DİNİMİZ İSLAM Ahlak Bilgileri

Transkript

DİNİMİZ İSLAM Ahlak Bilgileri
www.dinimizislam.com
DİNİMİZ İSLAM
www.dinimizislam.com
Ahlak Bilgileri
Künye
Sahibi:
Mehmet Ali Demirbaş
Gazeteci – Yazar
29 Ekim Cad. No:23 Kat:4
Yenibosna İstanbul
Tel: (0212) 454 38 20
[email protected]
Hazırlayan:
www.bizimsahife.org
1
www.dinimizislam.com
2
www.dinimizislam.com
Ahlak Bilgileri
İÇİNDEKİLER
Acelecilik
Affedici olmak
Alay etmek
Ayıplanmak korkusu
Az iyiliğe çok sevap
Cimrilik
Cömertlik
Cübn (Korkaklık)
Çalışmak ibadettir
Çok gülmek
Dilenmek
Doğruluk
Edep - Haya – İffet
Fitne çıkarmak
Gariplerin kıymeti
Gereksiz sual sormak
Gıybet etmek
Güzel ahlak
Haline razı olmak
Haset etmek
Hasta ziyareti
Havf ve Reca
Hediyeleşmek
Her kötülüğün tek ilacı
Hıkd (Kin beslemek)
Hırsızlık
5
7
9
12
13
15
23
30
31
38
40
42
49
59
67
69
75
84
96
101
113
116
127
128
130
131
Kalb kırmak
Kanaat etmek
Kibir, tevazu ve ucub
Kibrin dindeki yeri
Kibirlenmek üç çeşittir
Kibre sebep olanlar
Kibir alametleri
Kibirliye kibirli
görünmek
Tenkit etme hastalığı
Tevazu sahibi olmak
Toprak gibi olmak
190
191
192
192
198
200
201
203
204
205
207
Tevazu göstermeye
çalışmak
209
Kibir ve ucub
211
İki kötü huy
215
Kimseye yük olmamak 216
Komşuluk
218
Kul hakkı
223
Kumar ve Oyunlar
242
Küs ve dargın durmak 249
Kusurları gizlemek
253
Lakap takmak
257
Lanet ve beddua etmek258
Lezbiyenlik
260
Livata (Homoseksüellik)262
Mal mevki hırsı
267
Malayani
270
Malı hayra harcamak 271
Mastürbasyon
276
Merhamet etmek
278
Müdara ve Müdahene 281
Müjdelere kavuşmak için
şartlar
284
Hıyanet ve Emanete riayet 132
Huy değişir mi?
135
İftira etmek
143
İnat ve Münakaşa
145
İnsanlara iyilik etmek 153
İsraf
172
İstişarenin önemi
179
İyi veya kötü çığır açmak185
3
www.dinimizislam.com
Ucub
Uzun emel
Vaadinde durmak
Münafıklık
286
Mürüvvet
289
Müslümanların hakları ve
görevleri
291
Müstehcen konuşmak 295
Nasihatin önemi
297
Nefsi terbiye etmek
307
Oral seks
312
Öfkesini yenmek
313
Övmek ve övünmek
319
Özrü kabul etmek
325
Rıfk (Yumuşaklık)
327
Riya
328
Rüşvet
333
Sabır
336
Sadakat göstermek
352
Salih insan olmak için 353
Vâki olanda hayır vardır 449
Vefa
452
Yalan söylemek
454
Yaratılanı hoş gör
465
Yas tutmak
467
Yaşlıya saygı
469
Yetimi gözetmek
470
Zina
474
Ziyaretin önemi
477
Eline beline ve diline sahip
olmak
481
Tecessüs etmek
(Araştırmak)
482
İşi en güzel yapmak
484
Cinayet ve fitne
485
Birlik ve beraberliğin
önemi
486
Emrivaki yapmak
487
Akrabayı ziyaret
489
İyiliğine şahitlik etmek 492
İyiliği başa kakmak
493
Engelliye acımak
494
Fâsık muamelesi
496
147. mektup
496
Ayağa kalkmak
499
Kaşını çatmak
500
Arkadaşlık
501
Ahiret kardeşi seçerken501
Denemeden iyi demek 502
Dostları çoğaltmak
504
İyi arkadaş seçmek
506
İyilerle beraber olmak 507
Mükemmel insan nasıl
olur
518
Selamlaşmak ve önemi 357
Sevgide orta yol
Sır saklamak
Söz taşımak
Suçu kendimizde
aramak
Suizan hüsnü zan
Susmanın faydaları
Şaka etmek
Şematet
Şükür nedir?
Takıyye
Takva, Vera ve Zühd
Tatlı dil ve güler
yüzün önemi
Tehevvür
Tevazu
Tevekkül
Tezellül
442
442
447
373
373
375
377
380
391
398
402
403
428
430
431
433
434
434
441
4
www.dinimizislam.com
Ahlak Bilgileri
Acelecilik
Sual: Acele etmek uygun mu? Daha çok hangi işlerde acele etmek
gerekir?
CEVAP
İnsanın fıtratında acelecilik vardır. İki âyet-i kerime meali:
(İnsan aceleci [tabiatta] yaratıldı.) [Enbiya 37]
(İnsan pek acelecidir.) [İsra 11]
Acele işe şeytan karışır. İki hadis-i şerif meali:
(Acele şeytandan, teenni Rahmandandır.) [Tirmizi]
(Teenni eden isabet eder, acele eden hata eder.) [Beyheki]
(Teenni, acelenin zıttıdır.)
O hâlde, işlerde acele etmemeli ve hemen karar vermemeli! Aceleyle
verilen kararlara şeytan karışır. Nefsin istediği bir şey hatıra gelince
şeytan, (Fırsatı kaçırma, hemen yap!) der. Onun için kalbe gelen şeyi
yapmadan önce, bu işten Allahü teâlâ razı mı, sevab mı, günah mı diye
düşünmeli! Günah değilse yapmalı! Böylece teenni edilmiş, yani acele
edilmemiş olur.
Yalnız 5 yerde acele gerekir:
1- Misafir gelince, hemen yemek vermeli,
2- Günah işleyince, hemen tevbe etmeli,
3- Namazı vakti girince, hemen kılmalı,
4- Defin işini acele yapmalı,
5- Kız veya oğlan çocuklara din bilgilerini ve namaz kılmayı
öğrettikten sonra, büluğa erip de dengi çıkınca, hemen evlendirilmelidir.
Eşiat-ül-lemeat kitabındaki hadis-i şerifte, (Ya Ali, üç şeyi geciktirme!
Namazı vakti girince hemen kıl, cenaze namazını hemen kıl! Dul
veya kızı, küfvü isteyince, hemen evlendir!) buyuruldu. (Tirmizi) O
hâlde, namazını kılan, günahlardan sakınan ve nafakasını helalden
kazanan biri varsa, hemen onunla evlendirmeli! Eğer evlendirilmezse,
fitneye sebep olabilir. Bir hadis-i şerif meali:
(Dinini, ahlâkını beğendiğiniz bir kimse, kızınıza talip olursa,
hemen evlendirin! Eğer evlendirmezseniz, fitne ve fesada sebep
olursunuz.) [Tirmizi]
İbadetleri ve hayırlı işleri yapmakta acele etmeli. Birkaç hadis-i şerif
meali:
(Ölmeden önce tevbe edin! Hayırlı işleri yapmaya mani
5
www.dinimizislam.com
çıkmadan önce acele edin! Allahü teâlâyı çok hatırlayın! Zekât ve
sadaka vermekte acele edin! Böylece Rabbinizin rızklarına ve
yardımına kavuşun!) [İbni Mace]
(Sadaka vermekte acele edin, çünkü bela sadakayı geçemez.)
[Beyheki]
(Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini biliniz: Ölmeden
önce hayatın kıymetini, hastalıktan önce sıhhatin kıymetini,
dünyada ahireti kazanmanın kıymetini, ihtiyarlamadan gençliğin
kıymetini, fakirlikten önce zenginliğin kıymetini.) [Hakim]
Zekâtını vermeyen ve malını ahiret yolunda sarf etmeyen kimse, fakir
olunca çok pişman olur. Bir hadis-i şerif meali:
(Tesvif eden helak olur.) [Berika] (Tesvif, hayırlı iş yapmayı sonraya
bırakmaktır.)
İfrat ve Tefrit zararlı
Tembellik, bir işi geciktirmek, sonraya bırakmak nasıl kötü ise, acele
etmek de kötüdür. Bunun biri ifrat, diğeri tefrittir. Dinimiz orta yolu,
aşırılıklardan uzak olmayı emretmektedir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Aşırı giden helak olur.) [Müslim]
Bir kimse, müsrif olursa buna ifrat denebilir. Bir kimse de cimrilik
ederse, buna da tefrit denebilir. Dinimiz, her iki aşırılığı da yasaklamıştır.
Furkan suresinin 67. âyet-i kerimesinde, israf edenlerle cimrilik edenler
kötülenmiş, ikisinin ortası olanlar övülmüştür.
Acele eden fütura düşer. Yani gevşeklik ve bezginlik hasıl olur.
Hayırlı bir işin olması için acele eden, gecikince, bezginliğe, ümitsizliğe
düşer. Dua eder, hemen duasının kabul olmasını ister. Duası gecikince
duayı bırakır, maksudundan mahrum kalır. Acele edenin ihlası, takvası
bozulabilir. Şüpheli şeylere, hatta haramlara dalabilir.
Namaz kılarken acele eden, tadil-i erkanı terk edebilir. Hızlı okurken
tecvide uymayabilir, yanlış okuyabilir. Onun için ağırbaşlı olmalı,
düşünerek hareket etmelidir. Salihlerin vasfı Kur'an-ı kerimde mealen
şöyle bildiriliyor:
(Onlar Allah’a ve ahirete inanırlar, iyiliği emredip kötülükten
vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde birbirleriyle yarış ederler.
İşte bunlar salihlerdendir.) [A.İmran 114]
Böyle hayırlı işlerin haricinde acelecilik uygun değildir. Düşünerek
hareket etmek ve hayırlı işlerde sebat göstermek gerekir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Yavaş, yumuşak davranmak, Allah’ın kuluna verdiği büyük bir
ihsandır. Aceleci olmak, şeytanın yoludur. Allahü teâlânın sevdiği
6
www.dinimizislam.com
şey, yumuşak ve ağırbaşlı olmaktır.) [E.Ya’la]
İftarda acele etmeli
İftarda acele etmek ve sahuru geciktirmek, belki insanın aczini, yiyip
içmeye ve dolayısı ile her şeye muhtaç olduğunu göstermektedir. İbadet
etmek de zaten bu demektir.
Namaz borcu varsa acele kaza etmeli
Farz namazı özürsüz, vaktinde kılmamak büyük günahtır. Acele kaza
etmek gerekir. Zaruri işler haricinde kaza etmeyi geciktirmek de büyük
günahtır. Nafile zaruri iş olmadığı için, nafile kılarak, terk edilen kazayı
geciktirmek dört mezhepte de haramdır. [Nafileleri kılarken kazaya da
niyet etmeli. Hem sünnet sevabı alınmış olur, hem de namaz borcu
ödenmiş olur.] Düşman karşısında, bir farz namazı kılmak mümkün iken
terk etmek, 700 büyük günah işlemek gibidir. (Umdet-ül islâm)
Tevbe edilen günahlar affedilir
İnsan günahını ne kadar çok büyük görürse o kadar iyidir. Fakat
günahı yüzünden Allahü teâlânın sonsuz rahmetinden ümit kesmek caiz
değildir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ buyurdu ki: İşlediği günahı affımın yanında büyük
görene gazaplanırım. Eğer acele etmek şanımdan olsaydı, acele
ceza verseydim, rahmetimden ümit kesenlere acele ceza verirdim.)
[Deylemi]
Allahü teâlâ, tevbe edilen günahları affeder. Tevbede acele etmeli.
Müstehap işlemek için sünnet terk edilmez
Cenaze olduğu zaman, Âyet-el kürsiyi ve tesbihleri okumayarak
sünnet terk edilmektedir. Cenaze sebebiyle sünneti terk etmek uygun
değildir. Cenaze namazını acele kılmak müstehaptır. Müstehap işlemek
için sünnet terk edilmez. Cemaat çok olsun diye, cenaze namazını vakit
namazlarından sonraya bırakmak mekruhtur. Cemaatın çok olması için,
cenazeyi saatlerce bekletip, sonra acele ederek Âyet-el kürsiyi ve
tesbihleri terk etmek pek yanlıştır. Özürsüz bir sünneti terk etmemeli,
ortadan kaldırmamalıdır.
Affedici olmak
Sual: Çok affediyorum, bu yüzden ahmak muamelesi gördüğüm de
oluyor. Affedici olmak iyi bir şey midir?
CEVAP
Af, hak ettiği bir şeyi almayıp sahibine bağışlamak demektir. Allahü
teâlâ affedicidir, affedenleri sever. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor
7
www.dinimizislam.com
ki:
(Affet, marufu emret ve cahillerden yüz çevir!) [Araf 199]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Affedin ki, Allahü teâlâ da sizi affetsin ve şerefinizi yükseltsin!)
[İsfehani]
(Allah rızası için affedeni, Allahü teâlâ yükseltir.) [Müslim]
(Kendinden uzaklaşanlara yaklaşmak, zulmedenleri affetmek,
kendini mahrum edenlere [Kendine bir şey vermeyenlere] ihsan
etmek, güzel huylu olmaktır.) [İ.Süyuti]
(Sana zulmedeni affet, sana gelmeyene git, sana kötülük edene
sen iyilik et, aleyhine de olsa mutlaka doğru konuş.) [Ruzeyn]
(Musa aleyhisselam, "Ya Rabbi, senin indinde en aziz kimdir?"
diye sordu. Allahü teâlâ da, "İntikam almaya gücü yeterken
affedendir" buyurdu.) [Harâiti]
(Allahü teâlâ merhameti olmayana merhamet etmez, affetmeyeni
affetmez.) [İ. Ahmed]
(Affedin ki affa kavuşasınız!) [İ. Ahmed]
Af taraftarı olmak daha iyidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ceza vermekteki hata, affetmekteki hatadan daha kötüdür.)
[Hakim]
Sual: Haksızı affetmenin mahzuru olur mu?
CEVAP
Haksızı da affedenler, dünya ve ahirette saadete kavuşurlar.
Kendisini içkiden kurtaramayan bir müslüman, hizmetçisine dört
dirhem verir. İçki almasını söyler. Hizmetçi giderken Mansur bin Ammar
isimli bir zatın, bir fakire yardım topladığını görür. Mansur, (Bu fakire 4
dirhem verene 4 dua ederim) der. Hizmetçi, fakire 4 dirhemi verir. Mansur
der ki:
- Hangi duayı etmemi istersin?
- Hizmetçilikten kurtulmak istiyorum.
- İkinci isteğini söyle!
- Fakire verdiğim dört dirhem benim değildi. Benden bunu isterler.
Dört dirhem isterim.
- Üçüncü isteğin nedir?
- Efendimin tevbe edip içkiyi bırakmasını istiyorum.
- Dördüncü arzun nedir?
- Allahü teâlânın beni, efendimi, seni, kavmimizi affetmesini
istiyorum.
Mansur bin Ammar, hepsi için gerekli duayı yapar. Hizmetçi evine
8
www.dinimizislam.com
gidince, efendisi, geç kalmasının sebebini sorar. Hizmetçi durumu anlatır.
Efendisi sorar:
- Sen neler istedin?
- Hizmetçilikten, kölelikten kurtulmayı istedim.
- Peki seni azat ettim. Başka ne istedin?
- Dört dirhem istedim.
- Al şu dört dirhemi. Başka ne istedin?
- Tevbe edip içkiyi bırakmanı istedim.
- Tevbe ettim. Başka ne istedin?
- Allahü teâlânın hepimizi affetmesini istedim.
Efendisi duraklar, (İşte bu benim elimde değildir) der. O gece
rüyasında, (Sen elinde olanı yaptın da, biz elimizde olanı yapmaz mıyız?
Seni de, hizmetçini de, Mansuru da ve orada bulunan hepinizi affettik)
denir.
Her müslüman da elinde olanı esirgememeli, daima affedici
olmalıdır!
Sual: Tam kesin değilse de, suçlu birisini cezalandırmak mı, yoksa
affetmek mi daha uygun olur?
CEVAP
Suç kesin olmadıkça cezalandırmak caiz olmaz. Af taraftarı olmak
daha iyidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ceza vermekteki hata, affetmekteki hatadan daha kötüdür.)
[Hâkim]
Düşmana iyi muamele
Sual: Bize kötülük yapanlara, düşmanlık edenlere, aynısını yapmak
caiz midir?
CEVAP
Tam onların yaptıkları kadar yapmak zulüm olmaz, fazlası zülüm
olur. Ancak adaletli hareket etmenin ölçüsünü bilemeyiz, zulüm yapmış
oluruz. En iyisi affetmektir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Kötülüğü, en güzel şekilde önle! [Öfkeyi sabırla, cahilliği
yumuşaklıkla, kötülüğü afla önle ki] o zaman düşman sana, yakın dost
gibi olur.) [Fussilet 34]
Demek ki, düşmanı dost yapmanın yolu, onu affetmek, ona iyilik ve
ihsanda bulunmaktır.
Alay etmek
Sual: Müslümanlarla alay edenlere karşı tavrımız nasıl olmalıdır?
9
www.dinimizislam.com
CE VAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Hindistan’daki
İslam
düşmanlarının
azgınlarını
görüyoruz.
Müslümanlarla alay ediyorlar. Müslümanları kötülüyorlar. Ellerine fırsat
geçerse, güçleri yeterse, Müslümanlara her işkenceyi yaparlar. Hatta
hepsini öldürürler. Yahut onları dinden, imandan ayırırlar. İslam
terbiyesini, ahlakını, hayasını, şerefini yok ederler. O halde,
Müslümanların bu azgın kâfirlere uymamaları, bunlardan sakınmaları,
bunlara aldanmamaları, bunun için Allahü teâlâdan haya etmeleri
lazımdır. (Haya imandandır) buyuruldu. Müslüman olanın böyle çirkin
işlerden sıkılması lazımdır. İslam düşmanlarını, Allah’ın emirleri ile alay
edenleri, helale, harama aldırış etmeyenleri zararlı bilmelidir. Bunları
aşağı tutmalıdır. Bunlara yardımı dokunan her hareketten sakınmalıdır.
Bir kimsenin Müslüman olmasına alamet, İslam düşmanlarını
tanıması, onlara aldanmaması, sözlerini dinlememesidir. Allahü teâlâ
Kur'an-ı kerimde, Tevbe suresi 28. âyetinde kâfirlere Necs yani pis dedi.
95. âyetinde de Rics buyurdu. Rics de pis demektir. Bunun için,
Müslümanların kendileri ile alay eden kâfirleri pis ve zararlı bilmeleri
lazımdır. Böyle bilince, onlarla arkadaşlık yapmazlar, onları sevmezler,
onlardan sakınırlar. Onlarla birlikte bulunmaktan nefret ederler. Böyle
kâfirlerle meşveret etmek, işleri onlara danışıp onların sözü ile hareket
etmek, bu din düşmanlarına kıymet vermek olur. Hem de, onları çok
yükseltmek olur.
Onlardan yardım, şifa beklemek ve hele onlar vasıtası ile dua ve
ibadet etmek boşuna uğraşmaktır. Mümin suresinin 50. âyetinde ve Rad
suresinin 14. âyetinde mealen, (Kâfirlerin duaları ancak dalalettir)
buyuruldu. Yani, İslam düşmanlarının duaları kabul olmaz, hiç fayda
vermez. Kâfirler, papazlar vasıtası ile yapılan duaları Allahü teâlâ hiçbir
zaman kabul etmez. Böyle duaların Müslümanlara faydası olmaz. Yalnız
bu suretle o dinsizlere bir kıymet verilmiş olur. Onlar, dua ederken,
putlarını, Allah’ın düşmanlarını araya korlar. Onlardan dua beklemenin
kötülüğünün çirkinliğinin nereye kadar uzandığını, Müslümanlığın
temelinden yıkılıp, kokusunun bile kalmayacağını buradan anlamalıdır.
Büyüklerden biri buyuruyor ki:
(Sizden biriniz divane olmadıkça, tam Müslüman olamazsınız).
Burada (Divane olmak), İslamiyet’i yaymak için çalışmak, çabalamak ve
bu arada kendi faydasını ve zararını hatırına bile getirmemek demektir.
Müslümanlığa dokunmasın da, her ne olursa olsun, olmayan da olmasın!
Yeter ki, Müslümanlığa bir zarar olmasın! Müslümanlık demek, Allahü
10
www.dinimizislam.com
teâlânın ve Onun Peygamberinin razı olduğu, beğendiği şeyler demektir.
Allahü teâlânın razı olduğu şeyden daha kıymetli ne olabilir?) (C1,
m.163)
Küfrü gerektiren sözler
Muteber kitaplarda buyuruluyor ki:
Küfre sebep olan bir sözü, tehdit edilmeden söyleyenin imanı gider.
Çünkü her müslümanın bilmesi gereken şeyleri öğrenmesi farzdır.
Bilmemesi özür olmaz, büyük günahtır. Küfre girenin önceki ibadetleri
yok olur. Tevbe ederse, geri gelmez. Tevbe için yalnız kelime-i şehadet
söylemek kâfi değildir, küfre sebep olan şeyden de tevbe etmesi gerekir.
(Berika, Hadika)
Burhaneddin-i Mergınani hazretleri, (Kur'an-ı kerimi teganni ile
okuyan hâfıza, ne güzel okudun diyenin imanı gider. Tecdid-i iman ve
tecdid-i nikah gerekir) buyurdu. (Dürr-ül-münteka)
Ebu Nasr-ı Debbusi hazretleri, Kadi Zahireddin-i Harezmi
hazretlerinden naklen buyuruyor ki:
(Bir şarkıcıyı dinleyen veya herhangi bir haram işi gören kimse,
haram olduğuna inanarak veya inanmayarak, buna, ne güzel dese, o
anda imanı gider. (Müjdeci Mek. 266)
Kâfirlerin ibadet olarak yaptıkları ve kâfirlik alameti olan ve İslamiyet’i
inkâr etmek ve inanmamak alameti olan ve tahkir etmemiz vacip olan
şeyleri yapan ve kullanan kâfir olur. Bunlardan meşhur olanlarını
bilmeyerek veya şaka olarak veya herkesi güldürmek için yapan da, kâfir
olur. (Birgivi vasıyyetnamesi)
Zaruri olan ve tevatür ile bildirilmiş olan din bilgilerine inanmayan
kâfir olur. İnanmamayı gösteren her söz, ister şaka olarak, isterse
gönülden olmayarak olsun küfür olur. (Milel-nihal)
Küfre sebep olan bir işi yapmak küfür olur. Mesela beline, zünnar
denilen papaz kuşağını bağlamak ve küfre mahsus şey giymek de
böyledir. Bunları mizah için, başkalarını güldürmek için, şaka için
kullanmak da küfre sebep olur. İtikadının doğru olması fayda vermez.
(Berika)
Miftah-ül-cenne’de diyor ki
Filan müslüman benim gözümde yahudi gibidir demek küfürdür.
Ahirette olacak şeylerle alay etmek küfürdür. Kabirdeki ve kıyametteki
azaplara akla, fenne uygun değildir diyerek inanmamak, faiz helal olsaydı
demek, İslam bilgilerini ve din âlimlerini aşağılamak da, küfürdür.
Akıllı, bilgili, edebiyatçı olduğunu göstermek için veya yanındakileri
güldürmek, sevindirmek veya alay etmek için söylenen sözlerde küfre
11
www.dinimizislam.com
düşmekten çok korkmalıdır. Bir kimse, küçük günah işlese, buna tevbe et
denildiğinde, (tevbe edecek bir şey yapmadım ki..) dese, kâfir olur.
(Filan şey, filan kimsede yoktur, varsa kâfir olayım) diye, yemin
eylese, o şey, o kimsede olsun veya olmasın, o kimse, kâfir olayım dediği
için küfre girmiştir. Kâfirlerin ibadetleri, İslamiyet’e uymayan işleri güzeldir
demek de küfürdür.
Bir kadın, beline bir kara ip bağlasa, (bu nedir) deseler, (zünnardır)
dese, kâfir olur. Nasrani olmak, yahudi olmaktan, [amerikan kâfiri olmak,
komünist olmaktan] hayırlıdır demek küfürdür.
İlim meclisinde ne işim var veya din adamlarının sözü neye yarar
demek küfür olur. Biri diğerine, gel fıkıh kitabını okuyalım dese, o da,
(Ben ilmi ne yapayım) dese, ilmi hafife aldığı için kâfir olur. (Miftah-ülcenne)
Sual: Kimi din ile, Allah ile alay ediyor. Çirkin iftiralar yapıyor. Böyle
bir kimse tevbe ederse affolur mu?
CEVAP
Elbette en azılı kâfir pişman olur, sıdk ile ihlas ile Kelime-i şehadet
getirirse tertemiz müslüman olur. Bütün günahları affolur. Din ile alay
etmeye devam edenin ise, yaptığı yanına kalmaz. Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki:
(Allah’a karşı yalan uyduranların yüzleri, kıyamette simsiyah
olacaktır.) [Zümer 60]
Ayıplanmak korkusu
Sual: İnsanların kötülemelerine, çekiştirmelerine, ayıplamalarına
üzülmek caiz midir?
CEVAP
Küfr-i cühudiye sebep olan şeylerden birisi de, insanlardan utanmak
ve başkalarının kötülemelerinden, ayıplamalarından korkmaktır. Ebu
Talibin küfrü böyledir. Ebu Talib, Resulullah efendimizin Peygamber
olduğunu biliyordu. İnsanların kötüleyeceklerinden korkarak ve
ayıplayacaklarını düşünerek, inandığı halde, inandığını söylemedi.
Ebu Talib ölüm döşeğinde iken, Resulullah efendimiz onun yanına
gelerek, (Ey amcam! Sana şefaat edebilmem için, la ilahe illallah
söyle!) buyurdu. Cevabında, (Ey kardeşimin oğlu, doğru söylediğini
biliyorum. Lakin ölüm korkusu ile imana geldi denilmesini istemem) dedi.
Kureyş kâfirlerinin ileri gelenleri, Ebu Talibin yanına geldiler. Sen,
bizim emirimizsin, sözlerin başımızın üzerindedir. Fakat, senden sonra,
12
www.dinimizislam.com
yeğenin Muhammed ile aramızda düşmanlığın devam edeceğinden
korkuyoruz. Ona söyle! Dinimizi kötülemesin, dediler. Ebu Talib,
Resulullaha işittiklerini söyledi. Resulullahın, onlar ile sulh
yapmayacağını anlayınca, Müslüman olacağı anlaşılacak bazı şeyler
söyledi. Bunları işitince, amcasının iman etmesini istedi. (İşitenler bana
dil uzatacaklarından korkmasaydım, iman ederdim. Seni sevindirirdim)
dedi. Öleceği zaman, bir şeyler söyledi. Bunları işitebilmek için, Abdullah
ibni Abbas yanına yaklaştı. İman ettiğini bildiriyor dedi. Ebu Talibin iman
ettiği şüphelidir. Ehl-i sünnet âlimlerine göre, iman etmedi. Hazret-i Ali,
Resulullaha gelerek, dalalette olan amcan öldü dediğinde, (Yıka, kefen
içine sar ve defnet! Men olununcaya kadar onun için dua ederiz)
buyurdu. Birkaç gün evinden çıkmayarak, onun için çok dua etti. Eshab-ı
kiramdan bazıları bunu işitince, onlar da, kâfir olarak ölmüş olan
akrabaları için dua etmeye başladılar. Bunun üzerine, Tevbe suresinin,
(Peygamber ve iman edenler, akrabaları olsalar da, müşrikler için
istiğfar etmemelidir) mealindeki 113. âyet-i kerimesi nazil oldu.
Ebu Talibin öldükten sonra diriltilip iman ettiği Kurtubi tefsirinde
bildirilmektedir.
İnsanların kötülemelerinden ve ayıplamalarından korkmaya karşı ilaç
olarak şöyle düşünmelidir: Kötülemeleri doğru ise, ayıplarımı bana
bildirmiş oluyorlar. Bunları yapmamaya karar verdim demeli, böyle
kötülemelerden ferahlık duymalıdır. Onlara teşekkür etmelidir.
Hasan-ı Basri hazretlerine, birisinin kendisini gıybet ettiğini haber
verdiler. Ona bir tabak helva gönderip, (Sevaplarını bana hediye ettiğini
işittim. Karşılık olarak bu tatlıyı gönderiyorum) dedi. İmam-ı a’zam Ebu
Hanife’ye, birisinin kendisini gıybet ettiğini söylediler. Ona bir kese altın
gönderip, (Bize verdiği sevapları arttırırsa, biz de karşılığını arttırırız)
dedi.
Yapılan kötüleme yalan ise, iftira ise, zararı söyleyene olur. Onun
sevapları bana verilir. Benim günahlarım, ona yüklenir demelidir. İftira
etmek, nemmamlık yapmak [söz taşımak], gıybet etmekten daha
fenadırlar.
Az iyiliğe çok sevap
Sual: Bir hoca ufacık bir iyiliğe, dağlar kadar sevap, ufak bir hataya
dağlar kadar günah olmaz diyor, doğru mudur?
CEVAP
Yanlıştır. Allah rızası için yapılan iyiliklerin, sadakanın, zekâtın
karşılığı, verenin ihlas derecesine göre, bire ondan bire yediyüze kadar
13
www.dinimizislam.com
hatta daha fazla olur. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Mallarını Allah yolunda harcayanların hâli, yedi başak bitiren ve
her başağında yüz dane bulunan bir tohuma benzer. Allah dilediğine
daha fazla da verir. O vasi ve âlimdir.) [Bekara 261]
[Vasi, takat ve kudret sahibidir, ihsan ettiği şeyler Ona darlık vermez.
Âlim, her şeyi, haliyle, hakikat ve özüyle bilicidir. İnfak edenin
niyetini, ihlaslı olup olmadığını ve infak kudretini bilir.
İnfak, ihtiyaç karşılama demektir.]
Sabredenlere verilecek sevap da hesapsızdır. Sabredenlere o kadar
çok sevap verilir ki, bunun miktarını Allahü teâlâdan başka kimse bilmez.
Bir âyet meali:
(Sabredenlere mükafatları hesapsız verilecektir.) [Zümer 10]
Bire yediyüz almak
Hadis-i şeriflerde ise buyuruldu ki:
(Bir iyiliğe on mislinden 700 misline kadar sevap verilir. Allahü
teâlâ, "Ancak oruç hariç, onun mükafatını ben veririm" buyurdu.)
[İbni Huzeyme]
(Rabbiniz, rahimdir. Bir iyilik yapmak isteyip de yapamayana, bir
sevap yazar. Yapana on mislinden 700 misli veya daha fazla sevap
yazar. Kötülük yapmak isteyip de yapmayana bir sevap, yaparsa bir
günah yazar, dilerse onu affeder.) [Taberani]
(Malını Allah yolunda tasadduk edene, mükafatı yediyüz misline
kadar artırılır. Oruç tutana verilecek sevabı, Allahü teâlâdan başka
kimse bilemez.) [Beyheki]
(Zilhiccenin ilk günlerinde tutulan oruç, bir sene oruç tutmaya,
bir gecesini değerlendirmek de Kadir gecesini değerlendirmek
gibidir.) [İbni Mace]
(Zilhiccenin ilk on gününden daha faziletli gün yoktur. Bir amele
yedi yüz misline kadar sevap verilir.) [Tergib]
(Bugünlerin herbiri fazilette bin güne, Arefe ise on bin güne
eşittir.) [Beyheki]
(Arefe günü oruç tutana, Âdem aleyhisselamdan, Sura
üfürülünceye kadar yaşamış bütün insanların sayısının iki katı kadar
sevap yazılır.) [R.Nasıhin]
(Aşure günü gusleden, yeni doğmuş gibi günahlardan
temizlenir.) [Şir’a]
(Aşure günü, zerre kadar sadaka verene, Uhud dağı kadar sevap
verilir.) [Şir’a]
Allahü teâlânın rahmeti, ihsanı boldur. Zerre kadar bir iyiliğe dağ
14
www.dinimizislam.com
kadar sevap verir. Mülk Onundur. Dilediğine dilediği kadar ihsan eder.
Kimse Ondan hesap soramaz. Sevap-günah miktarını, göklerin
büyüklüğünü, uzaklıkları ve ahiretteki zamanları ve dünyanın yaratılışını
ve mahlûkların sayısını bildiren rakamlar, miktar sayısını göstermek için
değil, miktarın çokluğunu anlatmak içindir. (Marifetname)
Cimrilik
Sual: Cimri âlim olur mu?
CEVAP
Bilgili olmak ayrı şey, ilmi ile amel etmek ayrı şeydir. Dünyada
yapılan bir iyiliğe ahirette 700, hatta daha fazla sevap verileceğine inanan
kimse, cömert olmaya gayret eder. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allah katında, cömert cahil, cimri âlimden daha kıymetlidir.)
[Deylemi]
(Cimrilikle iman, bir kulun kalbinde asla birlikte bulunamaz.)
[Nesai]
(Cimri çok ibadet etse de, Cennete girmez. Cömert, çok günah
işlese de Cehenneme girmez.) [R.Nasıhin]
Bu hadis-i şerifler müminler için söylenmiştir. Kâfir cömert de olsa
Cennete giremez.
[Not: (Cimri, Cennete girmez), (Cimrilik küfürdür) gibi hadis-i
şerifleri açıklaması ile birlikte okumalıdır. Açıklamasız okunursa yanlış
anlamaya sebep olur. Cimrilik her ne kadar kötü ahlaktan ise de,
imansızlık değildir. (Cimri, günahının cezasını çekmedikçe Cennete
giremez) demektir. Hatta sevabı günahından çok gelirse, Cehenneme
girmeden de Cennete gider. Affa ve şefaate uğrayarak da Cennete
gidebilir.
(Cömert Cennete yakındır) hadis-i şerifi de böyledir. Yani cömerdin
imanı yoksa ebedi olarak Cehennemde kalır. İmanı varsa, sevapları fazla
ise Cennete gider. Ehl-i sünnete göre, iyilik eden muhakkak Cennete,
kötülük eden muhakkak Cehenneme gider diye bir şey yoktur. Bir
müminin günahı sevabından çok ise, affa ve şefaate de uğramamışsa,
günahının cezasını çektikten sonra Cennete gider. İmanı olmayan
kimsenin ise, ne yaparsa yapsın, hiçbir iyiliği onu Cehennemden
kurtaramaz. (İslam Ahlakı)]
Tamah ve cimrilik
Sual: Cimrilikle tamah aynı mıdır, bunlardan kurtuluş yolu var mıdır?
CEVAP
15
www.dinimizislam.com
Tamah, mal toplama, biriktirme hırsıdır. Cimrilik ise, harcanması
gereken yerde para harcamaktan kaçınmaktır. Cimriliğin içinde tamah da
vardır. Her hastalığın çaresi vardır. Önce hastalığı teşhis etmek gerekir!
Hastalık belli olunca ona göre ilaç verilir. Allah’tan korkan, kötülük
işlemekten çekinir. Tamahın kötü olduğunu bilen müslüman da bundan
kaçar. Dinimizde mal sahibi olmak kötü değildir. Kur'an-ı kerimde mala
hayır adı verilerek övülmüştür. [Bekara 180]
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Mal, salih kimse için ne güzeldir.) [Taberani]
Mal, kıymetli olduğu için onu israf etmek haramdır. Süfyan-ı Sevri
hazretleri, malın insanın silahı olduğunu söyleyerek, insanın canını,
malını, sıhhatini, dinini, şerefini mal ile koruyacağını bildirmiştir.
Dinimiz malı böyle övmüş, fakat mal hırsını, mal sevgisini yermiştir.
Zengin olmak başka, mala muhabbet başkadır. Tamah mala muhabbettir.
Tamahkâr malını hayırlı işlerde kullanamaz. Mal sevgisinin kötü olduğunu
bildiren hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
(İnsan yaşlandıkça, iki şeyi gençleşir: Uzun yaşama arzusu ve
mal sevgisi.) [Buhari]
(Mal ve makam sevgisinin, müminin dinine vereceği zarar, iki aç
kurdun, koyun sürüsüne vereceği zarardan daha fazladır.) [Bezzar]
(Sakın tamahkâr olmayın! Tamah, fakirliğin tâ kendisidir.)
[Taberani]
(Kanaat eden, en çok şükredenlerden sayılır.) [İ. Mace]
(Aza kanaat etmeyen, çok ile doymaz.) [Beyheki]
(Mal ve mevki sevgisi, suyun sebzeyi yeşertmesi gibi kalbde
nifakı yeşertir.) [İ. Gazali]
(İnsanoğlunun iki dere dolusu altını olsa, üçüncüsünü isterdi.
Onun gözünü ancak bir avuç toprak doyurur.) [Buhari]
(Zenginlik, mal çokluğu değil, gönül zenginliğidir.) [Buhari]
Kur'an-ı kerimde bildiriliyor ki, İbrahim aleyhisselam, (Ya Rabbi, beni
ve çocuklarımı puta tapmaktan koru!) diye dua etmiştir. Puttan maksat
para sevgisidir. Demek ki, parayı sevmek, puta tapmak gibidir. Bunun için
(Paraya tapan helak oldu) buyuruldu. (Altın ve gümüşün kulu helak
oldu. Sürçmedi, tamamen helak oldu) hadis-i şerifi, parayı çok
sevenlerin akıbetini haber vermektedir. (Tirmizi)
Kanaat gibi zenginlik olmaz. (Âlim ilme, tamahkâr da mala
doymaz) buyuruldu.
İnsan, genelde cimridir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(De ki, "Eğer Rabbimin rahmet hazineleri sizin olsaydı, tükenir
16
www.dinimizislam.com
korkusuyla yine de vermeyip cimrilik ederdiniz." Gerçekten insan
çok cimridir.) [İsra 100]
(Allah’ın ihsan ettiği mal ile cimrilik yapanlar [zekat vermeyenler]
iyi yaptıklarını [zengin kalacaklarını] mı zannediyorlar? Halbuki
kendilerine kötülük ediyorlar. Cimrilik edip vermedikleri o mallar,
[Cehennemde azap aleti olacak, yılan şeklinde] boyunlarına
dolandırılacaktır.) [A. İmran 180]
Cimriliğin zararları
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Cimrilik, helak edicidir.) [Taberani]
(Allahü teâlâ, yemin ederek cimrinin Cennete girmeyeceğini
bildirdi.) [Tirmizi]
(Cimri abid olsa da, Cennete girmez.) [Taberani]
(En kötü hastalık cimriliktir.) [D. Kutni]
(Cimri, öyle bir kedere boğulur ki, artık sevinç ve ferahlık yüzü
görmez.) [İ. Gazali]
(Her sabah iki melekten biri, "Ya Rabbi, infak edene karşılığını
ver!" diye, diğeri de, "Cimrilik edenin malını helak et!" diye dua
eder.) [Buhari]
("Hakkımın zerresinden vazgeçmem" demek cimrilik için
kâfidir.) [Hakim]
(Kaybettiği dünyalığa üzülen, Cehenneme yaklaşmış olur.) [İ.
Gazali]
(Ya Rabbi cimrilikten sana sığınırım.) [Müslim]
Savaşta ölen oğlu için (Vah şehidim) diye ağlayan kadına,
Peygamber efendimiz, (Şehid olduğunu nereden biliyorsun? Belki
boş konuşur, belki de cimri idi) buyurdu. (E. Ya’la)
Cimriliğin tedavisi
Sual: Cimrilik neden meydana gelir, tedavisi nasıldır?
CEVAP
Cimriliğin, diğer kalb hastalıkları gibi, ihlas noksanlığı, iman zayıflığı
ve hatta küfürle ilgisi vardır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Cimrilik küfürdendir, küfrün yeri de Cehennemdir.) [Deylemi]
Kur'an-ı kerimde de kâfirlerin cimrilik ettiği bildirilmektedir:
(Cimrilik eden, hem de herkese cimriliği tavsiye eden ve
kendilerine Allah’ın fazlından verdiğini gizleyen kâfirlere hor ve
hakir edici bir azap hazırladık.) [Nisa 37]
Cimrilik mal sevgisinden meydana gelir. Cimriliğin sebebi, uzun
yaşama ümidi ile parasız kavuşamayacağı arzularıdır. Eceline üç gün
17
www.dinimizislam.com
kaldığını bilse, cimriye mal vermek zor gelmez. Fakat çocukları olur,
onların yaşamasını kendi yaşaması gibi kabul ederse, cimriliği yine artar.
Bu bakımdan çocuklar, cimrilik sebebi olabilir. Hadis-i şerifte buyuruldu
ki:
(Çocuk, cimrilik sebebidir.) [Hakim]
Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki:
(Mallarınız, çocuklarınız, sizin için fitnedir, imtihandır.) [Tegabün
15]
(Mallarınız ve çocuklarınız, sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın!)
[Münafikun 9]
Zengin cimriler
Kimi, çok zengindir, hiç kimsesi yoktur, yaşlanmıştır, öldükten sonra,
malının başkasına kalacağını da bilir. Buna rağmen, sırf mala olan
sevgisinden dolayı, zekât vermez, hastalansa doktora gitmez, birkaç ilaç
almakla yetinir. Hatta kendi malını yemeye bile korkar. Para, insanı
ihtiyacına ulaştıran bir vasıta olduğu için sevilir. Tatlıya ulaştıran her şey
tatlıdır. Cimri, tatlıyı unutmuş görünüp, tatlı alacak parayı sever.
Malı, Allah yolunda harcamak için biriktirmenin zararı olmaz. Hadis-i
şerifte (İyi kimseye, malın iyisi ne güzel yakışır) buyuruldu. İyi yolda
harcanmayan paranın vebali vardır. Taparcasına parayı sevmek kötüdür.
Hadis-i şerifte (Altın ve gümüşün kuluna [paraya tapana] lanet olsun!)
buyuruldu. (Tirmizi)
Her hastalık, sebebinin zıddı ile tedavi edilir. Nefsin çeşitli
arzularından kurtulmanın, ilacı, aza kanaat ve sabırdır. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın ihsan ettiği az rızka, kanaat eden mümin,
kurtuluşa ermiştir.) [Müslim]
(Kanaat tükenmez hazinedir.) [Beyheki]
(Allahü teâlâ kanaat edeni, kanaatkâr yapar.) [Taberani]
(Aza kanaat etmeyen, çok ile doymaz.) [Beyheki]
Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz.
Çocuklarının fakir kalacağı korkusunun ilacı ise, cimrilikle zengin
olunamayacağını, bıraktığı malları boşa harcayabileceklerini, hatta bazen
servetin kötü yollara sevk ettiğini, zengin olacaklarsa bir başka yerden
buna kavuşacaklarını düşünmelidir. Her zenginin, miras sebebiyle zengin
olmadığını, mirasa konanların ise, boşa harcadıklarını da bilmek gerekir.
Çocukları iyi olursa, Allahü teâlânın onlara kâfi geleceğini, kötü olurlarsa,
bıraktığı malları, kötü yollarda harcayacaklarını düşünmelidir!
Birçok cimrinin gafletle öldüğünü, hasret çektiğini, bıraktığı malı
18
www.dinimizislam.com
mirasçıların harcadığını göz önüne getirmelidir. Cimriliğin her bakımdan
kötü olduğunu düşünmelidir!
Aşırı mal sevgisinin ilacı, o maldan ayrılıp uzaklaşmaktır. Faydalı işte
kullanmadığımız malı, denize atıp aşırı sevgisinden kurtulmak, cimrilikle
saklamaktan daha az zararlıdır. Bir malı cimrilikle saklamak, riya ile
başkasına vermekten daha kötüdür.
Mal, yılan gibi, içinde hem zehir ve hem ilaç vardır. Malı kullanmayı
bilmek gerekir. Yani biz malı kullanmalıyız, mal bizi kullanmamalıdır!
Cimrilik, verilmesi gerekeni vermemektir. Mesela yemeği olanın, aç
komşusuna vermemesi, cimrilik olur. Cömertlik, cimrilikle israfın arasında
orta yoldur. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Onlar harcadıklarında, ne israf, ne de cimrilik ederler; bu ikisi
arasında orta bir yol tutarlar.) [Furkan 67]
Cömert miyim, cimri miyim?
Sual: Bir kimse, kendinin cömert veya cimri olduğunu bilebilir mi?
CEVAP
Bir kimseye verdiği şey zor gelmezse, cömert sayılır. Zor gelirse
cömert sayılmaz. Mürüvvetin icapları ile iktifa eden, cimrilikten kurtulur.
Mürüvvet, insanlık demektir.
Hazret-i Hasan da buyurdu ki: "Mürüvvet, kulun, dinini muhafaza
edip nefsini korkutması, misafirini iyi karşılaması, münazaalarda, güzel
davranması demektir. Ululuk ise, komşuya eziyet etmemek ve zorluklara
göğüs germektir. Kerem de istemeden vermek, yerinde yemek yedirmek,
saile yumuşak davranmak ve bol vermektir."
Zekatı severek veren, kurban kesen cömerttir. Hadis-i şerifte,
(Zekatını severek veren, misafirini ağırlayan, darda kalana yardım
eden cimrilikten kurtulur) buyuruldu. (Taberani)
Misafir ağırlamak
Malı saçıp savurmak ne kadar kötü ise, malı korumak da o kadar
mühimdir. Misafire ikram etmek ise, malı korumaktan mühimdir. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(Misafir ağırlamayanda hayır yoktur.) [İ. Ahmed]
(En iyiniz, yemek yedireninizdir.) [Hakim]
(Allahü teâlâ, yemek yediren cömertle meleklerine övünür.) [İ.
Gazali]
(Yemek sofrası misafirin önünde bulunduğu müddetçe,
melekler, ev sahibine istiğfar ederler.) [Taberani]
(Arkadaşına, arzu ettiği yemeği ikram edenin günahları affolur.)
[Bezzar]
19
www.dinimizislam.com
Bir insanın karnını bir sefer doyurmanın bile ne kadar mühim olduğu
görülüyor. Birini ömür boyu doyurmak veya öldükten sonra ebedi olarak
doyurmaya sebep olmak daha büyük sevaptır. Bunu esirgemek ise çok
kötüdür. Onun için, (Cimrilerin en kötüsü, emr-i maruf ve nehy-i
münker yapmayandır) buyurulmuştur.
Her bakımdan cömert olmaya heves etmelidir! Çünkü, cimrinin malı
felakete uğrar, cömert de verdikçe, fazlası ile alır. Hadis-i şerifte
(Cömerdin evine rızk, devenin göğsüne vurulan bıçaktan daha tez
gelir) buyuruluyor. (İbni Mace)
Yüksek tansiyonu olanın, hacamat yaptırması sağlık açısından iyidir.
Kan vermekle sağlığa, yeni kana kavuştuğu gibi, misafir de rızkı ile gelir,
kırk gün bereket bırakıp gider. Gerekli yerlere vermekle, cömerdin eli
daralmaz. Peygamber efendimiz, yemin ederek (Sadaka vermekle mal
azalmaz) buyurdu. (Tirmizi)
Şeytan ise cimriliğe teşvik eder. Kur'an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Şeytan fakirlikle korkutup, size cimriliği emreder.) [Bekara 268]
Cimri, rızk için endişelenmemelidir! Her mahlûkun rızkını Allahü teâlâ
verir. (Her canlının rızkı Allah’a aittir.) [Hud 6]
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Rızk için üzülme, takdir edilen rızk seni bulur.) [İsfehani]
(Allahü teâlâ, müminin rızkını ummadığı yerden verir.) [İ. Hibban]
Peygamber efendimize inanan, vermekle malın azalmayacağını bilen
bir müslüman, nasıl olur da, şeytana uyup cimrilik edebilir? Yahya
aleyhisselam, (Şeytan cimri mümini sever, fâsık da olsa, cömertten nefret
eder) buyuruyor. Bişr-i hafi hazretleri de (Cimriyle karşılaşanın kalbi
katılaşır) buyuruyor. Hadis-i şerifte ise (Aman cimrilikten çok sakının!
Sizden öncekileri cimrilik helak etmiştir) buyuruluyor. (Müslim)
Sual: Misafire fazla ikram veya yüksünerek hizmet etmek günah
mıdır?
CEVAP
Misafire ikram çok sevaptır. Misafiri nimet bilmelidir. Her nimetin bir
külfet karşılığı olduğu unutulmamalıdır! Külfetsiz nimet olmaz. Elbette
misafirin sıkıntısı olur. Yüksünmeden hizmet etmelidir! Misafiri ganimet
bilmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, bir kavme hayır murat ettiğinde, onlara hediye
olarak misafir gönderir. Misafir, rızkı ile gelir-gider. Allahü teâlâ da
ev halkını mağfiret eder.) [Ebu Nuaym]
Hak teâlânın bir hediyesi olan misafire ikram etmelidir! Misafir
20
www.dinimizislam.com
gelmezse üzülmelidir! Çünkü hadis-i şerifte (Misafir girmeyen eve
melek de girmez) buyurulmuştur. Misafir gelmemesini istemek doğru
değildir. Çünkü Peygamber efendimiz (Misafir istemeyende hayır
yoktur) buyurmuştur. Misafir için fazla ikram ve külfete girmemelidir!
Misafir rahatsız olur. Hadis-i şerifte, (Misafir için külfete girmeyin,
misafir bundan rahatsız olur. Misafirini küstüren Allah’ı küstürmüş
olur. Allah’ı küstürene de Allah buğzeder) buyurulmuştur. (İbni Lal)
İktisadın önemi
Sual: İktisat eden cimri sayılır mı?
CEVAP
Cimrilik de, israf gibi kötü huydur. Dinimiz, her işte orta yolda olmayı,
iktisat etmeyi emreder. Aza kanaat eden, nafakasını kolay temin eder,
geçim sıkıntısı çekmez. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, tok gözlü olanı zengin eder.) [Buhari]
(Müminin izzeti, insanlara karşı tok gözlü olmasıdır.) [Hakim]
(Yetecek rızka sahip olan ve Allahü teâlânın kendine verdiği
rızka kanaat eden müslüman kurtulmuştur.) [Müslim]
(Kimseye muhtaç olmadan yaşayan kanaatkâr müslümana ne
mutlu!) [Tirmizi]
(Müjde o kimseye ki, hidayete kavuşmuş, müslüman olmuş,
maişeti de yetecek kadardır ve buna kanaat etmiştir.) [Tirmizi]
(Fakir-zengin herkes kıyamette "Keşke dünyada, geçinecek
miktardan fazla malım olmasaydı" diyecektir.) [İbni Mace]
(Şüphelilerden sakın ki, insanların en abidi olasın! Kanaat et ki,
en çok şükredenlerden olasın! Kendin için sevdiğini başkaları için
de sev ki, hakiki mümin olasın!) [İbni Mace]
(İnsan, elindeki ihtiyacına yeterken, kendini azdıracak olan daha
fazla mal ister. Aza kanaat etmez, çok ile de doymaz. Ey insanoğlu,
vücudun afiyette ve günlük ihtiyacın mevcut olarak sabahlarsan,
artık bu sana kâfi gelir.) [Beyheki]
Tamahtan kurtuluş yolu
Kanaatkâr kimse, iktisat da ederse, tamahkârlıktan kurtulur. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(İktisat eden, sıkıntı çekmez.) [Taberani]
(Kurtarıcı üç şeyden biri, varlıkta, yoklukta, zenginlikte,
fakirlikte, iktisada riayet etmektir.) [Beyheki]
(İktisat etmek, maişetin yarısıdır.) [Hatib]
(Tedbirli olmak, geçimin yarısıdır.) [Deylemi]
(Geçimde iktisat etmek, peygamberliğin yirmide biridir.) [Ebu
21
www.dinimizislam.com
Davud]
(İktisat eden zenginleşir, israf eden fakirleşir.) [Bezzar]
Rızk için endişe
İnsan, rızk için endişeye düşüp sıkıntıya girmemelidir! Her mümin,
rızkı Allah’ın verdiğine inanıp, Ona güvenmelidir. Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki:
(Yeryüzündeki her canlının rızkı, Allah’a aittir.) [Hud 6]
(Rabbin, rızkı dilediğine bol verir, dilediğine daraltır. Elbette O,
kullarının her hâlini bilir. O, her şeyi çok iyi görür. Geçim endişesi
ile çocuklarınızı öldürmeyin! Onların da, sizin de rızkınızı veren
biziz. Onları öldürmek gerçekten büyük günahtır.) [İsra 30, 31]
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ey insanlar, rızkınızı güzel yollardan arayın! Herkes takdir
edilenden fazla rızka kavuşamaz. Takdir edilen rızka kavuşup onu
yemedikçe de dünyadan göçmez. İstemese de rızkı kendine verilir.)
[Hakim]
(Cebrail aleyhisselam bildirdi ki, rızkını yemeden kimse ölmez.
Öyle ise Allah’tan korkun, rızkınızı güzel yollardan arayın!) [Hakim]
Peygamber efendimiz, (Eğer Allah korkusunu kendinize sermaye
edinirseniz, rızkınız, ticaretsiz ve sermayesiz gelir) buyurup şu
mealdeki âyet-i kerimeyi okudu: (Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir
çıkış yolu ihsan eder ve rızkını ummadığı yerden gönderir.)
[Taberani- Talak 2,3]
Yalan ve cimrilik
Sual: Bir hadis-i şerifte, (Her işittiğini söylemek yalan olarak
yeter. Hakkımın zerresinden vazgeçmem demek de cimrilik olarak
yeter) deniyor. Her işitilen doğru olsa da mı yalan oluyor? Bir de hakkını
almak, niye cimrilik oluyor?
CEVAP
Her duyduğunu söyleyen, duyduğunu yanlış anlamış olabilir, ilave
çıkarma yapabilir, neticede yanlış şeyler söyler. Çok söyleyenin her sözü
mubah olsa bile, malayani ile uğraşmak caiz olmaz. Onun için her
işittiğini söylemek çeşitli sebepler yüzünden caiz değildir. Çok söz
hakkında çok söz vardır. Birkaçı şöyledir:
Çok mal haramsız, çok söz yalansız olmaz.
Söz insanın terazisidir. Fazlası ziyandır.
Çok konuşmak dostluğu bozar.
Çok konuşanın gafı da çok olur.
Söz gümüşse sükût altındır.
22
www.dinimizislam.com
Konuşmakla ilgili birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Çok konuşan çok yanılır.) [Taberani]
(Dilini tutan kurtulur.) [Tirmizi]
(Rahat isteyen sussun!) [Ebu-ş-şeyh]
(Selamet isteyen, dilini tutsun!) [İ.Ebid-dünya]
(Susmak, hikmettir.) [Deylemi]
(En makbul amel dilini tutmaktır.) [Taberani]
(Dilini tutan, şeytanı mağlup eder.) [Taberani]
(Sükût eden bir mümine yakın olun! O hikmetsiz değildir.) [İbni
Mace]
(Kurtuluş için dilini tut.) [Tirmizi]
(Kişiyi Cehenneme sürükleyen dilidir.) [Tirmizi]
(Dilini tutmayan, tam imana kavuşamaz.) [Taberani]
(Çok konuşmak kalbi karartır.) [Beyheki]
(Kusurların çoğu dildendir.) [Taberani]
(En iyi şey, dilini tutmaktır.) [Taberani]
Cimrilik, verilmesi gerekeni vermemektir. Zerre haktan vazgeçmeyen
kimse, nasıl gönül rahatlığı ile zekâtını verebilir? Sadaka verebilir?
Muhtaçlara ihsanda bulunabilir ki? Cimrilikten ve cimriliğe yol açan
şeylerden sakınmalıdır. Birkaç hadis-i şerif meali:
(Her sabah bir melek, "Ya Rabbi, infak edene bol karşılık ver"
der, bir melek de, "Cimrilik edenin malını helak et" diye dua eder.)
[Buhari]
(Allahü teâlâ katında cömert cahil, cimri âlimden daha üstündür.
Çünkü cimrilik en ağır hastalıktır.) [Dare Kutni]
(Aman cimrilikten son derece sakının! Sizden öncekileri cimrilik
helak etti.) [Müslim]
Demek ki çok konuşmak yalana sebep olur, hakkın zerresinin
peşinde koşmak da cimriliğe yol açar.
Cömertlik
Sual: Cömertliğin fazileti nedir?
CEVAP
Cömerdin az ibadeti, cimrinin çok ibadetinden üstün olduğu gibi,
cömert cahil de, cimri âlimden üstündür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ cömerdi, gece gündüz ibadet eden cimriden daha
çok sever.) [Tirmizi]
(Allah katında cömert bir cahil, cimri âlimden daha üstündür.
23
www.dinimizislam.com
Çünkü cimrilik en ağır hastalıktır.) [Dare Kutni]
Cömerdin imanı kuvvetli, cimrinin imanı ise zayıftır. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Cömertlik iman sağlamlığından ileri gelir. İmanı sağlam olan
Cehenneme girmez. Cimrilik, şekten, şüpheden meydana gelir.
[İmanda] şüphesi olan da Cennete giremez.) [Deylemi]
(Bir kulun kalbinde cimrilikle iman bir arada bulunamaz.) [Nesai]
(Cömert, Allah’a, insanlara, Cennete yakın, Cehennemden
uzaktır. Cimri ise bunun aksinedir.) [Tirmizi]
(Cömert olun ki, Allahü teâlâ da size cömertlik etsin! İyi bilin ki
cimrilik küfürdendir, küfrün yeri de Cehennemdir.) [Deylemi]
Cömert, gayri müslim bile olsa, Cehennemdeki azabı, diğer
kâfirlerinki kadar şiddetli olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Cömert kâfir, Cehenneme girerken, Allahü teâlâ, [Cehennemde
vazifeli meleklerin en büyüğü olan] Malike, "Bunu, dünyadaki
cömertliği nispetinde Cehennemin azabı hafif olan tarafına koy"
buyurur.) [Deylemi]
Cömerdin kazancı, malı bereketli olur. Cömertliği nispetinde malı
artar. Misafirin rızkı ile geldiği, kırk gün bereket bıraktığı, sadaka
vermekle malın eksilmeyeceği hadis-i şeriflerde bildirilmiştir.
Cömert olmaya çalışmalı, cimrilikten sakınmalıdır! Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Aman cimrilikten son derece sakının! Sizden öncekileri cimrilik
helak etmiştir.) [Müslim]
Cimrilikten kurtulup cömert olmak
Sual: Cimrilik nedir? Cömert olmak için ne yapmak gerekir?
CEVAP
Cimrilikten kurtulup cömert olmak için, cimriliğin dünya ve ahiretteki
zararlarını cömertliğin de faydalarını iyi bilmek ve inanmak gerekir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın evliyasının hepsi cömert ve güzel ahlaklıdır.)
[Dare Kutni]
(Ebdal denilen evliya, çok namaz kıldığı, çok oruç tuttuğu için
değil, cömertlik ve halka nasihat etmeleri sebebiyle Cennete girer.)
[Ebu Nuaym]
(Cennet, cömertler yurdudur.) [Ebuşşeyh]
(Cennette cömertler köşkü vardır.) [Taberani]
(Rabbim, "İbrahim cömert olduğu için, dost edindim" buyurdu.)
[Taberani]
24
www.dinimizislam.com
(Cömert olan ve halktan az şikayet eden, bu ümmetin
efendisidir.) [Taberani]
(Cömert, Allah’a hüsnü zannı olduğu için cömerttir. Cimri de,
Allah’a suizannı olduğu için cimridir.) [Ebuşşeyh]
(Cömertlik, dalları dünyaya sarkmış bir Cennet ağacıdır. Kim bu
ağacın bir dalına tutunursa, bu dal onu Cennete götürür. Cimrilik de,
dalları dünyaya sarkan Cehennem ağacıdır. Bu dalın birine yapışan,
Cehenneme gider.) [Beyheki]
(Allahü teâlâ, cömertlikle güzel huyu sever, cimrilikle kötü huyu
sevmez.) [Berika]
(Ben kefilim ki, cömert Cennete cimri Cehenneme girecektir.)
[İsfehani]
(Cömerdin yemeği ilaç, cimrininki hastalıktır.) [Dare Kutni]
(Kendi ihtiyacı varken, başkasını tercih edenin günahları
affolur.) [İ. Hibban]
{Kur'an-ı kerimde Eshab-ı kiram, böyle övülüyor: (Kendileri
zarurette iken, başkalarını kendilerine tercih ederler.) [Haşr 9]}
(Cömert olursanız, Allahü teâlâ da size, cömertçe ihsanda
bulunur.) [Deylemi]
(Yukarıdaki el, aşağıdakinden, veren el, alan elden üstündür.)
[İ.Huzeyme]
[Not: (Cimri, Cennete girmez), (Cimrilik küfürdür) gibi hadis-i
şerifleri açıklaması ile birlikte okumalıdır. Açıklamasız okunursa yanlış
anlamaya sebep olur. Cimrilik her ne kadar kötü ahlaktan ise de,
imansızlık değildir. (Cimri, günahının cezasını çekmedikçe Cennete
giremez) demektir. Hatta sevabı günahından çok gelirse, Cehenneme
girmeden de Cennete gider. Affa ve şefaate uğrayarak da Cennete
gidebilir.
(Cömert Cennete yakındır) hadis-i şerifi de böyledir. Yani cömerdin
imanı yoksa ebedi olarak Cehennemde kalır. İmanı varsa, sevapları fazla
ise Cennete gider. Ehl-i sünnete göre, iyilik eden muhakkak Cennete,
kötülük eden muhakkak Cehenneme gider diye bir şey yoktur. Bir
müminin günahı sevabından çok ise, affa ve şefaate de uğramamışsa,
günahının cezasını çektikten sonra Cennete gider. İmanı olmayan
kimsenin ise, ne yaparsa yapsın, hiçbir iyiliği onu Cehennemden
kurtaramaz. (İslam Ahlakı)]
Cömertlik için ne dediler?
Sual: Cömertlik nedir, cömert kime derler?
CEVAP
25
www.dinimizislam.com
Cömertlik, hiçbir karşılık beklemeden ihsanda, bağışta bulunmak
demektir. Teşekkür edilmeyi, övülmeyi istemek de cömertliğe yakışmaz.
Kerem sahibi bir cömerde sorarlar:
- Muhtaçlara çok ihsanda bulunuyorsun. Acaba onlar sana
minnettarlık hissi içinde bulunuyorlar mı?
- Hiçbiri bana minnettar kalmaz. Yani onlara o hissi verecek şekilde
hareket etmem. Bir şey verirken kendimi aşçının elindeki kepçe gibi kabul
ederim. Kepçenin övünmeye, minnete sebep olmaya hakkı yoktur.
Bir zat da buyurdu ki:
"Servetiyle ülkeler satın aldığı halde yapacağı ikram ile gönülleri
satın almayan adama şaşarım."
Bir bedeviye (Efendiniz kim?) derler. O da, (Kötü sözlerimize
dayanan, isteyene veren, cahilliklerimize göz yuman) der.
Hazret-i Hüseyin’in oğlu Ali: "Ben isteyene vermem" diyen cömert
sayılmaz. Hakiki cömert, Allah’a itaat eden kullarına Allah hakkını
ödeyen, bunun karşılığında teşekkür beklemeyen ve bunu yalnız Allah
için yapan kimsedir, demiştir.
Mala bağlanmak
Hasan-ı Basri hazretlerine sorarlar:
- Cömertlik nedir?
- Allah rızası uğrunda servetini sarfetmektir.
- Mala nasıl bağlanmalı? [Yani malı korumak için ne yapmalı?]
- Onu Allah yolunda dağıtarak...
- İsraf nedir?
- Mal ve makam sevgisi yolunda infaktır.
Cimrilik ve cömertliğin ölçüsü insandan insana değişir. Mesela bazı
şeyler, fakir için normal karşılanırken zengin için ayıplanır. Yabancılar
normal karşılarken aile efradı onu ayıplar. Gençlere normal olan bir
husus, ihtiyar için hoş görülmez. Erkekler yaparsa kötü, fakat kadınlar
yaparsa önem verilmez.
Kasaptan, bakkaldan aldığı şey, az noksan diye geri götürüp veren
cimridir. Bir şey yer iken, pencereden evine gelen birini görüp, hemen
yediğini saklayan, cimridir.
Dünyalık ele geçirmek veya nefsin kötü arzularına kavuşmak için
vermek de cömertlik sayılmaz. Hiçbir karşılık beklemeden dünyalık
vermek malda cömertliktir. Dinde cömertlik ise, yine hiçbir karşılık
beklemeden Allah yolunda, yalnız Allah sevgisi için canını vermektir.
Mal, insanoğluna bir fayda için verilmiştir. O malı saklayıp faydalı bir
işte kullanmamak cimrilik olur. Faydalı işler, dinin ve mürüvvetin
26
www.dinimizislam.com
verilmesini iyi gördüğü şeylerdir. Mürüvvet, faydalı olmak, iyilik yapmak,
arzusudur. İnsanlık yiğitlik demektir.
Karşılık beklemek
Cömertlik, hiçbir karşılık beklemeden vermektir. Muhtaçları
gözetmeden vermektir. Muhtaçları gözetmek, istemeden vermek ve
verdiğini azımsamak cömertliktir.
Zaman icabı, ileride bir sıkıntıya düşmemek için malı, parayı
saklamak, avam için cimrilik sayılmazsa da, ilim ehli salih kimseler için
cimriliktir. Dinin ve mürüvvetin icaplarını yerine getiren cimrilikten
kurtulursa da cömert sayılmaz.
Övülmek veya teşekkür beklemek için veren de cömert sayılmaz.
(Biz şunu verelim, o da bana bir şey verebilir, vermezsem ayıp olur,
yoksa cimri derler) gibi düşüncelerle veren de cömert değildir.
Büyükler buyuruyor ki: (Cömert verene değil, verdiğine sevinene
denir.)
Cömertliğin üstün mertebesi olduğu gibi, cimriliğin de aşırı derecesi
vardır. Bu da kendine gerekmeyen şeyi vermemektir. Canının istediği
şeyleri almaya gücü yeterken param gidecek diye almaz. Hatta
hastalansa, bedava ilaç alma yollarını arar. Bunu da bulamazsa tedavi
olmaktan vazgeçer.
Cömertlikte zirve
Cömertlik, kendine ihtiyacı olmayan şeyleri başkalarına vermektir.
Îsâr ise, kendine gereken şeyleri vermektir. Yani başkalarını kendine
tercih etmektir.
Cömertliğin üstün derecesi olan îsâr büyük bir haslettir. Ancak bunu
büyük insanlar yapar. Allahü teâlâ, Eshab-ı kiramı överken buyuruyor ki:
(Onlar, fakr-u zaruret içinde olsalar bile, diğerlerini kendilerine
tercih edip öz canlarından daha üstün tutarlar.) [Haşr 9]
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Kendisine gerektiği şeyi, kendi arzu ve ihtiyacını tehir edip
başkasına verirse, Allahü teâlâ onun günahlarını affeder.) [İbni
Hibban]
Medine’nin yerlisi olanlar [Ensar-ı kiram], Medine’ye hicret eden
müslümanlara [Muhacirlere] büyük fedakârlıklarda bulunmuşlardır. Bütün
mallarına onları ortak etmişlerdir.
Resul-i ekrem efendimiz, ganimetlerin taksiminde iki teklifte bulundu.
Ya Ensarın evlerinden çıkıp başka bir yerde kalmaları şartı ile
ganimetlerin hepsi Muhacirlere verilecek veya Muhacirler, Ensarın evinde
bir müddet daha kalmak şartı ile, ganimetler Ensar ile Muhacirler
27
www.dinimizislam.com
arasında taksim edilecekti. Bu teklifler için Ensar-ı kiram, (Biz ganimet
istemeyiz. Hepsi Muhacirlere verilsin! Onların evlerimizden çıkmalarına
da asla razı olamayız) dediler. Buna Peygamber efendimiz çok memnun
oldu.
Başkasını kendine tercih
Peygamber efendimize misafir geldi. Evde yenecek hiçbir şey yoktu.
Ensardan biri bu misafiri alıp evine götürdü. Onun da evinde yalnız bir
kişilik yiyeceği vardı. Kandili söndürüp yemeği misafirin önüne koydu.
Kendi de sofraya oturup yer gibi yapıyor, ellerini yemek kabına götürüp
getiriyordu. Sabahleyin Resulullah efendimiz, ev sahibine buyurdu ki:
(Allahü teâlâ, sizin misafire gösterdiğiniz cömertliğe çok
memnun oldu. "Kendileri, ihtiyaç içinde olsalar da, başkalarını
kendilerine tercih ederler" âyet-i kerimesini gönderdi.)
Hazret-i
Musa’ya,
Peygamber
efendimizin
sahip
olduğu
makamlardan birinin nuru gösterilince, bayılacak hâle geldi, bu dereceye
nasıl yükseldiğini sordu. Allahü teâlâ, (Yüksek ahlakı sayesinde bu
dereceye kavuştu. Bu ahlak îsârdır. Ya Musa, ömründe bir kere îsâr
edene, îsâr ahlakı ile bana kavuşana hesap sormaktan haya ederim)
buyurdu. Cenab-ı Hak, Peygamber efendimizi överken (Elbette sen
hulk-i azim [büyük ahlak] üzeresin) buyuruyor. (Kalem 4)
Önce can sonra canan
Sual: Önce can sonra canan demek uygun mu? Lüzumlu bir şeyi
başkasına vermek günah mı?
CEVAP
Önce can sonra canan demek uygundur. Yani önce kendimizi
kurtaracağız sonra başkalarını. Kendi itikadımız, kendi ahlakımız düzgün
değilse, başkalarını nasıl kurtarabiliriz?
Önce can gelir sonra canan demişler
Gemisini kurtaran kaptan demişler
Mal yönüyle de böyledir. Kendimiz yokluk içinde iken, elimizdekini
başkalarına vermek doğru olmaz. Dinimiz, (Sadaka verirken israf
etmeyin) buyuruyor. Sâbit bin Kays hazretleri, bir günde 500 ağacın
hurmalarını toplayıp hepsini sadaka vererek evi için hurma bırakmadı.
Muaz bin Cebel hazretlerinin de bir hurma ağacı vardı. Hurmalarını
toplayıp hepsini sadaka verdi. Kendine bir şey kalmadı. Ondan sonra
(İsraf etmeyin) âyeti geldi. Bir âyet meali de şöyledir:
(Elini boynuna bağlayıp asma [cimrilik etme], büsbütün de açıp
saçma. [itidalli ol, iktisada riayet et. Malını, kendine kalmayacak şekilde
dağıtma!) Sonra kınanmış olur ve eli boş açıkta kalırsın.) [İsra 29]
28
www.dinimizislam.com
İbni Mesud hazretleri anlatır: (Bir çocuk, Resulullah efendimize gelip,
bazı lüzumlu şeyleri sayıp “Annem beni sana gönderip bunları istedi”
dedi. “Bugün bende bunların hiç biri yok” buyurdu. “Gömleğini bana
ver” dedi. Hemen, mübarek gömleğini çıkarıp çocuğa verdi ve kendisi
gömleksiz kaldı. Camiye gidemedi. O zaman, bu âyet geldi.) Hadis-i
şeriflerde buyuruluyor ki:
(Paranız ile, önce kendi ihtiyaçlarınızı alın. Artarsa, çoluk
çocuğunuzun ihtiyaçlarına sarf edin. Bundan da artarsa, akrabanıza
yardım edin!) [Müslim]
(Kendisi veya çoluk çocuğu muhtaç iken veya borcu var iken
verilen sadaka kabul olmaz. Borç ödemek, sadaka vermekten, köle
azat etmekten ve hediye vermekten daha önemlidir. Başkasının
malını, sadaka vererek, yok olmasına sebep olmayın!) [Buhari]
Hazret-i Ebu Hüreyre anlatır: Resulullah efendimize biri gelip, bir
altınım var, ne yapayım dedi. (Bununla kendi ihtiyaçlarını al) buyurdu.
Bir altınım daha var dedi. (Onunla da çocuğuna lazım olanları al)
buyurdu. Bir daha var dedi. (Onu da, âilenin ihtiyaçlarına sarf et)
buyurdu. Bir altın daha var dedi. (Hizmetçinin ihtiyaçlarına kullan)
buyurdu. Bir daha var deyince, [bu bildirdiklerimi ölçü alarak] (Onu
kullanacağın yeri sen daha iyi bilirsin) buyurdu. (Begavi)
Cömertlik menkıbeleri
Cömert esir
Resul-i Ekrem, götürülen düşman esirlerinin, birini işaret edip
bırakılmasını emredince, Hazret-i Ali, sual etti ki:
- Bunların hepsi düşman, hepsinin suçu da bir, bunu niçin istisna
ediyoruz?
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Cebrail aleyhisselam geldi, bunu bırakmamı; çünkü bunun
cömert olduğunu, cömertliği Allahü teâlânın hoşuna gittiğini
söyledi.) [İ. Gazali]
Mektubu açmadan
Birisi Hazret-i Hasan’a bir mektup getirdi. Mektubu açmadan, İsteğin
yerine getirilecektir diyerek geleni gönderdi. Oradakiler (Mektubu
okumadan niçin cevap verdin?) dediler. Buyurdu ki:
(Mektubu okuyana kadar bekletirsem çekeceği sıkıntıdan Allahü
teâlâ beni mesul tutar.)
Herkesin değeri
Yanına oturan fakir bedeviye Hazret-i Ali (Bir isteğin mi var?)
29
www.dinimizislam.com
buyurur. Bedevi utancından diliyle bir şey söylemeyip işaretle bildirir.
Hazret-i Ali, yanında bulunan iki giyeceğin ikisini de Bedeviye verir.
Bedevi sevinerek güzel bir beyit okur. Beyit Hazret-i Alinin çok hoşuna
gider. Çocukları, için ayırdığı üç altının hepsini Bedeviye verir. Bedevi,
(Ey Emir el müminin, beni kendi ailemin en büyük zengini ettin) der.
Hazret-i Ali de, şu hadis-i şerifi nakleder:
(Herkesin değeri, söylediği güzel sözlere, yaptığı iyi işlere göre
ölçülür.) [M. Cami]
Sahibini bulan kelle
Eshab-ı kiramdan birine bir koyun kellesi hediye edildi. (Benden
daha fazla ihtiyacı olan vardır) diyerek bir başkasına verdi. Kelle, aynı
şekilde yedi kişiye dolaştıktan sonra tekrar ilk veren zata geldi. Onun
diğerlerinden daha muhtaç olduğu meydana çıktı.
İbadette îsâr
Sual: İbadette îsâr uygun olur mu?
CEVAP
İbâdetlerde îsâr yapılmaz. Meselâ, camide birinci saftaki yerini
başkasına vermek, namaz vakti gelince abdestsiz kimsenin, abdest
suyunu başkasına vermesi caiz değildir.
Kendine ihtiyacı olmayan şeyleri başkalarına vermek cömertliktir.
Kendine lazım olan şeyleri vermek ise, îsârdır.
Cübn (Korkaklık)
Sual: Cübn ne demektir?
CEVAP
Cübn, korkaklık demektir. Gadabın, sert davranmanın lüzumlu
miktarına (Şecaat) denir. Lüzumundan az olmasına, zayıf olmasına
(Cübn) denir. Cübn, kötü huydur.
Korkak olan kimse, zevcesine ve akrabasına karşı gayretsizlik ve
hamiyetsizlik gösterir. Onları koruyamaz. Zillete ve zulme boyun eğer.
Haram işleyeni görünce susar. Başkalarının malına tamah eder. İşinde
sebat etmez. Verilen vazifenin ehemmiyetini anlamaz. Allahü teâlâ,
Tevbe suresinde şecaati, kahramanlığı övüyor. Nur suresinde, zina
edenlere, had cezası verilmesinde merhamet olunmamasını emrediyor.
Hadis-i şerifte, (Sevgili kızım Fatıma hırsızlık ederse, elini
keserim!) buyuruldu. Allahü teâlâ, Feth suresinde, Eshab-ı kiramı,
(Kâfirlere gadap ederler), harpte sert davranırlar diyerek övmektedir.
Tevbe suresi, 73. âyet-i kerimesinin meali âlisi, (Kâfirlere karşı sert ol),
30
www.dinimizislam.com
yani saldırdıkları zaman korkmadır. Bir hadis-i şerifte, (Ümmetimin
hayırlısı, demir gibi dayanıklı olanıdır) buyuruldu. İslam’a ve
Müslümanlara düşmanlık edenlere, saldıranlara karşı sert olmak
lazımdır. Bunlara karşı korkak olmak, caiz değildir. Korkarak kaçmak,
Allahü teâlânın takdirini değiştirmez. Ecel gelince, Azrail aleyhisselam,
insanı nerde olursa olsun bulur. Kendini tehlikeye atmak da, caiz değildir.
Tehlikeli yerde yalnız kalmak, yalnız yürümek, günahtır.
Peygamber efendimiz korkaklıktan Allahü teâlâya sığınmıştır. Bir
hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ya Rabbi, acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten ve
her çeşit hastalıktan sana sığınırım!) [Tergib]
Depremden kaçmak
Sual: Deprem olurken dışarıya kaçmak caiz midir?
CEVAP
Peygamber efendimiz, yolda eğri duvarın önünden koşarak geçince,
Allahü teâlânın kaza ve kaderinden mi kaçıyorsun dediler. (Allahü
teâlânın kazasından, yine onun kazasına kaçıyorum) buyurdu.
(Hindiyye)
Deprem olurken kapalı yerde isek dışarıya kaçmanın caiz hatta
müstehab olduğu kitaplarda yazılıdır. (Redd-ül-muhtar, Bezzaziye)
Fakat kaçmak tehlikeli olacaksa içeride kalıp, tedbir almak gerekir.
Çalışmak ibadettir
Sual: Çalışmak ibadet midir?
CEVAP
Müminin çalışması ibadettir. Fakat imansızın çalışması ibadet
olamaz. Ben namaz kılmam ama bak çalışıyorum, bu da ibadettir demek
yanlıştır. Namaz kılmayanın da çalışması ibadet olmaz.
Kimseye muhtaç olmamak için çalışmak çok kıymetlidir. Peygamber
efendimiz, Hazret-i Muaz ile müsafeha edince buyurdu ki:
- Ya Muaz, ellerin nasırlaşmış.
- Evet ya Resulallah, kazma elimde toprakla meşgul oluyor ve bu
sayede çoluk çocuğumun nafakasını kazanıyorum.
Fahr-i kâinat efendimiz, Hazret-i Muaz’ı öpüp buyurdu ki:
- Bu eli Cehennem yakmaz. (Tibyan)
Yine bir gün bir genç, sabah erkenden işine gidiyordu. Eshab-ı
kiramdan bazıları, bunu uygun görmediler. Orada bulunan Peygamber
efendimiz buyurdu ki:
31
www.dinimizislam.com
(Öyle söylemeyiniz! Eğer kimseye muhtaç olmamak, ana
babasını ve aile efradını muhtaç etmemek için işine gidiyorsa, her
adımı ibadettir. Eğer kazanacağı para ile öğünmek, keyf sürmek
niyetinde ise, şeytanla beraberdir.) [Taberani]
Görüldüğü gibi bir müslümanın iyi niyetle çalışması ibadettir. Fakat
kâfirin ve her haramı işleyen kimsenin çalışması ibadet olmaz. Namaza
ne lüzum var, çalışmak da ibadettir demek çok yanlıştır. Böyle
söyleyen kâfir olur. Namaz kılan, haramlardan kaçan kimsenin iyi niyetle
çalışması ibadettir. (K. Saadet)
Herkesin rızkı ayrılmıştır
İnsan, rızkını aradığı gibi, rızk da, sahibini arar. Çok fakirler vardır ki,
zenginlerden daha iyi, daha mutlu yaşar. Allahü teâlâ kendisinden
korkanlara, dinine sarılanlara, ummadıkları yerden rızk gönderir. Allahü
teâlâ, insanları yaratırken, ömürleri gibi, rızklarını da takdir etmiştir. Bu
konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyle:
(Allahü teâlâ, müminin rızkını ummadığı yerden verir.) [İ.Hibban]
(Allah’tan korkun, istediğiniz şeylere kavuşmak için, iyi
sebeplere yapışın. Kötü sebeplere yanaşmayın! Hiç kimse, takdir
edilen rızkına kavuşmadıkça ölmez.) [Hakim]
(Eceliniz sizi nasıl takip ederse, rızkınız da öylece takip eder.
Rızk için sıkıntı çekerseniz, Allahü teâlânın emrine uygun hareket
edin.) [Taberani]
(Allah korkusunu sermaye edinen, rızkına ticaretsiz ve
sermayesiz kavuşur.) [Taberani]
(Allahü teâlâya tam tevekkül etseydiniz, sabah aç gidip, akşam
tok dönen kuşlar gibi rızka kavuşurdunuz.) [Tirmizi]
Helal rızka kavuşmak isteyen sebeplerine yapışmalıdır! Para
kazanmak, malı arttırır. Fakat, rızkı arttırmaz. Rızk, mukadderdir. Yani
ezelde ayrılmıştır. Rızk, maaşa, mala, çalışmaya bağlı değildir. Fakat
Allah emrettiği için çalışmak gerekir. Çünkü, Allahü teâlânın işleri,
sebepler altında tecelli eder. Âdet-i İlahiye böyledir. Fakat, bazen,
sebebe yapışıldığı halde, iş hasıl olmayabilir. Yahut, sebepsiz de, hasıl
olabilir. Bu konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyle:
(Rızkının bol olmasını isteyen, sıla-i rahm etsin!) [Buhari]
(Sadaka vermeye devam edenin rızkı artar!) [İbni Mace]
(Cömerdin evine rızk, devenin göğsüne vurulan bıçaktan daha
tez gelir.) [İbni Mace]
(Namaz kılmak rızkın bereketine sebep olur.) [Miftah-ül cenne]
(Hanımı ile [iyi geçinip] şakalaşanın, rızkı artar.) [İ.Lal]
32
www.dinimizislam.com
(Rızk için üzülme, takdir edilen [ezelde ayrılmış olan] rızk seni
bulur.) [İsfehani]
(Zikrin hayırlısı hafi [gizli] olanı, rızkın hayırlısı ise kâfi olanıdır.)
[Beyheki]
(Allahü teâlâ sevdiğine, rızkını kâfi [yetecek kadar] verir.)
[Ebuşşeyh]
(Helal kazanmak için sıkıntı çekene, Cennet vacip olur.) [İ.
Gazali]
Fakirliğe sebep olan şeyler
Bazı şeyler fakirliğe yol açar, rızkın güçlükle gelmesine sebep olur.
Mesela tırnağı uzun olanın rızkı meşakkat ile, sıkıntı ile hasıl olur. Bu
konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyle:
(Günah işlemek, rızktan mahrumiyete sebep olur.) [İbni Mace]
(Yalan söylemek rızkı azaltır.) [İsfehani]
(Zina fakirliğe yol açar.) [Beyheki]
(Sabah uykusu rızka manidir.) [Beyheki]
[Rızkların dağılması sabah namazından sonra olur. Manevi rızkların
dağılması ise ikindi namazından sonradır. Bu iki vakitte uyumamaya
dikkat etmelidir! (El-Envar)]
(Sabah namazını kıldıktan sonra uyumayın, rızkınızı aramaya
çalışın!) [Taberani]
(Hak teâlâ rızkları, fecr ile güneşin doğacağı vakitler arasında
verir.) [Beyheki]
(Rızka kavuşan çok hamd etsin!) [Hatib]
Hamd etmek, Allahü teâlâya şükretmek demektir. Her nimetin Allahü
teâlâdan geldiğine inanmak gerekir. Allahü teâlâ, Hazret-i Musa’ya
buyurdu ki:
(Kendine verdiğim nimeti, benden bilip kendinden bilmeyen,
nimetlerin şükrünü eda etmiş olur. Rızkını kendi çalışması ile bilip,
benden bilmeyen ise, nimetin şükrünü eda etmemiş olur.) [İ. Gazali]
Çok kazanmak için çok çalışmak
Sual: Çok kazanmak için çok çalışmak dine aykırı mıdır?
CEVAP
Kendinin ve çoluk çocuğunun nafakasını kazanacak ve borçlarını
ödeyecek kadar çalışıp kazanmak farzdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Çalışıp kazanmak farzdır.) [Taberani]
Çoluk çocuğunun bir yıllık nafakasını toplayacak kadar çalışmak
mubahtır. Müslümanlara yardım için, cihad etmek için fazla çalışıp
kazanmak müstehaptır, iyidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
33
www.dinimizislam.com
(İnsanların en iyisi, insanlara faydalı olandır.) [Kudai]
Gösteriş için, övünmek için kazanmak tahrimen mekruhtur. Çalışmak
rızkı artırmaz. Çalışmak takdir edilen rızka kavuşturmaya vesiledir. Rızkı
veren Allahü teâlâdır. Çalışmak sebebe yapışmaktır. Sebeplere
yapışmak sünnettir. (El-İhtiyar)
Ahiret sevabı için, (çok kazanmak için, çok çalışmak gerekir) sözü
elbette pek hoştur.
Kur'an-ı kerimde mal için hayır adı verilmiş ve mal övülmüştür.
Hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
(Bir zaman gelir ki, kişi dinini ve dünyasını ancak para ile ayakta
tutabilir.) [Taberani]
Dinimiz, parayı değil, paranın sevgisini kötülemiştir.
İbrahim aleyhisselam, Peygamber olup puta tapmaktan çok uzak
olduğu halde, (Ya Rabbi, beni ve çocuklarımı puta tapmaktan koru!)
diye dua etmiştir. Puttan maksat para sevgisidir. Demek ki, parayı
sevmek, puta tapmaya benzetilmiştir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Paraya tapan helak olur.) [Tirmizi]
(Altın ve gümüşün [paranın] kuluna lanet olsun!) [Tirmizi]
(Paraya gönül vermek, sizden öncekileri mahvettiği gibi sizi de
mahvedebilir.) [Taberani]
(Bir zaman gelir ki, kaygısı mide, şerefi mal, kıblesi kadın, dini
para olan kimseler çıkar. Bunlar halkın şerlileridir.) [Sülemi]
Hadis-i kudside de buyuruldu ki:
(Hak teâlâ buyurdu ki, "Ey dünya, bana hizmet edene hizmetçi ol!
Sana hizmet eden de senin hizmetçin olsun.") [Ebu Nuaym]
Dünya kötü mü?
Sual: Dinimizde dünya ne demektir?
CEVAP
Dünya, haram ve mekruhlardır. Dünya, mal, servet, dünyalık, rızk
gibi manalara da gelir.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
Dünya, seni Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeyler, demektir. Kadın,
çocuk, mal, rütbe, mevki düşüncesi Allahü teâlâyı unutturacak kadar aşırı
olursa, dünya olur. Çalgılar, oyunlar, faydasız, boş şeylerle vakit
geçirmek (Kumar, kötü arkadaş, kötü filimler, mecmua ve romanlar) hep
bunun için dünya demektir. Din ile dünyayı birlikte kazanmak imkansızdır.
Ahireti kazanmak isteyenin dünyadan vazgeçmesi gerekir.
Bu zamanda dünyayı tamamen terk etmek kolay değildir. Hiç
olmazsa hükmen terk etmek yani terk etmiş sayılmak gerekir. Bu da her
34
www.dinimizislam.com
işte İslamiyet’e uymak demektir. Yiyecekte, içecekte, giyecekte ve ev
kurmakta İslamiyet’e uymak gerekir.
Dünya ahiretin kazanç yeridir. Kazanç yeri kötülenmez. Haram
kazanç kötülenir. Dünyayı kötüleyen hadis-i şeriflere bu açıdan bakmak
gerekir.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki.
(Dünya sevgisi bütün hataların başıdır.) [Hakim]
(Dünya melundur. Yalnız Allah için olanlar müstesnadır.) [İbni
Mace]
(Dünya peşinde koşan, açgözlü olur, hep yokluk içinde kıvranır,
işleri zorlaşır, nasibinden de fazla bir şeye kavuşamaz. Ahiret için
çalışanın da, işleri kolaylaşır, gönlü zenginleşir, yüz çevirdiği
dünyalık da kendisine teveccüh eder.) [Tirmizi]
(Emeli hep dünya olanın, Hak indinde değeri yoktur. Bunun
meşgalesi tükenmez, fakirlikten kurtulamaz, zenginliğe kavuşamaz,
sonu gelmeyen boş kuruntularla oyalanır.) [Taberani]
(Ateşin odunu yediği gibi, dünya sevgisi de imanınızı yer.) [İ.
Gazali]
(Kalbinizi, dünyadan bahsederek meşgul etmeyin!) [Beyheki]
(Dünyanın yükselttiği her şeyi Allahü teâlâ alçaltır.) [Buhari]
(Allahü teâlâ, bir kimseye ahireti kazanması için dünyayı verir,
ama dünya için ahireti vermek istemez.) [Deylemi]
(Allahü teâlâ, dünyanın akıbetini, yenilen yemeğin akıbetine
benzetmiştir.) [Taberani]
(Dünyadan yüz çevir ki, Allahü teâlâ seni sevsin! Halkın eline
bakma ki seni sevsinler.) [İbni Mace]
(Dünyayı ahirete tercih eden, üç şeye maruz kalır. Sıkıntısı hiç
eksilmez, yokluktan kurtulmaz ve doymak bilmeyen bir hırsa kapılır
ki, hiç bir zaman boş vakit bulamaz.) [Taberani]
(Cenneti isteyen hayra koşar, Cehennemden korkan,
haramlardan kaçar. Ölümü bekleyen dünya lezzetlerini terk eder.
Dünyaya meyledene musibetler yağar.) [İbni Hibban]
(Allahü teâlâ bir kuluna hayır murat edince, onu dünyadan
uzaklaştırır, ahirete teşvik eder ve kusurlarını kendine gösterir.)
[Deylemi]
(Tahsilsiz ilme, rehbersiz hidayete kavuşmak isteyen, dünyadan
yüz çevirsin!) [İ.Gazali]
Zenginlik ve saltanat
Mal ve makam sahibi olmak başka, mal ve makam sevgisi başkadır.
35
www.dinimizislam.com
Dünya ve ahiret saadetine kavuşmak ve insanlara hizmet edebilmek için
mal ve makam sahibi olmak çok iyidir. Bütün dünya bir kimsenin olsa,
mala mağrur olmadan dine uygun harcasa, çok büyük sevap kazanır.
Süleyman aleyhisselam, büyük bir zenginlik ve saltanat içinde yüzdüğü
halde, Cenab-ı Hak, Kur'an-ı kerimde, (O ne iyi kuldur) diye övmektedir.
(Sad 30)
Peygamber efendimizden sonra insanların en üstünü olan Hazret-i
İbrahim’in ovaları dolduran davarları yanında yalnız yarım milyon sığırı
vardı. Mal ve makamı kötüye kullanmak zararlıdır.
İnsanı iyilik etmekten alıkoyan her şey dünyadır. Kur'an-ı kerimde,
Cennetin, makam hırsıyla büyüklük taslamayan kimselere verileceği
bildirilmektedir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
("La ilahe illallah" diyen, dünyayı dinden üstün tutmadıkça, Allahü
teâlânın gazabından ve azabından kurtulur. Dini bırakıp dünyaya
[haramlara] sarılırsa, Allahü teâlâ, ona; "Yalan söylüyorsun" buyurur.)
[Hakim]
(Dünya işi için üzülen Allahü teâlâya karşı öfkelenmiş olur.)
[Taberani]
Çalışmadan rızk beklemeyin
Sual: Fakirlikten kurtuluş için dua var mıdır?
CEVAP
Dinimiz çalışarak kazanmayı emretmektedir. Hazret-i Ömer, (Çalışın,
kazanın! Çalışmadan rızk beklemeyin! Allahü teâlâ gökten para
yağdırmaz) buyurdu. Hazret-i Lokman Hakim de, (Çalış, kazan!
Çalışmayıp muhtaç olanın dini ve aklı noksandır) buyurdu. Rızk için
endişe etmemelidir!
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Her canlının rızkı Allah’a aittir.) [Hud 6]
(Şeytan, sizi fakirlikle korkutup, fahşaya sürükler [cimriliğe, her
türlü kötülüğe teşvik eder.]) [Bekara 268]
(Yeryüzüne dağılın, Allah’ın fazlından rızkınızı arayın!) [Cuma 10]
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(En güzel rızk, helale, harama dikkat edilerek alın teri ile
kazanılandır.) [Nesai]
(Çalışıp kazanmak her müslümana farzdır.) [Taberani]
(İbadet on kısımdır, dokuzu çalışıp helal kazanmaktır.) [Deylemi]
(Kimseye muhtaç olmamak ve ana-baba, çoluk-çocuğunu da
muhtaç etmemek için işe gidenin her adımı ibadettir.) [Taberani]
36
www.dinimizislam.com
(Geçimini helalinden kazanmak, Allah yolundaki cihad gibidir.)
[Deylemi]
(Cihad, sadece kılıç sallamak değildir. Ana-babaya, evlada
bakmak, kimseye muhtaç olmamak için çalışmak da cihaddır.
Çalışıp kimseye yük olmayan mücahiddir.) [İ.Asakir]
Çalışmak farzdır
Nafakasını kazanacak ve borçlarını ödeyecek kadar çalışıp
kazanmak farzdır. Cafer Huldi hazretleri, (Büyüklerimiz, kendi için değil,
din kardeşlerine yardım için, çalışıp kazanmıştır) buyuruyor.
Müslümanlara yardım için, cihad etmek için fazla çalışıp kazanmak
müstehaptır, iyidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsanların en iyisi, insanlara faydalı olandır.) [Kudai]
Şu duayı okuyan fakirlikten kurtulur demek, o dua kabul olmuşsa,
ona bir çalışma kapısı açılır veya ummadığı yerden rızka kavuşur
demektir. Hastalığı için dua eden de şifaya sebep olan ilaca veya başka
bir sebeple sıhhate kavuşur. Çalışmak rızkı artırmaz. Rızkı veren Allahü
teâlâdır. Çalışmak sebebe yapışmaktır. Sebeplere yapışmak sünnettir.
(El-İhtiyar)
İhtiyaçtan kurtulmak, bereketli rızka kavuşmak için sebeplere
yapışmalıdır!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ömrüm uzun, rızkım bol olsun diyen, akrabasını ziyaret etsin,
görüp gözetsin!) [İ. Ahmed]
(İhtiyaçlarını insanlara açan, ihtiyaçtan kurtulamaz. Allahü
teâlâya arz eden ise, ihtiyaçtan kurtulur.) [Hakim]
(Allah korkusunu sermaye edinen, rızka ticaretsiz ve sermayesiz
kavuşur. Kur'an-ı kerimde, "Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış
yolu ihsan eder ve rızkını ummadığı yerden gönderir" buyuruldu.) [Talak
2, 3 - Taberani]
(Rızka kavuşan çok hamd etsin! Rızkı azalırsa istiğfar etsin!)
[Hatib]
[Hamd, "Elhamdülillah", İstiğfar, "Estağfirullah" demektir. İstiğfar
etmek, günahların affına sebep olan iyilikleri yapmaktır.]
(Eve girerken "İhlas" suresini okuyan, fakirlik görmez.) [T.
Kurtubi]
(Sıkıntıya düşen veya borçlanan, bin kere "La havle ve la kuvvete
illa billahil aliyyil azim" derse, Allahü teâlâ işini kolaylaştırır.) [Şir’a]
[Duaların kabul olması için Ehl-i sünnet itikadında olmak, Allahü
teâlânın emirlerini yapıp yasaklarından kaçmak gerekir.]
37
www.dinimizislam.com
Çok gülmek
Sual: Çok gülmenin mahzuru var mıdır?
CEVAP
Tebessüm etmek, güler yüzlü olmak çok iyidir. Kahkahayla gülmek
mekruhtur. Birkaç hadis-i şerif meali:
(Eğer Cennet ve Cehennemi görseydiniz, az güler çok
ağlardınız.) [Müslim]
(Eğer benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız.)
[Buhari]
(Çok gülmek kalbi öldürür ve müminin değerini düşürür.)
[Tirmizi]
(Allahü teâlânın kendinden razı olup olmadığını bilmeden
kahkahayla gülene şaşılır.) [E. Nuaym]
(Mescidde gülmek, kabirde karanlıktır.) [Deylemi]
Bir âyet-i kerime meali:
(Az gülsünler, çok ağlasınlar!) [Tevbe 82]
Resulullah, Hazret-i Mikail’in gülmeyişinin sebebini Hazret-i Cebrail’e
sual eder. O da, (Cehennem yaratıldığından beri hiç gülmemiştir)
cevabını verir. (İ. Ahmed)
Çok gülenin heybeti azalır, çok şaka yapan hafife alınır. (Hazret-i
Ömer)
Ömrümde bir defa güldüm, ona da pişmanım. (İmam-ı a'zam)
Dört şey, mümini gülmekten alıkoymalıdır: Âhiret işleri, geçim derdi,
günahların verdiği sıkıntı, musibetlerden gelen elem. (Yahya bin Muaz)
Hasan-ı Basri hazretleri de, kahkaha ile gülen bir gence, (Oğlum,
Sıratı mı geçtin veya Cennete gideceğine dair bir garantin mi var da
böyle gülüyorsun?) buyurmuş, O gencin de bir daha boş yere güldüğü
görülmemiştir.
Üç şey kalbi katılaştırır:
1- Şaşılacak bir şey olmadan gülmek,
2- Acıkmadan yemek,
3- Lüzumsuz konuşmak.
Şu beş şeyi de düşünen kahkaha ile gülemez:
1- İşlediği günahları düşündükçe, endişe içinde olur, gülemez.
2- Yaptığı iyi amellerin kabul olduğunu bilmeden, gülmesi doğru
olmaz.
3- Acaba gelecekte neler yapar, akıbeti nasıl olur diye düşünen
38
www.dinimizislam.com
kimse, endişe içinde olur.
4- Cennet ve Cehennemden hangisine gideceğini bilmeyenin
üzülmesi gerekir.
5- Acaba, Allahü teâlâ kendisinden razı mı, yoksa kendisine dargın
mı?
Bunları düşünen, kahkaha ile nasıl gülebilir? (Tenbih-ül-gafilin)
Çok gülmek ayıptır, mahşer için kayıptır.
Gülerek küfre düşmek
Sual: Bazı cahiller, şaka ile (Ben hocaların bulunduğu Cennete değil,
artistlerin, dansözlerin şarkı çalıp oynadığı Cehenneme gitmeyi isterim)
diyerek gülüyorlar. Böyle söyleyenlere gülen de kâfir olur mu?
CEVAP
Cehennem gülüp oynama yeri değil, şiddetli azap çekme yeridir.
Dinin bir emrini böyle alaya almak küfrü gerektirir. İsteyerek buna gülen
de küfre girer. Yani kâfir olur. İradesi dışında gülerse küfür olmaz. Din ile
alay edenler, gülerek günah işleyenler cezalarını elbette ahirette görürler.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Gülerek günah işleyen, ağlayarak Cehenneme gider.) [Ebu
Nuaym]
İnanmayanların alay ettikleri gibi, Cehennem gülüp oynama yeri
değil, zalimlerin, hainlerin şiddetli azap görecekleri bir ceza yeridir.
Cehennem o kadar korkunç bir yerdir ki günahsız olan melekler bile,
onun dehşetinden korkarlar. Peygamber efendimiz, Cebrail aleyhisselamı
çok üzgün görünce sebebini sorar. O da, (Cehennemin öyle kızgın bir
alevini gördüm ki, onun tesirinden hâlâ kendime gelemedim) diye
cevap verir. (Taberani)
Hüzünlenmek
Sual: Hüzünlenmenin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Hüzün, gam, keder, sıkıntı, üzülme demektir. Bir Müslümana gelen
her sıkıntı, her üzüntü günahlara kefaret olur. Birkaç hadis-i şerif meali
şöyledir:
(Dünyada hüznü uzun olanın âhirette rahatı çok olacaktır.)
[Müslim]
(Günahları çok olup da, onlara kefaret olacak amelleri olmayan
kimsenin müptela olduğu hüzünler, günahlarına kefaret olur.) [İ.
Ahmed]
(Dünyadaki musibetler, hastalıklar ve hüzünler [günahlara]
karşılık olur.) [İ. Cerir]
39
www.dinimizislam.com
(Cenaze namazını kıl, belki bu sana hüzün verir. Hüzünlüler
kıyamette, Allah’ın gölgeliklerinde bulunurlar ve hayra sahip
olurlar.) [Hâkim]
(Bir mümine gelen yorgunluk, ağrı, kaygı, hüzün, gam, eza veya
onun ayağına batan bir diken bile, günahlarına kefaret olur.) [İ.
Hibban]
(Hüzünlü, gönlü kırık kimse, Allah’ın himâyesine girer, her türlü
hayra mazhar olur.) [Asakir]
(Kalb veya gözde olan hüzün rahmanîdir, ele ve dile çıkarsa
şeytanîdir.) [Ebu Nuaym]
(Hüzünlü kimse, Kıyamette Arş’ın gölgesinde bulunacak ve her
hayra mazhar olacaktır.) [Hâkim]
(Kıraati en güzel olan, Kur’anı hüzünlü okuyandır.) [Taberanî]
Resulullah, (Hüzünlü olmak, kalbin anahtarıdır) buyurunca,
(Hüzün nasıl elde edilir?) diye soruldu, (Aç ve susuz kalmakla) diye
cevap verdi. (Taberanî)
Demek ki, oruçlu olmak da hüzne sebep oluyor. Hüznü gerektirecek
işleri aramalıdır.
Dilenmek
Sual: Bazılarının zengin olduğu, dilenciliği meslek haline getirdiği
söyleniyor. Böyle kimselere para vermek haram mıdır? Sadaka istemek
ne zaman caiz olur?
CEVAP
Bir günlük yiyeceği bulunan kimsenin dilenmesi haramdır.
Hiç yiyeceği bulunmayıp, sağlam, çalışacak, ticaret edecek halde
olan kimsenin de, yiyecek, içecek veya bunları almak için para istemesi,
dilenmesi haramdır. Bunun varlığını bilerek, istediğini vermek de
haramdır. Ancak istemeden verilen malı alması caizdir.
Aç veya hasta olanın yiyecek istemesi gerekir. Bir günlük yiyeceği
olup da çalışabilecek haldeki kimse, ilim öğrenmekle veya öğretmekle
meşgul ise, yiyecek istemesi caiz olur.
Parasını harama sarf edene ve israf edene sadaka verilmez. Camide
cemaat arasında dolaşarak dilenmek haramdır. (Redd-ül Muhtar)
Görüldüğü gibi, İslamiyet’te, eli ayağı tutup da çalışabilenlerin
dilenmesi haramdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Çalışmayıp kendini sadaka isteyecek hâle düşüren, 70 şeye
muhtaç olur.) [Tirmizi]
40
www.dinimizislam.com
(Muhtaç olmadan dilenen, ateş koru yutan kimse gibidir.)
[Beyheki]
(Mal biriktirmek için dilenen, ateş koru dilenmiş olur.) [Müslim]
(Kendisinin veya çoluk çocuğunun katlanamayacakları bir
ihtiyacı yok iken, dileneni Allahü teâlâ ummadığı yer ve zamanda
muhtaç eder.) [Beyheki]
(Dilenci, dilenmekteki vebali bilseydi, hemen dilenmekten
vazgeçerdi.) [Taberani]
(Gerçek yoksul, ihtiyacını karşılayacak bir şeyi olmayan,
hatırlanmadığı için sadaka verilmeyen, kendisi de kalkıp kimseden
bir şey istemeyen kişidir.) [Buhari]
(Şu üç şey için yemin ederim: Sadaka vermekle asla mal
eksilmez. Öyle ise sadaka verin! Zulüm gördüğü şahsı, Allah rızası
için affeden, dünya ve ahirette aziz olur. Öyle ise affedin! İsteme
kapısını açana da, Allahü teâlâ fakirlik kapısını açar.) [İ.Ahmed]
(Dilenmeye mani olan zenginlik, sabah-akşam yiyeceğe malik
olmaktır.) [Rüzeyn]
Dilenmekteki ölçü
Bir günlük yani sabah-akşam yiyeceği olanın dilenmesi caiz değildir.
Dilencinin önünde bir günlük yiyecek parası varsa, ona bir şey vermek
caiz olmaz. Fakat önünde para yoksa veya çok az varsa, onun bir günlük
yiyeceği olduğu bilinmediğinden sadaka vermek caiz olur.
Her gün az da olsa sadaka vermelidir. Bir ay bekleyip de daha çok
vereyim diyerek sadakasız gün geçirmemelidir.
Bilal-i Habeşi hazretleri, misafirlerine ikram etmesi için Resulullah
efendimize vermek üzere en iyi hurmalardan bir yığın hurma ayırmıştı.
Bir gün Peygamber efendimiz, Hazret-i Bilal’in evine gelip bu hurmaları
görünce, bunların ne olduğunu sordu. Hazret-i Bilal de, (Bunları
misafirlerinize ikram edesiniz diye size vermek üzere sakladım) dedi.
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Bunların Cehennemde duman olmasından korkmuyor musun?
Ya Bilal bunları infak et, azalır diye korkma!) [Bezzar]
Hediye için bile uzun müddet saklamak uygun görülmemiştir.
Sual: Birisinden bir şey istemek caiz midir?
CEVAP
Bir günlük yani sabah ve akşam yiyeceği olan kimsenin başkasından
bir şey istemesi haramdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (İhtiyacını
karşılayacak bir şeyi varken, bir şey isteyen, muhakkak Cehennem
ateşini çoğaltmış olur.) Bunun üzerine (Ya Resulallah, istemeye mani
41
www.dinimizislam.com
olan zenginlik nedir?) diye sual edildiğinde Peygamber efendimiz
buyurdu ki: (Sabah ve akşam yiyeceği kadar bir mala sahip olmak.)
[Ebu Davud]
Başka bir rivayet ise şöyle:
(Sabah ve akşam karnını doyuracak kadar yiyeceği olmak.) [İbni
Huzeyme]
Bir günlük yiyeceği varken dilenmek haramdır. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Kim bana insanlardan bir şey istemeyeceğine söz verirse, ben
de Onun Cennete gireceğine kefil olurum.) [Nesai]
(Kim insanlardan bir şey istemezse, Allahü teâlâ onu zengin
eder. Kanaat edene de Allah kâfidir.) [Bezzar]
(Halktan bir şey istemeyin! Bir misvakı bir defa kullanmak için
de olsa.) [Beyheki]
(Açgözlü olmaktan, istemekten sakının! Tamah, fakirliğin tâ
kendisidir.) [Taberani]
Hazret-i Ebu Bekir, deve ile giderken devenin yuları düşünce,
devesini çöktürüp yuları aldı. Oradakiler, (Bize söyleseydin de biz alıp
sana verseydik, inmene ne lüzum vardı?) dediler. Hazret-i Ebu Bekir,
(Resulullah bana, halktan bir şey istemememi emretti) buyurdu. (İ.
Ahmed)
Sual: Dilenci, (Allah rızası için bana bir sadaka ver) derse, ona Allah
versin diyerek terslemek caiz mi?
CEVAP
Her dilenene sadaka vermek uygun değil ise de, bu şekilde
terslemek de uygun değildir.
Doğruluk
Sual: Doğru olmanın dindeki yeri nedir?
CEVAP
Yalancılık ne kadar kötüyse, doğruluk da o kadar iyi, güzel ve
faziletlidir. Peygamber efendimize olgunluğun alameti sorulduğunda
(Doğru konuşmak ve doğrulukla iş yapmaktır) buyurdu. (İmam-ı
Gazali)
Sadakat [doğruluk] hakkında İslam âlimleri buyuruyorlar ki:
(En güzel amel doğruluk, en çirkini de yalancılıktır.)
(Dünyada doğru insan görmedim diyen; eğer kendisi doğru olsaydı,
doğru olanları bulurdu.)
(İslam dini, üç temel üzerindedir. Bunlar; hak, sadakat ve adalettir.)
42
www.dinimizislam.com
(Bir insanda üç şey bulunduğu vakit, onun salih bir insan olduğu
anlaşılır. Bunlar, nefsani arzulardan uzak olmak, Allah rızası için
doğruluk, helal ve temiz yemektir.)
(Günahların içinde bocalayan kimsenin, doğruluğu bulması çok
zordur.)
Her şeyin başı doğruluktur. Her işin nizam ve intizamı doğruluk iledir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Şüphelilerden uzaklaş! Şüphe vermeyene sarıl! Doğruluk,
sükun ve huzurdur.) [Tirmizi]
(Tehlikenin doğruluk içinde olduğunu görseniz de, doğruyu
arayınız! Çünkü doğrulukta kurtuluş ve selamet vardır.) [İbni
Ebiddünya]
(Doğru olan, iyi davranır, iyi davranan emindir. Emin olan
Cennete girer.) [İmam-ı Ahmed]
(İman sahibi, her hataya düşebilir. Fakat, hainlik yapamaz ve
yalan söyleyemez.) [İbni Ebi Şeybe]
(Doğru olun, doğruluk iyiliğe, iyilik ise, Cennete çeker. Yalandan
sakının, yalan fücura, fücur ise Cehenneme götürür.) [Buhari]
(Şu üç şeyden biri kimde bulunursa, o kimse, namaz kılsa da,
oruç tutsa da münafıktır: Yalan söylemek, sözünde durmamak,
emanete hıyanetlik.) [Ebu Davud]
(Kıyamette fâsık-salih herkes pişman olacaktır. Fâsıklar fıskı
bırakıp doğruluk ve takva üzere bulunmadıklarına, salihler ise daha
çok ibadet etmediklerine pişman olacaklardır.) [Feraid-ül fevaid]
Tam doğru, yani sıddık olabilmek için:
1- Doğru sözlü olmalıdır. Zaruret olmadıkça tarizli ve imalı
konuşmamalıdır. Büyüklerden birisi zalimlerden kaçıp, Habib-i Aceminin
bir odasına girip saklandı. Zalimin zulmünden kurtulmak için yalan
söylemek caiz olduğundan, (Soran olursa yok dersin) dedi. Biraz sonra
zalimler gelip sordular: (İçerde...) diye cevap verdi. İçeriyi iyice aradılar.
Bulamayıp oradan ayrıldılar. (Niye böyle yaptın?) diye sordu. Habib-i
Acemi, (Yalan söyleseydim, ikimiz de helak olmuştuk. Doğru söylemenin
bereketiyle ikimiz de kurtulduk) diye cevap verdi.
2- Doğruluk için niyette ihlas şarttır. Şayet davranışlarda nefsin
arzuları karışırsa, bu niyetten ihlas kalkar. Bu kimse yalancı olur.
3- Azminde doğru olmalıdır. Mesela, (Allahü teâlâ bana şu malı
verirse veya şu makama geçersem, şu hizmeti yaparım) diyen kimse, o
mala veya o makama sahip olunca, zaruretsiz sözünde durmazsa,
azminde doğru değildir.
43
www.dinimizislam.com
4- Verdiği sözde durmalıdır. Hazret-i Enes bin Malik anlatır: Amcam
Nadr’ın oğlu Enes, Bedir savaşında Resul-i Ekremin yanında savaşa
katılamadığına çok üzüldü. (Eğer Allahü teâlâ, beni bir savaşa
kavuşturursa, bütün gücümle savaşacağım) diye karar verdi. Ertesi yıl
Uhud savaşına katıldı. Sad bin Muaz bunu görünce, (Ne o, nereye
gidiyorsun?) diye sorduğunda, (Uhud dağının ardında Cennetin
kokusunu aldım. Cennete gidiyorum) dedi. Öyle savaştı ki, şehit
olduğunda vücudunda seksenden fazla yara vardı. Bacısı, (Tanınacak
hâli kalmamıştı. Ancak elbisesinden onu tanıyabildim) dedi.
5- Doğru iş yapmalıdır. İçi ile dışının bir olması adalettir. İçinin
dışından iyi olması fazilettir. İçi dışına uymayan insana doğru denmez.
6- Bütün işlerde doğru olmalıdır. Hadis-i şerifte, (Kalbi doğru
olmayanın imanı doğru olmaz. Dili doğru olmayanın da kalbi doğru
olmaz) buyuruldu. (İbni Ebiddünya)
Büyükler buyuruyor ki:
Doğruluk emanettir. Yalancılık hıyanettir. (Hazret-i Ebu Bekir)
Oğlum, yalandan sakın, o serçe eti gibi tatlıdır. Ondan az kimse
kurtulur. (Lokman Hakim)
Allah indinde en büyük hata, yalan konuşmaktır. (Hazret-i Ali)
Yalancı ile cimri Cehenneme girer. Fakat, hangisi daha derine atılır,
bilmem. (Şabi)
Doğru ile yalan, biri diğerini çıkarıncaya kadar kalbde boğuşur.
(Malik bin Dinar)
İçi dışına, sözü işine uymamak, nifaktandır. Nifakın temeli ise
yalandır. (Hasan-ı Basri)
Eshab-ı kiram indinde yalandan daha kötü bir şey yoktur. Çünkü,
onlar, yalanla imanın bir arada bulunamıyacağını bilirlerdi. (Hazret-i
Âişe)
İstikamet [her işte daimi doğruluk], kerametten üstündür. (Seyyid
Abdülhakim Arvasi)
Hazret-i Lokmana, (Bu dereceye ne ile kavuştun?) diye sual ettiler.
(Doğruluk, emanete riayet ve bana gerekmeyeni bırakmakla) diye cevap
verdi.
Seyyid Abdülkadir Geylani hazretleri, "Bu işe başladığınızda, temeli
ne üzerine attınız? Hangi ameli esas aldınız da böyle yüksek dereceye
ulaştınız?" diye soranlara buyurdu ki: (Temeli doğruluk üzerine attım. Hiç
yalan söylemedim. İçim ile dışım bir oldu. Bunun için işlerim hep rast
gitti.)
Bütün kötülüklerin esası yalandır. Peygamber efendimizin en
44
www.dinimizislam.com
sevmediği huydur. Yalan söylemek haramdır. Ancak üç yerde caizdir.
Harpte, iki müslümanı barıştırmak için, hanımı ile iyi geçinmek için.
Din düşmanlarının zararından korunmak veya müslümanları
korumak için yalan söylemek caizdir. Zalimden, bir müslümanın
bulunduğu yeri, malını, günahını saklamak caizdir. İki müslümanın, karıkocanın arasının açılmasını önlemek için, malını korumak için,
müslümanın sırrını, aybını meydana çıkarmamak için ve bunlar gibi
haramları önlemek için yalan caiz olur, ölmemek için leş yemeye benzer.
İyiliğe vesile olan yalan, fitneye sebep olan doğrudan makbuldür.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yalan üç yerde caizdir: Harpte, zira harp, hiledir. İki müslümanı
barıştırmak için, birinden diğerine iyi söz getirmek. Hanımını idare
etmek için.) [İbni Lal]
(İki kişinin arasını düzeltmek ve hayırlı iş yapmak için söylenen
söz, yalan sayılmaz.) [Müslim]
(Kötü şeyler irtikab eden, bunları gizlemeye çalışsın!) [Hakim]
Büyükler yalan söylemek icap ettiği yerde, sözün manasını
değiştirerek, doğru söylemeyi tercih etmişlerdir. Muaz ibni Cebel
hazretleri, vazifesinden dönünce, hanımı (Bu kadar çalıştın, zekât
topladın, bize ne getirdin?) dedi. O da, (Beni gözeten vardı, bir şey
getiremedim) dedi. O, Allahü teâlâyı kastetti. Hanımı ise, Hazret-i
Ömer’in onu kontrol eden birini gönderdiğini sandı. Hanımı, Hazret-i
Ömer’in evine gidip, kızarak, (Muaz, Resulullahın ve Ebu Bekr-i Sıddıkın
yanında emin idi. Siz niçin onun peşine adam takıyorsunuz?) dedi.
Hazret-i Ömer, Hazret-i Muaz’dan işin aslını öğrenince güldü ve
hanımına vermesi için ona bir miktar hediye verdi.
Her doğruyu her yerde söylememeli
Doğruluk ve doğru söz, dinimizin esasındandır. Fakat büyüklerimiz,
(Sözün doğru olmalı, ama her doğruyu her yerde söylememelidir!)
demişlerdir. Ulu orta, köre kör, sağıra sağır demek uygun olmaz. Dünya
ve ahirete yaramayan doğruyu söylemekte ise zaten fayda yoktur.
Denizde su, ormanda ağaç, çölde kum olur) demek doğrudur. Fakat boş
sözdür. Bu doğru söz insanların içinde beş on kere tekrar edilirse ona
deli derler. Dokuz köyden kovulmamak için doğruyu dinimizin emrine
uygun söylemelidir! Mesela hırsız, ahlaksız, hain insan kötüdür. Bunu
ıslah için (Sen ahlaksızsın) denirse kabul etmez. Dokuz köyde böyle
konuşursak, her köyden kovuluruz. İyi ahlakın güzelliği anlatılarak
kötülükten vazgeçirmeye çalışılır.
(Yiğitlik ondur. Biri kaçmak, dokuzu hiç görünmemek) sözünde bir
45
www.dinimizislam.com
pasiflik görünüyor gibi ise de, yiğitlik, kabadayılık değildir. Kavga çıkaran,
baş yaran, belasından yanına varılmayan kimseye yiğit denmez. Yiğit,
haklı olduğu, gücü yettiği halde, affeden, intikam almayan, kavga
etmeyen, iyi geçinen kimsedir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Yiğitlik, kahramanlık, pehlivanlık hasmını yenen değil, öfkesini
yenendir.) [Buhari]
Harpte düşman karşısında cesur, fakat müslümanlar arasında
mütevazı olmalıdır!
Rızktan endişe etmemeli
Her şeyin başı doğruluktur. Her işin nizam ve intizamı doğruluk iledir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Doğru olunuz, doğruluk gerçeği, gerçek de Cennet yolunu
gösterir. Bir kimse doğruluktan ayrılmaz, doğruluğu düstur edinirse,
Allah indinde o kimse sıddıklardan olur.) [Buhari]
Bir haramdan kaçmak, milyonlarca nafile ibadetten evladır.
Günahtan kaçmak ibadet yapmaktan önce gelir. Bir hadis-i şerifte, (Çok
az bir günahtan kaçınmak, bütün cin ve insanların ibadetleri
toplamından daha iyidir) buyuruluyor. Her günah, Allahü teâlâya isyan
olduğundan, büyüktür; fakat bazısı, bazısına göre küçük görünür. Bir
küçük günahı yapmamak bütün cihanın nafile ibadetlerinden daha
sevabdır, çünkü nafile ibadet yapmak farz değildir. Günahlardan
kaçınmaksa farzdır. (Rıyad-un-nasıhin)
Rızıktan endişe etmemeli, bu yüzden doğruluktan ayrılmayıp
haramlara düşmemeli. Rızk mukadderdir. Yani herkesin rızkı bellidir,
artmaz eksilmez, rızkını almadan dünyadan ayrılmaz. İsteyene helalden
gelir, isteyene haramdan. Gelen miktar aynıdır. Ecel de mukadderdir.
Yani herkesin ömrü bellidir, uzamaz kısalmaz, vakti dolunca dünyadan
ayrılır. Kaza ve kader, hayır ve şer, zaten imanın şartlarındandır. Peki,
daha ne istiyoruz, niye şükretmiyoruz? Rızkımız belli, ömrümüz belli,
başımıza gelenler Allah'tan. Artık dileyen şükretsin, dileyen de nankörlük.
Gencin birisi Kâbe’de hep, Ey doğruların yardımcısı olan Allah’ım,
ey haramdan sakınanların yardımcısı olan Allah’ım, sana hamdü
sena ederim diye dua eder. Bu durum herkesin dikkatini çeker. Birisi,
(Neden hep aynı duayı yapıyorsun, başka bir şey bilmiyor musun?) der.
O da anlatır:
7-8 sene önce yine Kâbe’de iken içi altın dolu bir torba buldum. Tam
1000 altın vardı. İçimden bir ses (Bu altınlarla, şunları şunları yaparsın)
diyordu. Hayır dedim kendi kendime, bu benim değil, başkasının malı,
kullanmam haram olur dedim. Bu sırada birisi, (şöyle bir torba bulan var
46
www.dinimizislam.com
mı?) diye bağırıyordu. Çağırdım onu, nasıl bir torbaydı, içinde ne vardı
diye sordum. Torbayı tarif etti ve içinde 1000 altın vardı dedi. Al öyleyse
torbanı diyerek verdim. Adam torbayı açıp içinden bana 30 altın verdi.
Pazara gittim. Temiz yüzlü genç bir esiri [köleyi] överek satıyorlardı.
Gencin temizliği dikkatimi çekti. Yanlarına gittim, bu köle için ne
istiyorsunuz dedim. 30 altın dediler. Adamdan aldığım 30 altını verip
genci satın aldım. Bir iki yıl geçti. Genç çok çalışkan, çok edepli idi. Onu
aldığıma çok memnun olmuştum. Bir gün onunla giderken karşıdan iki üç
kişi geliyordu. Genç bana dedi ki, (Efendim, ben Fas emirinin oğluyum.
Bu gelenler babamın adamları. Beni buldular. Senden beni satın almak
isterler. Sen iyi bir insansın, onlara 30 bin altından aşağıya satma) dedi.
O kişiler yanıma geldi, bu esiri bize satar mısın dediler. Satarım
dedim. 60 altın verelim dediler. Olmaz dedim. İyi ama sen bunu 30 altına
almadın mı? Biz sana iki mislini veriyoruz dediler. Öyleyse gidin
pazardan alın dedim. Artıra artıra 20 bin altına kadar çıktılar. 30 binden
aşağı olmaz dedim. Çaresiz kabul ettiler. Altınları verip, genci alıp gittiler.
Ben o 30 bin altınla, işyerleri açtım, ticaret yaptım, daha çok zengin
oldum. Bir gün bana arkadaşlar, çok zengin bir ailenin iyi bir kızı var.
Babası yeni vefat etti. Onunla seni evlendirelim dediler. Ben de olur
dedim. Nikah kıyıldı. Deve yükleri çeyizini getirdiler. Çeyiz arasında bir
torba dikkatimi çekti, kıza, bu nedir dedim. İçinde 970 altın var, babam
Kâbe’de bunu kaybetmiş, bulan gence 30 unu vermiş. Kalanını da bana
hediye etti, çeyizine koyarsın dedi. Demek ki bulduğum altınlar benim
rızkım imiş, vermese idim haram yoldan gelecekti, şimdi helal yoldan yine
bana geldi.
Öyle ise, haramı ateş bilip ona uzanmamalı, günah kazanmamalı.
İslam’ın adaleti
Rum Kayseri Herakliyus’un büyük ordularını perişan eden İslam
askerlerinin başkumandanı Ebu Ubeyde bin Cerrah hazretleri, zafer
kazandığı her şehirde adamlarını bağırtarak, Rumlara, Halife Hazret-i
Ömer’in emirlerini bildirirdi. Humus şehrini alınca buyurdu ki:
(Ey Rumlar! Allahü teâlânın yardımı ile ve Halifemiz Ömer’in emrine
uyarak bu şehri de aldık. Hepiniz ticaretinizde, işinizde, ibadetlerinizde
serbestsiniz. Malınıza, canınıza, ırzınıza, kimse dokunmayacaktır.
İslamiyet’in adaleti aynen size de tatbik edilecek, her hakkınız
gözetilecektir. Dışardan gelen düşmana karşı, müslümanları
koruduğumuz gibi sizi de koruyacağız. Bu hizmetimize karşılık olmak
üzere, müslümanlardan hayvan zekâtı ve uşr aldığımız gibi, sizden de,
senede bir kere cizye vermenizi istiyoruz. Size hizmet etmemizi ve sizden
47
www.dinimizislam.com
cizye almamızı Allahü teâlâ emretmektedir.)
Humus Rumları, cizyelerini seve seve getirip, Beyt-ül-mal emini
Habib bin Müslime teslim ettiler.
Herakliyus’un, bütün ülkesinden asker toplayarak Antakya’ya
hücuma hazırlandığı haberi alınınca Humus şehrindeki askerlerin de,
Yermük’deki kuvvetlere katılmasına karar verildi. Ebu Ubeyde hazretleri
şehirde memurların şöyle bağırmalarını emretti:
(Ey Hıristiyanlar! Size hizmet etmeye, sizi korumaya söz vermiştim.
Buna karşılık, sizden cizye almıştım. Şimdi ise, Halifeden aldığım emir
üzerine, Herakliyus ile gaza edecek olan kardeşlerime yardıma
gidiyorum. Size verdiğim sözde duramayacağım. Bunun için hepiniz
Beyt-ül-mala gelip, cizyelerinizi geri alınız! İsimleriniz ve verdikleriniz,
defterimizde yazılıdır.)
Suriye şehirlerinin çoğunda da böyle oldu. Hıristiyanlar
müslümanların bu adaletini, bu şefkatini görünce, senelerden beri Rum
imparatorlarından çektikleri zulümlerden ve işkencelerden kurtuldukları
için bayram yaptılar. Sevinçlerinden ağladılar. Çoğu seve seve
müslüman oldu. Kendi arzuları ile Rum ordularına karşı İslam askerine
casusluk yaptılar.
İslam devletlerinin meydana gelmesi, yayılması asla, saldırmakla
olmadı. Bu devletleri ayakta tutan, yaşatan, büyük ve başlıca kuvvet,
iman kuvveti idi ve İslam dininde çok kuvvetli bulunan adalet, iyilik,
doğruluk ve fedakârlık meziyeti idi. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Allah, adaleti, iyilik yapmayı, akrabaya bakmayı emreder.
Hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı men eder.) [Nahl 90]
(Ey iman edenler! Bir millete olan öfkeniz, sizi adaletsizliğe
sürüklemesin. Adil olunuz!) [Maide 8]
Sözünün eri
İbrahim aleyhisselam, Allahü teâlâ bir oğul verirse, onu Allah için
kurban edeceğini söyledi. Dileği hasıl olunca, sözünü yerine getirmesi
rüyada bildirildi.
Hazret-i İbrahim, sözünde durup oğlunu kurban etmek istedi. Cenabı Hak, (İbrahim, gerçekten rüyasına sadakat gösterdi. Elbette bu açık
bir imtihandı. Oğluna karşılık ona büyük bir kurbanlık koç fidye
verdik. İhsan sahiplerini böyle mükafatlandırırız) buyurdu.
Hazret-i İbrahim, Nemrud tarafından ateşe atıldığında canı ile,
Hazret-i İsmail’i kurban etmesi emredildiğinde evladı ile, ovaları kaplayan
bütün sürülerini bağışlamakla da malı ile imtihan edildi. Üç imtihanı da
kazandı. Kur'an-ı kerimde, (Sözünün eri İbrahim) diye övüldü. (Necm
48
www.dinimizislam.com
37)
Böyle sözünde durmak büyük fazilettir. Kur'an-ı kerimde, sözünde
duranlar övülmektedir:
(Müminler içinde Allah’a verdiği sözde duran nice erler var.)
[Ahzab 23]
(Elbette İbrahim, sadık bir Peygamberdi.) [Meryem 41]
(İsmail, sözünde sadık resul bir nebi idi.) [Meryem 54]
Hadis-i şerifte ise buyuruldu ki:
(Doğruluk iyiliğe, iyilik Cennete götürür. İnsan doğruluk ile Allah
indinde, sıddıklardan yazılır.) [Müslim]
Hazret-i İbrahim, Cenab-ı Hakkın gönderdiği koçu kurban etti.
Peygamber efendimiz, Eshab-ı kirama, (Kurban kesmek, babanız
İbrahim’in sünnetidir) buyurdu. (Hakim)
Edep - Haya – İffet
Sual: Edebin dinimizdeki yeri nedir?
CEVAP
Edep, güzel terbiye, iyi davranış, güzel ahlak, haya, nezaket, zarafet
gibi manalara gelir. Mesela terbiyeli çocuk, edepli çocuk demektir. Hadis-i
şerifte, (Evladınızı edepli, terbiyeli yetiştirin) buyuruluyor. Dinimiz,
baştan başa edeptir. Edep, kulun kendisini Cenab-ı Hakkın iradesine tâbi
kılması, güzel ahlaklı olmasıdır. Hadis-i şerifte, (Sizin en iyiniz, ahlakı
en güzel olandır) buyuruldu.
Hazret-i Ömer, (Edep, ilimden önce gelir) buyurdu. Çok heybetli
olmasına rağmen, edebinden, hayasından Resulullahın huzurunda çok
yavaş konuşurdu. Peygamber efendimiz de, bir kimsenin yanında iki diz
üzerine oturur, ona saygı olmak için mübarek bacağını dikip oturmazdı.
Hadis-i şerifte, (Resulullahın hayası, bakire İslam kızlarının
hayasından çoktu) buyuruldu. (Buhari)
İbni Mübarek hazretleri, (Bütün ilimleri bilenin eğer edebinde
noksanlık varsa, onunla görüşmediğime üzülmem, bunu kayıp saymam.
Fakat edepli ile görüşemesem üzülürüm) buyurdu
Her zaman her yerde edepli, hayalı olmaya çalışmalıdır! Hadis-i
şerifte, (Hayasızlık insanı küfre düşürür) buyuruldu. Haya, bir binayı
tutan direk gibidir. Direksiz binanın durması kolay olmadığı gibi, hayasız
kimsenin de imanını muhafaza etmesi zordur.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâdan haya edin! Allah’tan haya eden, kötü
49
www.dinimizislam.com
düşünceden uzak durur, midesine girenleri kontrol eder, ölümü
hatırlar.) [Tirmizi]
(Haya, baştan başa hayırdır.) [Müslim]
(Her dinin bir ahlakı vardır. İslamiyet’in ahlakı da hayadır.) [İbni
Mace]
(Hayasız olan hep kötülük eder.) [İbni Mace]
(Hayasız olan, emanete hıyanet eder, hain olur, merhamet
duygusu kalmaz, dinden uzaklaşır, lanete uğrar, şeytan gibi olur.)
[Deylemi]
(Haya ile iman, ikiz kardeştir. Biri giderse diğeri de gider.) [Ebu
Nuaym]
(Mümin, ayıplamaz, lanet etmez, çirkin söz söylemez ve hayasız
değildir.) [Tirmizi]
(Haya imanın nizamıdır. Bir şeyin nizamı bozulunca, parçaları da
bozulur.) [İ .Maverdi]
(Haya imandandır. Hayasızın imanı yok demektir.) [İbni Hibban]
(İnsan, salih iki komşusundan utandığı gibi, gece gündüz
kendisiyle beraber olan yanındaki iki melekten de utanmalıdır!)
[Beyheki]
(Hayasızın dini olmaz ve hayasız kişi Cennete giremez.)
[Deylemi]
(İman çıplaktır, süsü haya, elbisesi takva, sermayesi fıkıh,
meyvesi ameldir.) [Deylemi]
(Haya insan olsaydı, salih biri, fuhuş insan olsaydı, kötü biri
olurdu.) [Taberani]
(Haya ile iman bir aradadır. Biri giderse, öteki de durmaz.)
[Hakim]
Dinimizde hayanın yeri çok mühimdir. Allahü teâlâdan utanmak,
imanın kuvvetli olduğuna, hayasızlık da imanın zayıf olduğuna alamettir.
Hadis-i şerifte, (Hayanın azlığı küfürdendir) buyuruldu. Hayasız kimse,
zamanla küfre kadar gidebilir. Haya, imanın esasındandır. Hayası olan
Allah’tan utandığı için günahtan çekinir. İnsanlardan utanmayan Allah’tan
da utanmaz. İnsanlardan utanarak günahı gizlemek de hayadandır.
İnsanlardan utananın, Allahü teâlâdan da utandığı anlaşılır. Çünkü hadisi şerifte, (Allah’tan sakınan, insanlardan da sakınır) buyuruluyor.
Hayasız olan mürüvvetsiz olur. Hazret-i Ebu Bekir, (Hayasız insan, halk
içinde çıplak oturan gibidir) buyurdu.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İman edenler arasında kötülüğün, hayasızlığın yayılmasını
50
www.dinimizislam.com
isteyenler ve sevenler için dünyada da ahirette de elim bir azap
vardır.) [Nur 19]
Kadın erkek ilişkilerinde ve tuvalet için kullanılan kelimeleri aynen
söylemek insanlığa uygun değildir, hayayı yok eder ve iyileri gücendirir.
Böyle kelimeleri söylemek gerekince, açık olarak değil, kinaye olarak
söylenir.
Allahü teâlânın nimetinde, nimeti vereni görmeli, daima Onun
huzurunda olduğunu düşünmeli, mesela otururken, yatarken edebe riayet
etmelidir. Yerken, içerken, konuşurken, okurken, yazarken ve her çeşit iş
yaparken, bütün bunların Allahü teâlânın kudretiyle yapıldığını, bütün
işlerde Onun emrine uyup yasak ettiklerinden sakınmayı düşünmelidir.
Böyle düşünmek çok üstün bir ibadettir.
Mahrem konuları edeple sormak lazım
Bir kız, mahrem konuları annesine sorar. O da bilmezse, annesine,
(Babamdan öğren) der. Babası da bilmezse, babasının, bilen birisine
sorması gerekir. Babası yoksa, ağabey, amca, dayı gibi mahrem
akrabalarından öğrenir. Bunlar da öğrenip bildirmezse, o zaman
mektupla veya telefonla, kendinden değil de, (Bir kadının muayyen hâli
şu kadar devam edip kesilse, ne gerekir) şeklinde sormak daha uygun
olur. Bir kadının kocası, bu bilgileri öğrenip hanımına anlatmazsa, kadın,
en uygun bir yolla bunları öğrenebilir. Bilenlerden bu konuları edep
dairesinde sorması ayıp olmaz.
Hazret-i Esma’nın Peygamber efendimize nasıl gusledileceğini
sorarken utanması üzerine, Hazret-i Âişe validemiz, (Ensar kadınları ne
iyidir; utanmaları, dinlerini öğrenmekten men etmiyor) buyurdu. (Buhari)
Demek ki, ayıp olur diye kendisine farz olan bilgileri öğrenmemek
yanlıştır. Peygamber efendimiz, mahrem konuları anlatırken, (Allahü
teâlâ, hakkın anlatılmasından çekinmez) buyurmaktadır. (Tirmizi)
Aynı anlamda âyet-i kerime de vardır:
(Allahü teâlâ, gerçeği söylemekten çekinmez.) [Ahzâb 53]
Aşık olmak günah mı?
Sual: Günah işlememek şartı ile birini sevmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Sevgi, insanın elinde olmayan bir duygudur. İffeti, yani namusu
korumak ve günah olan işlerden kaçmak şartı ile birisine karşı sevgi
duymakta mahzur yoktur. Hatta iffetini koruyarak sevgisini gizlemek çok
sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Aşkını gizleyip, iffetini muhafaza ederek ölen şehiddir.) [Hakim,
Hatib]
51
www.dinimizislam.com
(Aşkını gizleyip, iffetini muhafaza ederek, sabredenin
günahlarını, Allahü teâlâ affedip Cennetine koyar.) [İbni Asakir]
Demek ki, dinimizde iffeti muhafaza etmek ve sevgisi sebebiyle
günah işlememeye sabretmek, çok sevaptır. Çünkü genel olarak sevgi
insanı kör ettiği için, insanın kendisini günah işlemekten alıkoyması
zordur. Zor olan işleri başarmanın sevabı da büyük olur. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Ümmetimin üstün olan kimseleri, aşk belasına maruz kalınca
iffetini muhafaza edenlerdir.) [Deylemi]
İffetlinin eşi de iffetlidir
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
(Aklı dinlemeyen, en çok ona isyan eden şehvettir. İnsanların,
başkalarının ayıplamaları gibi sebeplerle bu şehvetten kaçınmaları
faydalı ise de, büyük sevap alamazlar. Fakat günah işlemek için bütün
imkanlara sahipken, ortada hiçbir korku yok iken, sırf Allah rızası için,
Allah’tan korktuğu için şehvetine esir olmazsa, ona mani olursa, en büyük
fazilete kavuşur. Bu derece sıddıklar, şehidler makamıdır.) Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Haya, iffet, dile hakimiyet ve akıl, imandandır. Böyle kimselerin
ahiret arzusu çoğalır, dünya hırsı azalır. Cimrilik, müstehcenlik,
çirkin sözlülük, hayasızlıktan, nifaktan ileri gelir. Böylelerinde dünya
hırsı çoğalır, ahiret arzusu azalır.) [Beyheki]
Erkekler, iffetsiz olursa, yakınları da kötü yola düşebilir. Peygamber
efendimiz, (Siz iffetli olursanız, kadınlarınız da iffetli olur) buyurdu.
(Taberani)
İbni Neccar’ın bildirdiği (Zina eden, aynı şeye maruz kalır)
mealindeki hadis-i şerif, iffetli olmayanın yakınlarının da, iffetsiz
olabileceğini göstermektedir. İffetli olmaya gayret eden bunu başarır.
(İffetli olmak isteyeni Allahü teâlâ iffetli kılar) hadis-i şerifi buna
delildir. (Hakim)
Gayrı meşru işler, dünyada insan için yüzkarasıdır. Ahirette ise,
azabı çok şiddetlidir. “Ben ölmem” veya “Cehennem ateşi bana zarar
vermez” diyen varsa, dilediği kötülüğü işlesin! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dünya için, dünyada kalacağın kadar çalış! Ahiret için, orada
sonsuz kalacağına göre çalış! Allahü teâlâya, muhtaç olduğun kadar
itaat et! Cehenneme dayanabileceğin kadar günah işle!) [Eyyühel
veled]
Öleceğine inanan ve öldükten sonra başına gelecekleri düşünen,
kötülük işleyebilir mi?
52
www.dinimizislam.com
İffetli olmak için
İnsana en büyük zarar, kötü arkadaştan gelir. Kötü arkadaşlarla
düşüp kalkan, kılavuzu karga olan nasıl her zaman temiz olabilir?
İyi insanlarla beraber olan kimse, bir müddet onlar gibi iyi iş yapmasa
bile, onların yanında kötülük edemez. Hadis-i şerifte, (İnsanın dini
arkadaşının dini gibidir) buyuruluyor. (Tirmizi)
Şu halde yapılacak iş, arkadaşlık edilen kimselere dikkat etmek ve
kötü arkadaşlardan uzak durmaktır. Namuslu, iffetli yaşamak isteyene
cenab-ı Hakkın bunu nasip edeceği din kitaplarında yazılıdır. Bir hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(İffet talep edeni, Allahü teâlâ iffetli kılar.) [Hakim]
İffetli olan, aile efradının da iffetli olmasını ister. Onları da kötülükten
korur. Kendisi kötü olursa, bir gün çoluk çocuğu da Allah saklasın kötü
yollara düşebilir. Çocuklarının iffetsiz olmasını hangi ana-baba
isteyebilir?
Çocuklara iyi örnek olmak gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İffetli olursanız, kadınlarınız da iffetli olur. Ana-babanıza ihsan
ederseniz, çocuklarınız da size ihsan eder!) [Taberani]
(Kötülükten korunmak için, nikahlı yaşamak ve iffetli olmak
gerekir.) [İbni Asakir]
Asaletin önemi
Asalet, diğer hasletlerle birlikte olursa kıymetlidir. Herkes Âdem
aleyhisselamdan gelmiştir. Her iyi kimsenin çocukları iyi olur, her kötünün
çocukları da kötü olur diye bir kaide yoktur.
Hazret-i Âdem’in ve Hazret-i Nuh’un oğlunun biri kâfir olmuştur. Nuh
aleyhisselam ile Lut aleyhisselamın hanımı kâfir idi. Ebu Cehil kâfirinin
oğlu ise, insanların en üstünlerinden, yani sahabi idi. Peygamber
efendimizin öz amcası Ebu Leheb kâfir idi.
Ana-babanın günahkâr olmasından dolayı, çocukların da iyi bir insan
olamıyacağı anlamını çıkarmak çok yanlıştır. Allahü teâlâ, kötüden iyi,
iyiden kötü yaratır. Kur'an-ı kerimde birkaç yerde, (Ölüden diri, diriden
ölü çıkarır) buyuruyor. (A.İmran 27)
İslam âlimleri bu âyet-i kerimeyi açıklarken, (Kâfirden müslüman,
müslümandan kâfir yaratır) buyurmuşlardır. Bunun için, soyundaki
kimselerin kötü olması, kendisinin de kötü olacağını asla göstermez.
Hepimiz Âdem aleyhisselamdan geldik. Dinimizde ırk üstünlüğü yoktur.
Allah indinde üstünlük ancak takva iledir. (Allah indinde en üstününüz,
Ondan en çok korkanınızdır) buyuruluyor. (Hucurat 13)
[Takva ehli olmak, Allah’tan korkup dinin emirlerine uymak ve yasak
53
www.dinimizislam.com
ettiklerinden kaçmak demektir.]
Güzel huy bir asalettir
Muteber olmayan bir kitapta diyor ki:
(Asalet olmayınca, verilen terbiyenin fazla tesiri olmaz. Bakırı ne
kadar silip parlatsanız, üç gün sonra gene kararmaya başlar. Suni
parlaklık kısa bir zaman devam edebilir. Altın hiçbir zaman pas tutmaz.
Silmezseniz bile parlaklığını yine muhafaza eder. Şu hadise, asaletin ne
kadar önemli olduğunu açık bir şekilde göstermektedir.)
Kitap muteber olmadığı gibi, bu fikir de, Kur'an-ı kerime ve hadis-i
şeriflere aykırıdır.
Bir kimse, asil bir aileye mensup olmasa da, güzel huylu ise, dindar
ise, onun için güzel huyu ve dindarlığı asaletten çok kıymetlidir. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(Güzel huy gibi asalet olmaz.) [İ.Mace]
(Kadın, malı, güzelliği, asaleti ve dindarlığı için nikah edilir. Sen
dindar olanı seç ki, maddi ve manevi nimete kavuşasın!) [Buhari]
Nasihat ile asaletsiz insan da terbiye edilebilir. Onun için Kur'an-ı
kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Nasihat et, nasihat müminlere elbette fayda verir.) [Zariyat 55]
Asaletsiz olanı da terbiye etmek mümkün olmasaydı, Peygamber
efendimiz, (Ahlakınızı güzelleştirin) buyurur muydu? (İbni Lal)
Hazret-i Lokman’a sordular:
- Edep, asalet, mal ve ilimden hangisi daha üstündür?
- Edep asaletten, ilim maldan hayırlıdır.
Oğlu, Hazret-i Lokmana sorar:
- En iyi haslet nedir?
- Dindar olmaktır.
- Peki babacığım, bu haslet iki olursa?
- Dindarlık ve mal sahibi olmak.
- Üç olursa?
- Dindarlık, mal ve haya.
- Dört olursa?
- Dindarlık, mal, haya ve güzel ahlak.
- Beş olursa?
- Dindarlık, mal, haya, güzel ahlak ve cömertliktir.
- Altı olursa?
- Oğlum, bu beş haslet kimde olursa, o kimse takva ehli, temiz
bir kimsedir, Allahü teâlânın dostudur, şeytandan uzaktır.
İffetin önemi
54
www.dinimizislam.com
Allahü teâlâ, insan neslini devam ettirmek için, erkek ve kadınları
birbirlerine cazip kılmıştır. Aynı zamanda, bu duygu karşısında, insanları
dünyada çetin bir imtihana tâbi tutmuştur. Bu imtihanı kazanan, dünya ve
ahiretin kahramanıdır. İnsanların iyi veya kötülüğü, daha çok iffet işinde
belli olur.
Allahü teâlâ, Kur'an-ı kerimin birçok yerinde, iffetini koruyabilene,
büyük mükafatlar vaat etmiş, iffetini korumayana da, Cehennem azabını
göstermiştir. Allahü teâlâ, iffetsizleri, adam öldüren bir katil ile bir
tutmaktadır. Müminlerin vasfını anlatırken de buyuruyor ki:
(Müminler, namazlarını huşu içinde kılar, boş, lüzumsuz
şeylerden yüz çevirir, zekâtlarını verir, iffetlerini korur, emanet ve
ahidlerine riayet eder.) [Müminun 1-8]
İffetsiz olan, Allah katında günahkâr, halkın yanında da itibarsızdır.
Bir namussuzun toplumdaki iyilerin yanında itibarı [saygınlığı], bir
köpeğin itibarı kadar yoktur. Zengin ve çok güzel bir kadın, eğer iffetsiz
ise, itibarsızdır. Fakir ve namuslu bir kadın ise, her zaman itibarlıdır,
saygıya layıktır.
Dünyadaki pek çok rezaletler, cinayetler, kavgalar, kıskançlıklar,
özetle bütün fenalıklar, iffetsizlik yüzünden meydana gelmektedir.
İnsanların pek çoğu, iffetsizliğin kötülüklerini bildikleri halde, kendilerini
bu kötü yollara sapmaktan alıkoyamaz. Bu kuvvetli duygu karşısında,
insanları alıkoyacak çareler vardır. Bu; terbiye ve ahlak meselesidir.
Allah’tan korkan bir insan iffetsiz olamaz. O halde, çocuklarımıza
Allah korkusunu öğretmeye çalışmak, bizim için en başta gelen görev
oluyor. Allahü teâlâdan korkmak için, Allah’ı iyi bilmek lazımdır. Allah’ı
bilmek için, Onun büyüklüğünü ve sıfatlarını öğrenmek zorundayız.
Allahü teâlâyı hiç düşünmeyen bir topluluk için, Allah korkusuna sahip
olmak kolay değildir. Allahü teâlâdan korkmak da, bir bilgi, bir çalışma ve
bir gayret işidir. Durup dururken, Allah korkusu meydana gelmez. Dinin
emir ve yasaklarına riayet edene kolay gelir.
Özellikle büyük şehirlerde iffet işi tehlikeli bir yoldadır. Bir genç kızın,
kendi başına yalnız kendi aklı ve anlayışı ile iffetini muhafaza etmesi,
cidden güçtür. O genç kız, eğer biraz da güzelse, hatıra ve hayale
gelmeyen tehlikelerle çevrilmiş demektir. Bu tehlike, okulda, yollarda,
otobüste, komşularda, hatta evinin içinde, telefonda, internette yakasını
bırakmaz.
Kızlarımız, tehlikeler karşısında aciz bir mahlûk olarak, ahlaksızların
elinde bir oyuncak olmamalıdır. Bu devirde herkesten, her yerde ona
zarar gelebilir. Bu zarar, onun parasına, puluna değil, şeref ve
55
www.dinimizislam.com
haysiyetinedir. Paraya olan zarar telafi edilebilir. Manevi zarar, yerine
konamaz. Ahlaksızların içinde genç kız için şerefle yaşamak çok güçtür.
İffetli bir kız, diğer bazı kızlar gibi, flört yapmaya heveslenmemeli. Bu
tehlikeli bir tecrübedir. Esasen flörtle yapılan evlilik, çok zaman mutluluk
getirmez.
İffeti muhafaza için, gençleri zamanında evlendirmeli, iffeti
zedeleyecek yerlerden uzak durmalıdır. Gençliğin hakkı adı altında çeşitli
eğlenceler, genç kızı elde etmek için birer tuzaktır. Bunun tuzak olduğuna
inanmayan bir kız, tuzağın içine düştükten sonra, aklı başına gelir. Fakat
iş işten geçmiştir. Tuzağın görünüşteki cazibesine kapılan kızlar,
erkeklerin elinde çabucak birer oyuncak hâline gelir. Kendine güvenen bir
kız bile, onların karşısında sonuna kadar dayanamaz. Yakışıklı bir
erkeğin aldatıcı gülümsemesi karşısında, yenilebilir. Artık o kız, tuzağa
düşmüştür. O tuzaktan kurtulan pek az veya hiç yoktur. Halbuki, o tuzak
dediğimiz eğlence yerlerine gitmemek daha kolay bir iştir. (Göz
görmeyince, gönül katlanır) diye bir atasözü vardır. Oraya gitmeyen bir
genç kız, oranın tehlikesinden kurtulmuş olur. Giderse, kurtulması zordur.
İffet; bir genç kızın veya kadının, değer biçilemeyen bir mücevheridir.
Bu mücevheri ele geçirmek için, Allahü teâlâdan korkmayan her erkek
bütün şeytanlığını kullanır. Ele geçirdikten sonra, maksadına erişmiştir.
Artık o, mücevherlikten çıkmış, âdi bir taş olmuştur. Sokağa atılıverir. Bu
alışverişte, erkek, bir namus hırsızı, kadın ise, mücevherini çaldırmış, bir
zavallıdır.
Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Bir kızın küfvünü [dengini] bulunca, hemen evlendiriniz!) [Tirmizi]
Görülüyor ki, kadını, kızı küfvüne, yani dengine vermek gerekir.
Küfv, erkeğin soyda, malda, din işlerinde ve şerefte kadına uygun olması
demektir.
Küfv demek, zengin olmak, maaşı çok olmak demek değildir. Küfv
olmak, erkeğin salih müslüman olması, namaz kılması, içki içmemesi,
yani İslamiyet’e uyması ve nafaka kazanacak kadar iş sahibi olması
demektir. Erkeğin, yalnız zengin olmasını, apartman sahibi olmasını
isteyenler, kızlarını felakete sürüklemiş, Cehenneme atmış olurlar. Kızın
da namaz kılması, başı, kolu açık sokağa çıkmaması gerekir.
Sual: Hadis-i şerifte "Haya imandandır" buyurulmaktadır.
İbadetlerini başkalarına göstermekten de haya etmek böyle midir?
CEVAP
İbadetlerini başkalarına göstermekten haya etmek caiz değildir.
Haya, günahlarını, kabahatlerini göstermemeye denir. Bunun için, vaaz
56
www.dinimizislam.com
vermekten ve emr-i maruf ve nehy-i münker yapmaktan [ehl-i sünnet
kitaplarını yaymaktan] ve imamlık, müezzinlik yapmaktan, Kur'an ve
mevlid okumaktan haya etmek caiz değildir. (Haya imandandır) hadis-i
şerifinde, haya, kötü, günah şeyleri göstermekten utanmak demektir.
Müminin, önce Allahü teâlâdan haya etmesi gerekir. Bunun için,
ibadetlerini sıdk ile, ihlas ile yapmalıdır.
Buhara âlimlerinden birisi, sultanın oğullarının sokakta abes oyun
oynadıklarını gördü. Elindeki asa ile bunları dövdü. Kaçtılar. Babalarına
şikayet ettiler. Sultan, bunu çağırıp, sultana karşı çıkanın hapis olacağını
bilmiyor musun dedi. Âlim, cevap olarak, Rahmana karşı çıkanın
Cehenneme gideceğini bilmiyor musun dedi. Sultan, emr-i maruf yapmak
vazifesini sana kim verdi dedi. Âlim, seni kim sultan yaptı cevabını
verince, beni halife sultan yaptı dedi. Beni de, halifenin Rabbi
vazifelendirdi dedi.
Sultan, sana Semerkand şehrinde emr-i maruf yapmak vazifesini
veriyorum dediğinde, ben de kendimi bu vazifeden azlettim cevabını
verdi. Bu cevabına hayret ettim, emir olunmadan, izin verilmeden vazife
yaptığını söyledin. İzin verilince de, azlolunmanı istiyorsun dedi. Sen izin
verince, sonra azledersin. Rabbimin verdiği vazifeden beni kimse
azledemez dedi. Bu söz üzerine sultan, dile benden istediğini vereyim
dedi. Gençlik hâlimi bana getir dedi. Bu iş elimden gelmez deyince, bana
bir ferman yaz da, Cehennemdeki meleklerin reisi olan Malik, beni ateşte
yakmasın dedi. Bunu da yapamam deyince, benim öyle bir sultanım var
ki, her şeyimi Ondan istiyorum. Her dilediğimi ihsan etti. Bunu yapamam
hiç demedi, dedi. Sultan, beni duadan unutma diyerek serbest bıraktı.
Edebi gözetmek
Sual: İmam-ı Rabbani hazretleri, (Edebi gözetmek, zikirden
üstündür. Edebi gözetmeyen Allah’a kavuşamaz) buyuruyor. Burada
Allah’a kavuşmak nedir?
CEVAP
Evliya olamaz demektir. Din büyüklerinin yolu baştan sona edeptir.
Namazın sünnet ve edeplerinden birini gözetmek ve tenzihi bir
mekruhtan sakınmak; zikir, fikirden [tefekkürden] üstündür.
Haddini bilmek
Sual: Edep ne demektir?
CEVAP
Edep, haddini bilmek, sınırı aşmamak demektir. Ailede, iş yerinde,
toplumda herkesin bir sınırı vardır. Bütün sıkıntı ve geçimsizlikler, hep
haddi aşmaktan kaynaklanır. Herkes haddini bilip, sınırı aşmazsa,
57
www.dinimizislam.com
mesela, evin hanımı da, erkek de, kendi sınırını bilip ona göre hareket
ederse, o ev Cennet gibi olur. Cennet gibi olan evden ahirete gidenler de,
elbette Cennete gider. Her hususta dinimiz ne emrediyor, onu öğrenip,
ona göre hareket eden, haddini bilmiş, sınırı aşmamış olur. O zaman ne
kavga, ne geçimsizlik, ne de savaş olur. Dünya, güllük gülistanlık olur.
Herkesin sınırını ise, dinimiz bildirmektedir.
Eden bulur
Sual: Bir tanıdık, bir arkadaşının eşini kaçırıp evlendi. Dinen bu
uygun mu?
CEVAP
Üç yönden uygunsuzdur:
1- Başkasının eşini ayartmak çok günahtır. Bir hadis-i şerif meali:
(Birinin karısını ayartıp aldatan bizden değildir.) [Ebu Davud]
2- Kocası, o kadını boşamadan hiç kimse onunla evlenemez.
Yaptıkları zina olur.
3- Kocası, eşinin kaçtığını duyunca hemen boşasa bile, iddet
müddeti bitmeden kesinlikle evlenemezler. Evlenirlerse zina olur.
Biri, birinin eşini ayartırsa, başkası da onun eşini ayartabilir. (Eden
bulur) demişlerdir. Bir hadis-i şerif meali:
(Siz namuslu olursanız, kadınlarınız da namuslu olur.) [Hâkim]
Kocasına ihanet edip başkasına kaçan kadın, kaçtığı erkeğe de
ihanet edebilir. O erkeğe niçin kaçtı? Ya malı için veya yakışıklı gördüğü
için yahut genç gördüğü için kaçtı. Hangi sebep olursa olsun, ondan daha
zengini, ondan daha güzeli, ondan gencini bulunca ona da
kaçmayacağını kim garanti edebilir? Allah korkusu olmayan, her şeyi
yapabilir.
Âşık olmak
Sual: Ben namaz kılmam, tesettüre riayet etmem, başka günahları
da işlerim; fakat (Âşık olup, aşkını gizleyip, iffetini muhafaza ederek
ölen şehid olur) hadisi gereğince, aşkımla zina etsem, durumu çok
kimse bilse, yine şehid olarak ölmez miyim?
CEVAP
Bazı okuyuculardan bu tip sualler gelince hadis-i şerifi açıklamak
zorunda kaldık. Hadis-i şerif açık olmasına rağmen, yanlış yorumlanması
çok kötüdür. Hadis-i şerifte üç husus belirtiliyor:
1- En önemlisi de, bugün aşk denince şehevi duygular anlaşılıyor.
Aşk ayrı, nefsanî, şehvanî arzular ayrıdır. Nefsine tâbi olan cehenneme
gider. Nefsanî duygulara aşk denmez. Sevgi çok olunca, buna aşk denir.
Mevlid kitabında, (Habibim sana âşık oldum) deniyor. Yani Allahü teâlâ
58
www.dinimizislam.com
Resulullah’ı çok seviyor demektir. Bu aşkı günümüzün gençleri gibi
düşünen bir yazar, (Mevlid kitabının burası yanlış) diyor. Esas yanlış
kendisindedir. Evlenmekten maksat, kendini günahlardan korumak ve
Allahü teâlânın rızasını kazanmak olmalıdır. Allahü teâlâ için olmayan
şehevi duygulara aşk denmez.
2- Aşkının gizli kalması deniyor. Hem âşık olduğunu kimse
bilmeyecek, hem de başkaları duymayacak. Hiç kimse bilmeden yanıp
tutuşacak. Aşkı yüzünden günah işlemeyecek.
3- İffetini, yani namusunu koruyarak ölmek deniyor. Bırakın zinayı,
birbirinin elini tutmuşsa haram işlenmiş olur, iffet korunmamış olur. Hadisi şerifte iffeti koruma şartı var. İffet korunmayınca nasıl şehid olunur ki?
Aşkla şehevi duyguları karıştıran gençler, bu söylenenlere kulak
asmıyorlar. Atalarımız boşuna, (Cahile kelam, nafile kelam)
dememişler.
Fitne çıkarmak
Sual: Fitne nedir?
CEVAP
Fitne imtihan demektir. Anarşi, bozgunculuk, günah, şirk, bela ve
daha başka manalara gelirse de, ekseriya bölücülük, bozgunculuk
anlamında kullanılır. Abdülgani Nablusi hazretleri buyuruyor ki:
(Fitne, Müslümanlar arasında bölücülük yapmak, onları sıkıntıya,
zarara, günaha sokmak, insanları isyana kışkırtmak demektir.) [Hadika]
İmam-ı Birgivi hazretleri de, fitneyi böyle tarif etmiştir. (Tarikat-ı
Muhammediyye)
Muhammed Hadimi hazretleri de fitneyi benzeri şekilde tarif ettikten
sonra, yetmişten fazla fitne çeşidi bulunduğunu bildirerek buyuruyor ki:
(Fitne çıkarmak haramdır. Kur'an-ı kerimde, dinden saptırmak için
fitne çıkaranların Cehenneme atılacağı ve fitne çıkarmanın adam
öldürmekten daha kötü olduğu ve hadis-i şerifte de, fitne çıkarana Allahü
teâlânın lanet edeceği bildirilmektedir.) [Berika]
Fitnenin değişik manalarına Kur’an-ı kerimden birkaç örnek verelim:
1- Şirk, küfür:
(Fitne tamamen yok oluncaya kadar kâfirlerle savaşın!) [Bekara
193]
2- Günah:
(Bizi fitneye düşürme) diyenlerin kendileri fitneye düşmüştür.
(Tevbe 49)
59
www.dinimizislam.com
3- Bozgunculuk, kavga, ihtilal, bagilik [isyan], anarşi, kargaşa,
bölücülük, fesat:
(Fitne çıkarmak, adam öldürmekten daha kötüdür.) [Bekara 191]
(Kâfirler birbirinin dostları, yardımcılarıdır. Eğer, Allahü teâlânın
emirlerini yerine getirmez, kendi aranızda dost olmazsanız,
yeryüzünde, kargaşa, fitne ve büyük fesat çıkar.) [Enfal 73]
Birkaç hadis-i şerif meali:
(Fitne uykudadır. Fitneyi uyandırana Allah lanet etsin!) [İ.Rafii]
(Din, dünya menfaatine alet edilince, fitneler zuhur eder.)
[A.Rezzak]
(Fuhuş yayılınca fitne çoğalır.) [Deylemi]
(Fitneler artmadıkça, kıyamet kopmaz.) [Buhari]
(Eshabım arasında fitne çıkacak, o fitnelere karışanları, Allahü
teâlâ benimle olan sohbetleri hürmetine affedecektir. Bu fitnelere
karışan Eshabıma dil uzatan Cehenneme girecektir.) [Müslim]
4- İmtihan:
(Sana [Miracta] gösterdiğimiz temaşayı halk için bir fitne [imtihan]
yaptık.) [İsra 60]
(Mallarınız, çocuklarınız, sizin için fitnedir [imtihandır].) [Tegabün
15]
(Biz onlardan öncekileri de, fitneden [imtihandan] geçirdik.)
[Ankebut 3]
5- Bela, musibet:
(Bir fitne olmayacak sandılar da, kör ve sağır kesildiler.) [Maide
71]
(O fitneden sakının ki, o sadece zalimlere dokunmakla kalmaz.)
[Enfal 25]
6- Azab:
Onlara, (Fitnenizi [azabınızı] tadın) denecektir. (Zariyat 14)
7- Eziyet, işkence:
(Fitneye [eziyete, işkenceye] uğratıldıktan sonra hicret edip,
ardından da sabrederek cihad edenlerin yardımcısı elbette
Rabbindir.) [Nahl 110]
8- Deli:
(Fitneye düşeni [deli olanı] yakında sen de, onlar da görecek.)
[Kalem 5,6]
9- Zarar verme:
(Seferde iken, kâfirlerin sizi fitneye düşürmelerinden [zarar
vermelerinden] endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda bir vebal
60
www.dinimizislam.com
yoktur.) [Nisa 101]
10- Sapıklığa düşürme:
(Siz ve taptıklarınız, Cehenneme girecek olanlardan başkasını
fitneye düşüremez [saptıramaz]) [Saffat 161-163]
Üç hadis-i şerif meali:
(Ahir zamanda, âlim [geçinen]ler fitne unsuru olur, camiler ve
hâfızlar çoğalır, ama, içlerinde [hakiki] âlim hiç bulunmaz.) [Ebu
Nuaym]
(Fitne [bid’at, sapıklık, küfür] yayıldığı zaman, hakikati, doğruyu
bilen, [imkanı nispetinde, söz ile, yazı ile, medya = gazete, dergi, radyo,
tv ile] başkalarına [mümkün olan her yere ve herkese] bildirsin, [imkanı
var iken, bir engel de yok iken bildirmezse], Allah’ın, meleklerin ve
bütün insanların laneti onun üzerine olsun!) [Deylemi]
(Ahir zamanda, âlim ve ilim azalır, cahillik artar. Cahil ve sapık
din adamları, yanlış fetva vererek fitne çıkarır, doğru yoldan
saptırırlar.) [Buhari]
11- Uydurma mazeret:
(Onların, sadece “vallahi, biz müşrik değildik” sözlerinden
başka fitneleri olmayacaktır.) [Enam 23]
12- Dalalet:
(Allah birini fitneye [dalalete, şaşkınlığa] düşürmek isterse,
Allah’a karşı senin elinden bir şey gelmez.) [Maide 41]
13- İnsana sıkıntı ve zarar veren her şey:
Hadis-i şerifte, imamın namazı uzatıp cemaati sıkıntıya sokması fitne
olarak bildirilmiştir. İhtiyara, “tecvidsiz namaz kılınmaz” demek gibi
yapamayacağı fetvayı vermeye de fitne denmiştir.
Üç hadis-i şerif meali:
(Ümmetim için en korktuğum şey, kadın ve içki fitnesidir.) [İ.
Süyuti]
(Güzel saç, güzel ses, güzel yüz, fitneye düşürebilir.) [Deylemi]
(Âdem aleyhisselamdan itibaren, Deccaldan büyük fitne yoktur.)
[Müslim]
Avrupa’daki müslümanlar
Sual: Buraya çeşitli İslam ülkelerinden gelen bazı müslümanlar,
"Avrupa gayrı müslim diyarıdır. Avrupa’da kanunlara uymamak günah
olmaz" diyorlar. Avrupa’da müslümanların hareketleri nasıl olmalıdır?
CEVAP
Fıkıh âlimlerinden İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
(Gayrı müslim ülkelerde, onların kanunlarına itaat etmek [karşı
61
www.dinimizislam.com
gelmemek] zarureti vardır. Mallarına, canlarına, ırzlarına saldırmak asla
caiz değildir.) [Redd-ül-muhtar kadılık bahsi]
Abdülgani Nablusi hazretleri de şöyle buyuruyor:
(Hükümet mubah bir işi yasak ederse, bu emre itaat vacip olur.
Kendini tehlikeye atmak caiz olmaz.) [Hadika s.143]
Muhammed Hadimi hazretleri de buyuruyor ki:
(Hükümetin emrettiği her mubahı yapmak millete vacip olur.) [Berika
s.91]
Bu üç eserde de görüldüğü gibi, müslüman, dünyanın neresinde
olursa olsun, her yerde, kanunlara karşı gelmemeli, güzel ahlakı ile
herkese örnek olmalıdır!
Kanuna karşı gelinmez
Almanya’da otomobille yolun sağından, İngiltere’de ise yolun
solundan gitmek mecburiyeti vardır. (Avrupa’da kanunlara uymamak
günah olmaz) diyerek, Almanya’da yolun solundan, İngiltere’de ise yolun
sağından giderek kaza yapıp, insanların ve kendisinin ölümüne sebep
olan kimse, büyük günaha girer. Avrupa’da kanunlara karşı geldiği için
değil, topluma ve kendine zarar verdiği için günaha girmiştir. Bu
bakımdan gayrı müslimlerin kanunlarına karşı gelmemek vaciptir. Karşı
gelmek ise günahtır.
Yabancı bir ilim adamı, İslamiyet’i inceleyip müslüman olduktan
sonra, Arap ülkelerine gidince, oralardaki müslümanların yanlış
hareketlerini görüyor. (Sizlerin hayatını inceleseydim, müslüman
olmazdım) diyor. Ne kadar mühim bir teşhis. Hiçbir müslümanın, yanlış
hareketlerle İslamiyet’e gölge düşürmeye hakkı yoktur.
Müslüman, İslam’ın güzel ahlakı ile süslenmeli, kimseye zarar
vermemeli, isyankâr olmamalı, anarşi çıkarmamalı, kötü kimselere
aldanmamalı, kısacası, Allah’a karşı günah, kanunlara karşı suç
işlemekten sakınmalıdır! Görüldüğü gibi, Avrupa’daki müslümanların
işlenen kötülükleri el ile düzeltmeye kalkmaları fitne olur. Fitne ise büyük
günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Fitneden sakının, söz ile çıkarılan fitne, kılıç ile çıkarılan fitne
gibidir.) [İ Mace]
(Malı ve canı ile cihad eden, ortalığın karışık olduğu zaman bir
kenara çekilip ibadetini yapan ve kimseye zararı olmayan insan,
mümin-i kâmildir.) [Hakim]
(Fitne zamanında evinizde oturun, günahlarınıza tevbe edin,
dilinizi tutun, kendi işinize bakın, başkalarının işine karışmayın!)
[Nesai, Ebu Davud]
62
www.dinimizislam.com
(Ne mutlu fitneye karışmayana, ne mutlu fitneye maruz kalıp da
sabredene!) [Ebu Davud]
(Hadiseler, fitneler, tefrika ve ihtilaflar zuhur edince, katil
[öldüren] olmaktan kurtulup, maktül [öldürülen] olabilirsen ol!) [Ebu
Nuaym]
(Fitne zamanı evinize girdikleri zaman, Âdem aleyhisselamın,
[Maide suresinin 28. âyetinde bildirildiği gibi] "Beni öldürmek için sen
bana elini uzatırsan da, seni öldürmek için ben sana elimi uzatmam"
diyen oğlu [Habil] gibi ol!) [Ebu Davud, Tirmizi]
(Fitne zamanı evlerinizden ayrılmayın! Oklarınızı kırın, yaylarınızı
kesin! Âdem aleyhisselamın oğlu [Habil] gibi olun!) [Ebu Davud,
Tirmizi]
(İnsanın fitneden selamet kalması, evine kapanıp kalması ile
mümkün olur.) [Deylemi]
(Fitne, fırtına gibi insanları savurduğu zaman, âlim ilmi ile,
kendini fitneden korur.) [Ebu Nuaym]
İsyan ve itaat
Avrupa’daki gayrı müslimlerin kanunlarına karşı gelmek başka şey,
onlara itaat etmemek başka şeydir. Avrupa’daki âmirler, patronlar,
müslüman işçilere içki, kumar gibi haram şeyleri yapmalarını
emrederlerse, müslümanlar, bunları yapmaz. Çünkü (Halıka isyan olan
işte, mahlûka itaat olmaz) hadis-i şerifi vardır. Ancak, gayrı meşru emre
itaat edilmez diye isyan etmek caiz olmaz. Ana-baba da haramı, hatta
küfrü emretse, onlara da itaat edilmez. Fakat isyan edip onları üzmek
doğru olmaz.
Hakimin bildirdiği hadis-i şerifte emir [âmir], (Müslümanlığı bırak,
bırakmazsan, öldürürüm) derse, (Müslümanlığı bırakma, boynunu
uzat) buyuruluyor.
Kâfir olmaya zorlayan bir emire bile isyan etmeyi dinimiz caiz
görmüyor. Halbuki kâfir olmayan bir emir, müslümanı kâfir olmaya
zorlamaz. Dünyanın neresinde olursa olsun, fitneden kaçmalıdır!
Âmire itaat
Sual: Günahkâr, fâsık ve zalim olan bir âmire dinimize göre itaat
gerekir mi?
CEVAP
Dinimiz, cemiyetin huzur içinde yaşaması, kargaşadan uzak olması
için âmirler kötü de olsa, onların meşru emirlerine itaat edilmesini
emreder. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir hayvanın ayağını veya yaş bir hurma ağacını kesenin yahut
63
www.dinimizislam.com
ortağına hıyanet edenin, kazandığı sevapların dörtte biri gider.
Emirine isyan edenin ise sevaplarının tamamı gider.) [Beyheki] [Emir,
âmir, başkan demektir.]
(Emirinizin beğenmediğiniz bir şeyi yaptığını görürseniz, ona
sabredin! Çünkü cemaatten bir karış ayrılan, cahiliyyet ölümü ile
ölmüş olur.) [Buhari] [Cahiliyye ölümü ile ölmek, imansız ölmek
demektir.]
(Bana itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Bana isyan eden de
Allah’a isyan etmiş olur. Benim tayin ettiğim emire itaat eden,
hakikatte bana itaat etmiş, ona isyan eden de hakikatte bana isyan
etmiş olur.) [Buhari]
(Başı siyah habeşli bir köle olsa da, emirinize itaat edin!) [Buhari]
(Elleri kesik, sakat bir köle olsa da, emirinize itaat edin!) [Müslim]
Huzeyfe radıyallahü anh diyor ki:
Peygamber efendimiz, (Bir zaman gelecek, benim gösterdiğim
yola uymayan, sünnetime riayet etmeyen emirler bulunacaktır.
Bunlar görünüşte insan ise de, kalbleri şeytan kalbi gibidir)
buyurunca (Ya Resulallah bu zamana yetişirsem ne yapayım?) diye sual
ettim. Buyurdu ki:
(Emirin sözlerini dinle ve itaat et! Sırtına vurup malını alsalar
bile, emirin sözünü dinle ve ona itaat et!) [Buhari]
Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müslüman, hoşuna gitse de, gitmese de, emirin sözünü dinler
ve ona itaat eder. Emir, günah olan bir şeyi emrederse, o emri
dinlemek gerekmez.) [Buhari]
Dinimizde birlik ve beraberliğin sağlanması için âmire itaatin önemi
büyüktür. Âmirimiz kötü diye yakınmamız doğru değildir. Önce kendimize
bakmamız gerekir. Acaba kendimiz iyi miyiz? Kendimizi düzeltirsek,
âmirlerimiz de düzelir. Nitekim Şir’a şerhindeki hadis-i şerifte (Siz
nasılsanız, başınıza öyle âmirler geçer) buyuruluyor. O halde, ilkönce
kendimizi ıslah etmeliyiz!
Fitneye sebep olmak haramdır
Sual: Camimizin bir hocası var. Cuma vaazlarını uzun tutuyor.
Söyledikleri şeyler doğru ancak sanki hepimiz evliyaymışız gibi anlatıyor.
Genci yaşlısı, âlimi cahili var. Cumadan Cumaya geleni var. Yeni namaza
başlayanlardan bazıları daha gelmiyor. Dalga geçeni de oluyor. Bunlar
dinimizi hiç bilmiyorlar. Hocanın herkesin durumunu göz önünde
bulundurup, ona göre anlatması lazım değil mi?
CEVAP
64
www.dinimizislam.com
İlmi siyaset diye bir ilim var, o ilmi bilmeyen her zaman rezil olur.
Müdara ilmi var, bunu da bilmeyen sıkıntılara girer. Fitneye sebep olmak
haramdır. Hadis-i şerifte (Ehli olmayana ilim öğretmek domuza
inciden gerdanlık, kolye takmaya benzer) buyuruluyor. Bilmeyene
dinden bahsetmek fitneye de sebep olur.
İnsanlara akılları ölçüsünde, anlayacağı şekilde, anlayacağı kadar
konuşmak lazım. Aynı tabip gibi olmak lazım. Tabip ne yapıyor? Önce
hastayı dinliyor, muayenesini yapıyor. Gerekirse röntgen çektiriyor, tahlil
yaptırıyor. Ancak hastalığı teşhis ettikten sonra lüzumlu ilacı veriyor. Aç
karnına veya tok karnına içeceksin, suyla içeceksin, sütle içeceksin diyor.
Şunları şu kadar yiyeceksin, şunları yemeyeceksin diyor. Yani perhiz
yapacaksın diyor. Yani hastanın, hastalıklarını doğru teşhis edip, doğru
ilacı, doğru zamanlarda veriyor. Bunları yapmazsa, yahut eksik veya
yanlış yaparsa, hastasına zarar verebilir, hatta ölümüne sebep olabilir.
