Sayı 17 / Kasım 2009 - İletişim Fakültesi

Transkript

Sayı 17 / Kasım 2009 - İletişim Fakültesi
Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen ismini bilenler kendisini Roll Dergisi’ndeki müzik ya
da Cumhuriyet Gazetesi’ndeki
New York yazılarından bilirler.
Kalkandelen’in New York’un kültürel ve sosyal yaşamına ışık tutan
denemelerden oluşan ilk kitabı “New
York’u Yaşamak” 2003’te yayımlandı.Yazarın bu kitaptan başka iki eseri
daha bulunmakta.
8’de
Hakan Tartan
Bu sayımızdan itibaren sizlere İletişim Fakültesi Danışma Kurulu üyelerimizi tanıtmaya başlıyoruz. İEÜ
İletişim Fakültesi Danışma Kurulu
Başkanı Hakan Tartan ise ilk konuğumuz. Hakan Tartan ile muhabirlikten yazarlığa uzanan çok yönlülüğünü, İzmirlilik kimliğini ve Konak
Belediye Başkanı olarak projelerini
konuştuk.
4’de
Ünivers
http://univers.ieu.edu.tr
İEÜ İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi
Dokuzuncu yıl açılış töreni
İ
zmir Ekonomi Üniversitesi’nin (İEÜ) 9. akademik yılı açılışına katılan
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel,
öğrencilere yeni dönemin
ilk dersini verdi. Demirel,
üniversitenin dokuzuncu
akademik yılında dokuzuncu cumhurbaşkanı olarak burada bulunmaktan
duyduğu
memnuniyeti
dile getirdi. Konuşmasının
ardından Demirel’e, İEÜ
Rektörü Prof. Dr. Attila
Sezgin ve Mütevelli Heyeti
Başkanı Ekrem Demirtaş,
üniversitenin önceki yıllardaki akademik yıl açılışlarında yaptığı konuşmalarından derlenen ‘’Süleyman
Demirel 2001-2009 Konuşmaları’’ isimli kitabı
hediye ettiler. Daha sonra
öğrencilerin dans gösterilerine yer verildi.
Demirel, söylenen 10. Yıl Marşı’na Türk
Bayrağı sallayarak eşlik etti. Demirel, açılış yemeği çıkışında basın mensuplarının
sorularını cevapladı. Demirel, gazetecilerin, “Hükümetin açıkladığı Demokratik
Açılım paketini nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna; “Bunlar çok ciddi şeyler.
Ayaküstü konuşulmaz” cevabını verdi. Bir
zmir Ekonomi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü ve ekogirişim tarafından
düzenlenen Uluslararası Girişimcilik
Kongresi’nde akademisyenler, kamu
kurum ve özel sektör temsilciler ve öğrenciler bir araya geldi. Açılış konuşmasında İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Alev Katrinli,
girişimciliğin teşvik edilmesi ile gelişmekte olan ülkelerin istihdam oranları, uluslararası pazarlardaki rekabet
güçleri, dolayısıyla refah ve gelişmişlik
düzeylerinin artacağına dikkat çekti.
“Girişimcilik teşviki ile teknolojiyi ve
pazardaki yenilikleri yakından takip
eden, etkili ve verimli çalışan kurumların yaratılması sağlanacaktır.” sözleri
ile konuşmasına devam eden Prof. Dr.
Katrinli, “Böylelikle; yeni kurulan veya
Kasım2009 Yıl2 Sayı17
Mezunumuz Bahar Puralıgil
İtalya’da ünlü bir dergide çalışan 2008
Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü
mezunlarımızdan Bahar Puralıgil ile
yurtdışında çalışmanın avantajları ve dezavantajları, iş bulma sürecini ve İEÜ’lü
olmanın ona kattıkları üzerine bir röportaj yaptık.
Kampüs2
Öğrenci Dekanlığı
Ekrem Demirtaş, Süleyman Demirel ve Atilla Sezgin
gazetecinin, açılışta yaptığı konuşmasında, 20 seneye yakın güç verdi. İzmirlilere ben
kişilerin bakabilecekleri kadar çocuk yap- minnettarım. İzmir’e müstesna bir sevgiması gerektiğini söylediğini hatırlatması ve miz var. Anadolu’nun her yerine de var
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da üç tabii ki. Siyaset çok kişiyle yapılır. Herkese
çocuk yapılmasıyla ilgili sözlerini sorması yer vardır. Siyasetteki kural Bir elin nesi
üzerine Süleyman Demirel; “Yaparsanız, var iki elin sesi vardır. Siyasette, az olalım,
çocuklar işsiz kalır “ dedi. Demirel, De- biz olalım olmaz. Çok olalım, hepimiz olamokrat Parti’deki yeni yapılanma çalış- lım olur.” şeklinde karşılık verdi.
maları konusundaki sorulara; “İzmir bana
Girişimciler İEÜ’de buluştu
İ
Atatürk Haftası
faaliyette bulundukları pazarlara yeni
açılımlar getiren firmalar istihdamda
olumlu yönde katkıda bulunacak ve
ülke ekonomisinin gelişmesinde büyük rol oynayacaklardır.” dedi. Kongre
boyunca girişimciliğin farklı boyutlarıyla ele alınacağını ileten Prof. Dr.
Alev Katrinli, KOBİ’lerin karşılaştıkları sorunlara farklı kesimlerden katılımcılarla çözüm önerilerinin geliştirileceğini belirtti. Prof. Dr. Katrinli, kongre
süresince; girişimcilik, inovasyon, girişimcilik finansmanı, kurumsallaşma,
BASEL, e- işletmecilik, pazarlama,
risk yönetimi ve aile şirketlerinde yönetim gibi KOBİ’leri ilgilendiren temel konularda bilimsel makalelerin
sunulacağını söyledi. Kongrenin açılış
oturumunu ise Prof. Dr. Tamer Müftüoğlu, gerçekleştirdi. Müftüoğlu, gi-
rişimcilik kavramı konusunda genel
bir değerlendirme yaparak, rekabetin
geliştiği global pazarda inovatif düşünebilme yetisinin ve girişimcilik yeteneklerinin geliştirilmesinin sağlayacağı
faydalardan bahsetti. Prof. Dr. Müftüoğlu, dünyanın bulunduğu rekabetçi
düzene değinerek ‘’Alın teri değil, akıl
teri önemlidir.’’ dedi. Aynı zamanda
Müftüoğlu ülkemiz genç nüfusunun
Türkiye için büyük bir avantaj olduğunu dikkat çekerek bu avantajın doğru
kullanılmaması durumunda dezavantaja dönüşebileceğini belirtti. Prof. Dr.
Tamer Müftüoğlu, gençlere girişimcilik ruhunun aşılanması ve inovatif düşünme yetkinliğinin kazanılması konusunda üniversitelere büyük görevler
düştüğüne işaret etti. İçindekiler » Kampüs2-4 z Gündem5 z English6 z İnceleme7 z Medya8 z Kültür-Sanat9 z Dosya10 z Rehber11 z Spor12
İEÜ’nün gizli kahramanlarını tanıtmaya
devam ediyoruz. Üniversitemiz içerisindeki birçok aktivitenin, sosyal ve kültürel
oluşumun içerisinde çok güçlü bir temel
yapı taşı mevcut: Öğrenci Dekanlığı…
Öğrenci Dekanı Mine Kayıcan kapılarını Ünivers’e açtı.
Kampüs3
Hasan Fehmi Bey
Bu sayımızda, gazetecilikle ismi özdeşleşen, öyle ki, öldürüldüğü gün olan 6
Nisan 1909 tarihini Basın Şehitleri’ni
anma günü olarak kabul edilen bir isimden bahsedeceğiz. Türk Basın Tarihi’nde
katledilen ilk gazeteci: Hasan Fehmi
Bey’i sizlere tanıttık.
Dosya10
Melih Şendil
Her hafta farklı bir stadtan relevizyonlarımıza konuk olan, pazartesi günleri
“haftanın renkleri” programında bizleri
futbolun başka diyarlarına yolculuğa çıkaran, 1992 yılında başladığı sipikerlik
kariyerinde kendine haz bir tarz oluşturan Melih Şendil ile görüştük
Spor12
02 Kampüs
http://univers.ieu.edu.tr
Kasım2009 Yıl2 Sayı17
İzmir Ekonomi Rotaract Kulübü’nü tanıyalım
İzmir Ekonomi Rotaract Kulübünü anlamak için belki de öncelikle rotaract nedir bunu bilmek gerekiyor. Çünkü günümüz Türkiye’sinde rotaractın ne olduğunu, vizyonunu misyonunu bilen kişi sayısı pek de fazla değil.
İ
zmir Ekonomi Rotaract Kulübünü anlamak için belki de öncelikle rotaract
nedir bunu bilmek gerekiyor. Çünkü günümüz Türkiye’sinde rotaractın ne olduğunu, vizyonunu misyonunu bilen kişi sayısı
pek de fazla değil. Rotaract 1960’lı yıllarda
Uluslar Arası Rotary Yönetim Kurulu tarafından kurulmuş. Rotaract kelimesi Rotary
ve Action kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuş. 18 ile 30 yaş arasında olan genç kadın
ve erkeklerin topluma ve kendilerine karşı
sorumlu birer birey aynı zamanda liderlik
potansiyeline sahip kişilik kazanmaları için
kurulmuş.
Rotaract kulüplerinin kurulabilmesi ve
etkin bir şekilde faaliyet gösterebilmeleri için onları her yönden destekleyen, yol
gösteren, danışmanlık yapan bir rotary
kulübünün olması gerekmektedir. Rotary
kulübü faaliyetlerine ‘Hizmet yolu ile evrensel dostluk’ sloganı yön verir. Çoğu zaman kendinden önce hizmet mantığıyla
topluma hizmet etmek aynı zamanda da
kişisel olarak kendilerini geliştirmek amacındadırlar rotaractörler. Şu anda dünya
üzerinde 180.000’den fazla rotaractör ve 7.
458 adet rotaract kulübü bulunmaktadır.
Türkiye’ de ise 2.450 rotaractör ve 140
kulüp bulunmaktadır. Peki ne yapar rotaract kulüpleri? Hizmet, liderlik gelişimi ve
profesyonel gelişim projeleri olmak üzere
yapılan üç çeşit proje vardır.
Hizmet projeleri toplumun hayat kalitesini
evde ve dışarıda arttırmak için yaratılmıştır. Bu projeler çevre, okuma, yazma, açlık
ve sağlık sorunları gibi en kritik ve güncel
sorunların çözümünü sağlamaya yöneliktir. Her rotaract kulübünden biri topluma
hizmet diğeri uluslar arası anlayışı teşvik
için yılda en az iki büyük hizmet projesi
tamamlaması istenir.
İzmir Ekonomi Rotaract kulübü ise 2007
yılında Bostanlı Rotary Kulübünün destekliğinde Türkiye’nin ilk üniversite rotaract
kulübü olarak kurulmuş, sırasıyla Nilsu
İzmir Ekonomi Üniversitesi Rotaract Kulübü
Özdağ ve Pelin Bekiroğlu’nun başkanlığıyla büyük başarılarla çok hassas projeler yaratmıştır. Nilsu’nun başkanlık döneminde
Dokuz Eylül Hastanesi Çocuk Onkoloji
bölümüne yapılan sinema odası çocukların
hastanede geçirdiği zamanı birazcık da olsa
farklı kılmak için yaratılmıştır.
Kızılay’la ortak olan Kan Bağışı projesi bir
hafta boyunca üniversitemiz bünyesinde
gerçekleşmiş başta İzmir Ekonomi Rotaract Kulübü üyeleri olmak üzere 100’den
fazla öğrenci kan bağışı yaparak ihtiyacı olan insanlara yardım etmiştir. Ayrıca
Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfıyla yapılan
ortak projede. Maddi durumu iyi olmayan
300 öğrenciye Yılbaşı Balosu düzenlenmiş
ve hepsine yılbaşı hediyeleri verilmiştir.
Böylece İzmir Ekonomi Rotaract Kulübü
de minik çocukları gülümsetmenin mutluluğunu yakalamış oldu. Buna ek olarak
TEGV binasının tüm sınıflarına Atatürk
resmi, klima ve kitap bağışı yapıldı.
Bir başka topluma hizmet projesiyse Türkiye Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve
Yetimleri Derneği üyelerine Çanakkale
şehitliği gezisi düzenlendi ve maddi bağış
yapıldı.
Kulübün bu dönemki başkanı Cemre Ursavaş başkanlık ceketini geçtiğimiz aylarda
giydi. Topluma hizmet edecek projelerin yanı
sıra kişisel gelişimlerini artırıcı faaliyet-
ler ve mesleki gelişim projeler de dönem
kulübün hedefleri arasında yer almaktadır. Bir başka dönemsel hedef ise Uluslararası Rotaract’ı toplumsal sorumluluk
sahibi, duyarlı gençlere tanıtıp, nitelikli
üyeler kazanıp, daha çok hizmet ve dostluğa ulaşmaktır. Meslek edindirme, okuma
yazma, sağlık projeleri, eğitim, açlık, su tasarrufu vb. gibi evrensel konular üzerindeki
çalışmalar da dönem projeleri arasında yer
alacaktır. Sizde
rotaractör
olmak
isterseniz:
“mailto:[email protected][email protected] adresi ile iletişime
geçip toplantılara katılabilirsiniz.
Mezunlarımızdan Bahar Puralıgil’in başarı öyküsü
İtalya’da ünlü bir dergide çalışan 2008 mezunlarımızdan Bahar Puralıgil ile yurtdışında çalışmanın avantajları ve
dezavantajları, iş bulma sürecini ve İzmir Ekonomili olmanın ona kattıkları üzerine bir röportaj yaptık.
Kendi hikayenizden biraz bahsedilir misiniz?
1985 İzmir doğumluyum. 1996-2003 arası İzmir Amerikan Kolejinde okuduktan
sonra, İzmir Ekonomi Üniversitesi Halkla
İlişkiler ve Reklamcılık Bölümüne girdim.
2008’de okulum bittikten sonra Milano’da
European School of Economics’te bir yıl
Uluslararası Pazarlama masterı yaptım. Şu
an master programıma dahil olan stajımı
İtalya’da The Work Style Magazine dergisinde yapmaktayım.
layalı henüz iki ay oldu. Buraya okul aracılığıyla stajyer olarak girdim. Ancak burada
stajerlik kavramı Türkiye’deki birçok şirketten daha farklı, şirketin normal bir çalışanı
gibi sorumluluklarınız oluyor. Mesela ben
derginin bir sonraki sayısı için İzmir’le ilgili
dört sayfalık bir makale yazdım. Dergide
çalışmak zevkli fakat yorucu bir iş. Ancak
yurtdışında böyle bir tecrübe edindiğim
için kendimi çok şanslı hissediyorum. Herkese mutlaka tavsiye ederim!
Mezun olduktan sonra nasıl bir süreç geçirdiniz?
Mezun olduktan sonra ilk birkaç hafta mezun olmanın verdiği rahatlıkla her şey çok
güzel geçiyor. Ancak bir süre sonra bir boşluğa düşüyorsunuz, yani hayatımızda okulun ya da işin olmaması aslında göründüğü
kadar keyifli değil. Ancak ben okulumun
son döneminde daha sonrasında ne yapacağıma zaten karar vermiştim. O süreç benim
için okul ve vize başvurularıyla geçti.
İzmir Ekonomi Üniversitesi size neler kattı?
Ekonomi Üniversitesi ben girdiğim yıl henüz yeni sayılabilecek bir üniversiteydi. Hatta okuduğum bölümün ilk dönem öğrencilerinden biriyim. Okulda gerçekten kaliteli
bir eğitim aldım. Ancak sunu özellikle belirtmek istiyorum ki, okulda ikinci yabancı
dilin zorunlu olması öğrenciler için gerçekten çok büyük bir avantaj. Hatta makalem
için Ekrem Demirtaş ile görüştüğümdekendisinede belittim. Bence haftada dört saatten
daha fazla ders konulmalı. Bunun sadece iş
hayati için değil, kişinin kendine olan özgüveni için de ne kadar önemli olduğunu, mezun olduktan sonra insan daha iyi anlıyor.
The Work Style Magazine dergisiyle olan maceranızı bizlerle paylaşabilir misiniz?
The Work Style Magazine’de çalışmaya baş-
Bahar Puralıgil
Böyle ünlü bir dergide çalışmanın avantajları
ve dezavantajları neler?
Uluslararası bir dergi olduğu için konular,
yazarlar, hatta fotoğrafçılar bile hep dünyanın farklı yerlerinden seçiliyor. Bu bence
çok büyük bir avantaj, çünkü bu kişilerle
sürekli iletişim halindeyiz ve bu da çok geniş bir “network” imkanı sağlıyor. Çalışma
saatleri uzun ve yorucu bir iş ancak bunu
bir dezavantaj olarak görmüyorum, her işin
kendi zorlukları mutlaka var.
Türkiye’de çalışmak ile yurtdışında çalışmanın farklılıkları sizce neler?
Daha önce de belirttiğim gibi, burada işe
yeni başladığınız andan itibaren büyük sorumluluklar yükleniyorsunuz. Tabii ki bir
alışma suresi tanıyorlar ancak bir an önce
takimin bir parçası oluyorsunuz. Böylece işi
daha çabuk kavrayıp kendinizi gösterme fırsatını da daha çabuk buluyorsunuz. Bunun
dışında bence imkanı olan herkes, çalışmak
için olmasa da en azından eğitim için, hatta
kısa dönem bir dil kursu için mutlaka yurtdışında yaş ama tecrübesi edinmeli. Çünkü
zorlukları bir yana, size kattıkları ve keyfi
gerçekten çok büyük.
http://univers.ieu.edu.tr
Kampüs 03
Kasım2009 Yıl2 Sayı17
İEÜ yapı taşlarından: Öğrenci Dekanlığı
Üniversitemiz içerisindeki birçok aktivitenin, sosyal ve kültürel oluşumun içerisinde çok
güçlü bir temel yapı taşı mevcut: Öğrenci Dekanlığı… Öğrenci Dekanı Mine Kayıcan
