Dünya kanatlarımız altında - Türk Parlamenterler Birliği

Transkript

Dünya kanatlarımız altında - Türk Parlamenterler Birliği
Parlamento
Hakimiyet Milletindir
Haziran 2013 Sayı: 4
Ayl ı k sürel i yay ı n
Hakimiyet Milletindir
Mersin 17. Akdeniz
Oyunları’na hazır
Türkiye’de Sivil Havacılık
Dünya
kanatlarımız
altında
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım:
Haziran 2013 Sayı: 4
Havayolunu halkın
yolu yaptık
ISSN 2147-6616
9 772147 661000
04
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
Haziran 2013 Sayı: 4
Fiyatı: 20 TL / Kurum ve kuruluşlar için: 30 TL
Yerel süreli yayın
ISSN 2147-6616
Büyükharf Bas. Yay. Tan. Dan. ve Org. Ltd. Şti. adına
TPB Parlamento Dergisi Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü
Eren Safi
Yayın Koordinatörü
Erbay Kücet
TÜRK PARLAMENTERLER BİRLİĞİ
GENEL BAŞKAN
Nevzat PAKDİL
Kahramanmaraş Milletvekili
Editör
Songül Baş
Haber Merkezi
Bilge Yavuz
Cahit Yıldız
Deniz Varol
Elif Çelik
Gökçe Doru
Pınar Ünsal
Zeynep Yiğit
Katkıda Bulunanlar
Dr. Ahmet Tetik
Hakan Arslanbenzer
Dr. Polat Safi
Tasarım
Sinan Günçiner
Koordinasyon
İsmail Demir
YAPIM
Büyükharf Bas. Yay. Tan. Dan. ve Org. Ltd. Şti.
Uğur Mumcu Cd. 13/5 Çankaya / ANKARA
T: 0312 446 15 72 F: 0312 446 15 82
www.buyukharf.com.tr
BASKI
Özel Ofset
T: 0312 395 06 08
YAYIN KURULU
Yahya AKMAN
Şanlıurfa Milletvekili
Cahit BAĞCI
Çorum Milletvekili
Kadir Ramazan COŞKUN
Genel Sekreter
19. Dönem İstanbul Milletvekili
İlknur İNCEÖZ
Aksaray Milletvekili
Alpaslan KAVAKLIOĞLU
Niğde Milletvekili
Nuri USLU
Genel Sekreter Yardımcısı
23. Dönem Uşak Milletvekili
Yayımlanan yazıların hukuki sorumluluğu
yazarlarına aittir. Makul alıntılar dışında izinsiz
iktibas yapılamaz.
H a z ir a n 2 013
İçindekiler
KAPAKKONUSU
26
Türkiye’de Sivil Havacılık:
Dünya kanatlarımız altında
34 Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım:
Havayolunu halkın yolu yaptık
39 THY Genel Müdürü Temel Kotil:
Hizmette kendimizle yarışıyoruz
DOSYA
59
Mersin 17. Akdeniz
Oyunları’na hazır
64
Yeryüzünde bir
şems-pâre:
Dolmabahçe
Sarayı
69
Yasamanın gizli
kahramanları:
Milletvekili
danışmanları
76
AKDENİZ-PA Türk
Grubu Başkanı
Tevfik Ziyaeddin
Akbulut ile söyleşi
61 17. Akdeniz Oyunları Genel
Koordinatörü Bekir Korkmaz: Oyunlar
için 500 milyon lira yatırım yapıldı
4
DÜNYAPARLAMENTOLARI
Başkanın Mesajı
5Birlik’ten
17Haberler
22Dünyadan
24 Veysel Eroğlu:
Orman ve su varsa
hayat vardır
46 Nihat Ergün: Geleceğin
42
Göz alıcılığın Kanada’daki adı:
Parlamento Tepesi
üretim merkezi ve
teknoloji üssü Türkiye
48
62
84
56 Şükrü Sina Gürel: Millet
kavramı ayrıştırıcı değil,
birleştirici olmalı
78 Tarih Sahnesi
83 Babalar Günü
86Kitap
87Film
88Müzik
Ali Talip Özdemir:
Siyasette hiç
durmadan üretmeli
ve yeni şeyler
söylemelisiniz
TBMM Genel Sekreteri
İrfan Neziroğlu:
Başarımızın sırrı
takım ruhu, adalet
ve şeffaflık
Vekillerin şair yüzü
72
80
Entelektüel asker:
Kazım Karabekir
İki gözüm, bu işin
yok sağı solu...
89Televizyon
90 Vekiller ne okuyor / ne izliyor
92 Sosyal medya günlükleri
94Unutmayacağız
96 Ayın yasaları
4
Başkanın Mesajı
Modern dünyada insan
haklarının neresindeyiz?
İNSAN hakları asırlar içinde önce fikrî alanda, sonra sırasıyla anayasal belge ve bildirilerde, anayasalarda, uluslararası sözleşmelerde yer alan ve korunması gerektiği konusunda ortak kanaate dayanan
değerler bütünüdür. Çağdaş ve demokratik hukuk devleti standartlarına sahip olmayı hedefleyen
tüm ülkeler için insan haklarına saygı, belirleyici unsurdur.
İnsan hakları devlet gücünü sınırlar, kişiyi devlet karşısında kimi hak ve yetkilere sahip asli unsur
durumuna sokar, onu eşya olmaktan kurtarır. İnsan hakları, kişiye insan olarak sahip olduğu ortak
değerlerin sömürü, baskı, şiddet, saldırı ve her türlü olumsuz dış etkiler karşısında korunmasını
isteyebilme yetkisini verir, evrensel niteliklidir. İnsan hakları, insanlık onurunun temel parçasıdır.
İnsan haklarının korunması ve genişletilmesi, sadece kanuni düzenlemelerin hayata geçirilmesiyle mümkün olmaz. Bunların eksiksiz uygulanması ve insan hakları bilincinin toplumun
her kesimince benimsenmesi gerekmektedir. İnsan hakları, insanın salt insan olmakla kazandığı
haklardır. Kişi bu hakları doğumla, hatta doğum öncesinde kazanır. İnsan haklarına saygı, temel
hak ve özgürlüklerin genişletilmesi siyasal ve toplumsal kültürümüzün, medeniyetimizin dayanaklarından biridir.
Peygamber efendimizin insan hakları konusundaki uygulamaları bizler için önemli örneklerdir.
Yine insan hakları belgesi niteliğinde olan Veda Hutbesi’nde insanı, aileyi, toplumu ve bütün insanlığı içine alacak şekilde hak ve özgürlükler kayıt altına alınmıştır. Bu haklardan yaşama hakkı, mülkiyet hakkı ve ailenin korunması hakkı açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bizim medeniyetimizde dil,
ırk, renk, cinsiyet ayrımı yapılmaksızın bütün insanlar eşittir. Batı’nın insan hakları beyannamelerinde savunduğu esaslardan çok daha güzel olan ve insan vicdanını tatmin eden hak ve hürriyetler,
tarihimizde hep uygulanagelmiştir.
İnsan hakları konusunda günümüzde gelinen nokta yeterli değildir. Devletler, bireylerin insan
haklarının korunması ve geliştirilmesi hedefi doğrultusunda çalışırken, bireylerin de sahip oldukları bu hakların bilincinde olmaları ve haklarının ihlal edildiği hallerde başvurabilecekleri mekanizmaların mevcudiyetinin farkında olmaları sağlanmalıdır. İnsan hakları ihlalleri hep gözyaşı anlamına gelmektedir. Dünya kuruldu kurulalı insanlar sürekli ve çeşitli anlaşmazlıklar nedeniyle birbirlerini yok etmeye çalıştılar ve büyük savaşlar çıkardılar.
Bu savaşlarda milyonlarca insan öldü, öldürüldü. Yüzbinlerce insan ise sakat kaldı. Avrupa iki dünya savaşı yaşamasına rağmen, insan hakları konusunda hâlâ çifte standartlar uygulamaya devam
etmektedir. Dil, din, ırk ayrımı gözetmediğini ifade eden AB ülkeleri, uygulamada bu değerleri
sürekli olarak göz ardı etmektedir.
İnsanların ellerinden alınamayacak temel hak ve özgürlükleri vardır. Ama ne yazık ki yeryüzünde hâlâ milyonlarca insan hak ve özgürlüklerinden yoksun, aç ve sefil yaşamaktadır. Modern
Avrupa’da bir taraftan devletlerden daha zengin uluslararası şirketler bulunurken, diğer taraftan
100 milyona yakın insan açlık sınırının altında yaşamaktadır. Afrika’nın tüm yer altı zenginliklerini
ülkelerine taşıyan gelişmiş Batılı ülkeler, Kara Kıta’nın insan haklarını içlerine sindiremediler.
Birleşmiş Milletler İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kuruldu. Kuruluş amacı, adaleti ayakta tutmak, haksızlık karşısında haklının yanında yer almak, insan haklarını tesis etmek ve dünyanın kan
gölüne dönmesini engellemekti. Savaş şartları altında kurulan Birleşmiş Milletler mevcut yapısı ile
günümüzde insan haklarına ve barışa katkı sağlayamamaktadır. Maalesef BM büyük devletlerin çıkarına göre müdahale yapan, kararlar alan ve zulümler karşısında sükût eden bir teşkilata dönüştü.
Balkanlar’da, Bosna’da kıyamet koptu. Birkaç günde 8 bin civarında insan Srebrenitsa’da şehit
edilirken BM seyretti. Suriye’de şu ana kadar 100 bin civarında insan Suriye ordusunun gökten yağdırdığı bombalarla, tanklarla, makineli tüfeklerle hayatını kaybetti. Fakat Birleşmiş Milletler, Çin ve
Rusya’nın vetosu sebebiyle hiçbir karar alamıyor. Myanmar’da binlerce Müslüman öldürülürken,
yaşam alanlarından sürülürken, eğitim hakkı ellerinden alınırken, aile kurma ve çocuk edinmeyle
ilgili yasaklar konulurken Birleşmiş Milletler ortada yok. Birleşmiş Milletler mevcut yapısı ile artık
Haziran 2013
Nevzat Pakdil
Türk Parlamenterler Birliği
Genel Başkanı,
Kahramanmaraş Milletvekili
güven telkin etmiyor. Birleşmiş Milletler’in yapısının bir an önce yeniden gözden geçirilmesi
gerekmektedir.
İnsan hakları konusunda ülkemizde son
yıllarda önemli gelişmeler kaydedilmiş, vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerinin
korunmasında ve olabilecek ihlallerin tekrarının önüne geçilmesinde yeni mekanizmalar
oluşturulmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu olarak, ülkemizdeki
insan hakları ihlallerinin üzerinde ciddiyetle
durmaktayız. Cezaevlerindeki tutukluların
durumundan, başörtüsü sebebiyle şampiyonalardan men edilen vatandaşlarımızın sıkıntılarına kadar her konuya hassasiyetle yaklaşmaktayız. Kamu Denetçiliği Kurumu’nun da
faaliyete geçmesi ile insan haklarının korunmasında önemli kazanımlar sağlanacaktır.
Dünyadaki tüm bu olumsuz örnek lere
rağmen bizlere düşen görev, yapacağımız
çalışmalarla dünyanın neresinde olursa olsun
mazlum ve mağdur insanlara yardımcı olarak
hak ve özgürlüklerin tanınmasını sağlamaktır.
Türkiye’nin güçlenmesi, sözünün dinlenir olması mazlum ve mağdur insanların haklarının
iadesi konusunda önemli katkılar sağlayacaktır. Bu düşüncelerle tüm dünya halklarına,
insan haklarına saygı temelinde mutlu ve huzurlu bir gelecek temenni ediyorum.
Saygılarımla.
Birlik’ten
“Milletvekilliği kanun teklifi
haksız yere eleştiriliyor”
Yayın Ad
ı
Günlük Evr
ensel
Referans
No 291956
24
Renk
Renkli
Türk Parlamenterler Birliği
Genel Sekreteri Kadir Ramazan
Coşkun, “Türkiye Büyük Millet
Meclisi Üyeliği Kanunu Teklifi”
ile ilgili haberlerin kamuoyunu
yanlış bilgilendirdiğini belirterek,
“Milletvekilleri kendilerine
yeni haklar sağlamadı. Basının
iddia ettiği gibi ‘vekile kıyak’
yapılmadı. Kanun teklifi ile
mevzuattaki hükümler tek bir çatı
altında toplandı” dedi.
M
eclis’teki dört siyasi partinin grup başkanvekillerinin imzasıyla TBMM Başkanlığı’na
sunulan “Türkiye Büyük Millet Meclisi
Üyeliği Kanunu Teklifi”, geçtiğimiz ay
önemli gündem maddelerinden birini oluşturdu. TBMM Plan ve Bütçe
Komisyonu’nda görüşülerek kabul edilen
teklif, basında “vekile kıyak” şeklinde yorumlanırken CHP, MHP ve BDP grup başkanvekilleri kanun teklifinden imzalarını
çekti. AK Parti ise “İmzamızın arkasındayız”
açıklamasını yaptı. Meclis gündemine gelmesi
için Türk Parlamenterler Birliği’nin öncülük ettiği
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği Kanunu Teklifi”, milletvekilleriyle ilgili ilk kez bir yasa çıkarılmasını öngörüyor.
Emeklilikten sosyal haklara, protokol sırasından personel
istihdamına kadar milletvekilleriyle ilgili mevzuatın tek bir
kanunda toplanmasını amaçlayan teklif, TBMM üyelerinin
yapamayacağı işleri de sıralıyor. İlk ikisi amaç ve tanımları,
son ikisi yürürlük ve yürütmeyi kapsamak üzere 22 mad-
KENDİNE
VEKİL
Yayın Tar
ihi 09.05.
2013
Etki
Tarafsız
STxCM
95,10
Küpür Say
fa 1
Tiraj
6265
Sayfa
1
İLİ
İLELEBET MİLLETVEK
Taraf
Yayın Adı
Referans No 29198275
Renkli
Renk
Yayın Tarihi 09.05.2013
Tarafsız
Etki
132,35
STxCM
Küpür Sayfa 2
72936
Tiraj
2
Sayfa
deden oluşan kanun teklifinde şu başlıklar yer
alıyor: Ödenek ve yolluk, hak kazanma ve
ödeme, dışarıdan atanan bakanlar, emeklilik, tedavi hakkı, ölüm yardımı, diğer
sosyal haklar, personel istihdamı, protokol sırası, diplomatik pasaport, silah
bulundurma ve taşıma, rozet ve kimlik,
cenaze töreni, trafik ile ilgili hükümler,
TBMM üyelerinin yapamayacağı işler.
Cemil Çiçek: Maaş
artışı yapılmıyor
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, kanun teklifiyle ilgili
değerlendirmesinde, “Bu teklif, değişik kanunlarda yer
alan veya fiilen uygulamada olan hususların tek bir kanunun çatısı altında toplanmasından ibarettir. Milletvekili
özlük yasası değildir, maaş artışıyla ilgili bir yanı yoktur.
Milletvekilliğinin ne olduğu, hangi statüde bulunduğu belirlenmektedir” dedi. Kanun teklifinin kamuoyuna doğru
biçimde yansıtılmasının önemini vurgulayan Çiçek, yanlış
Haziran 2013
5
6
Birlik’ten
yorumlamalarla konunun saptırılmaması gerektiğini ifade
etti. “Milletvekillerinin maaşları artıyor, akla hayale gelebilecek ne kadar harcamaları varsa bunlar için yasal bir zemin
oluşturuluyor” şeklinde hiçbir doğruluk yanı bulunmayan
yayınlar yapıldığına işaret eden Cemil Çiçek, “Teklifin esas
amacı milletvekilliği statüsünün belirlenmesidir. Milletvekilleri kendilerine mahsus bir yasa olmadığı için değişik
kanunların arasına sıkıştırılmış düzenlemelerle görevlerini
sürdürüyor. Biz istedik ki o kanunların önünde, arkasında,
geçici maddesinde düzenlenmiş olan bu hükümleri derli
toplu bir yasa içerisinde bir araya getirelim. Kanun teklifinin
birçok maddesi yürürlükteki mevzuatın teklife aktarılmasından ibaret, yeni bir şey getirilmiyor” diye konuştu.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, milletvekillerinin uygulamada yaşadığı sorunlara da değindi. Örneğin, hem önceki
dönem hem de mevcut milletvekillerinin 19 Mayıs törenlerinde nerede duracağının, mülki idare amirlerinin inisiyatifi
ve insafına bağlı olduğunu belirten Çiçek, “Bu kadar sene
milletvekili, bakan ve meclis başkanı olarak memlekete hizmet etmiş bir kişinin protokolün neresinde duracağı mülki
idare amirlerinin inisiyatifine bırakılamaz” dedi.
Kadir Ramazan Coşkun: Kamuoyu yanıltılıyor
Türk Parlamenterler Birliği Genel Sekreteri Kadir Ramazan
Coşkun, kanun teklifinin bir ihtiyaç ve gereklilik sonucu
hazırlandığını belirtti. Türkiye’de her kesimin özel yasası
bulunduğunu, ancak milletvekillerine ilişkin bugüne kadar
Türk Parlamenterler Birliği Genel Sekreteri Kadir Ramazan Coşkun
Haziran 2013
Türkiye’de
her
kesimin
özel yasası
var, ancak
milletvekillerine
ilişkin bugüne
kadar böyle
bir düzenleme
yapılmadı.
böyle bir düzenlemenin yapılamadığını kaydeden Coşkun, “Çeşitli kanun
maddelerinde, genelgelerde ve TBMM
İçtüzüğü’nde milletvekilleriyle ilgili
düzenlemeler var. Gerek uygulamada
ortaya çıkan tereddütlerin giderilmesi
gerekse kamuoyunun şeffaf bir şekilde
bilgilendirilmesi için mevzuatın tek
bir kanunda toplanması amaçlandı.
Kanun teklifi hazırlanırken mevcut
düzenlemeler tek çatı altında bir araya
getirildi. Kamuoyuna yansıtıldığı gibi
milletvekilleri kendilerine yeni haklar
sağlamadı, basının iddia ettiği gibi
‘vekile kıyak’ yapılmadı” dedi.
Genel Sekreter Coşkun, ödenek ve
yolluktan tedavi hakkına, emeklilikten
ölüm yardımına, rozet ve kimlikten
TBMM üyelerinin yapamayacağı işlere kadar pek çok konunun mevcut
kanunlardaki hükümler korunarak
kanun teklifine taşındığını bildirdi.
Teklifteki yeniliğin diplomatik pasaportla ilgili olduğunu ifade eden
Coşkun şunları söyledi: “5682 sayılı
kanunun 13. maddesine göre, halen
görev yapmakta olan milletvekillerine
diplomatik pasaport verilmektedir.
Aynı madde ile daha önce cumhurbaşkanlığı, yasama meclisi başkanlığı, başbakanlık, dışişleri bakanlığı
ile büyükelçilik yapmış olanlara da
diplomatik pasaport verilmektedir.
Parlamenter diplomasinin en önemli
aktörleri olan milletvekillerinin görev
süreleri sona erdikten sonra da diplomatik pasaport alabilmeleri, ülkemizin
takip ettiği çok boyutlu ve aktif dış
politikaya katkı sağlayacaktır. Önceki
dönem milletvekillerimizin bilgi birikimi ve tecrübelerinden faydalanılması büyük önem taşımaktadır. Türk Parlamenterler Birliği olarak hem Avrupa
hem ABD’deki eski parlamenterlerin
yer aldığı uluslararası derneklere üyeyiz. Yurt dışındaki çeşitli toplantılara
katılarak ülkemizi en iyi şekilde temsil
Birlik’ten
AK PARTİ, CH
VEKİLLERE ÖMÜR BOYU
P, MHP VE BD
Yayın Adı
YurtHaber
Referans No 291
85646
Renk
Renksiz
ediyoruz. Bu açıdan da diplomatik
pasaportun gerekliliğini vurguluyoruz. Ayrıca, kanun teklifindeki bu
madde ile milletvekilliği döneminde
kazanılmış bir hakkın iade edildiğini
düşünüyoruz.”
“Milletvekili suda yürüse…”
Türk Parlamenterler Birliği Genel
Sekreteri Kadir Ramazan Coşkun,
basında eleştiri konusu yapılanlardan
birinin de trafikle ilgili hükümler
olduğuna işaret etti. Kanun teklifinde
“milletvekiline trafik cezası yazılmayacak” gibi bir ifadenin yer almadığını, ancak basının konuyu bu şekilde
yansıtarak kamuoyunda yanlış algılamalara yol açtığını kaydeden Coşkun,
“Hâlihazırda TBMM üyelerinin araç-
Yayın Tarihi 09.
05.2013
Etki
Tarafsız
STxCM
106,21
P DEN TAM İTT
İFAK
İstikbal (Ordu)
Yayın Adı
29192023
Referans No
Küpür
Sayfa 1
i
Renk
TiraRenkl
j
5000
Sayfa
1
Yayın Tarihi 09.05.2013
Tarafsız
Etki
41,18
STxCM
HAK
Küpür Sayfa 1
500
Tiraj
4
Sayfa
larına 2918 sayılı kanunun 116. maddesi kapsamında işlem yapılması gerektiği
hallerde trafik kural ihlali tespit tutanağı düzenleniyor ve valilikler aracılığıyla
TBMM Başkanlığı’na gönderiliyor. Bu uygulama kanun teklifine taşındı” dedi.
Trafikte geçiş önceliği konusuna da değinen Kadir Ramazan Coşkun, bu maddenin tüm milletvekili araçlarını değil, TBMM üyelerinin resmî ziyaret ve programları sırasında kullandıkları araçları kapsadığını bildirdi. Kanun teklifine yönelik
haksız eleştiriler yapıldığını ve kamuoyunun yanlış bilgilendirildiğini ifade eden
Coşkun şunları söyledi: “Bugüne kadar tüm kanunları çıkaran, ancak kendi kanunu bulunmayan milletvekilleriyle ilgili kanun teklifi çalışması yapılırken çok
titiz davranıldı. Basının iddia ettiği gibi ‘padişahlık yetkileri’ düşünülmedi. Hatta
milletvekili arkadaşlarımızın fazladan ödedikleri emeklilik primiyle ilgili haklı
talepleri, mali konular yer almasın düşüncesiyle teklife konulmadı. Biz bu özeni
gösterirken basının haksız eleştirilerde bulunması bana şu fıkrayı hatırlattı: Ülkenin birinde, bir milletvekili ne yapsa basınla iyi ilişkiler kuramıyormuş. Basında
her gün kendisiyle ilgili olumsuz haberler yer alıyormuş. Sonunda milletvekili,
öyle bir şey yapmalıyım ki basın bunu takdirle karşılasın diye düşünmüş. Bir gün
basın mensuplarını çağırmış, denizin üzerinden yürüyerek karşı kıyıya geçmiş.
Herkes hayretle onu izlemiş. Ertesi gün gazeteler şu başlıkla çıkmış: Milletvekili
yüzme bilmiyor!”
Haziran 2013
7
8
Birlik’ten
“Engellilik ve Eğitim” paneli
Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil panelin açılış konuşmasını yaptı.
AK Parti Mardin Milletvekili Abdurrahim Akdağ’a plaketini Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Orhan
Erdem verdi.
T
ediyor” dedi. Bir engelliye iş olanağı sağlamanın, onun
hayatını kolaylaştırmak için yeterli olmadığını ifade eden
Pakdil, “İşyerlerinde ve hayatın her alanında fiziki şartların
engelli vatandaşlarımıza göre dizayn edilmesi gerekiyor.
