­nu
te­orik ola­rak açık­la­mış­lar­dı. On­la­rın bu
ko­nu­da­ki te­orik açık­la­ma­la­rı Le­nin ve Sta­
lin ta­ra­fın­dan, özel­lik­le de Sta­lin ta­ra­fın­dan
97
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
sov­yet pra­ti­ğin­de sı­nan­mış ve ge­liş­ti­ril­miş­
tir.
Le­nin ve Sta­lin dev­let üze­ri­ne dü­şün­ce­
le­ri­ni yan­lış gö­rüş­ler­le mü­ca­de­le için­de
ge­liş­tir­miş­ler­dir. Ör­ne­ğin Ka­utsky şöy­le
di­y or­d u. Marks bir bü­t ün ola­r ak dev­l et
me­ka­niz­ma­sı­nın yı­kıl­ma­sı­nı de­ğil, sa­de­ce
onun bü­rok­ra­tik-as­ke­ri yö­nü­nün yı­kıl­ma­sı­
nı be­nim­si­yor­du! Pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğün­
den, "öcü"den kor­kar gi­bi kor­kan re­viz­yo­
nist­ler ve sos­yal de­mok­rat­lar, bur­ju­va dev­
le­tin gi­de­rek de­mok­ra­tik­leş­ti­ğin­den bah­se­
di­yor­lar ve pro­le­tar­ya­nın böy­le bir dev­le­ti
ele ge­çir­mek­le sos­ya­liz­mi ku­ra­ca­ğı­nı vb.
sa­vu­nu­yor­lar­dı.
Anar­şist­ler de bir bü­tün ola­rak dev­let
ol­gu­su­nu red­de­di­yor­lar, onu he­men yok
et­m e­y i he­d ef­l i­y or­l ar­d ı. Bu­n un öte­s in­d e
troç­kist­ler ve bu­ha­rin­ci­ler, tek ül­ke­de sos­
ya­liz­min in­şa edi­le­me­ye­ce­ği­ni sa­vu­na­rak
da­ha baş­ta Sov­yet­ler Bir­li­ği'n­de in­şa edi­len
dev­le­tin sos­ya­list dev­let ol­ma­dı­ğı an­la­yı­
şın­dan ha­re­ket edi­yor­lar­dı.
Le­nin ve Sta­lin, bü­tün bu ve ben­ze­ri
yan­lış gö­rüş­le­re kar­şı mü­ca­de­le ede­rek ve
pra­tik için­de sos­ya­list dev­le­ti ku­ra­rak, sos­
ya­list hu­ku­ku ge­liş­ti­re­rek mü­ca­de­le et­miş­
ler­dir. Bi­zim so­ru­nu­muz da bu mü­ca­de­le­
nin so­nuç­la­rı­nı; sov­yet dev­le­ti­nin ve hu­ku­
ku­nun ge­liş­me­si­ni bu ve bun­dan son­ra­ki
ma­ka­le­de in­ce­le­mek­tir.
no­m ik te­m el üze­r i­n e et­k i­s i ko­n u­s un­d a
ta­m a­m en ye­n i ve ol­d uk­ç a güç so­r un­l ar
or­ta­ya çık­mış­tı. Sov­yet pro­le­tar­ya­sı ta­ri­hin
o za­ma­na ka­dar gör­me­di­ği ye­ni ko­şul­lar­la
kar­şı kar­şı­yay­dı. Söz ko­nu­su olan, top­lu­
mun ta­ma­men ye­ni tarz­da sos­ya­list şe­kil­
len­di­ril­me­siy­di. Bu şe­kil­len­dir­me­de sos­ya­
list dev­le­te ve hu­ku­ka de­va­sa rol dü­şü­yor­
du. Sov­yet dev­le­ti ve onun ta­ra­fın­dan oluş­
tu­ru­lan sov­yet hu­ku­ku, da­ha baş­tan kar­şı­
dev­rim­ci iç ve dış güç­le­re kar­şı mü­ca­de­le
için­d e ge­l iş­m e­y e baş­l a­m ış­t ı. Pro­l e­t ar­y a
dik­ta­tör­lü­ğü pekiştirilip ül­ke­de sos­ya­liz­
min in­şa­sı ba­şa­rıy­la sür­dü­rü­lür­ken, sov­yet
dev­le­ti­nin ve hu­ku­ku­nun oy­na­dı­ğı rol­de
bü­tün çıp­lak­lı­ğıy­la açı­ğa çı­kı­yor­du; sos­ya­
liz­min in­şa­sın­da sov­yet dev­le­ti ve hu­ku­ku
ya­ra­tı­cı bir güç­tü.
Sta­lin, sov­yet dev­le­ti­nin ge­liş­me­si­ni,
onu iki ev­r e­y e ayı­r a­r ak in­c e­l er. Sov­y et
dev­le­ti, ge­liş­me­si­nin bu her bir ev­re­sin­de
fark­lı gö­rev­ler­le kar­şı kar­şı­yay­dı. Gö­rev­le­
ri­nin fark­lı­lı­ğı, so­mut ko­şul­lar­dan kay­nak­
lan­mak­tay­dı. Sov­yet dev­le­ti­nin ilk ev­re­si,
Ekim Dev­ri­mi’n­den sö­mü­rü­cü sı­nıf­la­rın
tas­fi­ye edil­di­ği dö­ne­me ka­dar olan sü­re­ci
kap­sa­mı­na alır. Bu ev­re­yi ken­di için­de de
üç ay­rı aşa­ma­ya ayır­mak müm­kün­dür. Biz
bu­nu yap­ma­ya­ca­ğız. Ama böy­le bir ay­rı­
mın mad­di te­me­li ol­du­ğu için be­lirt­mek­le
ye­ti­ne­ce­ğiz.
Bi­rin­ci ev­re­nin ilk aşa­ma­sı Ekim Dev­ri­
mi’n­den ye­ni po­li­tik eko­no­mi­ye (1921, ilk­
ba­ha­rı- NEP) ge­çi­şe ka­dar olan dö­ne­mi
kap­sar. İkin­ci aşa­ma, ye­ni po­li­tik eko­no­mi­
nin uy­gu­lan­ma­ya kon­ma­sın­dan sı­nıf ola­rak
ku­lak­la­rın tas­fi­ye­si­nin baş­la­ma­sı­na ka­dar
olan dö­ne­mi (yo­ğun ko­lek­tif­leş­tir­me­nin
II. Sov­yet Dev­le­ti­nin Ge­liş­me­si
Ekim Dev­ri­mi’y­le pro­le­tar­ya­nın si­ya­si
ik­ti­da­rı ele ge­çir­me­sin­den son­ra, ken­di dik­
ta­tör­lü­ğü­nü kur­ma­sın­dan ve üre­tim araç­la­
rı­nın sov­yet dev­le­ti­nin (hal­kın) eli­ne geç­
me­sin­den son­ra üst ya­pı kur­um­la­rı­nın eko­
98
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
sür­dü­rül­dü­ğü 1929 ya­zı­na ka­dar) kap­sar.
Üçün­cü aşa­ma ise 1929 ya­zın­dan, kır­da­ki
(ve ge­ri­de ka­lan sa­na­yi bur­ju­va­zi­si) sö­mü­
rü­cü sı­nıf­la­rın tü­müy­le tas­fi­ye­si­ne ka­dar
olan dö­ne­mi kap­sar.
Sov­yet dev­le­ti­nin ikin­ci ev­re­si, söz­ko­
nu­su sö­mü­rü­cü sı­nıf­la­rın tas­fi­ye­sin­den sos­
ya­liz­min ni­hai in­şa­sı­na ka­dar olan dö­ne­mi
kap­sar. Bu ev­re­yi iki aşa­ma­ya bö­le­bi­li­riz.
Bi­rin­ci aşa­ma, sö­mü­rü­cü sı­nıf­la­rın tas­fi­ye­
sin­den Sta­li­nist Ana­ya­sa­’nın ila­nı­na ka­dar
olan dö­n e­m i kap­s ar. İkin­c i aşa­m a ise
1936'dan Sta­li­nist Ana­ya­sa ko­şul­la­rın­da­ki
sov­yet dev­le­ti­nin ge­liş­me­si­ni ve de ko­mü­
niz­me ge­çiş ko­şul­la­rı­nın tar­tı­şıl­dı­ğı, sa­de­ce
ve sa­de­ce tar­tı­şıl­dı­ğı dö­ne­mi kap­sa­mı­na
alır.
çı­ka­rı için bas­kı al­tın­da tu­tar­ken, bi­zim
dev­l e­t i­m iz, sö­m ü­r en azın­l ı­ğ ı emek­ç i
ço­ğun­lu­ğun çı­ka­rı için bas­kı al­tın­da tu­tu­
yor. İkin­ci fonk­si­yon, ül­ke­nin, dı­şa­rı­dan
ge­len bas­kı­la­ra kar­şı sa­vu­nul­ma­sıy­dı. Ke­za
bu nok­ta­da da o gö­rü­nüş­te es­ki dev­let­le­ri
anım­s a­t ı­y or­d u. Ama bu­r a­d a önem­l i bir
fark(var): ül­ke­le­ri­ni si­lah­la ko­ru­yan es­ki
dev­let­ler bu­nu, sö­mü­ren azın­lı­ğın zen­gin­
lik­l e­r i­n i ve im­t i­y az­l a­r ı­n ı ko­r u­m ak için
ya­p ar­l er­k en bi­z im dev­l e­t i­m iz emek­ç i
ço­ğun­lu­ğun ka­za­nım­la­rı­nı dı­şar­dan ge­len
bas­k ın­l a­r a kar­ş ı ko­r u­y or­d u. Üçün­c ü bir
fonk­si­yo­nu da var­dı: Ye­ni sos­ya­list eko­no­
mi­n in emb­r i­y on­l a­r ı­n ın ge­l iş­m e­s i­n i ve
in­san­la­rın sos­ya­lizm ru­huy­la eği­til­me­le­ri­ni
amaç­la­yan dev­let or­gan­la­rı­mı­zın ik­ti­sa­diör­güt­sel ve kül­tü­rel-eği­ti­ci fa­ali­ye­ti. Ama
bu ye­ni fonks­iyon bu ev­re­de önem­li bir
ge­liş­me gös­te­re­me­di" (XVI­II. Par­ti Kong­
re­si­’ne su­nu­lan Si­ya­si Ra­por, C. 14, s. 228,
Alm.).
Sov­yet dev­le­ti­nin ge­liş­me­si­nin bu ilk
ev­re­sin­de gün­de­me ge­len ve­ya onun ilk
ev­re­si­ni ka­ra­te­ri­ze eden so­run­lar çö­zü­me
ulaş­tı­rıl­dı mı? Şim­di bu­na ba­ka­lım.
Sov­y et dev­l e­t i, ge­l iş­m e­s i­n in bü­t ün
bi­r in­c i ev­r e­s i bo­y un­c a, gi­d e­r ek aza­l an
do­zaj­da ol­sa dev­ri­len sı­nıf­la­rın di­ren­ci­ni
kır­mak­la uğ­raş­mış­tır ve bu gö­re­vi ba­şa­rıy­
la ye­ri­ne ge­tir­miş­tir. Ka­pi­ta­list­ler ve bü­yük
top­rak sa­hip­le­ri mülk­süz­leş­ti­ril­dik­ten son­
ra, es­ki im­ti­yaz­la­rı­nı ye­ni­den el­de et­mek
için sür­dür­dük­le­ri mü­ca­de­le sov­yet dev­le­ti
ta­ra­fın­dan acı­ma­sız­ca bas­tı­rıl­mış­tır. İç ve
dış düş­man­la­rın be­yaz te­rö­rü­ne kar­şı dev­ri­
min kı­zıl te­rö­rüy­le ce­vap ve­ril­miş­tir. Kı­zı­
lor­d u bu mü­c a­d e­l e için­d e ku­r ul­m uş ve
1- Ge­liş­me­si­nin İlk Ev­re­sin­de
Sov­yet Dev­le­ti
Bu ko­nu­da Sta­lin şöy­le di­yor:
"İlk ev­re, Ekim Dev­ri­mi’n­den sö­mü­rü­
cü sı­nıf­la­rın tas­fi­ye­si­ne ka­dar olan dö­nem­
dir. Bu dö­ne­min esas gö­re­vi, dev­ri­len sı­nıf­
la­rın di­ren­ci­ni bas­tır­mak­tı, mü­da­ha­le­ci­le­rin
bas­kı­la­rı­na kar­şı ül­ke sa­vun­ma­sı­nın ör­güt­
len­me­siy­di. Sa­na­yi­in ve ta­rı­mın ye­ni­den
in­şa­sıy­dı, ka­pi­ta­list un­sur­la­rın tas­fi­ye­si için
ko­ş ul­l a­r ın ha­z ır­l an­m a­s ıy­d ı. Do­l a­y ı­s ıy­l a
dev­le­ti­mi­z bu dö­nem­de iki esas fonk­si­yo­nu
ye­ri­ne ge­ti­ri­yor­du; ilk fonk­si­yon ül­ke için­
de dev­ril­miş sı­nıf­la­rın bas­kı al­tın­da tu­tul­
ma­la­rıy­dı. Bu nok­ta­da dev­le­ti­miz, gö­rü­
nüş­t e es­k i dev­l et­l e­r i anım­s a­t ı­y or­d u. Bu
dev­let­le­rin fonks­iyo­nu di­re­nen­le­ri bas­kı
al­tı­na al­mak­tan iba­ret­ti, ama bi­zim dev­le­ti­
mi­zin on­lar­dan te­mel far­kı, es­ki dev­let­ler,
sö­mü­rü­len ço­ğun­lu­ğu sö­mü­ren azın­lı­ğın
99
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
ge­liş­miş­tir ve o, sov­yet dev­le­ti­nin, sov­yet
ül­ke­si­nin iç ve dış düş­ma­na kar­şı sa­vu­nul­
ma­sı için güç­len­di­ril­miş ve mo­dern­leş­ti­ril­
miş­tir.
Sö­mü­rü­cü sı­nıf­la­rın ik­ti­da­rı yı­kıl­mış,
pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü ku­rul­muş­tu, ama
bu ka­pi­ta­lis­tle­rin ve top­rak bey­le­ri­nin eko­
no­mik ola­rak ta­ma­men tas­fi­ye edil­dik­le­ri
ve sos­ya­list dev­le­tin eko­no­mik ola­rak çok
güç­lü ol­du­ğu an­la­mı­na gel­mi­yor­du. Ör­ne­
ğin sa­n a­y i­d e sos­y a­l ist sek­t ö­r ün pa­y ı
1924'te yu­var­lak ola­rak yüz­de 76'ydı. Bu
oran 1925'de yüz­de 82'ye çık­tı. Her­ha­lü­
kar­da bu dö­nem­de sa­na­yi­de ka­pi­ta­list sek­
tö­rün pa­yı yüz­de 25 ila yüz­de 20 ara­sın­
day­dı. Bu oran, kü­çüm­se­ne­mez bir pa­yın
ifa­de­siy­di. Ay­rı­ca bu dö­nem­de sos­ya­list
sa­n a­y i mo­d ern de­ğ il­d i, es­k i tek­n o­l o­j i
ha­k im­d i. Öy­l e­k i sa­v a­ş ın ne­d en ol­d u­ğ u
yı­k ım­d an do­l a­y ı sa­n a­y i üre­t i­m i he­n üz
sa­vaş ön­ce­si se­vi­ye­si­ne ula­şa­ma­mış­tı. Bu
dö­ne­mi –so­mut­ta da 1924 yı­lı­nı– kas­te­de­
rek Sta­lin sa­na­yi­nin du­ru­mu­nu şöy­le açık­
lı­yor­du. "O dö­nem­de sa­na­yi­miz, özel­lik­le
ağır sa­na­yi acı­na­cak du­rum­day­dı. Ted­ri­cen
es­ki ha­li­ne ge­ti­ril­me­si­ne rağ­men, üre­ti­mi,
sa­vaş ön­ce­si se­vi­ye­si­ne he­nüz gel­me­miş­ti.
Ta­ban ola­rak es­ki, ge­ri ve ye­ter­siz bir tek­
ni­ğe sa­hip­ti. Ama o, sos­ya­liz­me doğ­ru ge­li­
şi­yor­du. O za­man sa­na­yi­miz­de sos­ya­list
sek­tö­rün pa­yı yak­la­şık yüz­de 80'di. Ama
ka­pi­ta­list sek­tör, ne de ol­sa, sa­na­yi­nin yüz­
de 20'sin­den azı­nı kap­sa­mı­yor­du. (SSCB
Ana­ya­sa­sı Tas­la­ğı üze­ri­ne, S. 59, C. 14,
Alm.).
Ta­rı­mın du­ru­mu sa­na­yi­nin du­ru­mun­dan
da­h a da kö­t üy­d ü. Yi­n e o dö­n e­m i
–1924'ler– kas­te­de­rek Sta­lin ta­rı­mın du­ru­
mu­nu şöy­le açık­lı­yor­du:
"Ta­rı­mı­mız hiç de iç açı­cı bir re­sim ser­
gi­le­mi­yor­du. Top­rak­bey­le­ri sı­nı­fı tas­fi­ye
edil­me­si­ne rağ­men ta­rım ka­pi­ta­list­le­ri sı­nı­
fı, ku­lak­la­rın sı­nı­fı ha­la önem­li bir fak­tö­rü
oluş­tu­ru­yor­du. Ge­nel an­la­mıy­la ta­rım o
za­man ge­ri or­ta­çağ tek­ni­ği ile kü­çük köy­lü
bi­rey­sel iş­let­me­le­ri­nin sı­nır­sız bir ok­ya­nu­
su­nu anım­sa­tı­yor­du. Bu ok­ya­nus için­de
mün­f e­r it nok­t a­l ar, ada­c ık­l ar, kol­h oz ve
sov­hoz eko­no­mi­le­ri var­dı ama on­lar eko­
no­mi­miz açı­sın­dan he­nüz bi­raz­cık da ol­sa
önem ta­şı­mı­yor­lar­dı. Kol­hoz ve sov­hoz
eko­no­mi­le­ri za­yıf­tı­lar. Ku­lak ise güç­lüy­dü.