kapılarını Ünivers’e açtı.
natörlüğü sayesinde öğrenciler ders dışında
da sağlıklı ve başarılı bir yaşam için çeşitli
spor becerilerini sergileyip, müsabakalara
katılabiliyorlar. En önemli bölümlerimizden
biri ise Kariyer Yönlendirme Merkezimiz.
Mine Kayıcan
Halil Türkden: Öncelikle okuyucularımıza
Öğrenci Dekanlığı’nın ne iş yaptığını, nelerle
uğraştığını ve hangi alanlarda okula destek
sağladığını aktaralım dilerseniz.
Mine Kayıcan: Öğrenci Dekanlığı öğrencilerin okuldaki ilk günlerinden bu yana onların
yanında yer alarak, gerek akademik gerekse
günlük yaşantılarında yanlarında yer alarak
bir bakıma onların arkasında durmaya çalışıyor. Sosyal ve kültürel alandaki çalışmalarımızla öğrencilere sadece akademik alanlarda
değil, ders dışında geçirdikleri boş vakitlerde
de danışmanlıkta ve mimarlıkta bulunuyoruz. Ayrıca ülke çapında düzenlenen eğitim
fuarlarında üniversitemizin tanıtımını yapıyoruz. İl il, bölge bölge dolaşarak İzmir
Ekonomi Üniversitesi’nin sunmuş olduğu
ayrıcalıklarından söz ediyoruz.
Öğrenciler Dekanlık ile akademik yaşamlarında ilk ne zaman karşılaşıyorlar?
Üniversite adaylarına ve bazı eğitim kurumlarına Üniversite Giriş Sınavı sonrasında
doğru seçimler yapılabilmesi açısından bazı
çalışmalarımız oluyor. Yaz aylarında daha onlar kayıt olmadan, okulumuzda bir rehberlik
ve tercih danışmanlığı hizmeti veriyoruz.
Birçok öğrenci daha üniversitemiz öğrencisi
olmadan Öğrenci Dekanlığı ile tanışma fırsatı buluyor.
Peki,Öğrenci Dekanlığı hangi birimlerden
oluşmaktadır, kısaca özetleyelim isterseniz.
Öğrenci Konseyi ve Öğrenci kulüplerimiz
öğrencilere her yıl özgür bir ortamda örgütlenebilme şansı sunuyor. Ayrıca üniversite
yaşantısının ilk zamanlarında uyum sürecini
atlatmada, ileriki zamanlarda da karşılaşılan
sorunlarla başa çıkmada öğrencinin yanında yer alan Öğrenci Gelişim ve Danışma
Merkezi gibi bir birimimiz var. Öğrencilerin
sorunlarını veya düşüncelerini rahatlıkla ve
güvenle dinleyip yol gösterebilen bir merkez
burası. Biraz önce de bahsettiğim gibi öğrencilerimizin tercih aşamasında onların yanında
bulunan bir Tanıtım ve Halkla İlişkiler birimimiz var. Bu birim sayesinde aynı zamanda
üniversitemizin tanıtımı ve reklamını da yapıyoruz. Tasarım ofisimizde ise İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin marka değerini korumak
ve arttırmak amaçlı projelerimiz var. Güzel
Sanatlar ve İletişim Fakültesi öğrencilerine
bu ofiste marka ve reklamcılık konusunda
iyi birer tecrübe edinme olanağı sunuyoruz.
Bunlara ek olarak Spor Koordinatörlüğü de
dekanlığa bağlı bir birimimiz. Spor Koordi-
Öğrencinin okula gelmeden önceki tercih döneminden mezun olduğu ana kadar yanındasınız bir bakıma. Kariyer Yönlendirme Merkezi’
nin işlevleri nelerdir bu konuda?
Mezuniyet dönemine gelmiş ya da mezun
olmuş öğrencilerimize iş yaşamlarında doğru
ve akıllı adımlar atmalarına yardımcı oluyor
bu merkez. Kariyer Yönlendirme Merkezi
her öğrenci için çok önemli bir birim.Çünkü iletişimde olduğumuz bazı firmalar ve
İzmir Ticaret Odası aracılığıyla öğrencilerin
zorunlu stajlarını yapabilecekleri imkanlar
sunuyoruz.Öğrencilerin eğitimleri sırasında
geleceklerini planlama ve kariyer bilincine
sahip olmaları açısından da Kariyer Günleri
ve çeşitli seminerler düzenleniyor.
Öğrenci Dekanlığı her alanda öğrencinin yanında diyebiliriz sanırım.
Elbette, dediğim gibi öğrencilerle yolculuğumuz daha onlar bu okula gelmeden önce
başlıyor ve kariyerlerine adım atıncaya kadar
yanlarında oluyoruz. Ayrıca daha yeni çalışmalarımız da var. Örneğin; özürlü öğrencilerimiz için mimari açıdan çevrede düzenlemeler yaptık. Bunlara ek olarak bir de Klinik
psikologumuz mevcut. Birçok kişinin haberi
yok böyle bir uygulamadan fakat sıklıkla kullanılan birimlerden biri de bu bölüm. Yeri
itibariyle kolay görülebilen bir yer değil fakat
ihtiyacı olan için doğru bir yerde olduğunu
düşünüyorum. Zaten göz önünde bir yer olsaydı bu kadar çok tercih edilmezdi sanırım.
Üniversiteyi bir insan vücudu olarak ele alırsak, Öğrenci Dekanlığı sanki bu vücudun derisi gibi işliyor, ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Aslında doğru bir benzetme, yani okulumuzun ülke ve dünya çapında tanıtımı ve
markalaşması konusunda çabalarımız ve çalışmalarımız var. Çeşitli fuarlarda ve seminerlerde İzmir Ekonomi Üniversitesi ismini
Radyo İzmir Ekonomi Yayında
http://comm.ieu.edu.tr/radyo/radyo_index.html
Radyomuzu dinlemek için;
http://www.ieu.edu.tr
ON AIR butona tıklayınız.
100
kişiye sorduk...
Ünivers’in yenilenen
yüzünden memnun musunuz?
%58 Evet
%24 Hayır
%18 Fikrim yok
Kampüste sigara içme
alanlarını yeterli buluyor
musunuz?
%28 Evet
%72 Hayır
Milli takım antrenorü yabancı
uyruklu olmalı mı?
%18 Evet
%82 Hayır
duyuruyoruz.Dışarıdan görülebilen birçok
işin altında Dekanlık birimleri var.Fakat bu
vücudun dış görünüşünde yer aldığımız kadar iç organlarda da yer aldığımızı düşünüyorum.Bazı görünmez işlerin altında da
Öğrenci Dekanlığı’nı bulabiliriz.
Gençliğin enerjisi toplumsal faydaya dönüştü
İ
zmir Ekonomi Üniversitesi Toplum Gönüllüleri Kulübü’nün (EKOTOG) 20082009 yılında yürütmüş olduğu “Nesilden
Nesile” projesine İzmir Balçova Belediye
Başkanı Mehmet Ali ÇALKAYA tarafından
teşekkür belgesi verildi.
Toplum Gönüllüleri’nin yürütmüş olduğu
“Nesilden Nesile” projesi, maddi durumu
dershaneye gitmeye elvermeyenler öncelik-
İEÜ Toplum Gönüllüleri Kulübü
li olmak üzere, ilköğretim 6, 7 ve 8. sınıf
öğrencilerine ücretsiz eğitim verilmesini
kapsayan bir projedir. Balçova Belediyesi ile
ortaklaşa yürütülen bu projede 40 öğrenciye
ilköğretim Türkçe, İngilizce, Matematik ve
Fen Bilgisi derslerinde ücretsiz eğitim desteği verilmiştir. Proje çerçevesinde Toplum
Gönüllüsü gençler öğrencilerine derslerinde
yardımcı olmanın, onları SBS’ye hazırlama-
nın yanında projenin kişisel gelişim yönüne
de önem vermişlerdir. Öğrencileri ile daha
çok abla, ağabey-kardeş ilişkisi içinde olan
gençler, öğrencilerine sağlamış oldukları faydaya ek olarak, zorlu fakat bir o kadar keyifli
bu projede kendi kişisel gelişimlerini de sağlamışlardır.
Balçova Belediyesinin EKOTOG için çok
amaçlı sınıflar tahsis etmesi, öğrencilerin
sınıf ortamında ders almasını ve karşılıklı
iletişim içine girebilmesini sağlamıştır. Bu
konularda Balçova Belediyesinin gösterdiği hassasiyet ve almış olduğu sorumluluklar projenin güçlenmesinde etkili olmuş ve
EKOTOG üyelerinin üstündeki yükleri de
azaltmıştır.
Mayıs ayının son haftasında projenin bitmesiyle birlikte Mehmet Ali ÇALKAYA,
Toplum Gönüllüsü gençleri vermiş olduğu
emeklerden dolayı teşekkür belgesiyle onurlandırdı. Ayrıca yapılan bu desteğin ne kadar önemli olduğunu vurgulayan Çalkaya,
üniversitelerin ait olduğu yeri geliştirdiğine
inandığını söyledi ve EKOTOG ile önümüzdeki yıllarda da yepyeni projelerle bir araya
geleceklerinin sözünü verdi. Her gence teker
teker belgelerini vererek teşekkür eden Mehmet Ali Çalkaya, projelerin sadece çocuklara
yönelik olmaması gerektiğini ve yetişkinlere
de çeşitli projelerle destek olmak gerektiğini
vurguladı. Topluma faydalı olma bilincini ve
Toplum Gönüllüsü olabilmenin farkındalığını taşıyan gençlere teşekkür eden Çalkaya hatıra fotoğrafı çektirerek EKOTOG’lu
gençlerden ayrıldı.
Toplum Gönüllüleri “Eleştirmek için değil
değiştirmek için!” sloganıyla projelerine devam edecek.
»
04 Kampüs
Kısa Kısa
İEÜ “Modüler Sistem” ile
•yabancı
dil eğitiminde devrim yaptı
İzmir Ekonomi Üniversitesi Yabancı
Diller Yüksekokulu Hazırlık Programı’nda
yeni akademik yılda “Modüler Sistem”
uygulanmaya başlandı. Eğitim dilinin İngilizce
olduğu İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde,
hazırlık sınıfında öğrenim görmeye başlayan
öğrenciler için artık sınav stresi yok,
kendilerinin sorumluluklarının daha farkında
bir yıl geçirecekler ve kendilerine yeni hedef
belirleme çabasında olacaklar.
Mimar Abdi Güzer’le İzmir
•Ekonomi’de
60 dakika
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlik
Fakültesi’nin temel taşlarından biri haline
gelmiş bir öğretim üyesi olan Celal Abdi
Güzer, İzmir Ekonomi Üniversitesi Mimarlık
Bölümü’nün
düzenlediği
‘Mimarlık
Konuşmaları’ serisinin 22. konuğu oldu.
•
Atatürk stilini podyuma
taşıdılar
İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar
ve Tasarım Fakültesi Moda Tasarım Bölümü
Öğrencileri, “Atatürk’ün İzinde Yarının
Giysileri” temalı bir defile düzenledi.
Üniversite bahçesinde tüm öğrenci ve öğretim
görevlilerinin katılımıyla gerçekleştirilen
10 Kasım Atatürk’ü Anma Törenlerinin
ardından öğrenciler günün anlam ve önemine
yaraşır bir defileye imza attı.
Ekosem Kamu İhale Kurumu
•İşbirliği
EKOSEM (İzmir Ekonomi Üniversitesi
Sürekli Eğitim Merkezi) kapsamında, İzmir
Ekonomi Üniversitesi’nde Kamu İhale
Kurumu işbirliği ilk defa gerçekleştirilen
Sertifikalı Kamu Alımları Eğitimi’nin
açılışı İzmir Ekonomi Üniversitesi
Mütevelli Heyet Salonunda yapıldı.
ABD Büyükelçiliği müsteşarı
•İEÜ’de
ABD Büyükelçiliği Müsteşarı Douglas A.
Silliman ABD Bilgi Bürosu’nun davetlisi
olarak geldiği İEÜ’de ‘‘ABD’nin Obama
Yönetimindeki Dış Politikası’’ konulu bir
seminer verdi. Son beş yıldan beri Türkiye
ile ilgili çalışmalar yürüten Siliman, Nobel
Barış Ödülü ile ilgili Obama’nın dünyanın
ilgisini çektiğini, daha iyi bir gelecek için
dünyaya umut verdiğini belirtti. Obama
ile ABD’nin dış politikasında değişiklikler
meydana geldiğini ileten Silliman,
Obama’nın dış politikasını ‘‘Tüm Dünyada
Barış İçin İşbirliği’’ olarak özetledi.
Küresel kriz karşısında
•mimarların
gücü
“Küresel Kriz Karşısında Mimarların Gücü”
temasıyla gerçekleşen Mimarlık Haftası
2009 bu yıl da zengin, dopdolu programlar
ile mimarlık ve mimarlığın toplum ile olan
ilişkisini güçlendirdi diyebiliriz. Aktivite
alanı olarak Ege Üniversitesi Atatürk Kültür
Merkezi seçilen Mimarlık Haftasında çeşitli
atölye çalışmaları, sergiler ve çeşitli söyleşiler
gerçekleştirildi. Ayrıca Mimarlığın kentli
ile buluşmasını sağlamak amacıyla kent ve
yapı gezileri düzenlendi. Metro istasyonları,
Kordon gibi kentin bazı merkezleri sergiler ile
ve çeşitli etkinliklere sahne oldu. Mimarlığa
duyulan hassasiyeti arttırmak için el ilanları ve
broşürler dağıtıldı, kentin dört bir köşesindeki
reklam panolarna afişler asıldı. Mimarlık
mesleğinin doğası gereği teknik, kültürel,
toplumsal ve ekonomik yetilerden dolayı
küresel krizin etkilerinin ağır hissedildiği
bu dönemde Mimarlık Haftası etkinlikleri
mimarları ve katılımcıları büyük ölçekli
görevler edinmeye davet etti.
http://univers.ieu.edu.tr
Kasım2009 Yıl2 Sayı17
İEU- SUNY Fredonia arasındaki akademik
ilişkiler genişliyor.
Ü
niversitemiz Mütevelli Heyeti Başkanı Ekrem Demirtaş, Rektörü Prof.
Dr. Atilla Sezgin, ile rektör yardımcıları
Prof Dr. Cemali Dinçer, Prof. Dr. Oğuz
Esen ve öğretim üyelerinden oluşan İzmir
Ekonomi Üniversitesi heyeti, New York
Eyalet Üniversitesi (SUNY) Fredonia
Kampüsü’ne ziyarette bulundu. 15-18 Eylül 2009 tarihleri arasında gerçekleştirilen
ziyarette, iki üniversite arasında mevcut ortak lisans programları çerçevesindeki akademik işbirliğini genişletmek konusunda
görüşmeler yapıldı. İki üniversite arasında
akademisyen değişimi, çift-diploma programlarına Psikoloji Bölümü’nün de dahil
edilmesi, ortak bilimsel çalışma ve projeler
geliştirilmesi, İEÜ öğrencilerinin hazırlık
sınıfını SUNY-Fredonia’da tamamlamaları
gibi konularda ön çalışmaların başlatılması yönünde kararların alındığı ziyaret, Fredonia Kampus Rektörü, Prof. Dr. Dennis
Hefner’in, İEÜ heyeti için evinde verdiği
yemek daveti ile sonlandı. İEU ve SUNY
arasında halen İşletme, Ekonomi, Bilgi-
İEU-SUNY Fredonia gözüşmeleri
sayar ve yazılım Mühendislikleri, Halkla
İlişkiler ve Reklamcılık alanlarında ortak
lisans programları yürütülüyor, bu prog-
ramlara yerleşen öğrenciler çift diploma
ile mezun oluyorlar.
Seçime doğru...
N
edir bu Öğrenci Konseyi ve neler
yapar diyerek yola çıktık, öncelikle
Öğrenci Dekanlığı’nın kapısını çaldık ve
Fulya Eltepe bizleri bu konuda bilgilendirdi. Eltepe, konseyin görevleri ve amaçları açısından şunları vurguladı, “Öğrenci
Konseyi’nin temel görevi, öğrencilerin
okul yönetimiyle arasındaki iletişimi sağlamak ve arkadaşlarını bilgilendirip onlara önderlik etmektir. Ayrıca, kurulan
ekiplerle sosyal ve kültürel aktivitelerin
organizasyonuna öncülük edebilmelilerdir. Dolayısıyla konsey seçimlerinde aday
olacak öğrencilerin her konuda duyarlı ve
aktif kişiler olması gerekmektedir. Hem
ders uygulamalarını daha iyiye götürecek
hem üniversitedeki arkadaşlarının sosyal
ortamlarını geliştirecek projeler üretmeli
bu ekip. Bir diğer önemli nokta ise, seçilen
konsey başkanının Senato toplantılarına
katılma hakkının bulunması. Bu, üniversitedeki bütün eğitim-öğretim faaliyetleriyle
ilgili kararların alındığı toplantıya bizzat
katılarak söz hakkına sahip olması demek.
Birçok önemli kararın alındığı bu toplantılarda, konsey başkanı üniversite öğrencilerinin sesi oluyor bir bakıma. Bizlerin
gönlünden geçen, her sene her bölümden
birçok aday çıkmasıdır. Böylece aradaki
rekabet arttıkça en aktif ve en faydalı ekibin başa gelmesi sağlanabilir. Gerçekten
çalışmak isteyen bir grubun başa gelmesini
istiyoruz.” Eltepe’nin vurguladığı bir diğer
nokta ise aday sayısı açısından da seçmen
açısından da katılımın az olması. Üniversitemizde Suny programlarını ve Yüksek
Lisans bölümlerini saymazsak 18 tane
bölüm var, bunun dışında yüksekokullarda 7 tane program var. Dolayısıyla en az
24-25 kişinin katılım sağladığı bir seçim
olmalı. Çünkü ne kadar çok kişi olursa, o
kadar çok proje olur ve o projelerin takibi
yapılabilir. Ayrıca her bölüm temsil edilebilme şansına sahip olur. Bir diğer önemli
Almanca Konuşma Kulübü
İ
zmir Ekonomi Üniversitesi bünyesinde
Kasım 2005 yılında kurulan ‘Deutscher
SprachKlub’/ ‘Almanca Konuşma Kulübü’
üniversitemiz öğrencilerinin Almanca eğitiminde kazandıkları temel bilgilerin pratik
yapılarak geliştirilmesini amaçlamaktadır.
Almanca eğitiminde kazanılan okuma, yazma, konuşma ve dinlediğini anlama gibi
temel yetilerin (oyunlar oynayarak, film