Bu konuda yerel yönetimlere büyük görev düşüyor. Toplu
taşıma araçlarından sokaklara kadar her alanda engelli kardeşlerimize yönelik düzenlemeler yapılması gerekiyor. Her
sağlıklı bireyin bir gün engelli hale gelebileceği gerçeğini
aklımızdan çıkarmayarak bu bilinçle hareket etmeliyiz” diye
konuştu. Nevzat Pakdil, çalışma hayatından siyasete, sivil
toplum örgütlerinden sosyal yaşama kadar her alanda engelli
bireylerin kendine yer edinmesi gerektiğini belirterek şunları
söyledi: “Engellilerimizin sorunlarını önemseyip çağdaş
hizmet modelleri geliştirerek engelli vatandaşlarımızın
üreten ve bağımsız yaşayabilen bireyler haline getirilmesini
hedeflemeliyiz. Onları anlamak, onlarla bütünleşmek medeniyetimizin ve inançlarımızın bir gereğidir.”
ürk Parlamenterler Birliği ve Zihinsel Özürlü ler Federasyonu,
“Engellilik ve Eğitim” konulu panel
düzenledi. TBMM Tören Salonu’nda
gerçekleşen panelin açılış konuşmalarını Türk Parlamenterler Birliği Genel
Başkanı ve Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil, Milli Eğitim Bakan
Yardımcısı ve Türk Parlamenterler
Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Orhan
Erdem, TBMM Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı
Fikri Işık ile Zihinsel Özürlüler Federasyonu Genel Başkanı Aynur Dankaz
yaptı.
Türk Parlamenterler Birliği Genel
Başkanı Nevzat Pakdil, panelin “Engelliler Haftası”nda düzenlendiğine
işaret ederek, “Böyle günler engelli
kardeşlerimizin sıkıntılar ının ele
alınması, çözüm önerilerinin ortaya
konulması açısından büyük önem arz
Haziran 2013
Engellileri
anlamak,
onlarla
bütünleşmek
medeniyetimizin
ve inançlarımızın
bir gereğidir.
“Benden sonra ne olacak?”
Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Orhan Erdem, 2005 yılında
çıkarılan 5378 sayılı kanunla engellilerin eğitimi konusunda çok önemli mesafe kat edildiğini söyledi. İnsan Hakları
Birlik’ten
Evrensel Beyannamesi, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları
Sözleşmesi ve Anayasa’nın ilgili maddelerine atıfta bulunarak hiç kimsenin eğitim ve öğretim hakkından yoksun
bırakılamayacağını vurgulayan Erdem, engelli bir çocuğun
eğitim sayesinde çok daha hızlı bir şekilde toplumla bütünleşmesinin sağlandığını belirtti. Erdem, “Engellilik ve
Eğitim” paneli gibi etkinliklerin engellilerle ilgili farkındalık
yaratılması ve sorunların çözümü için imkan sunduğunu
ifade etti. TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı Fikri Işık ise engelli eğitiminin önemini
vurguladığı konuşmasında, “Bu panelin düzenlenmesinde
emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Panelden çıkacak
sonuçların engellilerimizin hayata tutunmalarına fayda
sağlayacak hizmetleri beraberinde getireceğine inanıyorum” dedi. Etkinliğin açılışında söz alan Zihinsel Özürlüler
Federasyonu Genel Başkanı Aynur Dankaz, bugüne kadar
yaptıkları çalışmalarla engellilerin içinde bulunduğu durumu gündemde tutmaya çalıştıklarını belirterek, “Birçok
engelli ailesinin kafasındaki en önemli soru ‘Benden sonra
ne olacak?’ şeklindedir. Biz bu sorunun cevabını bulmaya
çalışıyoruz” diye konuştu.
Engelli milletvekillerine plaket
CHP Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, panele katılamayan CHP İstanbul Milletvekili
Şafak Pavey’in plaketini CHP İstanbul Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu’na verdi.
Açılış konuşmalarının ardından düzenlenen panele, 1986
Özürlüler Parlamentosu Başkanı Fikret Gökçe, Milli Eğitim
Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Mehmet
Küçük, Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim ve Rehberlik
Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. Mustafa Baloğlu, Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necate Baykoç
Dönmez, Zihinsel Özürlüler Federasyonu Danışma Kurulu
Üyesi Gönül Turgut Gürsoy ve Zihinsel Özürlüler Federas-
Haziran 2013
9
10
Birlik’ten
AK Parti Kadın Kolları Teşkilat Başkanı Nur Özkaya , panele katılamayan 23. Dönem AK Parti
İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’nın plaketini Lütfiye Kelleci Birer’e verdi.
19. Dönem MHP Çorum Milletvekili Muharrem Şemsek’e plaketini MHP Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu verdi.
yonu Yönetim Kurulu Üyesi Hikmet İnci Cengiz katıldı.
Panelin değerlendirme konuşmalarını ise AK Parti Engelliler
Koordinasyon Merkezi Başkanı ve Adıyaman Milletvekili
Dr. Murtaza Yetiş, CHP Engelliler Üst Kurul Üyesi ve İzmir
Milletvekili Prof. Dr. Hülya Güven ile MHP Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu yaptı.
Bir ülkenin kalkınmışlığının engellilere verdiği önemle
ölçülebileceği vurgulanan panelde, engelli milletvekillerine
hizmetlerinden dolayı plaket takdim edildi. 19. Dönem MHP
Çorum Milletvekili Muharrem Şemsek’e plaketini MHP
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu; AK Parti
İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol’a plaketini Türk Parlamenterler Birliği Genel Sekreteri ve 19. Dönem ANAP İstanbul
Milletvekili Kadir Ramazan Coşkun; AK Parti Mardin Milletvekili Abdurrahim Akdağ’a plaketini Milli Eğitim Bakan
Yardımcısı Orhan Erdem; CHP İstanbul Milletvekili Şafak
Pavey’e plaketini CHP Burdur Milletvekili ve Türk Parlamenterler Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Ramazan Kerim Özkan;
23. Dönem AK Parti İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’ya
plaketini AK Parti Kadın Kolları Teşkilat Başkanı Nur Özkaya verdi. Panele katılamayan Şafak Pavey’in plaketini CHP
İstanbul Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu, Lokman Ayva’nın
plaketini ise Lütfiye Kelleci Birer aldı.
AK Parti İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol’a plaketini Türk Parlamenterler Birliği Genel Sekreteri
Kadir Ramazan Coşkun verdi.
Haziran 2013
Türk Parlamenterler Birliği’nden
Üye aidatlarımız 16. Olağan Genel Kurul
kararıyla 2013 yılında yıllık 120 TL’dir.
Bankalar tarafından müşterilerine, uluslararası Banka
Hesap Numarası (IBAN) verilmektedir. Üyelerimizin aidatlarını yatırırken
problem yaşamamaları için Birliğin IBAN Numarası aşağıda belirtilmiştir.
Bilindiği gibi 2002’de yıllık 30 TL olan üye aidatları
2004 yılından beri 60 TL ve 2013 yılından itibaren 120 TL’dir.
Geriye doğru aidat borçlarının buna göre hesaplanması ve
Birliğimizin aşağıdaki hesap numarasına yatırılması,
Türk Parlamenterler
Birliği ANKARA
KONUKEVİ
Üyelerimiz ve misafirlerine
hizmet vermektedir.
Royal Anka Hotel
Tel: 0312 446 38 86
Bayraktar Mahallesi Bayraklı Sokak
No: 35 GOP / Ankara
5253 sayılı Dernekler Kanunu’na göre, alınan aidatların
belgesine üyelerin TC Kimlik Numaralarının yazılması gerekmektedir.
Üyelerimizin TC Kimlik Numaralarını
mektup veya telefonla Birliğe bildirmeleri rica olunur.
TPB Haber Portalı www.tpb.org.tr
Fax Hattı: 0312 420 66 24
Sayın Üyelerimiz, her konuda bize ulaşabilirsiniz.
Türk Parlamenterler Birliği
TBMM B Blok 2. Asma Kat 06540 Bakanlıklar / ANKARA
Tel: 0 312 420 66 21 Fax: 0 312 420 66 24
Türk Parlamenterler Birliği
Ziraat Bankası TBMM Şubesi
IBAN: TR 33 0001 0009 0303 296732 6001
Sağlık Hattı
Sağlık uygulamaları, hastaneler ve
anlaşmalı eczanelere ilişkin her türlü
bilgi için 0312 420 0 112 numaralı
telefonu arayabilirsiniz.
12
Birlik’ten
Türk Parlamenterler
Birliği’nin uluslararası
çalışmaları hız kazandı
FP-AP
T
ürk Parlamenterler Birliği, uluslararası düzeyde önemli çalışmalara imza atıyor. Farklı ülkelerden
parlamenterlerle yurt içi ve yurt dışındaki çeşitli toplantılarda bir araya
gelen Birlik üyeleri, Türkiye ve dünya
gündemindeki konularla ilgili görüş
alışverişinde bulunuyor. Ülkemizin
tanıtımına büyük katkı sağlayan uluslararası çalışmalar son dönemde hız
kazandı. Geçtiğimiz ay ABD Kongresi
Eski Üyeleri Derneği’nin ziyaret ettiği
Türk Parlamenterler Birliği, daha önce
de Avrupa Parlamentosu Eski Üyeleri
Derneği’ni ağırlamıştı. Avrupalı ve
Amerikalı eski parlamenterlerin, “Misafirperverliğiniz için çok teşekkür
ediyoruz” diyerek memnuniyetlerini
ifade ettikleri ziyaretler oldukça verimli geçti.
Türk Parlamenterler Birliği ’nin
uluslararası çalışmalarının en önemli
ayağını Avrupa Konseyine Üye Ülkeler
Eski Parlamenterleri Avrupa Derneği
(FP-AP) oluşturuyor. Birliğin 1988
yılında üye olduğu FP-AP, eski parlamenterlerin tecrübelerini toplum,
demokrasi ve dünyanın gelişimi doğrultusunda kullanabilmelerine imkan
sağlamayı amaçlıyor. İlk tohumları
1984 yılında Belçika, Almanya, Fransa
ve İtalya dernekleri tarafından atılan
FP-AP, 1994 yılında resmen kurularak
Haziran 2013
Avrupa Konseyine Üye Ülkeler Eski Parlamenterleri Avrupa Derneği’nin Paris’teki Divan ve Genel Kurul toplantılarında Türk Parlamenterler Birliği’ni Millî Eğitim eski Bakanı Vehbi Dinçerler temsil etti. Fotoğrafta Vehbi Dinçerler ile FP-AP’nin Onursal Üyesi,
Dışişleri eski Bakanı Ali Bozer görülüyor.
faaliyetlerine başladı. Türkiye, Andorra, Avusturya, Belçika, Ermenistan, Kıbrıs,
Fransa, Almanya, Yunanistan, İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Malta, Hollanda,
Polonya, Portekiz, İspanya, İsveç, İsviçre, Ukrayna ve Avrupa Parlamentosu Eski
Üyeleri Derneği’nin üye olduğu FP-AP, Orta ve Doğu Avrupa ile İskandinav ülkelerini de kapsayacak şekilde daha da genişlemeyi amaçlıyor.
Birlik’ten
FP-AP’ye üye derneklerden biri olan Avrupa Parlamentosu Eski Üyeleri Derneği, geçtiğimiz
aylarda Türk Parlamenterler Birliği’ni ziyaret etti. Pat Cox başkanlığındaki heyet üyeleri,
TBMM’de Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil ile görüştü. Konuk heyet,
ziyaret sırasında tarihî Hamamönü’nü gezdi.
Merkezi Fransa Parlamentosu’nda
Derneğin başkanlığını Nisan 2012’den bu yana Hollandalı
Mechtild De Jong yürütüyor. Başkan iki yıllık bir dönem
için seçiliyor. FP-AP’nin Divan ve Genel Kurul olmak üzere
iki ana organı bulunuyor. Divan’da her üye derneğin iki
temsilcisi yer alıyor. Genel Kurul’a ise her üye dernek üç
temsilci ile katılıyor. Genel Kurul ve Divan toplantısı her
yıl şubat-mart aylarında genellikle Paris’te yapılıyor. Her yıl
mayıs-haziran aylarında ayrıca bir Divan toplantısı düzenleniyor. İki yılda bir de colloquy (çalıştay) adıyla münazaralı
bir toplantı yapılıyor. Son olarak 1 Kasım 2012’de Malta’da
yapılan münazaralı toplantının başlığı “Güney Akdeniz ve
Ortadoğu’da Demokrasiye Geçiş Sürecinin Desteklenmesi”
olarak belirlendi ve bir sonuç bildirisi yayımlandı. Derneğin
merkezi Fransa Parlamentosu’nda yer alıyor. İdari sekretarya hizmetleri ise Belçika Parlamentosu’nda Genel Sekreter
Roland Roblain’in başkanlığında yürütülüyor.
Türkiye’yi Vehbi Dinçerler temsil etti
Avrupalı konuk parlamenterlerin Hamamönü ziyareti ebru çalışması ve seymenlerin gösterisiyle
renklendi.
Avrupa Konseyine Üye Ülkeler Eski Parlamenterleri Avrupa
Derneği’nin Divan ve Genel Kurul toplantıları geçtiğimiz
mart ayında Fransa’nın başkenti Paris’te yapıldı. Toplantılarda Türk Parlamenterler Birliği’ni Millî Eğitim eski Bakanı Vehbi Dinçerler temsil etti. Divan toplantısında “Güney
Akdeniz ve Ortadoğu’da Demokrasiye Geçiş Sürecinin Desteklenmesi” başlıklı Malta Bildirisi hakkında üye ülkelerde
yapılan çalışmalar gözden geçirildi. Vehbi Dinçerler, Türk
Parlamenterler Birliği’nin temsil edilmediği Malta’daki
toplantıda kabul edilen bildiriye ilişkin görüşlerini ifade etti
ve çekincelerini dile getirdi. Üye derneklerden, bildirinin
daha geniş kitlelere ulaştırılması konusunda gayret gösterilmesi, tepkilerin toplanması ve sonuçların bu ay Andorra’da
yapılacak Divan toplantısında paylaşılması istendi. Genel
Kurul toplantısında 2014 yılında bir çalıştay düzenlenmesi
kararlaştırıldı. Türkiye’nin çalıştaya ev sahipliği yapma
talebi destek gördü, ancak konusunun Andorra’da tespit
edilmesi öngörüldü. Türkiye şimdilik bir konu teklifinde
bulunmadı ve Andorra’da önerilecek konulardan birini
seçebileceğini ifade etti.
Haziran 2013
13
14
Birlik’ten
Türk Parlamenterler
Birliği üyelerine yönelik
otomobil kampanyası
“Avrupa Birliği-Türkiye
İlişkileri” sempozyumu
Van’da gerçekleştirildi
TÜRKIYE Büyük Millet Meclisi ve Avrupa Birliği’nin işbirTÜRK Parlamenterler Birliği, And Otomotiv ve Otosay Otomotiv
ile iki ayrı otomobil kampanyası protokolü imzaladı. And Otomotiv
ile yapılan protokole göre, Skoda marka otomobil alımlarında Türk
Parlamenterler Birliği üyelerine 1 Eylül 2013 tarihine kadar özel
kampanya uygulanacak. Otosay Otomotiv ile imzalanan protokolle
de Citroen marka otomobil alımlarında Türk Parlamenterler Birliği
üyeleri 31 Ağustos 2013 tarihine kadar özel kampanyadan yararlanabilecek. Protokol imza töreninde konuşan Türk Parlamenterler
Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil, kampanyanın hayırlı olmasını
dileyerek, “Bu ülkeye hizmet etmiş ve etmekte olan parlamenterlerimizin yararlanabileceği böyle bir protokolü imzalamaktan mutluluk duyuyorum” dedi.
Bu arada, Türk Parlamenterler Birliği ile Ziraat Bankası TBMM
Şubesi arasındaki görüşme neticesinde Birlik üyelerine özel taşıt
kredisi sunuluyor. Halk Bankası TBMM Şubesi ile yapılan görüşmeler sonucunda da Türk Parlamenterler Birliği üyeleri 0 km araç
kredisinden yararlanabiliyor.
Haziran 2013
liği ile yürütülen Parlamentolar Arası Değişim ve Diyalog
Projesi çerçevesinde “Avrupa Birliği-Türkiye İlişkileri:
Geleceğe Yönelik Beklentiler” adlı sempozyum Van’da
gerçekleştirildi. Toplam iki gün süren ve “sivil toplum”,
“ekonomi” ve “demokrasi” gibi birçok başlıkta sunumlar
gerçekleştirilen sempozyuma 18 ülkeden parlamenterler ve
büyükelçiler katıldı.
Sempozyumda bir konuşma yapan Avrupa Birliği Türkiye
Delegasyonu Başkanı Jean-Maurice Ripert, 3. ve 4. yargı
paketlerinin kabul edilmesinin Türkiye için önemli ilerlemeler sağladığını söyleyerek “Türkiye’nin başlatmış olduğu
çözüm süreci ve geri çekilmenin başlaması, Güneydoğu bölgesindeki eksik yatırımların ele alınmasında AB yardımcı
olmaya hazırdır. Bu süreç son bir kuşaktır çok fazla hayata
mal olmuş sorunu çözmeye en iyi fırsattır. Temel hakların
hamil olması yönünde atılması gereken adımlar vardır. AB
olarak temel haklarla ilgili izleme mekanizmasına önem
veriyoruz” dedi.
Birlik’ten
Türk Parlamenterler Birliği
İstanbul Şubesi 27 yaşında
GENEL merkezi Ankara’da bulunan Türk Parlamenterler Birliği,
farklı şehirlerdeki şubeleriyle de hizmet veriyor. Bu şubelerden biri
1986 yılından bu yana İstanbul’da çalışmalarını sürdürüyor. Türk
Parlamenterler Birliği İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu’nda Başkan
Orhan Demirtaş, Başkan Yardımcısı B. Yaşar Öztürk, Sayman
Muammer Alıcı, Sekreter Dr. Azmi Ateş, Yönetim Kurulu üyeleri
Doğan Öztunç, Hayrettin Elmas, Resul Tosun, Hüseyin Aksoy ve
Recep Kaya yer alıyor. Denetleme Kurulu ise şu isimlerden oluşuyor:
Doç. Dr. Kahraman Emmioğlu (Başkan), Hakkı Kurmel, Turgut
Topaloğlu (Üye).
Türk Parlamenterler Birliği İstanbul Şubesi, çalışmalarını tarihî
Filizi Köşk’te (Tahsin Paşa Köşkü) sürdürüyor. Ülke gündeminin
nabzını tutan konferansların yanı sıra çeşitli konularda etkinlikler
düzenleyen İstanbul Şubesi, birbirinden değerli isimleri üyeleriyle
bir araya getiriyor. İstanbul Şubesi’nin son dönemde gerçekleştirdiği bazı konferansların konukları ve konu başlıkları şöyle: İstanbul
Valisi Hüseyin Avni Mutlu - İstanbul’un Dünü, Bugünü ve Yarını;
Adalet ve Milli Savunma eski Bakanı Oltan Sungurlu - Günün Siyasi
ve Hukuki Meseleleri; Prof. Dr. İlber Ortaylı - Cumhuriyetimizin
İlk Yüzyılı; Gazeteci-Yazar M. Şevket Eygi - Muhafazakarlık ve
İstanbul Kültürü; Prof. Dr. Ergun Özbudun - Nasıl Bir Anayasa ve
Kimin İçin?; Bayındır Hastanesi doktorları - Vitamin ve Mineraller
ile Sağlıklı Yaşamanın Şifreleri.
Türk Parlamenterler Birliği İstanbul Şubesi, geçtiğimiz mayıs
ayında düzenlediği bir geceyle eski yönetim kurulu başkanları ve
üyelerini plaketle onurlandırdı.
sosyal tesislerinde siz mensuplarımıza hizmet etmenin mutluluğu
içinde faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz. 1990’lı yıllarda kavuştuğumuz bu imkan için Meclis eski Başkanımız Kaya Erdem’in yakın ilgi
ve yardımlarına da ayrıca şükranlarımızı sunarız.
Türk Parlamenterler Birliği İstanbul Şubesi olarak hizmetlerimizi
daha ileriye taşıyıp dostluk ve arkadaşlık bağlarının tesis edildiği
huzurlu bir ortam sağlamayı hedefliyoruz. İstanbul Şubesi’ndeki
ilk başkanımız Hayrettin Erkmen ve yönetim kurulu üyelerini
rahmetle anarken, sonraki başkanlarımız U. Sami Kumbasar, Necmettin Karaduman ve çalışma arkadaşlarına 21 Mayıs 2013 gecesi
tertiplediğimiz şükran yemeğine katılıp bizi onurlandırdıkları için
ayrıca teşekkür ediyoruz. Ülkemizin huzur, barış ve bereket dolu
günleri için hizmete devam inancıyla değerli Yönetim Kurulu üyesi
arkadaşlarımla birlikte sizleri sevgiyle selamlıyoruz.”
“Hedefimiz hizmetleri daha ileriye taşımak”
Türk Parlamenterler Birliği İstanbul Şubesi Başkanı Orhan Demirtaş, dergimiz aracılığıyla şu mesajı iletti: “Değerli üyelerimiz, ülkemizin incisi güzel İstanbulumuzdan hepinizi sevgiyle selamlıyoruz.
Kadıköy eski Belediye Başkanımız ve aynı zamanda parlamenter arkadaşımız Cengiz Özyalçın ve çalışma arkadaşlarının hizmetleriyle
Birliğimizin İstanbul Şubesi’ne tahsis edilen tarihî Filizi Köşk ve
İstanbul Şubesi’nin iletişim bilgileri şöyle: Filizi Köşk Mustafa Mazharbey Caddesi Trafik Şube
yanı Selamiçeşme/İstanbul Tel: 0 216 567 49 34 / 0 216 567 48 21
Haziran 2013
15
16
Birlik’ten
Esnaf ve sanatkarlara ziyaret
ÇALIŞMA ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Mücahit Fındıklı, TBMM İdare Amiri Salim Uslu ve Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil, Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken’i
ziyaret etti. 2 milyonun üzerindeki esnaf ve sanatkarın Türkiye
açısından bir şans olduğunu ifade eden Pakdil, “Esnaf ve sanatkarlarımız ülkemizin küresel krizlerden en az şekilde etkilenmesinde
önemli rol oynamaktadır” dedi.
Çözüm sürecine değinen ve TESK Genel Başkanı Bendevi
Palandöken’in Akil İnsanlar arasında yer aldığını anımsatan Nevzat
Pakdil şunları söyledi: “Esnaf ve sanatkarlarımız çözüm sürecine
destek vererek kardeşlik hukukunun gelişmesine katkıda bulunmalıdır. Zaten esnaf ve sanatkarlığın temeli Ahilik kültürüne dayanmaktadır. Ahi ise kardeş demektir. Ülkemizdeki terör olaylarının
ve sokak eylemlerinin bitmesi özellikle Güneydoğu’daki esnaf ve
sanatkarlarımızın iş imkanlarını artıracaktır.”
“HAVELSAN’ın geldiği
nokta gurur verici”
TÜRK Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil,
HAVELSAN Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Taş ve Genel
Müdür Sadık Yamaç’ı ziyaret ederek çalışmalar hakkında bilgi
aldı. Türkiye’nin savunma sanayisinde geliştirdiği projelerle
yurt dışında önemli pazarlar elde ettiğini belirten Pakdil,
“HAVELSAN’ın yapmış olduğu atılımlar bizi gururlandırmaktadır” dedi. Pakdil, bu yıl savunma ve havacılık
sanayi sektöründe ihracat hedefinin 1,5 milyar dolar
olduğunu ifade etti.
Genel Müdür Sadık Yamaç ise HAVELSAN’ın
savunma ve bilişim sektörlerinde global çözümler
sunan bir bilişim ve sistem şirketi olduğunu belirterek, “HAVELSAN uzmanlığını C4ISR, Deniz
Savaş Sistemleri, Hava Savunma Sistemleri, Yönetim Bilgi Sistemleri, Simülasyon ve Eğitim Sistemleri,
Anayurt Güvenlik Sistemleri ve Enerji Yönetim Sistemleri alanlarında geliştirmektedir” diye konuştu.
Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat
Pakdil ziyaret sonrasında savaş uçağı simülatöründe
deneme uçuşu yaptı.
Haziran 2013
Haberler
AK Partili Ömer Faruk Öz:
Malatya kayısısı her derde deva
AK Parti Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz, kanser riskine karşı ameliyat olan ünlü aktris
Angelina Jolie’ye Malatya kayısısı gönderdi. BM Mülteciler Yüksek Komisyonu İyi Niyet Elçisi
Jolie’nin ameliyatını basından öğrendiğini belirten Öz, “Hem şifa bulması hem de Malatyamızın kayısısının dünya çapında tanıtımına katkı sağlanması amacıyla ünlü sanatçıya Malatya kayısısı ve acı çekirdeğini gönderdim” dedi. Her derde deva kayısının faydalarının bilimsel
olarak kanıtlandığını ifade eden Öz, en son İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin yaptığı
araştırmaya göre kayısıda kanser önleyici madde bulunduğunu söyledi. Bu mucize meyvenin
birçok hastalığın tedavisine ve hastalık riskinin azaltılmasına katkıda bulunduğunu anlatan
AK Partili vekil, “Özellikle kanser riski taşıyan kişilerde tedavi amaçlı kullanılıyor. Birçok
ilacın yapımında hammadde olarak kayısıdan faydalanılıyor” diye konuştu.
Ömer Faruk Öz, Angelina Jolie’nin kanser riskine karşı ameliyat olduğunu öğrenince 6
kilogram Malatya kayısısı ile 2 kilogram kayısı çekirdeğini kendisine iletilmek üzere Los Angeles Başkonsolosluğu’na gönderdiğini ifade etti. Sanatçıya mektup da yazdığını belirten Öz,
“Kendisine geçmiş olsun dileğinde bulundum. Malatya kayısısının insan sağlığına faydalarını
bilimsel dayanaklarıyla birlikte ifade ettim” dedi.
“Kayısı tüketimini artırmalıyız”
AK Parti Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz, Malatya kayısısının özellikle karaciğer yetmezliği, kanser, bağırsak ve mide ile ilgili hastalıkların tedavilerinde etkili olduğunu söyledi.
Kayısı çekirdeğinin alzheimer hastalığının tedavisinde de önemli bir yeri bulunduğunu kaydeden Öz, “Malatyamızın her derde deva, altın değerindeki şifa kaynağı kayısısı her insana lazım. Kayısı tüketim alışkanlığını yaygınlaştırmalıyız. Özellikle mutfaklarımızda tatlı, hoşaf
ve pasta yapımlarında mutlaka kayısıdan istifade edilmesi gerekir. Kayısı ile yapılan pastanın
tadına doyum olmaz. Sağlıklı yaşam için doğal sebze ve meyve tüketimine önem vermeliyiz”
dedi. Ömer Faruk Öz, dünyadaki kuru kayısı tüketiminin yaklaşık yüzde 85’ini Malatya’nın
karşıladığını sözlerine ekledi.
TBMM’de “mobbing” konferansı
TBMM’de Etik Haftası Etkinliği kapsamında “İşyerinde Psikolojik
Taciz” başlıklı bir konferans gerçekleştirildi. Gazi Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Fakültesi’nden Doç. Dr. Dilek Ekici’nin konuşmacı olduğu konferansa TBMM Genel Sekreter Yardımcısı Haydar
Çiftçi, TBMM İdari Teşkilatı ve Meclis personeli katıldı.
Mobbing kavramının Türkiye’de henüz çok yeni olduğunu belirten ve bu kavramı “işyeri kanseri” olarak niteleyen Ekici, “Eğer
sabahları işe gitmek istemiyorsanız, son zamanlarda hiçbir şey
hoşunuza gitmiyorsa, bakalım bugün başıma neler gelecek diye
düşünerek işe gidiyorsanız, geceleri gözünüze uyku girmiyorsa
belki siz de mobbing mağduru olabilirsiniz” dedi. Mobbingi çalışanların işyerlerinde birbirlerine karşı hileli,
saldırgan ve sistematik davranışları olarak tanımlayan Ekici, bu
kavramın işyerlerinde psikolojik
şiddet ve yıldırma anlamına
geldiğini söyledi. İşyerlerinde
çalışanların başarısının yöneticinin başarısı olduğunu ve
oyunun kurallarının yönetici
tarafından konulduğunu hatırlatan Ekici, işyerinde fazla rekabet olmasının, işverenin değerlendirme yöntemlerini rekabet
üzerine kurmasının ve her konuda tek başına karar vermesinin
çalışanlarına güvensizlik olarak algılandığını ve mobbinge ortam
hazırladığını söyledi.
Haziran 2013
17
18
Haberler
AK Partili Yahya Akman, kara
mayınlarına dikkat çekti
AK Parti Şanlıurfa Milletvekili ve Mayınsız Bir Türkiye Girişimi Üyesi Yahya Akman,
TBMM Genel Kurulu’nda kara mayınları konusunda önemli açıklamalarda bulundu. Kara
mayınlarının her yıl yaklaşık yüzde 80’i çocuk, kadın ve yaşlılar olmak üzere 15 ila 20 bin
kişinin ölümüne ve çok daha fazla insanın ciddi biçimde sakatlanmasına neden olduğunu
belirten Akman, “1938 yılından beri çatışmalarda çok geniş bir biçimde kullanılan anti-personel kara mayınları halen 78 ülke topraklarında bulunmaktadır. Kara mayınlarının çoğu
II. Dünya Savaşı’ndan kalmıştır. Ayrıca 1960’lardan beri yaklaşık 110 milyon mayın dünya
çapında tahminen 70 ülkeye dağıtılmıştır. Mayınların üretimi 3 ila 75 dolara mal olurken
bir mayının topraktan temizlenmesinin maliyeti 300 ila 1000 dolar arasında değişmektedir”
dedi.
Yahya Akman, Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle birlikte anti-personel kara mayınlarının yasaklanmasının gündeme geldiğini anımsatarak, “1996 yılında başta Kanada,
Avusturya ve Almanya olmak üzere birçok ülkenin ve sivil toplum örgütlerinin girişimleri
ile anti-personel kara mayınlarının topyekûn yasaklanmasını öngören ve Ottawa Süreci olarak bilinen kapsamlı bir uluslararası çalışma başlatılmıştır. 1 Mart 1999 tarihinde yürürlüğe
giren Ottawa Sözleşmesi’ne Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 156 ülke taraf olmuştur.
Sözleşme, 1 Mart 2004 tarihinde ülkemiz bakımından yürürlüğe girmiştir” diye konuştu.
2024 yılına kadar temizlenecek
Ülkemizde toprağa döşeli anti-personel mayınların Ottawa Sözleşmesi kapsamında 2024
yılına kadar temizlenmesinin planlandığını kaydeden Yahya Akman, “Toprağa döşeli toplam 977 bin 872 mayın bulunmaktadır. Bu mayınlardan 26 bin 111 adedi temizlenmiştir.
Türkiye’nin Suriye, Irak, İran, Ermenistan ve Nahçıvan sınırlarında mayın bulunmaktadır” diye konuştu. AK Partili vekil, 1950’li yıllardan bu yana Türkiye-Suriye sınır boyunca
meydana gelen mayın vakalarında, çoğunluğu sivil olan 3 binden fazla insanın yaşamını
yitirdiğini, 7 bin kişinin yaralandığını ifade ederek, “Çözüm süreciyle beraber kara
mayınlarının temizlenmesi en önemli önceliğimiz olmalıdır. Ülkemizde toplumun
yararına olan her konuda çözüm üreten
hükümetimiz, topraklarımızı en kısa zamanda mayından temizleyecektir” dedi.
PTT anonim şirket oldu
POSTA ve Telgraf Teşkilatı AŞ’nin kuruluşu, yapılanması ve
faaliyet konularına ilişkin usul ve esasları düzenleyen Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısı TBMM’de kabul edildi.
Kanun; ülke genelinde posta hizmetlerinin kaliteli, sürekli,
tüm kullanıcılar için karşılanabilir bir ücretle, etkin, rekabete
dayalı esaslar çerçevesinde sunulmasını sağlamak üzere posta
sektörünün serbestleştirilerek mali açıdan güçlü, istikrarlı ve
şeffaflığı sağlanmış bir sektör oluşturulmasını amaçlıyor.
Konuyla ilgili olarak Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanı Binali Yıldırım, PTT’nin AŞ olmasının kamu kurumu
olma özelliğini ortadan kaldırmadığını, aynen muhafaza ettiğini
Haziran 2013
söyledi ve “PTT satılacak” değerlendirmesinin doğru olmadığını
kaydetti.
PTT’nin son 10 yıl içinde ciddi anlamda
kendini yenilediğini ve bugün 173 yıllık
tarihiyle Türkiye’nin marka kuruluşu haline
geldiğini belirten Yıldırım, “İstiyoruz ki dünyada ve Türkiye’de değişen şartları dikkate alarak PTT’nin bu
gelişmesi kalıcı hale gelsin. Çünkü herhangi bir yasal altyapı olmadan aynı işi yapan diğer kuruluşlarla rekabet var, yasal altyapı
sağlanması gerekiyor” diye konuştu.
Haberler
11. Uluslararası
Türkçe Olimpiyatları’na
görkemli açılış
ULUSLARARASI Türkçe Derneği (TÜRK-
ÇEDER) tarafından “Uluslararası Dil ve
Kültür Festivali” kapsamında düzenlenen
11. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları’nın
açılışı, Ankara 19 Mayıs Stadı’nda yapıldı.
Dünya Orkestrası’nın gösterisiyle başlayan
açılış töreninde “Evrensel Barışa Doğru”
sloganıyla yapılan Türkçe Olimpiyatları’na
katılan çocuklar birbirinden başarılı performanslarla Ankaralılardan büyük alkış
aldı.
Açılış Töreni’ne Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç ve Ali Babacan ile Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Ankara Büyükşehir
Belediye Başkanı Melih Gökçek ile siyaset,
iş, spor ve medya dünyasından davetliler
katıldı. Bu yıl 1-16 Haziran 2013 tarihleri
arasında gerçekleşen 11. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları, 140 ülkeden 2 bin finalist
öğrencinin katılımıyla Türkiye genelinde
55 il ve 99 sahnede düzenleniyor.
Dursun, “Dünyanın her yerinde Türkçe konuşan insanlarla karşılaşıyorsunuz” diyerek olimpiyatların önemine vurgu yaptı.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, 11. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları için Türkiye’ye gelen
öğrencilerle Meclis’te bir araya geldi. Öğrencileri makamında ağırlayan Meclis Başkanı,
ziyarete gelen gençlerle yakından ilgilendi, onlara teşekkür etti. Çiçek, “Evvela sizleri böyle
bir hizmeti gerçekleştirdiğiniz için tebrik ediyorum. Bu gençlerin yetişmesinde emek veren
aileleri, yöneticileri, öğretmenleri, bu projenin fiilen harekete geçmesine katkıda bulunan
herkesi tebrik ediyorum” dedi. Türkçe Olimpiyatları’nın her geçen gün büyüdüğüne işaret
eden Çiçek, sözlerini şöyle tamamladı: “Türkçe sizler sayesinde birçok ülkede konuşulur
oldu. Her kıtadan gelen, dünyanın geleceği olan bu yavrularımızın bir araya gelmeleri ortak bir dünya inşa edilmesine, Türkçenin gelişmesine ve yaygınlaşmasına vesile olacaktır.
Burada güzel bir hizmet ifa ediliyor. Her sene böyle bir organizasyonu kusursuz bir şekilde
yapıyorsunuz. Bu hepimizin takdir ettiği bir çabadır. Emeği geçen herkese, bu fikri ortaya
koyan ve uygulayan herkese teşekkür ediyorum.”
Güney Kore, Kırım, Gürcistan, Bosna Hersek, Afganistan, Pakistan, Nahçıvan, Tunus,
Türkmenistan, Kırgızistan ve ABD’den gelen çocukların kendi yarışma dallarında şiirler
okumasının ardından TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile öğrenciler hatıra fotoğrafı çektirdi.
Olimpiyat çocuklarından
Meclis’i ziyaret
Türkçe Olimpiyatları’nın açılışının ardından çocuklar Ankara turundaydı. TBMM
Başkanı Cemil Çiçek’ten RTÜK Başkanı
Davut Dursun’a kadar pek çok kişiyi makamında ziyaret eden çocuklara ilgi yoğundu.
Haziran 2013
19
20
Haberler
Meclis’te “Gençlik
Haftası” kutlamaları
TBMM Başkanvekili Mehmet Sağlam, 19
Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor
Bayramı dolayısıyla 81 ili, KKTC’yi, çalışanları ve engellileri temsil eden gençleri
TBMM Tören Salonu’nda kabul etti.
Mehmet Sağlam yaptığı konuşmada Türk iye’nin kök lü bir
tarihe sahip olduğunu, büyük mücadelelerden sonra
Anadolu’nun yurt edinildiğini söyledi. Tarihini bilmeyen milletlerin geleceği
inşa edemeyeceğine dikkat
çeken Sağlam, gençlere tarihten güç alarak çalışmaya devam
etmeleri önerisinde bulundu. Türkiye’de gençliğin iyi bir eğitim alması, en iyi koşullarda yetişmesi için çaba
Haziran 2013
sarf ettiklerini anlatan Sağlam, ‘‘Kendinizi geliştirmenizi, çağın gerisinde kalmamanızı
istiyoruz. Özgürlükçü, farklılıklara saygı duyabilen, barışçıl bir anlayışla yetişmenizi istiyoruz. Kavgadan uzak durmanızı, ortalığı yakıp yıkmamanızı, kin ve nefret duygularıyla
yetişmemenizi amaçlıyoruz. Sevgi anlayışıyla yetişmenizi istiyoruz’’ diye konuştu. Mehmet Sağlam yerli üretim gücünün önemine değinerek bu konuda gençlerin eğitimli
olması gerektiğini belirtti. Gençlerden yeniliklere açık olmalarını, zihinlerini esnek
tutmalarını, bildiklerini sorgulamalarını, farklılıkları kültürel zenginlik olarak
görmelerini isteyen Sağlam, Türkiye’deki genç nüfusun çağın gerektirdiği
eğitimi alması halinde yaşlı Avrupa karşısında avantaj sağlanabileceğini
söyledi. Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Yusuf Tekin de konuşmasında
Türkiye’nin geleceğinin emin ellerde olması amacıyla gençleri geleceğe sahip çıkacak şekilde yetiştirmeye gayret ettiklerini dile getirdi. Gençler adına
konuşma yapan Hakkâri İl Temsilcisi Bahar Temelli yeniliklere açık; millî,
manevi, evrensel ve insani değerlere saygılı; farklılıkları zenginlik sayan güçlü
yarınların gençleri olmak istediklerini ve bu amaç doğrultusunda mücadele ettiklerini belirtti.
Konuşmaların ardından Temelli, TBMM Başkanvekili Mehmet Sağlam’a
hediye takdim etti. Sağlam, daha sonra konuk gençlerle hatıra fotoğrafı çektirdi.
Haberler
Nazmiye Demirel’e
hüzünlü veda
Boğaz’a üçüncü köprü
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in
eşi Nazmiye Demirel 86 yaşında vefat etti.
30 Mayıs günü Süleyman Demirel Külliyesi
içindeki Şehriban Hatun Camii’nde düzenlenen cenaze törenine Süleyman Demirel,
kardeşi Hacı Ali Demirel, manevi kızı Halide Demirel, Cumhurbaşkanı Vekili Cemil
Çiçek, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç,
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Saadet
Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal
ile siyaset ve iş dünyasından çok sayıda isim
katıldı. Nazmiye Demirel’in cenazesi, törenin ardından memleketi Isparta’nın Atabey ilçesine bağlı İslamköy beldesinde toprağa verildi. Yaklaşık 5 bin kişinin katıldığı cenaze
namazı sırasında oturması için tabutun
önüne konulan koltuğun kaldırılmasını isteyen Süleyman Demirel, cenaze namazını
korumasının kolunda ayakta durarak kıldı.
Demirel, ziyaret sonrası gazetecilere
yaptığı açıklamada, cenaze törenine katılanlara teşekkür etti. Cenazeye katılanlara
“Bir muhterem hanımefendiye son vazifesini yapmış olmanın rahatlığı içerisinde
olsunlar” diyen Demirel, acısının çok büyük
olduğunu dile getirerek “Allah’ın takdiridir.
Hepinize teşekkürler. Türkiye’nin her tarafından hemen hemen Türkiye birliğinin
tam temsilini gösteren bir olaydır bu. Demek insanlar hâlâ siyasi kanaati ne olursa
olsun, inancı ne olursa olsun birbiriyle
muhabbet edebiliyor. Bu sevindirici bir şey.
Nazmiye Hanım aynı zamanda birlik görevi
yapmıştır” diye konuştu.
İSTANBUL Boğazı’na inşa edilecek 3. köprünün yapımını da içeren ‘‘Kuzey Marmara
Otoyolu Projesi’nin Odayeri-Paşaköy Kesimi’’nin temelleri, İstanbul’un fethinin 560.
yıl dönümünde atıldı.
Temel atma törenine Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yanı sıra eşi Hayrunnisa
Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan, TBMM Başkanı Cemil
Çiçek, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, Gümrük ve Ticaret
Bakanı Hayati Yazıcı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, İstanbul Valisi
Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve çok sayıda vatandaş katıldı. Törende yüklenici firma temsilcilerinin ardından Bakan Yıldırım,
TBMM Başkanı Çiçek, Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül konuşma yaptı.
Firmalardan projenin 29 Mayıs 2015’e yetiştirilmesi sözünü alan Erdoğan, “İnşallah 2
yıl sonra açılış töreninde bir arada olacağız” dedi.
Köprünün isminin Yavuz Sultan Selim olacağını açıklayan Cumhurbaşkanı Gül ise
yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“(...) Eminim ki herkesin zihninde vardır, ‘acaba
üçüncü köprünün ismi ne olacak’ diye. Arkadaşlarımız, hükümetimiz düşündü,
konuşuldu ve neticede hep beraber şu karara vardık ki üçüncü köprünün ismi Yavuz
Sultan Selim Köprüsü olsun. İnşallah bu köprü vaktinde el birliği içinde bitirilecek
ve inşallah hep beraber bugün nasıl burada bu temel atmayı gerçekleştirdiysek açılışını yapıp üstünden Avrupa’dan Asya’ya, Asya’dan Avrupa’ya yürümek de nasip
olacaktır.” Cumhurbaşkanı Gül’ün konuşmasının ardından tören alanında İstanbul
Müftüsü Rahmi Yaran dua etti. Dua edilmesiyle birlikte Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve beraberindekiler butona basarak üçüncü köprünün inşaatını başlattı.
Tören alanında Gül ve Erdoğan’ın köprü adına birlikte kaleme aldığı anı mektubu
okundu. Mektubu daha sonra Gül ve Erdoğan, köprünün ayaklarının inşa edilmeye
başladığı yere bıraktı.
Haziran 2013
21
22
Dünyadan
Malezya’da seçim rekoru
Malezya’da katılma rekoru kırılan genel seçimde
ülkeyi 56 yıldır yöneten Ulusal Cephe koalisyonu
yeniden iktidar oldu. Seçimlerden galip çıkan Başbakan Necib Razak liderliğindeki Ulusal Cephe 222
sandalyenin 133’ünü kazanırken, Enver İbrahim
liderliğindeki muhalefet bloğu 80 sandalye aldı.
Katılım oranının yüzde 80’i bulduğu seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından Başbakan Razak,
tüm Malezyalıları koalisyon hükümetinin zaferini
kabul etmeye çağırdı. Necib Razak, “Yürüteceğimiz
programlardan biri ulusal uzlaşma olacak. Parti olarak çok şey yapmamız gerektiğinin farkındayız diye
düşünüyorum” dedi.
Filistin’i
resmî olarak tanıdı
GOOGLE, sahibi olduğu tüm
ürün ve programlarda “Filistin
Toprakları” olarak geçen ifadeyi Filistin olarak değiştirdi.
Artık www.google.ps sayfası
ziyaret edildiğinde, Google logosunun altında Arapça ve İngilizce olarak “Filistin” ibaresi
görülüyor.
Google sözcüsü Nathan Tyler
bu konuda bir hamle yapmadan
önce birçok kaynağa ve otoriteye başvurduklarını belirterek
“Ürünlerimizde ülkeleri isimlendirirken farklı kaynakları
kullanıyoruz. Filistin konusunda Birleşmiş Milletler, İnternet
Tahsisli Sayılar ve İsimler Kurumu (ICANN), Uluslararası Standartlaştırma Örgütü (ISO) ile diğer uluslararası kurumların izlediği yolu takip ettik” dedi.
Hamlede BM’nin Filistin için “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü sağlamasının da büyük bir katkısı olduğu belirtildi.
Bulgaristan’da yeni hükümet
BULGARISTAN’DA Merkez Seçim Komisyonu (ZİK) tarafından açıklanan 12 Mayıs er-
ken genel seçim sonuçlarına göre parlamentodaki 240 sandalye, Bulgaristan’ın Avrupalı
Gelişimi İçin Vatandaşlar (GERB), Bulgaristan Sosyalist Partisi’nin (BSP) lideri olduğu
Bulgaristan İçin Koalisyon (KB), üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve
Özgürlükler Hareketi (HÖH) ile aşırı milliyetçi ATAKA arasında paylaşıldı.
Parlamento seçimine 45 siyasi parti ve koalisyon katıldı, ama dört siyasi gücün dışında
hiçbir parti veya koalisyon yüzde 4 barajını geçemedi.
Buna göre, geçen şubat ayında hükümetten istifa eden GERB oyların yüzde 31,3’ünü
alarak parlamentoda en fazla sandalyeye sahip parti oldu. BSP yüzde 27,3 ile ikinci sırada
yer alırken, üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu HÖH yüzde 9,1 oy elde etti.
ATAKA partisinin oy oranı ise yüzde 7,5’te kaldı. Genel seçim sonucunda parlamentoya giremeyen parti liderlerinin görevlerinden istifa
ettiği bildirildi.
Haziran 2013
Dünyadan
Afrika Birliği 50 yaşında
Pakistan’ın siyasi tarihinde
dönüm noktası
AFRIKA Birliği’nin 50. kuruluş yıldönümü Etiyopya’nın
Pakistan genel seçimleri, darbelerle bölünen 66 yıllık
ülke tarihinde ilk kez seçilmiş bir hükümetin görev
süresini tamamlamayı başarması ve iktidarı seçimle
başa gelecek bir başka partiye devretmesi bakımından
tarihî bir seçim olma özelliği taşıyor.
Pakistan için en kritik dönemeçlerden biri olan genel
seçimde Pakistan İslam Birliği (PML-N) lideri Nevaz
Şerif zafer kazandı. Şerif liderliğindeki PML-N mecliste 130 milletvekili, seçimlerin sürpriz ismi olarak
gösterilen İmran Han’ın liderliğindeki Pakistan Adalet
Partisi (PTI) ise 35 milletvekili çıkardı. Seçimlerin
Taliban tehdidi altında gerçekleşmesine rağmen yüzde
60’a varan katılım oranı, oldukça yüksek sayılıyor.
başkenti Addis Ababa’da kutlandı. Etiyopya Başbakanı
Hailemariam Desalegn açılış konuşmasında Afrika
Birliği’nin hedefinin “fakirlik ve çatışmadan uzak bir
kıta” olduğuna işaret etti.
“Sadece birlik ve beraberlik içinde hareket etmemiz
halinde silahlar kalıcı olarak susabilir” diyen Afrika Birliği
Komisyonu Başkanı Nkosazana Dlamini-Zuma ise bu tarihî günün unutulmayacak kutlamalarla taçlandırılması gerektiğini kaydetti.
Kutlamalar kapsamında Birliğin 1963’te kuruluşundan bu yana kaydedilen
ilerlemelere dikkat çekilirken kıtanın hâlâ mücadele ettiği fakirlik, işsizlik, açlık
gibi sayısız soruna vurgu yapıldı.