O za­man­lar biz ku­lak­la­rın tas­fi­ye­si üze­ri­ne
de­ğil, sı­nır­lan­dı­rıl­ma­sı üze­ri­ne ko­nu­şu­yor­
duk" (Sta­lin, a.g.k., s. 59).
(Sa­na­yi ve ta­rım­da sos­ya­liz­min ge­liş­
me­si da­ha ön­ce­ki ma­ka­le­ler­de ele alın­dı­ğı
için bu­ra­da ay­nı şey­le­ri tek­rar­la­mak is­te­
mi­yo­ruz.)
Açık ki bu dö­nem­de ta­rı­mın du­ru­mu,
sa­na­yi­nin du­ru­mun­dan da kö­tüy­dü. Düş­
man kır­sal alan­da da­ha güç­lü, pro­le­tar­ya
dik­ta­tör­lü­ğü ise da­ha za­yıf­tı.
Ti­ca­re­tin du­ru­mu da hiç iç a­çı­cı de­ğil­di.
Me­t a ci­r o­s un­d a sos­y a­l ist sek­t ö­r ün pa­y ı
yüz­de 50 ile yüz­de 60 ara­sın­day­dı. Ge­ri­ye
ka­lan yüz­de 50 ila yüz­de40 ora­nın­da­ki pay,
tüc­car­la­rın, spe­kü­la­tör­le­rin ve baş­ka özel
tüc­car­la­rın elin­dey­di (A.g.k., s. 59).
Sov­yet dev­le­ti­nin ge­liş­me­si­nin ilk ev­re­
sin­d e ve özel­l ik­l e de dev­r im­d en he­m en
son­ra­ki yıl­lar­da eko­no­mi­de çe­şit­li eko­no­mi
form­la­rı bir ara­da var ol­muş­lar­dı. Pat­ri­ar­
kal köy­lü eko­no­mi­si, kü­çük me­ta üre­ti­mi,
özel ik­ti­sa­di ka­pi­ta­lizm (ku­lak­la­rın ve ulu­
100
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
sal­l aş­t ı­r ıl­m a­m ış iş­l et­m e­l e­r e sa­h ip olan
ka­pi­ta­list­le­rin eko­no­mi­si); dev­let ka­pi­ta­liz­
mi (ya­ban­cı ka­pi­ta­list­le­re ve­ri­len im­ti­yaz­
lar so­nu­cu doğ­muş olan eko­no­mi­le­ri) ve
sos­ya­list sek­tör. Bu beş ik­ti­sa­di for­mu, sos­
ya­list eko­no­mi, kü­çük me­ta eko­no­mi­si ve
ka­pi­ta­list eko­no­mi di­ye üç ana grup­ta top­
la­ya­bi­li­riz.
Da­ha o dö­nem dev­rim­ci al­tüst olu­şun
doğ­ru­dan si­ya­si bir so­nu­cu ola­rak tek tek
sı­n ıf­l a­r ın du­r u­m un­d a te­m el de­ğ iş­m e­l er
ol­muş­tu. İş­çi sı­nı­fı ezi­len sı­nıf ol­mak­tan
çık­mış, ha­kim sı­nıf ol­muş­tu. O, ar­tık di­ğer
emek­çi­ler­le bir­lik­te dev­let ta­ra­fın­dan top­
lum­sal­laş­tı­rıl­mış olan üre­tim araç­la­rı­nın
sa­h i­b i ko­n u­m un­d ay­d ı. Bu­n un öte­s in­d e
emek­çi köy­lü­lük, bü­yük ka­pi­ta­list­le­rin ve
bü­yük top­rak bey­le­ri­nin bo­yun­du­ru­ğun­dan
kur­tul­muş­tu, top­ra­ğa, hay­va­na ve en­van­te­
re sa­hip ol­muş­tu. Sos­ya­list dev­let, emek­çi
köy­lü­lü­ğü, bü­tün ola­nak­la­rı­nı se­fer­ber ede­
rek des­tek­li­yor­du. Sov­yet kı­rın­da or­ta köy­
lü­lük mer­ke­zi bir ko­nu­ma gel­miş­ti. Ama
mil­yon­lar­la ifa­de edi­len emek­çi köy­lü kit­
le­le­ri, bir bü­tün ola­rak sos­ya­list ge­liş­me
yo­lu­na he­nüz gir­me­miş­ti. On­lar bu dö­nem­
de ha­la ka­pi­ta­list un­sur­la­rı üre­ten kü­çük
köy­lü me­ta eko­no­mi­si­nin ta­şı­yı­cı­sı ko­nu­
mun­day­dı­lar.
Sa­na­yi ve ta­rı­mın es­ki ha­li­ne ge­ti­ril­me­
si bu ev­re­nin en önem­li gö­rev­le­rin­den bi­ri­
siy­di ve bu gö­rev 1927'de ba­şa­rıy­la so­nuç­
lan­dı­rıl­dı. Bu gö­re­vin ye­ri­ne ge­ti­ril­me­sin­
den son­ra Bol­şe­vik Par­ti XIV. Par­ti Kong­
re­si'nin ta­ri­hi ni­te­lik­te­ki ka­rar­la­rı ışı­ğın­da
sov­yet ül­ke­si­nin sos­ya­list sa­na­yi­leş­ti­ril­me­
si için de­va­sa ça­lış­ma­yı baş­lat­tı. Sos­ya­list
sa­n a­y i­l eş­m e­n in ger­ç ek­l eş­t i­r il­m e­s i ay­n ı
za­man­da kır­sal alan­da ka­pi­ta­list un­sur­la­rın
tas­fi­ye­si­nin mad­di ko­şul­la­rı­nın da ha­zır­lan­
ma­sı ve tas­fi­ye­nin ger­çek­leş­ti­ril­me­si an­la­
mı­na ge­li­yor­du. Sov­yet dev­le­ti bu gö­rev­le­
ri ba­şa­rıy­la ye­ri­ne ge­tir­miş­tir. Böy­le­lik­le
bir bü­tün ola­rak ka­pi­ta­list un­sur­la­rın tas­fi­
ye­si ko­şul­la­rı­nın ha­zır­lan­ma­sı, sov­yet dev­
le­ti­nin ge­liş­me­si­nin ilk ev­re­sin­de ba­şa­rıy­la
ta­ma­m­lan­mış ve sı­nıf ola­rak ku­lak­la­rın tas­
fi­ye­si­ne gi­ri­şil­miş­ti. Bu dö­nem­de iş­çi sı­nı­fı
ve emek­çi köy­lü­lük sov­yet top­lu­mu­nun iki
te­me­l sı­nı­fı ko­nu­mu­na gel­miş­ler­di. Bur­ju­
va­zi ar­tık te­me­l sı­nıf de­ğil­di, ama bu onun
sı­nıf ola­rak ta­ma­men yok edil­di­ği an­la­mı­
na gel­mi­yor­du. Yu­ka­rı­da da be­lir­til­di­ği gi­bi
eko­no­mi­de ha­la kü­çüm­se­ne­me­ye­cek bir
ağır­lı­ğı var­dı. Bu, özel­lik­le ku­lak­lar (di­ğer
adıy­la zen­gin köy­lü­lük- köy bur­ju­va­zi­si)
için da­ha zi­ya­de ge­çer­liy­di. 1928'de sov­yet
kı­r ın­d a ku­l ak­l a­r ın sa­y ı­s ı­n ın 5,6 mil­y on
ci­va­rın­da ol­ma­sı bu ger­çe­ği yan­sı­tı­yor.
Sta­lin, XVI. Par­ti Kong­re­si'ne sun­du­ğu
si­ya­si ra­por­da di­ğer şey­le­rin ya­nı­sı­ra şöy­le
di­yor­du. Sı­nıf ola­rak ku­lak­la­rı tas­fi­ye et­me
po­l i­t i­k a­s ı­n a ge­ç iş, ko­l ek­t if­l eş­t ir­m e­n in
yo­ğun ger­çek­leş­ti­ril­me­si, 1929'un ikin­ci
ya­r ı­s ın­d a bü­t ün cep­h e­l er­d e sos­y a­l iz­m in
ta­ar­ru­za geç­me­si ha­zır­lan­mış­tır. Sta­lin'in
bu so­n u­c a var­m a­s ı­n ın mad­d i ne­d en­l e­r i
şun­lar­dı:
- İş­çi sı­nı­fı­nın ak­ti­vi­te­si art­mış­tır.
- Bol­şe­vik par­ti mil­yon­lar­ca emek­çi kit­
le nez­din­de gö­rül­me­miş bir oto­ri­te­ye sa­hip
ol­muş­tur.
- Yok­sul ve or­ta köy­lü kit­le­le­ri­nin ak­ti­
vi­te­si de gi­de­rek art­mış­tır.
- Bu köy­lü kit­le­si­nin ko­lek­tif in­şa­ya
ra­di­kal bir ka­tı­lı­mı gün­de­me gel­miş­tir.
101
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
- Bir bü­t ün ola­r ak sov­y et dev­l e­t i­n in
ba­şa­rı­la­rı özel ola­rak da sa­na­yi ala­nın­da­ki
ve ta­rım­da­ki (kol­hoz ve sov­hoz çift­lik­le­ri­
nin ku­rul­ma­sı ve ge­liş­me­si) ba­şa­rı­lar kö­rün
gö­re­bi­le­ce­ği, sa­ğı­rın du­ya­bi­le­ce­ği bo­yut­la­
ra var­mış­tı.
- Kır­sal alan­da sov­yet eko­no­mi­si kol­
hoz ve sov­hoz ürün­le­riy­le ku­lak­la­rın ürün
mik­ta­rı­nı aşa­cak du­ru­ma gel­miş­ti ve böy­le­
lik­le kır­sal alan­da eko­no­mi, bi­rey­sel çif­lik­
le­re da­yan­mak­tan kol­ek­tif çift­lik­le­re (kol­
hoz ve sov­hoz) da­yan­ma­ya ge­çi­yor­du.
Sov­yet ül­ke­si­nin için­de bu­lun­du­ğu eko­
no­m ik ve si­y a­s i du­r um, bu ev­r e­d e esas
so­ru­nun ka­pi­ta­lizm ile sos­ya­lizm ara­sın­da­
ki mü­ca­de­le ol­du­ğu­nu gös­ter­mek­te­dir. Bu
so­run "kim ki­mi" yok ed­ecek so­ru­nuy­du.
Bu mü­ca­de­le­de dev­rik sı­nıf­lar sa­de­ce ken­
di güç­l e­r i­n e de­ğ il, ya­b an­c ı ser­m a­y e­y e,
em­per­ya­list ül­ke­le­rin des­te­ği­ne de gü­ve­ni­
yor­lar­dı. O dö­nem­de­ki en­ter­nas­yo­nal du­ru­
mu göz önü­ne ge­ti­re­lim.
Sov­yet dev­le­ti ka­pi­ta­list ok­ya­nus­ta bir
aday­dı, dört bir ya­nı düş­man dev­let­ler­le –
tak­ti­k açı­dan Tür­ki­ye cep­he­si ha­riç– sa­rıl­
mış­tı ve pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­nü yık­mak
için 14 em­per­ya­list dev­let sov­yet ül­ke­si­ne
kar­ş ı yer­l i kar­ş ı-güç­l e­r i des­t ek­l e­y e­r ek
fi­ilen mü­da­ha­le et­miş­ler­di. Mü­ca­de­le­nin
so­n u­c u bi­l i­n i­y or: Sov­y et dev­l e­t i bü­t ün
im­kan­la­rı­nı ha­re­ke­te ge­çi­re­rek, be­yaz te­rö­
re dev­ri­min kı­zıl te­rö­rüy­le ce­vap ve­re­rek
düş­m an güç­l e­r i yen­m iş ve ha­k i­m i­y e­t i­n i
ko­ru­muş­tu. Sov­yet dev­le­ti­ni bu mü­ca­de­le­
sin­de, en­ter­nas­yo­nal iş­çi ha­re­ke­ti yal­nız
bı­rak­ma­mış­tı.
Sov­yet dev­le­ti­nin ge­liş­me­si­nin bu ilk
ev­re­sin­d e han­g i te­mel so­ru­n u çöz­mek­le
kar­şı kar­şı­ya ol­du­ğu­nu Sta­lin'in na­sıl for­
mü­le et­ti­ği­ni yu­ka­rı­ya ak­tar­mış­tık. O kıs­mı
bu­ra­da da ve­re­lim.
"Bu dö­n e­m in esas gö­r e­v i, dev­r i­l en
sı­nıf­la­rın di­ren­ci­ni bas­tır­mak­tı, mü­da­ha­le­
ci­le­rin bas­kı­la­rı­na kar­şı ül­ke sa­vun­ma­sı­nın
ör­güt­len­me­siy­di; sa­na­yi ve ta­rı­mın ye­ni­den
in­şa­sıy­dı, ka­pi­ta­list un­sur­la­rın tas­fi­ye­si için
ko­şul­la­rın hız­lan­dı­rıl­ma­sıy­dı."
Sov­y et dev­l e­t i­n in, ge­l iş­m e­s i­n in ilk
ev­re­sin­de han­gi ana yön­de iler­le­ye­ce­ği bu
te­mel gö­re­ve bağ­lıy­dı. Ay­nı yer­de Sta­lin bu
te­m el gö­r e­v in sov­y et dev­l e­t i­n i iki esas
fonks­iyon­la kar­şı kar­şı­ya bı­rak­tı­ğı­nı tes­pit
edi­yor­du. Bi­rin­ci fonks­iyon, ül­ke için­de
dev­ri­len sı­nıf­la­rın di­ren­ci­nin kı­rıl­ma­sı ve
on­la­rın bas­kı al­tı­na alın­ma­la­rıy­dı. İkin­ci
fonks­y on, dış sal­d ı­r ı­l a­r a kar­ş ı ül­k e­n in
sa­vu­nul­ma­sıy­dı. Ay­rı­ca üçün­cü bir fonk­si­
yon da var­dı, o da, dev­let or­gan­la­rı­nın ik­ti­
sa­di ör­güt­sel ve kül­tü­rel-eğit­sel fa­ali­ye­ti­ni
içe­ri­yor­du.
Sov­yet dev­le­ti dev­ri­len sı­nıf­la­rın bas­kı
al­tı­na alı­nı­şı­nı çok çe­şit­li tarz­da ger­çek­leş­
tir­miş­ti. Ama bun­la­rın için­de en önem­li­si,
en gö­ze ba­ta­nı, sı­nıf düş­man­la­rı­na kar­şı
sür­dü­rü­len as­ke­ri mü­ca­de­ley­di.
Ge­liş­me­si­nin bu ev­re­sin­de Sov­yet dev­
le­t i, eko­n o­m ik gü­c ün­d en zi­y a­d e as­k e­r i
gü­cü­ne da­ya­nı­yor­du. Bun­dan do­la­yı as­ke­ri
bas­kı al­tı­na alış, dev­ri­len sı­nıf­la­rın es­ki
ko­num­la­rı­nı el­de et­me de­ne­me­le­ri­nin as­ke­
ri güç­le par­ça­lan­ma­sı, kar­şı­dev­ri­min be­yaz
te­r ö­r ü­n e kar­ş ı, dev­r i­m in kı­z ıl te­r ö­r ü bu
dö­ne­min, bu dö­nem­de­ki sov­yet dev­le­ti­nin
bas­kı al­tı­na al­ma fonks­iyo­nu­nun ka­rak­te­
ris­tik bir özel­li­ğiy­di.
102
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
Bu alan­da alı­nan bü­tün ted­bir­le­ri, bu­ra­
da ele al­ma­nın an­la­mı yok, önem­li gör­dü­
ğü­müz bir kaç nok­ta­yı be­lirt­mek­le ye­ti­ne­
ce­ğiz.
Da­ha Ara­lık 1917'de Le­nin'in ta­li­ma­tı
üze­ri­ne "Kar­şı­dev­rim ve Sa­ba­to­ja Kar­şı
Mü­ca­de­le İçin Bü­tün Rus­ya Ola­ğa­nüs­tü
Ko­m is­y o­n u" ku­r u­l ur. (We-Çe-Ka). Bu
ör­gü­tün fa­ali­ye­ti ol­duk­ça önem­li ve ba­şa­rı­
lıy­dı; bu ör­gü­tün fa­ali­ye­ti va­sı­ta­sıy­la bir
di­zi kar­şı­dev­rim­ci ör­güt­ün tas­fi­ye edil­me­
le­ri, ka­det­le­rin, sos­yal dev­rim­ci­le­rin, anar­
şist­l e­r in ve baş­k a an­t i­s ov­y e­t ik komp­l o
grup­la­rı­nın ayak­lan­ma­la­rı ve komp­lo­la­rı­
nın açı­ğa çı­kar­tıl­ma­sı ve ye­nil­gi­ye uğ­ra­tıl­
ma­la­rı ve dış güç­le­rin ca­sus­luk ve sa­bo­taj
fa­ali­yet­le­ri­nin açı­ğa çı­kar­tıl­ma­sı ger­çek­leş­
ti­ril­miş­ti. 1918 yı­lın­da ge­nel mec­bu­ri as­ke­
ri hiz­met yü­rür­lü­ğe kon­du. Bu­nun öte­sin­de
ve en önem­li­si yüz­bin­ler­ce gö­nül­lü, iç ve
dış düş­ma­na kar­şı mü­ca­de­le için Kı­zı­lor­
du’­ya ka­tıl­dı. Böy­le­lik­le Kı­zı­lor­du, üç mil­
yon­luk bir in­san gü­cü­ne sa­hip ol­du.