izleyerek, bir konu hakkında pro-kontra
tartışmaları yaparak) geliştirilmesi, bunun
yanı sıra Almanca konuşulan ülkeler hakkında kültürel, siyasal, coğrafi ve ekonomik
bağlamda bilgi edinilmesini sağlamaktır.
Bu amaca uygun olarak her hafta akademik
danışmanlar Hale Yetişer ve Jale Vural’ın
katılımlarıyla konuşma saatleri düzenlenmektedir. Dönem sonlarında kulübümüz
üyeleri ya Almanca konuşulan Alman Pastanesine ya da Alman Kültür Merkezine
giderek kendilerini ödüllendirmişlerdir. Bu
ödüllendirme orada kalmayıp üniversitemizin Almanca Bölümü Koordinatörlüğü
tarafından her üyeye verilen katılım belgesi ile de devam etmektedir. Kulübümüze
üniversitemizde ikinci yabancı dil olarak
nokta ise, oylamaya katılımın az olmasıdır. Normalde 200-300 olan katılım sayısı geçtiğimiz yıl 1090 civarındaydı. Bu
yetkilileri biraz olsun sevindirdi ama yine
de yeterli değil. Çünkü okuldaki öğrenci
sayısı 6000-6500 civarı ve katılım 1000
sayısını sadece geçen yıl geçebildi. Aslında
öğrenciyi oy vermeye iten şey, gerçekten
temsil edilebilecek olmalarına inanmaları.
Eskiden sandık usulüyle seçiliyordu ama
artık Oasis kolaylığı da geldi okulumuza.
Seçimlerin böyle kullanışlı bir ortamdan
yapılma imkânı sunulmasına rağmen hala
çok az bir katılım var. Bu işin önemi adaylar tarafından da seçmen öğrenciler tarafından da iyice anlaşılmalı. Çünkü o kadar
önemli bir mesele ki, geçen sene Güzel Sanatlar Fakültesi’ndeki bölüm temsilcileri
fakülte kuruluna bile girmeyi talep ettiler
ve kabul edildiler.
İEÜ’den
Heidelberg’e
H
Almanca’yı seçen ya da daha önce Almanca
eğitimi almış herkes katılabilir. Katılmak isteyen tüm öğrencilerimiz hale.yetiser@ieu.
edu.tr adresine mail atabilirler. Kulübümüz
bir de Web Sayfası oluşturmuştur: “www.
sprachklub.com”
eidelberg Almanya’nın güzide güzellikleri olan romantik
bir üniversite şehri. Her yaz İzmir
Ekonomi Üniversitesi öğrencilerinden bir grup, sömester veya yaz tatillerinden yararlanarak Heidelberg–
Paedagogium Dil Okulunda Almanca
bilgilerini geliştirmek ve pratik yapmak, bunun yanı sıra Almanya’yı ve
kültürünü daha yakından tanımak
için Heidelberg’e gittiler, dünyanın
farklı bölgelerinden arkadaş bulma
imkanına sahip olan öğrenciler, farklı
kültürlerden ve dillerden insanlarla
tanışma olanağını da yakalamışlar.
Siz de böyle bir imkandan yararlanmak, eğlenmek, Almanca’nızı geliştirmek, kültürünü tanımak ve farklı
insanlarla tanışmak istiyorsanız; bilgi
için: [email protected] e-posta
adressine yazmanız yeterli.
http://univers.ieu.edu.tr
Kasım2009 Yıl2 Sayı17
Geçip giden
Frankfurt’un Türkiye
Öncüsüne Veda
Tükiye’de iletişim biliminin önde gelen
isimlerinden toplum bilimci Prof. Dr.
Ünsal Oskay 70 yaşında hayatını kaybetti. 2002 yılında dekanı olduğu Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden
Manşet
Eve Dönüş
AKP’nin Kürt milletine yönelik demokratik
açılımı ve Abdullah Öcalan’ın çağrısı sonucunda ilk somut adım atıldı. Silahlı mücadeleye katılmamış 34 PKK üyesi Mahmur ve
Kandil kamplarından ayrılarak yurda döndüler. Aralarında çocukların da olduğu gruptan
29 kişi savcılıktaki sorgularının ardından, 5’i
ise nöbetçi mahkemede sorgulandıktan sonra
serbest bırakıldı. MHP Genel Başkanı Devlet
Bahçeli ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal
gelişmeleri AKP’nin PKK’ya teslimiyeti olarak değerlendirdi. 34 kişinin dönüşü bölgede
büyük sevinç uyandırdı. Bunun yanında, 1
yıl uzatılan sınır ötesi harekat yetkisi ile ilgili olarak MGK toplantısından “Elimde hâlâ
vurma yetkisi var” mesajı çıktı.
Ünsal Oskay
Kamplardaki sempatizan ve milistlere dönüş yolu açıldı
Gezme Ceylan Bu Dağlarda...
12 yaşındaki Ceylan Önkol, Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Şenlik Köyü Paşaçiya Mezrası’nda, alay komutanlığından atıldığı iddia edilen
havan topuyla parçalanarak öldü. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Ceylan’ın ölümüne, arazide bulduğu patlamamış 40 milimetrelik
bombaatar mermisine elindeki tahrayla vurması sonucu oluşan patlamanın neden olduğunu ileri sürdü. Fakat yapılan incelemede, patlamaya neden olan tarım aletine ‘delil olarak el konulmadığı’, Ceylan’ın elbise ve doku parçaları ile metal parça gibi 22 kanıtın bir bölümünü
köylüler, bir bölümünü de avukatının bulup getirdiği açıklandı. Patlamadan sonra savcı ve doktor saatlerce olay yerine gitmedi, bunun
yerine ceset karakola götürülüp otopsi yapıldı. Ceylan’ın ölümüyle ilgili soruşturmanın nasıl geciktiği bilirkişi raporuna da yansıdı. Rapor,
Önkol ailesinin avukatlarına yaklaşık 15 gün sonra teslim edildi.
Siyaset
‘Tenhada Buluşmak Yok’
CHP ile AKP arasında yaşanan açılım diplomasisi krizi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün
de araya girmesiyle yeni bir boyut kazandı.
Baykal’ın canlı yayın talebine rağmen Erdoğan gizli görüşme isteğinde direndi. Baykal
ise buna “Kapım sana açık, içeceğin çay olsun. Ama yok öyle tenhada buluşmak. Senin
yanlışını paylaşmayız” diye yanıt verdi.
MHP’den Sert Çıkış
Hükümeti, ABD ve AB ile Barzani ve Talabani ile iş birliği yapmakla suçlayan MHP
Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ekici,
demokratik açılımı ‘ihanet projesi’ diye nitelendirerek DTP üyelerine hakaret etti.
Akman Adliyede
Eski RTÜK Başkanı ve üyesi Zahid Akman, Almanya’daki yürütülen Deniz Feneri e.V. soruşturmasıyla ilgili olarak Ankara
Adliyesi’nde ifade verdi.
Son Uzan da Gitti
Uzan Ailesi’nin AKP muhalefeti bir medya imparatorluğunun sona ermesine neden
oldu. Genç Parti’nin kuruluş evresinden bu
yana AKP ile hem meydanlarda hem medyada sert bir mücadele içinde olan Uzan
Ailesi’nin Türkiye’de kalan son ismi Cem
Uzan da yurtdışına kaçtı. Türkiye’nin özel
televizyonculuk sürecinin başlangıcından bu
yana medyada var olan ailenin bankalarında ve ticari işlemlerinde yolsuzluk yapıldığı,
holdingin çeşitli ulusal ve uluslar arası usülsüzlüklere karıştığı belirlenmişti.
Aydın Doğan’ın Zor Günleri
Türk ticari hayatının en büyük cezası Doğan Yayın Holding’e kesildi. 826 milyon
TL tutarındaki cezanın nedeni ise Doğan
Yayın Holding’in yüzde 25 hissesinin Axel
Springer’e satışıyla ilgiliydi. Vergi elemanları bu satışın 2006 yılında yapıldığını iddia
etti. Belgeler ise Alman yayıncı kuruluşun
parayı 2007 yılı Ocak ayında gönderdiğini
ortaya koyuyordu. Bazı çevreler tarafından
Erdoğan’ın Doğan Yayın Holding’ten intikamı olarak değerlendirilen vergi cezası ile
ilgili önemli bir nokta da cezayı kesen görevlilerin Erdoğan’a ulaşıp bu cezayı verip
vermemek konusunda görüş almaları. DYH
teminat göstererek şimdilik cezanın yaratacağı muhtemel krizi erteledi.
Gündem 05
İnsan Hakları
Türk Basını Özgür Değil
RSF’nin (Uluslararsı Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü) Dünya Basın Özgürlüğü
Sıralaması’nda Türkiye 20 sıra birden geriledi ve Filipinler’le birlikte 122. sırayı paylaştı.
Listenin en başında Danimarka, Finlandiya
ve İrlanda yer alırken, ilk 20’ye sadece 15
tane Avrupa Birliği ülkesi girebildi.
Özbek’in Ayakkabısı
Birgün Gazetesi Politika Editörü Sefer Selçuk Özbek, İstanbul’da ikincisi düzenlenen
IMF-Dünya Bankası toplantıları sırasında
IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’a
ayakkabı fırlattı. O esnada bir kız öğrenci
pankart açmak istedi ve protestocu gençler
‘Hırsız IMF, işbirlikçi AKP’ diye sloganlar
attı. Kahn, kendine karşı yapılan ayakkabı
eylemini ‘Türk öğrenciler kibar, şikayetlerini
dile getirmek için sonuna kadar beklediler’
diye değerlendirdi. Hâlâ sosyalist olduğunu
söyleyen Fransız Sosyalist Partisi eski üyesi
ve maliye bakanı Strauss-Kahn’ın şikayetçi
olmaması üzerine Özbek sekiz saat sonra serbest bırakıldı.
Protestolar ve Acı Gerçekler
İstanbul’da gerçekleştirilen IMF ve Dünya Bankası toplantıları, Taksim’de toplanan
KESK, DEV-LİS, ÖDP, Halkevleri, Türk-İş
Şubeler Platformu, EMEP, DİSK, TMMOB,
Diren İstanbul Grubu, Anti Kapitalistler,
Mücadele Birliği üyelerinin oluşturduğu
5000 kişi tarafından protesto edildi. Polisin
müdahalesinin yanında bazı vatandaşlar da
göstericilere sopalarla saldırdı. İki gün devam
eden protestoların sonunda 190 kişi gözaltına alındı, iki kişi tutuklandı. Toplantılar
sırasında IMF Başkanı ekonomik durumu
“2010’da pek çok ülkede işsizlik artacak. Düşük gelirli ülkelerde toplumsal huzursuzluklar
hatta savaş bile görülebilir” diye yorumlarken
Dünya Bankası Başkanı, kriz nedeniyle bu
yıl 59 milyon insanın daha işsiz kalacağını,
önümüzdeki yıl 90 milyon insanın aşırı yoksulluk içinde yaşayacağını belirtti.
Dink Davası
12 Ekim’de Hrant Dink davasının 11. duruşması yapıldı. Dink’in öldürülmesinde
kullanılan silah mahkemeye geldi. Tetikçi
zanlısı Samast, silahı hatırlamadığını söyledi. Sanıklardan Hayal “Yüzde yüz bu silahtı” dedi. Sanıklar İskender ve Yolcu, Hayal’i
Sayfa: Selin Bayraktar, Sarphan Uzunoğlu
silahı verirken gördüklerini, Tuncel silahı
televizyonda gördüğünü söyledi. Dink’in ailesi mahkemeyi ve savcıları eleştirdi. Savcının
tahliye talebi reddedildi. İhmali tespit edilen
Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan
Akyürek görevinden alındı.
Kamera Arkasında ‘Polis’
Engin Çeber’in tutuklu olduğu sırada çekilen yeni görüntüleri ortaya çıktı. Metris
Cezaevi’nde çekilmiş görüntülerde polisin
Çeber ve arkadaşlarına uyguladığı uyguladığı
fiziksel ve psikolojik şiddet yer alıyor. Çeber
ile birlikte işkenceye uğrayan Aysu Bakkal
yasadışı davrandıklarını söylediklerinde dayak yediklerini ve polislerin aralarına geçip
fotoğraf çektirdiğini belirtti.
‘Devlet Memuruysan Sus’
Yıldız Teknik Üniversitesi, bir televizyon
programında Kürt sorunu hakkında konuşan sözleşmeli öğretim görevlisi Özgür Sevgi
Göral’ı ‘Devlet memuru ideolojik beyanda
bulunamaz’ gerekçesiyle kadroya almadı.
Bir ‘Pardon’ Daha mı?
Devrimci Karargah örgütüyle irtibatlı oldukları iddia edilen ve 27 Nisan’da tutuklanan
gazeteci Aylin Duruoğlu, dansçı ve müzisyen
Ceren Sütlaş ve 12 sanık için bir sonraki
duruşma için beş ay sonrasına gün verildi.
Sütlaş’ın avukatı Tunç Demircan durumu
“Dava başladığında müvekkilimin tutukluluğu 10 ayı bulacak. Peki, 10 ay sonra “pardon”
denirse ne olacak? Bu ülkenin kaynakları var,
bu sorun çözülmeli.” diye eleştirdi.
Ortadoğu
İsrail’in ‘Ayrılık’ Sancısı
TRT-1’de yayınlanan Gazze’deki ‘Dökme
Kurşun’ operasyonu sırasında olanların anlatıldığı ‘Ayrılık’ dizisi, İsrail’den büyük tepki
aldı. Jeneriğinde Erdoğan’ın Şimon Peres’e
Davos’ta “one minute” dediği anı ve bir Filistinli babanın omuzlarında taşıdığı çocuğun bir İsrail askeri tarafından vurulmasını
gösteren dizi diplomatik krize neden oldu.
“Türkiye’nin devlet Televizyonu TRT 1, bu
hafta Gazze’deki Dökme Kurşun operasyonu
sırasında geçen olayları anlatan bir diziyi yayına soktu” diyen Yedioth Ahranot gazetesi,
dizide İsrail ordusu askerlerinin, “Çocukların üzerine bilinçli olarak ateş eden, Gazze-
emekliye ayrılan, Varlık, Agos, Gergedan ve Milliyet Sanat gibi birçok önemli
dergide makaleleri yayımlanan Oskay
özellikle Frankfurt Okulu’nun popüler kültür konusundaki çalışmalarının
Türkiye’de tanınmasına yazıları ve çevirileriyle büyük katkıda bulundu.
Kadınların Aktivistine
Uğurlama
Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi
Yrd. Doç. Dr. Dicle Koğacıoğlu, Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak yaşamını
Dicle Koğacıoğlu
yitirdi. Arabasında ‘Çok acı var, dayanamıyorum’ yazılı bir not bırakan Dicle
Hoca’nın cenazesinde kadınlar mor çiçeklerle süsledikleri tabutunu omuzlarda taşıdı. Cenazeye ailesi, arkadaşları ve
öğrencilerinin yanı sıra Mor Çatı, Sosyalist Feminist Kolektifi, Amargi gibi
kadın örgütleri üyeleri ve Tuzla Tersanesi işçileri katıldı. Tören öncesi Barınak
Gönüllüleri ve Hayvanlara Yaşam Hakkı
Derneği görevlilerince, Koğacıoğlu’nun
vasiyeti gereği derneklerle ilgili tanıtıcı
broşürler dağıtıldı.
lileri idam mangalarının önüne diken, sivillere ateş eden kana susamış askerler” olarak
gösterildiğini yazdı. Dizinin muhafazakâr
danışmanı, şair ve gazeteci Hakan Albayrak
ise dizide gerçeklerden başka bir şeye yer vermediklerini söyleyip “Yaparken ayıp olmayan gösterince mi ayıp” diye sordu.
Ermenistan İle Türkiye Yeni Bir Sayfa Açtı
Tarihsel problemlerin ticari ve sosyal olarak
tamamen ayırdığı Ermenistan ile Türkiye bir
dizi protokol dahilinde atılacak adımlarla
yeni bir döneme girdi. Protokolün imzalanacağı gün yaklaşık üç saatlik bir imza krizi
yaşandı. Krizin sebebi tarafların protokolle
ilgili konuşma metinleriydi. Bu sorun konuşmaların yapılmaması ve Hillary Clinton’ın
çabalarıyla aşıldı. Protokol hükümetlerce
imzalansa da tabanda yankıları hala sürüyor.
Her iki ülkenin meclisinde de muhalifler
Nalbantyan ve Erdoğan’ın mimarları olduğu
sürece karşı bayrak açtılar. Bu arada Ermenistan ile Türkiye arasında Bursa Atatürk
Stadı’nda oynanan A Milli Takımları Futbol
Karşılaşması ise olaysız atlatıldı.
06 English
Kasım2009 Yıl2 Sayı17
Ninth opening ceremony
T
he Ninth President of Republic Süleyman Demirel attended the 9th
Opening Ceremony of İzmir University
of Economics (IUE) and gave the first
course of the new academic year. Demirel expressed his pleasure for attending
the ninth academic year of the university
as the ninth president of republic. After
the speech, IUE Rector Prof. Dr. Attila
Sezgin and Board of Trustees President
Ekrem Demirtaş presented the book
entitled “Süleyman Demirel 2001-2009
Speeches” to Demirel compiled from the
speeches he made in the previous academic year opening ceremonies. Later the
students made dance shows. Demirel
accompanied the 10th Year march by
waving the Turkish flag. Demirel, who
attended the 9th Academic Year opening
ceremony of İzmir University of Economics answered the questions of the journalists. A journalist asked; “What do you
think about the government’s latest initiative policy?”, and Demirel said, “These
are very serious issues. You cannot have
a quick word about it.” One journalist
reminded him his speech advising the
people to have children as much as they
can look after, and Prime Minister Recep