Malavi Cumhurbaşkanı Joyce Banda’nın “Artık hatalarımızdan ders almalıyız” çağrısında bulunduğu kutlamalara BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon ile
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry de katıldı.
Letta hükümeti görevine başladı
İTALYA’DA Başbakan Enrico Let-
ta liderliğinde yeni koalisyon hükümeti kuruldu. Yeni hükümette
merkez solun temeli Demokrat
Parti (PD), merkez sağda aynı
pozisyondaki Özgürlükçü Halk
Partisi (PDL), Mario Monti’nin
merkez hareketi ve tek nok rat
isimler bulunuyor.
Çift meclisli İtalya parlamentosunun alt kanadı olan Temsilciler Meclisi’nden yeşil ışık alan Letta koalisyonu,
parlamentonun üst kanadı olan 319 sandalyeli Cumhuriyet Senatosu’ndan da
güvenoyu almayı başararak görevine başladı.
Oylama öncesi senatörlere hitap eden 47 yaşındaki Başbakan Letta, hükümetten beklentilerin çok fazla olduğunu dile getirdi. Ülkesinin ekonomik açıdan
aciliyet teşkil eden sorunları olduğunu ve kırılgan bir durumda bulunduğunu
anımsatan Letta, hızlı bir şekilde değişim gerektiğini ifade etti.
Böbreğini bağışla,
askerlikten muaf ol
İra n Genel Kurm ay B a ş k a n l ı ğ ı
İnsani Kaynaklar
Başkanvekili Musa
Kemali, tek böbreğini bağışlayan
asker adaylarının
askerlik hizmeti yapmaktan muaf tutulacağını
bildirdi.
İranlı komutan uygulamanın sadece böbrekle sınırlı olmadığını, diğer organlarını bağışlayıp rapor
alan kişiler için de geçerli olduğunu söyledi. Yeni
düzenlemeden halen askerlik görevini yapmakta
olan askerler de yararlanıp tıbbî muafiyet kapsamına alınarak terhis edilebilecek.
İran’da böbrek bağışının paralı olarak yapılması
konusunda bir yasaklama bulunmuyor.
Haziran 2013
23
24
Orman ve su varsa hayat vardır
D
Veysel Eroğlu
Orman ve Su İşleri Bakanı
Orman ve su
kaynaklarının en etkili
şekilde kullanıldığı,
bütün canlıların hayat
standartlarını yükseltecek,
doğaya ve insana faydalı
adımlar atmaktayız.
Haziran 2013
ünyanın pek çok bölgesinde doğal kaynaklara ilişkin yanlış politikaların uygulanması, bilinçsiz su tüketimi, ormanların acımasızca yok
edilmesi gibi nedenlerle, sınırlı olan yeryüzü kaynakları yavaş yavaş tüketilmektedir. Bu kaynaklar etkin bir şekilde kullanılmadığı ve tabiata kendini yenileme fırsatı verilmediği sürece ekolojik dengeler bozulacak ve
telafisi mümkün olmayan sonuçlar ortaya çıkacaktır. Her dünya vatandaşı,
bu doğal kaynakları korumak, her devlet bu korumaya ilişkin faaliyetleri
ve yasal düzenlemeleri gerçekleştirmek zorundadır. Doğal kaynakların
değerinin bilincinde bir Bakanlık olarak bizler, orman ve su kaynaklarının
en etkili şekilde kullanıldığı, bütün canlıların hayat standartlarını yükseltecek, doğaya ve insana faydalı adımlar atmaktayız.
Yarı kurak iklim bölgesinde bulunan ülkemiz, su yönünden fakir olmasa da zengin de değildir. Dolayısıyla suyun temin edilmesi, depolanması,
tasarruflu kullanılması gibi konularda tek elden ve akılcı bir şekilde uygulanacak doğru politikalar, ülkemizin su sıkıntısı çekmemesi açısından
oldukça önemlidir. Sürdürülebilir su yönetimi konusunda Bakanlığımızca
yapılan çalışmalar, günübirlik çözümler değil yıllar sonrasının ihtiyaçları
göz önüne alınarak planlanmış çalışmalardır. Bu bağlamda 81 ilimizin su
kaynakları ile nüfusları ilişkilendirilerek su ihtiyaçları belirlenmiş, buna
bağlı yatırımlar hızla hayata geçirilmiştir. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa,
Mersin, Erzurum ve Şanlıurfa başta olmak üzere bütün şehirlerimizin
içme suyu meselesini uzun vadeli çözecek projeler üretilmiştir. Melen
Projesi ile İstanbul’un içme suyu problemi 2071 yılına kadar, Gördes
Barajı ve isale hattı ile de İzmir’in içme suyu problemi 2040 yılına kadar
çözülmüştür. Kurak bir bölgede bulunan Ankara’nın asırlık rüyası Gerede
Sistemi’nin 2014 yılında tamamlanarak hayata geçirilmesiyle, Ankara’nın
da 2050 yılına kadar içme suyu problemi çözüme kavuşacaktır.
Bunlara benzer 58 adet projeyle 34 milyon vatandaşımıza yılda 3,34
milyar metreküp içme suyu sağlamakta, 30 ildeki 57 adet arıtma tesisiyle
günde yaklaşık 7 milyon metreküp suyu arıtarak Avrupa Birliği standartlarında halkımıza sunmaktayız.
Dünyada bir ilki gerçekleştireceğimiz KKTC’ye su götürme projesi
ile Anamur-Dragon Çayı’ndan yılda 75 milyon metreküp suyu Kıbrıslı
vatandaşlarımıza ulaştıracağız. Bu kapsamda Anamur-Alaköprü Barajı,
Kıbrıs-Geçitköy Barajı ve isale hattı inşaatları devam etmekte, 7 Mart
2014 tarihinde bitirilmesi hedeflenmektedir.
25
Modern sulama ile tarımda bereket
Yakın bir gelecekte dünyadaki en önemli sektörün gıda arzı ve güvenliği
olacağı göz önünde bulundurulduğunda bir tarım ülkesi olan Türkiye’nin
sektördeki önemi yadsınamaz. Ülkemizin iklim özelliklerine bakılarak,
sulama yapılmadığında tarımda beklenen verimin alınmayacağı aşikardır. Bakanlığımızın bu bağlamdaki çalışmaları, sulama barajları ve
modern sulama imkanlarının oluşturulması yönündedir.
Ülkemizde 85 milyon dekarı sulanabilir arazi olan, 280 milyon dekar
ekilebilir tarım alanı mevcuttur. Bugüne kadar 57,3 milyon dekar arazi
sulamaya açılmıştır. Ayrıca, 2013 yılı Bakanlığımız tarafından “sulamada hamle yılı” ilan edilmiş ve 68 barajın kısa sürede tamamlanması
hedeflenmiştir.
Bakanlığımızca 2003 yılından sonraki projelerde, ilkel sulama yöntemlerinin terk edilmesi, yerine basınçlı borulu sisteme geçilmesi yönünde çalışmalar yapılmıştır. Buradaki hedefimiz daha az sulama suyu,
daha az işçilik ile drenaj ve tuzluluk problemi oluşturmayacak, verim ve
kaliteyi artıracak sulama sistemlerinin kullanımını yaygınlaştırmaktır.
Ülkemizde yağmurun her mevsimde yağmadığı, bazı yıllarda
kuraklık çekildiği düşünüldüğünde topraklarımızı sulayacak, tarım
arazilerimize bereket getirecek suyun temini için baraj ve gölet inşa
edilmesi zorunludur. Bakanlığımız tarafından bu bağlamda 2003 yılından itibaren 243 adet baraj ve gölet hizmete açılmış, “1000 Gölde 1000
Gölet Projesi”yle büyük sulama projeleri dışında kalan arazilerin de
sulu tarıma açılması amaçlanmıştır. Bölgesel projeler olan GAP’ta %35,
KOP’ta %76 ve DAP’ta %36’lık gerçekleşme sağlanmıştır.
Orman yurdun hem süsü hem gücüdür
Ormanlar yeryüzünün akciğerleridir. Beşikten mezara kadar ağaçlara
muhtacız. Ormanları korumak, ağaçlandırmak, yeni orman alanları elde
etmek gibi projeler gerçekleştirilirken sadece bugünü değil yarınımız
olan çocukları da düşünerek adım atmak gerekir.
Ülkemizin %25’ini kaplayan orman kaynaklarımız tarihî gelişim
sürecinde bilinçsiz, düzensiz, aşırı ve plansız faydalanmalar sonucu
fiziksel ve genetik açılardan tahrip edilmiş, bitki-toprak-su dengesi
bozulmuş, zengin biyolojik çeşitlilik azalmış, sel, heyelan, çığ, erozyon
gibi doğal olaylar yaşamı tehdit eder seviyelere ulaşmıştır. Bu bağlamda Bakanlığımız, sürdürülebilir orman yönetimi ilke ve esaslarından
asla taviz vermeden uygulamalar gerçekleştirmiş, bozulan doğal denge
düzelmeye başlamıştır.
Ormanlarımızın yaklaşık %60’ına tekabül eden 13 milyon hektarlık
bölümü yangına çok hassas bölgelerde yer almaktadır. Buna rağmen orman yangınları ile mücadele konusunda Avrupa’nın en başarılı ülkeleri
arasında yer almakla kalmıyor, başta yakın komşularımız olmak üzere
birçok ülkeye bu mücadele konusunda destek oluyoruz.
Ülke olarak orman yangınlarıyla mücadelede önemli mesafe kat
ettik. Kurmuş olduğumuz Araç Takip ve Yangın İzleme Sistemi ile yangına ilk müdahale süresini 18 dakikaya indirdik. Hedefimiz bu süreyi 15
dakikaya indirmektir. Yangınların önlenmesine yönelik olarak orman
köylerinde, okullarda ormanların korunması ve önemi ile ilgili yıl boyu
eğitimler ve seminerler veriyoruz. 776 adet kuleden ormanları 24 saat
gözetliyoruz. Orman yangınlarını uzaktan algılama ve otomatik yangın
bulma sistemleri olarak, 77 gözetleme kulesinde 154 kamera kullanıyoruz. Yangın riskinin yüksek olduğu alanlarda, çıkabilecek yangınlara 15
dakika içinde müdahale edecek şekilde bir arazöz ve ekibi karavan ile
birlikte konuşlandırdık. 2013 yılında yaklaşık 20 bin personel, 2 bin 222
kara aracı ve 50 hava aracı ile yangınla mücadele etmekteyiz.
Bakanlık olarak ormanlara verdiğimiz değeri sadece yangınla mücadelede değil, ağaçlandırma çalışmalarıyla da gösteriyoruz. Ülkemizde
özellikle son yıllarda ormanların korunması ve iyileştirilmesi, ağaçlandırma, erozyon kontrolü çalışmalarında büyük hamleler gerçekleştirildi.
Bu hamleler ekonomimize ciddi katkılar sağladığı gibi istihdamı da
artırdı. Ülkemiz Forest Resources Assessment raporuna göre orman
varlığını artıran ülkeler sıralamasında üst sıralarda yer aldı. Türkiye son
30 yılda orman alanını %6, orman servetini ise %40 çoğaltmayı başarmıştır. Hedefimiz %27,3 olan orman alanını 2023 yılına kadar %30’a
yükseltmektir.
Bakanlığımız küresel sorumluluk bilinciyle, bugünkü ve gelecek
nesillerin temel ihtiyaçlarının göz önüne alındığı, hayat kalitesinin
artırıldığı, tabii kaynakların akılcı yönetildiği saygın ve öncü bir kurum
olma vizyonunda ilerlemektedir.
Haziran 2013
Türkiye’de Sivil Havacılık:
Dünya
kanatlarımız
altında
Haziran 2013
Türkiye’de havacılık sektörünün önü, Ulaştırma, Denizcilik
ve Haberleşme Bakanlığı’nın son on yıldaki düzenlemeleri
sayesinde daha da açıldı. Türk Sivil Havacılığı, dünyada
örnek gösterilen başarılara imza attı. “Her Türk vatandaşı
hayatında en az bir kez uçağa binecektir” hedefi sayesinde
havacılıkta yıldan yıla katlanan büyüme sağlanarak köklü
bir değişim ve gelişim sürecine adım atıldı, Türk havacılığı
altın çağına girdi.
Haziran 2013
28
Kapak Konusu
Havacılıkta jet
hızıyla yükseliş
Deniz Varol
“Uçmanın
tadına bir
kez varınca,
yeryüzünü bir
uçtan öbür
uca arşınlasan
bile gözlerin
semaya bakar
hep…”
Haziran 2013
B
u sözler, 16. yüzyılda kuşları inceleyip planör ve helikopter modelleri
çizen Leonardo da Vinci’ye ait. Sonsuz
mavilikte kaybolma hayaline kapılan
bazı Türk âlimleri ise çok daha önceleri kalkışmış bu işe; 11. yüzyılda
İsmail Cevheri ile başlayan serüvenin
a rd ı nda n Siracet t in, Mol la Uzu n
Hasan, Lagari Hasan Çelebi, Bebekli
Atıf Bey, Veli Direko, Ahmet Hoca ve
hepimizin tanıdığı Hezarfen Ahmet
Çelebi havacılık için önemli adımlar
atmışlar. Hezarfen Ahmet Çelebi’nin
17. yüzyılda gerçekleştirdiği ilk başarılı uçuştan Evliya Çelebi Seyahatname’sinde şöyle bahseder: “İlk olarak
Okmeydanı’nın minberi üzerinde,
rüzgârın şiddetiyle kartal kanatlarıyla
sekiz-dokuz kere havada pervaz ederek talim etmiştir. Daha sonra Sultan
Murat Han Sarayburnu’nda Sinan
Paşa Köşkü’nden temâşâ ederken Galata Kulesi’nin tâ en üst zirvesinden
lodos rüzgârıyla uçarak Üsküdar’da
Doğancılar meydanına inmiştir.”
Malum, koskoca bir tarih gelip geçmiş uçma arzusuyla. Sayısız deneme
yapılmış; uçak, balon, planör üretilmeye çalışılmış. Kanatlar takılmış
uçmak için... Ucu bucağı olmayan maviliklere açılmak, en büyük özgürlük
tasavvuru olmuş... Ama kim derdi ki
o zamanlar, o sonsuzluk düşü bugün
bize çok sıradan, olağan gelen, türlü
koşturmayla geçen uçak yolculukları
ile sonuçlanacak...
İstikbal göklerde...
Modern anlamdaki ilk uçaklı uçuşun
Wilbur ve Orville Wright kardeşlere
ait olduğu bilinir. 17 Aralık 1903’te
North Carolina’da havalanan bu ilk
Kapak Konusu
1953’te
uluslararası hava
trafiğine açılan
Atatürk Hava
Limanı o günün
teknolojisiyle
uluslararası
standartlarda bir
piste, modern
bir yolcu terminaline, bakım
hangarlarına,
elektronik telsiz
donanımına, yedek enerji santraline sahipti.
uçağın ardından havacılık hızla gelişmeye başlar. Türk Hava Kuvvetleri’nin
tarihçesi de Wright kardeşlerin ilk
askerî uçağı ürettik leri 1909 y ılına uzanır. 1909’ da il k ça lışma ların başlamasının ardından 1910’da
Avrupa’ya bir inceleme kurulu ve
Paris’te toplanan Uluslararası Havacılık Konferansı’na bir heyet gönderilir.
Subayların Avrupa’ya eğitime gönderilmesine ise ekonomik imkânsızlıklar
izin vermemektedir. Harbiye Nazırı
Mahmut Şevket Paşa’nın konunun
üzerine düşmesi sayesinde 2 Aralık
1909 tarihinde İstanbul semalarında
ilk uçuş Baron De Catters tarafından
yapılır. Yine Paşa’nın ça lışma ları
sonucu 28 Haziran 1911’de Süvari
Yüzbaşı Fesa ve İstihkâm Teğmen
Yusuf Kenan Beyler Fransa’ya uçuş
eğitimi için gönderilir. 1911 yılında
Harbiye Nazırlığınca Avrupa’ya gönderilen Kurmay Subay
Enver ve Fethi (Okyar) Beylerin raporları doğrultusunda
havacılıkla ilgili bir birim kurulması kararlaştırılır. Böylece
1911 yılında Türk Hava Kuvvetleri kurulur ve 8 Türk subayı
Fransa’ya uçuş eğitimine gönderilir. 1912’ye gelindiğinde ilk
pilotlarına ve uçaklarına kavuşan Türk Ordusu, 3 Temmuz
1912’de Yeşilköy’de Hava Okulu’nun açılmasıyla kendi pilot
subaylarını yetiştirmeye başlar.
Türk sivil havacılığının kurumsal temelleri ise 1925’te
kurulan, sonraki yıllarda Türk Hava Kurumu adını alacak
olan Türk Teyyare Cemiyeti ile atılır. Cemiyetin 15 Mayıs
1925’teki açılış töreninde Gazi Mustafa Kemal, “… İstikbal
göklerdedir; çünkü göklerini koruyamayan milletler yarınlarından asla emin olamazlar… Her işte olduğu gibi havacılıkta da en yüksek seviyede, gökte seni bekleyen yerini az
zamanda dolduracaksın. Ey Türk Genci! Kısa zamanda gökte
seni bekleyen yerini alacaksın” diyerek geleceğin bu kanatlar
altında şekilleneceğini müjdeler.
İlk sivil hava taşımacılığı 1933 yılında beş uçaklık küçük
bir filo ile “Türk Hava Postaları” olarak başlatıldı. 20 Mayıs
1933’te, Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı “Havayolları Devlet İşletme İdaresi” Türkiye’de sivil havayolları kurmak ve
taşıma yapmak üzere görevlendirildi. O dönemde Bayındırlık
Bakanlığı’na bağlanacak olan bu yeni kuruluşta yedi pilot,
sekiz makinist, sekiz memur, bir de telsizci olmak üzere
toplam 24 personel bulunuyordu. Yıllar içinde hem filosunu
hem de personel sayısını genişleten Havayolları Devlet İşletme
İdaresi, 1938’de “Devlet Hava Yolları Umum Müdürlüğü” adı
ile Ulaştırma Bakanlığı’na bağlandı.
1950’ler önemli bir dönüm noktası oldu Türk sivil havacılığında. 1953’te uluslararası havalimanımız, bugünkü
Haziran 2013
29
30
Kapak Konusu
adıyla Atatürk Havalimanı, İstanbul Yeşilköy’de tamamlaDünya çapında bir marka
nıp uluslararası hava trafiğine açıldı. Havalimanı o günün
Sonrası, durmak bilmeyen bir büyüme... Ticari, teknik,
teknolojisiyle uluslararası standartlarda bir piste, modern
işletme ve ekonomik alanlarda işbirliği sağlamak ve haksız
bir yolcu terminaline, bakım hangarlarına, elektronik telsiz
rekabeti önlemek amacıyla kurulan IATA’ya (International
donanımına, yedek enerji santraline sahipti. Bunun üzerinAir Transport Association/Uluslararası Hava Taşımacılığı
den çok geçmeden, dünyada sivil havacılığın gösterdiği hızlı
Birliği) üyelik 1956’da geldi. 1957’de ise havayolu şirketlerine
gelişme ve teknolojide yaşanan büyük ilerleme karşısında
haberleşme hizmetleri sağlayan SITA (Airlines Worldwide Teulusal çıkarlarımızın korunması, uluslararası
lecommunications and Information Services)
ilişkilerimizin düzenli bir şekilde yürütülüp
adlı uluslararası kuruluşa üye olundu. Filoya
denetlenmesi amaçlanarak 1954 yılında Ulaşyeni uçaklar katılarak ve yurt dışı uçuşlarının
tırma Bakanlığı bünyesinde “Sivil Havacılık
hac
sayısı artırılarak uzaklar yakın edildi.
Dairesi Başkanlığı” kuruldu (1987 yılında “Siseferleri
sayesinde
Bir yılda taşıdığı yolcu sayısı 10 milyonu
vil Havacılık Genel Müdürlüğü” adıyla günün
Hacca
giden
geçen
Türk Hava Yolları, dünya çapında
koşullarına göre yeniden teşkilatlandırıldı). 21
yurttaşlara, daha
aldığı ödüller ve övgülerle de ülkemizin
Mayıs 1955 tarihinde ise “Devlet Hava Yolları
gurur kaynağı olmayı başardı. 2004’te AvUmum Müdürlüğü” nihai ismine kavuştu:
konforlu ve hızlı bir
Türk Hava Yolları.
rupa Havayolları Birliği’nin tüketici rapoulaşım sunuldu.
1953’te
başlayan ilk
Haziran 2013
Kapak Konusu
31
Türkiye’nin ilk uçuş
profesörleri yetişecek
Türk Hava
Yolları 12 Şubat
1947 tarihinde
runa göre Avrupa’da
ikramında dünyanın bir
uç a k la r ı z a ma n ı nd a
numarası seçildi. 2011
Ankara-İstanbul-Atina
kalkan ve en az bagaj
ve 2012 yıllarında ise
uçuşu ile ilk yurt dışı
kaybı yaşanan ik inci
yine Skytrax tarafınseferini yaptı. Yolcu
havayolu şirketi oldu.
dan “Avrupa’nın En İyi
sayısını artırmak için
2005’te ABD Federal
Havayolu” ilan edildi.
ilan ve tanıtımlara
Havacılık Otoritesi’nin
İki yıl üst üste gelen
(FAA) yıllık denetim
bu ödü l, Tü rk Hava
önem verildi.
raporuna göre THY BaYolları’nın başarısının
kım Merkezi’nin atölye ve birimleri
tesadüf olmadığının göstergesiydi.
sıfır hatalı bulundu. Dünya Havacılık
Günümüzde tüm dünyayı etkisi altıOtoritesi JAA MAST Türkiye’de yapna alan küreselleşme ekonomik, sosyal
tığı “Uçuş Güvenliği İncelemesi”nde,
ve siyasal boyutu ile hayatımızı etkileTHY’ye “Teknik bakım ve onarımda
yen bir olgu olarak karşımıza çıkarken
en yüksek performansla faaliyet gösyaşanan değişimlerden Türk havacıteriyor” raporu verdi. 2006’da THY,
lığı da etkileniyor. Hizmet kalitesi ve
havacılık emniyeti standardı olan
sağladığı güven sayesinde Türk Hava
IOSA Programı denetiYolları bugün sadece
mini başarıyla geçerek
Türkiye Cumhuriyeti
Türkiye’deki ilk “IOSA
vatandaşları değil, dünsatış
büroları,
Operatörü” oldu. 2010
yanın dört bir yanındayılında Skytrax Dünya
ki seyahat sevdalıları
1959 yılında Roma
Havacılık Ödülleri tatarafından tercih edilen
ve Atina’da açıldı.
rafından ekonomi sınıfı
küresel bir marka...
Yurt dışındaki
ilk
Türk Hava Kurumu bünyesinde bir uçuş
okulu olan Türkkuşu 17 Ocak 1935’te kuruldu. Türkkuşu’nun asıl eğitim merkezi
olan Eskişehir havacılık kampında paraşüt,
planör ve uçak eğitimi verilmeye başladı.
Bugün THK’nin en büyük eğitim kurumu
olan ve Eskişehir İnönü dışında Erzincan,
Efes ve Karain’de de eğitim merkezleri olan
Türkkuşu; uçuş eğitim, planör, model uçak,
paraşüt, yelkenkanat, yamaç paraşütü, balon
okullarını barındırıyor.