Dini anlatmak, öğretmek de buna benziyor. Üstelik faydası veya
zararı daha fazla, mukayese bile edilmez. Ebedi Cennet nimetleriyle
Cehennem azaplarıyla, dünyadaki rahatlık veya sıkıntı hiç mukayese
edilir mi? Ehliyeti olmadan her önüne gelenin doktorluk yapamıyacağı
gibi herkes de dini anlatamaz. Biz boşuna mı İslam âlimlerine uymak
lazım, dört hak mezhepten birine uymak lazım diye anlatıyoruz. Boşuna
mı yalvarıyoruz, vallahi bunlar doğru, billahi bunlar doğru, bu büyüklere
uyun, ebedi saadete kavuşun diye. Çünkü Onlar da dinin
mütehassıslarıdır. O mübarek insanlara uyan rahat eder, uyan doğruya
kavuşur, uyan hem dünya hem ahiret saadetine kavuşur. Hacısı da
hocası da, âlimi de cahili de bu büyük zatlara tâbi olmalıdır. Hem kendi
rahat eder, hem de insanlara iyilik eder, kötülük etmemiş olur. Kaş
yapayım derken göz çıkartmamış olur. Herkes ahirette bunu çok güzel
anlayacaktır, ama iş işten geçmiş olacaktır.
Yumuşak davranmalı
Sual: Haksızların haksızlıklarını yüzüne karşı söylemek uygun
mudur?
CEVAP
İnsan, sıkıntılar içinde olunca, sıkıntılarını kendisini dinleyen birisine
anlatarak deşarj olmak ister. Yahut kızdığı zaman karşısındakine yüksek
sesle çıkışır. Belki biraz rahatlar. Fakat karşıdaki bizim rahatladığımızı
düşünmez. Üstelik kendisine çıkıştığımız için üzülür. Kendimizi tatmin
etmek için başkalarını üzmek asla doğru olmaz.
Haksızın haksızlığını söylemek için çeşitli usuller vardır. Yüzde yüz
haksız olan birisine, yüzüne karşı haksız olduğunu söylersek, haksız
65
www.dinimizislam.com
olmayı hazmedemiyeceği için haksızlığını kabul edemez. Başkaları da
bizim gibi insandır. Onlar da haksız olmayı kabul edemezler.
Hiç kimse kolay kolay haksız olduğunu kabul etmez. Haksızın
üzerine üzerine gitmekle onu kötü yoldan döndürmediğimiz gibi, iyice
bataklığa saplanmasına sebep oluruz.
Hataları yüze vurmak yerine, umumi olarak anlatmak daha tesirlidir.
Yumuşak davranarak, alaka göstererek, suçlamaya girmeden yazdığımız
mektuplar sayesinde birçok müspet netice aldığımızı defalarca gördük.
Fikirlerimiz, ne kadar doğru olursa olsun, zorla kabul ettirmemiz mümkün
değil denecek kadar zordur. Fakat yumuşaklıkla, dostlukla samimiyetle,
fikrimizi kabul ettirmemiz mümkündür.
Hakkı söylemek
(Hakkı söylemiyecek miyiz?) diyen çıkabilir. Elbette hakkı
söyleyeceğiz. Hırçınlıkla değil, nezaketle hareket edersek müspet netice
almak mümkün olur. Hakkı söyleyeceğiz diye, karşımızdakini inat
çukuruna gömmek, fayda yerine zarar verir. Maksadımız, herkesin hakkı,
doğruyu, iyiyi bulmasıdır. Yanlış hareketlerimizle, iyiliğe elverişli olana
mani olmamalıyız!
Birisinin yüzüne karşı hakkı söylersek, nasihat eder gibi konuşursak,
yaptığının yanlış olduğunu bildirirsek, karşımızdakine (Sen cahilsin, sen
bu hususları bilmezsin) demiş oluruz. Böylece karşımızdakini üzmüş,
kalbini kırmış oluruz. Kalb kırmak, Kâbe’yi yetmiş defa yıkmaktan daha
büyük günahtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Emr-i maruf ve nehy-i münkeri ancak, rıfk ve hilm sahibi
fakihler yapar.) [İ. Gazali]
Allahü teâlâ da, Musa aleyhisselama Firavunla konuşurken yumuşak
konuşmasını emretmiştir. Yarın ahirette Firavun, (Bana sert hareket
edildiği için hakkı kabul edemedim) diyemiyecektir. O halde ölçümüz,
daima yumuşak hareket etmek olmalıdır!
Vaazı uzatmak
Sual: İmamın uzun zamm-ı sure okuması ve namaz vakti geldiği
halde, insanlara hizmet için vaazını uzatması, kul hakkına sebep olur
mu?
CEVAP
Elbette olur. Kimsenin zamanını çalmaya hakkımız yoktur. Üstelik
daha uzun sure okuyunca daha fazla sevab alınmaz, aksine cemaati
rahatsız edecek kadar uzun sûre okuyarak namaz kıldırmak, tahrimen
mekruh olur, yani harama yakın günah olur.
Hazret-i Muaz’ın, Bekara ve Nisa suresini okuyarak Eshab-ı kirama
66
www.dinimizislam.com
namaz kıldırdığını haber alan Resulullah efendimiz, üç kere (Ya Muaz,
sen fettan mısın?) buyurmuştur. Yani fitneci misin, fitneye mi sebep
olacaksın buyurup, kısa surelerden okumasını, cemaat arasında, yaşlı,
zayıf ve ihtiyaç sahibi kimseler de bulunabileceğini bildiriyor. (Buhari)
Cuma ve bayram namazlarında, namazdan önce vaizlerin, cemaatin
namaz kılmadan camiden çıkamayacaklarını fırsat bilip, vaazlarını
uzatmaları da, kul hakkına sebep olur. Namazdan sonraki vaazlarda,
utancından çıkamayanlar olsa bile, vaazı uzatmak o kadar uygunsuz
sayılmaz, çünkü işi olan, sıkışan her şeye rağmen çıkıp gidebilir.
Namazlardan önce nasıl olsa namazı kılmadan gidemez, mecburen
dinler düşüncesiyle, vaazını uzatarak o kadar insanın vebaline girmek
çok yanlıştır.
Düğün ve fitne
Sual: İş arkadaşlarımızın veya yakınlarımızın, içkili veya kadın erkek
karışık olarak yaptığı her düğüne veya toplantıya, fitneye sebep olmamak
için gitmek mi gerekir?
CEVAP
Ana, baba veya âmirinin, yani hiç kimsenin günah olan emirlerine
uyulmaz, çünkü dinimizde, (Hâlık’a isyan olan işte mahlûka itaat
yoktur) hükmü vardır. Maksadımız Allah'ın rızası olmalıdır. Bir hadis-i
şerif meali şöyledir:
(Bir kimse kötü insanların kızacakları şeyde Allahü teâlânın
rızasını ararsa, Allahü teâlâ onu, insanlardan geleceklerden korur.
Bir kimse, Allahü teâlânın kızacağı şeyde, insanların rızasını ararsa,
Allahü teâlâ onun işini insanlara bırakır.) [Tirmizi]
Fitne çıkar zannıyla günah işlemek caiz olmaz. Fitne çıkacağını
kesin bilmek gerekir. Bu işlerde, tartışmaya girmemeli, günah dememeli,
başka herhangi bir bahane bularak gitmemeli. Eğer makul bir mazeret
bulunamazsa, zarar verecek bir fitne çıkma ihtimali de yüksekse, o
zaman gitmek caiz olur. Yine de mümkün olduğu kadar kısa kalmaya
çalışmalıdır.
Gariplerin kıymeti
Sual: Garibim diye yüzüme bakan yok. Hâlimi hatırımı soran yok. Aç
mısın susuz musun diyen yok. N’oldu bize böyle? Garibiz diye ölelim mi?
CEVAP
Garip kimselerin genelde insanların yanında bir kıymeti yoksa da,
Allahü teâlânın katında değeri büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
67
www.dinimizislam.com
(Garip, gurbette, Allah yolundaki mücahid gibidir. Gariplere
ikram ediniz. Çünkü, kıyamette onların şefaat hakkı vardır. Umulur ki
onların şefaati sebebi ile kurtulursunuz.) [Ebu Nuaym]
(Garip, hastalandığı zaman, sağına, soluna, önüne, arkasına
bakıp da tanıdık birini görmediği vakit, Allahü teâlâ onun
günahlarını mağfiret eder.) [Deylemi]
(Garip iken ölen şehiddir.) [İ. Asakir]
(Garibe yardım eden Cenneti hak eder.) [Deylemi]
(Müminin, doğduğu yerin dışında, garip olarak ölmesi nimettir.)
[Taberani]
(Gariplerin dost ve yardımcısı Allah ve Resulüdür.) [Tirmizi]
(Garipler, çoğunlukta az olan salihlerdir. Bunları sevmeyen,
sevenden çoktur.) [İ. Ahmed]
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: büyüklenmeyen, gününü Allah’ı
anmakla geçiren, [Allah’ın razı olduğu işleri yapan] günahta ısrar
etmeyip istiğfar eden, aç doyuran, garibi koruyan, küçüğe
merhamet, büyüğe saygı gösterenlerin namazlarını kabul ederim.
Böyle bir kimselerin istediklerini veririm, dua ederlerse, dualarını
kabul ederim.) [Darekutni]
(Mümin, dünyada gariptir.) [Ebu Nuaym]
Büyükler, (Mal, gurbette vatandır. Fakirlik vatanda gurbettir. Bir
kimse, fakirse, nerede olursa olsun gariptir) buyuruyor. Şair de, "Ben
gurbette değilim, gurbet benim içimde" diyor. Bu garipliğin sebebi ise,
insanlar gittikçe bozulmaktadır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İnsanların en iyisi benim asrımda bulunan müslümanlardır.
[Eshab-ı kiramdır]. Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra
gelenlerdir. [Tabiindir]. Onlardan sonra da en iyiler onlardan sonra
gelenlerdir. [Tebe-i tabiindir]. Onlardan sonra gelenlerde yalanlar
yayılır. Bunların sözlerine, işlerine inanmayınız.) [Buhari]
(Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar.) [İbni Mace]
(Bu din garip olarak başladı, sonu da garip olur. Halkın bozduğu
sünnetimi düzelten gariplere müjdeler olsun!) [Tirmizi]
(Bir zaman gelir, sünnetim unutulur, bid'atler yayılır. Sünnete
uyanlar garip olur, yalnız kalır. Bid'atçiler, kendilerine çok arkadaş,
yardımcı bulur. O zamandaki müslümanlar, sudaki tuz, sirke içindeki
kurtçuk gibi zor şart altında yaşarlar, dinlerini korumaları güçleşir,
Avuçtaki ateş koru gibi, bırakırsa söner, tutarsa elini yakar.) [Şir’a]
(Garipler dörttür: Zalimin göğsündeki Kur'an, içinde namaz
kılınmayan mescid, bir evdeki okunmayan mushaf, kötü kimseler
68
www.dinimizislam.com
arasında bulunan salih kişi.) [Deylemi]
(İki garip şey var: Biri sefih [keyfine düşkün] kimseden çıkan
"hikmetli sözü" ki onu kabul edin. Diğeri hikmet ehlinden çıkan sefih
sözü, ki onu affedin. Zira hiçbir hikmet ehli yoktur ki, ayağı
sürçmesin ve tecrübe sahibi olmasın.) [Deylemi]
(Hakkın peşinde olmak, garip ve yalnız kalmak demektir.) [İbni
Asakir]
Gereksiz sual sormak
Sual: Çok sual soruyoruz. Her suali sormanın sakıncası var mıdır?
CEVAP
Sırf öğrenmek niyetiyle Allah rızası için faydalı olan her suali sormak
caizdir. (Hazret-i İbrahim’in kestiği koçun etini kim yedi?), (Falanca âlimin
anasının adı nedir?), (Hazret-i Yunus’u yutan balık, erkek miydi?) gibi
sualler soruluyor. İnsanın, bilmesi gerekmeyen şeyleri sorması
mekruhtur. Âlimler buyuruyor ki: Öğrenilmesi emredilmemiş olan şeyleri
sormak caiz değildir. Mesela Hazret-i Lokman peygamber midir? Cin,
insanlara nasıl görünür gibi şeyler sormamalı, çünkü bunları öğrenmekle
emrolunmadık. (Tahtavi)
Bugün çok kimse, ehl-i sünnet itikadını bilmiyor. Öğrenmesi farz-ı
ayn olan bilgilerden habersizdir. Faiz çeşitlerini, hatta yemeğin farzlarını
bile bilmez iken, dünya ve ahirette gerekmeyen şeyleri soruyor. Bilinmesi
gerekmeyen sorulmamalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Öğrenmek için sual sorun! Kötü maksatla sual sormayın!)
[Deylemi]
(Allah rızasından başka bir maksatla sual sorup ilim öğrenen
veya ilmini dünya menfaatine alet eden Cehenneme gidecektir.)
[Tirmizi]
(Âlimlerle yarışmak, cahillerle münakaşa edip susturmak ve
itibar kazanmak için ilim öğrenen Cehenneme gidecektir.) [Tirmizi]
Kötü niyetle sual sormak
Kötü maksatlılara ilim öğretmek yanlıştır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İlmi, ehli olmayana öğretmek onu kaybetmek demektir.) [İbni Ebi
Şeybe]
Suali de uygun sorabilmek, o kişinin ilmini gösterir. Hadis-i şerifte,
(Güzel sual sormak, ilmin yarısıdır) buyuruldu. (Taberani)
Kendisine farz-ı ayn olan faydalı sualleri sormak gerekir. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(İlim hazinedir. Anahtarı sual sormaktır. Sual sorun ki, Allahü
69
www.dinimizislam.com
teâlâ sizlere merhamet etsin. Çünkü sual sormakla dört kişi mükafat
alır: Soran, cevap veren, dinleyen ve bunları seven.) [Ebu Nuaym]
Faydalı bir sual sorana cevap vermemenin vebali büyüktür. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlimin bildiğini söylememesi, cahilin de bilmediğini sormaması
helal değildir. Çünkü Allahü teâlâ, “Bilmiyorsanız, ilim ehline sorun”
buyurdu.) [Taberani]
(İlmini başkasına bildirmeyen, hazineyi gömüp kimseye yardım
etmeyene benzer.) [Taberani]
(İlmini gizleyene, denizdeki balıklardan, gökteki kuşlara kadar
her şey lanet eder.) [Darimi]
(İlmini gizleyen kimseye, kıyamette ateşten gem vurulur.)
[Taberani]
İlim sahibi biliyorsa söylemeli, bilmiyorsa bilmiyorum demelidir. Fetva
vermenin mesuliyeti çok büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bilmiyorum demek ilimdendir.) [İ. Mace]
(Âlimim diyen kimse cahildir.) [Taberani]
(Bilmeden fetva verene, yer ve gökteki melekler lanet eder.) [İ.
Lal, İ. Asakir]
(Ehli olmadan yanlış fetva veren, hainlik etmiş olur.) [Ebu Davud,
Hakim]
(Ben bilirim) demek doğru değildir. Kur’an-ı kerimde de mealen
buyuruldu ki:
(Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen vardır.) [Yusuf 76]
Âlimler buyuruyor ki:
(Allah rızası için, bilmediği bir hususta susanın aldığı sevap, bildiği
hususta konuşanın aldığı sevaptan az değildir. Zira cehaleti kabul etmek
nefse çok ağır gelir.) [Şabi]
(Bir âlim, “Bilmiyorum” derse, şeytan kahrolur ve, “Âlimin susması,
konuşmasından daha zararlı oluyor” der.) [İbrahim Edhem]
(Hakiki âlim, suale cevap verirken, kıyamette “Bu cevabı hangi
kitapta buldun” diye sorulacağından korkan zattır.) [H.Nişapuri]
Suali, muteber eserlerden nakledenlere sormalı, kendi anladığını din
kabul eden sapıklara sormamalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İlim de, namaz da dindir. Bunun için ilmi kimden aldığınıza,
namazı nasıl kıldığınıza iyi bakın. Kıyamette bunlardan sorguya
çekileceksiniz.) [Deylemi]
(Ahir zamanda, âlim azalır, cahillik artar. Âlim kalmayınca da,
cahil ve sapık din adamları, yanlış fetva vererek fitne çıkarır, hem
70
www.dinimizislam.com
kendilerini, hem de başkalarını saptırırlar.) [Buhari]
(Bir zaman gelecek, o zamanın fakihleri, ince ve karışık
meseleleri ele alıp, halkı şaşırtacaklardır. İşte bunlar, ümmetimin en
kötüleridir.) [Taberani]
(Cehennem zebanileri, günahkâr hâfızlara, puta tapanlardan
daha çok azap yapar. Çünkü bilerek yapılan günah, bilmeyerek
yapılan günahtan daha kötüdür.) [Taberani]
(Ümmetim, kötü din adamlarından çok zarar görecektir.) [Hakim]
Şu halde, lüzumsuz sual ve başka maksatlarla sual sormak doğru
değildir. İmtihan gayesiyle karşısındakini sıkıştırmak için sual sormak da
uygun değildir. Hadis-i şerifte, (Öğrenmek için sual sorun! Kötü
maksatla sual sormayın!) buyuruldu. (Deylemi)
Sual sormanın sevabı
Sual: Gazetelerdeki veya radyolardaki hocalara sual sormanın vebali
var mıdır?
CEVAP
İşe yaramayan lüzumsuz suallerin vebali olur. Ama lüzumlu sual
sormak çok sevaptır. Çünkü hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(İlim, hazinedir. Anahtarı sual sormaktır. Sual sorun ki, rahmete
kavuşun. Sual sormakla dört kişi sevap alır:
1- Sual soranlar.
2- Cevap verenler.
3- Dinleyenler. [Gazetelerde, maillerde bunları okuyanlar,
Radyolarda ise dinleyenler.]
4- Bunları sevenler. [Adam gazete alamıyordur, yahut bilgisayarı
maili yoktur, okuyamıyordur. Radyoyu o saatte dinleyemiyordur. Ama
gazete alsaydım veya benim de bilgisayarım olsaydı da bu sual cevapları
okusaydım, yahut radyoda konuşulurken o saatte müsait olsaydım da
dinleseydim diyenler diğerleri gibi sevaba kavuşur. Mesela Osman Ünlü
hoca konuşuyor, dinleyemiyorsak, ama (Ne iyi nakle uygun suallere
cevap veriliyor, Osman hocadan ve Osman hocaya o imkanı
verenlerden Allah razı olsun) denirse, sevapta ortak olur.
Sual sorarken
Sual: Bazı kimselere verdiğiniz cevaplarda, (öyle sual olmaz)
diyorsunuz. Nasıl sual sorarsak uygun olur? Birkaç örnek verir misiniz?
CEVAP
Sual sorarken, az çok o konuda bilgi sahibi olmak gerekir. Hiç
bilmeden sual olmaz. Mesela (Gazoz ağacı hangi mevsimde budanır,
budanan yerlere davul tozu mu ekilir?) diye bir sual sorulmaz.
71
www.dinimizislam.com
Peygamber efendimiz, (Güzel sual sormak, ilmin yarısıdır)
buyurmuştur. Güzel suali, ilim sahibi sorar.
Şimdi birkaç yanlış sual ile doğrusunu bildirelim:
(Kedi, köpek, ayı, çeşitli haşaratlar neden haramdır? Çinliler
yiyor hiç hastalanmıyor) deniyor. Haram olması illa hastalanmayı
gerektirmez. Besmelesiz kuzu eti de haramdır. Bir damla idrar, bir yudum
şarap da haramdır. Ama içilirse vücuda bir zararı olmaz. Din haram
etmişse, niye haram denmez.
(Akşam namazı niye üç rekattır? Bazen iki bazen dört kılsak ne
sakıncası olur) deniyor. Dört veya iki kılınırsa hiç kabul olmaz. Dinin
emri değiştirilmiş olur. Herkes aklına göre dini değiştiremez, o zaman
ortada din kalmaz, şahısların yaptıkları uyduruk bir şey olmuş olur. Niye
üç rekattır, iki olsa ne çıkar denmez. Dinin emrinde hikmet, sebep
aranmaz, niye böyle yapılıyor denmez. Allahü teâlâ öyle bildirmiş, öylesi
uygundur.
(Niye zekâtı kırkta bir veriyoruz da otuzda bir vermiyoruz)
deniyor. Böyle sormak da yanlış. Zekat, şu mallardan yüzde kaç veriliyor
diye sorulur.
Bir de yuvarlak soru soruluyor. Sual net anlaşılmalı. Mesela, (Bir
kimse bir haram işlese cezası nedir) deniyor. Yüzlerce haram var. Bir
de haramın birbirine göre şiddetlisi var. Mesela yabancı kadına bakmak
haram, gidip öpmek haram, zina etmek de haram, ama aralarında çok
fark var. Onun için hangi haram ise, şu haramı işlese cezası nedir diye
sormak gerekir.
(Bir kimse bir küfür söz söylese nasıl tevbe eder) deniyor. Bir
kere o söz küfür mü değil mi? Ona göre küfür olabilir yani o küfür
zannedebilir. Onun için önce o sözü yazmalı; bu söz küfür mü demeli,
sonra da, küfürse tevbesi nasıl olur diye sormalı.
Bir de yanlış olarak, (Ele kolonya, idrar sürülünce, bunların
abdesti bozmadığını ispat eder misiniz) deniyor. Abdesti bozmayan
binlerce, milyonlarca iş var. Bozanlar ise yedi tanedir. Bildirilen yedi
maddenin dışındakiler abdesti bozmaz.
Yine, (Şu gıdada domuz yağı olmadığını ispat eder misiniz)
deniyor. Bir şeyin yokluğu değil, varlığı ispat edilir. Eğer içinde domuz
yağı olduğuna dair elimizde bir bilgi yoksa temiz kabul edilir.
Yine aynı bozuk mantıkla, (Falan şahıs hırsızdır, hırsız değilse
ispat edin) deniyor. Bu da yanlış bir soru. Hırsız olmayan hırsız
olduğunu ispat edemez. Ona kim hırsız demişse, nereden ne çaldığını
onun ispat etmesi gerekir. Aksi taktirde, iftiraya uğrayan kimse,
72
www.dinimizislam.com
suçsuzluğunu ispat edemez.
Bunun gibi, (Sigaranın haram olmadığını ispat edin) denmez.
Haram olduğu hangi muteber kitapta yazıyorsa, iddia edenin bunu ispat
etmesi gerekir. Mubah diyene böyle bir şey söylenemez.
Bir de, tenkit ederken, (Siz yanlış söylüyorsunuz, herkes başka
türlü söylüyor) deniyor. Bu da çok yanlış. (Siz şöyle diyorsunuz,
halbuki falanca muteber kitabın falanca sayfasında böyle deniyor)
denirse, ancak o zaman ilmi tenkit olur. Sadece, (Sizin bildirdiğiniz
yanlış) demek yersizdir.
Sual: Maillerle ve telefonla çok sual soruyoruz. Bunun mahzuru
oluyor mu?
CEVAP
Sitemizde, hemen her konuda, hatıra gelebilecek bütün dini suallerin
cevapları vardır. 30 yıllık bir çalışmanın ürünüdür. Yeni arama özelliği
sayesinde, aranılanı bulmak, daha da kolaylaşmıştır. İmkanı olan, oradan
bakmalı, cevabını bulamazsa o zaman sormalıdır. Mesela ana baba
hakkı ile ilgili bilgi almak istiyorum deniyor. Orada kaynakları ile birlikte
cevaplar vardır. Önce sitemize bakmalı, bulunamazsa bize sormalı. Biz
yerini bildiririz.
Sual sorarken
Sual: Maille dini sual sorarken, nelere dikkat etmek gerekir?
CEVAP
Birkaçını bildirelim:
1- Sormadan önce, sitemizde o konuyla ilgili bilgileri okumalıdır.
2- Sorarken cevapla ilgisi olmayan, lüzumsuz detaya girmemeli, çok
kısa yazıp anlaşılmaz durumda da olmamalı. Ayrıca mesela (Küfre sebep
olan bir şey yapılırsa) dememeli, ne yapıldığını söyleyerek yani örnekle
sormalı.
3- Cevap için bilinmesi gerekenleri mutlaka söylemeli, bunu sormaya
veya ikinci bir yazışmaya sebep olmamalı. Mümkünse soruyu bir
arkadaşa okumalı, ne anladığını sormalı. Herkes kolayca anlayabilmeli.
Özellikle, hayzla ilgili suallerde, önceki ayda kaç gün hayz olduğunu ve
kaç gün temiz kalındığını, önceki aylarda 10 günden fazla kan gelmişse,
10 günden az olarak en son kaç gün kan geldiğini, Maliki mezhebinin
taklit edilip edilmediğini, taklit ediliyorsa en çok gördüğü hayz miktarını
bildirmek şarttır. Bir de, mesela ayın 5’inden 10’una kadar kan görülse
dememeli, 5 gün kan görse diyerek, yani gün sayısını söyleyerek
sormalı.
4- Seferilikle ilgili suallerde, vatan-ı asliyi, gidilen yerin kaç kilometre
73
www.dinimizislam.com
mesafede olduğunu bildirmeli. Önce siteden okuyarak, vatan-ı asli ve
vatan-ı ikametin ne olduğunu öğrenmeli.
5- (Haram bir iş yapanın getirdiği hediyeyi almak, getirdiğini yemek
caiz midir?) dememeli, haram işten kastın ne olduğu, o kişinin tek gelir
kaynağının bu iş olup olmadığı da bildirilmeli.
6- (Elimize geçen haram parayı ne yapmalı?) dememeli. Haram
paranın ne olduğu bildirilmeli. Belki de, haram zannedilen para, haram
olmayabilir.
7- Cevabı, ekte veya link olarak gönderilen yazı, sonuna kadar
okunmalı.
Cevap suale, yani anlatılana göre verilir. Sualde yanlışlık veya
eksiklik varsa, cevap da yanlış olabilir. Bu bildirilen hususlara dikkat
edilirse, hem doğru, hem de daha çabuk cevap almak mümkün olur.
Ayrıca, lüzumlu olmayan, bilinmesi emredilmeyen ve dinle ilgisi olmayan,
her hatıra gelen şeyi sormamalı. Merak etmek de mazeret olmaz. Herkes
her şeyi merak edebilir. Sadece iman ve ibadet bilgileriyle ilgili lüzumlu
hususları sormalı.
Sual sormak ve kul hakkı
Sual: Kabirde ve ahirette bize sorulamayacak sualleri sorarak
meşgul etmek, kul hakkına girer mi?
CEVAP
Müslümanın zamanı çok kıymetlidir. Lüzumsuz suallerle kendi vaktini
harcaması ve cevap verenin vaktinden çalması caiz olmaz. Faydalı bile
olsa, çok sual sormayı Peygamber efendimiz yasaklamıştır. Bir hadis-i
şerif meali şöyledir:
(Sizi çok sual sormaktan nehyediyorum.) [Taberani]
Bir patron öğle uykusuna yatarken hizmetçisine, (Beni yarım saat
sonra kaldır) der. Sonra rahatça uyur. Hizmetçi bakar ki, patron derin
uykuda, rahatsız etmemeliyim diyerek bir saat sonra uyandırır. Patron
saate bakar, bir saat uyumuş. Hizmetçisine (Benim yarım saatimi
çalmaya senin ne hakkın var? İşimi aksattın, senin bana yaptığın
iyilik değil kötülüktür) diyerek, diğerlerine ibret olması için onu işinden
uzaklaştırır. [Bunun gibi evladını sabah namazına kaldırmayıp uyumasını
isteyen iyilik değil, ona kötülük etmiş olur.]
Her hatıra geleni sormak uygun olmaz. Okuyuculardan ricamız,
sadece kendilerine lazım olan dini hususlarda, lüzumlu sual sorsunlar,
lüzumsuz ve çok sual sorup da işimizi aksatmasınlar. Fazla ve lüzumsuz
sualler, işimizi aksattığı gibi, diğer okuyuculara tez cevap vermemize de
engel oluyor.
74
www.dinimizislam.com
Lüzumlu suallere cevap vermek zaten vazifemizdir. Bunlara severek
cevap veriyoruz. Sual sormak değil, lüzumsuz çok sual sormak uygun
değildir.
Çok sual sormamalı
Sual: Çok sual sormanın dinimizce yasak edilmesi, lüzumsuz sualler
için mi, yoksa lüzumlu sualler de buna dâhil midir?
CEVAP
Lüzumsuz sual zaten az olsa da caiz değildir. Lüzumlu olsa da, çok
sual sormak caiz olmaz. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Çok sual sormayın! Sizden öncekiler, bu yüzden helak oldu.) [İ.
Maverdi]
(Çok sual sormayı size yasaklıyorum.) [Taberani]
Lüzumsuz sual sormak
Sual: Sitenizde, birçok lüzumsuz soruya cevap verilmiş. Biz de, bir
lüzumsuz soru sorunca, (Kabirde, kıyamette böyle bir sual sormazlar.
Lüzumsuz sual sormamalı) deniyor. O zaman kabirdeki lüzumsuz
sualler neyin nesi diye sormak hakkımız değil mi?
CEVAP
Lüzumsuz sual sormak bir hak değildir. Sık sorulan bazı suallerin
cevaplarını, lüzumsuz da olsa mecburen sitemize yazdık, fakat su-i
misal emsal olmaz, yani kötü şey, yanlış şey örnek gösterilemez. Kötü
şeyleri, yanlışları, herkes yapsa bile, o şey kötü olmaktan, yanlış
olmaktan çıkmadığı gibi, herkes gereksiz sual sorsa, bizim de, öyle sual
sormamız lüzumsuz olmaktan çıkmaz. Ömrümüz, lüzumsuz suallerle
meşgul olacak kadar kıymetsiz değildir. Âhirette her sözümüz ve
hareketimiz için sorguya çekileceğiz. Ömrünü boşa geçiren, lüzumsuz
işlerle, malayani ile meşgul olanlar çok pişman olacaklardır. Malayani,
boş işlerle meşgul olmak demektir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kıyamet günü günahı en çok olan malayani konuşandır.) [Ebu
Nasr]
Gıybet etmek
Sual: Gıybet nedir?
CEVAP
Belli bir mümin veya zimmi kâfirin aybını, onu kötülemek için
arkasından söylemek, gıybet olur. Gıybet, haramdır. Dinleyen, o kimseyi
tanımıyorsa, gıybet olmaz.
Gıybet olunan kimse, bedeninde, nesebinde, ahlakında, işinde,
75
www.dinimizislam.com
sözünde, dininde, dünyasında, hatta elbisesinde, evinde, hayvanında
bulunan bir kusur, arkasından söylendiği zaman, bunu işitince üzülürse,
gıybet olur. Duyunca üzüleceği bir sözü yüzüne karşı da söylemek
günahtır.
Kapalı söylemek, işaret ile, hareket ile bildirmek, yazı ile bildirmek
de, hep söylemek gibi gıybettir.
Bir müslümanın günahı ve kusuru söylendiğinde, hâfızların, din
adamlarının, (Elhamdülillah, biz böyle değiliz) demeleri, gıybetin en
kötüsü olur. Birisinden bahsedilirken, (Elhamdülillah, Allah bizi hayasız
yapmadı) gibi, onu kötülemek, çok çirkin gıybet olur. (Falanca kimse çok
iyidir, ibadette şu kusuru olmasa, daha iyi olurdu) demek de gıybet olur.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Birbirinizi gıybet etmeyiniz.) [Hucurat 12]
Gıybet, adam çekiştirmek demektir. Birisini gıybet etmenin, ölmüş
insanın etini yemek gibi olduğu bildirildi. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Miraca çıkarıldığımda, bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve
göğüslerini tırmalayan kimseler gördüm. "Bunlar kim" dedim. Cebrail
aleyhisselam, "Gıybet ederek insanların etini yiyen, şahsiyetlerini
zedeleyen kimselerdir" dedi.) [Ebu Davud]
(Kıyamette bir kimse, sevap defterinde, yapmadığı ibadetleri
görür. "Bunlar seni gıybet edenlerin sevaplarıdır" denir.) [Harâiti]
(Bir cemaat içinde bulunurken, bir kimse hakkında gıybet
edildiğini görürsen, o kimse için yardımcı ol. Ve cemaatı da ondan
men etmeye çalış veya oradan kalk git.) [İ. Ebiddünya]
(Din kardeşinin yüzüne söylemekten hoşlanmayacağın şey
gıybettir.) [İbni Asakir]
(Bir kimsenin yanında din kardeşi gıybet edilir de, yardıma
muktedirken ona yardım etmezse, Allahü teâlâ o kimseyi dünya ve
ahirette rezil eder.) [İbni Ebiddünya]
(Bir kimsenin malı az, çoluk çocuğu çok, namazı güzel olursa ve
müslümanları gıybet etmezse, kıyamette onunla yan yana oluruz.)
[Hatib]
(Falancanın boyu kısadır) diyen birisine, Peygamber efendimiz, (Bu
sözün denize atılsa, denizi kokutur) buyurdu. (Tirmizi)
Gıybet, insanın sevaplarının azalmasına, başkasının günahlarının
kendine verilmesine sebep olur. Bunları her zaman düşünmek, gıybet
etmeye mani olur. (İslam Ahlakı)
Gıybetin zararı
Sual: Gıybetten kurtulmak mümkün müdür?
76
www.dinimizislam.com
CEVAP
Evet, gıybeti ve zararını bilen gıybetten kaçıp kurtulur. Mesela yılanı
ve zararını bilen, yılanla oynar mı? Yılanı koynuna alıp yatar mı?
Gıybetten kurtulmak için:
1- Gıybetin zararını düşünmeli! Gıybet sebebiyle, sevaplarının
gideceğini, hatta gıybet ettiği kimsenin günahlarını da yükleneceğini
bilmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamette, sevap defteri açılan bir kimse, "Dünyada iken, şu
ibadetleri yapmıştım, burada yazılı değil" der. "Onlar, silinip gıybet
ettiklerinin defterlerine yazıldı" denir.) [İsfehani]
2- Gıybet, dünyada da alında bir kara lekedir! Kendine dedikoducu
dedirtmemelidir. Çünkü Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Gıybet edeni dinleyen de günahta ortaktır.) [Taberani]
3- Bir kimse, başka birine kırgınsa, onu kötülemeye çalışır, gıybetini
eder. Başkasına kızıp da kendini Cehenneme atmanın ahmaklık
olduğunu bilen, gıybet etmez. Gıybet etmekle, ona zarar vermiş olmuyor,
kendini felakete atıyor. Üstelik sevmediği kişinin günahlarını alıp, yerine
kendi sevaplarını veriyor.
4- Bazen topluluktakileri memnun etmek, onları güldürmek için gıybet
edilir. İnsanları memnun etmek için, Allahü teâlânın gazabına maruz
kalmayı istemek ne kadar yanlıştır.
5- Gıybet eden, övülmeyi, herkesin kendisinden bahsetmesini ister.
Bu bakımdan kendini övmek için dolaylı yolları seçer. Mesela, (Falanca
çok geçimsizdir) der. Bu, (Ben geçim ehliyim) demektir. Cömert olduğunu
bildirmek için, (Falanca çok cimridir) der. Eğer böyle gıybet edeni
dinleyen, akıllı birisi ise, kendini bu şekilde övene hiç değer vermez, onun
değersiz olduğunu anlar. Bunları dinleyen akıllı değil de, cahil, ahmak
birisi ise, gıybet ettiği için ona değer verse, ne çıkar? Kazancı ne olur?
6- Başkalarını gıybet edip kusur araştıran kimse, kendi kusurlarını
göremez. Halbuki kendi kusurları ile meşgul olan başkalarının kusurlarını
göremez. Başkalarının kusurları ile uğraşan birisinin, kendi kusurunu
görmeyen zavallı bir ahmak olduğu anlaşılır.
7- Kıskanç olan, mal sahiplerini kötüler. (Malı çok ama yemesini
bilmez, cimrinin biridir) der. Yahut mevki sahibi için, (Müdür oldu diye
kendini bir şey zannediyor) der. Böyle söylemekle, gıybet edilenin ne
malı azalır, ne de makamı elden gider. Buna rağmen kıskançlık ateşi,
söyleyeni yakıp kavurur. Üstelik, gıybet günahına girdiği için sevaplarını
sevmediği kimseye vermeye mahkum olur.
Sual: Dini bir meseleyi öğrenmek için, (Beyim şunu yapıyor, caiz
77
www.dinimizislam.com
midir?) diye soruyorum. Beyimi gıybet etmiş oluyor muyum?
CEVAP
Hayır. Fakat beyinden bahsetmeyip, (Bir erkek hanımına şöyle yapsa
caiz olur mu?) diye sormak daha uygun olur.
Sual: İstişare edene, (O erkeğin veya kızın şu kusuru vardır) demek,
yahut, (O malı alma, şu kusuru var) demek gıybet olur mu?
CEVAP
Gıybet olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Facirin hâlini anlatmaktan çekinmeyin ki halk, onun zararından
korunsun.) [Taberani]
Sual: Meşhur lakabı ile bilinenden bahsederken, mesela (Kara
Bülent) demek gıybet olur mu?
CEVAP
Bu lakabı ile çağırılınca üzülmüyorsa gıybet olmaz.
Sual: Arkadaşımı, kötü arkadaşlardan korumak için, (Falan
kumarbazdır, diğeri de sarhoştur) demek gıybet olur mu?
CEVAP
Gıybet olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Hayasızdan bahsetmek gıybet olmaz.) [İ.Adiy]
Sual: Birisini kasdederek kaş göz hareketi yapmak günah mıdır?
CEVAP
Eğer o, o hareketten dolayı üzülürse gıybet olur, günah olur.
Üzülmezse hoşlanırsa günah olmaz, caiz olur.
Sual: Hükümetteki insanlar hakkında konuşmak gıybet olur mu?
CEVAP
Açıkça yanlış yapıyorlarsa söylemek caizdir.
Sual: Savunanlara karşı, cahil şeyhlerin yanlışlıklarını söylemek,
kötülemek gerekmez mi? Müslümana bunu bildirmek gıybet olur mu?
CEVAP
Onların liderleri yanlarında kötülenirse, onlar da ehl-i sünnet
âlimlerine hücum eder. Buna sebep olmamak lazım. Kendi aranızda
kötülükleri söylenir. Zararlarından korunmaya çalışılır. Kötülerin
zararından korunmak için kötülüğünü söylemek gıybet olmaz.
Gıybet zinadan kötüdür
Sual: Gıybetin zinadan kötü olduğunu bildiren hadise uydurma
diyorlar. Bu hadis din kitaplarında yok mudur?
CEVAP
O hadis-i şerifin meali şöyledir:
(Gıybetten sakının; çünkü gıybet zinadan daha şiddetlidir. Kişi
78
www.dinimizislam.com
zina edip tevbe eder de, [bir daha yapmazsa], Allahü teâlâ onun
tevbesini kabul eder. Gıybet edilen, gıybet edeni affetmedikçe,
affolmaz.) [İbni Ebid-Dünya, Deylemi, Taberani, Beyheki, Tergib ve
Terhib, İ. Şarani, İ. Gazali]
İslam âlimlerinin kitaplarında bulunan hadis-i şeriflere itiraz edilmez,
dil uzatılamaz. Ancak acaba açıklaması nasıldır, âlimlerimiz ne
bildirmişlerdir diye sorulabilir.
Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Fitne, katillikten daha kötüdür.) [Bekara 191]
Âyet-i kerimede fitnenin adam öldürmekten daha büyük günah
olduğu bildiriliyor. Fitne nasıl olur da katillikten daha kötü denmediği gibi,
gıybet nasıl olur da zinadan daha kötüdür denmez. Adam öldürmek bir
suç ise, fitne bir çok suçlara sebep olabilir. Fitnenin, birçok anlamı vardır.
Daha çok küfür, bozgunculuk, bölücülük, bela, imtihan gibi anlamlara
gelir. Fitne, bir çok müslüman kanı dökülmesine veya bir müslüman
ülkenin küffârın eline geçmesine sebep olabilir.
Bir kimse, nefsine, şeytana ve kötü arkadaşa uyup zina etmişse,
sonra pişman olup bir daha yapmamışsa, Allahü teâlâ onun tevbesini
kabul eder. Ama gıybet, söz taşımak, bir çok fitnelere sebep olabilir.
Gıybete kolayca girildiği, zararının sınırı olmadığı için bu şiddetli bir
ikazdır.
Gıybet, Kur'an-ı kerimde, ölü kardeşinin etini yemeye benzetilmiştir.
Bir âyet meali:
(Birbirinizin kusurunu araştırmayın, arkasından çekiştirmeyin,
gıybet etmeyin. Kim ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Bu
tiksindiricidir. O halde Allah'tan korkun.) [Hucurat 12]
Gıybet, söz taşımak ve diğer günahlardan kaçınmak, nefs ile cihad
olup, cihad-ı ekber olarak bildirilmiştir. Gıybetin verdiği zararlar hakkında
hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Miracda göğüslerinden asılarak azap edilenleri gördüm. “Bunlar,
kaş göz işaretiyle alay ve gıybet edenlerdir” dendi. Nitekim Kur’anda,
[mealen] şöyle buyuruluyor: (İnsanları arkadan çekiştirip, kaş göz ile
alay edenlerin vay haline!) [Hümeze1] (Beyheki)
(Miracda, Cehennemde kokmuş leş yiyenlerin kim olduğunu
sordum. “Bunlar, gıybet ederek insanların etlerini yiyenlerdir” dendi.) [I.
Ahmed]
(Gıybet ve kovuculuk, kişinin imanını zayıflatarak yok eder.)
[İsfehani]
(Cehennemden en son çıkan, gıybetten tevbe edendir.
79
www.dinimizislam.com
Cehenneme ilk giren, gıybetten tevbe etmeden ölendir.) [R.Nasıhin]
(Gıybet, etmek leş yemekten daha kötüdür.) [İ.Hibban]
(Biri için söylenen kusur, onda varsa, gıybettir, yoksa iftira olur.)
[Müslim]
(Gıybet edenin duası kabul olmaz.) [Şir’a]
(Gıybet eden Cehennemliktir.) [İsfehani]
(Dört kişinin, çektikleri şiddetli azaptan, Cehennemdekiler
rahatsız olur. Biri, ateşten bir tabut içindedir, ikincisi bağırsaklarını
yerde sürür, üçüncüsü kan ve irin kusar, dördüncüsü kendi etini
yer. İlki borçlu olarak öldü. İkincisi idrardan sakınmazdı. Üçüncüsü,
müstehcen konuşurdu. Dördüncüsü, gıybet ve kovuculuk ederdi.)
[Taberani]
(Beş şey oruç ve abdestte hayır bırakmaz: Yalan, gıybet, söz
taşıma, şehvetle harama bakmak, yalan yere yemin etmek.) [Deylemi]
(Oruç, ateşe kalkandır. Gıybetle parçalanmadıkça korur.) [Buhari]
(Gıybet yapmayan Allahü teâlânın güvencesindedir.) [İbni
Huzeyme]
(Leş yemek, gıybet ederek, arkadaşının etini yemekten daha
hafiftir.) [Ebuşşeyh]
Yeni defnedilen iki ölü için Resulullah efendimiz buyurdu ki: (Şimdi
onların kabirleri ateşle dolduruldu, azap içindedir. Feryatlarını insan
ve cinden başka her mahlûk işitti. Eğer gizleyebilseydiniz, benim
işittiklerimi siz de işitirdiniz. Bunlardan biri, idrardan sakınmazdı,
öteki de, insan eti yerdi [gıybet ederdi].) [İ. Ahmed, İbni Cerir]
Resulullah gıybet edene, (Tevbe et, kardeşinin etini yedin)
buyurdu. (Taberani, İ. Ebi Şeybe)
Suç işleyerek cezalandırılan birisini gıybet edenlere, Resulullah
efendimiz, (Şu eşeğin leşinden yiyin. Gıybet etmek, şu eşek leşini
yemekten daha kötüdür) buyurdu. (İbni Hibban]
Netice: Resulullah efendimizin (Vârislerim) dediği, Allahü teâlânın
güvendiği zatlara yani İslam âlimlerine karşı en azından edebi muhafaza
etmeli, din düşmanlarına aldanıp suizan etmemeli. Allahü teâlânın, dinini,
soysuzlara karşı bu mübarek zatlar vasıtasıyla muhafaza edip, yaydığını
unutmamalı.
Gıybetin kefareti
Gıybet etmenin kefareti, üzülüp tevbe etmek ve helalleşmektir.
Pişman olmadan helalleşmek, riya olur, ayrı bir günah olur. Gıybet, üç
türlüdür:
1- (Bu gıybet değil, onda olan şeyleri söyledim) demek. Böyle
80
www.dinimizislam.com
söylemekle, harama helal demiş olur ki, çok tehlikelidir.
2- Gıybet olunan, bunu duymuşsa, tevbe etmekle affedilmez. Onunla
helalleşmek de gerekir. Bir hadis-i şerif meali: (Gıybetini yaptığı kişi,
gıybet edeni affetmedikçe, mağfiret olunmaz.) [Deylemi]
3- Gıybet olunanın bundan haberi yoksa, tevbe ve istiğfar etmekle ve
ona hayır dua etmekle affolur. (Ya Rabbi beni de, gıybetini ettiğim
kişiyi de affet) diye dua etmelidir! İki hadis-i şerif meali :
(Gıybetin kefareti, gıybet edilenin mağfireti için dua etmektir.)
[İbni Lâl]
(Gıybet eden, gıybet edilen için mağfiret dilerse gıybet günahına
kefaret olur.) [Hatib]
İhtiyaç halinde gıybeti caiz olanlar
1- Bir haksızlığı, bir yolsuzluğu şikayet için, ilgili mercilere bildirmek.
2- Etkili ve yetkili birisine, (Falanca, gayri meşru iş yapıyor, buna
mani olun) demek.
3- Bid'at sahibi ile gezen birine, (Onunla gezme, o mezhepsizdir)
demek.
4- Şahitlikte, (Falanca şöyle yaptı) demek.
5- İnsanları, açıktan günah işleyenlerden korumak için, mesela (O
kumarbazdır) demek.
6- Müslümanları, bid’at ehlinin zararlarından korumak için, bunların
kitaplarının ve yazılarının bozukluğunu, sözle veya yazı ile bildirmek.
[Bunu yapmak, aynı zamanda dinin emridir.]
Sual: Kâfiri gıybet etmek de haram mıdır?
CEVAP
Zimmi kâfiri gıybet etmek haramdır, harbi kâfiri gıybet etmek caizdir.
Şimdi dünyada zimmi kâfir yoktur. Kim olursa olsun, ağzımızı gıybete
alıştırmamalıyız.
[Halifelik döneminde, İslam devletinde yaşayıp, cizye ve haraç veren
kâfire zimmi, kendi ülkesinde yaşayan, İslam devletine bağlı olmayan
kâfire de harbi denirdi.]
Sual: Bir kimsenin gıybet ettiğini görünce, ne yapmalıyız?
CEVAP
Söyleyince kabul edecek biriyse mani olmalı, böyle değilse konuyu
değiştirmeye çalışmalı veya orayı terk etmeli. Bunlar da mümkün
olmazsa, kalben gıybete razı olmamalıdır.
Gıybet, üç çeşittir:
Sual: Helalleşmeden affa uğrayan gıybet var mıdır?
CEVAP
81
www.dinimizislam.com
Gıybet üç türlüdür:
1- Küfür olan gıybet:
Gıybet edip, (Benimki gıybet değil, onda olanları söyledim) derse,
haram olan gıybete helal dediği için küfür olur. Zaten gıybet, onda olanı
söylemektir. Onda olmayanı söylemekse iftiradır, daha büyük günahtır.
Küfürden tevbe eder gibi, tevbe etmesi gerekir.
2- Duyulan gıybet:
Yaptığı gıybeti, gıybet edilene duyurmaktır. Büyük haram olur. Tevbe
etmekle affedilmez, onunla helalleşmek de lazım olur.
3- Duyulmayan gıybet:
Gıybet olunanın bundan haberi olmaz. Tevbe ve istiğfar etmekle ve
ona hayır dua etmekle affolur. (Berika)
Gıybetle deşarj olmak
Sual: Birisi, deşarj olmak için, rahatlamak maksadıyla gıybet ediyor.
Deşarj olmak gibi faydalı bir niyetle gıybet etmek caiz olur mu?
CEVAP
Deşarj olmak için gıybet etmek caiz olmaz. Zaten herkes deşarj
olmak için gıybet eder. Bütün günahlar da buna benzer, deşarj olma
isteğinden kaynaklanır. Nefsin gıdası günahlar olduğu için, günah
işleyince nefsimiz rahatlar. Hâlbuki sâlih müminler günahtan rahatsız
olur, çünkü günahlar, nefsin gıdası ise de kalbin zehridir.
Gıybet edilen kimse, bu konuşmalardan hoşlanmazsa, duyunca
üzülecekse gıybet olur. İhtiyaç halinde gıybet caiz olur. Birkaç örnek
verelim:
1- Bir haksızlığı, bir yolsuzluğu şikâyet için, ilgili mercilere bildirmek.
2- Etkili ve yetkili birisine, kötülüğe mani olması için, (Falanca, gayri
meşru iş yapıyor) demek.
3- Bid'at sahibi ile gezen birine, (Onunla gezme, o mezhepsizdir)
demek.
4- Şahitlikte, (Falanca şöyle yaptı) demek.
5- İnsanları, açıktan günah işleyenlerden korumak için, mesela (O
kumarbazdır) demek.
6- Gıybet edileni bir zarardan önlemek için, bunu önlemeye gücü
yeten birisine onun yanlış işlerini söylemek. Mesela, sigara veya bira içen
çocuğun babasına gidip durumu bildirmesi, babası da, onu önleyecek
güçte ise, bu şikâyet çocuğun faydasına olacağı için caizdir.
7- Müslümanları, bid’at ehlinin zararlarından korumak için, bunların
kitaplarının ve yazılarının bozukluğunu, sözle veya yazıyla bildirmek.
[Bunu yapmak, aynı zamanda dinin emridir.]
82
www.dinimizislam.com
Yukarıda bildirilen sebeplere benzer bir fayda olmadan, sırf deşarj
olmak için gıybet etmek caiz olmaz.
Ana babayı gıybet
Sual: Helal edeceği bilinse, ana babanın gıybeti caiz midir?
CEVAP
Caiz değildir, günahtır, helâlleşmek gerekir. Ana baba hakkını helâl
etse de, gıybet etmek günah olduğu için, ayrıca tevbe etmek de gerekir.
Ölüyü kötülemek
Sual: (Ölüyü kötülemek gıybettir, günahtır) deniyor. Mesela bid’at
ehli veya kâfir bir yazar yanlış şeyler yazıp ölse, onun yanlışlarını
söylemek gıybet mi oluyor?
CEVAP
Hayır, günah olmaz. Ölüyü değil, ölülerimizi, yani Müslüman ölüleri
kötülemek bildiriliyor. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ölülerinizin iyiliklerini söyleyin, kötülüklerinden bahsetmeyin!)
[Tirmizî]
Dirileri kötülemek de caiz değil, ama dirilerle helalleşme imkânı
vardır, ölüye göre biraz daha hafiftir.
Dine aykırı yazı yazan ölü veya diri Müslümanın da, bu hatasını
bildirmek gıybet olmaz. Gıybet nedir, ne değildir?
Gıybet, bir Müslümanın gizli bir kusurunu arkasından söylemektir.
Kâfirlerin ve açıkça günah işleyen Müslümanların bu günahlarını
bildirmek, Müslümanlara zulmedenlerin ve alışverişte onları aldatanların
yaptıkları bu kötülükleri duyurmak, Müslümanları bunların şerrinden
sakındırmak, Müslümanlığı yanlış anlatanların ve yazanların bu iftiralarını
da söylemek gerektiğinden, gıybet olmaz. (Redd-ül-muhtar)
Dinsizin gıybeti
Sual: Bir ateist için, (Şu dinsizdir) demek gıybet olur mu?
CEVAP
Dinsizin zararından korunmak için, (Falanca dinsizdir, şunları yapar)
gibi sözler söylemek gıybet olmaz. Yani dinsizliği açıksa, dinsize dinsiz
demek gıybet olmaz. Diğer açık işlenen günahların hepsi böyledir. Bir
yazar, çıkıyor, (Ben mezhebe uymam) diyorsa, ona mezhepsiz demek
gıybet olmaz.
Gıybet edeni tanımamak
Sual: Bir arkadaşın aleyhinde birine bir şey anlatıyorum. Anlattığım
arkadaş, gıybetini yaptığım kişiyi hiç tanımıyor. Sadece ben tanıyorum.
Gıybet günahı yalnız bana mı olur?
CEVAP
83
www.dinimizislam.com
Gıybet edileni tanımadığı için arkadaşınıza günah olmadığı gibi, size
de günah olmaz. Gıybet edileni o da tanısaydı, ikinize de günah olurdu.
Güzel ahlak
Sual: İyi müslüman olmak için güzel ahlaklı olmak gerektiğini
bildirdiniz. Güzel ahlaka nasıl sahip olunur?
CEVAP
Evet iyi bir müslüman olmak için güzel ahlaka sahip olmak, kötü
ahlaktan uzak durmak gerekir. Ancak bununla dünya ve ahiret saadeti
elde edilir.
Güzel ahlak, ilim ve edep öğrenmekle, iyi insanlarla arkadaşlık
etmekle elde edilir. Kötü ahlak da bunun tersidir. Yani cahil kalmak,
edepsiz olmak, kötü insanlarla arkadaşlık etmekten hasıl olur. Cenab-ı
Hak, Peygamber efendimizi överken (Gerçekte sen büyük bir ahlak
üzeresin) buyuruyor. (Kalem 4)
İyi insan, iyi ahlaklı insan demektir. Dinimiz iyi huylar edinmemizi,
kötü huylardan kaçınmamızı emretmektedir.
Güzel ahlaka sahip kimselere gıpta etmek, onlar gibi olmaya gayret
etmek gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Nimete kavuşmuş olanlardan, tevazu gösterene ve kendini hep
kusurlu bilene, helalden kazanıp, hayırlı yerde sarf edene, fıkıh
bilgileri ile hikmeti [tasavvufu] birleştirene, helale harama dikkat
edene, fakirlere acıyana, işlerini Allah rızası için yapana, huyu güzel
olana, kimseye kötülük yapmayana, ilmi ile amel edene ve malının
fazlasını dağıtıp, lafının fazlasını saklayana müjdeler olsun.)
[Taberani]
Güzel sözler
Ahlak hakkında İslam âlimleri buyuruyor ki:
"Kötü ahlaklı, parçalanmış testiye benzer. Ne yamanır, ne de eskisi
gibi çamur olur."
"Her binanın bir temeli vardır. İslam’ın temeli de güzel ahlaktır."
"Kötü ahlak, öyle bir fenalıktır ki, onunla yapılan birçok iyilikler fayda
vermez. Güzel ahlak, öyle bir iyiliktir ki, onunla yapılan günahlar bile affa
uğrar."
"Yükselen bütün insanlar ancak güzel ahlakları sayesinde
yükselmişlerdir."
"Güzel ahlak güler yüzlülük, cömertlik ve kimseyi üzmemek
demektir."
84
www.dinimizislam.com
"Güzel ahlak, kimseyle çekişmemek ve kimseyi çekiştirmemektir."
"Güzel ahlak, eziyet vermemek ve meşakkatlere katlanmaktır."
"Güzel ahlak, genişlikte ve darlıkta insanları razı etmeye çalışmak
demektir."
"Güzel ahlak, Allah’tan razı olmak demektir. Yani hayrı ve şerri
Allah’tan bilmek, nimetlere şükür, belalara sabretmektir."
"Güzel ahlakın en azı, meşakkatlere göğüs germek, yaptığı
iyiliklerden karşılık beklememek, bütün insanlara karşı şefkatli olmaktır."
"Güzel ahlak, haramlardan kaçıp helali aramak, diğer insanlarla
olduğu gibi aile efradıyla da iyi geçinip onların maişetlerini temin
etmektir."
"Güzel ahlak, Yaratanı düşünerek, yaratılanları hoş görmek, onların
eziyetlerine sabretmektir."
Bir müslümana çatık kaşla bakmak haramdır. Güler yüzlü olmayan
kimse mümin sıfatlı değildir. Herkese karşı güler yüzlü olmalıdır.
Hadis-i şerifte, Allah’a ve ahiret gününe iman edenin, misafirine ve
komşusuna ikram etmesi, ya hayır söylemesi veya susması
emredilmiştir. (Buhari)
Başkasının kötü ahlakından şikayet eden kimsenin kendisi kötü
ahlaklıdır. Başkalarının kötülüklerinden bahsediyorsak, bu kendimizin
kötü olduğunun alametidir. Güzel ahlak, eziyetleri sineye çekmektir.
Güzel ahlaklı olmanın alameti şunlardır
İnsaflı olmak, arkadaşlarının hatasını görmemek, hüsnü zan etmek,
suizandan [kötü zandan] kaçınmak, arkadaşlarının eziyetlerine göğüs
germek, onlardan şikayetçi olmamak, hep kendi ayıp ve kusurlarıyla
meşgul olmak, kendi nefsini kınamak, güler yüzlü olup, herkesle
yumuşak konuşmaktır.
Güzel ahlaklı kimse, edeplidir az konuşur, hatası azdır, gıybet etmez,
Allah için sever, Allah için buğzeder, emanete riayet eder, komşu ve
arkadaşını korur. Bütün hasletlerin başı ise hayadır.
Hazret-i Hızır buyurdu ki:
(Güler yüzlü ol, hiddetlenme! Hep faydalı iş yap, az da olsa zararlı iş
yapma! Lüzumsuz dolaşma, boş yere gülme, hiç kimseyi kusurundan
dolayı ayıplama, günahların için ağla!)
Büyüklerden Ebu Osman El-Hayri’yi ziyafete davet ettiler. Davet
yerine vardığı zaman kendine (Kusura bakma, çok insan geldi seni kabul
edemeyeceğiz) dediler. Az gidince tekrar çağırdılar. Gelince tekrar, kabul
edemeyeceklerini bildirdiler. Böyle birkaç defa çağırıp geri döndürdükten
sonra (Biz seni denemek için bunu yaptık. Gerçekten güzel
85
www.dinimizislam.com
ahlaklıymışsın) dediler. Cevabında buyurdu ki: (Bu ahlak o kadar güzel
midir? Bir köpeği de çağırsanız gelir, kovsanız gider.)
Ahlakı güzelleştirmek
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Sizin imanca en güzeliniz, ahlakça en güzel olanınızdır.) [Hakim]
(Ya Rabbi senden, sıhhat, afiyet ve güzel ahlak dilerim.) [Harâiti]
(Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.)
[Beyheki]
(Güzel ahlak, büyük günahları, suyun kirleri temizlemesi gibi
temizler. Kötü ahlak ise, salih amelleri, sirkenin balı bozduğu gibi
bozar.) [İ. Hibban]
(Allahü teâlâ indinde kötü ahlaktan büyük günah yoktur. Çünkü,
kötü ahlaklı bir günahtan tevbe edip kurtulursa, bir başka günaha
düşer. Hiçbir vakit günahtan kurtulamaz.) [İsfehani]
(Bir kimse tevbe ederse, tevbesini Allahü teâlâ kabul eder. Kötü
ahlaklı kimsenin tevbesi makbul olmaz. Zira bir günahtan tevbe
ederse kötü ahlakı sebebiyle, daha büyük günah işler.)
[Taberani]
(Güzel ahlak, senden kesilen akrabanı ziyaret etmek, sana
vermeyene vermek, sana zulmedeni affetmektir.) [Beyheki]
(Din, güzel ahlaktır.) [Deylemi]
(Müminlerin iman yönünden en faziletlisi ahlakça en iyi olanıdır.)
[Tirmizi]
(Şüphesiz güzel ahlak, güneşin buzu erittiği gibi günahları
eritir.) [Harâiti]
(Bir müslüman güzel ahlakı sayesinde, gündüzleri oruç tutan,
geceleri ibadet eden kimselerin derecesine kavuşur.) [İ. Ahmed]
(Bir insan az ibadet etse de, güzel ahlakı sayesinde en yüksek
dereceye kavuşur.) [Taberani]
(Yumuşak davran! Sertlikten sakın! Yumuşaklık insanı süsler,
çirkinliği giderir.) [Müslim]
(Yumuşak davranmayan, hayır yapmamış olur.) [Müslim]
(En çok sevdiğim kimse, huyu en güzel olandır.) [Buhari]
(Yumuşak olan kimseye, dünya ve ahiret iyilikleri verilmiştir.)
[Tirmizi]
(Yumuşak olanlar ve kolaylık gösterenler, hayvanın yularını
tutan kimse gibidir. Durdurmak isterse hayvan ona uyar. Taşın
üzerine sürmek isterse hayvan oraya koşar.) [Ebu Davud]
(Cennete götüren sebeplerin başlıcası, Allahü teâlâdan korkmak
86
www.dinimizislam.com
ve iyi huylu olmaktır. Cehenneme götüren sebeplerin başlıcası da,
dünya nimetlerinden ayrılınca üzülmek, bu nimetlere kavuşunca
sevinmek, azgınlık yapmaktır.) [Tirmizi]
(İmanı en kuvvetli kişi, ahlakı en güzel ve hanımına en yumuşak
olandır.) [Tirmizi]
(İnsan, güzel huyu ile, Cennetin en üstün derecelerine kavuşur.
[Nafile] İbadetlerle bu derecelere kavuşamaz. Kötü huy, insanı
Cehennemin en aşağısına sürükler.) [Taberani]
(İbadetlerin en kolayı, az konuşmak ve iyi huylu olmaktır.) [İbni
Ebiddünya]
(Şu üç şey bulunan kimsenin imanı kâmildir: Herkesle iyi
geçinen güzel ahlak, kendini haramlardan alıkoyan vera, cehlini
örten hilm.) [Nesai]
(Dünyada veya ahirette özür dilemek zorunda kalacağın söz ve
hareketten uzak durmaya çalış!) [Hakim]
(Söz veriyorum ki, münakaşa etmeyen, haklı olsa da, dili ile
kimseyi incitmeyen, şaka ile veya yanındakileri güldürmek için,
yalan söylemeyen, iyi huylu olan müslüman Cennete girecektir.)
[Tirmizi]
(Şu altı şeyi yapanın Cennete girmesine kefilim: Konuşunca
doğru söyleyen, verdiği sözü yerine getiren, emanete riayet eden,
namusunu koruyan, gözlerini haramdan sakınan, ellerini kötülükten
çeken.) [İ. Ahmed]
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: “Size gönderdiğim İslam dininden
razıyım, [bu dini kabul edip, bu dinin emir ve yasaklarına riayet
edenlerden razı olur, onları severim.] Bu dinin tamam olması, ancak
cömertlikle ve iyi huylu olmakla olur. Dininizin tamam olduğunu her
gün, bu ikisi ile belli ediniz!) [Taberani]
(Sıcak su buzu erittiği gibi, iyi huylu olmak, günahları eritir, yok
eder. Sirke balı bozup yenilmez hâle soktuğu gibi, kötü huylu olmak,
ibadetleri bozup yok eder.) [Taberani]
(Hak teâlâ yumuşak huyluya yardım eder, sert ve öfkeliye
yardım etmez.) [Taberani]
(Yumuşak olan, kızmayan müslümanın Cehenneme girmesi
haramdır.) [Tirmizi]
(Yavaş, yumuşak davranmak, Allahü teâlânın kuluna verdiği
büyük bir ihsandır. Aceleci olmak, şeytanın yoludur. Allahü teâlânın
sevdiği şey, yumuşak ve ağırbaşlı olmaktır.) [E. Ya’la]
(Kişi, yumuşaklığı, tatlı dili ile, gündüzleri oruç tutanın ve
87
www.dinimizislam.com
geceleri namaz kılanın derecesine kavuşur.) [İ. Hibban]
(Kızınca, öfkesini yenerek yumuşak davrananı Allahü teâlâ
sever.) [İsfehani]
(Güler yüzle selam veren, sadaka verenin sevabına kavuşur.) [İ.
Ebiddünya]
Bir kimse Resulullah efendimizden nasihat istedi, (Kızma,
sinirlenme) buyurdu. Birkaç kere sordu, hepsine de (Kızma, sinirlenme)
buyurdu. (Buhari)
Sual: İyi insan olmak için ne yapmak gerekir?
CEVAP
İyi insan olmak için kâmil yani olgun müslüman olmak gerekir. Zaten
müslüman, iyi insan demektir.
Allah indinde mümin çok kıymetlidir. Kur'an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Müminler, öyle kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalbleri
titrer, Allah’ın âyetleri okununca, imanları kuvvetlenir ve yalnız
Rablerine dayanıp güvenirler, namazı doğru kılar, kendilerine rızık
olarak verdiğimizden [Allah’ın razı olduğu yerlere] harcarlar.) [Enfal 23]
(Müminler, muhakkak kurtuluşa ermiştir. Namazlarını huşu
içinde kılar, boş ve lüzumsuz şeylerden yüz çevirir, zekâtlarını verir,
iffetlerini korur, emanet ve ahidlerine riayet ederler.) [Müminun 1-8]
(Onlar, Allah’ın ahdini yerine getirir, verdikleri sözü bozmaz,
Rablerinin rızasını isteyip sabreder ve kötülüğü iyilikle savarlar.)
[Rad 20-22]
([Müminler] büyük günahlardan ve hayasızlıktan sakınır,
öfkelenince kusurları bağışlar ve işlerini aralarında istişare ederler.)
[Şura 37,38]
(İnanıp hayırlı iş işleyen [mümin]lerin kötülüklerini, and olsun,
örteriz, onları yaptıklarının en güzeli ile mükafatlandırırız.) [Ankebut
7]
(Allah onların [müminlerin] kötülüklerini örter, onlara işledikleri
şeylerin en güzellerinin karşılığını verir.) [Zümer 35]
(Allah, inanıp emirlerini yapan müminlere mağfiret ve büyük ecir
vaad etmiştir.) [Feth 29]
(Elbette müminler kardeştir.) [Hucurat 10]
Müminlerle ilgili hadis-i şeriflerden bazıları da şöyle:
(Müslüman, elinden ve dilinden müslümanların emin olduğu
kimsedir.) [Buhari]
88
www.dinimizislam.com
(Mümin akıllı, basiretli, uyanıktır. Her işte Allah’ın rızasını
gözetir. Acele etmez, ilim sahibidir, haramlardan kaçar.) [Deylemi]
(Mümin, koku satan kimse gibidir. Yanında otursan için açılır.
Onunla gezsen veya ortak iş yapsan faydasını görürsün. Onun her
işi faydalıdır.) [Taberani]
(Müminler, birbirine karşı sevgi ve merhamette, bir vücut gibidir.
Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut huzursuz olup onun
tedavisi ile meşgul olunduğu gibi, müslümanlar da böyle birbirine
yardıma koşmalıdır.) [Buhari]
(Mümin ülfet eder [iyi geçinir], ülfet etmeyen ve ülfet edilmeyende
hayır yoktur.) [Beyheki]
(Müminin yanına giren, güzel bir bahçeye girmiş gibi ferahlık
duyar.) [Deylemi]
(Mümin lanet etmez, kötülemez, müstehcen konuşmaz ve
hayasız olmaz.) [Hakim]
(Mümin arıya benzer; konduğu dalı kırmaz, oraya zarar vermez.
Toplayıp bıraktığı eseri de güzeldir.) [Beyheki]
(Mümin, yumuşaktır, hafiftir. Munis bir deve gibi boyun eğer,
"Ih" denince, yer sert olsa da çöker.) [Beyheki]
(Mümin sert değildir. Yumuşaklığından dolayı ahmak zannedilir.)
[Deylemi]
(Mümin geçim ehlidir. Arkadaşına rahatlık verir. Münafık ise
geçimsizdir, arkadaşına sıkıntı verir.) [Dare Kutni]
(Halkın elindekine göz dikmemek, müminin alametlerindendir.)
[Dare Kutni]
(Komşusu kötülüğünden emin olmayan, mümin olamaz.) [Buhari]
(Çevrendekilerle güzel komşuluk et ve kendin için sevdiğini,
başkaları için de sev ki müslüman olasın.) [Harâiti]
Kime dinin emirlerini yapmak kolay gelirse, onun salih biri olduğu
anlaşılır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ahirete ait istediğine kolayca kavuşur, dünyaya ait olana
kavuşman zorlaşırsa, bil ki sen iyi bir hâl üzerindesin. Bunun tersi
olursa kötü haldesin!) [Beyheki]
Müslümanın vasıfları nelerdir
Sual: Allah’tan korkan müslümanın vasıfları nelerdir?
CEVAP
Allah’tan korkan bir kimse, Onun emirlerini yapmaya, yasaklarından
sakınmaya titizlikle çalışır. Hiç kimseye kötülük yapmaz. Kendine kötülük
yapanlara sabreder. Yaptığı kusurlara tevbe eder. Sözünün eri olur. Her
89
www.dinimizislam.com
iyiliği Allah için yapar.
Kimsenin malına, canına, namusuna göz dikmez. Çalışırken, alış
veriş ederken, kimsenin hakkını yemez. Herkese iyilik eder. Şüpheli
şeylerden kaçınır. Makam sahiplerine, zalimlere yaltaklanmaz. İlim ve
ahlak sahiplerine saygı gösterir.
Arkadaşlarını sever ve kendini sevdirir. Kötü kimselere nasihat verir.
Onlara uymaz. Küçüklerine merhametli ve şefkatli olur. Misafirlerine
ikram eder. Kimseyi çekiştirmez. Keyfi peşinde koşmaz. Zararlı ve hatta
faydasız bir şey söylemez. Kimseye sert davranmaz. Cömert olur. Malı
ve mevkii herkese iyilik etmek için ister.
Riyakârlık, iki yüzlülük yapmaz. Kendini beğenmez. Allahü teâlânın
her an gördüğünü ve bildiğini düşünerek hiç kötülük yapmaz. Onun
emirlerine sarılır. Yasaklarından kaçar. İşte, Allah’tan korkanlar milletine,
ülkesine faydalı olur.
Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde, inananları şöyle tarif etmektedir:
(Rahim olan Allahü teâlânın kulları, yeryüzünde gönül alçaklığı
ile vakar ve tevazu ile yürürler. Cahiller, onlara sataşacak olursa,
bunlara [sağlık ve selamet sizin üzerinize olsun gibi] güzel söz söyler,
[büyük bir yumuşaklık gösterirler.] Onlar geceleri secde yapar ve
kıyâmda dururlar [namaz kılarlar.] Onlar, “yâ Rabbi, Cehennem
azabını bizden uzaklaştır. Cehennem azabı devamlıdır ve çok
şiddetlidir. Orası şüphesiz kötü bir yer ve kötü bir duraktır” derler.
Bir şey verdikleri zaman, israf etmez, cimrilik de yapmazlar, ikisi
ortası bir yol tutarlar. Kimsenin hakkını yemez, Allah’a şerik
koşmaz, Ondan başkasına yalvarmazlar. Allah’ın dokunulmasını
haram ettiği cana kıyıp, haksız olarak kimseyi öldürmez, zina
etmezler. Bunlardan birini yapanın Kıyamette azabı kat kat olur,
orada zelil ve hakir olarak ebedi bırakılır. Ancak, Allah, tevbe eden
ve doğru iman eden ve ibadet ve faydalı iş yapanların kötülüklerini
iyiliğe çevirir. Allah, af ve merhamet sahibidir. Tevbe edip, amel-i
salih işleyen, Allahü teâlâya [tevbesi makbul ve Onun rızasına
kavuşmuş olarak] döner. Onlar yalan yere şahitlik yapmaz, faydasız
ve zararlı işlerden kaçınırlar. Kendilerine âyetler okunduğu zaman,
kör ve sağır davranmazlar, [dikkat ile dinleyip bu âyetlerle kendilerine
yapılması emredilen şeyleri yaparlar.]) [Furkan 63-73]
İyi huylu olmanın ve bunu muhafazanın yolu
Sual: İyi huylu olmak ve bunu muhafaza edebilmek için ne yapmalı?
CEVAP
İyi huylu olmak için ve iyi ahlakını muhafaza edebilmek için, salih
90
www.dinimizislam.com
kimselerle, iyi huylularla arkadaşlık etmelidir. İnsanın ahlakı, arkadaşının
huyu gibi olur. Hadis-i şerifte, (İnsanın dini, arkadaşının dini gibi olur)
buyuruldu. Ahlakı bozan, şehveti harekete getiren kitapları okumamalı,
böyle radyo ve TVden sakınmalıdır.
İyi huyların faydaları ve haramların zararları ve Cehennemdeki
azapları, hep hatırlanmalıdır. Mal, mevki arkasında koşanlardan hiçbiri
muradına kavuşamamıştır. Malı, mevkii hayır için arayan ve hayır işlerde
kullanan, rahata, huzura kavuşmuştur.
Allahü teâlâdan korkmak, bu deryanın gemisidir. Hadis-i şerifte,
(Dünyada, kalıcı değil, yolcu gibi yaşa! Öleceğini hiç unutma)
buyuruldu.
Faydasız şeylerden, oyunlardan, zararlı şakalaşmak ve münakaşa
etmekten sakınmalıdır. İlim öğrenmeli ve faydalı işler yapmalıdır. Vaktin
kıymetini bilip gece-gündüz ilim öğrenmelidir! İlim, ibadet içindir.
Kıyamette işten, ibadetten sorulur, çok ilim öğrendin mi diye sorulmaz. İş
ve ibadet de ihlas elde etmek içindir. (İslam Ahlakı)
Sert mizaçlı olmak
Sual: Haksızlık olunca dayanamıyorum. Çok sert mizaçlıyım. Sert
mizaçlı olmak dinen kusur mudur?
CEVAP
Sert mizaçlı olmak kusur değildir. Ancak dine aykırı olarak sertlik
yapmak kusurdur. Hazret-i Ömer’in sert mizacı övülmüş, takdir edilmiştir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İki melek var, biri sert, biri yumuşak mizaçlıdır. Bunlar, Cebrail
ile Mikail’dir. Peygamberlerden biri yumuşak, diğeri sert mizaçlıdır.
Bunlar İbrahim ile Musa’dır. Benim de iki arkadaşımdan biri
yumuşak, diğeri sert mizaçlıdır. Bunlar, Ebu Bekir ile Ömer’dir.)
[Taberani]
Kâfirlere karşı da iyi huylu olmalı
Sual: İslamiyet’in güzel ahlakını göstermek için, kâfirlere karşı da iyi
huylu olmak ve onları incitmemek gerekmez mi?
CEVAP
Müslümanların kâfirlere karşı da iyi huylu olmaları, onları
incitmemeleri gerekir. Böylece İslam dininin, iyi huylu olmayı, kardeşçe
yaşamayı, çalışmayı emrettiği onlara da gösterilmiş olur. Böylece iyiliği
seven insanlar, seve seve müslüman olurlar. Cihad etmek farzdır. Cihadı
devlet topla, silahla yapacağı gibi, soğuk harp ile, propaganda, neşriyat
ile de yapar. Her müslüman da, iyi huyları ile, iyilik yapmakla cihad yapar.
Çünkü cihad etmek, insanları müslüman yapmaya davet etmek demektir.
91
www.dinimizislam.com
Görülüyor ki, kâfirlere karşı da, iyi huylu olmak, onları incitmemek, cihad
etmek oluyor. Cihad ise her müslümana gücü nispetinde farzdır.
Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmak
Sual: İyi bir müslüman olmak için Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmak
gerekiyormuş. Bu nasıl olur?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Bir kimse, bir zat ile konuşunca, eğer kalbinde, dünya sevgisi azalıp,
Allahü teâlâya bağlılığı artarsa, onun keramet sahibi, evliyadan bir zat
olduğu anlaşılır. Eğer böyle olmazsa, o zatın istidrac gösteren bir yalancı
olduğu meydana çıkar. (Evliya olmak için Allahü teâlânın ahlakı ile
ahlaklanmak gerek) buyurulmuştur. Yani Allahü teâlânın sıfatlarına uygun
sıfatlar, evliyada hasıl olur. Fakat bu benzerlik sadece isimdedir. Yoksa
sıfatların özelliğinde beraberlik olmaz. (Allahü teâlânın ahlakı ile
ahlaklanın) emrini anlatırken Hace M. Parisa hazretleri, Tahkikat
kitabında buyuruyor ki:
"Allahü teâlânın bir sıfatı Basirdir. Yani Allahü teâlâ her şeyi görür.
Bir kimsenin kalb gözü açılır, firaset ışığı ile, kendi ayıplarını ve
başkalarının iyi huylarını görürse, yani başkalarını kendinden üstün
görürse ve Allahü teâlânın her an gördüğünü göz önünde bulundurarak
hep Onun beğendiği şeyleri yaparsa, bu sıfatla huylanmış olur.
Allahü teâlânın bir sıfatı da Mümittir. Yani öldürücü demektir. Bir
kimse, sünnetler yerine yerleşmiş olan bid'atleri yok ederse, bu sıfatla
sıfatlanmış olur. Bütün sıfatlar, bunlar gibidir."
Cahiller, bu ahlaklanmayı başka türlü anlamış ve yoldan çıkmıştır.
Evliyanın ölüleri dirilteceğini, kaybolan şeyleri bileceğini sanmışlar,
günaha girmişlerdir.) [Müj. Mekt. 107]
Allahü teâlânın sıfatlarından biri Settardır. Yani günahları örtücüdür.
Müslüman da, din kardeşinin kusurunu örtmelidir.
Allahü teâlâ Kerimdir. Rahimdir. Yani lütfu, ihsanı bol ve merhameti
çoktur. Müslüman da, cömert ve merhametli olmalıdır!
Allahü teâlâ, Gaffardır, yani kullarının günahlarını affedicidir.
Müslümanlar da birbirlerinin kusurlarını affetmelidir!
Af, hak ettiği bir şeyi almayıp sahibine bağışlamak demektir. Allahü
teâlâ affedicidir, affedenleri sever. Kur'an-ı kerimde mealen, (Affet,
marufu emret ve cahillerden yüz çevir!) buyuruluyor. (Araf 199)
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Affedin ki, Allahü teâlâ da sizi affetsin ve şerefinizi yükseltsin!)
[İsfehani]
92
www.dinimizislam.com
(Allah için affedeni Allahü teâlâ yükseltir, aziz eder.) [Berika]
(Kendinden uzaklaşanlara yaklaşmak, zulmedenleri affetmek,
kendini mahrum edenlere ihsan etmek, güzel huylu olmaktır.) [İ.
Ebiddünya]
(Sana zulmedeni affet, sana gelmeyene git, sana kötülük edene
sen iyilik et, aleyhine de olsa mutlaka doğru konuş.) [Ruzeyn]
(Musa aleyhisselam, "Ya Rabbi, senin indinde en aziz kimdir?" diye
sordu. Allahü teâlâ da, "İntikam almaya gücü yeterken affedendir"
buyurdu.) [Harâiti]
(Allahü teâlâ, merhameti olmayana merhamet etmez,
affetmeyeni affetmez.) [İ. Ahmed]
(Affedin ki affa kavuşasınız!) [İ. Ahmed]
Sual: En makbul amel nedir?
CEVAP
Peygamber efendimiz, en makbul amelin güzel ahlak olduğunu
bildirmiş, (İman yönünden müminlerin en faziletlisi, ahlakı güzel
olanlardır) buyurmuştur. (Hakim)
Bir kimse Peygamber efendimizden nasihat istedi. Dedi ki:
- Ya Resulallah bana öğüt ver!
- Nerede olursa olsun Allah’tan kork!
- Yine buyur ya Resulallah!
- Her kötülüğün akabinde bir iyilik yap! İyilikler günahları giderir.
- Yine buyur!
- Herkesle güzel geçin! (Tirmizi)
Oğlu, Lokman aleyhisselama sorar:
- En iyi haslet nedir?
- Dindar olmaktır.
- Peki babacığım, bu haslet iki olursa?
- Dindarlık ve mal sahibi olmak.
- Üç olursa?
- Dindarlık, mal ve haya.
- Dört olursa?
- Dindarlık, mal, haya ve güzel ahlak.
- Beş olursa?
- Dindarlık, mal, haya, güzel ahlak ve cömertliktir.
- Altı olursa?
- Oğlum bu beş haslet kimde olursa, o kimse takva ehli, temiz bir
kimsedir, Allahü teâlânın dostudur, şeytandan uzaktır.
Kur'an-ı kerimde ise mealen buyuruluyor ki:
93
www.dinimizislam.com
(Allah indinde en şerefliniz, takva ehli olanınızdır.) [Hücurat 13]
Bir kimse, asil bir aileye mensup olmasa da, güzel huylu ise, onun
için güzel huyu, iyi bir asalettir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Güzel huy gibi asalet, tedbirli olmak gibi akıllılık olmaz.) [İbni
Mace]
Güzel huylu kimse, insanların takdirini kazanır. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Mallarınızla herkesi memnun edemezsiniz. Güler yüz ve tatlı dil
ile, güzel ahlakla memnun etmeye çalışınız!) [Hakim]
Sual: Güzel ahlaka sahip olmak için ne yapmak gerekir?
CEVAP
Güzel ahlaka sahip olmak için iyi ve kötü huyları bilmek gerekir.
Ayrıca kendi kötü huylarını teşhis etmek gerekir. Bu teşhisi kendi yapar.
Yahut bir âlimin, rehberin bildirmesi ile anlar. İnsan kendi kusurlarını zor
anlar. Güvendiği arkadaşına sorarak da, kusurunu öğrenir. Sadık olan
dost onu tehlikelerden, korkulardan koruyan kimsedir. Düşmanlarının
kendisine karşı kullandıkları kelimeler de, insana ayıplarını tanıtmaya
yarar. Çünkü düşman, insanın ayıplarını arayıp, yüzüne çarpar. Arkadaş
ise, insanın ayıplarını pek görmez.
Birisi İbrahim Ethem hazretlerine, aybını, kusurunu bildirmesi için
yalvarınca, (Seni dost edindim. Her halin bana güzel görünüyor. Aybını
başkasına sor) dedi.
Başkasında bir ayıp görünce, bunu kendinde aramak, kendinde
bulursa, bundan kurtulmaya çalışmak gerekir. (Mümin müminin
aynasıdır) hadis-i şerifinin manası budur. Yani, başkasının ayıplarında,
kendi ayıplarını görür. İsa aleyhisselama, bu güzel ahlakını kimden
öğrendin, dediklerinde, (Birinden öğrenmedim. İnsanlara baktım. Hoşuma
gitmeyen şeylerinden sakındım. Beğendiğimi ben de yaptım) buyurdu.
Hazret-i Lokman’a, (Edebi kimden öğrendin) denince, (Edepsizden) dedi.
Selef-i salihinin, Eshab-ı kiramın, evliyanın menkıbelerini okumak da,
iyi huylu olmaya sebep olur. Kendinde kötü huy bulunan kimse, buna
yakalanmanın sebebini araştırmalı, bu sebebi yok etmeye, bunun zıddını
yapmaya çalışmalıdır. Kötü huydan kurtulmak, bunun zıddını yapmak için
çok uğraşmak gerekir. Çünkü, insanın alıştığı şeyden kurtulması güçtür.
Kötü şeyler nefse tatlı gelir.
Çocukları ihmal etmeyelim
Bugün, bütün hıristiyan ülkelerinde, bir çocuk dünyaya gelir gelmez,
buna bozuk dinlerinin icaplarını yapıyorlar. Her yaştaki insanlara,
yahudiliği ve hıristiyanlığı titizlikle aşılıyorlar. Müslümanların imanlarını,
94
www.dinimizislam.com
dinlerini çalmak ve yok etmek ve onları da, hıristiyan yapmak için, İslam
ülkelerine paket paket kitap, broşür ve sinema filmleri gönderiyorlar.
O halde müslümanlar, din cahillerinin hilelerine, yalanlarına
aldanmamalı, bize emanet edilen çocuklarımıza sahip olmalıyız. Onlara
sahip olmak da, dinimizin emirlerine uygun olarak yetiştirmekle olur.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ahlakınızı güzelleştirin!) [İbni Lal]
En vahşi hayvan bile terbiye ile ehlileştiriliyor. Hiçbir zaman elma
çekirdeğinden portakal olmaz. Fakat elma fidanını büyüterek, lüzumlu aşı
ve kültürel tedbirlerle kaliteli elma veren bir ağaç olarak yetiştirmek
mümkündür. Bunun gibi insan tabiatında bulunan bazı arzular yok
edilemez, fakat terbiye edilebilir.
Her şeyi, zıddı kırar. Kötü huyları, iyi huylar yok eder. Bu bakımdan
kendini zorla da olsa iyi işler yapmaya alıştırmalı, onları âdet haline
getirmelidir. Çocuk, işleri ve ahlakı iyi olan insanlarla arkadaşlık ettirilirse,
güzel huylar kendiliğinden onun tabiatı olur. Bu esaslar dahilinde
çocuklar yetiştirilirse dünya ve ahiret saadeti elde edilir. Kıyamet günü,
ana-baba, çocuğuna öğretmesi gereken ilimlerden mesul olacak,
vazifesini yapmamış ise, yahut kusur etmiş ise cezaya çaptırılacaktır.
Çocuklarını İslam terbiyesi üzerine yetiştirmeyenler, dünya ve ahiret
felaketine maruz kalacaklardır.
Ne mutlu çocuğunu İslam ahlakı ile yetiştirenlere.
Güzel ahlaklı olmak
Sual: Güzel ahlaklı olmak için, özet halinde birkaç prensip bildirmek
mümkün müdür?
CEVAP
İyi ve kötü huyları bilmek ve tatbik etmek gerekir. İslam Ahlakı
kitabını okuyup, oradaki bilgilerle amel eden, güzel ahlaklı olur. Şu iki
prensibi esas alan da güzel ahlaklı olur:
1- Düşmanlarımız, muhaliflerimiz, bizi çekemeyenler, hep
ayıplarımızı araştırır. Onlardan kusurlarımızı öğrenip güzel ahlaka sahip
olabiliriz. Birisi, ahlakını düzeltmek için İbrahim Ethem hazretlerine,
ayıbını, kusurunu bildirmesi için yalvarınca, (Seni dost edindim. Her halin
bana güzel görünüyor. Ayıbını başkasına sor) dedi.
2- Başkasında bir ayıp görünce, bunu kendinde aramak, kendinde
bulursa bundan kurtulmaya çalışmak gerekir. (Mümin müminin
aynasıdır) hadis-i şerifinin manası budur. Yani, başkasının ayıplarında,
kendi ayıplarını görür. İsa aleyhisselama, bu güzel ahlakını kimden
öğrendin dediklerinde, (İnsanlara baktım. Hoşuma gitmeyen
95
www.dinimizislam.com
şeylerinden sakındım. Beğendiğimi ben de yaptım) buyurdu. Hazret-i
Lokman’a, (Edebi kimden öğrendin) denince, (Edepsizden) buyurdu.
Yani birisinin yaptığı hareket bizim hoşumuza gitmiyorsa, edepsizlik
olarak görüyorsak, onu biz de yapmamalıyız. Birisi bizim bir kusurumuzu
söyleyince sevinmiyorsak, başkalarının da kusurlarını söylememeliyiz.
Birisi bizi tenkit edince hoşlanmıyorsak, biz de başkalarını tenkit
etmemeliyiz.
İnsan, bu prensipleri uygularsa, güzel ahlaklı olur. O halde, bir söz
söylerken, kendimizi karşımızdakinin yerine koymalıyız. Böyle bir söze
tepkimiz ne olur diye düşünmeliyiz. Bunun da istisnaları çıkarsa da, azdır.
Zaten istisna genel kaideyi bozmaz.
Haline razı olmak
Sual: Görünüşüm çok bozuk, aşağılık duygusuna kapılıyorum. Ne
yapmalıyım?
CEVAP
Sıhhat, afiyet, zenginlik, asalet, güzellik gibi nimetlere sahip olmak ve
bunları yaratılış gayesine uygun kullanmak çok iyidir. Fakat bunlar
maksatları dışında kullanılırsa çok kötü olur. Bunlar bir bıçak gibidir. İyi iş
de yapılır, kötü iş de yapılır. İnsana verilen nimet çok olunca şükrü o
nispette zorlaşır. Rabbimiz size iki göz vermiştir. Sağır ve dilsiz değilsiniz.
Eliniz kolunuz sağlam. En mühimi deli değilsiniz, aklınız vardır.
Hepsinden daha mühimi de imanlısınız. Daha bizim bilmediğimiz ne
nimetlere sahipsinizdir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, bitiremezsiniz.) [Nahl 18]
Bunca nimetlere acaba hakkıyla şükrediyor muyuz? Sizin
durumunuzda olmayan çok insan vardır. Acaba bu hallerine şükrediyorlar
mı? Sizde ise, başkalarında bulunan sakatlık yoktur. Bunun için
şükrediyor musunuz? İnsanlar şükür yönünden gafildir. O nimet
gitmeyince kıymetini bilemez. Nimet içinde yüzen şükrü kolay
hatırlayamaz. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Kullarım içinde hakkıyla şükreden azdır.) [Sebe 13]
İnsanlar zayıf, aciz yaratıldığı için sabrı da şükrü de azdır. Binlerce
nimete şükretmez, fakat bir bela gelince feryat ve figan eder. Hasta olup
gece uyuyamazsa, hep Allah’ı anar. Fakat sağlam iken hiç Onu
hatırlamaz. Müslüman Allahü teâlânın dostudur. Dostluğun alameti,
dostun belalarına sabretmektir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kimi çeşitli nimete kavuşunca, Allah’ı anmaktan yüz çevirir,
96
www.dinimizislam.com
[hastalık, fakirlik gibi] bir şer dokununca da [Allah’ın rahmetinden]
ümidini keser.) [İsra 83]
(Sabredenlere, mükafatlar hesapsız verilir.) [Zümer 10]
(Sabredenlerle beraberim.) [Bekara 153]
(Sabredenlerin mükafatını, yaptıklarının daha güzeliyle
vereceğiz.) [Nahl 96]
(Andolsun sizi biraz korku, biraz açlık, mal, can ve mahsulün
eksilmesiyle imtihan edeceğiz. Ey Habibim, sabredenlere [lütfumu,
ihsanımı] müjdele!) [Bekara 155]
Bu âyet-i kerimedeki (korku) Allah korkusu, gazada düşman
korkusu; (açlık) ramazan orucu, kıtlık (malın eksilmesi) zekât ve malın
zararı, (canın eksilmesi) hastalık, (mahsulün eksilmesi) ise, çeşitli
afetler yüzünden mahsulün azalması veya mahsul denilen evlatların
ölmesi olarak açıklanmıştır.
İmtihanı kazanmak için sabretmek gerekir. Sabreden büyük
nimetlere kavuşacaktır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allah sabredeni sever.) [Taberani]
(Haline sabredeni çok severim.) [İ. Gazali]
(Sabır, Cennet hazinesidir.) [İ. Gazali]
(Sabır imanın yarısıdır.) [Beyheki]
(Hoşlanılmayan şeye sabretmekte büyük hayır vardır.) [Tirmizi]
İnsan arzusunun sonu yoktur
İnsan arzusunun sonu yoktur. Her istediğine kavuşmak ister. Her
istenilene kavuşmak, muhakkak insana mutluluk getirmez. Onun için
hakkımızda hayırlı olanı istemek gerekir.
Zenginlik çok iyi olmasına rağmen bazılarının felaketine sebep
olmaktadır. Sırf parası için öldürülebilir.
En lüks bir arabaya sahip olan, çoluk-çocuğuyla bir uçurumdan aşağı
yuvarlanabilir. Çok zeki olan bir kimse zekâsının kurbanı olabilir.
Vücudumuzdaki bütün organlar bize emanettir. Yaratılış gayesine uygun
kullanmak gerekir. Mesela harama bakan kimse, gözünün şükrünü yerine
getirmediği gibi, üstelik günah da işlemiş olur. Güzel sohbet edenin
maksadı, dinleyicilerin teveccühünü kazanmak ise dilini hayra değil, şerre
kullanmış, kendini dili ile felakete sürüklemiş olur. Her uzvu hayra
kullanmak büyük saadet olur. Hazret-i Ebu Bekir, boş bir şey
konuşmamak için mübarek ağzına taş koymuştur. Onun için (Ya hayır
konuş, ya da sus) buyurulmuştur. Hep şer konuşan için dili bir afettir.
Her erkek yakışıklı, her kız da güzel olmak ister. Herkes için güzellik
faydalı olmayabilir. Mesela güzelliğine güvenip artist olmak için İstanbul’a
97
www.dinimizislam.com
gelen birçok kızın ne felaketlere maruz kaldığını gazetelerde okuyoruz.
Güzellik muhakkak nimet değildir. Kimini mutlu ettiği gibi, kimini de
felakete sürüklemektedir.
Kul, Allah’tan nasıl razı olur?
Müslümanın itikadı şöyledir ki, her hayır ve şer Allah’tandır. Her işi
yaptıran Allahü teâlâdır. Bu iş Allah’tan geldiğine göre, bir müslüman
olarak bu işe rıza göstermek gerekir. Çünkü Müminin başına gelen her iş,
müminin hayrınadır. Onun için vaki olanda hayır vardır buyurulmuştur.
Vaki olan bir işle karşı karşıya olan, ne kadar zor olursa olsun buna rıza
göstermesi gerekir.
Kavmi, Musa aleyhisselama, (Allahü teâlâdan öğren, neden razı ise,
onu yapalım) dedi. Vahiy geldi. Allahü teâlâ şöyle buyurdu.
(Kaza ve kaderime rıza gösterirseniz, sizden razı olurum. Benim
rızam, sizin rızanıza bağlıdır. Benden razı olursanız, sizden razı
olurum)
Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyuruyor ki, ben kaza ve kaderime razı olandan
razı olurum. Razı olmayandan razı olmam ve ona gazap ederim)
Yine Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Kaza ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim
belalara sabretmeyen, benden başka Rab arasın! Yer yüzünde
kulum olarak bulunmasın!) [Taberani]
Allahü teâlâ, benim yaptığım işe razı olmayan kendine başka Rab
arasın buyuruyor. Başka Rab olmadığına göre, yapılacak iş, Allahü
teâlânın her işine razı olmaktır. Onun gönderdiği belalara sabretmek
şarttır. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Allahü teâlâ buyurdu ki: "Bedenine, evladına veya malına bir
musibet gelen, sabr-ı cemille karşılarsa, [yani güzel sabrederse]
kıyamette ona hesap sormaya haya ederim.) [Hakim]
Güzel sabır, gelen belaya razı olup, herkese açıklamamak ve
şikayette bulunmamak demektir. Güzel sabreden, dünya ve ahirette
kurtuluşa kavuşur. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Derdini açıklayan sabretmiş olmaz.) [İ.Maverdi]
Allahü teâlâ, (Benden razı olandan razı olurum) buyuruyor. Allahü
teâlânın kaza ve kaderine razı isek, Onun da bizden razı olduğu anlaşılır.
Allahü teâlâdan gelenlerden razı değilsek, şikayetçi isek, Ona asi isek, O
da bizden razı değildir.
Bir âbid zata, gece rüyasında, (Senin Cennetteki komşun şu
çobandır) denir. Âbid merak eder, çobanı bulur. Çobanın evinde üç gün
98
www.dinimizislam.com
misafir kalır. Âbid, gece ibadet ederken çoban uyur. Âbid, çobana der ki:
- Senin ibadetin bu kadar mı?
- Evet bu kadar.
- İyi düşün, başka hasletin yok mu?
- Benim ibadetlerim bu kadardır. Fakat benim küçük bir
özelliğim var. Darlıkta, sıkıntıda olsam hâlimden razı olur hiç
kimseye şikayette bulunmam, hatta bu hâlimden kurtulmayı da
istemem. Hasta olsam, yine hâlimden memnun olurum.
Âbid, elini başına koyarak der ki:
- Buna mı küçük özellik diyorsun? Her babayiğit bu haslete sahip
olmaz.
Bir Âbidin de, (Ya Rabbi, benden razı ol) diye dua ettiğini duyan
Rabia-i Adviyye hazretleri, (Kendisi Allah’tan razı olmadığı halde, Allah’ın
kendisinden razı olmasını nasıl ister) buyurdu. (Kul, Allah’tan nasıl razı
olur?) diye sordular. (Allah’tan gelen nimet ve belayı aynı gördüğü vakit)
buyurdu. Bela gelince de, nimetteki gibi hâli değişmemişse, Rabbinden
razı sayılır.
Sual: Bir kadın, (Ya Rabbi, beni niye erkekle aynı haklara haiz
yaratmadın) dese, küfre girer mi?
CEVAP
Yaratığın, Yaradan’a itiraz etmesi, Onun işini beğenmemesi asla caiz
olmaz. Birkaç örnek:
1- Biri, ya Rabbi beni niye dünyada yarattın da, göklerde,
gezegenlerde yaratmadın diyemez.
2- Zenci, beni niye beyaz yaratmadın diyemez. Esmer, beni niye
sarışın yaratmadın, sarışın, beni niye buğday tenli yaratmadın diyemez.
3- Çirkin, beni niye güzel yaratmadın, güzel de, beni niye daha güzel
yaratmadın diyemez.
4- Cüce veya kısa kimse, beni niye uzun yaratmadın diyemez. Çok
uzun birisi de, beni niye normal yaratmadın diyemez.
5- Sakat doğan, beni niye sakat yarattın diyemez. (Kel, kör, sağır,
dilsiz, felçli, çolak gibi)
6- Hasta doğan, beni niye hastalıklı yarattın diyemez. (Deli, geri
zekâlı, hiper aktif gibi)
7- Bir kimse, beni niye daha zeki, daha akıllı, daha kabiliyetli
[yetenekli] yaratmadın diyemez.
8- Erkek, beni niye kadın yaratmadın, kadın da beni niye erkek
yaratmadın diyemez. Bir insan, beni niye melek veya cin yaratmadın
diyemez. Cin de beni niye insan yaratmadın diyemez.
99
www.dinimizislam.com
9- Bir insan, beni niye bir hayvan, mesela aslan, köpek, eşek, yılan
yaratmadın diyemez. Bir hayvan da beni niye insan yaratmadın diyemez.
Yılan, beni niye ayaksız yarattın, beni niye bir aslan olarak yaratmadın
diyemez.
10- Bir insan veya hayvan, beni niye, gül, lale gibi bir çiçek veya
çam, kavak gibi bir ağaç olarak yaratmadın diyemez.
Bunlar doğuştan yaratılan durumlardır. Hiç kimsenin yaratılışı için bir
şey demeye hakkı yoktur.
Müslüman, hayrın ve şerrin de Allah tarafından yaratıldığını bilir.
Birkaç örnek de buna verelim:
1- Fakir bir kimse, beni niye zenginleştirmiyorsun, zengin kimse de,
beni niye daha çok zengin yapmıyorsun diyemez.
2- Bir memur, beni niye âmir yapmıyorsun, âmir de, beni niye müdür,
genel müdür, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı yapmıyorsun diyemez.
3- Avukat, beni niye doktor yapmadın, doktor, beni niye tüccar
yapmadın, köylü, beni niye şehirli yapmadın diyemez. Bir şoför, beni niye
pilot ve kaptan yapmadın diyemez.
4- Bir kimse, beni niye evliya veya peygamber yapmadın diyemez.
Ne erkek, diğer erkeklerle eşit yaratılmıştır, ne de kadın, diğer
kadınlarla eşit yaratılmıştır. Allahü teâlâ her canlıyı farklı yaratmış ve her
birine bir vazife vermiştir. Herkes haline ve hakkına razı olmalı, razı
olmayan büyük isyan içinde olur.
Belki bir insanın kadın veya erkek olarak yaratılması, onun hakkında
daha iyidir. Bir âyet meali:
(Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de,
kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.) [Bekara 216]
Her halimize razı olmalıyız. Çünkü Allahü teâlâ kudsi hadislerde
buyuruyor ki:
(Mümin başına gelen işten, hoşlansa da, hoşlanmasa da, o iş,
onun için iyidir.) [İbni Şahin]
(Kimisinin imanı ancak zenginlikle salah bulur. Eğer o fakir
olsaydı, küfre girerdi. Kimi de, ancak fakirlikle salah bulur, [doğru, iyi
yolda olur], eğer zengin olsaydı, küfre düşerdi. Kiminin imanı da,
ancak sıhhatte olması ile tamam olur. Eğer hastalansa, küfre girerdi.
Kiminin imanı hastalıkla olgunlaşır. Eğer sıhhatte olsaydı küfre
sürüklenirdi.) [Hatib]
Ne yaparsak Allah bizden razı olur
Sual: Bilhassa ne yaparsak Allah bizden razı olur?
CEVAP
100
www.dinimizislam.com
İsrailoğulları benzer bir suali Musa aleyhisselama sual etmişlerdir.
Allahü teâlâ, (Onlar benden razı olurlarsa, ben de onlardan razı
olurum) buyurdu. Yani başına gelen belalara katlanmak, ona buna
şikayet etmemek, Allah’tan gelen her şeye razı olmaktır.
Musa aleyhisselam, (Ya Rabbi en çok buğzettiğin kimdir?) diye
sual etti. Allahü teâlâ, (Bir kul, benden hayırlısını isteyip ben de ona
hakkındaki hükmü gönderince ona rıza göstermeyendir) buyurdu.
Allahü teâlânın takdirine razı olmalıdır!]
Haset etmek
Sual: Haset nedir?
CEVAP
Haset, bir kimsenin hayırlı bir işi veya evi, malı, mülkü, ilmi olsa, o
kimseden bunların gitmesini, onda olmayıp, kendinde olmasını istemektir.
Onda olduğu gibi kendisinde de olmasını istemek haset olmaz. Buna
gıpta etmek, imrenmek denir. Günah değildir.
Başkasının, kendinden üstün olan her şeyini kıskanana, yani ondaki
üstünlüğün, yalnız kendinde olmasını isteyene, kıskanç denir. Bu hâl, en
kötü huylardan biridir. Kıskanç insan, ömrü boyunca rahatsız insandır.
Böyle insan, kendinden aşağı olan insanı görmez de, kendinden yüksek
ve varlıklı insanın her şeyini görür ve onu kıskanır. Kıskanç insan, Allahü
teâlânın kendisine verdiği şeylere razı olmayan insan demektir. Allahü
teâlânın verdiğine razı olmayan insandan, Allahü teâlâ da razı olmaz.
Allahü teâlânın bir insandan razı olmaması ise, felaketlerin en
büyüğüdür. Artık o insan, dünyada da, ahirette de zarardadır.
Bunun için, kendisinde kıskançlık ve haset duygusu olduğunu gören,
bu kötü huyundan kurtulmalıdır. İnsanlar, kendilerini ıslah edebilirler.
Kıskançlıktan kurtulanlar rahat ve huzura kavuşur. Bu iş, zenginlik ve
fakirlik işi değildir. Bu iş, kalbin zenginliği ve fakirliği işidir.
Nice fakirler vardır ki, bir lokma ekmek kazanınca, Allahü teâlâya
şükreder ve zenginlerin hâlini düşünmez bile. Nice zenginler de vardır ki,
milyarlarına daha birkaç milyar ekleyemediği için üzüntü içindedir.
Kıskanç insan, başka bir insanın kendinden iyi giyinmesini, iyi
yaşamasını hazmedemez. Yani onun boyunu bosunu, güzelliğini,
çalışkanlığını, başarısını kıskanır. Daha kötüsü, onun başına gelen
fenalıklara sevinir.
İşte bu hâl, kıskançlığın en kötü derecesidir. Böyle insandan, Allahü
teâlânın yardımı kesilebilir. Daha da mahrum olur. İyi kalbli ve herkesin
iyiliğini isteyen insan, Allahü teâlânın himayesinde demektir. Bir hadis-i
101
www.dinimizislam.com
şerifte, (Bir müslüman, kendisine istediği bir iyiliği, başka bir
müslüman için istemezse ve bir müslüman, kendisine gelecek bir
kötülüğü, istemediği halde, o kötülüğü başka bir müslüman için
isterse, onun imanı tam değildir) buyuruldu. Yani, Peygamber
efendimiz yalnız kendisini düşünenleri beğenmiyor. Başka müslümanları
düşünenleri beğeniyor ve öyle yapmalarını istiyor. Düşünün bir kere;
bütün dünya, Peygamber efendimizin bu emirlerini yapmış olsa, dünyada
kavga, gürültü kalır mı?
Haset, tekebbüre sebep olur. Başkasında bulunan nimetlerin ondan
ayrılarak kendisine gelmesini ister. Onun haklı olan sözlerini ve
nasihatlerini reddeder. Ondan bir şey sorup öğrenmek istemez.
Kendinden yüksek olduğunu bildiği halde, ona tekebbür eder. İmam-ı
Gazali hazretleri, (Bütün kötülüklerin başı, kaynağı üçtür: Haset, riya,
ucub) buyurdu.
Haset eden, çekemediği kimseyi gıybet eder, çekiştirir. Onun malına,
canına saldırır. Kıyamette, bu zulümlerinin karşılığı olarak, hasenatı
alınarak ona verilir. Haset edilendeki nimetleri görünce, dünyası azap
içinde geçer. Uykuları kaçar. Hayır hasenat işleyenlere on kat sevap
verilir. Haset bunların dokuzunu yok eder, birisi kalır. Haset edenin duası
kabul olmaz.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İnsanların gizli şeylerini araştırmayın, kusurlarını görmeyin,
düşmanlık ve haset etmeyin, birbirinizi kardeş gibi sevin,
çekiştirmeyin. Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez,
yardım eder. Onu, kendinden aşağı görmez.) [Buhari]
(Müminin kalbinde imanla haset bir arada bulunmaz.) [Beyheki]
(Müslüman hayırlı olur. Haset edince hayır kalmaz.) [Taberani]
(Hasetten
kurtulmak
zordur.
Haset
ettiğiniz
kimseyi
incitmeyiniz!) [İ. Ahmed]
(Hasetten sakınınız! Ateş odunu yakıp yok ettiği gibi, haset de
hasenatı yok eder.) [Ebu Davud]
Haset etmek, Allahü teâlânın takdirini değiştirmez. Hasetçi, boşuna
yorulur, üzülür. Üstelik büyük günaha girmiş olur. Hasedin, haset edilene
dünyada ve ahirette hiç zararı olmaz. Üstelik faydası olur. Hiçbir hasetçi
muradına kavuşmamıştır. Haset, sinirleri bozar, ömrün kısalmasına
sebep olur. Esmai diyor ki, 120 yaşındaki bir köylüye çok yaşamasının
sırrını sordum, hiç haset etmediğini söyledi.
Haset edilene, dünya ve ahirette, hiç zarar olmaz. Haset edenin
ömrü üzüntü ile geçer. Haset ettiği kimsenin nimetlerinin azalmadığını,
102
www.dinimizislam.com
hatta arttığını görerek, sinir krizi geçirir. Hasetten kurtulmak için, ona
hediye vermeli, ona karşı tevazu göstermeli ve onun nimetinin artması
için dua etmelidir.
Doğru olan bir şeyi kabul etmemeye inat denir. İnat, karşımızdakini
aşağı görmek, ondan nefret etmek, ona düşmanlık beslemek, haset
etmek gibi sebeplerden meydana gelir. Hakkı, düşmanımız da söylese
kabul etmeliyiz! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın en sevmediği kimse, hakkı kabul etmemek için
inat gösterendir.) [Buhari]
Haset hakkında âlimlerin sözleri:
Bütün kötülükler, hırlaşmalar almak üzerinedir. Bütün iyilikler, vermek
üzerinedir.
İlk haset eden şeytandır. Hazret-i Âdem’i çekememesi, kendisini
isyana sevk etmiştir.
Herkesi memnun etmek mümkündür, yalnız haset edeni tatmin
etmek zordur. Çünkü o, haset ettiği şeyin yok olması ile ancak memnun
kalır.
Haset, iyileşmeyen bir yara gibidir. Onun dünyadaki bu sıkıntısı
sebebiyle ahirette uğrayacağı azap, ceza bakımından kendisine yeter.
Haset edici kadar mazluma benzeyen bir zalim görmedim. Çünkü o,
sana verilen nimeti kendisine işkence olarak görür.
Haset eden, servet düşmanıdır. Kimin malı, nimeti varsa ona
buğzeder. Ona bunu niye verdin diye Rabbine darılmış olur. Allahü teâlâ
fazlını dilediğine verir. Haset eden, niye ona verdin diye Allah’ın fazlı için
cimrilik eder. Mal ve nimet sahibinin rüsvay olmasını, elindeki nimetlerin
gitmesini ister. Haset eden her yerde zelil olarak anılır. Melekler lanet
eder. Yalnız iken üzüntüsü artar. Can çekişirken, sıkıntısı artar.
Kıyamette rüsvay olur, Cehennemde cezasını da çeker.
Ey insanoğlu, niçin kardeşini çekemiyorsun? Ona verilen onun hakkı
ise, Allahü teâlânın ikram ettiği kimseye kızmaya ne hakkın var? Şayet
hakkı değilse, Cehenneme girecek adamın nesini çekemiyorsun?
Aralarında ilgi bulunanlar haset eder
Birbirinden uzak ayrı yerde yaşayıp, aralarında ilgi bulunmayan
kimseler arasında, birbirleriyle ilgi bulunmadığı için haset de bahis
konusu olmaz.
Bir kimse, karşısındakinin kibirlenmesine dayanamaz, aralarında
düşmanlık veya rekabet bulunduğu vakit haset edebilir. Bunlar sık sık
karşılaşırlar. Biri diğerinin görüşüne uymazsa, öteki ondan nefret eder,
ona karşı böbürlenmeye başlar. Bunun içindir ki, âlim âlime haset eder
103
www.dinimizislam.com
de abide haset etmez, abid de, başka bir abide haset eder, fakat bir
âlime haset etmez. Aynı şekilde yazar yazara, tüccar tüccara haset eder.
Kısaca herkes kendi mesleğinden olana haset eder.
Bir kimse, daha çok kardeşine haset eder. Tüccarın maksadı diğer
tüccar ile birleşir. Aynı zamanda komşu olduğu tüccar ile uzaktaki
arasında da fark vardır. Bütün bu sebeplerle, kendisine yakın olan
meslektaşına daha çok haset eder. Bunun gibi, bir pehlivan, bir yazara
değil, başka bir pehlivana haset eder. Çünkü onun maksadı yazı ile değil
pehlivanlıkla şöhret kazanmaktır.
Bütün bu hasetlerin aslı düşmanlıktır. Düşmanlığın aslı da menfaat
çatışmasının bir noktada birleşmiş olmasıdır. Bu da, menfaatleri ayrı
veya uzaklarda bulunanlar arasında değil, menfaatleri müşterek olup,
birbirine yakın olan kimseler arasında olur. Bu sebeple bunlar arasında
haset çoğalır. Haset eden, her tarafta tek olarak anılmasını ister, kendi
sahasında karşısına rakip olarak çıkacak herkese, nerde olursa olsun
haset eder, fakat bu azdır.
Bütün bunların kaynağı, dünya sevgisidir. Hakiki din âlimleri arasında
ise çekemezlik yoktur. Hepsinin maksadı, kullar indinde değil, Allah
katında mevki sahibi olmaktır. Gerçek âlim, herkesin kendisinden daha
bilgili ve daha iyi müslüman olmasını ister. Fakat âlim geçinenler, ilimleri
ile menfaat peşinde koştukları için birbirine haset eder.
Hakkın adaletine kızılmaz
Haset, bir kalb hastalığıdır. Kalb hastalıkları, ancak ilim ve amel ile
tedavi edilir. Hasedin zararı insanın kendisinedir, haset edilene bir zararı
yoktur. Haset sebebiyle Allah’ın taksimatına rıza gösterilmemiş olur.
Onun adaletine kızılmış olur. Bu ise tevhidin özüne aykırıdır. Ateş odunu
yakıp yok ettiği gibi, haset de amelleri yok eder.
Sen haset ettikçe, içinde bir ateş yanar, kendi kendini kemirir,
perişan olursun. Haset edilenin nimetini Allahü teâlâ artırır. Onun nimeti
arttıkça senin de hastalığın artar, sıkıntı içinde kıvranır durursun. Göğsün
daralır, uykun kaçar ve bu hastalık ölüme kadar götürür. Zaten düşmanın
istediği de budur. Sen onun perişanlığını isterken, kendin perişanlığa
düşmüş olursun. Bununla beraber senin hasedinin onun elindeki nimete
bir etkisi olmaz. Hatta ahirette, seni sıkıntıya düşürdüğü için hasetten
vazgeçmen gerekir. Çünkü faydasız bir sıkıntıdır. Allah’ın gazabına
uğramaya çalışmaktan daha büyük ne olur?
Haset etmekle kimseye bir zarar veremezsin. Neymiş onun arabası
senin arabandan iyi imiş. Onun evi, daha geniş ve daha uygun bir semtte
imiş. N’olacak yani, senin hasedin, Allahü teâlânın ona takdir ettiği
104
www.dinimizislam.com
nimete mani olabilecek mi? İmkansız... Şayet sen, hasedin sebebiyle
onun nimetinin yok olacağını düşünürsen, bu bir ahmaklıktır. Çünkü, eğer
nimetler haset ile yok olsa, hiç kimsede hiçbir nimet, hatta iman nimeti de
kalmazdı.
Hasede sebep olan şeyler
Sual: Haset nedir ve hasede sebep olan şeyler nelerdir?
CEVAP
İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki:
Haset, bir kimsenin elindeki nimeti ona çok görüp, onun elinden
gitmesini istemek demektir ve haramdır. Ancak kötü birinin, eline geçen
servet ile fitne uyandırdığı, bu sebeple ara bozup herkese eziyet ettiği
zaman, bu nimetin onun elinden çıkmasını istemek, bu adamın bu
varlığına memnun olmamak, günah değildir. Çünkü, sen onun yok
olmasını, nimet olduğu için değil, onu kötülükte kullandığı için istiyorsun.
Şayet adam yaptığı fesatlıktan vazgeçseydi, onun elindeki nimete
üzülecek değildin.
Allahü teâlânın taksimatındaki kazasına rıza göstermemek, hasedin
haram olduğuna delâlet etmektedir. Sana zararı dokunmayan bir
müslümanın rahata ulaşmasına hoşlanmamak, hasetten başka şey
değildir.
Hasedin dereceleri
1- Haset ettiği kimsenin elindeki nimetin yok olmasını istemektir. Bu
nimet ister kendi eline geçsin, ister geçmesin, yeter ki onda bulunmasın.
Hasedin en kötü olanı budur.
2- Haset ettiği adamın elindeki nimetin, kendi eline geçmesini
istemektir. Mesela, adamın güzel evi veya güzel arabası var, yahut üstün
mevkidedir. Adamın, “Bunlar benim olsa” demesidir. Bunun arzusu o
nimete sahip olmaktır. Maksadı, o nimeti kendisinin elde etmesidir. Yoksa
birincisinde olduğu gibi, “Ne onda, ne de bende olsun” şeklinde değildir.
Başkası bu nimetten neden istifade ediyor, demiyor, ben neden istifade
edemiyorum, diyor. Ondaki nimet bende olsun demek uygun değildir.
3- Ondaki nimetin benzerinin kendisinde olmasını istemesidir. Şayet
kendi eline onun gibisi geçmeyecekse, onda da olmasın diye, arzu
etmesidir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Allah’ın kiminizi kiminizden üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri
ummayın!) [Nisa 32]
4- Onda olan nimet gibi bir nimetin de kendi elinde bulunmasını arzu
etmek, fakat onun elindeki nimetin elinden çıkmasını istememektir. İşte
bu, dünyalık hususunda ise affedilmiştir.
105
www.dinimizislam.com
Hasede sebep olan şeyler
1- Düşmanlık: İnsan, kendisine veya bazılarına yaptığı kötülük
sebebiyle birine düşmanlık eder, kin besler. Kin ise intikam ile yatışır.
Düşmanına bir felaket geldiği zaman, bunu kendi kerametine hamlederek
buna sevinir ve bunu kendi mükafatı sanır.
2- Çekememek: Varlık sahibinin üstünlük taslaması onun ağrına
gider. Emsallerinden biri mevki, ilim veya servet sahibi olduğu takdirde,
kendisine karşı kibirleneceklerinden, kendisinin buna dayanamıyacağı
için haset eder. Yani hasedi, kendi kibrinden dolayı değil, karşısındakinin
kibrine dayanamıyacağından dolayıdır.
3- Kibir: Kibirlenip, karşısındakini küçük görüp kendine hizmet
ettirmesi ve bütün arzularında kendi emrinde olması isteğidir. Birinin
başına bir devlet kuşu konsa, buna haset eder. Kâfirlerin çoğunun Resul-i
Ekrem efendimize karşı hasedi, Onun kendilerine karşı ululuk iddia
etmesi korkusundandır. (Biz ulu kimseler iken bir öksüz nasıl olur da
başımıza geçer ve biz ona nasıl boyun eğeriz) dediler.
4- Şaşkınlık: Aynı tahsilli, aynı yaşta ve aynı memleketli olmasına
rağmen bazı arkadaşlarının mal, mülk sahibi olmalarına hayret edip
kıskanır.
5- Gayesine ulaşamama korkusu: Bu da iki kişinin bir maksatta
birbirine üstünlük arzusuna dayanır. Arzusuna tek başına ulaşabilmekte
kendisine yardımcı olan her nimete, öbürü haset eder. Birinin o arzuya
erişip diğerinin erişememesi hâlinde birbirine haset ederler. Ana-babanın
sevgisini kazanmaktaki evlatların yarışması, talebelerin hocalarının
sevgisini kazanmaktaki yarışmaları, gazetecilerin okuyucu çekmek için
yarışması ve birbirine haset etmeleri hepsi bu kısımdandır. Her iki tarafın
maksadı aynıdır. Maksatlarına ulaşmakta birbirine haset ederler.
6- Lider olma sevdası: Bir kimse, herhangi bir ilim dalında,
parmakla gösterilen tek bir insan olmayı arzu eder. Övülmek sevgisi
kendisine galebe çaldığı zaman, insanlar tarafından, “İşte bu kimse,
kendi sahasında zamanının tek insanıdır, emsâli yoktur” gibi sözlerle
övülünce, buna sevinir. “Falan yerde de bu sahada üstün biri var” diye
duyduğu zaman canı sıkılır. Bu kişinin, kendisiyle ortak olan bu varlığının,
elinden gitmesini ve hatta ölümünü bile arzu eder. Bu ortaklık mevkide,
ilimde, sanatta, güzellikte, servette ve benzerlerinde olabilir. Cihanda
emsâlsiz ve tek kalması sebebiyle sevindiği her hususta durum aynıdır.
Burada hasedin sebebi tek başına otorite olmak sevdasından başka bir
şey değildir. Yahudi âlimleri, Resul-i Ekremin hak peygamber olduğunu
bildikleri halde, başkanlıklarının elden gideceğinden korktukları için,
106
www.dinimizislam.com
Peygamber efendimize haset ederek inkâra kalkıştılar.
7- Kötü huy: Hiçbir sebep olmadan kötü huyu, cimriliği sebebiyle
kimsede bir varlık görmek istemez ve onlara haset eder. Ona, bu
nimetlere Allahü teâlânın mazhar kıldığı bir kimsenin iyiliklerinden
bahsedilince, canı sıkılır. Bu kişi, daima başkalarının gerilemelerini seven
ve Allahü teâlânın lütfuna cimrilik gösteren bir insandır.
Kimi de var, başkasının malında cimrilik eder, yani başkasının malını
da başkasına reva görmez. Aralarında hiçbir alaka bulunmadığı halde,
Allahü teâlânın kullarına verdiği nimete cimrilik eder ve onlara haset
etmeye başlar. Bunun kötü huyluluktan başka bir sebebi yoktur. Bunun
tedavisi pek zordur.
Hazret-i Enes anlatır: Resul-i Ekrem, (Şimdi içeri Cennetlik bir zat
girecektir) buyurdu. Az sonra, Ensardan, bir adam çıkageldi. Ertesi gün,
Resul-i Ekrem yine önceki gibi söyledi. Yine aynı adam çıkageldi. Üçüncü
gün de aynı şey oldu. Abdullah bin Amr, o adamın evinde birkaç gün
misafir kaldıktan sonra şunları anlattı:
- Üç gece onunla kaldım. Gece kalkıp namaz kılmadı. Bizlerden fazla
bir ibadet yapmadığı halde Cennetlik oluşunun sebebini anlayamadım.
Adama dedim ki:
- Resulullah seni niçin övüyor?
- Hiç kimseye haset etmem.
- Şimdi anlaşıldı. Seni o dereceye ulaştıran budur. (İ. Ahmed)
Hazret-i Musa’nın imrendiği zat
Musa aleyhisselam, salih bir zata imrenip, kim olduğunu sordu.
Allahü teâlâ, (Bu zat, şu üç amel ile bu mertebeye ulaşmıştır:
Kimseye haset etmedi, ana-babasına âsi olmadı ve söz taşımadı)
buyurdu.
Hazret-i Zekeriyya da Allahü teâlânın şöyle buyurduğunu haber
veriyor:
(Haset eden kimse, nimetime düşman olan, kazâma kızan,
kullarım arasındaki taksimatıma razı olmayan biridir.)
Hazret-i Safiyye anlatır:
Bir gün, babam amcama sordu:
- Bu Peygamber hakkında ne diyorsun?
- Hazret-i Musa’nın müjdelediği Peygamberdir.
- O halde niçin iman etmiyorsun?
- Bizden gelmediği için, ölünceye kadar düşmanlık edeceğiz.
İşte hasedin vardığı acı nokta...
Hasedin zararları
107
www.dinimizislam.com
Haset edilen kimse, senin zulmüne uğramış, bir mazlumdur. Hele
haset edip çekiştirir, kötülüklerini söylersen, bunlar senin ona verdiğin
hediyelerdir. Hep onun ekmeğine yağ sürmüş oluyorsun. Yani ona
ibadetlerinin sevabını verip, onun günahlarını yükleniyorsun. Böylece
kıyamette müflis olacaksın.
Düşman, hasmının beladan belaya uğramasını ister. Haset hastalığı
ile senin yüklendiğin bela, bütün felaketlerden büyüktür. Düşmanlarının
en büyük arzuları kendilerinin refahta, hasımlarının sıkıntıda olmalarıdır.
Sen kendi kendine onların arzularına uymuş oldun. Bunun için düşmanın,
senin ölmeni değil, böylece sürünmeni, ellerindeki nimetlere bakarak
haset ateşi içinde hep kıvranmanı isterler.
Bunları düşünebilirsen, kendi kendinin düşmanı ve düşmanının dostu
olduğunu kolaylıkla anlamış olursun. Çünkü davranışın, dünya ve ahirette
senin aleyhine, hasmının lehinedir. Bu işin zararı senin, kârı onundur.
Herkesin yanında nefret edilirsin. Allah katında da kötü birisisin. Sen
istesen de istemesen de haset ettiğin kimsenin nimeti devam eder gider.
Eğer ahiretteki hâlini rüyada bile görebilseydin, korkunç bir manzara
ile karşılaşırdın. Hâlin, tıpkı, öldürmek için düşmana kurşun atan,
fakat mermisi geri teperek gözüne isabet edip gözünü çıkaran ve
buna fazla sinirlenerek ikinci kurşunu atan ve ikinci mermi de aynı
şekilde geri teperek diğer gözünü çıkaran, buna daha da
sinirlenerek attığı üçüncü kurşunun yine kendi beynine saplanan ve
hasmı esenlik içinde bulunan kişinin durumuna benzer. O, durmadan
hasmını hedef alıp kurşun atar, mermiler ise geri teperek kendisine
isabet eder. Bunun bu hâline, düşmanları kahkaha savurur. İşte şeytan
böyle maskara eder.
Haset edenin durumu bundan da fecidir. Çünkü bu kişinin hasmına
atıp tersine dönerek kör olmasına sebep olduğu gözleri, nihayet ölüme
kadar yaşayacak ve ölüm ile onlar da yok olacaktı. Ama hasetten
meydana gelen günah, ölüm ile yok olmaz. Bu sebeple Allahü teâlâyı
öfkelendirir ve Cehenneme girer. Gözünün kör olması, Cehenneme girip
Cehennemin kendisini yakmasından, elbette çok daha hafiftir.
Şu işe bak! O, haset ettiği kimsenin nimetinin elinden alınmasını
isterken, Allahü teâlâ o nimeti almadığı gibi, ötekini sıkıntıdan sıkıntıya
sokmuştur. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kişi kazdığı kuyuya kendi düşer.) [Fatır 43]
Çok kere düşmanı için istediği aynen kendi başına gelir. Bunlar,
hasedin ilim ile tedavisidir. Eğer akl-ı selim ile düşünürsen, haset ateşini
kalbinde söndürürsün. Çünkü hasedin, kendini helak ettiğini, düşmanını
108
www.dinimizislam.com
sevindirdiğini, haset sebebiyle huzurunun bozulduğunu ve neticede
Allahü teâlânın hışmına uğradığını bilirsin.
Hasedin amel ile tedavisi şöyledir:
Haset arzularının aksini yapmakla hasedini tahakküm altına alırsın.
Mesela, hasmını kötülemek istersen, hemen onu öv, kibretmek istersen
tevazu göster, ondan özür dile, şayet vermemeyi teklif ederse, vermeye
gayret et! Yapmacık da olsa tatlılık, kini ortadan kaldırır ve gönülleri
birbirine bağlar. Bu sayede kalb, haset hastalığından kurtulur. Haset
edilen kimse, senin böyle zoraki yaptığını bilse de, yine memnun kalır ve
seni sevmeye başlar, bu suretle karşılıklı sevgi başlar ve haset hastalığı
da kaybolur. Çünkü tevazu, övmek ve sevgisini bildirmek, karşısındakine
etki ederek onu sever. Zoraki yaptığı iyilikler, zamanla huy haline gelir.
Böylece hasetten kurtulmuş olursun.
Elbette bu arada şeytan boş durmaz, senin bu durumun onu çok
üzer, sana (münafıklık yapıyorsun) diye vesvese verir. Sen de, münafıklık
zilletine düşmeyeyim diye sakın şeytanın oyununa gelme!
Hastalıklar acı ilaçlarla tedavi edilir. İlacın acılığına dayanamayan,
şifanın zevkine eremez. Hasedin tedavisinde kullanılan, düşmana karşı
alçak gönüllülük, onu övme gibi hâllerin acılığını, ancak yukarıda bildirilen
manaları bilmek kolaylaştırır. Ayrıca Allahü teâlânın kazasına rıza ile elde
edilecek sevap, Allah’ın sevdiğini sevmek de bu güçlüğü yener. Murada
ermemek zillettir. Bu zilletten kurtuluş ancak iki şeyin biriyle mümkündür.
Ya dilediğin şey olacak veya olacak şeyi dileyeceksin. Birincisi senin
elinde olmadığı için, bu hususta uğraşmak manasızdır. İkincisi ise
mücahede ve riyazet ile mümkündür. O halde akıllı olan, bu ikinci çareye
başvurur.
[Riyazet, nefsin arzularını yapmamak demektir. Nefs ahmak olduğu
için her istediği kendi zararınadır. Nefs daima haramları ister. Mücahede
ise, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Nefsimiz, iyilik ve ibadet
etmemizi istemez. Nefse, günahlardan kaçmak, ibadet etmekten daha
güç gelir. Onun için günahtan kaçmak daha sevaptır.] (İhya)
Mümine kâfir diyenin kendisi kâfir olur
Sual: Bazı kimseler, haset yüzünden çok iyi tanıdığım bir
müslümana yahudi diyorlar. Halbuki bildiğiniz gibi, bir kimse istediği dini
seçebilir. Fakat hiç kimse yahudi olamaz. Yahudi olmak için yahudi
olarak doğmak şarttır. Böyle haset ederek bir müslümana yahudi
demenin dindeki yeri nedir?
CEVAP
M. Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
109
www.dinimizislam.com
(Haset etmek, Allahü teâlânın takdirini değiştirmez. Hasetçi, boşuna
yorulmuş, üzülmüş olur. Üstelik büyük günaha girmiş olur. Haset, sinirleri
bozar, ömrün azalmasına sebep olur. Hasedin, haset edilene dünyada ve
ahirette hiç zararı olmaz. Üstelik faydası olur. Haset ettiği kimsede
nimetlerin azalmadığını, arttığını [kervanın yürüdüğünü] görerek sinir
krizleri geçirir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Mümin imrenir, münafık haset eder.) [İ. Maverdi]
(Haset edenler benden değildir, ben de onlardan değilim.)
[Taberani]
Berika’daki bu yazı, hasedin ne kadar kötü olduğunu göstermektedir.
Hasetçinin yalan söylemesi, iftira etmesi ayrı bir günahtır. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir müminde her haslet bulunabilir. Ancak hıyanet ve yalan
bulunamaz.) [İbni Ebi Şeybe]
(Yalan, münafıklıktan bir kapıdır.) [İbni Adiy]
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Yalan söyleyenler, iftira edenler, ancak Allahü teâlânın
âyetlerine inanmayanlardır. İşte onlar, yalancıların tâ kendileridir.)
[Nahl 105 Beydavi]
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Yalan, imana aykırıdır.) [Beyheki]
(Münafığın üç alameti vardır: Yalan söyler, sözünde durmaz ve
emanete hıyanet eder. Böyle kimse, müslüman olduğunu söylese,
namaz kılsa, oruç tutsa da münafıktır.) [Buhari]
İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
(Böyle kimselerin bozuk sözlerine üzülmeyiniz! Kur'an-ı kerimde,
(Herkes, kendine uygun işi yapar) buyuruluyor. (İsra 84) [Yani kişinin
işi ve sözü, kendinin aynasıdır.] Böyle aşağı kimselerin sözlerine iyi ve
kötü karşılıkta bulunmamak daha iyidir. Yalanın sonu gelmez. Onların
birbirini tutmayan sözleri, kendilerini rezil etmeye yetişir. Allahü teâlânın
aydınlatmadığı kimseye, başkası ışık veremez. Kur'an-ı kerimde mealen
buyuruldu ki:
(Allah de, sonra onları bırak! Bozuk işlerinde, daldıkları
bataklıkta oynaya dursunlar!) [Enam 91, Mektub. 204]
Aynı evliya zat yine buyuruyor ki:
(Bir zan ile bir müslümana kötü damgası basmak, yer yer dolaşıp,
onu sapık olarak yaymaya çalışmak bir din adamına yakışır mı?
Müslüman olan bir kimse, bir insandan dine uygun görünmeyen bir söz
işitince, bu söyleyeni incelemelidir. Söz sahibi, sapık ve zındık ise, buna
110
www.dinimizislam.com
doğrusunu söylemeli, sözünde iyi mana aramamalıdır. O sözün sahibi
müslüman ise, onun sözüne iyi mana vermeye uğraşmalıdır. Eğer faydalı
olmak için değil de, bir müslümanı kötülemek için yapılıyorsa, buna bir
şey diyemem.) [c.3, m.121]
Suizan ederek bir müslümana kâfir denmez. Bir savaşta, kelime-i
şehadet getiren birisini öldüren kimseye, Resulullah efendimiz, (Kelime-i
şehadet söylerken niçin öldürdün?) buyurdu. O kimse de, (Dili ile
söylüyordu, kalbi ile inkâr ediyordu) dedi. (Kalbini yarıp da baktın mı?)
diyerek onu azarladı. Onun için, günahkâr da olsa, mümine kâfir
demekten sakınmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.) [Buhari]
Haset, gayret ve kıskançlık
Başkasının, kendinden üstün olan her şeyini kıskanan, yani ondaki
üstünlüğün, yalnız kendinde olmasını isteyen insana, kıskanç denir. Bu
hâl, insanlığın en kötü huylarından biridir. Kıskanç insan, ömrü boyunca
rahatsız insandır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Haset etmeyin, ateş odunu yaktığı gibi, haset de ibadetlerin
sevaplarını giderir.) [İ. Mace]
Haset eden, onu gıybet eder, çekiştirir. Onun malına, canına saldırır.
Kıyamet günü, bu zulümlerinin karşılığı olarak, yaptığı iyilikler alınarak
ona verilir. Haset edilendeki nimetleri görünce, dünyası azap içinde
geçer. Uykuları kaçar. Hayır, hasenat işleyenlere, on kat sevap verilir.
Haset bunların dokuzunu yok eder, birisi kalır. Küfürden başka hiçbir
günah, hasenatın sevaplarının hepsini yok etmez. İslamiyet’e önem
vermeyerek haram işlemek ve küfre sebep olan işleri yapmak, sevapların
hepsini yok eder. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Eski ümmetlerden iki kötülük haset ve kin size bulaştı. Dinlerini
haset ve kinle yıktılar.) [Tirmizi]
Haset etmek, Allahü teâlânın takdirini değiştirmez. Boşuna üzülmüş,
yorulmuş olur. Kazandığı günahlar da, cabası olur. Hiçbir hasetçi
muradına kavuşmaz, kimseden saygı görmez. Haset, sinirleri bozar.
Ömrünün azalmasına sebep olur. Haset olunanın, dünyada ve ahirette,
bundan hiç zararı olmaz. Hatta faydası olur. Haset edenin ömrü üzüntü
ile geçer. Haset ettiği kimseden nimetlerin azalmadığını, hatta arttığını
görerek, sinir krizleri geçirir. Hasetten kurtulmak için, ona hediye
göndermeli, onu övmeli, ona karşı tevazu göstermeli, onun nimetinin
artmasına dua etmelidir.
Haset, kıskanmak, çekememek demektir. Yani, Allahü teâlânın
birisine vermiş olduğu nimetin ondan gitmesini istemek demektir. Ondan
111
www.dinimizislam.com
gitmesini istemeyip de, kendisinde de olmasını istemek, haset olmaz.
Buna gıpta etmek, imrenmek denir. Gıpta güzel bir huydur. İslamiyet’in
ahkamına, yani farzları yapmaya ve haramlardan sakınmaya riayet eden,
gözeten salih kimseye gıpta edilmesi vaciptir. Dünya nimetleri için gıpta
etmek tenzihen mekruh olur. Birisinde bulunan kötü, zararlı şeyin
gitmesini istemek, gayret olur. Gayret gösterene de gayur denir. Gayret,
bir kimsede olan hakkına, onun başkasını ortak etmesini istememektir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Mümin gayur olur. Allahü teâlâ ise daha gayurdur.) [Müslim]
(Allahü teâlâdan daha gayuru yoktur ve mümine gayret ettiği
için fuhşu yasaklamıştır.) [Buhari]
Namusunu kıskanmayana deyyus denir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, Cenneti yaratınca, “deyyus senin kokunu bile
duyamaz” buyurdu.) [Deylemi]
Allahü teâlânın gayret etmesi, kulunun kötü, çirkin şey yapmasına
razı olmamasıdır.
İnsanın Allahü teâlâya gayret etmesi, haram işlenmesini
istememekle olur.
Yusuf aleyhisselamın, (Sultanın yanında benim ismimi söyle!)
demesi gayret-i ilahiyyeye dokunarak, senelerce zindanda kalmasına
sebep oldu. İbrahim aleyhisselamın, oğlu İsmail’in dünyaya gelmesine
sevinmesi, gayret-i ilahiye dokunarak, bunu kurban etmesi emrolundu.
Allahü teâlânın çok sevdiklerine, bazı evliyaya böyle gayret etmesi çok
vâki olmuştur.
Müslümana kâfir demek
Sual: Bazı Müslümanlar için, (Bunlar, Bizans’ın torunlarıdır. Bunların
namazları, kabul olmaz. Bunlara herhangi bir şekilde yardım edenler,
Cehenneme bilet kesmişlerdir) diyerek, açıkça kâfir olduklarını söylemek,
küfür değil midir?
CEVAP
İslam âlimleri buyuruyor ki:
Küfür isnadı, iki başlı ok gibidir. Oku atınca, karşı taraf kâfirse orada
kalır, şayet değilse, ok geri döner sahibini vurur, yani söyleyen kâfir olur.
Fıkıh kitaplarında da, kendisine kâfir denilen kimse kâfir değilse,
Müslüman ise, söyleyenin kâfir olacağı bildiriliyor. Bir hadis-i şerif meali
de şöyledir:
(Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.) [Buhari]
Kıskanmak ve imrenmek
Sual: Dinimizde kıskançlık yasaktır ama Peygamber efendimizi
112
www.dinimizislam.com
gören ve Onun zamanında yaşayanları ister istemez kıskanıyoruz, bu
günah olur mu?
CEVAP
Ona kıskanmak denmez, imrenmek denir. İmrenmek sevaptır, iyidir.
Hasta ziyareti
Sual: Hastayı ziyaret farz mıdır?
CEVAP
Hasta ziyareti sünnettir. Hastanın bakacak kimsesi yoksa vacib-i
kifaye olur. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Müslümanın, Müslüman üzerinde beş hakkı vardır: Selamını
almak, hastalanınca ziyaret etmek, cenazesine gitmek, davetine
icabet etmek, aksırıp da elhamdülillah dediği zaman, yerhamükallah
demektir.) [Müslim]
(Biriyle arkadaş olunca, kimliğini öğren! Hasta olursa ziyaretine,
ölürse cenazesine gidersin.) [Beyheki]
(Hasta ziyareti için bir mil, iki kişinin arasını düzeltmek için iki
mil, Allah için dost edindiğin birini ziyaret için üç mil uzakta da olsa
git!) [İbni Ebi-d-dünya]
(Allahü teâlâ birine, (Ben hastalandım, beni ziyarete gelmedin)
buyurur. O kimse, (Ya Rabbi, seni nasıl ziyaret edeceğimi bilmiyorum)
deyince de, (Falanca Müslüman hastalandığında, ziyaret etseydin, beni
bulurdun) buyurur.) [Müslim]
(Bir hastayı ziyaret edenin kefili Allah olur.) [Hâkim]
(Şunlar komşu haklarındandır: Hastalanırsa ziyaret etmek,
ölünce cenazesine gitmek, borç isterse vermen, fakir düşerse her
yerde söylememek, güzel bir şeye kavuşursa tebrik etmek, başına
bir musibet gelirse teselli etmek, evini onun evinden yüksek
yapmamak, komşuya da verilmezse yapılan yemeğin kokusunu ona
duyurmamak.) [Cami-üs-sagir]
(Hasta ziyaretinin mükemmel olması, elini hastanın yüzünün
veya elinin üzerine koyması ve halini sormasıyladır. Aranızdaki
selamlaşmanın mükemmel olması da müsafeha etmekledir.) [İ.
Mace, İ. Ahmed]
(Hastaları ziyaret ediniz. Dua etmelerini isteyiniz. Şüphesiz
hastaların duası makbul, günahları da affedilmiştir.) [Deylemi]
(Hastaları ziyaret etmenin, cenazeleri uğurlamaktan daha büyük
sevabı vardır.) [Deylemi]
(Kim bir hastayı ziyaret ederse, dönünceye kadar Cennet
113
www.dinimizislam.com
bahçesi içerisindedir.) [Müslim, Tirmizi, İ. Ahmed]
(Sünnet uygun abdest alıp, hasta olan Müslüman kardeşini,
Allah rızası için ziyaret eden yetmiş yıllık yol mesafesi olan
Cehennemden uzaklaşır.) [Ebu Davud]
(Hastaları da ziyaret edin.) [Buhari]
(Hasta ziyareti güzel iştir.) [Taberani]
(Hasta bir Müslümanı sabah ziyaret edene, akşama kadar;
akşam ziyaret edene ise sabaha kadar yetmiş bin melek dua ve
istiğfar eder. Cennette de kendisine bir bahçe verilir.) [Tirmizi]
(Hastayı ziyaret edene, 70 bin melek, ertesi gün aynı vakte kadar
istiğfar eder.) [Şirazî]
(Hasta ziyaretine giden kimse, Allahü teâlânın rahmetine girer,
onun yanında oturunca da bu rahmete gömülmüş olur.) [Beyheki, İ
Ahmed]
(Sırf Allah rızası için, arkadaşını veya bir hastayı ziyaret eden
için, Allahü teâlâ buyurur ki: Ne güzel ettin. Cennette kendine bir
köşk hazırlamış oldun.) [Buhari]
(Bir hastayı ziyaret edip, yanında bir miktar oturan Müslümana,
bir an günah işlenmemiş bir yıllık amel sevabı verilir.) [Ebu Nuaym]
(Hastayı ziyaret üç günden sonradır. Ziyareti de seyrek yapın!
Dalgınsa ziyaret gerekmez.) [Deylemi]
(Hastayı ziyaret eden kimse, müsafeha etsin ve elini hastanın
alnına koyup, halini sorsun ve onun için şifa ve uzun ömür dilesin,
ondan dua da istesin. Çünkü hastanın duası meleklerin duası
gibidir.) [Beyheki]
(Bir günde şu beş şeyi yapan Cennet ehli olur: Hastayı ziyaret
eden, cenazeye giden, Cuma günü oruçlu olan, Cumaya giden ve
sadaka veren [Ebu Ya’la] [Cuma günü oruç tutmak isteyen, perşembe ile
veya cumartesi ile beraber tutmalıdır!]
Peygamber efendimiz, ziyaretçiye çok sevap verildiğini bildirince,
oradakiler, hastaya da sevap olup olmadığını sordular. (Hastaya kat kat
daha çok sevap verilir) buyurdu. (Taberani)
Birisi hastalanınca hemen ziyarete gidilmez. Sık sık gitmek de doğru
değildir. En fazla iki günde bir gidilebilir.
Ziyarete yeni elbise ile değil, her gün giyindiği elbise ile gitmelidir!
Hastanın başucunda değil, ayakucunda oturmayı tercih etmelidir!
Hastanın yüzüne bakmayıp, sağa sola bakmak veya önüne bakmak
uygun olmadığı gibi, devamlı olarak hastanın yüzüne bakmak da uygun
değildir.
114
www.dinimizislam.com
Hastanın yanında asık suratla durmamalıdır! Güzel şeylerden
bahsetmeli, iyileşmesi için dua etmelidir!
Peygamber efendimiz, bir hastayı ziyaret edince, (Bir şeyin yok,
inşaallah bu rahatsızlığın, günahlarını temizler) buyururdu. (Buhari)
Ziyarette hastanın yanında çok oturmak, uygun değildir. Peygamber
efendimiz, (Hasta ziyaretini kısa tutmak sevabdır) buyurdu. (Bezzar)
Hasta da, halinden şikâyet etmemeli! Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Sadakayı gizli veren, musibetini gizleyen, halini Allah’a arz
eden için, Allahü teâlâ buyurur ki: Kulum verdiğim belaya sabretti.
Ziyaretçilere beni şikâyet etmedi. Ben de onun vücudunu daha
sıhhatli kılarım. Günahsız olarak iyileşir. Ölürse rahmetime
kavuşur.) [Taberani]
Hasta hâlinden şikâyet etmediği gibi, “Beni ziyarete gelmiyorlar” diye
de şikâyet etmemeli! Kendisini ziyarete gelmeyenin bir mazeretinin
olabileceğini düşünmeli, ona suizan etmemeli, küsmemeli!
Sual: Hasta ziyaretine giderken çiçek götürmek hıristiyan âdeti
midir?
CEVAP
Mubah işlerde gayrı müslimlerin âdetine uymak günah olmaz.
(Hadika)
Ziyarete giderken çiçek götürmek günah değildir. Hadis-i şeriflerde,
(Kime güzel kokulu çiçek ikram edilirse reddetmesin, onu alıp
koklasın) ve (Kırmızı gülü koklayıp da bana salevat getirmeyen,
bana eziyet etmiş olur) buyuruldu. (Şir'a)
Sual: Bir arkadaş, hastalığında kendisini ziyaret edemediğim için
bana darılıp küsmüştür. Hastayı ziyaret etmek farz mı?
CEVAP
Hasta ziyareti sünnettir. Hastanın kimsesi yoksa vacip olur. Sünnet
olan hasta ziyaretini yapmayana küsmek haramdır. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Müslümana, üç günden fazla dargın duran, Cehenneme gider.)
[Nesai]
Sual: Hasta ziyaretinde nelere dikkat etmek gerekir?
CEVAP
Hastanın yanına Euzü besmele ile selam vererek girmeli, mümkünse
sağ tarafına oturmalı, dua etmek için hal ve hatırını sormalı, bir ihtiyacı
olup olmadığını sormalı, varsa yardımcı olmalı. Ona da duyurmak için
Kelime-i şehadet söylemeli. Yanında fazla oturmamalı. Eğer ısrar ederse
biraz daha oturulabilir. Ayrılırken de hayırlı âcil şifaya kavuşması için dua
115
www.dinimizislam.com
etmelidir.
Havf ve Reca
Sual: Allah sevgisi ile Allah korkusunun diğer sevgi ve korkulardan
farkı nedir?
CEVAP
Sevgi de, korku da çeşitlidir. Allah sevgisi, ana-baba sevgisi ve
hanım sevgisi farklıdır. Allah korkusu ile düşman korkusu da çok farklıdır.
Kur’an-ı kerimde mealen, (Allah’tan nasıl korkmak gerekiyorsa, öyle
korkun) buyuruluyor. (Âl-i İmran 102)
Allahü teâlânın istediği gibi, Allah’tan korkmaya takva denir. Takva,
Allah’a iman edip, Onu sevmek, Ona kulluk etmek, yani Onun emir ve
yasaklarına riayet etmektir. Düşmandan korkmak takva değildir.
Düşmana iman edilmez. Düşmanın bizzat Cennete ve Cehenneme
koyma yetkisi de yoktur. Düşmanın sadece zarar vermesinden korkulur.
Şu halde iki korku arasında çok fark vardır. Yine, (Eğer iman
etmişseniz, onlardan [düşmanlardan] değil benden korkun)
buyuruluyor. (Âl-i İmran 175)
İman etmeyen için, Allah korkusu bahis konusu olamaz. İman edenin
de, imanın tadını bulması için, Allahü teâlâyı çok sevmesi ve kâfir
olmaktan çok korkması gerekir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâyı ve Resulünü her şeyden çok seven, yalnız
Allah’ın sevdiklerini seven ve küfre düşme korkusu, ateşte yanma
korkusundan çok olan kimse imanın tadını bulur.) [Buhari]
Allah korkusu ve Allah sevgisi, insanları saadete kavuşturan iki kanat
gibidir. İman eden ve imanın tadını bulan da Allahü teâlâyı çok sever.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İman edenlerin Allah sevgisi çok sağlamdır.) [Bekara 165]
Kişi, bilmediği şeyi sevmez veya ondan korkmaz. Allahü teâlâyı çok
seven ve Onu iyi tanıyan, Allah’tan çok korkar. Allahü teâlâyı en iyi
tanıyan da Peygamber efendimiz olduğu için, en çok korkan da elbette
Odur. (İçinizde Allah’tan en çok korkan benim) buyurmuştur. (Buhari)
Peygamberlerden sonra Allahü teâlâyı en iyi tanıyan, onların vârisi
olan âlimler ve onlara yakın olanlardır. Kur’an-ı kerimde de mealen
buyuruluyor ki:
(Allah’tan, kulları içinde, ancak âlimler korkar.) [Fatır 28]
Akıllı insan, nimet sahibinin sevgisini kaybetmekten çok korkar.
Ayrıca Ona isyan edip azaba müstahak olmaktan da korkar. Demek ki,
116
www.dinimizislam.com
Allah korkusu, sevileni kaybetmekten meydana gelen bir korku olduğu
gibi, Ona isyan ederek tehlikelere maruz kalmaktan da meydana gelen
bir korkudur. Allahü teâlâdan celal sıfatı sebebiyle korkmak, günahı
sebebiyle korkmaktan daha üstündür. Sadece günahı sebebi ile korkan
kimse, günah işlemeyi bırakınca, (Günahları bıraktığıma göre, artık
Allah’tan niçin korkayım) diyebilir. Allah’tan korkan, korkunun gereğini
yapan kimse akıllıdır. Çünkü hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Aklın çokluğu, Allah korkusunun çokluğu ile belli olur.) [İ.
Muhber]
Sual: Allah’tan korkmak ne demektir?
CEVAP
Allah’tan korkmak, bir zalimden korkmak gibi değildir. Bu korku,
saygı ve sevgi ile karışık olan bir korkudur.
Aşıkların maşuklarına karşı yazdıkları şiirlerde, böyle korku içinde
olduklarını bildiren beyitleri az değildir. Maşukunu kendinden pek yüksek
bilen bir aşık, kendini o sevgiye layık görmeyerek, hislerini böyle korku ile
anlatmaktadır.
İnsan, sevdiği kimseyi, herhangi bir şekilde üzmekten korkar. Allahü
teâlâyı ise, herkesten çok sevmek gerekir. Allah’ı çok seven bir kimse,
herhangi bir yanlış iş yapıp, Onu üzerim diye çok korkar.
Bizleri yoktan var eden ve çeşitli nimetler ihsan eden Rabbimizi
elbette çok sevmek gerektiği gibi, bu sevgiyi kaybetmekten de çok
korkmak gerekir.
Allah’tan korkmak büyük derecedir. Kur'an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Allah indinde en kıymetliniz, Ondan en çok korkanınızdır.)
[Hucurat 13]
(Allah’tan korkun! Biliniz ki Allah’ın azabı çok çetindir.) [Bekara
196]
(Allah’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz.) [Maide 100]
Âlimler ve arifler buyuruyor ki:
Allah’tan korkanın kalbi hikmetle dolar.
Kalbinde Allah korkusu bulunmayan kalbler harap olmuştur.
Allah’tan korkmanın alameti, kendini hasta görüp, ölüm korkusuyla
bütün isteklerinden kaçınmaya çalışmaktır. Allah’tan korkan kimse,
Allahü teâlânın rahmetinin çok bol olduğunu bilir. Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki:
(Kim günah işler veya kendine zulmeder, sonra pişman olup,
mağfiret dilerse, Allah’ı çok affedici, çok merhametli bulur.) [Nisa
117
www.dinimizislam.com
110]
(Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin; çünkü kâfirlerden
başkası, Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.) [Yusüf 87]
Allahü teâlânın azabı şiddetli olduğu gibi, rahmeti daha boldur.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Rabbinizden bahsedince, korku verecek şey söylemeyin!)
[Beyheki]
(Allahü teâlâyı kullarına sevdirin ki, Allahü teâlâ da sizi sevsin!)
[Taberani]
(Eğer kul, Allahü teâlânın ne kadar affedici olduğunu bilseydi,
haram işlemekten çekinmezdi. Azabının da ne kadar şiddetli
olduğunu bilseydi, hep ibadet eder, hiç günah işlemezdi.) [Nesefi]
İnsanları Allah’ın rahmetinden ümitsizliğe düşüren, onlara zorluk
gösteren bir kişiye, Kıyamet günü Allahü teâlâ, (Sen kullarıma
rahmetimden ümit kestirdin. Bugün sen de rahmetimden
mahrumsun) buyuracaktır. Peygamber efendimiz de buyurdu ki:
(Allahü teâlânın rahmetinden ümit kestirip [dinden] nefret
ettirene lanet olsun!) [Şir’a]
Allahü teâlânın rahmeti, dünyada mümin-kâfir herkesedir. Ahirette,
kâfirlere rahmetin zerresi yoktur.
Âyet-i kerimede mealen, (Rahmetim her şeyi kaplamıştır)
buyurulduktan sonra, (Rahmetim, benden korkup, haramlardan kaçan
ve zekâtlarını veren ve Kur'an-ı kerime inananlar içindir) buyuruluyor.
(Araf 156)
(Havf ve reca [korku ile ümit] arasında bulunan mümin,
umduğuna kavuşur, korktuğundan emin olur) hadis-i şerifini
düşünmeli, Allahü teâlânın azabından korkup, rahmetinden de ümit
kesmemelidir! (Tirmizi)
Mümin orta yolda olmalıdır
Bir kimse, ne kadar âlim olursa olsun, ne kadar ibadet ederse etsin,
kendisine muhakkak Cennetlik gözü ile bakmamalıdır. İlmine, ameline
güvenenler zarara uğrayabilir. Bunun için daima Allahü teâlânın
azabından korkmalı, hiç bir ibadetine güvenmemelidir! İlmine, ibadetine
güvenmek, nasıl çok tehlikeli ise, kendini muhakkak Cehennemlik
zannederek, Allahü teâlânın rahmetinden ümidini kesmek de tehlikelidir.
Mümin, orta yolda olmalıdır. Yani Allahü teâlânın rahmetinden ümidini
kesmemeli, azabından da emin olmamalıdır!
Allahü teâlânın rahmetinden ümidini kesmek caiz olmaz. Her ibadet
eden, muhakkak Cennetlik olmadığı gibi, her günahkâr da muhakkak
118
www.dinimizislam.com
Cehennemlik değildir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamet günü Allahü teâlâ, "Dünyada beni bir defa hatırlayan
veya korkup günahtan vazgeçeni Cehennemden çıkarın" buyurur.)
[Tirmizi]
(Allahü teâlânın mümine olan merhameti, her annenin çocuğuna
olan merhametinden daha üstündür.) [Buhari]
([İhlasla] "La ilahe illallah Muhammedün Resulullah" diyene
Allahü teâlâ Cehennemi haram kılar.) [Buhari]
Sual: Allah’ın emri ve yasaklarına riayet etmeden, Allah’ın
rahmetinin çok olduğunu söyleyip, yalnız Onun rahmetinden ümidi
kesmemek uygun mudur?
CEVAP
Allahü teâlâdan korkmalı, Onun rahmetinden ümidi kesmemelidir!
Ümit, Reca, korkudan çok olmalıdır. Böyle olanın ibadetleri zevkli olur.
Gençlerde korkunun daha fazla olması, ihtiyarlarda recanın daha fazla
olması gerekir, denildi. Hastalarda reca fazla olmalıdır. Korkusuz reca ve
recasız korku caiz değildir. Birincisi emin olmak, ikincisi ümitsiz olmaktır.
Hadis-i kudside, (Kulumu, beni zan ettiği gibi karşılarım) buyuruldu.
Zümer suresindeki 53.âyet-i kerimede mealen, (De ki, ey çok günah
işlemekle haddi aşan kullarım, Allah’ın rahmetinden [bizi affetmez
diye] ümidinizi kesmeyin! Çünkü Allah, [iman ehlinin] bütün
günahlarını hiç şüphesiz affeder. Elbette O, sonsuz mağfiret ve
nihayetsiz merhamet sahibidir.) buyuruldu. Bunlardan, recanın fazla
olması gerektiği anlaşılıyor. (Allah korkusundan ağlayan, Cehenneme
girmez) ve (Benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız)
hadis-i şerifleri de, havfın yani korkunun fazla olması gerektiğini
gösteriyor.
Sual: Hep Allah’tan korku içinde mi yaşamak gerekir?
CEVAP
Kendini garanti Cennetlik bilmek gibi, kendini mutlaka Cehennemlik
bilmek de çok tehlikelidir. Allahü teâlâdan korkmalı ve rahmetinden ümidi
kesmemeli, yani beyn-el-havfi ver-reca [korku ve ümit arasında]
olmalıdır.
Havf, Allahü teâlâdan korkmak, reca, Allahü teâlânın rahmetinden
ümidini kesmemektir. Sebebine yapışmadan bir şey beklemeye temenni,
sebebine yapıştıktan sonra, beklemeye reca denir. Temenni, insanı
tembelliğe, reca ise, çalışmaya sevk eder. Hadis-i şerifte, (Din işleri
temenni ile doğru olmaz) buyuruldu.
119
www.dinimizislam.com
Bir kimse, en iyi tohumu bulup, mümbit toprağa eker, yabani otlardan
temizler, gübreler ve gerekli ilaçlamalarını da yapar. Allahü teâlâ da bu
mahsulü çeşitli afetlerden korursa, bu beklemeye ümit denir. İyi tohum
atmaz, kültürel ve ilaçlı mücadelesini yapmazsa, üstelik toprak da mümbit
değilse, bu tarladan iyi mahsul almak için beklerse, bu bekleyişe ümit
denmez. Çünkü sebeplerin hepsine yapışmamıştır. Ama yine imkansız
olmadığı için, buna temenni denir.
Bunun gibi, doğru iman tohumunu kalbine yerleştirip, burasını fena
ahlak dikenlerinden temizlerse, ibadet suyu ile iman ağacını sularsa,
ölünceye kadar her türlü afetlerden koruması için Allahü teâlâya
sığınırsa, yani vazifesini zamanında yaparsa, buna ümit denir. Ümitten
muhabbet doğar. Muhabbet makamından yüksek makam yoktur.
İman tohumu doğru olduğu halde, kötü ahlaktan temizlenmez ve
ibadet suyu ile sulanmazsa, rahmet beklemek ahmaklık olur. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Her istediğini yapıp, rahmete kavuşacağını ümit eden
ahmaktır.) [Tirmizi]
Demek ki, bütün sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi beklemek ümit
olur. O halde ihlasla tevbe eden, kabul edildiğini ümit etmelidir. Tevbe
etmediği halde günahına üzülürse, üzülmesi tevbeye sebep olur.
Cehennem tohumu ekip, Cennet beklemek büyük ahmaklıktır. Salih
amel işlemeden, büyüklerin kavuştukları dereceyi ümit etmek de akılsızlık
olur.
Her ibadet eden, Cennetlik olmadığı gibi, her günahkâr da
Cehennemlik değildir. Cenab-ı Hakkın gazabı düşünülerek ibadetlere
güvenmemeli, af ve mağfireti de düşünülerek rahmetinden ümit
kesmemelidir! Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(De ki, ey çok günah işlemekle haddi aşan kullarım, Allah’ın
rahmetinden [bizi affetmez diye] ümidinizi kesmeyin! Çünkü Allah,
[iman ehlinin] bütün günahlarını hiç şüphesiz affeder. Elbette O,
sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir.) [Zümer 53]
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Kulum, göklere ulaşacak günah işlese;
fakat rahmetimden ümidini kesmeyip, mağfiret dilerse, affederim.)
[Tirmizi]
Ümit, korkudan çok olmalıdır:
Allahü teâlânın kendisini affedeceğini zannedenin, ibadetleri zevkli
olur. Gençlerde korkunun daha fazla olması, ihtiyarlarda recanın daha
fazla olması gerekir. Hastalarda reca fazla olmalıdır. Korkusuz reca ve
120
www.dinimizislam.com
recasız havf caiz değildir. Birincisi emin olmak, ikincisi ümitsiz olmaktır.
Yukarıdaki âyet-i kerime ve hadis-i şerif de recanın, ümidin fazla
olması gerektiğini göstermektedir.
Korku, ümitten çok olmalıdır:
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kıyamette kurtuluşa erenler, Allah’a ve Resulüne itaat edip
Allah’tan korkan ve sakınanlardır.) [Nur 52]
(İşlediklerinin cezası olarak, artık az gülüp, çok ağlasınlar.)
[Tevbe 82]
(Allah katında en kıymetliniz, ondan çok korkup sakınanınızdır.)
[Hucurat 13]
Müminun suresinin, (Rablerinin huzuruna çıkacaklarından kalbleri
korku ile çarpar) mealindeki 60. âyet-i kerimesindeki kimselerin hırsız
mı, zâni mi olduğu sorulunca, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Bunlar, namaz, oruç ve zekât gibi ibadetlerini yerine getirdikleri
halde “acaba ibadetlerimiz kabul olmadı mı” diye korkan
kimselerdir.) [Tirmizi]
Bu âyet-i kerimeler de, korkunun fazla olması gerektiğini
göstermektedir. Ümidi ve korkuyu bildiren nasslar birlikte incelenince,
müminin, havf ve reca arasında olması gerektiği anlaşılır. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Havf ve reca [korku ile ümit] arasında bulunan mümin,
umduğuna kavuşur, korktuğundan emin olur.) [Tirmizi]
Yani Allahü teâlânın azabından korkarak, rahmetinden de ümidini
kesmeyerek, haramlardan kaçıp ibadetlerini yapmaya çalışan mümin
Cennete gider.
Allah korkusunun önemi
Allah’tan korkmalı, ona karşı kötü zanda bulunmamalıdır. Kur'an-ı
kerimde mealen buyuruldu ki:
(Allah’tan nasıl korkmak gerekiyorsa, öylece korkunuz) [A.İmran
102]
(Sizden öncekilere de, size de Allah’tan korkmanızı tavsiye
ettik.) [Nisa 131]
(Kötü zanda bulunduğunuz için helake mahkum kavim oldunuz.)
[Feth 12]
(Rabbinize olan [ümitsizliğiniz, kötü] zannınız sizi helak etti.)
[Fussilet 23]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Allah korkusundan ağlayan, Cehenneme girmez.) [Nesai]
121
www.dinimizislam.com
(Benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız.) [Buhari]
(Cenab-ı Hak, yemin ile buyuruyor ki: “Dünyada benden
korkarak ağlayan hiç kimse yoktur ki, onu Cennette ebedi
güldürmüş olmayayım!”) [Beyheki]
(Allah korkusu ile, kalbi ürperenin, ağaçtan yaprak dökülür gibi,
günahları dökülür.) [Beyheki]
(Allahü teâlâdan hakkıyla korksaydınız, cehilsiz ilme
kavuşurdunuz.) [İbni Sünni]
(Allah korkusu, her hikmetin başıdır.) [Taberani]
Sevgiyi yitirmek korkusu
İnsan sevdiği şeylerin elden çıkmasından korkar. Sevdiği kimselerin
sevgisini kaybetmekten korkar. Bunun için Allah’ı en çok sevenler,
Allah’tan en çok korkanlardır. Keza Allahü teâlâyı en iyi tanıyanlar da
Ondan en çok korkanlardır. Allah’tan korkup günahtan sakınan kimselere
mütteki denir. Müttekiler hakkında çok müjdeler vardır. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Müttekilerin hepsi hesapsız Cennete girer.) [Taberani]
Allah korkusunun sebebi, ilim ve marifettir. İlim ve marifet sahipleri,
kendi ayıplarını, günahlarını ve ibadetteki kusurlarını görerek, bunun
yanında Allahü teâlânın kendisine verdiği sayısız nimetleri düşününce,
yaptıklarından utanıp, kalbinde korku başlar. Bu kimsenin hali şuna
benzer. Bir padişah bir kimseye iltifat ederek sayısız yardım ve
ihsanlarda bulunsa, üstelik sadrazamlık rütbesi verse, bu kimse de,
padişahın bu iyiliklerine karşılık nankörlük ve hıyanet etse, bunu da
padişahın gördüğünü anlasa, o kimsenin kalbine bir korku ateşi düşer.
Korkunun dereceleri vardır: İnsanın kendisini arzulardan men
etmesine iffet, haramlardan men etmesine takva, şüphelilerden men
etmesine vera denir. Allah’a yaklaşmaya mani olan her şeyden men
etmesine ise sıdk denir. Böyle kimselere de sıddık denir.
Salih bir müslüman Cehennemden, gaflete düşüp kalbinin
kararacağından, nimetlerin çokluğu sebebiyle zevke dalıp ahireti
unutacağından, bütün kusur ve kabahatlerinin ortaya dökülüp rezil
olacağından korkar.
En büyük korku da imansız gitme korkusudur. Çünkü Allahü teâlâdan
celal sıfatı sebebiyle korkmak, günahı sebebiyle korkmaktan daha
üstündür. Sadece günahı sebebi ile korkan kimse, günah işlemeyi
bırakınca, (Günahları bıraktığıma göre, artık Allah’tan niçin korkayım)
diye düşünebilir. Bu bakımdan Allahü teâlâdan, Celal sıfatı sebebiyle
korkmak daha üstündür.
122
www.dinimizislam.com
Cenab-ı Hak, Davud aleyhisselama, (Kükremiş aslandan nasıl
korkuyorsan, benden de öyle kork) buyurdu. Çünkü aslan, senden
korkmaz, öldürmemek için bir sebep aramaz. Öldürmek isteyince de seni
bir suçundan dolayı öldürmez. Böyle düşünenin korkmaması mümkün
değildir.
İmansız ölmek korkusu
Hazret-i Ebud-derda buyuruyor ki:
Hiç kimse, ölüm zamanında imanının geri alınmayacağından emin
olmaz. Sıddıklar kötü akıbetten çok korkarlar. Süfyan-i Sevriyi ağlarken
gördüler. (Allahü teâlânın affının, senin günahından büyük olduğunu
bilmez misin?) dediler. (İmanla öleceğimi bilsem, dağlar kadar günahım
olsa yine korkmam) buyurdu. Mürid, günah işlemekten, arif ise küfre
düşmekten korkar.
İlim ve marifetten korku hasıl olur. Korkudan ise, zühd, sabır, tevbe,
sıdk, ihlas ve bunlardan da muhabbet hasıl olur. Muhabbet makamı çok
üstündür. Marifet, kendini ve Rabbini bilmek demektir. Marifetten aciz
olan ise, marifet sahipleri ile sohbet etmeli, gafillerden uzak durmalıdır.
Allah’tan korkan, Onun emir ve yasaklarına riayet eder. Hiç kimseye
zararı dokunmaz. Kendine edilen kötülüğe sabreder. Kusurlarına tevbe
eder. Çalışırken, alış-veriş ederken, kimsenin hakkını yemez. İlim ve
ahlak sahiplerine saygı gösterir. Arkadaşlarını sever ve kendini sevdirir.
Kimseyi çekiştirmez, kimseye sert davranmaz. Malı ve mevkiyi herkese
iyilik etmek için ister. Kendini beğenmez. Allahü teâlânın her an
gördüğünü ve bildiğini düşünür, hiç kötülük etmez. Kısaca, Allah’tan
korkan, herkese faydalı olur.
Allah korkusu faydalıdır
İbadet yapmamak, günahlardan kaçmamak insanın kalbini karartır,
zamanla küfre sokar. Yani kâfir olur. Ebedi Cehennemde kalır.
Günahların hepsi Allah’ın emrini yapmamak olduğundan büyüktür. Bir
hadis-i şerifte, (Çok az bir günahtan kaçınmak, bütün cin ve
insanların ibadetleri toplamından daha iyidir) buyuruluyor. Her günah,
Allahü teâlâya isyan olduğundan, büyüktür; fakat bazısı, bazısına göre
küçük görünür. Bir küçük günahı yapmamak bütün cihanın nafile
ibadetlerinden daha sevabdır, çünkü nafile ibadet yapmak farz değildir.
Günahlardan kaçınmaksa farzdır. (Rıyad-un-nasıhin). Tevbe edilmeyen
günahların cezası verilirse, bu cezaya katlanmak çok zordur.
İnsan, kendi acizliğini düşünerek, Allahü teâlânın azabının çok çetin
ve şiddetli olduğunu iyi bilmelidir.
Kişi, dünyada hiçbir şeyine güvenmemelidir! Ne ilmine, ne ibadetine,
123
www.dinimizislam.com
ne soyunun yüce olmasına, hasılı hiçbir faziletine güvenmemelidir!
Allahü teâlânın gazabı günahlar içinde saklıdır. Bir günah yüzünden
büyük azaba maruz bırakabilir. Yıllarca ibadet eden makbul bir kulunu
ebediyen Cehenneme koyabilir.
Yüz bin yıl ibadet eden İblis, kibrederek, Âdem aleyhisselama doğru
secde etmediği için, sonsuz olarak lanetlik oldu. Allahü teâlâ, yüzbin yıllık
ibadetini yüzüne çarptı.
Cezaya maruz kalanlar
Allahü teâlâ, bir zelle yüzünden Âdem aleyhisselamı Cennetten
çıkardı. Hazret-i Âdem yıllarca felaketlere maruz kaldı. [Zelle, doğrular
içinde en doğruyu bulamamak demektir. Peygamberler asla günah
işlemez.]
Âdem aleyhisselamın oğlu Kabil, kardeşi Habil’i öldürdüğü için ebedi
Cehennemlik oldu.
Nuh aleyhisselam, ufak bir söz yüzünden Allahü teâlânın sert
hitabına maruz kaldı. Utancından kırk yıl, başı eğik gezdi.
Allah’ın dostu İbrahim aleyhisselam da bir zellesi yüzünden uzun
müddet ağladı. Cebrail aleyhisselam gelip dedi ki:
- Niçin bu kadar ağlıyorsun? Sen Allah’ın dostusun. Hiç dost,
dostunu cezalandırır mı?
İbrahim aleyhisselam şöyle cevap verdi:
- Yaptığımı düşünürken dostluk hatırıma gelmiyor.
Yunus aleyhisselam, zelle sayılacak bir hareketinden dolayı, Allahü
teâlâ onu deniz altında kırk gün balığın karnında hapsetmiştir.
Davud aleyhisselam da bir zelle yüzünden o kadar ağladı ki,
gözyaşlarından otlar bitti. Allahü teâlâya dua ederken dedi ki:
- Ya Rabbi, gözyaşımı görüyorsun.
Cenab-ı Hakkın cevabı şöyle oldu:
- Ey Davud, yaptığını unutuyor, gözyaşlarını hatırlıyorsun.
Davud aleyhisselam, kırk sene daha ağlamıştır.
Her duası makbul, âlim ve evliyadan bir zat olan Belam-ı Baura,
Musa aleyhisselama beddua ettiği için kâfir oldu. Akabinde dili göğsüne
kadar sarkıp yapıştı. Kur'an-ı kerimde, dilini sarkıtıp soluyan köpeğe
benzetildi. (Araf 176)
Çok zengin olan Karun, zekât vermediği için malı ile helak oldu.
O halde, her günahtan kaçmaya çalışmalıdır. Günah işleyince de,
ümitsizliğe kapılmamalı, hemen tevbe etmelidir. Peygamber efendimiz,
(Ya Rabbi, gazabından rızana, azabından affına, senden sana
sığınırım) diye dua ederdi. (Hakim)
124
www.dinimizislam.com
Allah’ın rahmeti boldur
Müslüman, Allahü teâlânın rahmetinin sonsuzluğunu düşünerek,
ümitsiz olmamalı. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın mümine olan merhameti, annenin çocuğuna
olan merhametinden daha fazladır.) [Buhari]
(Allahü teâlâ, kıyamette buyurur ki:
Dünyada bir gün beni hatırlayıp ananı, benden bir kerecik
korkanı, Cehennemden çıkarın!) [Tirmizi]
(Mümin, Allah’ın azabının şiddetini bilseydi, Cenneti ümit etmez,
kâfir de Allah’ın rahmetinin sonsuzluğunu bilseydi, Cennetten
ümidini kesmezdi.) [Müslim]
(Kıyamette, [günahı sevabından çok] biri, Cehenneme
götürülürken, “Ya Rabbi, dünyada sana hep hüsnü zan ettim,
[rahmetinden ümit kesmemiştim]” der. Allahü teâlâ da, “Onu bırakın!
Kulumu beni zannettiği gibi karşılarım” buyurur.) [Beyheki]
(Allahü teâlâ, kıyamette, hiç kimsenin tahmin edemeyeceği
kadar çok kişiyi affeder. Hatta İblis bile affolunacağını umar.) [İbni
Ebiddünya]
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: Ben Allah’ım, benden başka ilah
yoktur. Rahmetim, gazabımı geçmiştir. Allah’tan başka ilah
olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın, Onun kulu ve resulü
olduğuna şehadet eden, Cennete girer.) [Deylemi]
([İhlasla] “La ilahe illallah Muhammedün Resulullah” diyen
kimseye Cehennem haramdır.) [Buhari]
Kadi Yahya bin Eksem vefat edince, rüyada görüp halini sordular. O
da, (Allahü teâlâ bana, “Ey kötü ihtiyar, şunları niçin yaptın” diye beni
azarlayınca, beni büyük bir korku kapladı.
Ben de, “Ya Rabbi, böyle sorguya çekileceğimi bildirmediler” dedim.
“Ne bildirdiler?” buyurdu.
Ben de râvilerin ismini sayarak, “Ben azimüşşan müslüman olarak
saçı sakalı ağaran kuluma azap etmekten hayâ ederim” buyurduğunu
bildirdiler, dedim. “Sen ve râviler sadıksınız. Ben de seni mağfiret
ettim” buyurdu) diye cevap verdi.
Cehennemden iki kişiyi çıkarırlar. Allahü teâlâ, (Yaptıklarınızın
karşılığını gördünüz. Çünkü ben zulmetmem) buyurduktan sonra,
(Haydi tekrar Cehenneme) denilince, birisi çok hızlı yürür, diğeri ise
yürümez, bekler.
Her ikisine bunun sebebini sorarlar. Hızlı yürüyen, (Emre
uymamanın, söz dinlememenin neye mal olduğunu anladım, onun için,
125
www.dinimizislam.com
bu emri olsun yerine getireyim diye hızlı yürüyorum) der.
Diğeri ise, (Rabbime hüsn-i zan ettim. Cehennemden çıkarınca, bir
daha sokmaz diye ümit ettim) der. Her ikisini de cenab-ı Hakkın ihsanı ile
Cennete götürürler.
Allahü teâlânın af ve mağfiretini ümit eden müminleri ve kendisinden
korkanları
Cehennemden
çıkaracağı,
bildirilmiştir.
Peygamber
efendimizin şefaati de, günahı sevabından çok olan müminler içindir.
Hazret-i Ebu Bekir buyurdu ki:
Allah’tan korkmanızı, havf ile recayı birleştirmenizi tavsiye ederim.
Çünkü Allahü teâlâ Zekeriyya aleyhisselamı ve ehl-i beytini şöyle övüyor:
(Hayır işlerinde yarışır, korku ile ümit arasında bize dua
ederlerdi.) [Enbiya 90]
Hazret-i Ömer buyurdu ki:
(Eğer dense ki, Cennete yalnız bir kişi girecek, o kişinin kendin
olduğunu ümit etmelisin! Yine dense ki, Cehenneme yalnız bir kişi
girecek, o kimsenin kendin olacağını zannedip korkmalısın.)
Hazret-i Ali de, (Günahlarım çok, Allah beni affetmez) diyerek
ümitsizliğe düşen birisine buyurdu ki: (Ümitsiz olma, Allahü teâlânın
rahmeti senin günahlarından büyüktür. Rahmeti gazabını aşmıştır.)