Tayyip Erdoğan’s speech telling the people to have at least three children. Demirel said, “If you do so, your children
will become unemployed.” Upon the questions about the new structuring of Democratic Party, Demirel said, “İzmir gave
me strength for 20 years. I am grateful to
the people in İzmir. I have an exceptional
love for İzmir. For all of Anatolia of course. Politics is made with many people.
There is room for everyone. The rule in
politics is two heads are better than one.
In politics, you cannot think to govern
by yourself only. You should think about
the majority, the whole.”
US Embassy, Deputy Chief of Mission at IUE
U
.S. Embassy Deputy Chief of Mission Douglas A. Silliman gave a seminar about “The Foreign Policy of President
Obama” at the IUE as the guest of USA
Information Office. Silliman who has been
making studies about Turkey for the last
five years stated that Obama drew the attention of the world with Nobel Peace Prize
and promised hope to the world for a better
future. Silliman stated that there occurred
some changes in the foreign policy of the
USA and he summarized the foreign policy
of Obama as “Cooperation for Peace throughout the World”. Silliman said that the
foreign policy of Obama could be collected
under four titles such as; nuclear weapon reduction and disarmament, providing peace
and security, protecting the planet, establishing a global economy that provides opportunity for everyone. Silliman underlined the
fact that a nuclear competition was beginning in some of the regions and if no action
was taken this could lead to war and terrorism. He said that the reaction of the international community was very important.
Silliman who said that all the countries were
decisive about disapproving terrorism stated
that the future belonged to constructive people rather than destructive ones. He stated
that they were disposed to put signature to
more projects with Turkey about issues besides military. He also said that they wanted
Israel and Palestine to negotiate without any
prerequisites and to live together in peace.
Silliman said they would have regional and
multilateral attempts and Turkey could be
a part of it. About the third title focused on
environment, Silliman said that the danger
coming with global warming could not be
denied and they were working for clean
energy. About global economics, he said the
USA was trying to overcome the most destructive crisis of its history and many Americans were in trouble with finding a job and
paying their bills. He emphasized that the
USA and G20 countries were working for
not experiencing such kind of crisis again
in the world. During the visit of Obama to
Turkey, in the meeting with President of the
Republic Gül, they talked about working to
increase the trade relation between Turkey
and the USA said Silliman. He said that
they were trying to develop profitable models for the cooperation between the Turkish and American companies and his visit
to İzmir had to be evaluated in this context.
At the end of his speech, Silliman said that
it was not easy to accomplish the aims stated
in these four titles and they were not going
to be real only with America’s efforts. Upon
the questions asked, he said that everyone
had to share responsibilities and find global
solutions for global problems.
http://univers.ieu.edu.tr
Entrepreneurship
congress at IEU
In the International Entrepreneurship
Congress organized collectively by İzmir University of Economics Faculty of
Economics and Administrative Sciences
Department of Business Administration
and EKOGİRİŞİM, the academicians
came together with the public institutions and private sector representatives.
In the opening speech, Dean of Faculty
Economics and Administrative Sciences
Prof. Dr. Alev Katrinli drew attention
to the fact that by encouraging entrepreneurship, the employment rates of the
countries, their competitiveness in international markets and therefore their
welfare and development levels would
increase. “With entrepreneurship encouragement, efficient and productive institutions that closely follow the innovations in the technology and the market
will be established.” said Prof. Dr. Katrinli and continued, “Thus, the newly
established companies or the companies
that bring new initiatives to their markets will contribute positively to employment and play an important role in the
development of the national economy.”
Prof. Dr. Katrinli stated that throughout
the congress, the different dimensions of
entrepreneurship would be discussed and
different suggestions would be put forward for the problems of SMEs by the attendees from different sectors. Prof. Dr.
Katrinli said that scientific articles would
be presented in the congress related to
the basic subjects regarding SMEs like,
entrepreneurship, innovation, entrepreneurship financing, institutionalization,
BASEL, e-business administration, marketing, risk management, and management in family-owned businesses. Prof.
Dr. Tamer Müftüoğlu made the opening
session of the congress. Müftüoğlu made
a general evaluation about entrepreneurship concept and talked about the
benefits of thinking innovative and developing entrepreneurship skills in the
global market where competition improved. Prof. Dr. Müftüoğlu mentioned
about the competitive order in the world
and said, “Not the elbow grease but the
mind grease is important”. He also said
that the young population in Turkey was
a big advantage but it could turn into a
disadvantaged if not used correctly. Prof.
Dr. Tamer Müftüoğlu, underlined the
fact that the universities had an important role in instilling entrepreneurship
spirit and earning innovative thinking
skill.
World famous architect Benini at Izmir University of Economis
I
talian Architect Dante O. Benini who
is regarded as one of the most important three architects alive came to Turkey
as the guest of Construction-Industry
Center in the scope of International
Construction 2009 İzmir Fair. Architect Dante O. Benini gave a conference
on “Absolute Future” in İzmir University
of Economics Conference Hall and gave
information about the architecture and
cities of future to the students and sector representatives. In İzmir University
of Economics Conference Hall, Dante
O. Benini, who has worked with important architects from all generations gave
information about the future that awaits
the cities and architecture to the architects, academicians and students in the
light of his experiences. Famous architect
Benini told his projects, works and lighting system and the techniques he used in
architecture. Benini said, “I read at least
100 pages of book in a day to produce
these works. I develop myself culturally.”
Acting President of İzmir Chamber of
Commerce Administrative Board Akın
Kazançoğlu said, “Being a world city, being a brand is a very big target. You can
only achieve this by thinking big and
making big organizations. On the way
to make İzmir a brand, it is very important to host international organizations
and conferences. With this in mind, we
organized this event with the cooperation of İzmir University of Economics and
Construction Industry Center. Our wish
to emphasize this target once more with a
world famous architect has a very impor-
tant reason. It is important to reveal the
historical and cultural side of İzmir. With
the new millennium, today, we need new
urban habitation policies where participation, social dimension, human, and environment come to the forefront.
http://univers.ieu.edu.tr
Kasım2009 Yıl2 Sayı17
İnceleme 07
Çok yönlü başkan: Hakan Tartan
İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin sektörle tanışmasını sağlamak, öğrencilerin eğitim aldıkları alandaki
bilgilerini hayata geçirmelerine destek almak ve alanın önde gelen isimleriyle bir araya gelerek bilgi paylaşımında
bulunabilmek amacıyla oluşturulan “İletişim Fakültesi Danışma Kurulu’nun üyelerinden Danışma Kurulu Başkanımız
Hakan Tartan çok yönlülüğü ve İzmir projeleri üzerine konuştuk
Gazeteciliğe ne zaman ve nasıl başladınız?
Üniversite sınavını kazandıktan sonra, kendime bir yol haritası çizmenin zamanının
geldiğine karar verdim. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ne
kaydımı yaptırdıktan sonra yaşamın içinde
olmak istedim. Tiyatrocu anne ve babanın
tek çocuğu olarak rahat bir Üniversite yaşamı geçirebilirdim. Ama ben zor olanı seçtim ve Milliyet Gazetesi’nde işe başladım.
Öyle kolay da olmadı. Doğal olarak gündüz okula gidiyordum, gece çalışıyordum.
1979 yılında başladığım aktif gazeteciliğe
Milliyet’ten sonra Hürriyet, Sabah, Ateş ve
Star Gazeteleri’nde muhabirlik, yöneticilik
ve yazarlık yaparak devam ettim. 4’ü şiir olmak üzere 10 kitabım yayımlandı, iki oyunum Devlet Tiyatroları’nda sahnelendi.
Muhabirlik, yazarlık, yöneticilik, üniversitelerde dersler vermeniz, bu çok yönlülüğünüzün kaynağı nedir?
Biraz çaba, biraz sevgi, biraz da başarmayı
istemekle oluyor. Gazetecilik, yazarlık ve
şairlik, bilgi donanımı ve alt yapı istiyor.
Okumayı ve ailemden aldığım genetik mirasla şiir yazmayı çok seviyorum. Ben bu
sevdamı çalışma hayatımın her döneminde,
okullarda kütüphaneler kurarak halkla da
paylaştım. Bilgi birikimim, mükemmeliyetçi oluşum ve insanlara yardım etme duygum ise yöneticilik vasfımı öne çıkarıyor.
Mükemmeliyetçilik, dürüstlük, pozitif bakış
açısı ve güvenilirlik benim için olmazsa olmazlardan. Yaşam felsefemde insanlara hep
yardım etmek ve sorunlarını paylaşmak var.
Kötü düşüncelerin insan hayatını olumsuz
etkilediğini düşünüyorum. Hayata olumlu,
pozitif bakmaya çalışıyorum. Ben hayatı
iyisiyle kötüsüyle, çirkiniyle güzeliyle, yanlışıyla doğrusuyla, zoruyla kolayıyla, aşırıya gitmeden karşıtlarıyla seviyorum. Sade
yaşamayı seviyorum. Hedeflerim doğrultusunda yaşantımı programlarım. Aile kavramının önemli olduğuna inanırım. Yapabildiğimin en iyisini yapmayı, olabildiğimin
en iyisi olmayı düşünürüm.
Fakültemizin Danışma Kurulu Başkanısınız.
İletişim Fakültelerinde de ders verdiğinizi biliyoruz. Bizim için iletişim fakültelerinde verilen eğitimi değerlendirir misiniz?
Artık, günümüzde gazeteler, ajanslar, televizyon ve radyolar olsun hemen tüm kurumlar
yabancı dil bilen iletişim mezunlarına ihtiyaç
duyduğunu dile getiriyor. Her geçen gün gelişen yazılı ve görsel medyanın doğal olarak
iyi yetişmiş iletişim mezunlarına önemli sayıda ihtiyacı bulunuyor. İletişim fakültelerinden her yıl mezun olan öğrenci sayısı oldukça fazla. Mezun olanların bir bölümü diğer
mesleklere yönlendiriliyor veya kendi isteği
ile farklı bir meslekte yaşamını sürdürmeyi
deniyor. Artık iletişim fakültelerinde eğitim
dünya standardında yürütülüyor kanımca.
Fakülteler, kendi kadrolarının dışında dışarından da gelen deneyimli gazetecilerin bilgilerinden de yararlanıyor. Ünlü yazarlar, deneyimli muhabirler, usta spikerler, yapımcılar,
yönetmenler, gazetecilik mesleğinin hemen
her bölümünde bilinen meslektaşlarım gelecekte iyi birer gazeteci yetiştirmek için katkı
sağlıyor. İletişim Fakültelerinde verilen bu
sağlıklı eğitim ile birlikte, bu mesleği seçenlerin de göstereceği gayret ile hedefe ulaşmak
daha kolay olacak. Artık günümüzün iletişim
fakültelerinde görsel iletişim tasarımı, bilişim
ve teknoloji alanlarında, hatta habercilik
alanında bile uzman gazetecilik anlamında
farklılık gözleniyor. İletişim fakülteleri sektörel gelişmelere ayak uyduruyor ve artık farklı
niteliklere sahip yeni mezunlar veriyor.
Mesleğe yeni başlayacak olan gazeteciler için
neler önerirsiniz?
Yeni başlayacak olan gazetecilere önerim, yaşamları boyunca meslekteki gelişimlerini devam ettirebilmek için çağa ayak uydursunlar.
Çok çalışsınlar, bilgi birikimi edinsinler. Yaşama sevgi penceresinden baksınlar. Kendilerine güvensinler. Hem ülke içindeki, hem
de ülke dışındaki ekonomik, siyasi, kültürel
rekabetten geri kalmasınlar. İyi bir yabancı
dil eğitimi alsınlar. Günlük hayatın dışında,
Amerikan politikasındaki gelişmelerden tutun da Japonya’daki ekonomik politikalara
kadar gündemi yakından takip etsinler. Artık dünyada bir İngiliz gazeteci ile bir Türk
gazetecinin arasında mesleki anlamda bir
fark kalmadı. Yani mesleğe başlayan gazetecilerin ayakta kalabilmelerinin bence tek
yolu artık fark yaratmaktan geçiyor. En iyi
haberi bulan gazeteci, en iyi programı üreten televizyoncu, en yaratıcı reklam filmini
çeken yönetmen artık küreselleşen dünyamızda ayakta kalabilmek için kaliteli işler
üretmek zorunda. Buradan şu sonuç çıkıyor; okullar sadece bir araçtır. Önemli olar
gazetecinin ne ürettiği, ne sunduğudur.
Çok yönlülüğünüzün bir parçasını da politikacı kimliğiniz oluşturuyor. Milletvekilliği,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan
sonra şimdi de Konak Belediye Başkanısınız.
Nasıl bir Konak hayal ediyorsunuz?
Gerek gazeteci gerekse siyasetçi olarak hiç
halktan kopmadım. Bu benim en büyük
artım. İki dönem İzmir Milletvekilliği yaptım. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
yaptım. Bakanlığım sırasında Türkiye ve İzmir için önemli çalışmalarım oldu. Devlet
yönetim tecrübesine sahibim. Kente hizmet
etmenin adı olmaz. Gazeteci olarak da hizmet edersiniz, milletvekili ve bakan olarak
da. Şimdi ben buna belediye başkanı olarak
devam ediyorum. İzmir denince akla Konak,
Konak denince İzmir geliyor. Türkiye’de
belki de ilk defa İzmir’in başkent olması
konusunu gündeme getiren benim. Kafalara
bu yavaş yavaş yerleşti. Daha da yerleştireceğiz. Finansın başkenti İstanbul, devletin
başkenti Ankara, ama bence sağlık turizminin, kültürün, sanatın, çağdaşlığın başkenti
de İzmir. Bu anlamda o projeleri de İzmir
Büyükşehir Belediyesi ile işbirliği yaparak
gerçekleştirmeye çalışacağız. Ben mutlaka
İzmir Konak’ta kültür, sanat, eğitim, turizm
ve sağlık alanında bir çıkış yaratmaya çalışacağım. İnsanların eğitim merkezi olarak
gördükleri bir İzmir Konak olacak. Sağlıkta,
turizmde çok daha mutlu olabildikleri bir
kent olacak. Fuarcılığın, kongre turizminin