1983’te Sivil Havacılık Kanunu ile özel
sektöre hava taşımacılığı ve havalimanı
işletme hakkının tanınmasının ardından sivil
havacılıkta önemli gelişmeler yaşandı ve nitelikli personel ihtiyacı ortaya çıktı. Bu ihtiyaç
doğrultusunda Anadolu Üniversitesi bünyesinde 1986 yılında Türk Hükümeti ve Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu’nun
(ICAO) sağladığı kaynaklarla Sivil Havacılık
Meslek Yüksekokulu kuruldu. 2012 yılında
Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi olarak
adı değiştirilen birimde bugün Havacılık
Elektrik Elektroniği, Uçak Gövde-Motor Bakım, Sivil Hava Ulaştırma İşletmeciliği, Hava
Trafik Kontrol ve Pilotaj bölümleri bulunuyor.
Türkiye’de havacılık sektörünün bu denli
gelişmesi ve yüzünü geleceğe çevirmesi daha büyük adımlar atılmasını sağladı.
Bu adımlardan biri, hiç şüphesiz 3 Mar t
2011’de Ankara’da kurulan Türk Hava Kurumu Üniversitesi’dir. Sektörün tüm ihtiyaçlarına yönelik mezun vermeyi amaçlayan kurum,
Türkiye’nin ilk profesör pilotlarını yetiştirmiş
olacak.
Haziran 2013
32
Kapak Konusu
Türkiye’nin yükselen yıldızına
yakışır bir havalimanı
1 Eylül 1967’de
Göklerde Türk imzası
Türkiye’de en yoğun yolcu trafiğine sahip
ilk yurt dışı jet seferi
Kurulduğu günden itibaren zaman içinde Türk Hava
olan Atatürk Havalimanı, Avrupa’nın da en
Ankara-İstanbulKurumu’na halkın bağışları; Tayyare Piyangosu;
önemli transit havalimanları arasında yer
fitre, zekât ve kurban derileri; Tayyare Pulu; el ve
Brüksel
arasında
alıyor. Yılda yaklaşık 40 milyon yolcunun uğduvar ilanları imtiyazı; her bir sigara paketine karşıgerçekleştirildi.
radığı en büyük havalimanımız, Türkiye’nin
lık gelen sigara farkı ücreti; Uşak Şeker Fabrikası’nın
göğsünü kabartan başarılara da imza atıyor.
ilk mahsulü; Bakanlar Kurulu kararlarıyla sağlanan
Atatürk Havalimanı çeşitli dergi, platform, forum ve kurugelir; hak ve imtiyazlar; üye aidatları; özel ve genel bütçeden
luşlar tarafından “Yüksek Övgüye Değer Ödülü”, “Transit
yapılan yardımlar; kira gelirleri; iştirak gelirleri; faiz gelirleuçuşların cazibe merkezi”, “Güney Avrupa’nın En İyi Hari, makara ve iplik fabrikası
valimanı”, “Avrupa’nın En Konforlu
tesis hakkı; askerî terhis
Dış Hatlar Terminali”, “Mühendislik
çizelgelerinin bastırılmaAkademi Ödülü”, “Orta Doğu ve Balsı ve ücret karşılığı satılkanların En Güvenli Havalimanı” gibi
ması; Ödemiş Balyonbolu
uluslararası ödüllere layık görülmüş,
Bucağı’nın Küre ve Bağcılar
“dünyanın en büyüleyici havalimanköylerindeki cıva madeniları” arasında ismi anılmıştır.
nin işletilmesi; Atatürk’ün Büyük Nutku’nun gelirinin THK’ye
Başarıya doymayan Türk havacılık
bağışlanması; Bulgaristan’dan kışlamak üzere Trakya’ya gelen
sektörü, şimdi dev bir adım daha
koyun-keçi sahiplerine verilecek kefaletnamelerin telif hakları
atıyor. Türk havacılık tarihinin en
ile gelir sağlandı. Bu sayede üç ay içinde 300 şubeye ulaşan ve
pahalı yatırımıyla İstanbul’a yapıiki milyon lira bağış toplayan THK, ihtiyaç doğrultusunda 1925’te
lacak yeni havalimanı, 150 milyon
Kayseri’de, 1926’da ise Eskişehir’de uçak fabrikaları
yolcu kapasitesiyle dünyanın en bükuruldu. Ayrıca havacılık sanayiine verilen önem
yük havalimanlarından biri olacak. Cengizdoğrultusunda Türkiye’nin bu sektörde ilerleme
Kolin-Limak-Kalyon-Mapa Ortak Girişim
sağlaması amaçlanarak Ankara’da Akköprü Planör
THY
Grubu’nun aldığı üçüncü havalimanı ihalesi,
Atölyesi açıldı.
Magazin adıyla
2009 yılında ACI Europe tarafından “En İyi
Havalimanı” seçilen Ankara’daki havalibaşlayan aylık uçuş
manımız Esenboğa’da yapıldı. İstanbul’un
dergisi, 1989’dan
on yıldaki düzenlemeleri sayesinde daha da
yoğun hava traf iğine Atatürk ve Sabiha
bu yana Skylife
açıldı. Türk Sivil Havacılığı, dünyada örnek
Gökçen havalimanlarının artık dar geliyor
gösterilen başarılara imza attı. “Her Türk
adıyla yayımlanıyor.
olması, yabancı havayolu şirketlerinin yeni
vatandaşı hayatında en az bir kez uçağa biseferler talep ediyor olması ve yerli şirketlerin
necektir” hedefi sayesinde havacılıkta yıldan yıla katlanan
ek seferleri için pistlerin yetersiz kalması nedeniyle ihtiyaç
duyulan yeni havalimanı, 6 uçuş pistine sahip olacak. Bu
büyüme sağlanarak köklü bir değişim ve gelişim sürecine
sayede THY gibi büyük havayolu şirketlerinin uçuşlarını
adım atıldı, Türk havacılığı altın çağına girdi.
bir yerde toplaması sağlanırken gecikme ve rötarlar da
“Yaptık” demek kolaydır, hizmet kalitesine yönelik araşazaltılacak. Tarih boyunca zaten büyük bir stratejik öneme
tırma ve anketler gösteriyor ki Türkiye’de havacılık sektörü
sahip olan İstanbul’un, rakibi olmayan bu yeni havalimanı
başarmıştır da. Bakanlık bünyesinde yapılan araştırmalar,
projesi sayesinde transit merkezi haline geleceği şüphesiz.
yakın dönemde uçakla seyahat eden yolcu sayısındaki artışın fiyatların uygun hale getirilmesi, seferlerin artırılması
“Uçmayan kalmayacak”
sayesinde bilet bulmanın mümkün hale gelmesi, rezervasyon
Ülkenin kalkınmasına, uluslararası bütünleşmenin sağlanve bilet satış işlemlerinin kolaylaşması gibi iyileştirmelere
masına, sanayi ve ticaretin gelişmesine havacılık sektörünün
de bağlı olduğunu göstermekte, havayolu ulaşımında gözle
sağladığı katkı oldukça büyük. Türkiye’de bu sektörün önü,
görülür olumlu gelişmelerin yaşandığını kanıtlamaktadır.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın son
1983’te yayın
hayatına
Haziran 2013
34
Haziran 2013
Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanı
Binali Yıldırım:
Havayolunu
halkın yolu
yaptık
Türkiye’nin çehresini değiştirecek
dev projeleri hayata geçirdiklerini
belirten Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım,
“Havayolu sektöründe yaşanan gelişmeler adeta Türkiye’yi kanatlandırmış, halkımızın ayağını yerden
kesmiştir. 16 milyon insanımız ilk
kez uçakla tanışmış, havayolu halkın yolu olmuştur” dedi.
Söyleşi: Songül Baş
Haziran 2013
36
KapakSöyleşi
Günümüzde dünya ekonomisinin en önemli aktörlerinden biri
haline gelen ulaşım sektörünün ülkemizdeki yeri ve önemi nedir?
2002 yılında ülkemizde tutarlı bir ekonomi politikasının
uygulanmaması, yatırım ortamının olmaması, ulaşım modlarımızın yetersiz, lojistik imkanlarımızın ise çok az olması
nedeniyle ihracat tutarımız sadece 36 milyar dolardı. 2012
yılında Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdık ve 152 milyar
dolar ihracat rakamına ulaştık.
Her zaman söylüyorum; ulaşımın, erişimin olmadığı bir
yerde bırakın ticareti hayat bile olmaz. Türkiye bugün bu rakamlara ulaştıysa bunun altyapısında ulaştırmaya ve iletişime
yapılan yatırımların yeri ve önemi vardır.
2002 yılındaki ihracatın hangi ulaşım modları vasıtasıyla
yapıldığına bakalım: 2002 yılında deniz yoluyla 17 milyar dolarlık ticaret yapılırken, denizciliğimize yaptığımız yatırımlar
sayesinde bu rakam daha 2012 yılı bitmeden 71 milyar doların
üzerine çıktı. Aynı şekilde karayolunda 16,4 milyar dolardan
46 milyar dolara, demiryollarında 249 milyon dolardan 1
milyar dolara, havayolunda ise 2 milyar 300 milyondan 20,5
milyar doların üzerine çıktı.
Biz diyoruz ki havayolu sektöründe devrim yaptık. Özellikle bu saydığım istatistiklere göre en dikkat çekici artış
havayolu ticaretimizde yaşanmıştır. Bu, ulaştırma yatırımları
ile ticaret hacminin birbiri ile nasıl iç içe geçmiş olduğunun en
büyük kanıtıdır. Tüm bunların yanında ulaşım yatırımları iş
kapısı oldu. Yapılan yatırımlar ile ulaşım sektöründe çalışan
sayısı 1 milyon 300 bini geçti.
Türkiye’nin bölünmüş yol uzunluğunu 6 bin 101 kilometreden 22 bin 350 kilometreye çıkartmasaydık, 25 aktif havaalanı
sayısını ikiye katlamasaydık, yılda ortalama 135 kilometre
yeni demiryolu yapmasaydık, ülkeyi baştan başa lojistik köylerle donatmasaydık Türkiye’nin ekonomik olarak geldiği bu
noktayı yakalayamazdık.
Haziran 2013
Hiç
kimsenin
kuşkusu,
endişesi olmasın,
milletimizle
birlikte çalışacak
ve 21. yüzyılı
bir Türkiye
Yüzyılı haline
getireceğiz.
Ulaşım altyapımıza yaptığımız yatırımlar ülkemize hem dış ticaret olarak
dönüyor hem de ülkemizde yatırım
ortamının gelişmesini sağlıyor. Bundan
10 yıl önce özel sektör yatırım ortamı
ve yatırım yapacak proje bulamazken,
şimdi Avrupa’nın hatta dünyanın
gıptayla izlediği projeleri gerçekleştirir oldu. Anadolu’ya sığmayan özel
sektörümüz dünyanın her köşesinde
yeni havalimanları yaptı, yeni yatırımlara imza attı. Hatta geçtiğimiz günlerde dünyanın en büyük projelerinden
biri olan İstanbul Yeni Havalimanı
Projesi’ni beş Türk firmasının oluşturduğu konsorsiyum kazandı. Neredeyse
90 milyar TL’lik bu dev projenin sözleşmesini dahi imzalamadan Moody’s
ülkemizin notunu yükseltti.
Bakanlığınız döneminde uygulanan politikalarla Türkiye’nin “ulaşım tablosu” nasıl
bir görünüm kazanmıştır?
Türkiye’nin çehresini değiştirecek,
uluslararası arenada değerine değer
katacak dev projeleri hayata geçirdik,
hâlâ da dur durak bilmeden dev projeler yapıyoruz.
On yıl içinde karayollarında bölünmüş yol uzunluğunu 3 katına çıkardık.
6 il birbirine bölünmüş yolla bağlı
iken bugün 74 ili birbirine bölünmüş
yolla bağladık. 65 bin 434 km gelişmiş
karayolu ağıyla Türkiye; Asya, Avrupa
ve Afrika kıtaları arasındaki en önemli
karayolu bağlantısı haline gelmiştir ve
yol ağımızın üçte biri bölünmüş yoldur.
Demiryollarımızın üzerindeki ölü
toprağını da biz attık. On yıllık bir
süreçte 1086 km demiryolu yaptık ve şu
anda 3 bin 434 km demiryolunun yapımı devam etmektedir. Ankara-Eskişehir ve Ankara-Konya yüksek hızlı tren
hatlarını halkımızın hizmetine sunarak
Türkiye’yi dünyada 8’inci, Avrupa’da
6’ncı yüksek hızlı tren işletmecisi ülke
konumuna getirdik. Ankara-İstanbul,
KapakSöyleşi
Ankara-Sivas, Ankara-İzmir, AnkaraBursa YHT projeleri devam ediyor. 29
Ekim’de Ankara ile İstanbul’u da YHT
hattı ile bağlamış olacağız. Yalnızca
ülkemizin değil, dünyanın da yakından
takip ettiği MARMARAY Projesi ve
Bakü-Tiflis-Kars projeleri ile Türkiye’yi,
Pek in’den Londra’ya uzanan İpek
Demiryolu’nun kalbi haline getiriyoruz.
MARMARAY’ı da İstanbul-Ankara
YHT ile aynı gün içinde halkımızın
ve tüm dünyanın hizmetine sunmayı
planlıyoruz.
Havayolu sektöründe yaşanan gelişmeler ise adeta Türkiye’yi kanatlandırmış, halkımızın ayağını yerden
kesmiştir. 16 milyon insanımız ilk kez
uçakla tanışmış, havayolu halkın yolu
olmuştur.
Bir deniz ülkesi olan Türkiye’nin ve
denizci bir millet olan Türk milletin bu
kimliğini yeniden hatırlamasını sağladık. 2004 yılında başlatılan ÖTV’siz yakıt uygulaması ile kabotaj taşımacılığı
canlandırılmış, bugüne kadar toplamda 3 milyar 200 milyon TL ÖTV tahsil
edilmeyerek sektöre önemli bir destek
sağlanmıştır. Denizcilik faaliyetlerinde
lider ülke pozisyonuna yükselmek için
gerekli altyapı çalışmalarını tüm hızıyla devam ettiriyoruz.
Bizler birer maraton koşucusuyuz.
Yavaşlamadan, rehavete kapılmadan,
tedbiri, disiplini elden bırakmadan
geleceğe yürümeye devam edeceğiz.
Hiç kimsenin kuşkusu, endişesi olmasın, milletimizle birlikte çalışacak ve
21. yüzyılı bir Türkiye Yüzyılı haline
getireceğiz.
Cumhuriyet’in 100. yılını kutlayacağımız
2023 için ulaşım sektörünün hedefleri
nelerdir?
Ülkemizin 2023 hedef lerini yakalayabilmesi için ulaşım hedeflerimizin
gerçek leştirilmesi şart. İşte biz bu
yüzden etrafımızı çeviren üç denize
de Avrupa’nın sayılı limanlarını yapıyoruz. 2023 yılına kadar Türkiye’nin bölünmüş yol uzunluğunu 36 bin 500 kilometreye çıkarıyoruz. Ülkeyi 10 bin kilometre
hızlı tren ağı, 4 bin kilometre de yeni konvansiyonel demiryolu ağı ile örüyoruz.
Havayollarında ortalama her 100 kilometre mesafede veya bir saatlik uzaklıkta
bir havaalanı kuruyoruz. Türk Sivil Hava Taşımacılığı filo yapısını, 200’ü bölgesel
uçak olacak şekilde 750 uçaklık bir yapıya ulaştırıyoruz. Bilişim sektörünün büyüklüğünü ise 160 milyar dolara çıkarmak için çalışıyoruz. 2023 yılına kadar bu
hedeflerimizi bir bir gerçekleştireceğiz.
2003’te “Her Türk vatandaşı hayatında en az bir kere uçağa binecek” hedefini ortaya
koyduğunuz havacılık sektöründe, ülkemiz yıllar içinde nasıl bir grafik çizmiştir?
10 yıl içinde 16 milyon vatandaşımızın ayağını yerden kestik ve ilk kez uçak ile
tanıştırdık. Havayolunu halkın yolu haline getirdik. 10 yıllık süre zarfında, havacılığımız tahminlerimizin de üzerinde çok hızlı bir gelişme göstererek ulusal ve
uluslararası alanda büyük başarılara ulaştı.
İlk olarak sektörde tekeli ortadan kaldırarak serbestleşmeyi sağladık. 2002 yılında 2 merkezden 25 noktaya gerçekleştirilen iç hat seferlerinde, bugün 7 havayolu
işletmemiz tarafından 7 merkezden toplam 49 noktaya uçuş yapmaya başlandı.
İkili havacılık anlaşmaları yaparak 60 noktaya olan dış hat uçuş sayısını da 200’ün
üzerine çıkardık. 2003 yılında uçak filo sayımız 162 iken bugün 375’i buldu. Yani 10
yılda uçak filomuzu ikiye katladık. Havayolu şirketlerimizin yaptığı anlaşmalarla
bu sayı her geçen gün artıyor. Bunun sonucunda da iç hatlarda hareket eden 8,5
milyon yolcu sayımızı bugün itibarıyla 65 milyona çıkardık. İç ve dış hatlarda taşınan yolcu sayımız geçen yıl 118 milyon iken bu yıl 131 milyonu aşmış bulunuyor.
49 havaalanımız aktif olarak kullanılıyor. Ayrıca şu anda yapımı devam eden 7
havaalanı daha var. Bunlar Giresun ve Ordu’ya hizmet verecek olan Ordu-Giresun
Havalimanı; Bingöl, Iğdır, Şırnak, Hakkari, Çukurova havalimanları ve İstanbul’a
yapılacak yeni havalimanı.
Haziran 2013
37
38
KapakSöyleşi
Havacılığın Türkiye ekonomisine katkıları ve sektörün geleceğe
dönük hedefleri nelerdir?
Airbus’ın küresel pazar araştırma raporuna göre, Türkiye’nin
iç hatlarda yüzde 10,1 büyüme ile gelecek 20 yıl içinde en hızlı
büyüyecek pazar olacağı belirtilmektedir. Türkiye’yi yüzde
10’luk büyüme ile Hindistan, yüzde 9,4’lük büyüme ile Kuzey
Afrika ve Çin’in takip edeceği öngörülmektedir. Türk sivil havacılığının bu büyümeyi karşılaması için çok daha fazla uçağı
filoya eklemesi gerekmektedir. Mevcut göstergeler ışığında
filodaki uçak sayımızın on yıl içinde iki katına çıkmasını ve
750 uçağı bulmasını bekliyoruz.
Bakanlığımız tarafından “Hedef 2023” sloganıyla gerçekleştirilen “10. Ulaştırma Şurası”nın sivil havacılıkla ilgili hedefleri
arasında, Türk Sivil Hava Taşımacılığı filo yapısının 2023
yılında 100 geniş gövde, 450 dar gövde ve 200 bölgesel uçak
olacak şekilde 750 uçaklık bir yapıya ulaşması yer almakta.
Ayrıca, İstanbul’da 150 milyon yolcu kapasiteli bir havaalanı
ile Türkiye’de 60 milyon kapasiteli bir, 30 milyon kapasiteli iki,
15 milyon kapasiteli üç havaalanı yapılması da hedeflenmekte.
Bu çerçevede daha şimdiden çok önemli mesafe kaydetmiş
bulunuyoruz.
İstanbul’a inşa edilecek üçüncü havalimanı ulaşım sektörü ve ülkemiz açısından nasıl bir önem taşıyor?
Bildiğiniz gibi İstanbul Atatürk Havalimanı dünyanın ve
Avrupa’nın önde gelen havalimanlarından ve transfer noktalarından biri haline geldi. Yıllık yolcu trafiği 45 milyonu
geçti. Artan trafik ve havalimanının genişletilememesi, uçuş
trafiğinde darboğazlara neden oldu. Ayrıca kapasite sıkışıklığı
nedeniyle kalkışta ve inişte sıra beklemek zorunda kalan her
uçak, hem gelir hem de hizmet kalitesi kaybına yol açmakta.
İstanbul’un gelecekteki hava trafiği potansiyelini ortaya çıkarmak ve yaşanan kapasite problemine karşı uzun vadeli bir
çözüm ortaya koyabilmek için İstanbul’a yeni bir havalimanı
yapmanın gerekli olduğu aşikârdır. Bu nedenle yeni havalimanı projesini devreye aldık. İhalesini 3 Mayıs’ta gerçekleştirdiğimiz bu projede 25 yıllık kira bedeli olarak 22 milyar
152 milyon euro+KDV gibi bir rakam ortaya çıktı. Bu bile
projenin ne kadar önemli ve büyük olduğunun göstergesidir.
Ayrıca proje çerçevesinde firmalar 10 milyar doların üzerinde
de yatırım yapacak. İnşaat dönemi süresince yılda ortalama 80
bin kişiye iş imkanı sağlanmış olacak. Havalimanının hizmete
girmesiyle birlikte yıllık ortalama 120 bin kişiye istihdam
imkanı sağlanacak. 2003 yılında havacılıktaki istihdamın sadece 50 bin civarında olduğunu, 2012 sonu itibarıyla 165 bine
çıktığını düşünürsek, bu rakamın ne kadar yüksek olduğunu
Haziran 2013
Göreve ilk
başladığımızda Türk
Hava Yolları’nın
küresel bir
marka ve dünya
çapında bir
oyuncu olmasını
hayal ediyorduk.
Aradan geçen 10
yıl içerisinde bu
hayalin gerçeğe
dönüştüğünü
görmek bize
büyük mutluluk
ve gurur veriyor.
anlayabiliriz. Zaten Moody’s tarafından
Türkiye’nin yatırım notunun artırılmasında bu proje en önemli unsurlardan
biri oldu.
Ekonomik getirisinin yanı sıra yüksek düzeydeki uçak ve yolcu trafiğini
kaldıracak, uzun yıllar Türkiye’nin
havacılık hizmetlerine cevap verecek bir
tasarımda gerçekleşecek bu havalimanı,
Türkiye’nin havacılıkta büyümesine,
gelişmesine de katkı sağlayacak. Şu
anda coğrafi olarak Avrupa ile Asya
arasındaki en uygun lokasyon.
Türk Hava Yolları, bir dünya markası olarak
adından söz ettiriyor. Siz THY’nin geldiği
noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hükümet olarak hedeflerimizden biri
dünyaca tanınan 10 markamızın olması. İşte o markalardan biri Türk Hava
Yolları’dır. Göreve ilk başladığımızda
Türk Hava Yolları’nın küresel bir marka
ve dünya çapında bir oyuncu olmasını
hayal ediyorduk. Aradan geçen 10 yıl
içerisinde bu hayalin gerçeğe dönüştüğünü görmek bize büyük mutluluk ve
gurur veriyor. Dünyanın en çok ülkesine uçan havayolu şirketi olma özelliğine
sahip THY, catering hizmetlerinde ekonomi sınıfında dünya birincisi, hizmet
kalitesinde ise Avrupa birincisi.
KapakSöyleşi
THY Genel Müdürü
Temel Kotil:
Hizmette
kendimizle
yarışıyoruz
Söyleşi: Zeynep Yiğit
Türk Hava Yolları’nın
sektörde artık
global bir oyuncu
olduğunu belirten
Doç. Dr. Temel
Kotil, “Biz Türkiye
markasının gücüne
yatırım yaptık.
Başarımız Türk Hava
Yolları’na, Türkiye’ye
ve insanımıza
inanmamızın
sonucudur” dedi.
Türk Hava Yolları’nı bir dünya markası haline getiren çalışmalar arasında ön plana
çıkanlar nelerdir?
Türk Hava Yolları’nın son yıllarda yakaladığı büyüme trendinin temelinde
dışa açılma, yerli havayolundan küresel
bir havayolu olmaya dönüşüm yatmaktadır. Başarıda en büyük pay Türkiye ve
İstanbul’un coğrafi konumunda gizli.
İstanbul havacılık sektörü için eşsiz
bir coğrafi konuma sahip. Dünya hava
trafiğinin yüzde 66’sı İstanbul üzerinden geçiyor. Ülkemize ve İstanbul’a 3
saatlik menzil içinde 41 ülke 78 şehir,
Türkiye dahil 116 şehir; 4 saatlik menzil
içinde 53 ülke 118 şehir, Türkiye dahil
156 şehir; 5 saatlik menzil içinde 66
ülke 143 şehir, Türkiye dahil 181 şehir
bulunuyor. Biz üzerimizden geçen trafikten pay almayı hedefledik ve buna
uygun stratejiler geliştirdik. Başka
bir deyişle İstanbul’un hub (aktarım
noktası) olma potansiyelini görüp bu
potansiyeli realize ettik.