Allahü teâlânın rahmetini ümit etmek, kulu Cennete çeken ip gibidir.
Havf, yani Allah’tan korkmak ise, Cehenneme düşmemek ve Cennete
gitmesi için vurulan kamçı gibidir.
Peygamber efendimiz, ölüm halindeki bir gence sorar:
- Kendini nasıl buluyorsun?
- Günahlarımdan korkuyor; fakat Allah’tan ümit kesmiyorum.
- Bu korku ile ümit, şu ölüm anında kimde bulunursa, Allahü
teâlâ, ona umduğunu verir ve onu korktuğundan emin kılar. (İ.
Gazali)
Mümin daima korku ile ümit arasında yaşamalıdır. Korkunun fazla
olması daha iyidir. Böylece kötülüklerden kaçıp iyilik etmeye koşar.
Ölürken ise ümidi korkusundan fazla olmalıdır.
Ya Rabbi! Bizleri azabından korkan ve rahmetinden ümit eden
kullarından eyle!
Sual: Bir arkadaş, (Biz bütün dünyanın Müslüman olması için
çalışıyoruz) dedi. Ben de (Bu mümkün mü?) dedim. (Tevbe de, Allah’tan
ümit kesmek küfürdür. Sen kâfir oldun) dedi. Benim öyle söylememin
küfürle ilgisi var mı?
CEVAP
Hayır, küfürle ilgisi yoktur. Allah’tan ümit kesmenin bu konu ile ilgisi
126
www.dinimizislam.com
yoktur. Allah’ın rahmetinden ümit kesmek küfürdür. Yani, beni kesin
Cehenneme atar, ben bu günahkâr halimle asla Cennete giremem
demek küfür olur. Kendini kesin Cehennemlik bilmek küfür olduğu gibi,
kendini garanti Cennetlik bilmek de küfürdür, yani doğru imana, emir ve
yasaklara önem verilmez, varlığıyla yokluğu, yapmasıyla yapmaması eşit
hale gelir, yani onun için fark etmez, bu yüzden küfre düşer.
Hazret-i Mehdi geldiği zaman bütün dünyaya hâkim olacak ama o
ayrı bir konudur.
Hediyeleşmek
Sual: Verilen hediyeyi alıp almamanın dindeki yeri nedir?
CEVAP
Hediyeleşmenin önemi büyüktür. Peygamber efendimiz, insanların
birbirleriyle ilgilerini kesmemesi ve irtibatlarının kopmaması için
hediyeleşmeyi emreder, hediyenin, alanı sağır ve kör ettiğini bildirirdi.
Yani hediye sayesinde hediye verenin kötü sözlerini duyamaz, kötü
işlerini göremez olur.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Müsafeha edin, müsafeha kini, kırgınlığı giderir. Hediyeleşin,
çünkü hediye, sevgiyi artırır, düşmanlığı giderir.) [İbni Asakir]
(Hediyeleşin, çünkü hediye, aradaki muhabbeti artırır.) [Beyheki]
(Hediyeleşin, çünkü hediye, dostluğu artırır, kini, düşmanlığı
giderir.) [Taberani, Ebu Nuaym]
(Talep etmeden verilen hediyeyi kabul edin!) [Hakim]
(İstemeden verileni alın! O, Allahü teâlânın gönderdiği rızktır.)
[Beyheki]
(Hediyeyi reddeden, Allahü teâlânın verdiğini reddetmiş olur.)
[Ramuz]
(Davete icabet edin, hediyeyi reddetmeyin!) [Buhari]
(Hediye, Allahü teâlânın gönderdiği güzel bir rızktır. Hediyeyi
kabul edin ve karşılığında daha güzelini verin!) [H.Tirmizi]
(Hediye verene, siz de hediye verin! Eğer verecek bir şey
bulamaz iseniz, onun için dua edin ki hediye karşılıksız kalmasın!)
[Nesai]
Şimdi bazı gayrı meşru işler yaptırmak için hediye adı altında rüşvet
veriliyor. Hediye verenin böyle bir art niyeti olmadığı biliniyorsa, verilen
hediyeyi geri çevirmek uygun değildir.
Hazret-i Âişe validemiz, muhtaç bir kadının hediyesini kabul
etmeyince Peygamber efendimiz, (O kadın muhtaç olsa da, hediyesini
127
www.dinimizislam.com
kabul edip ona daha fazla bir şey vermeliydin) buyurdu. Sahabeden
bir zat da, verilen hediyeyi kabul etmeyip, (Ya Resulallah, birinden bir
şey alanda hayır yok buyurduğunuz için almadım) deyince, Peygamber
efendimiz buyurdu ki:
(O isteyerek alınan şeylere mahsustur. İstenmeden verileni
alınız!) [İ. Malik]
Verilen hediyede bir art niyet yoksa, mutlaka almalı ve karşılığında
az çok bir şey vermelidir!
Bir şey veremeyen kimse ise, hediye verene dua etmelidir! (Bunu
bana falanca verdi, Allah ondan razı olsun) demelidir! Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Kime bir iyilik yapılırsa, o iyiliği ansın! İyiliği anmak şükür olur.
İyiliği gizleyen nankörlük etmiş olur.) [E. Davud]
(İnsanlara teşekkür etmeyen, Allahü teâlâya şükretmemiş olur.)
[Tirmizi]
Hediye, muhakkak bir mal vermekle olmaz. Selam vermek ve faydalı
bir şey söylemek de hediye olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Mümini sevindireni Allahü teâlâ sevindirir.) [İbni Mübarek]
(Bir arkadaşın hidayetini artırıcı veya onu tehlikeden kurtarıcı bir
söz söylemekten daha iyi hediye olmaz.) [Ebu Ya’la]
(Hediyenin en iyisi, hikmetli bir sözü öğrenip birine öğretmektir
ki, bu da bir yıl ihlaslı ibadet etmekten daha sevaptır.) [İbni Asakir]
(Seferden dönerken, çoluk çocuğunuza yararlı bir taş da olsa,
hediye getiriniz.) [İ. Asakir]
(Kim sadaka verirken, sevabını müslüman ana-babasının ruhuna
hediye ederse, verdiği sadakanın sevabı, onların ruhuna gideceği
gibi, sevabından hiçbir şey eksilmeden kendine de yazılır.)
[Taberani]
Bir hadis-i şerifte de, (Arkadaşını seven, sevdiğini ona bildirsin)
buyuruldu. (Hakim)
Sevgiyi, hediye ile bildirmek, dili ile bildirmekten daha kolay ve daha
önemlidir. Bir arkadaşa, (Seni seviyorum) demek zor olabilir veya yanlış
anlaşılabilir. Birisine hediye vermek seni seviyorum demenin bir başka
şeklidir.
Her kötülüğün tek ilacı
Sual: Büyük günahlardan kurtulmanın çaresi nedir?
CEVAP
Her türlü günahın tek ilacı vardır. Bu ilaç Kur'an-ı kerimde açıkça
128
www.dinimizislam.com
bildiriliyor. Bu ilacı kullanan her müslüman, alışkanlık haline gelen büyük
günahlardan mutlaka kurtulur. Ankebut suresi 45. âyet-i kerimesinde
(Namaz, münker ve fahşadan [edepsizlikten, akla ve dine uymayan,
esrar, içki, zina, livata gibi her türlü kötülükten] alıkoyar) buyuruldu.
Bir genç, namaz kılar ve her türlü kötülüğü de yapardı. Bu gencin
durumunu Resulullaha bildirdiler. Peygamber efendimiz, (Bir gün gelir
namaz, onu diğer günahları işlemekten alıkoyar) buyurdu. (Haram
işliyorsa, namaz kılmasın) demedi, (Namaza devam etsin) buyurdu.
Aradan çok zaman geçmedi. O genç günahlarına tevbe etti, iyi hal sahibi
oldu. Bu bakımdan mutlaka namaz kılmalıdır!
Namaz kılmanın fazileti çok büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Cennetin anahtarı namazdır.) [Darimi]
(Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.) [Taberani]
(Namaz kılan, Kıyamette kurtulur, kılmayan perişan olur.)
[Taberani]
(Namaz, Allahü teâlânın hoşnut olduğu amellerin en
faziletlisidir. Sıratı yıldırım gibi geçiricidir. İmanın başı ve
Cehennemden kurtarıcıdır.) [Miftah-ul-Cenne]
(En faziletli amel, vaktinde kılınan namazdır.) [Ebu Davud]
(Allahü teâlâ beş vakit namazı farz kıldı. Eksiksiz eda eden
kimseyi Cennete koyacağına söz verdi. Namaz kılmayana verilmiş
bir sözü yoktur, böyle kimseye dilerse azap eder, dilerse Cennete
koyar.) [Ebu Davud]
(Müslüman, namaz kılarken günahları başı üzerine konur. Her
secde ettiğinde başından dökülür. Namazı bitirince hiçbir günahı
kalmaz.) [Taberani]
(Mümin, Allah rızası için namaz kılınca, ağaçtan yaprakların
döküldüğü gibi, günahları dökülür.) [İ. Ahmed]
(Her namaz vakti gelince, melekler, "Ey insanlar, günahlarınız
sebebiyle hasıl olan ateşi namaz kılarak söndürün!" derler.)
[Taberani]
Bir kimse, (İman eder, namaz kılar, zekât verir, oruç tutar ve diğer
ibadetleri yaparsam, kimlerden olurum?) diye sual edince, Peygamber
efendimiz, (Sıddık ve şehidlerden olursun) buyurdu. (Bezzar)
Namazı terkin cezası
Namaz kılmak böyle büyük bir ibadet olduğu için terk edilmesi de çok
büyük günahtır. Hanbeli’de namazı terk eden küfre düştüğü için, Şafii ve
Maliki’de büyük günah işlediği için ceza olarak öldürülür.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
129
www.dinimizislam.com
(Kıyamette kulun ilk sorguya çekileceği ibadet namazdır. Namaz
düzgün ise, diğer amelleri kabul edilir. Namaz düzgün değilse, hiçbir
ameli kabul edilmez) [Taberani]
(Namaz kılmayan, Kıyamette, Allahü teâlâyı kızgın olarak
bulacaktır.) [Bezzar]
(Namazı kasten bırakanın ibadetleri kabul olmaz ve namaza
başlayana kadar Allahü teâlânın himayesinden uzak kalır.) [Ebu
Nuaym]
(Beş vakit namazı kasten, mazeretsiz terk eden, Allahü teâlânın
hıfz ve emanından mahrum olur.) [İbni Mace]
(Namaz dinin direğidir, terk eden dinini yıkmış olur.) [Beyheki]
(Namaz kılmayanın dini yoktur.) [İbni Nasr]
(Bizimle kâfir arasındaki fark namazdır. Namazı terk eden kâfir
olur.) [Nesai]
Yukarıdaki hadis-i şerifleri, Ehl-i sünnet âlimleri şöyle açıklamışlardır:
Dinimizde en büyük günahı işleyen kâfir olmaz. Bunun için namaz
kılmayana kâfir denmez. Fakat namaz, çok önemli bir ibadet olduğu için,
namaz kılmayanın imanla ölmesi çok zayıf bir ihtimaldir. Namaz
kılmayanın kalbi kararır, diğer günahları işlemekten çekinmez. Bazı
âlimler, namaz kılmayanın kâfir olacağını bildirmişlerdir. Bu bakımdan her
ne şart altında olursa olsun muhakkak namazı kılmalı!
Hıkd (Kin beslemek)
Sual: Hıkd nedir?
CEVAP
Hıkd, başkasından nefret etmek, ona karşı kin beslemektir. Kendine
nasihat verene kin beslemek haramdır. Onu sevmek, ona hürmet etmek
gerekir. Halbuki o, kendisi ile aynı derecede veya daha üstün olana kızar.
Bir şey yapmak elinden gelmediği için, ona karşı kibirlenir. Tevazu
gösterilmesi gerekene tevazu edemez. Onun haklı sözlerini, tavsiyelerini
kabul etmez. Herkese karşı ondan daha üstün olduğunu göstermek ister.
Ona eziyet verse de, özür dilemez.
Zulüm edene karşı hıkd haram değildir. Bir alacaklı ölse, bunun
hakkı vârislerine ödenmese, kıyamette ödetilir. Zalimi af etmek efdaldir.
Uhud gazasında Resulullah efendimizin mübarek yüzü yaralanıp,
mübarek dişi kırılınca, Eshab-ı kiram çok üzüldüler. Dua et, Allahü teâlâ,
cezalarını versin dediler. (Lanet etmek için gönderilmedim. Hayır dua
etmek için, her mahlûka merhamet etmek için gönderildim) ve (Ya
Rabbi, bunlara hidayet et, tanımıyorlar, bilmiyorlar) buyurdu.
130
www.dinimizislam.com
Düşmanlarını af etti. Lanet etmedi.
Zulüm edeni af etmek, hilmin, merhametin ve şecaatin en üstün
derecesidir. Kendisine iyilik etmeyene hediye vermek de, ihsanın en
üstün derecesidir. Kötülük edene ihsanda bulunmak, insanlığın en
yüksek derecesidir. Bu sıfatlar, düşmanı dost yapar.
Şeyh İbn-ül Arabi diyor ki:
(Kötülük edene iyilik yapan kimse, nimetlerin şükrünü yapmış
olur. İyilik edene kötülük yapan kimse, küfran-ı nimet etmiş olur.)
Hakkını alandan, yalnız hakkını geri almak, fazlasını almamak,
(İntisar) olur. Af etmek, adaletin yüksek derecesi, intisar ise, aşağı
derecesidir. Adalet, salihlerin en yüksek derecesidir.
Af etmek, bazen zalimlere karşı aczi gösterebilir. Zulmün artmasına
sebep olabilir. İntisar, her zaman zulmün azalmasına, hatta yok olmasına
sebep olur. Böyle zamanlarda, intisar etmek, af etmekten daha efdal,
daha sevap olur.
Hakkından fazlasını geri almak zulüm olur. Zulmedenlere azap
yapılacağı bildirilmiştir. Zalimi af eden, Allahü teâlânın sevgisine kavuşur.
Zalimden hakkı kadar geri almak, adalet olur. Kâfirlere karşı adalet
yapılır. Fakat gücü yettiği halde af etmek, güzel ahlaktır.
Resulullah efendimiz, bir kimsenin zalime beddua ettiğini görünce,
(İntisar eyledin!) buyurdu. Af eyleseydi, daha iyi olurdu. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Üç şey kendisinde bulunan kimse, Cennete dilediği kapıdan
girecektir: Kul hakkını ödeyen, her namazdan sonra onbir defa ihlas
suresini okuyan, katilini af ederek ölen.) [Berika]
Zulmün çokluğu kadar affın sevabı çok olur.
Hıkddan hasıl olan kötülükler çoktur. Hıkd eden kimse, iftira, yalan ve
yalancı şahitlik ve gıybet ve sır ifşa etmek ve alay etmek ve haksız olarak
incitmek ve hakkını yemek ve ziyareti kesmek günahlarına yakalanır.
Hırsızlık
Sual: Hırsızlığın dindeki yeri nedir?
CEVAP
Hırsızlık, büyük günahtır. Kitap, sünnet ve icma ile haramdır.
Hırsızlık yapan cezalandırılır. (Maide 38)
Hadis-i şerifte de, (Sizden öncekiler, nüfuzlu biri hırsızlık yapınca,
serbest bırakırlar, güçsüz biri hırsızlık yapınca, ona ceza verirlerdi.
Bu yüzden helak oldular) buyuruldu. (Müslim)
Hırsızlık, kendisi büyük günah olduğu halde, başka büyük günahların
131
www.dinimizislam.com
da işlenmesine sebep olabilir. Katillik, malının çalınmasıyla mağdur
duruma düşenin dininin dünyasının zarara uğraması gibi.
Çalınmasaydı o malın hayır işlerinde kullanılacak olması, dolayısıyla
buna engel olunması, mesela vakıf malının çalınması bu günahı daha da
artırır.
Hıyanet ve Emanete riayet
Sual: Emanete hıyanet etmenin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Hıyanet etmek haramdır. Münafıklık alametidir. Hıyanetin zıddı
emanettir, emin olmaktır.
Hıyanet, birine kendini emin tanıttıktan sonra, o emniyeti bozacak iş
yapmak demektir. Mümin, herkesin malını, canını emniyet ettiği kimsedir.
Emanet ve hıyanet, malda olduğu gibi, sözde de olur. Hadis-i şerifte,
(Meşveret edilen kimse emindir) buyuruldu. Yani onun doğruyu
söyleyeceğine ve sorulanı başkalarından gizleyeceğine emanet olunur,
güvenilir. Onun, doğru söylemesi vaciptir. İnsan, malını, emniyet ettiği
kimseye bıraktığı gibi, doğru söyleyeceğine emin olduğu kimse ile istişare
eder, danışır. Âl-i İmran suresi, 159. âyetinde mealen, (Yapacağın işi
önce meşveret et) buyuruldu.
Meşveret, yani danışmak, insanı pişman olmaktan koruyan bir kale
gibidir. Meşveret olunacak kimsenin, insanların hâlini, zamanın ve
memleketin şartlarını bilmesi lazımdır. Buna siyaset bilgisi denir. Bundan
başka, aklı, fikri kuvvetli, ileriyi gören, hatta sıhhati yerinde olması
lazımdır. Meşveret olunan kimsenin, bilmediğini veya bildiğinin aksini
söylemesi günahtır. Hata ile söylemesi günah olmaz. Yukarıdaki şartları
taşımayan biri ile meşveret edilirse, her iki tarafa günah olur. Din ve
dünya işlerinde bilmeyerek fetva verene, melekler lanet eder. Bir kimse
zararlı olduğunu bilerek bir emir verse, hıyanet etmiş olur.
Abdullah bin Mesud hazretleri buyurdu ki:
(Dininizden ilk olarak, ayrılacağınız, elinizden kaçıracağınız şey,
emanet olacaktır.) [Hadika]
Sual: Emanete riayetin dinimizdeki yeri nedir?
CEVAP
Emanete riayetin dindeki yeri büyüktür. Müminun suresinin başında,
kurtuluşa eren müminlerin vasıfları bildiriliyor. 8. âyette de bunların
emanete ve ahidlerine riayet ettikleri açıklanıyor. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Şu altı şeyi yapacağınıza söz verin, ben de size Cennete
132
www.dinimizislam.com
gireceğinize söz vereyim. Bunlar, namaz kılmak, zekât vermek,
emanete riayet, zinadan sakınmak, helal yemek ve dili [elfaz-ı küfür,
yalan, gıybet, lanet, malayani gibi] kötü sözlerden korumaktır.)
[Taberani]
(Kıyamete yakın, insanlar, alışverişlerinde, birbiriyle olan
münasebetlerinde emaneti gözetmezler. Güvenilir insan çok azalır.
"Falanca yerde güvenilir bir insan varmış" denir. O insanın kalbinde
de hardal tanesi kadar iman yoktur.) [Müslim]
(Allah ve Resulünü seven, bunların da kendisini sevmesini
isteyen, konuşunca doğru söylesin, emanete riayet etsin ve
komşusu ile iyi geçinsin!) [Beyheki]
(Bir satıcı, yalan söylemez, emanete riayet eder, verdiği sözden
dönmez, borcunu geciktirmez, alacaklısını sıkıştırmaz, satarken
malını fazla övmez ve alırken de kötülemez ise, kazancı ona
mübarek olur.) [Deylemi]
(Şu altı şeyi yapanın Cennete girmesine kefilim: Konuşunca
doğru söyleyen, verdiği sözü yerine getiren, emanete riayet eden,
namusunu koruyan, gözlerini haramdan sakınan, ellerini kötülükten
çeken.) [İ. Ahmed]
(Kur'an, akraba, emanete riayet eden ve din kardeşleriniz şefaat
eder.) [Deylemi]
(Allah ve Resulünün sizi sevmesi için, emanete riayet edin,
doğru konuşun, komşunuzu üzmeyin ve ona iyi muamele edin.)
[Taberani]
(Mümin her kabahati yapabilir. Fakat, hıyanet etmez ve yalan
söylemez.) [İ. E. Şeybe]
(Münafığın üç alameti vardır: Yalan söyler, sözünde durmaz ve
emanete hıyanet eder.) [Buhari]
(Hile ve hıyanet sahibi ateştedir.) [Ebu Davud]
(Hayasız olan, emanete hıyanet eder, hain olur, merhamet
duygusu kalmaz, dinden uzaklaşır, lanete uğrar, şeytan gibi olur.)
[Deylemi]
Hazret-i Lokman buyurdu ki:
(Emanete riayet, doğru söylemek ve malayaniyi [faydasız sözü] terk
edip, bana gerekmeyeni bırakmakla bu dereceye kavuştum.)
Sual: Kur’an-ı kerimde insanın yüklenmekten çekinmediği bildirilen
emanet nedir? Mezheplere ve âlimlere itibar etmeyen bir yazar, benim
düşünceme göre emanet mülktür diyor. Doğrusu nedir?
CEVAP
133
www.dinimizislam.com
Ahzab suresinin, (Emaneti göklere, yere ve dağlara bildirdik.
Onlar bunu yüklenmekten çekinip sorumluluktan korktular. Onu
insan yüklenerek, nefsine zulmetti, o çok cahil yani sonunu
bilemedi) mealindeki 72. âyet-i kerimesinden önceki âyette, (Allah ve
Resulüne itaat edenler [emirleri ile yasaklarına uyanlar], büyük
kurtuluşa [ebedi saadete] kavuşurlar) buyuruluyor. Bu emirlerle
yasaklar, emanete benzetiliyor. Emaneti yerine vermek gerektiği,
ibadetleri yapmanın önemi bildiriliyor. Emanete, akıl ve İslamiyet diyen
âlimler de oldu. Çünkü, aklı olan İslamiyet'e uyar.
İmam-ı Beydavi hazretleri buyuruyor ki:
Bu emanete akıl da denilse, âyet-i kerime, ibadetleri yapmanın, beş
vakit namaz kılmanın önemini bildirmektedir. Nisa suresinin 58. âyet-i
kerimesindeki emanet kelimesini Allah’ın Resulü, ibadet olarak açıklayıp
beş vakit namaz kılmayı emretmiştir.
Müminun suresinin 8. âyetinde de, (O müminler, emanetlerine ve
ahidlerine riayet ederler) buyuruluyor. Mearic suresinin 32. âyeti de
aynı mealdedir. Her iki surede de ondan sonra gelen âyetlerde namaza
riayetin önemi bildirilmektedir.
Demek ki, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riayet eden, namaz
kılan emanete riayet etmiş olur.
Emanetin başka anlamları da vardır. Emanet ile ilgili hadis-i
şeriflerde buyuruluyor ki:
(Emanet zayi edilirse kıyamet yaklaşır. İşleri, ehli olmayana
vermek, emaneti zayi etmektir.) [Buhari]
(Dininizden ilk kaybedeceğiniz şey emanet, sonra namazdır.)
[Z.Makdisi,Taberani]
(Kadınlar size Allahü teâlânın emanetidir. Sizin onların üzerinde,
onların da sizin üzerinizde hakları vardır.) [İbni Cerir]
(Fakirlik emanettir. Onu gizleyen ibadet etmiş olur. Fakirliğini
açığa vuran da, din kardeşlerini borçlu çıkarmış olur.) [İbni Asakir]
(Sözleriniz emanettir. Çirkin bir sözü götürmek [laf taşımak] helal
olmaz.) [Ebu Nuaym]
(Kara şehidinin borç ve emanet hariç, bütün günahları affedilir.
Deniz şehidinin ise bütün günahları affedilir.) [Ebu Nuaym]
(Allahü teâlâ Âdem aleyhisselama, “Emaneti kabul eden olmadı,
sen yüklenir misin?” buyurdu. O da, “Yüklenmenin mesuliyeti nedir”
dedi. Allahü teâlâ da, “Emanete riayet edene sevap, etmeyene azap
vardır” buyurdu. Âdem aleyhisselam, emaneti kabul edince Cennette
öğleden ikindiye kadar kalabildi. Sonra İblisin hilesi ile oradan
134
www.dinimizislam.com
çıkarıldı.) [Ebuşşeyh]
(Emanete riayet etmeyenin imanı, abdesti olmayanın namazı
yoktur. Namazı olmayanın da dini yoktur. Namazın dindeki yeri,
başın gövdedeki yeri gibi önemlidir.) [Taberani]
(Vedalaşırken, emanetleri kaybolmayan Allah’a seni emanet
ediyorum deyin.) [İbni Mace]
(Şu altı şeyi koruyan Cennete girer: Namaz, zekât, emanet,
namus, mide ve dil.) [Taberani]
(Size iki emanet bırakıyorum: Allah’ın kitabı ve Ehl-i beytim.)
[İ.Ahmed]
(Hanımının cinsellikle ilgili sırlarını yaymak, emanete hıyanetin
büyüklerindendir.) [Müslim]
(Allah ve Resulünün, kendisini sevmesini isteyen kimse,
emanete riayet etsin.) [Taberani]
Huy değişir mi?
Sual: Kendimizde bulunan kötü huyları tespit için nasıl hareket
etmeliyiz?
CEVAP
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin, müminin aynasıdır.) [Taberani]
İnsan kendi kusurlarını zor anlar. Güvendiği arkadaşına sorarak da,
kusurunu öğrenir. Sadık olan dost, onu tehlikelerden, korkulardan
muhafaza eden kimsedir. Böyle bir arkadaş bulmak çok zordur. Bunun
içindir ki, İmam-ı Şafii hazretleri buyurdu ki:
Sadık dost ve halis kimya
Az bulunur, hiç arama!
Hazret-i Ömer de buyurdu ki:
Arkadaşım aybıma uyardı beni,
Kardeşlik sünnetinin budur temeli!
Düşmanlarının kendisine karşı kullandıkları kelimeler de, insana
ayıplarını tanıtmaya yarar. Çünkü düşman, insanın ayıplarını arayıp,
yüzüne çarpar. İyi arkadaşlar ise, insanın ayıplarını pek görmezler. Birisi
İbrahim Ethem hazretlerine aybını, kusurunu bildirmesi için yalvarınca,
(Seni dost edindim. Her halin, hareketlerin, bana güzel görünüyor.
Aybını başkalarına sor) dedi.
Başkasında bir ayıp görünce, bunu kendinde aramak, kendinde
bulursa, bundan kurtulmaya çalışmak da, kötü huyların ilaçlarındandır.
(Mümin müminin aynasıdır) hadis-i şerifinin manası budur. Yani,
135
www.dinimizislam.com
başkasının ayıplarında, kendi ayıplarını görür. Hazret-i İsa’ya, güzel
ahlakını kimden öğrendin, dediklerinde; (Birinden öğrenmedim.
İnsanlara baktım. Hoşuma gitmeyen huylarından kaçınıp,
beğendiklerimi ben de yaptım) buyurdu.
Hazret-i Lokman’a da (Edebi kimden öğrendin) dediklerinde,
(Edepsizlerden) dedi.
Eshab-ı kiramın velilerin hayat hikayelerini okumak da iyi huylu
olmaya sebep olur.
Sual: Kendimizde bulunan kötü bir huydan kurtulmak için ne yapmak
gerekir?
CEVAP
Kendinde kötü huy bulunan kimse, buna yakalanmanın sebebini
araştırmalı, bu sebebi yok etmeye, bunun zıddını yapmaya çalışmalıdır.
Kötü huydan kurtulmak, bunun zıddını yapmak için çok uğraşmak
gerekir. Çünkü insanın alıştığı şeyden kurtulması zordur. Kötü şeyler
nefse tatlı gelir. İnsanın, kötü şey yapınca, arkasından riyazet çekmeyi,
nefse güç gelen şey yapmayı âdet edinmesi de, faydalı ilaçtır. Mesela, bir
kötülük yaparsam, şu kadar sadaka vereceğim veya oruç tutacağım,
gece namazları kılacağım diye yemin etmelidir. Nefs, bu güç şeyleri
yapmamak için, onlara sebep olan kötü âdetini yapmaz. Kötü ahlakın
zararlarını okumak, işitmek de, faydalı ilaçtır. Bu zararları bildiren hadis-i
şerifler çoktur. İslam Ahlakı kitabındaki hadis-i şeriflerden birkaçı
şöyledir:
(Allah katında kötü huydan büyük günah yoktur.) Çünkü, bunun
günah olduğunu bilmez. Tevbe etmez. İşledikçe, günahı kat kat artar.
(İnsanların hiç çekinmeden, sıkılmadan yaptıkları günah, kötü
huylu olmaktır.)
(Her günahın tevbesi vardır. Kötü ahlakın tevbesi olmaz. İnsan,
kötü huyunun tevbesini yapmayıp, daha kötüsünü yapar.)
(Sıcak su, buzu erittiği gibi, iyi ahlak da, hataları eritir. Sirke, balı
bozduğu gibi, kötü ahlak da, hayratı, hasenatı mahveder.)
Sual: Huy değişir mi? Kötü alışkanlıklarda çevrenin rolü nedir?
CEVAP
Alışkanlık, bir şeyi tekrarlayarak kolaylıkla yapabilme melekesidir.
Huy, kalb ile ruhun melekesi, alışkanlığıdır. Yerleşmiş olan huya meleke
denir. Geçici olan huya hâl denir. Mesela gülmek, utanmak, birer hâldir.
Cömertlik, cesaret, birer melekedir. Huy, meleke demektir. Ara sıra hayır
işlemek huy değildir. Her zaman hayır işlerse, cömert huylu olur. Fakat
kendini zorlayarak yaparsa, yine cömert huylu olmaz. Kolaylıkla, seve
136
www.dinimizislam.com
seve yaparsa, huy denir. Huy, iyi veya kötü iş yapmaya veya, iyi ve kötü
olmayan şeye sebep olur. Bunlar üçe ayrılır. İlkine fazilet veya güzel huy
denir. Cömertlik, yiğitlik, böyledir. İkincisine rezalet veya kötü huy denir.
Cimrilik böyledir. Üçüncüsüne sanat denilir. Terzilik, çiftçilik gibi.
Âlimler huyun değişip değişmemesi hakkında diyorlar ki:
1- Huy değişmez. Çünkü bir hadis-i şerifte, (Bir dağın yerinden
ayrıldığını işitirseniz tasdik edin. Ama bir kişi huyunu değiştirmiştir
derlerse tasdik etmeyin. Çünkü insanın yaratılışındaki huy devam
eder) buyuruluyor. Bu bakımdan portakal çekirdeğinden ceviz olmaz.
Gazap, şehvet gibi insanın fıtratında olan şeyler yok edilemez. Onun için
can çıkar huy çıkmaz denmiştir.
2- Huyun, insanla birlikte yaratılmış olanı değiştirilemez, sonradan
hasıl olanı değişebilir. Evet gazap ve şehvet terbiye ile yok edilemez.
Fakat dinimiz de bunların yok edilmesini değil, terbiye edilmesini
emrediyor. Terbiye edilince de zararları önleniyor. Terbiye etmek başka,
yok etmek başkadır. Nasihat ile insan terbiye edilebilir. Onun için Kur'an-ı
kerimde mealen, (Nasihat et, nasihat müminlere elbette fayda verir)
buyuruluyor. (Zariyat 55)
(İnsan huyunu değiştiremez. Çünkü yaratılıştaki huy devam
eder) hadis-i şerifi, yaratılışta olan huyların değişmeyeceğini gösterir.
Fakat, (Huyunuzu güzelleştirin) (Herkes, Müslümanlığa elverişli
olarak dünyaya gelir. Bunları sonra anaları babaları, gayri müslim ve
imansız yapar) hadis-i şerifleri de, huyun değişebileceğini gösterir. Evet
portakal çekirdeğinden ceviz olmaz. Fakat bakıp, aşılanırsa, çekirdeksiz
tatlı, iri portakal olur. Akılsız hayvanı bile ehlileştirmek, ona bazı
alışkanlıklar kazandırmak mümkündür. Mesela av hayvanına, avını
yememesi, tuttuğu avı getirmesi öğretilebiliyor. Akıllı insanın terbiyesi,
huyunun değiştirilmesi ise daha kolaydır.
3- Huy sonradan elde edilir ve değiştirilebilir. Âlimlerinin çoğu bu
üçüncü görüşü benimsemişlerdir. Onlara göre;
(Evladınıza ikram edin, onları edepli, terbiyeli yetiştirin!),
(Hepiniz, bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü
koruduğu gibi, siz de evinizde ve emriniz altındakileri Cehennemden
Onlara
Müslümanlığı
öğretmezseniz,
mesul
korumalısınız!
olursunuz) hadis-i şerifleri gösteriyor ki, insanlar iyiliğe elverişli olarak
doğar. Sonra, nefsin kötü arzuları ve güzel ahlakı öğrenmemek ve kötü
arkadaşlarla düşüp kalkmak, çevrenin etkisiyle kötü huyları meydana
getirir.
Kötü alışkanlık, haram işlemeye alışmak demektir. Haram olmayan
137
www.dinimizislam.com
şeyi kullanmaya, mesela çay içmeye kötü alışkanlık denmez. İçki, kumar,
esrar, zina alışkanlığı [bağımlılığı] birer kötü alışkanlıktır. Kötü
alışkanlıklara elini veren kolunu alamaz. Onun için alışmış kudurmuştan
beterdir denir.
Kötü alışkanlıklara çevrenin etkisi büyüktür. Çevreyi değiştirmeli, iyi
insanlarla beraber olmalı, her haramdan kaçmaya çalışmalı ve bilhassa
namazı asla aksatmamalıdır. Çünkü Cenab-ı Hak, (Namaz insanı fahşa
ve münkerden, [yani her türlü kötülükten] alıkoyar) buyuruyor. Salih
kimselerin kontrolü altında namaza devam eden kimse, her türlü kötü
alışkanlıktan kurtulur, tertemiz insan olur.
Oruç ile, insan güçlü bir irade kuvveti kazanır. Alkol, uyuşturucu gibi,
kötü alışkanlıklardan oruç vesilesi ile kurtulanlar çok görülmektedir.
Allah’ın emri olduğu için, ramazanda bir ay oruç tutan bir Müslüman,
Allahü teâlânın emirlerini yapmak alışkanlığını da kazanır. Böylelikle,
Onun başka emirlerini yapmaya da gayret ve kabiliyet elde eder.
Tembellikten kurtulmak için, önce bunun kötülüğünü bilmeli, ondan
sonra da tedavisine bakmalıdır. (İnsan, ancak çalıştığının faydasını
görür) mealindeki âyet-i kerimeyi düşünmelidir. Resulullah efendimiz
tembellikten Allahü teâlâya sığınmış, (Ya Rabbi, beni, tembellikten
koru!) diye dua etmiştir. Tembelliğin ilacı, çalışkanlarla konuşmak,
tembel, uyuşuk kimselerden kaçınmak, Allahü teâlâdan haya etmek
lazım geldiğini ve azabının şiddetli olduğunu düşünmektir. Dinini iyi bilen
salih kimselerle görüşmelidir. Sabah namazına uyanmak için çalar saat
gibi bir tedbir almalı. Birkaç gece kalkınca, artık âdet olur, uyanmak
kolaylaşır. Bir insan bir işin kendisi için faydalı olacağına inanmadıkça,
yeni bir şeyi kabul etmez, eski alışkanlığından da vazgeçemez.
İyi işleri yapmaya kendini zorlayan, güzel huyları elde edebilir.
Mesela hat kabiliyeti olan, hiç hat ile uğraşmazsa, gizli kabiliyeti meydana
çıkmaz. Fakat bu sanatla uğraşmaya çalışırsa, güzel yazı yazabilir.
Güzel huyları itiyat hâline getirmek, güzel huylu olmayı kolaylaştırır. Cimri
bir kimse, hayır yapmayı, tanıdıklarına ziyafet vermeyi âdet hâline
getirirse, cimrilikten kurtulması mümkündür. Alışkanlık hâline gelen küçük
günah da, büyük günah olabilir. Büyük günaha alışan da küfre düşebilir.
Sual: Ahlak değişmez mi?
CEVAP
Herkesin ahlakı değişebilir. Hiçbir kimsenin huyu, yaratılıştaki gibi
kalmaz, sonradan değişebilir. Ahlak değişmeseydi, Peygamberlerin
gönderilmesi hâşâ faydasız, lüzumsuz olurdu. Terbiye ve ceza usulleri
abes olurdu. İlmin ve terbiyenin fayda sağladığı her zaman görülmüştür.
138
www.dinimizislam.com
O halde, ahlakın değiştiği güneş gibi meydandadır. Ancak, bazı huylar
pek yerleşmiş, ruhun özelliği gibi olmuştur. Böyle huyları değiştirmek, yok
etmek pek zor olur. Böyle ahlak, en çok, cahil, kötü kimsede bulunur.
Bunu değiştirmek için ağır riyazet ve çok mücahede gerekir. Nefsin
isteklerini yapmamak için çalışmaya Riyazet, nefsin istemediği şeyleri
yapmaya Mücahede denir.
İnsanlar iyiliğe, yükselmeye elverişli olarak doğar. Sonra, nefsin kötü
arzuları ve güzel ahlakı öğrenmemek ve kötü arkadaşlarla düşüp
kalkmak, kötü huyları meydana getirir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Her çocuk, Müslümanlığa elverişli olarak dünyaya gelir. Bunları
sonra anaları babaları, yahudi, hıristiyan veya dinsiz yapar.)
[Taberani]
Sual: İyi huylu olmak ve iyi ahlakı muhafaza edebilmenin çaresi
nedir?
CEVAP
Kötü niyet ile olmayan hikmet, adalet, iffet ve şecaat, iyi ahlakın
kaynağıdır. İyi huylu olmak için ve iyi ahlakını muhafaza edebilmek için,
salih kimselerle, iyi huylularla arkadaşlık etmelidir. İmam-ı Rabbani
hazretleri buyuruyor ki:
(Kurtulmanın tek çaresi vardır, o da kurtulanlarla beraber
olmaktır.)
İnsanın ahlakı, arkadaşının huyu gibi olur. Ahlak, hastalık gibi
bulaşıcıdır. Kötü huylu ile arkadaşlık etmemelidir. Hadis-i şerifte,
(İnsanın dini, arkadaşının dini gibi olur) buyuruldu. Faydasız
şeylerden, oyunlardan, zararlı şakalaşmaktan ve münakaşa etmekten
sakınmalıdır. İlim öğrenmeli ve faydalı işler yapmalıdır.
Ahlakı bozan, şehveti harekete getiren seks, fuhuş kitapları
okumamalı, böyle radyo ve televizyondan sakınmalıdır. İyi huyların
faydaları ve haramların zararları ve Cehennemdeki azapları, hep
hatırlanmalıdır.
Mal mevki arkasında koşanlardan hiçbiri muradına kavuşamamıştır.
Malı, mevkii hayır için arayan ve hayır işlerde kullanan, rahata, huzura
kavuşmuştur.
Mal, mevki gaye olmamalı, hayra vasıta olmalıdır. Mal mevki, bir
deryaya benzer. Çok kimse, bu denizde boğulmuştur. Allahü teâlâdan
korkmak, bu deryanın gemisidir. Hadis-i şerifte, (Dünyada, kalıcı değil,
yolcu gibi yaşamalı! Öleceğini hiç unutmamalı!) buyuruldu. İnsan,
dünyada baki değildir. Dünya zevklerine daldıkça, dertler, üzüntüler,
güçlükler artar.
139
www.dinimizislam.com
Aşağıdaki hadis-i şerifleri hiç unutmamalıdır:
(Kişi, az ibadet etse de, güzel ahlakı ile en yüksek dereceye
kavuşur.) [Taberani]
(İnsan, güzel huyu ile, Cennetin en üstün derecelerine kavuşur.
[Nafile] İbadetlerle bu derecelere kavuşamaz. Kötü huy, insanı
Cehennemin en aşağısına sürükler.) [Taberani]
(İbadetlerin en kolayı, az konuşmak ve iyi huylu olmaktır.) [İbni
Ebid-dünya]
Birinin gündüzleri oruç tuttuğu, geceleri namaz kıldığı, fakat kötü
huylu olduğu, dili ile komşularına, arkadaşlarına eziyet ettiği
söylendiğinde, Peygamber efendimiz cevabında, (Böyle olmak iyi
değildir. Gideceği yer, Cehennem ateşidir) buyurdu.
İnsan günahını ne kadar çok büyük görürse o kadar iyidir. Fakat
günahı yüzünden Allahü teâlânın sonsuz rahmetinden ümit kesmek caiz
değildir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ buyurdu ki: İşlediği günahı affımın yanında büyük
görene gazaplanırım. Eğer acele etmek şanımdan olsaydı, acele
ceza verseydim, rahmetimden ümit kesenlere acele ceza verirdim.)
[Deylemi]
Allahü teâlâ, tevbe edilen günahları affeder.
Sual: Can çıkar, huy çıkmaz deniyor, kötü huy değişmez mi?
CEVAP
Can çıkar, huy çıkmaz sözü, gazap, şehvet gibi insanın fıtratında
olan şeylerin tamamen yok edilemeyeceğini bildirmek için söylenmiştir.
Terbiye etmek başka, yok etmek başkadır. Nasihat ile insan terbiye
edilebilir. Onun için Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Nasihat et, nasihat müminlere elbette fayda verir.) [Zariyat 55]
Huyu değiştirmek mümkün olduğu için, çocuk terbiyesi hakkındaki
hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Çocuğu güzel terbiye, evladın babasındaki haklarındandır.)
[Beyheki]
(Evladınıza ikram edin, onları edepli, terbiyeli yetiştirin!) [İbni
Mace]
(Çocuğu terbiye etmek, tonlarla sadakadan daha sevaptır.)
[Tirmizi]
(Hepiniz, bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü
koruduğu gibi, siz de evinizde ve emriniz altındakileri Cehennemden
korumalısınız!
Onlara
Müslümanlığı
öğretmezseniz,
mesul
olursunuz.) [Müslim]
140
www.dinimizislam.com
Peygamber efendimiz, (Ahlakınızı güzelleştirin) buyurdu. (Din
nedir) diye sual edilince de, (Din, güzel ahlaktır) buyurdu.
Şu halde dinin emirlerine uyup yasak ettiklerinden kaçan kimse,
huyunu değiştirip güzel ahlaka sahip olur. Güzel ahlakın ne olduğu
sorulduğu zaman da buyurdu ki:
(Güzel ahlak, gelmeyene gitmek, vermeyene vermek ve
zulmedeni affetmektir.) [Hakim]
Akılsız hayvanı bile ehlileştirmek, bazı alışkanlıklar kazandırmak
mümkündür. Mesela av hayvanına, avını yememesi, tuttuğu avı getirmesi
öğretilebiliyor. Akıllı insanın terbiyesi ise daha kolaydır. Dinimiz de,
nefsimizi terbiye etmemizi, nefsini terbiye edenlerin iki cihan saadetine
kavuşacağını bildiriyor. Nefsimizle cihadın önemi büyüktür. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Asıl mücahid, Allahü teâlâya itaat uğrunda nefsi ile cihad
edendir.) [Tirmizi]
Bir erik çekirdeği, ne elmadır, ne de eriktir. Bu çekirdek, toprağa
konur, sulanıp gübrelenirse erik ağacı olabilir. Bu ağaçtan da erik
alınabilir. Bu ağaca ne kadar bakılırsa bakılsın, erik çekirdeğinden elma
olmaz.
İşte bunun gibi, gazap ve şehvet terbiye ile yok edilemez. Zaten
dinimiz de bunların yok edilmesini değil, terbiye edilmesini emrediyor.
Terbiye edilince de zararları önleniyor. Mesela gazabı saldırganlık
derecesinde olmak kötü olduğu gibi, gazabın tamamen yok olması da
zararlıdır. Tehlikelere karşı koyamaz. Terbiye ile itidal sahibi olunabilir.
İsraf da, cimrilik de kötüdür. İkisinin ortası cömertliktir. Terbiye ile, dine
uymakla insan cömert olabilir. Dinimiz, aşırılıklardan uzak, orta yolda
olmayı emretmektedir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Sizi vasat bir ümmet kıldık.) [Bekara 143]
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(İşlerin hayırlısı vasat olanıdır.) [Beyheki]
[Vasat, ifrat ve tefritten, her türlü aşırılıklardan uzak olan demektir.]
Kusurları bilmek için
Sual: Kusurlarımı öğrenip düzeltmek istiyorum. Fakat kusurlarımı
nasıl öğrenebilirim?
CEVAP
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
İnsanların bazıları, hatta çoğu, kendi kusurunu bilemez. Elin
gözündeki çöpü görür de, kendi gözündeki merteği göremez. Alışkanlık
haline getirdiğimiz kusurlarımızın hata olduğunu bile düşünmeyiz. Kusuru
141
www.dinimizislam.com
öğrenmenin birkaç yolu:
1- Bir şey öğrenmek isteyen, o hususta kendini talebe kabul
etmelidir. Yaşı kendinden küçük de olsa, bilmediği hususlarda bilenlere
sormalıdır. Kalbin kusurlarını bilen, ilmiyle amil salih birinden kusurlarını
ve tedavi çarelerini öğrenmelidir.
2- Kendisine kusurlarını gösterecek salih ve basiret sahibi bir
arkadaş bulmalı, kusurlarını söylemesi için ona rica etmelidir. Hazret-i
Ömer, Eshab-ı kiramdan bazılarına kusurlarını sorardı.
Akıllı kimse, daima kendini kusurlu görmelidir. Hakiki dostlarımızdan
başkasına kusurumuzun ne olduğunu sormak faydasızdır. Kimi
dalkavukluk eder, kusurlarımızı gizleyip söylemez. Kimisi de haset eder,
kusur olmayan şeyi kusur gibi gösterir.
Kusurumuzu samimi olarak söyleyen çıkarsa, kolay kolay kabul
edemeyiz. Halbuki başkalarının ikazı ile kusurlarımızı düzeltmemiz büyük
fazilettir.
Kötü huylarımız, zehirli yılan ve akrep gibidir. Birisi, ceketimizde bir
akrep olduğunu söylese, doğru söyleyip söylemediğine bakmadan
hemen ceketi çıkartırız. Kötü huylar ise akrepten daha tehlikelidir. Akrep
en fazlasından bizi zehirleyip öldürebilir. Fakat kötü huylar, sonsuz
felaketimize sebep olabilir. Kötü huylarımızı haber verene teşekkür
etmiyorsak, bizi ikaz ettiği için sevinmiyorsak, gerçekten kusurlu
olduğumuz anlaşılır.
Hele bir de, (Senin de şu kusurların var. Bir de bana nasihat mi
ediyorsun?) diyerek nasihati kabul etmediğimizi gösterirsek, kötü
olduğumuz iyice meydana çıkar.
Bu hâl, günahlarımızın çokluğu sebebiyle kalbimizin karardığını
gösterir. Daha açıkçası iman zayıflığından meydana gelmektedir.
Kusurlarımızı söyleyene teşekkür ve dua etmeliyiz!
3- Düşmanlarımız da kusurlarımızı dillerine dolayabilir. Çünkü kin ve
nefret gözlüğü ile bakan, kusurları daha kolay görür. Böyle bir düşman,
kusurlarımızı gizleyen dalkavuktan daha iyidir. İnsan tabiatı, düşmanın
ikazını hoş görmez. Fakat akıllı kimse, düşmanın sözlerinden istifade
etmeli, söylediği kusurları düzeltmeye çalışmalıdır.
4- Kusurlarımızı öğrenmenin bir başka yolu da, başka müslümanlara
bakmaktır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin müminin aynasıdır.) [Taberani]
Başkasının kusurlarında kendi kusurlarını görür. Başkasında görüp
hoşlanmadığı şeylerden kendini temizler. Birçok salih kimse, kötü insanın
kötülüğünü görüp kendilerini ıslah etmişlerdir. Bir ayyaş düşünün, fazla
142
www.dinimizislam.com
içtiğinden yol kenarına yatıp, kustuğunu köpekler yalamaktadır. Bu hali
gören kimse, ayyaşlığa özenmez. Bunun gibi kumarbazın, hırsızın haline
gıpta etmez. İyilerin iyiliklerine imrenir. Bildirilen bu yollarla kusurlarımızı
düzeltmemiz mümkündür.
5- İnsan kendi kusurlarını zor anlar. Güvendiği arkadaşına sorarak
da, kusurunu öğrenir. Sadık dost, arkadaşını, tehlikelerden, korkulardan
koruyan kimsedir. Böyle bir arkadaş bulunursa, bunu büyük nimet
bilmelidir. Onun tavsiye ve nasihatlerine kızmamalı, aksine çok
sevinmelidir. Mesela gıybetin, zinadan kötü olduğu, sevapları ateşin kuru
odunu yaktığı gibi yok ettiği hadis-i şeriflerle bildirilmiştir. Biz gıybet
etmeye başlayınca bir arkadaşımız, (Sus sevapların yanacak,
Cehenneme gideceksin) derse, bize iyilik mi etmiş olur yoksa kötülük
mü? İyilik ettiğine göre, böyle arkadaşa kızmak mı, yoksa minnettar
kalmak mı gerekir? Yanımızda bir arkadaşın gıybeti yapılınca, hemen
müdahale etmemiz gerekir. Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Gıybet edilen kardeşini, gücü yettiği halde himaye etmeyeni
Hak teâlâ dünya ve ahirette zelil eder.) [İ.Ebiddünya]
Kötü huylar, kalbi, ruhu hasta eder. Hastalığın artması, kalbin, ruhun
ölümüne sebep olur. Müslümanın önce kalbini temizlemesi gerekir.
Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsanın bedeninde bir et parçası vardır. Bu iyi olursa, bütün
uzuvları iyi olur. Bu kötü olursa bütün organları bozuk olur. Bu
kalbdir.) [Beyheki]
Kalb, yürek denilen et parçasındaki gönüldür. Kötü huylar çoktur.
Hepsi için müşterek ilaç, hastalığı, zararını, sebebini, zıddını ve ilacın
faydasını bilmektir. Bu hastalığı kendinde teşhis etmek, aramak, bulmak
gerekir. Bu teşhisi herkes kendi yapmalıdır. Kendi yapamazsa, iyilerin,
salih kimselerin bildirmesi ile anlamalıdır.
Bize karşı kötülük yapan zalimleri affetmek, onlara iyilik yapmak bir
fazilettir. Fakat başkalarına zulmeden, Allahü teâlâya isyan edenlere
ihsan edilmez. Çünkü zalime ihsan edince mazluma haksızlık edilmiş
olur. Zalimlere, bid'at sahiplerine ve başkalarına zararı dokunan
kimselerin günahlarını açığa vurmakta mahzur yoktur. Bazen gerekir.
İftira etmek
Sual: Yalan ve iftiranın dindeki yeri nedir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Yalan söylemek ve iftira etmek haramdır, sakınmak lazımdır. Bu iki
143
www.dinimizislam.com
fenalık, her dinde de haram idi. Cezaları çok ağırdır. (C.3, m.34)
İftira büyük günahtır ve çok fenadır. Bunda yalan söylemek de vardır
ki, yalan, her dinde haramdır. İftirada bir mümini incitmek de vardır ki, bu
da, başkaca haramdır. Bunlardan başka, iftira etmek, yeryüzünde fesat
çıkarmaya, ortalığı karıştırmaya sebep olur ki, bu da haramdır. (C.3,
m.41)
Müslümanlara suizan, zulüm etmek, mallarını gasp etmek gibi ve
haset, iftira ve yalan söylemek ve gıybet etmek gibi haramdır. (Hadika)
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir kimse, bir mümin hakkında olmayan bir şey söylerse,
iftiraya uğrayan kimse, onu affedinceye kadar, Allahü teâlâ onu
Cehenneme sokar.) [Ebu Davud]
(Bir müminde her haslet bulunabilir. Ancak hıyanet ve yalan
bulunamaz.) [İbni Ebi Şeybe]
(Yalan, münafıklıktan bir kapıdır.) [İbni Adiy]
En çok düşmanı olan kimdir?
En çok düşmanı olan Allahü teâlâdır! Bir gün Musa aleyhisselam,
insanların konuşmalarından bıkmış, (Ya Rabbi, n'olur bu insanlar
benim hakkımda konuşmasın) diye dua etmiş. Allahü teâlâ buyurmuş
ki:
(Ya Musa, senin istediğin o şeyi ben, kendim için bile
yapmadım. Görmüyor musun, duymuyor musun, Benim hakkımda
neler konuşuyorlar.)
Peygamber efendimiz Allah’ın habibi idi, âlemlere rahmet idi.
İnsanları Cennete davet için, Cehennemden sakındırmak için en acı
sıkıntıları çekti. Ona akla hayale gelmeyecek iftiraları yaptılar, hâşâ,
sihirbaz dediler, hâşâ, mecnun dediler, hâşâ, şair dediler, hâşâ, hanımı
Âişe validemize iftira ettiler, çok eziyet ettiler, yollarına dikenler döşediler.
Allah’ın Habibi ile savaştılar. Halbuki O rahmet-i ilahi idi, insanlar
yanmasın diye adeta çırpınıyordu. (Bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı)
buyuruyordu. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Bir kimse, bir mümin hakkında olmayan bir şey söylerse,
iftiraya uğrayan kimse, onu affedinceye kadar, Allahü teâlâ onu
Cehennemde bırakır.) [Ebu Davud]
Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki:
(Yalan söyleyenler, iftira edenler, ancak Allah’ın âyetlerine
inanmayanlardır. İşte onlar, yalancıların tâ kendileridir.) [Nahl 105]
İkinci binin müceddidi, hadis-i şerifle müjdelenen imam-ı Rabbani
hazretlerine yaptıkları eziyet diğer iftiraların yanı sıra ne dediler biliyor
144
www.dinimizislam.com
musunuz, Serhend cahili dediler, bu isimle de yazılar yazıp dağıttılar.
Resulullahın vârislerinin istisnasız hepsi de aynı eziyet ve sıkıntılarla
karşılaşmışlar, çeşitli iftiralara maruz kalmışlardır. Hatta ibni Âbidin
hazretleri, hocası Mevlana Halid-i Bağdadi hazretlerine yapılan iftiralara
dayanamayıp, iftiracılara ve onlara inananlara bir reddiye risalesi yazdı.
Bu risaleye de Sell-ül-Hüsâmü'l-Hindi li-Nusreti Mevlana Şeyh Halid
Nakşibendi ismini verdi.
İmam-ı Gazali hazretleri de iftiralara maruz kalan büyüklerdendir.
Felsefeciler ve bid’at ehli olanlar hâlâ bu büyük imama iftiralarına devam
etmektedirler.
Kim Muhammed aleyhisselama çok benzerse o derece, bu sıkıntılar,
bu iftiralar başına gelir. Bunlar, bu yolun şanındandır. Eden kendine eder.
Allahü teâlâ kimi azaba atmak isterse büyüklerin üstüne salar, yani o
insanlar büyüklere dil uzatır. Yaradılışında said olanlar kesinlikle
büyüklere dil uzatmazlar. Başka günahları olabilir ama büyüklere dil
uzatmazlar.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Şeyh-ul-islam Abdüllah-i Ensâri Hirevi, "Ya Rabbi! Dostlarını öyle
yaptın ki, onları tanıyan sana kavuşuyor ve sana kavuşmayan, onları
tanımıyor" buyuruyor. Bu büyüklere düşmanlık etmek, sonsuz ölüme
sürükleyen bir zehirdir. Onları incitmek, sonsuz felaketlere sebep olur.
Allahü teâlâ bu belaya düşmekten korusun! Şeyh-ul-islam yine buyurdu
ki, "Ya Rabbi, her kimi felakete düşürmek istersen, onu bizim üzerimize
atarsın." (m.106)
Peygamberlerden başka herkes günah işler. Allahü teâlâ sevdiği
kullarının günahlarının cezasını ahirete bırakmaz. Çünkü günah suçtur.
Karşılığı cezadır. Dünyada üç sıkıntı verir:
1- Hastalık verir. Sabrederse affeder. Sebeplere yapışmak ve geleni
Allah’tan bilmek lazımdır. Ve ne maksatla geldiğini bilerek şükretmeli.
2- Günahların affı için ikinci yol maddi sıkıntıdır. Borçlu olmaktır.
Borçlarını ödemek için çekilen sıkıntılardır. Bu da günahların affına
sebeptir.
3- İnsanların yalan ve dedikodu ve iftiralarıyla haksız olarak iftiraya
uğramaktır.
İnat ve Münakaşa
Sual: Tartışmanın zararları nelerdir?
CEVAP
Hakkı açıklamak niyetiyle de olsa, başkalarını mağlup etmek için
145
www.dinimizislam.com
yapılan tartışmalar zararlıdır. Bir kimsede tartışmada galip gelme sevgisi,
hakkı karşısındakinin ağzından duymaktan daha sevimli gelirse, her
kötülüğün içine girmiş demektir. Tartışmayı kazanma arzusu, diğer
kötülüklere sebebiyet verir.
Tartışmanın on zararı vardır:
1- Hasede yol açar:
Haset ise, ateşin odunu yediği gibi, iyilikleri yer. Tartışmada galip
gelen de, mağlup olan da zararlıdır. Mağlup olana, (Falanca senden
daha ileri görüşlüdür) denince, galip gelene haset etmeye başlar.
Tartışmada galip gelen kimse, kendini üstün görmeye başlar. Hadis-i
şerifte, (Allahü teâlâ, kibredeni alçaltır, tevazu edeni yükseltir)
buyuruldu. (Taberani)
2- Hakkı küçük gösterir:
Tartışmacı, kendini üstün görme hastalığından kurtulamaz. Her
zaman kendisinin hakim olmasını ister. (Niye hep kendin konuşuyorsun)
diyenlere, (Biz böyle davranmakla ilmin izzetini koruyoruz) der. Hasmının
bildirdiklerine önem vermez, onun delillerini küçük görür. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Hakkı küçük görmek kibirdendir.) [İ. Gazali]
3- Kin tutmaya yol açar:
Fikrinin kabul edilmediğini gören tartışmacı, hasmına kin besler,
bazen ömür boyu onu affetmez. Kin felakettir. Hadis-i şerifte, (Mümin
kinci olmaz) buyuruldu. (İ. Gazali)
4- Gıybete sebep olur:
Tartışmacı, hasmının sözlerini naklederek, (O şöyle dedi, ben şöyle
cevap verdim) diyerek kendini gıybetten kurtaramaz. Halbuki gıybet
etmek, ölü eti yemek gibidir.
5- Övünmeye sebep olur:
Tartışmacı, galip gelirse, kendini övmekten kurtaramaz. (Şu delilleri
getirerek susturdum) diye kendini över. Halbuki, (Çirkin olan doğru,
kişinin kendini övmesidir). Bir âyet meali:
(Allahü teâlâ, kendini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez.)
[Lokman18]
Arkadaşını mağlup etmekle övünen bir cemiyette, kardeşliğin tesisi
mümkün olur mu? Övünmek, başkasını hakir, aşağı görmekten ileri gelir.
Halbuki hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Din kardeşini hakir görmek, kötülük olarak yeter.) [Müslim]
6- Kusur araştırıcı olur:
Tartışmacı, hasmını yenmek için onun gizli kusurlarını araştırmaktan
146
www.dinimizislam.com
kendini alamaz. Halbuki başkalarının kusurlarını araştırmak günahtır.
Tartışmacı, hasmının bedeni kusurlarını ima ile de olsa söyler. Mesela;
hasmı gözlüklü ise, (Bu gerçekler gözlükle görülmez) diyerek hasmının,
gözündeki, bedeni kusurunu ilmi noksanlığı için bir özür sayar.
7- Zarara sevindirir:
Tartışmacı, hasmının kötü duruma düşmesine sevinir. Halbuki hadisi şerifte buyuruldu ki:
(Kendisi için sevdiğini, din kardeşi için sevmeyen kâmil mümin
olamaz.) [Buhari]
8- Riyaya yol açar:
Tartışmacı, zahiren hasmına sevgi gösterir ise de, bunun yalan
olduğunu bilir. Bu ise münafıklık alametidir. Tartışmacı halkın gözüne
girmeye çalışır. Bu ise riyadır. Hadis-i şerifte, (Riya küçük şirktir)
buyuruldu. (Taberani)
9- Hakkı inkâra yol açar:
Hakkın hasmının ağzından çıkmasına nefret eder. Bu ise felakettir.
Hadis-i şerifte, (Allahü teâlânın en sevmediği kimse, hakkı kabul
etmemek için inat gösterendir) buyuruldu. (Buhari)
10- İnada sebep olur:
İnat da, nefrete, düşmanlığa yol açar.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Din kardeşine itiraz etme, boş konuşma, [üzücü] şaka yapma ve
verdiğin sözden cayma!) [Tirmizi]
Münakaşanın zararları
İtiraz etmeyi âdet haline getirmek, “Hayır öyle değildir” demek, çok
çirkindir. Mesela, biri, (Havanın sıcaklığı 25 derece) dese, buna, (Hayır
30 dan aşağı değil) demek, onun sözüne itirazdır. Çünkü böyle
söylemek, (Sen bilmiyorsun, bu işten sen anlamazsın, sen ahmaksın,
ben akıllı ve bilgiliyim) demektir. Bu ise, kendini büyük görüp, başkalarına
hücum etmektir. Lüzum yokken, karşımızdaki şahsın kusurlarını bulup
kendisine göstermek günahtır. Çünkü onun hatasını söylemekle üzmüş
ve kalbini kırmış oluruz. Zaruretsiz incitmek haramdır. Böyle hususlarda
başkasının hatasını söylemek gerekmez. Susmak ise imanın kemalini
gösterir. Malik bin Enes hazretleri, (Tartışmanın dinde yeri yoktur.
Tartışma kalbleri katılaştırır, kin ve nefret doğurur) buyurdu. (Çok
sevdiğin sadık bir dostunu, tartışarak bir defacık kızdır, ondan sonra
başına gelecek felaketi gör) demişlerdir.
Bir insanın hiç günahı olmasa, insanları doğru yola davet ediyorum
diye tartışmaya girse, bu hareketi günah olarak ona yeter. İtirazı,
147
www.dinimizislam.com
tartışmayı huy edinen kimse mürüvvetsiz olur.
İmam-ı Gazali hazretleri, (Ancak şöhret için uğraşan, tartışmayı
sever. Şöhret ise afettir) buyurdu. Münakaşa, dostun dostluğunu azaltır,
düşmanın düşmanlığını artırır. Salih mümin kibirli olmaz, vakar sahibidir,
dünya işlerinde kolaylık gösterir. Din işlerinde sağlam olur. Hiç münakaşa
etmez!
Kötü ile münakaşa etme, seni üzer.
Halim ile münakaşa etme, sana küser.
Enes bin Malik hazretleri bildiriyor: Biz bir gün dini bir konuda
tartışırken, Resulullah efendimiz yanımıza geldi. Bize öyle öfkelenmişti ki,
hiç böylesini görmemiştik. Buyurdu ki:
(Bırakın tartışmayı! Sizden öncekiler sırf bunun yüzünden helak
oldu. Tartışmanın faydası yoktur, tartışma zararlıdır. Mümin
münakaşa etmez. Münakaşa edene şefaat etmem.) [Taberani]
Haklı olduğu halde tartışmayı terk etmek, haksız olduğu halde,
tartışmayı terk etmekten daha zordur. Bu bakımdan haklı olduğu halde
münakaşayı terk etmek daha çok sevaptır.
Dostlar arasındaki kin ateşini körükleyen münakaşadır. Münakaşa,
karşıdaki insanı cahil yerine koymak, sen bilmezsin, ben bilirim demektir.
Cahillikle suçlanan herkes az veya çok kızar. Hadis-i şerifte, (Allahü
teâlânın en çok buğzettiği kul, tartışmada ileri gidendir)
buyurulmaktadır.
Münakaşa,
dostların
azalmasına,
hasımların
çoğalmasına sebep olur. Hasan-ı Basri hazretleri buyurdu ki:
(Bin kişinin dostluğuna, bir kişinin düşmanlığını satın alma!)
Münakaşa, kendisinin akıl, fazilet ve ilimde üstünlüğünü ispata
çalışmaktır. Bu ise karşıdakini cehalet ve ahmaklıkla itham etmektir. Bu
da düpedüz düşmanlıktır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Münakaşa etmeyen, kimseyi incitmeyen kimse Cennete girer.)
[Tirmizi]
(Konuşurken itiraz etmeyene veya haklı olduğu halde,
münakaşayı terk edene, Cennette bir köşk verilir.) [Taberani]
(Haklı da olsa, münakaşayı terk etmeyen, hakiki imana
kavuşamaz.) [İbni Ebiddünya]
(Mücadelede ısrar edeni Allahü teâlâ sevmez.) [Buhari]
(Fitnesinden emin olunmayan mücadeleyi terk ediniz.) [Taberani]
Dört grup insan vardır
Bilgi yönünden insanlar dört gruba ayrılır:
1- Bildiğini bilen,
2- Bildiğini bilmeyen,
148
www.dinimizislam.com
3- Bilmediğini bilen,
4- Bilmediğini bilmeyen.
Bildiğini bilen: Böyle kimseler makbuldür. Kendinden emindir.
Cesurdur, bir çok işi başarır. Bir arkadaş var. Bilgisayar dahil, “Her aleti
çalıştırabilirim, çünkü bunu da benim gibi bir insan yapmıştır” diyor ve
kendinden emin olduğu için de başarabiliyor.
Bildiğini bilmeyen: Böyle kimseler ikaza muhtaçtır. Çekingendir.
Ben bu işi başaramam diye korkar. Gerekli ikaz yapıldığında o işi rahat
başarır. Mesela yine bir arkadaşım var. Bilgisayardan anlamam, o bana
konuşmaz dedi. Yanına bir otur dedim, patlar, çatlar diye cesaret
edemedi. Israr ettim, “Bunun bilgi ile, kültür ile ilgisi yok. Azıcık cesaret
yeter” dedim. Şimdi bilgisayarı rahat kullanıyor.
Bilmediğini bilen: Böyle kimseler haddini bilir. Her şeye burnunu
sokmaz. Kendi işi ile meşgul olur. Böyle kimseler her zaman takdir görür.
Bilmediğini bilmeyen: Böyle kimseler hem kendine, hem topluma
zarar verir. Hem bilmez, hem de bilmediğini bilmez. Yani hem kel, hem
foduldur. Her şeye burnunu sokar. Burnu da pislikten kurtulmaz.
Kendileri ile ilişki kurmak yönünden insanlar dörde ayrılır:
1- Tavşan pisliği gibi olanlar.
2- Gıda [besin] gibi olanlar.
3- İlaç gibi olanlar
4- Hastalık gibi olanlar.
Tavşan pisliği gibi olanlar: Ne kokar, ne bulaşır. Hiç kimseye yararı
ve zararı dokunmaz. Varlıkları ile yoklukları arasında fark olmayan
kimselerdir.
Gıda gibi olanlar: Herkesin her zaman ihtiyaç duyduğu kimselerdir.
Böyle kimseleri arayıp bulmalı, bulunca da, kaybetmemek için gerekli
tedbirleri almalıdır.
İlaç gibi olanlar: Ancak ihtiyaç zamanında işe yararlar. Böyle
kimseleri de ihmal etmemelidir.
Hastalık gibi olanlar: Bu tip insanlara hiç ihtiyaç olmaz. Fakat,
kendileri insanlara musallat olurlar, bulaşırlar. Bunlardan kurtulmak için,
müdara etmek gerekir.
Münakaşa etmek dostluğu giderir
Sual: Bazı kimseleri dini konuda ikna edemiyorum. Ne yapayım?
CEVAP
Ehil olmayan kimselerle, dini sohbet yapmamalı, uygun olanlara
kitaptan okumalı, hiç kimseye din üzerinde, kendi görüşünü söylememeli,
münakaşadan da uzak durmalıdır! Uygun insanlara, ehl-i sünnet
149
www.dinimizislam.com
âlimlerinin kıymetli kitaplarından vermeli, kendini aradan çekmelidir.
Hakikat Kitabevi’nin yayınları bu kıymetli eserlerden derlenerek
hazırlanmıştır. www.hakikatkitabevi.com adresinden okunabilir, temin
edilebilir.
Hatasını kabul etmek fazilettir
Sual: İnsan hatalı da olsa hatasını kabul etmiyor. Hatamı kabul
edebilmem için ne yapmam gerekir?
CEVAP
İnsanın nefsi, daima kendini haklı çıkarmaya çalışır. Bir işte, hatalı
olup olmadığımızı anlamamız belki biraz zordur. Hadis-i şerifte,
kendimize yapılmasını uygun bulmadığımız bir şeyi, başkasına da
yapmamamız, kendimize uygun gördüğümüz şeyi, mümin kardeşimize
de uygun görmemiz emredilmektedir. Bir hadisede hemen kendimizi,
karşımızdaki şahsın yerine koymalıyız. (Onun yerine ben olsaydım, ne
yapardım?) diye düşünmeliyiz. Böyle düşünmek, hadisenin üzücü
neticelenmesine mani olur.
Bir genç anlattı:
"Benden yaşlı biri, bir hadiseden dolayı, beni nerede yakalasa
dövecekti. Öyle bir köşeye sıkışmıştım ki, nereye kaçsam yakalayabilirdi.
Doğru yanına gittim, özür dileyecektim. Daha yanına varır varmaz
(Kollarımı kırdın. Aman diyene kılıç çekilmez) dedi. Hatamı kabul ederek
yanına gittiğim için onun hatamı affederek büyüklük göstermekten başka
çaresi kalmadı. Ben de dayaktan kurtulmuş oldum."
Özür dileten söz
Bir tanıdık da şunu anlattı:
"Çocuklarım çok yaramaz oldukları için komşuları çok rahatsız
ediyorlardı. Bir gün çocukların gürültüsü komşumun artık boğazına kadar
gelmiş, mahkemeye verip bizi evden çıkarmaya karar vermiş. İşten
dönünce hadiseyi öğrenip evine gittim. Komşu, hâlâ teskin olmamış yüzü
asık duruyordu. (Kırdığınız yumurta kırkı geçti) diyerek bağırmaya çalıştı.
Yavaş sesle (Bir dakika komşu) diyerek teskine çalıştım. Dedim ki:
- Kiralık bir ev buldum. Hemen çıkıyoruz. O kadar suçluyuz ki, özür
dilemeye bile utanıyoruz. Çocuklara bağırmışsınız. Sizin yerinizde ben
olsaydım, daha kötüsünü yapardım. Dillerini koparır, gırtlaklarını
sıkardım, durmadan tepiniyorlar. Sizin yerinizde ben olsaydım bugüne
kadar asla sabredemezdim. Evdeki eşyaları sokağa atardım. Siz yine çok
iyi bir kimseymişsiniz ki efendiliğinizi bozmadınız.
Komşunun sakin sakin dinlediğini görünce devam ettim:
- Sizdeki komşuluk anlayışı, tam İslam ahlakına uygundur.
150
www.dinimizislam.com
Malik bin Dinar hazretlerinin Yahudi komşusunun evine sızan lağım
kokusuna nasıl sabrettiğini anlattıktan sonra dedim ki:
- Gerçekten siz evliya gibi adamsınız. Bugüne kadar sabretmeniz,
sizin büyüklüğünüzden, iyiliğinizden, Müslümanlığınızdan geliyor.
Bunları anlattıktan sonra komşu, adeta kendini suçlu hissetmeye
başladı. (Sinirliydim. Çocuklara bağırdım. Özür dilerim) dedi. Çocukların
daha küçük olduğunu, bu kadar gürültülerine katlanmak gerektiğini
bildirdikten sonra (Beterin beteri vardır. Siz gidince iyisi mi gelecek? Sizin
gitmenize razı değiliz. Buradan taşınmayın!) dedi."
Arkadaşın hatasını kabul etmesi ve bunu güzellikle anlatması
kötülükle neticelenecek bir hadiseyi önlemiş oldu. Eğer arkadaş,
çocukların kusurunu söylemeseydi. Komşusu söyleyecekti. Komşusu
söylemeden arkadaşın söylemesi vaziyeti değiştirmiştir.
O halde başkasının bizim için yapacağı suçlamaları, ona fırsat
vermeden kendimiz söylemeliyiz. Hatamızı kabul etmek, karşımızdakine
saygı duymak bir şey kaybettirmez. Aksine çok şey kazandırır. Atalarımız
(El öpmekle dudak aşınmaz) buyurmuşlardır. Hatada ısrar etmemek
büyük fazilettir. Peygamber efendimiz haklı olduğu halde, ev içindeki ve
ev dışındaki eziyetlere katlanmıştır. Hanımlarına (Siz haklısınız) diyerek
onları üzmemiştir. İslam ahlakını örnek alarak hatamızı kabul etmek
faziletini göstermeliyiz!.
Hakkı kabul etmekte inat etmemeli
Sual: Münakaşa ettiğim arkadaşın haklı olduğunu anlıyorum. Fakat
yenilgiyi kabul etmemek için, hayır öyle değildir diyorum. Bunun mahzuru
nedir?
CEVAP
Doğru olan bir şeyi kabul etmemeye inat denir. İnat, karşımızdakini
aşağı görmek, ondan nefret etmek, ona düşmanlık beslemek, haset
etmek gibi sebeplerden meydana gelir. Hakkı, düşmanımız da söylese
kabul etmeliyiz. Hakkı kabul edememek kibirdendir. Kibir ise büyük
günahtır. Hadis-i şerifde buyuruldu ki:
(Hakkı küçük görmek kibirdendir.) [İ.Gazali]
Mümin kibirli olmaz; fakat vakar sahibi olur. Vakarlı kimse, dünya
işlerinde kolaylık gösterir. Din işlerinde sağlam olur. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Mümin vakarlı ve yumuşak olur.) [Beyheki]
Hiç kimse ile münakaşa etmemeliyiz!
(Allahü teâlâ, mücadelede ısrar edeni sevmez.) [Buhari]
(Haklı iken, münakaşayı terk edene, Cennetin ortasında bir köşk
151
www.dinimizislam.com
verilir.) [Taberani]
(Mücadelede ısrar edenler hariç, hiç kimse, hidayete
kavuştuktan sonra sapıtmaz.) [Beyheki]
Münakaşa, dostların azalmasına, hasımların çoğalmasına sebep
olur. Hasan-ı Basri hazretleri buyurdu ki:
(Bin kişinin dostluğuna, bir kişinin düşmanlığını satın alma!)
Münakaşa, kendisinin akıl, fazilet ve ilimde üstünlüğünü ispata
çalışmaktır. Bu ise karşıdakini cehalet ve ahmaklıkla itham etmek
demektir. Bu düpedüz düşmanlıktır. Kendini karşısındakinden üstün
görmek ise kibirdir. Mahzurludur. Münakaşa her yönden mahzurludur.
Münakaşa güzel ahlakın zıddıdır. Halbuki müslüman güzel ahlaklı
olmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mallarınızla herkesi memnun edemezsiniz. Güler yüz ve tatlı dil
ile, güzel ahlakla memnun etmeye çalışınız!) [Hakim]
İyi insanın vasıfları
İyi insan, kimseyle münakaşaya girmeyen, herkesle iyi geçinen
kimsedir. İyi insan, yani müslüman, her işinde Allah’tan korkar, titrer.
Allahü teâlânın sevgisine kavuşturacak işleri yapmak için çırpınır.
Sabreder, affeder. Her geçimsizlikte, her sıkıntıda, kusuru kendisinde
görür. Her nefeste Rabbini düşünür. Gaflet ile yaşamaz. Bir kalbi
incitmekten korkar. Kalbleri Allahü teâlânın evi bilir. Hâfız-ı Şirazinin,
(Dostlara doğru söylemeli, düşmanları güler yüzle ve tatlı dil ile
idare etmelidir) sözüne uyar. Dinlerine ve dünyalarına zarar gelecek
şeylerden sakınır. Herkese karşı, güler yüzlü, tatlı dilli olur. Af dileyeni
affeder. Hiç kimse ile münakaşa etmez. Bilir ki, münakaşa etmek,
dostluğu giderir, düşmanların çoğalmasına sebep olur. Fitne çıkarmaz,
dost ile de, düşman ile de tatlı konuşur, herkesle iyi geçinir. Kimsenin
sözüne karşı gelmez. Herkese yumuşak söyler, sert konuşmaz. Hadis-i
şerifte, (Mümin vakarlı ve yumuşak olur) buyuruldu. Münakaşa
edenlerin yanında oturmaz!
İyi huylu olmak için ve iyi ahlakını muhafaza edebilmek için, salih
kimselerle, iyi huylularla arkadaşlık etmelidir. Hadis-i şerifte, (Kişinin
dini, arkadaşının dini gibi olur) buyuruldu. Ahlakı bozan kitap, gazete,
radyo ve TV’den sakınmalıdır.
Malı, mevkii hayır için arayan ve hayır işlerde kullanan, rahata,
huzura kavuşmuştur. Hadis-i şerifte, (Dünyada, yolcu gibi yaşa,
öleceğini unutma) buyuruldu. Vaktin kıymetini bilip gece-gündüz ilim
öğrenmelidir! İlim, ibadet içindir. Kıyamette işten, ibadetten sorulur, çok
ilim öğrendin mi diye sorulmaz. İş ve ibadet de ihlas elde etmek içindir.
152
www.dinimizislam.com
Evliyadan bir zat, (Bir kimsenin veli olduğu; tatlı dili, güzel ahlakı, güler
yüzü, cömertliği, münakaşa etmemesi, özürleri kabul etmesi ve herkese
merhamet etmesi ile anlaşılır) buyurmuştur.
İbni Abbas hazretleri buyurdu ki:
(Aklın başı, kendisine zulmedeni affetmek, kendinden aşağıda
görünene tevazu göstermek, düşündükten sonra konuşmaktır.
Akılsızlığın başı ise, kendini beğenmek, lüzumsuz yere konuşmak ve
kendisinin yaptığı şeylerde insanları ayıplamaktır. Hadis-i şerifte, (Akıllı
şu kimsedir ki, açıkta yapınca utanacağı işi gizli yerde de yapmaz)
buyuruldu. Hikmet ehli, ibadetlerini ihlasla yapan, insanlarla iyi geçinen,
onlara iyilik eden ve belalara sabredenin akıllı olduğunu bildirmiştir.
Hakkı kabul etmek
Sual: Bazen bir hususta çocuğumla konuşurken, yanıldığımı
anladığımda hatamı kabul edemiyorum. Uygun mu?
CEVAP
Hakkı söyleyen kim olursa olsun kabul etmelidir.! Çocuğumuz da
söylese, cahil biri de söylese, itiraz etmeden kabul etmelidir! Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Hakkı söyleyen kimse, küçük-büyük ve hoşlanılmayan bir
kimse de olsa kabul et, bâtılı da reddet!) [Deylemi]
Bir hususta körü körüne inat etmek çok kötüdür. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Bilmediği bir hususta inat edene, inadından vazgeçene kadar
Allahü teâlâ gadap eder.) [İ.Ebiddünya]
İnsanlara iyilik etmek
Sual: İyilik etmenin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
Ömür kısadır. Sonsuz olan ahiret hayatında, insanın karşılaşacağı
şeyler, dünyada yaşadığı hâle bağlıdır. Akıllı olan, ileriyi görebilen bir
kimse, kısa olan dünyada, hep, ahirette iyi ve rahat yaşamaya sebep
olan şeyleri yapar. İnsanlara hizmet etmek için çalışır. İnsanlara iyilik
etmek, ahirette azaptan kurtulmaya ve Cennet nimetlerinin artmasına
sebep olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Müslüman, müslümanın kardeşidir. Onu incitmez, üzmez. Bir
kimse bir müslümanın aybını, kusurunu örterse, Allahü teâlâ,
kıyamette onun ayıplarını, kabahatlerini örter.) [Buhari]
153
www.dinimizislam.com
(Bazı kimseler, başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak, onlara
yardımcı olmak için yaratılmıştır. İhtiyaç sahipleri bunlara başvurur.
Bunlar için ahirette azap korkusu olmaz.) [Taberani]
(Allahü teâlâ, bazılarına çok nimet vermiştir. Bunları, herkese
faydalı olmak için yaratmıştır. Bu nimetleri dağıtırlarsa, azalmaz,
dağıtmazlarsa bunlardan alıp, başkalarına verir.) [Taberani]
(Bir müslümanın, din kardeşinin bir ihtiyacını karşılaması on yıl
itikâftan iyidir. Allah rızası için bir gün itikâf ise, insanı Cehennem
ateşinden pek çok uzaklaştırır.) [Taberani]
(Din kardeşinin bir işini yapana, melekler dua eder. O işi
yapmaya giderken, her adımı için bir günahı af olur ve kıyamette
çeşitli nimetlere kavuşur.) [İbni Mace)
(Din kardeşinin rahata kavuşması veya sıkıntıdan kurtulması
için idarecilere gidip uğraşana, sırat köprüsünden, herkesin ayağı
kaydığı zaman, Allahü teâlâ ona yardım eder.) [Taberani]
(Allahü teâlânın en sevdiği iş, elbise vererek veya yedirip
içirerek yahut başka bir ihtiyacını karşılayarak, bir mümini
sevindirmektir.) [Taberani]
(Saygısızlık edene yumuşak davranan, zulmedeni affeden,
vermeyene veren, kendisini arayıp, sormayan ahbabını, akrabasını
gözeten, Cennette yüksek derecelere kavuşur.) [Taberani]
(Din kardeşine güler yüz göstermek, iyi şeyler öğretmek,
kötülük yapmasını önlemek, sorana yol göstermek, sokaktaki pis ve
zararlı şeyleri temizlemek, birer sadakadır.) [Tirmizi]
(Selam verirken gülümseyen, sadaka sevabına kavuşur.) [İ.
Ebiddünya]
(Seferde, topluluğun efendisi, onlara hizmet edendir. Şehitlik
hariç, hiçbir amel onun sevabına erişemez.) [Hakim]
(Kim, bir müslümanın sıkıntısını giderip, onu sevindirse, Allahü
teâlâ, kıyamette en sıkıntılı anlarda, onu sıkıntılardan kurtarır.)
[Buhari]
(Din kardeşine yardım edenin yardımcısı, Allahü teâlâdır.)
[Müslim]
(İnsanların en iyisi, onlara faydası çok olanıdır.) [Kudai]
(Allahü teâlânın farzlardan sonra en çok sevdiği iş, bir mümini
sevindirmektir.) [Taberani]
(İmanı en kuvvetli olan, ahlakı en güzel ve hanımına karşı en
yumuşak olandır.) [Tirmizi]
(Söz veriyorum, tartışmayan, haklı da olsa, kimseyi incitmeyen
154
www.dinimizislam.com
Cennete girer.) [Tirmizi]
(Müminler, birbirine karşı sevgi ve merhamette, bir vücut gibidir.
Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut huzursuz olur. Oranın
tedavisi ile meşgul olurlar. Müslümanlar da böyle birbirine yardıma
koşar.) [Buhari]
(Çevrendekilerle güzel komşuluk et ve kendin için sevdiğini,
başkaları için de sev ki müslüman olasın.) [Harâiti]
İyiliği sayarak değil saçarak yapmalı
İslam âlimleri buyuruyor ki:
(Allahü teâlânın size nasıl muamele etmesini istiyorsanız, Onun
kullarına öyle muamele ediniz.)
(İyiliği sayarak değil, saçarak yapınız.)
(Cömert verene değil, verdiğine sevinene denir.)
(Bütün kötülükler, hırlaşmalar almak üzerinedir. Bütün iyilikler,
vermek üzerinedir.)
Herkese iyilik etmek, ödünç veya sadaka vermek çok sevaptır.
Akrabaya yapılan iyilik daha sevaptır. Bir kadın, Resulullah efendimize,
(Fakir kocama yardımda bulunsam, sadaka yerine geçer mi?) diye sual
ettirdiğinde Peygamber efendimiz, (İki sevap vardır. Biri sadaka, diğeri
de sıla-i rahim sevabı) buyurdu.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Senden yüz çeviren akrabana verilen sadaka daha faziletlidir.)
[Taberani]
(Yakın akraba ve komşuya verilen sadakanın sevabı iki misli
fazladır.) [Taberani]
(Paranızı önce kendi ihtiyaçlarınıza, artarsa çoluk çocuğunuzun
ihtiyaçlarına sarf edin! Bundan da artarsa akrabalarınıza yardım
edin!) [Müslim]
(Bir kimseden amcasının oğlu yardım ister de, o da gücü yettiği
halde, vermezse, kıyamet günü Allahü teâlânın fazlından mahrum
kalır.) [Taberani]
(Bir müslümana ödünç veren iki misli sadaka sevabı kazanır.)
[İbni Mace]
(Müslüman kardeşini sevindirmek mağfirete sebep olur.)
[Taberani]
(Bir müslümanın sıkıntısını giderene, Allahü teâlâ iki nur verir.
Bu iki nurla Sıratta o kadar çok kimse aydınlanır ki sayısını ancak
Allahü teâlâ bilir.) [Taberani]
(Duasının kabul, kederinin yok olmasını isteyen, darda kalanı
155
www.dinimizislam.com
ferahlandırsın!) [İbni Ebiddünya]
(Kim, arkadaşının ihtiyacını görürse, Allahü teâlâ da onun
ihtiyacını karşılar.) [Taberani]
(Hayra vesile olan, hayır işlemiş gibidir. Allahü teâlâ, sıkıntıya
düşene yardım edeni sever.) [İbni Neccar]
(Cehennemlik biri, Cennetlik birine rastlayınca ona der ki:
- Beni tanıdın mı?
- Sen kimsin?
- Benden abdest suyu istemiştin, ben de onu sana hediye etmiştim.
Cennetlik olan, ona şefaat eder. Yine Cehennemlik biri Cennetlik
olana şöyle der:
- Beni tanıdın mı?
- Sen kimsin?
- Bana bir iş söylemiştin, ben de o işini yapmıştım.
Bunun üzerine ona şefaat eder ve şefaati kabul edilir.) [İbni
Mace]
(Fakire verilen bir lokma, sahibine beş şeyi müjdeler:
1- Bir tane iken beni çoğalttın.
2- Küçük idim, büyüttün.
3- Düşman iken, beni dost ettin.
4- Fâni, yok olmak üzere iken, beni sonsuz kalıcı ettin.
5- Bugüne kadar sen beni muhafaza ettin, artık ben seni
muhafaza ederim.) [Ey Oğul İlmihâli]
Müslümana yardım etmenin fazileti
Sual: Müslümana yardım etmenin, onu sevindirmenin fazileti nedir?
CEVAP
İyi kimse, hem kendisi iyi olan, hem de başkalarının iyi olmasına
çalışan kimsedir. Bu husustaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyle:
(Bir mümini sevindiren, beni sevindirmiş olur.) [Ebuşşeyh]
(Müslümana sözle yardım eden veya onun için bir adım
yürüyen, kıyamette Peygamberlerle emin olarak haşrolur ve 70
şehid sevabına kavuşur.) [Hatib]
(Kim bir mümini ferahlatırsa, Allahü teâlâ da kıyamette onu
ferahlatır.) [İ. Mübarek]
(Allah’ın kullarını üzmeyin. Onları ayıplamayın, gizli kusurlarını
araştırmayın. Kim müslüman kardeşinin aybını ararsa Allahü teâlâ
da onun aybını arar. Hatta öyle ki, evinden çıkmasa da onu rezil
eder.) [İ. Ahmed]
(En iyi kimse, kendisi ile alakasını kesenle ilgilenir, kendisini
156
www.dinimizislam.com
mahrum edene verir ve kendisine zulmedeni de affeder.) [Begavi]
(Müslüman, müslümanın kardeşidir, onu üzmez, onu sıkıntıda
bırakmaz. Kardeşine yardım edene, Allahü teâlâ yardım eder.
Kardeşinin sıkıntısını giderenin, Allahü teâlâ kıyamet sıkıntısını
giderir. Bir müslümanı sevindireni, Allahü teâlâ kıyamette
sevindirir.) [Nesai]
(İki şey var ki, ondan daha iyisi yoktur: Allahü teâlâya iman ve
Onun kullarına iyilik etmek, şefkatli olmak. İki şey var ki, ondan
daha kötü iki şey yoktur: Şirk ve insanlara kötülük etmek.)
[İ.Askalani]
(Hasene yapınca sevinen, seyyie yapınca üzülen mümindir.)
[Ebu Ya’la]
(Hasenen seni sevindiriyor, seyyien de seni üzüyorsa, sen
müminsin.) [Diyâ]
[Hasene; iyilik, güzellik, sevap. Seyyie; günah, kötü iş]
Layık olana da, olmayana da iyilik et!
Sual: (İyilik ettiğin kimsenin şerrinden sakın) buyuruluyor. Dinimiz
ise, herkese iyilik etmeyi emrediyor. Bu hadis-i şerifin açıklaması
nasıldır?
CEVAP
Genel olarak kötü kimseler, kadirşinas değildir, nankördür. Nitekim
Kur’an-ı kerimde mealen, (Allah ve Resulü kendi lütuflarından onları
[kötüleri] zenginleştirdiği için öç almaya kalkıştılar) buyuruluyor.
(Tevbe 74) Demek ki kötü kimselerin, kendilerine iyilik edenlere zararları
dokunabilir.
Bunun için atalarımız şöyle demişlerdir:
(İyilikten maraz doğar)
(İyilik et kele, duyursun seni ele)
(İyiliğe iyilik olsaydı, kara öküze bıçak çalmazlardı)
Bu sözler, iyiliğin mutlaka zararlı olduğunu göstermiyor. Bazı kötü
kimselere iyilik edince onlardan bazı uygunsuz hareketlerin, zararların
gelebileceğini gösteriyor. En hafif ve leziz kuş etinin bile bazı hastalara
dokunması gibidir. Bu anlamda hadis-i şerifler hatta âyet-i kerime bile
vardır. Hazret-i Ali, (Kötü kimse, kendisine iyilik yapılınca katılaşır,
iyilik edene bir zarar verebilir) buyuruyor. Yine büyük bir zat, (Kötüye
iyilik edince, ahmaka acıyınca, onlardan gelecek kötülükten
sakının!) buyuruyor.
Demek ki birisine iyilik ettik, ondan kötülük gelirse, o kimsenin kötü
birisi olduğu anlaşılıyor. Mesela bayramlaşmaya gelen bir şeker
157
www.dinimizislam.com
hastasına, onun hastalığını bilmeden baklava versek, onun hastalığı
artar. Kabahat baklavada ve baklava ikram edende değildir. Kötü kimse
de iyiliğe tepki olarak kötülük yapıyorsa, kabahat iyilikte değildir. Kötü
kimseler, mürüvvetsizdir, kadirşinas değildir, nankördür.
Allahü teâlânın, (Kendisine iyilik edene kötülük eden, benim
nimetime nankörlük etmiş olur, kendisine kötülük edene iyilik eden
de, bana şükretmiş olur) buyurduğu bildirilmiştir. Bir menfaat elde
etmek için seninle arkadaşlık edenin şerrinden sakın! Çünkü beklediği
şey kesilince; özür kabul etmez. (Şu’âb-ül-iman)
Yine genel olarak bir kimse, hiçbir menfaat beklemeden Allah rızası
için, kötü birine de iyilik ederse, ondan zarar gelmez. Eğer, bir menfaat
karşılığı iyilik ediyorsa, iyilik ettiği kimseden zarar gelebilir. Hiçbir menfaat
beklemeden, sırf Allah rızası için iyilik etmekten korkmamalıdır. Kötü
kimse, buna zarar vermeye kalksa da, fazla başarılı olamaz. İyilik eden,
kendine iyilik etmiş olur. Onun için atalarımız, (İyilikten kötülük gelmez),
(İyilik eden iyilik bulur), (İyilik et, denize at, balık bilmezse Hâlık bilir)
demişlerdir. Demek ki, iyilik balık için değil, Hâlık için, yani Allah rızası
için yapılırsa zararı olmaz.
Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
İhsan eden, iyilik eden sevilir. Hadis-i şerifte, (İhsan sahibi kimseyi
sevmek, insanların yaratılışında vardır) buyuruldu. (Deylemi)
İnsan, ihsanın, iyiliğin kölesidir. Gönül, kendine iyilik edeni sever,
kötülük edenden nefret eder. İnsan, ister istemez iyilik edene karşı sevgi
duyar. Bunun için Peygamber efendimiz şöyle dua ederdi:
(Ya Rabbi, kötü birinin, bana iyilik etmesini nasip etme!)
[Deylemi]
Allahü teâlânın kullarına hizmet etmekle, dünya ve ahirette çeşitli
nimetlere kavuşulur. İnsanlara iyilik etmek, onların işlerini güler yüzle ve
tatlı dille ve kolaylıkla yapmak, insanı Allah sevgisine kavuşturur. Ahiret
azaplarından kurtulmaya ve Cennet nimetlerinin artmasına sebep olur.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın en çok sevdiği kulu, Onun nimetlerinin,
kullarına ulaşmasına vasıta olandır.) [Deylemi]
(Her iyilik sadakadır.) [Tirmizi]
(İnsanların iyisi, insanlara iyilik eden kimsedir.) [İ. Ahmed]
(Arkadaşın iyisi, arkadaşına, komşunun iyisi ise komşusuna
iyilik eden kimsedir.) [Tirmizi]
(En iyiniz, kendisinden hep iyilik beklenilen ve şerrinden emin
olunandır. En kötünüz, kendisinden iyilik beklenilmeyen ve
158
www.dinimizislam.com
şerrinden emin olunmayandır.) [Tirmizi]
(Layık olana da, olmayana da iyilik et! İyilik ettiğin kimse, buna
layıksa ne iyi. Layık değilse, sen iyilik ehlinden olursun.) [İbni
Neccar]
(İnsan, kendine iyilik edene sevgi, kötülük edene de nefret
duyacak şekilde yaratılmıştır.) [Ebu Nuaym]
(İyilikler fenalıkları giderir.) [Ebu Nuaym]
(İyilik zâyi olmaz, kötülük unutulmaz, herkes ettiğini bulur.)
[Beyheki]
O halde, maddi bir menfaat beklemeden herkese iyilik etmeye
çalışmalıdır.
İyilikte yarış
Sual: Hizmet eden insanlara gıpta ederek, onlarla yarış olur mu?
CEVAP
Yarış, yardımlaşma iyilikte olur. Kötülükte, bölücülükte yardımlaşma,
yarış olmaz. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İyilik etmekte, kötülüğü önlemekte birbirinizle yardımlaşın!
Günah işlemekte, zulümde, haddi aşmakta yardımlaşmayın!) [Maide
2]
(İyi işler için yarışanlar bunun [iyiliğe koşmak, kötülüğe mani
olmak, ibadete devam etmek] için yarışsınlar) [Mutaffıfin 26]
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Şu iki kişiye gıpta edilir: Bunlardan biri, ilmi ile amel eden ve
başkalarına da öğreten, diğeri de, meşru yolda kazandığını, meşru
yolda sarfeden.) [Müslim]
(Ani ölüm, mümine rahmet, facire nedamettir.) [İ. Ahmed]
Süfyan-ı Sevri hazretleri, (Ani ölümü istemezdim. Ama fitnelerden
korktuğum için ani ölümü istiyorum) buyurdu. Orada bulunan Yusüf bin
Esbat hazretleri, (Hayır ben ani ölümü istemiyorum. Hatta fazla yaşamayı
istiyorum. Belki günahlarıma tevbe eder, salih ameller işlerim) buyurdu.
Orada bulunan Hazret-i Vüheyb de, (Ben her ikisini de istemem. Çünkü
hangisinin hakkımda hayırlı olduğunu bilemem. Allahü teâlâ hakkımda
neyi takdir etti ise, onu sever, onu kabul ederim) buyurdu. Süfyan-ı Sevri
hazretleri bu sözü duyunca, (Kâbe’nin Rabbine yemin ederim ki, bu Allah
adamlarındandır. Doğrusunu bu söyledi) diyerek onu alnından öptü.
Bayezid-i Bistami hazretleri de, (Ya Rabbi senin güzel gördüğün şeyi
senden isterim) diye dua ederdi.
İnsanlığa hizmet nasıl olur
Sual: Kimi kumarhane açıyor. Bunu bir hizmet olarak gösteriyor.
159
www.dinimizislam.com
Hatta dini yıkıcı faaliyetlerine "insanlığa hizmet" diyorlar. İnsanlığa hizmet
nasıl olur?
CEVAP
Herkes, insanlığa hizmet etmenin en şerefli vazife olduğunu ve
bunun için çalıştığını söyler. Kendi keyfi, zevki için ve para kazanmak için
olan çalışmalarını, didinmelerini, bu hizmet maskesi ile örtenler pek
çoktur. İnsanlara hizmet, onları dünyada ve ahirette, huzura kavuşturmak
demektir. Bunun da tek yolu, tek başarıcısı, insanları yaratan, yetiştiren,
merhameti ve ihsanı sonsuz bol olan Allahü teâlânın gösterdiği saadet
yolu, yani İslamiyet’tir. O halde, insanlığa hizmet, İslam’a hizmet ile olur.
İslam’a hizmet, insanlığa hizmettir. İnsanlığa düşman olanlar, İslamiyet’i
yok etmeye çalışmıştır. Saldırmalarının en tesirlisi, müslümanları
aldatmak, içerden yıkmak olmuştur. Onları bölmüşler, birbirine düşman
etmişler, dinsizlerin pençesine düşmelerine sebep olmuşlardır.
Sual: Bu zamanda İslam’a hizmet nasıl olur? Müslüman olarak ne
yapmamız gerekir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını, sözlerini yaymak için, keramet
sahibi olmak, âlim olmak şart değildir. Her müslümanın bunu yapmak için
uğraşması gerekir. Fırsatı kaçırmamalıdır. Kıyamette her müslümana
bunu soracaklar, "İslam’a niçin hizmet etmedin?" diyeceklerdir. Dine
hizmet için uğraşmayanlara, din bilgilerini yayan kurumlara, kimselere
yardım etmeyenlere, çok azap yapılacaktır. Özür, bahane kabul
edilmeyecektir.
Peygamberler, insanların en üstünleri, en kıymetlileri iken, hiç rahat
oturmadı. Allahü teâlânın dinini, seadet-i ebediyye yolunu yaymak için,
gece gündüz uğraştılar. Mucize isteyenlere de, (Mucizeyi Allahü teâlâ
yaratır. Benim vazifem, Allahü teâlânın dinini bildirmektir) buyurdu.
Bu yolda çalışırlarken, Allahü teâlâ da bunlara yardım eder, mucize
yaratırdı.
Hizmetlerdeki sıkıntı
Bizim de, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını, sözlerini yaymamız ve
kâfirlerin, düşmanların, müslümanlara iftira ve eziyet edenlerin, kötü,
alçak, yalancı olduklarını, gençlere, dostlara bildirmemiz gerekir. Bu
yolda malı ile, kuvveti ile, mesleği ile çalışmayanlar, azaptan
kurtulamayacaklardır. Bu yolda çalışırken, sıkıntı çekmeyi büyük saadet,
büyük kazanç bilmelidir.
Peygamberler, Allahü teâlânın emirlerini bildirirken, cahillerin,
160
www.dinimizislam.com
soysuzların hücumlarına uğrardı. Çok sıkıntı çekerlerdi. O büyüklerin en
üstünü, seçilmişi, Allahü teâlânın habibi olan Muhammed aleyhisselam,
(Benim çektiğim eziyet gibi, hiçbir Peygamber eziyet görmedi)
buyurdu. [c.1, m.193]
Her müslümanın, Ehl-i sünnet itikadını öğrenmesi ve sözü geçenlere
öğretmesi gerekir. Ehl-i sünnet âlimlerinin sözlerini bildiren kitapları ve
gazeteleri bulup almalı, bunları gençlere, tanıdıklara göndermeli,
okumaları için çalışmalıdır! İnsanlara, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını
bildirmek, kıymetli bir hizmettir. Ancak cenab-ı Hakkın sevdikleri bu
hizmet ile şereflenir.
Sual: Otobüste hiç kimseye yer vermesek kul hakkı yemiş olur
muyuz veya kimlere yer vermek gereklidir?
CEVAP
Yer vermemekle kul hakkı geçmez. Kim olursa olsun iyilik etmek
sevaptır. İyi kimseye iyilik daha çok sevaptır.
Herkese yumuşak davranmalı
Sual: Müslümanlara iyilik etmeye çalışırken neye dikkat etmeli?
CEVAP
Her zaman yumuşak davranmaya çalışmalı, sertlikten kaçmalıdır!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ refiktir. Yumuşaklığı sever. Sertlik edenlere
vermediği şeyleri yumuşak davrananlara ihsan eder. Başkalarına
vermez.) [Müslim]
(Yumuşak davran! Sertlikten ve çirkin şeyden sakın! Yumuşaklık
insanı süsler, çirkinliği giderir.) [Müslim]
(Yumuşak davranmayan hayır yapmamış olur.) [Müslim]
(Kendisine yumuşaklık verilene dünya ve ahiret iyilikleri
verilmiştir.) [Tirmizi]
(Cehenneme girmesi haram olan ve Cehennemin de onu
yakması haram olan kimseyi bildiriyorum. Dikkat ediniz! Bu kimse,
insanlara kolaylık, yumuşaklık gösteren mümindir.) [Tirmizi]
İhsan sahibini sevmek
Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
İhsan eden, iyilik eden sevilir. Hadis-i şerifte, (İhsan sahibini
sevmek, insanların yaratılışında vardır) buyuruldu. Bütün iyilikleri
yaratan, insana can, mal, sıhhat veren, zararlardan, korkulardan koruyan
Allahü teâlâyı sevmek, insanlık icabıdır.
Sevmenin üç alameti vardır:
1- Onu sevenleri sevmek,
161
www.dinimizislam.com
2- Ona itaat etmek,
3- Onu, dil ile, beden ile övmek.
Bunlardan ikincisine Şükür, üçüncüsüne Hamd etmek denir. Onu
sevenleri, O da sever. İhsanlarını arttırır. Allahü teâlânın sevgisini
kazanmaya çalışana Salih kul denir. Bu sevgiyi kazanmış olana Veli
denir.
Başkalarının da kazanması için çalışan Veliye, Vesile denir. Allahü
teâlâ, Kur'an-ı kerimin Maide suresinde, (Vesile arayınız!) buyuruyor.
Vesilenin bu iyiliği, bu ihsanı, dünya ve ahiret nimetlerinin en kıymetlisidir.
O halde, onu sevmek, hem bu ihsanın sahibi olduğu için, hem de, Allahü
teâlânın sevgili kulu olduğu için, çok gerekir ve insanın birinci vazifesidir.
Hakiki vesileye kavuşmak, en büyük saadettir. (C.1, m.27)
Sual: Müslüman olmayanlara da, merhamet etmek, saygı göstermek
gerekir mi?
CEVAP
Allah indinde herkes, insan olarak eşittir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki:
(İnsanlar [insan olarak] bir tarağın dişleri gibi eşittir.) [İbni Lal]
(Rabbiniz bir, babalarınız, dininiz ve Peygamberiniz de birdir.
Arabın Aceme, Acemin Araba üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızının
karaya, karanın kırmızıya üstünlüğü yoktur. Hiçbir milletin diğerine
üstünlüğü yoktur. Ancak takva bakımından biri diğerinden üstün
olabilir.) [İbni Neccar]
[Acem, Arap olmayan milletler demektir.]
Bunun için mümin olsun, kâfir olsun, bir kimseden kendini üstün
görmek kibirdir. Kibir ise çok büyük günahtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete giremez.) [Taberani]
Başkalarının kendisine saygı göstermelerini sevmek de doğru
değildir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kendisi için ayağa kalkılmasından hoşlanan, Cehenneme
gidecektir.) [Tirmizi]
Gayrı müslim de olsa
İkram için, iyi geçinmek için, müdara için gayrı müslim olsa da ayağa
kalkmak caizdir. Buradaki ölçü, müslüman olmayanlara sevgi
beslememektir. Merhamet ile sevmeyi karıştırmamalıdır. Hazret-i Âişe
validemiz bildirir:
Bir gün içeri girmek için birisi geldi. Resul-i ekrem, (Müsaade edin,
içeri girsin! O kabilesinin en kötüsüdür) buyurdu. O kimse, odaya
girince gülerek karşılayıp iltifat etti. O kimse gidince merak edip sordum,
162
www.dinimizislam.com
ya Resulallah, kötü insan dediğiniz halde ona iltifat etmenizin sebebi
nedir? Buyurdu ki:
(İnsanların kötüsü, zararından korunmak için kendisine ikram
edilendir.) [Buhari]
Kâfir-mümin herkese, hatta bütün hayvanlara merhamet etmek
gerekir! Peygamber efendimiz, (Merhametli olmayan imanlı olmaz)
buyurunca, Eshab-ı kiram sual etti:
- Ya Resulallah, hepimiz merhametliyiz.
- Bir arkadaşa merhamet kâfi değildir. Bütün mahlûkata
merhametli olmak gerekir. [Taberani]
Dinimizde merhametin, saygının yeri büyüktür. Bu husustaki hadis-i
şeriflerden bazıları şöyle:
(Büyüğünü saymayan, küçüğüne acımayan bizden değildir.)
[Tirmizi]
(Yerdekilere merhametli olmayana, göktekiler merhamet etmez.)
[Taberani]
(İnsanlara merhamet etmeyene, Allah da merhamet etmez.)
[Taberani]
Görüldüğü gibi, müslümanlara denmiyor. (İnsanlara) deniyor. O
halde bütün insanlara ve hayvanlara acımak gerekir. "Kâfire, zalime nasıl
acınır ki?" denebilir. Kötülük etmelerini önleyip iyi bir insan, yani salih bir
müslüman olmaları için çalışmakla onlara merhamet edilmiş olur. Kim
olursa olsun yaşlıya saygı göstermelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Yaşlılara saygı göstermek, Allahü teâlâya tazimdendir.) [Ebu
Davud]
Yaşlı kimse gayrı müslim ise, ona yapılan saygı dini için değil, insan
olduğu içindir.
Örnek insanlar
Lisan-ı hâl, lisan-ı kalden entaktır. Yani insanın hâl ve hareketi,
sözünden daha tesirlidir. Hakiki müslümanların hâllerine bakıp müslüman
olanlar çoktur. Bunlardan biri şöyle:
Gayrı müslimlere ait bir ticaret kervanı gelip, gece Medine’nin dışına
kondu. Yorgunluktan hemen uyudular. Halife Hazret-i Ömer, şehri
dolaşırken bunları gördü. Abdurrahman bin Avf’ın evine gelip, (Bu gece
bir kervan gelmiş. Hepsi kâfirdir. Fakat bize sığınmıştır. Eşyaları
çoktur ve kıymetlidir. Yabancıların, yolcuların bunları soymasından
korkuyorum. Gel, bunları koruyalım) dedi. Sabaha kadar bekleyip,
sabah namazında mescide gittiler.
Kervandakilerden bir genç uyumamıştı. Arkalarından gitti.
163
www.dinimizislam.com
Soruşturup, kendilerine bekçilik eden iki şahıstan birinin Halife Ömer
olduğunu öğrendi. Gelip, arkadaşlarına anlattı. Roma ve İran ordularını
perişan eden, adaleti ile meşhur, yüce halifenin, bu merhamet ve
şefkatini görerek, İslamiyet’in hak din olduğunu anladılar ve seve seve
müslüman oldular. (Menakıb-ı Çihar-ı Yâr-ı Güzin)
İhtiyaç arzetmek
Sual: İhtiyacını her zaman insanlara arz etmekte mahzur var mıdır?
Sık sık ihtiyacını arz eden birisine yardım etmemekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Zaruret ve fazla bir ihtiyaç hasıl olmadıkça ihtiyaçlarını insanlara
bildirmek doğru değildir. Mümkün mertebe ihtiyacını bildiren kimselere
malı ile, dili ile yardım etmek çok sevaptır. Mükaşefetül-kulubda diyor ki:
İhtiyacını gidermesi için sık sık müslüman kardeşine gitme! Çünkü
buzağı anasını emerken ifrata kaçarsa, anası onu süsebilir. Allahü teâlâ
buyuruyor ki:
(İyilik etmek ve fenalıktan sakındırmak hususunda birbirinizle
yardımlaşın!) [Maide 2]
Hazret-i Ali buyurdu ki:
(Kim bir kalbe sevinç verirse, Allahü teâlâ o sevinçten bir lütuf yaratır.
O kimseye bir musibet geldiği zaman, bu lütuf o kimsenin kalbine su gibi
akar. Suyun kirleri temizlediği gibi, lütuf da, kalbdeki kederleri siler.)
Her iyilik sevaptır
Sual: Otobüste birine yer versek, görmeyen birini yoldan geçirsek
sevap olur mu?
CEVAP
Allah rızası için yapılan her iyiliğe sevap verilir. Hadis-i şerifte, (Her
iyilik sadakadır) buyuruldu. Her iyiliği Allah rızası için yapınca sevap
alınır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin, [Allah rızası için] yaptığı her işten sevap alır. Yoldaki bir
şeyi kaldırsa, birisine yol tarif etse, sözünü anlatamayana yardım
etse, birine keçisini sağarak yardım etse, sevap alır.) [Ebu Ya’la]
Hele görmeyenlere [a’malara] yardım etmek elbet daha sevaptır.
Hadis-i şerifte, (A’mayı kırk adım götüren Cenneti hak eder)
buyuruldu. (Beyheki)
Yemek yedirerek veya başka iyilik ederek insanları sevindirmek de
büyük sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Darda kalana kolaylık gösterene, Allahü teâlâ da dünya ve
ahirette kolaylık gösterir. Kim de bir müslümanın aybını örterse,
Allahü teâlâ da dünya ve ahirette onun aybını örter. Kul, kardeşine
164
www.dinimizislam.com
yardım ettiği müddetçe, Allahü teâlâ da kendisine yardım eder.)
[Müslim]
(Duasının kabul olmasını ve kederinin giderilmesini isteyen,
darda kalanı feraha kavuştursun!) [İ. Ebiddünya]
(Allah katında amellerin en sevimlisi, bir müslümanı
sevindirmek yahut bir sıkıntısını gidermek veya sabrını taşıran bir
kederini ortadan kaldırmak yahut borcunu ödemektir.) [Ebuşşeyh]
(Bir müslümana elbise veren, o elbiseden bir parça kalsa da,
Allah’ın hıfzı emanında olur.) [Hakim]
Herkese karşı insaflı davranmak, kendisine karşı yapılmasını
istemediği muameleyi başkalarına karşı yapmamak gerekir. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(Şu üç haslete sahip olmadıkça kişinin imanı kemale eremez.
Kendisi muhtaç olduğu halde infak etmek, insaflı olmak ve herkese
selam vermek.) [Harâiti]
(Cehennemden uzaklaşıp Cennete girmek isteyen, son
nefesinde kelime-i şehadeti söylesin ve kendisine yapılmasını
sevdiği şeyleri başkalarına yapsın!) [Müslim]
(Etrafındakilerle güzel komşuluk et ki, hakiki mümin olasın!
Kendin için sevdiğini başkaları için de sev ki, hakiki müslüman
olasın!) [Harâiti]
Hasan-ı Basri hazretleri buyurdu ki:
Allahü teâlâ, Hazret-i Âdem'e, şu hasletlere sahip olmayı emretmiştir:
1- Bana ibadet et, hiçbir şeyi ortak koşma! Yaptığın hayırlı amelin
mükafatını, sana, en dar gününde veririm.
2- Bana dua et, duanı kabul ederim.
3- İnsanların ne şekilde sana davranmalarını istiyorsan, sen de
onlara aynı şeyi yapmalısın! [İ.Gazali]
Üzerek sevindirmek
Sual: Bir arkadaşın kalemini sakladım. Arkadaş, kaybettim diye epey
aramış, çok üzülmüş. Fakat kalemini verince sevindi. Arkadaşları böyle
sevindirmek sevap olur mu?
CEVAP
Birinin malını, parasını şaka olarak alıp saklamak caiz değildir. Böyle
yapmakla o kimse üzülmüş olur. Başkasını üzmek ise haramdır. (Hadika)
Diyelim ki; arkadaşa aldığınız kalemi vermekle on sevap yazılmışsa,
onu üzdüğünüz için yüz günah yazılmıştır.
Neticede kârda değil, zarardasınız. Sizin arkadaşa yaptığınız iyilik
şuna benziyor:
165
www.dinimizislam.com
Cemaatle nafile namaz kılmanın mekruh olduğunu bilen bazı
kimseler, cemaatle nafile kılmayı adıyorlar. Sonra da cemaatle nafile
kılıyorlar. Bu çok yanlıştır. Günah olan bir şey adansa da yapılmaz.
Hadis-i şeriflte buyuruluyor ki:
(Az bir haramdan kaçmak, 80 bin nafile hac sevabından
efdaldir.) [Deylemi]
Bir hadis-i şerifte, (Çok az bir günahtan kaçınmak, bütün cin ve
insanların ibadetleri toplamından daha iyidir) buyuruluyor. Her günah,
Allahü teâlâya isyan olduğundan, büyüktür; fakat bazısı, bazısına göre
küçük görünür. Bir küçük günahı yapmamak bütün cihanın nafile
ibadetlerinden daha sevabdır, çünkü nafile ibadet yapmak farz değildir.
Günahlardan kaçınmaksa farzdır. (Rıyad-un-nasıhin)
Sual: Ölmek üzere olan bir hıristiyana su vermek caiz midir?
CEVAP
Evet. Susamış bir köpeğe bile su vermek çok sevaptır.
İnsanları sevindirmek
Sual: Bir Müslümana iyilik etmek mi daha sevaptır, yoksa zikir ve
benzeri ibadetlerle meşgul olmak mı?
CEVAP
İkisini de yapmaya çalışmalıdır. (Bir mümini sevindirmek bir yıllık
nafile ibadetten hayırlıdır) buyuruluyor. Ubeydullah-i Ahrar hazretleri de,
(Zikir ve murakabe, bir Müslümana hizmet yapılamadığı zamanda olur.
Birinin gönlünü alacak, onu sevindirecek bir hizmet, zikir ve
murakabeden önce gelir) buyururdu. Murakabe, nafile ibadet yapmak,
Allahü teâlânın, her an, her şeyi gördüğünü, bildiğini düşünmektir.
Demek ki insanlara yardım ve hizmet ederek onları sevindirmek
daha sevaptır. Ne şekilde olursa olsun, dine uygun olarak insanları
sevindirmek çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Farzlardan sonra en kıymetli amel, mümini sevindirmektir.)
[Taberani]
(En kıymetli amel, bir müminin sıkıntısını gidermek, borcunu
ödemek veya karnını doyurmak suretiyle sevindirmektir.) [Taberani]
(Sıkıntıya düşene, çaresize yardım edeni Allahü teâlâ sever.)
[İbni Neccar]
(Din kardeşinin bir işini yapmak için gidenin, her adımında 70
günahı affedilir ve 70 sevap verilir. O iş bitene kadar, böyle devam
eder. İşi yapılınca, bütün günahları affedilir. O işi yaparken ölürse,
sorgusuz sualsiz Cennete gider.) [İbni Ebiddünya]
(Duam kabul olsun, sıkıntım gitsin diyen, darda kalanı
166
www.dinimizislam.com
ferahlandırsın!) [İbni Ebiddünya]
İyi haber getirmek
Sual: Sevdiğimiz kimseye sevdiğimizi, sevmediğimize de
sevmediğimizi söylemek gerekir mi?
CEVAP
İyi şeyler bildirilir, kötü şeyler bildirilmez. İki hadis-i şerif meali:
(Sevdiğinize sevdiğinizi söyleyin, nefret ettiğinizden de uzak
durun.) [Nevafi-ul-atıra]
(İyi kişi, iyi haber getirir. Kötü de kötü haber.) [İ. Asakir]
Sevgi ile ilgili iki hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Din kardeşini seven, ona sevdiğini bildirsin.) [Buhari]
(Din kardeşini seven, onun evine gitsin ve seni Allah için
seviyorum desin.) [İ. Ahmed]
Zalime yardım etmek
Sual: Birine iyilik ettinizse ondan kötülük bekleyin deniyor. Böyle bir
şey olabilir mi?
CEVAP
İyilere iyilik etmek iyidir, onlardan zarar gelmez. Fakat kötülere iyilik
edince onlardan zarar gelebilir. Kötülük eden zâlimdir. Zâlime yardım
edince, ondan zarar göreceği hadis-i şerif ile bildiriliyor. Bir hadis-i şerif
meali de şöyledir:
(Kim bir zâlime yardım ederse, Allahü teâlâ o zâlimi ona
musallat eder.) [İ.Asakir]
İyilik etmeli
Sual: Teşekkür etmeyene, nanköre de iyilik etmek caiz midir?
CEVAP
Elbette, herkese iyilik etmek iyidir. İki hadis-i şerif meali:
(Layık olana da, olmayana da iyilik et! İyilik ettiğin kimse, buna
layıksa ne iyi. Layık değilse, sen iyilik edicilerden olursun.) [İbni
Neccar]
(İyilik zayi olmaz, kötülük unutulmaz, herkes ettiğini bulur.)
[Beyheki]
Atalarımız da, (İyilikten kötülük gelmez), (İyilik eden iyilik bulur),
(İyilik et, denize at, balık bilmezse Hâlık bilir) demişlerdir. Demek ki,
iyilik balık için değil, Hâlık için, yani Allah rızası için yapılırsa zararı
olmaz.
Allah için ömründe bir kere olsun iyilik eden mahrum kalmaz. Bir
Müslüman, bir İslam âliminin veya evliyanın ruhuna, ömründe bir kere, bir
Fatiha okuyup hediye etse, o zat, bu iyiliğin altında kalmaz. Mutlaka o
167
www.dinimizislam.com
kimseye şefaat eder. İki hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlâ, zerre kadar hayır işleyeni rezil etmez.) [İ. Adiy]
(Ömründe hiç hayır yapmayan bir Müslümanın, [başka
Müslümanlara zarar vermesin diye] bir dikeni yoldan kaldırması, Allah
indinde makbul görülerek Cennete gitmesine sebep oldu.) [Ebu
Davud]
Bir hadis-i kudsi de şu mealdedir:
(Ya Musa, ömründe bir kere îsâr edene, îsâr ahlakı ile bana
kavuşana hesap sormaktan haya ederim.) [Şir’a – şerh-i Hutab]
Îsâr, muhtaç olduğu bir şeyi kendi kullanmayıp, muhtaç olana
vermek, mümin kardeşlerinin işlerini bitirmek demektir. Kendi muhtaç
olduğu malın hepsini, muhtaç olanlara verip, yokluğuna kendisi sabr
etmektir. İyi huyların çok kıymetlisidir. Âyet-i kerimeler ile övülmüştür.
İnsanları sevindirmek
Sual: Allah indinde bir mümine yapılacak en kıymetli şey nedir?
CEVAP
Bir iyilik ederek, onu sevindirmektir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Farzlardan sonra en kıymetli amel, bir mümini sevindirmektir.)
[Taberani]
(Allah indinde en kıymetli amel, müminin borcunu ödemek veya
sıkıntısını gidermek suretiyle onu sevindirmektir.) [Taberani]
(En faziletli amel, bir müminin ayıbını örtmek, karnını doyurmak
veya bir ihtiyacını karşılamak suretiyle onu sevindirmektir.) [İsfehani]
(Bir mümini sevindiren, beni sevindirmiş olur. Beni sevindiren
de, Allah indinde bir ahit almış olur. Allah’tan ahit alana da, ateş
asla dokunmaz.) [Ebu-ş-şeyh]
(Din kardeşini sevindirmek kadar, Allah katında kıymetli bir şey
yoktur.) [İ. Neccar]
(Bir Müslümanı sevindiren, kabrimde beni sevindirmiş olur. Beni
sevindireni de Allahü teâlâ kıyamette sevindirir.) [İ. Neccar]
(Allahü teâlâ, bir Müslümanın sıkıntısını giderip, onu
sevindireni, kıyamette en sıkıntılı anlarda sıkıntılardan kurtarır.)
[Buhari]
(Müslüman, Müslümanın kardeşidir, onu üzmez, onu sıkıntıda
bırakmaz. Kardeşinin sıkıntısını giderenin, Allahü teâlâ kıyamet
sıkıntısını giderir. ) [Nesai]
(Her şeyin bir anahtarı vardır, Cennetin anahtarı da yoksulları
sevmektir.) [İbni Lal]
(Cennetteki sevinç sarayına, ancak çocukları sevindirenler
168
www.dinimizislam.com
girer.) [İ. Adiy, İ. Neccar]
(Bir kimse, mümin kardeşini sevindirince, bir melek, bu kimseye
hep dua eder. Ölüp kabre konunca, yanına gelip, “Beni tanıyor
musun?” der. Ölü, “Hayır” deyince, “Ben, bir Müslümana verdiğin
sevincim. Bugün seni sevindirmek için geldim. Kabirde yanındayım,
kıyamette de, sana şefaat edip Cennetteki makamını göstereceğim” der.)
[İ. Ebi-d-dünya]
Güçsüzlerin gücü
Sual: Sakat, engelli, düşkün ve güçsüzlere yardım eden rızka
kavuşur mu?
CEVAP
Evet, kavuşur. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Siz, güçsüzleriniz sayesinde rızka ve zafere kavuşuyorsunuz.)
[Müslim]
(Aranızdaki
zayıflar
sebebiyle
yardıma
ve
rızka
kavuşuyorsunuz.) [Buhari]
(Allah bu ümmete, ancak zayıfların duaları, namazları ve ihlâsları
sayesinde yardım ediyor.) [Nesai, Tirmizi]
(Nice [kıymetsiz ve hakir görülerek] kapılardan kovulan, pejmürde
kılıklı kimseler vardır ki, [onlar Allah yanında çok kıymetlidir, şu şöyle
olacak diye] yemin etseler, Allah [onlara ikram için, dediklerini yaratır]
yeminlerini doğru çıkarır.) [Müslim] (Bazı âlimler bu hadis-i şerifi,
“Güçsüz kimseler dua etse, Allah duasını kabul eder” diye
açıklamışlardır.)
Eden bulur
Sual: (Etme bulma) deniyor. Bu iyi şeyler için de geçerli mi? Yoksa
sadece kötülük edenler için mi geçerlidir?
CEVAP
İyilik edenler için de geçerlidir. Mesela bir genç, bir ihtiyara yaşından
dolayı hürmet ederse, Allahü teâlâ o gence uzun ömür verir, kendisine
hizmet edecek gençler yaratır. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bir genç, bir ihtiyara yaşından dolayı hürmet ederse, o genç
ihtiyarlayınca, Allahü teâlâ, ona hizmet edecek gençler yaratır.)
[Tirmizi]
(Ana babasına hizmet edenin ömrü, bereketli ve uzun olur.)
[İslâm Ahlâkı]
(Men hadime hudime.) = Hizmet eden hizmet görür.
Büyüklerimiz de, (Müminlere hizmet eden muhtaç duruma
düşünce, ona da hizmet eden çok olur) buyuruyor. Demek ki, kötülük
169
www.dinimizislam.com
eden kötülük bulduğu gibi, iyilik eden de iyilik buluyor.
Hizmet etmek büyük nimettir
Sual: Dedem, (Hizmette lezzet olmamak olmaz) diye çok eski bir
şiir okuyor. Hizmetten kasıt nedir?
CEVAP
Hizmet, insanlara maddî veya manevî yönden yardımcı olmak,
onlara iyilik etmektir. Hizmet edenin Allah katında değeri diğerlerinden
üstündür. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(İnsanların efendisi onlara hizmet edendir.) [Ebu Nuaym]
Bir toplumda en çok hizmet eden, en çok sevabı alır. Seferde ve
savaşta hizmet, başka zamanlardakine göre daha kıymetlidir. Bir hadis-i
şerif meali şöyledir:
(Allah yolunda savaşa çıkanların en üstünü, savaşanlara hizmet
edendir. Sonra da onlara haber getirendir.) [Taberani]
Oğula hizmet babaya hizmettir. Babaya hizmet oğula hizmettir. Bir
kimsenin sevdiklerine hizmet etmek, o kimseye hizmet etmek olur.
Peygamber efendimiz, Eshabını [arkadaşlarını] çok severdi. Bir hadis-i
şerif meali şöyledir:
Resulullah efendimiz, Eshabından birine hizmet edeni görünce ona
dua ederdi. (Ramuz)
Bir büyük zatın talebelerine hizmet edilirse, o büyük zat da elbette
çok sevinir.
Muhtaçlara hizmet etmek, iyilik etmek daha çok sevab olur. Bir
hadis-i şerif meali şöyledir:
(Dul ve yoksullara hizmet eden, fi-sebilillah cihad eden gibidir.)
[Buharî]
Hizmette, diğer insanlara göre, ana baba daha önemlidir.
Allah için hizmet edene, muhakkak hizmet edenler bulunur.
Peygamber efendimiz, (Men hadime hudime) buyuruyor. Hizmet eden
hizmet görür demektir.
Her ne şekilde olursa olsun, yardım etmek çok sevabdır. Birkaç
hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bir mümini sevindirene, maddî ve manevî küçük büyük bir
hacetini görene, Allahü teâlâ, kıyamette ona hep hizmet edecek
birini yaratır.) [Taberani]
(Şu üç şeyi yapan, tam mümindir: Ailesine hizmet eden,
fakirlerle oturup kalkan ve hizmetçisiyle birlikte yiyen.) [Deylemî]
(Bir kimse, din kardeşinin bir işine yardım etse, Allahü teâlâ da
onun işini kolaylaştırır. Bir kimse, bir Müslümanın sıkıntısını giderir,
170
www.dinimizislam.com
onu sevindirirse, kıyamette en sıkıntılı zamanlarında, Allahü teâlâ
onu sıkıntıdan kurtarır. Bir Müslümanın ayıbını, kusurunu örtenin,
ayıplarını, kabahatlerini de kıyamette Allahü teâlâ örter.) [Buhari,
Müslim]
(Bir kimse, din kardeşine yardım ettikçe, Allahü teâlâ da ona
yardım eder.) [Müslim]
(Allahü teâlânın, başkalarına da versin diye nimet verdiği kulları
vardır. Onlar bu hizmeti yüksünürlerse, Allah o nimeti onlardan alır,
başkasına verir.) [Ramuz]
(Allahü teâlâ, başkalarına da versin diye, bazı kullarına çok
nimet vermiştir. Bu nimetleri Allahü teâlânın kullarına dağıtırlarsa,
nimetleri azalmaz. Bu nimetleri onlara ulaştırmazlarsa, Allah
nimetlerini bunlardan alır, başkalarına verir.) [Taberani]
Maddî yönden iyilik etmek çok sevabsa da, manevî yönden iyilik
etmek daha büyük sevabdır. Birinin hidayetine sebep olmak, ona Ehl-i
sünneti öğretmek, doğru bir kitap vermek çok büyük sevabdır. Bir hadis-i
şerif meali şöyledir:
(Kim, hidayete [Ehl-i sünnete] davet ederse, o yola girenlerin
bütün sevabları ona da yazılır.) [Tirmizi]
Mümine hizmet
Sual: İyi veya kötü kimseye yahut iyi olanla daha iyi olana hizmet
etmek sevab bakımından farklı olur mu?
CEVAP
Elbette farklıdır. Mümbit toprağa ekilen tohumla, kıraç veya çorak
toprağa ekilen tohumdan aynı ürün alınmaz. Dine hizmet edene hizmet
edilirse daha çok sevab alınır. (Men hademe hudime) buyuruluyor.
Hizmet edene, Allahü teâlâ başkalarını da hizmet ettirir. Hem dünyada
hem âhirette karşılığı verilir. Müminlere hizmet eden, ihtiyaç sahibi
olunca, ona da hizmet edenler çok olur.
Dinimize hizmet edene bir bardak su verenin kabir azabı, ölüm acısı
ve mahşer azabı görmeyeceği, Arş’ın altında gölgeleneceği din
kitaplarında yazılıdır. Dine hizmet edene bir kalem, bir kitap veren cihad
sevabı alır.
Hele seyyidlere yani Resulullah efendimizin soyundan gelenlere
hizmet etmek daha büyük sevabdır. Bir seyyide yol gösterdiği için
Yahudi’nin parmağının azap görmediği kitaplarda yazılıdır. Seyyidler çok
kıymetlidir. Günahkâr da olsalar onlara hizmeti büyük şeref bilmelidir.
Seyyidlere hizmet eden son nefeste imanla ölür.
171
www.dinimizislam.com
İsraf
Sual: İsraf nedir?
CEVAP
Malı, dinin ve mürüvvetin uygun görmediği yerlere dağıtmaya israf
denir. Mürüvvet, faydalı olmak, iyilik yapmak arzusudur. Dine uymayan
israf, haramdır. Mürüvvete uymayan israf tenzihen mekruhtur.
İsraf, malı helak etmek, faydasız hâle getirmek, faydalı olmayacak
şekilde sarf etmektir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İktisat eden zenginleşir, israf eden fakirleşir.) [Bezzar]
İsrafla cimriliğin ortasına iktisat veya cömertlik denir. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(İktisat eden, sıkıntı çekmez.) [Taberani]
(Kurtarıcı üç şeyden biri, varlıkta, yoklukta, zenginlikte,
fakirlikte, iktisada riayet etmektir.) [Beyheki]
(İktisat etmek, maişetin yarısıdır.) [Hatib]
(Tedbirli olmak, geçimin yarısıdır.) [Deylemi]
(Geçimde iktisat etmek, peygamberliğin yirmide biridir.) [Ebu
Davud]
(Kıyamette herkes, şu dört suale cevap vermedikçe hesaptan
kurtulamaz:
1- Ömrünü nasıl geçirdi?
2- İlmi ile nasıl amel etti?
3- Malını nereden, nasıl kazandı ve nerelere harcetti?
4- Cismini, bedenini nerede yordu, hırpaladı?) [Tirmizi]
İsraf cimrilikten kötüdür
Dinimizde abes, lüzumsuz şeyleri yapmak, caiz değildir. Mesela boş
ve lüzumsuz yere bir şeyler karalamak, israf ve abestir. Burada birkaç
israf vardır. Zaman, emek, enerji, kağıt, kalem, mürekkep. Hepsinden
mühimi de faydalı bir şeyle meşgul olunmamak...
Eğer dünyadaki herkesin boşa harcadığı zaman, enerji ve emek
hesaplansa, dünyada açlık ve yokluk içinde kıvranan milyonlarca insanın
ihtiyaçlarına kâfi gelebilecek zaruri meta üretilebilirdi.
İsrafın miktarı ne olursa olsun zararı büyüktür. Küçük sanılan şeyler,
yan yana geldiği zaman büyük rakamlar, değerler ortaya çıkar. Damlaya
damlaya göl olur, atasözünü duymuşuzdur. Dakikada on damla kaçıran
bir musluk ayda 170 litre su akıtıyormuş.
Semavi dinlerin hepsinde Allahü teâlâ kötü bir huy olan israfı yasak
etmiştir. Dinimizin boşu, abesi, haramı, israfı yasaklamasında insanların
172
www.dinimizislam.com
saadeti, refahı, adaleti ve her şeyi yatmaktadır.
Dinimizde, cimriliğin, israftan daha çok kötülenmesi, israfın cimrilik
kadar kötü olmadığını göstermez. Cimriliğin daha çok kötülenmesi,
insanlardan çoğunun mal biriktirmeye meyilli olmasındandır. İsrafın
kötülüğünü göstermek için, Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Yiyin, için, fakat israf etmeyin! Allahü teâlâ israf edenleri elbette
sevmez.) [Araf 31]
(İsraf etme! İsraf edenler, şeytanların kardeşleridir.) [İsra 26, 27]
(Müsrifleri helak ettik.) [Enbiya 9]
(Mallarını israf edenlere bir şey vermeyin!) emri ile müsrifleri en
kötü şekilde vasıflandırıp, (Mallarınızı sefihlere vermeyin!) buyuruyor.
(Nisa 5)
Ne israf etmeli, ne de kısmalıdır. Bunların ortasını bulmak ise
makbuldür. Buna iktisat etmek denir. Cömertlik de malını iktisat ile
kullanmaktır. Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Cimri olma, israf da etme!) [İsra 29]
Cömertleri överken de buyuruyor ki:
(Onlar sarf ettikleri zaman ne israf ederler, ne de cimrilik. İkisi
arasında orta bir yol tutarlar.) [Furkan 67]
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Yiyip için, giyinin ve tasadduk edin. Fakat israf ve kibirden
sakının!) [Buhari]
İsrafın zararları, israf edenlerin şeytana, Firavun’a ve Hazret-i Lut’un
kötü kavmine benzetilmesi ve Allahü teâlânın bunları sevmemesi ve
bunlara sefih demesi ve ahirette azap çekmeleri, dünyada aşağı, muhtaç
duruma düşmeleri ve pişman olmalarıdır.
İsrafın kötü olmasının birinci sebebi, malın kıymetli olmasıdır. Mal,
Allahü teâlânın verdiği bir nimettir. Ahireti kazanmak, mal ile olur. Dünya
ve ahiret, mal ile intizam bulur, rahat olur. Hac, cihad sevabı mal ile
kazanılır. Bedenin sıhhat, kuvvet bulması, mal ile olur. Başkasına muhtaç
olmaktan insanı koruyan maldır. Sadaka vermek, akrabayı dolaşmak,
fakirlerin imdadına yetişmek mal ile olur. Mescitler, okullar, hastaneler,
yollar, çeşmeler, köprüler yaparak insanlara hizmet de mal ile olur.
Peygamber efendimiz (İnsanların en iyisi, onlara faydası çok olanıdır)
buyuruyor. (Kudai)
İnsanlara yardım etmek için çalışıp para kazanmak, nafile ibadet
etmekten daha çok sevaptır. Cennetin yüksek derecelerine mal ile
kavuşulur. Mal kıymetli olunca, onu israf etmek elbette kötüdür.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
173
www.dinimizislam.com
(Allahü teâlâ, bir kuluna mal ve ilim verir. Bu kul da haramlardan
kaçınır, akrabasını sevindirir, malından hakkı olanları bilip verir ise,
Cennetin yüksek derecesine kavuşur.) [Tirmizi]
(İki şeyden birine kavuşana gıpta etmek, imrenmek yerinde olur.
Allahü teâlâ bir kimseye İslam ilimlerini ihsan eder. Bu da, her
hareketini, bilgisine uygun yapar. İkincisi, Allahü teâlâ, birine çok
mal verir. Bu da malını, Allahü teâlânın razı olduğu, beğendiği
yerlere harceder.) [Müslim]
(İyi kimseye malın iyisi, ne güzel yakışır.) [Berika]
Süfyan-ı Sevri hazretleri (Bu zamanda mal, insanın silahıdır. İnsan
canını, sıhhatini, dinini ve şerefini mal ile korur) buyurdu. Büyük bir nimet
olan malı israf, Allahü teâlânın nimetine kıymet vermemek, nimeti elden
kaçırmak, küfran-ı nimet, yani şükretmemek olur. Bu ise, nimeti verenin
azap etmesine sebep olacak büyük bir suçtur. Nimetin kıymeti bilinmez,
hakkı gözetilmezse elden gider. Şükredilir ve hakkı gözetilirse elde kalır
ve artar. Cenab-ı Hak (Şükrederseniz, verdiğim nimetleri artırırım)
buyuruyor. (İbrahim 7)
Çeşitli israflar
İsraf, malı helak etmek, faydasız hâle getirmek, faydalı olmayacak
şekilde sarf etmektir. Malı, elden çıkmasına sebep olan yerlere atmak,
onu helak etmektir. Kullanılmayacak hâle sokmak, kırmak, ağaçtan
meyveyi toplamayıp çürütmek, tarlayı hasat etmeyip, mahsulü telef
etmek, hayvanları, soğuktan, sıcaktan ve açlıktan ölmelerini önleyecek
kadar beslememek ve barındırmamak da helak etmektir, israftır. Günah
işlemek için ve günah işlenilmesi için verilen mal ve paralar da israf olur.
Meyve ve ekin toplandıktan sonra, bunları iyi saklamayıp
kendiliklerinden bozulmaları veya nem alarak çürümeleri veya kurt, güve,
fare ve benzeri canlıların yemeleri hep israftır. Hurma, karpuz gibi
meyvelerin ve kuru incir, kuru üzüm gibi kuru meyvelerin ve buğday, arpa
gibi hububatın ve elbise, kitap gibi eşyanın, böylece israf edildikleri çok
görülmektedir.
Sofrada düşen ekmek ve yemek kırıntılarını atmak da israftır. Bu
kırıntıları toplayıp kedi, köpek, koyun, kuş, tavuk gibi hayvanlara
yedirmek israf olmaz. Fasulye, pirinç gibi şeyleri yıkarken dökmek ve
dökülenleri toplamamak israftır. Elbise, ayakkabı gibi giyim eşyasını iyi
kullanmayıp, çabuk eskitmek, onları yırtmak, yıkarken suyu, deterjanı çok
harcamak, elektriği, tüp gazı boş yere yakmak, hep israftır.
Malı kıymetinden aşağı satarak veya kiraya vererek ve kıymetinden
yukarı fiyatla satın alarak aldanmak israf olur. Böyle alış verişe zaruri
174
www.dinimizislam.com
ihtiyaç olursa veya yardım, sadaka gibi niyetle böyle yaparsa israf olmaz.
Acıkmadan veya doyduktan sonra fazla yemek de israftır. Nefis
yemekler yemek, kıymetli, yeni elbise giymek, büyük binalar yapmak ve
haram olmayan daha bunun gibi şeyler, helalden kazanıldığı, kibir ve
öğünmek için olmazsa, israf değildir. Ahireti kazanmak isteyenlere,
gereken ile kanaat edip, fazlasını hayra vermek yakışır.
Sadaka vermekte de israf vardır. Hazret-i Sabit bin Kays bir anda,
500 ağaçtaki hurmaların hepsini sadaka verip evi için bir şey
bırakmayınca (Hepsini vermeyin) diye âyet indi.
Borcundan çok malı olmayan, çoluk çocuğu sıkıntıya sabredemediği
halde, bunların ihtiyacını karşılayacak maldan fazlası bulunmayan veya
sıkıntıya katlanamadığı halde, kendi muhtaç olanın sadaka vermesi israf
olur.
İsrafın sebepleri
1- Sefahat. Çok kimseyi israfa alıştıran bir hastalıktır. Sefihlik aklın
az ve hafif olmasıdır. Aksine rüşd denir ki, aklın kuvvetli olmasıdır.
Allahü teâlâ (Mallarınızı sefihlere vermeyin!) dedikten sonra
(Onların halinde rüşd görürseniz, mallarını kendilerine teslim edin!)
buyuruyor. (Nisa 5, 6)
Bazısı sefih olur. Çalışmadan eline geçen paraya konmak için kötü
arkadaşlar tarafından kandırılır. Bunun için, kötü arkadaştan kaçmakla
emrolunduk. Bazı zengin çocukları böyle israfa alışıyor, sefih oluyorlar.
Sefahati artıran bir sebep de, insanlardan çok saygı görmek ve
methedilmek.
2- İsrafı ve çeşitlerinden birkaçını tanımamak. İsraf olduğunu
bilmez, hatta cömertlik sanır. Lüzumsuz yere, yasak, zararlı yerlere
verilen mal, cömertlik sanılır.
3- Riya, gösteriş yapmak.
4- Gevşeklik, tembellik.
5- Haya, sıkılmak.
6- Dini kayırmamak, dini gözetmemek.
İsraftan kurtulmanın çaresi:
1- İsrafın, anlatılan zararlarını bilmek ve bunları düşünmek.
2- Malı lüzumsuz dağıtmamaya gayret etmek ve güvendiği birine bu
derdini anlatıp, malına ve harcadıklarına dikkat etmesini, israfını görünce,
kendine hatırlatmasını, hatta uygun şekilde önlemesini rica etmek.
3- İsrafa sebep olan şeylerden kaçmak.
Sual: Pahalı kumaşlardan elbise giymek israf ve haram mıdır?
CEVAP
175
www.dinimizislam.com
Bazı kimseler, israfın mahiyetini bilmedikleri için, mubah olan birçok
içeceğe bile haram demişlerdir. Harama helal, helale haram demek çok
tehlikelidir. İsraf haramdır. Fakat kendi görüşüne göre, (Şunlar israf
olduğu için haramdır) demek çok yanlıştır. Dinde herkes, kendi görüşünü
ortaya koyarsa, insan sayısı kadar din ortaya çıkar. Buna da din değil,
felsefe denir. Eğer islam âlimlerinden nakil yapılırsa, fetva verilen kavil
seçilirse, sadece bir hüküm meydana çıkar.
Mubah olan işlerde niyet önemlidir. Niyet iyi olursa sevap, kötü
olursa günah olur. Fakat haramlar, iyi niyetle de işlense haram olmaktan
çıkmaz. Gücü yetenin pahalı kumaştan güzel elbise giymesi caizdir.
Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ cemildir, cemal sahiplerini sever.) [Müslim]
(Bahr-ür-raık)da buyuruluyor ki:
(Cemal ile ziyneti birbirine karıştırmamalıdır! Cemal, çirkinliği
gidermek vakar sahibi olmak ve şükretmek için nimeti göstermek
demektir. Allahü teâlâ cemal sahibi olmayı övmektedir. Cemal için temiz,
güzel giyinmek mubahtır. Kibir, gösteriş için giyinmek haram olur.) [Oruç
Bahsi]
Vakar için giyinmek
Cemal, çirkinliğe, başkalarının iğrenmelerine, alay etmelerine,
hakaretlerine sebep olacak şeyleri yapmamak, bunları izale yani yok
etmektir. Ziynet [süs] ise, başkalarını imrendirecek, onlara üstünlük
sağlayacak ve övünülecek şeyleri yapmak demektir. Cemal sahibi olmak
için bulunduğu yerde âdet olan şeylerden, haram olmayan en iyi elbiseyi
giyinmek gerekir. Hazret-i Ömer, (İki çeşit elbiseniz olsun, biri şık, diğeri
de mütevazı. Elbisenin şık, temiz olması, insanın şerefinin icabıdır)
buyurdu.
İbni Ömer hazretleri de (Nasıl elbise giyineyim?) diye sual soran
birine, (Aşağı kimselerin alayına, kültürlü kimselerin de seni ayıplamasına
sebep olmayacak bir elbise giy!) buyurmuştur. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Güzel giyinin ki, Allahü teâlânın size verdiği nimetlerin eseri
görülsün!) [Taberani]
(Allahü teâlâ bir kuluna nimet verdiğinde, o nimetin eserinin o
kulun üzerinde görülmesini sever.) [Taberani]
Peygamber efendimiz, perişan kılıklı birine, malının olup olmadığını
sordu. O kimse de her çeşit malının bulunduğunu söyledi. Bu kimseye
buyurdu ki:
(Allahü teâlâ sana bir mal verince, bu nimetin eseri senin
176
www.dinimizislam.com
üzerinde görülsün.) [Nesai]
Hikmet ehli buyuruyor ki:
(Öyle bir elbise giy ki, sen ona değil, o sana hizmet etsin!)
Gösteriş için giyinmek
Süs ve gösteriş için giyinmek ise haramdır. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Süsten kaçınmak imandandır.) [İbni Mace]
(Allahü teâlâ mütevazı elbise giyineni sever.) [Beyheki]
(Süs ve gösteriş için giydiği elbiseyi, üstünden çıkarmadığı
müddetçe Allahü teâlâ, ona rahmet etmez.) [Taberani]
(Kibir ve gösteriş için, şöhret sahibi kimselerin giydiği elbiseyi
giyineni, Allahü teâlâ, o elbiseleri ile birlikte ateşe atar.) [Ruzeyn]
Görüldüğü gibi süs ve gösteriş için elbise giyinmek haram, cemal
için, müslümanlık şerefi için şık giyinmek mubahtır.
Elbise eski de olsa, temiz olmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ya Âişe, şu iki elbiseyi yıka, bilmiyor musun elbiseler tesbih
eder, kirlenince tesbih etmeleri kesilir.) [İbni Asakir]
Mühim mevkide bulunan veya önemli bir zatın huzuruna çıkan
kimsenin şık, temiz elbise giymesi gerekir. Allahü teâlânın huzuruna
çıkıldığı zaman buna daha çok dikkat etmelidir! (Her namaz kılarken,
süslü, temiz, sevilen elbiselerinizi giyiniz!) mealindeki âyet-i kerime ile
(Güzel koku gamı, güzel, temiz elbise kederi azaltır) mealindeki hadisi şerife uymaya çalışmalı, eski bile olsa temiz elbise giymelidir!
(M.Rabbani, Edeb-üd-dünya, Bostan)
Lüks hayat
Sual: Muhtaçların bulunduğu bir ülkede zenginlerin lüks hayat
yaşaması, villalar yaptırması israf ve haram değil midir?
CEVAP
Zekatını fakirlere veren ve alın teri ile helalinden kazanan kimsenin
villalar yaptırması haram değildir. Helal ve mübarektir. Tembel oturup,
çalışmayıp, fakir kalmak, yahut kazandıklarını haram şeylere verip, basit
meskende kalmak uygun değildir. Böyle tembellerin ve malını haramlara
israf edenlerin yüzünden, çalışkanlar niçin suçlu olsun! Zekatını
verenlerin köşklerde, villalarda oturmaları, şık giyinmeleri, fennin bulduğu
bütün kolaylıklardan faydalanmaları, helaldir. Allahü teâlâ, (Verdiğim
nimetleri, kullananları severim) ve (Çalışana veririm) buyuruyor.
Çalışıp kazanmak ibadettir. Zenginlik günah değildir. Allahü teâlâ
şükreden zenginleri sever. Zengin olduğu için, kendini beğenmek, kendini
başkalarından üstün görmek haramdır.
177
www.dinimizislam.com
Hazret-i Zübeyr tüccar idi. Medine, Basra, Kufe ve Mısır’da mülkleri,
geniş arazileri ve bin hizmetçisi vardı. Gelirlerini fakirlere dağıtırdı, ölünce
mirasçılarının herbirine kırkbin dirhem gümüş kaldı.
Hazret-i Talha da çok zengindi, günlük geliri bin altın idi. Şık giyinir,
süslü gezerdi. Yüzüğünde çok kıymetli yakut taşı vardı.
Abdurrahman bin Avf hazretleri, ayrılan hanımına, son hastalığında
mirasının yirmidörtde birinin verilmesini söylemişti. Buna 83 bin altın
verildi.
Hazret-i Osman da zengin tüccardı. Tebük gazasında on bin altın ve
mal yüklü bin deve verip Resulullah efendimizin duasına kavuştu.
Bunların dördü de aşere-i mübeşşereden [Cennete gideceği ismen
müjdelenen on kişiden] idi.
Zekat ve ganimet ve ticaret sebebi ile Medine’de fakir kimse kalmadı.
Peygamberlerden Hazret-i İbrahim, Hazret-i Davud ve Hazret-i
Süleyman çok zengin idi. Zenginlik nimettir. Eshab-ı kiramın fakirlerinden
çoğu, zenginler de bizim gibi ibadet ettikten başka, malları ile de hayırlı
işler yaparak çok sevap kazanıyorlar diye, agniya-yı şakirine [şükreden
zenginlere] imrenirlerdi. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ahir zamanda zengin olmak saadettir.) [İ. Rafii]
Kırılan şeyler
Sual: Kırılan şey belayı önlermiş. Kırılmazsa, kırmak mı gerekir?
CEVAP
Belayı önlemesi doğrudur. Fakat kırmak israftır.
Suyu boşa akıtmak
Sual: Kışın, banyo ısınsın diye sıcak suyu boşa akıtıyoruz. Bu israf
oluyor mu?
CEVAP
Böyle bir ihtiyaçtan dolayı yapılınca israf olmaz. Mümkünse boşa
akıtmayıp bir kovaya almalı, o suyu başka işte kullanmalıdır.
İsraf mı, cimrilik mi?
Sual: İki arkadaştan biri, diğerine (Sen cimrisin) dedi. Öteki de (Sen
de müsrifsin) dedi. Birincisi, (İsraf cimrilikten daha kötü) dedi. İkincisi
(Cimrilik israftan kötüdür) dedi. Dinimizde hangisi daha kötüdür?
CEVAP
Bazılarına göre cimrilik daha kötüdür. Mesela zenginin cimri olması
daha kötüdür. Fakir cimrilik etse de, o kadar zararı olmaz. Zenginin israf
etmesiyle fakirin israf etmesi de aynı olmaz. Duruma göre her ikisi de
kötüdür.
Cimri, malı harcamıyor, mal kullanılmadığı için işe yaramıyor. Müsrif,
178
www.dinimizislam.com
malı boşa harcıyor, yok ediyor, netice de onunki de işe yaramıyor. Cimri,
kendine yazık etse de, malı mirasçısına falan kalabilir, yani bir
faydalanan çıkabilir. Hırsız bile çalsa, cimri ahirette çalınan malın
karşılığını alır. Hayvan yese sadaka olur.
Cimriliğin daha çok kötülenmesi, insanlardan çoğunun mal
biriktirmeye meyilli olmasındandır. Kur’an-ı kerimde israf edenlerin
şeytana, Firavun’a ve Hazret-i Lut’un kötü kavmine benzetilmesi ve
Allahü teâlânın bunları sevmemesi, bunlara sefih demesi ve ahirette azap
çekmeleri, dünyada aşağı, muhtaç duruma düşmeleri ve pişman olmaları,
israfın zararlı olduğunu göstermektedir. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(İsraf ve kibirden sakının!) [Buhari]
İsraf kibirle beraber zikredilmiştir. Demek çok kötü ki, kibir gibi büyük
bir günahla beraber söyleniyor.
İsrafın kötü olmasının birinci sebebi, malın kıymetli olmasıdır. Mal,
Allahü teâlânın verdiği bir nimettir. Âhireti kazanmak, malla olur. Dünya
ve âhiret, malla intizam bulur, rahat olur. Hac, cihad sevabı malla
kazanılır. Bedenin sıhhat, kuvvet bulması, malla olur. Başkasına muhtaç
olmaktan insanı koruyan maldır. Sadaka vermek, akrabayı dolaşmak,
fakirlerin imdadına yetişmek malla olur. Mescidler, okullar, hastaneler,
yollar, çeşmeler, köprüler yaparak insanlara hizmet de malla olur.
(İnsanların en iyisi, onlara faydası çok olanıdır) hadis-i şerifi de, malın
önemini bildiriyor. İnsanlara yardım etmek için çalışıp para kazanmak,
nafile ibadet etmekten daha çok sevabdır. Cennetin yüksek derecelerine
malla kavuşulur. Mal kıymetli olunca, onu israf etmek elbette kötüdür.
İsraf kötü diye cimrilik de yapmak yanlış olur. İslamiyet orta yoldur.
Aşırılıklardan uzak durmak gerekir. İsraf ifrat, cimrilik tefrittir. İkisinden de
uzak durmalı, cömert olmalıdır.
Haram ve israf
Sual: İçki ve genelev gibi haram bir şeye para verilirse, ayrıca israf
da olur mu?
CEVAP
Evet, israf da olur. İsraf ise haramdır. (Hadika)
İstişarenin önemi
Sual: İstişarenin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Bir iş yaparken ehline sormaya "meşveret" veya "istişare" denir.
İstişare sünnettir. Kur'an-ı kerimde mealen, (Yapacağın işi önce
179
www.dinimizislam.com
meşveret et!) buyuruluyor. (Al-i İmran 159)
İyi kimseler övülürken de (İstişare ederek iş yaparlar) buyuruluyor.
(Şura 38)
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(İstişare, pişmanlığa karşı kaledir.) [İ. Maverdi]
(İstihare eden, mahrum kalmaz, istişare eden pişman olmaz.)
[Taberani]
(İnsanı pişman eden, kendi görüşündeki ısrardır.) [İ. Maverdi]
(Kendi düşüncenize göre hareket etmeyin!) [Taberani]
(Yapacağı işi ehli ile istişare edene, o işin en güzeli nasip olur.)
[Taberani]
Hazret-i Âdem, “İşlerinizi istişare ile yapın. Eğer ben, yasak meyve
konusunda meleklerle istişare etseydim, musibete maruz kalmazdım”
buyuruyor. İstişare edilecek kimsede şu vasıflar bulunmalıdır:
1- Akıllı olmalı! Akıllı ile istişare galibiyet, ahmakla istişare mağlubiyet
denilmiştir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Akıllıya danışıp onu dinleyen, doğruyu bulur, dinlemeyen
pişman olur.) [İ. Maverdi]
2- Tecrübeli, işinin ehli olmalı! Çünkü, her şey akla, akıl da tecrübeye
muhtaçtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Tedbirli kimse, işinin ehli olana danışıp, ona göre hareket eder.)
[Ebu Davud]
Hazret-i Lokman Hakim de buyurdu ki:
(Yapacağın işi, daha önce bunu denemiş, tecrübeli kimseye
danış! Çünkü o, kendisine pahalıya mal olmuş doğru görüşleri sana
bedava verir.) [İ. Maverdi]
3- İlim sahibi ve salih olmalı! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Salih olan âlimlerle istişare edin!) [Taberani]
Hazret-i Ömer, (Allah’tan korkanlarla istişare edin) buyurmuştur.
4- Dost olmalı! Dost olmayan kimseler, yanlış bilgi verebilir.
5- Fikri kuvvetli, sıhhatli olmalı! Düşüncesi dağınık, kaygılı kimselerin
görüşü isabetli olmaz.
Danışılacak kimsenin, insanların hâlini, zamanın ve ülkenin şartlarını
bilmesi gerekir. Bundan başka, aklı, fikri kuvvetli, ileriyi gören ve hatta
sıhhati yerinde olan kimselerle istişare edilir. Böyle vasıflara haiz
olmayan kimselerle istişare etmek günah olur. Peygamber efendimiz
eshabı ile istişare eder, bazen bir iş için, akıl, takva, hikmet ve tecrübe
sahibi on kişiye danışırdı.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
180
www.dinimizislam.com
(İstişare edilen, güvenilen kişidir, kendisine layık gördüğünü
başkasına tavsiye eder.) [Taberani]
(Danışana, bilerek yalan söyleyen ona hıyanet etmiş olur.) [İbni
Cerir]
(Danışan yardıma kavuşur. İstişare edilen emindir.) [Askeri]
(Danışılan, güvenilir kimsedir. Biliyorsa söyler, bilmiyorsa sükut
eder.) [Kudai]
İstişare ile yapılan iş, hatalı görünse de, sormadan yapılandan
üstündür.
İstişare sünnettir, danışan dağı aşar,
Danışmayan zavallı, düz yolda bile şaşar.
Bilmemek ayıp değil, sormamak ayıp olur,
Ehline soran kişi, hakiki yolu bulur.
Meşveretin Türkçesi, ehline danışmaktır,
Başlamadan bir işe sebebe yapışmaktır.
İstişare edenler, hiç pişman olmaz elbet
Danışacak bir yerin varsa ne büyük nimet
Şaşkınlık içindesin, sendeki bu çile ne?
Eğer bin bilsen bile, sormalısın bir bilene
İstişare sünnettir
Sual: Allahü teâlâ yapacağımız işleri danışarak yapmamızı
emrediyor. Danışarak iş yapmak farz mıdır? Hangi işi kimlere sormak
gerekir?
CEVAP
İstişare, yani danışmak sünnettir. Unutulmuş, sünnetleri meydana
çıkarmak çok sevaptır. Danışmak insanı pişman olmaktan koruyan bir
kale gibidir.
Danışılacak kimsenin, insanların halini, zamanın ve ülkenin şartlarını
bilmesi gerekir. Buna siyaset bilgisi denir.
Bundan başka, aklı, fikri kuvvetli, ileriyi gören ve hatta sıhhati yerinde
olan kimselerle istişare edilir. Böyle vasıflara haiz olmayan kimselerle
istişare etmek günah olur. Gerek din ve gerek dünya işlerinden bilmeden
hüküm verene melekler lanet eder.
Bilinen şeyde istişareye lüzum yoktur. Fakat bildiğimizi zannettiğimiz
nice şeyleri bilmediğimiz meydana çıkıyor.
Bir iş, neticesine göre ölçülür. Sonu hayırla mı, yoksa şerle mi
biteceğini bilemeyiz. Olmasını şiddetle arzu ettiğimiz bir iş, bizim için çok
tehlikeli olabilir. Aksine olmamasını istediğimiz bir iş, bizim için çok hayırlı
olabilir.
181
www.dinimizislam.com
Yukarıda vasıflarını bildirdiğimiz salih kimselerle istişare edince,
verdikleri cevap pek aklımıza yatmasa da o işi yapmamız gerekir. Çünkü
ehli ile danışılarak yapılan işin neticesi hayırlı olur. Onun için (Danışan
dağı aşmış, danışmayan düz ovada yolu şaşırmış) dedikleri gibi,
(Meşveretsiz yapılan şeyden hayır gelmez) de demişlerdir. (Şir’a)
Kendi görüşünde direnen kişi bir başka fikre muhtaç olmaktan
kendisini hiçbir vakit kurtaramaz. Danışma yolunu benimseyen kişi ise
helakten korunmuş olur. Hikmet ehli buyuruyor ki:
"İstişare, doğru yolu bulmanın tâ kendisidir! Her kim ki, kendi
görüşünü beğenip başkası ile istişareye muhtaç olmadığını düşünse ve
müşavereye lüzum görmese elbette yapacağı işte hata meydana gelir."
İşlerinde güçlükle karşılaşırsan akıllı kişilerin görüşlerine müracaat
et. İstişareden kaçınma! Kendi görüşünle baş başa kalıp pişmanlık
duymaktan elbette daha çok iyidir.
İdarede istişare şekli
Sual: İdareci, kendileri ile istişare edilecek kişilerin hepsi ile bir araya
gelerek mi, yoksa her biri ile ayrı ayrı mı istişare etmesi daha uygundur?
CEVAP
Arap, Fars ve Hind hükümdarları toplu danışmayı, yani hep bir araya
gelerek istişare olunmasını tercih etmişler, "Topluca bir araya gelinerek
istişare olunmalıdır. Çünkü herkes kendi görüşünü açıklar. Karşılıklı
itiraz, tenkit ve tartışmalar olur. İddialar ispat edilir. Ve en isabetli olan
görüş herkesin oybirliği ile kabul edilir. Böyle istişare genellikle hatadan
uzak kalır" demişlerdir.
Rum ve Mısır hükümdarları ise münferit olan danışmayı tercih
etmişler, "Tek başına olan kişi mesele hakkında zihninde beliren çözüm
şeklini, hiçbir etki altında kalmadan ortaya koyar. Böylece ayrı ayrı bütün
danışmanların kendine has görüşleri, idareci tarafından alınmış olur.
Halbuki toplu danışmada kişilerden birinin ortaya attığı fikir, diğer kişileri
etkisi altında bırakır ve ötekilerin ona uyma ihtimali belirir. Bu suretle
herkesin o meseleye ait fikrinin ortaya çıkması imkanı kalmaz"
demişlerdir.
Türk hakanları ise, duruma göre hareket edilmesini tercih etmişler,
önce, teker teker herkesin görüşünü almalı, sonra da hepsini
toplayarak birlikte istişare olunmalıdır demişlerdir.
İdare, bir bahçeye benzer. Bahçe sahibi gece gündüz o bahçenin
bakımına, geliştirilmesine ne kadar dikkat ederse ve bu ne derece gerekli
ise idarenin devamlı bir şekilde terbiyesine dikkat etmek gerekir. Bahçe
sahibi, bahçede meydana gelen işe yaramaz dikenleri, çalıları ayıklar;
182
www.dinimizislam.com
bunları bahçenin etrafını çeviren sınıra, duvarlara yerleştirir. Böylece
bahçedeki zararlı ot ve dikenler temizlenerek mahsulün verimli
olmalarına sebep olur. Ayrıca dışarıdan bahçeye gireceklere mani olur.
Not: İstişare toplantısının mübarek olması için, Mehmed isminde
birinin bulunması iyi olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Meşveret için toplananların arasında Muhammed isimli biri
yoksa, o toplantı mübarek olmaz.) [İbni Asakir]
İdarecinin istişaresi
Sual: Bir kimse veya bir idareci istişare ettikleri kimselerin
görüşlerine aynen uyması gerekir mi?
CEVAP
İstişare, bir işi yaparken o işin ehli olan kimselerin görüşlerini almak
demektir. İstişare ettikten sonra, istişare ettiği kimselerin görüşlerine
uyma zorunluluğu yoktur. Hangi görüş aklına yatarsa ona uyar. İstişare
edilen kimselerin, (Bizim görüşümüzü aldı, fakat bizim dediklerimize
uymadı) demeye hakları olmaz.
Bunun bir örneği Eshab-ı kiram zamanında yaşanmıştır. Hazret-i Ebu
Bekir halife iken, mürtedlerle savaş etmeye karar verince, Hazret-i Ömer,
istişare edilmesini teklif etti. Hazret-i Ebu Bekir de, ileri gelenlerle istişare
etti. Müşavere heyetindekiler, çeşitli makul sebepler yüzünden
savaşmayı uygun görmediklerini belirttiler. Şayet savaşılırsa da,
askerlerin yarısının şehirde kalıp, şehrin emniyetini sağlaması gerektiğini
söylediler. Hazret-i Ebu Bekir, hepsini dinledikten sonra, (İstişare
yapılmıştır, savaşa karar veriyorum, tek kişi kalmadan askerlerin
hepsinin de savaşa gitmesini emrediyorum) buyurdu. Eshab-ı kiram,
kendi görüşlerine aykırı karar alınmasına en ufak bir tepki göstermediler.
Çünkü istişare sonunda bu karar verilmiştir. Onun için, idareciler, bizimle
görüşüp de bizim düşüncemize aykırı hareket ederlerse, tepki
göstermemiz caiz olmaz.
Emir üzerine bütün ordu, savaş meydanında toplandı. Düşman
ordusu, yerin göğün askerlerle dolu olduğunu görünce, bunların, en az
yarısı da şehirde nöbet bekliyordur diyerek barış teklifinde bulunmaya,
istenileni vermeye mecbur kaldı. Böylece Hazret-i Ebu Bekrin basireti,
yüksek deha sahibi olduğu bir kez daha meydana çıktı. Müslümanlar
arasında birlik beraberlik bozulmadan kâfirlere karşı savaşsız galibiyet
kazanıldı.
İstişare herkesle yapılmaz
Sual: İstişare ettiğimiz kimse yanlış cevap verirse, istişarenin ne
faydası olur?
183
www.dinimizislam.com
CEVAP
İstişare, herkesle yapılmaz. O işin ehli olanla yapılır. Bir iş, salih olan
ehliyle istişare edilirken, soran Allah rızası için sorar, cevap veren de
Allah rızası için ihlâsla cevap verirse, cevap yanlış bile olsa, Allahü teâlâ
o işin neticesini hayra çevirir, yani o iş mutlaka hayırla sonuçlanır.
Hikmet ehli buyuruyor ki:
Salihlerden sormaktan utanma ve onlardan yardım istemekten
çekinme! Hep kendi düşüncesiyle hareket eden, doğruyu göremez. Akıllı
ile istişare galip olmaktır, ahmakla istişare mağlup olmaktır. Her sanatı
ehlinden öğren, her işi de ehline danış!
Hanımla istişare
Sual: Kadınlarla istişare etmekle ilgili hadis var mıdır?
CEVAP
Evet, vardır. Bahsedilen hadis-i şerif istişarenin önemini bildiriyor.
Kadınlar genelde hisleriyle karar verirler. Onun için bunların söylediklerini
ihtiyatla karşılamak gerekir. Kimse bulunmazsa, kadınlarla da istişare
etmeli; ama hisleriyle konuşuyorsa ihtiyatla karşılamalıdır. Yine de onlarla
istişareden uzak durmamalıdır.
Sor kurtul!
Sual: (Sor kurtul!) deniyor. Bilinen, faydalı ve iyi şeyleri de mi
sormak gerekiyor?
CEVAP
Evet bilinen, faydalı ve iyi şeyleri de sormak gerekir. İstişare demek,
mubah şeyleri yapayım mı, yapmayayım mı diye sormaktır. İstişare çok
önemlidir. Kur'an-ı kerimde iyiler övülürken, (İstişare ederek iş yaparlar)
buyuruluyor. (Şura 38)
Dinimizde üç beş kişi bir araya gelince, birini emîr yani başkan
seçmek sünnettir. Emire tâbi olmak ise vacib yani farzdır. Emir seçilen
kimse diğerlerinden üstün olmayabilir. Üstün olması şart değildir, çünkü
Peygamber efendimizden üstün hiç kimse yoktu. Ama Allahü teâlâ ona,
(Yapacağın işi önce meşveret et!) buyuruyor. (Al-i İmran 159)
Danışılacak kimsenin, insanların hâlini, zamanın ve ülkenin şartlarını
bilmesi gerekir. Bundan başka, aklı, fikri kuvvetli, ileriyi gören ve hatta
sıhhati yerinde olan kimselerle istişare edilir. Böyle vasıflara haiz
olmayan kimselerle istişare etmek günah olur. Peygamber efendimiz,
Eshabı ile istişare eder, bazen bir iş için, akıl, takva, hikmet ve tecrübe
sahibi on kişiye danışırdı.
Mubah olan her işimizi emîre danışmalıyız. Özellikle evlilik, eğitim, ev
ve araba almak gibi işlerimizi mutlaka danışmalı, verilen cevaba göre
184
www.dinimizislam.com
hareket etmeli. En basiti, bir ayakkabı alırken bile, hangi mağazadan
almalıyım, rengi, biçimi ne olmalı diye sormanın bile mahzuru olmaz.
Sormakla onu rahatsız etmiş olmayız. Kendimizi soru sormaya
alıştırmalıyız. Ev alacaksak ev almanın uygun olup olmayacağını,
uygunsa hangi şehirden, hangi mahalleden almak gerektiğini sormalı.
Evlenirken hiçbir şart ileri sürmeden kimi uygun görürse onunla
evlenmeli. Eğer sorup da cevaba uygun hareket edilmeyecekse hiç
sormamak, daha az hatalı olur.
Emîr olan, sorulan sorulara, soranın âhiretini düşünerek cevap verir.
(Soran Allah rızası için sorar, cevap veren de Allah rızası için cevap
verirse, cevap yanlış görünse de, Allahü teâlâ onu hayra çevirir)
buyuruluyor. Onun için istişaresiz iş yapmamalıdır.
İyi veya kötü çığır açmak
Sual: Ölünce herkesin amel defterinin kapanacağı söyleniyor.
Ülkede çok iyilik veya çok kötülük etmiş kimseler vardır. Bunların da amel
defterleri kapanır mı?
CEVAP
Ölünce amel defterleri kapanır. Fakat iyi veya kötü işte önderlik
edenlerin amel defterleri kapanmaz.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dinimizde iyi bir çığır açana, bunun sevabı ile bununla amel
edenlerin sevabı verilir, o çığırda [o yolda] gidenlerin sevabından da
hiçbir şey eksilmez. Dinimizde kötü bir çığır açana da, bunun günahı
ile, bununla amel edenlerin günahı verilir, o kötü yolda gidenlerin
günahından da hiçbir şey eksilmez.) [Müslim]
(Hayra delalet eden [yol gösteren, önderlik eden], onu yapan
gibidir.) [Ebu Ya’la]
(Bir mümin vefat edince her ameli kesilir. Yalnız üç amelinin
sevabı, amel defterine yazılmaya devam eder. Bunlar, sadaka-i
cariyelerinin, faydalı kitaplarının ve salih çocuklarının kendisi için
ettikleri dua ve istiğfarların sevaplarıdır.) [Ebuşşeyh]
[Sadaka-i cariye, cami, çeşme yol gibi, insanlara faydası dokunan,
faydalı işlerdir.]
Hiç kimse, işlediği kötülüğün günahını başkasına veremez. Fakat
mümin ibadetlerinin sevabını başkasına hediye edebilir. Kendi
sevabından da hiç eksilme olmaz. (Hidaye)
Günaha ortaklık
185
www.dinimizislam.com
Bir kimse, yardım ettiği yerlere, okuduğu gazeteye dikkat etmelidir.
Para vererek aldığı gazete, iyi ise, o gazetenin iyiliğine ortak olur. Kötü
ise, vebali vardır, kötülüğe ortak olmuş olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki:
(Her iyilik bir hazinedir. Her hazinenin anahtarı vardır. İyiliği
açan, kötülüğü kilitleyen bir anahtara sahip olana müjdeler olsun!
Kötülüğü açan, iyiliği kilitleyen bir anahtarı olana da yazıklar olsun!)
[İbni Mace]
(İyi işe vesile olan, hayatında ve öldükten sonra da o işi
yapanlar kadar sevap kazanır. Kötü işe ön ayak olana da, bu iş terk
edilinceye kadar, bunun günahı yazılır.) [Taberani]
(Zulmen öldürülen her kişinin günahından Âdem’in ilk oğlunun
[Kabilin] de bir payı vardır. Adam öldürmeye ilk defa o sebep
olmuştur.) [Taberani]
Şu halde, günah olan işlere yardımcı olmak, o günaha ortak olmak
demektir. İnsanlığın dünya ve ahiret saadeti için çalışanlara yardımcı
olmak da, onların sevaplarına ortak olmak demektir.
Hayırlı iş
Bir kimsenin iyi veya kötü olduğu yaptığı işlerden anlaşılır. Bir kimse,
kötülüklerden kaçıyor, iyi işler yapıyorsa, o kişinin Cennete gitme ihtimali
çoktur. Onun için iyi kimselerle beraber olmaya çalışmalıdır. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, bir kula hayır murat ettiği zaman, dinini kayıran
kimseler yanında çalışmayı nasip eder. Şerri murat edilen kul da,
dinini kayırmayan kötülerin yanında çalışır.) [Deylemi]
İyi veya kötü çığır açmak
Sual: Bir evladın sevapları ana-babasına da yazılıyormuş. Günahları
da yazılır mı? Kabil’in işlediği günahlardan babası Âdem aleyhisselama
da yazılır mı?
CEVAP
Hadis-i şerifte (Bir Müslümanın evladı, ibadet edince, kazandığı
sevap kadar, babasına da verilir. Bir kimse, çocuğuna günah
öğretirse, bu çocuk ne kadar günah işlerse, babasına da o kadar
günah yazılır) buyuruldu. Günah öğretmeyen Hazret-i Âdem'e, kardeşini
öldüren Kabil’in günahı yazılmaz. Günahkârların günahları, başkasına da
yazılmaz. Hadis-i şerifte, (Hiç kimse diğerinin günahını çekmez)
buyuruldu. (Hakim)
Kur'an-ı kerimde aynı manada çok âyet vardır:
(Hiçbir günahkâr, diğerinin günahını çekmez.) [Enam 164]
186
www.dinimizislam.com
İnsanları sapıtanlar, sapıklıkta önder olanlar, kendi günahlarını
yüklendikleri gibi o kimselerin günahlarını da yüklenirler. (Nahl 25Beydavi)
Bir kimse, bir iyiliği yapmaya gücü yetmiyorsa, o iyiliğin yapılmasına
sebep olursa, o iyiliği yapmış gibi sevap kazanır. Hadis-i şerifte buyuruldu
ki:
(Hayra delalet eden [yol gösteren, sebep olan] o hayrı yapan gibi
sevaba kavuşur.) [Beyheki]
Müminlerin ihlasla yaptıkları iyi işlerin sevapları kıyamete kadar
onların amel defterlerine yazılır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin öldükten sonra, 7 amelinin sevabı kabrinde de
kendisine yazılır. Bunlar: 1- İlim öğretmek, 2- Çeşme yapmak, 3- Su
kuyusu kazmak, 4- Hurma ağacı dikmek, 5- Cami yaptırmak, 6Mushaf bırakmak, 7- Ölümden sonra kendine istiğfar edecek salih
evlat bırakmak.) [Ebu Davud]
Sual: Küçük çocukların ibadetlerinin sevapları ana-babasına da
verilir mi?
CEVAP
Çocuğun yaptığı iyiliklerin sevabı kendisinedir. Ana-babasına,
öğretme ve yaptırma sevabı verilir. (Bezzâziyye)
Şahısların sünneti
Sual: "Yalnız Peygamberin sünneti olur. Âlimlerin sünneti olmaz"
deniyor. Mesela, Hazret-i Ömer’in sünneti denir mi?
CEVAP
Sünnet, yol, çığır demektir. (Sünnetullah), Allah’ın sünneti, Allah’ın
yolu demektir. (Sünnet-i Resulullah), Resulullahın sünneti, Resulullahın
yolu demektir. Resulullahın yolu, Allahü teâlânın yolundan ayrı olmadığı
halde, Resulullahın sünneti dendiği gibi, Peygamber efendimizin
yolundan ayrı olmayan her sahabinin de sünneti olur. (Hazret-i Ömer’in
sünneti), (Hazret-i Ali’nin sünneti) demek caiz ve gerekir. Nitekim hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Sünnetime ve Hulefa-i Raşidinin sünnetine sımsıkı sarılın!) [Ebu
Davud]
Hazret-i Ömer, hulefa-i Raşidindendir. Bu hadis-i şerife uyarak
(Hazret-i Ömer’in sünneti) denir. Hazret-i Ömer’in sünneti dendiği gibi,
İmam-ı a'zam hazretlerinin sünneti veya (falanca âlimin sünneti) demekte
de mahzur yoktur. Hatta bid'at ehlinin sünneti de (yolu, çığırı da) olur.
Yol gösteren yapan gibidir
187
www.dinimizislam.com
Sual: Kur’an-ı kerimde iyi işe aracılık edene bir pay verileceği
bildiriliyor. Bu bir pay ne kadardır?