merkezi de... Ve bu anlamda en ciddi açılımlardan bir tanesi de kentli ile denizi buluşturan bir yapı hayalimin olması. Bugün
Hakan Tartan
maalesef İzmirli denizle buluşamıyor. Hep
çeşitli engeller var. Onu bir parça aşmaya
çalışacağım. Konak İzmir’in gülen yüzü. Bazen günde 2 milyona yakın insan sirkülasyonunun yaşandığı bir merkez. Gözler hep
üzerimizde. Ama benim bütün görevlerimde
verdiğim bir mesaj var; sevgi dolu bir kent.
Dost bir Konak hayal ediyorum. Gençlerle
kucaklaşan. Kent meclislerinde herkese söz
hakkı veren bir İzmir Konak. Kent Kadın
Meclisi, Kent Gençlik Meclisi, Kent Çocuk
Meclisi… Böylelikle geleceğe güvenle bakan
bir Konak oluşturulmuş olacak. Öncelikli
olarak düşündüklerim arasında kenti zenginleştirmek var. Kadınları üretime daha
fazla katacağız. Vakıfları, dernekleri bu anlamda kullanacağız. Aile bütçelerine de katkı olacak. Gençler için gençlik merkezleri
olacak. Bir de engellilere yönelik yapmak
istediklerim var. Konak’ta yaşayanlar “Bu
kentin sakini değil, sahibi olacaklar”. Yurttaşlarımın daha mutlu olmalarını sağlamaya
çalışacağım. Parklarının sayısı, sınırları içindeki ağaçların sayısı artmış, Avrupa standartlarının üzerine çıkmış bir Konak çok uzakta
değil. Çiçek gibi temiz bir Konak.
Son yıllarda adeta “İzmirlilik” diye bir kimlik
oluşmaya başladı. Var mı sizce böyle bir şey,
varsa ne ifade ediyor?
İzmirli, her şeyin en güzeline layık. Dünyanın en güzel kentlerinden biri İzmir… Ama
kendini yenilemesi, geliştirmesi gerekli. Sevgi eli, çağdaşlık eli şart. Nasıl bir İzmir mi?
Dış dünyaya açık, gencine, kadınına değer
veren bir İzmir... Çağdaşlığını lafla değil somuta indirgemiş bir İzmir. Dünya çapında
sanatçıların, devlet adamlarının, işadamlarının dost kapısı yaptığı, toprak altı zenginliklerinin akılcı değerlendirildiği bir İzmir...
Uluslararası organizasyonlara ev sahipliği
yapan, huzurun, sevginin doruğunda bir
İzmir... Yabancı sermayenin gönül rahatlığı
ile yatırım yaptığı bir İzmir. Sadece emekli
kenti değil, emekli insanlarımızın, huzuru
bulduğu, ama çocuklarını iş bulamadığı
için başka kentlere göndermediği, burada
sevdiği, yaşattığı bir İzmir. İşsizlik sorununu en aza indirgemiş, emeklilere kucak
açarken gençlerini de ulusal ve uluslararası
kuruluşların merkezinde geleceğe hazırlayan
bir İzmir... İhracat şampiyonu bir İzmir.
Ulaşım sorunu yaşamayan, temiz havası ile
örnek bir şehir... Foça’sında, Çeşmesi’nde,
Urla’sında, Gümüldür’ünde, Narlıdere’sinde,
Güzelbahçe’sinde,
Özdere’sinde,
Yeni
Foça’sında, Dikilisi’nde 12 ay turizmin, jeotermal ile sağlığın yaşandığı bir İzmir. İzmirlilik galiba çağdaşlık buluşması. Farklı
bir yaşam biçimi. Sevginin, çağdaşlığın ve
hoşgörünün ağır bastığı.
Son olarak çok genç yaşta siyasete giren ve
önemli mevkilerde bulunan birisi olarak günümüzün gençlerinin siyasetle ilgisi konusunda neler söylemek istersiniz?
Gerek mesleğim gereği yazdığım haberler
ve köşe yazıları, gerekse bakanlık ve milletvekili olduğum dönemlerde hayatımın
merkezinde hep siyaset oldu. Yaşamım siyasetle iç içe. Siyaset halkla hizmet demektir.
Türkiye’de genç nüfus var, ama siyasette yeterince ağırlığı yok... Popüler kültür, geçim
ve gelecek kaygısı partilerin gençlere yönelik
çok fazla politikalarının bulunmaması, gençlerin siyasete olan ilgisini de azaltıyor. Bu
nedenle gençlerin siyasete ilgisini artıracak
farklı projeler geliştirilmelidir. Siyasi partiler
bu konuda çalışmalar yapmalıdır. Siyasette
değişikliğin en kestirme yolu gençlerin siyasete girmelerini özendirmektir. Onlarla sıkı
iletişim kurmak. Dünyalarına girmek. Onlara çağdaş ve güçlü bir eğitim verilmesi için
gerekli altyapıyı hazırlamak. Yeni teknolojileri eğitim sisteminin içine entegre etmek.
İlköğretimden başlayarak Üniversite’ye dek
doğru ve çağdaş bir eğitim verilmesini sağlamak. Herkesi gelecekte kolay iş sahibi olacak bir eğitimle donatmak. İşin özü: Gençler için bir şeyler yapmak. Onların aydınlık
ve mutlu geleceği için kafa yormak. Bu aynı
zamanda gelişen bir Türkiye anlamına geliyor. Güzel bir gelecek için değmez mi? Bütün bu saydıklarımız gençler ve yeni nesil
için önemli. Bunları sağladığımız takdirde,
gençlerin önü açılır. Siyasete girerler ve siyasete farklı, olumlu bir hava taşırlar.
Ünivers
İEÜ İletişim Fakültesi
Uygulama Gazetesi
Sahibi
Prof.Dr. Attila Sezgin
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Prof.Dr. Sevda Alankuş
Yayın Kurulu
Öğr.Gör. Burak Doğu
Araş. Gör. Nükhet M. Tayaz
Yazı İşleri
Seray Özbiçer, Halil Türkden
Sarphan Uzunoğlu, Hakan Gözütok,
Anıl Eren Küçük, Erman Gönülşen,
Hande Uz
Ekim Sayısı Bölüm Editörleri
Öğr.Gör. Burak Doğu
Araş.Gör. Nükhet M. Tayaz
Araş.Gör. Özgür Seçim
Araş.Gör. Rana Kuddaş
Görsel Yönetmen
Öğr.Gör. Burak Doğu
Tasarım
Hakan Gözütok
Yer
İzmir Ekonomi Üniversitesi
Balçova
http://univers.ieu.edu.tr
Yerel, aylık süreli yayındır.
Kasım 2009
Basım Yeri: Yılmaz Matbaacılık
ve Form 2826 Sokak No: 52
Kat: 3/301 I. Sanayi Sitesi
İzmir (232) 459 97 18 pbx
08 Medya
Kasım2009 Yıl2 Sayı17
http://univers.ieu.edu.tr
Zülal Kalkandelen ile
New York ve Türkiye üzerine
Zülal Kalkandelen ismini bilenler kendisini Roll Dergisi’ndeki müzik ya da Cumhuriyet Gazetesi’ndeki New York yazılarından bilirler. Kalkandelen’in New York’un kültürel ve sosyal yaşamına ışık tutan denemelerden oluşan ilk kitabı “New
York’u Yaşamak” 2003 yılında yayımlandı. Yazarın bu kitaptan başka iki eseri daha bulunmakta.
litika ile hep ilgiliydim. Yaşamımızın her
aşamasını doğrudan etkiliyor politika. Nasıl
ilgilenmeyeceksiniz ki? Müzik ise, bana göre
dünyayı yaşanılır kılan en önemli, en güzel
şey. Fotoğrafla da ilgileniyorum ama o bir
hobi sadece...
Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nü bitirdi. A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu
Yönetimi ve Siyaset Bilimi dalında, Prof. Dr.
İdris Küçükömer’in Düzenin Yabancılaşması adlı kitabının eleştirisi üzerine yazdığı tezi
tamamlayarak Yüksek Lisans derecesini aldı.
1992-1996 Kültür Bakanlığı’nda hizmet verdi. 1997-2000 NTV ve CNBC-e’de program
koordinatörü/ yapımcı/ program bölümü
sorumlusu olarak çalıştı. Yapımcısı olduğu
INFO adlı program büyük müzik firmalarının Türkiye temsilcilikleri tarafından “En İyi
Müzik Programı” seçildi. Aynı zamanda Roll
dergisi için müzik yazıları yazdı.2001- New
York’a yerleşen Kalkandelen ile New York ve
tekrar dönüş yaptığı Türkiye üzerine konuştuk.
Zülal Kalkandelen 2001 yılından beri New
York’ ta yaşıyor. “New York’ u Yaşamak” adlı kitabınızda da rüyaları süsleyen bu kenti ayrıntılarıyla anlatmışsınız okuyucunuza fakat; niçin
Türkiye’ den ayrıldınız ve niçin New York?
Öncelikle şunu belirteyim ki, artık New
York’ta yaşamıyorum. Zaman zaman yine
kenti ziyaret ediyorum, ama orada yaklaşık
4.5 yıl yaşadıktan sonra İstanbul’a döndüm.
Sorunuza gelince, Türkiye’den ayrılmamın
nedeni, 2001 yılındaki ekonomik kriz sırasında işimi kaybetmem... Kriz patladığı
zaman CNBC-e kanalında çalışıyordum.
Televizyon kanalları da, bu gibi durumlarda
her zaman olduğu gibi, ilk tasarruf yöntemi
olarak bazı personeli işten çıkarmayı seçmişti. İşine son verilen çok sayıda insan arasında
ben de vardım. O dönemde bunun anlamı,
en az bir yıl işsiz kalmak demekti; çünkü o yıl
bütün medya kurumlarındaki durum buydu. Ben de aldığım tazminatla hep yapmak
istediğim bir şeyi gerçekleştirdim. Yurtdışına gidip Türkiye’ye oradan bakmayı ve yeni
kültürler tanımayı düşündüm. Çünkü diğer
ülkelere turist olarak gitmekle bir süre oralarda yaşamak arasında çok fark var. Bunun
için de en çekici yer New York’tu. Daha önce
gezi amaçlı gitmiş ve çok sevmiştim o kenti. Bunun birinci nedeni, müzik açısından
son derece tatmin edici bir atmosfere sahip
olmasıydı. Tam bir müzik sevdalısı olduğum
için bana çok hitap eden bir kent New York.
İkinci neden de, bütün dünya kültürlerini
buluşturan eşsiz bir kent olması. Ben New
York’u bir deney tüpüne benzetiyorum. Bir
bilim insanı düşünün; deney amacıyla tüpün
içine çeşitli kimyasal maddeler atıyor ve karıştırılıp ne olacağına bakıyor. Normal olarak
birbirine tepki verip patlamaya yol açabilecek çok sayıda madde, nedense o tüpün içinde bambaşka bir karışım yaratıyor ve hiçbir
patlama olmuyor... Bu bana çok ilginç gelir.
Kemalizm’den Karl Marx’ a Gandhi’ den El
Kaide’ye, Demokrasi’den Cinsel Ayrımcılığa,
Mardin Katliamından Vietnam Savaşına,
Müzikten Fotoğrafçılığa kadar bu çok yönlülük
içinde Zülal Kalkandelen’i besleyen nedir?
Beni besleyen en temel şey, merak tabii ki.
Yaşadığım dünyaya olan merakım çok farklı
alanlara ilgi duymama neden oluyor. Kanımca, gazetecilik açısından da şarttır bu..
Bir insanın çevresinde olan bitene ilgi duymadan, sadece kendisine odaklanarak gazetecilik yapması, bana göre olanaklı değildir.
O nedenle, yazılarım hep yaşadığım toplumla ve dünyadaki olaylarla ilgili. Son yıllarda
ülkemizde de giderek daha fazla örneklerini
gördüğümüz bir gazetecilik türü var. Kimileri, kendi özel hayatını yazı konusu yapıp,
kendisini haber haline getiriyor. Gonzo gazetecilik diyorlar buna... Bir yazı türü olabilir ama benim gazetecilikten anladığım
bu değil. Çünkü ben gazeteciliği bir kamu
hizmeti olarak görüyorum. Mesleğe böyle
yaklaşınca da, beni en çok besleyen unsur,
“adalet duygusu” oluyor. Özellikle ilgi duyduğum iki alan var: Politika ve müzik. Lisans
eğitimim gazetecilik alanında, ama yüksek
lisansımı siyaset bilimi dalında yaptım. Po-
Sizin için New York’u New York yapan semtler
nereleridir, neden?
Benim için New York’u New York yapan
semtlerin başında East ve West Village gelir.
Orada yaşarken en çok zaman geçirdiğim
semtler bu ikisiydi. Kentin bohem kültürü
buralarda daha çok hissedilir. Diğer yerlere
göre buradaki binalar, çok daha eski ve kısadır; ama bana göre mimari açıdan daha
ilginçtir. Herkesin aklına New York denince,
gökdelenler gelir; oysa bence barları, vegan
restoranları, ikinci el CD ve plak satan dükkanları, kitapçıları ve sanat galerileriyle, ayrı
bir kimliği vardır bu bölgenin. New York
Üniversitesi, New School gibi saygın eğitim
kurumlarının kampüsleri de aynı yerdedir
ve bu nedenle bir gençlik merkezidir. Ayrıca
çok güzel iki park vardır bu bölgede. Birisi,
East Village’deki Tompkins Square Park; diğeri de West Village’deki Washington Square
Park. Her ikisi de kentteki çok kültürlülüğün
bütün unsurlarını barındırır. Üniversiteliler
de vardır o parklarda, evsizler de... Gözlem
yapmak ve zaman geçirmek için ideal yerlerdir. Tabii parklardan söz edince Central
Park’tan söz etmemek olmaz. Bir şehircilik
mucizesidir bu park. New York gibi her şeyin
paraya dönüştürüldüğü bir kentte, böylesine
büyük ve değerli bir alanın yapılaşmaya kapatılıp park olarak kullanılması, imrenilecek
bir olay...
New York’u benim için özel kılan en önemli
yer ise, 42. Sokak’taki New York Halk Kütüphanesi. Orada öyle çok zaman geçirdim
ki, benim için adeta bir sığınak halini aldı...
Yazın serin, kışın sıcak, içi kitapla dolu sessiz
bir mabet gibi... İnsan başka ne ister ki?
2.sınıf vatandaş konumunda kadınlar, ayrımcılık ve şeriat… 21. yüzyılda bile kadın, erkek
egemen toplumlarda bir gölge olarak varlığını
devam ettiriyor. Dünya Kadın Hakları mücadelesi için neler yapılmalı, çözüm nerede aranmalı? Çözüm eğitimde... Kadının kendi haklarına
sahip çıkar hale gelmesi için önce eğitim şart.
Kız çocuklarının eğitimi mutlaka sağlanmalı; çünkü bir insanın başkalarına bağımlı
olmaktan kurtulması için ekonomik özgürlüğü olmalı. Bunun mümkün olabilmesi,
yani bir kadının işe girip kendisine bakacak
parayı kazanabilmesi için, eğitim görmesi
zorunludur. Bununla birlikte, aynı anda da
tüm toplumda kadınların eşitliği yönünde
kapsamlı kampanyalar yapılmalı. Eski ku-
şaklardan yeni kuşaklara aktarılan eşitliksizci,
çağdışı anlayışların kökeni, ancak bu şekilde
uzun dönemli kampanyalarla kurutulabilir.
Tabii devlet ile sivil toplum örgütlerinin el
ele vererek etkili olabilecekleri bir sorun bu...
Kırsal alandaki kanaat önderleri ile işbirliği
yapılarak, halkın bilinçlendirilmesi sağlanmalı. Ayrıca bugün hala varlığını koruyan
bazı yasalarda kadınlar lehine yeni düzenlemeler yapılması gerek. Kadınların ülkemizde içinde bulunduğu durumun düzeltilmesi
için, diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi,
kadınlar lehine pozitif ayrımcılık yapılmalı,
kadınların iş hayatına daha fazla katılımı desteklenmeli.
Oradan buraya baktığınızda gözünüze ve yüreğinize neler takıldı?
Orada yaşarken Türkiye’ye bakınca, sahip
olduğumuz değerlerin daha belirgin hale
geldiğini söyleyebilirim. Türkiye, kültürüyle,
tarihiyle, dünyadaki yeriyle çok önemli bir
ülke. Tarihte örneği olmayan bir devrimi,
Atatürk Devrimi’ni başarmış bir ülke. Bütün
Müslüman coğrafyasındaki tek laik demokrasi! Bunun değeri çok iyi bilinmeli ve gençlik buna sahip çıkmalı. Cumhuriyet’in ilanından bu yana girilen çağdaşlaşma yolunda
çok önemli adımlar atıldı, ama elbette daha
düzeltilmesi gereken çok şey var ülkede...
Bunun yanı sıra, Türkiye dışardan bakınca,
kendi içinde müthiş çelişkileri de barındıran
bir ülke olarak görünüyor. Çok etkileyici
bir kültürel geçmişin bulunduğu bu topraklarda, bugün bu kadar az okunuyor oluşu,
kütüphane ve müze kültürünün gelişmemiş
oluşu, bilimsel çalışmalarda geride kalışımız,
doğrusu üzüntü verici...
Yeni bir roman projeniz var mı? İlk romanımdan sonra yazmaya başladığım
bir projem var. Ama henüz olgunlaştığını
söyleyemem.
Son zamanlarda “Roll battı!”, “Roll kapanıyor!” diye bir panik oldu. Sonradan ise bu iddiaların asılsız olduğu ortaya çıktı. Bu konuya
ilişkin düşünceleriniz neler?
Roll’u uzun yıllardır hazırlayan yayın yönetmeninin İstanbul’dan Ayvalık’a taşındığını ve
dergiyi artık üç ayda bir, daha geniş kapsamla
yayınlamayı planladığını biliyorum. Müziğe
tutkun bir ekibin, tamamen gönüllülük esasında çalışarak, büyük bir özveriyle çıkardığı
bir dergi Roll. Kaliteli içeriğiyle, ülkemizdeki
müzik kültürüne çok önemli katkıları oldu.
Böylesine ticari bir sektörde, bunca yıldır bağımsızlığını koruyarak varlığını sürdürmesi,
gerçek bir mucizedir. Çok zor, belki de imkansız bir iş başarılmıştır. Sona ermesi, ciddi