İstanbul, özellikle uzun yolculuklar
açısından önemli bir aktarma merkezi
konumuna geldi. Sefer yaptığımız 100
ülke, 228 noktayla dünyanın en fazla
ülkeye uçan ve en büyük dördüncü
uçuş ağına sahip havayolu şirketiyiz. Türk Hava Yolları geçtiğimiz yıl
Avrupa’da pazar payı sıralamasında
yolcu sayısına göre üçüncü sırada yer
aldı. Bunu 2013 yılında da korumak
istiyoruz. Son yıllarda artan yolcu sayımızda transfer yolcuların yeri önemlidir. Transfer yolcu sayımız 2005-2012
arasında yüzde 35 arttı. Bu yıl yüzde
42 artışla 12,7 milyon transfer yolcu
hedefliyoruz.
Son yıllarda almış olduğumuz geniş
gövdeli, uzun menzilli uçaklar özellikle
dış hatlarda Türk Hava Yolları’nın gücünü artırıyor. Sürdürülebilir büyüme
ve kârlılık sağlanmasında dış hatlar
bizim için hayati önem taşıyor. Türk
Hava Yolları 2012 yılı gelirinin yaklaşık
yüzde 82’sini dış hatlardan elde etti.
Haziran 2013
39
40
KapakSöyleşi
Hâlihazırda uçtuğumuz 228 hattın 38’i iç, 190’ı dış hattır.
Sefer yaptığımız noktaların dağılımı da gelirimizin kaynağı
hakkında fikir veriyor.
Diğer önemli nokta şu; biz Türkiye markasının gücüne
yatırım yaptık. Eskiden hedef yolcumuz Türk yolcu olduğundan sadece Türklerin yaşadığı yerlere uçardık. Şu an dünyaya
açıldık ve Türkiye’nin potansiyeli doğrultusunda her milletten
yolcuyu dünyanın her yerine taşımak istiyoruz. Bugün artık
Türk işadamları ve yatırımcıları Türk Hava Yolları’nın uçtuğu yerlerdeki yatırım fırsatlarını araştırıyor. Bizimle beraber
Türkiye işadamıyla, sanayicisiyle dünyaya açılıyor. Başarımız
Türk Hava Yolları’na, Türkiye’ye ve insanımıza inanmamızın
sonucudur.
2012 yılı ve 2013’ün ilk çeyreğini dikkate aldığımızda rakamlarla
Türk Hava Yolları tablosu nedir?
Türk Hava Yolları 2013’e güzel başladı. Bu yıl satış gelirlerimiz
geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 28 artarak 3,6 milyar
TL’ye ulaştı. Geçen senenin aynı dönemine göre önemli oranda iyileşme görülüyor. Bu veriler ışığında 2013 yılı finansal
sonuçlarının 2012’den daha iyi olacağı öngörülüyor.
Yılın ilk çeyreğinde 10 milyon yolcu taşıdık. Yolcu sayımızda yüzde 26 artış var. Arz edilen koltuk kilometredeki (AKK)
yüzde 21 artışa karşılık ücretli yolcu kilometrede (ÜYK) yüzde 30 artış sağladık. Yolcu doluluk oranı 5,1 puanlık artışla
yüzde 77,9 olarak gerçekleşti. Uluslararası Hava Taşımacıları
Birliği (IATA) tarafından yayımlanan istatistiklere göre aynı
dönemde havacılık sektörü büyümeleri AKK ve ÜYK için
sırasıyla yaklaşık yüzde 2,3 ve yüzde 4,2 olmuştur. Dıştan
dışa transfer yolcu sayısının toplam dış hat yolcu içerisindeki
payı ise yüzde 40’a ulaştı.
THY olarak yakın zamanda Boeing ve Airbus’a çok büyük uçak siparişleri verdiniz. Filonun durumuyla ilgili bilgi aktarabilir misiniz?
2013 yılında filoya eklenen uçaklarla birlikte bugün itibarıyla uçak sayımız 173’ü dar gövde, 37’si geniş gövde ve 9’u
kargo olmak üzere toplam 219’dur. Bu sayı yıl sonunda 235’e
çıkacak. Geçtiğimiz günlerde Türk Hava Yolları Yönetim
Kurulu olarak Türk sivil havacılık tarihinin en büyük uçak
alım kararını verdik. Bu karar Airbus firmasından 25 adet
A321, 4 adet A320 NEO, 53 adet A321 NEO ve 35 adet A321
NEO opsiyonunu içeren toplam 117 uçak alımını kapsıyor.
Ortaklığımıza 2015 yılından itibaren teslim edilmeye başlanacak bu uçaklar, 2020’ye kadar Türk Hava Yolları filosuna
katılmış olacak. Ayrıca bunun öncesinde Airbus firmasından
2013-2016 yılları arasında filomuza katılacak 17 adedi kesin ve
3 adedi opsiyon olmak üzere toplam 20 adet A330-300 geniş
Haziran 2013
Tüm siparişlerimizin
filoya katılımıy-
la önümüzdeki
on yıl içerisinde
400-450 uçaktan oluşan dev
bir filoya ulaşmayı hedefliyoruz.
gövde uçak sipariş etmiştik. Bunların
dışında Boeing firmasından sipariş
ettiğimiz ve 2014-2017 yılları arasında
filomuza katılacak 15 adedi kesin ve 5
adedi opsiyon olmak üzere toplam 20
adet B777-300ER geniş gövde uçağa
ilave olarak 20 adet B737-800, 40 adet
B737-8MAX, 10 adet B737-9MAX ve 25
adet B737-8MAX opsiyonunu içeren
toplam 95 uçaklık bir anlaşmaya vardık. Ortaklığımıza 2016 yılından itibaren teslim edilmeye başlanacak olan bu
uçaklar 2021’e kadar Türk Hava Yolları
filosuna katılacak. Tüm siparişlerimizin filoya katılımıyla önümüzdeki on
yıl içerisinde 400-450 uçaktan oluşan
dev bir filoya ulaşmayı hedefliyoruz.
Halen yaklaşık ortalaması 6,6 olan filo
yaşı ise yeni uçakların filoya katılımıyla 5’e düşecek.
Türk Hava Yolları olarak geçtiğimiz
yıl 39 milyon yolcu taşıdık. Bu yıl
sonunda taşıdığımız yolcu sayısının
46 milyona ulaşması bekleniyor. Yeni
uçaklarımızın 7 yılda devreye girmesiyle bu sayının 90 milyona ulaşmasını
hedefliyoruz. Geçtiğimiz yıl yaklaşık 8
milyar dolar ciro yaptık, önümüzdeki 7
yıl sonunda 18 milyar doların üzerinde
bir rakam hedefliyoruz.
Gündemdeki önemli bir konuyu İstanbul’a
yapılacak üçüncü havalimanı oluşturuyor.
Yeni havalimanı THY’nin rekabet gücünü
nasıl etkileyecek?
Dünyada rekabetin en yoğun yaşandığı
alanlardan biri olan havacılık sektöründe faaliyet gösteriyoruz. Pazarı
her an izlememiz ve analiz etmemiz
gerekiyor. Rakiplerimizin ücret politikalarını, sektöre getirdikleri yenilikleri,
dünyadaki petrol fiyatları ve döviz
kurlarındaki değişimi, kısaca bizi etkileyebilecek tüm gelişmeleri analiz
ederek faaliyetlerimizi sürdürüyoruz.
Türk Hava Yolları, yoğun rekabetin
yaşandığı bir ortamda, küresel kriz
KapakSöyleşi
nedeniyle yolcu sayısının ciddi oranda
azaldığı dönemler de dahil olmak üzere her yıl müşteri sayısını artırmaya
devam ediyor. Artık sektörde global
bir oyuncuyuz. Geldiğimiz noktada
Atatürk Havalimanı büyümemize yanıt
vermekte zorlanıyor.
2003 yılında havacılık sektöründe tekel ortadan kalkınca herkes Türk Hava
Yolları’nın küçüleceğini düşündü. Oysa
tam tersi oldu. Havacılık sektörü büyüdü, yeni şirketler kuruldu, sivil havacılık 10 yılda 7-8 kat büyüme gösterdi.
Aynı şekilde yeni havaalanı ile ortaya
çıkacak rekabet ortamı da Türkiye’ye
ve sivil havacılık sektörümüze fayda
sağlayacak. Sektör büyümeye devam
edecek.
Türk Hava Yolları’nın uluslararası ödülleri
arasında ön plana çıkanlar hangileridir?
Havacılık sektörünün “Oscar”ı kabul
edilen “Skytrax” tarafından ödüle layık görüldük. Bu ödülün bizim için en
önemli yönlerinden biri, değerlendirmenin 100 ülkeden 18 milyona yakın
havayolu yolcusunun oyları sonucu
yapılmış olmasıdır. Skytrax’in 2010 yılı
değerlendirmesine göre “Dünyadaki En
İyi Ekonomi Sınıfı İkram Ödülü” ve
2011 yılında Skyscanner tarafından “En
İyi İkram Ödülü”ne layık görülmüştük.
2011 yılında ayrıca “Avrupa’nın En İyi
Havayolu”, Comfort Class koltuğunda
“En İyi Premium Ekonomi Koltuğu” ve
“Güney Avrupa’nın En İyi Havayolu”
ödüllerini aldık. Bu yıl da yolcularımızın oylarıyla “Avrupa’nın En İyi
Havayolu” , “Güney Avrupa’nın En İyi
Havayolu” ve Comfort Class koltuğuyla
“En İyi Premium Ekonomi Koltuk”
kategorilerinde ödüle layık görüldük.
Türk Hava Yolları, “Freddie” ödüllerinde bu yıl Miles&Smiles programı ile
Avrupa-Afrika bölgesinde “En İyi Hava
Yolu Programı” ve “En İyi Kredi Kartı
Programı” dallarında ödül aldı.
Türk Hava Yolları’nın spora ve spor sponsorluklarına bakışı nedir?
Sporun felsefesi, rakip olarak başkasını değil kendini görmeye ve başarılı olma
hedefiyle sürekli çalışmaya dayanıyor. Bu felsefe, Türk Hava Yolları’nın felsefesiyle
örtüşüyor. Yolcumuza nasıl daha iyi hizmet verebiliriz düşüncesiyle kendimizle
yarışıyoruz. Türk Hava Yolları, en iyi olmak için en çalışkan olmak gerekliliğinin
bilincinde. Bu bilince sahip, marka algımıza katkı sağlayacak başarılı kulüp ve
sporcularla sponsorluk anlaşmaları yapmaktayız.
Sponsor olunan takım ve turnuvalar ile THY’nin marka elçilerinden bahsedebilir misiniz?
Türk Hava Yolları bugün dünyanın en büyük iki futbol kulübü olarak nitelendirilen Manchester United ve FC Barcelona’nın sponsoru. Bu takımlara verdiğimiz
sponsorluk desteği Türk Hava Yolları’nın uluslararası arenadaki algısına büyük
katkı sağlıyor. Uzakdoğu’da, Asya’da, Amerika’da, Ortadoğu’da bu takımların
taraftarları için Türk Hava Yolları özel bir tercih nedeni. En son sponsorluk anlaşmasını futbolun efsane isimlerinden biriyle yaptık. Barcelona’nın Arjantinli yıldızı
Leo Messi marka elçimiz oldu. Messi ile Barcelona ve İstanbul’da bir reklam filmi
çekildi. Yıldız futbolcunun reklam filmindeki rol arkadaşı ise bir başka marka elçimiz; basketbolda dünya starı olan Kobe Bryant. Bu reklamlarımız tüm dünyada
gösteriliyor. Tenisçi Caroline Wozniacki ile de marka elçiliği anlaşmamız mevcut.
THY Euroleague organizasyonunun 2015 yılına kadar isim sponsoruyuz. Euroleague, Avrupa’nın en büyük basketbol organizasyonu konumunda. Tiger Woods
dahil dünyaca ünlü sekiz profesyonel golfçünün katıldığı Turkish Airlines World
Golf Final sponsorluğu ile golf sporunu da Türk Hava Yolları kanatları altına aldığımızı göstermiş olduk. Aynı şekilde üç senedir Antalya Ladies Open’a sponsor
oluyoruz. Sponsorluk anlaşmalarını sadece yurt dışında yapmıyoruz. Türkiye
Futbol Federasyonu’nun yanı sıra Türkiye Basketbol Federasyonu ve Türkiye Golf
Federasyonu’nun da sponsoruyuz. Türkiye’de 59 spor federasyonundan 47’siyle
sponsorluk anlaşmamız var. Türk Hava Yolları bugün Türk sporunun en büyük
destekçisidir.
Haziran 2013
41
42
Dünya Parlamentoları
Göz alıcılığın Kanada’daki adı:
Parlamento Tepesi
Elif Çelik
Gotik mimarinin
eşsiz bir örneği olan
parlamento binası ve
ulusal öneme sahip pek
çok yapıyı barındıran
“Parlamento Tepesi”,
yılda yaklaşık 3 milyon
ziyaretçiyi ağırlıyor.
Haziran 2013
O
ntario eyaletinin Ottawa şehrinde, Ottawa nehrinin kuzey yakasında yer alır “Parlamento Tepesi”. Yüzyıllarca
Kanada Kızılderililerine ev sahipliği yapan tepe, Avrupalılar
tarafından ilk kez 1826’da, Aşağı Kanada Valisi George Ramsay araziyi satın aldıktan üç yıl sonra kullanılır. Vali tepeye
öncelikle adamları için kışla ve hastane yaptırır. O zamanlar adı Bytown olan şehir, ismi Ottawa olarak değiştirilip
1857’de Kraliçe Victoria tarafından başkent yapılınca “Kışla
Tepesi” de parlamento binasının inşası için uygun görülür.
Thomas Fuller ve Chilion Jones binanın mimarisi için
düzenlenen yarışmayı kazanır ve neo-Gotik üslupta bir parlamento binası tasarlar. Kanada ile Büyük Britanya arasındaki
bağa istinaden Westminster Sarayı’na benzer bir yapı inşa
edilmesi planlanır. İnşası 1859’da başlayıp 1878’de tamamlanan bina, yapıldığı dönemde Kuzey Amerika’nın en büyük
mimari projesidir.
43
Şeref Salonu
Dünya Parlamentoları
Parlamento binası, ön cepheleri
nehre bakan üç büyük yapıdan oluşuyor. Orta blokta Temsilciler Meclisi,
Senato, Barış Kulesi ile kütüphane yer
alırken doğu ve batı bloklarda senatörlerle temsilcilerin ofisleri, toplantı
odaları ve diğer idari kısımlar bulunuyor. Parlamento binasını oluşturan her
üç yapı da neo-Gotik tarzda olmakla
birlikte orta blok daha modern, diğer
bloklar ise 12. ve 13. yüzyılların mimarisine daha yakındır.
Bina, Gotik mimarinin dünya çapında en önemli örneklerinden biridir,
zira Ortaçağ’da bu tarzda inşa edilen
hiçbir binaya benzememektedir. Bu-
nun en önemli nedeni, pek çok farklı mimari öğeyi birleştirmiş olmasıdır. Örneğin
Barış Kulesi’nde Alman mimarisi, çatılarda Fransız mimarisi, kütüphane kısmında
ise İngiliz mimarisi göze çarpmaktadır.
Yüzyıllara meydan okuyan, görkemli mimarileriyle dünya çapında tanınan parlamento binaları, kaderleri olsa gerek, hep bir yangına teslim olmuşlar... Kanada
Parlamentosu da 1916’da çıkan büyük bir yangının ardından epey hasar görmüş.
Yangının ardından Senato ile Temsilciler Meclisi o dönem adı Victoria Müzesi olan
Kanada Doğa Müzesi’ne taşınmış ve çalışmalarını 1920 yılına kadar burada yürütmüş. Savaş nedeniyle işçinin az bulunduğu, malzemelerin ise oldukça pahalı olduğu bir dönemde John A. Pearson ve Jean-Omer Marchand tarafından yürütülen
restorasyonda binanın orijinal mimarisi korunmuş. Muhtemel bir yangında yine
hasar görmemesi amacıyla zeminde mermer, iç duvarlarda ise kireçtaşı kullanılmış.
Restorasyondan sonra 26 Şubat 1920’de gerçekleşen ilk oturumun ardından
bina, Kraliyet ailesinin (Kral V. George ve eşi Kraliçe Elizabeth) ilk kez Kanada
Parlamentosu’nu ziyaret etmesi gibi Kanada tarihi için önem taşıyan birçok olaya
şahit olmuş.
Haziran 2013
44
Dünya Parlamentoları
Senato
Konfederasyon Salonu
Sadece ulusal bir sembol değil,
aynı zamanda ülkenin gururu
Parlamento binasının en büyük kısmı, orta blokun batı
tarafındaki Temsilciler Meclisi’dir. 320 koltuğa sahip olan
salonun locasında ise izleyiciler için 580 koltuk bulunmaktadır. Keten kumaşla kaplanan tavan, hanedanlık armaları
ve eyaletlerin simgeleri ile süslüdür. Kornişler altın varaklı ve
kemerlidir. Duvarlar, yaşama dair değişimleri ve çeşitli siyasi
sahneleri betimleyen heykellerle donatılmıştır. 1867’den beri
Temsilciler Meclisi’nin dekorunda yeşil renk kullanılır.
Kanada Parlamentosu’nun üst meclisi olan ve 150 senatöre
ev sahipliği yapan Senato, kırmızı renkte dekore edilmiştir.
Burası, gerekli durumlarda kraliçeyi veya temsilcisini ve
genel valiyi de ağırlar.
Parlamento Tepesi’nin zirvesi sayılabilecek 92,2 metrelik
Barış Kulesi’nde en büyüğü 10 ton ağırlığında olan 53 çan
ve kulenin altında, savaşlarda ölen Kanadalı askerlere ithaf
edilen Hatıra Şapeli bulunuyor. Anıt niteliği taşıyan şapelin
zemini, Avrupa’nın çeşitli savaş cephelerinden getirilen taşlarla döşenmiş. Tam ortada, kireçtaşından yapılmış bir sunak
ile İngiltere tarafından hediye edilen, I. Dünya Savaşı’nda
ölen Kanadalı askerlerin isimlerinin yazıldığı bir anı defteri
yer alıyor. Duvarlar ile sunağın basamakları, Belçika’dan
getirilen siyah mermerle kaplanmış. Tavanı destekleyen
sütunlar da yine Belçika mermerindendir.
Haziran 2013
Bugün
toplam 600
bin kitap ve 300
görevli barındıran
kütüphane,
büyüleyici iç
mimarisiyle
dünyanın en
ilgi çekici
kütüphaneleri
arasında sayılıyor.
Ana girişin açıldığı Konfederasyon
Salonu; Senato, Temsilciler Meclisi,
Kütüphane ve Şeref Salonu’na geçişlerin birleştiği yerde bulunuyor. Binanın
içindeki bütün yolların kesişimi olan
Konfederasyon Salonu, eşsiz bir mimariye sahip. Salonun tam ortasında,
kubbe şeklindeki tavanı destekleyen,
Kaliforniya’daki Tyndall dağından
getirilen kireçtaşından yapılmış büyük
bir sütun yer alıyor.
Konfederasyon Salonu’nu kütüphaneye bağlayan Şeref Salonu toplantı
odalarına da geçişi sağlar. Resmî törenler ve ulusal önem taşıyan etkinlikler
burada düzenlenir. Başlarda Kanada
tarihi için önemli kişilerin heykellerinin bulunduğu salonda bugün ilk parlamento binasına, 1916’daki yangına ve
I. Dünya Savaşı’na göndermeler yapan
rölyefler yer alır.
Parlamentonun kütüphanesi, 1916
yangınından hasarsız kurtulan tek
kısımdır. 1859-1876 yılları arasında
inşa edilen kütüphane Şeref Salonu’nun
Dünya Parlamentoları
kuzey ucunda yer alır. Bugün toplam 600 bin kitap ve 300
görevli barındıran kütüphane, büyüleyici iç mimarisiyle
dünyanın en ilgi çekici kütüphaneleri arasında sayılıyor.
Parlamento binasının benzeri olmayan ihtişamını, bahçede yanan “100. Yıl Ateşi” tamamlıyor. Kanada’nın bir
konfederasyon olarak 100. yılı şerefine ilk kez 1 Ocak 1967’de
yakılan ateş, Barış Kulesi ile orta bloka giden merdivenlerin
karşısında yer alıyor. Ateşin etrafını çevreleyen dilek havuzuna ziyaretçilerin attığı bozuk paralar, devlet bütçesine ait
bir banka hesabına yatırılmaktaymış. Bu para daha sonra
Kanada’daki engelli nüfusun sosyal hayata, siyasi faaliyetlere
katılımı hakkında araştırma yürütenlere “100. Yıl Ateşi Araştırma Ödülü” adı altında verilerek takdire şayan bir amaca
hizmet ediyor. Kanada’nın meşhur soğuğunun yaşandığı kış
günlerinde bile havuzun suyunun asla donmuyor olması da
kayda değer bir ayrıntıdır.
Bahçedeki diğer önemli unsur Kraliçe II. Elizabeth, Kraliçe Victoria, Sör Galahad, George Brown gibi pek çok önemli
ismin heykelleridir.
Parlamento Tepesi, Kanada’da devletin ve demokratik
sistemin kalbi, ulusal değerlerin merkezi sayılıyor; Ortaçağ
şatolarını andıran görkemi ise Kanada’nın yasalarının burada çıktığını insana bir an için unutturuyor. “Kanada’nın
gururu”, 1976’dan beri ülkenin ulusal ve tarihî öneme sahip
mekanlar listesinde yer alıyor.
Haziran 2013
45
46
Geleceğin üretim merkezi
ve teknoloji üssü Türkiye
H
Nihat Ergün
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı
Bütün sektörlerde ileri teknolojili
ve yüksek katma değerli bir üretim
yapısına geçmek için üzerinde en
fazla durulması gereken alan bilim
ve teknolojidir.
Haziran 2013
ükümet olarak Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı olan 2023 için iddialı
hedefler ortaya koyduk. 2 trilyon dolar millî gelire ulaşarak dünyanın en büyük on ekonomisi arasına girmek, ihracatımızı 500 milyar dolara çıkarmak, orta ve yüksek teknolojili ürünlerde Avrasya’nın üretim
üssü olmak, üretim ve ihracatımız içindeki yüksek teknolojili ürünlerin
payını yüzde 20’lere çıkarmak, Ar-Ge harcamalarının millî gelir içindeki
payını yüzde 3’lere ulaştırmak bu hedeflerimizden bazılarıdır.
Ekonomik kalkınmanın ve gelişmenin yolu üretimden geçmektedir.
Türkiye son yıllarda daha fazla üreten, daha fazla katma değer oluşturan bir yapıya kavuştu. Yüzde 95’inden fazlasını sanayi ürünlerinin
oluşturduğu yıllık ihracatımız 152,5 milyar dolar seviyesine ulaştı.
Ancak artık kendimize daha çok sormamız gereken bir soru var: Türkiye
ne üretecek ve nasıl üretecek?
Bütün sektörlerde ileri teknolojili ve yüksek katma değerli bir
üretim yapısına geçmek için üzerinde en fazla durulması gereken alan
bilim ve teknoloji alanıdır. Zira bilim ve teknoloji alanında attığınız her
adım, sizi birkaç adım birden ileriye taşıyacaktır. İşte, biz bu gerçekten
hareketle ülkemizi bir yandan bilgi üretim merkezine dönüştürmek,
diğer yandan ürettiğimiz bilgileri nihai ürünlere çevirmek için mekanizmalar kuruyoruz. Özellikle ilaç, havacılık, bilişim, nanoteknoloji,
biyoteknoloji gibi alanlarda bir atılım gerçekleştirmemiz gerekiyor.