Bu­nun öte­sin­de yu­ka­rı­da da be­lirt­ti­ği­
miz gi­bi ku­lak­la­ra kar­şı ta­ar­ruz XV. Par­ti
Kong­re­si’n­de Sta­lin'in di­rek­tif­iy­le baş­la­tıl­
dı. Ve yo­ğun ko­lek­tif­leş­tir­me­ye baş­lan­dı.
Sov­yet dev­le­ti bu alan­da bir di­zi ola­ğa­nüs­
tü ted­bi­ri uy­gu­la­ma­ya koy­du. Ör­ne­ğin ce­za
ya­sa­sı­nın 107. mad­de­si ge­re­ği ku­lak­la­rın
ta­hıl faz­la­sı­na el kon­du ve bu­nun yüz­de
25'i kır yok­sul­la­rı­na ve­ril­di. Ve ta­kip eden
za­m an için­d e de kır­s al alan­d a ku­l ak­l ar,
sa­na­yi ala­nın­da da ge­ri­ye ka­lan ka­pi­ta­list­
ler mülk­süz­leş­ti­ril­di­ler.
İç sa­vaş­tan, iç ve dış kar­şı­dev­rim­ci güç­
le­r in ye­n il­g i­y e uğ­r a­t ıl­m a­s ın­d an son­r a
ca­sus­luk ve sa­bo­taj fa­ali­ye­ti, em­per­ya­list
ül­ke­le­rin genç sov­yet dev­le­ti­ne kar­şı yı­kı­cı
mü­ca­de­le­le­ri­nin te­mel bi­çim­le­rin­den bi­ri­si
ol­du. Sov­yet ön­der­le­ri­nin öl­dü­rül­me­si, fab­
ri­k a­l ar­d a­k i, iş­l et­m e­l er­d e­k i, ula­ş ım­d a­k i
sa­bo­taj­lar, iç kar­şı­dev­rim­ci ör­güt­le­rin ma­li
ola­rak des­tek­len­me­si vb. bu tür­den fa­ali­
yet­l e­r in kap­s a­m ı­n a gi­r i­y or­d u. Bü­t ün bu
tür­d en kar­ş ı­d ev­r im­c i fa­a li­y et­l er açı­ğ a
çı­k ar­t ıl­m ış ve et­k i­s iz ha­l e ge­t i­r il­m iş­t i.
Genç sov­yet dev­le­ti­nin, dün­ya­nın ilk iş­çi
ve köy­l ü ik­t i­d a­r ı­n ın fır­t ı­n a­l ı ge­l iş­m e­s i
önün­de hiç­bir en­gel du­ra­mı­yor­du. Böy­le­
lik­le sov­yet dev­le­ti, ge­liş­me­si­nin bu ilk
ev­re­sin­de­ki te­mel fonk­si­yon­la­rın­dan ikin­
ci­si­ni de –"ül­ke­nin dı­şar­dan ge­len bas­kı­la­
ra kar­ş ı sa­vu­nul­ma­s ı"– ba­ş a­rıy­la ye­ri­ne
ge­tir­miş olu­yor­du.
Genç sov­yet dev­le­ti, ken­di ger­çe­ği­ni,
mü­c a­d e­l e so­n u­c u ka­p i­t a­l ist-em­p e­r ya­l ist
dün­ya­ya ka­bul et­tir­di. II. Sov­yet Kong­re­si
8 Ka­sım 1917'de ba­rış ka­rar­na­me­si­ni ka­bul
et­ti ve sa­va­şan ül­ke­le­re si­lah­la­rın bı­ra­kıl­
ma­sı­nı öner­di. Sov­yet dev­le­ti da­ha 1921'de
İn­g il­t e­r e ile ti­c a­r i bir an­l aş­m a yap­t ı. O
dö­ne­min önem­li ulus­la­ra­ra­sı kon­fe­rans­la­
rın­da (Ce­nev­re, Den-Ha­ag vs.) Sov­yet dev­
le­ti­nin tem­sil­ci­le­ri, dün­ya­da ba­rış il­ke­le­ri­ni
ak­tif bir şe­kil­de sa­vun­du­lar. 1924-1925 yıl­
la­r ı­n ­d a ABD'nin dı­ş ın­d a bü­t ün önem­l i
ka­pi­ta­list/em­per­ya­list ül­ke­ler sov­yet dev­le­
tiy­le dip­lo­ma­tik iliş­ki­ler kur­du­lar. Bun­lar,
genç sov­y et dev­l e­t i­n in ge­l iş­m e­s i­n in ilk
ev­re­sin­de, ba­rış po­li­ti­ka­sın­da ve ken­di­ni
sa­vun­ma­da el­de et­ti­ği de­va­sa ba­şa­rı­lar­dı.
Sov­yet dev­le­ti­nin ge­liş­me­si­nin ilk ev­re­
sin­de söz ko­nu­su olan üçün­cü fonks­iyo­na
ge­lin­ce: Bu­ra­da dik­ka­ti, sov­yet dev­le­ti­nin
ge­liş­me­si­nin ilk ev­re­si üze­ri­ne Sta­lin'den
103
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
ak­tar­dı­ğı­mız an­la­yı­şa çek­mek is­ti­yo­ruz.
Ora­da üç fonk­si­yon­dan bah­se­di­li­yor ve ilk
iki fonk­si­yon­da sov­yet dev­le­ti "gö­rü­nüş­te
es­ki dev­le­ti anım­sa­tı­yor" tes­pi­ti ya­pı­lı­yor­
du. Ama üçün­cü fonks­iyon için böy­le bir
tes­pit ya­pıl­mı­yor ve bu dö­nem­de bu alan­
da­ki gö­rev­le­rin ye­te­rin­ce ye­ri­ne ge­ti­ril­me­
di­ği be­lir­ti­li­yor. Bu­nun böy­le ol­ma­sı­nın
mad­di ne­den­le­ri var­dı. Önem­li ol­du­ğu için
bi­raz aça­lım.
Bu fonk­si­yo­nuy­la sov­yet dev­le­ti es­ki
dev­let­le­ri anım­sat­mı­yor­du. Çün­kü bu fonk­
si­yon (dev­let or­gan­la­rı­nın ik­ti­sa­di-ör­güt­sel
ve kül­t ü­r el-eğit­s el fa­a li­y e­t i) ye­n i tip­t en
dev­le­te; sos­ya­list dev­le­te öz­gü olan fonks­
iyon­du ve an­cak ve an­cak sos­ya­list top­lu­
mun ge­liş­me­si­ne pa­ra­lel ola­rak ge­li­şe­bi­lir­
di. Ve­ya sov­yet dev­le­ti­nin bu fonk­si­yo­nu­nu
ye­r i­n e ge­t ir­m e­s iy­l e sos­y a­l ist top­l u­m un
ge­liş­me­si bir­bi­ri­ni kar­şı­lık­lı ola­rak et­ki­le­
yen di­ya­lek­tik bir bü­tü­nü oluş­tu­ru­yor­du.
De­mek olu­yor ki bu fon­ksi­yon, sos­ya­list
dev­ri­min te­mel özel­lik­le­rin­den bi­ri­siy­di ve
es­ki eko­no­mik ya­pı­nın dev­rim­ci-ra­di­kal
dö­n ü­ş ü­m ü­n e ye­n i, sos­y a­l ist eko­n o­m ik
ya­pı­nın da ke­za dev­rim­ci-ra­di­kal oluş­tu­rul­
ma­sı­na yö­ne­lik­ti. Sta­lin'in be­lirt­ti­ği gi­bi bu
fonks­i yon, "ye­n i sos­y a­l ist eko­n o­m i­n in
emb­ri­yon­la­rı­nın ge­liş­me­si­ni ve in­san­la­rın
sos­ya­lizm ru­huy­la eği­til­me­le­ri­ni amaç­la­
yan" bir fonks­iyon­du.
Sov­yet dev­le­ti­nin ge­liş­me­si­nin ilk ev­re­
sin­de, dev­le­tin ik­ti­sa­di-ör­güt­sel ve kül­tü­
rel-eğit­sel fa­ali­ye­ti tam an­la­mıy­la ge­li­şe­
me­miş­ti. Çün­kü bü­tün ül­ke­de bü­tün­lük­lü
sos­ya­list bir eko­no­mi he­nüz yok­tu/ku­rul­
ma­mış­tı ve bu­na bağ­lı ola­rak da sov­yet
dev­le­ti he­nüz eko­no­mi­nin bü­tün alan­la­rın­
da bü­tün ik­ti­sa­di ya­şam­da ör­güt­le­yi­ci ve
yön­len­di­ri­ci ko­num­da de­ğil­di. Bu ko­şul­lar­
da ve­ya bu fonk­si­yo­nun ye­ri­ne ge­ti­re­bil­
me­si için or­ta­mın ha­zır­lan­ma­sı ge­re­ki­yor­
du. Bu, yu­ka­rı­da da be­lirt­ti­ği­miz gi­bi, eko­
no­mi­nin bü­tün alan­la­rın­da ka­pi­ta­list un­sur­
la­r ın tas­f i­y e­s i­n in ger­ç ek­l eş­t i­r il­m e­s iy­d i.
Bu­nun için ge­rek­li ha­zır­lık iki yön­de ge­liş­
me gös­ter­miş­ti.
a- Sa­na­yi­in es­ki ha­li­ne ge­ti­ril­me­si ve
bu­nu aşa­rak sos­ya­liz­me mad­di te­mel teş­kil
ede­cek olan en önem­li sek­tör­le­rin –ör­ne­ğin
ağır sa­na­yi­nin– çok yön­lü ge­liş­me­si­ni sağ­
la­mak.
b- köy­lü­le­rin kol­ek­tif iş­let­me­ler­de bir­li­
ği­ni sağ­la­mak.
An­cak bu iki nok­ta­da yo­ğun­laş­tır­dı­ğı­
mız so­r u­n un dev­r im­c i-ra­d i­k al çö­z ü­m ü,
Sov­yet dev­le­ti­nin ge­liş­me­si­nin ilk aşa­ma­
sın­da­ki üçün­cü fonk­si­yo­nu­nu ye­ri­ne ge­tir­
me­si­nin ön ko­şu­lu­nu ha­zır­la­mış ola­cak­tı.
I. Dün­ya sa­va­şı ve iç sa­vaş dö­ne­min­de
ül­k e eko­n o­m i­s i ta­m a­m en yı­k ıl­m ış­t ı.
1920'de (Sov­yet Kong­re­si'nde), eko­no­mi­
nin en azın­dan es­ki ha­li­ne ge­ti­ril­me­si­ni
sağ­la­ma­ya yö­ne­lik bir di­zi ted­bir alın­dı.
Le­nin'in bü­tün Rus­ya'nın elekt­rik­len­di­ril­
me­si pla­nı da ("Go­el­ro-pla­nı") bu dö­nem­de
yü­rür­lü­ğe kon­du. Bu pla­na gö­re, on se­ne­de
30 bü­yük elekt­rik sant­ra­lı in­şa edi­le­cek­ti.
Ni­te­kim 1925-1927 yıl­la­rı ara­sın­da böy­le­si
bir di­zi sant­ral in­şa edil­di. (Taş­kent, Eri­
van, Şa­tu­ra vb.) Di­nop­ro­pet­rowsk'ta bü­yük
bir de­mir dö­küm iş­let­me­si 1925 yı­lın­da
üre­ti­me baş­la­dı. İlk trak­tör ve oto­mo­bil
fab­r i­k a­s ı bu dö­n em­d e ku­r ul­d u. (Sta­l in
İş­let­me­si vb). Ta­rım­sal alan­da­ki dev­le­tin
fa­a li­y e­t i sa­n a­y i ala­n ın­d a­k i­n i da­h a ge­r i
104
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
se­vi­ye­de ta­kip edi­yor­du. İç sa­vaş­tan son­ra
yak­la­şık 20 mil­yon hek­tar­lık bir alan eki­le­
mi­yor­du. Ta­rım­sal üre­ti­mi art­tır­mak için
tes­lim zo­run­lu­lu­ğu ye­ri­ne do­ğal ver­gi ge­ti­
ril­di. Böy­le­lik­le bi­rey­sel emek­çi köy­lü­ler
teş­vik edil­di­ler. Ama kır­sal alan­da ta­rı­mın
ge­liş­me­si için alı­nan bü­tün ted­bir­le­re rağ­
men ta­rı­mın ge­liş­me­si sa­na­yi­nin ge­liş­me­si­
nin ge­ri­sin­de kal­dı. Bi­rin­ci beş­yıl pla­nı­nın
uy­gu­lan­ma­ya kon­du­ğu dö­nem­de (baş­lan­
gıç­t a) ül­k e­d e 25 mil­y on bi­r ey­s el köy­l ü
iş­let­me­si var­dı. Kır­sal alan­da ge­ri tek­no­lo­
ji­nin aşıl­ma­sı, sos­ya­list dö­nü­şü­mün baş­la­
tıl­m a­s ı sos­y a­l ist sa­n a­y i­n in ku­r ul­m a­s ı­n a
bağ­lıy­dı. Bu ol­du ve sov­yet dev­le­ti el­de
et­ti­ği mo­dern ta­rım tek­no­lo­ji­si­ne de da­ya­
na­rak kır­sal alan­da­ki dev­ri­mi­ni –ko­lek­tif­
leş­tir­me ku­lak­la­rın mülk­süz­leş­ti­ril­me­si–
baş­lat­tı. Ama bu söz­ko­nu­su üçün­cü fonks­
iyo­nun, dev­le­tin ge­liş­me­si­nin ilk ev­re­sin­de
ye­ri­ne ge­ti­ril­di­ği an­la­mı­na gel­me­me­li­dir.
Sov­yet dev­le­ti, ik­ti­sa­di-ör­güt­sel ve kül­tü­
rel-eğit­sel fa­ali­ye­ti­ne ge­liş­me­si­nin ilk ev­re­
si­nin so­nun­da baş­la­dı, ama bu fa­ali­yet ger­
çek an­la­mıy­la, dev­le­tin ge­liş­me­si­nin ikin­ci
ev­re­sin­de ger­çek­leş­ti­ril­di.
2- Ge­liş­me­si­nin İkin­ci Ev­re­sin­de
Sov­yet Dev­le­ti
Bu ko­nu­da Sta­lin şöy­le di­yor: "İkin­ci
ev­re şe­hir­de ve kır­da ka­pi­ta­list un­sur­la­rın
tas­fi­ye­sin­den sos­ya­list eko­no­mi sis­te­mi­nin
tam za­fe­ri­ne ve ye­ni ana­ya­sı­nın ka­bu­lü­ne
ka­d ar olan dö­n em­d ir. Bu dö­n e­m in esas
gö­re­vi, bü­tün ül­ke­de sos­ya­list eko­no­mi­nin
ör­güt­len­me­siy­di ve ka­pi­ta­list un­sur­la­rın
son ka­lın­tı­la­rı­nın tas­fi­ye­siy­di, kül­tür dev­ri­
mi­nin ör­güt­len­me­siy­di, ül­ke­nin sa­vu­nul­
ma­sı için ta­ma­men mo­dern bir or­du­nun
ör­g üt­l en­m e­s iy­d i. Sos­y a­l ist dev­l e­t i­m i­z in
fonk­si­yon­la­rı da bu­na gö­re de­ğiş­ti. Ül­ke
için­de as­ke­ri bas­kı fonk­si­yo­nu yok ol­ma­ya
yüz tut­tu-ya­vaş ya­vaş öl­dü. Çün­kü sö­mü­rü
yok edil­di. Ar­tık sö­mü­rü yok ve bun­dan
do­l a­y ı bas­k ı al­t ın­d a tu­t u­l a­c ak kim­s e de
yok. Bas­kı fonk­si­yo­nu ye­ri­ne dev­let, sos­
ya­list mül­ki­ye­ti, halk mül­kü­nü hır­sız­lar­dan
ve ta­l an­c ı­l ar­d an ko­r u­m ak fonk­s i­y o­n u­n u
al­dı. Ül­ke­nin dış bas­kın­lar­dan as­ke­ri ola­rak
ko­run­ma­sı fonk­si­yo­nu ta­ma­men mu­ha­fa­za
edil­di. Bun­dan do­la­yı Kı­zı­lor­du da, do­nan­
ma da, ke­za ya­ban­cı ca­sus­luk ser­vis­le­ri
ta­ra­fın­dan ül­ke­mi­ze gön­de­ri­len ka­til­le­rin,
za­rar ve­ri­ci­le­rin, ca­sus­la­rın açı­ğa çı­kar­tıl­
ma­sı ve ce­za­lan­dı­rıl­ma­sı için zo­run­lu olan
ce­za or­gan­la­rı, mil­li em­ni­yet hiz­me­ti de
kal­dı (var­lı­ğı­nı sür­dür­dü- çn.). Dev­le­tin
ik­ti­sa­di-ör­güt­sel ve kül­tü­rel-eğit­sel fa­ali­yet
or­gan­la­rı­nın fonk­si­yo­nu mu­ha­fa­za edil­di
ve ta­ma­men ge­liş­ti­ril­di. Şim­di dev­le­ti­mi­zin
ül­ke için­de­ki esas gö­re­vi, ba­rış­çıl ik­ti­sa­diör­g üt­s el ve kül­t ü­r el-eğit­s el fa­a li­y et­t ir.
Or­du­mu­za, ce­za or­gan­la­rı­na ve mil­li em­ni­
yet hiz­me­ti­ne ge­lin­ce; ar­tık on­la­rın siv­ri
ucu ül­ke içi­ne de­ğil, bi­la­kis dı­şa­rı­ya, dış
düş­man­la­ra yö­ne­lik­tir.