CEVAP
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İyi ve kötü işe aracılık eden ondan bir pay alır. Allah her şeyin
karşılığını verir.) [Nisa 85]
(Allah, zerre kadar iyiliğin sevabını da kat kat artırır ve ayrıca
büyük mükafat verir.) [Nisa 40]
(Bir iyilik yapana on misli verilir; bir kötülük ise misli ile
cezalandırılır; hiç kimseye haksızlık yapılmaz.) [Enam 160]
Peygamber efendimizin bu konudaki hadis-i şeriflerinden bazıları
şöyledir:
(Hayra delalet edene [yol gösterene], o hayrı işleyen kadar sevap
verilir.) [Buhari]
(Hayra delalet eden onu yapan gibidir.) [Ebu Ya’la]
(Kötülüğe delalet eden onu yapan gibidir.) [Deylemi]
(Doğuda biri öldürülür de, batıda olan buna razı olursa, öldürme
günahına ortak olur.) [İ. Gazali]
(Dua edenle âmin diyen, Kur’an okuyanla dinleyen, hoca ile
talebe sevapta ortaktır.) [Deylemi]
(Dinimizde iyi bir çığır açana, bunun sevabı ile bununla amel
edenlerin sevabı verilir, o çığırda [o yolda] gidenlerin sevabından da
hiçbir şey eksilmez. Kötü bir çığır açana da, bunun günahı ile,
bununla amel edenlerin günahı verilir, o yolda gidenlerin
günahından da bir şey eksilmez.) [Müslim]
Bu hadis-i şeriflerden, iyi veya kötü bir işe aracılık edene, o işi yapan
kadar sevap veya günah verileceği anlaşılmaktadır. Ancak aynı iyiliği
yapan aynı sevaba kavuşamaz. İnsanların durumlarına göre de değişir.
İhlasına ve imanının kuvvetine göre değişir. Gençlikte veya ihtiyarlıkta,
rahat veya sıkıntılı durumlarda daha az veya daha çok sevap alır. Hadis-i
şeriflerde buyuruluyor ki:
(Bir kimse, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, eshabımdan
birinin bir avuç kadar arpa sadakasının sevabına kavuşamaz.)
[Buhari]
(Fitne zamanında yapılan ibadet, benim yanıma hicret etmek gibi
çok sevaptır.) [Müslim]
(Fitne fesat yayıldığı zaman, sünnetime yapışana yüz şehid
sevabı verilir!) [Hakim] (Çünkü fitne fesat zamanında İslamiyet’e uymak,
kâfirlerle savaşmak gibi güç olacaktır.)
188
www.dinimizislam.com
(Rabbiniz, rahimdir. Bir iyilik yapmak isteyip de yapamayana, bir
sevap verir. Yapana, on mislinden 700 misli veya daha fazla sevap
verir. Kötülük yapmak isteyip de yapmayana bir sevap, yaparsa bir
günah yazar, dilerse onu affeder.) [Taberani]
Demek ki iyilik yapana veya iyiliğe aracı olana ondan yedi yüze
kadar, hatta duruma göre daha çok sevap veriliyor. İmam-ı Rabbani
hazretleri buyuruyor ki:.
Gençlikte, şehvetin, asabiyetin kapladığı anlarda, İslamiyet’in bir
emrini yerine getirmek, ihtiyarlıkta yapılan aynı ibadetten çok üstün ve
kıymetli olur. [Hele başka maniler de araya katılırsa, bunları dinlemeyip
yapılan ibadetin sevabı o kadar çoktur ki, ancak Allahü teâlâ bilir.] Çünkü,
engeller karşısında, ibadeti yapmak güçlüğü, sıkıntısı, o ibadetlerin,
şanını, şerefini göklere çıkarır. Engel olmayarak, kolay yapılan ibadetler,
aşağıda kalır. Bunun içindir ki, insanların yüksekleri, meleklerin
yükseklerinden daha üstün olmuştur. Çünkü insan, engeller arasında
ibadet ediyor. Melekler ise, engel olmadan emre itaat ediyor. Savaşta,
askerin kıymeti artar ve savaşırken ufak bir hizmetleri, barış zamanındaki
büyük gayretlerinden daha kıymetli olur. (3/35)
İlim öğrenmek ve öğretmek
Sual: Ehl-i sünnete uygun bir din kitabını başkasına hediye edince
bize de sevap olur mu?
CEVAP
Evet çok sevap olur. Çünkü hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Bir kimse amel etmese de, ilimden bir mesele öğrenirse, bin
rekat [nafile] namazdan efdal olur. Eğer öğrendiği ilim ile amel eder
veya bunu başkasına öğretirse hem bunun sevabını alır, hem de
kıyamete kadar onunla amel edenlerin sevabını alır.) [Hatib]
(Din kardeşine, öğretilecek ilimden daha faziletli olan sadaka
yoktur.) [İbni Neccar]
(En üstün sadaka, ilim öğrenmek, sonra da onu başkasına
öğretmektir.) [İbni Mace]
Muteber bir kitap vermek de o ilmi başkasına öğretmek olur. İyiliğe
vesile olan o iyiliği yapmış gibi sevap kazanır. Bunun aksi de, yani bozuk
bir kitabı başkasına verip onun itikadını da bozmak çok veballidir. Bu
sefer günaha ortak olur.
İki kat azap
Sual: Araf suresinde, (İki kat azap veriliyor) deniyor. Niye normal
ceza değil de iki kat?
CEVAP
189
www.dinimizislam.com
Tefsirlerde iki kat azaptan maksat şöyle bildiriliyor:
Hem kendi küfürlerinden dolayı, hem de başkalarını saptırdıklarından
dolayı iki kat azap veriliyor. Onlara uyanlar da hem kâfir olduklarından,
hem de sapık bir lideri körü körüne taklit ettiklerinden dolayı iki kat azaba
maruz kalacaklardır. (Beydavi)
Kalb kırmak
Sual: Kalb kırmanın dindeki önemi nedir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kalb, Allahü teâlânın komşusudur. Allahü teâlâya kalbin yakın olduğu
kadar hiçbir şey yakın değildir. Mümin olsun, asi olsun, hiçbir insanın
kalbini incitmemelidir. Çünkü, asi olan komşuyu da korumak lazımdır.
Sakınınız, sakınınız, kalb kırmaktan pek sakınınız! Allahü teâlâyı en
ziyade inciten küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günah yoktur.
Çünkü, Allahü teâlâya ulaşan şeylerin en yakın olanı kalbdir. İnsanların
hepsi, Allahü teâlânın köleleridir. Herhangi bir kimsenin kölesi dövülür,
incitilirse, onun efendisi elbette gücenir. Her şeyin biricik Maliki, sahibi
olan efendinin şanını, büyüklüğünü düşünmelidir. Onun mahlûkları,
ancak izin verdiği, emir eylediği kadar kullanılabilir. İzni ile kullanmak,
onları incitmek olmaz. Hatta, onun emrini yapmak olur. (C.3, m.45)
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin vasiyetnamesinin son satırı
ise şöyledir:
Hiç kimsenin kalbini incitmeyin.
Sual: Üzmek,kalb kırmak mı?
CEVAP
Hakaret ederek üzmek kalb kırmak olur. Her üzücü şey, kalb kırmak
olmaz.
Sual: Kalb kırmanın hükmü nedir?
CEVAP
Kalb kırmak gibi büyük günah yoktur. (Mektubat-ı Rabbani 3/45)
Kalb, sırça sarayına benzer. Yani, çok ince camdan yapılmış bir kâse
gibidir. Kırılırsa bir daha yapılması çok zordur. Hele salihlerin kalbinin
kırılmasından, arş-ı ilâhî titrer.
Kalb kırmanın günahı
Sual: Kalb kırmanın Kâbe’yi yetmiş defa yıkmaktan daha büyük
günah olduğu hadiste bildiriliyor. Biz belki yüzlerce insanın kalbini
kırıyoruz. O zaman bizim halimiz ne olacak? Binlerce Ehl-i sünnet kitabı
190
www.dinimizislam.com
dağıtıyorum, namazlarımı kılıyorum. Bu hizmet ve ibadetlerim boşa mı
gidiyor?
CEVAP
Büyük zatlar, (Tek bir kalb kırmak, kazanılan bütün sevabları yok
eder) buyuruyorlar. Büyük günahlar, çoğaldıkça, birçok sevabımızı alıp
götürür. Dinimizde günahtan kaçmak, sevab kazanmaktan önce gelir. Bir
farzı işlerken haram da işlenecekse, o farz yapılmaz, tehir edilir. Mesela
bir kadının mahremsiz hacca gitmesi haramdır. Hacca gitmek de, ona
farz iken, yaptığı hacdan sevab alamaz. Bu bakımdan, âhirette iflas etmiş
duruma düşmemek için, günahlardan, özellikle kalb kırmaktan çok
sakınmalıdır.
Kanaat etmek
Sual: Kanaat edilmesi söyleniyor. Kanaat ne demektir?
CEVAP
Kanaat, çalışmayıp tesadüfen önüne çıkanı kullanmak, başka bir şey
aramamak demek değildir. Kanaat, bileğin emeği, alın teri karşılığı
kazanılana razı olmak, başkasının kazancına göz dikmemek demektir.
Başkasının daha çok kazandığını görünce, onu kıskanmamak, onun gibi
çok çalışmak demektir.
Kanaat demek, ihtiyacından fazla kalan kazancını bir yere yığmayıp,
İslamiyet’in emrettiği hayırlı yerlere vermek; fakirlere, kimsesizlere,
hastalara; cihad edenlere yardım etmek demektir.
Kanaat, böylece iyi ahlakın kaynağı olduğu gibi, insana
mahrumiyetler içinde kaldığı zaman saadet temin eden sarsılmaz bir kale
gibidir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kanaat eden, en çok şükredenlerden sayılır.) [İbni Mace]
(Kıyamette “Şükredenler gelsin!” diye seslenilir. Onlar bir
bayrak altında Cennete girer. Bunlar, darlık ve genişlikte, her hâl-ü
kârda Allahü teâlâya şükredenlerdir.) [İ.Gazali]
Sual: Bazıları İslamiyet’i bir lokma, bir hırka sözü ile kanaat etmekle
suçlamaktadır. Böylece dinin çalışmaya mani olduğunu söylüyorlar.
Dinimiz çalışmayı emretmiyor mu?
CEVAP
Evet din, kadere inanmak ve kanaat etmektir. Fakat kader,
çalışmamak, fazla istememek değildir. Kader, insanların ne yapacağını,
Allahü teâlânın önceden bilmesi demektir. Allahü teâlâ, çalışmayı
191
www.dinimizislam.com
emrediyor. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Cihad edenler, çalışanlar, uğraşanlar, oturduğu yerde ibadet
edip cihad etmeyenlerden daha üstündürler, daha kıymetlidirler.)
[Nisa 95]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Çalışıp kazananları Allahü teâlâ sever.) [Beyheki]
(İki gün bir derecede bulunan, ilerlemeyen aldandı.) [Beyheki]
(İşlerinizi yarına bırakmayınız. Sonra yok olursunuz.) [İ. Gazali]
(Yabancı
dil
öğrenin.
Düşmanın
şerrinden
böylece
kurtulursunuz!) [Faideli Bilgiler]
Müslümanlık, çalışıp kazanmayı emrediyor. Kanaat demek, bir
hırkaya razı olup tembel oturmak demek değildir. Müslümanlar, asla
böyle değildir. Kanaat demek, kendi kazandığına razı olup, başkasının
kazancına göz dikmemek demektir.
Kanaat, sinir hastalıklarını önleyen, geçimsizliği, düşmanlığı gideren,
cemiyetlerin düzenlerini sağlayan bir faktördür. Kanaat, İslamiyet’in
dünyaya yayılmasını, ilim ve fen abideleri kurmayı sağlamıştır. (Çalışan
kazanır) ve (Herkes yaptığını bulur) meal-i âlisinden olan âyet-i
kerimeler ile (Allahü teâlâ çalışıp kazananları sever) ve Münavideki
(Allahü teâlâ çalışmayan gençleri elbette sevmez) gibi, nice hadis-i
şerifler, çalışıp ilerlemeyi mi, yoksa uyuşukluğu mu emrediyor?
Müslümanların kurduğu Emevi, Abbasi, Gaznevi, Hind Timurları ve
Endülüs ve Osmanlı medeniyetleri, çalışkanlığı mı, yoksa uyuşukluğu mu
gösteriyor?
Bir dervişin, bir lokma, bir hırka sözü, Kur'an-ı kerimin ve hadis-i
şeriflerin emirlerini değiştirebilir mi?
Kibir, tevazu ve ucub
Kibrin dindeki yeri
Sual: Kibrin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Kibir, kendisini başkasından üstün görmektir. Hadis-i şerifte
buyuruluyor ki:
(Kibir, hakka, razı olmamak ve insanları küçük görmektir.)
[Müslim]
Fudayl bin Iyad hazretleri, (Tevazu, ister cahilden, ister çocuktan
duyulsa da hakkı tereddütsüz kabul etmektir) buyuruyor. Kabul
192
www.dinimizislam.com
edemeyen kibirlidir. Kibirli, kendini başkasından üstün görmekle, kalbi
rahat eder. Burada başkasını düşünmez. Kendini ve ibadetlerini beğenir.
Kibir, kötü huydur, haramdır. Allahü teâlâyı unutmanın alametidir.
Kibirli olan, salih insan olamaz. Kibirli değilim diyen, kibirlidir. Kibir her
iyiliğe engeldir, her kötülüğün anahtarıdır.
İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Cehennem, kibirliler için ne çirkin ve ne kötü bir yerdir.) [Nahl
29]
(Allah, kibredenleri sevmez.) [Nahl 23]
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(En şerliniz, katı kalbli ve kibirli olandır.) [İ. Ahmed]
(Kibirli, ahirette Allahü teâlâyı gazaplı bulur.) [Buhari]
(Allahü teâlâ, kibirliyi alçaltır, tevazu sahibini yükseltir.)
[Taberani]
(Kibirli, Cehennemin en derin ve azabı en şiddetli olan Bolis
çukuruna atılır.) [İ. Ahlakı]
(Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete giremez.) [Müslim]
(Yiyin, için, giyinin ve sadaka verin, fakat israftan ve kibirden
sakının.) [İbni Mace]
(Hazret-i Nuh, ölürken çocuklarına, “Şirk ile kibirden çok
sakının” buyurdu.) [Hakim]
(Kibir, İblisi Hazret-i Âdem’e doğru secde ettirmemiştir.) [İ.
Asakir]
(Kibirliler kıyamette zerre gibi ayak altında kalır. Herkes onları
çiğner.) [Tirmizi]
(Allahü teâlânın buğzettiği üç kimse: Zâni ihtiyar, kibirli fakir ve
zalim lider.) [Tirmizi, Nesai]
(Kibir, her güzelliğin, [her iyiliğin, her nimetin] âfetidir.) [Deylemi]
(Kibirli fakire şiddetli azap vardır.) [Müslim]
(Cehennem, kibirsiz olan müslümana haram olur.) [Beyheki]
(Kendisine el pençe divan durulmasını isteyen Cehenneme
hazırlansın!) [İ. Ahmed]
(Kibir, hıyanet ve borçtan temiz olarak ölenin gideceği yer
Cennettir.) [Nesai]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Kibriya ve azamet bana mahsustur. Bu
ikisinde bana ortak olanı hiç acımadan Cehenneme atarım.) [Müslim]
Kibir, diğer günahlardan niçin daha büyüktür? Çünkü kibir, yani
büyüklük ancak Allahü teâlâya mahsus iken, kulun kibirlenmesi, bir
kölenin hükümdarın tacını başına geçirerek onun tahtında oturup
193
www.dinimizislam.com
hükmetmesine benzer. Hükümdarın bir emrini yapmayarak suç
işlemekle, hükümdarlığına sahip çıkmak arasında elbette büyük fark
vardır. İşte kibirlenmek, Allah’ın emrini yapmamak gibi bir suç değil,
bizzat ilah olmak gibi büyük suç oluyor.
Bu suçun biraz daha aşağısı ilahlığa ortak olmaktır. Hükümdarın
maiyetine hakaret eden, onlara üstünlük taslayan ve onları kendi
idaresine almak isteyen kimse, bir noktada hükümdara ortak olmuş
sayılır. Her ne kadar bunun tahtına oturmak gibi değilse de ona yakındır.
Bütün yaratıklar, Allahü teâlânın kullarıdır. Bunlar üzerinde büyüklük,
hakimiyet, yalnız Ona mahsustur. İnsanlara bu şekilde kibirlenen, Allahü
teâlâya ortak olmuş sayılır.
Aklı olan, kendini ve Rabbini tanıyan, hiç kibredebilir mi? İnsan
aşağılığını, acizliğini, Rabbine karşı her an izhar etmek
mecburiyetindedir. Bunun için her an her yerde aczini göstermesi, tevazu
üzere bulunması gerekir. Büyüklenerek ben demek feyz ve bereketi
keser.
Hazret-i Ebu Bekir buyuruyor ki:
Kibirden sakının. Topraktan yaratılıp, yine toprağa dönecek olan bir
varlığın kibirlenmesi, bugün var, yarın yok olan bir varlığın kendini
beğenmesi ne kadar anlamsızdır.
Kibirli hakkı kabul etmez
Asıl düşman içerdedir, bu da nefsimizdir. En büyük düşman, insanın
nefsidir. Nefsinin arzularına tâbi olanın, Allahü teâlâya kul olması zordur.
Nefs daima kötü şeyleri ister. Haram işlemek nefse esir olmayı gösterir.
Nefs, bütün iyiliklerden süzülmüş, sadece bütün kötülüklerin bulunduğu
en ahmak yaratıktır. Nefs bir kötülük deposudur. Kendini iyi zanneder,
halbuki süper cahildir. Her istediği aleyhinedir. Gıdası haramlardır. Asıl
arzusu ilah olmaktır.
Tatmin olmaz kötülük yaptırmakla,
Rahat bulur kendine taptırmakla.
Büyük küçük herkeste nefs vardır. Hiç kimse emir almak istemez.
Küçük diye, çocuk diye geçmemeli, onun gururu ile oynamamalı.
Ankara’ya yeğenimi ziyarete gitmiştim. Yeğenimin 2-3 yaşlarındaki
kızının ayakları çıplaktı. Bir ayağı betonda bir ayağı halının üzerindeydi.
Ona, betona basma, öteki ayağını da halının üstüne koy dedim. Sen
bana ne karışıyorsun, ben kârımı zararımı bilmez miyim der gibi, bana
ters ters baktı. Sonra hışımla, inatla halıdaki ayağını kaldırıp betondaki
öteki ayağının yanına sertçe koydu. Çocuk olduğu için tepkisini
gizleyemedi. Büyükler de aynen o tepkiyi gösteriyorlar, fakat
194
www.dinimizislam.com
ayıplanacağız diye tepkilerini belli etmemeye çalışıyorlar. Bir arkadaş
anlattı: Kime sabah namazına gel dediysem herkes bir mazeret buldu,
inşallah geliriz diyen kimse çıkmadı. Kimisi, (Sen yatsıya gelmiyorsun biz
de sabaha, sen önce kendine bak. Hem biz evde çoluk çocukla cemaat
yapıyoruz) dedi.
Halbuki haklı bile olsalar, geçerli bir mazeretleri bulunsa bile, tepki
göstermemeleri gerekirdi. Doğru söz kimden gelirse gelsin inat etmeden
kabul etmek gerekirdi. Mazeretinden dolayı gelemiyorsa, (İnşallah) da
denemez miydi? Nefs, kibir hepimizde mevcuttur. Bunu azaltmaya
çalışmamız lazımdır. Dinin her emrine uymakta ve yasak ettiği her
şeyden kaçmakta mutlaka nefsi kırma payı vardır. Buna riyazet ve
mücahede denir. Riyazet, nefsin arzularını [haram ve mekruhları]
yapmamaktır. Mücahede, nefsin istemediği şeyleri [ibadetleri] yapmak
demektir.
Kibir, şirkin kardeşidir. Kibir taşıyan kafada, akıl bulunmaz. Nefsi
aradan çekmeli, kendimizi beğenmemeliyiz, kendimizden iğrenmeliyiz,
kendinden tiksinmeyen kurtulamaz.
Bir kimseye emri maruf yapınca, Allah’tan kork şunu yap, şunu
yapma denince, eğer kabul etmezse o kişi nefsine mağlup olmuş
demektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allah’tan kork diyene, sen önce kendine bak diyeni Allahü teâlâ
sevmez.) [Beyheki]
Hakkı, doğruyu kim söylerse söylesin kabul etmek gerekir. Doğru
olan bir şeyi kabul etmemeye inat denir. İnat, karşımızdakini aşağı
görmek, ondan nefret etmek, ona düşmanlık beslemek, haset etmek gibi
sebeplerden ileri gelir. Hakkı, düşmanımız da söylese kabul etmeliyiz.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Küçük, büyük, iyi kötü veya hoşlanmadığın biri, hakkı söylerse,
kabul et.) [Deylemi]
(Bilmediği bir hususta inat edene, inadından vazgeçene kadar
Allahü teâlâ gazap eder.) [İ.Ebiddünya]
(Din kardeşine itiraz etme.) [Tirmizi]
(Kibirli, hakkı küçük görür, inkâr eder, insanlara hakaret gözü ile
bakar.) [İ.Gazali]
(Müslümanı hakir görmek, kişiye kötülük olarak yeter.) [Müslim]
(Kendini beğenen helak olur.) [Buhari]
Abdülkadir Geylani hazretleri de, (Kardeşinin yaptığı öğüdü kabul et.
Ona itiraz etme) buyurdu.
Kendini Cennetlik, günahkârı Cehennemlik bilmemeli
195
www.dinimizislam.com
Sual: Bir Müslümanın, kendini Cennetlik gibi, günahkârları da
Cehennemlik gibi görmesi doğru mudur?
CEVAP
Günahkârları beğenmemelidir, fakat kendini günahkârlardan üstün
de görmemelidir. Kendini Cennetlik, günahkârı Cehennemlik
bilmemelidir. Hatta kâfir için bile böyle düşünmemelidir. Kâfir, bir Kelime-i
şehadet getirerek Cennetlik, kendisi bir söz söyliyerek Cehennemlik
olabilir.
İsrailoğullarından bir eşkıya, kırk yıl günah işler. Bir gün Hazret-i
İsa’yı havarilerden biri ile giderken görür. Yaptığı eşkıyalığa pişman olur.
"Ben bunlara katılayım" diyerek peşlerine takılır. Havarinin yanına
yaklaşır, "Benim gibi bir eşkıyanın böyle bir zatın yanında gitmesi uygun
olur mu?" diye düşünür. Havari de, "Bu yol kesici nereden çıktı? Benimle
nasıl gelir?" diyerek ondan uzaklaşıp İsa aleyhisselama yaklaşır. Allahü
teâlâ Hazret-i İsa'ya vahyeder ki:
(İkisine de söyle! İkisinin de geçmişlerini mahvettim. Yeniden
amele başlasınlar. Kendini beğendiği için havarinin ibadetini
mahvettim. Kendini aşağı gördüğü için de eşkıyanın günahlarını
affettim.)
Hazret-i İsa, durumu her ikisine de bildirir ve eşkıyayı havarileri
arasına alır. (İ. Gazali)
Amr bin Şeybe hazretleri anlatır:
“Mekke’de Safa ile Merve arasında bulunuyorduk. Bir adamın katır
üzerinde geldiğini, etrafındaki hizmetçilerin herkese karşı sert
davrandıklarını, adamın heybet ve ihtişam içinde olduğunu gördük.
Aradan yıllar geçti, deve üzerinde Bağdat’a girdim. Orada başı açık,
yalınayak, uzun saçlı pejmürde bir adam gördüm. Tanıyacak gibi oldum.
Adam, kendine dikkatle bakışımın sebebini sordu. (Seni birine
benzetiyorum) dedim ve kime benzettiğimi anlattım. Adam da, (İşte o
gördüğün benim. Tevazu gösterilmesi gereken yerde kibirlendim. Şimdi
ise bu hâle düştüm) dedi.”
Bir kimse, biraz bilgiliyse, ibadet de yapıyorsa, kibirden zor kurtulur.
Bilgisiz insanı, hayvan gibi görür. Kendisi için sevdiğini başkası için
sevemez. Hak ve hakikati başkalarından duysa kabul etmek istemez.
Onların nasihatine, tavsiyesine uymayı nefsine yediremez.
Kendini üstün görmek
Sual: Mektubat’ta, kendisini Frenk kâfirinden aşağı görmek diye bir
ifade var. Kendini Frenk kâfirinden aşağı görmek ne demek? Bir de orada
İmam-ı Rabbani hazretleri, (Sol tarafımdaki melek durmadan günahlarımı
196
www.dinimizislam.com
yazıyor; ama sağ tarafımdaki melek yirmi yıldır hiçbir şey yazmıyor)
buyuruyor. Bu ne demektir?
CEVAP
O büyüklerde ruh ve nefs birbirinden o kadar ayrılmışlardır ki, onlar
nefsi kendileri olarak görürler. Nefiste hiçbir iyilik yoktur; çünkü nefsin
nihai hedefi günah işlete işlete insanı kâfir yapmaktır. Nefis, adeta
kötülüklerin posasıdır. Sanki bademyağı ile posası gibidir. Hâlbuki
kâfirlerde ruh ölüdür; ama dürüstlük, cömertlik gibi iyi vasıflar vardır. O
büyükler bundan dolayı kendi nefslerini o Frenk kâfirinden üstün
görmezler. Bundan dolayı da, sağ tarafındaki meleğin hiç yazmadığını;
sol tarafındaki meleğin ise devamlı yazdığını görürler.
Bütün Müslümanlara dua etmeli
Sual: Bende bir huy oluştu; karşımdaki kişinin fâsık, mezhepsiz,
bid’at ehli vs. olup olmadığına çok dikkat ediyorum. Öyle olunca da
kendimi korumak için araya mesafe koyuyorum. Bazen kibirlenirim diye
de korkuyorum. Kibirlenmemek için ne düşünmek lazım?
CEVAP
O İyi huy. Kibirlenmemek elde değil yani bundan kurtulmak çok zor.
İnsanların hâli ortada. Bakıyorsunuz adam fâsık, yahut mezhepsiz bid’at
ehli. Fâsık, mezhepsiz bid’at ehli olmadığımız için ister istemez
elhamdülillah ben değilim diyorsunuz.
Kibirlenmemek için, o bir gün tevbe eder kurtulur da, Allah saklasın
ben sapıtabilirim diyerek kendimizi ondan üstün bilmemeliyiz. Bütün
müslümanların ehl-i sünnet itikadına kavuşmaları, dünya ve ahiret
saadetine nail olmaları için dua etmeliyiz.
Büyükleri kalkarak karşılamalı
Sual: Hadis-i şerifte, bir kimse gelince, ayağa kalkmanın yasak
olduğu bildiriliyormuş. Şimdi birisi gelince ayağa kalkınca günah mı
işliyoruz?
CEVAP
Hadis-i şerifleri herkes anlayamaz. Hadis-i şerifleri âlimlerin
açıklaması ile okumalıdır! Evet hadis-i şeriflerde (Haşimoğulları hariç
birbirinize ayağa kalkmayın!) ve (Hasan ve Hüseyin ve onların
sülalesi [Şerifler ve Seyyidler] hariç, Kureyşe ayağa kalkmayın!)
buyuruldu. Bu hadis-i şeriflerin açıklamasında, İslam âlimleri, (Büyükler
gelince kalkarak karşılamak müstehaptır. Kendi gelince, kalkılmasını
sevmek mekruhtur) buyuruyor. (Redd-ül Muhtar)
Havalı meslekler
Sual: Tanıdığım çok doktor var. Hemen hepsi kendini tanıtırken ben
197
www.dinimizislam.com
doktor falanca diyor. Çok yakından tanıdığım doktor arkadaşım bana bile,
ben doktor falanca diyor. Bana mesaj ve mail yazarken de, yine altına Dr.
falanca yazıyor. Avukat, mühendis, öğretmen niye unvanını böyle
kullanmıyor da, bu doktorlar kullanıyor? Acaba kibirden mi ileri geliyor?
CEVAP
Alışkanlıktan olabilir. Doktorluğundan bahsetmeyenler de vardır.
Hepsi için genel bir hükme varmak yanlış olur. Emekli subaylardan da
veya başka meslek sahiplerinden de unvanını kullanan çok oluyor. Hepsi
için kibirli demek doğru olmaz.
Kibirlenmek üç çeşittir
Sual: Kibir kaç çeşittir?
CEVAP
Kibir, kendini başkasından üstün görmektir. Yapıldığı yerlere göre
üçe ayrılır:
1- Allahü teâlâya karşı kibirdir:
Kibrin en kötüsü budur. Nemrud, Firavun böyle idi. İlahlık iddiasında
bulundular. Bazı dinsizler de imanı, ibadeti, namaz kılmayı aşağılık,
gericilik sanarak kibirlenirler. Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Büyüklenerek bana ibadet etmeyenler alçalmış olarak
Cehenneme girecektir.) [Mümin 60]
2- Peygamberlere karşı kibirdir:
Bazıları, Peygamberleri kendileri gibi bir insan gördükleri için,
kibirlenerek onlara uymayı kabul etmediler. Mesela Peygamber efendimiz
için dediler ki:
(Bu da sizin gibi bir insan. Kendiniz gibi bir insana itaat
ederseniz, hüsrana uğrarsınız.) [Müminun 33, 34]
3- İnsanlara karşı kibirdir:
Herhangi bir hususta kendini başkasından üstün gören kibirlidir.
Şam Ordusu kumandanı Ebu Ubeyde bin Cerrah hazretleri büyük bir
kalabalıkla Hazret-i Ömer’i karşıladı. Hazret-i Ömer kölesi ile nöbetleşe
deveye bindiğinden, Halife devesinden indi. Yerine kölesi bindi. Devenin
yularından tuttu. Ayakkabılarını çıkarıp deredeki sudan geçti. Bunu gören
kumandan dedi ki:
— Efendim, bütün Şamlılar, bilhassa Rumlar, müslümanların
halifesini görmek için toplandılar. Size bakıyorlar. Bu yaptığınızı nasıl
izah edebiliriz?
Hazret-i Ömer buyurdu ki:
198
www.dinimizislam.com
— Ya Eba Ubeyde! Senin bu sözünü işitenler, insanın şerefini,
vasıtaya binerek gitmekte ve süslü elbise giymekte sanacaklar. Biz daha
önce zelil ve hakir bir kavimdik. Allahü teâlâ, bizleri müslümanlıkla
şereflendirdi. Bundan başka şeref ararsak, Allahü teâlâ bizi zelil eder, her
şeyden aşağı eder.
Kibir ve tevazu
Aklı olan, kendini ve Rabbini tanıyan, hiç kibredebilir mi? İnsan
aşağılığını, acizliğini, Rabbine karşı her an izhar etmek
mecburiyetindedir. Bunun için her an her yerde aczini göstermesi, tevazu
üzere bulunması gerekir. Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Allah rızası için tevazu edeni, [kendini, Müslümanlardan üstün
görmeyeni] Allahü teâlâ yükseltir.) [Bezzar]
Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyorlar ki:
Allahü teâlâ ilim gibi, kudret gibi bütün sıfatlarından kullarına biraz
ihsan buyurmuştur. Fakat yalnız üç sıfatı kendine mahsustur. Bu üç
sıfattan hiçbir mahlukuna vermemiştir. Bu üç sıfatı, kibriya, gani olmak
ve yaratmak sıfatlarıdır. Kibriya, büyüklük, üstünlük demektir. Gani
olmak, başkalarına muhtaç olmamak, her şey Ona muhtaç olmak
demektir. İnsan ise ihtiyaç sahibidir. Allah yaratıcıdır, insan ise yaratıktır,
fanidir.
Bunun için kibirlenmek, Allahü teâlânın sıfatına, hakkına tecavüz
etmek olur. Kula kibirlenmek yakışmaz. En büyük günahtır. Hadis-i
kudside buyuruldu ki:
(Azamet ve kibriya bana mahsustur. Bu iki sıfatta, bana ortak
olmak isteyenlere, çok acı azap ederim.) [Müslim]
Tevazu sahibi olabilmek için dünyaya niçin geldiğini, nereye
gideceğini bilmek gerekir. İnsan, hiç yok idi. Önce bir şey yapamayan,
hareket edemeyen bebek oldu. Şimdi de, her an hasta olmak, ölmek
korkusundadır. Nihayet ölecek, çürüyecek ve toprak olacaktır. Dünya
zindanında, her an, ne zaman azaba götürüleceğini beklemektedir.
Ölecek, leş olacak, böceklere yem olacak, kabir azabı çekecek, sonra
diriltilip kıyamet sıkıntılarını çekecektir. Cehennemde sonsuz yanmak
korkusu içinde yaşayan kimseye tekebbür mü yakışır, tevazu mu?
Kibir ne kadar kötü ise, tevazu da o kadar iyidir. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Allah için affedenin şerefi artar, tevazu eden de yücelir.)
[Müslim]
(Kişi kibirlenince, iki melek, "Ya Rabbi bunu alçalt!" derler. Tevazu
ederse, "Ya Rabbi bunu yükselt!" derler.) [Beyheki]
199
www.dinimizislam.com
Kibre sebep olanlar
Sual: Neler kibre sebep olur ve kibirlide hangi kötü huylar bulunur?
CEVAP
Bu vasıfların biri veya birkaçına sahip olan kimse kibirlenebilir:
İlim: Genelde az çok ilmi olanlar, diğer insanları, hayvan gibi, ot gibi
görür. Kendini de, kuru fasulye gibi nimetten sayarak kibirlenir. İki hadis-i
şerif meali:
(Âlimim diyen cahildir.) [Taberani]
(Toplantılarda ilimle üstünlük taslayanın gideceği yer,
Cehennemdir.) [İbni Mace]
İbadet:
Genelde
ibadet
edenler,
yaptıkları
ibadetlerin
noksanlıklarına, kabul olup olmadığına bakmadan, ibadet ettiği için
büyüklenir.
Soy: Bize falancalar derler diyerek soyuyla övünür. Bir kimse
imansızsa, babası peygamber olsa da, ona faydası olmaz. Nuh
aleyhisselamın oğlu Kenan, Âdem aleyhisselamın oğlu Kabil, babaları
peygamberken, cehennemlik oldu. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir kişi, kötüyse, soyunun üstünlüğü, ahirette ona fayda
vermez.) [Taberani]
(Soyuyla övünen, rahmet-i ilahiden uzaktır, Cehennem
odunudur.) [Tirmizi]
Soyuyla üstünlük taslayan biri, “Ben falancanın oğlu filanım. Ya sen
kimsin?” dedi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz buyurdu ki
(Hazret-i Musa’nın yanında iki kişi, soylarıyla övünmeye başladı.
Biri ecdadını 9 göbek geriye doğru saydı. Allahü teâlâ, Hazret-i
Musa’ya, “Ona söyle, iftihar ettiği 9 kişi Cehennemdedir. Kendi de
onuncusudur” diye vahyetmiştir.) [İ. Ahmed]
Güzellik: Genelde kadınlar, güzellikleriyle övünürler. Erkeklerden
yakışıklıyım diye gururlananlar olur. (O güzelliği ben, kendime kendim
vermedim) diyerek kibirden sakınmalıdır.
Kuvvet: Kimi güçlü kuvvetlidir, pehlivandır, sıktığı taşın suyunu
çıkarır. Sanki bu kuvveti, Allahü teâlâ değil de, kendisi kendine vermiş
gibi, kuvvetiyle büyüklük taslar.
Servet: Malının çokluğuyla övünenler de olur. Karun gibi nice
zenginler, mallarıyla birlikte helak olmuş, Cehenneme gitmiştir. Malla
övünmek de, cahilliktir.
Mevki: Kimi müdürdür, reistir, kraldır, makamıyla övünür. Firavun,
200
www.dinimizislam.com
Nemrut gibi nice krallar, kibirleri yüzünden Cehenneme gittiler.
Yakınların çokluğu: Kimi de, yakınlarının, akrabalarının çokluğuyla
övünür, onlara güvenir. Benim arkam var der. Allahü teâlâyı bırakıp da,
kendi gibi acizlerle övünüp, onlara güvenenin hâli kötüdür.
Kibirlideki kötü huylardan bazıları:
Hıkd: Başkalarına karşı kin ve düşmanlık besler, onlardan nefret
eder.
Gazap: Olaylara tez sinirlenir, öfkesini yenemez, kalb kırar.
Haset: Sevmediği kimsede bulunan nimetleri kıskanır.
Riya: İbadetini göstererek sevgi toplamaya çalışır.
Hicr: Beğenmediği kimselere dargın durur, küser.
Şematet: Başkasına gelen belaya sevinir.
Gadr: Verdiği sözde durmaz.
Ucub: Yaptığı ibadetleri beğenir. İmam-ı Gazali hazretleri, Necm
suresinin, (Nefsinizi tezkiye etmeyin) meâlindeki 32. âyet-i kerimesinin
tefsirinde, (Bir iyilik yapınca, bunu ben yaptım deme, onu iyilik
sanma! Onu iyilik sanmak, kendini beğenmektir) buyurdu.
Hıyanet: Kendini emin, güvenilir tanıttıktan sonra, o emniyeti bozucu
iş yapar.
Suizan: Mümin kardeşinin kusurlarını araştırır, onun günah işlediğini
zanneder. Kendi ayıplarını görmeyip başkalarının kusurlarıyla meşgul
olur.
Kibir alametleri
Sual: Hangi vasıflara sahip olan kibirlidir?
CEVAP
Kibirden olan işlere birkaç örnek verelim:
1- Sual soramamak kibirden kaynaklanır. Kibirli, sual sormayı,
bilmemenin alameti kabul eder. Sual sorarsam, bilmediğim meydana
çıkar der.
2- Hep kendisine sual sorulmasını, başkasına sorulmamasını
istemek, bildiği bilmediği her suale cevap vermeye kalkmak, bilmiyorum
diyememek.
3- Yol sormaktan çekinmek. Yol ve sual soramamak, ayıplanma,
kınanma korkusundan ileri gelir.
4- Âmirinden izin istemeye çekinmek.
5- Misafir olduğu evde, imamlığa layık birçok kimse varken, ev sahibi
izin vermeden imamlığa geçmek, herkesten çok kendini imamlığa layık
201
www.dinimizislam.com
görmek.
6- Bir toplantıda, hep kendi konuşmayı istemek, başkalarının söze
katılmasından rahatsız olmak, onların kuzu gibi dinlemelerini istemek.
7- Arkadaşlarına, bir şeyler bildiğini göstermek için, onlara her
fırsatta bir şeyler anlatmaya çalışmak, yanlış sandığı şeyleri hemen
düzeltmeye, ikaza kalkışmak.
8- Camide, boşluğu doldur diye, ona buna emir vermek ve emir
verilenin de, bundan alınması.
9- Yaşına bakılmadan, herkesin birbirine abi denmesi âdet olan
yerlerde abi diyememek, sadece ismiyle veya “Ali bey, Veli bey” diye
hitap etmek.
10- Övülmekten hoşlanmak, tenkide dayanamamak. Hatasını
söyleyene teşekkür edememek.
11- Hakkı kabul etmemek. Bir şey şöyledir denilince tevil etmeye
çalışmak, elli dereden su getirip kabul etmeye yanaşmamak. Hâlbuki
hakkı söyleyen çocuk da, cahil de olsa, severek kabul etmeli.
12- Vesvese etmek de kibirden olabilir. Kendini ihtiyatlı zanneder,
herkesin yanlış yaptığını düşünür. Nasihat kabul etmez, vesvesesine
devam eder.
13- Baş olmayı istemek, emir vermekten hoşlanmak. Bazı yönlerini
üstün görmek.
14- İnsanlar yanına gitmekten veya bir şey sormaktan çekiniyorlarsa,
bu da kibir alametidir.
15- Tevazu gösterisinde bulunmak. “Buyursunlar efendim” diyerek
aşırı tevazu göstermek. Bendeniz diye konuşmak. Bazı yazarlar
bendeniz diyerek insanlara yol gösteriyor, nasihat ediyor. Bende, köle
demektir. Köle nasıl nasihat eder ki, nasıl yol gösterir ki? Ona, şunu şöyle
yap dense, kabul etmez. Hani bende yani köle idi? Köle hiç itiraz eder
mi? Bu, kibrini örtmeye çalışmaktan başka şey değildir.
16- Kendisi, tevazu olsun diye, bu fakir, bu âciz, bu günahkâr dediği
halde, azıcık tenkit edilince, âcizliği, fakirliği kalmayıp öfkelenmek.
17- Herkese sıkıntı vermek, üzmek. Birini diğerine şikâyet etmek.
Başkalarının kusurlarını söyleyerek, kendisinin böyle olmadığını
bildirmek.
18- Tevbeyi geciktirmek, namaz kılmamak, Allahü teâlâya karşı kibirli
olmaktır.
19- Tartışma sonunda, hakkını helal et dense, helal etmemek; bu,
hâlâ haklı olduğunu savunmak olur.
20- Bir toplumda, hep kendi konuşup başkalarının konuşmamasını
202
www.dinimizislam.com
istemek.
Netice: Haddini bilmek tevazu, haddini bilmemek kibir alametidir.
Kibirliye kibirli görünmek
Sual: Kimlere karşı kibirli görünmek gerekir?
CEVAP
Kibirlenmekle, kibirli görünmek farklıdır. Kibirliye karşı, kibirli
görünmek sadaka vermek gibi sevaptır. Hadis-i şerifte, (Kibirliye kibirli
görün ki, onu hakir ve küçük düşürmüş olursun) buyuruldu. (İ.
Gazali)
Kibir sahibine karşı tevazu eden kimse, kendisine zulmetmiş olur.
Bid'at sahiplerine ve zenginlere karşı da kibirli görünmek caizdir. Bu kibir,
kendini yüksek göstermek için değildir. Onlara ders vermek, gafletten
uyandırmak içindir. Savaşta, bid’at ehli ile münazara ederken onlara karşı
kibirli görünmek de sevaptır. Sadaka verirken de neşe ile karışık kibirli
görünmek, malı parayı çöpe atar gibi vermek gerekir. Sadaka verenin
kibirli görünmesi, fakire karşı değildir. Verdiği malı küçültmek, mala
kıymet vermediğini gösterir. Gösteriş yapan riyakârlara karşı da kibirli
görünmek caizdir.
Kendinden aşağı olanlara karşı tevazu göstermek iyi ise de, bunun
aşırı olmaması gerekir. Aşırı olan tevazua yaltaklanmak [tezellül] denir ki
bu ancak üstada ve âlime karşı caizdir. Başkalarına karşı caiz değildir.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Yaltaklanmak, Müslüman ahlakından değildir.) [Berika]
(Hak için zillete girmek, kibirlenmeye göre izzete daha yakındır.)
[Deylemi]
(Fakir ile oturmak, merkebe binmek, davarını sığırını sağmak
kibirden uzaklaştırır.) [Beyheki]
(Fakirlikten dolayı eski elbise giyende de kibir olur.) [İ. Ahmed]
(İnsanlar çok bozuldu diyerek kendini onlardan üstün gören
helak olmuştur.) [Müslim]
(Selamı önce vermek kibirden uzaklaştırır.) [Beyheki]
(Sadaka vermek kibri de giderir.) [Taberani]
(Sökük yerini diken, ayakkabısını tamir eden, hizmetçisi ile
yemek yiyen ve çarşıdan yükünü kendi taşıyan kibirden uzaktır.)
[Ebu Nuaym]
Yanına başkasının oturmasını istememek ve hastalarla birlikte
oturmamak, evine lazım olan eşyaları alıp evine getirmemek ve eski
elbisesini tekrar giymekten hoşlanmamak, iş başında iş elbisesi giymek
203
www.dinimizislam.com
istememek, fakirlerin davetine gitmek istemeyip zenginlerinkini tercih
etmek, akrabasının ve çocuklarının ihtiyaçlarını temin etmemek, doğru
sözü, haklı tenkitleri kabul etmeyip münakaşa etmek, kusurunu,
kabahatini bildirenlere teşekkür etmemek, içeri girince, oradakilerin
ayağa kalkmaları hoşuna gitmek gibi şeyler kibir alametidir. Başkasının
tenkidinden hoşlanmıyor, onun benden ne farkı var, o da bir insan
diyorsa, hakkı onun ağzından duymak zor geliyorsa, bilsin ki bu da
kibirdendir.
Kibir, insanı, Allahü teâlânın bütün emirlerine muhalefete sevk eder.
Çünkü kibirli insan, başka birinden hak ve hakikati duysa, onu kabul
etmek istemez, hemen karşısına çıkar. Dini konularda bile münazara
edilse, hemen inkâra kalkışır. Hatta hakkı, karşıdakinin dilinden duysa
hemen çeşitli yollardan, doğru olduğunu bile bile onu çürütmeye çalışır.
Tenkit etme hastalığı
Sual: Ufak olaylardan çok etkileniyorum. Tez kızıyor, ana-babamı ve
başka büyüklerimi üzüyorum. Yanlışlarına tahammül edemiyor, hemen
eleştiriyorum. Sonra da, pişman oluyorum. Bu kötü huyumu
frenleyebilmek için, ne yapmam gerekir?
CEVAP
İslam âlimleri, öfkenin, sinirlenmenin, kibirden, kendini beğenmekten
ileri geldiğini bildiriyor.
Tenkit etmek [eleştirmek], genelde, (Ben bunu biliyorum, sen
bilmiyorsun, seni uyarıyorum, bu yanlış yoldan dön) demektir. Bu,
hiç kimseye söylenmez, hele ana-baba gibi büyüklere asla söylenmez.
Bilgi, kibirlinin kibrini, tevazu ehlinin tevazuunu artırır. Bilgisi ile
kibirlenmek, büyük felakettir. Hadis-i şerifte, (İlim sahibinin felaketi,
kendini büyük görmesidir) buyuruldu. O halde, aklı olan kimse, ben
daha iyi biliyorum diyerek kendisini felakete atmaz.
Kibir, kötü huydur, haramdır. Allahü teâlâyı unutmanın alametidir.
Çok kimse, bu kötü hastalığa yakalanmıştır. Kibirli olan, salih insan
olamaz. Kibir, her iyiliğe engeldir. Kibirli değilim diyen, kibirlidir.
Yanına başkasının oturmasını istememek ve hastalarla birlikte
oturmamak, evine lazım olan eşyaları alıp evine getirmemek ve eski
elbisesini tekrar giymekten hoşlanmamak, iş başında iş elbisesi giymek
istememek, fakirlerin davetine gitmek istemeyip zenginlerinkini tercih
etmek, akrabasının ve çocuklarının ihtiyaçlarını temin etmemek, doğru
sözü, haklı tenkitleri kabul etmeyip münakaşa etmek, kusurunu,
kabahatini bildirenlere teşekkür etmemek, içeri girince, oradakilerin
204
www.dinimizislam.com
ayağa kalkmaları hoşuna gitmek gibi şeyler kibir alametidir. Başkasının
tenkidinden hoşlanmıyor, onun benden ne farkı var, o da bir insan
diyorsa, hakkı onun ağzından duymak zor geliyorsa, bunun da kibirden
olduğunu anlamalıdır.
Kibir, insanı, Allahü teâlânın bütün emirlerine muhalefete sevk eder.
Çünkü kibirli insan, başka birinden hak ve hakikati duysa, onu kabul
etmek istemez, hemen karşısına çıkar. Dini konularda bile münazara
edilse, hemen inkâra kalkışır. Hatta hakkı, karşıdakinin dilinden duysa,
hemen çeşitli yollardan, doğru olduğunu bile bile onu çürütmeye çalışır.
Kötülükler, her zaman öfkeden doğar. Bir insanda kibir varsa, bunun
alameti öfkesidir. Kibirden, öfke doğar. Bir kimse, asık suratlı ve
öfkeliyse, iyiye alamet değildir. Öfke insanın aklını örter. O zaman
şeytanın avucuna düşer. Şeytan da onu istediği yere sürükler.
Öfkelenmek insanın dinini imanını götürebilir, bundan çok korkmalı.
Tenkit hastalığı
Sual: Bir arkadaş, gerek dünyevi işlerde, gerekse dini işlerde herkesi
tenkit ediyor, arkadaşların kalblerini kırıyor, öyle değil şöyledir diyor.
Böyle bilgiçlik taslayarak tenkit etme hastalığı neden ileri gelir?
CEVAP
Genelde tenkit hastalığı kendini beğenmekten yani kibirden ileri gelir.
Başkalarının yanlışlarını araştırmak günahtır. Emr-i maruf yapmak
ayrıdır. Onu yumuşaklıkla, kimseyi üzmeden, genel olarak yapılmalıdır.
Mesela küpe takan bir genç görünce, (Bayanlara benzemişsin) demek
yerine, kadınların erkeklere, erkeklerin kadınlara benzemesinin uygun
olmadığı genel bir sohbette anlatılır. Mesela, kadınlar erkekler gibi saç
tıraşı olamaz, pantolon giyemez denir. Sonra erkekler de kadınlara
benzememelidir. Mesela kadınlar gibi saçlarını uzatmamalı, kadınlar gibi
kolye takmamalı denir. O buradan, küpe takmanın da kadınlara
benzemek olduğunu anlar.
Tevazu sahibi olmak
Sual: Tevazu sahibi olmak için ne yapmalı?
CEVAP
Allahü teâlâ, bütün kitaplarda, kibri kötülemiş ve yasak etmiştir.
Kur'an-ı kerimde de, (Allah, kibirli olanları elbette sevmez!)
buyurmuştur. (Nahl 23)
Aklı olan, kendini ve Rabbini tanıyan, hiç kibredebilir mi? İnsan
aşağılığını, acizliğini, Rabbine karşı her an izhar etmek
205
www.dinimizislam.com
mecburiyetindedir. Bunun için her an her yerde aczini göstermesi, tevazu
üzere bulunması gerekir. Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Allah rızası için tevazu edeni, [kendini, Müslümanlardan üstün
görmeyeni] Allahü teâlâ yükseltir.) [Bezzar]
Tevazu sahibi olabilmek için dünyaya niçin geldiğini, nereye
gideceğini bilmek gerekir. İnsan, hiç yok idi. Önce bir şey yapamayan,
hareket edemeyen bebek oldu. Şimdi de, her an hasta olmak, ölmek
korkusundadır. Nihayet ölecek, çürüyecek ve toprak olacaktır. Dünya
zindanında, her an, ne zaman azaba götürüleceğini beklemektedir.
Ölecek, leş olacak, böceklere yem olacak, kabir azabı çekecek, sonra
diriltilip kıyamet sıkıntılarını çekecektir. Cehennemde sonsuz yanmak
korkusu içinde yaşayan kimseye tekebbür mü yakışır, tevazu mu?
Kibir ne kadar kötü ise, tevazu da o kadar iyidir. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Allah için affedenin şerefi artar, tevazu eden de yücelir.)
[Müslim]
(Kişi kibirlenince, iki melek, "Ya Rabbi bunu alçalt!" derler. Tevazu
ederse, "Ya Rabbi bunu yükselt!" derler.) [Beyheki]
(Zillete düşmeyecek şekilde tevazu gösterene müjdeler olsun!)
[Taberani]
(Allahü teâlâ, tevazu edeni yüceltir.) [Bezzar]
(Şeref tevazudadır.) [İ. Ebiddünya]
(Kişi tevazu edince, Allahü teâlâ, onu yedi kat göklere kadar
yükseltir.) [Beyheki]
(Tevazu edin ki, Allahü teâlâ size rahmet etsin!) [İsfehani]
(Mütevazı olana tevazu göster, kibirliye de kibirli görün.) [İ.
Gazali]
(Allahü teâlâ, tevazu üzere olmamı emretti. Hiç kimse
büyüklenmesin!) [Ebu Davud]
(Tevazu eden, helal kazanan, huyu güzel olan, herkese karşı
yumuşak olan ve kimseye kötülük etmeyen, insanların iyisidir.)
[Berika]
(İmanın kemalini isteyen, tevazu göstersin.) [Berika]
Bir menkıbe: Âbid’in biri, ibadet etmek üzere dağa çıkar. Bir gece
rüyasında "Falan ayakkabıcıya git! Senin için dua etsin" denir. Âbid
dağdan iner, adamı bulur, ne iş yaptığını sorar. Adam, gündüzleri oruç
tutup, ayakkabı işlerinde çalıştığını, kazandığı para ile ailesini
geçindirdikten sonra fazlasını sadaka verdiğini söyler. Âbid, adamın
güzel bir iş yaptığını anlar, fakat kendisinin dağda sırf ibadetle meşgul
206
www.dinimizislam.com
olmasını daha iyi bulur ve tekrar ibadetine döner. Yine gece rüyasında,
(Ayakkabıcıya git ve ona, "Bu yüzündeki sararmanın sebebi ne?"
diye sor) denir. Âbid, gidip sorar. Ayakkabıcı, "Kimi görürsem, bu
kurtulacak da, ben helak olacağım der ve kendimden korkarım. Yüzümün
sararması bundandır" der. İşte o zaman âbid, ayakkabıcının bu korku ve
tevazu ile üstünlük kazandığını anlar.
Tevazu hakkında büyüklerin sözleri
Tevazu, cahilden veya çocuktan da olsa, hakkı işitince boyun büküp
hemen kabul etmektir.
Tevazu, karşılaştığı her Müslümanı kendinden aşağı bilmemektir.
Her nimet sahibi haset edilir. Haset edilmeyen tek nimet, tevazudur.
Ehl-i sünnet olan şerefli insan, ibadet edip yükseldikçe tevazu
gösterir. Bid’at ehli olan âdi kimse ise, ibadet ettikçe büyüklenir, herkese
tepeden bakar.
Tevazu göstermek de kibirdendir. Çünkü kendinde bir varlık
hisseden tevazu göstermeye çalışır. Halbuki mütevazı kimse, kendinde
bir varlık görmez ki tevazu göstersin.
Alçak gönüllü olan kurtulur, kibirli olan yanar.
Tanıdık salih kimseleri ziyaret etmemek kibir, fakirleri ziyaret, tevazu
alametidir.
Hastalarla birlikte oturmamak, doğru sözü kabul etmeyip, münakaşa
etmek, kusurunu bildirenlere teşekkür etmemek, fakirin davetine
gitmemek kibir alametidir. Kibirli olan, salih insan olamaz.
Kibir her iyiliğe engeldir, tevazu, her iyiliğin anahtarıdır. Kibirli değilim
diyen, kibirlidir.
Tevazu güzeldir, zenginde tevazu daha güzeldir. Kibir çirkindir,
fakirde kibir daha çirkindir.
Mahsul, ovadaki sulu ve yumuşak toprakta yetişir, dağda, sert
toprakta yetişmez. Hikmet de, mütevazı olanın kalbinde gelişir, kibirlinin
gönlünde gelişmez. Bir kimse, başını yükseğe kaldırırsa, tavana değer ve
yaralanır, eğerse tavan ona gölgelik eder ve kendini korur. En
büyüğünüz, en küçüktür. En küçüğünüz de, en büyüktür. [Yani, kendini
büyük gören küçüktür. Kendini küçük gören büyüktür.]
Toprak gibi olmak
Sual: Toprak gibi olmalı deniyor. Toprağın özelliği ne ki?
CEVAP
Toprak tevazu sembolüdür. Dağ gibi başını dik tutmaz. Herkes
207
www.dinimizislam.com
üstüne basar geçer. Kimseye bir şey demez. Tahammülde de toprak gibi
olmalı, insanların sıkıntılarına katlanmalı demişlerdir. Toprak gibi olmak
iyidir. Toprak bir seviyedir. Ne çukur olmalı, ne de tümsek. Toprak gibi
mütevazı olan, her nimete kavuşur, bir parça yükselen toprakta su
durmaz. Susuz da hayat olmaz.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bu dünya ahiretin tarlasıdır. Burada tohum ekmeyip, yaratılışta
bulunan, toprak gibi yetiştirici kuvvetini işletmeyenlere, bundan
faydalanmayanlara ve amel, ibadet tohumlarını elden kaçıranlara yazıklar
olsun! Toprak gibi yetiştirici kuvveti işletmemek, oraya bir şey ekmemekle
veya zararlı, zehirli tohum ekmekle olur. Bu ikincisinin zararı, bozukluğu,
birincisinden kat kat daha çoktur. Zehirli bozuk tohum ekmek, dini, din
derslerini, dinden haberi olmayanlardan öğrenmek ve din düşmanlarının
eserlerinden [zararlı medyadan öğrenmek] okumaktır. Çünkü, din
cahilleri, nefsine uyar, keyfi peşinde koşar. Dini, işine geldiği gibi söyler.
Karşısındakinin de nefsini azdırır ve kalbini karartır. Dini eser verirken,
İslamiyet'e uygun olmayanı uygun olandan ayıramaz. Gençlere neleri ve
nasıl anlatmak lazım geldiğini bilemez. Kendi gibi, talebesini de cahil
yetiştirir. Birçok şeyler okuyup ezberlemekle, [başka ilim kollarında söz
sahibi olmakla, fen ve sanat şubelerinde ihtisas kazanmakla] insan din
adamı olamaz ve din bilgisi veremez. (1/23)
Kendini üstün görmek
Sual: Mektubat-ı Rabbani’de, (Kendini Frenk kâfirlerinden daha
üstün bilen bir kimse, Allahü teâlâyı tanıyamaz. Hatta uyuz köpekten
üstün bilen, büyük zatların feyizlerinden mahrum kalır) deniyor.
Müslüman, kâfir olan birinden, insan da köpekten üstün değil mi?
CEVAP
Tevazu, kendini başkalarından daha üstün görmemektir. Başkaları
ile bir görmenin mahzuru olmaz. Çünkü onun da imanlı veya imansız
olma ihtimali vardır. İnsanın işi, neticesi ile ölçülür. İmansız ölen
kimsenin, hayatı imanla geçse de ne kıymeti olur ki? Tersi de böyledir.
Yani imansız yaşar, sonunda imana kavuşarak ölür. Artık o, imanlıdır,
imansız ölen herkesten üstündür.
Nice sarhoşlar vardır ki, yaptığından pişmanlık duyar tövbe eder,
imanla gider. Nice dervişler, vardır ki, kibirlidir, günahları için tövbe
etmez, imansız giderler. Bir hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlâ, kibirli kimseyi alçaltır, tevazu sahibini yükseltir.)
[Taberani]
Cüneyd-i Bağdadi hazretlerine bir papaz gelip, ben mi üstünüm,
208
www.dinimizislam.com
sen mi üstünsün, diye sorar. O da, bir hafta sonra gel, der. Bir hafta
sonra geldiğinde vefat ettiğini görür. Bugün bana cevap verecekti, diye
söylenince, tabutu göstererek, işte orada, git sor, o boşuna konuşmaz,
derler. Tabutunun başına gidip aynı soruyu sorar. Cüneyd-i Bağdadi
hazretleri Allahü teâlânın izniyle başını kaldırıp, şöyle cevap verir:
(Geçen hafta sonumun ne olacağını bilmediğim için sana cevap
veremedim. Ben imanla gidip kendimi kurtardım, senden üstünüm. Sen
kendine bak.) Papaz, ağlamaya başlar, Kelime-i şehadet getirir
Müslüman olur.
Cüneyd-i Bağdadi hazretleri, netice belli olmadan, ben Müslümanım,
sen de kâfirsin, ben senden üstünüm dememiştir. Üstünlük sona bağlıdır.
Peki kendini köpekten üstün görmemek ne demek? Nefsimiz kâfirdir,
köpekten aşağıdır, çünkü köpek Cehenneme girmeyecek. Hatta Kıtmir
isimli köpek Cennete girecektir. Kâfir olarak ölen bir kimse, elbette
köpekten daha aşağıdır. Bir âyet-i kerimede (O kâfirler, hayvandan da
aşağıdır) buyuruluyor. Bir kâfir, günahsız köpekten nasıl üstün olabilir ki?
İmanla öleceğimizi kesin olmadığı için, kendimizi köpekten de, kâfirden
de üstün göremeyiz.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Şaşılacak şeydir ki, büyük zatlara gelen feyzler, nimetler, bu
kusurları görmeye yardım ediyorlar. Ayıpları görmek kuvvetini artırıyorlar.
Ucb [kendini beğenmek] yerine, aşağılık gösteriyorlar. Yüksek yerde
olana, tevazu yolunu açıyorlar. Hem evliyalığın en yüksek derecesini
ihsan ediyorlar, hem de, kendini kusurlu görmeyi sağlıyorlar. Ne kadar
çok yükselirse, kendini o kadar çok aşağı görüyor. Çok yükselmek,
kendini çok aşağı görmeye sebep oluyor. Yabancılar, buna ister inansın,
ister inanmasın, önemi yoktur. (1/222)
[Bid’at ehli, aynı zamanda, tasavvufa yabancı insan demektir. Hatta
evliya olmayan kimse, evliyalığa yabancı durumdadır. Herkes, bilmediği
şeyin yabancısıdır.]
Netice: Tasavvufta salik, kendisinin yaratılmış, aciz bir kul olduğunu,
kendisinde bulunan bütün nimetleri Rabbinin yani Allahü teâlânın ihsan
ettiğini bilir. Bunları hak sahibine yani Allahü teâlâya teslim eder. Geriye
kendisinde kötülükten, kusurdan, günahtan başka şey kalmadığını görür.
Bunlar ise övünülecek değil, utanılacak, aşağılanacak şeylerdir.
Tevazu göstermeye çalışmak
Sual: Tevazu sahibi olmakla tevazu göstermek aynı mıdır?
CEVAP
209
www.dinimizislam.com
Tevazu göstermekle, tevazu sahibi olmak çok farklıdır. Tevazu sahibi
övülmüş, tevazu göstermeye çalışan ise yerilmiştir. Cüneyd-i Bağdadi
hazretleri, (Tevazu göstermeye çalışmak da kibirdir. Çünkü kendinde bir
varlık hisseden tevazu göstermeye çalışır. Gerçek tevazu ehli, kendinde
bir varlık hissetmez ki, tevazu göstermeye çalışsın. Onun tevazuu
tabiidir, yapmacık değildir) buyuruyor. Bazısı da, (Bu günahkâr, bu fakir)
diyerek kendinin tevazu ehli olduğunu göstermeye çalışır. Bir günahını
söyleyince hemen kızar. O zaman sözünde yapmacık olduğu anlaşılır.
Din büyükleri de "bu fakir" diye kullanırlar. Fakat bunlar böyle sözlerinde
samimidir.
Bu fakir ne demektir?
Sual: İslam âlimleri kitaplarında kendilerinden “bu fakir” diye
bahsediyorlar. Buradaki fakir ne demektir? Biz de bu fakir diye
konuşabilir miyiz?
CEVAP
Fakir, muhtaç demektir. Peygamber efendimizin Allahü teâlâdan
istediği ve övündüğü fakirlik, her zaman, her işte, Allahü teâlâya muhtaç
olduğunu bilmektir. Abdullah Dehlevi hazretleri, (Tasavvufta fakir,
muradı olmayan, yani Allahü teâlânın rızasından başka dileği olmayan
demektir) buyuruyor. (Dürr-ül-mearif)
Tasavvufta fakir, nafaka olmayınca, sabır ve kanaat eder. Allahü
teâlânın fiilinden ve iradesinden razı olur. Allahü teâlâ emrettiği için rızık
kazanmaya çalışır. Çalışırken, ibadetlerini terk etmez ve haram işlemez.
Kazanırken de, kazandığını sarf ederken de, İslamiyet’e uyar. Böyle
kimseye zenginlik de, fakirlik de faydalı olur. Dünya ve ahiret saadetine
kavuşmasına sebep olur. Fakat nefsine uyarak, sabır ve kanaat etmeyen
kimse, Allahü teâlânın kaza ve kaderine razı olmaz. Fakir olunca, az
verdin diye itiraz eder. Zengin olursa doymaz, daha ister. Kazandığını
haramlara sarf eder. Zenginliği de, fakirliği de, dünyada ve ahirette
felaketine sebep olur. (İslam Ahlakı)
Bizim de bu fakir diyebilmemiz için, yüksek dereceye kavuşmamız
gerekir. Yoksa çok yapmacık olur, sırıtır, işin ehli bize güler. Tevazu
göstereceğiz derken kibirli olduğumuz meydana çıkar.
Bendeniz demek
Sual: Bazıları, bu günahkâr, bu âciz, bu naçiz, bu fakir, bendeniz,
köleniz gibi ifadelerle tevazu gösteriyorlar. Gerçek tevazu sahibi
olmayanın böyle söylemesi uygun mudur?
CEVAP
Samimi söylüyorsa hepsi uygundur; fakat bunlar günümüzde genel
210
www.dinimizislam.com
olarak tevazu göstermek için yapmacık olarak söyleniyor. Bendeniz,
köleniz demektir. Köle, emredilen işleri hiç yüksünmeden yapar. Böyle
tevazu sahibi olan kimsenin, öyle demesi çok güzel olur. Eğer emredilen
işi yapması zor geliyorsa, bunu laf olsun diye söylediği, yapmacık, hatta
kibir alameti olduğu anlaşılır; çünkü Cüneyd-i Bağdadi hazretleri,
(Tevazu göstermeye çalışmak da kibirdir; çünkü kendinde bir varlık
hisseden tevazu göstermeye çalışır. Gerçek tevazu ehli, kendinde
bir varlık hissetmez ki, tevazu göstermeye çalışsın. Onun tevazuu
tabiidir, yapmacık değildir) buyuruyor.
Kibirdendir yapmacık tevazu göstermek,
Bu âciz, bu günahkâr diye kendini yermek!
Ben veya biz demek
Sual: Ben diye konuşmak uygun mudur?
CEVAP
Genel olarak, ben demek kibirden kaynaklanır. Mesela şu işi ben
yaptım, bunu ancak ben yaparım gibi. Kendinde bir varlık hissederek,
ben anlamında biz demek daha kötüdür. Mesela, biz adamın ciğerini
sökeriz demek gibi. Şu halde ben ve biz kelimelerini, hiç kullanmamak
değil, yerli yerinde kullanmak önemlidir.
Kibir ve ucub
Sual: Kibirle ucub birbirine çok benziyor. Birinin diğerinden farkı
nedir?
CEVAP
Kibir, kendini başkasından üstün göstermek, ucub ise, kusurlarını
görmeyip, ibadet ettiği için kendini ve ibadetlerini beğenmek,
başkasından kendini üstün bilmektir. Buna egoizm de denir. Hiç kimsenin
bulunmadığı yerde insan ucba kapılabilir, fakat kibirli olamaz. Çünkü
insan, kimse olmasa da kendini ve işini beğenebilir, fakat kimse olmadığı
için, kendini büyük gösteremez, kibirlenemez. Ucub, yaptığı iyi işler
sebebiyle kendini beğenmektir. Kendini beğenen, başkalarından üstün
görebilir. Bu üstün görme işi de, kibirdir. Yani ucubdan kibir doğar.
Bir örnek: Bir kadın, evinde güzel bir dantel işlese, bir marangoz
güzel bir masa yapsa, bir ressam güzel bir tablo çizse, bunlardan birinin,
eserine bakıp beğenmesi, ne maharetliyim, benim gibi kaç kişi çıkar diye
düşünmesi ucub olur. Eğer yanında başkaları da varsa, bakın bendeniz
(!) veya üstadınız neler yapabiliyor diye büyüklenerek onlara sanatını
göstermesi kibir olur. Ucbu onu kibre sürüklemiş olur.
211
www.dinimizislam.com
Kibirden kurtulmak için, tevazu sahibi olmaya, ucubdan kurtulmak
için de minnet ehli olmaya çalışmalı! Diyelim ki bir kimsenin hitabeti
güzeldir. Bundan dolayı kendini beğenir yani ucbeder. Minnet, nimete
kendi eliyle değil, Allahü teâlânın lütfuyla kavuştuğunu düşünmektir.
Hitabet güzelliğinin, Cenab-ı Hakkın bir lütfu olduğunu düşünen, kendini
beğenemez. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Üç şey felakete götürür: Hasislik, nefse uymak, ucublu olmak.)
[Beyheki]
Bir kişinin ucublu olup olmadığı şu alametlerden belli olur. Ucublunun
vasıfları:
1- Kibirlidir, 2- Günahlarını ve Allahü teâlânın azabını unutur, 3Büyüklerden faydalanamaz, âlimlerin sohbetinden mahrum kalır, 4İstişare etmez, danışmaz.
İnsanı kibre düşüren ucubdur. Ucub ise, ilim, ibâdet, yakınlarının
çokluğu gibi sebeplerle kendini beğenmektir. Bunların Allahü teâlânın
lütfu olduğunu bilen, ucba düşmez, dolayısıyla kibirlenmez. İslam âlimleri
buyuruyor ki:
En kötünüz mescidden çıksın denilse, benden önce kapıya çıkan
olmaz. Ancak daha hızlı koşan olursa onu bilmem. (Malik bin Dinar)
Başkanlığı, emir vermeyi seven, iflah olmaz. (Fudayl bin İyad)
Kendinden daha kötünün bulunduğunu zanneden kibirlidir. (Bayezidi Bistami)
Bir menkıbe: Benî İsrail'den bir fâsığın kötülüğünü duymayan
kalmamıştı. Soylu bir âbid de ibâdetiyle şöhret bulmuştu. Kötü kimse, bu
âbidin yanından geçerken, (Gideyim, şu âbidin yanına oturayım, belki
Allahü teâlâ onun hürmetine beni affeder) diye düşündü. Gidip âbidin
yanına oturdu. Âbid ise, üzerinde bulutun gölgelendirdiği bir zat olduğu
için, üstünlüğüyle böbürlenip, (Bu fâsık, benimle niye oturuyor?) diyerek,
oradan kalktı. Fâsık da çekip gitti; fakat âbidin üzerindeki bulut, fâsıkla
beraber gitti. Allahü teâlâ zamanın Peygamberine, (Allah insanların
niyetlerine göre muamele eder. Fâsığın yaptıklarını iyi niyetinden dolayı
affettim. Âbidin yaptıklarını da kibri sebebiyle yok ettim) diye vahyetti.
Âbidin, imanlı fâsığı hakir, yani aşağı görmesi felaketine sebep oldu.
Kendisi ile iftihar etmek
Sual: Dünya ve ahiret işlerini düzgün yapan, kaliteli şiir yazan,
namazı çok düzgün kılan çok kabiliyetli bir insanın yaptığı iyi işlerden
dolayı kendi kendine iftihar etmesi günah mıdır?
CEVAP
Yaptığı ibadetleri, iyilikleri beğenerek, bunlarla övünmeye ucub denir.
212
www.dinimizislam.com
Ucub, kötü işlerdendir. Hazret-i Âişe validemize, (İnsan ne zaman kötü
amel işler?) diye sual edildi. Buyurdu ki: (İyi amel işlediğini sandığı
zaman.)
İbni Mesud hazretleri de, (İnsanın helakı, ucub ve ümitsizliktendir)
buyurdu.
Ucbeden, yani kendini beğenen, kendini ihtiyaçsız hissedip, ümitsiz
olanlar gibi isteğinde gevşek olur. Bir abid vardı. Namazını düzgün kılar,
bütün ibadetlerin bütün edeplerini gözetmeye çalışırdı. Gencin birisi, bu
abide hayran hayran bakınca abid dedi ki:
(Şeytan da uzun yıllar ibadet etti. Fakat sonunu biliyorsun. Mühim
olan sondur. İbadetlerimin kabul olup olmadığını bilmiyorum. Hepsi kabul
olsa, bir gözümün şükrü değildir.)
Ucbeden, kendini herkesten üstün bilir, günahlarını hatırlamaz.
İbadetine şükretmez. Şükre ihtiyaç olmadığını zanneder. Allahü teâlânın
kendine ihsan ettiği ibadet etme nimetini kendinden bilir, kabiliyeti ile
övünür. İlmi ile ucbeder, yani ilmini beğenir, kimseye bir şey sormaz,
nasihat dinlemez.
Ucbun zıddına Minnet denir. Minnet, nimete kendi eliyle, kendi
çalışmasıyla kavuşmadığını, Allahü teâlânın lütfu ve ihsanı olduğunu
düşünmektir. Böyle düşünmek ucub tehlikesi olduğu zaman farz olur.
Allahü teâlâ, kime ilim, ibadetlerde kolaylık ve başka nimetler verdiyse,
bunların elden gitmesinden korkmalıdır.
İnsanı ucba sürükleyen sebeplerin başında cehalet ve gaflet gelir.
Böyle ucubtan kurtulmak için her şeyin Allahü teâlânın dilemesi ve
yaratması ile meydana geldiğini, akıl, ilim, ibadet, mal, mevki, güzel
yazmak, güzel konuşmak, kaliteli iş yapmak gibi nimetlerin Allahü
teâlânın lütfu ve ihsanı olduklarını düşünmek gerekir. Bize faydalı ve tatlı
gelen bütün nimetleri gönderen Allahü teâlâdır. Ondan başka yaratıcı,
gönderici yoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Günah işlemeseydiniz, bundan daha zararlı olan ucubtan
korkardım.) [Harâiti]
(Eğer mümin ameli sebebiyle ucba düşmeseydi, günahlardan
korunurdu ve hatta aklından bile geçirmezdi. Lakin günah onun için
ucubtan hayırlıdır.) [Deylemi]
Günah işleyenin boynu bükük olur. Tevbe edebilir. Ucub sahibi ilmi
ile, ameli ile mağrur olur. Egoist olur. Tevbe etmesi güç olur. Günah
işleyenlerin iniltileri, Allahü teâlâya, tesbih çekenlerin övünmesinden iyi
gelir. Ucbun en kötüsü, hatalarını, nefsinin hevasını beğenmektir. Hep
nefsine uyar, nasihat kabul etmez. Başkalarını cahil zanneder. Halbuki
213
www.dinimizislam.com
kendisi çok cahildir. Bilmediğini bir bilene sormaz. Ucbun sebebi cahillik
hastalığı olduğuna göre, ilacı da ilim ve marifettir. İlim, ibadet, takva gibi
salih amellerin Allahü teâlânın bir lütfu ve ihsanı olduğunu bilip şükreden
kimse, ucubtan kurtulur. Bir kimsenin ucub sahibi olup olmadığı, şu
alametlerden belli olur: Ucublu kimse, kibirli olur. Günahlarını ve Allahü
teâlânın azabını unutur. Büyüklerden istifade edemez, âlimlerin
sohbetinden mahrum kalır. Kimseyle meşveret etmez, danışmaz.
Kibirden kurtulmak için tevazu sahibi olmaya, ucubtan kurtulmak için
de minnet ehli olmaya çalışmalıdır! Diyelim ki bir kimsenin hitabeti
güzeldir. Bundan dolayı kendini beğenir, yani ucbeder. Minnet, nimete
kendi eliyle değil, Allahü teâlânın lütfu ile kavuştuğunu düşünmektir.
Hitabet güzelliğinin cenab-ı Hakkın bir lütfu olduğunu düşünen, kendini
beğenemez.
Cennetlik veya Cehennemlik bilmek
Sual: Bir Müslümanın, kendini Cennetlik gibi, günahkârları da
Cehennemlik gibi görmesi doğru mudur?
CEVAP
Günahkârları beğenmemeli, fakat kendini günahkârlardan üstün de
görmemelidir. Kendini Cennetlik, günahkârı Cehennemlik bilmemelidir.
Hatta kâfir için bile böyle düşünmemelidir. Kâfir, bir Kelime-i şehadet
getirerek Cennetlik, kendisi bir söz söyleyerek Cehennemlik olabilir.
İsrailoğullarından bir eşkıya, kırk yıl günah işler. Bir gün Hazret-i
İsa’yı havarilerden biri ile giderken görür. Yaptığı eşkıyalığa pişman olur.
"Ben bunlara katılayım" diyerek peşlerine takılır. Havarinin yanına
yaklaşır, "Benim gibi bir eşkıyanın böyle bir zatın yanında gitmesi uygun
olur mu?" diye düşünür. Havari de, "Bu yol kesici nereden çıktı? Benimle
nasıl gelir?" diyerek ondan uzaklaşıp İsa aleyhisselama yaklaşır. Allahü
teâlâ Hazret-i İsa'ya vahyeder ki:
(İkisine de söyle! İkisinin de geçmişlerini mahvettim. Yeniden
amele başlasınlar. Kendini beğendiği için havarinin ibadetini
mahvettim. Kendini aşağı gördüğü için de eşkıyanın günahlarını
affettim.)
Hazret-i İsa, durumu her ikisine de bildirir ve eşkıyayı havarileri
arasına alır. (İ. Gazali)
İbadetleri beğenmek
Sual: Yaptığımız ibadetleri beğenmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Bütün taatlarını, ibadetlerini kusurlu bilmeli, hakkıyla yapamadığını
düşünmelidir! Ebu Muhammed bin Menazil hazretleri buyurdu ki:
214
www.dinimizislam.com
Allahü teâlâ, Âl-i İmran suresinin 17. âyetinde, sabredenleri,
sadıkları, namaz kılanları, zekat verenleri ve seher vakitlerinde istiğfar
edenleri meth buyurdu. Hepsinden sonra, istiğfar edenleri bildirmesi,
insanın her ibadetini kusurlu görüp, daima istiğfar etmesi içindir.
Cafer bin Sinan hazretleri de buyurdu ki:
İbadet yapanların kendilerini beğenmeleri, fâsıkların günahlarından
daha kötü ve daha zararlıdır.
İki kötü huy
Sual: Kibir ve inadın imansız gitmeye sebep olduğu bildiriliyor.
Bunlar günah değil mi? Niye küfre, kâfirliğe sebep oluyor?
CEVAP
İmansız gitme tehlikesi olan iki kötü huydan birincisi kibir, ikincisi
inattır. İnat, benim dediğim doğru, ben haklıyım demektir. Kibirlenen veya
inat eden kâfir olmaz, ama bu iki kötü huy insanı küfre sürükler. İçki, zina,
açık gezmek gibi günahlara da zamanla alışılıp normal hâle gelirse, hiç
önem vermeden işlenirse, bunlar da küfre sokar.
Kibir ve inat daha çok tehlikelidir. İkisi de kendini beğenmekten ileri
gelir. (Küfürden sonra en büyük günah kibirdir. Küfre en yakın olan
günahtır) buyurulmuştur. Âciz insanın büyüklenmesi çok tuhaftır. Büyük
olan yalnız Allahü teâlâdır. Cenab-ı Hak, (Büyüklük benim sıfatımdır,
kim sıfatıma ortak olmaya çalışıp büyüklenirse, acımadan
Cehenneme atarım) buyuruyor. Rabbimiz, günahlar için böyle
buyurmuyor. Günahlar ne kadar çok olursa olsun, affedebileceğini
bildiriyor. Peygamber efendimiz de, (Zerre kadar kibir sahibi, Cennete
giremez) buyuruyor. Kibrin diğer günahlardan daha büyük olmasının
sebebi şudur:
Büyüklük ancak Allahü teâlâya mahsusken, kulun kibirlenmesi, bir
kölenin hükümdarın tacını başına geçirerek onun tahtında oturup
hükmetmesine benzer. Hükümdarın bir emrini yapmayarak suç
işlemekle, hükümdarlığına sahip çıkmak, onun tahtına oturup emirler
vermek arasında elbette büyük fark vardır. İşte kibirlenmek, Allah’ın
emrini yapmamak gibi bir suç değil, bizzat ilah olmaya çalışmak gibi
büyük suç oluyor. Bunun için de küfre en yakın günah denmiştir.
Kibirli kimsenin burnunun kırılması için, ona kibirli görünmek ise çok
sevabdır. Kibirliye tevazu göstermek çok çirkindir. Peygamber efendimiz
ise, (Kibirliye kibirli görün ki, onu hakir ve küçük düşürmüş olasın)
buyuruyor.
215
www.dinimizislam.com
İnat, gösterişe düşkünlükten, hasetten, kin beslemekten yahut
tamahtan hâsıl olur. Dünya lezzetlerini haram yollardan aramaya tamah
denir. Demek ki bu kötü huylar, insanı inada sürüklüyor, doğruyu, hakkı
kabul ettirmiyor. Hadis-i şerifte, (Allahü teâlânın en sevmediği kimse,
hakkı kabul etmekte inat edendir) buyuruldu. Hakkı, doğruyu, bir çocuk
da, çok yaşlı bir köylü de söylese, hemen kabul etmelidir.
Kimseye yük olmamak
Sual: Dost ve arkadaşlarla nasıl geçinmeli? İnsanlara yük olmak
uygun mudur?
CEVAP
Arkadaşla iyi geçinmek için ona yük olmamak gerekir. İmkan
dahilinde ihtiyaçları ondan gizlemeli, yardım talebinde bulunmamaya
gayret etmelidir! Mal, para gibi şeyler de istememelidir! Bir makama
geçmek için ondan yardım talebinde de bulunmamalıdır!
Fazla hürmet, ikram ve lüzumsuz hizmetlerle ona ağırlık
vermemelidir! Kendisinin yapmak istemediği bir şeyi arkadaşından
beklemek, ona zulmetmek demektir. Arkadaşa bir iş yapma teklifinde
bulunmayan fazilet göstermiş olur. Âlimler buyuruyor ki:
Dostların kötüsü, senin için külfete giren, seni özür dilemeye mecbur
bırakandır. (Hazret-i Ali)
İki arkadaşın aralarının açılması, fuzuli külfetler yüzündendir.
Ziyaretine gittiği arkadaşı, lüzumsuz bir sürü zahmete, külfete girince,
insan bir daha ziyaretine gitmez. (Fudayl bin Iyad)
İki arkadaştan birinin diğerinden çekinmesi, mutlaka birinin
kusurundandır. (Cüneyd-i Bağdadi)
Arkadaşlarından bana en çok ağırlık vereni benim için külfet ve
zahmete giren ve bu suretle kendisinden çekindiğim kimsedir. Yalnız iken
nasılsam, onunla beraber bulunduğum zaman da davranışımı
değiştirmediğim kimseyi ise çok severim. (İmam-ı Cafer-i Sadık)
Çeşitli zahmetlere giren bir kimse, arkadaşına ağırlık vermiş olur. Bu
suretle kendisinden çekinilir. Yalnız iken nasıl hareket ediyorsa, arkadaşı
varken de öyle hareket eden kimse ile arkadaşlık kolay olur. Yanımızda
ev kıyafeti ile duramayan arkadaş bizden çekiniyor demektir. Bu ise
samimi olamamanın alametidir. İki arkadaştan biri diğerinden çekiniyorsa,
biri kusurlu demektir.
Ülfetin şartı, külfeti terk etmektir. Külfeti olmayanın ülfeti ve sevgisi
artar. Hadis-i şerifte, (Kendine reva gördüğünü, sana reva
görmeyenin arkadaşlığında hayır yoktur) buyuruldu. (İ. Adiy)
216
www.dinimizislam.com
Arkadaşlarla iyi geçinmek, sadece onlara yük olmamak, onlara
sıkıntı vermemek değil, onlardan gelecek sıkıntılara da katlanmak
demektir. Allahü teâlâ, Musa aleyhisselama, (Beni seven, arkadaşının
eziyetine katlanır) diye vahyetti. (İmam-ı Gazali)
İhtiyaçlarımızı görecek, sıkıntılarımıza katlanacak arkadaş arıyorsak,
arkadaş değil, bir hizmetçi arıyoruz demektir. İhtiyaçlarına koşacağımız,
eziyetlerine katlanacağımız, dertlerine ortak olacağımız insanlarla Allah
için arkadaş olmalıyız. Hazret-i Âişe validemiz, (Mümin, müminin
kardeşidir, onu ne ganimet bilir, ne de ondan çekinir) buyurdu.
Lüzumsuz tekliflerde bulunarak arkadaşa yük olmamalıdır! Mümkün
mertebe ihtiyacını arkadaştan gizlemelidir! Ondan mal ve mevki
istememelidir!
Hazret-i Ebu Bekir, deve ile giderken, yular düştü, inip yuları aldı.
Oradakiler, (Bize izin verseydin de biz alıp sana verseydik) dediler.
Hazret-i Ebu Bekir dedi ki: (Resulullah "Halktan bir şey isteme"
buyurdu.)
Eshab-ı kiramdan Hazret-i Sevbanın, deve üzerinde iken kırbacı yere
düşerdi de hiç kimseye, (Şunu bana verir misiniz) demez, deveden iner,
kendisi alırdı. [Deveye inip binmek çok zahmetlidir.] Hadis-i şeriflerde de
buyuruldu ki:
(Salihler, iyiler, külfet ve zahmet vermez.) [Dare Kutni]
(Halktan bir şey istemeyeceğine söz verenin Cennete girmesine
kefilim.) [Nesai]
(Sakın kimseden bir şey isteme! Kırbacın düşse bile,
başkasından isteme, inip kendin al! Emanet bir şey de almamaya
gayret et!) [İ. Ahmed]
(Veren el, alan elden üstündür.) [Buhari]
İyi bir arkadaş olmak için, arkadaşımız, günah işleyince bizim istiğfar
etmemiz, hata edince bizim özür dilememiz, sıkıntılı anlarında yardımına
koşmamız ve hiçbir surette ona yük olmamamız lazımdır.
Arkadaşımıza daima iyi haber vermeli, üzücü olanları
söylememeliyiz!
Halkın efendisi
Sual: Ülülazm bir Peygamberin, (Biz hizmet edilmek için değil,
hizmet etmek için geldik) dediği bildiriliyor. Bir Peygamberin hizmet
etmesi uygun mu?
CEVAP
Peygamber efendimiz de hizmet etmiştir. Bir yolculukta, bir koyun
kebabı yapılacağı zaman, biri ben keserim dedi. Biri de, ben derisini
217
www.dinimizislam.com
yüzerim dedi. Diğeri de, ben pişiririm dedi. Resulullah efendimiz de, ben
de odun toplarım deyince, “Ya Resulallah, sen istirahat buyur, biz
toplarız” dediler. (Evet sizin her şeyi yapacağınızı biliyorum. Fakat, iş
görenlerden ayrılarak oturmam. Allahü teâlâ, arkadaşlarından ayrılıp
oturanı sevmez) buyurdu. Kalkıp odun toplamaya gitti.
Medine valisi olan Ebu Hüreyre hazretleri, odun taşıyordu.
Muhammed bin Ziyad, bunu tanıyarak, yanındakilere, yol verin, vali
geliyor dedi. Gençler hayret ettiler.
Evliyanın büyüklerinden olan İbrahim bin Edhem, önce Belh padişahı
idi. Saltanatı bırakıp, Mekke’ye geldi. Sırtında odun taşıyarak ekmek
parasını kazanırdı.
Hizmet etmekle ilgili dört hadis-i şerif meali:
(Halkın efendisi onlara hizmet edendir.) [Ebu Nuaym]
(Seferde bir topluluğun efendisi onlara hizmet edendir. O
topluluk, en çok hizmet edeni, şehitlik hariç hiçbir amelle geçemez.)
[Hâkim]
(Allah yolunda savaşanların en üstünü, savaşanlara hizmet
edendir.) [Taberani]
(Misafire hizmet ettirmek akıl noksanlığıdır.) [Deylemi]
Komşuluk
Sual: Komşu hakkının dindeki yeri nedir?
CEVAP
Komşu hakkı önemlidir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Allah’a ve kıyamete inanan, komşusuna iyilik etsin!) [Buhari]
(Evinizde pişen yemekten, komşunuzun hakkını verin.) [Şir’a]
(Komşusu aç iken tok yatan, [gerçek] mümin değildir.) [Buhari]
(Komşuya da, ana-babaya hürmet eder gibi hürmet etmek
gerekir.) [Şir’a]
(Güzel komşuluk et ki, hakiki mümin olasın.) [Tirmizi]
(Komşunun miras hakkı gibi hakkı vardır, o da komşuluk
hakkıdır. Eğer müslüman ise sende iki hakkı vardır: Biri komşuluk
hakkı, biri de Müslümanlık hakkı.) [İslam Ahlakı]
(Komşu üç türlüdür: Bir hakkı olan, iki hakkı olan üç hakkı olan
komşu. Bir hakkı olan, akraba olmayan gayri müslim komşudur. İki
hakkı olan komşu, Müslüman olan komşudur ki, onun hem
Müslümanlık, hem de komşuluk hakkı vardır. Üçüncü hakkı olan
komşu ise, akraba olan Müslüman komşudur. Bunun hem
Müslümanlık, hem akrabalık, hem de komşuluk hakkı vardır.) [Ebu
218
www.dinimizislam.com
Nuaym]
(Komşusunu üzen, beni üzmüş olur. Bana eziyet eden Allah’a
eziyet etmiş olur. Komşusu ile dövüşen, benimle dövüşmüş olur.
Benimle dövüşen Allah ile dövüşmüş olur.) [Ebu Nuaym]
(Namaz kılan, oruç tutan, sadaka veren, fakat dili ile komşularını
inciten nice kimseler vardır ki, gidecekleri yer Cehennemdir.)
[Hakim]
Komşuya emr-i maruf yapmamak önemli bir kul hakkıdır. Mesela,
alkollü içkilerin, açık gezmenin haram olduğunu, güler yüz ve tatlı dil ile
komşularına anlatmalı. Komşularının günah işlediklerini görüp de, bana
ne diyerek evine çekilen, uygun bir şekilde onlara nasihat etmeyen ve
kendileri ile görüşmeyen, onların Cehennemden kurtulması için yardım
etmeyen mesul olacaktır. Komşuları böyle bir kimseyi, kıyamette Allahü
teâlâya şikayet edeceklerdir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Nice kimse, kıyamette komşusunun yakasına yapışıp "Ya Rabbi,
buna, niçin kapısını bana kapattığını sor. Niçin elindeki nimetlerden bana
da vermedi" diyecektir.) [İsfehani]
(Komşun yardım isterse yardım et. Borç isterse ver. Fakir ise
gözet. Hastalanırsa ziyaret et. İyi şeylerini tebrik et, felaketlerinde
sabır dile. Ölünce cenazesine git.) [Harâiti]
Kötü komşu
Müslüman, komşunun sıkıntılarına da katlanır. Ona zararı
dokunmaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Komşusu kötülüğünden emin olmayan kimse, [kâmil] mümin
değildir.) [Buhari]
(Allah’a ve ahirete inanan, komşusunu incitmesin!) [Buhari]
(Allah ve Resulünü seven, bunların da kendisini sevmesini
isteyen, konuşunca doğru söylesin, emanete riayet etsin ve
komşusu ile iyi geçinsin!) [Beyheki]
(Komşusu, şerrinden emin olmayan kimse, iman etmemiştir.)
[Bezzar]
(Kötü komşu, gördüğü iyiliği gizler, kötülüğü de yayar.)
[Taberani]
(Komşunun köpeğini döven, sahibini incitmiş olur.) [İ. Gazali]
(Sıkıntıya düşen komşusuna yardım edene, sıkıntısını giderene,
kıyamette en kıymetli elbiseler giydirilir.) [Şir’a]
(Komşu hakkı dört taraftan kırk evdir.) [İ.Hibban]
(Kendisinin iyi mi, kötü mü olduğunu anlamak isteyen kimse,
219
www.dinimizislam.com
salih komşularının kendisi hakkında ne dediklerini öğrensin! "iyi"
diyorlarsa, Allah indinde iyi olduğunu anlasın!) [İbni Mace]
Evet, salih komşularımız, bize iyi birisi diyorlar mı?
Her müslümanın, bilhassa yeni evlilerin, haramlardan sakınan, ibadet
yapan salih müslümanlar arasında ev araması gerekir. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Ev satın almadan önce, komşuların nasıl olduklarını araştırın!
Yola çıkmadan önce, yol arkadaşınızı seçin!) [Şir’a]
İyi komşu
İyi insan, sadece komşularına ve diğer insanlara zarar vermeyen
değil, onlardan gelecek zararlara ve sıkıntılara da katlanandır. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(Malına veya çoluk çocuğuna zarar verir korkusuyla komşusuna
kapısını kapatan, onunla görüşmeyi kesen, [hakiki] mümin değildir.)
[Harâiti]
(İnsanların içinde yaşayıp da, onlardan gelen sıkıntılara
sabreden mümin, kenara çekilip onlardan gelecek sıkıntılara
sabretmek sevabından mahrum kalan müminden daha iyidir.)
[Tirmizi, İ. Mace, İ. Ahmed, Beyheki]
(Allah indinde komşuların iyisi komşularına faydalı olandır.)
[Hakim]
(Cebrail aleyhisselam, komşu hakkının öneminden o kadar
bahsetti ki, komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.) [Buhari]
Bir kimse, komşusundan ne bekliyorsa, komşusuna da aynı şeyleri
yapmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allah’a yemin ederim ki, bir kimse, kendisi için sevdiği şeyi,
komşusu veya arkadaşı için sevmedikçe iman etmiş olmaz.) [Müslim]
İyi komşu bir nimettir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Şunlar Müslüman için saadettir: Saliha hanım, iyi komşu, geniş
ev ve uygun binek.) [Hakim]
(Bir salih müslümanın hürmetine, komşulara gelecek yüzlerce
bela önlenir.) [Taberani]
(İki kişi, ölen komşusu için, “Biz bunu iyi biliyoruz” derse, o kul
öyle olmasa da, Allahü teâlâ meleklere buyurur ki: İki komşunun
şahitliğini kabul edin ve ölenin ilmimdeki durumuna bakmayın!)
[İ.Neccar]
(İyi komşuluk, ülkeleri mamur eder ve ömrü uzatır.) [İ. Ahmed]
(İyi komşu, komşusunu Cennete sokar.) [Deylemi]
Komşuyu üzmekten sakınmalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
220
www.dinimizislam.com
(Komşusuna eziyet eden, bana eziyet etmiş olur.) [Ebuşşeyh]
(Komşusuna eza edeni Allahü teâlâ sevmez.) [Deylemi]
(Komşusu şerrinden emin olmayan, [gerçek] mümin olamaz.)
[Buhari]
(Kötü komşuya kıyamette Allahü teâlâ rahmetle nazar etmez.)
[Deylemi]
(Allahü teâlâ komşusunun kötülüğüne, ölene kadar sabreden
kişiyi sever.) [Hatib]
(Eza eden komşuya sabredeni Allah sever.) [Hakim]
(Allah ve Resulünün sizi sevmesi için, emanete riayet edin,
doğru konuşun, komşunuzu üzmeyin ve ona iyi muamele edin.)
[Taberani]
Sual: Bizimle aynı varlıkta komşu bir hanım var. Evimizde un, şeker,
yağ gibi gıda maddesi veya herhangi bir kitap, bir alet görse, ödünç
olarak, ariyet olarak ister. Getirme huyu da yoktur. Hani maddi durumları
kötü olsa, varsın getirmesin diyeyim. Bizden aşağı tarafları yok. Beyim,
"Ne isterse istesin hiçbir şey vermemeli!" diyor. Komşu hakkından
korkuyorum. Vermesem günah olur mu? Komşumun her gördüğünü
istemesi ve aldığını getirmemesi günah değil midir? Bu komşu, sadece
bizden değil, başkalarından da böyle şeyler istiyormuş.
CEVAP
Beyiniz, sizin malınızı, siz de beyinizin malını izinsiz
harcayamazsınız. İzinsiz harcamak, başkasına vermek günah olur.
Komşu gelince, "Beyim razı olmuyor. Ondan izinsiz bir şey vermem
günahmış" derseniz, o da bir daha bir şey isteyemez. Ondan bundan bir
şey istemek doğru değildir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsanlardan bir şey istemeyin, velev ki bir misvakı bir defa
kullanmak için de olsa.) [Bezzar]
Ödünç veya borç alıp da vermemek günahtır. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Aldığı borcu ödemek istemeyenlere Allahü teâlâ, kıyamette "Bu
kimsenin hakkını sizde bırakacağımı mı zannettiniz?" buyurarak o
kimsenin iyi amellerini alıp diğerine verir. Eğer borcunu vermeyenin
iyi ameli yoksa, borç verenin kötü amellerini, günahlarını borçluya
yükler.) [Taberani]
Bir kimseye zarar vermek, kalbini kırmak kötüdür. Fakat komşuya
zarar vermek, onu incitmek daha kötüdür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Komşusu, zararından emin olmayan kimse, Allah’a iman etmiş
sayılmaz.) [Bezzar] [Yani bu kimse kâmil mümin değildir.]
221
www.dinimizislam.com
Komşu kötü de olsa, ona elden gelen iyiliği yapmaya çalışmalıdır!
Müslüman, komşunun sıkıntılarına da katlanır. Ona zararı
dokunmaz.
Sual: Gittiğim yerlerde çeşitli sebeplerden dolayı bazı bahaneler
bularak yapılan ikramları kabul etmiyorum. Günah oluyor mu?
CEVAP
Meşru bir mazeretiniz yoksa, yiyip içilmesi haram olmayan ikramı
reddetmek uygun değildir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir kimseye bir arkadaşı ikramda bulunursa, onu kabul etsin!
Çünkü o Allahü teâlânın ikramıdır. Allah’ın ikramını da
reddetmeyin!) [Ebu Nuaym]
(Arkadaşının evine gelip de, önüne konulanı yememek cefadır.)
[Deylemi]
Evden önce komşu
Sual: (Ev almadan önce komşu al) atasözü için, hadis diyorlar.
Atasözü, hadis olur mu?
CEVAP
Atasözleri genelde, hadis-i şeriflerin meallerine uygundur. Bu söz de
öyledir. O hadis-i şerif şu mealdedir:
(Evden önce komşu, yola çıkmadan önce yol arkadaşı ara!)
[Taberani]
Ezmek mi, ezilmek mi?
Sual: (İnsanlardan ve komşulardan gelen sıkıntılara katlanmalı)
deniyor. O zaman da ezilmiş olmaz mıyız? Müslümanın kimseyi
ezmemesi gerektiği gibi, kendisini de ezdirmemesi gerekmez mi?
CEVAP
İyi geçinmeye ezilmek denmemeli. Kesinlikle ezen olmamalıyız.
Ahirette hesabı zordur. Zalim olmaktansa, mazlum olmayı tercih etmek
zorundayız. Bir başka husus da, ahirete alacaklıyım diye gidip de, borçlu
çıkılabilir. Biz onu gıybet etmişizdir, hakaret etmişizdir, tersine biz borçlu
duruma düşebiliriz. Bunun için, hakkımı onda bırakmam, söke söke alırım
demek yanlıştır, çünkü zorla sökerken ona zulmetmiş oluruz. Haklı da
olsak, karşımızdakine sen haklısın dersek, iyi insan olduğumuz anlaşılır.
Öyle demeyen veya diyemeyen, iyi geçinemeyen kimse, Allahü teâlânın
sevgisine ve rızasına nasıl kavuşur ki?
Evliya zatlar, insanlardan gelen sıkıntılara hep sabretmişler, onların
yaptıklarına kötülükle değil, aksine iyilikle karşılık vermişlerdir. Haklarını
almaya çalışmamışlar. Ezen olmaktansa, ezilen biz olalım demişler. Bu
güzel ahlakları, birçok gayrimüslimin Müslüman olmasına, günahkârların
222
www.dinimizislam.com
da tevbe etmelerine vesile olmuştur.
İyi komşu tarif edilirken de, sadece komşusuna zarar vermeyen
denmiyor, komşusundan gelen sıkıntılara katlanan diye tarif ediliyor.
Komşu rahatsız edecek, biz de sabredeceğiz. Mesela onun çocukları
yukarıda hoplayıp zıplayıp bizi rahatsız ederse, biz de karşılık
vermeyeceğiz, biz de aşağıda davul çalmayacağız. O bize bir şey
vermese de, biz pişirdiğimiz en nefis yemeği, balı baklavayı ona
vereceğiz. O bağıra bağıra konuşacak, biz, komşu rahatsız olur diye
sesimizi kısacağız. Ancak o zaman iyi komşu olabiliriz. Biz de aynısını
yaparsak, o zaman nasıl iyi komşu oluruz ki?
Kul hakkı
Sual: Hak sahibi ölmüşse veya sağ ise kul hakkından nasıl
kurtuluruz?
CEVAP
Kul hakkı beş türlüdür:
1- Mali [Parasal]
2- Nefsi [hayati yönden]
3- Irzi [Haysiyetle ilgili]
4- Mahremi [Namusla ilgili]
5- Dini.
1- Mali olan kul hakları:
Hırsızlık, gasp, aldatarak, yalan söyleyerek mal satmak, sahte para
vermek, başkasının malına zarar vermek, yalancı şahitlik, rüşvet almak
gibi.
Bu haklar için sahibi ile helalleşmek gerekir. Dünyada helalleşmezse,
ahirette sevapları ona verilerek helalleştirilecektir. Mal sahibi ölmüş ise,
vârisine ödenir. Vârisi yoksa veya mal sahibi bilinmiyorsa, salih bir fakire
hediye olarak verilip, sevabı sahibine gönderilir. Salih fakir yoksa,
İslamiyet'e hizmet eden hayır kurumlarına, vakıflara verilir. Kendi salih
akrabasına, fakir olan ana babalarına, çocuklarına hediye olarak vermesi
de, caiz olur. Bunları yapmak imkanını bulamazsa, mal sahibinin ve
kendisinin af olunmaları için dua eder. Kâfirin hakkı için de, onunla
helalleşmek gerekir. Gönlü alınmazsa, ahirette af olunması, çok güç olur.
2- Nefsi, yani hayati günah olan kul hakları:
Adam öldürmek, bir uzvunu kesmek, sakat bırakmak gibi şeylerdir.
Önce tevbe eder. Adam ölmüş ise, velisi ile helalleşmek gerekir.
Velisi isterse af eder. İsterse belli bir mal ister. İsterse, mahkemeye verip,
223
www.dinimizislam.com
hakimden cezalandırılmasını ister. İslamiyet'te kan davası yoktur.
3- Irza dokunan kul hakları:
Dedikodu, iftira, alay, sövmek gibi haysiyetle, şerefle ilgili şeylerdir.
Tevbe etmek ve helalleşmek lazımdır. Bunlarda vârisleri ile
helalleşmek olmaz.
4- Mahremi olan kul hakları:
Başkasının çoluk çocuğuna hıyanet etmek gibi şeylerdir.
Tevbe ve istiğfar eder. Fitne çıkmak ihtimali yoksa, sahibi ile
helalleşir. Fitne ihtimali varsa helalleşmek yerine, ona dua eder ve onun
için sadaka verir. Yaptığı ibadetlerin sevaplarını ona bağışlar. Fitne
ihtimali olunca, helalleşirken işlediği günahları bildirmeyip, bendeki bütün
haklarını af et demekle yetinir.
5- Dini olan kul hakları:
Akrabasına ve emri altında olanlara doğru din bilgisi vermeyi terk
etmek, insanların din bilgisi öğrenmelerine ve ibadetlerine mani olmak,
onlara kâfir, fâsık demek. Bid’at çıkarıp veya mevcut bid’atleri savunup
Müslümanların yanlış inanmalarına ve yanlış ibadet etmelerine sebep
olmak. Açıktan oruç yiyerek veya açıktan başka haram işleyerek kötü
örnek olmak. Bu günahlar için de tevbe etmek, hak sahipleri ile
helalleşmek gerekir.
Sual: Üzerinde kul hakkı olan ne yapmalı?
CEVAP
Üzerinde kul hakkı olan buna tevbe için, kul hakkını hemen ödemeli,
onunla helalleşmeli, ona iyilik ve dua etmeli. Mal sahibi, hakkı olan ölmüş
ise, ona dua, istiğfar edip vârislerine verip ödemeli, bunlara iyilik
yapmalıdır. Çocukları, vârisleri bilinmiyorsa, o miktar parayı fakirlere
sadaka verip, sevabını hak sahibine bağışlamalıdır. (Sefer-i Ahiret)
Bir kimseden haksız olarak alınan bir kuruşu, sahibine geri vermek,
yüzlerle lira sadakadan kat kat daha sevaptır. Bir kimse, Peygamberlerin
yaptığı ibadetleri yapsa, fakat, üzerinde başkasının bir kuruş hakkı
bulunsa, bu bir kuruşu ödemedikçe, Cennete giremez. (Mektubat-ı
Rabbani c.2, m.66, 87)
Kıyamet günü, hak sahibi, hakkından vazgeçmezse, bir dank [yarım
gram gümüş] hak için, cemaat ile kılınmış, kabul olmuş yediyüz namazı
alınıp, hak sahibine verilecektir. (Dürr-ül Muhtar)
Kul hakkını, Allahü teâlânın hakkından önce ödemek gerekir. Kul
hakkı olan günahların affı güç ve azapları daha şiddetlidir. Başkasının
hakkını yiyen, hak sahipleri ile helalleşmedikçe affa uğramaz. Yani
üzerinde kul veya hayvan hakkı bulunanı Allahü teâlâ affetmez ve bunlar
224
www.dinimizislam.com
Cehenneme girip, cezalarını çekeceklerdir. (Hadika)
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Müflis, şu kimsedir ki, kıyamette, defterinde pek çok namaz,
oruç ve zekât sevabı bulunur. Fakat, bazılarına çeşitli yönden zararı
dokunmuştur. Sevapları, bu hak sahiplerine dağıtılır. Hakları
ödenmeden önce sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları,
bunun üzerine yükletilip Cehenneme atılır.) [Müslim]
(Kibri, hıyaneti ve kul borcu olmayan mümin, Cennete girer.)
[Nesai]
(Kul hakkı, müminin aybı, kusurudur.) [Ebu Nuaym]
Üzerinde kul hakkı bulunanların ruhları Cennete girmez. Salihlerin
ruhları kabirlerine gelerek, cesetlerini ziyaret ederler. Vefat eden
müminlerin ruhları gelip, dünyada tanıdıklarını sorarlar. (Feraid-ülfevaid)
Sual: Üzerinde kul hakkı ile ölen kimse, Cennete giremez mi?
CEVAP
Kul hakkı kâfirlik değildir. Sevaplarından bir kısmını vererek kul
hakkını öderse, Cehenneme girmez. Sevapları yoksa, kul hakkı olanın
günahlarının bir kısmını yüklenir. Cezasını çektikten sonra Cennete
gider. Cennete yalnız kâfir girmez. Ne kadar çok günahkâr olursa olsun,
müslüman, günahlarının cezasını çektikten sonra muhakkak Cennete
girer. Fakat Cehennemde ceza çekmek öyle kolay değildir. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Müflis, şu kimsedir ki, kıyamette, amel defterinde pek çok
namaz, oruç ve zekât sevabı bulunur. Fakat, bazılarına çeşitli
yönden zararı dokunmuştur. Sevapları, bu hak sahiplerine verilir.
Hakları ödenmeden önce sevapları biterse, hak sahiplerinin
günahları, bunun üzerine yükletilip Cehenneme atılır.) [Müslim]
İşlenen günahta kul hakkı da varsa, kul hakkını hemen ödemek,
onunla helalleşmek, ona iyilik ve dua etmek de gerekir. Kul borcu ile
ölürsek, birçok sevabımız hak sahibine verilir, sevabımız kalmazsa, onun
günahlarını yüklenmek zorunda kalırız. Şehid olan kimselerin kul
borçlarını Allahü teâlâ öder.
Sual: Gayri müslimlerle çalışıyoruz. Onların hakkını yesek günah
olur mu?
CEVAP
Gayri müslimlere [müslüman olmayanlara] kâfir denir. Bunların
inançları, ibadetleri sevilmez. Fakat onları incitmek, kalblerini kırmak
haramdır. Gayri müslimleri gıybet eden, yüzlerine karşı kâfir diyen
225
www.dinimizislam.com
müslüman cezalandırılır. Çünkü bunları incitmek, mallarına zarar vermek
günahtır. (Mülteka) [Kâfirler kendilerini kâfir kabul etmedikleri için kâfirin
bile yüzüne karşı kâfir demek günah olur.]
Zimmiye [yani gayri müslim vatandaşa] zulmetmek, müslümana
zulmetmekten daha kötüdür. Hayvanlara işkence, zimmiye işkenceden
daha kötüdür. Zimmiyi üzmemek için selamlaşmak ve tokalaşmak caiz
olur. Açıkça günah işleyen fâsıka selam vermek de böyle caizdir. (Dürrül Muhtar)
Üzerinde kul hakkı bulunanların ibadetleri kabul olmaz, Cennete
giremez. Kâfirin hakkı için de, onunla helalleşmek gerekir.
Savaş hâli hariç, kâfirleri öldürmek de haramdır. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Arkadaşını öldüren, ümmetimden değildir. Öldürülen kâfir olsa
da yine böyledir.) [Hadika]
(Zimmiyi öldüren, Cennetin kokusunu alamaz.) [Hadika]
(Zimmiyi öldürene, Cennet haramdır.) [Ebu Davud]
Sual: Almanya’da Mısırlı bazı fellahlarla çalışıyoruz. Bunlar,
"Almanya gayri müslim ülkedir. Bunların mallarını hile ile almak caizdir"
diyerek büyük marketlerdeki etiketleri değiştirip hile yapıyorlar. Kâfirlerin
hakkı mühim değil midir?
CEVAP
Kâfirleri incitmek, kalblerini kırmak haram olduğu gibi, hile yapmak,
mallarına zarar vermek de haramdır. (Mülteka)
Kâfirin hakkı için de, onunla helalleşmek gerekir. Gönlü alınmazsa
ahirette affı çok güçtür. Kâfirin hakkından kurtulmak, müslümanın
hakkından kurtulmaktan daha zordur. Gayri müslimlerin mallarına,
canlarına saldırmak caiz olmadığı gibi kadınlarına, kızlarına saldırmak da
caiz değil, haramdır. (Redd-ül-muhtar)
Dâr-ül-harpte, kâfirlerin mal, can ve ırzlarına saldırmak haramdır.
Kâfir kadınların başlarına, kollarına, bacaklarına bakmak haramdır.
Kâfirin malını almak, kalbini kırmak, müslümanın malını almaktan daha
büyük
günahtır.
Kâfirlerin
haklarına
dokunmamak,
kimseyi
dolandırmamak, Müslümanlık icabıdır.
Kâfirlerden de gasp, hırsızlık gibi gayri meşru yol ile alınan şey,
mülk-i habistir, kullanılması haramdır, sahibi bulunmazsa, fakirlere
sadaka olarak vermek lazımdır. Hayvan hakkı, insan hakkından, kâfirin
hakkı da, hayvan hakkından daha büyük günahtır. Başkasının malını
ondan izinsiz alıp, kullanıp, zarar yapmadan yerine bırakmak da
haramdır. (Hadika)
226
www.dinimizislam.com
Gayri müslim vatandaşlara da, dünya işleri için, dargın olmak caiz
değildir. Onların da, güler yüzle, tatlı dille gönüllerini almak, incitmemek,
haklarını ödemek lazımdır.
Müslüman olsun, kâfir olsun, nerde olursa olsun, hiçbir insanın
malına, canına ve ırzına, namusuna dokunmak caiz değildir. Kâfir
turistler, muamelatta, müslümanların hak ve hürriyetlerine maliktir. Kendi
dinlerinin icaplarını yapmakta, ibadetlerini yapmakta serbesttirler.
İslamiyet, kâfirlere de, bu hürriyeti vermiştir.
Müslüman, yabancıların kanunlarına karşı gelmemeli, suç
işlememelidir.
Fitne çıkmasına sebep olmamalı, hiç kimseye zulüm, işkence
yapmamalıdır.
Müslümanlığın güzel ahlakını, şerefini, her yerde herkese göstermeli,
her milletin İslam dinine sevgili ve saygılı olmasına sebep olmalıdır.
(İslam Ahlakı)
Yabancı bir ilim adamı, İslamiyet’i inceleyip müslüman olduktan
sonra, Arap ülkelerine gidince, oralardaki müslümanların yanlış
hareketlerini görüyor. (İyi ki sizleri görmeden müslüman oldum.
Hayatınızı inceleseydim, müslüman olmazdım) diyor. Ne kadar mühim
bir teşhis.
Hiçbir müslümanın, yanlış hareketlerle İslam’a gölge düşürmeye
hakkı yoktur. Müslüman, İslam’ın güzel ahlakı ile süslenmeli, Allahü
teâlâya karşı günah, kanunlara karşı suç işlemekten sakınmalıdır.
Sual: İngiltere’de yaşayan bir insan bir dükkandan bir şey çalsa,
ancak geri götürüp verdiğinde polise yakalanma tehlikesi varsa ne
yapması gerekir? Çaldığı değerdeki parayı bağış olarak fakirlere verse
Allahü teâlâ indinde sorumluluktan kurtulur mu? Bu problemi bu insan
nasıl halledebilir?
CEVAP
Öyle borçtan kurtuluş olamaz.
Bunun birçok yolu vardır. Mesela gider, aynı şeyi parası ile satın alır.
Sonra evine getirir. Öteki şeyi alır. Fiş de elinde olduğuna göre, polis
falan bir şey diyemez. Götürür, satın aldığı yere, soran olursa,
çantamdan iki tane çıktı ben birisinin parasını vermiştim der. Bırakır
gider. Habersiz koyabilirse habersiz koyar, sorarlarsa ona benzer bir
şeyler söyler. Yahut çaldığı şeyi, gönderenin adresini yazmadan
mağazaya postalayabilir. İçine de ben bir tane almıştım, iki tane çıktı
gönderiyorum der.
Sual: Kâfir hakkını ödemek, müslüman hakkını ödemek gibi mi?
227
www.dinimizislam.com
CEVAP
Evet.
Sual: Kitapsız kâfirlerin de hakkı geçer mi?
CEVAP
Evet.
Sual: Almanya’da yaşıyorum. Kâfir komşuyla çocuklar dövüştüğü
için sesli tartıştık, karşılıklı kalb kırdık. Ben kendimin haklı olduğuna
inanıyorum. Helallik gerekir mi?
CEVAP
O da kendisini haklı kabul ediyordur. Helalleşmek her zaman iyidir.
Hele kâfirle daha önemlidir.
Sual: 13-14 yıl önceleri okulda bir Alman arkadaştan bozuk para
almıştım ve daha sonra geri vermek nasip olmadı... şimdi ne
yapmalıyım?
CEVAP
Bulma imkanı yoksa, mirasçılarını da bulamazsan, müslüman bir
fakire o kadar sadaka vermelisin. Bulabilirsen parasını vermen gerekir
veya vermeden de helalleşmek ve hediye ettim, senin olsun gibi bir söz
söylemesi gerekir.
Sual: Peki, ödünç bir şey alınmışsa (mesela kalem veya kitap) ve
geri verilmesi unutulmuşsa, ne yapmalı?
CEVAP
Bunlar da aynı, ya bulup vereceksin veya parasını vereceksin veya
helalleşeceksin. Yahut hiç birisi mümkün olmazsa, fakire sadaka
vereceksin.
Sual: Şaka olarak, bir arkadaşı herhangi bir şekilde korkutmak veya
bir eşyasını alıp saklayarak, arattırmak günah mıdır?
CEVAP
Her ne şekilde olursa olsun, üzmek, korkutmak caiz değildir,
günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Arkadaşınızın bir şeyini ciddi olarak da, şaka olarak da
almayın!) [Tirmizi]
(Bir kimse, bir mümini korkutursa, Allahü teâlâ da, uzunluğu bin
yıl olan günde, onun korkusunu artırır.) [Deylemi]
(Bir Müslümanı korkutan, kıyamet korkularından emin olmaz.)
[Beyheki]
(Korkutucu şeyler söylemeyin!) [Deylemi]
(Allah’a ve ahirete inanan kimse, bir Müslümanı korkutmasın.)
[Taberani]
228
www.dinimizislam.com
(Bir Müslümana, haksız olarak, korkutucu bir gözle bakan
kimseyi, Allahü teâlâ da kıyamette korkutur.) [Taberani]
(Müjdeleyici olunuz, korkutucu olmayınız, kolaylık gösteriniz,
güçlük göstermeyiniz!) [Ebu Davud]
(Bir demir [veya yaralayıcı, öldürücü bir alet] ile arkadaşına işaret
edip korkutan kimseye, melekler lanet eder.) [Müslim]
Bir kimse, arkadaşı uyuklarken, onun ok kabından bir ok aldığı
sırada, arkadaşı korkarak uyandı. Bunu gören Resulullah efendimiz
buyurdu ki:
(Müslümanı [herhangi bir şekilde] korkutmak helal değildir.)
[Taberani]
Yine bir kimse, arkadaşının ayakkabılarını gizlice alıp sakladı.
Arkadaşı gelince, oradakilere, ayakkabılarını sordu. Onlar görmedikleri
için, bilmediklerini söylediler. Ayakkabıyı saklayan kimse, (Ayakkabıların
burada ya) dedi. Bunu gören Resulullah efendimiz, (Nasıl olur da
mümini korkutursun) buyurdu. O kimse şaka yaptığını söyleyince, iki
defa daha, (Nasıl olur da mümini korkutursun) buyurdu. (Taberani)
Yine şaka ile arkadaşını korkutan birisine de Peygamber efendimiz
buyurdu ki:
(Müslümanı korkutmak büyük zulümdür.) [Bezzar, Hakim]
Bıçakla, silahla işaret ederek veya ne şekilde olursa olsun insanları
korkutmak doğru değildir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müslümanı korkutmak caiz değildir.) [Ebu Davud]
Birisinin unuttuğu eşyasını saklayıp onu arattırmak da korkutmak
hükmüne girdiği bildiriliyor. (Envar-ül-kudsiyye)
Sual: Bir kimse hakkını bana helal etti. Aradan bir müddet geçtikten
sonra, sana hakkımı helal etmiyorum dedi. Hangisi geçerlidir?
CEVAP
İkisi de geçerlidir. Helal ettim demekle o zamana kadar olan haklarını
helal etmiş olur. Helal etmiyorum dedikten sonra da, helal ettiği günden
itibaren olan haklarını helal etmemiş olur. Eski kararından vazgeçemez.
Sual: Bir kimse benim malımı çalsa, kapımın önüne kuyu kazıp
benim kuyuya düşmeme bir yerimin incinmesine sebep olsa, gıybet ve
iftira etse, ben de bu kimsenin bana böyle kötülüklerini olduğunu hiç
bilmesem, bu kişi bana gelip, (Senin bana hakkın geçmiş olabilir, bildiğin
bilmediğin bütün haklarını bana helal et) dese, ben de, (Bütün haklarımı
helal ettim) desem, haktan kurtulur mu?
CEVAP
Evet kurtulur, helal etmiş olursunuz.
229
www.dinimizislam.com
Sual: Kalbini kırdığımız bir insandan defalarca özür dileyip, helallik
istesek ama o insan ısrarla affetmese ve bize kötü laflar ve beddualar
ediyor olsa ne yapmamız gerekir? (O da bizim kalbimizi kırıyor ama biz
helal ediyoruz.)
CEVAP
Hak onun helal etmeyebilir. Ahirette terazi kurulacak, sizin ondaki
hakkınız alınacak, onun sizdeki hakları alınacak ve helalleştirilecektir.
Kabul etmezse, sevaplarınızdan vereceksiniz, sevabınız yoksa, onun
günahını yükleneceksiniz. Onun için hiç kimsenin kalbini kırmamalıyız.
Sual: Bir insan bir diğer insana kötülük ettiği zaman buna karşılık
kötülük gören kişi beddua ederse bu kişi hakkını almış olur mu?
CEVAP
Daha fazla ederse hakkını alır, hem de daha fazla alırsa bu sefer
ötekinin hakkı buna geçer.
Sual: Ve beddua eden kişi ahirette hak talep edecek mi?
CEVAP
Hakkı kadar beddua etmişse hak talebinde bulunamaz. Daha fazla
etmişse, bu sefer öteki hak talebinde bulunur.
Sual: Bir insan diğer bir insana sıkıntı veriyor ve bu sıkıntı gören
insan hiç karşılık vermiyor yalnız kalbinde sıkıntı veren kişiye karşı
kırıklık hissederse, bu sıkıntı veren kişinin dünyada ve ahirette akıbeti ne
olur?
CEVAP
Ne kadar alacağı varsa ahirette o kişiye verir. Dünyada başına bela
da gelebilir.
Sual: Yazılarınızı ve cevaplarınızı kaynaklara dayanan sağlam
delillerle
bildirmenizden,
müslümanları
bilgilendirmenizden
ve
aydınlatmanızdan dolayı yaptığınız hizmet için, Allahü teâlâ sizlerden razı
olsun. Bir bayan olarak şu hususta bilgi almak istiyorum. Şimdiki
zamanda kul haklarına riayet eden veya dikkatli davranan hemen hemen
yok gibi bir şey. Kul hakkının ödenmesi gerektiğini anlayan kişiler de her
neden ise, helalleşmeye gelince, bu işi o kadar basit ve kolay, genel,
yuvarlak bir ifadeyle bu yoldan halletmeye kalkıyorlar ki, buna da
şaşmamak elde değil.
Biz müslümanız elhamdülillah. Buna göre, iki müslüman birbiriyle
helalleşirken, ben sana şunu yaptım veya bilmeyerek bana şundan dolayı
hakkın geçti veya ihtiyacım olduğu için çaresiz ve çok zaruretten dolayı
şöyle bir hak geçmiş oldu gibi mesnedi söylenerek helalleşmenin daha
şık ve dürüst, İslam’a uygun bir şekilde olması gerektiğini biliyorum.
230
www.dinimizislam.com
Samimi olarak helalleşmek isteyen, gerçekten Allahü teâlâdan
korkan bir kimsenin bir başkasını yuvarlak genel bir ifade ile
kandırmasına gerek var mı? Helalleşmeye gelince kaçamaklar var.
Mesela kardeş hakkını helal et diyorlar ve kısa yoldan sıvışmanın yoluna
bakıyorlar. Hele böyle işleri şimdi, o kadar kolay halletmenin yollarını
buluyorlar ki, yüz yüze gelmeden, telefon cihazlarının, elektronik
haberleşmelerin arkasına sığınarak bu işi gerçekleştirdik zannediyorlar.
Bir kurnazlık yolu ile hallettim derken, kendi kendini kandırmak olmuyor
mu?
CEVAP
Müslüman sizin bildirdiğiniz gibi olmalı. Ancak, İslam âlimleri, fitne
çıkacaksa, kalb kırılacaksa, darılma olacaksa, o zaman genel helalleşme
olmalıdır diyorlar. Konu iyi anlaşılsın diye ağır örnekler vereyim: Mesela
bir bayan arkadaşınız size gelip, (Kocanla bir kerecik öpüştük, hakkını
helal et dese) ne yaparsınız? Gerçeği söyledi diye belki teşekkür
edersiniz ama, içinizi bir kurt yemeye başlar. Belki olaylar büyür de
büyür. Yahut kocanız, o bayanın kocasına gidip, (Beyefendi, hanımınızla
bir kerecik öpüştüm, hakkını helal et) dese, ne olur? Bir başka şey,
(Evinize geldiğimde, siz çay yaparken özel defterlerini karıştırdım,
sırlarını hep okudum, hakkını helal et) dese, teşekkür edersiniz ama,
kendi kendinize olsun, (Bu da yapılır mıydı?) diyebilirsiniz. Onun için
genel bir helalleşme iyi olur. Özelleri söylemek zor olur.
Sual: Bize çay ve yemek ikram eden oluyor. Hakkı geçer diye
korkuyorum. İkramını gördüğümüz kişiyle muhakkak helalleşmek gerekir
mi?
CEVAP
Bize herhangi bir şey ikram eden kimsenin o ikramını kabul etmekle
bize hakkı geçmez. Ancak az da olsa beraber bulunduğumuz kimselerle
sık sık helalleşmek iyi olur. İyilik edenlere de teşekkür etmelidir!
Sual: Bize yapılan haksızlıkları affetmeli mi, kendimizi savunmalı
mı?
CEVAP
Şahsınıza yapılan kötülükleri, haksızlıkları affetmeniz çok iyi olur.
Haklı olduğunuzu savunmaya girmeniz faydasız ve lüzumsuzdur.
Sual: Hakkını, mümin-kâfir, herkese helal etmek caiz midir?
CEVAP
Caiz ve iyidir. Ahirette karşılık olarak çok sevap verilir.
Sual: Kalben değil de, sözle hakkını helal eden, helal etmiş olur mu?
CEVAP
231
www.dinimizislam.com
Evet helal etmiş olur.
Sual: Biri, hakkını helal etse, sonra vazgeçse, vazgeçtiğini bize
bildirmezse, ahirette yine hak talebinde bulunabilir mi?
CEVAP
Bildirse bile bulunamaz.
Sual: Bende, mâli, nefsi, ırzi ve mahremi hakkı olan bir kişi, bu
hakları bilmeden, (Bütün haklarımı sana helal ettim) dese, haktan kurtulur
muyum?
CEVAP
Evet.
Sual: Hakkını helal et dedim. Estağfirullah dedi. Helal etmiş oldu
mu?
CEVAP
Olmaz. Helal ettim demesi lazımdır.
Sual: Laz fıkrası anlatılınca, her laz ile helalleşmek lazım mı?
CEVAP
Kızana anlatmak caiz değil. Hiç anlatmamak daha iyi.
Sual: Ücretli helalarda para bırakılmazsa, kul hakkı geçer mi?
CEVAP
Parayı oraya bırakmak iyi olur.
Sual: Sigara içene, içirmezsem hak geçer mi?
CEVAP
Geçer.
Sual: Biz arabanın yanından ayrılınca, çocuklar arabayı temizliyor.
Para vermezsek hak geçer mi?
CEVAP
Hak geçmez ise de, vermek iyi olur.
Sual: İstemeden, yükümü taşıyana, para vermezsem hak geçer mi?
CEVAP
İstemediğinizi bildirdiğiniz halde, taşırsa hak geçmez. Ses
çıkarmazsanız, hakkı olur.
Sual: Evin altındaki atölye gürültülüdür. Şikayete hakkım var mı?
CEVAP
Şikayete hakkınız var. Ancak, fitneye sebep olmamalı.
Sual: Kâfirlerle güreşirken kasten kollarını kırmak caiz mi?
CEVAP
Hayır.
Sual: Kuyrukta hastalar varken, birini içeri almakla hak geçer mi?
CEVAP
232
www.dinimizislam.com
Hastalara zaman vaad edilmemiş ise, hak geçmez. Mecbur
olmadıkça böyle yapmamalı.
Sual: Üstümüzdeki komşumuz, dikiş makinesi ile, dikiş dikerek bizi
rahatsız ediyor. Yaptığı zulüm müdür?
CEVAP
Hayır.
Sual: Kasaba et götürüp, ücretle kıyma çektiriyoruz. Makinede,
önceden kalmış kıyma da oluyor. Kasabın hakkı geçiyor mu?
CEVAP
Hayır.
Sual: Bahçeme giren tavukları zehirlesem, hak geçer mi?
CEVAP
Evet. Bahçeyi muhafaza etmek gerekir.
Sual: Mütehassıs olmayan bir doktor, hastaya cerrahi müdahale
etse, hastaya eziyet verse, sakat bıraksa, kul hakkı geçer mi?
CEVAP
Evet.
Sual: Yüksek sesle hapşırınca, yanımdaki korkarsa hakkı geçer mi?
CEVAP
Hayır.
Sual: Dayım kaybolduktan sonra, dedem öldü. Malı paylaşıldı. 30
sene sonra dayım geldi. Bu malda onun da hakkı var mı?
CEVAP
Evet.
Sual: Ankara’dan arabamla İstanbul’a geldim. Şehrin ve yolların
acemisi olduğum için yanlış yola girmişim. Polis ceza kesip elime bir
makbuz verdi. Ankara’ya dönünce baktım ki, polis, dalgınlıkla ve alışkın
olduğu için plakayı 34 diye yazmış. Halbuki benim plakam 06 idi. Bu hata
yüzünden numarası tutan İstanbullu vatandaş cezaya çarptırılacaktır. Bu
işe sebep olmaktan başka benim suçum var mıdır?
CEVAP
Hayır yoktur. İlla o plakadan İstanbullu vatandaş vardır diye de zan
üzerine hüküm verilemez. Kullanılmayan bir plaka da olabilir.
Sual: Sovyetlerden Erzurum’a gelen turistleri kandıranlar çıkıyor.
Beş bin verip ellibin diyenler oluyor. Dinimizde gayri müslimleri de
kandırmak günah değil midir?
CEVAP
Bir kimsenin hakkını yemek, kandırmak ona zulüm olur. Zulüm ise
haramdır, büyük günahtır. Gayri müslime zulmetmenin, müslümana
233
www.dinimizislam.com
zulmetmekten daha kötü olduğu (Dürr-ül Muhtar) ve diğer muteber
kitaplarda yazılıdır. K. Saadetteki hadis-i şerifte, (Satılan bir şeyin
kusurunu gizlemek helal değildir. O kusuru bilip söylememek de
kimseye helal değildir) buyuruldu. Yine aynı kitapta, buğdayın yaş
kısmını çuvalın iç tarafına koyan bir satıcıya Peygamber efendimizin,
(Yaş kısmını niçin saklayıp göstermiyorsun? Hile yapan bizden
değildir) buyurulduğu bildiriliyor.
Erbain-i Selmani kitabında (Bir şeyi aldatarak pahalı satmak veya
ucuza almak faiz olur, haram olur) ve (Satılan şeyin aybını ve satın
alınan şeyin kıymetini gizleyerek aldatmak faiz olur, haram olur)
buyuruldu.
Sual: Nazımız geçen arkadaşlara ücretsiz iş yaptırmam caiz midir?
CEVAP
Zaruret olmadan bir şey istemek haram olduğu gibi, ücretsiz olarak
başkasına iş gördürmek de haramdır. Başkasının çocuğuna iş gördürmek
daha büyük günahtır. (Hadika c.2, s.267)
İsteyerek iş yapan arkadaşla helalleşilir ise, ücretsiz iş yapması
haram olmaz.
Sual: İhtiyaç halinde birinin malını almak caiz midir?
CEVAP
İhtiyaç, halinde de kimsenin malına dokunmaya İslamiyet, izin
vermemiştir. Zaruret halinde olan, yani bunalan kimse bile, başkasının
hakkına dokunamaz. Aç kalan kimsenin, başkasının ekmeğini, izni
olmaksızın yemesi caiz ise de, sonra kıymetini ödemesi gerekir. Onun aç
olması, ölüm tehlikesinde bulunması, bir kimsenin kendi mülkündeki
hakkının yok olmasına sebep olamaz. Zaruret halinde bile başkasından
alınan malın ödenmesi gerekir. Zaruretlerin, yasak olan şeylerin
yapılmasına sebep olmaları, kimsenin hakkının gitmesine sebep olamaz.
(Mecelle Şerhi)
Sual: Arkadaşla tartışıp birbirimizi üzmüştük. "Hakkımı helal etmem"
diyor. Ne yapılması gerekir?
CEVAP
Yapılacak iş, tekrar tekrar rica edip hakkını helal etmesini istemektir.
Yine de helal etmezse, bir şey denemez. Gıyabında ona çok dua
etmenizi tavsiye ederiz.
Sual: Hakkını helal et diyene, helal olsun demekle, hakkımız helal
edilmiş olmaz mı?
CEVAP
Helal olsun demek de olur, mutlaka helal ettim demek gerekmez.
234
www.dinimizislam.com
Sual: Haklı da olsa, hatta karşısındaki özür dilemese de hakkını
helal etmek faziletli midir?
CEVAP
Elbette çok faziletlidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamette bir münadi "Ecri Allah’ın üzerinde olan ayrılsın, Cennete
girsin" der. "Bunlar kim?" diye sorulunca, münadi, "İnsanları
affedenlerdir" der. Birçok kişi hesaba çekilmeden Cennete girer.) [İ.
Ebiddünya]
Hak sahipleri
Sual: Müslümanlara karşı hareket tarzımız nasıl olmalı?
CEVAP
Her Müslümanı yani din kardeşimizi görünce, (Benim mutlu olmam,
Cennete gitmem bunun kalbini kazanmak ve duasını almakla
olabilir) demeli ve ona iyilik ederek duasını almaya çalışmalı.
Kendini, üzerinde hakkı olanların esiri, kölesi bilmelidir. Özellikle
anne babanın ve hocanın üzerimizde hakkı olur. Bu hususa daha çok
dikkat etmek gerekir.
Zarar vermek
Sual: Bir kimse, benim canıma ve malıma zarar verdi. Ben de bu
kimsenin canına ve aynı malına, aynı miktar zarar versem, adalet olmaz
mı?
CEVAP
Zarar vermek adalet olmaz. Cezayı mahkeme tayin eder. Hiç
kimsenin kendi hakkını kendi eliyle almaya hakkı yoktur. Hakkım var
diyen başkasına saldırır ve anarşi doğar. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Dinimizde zarar vermek olmadığı gibi, zarara zararla karşılık
vermek de yoktur.) [İ.Ahmed, Hâkim]
Kul hakkı ve sevab
Sual: Kitaplarda, (Üzerinde kul hakkı olanın veya günah
işleyenlerin ibadetleri sahih olsa da, kabul olmaz) deniyor. Kul hakkı
olmayan veya günah işlemeyen insan yok gibidir. Birisine sert bakılsa kul
hakkı geçer. Kabul olmuyorsa, ne diye ibadet ederek, boşa kürek
çekiyoruz?
CEVAP
Haram işleyenin veya kul hakkı olanın ibadeti kabul olmaz demek, o
ibadet için bildirilen büyük sevaplara kavuşamaz, yani hepsini muhafaza
edemez, çünkü günahlar bu sevapları azaltır demektir. Yoksa, hiç sevab
alamaz demek değildir. Her ibadetten sevab alınır, ama işlenen haramlar
sevapları alıp götürür. Diyelim ki, oruç tutana 70 birim sevap veriliyorsa,
235
www.dinimizislam.com
içki içene de 70 birim günah yazılıyorsa, orucunu içki ile açan, 70 sevab
kazanırken, içki içince, 70 günah yüklenir ve sevapsız kalır. Eğer oruç
tutmasaydık, içki günahı artı olarak kalacaktı. Orucun, içki günahının
affına sebep olması yetmez mi? Başka günahlar da, işlemişse sevapları
eksilere iner. Onun için günahlardan ne kadar kaçılırsa, sevabımız o
kadar çoğalır.
Kul hakkını ödemek için
Sual: Bilinen ve bilinmeyen kul haklarını ödemek için, ne yapmak
gerekir?
CEVAP
Sahipleri biliniyorsa, kul haklarını ödemeli veya helâlleşmeli, ona
iyilik ve dua etmeli. Hak sahibi, ölmüşse, ona dua ve istiğfar edip,
çocuklarına vârislerine verip ödemeli, bunlara iyilik yapmalı. Çocukları ve
vârisleri bilinmiyorsa borç miktarı parayı veya malı, fakirlere sadaka
olarak verip sevabını hak sahibine niyet etmeli. Ayrıca, yaptığımız bütün
iyiliklerin sevabını hak sahiplerine hediye etmelidir.
Cenab-ı Hak, o kadar merhamet sahibidir ki, biz sevaplarımızı hak
sahiplerine verdiğimiz için, o sevaplardan bizi mahrum bırakmıyor. Aynı
sevabı bize de veriyor. Bu bakımdan yaptığımız her iyiliğin sevabını
üzerimizde hakkı olanlara, ana babamıza, arkadaşlarımıza, bütün
Müslümanlara hediye etmeliyiz. Kendi sevabımızdan hiç eksilme olmaz.
Hakkımı helal etmem
Sual: Hanım, (Hakkımı helâl etmem) diye yemin etti. Ne yapmak
gerekir?
CEVAP
Önce gönlü alınır, hakkını helal eder; sonra da yemin kefareti verirse,
bu iş halledilir.
Kıymalı pide
Sual: Fırına verdiğimiz patatesli pideleri, fırıncı başkasına vermiş.
Bize kıymalı pide kalmış. Fırıncı bunları da siz alın, dedi. Ne yapmak
gerekir?
CEVAP
Kıymalı pidelerin sahibi biliniyorsa, gidip helâlleşmeli. Sahibi belli
değilse, yiyen için bir mahzuru yoktur. Fırıncı, yanlış verdiği için, ihmali
varsa, günahı ona ait olur. İhmali yoksa ona da günah olmaz.
Sual: Ekin biçerken, biçerdöverin egzozundan çıkan kıvılcım, tarla
sahibinin ürünün bir kısmını yaktı. Bunu benim ödemem gerekir mi?
CEVAP
Bir kasıt ve ihmal olmadıkça, ödemek gerekmez.
236
www.dinimizislam.com
Hamamda çamaşır yıkamak
Sual: Özel banyolara gidince, çamaşırlarımı da yıkıyorum. Mahzuru
var mıdır?
CEVAP
Su sarf etmek üzere hamama gidilmiştir. Âdet üzere su sarf edilir. Bu
bakımdan çamaşırları yıkamakta mahzur yoktur.
Sual: Ahirette ihtiyacımız olur diye hakkımızı Müslüman olana helal
etmemek daha uygun olmaz mı?
CEVAP
Hayır. Helal etmek daha iyi olur. Kaz gelecek yerden tavuk
esirgenmez. Eğer biz hakkımızı bir Müslümana helal edersek,
hakkımızdan daha çoğunu Allahü teâlâ bize ihsan eder. Sadece
Müslümanlara değil, kâfirlere de hakkımızı helal etmemiz iyi olur.; hatta
kıyamete kadar devam edecek olan haklarımızı helal etmeliyiz. Orada kul
hakkından hesaba çekilmek, hesaplaşmak büyük derttir. Bu dertten de
kurtulmak için, Ahiretteki ihtiyaçlarımızı düşünerek herkese hakkımızı
helal etmek iyi olur.
Sual: Bir arkadaş, özel şirkette çalışırken, patronun gıybetini yapıp,
şirketin para ve bazı malların çalıyormuş. Bir gün yakalanmış. Nasıl
affettirmişse kendini affettirmiş, mahkemeye gitmekten kurtulmuş. Bu işin
dinen bir sorumluğum var mı diye soruyor.
CEVAP
Anlattığınıza göre, gıybet ve hırsızlık etmiş. Bunları hak sahibi helal
etse de, haram işlenmiş oluyor. Yani patronun affetmesiyle, günahtan
kurtulmuş olunmuyor. Bir kimse, birisinin şarabını çalıp içse, o kişi helal
etse de, hırsızlık ettiği ve şarap içtiği için, Allahü teâlâdan da af dilemesi
gerekir. Ceza kanunlarında bile, hırsızı mal sahibi affetse de, hırsızlıktan
kamu davası açılıyor, suçu sabit görülürse, hırsız cezalandırılıyor.
Demek ki, hırsızlık edeni patron affetse de, tevbe etmemişse
günahları affolmaz. Patron görmezse yine çalarım diyorsa günahı devam
eder.
Sual: Allahü teâlâ tevbe edince bütün günahları affediyor da, kul
hakkını niye affetmiyor?
CEVAP
Kul hakkı olmayan günahlarda, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına
riayet edilmemiş olur. Şartlarına uygun tevbe edilince, muhakkak affedilir.
Kul hakkı olan günahlardaysa, hem Allahü teâlânın emrine isyan vardır,
hem de, o kimsenin hakkı geçmiş olur. Tevbe edilirse, Allahü teâlâ yine
günahı yani kendi hakkını affeder; fakat kul hakkı için, maddi bir haksa,
237
www.dinimizislam.com
sahibine geri vermek, diğer haklar içinse, hak sahibiyle helalleşmek
gerekir. Kul hakkının önemi büyüktür; ama Allahü teâlâ isterse, kul
haklarını da affedebilir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Denizde şehid olanların, bütün günahları, hatta kul hakları da
affolur.) [İbni Mace]
Peki, karada ölen şehitlerin veya salihlerin kul haklarını affetmez mi?
Elbette affedebilir. Allahü teâlâ, hak sahibine, (Bu şehitte, bu gazide, bu
salih kimsede, ne kadar alacağın var?) diye sorar. Alacak sahibinin, o
alacak kadar günahını affeder, günahı yoksa o kadar sevab verebilir;
ama bu dereceye yükselmek de zordur. Onun için, kul hakkıyla
ölmemeye gayret etmelidir!
Kul hakkı
Sual: Zararlı bir kitap, camiye konmuş. Bir arkadaş, zararlı diye kitabı
alıp yakmış. Kul hakkı geçer mi diye soruyor?
CEVAP
Zararlı şeyleri yok etmekle, kul hakkı geçmez.
Randevuya gecikmek
Sual: Mazeretsiz randevuya geç kalmak kul hakkına girer mi?
CEVAP
Müslüman randevusuna yani sözünde sadık olmalı, mazeretsiz
randevuya geç kalmamalı. Trafiği ve her türlü şartları düşünerek,
mümkünse randevu yerine 10–15 dakika önce gelmeli. Vakit nakittir.
Kimsenin vaktini çalmaya hakkımız yoktur. Bir arkadaş anlattı:
Geçen, 19.00’da bir davete gittik. Bize 19.00 denmesine rağmen
mazeretsiz yarım saat geciktirdiler. Bizim de ona göre işimiz vardı.
Mecburen hemen orayı terk ettim.
Zaruretsiz böyle olaylara fırsat vermemelidir.
Hak helal etmek
Sual: Bir kimse, kıyamete kadar olan bütün haklarını helal ettim
demesi caiz midir?
CEVAP
Caizdir ve çok iyi olur. Hak helal eden âhirette kazançlı çıkacaktır.
Ben falancaya hakkımı helal etmiyorum dememelidir. Şahsen ben,
kıyamete kadar olan bütün haklarımı kâfir müslüman herkese helal ettim.
Zarar vermek
Sual: Geçerken kazaen birisinin arabasını çizen ve plakasını da
alamayan kimsenin ne yapması gerekir?
CEVAP
Verdiği zarar kadar parayı, müslüman bir fakire vermelidir.
238
www.dinimizislam.com
Dolmuş ücreti
Sual: Dolmuş ücretini vermeyi unutan, dolmuşçuyu da tanımayan
kimse ne yapar?
CEVAP
Dolmuş ücreti kadar parayı, müslüman bir fakire vermelidir.
Evi boş tutmak
Sual: Anadolu’da oturuyorum. Yazın gezmeye gelince kendim
otururum diye İstanbul’daki evimi kiraya vermiyorum. İhtiyaç sahibi
müslümanlar varken, evimi boş tutmam günah olur mu?
CEVAP
Evet, günah olur. Boş duracağına, uygun fiyata bir müslümana kiraya
vermelidir.
Kâfirle helalleşmek
Sual: Hıristiyan arkadaşlarımızla nasıl helalleşebiliriz? Ne demeliyim
onlara?
CEVAP
Üzerimdeki maddi manevi haklarını bana bağışla denir. Mesela
İngilizce şöyle denebilir:
"Forgive all your spiritual and material claims on me."
O da, okeylerse mesele kalmaz.
Hakkını helal et
Sual: Biz bir istekte bulunmadan, biri gelip bize yardım ediyor. Biz de
ona, (Hakkını helal et) diyoruz. Demesek hakkı bize geçmiş olur mu?
Yani bu, kul hakkı olur mu? Markette de, paranın üstü kalsın diyoruz.
Kasiyer hakkını helal et demese, parayı rızasıyla bırakanın hakkı geçiyor
mu?
CEVAP
Yardımı kendiliğinden yaptığı için ve paranın üstünü kendiliğinden
almadığı için hak geçmiş olmaz; ancak iyilik edene teşekkür etmek
gerekir. Kendiliğinden yardım edince bir hak geçmez; çünkü biz
istemeden yapmıştır; fakat devam eden bir yardım ise, bizim rızamız
dâhilinde yapıyor demektir. O zaman, hakkını helal et demek gerekir.
Mesela arabayla giderken, bazı çocuklar bir bezle arabanın camını
siliyorlar. Biz yapmayın dediğimiz halde yaparlarsa hak geçmez. Biz
sükût eder, yapmalarına rıza gösterirsek, onlarla helalleşmek veya birkaç
kuruş vermek gerekir.
Çalınan şeyler
Sual: 14-15 yaşlarında büluğa erdiğim sırada, marketten çaldığım
çikolata, sakız gibi şeyleri, oraya nasıl öderim? Onlara çaldığımı
239
www.dinimizislam.com
söyleyemem. Hangi yolla ödenebilir?
CEVAP
Çok yolu var. Önce çalınan kadar şeyler alıp, götürüp yerlerine
habersizce konur. Bu yapılamazsa, mesela gidip üç tane çikolata
alırsınız. Daha sonra markete uğrayıp fişinizi gösterirsiniz ben üç tane
çikolata istemiştim, üç yerine yanlışlıkla beş tane verilmiş. İkisini iade
ediyorum dersiniz. Diğer çaldıklarınızı da buna benzer bir yolla ödersiniz.
Hak helal etmek
Sual: Bende, mâlî, nefsî, ırzî ve mahremî gibi çeşitli hakları olan bir
kişiye, bu hakları teker teker saymadan, (Bana bütün haklarını helal ettin
mi?) desem, o da, (Evet, hepsini helal ettim) dese, haktan kurtulur
muyum?
CEVAP
Evet. Helalleşirken günahı bildirmeyip, bendeki haklarını affet
demek, caizdir. (İslam Ahlakı)
Bir kimse, diğerine, (Benim üzerimdeki bütün haklarını bana helal et)
dese, o da (Helal ettim) dese, bütün haklarını helal etmiş olur. Şayet hak
sahibi, o şahsın üzerinde bulunan haklarını biliyorsa, hem hükmen, hem
de diyaneten, teklif sahibi olan şahıs, bunlardan kurtulur. Şayet
bilmiyorsa, bütün âlimlere göre, hükmen kurtulur, fakat diyanet yönüne
gelince, İmâm Ebu Yusuf’a göre, bundan da kurtulur. Fetva da böyledir.
Hulâsa’da da böyle bildiriliyor. (Fetava-i Hindiyye)
Bir kimseye, (Bütün haklarını helal et) dense, o da (Helal ettim) dese,
bu hakların ne olduğunu bilmese de, İmam-ı Ebu Yusuf’a göre helal
etmiş olur. Fetva da böyledir, çünkü bilinmeyen haklar için helalleşme bu
ümmete mahsustur. (Berika)
Kişinin gizlemeye çalıştığı bir ayıbını söylemek uygun olmaz. Ancak
üstü kapalı olarak, bu konularda ondan helallik talebinde bulunur. Eğer
gıybeti ona bildirmek fitneye sebep olacaksa, o zaman onun için Allah’tan
af talebinde bulunur. Meçhul hakları ibra etmenin, biz Hanefîlere göre
caiz olması, buna delildir. (Redd-ül muhtar)
Paranın geçmediği yer
Sual: (Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki) denilen bir yazıda, (Ahirette
hatır gönül dinlenmez, para pul geçmez) deniyor. Peki, âhirette
peygamberler, âlimler, melekler, şehidler şefaat etmeyecek mi?
CEVAP
Şefaat ayrı bir konudur. Burada kul hakkından bahsediliyor. Bir
hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Üzerinde kul hakkı olan, ölmeden önce ödeyip helalleşsin!
240
www.dinimizislam.com
Çünkü ahirette altının, malın [paranın pulun] değeri olmaz. O gün, hak
ödeninceye kadar, kendi sevaplarından alınır, sevabları olmazsa,
hak sahibinin günahları buna yüklenir.) [Buhari]
Hikmet ehli zatların yazısındaki husus ile hadis-i şerifte bildirilen
hususlar aynıdır. İmansızlara hiçbir şefaat yoktur. İki âyet-i kerime meali
şöyledir:
(Artık şefaat edicilerin [Peygamberlerin, meleklerin, salihlerin,
şehidlerin] şefaati, onlara [kâfirlere] fayda vermez.) [Müddesir 48]
(O gün zalimler [kâfirler] için, müşfik bir dost, sözü dinlenecek
şefaatçi de yoktur.) [Mümin 18]
Görüldüğü gibi imansızlar için ahirette hatır gönül geçmiyor. İmanı
varsa, elbette şefaat hakkı olanların, hatırı, gönlü yani şefaati geçerlidir.
İmanlı olup da üzerinde kul hakkı varsa, yine para pul veya hatır
gönül geçmiyor. Kul hakkı için ya kendi sevabından veriyor veya hak
sahibinin günahlarını yükleniyor. Kul hakkı olmazsa, diğer günahlar için
şefaat hakkı elbette vardır.
Çocukla helâlleşmek
Sual: Bir çocuğu döven veya ona bir iş yaptıran yahut çocuğun
verdiği hediyeyi alan kimsenin, çocukla helâlleşmesi yeterli midir?
CEVAP
Ana-babasından veya velisinden izinsiz, akıl baliğ olmayan bir
çocuğun verdiği hediyeyi almak, kullanmak caiz olmaz. Çünkü akıl baliğ
olmayan çocuğun, ana-babası dâhil, hiç kimseye hediye vermesi sahih
olmaz. (Redd-ül-muhtar)
Dövdüğümüz çocuğa hakkını helâl et desek, o da helâl etse, bu
geçerli olmaz. Çocuğa iş yaptırsak, sonra da hakkını helâl et desek, ettim
dese geçerli olmaz. Ya çocuğa ücretini vermeli veya velisiyle
helâlleşmelidir.
Bankanın borç silmesi
Sual: Bir kimse ölünce, bazı bankalar onun borçlarını siliyormuş.
Banka silince, o kişi dinen borçtan kurtulmuş oluyor mu? Ahirette ona
borcu sorulmayacak mı?
CEVAP
Banka borçları silince, ona hediye etmiş oluyor. Ölen kişi
sorumluluktan kurtuluyor.
Kul hakkının önemi
Sual: Kul hakkı çok önemli olsa da, ben hiç korkmuyorum. Her
zaman, kazandığım sevabları üzerimde kul hakkı olanlara bağışlıyorum.
Kul hakkı olanlar, âhirette benden bir şey istemeye hakları olmaz diye
241
www.dinimizislam.com
düşünüyorum. Düşüncem doğru mudur?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bir kimse, Peygamberlerin yaptığı ibadetleri yapsa, fakat üzerinde
başkasının bir kuruş hakkı bulunsa, bu bir kuruşu ödemedikçe, Cennete
giremez. (2/66, 87)
Kul hakkını, Allahü teâlânın hakkından önce ödemek gerekir. Kul
hakkı olan, hak sahipleri ile helalleşmedikçe affa uğramaz. Yani üzerinde
kul veya hayvan hakkı bulunanı Allahü teâlâ affetmez ve bunlar
Cehenneme girip, cezalarını çekeceklerdir. (Hadika)
Kıyamet günü, bir dank [yarım gram gümüş] hak için, cemaatle
kılınmış ve kabul olmuş 700 namazı alınıp, hak sahibine verilecektir.
(Dürr-ül-muhtar)
Cemaatle kılınıp ve kabul olmuş sevabı yoksa ne olacak? Hak
sahibinin günahları, kul hakkı olan kimseye yüklenip Cehenneme
atılacaktır.
Durum böyle olunca, kul hakkından çok korkmak, hiç kimsenin
kalbini kırmamaya çalışmak lazımdır.
Eşit paraya farklı iş
Sual: Çalıştığım iş yerinde, herkesten eşit para alınarak aylık para
toplanıp çay, şeker gibi malzemeler alınıyor. Kimisi çayı çok içiyor, kimisi
az. Bazılarının misafirleri çok geliyor. Yani aynı oranda içilmiyor. Bunun
bir mahzuru var mı?
CEVAP
Bu, baştan bilinen bir şeydir. Az içelim, çok içelim eşit para veriyoruz.
Yani anlaşmamız böyledir. Zaten eşit sayıda misafir de gelse, eşit çay
içmek mümkün değildir. Anlaşma böyle olduğu için az veya çok çay
içmenin mahzuru olmaz.
Bunun gibi, oradakiler beraber yemek yiyelim diye eşit para toplayıp,
peynir, zeytin, domates, ekmek alıp sonra yeseler, kimi az kimi çok
yiyecektir elbette. Bu başta bilindiği için mahzuru olmaz. Yine bunun gibi,
sitelerde apartman katlarında kimi girişte oturur, hemen hemen asansörü
hiç kullanmaz. Onuncu kattaki ise en çok kullananlardan biri olur, ama
anlaşma gereği eşit ücret alınırsa mahzuru olmaz.
Kumar ve Oyunlar
Sual: Dünyadaki müslümanlara gönderilen
hakkındaki bildiriye cevap verir misiniz?
242
Kumar
Oyunları
www.dinimizislam.com
CEVAP
Dinimizde bir şeyin haram ve küfür olduğu dört delil ile bilinir. Bunlar
Kitab, Sünnet, İcma ve Kıyastır. Bundan başka delil yoktur. Gönderilen
bildiride çeşitli kumar oyunlarının kağıt sayısından dolayı haram veya
küfür olduğu bildiriliyor. Halbuki İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
(Oyun ile vakit geçirmek, tavla, 14 taş ve benzeri oyunlar
tahrimen mekruhtur. Bunlar, para ile, mal ile yapılırsa kumar olur,
haram olur.) [Redd-ül-muhtar c.5, s.253]
Demek ki, ne çeşit oyun olursa olsun, çayına bile olsa, oynanınca
haram, parasız oynanırsa tahrimen mekruhtur. Hiçbir kitapta, kumar
oynayan dinden çıkar diye yazmaz.
Bildiride, (Pişpirik oynarsan 54 farzla oynarsın, tavla oynarsan
İslam’ın 32 şartı ile oynarsın) gibi indi görüşler vardır. Dinimizde rakamlar
üzerinden manalar çıkarmak doğru değildir. Amerika’da peygamber
olduğunu söyleyen R. Khalife isimli bir din düşmanı da, 19 rakamının
kutsallığından bahsetmiştir. 19 rakamı üzerine başka numara
döndürenler de olmuştur.
İslam’ın şartı 32 değil, beştir. Dominodaki sayılar farsçadır.
Yahudilikle, Hıristiyanlıkla bir ilgisi yoktur. Abdestin farzı Hanefi’de dört
ise de, diğer mezheplerde farklıdır.
Böyle bildiriler, ya yabancıların bir oyunu veya cahil kimselerin bir
düzmesidir. Kumarın haram olduğu edille-i şeriyye ile de sabittir.
Rakamlara göre haram olduğunu söylemek çok yanlıştır. Kumar oyunları,
bildiride açıklanan rakamlarla değil de, başka rakamlarla oynansa haram
olmaktan çıkacak mıdır? Elbette çıkmaz. Hurafelerden uzak durmak
gerekir.
Sual: Top yarışı yaptırmak, topu en ileri atana hediye vermek caiz
mi, kumar mı? Hangi şans oyunları, hangi yarışlar, kumardır, hangileri
kumara girmez? Kur’a çekmek, piyangoya girer mi?
CEVAP
Bir şeyin kumar olabilmesi için bahse giren iki veya daha fazla kişinin
zarar veya kâr etme ihtimalinin bulunması şarttır. Mesela (Sen
kazanırsan ben sana vereceğim, ben kazanırsam sen bana vereceksin)
şeklinde bahse girmek kumar olur. (Sen kazansan da, ben kazansam da
ben vereceğim veya sen vereceksin) şeklinde olursa kumar olmaz.
Yahut, birisi, iştirakçilerden para almadan (Hanginiz kazanırsa ona para
veya araba vereceğim) dese kumar olmaz. Kazanma olmadan, (Kur’a
çekeceğim. Kim kur’ada çıkarsa ona vereceğim) demek de kumar olmaz.
Mubah olan herhangi bir şey ile yarışmak caizdir. Yarışan iki
243
www.dinimizislam.com
kimseden yalnız birinin, (Beni geçersen, sana şunu vereceğim. Ben
geçersem, senden bir şey istemem) demesi veya yarışmaya karışmayan
birinin, (İkinizden kazanana şunu vereceğim. Kazanmayan bir şey
vermeyecek) demesi caizdir. (Kazanamayan, kazanana şunu verecek)
denirse, kumar olur. Kumarcılardan herbirinin malının artmak ve azalmak
ihtimali vardır. Eğer, üçüncü bir kimse, ikisinin atlarını geçmesi şüpheli
olan bir at ile yarışa katılıp, (Sizi geçersem, ikinizden de alırım. Siz beni
geçerseniz, size bir şey vermem, hanginiz ötekini geçerse, ondan alır)
demesi de caiz olur. (Redd-ül-muhtar)
TV’deki çekilişler
Sual: TV’lerdeki programlarda, fazla puan alana, kapıyı önce açana,
mayını patlatmayana çeşitli hediyeler veriyorlar. İştirakçilerden hiç para
almıyorlar. Bu kumara giriyor mu?
CEVAP
Girmiyor. İştirak eden herkesten az da olsa para alsa, kumara girer.
Bu hususta, muteber eserlerden aldığımız yazı aşağıdadır:
Her şey ile yarış etmek ve bulmaca çözmek helaldir. Bunları kumar
ile yapmak haramdır. Koşarak veya at ile ve silah ile, ok ile hedefe atmak
gibi harbde kullanılan şeylerle yapılan yarışlarda, bir taraftan mal şart
etmek de caiz olur. Yani iki kişiden yalnız biri, (Sen kazanırsan, ben sana
vereceğim. Ben kazanırsam, sen bana vermeyeceksin) derse veya bir
üçüncü kimse, yarışa katılanlar arasından kazanana ben vereceğim)
derse caiz olur. İki tarafın da mal vermesi şart edilirse, kumar olur. Bir
üçüncü kimse de yarışa katılıp, ikisini de geçerse, ikisinden de alması,
ikisini de geçemezse, ondan bir şey alınmaması şartı ile, ikisinden geride
kalanın, geçene mal vermesini şart etmek caiz olur.
Kur’a çekmek caiz ve sünnettir. Mülk sahiplerinin haklarının
miktarlarını değiştirmek veya ortaklardan birinin hakkını yok etmek yahut
hakkı olmayana pay vermek için yapılan kur’a, piyango olur, haram olur.
Kumar, yarışlarda olduğu gibi, tavla ile, dama taşları ile, iskambil
kağıtları ile yapılan her oyunda, futbol oyunlarında da olur. Bunların
hepsinde ve ilim adamları arasındaki kumarda, sözleri, tahminleri yanlış
çıkanlar, tahminleri doğru çıkanlara mal, para vermektedir. Kumara
katılanların herbirinde, hem almak hem de vermek ihtimali vardır. Kumar
oynatmak, yarışmak demek değil, tahminde yanılıp yanılmamak
demektir.
Kumarla sömürenler
Kumarda, sonu tahmin edilen işin oyun olması, kazançlı, başarılı
olması veya zararlı olması arasında fark yoktur. Canbazın düşüp
244
www.dinimizislam.com
düşmeyeceğini, geminin batıp batmayacağını tahmin edenlerin,
birbirlerine para vermek için sözleşmeleri de kumar olur. Bunun içindir ki,
oyun, yarış yapılmaksızın, kumarcıların isimleri veya para ile aldıkları
biletlerin numaraları arasında piyango çekerek, çekilen numara
sahiplerine biletlerden toplanan paraların hepsini veya bir miktarını
dağıtmak kumar olur. Çünkü, piyangoya katılanların hepsi kendi
numarasının çekileceğini ümit etmektedir. Bu tahminleri doğru çıkanlar,
yanlış çıkanların önceden vermiş oldukları paralardan almaktadır.
Aldıkları para ile, önceden bilete verdikleri paranın farkını, tahminleri
yanlış çıkanlardan almış olmaktadır. Tahminleri yanlış çıkacaklardan
para toplamak güç olacağı için ve bunlar önceden belli olmadıkları için,
piyangoya katılanların hepsinden, önceden bilet ücreti ismi altında para
toplanmakta, tahmini doğru çıkanların vermiş oldukları, sonra kendilerine
iade edilmektedir. Önceden toplanan paraların hepsini piyango sahibi
almakta, bundan "aslanpayı"nı kendine ayırıp, geri kalanını tahminleri
doğru çıkanlara vermektedir.
Piyango sahibi, kumara iştirak etmese bile, harama sebep olduğu
için, büyük günah işlemekte iştirak edenleri sömürmektedir. (Redd-ülmuhtar, S. Ebediyye, İ. Ahlakı)
Sual: Gazetenin, çekiliş yaparak araba vermesiyle piyango arasında
fark var mıdır?
CEVAP
Piyango bileti alınınca verilen paraya karşılık bir mal alınmıyor.
Kuponsuz olarak Gazetenin vereceği çekilişe katılan kimse, verdiği para
ile gazetenin yanında ayrıca ansiklopedi ve kaset de alıyor. Okuyucuların
gazeteden bir alacakları kalmıyor. Gazete fazla olarak kur'a ile araba vs.
veriyor. Gazete bunu da sorulan sualleri bilene veriyor. Bunun piyango ile
hiç alakası yoktur. Üç çeşit kur'a, yani çekiliş vardır:
1- Haram olan kur'a. (İştirakçilerinden birkaçı hariç, hepsi zarar
eder. Her çeşit piyango çekilişleri böyledir.)
2- Caiz olan kur'a. (İştirakçilerden hiç birinin zarar etmediği kur'a.
Gazetenin verdiği arabalar, buzdolapları ve çamaşır makineleri böyledir.)
3- Müstehap olan kur'a. Müşterek hakka sahip olanlar arasında
çekilen kur'a. (Kurban etini tarttıktan sonra ortakların kur'a ile hisselerini
almaları böyledir.) [Mecelle Şerhi]
Ankara Müftülüğü'nün bu konudaki fetvasının özeti şöyle:
Gazetelerin okuyucularına verdiği araba, daire gibi şeyler, piyango
hükmünde değildir. Çünkü ödenen para ile gazete satın alınmaktadır.
Alınan gazetenin, emsali gazeteler yanında, tespit edilen değeri
245
www.dinimizislam.com
verilmektedir. Araba, daire gibi hediyeler, gazete sahibinin, kazancının bir
kısmından alınarak, okuyucularına kur'a yani çekiliş ile hediye
edilmektedir. Bunu maddi hiçbir değeri olmayan piyango bileti veya toto
kağıdı ile karıştırmamak lazımdır. Bu hususta Din İşleri Yüksek
Kurulu'nun birçok fetvası mevcuttur.
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu'nun kur'a yani
çekiliş ile hediye vermenin caiz olduğunu bildiren fetvalarından biri şöyle:
Para ödeyerek bilet alan kimselerden bir kısmına ikramiye çıkıp, bir
kısmına çıkmadığı için kumardır. Gazetelerin okuyucularına vermekte
oldukları, otomobil, daire gibi şeyler, piyango hükmünde değildir. Çünkü
bunda, ödenen para ile gazete satın alınmaktadır. Gazeteden çekiliş ile,
okuyucularına çıkan otomobil vs. gibi şeyler hediye hükmündedir.
Sual: Haram bir şeyi sevmek, "Kumar haram ama seviyorum" demek
küfür olur mu?
CEVAP
İnsanın nefsi haramlardan hoşlanır. Haramlardan hoşlanmak insanın
elinde olmadığı için küfür ve günah olmaz. Haram işlemek günah olur.
"Haram ama seviyorum" demek suretiyle günahı duyurmak, ilan etmek,
teşvik etmek de günahtır. (Hadika)
Sual: Bir kilo baklavayı yiyebilirsen fiyatını ben ödeyeceğim.
Yiyemezsen kendin ödersin diyerek bahse girmek kumar sayılır mı?
CEVAP
Karşılıklı zarar etme olduğundan kumar sayılır. Kendi getirdiği
baklavayı arkadaşına (Hepsini yiyebilirsen sana şu kadar para
vereceğim. Yiyemezsen bir şey yok) dese, kumar olmaz. İki taraftan
birinin zarar etme ihtimali varsa, karşılıklı bahisler kumar olur.
Sual: Büyük ikramiyeli yarışmalara katılıp oradan kazanılacak parayı
yemek caiz midir?
CEVAP
Para vermeden yarışmaya katılma imkanı varsa mahzuru yok. Az da
olsa para veriliyorsa kumar olur, haram olur.
Sual: Okey, kağıt vs. gibi oyunlar, çayına veya vakit geçmesi için
oynandığında günah olur mu?
CEVAP
Çayına oynamak da kumardır ve haramdır. Bu oyunları oynamak
tahrimen mekruhtur. Devamlı oynanırsa haram olur. Oyun oynamak
malayanidir, boş iştir.
İnsan, dünyaya oyun ve eğlence için gelmemiştir. Dünya iş ve
kazanç yeridir. Dünya ahiretin tarlasıdır. Burada ne ekilirse, ahirette o
246
www.dinimizislam.com
biçilecektir. Boş vakit fırsat ve ganimettir. Faydalı iş yapmadan vakit
geçirmek vakti öldürmek olur. Dünyada yapılan her işin, her nefesin
hesabı kıyamette sorulacaktır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamet günü, herkes ömrünü ve gençliğini nerelerde
geçirdiğinden, malını nereden kazanıp nerelere harcadığından ve
ilmi ile amel edip etmediğinden sorguya çekilecektir.) [Tirmizi]
Ömür, ilim, mal ve beden, Allahü teâlânın kullarına verdiği bir
sermayedir. Bu sermayeyi Allahü teâlânın bildirdiği yerlerde harcamalıdır.
Vakit geçtikten sonra pişmanlığın faydası olmaz. Onun için gençliğin,
malın, sağlığın kıymetini bilmeli, dünyada ahireti kazanacak işler
yapmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Beş şeyden önce beş şeyin kıymetini bil! İhtiyarlıktan önce
gençliğin, hastalıktan önce sağlığın, meşguliyetten önce boş vaktin,
fakirlikten önce zenginliğin ve ölümden önce hayatın kıymetini bil!)
[Ebu Nuaym]
Peygamber efendimiz, tavla oynayan bir grup insana buyurdu ki:
(Oyunla meşgul olan el ve kalblere, boş ve bâtıl sözlere yazıklar
olsun!) [Beyheki]
Böyle oyunları parasız, eğlence için oynamak da uygun değildir.
Çünkü hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Satranç ve dama oynayan, ellerini domuz kanına bulaştırmış
gibi olur.) [Müslim]
(Tavla oynadıktan sonra kalkıp namaz kılan, irin ve domuz kanı
ile abdest alıp namaz kılana benzer.) [İ. Ahmed]
(Satranç, tavla ve benzeri haram olan oyunları oynayanlara
rastladığınız zaman, selam vermeyin! Selamlarını da almayın!)
[Deylemi]
Yukarıdaki hadis-i şeriflerin açıklaması olan fıkhi hüküm ise şöyledir:
(Tavla, satranç, 14 taş gibi oyunları oynamak tahrimen mekruhtur.
Devamlı oynanırsa haram olur. Eğer bir farzı yapmaya mani olursa yahut
para için oynanırsa yine haram olur.) [Redd-ül-muhtar 5/253]
Görüldüğü gibi, parasız olarak ara sıra oynamak harama yakın
mekruh, devamlı oynanırsa haramdır. Çayına da oynamak kumar olduğu
için yine haramdır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimsenin boş şeylerle vakit geçirmesi, Allahü teâlânın onu
sevmediğinin alametidir.) [Mektubat-ı Rabbani]
İmam-ı Malik hazretleri buyurdu ki:
(Satranç ve dama oynayan Allah ve Resulüne asi olmuş sayılır.) [U.
247
www.dinimizislam.com
Kübra]
İmam-ı Gazali hazretleri ile İmam-ı Şafii hazretleri, ara sıra satranç
oynamanın mubah, devamlı oynamanın ise tenzihi mekruh olduğunu
bildirdiler. Nitekim, İmam-ı Şafii hazretleri, (Satranç oynamak, din ve
mürüvvet sahiplerinin âdeti değildir) buyurdu.
Bu yazılardan anlaşıldığına göre, Hanefilerin satranç dahil bütün
oyunları oynamaları doğru değildir. Şafiilerin ise, ara sıra yalnız satranç
oynamaları caizdir.
Sual: İctihad kapısı kapalı deniyor. Örneğin günümüzde ortaya çıkan
bazı oyunlar, at yarışı, loto ve diğer konular hakkında dinimizin
bildirdikleri söylenirken kıyas ya da icma mı yapılmış oluyor yoksa İslam
âlimlerinin bildirdikleri vasıtasıyla mı hüküm veriliyor?
CEVAP
Kumarı tarif etmişler, adına loto de, toto de, piyango de, at yarışı de,
fark etmez yani yeni bir şey yok. Kıyas falan yapılmıyor. İçki, kumar ve
diğer haramlar isim değiştirse de yine haramdır. Bunlar için yeni ictihada
ihtiyaç yoktur.
Şans oyunu
Sual: Bazı şans oyunları, tamamen rastlantıya dayanmıyor, bilgi ve
yetenek de, gerektiriyor. Kendi bilgimizi kullandığımız için, acaba bu tip
şans oyunları caiz olur mu?
CEVAP
Hayır, caiz olmaz. Ölçü, bilginin kullanılıp kullanılmaması değil,
oyunda para verilip verilmemesidir. Bilgi yarışması da yapılsa, katılmak
için para verilirse, yine kumar olur, caiz olmaz.
Sual: Bir şeyine lades tutuşmak, caiz olur mu?
CEVAP
Hayır, caiz olmaz, kumar olur.
Sual: Futbol veya başka oyunları, spor gayesiyle oynamak günah
mıdır?
CEVAP
Avret yeri açık olursa veya namaza mani olursa, her oyun haram
olur.
Oyunla vakit geçirmek, tavla, 14 taş ve benzeri oyunlar tahrimen
mekruhtur. Bunlar, parayla, malla yapılırsa kumar olur, haram olur.
(Redd-ül-muhtar)
Demek ki, ne çeşit oyun olursa olsun, çayına bile olsa, parayla
oynanınca haram, parasız oynanırsa tahrimen mekruhtur.
Başka faydalı işler, mesela spor olarak, yürümek, koşmak, denizde
248
www.dinimizislam.com
yüzmek, evde çeşitli jimnastik aletleriyle spor yapmak tercih edilebilir.
Çeşitli oyunlara bağlanıp, kitap okumaktan mahrum kalanlar, hatta
yemek yemeyi bile unutanlar oluyor. Okuldaki derslerine bile
çalışamıyorlar.
Piyango bileti bulmak
Sual: Yolda bir milli piyango bileti bulunsa, bu bilete bir miktar para
çıksa, bu parayı alıp harcamak caiz olur mu?
CEVAP
Kendi satın almadığı için, lukata yani, yerde bulunan para, mal
hükmündedir. Müslüman bir fakire verilebilir veya fakirse kendisi
kullanabilir.
Piyangodan çıkan araba
Sual: Piyangodan çıkan arabayı satın almak caiz midir?
CEVAP
Araba, dinen mülkü olmadığı için satamaz; bir fakire hediye eder,
fakir teslim aldıktan sonra, kendi malı olduğu için, dilediğine satar veya
bağışlar.
Kumardan kazanılan para
Sual: Bir kimse kumardan kazandığı parayla çay ısmarlasa, içmem
demek de o anda mümkün olmasa, böyle emr-i vaki karşısında içmek
caiz olur mu?
CEVAP
Emr-i vaki olunca, cebindeki paradan vermiş kabul ederek içilebilir.
Küs ve dargın durmak
Sual: Küs durmanın dindeki yeri nedir?
CEVAP
Erkek olsun, kadın olsun, dünya işleri için, müminin mümine
darılması, onu terk edip uzaklaşması, aradaki bağlılığı, ilgiyi kesmesi caiz
değildir.
Müslüman olan ve dine uygun yaşayan akrabayı ise, hiç olmazsa
haftada veya ayda bir ziyaret etmeli, kırk günü geçirmemelidir.
Uzak memlekette ise, mektupla, telefonla veya haber göndererek
gönlünü almalıdır. Dargın olsa da ziyareti ve gönlünü almayı ihmal
etmemelidir.
Akrabası gelmezse, cevap vermezse de, giderek veya hediye, selam
göndererek, yahut mektup ile, telefon ile yoklamaktan vazgeçmemelidir.
Allahü teâlâ, müslüman olan ve salih olan akrabayı ziyareti emrediyor.
249
www.dinimizislam.com
Bunun tersi olanları ziyaret etmeyi emretmiyor. Hele kendilerinden zarar
gelecek günahkâr akrabadan uzak durmak gerekir.
Dargın olana, üç günden önce gidip barışmak, daha iyidir. Güçlük
olmaması için, üç gün izin verilmiştir. Daha sonra günah başlar ve gün
geçtikçe artar. Günahın artması, barışıncaya kadar devam eder. Hadis-i
şerifte, (Sana darılana git, barış! Zulüm yapanı affet. Kötülük yapana
iyilik et!) buyuruldu. (İbni Ebiddünya)
Üç günden fazla dargın duran kimse, şefaat olunmazsa,
affolunmazsa, Cehennemde azap görecektir. Günah işleyene, ona
nasihat olmak niyeti ile ondan uzak durmak iyidir. Allahü teâlâ için
darılmak olur.
Birbirine dargın olanları barıştırmak gerekir. Hadis-i şerifte,
(Hastanın halini sormak için 2 km git, küs olan kimseleri barıştırmak
için 4 km, bir din kardeşini ziyaret etmek ve ilim adamından bir
mesele öğrenmek için de 6 km git!) buyuruldu.
Hazret-i Musa, (Ya Rabbi, dargın olanları barıştırana ne ecir verirsin?
diye sordu. Hak teâlâ, (Kıyamet gününde selamet verir, korktuğu
şeylerden emin eder, umduğu şeylerle şereflendiririm) buyurdu.
Dargın olanların, bayramı veya başka bir günü beklemeyip, hemen
barışması gerekir.