Önümüzdeki dönemde hem mevcut politika araçlarımızı geliştirecek
hem de yeni enstrümanlar üreterek bu alanlarda lider bir ülke inşa
edeceğiz. Türkiye’yi dünyanın bir üretim merkezine dönüştürdüğümüz
gibi aynı zamanda bir teknoloji üssüne de dönüştüreceğiz.
Bakanlığımızın yeni yapısı, hükümetimizin 2023 yılı hedeflerini karşılamak amacıyla ülkemizde ilk kez bilimin, teknolojinin ve sanayinin
birbiri ile olan ilişkilerini ve entegrasyonunu daha da derinleştirmek
üzere şekillendirildi. Türkiye bilim, teknoloji ve yenilik alanında köklü
bir dönüşüm süreci yaşıyor. TÜBA ve TÜBİTAK’ın da Bakanlığımıza bağlı
kuruluşlar arasında yerini almasıyla birlikte ülkemizde bilim ve teknoloji alanında faaliyet gösteren kurumlar tek bir çatı altında toplanmış
oldu. Ülkemizde her geçen gün girişimcilik, Ar-Ge ve inovasyon iklimi
süratle değişmekte. Ar-Ge çalışmaları açısından önemli bir yeri olan
47
üniversitelerimizin daha nitelikli bir yapıya kavuşmaları ve sanayimizle
daha yakın bir temas sağlamaları için çalışmalar yapıyoruz.
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile teknoparklarda kurulan
yönetici şirketlere, firmalara ve akademisyenlere çok önemli destek,
teşvik ve muafiyetler sağlıyoruz. Ülkemizde 2002 yılına kadar sadece 2
tane teknopark varken, bugün 34 tanesi faal olmak üzere 49 teknopark
kurulmuştur. Yine Bakanlık bünyesinde Teknogirişim Sermayesi Desteği ve San-Tez gibi önemli programlar yürütüyoruz. Yeni Patent Kanunu
ile üniversite-sanayi işbirliği adına da önemli düzenlemeler getiriyoruz.
Böylece üniversiteler kurumsal olarak patent sahibi olabilecekler ve
lisans sahibi olduklarında en az yüzde 30 gelir elde edebilecekler. Buluşu yapan öğretim üyelerimiz de patent haklarından pay alacaklar. Bizim
bu konuda bir hedefimiz var: Üniversiteler, teknolojiye dayalı üretim
hedefimizde yardımcı rolde değil, başrolde olacaklardır.
Bakanlık olarak bundan sonraki dönemde ajandamızda yer alacak
konuların başında Ar-Ge, markalaşma, tasarım, yenilikçilik ve verimlilik
konuları gelmektedir. Ancak ve ancak bu alanlarda hedeflediğimiz
sonuçlara ulaşabilirsek gelişmiş ülkelerdeki başarıyı yakalayabiliriz.
Biz ülkemizde eğitim ve Ar-Ge için ayrılan bütçeyi her yıl çok ciddi
oranlarda artırıyoruz. Ancak daha da önemlisi, bu bütçeyi en doğru
alanlara kanalize edecek politikaları da kurguluyoruz. Bakanlık olarak,
bağlı kuruluşlarımız KOSGEB ve TÜBİTAK ile birlikte ülkemizde yenilikçiliği, teknoloji odaklı girişimciliği ve üniversite-sanayi işbirliğini
geliştirmek için önemli çalışmalar yapıyoruz.
Dünyadaki bilim ve teknoloji ile ilgili gelişmeleri izlemek ve işbirlikleri oluşturmak amacıyla yurt dışında bilim ve teknoloji ataşeleri de
atayacağız. Bu ataşeler, yurt dışındaki Türk ve yabancı bilim insanlarıyla, teknoloji-yoğun firmalarla yakın bir temas halinde olacaklar. İlk
etapta ABD’ye Washington’a bilim müşaviri, Los Angeles’a da bilim
ataşesi atayacağız. Ayrıca önümüzdeki günlerde ABD’nin yanı sıra Çin,
Japonya, Güney Kore ve Almanya’ya da bilim ve teknoloji ataşeleri atayacağız. Bütün bu çalışmalarımız birlikte düşünüldüğünde, bir taraftan
yurt dışındaki bilim insanlarımızı ülkemize davet ederken, diğer taraftan da gelişmiş ülkelerdeki stratejik alanlarda çalışan ve beyin gücü
olarak gördüğümüz bilim insanlarımızla temas noktalarımızı artırmış
olacağız.
Bakanlık olarak iki temel hedefimiz var. Birincisi mevcut kurulu sektörlerimizde Ar-Ge ve teknoloji kapasitesini artırmak; ikincisi ise henüz
yeni olan bilişim, biyoteknoloji gibi alanlarda bir atılım gerçekleştirmek.
Örneğin, otomotiv sektöründe Ar-Ge, tasarım ve teknoloji kapasitemizi
artırmayı, üretim merkezi olma kimliğimizi geliştirirken aynı zamanda
bir teknoloji merkezine dönüşmeyi de hedefliyoruz.
Hemen her ekonomide özel bir ağırlığı olan otomotiv sektörü, bizim
açımızdan da büyük bir önem taşıyor. Otomotiv sektörü yatırım, üretim, ihracat, istihdam, Ar-Ge harcamaları gibi alanlarda hep ilk sıraları
çekiyor. Bu sektörün kanaatimce en önemli özelliği şudur: Belki teknolojiler ve tasarımlar değişecek, yeni ihtiyaçlar oluşacak, ancak herkes
bu sektörün ürünlerine ihtiyaç duymaya devam edecek. Dolayısıyla ülke
ekonomileri için otomotiv sektörü önemini her zaman muhafaza edecek.
Bugün dünyada otomotiv sektörünü etkileyecek gibi görünen iki
önemli parametre var. Birincisi dünya genelinde üretimin batıdan
doğuya doğru kayması, ikincisi ise yeni nesil teknolojilerde önemli
gelişmelerin yaşanacak olması. 2020 yılında Avrupa’daki her beş araçtan birinin elektrikli olacağı tahmin ediliyor. Bizim çalışmalarımız, bu
önemli değişimleri Türkiye lehine sonuçlandıracak bir içerik taşımaktadır. Önümüzdeki süreçte Türkiye’nin artık bu sektörde kendi markasını
oluşturacağına inanıyorum. Üreteceğimiz ilk modeller arasında elektrikli
araçların da yer alacağını düşünüyorum.
Otomotiv sektörü için 2023 yılında ise 4 milyon adetlik üretim, 3
milyon adetlik ihracat rakamına ve 75 milyar dolarlık ihracat gelirine
ulaşmayı hedefliyoruz. Bununla birlikte yerli marka oluşturmak, elektrikli araçların üretiminde ön sıralarda yer almak, tasarım ve Ar-Ge faaliyetlerinde de dünyadaki önemli adreslerden biri olmak gibi hedeflerimiz var.
Türkiye artık eski Türkiye değil, çok şükür ki hedeflerimize ulaşmamız
için girişimcilerimize, yatırımcılarımıza destek olabilecek paramız da var,
kaynağımız da, hatta IMF’ye borç verebilecek kadar var. Girişimcilerimizin yeter ki hayalleri, planları, projeleri olsun. Biz o hayallerin gerçekleşmesi için her türlü desteği sağlamaya hazırız.
Haziran 2013
48
Röportaj
Ali Talip Özdemir:
Siyasette hiç
durmadan
üretmeli ve
yeni şeyler
söylemelisiniz
Röportaj ve Fotoğraflar: Songül Baş
30 yıllık siyaset yaşamında
çevre ve bilişime özel önem
veren Ali Talip Özdemir,
“Siyaset, Meclis’e gittiğinizde
el kaldırıp indirmek değil. Hiç
durmadan üretmek gerekli”
diyor. Uzun yıllar belediye
başkanlığı yapan Özdemir,
“Yerel Yönetimler Bakanlığı
kurulmalı” önerisinde
bulunuyor.
Haziran 2013
“O
t ve çöple uğraşmaktan vazgeçiniz. Gündeme geçelim, çok önemli işlerimiz var”… Bu sözler TBMM
Genel Kurul Salonu’nda yankılandığında takvimler 1987
yılını gösteriyordu. Kürsüdeki hatibin sözünü kesen milletvekili, “ot ve çöp” derken çevreyi kastediyordu. “Laf attığı”
kişi ise Ali Talip Özdemir’di. Genç milletvekili Özdemir,
çevrenin önemini vurguladığı konuşması kesilince hem
şaşırdı hem üzüldü. Sözlerine yönelik tepki, çevrenin Meclis çatısı altında bile önemsenmediğine işaret ediyordu. Ali
Talip Özdemir, çevre konusunu gündeme getirmekten hiç
vazgeçmedi. Toplumda çevre bilincinin oluşması için çaba
harcadı. Türkiye’nin ilk Çevre Bakanı olduğunda ise önemli
çalışmalara imza attı. 30 yıllık siyaset hayatında belediye
başkanlığı, milletvekilliği, bakanlık ve parti genel başkanlığı
yapan Özdemir ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde buluştuk. Dünden bugüne uzanan sohbetimiz sırasında çarpıcı
açıklamalar yapan tecrübeli siyasetçi, “Yerel Yönetimler
Bakanlığı kurulmalı” önerisinde bulundu.
Röportaj
Ali Talip Özdemir, 1953 Konya-Ereğli doğumlu. Çocukluk yıllarından aklında kalan bir olay oldukça dokunaklı:
“12 kardeştik. Babam Sümerbank’ta
işçiydi. Annem beni her gün fabrikaya
gönderirdi; çocuklardan biri yemeğini
orada yesin diye… Nüfus kalabalık,
yemek yetmiyor çünkü. Yine bir gün
fabrikaya gittim. Bekçi Ali Dayı beni
içeri almadı. ‘Benim Ali Dayı’ diyorum,
‘Yok, içeri alamam’ diyor. Öyle açım
ki… Oturdum kaldırıma, hüngür
hüngür ağladım. O gün yaşadıklarımın da etkisi olacak ki yıllar sonra
Sümerbank’ta işletme mühendisi olarak
göreve başladım, dokuma şefi olarak
ayrıldım. Çok iyi bir mühendis ve yöneticiydim kendime göre...”
Ereğli sokakları pırıl pırıl…
Makine Yüksek Mühendisi Ali Talip
Özdemir’in siyaset yaşamı 1984 yılında
Ereğli Belediye Başkanı seçilmesiyle
başlamış. Genç belediye başkanı olarak
ses getiren icraatlara imza atmış ve iki
dönem bu görevi üstlenmiş. Çevre konusuna verdiği önemi daha o yıllarda
ortaya koymuş. Ereğli sokakları arap
“Çocuklarımızın
emanetine
sahip çıkalım”
Ali Talip Özdemir, toprakla uğraşmayı
çok sevdiğini belirtiyor. İstanbul’daki
evinin bahçesinde Ereğli ve Bursa’ya
özgü beyaz kiraz yetiştirdiğini, bitkilerle iç içe olduğunu anlatan Özdemir,
“Teknolojide ne kadar ileri gidilirse
gidilsin bir çevre felaketinde yerleşim
birimleri yerle bir oluyor, yüzlerce
insan ölüyor. Çocuklarımızdan emanet
aldığımız bu dünyayı toprağı, suyu,
ağacıyla korumalı, ekolojik dengeyi
muhafaza etmeliyiz” diye konuşuyor.
Hayatım
boyunca
bana verilen
görevi en iyi
şekilde yapmaya
gayret ettim.
30 yıl siyasetle
uğraştım,
hakkımda hiçbir
dava açılmadı.
sabunuyla yıkanıp pırıl pırıl olunca 1985’te Başbakanlık Çevre Teşvik Ödülü’nü kazanmış. Ereğli Belediye Başkanlığı’nın
ardından 1987 seçimlerinde Konya Milletvekili olarak Meclis çatısı altında yer alan Özdemir, “O dönemde Anavatan
Partisi’nde sosyal faaliyetler, propaganda, gençlik, kadın ve
çevreden sorumlu genel başkan yardımcılığını üstlenmiştim. Türkiye’nin en genç genel başkan yardımcısı olduğumu
söylemişlerdi” diyor.
Tecrübeli siyasetçi, milletvekili seçildiği 1987 yılında ülke
gündeminde çevrenin yer almadığını, konuya “ot-çöp” diye
bakıldığını belirterek şunları söylüyor: “Avrupa Birliği’ne
girme çabası içerisindeki Türkiye’de çevreyle ilgili sadece bir
genel müdürlük vardı. Rahmetli Özal’la konuştuk, Meclis’te
Çevre Araştırma Komisyonu kurduk. Yaklaşık üç yıl süren
komisyon çalışmalarımız sırasında Türkiye’nin çevre envanteri çıkarıldı ve bin sayfalık çevre raporu hazırlandı. Ben
Meclis kürsüsünde çevreyi anlatırken ‘Ot ve çöple uğraşmaktan vazgeçiniz’ denildiği bir dönemde biz Çevre Bakanlığı’nı
kurduk. 1991 yılında ülkemizin ilk Çevre Bakanı olmak bana
nasip oldu.”
Ali Talip Özdemir, Çevre Bakanlığı’nda kısa zamanda çok
güzel işlere imza attıklarını ifade ediyor. O dönemde pet şişe
üretiminin başlaması üzerine ilk kez geri dönüşüm programını hayata geçirdiklerini anımsatan Özdemir, “Çevreyle
ilgili pek çok konuda temelleri attık. TEMA’nın kuruluşuna
vesile olduk. Çevreye ilişkin çalışmalar yapan kuruluşların
dünyayla entegre olabilmeleri için çaba harcadık. Toplumumuzda çevre bilincinin oluşmasına önemli katkılarda
bulunduk. Sonradan Çevre Bakanlığı, Orman ve Çevre
Bakanlığı’na dönüştürüldü. Sayın Abdullah Gül o zaman
Başbakan’dı. Kendisiyle görüşüp ‘Lütfen Çevre Bakanlığı’nı
birleştirmeyiniz’ dedik. Sonuçta bir isim değişikliği yapılarak ‘Çevre ve Orman Bakanlığı’ denildi. Şimdi ise Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı olarak çalışmalar sürdürülüyor.
Bence bu makul bir düzenleme, çünkü çevreyi yerel yönetimler ve şehircilikten ayırmak mümkün değil” diyor.
“e-ticaret dediğimde gülüyorlardı”
Çevre Bakanlığı’nın ardından 1992-1995
arasında İstanbul-Bakırköy Belediye Başkanlığı yapan Ali Talip Özdemir, o yılları
mutluluk ve gururla anımsıyor. Tecrübeli
siyasetçinin ikinci kez milletvekili seçildiği 1995 yılında ANAP-DYP koalisyonu kuruluyor ve Ali Talip Özdemir 53.
Hükümet’te Basın ve Enformasyondan
Sorumlu Devlet Bakanı olarak görev
Haziran 2013
49
50
Röportaj
yapıyor. Bu dönemde Özdemir, çevrenin yanı sıra bilişimin de önemini
vurgulayan çalışmalara imza atıyor.
Bunlardan biri 1996 yılındaki Bilişim
Kongresi… Özdemir, “O dönemde sıkça şunu söyledim: Biz teknoloji çağını
kaçırdık, bilişim çağını da kaçırırsak
Türkiye ilerleme şansını kaybeder.
Bilişimin önemini anlatabilmek için
çok çaba harcadık. Henüz laptop bile
tam olarak bilinmiyorken biz ‘e-devlet’
politikasını savunuyorduk. Neden?
Çünkü devletin tüm işlerinde şeffaflığı
önemsiyorduk. 1995 yılında ‘e-ticaret’
dediğimde gülüyorlardı. Biz yılmadan
çalıştık, yeni şeyler söylemeye devam
ettik. 1995’te web adresi alan ilk milletvekili oldum. Bugün bakıyorum,
nereden nereye gelindi… Hamdolsun,
Türkiye bilişim çağını yakalayabildi”
diyor.
Sohbetimiz sırasında A li Ta lip
Özdemir’e çevre ve bilişim konularındaki ufkunun nasıl geliştiğini soruyoruz. Özdemir çarpıcı bir anekdotla yanıt veriyor: “1985 yılı…
100 bin nüfuslu bir ilçenin belediye başkanıyım. Turgut
Özal beni Tokyo Belediyesi’ne gönderdi. Konya Ereğli nire,
Tokyo nire?... Özal’daki öngörüye bakın… Tokyo’ya gittik,
belediyenin neler yaptığını gördük, planlarını inceledik. Sonraki yıllarda dünya ile iletişimimizi devam ettirdik. Farklı
ülkelerde belediyecilik alanında neler yapıldığını öğrendik.
Dünya Belediyeler Birliği’ne üye olduk. Hiç durmadık. Dünyayı takip ettik, araştırdık, öğrendik. Oturduğumuz yerde
bir şey yapamayacağımızı biliyorduk. Bu vizyon Türkiye’de
Turgut Özal’la başladı. Recep Tayyip Erdoğan da o konuda
çok başarılı.”
Ali Talip Özdemir, “Dolu dolu geçti” dediği siyaset yaşamında en son Anavatan Partisi Genel Başkanlığı yaptı. 11
Ocak 2003’te seçildiği bu görevden 13 Aralık 2003’te ayrılan
Özdemir, gelecek planları arasında siyasetin yer alıp almadığını sorduğumuzda “Böyle bir planım ya da talebim yok.
Bundan sonrası kısmet, takdir neyse o olacak” diyor. Tecrübeli siyasetçi, belediye başkanlığı, milletvekilliği, bakanlık
ve parti genel başkanlığı dönemlerini değerlendirirken
şunları söylüyor: “Hayatım boyunca bana verilen görevi en
iyi şekilde yapmaya gayret ettim. 30 yıl siyasetle uğraştım,
hakkımda hiçbir dava açılmadı. Siyaset, Meclis’e gittiğinizde
Haziran 2013
“Türkiye kalkışa hazır bir uçak”
Ali Talip Özdemir, Türkiye’nin “kalkışa hazır bir uçak” gibi olduğunu belirterek, “Terör meselesi çözüme doğru gidiyor. IMF’ye
borcumuz bitti. Ekonomik krizde Avrupa’ya göre iyi durumdayız. Bu olumlu gelişmelerden rahatsızlık duyanlar Türkiye’nin
kalkışını engellemek istiyor. Yakın zamanda Reyhanlı’da 52
vatandaşımızı kaybettik. Allah’tan rahmet diliyorum. Yaklaşık
iki ay önce Suriyeli mültecilerin kaldığı kampları ziyaret ettim.
Türkiye hakikaten çok ciddi bir fedakarlık yapıyor; insanlara
kucak açmış, aş, ekmek, iş veriyor” diyor.
el kaldırıp indirmek değil. Hiç durmadan üretmeniz lazım.
Hz. Mevlana’nın dediği gibi; Dünle beraber gitti cancağızım,
ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım... Siyasette hep üretmeye ve yeni şeyler söylemeye dikkat
ettim. Bugün de bunu sürdürüyorum ve bir öneride bulunuyorum: Belediyelerden sorumlu Yerel Yönetimler Bakanlığı
kurulmalı. Bu yapıldığı takdirde hem hizmetlerin takibi
kolaylaşır hem de verimlilik artar. Ayrıca günümüzde büyük
önem taşıyan bilişimle ilgili de ayrı bir bakanlık kurulması
gerektiğini düşünüyorum.”
51
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Mayıs 2013’te kabul edilen yasalar
Kanun Numarası
Kabul Tarihi
Başlığı
6475
09/05/2013
Posta Hizmetleri Kanunu
6476
14/05/2013
RACVIAC-Güvenlik İşbirliği Merkezi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
6477
14/05/2013
1978 Protokolü ile Değişik 1973 Tarihli Denizlerin Gemiler Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesine Ait Uluslararası
Sözleşmenin III ve IV’üncü Eklerine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
6478
14/05/2013
1974 Denizde Can Emniyeti Uluslararası Sözleşmesine İlişkin 1988 Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun
6479
14/05/2013
1972 Denizde Çatışmanın Önlenmesine İlişkin Uluslararası Kurallar Hakkında Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
6480
14/05/2013
1989 Uluslararası Kurtarma Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
6481
14/05/2013
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
6482
14/05/2013
İslam Kalkınma Bankası Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
6483
14/05/2013
Türkiye Cumhuriyeti ile İslam Kalkınma Bankası Grubu Arasında Türkiye’de İslam Kalkınma Bankası Grubu Ülke
Ofisi Kurulmasına İlişkin Anlaşma ile Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun
6484
14/05/2013
Özel Sektörün Geliştirilmesi İslami Kurumu Kurucu Anlaşmanın Tadiline İlişkin Genel Kurul Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
6485
15/05/2013
187 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
6486
21/05/2013
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
6487
24/05/2013
Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
6488
29/05/2013
Türkiye Cumhuriyeti ile Tunus Cumhuriyeti Arasında Dostluk ve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
6489
29/05/2013
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
6490
29/05/2013
Türkiye Cumhuriyeti ve Gürcistan Arasında Ahıska-Borçka Enterkonneksiyon Hattı Yoluyla Sınır Ötesi Elektrik Ticaretine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
6491
30/05/2013
Türk Petrol Kanunu
Haziran 2013
52
Söyleşi
TBMM Genel Sekreteri
İrfan Neziroğlu:
Başarımızın sırrı
takım ruhu, adalet
ve şeffaflık
Söyleşi: Songül Baş | Fotoğraflar: Elif Çelik
Meclis’te uzman yardımcılığıyla başlayıp
genel sekreterliğe uzanan başarılı bir
çalışma grafiği çizen Dr. İrfan Neziroğlu,
“TBMM’yi ülkemizin en iyi kamu kurumu
yapmayı ve dünyada örnek gösterilen
bir parlamento haline getirmeyi
hedefliyoruz” dedi.
Haziran 2013
Yaklaşık 1,5 yıldır TBMM Genel Sekreteri’siniz. Bu makama gelmeden önce
Meclis çatısı altında üstlendiğiniz görevler
nelerdir?
1992’de uzman yardımcısı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çalışmaya başladım. 1995’te uzman olduktan
sonra uzun yıllar TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nda görev
yaptım. Sonrasında Kanunlar ve Kararlar Müdür Yardımcısı, Kanunlar ve
Kararlar Müdürü, yasamadan sorumlu
Söyleşi
Cumartesi
günleri
11:00-16:00
arasında her
saat başı rehber
eşliğinde tur
düzenliyoruz.
Güvenlik
kontrolünden
geçtikten sonra
içeri giren
vatandaşlar,
belli bir tur
güzergahında
Meclis’i
gezebiliyor.
Uzun yıllar TBMM Genel Kurulu’ndaki atmosferi yaşamış
olmak da bir başka avantaj.
Genel Sekreter olarak çalışmalarınızı yürütürken temel ilkeleriniz
ve hedefleriniz nelerdir?
Genel Sekreter Yardımcısı oldum. 18
Aralık 2011’den bu yana TBMM Genel
Sekreteri olarak görev yapıyorum.
Uzun yıllardır Meclis’i tanıyor olmanızın
avantajlarını yaşıyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kendine özgü birtakım hassasiyetleri var.
Bu hassasiyetleri bilmek, kurumu ve
personeli tanımak, yasama süreçleriyle
ilgili bilgi sahibi olmak çalışmalarımızı
yürütürken büyük avantaj sağlıyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni milletimize layık, etkin,
verimli ve çağın sunduğu teknolojik imkanları en iyi şekilde
kullanabilen bir kurumsal yapıya kavuşturmayı, dünyada
örnek gösterilen bir parlamento haline getirmeyi hedefliyoruz. Meclisimizin Türkiye’deki en iyi kamu kurumu
olması hedefiyle çalışmalarımızı yürütüyoruz. Bu hedefe
ulaşacağımız konusunda en ufak bir şüphemiz yok. Şu ana
kadar yaptığımız çalışmalarla önemli mesafe kat ettiğimizi
düşünüyorum. Faaliyetlerimizi gerçekleştirirken adalet ve
şeffaflık temel ilkelerimiz oldu. Takım ruhunu oluşturmaya
özel önem verdik. Personelimizin bireysel kapasitelerinin
yanı sıra kurumsal aidiyetlerini güçlendirmeye çalıştık.