... Şim­di bi­çi­min­de ve fonk­si­yon­la­rın­da
ilk ev­re­si­nin sos­ya­list dev­le­tin­den önem­li­
ce fark­lı olan, ta­ri­hin ta­nı­ma­dı­ğı ta­ma­men
ye­ni, sos­ya­list bir dev­le­te sa­hi­biz” (C. 14,
s. 228/229).
Ön­c e, bi­r in­c i ev­r e­d en ikin­c i ev­r e­y e
ge­çi­şin na­sıl ol­du­ğu­na ba­ka­lım. Bu ge­çi­şin
na­sıl ol­du­ğu bir­çok açı­dan önem­li­dir. So­ru
şu: bu sıç­ra­ma­lı bir ge­çiş miy­di, yok­sa ted­
ri­ci bir ge­çiş miy­di?
105
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
Ön­c e söz ko­n u­s u sü­r e­c in ko­ş ul­l a­r ı­n ı
be­lir­te­lim:
- Sa­na­yi ve ta­rı­mın es­ki ha­li­ne ge­ti­ril­
me­si, iş­lev gö­rür ha­le ge­ti­ril­me­si ve ka­pi­ta­
list un­s ur­l a­r ın tas­f i­y e­s i için ko­ş ul­l a­r ın
ha­zır­lan­m a­s ı bü­t ün bun­l ar 1929 se­n e­s i
so­nun­da sov­yet dev­le­ti­nin ge­liş­me­si­nin ilk
ev­re­si­nin gö­rev­le­riy­di. Bun­lar ay­nı za­man­
da ül­ke içi gö­rev­ler­di.
- Sov­yet dev­le­ti ka­pi­ta­list un­sur­la­rı tas­
fi­ye gö­re­vi­ni, sı­nıf ola­rak ku­lak­la­rı tas­fi­ye
po­li­ti­ka­sı­na ge­çiş sü­re­cin­de yo­ğun ko­lek­
tif­leş­tir­me ile çö­züm­le­di. Dev­ri­len sı­nıf­la­
rın bas­kı al­tın­da tu­tul­ma­sı gö­re­vi de bu
po­li­ti­ka te­me­lin­de yük­sel­mek­tey­di. Ya­ni
dev­ri­len sı­nıf­la­rın en di­na­mik ka­lın­tı­sı olan
ku­lak­lar, bu po­li­ti­ka te­me­lin­de ni­hai ola­rak
tas­fi­ye edil­di­ler.
- Sı­nıf ola­rak ku­lak­la­rın yo­ğun ko­lek­tif­
leş­tir­me ba­zın­da tas­fi­ye edil­me­le­ri ay­nı
za­man­da, sov­yet dev­le­ti­nin ye­ni bir te­mel
gö­rev­le kar­şı kar­şı­ya kal­dı­ğı an­la­mı­na da
ge­li­yor­du. Bu ye­ni gö­rev, sov­yet dev­le­ti­nin
ge­liş­me­si­nin ikin­ci ev­re­sin­de­ki gö­rev­ler­di.
Bu gö­rev­le­rin ne­ler ol­du­ğu­nu Sta­lin'in söz­
le­riy­le yu­ka­rı­ya ak­tar­dık.
Bu ge­çiş, sov­yet dev­le­ti, ge­liş­me­si­nin
ilk ev­re­sin­den ikin­ci ev­re­si­ne na­sıl geç­ti,
bu sü­re­cin içe­ri­ği ney­di?
Bu­ra­da söz ko­nu­su olan, es­ki bir ni­te­
lik­ten ye­ni bir ni­te­li­ğe ge­çiş­tir. Bu sıç­ra­ma­
lı bir ge­çiş miy­di, yok­sa ted­ri­ci bir ge­çiş
miy­di? Bu­nu açık­la­mak için Sta­lin'in bir
an­la­yı­şı­nı bu­ra­ya ak­ta­ra­lım:
"Pat­la­ma­lar için coş­ku du­yan yol­daş­la­
rın bil­gi­si­ne; söy­len­me­si ge­re­ken şu: Pat­la­
ma va­sı­ta­sıy­la es­ki bir ni­te­lik­ten ye­ni bir
ni­te­li­ğe ge­çiş, sa­de­ce di­lin ge­liş­me ta­ri­hin­
de kul­la­nıl­maz de­ğil­dir. Bu, ta­ban ve üst­
ya­pıy­la il­gi­li baş­ka top­lum­sal gö­rü­nüm­ler­
de de her za­man kul­la­nı­la­maz. Bu, düş­man
sı­nıf­la­ra bö­lün­müş bir top­lum­da mut­lak
ge­ç er­l i­d ir. Ama bu, düş­m an sı­n ıf­l a­r ın
ol­ma­dı­ğı bir top­lum için mut­la­ka ge­çer­li
de­ğil­dir. 8-10 se­ne için­de ül­ke­mi­zin ta­rı­
mın­da bur­ju­va, bi­rey­sel köy­lü eko­no­mi­le­
ri­ne da­ya­nan dü­zen­den sos­ya­list ko­lek­tif
eko­no­mi dü­ze­ni­ne ge­çi­şi ger­çek­leş­tir­dik.
Bu, kır­da bur­ju­va eko­no­mik dü­ze­ni tas­fi­ye
eden ve ye­ni bir dü­ze­ni; sos­ya­list dü­ze­ni
ya­ra­tan dev­rim­di. Ama bu alt üst oluş pat­
la­ma ile de­ğil, ya­ni mev­cut ik­ti­da­rın dev­
ril­me­si ve ye­ni bi­ri­nin ku­rul­ma­sıy­la de­ğil,
bi­la­kis kır­da­ki es­ki bur­ju­va dü­zen­den ye­ni
dü­ze­ne ted­ri­ci bir ge­çiş­le ger­çek­leş­ti. Bu
ger­çek­le­şe­bil­di, çün­kü, o, yu­ka­rı­dan bir
dev­rim­di. Çün­kü alt-üst oluş, köy­lü­lü­ğün
esas kit­le­si­nin des­te­ğiy­le mev­cut ik­ti­da­rın
ini­si­ya­ti­fi sa­ye­sin­de ger­çek­leş­ti­ril­di." (Sta­
lin, C. 15, s. 221-222, Mark­sizm ve Dil­bi­li­
mi, Alm.)
Sov­yet kı­rın­da­ki söz ko­nu­su alt-üst oluş
bir dev­rim­di ve bu dev­rim sov­yet top­lu­mu­
nu ye­ni ni­tel bir du­ru­ma gö­tür­müş­tü. Ama
bu dev­rim­ci alt-üst oluş, mev­cut si­ya­si ik­ti­
da­rın (ye­ni sov­yet dev­le­ti­nin) yı­kıl­ma­sı ve
ye­ni bir si­ya­si gü­cün ör­güt­len­me­siy­le ger­
çek­leş­ti­ril­me­miş­ti. Bu bir sıç­ra­may­dı ve bu
sıç­ra­may­la sov­yet top­lu­mu, bu sıç­ra­ma­yı
ör­güt­le­yen sov­yet dev­le­ti ta­ra­fın­dan, onun
ini­si­ya­ti­fin­de ye­ni ni­tel bir du­ru­ma gel­miş­
ti.
Bu sıç­ra­ma, bol­şe­vik par­ti ön­der­li­ğin­de
sov­yet dev­le­ti ta­ra­fın­dan ger­çek­leş­ti­ri­len
ted­ri­ci bir ge­çi­şin ifa­de­siy­di: Kır­sal alan­da­
ki bur­ju­va eko­no­mi dü­ze­nin­den ye­ni sos­
106
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
y a ­l i s t e k o ­n o ­m i d ü ­z e ­n i ­n e t e d ­r i ­c i
ge­çiş. Bu­ra­da, ka­pi­ta­list un­sur­la­rın tas­fi­ye­
si­n in ko­ş ul­l a­r ı­n ın ace­l e­y e ge­t i­r il­m e­y en,
se­b at­l a, iti­n ay­l a, sa­b ır­l a sür­d ü­r ü­l en bir
ha­zır­lı­ğı söz­ko­nu­suy­du. Bu ha­zır­lık bağ­la­
yı­cı öne­me ha­iz­di. Mil­yon­lar­ca köy­lü kit­le­
si­nin si­ya­si ola­rak ik­na edil­me­si, ko­lek­tif
eko­no­mi­ye ge­çiş için zo­run­lu mad­di te­mel­
le­rin ya­ra­tıl­ma­sı –ta­rım­da tek­no­lo­ji vs.–
pro­le­tar­ya, ge­niş köy­lü yı­ğın­la­rı­nın ko­lek­
tif­leş­tir­me ha­re­ke­tin­de –bu yu­ka­rı­dan dev­
rim­d e– ken­d i­n i ta­k ip ede­c e­ğ i­n e emin
ol­ma­lıy­dı. İş­te bun­dan do­la­yı sü­rek­li ha­zır­
lık­tan bah­s e­di­li­yor­du ve sov­yet dev­le­ti,
sı­nıf ola­rak ku­lak­la­rı yo­ğun ko­lek­tif­leş­tir­
me te­me­lin­de tas­fi­ye po­li­ti­ka­sı­na ge­çi­şin
ko­şul­la­rı­nı ba­şa­rıy­la ha­zır­la­mış ve ge­çi­şi
sağ­la­mış­tır.
Bir da­h a Sta­l in'in sov­y et dev­l e­t i­n in
ge­liş­me ev­re­le­ri­ni tes­pi­ti­ne dö­ne­lim: Sta­
lin, sov­yet dev­le­ti­nin ge­liş­me ev­re­le­ri­nin
sı­nır­la­rı­nı şöy­le be­lir­li­yor:
İlk ev­re: Ekim dev­ri­min­den sö­mü­rü­cü
sı­nıf­la­rın tas­fi­ye­si­ne ka­dar olan dö­nem.
İkin­ci ev­re: Kır­da ve şe­hir­de ka­pi­ta­list
un­sur­la­rın tas­fi­ye­sin­den sos­ya­list eko­no­mi
sis­t e­m i­n in za­f e­r i­n e ve ye­n i ana­y a­s a­n ın
ka­bu­lü­ne ka­dar olan­dö­nem.
Sta­lin bu­ra­da şe­hir­de ve kır­da ka­pi­ta­list
un­s ur­l a­r ın tas­f i­y e­s i ay­r ı­m ı­n ı ya­p ı­
yor. Bu­n un an­l a­m ı var. Bu­n un an­l a­m ı
"SBKP(B) Kı­sa Ta­ri­hi"nde şöy­le an­la­tı­lı­
yor:
"Sı­nıf ola­rak ku­lak­la­rın tas­fi­ye­si po­li­ti­
ka­sı­na ge­çi­şe ka­dar par­ti, tas­fi­ye ama­cıy­la
ka­pi­ta­list un­sur­la­ra kar­şı cid­di bir ta­ar­ru­zu
da­ha zi­ya­de şe­hir­de, sa­na­yi ala­nın­da sür­
dür­dü. Ön­ce, ta­rım, köy, sa­na­yi­nin, şeh­rin
ge­ri­sin­de kal­dı. Bun­dan do­la­yı ta­ar­ruz, bir
yer­d e­k i sal­d ı­r ı ka­r ak­t e­r i­n i ta­ş ı­y or, tam
de­ğil­di, ge­nel ka­rak­ter­de de­ğil­di. Ama şim­
di, kö­yün ge­ri­li­ği geç­miş için­de kay­bo­lur­
ken, köy­lü­lü­ğün ku­lak­la­rın tas­fi­ye­si için
mü­ca­de­le­si bü­tün açık­lı­ğıy­la öne çı­kar­ken
ve par­ti, ku­lak­la­rın tas­fi­ye­si po­li­ti­ka­sı­na
ge­çer­ken, ka­pi­ta­list un­sur­la­ra kar­şı sür­dü­
rü­len ta­ar­ruz ge­nel ka­rak­ter ka­za­nı­yor­du;
bir yer­de sür­dü­rü­len ta­ar­ruz, bü­tün cep­he­
de sür­dü­rü­len ta­aru­za dö­nüş­tü." (s. 386,
Alm.)
Bu ge­nel ka­rak­ter­li ta­ar­ruz ve­ya sı­nıf
ola­rak ku­lak­la­rın tas­fi­ye­si, sov­yet top­lu­
mu­nun ye­ni bir aşa­ma­ya geç­ti­ği­nin ifa­de­
siy­di. Bu, sov­yet dev­le­ti­nin ge­liş­me­si­nin
ilk ev­re­sin­de­ki sov­yet top­lu­mun­dan ni­tel
ola­rak fark­lı bir aşa­ma­da­ki, sov­yet dev­le­ti­
nin ge­liş­me­si­nin ikin­ci ev­re­sin­de­ki sov­yet
top­lu­muy­du. Bu, ar­tık ger­çek an­la­mıy­la
sos­y a­l ist aşa­m a­d a olan top­l um­d u. Bu,
Ekim Dev­ri­mi­’ne eş de­ğer olan bir du­rum,
bir sıç­ra­may­dı:
"Bu, ola­ğa­nüs­tü de­rin­le­me­si­ne (gi­den)
bir al­tüst oluş­tu, top­lu­mu es­ki ni­tel du­ru­
mun­dan ye­ni ni­tel du­ru­mu­na bir sıç­ra­may­
dı, et­ki­le­ri ba­kı­mın­dan Ekim 1917'nin dev­
rim­c i alt-üst olu­ş u­n a eş­d ü­ş en bir al­t üst
oluş­t u." (SBKP/B Kı­s a Ta­r i­h i, s. 380,
Alm.)
Bu­ra­dan çı­kar­tıl­ma­sı ge­re­ken bir so­nuç
şu­dur: Bol­şe­vik par­ti ön­der­li­ğin­de ve sov­
yet dev­le­ti ta­ra­fın­dan ör­güt­lü ola­rak ger­
çek­leş­ti­ri­len sov­yet top­lu­mu­nun es­ki ni­tel
du­ru­mun­dan ye­ni ni­tel du­ru­ma geç­me­si,
ay­nı za­man­da sov­yet dev­le­ti­nin de ge­liş­
me­s i­n in, ilk ev­r e­s in­d en ikin­c i ev­r e­s i­n e
ge­çi­şi­nin bir ifa­de­siy­di; sov­yet ­dev­le­ti de
107
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
ge­l iş­m e­s i­n in ilk ev­r e­s in­d e­k i ni­t el du­r u­
mun­dan ge­l iş­m e­s i­n in ikin­ci ev­re­sin­de­ki
ye­ni ni­tel du­ru­mu­na ge­çi­yor­du.
Böy­le­lik­le, sov­yet dev­le­ti­nin ve top­lu­
mu­nun ge­liş­me­si, bir­bi­ri­ni kar­şı­lık­lı ola­rak
et­ki­le­yen bir ve ay­nı sü­re­cin ifa­de­si olu­
yor­du.
Pe­ki bu yu­ka­rı­dan dev­rim han­gi te­mel
so­run­la­rı çöz­müş­tü? Bu so­ru­nun ce­va­bı­nı
SBKP(B) Kı­sa Ta­ri­hi'nden ak­ta­ra­lım.
"Bu dev­rim bir vu­ruş­la sos­ya­list in­şa­nın
üç te­mel so­ru­nu­nu so­nuç­lan­dır­dı.
a) O, ül­ke­miz­de sö­mü­rü­cü sı­nı­fın sa­yı­
ca en çok ola­nı­nı, ku­lak­lar sı­nı­fı­nı, ka­pi­ta­
liz­m in res­t o­r as­y o­n u­n un ka­l e­s i­n i tas­f i­y e
et­ti.
b) O, ül­k e­m iz­d e sa­y ı­c a en ka­l a­b a­l ık
olan sı­nı­fı, köy­lü­ler sı­nı­fı­nı, ka­pi­ta­liz­mi
do­ğu­ran bi­rey­sel ik­ti­sat yo­lun­dan top­lum­
sal­l aş­t ı­r ıl­m ış, ko­l ek­t if, sos­y a­l ist ik­t i­s at
yo­lu­na gö­tür­dü.
c) O, sov­yet ik­ti­da­rı­na, ulu­sal eko­no­mi­
nin –ta­rım­da– en ge­niş ve çok önem­li ama
çok da ge­ri ala­nın­da sos­ya­list bir ta­ban
ver­di.
Böy­le­lik­le ül­ke­miz­de ka­pi­ta­list res­to­
ras­yo­nun son kay­nak­la­rı yı­kıl­dı ve ay­nı
za­man­da ye­ni, be­lir­le­yi­ci, sos­ya­list ulu­sal
eko­no­mi­nin in­şa­sı için zo­run­lu olan ko­şul­
lar ya­rat­tı." (S. 380-381)
(Ta­bi yo­ğun ko­lek­tif­leş­tir­me sü­re­cin­de,
so­ru­nun kav­ran­ma­dı­ğı böl­ge­ler­de önem­li
ha­ta­lar­ da ya­pıl­mış­tı. Bu ha­ta­la­rın kay­na­ğı
or­ta köy­lü­lü­ğe kar­şı tav­rın yan­lış an­la­şıl­
ma­sı ve or­ta köy­lü­lü­ğün, ba­zı böl­ge­ler­de
ku­lak­la­ra uy­gu­la­nan po­li­ti­ka­ya ma­ruz kal­
ma­sıy­dı. Bu du­ru­mu ku­lak­lar da kış­kırt­ma
me­to­duy­la ken­di çı­kar­la­rı için kul­lan­mış­
lar­dı. Par­ti ha­ta­yı za­ma­nın­da gör­dü ve yan­
lış an­la­ma­yı dü­zelt­ti. Bu ge­liş­me SB'nde
sos­ya­liz­min in­şa­sın­da önem­li ol­ma­dı­ğı için
üze­rin­de dur­ma­yı ge­rek­li gör­mü­yo­ruz.)