Hoşgörülü olmalı
Allahü teâlâyı ve Peygamber efendimizi seven kimse, insanların
kusurlarına bakmaz, hoşgörülü olur. İyi insan, yani mümin herkesle iyi
geçinir. Başkalarına sıkıntı vermediği gibi, onlardan gelecek eziyetlere de
katlanır.
Bir kusurundan dolayı iyi bir kimseye darılmamak gerekir. Dargınlık
olsa bile 3 günden fazla sürmemelidir. Bayrama kadar süren bir dargınlık
olduysa, daha fazla gecikmeden barışmalıdır. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Bir müminin din kardeşiyle üç günden çok dargın durması caiz
değildir. Üç gün geçtikten sonra, onunla karşılaşırsa, ona selam
verip hatırını sormalıdır. O kimse selamını alırsa, birlikte, sevaba
ortak olurlar. Selamını almazsa günaha girer. Selam veren de küs
durma mesuliyetinden kurtulmuş olur.) [Ebu Davud]
(İki kişi, birbirine dargın olarak ölürse, Cehennemi görmeden
Cennete giremez. Cennete girseler de birbiriyle karşılaşamazlar.)
[İbni Hibban]
(Din kardeşiyle bir yıl dargın duran, onu öldürmüş gibi günaha
girer.) [Beyheki]
250
www.dinimizislam.com
(İnsanların amelleri, pazartesi ve perşembe günleri Hak teâlâya
arz olunur. Hak teâlâ da, kendisine şirk koşmayan herkesi affeder.
Ancak bu mağfiretten birbirine kin tutan iki kişi istifade edemez.
Cenab-ı Hak, “O iki kişi barışıncaya kadar amellerini getirmeyin”
buyurur.) [İ.Malik]
(Birbirinizle münasebeti kesmeyin! Birbirinize arka çevirmeyin!
Birbirinize kin ve düşmanlık beslemeyin! Birbirinizi kıskanmayın! Ey
Allah’ın kulları kardeş olun! Bir müslümanın diğer kardeşine
darılarak 3 günden çok uzaklaşması helal değildir.) [Buhari]
(Birbirine dargın iki kimseden, hangisi önce selam verirse,
günahları affolur. Verilen selamı öteki almazsa, bu selamı melekler
alır. Selam almayan kimseye de şeytan, sevinerek iltifatta bulunur.)
[İbni Ebi Şeybe]
(Müslüman kardeşine, üç günden fazla dargın duran kimse,
ölünce Cehenneme gider.) [Nesai]
[Cehennemde günahı kadar ceza çektikten sonra çıkar.Yahut
şefaate veya affa uğrarsa hiç Cehenneme girmez.]
Ara bulmak ve yalan
Müslümanların birbirine olan haklarından birisi de iki kişinin arasını
bulmak, küsleri barıştırmaktır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Nafile namaz, oruç ve sadakadan daha faziletli amel iki kişi
arasını bulmak ve düzeltmektir. Çünkü ara bozukluğu dini kökünden
yıkar.) [Tirmizi]
Peygamber efendimiz, bir gün gülümsedi. Bunu gören Hazret-i Ömer
sebebini sual etti. Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Ümmetimden iki kişi, ahirette hesaplaşırlar. Birisi (Ya Rabbi, bu
adamdan hakkımı al) der. Allahü teâlâ, ötekine, (Bu adamın hakkını ver)
buyurur. Adam, (Ya Rabbi, bir iyiliğim kalmadı ki nasıl vereyim) der.
Allahü teâlâ hak sahibine, (Bu adamın iyiliği kalmadı. Ne yapacaksın)
buyurur. Adam (Öyle ise günahlarımı alsın) der. Bu arada Peygamber
efendimiz ağlayarak (O gün öyle dehşetli bir gündür ki, o gün
başkalarının günahlarını yüklenmek şöyle dursun insan kendi günahının
yükünü çekemez) buyurdu.
Allahü teâlâ, hak sahibine, (Başını kaldır da, Cennetin şu muhteşem
köşklerine bak) der. Hak sahibi baktıktan sonra, (Evet görüyorum. Bu
muhteşem köşkler, hangi peygamberin veya hangi şehidindir) der. Allahü
teâlâ, (İşte o gördüğün göz kamaştırıcı köşkler, bedellerini ödeyenler
içindir) buyurur. Adam, (Ya Rabbi bunların bedellerini kim ödeyebilir ki?)
der. Allahü teâlâ, (Sen ödeyebilirsin) buyurur. Adam, (Nasıl ödeyebilirim,
251
www.dinimizislam.com
neyim var ki?) der. Allahü teâlâ, (Hakkını bu kardeşine bağışlamakla bu
köşke sahip olursun) buyurur. Adam hemen, (Bağışladım ya Rabbi) der.
Allahü teâlâ, (Haydi kardeşinin elinden tutup Cennete girin) buyurur.
Peygamber efendimiz aleyhisselam devam ederek buyurdu ki:
(Allah’tan korkun ve aralarınızı düzeltmeye çalışın! Çünkü
Allahü teâlâ, kıyamet gününde sizin aralarınızı düzeltir.) [Haraiti]
Karı-kocanın veya dargın iki kişinin arasını düzeltmeye çalışmak çok
sevaptır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İki kişinin arasını düzeltmek, nafile oruç ve namazlardan daha
faziletlidir.) [Taberani]
[Bazı kimseler, namaz kılmayıp, oruç tutmayıp, "Ben iki dargını
barıştırdım, çok sevap aldım" derler. Namaz kılmayanın böyle iyiliklerine
sevap verilmez. İyiliklere sevap verilebilmesi için doğru iman etme ve
namaz kılma şartı vardır.]
Yalan büyük günah olduğu halde birkaç yerde, hayra, iyiliğe vesile
olduğu için caizdir. Harpte, düşmanların zararından korunmak için, iki
müslümanı barıştırmak için birinden diğerine iyi söz getirmek için caizdir.
Ölmemek için leş yemeye benzer. Çünkü bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İki kişinin arasını bulmak için hayırlı söz söyleyen yalancı
değildir.) [Müslim]
Bunların haricinde şakadan bile olsa yalan söylememeli. Bu
konudaki bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Mümin her kabahati yapabilir. Ama hıyanet edemez ve yalan
söyleyemez.) [İbni Ebi Şeybe]
Sual: Dinimizde küs durmak caiz mi, müslüman bir arkadaş benimle
konuşmuyor. O benimle konuşmadığı için günaha sadece o mu giriyor
ben de günaha giriyor muyum?
CEVAP
Dinimizde küsmek, dargın durmak caiz değildir, günahtır. Üç günden
fazla dargın duran kimse, şefaat olunmazsa, affolunmazsa, Cehennemde
azap görecektir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Bir müminin din kardeşiyle üç günden çok dargın durması caiz
değildir. Üç gün geçtikten sonra, onunla karşılaşırsa, ona selam
verip hatırını sormalıdır. O kimse selamını almazsa günaha girer.
Selam veren de küs durma mesuliyetinden kurtulmuş olur.) [Ebu
Davud]
(Müslümanla alakayı kesmek onun kanını dökmek gibidir.) [Ebu
Nuaym]
Bir de küs durmanın sebebi nedir? Bu önemlidir. Alacak verecek
252
www.dinimizislam.com
meselesi midir, para meselesi mi? İtibar meselesi mi? Konuşmaz ama kin
gütmezse küs duranların günahını yüklenmez. Nefret etmemek şartı ile
ondan zarar gelir diye konuşmazsa küs durma günahına girmez.
Günah işleyene, büyüklük taslayana, kendini beğenene, sizinle alay
edene nasihat olmak niyeti ile ondan uzak durmak iyidir. Allahü teâlâ için
darılmak olur. Hâlini düzelt demek olur.
Sual:
Hadis-i
şerifte
(Birbirinizi
sevmedikçe,
imana
kavuşamazsınız) buyuruluyor. İnsan birisiyle küsünce kâfir olmaz mı?
CEVAP
Hayır, kâfir olmaz. İnsan dünya işleri için bir müslümana kızar,
onunla küsebilir. Üç günden fazla dursa da, yine kâfir olmaz. Yani insan
günah işlemekle kâfir olmaz.
Dargınlar barışmalı
Sual: Bir iki arkadaş bana dargın, konuşmuyorlar. Ne yapmam
uygun olur?
CEVAP
Müslümanların dargın durması kötüdür. Dargınları barıştırmak
sevabdır. Dargın durulmayıp barışmalı. Hoşlanılmayan kimseyle de
samimi olmamalı; ama rastlayınca selamlaşma ihmal edilmemelidir. Yani
konuşmamakla dargın durmak farklıdır. Zararı gelecek kimseyle
konuşmak gerekmez; ama rastlayınca selam vermelidir.
Küs durmak
Sual: Bazı arkadaşlarla konuşmuyorum, ama hiçbirine kinim,
düşmanlığım yok. Konuşunca zararları dokunuyor. Yanlarına gitmekten
çekiniyorum. Hiç onlara darılmadan uzak durmam, konuşmamam günah
olur mu?
CEVAP
Madem size zararı dokunuyor, kin beslemeden mesafeli durmak
günah olmaz. İhtiyaç olmadıkça konuşmamanın da mahzuru olmaz. Ama
görüşüldüğü zaman, yine ihtiyaç kadar konuşmalıdır.
Kusurları gizlemek
Sual: İnsanların kusurlarını gizlemek gerekir mi?
CEVAP
Evet gizlemelidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kim, bir müslümanın dünya sıkıntılarından birini giderirse,
Allahü teâlâ da onu kıyamet günü sıkıntılardan korur. Kim,
müslümanın aybını örterse, Allahü teâlâ da onun dünya ve ahirette
253
www.dinimizislam.com
aybını örter. Kişi, arkadaşına yardımcı olduğu müddetçe, Allahü
teâlâ da onun yardımcısı olur.) [Müslim]
(Müslüman
müslümanın
kardeşidir,
ona
zulmetmez,
zulmedilmesine de yardımcı olmaz. Kim arkadaşının ihtiyacını
giderirse, Allahü teâlâ da onun ihtiyacını giderir. Kim, müslümanın
sıkıntısını kaldırırsa, Allah da kıyamet günü onun sıkıntılarını
kaldırır. Kim, müslümanın aybını örterse, Allahü teâlâ da kıyamette
onun aybını örter.) [Tirmizi]
(Bir mümin, arkadaşının aybını görmez, onu gizlerse, şüphesiz
Allahü teâlâ bu hareketi sebebiyle onu Cennete koyar.) [Taberani]
(Kim bir ayıp örterse, diri diri kuma gömen suçsuz kız çocuğunu
kurtarmış gibi sevap olur.) [Ebu Davud, Nesai, Hakim]
(Kötülük etmeyin, ayıp araştırmayın! Kim bir müslümanın aybını
araştırırsa, Allahü teâlâ da onun aybını ortaya çıkarır ve böyle bir
kimse, en gizli bir yerde sığınsa bile, onu rezil eder.) [Tirmizi]
(Müslümanların aybını araştıran, onlara kötülük etmiş ve onları
kötülüğe itmiş olur.) [Ebu Davud]
(Kim arkadaşını, tevbe ettiği bir günahtan dolayı ayıplarsa, o
kimse, aynı günaha müptela olmadan ölmez.) [Tirmizi]
Sual: Nahoş iş yapan samimi bir arkadaşım var. Ondan uzaklaşmam
uygun mu?
CEVAP
Arkadaş, bir günah veya bir kusur işleyebilir. Bunlarda ısrar ediyorsa
hâlini düzeltecek şekilde güzel nasihatlerde bulunmalıdır.
Hazret-i Ömer’in Şam’da bir arkadaşı vardı. Gelenlerden onu sordu.
(Şeytana arkadaş oldu. Günah işliyor) dediler. Bunun üzerine Hazret-i
Ömer öyle diyen kimseyi susturup (Giderken bana uğra!) dedi. Dönüşte o
kimseye bir mektup verdi. Mektubunda Mümin suresinin ilk üç âyet-i
kerimesini yazıp, lüzumlu nasihatlerde bulundu. 3. âyet-i kerimede,
Allahü teâlânın her şeyi bildiği, günah işleyenlerin tevbesini kabul
edeceği ve azabının şiddetli olduğu bildiriliyordu. Şam’daki arkadaşı
mektubu okuyunca ağladı. (Elbette Allahü teâlânın söylediği doğrudur.
Ömer de bana nasihat etti) diyerek tevbe edip günahlarından vazgeçti.
Salih bir kimsenin arkadaşı günahlara dalmıştı. (Artık onunla
arkadaşlığı bırak! Çünkü o sapıttı) dediler. O ise (Arkadaşım asıl şimdi
bana muhtaçtır. Böyle bir anda onu bırakmak arkadaşlığa yakışmaz.
Arkadaşımın düzelmesi için çalışacağım ve ıslahı için dua edeceğim)
dedi.
Arkadaşımızı, hoşlanmadığımız hareketlerinden dolayı terk
254
www.dinimizislam.com
etmemeliyiz. Yerinde ikazlarımızla tevbekâr olup eski haline dönmesine
çalışmalıyız. Eğer ondan yüz çevirip münasebetlerimizi kesersek, günah
ile felaket ile onu baş başa bırakmış oluruz. Arkadaşa karşı vefalı
olmalıdır. Vefa demek, ihtiyaç halinde ona yardım etmektir. Arkadaşın
dindeki ihtiyacı, maldaki ihtiyacından daha çoktur. Onunla beraberken,
günah işlemeye utanabilir. Arkadaşlık, yakın akrabalık gibidir.
Çocuğumuz, kardeşimiz, bir günah işlerse onu hemen terk etmeyiz.
Arkadaşı da hatasından dolayı tamamen terk etmek uygun olmaz.
Kusurunu düzeltemeyen arkadaşı bırakmamalı, çünkü dörtbaşı mamur
arkadaş bulunmaz.
Kötü biri ile arkadaşlık etmek elbette uygun olmaz. Fakat
arkadaşımızın bazı kusurları görülünce, onu tamamen terk etmek de
doğru değildir. Çünkü kusursuz dost olmaz.
Arkadaşımızın kusurlarını yüzüne vurmak, aramızın açılmasına
sebep olur. Şeytanın da istediği budur. Onun için, şeytanın dediğini
yapmamalı, arkadaşın kusurlarını gizlemeli. Bize karşı işlediği hatalarına
gelince, bunu affetmemiz gerekir. Hatta hatasını tevil etmemiz, mazur
görmeye çalışmamız vaciptir.
Arkadaşımızın bize karşı olan bir kusuru için, bir çok mazeret
aramalıdır. Şayet kalbimiz yine mutmain olamazsa, kabahati kendimizde
bulmalıyız. Kendi kendimize (Sen ne katı yüreklisin! Arkadaşın sana
yetmiş mazeret buldu. Sen hâlâ kusur arıyorsun) demelidir. Eğer
arkadaş, hatasını anlayarak özür dilemişse, hemen affetmeli! Çünkü
İmam-ı Şafii hazretleri, gönlü alınmaya çalışıldığı halde rıza göstermeyen
kimsenin makbul biri olmadığını bildiriyor. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Arkadaşının mazeretini kabul etmemek günahtır.) [İbni Mace]
(Özrü kabul etmeyen, özür dileyenin günahını yüklenmiş olur.)
[İbni Mace]
(Kaba kimseye nazik davranan, zulmedeni affeden, mahrum
edene ihsan eden, uzaklaşana yaklaşan yüksek derecelere kavuşur.)
[Bezzar]
Allahü teâlâ da hiddetini, öfkesini yenenleri övüyor. (Al-i İmran 134)
Sual: Bazı kişilerin hilelerini, kusurlarını başkalarına anlatmak günah
mıdır, gıybet olur mu?
CEVAP
Bid'at ehlinin bid'atini ve alış verişte insanları kandıranların bu
hilelerini söylemek gerekir, gıybet olmaz. Ama bir kimsenin günahının
zararı yalnız kendine ise ve bu günahı gizli ise, bunu açığa çıkarmak
günah olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
255
www.dinimizislam.com
(Kim, bir müslümanın ayıplarını örtüp gizlerse, Hak teâlâ da,
dünya ve ahirette onun ayıp ve kusurlarını örter. Kul, din kardeşine
yardım ettiği müddetçe, Allahü teâlâ da o kula yardım eder.) [Müslim]
(Bir kimse, senin ayıplarını söyleyerek seni kötülerse, sen de
onun aybını söyleyerek kötülemeye çalışma! Bunun sevabı senin,
vebali de kötü söz söyleyenindir.) [Nesai]
(Müslümanlara eza cefa yapmayın, onları çekiştirip ayıplamayın
ve onların hata yapmalarını arzulamayın!) [İbni Hibban]
Gıybet, Kur'an-ı kerimde, ölü kardeşinin etini yemeye benzetilmiştir.
Gıybetin bazı durumlarda zinadan da kötü olduğu hadis-i şerifle
bildirilmiştir.
Gıybet, kendi ayıp ve kusurlarını bırakıp, başkalarının ayıp ve
kusurlarını araştırmaya çalışmaktır ki, bir müslüman için bundan daha
kötü ve zararlı bir şey yok gibidir.
Biz, kendi ayıplarımızın ortaya dökülmesini, rüsvay olmamızı
istemediğimiz gibi, başkaları da ayıplarının açıklanmasını istemez. Sen
arkadaşının aybını örtersen, Allah da senin aybını örter. Sen başkasının
aybını açarsan, senin ayıplarını da açan çıkar. Elâleme rüsvay olursun.
Bu husus hadis-i şerifle bildirilmiştir.
Kendi kusurlarını araştıran ve bunların çaresini düşünerek
başkasının kusurlarını göremeyen müslüman çok iyi insandır. Hadis-i
şerifte de, (Kendi aybını gören, Allahü teâlânın hayır dilediği
kimsedir) buyuruluyor. Kişi için kendi noksanını bilmek gibi irfan olmaz.
(İmad-ül İslam)
Gıybet, söz taşımak ve diğer günahlardan kaçınmak cihad-ı ekber
olarak bildirilmiştir. Ne mutlu kendi kusurunu görebilenlere...
Sual: Salih arkadaşa nasıl muamele etmelidir?
CEVAP
Salih bir arkadaş bulunca, ona lüzumlu hürmeti göstermelidir! Onun
can ve malını kendi can ve malından önce tutmalıdır! Ayıplarını
araştırmamalı, aybı olsa bile görmemeli ve kimseye söylememeli, hatta
kendi kendine aybını düşünmemeli, asla münakaşaya girmemelidir!
Aleyhinde konuşan olursa, münasip şekilde susturmalıdır! Alınacağı veya
üzüleceği bir söz söylememelidir! Suizanda bulunmamalı, uygunsuz
hareketlerini dalgınlığa ve unutkanlığa yormalıdır! Yani bir mazeret arayıp
suçsuz olduğunu kabul etmelidir! Çünkü güzel ahlak sahibi, insanları
mazur görür. Onların kusurlarını meydana çıkarmaz.
Güzel ahlaklı mert kimse, insaflıdır. Yani kendisi insafla hareket eder;
fakat başkasından bu insafı beklemez. Böyle bir arkadaşın sevdiklerini
256
www.dinimizislam.com
sevmeli, sevmediklerinden ve düşmanlarından uzak olmalıdır! Ona karşı
ve herkese karşı tevazu sahibi olmalıdır! Böyle bir kimseyi kendisine dost
ve kardeş bilmelidir. Ona hürmet göstermedikçe ilminden istifade
edemez.
Arkadaşın kusurlarını gizlemeye çalışmamız çok iyi olur. Müslüman,
kusurları gizleyici olmalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kim, bir müslümanın dünya sıkıntılarından birini giderirse,
Allahü teâlâ da onu kıyamet günü sıkıntılardan korur. Kim,
müslümanın aybını örterse, Allahü teâlâ da onun dünya ve ahirette
aybını örter. Kişi, arkadaşına yardımcı olduğu müddetçe, Allahü
teâlâ da onun yardımcısı olur.) [Müslim]
(Müslüman
müslümanın
kardeşidir,
ona
zulmetmez,
zulmedilmesine de yardımcı olmaz. Kim arkadaşının ihtiyacını
giderirse, Allahü teâlâ da onun ihtiyacını giderir. Kim, müslümanın
sıkıntısını kaldırırsa, Allahü teâlâ da kıyamet günü onun sıkıntılarını
kaldırır. Kim, müslümanın aybını örterse, Allahü teâlâ da kıyamette
onun aybını örter.) [Tirmizi]
(Bir mümin, arkadaşının aybını görmez, onu gizlerse, şüphesiz
Allahü teâlâ bu hareketi sebebiyle onu Cennete koyar.) [Taberani]
(Kim bir ayıp örterse, diri diri kuma gömülen suçsuz kız
çocuğunu kurtarmış gibi sevap olur.) [Ebu Davud, Nesai, Hakim]
(Kim arkadaşının aybını örterse, Allahü teâlâ da kıyamet günü
onun aybını örter. Kim de müslüman arkadaşının aybını açığa
vurursa, Allahü teâlâ da onun aybını açığa vurur. Hatta evinde bile
onu rezil eder.) [İbni Mace]
(Kötülük etmeyin, ayıp araştırmayın! Kim bir müslümanın aybını
araştırırsa, Allahü teâlâ da onun aybını ortaya çıkarır ve böyle bir
kimse, en gizli bir yerde sığınsa bile, onu rezil eder.) [Tirmizi]
(Müslümanların aybını araştıran, onlara kötülük etmiş ve onları
kötülüğe itmiş olur.) [Ebu Davud]
(Tevbe ettiği bir günahtan dolayı birini ayıplayan, aynı günaha
müptela olmadan ölmez.) [Tirmizi]
(Kendine reva gördüğünü, sana reva görmeyenin arkadaşlığında
hayır yoktur.) [İ. Adiy]
Lakap takmak
Sual: Birine lakap takmak veya lakabı ile çağırmak günah mıdır?
CEVAP
Lakap, ya yermek, alay etmek veya övmek, takdir etmek için
257
www.dinimizislam.com
kullanılır.
İnsanları beğenmediği, üzüleceği lakaplarla çağırmak günahtır. Böyle
bir lakapla arkasından konuşmak da gıybettir, haramdır.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Ey müminler, bir kısmınız, diğer kısmınızı alaya almasın! Belki
de alay edilenler, kendilerinden daha iyidir. Birbirinizi ayıplamayın,
kötü lakaplarla çağırmayın! İmandan sonra fâsıklık ne kötüdür!
[Allah’ın yasak ettiği şeylerden] tevbe etmeyenler ise, zalimlerdir.)
[Hucurat 11]
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(İnsanlarla alay edene, Cennetten bir kapı açılır, “haydi gir”
denir. O da, telaşla gelir, fakat kapı hemen kapanır. Sonra başka bir
kapı açılır. O yine üzgün olarak kapıya gider. Kapı yine kapanır. Bu
durum, defalarca tekrar eder, artık, gel denildiği halde, gidemez.)
[Ebu Davud]
Demek ki, bir kimsenin üzüleceği bir lakapla yüzüne karşı da,
arkasından da konuşmak yanlıştır. Mesela Şişko Tekin, Bücür Kaya
gibi lakaplarla çağırmak veya arkasından konuşmak günahtır. Hadis-i
şerifte (Bir kimseyi, sevmediği bir lakapla çağırana, melekler lanet
eder) buyuruldu. (İbni Sünni)
Bir kimse, bir kusuru ile meşhur olup da, o lakap ile onu çağırınca
üzülmezse, bu lakap ile onu çağırmak veya ondan bahsetmek de günah
olmaz. Mesela, Uzun Cenk, Kara Yeşim demek gibi.
İnsanları beğendiği lakaplarla çağırmak günah değildir. Mesela, Yiğit
Hüseyin, Hasan onbaşı gibi lakaplarla insanları çağırmak günah olmaz.
Peygamber efendimize Emin, Hazret-i Ebu Bekir’e Sıddık, Hazret-i
Ömer’e Faruk, Hazret-i Osman’a Zinnureyn, Hazret-i Ali’ye Ebu Turab
denmesi böyledir.
Araplar, en büyük çocuğun ismi ile künyelenirdi. Mesela Peygamber
efendimize Ebul Kasım, Hazret-i Ali’ye de Ebul Hasen denirdi. İmam-ı
Ebu Yusuf’un adı Yakub idi. Fakat çocuğunun ismi ile Ebu Yusuf olarak
tanınmıştır.
Hadis-i şerifte, (Çocuklarınıza çeşitli lakap takılmadan, onlarla
künyelenin) buyuruldu. Demek ki insanları beğendikleri lakap ve künye
ile çağırmakta mahzur yoktur. (Şir’a)
Lanet ve beddua etmek
Sual: Bazı hadis-i şeriflerde lanet olsun deniyor. Lanet etmek ne
demektir? Kötü anne babanın iyi olan çocuğuna yaptığı beddua kabul
258
www.dinimizislam.com
olur mu?
CEVAP
Lanet olsun demek, Allah’ın rahmetinden uzak olsun demektir. Lanet
etmek, beddua etmek iyi değildir. Çünkü hadis-i şerifte, (Bir kimse lanet
edince, lanet edilen buna müstahak değilse, kendine döner)
buyurulmuştur. (Beyheki)
İbni Mübarek hazretleri, çocuğunu şikayet edene, (Çocuğa beddua
ettin mi?) dedi. O da, evet deyince, (Çocuğun ahlakını sen bozdun)
buyurdu.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Bir babanın duası, ilahi hicaba erişir ve bu hicabı da aşar.) [İbni
Mace]
(Ana-babanın çocuğuna ve mazlumun zalime olan bedduaları,
red olmaz.) [Tirmizi]
(Kendinize, malınıza ve çoluk çocuğunuza beddua etmeyin!
Duaların kabul olduğu bir saate rastlar da bedduanız kabul olur.)
[Müslim]
Kötü ana-babanın, suçsuz ve iyi olan çocuğuna yaptığı beddua kabul
olmaz. Haksız olarak yapılan beddualar kabul olmaz.
Haksız olarak yapılan beddua
Sual: (Ana-baba, mazlum ve misafirin duası kabul olur) buyuruluyor.
Bu insanlar haksız olarak beddua ederlerse yine mi kabul olur?
CEVAP
(Ana-baba, mazlum ve misafirin duası kabul olur) demek, (Anababanın çocuğuna yaptığı hayır dua, mazlumun [kâfir bile olsa] kendine
zulmeden zalime yaptığı beddua, misafirin ev sahibine yaptığı hayır dua
kabul olur) demektir. Yoksa misafirin, suçsuz olan ev sahibine yaptığı
beddua kabul olmaz.
Mazlumun, kendine zulmetmeyen birine yaptığı beddua kabul olmaz.
Ana-babanın, evladına yaptığı hayır dua kabul olur. Kötü ana-babanın,
suçsuz ve iyi olan çocuğuna yaptığı beddua kabul olmaz.
Kısacası haksız olarak yapılan beddua kabul olmaz. Beddua etmeye
alışmamalıdır! Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kendinize, çocuklarınıza ve mallarınıza beddua etmeyiniz!
Duaların kabul olduğu bir vakte rastlar da, bedduanız kabul olur.)
[Müslim]
Sual: Annem, babamdan boşandı. Babam annemi, annem de
babamı kastedip (Eğer onunla görüşürsen hakkımı helal etmem, beddua
ederim) dediler. Haksız olarak ettikleri beddua geçer mi?
259
www.dinimizislam.com
CEVAP
Geçmez. Gizli görüşmek lazımdır.
Sual: Babam beddua etti. Sonra öldü. İşim rast gitmiyor, bunun
çaresi nedir?
CEVAP
Tevbe istiğfara devam etmeli, ölü için hayırlı işler yapmalıdır!
Sual: Bir gencin evlenme teklifini kabul etmedim. Bunun üzerine
bana, “Allah belanı versin” dedi. Şimdi sağlığım bozuktur. Acaba,
sağlığımın bozulması, gencin bedduasından mıdır? Onunla helalleşmem
mi gerekiyor?
CEVAP
Evlenme teklifini kabul etmemekle hak geçmez. Haksız olarak
yapılan beddualar da geçmez. Helalleşmek gerekmez.
Lanetli olmak
Sual: Hadisi-i şerifte, (Fitne çıkarana Allah lanet etsin)
buyuruluyor. Lanetli olmak ne demektir? Lanetli olacak iş yapınca, insan
İblis gibi lanetli mi olur? Yani bir daha müslüman olmayacak şekilde kâfir
mi olur?
CEVAP
Hayır. Lanetin birkaç manası vardır. En kötüsü Allah’ın rahmetinden
uzak olmak anlamına kullanılır. Lanetli bir iş yapar da, sonra tevbe
ederse, Allah’ın rahmetinden uzak kalmaz.
Lezbiyenlik
Sual: Eşim lezbiyendir. Çıplak kadın resimlerine bakmaktan ve hatta
bayanlarla tokalaşmaktan bile zevk alıyormuş. Çıplak bayan resimlerine
bakmak günah değil diyor. Lezbiyenliğin dinimizde yeri nedir? Kurtuluşu
var mı?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Kalb, göze tâbidir. Gözler haramdan sakınmazsa, kalbi korumak güç
olur. Kalb, harama dalarsa, günahlardan sakınmak güç olur. O halde,
imanı olanların, haram işlememesi, harama bakmaması gerekir.)
Erkeklerin homoseksüel [eşcinsel] olması haram olduğu gibi, kadının
da homoseksüel [lezbiyen] olması, yani herhangi bir kadına şehvet ile
dokunması ve bakması haramdır. Kadınların, kadınlara şehvet ile
bakması ve dokunması, kocasından başkasına, erkek ve kadın, kim
olursa olsun, yabancıya süslenmeleri caiz değildir. Erkekle kadın, başka
260
www.dinimizislam.com
cinsten oldukları için, bir araya gelmeleri nispeten güçtür. Kadının kadına
yaklaşması ise daha kolaydır. Bunun için kadının kadına bakması ve
dokunması, erkeğin kadına ve kadının erkeğe bakmasından daha kötü
olabilir. Lezbiyenliğe Fransızca safizm deniyor.
Erkeğin erkek için ve kadının kadın için avret yeri, diz ile göbek
arasıdır. Bir kadın, başka bir kadının, göbek ile diz arasına bakamaz.
Zaruretsiz bakarsa, haram işlemiş olur. Kadının yabancı erkek için avret
yeri, el ve yüzünden başka, bütün bedenidir. Başkasının avret yerine,
lüzumsuz, şehvetsiz de bakmak haramdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Erkek erkeğin, kadın kadının avret yerine bakması, helal
değildir.) [Abdurrezzak Eşiat-ül-lemeat]
(Kadının kadına yaklaşması [lezbiyenlik, safizm] zinadır.)
[Taberani]
(Erkeğin kadına, kadının da erkeğe [şehvetle] bakması haramdır.)
[Taberani]
(Erkeğin erkeğe, kadının kadına yaklaşması zinadır.) [Beyheki]
(Erkek erkekle, kadın kadınla [zaruretsiz] aynı yatakta yatamaz.)
[İ. Ahmed]
(Erkek erkekle, kadın kadınla yetinirse, ümmetim helak olur.)
[Hakim, Beyheki]
(Erkek erkekle, kadın kadınla yetinmedikçe, kıyamet kopmaz.)
[Hatib]
(Erkek erkekle, kadın kadınla [çirkin iş için] beraber olamaz.)
[Abdurrezzak]
(Ahir zamanda eşcinsel üç kısım olur: Bir kısmı konuşmak ve
yüze bakmakla, diğeri, tokalaşmak ve kucaklaşmakla yetinir. Bir
kısmı da bu işi bilfiil yapar. Allah bunlara lanet etsin! Eğer tevbe
ederlerse, Allahü teâlâ tevbe edenin tevbesini kabul eder.) [Deylemi]
Her türlü günahın tek ilacı vardır. Bu ilaç Kur'an-ı kerimde açıkça
bildiriliyor. Bu ilacı kullanan her müslüman, alışkanlık haline gelen büyük
günahlardan mutlaka kurtulur. Bir âyet meali şöyledir:
(Namaz, münker ve fahşadan [edepsizlikten, hayasızlıktın, akla ve
dine uymayan, uyuşturucu, içki, zina, eşcinsellik, {homoseksüellik, livata,
lezbiyenlik} gibi her türlü kötülükten] alıkoyar.) (Ankebut 45)
Namaz, kötülükten alıkoymuyorsa, namaz doğru kılınmıyor demektir.
Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Bir kişinin namazı, kendini fahşa ve münkerden [her türlü
kötülükten] alıkoyamıyorsa, Allah’tan uzaklığı artar.) [Taberani]
Bir genç, namaz kılar ve her türlü kötülüğü de yapardı. Bu gencin
261
www.dinimizislam.com
durumunu Resulullaha bildirdiler. Peygamber efendimiz, (Bir gün gelir
namaz, onu diğer günahları işlemekten alıkoyar) buyurdu. Aradan çok
zaman geçmedi. O genç günahlarına tevbe etti, iyi hâl sahibi oldu. Bu
bakımdan namazı doğru kılmalıdır!
Demek ki, namaz kılan bütün kötülüklerden uzak kalıyor. Yani insan
namazı doğru kılarsa, dine tam uymuş olur. Dine tam uyan da, hiç bir
kötülüğü işlemez, ayrıca dinimizin emrettiği iyi işleri yapmaya çalışır.O
halde yapılacak iş, namazı doğru kılmaya çalışmaktır. Namazı doğru
kılabilmek için önce itikadın düzgün olması şarttır. Daha sonra diğer
şartlar gelir. Bu şartlara riayet eden, mutlaka her türlü kötülüğü bırakır.
Kötülerle gezmek bile çok zararlıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kötü arkadaş, demirci körüğü gibidir. Üflenince, ateş
kıvılcımları seni yakmazsa da, kokusu seni rahatsız eder.) [Buhari]
(İyi arkadaş, güzel koku satan gibidir. Sana koku sürmese de,
yanında bulunduğun müddetçe güzel kokusundan faydalanırsın.)
[Müslim]
Livata (Homoseksüellik)
Sual: Livata nedir? Günahı nedir?
CEVAP
Erkeğin erkeğe veya kadına arkadan yaklaşmasına livata denir. Eşi
ile de livata yapmak büyük günahtır.
Allahü teâlâ livatanın habis [çirkin] iş olduğunu bildiriyor. (Enbiya 74)
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Livata yapan melundur.) [İ. Ahmed]
(Hanımı ile livata eden melundur.) [Şir’a]
(Bir erkek veya kadının dübüründen ilişkiye girene Allah rahmet
etmez.) [Tirmizi]
(Kendi rızası ile üç defa livata yaptıran alışır, her zaman bu işi
ister.) [R.Nasıhin]
Erkeğin erkek için ve kadının kadın için avret yeri, diz ile göbek
arasıdır. Bir kadın, başka bir kadının, göbek ile diz arasına bakamaz.
Zaruretsiz bakarsa, haram işlemiş olur. Kadının yabancı erkek için avret
yeri, el ve yüzünden başka, bütün bedenidir. Başkasının avret yerine,
lüzum yokken, şehvetsiz de bakmak haramdır. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Erkek erkeğin, kadın kadının avret yerine bakamaz, haramdır.)
[Abdurrezzak]
(Erkeğin kadına, kadının da erkeğe [şehvetle] bakması haramdır.)
262
www.dinimizislam.com
[Taberani]
Sual: Büyük günahların sayısı belli midir? Bir günaha müptela olan
ne yapmalı?
CEVAP
Dinimizde büyük günah sayısı pek çoktur. Bunlardan yetmiş kadarı
İslam Ahlakı kitabında bildirilmiştir. Bazıları şöyle:
Katillik, zina, livata, alkollü içki, hırsızlık, gasp, yalancı şahitlik, faiz,
ana-babaya isyan, namazı kazaya bırakmak, kibir, gıybet, sihir yani
büyücülük, yetim malı yemek, namuslu kadına iftira etmek, küçük günaha
devam etmek.
Günaha bağımlılık
Günah işleyen kâfir olmaz. Fakat her günah insanı küfre sürükler. Bir
günaha müptela olanın, yeni tabirle bağımlılık kazanan kimsenin, o
günahı bırakması çok zor olur. Artık o kimse o günahı, günah gibi
görmez. Günah işlediği için suçu ona buna yüklemeye çalışır. İşlediği
günahlara kılıf arar. Günaha alışmak, o günahı günah olmaktan
çıkarmaz.
İçkiye müptela olan kimsenin, tedavi neticesinde, içkiden zor
kurtulduğu bir gerçektir. Uyuşturucu kullananların durumu da böyledir.
Bunlardan birine yakalanan kimse, kolay kolay kurtulamaz. Az bir şeyden
zarar olmaz diyerek başlanıyor, büyük felaketlere maruz kalınıyor. Kötü
alışkanlıklara elini veren kolunu alamıyor. Kumara, zina ve livataya
alışmak da böyle tehlikelidir. Sigaraya, hatta çaya bile alışan kolay kolay
bırakamıyor.
Herkese günah işleten ruhu değil, nefsidir. Her insanın nefs-i
emmaresi kâfirdir. Kâfir olan nefsimiz, hep günah işlemek ister. Nefsine
hakim olan, günahtan kendini alıkoyar. Kendi rızası ile üç defa livata
yaptıranın, alışıp bu işi isteyeceği hadis-i şerif ile bildirilmiştir. Bu işe
alışan kimse, (Ben erkeğim ama ruhum kadın) derse, nefsine, şeytana
uymuş olur. Hangi sebeple olursa olsun, bu işi yapan ve yaptıran
lanetlenmiştir. Derhal tevbe etmelidir! Cenab-ı Hak, tevbe edenlerin
tevbesini kabul eder.
Kötü alışkanlıklara, günahlara müptela olma işlerine daha çok
çevrenin etkisi büyüktür. Çevreyi değiştirmeli, iyi insanlarla beraber
olmalı, her haramdan kaçmaya çalışmalı ve bilhassa namazı asla
aksatmamalıdır.
Sual: Aids hakkında hadis olduğu söyleniyor. Doğru mudur?
CEVAP
Bilindiği gibi, Frengi ve Aids gibi bulaşıcı hastalıklar, Avrupa’dan,
263
www.dinimizislam.com
[Frenkten] gelmiştir. Bir zamanlar Avrupa’dan gelen şeylere frenk malı
denirdi. Frenk üzümü, frenk gömleği gibi. Fuhuşla yayılan hastalığa da,
onlardan geldiği için frengi denmiştir. Aids hakkında açıkça hadis-i şerif
yoktur. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kötü kadınlar, çoğalıp, zina bir toplum içinde yayılırsa, halk,
daha önce görülmemiş bulaşıcı hastalıklara maruz kalır. Alışverişte
hile yapılırsa, geçim darlığı başlar. Zekat verilmezse yağmur
yağmaz. Hayvanlar olmasaydı, rahmet yüzü görülmezdi. Dine olan
bağlılık zayıflayınca, düşmanların saldırısına maruz kalınır. Dine
uymayan idareciler zuhur edince, anarşi çıkar, millet birbiriyle
boğuşur.) [Beyheki]
Livata yapanlarda Aids ismindeki bulaşıcı hastalığın virüsünün,
domuzlarda bulunduğu tespit edilmiştir.
Sual: Livatadan ve lezbiyenlikten kurtulmanın ilacı nedir?
CEVAP
Beş vakit namazı doğru kılmak ve hemen evlenmek.
Eşcinsel düşünce
Sual: Eşcinsel bir erkeğim. Bu işi fiilen yapmıyorum, ama düşünce
olarak kafamdan hiç çıkmıyor. Hep bir erkekle beraber olmak istiyorum.
Bu da beni çok rahatsız ediyor. Doktorlara sordum, bu hastalığın ilacı yok
dediler. İntihar mı edeyim, yoksa, eşcinsel düşünceler içinde mi
yaşamalıyım?
CEVAP
Tedavisi olmayan dert, hastalık yoktur. Bilinmiyordur o ayrı bir şey.
Her hastalığın çaresi olduğunu, kâinatı yoktan var eden Allahü teâlâ
tarafından âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimiz
haber veriyor. Buyuruyor ki:
(Allahü teâlâ, devasını, çaresini vermediği hastalık, dert
yaratmadı. Bilen bildi, bilmeyen bilmedi, yalnız ölüme çare yoktur.)
[Taberani]
(Her derdin devası vardır. İlacı kullanıldığında Allahü teâlâ
şifasını verir.) [Buhari, Müslim]
(Ey Allah’ın kulları, tedavi olun. Allahü teâlâ, ilacını, devasını
vermediği hiçbir hastalık yaratmadı. İhtiyarlık bundan müstesnadır.)
[Ebu Ya’la, İbni Hibban]
İçki, zina, hırsızlık, eşcinsellik gibi her türlü günahın tek ilacı vardır.
Bu ilaç Kur'an-ı kerimde açıkça bildiriliyor. Bu ilacı kullanan her
Müslüman, alışkanlık haline gelen, bağımlısı olduğu büyük günahlardan
mutlaka kurtulur. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
264
www.dinimizislam.com
(Namaz, münker ve fahşadan [edepsizlikten, akla ve dine uymayan
esrar, içki, zina, livata, eşcinsellik gibi her türlü kötülükten, her türlü
günahtan] alıkoyar.) [Ankebut 45]
Bir genç, namaz kılar ve her türlü kötülüğü de yapardı. Bu gencin
durumu Resulullah efendimize bildirilince, (Bir gün namaz, onu diğer
günahları işlemekten alıkoyar) buyurdu. Aradan çok zaman geçmedi.
O genç günahlarına tevbe etti, iyi hâl sahibi oldu. Bu bakımdan mutlaka
namaz kılmalıdır. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Her hastalığın, her derdin şifası vardır, kalbin şifası ise, zikirdir,
Allahü teâlâyı anmaktır.) [Deylemi]
Zikrin yani Allahü teâlâyı anmanın başında namaz gelir. Bir âyet-i
kerime meali:
(Namaz, her türlü kötülükten, alıkoyar. Çünkü zikrullah [Namaz
kılmak] elbette en büyüktür. [En büyük ibadettir]) [Ankebut 45]
(Zikrullah, namazdır. Namaz diğer ibadetlerden daha büyüktür.)
(Beydavi)
(Onlar ayakta, otururken, yanları üzerine yatarken Allah’ı
zikrederler.) [Al-i İmran 191] (Namazı, gücü yeten ayakta kılar, ayakta
kılmaktan aciz olan oturarak kılar, bundan da aciz olan, yatarak ima ile
kılar demektir.) (Bahr-ür-raık)
Eğer namaz, kötülükten alıkoymuyorsa, namaz doğru kılınmıyor
demektir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Bir kişinin namazı, onu kötülüklerden alıkoyamıyorsa, [namazın
şartlarına riayet etmeyip doğru kılmadığı için] Allah’tan uzaklığı artar.)
[Taberani]
O halde yapılacak iş, namazı doğru kılmaya çalışmaktır. Namazı
doğru kılabilmek için önce itikadın düzgün olması şarttır. Daha sonra
diğer şartlar gelir. Bu şartlara riayet eden, mutlaka her türlü kötülüğü
bırakır.
Cinsel sapıklıklar
Sual: Ateistler, (Müslüman ülkelerde cinsel ilişkiler [zina] günah
sayılarak, cinsel duygular baskı altında tutulduğu için homoseksüellik gibi
sapıklıklar ortaya çıkıyor) diyorlar. Gayri meşru ilişkiler günah olmasaydı
acaba bu kadar yaygınlaşma olmaz mıydı?
CEVAP
Tam tersine daha da çok olurdu. Allah’tan korkmayanlar bile,
toplumdan çekindiği için gayri meşru ilişkilerden ister istemez uzak
kalıyorlar. Batı ülkelerinde tam bir cinsel özgürlük vardır. Hiçbir baskı da
yoktur. Hatta bazılarında eşcinsel evliliklere dahi kanunla izin veriliyor.
265
www.dinimizislam.com
Buna rağmen Avrupa, özellikle İngiltere cinsi sapıklarla doludur.
Ateistlerin maksadı cinsel sapıklıklardan rahatsız olmak değil, İslamiyet’e
olan düşmanlıklarından dolayı böyle iddialar ortaya atıyorlar.
Eşcinsellik
Sual: (Allah beni eşcinsel olarak yarattıysa, bunda benim suçum ne?
Bu nedenle eşcinsellik günah olmaz) diyen kişinin iddiası yanlış değil
midir?
CEVAP
Böyle söyleyerek, kendi işlediği suçu Allahü teâlâya yüklemek çok
çirkindir.
Allahü teâlâ hiçbir günaha razı olmaz. O zaman her suçlu, suçunu
Allahü teâlâya yükleyebilir. Uyuşturucuya alışan, (Allah beni
uyuşturucuya meyyal yarattı, benim suçum yok) diyebilir. Zina eden,
(Bana bu duyguyu Allah verdi, benim suçum yok) diyebilir. Kumara
alışan, (Bu kumar oynama arzusunu bana Allah verdi, benim suçum yok)
diyebilir. Her günah için böyle söylenebilir. Allahü teâlâ insanları, günah
veya sevab işleyecek vasıfta yarattıysa da, günah işlemeye mecbur
etmedi. Bir âyet-i kerime meali:
(Dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin! İnkârcılara Cehennemi
hazırladık.) [Kehf 29]
Şu halde inanmak ve inkâr etmek, iyilik ve kötülük yapmak insanın
elinde ki, böyle buyuruluyor. Allahü teâlâ, günah işleyenleri
cezalandıracağını, sevab işleyenlere mükâfat vereceğini bildirdi. Herkes,
yaptığı zerre kadar hayır veya şerrin karşılığını görecektir. Bir âyet-i
kerime meali:
(Zerre kadar hayır ve şer işleyen, karşılığını görür.) [Zilzal 7,8]
İçkiyi, kumarı, hırsızlığı yasakladığı gibi, zinayı da, livatayı da
[eşcinselliği de] yasakladı. Eşcinsellikle ilgili iki hadis-i şerif meali
şöyledir:
(Ahir zamanda eşcinseller üç kısma ayrılır: Bir kısmı konuşmak
ve bakmakla, diğeri tokalaşmak ve kucaklaşmakla yetinir. Bir kısmı
da bu işi bilfiil yapar. Allah bunlara lanet etsin! Tevbe edenin
tevbesini Allahü teâlâ kabul eder.) [Deylemi]
(Livata mubah sayılmadıkça, gökten taş yağmadıkça kıyamet
kopmaz.) [Deylemi]
Çirkin iş
Sual: Belli bir mezhebi olmayan, bid’at mezhepler dâhil her
mezhepten aklına uygun gelenlere uyan biri, İbni Sebecilikte livata,
[Pederasty ve Pédérastie de denilen çirkin iş] caizdir diyerek, Ehl-i sünnet
266
www.dinimizislam.com
olanlara da tavsiye ediyormuş. Bu hüküm, Kitap ve Sünnetle açıkça
haram edilmemiş midir? Mezhepler, Nass'a, yani âyet ve hadise aykırı
hüküm koyabilir mi?
CEVAP
Elbette koyamaz. Livatanın, İbni Sebecilikte veya başka sapık bir
mezhepte caiz olup olmadığını bilmiyoruz; fakat Ehl-i sünnetin dört hak
mezhebinin dördüne göre de, livata, erkekle de olsa, kadınla da olsa
veya kendi hanımıyla da olsa haramdır, büyük günahtır.
Mal mevki hırsı
Sual: Helal mala muhabbet etmenin mahzuru olur mu?
CEVAP
Helal malı, ihtiyaçtan fazla toplamak mekruhtur. Zekatını vermezse,
azaba sebep olur. Hadis-i şerifte, (Paranın kuluna, paraya tapana lanet
olsun!) buyuruldu. Dünya malı peşinde koşmak, nefsinin şehvetleri
[arzuları] peşinden koşmaktan daha fenadır. Mal, para peşinde koşmak,
Allahü teâlânın emirlerini unutturursa, (dünya muhabbeti) denir. Allah
zikri [düşüncesi] bulunmayan kalbe şeytan yerleşir. Şeytanın en büyük
hilesi, insana hayırlı işler yaptırarak kendisini salih, iyi zan ettirmesidir.
Böyle kimse, kendisinin kulu olur. Hadis-i şerifte, (Geçen ümmetlerin
herbirine fitneler verildi. Benim ümmetimin fitnesi, mal, para
toplamak olacaktır) buyuruldu. Dünyalık peşine düşerek, ahireti
unutacaklardır.
Hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ, insanları yaratırken, ecellerini,
ömürlerini ve rızıklarını takdir etmiştir) buyuruldu. İnsanın rızkı
değişmez, azalmaz ve çoğalmaz ve zamanından geri kalmaz. İnsan,
rızkını aradığı gibi, rızık da, sahibini arar. Çok fakirler vardır ki,
zenginlerden daha iyi, daha mesut yaşar. Allahü teâlâ kendisinden
korkanlara, dinine sarılanlara, ummadıkları yerden rızk gönderir. Hadis-i
kudside, (Ey dünya! Bana hizmet edene hizmetçi ol! Sana hizmet
edene güçlük göster!) buyuruldu. Bir hadis-i şerifte, (Ya Rabbi! Beni
sevenlere, hayırlı mal ver. Bana düşmanlık edenlere, çok mal ve çok
evlat ver!) buyuruldu.
Bir zengin öldü. Bir köşk ile iki oğlu kaldı. Köşkü taksimde
anlaşamadılar. Duvardan bir ses geldi. Benim için birbirinize düşman
olmayınız. Ben bir padişah idim. Çok yaşadım. Mezarda yüz otuz sene
kaldım. Sonra, toprağımla çanak çömlek yaptılar. Kırk sene evlerde
kullandılar. Kırıldım. Sokağa atıldım. Sonra, benimle kerpiç yaptılar. Bu
267
www.dinimizislam.com
duvarın inşasında kullandılar. Birbirinizle dövüşmeyiniz. Siz de, benim
gibi olacaksınız, dedi.
Dünya muhabbeti, yani dünyaya düşkün olmak demek, nefsin
arzularını, tatlı gelen şeyleri ve bunlara kavuşmanın sebebi olan parayı,
haram yollardan aramak demektir. Dünyaya düşkün olmak, hayal
peşinde koşmaktır. Çünkü, dünya lezzetlerinin zararları, faydalarından
daha çoktur. Elde kalmaz, çabuk giderler. Bunlara kavuşmak ise, çok
güçtür. Faydası hiç olmayanlara Lab, yani oyun ve Lehv, yani eğlence
denir.
Hadis-i şerifte, (Dünyalık olan şeyler, melundur. Allah için olan
şeyler, Allahü teâlânın razı olduğu şeyler, melun değildir) buyuruldu.
Dünyalık olan şeylerin, Allahü teâlâ indinde hiç kıymeti yoktur. Ahkam-ı
İslamiyeye uyarak kazanılan ve kullanılan rızk, dünyalık olmaz. Dünya
nimeti olur.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki.
(Dünyalığa düşkün olmak, hataların başıdır.) Yani her türlü
hataya, günaha sebep olur.
Dünya peşinde koşan kimse, şüpheli şeylere, sonra mekruhlara,
sonra haramlara, hatta küfre dalar. Geçmiş ümmetlerin, Peygamberlerine
inanmamalarına sebep, dünyaya düşkün olmaları idi. Musa aleyhisselam,
Tur dağına giderken, birinin çok ağladığını gördü. Ya Rabbi! Kulun, senin
korkundan ağlıyor dedi. (Kan ağlasa dahi, onu af etmem. Çünkü o,
dünyaya düşkündür) buyurdu. Hadis-i şerifte, (Dünyayı helalden
kazanana, ahirette hesap vardır. Haramdan kazanana, azap vardır)
buyuruldu. (İslam Ahlakı)
Mevki makam hırsı
Mevki ve şöhret sahibi olmak arzusu, insanlarda üç şeyden hasıl
olur:
Birinci sebep, nefsin arzularına kavuşmaktır. Nefs, arzularının,
haram yollardan elde edilmesini ister. İkincisi, kendinin ve başkalarının
haklarını zalimlerden kurtarmak ve müstehap olan mesela, sadaka
vermek için ve hayrat, hasenat yapmak için yahut mubah olan işler
yapmak için, mesela, iyi yemek, iyi giyinmek, iyi evlerde oturmak ve çoluk
çocuk sahibi olup, rahat ve mesut yaşamak için veya ibadetlerine mani
olacak şeylerden kurtulmak için ve İslam dinine ve Müslümanlara hizmet
için mevki sahibi olmak istenir. Bu niyet ile mevkiye kavuşurken, riya gibi
ve hakkı bâtıl ile karıştırmak gibi, İslamiyet'in yasak ettiği şeyleri
yapmazsa ve vacipleri, sünnetleri terk etmezse, bunun mevki sahibi
olması caizdir, hatta müstehaptır. Çünkü, caiz ve lazım olan şeylere
268
www.dinimizislam.com
kavuşturucu sebepleri, vasıtaları yapmak da, caiz ve lazım olur. Allahü
teâlâ, Kur'an-ı kerimde, iyi insanların nasıl olacağını bildirirken, bunların
(Müslümanlara imam olmak istediklerini) de bildirmektedir. Süleyman
aleyhisselam, (Ya Rabbi! Benden sonra kimseye nasip etmeyeceğin
bir mülkü bana ihsan eyle!) diyerek melik ve emir olmak istemiştir.
Hadis-i şerifte, (Hak ve adalet üzere bir gün hakimlik yapmayı, bir
sene devamlı gaza etmekten daha çok severim) buyuruldu. Bir hadis-i
şerifte, (Bir saat adalet ile idarecilik yapmak, altmış sene nafile
ibadet yapmaktan daha iyidir) buyuruldu. Riya ile ve hakkı bâtıl ile
karıştırarak mevki sahibi olmak caiz değildir. İyi niyet ile olsa da, caiz
değildir. Çünkü, haramları ve mekruhları, iyi niyet ile de yapmak caiz
değildir. Hatta, bazı haramların iyi niyet ile yapılması, daha büyük günah
olur. Niyetin iyi olması, taat ve ibadetlerde faydalı olur. Mubah, hatta farz
olan bir amel, niyete göre günah olabilir. Günah işleyenin, (Sen kalbime
bak! Kalbim temizdir. Allah kalbe bakar) sözünün yanlış, hatta zararlı
olduğu buradan da anlaşılmaktadır.
Mevki sahibi olmayı istemenin sebeplerinden üçüncüsü, nefsini
eğlendirmektir. Nefsi, maldan olduğu gibi, mevkiden de lezzet almaktadır.
Arada İslamiyet'e uymayan işler bulunmazsa, nefsi lezzet aldığı şeye
kavuşturmak haram olmaz ise de, takvanın, himmetin az olduğunu
gösterir. Mevki elde ettikten sonra, insanların gönüllerini kazanmak için,
riya ve müdahene ve gösteriş yapmasından korkulur. Hatta, münafıklık
ve hakkı bâtıl ile karıştırmak ve hatta hile ve yalan gibi tehlikeli haller de
olabilir.
Helal ile haram karışık olan şeyi yapmamak lazımdır. Mevki sahibi
olmanın bu üçüncü sebebi, haram değil ise de, iyi olmadığı için, ilacını
bilmek ve yapmak lazımdır. Önce mevkinin geçici olduğunu ve
zararlarını, tehlikelerini düşünmelidir. Şöhretten ve hürmet toplayarak
kibirli olmaktan kurtulmak için, İslamiyet'te mubah olup, caiz olup, halkın
beğenmediği işleri yapmalıdır.
Bir zaman, bir emir, bir zahidi ziyarete gitmiş. Zahid, emirin ve
etrafındakilerin kendisine yaklaşmak istediklerini anlayınca, ziyafet
vermiş. Kendisi, iri lokmaları hırs ile çabuk çabuk, yemeye başlamış.
Emir, bu hali görünce, zahidi beğenmeyerek, oradan ayrılmış. Zahid,
arkasından, Elhamdülillah! Rabbim beni kurtardı demiş.
Mevki sahibi olmak arzusunu gideren en kuvvetli ilaç, insanlardan
uzlet etmektir. Din ve dünya için zaruri vazifelerden başka, insanlar
arasına karışmamalıdır. Hadis-i şerifte, bu ilaç tavsiye edilmektedir.
Şöhret olmak kötü mü?
269
www.dinimizislam.com
Sual: Şöhret kötü müdür?
CEVAP
Meşhur olmak değil, meşhur olmayı, parmakla gösterilmeyi istemek
afettir. Bununla beraber din veya dünya işlerinde meşhur olan kimsenin
afetten kurtulması zor olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Mal ve şöhret hırsının insana vereceği zarar, iki aç kurdun bir
koyun sürüsüne saldırdığı zaman vereceği zarardan daha çoktur.)
[Müslim]
(Allahü teâlânın korudukları müstesna, insana zarar olarak din
ve dünya işlerinde parmakla gösterilmesi yetişir.) [Beyheki] Yani,
insanın din veya dünya işlerinde şöhret sahibi olması, dinine de,
dünyasına da çok zarar verir.
(Bir kimsenin parmakla gösterilmesi zarar olarak kendine
yetişir.) "Ya Resulallah, hayır işlerde parmakla gösterilmek de böyle
midir?" diye sual ettiler. Buyurdu ki:
(Evet hayırlı işlerde de olsa onun için şer olur. Ancak Allahü
teâlânın merhamet ettiği, koruduğu müstesnadır. Şer işlerinde
parmakla gösterilmek zaten zarardır.) [Taberani]
İnsanların övmesine sebep olan şöhret bir afet olabilir. Onun için
meşhur olmaktan, uzak durmaya çalışmalıdır! Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Siz, emirliğe [baş olmaya] düşkünsünüz. Halbuki emirlik,
kıyamette pişmanlıktır. Ancak, onun hakkını gözetenler bundan
müstesnadır.) [Buhari]
(İstemeden emir olan, yardım görür, isteyerek bir mevkiye geçen
aciz kalır.) [Buhari]
(Meth olunmayı sevmek, insanı kör eder ve sağır eder.
Kabahatlerini, kusurlarını görmez olur. Doğru sözleri, kendisine
yapılan nasihatleri işitmez olur.) [Deylemi]
Malayani
Sual: Malayani nedir?
CEVAP
Malayani, ömrü faydasız oyunlarla, boş işlerle geçirmek demektir.
Oyunlardan bazıları faydalıdır. Mesela hadis-i şerifte, (Ok atmayı
öğrenmek, atını terbiye etmek ve ailesi ile oynamak hariç, faydalı
oyun olmaz) buyuruldu. Diğer oyunlar ise malayanidir. Malayani ile
meşgul olmak iyi değildir.
270
www.dinimizislam.com
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Malayaniyi
terk
etmek,
kişinin
müslümanlığının
güzelliğindendir.) [Tirmizi]
(Malayani ile meşgul olanın hatası, günahı çok olur.) [El-Askeri]
(Kıyamet günü günahı en çok olan malayani konuşandır.) [Ebu
Nasr]
Uhud’da şehid olan bir gencin annesi, (Oğlum sana Cennet müjde
olsun!) dedi. Bunun üzerine Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Ne biliyorsun, belki malayani konuşurdu.) [Tirmizi]
Hazret-i Kab, hastalanınca, Resulullah efendimiz ziyaretine gitti.
Hazret-i Kab’ın annesi, (Oğlum Cennet sana hazırdır) dedi. Peygamber
efendimiz aleyhisselam da buyurdu ki:
(Ey Kab’ın annesi! Ne biliyorsun, Kab belki malayani
konuşurdu.) [İbni Ebiddünya]
Peygamber efendimiz Ebu Zer hazretlerine de buyurdu ki:
(Sana bedene hafif, fakat terazide ağır [ahirette sevabı çok] olan
bir amel öğreteyim! Şükür et, güzel ahlaka sahip ol ve malayaniyi
terk et!) [İbni Ebiddünya]
Malı hayra harcamak
Sual: Malı hayra harcamanın fazileti nedir?
CEVAP
1- Peygamber efendimiz, (İlmi olan ilminden, malı olan malından
sadaka versin) buyuruyor. (İbni Sünni)
Az-çok sadaka vermelidir! Sadakayı, isteyen dilencilere değil,
muhtaç olup isteyemeyen fakirlere vermek gerekir. Şeytan düşmandır.
Elbette malı hayra harcamaya mani olur.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İblis, en şiddetli adamlarını [militanlarını] malını hayra sarf edene
musallat eder.) [Taberani]
Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki:
(Şeytan, malınızı hayra sarf ettirmemek için sizi yoksullukla
korkutur, cimri olmanızı ister. Allah ise, [hayra sarfedene] mağfiret,
lütuf, bolluk vaad eder.) [Bekara 268]
Şeytanın vesvesesine aldanmayıp Allahü teâlânın vaadine
koşmalıdır!
2- Bazı kimselerin, (Evin, arabanın taksidini ödeyemedim, çocukların
okul masrafı çok) diyerek yardım istemeleri doğru değildir. Herkes
271
www.dinimizislam.com
ayağını yorganına göre uzatmalıdır! Peygamber efendimiz, yemin
ederek, (İsteyene verdiğim sadaka ateş olur) buyurunca, Hazret-i
Ömer, (Ya Resulallah, öyleyse niçin veriyorsunuz?) diye sorunca,
cevabında (Ben cimrilik yapamam) buyurdu. (Ebu Ya’la)
Ayrıca isteyici olan, hiçbir zaman sıkıntıdan kurtulamaz. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(İsteyici, darlığa düşer.) [İ.Ahmed]
(Dünyayı ahirete tercih edenin sıkıntısı hiç eksilmez, ihtiyaçtan
kurtulamaz, doymak bilmeyen bir hırsa kapılır.) [Taberani]
3- Cömerdin imanı kuvvetli, cimrinin imanı ise zayıftır. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Cömertlik iman sağlamlığından ileri gelir. İmanı sağlam olan
Cehenneme girmez. Cimrilik, [imandaki] şüpheden ileri gelir, böyle
kimse de Cennete giremez.) [Deylemi]
Bir melek, (İnfak edenin malının bedelini ver, cimrilik edip
vermeyenin de malını telef et) diye dua eder. (İ.Hibban)
Ayrıca Peygamber efendimiz yemin ederek buyuruyor ki:
(Sadaka vermekle mal asla noksanlaşmaz.) [Taberani]
Malımız noksanlaşmayacağı, hatta artacağı garanti edildiğine göre
cömertlikten korkmamalıdır! Böylece imanımız da kuvvetlenmiş olur.
4- Fakirin az sadaka vermesi, zenginin çok sadaka vermesinden
daha kıymetlidir. Riya korkusu varsa sadakayı gizli vermelidir. (Ya
Resulallah! Hangi sadaka daha faziletlidir?) diye sorulunca, (Az maldan
gizli verilen sadaka) buyurup, (Eğer sadakayı açık verirseniz güzel
olur, gizli verirseniz, sizin için daha hayırlıdır) mealindeki âyeti okudu.
(Taberani)
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Gizli sadaka Rabbin gadabını söndürür.) [İ.Asakir]
(Genç, sıhhatli, para yokken, fakirliğe düşme korkusu içinde
verilen sadaka sevap bakımından daha büyüktür.) [Müslim]
5- Kendisinin veya aile fertlerinin hastalığı olan veya bir sıkıntıya
düşen çok sadaka vermelidir! Çünkü Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Hastalarınızı sadaka ile tedavi edin. Sadaka, her hastalığı ve
belayı defeder.) [Beyheki]
(Sadaka vermekte acele edin, çünkü bela sadakayı geçemez.)
[Beyheki]
(Sadaka ömrü uzatır, kötü ölümden korur, kibri ve tefahürü de
giderir.) [Taberani]
6- Sadakanın fazileti çoktur. Akrabayı görüp gözetmek daha
272
www.dinimizislam.com
sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Çok sadaka verenin rızkı bollaşır ve duası kabul olur.) [İbni
Mace]
(İnsanda 360 mafsal vardır. Her gün 360 sadaka vermesi gerekir.
Birine yol göstermek bir sadaka, zahmet veren bir şeyi yoldan
kaldırmak bir sadaka, ihtiyaçtan fazla elbiseyi vermek de bir sadaka,
şerri dokunmaktan çekinmek de bir sadakadır.) [İbni Sünni]
(Sıla-i rahim için verme kapısını açan, bolluğa kavuşur.) [İ.
Ahmed]
(Fakire verilen sadaka bir sadaka iken, akrabaya verilen sadaka,
hem sadaka ve hem de sıla-i rahim olmak üzere iki sadakadır.)
[Nesai]
(En faziletli sadaka, kin güden yakınına verilendir.) [Taberani]
(Sadaka vermeye engel olana lanet olsun.) [İsfehani]
7- Kendisini ve çoluk çocuğunu perişan edecek kadar çok sarf etmek
de doğru değildir.
Allahü teâlâ, salih cömertleri överken buyuruyor ki:
(Onlar, sarf ederken israf ve cimrilik etmez, ikisi arasında orta
bir yol tutarlar.) [Furkan 67]
İhsan etmeyi dinimiz tavsiye etmektedir. Kur’an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Allah, adaleti, ihsanı ve akrabaya vermeyi emreder.) [Nahl 90]
(Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun!) [Kasas 77]
(İhsanın [iyiliğin] karşılığı ancak ihsan [iyilik] olur.) [Rahman 60]
(Ana-babaya ihsan edin!) [Nisa 36, Enam 151, İsra 23]
(Allah ihsan edenleri sever.) [Âl-i İmran 134, 148, Maide 13, 93]
(Allahü teâlâ, ihsan edenlerle beraberdir.) [Ankebut 69]
(İhsan edenleri müjdele!) [Hac 37]
(İhsan edenlere Allahü teâlânın rahmeti elbette çok yakındır.)
[Araf 56]
(Allah muhsinlerin, ihsan edenlerin ecrini zayi etmez.) [Tevbe
120, Hud 115]
Hazret-i Yusuf ve Hazret-i Musa’ya verilen nimetler bildirilip sonra
buyuruluyor ki:
(İhsan edenleri işte biz böyle mükafatlandırırız.) [Yusuf 22, Kasas
14]
İhsan etmekle ve hediye vermekle ilgili hadis-i şeriflerden bazıları da
şöyledir:
(Allahü teâlâ ihsan sahibidir. Öyle ise siz de ihsanda bulunun!)
273
www.dinimizislam.com
[İ. Adiy]
(İdarecilerin ihsanını, ihsan olarak kaldığı sürece alın!) [Ebu
Davud]
(İhsan ehlinden olun!) [Ebu Davud]
(Ömrü ihsandan gayrısı artırmaz.) [Nesai]
(Ana-babaya ihsan, ömrü uzatır ve kötü ölümden korur.) [Ebu
Nuaym]
(Vermeyene ihsanda bulunanı, Allahü teâlâ Cennete koyar.)
[Hakim]
(Ana-babanıza ihsan ederseniz, çocuklarınız da size ihsan eder!)
[Taberani]
(Ömrünün uzun ve rızkının bol olmasını isteyen, ana-babasına
ihsanda bulunsun ve sıla-i rahim yapsın!) [İ. Ahmed]
(İhsan kapısını açana, Allahü teâlâ dünya ve ahiret hayrını verir.)
[İbni Cerir]
(Komşuna ihsanda bulun ki, mümin olasın!) [Tirmizi]
(Hediye Allahü teâlâ tarafından gönderilen güzel bir rızıktır.)
[Hakim]
(Hediyeyi kabul eden, Allahü teâlânın gönderdiğini kabul etmiş,
reddeden de Onun gönderdiğini reddetmiş olur.) [Ramuz]
(Allahü teâlâ, “Biz malı insana ibadet etmesi için ihsan ettik”
buyurdu.) [İ. Ahmed]
Bire yediyüz almak
Allah rızası için yapılan iyiliklerin, sadakanın, zekâtın karşılığı verenin
ihlas derecesine göre, bire ondan bire yediyüze kadar hatta daha fazla
olur. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Mallarını Allah yolunda harcayanların hâli, yedi başak bitiren ve
her başağında yüz tane bulunan bir tohuma benzer. Allah dilediğine
daha fazla da verir. O vâsi ve âlimdir.) [Bekara 260]
[Vâsi, takat ve kudret sahibidir, ihsan ettiği şeyler Ona darlık vermez.
Âlim, her şeyi, hâliyle, hakikat ve özüyle bilicidir. İnfak edenin
niyetini, ihlaslı olup olmadığını ve infak kudretini bilir.
İnfak, ihtiyaç karşılama.]
Şeytan, malı ya israf ettirerek boşa gitmesini sağlar veya cimrilik
ettirerek, hayra harcamaktan alıkoyarak "yoksul olursun, elin daralır" diye
korkutur. Allah yolunda harcamaktan korkmamalıdır! Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki:
(Şeytan, malınızı hayra sarf ettirmemek için sizi yoksullukla
korkutup cimri olmanızı emreder. Allah ise, [sadaka ve zekât
274
www.dinimizislam.com
verirseniz] mağfiret, lütuf, bolluk vaad eder.) [Bekara 268]
Allah yolunda harcayanlara müjde çoktur. Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Gece-gündüz, gizli-açık, Allah yolunda mallarını infak edenlerin
Rableri katında mükafatları vardır. Bunlar için korku ve üzüntü
yoktur.) [Bekara 274]
Yemek yedirme ve ihsan
Hükümdar, elinden geldiği kadar bol yemek yedirmelidir. Peygamber
efendimiz, (Allah’ın kullarına bol bol yemek yedirmek, saltanat ve
idarenin ömrünü uzatır) ve (En iyiniz, yemek yedireninizdir)
buyuruyor. İnsan, ihsanın kuludur.
Firavun her gün 4.000 koyun, 400 sığır, 200 deve kestirir, bu oranda
helva, tatlı, salata hazırlatır, bütün Mısır halkı ve ordu bu sofrada her gün
yemek yerdi. Firavun, böyle sofra sayesinde 400 yıl yaşadı.
Hazret-i Musa "Ya Rabbi, Firavunu helak et" diye dua etti. Hak teâlâ,
Hazret-i Musa’ya "Suda helak edip onun bütün malını ve zenginliğini
senin kavminin ve askerinin rızkı yapacağım" buyurdu.
Hazret-i Musa, Allahü teâlânın vaadinin gerçekleşmesini beklemeye
başladı. Fakat aradan birkaç yıl geçmesine rağmen, Firavun hep ayakta
duruyor, o sapıklıkla zaman geçiriyordu.
Hazret-i Musa, 40 gün oruç tuttuktan sonra Tur-i Sinaya gitti; Allahü
teâlâya şöyle yalvardı:
-Ya Rabbi, Firavun ilahlık davasını bırakmıyor; o ne zaman helak
olacak?
Allahü teâlâ buyurdu ki:
- Ya Musa, senin için onu hemen helak etmem gerekiyor. Bir
milyon insan için, helak etmemem gerekiyor. Herkes her gün onun
nimetini yiyor; üstelik asayiş yerindedir. İzzet ve celalim üzerine
yemin ederim ki, benim kullarıma ekmeği ve nimeti bol olduğu
müddetçe, ben onu helak etmem.
- Ya Rabbi vaadin ne zaman tahakkuk edecektir?
- Ya Musa, Firavun yemek ve nimeti halktan çektikçe, yemek
vermeyi azalttıkça, ben de ömrünü azaltırım. Böylece çöküşü
yakınlaşır.
Firavun, Haman’a dedi ki:
- Musa, İsrailoğullarını kendi etrafında topladı, bizi rahatsız ediyor.
Onunla işimizin, nereye varacağını bilmem. Şimdi, hazineyi ve zahire
depolarını dolu tutmamız gerekiyor; çünkü, hiçbir vakit hazırlıksız
olmayalım. Bu sebeple, mutfak tahsisatını ve sofrayı her gün azaltmak
gerekir ki, rahat olalım. O malın yarısını zahire temini maksadıyla bir
275
www.dinimizislam.com
tarafa koymak, yarısını azaltmak gerekiyor. Böylece, her gün yavaş
yavaş azaltırız.
Bunları öğrenen Hazret-i Musa, böylece Allahü teâlânın vaadinin
gerçekleşmesinin yakın olduğunu anladı. Çünkü aşırı tasarruf, mülkün
çökmesine alamettir. Firavun suda boğulduğu gün, mutfağında iki cılız
koyun kesilmişti. Nereden nereye gelindi.
Allahü teâlâ, Hazret-i İbrahim’i, yemek vermesinden ve misafir
severliğinden dolayı övdü.
Hatim-i Tai de cömertliği ve misafir severliği yüzünden övülmüş,
dillere destan olmuştur. Dünya durdukça, onun cömertliğinden bahsedilir.
Hazret-i Ali, parası olmadığı halde, birçok cömertlikler yaptı. Allahü
teâlâ onu Kur'an-ı kerimde övdü. Kıyamete kadar onun cömertliğinden,
mertliğinden, cesurluğundan, söz edilecektir.
Dünyada hiçbir iş, cömertlikten ve yemek vermekten daha iyi
değildir. Hadis-i şeriflerde, (Allahü teâlâ, cömerde cömert davranır),
(Cömerdin imanı kuvvetlidir) ve (En kıymetli amel, bir mümini yemek
yedirmek veya başka bir ihtiyacını görmek suretiyle sevindirmektir)
buyurulmuştur.
Bir kimsenin nimeti varsa ve sultan olmasa da, halk ona saygı duyar.
Her gün yemek vermekte kusur etmemek gerekir. Dünyada ad kazanmış
ve kazanmakta olan herkes, bu şöhreti ekmek vermekten elde
etmişlerdir.
Nankör ve hasis insanların kötülüğü iki cihanda söylenir. Hadis-i
şerifte, (Hasis ve nankör olan Cennete girmez) buyuruluyor. Her
devirde, her yerde yemek vermek çok iyidir.
Mastürbasyon
Sual: İstimna nedir?
CEVAP
İstimna, mastürbasyon demektir. Bu da, ne şekilde olursa olsun,
kendi kendini tatmin ederek orgazma ulaşmak demektir. Bu iş, zevk için
olursa haramdır. Sükunet bulmak, rahatlamak için olursa caiz, zina
tehlikesi olursa, vacib olur. Demek ki, sırf zevk için mastürbasyon
günahtır. Ama; insan sıkılmıştır, erkeklerde olur, boşalma ihtiyacı duyar,
o zaman caiz olur, günah olmaz. Kadın için veya erkek için zina tehlikesi
varsa, o zaman mastürbasyon vacibdir, yani orgazma ulaşıp o sıkıntıdan
kurtulmalıdır.
Mastürbasyon yapılıp meni gelince, gusül gerekir, orucu da bozar.
276
www.dinimizislam.com
Kadınlarda meni gelmesi daha zor olur. Meni gelmez de, mezi denen
akıcı sıvı gelirse gusül gerekmez. Meni, titreyerek gelir, kasılmalar olur.
Gelenin mezi mi, yoksa meni mi olduğu bu şekilde de, anlaşılabilir.
Sual: Bir erkeğin haramdan korunması için, mastürbasyon veya
başka ne yapması gerekir?
CEVAP
Böyle bir sebeple, mastürbasyon caiz olmaz. Harama bakmamak için
en uygun çare, namazı doğru kılmaktır. Harama bakmanın zararı
bilinmelidir. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Yabancı kadını görüp, azab-ı ilahiden korkarak, başını ondan
çevirene Allahü teâlâ ibadetin tadını duyurur.) [Hakim]
(Neresine olursa olsun, kadına şehvetle bakanın, gözlerine
erimiş kurşun dökülecek, sonra Cehenneme atılacaktır.) [M. Enhür]
(Avret yerini açana, başkasının avret yerine bakana Allah lanet
etsin!) [Beyheki]
Sual: İstimna, rahatsızlığı gidermek için caiz oluyor. Peki,
rahatlayınca zevk hasıl olmuyor mu?
CEVAP
Zevk almak için istimna günahtır. Ama çok rahatsız olunca,
sakinleşmek için boşalmak günah olmaz. Boşalırken elbette zevk alınır.
Zina tehlikesi olunca da öyle. Yani o zaman da zevk alınır. Fakat zina
önlenmiş olduğu için günah olmuyor. Dinimiz her kötülüğü önleyici
ruhsatlar vermiştir.
Sual: Sükunet bulmak için istimna caizdir. Sükunet nedir?
CEVAP
Rahatsız edici olan şehvetin giderilmesidir. Her şehvetin giderilmesi
değildir.
Sual: Kadınların istimna hükmü, erkeklerin ki gibi mi?
CEVAP
Evet.
Sual: Mastürbasyon orucu bozar mı, bozarsa kaza mı kefaret mi
gerekir?
CEVAP
Orucu bozar, sadece kaza gerekir. Bir Ramazanda iki defa
mastürbasyon yapana kefaret de gerekir. Çünkü Ramazanın bir
gününde, kaza gereken bir şey yaparak orucunu bozan kimse, başka
gününde de bu şeyi kasıtla yine yaparsa, kefaret de gerekir.
Sual: Mastürbasyonun kimseye zararı olmadığına göre niye haram
ki?
277
www.dinimizislam.com
CEVAP
Dinimiz, bir şeyi haram etmişse, haramdır. Haramsa, niye haram
denmez. Besmelesiz kesilen kuzu eti de haramdır. Mutlaka bir kimseye
zararı olması gerekmez.
Mastürbasyon, iktidarsızlığa ve erken boşalmaya da sebep
olmaktadır.
İmam-ı Kurtubi hazretleri buyuruyor ki:
(Onlar, eşleri ve cariyeleri dışında, mahrem yerlerini, [zina, livata,
mut’a nikahı, hayvana tecavüz, mastürbasyon gibi meşru olmayan her
şeyden] korurlar. Doğrusu bunlar [helal olan eşleri ile beraber oldukları
için] yerilemez, ayıplanmazlar. Şu halde, bunun ötesine gitmek
isteyen, [zina, livata ve mastürbasyon yapan, muvakkat nikah yapan,
hayvana tecavüz eden, meşru yolun dışına çıkmakla] haddi aşmış olur.)
[Müminun 5-7] (Cami-ul-Ahkam) (Bu âyet-i kerimeler, Medarik tefsirinde
de aynı şekilde açıklanmıştır.)
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Elini nikah eden [Ne şekilde olursa olsun, mastürbasyon yapan]
lanetlenmiştir.) [İ. Baverdi]
Merhamet etmek
Sual: Merhamet etmek ne demektir? Dinimizde merhamet etmenin
önemi nedir?
CEVAP
Merhamet etmek; acımak, şefkat göstermek demektir. Allahü
teâlânın esma-i hüsnasındaki Rahman, Rahim, Rauf gibi isimlerinin
anlamı, merhamet eden, acıyan, şefkat gösteren demektir. Rahman,
dünyadaki her mahlûka acıyan, Rahim, ahirette yalnız müminlere acıyan
demektir. Peygamber efendimizin şefkati, acıması çoktu. Tasavvuf,
herkese acımak demektir. Şefkatli kimse, başkalarına dert, felaket
gelmesinden üzülür, herkesin sıkıntıdan kurtulmasına çalışır. Allahü teâlâ
eshab-ı kiramı, (Birbirine merhametli, şefkatli) diye övüyor.
Günah işleyen biri, abdest alıp namaz kılar ve günahı için istiğfar
ederse, Allahü teâlâ o günahı elbette affeder. Çünkü Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruyor ki:
(Bir günah işler veya kendine zulmeder, sonra pişman olup,
Allahü teâlâyı çok merhametli, af ve mağfiret edici bulur.) [Nisa 101]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın mümine olan merhameti, şefkati, acıması bir
annenin çocuğuna olan merhametinden daha üstündür.) [Buhari]
278
www.dinimizislam.com
(Merhamet etmeyene Allahü teâlâ merhamet etmez, acımayana
acımaz.) [Buhari]
(Alçak gönüllü olan, dilenmeden nefsini zelil gören, helalinden
kazandığı malı, hayra sarf eden, yoksul ve çaresizlere merhamet
duyanlara müjdeler olsun!) [Tergib)
(Yerdekilere acırsanız, göktekiler de size acır.) [Tirmizi]
(Ana babanın yüzüne merhametle bakana, hac ve umre sevabı
verilir.) [İ. Rafii]
(Güçsüzlere, hastalara, yaşlılara ve küçüklere merhamet edin,
acıyın.) [Şir’a]
(Allahü teâlâ, yarattığı yüz rahmetten birini mahlûkat arasında
taksim etti. Bu sebeple anne evladına şefkat eder, hayvanlar,
yavrularını sever ve bütün mahlûkat birbirine acır.) [Ebu Ya’la]
(Müminler merhamette bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri
rahatsız olunca, bütün vücut, rahatsız olduğu gibi, Müslümanlar da
birbirine acımalıdır!) [Buhari]
(Şu üç kimseye acıyın, merhamet edin! 1- Cahiller arasında
kalan âlime, 2- Varlıklı iken yoksul düşen zengine, 3- Çevresinde
hatırı sayılırken itibarını kaybeden zata.) [Tirmizi]
(Yoksul ve çaresizlere acıyana müjdeler olsun!) [Buhari]
(Din kardeşinin yüzüne şefkatle bakan affa uğrar.) [İ. Rafii]
(Büyüğünü saymayan, küçüğüne acımayan bizden değildir.)
[Tirmizi]
(Şaki olan merhametsiz, acımasız olur.) [Tirmizi] [Şaki, bahtsız,
Cehennemlik demektir.]
Peygamber efendimiz, oğlu İbrahim ölünce sessizce ağlar,
(Şefkatimden ağlıyorum. Allahü teâlâ ancak merhametli olana acır)
buyurdu.
Bir kimse, Peygamber efendimizin, torunları Hazret-i Hasan ile
Hazret-i Hüseyin’i öptüğünü görünce (Benim on tane çocuğum var. Hiç
birini öpmedim) der. Peygamber efendimiz, (Merhametli olmayan
merhamet göremez) buyurur. (Buhari)
Bir bedevi, (Ya Resulallah, siz çocukları sevip öpüyorsunuz. Biz hiç
öpmeyiz) dediği zaman, ona, (Şefkat, acıma duygusu olmayana ne
diyeyim?) buyurdu. (Buhari)
Bir zat görev emrini almak üzere Hazret-i Ömer’in huzuruna gelir.
Hazret-i Ömer’in çocuğunu öptüğünü görünce, (Ben çocuklarımı öpmem)
der. Hazret-i Ömer, (Senin küçüklere, şefkatin yok, millete nasıl acırsın?)
buyurarak görev emrini imzalamaz. Emri altında olanlara acımayan,
279
www.dinimizislam.com
Allahü teâlânın merhametinden uzak kalır.
Adamın birisi Peygamber efendimize (Ya Resulallah, hizmetçimi kaç
defa affedeyim?) diye sorar. Peygamber efendimiz de (Günde yetmiş
defa affet!) buyurur. (Tirmizi)
Kâfir mümin herkese, hatta bütün hayvanlara merhamet etmek
gerekir! Peygamber efendimiz, (Merhametli, şefkatli olmayan,
acımayan imanlı olmaz) buyurunca, Eshab-ı kiram (Ya Resulallah,
hepimiz merhametliyiz, şefkatliyiz) dediler. Onlara, (Sadece insanlara
değil, bütün mahlûkata merhametli olmak gerekir) buyurdu.
(Taberani)
Mesela bir hayvan kesecek kimse, bıçağı hayvanın gözü önünde
bilememelidir. Bir gün bir kimse, bir koyunu kesmek için yere yatırır,
bıçağını bilemeye başlar. Peygamber efendimiz bunu görüp buyurur ki:
(Sen bu hayvanı kesmeden ona ölümler mi tattıracaksın?
Hayvanı yatırmadan önce niçin bıçağını bilemedin?) [Hakim]
Bir köpeğin susuzluktan dili çıkar. Bir kuyunun yanında durur. Fakat
su derinde olduğu için içemez. Adam bu köpeğe acır. Ayakkabısı ile
kuyudan su çıkarıp köpeğe verir. Bundan dolayı Allahü teâlâ onun
günahlarını affeder. (Müslim)
Yine hadis-i şerifte bildirilmiştir ki, kadının biri, bir kediyi bağlar. Kedi
yiyecek bir şey bulamaz. Kadın bunun yüzünden Cehennemlik olur.
(Tergib)
Zararlı hayvanları öldürmek gerekir. Ancak suda boğarak veya ateşte
yakarak öldürmemelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Keleri bir darbede öldürene yüz sevap vardır. İkinci vuruşta
daha az, üçüncü de bundan daha az sevap vardır.) [Müslim] [Keler,
kertenkelenin zehirli bir cinsidir.]
Bir kimsenin veli olduğu; tatlı dili, güler yüzü, cömertliği ve herkese
acıması ile anlaşılır. Evliyanın iki alameti vardır: Allahü teâlânın
emirlerine riayet ve mahlûklarına şefkat. Herkese acımalıdır. Altıncı kat
gökteki melekler, acımasız olanın namazını yukarı geçirmezler.
İnsaflı olmak
Herkese karşı insaflı davranmak, kendisine karşı yapılmasını
istemediği muameleyi başkalarına karşı yapmamak gerekir. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(Şu üç haslete sahip olmadıkça kişinin imanı kemale eremez.
Kendisi muhtaç olduğu halde infak etmek, insaflı olmak ve herkese
selam vermek.) [Harâiti]
(Cehennemden uzaklaşıp Cennete girmek isteyen, son
280
www.dinimizislam.com
nefesinde kelime-i şehadeti söylesin ve kendisine yapılmasını
sevdiği şeyleri başkalarına yapsın!) [Müslim]
(Etrafındakilerle güzel komşuluk et ki, hakiki mümin olasın!
Kendin için sevdiğini başkaları için de sev ki, hakiki müslüman
olasın!) [Harâiti]
Hasan-ı Basri hazretleri buyurdu ki:
Allahü teâlâ, Hazret-i Âdem'e, şu hasletlere sahip olmayı emretmiştir:
1- Bana ibadet et, hiçbir şeyi ortak koşma! Yaptığın hayırlı
amelin mükafatını, sana, en dar gününde veririm.
2- Bana dua et, duanı kabul ederim.
3- İnsanların ne şekilde sana davranmalarını istiyorsan, sen de
onlara aynı şeyi yapmalısın! [İ. Gazali]
Peygamberlerden sonra en üstün insan
Sual: Hazret-i Ebu Bekir, vücudunun çok büyüyerek Cehenneme
atılmasını, başka hiçbir kulun girmemesini, böylece Allahü teâlânın
takdirinin yerine gelmesini istiyor. Buna kâfirler de dahil mi?
CEVAP
Evet kâfirlerin bile yanmasını istemiyor.
Hazret-i Ebu Bekir, Peygamberlerden sonra insanların en üstünüdür.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimiz Muhammed
aleyhisselamın en yakın arkadaşı, dostu, kayınpederi ve ilk halifesidir.
Hazret-i Âişe validemizin babasıdır. Kur’an-ı kerimde çeşitli âyetlerle
övülmüştür.
Müdara ve Müdahene
Sual: Müdahene ve müdara ne demektir?
CEVAP
Müdahene, gücü yettiği halde, haram işleyene mani olmamak,
dalkavukluk yaparak, birinin gönlünü alırken, İslamiyet’in dışına çıkmak,
günaha girmektir.
Kendisine veya başkalarına zarar gelme korkusundan dolayı iyiliği
emretmek ve haramı men etmek mümkün olmazsa, böyle durumlarda
fitneye mani olmak için susmaya, müdara denir.
Müdara, dini zarardan kurtarmak için dünya menfaatinden vermek,
insanlarla iyi geçinmektir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, farzları emrettiği gibi, müdara etmemi de emretti.)
[Hakim]
281
www.dinimizislam.com
(Müdara etmek sadakadır.) [Deylemi]
(Müdara edenler, şehid olarak ölür.) [Deylemi]
(Şerefinizi mallarınızla [para ile], dininizi de dilinizle [müdara
ederek] koruyun!) [İ. Asakir]
(İyi geçinmek aklın başıdır.) [Beyheki]
Müdara ederken tatlı dilli ve güler yüzlü olmak gerekir. Talebeye ders
verirken müdara gerekir. Hanımına müdara etmeyenin rahatı, huzuru
kalmaz. İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki, insanlar üç kısımdır:
1- Gıda gibi olanlar, her zaman gerekir.
2- İlaç gibi olanlar, bazen gerekir.
3- Hastalık gibi olanlar. Bunlar gerekmez ise de, gelip musallat olur.
Bunlardan kurtulmak için, müdara etmek gerekir.
Savaşta, hile yapmak, yalan söylemek caizdir. Bir örnek:
Düşmanın biri, oturmakta olan Hazret-i Ali’nin karşısına aniden kılıçla
çıkıp, “Şimdi seni benim elimden kim kurtarabilir?” der. Hazret-i Ali de,
parmağı ile adamın arkasını gösterip “Peki dövüşelim, fakat iki kişiyle
mi?” der. Düşman, arkadaki kim diye bakınca, Hazret-i Ali, kılıcını çekip,
düşmanını zararsız hâle getirir. Düşmanı, “Bana hile yaptın?” der.
Hazret-i Ali de, (Savaş hiledir) hadis-i şerifini bildirip, “Ama sen de beni
gafil avlayacaktın” der. Yani seninki hile değil miydi demek ister.
Hindiye’de, (Günah işleyene tatlı sözle öğüt verilir. Dinlemezse, fitne
çıkacak ise susulur. Kötü söylenmez) deniyor. Kur'an-ı kerimde mealen
buyuruldu ki:
(Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır! Onlarla en güzel
şekilde tartış!) [Nahl 125]
Kadı zade Ahmed efendi buyuruyor ki:
El ile, güç kullanarak nehy-i münker yapmak, yani günah işleyene
mani olmak; hükümetin vazifesidir. Söz ile, yazı ile cihad etmek, âlimlerin
vazifesidir. Kalb ile dua etmek ise, her müminin vazifesidir. Etkili
olacaksa, bu vazifeleri yapmak vacip olur. Fitneye sebep olacağı
umulursa, terk etmek vacip olur. Fitne bulunan yere zaruretsiz gitmek
caiz değildir. Eğer dinini korumak için hicret ederse, güzel olur, Cennete
girmeye layık olur.
Abdülgani Nablusi hazretleri de buyuruyor ki:
(Emr-i maruf ve nehy-i münkeri el ile yapmak, hükümete, dil ile
yapmak, din adamlarına, kalb ile yapmak da her müslümana farzdır.
Kendinin ve Müslümanların dinine veya dünyasına zarar gelecek işleri
bırakmak vacip olur. Öldürüleceğini bilenin cihad yapması caiz olmaz.
Sultanın, kendi aklı ile, arzusu ile verdiği emirlerine itaat etmek
282
www.dinimizislam.com
gerekmez. Fakat sultan zalim ise, eziyet ve işkence ediyorsa, onun
emirlerine uymak gerekir. Hele, itaat etmeyenleri öldürüyorsa, kendini
tehlikeye atmak, kimseye caiz olmaz. Emr-i maruf, fitneye yol açarsa
yapılmaz.) [Hadika]
Çifte standart ve müdara
Sual: Çifte standart ve müdara aynı manaya mı gelir?
CEVAP
Çifte standart, riya, nifak, takıyye, müdara gibi kelimelerin ifade ettiği
manalar, birbirine benziyorsa da, farklı muamele yapan herkese aynı
kelime kullanılmaz.
Hazret-i Âişe validemiz bildirir:
Bir gün içeri girmek için birisi geldi. Resul-i ekrem, (Müsaade edin,
içeri girsin! O kabilesinin en kötüsüdür) buyurdu. O kimse, odaya
girince, gülerek karşılayıp iltifat etti. O kimse gidince merak edip sordum:
- Ya Resulallah, kötü biri dediğiniz kimseye iltifat etmenizin sebebi
nedir?
Buyurdu ki:
- İnsanların kötüsü, zararından korunmak için kendisine ikram
edilendir.) [Buhari]
Resulullah efendimizin bu farklı hareketine çifte standart değil,
müdara denir. Müdara sünnettir.
Müdarayı iyi bilmek gerekir. Müdara yapan herkese münafık demek
doğru olmaz.
Müdara nedir? Müdara, dini zarardan kurtarmak için dünya
menfaatinden vermek, güler yüz göstermek, İslamiyet’in dışına
çıkmadan, gönül almaktır. Müdahene, gönül alırken, İslamiyet’in dışına
çıkmak, günaha girmektir.
Dine, kendine veya başkasına zarar gelme korkusundan dolayı iyiliği
emredip haramı men etmek mümkün olmazsa, böyle durumlarda fitneye
mani olmak için susmaya müdara etmek denir.
Herkese karşı hep tatlı dilli ve güler yüzlü olmalıdır! Fakat, kötülere
ve sapıklara müdahene etmemeli, onun sapık yolundan razı olduğunu
zan ettirmemelidir! [Hindiyye]
Cihadda çifte standart uygulamak, hile yapmak, yalan söylemek caiz
ve gerekir.
Bu meseleleri iyi öğrenip müslümanlara suizan etmekten, onlara
kâfir, münafık gibi çirkin kelime söylemekten sakınmalıdır! Çünkü hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.) [Buhari]
283
www.dinimizislam.com
Müslümanım diyen, kelime-i şehadet söyleyen kimseye kâfir
denmez. Bir savaşta, kelime-i şehadet getiren birisini öldüren kimseye,
Resulullah efendimiz, (Kelime-i şehadet söyleyen kimseyi niçin
öldürdün?) buyurdu. O kimse de, (Dili ile söylüyordu ama, kalbi ile inkâr
ediyordu) dedi. (Kalbini yarıp da baktın mı?) diyerek onu azarladı.
Onun için mümine kâfir demekten, ona lanet etmekten sakınmalıdır!
Lanet, sahibine döner. Hadis-i şerifte, (Lanet edilince, lanet edilen
buna müstahak değilse, kendine döner) buyuruldu. (Beyheki)
Müdara etmek
Sual: İnsanları idare etmek için günah işlemek caiz midir?
CEVAP
Buna müdahane denir, caiz olmaz. Dinini ve dünyasını korumak için
dünyalık vermeye ise, müdara denir. Herkese karşı tatlı dilli, güler yüzlü
olmalıdır. Fakat müdahane etmemelidir. Yani hatır için, günah
işlememelidir.
Müjdelere kavuşmak için şartlar
Sual: Bazı hadis-i şeriflerde, bir günahı işleyenin Cehenneme, bir
iyilik işleyenin de günahları affolup Cennete gideceği bildiriliyor. Bunların
bazı şartları yok mudur?
CEVAP
Hadis-i şeriflerde, (Kovucu Cennete giremez), (Gıybet eden
Cehennemliktir), (Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete giremez)
buyuruluyor. Bunların manası, (O günahtan tevbe edilmemişse, af
veya şefaate uğramamışsa, günahının cezasını çekmeden Cennete
giremez) demektir.
Günah ile imansızlık ayrı şeylerdir. Günahı ne kadar büyük olursa
olsun, günah işleyen kâfir olmaz. Fakat günaha devam edenin kalbi
kararır, zamanla küfre girmesi kolay olur. Onun için her günahtan kaçmak
gerekir.
Cennetlikler
Hadis-i şeriflerde, (Devamlı iki rekat kuşluk namazı kılanın
günahları deniz köpüğü kadar olsa da affolur), (Teravih kılanın
geçmiş günahları affolur), (Tesbih namazı kılanın günahları dağlar
kadar da olsa Allah affeder) buyuruluyor.
Bu müjdelere kavuşmak için Ehl-i sünnet itikadında olmak, bid'at
işlememek gerekir. Hadis-i şerifte, (Bid'at işleyenin hiç bir ibadeti
kabul olmaz) buyuruldu.
284
www.dinimizislam.com
Günahlarına tevbe edip haramlardan kaçmak gerekir. Hadis-i şerifte,
(On liralık elbisenin, bir lirası haram olsa, o elbise ile kılınan namaz
kabul olmaz) ve (Haram yiyenlerin farzları da, sünnetleri de kabul
olmaz) buyuruldu. Ayrıca farz borcu olmamalıdır. Hadis-i şerifte, (Farz
borcu olanın nafileleri kabul olmaz) buyuruldu. (Fütuh-ül gayb)
Şu halde önce itikadımızı düzeltmemiz, haramlardan kaçmamız ve
farz borçlarını ödememiz gerekir. Haram işleyenin ibadeti sahihtir. Yani
borçtan kurtulur. Fakat vaat edilen sevaba kavuşamaz. (Şu duayı
okuyan, şu iyiliği yapan şu kadar sevaba kavuşur) denince de
yukarıda bildirilen şartların bulunması gerekir.
Hadis-i şerifte, (Kişi sevdiği ile beraberdir) buyuruluyor. İnsan
dünyada kimi seviyorsa, ahırette onunla beraber olur. Bir kimse,
Peygamber efendimizi sevse, ahırette Onunla beraber olur. Ama
yukarıda bildirildiği gibi ilkönce müslüman olması gerekir. Bir gayri
müslim de (Çok akıllı bir adammış) diyerek sevebilir. Bu sevgisi onu
Cennete götürmez. Hazret-i İsa’yı seven de onunla Cennette olur. Fakat
Hırıstiyanlar Cehenneme gidecektir. Sevginin de ölçüsü vardır. Onu ilah
olarak değil, Peygamber olarak sevmek ve müslüman olmak şarttır.
Hadis-i şeriflerde, (Cennete temizler girer), (İmanın yarısı sabır,
yarısı şükürdür) buyuruluyor. Bu hadis-i şeriflere bakınca, temiz olanın
veya sabredip şükredenin Cennete gideceği anlaşılabilir. Halbuki bir gayri
müslim de temiz olabilir, sabredebilir, şükredebilir. Şu halde Cennete
gidebilmek için müslüman olmak, doğru itikada sahip olmak, bid'atten
kaçmak farzları yapıp haramlardan uzak durmak gerekir. (Hadika)
Kötülükten kaçan her mümin Cennetliktir. Kur'an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Rabbinden korkup da kendini kötülükten alıkoyanın gideceği
yer elbette Cennettir.) [Naziat 40,41]
Kimseye kötülüğü dokunmayıp, evinde oturarak dinin yayılması için
hizmet etmeyenlerle, gece gündüz Allah yolunda hizmet edenlerin
dereceleri elbette farklıdır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, mal ve canları ile cihad edenleri, derece
bakımından oturanlardan üstün kılmıştır.) [Nisa 95]
Bunun gibi, cemaatle namaz kılmak yalnız başına namaz kılmaktan
27 derece daha fazladır. Camide cemaatle namaz kılmak, evde cemaatle
namaz kılmaktan daha fazla sevaptır. Peygamber efendimizin
mescidinde kılınan namaz da diğer camilerde kılınan namazlardan çok
üstündür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mescid-i Aksada kılınan bir namaz, diğer camilerde kılınan bin
285
www.dinimizislam.com
namaza, Medine mescidinde kılınan namaz ise onbin namaza,
Mescid-i haramda [Kâbe’de] kılınan bir namaz da yüzbin namaza
bedeldir.) [İ. Gazali]
Düşman karşısında cihad ederken namaz kılmak ise, hepsinden
daha fazla sevapdır. Namazı şer’i özürsüz terketmek ise çok büyük
günahtır. (Cami-ül fetava)da buyuruluyor ki:
(Düşman karşısında bir namazı kılmak mümkün iken kıl! Terk
etmek, yediyüz büyük günah işlemiş gibi günahtır.)
Her çeşit zorluğa rağmen namazı terk etmeyenlerin ecri çok büyük
olur. Dini yaymakta olanların kıldıkları namaz da, savaşta düşman
karşısında kılınan namaz gibi çok sevaptır.
Münafıklık
Sual: Münafık kime nedir? Münafıklığın alametleri nelerdir?
Münafıklık alameti bulunan münafık mıdır?
CEVAP
Müslüman olmadığı halde, müslümanları aldatmak için müslüman
görünen kimselere münafık denir. Münafıklığın bazı alametleri vardır. Bu
alametlerin biri bir kimsede bulunsa, o kimseye münafık denmez, onda
münafıklık alametleri var denir. Mesela yalan söylemek münafıklık
alametidir. Bir kimse, yalan söylese münafık olmaz. Münafıkların işlediği
bir işi işlemiş olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Münafığın üç alameti vardır: Yalan söyler, sözünde durmaz ve
emanete hıyanet eder.) [Buhari]
Birine mal, söz veya sır emanet edilse, o kimse de bu söz veya sırrı
başkalarına söylese, yahut emanet edilen mala zarar verse, çalsa, yani
hıyanet etse, bu işler münafıklık olur. (Berika)
Münafıkın alametlerini bildiren hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
(Müminin hastalığı günahlarına kefaret olur. İyileşince bundan
ibret alır. Münafık ise, bağlanıp sonra salıverilen deveye benzer.
Deve, niçin bağlandığını ve niçin salındığını bilmediği gibi, münafık
da, hasta olup iyileşince, bundan ibret almaz.) [Ebu Davud]
(Münafıklar Kur'anı öğrenirler, ilim ehliyle mücadele ederler.)
[Taberani]
(Münafıklar ikindi namazını akşama doğru kılarlar.) [Hakim]
(Münafıklarla bizim aramızdaki eman namazdır.) [Hakim]
(Namaz aşikâre oldu, kabul ettiler [öyle göründüler] Zekat gizli
oldu vermediler.) [Bezzar]
(Yatsı ve sabah namazına münafık devam edemez.) [Hakim]
286
www.dinimizislam.com
(Bizimle münafıkları ayıran alamet, yatsı ile sabah namazını
cemaatle kılmaktır. Münafıklar, yatsı ve sabah namazına devam
edemez.) [Beyheki]
Yatsı ile sabah namazını cemaatle kılmamak münafıklık alametidir.
Nasıl ki, yalan söylemek münafıklık alameti ise, cemaate gelmemek de
münafıklık alametidir. Bu demek, cemaate gelmeyen münafık demek
değildir. Kendisinde münafıklık alametinden bir alamet var demektir.
Verdiği sözde durmamak da münafıklık alametidir. Sözünde
durmayana münafık denmez. Fakat münafıklık alametinden birini işlemiş
olur. Bu konudaki hadis-i şeriflerin mealleri de şöyle:
(Yatsı ile sabah namazını cemaatle kılmak, münafıklara çok ağır
gelir. Eğer bundaki ecri bilselerdi, sürünerek de olsa, cemaate
gelirlerdi. Namaza gelmeyenlerin evlerini yakmak istedim.) [Buhari]
(Kadın ve çocuklar olmasaydı, cemaate gelmeyen erkeklerin
evinin yakılmasını emrederdim.) [İ.Ahmed, İ.Mace]
(Yemin ederim ki, [sabah namazı için, mazereti dışında] cemaate
iştirak etmeyenlerin evlerini yakılmasını emredeyim diye hatırımdan
geçti.) [Müslim]
Fıkıh kitaplarında cemaate gitmemeyi mubah kılan mazeretler vardır.
Böyle bir mazereti olmadan cemaate gitmemek caiz değildir. Bunlar
kendilerinde münafıklık alameti bulunan kimselerdir. Böyle kimselerden
olmamaya dikkat etmeliyiz!
İbni Hacer hazretleri buyurdu ki:
Nifak, yani münafıklık, zahirin batına uymaması demektir. Sözü,
özüne uymaz. İtikad edilecek şeylerde münafıklık yapmak küfürdür.
İşlerinde ve sözlerinde münafıklık yapmak, haram olur. İtikadda, imanda
münafıklık, diğer küfürlerden daha fenadır. İfa etmek, yerine getirmek
niyetiyle söz vermek caizdir, hatta sevaptır. Böyle vaadi ifa etmek vacip
değildir, müstehaptır. İfa etmemek tenzihen mekruh olur. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Bir kimse, yapmak niyeti ile verdiği sözü tutamazsa günah
olmaz.) [Tirmizi]
Hanefi ve Şafii’de, ahdi bozmak da, özürsüz mekruh, özürlü caizdir.
Fakat bozacağını önceden haber vermek vaciptir. Hanbeli’de vaade vefa
vaciptir. Yerine getirmemek haram olur. Yapması dört mezhepte de sahih
olan bir şeyi yapmak takva olur. (İslam Ahlakı)
Bir müslüman, yabancı bir diyarda, dinsizlerin arasında kalıp,
namazlarını gizli kılsa, zaruretlerden dolayı mümkün mertebe
Müslümanlığını gizlese, bu kimseye münafık denmez. Buna müdara
287
www.dinimizislam.com
denir. Müdara, dini zarardan kurtarmak için dünya menfaatinden vermek,
insanlarla iyi geçinmektir. Hadis-i şeriflerde (Allahü teâlâ, farzları
yapmamı emrettiği gibi, müdara etmemi de emretti) ve (Müdara
sadakadır) buyuruldu. [Deylemi]
Müdaranın zıddı, müdahenedir, dünyalık ele geçirmek için dinden
taviz vermektir, haramdır. Hadis-i şerifte (Gücü yettiği halde günah
işleyene müdahene edip, nehy-i münkeri terk eden, kabrinden
maymun ve domuz şeklinde kalkar) buyuruldu. (Şir’a)
Cemaat ve münafıklık
Sual: Söz taşıyanın, gıybet edenin, Cehennemlik, cemaate
gelmeyenin münafık olduğu, evlenmeyenin bu ümmetten olmadığı gibi
hadislerin açıklaması nasıldır?
CEVAP
Hadis-i şerifleri açıklamaları ile yazmak gerekir. (Söz taşıyan
Cennete girmez) demek, günahının cezasını çekmeden, yahut affa,
şefaate kavuşmadan giremez demektir. (Gıybet eden Cehennemlik)
demek, sevapları günahlarından az olursa, gıybet Cehenneme götürür
demektir. Gıybet edenin sevapları, gıybet edilenin defterine yazılır.
(Evlenmeyen benden değildir) demek, benim sünnetime uymamış olur
demektir.
Yine hadis-i şerifte, müminin her günahı yapabileceği, üç şeyi
yapamayacağı, bunlardan birinin de yalan olduğu bildirilmiştir. Hadis-i
şeriften zahire göre, yalan söyleyenin mümin olmadığı anlaşılır. Kâmil
mümin değil demektir. Ayrıca yalanın münafıklık alameti olduğu
bildirilmiştir. Yalan söyleyen münafık değildir, fakat münafıklık
alametinden birini işlemiş olur.
[Münafık kelimesinin iki manası vardır. Birinci manası kâfir demektir.
İkinci manası, dışı içine uymayan, iki yüzlü demektir. Bu manadaki
münafık kâfir değildir.]
Cemaate gelmemek de münafıklık alametidir. Cemaat sünnetine
önem verdiği halde gelmezse, münafık olmaz. Sünnete önem vermezse,
zaten müslüman olmaz.
Hadis-i şeriflerdeki (Şu günahı işleyen Cennete giremez,
Cehennemliktir, mümin değildir, münafıktır) demek (O günahtan
tevbe edilmemişse, af veya şefaate uğramamışsa, günahının cezasını
çekmeden Cennete giremez. demektir. Çünkü günah ile, imansızlık ayrı
şeylerdir. Günah ne kadar büyük olursa olsun, o günahı işleyen kâfir
olmaz. Fakat hangi günah olursa olsun, günaha devam edenin kalbi
kararır, küfre doğru yol alır. Onun için günahlar çok tehlikelidir.
288
www.dinimizislam.com
Sual: Allah’a inanıyor, namaz kılıyorum. Fakat çok günah işliyorum.
Ben münafık mıyım?
CEVAP
Allahü teâlâya inanan mümindir. Kimse zorlamadan namaz
kıldığınıza göre, münafık olmanız mümkün değildir.
Yalan söylemek, emanete hıyanet etmek ve verdiği sözde durmamak
münafıklık alametidir. Fakat bu günahları işleyene münafık denmez.
Münafık, inanmadığı halde, herhangi bir dünya menfaati için inanmış
gibi görünen kimsedir. Eshab-ı kiramı seven de münafık olamaz. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’nin sevgisi [radıyallahü anhüm]
bir münafığın kalbinde toplanmaz.) [Taberani]
(Ensarı ancak mümin sever. Ancak onlara münafık buğzeder.)
[Buhari]
Sözün kısası, Allahü teâlâya ve Onun Resulü Muhammed
aleyhisselama inanan kimse mümindir. Çok günah işlese de münafık
değildir.
Mürüvvet
Sual: Mürüvvetin dinimizdeki yeri nedir?
CEVAP
Mürüvvet, insanlık, yiğitlik, iyilik cömertlik faydalı olmak, iyilik yapmak
arzusu gibi manalara gelir ki, hallerin en güzeline riayet etmek demektir.
Hadis-i şerifte, (Kimseye zulmetmeyen, yalan söylemeyen ve
sözünde duran, mürüvvet sahibidir) buyuruldu. (Edeb-üd-dünya)
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Mürüvvet, her zaman sofrası açık olmak ve insanların işini görmek
için hazır beklemektir.
Mürüvvet iffetli olmak, darlıkta ve genişlikte bol bol ihsanda
bulunmaktır. (Hazret-i Hasan)
Mürüvvet, kulun, dinini muhafaza edip nefsini korkutması, misafirini
iyi karşılaması, münakaşalarda, güzel davranması demektir. Ululuk ise,
komşuya eziyet etmemek ve zorluklara göğüs germektir. Kerem de
istemeden vermek, yerinde yemek yedirmek, saile yumuşak davranmak
ve bol vermektir. (Hazret-i Hasan)
Mürüvvet, dili doğru olmak, arkadaşın kusurlarına tahammül
göstermek, herkese iyilik etmek, komşunun sıkıntısına katlanmaktır.
(Hazret-i Hasan-ı Basri)
289
www.dinimizislam.com
Mürüvvet altıdır, üçü hazarda, üçü seferdedir. Hazarda olan; Kur'an-ı
kerim okumak, mescitleri imar etmek, Allah için kardeş bulmaktır.
Seferde olan ise; azığı çoğaltmak, yol arkadaşı ile az ihtilafa düşmek,
günah olmayan işlerde, gönül almak için şakalaşmaktır. (Hazret-i Rabia-i
Rai)
Mürüvvet, açık kapı, bol yemek, insanların işini görmek için hazır
olmaktır.
Mürüvvet, sözünde doğru olmak, vaadini yerine getirmek, faydalı
yerde bol harcamaktır.
Mürüvvet, dili doğru olmak, arkadaşlarının kusurlarına tahammül
etmek, herkese çok iyilik etmektir. İnsanların elinde bulunana karşı iffetli
davranıp onlardan gelen kusurlara aldırış etmeyen gerçek mürüvvet
ehlidir.
Mürüvvetin şartları:
Günahlardan temizlenmek, insafla hükmetmek, zulümden kaçınmak,
hakkı olmayan bir şeye göz dikmemek, hiç kimseyi ücretsiz
çalıştırmamak, zayıfa karşı kuvvetliye yardım etmemek, kötüyü iyiye
tercih etmemektir.
Mürüvvetin tamamı şu âyet-i kerimede bildirilmiştir:
(Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardımı emreder. Çirkin işleri,
fenalığı ve azgınlığı da yasaklar. İyice düşünüp tutasınız diye size
öğüt verir.) [Nahl 90]
Hazret-i Hasan, birinin, para para dediğini duyunca, "Allah, paraya
lanet etsin. Paranın sözünü eden, paraya tapanın mürüvveti yoktur.
Mürüvveti olmayanın dini de olmaz" buyurdu.
Dindarla oturun. Dindar bulamazsanız, dünya ehlinin mürüvvet sahibi
olanları ile oturun. Çünkü onlar, kötü söz etmezler. (Hazret-i Abdulvahid
b. Zeyd)
İbni Ziyad, bir kabile reisine mürüvvetin ne olduğunu sordu. Reis dedi
ki:
Bize göre mürüvvet dört şeyden ibarettir:
1- Günah işlemekten uzak durmak. Günah işleyen, zelil olur. Zelilin
mürüvveti olmaz.
2- Malı iyi kullanmak, boşa harcamamak. Malını iyi kullanamayıp
muhtaç duruma düşenin mürüvveti olmaz.
3- Ehlinin ihtiyacı için çalışmak. Ehlini ele muhtaç edenin mürüvveti
yoktur.
4- Kendine yakışanı yiyip içmek. Bu mürüvvet için kemal sayılır.
Kayser, Kays bin Sabite sordu:
290
www.dinimizislam.com
- En iyi akıl nedir?
- İnsanın kendini bilmesidir.
-En iyi ilim nedir?
- İnsanın cehaletini bilmesidir.
- En iyi mürüvvet nedir?
- İnsanın yüzsuyunun dökülmemesidir.
Yalancının mürüvveti, cimrinin dostu, haset edenin ve huysuzun
rahatı yoktur. (Ahnef b. Kays)
Ana-babasına iyilik eden, akrabasını ziyaret eden, arkadaşlarına
ikramda bulunan, çoluk çocuğu ve hizmetçisi ile iyi geçinen, dinini
koruyan, malını temiz tutup fazlasını dağıtan, dilini tutan, gözünü
haramdan koruyan, fuzuli işlerden uzak duran, mürüvvet sahibidir.
(Fudayl b. Iyad)
Müslümanların hakları ve görevleri
Sual: Bir müslümanın diğer müslüman üzerindeki hakları nelerdir?
CEVAP
Müslüman, diğer müslüman kardeşini en az kendisi kadar düşünür.
Kendisine yapılmasını uygun görmediği şeylerin başkalarına da
yapılmamasını ister. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kendisi için sevdiğini, din kardeşi için sevmeyen kâmil mümin
olamaz.) [Buhari]
Müslüman, başkalarına güzel öğüt verir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Siz, din kardeşinizin aynasısınız. Onda gördüğünüz lekeyi
siliniz!) [Ebu Davud]
Müslüman, herkesin gönlünü hoş etmeye, üzüntüsünü gidermeye
çalışır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir mümini sevindireni, Allahü teâlâ kıyamet günü sevindirir.)
[İbni Mübarek]
(Bir kimsenin üzüntü ve sıkıntısını gidereni veya bir mazluma
yardım edeni, Allahü teâlâ yetmiş üç defa mağfiret eder.) [Harâiti]
(Allah indinde en makbul amel, bir mümini sevindirmek, kederini
gidermek, borcunu ödemek veya karnını doyurmaktır.) [Beyheki]
Müslüman, baştan sona faydalı kimse demektir. O halde, diğer
müslümanlara elinden gelen yardımı yapmalıdır! Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Şu iki şeyden daha kötüsü yoktur: Allah’a şirk koşmak ve Onun
kullarına zararlı olmak. Şu iki hasletten de daha üstünü yoktur:
291
www.dinimizislam.com
Allah’a iman etmek ve Onun kullarına faydalı olmak.) [Deylemi]
(Din kardeşinin işini bir müddet takip eden kimse, o işi görsün
veya göremesin, iki aylık itikâftan daha çok sevap alır.) [Hakim]
Peygamber efendimiz, (Mazlum da, zalim de olsa din kardeşinize
yardım ediniz) buyurunca, (Ya Resulallah zalime nasıl yardım ederiz?)
dediler. Cevabında buyurdu ki:
(Onun zulmüne mani olmak suretiyle yardım etmiş olursunuz.)
[Buhari]
Bir kimse, müslümanlara her gün dua ederse, makbul insan olur.
Namaz kılan mümin tehiyyatta salih kullara dua etmektedir. Onun için
namaz kılmayan kimse, müminleri bu duadan mahrum bırakmaktadır.
Aksırınca Elhamdülillah demeli, bunu duyan müslüman da,
Yerhamükellah yani (Allah sana rahmet etsin) demelidir! Üçüncü biri
varsa Yehdina ve yehdikümullah demelidir! Üçüncü bir kimse yoksa,
aksıran cevap olarak aynı şeyi söylemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Aksırınca "Elhamdülillah" diyen göz ağrısı görmez.) [Taberani]
İnsanların haklı işlerinde vasıta olmak, onlara yardım etmek, imkan
nispetinde ihtiyaçlarını görmek gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İnsanlardan bana gelip ihtiyaç talebinde bulunanlar oluyor. O
anda yanımda bulunanlar, onlara yardım etmeli ki, ecir kazansınlar.
Allahü teâlâ, sevdiği şeyi peygamberlerin eli ile verir.) [Müslim]
(İhtiyaçları için bana gelenlere, siz de yardımcı olun! Ben
yapmayı murad ettiğim şeyleri, sizlerin vasıta olup, ecir kazanmanız
için biraz geciktiririm.) [Nesai]
(Dil ile yapılan yardımdan daha faziletli bir sadaka olamaz. Aracı
olmak sayesinde kan davası önlenir, menfaat sağlanır ve zararın
önüne geçilmiş olur.) [Harâiti]
Müslümanlara yapılacak iyiliklerin en büyüklerinden birisi de selam
vermektir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâya yemin ederim ki, mümin olmadıkça Cennete
giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de mümin olamazsınız. Size bir
amel bildireyim onunla birbirinizi seversiniz: Aranızda selamı
yayınız!) [Müslim]
(Abdeste devam et ve güzel abdest al ki, ömrün uzasın.
Karşılaştığın herkese selam ver ki, hasenatın çoğalsın! Evine
girince, ev halkına selam ver ki, evin iyiliği ve bereketi artsın!)
[Harâiti]
Selam vermek sünnet, almak farzdır. Selam almayan müslümana
292
www.dinimizislam.com
melekler çok hayret eder. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Selam verip müsafeha eden iki müslümanın arasına yüz rahmet
iner. Bunun doksanı, önce selam verip elini uzatana, onu ise ötekine
verilir.) [Bezzar]
Bir kimse selamsız, izinsiz girince, Resul-i ekrem efendimiz buyurdu
ki:
(Geri dön, selam ver, sonra içeri gir.) [Ebu Davud]
Dünyadaki Müslümanlara dua etmek
Bütün dünyadaki Müslümanlar bir ailenin fertleri gibidir. Hatta hepsi
bir vücut sayılır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Birbirine karşı muhabbet ve merhamette, müminler, bir vücut
gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut, rahatsız,
uykusuz kalıp, onun tedavisi ile meşgul olduğu gibi, Müslümanlar
da birbirlerine yardıma koşmalıdır!) [Buhari]
Müslümanlar dünyanın çeşitli yerlerinde [mesela Bosna’da,
Afganistan’da, Afrika’da, Çeçenistan’da, Irak’ta] zulme uğruyor. Diğer
Müslümanların bunlara, güçlerinin yettiği ölçüde yardım etmesi, herhangi
bir yardımda bulunamayanın da, dua etmesi farz olur. Dünyanın öteki
ucundaki bir Müslümanın derdi, bizim derdimiz demektir. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Müslümanların dertleri ile ilgilenmeyen, onlardan değildir.)
[Hakim]
Yiyecek, içecek, giyecek, barınacak, canını, malını savunacak ve
başka ihtiyaçları için Müslümanlara yardım etmek, hem vazife, hem de
çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir Müslümanın sıkıntısını gidereni veya bir mazluma yardım
edeni, Allah affeder.) [Buhari]
(Bir din kardeşinin ihtiyacını gideren, ömür boyu ibadet etmiş
gibi sevap kazanır.) [Buhari]
(Din kardeşini savunan Müslümanı Allahü teâlâ, Cehennem
ateşinden korur.) [Taberani]
(Bir mümini, bir münafığın zulmünden koruyan, Cehennem
ateşinden korunur.) [Ebu Davud]
(En kıymetli amel, bir müminin sıkıntısını gidermek, borcunu
ödemek veya karnını doyurmak suretiyle onu sevindirmektir.)
[Taberani]
(Din kardeşinin aleyhinde konuşulurken, onu savunmaya gücü
yeterken, susanı, Allahü teâlâ dünya ve ahirette zelil eder.) [İbni
Ebiddünya]
293
www.dinimizislam.com
İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
(İşte bugün, her Müslüman, elinden gelen yardımı yapmayıp,
İslamiyet baskı altına düşerse, yardımı esirgeyen her Müslüman, ahirette
mesul olur. Bunun için kuvvetim olmadığı halde, yardıma koşmaya
özeniyorum. Güçlükleri yenerek, İslamiyet’e ufacık bir hizmet edebilmek
yolunu arıyorum. "İyilerin çoğalmasını isteyen de, onlardan sayılır"
buyuruldu.) [1/47]
(Bugün İslamiyet’e yardım için az bir şey vermek, binlerce altın
vermiş gibi kıymetlidir. Hangi talihliye, bu büyük nimet ihsan edilirse, ona
müjdeler olsun! Dinin yayılmasına hizmet eden, cihad sevabına kavuşur.
Hele bu zamanda Müslümanlara yardım etmek daha güzel, daha
sevaptır.) [1/193]
(Dua ordusunun askerlerinin kalbleri kırık olduğu için savaş
ordusunun askerlerinden daha ileridir. Dua ordusunun askerleri, gaza
ordusunun askerleri, onların bedenleridir. O halde, gaza ordusunun
askeri, dua ordusu olmadıkça, iş başaramaz. Çünkü ruhsuz bedene
hiçbir yardımın faydası olmaz.) [3/47]
Eğer bir Müslüman, diğer Müslümanlara eli ile, malı ile yardım
edemiyorsa, dua ederek yardım etmelidir! Bir hadis-i şerifte de
buyuruluyor ki:
(Müslümanın, Müslüman üzerindeki hakkından biri, ona
gıyabında dua etmektir.) [Deylemi]
Hiçbir yardım yapamayan dua etmelidir. Duanın belli bir zaman ve
saati yoktur. Hemen edilmelidir.
Müslümanın görevleri
Sual: Müslümanın kaç çeşit görevi vardır?
CEVAP
Üç çeşit görevi vardır:
1- Şahsi görevi:
Her Müslüman, kendini iyi yetiştirmesi, sıhhatli, edepli, iyi huylu
olması, ibadetlerini yapması, ilim ve güzel ahlak öğrenmesi, helal lokma
kazanmak için çalışması şahsi görevidir.
2- Aile içindeki görevi:
Eşine, ana-babasına, çocuklarına, kardeşlerine olan haklarını yerine
getirmesi aile içindeki görevlerindendir.
3- Toplumdaki görevi:
Komşularına, hocalarına, öğrencilerine, ailesine, emrinde olanlara,
hükümete ve devlete, bütün vatandaşlara, dini ve milleti başka olanlara
karşı görevleridir.
294
www.dinimizislam.com
Herkese iyilik etmesi, eli ile, dili ile kimseyi incitmemesi, kimseye
zarar vermemesi, hıyanet etmemesi, herkese faydalı olması, devlete,
kanunlara karşı isyan etmemesi, herkesin hakkını ödemesi toplumdaki
görevlerindendir.
Müstehcen konuşmak
Sual: Bazı kimseler, müstehcen konuşuyor. Ayıp şeyler söylüyor.
İnsanların ayıplayacağı çirkin işler yapıyor. Müslüman olan kimse, böyle
şeyler yapar mı?
CEVAP
Hadika’da buyuruluyor ki:
Fuhuş, çirkin söz demektir. Haddi aşan her şeye fahiş denir.
Buradaki manası çirkin olan işleri açık kelimelerle anlatmak, müstehcen
konuşmak demektir. Cima için ve abdest bozmak için kullanılan
kelimeleri söylemek böyledir. Bu kelimeleri söylemek fuhuştur. Çünkü
bunları söylemek, mürüvvete ve diyanete uygun değildir, hayayı,
utanmayı giderir ve başkalarını gücendirir. Cimayı, abdest bozmayı ve
necaseti anlatmak gerektiği zaman, açık olarak söylememeli, kinaye
olarak söylemelidir! Kinaye, bir şeyi, açık manaları başka olan
kelimelerle anlatmaktır. Edepli olan, salih olan, fuhuş söylemeye mecbur
olunca, kinaye olarak söyler. Mesela, Allahü teâlâ, Kur'an-ı kerimde, cima
için lems [dokunmak] kelimesini söylemiştir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Fuhuş söyleyene Cennet haramdır.) [Ebu Nuaym]
Dinimizde hayanın, utanmanın yeri çok mühimdir. Hayası olan,
Allahü teâlâdan utandığı için günah işlemekten çekinir. İnsanlardan
utanmayan Allah’tan da utanmaz. Açıktan günah işleyen kimse, hem
insanlardan, hem de Allah’tan çekinmediğini gösterir. (Allah’ın bildiğini
kuldan ne saklıyayım) demek doğru değildir. Gizli işlediği bir günahı
başkalarına açıklamak doğru değildir, hayasızlıktır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Haya ve az konuşmak imandan, fahiş söz ve çok söz
nifaktandır.) [Tirmizi]
(Kim, dünyada günahını gizlerse, Allahü teâlâ da, Kıyamette, o
günahı herkesten saklar.) [Müslim]
(Bir günaha düşen, Allah’ın örtüsünü, onun üzerinde
bulundurmalıdır!) [Müslim]
İnsanlardan utanarak günahı gizlemek de hayadandır. Haya da
imandandır. Günah gizlenmezse, fâsıklar bundan cesaret alır. (Falanca
günah işliyor. Ben de işlesem ne çıkar?) diyebilir. Riya olmaması için
295
www.dinimizislam.com
ibadeti gizlemek caizdir. Onun için (Kabahat da gizli, ibadet de gizlidir)
denmiştir.
Bunun gibi atasözlerinin çoğu bir hadis-i şerife dayanmaktadır. (Haya
elbisesine bürünenin aybı görülmez. Duyulunca hoşlanılacak şeyleri yap!
Kimsenin duymasını istemediğin ve duyulunca insanların hoşlanmıyacağı
şeylerden kaç!) buyurulmuştur.
Haya, imanın esasındandır
Allahü teâlâdan utanmak, imanın kuvvetli olduğuna, hayasızlık da
imanın zayıf olduğuna alamettir. Hayasız kimsenin küfre düşmesi kolay
olur. Hadis-i şerifte, (Hayanın azlığı küfürdür) buyuruldu. (Hakim)
Hayasız kimse, zamanla küfre kadar gidebilir. Haya, imanın
esasındandır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Haya, iffet, dile hakim olmak ve akıl imandandır. Cimrilik, fuhuş,
çirkin sözlü olmak ise hayasızlıktan ve münafıklıktandır.) [Beyheki]
(Fahiş ve çirkin sözlerden şiddetle kaçının! ) [Nesai]
(Mümin, ayıplamaz, lanet etmez, fahiş söz söylemez) [Tirmizi]
(Cennet, fahiş ve çirkin söz konuşana haramdır.) [İbni Ebiddünya]
(Allahü teâlâ, fahiş ve çirkin söz söyleyeni sevmez.) [İbni
Ebiddünya]
Görüldüğü gibi, hayanın iman ile, hayasızlığın da imansızlık ile
alakası büyüktür. İnsanlardan utanan kimsenin, Allahü teâlâdan da
utandığı anlaşılır. Çünkü hadis-i şerifte, (Allah’tan sakınan, insanlardan
da sakınır) buyuruluyor. Hayasız olan mürüvvetsiz olur. İnsanları, böyle
kimselerin zararından sakındırmak için onların gıybetini yapmak caizdir.
Hadis-i şerifte, (Haya cilbabını [örtüsünü] üzerinden atanları gıybet
etmek günah olmaz) buyuruldu. (Harâiti)
Sual: Porno film seyrediyoruz, müstehcen fuhuş sözler ediyoruz.
Günah mıdır?
CEVAP
Elbette günahtır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyenden Allahü teâlâ
nefret eder.) [Tirmizi]
Güzel ahlaklı olmalı. Çünkü bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kıyamette müminin terazisinde güzel ahlaktan daha ağır bir şey
bulunmaz.) [Tirmizi]
Sual: Küfretmek, yani sövmek günah mıdır?
CEVAP
Sövmek günahtır. Sövmek, fuhuş, yani çirkin sözdür. İki hadis-i şerif
296
www.dinimizislam.com
meali şöyledir:
(Fuhuş söyleyene Cennet haramdır.) [İbni Ebiddünya, Ebu Nuaym]
(Fuhuş söz [sövmek] nifaktandır.) [Tirmizi]
Küfür, kâfir olmak demektir. Fuhuş sözler için, küfretmek yerine,
sövmek tabirini kullanmalıdır.
Sual: (Domuz oğlu domuz, eşek oğlu eşek demek veya bir
kimsenin geçmiş sülalesine sövmek, Hazret-i Âdem’e kadar
gideceği için, küfür olur) diyorlar. Böyle sövmek küfür müdür?
CEVAP
Hazret-i Âdem’e kadar gitmez, yani böyle söylemek küfür olmaz;
fakat böyle çirkin şekilde sövmek, asla caiz değildir.
Nasihatin önemi
Sual: Nasihatin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Nasihat, Allahü teâlânın bir kimseye verdiği nimetin onda kalarak,
dinine ve dünyasına faydalı olmasını istemek demektir. İlim sahipleri,
imkan nispetinde emr-i maruf ve nehy-i münker yapmalı, yani iyiliği
yaymaya, kötülükten sakındırmaya çalışmalıdır! Nasihatten uzak kalan
kalb kararır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dinin temeli nasihattir.) [Buhari]
(Duyduğu hak sözü, bir müslüman kardeşine söylemek ne güzel
hediyedir.) [Taberani]
(Hayra sebep olana, bunu yapanın ecri kadar sevap verilir.)
[Müslim]
(Kendi için istediğini din kardeşi için de istemeyen, iman etmiş
olmaz.) [Buhari]
(Allahü teâlânın en çok sevdiği kimse, çok nasihat edendir.) [İ.
Ahmed]
Nasihatin edepleri
Sual: Vaaz ve nasihat ederken dikkat edilecek hususlar nelerdir?
CEVAP
Vaaz ve nasihat eden şunlara dikkat etmelidir:
1- Nasihat eden, yumuşak, mütevazı olmalıdır! Kur'an-ı kerimde, (Âl-i
İmran suresinde) Allahü teâlâ, Peygamber aleyhisselamın yumuşak
davrandığını, bilfarz kaba ve katı yürekli olsaydı, etrafında kimse
kalmayıp dağılmış olacaklarını bildirmektedir. Demek ki, söylenilen söz,
ne kadar kıymetli ve hikmetli olursa olsun, güler yüzlü, yumuşak
297
www.dinimizislam.com
olmadıkça, sözlerin tesiri olmaz. İnsanların hayırlısı, herkesle iyi
geçinendir. İnsanların şerlisi ise geçimsiz olandır. Şu halde mütevazı
olup, herkesle iyi geçinmelidir!
2- Daima doğru konuşmalı, yalandan uzak durmalı, ihtilaflı konulara
girmemelidir! Hazret-i Lokman Hakim'e bu dereceye ne ile çıktığı sual
edildiğinde, (Doğru konuşmak, emanete riayet etmek ve bana
gerekmeyeni bırakmakla) buyurdu.
3- İnsanları yoracak kadar uzun anlatmamalıdır!
4- Daha çok, kendisinin amel ettiği, tatbik ettiği hususları
söylemelidir! Çünkü Allahü teâlâ, (İnsanları iyiliğe teşvik edip de
kendinizi unutur musunuz? Niçin kendi yapmadıklarınızı başkalarına
söylersiniz) buyurmaktadır. (Bekara 44)
Başkalarına, (Şunu yapmayın) der de, kendisi onu yaparsa, sözü
tesirli olmaz. Mesela gıybet etmeyin dediği halde, kendisi gıybet eden,
hem insanların, hem de Allahü teâlânın yanında kıymetten düşer.
5- Umumi konuşmalı, herkese hitap etmeli, devamlı bir kişiye
bakmamalıdır!
6- Allahü teâlânın rahmetinden ümit kesici, azabından emin olucu
şekilde konuşmamalı, korku ile ümidi bir arada söylemelidir! Bir gün
Allahü teâlânın rahmetinin bolluğundan bahsederken, başka bir zaman
da azabının şiddetinden bahsetmelidir!
7- Eğer konuşmayı uzatacaksa, insanların hoşlandığı şeyleri, güzel
menkıbeleri anlatmalıdır! Hazret-i Ömer, ahiretten bahseder, dinleyenlere
ağırlık çöktüğünü görünce, dünya işlerinden bahsederdi. Onların
açıldıklarını görünce, tekrar ahiret konusuna dönerdi.
8- İhsan sahibi olmalı, alıcı değil verici olmalıdır! Veren elin, alan
elden üstün olduğunu bilmelidir! Hazret-i Ali, (Her şeyin bir kıymeti vardır.
İnsanın kıymeti ise, ihsanı ve edebidir) buyurdu. Her işte, her yerde edebi
muhafaza etmelidir!
9- Faydalı şey anlatmalıdır! Kulağa hoş gelse de, faydasız şeylerden
uzak durmalıdır! Hikmet ehli diyor ki:
(Faydalı ilim ve edep, öyle bir kazançtır ki, onları hiçbir hırsız
çalamaz. Bunlar Cennetin ziynetidir. Din ve dünya güzelliği bunlardır.)
10- Öğrendiği ilmi kâfi görmemelidir! Çünkü Kur'an-ı kerimde, her ilim
sahibinin üstünde bir âlim bulunduğu bildirilmektedir. (Yusüf 76)
Öğrendiği ilimle, insanlara faydalı olabilmek için, dinin yayılmasına
hizmet etmelidir!
Hiç kimsenin kalbini incitmeyin
Sual: Bir kimsenin kusurunu, emr-i maruf için de olsa, herkesin
298
www.dinimizislam.com
önünde söylemek, uygun mudur?
CEVAP
Büyük İslam âlimi Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin
vasiyetnamesinin son satırı şöyledir:
(Hiç kimsenin kalbini incitmeyin.)
Kur'an-ı kerimde mealen, (Rabbinin yoluna hikmet ile, güzel
öğütlerle çağır!) buyuruluyor. İyi ve doğru şeyleri, bilmeyenlere, en
güzel tarzda öğretmek gerekir. Çünkü ilmin zekâtı, bilmeyenlere ilmi
öğretmekle ödenir. Emr-i maruf yapan, tavsiye ettiği iyi şeyleri kendi
yapmalı, kötü olarak bildirdiği şeyleri kendisi işlememelidir! Yoksa sözü
etkili olmaz. Kur'an-ı kerimde mealen, (İnsanlara iyiliği emreder de,
kendinizi unutur musunuz) buyuruluyor .
Allahü teâlâ, Hazret-i İsa’ya, (Önce kendine nasihat et, eğer
kendin bu nasihati tutarsan, kendin bunu yaparsan, başkalarına da
söyle! Kendin yapmazsan benden utan) buyurdu. O halde emr-i maruf
yapan, ilmi ile amel etmelidir.
Hadis-i şerifte, (Miraca çıktığım gece ateşten makaslarla,
dudakları kesilen insanlar gördüm. Suçunuz ne diye sordum. Onlar
da, “İyiliği emreder, kendimiz yapmaz, kötülüğü nehy eder; kendimiz
sakınmazdık” diye cevap verdiler) buyuruldu.
Bir kimsenin kusurunu, emr-i maruf için de olsa, herkesin önünde
söylemek, uygun değildir. Aksine, kusurlarını gizlemek gerekir. Hadis-i
şerifte, (Kim arkadaşının aybını örterse, Allahü teâlâ da kıyamette,
onun aybını örter. Kim de, müslüman arkadaşının aybını açığa
vurursa, Allahü teâlâ da onun aybını açığa vurur) buyuruldu.
Birisine nasihat eder gibi yanlışını söylersek, ona, (Sen cahilsin, sen
bunları bilmiyorsun) demiş oluruz. Böylece o üzülmüş olur. İmam-ı
Rabbani hazretleri, (Kalb kırmaktan pek sakının! Allahü teâlâyı en çok
inciten, küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günah yoktur) buyuruyor.
Hadis-i şeriflerde de, (Bir müslümanı incitmek, kalbini kırmak,
Kâbe’yi yetmiş kere yıkmaktan daha günahtır.) (İnsanların en
kötüsü, insanlara zarar veren, onları incitendir) buyuruluyor. İyi
Müslüman hiç gönül kırmaz, bilir bundan büyük günah olmaz. İyiliği
tavsiye için üç şart gerekir: İlim, akıl ve ihlas.
İlim: Anlatacağı iyiliğin iyi, kötülüğün kötü olduğuna dair muteber
kitaplardan delili bulunmalıdır! Sabretmesini bilmelidir! İlmi noksan olan,
tebliğ edeceğini kendisi bilmeyen ve kendi tatbik etmeyen, başkalarına
doğruyu nasıl öğretebilir? Tecrübesi de yoksa, birçok yanlışlık yapar,
fayda yerine zarar verir.
299
www.dinimizislam.com
Akıl: Bir kimsenin aklı az ise, nakli anlamakta aciz ise, ilmi de
noksan olur. Ahmak, hizmet ediyorum diye uygunsuz işler yapar. İlm-i
siyaseti bilmeyen, yumuşak söylemeyen, insanları idare etme sanatından
uzak olan kimse de, fitneye sebep olur. Akıllı yumuşak konuşur. Sert ve
kaba konuşan, fitneye sebep olur. Tatlılıkla söylemeli, şefkatle muamele
etmelidir. Bir vaiz, zâlim sultan karşısında doğruyu söylemek cihad
diyerek, Halife Memun’a, sert sözlerle nasihat etti. Halife, (Ey vaiz, Allahü
teâlâ, senden iyisini, benden kötüsüne gönderdiği halde, o, yumuşak
konuştu) dedi. Vaiz, (Benden iyi ve senden kötü olan kim?) dedi. Halife,
(Benden kötü olan Firavun, senden iyi olan da Hazret-i Musa’dır) dedi.
Allahü teâlâ da, Hazret-i Musa’ya, Firavunla konuşurken yumuşak
konuşmasını emretmiştir.
İhlas: İhlas yoksa, yaptığı işleri dünya menfaati için yapıyorsa, o işin
hayrı olmaz.
Genelde kendini beğenen, kibirli olan kalb kırar.
İyiliği tavsiye etmenin şartları
Sual: Kendisi iyi olmayan bir kimse, başkalarının iyi olmalarını
tavsiye edebilir mi?
CEVAP
Bazıları, bu husustaki âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerden hakkı
tavsiyeyi ancak günahsız insanın yapabileceğini zannetmişlerdir. Doğru
olmayan kimsenin başkasını doğrultmaya çalışmasının, salih olmayan
kimsenin başkasını ıslah etmesinin doğru olmadığını sanmışlardır. Hadisi şerifte buyuruluyor ki:
(Kendiniz tam yapamasanız da iyiliği emredin! Kendiniz tam
sakınamasanız bile kötülükten sakındırınız!) [İ.Gazali]
Demek ki iyiliği tavsiye etmek için günahsız olmak şart değildir.
Sonra Peygamberler hariç günahsız kul bulmak kolay mıdır? Yukarıda
bildirilen âyet-i kerime ve hadis-i şerif iyiliği emri ve kötülüğü men etmeyi
yasaklamıyor, iyiliği emrederken kendimizi unutmamamız bildirilmektedir.
Çünkü kötülüklerin tehlikesini bilen âlime yapılacak azap daha şiddetlidir.
Âlim günah işlerse, (Bilmiyordum) diye bir mazeret ileri süremez.
Fakat iyiliği tavsiye ettiği ve kötülükten sakındırdığı için günaha
girmeyecektir. Âlim, kendisi yapmazsa bile iyiliği bildirmesi farzdır. Farzı
yapan da ihlasına göre ecir kazanacaktır.
Vaaz yolu ile irşatta bulunan kimsenin fâsık olması, fâsıklığının
bilinmesi, sözünün tesirsiz olmasına sebep olur. Allahü teâlâ, önce
kendimize öğüt vermemizi, eğer kendimiz yaparsak, başkalarına da
tavsiye etmemizi bildiriyor. İyiliğe kendimizden başlamamız gerekir,
300
www.dinimizislam.com
kendimiz yapamazsak bile iyiliği tavsiye etmekten vazgeçmemeliyiz.
İyiliği tavsiye edecek kimsenin dikkat edeceği hususlar:
1- Niyeti düzgün olmalıdır! Yalnız rıza-i ilahi için iyiliği tavsiye etmeyi
düşünmelidir!
2- Tavsiye edeceği iyiliğin iyi olduğuna, men edeceği kötülüğün kötü
olduğuna dair muteber kitaplardan delili bulunmalıdır!
3- Sabretmesini bilmelidir!
Bu üç şartın yanında iyiliği tavsiye edecek kimsede üç haslet
bulunmalıdır:
1- Rıfk ile konuşmalıdır. Rıfk yumuşaklık demektir. Katılığın tersidir.
Yumuşak yerine sert ve kaba konuşan fitneye sebep olur. Kur'an-ı
kerimde Firavuna yumuşak şekilde nasihat edilmesi emredilmiştir.
2- İlim sahibi olmalı, doğru söylemelidir. İlmi olmayan iyiliği tavsiye
edemez. Fayda yerine zarar verir.
3- Hilm ile tatlılıkla söylemelidir. Hadis-i şerifte iyiliği tavsiye eden
kimsenin, yumuşaklıkla, şefkatle muamele etmesi emredilmektedir.
Bu şartları taşıyan akıllı kişi, gücü nispetinde iyiliği tavsiye etmelidir.
Akıllının kim olduğu hadis-i şerifte şöyle bildirilmektedir:
(Aklın alameti, nefse hakim olup öldükten sonra gerekenleri
hazırlamaktır. Ahmaklık alameti nefse uyup, Allah’tan af ve
merhamet beklemektir.) [Tirmizi]
Bu hususların yanında, iyiliği tavsiye eden kimse, güzel ahlak sahibi
olmalıdır. Güzel ahlak sahibi olmayan kendini ıslaha çalışmalıdır.
(İnsanlar, kendilerine iyilik edenleri sever) ve (Hediyeleşirseniz,
birbirinizi seversiniz) hadis-i şeriflerine uymaya çalışmalıdır. Hediyenin
en kıymetlisi güler yüz, tatlı dildir. Bid'at sahiplerinden başka herkese,
dost, düşman, müslüman ve kâfire, daima güler yüz, tatlı dil
göstermelidir. Kimse ile münakaşa etmemelidir. Münakaşa, dostluğu
giderir, düşmanlığı arttırır.
Nasihatin önemi ve çeşitleri
Sual: Nasihat nasıl olmalıdır?
CEVAP
Nasihat dört çeşittir:
1- Allahü teâlânın var olduğunu, bir olduğunu, bütün kemal ve cemal
sıfatlarının Onda bulunduğunu, Ona layık olmayan sıfatların, ayıpların,
kusurların Onda bulunmadığını, halis niyet ile Ona ibadet etmek
gerektiğini, gücü yettiği kadar Onun rızasını almaya çalışmasını, Ona
isyan edilmemesini, Onun dostlarına muhabbet, düşmanlarına muhalefet
edilmesini, Ona itaat edenleri sevmeyi ve isyan edenleri sevmemeyi,
301
www.dinimizislam.com
nimetlerini saymayı ve bunlara şükretmeyi, bütün mahlûklarına acımayı,
Onda bulunmayan sıfatları Ona söylememeyi bildirmek, Allahü teâlâ için
nasihat etmek olur.
2- Kur'an-ı kerimde bildirilenlere inanmayı, emredilenleri yapmayı,
kendi aklı ile, görüşü ile uydurma tercümeler yapmamayı, onu çok ve
doğru olarak okumayı, ona abdestsiz el sürmenin caiz olmadığını,
insanlara bildirmek, Kur'an-ı kerim için nasihat etmek olur.
3- Muhammed aleyhisselamın bildirdiklerinin hepsine inanmak,
hepsini beğenmek gerektiğini, Onun sünnetlerini yapmayı ve yaymayı,
Onun güzel ahlakı ile huylanmayı, ehl-i beytini ve eshabını ve ümmetini
sevmeyi bildirmek, Resulullah için nasihat olur.
4- İnsanlara dünyada ve ahirette faydalı olan şeyleri yapmak ve
zararlı olan şeyleri yapmamak gerektiğini ve kimseye eziyet etmemeyi,
kalb kırmamayı, bilmediklerini öğretmeyi, kusurlarını örtmeyi, farzları
emretmeyi, haramlardan nehyetmeyi, bunların hepsini tatlılıkla bildirmeyi,
küçüklere merhamet, büyüklere hürmet edilmesini, kendilerine
yapılmasını istemediklerini başkalarına da yapmamalarını, onlara
bedenleri ile, malları ile yardım edilmesini bildirmek de, bütün insanlar
için nasihat etmek olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müslümanlara yardım etmeyen, onların iyilikleri ve rahatları için
çalışmayan, onlardan değildir. Gece ve gündüz, Allah için ve Kur'anı kerim için ve Resulullah için ve devlet reisi için ve bütün
müslümanlar için nasihat etmeyen kimse de, bunlardan değildir.)
[Taberani]
İlmiyle amil olmayanın sözleri her ne kadar tesirsiz olsa da, sözü
tesirli olan İslam âlimlerinin hikmetli sözlerini naklederek, iyiliği emredip
kötülükten sakındırmak gerekir. Nasihati rıfk ile söylemeli, sert
olmamalıdır. Hadis-i şerifte buyurulmuştur ki:
(Emr-i maruf yapan, yumuşak ve şefkatle yapmalıdır.) [İ. Gazali]
Ayrıca nasihati gizli yapmalıdır. Herkesin yanında yapmak, onu teşhir
etmek ve elâleme rezil etmek olur. İmam-ı Şafii hazretleri buyurdu ki:
(Arkadaşına gizli nasihat eden gerçek öğüt vermiş ve onu yükseltmiş
olur. Halk arasında nasihat vermeye kalkan onu rüsvay ve perişan
etmiştir.)
Herkes doğruyu, doğru olan öğüdü kabul etmez. Doğru olan öğüdü
kabul edenler iyi kimselerdir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah’tan korkan öğüt kabul eder.) [Ala 10]
Herkes Allah’tan hakkıyla korkmaz. Salih âlimler daha çok korkar.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
302
www.dinimizislam.com
(Kulları içinde ancak âlimler Allah’tan korkar.) [Fatır 28]
Hadis-i şerifte de, (Hikmetin başı Allah korkusudur) buyuruluyor.
(Beyheki)
Hikmetin bir çok manası vardır. Faydalı ilim, fen ve sanat, manevi
ilim gibi manalara gelir. Şu halde Allah’tan korkup haramlardan kaçan ve
ibadetleri yapan kimsenin hikmet sahibi, akıllı biri olduğu anlaşılır. Hadis-i
şerifte, (En akıllınız, Allah’tan en çok korkan, dinimizin emir ve
yasaklarına en güzel şekilde riayet edendir) buyuruldu. (İ. Gazali)
Sözümüzün tesir etmesi için önce o işleri kendimiz yapmamız
gerekir. Allahü teâlâ, (Önce kendine, sonra başkalarına vaaz et! Böyle
yapmayan benden utansın!) buyuruyor. Nasihat, uygun şekilde
yapılırsa tesir eder. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Onlara nasihat et, nasihat müminlere elbette fayda verir.)
[Zariyat 55]
Günah işleyene tatlı sözle nasihat edilir. Dinlemezse, fitne çıkacak
ise edilmez, susulur. Sözü dinlenecek ise, sert söylenir. Kötü söylenmez.
(Hindiyye)
Sual: Arkadaşımın dinle alakalı kusurlarını söylemem lazım mıdır?
CEVAP
Eğer söylediğinize memnun olacaksa söylersiniz, üzülecekse, sen
kim oluyorsun diyecekse söylenmez. Onu incitmeden söyleme imkanı
varsa söylenir. Kendi iyiliği için söylendiğini bilmeli! Arkadaşımıza
yardımcı olmalıyız. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin, müminin kardeşidir, ona nasihati terk etmemelidir!) [İbni
Neccar]
Sual: Bana bir nasihat verir misiniz?
CEVAP
Din kitaplarında bildirilen her şey nasihattir. Dinimizin emrine uymak,
haramlardan kaçmak, ne bildirilmişse hepsini beğenmek nasihatlerin
başıdır. Özel bir nasihat de yazalım. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Özür dilemek zorunda kalacağın söz ve hareketten uzak dur!)
[Hakim]
Sertlikten sakınmalıdır
Sual: Dinin emirlerini veya yasakladığı şeyleri anlatırken, sert bir
üslup kullanmak doğru mudur?
CEVAP
Dinin emirlerini veya yasakladığı şeyleri anlatmaya emr-i bil maruf ve
nehy-i anil münker denir. Yani iyiliği yaymaya, kötülükten sakındırmaya
çalışmaktır. Bunları sertlik kullanmadan, en güzel şekilde öğretmeye
303
www.dinimizislam.com
çalışmak farzdır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır! Onlarla en güzel
şekilde tartış!) [Nahl 125]
Birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(İlim öğretirken sert davranmayın.) [Beyheki]
(Allah yumuşaktır, yumuşaklığı sever ve yumuşak olana
verdiğini, sert olana vermez.) [Müslim]
(Şu kimselere Cehennem haram olur. Kibirsiz, yumuşak, cana
yakın ve sert olmayan.) [Beyheki]
(Yumuşak huyluluğa dört elle sarıl. Sertlikten uzak dur.) [Buhari]
(Emr-i maruf ve nehy-i münkeri, ancak rıfk ve hilm sahibi
fakihler yapar.) [İ.Gazali] (Rıfk, yumuşaklık demektir, sertliğin, kaba
konuşmanın zıttıdır. Hilm, tatlılıkla söylemek, şefkatle muamele etmek
demektir.)
(Allah’tan korkan kırıcı konuşmaz ve öfkesine hakim olur.) [İbni
Ebid-dünya]
Allahü teâlâ, (Önce kendine nasihat et, eğer kendin bu nasihati
tutarsan, kendin bunu yaparsan, başkalarına da söyle! Kendin
yapmazsan benden utan) buyurdu. (Şir’a)
O halde emr-i maruf yapan, ilmi ile âmil olmalı, sert olmamalı, daima
yumuşak olmalıdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(İsrâ gecesinde, [Miraca çıktığım gece] ateşten makaslarla,
dudakları kesilen insanlar gördüm. Kim olduklarını sordum. Onlar
da, “İyiliği emreder, kendimiz yapmazdık. Kötülükten nehyeder;
fakat kendimiz sakınmazdık” diye cevap verdiler.) [İbni Hibban]
Kâdı zâde Ahmed efendi buyuruyor ki:
El ile, güç kullanarak emr-i maruf ve nehy-i münker yapmak, yani
günah işleyene mani olmak; hükümetin vazifesidir. Söz ile, yazı ile cihad
etmek, âlimlerin vazifesidir. Kalb ile dua etmek ise, her müminin
vazifesidir.
Vaaz ve hatim duası
Sual: Bir vaizimiz var, vaazları ve duaları çok uzun sürüyor. Hatim
duasını yarım saatte yaptı. Yaşlılar hastalar, abdesti daralanlar perişan
oldu. İşi olanlar da oluyor. Bu kadar uzun dua yapmanın alemi ne? Bir
amca torunu ile gelmiş, torunu kucağında uyuyup kaldı. Vaize sordum,
niye bu kadar uzatıyorsun diye. “Rahatsız oluyorsan çıkıp gidersin, seni
iple bağlayan mı var?) dedi. Böyle durumlarda çıkıp gitmek uygun olur
mu?
CEVAP
304
www.dinimizislam.com
Elbette işi olan, ihtiyacı olan çıkıp gidebilir. Cemaati rahatsız etmek
de asla uygun değildir. Peygamber efendimiz böyle yapan birine (Sen
fitneci misin) buyurarak, onu azarlamıştır.
Bizim Temel seyis imiş. Bir gün camiye geliyor hiç kimse yok. Hoca,
buna diyor ki
- Senden başka kimse yok. Ne diyorsun vaaz etmesem uygun
olmaz mı?
Temel diyor ki:
- Ben seyisim bu işlerden anlamam. Ama benim 20 atım var. Hepsi
kaçıp gitse, biri kalsa, o birine yine bakarım. Senin de tek cemaatin olsa
ona vaaz etmelisin.
Hoca, birkaç saat vaaz ediyor, Temel’in canı çıkıyor. Hoca Temel’e
soruyor:
- Nasıl vaazımı beğendin mi?
- Ben seyisim, vaazdan anlamam. Nezaket icabı dinledim işte. Ancak
ben bir atıma da bakarım dedim ama, yirmi atın suyunu yemini bir ata
verip de onu çatlatmam.
Vaazları uzatıp da insanları nefret ettirmemelidir.
Bazı öğütler
Sual: Çocuklar ve gençler için pratik birkaç öğüt vermek mümkün
müdür?
CEVAP
Babamdan ve büyüklerimizden duyduğum öğütlerden bazıları
şöyledir:
1- Her işe Besmeleyle başla! Peygamber efendimiz, (Besmeleyle
başlanmayan her önemli iş noksan kalır) buyurdu. Allahü teâlâ, İsa
aleyhisselama, (Yatarken, kalkarken, otururken, ayakta iken, inerken,
çıkarken, dururken, yürürken Besmele oku! Kıyamette bir kimsenin
amel defterinde, 800 Besmele varsa, o kimse bana inanmış ve benim
Rab olduğumu tasdik etmiştir. Onu Cehennemden çıkarır,
Cennetime koyarım) buyurmuştur.
2- Sabah erken kalk ve işe erken başla! Peygamber efendimiz,
(Çalışmaya erken gidenin işi bereketli olur ve başarı kazanır)
buyurdu. İbni Abbas hazretleri, sabah vakti uyuyan oğluna, (Evladım
rızıkların dağıtıldığı saatte uyunmaz. Bu saatte uyumak, tembellik
alametidir, unutkanlığa sebep olur) buyurmuştur. Peygamber efendimiz
de, (Sabah uykusu, rızka manidir) buyuruyor.
3- Öğle saatlerinde az da olsa uyu, sağlık açısından iyidir. Buna
kaylule denir, sünnettir.
305
www.dinimizislam.com
4- Namazları vakti girince hemen kıl! Peygamber efendimizin son
sözü, (Namaza dikkat edin!) mealindeydi. Büyüklerimiz de, (Namaza
mani olan işte hayır yoktur) buyurmuşlardır.
5- Bütün kötülüklerin başı kötü arkadaştır. Peygamber efendimiz,
(İnsanın dini arkadaşının dini gibidir. O hâlde kiminle arkadaşlık
ettiğinize dikkat edin!) buyuruyor. O hâlde salih kimselerle arkadaş ol!
Atalarımız da, (Arkadaşını söyle senin kim olduğunu söyleyeyim)
demişlerdir. İyi insan olmak için, iyilerle beraber ol! Büyüklerimiz de, (Kim
olduğun değil, kiminle olduğun önemlidir) demişlerdir.
6- Babamın iki nasihati beni mezhepsiz ve dinsiz olmaktan
korumuştur:
Birincisi, Mızraklı İlmihal’i okumamı söyler, âyet-i kerime ve hadis-i
şeriflerde bildirildiği gibi, Eshabı kiramın tamamını istisnasız sevmek
gerektiğini anlatırdı. Özellikle hazret-i Muaviye’ye dil uzatmamak
gerektiğini belirtirdi. Bu, Ehl-i sünnet olmama sebep oldu.
Diğeri de, çok büyük diye bilinen bazı kimselerin din düşmanı
olduklarını söylerdi. Böylece, düzen adamı bir dinsiz olmaktan
kurtulmama sebep oldu.
7- Bir şey alırken, pahalı da olsa, iyi ve kalitelisini al! (Ucuz etin
yahnisi yenmez) ve (Ucuz mal alacak kadar zengin değilim) demişlerdir.
Bilhassa ev ve vasıtanın iyisini almalı, suyun ve yağın iyisini tercih etmeli.
8- Zaruretsiz hiç kimseyi hiç kimseye ve herhangi bir makama
şikâyet etme!
9- (Saatinizi bir dakika ileri alın) buyurulmuştur. Şahsen bunun çok
faydasını gördüm. Namazı vaktinde kılmaya, randevuya, otobüse
yetişmeye sebep olmuştur.
10- Ayakkabı ve elbisenin biraz bolunu al!
11- (Sana yapılan iyilikleri taşa, sana yapılan kötülükleri kuma yaz!)
demişlerdir. Hazret-i Lokman buyurdu ki:
(İki şeyi unut, iki şeyi unutma! Yaptığın iyilikleri unut, sakın bir daha
bahsetme! Çünkü her anlatışta, bir miktar daha sevabı azalır. O yazılmış
bir sevab, onu unut! Sana yapılan kötülükleri de unut! Çünkü sabrettin,
Allahü teâlâ sana ecrini verdi, her söylediğinde kaybediyorsun. İki şeyi de
unutma! Allahü teâlâyı bir de ölümü.)
12- Akraba da olsa, kadın erkek karışık oturmamalı. Akrabası diye
dikkati çekmezse de, baldız - enişte, kayın - yenge olayları çok
görülmüştür. Peygamber efendimiz, (Kadınlarla yalnız kalmaktan
sakının!) buyurunca, oradakiler, bir kadının, kayınbirader, enişte gibi
akrabalarla yalnız kalmasının da mı uygun olmayacağını sordular.
306
www.dinimizislam.com
(Kayınbirader daha tehlikelidir, ölüm gibidir) buyurdu.
13- Abdülkuddüs hazretleri buyuruyor ki:
(Vaktin kıymetini bil! Gece gündüz ilim öğrenmeye çalış! İlim
öğrenmek ibadet yapmak içindir. Kıyamet günü işten sorulacak, çok ilim
öğrendin mi diye sorulmayacaktır. İş ve ibadet de ihlâs elde etmek
içindir.)
O hâlde, ilim, amel ve ihlâsın üçü birlikte olmalıdır. Biri olmazsa,
diğer ikisinin faydası olmaz.
Nefsi terbiye etmek
Sual: İnsanlarda nefs olmasaydı ne olurdu?
CEVAP
Nefse uyan kimse, hep İslamiyet’in dışına çıkar. Hayvanlarda akıl ve
nefs olmadığı için, ihtiyaçlarını bulunca kullanırlar. Yalnız bedenlerine
zarar veren, kendilerini inciten şeylerden kaçarlar.
İslam dini, rahat ve huzur içinde yaşamak için gereken şeylerden ve
dünya lezzetlerinden faydalı olanları yasak etmiyor. Bunların elde
edilmesinde ve kullanılmasında, akla ve dine uymayı emrediyor.
İslam dini, insanların dünyada da, ahirette de rahat ve huzur içinde
yaşamasını istiyor. Bunun için, akla uymayı emrediyor. Nefse uymayı
yasak ediyor. Akıl yaratılmasaydı, insan hep nefsine uyar, felaketlere
sürüklenirdi. Nefs olmasaydı, insan, yaşaması ve medeni hayat için
çalışmasında kusur ederdi. Nefs ile cihad sevabından mahrum kalırdı.
Meleklerden daha üstün olma yolu kapalı kalırdı. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Ahirette olacaklardan, sizin bildiklerinizi hayvanlar bilselerdi,
yemek için et bulamazdınız!) [Beyheki]
Yani hayvanlar ahiretteki azapların korkusundan dolayı, yemekten,
içmekten kesilirlerdi. Bir deri, bir kemik kalırlardı. İnsanlarda nefs
olmasaydı, hayvanlar gibi, korkudan, yiyemez, içemez, yaşayamazlardı.
İnsanların yaşayabilmeleri, nefslerinin gafleti ve dünya lezzetlerine
düşkün olması iledir. Nefs, iki tarafı keskin bıçak gibidir. Hem de, zehirli
ilaç gibidir. Tabibin tavsiyesine göre kullanan, bundan fayda kazanır.
Aşırı kullanan helak olur. İslamiyet, nefsin helak edilmesini, yok
edilmesini değil, terbiye edilmesini, ondan istifade edilmesini
emretmektedir.
İnsanlarda nefs olmasaydı, insanlık kalmaz, meleklik hasıl olurdu.
Halbuki, beden birçok şeylere muhtaçtır. Yemek, içmek, uyumak,
307
www.dinimizislam.com
istirahat etmek gerekir. Süvariye hayvan gerektiği gibi, insana da beden
gerekir. Hayvana bakmak gerektiği gibi, bedene hizmet etmek de gerekir.
İbadetler beden ile yapılmaktadır.
Nefsin terbiyesi
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Nefs-i emmare, dine inanmaz. Bunun için nefsi tezkiye etmek,
kötülüklerden temizlemek ve faziletlerle doldurmak gerekir. Şems
suresinde, (Nefsini tezkiye eden kurtuldu. Nefsini, günahta,
cehalette, dalalette bırakan zarar etti) buyuruldu. Bekara suresinin
(Kalblerinde hastalık vardır) âyet-i kerimesi ile bildirilen hastalık, tedavi
edilmedikçe, hakiki iman ele geçmez. Kalbi hasta olanın imanı, imanın
suretidir. Nefsini temizleyen hakiki imana kavuşur. Yunus suresinin,
(Allahü teâlânın evliyası için azap korkusu, nimetlere kavuşmamak
üzüntüsü yoktur) mealindeki âyet-i kerimesindeki müjde, hakiki imana
kavuşanlar içindir.
Herkesin nefsi, baş olmak sevdasındadır. Başkasının emri altına
girmeyi asla istemez. Nefsin bu arzusu ilah olmak, herkesin kendine
tapınmasını istemek demektir. Allah’a ortak olmak ister. Daha da ileri
giderek bizzat ilah olmak ister. Hadis-i kudside, Allahü teâlâ, (Nefsine
düşmanlık et, çünkü nefsin, benim düşmanımdır) buyuruyor. Demek
ki nefsin isteklerine boyun eğmek, Allahü teâlânın bu düşmanına yardım
etmek olur. Bu ise ne korkunç bir afettir. Dinin bütün emir ve yasakları
nefsi ezmek, taşkınca isteklerini önlemek içindir. Dine uyuldukça nefsin
istekleri azalır. Nefs, temizlenmedikçe, üstünlük sevdasından
vazgeçmez.
Nefsi temizlemek için en tesirli ilaç, kelime-i tevhidi söylemektir.
Dışarıdan gelen kötü istekler, şeytandan gelmiş olmakla beraber, geçici
hastalıktır. Küçük bir ilaç ile kolayca giderilebilir:
(Şeytanın aldatması elbette zayıftır.) [Nisa 76]
Nefsi kötülüklerden temizlemelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(En üstün cihad, nefs ile yapılan cihaddır.) [İ.Neccar]
Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
Gençlik, ömrün en kıymetli zamanıdır. İnsanın sıhhatli, kuvvetli
olduğu zamandır. Bu zaman, her gün geçiyor, azalıyor, ihtiyarlık
yaklaşıyor. Yazıklar olsun ki, en şerefli, en lüzumlu iş olan, marifetullahı
kazanmayı, hayal olan ömrün sonuna bırakıyoruz. En şerefli olan
zamanlarını, en zararlı, en kötü şey olan nefsin arzularına kavuşmak için
sarf ediyoruz. Peygamber efendimiz, (Yarın yaparım diyen, aldandı)
buyurdu. Allahü teâlâ, insanları ve cinleri marifetullaha ve Allahü teâlânın
308
www.dinimizislam.com
rızasına, sevgisine kavuşmak için yarattı. Nefslerimizin arzuları peşinde
koşan bizler, ne zaman aklımızı başımıza toplayacağız? İnsanın, Allahü
teâlânın marifetine kavuşmasına mani olan en kuvvetli düşman nefsin
arzularıdır. Bu arzular bitip tükenmez. Hepsi de çok zararlıdır. Maksudun,
mabudundur buyuruluyor. Maksadın, arzun ne ise, ilahın odur.
(Nefslerinin arzularını ilah edinenler) âyet-i kerimesi, bunun
vesikasıdır.
[Marifetullah, Allahü teâlânın zatını ve sıfatlarını tanımaktır. Zatını
tanımak, anlaşılmayacağını anlamaktır.]
Nefse uymaktan kurtulmak, dünya nimetlerinin en büyüğüdür. Çünkü
nefs, Allahü teâlâ ile kul arasında en büyük perdedir. (Ebu Bekr
Tamsitani)
İbadetlerin en kıymetlisi, nefse uymamaktır. (Sehl bin Ab. Tüsteri)
Her işte, nefsin arzularına uymak, nefse tapınmak olur. Nefsine
uyan, küfre girebilir veya haram işlemeye başlar. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Hasislik, nefse uymak ve kendini beğenmek felakete sürükler.)
[Taberani]
(Akıllılık alameti, nefse hakim olmak ve öldükten sonra
gerekenleri hazırlamaktır. Ahmaklık alameti, nefse uyup, Allah’tan af
ve merhamet beklemektir.) [Tirmizi]
Tefsir-i Azizide buyuruluyor ki:
Allahü teâlânın merhameti sonsuz olduğundan, nefsin felakete
sürüklenmesine mani olmak istedi. Hem nefsin arzularına uymayı
sınırlayan, hem de nefsi temizleyip emmarelikten yani aşırı, taşkın
olmaktan kurtaran emirler ve yasaklar gönderdi. Bir insan, işlerini
yaparken, İslam dinine uyarsa, nefsi emmarelikten kurtulup mutmainne
olur. Bu zaman şehveti ve gadabı faydalı olarak çalıştırır. Bu bakımdan
nefse uymak, tatlı gelir. Dine uymak ise, bu arzuları frenlediği için acı, zor
gelir. Akl-ı selim sahibi olan, nefsine uymaz. İslam dinine uyar. Aklı
dinlemeyen kimse ise, nefsine uyar.
Şerefüddin Ahmed bin Yahya Müniri hazretleri buyuruyor ki:
İslamiyet, nefsin arzusu olan şehvet ve gadabın yok edilmesini değil,
her ikisine hakim olup, dine uygun kullanılmasını emreder. Süvarinin atını
ve avcının köpeğini yok etmesi değil, bunları terbiye ederek,
kendilerinden faydalanması gerektiği gibidir. Yani, şehvet ve gadap,
avcının köpeği ve süvarinin atı gibidir. Bu ikisi olmadıkça, ahiret nimetleri
avlanamaz. Fakat, bunlardan faydalanmak için, terbiye ederek, dine
uygun kullanılmaları gerekir. Riyazet, bu iki sıfatı yok etmek için değil,
309
www.dinimizislam.com
terbiye edip dine uymalarını sağlamak içindir.
Nefsin arzuları
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, (Şehvetlerinizi, [yani nefsin arzularını] haramlardan
almamaya uğraşın ve bu cihadda sebat edin, dayanın) buyuruyor.
Bunun içindir ki, aklı olanlar, din büyükleri, bu dünyanın bir pazar yeri gibi
olduğunu ve burada, nefs ile alışverişte olduklarını anlamışlardır. Bu
ticarette kâr Cennet, zarar da Cehennemdir. Yani kârı, ebedi saadet,
ziyanı da, sonsuz felakettir.
Akıllılar, nefslerini, ticaretteki ortak yerine koyup, gerekli nasihati
yapmışlardır. Bunlardan altısı şöyle:
1- Ticaret ortağı, insanın para kazanmakta ortağı olduğu gibi, bazen
de, hıyanet yapınca, düşmanı olur. Halbuki dünyada kazanılan şeyler
geçicidir. Aklı olan, buna kıymet vermez.
Her nefes, kıymetli bir cevher gibidir ki, bunlardan bir hazine
yapılabilir.
Akıllı kişi, her gün, nefsine demeli ki:
(Benim sermayem, yalnız ömrümdür. Bu sermaye, o kadar
kıymetlidir ki, her çıkan nefes, hiçbir şeyle tekrar ele geçemez ve nefesler
sayılıdır, azalmaktadır. Ömür bitince, ticaret sona erer. Ticarete sarılalım
ki, vaktimiz azdır. Günlerimiz, o kadar kıymetlidir ki, ecel gelince, bir gün
izin istense de ele geçemez. Bugün, bu nimet elimizdedir. Aman nefsim,
çok dikkat et de, bu büyük sermayeyi elden kaçırma! Sonra ağlamak
fayda vermez. Bugün, ecelin geldiğini, şimdi, o günde bulunduğunu, farz
et! O halde, bugünü elden kaçırmaktan, bununla, saadete
kavuşmamaktan daha büyük ziyan olur mu? Yarın ölecekmiş gibi
haramdan kaç!)
Asi nefsimiz, emirleri yapmak istemez ise de, riyazet yapmak,
istediklerini vermemek, ona tesir eder. İşte nefs muhasebesi böyle olur.
Resulullah efendimiz, (Akıllı, ölmeden önce hesabını gören, ölümden
sonra kendine yarayacak şeyleri yapan kimsedir) ve (Yapacağın her
işi, önce düşün, Allahü teâlânın razı olduğu, izin verdiği bir iş ise,
onu yap! Böyle değilse, o işten kaç!) buyurdu.
2- Nefsi kontrol edip ondan gafil olmamalı! Ondan gafil olursa, kendi
şehvetine ve tembelliğine döner. Allahü teâlânın, her yaptığımız, her
düşündüğümüz şeyi bildiğini unutmamalıyız. Bunu bilenin, işleri ve
düşünceleri edepli olur. Zaten buna inanmayan kâfirdir. İnanıp da,
yapmamak ise, büyük felakettir.
3- Her gün yatarken, o gün yaptığı işler için nefsi hesaba çekmeli,
310
www.dinimizislam.com
sermayeyi, kâr ve zarardan ayırmalıdır. Sermaye farzlar, kâr da,
nafilelerdir. Ziyan ise, günahlardır.
4- Nefsin kusurları görülüp, ona ceza verilmez ise, cesaret bulur,
şımarır. Kendisi ile başa çıkılamaz. Şüpheli şey yemiş ise, ceza olarak,
aç bırakmalı, yabancı kadınlara bakmış ise, iyi mubahlara baktırmamalı.
Hep böyle ceza vermelidir!
5- Büyükler, nefsleri kabahat yapınca, ceza olarak çok ibadet
ederlerdi. Mesela bazısı, bir namazda, cemaate yetişmeseydi, bir gece
uyumazdı. İbadetleri seve seve yapamayan kimseye en iyi ilaç, salih bir
zatın yanında bulunmaktır.
6- Nefsi azarlamalı. Nefs yaratılışta iyi işlerden kaçıcı, kötülüklere
koşucudur, tembeldir ve şehvetlerine kavuşmak ister. Dinimiz, nefsimizi,
bu huyundan vazgeçirmeyi emrediyor. Bu vazifeyi başarmak için, onu
bazen okşamak, bazen zorlamak ve bazen söz ile, iş ile, idare etmek
gerekir. Çünkü nefs, öyle yaratılmıştır ki, kendine iyi gelen şeylere
koşarken, rastlayacağı güçlüklere sabreder. Nefsin, saadete kavuşmaya
mani olan en büyük perdesi, gafleti ve cehaletidir. Gafletten uyandırılıp,
saadetinin nelerde olduğu gösterilirse, kabul eder. Zira Allahü teâlâ
(Onlara nasihat et! Nasihat, müminlere elbette fayda verir) buyurdu.
(Zariyat 55)
Kalb, ruh ile nefs arasındaki bir köprü gibidir. Marifetler, feyzler kalbe
ruh vasıtası ile gelir. Kalb, his organlarına da bağlıdır. His organları, ne
ile meşgul olursa, kalb ona bağlanır. İnsan güzel bir şey görünce, güzel
bir ses duyunca, kalb bunlara bağlanır. Ruha veya nefse tatlı gelenleri
sever. Bu sevgi insanın elinde olmaz. Güzel, tatlı demek, kalbe güzel,
tatlı gelen şey demektir. İnsan, çok defa hakiki güzelliği anlayamaz.
Nefse güzel gelen ile, ruha güzel geleni karıştırır. Ruh kuvvetli ise,
gerçek güzelliği anlayıp, onu sever, bağlanır. Âyet-i kerimeler, hadis-i
şerifler, evliyanın sözleri gibi kıymetli şeyler, aslında güzeldir. Çok tatlıdır.
Kalbin nefse bağlılığı azalıp nefsin elinden kurtulunca, bunları okuduğu,
duyduğu zaman, bunların güzelliğini anlar ve bağlanır da, insanın haberi
olmaz. İbadetleri yapınca, Allahü teâlâyı sever.
Kalbi, nefsin elinden kurtarmak için, nefsi ezmek, kalbi
kuvvetlendirmek gerekir. Bu da, Resulullah efendimize uymakla olur.
Kalbini, nefsinin pençesinden kurtaran kimse, bir evliyanın Resulullahın
vârisi, Allah’ın sevgili kulu olduğunu anlar. Allahü teâlâyı çok sevdiği için,
Allahü teâlânın sevdiğini de çok sever.
Not: Nefs hakkında geniş bilgi için, Merak Edilen Konular içindeki
(Nefs Nedir) maddesine bakınız.
311
www.dinimizislam.com
Oral seks
Sual: Bazıları, “Oral seks caizdir. Çünkü oral seksi yasaklayan âyet
ve hadis yoktur. Hatta, Bekara suresinde, (Tarlanız olan kadınlara
istediğiniz gibi yaklaşın) deniliyor. Sonra hadis-i şerife göre, meni
temizdir. Kadının erkeğin menisini yutmasında mahzur olmaz” diyorlar.
Bunlar caiz midir?
CEVAP
Bir şeyin haram olması için edille-i erbaada bir delilinin bulunması
lazımdır. Ancak, meşhur olan şeyler için hüküm böyle değildir. Mesela
Kur'an-ı kerimde tuvaletteki necaset yenmez, idrar içilmez diye yazmıyor,
(Tayyib olanı, temiz olanı, helal olanı yiyip için) buyuruluyor. (Bekara
168)
Ana babanızı dövmeyin denmiyor, (Öf demeyin) deniyor. (İsra 23)
Öf demek yasaklanınca, dövmek elbette günah olur. (Kur’anda ana
babayı dövmeyin diye bir âyet yok, öf demeden dövmenin mahzuru
olmaz) demek elbette yanlıştır.
Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Cima esnasında ferce [avret yerine] bakmayın, körlüğe sebep
olur.) [Deylemi, İ. Adiy]
Bakmak men edilince, ağza almak, yalamak elbette caiz olmaz.
Kadınla her türlü ilişki caiz değildir. Bildirilen âyetin meali şöyledir:
(Kadınlarınız [çocuk yetiştiren] tarlanızdır. Tarlanıza nasıl
dilerseniz öyle varın.) [Bekara 223]
Buradan livatanın da caiz olduğunu çıkaran sapıklar vardır. Halbuki
önceki âyetin meali şöyledir:
(Kadınlar hayzdan temizlendikten sonra, Allah'ın size emrettiği
[izin verdiği] yerden onlara yaklaşın.) [Bekara 222]
Emredilmeyen yerden, dübürden, yani arkadan yanaşmak, livatadır,
büyük günahtır. Çünkü İslam âlimleri buyuruyor ki:
(Livata, zinadan daha şiddetli haramdır.) [Bahr-ür raık, Redd-ülmuhtar]
Üç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Hanımı ile livata eden melundur.) [Şir’a] (Livata = homoseksüellik)
(Hanımına dübüründen yaklaşan Allah’ın rahmetinden kovulur.)
[Sünen sahipleri]
(Hanımına dübüründen yaklaşana Allah rahmetle nazar etmez.)
[Tirmizi]
312
www.dinimizislam.com
İslam âlimleri bir Müslümanın ağzına sövenin, bilmem ne yaparım
diyenin imanı gider buyuruyorlar. Çünkü ağız, Kur'an okuma yoludur. Bir
hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ağzınızı temizleyin, çünkü ağzınız Kur’an yoludur.) [Ebu Nuaym]
Ağza sövmek günah olunca, yani senin ağzına pislik koyarım demek,
imanı götüren, insanı kâfir eden bir günah olunca, bizzat ağza meni
akıtmak, idrar çıkan yeri Müslümanın ağzına sokmak caiz olur mu?
Erkeğin de idrar ve kan çıkan yeri yalaması asla caiz olmaz. Gayri
Müslimlerin çirkin bir âdeti olan oral sekse özenmekten uzak durmalıdır.
Meni, Hanefi mezhebine göre necistir. İdrar kanalından çıkmaktadır.
Şafii’de ise temizdir. Temiz olması yenir, içilir anlamında değildir.
Çamaşıra bulaşırsa namaza mani olmaz demektir. Başkasının sümüğünü
bile, necis olmadığı halde, yani namaza mani olmadığı halde alıp yutmak
uygun olur mu?
Sual: Fetavayı Hindiyye kitabının Türkçe tercümesinin 12. cildinin
177. sayfasında oral seksin cevazı bildirilmektedir. Buna rağmen nasıl
olur da, oral sekse caiz değil denebilir?
CEVAP
Ne Hindiyye’de, ne de başka kitapta oral seksin caiz olduğu
bildirilmiyor. Önce oral seks nedir? Birincisi erkeğin menisini hanımının
ağzına akıtması, ikincisi de erkeğin kan ve idrar çıkan yeri yalayarak
orgazma ulaşmak demektir. Hiçbir din kitabında böyle bir sekse dinimiz
cevaz vermemektedir. Kur’an okuyan müslüman, ağzına pis meniyi
alabilir mi hiç? Müslümanın ağzına sövmek küfür iken, bizzat pisliği,
meniyi ağza akıtmak nasıl caiz olabilir?
Hindiyye’de deniyor ki: (Nevazil kitabında bildiriliyor ki: Bir erkek,
zekerini hanımının ağzına koysa, bu mekruh olur; bunun hilafını
söyleyenler de olmuştur. Zahire'de de böyledir.)
Burada oral seksten hiç bahsedilmiyor. Üstelik “ağza zekeri koymak
bile mekruh” buyuruluyor. Mekruh denince, tahrimen mekruh anlaşılır,
harama yakın bir iştir. Bu sadece ağza almaktır, yoksa oral sekse asla
cevaz yoktur.
Öfkesini yenmek
Sual: Her şeye tez kızıyorum. Kızmamanın yolu var mıdır?
CEVAP
Herkes kızar. Dinimizde kızmamak değil, öfkesini yenmek istenmiştir.
Dinimizin emirlerine uyup yasak ettiklerinden kaçan öfkesini yener, sabra
kavuşur. Dinimiz, yapılması imkansız olan şeyi emretmez. Hadis-i şerifte
313
www.dinimizislam.com
buyuruldu ki:
(Hak teâlâ, kendini sabretmeye zorlayanı sabretmeye muvaffak
kılar.) [Buhari]
Sabrın imanla ilgisi vardır. Peygamber efendimiz, Eshab-ı kiramdan
bazılarına, (İmanınızın alameti nedir?) buyurdu. Onlar da, (Genişlikte
şükreder, darlıkta sabrederiz ve Allahü teâlânın kaza ve kaderine razı
oluruz) diye cevap verince, (Yemin ederim ki siz müminsiniz) buyurdu.
Başka bir zaman, (İman nedir?) diye sual edenlere, (Sabırdır) buyurdu.
Yine, (Sabrın imandaki yeri, başın bedendeki yeri gibidir. Başsız
beden olmayacağı gibi, sabırsız iman da olmaz) buyurdu.
Sabretmeyenin imanı zayıf demektir. Hadis-i kudside, (Takdirime razı
olmayan, belaya sabretmeyen, nimetlerime şükretmeyen, kendine
başka ilah arasın) buyuruldu.
Sabır üç çeşittir:
1- Belaya sabır,
2- Din bilgilerini öğrenirken ve ibadetlerini yaparken sabır,
3- Günah işlememek için sabır. Hadis-i şerifte, (Belaya sabredene
üç yüz, ibadet yapmaya sabredene altı yüz, günah işlememeye
sabredene ise, dokuz yüz derece ihsan edilir) buyuruldu.
Belaya sabır hakkında hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyurdu ki: "Bedenine, evladına veya malına bir
musibet gelen, sabr-ı cemille karşılarsa, kıyamette ona hesap
sormaya hayâ ederim.) [Hakim]
(Nimete kavuşunca şükreden, belaya uğrayınca sabreden,
haksızlık yapınca af diler, zulme uğrayınca bağışlarsa, onlar emniyet
ve hidayettedir.) [Taberani]
(Hoşlanılmayan şeye sabretmekte büyük hayır vardır.) [Tirmizi]
(Bir gece başı ağrıyan, Allahü teâlâdan geldiği için buna razı
olup sabrederse, yeni doğmuş gibi günahlardan temizlenmiş olur.)
[İbni Ebiddünya]
(Sevmediklerinize
sabretmedikçe,
sevdiklerinize
kavuşamazsınız.) [İ.Maverdi]
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Ey iman edenler, sabredin, sabretmekte birbirinizle yarış edin!)
[A.İmran 200]
(Güzel sabret!) [Mearic 5]
Güzel sabır, gelen belaya razı olup, açıklamamak ve şikayette
bulunmamak demektir. Güzel sabreden, dünya ve ahirette kurtuluşa
kavuşur. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
314
www.dinimizislam.com
(Acıya sabredip uğradığı felaketi gizlemesi ve kimseye şikayet
etmemesi, kişinin Allahü teâlâyı iyi tanımış olmasındandır.) [İ.Gazali]
Hikmetli sözler
Sabır, tökezlemeyen binek, kanaat ise bükülmeyen kılıçtır.
Üzülmek istemiyorsan, kaybedince seni üzecek bir şeyi kazanmaya
çalışma.
Her musibetin geçici olduğunu bilen, belaya maruz kalınca kendisini
tesellide başarılı olur.
Musibete sabırsızlık göstermek, ondan da büyük musibettir.
Belaya sabredilmezse, musibet iki olur.
Musibete maruz kalıp gözü çıkan, kulağı sağır olan veya başka azası
yok olan müminin günahları affolacağı için, ahirette büyük mükafata
kavuşur. Hadis-i şerifte de, (Bir uzvu noksan olanın aklı fazlalaşır)
buyuruldu. Elbette akıl noksanlığı, beden noksanlığından daha kötüdür.
(Edeb-üd-dünya)
Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
İnsana gelen elemler, takdir-i ilahi ile gelmektedir. Razı olmak
gerekir. İbadetlere devam, elemlere, hastalıklara sabredebilmelidir.
Allahü teâlânın kereminden afiyet beklemelidir! Mahluklardan bir şey
beklememeli, her şeyin Hak teâlâdan geldiğini bilmelidir! Dertlerden,
elemlerden kurtulmak için dua ve istiğfar etmelidir! Onun takdiri, iradesi
olmadıkça, kimse kimseye zarar veremez. Bununla beraber, sebeplere
yapışmak, Peygamberlerin yoludur. Sebeplerin tesirini de Allahü teâlâdan
talep etmelidir! (c.1, m.72)
Hazret-i Hızır buyurdu ki:
(Güler yüzlü ol, hiddetlenme! Hep faydalı iş yap, az da olsa zararlı iş
yapma! Lüzumsuz dolaşma, boş yere gülme, hiç kimseyi kusurundan
dolayı ayıplama, günahların için ağla!)
Sabır ve namaz bütün sıkıntıların ilacıdır. Kur'an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Ey iman edenler, Allah’tan sabır ve namazla yardım isteyiniz.
Allahü teâlâ elbette sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 153]
Sual: Hiddetlenmek, öfkelenmek günah mıdır?
CEVAP
Gadaba gelmeyen, yani sinirlenmeyen insan olmaz. Kiminde az,
kiminde çok olur. Gadap da bıçak gibidir. İyi işlerde kullanılırsa faydalı,
kötü işlerde kullanılırsa zararlı olur. İnsandaki bütün huylar böyledir. İfrat
ve tefritleri zararlıdır.
Resulullah efendimiz, nasihat isteyen bir kimseye, (Kızma,
315
www.dinimizislam.com
sinirlenme!) buyurdu. Birkaç kere sorduğunda, hepsine de (Kızma,
sinirlenme!) buyurdu. (Buhari)
Kibrinden dolayı öfkelenmek, kötüdür. İsa aleyhisselam öfkenin de
kibirden ileri geldiğini bildiriyor. Hadis-i şerifte (Öfkelenmek imanı bozar)
buyuruluyor. (Beyheki)
Gadabın [öfkenin] aşırı olmasına saldırganlık denir. Böyle kimse,
hiddetli olur, kendine ve başkasına zarar verir, bu hâl, küfre götürebilir.
Hadis-i şerifte, (Gadab imanı bozar) buyuruldu. (Beyheki)
Gadabın lüzumlu olanına şecaat [kahramanlık, yiğitlik], lüzumundan
az olmasına da korkaklık denir. Hadis-i şeriflerde, (İfrat ve tefritten
[aşırılıktan] sakının!), (Aşırı giden helak olur) ve (İşlerin hayırlısı vasat
olanıdır) buyuruldu.
Şecaat orta yoldur. Şecaat halindeki öfke iyidir. İmam-ı Şafii
hazretleri, (Şecaat gereken yerde, korkaklık gösteren merkebe benzer)
buyurdu.
İslam’a ve müslümanlara düşmanlık edenlere, saldıranlara karşı sert
olmak gerekir. Fakat kendini tehlikeye atmak da caiz değildir. Tehlikeli
yerde yalnız kalmak, yalnız yürümek, günahtır. Düşmanlara karşı
korkaklık caiz değildir. Korkarak kaçmak, Allahü teâlânın takdirini
değiştirmez. Korkak kimse, karısına, kızına karşı gayretsizlik ve
hamiyetsizlik gösterir, onları koruyamaz. Zillete ve zulme boyun eğer,
hainlik yapanı görünce susar.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Ey Nebi, kâfirlerle [silahla] ve münafıklarla [öğütle, delille,
belgeyle] cihad et, [öğüt de kâr etmezse] onlara sert davran! Onların
gidecekleri Cehennem, ne kötü yerdir.) [Tevbe 73, Tahrim 9]
([Eshab-ı kiram] kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında
merhametlidir.) [Fetih 29]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Ümmetimin hayırlısı demir gibi sert, dayanıklı olandır.) [Beyheki]
(Hiddet ümmetimin seçkinlerine [iyilerine] gelen bir haslettir.)
[Taberani]
(Amellerin, ibadetlerin en kıymetlisi, Hubb-i fillah ve Buğd-i
fillahtır.) [İ.Ahmed]
[Hubb-i fillah Allah için sevmek, buğd-i fillah, Allah için buğzetmek,
dargın durmak demektir.]
Allahü teâlâ, öfkesini yeneni övmekte, fakat hiç öfkelenmeyeni
övmemektedir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Yiğitlik, pehlivanlık hasmını yenen değil, öfkesini yenendir.)
316
www.dinimizislam.com
[Buhari]
İnsan, zevcesini ve çocuklarını gadap sıfatı ile korur. İslam
düşmanlarına karşı, bu sıfat yardımı ile cihad eder. İslamiyet gadabın yok
edilmesini değil, buna hakim olup, dine uygun kullanılmasını emreder.
Allah için öfke, din gayretindendir. Taberani’deki bir hadis-i şerifte Enes
bin Malik hazretleri, (Biz tartışırken, Resulullah efendimiz geldi. Bize öyle
öfkelenmişti ki, hiç böylesini görmemiştik) buyuruyor. Müslim’deki hadis-i
şerifte, (Ben de insanım, diğer insanlar gibi kızarım) buyurdu. Fakat
kızması onu haktan ayırmazdı. Öfkesini yener ve affederdi. Allahü teâlâ,
iyileri şöyle övüyor:
(Onlar, bollukta ve darlıkta da infak eder, öfkelerini yener,
insanları affederler.) [A.İmran 134]
İnsanlar, kızmak, öfkelenmek yönünden farklıdır. Tirmizi’deki hadis-i
şerifte, (İnsanlar çeşitli mizaçtadır. Kimi geç kızar, öfkesi tez geçer.
Kimi çabuk kızar, çabuk yatışır, bu ise kendisini telafi eder. Kimi de
tez kızar geç yatışır. En iyisi, geç kızıp öfkesi çabuk geçendir. En
kötüsü de, çabuk kızıp geç yatışandır) buyuruldu. Bir hadis-i şerifte de,
(Mümin, tez kızar, tez barışır) buyuruldu. Fakat (Mümin hiç kızmaz)
buyurulmadı.
Öfkeyi yenmenin fazileti ile ilgili hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
(Öfkelenen, dilediğini yapmaya gücü yettiği halde, yumuşak
davranırsa, Allahü teâlâ da onun kalbini emniyet ve iman ile
doldurur.) [İbni Ebiddünya]
(Kim Allah rızası için öfkesini yenerse, Allahü teâlâ da ondan
azabını def eder.) [Taberani]
(Öfkesini yenen Cennete kavuşur.) [Taberani]
(Öfkesini yeneni, Allahü teâlâ korur ve düşmanını ona boyun
eğdirir.) [Buhari]
(Öfke şeytandandır. Şeytan ateşten yaratıldı. Ateş su ile
söndürülür. Öfkelenen abdest alsın!) [Ebu Davud]
(Öfkelenince oturun, öfkeniz geçmezse yatın!) [Ebu Davud]
Makam hırsı, kibir ve ucbu yok eden öfkesine hakim olur. Öfkelenen,
Peygamber efendimizin bildirdiği, (Allahümmağfirli-zenbi ve ezhib
gayza kalbi ve ecirni mineşşeytan) duasını okumalıdır! (İbni Sünni)
Manası, (Ya Rabbi, günahımı affeyle. Beni kalbimdeki öfkeden ve
şeytanın vesvesesinden kurtar) demektir.
Peygamber efendimiz, taş kaldırıp kuvvet denemesi yapanlara
sordu:
- Bu taşı kaldırmaktan daha zoru nedir?
317
www.dinimizislam.com
- Bildir ya Resulallah, dediler.
- Öfkeli iken, öfkesini yener, sonra sabır yolunu tutarsa, sizin en
ağır taş kaldıranınızdan daha kuvvetlidir. [T. Gafilin]
Hiddeti yenmek
Hiddetli ortamı değiştirmek ve kızgınlık alevlerini söndürmek, beş
şeyle mümkündür:
1- Böyle bir zamanda Cenab-ı Hakkın isimlerini zikretmek. Çünkü
Allah’ı anmak, Allah’tan korkmaya sebep olur. Allah korkusu da taat ve af
gibi güzel hasletlerin gelişmesini sağlar. Böylece, Allahü teâlâyı anmakla,
hiddetin ateşi sakinleşip söner.
2- Suçluyu affetmenin ve bağışlamanın sevap olduğunu
hatırlamalıdır. Bu hatırlayış kişiyi sevaba sevk eder, suçluları
bağışlayanlara Cenab-ı Hakkın vaat ettiği Cennet nimetlerini elde etmeye
sürükler, kızgınlığı giderir; serkeş nefsi kahrederek sahibini, huzurlu bir
ortama doğru iter.
3- Kızgınlığını giderip, yumuşaklık göstererek affedici olursa,
insanların, kendisine sevgi besleyeceğini hatırlamak. Bu taktirde
insanların sevgisini elde etmek ve onlar arasında saygıdeğer bir kişi
olmak ideali, hiddet hâlinin gitmesine sebep olabilir.
4- Kızgınlık zamanındaki halden başka bir hâle geçmek. Mesela
otururken kalkıp gitmek gibi. Halife Memun hiddetlenince, derhal orayı
terk ederek hiddetini yenmeye çalışırmış!
5- Kızgınlığın sonunda doğacak acı pişmanlığı, intikamın çirkinliğini
ve kolaylıkla giderilemeyecek acı sonuçlar doğuracağını düşünmek. Yani
öfkelendiği şeyin bir musibet olduğunu kabul edersek, sabretmeli bunun
sayısını artırıp başka musibetlere yol açmamalı. Elini kana bulayabilir,
hapislere düşebilir, yuvasını dağıtabilir veya büyük maddi zararlara
uğrayabilir. Bir musibete sabretmemekle dünyasını ahiretini mahvedebilir.
Sual: Şehvet ve gadabı yok etmek için açlık çekerek riyazet yapmak
uygun mudur?
CEVAP
İslamiyet, şehvetin ve gadabın yok edilmesini değil, her ikisine hakim
olup, dine uygun kullanılmalarını emretmektedir. Süvarinin atını ve
avcının köpeğini yok etmeleri değil, bunları terbiye ederek, kendilerinden
faydalanmaları gerektiği gibidir. Yani şehvet ve gadab, avcının köpeği ve
süvarinin atı gibidir. Bu ikisi olmadıkça, ahiret nimetleri avlanamaz. Fakat
bunlardan faydalanabilmek için, terbiye ederek, dine uygun kullanılmaları
gerekir. Terbiye edilmezler, azgın olup, dinin sınırlarını aşarlarsa, insanı
felakete sürüklerler. Riyazet yapmak, bu iki sıfatı yok etmek için değil,
318
www.dinimizislam.com
terbiye edip dine uymalarını sağlamak içindir. Bunu sağlamak da, herkes
için mümkündür.
Sual: Tez sinirleniyorum, büyük küçük dinlemeyip karşımdakileri
kırıp döküyorum. Sinirime hâkim olabilmek için ne yapmalıyım?
CEVAP
Dinin emrine uymalı, bunun günah olduğunu bilmeli. İnsan bile bile
kızıp öfkelenmez. Kızsa da, sinirine hâkim olur. Zaten dinimiz kızmamayı
değil, sinirine hâkim olmayı emrediyor. Her insan kızabilir, ama kızınca,
dinin dışına çıkmamalı, zararlı iş yapmamalı.
Hiddetlenince, euzü besmele ve iki kul euzüyü okumalı. Kızıp
öfkelenenin aklı örtülür. İslamiyet'in dışına çıkar. Birkaç hadis-i şerif
meali:
(Öfkelenen, dilediğini yapmaya gücü yettiği halde, yumuşak
davranırsa, Allahü teâlâ da onun kalbini emniyet ve iman ile
doldurur.) [İbni Ebid-dünya]
(Öfke, şeytanın vesvesesinden hasıl olur. Şeytan, ateşten
yaratılmıştır. Ateş, su ile söndürülür. Sinirlenince, abdest alın.) [Ebu
Davud]
(Sinirlenen, ayakta ise otursun. Öfkesi geçmezse yan yatsın.)
[Ebu Davud]
Ayakta olanın intikam alması kolaydır. Oturunca, azalır. Yatınca,
daha azalır. Sinirlenmek, kibirden doğar. Yatmak, kibrin azalmasına
sebep olur. Kızınca, (Allahümmagfir li-zenbi ve ezhib gayza kalbi ve
ecirni mineşşeytan) okumak, hadis-i şerifte bildirildi. (İbni Sünni)
Manası, (Ya Rabbi, günahımı affeyle. Beni kalbimdeki öfkeden ve
şeytanın vesvesesinden kurtar) demektir.
Öfkeye sebep olan kimseye yumuşak davranamayan kimse, onun
yanından ayrılmalı, ondan uzak durmaya çalışmalı.
Övmek ve övünmek
Sual: Haklı olarak birini yüzüne karşı övmek uygun mudur?
CEVAP
Haklı olarak da birini yüzüne karşı övmek, onun felaketine sebep
olabilir. Çünkü sevdiği kimseyi övmek, aşırılığa kaçar ve yalan karışabilir.
Sevmediği kimseyi övmekte ise riya olabilir.
Bazen bir kimseyi övmekle, övülen kimse sevinir, kendini beğenir,
insanlar beni örnek alsın diye gösterişe kapılabilir. Kendini diğer
insanlardan üstün görebilir. Halbuki kendini aciz, eksik, günahkâr gören,
kibirlenemez, salih amel işlemeye ve haramlardan daha çok sakınmaya
319
www.dinimizislam.com
gayret eder. Kendisini başkalarından üstün gören kimse ise, bütün
faziletlerden mahrum kalır. Övülen kimse, kendisinde bir şeyler olduğunu
zanneder. Resulullah efendimizin yanında birisini övdüler. Övene, (Onun
boynunu kestin, duyarsa iflah olmaz) buyurdu. (Buhari, Müslim)
Birini övmek, onun kibirlenmesine sebep olabilir. Kibir ve ucub ise,
insanı helak eder. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Din kardeşinden bir ihtiyacını isterken onu övmekle söze
başlamayın. Böyle yapan onun belini kırmış olur.) [İbni Lal]
(Birbirinizi övmekten sakının. Çünkü övmek onu boğazlamaktır.)
[İbni Mace]
(Kişiyi yüzüne karşı övmek, onu boğazlamaktır.) [İ. Ebiddünya]
Bizi öven bize iyilik etmiş olmaz. Bizi arkadan hançerlemiş olur.
Onun için övenlerin sözlerine itibar etmemeli. İki hadis-i şerif meali:
(Meddahların [herkesi övenlerin, yağcıların] yüzüne toprak saçın!)
[Müslim, Tirmizi]
(Meddahların ağzına toprak atın.) [İbni Hibban]
(Toprak saçmak, onu aşağı bilmek, sözlerine değer vermemektir.)
İyileri övmek uygun olmayınca, fâsıkları, yani açıktan günah
işleyenleri övmek hiç uygun olmaz. Bir hadis-i şerif meali:
(Fâsık övüldüğü zaman Allahü teâlâ gazaplanır.) [İbni Ebiddünya,
Beyheki]
Bizi övenlerin tesiri altında kalmak da uygun değildir. İnsanların
övmesiyle, yermesini bir kabul edenler makbul insanlardır. Birisini tenkit
ettiğiniz zaman üzülmüyor, haktan ayrılmıyorsa, övünce de sevinmiyorsa,
o kimse salih biridir. Hazret-i Ömer, kendisini öven birine, (Beni de,
kendini de helak mı edeceksin) buyurdu. Bir âlim de, kendini yüzüne
karşı övene buyurdu ki: (Beni niçin övüyorsun? Öfkeli iken tecrübe ettin
de beni halim selim mi buldun? Benimle yolculuk ettin de iyi biri olarak mı
gördün? Bana bir emanet verdin de buna riayet ettim mi? Bilmediğin
kimseyi nasıl översin?)
Övülmeyi sevmek felakettir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Övülmeyi sevmek, insanı kör ve sağır eder. Kusurlarını görmez
olur. Doğru sözleri, verilen nasihati işitmez olur.) [Deylemi]
(Din işlerine, insanların sizi övmeleri arzusunu karıştırmaktan
sakının. Sonra amelleriniz boşa gider.) [Deylemi]
(Cennetin ebedi nimetlerini isteyen, övülmekten hoşlanmasın.)
[Deylemi]
Bir insan için ölüm anı mühimdir. Yani imanla gitmek mühimdir.
Ölürken imanla gitmeyen kimseyi hayatında övmek neye yarar?
320
www.dinimizislam.com
Kendimizi övmek, övenlere ses çıkarmamak, bilmediğimiz insanları
övmek uygun olmaz. Allahü teâlâ, bize iman gibi büyük bir nimet ihsan
etmiştir. Bununla övünebiliriz. Ancak son nefese kadar bu imanı
muhafaza edip etmeyeceğimiz belli değildir. Bunun için daima korku
içinde yaşamak, haramlardan kaçmak, dinimizin bütün emirlerini yapmak
ve Allah’ın rahmetinden ümit kesmemek gerekir.
İlmin faydasını görmek için
Sual: İlmi hangi maksatla öğrenmeli ki faydasını görelim?
CEVAP
İlmi, yalnız Allah rızasını kazanmak için öğrenmek gerekir. Başka
maksatlarla öğrenmek, caiz değildir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kim âlimlere övünmek, sefihlerle, cahillerle, aklı noksan
olanlarla
münakaşa
etmek,
onları
susturmak,
insanların
teveccühünü kazanmak için ilim öğrenirse, Allahü teâlâ onu
Cehenneme atar.) [Tirmizi, İbni Mace]
(Âlimlere övünmek, sefihlerle mücadele etmek maksadıyla ilim
tahsil etmeyin! Toplantılarda ilimle üstünlük taslamayın! Böyle
yapanın gideceği yer, Cehennemdir Cehennem.) [İbni Mace]
İlmi yukarıda bildirilen maksatlarla öğrenmek caiz olmadığı gibi, Allah
rızası için öğrenip de yukarıdaki maksatlarla kullanmak da caiz değildir.
İlmi ile övünmek de Allah rızasına aykırıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki:
(Bir kavim çıkar, Kur'an okuyup "Kim bizden daha iyi bilir? Kim,
bizden daha fazla fıkıh bilgisine sahiptir?" der. İşte bunlar,
Cehennem yakıtıdır.) [Taberani]
(Vallahi bir zaman gelecek, insanlar Kur'anı öğrenecek ve
okuyacaklar. Sonra, "Biz okuduk, öğrendik. Bizden hayırlı daha kim
var?" diyecekler. İşte onlar Cehennem odunudur.) [Taberani]
Bu hadis-i şerifler, ilmi ile övünmenin caiz olmadığını göstermektedir.
İlmi ile övünen kimselerle tartışmak asla uygun değildir.
İnsanın ömrü kısadır. Münakaşa ile zaman öldürmek asla caiz
değildir. Abdülkuddüs hazretleri buyuruyor ki:
(Vaktin kıymetini bil! Gece-gündüz ilim öğrenmeye çalış! İlim
öğrenmek ibadet yapmak içindir. Kıyamet günü işten sorulacak, çok ilim
öğrendin mi diye sorulmayacaktır. İş ve ibadet de ihlas elde etmek
içindir.) Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamette herkes, şu 4 şeyden soruluncaya kadar yerinden
ayrılamaz:
1- Ömrünü nerede tükettin?
321
www.dinimizislam.com
2- Gençliğini nerede geçirdin?
3- Malını nerede kazandın, nereye harcadın?
4- İlmin ile [bildiğin ile] ne amel ettin?) [Tirmizi]
Afetlerin en büyüğü
İlmi ile kibirlenmek, afetlerin en büyüğüdür. Hastalıkların en ağırı ve
tedaviyi en zor kabul edeni ilmi ile kibirlenmektir. Hadis-i şerifte buyuruldu
ki:
(Âlimin afeti, kendini büyük görmesidir.) [İ. Gazali]
Bir şeyler bilen kimse, kendini büyük, bunları bilmeyenleri de hakir,
aşağı görür. Onlardan her zaman saygı, hizmet bekler. Başkalarını aşağı
gördüğü için, onların halinden endişeye düşer. Böyle kimseler ilmi
arttıkça, daha çok tehlikeye düşer. Fakat tevazu ehlinin ilmi artarsa,
tevazuu da artar. (Allah’tan ancak âlimler korkar) âyet-i kerimesi,
tevazu ehli âlimleri bildirmektedir.
İlim silah gibidir. Düşman elinde zararı, dostun elinde faydası olur.
Yani ilim, kibirlinin kibrini, tevazu ehlinin tevazuunu artırır. İlim yağmur
gibidir. Yağmur, temiz olarak yağar, bitkilerin kökleri bu suyu emer, kendi
vasfına çevirir. Aynı yağmur suyu, biberi acılaştırırken, karpuzu
tatlılaştırır. Temiz olan ilim de, kibirliyi azdırır, mütevâzının da tevazuunu
artırır.
Kabül Ahbar hazretleri "Malın azdırdığı gibi ilim de azdırabilir"
buyurmuştur. Az da olsa, bir şey bilen insan cahillerin yanlışlıklarını
görünce, ben onlar gibi değilim diye kendini beğenir. İlim sahibi de,
ekseriya, kendini cahilden üstün görür.
Âlim, kibirden ancak iki şeyi bilip amel etmekle korunabilir.
Birincisi: Allahü teâlâ katında âlimin mesuliyetinin daha fazla
olduğunu bilmesidir. Çünkü, günah olduğunu bilerek isyan eden ile,
bilmeyerek o günahı işleyenin cezası elbette bir olmaz. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Kıyamette bir din adamı getirilip Cehenneme atılır.
Cehennemdeki tanıdıkları ona, "Sen dünyada dinin emirlerini
bildirirdin. Niçin bu azaba düştün?" derler. O da, "İnsanlara,
günahtır, yapmayın" der, kendim yapardım. "Yapın" dediklerimi de
yapmazdım. Bunun cezasını çekiyorum" der.) [Buhari]
(Mirac gecesi ateşten makaslarla kendi dudaklarını kesen
insanlar gördüm. Bunların kim olduğunu Cebrail aleyhisselama
sordum."Kendilerinin yapmadıklarını "yapın" diyen vaizlerdir" dedi.)
[Müslim]
(Kıyamette en şiddetli azap, ilmi kendine fayda vermeyen din
322
www.dinimizislam.com
adamınadır.) [Beyheki]
(Cehennemde azap çekenlerden bazılarının yaydıkları kötü
kokular, diğerlerine ateşten daha fazla azap verir. "Sen ne günah
işledin ki, öyle pis koku çıkarıyorsun?" diye sorulunca, "Ben din
adamı idim. Bildiklerimi yapmazdım"der.) [İ. Ahmed]
İblis, âlim idi. Fakat ilmi ile amel etmedi. Dağda kalan kimsenin
yanında, çeşitli silahlar bulunsa, bunları kullanmasını iyi bilse ve çok
cesur olsa, kendine hücum eden aslana karşı kullanmadıkça, bu
silahların faydası olur mu? Elbette olmaz. Bunun gibi, din bilgilerinden
yüzbin mesele öğrense, bunları kullanmadıkça, faydalarını görmez. Bir
hasta, derdine en faydalı ilacı bulsa, kullanmadıkça, faydasını görmez.
Bilip de amel etmeyenler, Cuma suresi 5. âyetinde eşeğe, Araf
suresi 175. ve 176. âyetlerinde ise köpeğe benzetilmiştir. Ne zaman ki,
bir âlim, cahile nispetle kendini üstün görmeye başlarsa, içinde
bulunduğu bu büyük tehlikeyi düşünmelidir. Bunu düşününce, cahile göre
mevkii üstün olduğu gibi, tehlikesinin de o nispette büyük olduğunu anlar.
Bu âlim, hayatı tehlikede olan hükümdar gibidir. Hükümdarı yakalayıp
öldürecekleri zaman "Keşke bir hizmetçi olsaydım da bu tehlike ile
karşılaşmasaydım" der. Nice âlimler var ki, kıyamette, ilmi ile
kibirlenmenin cezasını görünce, keşke cahil olsaydım diyecektir.
İşte bu tehlikeleri düşünmesi, âlimi kibirden korur.
İkincisi: Kibrin büyük günah olduğunu, insan, nefsini ne kadar
aşağılarsa, Allahü teâlâ indinde kıymetinin o kadar yükseleceğini,
kendine kıymet verenin, Allah katında kıymetinin olmayacağını bilmesidir.
İlmi olduğu halde, kibrin zararını bilmeyene âlim demek yanlış olur.
İnsanın ilmi arttıkça, Allah’tan korkması da artar, günah işlemeye cesaret
edemez.
Kendinden aşağı olanlara, fâsıklara ve facirlere karşı da kibirli
olmamalıdır. Bir âlim, cahili görünce, (Bu, bilmediği için günah işliyor. Ben
ise bilerek günah işliyorum) demelidir. Bir âlimi görünce, (Bu benden
daha çok biliyor ve ilim ve ihlas ile amel ediyor. Ben böyle değilim)
demelidir. Kendinden yaşlısını görünce, (Bu benden daha çok ibadet
etmiştir) demelidir. Gençleri görünce (Bunların günahı az, benim
günahlarım çok) demelidir. Kendi yaşındakini görünce, (Ben kendi
günahlarımı biliyorum, onun ne yaptığını bilmiyorum) demelidir. Bir bid'at
sahibini veya gayri müslimi görünce, (İnsanın hâli son nefeste belli olur.
Bu belki hidayete kavuşabilir. Acaba benim hâlim ne olacak?) demeli,
bunlara kibretmemelidir.
İnsanın kendi günahlarını unutmaması ve son nefesinin nasıl
323
www.dinimizislam.com
olacağını düşünmesi gerekir. Ahirette kimin kimden üstün olacağı,
dünyada kesin olarak bilinemez. Nice din adamı, kâfir olarak can
vermiştir. Nice kâfirlere de iman ile can vermek nasip olmuştur. O halde,
hiç kimseye Cehennemlik, kendine de Cennetlik dememelidir.
Fâsık ve bid'at sahiplerine buğzederken kibirden sakınmalıdır. Bu da
kızmayı kendi için değil, bunu emreden Allahü teâlâ için yapmakla ve
kızarken kendini selamette, karşısındakini helakte görmemekle olur.
Mesela; bir kimse, çocuğunu, hizmetçisi ile bir yere gönderirken, çocuk
kabahat işlerse, darılmasını, hatta dövmesini emreder. Bu da, çocuk
kabahat yapınca, onu döver. Fakat döverken, babasının yanında
kendinin çocuktan daha kıymetli olmadığını da bilmektedir. Ona
kibredemez. Müminin kâfiri sevmemesi, buna benzemektedir. Allahü
teâlâ müminlerin kendilerinin değil, imanlarının üstün olduğunu bildirdi.
İman kimde bulunursa, o üstün olur. Sonsuz üstünlük ise, son nefeste
belli olur.
Nimetlerle övünmek
Sual: Allah’ın verdiği nimetleri, başkalarına bildirerek övünmek
uygun mudur?
CEVAP
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın verdiği nimetleri bildirmek, bunlara şükretmek
olur.) [Beyheki]
Övünmek haramdır. Kendindeki iyilikleri, nimetleri, kendinden bilirse,
Allahü teâlânın verdiğini düşünmezse, övünmek olur. Yani (Tezkiye-i
nefs) olur. Bu nimetlerini Allahü teâlâdan geldiğini bilir, kendinin kusurlu
olduğunu düşünürse, (Şükür) olur.
Babası ile övünmek
Sual: Kendi yaşayışları uygun olmayan kimselerin babaları ile ve
dedeleri ile övünmeleri uygun mudur?
CEVAP
Babaları ile, dedeleri ile övünmek ve tekebbür etmek, cahillik ve
ahmaklıktır. Kabil, Âdem aleyhisselamın oğlu idi. Yam da, Nuh
aleyhisselamın oğlu idi. Babalarının Peygamber olması, bunları küfürden
kurtarmadı. İnsanın övündüğü dedeleri, bir avuç toprak oldu. Onların
salih olmaları ile övünmemeli, onlar gibi salih olmaya, onların yolunda
bulunmaya çalışmalıdır!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Atalarınız ile övünmeyi terk edin.) [Ebu Davud]
(Bir kimsenin kendi kötü ise, ahirette nesebinin [soy-sopunun]
324
www.dinimizislam.com
üstünlüğü ona fayda vermez.) [Taberani]
Bir gün iki kişi birbirine üstünlük taslayarak biri, "Ben falancanın oğlu
filanım. Ya sen kimsin?" dedi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz
aleyhisselam buyurdu ki:
(Hazret-i Musa’nın yanında iki kişi birbirine karşı övünmeye
başladı. Biri ecdadını 9 göbek geriye doğru saydı. Allahü teâlâ,
Hazret-i Musa’ya, "Ona söyle, iftihar ettiği 9 kişi Cehennemdedir.
Kendi de onuncusudur" diye vahyetmiştir.) [İ. Ahmed]
İltifat değil gerçek
Sual: Bir arkadaş, diğer arkadaşı takdir edip övünce, övülen
arkadaş, övene (iltifatınıza teşekkür ederim) diyor. Diğeri ise ben iltifat
yapmadım gerçeği söyledim diyor. İltifat gerçek değil mi?
CEVAP
İltifat; ilgilenmek, saygı göstermek, birinin hatırını sormak, nazik ve
yumuşak davranmak, teveccüh göstermek, gönlünü hoş etmek gibi
anlamlara gelir.
Bilhassa dini bilgilerden uzak kimseler arasında iltifat, yalandan
takdir etme anlamında kullanılıyor. Takdir etmenin gerçeği de olur, yalanı
da olur. Ama müslüman takdir ederken doğru söyler. Yani Müslümanın
takdiri gerçektir. Bu bakımdan iltifat değil gerçektir sözü kültürümüze
uygun değildir. Yabancılardan geçmiştir.
Özrü kabul etmek
Sual: Samimi olmadığını sandığım kimsenin özrünü kabul etmek
zorunda mıyım?
CEVAP
Samimiyse, samimi değil demek suizan olur. Suizan da haramdır.
Yaptığı bir iş için özür dileyip, bir daha yapmayacağını söyleyen
kimsenin, samimi olmasa da özrünü kabul etmek gerekir.
Özür dilemek üç türlü olur:
1-Yaptığı şeye mazeret göstermek, mesela (Unuttuğum için
gelemedim) veya (Hastaydım, gelemedim) demek gibi. Böyle bir özrü,
doğru olup olmadığını araştırmadan kabul etmelidir. Üç hadis-i şerif meali
şöyledir:
(Din kardeşinin özrünü kabul etmeyen, Kevser havuzundan
içemez.) [Hâkim]
(Müslüman kardeşinin özrünü kabul etmemek günahtır.) [Ebu
Davud]
325
www.dinimizislam.com
(Özrü kabul etmeyen, özür dileyenin günahını yüklenmiş olur.)
[İbni Mace]
Bu hadis-i şerifler, din kardeşinin kötülük yaptığını ve özrünün yalan
olduğunu bilmeyen kimse içindir. Böyle kimsenin özrünü reddetmek,
suizan etmek olur.
2- (Yaptım; ama bir daha yapmam, keşke yapmasaydım) demek.
Bu, suçunu kabul edip özür dilemektir. Müslümanın özrünü kabul
etmemek mekruhtur. Özrü kabul etmek ve kusurları affetmek, Allahü
teâlânın sıfatlarındandır. Bir hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlâ, özür dileyenin özrünü kabul eder.) [Ebu Ya’la]
Böyle özrü kabul etmeyene, Allahü teâlâ azap ve gazap eder.
Mümin, affetmek için özür dilenmesini bekler; münafık, ayıpların ortaya
çıkmasını ister.
3- Yapmadım diyerek inkâr etmek. Bu da pişmanlık alâmetidir. Yalan
söylediğini bilerek özrünü kabul etmek, o kimseyi affetmek olur. Yalan
söyleyerek özür dileyen böyle bir kimseyi affetmek, vacib değil
müstehabdır. Affetmek çok faziletlidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allah rızası için affedeni, Allahü teâlâ yükseltir.) [Müslim]
(Affedin ki affedilesiniz!) [İ. Ahmed]
(Özür dileyen kardeşiniz niyetinde samimi olmasa da, özrünü
kabul edin.) [Hâkim]
(Kaba davranana nazik olan, zulmedeni affeden, vermeyene
ihsan eden, kendinden uzaklaşana yaklaşan, yüksek derecelere
kavuşur.) [Bezzar]
Allahü teâlâ, acımayana merhamet etmez, affetmeyeni affetmez,
özür kabul etmeyenin özrünü kabul etmez. O halde, özürleri kabul edip,
suçları örtmeliyiz!
Özrü kabul etmemek
Sual: Kayınvalidem bana küstü. Beyime, (Eşin, elimi öper, benden
özür dilerse, evine gelirim) demiş. Ben de, gidip, elini öptüm, özür
diledim, fakat yine gelmedi. Özrü kabul etmemenin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Siz vazifenizi yapmışsınız, başkalarının yaptıklarına karışmamalı.
Kim ne yaparsa kendine yapar.
Yaptığı bir iş için özür dileyip, bir daha yapmayacağını söyleyenin,
samimi olmasa da özrünü kabul etmek gerekir. Üç hadis-i şerif meali
şöyledir:
(Özür dileyeni kabul etmeyen Kevser havuzunun başına
varamaz.) [Taberanî]
326
www.dinimizislam.com
(Özür dilemesinde samimi olmasa da din kardeşinizin özrünü
kabul edin. Böyle yapmayan Kevser Havuzunun başında yanıma
gelemez.) [Hâkim]
(Arkadaşının mazeretini kabul etmemek günahtır.) [İbni Mace]
Rıfk (Yumuşaklık)
Sual: Hep yumuşak hareket edilmesini bildiriyorsunuz. Neden hakkı
mertçe ve sertçe söylemekten çekiniyorsunuz?
CEVAP
Allahü teâlâ yumuşak olmayı emretmektedir:
(Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle davet et, onlarla en
güzel şekilde tartış!) [Nahl 125]
([Ey Resulüm] etrafındakilere yumuşak davranman, Allahü
teâlânın sana bir kerem ve rahmetidir. Eğer kötü huylu olup, sert
davransaydın hepsi dağılıp giderlerdi.) [Âl-i imran159]
Bir vaiz, (Zalim sultan karşısında doğruyu söylemek cihad olur) diye,
Halife Memun’a, sert sözlerle nasihat etmeye başladı. Halife, (Ey vaiz,
Allahü teâlâ, senden iyisini, benden kötüsüne gönderdiği halde, o,
yumuşak konuştu) dedi. Vaiz, (Benden iyi ve senden kötü olan kim?)
dedi. Halife, (Benden kötü olan Firavun’dur, senden iyi olan da Hazret-i
Musa’dır) dedi. Allahü teâlâ, Hazret-i Musa’ya, Firavun’a yumuşak
şekilde nasihat etmesini emretmiştir. (Tâhâ 44)
Rıfk yumuşaklık demektir. Katılığın, kabalığın tersidir. Rıfk,
mülayimlik, naziklik, yavaşlılık, tatlılık, güzellik, acımak, iyilik etmek,
kısaca İslamiyet’e uymaktır. Yumuşak yerine sert ve kaba konuşan,
fitneye sebep olur. Her zaman yumuşak davranmaya çalışmalı, sertlikten
kaçmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Rıfk, hikmetin başıdır.) [Haraiti]
(Rıfk ile bereket hasıl olur.) [Taberani]
(Rıfkı olmayanın hayrı yoktur.) [Müslim]
(Allahü teâlâ refiktir her işte rıfkı sever.) [Buhari]
(Emr-i marufu ancak rıfk sahibi fakihler yapar.) [İ. Gazali]
(Rıfk, insana ziynet verir, kusurlarını giderir.) [İbni Hibban]
(Rıfktan mahrum olan bütün hayırlardan mahrum olur.) [Müslim]
(Uygun sual sormak ilmin yarısı, rıfk, geçinmenin yarısıdır.)
[Askeri]
(Rıfk sahibi olan, dünya ve ahiret iyiliklerine kavuşur.) [Tirmizi]
(İnsanlara kolaylık ve rıfk gösteren mümin, Cehenneme girmez.)
327
www.dinimizislam.com
[Tirmizi]
(Mümin öyle yumuşaktır ki, yumuşaklığından dolayı ahmak
sanılır.) [Beyheki]
(Hilm [rıfk] sahibi, gündüzleri oruç tutan, geceleri namaz kılan
kimsenin derecesine kavuşur.) [Mekt.Masumiyye]
(Allahü teâlâ, hilmi sever.) [Taberani]
(Hilm sahibi olmak Peygamberlerin sünnetidir.) [Beyheki]
Riya
Sual: İhlas ve riya ne demektir?
CEVAP
İhlas, gerek beden ile, gerek mal ile yapılan farz veya nafile bütün
ibadetleri, Allah rızası için yapmaktır. Mal, mevki, saygı, şöhret kazanmak
için yapılan ibadette ihlas olmaz, riya olur. Böyle ibadete sevap verilmez.
Günah olur, azaba layık olur. Haram işleyenlerle, bid’at ehli ile, kâfirlerle,
arkadaşlık, komşuluk edenlerin ihlasları kalmaz.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İbadet yaparken, Allahü teâlâ emrettiği ve beğendiği için yapmaya
niyet etmelidir. Bütün işlerin, iyiliklerin hep ihlas ile yapılması lazımdır.
Kiminde, ihlas, kendini zorlayarak hasıl olur ve kısa bir zaman devam
eder. Sonra kalbe nefsin arzuları gelir. Devamlı ihlas sahiplerine Muhlas
denir. Zahmet çekerek elde edilen, devamsız ihlas sahiplerine Muhlis
denir. Muhlas olana, ibadet yapmak, tatlı ve kolay olur. Çünkü bunlarda,
nefslerinin arzusu ve şeytanın vesvesesi kalmamıştır. Böyle ihlas,
insanın kalbine ancak bir evliyanın kalbinden gelir.
Muhlis olarak ibadet etmek övülmüştür. Kur'an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(De ki, ben ancak Allah’a muhlis olarak ibadet ederim.) [Zümer
14]
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(İhlas ile yapılan ibadet az da olsa insana kâfi gelir.) [Dare Kutni]
Murad, istek, arzu demektir. Tasavvufta ise Murad, seçilmiş kimse
demektir.
Allahü teâlânın rızasına kavuşturucu iki yol vardır. Birisi talibler yolu,
ikincisi, muradlar yolu. Yani seçilmişlerin yoludur. Birinci yoldaki talibler,
sıkıntı çekerek yürürler. İkinci yoldaki muradlar ise sıkıntı çekmeden,
hatta nazlı nazlı okşanarak maksada kavuşurlar. Bu yol, Peygamberlerin
ilerledikleri yoldur. Bu yol bazı evliyaya da ihsan edilir.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
328
www.dinimizislam.com
(Allah, dilediğini kendine seçer, kendine kavuşmak isteyenlere
de, kavuşturan yolu gösterir.) [Şura 13]
Devamsız olan ihlas ile yapılan ibadetler de, zamanla nefsi zayıflatır,
devamlı ihlas elde etmeye sebep olur. Süfyan-ı Sevri hazretleri, (Allah
rızası için, niyet etmeden yemeğe davet edene bir günah, niyet etmeden
gidene de, iki günah yazılır) buyuruyor.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Amellerinizi Allah için halis kılın. Çünkü Allahü teâlâ, ancak
kendisi için ihlasla yapılan ameli kabul eder. [Dare Kutni]
(İbadetlere riya karıştırmayın ki amelleriniz boşa gitmesin.)
[Deylemi]
(İbadetine riya karıştırana ahirette denir ki: Git sevabını o
kişiden iste.) [İ. Mace]
(Allah rızası için cami yapana Cennette bir köşk verilir.)
[Taberani]
(Kim Allah için gazabını yenerse, Allah da ondan azabını def
eder.) [Taberani]
(Allah rızası için, ana babasına itaat ederek güne başlayana
Cennetten iki kapı açılır.) [İ. Asakir]
(Dünya ve ahiret hayırlarına kavuşmak için, Allah’ı ananlarla
beraber ol, hep Allah’ı an, Allah için sev, Allah için buğzet.) [Ebu
Nuaym]
(İbadetleri ihlas ile yap! İhlas ile yapılan az amel, kıyamette sana
yetişir.) [Ebu Nuaym]
(Sabırlı ve ihlaslı olanlar, hesaba çekilmeden Cennete girer.)
[Taberani]
(40 gün Allah için ihlasla ibadet yapanın, kalbinden diline hikmet
pınarları akar.) [Ebuşşeyh]
(İhlaslı olanlara müjdeler olsun. Onlar fitne karanlıkları içinde,
parlayan ışıklardır.) [E. Nuaym]
(İhlasla “La ilahe illallah” diyen Cennete girer.) [Bezzar]
(Cennetin güzel köşkleri, Allah rızası için birbirini sevenler
içindir.) [Ebuşşeyh]
(Allah rızasından başka maksat için ilim öğrenen veya ilmini
dünya menfaatine alet eden, Cehennemdeki yerine hazırlansın!)
[Tirmizi]
Kur’an-ı kerimde salihler övülürken buyuruluyor ki:
(Onlar, kendi canları çekerken yemeği yoksula, yetime ve esire
yedirirler. Biz bunları Allah rızası için veriyoruz; sizden ne bir karşılık ne
329
www.dinimizislam.com
de bir teşekkür bekliyoruz derler.) [İnsan 8,9]
Sual: İbadet yaparken dikkat edilecek hususlar nelerdir?
CEVAP
İbadette esas, kalbini tamamiyle Allahü teâlâya bağlamaktır. İbadet,
bir âdet olarak değil, Allahü teâlânın huzuruna çıkıp, Ona can ve
gönülden şükretmek ve Ona yalvarmak için yapılmaktadır. Riya [gösteriş]
olarak yapılan bir ibadeti Allahü teâlâ kabul etmez. Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruldu ki:
(Ey Resulüm, kıyameti inkâr eden, yetimi sertlik ve sitemle
defedip hakkını gasp eden, fakiri doyurmayan ve başkalarını da
fakire iyiliğe teşvik etmeyen o kimseyi gördün mü? Namazlarını
gaflet ile kılanlara ve riya, gösteriş yapanlara ve zekâtı vermeyenlere
şiddetli azap vardır.) [Maun]
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bir ibadetin ilmini öğrenmeyenin, şartlarını bilmeyenin, yaptığı ibadet,
ihlas ile yapılmış olsa da, sahih olmaz. Hiç yapmamış gibi, Cehennemde
yanar. Şartlarını bilerek ve gözeterek yapanın, ibadeti sahih olur.
Cehennem azabından kurtulur. Fakat, ihlas ile yapmadı ise, bu ibadeti ve
hiçbir iyiliği kabul olmaz. Sevap kazanmaz. Allahü teâlâ, bu ibadetini ve
hayrat ve hasenatını beğenmeyeceğini bildiriyor. İlim ve ihlas ile
yapılmayan ibadetin faydası olmaz. İnsanı küfürden, günahtan, azaptan
kurtarmaz. Ömür boyunca, böyle ibadet yapıp da, küfür üzere vefat eden
münafıklar çok görülmüştür. İlim ile, ihlas ile yapılan ibadet, insanı,
dünyada küfürden, günahtan kurtarır ve aziz eder. Ahirette de Cehennem
azabından kurtaracağını, Allahü teâlâ, vaat etmektedir. (Maide 9) Allahü
teâlâ vaadinde sadıktır. Verdiği sözü elbette yapar.
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Günahların büyüğü üç tanedir. Bunlar:
1- Cimrilik
2- Haset
3- Riya
Riya, namaz, oruç, sadaka ve yol, cami yaptırmak gibi hayırlı
amelleri, insanlar görsün de beğensinler diye yapmaktır. İşte böyle bir
maksatla yapılan işlerin hepsi riyaya dahildir. Riya, küçük şirktir. Tevbe
etmedikçe katiyen affolunmaz. İlmi ile amel etmemek, amelinde salah ve
ihlas olmamak din âlimlerine, ibadet edenlere, ezana, mübarek günlere
kıymet vermemek de şakavet alametidir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın birliğine iman edip, şirk koşmadan ve ihlasla
330
www.dinimizislam.com
namazını kılıp, zekâtını verenden Allah razı olur.) [İbni Mace]
(İhlasla amel edin! Allahü teâlâ ancak ihlasla yapılan ameli kabul
eder.) [Dare Kutni]
Sual: Zekatı gizli vermek açıktan vermekten iyi midir, açıktan vermek
riya olur mu?
CEVAP
Farz olan zekâtı açıkça vermek riya olmaz, daha sevap olur. Zekatın
böyle alenen verilmesi, zekâtını vermemiş olmak töhmetinden kurtarır,
başkalarına da örnek teşkil etmiş olur. İbni Abbas hazretleri, gizlice
verilen nafile sadakanın sevabı, alenen verilenden 70 kat fazladır
buyurdu. Açıktan verilen zekâtın sevabı ise gizlice verilenlerine göre 25
kat fazladır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Bir kuruş zekât
vermek, milyonlarla sadaka vermekten, daha sevaptır. Zekat vermek,
Allahü teâlânın emrini yapmaktır. Sadaka ve hayratın çoğu ise, ün, saygı
ve nefsin şehvetlerini kazanmak için olur. Farzlar yapılırken araya riya,
gösteriş karışmaz. Nafile ibadetlerde ise, gösteriş çok olur. Bunun içindir
ki, zekâtı, açıktan vermek lazımdır. (2/82)
Farzda riya olur mu?
Sual: Farzlarda da riya olur mu?
CEVAP
Riya, gösteriş demektir. Mal, mevki, saygı, şöhret kazanmak için
ibadet etmek, riya olur. Riya ile yapılan farzlar, sahih olur. İbadet borcu
ödenmiş olur ise de, sevabı olmaz. Şartlarına uygun olduğu için sahih
olan bir namaz, riya ile gösteriş için kılınırsa, sevab hâsıl olmaz, riya olur.
Allahü teâlânın rızası için namaza başlayıp, sonradan hâsıl olan riyanın
zararı olmaz. Allahü teâlânın rızasını hiç düşünmeden yapılan riya ise,
çok kötüdür.
Riyaya mani olmak için, nafile ibadetleri gizli yapmalıdır. Mesela
sadakayı gizli vermeli, kuşluk namazı kıldığını söylememelidir; fakat
ibadetlerini başkalarına göstermek, onlara öğretmek ve teşvik etmek
niyetiyle olursa, riya olmaz ve çok sevab olur.
Farzlarda ise, riya olacak diye, ibadetleri gizlemek doğru değildir.
Mesela zekâtı, beş vakit namazı gizlememelidir. Cuma namazına
gitmelidir. Ramazan orucunu tutmakta da, riya olmaz.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Nafile ibadetlerde gösteriş çok olur. Farzlar yapılırken, araya riya,
gösteriş karışmaz. Bunun içindir ki, zekâtı, aşikâre vermek gerekir. Bu
suretle insan, iftiradan kurtulur. (2/82)
Sual: Dindar bir kardeşimize, Müslümanların kaynaşması niyetiyle
331
www.dinimizislam.com
namaz kılan bir insan olduğumuzu belli etmeye çalışmak riya mıdır?
CEVAP
Dindarlara gösterilebilir. Riya olmaz. Önemli olan, fitneye sebep
olmamalıdır. Riya kalb işidir.
İbadete riya karıştırmak
Sual: İbadet ederken, maddi faydaları düşünülürse, mesela Allah
rızası için oruç tutan kimse, bu arada rejim de yapmış olup, fazla
kilolarımı azaltırım diyorsa, Allah rızası için namaz kılarken, jimnastik de
olur diyorsa, bu ibadetler kabul olur mu? Ayrıca, genelde ikindi ve
yatsının sünnetini kılmıyorum; ama başka kimseler olunca, sünneti terk
ediyor dememeleri için mecburen kılıyorum. Bu riya mı oluyor, namazım
kabul olmuyor mu?
CEVAP
İbadetlerine riya karıştıranın sevabı azalır. İbadet yaparak Allahü
teâlâdan dünya çıkarlarını istemek, mesela yağmur duasına çıkmak,
istihare yapmak gibi ibadetler riya olmaz. Ücretle imamlık ve Kur’an-ı
kerim kursu hocalığı yapmak, sıkıntıdan, hastalıktan ve fakirlikten
kurtulmak için âyet-i kerime okumak da böyledir. Bunlarda hem ibadet,
hem de menfaat niyetleri vardır. İbadet niyeti hiç bulunmazsa riya olur.
İbadet niyeti çok olursa, sevab hâsıl olur. İbadetlerini başkalarına
öğretmek ve teşvik etmek niyetiyle olursa yine riya olmaz, hatta sevab
olur.
Allahü teâlânın rızası için namaza başlayıp, sonra namaz içinde hâsıl
olan riyanın zararı olmaz.
Sualde soruların hepsi, Allah rızası için yapılan ibadetlerdir. Hepsi de
sahih olur. Riya karıştırılırsa, riyanın çokluğu kadar sevabı azalır.
Riya ile namaz kılmak
Sual: Namaz kılmaya Allah rızası için başlansa, yanına birisi gelse,
ayıplamasın diye, ona güzel namaz kıldığını göstermek için tadili erkânla
kılsa, böyle riya ile kılınan namaz kabul olur mu? Namazı Allah rızası için
kılıyor, ama gösteriş de yapıyor. Bunun durumu nedir?
CEVAP
Allahü teâlânın rızası için namaza başlayıp, sonradan hâsıl olan
riyanın zararı olmaz. Riya ile başlanan farzlar sahih olur. İbadet borcu
ödenmiş olursa da, sevabı olmaz. (İslam Ahlakı)
Görüldüğü gibi, Allah rızası için başlamakla, riya ile başlamak
arasında çok fark vardır. Allah rızası için başlayıp sonra riya gelse de
yine sevabdan mahrum kalmaz.
332
www.dinimizislam.com
Rüşvet
Sual: Rüşvetin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Dinimiz, gasp edilmiş malı ve zulüm, hırsızlık ile alınan, rüşvet, faiz,
kumar ücretleri ve diğer hıyanet yollarından birisi ile ele geçen kazancın
yenilmesini ve başkalarına yedirilmesini yasak etmiştir. Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki:
(Birbirinizin mallarını, aranızda [kumar, sahtekârlık, hırsızlık, gasp,
rüşvet gibi] bâtıl sebeplerle yemeyin!) [Bekara 188]
Haksızı haklı, yanlışı doğru, kötüyü iyi, liyakatsizi liyakatli göstermek
için bir kimseden para, mal almak rüşvettir. Böyle gayrı meşru hareket
için, para, mal verilmesine vasıta olmamalıdır! Çünkü hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Rüşvet alana, verene ve bunlar arasında rüşvete vasıta olana
da Allah lanet etsin.) [Hakim]
(Rüşvet alan da, veren de Cehennemdedir.) [Taberani]
Kızın babasının veya akrabasının, kızı vermeye razı olmaları için
damattan istedikleri para veya mal rüşvet olur.
Ayakbastı parası almak da rüşvettir, haramdır.
Layık olmayan kişileri işe almak için rüşvet istemek, ülke idaresini
ehliyetsiz ellere terk etmek demektir. Bu da bir milletin yıkılmasına sebep
olur.
Bir öğretmenin, kabiliyetsiz bir talebeyi rüşvetle geçirmesi de, layık
olmayan kalitesiz, kimselerin iş başına geçmesine vesile olur.
Alt sırada olan bir evrakı, rüşvetle üste çıkarıp hemen muamelesini
yapmak, diğer sırası gelen insanların haklarına tecavüzdür, zulümdür.
Bir doktorun rüşvet alarak sağlam memura rapor vermesi, düzenin
bozulmasının, ülkenin yıkılmasının sebeplerindendir.
Belediyelerce, kanunsuz binalara ruhsat vermek veya ruhsatsız
yapılara rüşvet alarak göz yummak veya daha başka şekilde rüşvet
almak vazifeye ihanettir.
Dinsiz bir kimse, Allah’tan korkmadığı için, kanunun görmediği
yerlerde her rezaleti işleyebilir. Fakat bir müslüman, Allahü teâlânın her
zaman kendini gördüğünü bildiği için, rüşvete karışmaz ve diğer
günahları işlemez. Eğer müslüman bir kimse, rüşvet gibi kirli işlere
karışmışsa, Allah’tan korkmadığı veya az korktuğu anlaşılabilir. Bunun
için müslüman bir kimsenin rüşvet alması, sadece kendini günaha
333
www.dinimizislam.com
sokmakla kalmaz, aynı zamanda İslamiyet’e de ihanettir. Neticede,
rüşvet bir milleti manen ve maddeten çökerten bir illettir. İlgililere
yardımcı olmak, her ferdin vazifesidir.
Dinen büyük günah olup, bir milletin felaketine sebep olan rüşveti
kaldırmak, ancak İslam ahlakına sahip olmakla mümkündür. Çünkü
ahlaklı bir müslüman haksızlık etmediği gibi, haksızlığa da razı olmaz.
Müslümanda Allah korkusu bulunduğu için, rüşvete vasıta bile olmaktan,
aslandan, yılandan kaçar gibi kaçar. Bu bakımdan çocuklarımızı,
gençlerimizi ahlaklı yetiştirmek, millet olarak başta gelen vazifelerimizden
biridir.
Devlet memurlarının vazifelerini yaparken, vazife yaptığı kişilerden
hediye almaları da doğru değildir. Hazret-i Ömer, devlet başkanı iken,
hanımı ile bir köye gider. Köylü kadınlar hanımına çeşitli hediye verirler.
Eve geldikleri zaman, Hazret-i Ömer, hanımına, (Bunları nereden aldın?)
diye sorar. Hanımı da, (Köylü kadınlar hediye etti) der.
Hazret-i Ömer, (Ben halife olmasaydım, sana bu hediyeler
verilmezdi. Ben halife değilken sana niçin hediye vermiyorlardı)
diyerek, verilen hediyeleri beyt-ül-mala verir.
Rüşvet, haksız kazanç yollarından biridir. Bütün dinlerde günahtır.
Devletlerin ceza kanunlarında, devlet idaresine karşı işlenen bir amme
[kamu] suçu kabul edilmiştir.
Rüşvetin yaygınlaşması kıyamet alametlerindendir. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Öyle bir zaman gelecek, rüşvet, hediye adı altında alınıp
verilecek, ibret olsun diye, gözdağı vermek için suçsuz kimseler
öldürülecektir.) [İ. Gazali]
Rüşvet almak büyük günahtır. Fakat malını, canını, hakkını ve
namusunu kurtarmak için istemeyerek rüşvet vermek caizdir. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(Dinini ve namusunu malı ile koruyabilen bunu yapsın.) [Hakim]
(Kişi, şerefini ne ile korursa, o sadaka olur.) [Ebu Ya’la]
(Ahir zamanda insanların paraya ihtiyacı daha çok olur. Çünkü
insan o zaman din ve dünyasını ancak para ile korur.) [Taberani]
Sual: Zengin olmak, dinini ve şerefini korumak için para vermek
günah mıdır?
CEVAP
İslam âlimleri (Ahir zamanda para, insanın silahıdır. İnsan canını,
sağlığını, dinini ve şerefini para ile korur) buyurmuştur. Hadis-i şerifte de,
(Ahir zamanda zenginlik saadettir) buyuruldu. Dinini ve şerefini
334
www.dinimizislam.com
korumak için para vermek günah değil, aksine sevaptır. Hadis-i
şeriflerde, (Şerefinizi mal ile koruyun!) ve (Kişinin, şerefini korumak
için verdiği şey, kendisi için sadaka olur) buyuruldu. Her türlü tedbire
rağmen, zengin olamayan da, haline şükretmeli, fakirliğe sabretmelidir.
Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Fakirlik, dünyada kusur ise de, ahirette süstür.) [Deylemi]
Mal ne kadar çok olursa hesabı vardır, haramdan kazanılmışsa
azabı vardır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(O gün, size verilen her nimetten sorguya çekileceksiniz.)
[Tekasür 8]
(Rabbin hakkı için, onların hepsine elbette hesap soracağız.)
[Hicr 92]
(Zerre kadar hayır yapan sevabını, zerre kadar şer yapan da
cezasını görür.) [Zilzâl 7, 8]
Dünyanın faydasız işlerinden uzak durmak, ahirete yarayacak işler
yapmak gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dünyaya meyledenin emeli uzun olur, sonunu getiremez,
bitmez tükenmez ihtiyaca düşer; öyle bir meşgale kaplar ki
mihnetinden kendini kurtaramaz.) [Deylemi]
(Ahireti isteyip onun için çalışan, geçim sıkıntısı çekmez, zengin
olarak sabahlar, zengin olarak akşamlar. Dünyayı talep edip onun
için koşan geçim darlığı çeker, fakir olarak sabahlar, fakir olarak
akşamlar.) [İbni Neccar]
Eldeki mal ile de gururlanmak doğru değildir. Mal er geç bir gün yok
olacak, fakat hesabı kalacaktır. Atalarımız demiş ki:
Mala, mülke olma mağrur, deme var mı ben gibi
Bir muhalif rüzgar eser, savurur harman gibi!
Rüşvet haramdır
Sual: S. Ebediyye’de (Hac için ayak bastı parası, vergi, rüşvet
vermek caiz) dendiği için dil uzatılıyor. İşin aslı nedir?
CEVAP
S. Ebediyye’nin büyük kısmı İbni Âbidin hazretlerinin (Redd-ülmuhtar) kitabından alınmıştır. Bu kısım da o kitaptan alınmıştır. S.
Ebediyye’de şöyle deniyor:
İbni Âbidin, beşinci cilt, ikiyüzyetmişikinci sayfada buyuruyor ki:
(Rüşvet olarak istenip alınan mal, insanın mülkü olmaz. Veren, geri
isteyebilir. İstemeden verdi ise, geri isteyemez. Fakat alanın geri vermesi
vacib olur. Bir âlime, kendine şefaat etmesi veya zulümden kurtarması
için, önceden verilen şey rüşvet olur. Fakat sonra verilen hediyesini
335
www.dinimizislam.com
alması caiz olur. Önceden istemesi haramdır. Önceden verilen hediyeyi
alması caizdir, denildi. Hocanın talebesinden hediye alması da caiz
denildi. Dinine, malına, canına zarar gelmesinden korkan kimsenin rüşvet
vermesi caizdir. Dinini, malını ve canını, zâlimlerin zulmünden korumak
için ve hakkını kurtarmak için bir şey vermek rüşvet olmaz. Alana günah
olur.)
Dördüncü cilt, üçyüzüncü sayfada hakimin rüşvet alması haram
olduğunu anlatırken buyuruluyor ki:
Müftü, hakim, vali olmak için rüşvet vermek ve birinin, haklı dahi olsa,
memura, hakime rüşvet vermesi ve bunların almaları haramdır. Çünkü
zaten vacib olan şeyi yapmak için bir şey almak caiz değildir. Bu işleri
yaptıktan sonra, istemeden verilen hediye, rüşvet olmaz. Memurların
zulmünden kurtulmak veya hakkını almak, malını, canını, dinini, ırzını
korumak için memura veya aracıya vermek caizdir. Bunların alması
haramdır. Zulüm yapılması için vermek ve almak haramdır.
Meryem anayı ziyaret için Kudüs’e gelenlerden ve turistlerden
ayakbastı parası veya başka isimlerle bir şey almak caiz olmaz.
Müslüman hacıdan ayakbastı parası almak da haramdır. (Kira ücret
bahsi)
Bütün İslam âleminden gelen milyonlarca hacının her birinden
yüzlerce lira rüşvet almaktan haya etmiyorlar. Din kardeşi, yüzlerce lira
vermezse, buna hac farizasını yaptırmıyorlar. Halbuki Osmanlıların
Redd-ül-muhtar kitabında, Kudüs’ü ziyarete gelen Hıristiyanlardan
ayakbastı parası almak haramdır diyor. Osmanlılar, kâfirden bile
ayakbastı parası almazdı. Vehhabiler ise, Müslümandan istiyor.
Vermezse, ibadete mani oluyor. (Faideli Bilgiler kitabı)
Farzları yapabilmek ve haramlardan kurtulabilmek için verilen mal da
rüşvet olmaz. Bunları almak günah olur. (Helal haram ve şüpheli şeyler
bahsi)
Hac için ayak bastı parası, vergi, rüşvet vermek caizdir. Malını,
canını, hakkını kurtarmak için rüşvet vermek, her zaman caizdir. Rüşvet
istemek günah olur. (Hac bahsi)
Bu ifadelerden açıkça anlaşılabileceği gibi, rüşvetin haramlığı açıkça
bildiriliyor. Hac ibadetini kurtarmak için, rüşvet vermenin caiz olduğu
açıklanıyor. S. Ebediyye’ye İbni Âbidin’den alınan bilgilerden dolayı dil
uzatmak, cahillikten veya art niyetten başka bir şey değildir.
336
www.dinimizislam.com
Sabır
Sual: Sabrın önemi nedir? Neye sabretmek daha çok sevaptır?
CEVAP
Sabır üç çeşittir. En önemlisi günah işlememeye sabırdır. Bir hadis-i
şerif meali şöyledir:
(Sabır üç çeşittir: 1- Belaya, musibete sabır, 2- Din bilgilerini
öğrenirken ve ibadetlerini yaparken sabır, 3- Günah işlememek için
sabır. Belaya sabredene 300, ibadet yapmaya sabredene 600, günah
işlememeye sabredene ise, 900 derece ihsan edilir.) [Ebuşşeyh]
Musa aleyhisselam, Hızır aleyhisselama, (Ledün ilmine nasıl
kavuştun?) diye sorunca, o da, (Günah işlememeye sabretmek
sayesinde) diye cevap verdi.
Kur’an-ı kerimde sabrın önemi çok âyette bildiriliyor. Üç âyet meali
şöyledir:
(Sabredenlere, mükafatlar hesapsız verilir.) [Zümer 10]
(Ey iman edenler, Allah’tan sabır ve namazla yardım isteyin.
Allahü teâlâ elbette sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 153]
(Ey Resulüm, kâfirlerin eziyetlerine, ülülazm Peygamberler gibi
sabret!) [Ahkaf 35]
Sabır hakkında hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:
(İmanı en üstün olan; sabırlı, cömert ve hoşgörülü olandır.)
[Deylemi]
(Hak teâlâ, sevdiği kulu dertlere müptela kılar, o da sabrederse,
ondan razı olur.) [Deylemi]
(Kötü komşunun eziyetlerine ölünceye kadar sabredeni Allahü
teâlâ sever.) [Hakim]
(Allahü teâlâ, sabredeni sever.) [Taberani]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: "Kimin, bedenine, evladına veya
malına bir musibet gelir, o da güzel sabrederse, Kıyamette ona
hesap sormaya hayâ ederim.) [Hakim]
(Hak teâlâ, kendini sabretmeye zorlayanı sabretmeye muvaffak
kılar.) [Buhari]
(Sevmediklerinize
sabretmedikçe,
sevdiklerinize
kavuşamazsınız.) [İ. Maverdi]
(Acıya sabredip uğradığı felaketi gizlemesi ve kimseye şikayet
etmemesi, kişinin Allahü teâlâyı iyi tanımış olmasındandır.) [İ.Gazali]
(En üstün ibadet sıkıntıya sabretmektir.) [Tirmizi]
337
www.dinimizislam.com
(En şiddetli bela sabrın az olmasıdır.) [Deylemi]
(Yeminle söylüyorum, uğradığı zulme sabredenin Allahü teâlâ
şerefini arttırır.) [Taberani]
(Geçim sıkıntısına sabredeni Allahü teâlâ Firdevs Cennetine
koyar.) [Ebuşşeyh]
(Kıt kanaat geçinecek kadar az rızka sabredenlere müjdeler
olsun.) [Deylemi]
(İki gözünü kaybeden sabrederse Cennete gider.) [Hatib]
(Müminin silahı sabır ve duadır.) [Deylemi]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Benim hükmüme razı olmayan ve
verdiğim musibete sabretmeyen benden başka Rab arasın.)
[Taberani]
Resulullah efendimiz, Allah’tan sabır isteyen birine buyurdu ki:
(Allah’tan bela mı istiyorsun, önce afiyet iste.) [Tirmizi]
Sabır hazinedir
Sabretmek, kurtuluşa, başarıya sebep olan güzel huydur. Sabır,
Peygamberlerin hasletlerindendir. Bunun için atalarımız, (Sabır, acı ise
de meyvesi tatlıdır), (Sabır selamettir), (Sabırla koruk helva olur)
demişlerdir. Belalara sabretmek, kurtuluşa sebeptir.
Bir farzı yapmak veya bir günahtan kaçınmak sabırsız ele geçmez.
Çünkü, (İman nedir?) diye sorulduğunda Peygamber efendimiz,
(Sabırdır) buyurdu. (Deylemi)
Sabrın büyüklüğü ve fazileti sebebiyle Kur'an-ı kerimde yetmişten
fazla yerde sabır ve sabredenlere verilecek sevaplar bildiriliyor. Âyet-i
kerimelerde mealen buyuruluyor ki:
(Sabredenlerin mükafatını, yapmakta olduklarının daha güzeliyle
vereceğiz.) [Nahl 96]
(Allah sabredenleri sever.) [Al-i İmran 146]
(Sabır ve namaz, yalnız Allah’tan korkan müminlere kolay gelir.)
[Bekara 45]
(Sabredenlere [lütfumu, ihsanımı] müjdele!) [Bekara 155]
(Eyyubü, [mal ve canına gelen musibetlere] sabredici bulduk. O ne
güzel kuldu, hep Allah’a yönelir, Ona sığınırdı.) [Sad 44]
(Ey iman edenler, sabredin, sabretmekte birbirinizle yarış edin!)
[A.İmran 200]
(Güzel sabret!) [Mearic 5]
Sabrın fazileti o kadar büyüktür ki, Allahü teâlâ, sabrı çok aziz eyledi.
Herkes sabır nimetine kavuşamaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Sabır, Cennet hazinelerinden bir hazinedir.) [İ. Gazali]
338
www.dinimizislam.com
(Eğer sabır insan olsaydı, çok kerim ve cömert olurdu.)
[Taberani]
(Hoşlanılmayan şeye sabretmekte büyük hayır vardır.) [Tirmizi]
(İbadetin başı sabırdır.) [Hakim]
(Sabrın imandaki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.) [Deylemi]
(Hak teâlâ, sabırlı ve ihlaslı olanı, sorguya çekmeden Cennete
koyar.) [Taberani]
(En hayırlı vasıta sabırdır.) [Hakim-i Tirmizi]
(Allahü teâlânın yardımı, kulun sabrı ile beraberdir.) [Ebu Nuaym]
(Bozuk bir işi düzeltemezseniz, sabredin! Allahü teâlâ onu
düzeltir.) [Beyheki]
(Oruç sabrın, sabır da, imanın yarısıdır.) [Ebu Nuaym]
(Aşkını gizleyip, namusunu koruyarak sabreden, Cennete girer.)
[İbni Asakir]
(İmanın yarısı sabır, diğer yarısı ise şükürdür.) [Beyheki]
Kimde şu üç şey varsa
Sual: Başımıza gelen belalara sıkıntılara sabretmek mi lazım,
günahlarımıza kefaret oluyorlar mı?
CEVAP
Şakik-i Belhi hazretleri, (Sıkıntıya sabrın mükafatını bilen,
sıkıntılardan kurtulmaya heves bile etmez) buyuruyor. Sıkıntılara karşılık
verilecek nimetleri hatırlayarak, sıkıntı hafifletilebilir. Nitekim Allahü
teâlâyı sevenler, birçok acılara katlanmışlar, hatta o acıları duymamışlar
bile, Sırri-yi Sekati hazretleri, (Allahü teâlâyı seven, Ondan gelen
belaların acısını hiç duymaz. Bir değil, yetmiş kılıç darbesi alsa yine
duymaz) buyuruyor. Nitekim, Mısır halkı günlerce yemeden içmeden
Hazret-i Yusuf’un güzelliğine bakakaldılar. Onun güzel yüzüne bakmakla
açlıklarını unuturlardı. Bundan daha önemlisi de Mısır’ın ileri gelen
kadınları, Hazret-i Yusuf’un güzel cemaline bakarak, ellerini kestiler, fakat
acısını duymadılar. (Yusuf suresi 31)
Bela, musibet, günahlara kefarettir. Kur'an-ı kerimde mealen
buyuruldu ki:
(Size gelen her musibet, kendi ellerinizle işleyip kazandığınız
günahlar yüzündendir. Bununla beraber Allah bir çoğunu da affeder,
musibete uğratmaz.) [Şura 30]
Demek ki işlediğimiz günahların bir kısmına ceza olarak musibet
geliyor. Böylece ahirete kalmadan dünyada günahımızın cezasını ahirete
göre çok hafif olarak çekiyoruz.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
339
www.dinimizislam.com
(İnsanın karşılaştığı her şey Allahü teâlânın dilemesi ile var
olmaktadır. Bunun için, iradelerimizi Onun iradesine uydurmalıyız.
Karşılaştığımız her şeyi aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara
kavuştuğumuz için sevinmeliyiz! Kulluk böyle olur.)
Gelen bela ve sıkıntılara sabrederek göğüs germek büyük nimettir.
Sabredemeyen felakete düçar olur. Bir hastalık, bir bela gelince bağırıp
çağırmak fayda vermez. Aksine zararlı olur. Bunun tek çaresi Allahü
teâlânın takdirine razı olmaktır. Sabırlı olmayan muvaffak olamaz. Bir
kimse başına gelen felaketlere sabretmezse devamlı huzursuz olur,
doğru dürüst ibadet edemez. Kim Allah’tan korkarak sabrederse
sıkıntılardan kurtulur. Sabreden muradına erer. Her hayra sabırla ulaşılır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kimde şu üç şey varsa, dünya ve ahiretin hayrına kavuşmuş
demektir: Kazaya rıza, belaya sabır, rahatlıkta dua.) [Deylemi]
Demek ki, belaların nimet olması, o belaya sabretmeye ve Allahü
teâlânın gönderdiği kazaya razı olmaya bağlıdır. Bela gelince feryat
eden, önüne gelene Rabbini şikayet eden, nimetten mahrum kalır, azaba
layık olur. Belaya sabır, Peygamberlerin hasletlerindendir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allah’ın sevdikleri, belaya uğrar. Sabreden mükafata nail olur,
sızlanan da cezaya.) [İ. Ahmed]
(Derdini açıklayan sabretmiş olmaz.) [İ. Maverdi]
(Uğradığı belayı gizleyenin günahları affolur.) [Taberani]
Dostluk alameti, dostun [Allah’ın] belasına sabretmektedir.
Sabredildiği takdirde belanın nimet olduğu bilinince, belanın daha iyi
olacağı zannedilmemelidir. Asla bela istenmez.
Her Peygamber beladan Cenab-ı Hakka sığınmış, dünya ahiret
güzelliği istemişlerdir. Allahü teâlâ, (İman eder, salih amel işlerseniz,
size dert-bela ve korku vermem, mahzun etmem) buyuruyor.
O halde, bir kimsede iman, salih amel ve sıhhat varsa, en büyük
saadet ve sultanlıktır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Duanın efdali, dünya ve ahirette Rabbinden af ve afiyet
istemektir. Affa ve afiyete kavuşan, dünya ve ahirette kurtuluşa
ermiştir.) [Tirmizi]
(İhlastan sonra, afiyetten iyisi yoktur. O halde Allah’tan afiyet
isteyin!) [Nesai]
(Sıhhat, müttekiye, zenginlikten hayırlıdır.) [Müslim]
(Sıkıntılı iken on defa "Hasbiyallahü la ilahe illahü, aleyhi tevekkeltü
ve hüve Rabbül-arşil-azim" okuyanın Allahü teâlâ sıkıntısını giderir.)
340
www.dinimizislam.com
[Şir’a]
Hoşlanmadığımız şey belki bizim için hayırlıdır
Sual: Bir yakınımız ölüyor, başımıza kaza geliyor. Sabretmemek
günah mıdır?
CEVAP
Dünya mihnet ve sıkıntı üzerine kurulmuştur. Sabretmekten başka
çaresi yoktur. Üç sabır çok sevgilidir: Taate sabır, günah işlememeye
sabır, bela ve mihnete sabır.
Çocuğunun ölmesi, malının elden çıkması ve göz, kulak gibi
uzuvlarının görmemesi ve işitmemesi gibi insanın isteği ile ilgisi olmayan
musibetlere sabretmekten daha faziletli sabır yoktur. Belalara sabır,
sıddıkların derecesidir. Bunun için Peygamber efendimiz şöyle dua
ederdi:
(Ya Rabbi, bana öyle yakîn ver ki, musibetler bana kolay, hafif
gelsin!) [Tirmizi]
Biri, "Ey Allah’ın Resulü, malım gitti, param gitti, vücudum hasta
oldu" dedi. Ona buyurdu ki:
(Malı gitmeyen, parası bitmeyen ve hasta olmayanda hayır
yoktur. Çünkü Allahü teâlânın sevdiği kul, belaya maruz kalır.)
[E.Davud]
İbni Mübarek hazretleri buyurdu ki:
Musibet birdir. Musibetin geldiği kişi, feryat eder, ağlar, sızlarsa, iki
olur. Birisi musibetin kendisidir, diğeri sevabın gitmesi. İkincisi
öncekinden daha büyüktür. Sabredenlere verilen sevabın miktarını Allahü
teâlâdan başkası bilmez.
Şakik-i Belhi hazretleri buyuruyor ki:
"Musibete sabretmeyip feryat eden, Allahü teâlâya isyan etmiş olur.
Ağlamak, sızlamak, bela ve musibeti geri çevirmez."
Kul, her anda nefsinin hoşuna giden veya gitmeyen bir işten ayrı
değildir. Her iki halde de sabra muhtaçtır. Mal, nimet, makam, sıhhat ve
buna benzer şeylerde kendini tutmayıp, bu nimetlere dalar ve kalbini
bunlara bağlarsa ve bu halde durursa, onda nimetlere aşırı derecede
dalmak ve haddi aşmak meydana gelir. (Herkes mihnete katlanır, ama
sıddıklar hariç, afiyette sabreden pek azdır) demişlerdir. Eshab-ı kiram,
"Mihnet ve sıkıntı içerisinde bulunduğumuz zamanlar sabretmek, bugün
içerisinde bulunduğumuz nimet ve zenginliklere sabretmekten kolay idi"
dediler. Bunun için Allahü teâlâ, (Mal ve çocuklarınız ancak imtihan
içindir) buyurdu. Nimete sabır, kalbi ona bağlamamak, ona
sevinmemektir.
341
www.dinimizislam.com
İyi ameller işlemek gibi, kendi isteği ile olan şeylerde de sabra ihtiyaç
vardır. Çünkü ibadetlerin namaz gibi bir kısmı tembellikten, zekât gibi
bazısı cimrilikten, hac gibi bazısı da her ikisinden dolayı zor gelir ve
sabırsız yapılamaz. Her iyi amelin başında, ortasında ve sonunda sabra
ihtiyaç vardır. Başında olan, niyeti ihlasla yapmak, riyayı kalbinden
çıkarmaktır. Bunlar ise zordur. Taat esnasında sabretmek ise, şart ve
edeplerini hiçbir şeyle karıştırmamaktır. Mesela namazda ise, hiçbir
tarafına bakmamalı, hiçbir şey düşünmemelidir. İbadetten sonraki sabır
da, yaptığını izhar etmekten, söylemekten kaçınmak ve bununla ucubdan
sabreylemektir.
Günahlara gelince, sabretmeksizin el çekmek imkansızdır. Şehvet ne
kadar kuvvetli ve günah işlemek ne kadar kolay olursa, o günahı
işlememeye sabretmek o kadar zor olur. Bunun için dil ile işlenen
günahlara sabretmek daha zordur. Çünkü dilin hareketi kolaydır. Hele
çok konuşursa, âdet haline gelir. Dil ucuna gelip, kendini başkalarına
beğendirecek bir kelimeye sabretmek zor olur.
İnsanların eliyle veya diliyle eziyet etmeleri gibi, kendi isteğiyle
olmayan, fakat karşılık vermesi isteğiyle olan şeylerde, karşılık
vermemek için veya karşılık verirken haddi aşmamakta da sabretmeye
ihtiyaç vardır.
Eshab-ı kiram, "Biz insanların sıkıntısına katlanmadığımız imanı,
iman saymazdık" buyuruyor. Allahü teâlâ Peygamber efendimize,
(Onların eziyetlerine aldırma ve tevekkül et) buyuruyor. (Ahzab 48)
Mukadder olan şey başa gelir, eğer sabredilirse ecri görülür.
Sabredilmez, bağırılırsa, günaha girilir ve huzursuz olunur. Sıkıntı her ne
kadar çok acı ise de, sabredilir ise, nimet olacağı bildirilmiştir. Kur'an-ı
kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de,
kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.) [Bekara 216]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Mümin, rüzgarla sallanan buğday başağı gibi düşüp kalkar.
Doğru durmak isteyince yıkılır. Facir ise, çam ağacı gibi, kesilene
kadar, hep başı dik durur.) [Buhari]
(Üç gün hasta yatan mümin, yeni doğmuş gibi günahtan temiz
olur.) [Ebuşşeyh]
(Vahşi hayvan gibi hastalanmamak ve üzülmemek mi
istiyorsunuz?) [Beyheki]
(40 gün içinde, mümine, bir üzüntü, bir hastalık veya korku
yahut malına zarar gelir) ve (Müminde 3 şeyden biri bulunur: Kıllet,
342
www.dinimizislam.com
illet ve zillet.) (K.Saadet)
[Kıllet; fakirlik, İllet; hastalık, Zillet; itibarsızlık]
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
(Firavun 400 yıl yaşamıştı. Bir kere başı ağrımamış, ateşi olmamıştı.
Bir kere başı ağrısaydı, herkesin kendine tapınmasını istemesi hatırına
gelmezdi.) [K.Saadet]
Sıkıntıya katlanmak
Sual: Geçim darlığı ve huzursuzluk gibi maddi ve manevi sıkıntılar,
günahların çokluğundan mı ileri gelir?
CEVAP
Günahlardan tevbe etmeli ve her zaman iyilik etmeye çalışmalıdır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Nerede ve ne halde olursan ol, Allah’tan kork ve her kötülüğün
akabinde bir iyilik et ki, onu yok etsin!) [Tirmizi]
Günahları yok etmek için tevbe etmek ve her zaman iyilik etmek
gerekir. Kur'an-ı kerimde mealen, (Şüphesiz iyilikler, kötülükleri yok
eder) buyurulmaktadır. (Hud,114)
Her hastalık zıddı ile tedavi edilir. Günah sebebi ile kararan kalb,
iyilik nuru ile temizlenir. Dünyalıktan gelen her sıkıntı, müslümanın kalbini
dünyadan soğutur ve nefret ettirir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Öyle günahlar vardır ki, onları ancak geçim hususunda çekilen
sıkıntılar yok eder.) [Hatib]
Gerek geçim sıkıntısı, gerekse başka sıkıntılar için güzelce
sabretmelidir. Sabretmemek bir şeyi halletmediği gibi, kızıp sağı solu
kırıp geçirmek daha büyük zararlara sebep olur. Bir müminin ayağına bir
diken batsa veya bir çay bardağı kırılsa, günahlarına kefaret olur. Onun
için bütün sıkıntılara, üzüntülere katlanmak büyük nimet olur. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Kulun günahı çoğalır da, onu yok edecek güzel ameli
bulunmazsa, ona sıkıntılar gelir ve günahlarına kefaret olur.) [İ.
Ahmed]
Malınızın kaybolması, evladınıza bir zarar gelmesi de günahlarınıza
kefaret olur.
Yusuf aleyhisselam, zindanda iken, kendisini ziyarete gelen Cebrail
aleyhisselama, babasının halini sordu. Cebrail aleyhisselam, (Baban
senin hasretinden, yüz çocuk kaybeden annenin üzüntüsü gibi acı
çekmektedir) dedi. Babasının bu acıya katlanmasının mükafatını sordu.
(Baban yüz şehid sevabı almıştır) dedi.
Kötü huylara sabretmeli
343
www.dinimizislam.com
Sual: Huysuz bir kocaya da dinin emrettiği şekilde mi davranmalıdır?
CEVAP
Zalime de, mazluma da dinin emrettiği şekilde hareket edilir. İyilik
eden, hanımını üzmeyen kocanın nesine sabredilir? Kadın huysuz
olursa, kocası sabreder, kocası huysuz olursa hanımı sabreder. Bu
imtihanda sabreden çok sevap alır. Kötülük eden, kendine eder.
Mazlumların, sabredenlerin yardımcısı Allah’tır. Allahü teâlâ,
kimsenin hakkını kimsede koymaz. Sabredenlere sayısız mükafat verir.
Karı-koca birbirinin kötü huylarına sabretmelidir! Hadis-i şerifte,
(Hanımın kötü huyuna sabreden erkek, Eyyube sabrından dolayı
verilen sevap gibi ecre, kocasının kötü huylarına sabreden kadın da,
Âsiyeye verilen sevaba kavuşur) buyuruldu. [İ.Gazali]
Kur'an-ı kerimde de, Allahü teâlânın sabredenlerle beraber olacağı
ve sabredenlerin mükafatlarının hesapsız verileceği bildirilmiştir. (Enfal
46, Zümer 10)
İyi insan, yalnız başkalarına kötülük etmeyen kimse demek değildir.
Başkalarından gelen kötülüklere de güzel sabreden kimsedir.
Sual: (Sıkıntılarını başka insanlara şikayet eden bir kimse sabretmiş
olmaz) buyuruluyor. Peki şikayet maksadıyla değil de paylaşmak ve
rahatlamak maksadıyla yakınlarına anlatmak sabra aykırı mıdır?
CEVAP
Maksat şikayet değilse caiz olur, fakat bu paylaşmaktan maksat
acıklı hâlini anlatmaktır, şikayettir, bak başıma neler geldi diyorsun ve
Allah’ı kula şikayet ediyorsun. Ama, bizzat şikayet gibi olmaz tabii.
Sual: Başa gelen sıkıntıları anlatmak günah mıdır?
CEVAP
Allah’tan şikayet maksadı yoksa, kaderde bu da varmış diyerek başa
gelen sıkıntıları anlatmak günah değildir.
Sual: Sigarasızlığa sabreden cihad sevabına kavuşur mu?
CEVAP
Nefsiyle mücadele eden, cihad-ı ekber sevabı kazanır.
Sual: Kızım felçli. Bakmaya gücümüz kalmadı. Ne yapalım?
CEVAP
Her şey Allah’tandır. Sabretmekten başka çare yoktur. Allahü teâlâ
sabredenle beraberdir. Sabredenlerin gideceği yer Cennettir.
Sual: Nezleye sabredilse sevap alınmaz mı?
CEVAP
Her zahmete sabreden sevap kazanır.
Sual: Silsile-i aliyyeden büyük zatların fakirlik ve sıkıntı içinde
344
www.dinimizislam.com
yaşayanları olduğunu okuyoruz. Allah sevdiği zatlara niye nimet vermiyor
da, bela ve sıkıntı gönderiyor?
CEVAP
Kâfirler, (Allah, dostlarına niçin bela gönderiyor da, nimet vermiyor)
dediler. Resulullah için de şöyle demişlerdi:
(Bu ne biçim Peygamber; [bizim gibi] yiyip içiyor, çarşıda,
sokakta geziyor! Kendisiyle birlikte [cehennemden korkutan] ikaz
eden bir melek de indirilmeli, yahut kendisine bir hazine veya
yiyeceği [geçimini rahatça sağlayacağı] bir bahçe [çiftlik] verilmeliydi.)
[Furkan 7-8]
Bela gelmesi onların şanına leke getirmez. Aksine derecelerinin
yükselmelerine sebep olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (En şiddetli
bela, enbiya, evliya ve benzerlerine gelir.) [Tirmizi]
Sual: Eş dost, konu komşu sıkıntı veriyor. Onlardan uzaklaşıp
kenara çekilmek iyi değil midir?
CEVAP
Toplumda görevlerimiz vardır. Kenara çekilmek vazifeden kaçmak
gibi olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(İnsanların arasına karışıp da, onlardan gelen sıkıntılara
sabreden mümin, kenara çekilip onlardan gelecek sıkıntılara
sabretmek sevabından mahrum kalan müminden daha üstündür.)
[Tirmizi, İ. Mace, Ahmed, Beyheki]
Dertler günahları siler
Sual: Bir kimsenin başına dert bela gelse, hastalansa, fakat
sabretmese, yine günahları affolur mu?
CEVAP
Evet günahları affolur. Musibetlere, elemlere, belalara sevap olmaz.
Bunlara sabretmeye sevap verilir. Fakat, bunlara sabr edilmese de,
günahların affına sebep olurlar. (S. Ebediyye) Birkaç hadis-i şerif meali
şöyledir:
(Mümin hastalanıp iyileşince, hastalığı günahlarına kefaret olur.)
[Taberani]
(Her musibet, affedilecek bir günah için gelir.) [Ebu Nuaym]
(Müminin günahları affoluncaya kadar bela ve hastalık gelir.)
[Hakim]
(Baş ağrısı veya herhangi bir hastalığı sebebiyle, müminin Uhud
dağı kadar günahı olsa da, hepsi affolur.) [Taberani]
(Kişi, hep sıhhat ve selamette olsa idi, bu ikisi onun helaki için
kâfi gelirdi.) [İ.Asakir]
345
www.dinimizislam.com
Belanın gelişi
Sual: Başımıza gelen belayı nasıl karşılamak gerekir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Dostlara dünya sıkıntılarının ve belaların gelmesi, bunların
günahlarının affolması için kefârettir. Yalvararak, ağlayarak ve sığınarak,
kırık kalb ile Allahü teâlâdan af ve afiyet dilemelidir. Duanın kabul
olunduğu anlaşılıncaya ve fitneler kalmayıncaya kadar, böyle dua
etmelidir. Dostlarınız ve iyiliğinizi isteyen sevenleriniz de, sizin için dua
etmekte iseler de, dertlinin kendisinin yalvarması daha yerinde olur. İlaç
almak ve perhiz yapmak, hastaya lâzımdır. Başkalarının yapacağı, olsa
olsa, ona yardımcı olmaktır.
Sözün doğrusu şudur ki, sevgiliden [Allahü teâlâdan] gelen her şeyi,
gülerek, sevinerek karşılamak lazımdır. Ondan gelenlerin hepsi tatlı
gelmelidir. Sevgilinin sert davranması, aşağılaması, ikram, ihsan ve
yükseltmek gibi olmalıdır. Hatta, kendi nefsinin böyle isteklerinden daha
tatlı olmalıdır. Seven böyle olmazsa, sevgisi tam olmaz. Hatta, seviyorum
demesi, yalancılık olur. (c. 2, m. 75 )
Kalıtsal hastalıklar
Sual: Bazı hastalıklar kalıtsaldır. Neden günahsız bir çocuk,
babasının cezasını çekiyor?
CEVAP
İrsî [kalıtsal] olan hastalıkların bulaşacağı, yüzde yüz kesin değildir.
Bir babanın üç çocuğu olur, birine geçer, ötekine geçmeyebilir.
Adamın birisi, komşusunun devesinden kendi devesine hastalık geçti
diye şikayette bulunur. Peygamber efendimiz, (Komşunun devesine
hastalık kimden bulaştı?) diye sorar. Yani, hastalık muhakkak
bulaşacak diye bir şey yoktur, komşu deveden geçebileceği gibi,
kendiliğinden veya başka sebeple de hasta olmuş olabilir.
Mutlaka, çocuğa hastalık babasından geçiyor denirse, peki babaya
bu hastalık nereden geldi? Ona da babasından ona da onun babasından
diyemezsiniz. O zaman bu Hazret-i Âdem’e kadar gider. Bu irsî
hastalıkların hepsinin Hazret-i Âdem’den geldiğini kabul etmiş olursunuz.
Bu ilmi olmadığı gibi tam hurafe olur. Herkes Hazret-i Âdem’den
geldiğine göre, hastalığı olmayan insanlar da vardır.
İkinci ve en önemli husus da, Peygamber efendimiz, (Her hastalığın
bir ilacı mutlaka vardır. Allahü teâlâ devasız dert yaratmadı)
buyuruyor; ama tıp bunun devasını bulamadıysa, suçu babanıza veya
başkalarına yüklemeye hakkınız olamaz. Allahü teâlânın, bildirdiği
346
www.dinimizislam.com
kurallara uyan kolay kolay hasta olmaz. Hasta olursa, onun da çaresini
yaratmıştır.
Ana babanın günahını da, çocuğu çekmez. Bir âyet-i kerime meali:
(Kimse kimsenin günahının cezasını çekmez.) [İsra 15]
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Veled-i zina, babasının günahını çekmez. Hiç kimse, diğerinin
günahını çekmez.) [Hakim]
Her şeyi sebeplerle yaratmak Allahü teâlânın âdetidir. Hastalık,
kimine bir başkasından, kimine de kalıtım yoluyla geçer. Kimi kendi
ihmalinden dolayı hasta olur, kimi anadan sakat olarak doğar, bir başkası
da, deprem veya trafik kazası sonucu sakat kalabilir. Bunların hepsi birer
sebeptir. Böyle olmasında bir çok hikmetler vardır. Birkaçı şöyledir:
1- Bir insanın hastalıklı dünyaya gelmesi, belki onun hakkında daha
iyidir. Bir âyet-i kerime meali:
(Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de,
kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.) [Bekara 216]
Allahü teâlâ, kudsi hadislerde buyuruyor ki:
(Mümin başına gelen işten, hoşlansa da, hoşlanmasa da, o iş,
onun için iyidir.) [İbni Şahin]
(Kiminin imanı ancak zenginlikle salah bulur. Eğer o fakir
olsaydı, küfre girerdi. Kimi de, ancak fakirlikle salah bulur, [doğru, iyi
yolda olur], eğer zengin olsaydı, küfre düşerdi. Kiminin imanı da,
ancak sıhhatte olması ile tamam olur. Eğer hastalansa, küfre girerdi.
Kiminin imanı hastalıkla olgunlaşır. Eğer sıhhatte olsaydı küfre
sürüklenirdi.) [Hatib]
2- Bela ve sıkıntılar, günahların affına sebep olur. Bir hadis-i şerif
meali:
(Allah yolundaki mümine isabet eden her yorgunluk, hastalık,
sıkıntı, üzüntü, keder, hatta ayağına batan diken bile, günahlarına
kefaret olur.) [Buhari]
3- Günahlarımızın cezasını bu dünyada çekmek, büyük bir nimettir.
Dünya azapları, ahiret azapları yanında hiç kalır. Ahiret azaplarından bir
kıvılcım dünyaya gelse, her şeyi yakar, yok eder. Bir hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlâ, bir kuluna hayır murat edince, günahlarının
cezasını dünyada verir. Şer murat edince, günahlarının cezasını
kıyamete bırakır.) [Tirmizi]
4- Üç beş günlük dünyada çekilen sıkıntılar, ahirette büyük ve
sonsuz nimetler verilmesine sebep olur. Hazret-i Ömer buyurdu ki:
Bana bir bela gelirse, üç türlü sevinirim:
347
www.dinimizislam.com
Birincisi, belayı Allahü teâlâ göndermiştir. Sevgilinin gönderdiği her
şey tatlı olur.
İkincisi, Allahü teâlâya, bundan daha büyük bela göndermediği için
şükrederim.
Üçüncüsü, Allahü teâlâ, insanlara boş yere, faydasız bir şey
göndermez. Belaya karşılık, ahirette nimetler ihsan eder. Dünya belaları
az, ahiretin nimetleri ise sonsuz olduğu için, gelen belalara sevinirim.
(H.S.Vesikaları)
Sonsuz Cennet nimetleri yanında, bu dünyada birkaç senelik
sıkıntının hiç lafı olmaz. Bin sene de olsa, sonsuz yanında, denizde
damla bile değildir. İmam-ı Gazali hazretleri, (Bütün dünya, gökyüzü
dahil, buğday tanesi dolu olsa, bir serçeye deseler ki, her sene bir tane
yiyeceksin, o buğdaylar biter, sonsuzun yanında hesabı bile olmaz)
buyuruyor.
5- Bu dünya imtihan yeridir. Allahü teâlâ, çeşitli nimetler vererek
kullarını imtihan ettiği gibi, bela ve musibetlerle de imtihan eder. Bir âyet-i
kerime meali:
(And olsun, sizi biraz korku, biraz açlık, mal, can ve mahsulün
eksilmesiyle imtihan edeceğiz. Ey Habibim, sabredenlere [ihsanımı]
müjdele!) [Bekara 155]
6- Bu dünyada sıkıntı çekmeyen, Cennet nimetlerinin kıymetini
bilemez. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Dünyada, birkaç gün dert, bela çekmeselerdi, Cennetin lezzetlerinin
kıymetini anlamazlardı ve ebedi nimetlerin kıymetini bilmezlerdi. Açlık
çekmeyen, yemeğin lezzetini anlamaz. Acı çekmeyen, rahatlığın
kıymetini bilmez. Dünyada bunlara elem vermek, sanki daimi lezzetleri
arttırmak içindir.
7- Her gün insanın karşılaştığı her şey, Allahü teâlânın dilemesi ve
yaratması ile var olmaktadır. Bunun için, iradelerimizi Onun iradesine
uydurmalıyız. Karşılaştığımız her şeyi, aradığımız şeyler olarak
görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz. Kulluk böyle olur.
Kul isek, böyle olmalıyız. Böyle olmamak, kulluğu kabul etmemek ve
sahibine karşı gelmek olur. Allahü teâlâ, hadis-i kudside buyuruyor ki:
(Kaza ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim
belalara sabretmeyen, benden başka Rab arasın. Yeryüzünde kulum
olarak bulunmasın!) [Taberani]
Sabr-ı cemil
Sual: Sabr-ı cemil ne demektir?
CEVAP
348
www.dinimizislam.com
Sabr-ı cemil, en güzel şekilde, feryat etmeden, insanlara şikayet
etmeden sabretmek demektir. İsmail Hakkı Bursevi hazretleri, (Sabır,
kazaya rıza göstermekten dolayı değil de, başka maksatlarla olursa,
buna sabr-ı cemil denmez) buyuruyor. Bir hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlâ buyurdu ki: “Kimin, bedenine, evladına veya
malına bir musibet gelir de, o da sabr-ı cemil gösterirse, Kıyamette
ona hesap sormaya haya ederim.”) [Hakim]
Sabır ve dua silahı
Sual: (Müminin silâhı, sabır ve duadır) hadisindeki sabır ve dua,
silah olarak nasıl kullanılır?
CEVAP
Silah, daha çok savunma aracıdır. Dua ve sabırla kötü şeyler
önlendiği gibi, iyi şeyler de ele geçer. Sıkıntılı şeylerden kurtulmak için,
rahat ibadet edebilmek ve haramlardan kaçmak için, sabrederek dua
etmek gerekir. Her ikisine de birkaç örnek verelim:
Sabır silahının faydaları
Bir farzı yapmak veya bir günahtan kaçınmak, sabırsız ele geçmez.
Resulullah efendimize (İman nedir?) diye sorulduğunda, (Sabırdır)
buyurdu. (Deylemi)
Sabır acı ise de, meyvesi tatlıdır. Beş âyet-i kerime meali:
(Sabredenlere mükâfatları hesapsız verilir.) [Zümer 10]
(Sabredenlere [ihsanımı] müjdele!) [Bekara 155]
(Allah sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 153]
(Allah sabredenleri sever.) [Âl-i. İmran 146]
(En güzel şekilde sabret!) [Mearic 5]
Birkaç hadis-i şerif meali:
(Sabreden kuldan Allah razı olur.) [Deylemi]
(Sabırlı ve ihlâslılar, hesaba çekilmeden Cennete girer.)
[Taberani]
(En faziletli amel, sıkıntıya sabretmektir.) [Tirmizi]
(Sevmediklerinize
sabretmedikçe,
sevdiklerinize
kavuşamazsınız.) [İ. Maverdi]
(Sabır üç çeşittir:
1- Belaya sabır,
2- Din bilgilerini öğrenirken ve ibadetlerini yaparken sabır,
3- Günah işlememek için sabır. Belaya sabredene 300, ibadet
yapmaya sabredene 600, günah işlememeye sabredene ise 900
derece ihsan edilir.) [Ebu-ş-şeyh]
Dua silahının faydaları
349
www.dinimizislam.com
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Kaza-i muallâkı hiçbir şey değiştirmez. Yalnız dua değiştirir.)
[Hâkim]
(Kader tedbirle değişmez; ama kabul olan dua, bela gelirken
korur.) [Taberani]
(Dua 70 türlü kazayı önler. Ömrün bereketini artırır.) [Tirmizi]
(Dua belayı önler.) [Deylemi]
(Dua edenin, ya günahı affolur veya hemen hayırlı karşılığını
görür yahut ahirette mükâfatını bulur.) [Deylemi]
Sabır istemek gerekir
Sual: (Allah’tan sabır istememeli; çünkü sabır istemek, bela istemek
anlamına gelir. Buna ise herkesin gücü yetmez) deniyor. Sabır istemek
kötü mü?
CEVAP
Hayır, kötü değildir. Biz bela ve musibet istemiyoruz. (Başımıza bela
ve musibet gelirse, bunlara karşı sabırlı olmamızı nasip et) diye dua
ediyoruz. İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Sabır ve namazla Allah’a sığınıp yardım isteyin.) [Bekara 45]
(Ey iman edenler, sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin;
çünkü Allah elbette sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 153]
Görüldüğü gibi Allahü teâlâ, (Sabırla yardım isteyin) buyuruyor.
Allahü teala ile beraber olmak için sabır istemek ve sabır ehli olmak ne
büyük nimettir.
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Allahü teala kendisinden sabır isteyeni sabırlı kılar.) [Tirmizi]
Peygamber efendimiz de, şöyle dua ederdi:
(Ya Rabbi, beni çok şükreden ve çok sabredenlerden eyle!)
[Bezzar] (Demek ki sabreden kul olmayı istemek gerekiyor.)
(Ya Rabbi, sıhhat, afiyet ve güzel ahlak ver! Kaza ve kaderine
rıza gösterenlerden eyle!) [Taberani]
Resulullah efendimiz, Allah’tan sabır isteyen birine buyurdu ki:
(Allah’tan bela mı istiyorsun, önce afiyet iste!) [Tirmizi]
Bu hadis-i şerif, diğer hadis-i şeriflere aykırı değildir. O kimse, hem
bela hem de sabır istiyormuş. (Ya Rabbi, vereceğin belaya sabır ver)
demek yerine, (Ya rabbi bela verme, bela gelirse sabrını da ver) diye dua
etmenin mahzuru olmaz.
Sabır istemek gerekir
Sual: Sabır istemek, bela istemek midir? Sabır istenmez mi?
CEVAP
350
www.dinimizislam.com
Sabır istemenin mahzur olmadığını birkaç kere yazmıştık. Bir ayet-i
kerime meali şöyledir:
(Ey Rabbimiz, bize çok sabır ver, müslüman olarak canımızı al!)
[Araf 126]
Allahü teâlâ, Musa aleyhisselamdan sonra, İsrail oğullarına birçok
peygamberler gönderdi; fakat zaman geçtikçe azgınlaşan İsrail oğulları,
Tevrat’ın hükümlerini değiştirdiler, peygamberlerini dinlemediler, ahlâkları
tamamen bozuldu. Calut isimli kâfir bir hükümdar İsrail oğullarını
vatanlarından sürüp çıkardı. Daha sonra, Talut isimli bir hükümdar,
ordusuyla gelip Calut’un üzerine yürüdü. Kur’an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Calut ve ordusuna karşı çıktıklarında, “Rabbimiz! Bize sabır
ver, sebatımızı, cesaretimizi artır, inkâr eden millete karşı bize
yardım et” dediler.) [Bekara 250]
Talut’un ordusunda bulunan Davud aleyhisselam, Calut’u öldürdü.
Talut’un ölümünden sonra, Davud aleyhisselam İsrail oğullarının
hükümdarı oldu.
Davud aleyhisselamın da bulunduğu ordudaki Müslümanlar, (Ya
Rabbi, bize sabır ver) diye dua etmişlerdir.
Musibetlere sabretmek, yüksek derecedir. Peygamber efendimiz,
şöyle dua ederdi:
(Ya Rabbi, bana öyle yakîn ver ki, musibetler bana kolay gelsin!)
[Tirmizi]
Sabır nedir?
Sual: Sabır nedir? (Allah sabredenleri sever), (Allahü teâlâ
elbette sabredenlerle beraberdir) ve (Sabredenlere, mükâfatlar
hesapsız verilir) mealindeki âyetlerde, sabrın faziletinden bahsediliyor.
Neye sabredeceğiz de bu nimetlere kavuşacağız?
CEVAP
Âyet-i kerimelerden hüküm çıkaramayız. Din kitaplarındaki bilgileri
bildirelim:
Herkes sabır denince belaya sabrı anlar. Daha önemlileri de vardır.
Sabır üçtür:
1- Bela gelince, 2- İbadet ederken 3- Günah işlememek için
sabredilirse, âyet-i kerimelerde bildirilen nimetlere kavuşulur. Hadis-i
şerifte, (Belaya sabredene 300, ibadet yapmaya sabredene 600,
günah işlememeye sabredene ise 900 derece ihsan edilir) buyuruldu.
(Ebu-ş-şeyh)
Bunları kısaca açıklayalım:
351
www.dinimizislam.com
1- Belaya sabır hakkında bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ buyurdu ki: “Bedenine, evladına veya malına bir
musibet gelen, sabr-ı cemille karşılarsa, kıyamette ona hesap
sormaya hayâ ederim.”) [Hâkim]
2- Belaya sabra göre, ibadete sabır daha zor olduğu için, sevabı da
daha fazladır. Birkaç örnek verelim:
Bir ay aç, susuz durarak ve başka ihtiyaçları da terk ederek oruç
tutmak, herkese kolay değildir. Çok kimse bu sabrı gösteremiyor.
Abdest almak, sabah uykudan uyanıp kalkmak, günde beş vakit
namaz kılmak çok kimseye zor geldiği için, bu sabrı gösteremiyorlar.
3- Günah işlememeye sabır, ibadet işlemeye sabretmekten daha zor
olduğu için sevabı da daha çoktur. Birkaç örnek verelim:
İnsan ibadete sabredip yapabilir; fakat günaha sabır zordur. Mesela
hemen gıybete girer. Çok kimse gıybet günahından kurtulamaz, yani
sabredemeyip gıybet eder.
Çok kimse, kibrin büyük günah olduğunu bildiği halde, kendisinin
küçük düşmesine rıza gösteremez. Herkesin kendisini övmesini ister.
Çok kimse kadınların açık gezmesinin, boyanıp, koku sürünüp
dışarıya çıkmalarının günah olduğunu bildiği halde, dayanamaz, bu
günahı işler. Çok kadın, namaz, oruç ve diğer ibadetleri yapmaya sabır
gösterdiği halde, kapalı gezmeye sabredemez. Günah işlememeye sabır,
onun için çok kıymetlidir. Bir günahtan kaçmak birçok ibadet etmekten
üstündür. Bir hadis-i şerifte, (Çok az bir günahtan kaçınmak, bütün cin
ve insanların ibadetleri toplamından daha iyidir) buyuruluyor. Her
günah, Allahü teâlâya isyan olduğundan, büyüktür; fakat bazısı, bazısına
göre küçük görünür. Bir küçük günahı yapmamak bütün cihanın nafile
ibadetlerinden daha sevabdır, çünkü nafile ibadet yapmak farz değildir.
Günahlardan kaçınmaksa farzdır. (Rıyad-un-nasıhin)
Bu hadis-i şerifte bildirilen husus dikkate alınarak, büyük küçük her
çeşit günahtan çok sakınmalıdır. Namaz kılmayan kimsenin de, günahtan
sakınması imkânsız denecek kadar zordur. Kur’an-ı kerimde, namazı
doğru kılmanın, her çeşit kötülüğü, günahı önleyeceği bildiriliyor. Namazı
doğru kılarak, günahlardan sakınmaya çalışmalıyız.
Sadakat göstermek
Sual: İnsanlarda sadakat da kalmadı. Yalvara yakara bir işe giriyor.
Yerini biraz sağlamlaştırınca, çalıştığı kurumun aleyhine konuşuyor. Bir
köpek kadar sadakat gösteremiyor. Sadakat da mı öldü?
CEVAP
352
www.dinimizislam.com
Bozulma her sahada oluyor. Ancak herkesin bozuk, herkesin kötü
olduğunu söylemek doğru olmaz. Dinimizde, sadakatin önemi çok
büyüktür. Her işin nizam ve intizamı sadakat iledir. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Sadakat iyiliğe, iyilik Cennete götürür.) [Müslim]
Bir kurum, işsiz bir kimseyi işe almakla, ona bir iyilik etmiş olur. İşe
girmesine vesile olanlara dua ve teşekkür etmek gerekir. Teşekkür
etmeyen nankördür. Allahü teâlâ, (Şükrederseniz, nimetlerimi artırırım.
Nankörlük ederseniz, azabım çok şiddetlidir) buyuruyor. (İbrahim 7)
Peygamber efendimiz de, (Kendisine yapılan iyiliği anmak şükür,
gizlemek ise nankörlük olur) buyuruyor. (Ebu Davud)
Çalıştığı yerin idarecilerini kötülemek, dedikodu etmek nankörlük
olur. Yemek yediği sofraya bıçak saplamak kadirşinas bir kimseye
yakışmaz. İşinden veya idarecilerinden memnun olmayan ayrılabilir.
Kıtmir isimli bir köpek, sahibine sadakatinden dolayı, birçok insanın
mahrum kaldığı nimete kavuşuyor, Cennetlik oluyor.
Salih insan olmak için
Ali Ramiteni hazretleri buyuruyor ki: Salih bir kimse olabilmek için şu
on şey gerekir:
1- Temiz olmalı. Temizlik iki kısma ayrılır:
a- Zâhiri temizlik: Dış görünüşün temiz olmasıdır. Bu, bütün
insanların dikkat edeceği hususlardandır. Giyecek, yiyecek, içeceklerin
ve kullanılacak bütün eşyaların temiz olmasıdır.
b- Bâtıni temizlik: Kalbin iyi huylarla dolu olmasıdır. Hased
etmemek, başkaları hakkında kötülük düşünmemek, Allah düşmanlarını
sevmemek, dostlarını sevmek gerekir. Kalb, Allahü teâlânın nazargâhıdır.
Bu sebeple kalbe dünya sevgisi, mideye de haram lokma koymamalıdır.
Bir hadis-i şerifte, (Haram yiyenin duası kabul olmaz) buyuruldu. Kalb
temiz olmazsa ibadetlerin lezzeti alınamaz, Allahü teâlâya ait bilgilere
yani marifete, kavuşulamaz.
2- Dile sahip olmalı. Dilin uygunsuz sözleri söylemeyip susması,
Kur'an-ı kerim okuması, emr-i maruf ve nehy-i münkerde bulunması,
dinin emirlerini yapmayı ve yasaklarından kaçınmayı bildirmesi gibi.
Peygamber efendimiz de, (İnsanlar, dilleri yüzünden Cehenneme
atılırlar) buyurdu.
3- Kalabalıklardan uzak durmalı. Bu sebeple göz, haramlara
bakmamış olur. Çünkü kalb, göze tâbidir. Her harama bakış, kalb
aynasını karartır. Peygamber efendimiz, (Yabancı kadınlara şehvetle
353
www.dinimizislam.com
bakanların gözlerine, kıyamette erimiş kızgın kurşun dökülecektir)
buyurdu. Erkeklerin yabancı kadınlara, kadınların da yabancı erkeklere
şehvetle bakması haramdır.
4- Oruç tutmalı. İnsan oruç tutmak suretiyle meleklere benzemiş ve
nefsini ezmiş olur. Bir hadis-i kudside; (Oruç bana aittir. Orucun ecrini
ben veririm. Sevabı nihayetsizdir) buyrulmaktadır. Başka bir hadis-i
şerifte de; (Oruç, Cehenneme kalkandır) buyuruldu. Oruç tutarak gönlü
huzura kavuşturmalı ve şeytanın yolunu kapatıp, siper hasıl etmelidir.
5- Allah’ı çok hatırlamak. Allahü teâlâyı hatırlamak için söylenecek
en faziletli söz La ilahe illallah demektir. Bunu söylemeye devam eden,
ihlas sahibi olur. İhlas; bütün işlerini Allah rızası için yapmak, dünyaya ait
mal ve makamlardan hevesini kesip ahireti istemektir. İhlaslı kimse;
"Benim tek gayem Allah’ın rızasıdır" der. Kur'an-ı kerimde de mealen,
(Ey iman edenler! Allah’ı çok anın) buyuruldu. (Ahzâb 41) Nefsin hep
zararlı olan isteklerinden kurtulmak için devamlı Allahü teâlâyı anmalıdır.
6- Kalbe dikkat etmeli. Kalbe dört çeşit düşünce gelir. Bunlar;
Rahmandan, melekten, şeytandan ve nefsten. Rahmandan gelen;
gafletten uyandırır, kötü yoldan doğru yola kavuşturur. Melekten gelen;
ibadete rağbet ettirir. Şeytandan gelen günahı güzel gösterir. Nefsten
gelen ise, dünyanın faydasız şeylerini istetir. Şeytani ve nefsani
düşüncelerden kurtulmak gerekir.
7- Allah’ın hükmüne rıza göstermeli. Havf ve reca, yani korku ve
ümit arasında yaşamalı. Çünkü imansız öleceğinden korkan, günah
işlemez. Ayrıca mümin, Cenneti ümit eder, salihlerle sohbet eder.
Salihlerle sohbet, günahlara perde çeker, haramları gözüne kötü gösterir.
8- İyi hasletlerle süslenmeli. Yani Allahü teâlânın ahlakıyla
ahlaklanmaktır.
9- Helal lokma yemeli. Allahü teâlâ, (Helal ve temiz olanını yiyin)
buyurmaktadır. (Bekara 168) Peygamber efendimiz ise; (İbadet on
kısımdır. Dokuzu helali talep etmektir) buyurdu. Biri de bütün
ibadetlerdir. Haram yiyen, ibadet etme gücünü kendinde bulamaz. Helal
yiyen de, günah işlemez.
***
Bir hadis-i şerif meali:
(Akıllı olan, dua ve ibadet için, nefsini muhasebe için, ayıplarının
kendisine haber verilmesi için ve ihtiyaçları için vakit ayırır. Diline
sahip olur, zamanını iyi kullanır, işine yönelir ve en sağlam dostuna
karşı da ihtiyatlı olur.) [Deylemi]
***
354
www.dinimizislam.com
- Müslüman güler yüzlü olmalıdır. Yüzü turşu satmamalıdır. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Mümin kardeşinin yüzüne asık bir çehre ile bakana melekler
lanet eder.) [Hatib]
- Harbde değil, sulh zamanında ya olduğumuz gibi görünmeliyiz veya
göründüğümüz gibi olmalıyız. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Hakiki müslümanın özü sözü birdir, işi ile sözü aynıdır,
komşusu da şerrinden emindir.) [İbni Lal]
- Hatamızı söyleyeni iyi karşılamalı, ona teşekkür etmelidir. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Allah’tan kork diyene, sen önce kendine bak diyeni Allahü teâlâ
sevmez.) [Beyheki]
- Müslüman, örnek insan olmalı, zorluk çıkarmamalıdır. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Müslüman, kolaylaştırır, müşkülat çıkarmaz.) [Nesai]
- Elden çıkana veya ele geçmeyene üzülmemek gerekir. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Dünyadan nasibine razı olan, nasip olmayana üzülmeyen güzel
ahlaklıdır.) [E Nuaym]
- Huzurlu olmak için, dünya nimetleri bizden az olana bakmak ve
halimize şükretmek gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Zenginlerin yanına girip çıkmayı azaltın. Bu, Allahü teâlânın
sizdeki nimetini hakir görmenize sebep olur.) [Hakim]
- Günahları yüzünden yıkılıp viran olmuş bir yere gitmemek iyi olur.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Helake uğramış bir beldeye uğrarsanız, oradan süratle geçin.)
[Taberani]
- Muhatabımız kötü biri veya çocuk olsa, eğer hak için çalışıyorsa
itiraz etmemeli, onu desteklemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Küçük, büyük veya hoşuna gitmeyen biri, hakkı müdafaa
ediyorsa, sözü haksa kabul et, bâtıl için çalışıyorsa, sözü bâtılsa
reddet!) [Deylemi]
- Maddi ve manevi yönden sıkıntısız iken dua etmek, bela gelince
dua etmekten üstündür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İyilikler fenalıkları giderir. Rabbini rahatlık ve bollukta iken
zikredeni [hatırlayanı], Allahü teâlâ da, bela zamanında kurtarır,
korur.) [Ebu Nuaym]
(Allahü teâlâyı o kadar çok zikredin ki size "mecnun" desinler.)
[Hakim]
355
www.dinimizislam.com
(Yemeği Allahü teâlâyı zikrederek, namaz kılarak eritin.)
[Beyheki]
- Ölümü hatırlamak çok iyidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ölümü çok hatırlayın, ölümü çok hatırlayanın kalbi ihya olur,
ölümü de kolaylaşır.) [Deylemi]
(Ölümü çok anmak, insanı dünyadan çeker, günahlardan sıyırır.)
[İbni Lal]
- İmrenilecek kimsenin vasfını Peygamber efendimiz şöyle bildiriyor:
(Şu kimseye imrenilir: Malı azdır, çoluk çocuğu namaz kılar,
oruç tutar. İbadetini gizlemeye çalışır. Tanıyanı azdır, meşhur
değildir, parmakla gösterilmez. Rızkı yetecek kadardır. Buna da
sabreder. Hâlini kimse bilmez. Arkasından ağlayanı az, mirası da
fazla değildir.) [Taberani]
- Herkese dert açılmaz, herkesten yardım istenmez. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Din kardeşinde, hayâ, emanet ve sadakat gibi üç hasleti
gördüğünde ondan bir şey ricada bulunabilirsin. Bu vasıfları yoksa,
bir şey rica etme!) [Deylemi]
- Allah’tan korkup günahlardan kaçmalı, ibadetleri yapmaya
çalışmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allah’a inanan kurtulur; Onu tanıyan ittika eder [Allah’tan korkar];
ittika eden, emin olur. Onu seven haya eder; verdiği rızka razı olanın
gözü tok olur; tevekkül edene de kâfi gelir.) [Ramuz]
- Hizmet etmek çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Seferde bir kavmin efendisi, onlara hizmet edendir. Şehitlik
hariç, hizmet etme sevabına hiçbir şey ulaşamaz.) [Hakim]
(Müslümanın işini gören, hac ve umre yapmış gibi sevaba
kavuşur.) [Hatib]
- İnsanlarda bulunan iyi ve kötü vasıflar çoktur. Peygamber efendimiz
birkaçını şöyle bildiriyor:
(İnsanların en kötüsü, yalnız başına yer, ikram etmez, hizmetçiyi
döver. Bundan daha kötüsü, insanlara buğzeder ve onlar da
kendisine buğzeder. Bundan da kötüsü, şerrinden korkulur ve iyilik
beklenmez. Bundan da kötüsü, dünya için ahiretini satar, dinini yer
[dini dünya menfaatine alet eder.]) [İbni Asakir]
(En iyiniz, ahidlerini yerine getiren ve nefsini temizleyendir.)
[Ebu Ya’la]
(En kötünüz, bağırarak konuşan, belagatla konuşmaya zorlanan
ve çok laf edendir. En iyiniz ise ahlakı en güzel olandır.) [Beyheki]
356
www.dinimizislam.com
(İnsanların en kötüsü, katı kalbli ve kibirli olandır, en iyisi de, iyi
olduğu halde, kıymeti bilinmeyen, zaif, kendisine değer
verilmeyendir; O, (şu şöyle olacak) diye yemin etse, Allahü teâlâ
onu yalancı çıkarmaz.) [İ.Ahmed]
- Cennetlik ve Cehennemlik olanın vasfını Peygamber efendimiz
şöyle bildiriyor:
(Cehennemlik olan kabadır. Ehline, arkadaşına ve topluma karşı
kaba davranır. Cennetlik olan ise, mütevazı ve zahid olur.) [Deylemi]
- Ödünç veya hediye vererek yahut bir yardımda bulunarak insanları
sevindirmek çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Farzların edasından sonra Allahü teâlânın en çok sevdiği iş, bir
mümini sevindirmektir.) [Taberani]
(Mümin kardeşinin yüzüne tebessüm etmek sadakadır.) [C.
Sagir]
Bu nasihatlere uyan, dünya ve ahirette mutlu olur.
Kime dinin emirlerini yapmak kolay gelirse, onun salih biri olduğu
anlaşılır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Ahirete ait istediğine kolayca
kavuşur, dünyaya ait olana kavuşman zorlaşırsa, bil ki sen iyi bir hâl
üzerindesin. Bunun tersi olursa kötü hâldesin!) [Beyheki]
Sual: Ehl-i beytin, büyük faziletini biliyoruz. Peki salih insanların,
Allahü teâlânın yanındaki değeri nedir?
CEVAP
Salihler elbette çok kıymetlidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Her mütteki insan, ehl-i beyttendir.) [Hâkim]
Sual: Bir kimse, kendisinin salih biri olduğunu anlayabilir mi?
CEVAP
Kolayca anlar. Dinimizin emirlerini yapıp, yasak ettiklerinden kaçan
kimse salihtir. Kime dinin emirlerini yapmak kolay gelirse, onun salih biri
olduğu anlaşılır.
Selamlaşmak ve önemi
Sual: Selamlaşmanın hükmü nedir? Bir yerden çıkarken de selam
verilir mi?
CEVAP
Selam vermek sünnet, almak ise farzdır. Selam verirken, selamın
sünnet olduğunu düşünmeli ve o kimseye dua etmeye niyet etmelidir!
Sünnet olduğu düşünülmeden, alışkanlık halinde, şuursuzca selam
verilince, sevap olmaz. Bir yere girerken de, çıkarken de selam verilir.
357
www.dinimizislam.com
Dinimizde selamın önemi büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Müslümanın müslüman üzerindeki altı haktan biri de selam
vermektir.) [Müslim]
(Bir yere girerken oradakilere selam vermek borç olduğu gibi,
çıkarken de selam vermek borçtur.) [Beyheki]
(Bir yere, bir meclise giren oradakilere selam versin. Oradan
kalkıp giderken yine selam versin.) [Tirmizi]
(Bir kimse ayrılırken, selam verirse, onların hayırlı işlerine ortak
olur.) [Rüzeyn]
(İnsanların en âcizi dua etmeyen, en cimrisi de selam
vermeyendir.) [Taberani]
(İnsanlara güler yüzle selam vermek sadakadır.) [Beyheki]
(Bir eve girince, ev halkına selam verin. Çıkarken de selam
verin.) [Beyheki]
Selam ne demektir
Selam, emniyet, huzur, selamet, sağlık, barış, rahatlık, iyi netice,
kurtuluş gibi manalara gelir. Selam vermek, bir kimseye yapılacak en
güzel duadır. Selam, (Ben müslümanım, benden sana zarar gelmez,
selamettesin) manasına, selamet üzere ol, müslüman olarak öl
manalarına da gelir. Gayrı müslimlerin hidayete kavuşmaları niyetiyle,
ihtiyaç olduğu zaman onlara selam vermek, hidayete kavuşmaları için
dua etmek caizdir. (R.Nasıhin, Redd-ül-muhtar)
Selamlaşırken eğilmek günahtır. Hadis-i şerifte, (Karşılaştığınız
zaman birbirinize eğilmeyin, kucaklaşmayın) buyuruldu. (Berika)
Eshab-ı kiram, yolculuktan döndükleri zaman kucaklaşırlardı. Şu
halde, uzun yoldan gelmiş veya uzun zamandır görülmeyen bir arkadaşla
kucaklaşmak caiz olur.
Selamün aleyküm diye selam vermek caiz ise de Esselamü
aleyküm demek daha iyidir.
Selamün aleyküm denince, Ve aleyküm selam demek farzdır.
Esselamü aleyküm denince de, Ve aleykümüsselam denir. Her ikisinde
de "ve" harfini söylemelidir! (Ve aleyküm...) deki "ve", (dahi)
manasındadır. Yani, (Allah’ın selamı bizim üzerimize olduğu gibi, sizin de
üzerinize olsun!) demektir. Sadece (Aleyküm selam) ise, sanki (Selam
bize değil size olsun) gibi uygunsuz bir manaya gelebilir.
Selamı düzgün verip düzgün almak iyidir. “Ve” söylemeden de
almak caiz ise de, ve'li söylemelidir.
Verilen selamı daha güzeli ile almak da farz değil ise de, çok
sevaptır. Peygamber efendimiz, (Selamün aleyküm) diyen için, (On
358
www.dinimizislam.com
sevap kazandı) buyurdu. Başka biri, (Selamün aleyküm ve rahmetullahi)
dedi. (Yirmi sevap kazandı) buyurdu. Bir başkası da, (Selamün aleyküm
ve rahmetullahi ve berekatühü) dedi. Bu kimse için de, (Otuz sevap
kazandı) buyurdu. Bu sırada orada oturanlardan biri selam vermeden
çıkıp gitti. Resulullah efendimiz, (Arkadaşınız [selamın faziletini] ne tez
unuttu) buyurdu. Daha sonra, (Bir topluluğa gelince de, ayrılırken de
selam verin! Birinci selam, ikincisinden daha mühim değildir)
buyurdu. (Taberani)
Dinimizde selamlaşmanın önemi büyüktür. Müslümanların yanına
girerken, çıkarken, karşılaşınca, ayrılırken mutlaka selam vermelidir! Bu
husustaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
(Mümin kardeşine selam vermek, yanına gelince ona yer
göstermek ve hoşlandığı isimle hitap etmek, aradaki sevgiyi
pekiştirir.) [Taberani]
(Darlıkta infak eden, rastladığı müslümana selam veren, kendi
aleyhinde de olsa adaletli davranan, iman hasletlerini toplamış olur.)
[Ebu Nuaym]
(Yirmi müslümana selam veren bir mümin Cenneti hak eder.)
[Deylemi]
(Tatlı dilli olmak, selamlaşmak ve yemek yedirmek, Cennete
götürür.) [Hakim]
Kimlere selam verilmez?
Sual: Kimlere selam verilmez?
CEVAP
Şunlara yalnız o halde iken selam verilmez:
1- Namazda olana,
2- Hutbe okuyana ve hutbeyi dinleyene,
3- Kur'an-ı kerim okuyana ve dinleyene,
4- Vaaz edene ve dinleyene,
5- Fıkıh dersi çalışana,
6- Din dersi verene ve din dersi ile meşgul olanlara,
7- Eşi ile meşgul olana,
8- Avret yeri açık olana,
9- Abdest bozmakta olana,
10- Yemek yemekte olana,
Baştan ikisi hariç, diğerlerine selam verilirse, alma mecburiyeti yoksa
da selamı almaları iyi olur.
Şunlara da her zaman selam verilmez:
1- Yabancı kızlara ve genç kadınlara,
359
www.dinimizislam.com
2- Kumarbaza ve her oyunu oynayana,
3- İçki içenlere,
4- Gıybet edenlere,
5- Şarkıcılara,
6- Fâsıklara [Açıktan günah işleyenlere],
7- Kadınlara, kızlara bakanlara selam verilmez.
Selam verilmesi caiz olmayan bu kimseler selam verirlerse, selamları
alınır, fitne çıkarılmaz. Gayri müslimlere, ancak iş düştüğü zaman selam
verilebilir ve selamları alınır. Bid’at ehline de ihtiyaç halinde selam verilir.
Zengine, zengin olduğu için selam vermek caiz değildir. Dilencinin,
dilenirken verdiği selamı almak gerekmez. Yabancı kadın ihtiyar ise
selam verilir. (Dürr-ül-muhtar)
Kâfire saygı göstermek için selam verilmez. Hadis-i şerifte, (Münafık
[ve her çeşit kâfir] ile konuşurken, efendim, demeyiniz) buyuruldu.
Zalime, kâfire hürmet etmek, saygı ile selam vermek, üstadım demek,
küfür olur. (Berika)
İslamiyet’in hakim olduğu dönemlerde gayrı müslime ve fâsık
müslümana selam verilmezdi. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yahudi ve Hıristiyanlara selam vermeyiniz!) [Müslim]
(Bir kitap ehli [Yahudi veya Hıristiyan] size selam verdiği zaman,
“ve aleyküm” deyiniz!) [Buhari]
Bir kâfire, (Allah ömürler versin) demek, caiz değildir. Müslüman
olması için veya cizye vererek devletimizin kuvvetlenmesi için, böyle dua
etmek, caiz olur. (Berika)
Demek ki, ihtiyaç düşünce veya onu üzmemek için veya buna benzer
sebeplerle Yahudiyle, Hıristiyanla veya başka bir kâfirle selamlaşmak
veya onun müslüman olması için dua etmek caiz olur.
Müsafeha ederken
Sual: Günahların dökülmesi için nasıl tokalaşmak gerekir?
CEVAP
İki müslüman, muhabbetle müsafeha ederek tokalaşırsa günahları
dökülür. Müsafeha, sevgi ve dostluk kazandırır. Müsafeha, iki kişinin, sağ
elin avuç içlerini birbirine yapıştırıp, iki baş parmağın yanlarını birbirlerine
değdirmesidir. Dört el ile birlikte de yapılır. (Merakıl-felah)
Müsafeha ederken salevat getirmeli ve elleri sallamalıdır. Birkaç
hadis-i şerif meali şöyledir:
(İki müslüman karşılaşıp müsafeha ederlerse, Allahü teâlâ,
bunların dualarını kabul eder. Ellerini birbirinden çekmeden önce
günahlarını affeder.) [Bezzar]
360
www.dinimizislam.com
(İki müslüman, selamlaşıp müsafeha ederler, bir de salevat-ı
şerife okurlarsa, anadan yeni doğmuş gibi günahları temizlenir.)
[R.Nasıhin]
(Kim mümin kardeşini ziyaret edip müsafeha ederek üç kere
elini sallarsa, ellerini ayırmadan her ikisinin ağaçtan yaprak
döküldüğü gibi günahları dökülür.) [Ey oğul ilm.]
(İki müslüman karşılaşınca, müsafeha edip "Allah’a hamd"
ederse, günahları dökülür.) [Hakim]
(Müslüman, din kardeşi ile müsafeha eder ve birbirine kin
duymazlar ise, elleri henüz ayrılmadan, günahları affolur. Kin
duymadan, müslüman kardeşine sevgi ile bakanın da, günahları
affolur.) [İ.Neccar]
Selam, kelamdan öncedir
Sual: Bir yere telefon edince veya bir yere girince, karşımızdakine
selam vermek gerekir mi? (Selam ver önce) deniyor. Dinimizde bunun
önemi nedir?
CEVAP
Bir odaya giren veya telefon edenin, önce selam vermesi, söze
selamdan başlaması gerekir. Bu konudaki hadis-i şeriflerden birkaçının
meali şöyledir:
(Selam, kelamdan öncedir.) [Tirmizi]
(Selam vermeden söze başlamayın. Selam vermeden konuşana
cevap vermeyin.) [Hakim]
(Selam, sualden öncedir. Selam vermeden sual sorana, cevap
vermeyin.) [İ. Neccar]
(Mümin, önce selam vermek için atılır; münafık ise önce
kendisine selam verilmesini bekler.) [Dare Kutni]
(Önce selam veren, Allah’a ve Resulüne daha yakındır.) [Ebu
Davud]
(Allahü teâlânın rahmet ve affına en layık olan, önce selam
verendir.) [Ebu Davud]
(Önce selam veren, kibirden uzak olur.) [Beyheki, Hatib]
Selamlaşmayı yaymak çok sevabdır. Birkaç hadis-i şerif meali:
(Selamlaşmayı yayarsanız, Cennete girersiniz.) [Taberani]
(Selamlaşmayı yaygınlaştırın, yemek yedirin, [salih] akrabayı
ziyaret edin, gece herkes uykuda iken namaz kılın, sonra selametle
Cennete girin.) [Darimi]
(Yemin ederim ki, iman etmedikçe Cennete giremezsiniz.
Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. Birbirinizi
361
www.dinimizislam.com
sevebilmenin yolu, aranızda selamlaşmayı yaymaktır.) [Tirmizi, İ.
Ahmed]
(Amellerin en iyisi, selamlaşmayı yaymaktır.) [Eşiat-ül-lemeat]
(Yalnız tanıdıklara selam vermek, kıyamet alametidir.) [Taberani]
(Karşılaştığınız arkadaşa selam verin. Eğer aranıza ağaç, duvar
yahut taş gibi bir engel girip de, sonra karşılaşırsanız tekrar selam
verin.) [Ebu Davud, İ. Mace]
(Gece gündüz şeytandan uzak kalmak isteyen, evine girerken
selam versin.) [Taberani]
(Evine girerken selam veren, Allah’ın himayesinin garantisi
altındadır.) [Ebu Davud]
(Bir eve girince, ev halkına selam verin. Çıkarken de selam
verin.) [Beyheki]
(Bir yere giren oradakilere selam versin. Oradan kalkıp giderken
yine selam versin.) [Tirmizi]
Selamda sünnet olan
Sual: Selamda sünnet olan öncelik sırası nasıldır?
CEVAP
Selamda sünnet şöyledir: Rütbe ve nimeti çok olan önce selam verir.
Büyük küçüğe, bir araç üstündeki yerdekine, yürüyen durana, ayakta
olan oturana, az olan çok olana, âmir memura, hoca talebesine, baba
oğluna, ana kızına önce selam verir. Bir odaya girildiğinde ise, rütbe,
büyüklük küçüklük düşünülmez. Odaya giren, odadakine selam verir.
Yani, küçük, büyüğe; memur, âmire; talebe, hocasına; oğlu babasına
selam verir. Telefonda ise, telefon eden selam verir. Mektupta da
mektubu yazan selam verir.
Aynı anda selam vermek
Sual: İki kişi, karşılaşınca ikisi aynı anda selam verse, birbirlerinin
selamlarını almaları gerekir mi?
CEVAP
Evet. İki Müslüman, birbirine aynı anda selam verirse, her ikisinin de,
birbirine cevap vermesi farz olur. Biri diğerinden sonra selam verirse,
ikincinin verdiği selam, cevap yerine geçer.
Eve girerken selam
Sual: Nisa suresinin, (Verilen selamı daha güzeli ile alın veya aynı
ile karşılık verin) mealindeki 86. âyeti ile Nur suresinin, (Evlere girince,
kendinize, ehlinize Allah’tan bereket, esenlik ve güzellik dileği
olarak selam verin) mealindeki 61. âyetine göre, selam vermek farz
değil mi?
362
www.dinimizislam.com
CEVAP
Hadis-i şerifte, (Selam vermek sünnet, almak farzdır) buyuruldu.
(Deylemi)
Kur’an-ı kerimde, (Yapın, edin) gibi bildirilen âyetlerin bir kısmı farz
değildir. Araf suresinin, (Her namazda, süslü, temiz, sevilen
elbiselerinizi giyiniz) mealindeki 31. âyet-i kerimesi de böyledir. Yani
namazda kıymetli elbise giymek farz değildir. Bunun gibi birçok âyet-i
kerime vardır.
Eve girince, evdekilere selam vermeli, evde kimse yoksa, Esselamü
aleynâ ve alâ ibadillahissalihin [Allah’ın selamı bizim ve salih kulların
üzerine olsun] demelidir! Çünkü Müslümanın evinde rahmet melekleri
bulunur. Kendi üzerimizde de melekler vardır. Hepsine selam vermiş
oluruz. Evine giren kimse, selam verince, şeytan, (Artık benim bu evde
duracak yerim kalmadı) der. (B. Arifin)
[Camiye erken gidip kimse yoksa, içeri girince de aynı şekilde selam
verilir. Çünkü camide de melekler vardır.]
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Evine girerken selam veren, Allah’ın himayesinin garantisi
altındadır.) [Ebu Davud]
(Evine girince, ev halkına selam ver ki, evin iyiliği ve bereketi
artsın!) [Harâiti]
(Gece gündüz şeytandan uzak kalmak isteyen evine girerken
selam versin ve yemeği besmele ile yesin.) [Taberani]
Dilencinin selamı
Sual: Dilencinin selamı alınır mı?
CEVAP
Verilen selamı almak farzdır. Fakat dilencinin, dilenirken verdiği
selamı almak farz değildir. Alınmasa da günah olmaz. Çünkü dilenmek
için selam veriyor. Selamı dilenmeye alet ediyor. Bir dilenci, dilenmeden
gezerken selam verirse, selamını almak gerektiği halde, dilenirken verdiği
selamı almak gerekmez. Selam alıp verirken fakir-zengin ayrımı
gözetilmez. Ancak, zengine zengin olduğu için selam vermek caiz olmaz.
(Hindiyye)
Selam veren mi, alan mı?
Sual: Selam veren alandan daha çok sevap alır deniyor. Selam
vermek sünnet almak farz olduğuna göre selam veren nasıl çok sevap
alıyor?
CEVAP
Bu bir istisnadır. Selam veren, karşıdaki Müslümana farz sevabı
363
www.dinimizislam.com
işletiyor. Bir sevaba sebep olana da aynı sevap verilir. Bir hadis-i şerif
meali şöyledir:
(Hayra delalet edene [yol gösterene, o hayra sebep olana], o hayrı
işleyen kadar sevap verilir.) [Buhari, İ. Ahmed, Ebu Ya’la]
Selam veren sünnet sevabı aldığı gibi, karşısındakine de farz işlettiği
için onun kadar sevap da alıyor. Böylece o daha çok sevap kazanıyor.
Onun için selam vermeyi ihmal etmemelidir.
İyi ki varsın
Sual: Selam verirken günaydın deniyor. Gece bile söyleyenler var.
Doğum günlerinde iyi ki doğdun deniyor. Bir de teşekkür için iyi ki
varsın deniyor. Böyle söylemek uygun mudur?
CEVAP
Bunlar yabancı dillerdeki ifadeleri yanlış tercüme etmekten ileri
geliyor. Fransızlar bonjour diyorlar. Gününüz iyi olsun anlamındadır.
İngilizler good morning diyorlar, bu da aynı anlamdadır. Almanlar da
aynı anlamda guten tag diyorlar. Hepsi de iyi günler anlamındadır. Yani
günün iyi geçmesi için yapılan bir dilektir. Bu yüzden, günaydın yerine
gününüz aydın olsun veya iyi günler dilerim veya sadece iyi günler dense
de olur. Elbette uygun olanı selam vermektir. Ama selamı bilmeyenlere
günaydın falan demekte mahzur yoktur.
İyi ki doğdun kelimesi de İngilizce’den yanlış tercüme edilmiş.
Çünkü insan kendisi doğmaz. İyi ki doğmuşun diye tercüme edilmeliydi.
Ama böyle de tercüme edilse bizim geleneklerimize ve dinimize uygun
değildir. İyi ki varsın demek de öyle.
Eğer adam iyi ise, Allah’a hamd olsun ki sizi bana tanıttı.
Elhamdülillah sizinle tanışmak şerefine kavuştum gibi bir şey
söylemelidir.
Selama cevap vermek
Sual: Bazıları, mektup veya e-maillerimizdeki verdiğimiz selamlara
cevap vermiyorlar. Selam almak farz değil mi?
CEVAP
Tam İlmihal’de deniyor ki:
Mektupla [veya e-mail ile] gelen selamı okuyunca hemen ve
aleyküm selam demek farzdır. Bunu yazıp cevap olarak göndermek
müstehaptır.
Yani eğer o kimse, size cevap vermeden ve aleyküm selam demişse
farzı yerine getirmiş olur. Bunu size bildirmesi lazım değildir. Bildirme
imkanı varsa, bildirmesi iyi olur. Bu hususu bilmeden, selamı bile almıyor
diye suizan etmek doğru olmaz. Üstelik, suizan ettiği için haram işlemiş
364
www.dinimizislam.com
olur. Dini tam bilmeden, insan kendisini haram veya küfürden koruyamaz.
Dini tam bilmek yani her hususta lüzumlu bilgileri, kaideleri öğrenmek
için, Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabını okumayı tavsiye ederiz.
www.hakikatkitabevi.com adresinden okunabilir ve temin edilebilir.
El sallayarak selam
Sual: Kitaplarda el ile selam vermenin ve eli başa kaldırarak ve
eğilerek selamlaşmanın günah olduğu bildiriliyor. Peki uzaktaki bir
arkadaşa nasıl selam vereceğiz?
CEVAP
Uzakta olunca el sallayıp, ağız ile de yavaşça Selamün aleyküm
demek günah olmaz. O da, yavaşça, Ve aleyküm selam diye cevap
verebilir.
Gönderilen selamı almak
Sual: Biri, falancanın selamı var dediği zaman, biz ne demeliyiz?
Aleyhisselam demek mi gerekir?
CEVAP
Kelime mânâsı olarak üçüncü şahıs olduğu için öyle denebilirse de,
aleyhisselam peygamberler için söylenir. Kavram karışıklığına sebep
olmamalı. Bir de, sadece selam gönderene değil, getirene de, müminin
yanında meleklere de selam vermek için (Ve aleyküm selam) demeli.
Yani küm = siz demekle, hem selamı getirene, hem meleklere, hem de
gönderene selam verilmiş olur. Bunu değiştirmemelidir.
Hep Allah ile kal
Sual: Kur'anda mealen, (Nerede olursanız, olun, Allah sizinle
beraberdir) buyuruluyor. Bu bakımdan (Hep Allah ile kal) demek caiz olur
mu?
CEVAP
Âyet-i kerimede de, söylenilen sözde de, mecaz var. Allahü teâlânın
bizim ile beraber olması, bir kimsenin bir kimse ile beraber olması gibi
elbette değildir. O zaman hâşâ mahlûka benzetilmiş olur. Hep Allah ile
kal demek de, (Allahü teâlânın seni gördüğünü, ne yaptığını, ne
düşündüğünü, yani her şeyini bildiğini hiç unutma, hep uyanık ol)
anlamındadır. Bu bakımdan Allah ile kal demenin bir mahzuru olmaz ise
de, tevilsiz yanlış anlaşılabilecek böyle sözleri, hiç söylememek iyi olur.
Atalarımız, (Allah'a emanet olun) veya (Allah'a ısmarladık) demişler veya
selam verip ayrılmışlardır. Biz de onlar gibi yapmalıyız, onlar gibi
söylemeliyiz. Allah’a ısmarlamak, Allah’a emanet etmek demektir.
Misyonerlerin veya diğer din düşmanlarının itikadımızı bozmak için
uydurdukları şeylere itibar etmemelidir. Ata sözlerimiz genellikle âyet-i
365
www.dinimizislam.com
kerime ve hadis-i şerif meallerinden alınmıştır. Bir âyet-i kerime meali:
[Babaları] dedi ki, “Daha önce [Bünyamin’in] kardeşini [Yusuf’u]
size emanet ettiğim gibi, şimdi onu [Bünyamin’i] emanet eder miyim?
Ben onu Allah’a emanet ediyorum, Allah en iyi koruyandır, O
merhametlilerin merhametlisidir" dedi. [Yusuf 64]
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Vedalaşırken, birbirinizden ayrılırken, seni, emanetleri zayi
etmeyen Allah’a emanet ediyorum deyin.) [İbni Mace]
Sual: Aşure günü, en az on müslümana selam vermenin çok sevap
olduğu bildiriliyor. Bu selamı telefonla, e-mail ile mesaj ile de versek aynı
sevaba kavuşur muyuz?
CEVAP
Evet.
Sual: Mektup falan yazarken, büyüklerin ellerinden küçüklerin
gözlerinden öperim deniyor. Böyle demenin mahzuru olur mu?
Büyüklerin içinde namahrem kimseler varsa öyle demenin mahzuru olur
mu?
CEVAP
Mektupla olunca mahzuru olmaz. Gözden öpülmez ama mektupta
denir. Namahrem olan büyük kimseye de ellerinden öperim demenin
mahzuru olmaz.
Sual: Abdest alana selam verilir mi? Selam verene cevap vermek
gerekir mi?
CEVAP
Evet abdest alana selam verilir. Selam vermek sünnet, alması ise
farzdır. Yani muhakkak selamı almalıdır.
Sual: Selamı daha güzeli ile almak için "ve aleyküm selam ve
rahmetullahi ve berekatühü ve mağfiretühü, ebeden daimen" desek
uygun olur mu?
CEVAP
Tatarhaniyyede bildiriliyor ki, en fazla veberekatühüye kadar
söylenir. Bundan sonra bir şey ilave etmek uygun değildir. (Hediyyet-ülalaiyye, Hindiyye)
Sual: Tam İlmihal’de "selamlaşmak" bahsinde; "Selamün aleyküm
veya Esselamü aleyküm diyerek selam verilir. Selam aleyküm diyenlere
ve başka sözlerle selam verene cevap vermek farz olmaz" buyuruluyor.
Alınırsa mahzuru olur mu?
CEVAP
Selamını almak farz olmaz ise de, alınırsa mahzuru olmaz.
366
www.dinimizislam.com
Sual: Selam gönderen kimsenin mesela; "babana selam söyle"
demesi yeterli mi?
CEVAP
Evet, yeterli.
Sual: Selam gönderen kimse "babana selam söyle" dediğinde
"Başüstüne efendim" deniliyor. Selam götürecek kimsenin selamı
aldıktan sonra "Başüstüne efendim" demesi uygun mu?
CEVAP
Evet.
Sual: Selamı götüren kimsenin selamı aldıktan sonra "Ve aleyküm
selam" demesi gerekiyor mu?
CEVAP
Hayır bir şey demesi gerekmez. Peki diyebilir, olur diyebilir. Olur
anlamında başını sallayabilir.
Sual: (İstanbul’dayım, görüşmek üzere...) Böyle demek uygun
mudur?
CEVAP
Görüşmek üzere demek caiz ise de, âdet etmemeli, yani selam
yerine Allahaısmarladık yerine kullanmamalı.
Sual: Yolda yürürken bir dua veya sure okuyor isek karşıdan gelen
biri selam verirse ne yapmamız gerekir?
CEVAP
Selamı alırız.
Sual: Bazen arkadaşlar selam gönderecekleri şahısların isimlerini
söylemeyip, arkadaşlara selam söyle diyor. Böyle söylenmesi uygun
mudur?
CEVAP
Uygun değil. Uygunu şöyle olabilir: Mesela adam kitabevinde
çalışıyor. Oradakileri teker teker saymayıp oradakilere selam söyle
denebilir. Maksat belli olmalı. Önceki uygun olmaz.
Sual: Falanı görürsen selam söyle, yahut selam söylenebilecekleri
sen biliyorsun onlara söyle de deniliyor. Böyle söylenmesi uygun mu?
CEVAP
Biliniyorsa mesele yok. Mesela her zaman kimlere selam
gönderiliyorsa, yine onlara selam söyle demektir. Falanı görürsen selam
söyle demek de caizdir.
Sual: Falan arkadaşa selam söyle denildiğinde selamı götürecek
şahıs Ve aleykümselam derse, selamı almış olduğu için yine götürmesi
lazım mı?
367
www.dinimizislam.com
CEVAP
Yine götürmesi farzdır.
Sual: Ve aleyküm selam denildiğinde götürülmesi unutulursa durum
aynı olmuyor mu?
CEVAP
Unutmak şer’i özürdür. Ve aleyküm selam denilse de götürmek
gerekir. Her zaman inşallah demelidir. Unutulursa veya imkan olmazsa
mahzuru olmaz.
Sual: Bazen bir arkadaş selam göndermeyi unutuyor diğer arkadaşta
unutmuştur diye niyet edip sana selam söyledi diyor. Uygun mudur?
CEVAP
Eğer kanaati kuvvetli ise caiz olur.
Sual: Arkadaşlara benden her zaman selam söyleyebilirsin diye bir
yetki verilebilir mi?
CEVAP
Verilebilir.
Sual: İnternette mesaj gönderirken veya chat yapıp giderken bye
bye deniyor. Good bye deniyor. Yahut ayrılırken deniyor. Bonjur deniyor,
goodmorning, hello, hi deniyor, yahut Türkçe günaydın deniyor. Selam
vermeyip de bunları söylemekle küfre girer miyiz?
CEVAP
Kâfirlere, gayrı müslimlere söylemek caizdir. Müslümana, cevazdan
küfre kadar gider. Eğer selamı beğenmeyip de öyle diyorsa diyen kâfir
olur. Size hello diyene hello demek, bye bye diyene aynısını söylemek
küfür olmaz. Selamı hafife almadan böyle söylemek küfür olmaz. Ama
söylememek daha iyidir. Günaydın demek de öyledir. Selamın önemini
bilmeyene, her zaman günaydın diyene günaydın demek caiz olur. Hello
demek gibi bir şey. Selamı beğendiği halde, bir ihtiyaca mebni başka
şeyler söylemek de caiz oluyor.
Sual: Selamün aleyküm yerine (s.a) yazmakta bir sakınca var mıdır?
CEVAP
(s.a) yazmak uygun değil. Yeni yazılan bazı kitaplarda da aynı
kısaltmalar var, uygun değildir, tam yazmalıdır. Peygamber efendimizin
ismi yazılınca da sallallahü aleyhi ve sellem yazmalı, kısaca SAV
yazmamalı, Allahü teâlânın ismi yazılınca da (c.c.) yazıyorlar, böyle
yazmamalı. Celle celalühü yazmalıdır. Yahut Allahü teâlâ demelidir.
Sual: Ayrılırken Allahaısmarladık mı denir, selam mı verilir?
CEVAP
İkisi de söylenir.
368
www.dinimizislam.com
Sual: Bir kadın (Hanımına selam söyle) dese, selamı götürülür mü?
CEVAP
Yabancı kadının selamını götürmek gerekmez. Olay çıkmayacaksa,
suizanna sebep olmayacaksa falanca hanımın selamı var denebilir.
Sual: Eldivenle tokalaşmak (müsafeha) caiz mi?
CEVAP
Çok soğuk havalarda caizdir.
Sual: Mevtaya verilen selamı kendimizin alması caiz mi?
CEVAP
Evet.
Sual: (Selam söyle) diyene (Ve aleyküm selam) demek caiz mi?
CEVAP
Evet. Böylece selam götürmeyi kabul etmiş olur.
Sual: İki el ile müsafeha daha mı efdaldir?
CEVAP
Evet.
Sual: Ve’siz (Aleyküm selam) demekle de selam alınmış olur mu?
CEVAP
Evet.
Sual: Sağır ve dilsize işaretle selam vermek caiz mi?
CEVAP
Evet.
Sual: Mezarlığa (ve aleyküm selam) ve (selamün aleyküm) denir mi?
CEVAP
İkisi de caizdir.
Sual: Namahrem akraba (Eşine selam söyle) diyor. Götürmeli mi?
CEVAP
Caiz olmayan selamı götürmemelidir!
Sual: Akıl balig kızı ile konuşana selam verilir mi?
CEVAP
Verilir.
Sual: El öptükten sonra, alna koymak bid'at mi?
CEVAP
Bu âdette bid'attir. Mahzuru olmaz.
Sual: Karşılaşınca, kadın kadını, erkek erkeği öpse mekruh mu?
CEVAP
Umumi yerlerde mekruhtur.
Sual: Mektubu her okuyuşta selamı almak gerekir mi?
CEVAP
369
www.dinimizislam.com
Hayır.
Sual: Müslüman kadının, kâfir kadınla tokalaşması haram mı?
CEVAP
Zaruretsiz caiz olmaz. Zaruret olunca da Hanbeli mezhebi taklit edilir.
Sual: Âyet-el-kürsi okurken selam alıp, okumaya devam caiz mi?
CEVAP
Evet.
Sual: Selamı var denilince ve aleyhisselam demek de caiz mi?
CEVAP
Ve aleyküm... demek efdaldir.
Sual: Mektuptaki, maildeki selamı sessiz, göz ile okuyunca, (ve
aleyküm selam) demek farz mıdır?
CEVAP
Sessiz okuyunca selamı almak farz olmaz; sesli okuyunca selamı
almak farz olur.
Sual: Bir kuruluşa veya bir şahsa gelen mektubu yahut maili sesle
okuyup, selam alındıktan sonra, bir başkası da, o mektubu veya o maili
okuyunca, onun da, selam alması farz olur mu?
CEVAP
Hayır, selamı bir kere almak farzdır. Kim alırsa alsın, birisi alınca
artık o selamı almak farz olmaz. Alınırsa da mahzuru olmaz.
Sual: Sorana selam... deniyor. Sorana selamı var demek lazım mı?
CEVAP
Evet.
Sual: Bir arkadaşı iki taraflı kucaklamakta mahzur var mı?
CEVAP
Hayır.
Sual: Müsafeha ettikten sonra eli yüze sürmek bid'at mi?
CEVAP
Evet.
Sual: Yaşlı fâsıklar, ellerini uzatınca, kerhen öpmek caiz mi?
CEVAP
Evet.
Sual: Gözden öpmek caiz mi?
CEVAP
Hayır.
Sual: Evden çıktıktan sonra sokakta yürürken okuduğumuz sureler
oluyor, biz okurken karşılaştığımız arkadaşlarla selamlaşmak gerekiyor,
tabii ki okuduklarımızı keserek selamlaşıyoruz. Selamlaştıktan sonra
370
www.dinimizislam.com
kaldığımız yerden devam etsek olur mu, yoksa yeniden mi başlamak
gerekir?
CEVAP
Kalınan yerden devam edilir.
Sual: Yolda hanımı ile veya kızı ile gezene selam verilir mi?
CEVAP
Hanımı ile gezene selam vermemeli, kızı ile gezene selam verilir.
Selam almanın önemi
Sual: Selam verince bazıları almıyor. Selam almak farz değil mi?
CEVAP
Evet, selam almak farzdır. Selamı mazeretsiz almamak haramdır.
Bütün nafile ibadetler, selam almanın yanında, denizde damla bile
olamaz. Farzın önemini düşünerek, selamlaşmayı büyük bir nimet
bilmelidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâya yemin ederim ki, mümin olmadıkça Cennete
giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de, mümin olamazsınız. Size,
bir amel bildireyim de, onunla birbirinizi seversiniz: Aranızda selamı
yayın!) [Müslim]
Sual: Bir kimse bize, filana selam söyle dese, selamını ona
iletmemiz gerekir mi?
CEVAP
Falancaya selam söyle diyene, (ve aleyküm selam) dense de,
denmese de, o selamı götürmek kabul edilmiş olur ve o selamı yerine
iletmek gerekir. İnşallah denirse, iletilemediği zaman mahzuru olmaz.
Sual: Telefonda, alış-verişte kâfire (efendim) demek caiz midir?
CEVAP
Evet, kâfirlere de âdet olarak söylenilen hitapları söylemek caizdir.
Sual: Gençlerin, ana babasına veya yaşlı kimselere, İngilizlerden
gelen (Kendine iyi bak) ifadesini kullanmaları doğru mudur?
CEVAP
Yaşlı olmasa da, arkadaşı bile olsa da, yine böyle öğüt verir gibi, akıl
verir gibi konuşmak edebe aykırıdır. Torunlarımıza bile böyle söylesek,
tepki verirler, (Dede, biz çocuk muyuz) derler. Hiç kimseyi küçük
görmemeli, o tedbir almayı bilmiyor da, biz hatırlatıyoruz rolüne
girmemeliyiz. (Kendine iyi bak) yerine, (Allah’a ısmarladık), (Allah’a
emanet ol) veya (Hoşça kal) demeli veya selam verip ayrılmalıdır.
Sual: Bazı yerlerde, gelen misafire merhaba deniyor. Merhaba ne
anlama geliyor?
CEVAP
371
www.dinimizislam.com
Burada rahat ol, serbest ol, hoş geldin, bizden sana zarar gelmez
mânasındadır.
Selamda öncelik
Sual: Yaşça küçük olan mı, yoksa büyük olan mı önce selam verir?
CEVAP
Büyük olan, makam ve nimeti çok olan, önce selam verir.
Peygamber efendimiz, (Ben bu edebi [büyüğün küçüğe önce selam
vermesini] Rabbimden öğrendim) buyurdu. (R. Nasihin)
Mirac gecesinde, önce Allahü teâlâ, Resulullaha selam verdi.
Peygamber efendimiz de, (Ettehiyyatü lillahi, vessalevâtü,
vettayyibatü) diyerek Rabbimizi övdü. Allahü teâlâ, (Esselâmü aleyke
eyyühennebiyyü ve rahmetullahi veberekâtühü) buyurunca,
Peygamber efendimiz, (Esselâmü aleyna ve alâ ibâdillahissâlihîn)
dedi. Cebrail aleyhisselam da, (Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü
enne Muhammeden abdühü ve resülühü) dedi.
Baba oğluna, âmir memuruna, hoca talebesine, yaşlı olan genç
olana önce selam verir.
Selam demek
Sual: Sadece (selam) demek, selam yerine geçer mi? Bu selamı
almak gerekir mi?
CEVAP
Selam yerine geçmez, almak da gerekmez. Böyle söyleyenlere,
günaydın falan denebilir.
Soranlara selam
Sual: Bir yere giderken, (Beni soranlara selam söylersin) deniyor.
Sorulunca (Selamı var) demek gerekir mi?
CEVAP
Evet, gerekir.
Selamsız mail yazmamalı
Sual: Sual sormak için veya başka konularda yazdığımız her maile,
selamla başlamak gerekiyor mu?
CEVAP
Peş peşe de yazılsa, her seferinde selam yazmak sünnettir. Eve
misafir gelse, onlara çay vesaire vermek için ikide bir girilip çıkılsa, her
giriş ve çıkışta selam vermek sünnettir. Selam vermek sünnet, almak farz
ise de, veren de, alan da farz sevabı kazanıyor. Nâfile ibadetler, bu farzın
yanında denizde damla bile değildir. Bu farzı ihmal etmemeli.
Resulullah efendimiz, (Selam, kelamdan öncedir) buyurdu. Selam
vermeden önce konuşan Müslümana cevap verilmez, çünkü hadis-i
372
www.dinimizislam.com
şerifte, (Selam vermeden önce konuşana cevap vermeyin) buyuruldu.
(Redd-ül muhtar)
Sünnete uymalı, selam vermeyi ihmal etmemelidir.
Sevgide orta yol
Sual: En güvendiğim kimse, aldığı ödünçleri vermedi. Malımı çaldı.
Benden başkalarına laf taşıdı. Sırlarımı ifşa etti. Kısacası bana ihanet
etti. Müslüman olan kimseye güvenmek gerekmiyor mu?
CEVAP
Müslümana elbette güvenilir. Ama dinin emri dahilinde itimat edilir.
Mesela ödünç verince senet yapılır. Mal çalınacak yere konmaz. Her işte
tedbir alınır. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Zebur’da bildirildi ki, akıllı kimse, diline sahip olur, işine yönelir
ve en sağlam dostuna karşı bile ihtiyatlı olur.) [Deylemi]
(Sevdiğin kimseyi itidalli sev, bir gün düşman olabilir,
sevmediğine de itidalli ol, bir gün dost olabilir.) [Tirmizi]
Görüldüğü gibi tedbirli, ihtiyatlı olmak gerekiyor. Bütün suçu hırsıza
yüklememeli, tedbir almayanda da kusur vardır.
İslamiyet her işte orta yolda olmayı emreder. Arkadaşa, ne
haddinden fazla güvenmeli, nede ona hep güvensizlik içinde olmalı.
Onun da insan olduğunu şeytana uyabileceğini düşünerek tedbiri elden
bırakmamalı.
Sır saklamak
Sual: Sır saklamanın önemi nedir?
CEVAP
Sır, gizli kalması ve herkese söylenmemesi gereken şeydir.
Başkaları duyunca, ya mahcup oluruz veya o işi başaramayız. Bu
bakımdan sır saklamak, başarının önemli sebeplerinden biridir. Sır
sayılabilecek işler gizli tutulmalıdır.
Bir çok devlet adamı, başarılarının en mühim sebebinin sır saklamak
olduğunu bildirmişlerdir.
Padişahlar daima öyle bir yol tutmuşlar ve öyle hayat sürmüşlerdir ki,
sırlarını hiç kimse, hatta hanımları da bilmezdi. Fatih Sultan Mehmet
Hanın, "Yapacağım işleri, sakalımın bir kılı bile bilse, onu kopartırım"
dediği meşhurdur.
Sırrını söyleyen ekseriya pişman olur. İnsan, söylemediği sözün
hakimi, söylediği sözün mahkumudur. Herkes kolay sır saklayamaz.
373
www.dinimizislam.com
Hikmet ehli diyor ki:
Sır, insanın esiridir. Açıklayınca, insan ona esir olur.
Sırrını hiç kimseye söyleme! Akıllıya söylersen, seni zelil görür.
Ahmağa söylersen, başkalarına söyleyerek sana hıyanet eder.
Sırrını söylersen, senin kendi gönlüne sığmadı demektir. Başkasının
gönlüne sığmasını nasıl beklersin? Kendi sırrına senin gönlün dar
gelirse, başkasının gönlü geniş gelir diye hiç bekleme. Otur kendini
ayıpla!
Akıllı kimse, sır küpüdür.
Sırrını anlatmanı isteyene, sırrını söyleme, sırrını ifşa eder.
Ahmağın kalbi ağzında, akıllının dili kalbindedir. [Yani ahmak sır
saklayamaz, akıllı sırrı ifşa etmez.]
Bir kişiye söylenen sır, sırlıktan çıkar.
Açma sırrını dostuna, [dostunun da dostu vardır] o da söyler
dostuna.
Kerem sahibi ile, aran açılsa bile,
İyiliğini söyler, kötülüğünü gizler.
Kötülere gelince, dostluk sona erince,
İyiliğini gizler, kötülüğünü söyler.
Sırrı gizleyebilen insan, çok az olduğu için, sırrımızı başkalarına
söylememiz uygun olmaz. Başkalarının bize söylediği gizli şeylerini de,
adeta unutmalıyız, hiç kimseye söylememeliyiz! Cenab-ı Hakkın bir ismi
de Settardır. Ayıpları, çirkin işleri gizler. İnsanların ayıplarını gizleyen
kulunu da sever. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Arkadaşının aybını gizleyen, bir ölüyü diriltmiş gibi sevap
kazanır. Allahü teâlâ böyle kimsenin dünya ve ahirette ayıplarını
örter.) [Hakim]
Bir sözünün duyulması, o kimseye zarar verecekse, o kimse "Bunu
kimseye söyleme" demese bile, o sözü gizlemelidir! Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Bir kimse, etrafına bakınarak bir söz söylerse, o söz dinleyene
emanettir.) [Tirmizi]
(İki kişiden birinin, diğerinin duyulmasından hoşlanmadığı,
aralarında konuştukları bir şeyi, başkasına söylemesi helal olmaz.)
[Hakim]
(Allah indinde, insanların en kötüsü, birbirinin sırrını başkasına
söyleyen karı-kocadır.) [Müslim]
374
www.dinimizislam.com
Söz taşımak
Sual: Söz taşımanın dindeki yeri nedir?
CEVAP
Doğru olarak söz taşımak da nemime [kovuculuk] olur. Yalan
katılırsa iftira da olur. Kovuculuk günahtır. Ahirette cezası ağır olduğu
gibi, dünyada da insanların aralarının açılmasına sebep olur. Onun için
"Taş taşı da, söz taşıma" derler. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Hasetçi, kovucu ve falcı benden değildir.) [Taberani]
(En kötünüz, söz taşıyan, dostların arasını bozan ve ayıp
araştırandır.) [Taberani]
(Kovuculuk yapan melundur.) [İ. Maverdi]
(Söz taşıyan helalzade değildir.) [Hakim]
(Söz taşıyan, veled-i zina veya zina karışıklığı bulunan soysuz
kimsedir.) [Beyheki]
(Kovucu, kıyamette maymun suretinde haşrolunur.) [R.Nasıhin]
(Söz taşıyan Cennete girmez.) [Buhari]
Bu hadis-i şeriflerde geçen (Cennete giremez), (Benden değil)
demek, "Tevbe edip helalleşmeden ölen, cezasını çekmeden
Cennete giremez" manasındadır. Eğer affa veya şefaate uğrarsa veya
sevapları çok olur, günahlarından fazla gelirse Cennete girer. Değilse,
cezasını çeker. Ehl-i sünnet itikadında, günah işleyene kâfir denmez.
Her doğru söylenmez. Laf taşırken doğru söylenmiş olabilir, ama bu
doğruyu söylemek de büyük günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kovuculuk, kabir azabına sebep olur.) [Beyheki]
(Allahü teâlâ laf taşıyanın kabrinde bir ateş musallat eder. O
ateş onu kıyamete kadar yakar.) [Şir’a]
Resulullah efendimiz, iki kabre uğradı. (İkisi de azaptadır. Biri,
elbisesini idrardan korumaz, diğeri ise kovucu idi) buyurdu. (Şir’a)
Salih bir zat, kendisine söz getirene dedi ki:
(Bize üç kötülük getirdin. Sevdiğim kimseyi bana düşman etmek
istiyorsun. Huzurlu kalbimi karıştırdın. Benim yanımda âdil, iyi biri idin,
kendini fâsık, kusurlu yaptın.)
Kovuculuk afetinden kurtulmak için, söz getirene karşı şu altı şeyi
yapmak gerekir:
1- Ona inanmamalı. Çünkü söz getiren fâsıktır. (Fâsıka inanılmaz.
Sözü ile hareket edilmez. Kovucunun sözlerini kabul etmek, kovuculuktan
daha kötüdür) buyurulmuştur.
2- Onu bu münkerden nehyetmeli. Çünkü Allahü teâlâ (Münkerden
nehyet) buyurdu. (Lokman 17)
375
www.dinimizislam.com
3- Onu sevmemeli! Çünkü söz taşımak günahtır. Günahkâr sevilmez.
Onu düşman bilmeli!
4- Söz getirdiği kimseye acaba hakikaten söylemiş mi diye suizanda
bulunup da ona kötü gözle bakmamalı! Çünkü suizan haramdır. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Suizan etmeyin! Suizan, yanlış karar vermeye sebep olur.
İnsanların gizli şeylerini araştırmayın, kusurlarını görmeyin,
münakaşa, haset ve düşmanlık etmeyin, birbirinizi çekiştirmeyin,
kardeş gibi birbirinizi sevin!) [Müslim]
5- Getirilen sözün doğru olup olmadığını araştırmamalı! Çünkü
tecessüsü, günahları araştırmayı, Allahü teâlâ yasak etmiş, (Birbirinizin
kusurunu araştırmayın) buyurmuştur. (Hucurat 12)
6- Getirilen söz hakkında kimseye bir şey söylememeli! Eğer
söylenirse, başkasının perdesi yırtılmış, günahı meydana çıkarılmış olur.
Kusurları gizlemeli, açığa vurmamalı. Çünkü hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki:
(Arkadaşının kötülüğünü gizleyenin kusurları, kıyamette
gizlenir.) [Taberani]
(Arkadaşının aybını görmeyip gizleyen, Cennete gider.)
[Taberani]
(Arkadaşının aybını açığa vuranın aybı açığa çıkar. Hatta evinde
bile rezil olur.) [İbni Mace]
(Müslümanın aybını araştıran, ona kötülük etmiş olur.) [Ebu
Davud]
(Birini tevbe ettiği günahtan dolayı ayıplayan, aynı günaha
maruz kalmadan ölmez.) [Tirmizi]
Görüldüğü gibi söz taşıyan kaç tane farzı terk ediyor ve kaç tane
haram işlemiş oluyor.
Sual: Bir arkadaş benim aleyhimde konuşmuş. Başka arkadaş da,
benim iyiliğim için, konuşulanları bana anlattı. Arkadaşın yalan
söyleyeceğinden şüphe etmiyorum. Fakat belki yanlış anladığı yer olma
ihtimalini düşünerek, araştırdıktan sonra tedbir almam uygun olur mu?
CEVAP
Size bunu nakleden arkadaş, söz taşımış, kovuculuk yapmış, yani
haram işlemiştir. Siz de bunu dinleyip kabul etmişseniz, günaha ortak
olmuşsunuzdur. Kovuculuk, umumiyetle birinin aleyhinde konuşulanları
ona aynen ulaştırmak demektir. Gıybete benzeyen tarafı da vardır. Bir
kimsenin hoşa gitmeyen şeyini başkasına açıklamaya da söz taşımak
denir. Söz taşımak, büyük günahlardandır. Söz taşımaya nemmamlık,
376
www.dinimizislam.com
kovuculuk denir. Tevbe etmeli, bir daha nemmamlıktan [söz taşımaktan]
sakınmalıdır!
Söz taşıyan hizmetçi
Adamın birisi hizmetçi alırken kötü huyu olup olmadığını sordu.
(Biraz kovucudur) dediler. (Mühim değil) diyerek hizmetçiyi aldı.
Hizmetçi, evin hanımına, (Ben çok tecrübeliyim. İnsanların gözünden
anlarım. Efendin seni sevmiyor. Başkasında gözü var. Eğer uyurken
çenesinin altından birkaç kıl kesip getirirsen, büyücülüğü bildiğim için,
sana bir şeyler öğretirim. O zaman efendin seni çok sever, gözü dışarıda
olmaz) dedi.