bir kayıp olur. Ben devam edeceğini, bir şekilde yaşayacağını düşünüyorum.
Dünyaca ünlü mimar Benini İEÜ’de
D
ünyanın yaşayan en önemli 3 mimarı
arasında sayılan İtalyan Mimar Dante O. Benini, İzmir Ticaret Odası, İzmir
Ekonomi Üniversitesi ve Yapı-Endüstri
Merkezi’nin konuğu olarak Uluslararası Yapı
2009 İzmir Fuarı kapsamında Türkiye’ye
geldi. İzmir Ekonomi Üniversitesi Konferans Salonu’nda “Mutlak Gelecek” konulu
konferans veren Mimar Dante O. Benini,
Türk mimarlara, öğrencilere ve yapı sektörü
temsilcilerine geleceğin mimarisi ve kentleri konusunda bilgi verdi. Her kuşaktan
önemli mimarlarla çalışan Dante O. Beni-
ni, İzmir Ekonomi Üniversitesi Konferans
Salonu’nda gerçekleştirilen konferansta, İzmirli mimarlara, akademisyenlere ve öğrencilere kendi tecrübelerinin ışığında kentleri
ve mimarlığı bekleyen gelecek konusunda
bilgi verdi. Projeleri ve eserlerini anlatan
ünlü Mimar Benini, ışıklandırma sistemleri
ve mimari açıdan kullandığı teknikleri anlattı. Mimar Benini, “Bu eserleri ortaya koyabilmek için günde en az 100 sayfa kitap
okuyorum. Kendimi kültürel yönde besliyorum” şeklinde konuştu. İTO Yönetim
Kurulu Başkan Vekili Kazançoğlu, “Dünya
kenti olmak, marka kent olmak çok büyük
bir hedef. Böyle büyük hedeflere ancak
büyük düşünerek, büyük organizasyonlar
ile ulaşılabilir. İzmir’in marka kent hedefine giden yolda, uluslararası organizasyon
ve konferanslara ev sahipliği yapması, son
derece önemlidir. Bu anlayışla, İzmir Ekonomi Üniversitesi ve Yapı Endüstri Merkezi
işbirliği ile böyle bir organizasyon düzenledik. Dünyaca ünlü bir mimar ile bu hedefimizi bir kez daha vurgulamak istememizin
ise önemli bir nedeni var. İzmir’in marka
kent hedefine giden yolda, var olan tarihi
Dante O. Benini
ve kültürel dokuyu ortaya çıkarabilmek çok
önemli. Yeni milenyumla birlikte bugün;
katılım, sosyal boyut, insan ve çevrenin ön
plana çıktığı yeni kentsel yerleşim politikalarına ihtiyaç duyuluyor.” dedi.
http://univers.ieu.edu.tr
Kültür-Sanat 09
Kasım2009 Yıl2 Sayı17
46. Altın Portakal Film Festivali
Uluslararsı Altın Portakal Film Festivali 17
Ekim’de yapılan törenle
sahiplerini buldu. Festivalin 46 yıllık tarihinde
ilk kez iki film En İyi
Film Ödülü’nü paylaştı: “Bornova Bornova” ve “Kosmos”. İnal
Temelkuran’ın
filmi
Bornova Bornova geceden beş ödülle ayrıldı.
Kosmos filmiyle büyük
ödülü paylaşan Erdem,
En İyi Yönetmen portakalının da sahibi oldu.
En İyi İlk Film Ödülünü kazanan “İki Dil Bir
Bavul”un yönetmenlerinden Özgür Doğan,
En İyi Belgesel ödülünü kazanan “5 No’lu
Cezaevi”nin yönetmeni Çayan Demirel ve
“Kara Köpekler Havlarken”deki rolüyle En
İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülünü kazanan Volga Sorgu, ödüllerini 28 Eylül’de Diyarbakır Lice’de patlayan bomba nedeniyle
hayatını kaybeden Ceylan Önkol’a ithaf
ettiler. Festivalde Onur Ödülü’ne layık görülen Vedat Türkali, 45 yıl önce ‘Karanlıkta
Uyuyanlar’ filmiyle katıldığı festivalde gördüğü siyasi baskıları anlattı.
Gizem Güngör
Medya ve İletişim Bölümü
ZAMAN ZAMAN
HER ZAMAN AŞK
Festivalde verilen bazı ödüller ve sahipleri:
- En İyi Film: “Bornova Bornova”, “Kosmos”
- En İyi İlk Film: “İki Dil Bir Bavul”
- En İyi Yönetmen: Reha Erdem , “Kosmos”
- En İyi Senaryo: Onur Ünlü - “Beş Şehir”
- En İyi Erkek Oyuncu: Öner Erkan “Bornova Bornova”
- En İyi Kadın Oyuncu: Nergis Öztürk “Kıskanmak”
- En İyi Kurgu: Erkan Tekemen - “Bornova
Bornova”
- En İyi Sanat Yönetmeni: Zeynep Koloğlu
“Usta”
- En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Volga
Sorgu - “Kara Köpekler Havlarken”
- En İyi Yardımcı En İyi Müzik: Mehmet
Erdem ile Özgür Akgül - “Deli Deli Olma”
- En İyi Görüntü Yönetmeni: Florent Herry
- “Kosmos”
2009 Nobel Ödülleri
Nobel töreni sırasında ödüller sahiplerine veriliyor
1901 yılından beri her yıl altı farklı dalda rikalı Venkatraman Ramakrishnan ve Thoverilen Nobel ödüllerinin 2009 sahipleri mas Steitz ile İsrailli Ada E. Yonath kimya
açıklandı. Fizik ödülü, ışığın fiber optik ödülüne layık görüldü. Amerikalı bilim
içinde aktarılması alanındaki çalışmaları adamları Elizabeth Blackburn, Carol Greve bir görüntüleme yarı iletken devresi icat ider ve Jack W. Szostak, kanser ve yaşlanetmeleri dolayısıyla Amerikalı Charles K. mayla ilgili araştırmaları nedeniyle Nobel
Kao, Willard S. Boyle ve George E. Smith’e Tıp Ödülü’nün sahibi oldu. Akademi taraverildi. Yeni antibiyotiklerin geliştirilmesi- fından yapılan açıklamada “şiirin yoğunlune yardımcı olabilecek ribozomların yapısı ğu ve nesirin açıklığını kullanarak yoksulve işleyişi konusundaki çalışmalarıyla Ame- ların dünyasını tasviriyle” Romanya asıllı
Alman yazar Herta Müller
Nobel Edebiyat Ödülü’nün
sahibi oldu. 1969 yılından
beri verilen Nobel Ekonomi Ödülü’nü ABD’li Elinor
Ostrom ile Oliver E. Williamson paylaştı. Indiana
Üniversitesi’nde
öğretim
üyesi olan Ostrom, Nobel
Ekonomi Ödülü’nü kazanan ilk kadın oldu. İsveç Bilimler Akademisi, Ostrom’u,
“özellikle kamu olmak üzere,
ekonomi yönetimi analizleri”, Williamson’ı ise “özellikle şirketin sınırları olmak üzere ekonomi
yönetimi analizlerinden” ötürü ödüle layık
gördü. Norveçli Nobel Komitesi, 2009 Nobel Barış Ödülü’nü hala birçok ülkede askeri bulunan ABD’nin devlet başkanı Barack
Obama’ya verdi. Veriliş nedenini ise ‘uluslararası diplomasiyi ve halklar arasındaki
kooperasyonu güçlendirmek için sarfettiği
sıradışı çabaları’ olarak gösterdi.
Selin Bayraktar
Uçurtma Avcısı
Khaled Hosseini’ in yazarı olduğu
Uçurtma Avcısı son derece eşsiz bir roman. 1970’li yıllardan itibaren Afganistan halkının yaşadığı zulmü, etnik
ayrılıkçılığı ve temizliği anlatırken bir
yandan da Afgan baba ve çocuğu Emir
ve babanın gayri meşru çocuğu Hazara ırkından gelen Hasan’ın birbirlerine
karşı sadakati, yalanları, fedakârlıkları ve
birbirlerine duydukları sevgi müthiş bir
kurguyla işlenmiş. Roman, Afgan halkının Sovyet Rusya dönemindeki ve ardından Taliban dönemindeki yaşadığı acıları
anlatmakla beraber Afgan kültüründen
izler taşıyor. Ayrıca Emir ve Hasan’ın
kardeş olduklarını bilmeden yaşadıkları
hayatları birbirlerine karşı sadakatsizlikleri aynı zamanda sevgileri çok akıcı bir
üslupla kaleme alınmış. Emir ve Hasan
aynı evde birlikte büyümelerine rağmen
yaşadıkları hayatlar arasında büyük farklılıklar vardır. Emir zengin işadamının
oğlu, Hasan ise işadamı Baba’nın yardımcısının oğludur. İki çocukta çok
yakın arkadaşlar olarak büyümüşlerdir
ancak bir uçurtma yarışı sırasında Emir
Hasan’a yapmaması gereken büyük bir
hata yapmıştır. Bu hatanın ardından ilişkileri hiçbir zaman eskisi gibi olmamış,
Emir de bütün hayatı boyunca vicdan
azabı çekmiştir. Sovyet işgali sırasında
Amerika’ya kaçan Emir ve baba Hasan’ı
asla unutamamışlardır. Yıllar sonra Hasan ve karısının Taliban askerleri tarafından öldürüldüğünü öğrenen Emir onun
çocuğunu kurtarmak için Afganistan’a
döner, vicdanını hafifletmek ister
ve
küçük
çocuğu kendi oğlu gibi
sever. Uluslar arası çok
satanlar listesine girmiş
ve 8 milyon
kişi tarafından okunmuş olan Uçurtma
Avcısı, hem 2006 hem 2007’de Orange
( Penguin Reader’s) ödülünü kazanmış
ayrıca 2007’de filmi çekilmiştir. Bu değerli romanı herkes okumalı.
Hande Uz
Onun uğruna o kadar çok söz söylendi ki,
kitaplar, şiirler yazıldı, filmler çekildi, şarkılar
bestelendi, kavgalar hatta savaşlar yapıldı.
Evet, hiç kimsenin kayıtsız kalamadığı o duygudan, aşktan söz ediyorum. Yıllarca insanların açıklamaya çalıştığı o üç harfli sözcükten
aşktan... Kalbimizi hızlandıran, midemize
ağrılar girmesine neden olan, düşüncelerimizi durduran ve kimi zamanda bizi bunalıma
sürükleyen bu duygunun aslında tamamen
fiziksel olduğunu düşünebiliyor musunuz?
Öncelikle bu duyguyu yaşayabilmek için karşımızdaki insanın kokusu beynimizin ilgili bölümlerine aşk sinyali olarak gönderiliyor. Bu
sinyalin gönderilebilmesi için de vücudumuz
doğacak çocuğun daha güçlü bir bağışıklık
sistemi olması için, bağışıklık sistemi bizden
çok daha farklı olan bir kişiyi seçiyor. Daha
sonra vücudumuzda aşk hormonu olarak da
bilinen feronom hormonu ve daha birçokları
salgılanıyor ve olanlar oluyor. Biz de vücudumuzun bu seçimi ve salgılanan hormonlarla
kendimizi ya güzel bir masalın içinde yada
bir kabusun içinde buluveriyoruz. Öyle ki bu
hormonlar Ferhat’a Şirin için dağları deldirip,
Romeo ve Juliet’i aşkları uğruna öldürüyor,
Mecnun’u Leyla’yı bulmak uğruna çöllere
düşürüyor. Aşk tanrısı Eros’u ise annesi güzellik tanrıçası Aphrodite’in güzelliğini kıskanıp
dünyanın en çirkin erkeğine aşık etmesini
söylediği bir kralın kızı olan Psykhe’ye aşık
ediyor. Aşk tanrısı bile hormonlarına sahip
olamazken bize de bu duygunun sözünü dinlemek düşüyor. Ama tabii ki bunu yaparken
dikkat edilmesi gereken şeyler var.Yapılan bir
araştırmaya göre aşk beyinde karşındakine
karşı güvene, haz duymaya, inanca yol açıyor,
sonra da yargılama ve muhakeme bölümlerini etkisiz hale getiriyor.. Böylece de tek taraflı
aşk, takıntılı aşk dediğimiz halleri kolayca
yaşayabiliyoruz. Bunun sonucunda da acı
çekmemiz olası. Ama Fuzuli’nin dediği gibi
aşkın sefasını değil cefasını sevenlerdenseniz
o başka. Eğer yaşadığınız hallerden mutsuzsanız bir psikoloğa gidip tedavi olabilir, kendi
kendinizi tedavi edebilir, arkadaşlarınızdan
medet umabilir ya da üç yıl bekleyebilirsiniz.
Çünkü aynı araştırmaya göre aşkın süresini
belirleyen, sinir büyüme faktörü (NGF) en
fazla üç yıl sonra azalıyor. Böylelikle sevdiğinizi gördüğünüzde ya da düşündüğünüzde
oluşan kalp çarpıntıları, karın ağrıları, dünyaya karşı yaşadığınız umursamazlıkta yavaş
yavaş kaybolmuş oluyor. Bilim aşka üç yıl
ömür vermiş ama Ferhat ile Şirin, Romeo ve
Juliet, Leyla ile Mecnun, yaşadıklarının sadece üç yıl süreceğini akıllarının ucundan bile
geçiremezdi herhalde. İşte diillere destan bu
hikayeler ve niceleri de bu duygunun ne kadar kutsal ve her zaman insanların hayatında
olduğunu gösteriyor. İslam, Hristiyanlık ve
Musevilik’e göre Adem ile Havva’nın varoluş
hikayeleri bile bir aşk hikayesi ve insanlığın
varoluşu da bir aşk hikayesiyle başlıyor. Başka
söze gerek yok sanırım.
Kim nasıl açıklarsa açıklasın insanların yaşamında bu duygu her zaman vardı; var olacak. Alman düşünür Feuerbach’ın sözleriyle;
“Varlık sezginin, duyunun ve aşkın sırrıdır.
Bu kişi, bu şey, yalnız duyumda, yalnız aşkta,
mutlak bir değere sahiptir. Sonlu ve sonsuz
orada bulunur. Aşkın sonsuz derinliği ve aşkın gerçeği, yalnız bununla kaimdir... En derin ve en yüze gerçekler duyumlarda saklıdır.
Varoluşun gerçek ve ontolojik belgesi aşktır.
Varoluşun aşktan ve duyumdan başka belgesi
yoktur.”
10 Dosya
Kasım2009 Yıl2 Sayı17
http://univers.ieu.edu.tr
İlk Basın şehidimiz: Hasan Fehmi Bey
Halide Edip, ‘Mor Salkımlı Ev’ adlı eserinde anlatıyor: “Evimin penceresinden cenaze alayını gördüm. Adeta o beyaz
sarıklı muazzam kalabalık hareket halinde bir papatya tarlasını hatırlatıyordu. Ortalığı herhangi bir gürültüden daha
korkunç bir sessizlik sarmıştı.”
Halide Edip, ‘Mor Salkımlı Ev’ adlı eserinde anlatıyor: “Evimin penceresinden
cenaze alayını gördüm. Adeta o beyaz sarıklı muazzam kalabalık hareket halinde
bir papatya tarlasını hatırlatıyordu. Ortalığı herhangi bir gürültüden daha korkunç bir sessizlik sarmıştı.”
Bu sayımızda, gazetecilikle ismi özdeşleşen, öyle ki, öldürüldüğü gün olan 6 Nisan 1909 tarihini Basın Şehitleri’ni anma
günü olarak kabul ettiğimiz bir isimden
bahsedeceğiz.Katledilen ilk gazeteci: Hasan Fehmi Bey…
Hasan Fehmi 1874 yılında doğdu. Arnavut kökenli bir Osmanlı vatandaşıydı.
Mülkiye Mektebi’nde eğitim gören Hasan Fehmi, üniversiteyi bitirdikten sonra Paris’e gitti. Burada İttihat ve Terakki
Cemiyeti’nin mensuplarıyla tanıştı. Prens
Sabahattin ve çevresini de burada tanıdı.
Daha sonra Mısır’a gitti. İkinci Meşrutiyetin ilanı üzerine İstanbul’a geri döndü.
Osmanlı topraklarına dönüşü ve her şeyin
başlangıcı
İstanbul’a dönen Hasan Fehmi Bey, Mevlanazade Rıfat Beyin sahibi bulunduğu
Serbesti gazetesinde yazılar yazmaya başladı. Gazetenin başyazarlığını ve yazı işleri müdürlüğünü de üstlendi. Yazılarını
ateşli, heyecanlı bir dille yazdı. Dönemin
hemen bütün Mülkiye talebeleri gibi o
da ülkedeki değişimleri savunan bir kişi
olarak ortaya çıktı. Bir bakıma dönemin
radikal yazarlarından biri sayılıyordu.
Düşüncelerin özgürce sergilenmesinden
yana bir tavır koydu. Bu kişiliği ve yazıları sebebiyle kısa zamanda ilgi odağı oldu.
Gazete bu vesile ile çok sayıda insanın
eline ulaşmaya başladı. Özgür düşünceden yana tavrı ve mevcut siyasi hareketlerden hiç birisinden yana olmamasıyla
kısa zamanda ilgi odağı olmuştu Serbesti... Gazete aydınların elinden düşmüyor,
bu kitleye seslenmek isteyen herkes
orada yazmaya çabalıyordu.
Yazılarında özellikle özgürlük alanının genişleyeceği sözünü vererek iktidara geldikten sonra
tam manasıyla bir
baskı rejimi kuran
İttihatçılara yönelik sert eleştirileriyle dikkat
çekiyordu. Hükümetin nefret
hedefiydi bir
bakıma
İttihatçılar, Hasan Fehmi’yi
susturmak için
gazeteye
tehdit
mektupları
gönderildi Ancak
Hasan Fehmi Bey
tehditlere boyun eğmeyerek yazılarına devam etti. İttihatçılar, bunun
üzerine hem Hasan Fehmi’yi
susturmak hem de başkalarına ibret olması için suikast planladılar. Aslında İttihat
ve Terakki Cemiyeti özgürlükleri genişletme ve daha fazla özgür ortamı sağlamayı hedef edindiğini açıklamış ve muhtelif
aracılarla bu konuda reklamını yapmıştı.
Ancak, iktidara gelen İttihat mensupları
geçmişe oranla çok daha fazla tahammülsüz ve eleştiriye kapalı bir tutum sergilediler. Baskı rejimine karşı çıkarak taraftar
bulan ve böylece iktidar şansı elde eden
parti, daha fazla baskı yapmaya başladı.
Cemiyetin bu tavrı, çok sert eleştirilere
sebep oldu.
6 Nisan 1909 günü,günümüzden tam
100 yıl önce…
6 Nisan 1909’u 7 Nisan’a
bağlayan gece, Hasan
Fehmi Bey, okul
arkadaşı Kaymakam Ertuğrul
Şakir
Bey’le
Beyoğlu’ndan
Sirkeci’ye
gitmekteydi. Galata
Köprüsü’nü
geçtikten
sonra Sirkeci Postahanesinin
önünde bir
tetikçi “Şakir
Bey’e bir el,
Hasan Fehmi
Bey’e de üç el
ateş etmişti. Yaralanan Şakir Bey,