Bu üç te­mel so­ru­nu çö­züm­le­yen dev­ri­
min so­nu­cu ney­di ve­ya bu üç te­mel so­run
çö­züm­le­nin­ce ne tür­den bir de­ği­şim ger­
çek­leş­miş olu­yor­du?
"Açık ki, ke­l i­m e­n in es­k i an­l a­m ıy­l a
ge­ç iş dö­n e­m i­n i ar­t ık ge­r i­d e bı­r ak­t ık ve
bü­tün cep­he­de doğ­ru­dan ve tam ge­liş­miş
sos­ya­list in­şa dö­ne­mi­ne gir­dik. Açık ki biz,
ar­tık, sos­ya­lizm dö­ne­mi­ne gir­dik. Çün­kü
şim­di sos­ya­list sek­tör, sos­ya­list top­lu­mun
ta­mam­lan­ma­sın­dan ve sı­nıf fark­la­rı­nın yok
edil­m e­s in­d en he­n üz uzak­t a olun­m a­s ı­n a
rağ­men, bü­tün ulu­sal eko­no­mi­nin bü­tün
ik­ti­sa­di kal­dı­raç­la­rı­nı elin­de tut­mak­ta­dır."
(Sta­lin, C. 13, s. 5, Alm.)
Sta­l in, sov­y et ül­k e­s i­n in, dev­l e­t i­n in
ge­l iş­m e­s i­n in ye­n i ni­t el aşa­m a­s ı­n ı böy­l e
ka­rak­te­ri­ze edi­yor­du. Yu­ka­rı­da be­lir­ti­len üç
te­mel so­ru­nun çö­züm­len­me­si­nin so­nu­cu
buy­du.
Pe­ki sov­yet dev­le­ti­nin ge­liş­me­si­nin ilk
ev­re­sin­den ikin­ci ev­re­si­ne ge­çiş sü­re­cin­de
–ör­n e­ğ in 1930'un ilk ya­r ı­s ın­d a– kır­s al
alan­da par­ti ve dev­let önün­de du­ran gö­re­
vin esa­sı ney­di?
Bu­nu Sta­lin şöy­le sap­tı­yor:
"…Ta­rı­mın ka­de­ri ve te­mel so­run­lar,
ar­t ık şim­d i, bi­r ey­s el köy­l ü eko­n o­m i­l e­r i
ta­ra­fın­dan de­ğil, bi­la­kis ko­lek­tif eko­no­mi­
ler (kol­hoz­lar- çn.) ve sov­yet eko­no­mi­le­ri
(sov­hoz­lar- çn.) ta­ra­fın­dan be­lir­len­mek­te­
dir…
…kır­sal alan­da eko­no­mik dö­nü­şüm­ler
ol­muş­tur ve bu bi­ze, kö­yü ye­ni bir yo­la,
108
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
ko­l ek­t if­l eş­t ir­m e yo­l u­n a sevk et­m e­y i ve
böy­le­ce sos­ya­liz­min ba­şa­rı­lı in­şa­sı­nı sa­de­
ce şe­hir­de de­ğil, bi­la­kis kır­da da te­mi­nat
al­tı­na al­ma­yı ba­şar­dı­ğı­mı­zı id­dia et­me­mi­ze
bir ne­den ol­mak­ta­dır." (C. 12, s. 253, Alm.)
Kır­sal alan­da­ki alt-üst olu­şun öne­mi­ni
ve bu alan­da­ki ka­rarl­ılı­ğı Sta­lin şöy­le açık­
lı­yor­du:
"Kır­da, sov­yet ve ko­lek­tif eko­no­mi­le­rin
da­h a da ge­l iş­t i­r il­m e­l e­r i so­r u­n un bi­z im
bü­tün in­şa­mız açı­sın­dan en acil so­run ol­du­
ğu­nu de­tay­lı an­lat­ma­ya… ge­rek yok. Şim­
di köy­lü­lü­ğün es­ki­den ye­ni­ye, ku­lak kö­le­li­
ğin­den öz­gür ko­lek­tif eko­no­mik­sel ya­şa­ma
doğ­ru de­va­sa, ra­di­kal bir dö­nüş yap­tı­ğı­nı
kör­ler da­hi gö­rü­yor­lar. Ar­tık es­ki­ye dö­nüş
yok. Ku­lak­lık (zen­gin köy­lü­lük- çn.) çö­kü­
şe mah­kum­dur ve tas­fi­ye edi­le­cek­tir. Ge­ri­
ye sa­de­ce bir yol ka­lı­yor; ko­lek­tif eko­no­
mi­le­rin yo­lu." (A.g.k. 292)
SBKP(B)'nin XVI Par­ti Kong­re­si, ta­ri­hi
bir kong­rey­di. O, ta­ri­he, sos­ya­liz­min bü­tün
cep­he­le­ri de ta­ar­ru­zu­nun kong­re­si ola­rak
geç­ti:
– "…sa­n a­y i­m i­z in ar­t ı­r ıl­m ış ge­l iş­m e
tem­po­su…"
– "…ko­lek­tif ve sov­yet eko­no­mi­le­ri­nin
ar­tı­rıl­mış ge­liş­me tem­po­su…"
– "…Şe­hir­de ve kır­da ka­pi­ta­list un­sur­
la­rın hız­lan­dı­rıl­mış, ik­ti­sa­di püs­kür­tül­me­
si…"
– "… Sos­ya­list in­şa için kit­le­le­rin ha­re­
ke­te ge­çi­ril­me­si…"
– "Ka­pi­ta­liz­me kar­şı kit­le­le­rin ha­re­ke­te
ge­çi­ril­me­si…" (Sta­lin, a.g.k., s. 271)
Bu ge­liş­me­le­rin so­nu­cu ola­rak, 1930
yı­lın­dan iti­ba­ren sov­yet dev­le­ti, ik­ti­sa­di,
ör­güt­sel ve kül­tü­rel-eğit­sel fa­ali­ye­ti­ne kap­
sam­lı yö­nel­me­ye baş­la­dı. Çün­kü, böy­le bir
fa­ali­ye­tin mad­di ko­şul­la­rı ar­tık oluş­muş­tu
ve bu alan­da­ki fa­ali­yet sov­yet dev­le­ti­nin en
önem­li fa­ali­ye­ti ol­muş­tu.
Şim­di ba­şa, sov­yet dev­le­ti­nin ge­liş­me­
si­nin ikin­ci ev­re­si için Sta­lin'den ak­tar­dı­ğı­
mız an­la­yı­şa dö­ne­lim.
Sov­yet dev­le­ti­nin ge­liş­me­si­nin ikin­ci
ev­re­sin­de­ki te­mel gö­re­vi "…Bü­tün ül­ke­de
sos­ya­list eko­no­mi­nin ör­güt­len­me­si, ka­pi­ta­
list un­sur­la­rın son ka­lın­tı­la­rı­nın tas­fi­ye­si,
kül­tür dev­ri­mi­nin ör­güt­len­me­si, ül­ke­nin
sa­v u­n ul­m a­s ı için ta­m a­m en mo­d ern bir
or­du­nun ör­güt­len­me­si…"
Bu gö­rev­ler ye­ri­ne ge­ti­ri­li­yor ve dev­let
gi­de­rek da­ha yo­ğun bir şe­kil­de ik­ti­sa­di,
ör­güt­sel ve kül­tü­rel-eğit­sel fa­ali­ye­te yö­ne­
li­yor. Çün­kü bu fa­ali­ye­tin mad­di ko­şul­la­rı
olu­şu­yor.
Te­mel gö­re­vin de­ğiş­me­si dev­le­tin fonk­
si­yon­la­rı­nın de­ğiş­me­si­ni de be­ra­be­rin­de
ge­ti­ri­yor.
De­ği­şen bi­rin­ci te­mel fonk­si­yon:
"Ül­ke için­de as­ke­ri bas­kı fonk­si­yo­nu
yok ol­ma­ya yüz tut­tu. Ya­vaş ya­vaş öl­dü.
Çün­kü sö­mü­rü yok edil­di. Ar­tık sö­mü­rü­cü
yok ve bun­dan do­la­yı bas­kı al­tın­da tu­tu­la­
cak kim­se de yok. Bas­kı fonk­si­yo­nu­ye­ri­ne
dev­let, sos­ya­list mül­ki­ye­ti, halk mül­kü­nü
hır­s ız­l ar­d an ve ta­l an­c ı­l ar­d an ko­r u­m ak
fonk­si­yo­nu al­dı."
Bu fonk­si­yon de­ği­şi­mi ger­çek­leş­ti ve
dev­let bu alan­da­ki gö­re­vi­ni de ye­ri­ne get­ir­
di: Düş­man un­sur­lar, yı­kı­cı fa­ali­yet­le­ri­ni
dev­let ve ko­lek­tif mül­ki­ye­te za­rar ver­me­
ye, ça­pul­cu­lu­ğa, hır­sız­lı­ğa yö­nelt­miş­ler­
di: Düş­man un­sur­lar, sal­dı­rı­la­rı­nı özel­lik­le,
sos­ya­list üre­tim iliş­ki­le­ri­nin te­me­li­ni oluş­
109
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
tu­ran top­lum­sal mül­ki­ye­te yö­nelt­miş­ler­
di. Bun­dan do­la­yı da top­lum­sal mül­ki­ye­ti
ko­ru­mak, hır­sız­lı­ğa, ça­pul­cu­lu­ğa, so­rum­
suz­lu­ğa kar­şı mü­ca­de­le önp­la­na çık­mış­tı.
Bu ara­d a şu­n u da be­l ir­t e­l im: Sos­y a­l ist
bi­linç­len­me­si ye­ter­li ol­ma­yan, ha­la bur­ju­va
ka­pi­ta­list dü­şün­ce ka­lın­tı­la­rı­na sa­hip olan
emek­çi­ler bir ta­raf­tan düş­man un­sur­la­rın
top­lum­sal mül­ki­ye­te sal­dı­rı­la­rı­nı –so­ru­nu
kav­r a­m a­d ık­l a­r ı için– ko­l ay­l aş­t ı­r ı­y or­l ar,
on­la­ra alet olu­yor­lar, di­ğer ta­raf­tan da dev­
le­tin bu alan­da­ki fa­ali­ye­ti­ni bi­linç­siz­lik­ten
do­la­yı zor­laş­tı­rı­yor­lar­dı. Bu­nun için­dir ki,
top­lum­sal mül­ki­ye­ti ko­ru­ma mü­ca­de­le­si
ay­n ı za­m an­d a bir eği­t im ve tu­t um­l u­l uk
mü­ca­de­le­siy­di.
İkin­ci te­mel fonk­si­yon:
"Ül­ke­nin dış bas­kın­lar­dan as­ke­ri ola­rak
ko­run­ma­sı fonk­si­yo­nu ta­ma­men mu­ha­fa­za
edil­di."
Ka­pi­ta­list ku­şat­ma al­tın­da olan sov­yet
dev­le­ti, bu alan­da­ki gö­re­vi­ni sa­de­ce ye­ri­ne
ge­tir­mek­le ye­tin­me­di; bu alan­da­ki gö­re­vi­ni
kap­sam­laş­tır­dı ve or­du­su­nu da­ha da güç­lü
kıl­dı. II. Dün­ya Sa­va­şı'nın so­nu­cu, bu­nu
ye­te­ri ka­dar ka­nıt­lı­yor.
Üçün­cü te­mel fonk­si­yon:
"Dev­le­tin, ik­ti­sa­di-ör­güt­sel ve kül­tü­releğit­s el fa­a li­y et or­g an­l a­r ı­n ın fonk­s i­y o­n u
mu­ha­fa­za edil­di ve ta­ma­men ge­liş­ti­ril­di.
Bu alan­da­ki fa­ali­yet, sov­yet dev­le­ti­nin
ge­liş­me­si­nin ikin­ci ev­re­sin­de be­lir­le­yi­ci bir
an­lam ka­zan­dı. top­lu­mun sos­ya­list şe­kil­
len­me­si iler­le­dik­çe bu alan­da­ki fa­ali­yet de
o de­re­ce önem­li ol­du. As­lın­da bu alan­da­ki
fa­ali­yet, sos­ya­liz­min te­mel eko­no­mik ya­sa­
sı­nı ifa­de edi­yor­du. Bu ko­nu­da Sta­lin şöy­le
di­yor:
"Çok ge­liş­miş tek­no­lo­ji ba­zın­da sos­ya­
list üre­ti­min de­vam­lı mü­kem­mel­leş­ti­ril­me­
si ve ke­sin­ti­siz bü­yü­me­siy­le bü­tün top­lu­
mun sü­rek­li ar­tan mad­di ve kül­tü­rel ge­rek­
si­nim­le­ri­nin aza­mi ola­rak ye­ri­ne ge­ti­ril­me­
si­nin te­mi­nat al­tı­na alın­ma­sı." (C. 15, s.
291, Alm.)
Sov­y et dev­l e­t i bü­t ün fa­a li­y e­t i­n i bu
te­mel il­ke­yi ger­çek­leş­tir­me­ye yö­nelt­miş­
ti: Ka­p i­t a­l ist un­s ur­l a­r ın bü­t ün alan­l ar­d a
tas­fi­ye­sin­den ve sos­ya­liz­min bü­tün alan­lar­
da za­fe­rin­den son­ra ik­ti­sa­di-ör­güt­sel ve
kül­t ü­r el-eğit­s el fa­a li­y et dev­l e­t in te­m el
gö­r e­v i ol­m uş­t u. Bu gö­r e­v in üs­t e­s in­d en
ge­lin­mek­si­zin sos­ya­list iler­le­me ola­nak­sız­
dı. (Bu alan­da­ki fa­ali­yet için sa­na­yi ve ta­rı­
mın sos­ya­list­leş­ti­ril­me­si ma­ka­le­le­ri­ne, 2.
ve 3. ma­ka­le­le­re ba­kı­nız.)
Bü­tün bu ge­liş­me­ler hu­ku­ki ifa­de­si­ni
Sta­li­nist Ana­ya­sa'da (1936) bul­du ve Sta­li­
nist Ana­ya­sa, Sov­yet top­lu­mu­nun sı­nıf­sal
ya­p ı­s ı­n ın ta­m a­m en de­ğ iş­t i­ğ i­n in ve bu
de­ğiş­me te­me­lin­de sov­yet hal­kı­nın ah­la­kisi­ya­si bir­li­ği­nin sağ­lan­mış ol­du­ğu­nun açık
ka­nı­tı ol­muş­tu. Bun­dan son­ra­ki ma­ka­le­de
bu ge­liş­me­yi sov­yet hu­ku­ku­nu- sos­ya­list
hu­ku­ku ele ala­ca­ğız.
110
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
EK AÇIK­LA­MA
- Ko­mü­niz­me Ge­çiş ve Dev­let So­ru­nu
SB'nde sos­ya­liz­min in­şa­sı­nı et­ki­le­me­di­
ğin­den do­la­yı bu­ra­da ele al­ma­dı­ğı­mız bir
nok­t a­y ı be­l ir­t e­l im: Ka­p i­t a­l ist ku­ş at­m a
al­tın­da ko­mü­niz­me geç­me ve dev­let so­ru­
nu:
Sov­yet­ler Bir­li­ği'nde sos­ya­liz­min in­şa­sı
ba­şa­rıy­la iler­li­yor ve bu sü­reç için­de ye­ni
so­r un­l ar gün­d e­m e ge­l i­y or­d u. Gün­d e­m e
ge­l en so­r un­l ar tar­t ı­ş ı­l ı­y or ve so­n uç­l a­r a
va­rı­lı­yor­du. O dö­nem tar­tı­şı­lan so­run­lar­dan
bi­ri­si de ka­pi­ta­list ku­şat­ma al­tın­da ko­mü­
niz­me ge­çi­lip ge­çil­me­ye­ce­ği, şa­yet ge­çi­lir­
se dev­le­tin ne ola­ca­ğıy­dı. Tar­tış­ma­ya Sta­
lin de ka­tı­lır ve tar­tı­şı­lan so­run­la­rı "SSCB
Sos­ya­liz­min Eko­no­mik So­run­la­rı" ese­rin­de
ele alır. Ora­da ele alı­nan ko­nu­lar­dan bi­ri­si
de ko­mü­niz­me ge­çiş so­ru­nu­dur.
Bu so­run Sta­lin'in ölü­mün­den son­ra ve
ge­nel­lik­le de ön­ce­le­ri "Sta­li­nist" olup da
ya­ni mark­sist le­ni­nist olup da son­ra bun­dan
vaz­ge­çe­rek "an­tis­ta­li­nist", "an­ti­mark­sist"
olan­lar ta­ra­fın­dan Sta­lin'e ve onun nez­din­
de de mark­sizm-le­ni­niz­me sal­dır­ma­nın bir
ara­cı­na dö­nüş­tü­rül­dü. "Vay efen­dim, Sta­lin
ko­mü­nizm­de de dev­le­ti sa­vu­nu­yor. Oy­sa
ko­m ü­n izm­d e dev­l et ol­m az" vs. Bu­r a­d a
söy­l en­m e­s i, hem de açık­ç a söy­l en­m e­s i
ge­re­ken söz şu: "Bre dan­ga­lak­lar, akıl­sız
ba­şı­nı­za ye­ni mi gel­di, mark­sist-le­ni­nist
dü­şün­ce­le­ri sa­vu­nur­ken Sta­lin'in bu ko­nu­
da­ki an­la­yı­şı­nı bil­mi­yor muy­du­nuz?"
Ta­bi ki bi­li­ni­yor­du. Ama so­run bu de­ğil,
so­run mark­sizm-le­ni­niz­me sal­dı­rı ol­du­ğu
için Sta­lin'in bu ko­nu­da­ki an­la­yı­şı sa­de­ce
bir ve­si­le.