Hizmetçi, kadının efendisine de, (Hanımının gözü dışarıdadır. Seni
sevmiyor, hatta öldürmek istiyor) dediyse de adam, (Hanımımı tanırım.
Öyle bir şey düşünmez) dedi. Fakat hizmetçi, (Tecrübesi bedavadır. Çok
yorgunum de, uyur gibi yap. Seni kesmeye gelirse, sözümün doğru
olduğunu anlarsın) dedi.
Adam uyur numarası yaptı. Kadın elinde ustura ile yavaşça geldi.
Çenesinin altına elini uzatınca, hanımının kendisini öldüreceğine inanıp
kadını öldürdü.
Hizmetçi, kadının akrabalarına haberi ulaştırınca, akrabaları, bu
adamı öldürdü. Adamın akrabalarına haber gidince, onlar da bunları
öldürmeye başladı. Çok kan döküldü.
Suçu kendimizde aramak
Sual: Suçsuz yere çeşitli iftira ve hakaretlere uğruyorum. Suçum
yokken birisi gelip sataşıyor. Kimi alacağımı vermiyor, kimi borçlu
çıkartıyor. Dualarım kabul olmuyor. Sıkıntılar, belalar yakamı bırakmıyor.
Bunların gerçek sebebi ne olabilir?
CEVAP
Önce sıkıntı, bela niye gelir? Bela, insana iki sebepten ileri gelir:
1- Günahsız kimselere, büyük zatlara gelir. Bu da onların
derecelerinin yükselmelerine sebep olur. Başka hikmetleri de olabilir.
Çünkü hadis-i şerifte, (En şiddetli bela, enbiya, evliya ve benzerlerine
gelir) buyuruluyor. (Tirmizi)
2- Dertlerin, belaların gelmesine sebep günah işlemek veya lüzumlu
sebeplere yapışmakta kusur etmektir. Kur'an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Size gelen her musibet, kendi ellerinizle işleyip kazandığınız
günahlar yüzündendir. Bununla beraber Allah bir çoğunu da affeder,
377
www.dinimizislam.com
[musibete uğratmaz.]) [Şura 30]
Çoluk çocukta, hayvanda, âmirde, memurda bir huysuzluk görülürse,
kabahatin kendimizde olduğunu anlamalıyız. Salihlerden biri buyuruyor
ki:
(Eşim huysuzluk edince, yanlış bir iş yaptığımı anlardım. Hemen o
işime tevbe edince, eşimin huysuzluğu da giderdi. Böylece tevbemin
kabul edildiği meydana çıkardı.)
Demek ki belalar, kendi hatalarımız sebebiyle geliyor. Bizim
suçumuz, hatamızı görmemektir.
Üstümüze tatlı sürüyoruz, tatlıya gelen sinekleri suçluyoruz. Kovana
çöp sokuyoruz, suçu bize saldıran arılarda buluyoruz. Salihler, her
sıkıntıda, kusuru kendisinde görürdü. Büyük bir zat yolda giderken, bir
kadın farkında olmadan pencereden üstüne kül döker. Daha kadın özür
dilemeden, (Bu başa kül değil ateş layıktı, ucuz atlattık) der. Kendi
ayıplarına bakmayıp, başkalarının ayıplarını araştıran, kusuru hep
başkasında bulan kimse, başına daha büyük bela gelmediğine
şükretmelidir.
Allahü teâlâ hiç kimseye zulmetmez, sebepsiz bela göndermez.
Başımıza
gelen
her
sıkıntı
kendimizden,
günahlarımızdan
kaynaklanmaktadır. Belki o işte, suçsuz görünsek de, başka bir iş
sebebiyle bu sıkıntıların geldiğini anlamalıyız.
Mevla intikamını kul eli ile alır
İlmihali bilmeyen bunu kul etti sanır.
Günahlardan tevbe edip, nefsi aşağılayarak terbiyeye çalışmalı.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Nefsini zelil eden, dinini aziz etmiş, nefsini aziz eden dinini
aşağılamış olur.) [Ebu Nuaym]
Çünkü nefs Allahü teâlânın düşmanıdır, hep zararlı iş yapmak ister.
Kur’an-ı kerimde mealen, (Nefs hep kötülüğü emreder) buyuruluyor.
(Yusuf 53)
Şeytanın aldatması zayıftır. Nefsimiz daha tehlikelidir. Hadis-i şerifte,
(İnsanın en kuvvetli düşmanı nefsidir) buyuruldu. Dışarıdaki düşman,
bu iç düşmanın yardımı ile bize saldırıp, bizi yaralıyor. Nefsin her isteği,
Allahü teâlânın yasak ettiği şeylerdir. Hep, kendi can düşmanı olan
şeytana uyar. Nefse uyan kimse de, hep İslamiyet’in dışına çıkar.
Dinin bütün emir ve yasakları nefsi ezmek, taşkınca isteklerini
önlemek içindir. Dine uyuldukça nefsin istekleri azalır. Nefs,
temizlenmedikçe, üstünlük sevdasından, kendini beğenmekten
vazgeçmez. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
378
www.dinimizislam.com
(Nefse uymak ve kendini beğenmek felakete sürükler.) [Taberani]
Kendini beğenmek felakettir
Yukarıdaki yazımızda, kabahati her zaman kendimizde bulmak
gerektiğini bildirmiştik. Suçu hep başkalarına yüklersek, kendimizi
beğenirsek, başkalarını küçümsersek bunlar bizim felaketimiz olur.
Kendimiz övülmeye takdir edilmeye layık birisi olsak bile, kendimizi
övmemiz çok yanlış olur. Çünkü, (Çirkin olan doğru, kişinin kendini
övmesidir) buyurmuşlardır. Övünmek, kibirden gelir. Kur’an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki:
(Allah, kendini beğenip övüneni sevmez.) [Lokman18]
(Allah, büyüklük taslayanları sevmez.) [Nahl 23]
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Kendini beğenen helak olur.) [Buhari]
(Arkadaşını hakir görmek, kötülük olarak yeter.) [Müslim]
Kendini beğenen nasihat kabul etmez. Hep itiraz eder, öyle değil
diyerek kendini haklı, karşısındakini haksız çıkarmaya çalışır. Allah’tan
kork şunu yapma dense, hemen itiraz eder. Bir hadis-i şerif meali:
(Allah’tan kork diyene, sen önce kendine bak diyeni Allahü teâlâ
sevmez.) [Beyheki]
İtiraz etmeyi âdet haline getirmek, “Hayır öyle değildir” demek, çok
çirkindir. Çünkü böyle söylemek, (Sen bilmiyorsun, bu işten sen
anlamazsın, sen ahmaksın, ben akıllı ve bilgiliyim) demektir. Bu ise,
kendini büyük görüp, başkalarına hücum etmektir. Lüzum yokken,
karşımızdaki şahsın kusurlarını bulup kendisine göstermek günahtır.
Çünkü onun hatasını söylemekle üzmüş ve kalbini kırmış oluruz.
Zaruretsiz incitmek haramdır. Böyle şeylerde başkasının hatasını
söylemek gerekmez. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Din kardeşine itiraz etme.) [Tirmizi]
(İtiraz etmeyene, haklı iken, münakaşayı terk edene, Cennette
bir köşk verilir.) [Taberani]
Hakkı, düşman da söylese kabul etmeli. Hakkı kabul edememek
kibirdendir. Kibir ise büyük günahtır. Doğruyu kabul etmemeye inat denir.
İnat, karşısındakini aşağı görmekten ileri gelir.
Fazilettir hatayı hep kabul etmek gerek
Hakkı kabul için inat etmemek gerek
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Küçük, büyük, iyi kötü veya hoşlanmadığın biri, hakkı söylerse,
kabul et.) [Deylemi]
(Bilmediği şeyde inat edene, inadından vazgeçene kadar Allahü
379
www.dinimizislam.com
teâlâ gazap eder.) [İ. Ebiddünya]
(Kibirli, hakkı küçük görür, inkâr eder, insanlara hakaret gözü ile
bakar.) [İ. Gazali]
(Müslümanı hakir görmek, kişiye kötülük olarak yeter.) [Müslim]
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bekara suresinin (Kalblerinde hastalık vardır) mealindeki onuncu
âyet-i kerimesi ile bildirilen hastalık, tedavi edilmedikçe, hakiki iman ele
geçmez. Kalbi hasta olanın imanı, imanın suretidir. Nefsini temizleyen
hakiki imana kavuşur. Yunus suresinin, (Allah’ın evliyası için korku ve
üzüntü yoktur) mealindeki 62. âyet-i kerimesindeki müjde, hakiki imana
kavuşanlar içindir. (1/46)
Demek ki Allahü teâlânın dostu olmak ve hakiki imana kavuşmak için
kalbdeki hastalıkları yani kötü huyları temizlemek, kendini beğenmemek,
suçu kendinde bulmak, itirazcı olmamak, hakkı kim söylerse kabul etmek
gerekir.
Suizan hüsnü zan
Sual: Suizannın dindeki yeri nedir?
CEVAP
Suizan, birinin kötü bir iş yaptığını zannetmektir. Kalbe gelen kötü
düşünce, o hâliyle suizan olmaz. Kalbin o tarafa kayması suizan olur.
Mesela birisinde bir kalem görünce, (acaba bu kalemi çalmış olabilir mi)
diye sadece düşünmek suizan olmaz. Ama (çalmış olabilir) diye
zannetmek suizan olur.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Suizan etmeyin. Suizan, yanlış karar vermeye sebep olur.
İnsanların gizli şeylerini araştırmayın, kusurlarını görmeyin,
münakaşa, haset ve düşmanlık etmeyin, birbirinizi kardeş gibi sevin,
çekiştirmeyin. Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez,
yardım eder. Onu, kendinden aşağı görmez.) [Buhari, Müslim]
Zan ile, başkasının kötü olduğunu kabul eden, onu gıybet eder, ona
dil uzatır. Onu kötü, kendini iyi bilir. Bu da, helâkine sebep olur. (İhya)
Müslümanın bir işinde veya sözünde birçok küfür alameti ile bir iman
alameti bulunsa, hüsnü zan edip buna kâfir dememelidir. Ama küfrü
açıksa kâfir olur, tevil fayda vermez. (Bezzâziyye)
Bir menkıbe: Bir âlim talebelerine (Şafii mezhebinde alametlere
bakarak kesin karar verilmez. Mesela bir köpeğin burnunda yoğurt
bulaşığı varken evden çıktığı görülse, eve girince yoğurt çanağında
köpeğin burnu kadar iz görülse, kesin olarak bu yoğurdu köpek yedi
380
www.dinimizislam.com
denemez) der. Talebenin birisi, içinden (Bu kadarı olmaz) diye hocasına
itiraz eder. Hocası, o gence, bir koyun kesip getirmesini söyler. O da
koyunu keser. O arada sıkışır, evin kenarındaki ormanlığa kolları sıvalı
ve kanlı bıçakla gidip hacetini def eder. Zaptiyeler, yeni öldürülmüş bir
adamın katilini ararken bunun eli kanlı bıçakla ormana kaçtığını görürler.
Hemen bunu yakalayıp getirirler. O gece karakolda kalır. Sabah
mahkemeye çıkınca, hakim, (Bu genç, eli kanlı bıçakla kaçarken
görülmüşse de, Şafii’de alametlere bakarak kesin hüküm verilmez. Bu
genci serbest bırakın) diye karar verir. Genç, hocasına yaptığı suizannın
cezasını çektiğini anlar.
Bir hikaye: Dağ evinde, kocası yeni ölmüş tek başına yaşayan
hamile bir kadın, kendisine arkadaş olması için dağda yaralı olarak
bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Gelincik kadının yanından
bir an bile ayrılmaz. Evcil bir hayvan haline gelir. Bir süre sonra kadının
çocuğu doğar. Gelincik zarar vermesin diye çok dikkat eder. Bir gün
birkaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak zorunda kalır. Gelincikle
bebek evde yalnız kalmışlardır. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve
koşarak gelir. Gelinciği kanlı ağzındaki kanları yalarken görür. Anne
çıldırmışçasına gelinciğe saldırır, hemen öldürür. O sırada içerden
bebeğin ağlaması duyulur. Anne odaya girer. Odada beşiğin içindeki
bebeğin yanında duran parçalanmış bir yılanı görür.
Suizannını gerçek gibi başkasına söylemek de, yani söz taşımak da
daha kötüdür.
Müslümana suizan etmemeli
Sual: Bu insan iyi biri değil ondan uzak durun denildiğinde hüsnü
zan edilmesi lazımdır, suizan etmemeli deniliyor. Doğru mu?
CEVAP
Çok yanlış. Kötü kimseye hüsnü zan edilmez. İçki içene veya başka
günahı işleyene suizan edilmez mi? Suizan etmemeli demek de yanlış.
Tam İlmihal’de diyor ki:
(Kimseye suizan etmemeli) sözü yanlıştır. Bunun doğrusu
(Müslümana suizan etmemeli)dir. Yani, Müslüman olduğunu söyleyen ve
küfre sebep olan bir sözde ve işte bulunmayan kimsenin bir sözünden
veya işinden hem imanı olduğu, hem de imansız olduğu anlaşılırsa,
imanı olduğunu anlamalı, (dinden çıktı) dememelidir.
Fakat bir kimse, dini yıkmaya, gençleri kâfir yapmaya uğraşır veya
haramlardan birinin iyi olduğunu söyleyerek bunun yayılması, herkesin
yapması için uğraşırsa, yahut Allahü teâlânın emirlerinden birinin
gericilik, zararlı olduğunu söylerse, buna kâfir denir. Müslüman olduğunu
381
www.dinimizislam.com
söyler, namaz kılar, hacca gitse de buna, (Zındık) denir. Müslümanları
aldatan böyle iki yüzlüleri Müslüman sanmak, ahmaklık olur.
Günahının affolunmayacağını zannetmek
Sual: Günahının affolunmayacağını zannetmek yanlış değil mi?
CEVAP
Elbette yanlış. Allahü teâlâya da suizan etmemelidir. Günahının
affolunmayacağını zannetmek, Ona suizan olur.
Şartlarına uygun tevbe yapılınca, her türlü günahı muhakkak affeder.
Dilerse, ahirette küfürden başka günahları tevbesiz de affeder.
Hadis-i kudside, (Kulum beni nasıl zannederse, ona zannettiği
gibi muamele ederim) buyuruldu.
Kabul edeceğini ümit ederek tevbe edeni affeder. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Allahü teâlâya hüsnü zan ediniz!) [Müslim]
(Allahü teâlâya hüsnü zan etmek, ibadettir.) [Ebu Davud]
(Allah’a yemin ederim ki, Allahü teâlâ kendisine hüsnü zan
ederek yapılan duayı, elbette kabul eder.) [Berika]
(Kıyamet günü, Allahü teâlâ bir kulunun Cehenneme atılmasını
emreder. Cehenneme götürülürken arkasına dönerek, "Ya Rabbi!
Dünyada sana hep hüsnü zan ettim" deyince, "Onu Cehenneme
götürmeyiniz! Kulumu bana olan zannı gibi karşılarım" buyurur.)
[Beyheki]
Peygamber efendimiz, ölüm halindeki bir gence sorar:
- Kendini nasıl buluyorsun?
- Günahlarımdan korkuyor; fakat Allah’tan ümit kesmiyorum.
- Bu korku ile ümit, şu ölüm anında kimde bulunursa, Allahü
teâlâ ona umduğunu verir ve onu korktuğumdan emin kılar. (İ.
Gazali, Tirmizi)
Allahü teâlânın rahmetinden ümidini kesmek çok tehlikelidir. Kur'an-ı
kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kötü zanda bulundunuz. Bu yüzden helake mahkum kavim
oldunuz.) [Feth 12]
(Rabbinize olan [ümitsizliğiniz, kötü] zannınız sizi helak etti.)
[Fussilet 23]
Allahü teâlâ, Hazret-i Davud’a vahyetti ki:
- Beni sev, beni seveni sev ve beni kullarıma sevdir! Beni
sevsinler.
- Ya Rabbi bunu nasıl yapayım?
- Nimet ve ihsanlarımı onlara hatırlat, onlar benden ancak iyilik
382
www.dinimizislam.com
beklesinler.
Kadi Yahya bin Eksem hazretleri vefat edince, rüyada görüp halini
sordular. O da, (Allahü teâlâ bana, (Ey kötü ihtiyar, şunları niçin
yaptın?) diye beni azarlayınca beni büyük bir korku kapladı. Ben de, "Ya
Rabbi, böyle sorguya çekileceğimi bildirmediler" dedim. (Ne bildirdiler?)
buyurdu. Ben de râvilerin ismini sayarak, (Ben azimüşşan müslüman
olarak saçı sakalı ağaran kuluma azap etmekten hayâ ederim)
buyurduğunu bildirdiler, dedim. (Sen ve râviler sadıksınız. Ben de seni
mağfiret ettim) buyurdu.
Bir kişi, insanları Allah’ın rahmetinden ümitsizliğe düşürür, onlara hep
zorluk gösterirdi. Kıyamette Allahü teâlâ buna, (Sen kullarıma
rahmetimden ümit kestirdin. Bugün sen de rahmetimden mahrum
kaldın) buyuracaktır.
O halde her mümin, Allahü teâlânın azabından korkmakla beraber,
rahmetinden de ümidini kesmemelidir! (İ.Gazali)
Ölürken mutlaka
Müslüman ömrünün sonuna doğru, öleceği zaman daha çok Allahü
teâlâya hüsnü zan etmelidir. Yani (Ben çok günahkâr isem de Allahü
teâlâ beni affeder) diye ümit etmelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ölürken mutlaka Allahü teâlâya hüsnü zan edin.) [Müslim]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Kulum beni nasıl zannederse, ona
zannettiği gibi muamele ederim.) [İ.Ahmed, İbni Hibban] (Yani Allah
beni affeder diye ümit ediyorsa onu affeder. Allah’tan ümidini kesmişse,
ben mutlaka Cehennemliğim diyorsa Cehenneme gider.)
Günah olan zan
Sual: Kur'an-ı kerimde bazı suizanların günah olduğu bildiriliyor.
Bunlar hangisidir?
CEVAP
Suizan, bir kimseyi kötü zannetmektir. Kur'an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Ey iman edenler, suizan etmekten kendinizi koruyun!
Zannetmenin bazısı günahtır.) [Hucurat 12]
Günah olan zan, iyi kimseyi kötü zannetmektir. Günahının
affolunmayacağını sanmak, Allahü teâlâya suizan olur. Müslümanı fâsık
zannetmek suizan olur. Suizan haramdır. Haram işleyen kimseyi bilir ve
onu sevmezse, suizan olmaz, buğd-i fillah olur, sevap olur.
Müslümanın bir ayıbını görünce, ona hüsnü zan etmeli, teviline
çalışmalıdır! Kalbe gelen bir düşünce, suizan olmaz. Kalbin o tarafa
kayması, meyletmesi suizan olur. Hadis-i şerifte, (Suizan, yanlış karar
383
www.dinimizislam.com
vermeye sebep olur) buyuruldu. (Müslim)
Salih veya fâsık olduğu bilinmeyen müslümana hüsnü zan etmelidir!
Hüsnü zan, suizannın tersidir. Bir kimseyi iyi zannetmektir. Hüsnü zan
edileceklerin başında Allahü teâlâ gelir. Hadis-i şerifte, (Allahü teâlâya
hüsnü zan etmek ibadettir) buyuruldu. Allah’ın rahmetinin, affının bol
olduğunu bilmelidir. Günahlarımız çok olsa da Allahü teâlânın
affedebileceğini düşünmek hüsnü zan olur. Kur'an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(De ki, ey çok günah işlemekle haddi aşan kullarım, Allah’ın
rahmetinden [bizi affetmez diye] ümidinizi kesmeyin! Çünkü Allah,
[iman ehlinin] bütün günahlarını hiç şüphesiz affeder. Elbette O,
sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir.) [Zümer 53]
Elbette bu günahların içinde şirk, küfür yoktur. Ahirette Allahü teâlâ
dilerse her günahı affedeceğini fakat şirki, küfrü asla affetmeyeceğini
bildiriyor. Dünyada iken şirkten, küfürden tevbe edeni de affeder. İmansız
olarak öleni ise asla affetmez.
Müslümanın hüsnü zannı şöyle olmalıdır: Bir çocuk görünce, bunun
günahı yoktur, benim günahım vardır. O halde bu çocuk benden daha
faziletlidir. Bir yaşlı müslüman görünce, bunun ibadeti benden daha
fazladır, o halde benden daha faziletlidir. Bir İslam âlimi görünce, ben
cahilim, bu benden ziyade âlimdir, öyle ise, benden daha faziletlidir. Bir
cahil görünce, bu bilmeden günah işler. Ama ben bilerek işlerim, öyle ise,
bu benden efdaldir. Bir kâfir görünce, olur ki, dünyadan iman ile gider.
Benim imanla gidip gitmeyeceğim ise, belli değildir. Şu halde, benden
daha faziletli olabilir diye düşünmeli! (İslam Ahlakı)
Suizan ve münafıklık
Sual: Bir arkadaş, elinde kesin bilgi olmadığı halde, hasetten midir,
nedir, müslüman olduğunu yakînen bildiğim bazı yazar ve liderlere,
münafık, sapık, mason gibi laflar ediyor. Onun böyle söylemesi tehlikeli
değil midir?
CEVAP
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Kim, zan ile, başkasının kötü olduğunu kabul ederse, onu gıybet
eder, ona dil uzatır. Onu kötü, kendini iyi bilir. Bu da, helakine sebep olur.
Günah işleyen müslümana kâfir denmez. Çünkü Ehl-i sünnete göre,
bir insan günah işlemekle kâfir olmaz. Bid'at fırkaları, günah işleyene,
kendileri gibi düşünmeyen müslümanlara kâfir demek sapıklığında
bulunmuşlardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.) [Buhari]
384
www.dinimizislam.com
Bir savaşta, kelime-i şehadet getiren birisini öldüren kimseye,
Resulullah efendimiz, (Kelime-i şehadet söyleyen kimseyi niçin
öldürdün?) buyurdu. O kimse de, (Dili ile söylüyordu ama kalbi ile inkâr
ediyordu) dedi. (Kalbini yarıp da baktın mı?) diyerek onu tekdir
buyurdu.
Onun için mümine kâfir demekten, ona lanet etmekten sakınmalıdır!
Lanet, sahibine döner. Hadis-i şerifte, (Kul, lanet edince, lanet edilen
buna müstahak değilse, kendine döner) buyuruldu. (Beyheki)
Hadis-i şerifte, (İnsanların kalblerini yarmak, gizli şeylerini
anlamak için emrolunmadım) buyuruldu. (M. Kâinat)
Zan ile hareket etmek yanlıştır. Zan kesin bilgi değildir. Kur'an-ı
kerimde de mealen buyuruldu ki:
(Zan, haktan [ilimden] hiçbir şeyin yerini tutmaz.) [Yunus 36]
(Ey iman edenler! Suizan etmekten kendinizi koruyun!) [Hucurat
12]
M. Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
Bir müslümanın bir işinde veya sözünde 99 küfür ihtimali olsa, bir
iman ihtimali olsa, bu kimseye kâfir denilmez. Müslümana hüsnü zan
etmek gerekir. Sözlerini, işlerini mümkün olduğu kadar iyiye yormalıdır.
Müslümanın hayırlı ve salih olduğuna inanmak, ibadet olur. Bir
müslümana suizan ederek ona inanmamak, kötü huylu olmayı gösterir.
İşittiğini sormalıdır. Söz sahibine hemen suizan etmemelidir. Şeytanın
kalbe getirdiği vesveselerden en çok başardığı, suizan vesvesesidir.
Suizan etmek haramdır. Bir sözden iyi mana çıkarmaya imkan
bulunamazsa, bunun yanlışlıkla veya unutarak söylenebileceği
düşünülmelidir. (Berika)
İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Bir müslümanı suçlu sanarak, dedikodu yapmak, çok çirkindir. Zan
ile, bir müslümana sapık demek, münafık demek, kincilik olur. Bu iftiralar
doğru değilse, söyleyen sapık ve kâfir olur. Hadis-i şerifte (Müslümana
kâfir diyenin kendisi kâfir olur) buyuruldu. (Buhari)
Münafık, müslüman görünen kâfirdir. Fakat, günah işleyen
müslümana kâfir denmez. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Mümin, gıpta eder, imrenir münafık ise, haset eder.) [İ. Maverdi]
(Müslüman hayırlı olur. Haset edince hayır kalmaz.) [Taberani]
İbni Hacer hazretleri buyurdu ki:
Nifak, yani münafıklık, zahirin batına uymaması demektir. Sözü,
özüne uymaz. İtikad edilecek şeylerde münafıklık yapmak küfürdür.
İşlerinde ve sözlerinde münafıklık yapmak, haram olur. İtikadda, imanda
385
www.dinimizislam.com
münafıklık, diğer küfürlerden daha fenadır. İfa etmek, yerine getirmek
niyetiyle söz vermek caizdir, hatta sevaptır. Böyle vaadi ifa etmek vacip
değildir, müstehaptır. İfa etmemek tenzihen mekruh olur. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Bir kimse, yapmak niyeti ile verdiği sözü tutamazsa günah
olmaz.) [Tirmizi]
Yalan söylemek münafıklık alametidir. Fakat her yalan söyleyene
münafık denmez. (Münafığa en ağır gelen namaz, yatsı ile sabahı
cemaatle kılmaktır) hadis-i şerifinden dolayı, sabah namazına mescide
gelmeyen herkese münafık demek doğru olmaz. (Buhari)
Bir müslüman, yabancı bir diyarda, dinsizlerin arasında kalıp,
namazlarını gizli kılsa, zaruretlerden dolayı mümkün mertebe
müslümanlığını gizlese, bu kimseye münafık denmez. Buna müdara
denir. Müdara, dini zarardan kurtarmak için dünya menfaatinden vermek,
insanlarla iyi geçinmektir. Hadis-i şeriflerde (Allahü teâlâ, farzları
yapmamı emrettiği gibi, müdara etmemi de emretti) ve (Müdara
sadakadır) buyuruldu. [Deylemi]
Müdaranın zıddı, müdahenedir, dünyalık ele geçirmek için dinden
taviz vermektir, haramdır. Hadis-i şerifte (Gücü yettiği halde günah
işleyene müdahene edip, nehy-i münkeri terk eden, kabrinden
maymun ve domuz şeklinde kalkar) buyuruldu. (Şir’a)
Kendine veya başkasına zarar gelme korkusundan dolayı iyiliği
emredip haramı men etmek mümkün olmazsa, böyle durumlarda fitneye
mani olmak için susmaya müdara denir.
Cihadda hile yapmak, yalan söylemek caiz ve gerekir. Mesela,
düşmanın biri, Hazret-i Ali’nin karşısına aniden kılıçla çıkıp, (Şimdi seni
benim elimden kim kurtarabilir?) der. Hazret-i Ali de, parmağı ile adamın
arkasını gösterip (Peki dövüşelim, fakat iki kişiyle mi?) der. Düşman,
arkamdaki kim diye bakınca, Hazret-i Ali, kılıcını çekip, düşmanını
zararsız hâle getirir. Düşmanı, (Bana hile yaptın?) der. Hazret-i Ali de
(Harb hiledir) hadis-i şerifini bildirip, ama sen de beni gafil avlayacaktın
der. Yani senin yaptığın hile değil miydi demek ister. O halde müslümana
suizandan sakınmalıdır!
İşin aslını öğrenmeden
Sual: Eskiden halkın, padişaha "Kulunuz" diye kendini takdim ettiği,
padişahın da halka, "Kulum" dediğini işitiyoruz. Yalnız Allah’a kul
olunmaz mı?
CEVAP
Bazı kelimeler birkaç manaya gelir. Cümledeki yerlerine göre
386
www.dinimizislam.com
manaları değişir. Kul, mahlûk, insan, köle, bende, emir altında bulunan,
tâbi, mensup gibi manalara gelir.
Sultana bağlı askerlere Kapı kulu denirdi. Bende kelimesi de kul
demektir. Bendeniz, kulunuz demektir. Bu tabir bugün bile tevazu ifadesi
olarak kullanılmaktadır. Padişahlar, tebeasından olan sadık yardımcıları
için "Kulum" tabirini kullanırlardı. Burada kulum, sağ kolum demektir.
Mevla kelimesi de yedi manaya gelir. Meşhur olan üç manası ilah,
köle ve efendi demektir.
(Mevlamızın rahmeti boldur) cümlesinde mevla, ilah manasındadır.
(Mevlana Halid-i Bağdadi, Mevlana Celaleddin-i Rumi kıymetli
zatlardır) cümlesindeki mevla kelimesi, efendi demektir. Mevlana,
efendimiz demektir.
(Hazret-i Bilal, Hazret-i Ebu Bekrin mevlası idi) cümlesinde mevla,
azat edilmiş köle manasına gelir.
Bunun gibi bir çok kelime kullanıldığı yere göre mana alır. Sultanlar
veya diğer büyük zatlar hakkında şanlarına yakışmayan bir şey duyunca,
işin aslını öğrenmeden onlara suizan etmemelidir.
Dinimiz zahire göre hüküm verir
Sual: Nalıncı Baba menkıbesi, yakın çevremizde hızla yayıldı. Bazı
uygunsuz gibi görünen insanlara evliya olabilir gözü ile bakılıyor.
CEVAP
Nalıncı baba istisnadır. İstisnalar kaideyi bozmaz. İçki içene hüsnü
zan edilmez. Dinimiz zahire göre hüküm verir. Bir kâfir müslüman olsa,
müslüman olduğunu kimseye söylemese, iman ile ölse, bizim ona kâfir
dememizde hiç mahzur yoktur. Çünkü biz onun müslüman olduğunu
bilemeyiz. Tersine, bir müslüman da kâfir olsa, fakat küfrünü gizlese,
camiye gelse, ona müslüman nazarı ile bakarız, ölürse namazını kılar,
ona dua ederiz. Bundan mesul olmayız.
Hallacı Mansur hazretleri (Enel Hak) dedi. Devrin müftüsü küfrüne
fetva verdi. Çünkü din zahire göre hüküm verir. Ama o tasavvuf
sarhoşluğu ile öyle söyledi, o sözünde mazur idi, ama o müftünün
nazarında kendini ilah sayan birisiydi. Onun için müftü fetvasından mesul
değildir. Öteki de mazurdur. Böyle sözler pek az kimsede olmuştur. Şimdi
enel hak diyeni evliya sanmamız yanlış olur. İçki içene belki evliyadır diye
hüsnü zan etmek yanlış olur.
Zan ile hüküm verilmez
Sual: Hırsızlık yaptığını zannettiğimiz bir tanıdığımız var. Ailesinin
durumu çok iyi. Ben kloptemani hastalığı olduğuna inanıyorum. Ailesine
söylediğimizde kesinlikle kabul etmeyip, bizleri suçlayacaktır. Ne
387
www.dinimizislam.com
yapmalıyız?
CEVAP
Zan ile hüküm verilmez. Bütün alametler onun üstünde toplansa, %
99.9 onun hırsız olduğu sanılsa yine ona hırsız damgası vurulamaz.
Dinimiz işaretlere göre karar vermez. Yapılacak en iyi iyilik, en iyi yardım
ona dua etmektir. Müminin silahı duadır. Dua sayesinde düzelebilir.
Suizan ve töhmet
Sual: Bir arkadaşın, bazı alametlerine bakarak günah işlediğini
zannediyoruz. Ama kesin bilmiyoruz. Bu suizan olur mu? Suizan nedir?
CEVAP
Suizan, bir kimseyi kötü zannetmek, onun günah işlediğine inanmak
demektir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Suizan etmeyin. Suizan, yanlış karar vermeye sebep olur.)
[Buhari, Müslim]
(Emir [âmir], mahiyetini töhmet altında bırakırsa, onları ifsad
eder.) [Taberani]
(Suizan ettiğiniz zaman, gerçekten öyle mi diye araştırmayın.)
[İbni Adiy]
(Töhmete sebep olacak yerlerden kaçının!) [İ. Gazali]
(Hüsnü zan sahibi olması, kişinin kulluğunun güzelliğindendir.)
[Hatib]
Bir müminin günah işlediğini zannetmek, suizan olur. Kalbe gelen
düşünce, suizan olmaz. Eğer kalb o tarafa meylederse, suizan olur.
Kâfire değil, Müslümana suizan edilmez. Yani, müslüman olduğunu
söyleyen ve küfre sebep olan bir sözde ve işte bulunmayan kimsenin bir
sözünden veya bir işinden hem imanı olduğu, hem de imansız olduğu
anlaşılırsa, küfre düştü dememelidir. Kâfir zaten kâfirdir. Bu kâfir galiba
içki içiyor diye düşünmek suizan olmaz. Dini bozanlara, bid’at ehline de
böyle hüsnü zan edilmez. Bunların yanlışlarını açıklamak da gıybet
olmaz, dinin emrini yerine getirmek olur.
Müslümana suizan etmemek gerektiği gibi, başka Müslümanların da
bizim hakkımızda suizan etmelerine sebep olabilecek durumlardan
sakınmak gerekir.
İnsanları suizandan kurtarmak için, töhmet yerlerinden uzak
durmalıdır. Onların dedikodularına kendisi sebep olduğu için işleyecekleri
günaha ortak olur. Peygamber efendimiz, hanımı ile konuşurken, oradan
geçenlere buyurdu ki:
- Bu benim zevcemdir.
- Ya Resulallah, sizden de mi şüphe edilir dediler. Buyurdu ki:
388
www.dinimizislam.com
- Kan, insanın damarlarında dolaştığı gibi, şeytan da insana
nüfuz eder, kalbine şüphe sokar. (Buhari)
Başkalarının suizannına sebep olacak hareketlerden kaçmalıdır.
Salih bir kimse, şişe ile evine bir şey getirirken şişeyi kapalı bir torba
içine koymalıdır. Böyle yapmayıp da bir gazete kağıdına sararak açıktan
getirirse, suizanna sebep olabilir. "Acaba içki mi?" diyenler çıkabilir.
Böyle, şüphe uyandıracak hareketlerden uzak durmalı, başkalarının
kendi hakkında dedikodu etmesine sebep olmamalı.
Bir kişi, bir kadınla şüphe uyandıracak şekilde konuşuyordu. Hazret-i
Ömer, onun yanına varıp, öfkeli şekilde bakınca o kişi, (Bu benim
hanımım) dedi. Hazret-i Ömer o zaman buyurdu ki:
(Peki hanımın ise, ne diye üzerinize şüphe çekecek şekilde
konuşuyorsunuz?)
Bu olaylar da, Müslümanın, suizanna sebep olacak, töhmet altında
bıraktıracak söz ve işlerden kaçması gerektiğini göstermektedir.
Mürtede hüsnü zan etmek
Sual: Her fırsatta Müslümanlığın aleyhine konuşanlar, İslamiyet’e
düşmanlığı ile ün kazananlar, ölünce, (Belki tevbe etmiştir, tevbesini
gizlemiştir) diyerek onları rahmetle anmak caiz midir?
CEVAP
Asla caiz değildir. Dinimiz zahire [görünüşe] göre hükmeder. Belki ile
olmaz. Açıkça işlenen günahların tevbesi de açık olmalıdır. (Ben
senelerce İslam’a düşmanlık ettim, ama şimdi tevbe ediyorum) demesi
gerekir. Kalbden tevbe etmese bile, böyle söylediği kesin ise, artık ona
hüsnü zan edilir.
Kötü düşünmemek için
Sual: Salih birisi hakkında, elde olmadan kötü düşündüğümüz
oluyor. Bundan nasıl kurtulabiliriz?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bu zamanda, doğru ile yanlış, iyi ile kötü birbirleriyle karışıktır. Salih
kimsenin ara sıra, İslamiyet’e uymayan bir şey yaptığını görürse, kendisi
bunu yapmamalı, iyi gözle bakarak, İslamiyet’e uygun görmeğe çalışmalı,
iyi tarafını aramalıdır. İyi ve uygun yerini bulamazsa, bu beladan
kurtulmak için, Allahü teâlâya yalvarmalıdır. Mubah olan bir şeyi
yapmasından şüpheye düşerse, bu şüpheye kıymet vermemelidir. Her
şeyin sahibi olan Allahü teâlâ, mubah şeyleri yasak etmemiş,
beğenmemezlik etmemişken, başkası, kendiliğinden nasıl karşı gelebilir?
Çok yer vardır ki, bir şeyin daha iyisini yapmamak, yapmaktan daha iyi
389
www.dinimizislam.com
olur. Hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ, azimetle iş yapmayı sevdiği gibi,
ruhsatla yapmayı da sever) buyuruldu. (1/313)
Suizan zararlıdır
Sual: Kur’an-ı kerimdeki, (Zannın çoğundan kaçının; çünkü
zannın bir kısmı günahtır) mealindeki âyette bildirilen hususun ne
olduğunu anlayamıyordum. Sitenizde, (Suizan etmekten sakının) diye
açıklamışsınız. Yaşadığım bir olay, bana suizannı öğretti:
Bir arkadaş, altın yüzük takıyor, karısı açık, evinin dibindeki camiye
gelmiyor, bir gün de yarım dakikada falan abdest aldığını gördüm, yani
bazı uzuvlarını yıkamadığı belli oluyordu. Başka bir zaman da normal
çoraba mesh ederken gördüm. Evine gazete kâğıdıyla sardığı bir şişe
içinde bira veya şarap getirdiğini gördüm. Bir sefer de bid’at sakal
bıraktığını gördüm.
Daha bunlar gibi çok yamuğunu gördüm. Bu arkadaşla
karşılaşmamak için azami gayret sarf ettim, hep uzak durdum. Yıllar
sonra bir arkadaşa, bu kimseden bahsettim. Ona, bu kimsenin uygunsuz
birisi olduğunu söyledim. O pek inanmadı. Gidip o kimseye söylemiş. Sen
böyle yapıyormuşsun diye. O da, bunların hiçbirinin gerçek olmadığını
söylemiş. Ben de nasıl olur, gözümle gördüm dedim. Sonradan öğrendim
ki, yanında gördüğüm açık bayan ablasıymış, hanımı değilmiş. Hanımı
kapalıymış. Parmağındaki altın yüzük değilmiş, gümüşmüş; ama çalıştığı
yerde dikkati çekmemesi için altın kaplama yüzük takıyormuş.
Yakınındaki camideki imam bid’at ehli, fâsık birisi olduğu için, oraya
gitmeyip daha uzaktaki bir camiye gidiyormuş. Ayağında mest olduğu için
çabuk abdest alıyormuş. Çorabın üstüne mest ediyormuş; ama çorabın
altında deri çorap mest varmış. Şişede getirdikleri de, sirke vesaireymiş.
Hasta olduğu için, on gün kadar sakal tıraşı olamamış, yani kasten kısa
sakal bırakmamış. Diğerlerinin de hep böyle bir sebebi varmış. Suizan
ettiğimi o zaman anladım. Şimdi benim ne yapmam gerekiyor?
CEVAP
Tevbe etmek, bir daha, kesin bilmedikçe suizandan sakınmak ve o
arkadaşla helalleşmek gerekir.
Müslümana hüsnüzan
Sual: Bir Müslüman ölünce, (Sıkıntılarından kurtuldu, Allah'ın
rahmetine kavuştu) demekte dinen mahzur var mıdır?
CEVAP
Hiç mahzuru yoktur. Selefî denilen kimseler (Sıkıntılardan
kurtulduğunu ve rahmete kavuştuğunu nereden biliyorsun?) diyerek,
buna şirk diyorlar. Bu, gaybdan haber vermek değildir. Bu sadece bir
390
www.dinimizislam.com
hüsnüzandır. Dinimiz zahire göre hüküm verir. Müslümanım diyene, sen
kâfirsin denmez. Müslümanın rahmete kavuştuğuna inanıyoruz ki, ölünce
cenaze namazını kılıyoruz. Aynı mantıkla, (Müslüman olarak öldüğü
nereden belli, cenaze namazı kılınmaz) denir mi hiç? Allah rahmet etsin
diyoruz. Kâfirin cenaze namazı kılınmaz, kâfire Allah rahmet etsin
denmez. Cehennemi boyladı denir. Çünkü onun kâfir öldüğüne zannımız
vardır. Müslümana da, Allah'ın rahmetine kavuştu denir, sıkıntılardan
kurtuldu denir. Evet, Aşere-i mübeşşere’den başkasına, kesin Cennetliktir
denmez. Ama hüsnüzan ederek, Cennettedir, rahmete kavuştu denir.
Hüsnü zannımız çoksa, (Rahmetüllahi aleyh) deriz, (Kuddise sirruh) deriz
veya cennetmekân deriz. Eshab-ı kiramdan ise (Radıyallahü anh) deriz.
Susmanın faydaları
Sual: Az konuşmanın, susmanın faydaları, çok konuşmanın da
zararları hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP
Peygamber efendimiz, (Az konuşmak imandan, çok söz
nifaktandır) buyurmaktadır.
Dil, büyük nimettir. İyi ve kötü işteki rolü, iyiliği de kötülüğü de
büyüktür. Cennete de, Cehenneme de götürür. Cirmi küçük, cürmü
büyüktür. İman ve küfür dildeki ifadeden anlaşılır. Dil, ya hak konuşur, ya
bâtıl. Diğer uzuvların sahası dardır. Kulak sadece işitir, göz sadece görür.
Dilin sahası geniştir. Hayır ve şer için geniş alana sahiptir.
Atalarımız;
(Sana senden olur, her ne olursa,
başın selamet bulur, dilin durursa)
ve
(Göz iki, kulak iki, ağız tek,
çok görüp, çok dinleyip, az söylemek gerek) demiştir.
Yunus Emre de diyor ki:
Sözünü bilen kişinin, yüzünü ağ ede bir söz.
Sözü pişirip diyenin, işini sağ ede bir söz.
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı,
Söz ola zehirli aşı, bal ile yağ ede bir söz.
(Dil) üzerine çok söz söylenmiştir. Bazıları şöyle:
Söz gümüşse sükut altındır.
Ağızdan çıkan söz muallakta kalmaz, ya sağ tarafa yazılır ya da sol
tarafa.
391
www.dinimizislam.com
Bir söz söylerken hem kendi, hem de karşınızdakinin ahiretini
düşünerek konuşun.
Söz insanın terazisidir. Fazlası ziyan, azı vakardır.
Az konuşan kınanmaz, üstelik itibarı çok olur.
Şaka, alay ve boş konuşmak belaya yol açar.
Çok konuşmak dostluğu bozar, lüzumsuz konuşmak ayıpları açar,
acı söyleyenden dostlar kaçar.
Eğer kalbde darlık ve üzüntü, vücutta bitkinlik ve halsizlik, rızıkta
eksiklik ve bereketsizlik olursa, bunun boş ve yersiz konuşmalardan
meydana geldiği bilinmelidir!
Hikmeti konuşmakta değil, susmakta aramalıdır!
Susmak aklın süsü ve cehaletin örtüsüdür.
Tatlı dilli ve cömert elli olmalıdır!
Sükut, âlimin ziyneti, cahilin aybına perdedir.
İbadet on kısımdır, dokuzu susmak, biri de kötü arkadaştan uzak
durmaktır.
Dil, irfan hazinesinin anahtarıdır, çok konuşan, gönüldeki hizmet
cevherini boşaltır.
Az söz edeptir, güzel amelleri korumaya sebeptir.
Kişi dilinin altında gizlidir. Sır saklayan murada erer.
Bülbül şahine der ki:
İkimiz de kuş olduğumuz halde, sen padişahın sarayındasın, ben ise
bahçenin dikenliğindeyim. Sen kuşları avlayıp yersin, padişahın yanında
değer kazanır muradına erersin. Kuşların sultanı olursun. Ben ise günü
güne eklerim, her gece sabaha kadar gülün açılmasını beklerim. Ben
uyumadan o açmaz, uyanınca açılmış görürüm. Açıldığını göremem,
muradıma eremem. Diken arasında muratsız ağlarım, yüreğimi dağlarım.
Şahin şöyle cevap verir:
Ben bin murat alırım ama birini söylemem. Sen bir murat almadan
bin söylersin. Susan murat alır, öten muratsız kalır.
Hayırlı söz keramet, sükut selamettir.
Yalan zayıflatır imanı, rezil eder insanı.
Dedikodu gıybettir, şiddetli bir afettir.
Alay belki güldürür, ama kalbi öldürür.
Güzel söz sadaka, mahşere nafakadır.
Çok söz kalb katılaştırır, Haktan uzaklaştırır.
Çok gülmek ayıptır, ahiret için kayıptır.
Fazla şaka cahillik alameti, sükut et, istersen selameti.
Kişi lisanıyla olur insan. Kötü dili kendisine düşman, çok konuşan
392
www.dinimizislam.com
olur pişman.
Her sözde vebal var, kurtulur susanlar. Az söz hikmettir,
Rabbimizden nimettir.
Dil söylerse gönül susar, gönül susunca, dil zehir kusar.
Söz dinleyen âlim, susan sâlim olur.
Kimin azsa sözü, açılır kalb gözü.
Dil ederse istirahat, kalb eder rahat.
Çok konuşan gaf eder, vakti israf eder.
Dil yarası ok yarasından acıdır.
Akıllı, bildiğini söylemez, deli söylediğini bilmez.
Bilmem demek ilmin yarısıdır.
Kime sır söylersen onun kulu olursun.
Açıklanan sır yayılır muhakkak, Sır saklayamayana denir ahmak.
Hazret-i Lokman misafirlerine en iyi ikram olarak dil ile kalbi getirdi.
Başka bir zaman da en kötü yemek olarak yine dil ile kalbi getirdi. Dil kılıç
gibidir, iyi kullanılmazsa kendi ölümüne sebep olur.
Sükut, yorulmadan yapılan ibadet, masrafsız takılan bir ziynet,
hükümdarlığa muhtaç olmadan ele geçen bir devlet, duvara ihtiyaç
duyulmadan yapılan kale, çalışmadan kazanılan zenginlik ve ayıpların
kapatılmasıdır.
Hükümdar öğüdü
Üç hükümdardan biri der ki:
(Bütün
pişmanlıklarım
söylediğim
sözlerden
oldu.
Söylemediğimden hiç pişman olmadım.)
İkincisi der ki:
(Söylemediğim sözlerin sahibiyim. Fakat söylediğim sözlerin
esiriyim.)
Üçüncüsü ise şöyle der:
(Bazı sözleri söylemeye gücüm yetti, fakat söylediğim sözleri
geri almaya gücü yetmedi.)
Şüpheli sözlerden sakınan, güler yüzlü olan, insanlara merhamet
eden, lüzumlu din bilgilerini öğrenen ve doğru konuşan kimse münafık
olamaz.
Dile sahip olmak
Diline sahip olmayanı şeytan her sahada oynatır. Büyük bir
uçurumun kenarına getirip, yüzüstü yuvarlar, felakete sürükler. Dile ahlak
dizgini vurulursa dünya ve ahiret saadetine kavuşur. Başıboş bırakılırsa
zarardan zarara girer.
Uzuvlarımızdan en çok isyan edeni dildir. Kolaylıkla istediği tarafa
393
www.dinimizislam.com
gider. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Her sabah, bütün uzuvlar, yalvararak dile derler ki: Bizim
hakkımızı gözetmekte, Allah’tan kork, kötü söz söyleme, bizi ateşte
yakma! Bizim dine uyup uymamamız senin sebebinledir. Sen doğru
olursan biz de doğru oluruz. Sen eğri olursan biz de eğri oluruz.)
[Tirmizi]
Hazret-i Lokmana (Bu makama nasıl yükseldin?) derler. O da
(Doğru konuşmak, emanete riayet etmek ve faydasız sözleri terk
etmekle) diye cevap verir.
Hikmet ehli buyuruyor ki:
Bir kimsenin cahil olduğunun alameti şunlardır: Canlı-cansız her
şeye kızar. Sır saklayamaz. Parasını yerli yerince harcayamaz. Herkese
güvenir. Dostunu düşmanını ayıramaz. Kötü kimselerle arkadaşlık eder.
Susmak açık bir hikmet ve güzel bir haslettir. Dilin susması kalbin
susmasına, kalbin susması Rabbin mağfiretine sebep olur. İnsanın
selameti dilini korumasındadır. Kalem de, iki dilden biridir.
Dil yırtıcı bir hayvan gibidir, serbest bırakılırsa sahibini parçalar.
Sükut eden, hataya düşmekten, yalandan, dedikodudan, söz taşımaktan,
kendini övmekten, boş konuşmaktan ve daha bir çok dil afetlerinden
kurtulur.
Çok konuşanın dili sürçer, kalbi kararır. Kalbi kararan da, hata
üstüne hata yapar ve kalb kırar da farkında bile olmaz. Diline sahip olan,
dinini korur.
Çok konuşan hata eder. Eshab-ı kiram hep hayır konuştukları halde,
yanlış konuşmak için değil, belki boş bir söz söyleriz diye sükut ederlerdi.
Hazret-i Ebu Bekir, ağzına taş koyar, (Başa gelen bütün felaketler
bundan gelir) buyururdu.
En zararlı şey
Allahü teâlâ boş konuşanları sevmez. Boş konuşmak böyle olunca,
zararlı konuşmanın felaketini düşünmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(En zararlı şey, çok konuşmaktır.) [Deylemi]
Dile sahip olmak, az konuşmak dinimizin emridir. Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruldu ki:
(Sadaka vermek, iyiliği emretmek ve insanların arasını bulmak
hariç, konuşmakta, fısıldaşmakta hayır yoktur.) [Nisa 114]
Dile sahip olmakla ilgili hadis-i şeriflerde bazıları da şöyle:
(Dilini tutan kurtulur.) [Tirmizi]
(Selamet isteyen, sükut etsin, dilini tutsun!) [İbni Ebiddünya]
(Susmak, hikmettir; fakat susan azdır.) [Deylemi]
394
www.dinimizislam.com
(Amellerin en makbulü, dilini tutmaktır.) [Taberani]
(Hayır söz hariç, dilini tutan, şeytanı mağlup eder.) [Taberani]
(Sükut eden bir mümine yakın durun! O hikmetsiz değildir.) [İbni
Mace]
(Allah’a ve ahirete inanan, ya hayır konuşsun veya sükut etsin!)
[Buhari]
(En kolay ibadet, susmak ve güzel ahlaktır.) [İbni Ebiddünya]
(Mümin önce düşünür, sonra konuşur. Münafık, düşünmeden
konuşur.) [Haraiti]
(Çok konuşan çok yanılır, çok yanılanın yalanı çoktur. Yalanı
çok olan da Cehenneme layıktır.) [Taberani]
(Kurtuluş için dilini tut, evinde otur, günahların için ağla!)
[Tirmizi]
(İnsanları Cehenneme sürükleyen dilleridir.) [Tirmizi]
(Dilini tutmayan kimse, tam imana kavuşamaz.) [Taberani]
(Rahat isteyen sussun!) [Ebuşşeyh]
(Çok konuşmak kalbi karartır. Kalbi kararan da Allahü teâlâdan
uzaklaşır.) [Beyheki]
(Emr-i maruf ve zikir hariç, her söz, kişinin zararınadır.) [Tirmizi]
(İnsanın hatalarının, kusurlarının çoğu dilindendir.) [Taberani]
(Midesini, ırzını ve dilini koruyan, bütün kötülüklerden
korunmuş olur.) [Deylemi]
(Kalbi doğru olmayanın imanı, dili doğru olmayanın kalbi doğru
olmaz.) [İ. Ebiddünya]
(Kalbi diline, dili kalbine, işi sözüne uymayan mümin olamaz.)
[İsfehani]
(Allah’ı görür gibi ibadet et, kendini ölmüş say, bunlardan daha
iyisi ise dilini tutmaktır.) [Taberani]
(Sükutu tefekkür, bakışı ibret olup çok istiğfar eden kurtuldu.)
[Deylemi]
Konuşanın sözünü kesmek nezaketsizliktir. Hadis-i şerifte buyuruldu
ki:
(Bir din kardeşi konuşurken susmak mürüvvettendir.) [Hatib]
Lüzumsuz konuşmak
Sual: Kimseye zararı olmayan konuşmalardan da sorumlu muyuz?
CEVAP
Gıybet, münakaşa ve benzeri konuşmalardan uzaklaşmalı, ya hayır
söylemeli veya sükut etmelidir!
Lüzumsuz sözlerle meşgul olursak, kıymetli zamanlarımızı öldürmüş
395
www.dinimizislam.com
oluruz. Halbuki Allahü teâlânın azametini, yarattığı canlı, cansız şeyleri
tefekkür etsek, büyük sevap kazanırız. Yahut kelime-i tevhid, salevat-ı
şerife gibi tesbihleri söylesek hakkımızda daha hayırlı olur.
Bunları söylemekle Cennette kıymetli hazinelere kavuşmak mümkün
iken, dilimizi faydasız şeylerle meşgul ederek bu nimetlerden mahrum
kalmak ahmaklık değil midir?
Mubah ile meşgul olan kimse, günah kazanmazsa da, taat ile, ibadet
ile meşgul olup büyük hazineden mahrum kalmamalıdır. Çünkü müminin
sükutu tefekkür, bakışı ibret, konuşması taat olmalıdır.
İnsanın en değerli sermayesi vakitleridir. Vaktimizi boş yere harcar,
ahiret için azık hazırlamazsak, sermayemiz tükenmiş demektir. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Boş ve faydasız işleri terk etmek müslümanın güzel
ahlakındandır.) [Tirmizi]
Uhud harbinde şehid olan bir gencin annesi, oğlunu kanlar içinde
görünce, (Oğlum sana Cennet müjde olsun!) demesi üzerine Peygamber
efendimiz aleyhisselam buyurdu ki:
(Ne biliyorsun, belki boş sözler konuşurdu.) [Tirmizi]
Yani hesapsız Cennete girmeyecektir. Boş konuşanlar bu
sözlerinden hesaba çekileceklerdir. Hesaba çekilmek de bir nevi azaptır.
Abdullah bin Selam hazretlerinin Cennetlik olduğu bildirilince Eshab-ı
kiram, kendisini Cennetlik eden amelinin ne olduğunu sordular. O da,
(Boş söz konuşmam ve kimseye karşı kötülük beslemem) diye cevap
verdi.
İbni Abbas hazretleri buyurdu ki:
(Üzerine elzem olmayan, sana faydası dokunmayan hususlarda
konuşma, çünkü bu fuzuli bir iştir. Zararından da emin değilsin. Yeri
gelmedikçe de lüzumlu olan sözü konuşma! Çok defa faydalı söz yerini
bulamadığından kaybolup gider.)
Lokman Hakim hazretlerine, hikmetin ne olduğu sorulduğunda, (Bize
lazım olmayan şeyin üzerinde durmamak ve gizli şeyleri araştırmamak)
diye cevap verdi.
Bize gerekmeyen şeyi başkasından sual etmek de malayanidir. Bunu
sormakla kıymetli vaktimizi kaybetmiş oluyoruz. Aynı zamanda
sorduğumuz kimsenin de vaktini almış oluyoruz.
Faydasız şeylerle meşgul olmamalıdır, ağzımızdan çıkan her
kelimeden mesulüz. Nefeslerimiz sermayemizdir. Dilimiz Cennet
nimetlerine kavuşturacak, bir vasıtadır. Dilimizi ihmal edip, başıboş
salıvermek, büyük zararlara sebep olur.
396
www.dinimizislam.com
Boş konuşmak gibi, fuzuli konuşmak da kötüdür. Maksadı kısaca
anlatmak mümkünken, uzun cümlelerle ve tekrarlarla ifade etmek
fuzulidir. Yani ihtiyaçtan fazla konuşulmuş olur. Hadis-i şerifte buyuruldu
ki:
(İlmi ile amel edene, malının fazlasını tasadduk edene ve
sözünün fazlasını tutana müjdeler olsun!) [Taberani]
İnsan önemsiz sandığı bazı sözler yüzünden helake sürüklenir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsan, önemsiz sandığı bir söz söyler. Bu söz Allahü teâlânın
rızasına muvafık düştüğü için kıyamete kadar ondan razı olur. Bir
başkası da hiç önem vermediği bir söz yüzünden kıyamete kadar
Allahü teâlânın gazabına uğrar.) [Tirmizi]
Allahü teâlânın rızasının ve gazabının hangi işte, hangi sözde
olduğunu bilmeyiz. Bu bakımdan hiçbir sözü, hiçbir iyiliği ve kötülüğü
küçük görmemelidir. Cenab-ı Hak, rızasını iyilikler içinde, gazabını da
günahlar içinde saklamıştır. Önem verilmeyen bir günah, Allahü teâlânın
gazabına sebep olabilir. Onun için sözümüze dikkat etmeliyiz. Atalarımız,
(Söz var, iş bitirir; söz var, baş yitirir) demişlerdir.
Yatsıdan sonra konuşmak
Sual: Yatsı namazını kıldıktan sonra konuşmanın mekruh olduğu
bildirilirken, Peygamberimizin yatsıdan sonra konuştuğu da bildiriliyor. Bu
nasıl oluyor?
CEVAP
Bir ihtiyaç yoksa konuşmak mekruh olur. Sohbet etmek, kitap
okumak gibi faydalı işlerde konuşmak caizdir.
Yatsıyı kılmadan önce uyumak ve yatsıyı kıldıktan sonra, hayırlı iş
hariç konuşmak, mekruhtur. Yatsı namazından sonra, dini sohbet edene,
namaz kılana, yolcuya veya gerdeğe girene mekruh değildir. (Redd-ül
muhtar)
Yatsıdan sonra konuşmak, faydasız bir konuşmaysa yahut sabah
namazını veya âdet edinen kimsenin gece namazını kaçırmasına sebep
olacaksa, mekruh olur. Bir ihtiyaçtan dolayı konuşulursa mekruh olmaz.
Kur’an okumak, zikretmek, evliya menkıbelerini anlatmak, fıkıh okumak
ve misafirle konuşmak da mekruh değildir. Burada, o günün amel
defterine ibadetle başladığı gibi ibadetle bitirerek ikisi arasında işlenen
günahların affolmasına sebep olmaya çalışmak vurgulanıyor. Sabah
namazından önce de ihtiyaçsız konuşmak mekruhtur. (İmdad-ül-fettah)
İmsak vaktinden sabah namazını kılana kadar ihtiyaçsız konuşmak
da mekruhtur. (Dürr-ül muhtar)
397
www.dinimizislam.com
Şaka etmek
Sual: Bazı arkadaşlar yerli yersiz şaka yapıyorlar. Bazen korkuyor,
bazen üzülüyorum. Böyle şaka yapmak uygun mu, şakada bir ölçü yok
mu?
CEVAP
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Peygamber efendimiz de şakalaşır, (Ben de şaka yaparım, fakat
doğru konuşurum) buyururdu. Yabancı ile, tanıdıklarla, çocuklarla,
ihtiyar kadınlarla ve mahrem kadınlarla şaka yapardı. Ailesine karşı da,
insanların en zarifi idi. Âişe validemiz ile yarış etti. Bir seferinde Hazret-i
Âişe, başka seferde de Server-i âlem geçti. Müslümanın hanımı ile
oynaması, günah değil, sevaptır. Çünkü hadis-i şerifte, (Hanımı ile
şakalaşanı Allahü teâlâ sever, ikisine de sevap verir, rızıklarını
artırır) buyuruldu. Bir defasında, yaşlı bir kadına, (Cennete kocakarı
girmez) buyurunca, kadıncağız üzülür. Bunun üzerine kadına,
tebessümle (Sen o zaman genç olursun) buyurur.
Binek isteyen yaşlı bir kadına da (sana bir deve yavrusu vereyim,
ona binersin) buyurunca kadın, (Deve yavrusu beni nasıl götürsün?)
der. Tebessümle ona, (Her deve başka bir devenin yavrusudur)
buyurur.
Ümmü Eymen isimli bir kadın gelir, ben falancanın hanımıyım, sizi
kocam davet ediyor der. Ona da, (Şu gözünde beyazlık olan adamın
karısı mısın?) buyurunca, kadın, (Hayır onun gözünde bir şey yok) der.
Kadına tebessümle, (Gözünde beyazlık olmayan insan yoktur)
buyurur.
Hazret-i Âişe, Sevde validemize şu bulamaç aşını yemezsen yüzüne
sürerim der, o da yemeyince yüzüne sürerken aralarında oturan
Resulullah efendimiz, Hazret-i Sevde’yi siper etmeye çalışır. Hazret-i
Âişe de kendi yüzüne sürer, Resulullah onlara bakıp gülümser. Hadis-i
şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Arkadaşına üzücü şaka yapma!) [Tirmizi]
(Münakaşa etmeyen, haklı olsa da, kimseyi incitmeyen, şaka
veya güldürmek için, yalan söylemeyen, iyi huylu olan Müslüman
Cennete girer.) [Tirmizi]
(İnsanları güldürmek için yalan söyleyenlere, yazıklar olsun!)
[Ebu Davud]
(Çok gülen hafife alınır. Şakası çok olanın da vakarı gider.) [İ.
Asakir]
398
www.dinimizislam.com
(Şakası doğru olanı Allahü teâlâ sorumlu tutmaz.) [İ. Asakir]
(Ölçüsüz şaka yapan hafife alınır.) [Deylemi]
Hazret-i Ömer, (Çok gülenin heybeti azalır, çok şaka yapan hafife
alınır) buyurdu.
Rabia hatun, (Günah olmayan işlerde, gönül almak için şakalaşmak
mürüvvettendir) buyurdu.
Hikmet ehli buyuruyor ki:
Her şeyin tohumu vardır. Düşmanlığın tohumu da şaka ve alaydır. Ey
oğul, az şaka yap, fazlası, insanın değerlerini giderir ve kötüleri, aleyhine
cesaretlendirir. Şakayı tamamen terk etmek de dostların buğzetmesine
ve samimiyetinin kesilmesine yol açar. Bir iş yaparken içine bıkkınlık
gelir, ağırlık çökerse o zaman o yaptığın şeyi, bir müddet terk et, kendini
dinlendir, azıcık şakalaş, bu suretle kendine neşe getir. Fakat
şakalaşmayı o derece ayarla ki, yemeğe atılan tuz gibi olsun. Yani
yemeğe atılan tuz, çok olunca yemeğin lezzetini nasıl giderirse, şaka da
öyledir. Azı karar, çoğu zarar. Çok az olursa gönlümüzün neşesi yerine
gelmez. Şaka, gönüldeki donukluğu ve o işe karşı doğan bıkkınlığı
giderecek kadar olmalı.
Şakada da edebi muhafaza etmeli. Mesela hoca, talebesine, ana
baba evladına şaka yaparsa, talebe ve evlat, bu samimiyeti suiistimal
etmemelidir.
Şakası da ciddidir
Peygamber efendimizin, (Ciddisi de, şakası da ciddidir) buyurduğu
hususlar vardır. Bunlardan birkaçı şunlardır:
Bir kimse, şakadan veya rol gereği, iki şahit yanında evlense,
gerçekten evlenmiş olur. Yine bir kimse, şaka ile, alay olsun diye veya
hanımını korkutmak niyetiyle (seni boşadım) dese, hanımı gerçekten boş
olur.
Bir kimse, kölesine (seni azat ettim) dese, gerçekten kölesi azat
edilmiş olur. Sözünden vazgeçemez. Bir kimse, bir gün oruç nezretmek
isteyip de yanlışlıkla bir ay dese, bir ay oruç tutması gerekir. Dinimizin
emri budur. (Dürer, Redd-ül-muhtar)
Tehdit edilmeden, bir zaruret yok iken, şaka ile, alay ile kâfir olayım
demek, dini bilgilere hurafe ve inanmıyorum demek, günah işletenlere
helal olsun demek küfürdür. Böyle söyleyen müslüman ise mürted olur.
Mürted olanın bütün ibadetlerinin sevapları yok olur. Birkaç kişiyi
güldürmek için ibadetleri yok etmek akıllı kimseye yakışır mı?
Küfre düşürücü ifade kullananın imanı gider de haberi olmaz. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
399
www.dinimizislam.com
(Öyle bir zaman gelir ki, kişinin imanı gider de haberi olmaz.
Halbuki ondan, gömleğin çıktığı gibi, iman çıkmış olur.) [Deylemi]
(Ameller niyete göredir) hadis-i şerifi, taatlara ve mubahlara niyete
göre sevap verileceğini bildirmektedir. Günahlar, niyetsiz veya iyi niyetle
de işlenirse, günah olmaktan çıkmaz. Mesela, (Mümini sevindireni
Allahü teâlâ sevindirir) hadis-i şerifine uyabilmek için, bir mümini
sevindirmek niyetiyle içki masasına oturmak sevap olmaz, günah olur.
Bir hıristiyan kızı, bir müslüman erkeğe, (Benimle dans edersen
müslüman olurum) dese, müslümanın, iyi niyetle onunla dans etmesi
veya başka günah işlemesi caiz olmaz.
Sual: Köy düğünlerinde, oyun için, bir erkeğe kız elbisesi giydirip
kaçırıyorlar. Kızlara da erkek elbisesi giydiriliyor. Böyle yapmak uygun
oluyor mu?
CEVAP
Oyun için, şaka için de olsa, zaruretsiz erkek kadın elbisesi, kadın da
erkek elbisesi giymemelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kadın elbisesi giyen erkeğe, erkek elbisesi giyen kadına lanet
olsun!) [Hakim]
(Kadın gibi davranan erkeğe, erkek gibi davranan kadına lanet
olsun!) [Buhari]
(Erkeğe benzemeye çalışan kadın, kadına benzemeye çalışan
erkek bizden değildir.) [İ. Ahmed]
(Kendini erkeğe benzeten kadın, içki içmeye devam eden ve
deyyus Cennete girmez.) [Taberani]
Peygamber efendimiz, erkek kılığına girip mızrak kuşanmış bir kadını
görünce (Erkeğe benzemeye çalışan kadına, kadına benzemeye
çalışan erkeğe lanet olsun) buyurdu. El ve ayaklarını kınalayıp
kadınlara benzemeye çalışan birini sürgüne gönderdi. (Taberani, Ebu
Davud)
Bu günahları veya başka büyük günahları işleyen bir kimse, eğer
iman ile ölürse, günahlarının cezasını çektikten sonra Cennete girer.
Büyük günaha devam edenlerin, imanlı olarak ölmeleri zordur. Onun için
her günahtan kaçmalıdır!
Üzücü şaka
Sual: Bir arkadaş hep üzücü şakalar yapıyor. Bir şeyimi alıp saklıyor,
hep aratıyor. İstemediğim lakapla çağırıyor. Korkutucu şakaları oluyor.
Kendisine bunların kul hakkına girdiğini söyledim. (Özür dileyince, iş
biter) diyor. Özür dilemekle iş bitiyor mu?
CEVAP
400
www.dinimizislam.com
Özür dilemek marifet ise de, bundan daha kıymetlisi özür dileyecek
duruma düşmemektir. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Özür dileyecek işleri yapmaktan sakınmak gerekir.) [İ. Neccar]
(Arkadaşınızın bir şeyini ciddi olarak da, şaka olarak da
almayın!) [Tirmizi]
(Arkadaşına üzücü şaka yapma!) [Tirmizi]
(Bir kimse, bir mümini korkutursa, Allahü teâlâ da, uzunluğu bin
yıl olan günde, onun korkusunu artırır.) [Deylemi]
(Bir Müslümanı korkutan, kıyamet korkularından emin
olmaz.)[Beyheki]
(Korkutucu şeyler söylemeyin!) [Deylemi]
(Allah’a ve ahirete inanan kimse, bir Müslümanı korkutmasın.)
[Taberani]
(Bir Müslümana, haksız olarak, korkutucu bir gözle bakan
kimseyi, Allahü teâlâ da kıyamette korkutur.) [Taberani]
(Müjdeleyici olunuz, korkutucu olmayınız, kolaylık gösteriniz,
güçlük göstermeyiniz!) [Ebu Davud]
(Bir demir [veya yaralayıcı, öldürücü bir alet] ile arkadaşına işaret
edip korkutan kimseye, melekler lanet eder.) [Müslim]
Bir kimse, arkadaşı uyuklarken, onun ok kabından bir ok aldığı
sırada, arkadaşı korkarak uyandı. Bunu gören Resulullah efendimiz
buyurdu ki:
(Müslümanı [herhangi bir şekilde] korkutmak helal değildir.)
[Taberani]
Yine bir kimse, arkadaşının ayakkabılarını gizlice alıp sakladı.
Arkadaşı gelince, oradakilere ayakkabılarını sordu. Onlar görmedikleri
için, bilmediklerini söylediler. Ayakkabıyı saklayan kimse, (Ayakkabıların
burada ya) dedi. Bunu gören Resulullah efendimiz, (Nasıl olur da
mümini korkutursun?) buyurdu. O kimse şaka yaptığını söyleyince, iki
defa daha, (Nasıl olur da mümini korkutursun?) buyurdu. (Taberani)
Yine şaka ile arkadaşını korkutan birisine Peygamber efendimiz
buyurdu ki:
(Müslümanı korkutmak büyük zulümdür.) [Bezzar, Hâkim]
Sual: 1 Nisan’da, şaka yapmak caiz midir?
CEVAP
Yalan söylemeden, her zaman şaka yapmak caizdir. Üç hadis-i şerif
meali şöyledir:
(Arkadaşınıza, üzücü şaka yapmayın!) [Tirmizi]
(Tartışmaya girmeyen, haklı olsa da kimseyi incitmeyen, şaka
401
www.dinimizislam.com
veya güldürmek için yalan söylemeyen, iyi huylu olan Müslüman
Cennete girer.) [Tirmizi]
(İnsanları güldürmek için yalan söyleyenlere, yazıklar olsun!)
[Ebu Davud]
Şematet
Sual: Bazıları, düşmanlarına beddua ediyorlar ve onların başlarına
gelen belalara seviniyorlar. Hatta bu belalara kendi duasının sebep
olduğunu söyleyenler bile oluyor. Böyle düşünmek uygun mudur?
CEVAP
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Din kardeşinize şematet etmeyiniz! Şematet ederseniz, Allahü
teâlâ belayı ondan alır size verir.) [Tirmizi]
[Şematet, başkasına gelen belaya, zarara sevinmektir.]
Başka bir hadis-i şerifte de, tevbe ettiği kötü bir işten dolayı, o
kimseyi ayıplayanın, aynı belaya maruz kalacağı bildirilmiştir. (İmam-ı
Ahmed)
Zalimin zulmünden, şerrinden kurtulmak için, onun ölümüne
sevinmek, şematet olmaz. Düşmanın başına gelen ölümden başka
belalara sevinmek, şematet olur. Hele belaların gelmesine kendisinin
sebep olduğunu düşünerek sevinmek, mesela duasının kabul olduğuna
sevinmek daha fenadır. Ucub kötü huyuna yakalanmasına sebep olur.
Ona gelen belanın, kendisi için mekr ve istidrac olabileceğini
düşünmelidir. Ondan belanın giderilmesi için dua etmelidir. Hadis-i
şerifte, (Müminin din kardeşi için, arkasından yaptığı hayır dua kabul
olur. Bir melek, Allahü teâlâ bu iyiliği sana da versin der. Meleğin
duası reddedilmez) buyuruldu. Düşman, zalim olup da, kendisine gelen
bela, başkalarına zulmetmesine mani olursa, belanın gelmesine
sevinmek, şematet olmaz, günah olmaz. Din gayreti olur. Din gayreti,
imanın kuvvetli olduğunu gösterir. Allah için gayret etmek iyidir. Hayvani
arzular için gayret etmek iyi değildir. Zalime de bela gelmesine sevinmek,
yine iyi değildir. Fakat, başkalarına zulmetmesine mani olduğu için ve
diğer zalimlerin de ibret almaları için, caiz olmaktadır. (İslam Ahlakı)
Sual: Arkadaşlarımın başına üzücü bir olay gelse, üzülemiyorum.
Hatta seviniyorum. (Oh oldu) diyorum. Başkasına gelen belaya
sevinmenin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Bu çok kötü bir huydur. Tevbe istiğfar etmeli. Onların iyiliği için hep
402
www.dinimizislam.com
dua etmelidir. Çünkü aynı işler sizin de başınıza gelebilir. Bir hadis-i şerif
meali:
(Müslüman kardeşinin uğradığı felâkete sevinme. Allahü teâlâ,
rahmet eder, onu, o felâketten kurtarır da, seni derde uğratabilir.)
[Tirmizi]
Sual: Bir hadis-i şerifte, (Bir kimse, sevmediği birisine belâ, sıkıntı
geldiği için sevinirse, Allah bu kimseye de bu belâyı verir)
buyurulmaktadır. Fâsıklara, sapıklara ve gayrimüslimlere gelen belalara
sevinmek de bu hadis-i şerife dâhil midir?
CEVAP
Evet dâhildir. Kâfire bile gelen belâya sevinmek, doğru değildir. Daha
ölmeden dünyada iken bu belâya düçar olur. Müslümanlıkta, zâlim hariç,
insanlara gelen belâya sevinmek, (oh iyi oldu) demek caiz değildir.
Fakat Müslüman da olsa zâlim kimseye belâ gelirse, sevinmek caiz olur.
Zâlim Ebu Cehil ölünce, Peygamberimiz sevinmiş, şükür secdesinde
bulunmuştur. Bir zâlim ölünce sevinmenin caiz olması, mazlumların
zulümden kurtulması içindir. Zâlime bir belâ gelirse, belki ibret alır da
zulümden vazgeçebilir.
Şükür nedir?
Sual: Şükür nedir?
CEVAP
İslam âlimleri şükrü şöyle tarif etmişlerdir:
Şükür, her nimetin Allah’tan geldiğini bilip dil ile de hamd etmektir.
Allahü teâlânın emirlerini yapıp yasak ettiklerinden sakınmak şükretmek
olur. İnsanların hidayeti için çalışmak, onları irşat etmek de şükür sayılır.
Şükür, Allahü teâlânın verdiği nimetleri yerinde sarf etmek,
günahlardan kaçınmaktır. İnsan, Rabbin verdiği nimetlerle günah işlerse,
nankörlük etmiş olur.
Şükür, nimeti değil, nimeti vereni görmektir. Nimeti vereni bilip
gereğiyle amel etmektir. Bu amel, kalb, dil ve diğer azâlarla olur. Kalb ile
iyiliğe niyet eder. Dil ile hamd eder, şükrünü açıklar. Uzuvlarla şükür ise,
Allahü teâlânın verdiği nimetleri yerli yerinde kullanmaktır. Mesela gözün
şükrü, müslümanların, arkadaşların kusurunu görmemektir. Kulağın
şükrü, söylenilen ayıpları duymamış olmaktır.
Şükür, Allahü teâlânın verdiği nimetleri Onun sevdiği yerlerde
kullanmaktır. Allahü teâlâ bir kula birbirini takip eden çeşitli nimetler
verince, kul buna layık olmadığını düşünüp utanması da şükür olur.
Şükürdeki kusurunu bilmesi de şükür olur. Şükredemiyoruz diye özür
403
www.dinimizislam.com
beyan etmesi de şükürdür. (Allahü teâlâ, kusurlarımı örtüyor) demesi
de şükürdür. Şükür vazifesini yerine getirmenin Allahü teâlânın bir lütfu
olduğunu düşünmek de şükürdür.
Şükür, kendini o nimete layık görmemektir. Şükür, İslamiyet’e uymak
demektir.
Şükür, yapılan iyiliği anarak ihsan edeni övmektir. Yani dil ile
teşekkür de şükürdür.
Nimeti muhafaza ve artırmak için
Şu üç şeyi yapan tam şükretmiş olur:
1- Gelen her nimeti Allah’tan bilip şükretmek.
2- Allahü teâlânın verdiği her şeye razı olmak.
3- Nimetlerden istifade edildiği müddetçe, Allahü teâlâya isyan
etmemek.
Şükür, hem eldeki nimeti yok olmaktan kurtarır, hem de yeni
nimetlere kavuşturur.
Kuran-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Bana şükredin, nankörlük etmeyin!) (Bekara 152)
(Allah’tan sakının ki şükredebilesiniz.) [Nisa 123]
Allahü teâlâ, şükredene bol bol nimet verir. (Fâtır 30)
Hazret-i İbrahim, Rabbinin nimetlerine şükretti, Rabbi de onu doğru
yola iletti. (Nahl 121)
Cenab-ı Hak, kudretinin eseri olarak insanların istifadesi için birçok
hayvan yaratmıştır. Kimine binilir, kiminin etinden, sütünden, yününden,
derisinden vesairesinden istifade edilir. (Yâsin 71-73)
Bu hayvanlar, şükretmemiz için istifademize verilmiştir. (Hac 36)
Çoğu bilmez, azı şükreder
Allahü teâlâ, insanlara bol nimet vermiştir; fakat insanların çoğu
şükretmez. (Bekara 243, Yunus 60, Neml 73, Mümin 61)
Allahü teâlâ, çeşitli nimetler verdiğini, fakat şükredenlerin az
olduğunu, az şükredildiğini bildiriyor. (Secde 9, Sebe 13, Araf 10,
Müminun 78, Nahl 78, Mülk 23)
Kıymetli şeyler ekseriya az olur. Mesela altın pek çok olsa, bu kadar
kıymeti olmaz.
Azların kıymetli olduğunu bildiren âyet-i kerimelerden birkaçı şöyle:
Emrimiz gelip, tandırdan sular kaynamaya başlayınca, [Hazret-i
Nuha] "Her cinsten birer çifti ve aleyhine hükmedilmiş olanın dışında
kalan çoluk çocuğunu ve inananları gemiye bindir" dedik. Pek azı, onunla
beraber iman etmişti. (Hud 40)
İnanıp yararlı iş işleyenler bunun dışındadır ki sayıları da çok azdır!
404
www.dinimizislam.com
(Sad 24)
İsrailoğullarından, "Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, ana-babaya,
yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel konuşun,
namazı kılın, zekâtı verin" diye söz almıştık. Sonra pek azınız müstesna,
sözünüzden döndünüz. (Bekara 83)
İnkârlarından dolayı, Hak teâlâ, onları lanetlemiştir. Onların pek azı
inanır. (Bekara 88)
Allah yolunda savaşacaklarını söylemişlerdi ama savaş onlara farz
kılınınca, azı hariç, yüz çevirdiler. (Bekara 246)
Nice az topluluk, çok topluluğa Allah’ın izniyle üstün gelmiştir, Allah
sabredenlerle beraberdir. (Bekara 249)
Allah’ın size bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç,
şeytana uyardınız. (Nisa 83)
İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün, yine de
sen, onları affet ve aldırış etme! Allahü teâlâ, iyilik edenleri elbette sever.
(Maide 13)
Yaptıklarının cezası olarak, bundan böyle az gülsünler, çok
ağlasınlar. (Tevbe 82)
Günahlarımızı düşünerek elbette üzülmemiz, ağlamamız gerekir. (Az
gülsünler) demek, (Güler yüzlü olmayın) demek değildir. Müslüman her
zaman güler yüzlü olur. Fakat günahlarını düşünerek üzülür ve ağlar.
Namaz, şükür ve kanaat
Namazı doğru kılan, Allahü teâlânın sayılamayacak kadar çok olan
bütün nimetlerine şükretmiş sayılır. Nitekim, (Namaz, şükrün bütün
aksamını câmidir) buyurulmuştur. Demek ki doğru namaz kılan
şükretmiş olur. Namaz kılmayan ise, nankörlük etmiş olur.
Hadis-i kudsilerde buyuruldu ki:
(Beni anan şükretmiş, beni unutan nankörlük etmiş olur.) [Hatib]
(Bir kimse, kendine verdiğim nimeti benden bilip kendinden
bilmezse, nimetlerin şükrünü eda etmiş olur. Bir kimse de, rızkını
kendi çalışması ile bilip, benden bilmez ise, nimetin şükrünü eda
etmemiş olur.) [İ.Gazali]
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kanaat eden, en çok şükredenlerden sayılır.) [İbni Mace]
(Kıyamette “Şükredenler gelsin!” diye seslenilir. Onlar bir
bayrak altında Cennete girer. Bunlar, darlık ve genişlikte, her
hâlükârda Allahü teâlâya şükredenlerdir.) [İ.Gazali]
(Bir nimet için, Elhamdülillah diyen, daha iyisine kavuşur.)
[T.Gafilin]
405
www.dinimizislam.com
(Yiyip içtikten sonra Elhamdülillah diyen Cennete girer.) [Hakim]
(Bir nimet için Elhamdülillah diyen, nimetin şükrünü eda etmiş
olur.) [Beyheki]
(İnsanlara teşekkür etmeyen kimse, Allahü teâlâya şükretmez.
Aza şükretmeyen de, çoğa şükretmez. Allahü teâlânın nimetini
söylemek şükürdür, hiç bahsetmemek ise nankörlüktür.) [Beyheki]
(Nimete şükür, o nimetin gitmesine karşı emandır.) [Deylemi]
(Nimete kavuşunca şükreden, belaya uğrayınca sabreden,
haksızlık yapınca af dileyen, zulme uğrayınca bağışlayan, emniyet
ve hidayettedir.) [Taberani]
(İyiliği anmak şükür, iyiliği gizlemek nankörlüktür.) [Ebu Davud]
(Bir kimse, kavuştuğu nimeti her hatırlayışta, Allah’a
şükrederse, Allahü teâlâ da, onun her şükrüne karşı yeniden sevab
verir. Kim de başına gelen musibeti her hatırlayışta, "İnna lillah ve
inna ileyhi raciun" derse, Allahü teâlâ da her seferinde onun sevabını
artırır.) [Tirmizi]
Mümin kabirde doğru cevap verince, hemen o anda kabrin sağ
tarafından ay yüzlü bir kişi çıka gelir. (Ben senin, dünyada, sabrından
ve şükründen yaratıldım. Kıyamete kadar, sana yoldaş olurum) der.
Ne mutlu sabredip şükredenlere...
Hâline şükret, haset etme
Nice fakirler vardır ki, bir lokma ekmek kazanınca, Allahü teâlâya
şükreder ve zenginlerin hâlini düşünmez bile. Nice zenginler de vardır ki,
milyarlarına daha birkaç milyar ekleyemediği için üzüntü içindedir.
Kıskanç insan, başka bir insanın kendinden iyi giyinmesini, iyi
yaşamasını hazmedemez. Yani onun boyunu bosunu, güzelliğini,
çalışkanlığını, başarısını kıskanır. Daha kötüsü, onun başına gelen
fenalıklara sevinir.
İşte bu hâl, kıskançlığın en kötü derecesidir. Böyle insandan, Allahü
teâlânın yardımı kesilebilir. Daha da mahrum olur. İyi kalbli ve herkesin
iyiliğini isteyen insan, Allahü teâlânın himayesinde demektir.
Bir hadis-i şerifte, (Bir müslüman, kendisine istediği bir iyiliği,
başka bir müslüman için istemezse ve bir müslüman, kendisine
gelecek bir kötülüğü, istemediği halde, o kötülüğü başka bir
müslüman için isterse, onun imanı tam değildir) buyuruldu. Yani,
Peygamber efendimiz yalnız kendisini düşünenleri beğenmiyor. Başka
müslümanları düşünenleri beğeniyor ve öyle yapmalarını istiyor.
Düşünün bir kere; bütün dünya, Peygamber efendimizin bu emirlerini
yapmış olsa, dünyada kavga, gürültü kalır mı?
406
www.dinimizislam.com
Haset, tekebbüre sebep olur. Başkasında bulunan nimetlerin ondan
ayrılarak kendisine gelmesini ister. Onun haklı olan sözlerini ve
nasihatlerini reddeder. Ondan bir şey sorup öğrenmek istemez.
Kendinden yüksek olduğunu bildiği halde, ona tekebbür eder. İmam-ı
Gazali hazretleri, (Bütün kötülüklerin başı, kaynağı üçtür: Haset, riya,
ucub) buyurdu.
Haset eden, çekemediği kimseyi gıybet eder, çekiştirir. Onun malına,
canına saldırır. Kıyamette, bu zulümlerinin karşılığı olarak, hasenatı
alınarak ona verilir. Haset edilendeki nimetleri görünce, dünyası azap
içinde geçer. Uykuları kaçar. Hayır hasenat işleyenlere, on kat sevap
verilir. Haset bunların dokuzunu yok eder, birisi kalır. Haset edenin duası
kabul olmaz.
İyiliğe teşekkür edilir
Sual: İyiliğe teşekkürün dindeki yeri nedir?
CEVAP
İyilik edene, mal ile, hizmet ile karşılığı yapılır. Bunu yapamayan,
hamd ve sena, teşekkür ve dua eder. İyiliğe karşı, iyilik yapmak, insanlık
vazifesidir. Böyle olunca, her iyiliği yapan, en büyük iyilik olarak, yok iken
var eden, en güzel şekli veren, lüzumlu uzuvları, kuvvetleri ihsan eden,
her birini bir ahenk ile işleterek sıhhat veren, akıl ve zekâ bahşeden,
çoluk çocuk, ev, ihtiyaç eşyası, gıda, içecek, elbiselerimizi yaratan yüce
bir sahibe, bu nimetleri sebepsiz, karşılıksız ihsan eden ve her an yok
olmaktan, düşmandan, hastalıktan muhafaza eden ve bize hiç ihtiyacı
olmayan, sonsuz kuvvet, kudret sahibi olan Allahü teâlâya şükretmemek,
kulluk hakkını ödememek ne büyük kabahat, ne çok zulüm ve ne alçak
bir vaziyet olur? Hele, Ona ve nimetlerin Ondan geldiğine inanmamak
veya bunları başkasından bilmek en büyük zulüm, en çirkin yüz karası
olur.
Bir kimseye her ihtiyacı verilse, her ay yetecek para, gıda hediye
olunsa, bu kimse, o ihsan sahibini her yerde, herkese nasıl över. Gece
gündüz onun sevgisini, teveccühünü, onun kalbini kazanmaya uğraşmaz
mı? Onu dertlerden, sıkıntılardan muhafaza etmeye çalışmaz mı? Ona
hizmet edebilmek için, kendini tehlikelere atmaz mı? Bunları yapmasa, o
ihsan sahibine hiç kıymet vermese, herkes onu ayıplamaz mı? Hatta,
insanlık vazifesini yapmıyor diye cezalandırılmaz mı?
İyilik eden bir insanın hakkına böyle riayet ediliyor da, her nimetin,
her iyiliğin hakiki sahibi olan, hepsini yaratan, gönderen, Allahü teâlâya
şükretmek, Onun beğendiği, istediği şeyleri yapmak niçin gerekmesin?
Elbette, en çok Ona şükretmek, ibadet etmek gerekir. Çünkü, Onun
407
www.dinimizislam.com
nimetleri yanında başkalarının iyilikleri deniz yanında damla kadar bile
değildir. Hatta diğerlerinden gelen iyilikleri de, yine O göndermektedir.
İnsanlık vazifesi
Sual: Nimete şükür nasıl olur?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri Mektubat kitabında buyuruyor ki:
İnsanın, bu nimetleri gönderen Allahü teâlâya gücü yettiği kadar
şükretmesi insanlık vazifesidir. Aklın emrettiği bir vazife, bir borçtur.
Fakat, Allahü teâlâya yapılması icap eden bu şükrü yerine getirebilmek,
kolay bir iş değildir. Çünkü, insanlar, yok iken sonradan yaratılmış, zayıf,
muhtaç, ayıplı ve kusurludur. Allahü teâlâ ise, hep var, sonsuz vardır.
Ayıplardan, kusurlardan uzaktır. Bütün üstünlüklerin sahibidir. İnsanların
Allahü teâlâya hiçbir bakımdan benzerlikleri, yakınlıkları yoktur. Böyle
aşağı kullar, öyle bir yüce Allah’ın şanına yakışacak bir şükür yapabilir
mi? Çünkü çok şey vardır ki insanlar onları güzel ve kıymetli sanır. Fakat
Allahü teâlâ, bunları beğenmez. Saygı ve şükür sandığımız şeyler,
beğenilmeyen, bayağı şeyler olabilir. Bunun için insanlar, kendi kusurlu
akılları, kısa görüşleri ile Allahü teâlâya karşı şükür, saygı olabilecek
şeyleri bulamaz. Şükretmeye, saygı göstermeye yarayan vazifeler, Allahü
teâlâ tarafından bildirilmedikçe, övmek sanılan şeyler, kötülemek olabilir.
İşte, insanların Allahü teâlâya karşı, kalb ile ve dil ile ve beden ile
yapmaları ve inanmaları gereken şükür borcu, kulluk vazifeleri, Allahü
teâlâ tarafından bildirilmiş ve Onun sevgili Peygamberi tarafından ortaya
konmuştur. Allahü teâlânın gösterdiği ve emrettiği kulluk vazifelerine
İslamiyet denir. Allahü teâlâya şükür, Onun Peygamberinin getirdiği yola
uymakla olur. Bu yola uymayan, bunun dışında kalan hiçbir şükrü, hiçbir
ibadeti, Allahü teâlâ kabul etmez, beğenmez. Çünkü, insanların, iyi, güzel
sandıkları çok şey vardır ki, İslamiyet, bunları beğenmemekte, çirkin
olduklarını bildirmektedir. (c.3 m.17)
Kısacası şükür, İslamiyet’e uymak demektir.
Dil ile şükür
Sual: Dil ile şükrün önemi nedir?
CEVAP
Peygamber efendimiz, bir kimseye (Nasılsın?) buyurdu. O kimse,
(İyiyim) dedi. Üçüncü defa sorunca o kimse, (Elhamdülillah iyiyim) dedi.
Peygamber efendimiz, (İşte senden bu cevabı bekliyordum. Bunun
için soruyu tekrarladım) buyurdu. (Taberani)
Âlimler, salihler, bir kimseyi Allahü teâlâya şükrettirmek için,
(Nasılsın?) derlerdi. İnsan ya şükreder, ya susar veya şikayette bulunur.
408
www.dinimizislam.com
Allah’tan şikayet etmek ise çok çirkindir. Kulun Mevlasına zillet
göstermesi izzettir. Mevlayı başkasına şikayet etmesi ise zillettir. Şükür,
ihsanını, iyiliğini anmak suretiyle ihsan edeni övmektir. Yani dil ile
teşekkür de şükürdür. Bir grup kimse, Halife Ömer bin Abdülaziz
hazretlerini ziyarete geldiklerinde, içlerinden gencin birisi, (Üstün
faziletinizi adaletinizi duyduk. Size dilimizle teşekkür etmeye geldik.
Teşekkür edip döneceğiz) der.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Beni İsrailde bir abid var idi. Beşyüz yıl ibadet etmişti. Kıyamet
günü Allahü teâlâ, "Bu Abidin benim ihsanımla Cennete götürün!"
buyurur. Abid, "Ben ihsan ile değil, yaptığım beşyüz yıllık ibadetle
Cennete girmek istiyorum" der. Allahü teâlâ emreder, hesabı
görülür. Yalnız göz nimeti beşyüz yıllık ibadetten fazla gelir.
Melekler abidi Cehenneme götürürler. Abid, "Ya Rabbi beni
rahmetinle, ihsanınla Cennete koy" diye dua eder. Allahü teâlâ
buyurur ki:
"Ey kulum, seni yoktan kim yarattı? [Abid, sen yarattın, der.] Seni
yaratmam, senin tarafından mı oldu, yoksa benim ihsanımla, benim
rahmetimle mi oldu? [Abid, senin rahmetinle oldu, der.] Allahü teâlâ
verdiği bazı nimetleri de sayar. Abid, "Hepsi senin rahmetinle,
ihsanınla oldu" der.) [T. Gafilin]
Nimet umumi olunca, herkese gelince insan bu nimetin kıymetini
bilemez. Görmek büyük nimet iken, herkeste göz olduğu için göz
nimetine her zaman şükretmeyiz. Gençler, yaşlanmadıkça gençliğin
kıymetini bilmez. Hastalar sağlığın kıymetini anlar. Fakirler zenginliğin
kıymetini bilir. Hayatın kıymetini de ancak ölüler anlar. Şu halde
yaşlanmadan gençliğin, hastalanmadan sıhhatin ve ölmeden önce de
hayatın kıymetini bilip şükretmelidir.
Nimetlerle övünmek
Sual: Allah’ın verdiği nimetleri, başkalarına bildirerek övünmek
uygun mudur?
CEVAP
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın verdiği nimetleri bildirmek, bunlara şükretmek
olur.) [Beyheki]
Övünmek haramdır. Kendindeki iyilikleri, nimetleri, kendinden bilirse,
Allahü teâlânın verdiğini düşünmezse, övünmek olur. Yani (Tezkiye-i
nefs) olur. Bu nimetlerini Allahü teâlâdan geldiğini bilir, kendinin kusurlu
olduğunu düşünürse, (Şükür) olur.
409
www.dinimizislam.com
Hamd ve şükür
Sual: Hamd ve şükür arasında fark var mıdır?
CEVAP
Hamd, bütün nimetleri Allahü teâlânın yarattığına ve gönderdiğine
inanmak ve söylemek demektir. Şükür, bütün nimetleri İslamiyet'e uygun
olarak kullanmak demektir.
Herhangi bir kimse, herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde,
herhangi bir kimseye, herhangi bir şeyden dolayı, herhangi bir suretle
hamd ederse, bu hamd ve övgülerin hepsi, Allahü teâlânın hakkıdır. Her
şeyi yaratan, terbiye eden, yetiştiren, her iyiliği yaptıran, gönderen hep
Odur. Kuvvet ve kudret sahibi yalnız Odur. O hatırlatmazsa, kimse, iyilik
ve kötülük yapmayı irade, arzu edemez. Kulun iradesinden sonra, O da
istemedikçe, kuvvet ve fırsat vermedikçe, hiçbir kimse, hiçbir kimseye,
zerre kadar, iyilik ve kötülük yapamaz. Kulun istediği her şeyi, O da irade
ederse, dilerse yaratır. Yalnız Onun dilediği olur. İyilik ve kötülük
yapmayı, çeşitli sebeplerle hatırlatmaktadır.
Sual: Çok şükür mü demek iyidir, yoksa Elhamdülillah demek mi?
CEVAP
İkisi de aynı ise de, Elhamdülillah demek daha faziletlidir. İmam-ı
Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Sevilenin her şeyi, sevenin gözünde her zaman sevgilidir. İncitirse
de, iyilik ederse de sevilir. Sevmek nimeti ile şereflenenlerin, sevmenin
tadını alanların çoğu, sevdiğinin iyiliklerine kavuşunca sevgileri artar.
Yahut incitmesinde de, iyiliğinde de, sevgileri değişmez. Sevdiğinin hiçbir
hareketi ona çirkin gelmez. Sıkıntılı ve neşeli zamanlarında hep hamd
eder. Hamd etmek, şükretmekten daha kıymetlidir. Çünkü şükretmekte
nimetleri göz önündedir.
Hamd ederken nimetleri de, elemleri de sevilmektedir. Çünkü Allahü
teâlânın verdiği elemler, nimetler gibi güzeldir. Hamd devamlıdır. Nimet
zamanında da, sıkıntılı hâllerde de hamd edilir. Şükür ise nimet
zamanlarında olur, nimet kalmayınca, ihsan bitince şükür de kalmaz.)
[c.2, m.33]
İyilik eden bir insanın hakkına riayet ediliyor da, her nimetin, her
iyiliğin hakiki sahibi olan, hepsini yaratan, gönderen Allahü teâlâya
şükretmek, Onun beğendiği, istediği şeyleri yapmak, niçin lazım olmasın?
Elbette, en çok Ona şükretmek, ibadet etmek lazımdır. Çünkü, Onun
nimetleri yanında başkalarının iyilikleri, deniz yanında damla kadar bile
değildir. Hatta onlardan gelen iyilikleri de, yine O göndermektedir. O
halde, hamd ve şükre devam etmek gerekir.
410
www.dinimizislam.com
Kuran-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Biz şükreden kimseleri mükafatlandırırız.) [A.İmran 145]
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Cennetin
bedeli
La
ilahe
illallah,
nimetin
bedeli
Elhamdülillah’tır.) [Deylemi]
(Müminin her işi, hayırdır. Nimete şükreder, hayra kavuşur.
Belaya uğrayınca da, sabreder, yine hayra kavuşur.) [Müslim]
Hadis-i şerifte, (Nimetin bedeli Elhamdülillah) buyuruluyor. Peki,
sadece Elhamdülillah demekle nimetin bedelini vermiş olur muyuz?
Yani şükretmiş olur muyuz? Bir kimsenin eline bir miktar para geçse,
onunla şarap alıp içse, (Elhamdülillah, elime para geçti şarabımı
alabildim) dese, nimetin şükrünü eda etmiş olamaz. O nimeti dinin
yasaklamadığı yerde, hatta emrettiği yerlerde kullanırsa ancak o zaman
şükretmiş olur. Elhamdülillah demenin, yani şükrün kısa tarifi, İslamiyet’in
emir ve yasaklarına uymaktır.
Hamd etmek
Sual: Hamd etmek vacib mi, sünnet mi?
CEVAP
Hamd, yani elhamdülillah demek, namazda vacib, her duadan önce
ve yiyip içtikten sonra sünnettir. Her hatırladıkça söylemek mubahtır. Pis
yerlerde söylemek mekruh, haram yedikten, içtikten sonra söylemek,
haramdır ve hatta küfre sebep olur. (Redd-ül-muhtar 1/6)
Hâline şükretmenin yolu
Sual: Hâline şükretmenin yolu nedir?
CEVAP
Ahiret işinde, salih kimselere bakıp, onlar gibi olmaya çalışmak
gerekirken, dünya işlerinde, kendimizden daha aşağıda olan fakirlere
bakmak gerekir. Kendimizden daha çok zengin olanlarla sık sık
görüşmemek iyi olur. Peygamber efendimiz, (Zenginlerdeki mal ve
nimetleri görüp, hâlinizden şikâyet etmemek ve sahip olduğunuz
nimetleri küçümsememek için onların yanına seyrek gidin)
buyuruyor. (Hakim)
Zengin de, fakir de olsak, dilencilere değil, fakirlere yakın olmak çok
iyidir. Çünkü hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Fakirlerin kıyamette saltanatı vardır. Onlara “Allah rızası için
sana bir şey vereni, bir lokma veya bir yudum su vereni Cennete
götür” denir. Onlar da alıp götürürler.) [İ.Asakir]
(Fakirlerle dostluk kurun. Zira kıyamette devlet onlarındır.) [Ebu
Nuaym]
411
www.dinimizislam.com
(Din işlerinde kendinden üstün olanı görüp ona uyan, dünya
işlerinde ise kendinden aşağısına bakıp Allahü teâlâya hamd eden
şükretmiş olur.) [T.Gafilin]
İnsan, içinde bulunduğu duruma isyan etmemelidir. Belki o durumu
kendisi için daha iyidir. Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: “Öyle kimse vardır ki, onun imanı
ancak zenginlikle salah bulur. Eğer o fakir olsaydı, küfre girerdi.
Kimi de, ancak fakirlikle salah bulur, [doğru, iyi yolda olur], eğer
zengin olsaydı, küfre düşerdi. Kiminin imanı da, ancak sıhhatte
olması ile tamam olur. Eğer hastalansa, küfre girerdi. Kiminin imanı
hastalık içinde bulunmakla olgunlaşır. Eğer sıhhatte olsaydı küfre
sürüklenirdi.”) [Hatib]
Kanaat
Aza kanaat etmek, çoğu istememek değildir. Bulunduğu duruma razı
olmak demektir. Hadis-i şerifte, (Kim Allahü teâlânın verdiği az rızka
razı olursa, Allahü teâlâ da onun az ameline razı olur) buyuruldu.
Nimete şükredince
Sual: Fakir bir kimsenin de şükretmesi gerekir mi?
CEVAP
Elbette gerekir. Cenab-ı Hak, göz, kulak gibi uzuvların yanında akıl
ve iman gibi nimetler vermiş, insanlar için çeşitli gıdalar yaratmıştır.
Bunlara şükretmek gerekir. İmam-ı Rabbani hazretleri, şükrün İslam’a
uymak olduğunu, Cenab-ı Hakkın, (Şükrederseniz nimetimi artırırım)
buyurduğunu bildirmektedir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir kul, Allahü teâlânın verdiği nimet için Elhamdülillah derse,
nimetin şükrünü eda etmiş olur. İki defa söylerse sevabı artar. Üç
defa söylerse günahları mağfiret olur.) [Beyheki]
(Allahü teâlâ, yiyip içtiğinde Elhamdülillah diyeni, bu sözü için
Cennete koyar.) [İbni Asakir]
İmam-ı Mücahid hazretleri Nahl suresinin, (Onlar, Allah’ın nimetini
bilip itiraf ederler. Sonra da onu inkâr ederler) mealindeki 83. âyet-i
kerimesini, (Onlar, nimetlerin Allah’tan olduğunu bilirler. Fakat, "Bu
nimetleri biz kazandık veya bize miras kaldı" diyerek nankörlük eder) diye
tefsir etmiştir. İnsan, bir hasta veya sakat görünce, kendisinin böyle bir
derde müptela olmadığı için şükretmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, hasta, sakat birini görünce, "Allahü teâlâya hamdolsun
ki beni böyle etmedi. Bundan ve daha başka dertlilerden üstün kıldı"
derse, nimetin şükrü olur.) [Beyheki]
412
www.dinimizislam.com
Nimete şükredince, hem eldeki nimet yok olmaktan kurtulur, hem de
yeni nimetlerin ele geçmesine sebep olur. Hadis-i şerifte, (Az veya çok
bir nimete kavuşan, "Elhamdülillah" derse, Allahü teâlâ, o kimseye bu
nimetten daha iyisini verir) buyuruldu. Şükredenden Allahü teâlâ razı
olur. Hadis-i şerifte, (Yiyip içtikten sonra "Elhamdülillah" diyenden
Allahü teâlâ razı olur) buyuruldu.
Allahü teâlânın başta iman nimeti olmak üzere verdiği sayısız
nimetlere her zaman şükretmek, hamd etmek gerekir. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(İnsanların en efdali, çok hamd edenlerdir.) [Taberani]
Âyet-i kerimelerde de buyuruluyor ki:
(Bana şükredin, nankörlük etmeyin!) [Bekara 152]
[Nankörlük, şükretmemek, nimetleri Allahü teâlâdan bilmemek
demektir.]
(Şükrederseniz elbette nimetimi artırırım. Eğer nankörlük
ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.) [İbrahim 7]
İyilik edene dua
Sual: İyilik eden arkadaşa, teşekkür etmeyip, gıyabında dua etsek
uygun olur mu?
CEVAP
Yüzüne karşı teşekkür etmeli, gıyabında da dua etmelidir! Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(İyilik gördüğüne, Cezakellahü hayran kesira [Allah, seni çok
hayırla mükafatlandırsın] diyen, ona en büyük duayı etmiş olur.) [İ.
Asakir]
(Bir müslüman, arkadaşının gıyabında dua edince, bir melek de
ona, “Aynen bir mislini de Allahü teâlâ sana versin” diye dua eder.)
[Müslim]
Meleğin duası ise elbette kabul olur.
Şükür secdesi
Sual: Şükür secdesi nedir, nasıl yapılır?
CEVAP
Kendisine nimet gelen veya bir dertten kurtulan kimsenin, Allahü
teâlâ için şükür secdesi yapması müstehaptır. Şükür secdesi, tilavet
secdesi gibidir. Şükür secdesi yapacak olan, niyet edip, secdeye gidince,
önce Elhamdülillah der. Sonra secde tesbihini okur. Sonra Allahü ekber
der ve ayağa kalkar. (Tahtavi)
Sual: Şükür secdesi, abdestsiz yapılabilir mi?
CEVAP
413
www.dinimizislam.com
Tilavet secdesi gibidir, abdestsiz yapılmaz.
Şükür duası
Sual: Sıkıntılı bir halimizden kurtulduk. Acaba böyle bir durumda en
güzel şükür nasıl olur? Dua, secde vb...nasıl hareket etmeliyiz?
CEVAP
1- Her gün sabah ve akşam aşağıdaki duayı okuyunuz:
("Allahümme ma esbaha bi min nimetin ev bi ehadin min
halkıke, fe minke vahdeke la şerike leke, felekel hamdü ve
lekeşşükür" duasını, gündüz okuyan o günün, akşam okuyan o gecenin
şükrünü ifa etmiş olur.) [Akşam okurken esbaha yerine emsâ denir.]
[Bu dua çok kıymetlidir, ezberleyip gündüz ve akşam okumayı ihmal
etmemeli.]
2- Şükür secdesi yapınız.
3- İki rekat şükür namazı kılınız.
4- Mali durumunuz iyi ise hayatınızın şükrü için hayvan kesin ve
fakirlere dağıtın.
5- Şükür İslam’a uymak demektir. Dinin her emrine uymaya çalışınız.
Herkes, içinde bulunduğu nimetin kıymetini bilmelidir! Nimetin
kıymeti bilinirse, artar, bilinmezse elden gider. Hadis-i şerifte buyuruldu
ki:
(Allahü teâlâ, bir kimseye nimet verir ve insanların ihtiyaçlarını
ona düşürür de, o da onların ihtiyaçlarını gidermezse, nimeti yok
olmaya mahkumdur.) [İbni Neccar]
Her müslüman, sahip olduğu imkanları, başarıları, nimetleri
kendinden bilmemelidir! "Bunu ben yaptım" dememelidir! Her nimeti
Allahü teâlâdan bilmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, bir kimseye nimet verir, o da nimetin Allah’tan
olduğunu bilirse, henüz hamd etmeden, Allahü teâlâ onu
şükretmişlerden yazar. Bir kimse de, işlediği günaha pişman olursa,
henüz tevbe etmeden, Allahü teâlâ onu affeder.) [Hakim]
Şükür ve sabırla ilgili küçük bir kıssa da bildirelim:
Hifa Hatun
Medine’de güzelliği diller destan olan bir kadın vardı. Adı Hifa olan
bu hatun, Resulullah efendimizden Cennete götürecek ibadetin ne
olduğunu sordu. (Önce evlenmek gerekir. Evlenen dinin yarısını
korur) cevabını alınca, Hifa Hatun, (Kendime denk olan hiç kimse
göremedim. Ancak siz, kimi uygun görürseniz, ona razıyım) dedi.
Resulullah efendimiz, (Yarın mescide ilkönce gelen zat ile
evlendireyim) buyurdu. Hifa hatun da razı oldu.
414
www.dinimizislam.com
Sabah oldu. Mescide gelen zat, hem fakirdi, hem de fiziki yönden de
güzel değildi. Siyaha yakın, zayıf biri olan Süheyb idi. Hifa ise, güzel
olduğu kadar da zengin ve her bakımdan mükemmel idi. Allahü teâlânın
takdirine razı oldu. Nikahları kıyıldı. Süheybin düğün yemeği verecek
parası olmadığı gibi, gelini götürecek bir yeri de yoktu. Hifa hatun, ona
mal ve ev verdi. Hifa, Süheyb için bir nimet, Süheyb de Hifa için bir
mihnet demekti.
Gerdek gecesi, (Cennete öyle yüksek dereceler var ki buraya
ancak sabreden ve şükredenler girer) hadis-i şerifindeki müjdeye
kavuşmak için ikisi de, (Nimete şükür ve mihnete sabır için geceyi
ibadetle geçirmeye) karar verdi. Cebrail aleyhisselam gelip durumu
Resulullah efendimize bildirdi. Peygamber efendimiz, Cebrail
aleyhisselamın bildirdiklerini anlatınca, Hazret-i Süheyb, sevincinden
başını secdeye koyup, (Ya Rabbi eğer beni affetmişsen, yeni bir günaha
girmeden, canımı al) diye dua etti. O anda vefat etti. Peygamber
efendimiz, (Şu anda Hifa hatun da vefat etti) buyurdu. İkisinin kabrini
yanyana kazdılar. Biri nimete şükretmişti, diğeri de mihnete sabretmişti.
Allah’a şükrün lüzumu
Sual: Kendi isteğimizle yaratılmadığımıza göre, Allah’a şükretmemiz
gerekir mi?
CEVAP
Hiç yoktan yaratıldığımız için şükür gerektiği gibi, şu hususlardan
dolayı da şükür gerekir:
1- Allahü teâlâ, bizi bir taş, bir bitki veya bir hayvan olarak değil de,
insan olarak yarattığı için,
2- Müslüman bir ülkede doğduğumuz için, [Gayrimüslim bir ülkede
dünyaya gelseydik, araştırıp iman etmemiz çok zor olurdu. Müslüman
ülkede doğmamız, Allahü teâlânın bir ihsanıdır.]
3- Müslüman ülkede doğduğu hâlde, dinsiz olan birçok kişi gibi
olmadığımız için,
4- Müslüman aileden dünyaya gelip, onlar bizi Müslüman olarak
yetiştirdiği için,
5- Bozuk çevrenin etkisinde kalmadan, imanımızı muhafaza ettiğimiz
için,
6- Musa aleyhisselam gibi büyük bir peygamber, bu ümmetten olmak
için dua etmiştir. Bir peygamberin bile isteyip de kavuşamadığı nimete,
biz kavuştuğumuz için,
7- Ülkemizde ve dünyada, insanların çoğu, namaz kılmaktan
mahrumdur. Namaz kılmak, Allahü teâlânın kulunu kendisine muhatap
415
www.dinimizislam.com
seçmesi, huzuruna kabul etmesi demektir. Milyonlarca, milyarlarca insan
arasından, bizi muhatap kabul ettiği, bize yap, yapma diye emirler verdiği
ve her gün beş sefer, huzuruna kabul ettiği için,
8- Her ülkede bid’at ehli gruplar var. Bid’atler ibadet gibi işleniyor.
Bid’at ehli olmadığımız için,
9- Cehennemden kurtulacağı bildirilen, Ehl-i sünnet vel cemaat
fırkasında olduğumuz için,
10- İslam âlimlerini tanımayı, sevmeyi, kitaplarını okuyup dinimizi
öğrenmeyi ve yaymayı bize nasip ettiği için de çok şükretmek gerekir. Ne
kadar çok şükretsek, yine layıkıyla şükretmiş olamayız. Çünkü Allahü
teâlânın nimetleri, ihsanları saymakla bitmez. Bir âyet-i kerime meali
şöyledir:
(Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, bitiremezsiniz.) [Nahl 18]
Bir beyit:
Vücudun her zerresi, gelse de dile,
Şükrün binde birini, yapamaz bile.
Bunca nimetlere şükrediyor muyuz? Nimet içinde yüzen, şükrü kolay
hatırlayamaz. Bir âyet-i kerime meali de, şöyledir:
(Kullarım içinde hakkıyla şükreden azdır.) [Sebe 13]
Şükretmemek nankörlüktür. Allahü teâlâ, (Şükrederseniz,
nimetlerimi artırırım. Nankörlük ederseniz, azabım çok şiddetlidir)
buyuruyor. (İbrahim 7)
Şükretmek için İslam’a uymak gerekir. İslam’ın emir ve yasaklarına
uyan şükretmiş olur.
Hamd etmek
Sual: Nefsimize uyup günah işlediğimiz zamanlar oluyor, bu
zamanlar da dahil, her halimize hamdolsun demek caiz midir?
CEVAP
Günahlar kast edilmeden, elhamdülillahi alâ külli hâl yani her
halimize hamd olsun demek caiz olur. Küfre düşmek veya sapıtmak gibi
haller de düşünülünce, o zaman şöyle demelidir:
(Elhamdülillahi alâ külli hâl, sivel küfri ved-dalâl.)
(Küfür ve dalalet hariç, her halden dolayı Allah’a hamd olsun)
demektir.
Şöyle demek de uygun olur:
(Elhamdülillahi alâ külli hâl. Ve eûzü billahi min hâli ehlinnâr.)
(Her halden dolayı Allah’a hamd olsun. Cehennem ehlinin halinden
Allah’a sığınırım) demektir.
Hazret-i Ebu Bekir’e şükretmek
416
www.dinimizislam.com
Sual: (Ebu Bekir’i sevmek ve ona şükretmek her mümine şarttır)
anlamında bir hadis var. Şükür sadece Allah’a olmaz mı?
CEVAP
Şükür, teşekkür etmek demektir. Bir iyilik edene memnuniyetini,
minnetini bildirmek demektir. İyilik edene bu hissi göstermek ve onu
övmektir. Araplar şükran derler. Teşekkür ederim demektir. İnsanlara da
şükredilir. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(İnsanlara şükretmeyen, Allahü teâlâya şükretmemiş olur.)
[Tirmizi, İ. Ahmed]
(Kime bir iyilik yapılırsa, o iyiliği ansın! İyiliği anmak şükür olur.
İyiliği gizleyen nankörlük etmiş olur.) [Ebu Davud]
Elhamdülillah demek
Sual: Her nimet için elhamdülillah demek gerekir mi?
CEVAP
Evet gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir nimet için "Elhamdülillah" diyen, nimetin şükrünü eda etmiş
olur. İki defa derse sevabı tazelenir. Üç defa derse, günahları
affolur.) [Hakim]
(Bir Müslüman dünyadaki her şeye sahip olsa, "Elhamdülillah"
dese, bu "Elhamdülillah" sözü, o her şeyden daha kıymetlidir.)
[Deylemi]
(Yiyip içince bir defa "Elhamdülillah" diyeni Allahü teâlâ Cennete
koyar.) [İbni Asakir]
(Yeni gömlek giyerken, "Hamd olsun O Allah’a ki, bedenimi örtecek
ve hayatımı güzel edecek şeyi bana nasip etti" diyen ve eskisini de
birisine veren, hayatında da, ölümünde de Allah’ın himayesinde
olur.) [İ.Ahmed]
Hamd olsun demek
Sual: Nasılsın diyene, hamd olsun iyiyiz veya çok şükür iyiyiz demek
kâfi midir yoksa Allah’a hamd olsun, Allah’a şükürler olsun demek şart
mıdır?
CEVAP
Allah’a hamd olsun, Allah’a şükürler olsun demek çok iyidir.
Bununla beraber İslam âlimleri, hamd olsun, şükürler olsun, çok
şükür gibi ifadeler kullanmışlardır.
Mesela İmam-ı Rabbani hazretleri, bazı mektuplarında Allah
kelimesini kullanmadan da hamd olsun diyor.
Hamd gibi, dua da Allah için yapılır. Allah’a dua ediyorum demek şart
değildir. Dua ediyorum demekle Allah adı kasten kaldırılmış olmaz.
417
www.dinimizislam.com
İmam-ı Rabbani hazretleri, (Allah’ın seçtiği, sevdiği kullarına selam
olsun) buyuruyor. Allah’ın selamı olsun demiyor.
Hamd gibi selam da Allah için olduğundan dolayı, Allah ismi
kullanılmamıştır. Bu bakımdan vesselam demek kâfi görülmektedir.
Kur'an-ı kerimde de, Allah’a şükür yerine, sadece şükür kelimesi
kullanılmıştır:
(İnsanların çoğu şükretmez.) [Bekara 243, Yunus 60, Yusuf 38,
Müminun 61]
(Az şükrediyorsunuz.) [Araf 10, Müminun 78, Secde 9, Mülk 23]
(Şükreden kimseleri mükafatlandıracağız.) [Âl-i İmran 145]
(İman eder ve şükrederseniz, Allah size neden azap etsin?) [Nisa
147]
(Nuh, çok şükreden bir kul idi.) [İsra 3]
Şükretmek nasıl olur?
Sual: Şükür nedir? Allahü teâlâya nasıl layıkıyla şükredebiliriz?
CEVAP
Şükür, her nimetin Allah’tan geldiğini bilip yerinde sarf etmek ve dille
de hamd etmektir. Şükür, kendini o nimete layık görmemektir. Şükür,
nimeti değil, nimeti vereni görmektir. Nimet sahibinin emirlerine uyup
yasakladıklarından sakınmaktır. Bu da, kalb, dil ve diğer azalarla olur.
Kalble iyiliğe niyet eder. Dille hamd eder, şükrünü açıklar. Uzuvlarla
şükürse, Allahü teâlânın verdiği nimetleri, onun sevdiği ve istediği
yerlerde kullanmaktır. Allahü teâlâya layıkıyla şükretmek mümkün değilse
de, şunlar yapılırsa, şükredilmiş kabul edilir:
1- Her nimetin Allah’tan geldiğini bilmek. Allahü teâlâ, Hazret-i
Musa’ya buyurdu ki:
(Kendine verdiğim nimeti benden bilen, nimetlerin şükrünü eda
etmiş olur. Bir kimse de, rızkını kendi çalışmasıyla bilip benden
bilmezse, nimetin şükrünü eda etmemiş olur.) [İ. Gazali]
2- Nimetleri Allahü teâlânın istediği şekilde kullanmak. Mesela gözün
şükrü, ibretle bakmak, harama bakmamak, Müslümanın ve arkadaşının
kusurunu görmemektir. Kulağın şükrü, iyi şeyler dinlemek, kötü şeyleri,
söylenilen ayıpları dinlememektir.
3- Kendimiz dinin emir ve yasaklarına uyarken, diğer insanların da bu
nimetten istifade etmesini, hidayete ermelerini sağlamak için çalışmak.
4- Allahü teâlâ çeşitli nimetler verince, buna layık olmadığını düşünüp
utanmak şükür olur. Şükürdeki kusurunu bilmek de şükür olur.
Şükredemiyoruz diye özür beyan etmek de şükürdür. (Allahü teâlâ,
kusurlarımı örtüyor) demek de şükürdür. Şükür vazifesini yerine
418
www.dinimizislam.com
getirmenin Allahü teâlânın bir lütfu olduğunu düşünmek de şükürdür.
5- Allahü teâlânın verdiği her şeye razı olmak.
6- Nimetlerden faydalanıldığı müddetçe, Allahü teâlâya isyan
etmemek.
7- Yapılan iyiliği anıp ihsan edeni övmek, yani dille de Elhamdülillah
demek.
8- Bir hadis-i şerif meali: (“Allahümme mâ esbaha bî min ni’metin
ev bi-ehadin min halkıke, fe minke vahdeke, lâ şerîke leke, fe lekel
hamdü ve lekeşşükr” duasını, gündüz okuyan o günün, akşam
okuyan o gecenin şükrünü ifa etmiş olur.) [M. Rabbani 3/17] (Bu
duayı akşam okurken, esbaha yerine emsâ denir.)
9- Vasıtalara şükretmek. Allahü teâlâ nimetlerini, rızkımızı bir
vasıtayla gönderir. Onlara teşekkür etmekle de, Allahü teâlâya şükretmiş
oluruz. Bir hadis-i şerif meali: (İnsanlara teşekkür etmeyen Allahü
teâlâya şükretmemiş olur.) [İ. Ahmed]
Hamd etmek
Sual: Allah’a hamd etmenin, yani Elhamdülillah demenin hükmü
nedir?
CEVAP
Yerine göre hamd etmenin hükmü değişir. Birkaç örnek verelim:
Vacib olduğu yerler:
Namazda hamd etmek vacibdir. Fatiha suresi okumakla hamd
edilmiş olur.
Sünnet olduğu yerler:
Duaya başlarken, hutbede ve yiyip içtikten sonra hamd etmek
sünnettir.
Müstehab olduğu yerler:
Duaların sonunda hamd etmek müstehabdır.
Mubah olduğu yerler:
Her hatırladıkça hamd etmek mubahdır.
Haram olduğu yerler:
Haram bir şeyi yiyip içtikten sonra hamd etmek haramdır.
Küfür olduğu yerler:
Domuz eti, şarap gibi kesin haram olan bir şeyi yiyip içtikten sonra
hamd etmek haramdır, hatta haramlığına önem verilmezse küfür olur.
Sayılamayan nimetler
Sual: Çok sıkıntıları olan bir Müslümanın, yine de şükretmesi gerekir
mi?
CEVAP
419
www.dinimizislam.com
Müslüman olmak en büyük nimete sahip olmak demektir. Bu nimete
ne kadar şükretsek azdır. Müslüman olan, nimetler içindedir. Kur’an-ı
kerimde mealen buyuruldu ki:
(Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, bitiremezsiniz.) [Nahl 18]
Allahü teâlâ, (Rahmetim gazabımı aştı) buyuruyor. (Deylemi)
Bu bakımdan, her işte müminin kârı çok olur. Birkaç örnek verelim:
1- Günahlar bire bir yazılırken, sevablar en az bire on yazılır. Bire
yedi yüze kadar çıkar, hatta daha da fazla karşılık verilir. Bir âyet-i kerime
meali:
(Bir iyilik yapana on katı sevab verilir. Bir kötülük ise ancak
misliyle [bire bir] cezalandırılır. Kimseye haksızlık yapılmaz) [Enam
160]
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(İyilik yapmak isteyip de yapamayana, Allahü teâlâ, tam iyilik
etmiş gibi sevab yazar. Eğer o iyiliği yaparsa on, yediyüz misli ve
çok daha fazla sevab yazar. Eğer kötülüğe niyet eder de yapmazsa,
tam bir sevab yazar. O kötülüğü yaparsa, sadece bir günah yazar.)
[Buhari]
2- İyilik yapmaya imkânı olmayan bir mümin samimi olarak, (Şu dağ
altın olsa da, herkese dağıtsam) diye düşünse sanki dağıtmış gibi sevaba
kavuşur, ama imkânım olsa şöyle hırsızlık ederdim, şöyle günah işlerdim
diye düşünse, o günahları işlemedikçe günah yazılmaz. Hatta günah
işlemeye karar verip sonra Allah rızası için vazgeçse, sevab da alır.
3- Mümin hastalanıp ibadet edemez hâle gelince, ona yine lütuflar
yağmaya başlar. Hastayken doğru dürüst yapamadığı amellere daha çok
sevab kazanır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Mümin, hastalanıp ibadet edemeyince, Allahü teâlâ, günahları
yazan soldaki meleğe, “Onun günahlarını yazma” emri verir. Sevabları
yazan sağdaki meleğe de, “Ona sıhhatliyken yaptığı amellere verilen
sevabların en güzelini yaz, ben onun durumunu bilirim ve onu ben bu
hâle getirdim” buyurur.) [İbni Asakir]
4- İnsanların amellerini yazan ikişer melek, her sabah akşam değişir.
Eğer kul sabah ve günün sonunda iyi iş işlemişse, aradaki günahlara
bakılmadan affedilir. Bu ne büyük bir ihsandır! Bir hadis-i şerif meali
şöyledir:
(Melekler, insanların amel defterlerini götürdükleri zaman,
başında ve sonunda iyi iş yazılı ise, gün ortasında yapılanları ona
bağışlarlar.) [Ebu Ya’la]
5- Sevab veya günah yazılırken de melekler mümine lütufta bulunur.
420
www.dinimizislam.com
Mümin, birkaç günah işler, sağdaki âmir olan melek soldakine günahları
yazdırmaz, (Biraz bekle, belki bir iyilik) işler der. Kul bir iyilik işleyince,
şimdi yazalım der. Bir iyiliğe on sevab verilir. O kişi üç günah işlemişse,
10’dan 3’ü çıkar, geriye 7 sevab yazılır. Bir hadis-i şerif meali:
(Sağdaki melek, soldaki meleğin âmiridir. Kul, bir iyilik yapınca,
on sevab yazar. Kötülük yapınca, sağdaki melek, soldaki meleğe,
bekle der. O da, 6 saat bekler. Eğer kul istiğfar ederse, hiç günah
yazmaz. İstiğfar etmezse, tek bir günah yazar.) [Taberani, Beyheki]
6- Dört rekâtlık namazda yanılıp üç mü, dört mü kıldım diye
şüphelenince, üç kabul eder, bir rekât daha kılar. Secde-i sehv eder.
Peygamber efendimiz, böyle yapan kimse için, (Eğer beş rekât
kılmışsa, melekler bir rekât daha ekleyip o namazı altı rekât olarak
yazarlar) buyuruyor. (Müslim)
Bir rekât fazla kıldığı namaz boşa gitmiyor, yanına bir daha eklenerek
iki rekât namaz olarak takdim ediliyor. Hep böyle, müminin lehine hareket
edilmektedir. Bir kimse Allah’a bir adım yaklaşırsa Allahü teâlâ ona on
adım yaklaşıyor. Hep nimet içindeyiz.
7- Allah dostlarını, sadece seven bile kurtulur. Silsile-i aliyye
büyüklerinden, Kâbe-yi şerifi görünce, (Yâ Rabbi, bizi seveni dostun
yap) diye dua edenler oldu ve bu duaları kabul oldu. Demek ki, bu
büyükleri seven kurtulur. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Dini sual sormakla dört kişi sevabda ortaktır: Sual soran, cevap
veren, dinleyen ve bunları sevenler.) [Ebu Nuaym]
Gazetede, maillerde bunları okuyanlar, radyoda ise dinleyenler de
sevaba ortak olur. Bir de, bir kimse gazete alamıyordur yahut bilgisayarı,
maili yoktur, okuyamıyordur. Radyoyu o saatte dinleyemiyordur, fakat
(Gazete alsaydım veya bilgisayarım olsaydı da, bu sual ve cevapları
okusaydım) yahut radyoda konuşulurken (O saatte müsait olsaydım da
dinleseydim) diyordur. Böyle diyenler de, diğerleri gibi sevaba kavuşur.
Mesela, Osman Ünlü hoca konuşuyor, bir mazeretle dinleyemeyen biri,
(Ne iyi, suallere nakle uygun cevap veriliyor, Osman hocadan ve ona bu
imkânı verenlerden Allah razı olsun) derse, yine sevaba ortak olur.
8- Yatağa abdestli giren, ölürse şehit olur. Namaza kalkmak yahut
ertesi gün faydalı işler yapmak niyetiyle uyuyanın uykusu ibadet olur. İki
hadis-i şerif meali:
(Âlimlerin uykusu ibadettir.) [İ. Gazali]
(Oruçlunun uykusu ibadettir.) [Deylemi]
9- Ramazan ayına kavuşmak büyük nimettir. Bir hadis-i şerif meali
şöyledir:
421
www.dinimizislam.com
(Allahü teâlâ, Ramazanın ilk gecesi, müminlere rahmet eder.
Rahmetle baktığı kuluna da artık hiç azap etmez. Ramazanın son
günü, oruç tutan müminlerin hepsini affeder) [Beyheki] (Allahü
teâlânın sıfatları da ebedî olduğu için, razı olması, affetmesi de ebedîdir.
Bir defa rahmetle bakarsa, bir defa affederse, artık ona hiç azap etmez.)
10- Camiye giren bile nimete kavuşuyor. Bir hadis-i şerif meali
şöyledir:
(Camiye giren, o andan itibaren namazda sayılır.) [İbni Ebi Şeybe]
11- Cuma günü ölen bile kurtulur. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Cuma günü ölen mümin, şehid olur ve kabir azabından
kurtulur.) [Ebu Nuaym]
12- Ömründe bir kere günahtan sakınan, sonunda Cennete gider. Bir
hadis-i şerif meali:
(Ömründe bir kere Allah’ı anan veya Ondan korkan Mümin,
Cehennemden çıkar.) [Tirmizi]
13- İman eden kâfirin, kâfirken yaptığı iyilikler boşa gitmediği gibi,
yaptığı bütün günahları da affolur, hatta sevaba çevrilir. Bir âyet-i kerime
meali:
(Allahü teâlâ, kâfirken tevbe edip iman eden ve salih amel
işleyenlerin seyyiatını hasenata [günahlarını sevablara] çevirir. Allah
çok affedici ve çok merhamet sahibidir.) [Furkan 70]
Allahü teâlâ, (Affettiğim kimseyi artık asla kınamam) buyuruyor.
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Tevbe eden, hiç günah işlememiş gibi olur.) [İbni Mace]
14- Rabbimizin affetmediği günah yoktur. Bir âyet-i kerime meali:
(De ki, ey çok günah işlemekle haddi aşan kullarım! Allah’ın
rahmetinden [bizi affetmez diye] ümidinizi kesmeyin! Çünkü Allah,
[iman ehlinin] bütün günahlarını hiç şüphesiz affeder. Elbette O,
sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir.) [Zümer 53]
15- Allahü teâlâ, âhirette bile, yapılan cömertlikten veya başka
iyilikten dolayı kulunu affeder. Mahşer günü bir tek sevabı kalan mümin,
bunu tek sevaba ihtiyacı olan başka mümine bağışlayınca Allahü teâlâ,
ikisini de Cennete koyar. Cehennemden sorgu için çıkarılan bir kimseye,
(Haydi tekrar Cehenneme) dendiği zaman, o mümin, ayağındaki
zincirlerle koşarak Cehenneme gider. Cehenneme gidilirken koşulur mu
diye sorulduğu zaman, (Dünyada ne başımıza gelmişse, söz
dinlememekten ileri gelmiştir, bari burada söz dinleyeyim diye
koşuyorum) der. Bu söz Allahü teâlânın hoşuna gider ve onu Cennete
götürün buyurur.
422
www.dinimizislam.com
Teşekkür ve şükür
Sual: (İnsanlara teşekkür etmeyen, Allahü teâlâya şükretmiş
olamaz) hadis-i şerifindeki insanlara teşekkürden maksat nedir?
CEVAP
(Bize gelen nimete vesile olan kimseye teşekkür etmedikçe, o nimet
için yapacağımız şükrü Allahü teâlâ kabul etmez) demektir. Mesela, evi
olmayan bir fakire, hayırsever bir zengin bir ev hediye etse, o fakir de
zengine teşekkür etmeyip sadece, (Yâ Rabbi, bana ev nasip ettiğin için
sana şükrederim) dese, yetmez, bu nimete vesile olan şahsa da teşekkür
etmesi gerekir.
Sual: Nimetlere şükretmenin kısa yolu nedir?
CEVAP
Dini hususlarda kendimizden üstün olana bakıp kibirlenmemek,
dünyalık hususlarda ise kendimizden aşağıda olana bakıp bizdeki
mevcut nimetlere nankörlük etmemek gerekir. Bir hadis-i şerif meali:
(Dinde kendinizden yukarıda olana bakın, aşağı olana bakmayın,
yoksa kendinizi beğenip, helâk olursunuz. Dünyalık hususunda da,
kendinizden yukarıda olana bakmayın, yoksa nankörlük edersiniz.
Kendinizden aşağı olana bakın ki nimete şükredesiniz.) [Ey Oğul
İlmihali]
Sabır ve şükür
Sual: (Allahın nimetlerini yiyip, şükredenin sevabı, oruç tutup
sabredenin sevabından az değildir) hadis-i şerifinde, şükretmek, neden
oruç tutup sabretmekten daha sevabdır? Oruç tutup sabreden çok
sıkıntıya katlanır; ama şükretmek daha kolay değil mi?
CEVAP
Hamd, bütün nimetleri Allahü teâlânın yaratıp gönderdiğine inanmak
ve söylemek demektir. Şükür, bütün nimetleri İslamiyet’e uygun
kullanmak demektir. Yani Allah’ın verdiği nimetleri yerinde sarf etmek,
gizli açık Allah’a itaat edip günahlardan kaçınmaktır. Kişi, Rabbinin
verdiği nimetleri günaha vasıta kılarsa, şükretmiş olmaz, nankörlük etmiş
olur. Şükrün esası, nimetlerin sahibini bilmek, bunu kalble tasdik edip
dille söylemektir.
Büyüklerin söyledikleri gibi, Horasan’ın köpeklerini de aç bıraksanız,
sabretmiş olur. Şükretmek ise, çok zordur. Onun için Kur’an-ı kerimde,
(İnsanların çoğu şükretmez, şükredenler azdır) buyuruluyor. Her
uzvun şükrü vardır:
1- Ellerin şükrü: Harama el uzatmamak, helal olan şeyleri tutmak,
2- Dilin şükrü: Yalan, gıybet, iftira, fuhuş söz gibi kötü şeylerden
423
www.dinimizislam.com
uzak durmak, hayır söylemek ve Allahü tealayı zikretmek,
3- Gözlerin şükrü: Harama bakmamak, Müslümanların kusurlarını
görmemek ve her şeye ibretle bakmak,
4- Kulakların şükrü: İyi şeyler dinlemek, kötü şeyleri, çalgıları
dinlememek, söylenilen ayıpları duymamak,
5- Burnun şükrü: Haram şeyler koklamamak, helal olanları
koklamak,
6- Ayakların şükrü: Kumarhane, meyhane gibi kötü yerlere
gitmemek, camiye ve salih akrabaları, diğer salih zatları ziyarete gitmek,
7- Fercin şükrü: Zinadan, livatadan uzak durmak, nikâhlı eşle
beraber olmak,
8- Midenin şükrü: Mideye haram lokma sokmamak, helal şeyleri
yiyip içmek,
9- Kalbin şükrü: Kibir, ucb, suizan, öfke, riya, kin, haset, mal ve
makam sevgisi, övülmeyi sevmek, ayıplanmaktan korkmak, övünmek gibi
şeylerden kaçmak; ilim, tefekkür, rıza, hayâ, tevazu, merhamet,
mürüvvet, hüsnüzan etmek gibi güzel vasıflara sahip olmak, yani kötü
sıfatlardan kurtulup güzel huylarla süslenmek,
10- Bedenin şükrü: Oruç tutmak ve namaz kılmak.
Diğer şükürlerden bazıları:
Allah’ı tanımanın şükrü: Bildirdiği emir ve yasaklara riayet edip,
hubb-i fillah buğd-i fillah üzere olmak, yani sevdiklerini sevip,
düşmanlarına düşman olmak ve ayrıca çok elhamdülillah demek,
Peygamberi tanımanın şükrü: Sünnetiyle amel etmektir.
Bir büyüğü tanımanın şükrü: Eserlerini okumak, okutmak ve
yaymak, talebeleriyle birlik beraberlik içinde olmak.
İmanın şükrü: Doğru iman bilgilerini Allahü teâlânın diğer kullarına
ulaştırmak, Hubb-i fillah, buğd-i fillah üzere olmak. Yani sevdiğini Allah
için sevmek, sevmediğini de Allah için sevmemektir.
Aklın şükrü: Aklı dinin emrettiği şekilde kullanmak.
İlmin şükrü: Bildiğiyle amel etmek ve emr-i maruf yapmaktır.
Sağlığın şükrü: Oruç tutmak, bedeni günah olan yerlerde
hırpalamamak, dinin emrettiği yerlerde kullanmaktır.
Malın şükrü: Zekât, sadaka vermek, hayır hasenat yapmaktır.
Evin şükrü: Evde günah olan işler yapmamak ve misafir
ağırlamaktır.
Arabanın şükrü: Faydalı hizmetlerde kullanmaktır.
Mesleğin şükrü: Mesleği dine uygun şekilde kullanmaktır.
Eşin şükrü: Haklarına riayet etmek ve onu üzmemeye çalışmaktır.
424
www.dinimizislam.com
Evladın şükrü: Akikasını kesmek ve İslam terbiyesi üzere
yetiştirmektir.
Dertten kurtulmanın şükrü: Şükür secdesi yapmak veya şükür
namazı kılmaktır.
Günün şükrü: (Allahümme mâ esbaha bî min ni’metin ev bi-ehadin
min halkıke, fe minke vahdeke, lâ şerîke leke, fe lekel hamdü ve lekeşşükr) diyen gündüzün şükrünü yerine getirir. Akşam (Mâ esbaha) yerine
(Mâ emsâ) diyerek, okuyan da gecenin şükrünü yerine getirmiş olur.
İbadet etmenin şükrü: Sabah akşam yüz kere, (Sübhanallahi ve
bi-hamdihi sübhanallahil’azîm) demektir.
Bütün nimetlerin şükrü: Bütün nimetlerin, Allahü teâlânın lutfü ve
ihsanı olduklarını düşünerek İslam’ın beş şartını kusursuz yerine
getirmektir. Bunun için, şu üç hususa riayet etmelidir:
1- Ehl-i sünnet itikadına göre itikadı düzeltmek,
2- İslamiyeti Ehl-i sünnet âlimlerinin ilmihal kitaplarından öğrenip,
bunlara uymak,
3- Tasavvuf büyüklerinin yolunda, kalbi ve nefsi temizlemektir.
Şükrün önemi
Sual: Allah’a şükretmek ne demektir, nasıl yapılır?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri (Allah’a şükretmek, Ona inanıp, emir ve
yasaklarına riayet etmekle olur) buyuruyor. (3/41)
Bir âyet-i kerime meali de şöyle:
(Ya Musa, sana verdiğim emir ve yasaklara sarıl da,
şükredenlerden ol!) [Araf 144 ]
Kur’an-ı kerimde üç şey, üç şeyle beraber bildirildi. Biri yapılmazsa,
ikincisi kabul olmaz.
1- Resulullah’a itaat edilmedikçe, Allahü teâlâya itaat edilmiş olmaz.
2- Ana, babaya şükredilmedikçe, Allahü teâlâya şükredilmiş olmaz.
3- Zekât verilmedikçe, namazlar kabul olmaz. (Tefsir-i Mugni)
Şükreden kurtulur. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah’a iman edip, nimetlerine şükrederseniz, size niçin azap
etsin?) [Nisa 147]
Şükredenin kazancı nedir? İki âyet-i kerime meali:
(Şükrederseniz elbette nimetimi artırırım.) [İbrahim 7]
(Biz şükredenlerin mükâfatını vereceğiz.) [Âl-i İmran 145]
Şükür bu kadar önemliyken, şükredenler azdır. Bir âyet-i kerime
meali:
(Kullarım içinde hakkıyla şükreden azdır.) [Sebe 13]
425
www.dinimizislam.com
Yine İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İslam’ın beş şartını yerine getiren, nimetlere şükretmiş olur.
Şükreden de, Cehennem azabından kurtulur. Salih amel, İslam’ın beş
şartıdır. İslam’ın bu beş temelini, bir kimse hakkıyla kusursuz yaparsa,
Cehennemden kurtulur; çünkü bunlar, salih işler olup, günahlardan ve
çirkin şeylerden korur. Bir âyet-i kerime meali:
(Kusursuz kılınan bir namaz, insanı kötü işlerden korur.)
[Ankebut 45] (1/304)
Şükrün önemi hakkında üç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Nimete kavuşunca şükreden, belaya uğrayınca sabreden,
haksızlık yapınca af diler, zulme uğrayınca bağışlarsa, emniyet ve
hidayet üzere olur.) [Taberani]
(Müminin her işi, hayırdır. Nimet gelince şükreder, hayra
kavuşur. Bela gelince de sabreder, yine hayra kavuşur.) [Müslim]
(Şu üç şey iman alametidir: Belaya sabır, nimete şükür, kazaya
rıza.) [İhya]
Allah’ı anmak
Sual: İbadet edebilmek, Allah’tan bir nimet midir? Şükretmek gerekir
mi?
CEVAP
Her şey Allahü teâlâdandır. Nimetlerine şükretmek gerekir. Mesela
Allahü teâlâyı anmak da bir ibadettir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allah’ı anmak, Allah’ın bir nimetidir. Onun şükrünü eda edin!)
[Deylemi]
Şükür nimeti
Sual: Doğuştan nimetlere kavuştuğumuz gibi, sonradan da,
sayılmayacak kadar maddi ve manevi çeşitli nimetlere kavuşuyoruz.
Nimet çok olunca şükür hatırımıza gelmiyor. Şükretmediğimiz için vebali
oluyor mu?
CEVAP
Elbette vebali olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Sizin günah işlemenizden çok, nimetlere şükretmemenizden
korkuyorum. Şükredilmeyen nimetler öldürücü ve yok edicidir.) [İ.
Asakir]
Eğer şükredilmezse, hem nimet elden alınır, hem de nankörlüğün
cezasını çekeriz. Şükredersek, hem sevaba kavuşuruz, hem de nimetin
yok olmasını önlemiş oluruz. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bir kimse, Allahü teâlânın kendine verdiği nimete Elhamdülillah
derse, o nimetin şükrünü ödemiş olur. Bir daha derse, sevabı
426
www.dinimizislam.com
artırılır. Üçüncü defa derse, günahları affolur.) [Hâkim, Beyheki]
(Nimete hamd etmek, o nimetin elden çıkmasına karşı bir
garantidir.) [Deylemî]
Hâline şükretmek
Sual: Her türlü belaya uğrayan kimsenin, yine sabretmesi mi gerekir?
CEVAP
Elbette sabretmesi gerekir. Beterin beteri olduğunu düşünerek her
hâlimize şükretmeliyiz. Sabretmezsek elimize ne geçecek ki?
İsa aleyhisselam, cüzzamdan etleri dökülmüş, gözleri kör olmuş, her
tarafı perişan yatalak ve fakir bir genç hastanın, (Çoklarını müptela ettiği
dertlerden beni koruyan Allahü teâlâya hamdolsun) dediğini işitince,
(Sana gelmedik belâ mı var da, böyle dua ediyorsun?) buyurdu.
Hasta genç, (Ben iman ve marifet sahibiyim, kalbimde dünya ve para
sevgisi yok) dedi. Hazret-i İsa, (Doğru söyledin) buyurarak elini hastanın
vücuduna sürdü. Gözleri açıldı, vücudunu kaplayan hastalık da hemen
geçti. Eskisinden daha güzel bir genç oldu. (Eskiden günah işleyecek
durumda değildim. Şimdi bu yakışıklı hâlimle günah işlersem felaket olur)
diye korkmaya başladı. Fakat Hazret-i İsa ile birlikte sağ salim uzun
müddet yaşadılar.
Nimeti göstermek
Sual: (Allahü teâlâ, sana bir mal verince, bu nimetin eserinin
senin üzerinde görülmesini sever) hadis-i şerifi, maddî şeyler için
midir, yoksa manevî şeyler de buna dâhil midir?
CEVAP
Elbette dâhildir. Manevî nimetler, mal mülk gibi maddî nimetlerden
daha büyüktür. Mesela iman nimeti, malla mülkle ölçülmez. İman
nimetinin şükrünü göstermek gerekir. Allahü teâlâ, (Nimetlerime
şükrederseniz arttırırım) buyuruyor. Şükrün dereceleri var. Allahü teâlâ,
(Ey, imanla şereflenen müminler, iman nimetinin şükrünü ifa
edebilmek için birbirinizi seviniz!) buyuruyor. Ana babadan, kardeşten
daha çok sevmek gerekir. Hele, ana baba bu yolda ise, elbette onları da
böyle sevmek gerekir. İman şükrünü yerine getirmek için insanların
Cehennemden kurtulmasına çalışmak gerekir. Bunu da güler yüzle, tatlı
dille yapmalı, dini doğru olarak öğreten kitapları ucuza satarak veya
ücretsiz dağıtarak, milletin imanını korumaya çalışmalıdır.
İman nimetine şükretmek için dua da etmek gerekir. Mesela abdeste
başlarken okunan şu duayı, kim okursa, iman nimetine şükretmiş olur.
(Elhamdülillahi alâ dînil islâm ve alâ tevfîkil îmân ve alâ
hidâyetir-rahman.)
427
www.dinimizislam.com
İmanının sağlamlaşması için bu duayı okumalı. Çünkü şükredince
nimet artar. İman artmaz, ama kuvvetlenir. Diğer nimetlerine şükredince
artar, imana şükredince sağlamlaşır, kuvvetlenir.
Nasılsın diyene
Sual: Yeni türeyen bazı kimseler, (Nasılsın, diyene hamd olsun veya
elhamdülillah denmez, şükürler olsun demek gerekir) diyorlar. Böyle bir
şey var mıdır?
CEVAP
Elhamdülillah denmez demek çok yanlıştır. Hattâ Elhamdülillah
demek daha uygundur. Hamd ile şükür arasında bazı farklar vardır:
Hamd, bütün nimetleri Allahü teâlânın yarattığına ve gönderdiğine
inanmak ve söylemektir. Şükür, bütün nimetleri İslamiyet'e uygun olarak
kullanmak demektir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Hamd etmek, şükretmekten daha kıymetlidir. Çünkü şükretmekte
nimetleri göz önündedir. Hamd ederken nimetleri de, elemleri de
sevilmektedir. Çünkü Allahü teâlânın verdiği elemler, nimetler gibi
güzeldir. Hamd devamlıdır. Nimet zamanında da, sıkıntılı hâllerde de
hamd edilir. Şükür ise nimet zamanlarında olur, nimet kalmayınca, ihsan
bitince şükür de kalmaz. (2/33)
Demek ki, şükür sadece nimet verildiği zaman oluyor. Hamd ise,
nimet de olsa, sıkıntı da olsa Allahü teâlâdan geldiği için onu
memnuniyetle karşılamaktır. Bu çok kıymetli bir şey ise de, hamd eden
az olur.
Takıyye
Sual: Kimi yalan söylüyor. Günah değil, çünkü takıyye yaptım diyor.
Takıyye nedir?
CEVAP
Takıyye, inancının aksini söylemektir. Buna Müdara da denir.
İnancını, görüşünü, partisini, grubunu, gittiği yolu saklamak demektir.
Sırrını açıklayan kimse, çok defa söylediğine pişman olur, üzülür. İnsan,
söylemediği sözünün hâkimidir, söylediğinin ise, mahkumudur. Keşke
söylemeseydim der ama iş işten geçmiştir. Malı ve eşyayı emin olarak
saklayan çok insan, sır saklayamaz. Hiç ummadığınız kimse, gizli
sırlarınızı açıklayabilir. Onun için eskiden, Zehebini, zihabını ve
mezhebini gizli tut derlerdi. Yani paranı, dini inancını, siyasi görüşünü,
grubunu gizli tut demektir.
Bu birkaç çeşittir:
428
www.dinimizislam.com
1- Kâfirler arasında kalıp, malından, canından korkanın, onlara
kalben değil de, dilden sevgi göstermesi caizdir.
Müşrikler, Hazret-i Ammar’a, babası Hazret-i Yasir ve annesi
Sümeyye hatuna işkence edip, "Lat, Menat ve Uzza putu, İslam dininden
iyi de" derler, demezlerse işkenceyi artırırlardı. Nihayet ana babası
işkence ile şehit edildi. Hazret-i Ammar ise, kâfirlerin tehdit ve zorlamaları
üzerine dediklerini diliyle söyledi.
Bazıları, (Ammar kâfir oldu) dedikleri zaman, Resul-i Ekrem
efendimiz buyurdu ki:
(Ammar kâfir olmadı, o baştan ayağa iman ile doludur.) [İbni
Mace, Ebu Nuaym]
(Ammar, iki durumda karşılaştığında en doğru olanını tercih
eder.) [İbni Mace, İ.Ahmed]
(Allahü teâlâ imanı Ammar’ın tepeden tırnağa bütün vücuduna
sindirtmiştir. İman onun et ve kanına karışmıştır. Hak neredeyse, o
orada yer alır.) [İbni Asakir]
Demek ki küfür olan bir sözü, böyle durumlarda yalnız dil ile
söylemek caizdir. Resulullah efendimiz, Hazret-i Ammar’a (Müşrikler
eziyet ederse, yine böyle söyle) buyurdu.
Mülci ikrah ile [zorla], bu içkiyi iç, şu malı sat denilse, malını satar.
Şarabı içmesi de caiz olur. Caiz olacağını bilmediği için, içmez ve satmaz
da öldürülürse, şehit olur. Sultanın haksız olarak, zulüm ile para, mal
istemesi ikrah olur. Bunları vermek caiz olur. (Dürer-ül-hükkâm)
2- Öldürüleceğini bilse de doğruyu, inancını açıkça söylemesidir. Bu
caiz, hatta iyidir.
3- Takıyye ile malını gasp, yalancı şahitlik gibi zararlı şeyleri yapmak
caiz değildir.
4- Takıyye, küfrün galip olduğu yerde caizdir. Şâfiî’de, zâlim
Müminler arasında da caizdir.
5- Malını korumak için de, gerçeği söylememek, mesela gaspçı,
eşkıya yakalayınca, parası olduğu halde yok demek caizdir. Çünkü,
insanın mala ihtiyacı çoktur. Mesela su, pahalı satıldığı zaman, abdest
almak, farz olmaz. Teyemmüm etmek caiz olur. Çünkü Müminin malı,
canı gibi kıymetlidir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Malını ve canını muhafaza ederken öldürülen, şehit olur.)
[Buhari, Müslim, Tirmizi]
6- İmam-ı Mücahid hazretleri buyuruyor ki:
İslamiyet’in başlangıcında böyle idi. Çünkü, o zaman, Müslümanlar
garip ve zayıf idi. İslam devleti teşekkül edince, bu hüküm değişti.
429
www.dinimizislam.com
Takıyyeye ihtiyaç kalmadı.
7- Takıyye, kıyamete kadar caizdir diyen âlimler de vardır. Çünkü,
müminin kendini zararlardan koruması lazımdır. Takıyye ibadet değildir.
Zor durumdan zarardan korunma ruhsatıdır.
Takva, Vera ve Zühd
Sual: Takvanın dindeki önemi nedir?
CEVAP
Takva, Allah’a inanıp, Onun emir ve yasaklarına riayet etmek, yani
Allahü teâlâdan korkup haramlardan sakınmak demektir. Takva ehli
şüpheli işlerden de sakınırsa vera sahibi olur. Helal malın fazlasından,
şüphelilere düşme korkusu ile mubahların çoğunu terk etmeye ve dünya
sevgisinden sakınmaya Zühd denir.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Dünyada felaketlerden, ahirette azaptan kurtulmak için iki şey
gerekir. Emirlere sarılmak ve yasaklardan sakınmak! Bu ikisinden en
büyüğü, daha lüzumlusu, ikincisidir ki, buna Vera ve Takva denir.
İnsanların meleklerden daha üstün olabilmesi, vera sayesindedir. Vera ve
takva üzere olmak, her şeyden daha lüzumludur. (m. 76)
Vera hakkında hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İmanın esası vera’dır.) [Hatib]
(Dinimizin direği vera’dır.) [Beyheki]
(Hiçbir şey, vera gibi olamaz!) [Tirmizi]
(Vera, amellerin efendisidir.) [Taberani]
(İman insanı vera sahibi yapar.) [Deylemi]
(Vera, şüpheli şeylerden kaçmaktır.) [Taberani]
(Dinimizdeki en hayırlı şey vera’dır.) [Hakim]
(Vera güzeldir, âlimlerde daha güzeldir.) [Deylemi]
(Dininiz ancak vera ile ayakta kalır.) [Mekt. Masumiye]
(Vera sahibi imamla kılınan namaz kabul olur, onunla oturmak
ibadet, onunla sohbet sadaka olur.) [Deylemi]
(Vera ehli imamla kılınan iki rekat namaz, vera’sızla kılınan bin
rekattan efdaldir.) [Ebu Nuaym]
(Şu üç şey bulunan kimsenin imanı kâmildir: Herkesle iyi
geçinen güzel ahlak, kendini haramlardan alıkoyan vera, cehlini
örten hilm.) [Nesai]
(Farzları eda et ki, insanların en âbidi olasın, haramlardan kaç ki,
insanların en vera ehli olasın, Allahü teâlânın senin için yaptığı
taksime razı ol ki, insanların en zengini olasın.) [İbni Adiy]
430
www.dinimizislam.com
Takva hakkında Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Cennet, takva sahipleri için hazırlanmıştır.) [Al-i İmran 133]
(Allah indinde en şerefliniz, takva ehli olanınızdır.) [Hücurat 13]
(Allah, ancak takva ehlinin [ibadetlerini] kabul eder.) [Maide 27]
Peygamber efendimiz de buyuruyor ki:
(Takva, imanın elbisesidir.) [Deylemi]
(Takva, her hayrı içine alır.) [Ebu Ya'la]
(Takva ehli hesap vermeden Cennete girer.) [Taberani]
(Her şeyin esası vardır. İmanın esası da vera [takva]dır.) [Hatib]
(Üstünlük takva iledir. Başka bakımdan üstünlük yoktur.)
[Taberani]
(Ahirette, Allahü teâlâya yakın olanlar, vera ve zühd
sahipleridir.) [İbni Lal]
(Zühd ile vera her gece kalbleri dolaşır, iman ve haya bulunan
kalblere yerleşir, böyle olmayan kalblerde durmaz, geçip giderler.) [İ.
Gazali]
(İlmiyle amil olmayan âlim, vera’sı olmayan da abid olamaz.
Zahid değilse vera sahibi olamaz.) [Askeri]
Tatlı dil ve güler yüzün önemi
Sual: Güler yüz ve tatlı dilin önemi hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Müslüman güler yüzlü, münafık asık suratlı olur.
Tebessüm, bedavadır, alanı mutlu eder, vereni üzmez.
Huzurun anahtarı tebessümdür.
Tebessüm edemeyen zavallıdır.
Tebessüm ateşinde erimeyen maden bulunmaz.
Gülümsemesini bilmek, iki cihan mutluluğuna sebep olur.
İslamiyet, sevgi, güler yüz, tatlı söz, dürüstlük ve iyilik dinidir.
Dostlara doğru söylemeli, düşmanları güler yüzle ve tatlı dil ile idare
etmelidir.
Başarının sırrı, güler yüz, tatlı dil ve güzel siyasettir. Güzel siyaset,
herkesin memnun olması demektir.
Düşmanınıza iyilik edin, hediye verin. Kırıldığınız arkadaşınıza iyilik
edin, sıkıldığınız insana güler yüz gösterin. Bunları yaparsanız rahat
edersiniz.
Bir kimsenin veli olduğu; tatlı dili, güzel ahlakı, güler yüzü, cömertliği,
münakaşa etmemesi, özürleri kabul etmesi ve herkese merhamet etmesi
431
www.dinimizislam.com
ile anlaşılır.
Güzel ahlaklı kimse, edeplidir, az konuşur, hatası azdır, gıybet
etmez, Allah için sever, Allah için buğzeder, emanete riayet eder, komşu
ve arkadaşını korur. Güzel ahlaklı bir zata, kötü huylu hanımı ile nasıl iyi
geçindiği sorulunca, (İyi huylu ile herkes geçinir. Marifet kötü huylu ile
geçinebilmektir. Onun kötü huyuna sabredemezsem benim iyi huylu
olduğum nereden belli olacaktır) dedi.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Mümin kardeşinin yanında suratı asık durana melekler lanet
eder.) [Hatib]
(İyiliği, güzel yüzlü kimselerden talep ediniz.) [Beyheki]
(Mümin kardeşinin yüzüne tebessüm etmek sadakadır.) [C.
Sagir]
(Din kardeşine güler yüz göstermek, iyi şeyler öğretmek,
kötülük yapmasını önlemek birer sadakadır.) [Tirmizi]
(Mallarınızla herkesi memnun edemezsiniz. Güler yüz ve tatlı dil
ile, güzel ahlakla memnun etmeye çalışınız!) [Hakim]
(Selam verirken gülümseyen, sadaka sevabına kavuşur.)
[İ.Ebiddünya]
(Hayrı, iyiliği, güzel yüzlülerin yanında arayınız!) [Buhari]
(Huyu ve yüzü güzel olan dünya, ahiret iyiliğine kavuşur.) [İbni
Şahin]
Güler yüzlü olmak
Sual: (Müslüman güler yüzlü ve tatlı dilli olur) hadisine göre, güler
yüzlü, tatlı dilli olmak sadece hemcinse karşı mı olmalı, yoksa
namahremlere karşı da olması caiz midir?
CEVAP
Hemcinse ve mahremlerimize karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olmak
gerekir. Karşı cinsle yumuşak konuşmak ve ona gülümsemek çok
yanlıştır. Hattâ onun yüzüne karşı dua etmek, Allah razı olsun demek bile
yanlıştır. Namahremin yüzüne karşı dua etmek yasak olduğu için ona
selam vermek de yasaktır. Çünkü selam da duadır. Birine güler yüz, tatlı
dil gösterip dua edersek, karşımızdaki ister istemez, (Galiba bu beni
seviyor ki böyle davranıyor) der. Art niyetsiz, sırf Allah rızası için sevilse
bile, zamanla bu sevgi gayrimeşru sevgiye sebep olabilir. Bunun için
dinimiz, karşı cinse yani namahreme karşı ciddi olmayı emrediyor.
İhtiyaçsız konuşmayı, yüzüne karşı dua etmeyi, hattâ selam vermeyi bile
yasaklıyor.
432
www.dinimizislam.com
Tehevvür
Sual: Tehevvür nedir?
CEVAP
Gadabın yani öfkenin, sertliğin aşırı ve zararlı olmasına (Tehevvür),
atılganlık denir. Tehevvür sahibi hiddetli, sert olur. Bunun aksine kazm,
hilm, yumuşaklık denir. Halim kimse, gadaba sebep olan şeyler
karşısında kızmaz, heyecana gelmez. Korkak olan, kendine zarar verir.
Gadaplı kimse ise, hem kendine, hem de başkalarına zarar verir.
Tehevvür, insanın aklını giderir, küfre kadar götürür. Hadis-i şerifte,
(Gadap, imanı bozar) buyuruldu. Resulullah efendimizin dünya için
gadaba geldiği görülmedi. Allah için gadaba gelirdi. Gadap sahibi,
karşısındakinin de kendisine karşılık yapacağını önceden düşünmelidir.
Gadaba gelen kimsenin sinirleri bozulur, kalb hastası olur. Bu bozukluk,
dışına da sirayet ederek, çirkin ve korkunç bir hâl alır.
Gadabı yenmek çok sevaptır. Gadabını yenene, Cennet müjdelendi.
Allah rızası için gadabını yenen kimse, karşısındakini af edip, ona karşılık
yapmaz ise, Allahü teâlâ onu çok sever, Cennetin, bunlar için hazırlanmış
olduğunu bildirmiştir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir kimse, Allahü teâlânın rızası için gadabını def ederse,
Allahü teâlâ da, ondan azabını def eder)
(Bir Müslümanda üç şey bulunursa Allahü teâlâ onu muhafaza
ve himaye eder, onu sever, merhamet eder. Nimete şükür etmek,
zalimi af etmek, gadaba gelince, gadabını yenmek)
[Nimete şükür etmek, onu İslamiyet'e uygun olarak kullanmak
demektir.]
(Gadaba gelen bir kimse, dilediğini yapmaya kâdir olduğu halde,
yumuşak davranırsa, Allahü teâlâ, onun kalbini, emniyet ve iman ile
doldurur)
(Bir kimse gadabını örterse, Allahü teâlâ onun ayıplarını,
kabahatlerini örter)
Abdullah ibni Abbas’a bir kimse sövdü. Buna karşılık olarak, bir
ihtiyacın varsa, sana yardım edeyim, buyurdu. Adamcağız başını öne
eğerek ve utanarak özür diledi.
Hazret-i Hüseyin’in oğlu Zeynel Abidin Ali’ye bir kimse sövdü.
Elbisesini çıkarıp ona hediye etti.
İsa aleyhisselam, Yahudilerin yanından geçerken, kendisine çok kötü
433
www.dinimizislam.com
şeyler söylediler. Onlara iyi ve tatlı cevaplar verdi. Onlar, sana kötülük
yapıyor, sen onlara iyi söylüyorsun dediklerinde, (Herkes, başkasına,
yanında bulunandan verir) buyurdu.
İslamiyet'ten, kitaptan almayıp da, kendi kafasından çıkarıp, sert,
hiddetli vaaz vereni dinlememek de, bunun gadabına sebep olur. Bunun
ilacı, doğruyu, yumuşak ve tatlı söylemektir. Hazret-i Hasan ve Hüseyin
çölde gidiyorlardı. Bir ihtiyarın abdest aldığını gördüler. Abdesti doğru
almıyor, şartlarına uymuyordu. Yaşlı olduğu için, böyle abdest sahih
olmaz demeye sıkıldılar. Yanına giderek, mübarek efendim! Birbirimizden
daha iyi abdest aldığımızı söylüyoruz. Bir abdest alalım. Hangimizin haklı
olduğunu bize bildir, dediler. Önce Hasan, sonra Hüseyin güzel bir
abdest aldılar. İhtiyar, dikkatle baktı. Evlatlarım! Abdest almasını şimdi
sizden öğrendim, dedi.
Haram işleyecek kimseye gizlice nasihat edilir. Haram işlemekte
olana, tatlılıkla orada söylenir. Herkese önce gizli, tenhada nasihat
vermek, daha tesirli olur. (İslam Ahlakı)
Tevazu
Bilgi için tıklayınız. (Ahlak bilgileri > Kibir, tevazu ve ucub)
Tevekkül
Sual: Tevekkülün dinimizdeki yeri nedir?
CEVAP
Tevekkül, dinimizin bildirdiği sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi
sebeplerden değil, sebepleri yaratandan beklemektir. (Bir işe başladığın
zaman, Allahü teâlâya tevekkül et, Ona güven!) âyet-i kerimesi,
tevekkül ile beraber azmederek çalışmak gerektiğini gösteriyor. (Al-i
imran 159)
Tevekkül, herhangi bir işin, dinen, örfen sebeplerine yapışarak gayret
gösterip, neticeye ihlasla teslim olmaktır. Yani sonucu Allahü teâlâdan
beklemek ve bu sonucun kendisi için mutlaka hayırlı olduğuna
inanmaktır. Doğru sebebe yapışan doğru netice alır.
Tevekkül, değiştirilmesi insan gücünün dışında olan üzücü olayları,
ezelde takdir edilmiş bilip, üzülmemek, Allahü teâlâdan geldiğini
düşünerek seve seve karşılamaktır. İnsan, bir işin neticesinin iyi mi, kötü
mü olacağını bilemez. Hayır sandığı çok şey, şerle, şer sandığı çok şey
de, hayırla neticelenebilir. Muhakkak şu işim olsun diye ısrar etmemeli,
“Hayırlı ise olsun” demelidir.
434
www.dinimizislam.com
Allahü teâlâ, kimseye muhtaç olmamak için çalışmayı, hasta
olmamak için tedbir almayı, hasta olunca ilaç kullanmayı, görebilmek için
ışığı sebep kılmıştır. Sebebi, istenilen şeye kavuşmak için bir kapı gibi
yaratmıştır. Bir şeyin hasıl olmasına sebep olan şeyi yapmayıp da
sebepsiz olarak gelmesini beklemek, kapıyı kapayıp pencereden
atılmasını istemeye benzer ki, bu, akla ve dine uygun değildir.
Allahü teâlâ, insanların, ihtiyaçlarına kavuşmak için bu sebepler
kapısını yaratmış ve açık bırakmıştır. Tesiri kesin olan ilaçları
kullanmamak tevekkül değil, ahmaklıktır, haramdır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Her hastalığın ilacı vardır. Yalnız ölüme çare yoktur.) [Taberani]
Hazret-i Musa, hastalanınca, “İlaçsız da Allahü teâlâ şifa verir”
diyerek ilaç kullanmadı. Allahü teâlâ (İlaç kullanmazsan şifa ihsan
etmem) buyurdu. İlacı kullanınca iyi oldu. Fakat sebebini merak etti.
Allahü teâlâ, (Tevekkül etmek için, benim âdetimi, hikmetimi
değiştirmek mi istiyorsun? İlaçlara tesir veren kimdir? Elbette
tesirleri yaratan benim) buyurdu. (K. Saadet)
Doktora gitmeli, ilaç kullanmalı; fakat, doktora ve ilaca güvenmemeli,
şifayı Allahü teâlâdan istemelidir! İlaç kullanıp da iyi olmayan, ameliyat
masasında ölen az değildir.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(İmanınız varsa, Allah’a tevekkül ediniz!) [Maide 23]
(Tevekkül edene, Allah kâfidir.) [Talak 3]
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Allahü teâlâya hakkıyla tevekkül etseydiniz, sabah aç kalkıp,
akşam tok dönen kuşlar gibi sizi de rızıklandırırdı.) [Tirmizi]
Hazret-i İbrahim’in, mancınıkla ateşe atılırken, Hasbiyallah ve ni’mel
vekil dediği hadis-i şerifle bildirilmiştir. [Bana Allah’ım yetişir, O ne iyi
vekil, ne iyi yardımcı demektir.] Ateşe düşerken Hazret-i Cebrail gelip,
“Bir dileğin var mı?” diye sorunca, “Var, fakat sana değil” diyerek
sözünün eri olduğunu gösterdi. Bunun için âyet-i kerimede, (Sözünün eri
olan İbrahim) diye övüldü. (Necm 37)
Tevekkül, kalb işidir, imandan meydana gelir. Allahü teâlânın lütuf ve
ihsanının pek çok olduğuna iman etmekle hasıl olur. Bu hâl, kalbin vekile
itimat etmesi, güvenmesi, ona inanması ve onun ile rahat etmesidir.
Böyle bir insan dünya malına gönül bağlamaz. Dünya işlerinin
bozulmasından dolayı üzülmez. Rızkından endişe etmez. Mesela, iftiraya
uğrayan biri, mahkemeye düşünce kendine bir avukat tutar. Üç şeyde
avukata güvenirse, bu kimsenin kalbi rahat eder. 1- Avukatı, ona
435
www.dinimizislam.com
yaptıkları iftirayı iyi bilir. 2- Avukatı doğruyu söylemekten korkmaz. 3Avukatın bunu canla başla savunacağına inanır. Avukatına böyle inanır,
güvenirse kendi ayrıca uğraşmaz. (Allah bize yetişir. O ne iyi vekildir)
âyetini iyi anlayıp, “Rızık takdir edilmiş, vakti gelince bana yetişir” der.
Demek ki, çalışmadan tevekkül dinimizde yoktur.
Tevekkül ve sebepler
M. Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
Sebeplere yapışmak tevekküle zıt değildir. Sebeplerin tesir etmesinin
Allahü teâlâdan olduğunu bilen, tesiri Allahü teâlâdan bekleyen ve
tecrübe edilmiş sebepleri kullanan kimse, Allahü teâlâya tevekkül etmiş,
yalnız Ona güvenmiş olur. Tesir etmeyen, hayâli sebepleri kullanmak,
tevekkül olmaz. Tesiri çok görülmüş olan sebepleri kullanmak gerekir.
Ateş yakar, fakat, ateşe yakma kuvvetini veren, Allahü teâlâdır. Aç olan,
bir şey yer; bu şeye doyurma kuvveti veren Odur. Gerektiği zaman, böyle
sebepleri kullanmadığı için zarar gören kimse, Allahü teâlâya asi olur.
Tecrübe edilmiş sebepleri kullanmak gerekir. Allahü teâlâ, meşveret
etmeyi, bilenlere danışmayı emretti. Meşveret de, sebebe yapışmaktır.
Meşveretten sonra tevekkülü emretti. Ahiret işlerinde tevekkül
olamaz, çalışmak emrolundu. Burada, azabından korkmak ve
merhametinden ümitli olmak gerekir. Allahü teâlânın keremine, ihsanına
güvenmeli ve emrolunan ibadetleri yapmalı, yasak edilenlerden
sakınmalıdır! Tevekkül budur ve kulluk böyle olur. (1/182)
Bir âyet meali:
(Azmedip de bir işe başlayınca, Allah’a tevekkül et, Ona güven!
Allah size yardım ederse, kimse size galip gelemez. Size yardım
etmezse, kimse yardım edemez. O halde, müminler Allah’a tevekkül
etsinler!) [Al-i İmran 159,160]
Kendine güvenmek, tevekkülün tersi ve tevekkülü bozan bir şeydir.
Bundan başka egoistliğe, kendini beğenmeye yol açar. Tevekkül, iş
yapmayıp tembel oturmak değildir. Bir işe başlamak ve başlanan işi
başarmak için tevekkül gerekir. Güç bir işi başaramamak korkusunu
gidermek için de tevekkül gerekir. Bu âyet, tevekkül ile beraber çalışmayı
ve çalışmada azmin de gerektiğini bildiriyor. Demek ki her müslüman
çalışacak, azmedecek ve sonra da güvenecektir. Tevekkül bir zaaf değil,
bir kuvvettir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Deveni bağla ve sonra Allah’a tevekkül et!) [İbni Asakir]
Dinimiz, insanlara daima çalışmak, aklını doğru kullanmak, her türlü
yeniliği öğrenmek, başarmak için her türlü meşru çareye başvurmayı
emretmektedir. Bir müslüman ancak herhangi bir işte aklını kullandığı,
436
www.dinimizislam.com
her çareye başvurduğu ve son derece de çalıştığı halde, bir başarıya
ulaşamazsa, üzülmemeli ve bu sonucun, Allahü teâlânın kendisi için
münasip gördüğü bir husus olduğunu kabul ederek kaderine razı
olmalıdır. Yoksa hiçbir şey yapmadan, çalışmadan, öğrenmeden ve
bilmeden yan gelip yatarak beklemek, İslamiyet’te yoktur. Böyle yapmak
büyük günahtır. Bir âyet meali:
(İnsana, ancak dünyada çalışarak [ihlas ile] yaptığı işler [ahirette]
fayda verir.) [Necm 39]
İnsanlar, bazen her şeye başvurdukları ve çok çalıştıkları halde,
istediklerine kavuşamazlar. İşte o zaman, bu işte kendi ellerinde olmayan
bir kudret bulunduğunu ve bu kudretin insanların yaşamaları ve başarıları
üzerinde etkili olduğunu ve onlara yön verdiğini kabul ederler. İşte kısmet
budur. Kısmet aynı zamanda büyük bir teselli kaynağıdır. (Ben vazifemi
yaptım, ama ne yapayım ki kısmetim bu imiş) diyen bir müslüman, bir işte
başarısız olsa bile, ümitsizliğe kapılmaz ve büyük bir iç huzuru ile
çalışmaya devam eder. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Güçlükle beraber elbette bir kolaylık vardır. Öyleyse, bir işi
bitirince diğerine teşebbüs et ve hacetini yalnız Rabbinden iste!)
[İnşirah 5-8]
Yani başarısızlıktan ümitsizliğe düşmeyip çalışmaya devam
etmelidir.
Yeryüzündeki her canlının rızkı
Sual: Günümüzde bir kısım insanlar, geçim derdiyle olsa gerek,
helale harama dikkat etmiyor. Ailece çalışıp geçinemeyenleri var. Yalan
söyleniyor, hile yapılıyor, kul hakkına aldırış edilmiyor. Bu derece rızıktan
endişe etmek doğru mu?
CEVAP
Helale harama, kul hakkına dikkat etmemek uygun değildir. İslam
âlimleri, (Kim kime, neye güvenirse, yardımı ondan beklesin!)
buyuruyor.
Âlimlerden birine "Hep ibadetle meşgul oluyorsun, ne yiyip ne
içiyorsun?" dediler. O da, dişlerini gösterdi. "Değirmeni yapan suyunu
gönderir" demek istedi. Çünkü rızıkları Allahü teâlânın gönderdiğine
inancı tamdı. Âyet-i kerime meali:
(Yeryüzündeki her canlının rızkını, Allah elbette gönderir.) [Hud
6]
Veysel Karani hazretleri, nasihat isteyen birine "Şam’a yerleş"
buyurdu. O da "Acaba Şam’da geçim nasıldır?" dedi. Hazret,
"Rızıklarından şüphe edenlere yazıklar olsun. Bunlara nasihat fayda
437
www.dinimizislam.com
etmez" buyurdu.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(İmanınız varsa, Allah’a tevekkül ediniz!) [Maide 23]
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâya hakkıyla tevekkül etseydiniz, sabah aç kalkıp,
akşam tok dönen kuşlar gibi sizi de rızıklandırırdı.) [Tirmizi]
(Allahü teâlâ, kendisine sığınanın her işine yetişir, hiç ummadığı
yerden ona rızk verir.) [Beyheki]
(İnsan, ihtiyaçlarını, Allahü teâlâya havale ederse, ihtiyaçlarını
[husule getirecek sebepleri] ihsan eder.) [Hakim]
Mesela, herkesin sana merhamet ve hizmet etmesini temin eder.
Yahya bin Muaz Razi hazretleri buyuruyor ki:
"İnsanlar seni, Allahü teâlâyı sevdiğin kadar sever. Allahü teâlâdan
korktuğun kadar, senden korkarlar. Allahü teâlâya itaat ettiğin kadar,
sana itaat ederler. Ona itaatin nispetinde, sana hizmet ederler. Hülasa,
her işin, Onun için olsun! Yoksa, hiçbir işinin faydası olmaz. Hep kendini
düşünme! Allahü teâlâdan başka, kimseye güvenme!"
Ebu Muhammed Raşi hazretleri buyuruyor ki:
"Kendin ile Allahü teâlâ arasında en büyük perde [engel], hep kendi
menfaatini düşünmek ve kendin gibi, bir âcize güvenmektir. Sofilik,
istediğin her yere gidebilmek ve bulutların gölgesinde rahat etmek ve
herkesten hürmet görmek değildir. Her hâlinde Allahü teâlâya
güvenmektir."
Allahü teâlâdan başka güvenilecek, dost edinilecek hiç kimse, hiçbir
şey yoktur.
Allahü teâlâdan başkasına sığınmak, örümcek ağına sığınmaya
benzetilmiştir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah’tan başka dost edinenin hâli, örümceğin durumuna
benzer. Halbuki barınakların en çürüğü örümcek yuvasıdır.) [Ankebut
41]
Nasıl tevekkül etmeli
Sual: Tam İlmihal’de, (Bir kimse, hareketlerde, işlerde, Allahü
teâlâdan başkasının tesir ettiğini düşünse, bu kimsenin tevhîdi, noksan
olur. Eğer, hiçbir sebep lazım değildir dese, İslamiyet’ten ayrılmış olur.
Eğer sebepleri araya koymak lazım değildir derse, akla uymamış olur.
Lazımdır derse, sebepleri hazırlayana tevekkül etmiş olur ki, bu da
tevhidde noksanlık olur) deniyor. Burasını anlayamadım. Sebeplere
güvensek de güvenmesek de suç oluyor. Nasıl tevekkül etmemiz
gerekiyor?