arkadaşını kurtarmak
için yardım ararken, polisler onu katil diye köprüdeki
karakola götürdüler. Şakir Bey’in ısrarları
sonucunda polisler Hasan Fehmi Bey’in
yanına gelince gazetecinin öldüğü görüldü. Katil Eminönü’ne kaçarak gözden
kaybolmuştu. Cinayet, bundan sonraki
birçok gazeteci katlinde olduğu gibi aydınlatılamadı.
İstanbul kaynıyor
Gazeteci Hasan Fehmi’nin öldürülmesi haberi İstanbul’a bomba gibi düştü.
Ertesi günü çıkan gazeteler İttihatçılar’a
ateş püskürüyordu. Hasan Fehmi Bey’in
başyazarlığını yaptığı Serbesti Gazetesi
“Basın özgürlüğünün ilk kurbanı ömrünü
sürgünlerde geçirmiş olan hürriyet evlatlarından Hasan Fehmi Bey’in ruhuna fatiha” başlığıyla çıkmıştı. Serbestî Gazetesi,
cinayeti protesto için bir miting düzenlemek istemiş ve gazetelerde ilân edilmişti.
Miting daha sonra Pazar gününe ertelendi ve İttihatçılar’a muhalif gazeteler katillere lanet okuyup, maktul Hasan Fehmi
Bey’e mersiyeler yazarak herkesi mitinge
çağırdı. Gazeteler, hükümeti “Ya hürriyet
şehidi Hasan Fehmi Bey’in katilini bulmalı, yahud mâlum olan beş kişiyi vatan
haricine çıkarmalı. Bu iki şeyden başkası
milletin öfkesini yok edemez” diye yayınlar yaptılar. Her gün cinayetle ilgili haberler çıkıyor, çelişkili haberler yüzünden
yetkililer suçlanıyordu. Volkan Gazetesi,
Hasan Fehmi Bey’in katilinin ortaya çıkmaması için Şeref Sokağı’ndan (İttihat ve
Terakki’nin Merkez-i Umumîsinin bulunduğu yer) Adliye ve Zabtiye nezaretine telefon edilerek cinayet gecesi gazete
başyazarının yanında bulunup, yaralanan
Şakir Bey’in katil olarak ileri sürüldüğü
iddia etmiştir. Hasan Fehmi Bey’in hatırasını yaşatmak için heykelinin veya bir
kubbe yapılması günlerce gazetelerde tartışıldı.
Cenazesinde bütün İstanbul ayaklanmıştı.
Hasan Fehmi’nin 8 Nisan günü yapılan
cenaze törenini tarif için herhalde ‘İstanbul ayağa kalkmıştı’ tabirini kullanmak
abartı olmaz. Cenazenin kaldırılacağı
gün muhteşem bir kalabalık vardı. On
binlerce kişi cenazeye katılmıştı. Üniversite öğrencileri, subaylar, dervişler
büyük bir heyecan içinde Hasan Fehmi
Bey’in cenazesini kaldırmaya gelmişlerdi. Binlerce kişilik insan selinin parmakları ucunda, kırmızı atlastan yapılmış
bir Türk bayrağına sarılmış olan tabut
Sirkeci’deki Büyük Postane’nin önünden
geçerek Cağaloğlu’ndan İkinci Mahmud
Türbesi’ne götürülüp, cenaze defnedildi.
Binlerce insanın toplandığı bu mahşerî
günü Sadri Sema şu şekilde anlatır: “Hasan Fehmi’nin cenaze kafilesi İttihad ve
Terakki Cemiyeti’ni ürkütmüştü. O gün
bütün İstanbul ayaklanmıştı. Bütün İstanbul gözü yaşlı kara bir sessizliğe bürünmüş, sessiz bir mahşere dönmüştü.
Bir zamanlar halkın gözünde bir demet
gül olan İttihat ve Terakki Cemiyeti, o
gün göze batan bir demet diken olmuştu.
Cenaze Meclis-i Mebusan önüne getirildi. Cenaze töreni adeta İttihatçı muhaliflerinin bir gövde gösterisi olmuştu.
31 Mart’a doğru Hukuk Fakültesi talebeleri, hocaları Celalettin Arif Bey’in teşviki ile harekete geçmiş, Mülkiye Mektebi
talebeleri ile birleşerek Babıâli’nin kapısına dayanıp Sadrazam Hüseyin Hilmi
Paşa’dan katillerin tutuklanmalarını istemişlerdi. Başlangıçta hayli küçük olan
topluluk Babıâli’den ayrılırken halkın
da kendilerine katılmasıyla 10 bin kişiyi
bulmuş, kalabalık bu kadarla da kalmayıp
Mebusan Meclisi’ne gidinceye kadar 50
bini geçmişti..
Sonrası malum: 31 Mart hadisesi. O atılan kurşun söz hürriyetine, fikir hürriyetine, vicdan hürriyetine atılmış bir kurşundu ve maalesef ilk ve son olamadı”.
Önümüzdeki 6 Nisan’da lütfen bir gazete
alın, ve kağıt kokusunda birer Hasan Fehmi arayın, özgür bir ses arayın!
Halil Türkden
http://univers.ieu.edu.tr
•
•
Fransız Kültür Merkezi
Yaşar
6 Kasım Cuma
25 TL
SİNEMALAR,
FİLM GÖSTERİMLERİ
Tıkanma
Yönetmen; Clark Gregg
Tür; Komedi / Dram
2008, ABD 92”
1-5 Kasım 2009
Rehber 11
Kasım2009 Yıl2 Sayı17
KONSER
Ozee
•
TİYATRO
İzmir Devlet Tiyatrosu
Şerefine İnsanoğlu
Sabancı Kültür Merkezi Sahnesi
21 Kasım
Ayının Fendi Avcıyı Yendi
Konak Melek Ökte Sahnesi
1 Kasım
Bir Daha Çal Sam
Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesi
1 Kasım
Yollarda
Karşıyaka Oda Tiyatrosu
3, 4 Kasım
Konak Melek Ökte Sahnesi
12-14, 17-21, 24-26, 28
Rezervuar Kanişleri
Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesi
26, 28 Kasım
Funda Arar
13 Kasım Cuma
30 TL
•
FESTİVAL
İzmir Kısa Film Festivali
Rumba
Yönetmen; Dominique Abel, Fiona
Gordon, Bruno Romy
Tür; Komedi / Dram 78”
6-12 Kasım 2009
Dona Agata’nın Kaçırılışı
Konak Melek Ökte Sahnesi
3-7 Kasım
Volkan Konak
19 Kasım Perşembe
35 TL
Jeanne D’arc’ın Öteki Ölümü
Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesi
5-8, 12, 13-15, 19, 21, 22 Kasım
Limon Ağacı
Yönetmen; Eran Riklis
Tür; Dram
2008, İsrail-Almanya-Fransa,106”
13-19 Kasım 2009
Efes Pisen Blues Festivali
20-21 Kasım
Tam: 30 TL, Öğrenci: 20 TL
Sanatçılar: Terry Evans, Ray Schinnery,
Shemekia Copeland
Yer: İzmir Hilton
Mor ve Ötesi
20 Kasım Cuma
20 TL
Sonbahar
Yönetmen; Özcan Alper
Tür; Dram
2007, Türkiye, 95”
20-25 Kasım 2009
Sakarca
Konak Melek Ökte Sahnesi
8, 15, 22, 29 Kasım
Selahattin Akçiçek Sahnesi
12, 13 19, 22 Kasım
Manga
27 Kasım Cuma
25 TL
Bir Garip Orhan Veli
Karşıyaka Oda Tiyatrosu
10, 11, 17, 18, 24, 25 Kasım
•
Sergi
•
GÖSTERİ
Hayalet Beton, Dikbaş Tepe, Dargın Ağaç
Fransız Kültür Merkezi
16 Kasım - 4 Aralık
Melekler Eşliğinde
Kukla gösterisi
Fransız Kültür Merkezi
19, 20 Kasım
12 Spor
Kasım2009 Yıl2 Sayı17
Turkcell Süper Lig’in sesi: Melih Şendil
Anekdotlarla süslediği maç anlatımı, gollerdeki kendine has bağırışlarıyla, Melih
Şendil, Halit Kıvanç, Orhan Ayhan, Tansu Polatkan, İlker Yasin gibi efsane isimlerin
ardından yeni efsane spikerlerimizden biri olma yolunda.
Spikerlik kariyerinizde sizi daha çok Süper
Lig maçlarında dinliyoruz. Peki içinizde
uhde olmuş anlatmak istediğiniz bir turnuva
ya da bir maç var mı?
Şampiyonlar Ligi finali anlatmak içimde
hep istediğim bir duygudur. Hayatımda sadece bir sezon dünyanın en kaliteli futbol
organizasyonunu anlatabildim. Son oynanan Manchester United-Barcelona finalini
anlatmayı çok isterdim.
Turkcell Süper Lig maçları onun sesiyle daha
bir güzel. Her hafta sonu ”Mutlu akşamlar
sevgili futbolseverler” diyerek bizleri futbola
davet eden Melih Şendil’i yakından tanıyalım.
Erman Gönülşen: Belki de çok alışıla gelmiş bir soru olacak ama mesleğe ilk adımınızı nasıl attınız?
Melih Şendil: Gazetecilik Bölümünde
okuyordum, hocamız Rıfat Aras’a kullanılmayan stüdyoda bizi sunuculuk yönünde yetiştirmesi için baskı kurduk. İlk başta
“Gidin başımdan!” diyerek talebimizi pek
hoş karşılamadı ama yoğun baskılarımız sonuç verdi ve en sonunda sınav açmaya razı
oldu. “On air” yazısıyla o sınavda tanıştım.
Şu anda geldiğim bu noktayı fakültemde aldığım temel eğitimlere borçluyum.
Spikerlik kariyerinizde ilk çalıştığınız kanal
ve anlattığınız maç hangisiydi?
Televizyonculuk kariyerim bütün gün spor
yayını yapacak TRT 3’ ün TRT tarihinde ilk
kez açtığı spikerlik sınavına katılarak başladı. Sınavı kazanan beş kişiden biriydim.
Sınavı kazanarak başladığım TRT serüvenimde ilk anlattığım karşılaşma 1992 yılında Konyaspor-Altay maçı idi. O zamanlar
ki TRT Spor Müdürü Tansu Polatkan beni
direkt denize attı ve bana “Yüz” dedi.
TRT gibi televizyonculuğun mutfağında çok
usta kişilerle mesleğe adım attıktan sonra
hangi kanallarda görev aldınız? 1992 yılında
başladığınız meslek hayatınız boyunca başınızdan geçen en komik olay nedir?
Melih Şendil
TRT’ de beş yıl çalıştıktan sonra Atv, Show
Tv, Cine 5, Supersport’ta görev yaptım ve
son olarak da şu anda çalıştığım kurum
olan Lig Tv’de görev alıyorum. Atv’ de çalıştığım dönemde Cine 5’in lig maçlarının yayın hakkını almasıyla birlikte Show
TV’ye geçtim. 1996 yılından bu yana lig
maçlarını aralıksız anlatıyorum. Başımdan
geçen en komik olay 2002-2003 sezonunda
Fenerbahçe-Diyarbakırspor maçının ardından canlı yayında sandalyemin kırılıp tepetaklak düştüğüm andır.
Euro 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda
Lig Tv çok başarılı bir televizyonculuk örneği
gösterdi. Siz orada o maçları bizlere anlatan
kişi olarak neler hissettiniz?
Avrupa Şampiyonası’nda anlattığım maçlardan inanılmaz keyif aldım. Rıdvan Dilmen ve Pier Van Hooijdonk ile birlikte
çok keyifli, eğlenceli ve sonunda gururlu
ayrıldığımız bir ay geçirdik. Milli takımın
o nefes kesen doksan dakikalarının sonunda anlatım kabininde gülmek ile ağlamak
arasında tarifi zor duygular yaşadık. Şampiyonada oynadığımız grupta ki son maçımız
olan Çek Cumhuriyeti ve çeyrek finalde
karşılaştığımız Hırvatistan maçlarını asla
unutamam.
Turkcell Süper Lig’de geçen yıl en çok keyif aldığınız maç hangisiydi?
Geçtiğimiz yıl Türkcell Süper Lig de 4-2’lik
Fenerbahçe- Sivasspor maçı en keyif aldığım maçtı. Golsüz biten Beşiktaş-Bursaspor
ve Fenerbahçe-Trabzonspor maçları da sezonun iyi doksan dakikalarındandı
Jimnastik’te madalya yağmuru
16. Uluslararası İzmir Ritmik Jimnastik
Turnuvası Rusya, Azerbaycan, Kırgızistan,
Gürcistan, Polonya, Özbekistan, Belçika,
Kanada, İsrail, Mısır ve Türkiye’nin katılımıyla 2-4 Ekim tarihleri arasında İzmir
Kültürpark Celal Atik Spor Salonu’nda
gerçekleşti. 11 ülkeden 25’i genç,10’u büyük olmak üzere toplam 35 jimnastikçinin
madalya mücadelesi verdiği turnuvada ülkemizi dört büyük, altı genç sporcu temsil
etti. Gençlerde ip-çember ve top-labut, Büyüklerde ise top-çember ve ip-kurdele elemeleri sonunda dört aletli final müsabakalarında gençler kategorisinde, Asya Nur Taş
çember aletinde altın, ip, top ve labut aleti
müsabakalarında gümüş madalyayı boynuna geçirdi. Sporcularımızdan Eda Coşkun
ise top aletinde altın, labutta bronz madalyanın sahibi oldu. Büyükler kategorisinde
ise Pınar Akılveren, kurdela aletinde altın
alırken, ip ve çember finallerini ikinci sırada tamamladı. Büyükler kategorisi final
heyecanında top aletinde, Burçin Terzioğlu
altın, kurdela da gümüş, ip aleti final müsabakasında kürsüde üçüncü sırada yer aldı.
İki gün süren bu organizasyonu sporcularımız toplamda beş altın, altı gümüş ve yedi
bronz madalya ile tamamladılar. Müzik ve
estetiğin birleşimini görsel şovlarla süsleyen
birbirinden farklı ülkelerden gelmiş sporcular madalya mücadelelerinde kıyasıya
yarışırken izleyenleri de kendilerine hayran
bıraktılar.
http://univers.ieu.edu.tr
Erman Gönülşen
Medya ve İletişim Bölümü
DURAKLAMA
ANLARI
İzmir futbolunda Ekim ayına temsilcilerimizin aldığı istikrarsız sonuçlar ve erken gelen
teknik direktör istifaları damgasını vurdu.
Türkiye Kupası’ndaki Süper Lig takımlarıyla
eşleşmeler ise bizleri erken bir şekilde Süper
Ligin havasına soktu.
ALTAY, art arda aldığı üç galibiyetle puan sıralamasında yükselişe geçen Altay için, Kemal
Kılıç’la iyi bir ivme yakalayan Adanaspor deplasmanından alınan bir puan hayati derecede
önemliydi. Sonuçta bu ligde var olmak için,
iç saha kadar deplasmanda da puan toplamak
gerekiyor. Siyah-beyazlı ekip bunu başararak önümüzdeki haftalar için güven verdi.
Altay’da Burak Çalık, geçen ayki performansı
ile takım içinde en dikkat çekici oyuncu olmayı başardı.
BUCASPOR, geçtiğimiz ay Kemal Kılıç’ın istifasıyla sarsılıp, görevi Özcan Kızıltan’a devreden sarı-lacivertli ekip ise istikrarsız sonuçlara
imza atarak taraftarlarını üzdü. İç sahada bol
pozisyon bulan, farlı kazanan bir takım olan
Bucaspor, deplasmanlarda ise tam tersine bir
oyunla puanları hediye etti. Eğer ki, hedef üst
sıralarsa deplasmanda en az bir puan almak
şart. Bank Asya Ligi’nin altın kuralı bu.
KARŞIYAKA, Bucaspor gibi yeşil-kırmızılı
ekipte istikrar sorunu yaşayan takımlardan bir
diğeri. Beş maçlık seyircisiz oynama cezası dolan Karşıyaka, bu dönemde sürpriz puan kayıpları yaşadı. Geçen sezon gol noktalarında
sıkıntı çeken takım, bu sezon rahat gol atarken, bu sezon ise takım savunmasında problemler yaşıyor. Seyircili oynayacağı maçlarla
Karşıyaka’nın seri yakalayıp tekrar üst sırları
zorlaması gerektiğini düşünüyorum.
GÖZTEPE, Akif Başaran’dan boşalan koltuğa Erol Azgın’nın gelmesi takıma pozitif bir
hava kattı. Bunun göstergesi de Erol Azgın
yönetiminde iki maçta alınan altı puan ile
tekrar takımın zirveye yaklaşması. Devre arası
gelmeden gelen teknik direktör değişiklikleri hem hoca, hem de oyuncular için sıkıntı
yaratır. Önemli olan bu süreci en az hasarla
geçmek. Kaldı ki sarı-kırmızlı ekip bu süreci
kazasız atlatıyor.
ÜÇÜNCÜ ligde ise Altınordu, İzmirspor’a
oranla daha bir takım görüntüsü verdi.Aldığı
sonuç ve puan sıralamasında bunu gösterdi.
İzmirspor da ise yönetim sorunlarına bir de
teknik direktör sorunları eklenince durum
mavi beyazlılar için çok karıştı.
Formula 1’de mutlu sona
Jenson Buton ulaştı
Formula 1’de, 2009 yılı Dünya Şampiyonu
Brawn GP’nin İngiliz pilotu Jenson Buton
olurken, takımı Brawn GP’de Formula 1
tarihindeki ilk sezonunda takımlar şampiyonu olarak büyük bir başarıya imza attı.
Dünya Şampiyonu unvanıyla ilk açıklamasını yapan İngiliz pilot,” Bu harika. Özellikle işlerin ters gittiği birkaç yarıştan sonra bu
çok iyi oldu. Harika bir yarıştı, Ben Dünya
Şampiyonuyum! 21 yıl önce kartinge başladığım zamanki amacım buydu. Kazanmayı seviyorum. Hiçbir zaman gerçekten bir
dünya şampiyonu olacağımı bilemezdim
ama bugün bunu yaptık!” diyerek mutluluğunu dile getirdi.Bu sezon Formula 1, değişen kurallarla en zevki sezonlardan birine
sahne olurken bu bağlamda en büyük pay
Red Bull Racing ve Brown GP takımlarınındı. Ferrari ve McLaren gibi iki köklü takımı
yarış dışı bırakarak sürdürdükleri şampiyonluk mücadelesinden ise galip ayrılan takım, Ross Brawn’ın çiçeği burnunda takımı
Brawn GP oldu. Honda’nın Aralık 2008’de
Formula 1 Dünya Şampiyonası’ndan çekileceğini açıklamasının ardından Honda’nın
eski takım direktörü Ross Brawn tarafından
kurulan Brawn GP, sezon başında araçlarını
fazla denemeye vakitleri olmasa da sezonun
ilk yarışında, Avusturalya GP’de ki parlak
zaferle bu sezon kendilerinden sıkça bahsedileceği kesindi. Uzun bir aradan sonra Formula 1‘de Ferrari ve McLaren hegemonyasını yıkan Brown GP’ye yapılması gereken
tek şey ayakta alkışlamak.
Jenson Buton zaferini kutlarken