Sta­lin, bu so­ru­nu ilk kez XVI­II. Par­ti
Kong­re­si'ne sun­du­ğu si­ya­si ra­por­da "Te­ori­
nin Ba­z ı So­r un­l a­r ı" baş­l ı­ğ ı al­t ın­d a ele
al­mış­tır. Ko­mü­niz­me geç­mek­te ace­le eden­
ler var­dı. "Sos­ya­liz­mi in­şa et­tik, sö­mü­rü­cü
sı­nıf­lar kal­ma­dı, o hal­de ko­mü­niz­me ge­çe­
lim" di­yen­ler var­dı. '50'li yıl­la­rın ba­şın­da
sür­dü­rü­len "Eko­no­mi Tar­tış­ma­sı"na ka­tı­
lan­lar­dan Ja­ra­şen­ko da ay­nı so­ru­yu gün­de­
me ge­tir­di.
Sta­lin, SB'nin o gün­kü ge­liş­me se­vi­ye­
siy­le ko­mü­niz­me ge­çe­cek du­rum­da ol­ma­
dı­ğ ı­n ı sü­r ek­l i vur­g u­l a­m ış­t ır. Öy­l e ki, o
ko­mü­niz­me ge­çi­şin de­ğil, ge­çi­şi ha­zır­la­
ma­nın ko­şul­la­rın­dan bah­set­miş­tir.
"Ko­m ü­n iz­m e ge­ç i­ş i ilan et­m ek için
de­ğil, ko­mü­niz­me ger­çek ge­çi­şi ha­zır­la­
mak için en azın­dan üç te­mel ön­ko­şul ye­ri­
ne ge­ti­ril­me­li­dir." (Sta­lin, C. 15, s. 316,
Alm.)
Sta­lin, ko­şul­lar­dan,ye­ri­ne ge­ti­ril­me­si
ge­re­ken ön ko­şul­lar­dan; ko­mü­niz­me ge­çi­
şin değil, komüniz­me geçişi hazır­laması
gereken ön koşul­lar­dan ve bun­ların SB'de
henüz ol­madığın­dan bah­sediyor.
Komüniz­me geçiş ve geçişin hazır­lığı
bir ve ay­nı şey değil­dir. Bunun için­dir ki,
Stalin geçişin değil, geçişi hazır­layan ön
koşul­l ar­d an bah­s ediyor. Stalin, SB'nin
komüniz­m e geçişin hazır­l ığına hazır
ol­madığını tes­pit ediyor ve ön­koşul­lar yerine getiril­d iği, yani komüniz­m e geçişin
hazır­lığını içeren ön koşul­lar yerine getiril­
diğin­d e SB'nin kapitalist sis­t emin var
ol­duğu, (onun kuşat­ması al­tın­da) komüniz­
me geçebileceğini, ama bunun koşul­lu bir
geçiş olacağını tes­pit ederek, böy­le koşul­lu
bir geçiş­te dev­letin, kapitalist kuşat­madan/
111
SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları
teh­l ikeden dolayı –sadece bu neden­d en
dolayı– var olacağını savun­muş­tur.
Durum bun­dan ibaret, Stalin, komüniz­
me geçiş konusun­da an­timark­sist teorilerin
üretil­diği bir or­tam­da, bu an­timark­sist teorilere/düşün­c elere kar­ş ı mücadele et­m e
gereğini gör­müş­tür.
Tar­tış­manın ken­disi teorik bir tar­tış­ma
olarak kal­dığı ve sov­yet dev­letinin geliş­
mesini et­kilemediği için onu burada ele
al­m adık. [Bu konu için Bkz: SBKP(B)
XVIII. Par­t i Kong­r esi Bel­g eleri (veya
Stalin'in ay­nı kong­redeki siyasi raporu),
SSCB'de Sos­yaliz­min Ekonomik Soruları
ve Komünist­l erin Görev­l eri "Mark­s ist
Teoriye Kat­kıda J.V. Stalin", (I. Ok­çuoğ­
lu)]
112
MLKP II. Kongre Duyuru ve Çağrısı
MLKP II. Kongre Duyuru ve
Çağrısı
İş­çi­ler, Emek­çi­ler, Genç­ler, Dev­rim­ci­
ler, Yol­daş­lar
Bü­yük emek­ler­le ya­ra­tı­lan ve ör­nek bir
dev­r im­c i ira­d e­n in ürü­n ü olan Par­t i­m iz,
şim­di­ye de­ğin ka­zan­mış ol­du­ğu ba­şa­rı­la­rı­
na, bir ye­ni­si­ni da­ha ek­le­di. Sı­nıf düş­ma­nı­
nın gi­de­rek yo­ğun­la­şan ve ade­ta ke­sin­ti­siz
ha­le ge­len sal­dı­rı­la­rı­na, bu sal­dı­rı­lar so­nu­
cun­da ver­di­ği­miz ağır ka­yıp­la­ra kar­şın, II.
Kong­re­miz 7-12 Ağus­tos 1997 ta­ri­hin­de
ba­şa­rıy­la top­lan­dı. Par­ti­miz, Kong­re za­fe­
ri­miz­le­hak­lı ola­rak övü­ne­bi­lir ve övün­me­
li­dir de. Fa­şist re­ji­me bu yol­la da mey­dan
oku­yo­ruz!
II. Kong­re­miz, gör­kem­li Ölüm Oru­cu
ve SAG za­fe­ri­nin 1. yı­lı­na denk gel­di­ği
için, özel­de Ölüm Oru­cu ve SAG şe­hit­le­ri,
ge­nel­de ise Par­ti, dev­rim ve ko­mü­nizm
şe­hit­le­ri­nin anı­sı­na, sa­lo­nu süs­le­yen şe­hit­
le­ri­mi­zin ba­kış­la­rı al­tın­da, En­ter­nas­yo­nal
Mar­şı eş­li­ğin­de, say­gı du­ru­şuy­la 7 Ağus­
tos’ta res­men baş­la­dı. Coş­ku­lu, ol­gun ve
dü­zey­li bir at­mos­fer­de sü­ren ça­lış­ma­la­rı­nı,
En­ter­nas­yo­nal Mar­şı ve sa­vaş slo­gan­la­rıy­
la 12 Ağus­tos’ta ta­mam­la­dı. 6 gün, 16 otu­
rum ve 70 sa­at sü­ren Kong­re­miz, fa­şist
düş­ma­nın yo­ğun sal­dı­rı­la­rı so­nu­cu ver­di­ği­
miz ağır ka­yıp­lar ne­de­niy­le ola­ğa­nüs­tü bir
özel­l ik ta­ş ı­d ı­ğ ı gi­b i, Par­t i­m i­z in en zor
ko­şul­lar­da bi­le Kong­re plat­for­mu­nu top­la­
ya­bi­le­cek ya­pı­da ol­du­ğu­nu da gös­ter­di.
Par­ti­mi­zin ya­rat­tı­ğı ge­le­nek­ler ba­kı­mın­
dan, bu du­rum özel­lik­le önem­li­dir.
HHH
Ulus­la­ra­ra­sı Du­rum Ra­po­ru’nu gö­rü­şen
Kong­re­miz; em­per­ya­list-ka­pi­ta­list sis­te­min
eko­no­mik ve si­ya­si du­rum ve ge­liş­me eği­
li­mi­ni kap­s am­lı ola­rak de­ğer­len­di­re­rek,
113
MLKP II. Kongre Duyuru ve Çağrısı
ko­mü­nist­le­rin dün­ya ça­pın­da­ki gö­rev­le­ri­
nin al­tı­nı çiz­di. Gü­nü­müz­de, pro­le­ter dün­
ya dev­ri­mi­nin nes­nel ko­şul­la­rı ile öz­nel
ko­şul­la­rı ara­sın­da­ki uçu­ru­mun dol­du­rul­ma­
sı ve her ül­ke­de iş­çi sı­nı­fı­nın ko­mü­nist
ön­cü müf­re­ze­le­ri­nin oluş­tu­ru­lup pe­kiş­ti­ril­
me­s i­n in, ya­ş am­s al öne­m i­n i vur­g u­l a­y an
Kong­re­miz; bu gö­re­vin ye­ri­ne ge­ti­ril­me­si­
nin, bur­ju­va­zi­nin ide­olo­jik sal­dı­rı­la­rı ve
mo­dern re­viz­yo­niz­min ye­ni bi­çim­le­ri­nin
ya­nı sı­ra, ma­oizm, troç­kizm ve her renk­ten
re­v iz­y o­n iz­m e kar­ş ı ka­r ar­l ı ve uz­l aş­m az
ide­olo­jik sa­va­şım­dan geç­ti­ği­nin al­tı­nı çiz­
di. Bu ba­kım­dan, Par­ti­mi­zin özel bir rol
oy­na­ya­rak, pro­le­tar­ya en­ter­nas­yo­na­liz­mi
bay­ra­ğı­nı yük­selt­me­nin bu­gün her za­man­
kin­d en da­h a bü­y ük bir önem ta­ş ı­d ı­ğ ı­n ı
be­lir­le­di.
Dün­ya po­li­ti­ka­sın­da Tür­ki­ye’nin du­ru­
mu­nu ve böl­ge­miz­de em­per­ya­list­ler ara­sı
çe­liş­ki­le­ri tah­lil eden Kong­re­miz, stra­te­ji
ve tak­tik­le­ri­miz açı­sın­dan ge­rek­li so­nuç­la­rı
çı­kar­dı. Tür­ki­ye ve K. Kür­dis­tan gi­bi, dün­
ya­nın ger­çek­ten de stra­te­jik bir böl­ge­sin­de
bu­lu­nan bir coğ­raf­ya­da dev­rim yap­ma ve
pro­l e­t ar­y a­n ın ik­t i­d a­r ı­n ı kur­m a he­d e­f i­n i
önü­ne ko­yan Par­ti­mi­zin, yal­nız­ca Tür­ki­ye
ve K. Kür­dis­tan halk­la­rı­nın de­ğil, böl­ge
pro­le­tar­ya­sı ve halk­la­rı­nın da yaz­gı­la­rı­nı
et­ki­le­ye­cek ve de­ğiş­ti­re­cek bir rol üst­len­di­
ği­ne işa­ret et­ti. Tür­ki­ye ve bir ye­re ka­dar
böl­ge dev­ri­mi­nin umu­du de­mek olan Par­ti­
mi­zin, yal­nız­ca Türk ge­ri­ci­li­ği­nin de­ğil,
onun stra­te­jik bağ­la­şık­la­rı olan em­per­ya­liz­
min ve si­yo­niz­min de he­def­le­ri ara­sın­da
ol­du­ğu­na, zi­ra Tür­ki­ye ve Ku­zey Kür­dis­tan
dev­r i­m i­n in ger­ç ek­l eş­t i­r il­m e­s i­n in, dün­y a
em­per­ya­liz­mi­ne in­di­ril­miş çok ağır bir dar­
be ola­ca­ğı­na vur­gu ya­pan II. Kong­re­miz;
ABD baş­ta gel­mek üze­re bel­li baş­lı em­per­
ya­list dev­let­le­rin Or­ta­do­ğu böl­ge­si­ne iliş­
kin po­li­ti­ka­la­rı­nın ve tak­tik­sel ma­nev­ra­la­rı­
nın ya­kın­dan iz­len­me­si­ni, böl­ge ül­ke­le­ri­nin
ve bu ül­ke­ler­de­ki ko­mü­nist ve dev­rim­ci
ha­re­ket­le­rin ya­kın­dan ta­nın­ma­sı­nı, bü­tün
bu fak­tör­le­rin Tür­ki­ye ve Ku­zey Kür­dis­
tan’da­k i ge­l iş­m e­l e­r in böl­g e ül­k e­l e­r i ve
dev­rim­ci ha­re­ke­ti üze­rin­de­ki et­ki­le­ri­nin
he­sa­ba ka­tıl­ma­sı­nı ge­rek­li ve zo­run­lu gör­
dü.
HHH
İç Si­y a­s al Du­r um ve Si­y a­s al Tak­t ik
Ra­p o­r u’nu de­ğ er­l en­d i­r e­r ek onay­l a­y an
Kong­r e­m iz; Bir­l ik Kong­r e­m i­z in si­y a­s al
ön­gö­rü ve pers­pek­tif­le­ri­nin 3 yıl­lık pra­tik­te
sı­na­na­rak doğ­ru­lan­dı­ğı­nı özel ola­rak sap­ta­
dı. Sö­mür­ge­ci ya­rı-as­ke­ri fa­şist dik­ta­tör­lü­
ğün ta­ri­hi­nin en bü­yük ve en de­rin re­jim
bu­n a­l ı­m ıy­l a kar­ş ı kar­ş ı­y a ol­d u­ğ u­n a, bu
bu­n a­l ım or­t a­m ın­d a ge­r i­c i ege­m en sı­n ıf
klik­le­ri­nin iç çe­liş­ki ve ça­tış­ma­la­rı­nın art­tı­
ğı­na, Kürt ulu­sal kur­tu­luş­çu dev­ri­min ya­nı
sı­ra, Ba­tı’da ge­liş­mek­te olan ko­mü­nist ve
dev­rim­ci güç­le­ri ez­mek için dik­ta­tör­lü­ğün
ken­di­si­ni iç sa­va­şa gö­re ko­num­lan­dır­dı­ğı­na
ve ar­tan şe­kil­de tah­kim et­ti­ği­ne, or­du­nun
ro­lü­nün gi­de­rek da­ha faz­la art­tı­ğı­na dik­kat
çek­t i. Kong­r e­m iz; dev­r i­m in gün­c el bir
so­run ol­du­ğu­nu bir ke­re da­ha vur­gu­lar­ken,
dev­let­ten ko­puş ve ara­yış sü­re­cin­de bu­lu­
nan iş­çi ve emek­çi­ler cep­he­sin­de dev­rim­ci
bir kit­l e ha­r e­k e­t i ge­l iş­t ir­m e­n in acil bir
gö­rev ol­du­ğu­nu, tas­fi­ye­ci­li­ğe ve re­for­miz­
me kar­şı bir ba­ri­kat oluş­tu­ra­rak, ko­mü­nist,
dev­rim­ci ve yurt­se­ver güç­le­rin bir­le­şik ve
mer­ke­zi ör­güt­lü­lü­ğü ve or­tak sa­va­şı­mı­nın
114
MLKP II. Kongre Duyuru ve Çağrısı
dev­rim­ci bir çiz­gi­de yü­rü­tül­me­si­nin ge­rek­
li­li­ği­ni be­lir­le­di.
Ege­men sı­nıf­lar ve fa­şist dik­ta­tör­lü­ğün
ken­di­ni da­ya­tan te­mel so­run­la­rı çöz­me güç
ve ye­te­ne­ği­ne sa­hip ol­ma­ma­sı­nı ve dev­ri­
mi­mi­zin çok be­lir­gin olan eşit­siz ge­liş­me­
si­ni, iç si­ya­sal du­ru­mun öz­gün­lü­ğü­nü be­lir­
le­yen un­sur­lar ola­rak ele alan Kong­re­miz;
Tür­ki­ye’nin ge­le­ce­ği­nin ve ka­de­ri­nin Kür­
dis­tan’da sü­ren ulu­sal kur­tu­luş­çu dev­ri­min,
Ba­tı’da­ki dev­rim­ci iş­çi ha­re­ke­tiy­le bir­leş­
me­si­ne bağ­lı ol­du­ğu­nu ye­ni­den vur­gu­la­dı.
Ba­tı’da be­lir­li bir an­lam­da var olan bu cep­
he­nin, si­ya­sal ni­te­lik ba­kı­mın­dan dev­rim­ci
bir sıç­ra­ma ger­çek­leş­tir­me­si, bir­leş­ti­ri­lip
ör­güt­len­di­ri­le­rek de­rin­leş­ti­ril­me­si ve ye­ni
mü­c a­d e­l e bi­ç im­l e­r iy­l e güç­l en­d i­r il­m e­s i
so­ru­nu­nun, tak­ti­ği­mi­zin ki­lit so­ru­nu ol­ma­
ya de­v am et­t i­ğ i­n i be­l ir­l e­d i. Par­t i­m i­z in,
bun­dan son­ra­ da dik­ka­ti­ni, güç ve ener­ji­si­
ni, dev­rim­ci ira­de­nin bu can alı­cı so­ru­nu­
nun çö­zü­mü­ne yö­nelt­me­si, bü­tün po­li­ti­ka­
la­r ı­n ı ve pra­t ik dev­r im­c i ça­l ış­m a­l a­r ı­n ı
bu­ra­da tek­rar ve tek­rar sı­nav­dan ge­çir­me­si,
tak­tik pla­nı­mı­zın gün­cel he­de­fi­nin, ge­nel
grev ve ge­nel di­re­ni­şin ör­güt­len­me­si, bun­
la­rın öz­nel ko­şul­la­rı­nın ol­gun­laş­tı­rıl­ma­sı
ola­rak bir kez da­ha so­mut­la­yan Kong­re­
miz, ge­rek böy­le bir ge­nel gre­vin-di­re­ni­şin
ger­çek­leş­me­si du­ru­mun­da olu­şa­cak dev­
rim­ci or­ta­mı, ge­rek­se de si­ya­sal du­ru­mun
şim­di­den iç sa­va­şa ev­ri­len yö­nü­nü he­sa­ba
ka­ta­rak, tak­ti­ği­mi­zin ay­nı za­man­da, önü­
müz­de­ki bu dö­ne­min ih­ti­yaç­la­rı­nı şim­di­
den gö­ze­ten, dö­ne­min mü­ca­de­le ve ör­güt
bi­rim­le­ri­ni ve bun­lar­dan bi­ri­si ola­rak si­lah­
lı mü­ca­de­le­yi ha­zır­la­yan bir hat­tan iler­le­
me­si ge­rek­ti­ği­ni de ye­ni­den vur­gu­la­dı. Par­
ti­m iz, bu ha­z ır­l ık gö­r ev­l e­r i­n i ba­ş ar­d ı­ğ ı
öl­ç ü­d e dö­n e­m i ka­z a­n a­c ak ve dev­r im­c i
cü­ret­le, ile­ri atı­lı­şı­nı sür­dü­re­cek­tir.