438
www.dinimizislam.com
CEVAP
Evet tevekkül bahsi zordur. Yukarıdaki yazıyı üç madde halinde
açıklayalım:
1- İyi kötü, hayır şer her şeyi Allahü teâlânın yarattığına inanacağız.
Bazı şeylere bazı şeyler tesir ediyor denirse itikadımız düzgün olmaz.
Her şeyin yaratıcısı Allahü teâlâdır. Bir âyet meali:
(Sizi de, işlerinizi de yaratan Allah’tır.) [Saffat 96]
2- İşlerin yapılması için hiçbir sebep lazım değil denirse, Allahü
teâlânın koyduğu sebepler inkâr edilmiş olur. Mesela, ben evlenmesem
de benim çocuklarım olur demek çok yanlıştır. Çocuk olması için ana
baba gibi sebeplere ihtiyaç vardır.
3- Sebepler lazımdır, sebepsiz olmaz derse, sebeplere güvenmiş
olur, yine tevhidi noksan olur. Yani nasıl ana baba olmadan çocuk olur
demek yanlış ise, çocuğun olması için mutlaka ana babayı şart etmek ve
çocukları Allahü teâlânın yaratmasında rolü olmadığını söylemek de çok
yanlıştır. Ana baba olsa da çocuk olmayabilir. Ana baba olmadan da
Allahü teâlâ çocuk yaratabilir. Hazret-i Adem ile Hazret-i Havva’yı anasız
babasız, Hazret-i İsa’yı babasız yaratmıştır. Sebeplere güvenmeyeceğiz,
sebepleri yaratanın da Allahü teâlâ olduğunu bileceğiz.
Sebepler âlemindeyiz, Allahü teâlânın âdeti sebeplerle yaratmaktır.
Sebepsiz yaratılması mucize veya keramet olur. Sihri yaratan da Allahü
teâlâdır. Her şeyi yaratan Odur.
Bu üç maddeyi özetleyelim:
Bir iş yapmak istersek sebeplerine yapışacağız, ama, sebepler
mutlaka bu işi yapar demeyeceğiz. Mesela çocuk sahibi olmak için
evleneceğiz, ama evlendik garanti çocuğumuz olur da demeyeceğiz.
Hastaysak doktora gideceğiz, ilaç alacağız, ameliyat olacağız, ama bu
sebepler bizi iyi etti demeyeceğiz. Çünkü ameliyat masasından
kalkamayız da. Sebeplere güvenmeyeceğiz. Sebepleri yaratanın da,
sebeplere tesir kuvvetini verenin de Allahü teâlâ olduğunu bileceğiz.
Kendine güvenmek uygun mudur?
Sual: Kişisel gelişim ile ilgili yazılarda, kitaplarda, (Kendinize
güvenin) deniyor. Kendine güvenmek, uygun mu?
CEVAP
Müslüman, nefsine [kendine] değil, Allahü teâlâya güvenmelidir.
Yani, her konuda, elinden geldiği kadar çalışmalı, sebeplere yapışmalı;
fakat sebeplerin tesirini Allahü teâlâdan beklemelidir. Tevekkül de, bu
demektir.
İslam âlimleri buyuruyor ki: Allahü teâlâ, yalnız Allaha güvenenin, her
439
www.dinimizislam.com
dileğini ihsan eder.
Bir hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlâ, yalnız Rabbine güvenenin, her dilediğini verir ve
bütün insanları buna yardımcı yapar.) [F. Bilgiler]
Ebu Muhammed Abdullah Raşi, buyuruyor ki:
Allahü teâlâ ile insan arasında olan en büyük perde, kendine veya
kendisi gibi aciz olan bir kula güvenmesidir. (Mektubat-ı Masumiyye)
İslamiyet, tevekkülü emreder, tembelliği men eder. Bir hadis-i şerif
meali:
(Deveni bağla ve sonra Allahü teâlâya tevekkül et!) [İbni Asakir]
Bu hadis-i şerif, hem tevekkül etmek, hem de çalışmak lazım
olduğunu açıkça bildiriyor. Tevekkül, Allah’tan yardım bekleyerek,
güçlükleri yenmek demektir. Bir âyet-i kerime meali:
(Bir işe başladığın zaman, Allahü teâlâya tevekkül et, Ona
güven!) [Âl-i İmran 159]
Bu âyet-i kerime, tevekkül ile beraber, yalnız çalışmak değil,
çalışmanın üstünde olan, azmin de gerekli olduğunu gösteriyor. Demek
ki, her Müslüman çalışacak, azmedecek, sonra da, Allahü teâlâya
güvenecektir.
Tevekküle inanmayanlar, tevekkülden alınan kuvvet ve cesaretin
yerini boş bırakmamak için, “kendine güvenmek” ifadesi ile, bu ihtiyacı
karşılamaya çalışıyorlar. Bu da gösteriyor ki, tevekkül edilecek,
güvenilecek bir yer lazımdır. O da, sadece, Allahü teâlâdır. Bir âyet-i
kerime meali:
(De ki: Allahü teâlâ, dilemedikçe, kendime hiçbir fayda ve zarar
getirmeye, kâdir değilim.) [Araf 188]
Bu âyet-i kerime ve daha nice benzerleri var iken, tevekkülü
kaldırarak, kendine güvenmek diye bir şey aramak yanlıştır. Kendine
güvenmek, tevekkülün tersi ve tevekkülü bozan bir şeydir. Bundan
başka, egoistliğe, kendini beğenmeye yol açar.
Tevekkülde, başkasının yardımına güvenmeyip, yalnız Allah’a
sığınarak çalışmak inancı bulunduğundan, kendine güvenmekten
beklenilen kuvvetten kat kat fazla kuvvet hasıl olmaktadır. Kendine
güvenen, kimsesizdir. Tevekkül eden, Müslümanın, kendi çalışmasından
başka, Allah’ı vardır. Bu tükenmez kaynaktan kuvvet almaktadır.
Tevekkül eden Müslüman, hem bütün kuvveti ile çalışmakta; hem de,
kazancını kendinden bilmek gibi egoistliğe düşmemektedir. (Faideli
Bilgiler)
440
www.dinimizislam.com
Tezellül
Sual: Tezellül nedir, birkaç örnek verir misiniz?
CEVAP
Tevazuunun aşırı miktarına tezellül denir. Bayağılık, kendini aşağı
tutmak denir. Tezellül haramdır. Başka haramlarda olduğu gibi, bu da
zaruret ile caiz olur. Dinini, canını, malını, ırzını korumak, zalimden
kurtulmak, zarurettir. Böyle bir sıkıntı bulununca, kolaylık aramak, caiz
olur.
Kendinden aşağı olanlara karşı tevazu göstermek iyi ise de, bunun
aşırı olmaması gerekir. Aşırı olan tevazua yaltaklanmak [tezellül] denir ki
bu ancak üstada ve âlime karşı caizdir. Başkalarına karşı caiz değildir.
Tevazu sahibi olmak ayrı, tevazu göstermek ayrıdır. Âlimler, kibirli olan,
tevazu gösterir buyuruyor. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Yaltaklanmak, Müslüman ahlakından değildir.) [Berika]
(Hak için zillete girmek, kibirlenmeye göre izzete daha yakındır.)
[Deylemi]
(Zillete düşmeyecek şekilde tevazu gösterene müjdeler olsun!)
[Taberani]
(Mütevazılara tevazu gösterin, kibirlilere de kibirli görünün!)
[İ.Gazali]
(Kendisine el pençe divan durulmasını isteyen Cehenneme
hazırlansın!) [İ. Ahmed]
Dünyalık için dünya adamlarına, zenginlere yaltaklık etmek çok
tehlikelidir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İtibarlı birine dünyalık için tevazu gösteren rahmetten uzak
kalır.) [Deylemi]
(Zengine zenginliği için yaltaklananın, dininin üçte ikisi gider.)
[Beyheki]
Tezellül için birkaç örnek:
1- Davet olunmadan ziyafete gitmek tezellüldür.
2- Bir günlük yiyeceği olanın dilenmesi, tezellül olur, haram olur.
3- Fazla hediye almak için, az bir şeyi hediye vermek de, tezellül
olur. Alınan hediyenin karşılığını bundan fazla vermek efdaldir. Fakat
fazla karşılık için hediye vermek caiz değildir.
4- Bir menfaate kavuşmak düşüncesiyle, devlet adamları ile,
hakimlerle, zenginlerle arkadaşlık yapmak tezellül olur. Böyle kimselerle
karşılaşınca, bunlara selam verirken eğilmek tezellüldür. Büyük günahtır.
İbadet için eğilmek küfür olur.
441
www.dinimizislam.com
5- Bir âlimin yanına bir çoban geldiği zaman, âlimin ayağa kalkıp,
bunu yerine oturtması ve giderken ayakkabılarını önüne koyması tezellül
olur. Yalnız ayağa kalkıp oturması, ona yer göstermesi, işini, hâlini ve
niçin geldiğini sorması, suallerine güler yüzle cevap vermesi ve davetini
kabul etmesi tezellül değildir, tevazudur.
Her sanatı ve ticareti yapmak, maaş, ücret karşılığında mubah olan
işleri yapmak, mesela çobanlık, bahçıvanlık yapmak, inşaatta çalışmak
ve hamallık etmek tezellül değildir. Salih kimseler böyle işler yapmıştır.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Söküklerini diken, ayakkabısını tamir eden, hizmetçisi ile
yemek yiyen ve çarşıdan, pazardan yükünü kendi taşıyan kibirden
uzaktır.) [Ebu Nuaym]
(Fakir ile oturmak, merkebe binmek, davarını sığırını sağmak
kibirden uzaklaştırır.) [Beyheki]
(Selamı önce vermek kibirden uzaklaştırır.) [Beyheki, Hatib]
Buna benzer işleri yapmaktan çekinmek, utanmak, kibir olur. Çok
kimse burada yanılır. Tevazu ile tezellülü birbiri ile karıştırmamalıdır.
(İslam Ahlakı)
Ucub
Bilgi için tıklayınız. (Ahlak bilgileri > Kibir, tevazu ve ucub)
Uzun emel
Sual: Tul-i emelin [uzun emelin] dindeki yeri nedir?
CEVAP
Peygamber efendimiz, üç tane çubuk aldı. Birini önüne, birini de
yanına dikti. Diğerini de uzaklara attı. Sonra, (Bu çubuk insan,
yanındaki de eceli, uzaktaki ise emelidir. İnsan emellerinin peşinde
koşar; fakat eceli onu yakalar, emeline ulaşamaz) buyurdu.
Ölüm korkunç olduğu halde, insanların ölümden habersiz gibi
yaşamaları, ölümü az düşündüklerindendir. Hatta dünya zevkleri ile
meşgul olan kalb ile düşününce etkisi az olur veya hiç olmaz. Korkunç
olan ölümün kolay geçmesi için, ölümü hatırdan hiç çıkarmamak gerekir.
Bunun için de, kendi arkadaşlarından kendinden önce ölüp, çoluk
çocuklarını, mallarını, dostlarını bırakarak toprak altına girenleri
düşünmelidir. Makam sahibi olanların etki ve yetkilerinin kalmadığı,
toprağın onları nasıl çürüttüğü, düşünülmelidir. Hayatta iken neler
yapıyor, nasıl konuşuyorlardı. Yapılacak birçok işi vardı. Ölümü unutup
442
www.dinimizislam.com
yaşıyorlardı. Kimi malı ile kimi makamı ile, kimi gençliği ile
gururlanıyordu. Ölüm bunları ansızın yakaladı. Şimdi hepsi unutulup gitti,
hayal oldu.
İşte bir kimse de, bunları düşünüp mezarlarını ziyaret ederek
kendisinin de aynı akıbete uğrayacağını bilirse, kalbi yumuşayabilir,
dünyanın faydasız şeylerine dört elle sarılmaktan vazgeçebilir.
Uzun emelli olmaktan sakınmalıdır. Peygamber efendimiz buyuruyor
ki:
(Cenneti isteyen, uzun emelli olmasın, dünya işleri ile
uğraşması, ona ölümü unutturmasın, haram işlemekte Allah’tan
haya etsin!) [Berika]
(İnsan yaşlandıkça, mal hırsı ve tul-i emeli gençleşir.) [Müslim]
(Allah’tan utanın! Başkalarına kalacak şeyleri toplamakla
vaktinizi kaybetmeyin! Kavuşmayacağınız şeyleri ele geçirmek için
uğraşmayın; ihtiyacınızdan fazla bina yapmakla hayatınızı
harcamayın!) [Beyheki]
Azrail aleyhisselamla kardeş gibi görüşen Yakub aleyhisselam dedi
ki:
- Senden bir ricada bulunacağım. Ecelim yaklaşınca bana haber ver!
- Sana birkaç haberci gelir.
Bir müddet sonra Hazret-i Azrail yine gelir. Hazret-i Yakub sorar:
- Ziyaretime mi geldin?
- Canını almaya geldim.
- Hani bana birkaç haberci gelecekti?
- Sana haberci gelmedi mi? Saçların ağarmadı mı? Vücudun
zayıflamadı mı? Dimdik duran belin bükülmedi mi?
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
İnsan öleceği zamanı bilseydi, aklı başından giderdi. İyi ki ölüm vakti
gizlendi. Eğer gaflet olmasaydı, hiç kimse bir işine bakmazdı. Gaflet ve
uzun emel, kötü olduğu kadar aynı zamanda iki büyük nimettir. Eğer bu
ikisi olmasaydı, müslüman sokakta yürüyemez hale gelirdi.
İnsan genelde ahmak olarak yaratılmıştır. Eğer her şeyi inceden
inceye düşünebilseydi, hiç kimse geçimi için çalışmazdı. Dünya,
mamurluğunu, ahmakların gafletine borçludur.
Ne gariptir ki, ölüm senin peşinde, sen ise dünyalık peşindesin.
Zahitlik, kaba kumaş giymek değil, uzun emeli bırakmaktır.
Ölüm boyna asılı, dünya ise sırtınıza yüklenmiştir. İnsan, kılıç,
boynuna vurulacak gibi ölüme hazır olmalıdır.
Her gün ölüme yaklaşmaktasın. Ecelin geldi denilmeden ölüme öyle
443
www.dinimizislam.com
hazırlıklı ol ki, Azrail aleyhisselam gelince, (Az izin ver de, bende hakkı
olanlarla helalleşeyim, oğluma telefon edeyim, şu işimi şöyle yapsın,
kiminde borcum var, kiminde alacağım var. Bu işlerimi bir halledeyim)
demek ihtiyacını hissetmemek gerekir. Vasiyeti her zaman hazır
bulundurmalıdır.
Uzun emelli olmanın sebepleri
Sual: Uzun emelli olmanın sebepleri nelerdir?
CEVAP
Uzun emelli olmanın iki sebebi vardır: Biri dünya sevgisi, diğeri de
cahilliktir.
Dünya sevgisi nedir? İnsan, dünyanın faydasız ve günah olan
zevklerine alışırsa, artık bunlardan ayrılması zor olur. Alışmış kudurmuşa
benzer derler. Uyuşturucuya değil, tavlaya veya herhangi bir oyuna bile
alışan ondan kolay kolay vazgeçemez. Bu faydasız veya zararlı şeylerin
hepsine birden dünya denir. Bunları sevmesine de dünya sevgisi denir.
Alıştığı bu sevgilerden mahrum kalacağını düşünerek ölümü düşünmek
bile istemez. İnsan hoşlanmadığı şeyden nefret eder, ondan uzaklaşmak
ister. Onun için ölümden çok korkar.
İnsan boş hayallerle doludur. Arzusuna uygun birçok şey ister.
Arzularına kavuşmak için de dünyada uzun müddet kalmayı ister. Uzun
müddet yaşamak için de, muhtaç olduğu şeyleri elde etmeye çalışır.
Çoluk çocuk ister, ev ister, araba ister, bilgisayar ister. İster de ister. Kalbi
bunlara bağlanır. Günleri bu işlerin meşgalesi ile geçer. İhtiyaçlar
tükenmez, biri biter biri başlar.
Ahiret işini erteler
Ahiret işlerini ise hep erteler. Böylece yaklaşmakta olan ölümü
unutur. Beklemediği bir anda ölüm onu yakalar, fakat iş işten geçmiştir.
Cehennemliklerin çoğunun çektiği ceza, bugünkü işi yarına
bırakmalarındandır. Pişman olmamak için ölümü hiç unutmamalı,
bugünkü ahiret işini yarına bırakmamalıdır. (Kimi ve neyi seversen sev,
sonunda ondan ayrılacaksın) hadis-i şerifini unutmamalı, hiç ayrılık
olmayan gün için hazırlanmalıdır.
Uzun emelli olmanın ikinci sebebi ise cahilliktir. Kimi gençliğine
güvenir, ölümü çok uzak görür. Halbuki ihtiyarlar gençlerin onda biri bile
değildir. Bunun sebebi de gençlerden daha çok kimse öldüğündendir. Bir
yerde bir ihtiyar ölürse, bir tane çocuk, bir de genç ölür. Kimi de kendini
sıhhatli gördüğü için ölümü uzak görür.
Sapasağlam kimselerin öldüklerini işitmiyor muyuz? Kimine kalb
sektesinden gitti diyoruz, kimine başka bir sebep uyduruyoruz. Ölmek için
444
www.dinimizislam.com
mutlaka hasta mı olmak gerekir? Trafik kazaları, depremler, anarşistler
hasta sağlam, genç ihtiyar demiyor. O halde yapacağı hayırlı işleri,
ibadetleri ileriki günlere bırakmamalıdır. Peygamber efendimiz, (Yarın
yaparım diyenler helak oldu) buyurdu.
Tevbeyi geciktirmek
Sonra tevbe ederim ve iyi şeyleri daha sonra yaparım diyorsan, ölüm
daha önce gelebilir, pişman olup kalırsın. Yarın tevbe etmeyi, bugün
etmekten kolay sanıyorsan, aldanıyorsun. Çünkü tevbe, geciktikçe
zorlaşır ve ölüm yaklaşınca, hayvana yokuş önünde yem vermeye
benzer ki, faydası olmaz. Senin bu hâlin, şu öğrenciye benzer ki, dersine
çalışmayıp, imtihan günü hepsini öğrenirim sanır ve ilim öğrenmek için,
uzun zaman lazım olduğunu bilemez. Bunun gibi, nefsi temizlemek için
de, uzun zaman mücahede etmek lazımdır. Ömür, boşuna geçince, bir
anda, bunu nasıl yapabilirsin? İhtiyarlamadan önce gençliğin, hasta
olmadan önce sıhhatin ve sıkıntı çekmeden önce rahatlığın ve ölmeden
önce hayatın kıymetini bilmezsen çok pişmanlık çekersin.
Zor olsa da dünya sevgisini kalbden çıkarmaya çalışmalıdır. Ahiret
gününe ve orada ya sonsuz cezaya veya sonsuz mükafata kavuşacağını
kesin olarak bilen kimse, yavaş yavaş dünya sevgisini bırakmaya çalışır.
Çünkü önemli şeyi sevmek önemsizi kalbden çıkarır. Bir arkadaş,
(Çocuklarımı severdim, fakat torunlar olunca, onları sevmeye başladım.
Hatta torunlardan önemli olan şeyleri sevince, torunları da unuttum)
demiştir.
Demek ki aklı olan kimse, en önemli şey üzerinde durmalıdır. Ölüm
bir gerçektir. Ahirette sonsuz kalınacaktır. Dünyaya tekrar dönüp iyi amel
işleme imkanı olmayacağına göre, Peygamber efendimizin öğütlerine
uyarak kendimizi ölmüş kabul etmek, ona göre geçici arzulardan uzak
durmak gerekir.
Çok yaşamayı istemek
Sual: Çok yaşamayı istemek doğru mudur?
CEVAP
Allahü teâlâya ibadet ve Onun dinine hizmet için çok yaşamayı
istemek tul-i emel olmaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İnsanların en iyisi, ömrü uzun ve ameli güzel olandır, en kötüsü
de, ömrü uzun ameli kötü olandır.) [Tirmizi]
(Ömrü uzun olup İslamiyet’e uymak, büyük saadettir.) [Beyheki]
(Saçını, sakalını müslüman olarak ağartan affolur.) [Müj.Mek.88]
(Müslümanlıkta ağaran kıllar, kıyamette nur olur.) [Tirmizi]
(Cenneti isteyen, uzun emelli olmasın, dünya işi, ona ölümü
445
www.dinimizislam.com
unutturmasın!) [İ.Ebiddünya]
Tul-i emel, zevk ve safa sürmek için çok yaşamayı istemektir. Tul-i
emelin sebepleri, dünya zevklerine düşkün olmak ve ölümü unutmak ve
sıhhatine, gençliğine aldanmaktır. Tul-i emelli, ibadetleri vaktinde
yapmaz, tevbeyi terk eder. Kalbi katı olur. Vaaz, nasihat tesir etmez.
Ölümü unutur, ölüm hiç hatırına gelmez. Hep dünya malına ve mevkiine
kavuşmak için ömrünü harcar. Ahireti unutur, dünyanın faydasız zevk ve
safasını düşünür. Bunlardan kurtulmak için ölümün her an gelebileceğini
düşünmeli, sıhhatin, gençliğin ölüme mani olmadığını unutmamalıdır!
Birçok hastanın iyileşip yaşadığı, sağlam birçok kişinin öldüğü çok
görülmektedir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Başkalarına kalacak şeyleri toplamakla vakit kaybetmeyin!
Kavuşamayacağınız şeyleri ele geçirmek için uğraşmayın!) [Beyheki]
(İnsana vaiz [nasihatçı] olarak ölüm yeter.) [Beyheki]
(Beş şeyden önce, beş şeyin kıymetini bilin! İhtiyarlıktan önce
gençliğin, hastalıktan önce sıhhatin, fakirlikten önce zenginliğin,
meşguliyetten önce boş vaktin ve ölümden önce hayatın kıymetini
biliniz.) [Hakim]
(Şu kişiye şaşılır ki, o dünyaya talip, ölüm de ona taliptir.) [Ebu
Nuaym]
Her gün 2 melek şöyle der: Ey insanlar, ölmek için doğdunuz,
yaptıklarınız harap olur, mallarınız düşmana kalabilir. Bunların hesabı
sizden sorulur, azabı da size olur. (R.Nasıhin)
Hazret-i Âişe validemiz, kalbinin katı olduğunu söyleyen bir kadına,
(Ölümü çok hatırlarsan kalbin yumuşar) buyurdu.
Ömer bin Abdülaziz hazretleri her akşam arkadaşlarını toplayıp,
ölümden ve kıyamet hallerinden bahseder, sanki en sevdikleri biri ölmüş
gibi de ağlaşırlar idi.
İbrahim Teymi hazretleri, (Şu iki şey, beni hiç bir şeyden zevk almaz
duruma getirdi: Ölümü hatırlamak ve ahirette hesaba çekilmek
düşüncesi.)
Rebi bin Haysem hazretleri, ölümü unutmamak için evine bir mezar
kazıp, her gün defalarca oraya girerdi ve (Bir an ölüm hatırımdan çıksa,
huzurum bozulur) derdi.
Ölüm nedir?
Ölmek mümin için bir nimettir. Peygamber efendimiz, (Ölüm mümin
için bir hediye ve bir kefarettir) buyurdu. O halde, ölmekten
korkmamalıdır. Çünkü ölmek yok olmak değildir, ruhun bedene olan
446
www.dinimizislam.com
bağlılığının sona ermesi, bedenden ayrılmasıdır. Ölüm, bir evden bir eve
göçtür. Mümin, ölümü kötü görmez. Cenneti seven ve ona hazırlanan
ölümü sever. Çünkü ölüm olmazsa Cennete girilmez. Allahü teâlâyı
seven, ölümden korkmaz. Seven, daima ölüme hazır bekler. Çünkü
ölümle, âşık maşuka, garip asıl vatanına kavuşmuş olur.
Ölüm böyle olunca ölmeyi istemek gerekir mi? Peygamber
efendimiz, (Ölümü istemeyin! Çünkü bir kişi iyi ise, yaşadığı sürece
iyiliği artar. Kötü ise, doğru yola gelebilir) ve (Sıkıntılardan dolayı
ölümü istemeyin! Dayanamayan, "Ya Rabbi, hakkımda yaşamak hayırlı
ise, yaşamayı, ölmek hayırlı ise, ölümü nasip et!" desin!) buyurmuştur.
Dinimize bir müddet daha hizmet edeyim, daha çok sevap kazanayım
düşüncesiyle, ölümün hemen gelmesini istememek Allah sevgisine zıt
değildir. Hazret-i Ka'b, (Ölümü bilene sıkıntılar kolay gelir) buyurdu.
Gerçek hayat
Dünya hayatı rüya gibidir. Ölüm uyandırıp rüya bitecek, hakiki hayat
başlayacaktır. Hadis-i şerifte, (İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar)
buyuruldu. Ölmeden önce uyanmak gerekir. Peygamber efendimiz, (Şu
kişiye şaşılır ki, o dünyanın peşinde, ölüm de onun peşindedir)
buyurdu. O halde, (Nasihat olarak ölüm yeter) hadis-i şerifini düşünerek
ölenlerden ibret almaya çalışmalıdır.
Dünyaya aldanan insan ve ipek böceği
Sual: Hadis-i şerifte (Dünya melundur) buyuruluyor. Dünya nedir?
CEVAP
Dünya, dinimizin yasakladığı haram ve mekruhlardır. Bunlara dalıp
da ahireti unutan aldanmıştır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Sonunu düşünmeyip dünyaya aldanan insan, ipek böceği
gibidir. İpek böceği kendine yuva örer ve sonunu bilmez. Sonra
oradan çıkmak ister, çıkacak yer bulamaz, ördüğü yuvasında ölür ve
çalışması başkalarına yarar.) [Risale-i Münire]
O halde haramlardan, mekruhlardan ve lüzumsuz mubahlardan
sakınmak gerekir! Haramlardan ve şüpheli şeylerden kaçarak helal
kazanmalıdır. Ahir zamanda bunlara dikkat eden az bulunur. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Ahir zamanda, helal para ile kendisine itimat edilen arkadaş az
bulunur.) [İ. Asakir]
Vaadinde durmak
Sual: Sözünden dönmenin dindeki yeri nedir?
447
www.dinimizislam.com
CEVAP
Yerine getirmek niyetiyle söz vermek sevaptır. Verilen sözde durmak
müstehaptır. Sözünde durmamak tenzihen mekruh olur. Kendisine söz
verilen kimse, (Sen bana söz verdiğin için bu benim hakkımdır) demeye
hakkı yoktur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, yapmak niyeti ile verdiği sözü tutamazsa günah
olmaz.) [Tirmizi]
Yapmayacağı halde, yalan olarak söz vermek haramdır. Bu şekilde
sözünde durmamak da günah olur. Yapmamak niyetiyle söz verdiği
halde, sonradan, verdiği sözde durursa, yalancılık günahı affolmuş olur.
Hadis-i şerifte, (Sözünde durmamak münafıklık alametidir) buyuruldu.
(İbni Neccar)
Sözünde durmaya gücü yetmezse, münafıklık alameti olmaz.
Kendisine mal, söz veya sır emanet olunan kimsenin bunlara hıyanet
etmesi, münafıklık olur. Sözünde durmaya çalışmalıdır. Âyet-i kerimede
mealen buyuruldu ki:
(Allah, [sözleşmeleri bozmaktan] sakınanları sever.) [Tevbe 7]
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Vaat, söz vermek borçtur. Sözünde durmayana yazıklar olsun.)
[Deylemi]
Sözünde durmak önemli bir haslettir. Bu hususta birçok atasözü
vardır. Birkaçı şöyledir:
Hayvan yularından, insan sözünden tutulur.
Er olan sözünde durur.
Allah bir, söz bir.
Söz namustur.
Söz verme, verdinse dönme!
Söz ağızdan çıkar.
Sözünün eri ol!
Tükürdüğünü yalamak [verdiği sözden dönmek] yiğide yakışmaz.
Kur’an-ı kerimde, sözünde duranlar övülmekte, sözünün eri
denilmektedir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dört şey münafıklık alametidir: Emanet olunana hıyanet etmek,
yalan söylemek, vaadini bozmak, sözünde durmamak.) [İ. Neccar]
Sual: Hizmetlere giderken, bir arkadaşa, bizim evin ihtiyaçları ile
ilgilenebilirsen iyi olur diyoruz, o da tamam diyor, fakat hiç ilgilenmediği
meydana çıkıyor. Söz verdiği halde böyle yapmak uygun olur mu?
CEVAP
448
www.dinimizislam.com
Söz verince, onu yerine getirmelidir. Ama yapmak isteyip de
yapamamışsa, bir mazereti çıkmışsa, o zaman sakıncası olmaz. Bir
hadis-i şerif meali:
(Cihad için savaşa giden erkeklerin hanımları, cihada gitmeyen
erkeklere kendi anneleri gibi haramdır. Bir erkek, mücahitlerden
birinin ailesine bakmayı üzerine alır da, hıyanet ederse, kıyamette, o
mücahit, bu kimseden hakkının tamamını alır.) [Müslim, Nesai]
Vâki olanda hayır vardır
Sual: İnsanın başına, büyük küçük bir sıkıntı, bir bela gelince veya
işi ters gidip beklediği neticeye kavuşamayınca, (Hakkımızda hayırlısı
böyleymiş. Vâki olanda hayır vardır) deniyor. Bunun hayırlı olduğu
nereden biliniyor da böyle söyleniyor? Bela için hayırlı oldu denir mi?
CEVAP
Müminin başına gelen her bela faydalı olduğu için öyle söyleniyor.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Müslüman için Allahü teâlânın her hükmü hayırdır. Allahü
teâlânın kazası, herkes için hayır değil, sadece Müslüman için
hayırdır.) [Ebu Nuaym]
(Her bela, affedilecek bir günah için gelir.) [Ebu Nuaym]
(Mümine gelen her bela, günahlarına kefaret olur.) [Buhari]
(Müminin günahları affoluncaya kadar bela gelir.) [Hakim]
(Belayı nimet saymayan, kâmil mümin değildir.) [Taberani]
Müslüman Allahü teâlânın dostudur. Dostluğun alameti ise, dostun
belalarına, sıkıntılarına sabretmektir. Kur’an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Sabredenlere, mükafatlar hesapsız olarak verilir.) [Zümer 10]
(Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de,
kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.) [Bekara 216]
Hazret-i Ömer buyurdu ki:
Bana bir bela gelirse, üç türlü sevinirim:
1- Belayı Allahü teâlâ göndermiştir. Sevgili gönderdiği için tatlı olur.
2- Allahü teâlâya, bundan daha büyük bela göndermediği için
şükrederim.
3- Allahü teâlâ, insanlara boş yere, faydasız bir şey göndermez. Bir
belaya karşılık, ahirette çok nimetler ihsan eder. Dünya belaları az,
ahiretin nimetleri ise, sonsuz olduğundan, gelen belalara sevinirim.
Sonsuz olan Cennet nimetleri ile sonsuz olan Cehennem azapları
449
www.dinimizislam.com
yanında, dünyada çekilen birkaç günlük belaların, sıkıntıların ne önemi
olur ki? Bela ne kadar büyük olsa da, geçicidir. Bir insanın, hatta
dünyanın ömrü, ahiretin sonsuzluğu yanında, deniz yanında bir damla
kadar bile değildir. Hiç sonu olan bir şey sonsuz olan ile mukayese
edilebilir mi?
İnsan, dünyada birkaç gün dert, bela çekmezse, Cennetin sonsuz
lezzetlerinin kıymetini anlamaz ve ebedi sıhhat ve afiyet nimetlerinin
kıymetini bilmezdi. Açlık çekmeyen, yemeğin kıymetini anlamaz. Acı
çekmeyen, rahatlığın kıymetini bilmez. Dünyadaki belalar sanki daimi
lezzetleri artırmak içindir.) [C.2, m.99]
Bir hadise, neticesiyle ölçülür. Bir talebe, bütün sınıflarını başarı ile
geçse, son sınıfta çalışmayıp birkaç sene üst üste kalıp, mezun olamasa,
önceki başarılarının hiç kıymeti olmaz ve diploma alamaz. Tembel bir
talebe de, bütün sınıflarda başarısız olmasına rağmen, her ne suretle
olursa olsun, diploma almışsa, muradına kavuşmuş olur.
Doğuştan veya sonradan sakat olan kimse, buna sabrederse
günahları affolur; ayrıca büyük bir sevaba da kavuşur. Eğer sabretmezse,
sevap alamasa da, günahları affolur. Günahları affolan da Cennete gider.
Bu durumda sakatlık bir azap değil, bir nimet olmuş olur.
Bir kimse, dünyanın en zengini, en yakışıklısı, en kuvvetlisi olsa;
dünyada istediği her şeyi yapabilse; fakat neticede imansız ölse, ebedi
azaba maruz kalır. Bir anlık rahatlık için sonsuz felakete düşmek ne
kadar kötüdür.
Görüldüğü gibi netice mühimdir. Sonu iyi olacaksa, birkaç günlük
sıkıntı mühim değildir. Sonu felaket olacaksa, birkaç günlük rahatlığın da
kıymeti yoktur.
Dünyadaki işler, ibadetler, ahirette, zorlukları nispetinde kıymet
kazanır. Namaz, oruç ve haccını rahat bir şekilde ifa edenle, sıkıntı içinde
yapanın sevabı aynı olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Hacca yaya gidene yetmiş, binekle gidene bir hac sevabı
verilir.) [Deylemi]
Cenab-ı Hak, yazları serin, kışı da ılık yaratsaydı, insanlar soğuk ve
sıcaktan sıkılmazlardı. İnsanlar, kışın soğuktan korunmak için odun,
kömür alıyorlar. Odun, kömür parası kazanmak için çeşitli sıkıntılara
katlanıyorlar. Sıkıntının neticesi de nimet olduğuna göre, kışın soğuğu,
yazın sıcağı müminlere nimettir.
Bir kölenin ibadeti ile bir efendinin ibadetinin değeri aynı olmaz.
Sıkıntı çekenin, alacağı sevap daha büyük olur.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
450
www.dinimizislam.com
(Bir kimse, Cennette, kölesini kendi derecesinden çok yüksekte
görünce, "Ya Rabbi, bu benim kölem iken, benden çok yüksek dereceye
kavuşmuş. Hikmeti nedir?" diyecek, Cenab-ı Hak, "Her ikiniz de
amellerinize göre dereceye kavuştunuz" buyuracaktır.) [Deylemi]
Bir insan dünyada âmir olunca, ahirette memurlarından yüksek
dereceye kavuşacak diye bir şey yoktur. Bir kimse, bütün hizmetleri,
hizmetçisine yaptırsa, elini sıcak sudan soğuk suya sokmasa, hiç zahmet
çekmeden bütün nimetler ayağına gelse, elbette ahiretteki derecesi
hizmetçi ile aynı olmaz. Bu bakımdan işlerin güçlüğü, sıkıntısı bir nimettir.
Elbisemiz eskimeseydi, bir kere yemek yiyince, bir daha
acıkmasaydık çalışmaya lüzum kalmazdı. Çalışmayıp yatınca da sıkıntı
olmazdı. Dünya imtihan yeri olduğu için, mümine dünyada rahat olmaz.
Hadis-i şerifte, (Dünya müminin zindanıdır) buyuruldu. (Müslim)
Mümin ölmedikçe rahata kavuşamaz. Bu gerçeği bilen mümin
şikayet etmez. Sıkıntılara sabredilmezse, nimet olmaktan çıkar. Sıhhat
hastalıktan, nimet beladan üstündür. Peygamber efendimiz duasında,
dünya ve ahiret sıkıntısından Allah’a sığınmıştır. Her Peygamber şöyle
dua ederdi:
(Ey Rabbimiz, bize dünyada ve ahirette de hasene ver!) [Bekara
201]
[Hasene, iyilik, güzellik, sıhhat ve afiyet içinde mutlu yaşamaktır.]
Sual: Sebeplere yapıştığım halde başımdan sıkıntı eksik olmuyor,
acaba bu hayırlı bir şey mi? Allahü teâlâyı sevmenin alameti nedir?
CEVAP
1- Müslümanın başına gelen sıkıntılar onun hayrınadır. Çünkü hadisi şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: Mümin başına gelen işten, hoşlansa
da, hoşlanmasa da, o iş, onun için hayırlıdır.) [İbni Şahin]
2- Hazret-i Sehl’e, Allahü teâlâyı sevmenin alametini sorduklarında
buyurur ki:
(Allahü teâlâyı sevmenin alameti, Kur'an-ı kerimi sevmektir. Kur'an-ı
kerimi sevmenin alameti Peygamber efendimizi sevmektir. Peygamber
efendimizi sevmenin alameti, sünnete uymaktır. Sünnete uymanın
alameti, ahireti sevmektir.
Ahireti sevmenin alameti, dünya sevgisini kalbden çıkarmak,
dünyaya buğzetmektir. Dünyaya buğzetmenin alameti de, kendisini
ahirete götürecek kadar mal ile yetinmek ve ahirete hazırlanmaktır.)
Sual: Bir belaya veya malımızın telef olması gibi bir musibete maruz
kalınca da mı, (Vaki olanda hayır vardır) denebilir mi?
451
www.dinimizislam.com
CEVAP
İnsan, bir işin sonucunun iyi mi, kötü mü olacağını bilemez. Hayır
zannettiği çok şey, şerle sonuçlanabilir. Şer zannettiği çok şey de, hayırla
neticelenebilir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de,
kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.) [Bekara 216]
Müslüman bilir ki, her hayır ve şer Allah’tandır. Her işi yaptıran Allahü
teâlâdır. Bu iş Allah’tan geldiğine göre, bir Müslüman olarak bu işe rıza
göstermek gerekir. Çünkü müminin başına gelen her iş, müminin
hayrınadır. Onun için (Vaki olanda hayır vardır) buyurulmuştur. Vaki
olan bir işle karşı karşıya olan, ne kadar zor, ne kadar acı olursa olsun
buna rıza göstermesi, imtihanı kazanmak için sabretmesi gerekir.
Sabreden büyük nimetlere kavuşacaktır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ sabredeni sever.) [Taberani]
Vâki olanda hayır vardır
Sual: İnsanın başına iyi veya kötü bir şey gelince, (Vâki olanda hayır
vardır) deniyor. Böyle söylemek yanlış değil mi?
CEVAP
El hayru fî mâ vaka'a, yani vâki olanda hayır vardır demek, irade ve
tercihimizin dışında ve sebeplere yapıştığımız halde, başımıza ne gelirse
gelsin sabretmeli, şikâyetçi olmamalı; sabredersek, neticesinin hayırlı
olacağını bilmeli demektir. Yoksa başa gelen her şey, onun için mutlaka
hayra sebep olur demek değildir.
Vefa
Sual: Vefa nedir?
CEVAP
Vefa, sevgide devamlılık demektir. Vefa demek, ihtiyaç hâlinde ona
yardım etmektir. Arkadaş, öldükten sonra, onun çoluk çocuğunu,
yakınlarını sevmek, onlarla ilgiyi kesmemek de vefadandır. Müslüman
vefakâr olur. Vefakâr olmanın, yani sırf Allah rızası için sevmenin
mükafatı büyüktür.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamette hiç bir himayenin bulunmadığı zaman, Allahü
teâlânın himayesinde bulunacak yedi kişiden biri, birbirini [sırf Allah
rızası için] sevenlerdir.) [Buhari]
Vefa, dostlukta, bağlılıkta sebat etmektir. Arkadaşa yaptığı iyiliği az
görmek, onun yaptığını çok bilmek vefadandır.
452
www.dinimizislam.com
Vefa demek, gerek hayatta iken ve gerekse öldükten sonra sevgi ve
ilgiyi devam ettirmek demektir. Ölen bir kimseye az bir vefa göstermek,
hayatta yapılan çok iyiliklerden daha makbuldür. Çünkü insan, hayattaki
arkadaşına bir iyilik edince, belki bir karşılık bekleyebilir. Öldükten sonra
yapılacak iyiliğe riya karışması zor olur. Ölüler için dua ve istiğfar edilir.
Yapılan iyiliklerin sevabı bağışlanır. Hayattaki akrabalarına, dostlarına
iyilik edilir. Peygamber efendimiz, ihtiyar bir kadına ikramda bulundu.
Sebebini soranlara, (Bu kadın, Hatice hayatta iken bize gelir giderdi.
Ahde vefa, dindendir) buyurdu.
Vefanın gereğindendir ki, insan sevdiği arkadaşının dostlarını,
akrabalarını da sevip haklarını gözetmelidir! Çünkü insan, yakınlarına
gösterilen ilgiye daha çok memnun olur. Sevgi, sevgilinin her şeyini, ona
yakından uzaktan ilgili olan her şeyi sevgili kılar. Bunun için, “Sevgilinin
kapısındaki köpek, sevenin kalbinde, diğer köpeklerden üstün ve ayrı bir
yer tutar” denmiştir.
Âlimler, “Evlada hizmet, babasına hizmet demektir” buyurmuşlardır.
Evlada hizmet babayı sevindirdiği gibi, evlada düşmanlık da babayı üzer.
Diğer yakınlarının durumu da böyledir. Arkadaşının dostu ile düşman
olmamak veya düşmanı ile dost olmamak da vefadandır. Arkadaş vefat
ettikten sonra da, onun yakınlarına ilgi göstermek, sağlığında ilgi
göstermekten daha kıymetlidir. Arkadaşın yanında, “Şu benim, şu senin”
dememeli! İbrahim bin Şeyban hazretleri, “Bu benim kalemim, diyenle
arkadaşlık etmezdik” buyururdu. “Bunu senin için yaptım!” demek de onu
minnet altında bırakmak olur, soğukluğa sebep olur. Âlimler,
“Çağırdığımız zaman nereye, diye soranla arkadaşlık etmezdik”
buyurmuşlardır. Arkadaşın kusurlarını görmemek, mürüvvetten,
vefadandır.
Arkadaşın dost ve akrabalarını arayıp sormak vefakârlığın
şartlarındandır. Onların haklarına riayet, arkadaşa ikram etmekten daha
kıymetlidir.
Vefasızlık şeytanın hoşuna gider. Mesela arkadaşlar arasındaki
sevginin azalması, kırgınlığın zuhur etmesi şeytanı çok sevindirir. Şeytanı
sevindirmemek, onun oyununa gelmemek için vefakâr olmalı, arkadaşın
kusurlarını fazilet, hakaretlerini de iltifat kabul etmeli. İki arkadaştan biri,
diğerine sert bakınca, şeytan sevinip oynar. Allahü teâlâ, (Şeytan,
aralarını bozmaması için, kullarım güzel konuşsun!) buyuruyor. (İsra
53)
Onun için kırıcı ve üzücü konuşmaktan ve sert bakmaktan uzak
durmalıdır! Allah dostlarının duruşu bile sevgi telkin eder. Böyle bir
453
www.dinimizislam.com
kimse, makam sahibi de olsa, eski arkadaşlarını arar. (Kerem sahipleri,
darlık zamanlarında kendileriyle düşüp kalkanları, genişlik zamanlarında
da ararlar) denmiştir.
Sıkıntılı anında arkadaşın yardımına koşmalı, “Kara gün dostu”
olmalıdır. Şeytan, nefs ve kötü arkadaş, ara bozmaya çalıştığı için
arkadaşlığı devam ettirmek zor olur. Bunun için, “Arkadaşlık ince ve lâtif
bir cevherdir. Korunmasını bilmezsen kazaya uğrar!” demişlerdir. Bu
cevheri korumak; arkadaşta kusur aramamak ve hiçbir hatasını
görmemekle olur. Çünkü kusursuz insan olmaz. Kusurunu görünce, onu
bırakmamalı ve demeli ki:
Bu seferlik affet belki de bilmez
Sürçen atın başı hemen kesilmez.
Kusursuz insanla herkes geçinir. Asıl yiğitlik, kusurlu arkadaşla iyi
geçinmektir. Daima onu kendine tercih etmelidir! Vefakâr olmanın
şartlarından biri de, dostun sevmediklerini, düşmanlarını sevmemektir.
Dostun düşmanı ile birlikte gezmek, düşmanlıkta ortak olmak demektir.
Eski zatlardan birinin oğluna vasiyeti şöyle:
(Oğlum, herkesle arkadaşlık edilmez. İhtiyaç içinde olduğun zaman
senden uzaklaşan, genişlik zamanında malına göz diken ve yükseldiği
vakit sana üstünlük taslayan kimse ile arkadaş olma!)
O halde, ihtiyacı olan arkadaşa yardım etmeli, ondan bir menfaat
beklememeli ve ona karşı hiçbir üstünlük göstermemelidir! Her şeye itiraz
eden, hayır öyle değil, diyen, arkadaşlarını düşman etmekle kalmaz,
bütün insanların nefretini kazanır.
Vefalı, bir okuyucumuz, yayınlarımızdan istifade edip bizi tanıdıktan
sonra, uzun bir mektup yazmış. Mektubunu yayınlamak yerine, sadece
bir beytini yayınlamak bize kâfi fikir verir. Vefalı dostumuz diyor ki:
Herkes dost gibiydi, siz yabancıydınız bize,
Şimdi herkes yabancı, sizler dostsunuz bize.
Yalan söylemek
Sual: Yalan söylemenin dinimizdeki yeri nedir?
CEVAP
Yalan, günahların en çirkini, ayıpların en fenası, kalbleri karartan
bütün kötülüklerin başıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yalan, rızkı azaltır.) [Ebuşşeyh, İsfehani]
(Yalan, nifak kapılarından biridir.) [İbni Adiy]
(İman sahibi, her hataya düşebilir. Fakat, hainlik yapamaz ve
yalan söyleyemez.) [İbni Ebi Şeybe, Bezzar]
454
www.dinimizislam.com
(Doğru olun, doğruluk iyiliğe, iyilik ise, Cennete çeker. Yalandan
sakının, yalan fücura, fücur ise Cehenneme götürür.) [Buhari]
(Sözle çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitne gibidir. Yalan
söylemek, iftira etmek ile çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitneden de
kötüdür.) [İbni Mace]
(Pazarcıların çoğu facirdir! Çok yemin ederek günaha girerler ve
yalan söyleyerek alış-veriş yaparlar.) [Hakim]
(Aldatan Cehennemdedir.) [Taberani]
(Mümin her kabahati yapabilir. Ama hıyanet edemez ve yalan
söyleyemez.) [İbni Ebi Şeybe]
(Yalan yere yemin büyük günahlardandır.) [Buhari]
(Ana babaya eziyet ve yalan yere şahitlik büyük günahtır.)
[Deylemi]
(En büyük günah, katillik, ana babaya zulüm, yalan yere
şâhitliktir.) [Deylemi]
(En büyük günah, yalan yere yemin etmektir.) [Buhari]
Peygamber efendimiz, yalan söyleyenin ağzının bir taraftan kulağına
kadar demir çengelle yırtılacağını, diğer tarafa geçildiğinde, önceki
yırtılan tarafın iyi olacağını, sonra iyi olan tarafın tekrar yırtılarak bu
şekilde kıyamete kadar, kabrinde azabın devam edeceğini bildirmiştir.
(Buhari)
Bir kimse, Peygamber efendimize dedi ki:
- Bırakamadığım üç günaha tutuldum. Bunlar, zina, yalan ve içki.
Peygamber efendimiz de buyurdu ki:
- Yalanı benim için terket!
Adam, peki diyerek gitti. Bir günahı işleyeceği zaman, (Eğer bu
günahı yaparsam, Resulullah sorduğunda, evet dersem suçum meydana
çıkar. Hayır dersem, yalan söyleyerek verdiğim sözü tutmamış olurum)
diye düşündü. Diğer iki günahtan da vazgeçti. (Şir’a)
Büyükler buyuruyor ki:
Oğlum, yalandan sakın, o serçe eti gibi tatlıdır. Ondan az kimse
kurtulur. (Lokman Hakim)
Allah indinde en büyük hata, yalan konuşmaktır. (Hazret-i Ali)
Yalancı ile cimri Cehenneme girer. Fakat, hangisi daha derine atılır,
bilmem. (Şabi)
Doğru ile yalan, biri diğerini çıkarıncaya kadar kalbde boğuşur.
(Malik bin Dinar)
İçi dışına, sözü işine uymamak, nifaktandır. Nifakın temeli ise
yalandır. (Hasan-ı Basri)
455
www.dinimizislam.com
Eshab-ı kiram indinde yalandan daha kötü bir şey yoktur. Çünkü,
onlar, yalanla imanın bir arada bulunamayacağını bilirlerdi. (Hazret-i
Âişe)
Sual: Birisini üzmemek, kalbini kırmamak için mesela, başka şehirde
oturan annem sağlığımı sorduğunda, hasta olsam bile "çok iyiyim"
diyorum. Hasta olduğumu söylersem üzülüp vesvese yapıyor. İyiyim
dersem caiz midir?
CEVAP
Caizdir, günah değildir.
Sual: Biri yiyecek bir şey ikram edip de sorarsa (veya sormadan), hiç
beğenmediğimiz halde "çok güzeldi, ellerinize sağlık" demek caiz mi?
CEVAP
Caizdir.
Sual: Aynı konuşma o kişinin gıyabında geçerse, mesela, ev
sahibinden ayrıldıktan sonra birisi "yemek nasıldı, beğendin mi diye"
sorarsa, beğenmesek de "evet, güzeldi" demek caiz mi?
CEVAP
Caizdir.
Sual: Yalan olduğu kesin belli olan, kimseyi inandırmayacak bir
konuda şaka olarak söylemek mesela, "nasıl bu kadar hızlı geldin" diyen
birisine "uçarak geldim" diye şakacıktan söylemek mesela, "kendime özel
bir jet aldım" demek caiz mi?
CEVAP
Caizdir.
Sual: Fransa’da yüksek tahsil yapıyorum. Özellikle namazımı
kılabilmek için bazen okulda yalan söylemek zorunda kalıyorum. Bu
yalan caiz mi?
CEVAP
Fransa gibi İslamiyet ile idare edilmeyen yerlerde, kendimize zararı
gelecekse idarecilere yalan söylemek caiz olur. Namaz kıldın ve okula
geç kaldın, nerede idin denince, doğru söylersek bir zarar gelme durumu
varsa yalan söyleyebiliriz, bu dinimizin emridir. Hatta mecbur kalınca
küfrü gerektirici söz bile söylenir, önemli olan kendimize zarar
gelmemelidir.
Müşrikler, Hazret-i Ammar’a, babasına ve annesine [Sümeyye
Hatuna] işkence edip, sıcak kum içine gömerler ve üzerinde et pişecek
kadar sıcak taşları gövdelerine dizerlerdi. Sonra "Lat ve Uzza putu,
Muhammed’in dininden iyi de" derlerdi. Demeyince de işkenceyi
artırırlardı. Bir keresinde Resul-i Ekrem, (Sabredin ey Yaser ehli! Size
456
www.dinimizislam.com
vaat edilen yer Cennettir) buyurdu. Yaserlerin müşriklerden gördüğü
işkence, dillere destan olmuştur. İşkenceye uğramadığı günleri yoktu. Bir
gün Hazret-i Sümeyye’yi iki devenin arkasına bağlamışlar işkence
ediyorlardı. Nihayet Ebu Cehlin kamçılarına dayanamayıp şehid oldu.
Hazret-i Yaser’i de şiddetli işkence ile öldürdüler. İslam’da ilk şehid olan
bunlardır. Hazret-i Ammar, kâfirlerin zorlamaları üzerine dediklerini diliyle
söyledi. Resul-i Ekrem efendimize, Ammar kâfir oldu dediler. Buyurdu ki:
(Hayır o kâfir olmaz. Baştan ayağa kadar iman ile doludur.) [İbni
Mace]
(Allahü teâlâ imanı Ammar’ın tepeden tırnağa bütün vücuduna
sindirtmiştir. İman onun et ve kanına karışmıştır. O hak neredeyse
orada yer alır. Onun vücudundan herhangi bir şey yemesi
Cehenneme yakışmaz.) [İbni Asakir]
(Ammar bin Yaser, iki durumda karşılaştığında mutlaka en
doğru olanını tercih eder.) [İbni Mace]
Hazret-i Ammarı serbest bıraktılar. Resulullah efendimiz, mübarek
eliyle gözünün yaşını silip teselli buyurdu. Bu hadise üzerine, Nahl
suresinin (Allah’a küfredenlere şiddetli azap vardır. Ancak kalbine
iman yerleşmiş olduğu halde [küfre] zorlanıp, sadece diliyle
söyleyenler müstesna) mealindeki 106. âyeti nazil oldu. Resulullah
efendimiz de Hazret-i Ammar’a (Müşrikler eziyet ederse, yine böyle
söyle) buyurdu.
Sual: Tariz ve kinayeli konuşmada mahzur var mıdır?
CEVAP
Tariz ve kinayeli ifade kullanmakta mahzur yoktur. Tariz, delalet yolu
ile, bir sözü bir manayı karşısındakine anlatmaktır. Mesela karşıdaki
kimse cimri ise, ona (Sen cimrisin) demeyip (cimrilik çirkin bir şeydir)
demek böyledir.
Kinaye, maksadı, kapalı bir şekilde dolaylı olarak anlatmaktır.
Mesela, (Falancanın kapısı herkese açıktır) denince bu kimsenin
misafirperver olduğu anlaşılır. Peygamber efendimiz ihtiyar bir kadına,
(ihtiyar kadın Cennete girmez) buyurunca kadın üzüldü. Bunun üzerine,
(Sen o gün ihtiyar olmazsın) buyurdu. Yani Cennetteki bütün kadınların
genç olacağını bildirdi.
İnsanın yalan söylemek zorunda olduğu zaman tariz ve kinaye yollu
ifade kullanmasında mahzur yoktur. Mesela bir kimseyi evden arasalar, o
kimsenin de acil işi olduğu için gitmek istemese, oğluna, (Ekseriya
babam falanca kütüphaneye gider) demesini söylese, günah olmaz.
Yahut babası bahçede ise, (Babam evde yok) demesinde mahzur yoktur.
457
www.dinimizislam.com
Fakat sebepsiz böyle yapması uygun olmaz. Mesela, elindeki güzel bir
kalemi görüp, (Bu kalemi sana falanca âlim mi verdi?) diye soranlara, o
âlim kalemi vermediği halde, (Allah o âlimden razı olsun) demek uygun
olmaz. Çünkü böyle demekle kalemi âlimin verdiğine işaret edilmektedir.
Sual: "Yüzünü gören Cennetlik" veya "Yüzünü gören hacı oluyor"
deniyor. Böyle söylemekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Her ikisini de söylemek caiz olmaz. Çünkü bunları söylemek yalan
olur. Bir kimseyi görmekle hacı veya Cennetlik olunmaz. Peygamber
aleyhisselamı bile gören kimsenin imanı yok ise Cennetlik olamaz. Şaka
olarak veya mecaz olarak da böyle şeyleri söylememelidir!
Sual: Ticaretle uğraşıyorum. Bazen yemin ediyor, yalan söylüyorum.
Ne yapmamı tavsiye edersiniz?
CEVAP
Her müslüman, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi, kâfirlere de
yapmamalıdır!
Satılan malı, aşırı övmemelidir! Çünkü, hem yalan söylemiş, hem
aldatmış, hem de zulmetmiş olur. Hatta, doğru olarak da, müşterinin
bildiği şeyi söylememelidir! Çünkü, bu da faydasız söz olur. Kıyamette
her sözden sual olunacaktır.
Yemin ile satmaya gelince, yalan yere yemin etmek haramdır. Yani
büyük günahtır. Doğru yemin ederse, az bir şey için Allahü teâlânın
ismini söylemek saygısızlık olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Alış-veriş yaparken, vallahi böyledir, billahi öyle değildir diye
yemin eden kimseye ve “bugün git, yarın gel” diyerek sözünde
durmayan sanatkâra yazıklar olsun!) [Deylemi]
(Malını yemin ederek beğendirmeye çalışan kimseye kıyamette
merhamet edilmez.) [İ. Gazali]
Sual: Yalan yere yemin ederek başkasının hakkını almak günah
değil midir?
CEVAP
Yalan yere yapılan yemine, yemin-i gamus denir. Günaha,
Cehenneme sokucu yemin demektir. Peygamber efendimize, (Yemin-i
gamus)un ne olduğu sorulunca, (Yalan yere yemin ederek müslümanın
malını almaktır) buyurdu. (Buhari)
Yalan yere yemin ederek birisinin malını almak, büyük
günahlardandır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir müslümanın malını, haksız olarak almak için yalan yere
yemin eden, Hak teâlânın gazabına uğrar.) [Buhari]
458
www.dinimizislam.com
(Birinin malını almak için yalan yere yemin eden, Allahü teâlânın
huzuruna cüzzamlı bir facir olarak çıkar.) [İbni Mace]
[Facir; fitneci, fesatçı, günahkâr kimsedir.]
(Yalan yere yemin etmek, evleri harap eder.) [Beyheki]
(Yalan yere yemin eden, Cehenneme gidecektir.) [Hakim]
(Yalan yere yemin, malın yok olmasına sebep olur.) [Bezzar]
(Yalan yere yemin ederek, bir müslümanın malını alana, Cennet
haram, Cehennem vacip olur.) [Hakim]
Yalan yere yemin ederek, başkasının malını alan kimse, pişman
olursa aldığı malı sahibine, sahibi ölmüşse, vârislerine vermelidir!
Vârisleri de yoksa, fakirlere vermelidir! Malını aldığı kimselerle
helalleşmeli, onlara dua etmelidir.
Yalanın caiz olduğu yerler
Sual: Yalan hangi hallerde caizdir?
CEVAP
Yalan söylemek haramdır, çok büyük günahtır. Ölmemek için leş
yemek caiz olduğu gibi, ölümden kurtulmak için yalan söylemek de
caizdir. (Hadika)
Hazret-i Sevban buyurdu ki: (Her yalan günahtır. Ancak bir
Müslümana faydası dokunan veya bir Müslümanın zararını kaldıran yalan
bundan hariçtir.)
Yalanın caiz olduğu yerlerden bazıları şunlardır:
1- Savaşta: Hazret-i Ali otururken düşmanın biri, aniden karşısına
kılıçla çıkıp, (Şimdi seni benim elimden kim kurtarabilir?) der. Hazret-i Ali
de, parmağı ile adamın arkasını gösterip (Peki dövüşelim; fakat iki kişiyle
mi?) der. Düşman, arkamdaki kim diye bakınca, Hazret-i Ali, kılıcını
çekip, düşmanını zararsız hâle getirir. Düşman, oturan insana yaptığı
kendi hilesini görmeden (Bana hile yaptın?) der. Hazet-i Ali de, (Ama asıl
sen beni gafil avlayacaktın ya) der ve şu hadis-i şerifi bildirir:
(Harb hiledir.) [İbni Sünni, İbni Lal]
2- İki Müslümanı barıştırmak için:
Üç günden sonra dargın durmak günahtır. Dargın olan iki Müslümanı
barıştırmak için aralarını bulucu yalan söylemek caizdir. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(İki kişinin arasını bulmak, nafile namaz, oruç ve sadakadan
daha faziletlidir.) [Tirmizi]
(İki kişinin arasını düzeltmek ve hayırlı iş için söylenen söz,
yalan sayılmaz.) [Müslim]
(İki Müslümanı barıştırmak için, birbirlerine iyi söz getirmek
459
www.dinimizislam.com
yalan sayılmaz.) [İbni Lal]
Peygamber efendimiz gülümsediği zaman, Hazret-i Ömer sebebini
sual edince, buyurdu ki:
(Ümmetimden iki kişi, Allahü teâlânın huzuruna çıktı. Birisi dedi ki:
-Ya Rabbi, bu adamdan hakkımı al!
Allahü teâlâ buyurur:
- Bu adamın hakkını ver!
-Ya Rabbi, bir iyiliğim kalmadı ki nasıl vereyim?
Allahü teâlâ hak sahibine buyurur:
- Bu adamın iyiliği kalmadı. Ne yapacaksın?
- Günahlarımı alsın!
Bu arada Peygamber efendimiz ağlayarak (O gün öyle dehşetli bir
gündür ki, o gün başkalarının günahlarını yüklenmek şöyle dursun
insan kendi günahının yükünü çekemez.)
Allahü teâlâ, hak sahibine buyurur:
- Başını kaldırıp Cennetin şu muhteşem köşklerine bak!
Hak sahibi baktıktan sonra der ki:
- Evet görüyorum. Bu muhteşem köşkler, hangi şehid, hangi sıddık
veya hangi peygamberindir?
- İşte o gördüğün göz kamaştırıcı köşkler, bedellerini ödeyenler
içindir.
-Ya Rabbi bunların bedellerini kim ödeyebilir?
- Sen ödeyebilirsin.
- Nasıl ödeyebilirim, neyim var ki?
- Hakkını bu kardeşine bağışlamakla bu köşke sahip olursun.
- Bağışladım ya Rabbi.
Allahü teâlâ buyurur ki:
- Haydi kardeşinin elinden tutup Cennete girin!
Peygamber efendimiz devamla buyurdu ki:
(Allah’tan korkun ve aralarınızı düzeltmeye çalışın! Zira Allahü
teâlâ, kıyamet gününde sizin aralarınızı düzeltir.) [Harâiti]
3- İki Müslümanın aralarının açılmasını önlemek için:
Araları bozulmak üzere olan iki Müslümanın aralarının açılmasını
önlemek için yalan söylemek caiz olur. İyiliğe vesile olan yalan, fitneye
sebep olan doğrudan makbuldür.
4- Eşi ile iyi geçinmek için:
Eşler birbirini idare etmek için yalan söyleyebilir. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Eşini idare etmek için yalan söylemek caizdir.) [İbni Lal]
460
www.dinimizislam.com
(Eşler birbirini idare etmek için yalan söylerse günah olmaz.)
[Müslim]
İbni Erkam hazretleri, Hazret-i Ömer’e, (Eşim beni sevmiyor.
Sevmediğini de yüzüme karşı söyledi. Böyle bir eş ile yaşamak istemem)
dedi. Hazret-i Ömer, kadına (Niçin kocanızın yüzüne karşı öyle
söylediniz) buyurdu. (Yalan söylememek için. Yoksa burada yalana izin
var mıdır?) dedi. Hazret-i Ömer, (Elbette burada yalan söylemeye izin
vardır. Bir kadın, kocasını sevmese de, onu üzmemek için, yalan
söylerse günah olmaz) buyurdu.
5- Zalimden, bir Müslümanın bulunduğu yeri gizlemek için.
6- Müslümanın malını zalimlerden korumak için.
7- Müslümanı memnun etmek için:
Bir arkadaş beğenip bir kravat alsa veya bir elbise diktirse, bu bizim
hoşumuza gitmese de, bu elbise size çok yakışmış demek caiz olan
yalana girer. Bir Müslümanı sevindirmek için bir bahane aramalıdır. Bir
hadis-i şerif meali şöyledir:
(Farzdan sonra Allahü teâlânın en çok sevdiği iş, bir mümini
sevindirmektir.) [Taberani]
Genel olarak kadınlar, süse düşkündür, giyimlerine dikkat ederler.
Aldığı bir elbise için, (Bu elbise, sana ne kadar da güzel yakışmış?)
demek, yalan olmaz. Çünkü dinimiz, hanımla iyi geçinmek için yalan
söylemeyi caiz görmüştür. Hele haklı bir takdiri esirgemek ahmaklıktır.
8- Müslümanın günahını, sırrını ve aybını gizlemek için:
Müslüman gencin biri, iftiraya uğrar. Sonunda idama mahkum olur.
İnfaz saatini beklerken, kendisine iftira edenlere, bu arada hükümdara
ağzına gelen sözleri sarf eder, sövüp sayar. Bu acı acı bağırmalar, bir
müddet devam eder. Hükümdar, saraydan bu feryatları duyar. Fakat ara
uzak olduğu için ne söylediğini anlayamaz.
İki vezirinin yanına giden hükümdar, bu gencin neler söylediğini
sorar. Birinci vezir, “Hükümdarım bu genç, (Allah, affedenleri aziz eder)
hadis-i şerifini söylüyor, "Affedenlerin yeri Cennet" diyor. Sizden af
talebinde bulunuyordu” der. Bu söz, hükümdarın hoşuna gider. (Bu genci
affettim, serbest bırakın) der. İkinci vezir, hemen atılır: “Haşmetli
hükümdarımız, bu veziriniz, zat-ı âlinize karşı, yalan söylüyor. Genç,
af istemiyor, size sövüp sayıyordu” der. Hükümdar der ki:
(Bre vezir, sen yersiz doğru söylemekle, iki kişinin ölümüne sebep
olmak istiyorsun. Şu vezirin yalanı ise bir canı kurtarmıştır. Unutma ki, iş
bitiren yalan, fitneye sebep olan doğrudan iyidir.)
Hükümdar, yersiz doğru söyleyen veziri azleder, yerinde yalan
461
www.dinimizislam.com
söyleyerek bir suçsuzu idamdan kurtaran veziri de kendisine sadrazam
yapar.
9 - Fakire ikram için:
Biz satıcı olsak, fakir birisi de gelip beğendiği bir malı almak istese,
fakat pahalı gelse, biz o malı on milyona almışsak, fakire, biz bu malı
beşe aldık, bir milyon kâr ile size altıya satabiliriz desek bu caizdir, günah
olmaz.
10 - Haklı iken, karşısındakine sen haklısın demek:
Eşin biri diğerine sen haklısın derse geçim olur. İkisi de ben haklıyım
derse geçim olmaz. İkisi de sen haklısın derse, o zaman o evde ilahi aşk
başlar. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allah rızası için affedeni, Allahü teâlâ yükseltir.) [Müslim]
(Affedin ki affedilesiniz!) [İ. Ahmed]
(Kaba davranana nazik davranır, zulmedeni affeder, sizi mahrum
edene ihsan eder, sizden uzaklaşana yaklaşırsanız yüksek
derecelere kavuşursunuz.) [Bezzar]
Daha bunun gibi şeylerde yalan söylemek caizdir. Mesela içki içen
veya başka bir günah işleyen kimseye sen günah mı işliyorsun diye
sorduklarında, kötü örnek olmamak için, hayır günah işlemedim diyebilir.
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kötü şeyler yapan, bunları gizlemeye çalışsın!) [Hakim]
Büyükler yalan söylemek gerekince, sözün manasını değiştirerek,
doğru söylemeyi tercih etmişlerdir. Mesela Muaz ibni Cebel hazretleri,
vazifesinden dönünce, hanımı (Bu kadar çalıştın, zekât topladın, bize ne
getirdin?) dedi. O da, (Beni gözeten vardı, bir şey getiremedim) dedi.
O, gözetenden Allahü teâlâyı kastetti. Hanımı ise, Hazret-i Ömer’in onu
kontrol eden birini gönderdiğini sandı. Hanımı, Hazret-i Ömer’in evine
gidip, kızarak, (Muaz, Resulullahın ve Ebu Bekr-i Sıddık’ın yanında
emin idi. Siz niçin onun peşine adam takıyorsunuz?) dedi. Hazret-i
Ömer, Hazret-i Muaz’dan işin aslını öğrenince, hanımına bir miktar
hediye gönderdi.
Kuyruklu yalan uyduranlar
Sual: Yalanın caiz olduğu yerler var. Adam, bunu ruhsat bilerek, ne
kuyruklu yalanlar savuruyor. Ana babasına ve diğer büyüklere karşı akıl
almaz yalanlar uyduruyor. Bazen de yalanı meydana çıkınca şaka yaptım
diyor. Yalan dinimizde büyük günah değil midir?
CEVAP
Yalan Kur’an-ı kerimde de, hadis-i şeriflerde de büyük günah olarak
bildirilmektedir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
462
www.dinimizislam.com
(Allah’ın âyetlerine inanmayanlar, ancak yalan uydurur.) [Nahl
105]
Görüldüğü gibi yalan söylemek imana zıttır. Dört hadis-i şerif meali
şöyledir:
(Yalan, imana aykırıdır.) [Beyheki]
(Yalan, münafıklık alametidir.) [Buhari]
(Şu üç şeyden biri bulunan kimse, namaz kılsa da, oruç tutsa da
münafıktır: Yalan söylemek, sözünde durmamak, emanete
hıyanetlik.) [Buhari, Ebu Davud]
(Müminde her huy olabilir. Ama, hain olmaz ve yalan söylemez.)
[İbni Ebi Şeybe, Bezzar]
Yalanın zararları ile ilgili birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Yalan, Cehennem kapılarından bir kapıdır.) [Hatib]
(Yalandan sakının! Çünkü yalan günaha, günah da Cehenneme
sürükler.) [Buhari]
(Yalan rızkı azaltır.) [İsfehani, Ebuşşeyh]
(Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona hıyanet ve yalan
söylemez.) [Tirmizi]
(Danışana, yalan söyleyen ona hıyanet etmiş olur.) [İbni Cerir]
Güldürmek için, şakadan da olsa yalan söylemek de caiz değildir. Bir
hadis-i şerif meali:
(İnsanları güldürmek için yalan söyleyenlere, yazıklar olsun!)
[Ebu Davud]
Hazret-i Abdullah bin Âmir anlatır:
Ben küçükken, Resul-i Ekrem evimize gelmişti. Oynamaya giderken,
annem bana, (Abdullah gel, sana bir şey vereceğim) dedi. Resul-i Ekrem,
(Ona ne vereceksin?) buyurdu. Annem de (Hurma vereceğim) dedi.
Bunun üzerine Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Eğer bir şey vermeyip aldatmak için söyleseydin, yalan günahı
yazılırdı.) [Şir'a]
Yalan olmaz
Sual: Bir şeyi 15 liraya alan kimse, 10 lira ile 5 lira verdiğini
düşünerek, 10 lira verdim dese, yalan söylemiş olur mu?
CEVAP
Hayır, yalan söylemiş olmaz; çünkü 10 lira verdiği yalan değildir.
Diğer verdiği 5 lirayı söylememiş oluyor, yalan olmuyor. Yine bunun gibi,
15 hurma yemiş olan birine kaç hurma yedin diye sorsalar, o da 10 tane
hurma yedim dese, yalan söylemiş olmaz; sadece yediği 5 taneyi
söylememiş olur. (F. Hindiyye)
463
www.dinimizislam.com
Bunun gibi, biz satıcı olsak, bir fakir de gelip beğendiği bir malı almak
istese; fakat pahalı gelse, biz o malı 10 liraya aldığımız halde, (Bu mala 5
lira verdik, size 6 liraya satabiliriz) desek caiz olur, günah olmaz.
Yine bunun gibi sebeplerle, kölenin efendisine, babanın oğluna veya
oğlunun babasına yaptığı şahitlikler geçerli olmaz. Mesela baba, bir
kimseye 10 sopa vursa, o kimse de babaya 5 sopa vursa, oğluna yemin
ettirseler, o da, (Vallahi bu adamın babama 5 sopa vurduğunu gördüm)
dese doğru söylemiş olur, yalan olmaz. Söylediği doğru; fakat gizledikleri
de vardır. Başka şeyleri gizlemesi, ayrı bir konudur. Babasının vurduğu
sopa, büyük ve kalın olabilir. Adamın sopası ince olabilir. Bunlar
sorulmazsa, şahit söylemezse yalan olmaz.
Sualde de böyle bir incelik var. Bir 5 lira, bir de 10 lira vermiştir.
Birisini söylemeyip, verdiği 10 lirayı söylemesi yalan değildir.
Yalan yere yemin edilmez
Sual: Dinimizde, (Zaruretler haramları mubah kılar) kuralı olduğu
halde, S. Ebediyye’de, (Zaruret olsa da, yalan yere yemin etmek caiz
olmaz. Tariz, yani iki manalı kelime söyleyip yemin edilir) deniyor.
Zaruretler haramları niye mubah kılmıyor?
CEVAP
Tariz söyleyerek bu işten kurtulma imkânı varken yalan söylemek
caiz olmaz. Tariz yani iki manaya gelen kelime ile söylemek caiz olur.
Mesela, bir kimsenin babasını eşkıyalar götürmeye gelseler, babası
bahçede veya komşuda ise, (Vallahi babam evde yok, o, ekseriya
falanca kütüphaneye gider) derse, yalan söylememiş olur. Böylece
eşkıyalardan kurtulmuş olur. Tariz imkânı da yoksa, zaruret karşısında
yalan söylemek o zaman caiz olur.
Güzel yalan, çirkin doğru
Sual: Helal olan yalanla, haram olan doğru nedir? Güzel yalana ve
çirkin doğruya bir örnek verir misiniz?
CEVAP
Yalan söylemek haramdır, ama savaşta düşmana karşı helâl, hatta
yerine göre farz olur. Müminleri zarardan kurtarmak için, dini korumak,
İslamiyet’in bir emrini yerine getirmek için olursa sevabdır. Fitneye sebep
olan doğru ise günahtır. (Fitne çıkaran doğru söz, günahtır) ve
(Fitneye mani olan yalan, fitneye sebep olan doğrudan iyidir)
denmiştir.
464
www.dinimizislam.com
Yaratılanı hoş gör
Sual: (Yaratılanı hoş gör, yaratandan ötürü) demek, kâfirin her
şeyini hoş gör demek midir?
CEVAP
Müminin bile kötülükleri hoş görülmezken, suç işleyince
cezalandırılırken, kâfirin kötülükleri hiç hoş görülür mü? Kâfir, insan
olarak Müslümandan farksızdır, ırk yönüyle üstünlük yoktur; ama küfrü ve
kötülükleri yönüyle çok fark vardır, hoş görülemez. Önce, insan olarak
kâfirlerin dindeki yerini bildirelim. Birkaç hadis-i şerif meali:
(Bütün insanlar [insan olarak] bir tarağın dişleri gibi eşittir.) [İbni
Lal]
(Arabın Acem’e, [Arap olmayana] Acem’in Araba üstünlüğü
olmadığı gibi, kırmızının karaya, karanın kırmızıya üstünlüğü yoktur.
Hiçbir milletin diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva
iledir.) [İbni Neccar]
([Kâfir de olsa] Bütün insanlar, Allah’ın ıyalidir [kullarıdır]. Allahü
teâlânın en çok sevdiği kimse, Onun ıyaline iyilik edendir.) [Bezzar]
(Kâfir de olsalar, komşuya, misafire ve ana babaya ikram et!
Kâfir de olsa, dilenciyi reddetme!) [Ç. Y. Güzin]
(Allahü teâlâ mazlumun bedduasını, kâfir de olsa kabul eder.) [Ç.
Y. Güzin]
(Kâfir de olsa, mazlumun bedduasından sakının!) [İ. Ahmed]
(Kâfir arkadaşını öldüren de, ümmetimden değildir.) [Hadika]
(Bir zimmi kâfiri öldüren Cennetin kokusunu duyamaz. Hâlbuki
Cennetin kokusu kırk yıllık mesafeden duyulur.) [Buharî] (Zimmi
kâfir: Gayrimüslim vatandaş)
Zimmi kâfire zulmetmek, müslümana zulmetmekten daha kötüdür.
(Dürr-ül-muhtar)
Kâfirlere, kötü sözlerle hakaret eden, onları inciten cezalandırılır;
çünkü kâfirleri incitmek, kalblerini kırmak haramdır. (Mülteka)
İnsan olarak kâfirler bu manalarda hoş görülür. Yoksa küfürleri ve
suçları hoş görülmez. Onları sevmek, onlarla dostluk kurmak haramdır.
Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:
(Allah’a ve kıyamet gününe iman edenler; babaları, kardeşleri ve
akrabaları da olsa, Allah’ın ve Resulünün düşmanlarını sevmezler.)
[Mücadele 22]
(Ey iman edenler, Yahudileri de, Hıristiyanları da dost
edinmeyin! Onlar, [İslam’a olan düşmanlıklarında] birbirinin dostudur.
465
www.dinimizislam.com
Onları dost edinen de onlardan [kâfir] olur. Allahü teâlâ, [kâfirleri dost
edinip, kendine] zulmedenlere hidayet etmez.) [Maide 51]
(Ey iman edenler, benim de, sizin de düşmanınız olanları
[müşrikleri] dost edinmeyin! Onlar, size gelen gerçeği [Kur’an-ı kerimi]
inkâr etmişken onlara sevgi besliyorsunuz [Resulün gizlediği sırrı
veriyorsunuz]; oysa onlar, Rabbiniz olan Allah’a inandığınızdan
dolayı sizi ve Resulü [Mekke’den] çıkarıyorlar. Eğer sizler Benim
yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için [Mekke’den]
çıkmışsanız, [onları dost edinemez] onlara sevgi gösteremezsiniz [sır
veremezsiniz]. Ben, sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da
bilirim. İçinizden, onlara sevgi gösteren, [düşmanı dost edinen]
elbette doğru yoldan sapmış olur.) [Mümtehine 1]
(İbrahim’in ve Onunla beraber olan müminlerin sözlerinden ibret
alın! Onlar, kâfirlere dediler ki, biz sizden ve putlarınızdan uzağız.
Dininizi beğenmiyoruz. Allahü teâlâya inanıncaya kadar, aramızda
düşmanlık vardır.) [Mümtehine 4]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(En kıymetli ibadet, Allah için sevmek ve Allah için
düşmanlıktır.) [Ebu Davud]
(Allah’ın düşmanlarını sevmemek, imanın tadını artırır.)
[Taberani]
(Allah’ı sevmeyen ve Onun düşmanlarını düşman bilmeyen,
hakiki iman etmiş olmaz. Müminleri Allah için seveni ve kâfirleri
düşman bileni, Allah sever.) [İ. Ahmed]
(İmanın temeli, Müslümanları yani Allah’ın dostlarını sevmek ve
kâfirleri yani Allah’ın düşmanlarını, din düşmanlarını sevmemektir.)
[İ. Ahmed]
(Bir kavmi sevip de onlarla dostluk kuran, kıyamette onlarla
haşrolur.) [Taberani]
İsa aleyhisselam, (Allah düşmanlarına buğzederek, Allahü
teâlânın sevgisini kazanın! Onlardan uzaklaşarak Allah’a yaklaşın!
Onlara kızarak Allah’ın sevgisini arayın!) buyurdu.
Hazret-i Ömer’e, zeki ve yazısı güzel olan Hireli bir Hıristiyan’ı kâtip
yapması söylenince, (Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin!)
mealindeki âyeti okuyup, (Kâfiri dost edinemem) buyurdu.
Hazret-i Ömer, Ebu Musel Eşari’ye, (Niçin, bir Müslüman kâtip
kullanmıyorsun? (Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin) âyetini
işitmedin mi?) dedi. O da, (Dini onun, kâtipliği benim) dedi. Hazret-i
Ömer, (Allahü teâlânın hakir ettiğine ikram etme! Onun zelil ettiğini
466
www.dinimizislam.com
aziz etme! Hıristiyan ölürse ne yapacaksan, şimdi onu yap! Hemen o
kâfiri değiştir!) buyurdu. (H. S. Vesikaları)
Şu halde, yaratılanı yaratandan dolayı hoş gör demek, kâfirleri
sevmek demek değildir. İnsan olarak ona iyi davranıp, onu kazanmak,
hidayetine vesile olmaya çalışmaktır.
Kim olursan ol, gel
Sual: Hazret-i Mevlana’nın, (Putperest olsan da gel) sözü, kâfirleri
sevmeyi teşvik etmiyor mu?
CEVAP
Mevlana Celaleddin-i Rumi hazretlerinin, (Gel, gel, her kim olursan
ol, gel! Müşrik, Mecusi olsan veya puta tapsan da gel! Bizim dergahımız
ümitsizlik dergahı değildir. Tevbeni yüz defa bozmuş olsan da gel)
demesi, (Gel, sana Müslümanlığı öğreteyim de, gerçeği gör) demektir.
Gel de gavurluğuna devam et demek değildir.
Yas tutmak
Sual: Dinimize göre yas tutmanın ölçüsü nedir?
CEVAP
Ölü için sessiz ağlamak caizdir. Zira (Müminin ölümüne gökler ağlar)
buyuruldu. (Şerh-us-sudûr)
Ölü için yüksek sesle ağlamak, matem tutmak, siyah elbise giymek,
siyah perdeler ve rozetler, işaretler asmak, matem işaretleri, resmini
taşımak caiz değildir. (S.Ebediyye)
Cenazeye ve cenaze çıkan yere siyah örtmek ve siyah giyinmek caiz
değildir. (Hazânet-ür-rivâyât)
Ebu Seleme’nin kızı Hazret-i Zeynep anlatır:
Resulullahın zevcesi Ümmü Habibe validemizin babası ölünce
başsağlığı dilemek için yanına gittiğim zaman dedi ki: “Resulullahın,
(Allah’a ve ahiret gününe inanan bir kadının, ölen yakını için üç
günden fazla yas tutması helal değildir) dediğini duydum.” Cahş kızı
Zeynebin kardeşi şehid olunca, o da aynı şeyleri söyledi. (Buhari)
Dinimiz, nimetlere şükretmeyi, musibetlere de sabır ve susmayı
emrediyor. Çocuk olunca, akika kesmeyi bildiriyor. Ölünce, hayvan
kesmeyi veya başka bir şey yapmayı emretmiyor. Bağırıp çağırmayı, yas
tutmayı yasak ediyor. (Es-Siret-üş-Şamiyye)
Dinimize göre, hem sevinç, hem de üzüntü bulunan bir günün yıl
dönümlerinde, üzülmeyip, sevinmek, o gündeki sevinçli şeyleri hatırlayıp,
üzüntülü şeyleri düşünmemek gerekir. Çünkü İslamiyet’te yas tutmak
467
www.dinimizislam.com
yoktur. Bütün hadis kitapları, Peygamber efendimizin ölü için yüksek
sesle ağlamanın ölüye sıkıntı vereceğini buyurduğunu bildirmektedir. Bu
hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:
(Ölüyü överek ağlamak cahiliyet âdetidir.) [Buhari]
(Ölü, yakınlarının kendisine bağırarak ağlamasından azap
[sıkıntı] duyar.) [Buhari]
(Yas tutan, ölmeden tevbe etmezse, kıyamette şiddetli azap
görür.) [Müslim]
(Ölü için yas tutmak insanı küfre sürükler.) [Müslim]
(Ölü için ağlayana da, onu dinleyene de lanet olsun.) [Ebu
Davud]
(Üzülünce, elbisesini yırtan ve bağırıp çağıran bizden değildir.)
[Buhari]
(Çığlık atarak ölü için ağlayan kadına, Allah’ın, meleklerin ve
bütün insanların laneti olsun.) [Taberani]
(Nimete kavuşunca [davul] zurna çalmak, musibet anında
bağırıp çağırmak caiz olmaz.) (Bezzar)
(Rahmet melekleri ölünün arkasından feryat edip ağlayanlara
dua etmez.) [İ.Ahmed]
(Felakete uğrayınca, saçlarını yolan, elbisesini yırtan yüksek
sesle bağırıp ağlayan bizden değildir.) [Nesai]
Matem yapmak, bağırıp çağırmak, ilk olarak Muhtar-ı Sekafi
tarafından ortaya çıkarıldı. Bu bid'at, zamanla bir ibadetmiş gibi yayıldı.
Halbuki Muhtar-ı Sekafi, bunu Kufe halkını aldatıp, onları Emevilerle
harbe sürüklemek, böylece hükümeti ele geçirmek için bir hile olarak
yapmıştı.
Peygamberlerden Hazret-i Zekeriyya ile Hazret-i Yahya’yı keserek
şehid etmişlerdi. İlk islam şehidi Hazret-i Yaser ve hanımı Sümeyye
hatun idi. Resulullah efendimizin sevgili amcası Hazret-i Hamza da feci
şekilde şehid olmuştu. Peygamber efendimiz, şehid olan peygamberlerin,
Hazret-i Yaser ile hanımının ve Hazret-i Hamza’nın şehid edildiği günün
yıldönümlerinde matem tutmadı. Matem tutmayı yasakladı.
Matem yasak olmasaydı, herkesten önce, Yahudi kadının Hayber’de
verdiği zehirli yemeğin yıllar sonra etkisini göstererek şehid olan
Peygamber efendimizin ölümü için matem tutulurdu. Hazret-i Hamza
gibi; Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali de şehid olmuş,
Hazret-i Hasan da zehir verilerek şehid edilmişti.
Milyonlarca müslümanın mezhep imamı olan İmam-ı a’zam
hazretleri de şehid edildi. Resulullah efendimizin emrine uyularak bu
468
www.dinimizislam.com
büyük zatlar için de yas tutulmadı. Yas tutmamak o büyük zatları
sevmemek anlamına gelmez. Babası gibi Hazret-i Hüseyin gibi yüce bir
imamın şehid edilmesi de, bütün Müslümanlar için büyük üzüntüdür. Ama
yas tutmak, ölüm yıldönümlerinde dövünmek asla caiz değildir.
Yaşlıya saygı
Sual: Hazret-i Ali’nin, bir ihtiyara saygısından dolayı, önünden
yürümeyip arkasından gittiği bildiriliyor. Bir kimseye sırf yaşından dolayı
saygı duymak gerekir mi?
CEVAP
İmam-ı a’zam hazretleri, İmam-ı Ebu Yusuf’a, (İlim sahiplerine
hürmet et. Yaşlılara saygı, gençlere sevgi göster) buyurdu. Özellikle
Müslüman ihtiyarlara saygı göstermek gerekir.
Kötü-iyi ayrımı yapmadan herkese iyilik etmelidir! Mesela, belediye
otobüslerine genç yaşlı, sağlam sakat, kadın erkek, zengin fakir, âlim
cahil gibi çeşitli sınıflardan insanlar binmektedir. Güçsüzlere yardım
etmeli, otobüse binerken, inerken yardımcı olmalı, onlara yer vermeli,
ihtiyarlara, muhtaçlara yardım etmelidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir genç, bir ihtiyara, yaşından dolayı hürmet ederse, o genç
ihtiyarlayınca, Allahü teâlâ ona hizmet edecek gençler yaratır.)
[Tirmizi]
(Güçsüzlere, hastalara, yaşlılara ve küçüklere merhamet ediniz!)
[Şir’a]
(Yaşlılarımıza hürmet ve ikram, Allahü teâlâya saygıdandır.)
[Buhari]
(Büyüklerimizi saymayan, küçüklerimize acımayan bizden
değildir.) [Buhari]
(Halkı içindeki ihtiyar, ümmeti içindeki peygamber gibidir.) [İ.
Neccar]
(Şu üç şey, Allahü teâlâya tazimdendir:
1- Müslüman olarak yaşlanan kimseye ikram,
2- Kur’an-ı kerimi hıfzedene ikram,
3- İlim sahibine ikram.) [Râmuz]
(Müslüman olarak ihtiyarlayan kimseye ikram eden, Nuh
aleyhisselama ikram etmiş gibi sevab alır. Nuh aleyhisselama ikram
eden de, Allahü teâlâya ikram etmiş olur.) [Hatib]
(Tekbiri, tahmidi, tesbihi ve tehlili sebebiyle Müslüman olarak
ihtiyarlayan bir müminden daha efdal kimse yoktur.) [İ. Ahmed]
469
www.dinimizislam.com
(Tekbir Allahü ekber, tahmid Elhamdülillah, tesbih Sübhanallah, tehlil ise,
Lâ ilahe illallah, demektir.)
Peygamber efendimiz, (Allahü teâlâ, yemin ederek, “Müslüman
olarak ihtiyarlayana azap etmekten hayâ ederim” buyurdu) dedikten
sonra ağladığı görüldü. Sebebi sorulunca, (Allahü teâlâ, kendisinden
hayâ ettiği halde, Ondan hayâ etmeyen kimseye ağlıyorum) buyurdu.
(Beyheki)
Yetimi gözetmek
Sual: Yetime iyilik etmenin veya onu dövmenin veya hakkını
yemenin dindeki yeri nedir? Yetimlik kaç yaşında sona erer?
CEVAP
Akıl-baliğ olan çocuk, yetimlikten çıkmış sayılır. Yetime iyilik etmek
çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yetimi güzel terbiye ederek büyütenle Kıyamette beraber
oluruz.) [Buhari]
(Akraba veya yabancı bir yetimi kendisini kurtarana kadar
bakana Cennet vacip olur.) [Ebu Davud]
(Allahü teâlâ, yetim bulundurulan ve ona iyilik yapılan evi
sever.) [Taberani]
(Yetime yakın ol, ona acı, başını okşa, beraber yemek ye! Böyle
yapanın, kalbi yumuşar ve ihtiyaçları karşılanır.) [Haraiti]
(Sabredip sevabını umarak yetime bakanla, Cennette beraber
oluruz.) [Taberani]
(Cennetin kapısını ilk önce ben açacağım. Bu sırada, bir kadın,
benden önce davranacak, buna kim olduğunu soracağım, o da,
"Yetim kalan çocuklarıma bakan biriyim" diyecektir.) [Ebu Ya’la]
(Evlerin en iyisi, yetime iyilik yapılan evdir. En kötüsü de yetime
kötülük edilen evdir.) [İbni Mace]
(Çocuklarının hepsini aynı derecede tutup, yetime haksızlık
eden Allah’tan uzaklaşmış olur.) [İbni Asakir]
(Yetimlerin, fakirlerin geçimini üstüne alan, Allah yolundaki bir
mücahid gibi veya gündüz saim, gece kaim sevabına kavuşur.)
[Buhari] [Saim, oruç tutan, kaim, gece ibadet eden]
(Cennette “Dar-ül-ferah” denilen köşke, ancak, müminlerin
yetimlerini sevindiren girer.) [İ. Neccar]
(Kalbinin yumuşamasını ve hacetinin görülmesini istersen,
yetime acı, onun başını okşa ve ona yediğinden yedir.) [Taberani]
[Yetimin başını okşayana, hac sevabı verileceği de bildirilmiştir.]
470
www.dinimizislam.com
(Yetimi ağlatmaktan sakının!) [İsfehani]
(Şu iki zaif hakkında Allah’tan korkun! Dul kadın ve yetim
çocuk.) [Beyheki]
(Yetim talebesine gücünün yetmediği işleri teklif eden hocaya
elim bir azap vardır.) [İ. Rafii]
Yetimi sevindirmek
Sual: Yetimin başını sıvayana çok sevap verileceği bildiriliyor. Yaş
sınırı var mı?
CEVAP
Evet yaş sınırı var. Akıl baliğ olunca yetimlik biter. Sıvamaktan kasıt,
her ne şekilde olursa olsun onu sevindirmektir. İlla başını sıvamak demek
değildir. Mesela onun bir ihtiyacını alıp vermek suretiyle onu
sevindirmektir.
Başını sıvayıp da, "Kerata sen ne yaramazsın" diyerek onu
azarlarsak, başı sıvanmış olur ancak sevindirilmiş olmaz. Hadis-i şerifte
buyuruluyor ki:
(Sırf Allah rızası için yetimin başını şefkatle okşayan, elinin
değdiği saçlar sayısınca sevaba kavuşur.) [İ. Ahmed] Demek ki onun
saçlarını okşarken Allahü teâlânın rızası düşünülmelidir.
Herkesi sevindirmek sevap ama, yetimi sevindirmek daha fazla
sevaptır. Herkesi üzmek günahtır ama yetimi üzmek daha çok günahtır.
Herkesin malını haksız yere yemek haram ama yetiminkini yemek daha
büyük günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Büyük günahlar yedidir: Bunlardan biri de yetim malı yemektir.)
[Bezzar]
(Kıyamette, Allah katında büyük günahların en büyüğünden biri
yetim malı yemektir.) [İbni Hibban]
(Allahü teâlâ yetim malı yiyeni Cennete koymaz.) [Hakim]
(Kıyamette bir topluluk ağızlarından alevler çıkar vaziyette
kabirlerinden kalkarlar. Allahü teâlâ, [Nisa suresinin onuncu âyetinde
mealen]
"Haksız yere yetim malı yiyenler, karınlarına ancak ateş sokmuş
olurlar. Bunlar, alevli, çılgın bir ateşe sokulacaktır" buyuruyor.) [Ebu
Ya’la]
Yetimlere iyilik edilmesi ve infakta bulunulması emrediliyor. (Bekara
83, 215)
Yetimi sitemle defedip hakkını gasp edene şiddetli azap vardır.
(Maun 2)
Hazret-i Yakub ve bir yetim
471
www.dinimizislam.com
Bir kimse, Yakub aleyhisselama sual etti:
- Gözün niçin görmüyor, belin niçin büküldü?
- Gözüm, Yusuf’a ağladığım için görmüyor. Bünyamin’e
üzüldüğümden dolayı da belim büküldü.
Bu sırada Cebrail aleyhisselam gelip dedi ki:
- Halinden şikayet mi ediyorsun?
- Ben sadece kederimi Allahü teâlâya arz ediyorum. Ya Rabbi,
gözleri görmez, beli bükülmüş şu çok yaşlı ihtiyara merhamet eyle!
İki oğlumu bana geri ver!
Cebrail aleyhisselam dedi ki:
- Allahü teâlâ selam ediyor ve buyuruyor ki:
İki çocuğun ölü bile olsaydı, seni sevindirmek için onları
diriltirdim. Gözünün görmemesi ve belinin bükülmesinin sebebi
şudur. Bir gün oruçlu, aç, fakir bir yetim sana gelmişti. Sonra bir
koyun kesip ailenle yediğin halde ona da göndermeyi
hatırlayamadın. Ben yetim ve fakirleri sevdiğim kadar hiçbir şeyi
sevmem. Haydi bir yemek hazırla, fakirleri davet et!
Yakub aleyhisselam da, oruçlu olanları akşam, oruç tutmayanları da
sabah yemeğe davet etti. (Hakim)
Bilindiği gibi, nihayet iki çocuğuna kavuştu. Şu halde, yetime
merhamet etmeli, ona zulmetmemeli, hakkını yememelidir!
Yetimlik olur yaman
Ona dokunma aman
Bir başkadır dünyası
Çok hassastır yapısı
Yaşı daha küçüktür
Sözü bölük pörçüktür
Sorsan sıkılır hemen
Vursan yıkılır hemen
Gözleri buğulanır
Hemencecik sulanır
Yaralıdır hep eli
Tutulur bazen dili
Kalbi hemen kırılır
Sanma kolay sarılır
Ona buna yanaşmaz
Garip durur konuşmaz
Her an boynu büküktür
Elbisesi söküktür
472
www.dinimizislam.com
Der ki babam olsaydı
Bana cici alsaydı
Dertlerini diyemez
Yeni şeyler giyemez
Biri babacığım der
Onun içi cız eder
Sevgiden mahrum yaşar
Bu hayata hep şaşar
Canı çekse yiyemez
Bunu alın diyemez
İstese arsız derler
Üstelik hırsız derler
Yetimsin de üzülür
Gözünden yaş süzülür
Hâlinden hep sezilir
Hor görülür ezilir
Mahzundur onda gözler
Dertlerini hep gizler
Sıkıntıdan tırnak yer
Acıyı kalbe gömer
Öne eğer başını
Tutamaz gözyaşını
Hep suçlu gibi durur
Gelen giden hep vurur
Alıngan olur her an
Yetime dokunma aman
Verseler şunu bunu
Avutamaz hiç onu
Artık hayattan bıkar
Üf demen onu yıkar
Kötülenir, horlanır
Yapma diye zorlanır
Kırık kolu kanadı
Yaramazdır hep adı
Gelen giden takılır
Bazen itip kakılır
Anlaşılmaz feryadı
Sevgidir tek muradı
Onu kimse anlamaz
473
www.dinimizislam.com
Anlayan dayanamaz
Yetimler üzülmesin
Sinmesin, büzülmesin
Zina
Sual: Yüzümdeki sivilcelerimin geçmesi için evlenmemi veya
geneleve gitmemi söylediler. Hatta, (Evlenmeden önce mutlaka geneleve
gitmek gerektir) diyorlar. Bekara da zina haram değil midir?
CEVAP
Bunları din cahilleri söyler. Zina bekar evli herkes için çok büyük
günahtır. Birkaç âyet-i kerime meali:
(Zinaya yaklaşmayın! O; hayasızlık, çirkin, aşağı bir iş, kötü bir
yoldur.) [İsra 32]
(Müminlere söyle, harama bakmasınlar ve avret yerlerini
haramdan korusunlar!) [Nur 31, 32]
(Müminler, namazlarını huşu içinde kılar, boş, lüzumsuz
şeylerden yüz çevirir, zekâtlarını verir, iffetlerini korur, emanet ve
ahidlerine riayet ederler.) [Müminun 1-8]
(Fuhşun açığına da, gizlisine de yaklaşmayın!) [Enam 151]
Buradaki yaklaşmayın demek, zinaya götürecek sebeplerden,
hareket ve işlerden sakının, yabancı kadınları düşünmeyin, onlarla
konuşmayın, onların seslerini dinlemeyin, onlara bakmayın, onlarla
tokalaşmayın demektir.
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Allah indinde zinadan büyük günah yoktur.) [R. Nasıhin]
(Sizin için en çok korktuğum şey zinadır.) [Taberani]
(Zina etmeyin, kadınlarınızın cazibesi [güzelliği, çekiciliği, albenisi]
ve sevgisi gider, soğukluk başlar.) [İ. Neccar]
(Rüyamda, heladaki necaset gibi pis kokan kimseler gördüm.
Sonradan bunların zina edenler olduğunu öğrendim.) [İ.Hibban]
(Zina fakirliğe yol açar.) [Beyheki]
(Gençliğini zinadan koruyan [mümin] Cennete girer.) [Beyheki]
(Bir kadın, beş vakit namazını kılar, namusunu korur, kocası ile
iyi geçinirse, dilediği kapıdan Cennete girer.) [İbni Hibban]
(Bir yerde, zina ve riba çoğalırsa, o yerin halkı, belaya maruz
kalır.) [Hakim]
(Zina fakirlik getirir.) [Buhari]
(Zinaya devam eden, putperest gibidir.) [Harâiti]
(Zina edenin yüzü Cehennemde ateşle yanar.) [Taberani]
474
www.dinimizislam.com
(Yedi kat gök ve yer, zina eden ihtiyarlara devamlı lanet eder.)
[Bezzar]
(Zina edenlerin avretlerinin kokusu, bütün Cehennem halkına
eza verir.) [Bezzar]
(Kötü kadınlar, çoğalıp, zina toplum içinde yayılırsa, halk, daha
önce görülmemiş bulaşıcı hastalıklara maruz kalır) [Beyheki]
(Bir facire [kötü] kadının fücuru [kötülüğü] bin erkeğin fücuru gibi
ve bir iyi kadının iyiliği, yetmiş sıddıkın iyiliği gibidir.) [Ebu Nuaym]
(Siz iffetli olursanız, kadınlarınız da iffetli olur.) [Hakim]
(Namusunuzu koruyun, zina etmeyin! Namusunu koruyana
Cennet vardır.) [Hakim]
(Kötülükten korunmak için, nikahlı yaşayın ve iffetli olun!) [İbni
Asakir]
(Onun bunun karısını, kızını ayartan bizden değildir.) [İ. Ahmed]
(Zina eden, aynı şeye maruz kalır.) [İ.Neccar]
["Çalma elin kapısını, çalarlar kapını", "Eden bulur" denmiştir.]
Göz zinası
Sual: Zaruretsiz kadınlara bakmak ve tokalaşmak günah mıdır?
CEVAP
Evet günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kadına, şehvetle bakanın, gözlerine erimiş kurşun dökülüp,
Cehenneme atılır.) [M. Enhür]
(Gözlerin zinası harama bakmak, kulakların zinası zinaya
götürecek sözleri dinlemek, dilin zinası zinaya sebep olacak sözleri
konuşmak, ellerin zinası namahremi tutmak, ayakların zinası günah
olan yerlere gitmektir.) [Buhari]
(Azab-ı İlahiden korkarak, başını yabancı kadından çevirene,
Allahü teâlâ ibadetin tadını duyurur.) [Hakim]
(Harama bakmayan gözler, Cehennem ateşi görmez.) [İsfehani]
(Komşu kadına, arkadaş hanımına şehvet ile bakmak, yabancı
kadına bakmaktan on kat daha günahtır. Evli kadınlara bakmak,
kızlara bakmaktan bin kat daha günahtır. Zina günahları da
böyledir.) [Taberani]
(Avret yerini açana, başkasının avret yerine bakana Allah lanet
etsin!) [Beyheki]
(Kadının yüzünden ve iki eli ayasından başka bütün bedeni
avrettir.) [M. Enhür]
(Elbette ben kadınlarla tokalaşmam.) [Nesai, İbni Mace, Taberani]
(Yemin ederim ki, kişinin başına demirden bir şişin, bir çivinin
475
www.dinimizislam.com
çakılması, yabancı bir kadına dokunmasından daha hafif kalır.)
[Taberani]
(Kadınlarla bir arada yalnız kalmaktan sakının. Allahü teâlâya
yemin ederim ki, bir kişi bir kadınla yalnız kalınca, aralarına şeytan
girer. Bir kimsenin çamurlu bir domuzla sıkışmış durumda olması, o
kimse için kendine helâl olmayan bir kadına dokunmasından daha
hafif kalır.) [Taberani]
Hazret-i Âişe validemiz buyurdu ki:
(Peygamber efendimiz, kendisine helâl olan kadınlardan başka,
hiçbir kadınla tokalaşmadı.) [Buhari, Müslim]
Kadınların, Kur'an-ı kerim, mevlid, ilahi okuyarak seslerini erkeklere
duyurmaları haramdır. [Hoparlör, radyo ve TV ile duyurmaları ise mekruh
olur.] (Tergibüssalat, Hadika)
Sual: Mealden okudum, zina etmiş bir bayanla hiç mi evlenilmez?
CEVAP
Mealden tefsirden din öğrenilmez. Zina etmiş bayanla evlenmek
caizdir. Çünkü (Zina eden kadını, başka erkekler nikah edemez)
mealindeki âyet-i kerime nesh edilmiştir.
Sual: AIDS hakkında hadis-i şerif var diyorlar doğru mudur?
CEVAP
Frengi ve Aids gibi bulaşıcı hastalıklar, Avrupa’dan, [Frenkten]
gelmiştir. Eskiden Avrupa’dan gelen şeylere frenk malı denirdi. Frenk
üzümü, frenk gömleği gibi. Fuhuşla yayılan hastalığa da, onlardan geldiği
için frengi denmiştir. Bir hadis-i şerifte, (Kötü kadınlar, çoğalıp, zina
toplum içinde yayılırsa, halk, daha önce görülmemiş bulaşıcı
hastalıklara maruz kalır) buyuruluyor. Frengi gibi, Aids de daha önce
görülmemişti. Şimdiye kadar görülmemiş daha başka hastalıklar da
çıkabilir. Onun için bu hadis-i şerifte bildirilen hastalığa sadece Aids
demek yanlış olur. Avrupa’dan gelen Frengi, bel soğukluğu da sonradan
meydana çıkmıştır.
Sual: Zina edenin, zina ettiğiyle evlenme mecburiyeti var mıdır?
CEVAP
Hayır, yoktur.
Sual: Zina edenin nikâhına zararı olur mu?
CEVAP
Nikâhına zararı olmaz. Fakat zina, en büyük günahlardandır.
Sual: Zinanın zararları nelerdir?
CEVAP
Zinanın zararları çoktur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
476
www.dinimizislam.com
(Zinanın dünyada üç zararı vardır:
1- Güzelliği ve parlaklığı giderir,
2- Fakirliğe yol açar,
3- Ömrün kısalmasına sebep olur.
Âhiretteki üç zararı:
1- Allahü teâlâ gazap eder.
2- Sorgu suali, hesabı çetin geçer.
3- Cehennem ateşinde azap çekmeye sebep olur.) [Taberani]
Göz zinası
Sual: Zina, gayrimeşru ilişki demek değil midir? Göz zinası da
deniyor. Gözle ilişki olur mu?
CEVAP
Zina, haram olan ilişki demekse de, harama bakmak da gözle
işlenen haram oluyor. Bu harama göz zinası deniyor. Bir hadis-i şerif
meali şöyledir:
(Gözlerin zinası harama bakmak, kulakların zinası müstehcen
söz dinlemek, dilin zinası fuhuş konuşmak, ellerin zinası namahremi
tutmak, ayakların zinası günah olan yerlere gitmektir.) [Buhari]
Demek ki her uzvun bir zinası oluyor. Burnun da zinası olur. Bir
hadis-i şerif meali:
(Koku sürünüp dışarı çıkan ve kokusunu duyurmak için bir
topluluğun yanından geçen kadına ve ona bakana [onu koklayana]
zina günahı yazılır.) [Nesai]
Buradaki de burnun işlediği koklama zinası oluyor. Bir de, kadına
bakmışsa, göz zinası da oluyor. Öperse dudak zinası işlemiş oluyor.
Şehvetle veya lüzumsuz konuşursa dil zinası olur. Dokunursa veya
zaruretsiz tokalaşırsa el zinası olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kişinin başına demir bir şişin saplanması, yabancı kadına
dokunmasından daha hafif kalır.) [Taberani, Beyheki]
O halde zinanın her çeşidinden uzak durmalıdır. Kur’an-ı kerimde,
(Zinaya yaklaşmayın) buyuruluyor. Bu, zinaya götürecek bütün işlerden
uzak durun demektir.
Ziyaretin önemi
Sual: Kimleri ziyaret gerekir? Ziyaretin önemi nedir?
CEVAP
Ziyaretler yalnız Allah rızası için olmalıdır! Önce ana-baba ve daha
sonra diğerleri ziyaret edilir.
477
www.dinimizislam.com
1- Kâfir olan ana-babaya da hizmet etmek, nafakalarını vermek,
ziyaretlerine gitmek gerekir. Küfre sebep olan şey yaptıracaklarsa,
ziyaretlerine gidilmez.
Ana-baba ölmüşse kabirlerini ve dostlarını ziyaret etmeli. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(Ana-babanın kabrini, Cuma günleri ziyaret edenin günahları
affolur, haklarını ödemiş olur.) [Tirmizi]
(Ana-babası öldükten sonra, onun dostlarını ziyaret eden,
iyiliklerin en iyisini yapmış olur.) [Müslim]
2- Günah işlemeye sebep olacak akrabayı ziyaret gerekmez. Fakat
salih olan akrabayı ziyaret gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Sıla-i rahm, gelmeyen akrabayı arayıp ziyaret ve iyilik etmektir.)
[Tirmizi]
(Rızkının bol, ömrünün uzun olmasını isteyen, sıla-i rahm etsin!)
[Buhari]
(Sıla-i rahm, malı çoğaltır, ailede sevgiyi artırır ve ömrü uzatır.)
[Taberani]
Salih akrabayı hiç olmazsa, haftada veya ayda bir ziyaret etmeli, kırk
günü geçirmemeli, uzak şehirde ise mektupla, telefonla gönlünü
almalıdır!
3- Salih arkadaşları, din kardeşlerini, komşuları ziyaretin önemi de
büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Arkadaşını Allah rızası için ziyaret edene, bir melek, (Ne güzel
oldu, Cenneti hak ettin) der. Allahü teâlâ da, (Kulum beni ziyaret etti.
Ağırlaması bana aittir. Ona, Cennetten başka bir ziyafete razı olmam)
buyurur.) [İ. Ebiddünya]
(Din kardeşini, arkadaşını Allah için ziyaret edene, bir melek, “Ne
iyi ettin, Cennet sana helal olsun” der. Allahü teâlâ da buyurur ki:
“Kulum beni ziyarete geldi. Bana da onu ağırlamak düşer.”) [E.Ya’la]
(Bir din kardeşini ziyaret edene bir melek, "Ne mutlu sana, Cennete
girmiş oldun" der. Hak teâlâ da buyurur ki: “Benim için ziyaret eden
kuluma, Cennette hoşlanacağı mükafatlar vereceğim".) [Bezzar]
(Din kardeşini ziyaret eden, dönene kadar, rahmet içindedir.)
[Taberani]
(Cennette öyle güzel köşkler vardır ki, bunlar, birbirini Allah için
ziyaret eden, Allah için sevip yardım edenler için hazırlanmıştır.)
[Taberani]
(Bir mümini ziyaret için evinden çıkana, 70 bin melek, "Ey
Rabbimiz; senin rızan için ziyarete giden şu kuluna rahmet et" diye
478
www.dinimizislam.com
dua eder.) [E.Nuaym]
(Bir müslüman, müslüman kardeşini ziyaret edince, 70 bin
melek "Ey Rabbimiz, senin rızan için ziyaret eden bu kulundan razı
ol" diye dua ederler.) [Taberani]
(Din kardeşini, sırf Allah rızası için ziyaret eden Cennettedir.)
[Taberani]
(Din kardeşini ziyaret edene Cennette bir derece verilir.) [Ey Oğul
İlmihali]
(Ziyaretçinize ikram edin!) [Haraiti]
(Arşın etrafında nurdan kürsülerde, nur gibi parlayan insanlara
Peygamberler ve şehidler gıpta ederler. Bunlar, Allah için birbirini
seven, Allah için buluşan, Allah için birbirini ziyaret edenlerdir.)
[Nesai]
(Allahü teâlâ buyurur ki: Benim için birbirini ziyaret eden, benim
için birbirini seven, benim için veren, benim için birbirine yardım
eden, sevgime mazhar olur.) [Hakim]
(Allah için sevdiği arkadaşının ziyaretine gidene, ardından bir
melek, "Ne güzel iş yapıyorsun, Cenneti hak ettin" der.) [Tirmizi]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Benim için birbirine sevgi
gösterenlere, birbirlerini ziyaret edenlere, birbirlerine yardım
edenlere, muhabbetim haktır.) [Taberani]
(Bir kimse, köydeki arkadaşını ziyarete gider. Bir melek ona der
ki:
- Böyle nereye gidiyorsun?
- Bu köyde bir arkadaşım var. Onu ziyarete gidiyorum.
- Bunun sana bir iyiliği, bir yardımı dokundu da, onun için mi
gidiyorsun?
- Hayır, sırf Allah rızası için ziyaretine gidiyorum.
- Müjdeler olsun sana! Beni Hak teâlâ gönderdi. Hiçbir menfaat
ummadan arkadaşını ziyarete gittiğin için, Rabbimizin sevgisine
kavuştun.) [Müslim, Hakim]
(Mümin kardeşini ziyaret edip müsafeha eden kimselerin, elleri
ayrılmadan, ağaçtan yaprak dökülür gibi, günahları dökülür.) [Ey
Oğul ilmihali]
4- Her müslümanı ziyaret önemli ise de, bilhassa âlimi ve fakiri
ziyaret daha önemlidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlimi ziyaret eden, beni ziyaret etmiş gibi sevaba kavuşur.)
[Taberani]
(Zengini ziyaret eden kimseye, saim ve kaim sevabı, fakiri
479
www.dinimizislam.com
ziyaret eden kimseye ise, fi sebilillah cihad sevabı verilir, her adımı,
Allah yolunda atılan adıma denk olur.) [Deylemi] [Saim; oruçlu, Kaim;
gece ibadet eden. Fi sebilillah; Allah yolunda]
5- Ziyaret aralıklı olmalıdır! Hikmet ehli, (Ziyareti terk etme, seni
unuturlar. Pek sık da gitme, senden bıkarlar) diyor. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Ziyareti aralıklı yapınız ki, sevgiyi artırasınız!) [Bezzar]
6- Ev sahibinden izin almadan kalkmamalıdır! Bir hadis-i şerifte
buyuruluyor ki:
(Ziyarete gelen kimse, izin almadan kalkıp gitmesin!) [Deylemi]
Davet edilince gitmemek günah mı?
Sual: Ziyafetlere, davetlere, mesela düğün yemeğine gitmek vacip
mi, sünnet mi? Davet edilince, gitmemek günah mıdır?
CEVAP
(Buhari)deki hadis-i şerifte, (Davete icabet etmeyen, Allah ve
Resulüne isyan etmiştir) buyuruluyor. Âlimler bu hadis-i şerifi açıklamış,
her çeşit davete icabet etmenin vacip değil, sünnet olduğunu
bildirmişlerdir. (Menahic-ül-ibad)
Düğün yemeğine çağırılınca gitmek de sünnettir. Bazı âlimler vacip
demişlerdir. Yalnız, günah işlenmiyorsa gitmek sünnettir. Şartlardan biri
noksan olan ziyafete gitmek sünnet değildir. Mesela, yemek riya ve
şöhret için değilse, helal maldan hazırlanmışsa, içki, çalgı ve benzeri
günah olan şeyler yoksa, zengin-fakir ayrımı yapılmadan herkes davet
edilmişse, böyle davete, sünnet olduğunu düşünerek gitmeli, karın
doyurmayı ve başka şeyleri düşünmemelidir.
Süfyan-ı Sevri hazretleri buyuruyor ki:
(Allah rızası için niyet etmeden yemeğe davet edene, bir günah
yazılır. Böyle niyet etmeden gidene de, iki günah yazılır)
Düğünde, fakir-zengin ayrımı yapmadan davet edilmelidir! Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Yemeklerin en fenası, zenginlerin davet edilip de fakirlerin
çağrılmadığı düğün yemekleridir.) [Buhari]
Sual: Allah için ziyaretin önemi nedir?
CEVAP
Önemi büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Benim için birbirini seven, benim için
toplanıp dağılan, benim için birbirini ziyaret eden, benim için
birbirine yedirip içireni severim.) [İ. Malik]
(Allah için ziyarete gidene, yetmiş bin melek arkadaşlık eder.)
480
www.dinimizislam.com
[Ebu Nuaym]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Benim için birbirlerini sevenlere,
benim için oturup sohbet edenlere, benim için mallarını, canlarını
birbirlerine feda edenlere ve benim için birbirlerini ziyaret edenlere
muhabbetimi vacib kıldım.) [Taberani]
Sual: Salihleri Allah rızası için ziyaret etmenin önemi nedir?
CEVAP
Bir din kardeşini ziyaretin sevabı, yüz kabul olmuş nafile hac veya
umre sevabından fazladır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlimlerin meclisinde bulunan, benim meclisimde de bulunmuş
olur. Benim meclisimde bulunan ise, sanki Rabbinin meclisinde
bulunmuş olur.) [Taberani]
(Sıla-i rahim, kendini arayıp sormayan akrabasını arayıp, ziyaret
ve iyilik etmektir.) [Tirmizi]
(Seni ziyaret etmeyeni ziyaret et! Sana hediye vermeyene hediye
ver!) [Buhari]
(Sıla-i rahim, malı çoğaltır, ailede sevgiyi artırır ve ömrü uzatır.)
[Taberani]
(Sadaka vermek, iyilik etmek, ana babaya ihsanda bulunmak ve
akrabayı ziyaret etmek, şekaveti saadete çevirir, ömrü uzatır ve
insanı kötü ölümden korur.) [Ebu Nuaym]
(Camiler Allah’ın evleridir ve müminler de Allah'ın
ziyaretçileridir. Ziyaretçisine ikram etmesi, ziyaret edilen üzerine
haktır.) [Hâkim]
Eline beline ve diline sahip olmak
Sual: Eline, beline, diline sahip olan kurtulur anlamında bir hadis-i
şerif var mıdır?
CEVAP
Öyle bir hadis-i şerif bilmiyoruz, ama eline, beline ve diline sahip
olanın kurtulacağına dair başka hadis-i şerifler vardır. Birkaçının meali
şöyledir:
(Dilini ve fercini [ırzını, namusunu] koruyan Müslümana Cenneti
söz veriyorum.) [Buhari]
(Arefe günü eline, diline, gözüne ve kulağına sahip olanın
günahları affolur.) [Hatib]
(İnsanlar dilinden ve elinden salim olmadıkça [kâmil] mümin
olamazsın.) [Askerî]
481
www.dinimizislam.com
(Hasetçinin hasedi eline ve diline çıkmadıkça zarar vermez.)
[Ebu Nuaym]
(Eli ihsanlı, dili dürüst, kalbi temiz, boğazına ve fercine
[namusuna] sahip olan ilimde rasih olur.) [Taberani]
(Allahü teâlâ bana şöyle vahyetti: Benim mescitlerime ancak,
selim kalble, sadık dil ile, temiz el ile, temiz ferclerle girsinler.)
[Hâkim]
(Şu altı şeye söz verin, ben de size Cennete gireceğinize söz
vereyim:
1- Dilinize sahip olun [elfaz-ı küfür, yalan, gıybet, lanet, malayani
gibi.]
2- Sözünüzden dönmeyin.
3- Emanete hıyanet etmeyin.
4- Gözünüze sahip olun. [Harama bakmayın]
5- Elinize sahip olun. [Haram işlemeyin, haram tutmayın]
6- Fercinize hakim olun.) [Hâkim]
Tecessüs etmek (Araştırmak)
Sual: Bir arkadaş, Avrupa’da bize misafir oldu. Yemek yerken, önce
yemeği kokladı. Domuz yağı var mı diye kokladım, yokmuş dedi. Buna
çok üzüldüm, kalbim kırıldı. Beraber namaz da kılmıştık, bana hüsnü zan
etmesi gerekmez miydi? Yoksa, böyle araştırmak dinin emri midir?
CEVAP
Böyle araştırma yapmak dinin emrine aykırıdır. Güya bunu din
gayretiyle yapıyor. Böyle yapmak haramdır. Bunun için her müslüman
önce dinini doğru yazılmış ilmihal kitaplarından öğrenmeli, fıkıh ilmini
öğrenmeli. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Fıkhı bilmeden ibadet eden, gece karanlıkta bina yapıp, gündüz
yıkana benzer.) [Deylemi]
İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki:
(Yiyecek ve içeceklerde şüphe edip yememek, takva değil,
vesvesedir. Dinimiz, “Haram olduğu bilinmeyen şeyleri yiyin” der.
Resulullah efendimiz, müşrikin; Hazret-i Ömer Hıristiyanın testisinden
abdest almıştır. Eshab-ı kiram, gayrı müslimlerin verdiği suyu içerdi.
Halbuki pis, necis olan şeyleri yemek haramdır. Kâfirler ise ekseriya pis
olur. Elleri, kapları şaraplı olur. Hayvanı Besmelesiz keserler. Eshab-ı
kiram, bunlara rağmen, necis olduğunu kesin bilmedikleri için, vesvese
etmeyip; et, peynir gibi gıdaları alıp yerlerdi.) [İhya]
Resulullah efendimiz, bir Yahudinin yağlı yemeğini temiz mi diye
482
www.dinimizislam.com
sormadan yedi. Bu domuz yağı mı, koyun yağı mı, ekmeğin hamuru su
ile mi, yoksa şarap ile mi yoğruldu diye sormadı. Müşrik kadının su
kabından abdest aldı. Bunlar, araştırmanın gerekmediğine birer delildir.
(Berika)
Tecessüs etmemeli. Bir âyet-i kerime meali:
(Birbirinizin kusurunu araştırmayın.) [Hücurat 12]
Suizanda bulunup da ona kötü gözle bakmamalı! Çünkü suizan
haramdır. Bir hadis-i şerif meali:
(Suizan etmeyin! Suizan, yanlış karar vermeye sebep olur.
İnsanların gizli şeylerini araştırmayın, kusurlarını görmeyin,
münakaşa, haset ve düşmanlık etmeyin, birbirinizi çekiştirmeyin,
kardeş gibi birbirinizi sevin!) [Müslim]
Kusurları da gizlemeli, açığa vurmamalı. Üç hadis-i şerif meali:
(Arkadaşının kötülüğünü gizleyenin kusurları, kıyamette
gizlenir.) [Taberani]
(Arkadaşının ayıbını görmeyip gizleyen, Cennete gider.)
[Taberani]
(Arkadaşının ayıbını açığa vuranın ayıbı açığa çıkar. Hatta
evinde bile rezil olur.) [İbni Mace]
Müslümanı incitmemeli. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Hiçbir insanın kalbini incitmemelidir! Kalb kırmaktan pek sakınınız!
Allahü teâlâyı en ziyade inciten, küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük
günah yoktur. Bir hadis-i şerif meali:
(Bir müslümanı incitmek, Kâbe’yi yetmiş kere yıkmaktan daha
günahtır.) [R. Nasıhin]
Şu hususlarda da tecessüs etmemeli yani araştırmamalı:
1- Kaplama veya dolgusu olup olmadığını, varsa, Maliki’yi veya
Şafii’yi taklit edip etmediğini sormak caiz değildir.
2- Bu malı nereden aldın demek caiz olursa da, sorunca o kimse
incinirse, sormak haram olur. O halde, güzellikle sormalı. İkram ettiği şey
şüpheli ise, bir bahane ile yememeli. Çaresiz kalırsa, incitmemek için
yemeli, başkasına da sormamalı. Çünkü, kendisi işitirse daha çok üzülür.
Tecessüs, gıybet ve suizan olur ki, hepsi haramdır. Resulullah efendimiz
misafir olduğu zaman, ne verseler kabul buyururdu. Nerden aldınız diye
sormazdı. Hediye de kabul eder, sormazdı.
3- Muhtaç olduğu malı kazandıktan sonra, fazla çalışmayıp, ibadet
etmek caizdir. Bunun için, çalışmayıp ibadet edene suizan ve tecessüs
etmemelidir. İkisi de haramdır.
4- Söz taşıyanın verdiği haberi tecessüs etmemeli yani
483
www.dinimizislam.com
araştırmamalı. Çünkü tecessüs haramdır.
İşi en güzel yapmak
Sual: Bir hadis-i şerifte, Allahü teâlânın, yaptığımız işi en güzel
şekilde yapmamızı emrettiği bildiriliyor. Bir işi en güzel yapmak ne
demektir?
CEVAP
En güzel demek, ilme yani şartlarına uygun ve ihlasla yapmak
demektir. Eğer o iş ilimsiz ve ihlassız ise güzel olması imkansızdır. İhlas,
yalnız Allah rızası için yapmak demektir. Bir kimsede ilim veya ihlastan
birisi yoksa yapılan iş kıymetsizdir.
İlimsiz fakat ihlaslı işe, Hazret-i Mevlana şu örneği verir:
Ormanda bir ayının ayağı, kütük arasına sıkışır, kurtaramaz. Birisi
bunu görüp, ayının ayağını kütüğün arasından çıkarır. Ayı da kendisine
iyilik eden bu adama, ormandaki arıların yaptığı petekleri alıp getirir.
Adam balı yiyince orada uyumaya başlar. Fakat sinekler, adamın yüzüne
konarak rahatsız eder. Ayı ise, adam rahat uyusun diye sinekleri
kovmaya çalışır. Bakar kovmakla gitmiyor, sinekleri öldüreyim bari diye,
kocaman bir taş alıp, adamın yüzüne konan sineklere vurur. Adamın başı
ezilir. Ayı, ilim sahibi olmadığı için, sineklere vurduğu taşın adama zarar
vereceğini düşünemez. Ayının niyeti iyi idi, yani ihlaslı ve samimi idi,
ancak ilmi olmadığı için yanlış iş yaptı.
Büyüklerimiz, (Amelsiz ilim vebal, ilimsiz amel sapıklıktır)
buyurmuştur. İyi iş demek, ilim ve ihlasla yapılan ve ahirette faydası
görülen iş demektir.
Şu âyet-i kerime de, ahirette bize iyi işlerin fayda vereceğini bildiriyor:
(İnsana, ancak dünyada çalışıp [ihlasla] yaptığı işler [ahirette]
fayda verir.) [Necm 38, 39]
Şu iki hadis-i şerif de ihlaslı amelin önemini vurguluyor:
(Allahü teâlâ ancak ihlasla yapılan ameli kabul eder.) [Dare Kutni]
(İhlas ile yapılan az amel, kıyamette sana yetişir.) [Ebu Nuaym]
Şu iki hadis-i şerif de ilmin önemini anlatıyor:
(İlimle az amel faydalı olur, ilimsiz çok amelin kıymeti olmaz.)
[Deylemi]
(Allahü teâlâ, ilimsiz ameli kabul etmez.) [B. Arifin]
Demek ki, iyi iş; ilim ve ihlasla yapılan iştir.
İhlassız, sadece ilimle yani şartlarına uygun yapılan işin, dünyada
faydası görülürse de, ahirette faydası olmaz. Ebedi hayat için faydasız
işe de iyi iş denmez
484
www.dinimizislam.com
Cinayet ve fitne
Sual: Ülkemizde yabancı uyruklu kimselerin öldürülmesinin sebebi
ne olabilir?
CEVAP
Ülkemizde bu tür olayları, devletimizin güçlendiği, milletimizin birlik
beraberlik içerisinde olduğu zamanlara denk getirmeye çalışıyorlar.
Vatan ve millet düşmanlarının oyununa gelen kimseler, böyle işlere alet
olabilir. Yoksa aklı başındaki bir Müslüman, böyle bir işe kalkışamaz!
Peygamber efendimizin Müslüman olmayanlara özellikle Hıristiyanlara
verdiği emanı çok kimse bilir. Resulullahın bu husustaki bir mektubu
özetle şöyledir:
(Bu yazı, Abdullah oğlu Muhammed’in bütün gayrimüslimlere verdiği
sözü belirtmek için yazılmıştır. Kim ki, bu ahdin aksine hareket ederse,
ister sultan, ister başkası olsun Allahü teâlâya karşı isyan ve din-i İslam
ile alay etmiş sayılır ve Allahü teâlânın lanetine layık olur. Kendi dinine
göre ibadetle meşgul olan gayrimüslim din adamları veya bir turist, benim
korumam altındadır. Onlara zor kullanmayın. Onların dini reislerini
makamlarından indirmeyin! Onları ibadet ettikleri yerden çıkartmayın!
Seyahat edenlerine mani olmayın! Bunların manastırlarını, kiliselerini
yıkmayın! Buna riayet etmeyen, Allahü teâlânın ve Resulünün emrini
dinlememiş olur. Kendileriyle bir müzakere yapılınca, merhamet, iyilik ve
şefkatle hareket edilmelidir. Onları, daima merhamet ve şefkat kanatları
altında koruyun! Onların kiliselerinde, kendi dinlerine göre ibadet
etmelerine mani olmayın! Her kim ki, Allahü teâlânın bu emrine itaat
etmez ve bunun zıddına hareket ederse, Allahü teâlânın ve Resulünün
emirlerine isyan etmiş sayılır. Bu sözleşme kıyamete kadar değişmeden
devam edecek. Hiç bir kimse, bunun aksine bir harekette bulunmasın!)
[Bunun aslı, Mecmua-i Münşea-tus-salâtin kitabındadır.]
Bunları bilen bir Müslümanın, gidip de, kendi aklı ve düşüncesi ile bir
Hıristiyan’ı öldürmesi nasıl mümkün olur? Ayrıca, ortada yanlış bir durum
olsa bile, bunun nasıl düzeltileceği, herkesin her şeye müdahale
edemeyeceği, din kitaplarımızda da açıkça yazılıdır.
Elle, güç kullanarak kötülüklere mani olmak; devletin [polisin,
askerin] görevidir. Sözle, yazıyla bildirmek, âlimlerin vazifesidir. Kalble
dua etmek ise, her müminin vazifesidir. (Birgivi, Hadika)
Görüldüğü gibi, ortada kanunlara aykırı bir durum varsa, yani suç
işleniyorsa bile, herkesin kendi düşüncesi ile, buna müdahale etmesi
uygun olmaz. Buna çapulculuk, eşkıyalık ve anarşi denir. Böyle işlere
485
www.dinimizislam.com
bulaşan fitneye sebep olmuş olur. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Fitne uykudadır. Fitneyi uyandırana Allah lanet etsin!) [İ. Rafii]
(Kıyamet kopmadan önce, her yeri fitneler kaplayacak. Fitne,
ortalığı karanlık gece gibi yapacak. O zaman oturmak, ayakta
kalmaktan hayırlıdır. Yürüyen, koşandan iyidir. O zaman oklarınızı
kırın! Yaylarınızı kesin. Kılıçlarınızı taşa çalın! O zaman, evinize
birisi gelince, Âdem nebinin iki oğlundan iyisi gibi olsun. [Yani
öldüren değil, öldürülen olsun]. [Ebu Davud, Tirmizi]
Dua yerine silaha sarılmak, anarşi ve fitne olur. (Fitne çıkaranlara
lanet olsun) buyurulmuştur. Fitne; anarşi, bozgunculuk, bölücülük
demektir. İslam âlimleri buyuruyor ki:
Fitne, Müslümanlar arasında bölücülük yapmak, onları sıkıntıya,
zarara, günaha sokmak, insanları isyana kışkırtmak demektir. (Hadika,
T. Muhammediye)
Fitne çıkarmak haramdır. Kur'an-ı kerimde, fitne çıkaranların
Cehenneme atılacağı ve hadis-i şerifte de, fitne çıkarana Allahü teâlânın
lanet edeceği bildirilmektedir. (Berika)
Birlik ve beraberliğin önemi
Sual: Dinimizde birlik ve beraberlik içinde olmanın yeri nedir?
CEVAP
Çok önemlidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Toplulukta, birlik ve beraberlikte rahmet var, ayrılıkta ise azab-ı
ilahi vardır.) [Beyheki]
Birlik ve beraberlik içindeki toplum çoğaldıkça, rahmet de artar. Bir
hadis-i şerif meali:
(İki kişi bir kişiden, üç kişi iki kişiden hayırlıdır. O halde birlik
olun!) [İ. Asakir]
Hangi iş olursa olsun, toplulukla birlik ve beraberlik içinde hareket
etmekte çok faydalar vardır. Mesela toplu olarak yemek yemekte bile
rahmet vardır. Bir hadis-i şerif meali:
(Yemeği toplu olarak yiyin; bereket topluluktadır.) [İbni Mace]
(Kim olduğumuz değil, kiminle olduğumuz önemlidir)
buyurulmuştur. Yani kendimiz çok kötü biri olsak bile, iyilerin topluluğuna
katılmalıyız. Bize gelecek beladan, onların içinde olunca kurtuluruz.
Onlarla bir yere gidince, onlarla birlikte bizi de oraya kabul ederler. Hatta
ahirette Cennete iyiler giderken, biz de aralarındaysak, bizi ayırmazlar.
Eshab-ı kehfin köpeği, salihlerin, iyilerin peşinden gittiği, onları sevip
bırakmadığı için, Allahü teâlâ onu, bir hayvan olduğu halde, salihlerle
486
www.dinimizislam.com
birlikte Cennete koyacağını bildirdi. Demek ki, iyilerle beraber olan
hayvan da olsa kurtulur. İki hadis-i şerif meali:
(Allah bir cemaate rahmet ederse, içlerindeki kötü birini
affetmemekten hayâ eder.) [Ebu-ş-şeyh]
(Kişi sevdikleriyle haşrolur. Kâfirleri seven onlarla beraberdir,
yaptığı iyi amellerin hiç faydası olmaz.) [Taberani]
Resulullah, bu ümmetin çeşitli gruplara ayrılacağını, ancak kendisinin
ve mübarek Eshabının yolunda olanların kurtulacağını bildirdi. Bu fırkaya
Ehl-i sünnet vel-cemaat fırkası dendi. Bu fırkada olmayanların
Cehenneme gideceği yine hadis-i şerifle bildirildi. Bir hadis-i şerif meali:
(Ümmetimin âlimleri asla sapıklıkta birleşmez. O halde, sivad-ı
a’zam üzere [salih âlimlerin yolunda] olun; çünkü Allah’ın rahmeti
cemaatle beraberdir. Bunlardan ayrılan Cehenneme gider.) [Hâkim,
İbni Cerir, Hakîm-i Tirmizi]
Birlik ve beraberlik içinde olmanın önemini bildiren üç hadis-i şerif
meali de şöyledir:
(Şeytan insanın kurdudur. Sürüden ayrılan koyunu kurt kaptığı
gibi, şeytan da cemaatten ayrılanı kapar. Sakın cemaatten
ayrılmayın!) [Tirmizi]
(Cemaatten bir karış ayrılan, İslam halkasını boynundan
çıkarmış olur.) [Ebu Davud]
(Cemaatten [Ehl-i sünnet vel-cemaat fırkasından] ayrılan yüzüstü
Cehenneme düşer.) [Taberani]
Bildirilen cemaat, Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasıdır. Herkes Ehl-i
sünnetim diyebilir. Ehl-i sünnet olmanın ölçüsü vardır. Allahü teâlâ,
İslamiyet’i doğru olarak öğrenmek isteyene, bunu nasip edeceğine söz
verdi. Bunun için, (Ya Rabbi, sana inanıyorum, seni ve
Peygamberlerini seviyorum. İslam bilgilerini doğru olarak öğrenmek
istiyorum. Bunu bana nasip et ve beni, yanlış yollara gitmekten
koru) diye dua etmeli, istihare yapmalı! Cenab-ı Hak ona doğru yolu
gösterir. Allahü teâlânın sözüne güvenmeli, Ona sığınmalı. Ben nasıl olsa
doğru yoldayım diye dua etmekten kaçınmamalı.
Emrivaki yapmak
Sual: Emrivaki ile birine bir şey yaptırmak uygun olur mu?
CEVAP
Emrivaki yapmak, bir işi oldubittiye getirmek, karşı tarafı mecbur
bırakarak, yapacağı işi onaylatmak demektir. Emrivaki yapılan kişi, o
işten razı olmasa bile, kendisini o işi onaylamak zorunda hisseder. Hele
487
www.dinimizislam.com
âmire yapılırsa, hiç uygun olmaz. Emrivaki olabilecek işlere birkaç örnek:
1- Yolculuk için bilet alıp, (Şu iş için memlekete gitmek zorundayım.
Bileti de aldım. Eğer izin verirseniz, memlekete gideceğim) demek.
Önceden, durumunu anlatıp izinle gitmelidir.
2- Biriyle evlenmeye kesin karar verip gerekli hazırlıkları da yaptıktan
sonra, danışması gereken büyüğüne gidip de, (Falancayla evlenmemiz
gerekiyor. Siz de uygun görürseniz muradıma kavuşmak istiyorum)
demek. İki tarafın da durumunu bildirip, önceden izin istemelidir.
3- El öptürmeyen birisinin, zorla elini öpmek.
4- İnternet üzerinde online olduğunu gördüğümüz ve meşgul
olduğunu bildiğimiz bir büyüğümüze selam verip hal hatır sormak da
emrivakiye girer. Onun zamanını çalmış oluruz. Bir şey sormamız
gerekiyorsa, âcil değilse maille sormalı, müsait olunca zaten cevap verir.
5- Bir kitabı yazıp âmirine bastırayım mı demek, bir internet sitesi
hazırlayıp yayınlayayım mı demek. Bunun yerine, şu konuları içeren bir
kitap veya site hazırlamak uygun olur mu diye sormak gerekir. İzin
almadan kitabı veya siteyi hazırladıktan sonra sormak, emrivakiye girer.
Sual: El öptürmek istemiyorum, ama bazı kimseler, emrivaki yaparak
aniden elimi tutup öpüyorlar. Namahrem bir kimse, yine emrivaki ile
tokalaşmak için elini uzatıyor veya bayram diye sarılıp öpüyor. Böyle
emrivaki yapmak uygun mu?
CEVAP
Emrivaki, oldubittiye getirmektir. Zorlama ile bir işi yapmaya mecbur
bırakmaktır. Bir kimse, elini veya yanağını öptürmek istemiyorsa, onu
öpmeye çalışmak en azından edepsizlik olur, saygısızlık olur.
Namahremle tokalaşmaya zorlamak da, böyledir.
Gencin biri, ihtiyar bir amcanın elini öpmeye zorluyordu. Genç olduğu
için, elini büküp zorla öptü. Gence, (Niye zorla elimi öptün?) dedi.
Genç, (Yaşlısın, saygıdan dolayı, mübarek bir amcanın elini öpmüş
olmak için öptüm) dedi. İhtiyar amca, (Beni zorlamak saygısızlıktır.
Üstelik beni cahil yerine koymak demektir. “Amca sen eli öpülecek
adamsın ama değerini bilmiyorsun, onun için zorla öpüyorum” demektir
bu. Beni cahil yerine koymak, istemediğim halde, isteğime zıt iş
yapmak saygı mıdır, saygısızlık mıdır?) dedi. Bu olay, bir menkıbeyi
hatırlattı:
Bir mürşid-i kâmilin talebelerinden biri, arkadaşları ile mürşidinin
evine, sohbete katılır. Hocasının kimseye el öptürmediğini bilir. Bu genç,
elini çekmesine fırsat vermeden, ani bir hareketle hocasının elini öper.
Hocası bu emrivakiye üzülür. Oradaki iki talebeye emir verir; (Bunu iki
488
www.dinimizislam.com
kişi tutup kapının dışına bıraksın) buyurur. Emrivaki yapmanın
saygısızlık olduğunu bildirir.
Bu menkıbe de gösteriyor ki, elini öptürmeyen kimselerin elini
öpmeye çalışmamalı, tokalaşmak istemeyene el uzatmamalıdır.
Akrabayı ziyaret
Sual: Bir arkadaşı veya bir akrabayı ziyarette, salih olup olmaması
önemli midir?
CEVAP
Fâsık olan, günah işlememize sebep olacak akrabayı ziyaret etmek
gerekmez, fakat salih olan akrabayı ziyaret etmek gerekir. Yakınlarından
münasebeti kesmek büyük günahtır. Erkek ve kadın zi rahm-i mahrem
akrabayı ziyaret etmek vaciptir. Amca kızı gibi mahrem olmayan akrabayı
ziyaret etmek vacip değildir. (Berika) [Zi rahm-i mahrem, erkek için anne,
kız kardeş, hala, teyze gibi; kadın için de, baba, erkek kardeş, amca, dayı
gibi evlenmesi haram olanlar demektir.]
Salih arkadaşları ziyaret etmek de çok sevabdır. Salih akrabayı hiç
olmazsa, haftada veya ayda bir ziyaret etmeli, kırk günü geçirmemelidir!
Uzak ülkede ise mektupla, telefonla gönlünü almalı, dargın ise
barışmalıdır. Ziyaret, yalnız Allah rızası için olmalıdır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir din kardeşini ziyaret edene bir melek, “Ne mutlu sana,
Cennete girmiş oldun” der. Hak teâlâ da buyurur ki: “Benim için
ziyaret eden kuluma, Cennette hoşlanacağı mükâfatlar vereceğim.”)
[Bezzar]
(Din kardeşini Allah için ziyaret eden her Müslümana bir melek,
“Ne iyi ettin, Cennet sana helal olsun” der. Allahü teâlâ da buyurur
ki: “Kulum beni ziyarete geldi. Bana da onu ağırlamak düşer.”) [Ebu
Ya’la]
(Din kardeşini ziyaret eden, dönene kadar, rahmet içindedir.)
[Taberani]
(Cennette öyle güzel köşkler vardır ki, bunlar, birbirini Allah için
ziyaret eden, Allah için sevip yardım edenler için hazırlanmıştır.)
[Taberani]
(Bir mümini ziyaret için evinden çıkana, yetmiş bin melek, “Ey
Rabbimiz; senin rızan için ziyarete giden şu kuluna rahmet et” diye
dua eder.) [Ebu Nuaym]
(Bir Müslüman, Müslüman kardeşini ziyaret edince, yetmiş bin
melek, “Ey Rabbimiz, senin rızan için ziyaret eden bu kulundan razı
489
www.dinimizislam.com
ol” diye dua ederler.) [Taberani]
(Din kardeşini, sırf Allah rızası için ziyaret eden Cennettedir.)
[Taberani]
(Din kardeşini ziyaret edene Cennette bir derece verilir.) [Ey
Oğul. İlm]
(Ziyaretçinize ikram edin!) [Harâiti]
(Mümin kardeşini ziyaret edip müsafeha eden, ellerini
ayırmadan, her ikisinden Hak teâlâ razı olur. Ağaçtan yaprak
dökülür gibi, günahları dökülür.) [Ey Oğul İlmihali]
(Ziyareti aralıklı yap ki, muhabbeti çoğaltasın!) [Bezzar]
(Arşın etrafında nurdan kürsülerde, nur gibi parlayan insanlara,
peygamberler ve şehidler gıpta ederler. Bunlar, Allah için birbirini
seven, Allah için buluşan, Allah için birbirini ziyaret edenlerdir.)
[Nesai]
(Allahü teâlâ buyurur ki: “Benim için birbirini ziyaret eden,
benim için birbirini seven, benim için veren, benim için yardım eden,
sevgime mazhar olur.”) [Hâkim]
(Allah için sevdiği arkadaşının ziyaretine gidene, ardından bir
melek, “Ne güzel iş yapıyorsun, Cenneti hak ettin” der.) [Tirmizi]
(Güzelce abdest alıp, Müslüman kardeşini, sevab umarak ziyaret
eden, Cehennemden yetmiş yıllık bir mesafe uzaklaşır.) [Ebu Davud
(Âlimi ziyaret eden, beni ziyaret etmiş gibi sevab alır.) [Taberani]
(Âlimlerin meclisinde bulunan, benim meclisimde de bulunmuş
olur. Benim meclisimde bulunan ise, sanki Rabbinin meclisinde
bulunmuş olur.) [Taberani]
(Sıla-i rahim, kendini sormayan akrabasını arayıp, ziyaret ve
iyilik etmektir.) [Tirmizi]
(Seni ziyaret etmeyeni ziyaret et! Sana hediye vermeyene hediye
ver!) [Buhari]
(Rızkının bol, ömrünün uzun olmasını isteyen, sıla-i rahim
etsin!) [Buhari]
(Sıla-i rahim, malı çoğaltır, ailede sevgiyi artırır ve ömrü uzatır.)
[Taberani]
(Sadaka vermek, iyilik etmek, ana babaya ihsanda bulunmak ve
akrabayı ziyaret etmek, şekaveti saadete çevirir, ömrü uzatır ve
insanı kötü ölümden korur.) [Ebu Nuaym]
(Camiler Allah’ın evleridir ve müminler de Allah'ın
ziyaretçileridir. Ziyaretçisine ikram etmesi, ziyaret edilen üzerine
haktır. [Hâkim]
490
www.dinimizislam.com
(Şu beş şeyin cezası hemen görülür: Sultana isyan etmek,
zulmetmek, anaya babaya asi olmak, akrabaya ziyareti kesmek,
iyiliğe karşı şükretmemek.) [İbni Lâl]
Dine uymayan akraba
Sual: Yakın akrabalarım, hatta kardeşlerim ve anam babam, benim
namaz kılmama ve tesettüre riayet etmemle alay ediyorlar. Dinimizin
emirlerini gericilik olarak görüyorlar. Bunları ziyarete gitmem şart mıdır?
CEVAP
Müslümanlıkla bağlarını kopardıkları için, ziyaretlerine gidilmez,
akrabalık hakkı diye mesul olunmaz. Tam İlmihalde diyor ki:
İslamiyet'e uymaya gericilik diyen, ibadet yapmayı ve haramlardan
sakınmayı beğenmeyen ana babanın evine gidilmez. Böyle olan
akrabanın evine de gitmek caiz değildir.
Sual: Bir kısım akrabalar din iman tanımıyor. Ne yapmalıyız?
CEVAP
Kâfir akraba ile de iyi geçinmek gerekir. Mümkün olduğu kadar
onlardan uzak durmaya çalışmalı.
Hanımı akrabalarıyla görüştürmek
Sual: Erkek, hanımının, akrabalarıyla görüşmesine mani olabilir mi?
CEVAP
Erkek isterse, hanımının ana, baba ve kardeşlerini bile eve
sokmayabilir; fakat görmelerine ve onlarla konuşmasına mani olamaz.
Bunlardan salih olanlarının, haftada bir kere, gelip oturmalarına mani
olmaması iyi olur. Bunların kalblerini kazanmaya, hayırlı dualarını almaya
çalışmalıdır. Kendisinin ve hanımının akrabasından fâsık olanlar,
hanımının dinini, ahlakını bozmak isteyenler varsa, onları evine almamalı
ve evlerine gitmemelidir. Onlarla görüşmemeli ve hanımını da
görüştürmemelidir. Fakat onlara da, başkalarına da sert davranmamalı,
tartışmamalı, fitne çıkmasına sebep olmamalıdır. Dinlerine ve
dünyalarına zarar gelecek şeylerden sakınmalıdır. Herkese karşı güler
yüzlü, tatlı dilli olmalıdır. (S. Ebediyye)
Fâsık akrabayla görüşmek
Sual: Babam, amca, dayı, hala ve teyze gibi fâsık akrabalarım, bizi
evlerine davet ediyorlar. Dine aykırı işler yapılıyor. Hanım rıza
göstermiyor. Ne yapmak uygun olur?
CEVAP
Hanımın mazereti var dersiniz, kendiniz gidip ziyaret edebilirsiniz.
Kendiniz de günah işleyecekseniz, kendiniz için de bir bahane
bulmalısınız.
491
www.dinimizislam.com
Sıla-i rahim
Sual: Kayınpederimin köyüne gitmek de sıla-i rahim olur mu?
CEVAP
Evet, sıla-i rahim olur. Salih kimseler varsa, sıla-ı rahim çok
sevabdır.
Abi baba gibidir
Sual: Dinimize göre, abi ve amca, baba hükmünde; teyze de, anne
hükmünde midir?
CEVAP
Evet, bildirdiğiniz gibidir. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Abi, baba makamındadır.) [Beyheki]
(Teyze, anne hükmündedir.) [Buhari]
(Ya Abbas, sen benim amcamsın, babamın yarısısın.) [Hatib]
Akraba ziyareti
Sual: Sıla-i rahim denilen akraba ziyareti yapılmazsa günah olur
mu?
CEVAP
Akrabalar salih ise, elbette günah olur. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Sıla-i rahim, malı çoğaltır, ailede sevgiyi artırır ve ömrü uzatır.)
[Taberani]
(Sevabı en tez verilen iyilik sıla-i rahimdir, cezası en tez verilen
kötülük ise, zulüm ve [salih] akrabalarla alakayı kesmektir.) [Tirmizî]
Fâsık veya bid’at ehli akrabanın ziyaretine ise mecbur kalmadıkça
gidilmez. Sadece emr-i maruf için veya lüzumlu bir iş için gidilir.
İyiliğine şahitlik etmek
Sual: Kırk Müslüman, kötü bir kimse için, iyi diye şahitlik yapsa,
Allah’ın, o kötü kimseyi affettiği doğru mudur?
CEVAP
Evet, o mümin, kötü olsa da, şahitler bu iyidir derse, Allahü teâlâ
onları mahcup etmez, onun kötü işlerini bildiği hâlde, sırf Müslümanların
iyi demesinden dolayı affeder. O hâlde, iyi arkadaşlarımızı çoğaltmalı ve
iyilerle beraber olmaya çalışmalı! Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(İyiliğine dört Müslümanın şahitlik ettiği mümini Allahü teâlâ
Cennete koyar.) [Buhari]
(Bir Müslümanın iyi olduğuna dört komşusu şahitlik ederse,
Allahü teâlâ, “Ben sizin şahitliğinizi kabul ettim. Onun bilmediğiniz
[kötü] şeylerini de affettim” buyurur.) [Ebu Ya’la]
492
www.dinimizislam.com
(Bir müminin cenazesinde, kırk Müslüman bulunursa, Allahü
teâlâ o kırk kişiyi bu Müslümana şefaatçi kılar.) [Müslim]
(Kırk kişi bir cemaattir. Bir ölüye dua ederlerse Allahü teâlâ, o
ölüyü affeder.) [Buhari]
İmam-ı Şafii hazretleri de, (Kırk Müslümanın içinde evliya bir zat
bulunur. Evliyanın duası makbuldür) buyuruyor. İyilerin arasındaki
kötü de kurtulur. Bir hadis-i şerif meali:
(Melekler, Allah’ı ananlarla karşılaşır. Allahü teâlâ meleklere,
“Şahit olun, bunları affettim” buyurur. Melekler, “İçlerinde başka bir iş
için gelen kötü biri var. Onu da mı affettin yâ Rabbi?” derler. Allah,
“Evet, onu da affettim. İyilerle beraber olan kötü olmaz” buyurur.)
[Buhari, Müslim]
Muhammed Masum hazretleri de buyuruyor ki: Allahü teâlânın sevgili
kullarını tanıyıp sevenler, her ne kadar pervasız ve gerekli edeplerden
uzak olsalar da, azizdir. (1/88)
İyilerin arasına giren birçok ajanın hidayete kavuştuğu çok işitilmiştir.
Allahü teâlâ bir topluluğu affedince, içlerindeki kötüleri ayırmaz, onları da
affeder. Bir hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ, bir topluluğa rahmet edince,
içindeki kötü olanı ayırmaktan hayâ eder) buyurulmuştur. (Ebu-ş-şeyh)
İyiliği başa kakmak
Sual: İyilik yapmak ve yapılan iyiliği hatırlatmak günah olur mu?
CEVAP
Günah olan iyilik yapmak değil, o iyiliği hatırlatmak suretiyle başa
kakmaktır.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ şu üç kişinin yüzüne bakmaz, onlar için acıklı bir
azap vardır:
1- Eteklerini yerde sürüyerek yürüyen kibirli kimse,
2- Verdiği bir şeyi başa kakan kimse,
3- Yalan yere yeminle malını satan kimse.) [Müslim, Nesai]
(Allahü teâlâ, kıyamette, şu dört kişiye, rahmetle nazar etmez:
1- Ana babasına âsi olan,
2- Ettiği iyiliği başa kakan,
3- Devamlı içki içen,
4- Kaderi inkâr eden.) [İ. Adiy]
(Allahü teâlâ şu üç kimseye buğzeder:
1- Başa kakana,
2- Kibirlenene,
493
www.dinimizislam.com
3- Çok yemin eden esnafa.) [Hâkim]
(Hilekâr, cimri ve yaptığı iyilikleri başa kakan kimse cennete
giremez.) [Tirmizi]
(Cennetin kokusu beş yüz yıllık yerden duyulur. Yaptığını başa
kakan, anaya babaya asi olan ve içkiye devam eden cennetin
kokusunu duyamaz.) [Taberani]
(Allahü teâlânın verdiği malı, gizli ve aşikâre Hak yoluna
harcayan ve yaptığı iyilikleri başa kakmayan, müminlerin en
kıymetlisi olur.) [İ. Ahlakı]
İki âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Yaptığın iyiliği çok görerek, başa kakma!) [Müddessir 6] (Medarik
tefsiri)
(Mallarını Allah yolunda harcayıp, daha sonra verdiklerini başa
kakmayanların, kalb kırmayanların, Rableri yanında mükâfatları
vardır. Onlar için hiçbir korku ve üzüntü yoktur.) [Bekara 262]
Engelliye acımak
Sual: (Engelliye acımayın, sevgi gösterin) veya (Acırsan acınacak
hale düşersin) deniyor. Bu yanlış değil mi?
CEVAP
Acımayı, böyle öcü gibi göstermek kadar büyük yanlış olmaz.
Acımak, merhamet etmek şefkat göstermek demektir. Allahü teâlânın
esma-i hüsnasındaki Rahman, Rahim, Rauf gibi isimlerinin anlamı,
merhamet eden, acıyan, şefkat gösteren demektir. Bir âyet-i kerime
meali:
(Allah çok acıyıcı, çok merhamet sahibidir.) [Furkan 70]
Erham-ür-rahimin, demek de, merhametlilerin en merhametlisi,
acıyanların en çok acıyanı demektir.
Allahü teâlâ Eshab-ı kiramı, (Birbirine acır) diye övüyor. (Feth 29)
Acımanın zıttı acımasızlık, gaddarlık, zulüm, merhametsiz ve katı
kalbli olmak demektir. Sanki acımayın demek, zulmedin demek gibi bir
şey oluyor. Acımayın, vurun der gibi.
Acımak imanın şartıdır. Peygamber efendimizin acıması çoktu.
Tasavvuf, herkese acımak demektir. Acıyan kimse, başkalarına dert,
felaket gelmesinden üzülür, herkesin sıkıntıdan kurtulmasına çalışır. Kâfir
mümin herkese, hatta bütün hayvanlara merhamet etmek gerekir.
Peygamber efendimiz, (Merhametli olmayanın, acımayanın imanı
olmaz) buyurunca, Eshab-ı kiram, (Ya Resulallah, hepimiz
merhametliyiz) dediklerinde, (Bir arkadaşa merhamet kâfi değildir.
494
www.dinimizislam.com
Bütün mahlûkata merhametli olmak gerekir) buyurdu. (Taberani)
Peygamber efendimiz, acıyarak, bir a’mayı [görme engelliyi] kırk
adım götürenin Cenneti hak edeceğini bildirmiştir. (Beyheki)
Diğer hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Allah’a yemin ederim ki, birbirinize acımadıkça Cennete
giremezsiniz.) [Hâkim]
(Ancak merhametli olan, acıyan Cennete girer.) [Beyheki]
(Zelil ve yoksullara acıyana müjdeler olsun!) [Buhari]
(Allahü teâlânın mümine olan merhameti, acıması bir annenin
çocuğuna olan merhametinden daha üstündür.) [Buhari]
(Sakatlara, hastalara, yaşlılara ve küçüklere acıyın.) [Şir’a]
(Yerdekilere acırsanız, göktekiler [melekler] de size acır.) [Tirmizi]
(Yerdekilere acımayana, göktekiler acımaz.) [Taberani]
(Acımayana acınmaz.) [Müslim]
(Büyüğünü saymayan, küçüğüne acımayan bizden değildir.)
[Tirmizi]
(Allahü teâlâ, insanlara acımayana, acımaz.) [Taberani]
(Ana babanın yüzüne acıyarak bakana, hac ve umre sevabı
verilir.) [İ. Rafii]
(Müminler acımada bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız
olunca, bütün vücut, rahatsız olduğu gibi, Müslümanlar da birbirine
acımalıdır!) [Buhari]
(Yoksullara, çaresizlere, güçsüzlere acıyana müjdeler olsun!)
[Buhari]
(Ya Rabbi, bize acımayanları başımıza musallat etme!) [Tirmizi]
(Şaki olan acımasız olur.) [Tirmizi] (Şaki, bahtsız, Cehennemlik
demektir.)
Peygamber efendimiz, Cehennemi haram kılan amellerden birinin
zayıflara, güçsüzlere, sakatlara acımak olduğunu bildirmiştir. (Deylemi)
Hayvanlara da acınmasını bildiren Peygamber efendimiz buyuruyor
ki:
(Bir kadın, bir kediyi hapsedip, yiyecek içecek vermedi. Serbest
bırakmadığı için de, hayvan kendisi bir şeyler bulup yiyemedi. Kedi
öldü, kadın da acımasızlığı yüzünden Cehenneme müstahak oldu.)
[Buhari]
(Susuz bir mümin, kuyuya inip su içti. Bir köpek de kuyunun
ağzında susuzluktan bitkin vaziyette bekliyordu. O kimse, bu
hayvana acıyıp, ayakkabısıyla köpeğe su verdi. Bu acımasından
dolayı Allahü teâlâ razı oldu. O kimseyi Cennete koydu.) [Müslim]
495
www.dinimizislam.com
Dinimizin bu emirlerini rağmen, (Engelliye acıma) demek, ne kadar
vicdansız, acımasız bir söz olur.
Fâsık muamelesi
Sual: Çalışmaya mecbur olduğu için başı açık çalışan bir kadına,
fâsık muamelesi yapılıp, onun dışlanması doğru mudur?
CEVAP
Elbette doğru değildir. Böyle birini, kötü arkadaş sınıfına sokarak
ondan uzaklaşmak, onun iyi kimselerden hatta dinden bile
uzaklaşmasına sebep olabilir. Diğer günahkârları da dışlamak yanlıştır.
Günah işleyeni görünce, kendi günahlarımızı hatırlamalıyız.
Kusurlarımız, günahlarımız affedilmezse, başımıza gelecek azapları
düşünmeliyiz. Başkalarını ayıplamak, kötülemek, gıybet etmek haramdır.
Böyle davranırsak, onların günahlarından daha büyük günah işlemiş
oluruz. Allahü teâlâ, iyilik edenleri sever; fakat kendini beğenenleri
sevmez.
Kendi kusurlarını araştırıp düzeltmeye çalışan kimse, başkalarının
ayıplarını görmeye vakit bulamaz, kendinden daha iyi olan Müslümanları
görür; yani her gördüğü Müslümanı, kendinden daha iyi bilir.
Ebu Said-i Arabî hazretlerine, derviş nasıl olur denildiğinde,
(Başkalarının ayıplarına bakmaz. Daima kendi ayıplarını, kusurlarını
görür. Kendisini hiçbir Müslümandan üstün bilmez. Hepsini kendinden
üstün görür) buyurdu. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Kendi ayıplarını, kusurlarını düşünmekten, başkalarının
ayıplarını araştırmayana müjdeler olsun!) [Hadika]
147. mektup
Sual: Muhammed Masum hazretlerinin 147. Mektubunun özelliği ne
de, bunun okunması önemle tavsiye ediliyor?
CEVAP
Mektubun tamamı aşağıya çıkarılmıştır:
Allahü teâlâ, sizi ve bizi, habibi, sevgilisi ve Peygamberlerin en
üstünü Muhammed aleyhisselama tâbi olmakla şereflendirsin! Ey
merhametli kardeşim! Dünya hayatı çok kısadır. Ebedi olan âhiret
hayatında, dünyada yaptıklarımızın karşılıklarını göreceğiz. Bu dünyada
en mesut kimse, kısa ömründe, Âhirete yarayacak işleri yapan, uzun olan
Âhiret yolculuğuna hazırlanan kimsedir. Allahü teâlâ, size insanların
ihtiyaçlarını karşılayacak, onları adalete ve rahata kavuşturacak bir
496
www.dinimizislam.com
makam, bir vazife ihsan etmiştir. Bu büyük nimete çok şükrediniz! Buna
şükretmek, Allahü teâlânın kullarının ihtiyaçlarını karşılamakla olur.
Kullara hizmet etmeniz dünya ve Âhiret derecelerine kavuşmanıza sebep
olacaktır. Bunun için, Allahü teâlânın kullarına iyilik etmeye, güler yüz,
tatlı dil ve güzel huyla onlara kolaylık göstermeye çalışınız! Bu
çalışmanız, Allahü teâlânın rızasını kazanmanıza ve âhirette yüksek
derecelere kavuşmanıza sebep olacaktır. Hadis-i şerifte, (İnsanlar
Allahü teâlânın ıyalidir, kullarıdır. Kullarına iyilik edenleri çok sever)
buyuruldu. Müslümanların ihtiyaçlarını karşılamanın ve onları
sevindirmenin, güzel huylu, yumuşak ve sabırlı olmanın faziletini ve
sevablarını bildiren hadis-i şerifler çoktur. Bunlardan birkaçını yazıyorum:
(Müslüman, müslümanın kardeşidir, ona zulüm etmez, onu
sıkıntıda bırakmaz. Kardeşine yardım edene, Allahü teâlâ yardım
eder. Kardeşinin sıkıntısını giderenin, Allahü teâlâ kıyamette
sıkıntısını giderir. Bir müslümanı sevindireni, Allahü teâlâ kıyamette
sevindirir.)
(Din kardeşine yardım edenin yardımcısı, Allahü teâlâdır.)
(Allahü teâlâ, bazı kullarını insanların ihtiyaçlarını karşılamak
için yaratmıştır. Dertli olanlar, bunlara sığınırlar. Bunlar kıyamet
gününün azabından emindirler.)
(Allahü teâlâ, bazı kullarına çok nimetler vermiş, bunları dertli
kullarına derman için sebep yapmıştır. Bu nimetleri muhtaç olanlara
vermezlerse, ellerinden alıp, başkalarına verir.)
(Din kardeşinin ihtiyacını karşılayana, on sene itikâf sevabı
verilir. Allah rızası için bir gün itikâf edenle Cehennem ateşi
arasında üç hendek uzaklık vardır. İki hendek arası, doğu ile batı
arası gibi uzaktır.)
(Bir din kardeşinin ihtiyacını karşılayan kimseye Allahü teâlâ,
yetmiş beş bin melek gönderir. Sabahtan akşama kadar onun için
dua ederler. Akşam ise, sabaha kadar dua ederler. Her adımı için bir
günahı affolur ve bir derece yükseltilir.)
(Bir mümin kardeşinin ihtiyacını karşılamak için giden kimseye,
her adımı için yetmiş sevab verilir ve yetmiş günahı affolunur. Onu
sıkıntıdan kurtarınca, anadan doğmuş gibi günahlarından kurtarılır.
Bu yardımı yaparken ölürse, hesapsız olarak Cennete girer.)
(Bir din kardeşinin sıkıntısını gidermek için, onunla devlet
kapısına giderse, sırat köprüsünü ayağı kaymadan geçenlerden
olur.)
(Amellerin, ibadetlerin en kıymetlisi, bir mümini sevindirmek
497
www.dinimizislam.com
veya elbise vermek yahut açsa doyurmak veyahut herhangi bir
ihtiyacını karşılamaktır.)
(Farzlardan sonra, amellerin en kıymetlisi, bir müslümanı
sevindirmektir.)
(Bir kimse, mümin kardeşini sevindirince, Allahü teâlâ bir melek
yaratır. O kimse ölünceye kadar bu melek hep ibadet eder. Ölüp
kabre konunca, yanına gelerek, beni tanıyor musun der. Hayır, sen
kimsin deyince, “Bir müslümana vermiş olduğun sevincim. Bu gün
seni sevindirmek ve sual meleklerine cevap verirken yardımcı olmak
ve cevaplarına şehadet etmek için, şimdi sana gönderildim. Kabirde
ve kıyamette sana şefaat edeceğim. Sana Cennetteki makamını
göstereceğim” der.)
(Müminlerden imanı kâmil olanı, huyu güzel ve hanımına karşı
yumuşak olandır.)
(Bir kul, güzel ahlakı sebebiyle âhirette yüksek derecelere
kavuşur ve ibadetlerine kat kat fazla sevab verilir. Kötü huy, insanı
Cehennemin derin tabakalarına sürükler.)
(İbadetlerin en kolayı ve en hafifi, az konuşmak ve güzel huylu
olmaktır.)
(Haklı olduğu halde dahi, münakaşa etmeyen kimseye, Cennetin
kenarında bir köşk verilecektir. Şaka olarak da, yalan söylemeyene,
Cennetin ortasında bir köşk verilecektir. Güzel huylu olana,
Cennetin en yüksek yerinde bir köşk verilecektir.)
(Güzel huy, ılık suyun buzu erittiği gibi, günahları eritir. Kötü
huy, sirkenin balı bozduğu gibi, ibadetleri bozar.)
(Allahü teâlâ refiktir. Her işinde yumuşak huylu olanı sever.)
(Allahü teâlâ yumuşak huyu sever, böyle kimseye hep yardım
eder. Aksine, sert kimseye yardım etmez.)
(Cehenneme girmeyecek olan, Cehennem ateşinin yakmayacağı
kimse, yumuşak huylu olan ve herkese kolaylık gösterendir.)
(Allahü teâlâ, acele etmeyeni sever. Acele şeytandandır. Allahü
teâlâ, hilmi, yani yumuşak huyu sever.)
(Yumuşak huylu olan, gündüzleri oruç tutan, geceleri namaz
kılan kimsenin derecesine kavuşacaktır.)
(Kızınca, yumuşak davrananı Allahü teâlâ çok sever.)
(Sert olana karşı yumuşak davrananı ve zulüm yapanı affedeni
ve kendisini mahrum bırakana ihsan edeni ve kendisini aramayanı
ziyaret edeni, Allahü teâlâ yüksek derecelere kavuşturacak ve
Cennette köşkler ihsan edecektir.)
498
www.dinimizislam.com
(Kahraman, güreşte, yarışta kazanan değil, kızınca, nefsine
hâkim olandır.)
(Güler yüzle selam verene sadaka sevabı verilir.)
(Din kardeşini güler yüzle karşılamak ve emr-i maruf ve nehy-i
anil-münker yapmak ve din bilgileri unutulduğu, sapıklığın,
dinsizliğin yayıldığı zamanda, bir kimseyi bunlardan kurtarmak ve
yollardan, meydanlardan taş, diken, kemik ve çöpleri kaldırmak ve
susuz kalanın su kabını doldurmak, hep sadakadır.)
(Cennette, dışarıdan içerisi ve içerden dışarısı görülen köşkler
vardır. Bunlar, tatlı sözlü olanlara, açları doyuranlara ve herkes
uykudayken namaz kılanlara verilecektir.)
Bir kimse, Resulullahın karşısına gelip, Allahü teâlânın çok sevdiği
amel nedir diye sorunca, (Güzel huylu olmaktır) buyurdu. Sağ
tarafından gelip, tekrar sorunca, (Güzel huylu olmaktır) buyurdu. Sol
tarafından gelip sorunca, yine (Güzel huylu olmaktır) buyurdu. Sonra,
dolaşıp arkadan sorunca, Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem”
mübarek yüzünü buna çevirip, (Niçin anlamıyorsun? Güzel huy, elden
geldiği kadar kızmamak demektir) buyurdu.
Çok kimsenin Cennete girmesine sebep olan şey nedir denildiğinde,
(Takva, yani haramlardan sakınmak ve güzel huylu olmaktır)
buyuruldu. Çok kimsenin Cehenneme girmesine sebep olan şey nedir
denildiğinde de, (Dili ve fercidir) buyuruldu. Ferc, tenasül uzvudur.
Hadis-i kudside de buyuruldu ki:
(Bütün dinler içinde, bu dini seçtim. Bu din, cömertlikle ve güzel
huyla tamam olur. Bu dini, her gün, bu ikisiyle tamamlayınız!)
Bu hadis-i şerifler, Tergib ve Terhib isimli hadis kitabından
alınmıştır. Allahü teâlâ, hepimize bu hadis-i şeriflere uymak nasip eylesin!
Hali, hareketleri bunlara uyan kimse, Allahü teâlâya, çok şükretsin. Hali
uymayan da, bu hadis-i şeriflere uymak için, Allahü teâlâya yalvarsın!
Hali uygun olmayanın kusurunu anlaması da, büyük bir nimettir. Kusurlu
olduğunu anlamayan, bunun için üzülmeyenin dininin, imanının zayıf
olduğu anlaşılır.
Ayağa kalkmak
Sual: Peygamberimizin, kendisi gelince ayağa kalkmayı yasakladığı
söyleniyor. O zaman kimler için ayağa kalkmak caiz olur?
CEVAP
Ana babamıza, hocamıza, âlime, âmirimize, seyyidlere ve şeriflere
ayağa kalkılır.
499
www.dinimizislam.com
Resulullah efendimizi görenler ayağa kalkınca, onlara, (Başkalarının
birbirlerine saygı duruşu yaptıkları gibi, benim için ayağa
kalkmayın! Ben de, sizin gibi bir insanım. Herkes gibi yer içer ve
yorulunca otururum) buyurdu. (H.L.O.İman)
Kendisi için böyle buyurmuşsa da, ayağa kalkılması gerekenleri de
bildirmiştir. Hazret-i Ömer’in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Şu beş kimse için ayağa kalkılır! Ana babaya, size Kur’an-ı
azimüşşan öğreten hocaya, ilmine hürmet için âlime, şerefleri
dolayısı ile seyyidlere ve adaleti sebebiyle âdil sultana.) [M. Cihar-i
Yari Güzin]
Ensar-ı kiramın toplandığı yere, reisleri olan Sad bin Muaz hazretleri
gelince, Resulullah efendimiz, (Reisiniz için ayağa kalkın!) buyurdu.
(Faideli Bilgiler)
Bir hadis-i şerifte de şöyle buyuruluyor:
(Kureyş için ayağa kalkmayın; ancak Hasan ile Hüseyin ve
onların sülalesi [seyyidler ve şerifler] müstesnadır.) [Hatîb]
Merak-ıl-felah kitabında diyor ki:
Gelen büyüğe karşı ayağa kalkmak, gelen böyle yapılmasını
sevmezse, mekruh değildir. Severse, kendisine mekruh olur. Şerrinden
korkup kalkana mekruh olmaz. Giderken kalkmak da böyledir. Âlimin ve
âdil sultanın, ana babanın elleri öpülür. (İslam Ahlakı)
Buradan başka büyüklere de ayağa kalkmanın caiz olduğu
anlaşılmaktadır.
Kaşını çatmak
Sual: Doğuştan asık suratlı ve çatık kaşlıyım. Bunun dinen mahzuru
var mıdır?
CEVAP
Doğuştan ise günah olmaz; ancak gülümsemek insanın elindedir.
İnsan gülümseyerek bunu düzeltir. Bir Müslümana çatık kaşla bakmak
haramdır. Kaşını çatmak, suratını asmak, müminin alameti değildir.
Müminin alameti güler yüzdür, münafığın alameti çatık kaşlı olmaktır. Bir
hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, Müslüman kardeşine karşı surat asana lânet eder.)
[Deylemi]
O halde elden geldiği kadar, kaş çatmaktan, surat asmaktan uzak
durmalıdır.
Çatık değilse kaşın,
Çatlak değilse başın,
500
www.dinimizislam.com
Helalden ise aşın,
Şükür gerekir şükür.
Surat asarak Müslümanın kalbini kırmak günahtır.
Müslüman hiç gönül kırmaz,
Bundan büyük günah olmaz.
Arkadaşlık
Ahiret kardeşi seçerken
Sual: Bir erkek bir kadınla ahiret kardeşi olabilir mi? Olabilirse erkek
ona yine yabancı mıdır? Ahiret kardeşliği için dikkat edilecek hususlar
nelerdir?
CEVAP
Erkekle de kadınla da ahiret kardeşi olmak caizdir. Ancak, ahiret
kardeşi yine yabancıdır, kadın ise, o yine namahremdir. Hadis-i şeriflerde
buyuruluyor ki:
(Allah için ahiret kardeşliği yapan, ahirette öz kardeşinden daha
faydalı yardımları, ondan görür. Kim ahiret kardeşini ne kadar çok
severse, Allahü teâlâ da, onu o kadar çok sever.) [Ey Oğul İlm.]
(Allah için dost olan, Cennette hiçbir ameli ile erişemeyeceği
dereceye ulaşır.) [İ.Ebiddünya]
(Allah yolunda bir dost edineni, Allahü teâlâ affeder.) [İ. Rafii]
(Çok dostunuz olsun! Çünkü Rabbiniz kerimdir. Kıyamette
dostları arasında, din kardeşlerinin içinde bulunan kuluna azap
etmekten haya eder.) [Şir’a]
(İyi din kardeşi güzel koku satan kimse gibidir. Sana koku
sürmese bile, yanında bulunduğun müddetçe güzel kokusundan
faydalanırsın.) [Müslim]
Ahiret kardeşine yapılacak muameleler:
1- Senden para isterse, hemen cüzdanı çıkarıp eline vereceksin.
İstediğin kadar al diyeceksin. Ne kadar lazımdı, benim de ihtiyacım var
falan dersen öyle kardeşlik olmaz.
2- Her işte onu kendine tercih edeceksin. Malını, canını ondan
esirgemeyeceksin. Arkadaşın yanında, şu benim, şu senin dememeli!
Salihler, bu benim kalemim diyenle veya gel gidelim diye çağırdığı zaman
nereye diye soranla arkadaşlık etmezlerdi. Bunu senin için yaptım demek
de onu minnet altında bırakmak olur, soğukluğa sebep olur. “Arkadaşlık
ince ve latif bir cevherdir. Korumasını bilmezsen kazaya uğrar”
demişlerdir.
501
www.dinimizislam.com
3- Özür dilerse, kabul edeceksin. Bir kusurunu görünce, yetmiş
şekilde tevil edip onu temize çıkaracaksın. Yine kalbin mutmain olmazsa,
(Sen ne katı yüreklisin! Kardeşin sana yetmiş mazeret buldu. Sen
hâlâ kusur arıyorsun) diyerek kendini suçlayacaksın. Hadis-i şeriflerde
buyuruluyor ki:
(Özür dilemesinde samimi olmasa da din kardeşinin özrünü
kabul edin. Böyle yapmayan Kevser Havuzunun başında yanıma
gelemez.) [Hâkim]
(Arkadaşınla tartışma! Ona buna onun halini sorma! Belki ona
düşman birine rastlarsın da, onun hakkında yanlış bir şey söyleyip
aranızın açılmasına sebep olabilir.) [Ebu Nuaym]
(İki arkadaşın Allah katında en iyisi, arkadaşına karşı daha
şefkatli davranandır.) [İ. Gazali]
4- Ona karşı vefalı olacaksın. Vefa demek, ihtiyaç halinde ona
yardım etmektir. Arkadaşın kusurlarını görmemek, vefadandır. Arkadaşın
dindeki ihtiyacı, maldaki ihtiyacından daha çoktur. Arkadaşlık, yakın
akrabalık gibidir. Çocuğumuz bir günah işlerse onu hemen terk etmeyiz.
Arkadaşı da hatasından dolayı terk etmek uygun olmaz. Kusurunu
düzeltemeyen arkadaşı bırakmamalı, çünkü dört başı mamur arkadaş
bulunmaz. Kusursuz dost arayan dostsuz kalır. (Külfetsiz nimet,
dikensiz gül ve engelsiz yâr olmaz) demişlerdir.
5- Bir menfaat için arkadaşlık edenden uzak dur! Çünkü beklediği
şey kesilince; özür kabul etmez. Arkadaştan hiç bir menfaat beklememeli.
Ona hizmet etmek için arkadaş olmalı. Eğer bunun tersi olursa, sen
kendine arkadaş değil hizmetçi arıyorsun demektir.
Denemeden iyi demek
Sual: Abdullah bin Mübarek hazretlerinin "Şu dört cümle, dört bin
hadis-i şeriften seçilmiştir; Kadına güvenme, mala aldanma, mideni
fazlaca doldurma, işine

Benzer belgeler