Benzer belgeler

Sayı 15 / Haziran 2009 - İletişim Fakültesi

Sayı 15 / Haziran 2009 - İletişim Fakültesi üçüncü videoma Music Factory sponsor gelmemin tek nedeni; üniversiteden meoldu. Beraber olabileceğimiz her yerde ya- zun olduktan sonra yapabileceğim iki nımda bulunmaya çalıştılar ve bu benim işin...

Detaylı

Sayı 6 / Ocak 2008 - İletişim Fakültesi

Sayı 6 / Ocak 2008 - İletişim Fakültesi son döneminde daha sonrasında ne yapacağıma zaten karar vermiştim. O süreç benim için okul ve vize başvurularıyla geçti.

Detaylı

Sayı 5 / Aralık 2007 - İletişim Fakültesi

Sayı 5 / Aralık 2007 - İletişim Fakültesi uğraştığını ve hangi alanlarda okula destek sağladığını aktaralım dilerseniz. Mine Kayıcan: Öğrenci Dekanlığı öğrencilerin okuldaki ilk günlerinden bu yana onların yanında yer alarak, gerek akademi...

Detaylı

Sayı 2 / Haziran 2007 - İletişim Fakültesi

Sayı 2 / Haziran 2007 - İletişim Fakültesi başlıyor ve kariyerlerine adım atıncaya kadar yanlarında oluyoruz. Ayrıca daha yeni çalışmalarımız da var. Örneğin; özürlü öğrencilerimiz için mimari açıdan çevrede düzenlemeler yaptık. Bunlara ek ...

Detaylı

Sayı 20 / Mart 2010 - İletişim Fakültesi

Sayı 20 / Mart 2010 - İletişim Fakültesi Başkanı Hakan Tartan ise ilk konuğumuz. Hakan Tartan ile muhabirlikten yazarlığa uzanan çok yönlülüğünü, İzmirlilik kimliğini ve Konak Belediye Başkanı olarak projelerini konuştuk. 4’de

Detaylı