HHH
Bir­lik dev­ri­mi­mi­zin ürü­nü olan par­ti­mi­
zin, 3 yıl­lık ide­olo­jik, si­ya­sal ve ör­güt­sel
alan­da­ki pra­ti­ği­ni, Par­ti­mi­zin ge­li­şim çiz­
gi­si­ni de­ğer­len­di­ren Kong­re­miz;
* Bir­lik Kong­re­si ile res­mi­leş­ti­ri­len ide­
olo­jik, si­ya­sal ve ör­güt­sel bir­li­ğin, il­ke­li ve
sağ­lam bir bir­lik ol­du­ğu­nun pra­tik­te de
ka­nıt­lan­dı­ğı­nı, kay­naş­ma sü­re­ci­nin sağ­lık­lı
şe­k il­d e iş­l e­y e­r ek ta­m am­l an­d ı­ğ ı­n ı, bu
ba­kım­dan cid­di so­run­la­rın esa­sen ya­şan­
ma­dı­ğı­nı ve ger­çek­leş­ti­ri­le­mez de­ni­le­nin
ge­ri dö­nül­mez­ce­si­ne ba­şa­rıl­dı­ğı­nı;
* Par­t i­m i­z in, ku­r u­l u­ş un­d an bu ya­n a
sı­nıf mü­ca­de­le­si­nin en önem­li ko­puş­ma­la­
rın­da iz­le­di­ği si­ya­sal ve ör­güt­sel çiz­gi­nin,
MLKP is­mi­nin ge­niş iş­çi ve emek­çi yı­ğın­
la­rın­da yan­kı­lan­ma­sı­nı ge­tir­di­ği­ni, Ga­zi
ayak­lan­ma­sı, ka­yıp­la­ra kar­şı mü­ca­de­le, 1
Ma­yıs­lar, Ölüm Oru­cu ve SAG di­re­niş­le­ri,
ba­ri­kat sa­vaş­la­rı, genç­lik ey­lem­le­ri de­ni­lin­
ce ak­la MLKP’nin gel­di­ği­ni, kri­tik an­lar­da,
Par­ti­mi­zin, dev­rim­ci kuv­vet­ler ara­sın­dan
öne çık­tı­ğı­nı;
* Par­ti­mi­zin, bu dö­nem­de­ki en önem­li
ça­t ış­m a an­l a­r ın­d a, si­y a­s al ön­g ö­r ü­s üy­l e,
dev­rim­ci ira­de­si, atak­lı­ğı ve cü­re­tiy­le yal­
nız­ca ön­cü ni­te­li­ği­ni gös­ter­mek­le kal­ma­dı­
ğı­nı, ama ay­nı za­man­da yı­ğın­la­ra yö­ne­lik
pol­ti­ka yap­ma tar­zıy­la da grup­lar dün­ya­
sın­dan ke­sin ko­pu­şu sağ­la­dı­ğı­nı ve bu yol­
la da ön­der par­ti ma­ya­sı­nın atıl­dı­ğı­nı;
* Bu 3 yıl­lık pra­tik­te dev­rim­ci güç­ler
ara­sı da­ya­nış­ma ve or­tak mü­ca­de­le­yi yük­
selt­me pra­ti­ğin­de üst­len­di­ği ön­cü ro­lün ve
115
MLKP II. Kongre Duyuru ve Çağrısı
ıs­ra­rın, par­ti­mi­zin ko­mü­nist ni­te­li­ği­ni ol­du­
ğu ka­dar, ol­gun­lu­ğu­nun ve ön­der­lik ye­te­
ne­ği­nin dü­ze­yi­ni de gös­ter­di­ği­ni, ile­ri­ci,
yurt­se­ver ve dev­rim­ci güç­ler­le iliş­ki­le­ri­mi­
zi dü­zen­le­me­de de ye­ni bir iliş­ki, üs­lup ve
dav­ra­nış çiz­gi­si­ni ge­liş­tir­di­ği­ni;
* 3 yıl­l ık pra­t i­ğ i­m i­z in, sa­d e­c e bir­l ik
dev­ri­mi­ni ger­çek­leş­ti­ren güç­le­rin ve bir­lik
dev­ri­mi­nin ni­te­lik­sel dü­ze­yi­ni dos­ta düş­
ma­n a gös­t er­m ek­l e kal­m a­d ı­ğ ı­n ı, ay­n ı
za­man­da par­ti ni­te­le­me­si­ni ve MLKP is­mi­
ni ne ka­dar ha­ket­ti­ği­ni de ka­nıt­la­dı­ğı­nı;
* Par­ti­mi­zin sü­rek­li bü­yü­me, ge­liş­me,
ve ku­r um­l aş­m a yo­l un­d an iler­l e­y e­r ek
bu­gün­le­re gel­di­ği­ni; bir­kaç yıl­da ka­lı­cı çok
şey ya­rat­tı­ğı­nı; ken­di­le­ri­ni ye­ni­le­ye­me­yen,
ya­r a­t ı­c ı ve ira­d i dav­r a­n ıp, mü­c a­d e­l e­n in
ger­çek ih­ti­yaç­la­rı­nı kav­ra­yıp üst dü­zey­de
kar­şı­la­ya­ma­yan­la­rın acı­na­sı du­rum­la­rın­dan
bü­tü­nüy­le fark­lı, apay­rı bir ge­le­nek ya­rat­tı­
ğı­nı; he­men her alan­da ye­ni bir tar­zı ve
sü­re­ci ge­liş­tir­me­ye ça­lı­şa­rak, azım­san­ma­
ya­cak ba­şa­rı­lar sağ­la­dı­ğı­nı; si­ya­sal, ör­güt­
sel ve dü­ş ün­s el plan­d a ye­n i yön­t em­l er,
ye­n i ba­k ış açı­l a­r ı ve ye­n i iliş­k i tarz­l a­r ı
oluş­t ur­d u­ğ u­n u; dö­n e­m in ih­t i­y aç­l a­r ı­n a
uy­gun ye­ni bi­çim­ler ge­liş­tir­me ve uy­gu­la­
ma­da ce­sur ve ya­ra­tı­cı dav­ran­dı­ğı­nı;
* Par­t i­m i­z in ve Ko­m ü­n ist Genç­l ik
Ör­gü­tü­mü­zün, fa­şist düş­ma­nın bü­tün sal­dı­
rı, im­ha ve tu­tuk­la­ma­la­rı­na kar­şın ge­li­şim­
le­ri­ni ka­rar­lı­lık­la sür­dür­dük­le­ri­ni, be­del
öde­me yo­lun­dan bu­gün­le­re gel­me­le­rin­de
şe­hit ve tut­sak yol­daş­la­rın kat­kı­la­rı­nın özel
bir rol oy­na­dı­ğı­nı be­lir­le­di.
Par­ti­mi­zin ge­li­şi­mi­ni, ön­der­li­ğin ve par­
ti­nin ça­lış­ma­la­rı­nı kap­sam­lı ola­rak de­ğer­
len­di­ren ve on­la­rı eleş­ti­rel bir şe­kil­de ge­nel
ola­rak olum­la­yan Kong­re­miz; kar­şı kar­şı­ya
ol­du­ğu­muz so­run­la­rı sap­ta­ya­rak, ge­liş­tir­me
pers­pek­tif­le­ri­ni or­ta­ya koy­du. Po­zi­tif ve
ne­ga­tif öğe­le­riy­le, ba­şa­rı ve ka­za­nım­la­rıy­la
ol­d u­ğ u ka­d ar, ek­s ik ve ku­s ur­l a­r ıy­l a da
in­san öm­rü için bi­le az olan, ama par­ti­le­rin
ta­ri­hi ba­kı­mın­dan çok kı­sa ka­bul edil­me­si
ge­re­ken ge­ri­de ka­lan dö­ne­min so­mut ve­ri­
le­ri gös­te­ri­yor ki, MLKP, dev­ri­min ön­de­ri
ve ör­g üt­l e­y i­c i­s i ola­r ak, pro­l e­t ar­y a ve
emek­çi yı­ğın­la­rın öz­gür­lük ve sos­ya­lizm
öz­lem­le­ri­ni ses­len­di­ren, ger­çek yı­ğın ha­re­
ke­ti­ne da­ya­nan, pro­le­tar­ya­nın ön­cü si­ya­sal
kur­ma­yı, ön­der ve ön­cü sa­vaş­çı par­ti­si ola­
rak ko­num­la­na­cak bü­tün po­tan­si­yel­le­re,
yö­ne­lim, ira­de, ce­sa­ret, bil­gi ve bi­ri­ki­me
sa­h ip, bu uğur­d a ken­d i­n i or­t a­y a ko­y an,
ge­li­şen ve ge­le­ce­ği tem­sil eden bir güç
ol­du­ğu­nu söz gö­tür­mez bir bi­çim­de or­ta­ya
koy­muş­tur. Ve do­ğal ola­rak ken­di­si­ni, ge­li­
şip be­lir­gin­le­şen ge­le­ce­ğiy­le ta­nım­la­ma­da
hak­lı ol­du­ğu­nu­ da gös­ter­miş­tir. Par­ti­mi­zin
bü­yük bir si­ya­sal atı­lı­mı ger­çek­leş­tir­di­ği­ni
sap­ta­yan Kong­re, ör­güt­sel ba­kım­dan bu­na
pa­ra­lel bir ge­liş­me hat­tı tut­tu­ra­ma­dı­ğı­mı­zı
be­lir­le­di ve bu du­ru­mun aşıl­ma­sı­nın mut­
lak zo­r un­l u­l u­ğ u­n u vur­g u­l a­d ı ve bu­n a
uy­gun bir ha­re­ket pla­nı ge­liş­tir­di. Kar­şı
kar­şı­ya ol­du­ğu so­run­la­rı, ge­li­şip bü­yü­yen,
si­ya­sal ve ör­güt­sel ba­kım­dan ile­ri atı­lan,
mo­ral, di­sip­lin, ör­güt­len­me ve ey­lem gü­cü
yük­se­len, ile­ri­ci, an­ti-fa­şist ve dev­rim­ci
güç­ler ara­sın­da gü­ven ve umut ya­ra­tan,
ge­liş­mek­te olan bir par­ti­nin so­run­la­rı ola­
rak gö­ren Kong­re­miz, açık­ça ilan eder ki,
Par­ti­miz bun­la­rı esas ola­rak ve bü­yük öl­çü­
de aşa­bi­le­cek gö­rüş açı­sı, güç ve ira­de­ye
sa­hip­tir.
116
MLKP II. Kongre Duyuru ve Çağrısı
Par­t i ça­l ış­m a­l a­r ı­n ın bü­t ün yön­l e­r i­n i
de­ğ er­l en­d i­r en, so­m ut yö­n e­l im­l e­r i­m i­z i
be­lir­le­yen Kong­re­miz; düş­ma­nın yo­ğun­la­
şan sal­dı­rı­la­rı­nı, ar­tan ka­yıp­la­rı­mı­zı, dik­ta­
tör­lü­ğün ken­di­ni sü­rek­li tah­kim et­me ça­ba­
sı­n ı; iç sa­v aş tak­t ik­l e­r i ve yön­t em­l e­r i­n i
da­ha yay­gın kul­lan­ma­sı­nı, ege­men sı­nıf­la­
rın, em­per­ya­liz­min ve si­yo­niz­min böl­ge
po­li­ti­ka­sı­nı göz önün­de tu­ta­rak; Par­ti­mi­zin
vu­ruş gü­cü­nü ve ma­nev­ra ye­te­ne­ği­ni art­tı­
ra­cak, ge­li­şen tek­ni­ği hak­kıy­la kul­la­na­cak,
ku­r um­l aş­m a­y a özel bir önem ve­r e­c ek,
yı­ğın ha­re­ke­ti­ne da­ha faz­la bağ­la­na­cak,
par­ti tar­zı­nı da­ha faz­la yer­leş­ti­re­cek, bol­şe­
vik­leş­me ça­ba­la­rı­nı hız­lan­dı­ra­cak, kı­sa­ca­sı
ön­der bir par­ti ola­rak ge­li­şe­bil­me­si için,
par­ti­mi­zin da­ha yük­sek bir te­mel­de ye­ni­
den ör­güt­len­di­ril­me­si ve bu yol­la cü­ret­le
ile­ri atıl­ma­sı­nı ka­rar­laş­tır­dı. Kuş­ku­suz, bu
bir ye­n i­d en tek­r ar ol­m a­y a­c ak­t ır. Bu­n un
ba­ş a­r ı­l a­b il­m e­s i için Par­t i­m i­z in, ge­r i­d e
ka­lan ken­di pra­ti­ği­ni de aş­ma­sı ve ken­di­ni
bir üst dü­zey­de üret­me­si ge­rek­mek­te­dir.
Bu­nun ba­şa­rı­la­bil­me­si, ön­der kad­ro­la­rı­mız
baş­t a gel­m ek üze­r e bü­t ün yol­d aş­l a­r ın
Mark­sizm-Le­ni­nizm’i kav­ra­ma dü­zey­le­ri­ni
ol­du­ğu ka­dar, onu Tür­ki­ye ve Kür­dis­tan
dev­ri­mi­nin stra­te­jik ve tak­tik­sel so­run­la­rı­
nın çö­zü­mün­de ya­ra­tı­cı bir bi­çim­de kul­lan­
ma ve kit­le­le­re ön­der­lik et­me­de us­ta­laş­ma
dü­zey­le­ri­ni ve par­ti­yi dev­ri­min ön­de­ri ola­
rak yük­selt­me­le­ri­ne bağ­lı­dır.
HHH
Kong­re­miz, bi­lim­sel sos­ya­lizm­le iş­çi
sı­nı­fı ha­re­ke­ti ara­sın­da­ki me­sa­fe­nin ka­pa­
tıl­ma­sı­nı ve Par­ti­mi­zi edim­sel ola­rak da
pro­le­tar­ya­nın ile­ri ve sı­nıf bi­linç­li öğe­le­ri­ni
saf­la­rın­da top­la­yan bir gü­ce dö­nüş­me­si­ni,
kar­şı kar­şı­ya bu­lun­du­ğu­muz, son de­re­ce
önem­l i bir di­ğ er gö­r ev ola­r ak ye­n i­d en
be­lir­le­di. Bu gö­re­vi ye­ri­ne ge­tir­me­nin bir
di­zi ta­rih­sel ve gün­cel zor­luk­la­rı­nı vur­gu­la­
yan Kong­re­miz, bu zor­luk­la­rın bi­lin­cin­de
ola­rak pro­le­tar­ya­nın ile­ri ve sı­nıf bi­linç­li
öğe­le­ri­ni ka­zan­mak için sis­tem­li bir ça­ba
har­ca­ma­nın ve bu­nu ba­şar­ma­nın mut­lak
zo­run­lu­lu­ğu­nun al­tı­nı çiz­di. Ulus­la­ra­ra­sı
de­n e­y i­m in ve ül­k e­m iz de­n e­y i­m i­n in bu
alan­da pek çok ve­ri sun­du­ğu­nu göz önün­de
tu­tan Kong­re­miz; baş­ka alan­lar­da ser­gi­le­
di­ği­miz dev­rim­ci cü­ret, ira­de, ini­si­ya­tif ve
ya­ra­tı­cı­lı­ğı, be­lir­gin za­af­la­rı­mı­zın var­lı­ğı­nı
sür­dür­dü­ğü bu alan­da da­ha faz­la ser­gi­le­
me­miz ge­rek­ti­ği­ni, em­per­ya­liz­min, bur­ju­
va­zi­nin, re­viz­yo­niz­min ve sen­di­ka bü­rok­
ra­si­si­nin önü­mü­ze dik­ti­ği en­gel­le­rin ve bu
gö­re­vin ye­ri­ne ge­ti­ril­me­si­nin zor­luk­la­rı­nın
bi­zi dur­dur­ma­sı­na ya da yo­lu­muz­dan sap­
tır­ma­sı­na izin ve­ril­me­me­si­ni vur­gu­la­dı.
Yol­daş­lar,
II. Kong­r e­m iz, baş­t a par­t i ön­d er­l i­ğ i
ol­mak üze­re tüm par­ti ör­güt­le­ri­mi­zi, par­ti
kit­le­mi­zi, ko­mü­nist genç­li­ği­mi­zi, Bir­lik
Kong­r e­m i­z in ge­n el pers­p ek­t if­l e­r i ve II.
Kong­re­mi­zin be­lir­le­me­le­ri ışı­ğın­da da­ha
faz­la dev­rim­ci ira­de, da­ha faz­la ini­si­ya­tif,
da­ha faz­la ya­ra­tı­cı­lık ve da­ha faz­la öz­ve­
riy­le gö­rev ba­şı­na ça­ğı­rır. Unut­ma­ya­lım ki,
de­ği­şik ulus ve ulu­sal azın­lık­lar­dan Tür­ki­
ye pro­le­tar­ya­sı, emek­çi­le­ri ve genç­li­ği­ne
da­ya­na­bil­di­ği, on­la­rın en ile­ri öğe­le­ri­ni saf­
la­rın­da ör­güt­le­ye­bil­di­ği ve on­la­rın dev­rim­
ci po­tan­si­ye­li­ni ha­re­ke­te ge­çi­re­bil­di­ği tak­
tir­de par­ti­miz, önü­ne koy­du­ğu gö­rev­le­ri
hak­kıy­la ye­ri­ne ge­ti­re­bi­le­cek­tir. II. Kong­
117
MLKP II. Kongre Duyuru ve Çağrısı
re­miz, par­ti­mi­zin ye­ni atı­lım­la­rı­nın ifa­de­si
ol­sun!
İş­çi­ler;
Fa­şizm ve ser­ma­ye­nin sal­dı­rı­la­rı­na kar­
şı mü­ca­de­le­yi yük­sel­te­lim, or­tak mü­ca­de­
le­mi­zi en­gel­le­yen sen­di­ka ağa ve bü­rok­rat­
la­rı­na dur di­y e­l im! Fa­ş izm, ser­ma­ye ve
ge­ri­ci­li­ğin biz­le­ri böl­mek için kul­lan­dı­ğı
mil­l i­y et­ç i­l ik, mez­h ep­ç i­l ik, böl­g e­c i­l ik
ay­rım­la­rı­na kar­şı “İş­çi­le­rin Dev­rim­ci Bir­li­
ği” şi­a rı­n ı yük­s el­t e­l im. Em­p er­y a­l iz­m e,
fa­şiz­me ve ge­ri­ci­li­ğe kar­şı dev­rim ve sos­
ya­lizm için baş­kal­dı­ra­lım ve bu sa­va­şı­mın
ön­c ü ve ön­d er gü­c ü par­t i­m iz MLKP’yi
da­ha faz­la sa­hip­le­ne­lim ve dün­ya­mı­zın bu
böl­g e­s in­d e ko­m ü­n iz­m in kı­z ıl bay­r a­ğ ı­n ı
yük­sel­te­lim! Öy­ley­se, ge­nel grev ve ge­nel
di­re­niş hat­tın­dan yü­rü­ye­rek, fa­şist re­ji­min
bü­tün he­sap­la­rı­nı bo­za­lım ve çok yön­lü
sal­dı­rı­lar­ını bir­le­şik bir dev­rim­le püs­kür­te­
lim! Tür­ki­ye’nin ge­le­ce­ği­nin ve ka­de­ri­nin
Kür­dis­tan’da sü­ren ulu­sal kur­tu­luş­çu dev­ri­
min Ba­tı’da­ki dev­rim­ci iş­çi ha­re­ke­tiy­le bir­
leş­me­si­ne bağ­lı ol­du­ğu­nu unut­ma­ya­lım!
Kürt ulu­su;
Sö­mür­ge­ci fa­şist dik­ta­tör­lü­ğün ulu­sal
bo­yun­du­ru­ğu­na baş­kal­dı­rın, hak­lı ve meş­
ru­dur. Ken­di ulu­sal dev­le­ti­ni kur­ma hak­
kın, her ulus gi­bi se­nin de en do­ğal hak­kın­
dır. Par­ti­miz, bu hak­kın en ta­viz­siz sa­vu­nu­
cu­su­dur. Kürt ulu­sal kur­tu­luş­çu dev­ri­mi­ne
ken­di ba­ğım­sız kim­li­ği ve pro­le­ter sı­nıf
pers­p ek­t i­f iy­l e ka­t ı­l an Par­t i­m iz, Ba­t ı’da
dev­rim­ci iş­çi ha­re­ke­ti­nin yük­sel­til­me­si­ni
si­ya­sal tak­ti­ği­nin te­mel so­ru­nu ola­rak gör­
mek­te­dir. Dev­ri­min eşit­siz ge­li­şi­mi­nin ken­
di­si­nin de den­ge­siz ol­du­ğu­nu unut­ma­dan,
halk­la­rı­mı­zın bir­le­şik dev­ri­mi­ni ör­güt­le­ye­
lim! Kong­re­miz, Tür­ki­ye iş­çi sı­nı­fı­nın ve
emek­ç i­l e­r i­n in kah­r a­m an Kürt hal­k ıy­l a
sö­mür­ge­ci fa­şist dik­ta­tör­lü­ğe kar­şı bir­le­şik
cep­he­si­nin örül­me­si­nin ya­şam­sal öne­mi­ne
işa­ret eder!
Genç­ler
Fa­şizm ve ge­ri­ci­lik, siz genç­le­re sö­mü­
rü, zu­lüm, aç­lık ve iş­siz­lik­ten, uyuş­tu­ru­cu
ve fu­huş­tan öte bir şey ver­mi­yor, ve­re­mez­
de. İlik­le­ri­ne dek çü­rü­müş bu kontr­ge­ril­la
cum­hu­ri­ye­ti, yal­nız­ca bu­gü­nü­nü­zü ka­rart­
mak­la kal­ma­mak­ta, si­ze ait olan ge­le­ce­ği­
ni­zi de yı­kı­ma uğ­rat­mak­ta­dır. Bu­gün ve
ge­le­cek­te sö­mü­rü­süz ve sı­nıf­sız bir dün­ya
is­ti­yor­sa­nız, par­ti­mi­zin ve onun ide­olo­jik
ve po­li­tik ön­der­li­ğin­de­ki Ko­mü­nist Genç­
lik Ör­gü­tü’mü­zün(KGÖ) saf­la­rın­da bir­le­
şin! Ken­di ge­le­ce­ği­ni­ze sa­hip çı­kın! Türk
mi­li­ta­riz­mi­nin bar­bar­ca sal­dı­rı­la­rı­nın ale­ti
ol­ma­yı red­de­de­rek, as­ke­re git­me­yin! Unut­
ma­yın ki, genç­lik ge­le­cek­tir; ge­le­cek ise
dev­rim­de ve sos­ya­lizm­de­dir. Öy­ley­se dev­
rim ve sos­ya­lizm kav­ga­sın­da da­ha bü­yük
yı­ğın­lar ha­lin­de ye­r a­lın, ko­mü­niz­min kı­zıl
bay­ra­ğı al­tın­da top­la­nın!
İş­çi ve emek­çi ka­dın­lar;
Ezi­len ve sö­mü­rü­len mil­yon­la­rın ya­rı­sı­
nı oluş­tu­ran siz iş­çi ve emek­çi ka­dın­lar,
sö­mü­rü­cü sis­te­min va­rol­du­ğu her yer­de
ol­d u­ğ u gi­b i, coğ­r af­y a­m ız­d a da, ken­d i
er­kek sı­nıf kar­deş­le­ri­ni­ze kı­yas­la da­ha faz­
la acı çe­ki­yor­su­nuz. Bu fa­şist re­jim, er­kek
sı­nıf kar­deş­le­ri­ni­ze ol­du­ğu gi­bi, si­ze de,
yok­sul­luk, ce­ha­let, has­ta­lık ve fu­huş­tan
baş­ka bir­şey ge­tir­mi­yor. Dev­rim, öz­gür­lük
ve sos­ya­lizm için er­kek sı­nıf kar­deş­le­ri­niz­
le bir­lik­te yı­kıl­maz bir du­var örün. Par­ti­
miz MLKP’nin saf­l a­r ın­d a ör­g üt­l e­n e­r ek,
118
MLKP II. Kongre Duyuru ve Çağrısı
em­per­ya­liz­me, fa­şiz­me ve ka­pi­ta­liz­me kar­
şı yü­rü­tü­len dev­rim ve sos­ya­lizm kav­ga­sı­
na da­ha güç­lü ka­tı­lın!
Emek­çi me­mur­lar;
Fa­şist re­ji­min siz emek­çi me­mur­la­ra da
ve­re­bi­le­ce­ği bir­şey yok­tur. Si­zi ka­pı kul­la­rı
ola­rak gö­ren fa­şizm, yıl­lar­dır 657 pran­ga­
sıy­la in­san ol­ma onu­ru­nu­zu ayak­lar al­tı­na
al­dı ve al­ma­ya de­vam edi­yor. Eko­no­mik,
sos­yal ve po­li­tik ya­şa­mın her so­ru­nun­da
ken­di­ni­zi ifa­de et­me ih­ti­ya­cı­nız var iken,
bu­nu dil­len­dir­di­ği­niz her or­tam­da ya­sak­lar­
la, sür­g ün­l er­l e, cop­l ar­l a kar­ş ı­l aş­t ı­n ız.
An­cak bun­lar yi­ne de siz­le­ri yıl­dır­ma­dı,
ken­di ör­güt­lü­lük­le­ri­ni­zi kur­du­nuz ve ge­liş­
tir­di­niz. Ne var ki, ya­şam bu­nun ye­ter­li
ol­ma­dı­ğı­nı gös­ter­di. 657 pran­ga­sı­nın par­
ça­lan­ma­sı ve grev­li top­lu söz­leş­me­li sen­di­
ka mü­ca­de­le­ni­zi ve ör­güt­lü­lü­ğü­nü­zü dev­
rim­c i bir çiz­g i­d e ge­l iş­t i­r e­r ek, ku­r u­l an
re­form­cu tu­zak­la­rı aşa­rak, iş­çi sı­nı­fı ve
di­ğer emek­çi­ler­le bir­lik­te ge­nel grev ve
ge­nel di­re­ni­şi yük­sel­tin! Par­ti­miz saf­la­rın­
da ör­güt­le­nin!
İle­ri­ci ay­dın­lar, sa­nat­çı­lar;
Sür­mek­te olan sı­nıf mü­ca­de­le­sin­de bir
ta­raf ol­du­ğu­nu­zu unut­ma­yın! Fa­şist re­ji­
min, dev­rim­ci ve emek­ten ya­na ay­dın­la­rı,
kül­tür ve sa­nat emek­çi­le­ri­ni, şid­det, san­sür
ve eko­no­mik yap­tı­rım­lar yo­luy­la ce­za­lan­
dır­ma ve sus­tur­ma ça­ba­sı­nı da­ha güç­lü ola­
rak bo­şa çı­ka­rın! Ken­di ala­nı­nız­da dev­rim­
ci bir sı­nıf cep­he­si ya­ra­tın! Ko­mü­niz­min
kı­z ıl bay­r a­ğ ı al­t ın­d a top­l a­n a­r ak, par­t i­l i
ay­dın ve sa­nat­çı kim­li­ği­ni­zi yük­sel­tin!
Cu­mar­te­si ana­la­rı, şe­hit, tut­sak ve ka­yıp
ya­kın­la­rı;
Siz­ler­le hak­lı ola­rak övü­nü­yo­ruz. Tür­
ki­ye ve Kür­dis­tan iş­çi sı­nı­fı ve halk­la­rı­nın
dev­rim­ci onu­ru ol­mak­la kal­ma­dı­nız, ay­nı
za­m an­d a, sö­m ür­g e­c i fa­ş ist dik­t a­t ör­l ü­ğ e
kar­şı yü­rü­tül­mek­te olan gün­cel kav­ga­nın
da önem­l i bir bi­l e­ş e­n i du­r u­m un­d a­s ı­n ız!
Ye­ni ör­güt­lü­lük­le­re gi­de­rek, sa­va­şı­mı­nı­zın
ulus­la­ra­ra­sı bo­yu­tu­nu güç­len­di­re­rek, bir­lik
ve da­ya­nış­ma­nı­zı yük­sel­tin!
Ko­mü­nist, dev­rim­ci ve yurt­se­ver öz­gür
tut­sak­lar;
Fi­zik­sel ola­rak tut­sak ol­sa­nız da, zi­hin­
sel ola­rak tü­müy­le öz­gür olan siz dev­rim­ci
tut­sak­la­rın, bun­dan son­ra da, dev­rim ve
sos­ya­lizm kav­ga­sın­da seç­kin bir rol oy­na­
ma­ya de­vam ede­ce­ği­niz­den emi­niz. Dev­
rim­ci sa­va­şı­mın tüm alan ve cep­he­le­rin­de­
ki kav­ga­ya güç ve il­ham kay­na­ğı ol­ma­ya
de­vam edi­yor­su­nuz! Siz dev­ri­min, ulu­sal
kur­tu­lu­şun ve ko­mü­niz­min yi­ğit ev­lat­la­rıy­
la gu­rur du­yu­yo­ruz!
Yurt­dı­şın­da­ki göç­men iş­çi­ler, emek­çi­
ler;
Tür­ki­ye ve Kür­dis­tan dev­ri­mi­nin ulus­
la­ra­ra­sı se­si-so­lu­ğu ol­ma ça­ba­nı­zı ar­tı­ra­rak
sür­dü­rün! Fa­şist dik­ta­tör­lü­ğün çir­kin ve
iğ­renç yü­zü­nü, ya­şa­dı­ğı­nız ül­ke­ler­de­ki iş­çi
ve emek­çi­le­re gös­te­rin! Ya­şa­dı­ğı­nız ül­ke­
ler­de iş­çi ve emek­çi­le­rin fa­şiz­me ve ka­pi­ta­
liz­m e kar­ş ı yü­r üt­t ü­ğ ü kav­g a­y a ka­t ı­l ın!
Ko­mü­niz­min kı­zıl bay­ra­ğı al­tın­da top­la­na­
rak, ül­ke­miz dev­ri­mi­ne ve par­ti­mi­ze çok
yön­lü des­te­ği­ni­zi ar­tı­ra­rak sür­dü­rün! Par­ti­
mi­zin saf­la­rın­da bir­le­şin!
Ko­mü­nist, dev­rim­ci ve yurt­se­ver ör­güt­
ler;
Fa­şiz­me, em­per­ya­liz­me ve şo­ve­niz­me
kar­ş ı, dev­r im­c i bir­l i­ğ in oluş­t u­r ul­m a­s ı,
119
MLKP II. Kongre Duyuru ve Çağrısı
ya­şam­sal öne­mi­ni ko­ru­yor. Or­tak düş­ma­na
kar­ş ı bir­l e­ş ik ve da­h a üst bir sal­d ı­r ı­y ı
ör­güt­le­me­nin yo­lu­nun bu­ra­dan geç­ti­ği­ni,
ya­şam faz­la­sıy­la doğ­ru­la­dı. Ge­lin, sü­re­ci
tı­ka­yı­cı, re­for­miz­mi ve tas­fi­ye­ci­li­ği güç­
len­di­ri­ci adım­lar­dan ka­çı­na­rak, ye­ni bir
iliş­ki, üs­lup ve dav­ra­nış çiz­gi­si­ni ge­liş­ti­re­
lim. İve­di ve ya­kı­cı bir gö­rev ola­rak an­tifa­şist dev­rim­ci cep­he­yi yük­sel­te­rek za­fe­ri
ya­kın­laş­tı­ra­lım!
İş­çi­ler, emek­çi­ler, genç­ler;
Fa­şist re­jim hiç­bir so­ru­nu­nu­zu çö­ze­mi­
yor. Tek çı­kar yol ola­rak te­rör ve sö­mü­rü­yü
da­ha da yo­ğun­laş­tır­mak­ta gö­rü­yor. Bu­gün
ege­men sı­nıf­la­rın mev­cut si­ya­sal re­ji­min
çer­çe­ve­si içe­ri­sin­de yö­ne­te­me­me du­ru­mu­
nun öte­sin­de, cum­hu­ri­ye­tin te­mel il­ke­le­ri­
nin yön­len­dir­di­ği dev­let sor­gu­la­nı­yor. Dev­
let iyi­den iyi­ye maf­ya­laş­mış ve çe­te­leş­miş­
tir. Li­der­le­ri, hü­kü­met­le­ri, mec­li­si ve söz­de
ba­ğım­sız yar­gı­sıy­la, fa­şist dik­ta­tör­lü­ğün
yö­ne­ti­ci te­pe­si MGK’yı giz­le­yen bir in­cir
yap­r a­ğ ı olan ser­m a­y e ege­m en­l i­ğ i­n in bu
po­li­tik ku­rum­la­rı­nın ta­ma­men iş­lev­siz­leş­
me­le­ri mu­az­zam bir çü­rü­me­yi de be­ra­be­
rin­de ge­ti­ri­yor. Bur­ju­va par­ti­ler umut ola­
mı­yor. Hü­kü­met­ler bü­yük bir hız­la es­ki­yor.
Ge­n e­r al­l e­r in da­y at­m a­s ıy­l a kur­d u­r u­l an
ANA­SOL-D’de, kar­şı-dev­rim içi ça­tış­ma­
la­r ın de­r in­l eş­m e­s i­n i ön­l e­y e­m e­y e­c ek­t ir.
Fa­şist re­ji­min so­run­lar yu­ma­ğı­nın art­ma­sı­
na bağ­lı ola­rak dev­rim da­ha da gün­cel­leş­
miş­tir. Dev­rim ve sos­ya­lizm­den baş­ka kur­
tu­l uş yo­l u yok­t ur! Öy­l ey­s e ge­n el grev,
ge­nel di­re­ni­şe ki­lit­le­ne­rek, fa­şist dik­ta­tör­
lü­ğ ün sal­d ı­r ı­l a­r ı­n ı püs­k ür­t e­r ek par­t i­m iz
MLKP’nin ön­der­li­ğin­de za­fe­re doğ­ru yü­rü­
ye­lim. Kar­deş­ler, ka­fa­mı­za, yü­re­ği­mi­ze ve
kol­la­rı­mı­za vu­ru­lan köh­ne zin­cir­le­ri kı­ra­
rak, gök­y ü­z ü­n ü fet­h e­d e­l im; sö­m ü­r ü ve
zu­lüm­den arın­mış, sa­vaş­sız ve si­lah­sız bir
dün­ya için yıl­dız­la­ra ula­şa­lım!
Ya­şa­sın par­ti­miz MLKP!
Kah­rol­sun fa­şizm, ka­pi­ta­lizm ve em­per­
ya­lizm
Ya­şa­sın dev­rim, ya­şa­sın sos­ya­lizm!
Ya­şa­sın II. Kong­re­miz!
II. Kong­re ka­rar­la­rıy­la ku­şa­na­lım, ye­ni
za­fer­le­re uza­na­lım!
120
7-12 Ağus­tos 1997
MLKP II. Kong­resi

Benzer belgeler