Etkin bir şekilde karar alma süreçlerine katılımlarını teşvik
ettik. Çalıştaylarda başkanlıkların sorunları ile yeni döneme
ilişkin hedefleri tartıştık. Yönetmelik taslaklarını intranet
sayfasında personelin görüşüne açtık. Sosyal etkinlikler düzenlemeye başladık. İlk kez bu dönemde personelimiz çeşitli
kulüpler oluşturdu; çevre, trekking, halk oyunları... Bu tür
etkinlikler takım ruhunu güçlendiriyor.
Haziran 2013
53
54
Söyleşi
“Bir Projem Var! Bir Önerim Var!” projesi de personele yönelik çalışmalarınızdan biri...
Evet, çok doğru... Personelimizin farklı konulardaki proje ve önerilerini değerlendirebilmek amacıyla “Bir Projem Var! Bir Önerim Var!” projesini hayata geçirdik.
Farklı konulara ilişkin toplam 252 proje ve öneri geldi. Bunların değerlendirilebilmesi için çeşitli birimlerde görev yapan personelimizin yer aldığı Değerlendirme
Kurulu oluşturuldu. Kurul tarafından yapılan puanlama sonucunda dereceye giren
ilk 5 proje ve ilk 5 önerinin sahiplerine ödül verildi. Görüş ve önerilerinin hayata
geçirildiğini görmek çalışanları motive etti. “Bir Projem Var! Bir Önerim Var!”,
yeni katılımlarla devam ediyor.
Vatandaşlara yönelik “Halk Günü” başlattınız. Hem bu uygulama hem de Meclis-vatandaş iletişimine yönelik diğer çalışmalarla ilgili bilgi verebilir misiniz?
Burası halkın meclisi... Vatandaş Meclis’i gezmek istediğinde bizim bu imkanı
sağlamamız gerekli. Bu düşünceyle hareket ederek “Halk Günü” uygulamasını
başlattık. Cumartesi günleri 11:00-16:00 arasında her saat başı rehber eşliğinde
tur düzenliyoruz. Güvenlik kontrolünden geçtikten sonra içeri giren vatandaşlar,
belli bir tur güzergahında Meclis’i gezebiliyor. Her hafta üç yüze yakın ziyaretçi
geliyor. “Halk Günü”ne gösterilen ilgiyi göz önünde bulundurarak ziyaretçi sayısının giderek artacağını tahmin ediyoruz. Yakın zamanda internet üzerinden
vatandaşların görüş ve önerilerini almaya başlayacağız. Halkımızdan çok sayıda
bilgi edinme talebi ve e-posta geliyor. Bunların tümüne kısa sürede yanıt vermeye
çalıyoruz. TBMM’nin web sayfası ve Twitter hesaplarından Genel Kurul çalışmaları
ile Meclis hakkında bilgiler edinilebiliyor. Ayrıca çocukların Meclis’le doğrudan
bir iletişim kanalı olması amacıyla çocuk web sayfası hazırlıyoruz.
Meclis yerleşkesinde engelli vatandaşlarla ilgili çeşitli düzenlemeler yapıldı.
Meclis’i “engelli dostu” yapan projelerden söz eder misiniz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi yerleşkesinde engellilerin hiçbir yardım
almadan hareket edebilmelerini sağlamak amacıyla çeşitli düzenlemeler
yapıldı. Örneğin, ana binada ziyaretçilerin girdiği kapıya engelli asansörü
tesis edildi, kampüs içi yaya yollarında
engelli rampaları hazırlandı, portatif
engelli rampası hizmete sunuldu. Tüm
bunlar engelli vatandaşlarımızın görüşleri alınarak gerçekleştirildi. Engelli
ziyaretçilerimize refakatçi personel
ve araç desteği sağlandı. TBMM web
sitesine ilk kez görme engelliler için
sesli kayıtlar eklendi. Milletvekili Albümü Braille alfabesiyle basıldı. İşitme
ve konuşma engelli vatandaşlarımıza
yönelik çağrı merkezi kuruldu. Engellilerle doğru ve kolay iletişim broşürü
hazırlandı, personele bu konuda eğitim
verildi. Mavi Kapak Kampanyası düzenlenerek 20’nin üzerinde tekerlekli
sandalyenin ihtiyaç sahiplerine ulaşması sağlandı.
Çevre, önem verdiğiniz konular arasında. Bu alanda ön plana çıkan çalışmalar
nelerdir?
“Çevre dostu Meclis” imajını çok
önemsiyoruz. Bu çerçevede pek çok
çalışma gerçekleştiriliyor. “Bir Palamut
Bin Umut” projesi kapsamında TBMM
kreşindeki çocuklar ve personelimizle birlikte Meclis bahçesinden 350
bine yakın meşe palamudu toplayıp
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat
Fakültesi’ne gönderdik. Meşe palamutları üniversite çalışanları ve öğrenciler
tarafından dikildi. Her yıl farklı bir
ildeki üniversitemizin ziraat fakültesine
meşe palamudu göndereceğiz. Böylece
eskiden çöpe giden meşe palamutları
artık ormana dönüşecek. “Kağıtsız
Haziran 2013
Söyleşi
Parlamento” projesi ile Meclis’te kağıt
kullanımı ve israfını en aza indirmeye
çalışıyoruz. Yapımı devam eden Halkla
İlişkiler Binası’ndan ana binaya geçişi
sağlayacak tüp geçitte yürüyen banttan
vazgeçilerek çok sayıda ağacın kesilmesi önlendi.
Takdirle karşılanan uygulamalardan biri
Meclis mutfaklarında artan yemeklerin
ihtiyaç sahiplerine, tabaklarda kalanların
ise hayvan barınaklarına verilmesi...
TBMM kampüsünde hizmet verilen
dört ayrı mutfakta günlük ortalama 6
bin-8 bin kişiye yemek yapılıyor. Yemek
yiyen kişi sayısının değişken olması
nedeniyle bazı günlerde 300 ila 500
porsiyon arası yemek artıyor. Bugüne
kadar artan yemekler çöpe dökülmekte
ve israfa sebebiyet verilmekteydi. Şimdi
ise hasta yakınları ve gençlerin kaldığı
merkezlere gönderiliyor. Böylece hem
sosyal yardımlaşmaya katkı sağlamayı
hem de israfın önüne geçmeyi hedefliyoruz. Tabaklarda kalan yemekler
Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla
hayvan barınaklarına ulaştırılıyor. Bu
çerçevede lokantalarımızda tabaklara
kürdan ve peçete atılmaması konusunda uyarı notları yer alıyor. Bu çalışmalarımız pek çok kuruma örnek oldu.
Meclisimizin duyarlılığı kamuoyunda
takdirle karşılandı.
Kamu kurumları ve üniversitelerle işbirliğine önem veriyorsunuz. Bu konuda atılan
adımlar nelerdir?
Kamudaki temel sorunlardan biri
iletişim eksikliği. Bakanlıklarda aynı
işi yapan bürokratlar arasında sağlıklı
iletişim sağlanamayınca yardımlaşma
da olamıyor. Bu nedenle kamu kurumlarındaki bürokratları Meclis’te bir
araya getirdik. İletişim kurulmasına
ve tecrübelerin paylaşılmasına imkan
sağlayan toplantı çok yararlı oldu.
Örneğin, strateji geliştirme başkanları
Kamu kurumlarının
yanı sıra
üniversitelerle
diyaloğu da çok
önemsiyorum.
Üniversitelerle
işbirliği çerçevesinde Meclis’le
ilgili yüksek
lisans ve doktora tezlerini
teşvik ediyoruz.
e-posta grubu oluşturdu, her ay düzenli olarak bir araya
geliyorlar. Meclisimizin steno tecrübesini diğer kurumlarla
paylaşmak amacıyla kurs düzenledik. Kurs sonunda her bakanlıkta bir stenograf olacak.
Kamu kurumlarının yanı sıra üniversitelerle diyaloğu da
çok önemsiyorum. Göreve geldiğimde tüm rektörlere yazı
yazarak bilgi ve tecrübelerimizin paylaşılmasının önemini
vurguladım, üniversite öğrencilerini Meclis’e davet ettim.
Her ay farklı illerden birkaç üniversite Meclis’i ziyaret ediyor
ve çok memnun ayrılıyorlar. Üniversitelerle işbirliği çerçevesinde Meclis’le ilgili yüksek lisans ve doktora tezlerini teşvik
ediyoruz.
Meclis’in düzenlediği sanatsal etkinlikler arasında öne çıkanlar
nelerdir?
TBMM’de sanatsal etkinlikleri güçlendiriyoruz. Ressam
Yaşar Çallı hem Meclis’teki tabloları restore ediyor hem de
belli bir döneme kadar yapmış olduğu Meclis Başkanları tablolarını tamamlıyor. Cumhuriyet tarihinin ilk kadın seramik
sanatçısı Füreya Koral’ın Meclis’te öğrencileriyle birlikte
yaptığı seramik sehpalar restore edilerek sergilenecek. Türk
Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği korolarımızın konserleri
ile Mustafa Necati Kültür Evi’ndeki sergiler ise devam ediyor.
Dünya Parlamentoları Genel Sekreterler Birliği Yönetim Kurulu
Üyesi seçildiniz. Bunun ülkemiz açısından önemini belirtebilir
misiniz?
8 ay önce Dünya Parlamentoları Genel Sekreterler Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği’ne seçildim. Ülkemiz ilk kez bu birliğin
yönetim kurulunda temsil ediliyor. Bunun gururunu yaşıyorum. İslam Ülkeleri Genel Sekreterler Birliği’ni kurmak
istiyoruz. Heyetleri ülkemize davet ediyoruz, tecrübelerimizi
onlarla da paylaşmayı arzu ediyoruz.
Haziran 2013
55
56
Söyleşi
Şükrü Sina Gürel:
Millet
kavramı
ayrıştırıcı
değil,
birleştirici
olmalı
Söyleşi: Songül Baş
1997-2002 yılları arasında
bakanlık ve başbakan
yardımcılığı yapan Şükrü Sina
Gürel, “Etnisite ile millet kavramı
birbirine karıştırılmamalı. Türk
milleti pek çok etnisiteyi kapsar.
Millet kavramı ayrıştırıcı değil,
birleştirici olmalı. Var olan
bir milletin yanında bir başka
millet oluşturmaya kalkışmak
ayrışmanın kapısını aralamaktır”
diyor.
Haziran 2013
“T
ürkiye’nin eski başbakanı gazetecilik mesleğine dönüyor”... 22 Ocak 1981 tarihli New York Times, Bülent
Ecevit’in Arayış dergisini çıkaracağını bu şekilde duyurdu.
12 Eylül askerî darbesinin ardından siyasette “yasaklı yıllar”ı
başlayan Ecevit, 21 Şubat 1981’de Arayış dergisini yayımladı.
Ülkenin çalkantılı döneminde 54. sayıya kadar yayın hayatını sürdürebilen dergi, 2 Mart 1982’de Ankara Sıkıyönetim
Komutanlığı’nın kararıyla kapatıldı. Ecevit’in yayın danışmanı olduğu derginin yazı kurulundaki isimlerden biri Şükrü Sina Gürel’di. O zamanlar Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde
asistan olan Gürel, siyaset hayatının başlangıç noktaları
arasında Arayış dergisini de sayıyor. Arayış’tan yıllar sonra
Demokratik Sol Parti (DSP) çatısı altında Bülent Ecevit’le
birlikte siyaset yapan Şükrü Sina Gürel, TBMM’nin 20 ve 21.
dönemlerinde İzmir Milletvekili oldu. Tecrübeli siyasetçi, 55.
ve 56. hükümetlerde Devlet Bakanlığı, 57. Hükümet’te Devlet
Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı ile Dışişleri Bakanlığı
yaptı. 2002 yılından bu yana aktif siyasetten uzak olan Prof.
Dr. Şükrü Sina Gürel ile bakanlık yıllarını ve ülkemizin
gündemindeki önemli konuları konuştuk.
Söyleşi
Siyaset hayatınız nasıl başladı? Sizi politikaya yönlendiren ne oldu?
12 Eylül darbesine ve uygulamalarına
karşı Bülent Ecevit’in yönettiği Arayış
dergisinin yazı kurulunda yer aldım.
Arayış’ta imzalı-imzasız yazılarım
yayımlandı. O zaman Siyasal Bilgiler
Fakültesi’nde asistandım. Rahmetli
Ecevit’le daha sonra da bağımız kopmadı. 1987’de kendileri bana millet vek ili adaylığı önerdi. Bilimsel
çalışmalarıma devam etmek istediğimi
belirttim. “Ben de size kıyamıyordum
zaten” diyerek beni hoşgördü. Ancak
1991 yılındaki seçimlerde, artık akademik unvanları tamamlamış olduğum
için DSP’de Bülent Ecevit’in arkasında
siyasete katılmayı erteleyecek bahanem
kalmamıştı. İlk adaylığımda seçimi
yitirerek Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne
geri döndüm.
1995 ve 1999 yıllarındaki genel seçimlerde DSP İzmir Milletvekili oldunuz. 55,
56 ve 57. hükümetlerde görev aldınız.
Geçmişe dönüp baktığınızda o dönemleri
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aktif siyaset yaşamım kısa bir dönem
muhalefet milletvekili olarak sürdü.
Ancak Temmuz 1997 ile Kasım 2002
Politikayı
“Bu görev
biterse ben
başka bir işe
yararım, başka
şeyler de
elimden gelir”
diyebilenlerin
yapması
gerektiğini
düşünüyorum.
arasını üç hükümette yer alarak tamamladım. Dolayısıyla
Türkiye’de ne olduysa hepsinin sorumluluğunu taşıyarak geçen bu beş buçuk yılın yükü çok ağırdı. Bu dönemde deprem
felaketlerinin sonuçlarıyla boğuştuk. Siyasal çekişmelerden
çok, ekonomik bunalımla birlikte yaşadık. Dış politikada
Kıbrıs ve Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz sorunluydu ve bu
konular benim sorumluluk alanımdaydı. 2002 yılının büyük bölümünde ise Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı
olarak içerideki ve dışarıya karşı sorumluluklarım katlandı.
Üstelik yaratılan siyasal istikrarsızlık son derece ağır bir
gerilime yol açmışken... Çok yorulduk diye düşünüyorum.
Bugünün Türkiyesine baktığınızda karşınıza nasıl bir tablo çıkıyor? Size göre en önemli sorunlar ve olumlu yönde atıldığını
düşündüğünüz adımlar nelerdir?
Derginizin işlevinin, değişik partilerden eski ve yeni parlamenterleri ülkeye ve halka karşı ortak bir sorumluluk çerçevesinde birleştirmek olduğunu düşünüyorum. Onun için
bugünkü iktidara yaklaşık on yıldır yazılı ve görsel yayın
organları aracılığıyla açıkça yönelttiğim eleştirileri ve yönelişleriyle ilgili derin kaygılarımı burada tekrarlamayışımı
hoşgörürsünüz diye umuyorum.
Elbette... Ancak iki önemli konuyu sormadan geçemeyeceğim.
Yeni anayasa hazırlık çalışmaları ve çözüm sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
12 Eylül Anayasası için yapılan referandumda şeffaf zarfa
“hayır” oyunu koyarak sandığa atmış bir azınlık mensubu
olarak hemen belirtmeliyim ki Anayasa’nın özellikle “Temel
Haklar” bölümünde değiştirilmesi gereken birçok hüküm
Haziran 2013
57
58
Söyleşi
vardı. Bunlardan pek çoğu bizim dönemimizde yenilendi.
Şimdi de var olan eksiklikler giderilebilir, değiştirilebilir.
Ama bu Anayasa yürürlükteyken değiştirilmesinin önerilmesi bile mümkün olmayan ilk üç maddesini değiştirebilmenin
bahanesi olarak 1982 Anayasası’nın eksiklikleri öne sürülüp
yeni bir anayasa yapılmaya çalışılması doğru olmazdı. Sonunda bu noktaya varıldı. Ama bu süreçte hangi çevrelerde
nasıl boş beklentiler, umutlar yaratıldı?
Çözüm sürecine gelince... Terör konusunu ayırırsak, benim
gibi “sol” bakışla konuyu değerlendirenler için, bir göreli
bölgesel geri kalmışlık sorunu vardı. Bu sorunun ekonomik ve
toplumsal önlemlerle çözümü mümkündü. Ama sorun eğer
bir etnik, hatta “ulusal” sorun haline gelirse çözümsüzleşir.
Diş macunu tüpten çıktığında tekrar yerine sokulamaz. Korkarım çıktı…
İşin bir yönü de şudur: Etnisite ile millet kavramı birbirine
karıştırılmamalı. Türk milleti pek çok etnisiteyi kapsar. Millet
kavramı ayrıştırıcı değil, birleştirici bir kavram olmalı. Var
olan bir milletin yanında bir başka millet oluşturmaya kalkışmak ayrışmanın kapısını aralamaktır.
Dışişleri eski Bakanı olarak Türkiye’nin izlediği dış politikayı nasıl
görüyorsunuz? Avrupa Birliği’ne üyelik süreci ve komşularla ilişkilerimizle ilgili yorumlarınız nelerdir?
İzin verin, bu sorunuzu da bir önceki gibi yanıtlayayım. Ama
şunu söylemeden de geçemeyeceğim: Avrupa Birliği ile üyelik
görüşmelerinde bir arpa boyu yol kat edilemezken ve “sıfır
sorun”dan “sıfır politika”ya gelinmişken hangi dış politikayı
tartışacağız?
Bakanlık dönemlerinizde gerçekleştirdiğiniz hizmetler arasında
sizin için ayrı bir öneme sahip olanlar hangileridir?
Devlet Bakanı olarak görev yaptığım sıralarda Zonguldak
Kömür İşletmesi’nde 6 bin yeni istihdamı kura yoluyla gerçekleştirmiş ve kurumun zararını oldukça gerilere çekebilmiştik. Eti’de hiç değilse borlarımızı yağmadan esirgemeyi
başarmıştık. KKTC’de liman, havalimanı ve karayolları dahil
bütün altyapı gelişmesini tamamlamıştık. Hatta 1998’de
Bakanlar Kurulu Kararnamesi’yle, bugünkü hükümetin
tamamlayacağını umduğum, adaya su ve elektrik götürülmesi işine adım atıyorduk. Ama burada uzun uzadıya sözü
edilemeyecek nedenler, bu projeyi gerçekleştirmemize engel
oldu. Dış politikada ise Avrupa Birliği ile ilişkilerimizi eşit bir
düzleme oturtup ödün vermeden adaylık statüsü alabilmiştik.
Bunun yanı sıra Kıbrıs konusunda da iktidardaki gücümüzü
yitirene kadar KKTC’nin eşit egemenliğinden ödün vermeden
yolumuza devam edebilmiştik.
Haziran 2013
Demokratik Sol Parti (DSP) çatısı altında siyaset yaptınız. Sayın
Bülent Ecevit’le veya birlikte çalıştığınız isimlerle ilgili paylaşmak
istediğiniz anılar var mı?
Tabii ki pek çok anım var. Bizde eskilerin henüz unutmadan
anılarını yazma geleneği pek eksik… Ben yazmak niyetindeyim. Anılarımda yer almanın ötesinde, başta Bülent Ecevit
olmak üzere bana yol gösteren büyüklerimin anısı önünde
saygıyla eğiliyorum.
En son TBMM 21. Dönem’de (1999-2002) milletvekiliydiniz. Gelecek planlarınız arasında siyaset yer alıyor mu?
Büyük konuşmayı sevmem, ama aktif politikaya geri dönmek
isteyeceğimi zannetmiyorum. Üstelik politikayı “Bu görev biterse ben başka bir işe yararım, başka şeyler de elimden gelir”
diyebilenlerin yapması gerektiğini düşünüyorum.
Aktif siyasetten ayrıldıktan sonra zamanınızı nasıl geçirmeye başladınız? Meclis’te olduğunuz yılları özlüyor musunuz?
2002 sonundan itibaren bir yandan üniversite öğretim üyeliğini sürdürdüm, diğer yandan köşe yazıları ve televizyon
programlarıyla düşüncelerimi açıkladım. Böylece Meclis’i
özlemeye fırsatım olmadı!
Sizin döneminizle kıyasladığınızda siyasetçilerin birbirlerine karşı
tutumları, “siyaset dili” açısından önemli farklılıklar görüyor musunuz?
Tek kelimeyle yanıtlayayım: Üzülüyorum. İçerik kadar üslup
da çok önemlidir. Ve en ağır eleştiri ve yergiler; espri, kinaye,
söz ustalığı ile yapılabilir. Dil ile düşünce arasındaki bağı en
iyi ağızdan dökülen sözcükler gösterir.
Dosya
17.
Mersin
Akdeniz Oyunları’na
hazır
Bilge Yavuz
Dünyanın en
önemli bölgesel
organizasyonlarından
biri olan Akdeniz
Oyunları, farklı
kıtalardan gelen
sporcuları da yarışa
dahil ederek pek çok
dil, din ve kültürden
insanı Olimpiyat
idealinde bir araya
getiriyor.
A
kdeniz Havzası’ndaki sporcuları bir araya getiren
Akdeniz Oyunları, Olimpiyat Oyunları’ndan
sonra en önemli spor organizasyonu. Dört yılda bir
gerçekleştirilen oyunlarda bu yıl da birçok branşta
yarışacak olan sporcular, Olimpiyat Oyunları
öncesi hem bir sınavdan geçmiş olacak hem de
bu prestijli organizasyondan ödülle dönmeye
çalışacaklar. Dünyanın en önemli bölgesel organizasyonlarından biri olan Akdeniz Oyunları,
aynı zamanda farklı kıtalardan gelen sporcuları
da yarışa dahil ederek farklı dil, din ve kültürden
insanları Olimpiyat idealinde bir araya getiriyor.
Türkiye büyük organizasyonların en iddialı adaylarından biri haline geldi. İstanbul 2020 Olimpiyat
Oyunları’nın favori ülkelerinden olan Türkiye,
bu süreçte Akdeniz Oyunları’nı düzenleyerek
Olimpiyat için son bir prova yapacak belki de.
İlki 1951’de düzenlenen Akdeniz Oyunları’na
ilk kez 1971’de ev sahipliği yapan ülkemiz,
bu yıl 17.’si düzenlenen organizasyon için
Haziran 2013
59
60
Dosya
Mersin’de hazırlıklarını sürdürüyor. Yunanistan’ın Volos
şehrinde yapılması kararlaştırılan 17. Akdeniz Oyunları’nın,
söz konusu ülkenin yaşadığı ekonomik problemler sebebiyle 23 Şubat 2011’de yapılan oylama sonucu Mersin’de
düzenlenmesine karar verildi. 18 ay gibi kısa bir sürede
hazırlıklarını tamamlamak zorunda kalan Türkiye, hummalı bir çalışmaya girdi ve bu işin altından kalkabileceğini gösterdi. Toplam 54 tesiste yapılacak oyunlar için son
zamanların en hızlı tesisleşmesine gidildi. 54 tesisin 11’i
sıfırdan oluşturuldu, diğer tesisler ise onarımdan geçirildi.
Ve tüm tesisler 20-30 Haziran 2013 tarihinde yapılacak organizasyon için hazır hale getirildi.
Gençlik ve Spor Bakanlığı, Mersin Valiliği, Mersin Büyükşehir Belediyesi, Mersin Üniversitesi ve 17. Akdeniz Oyunları
Genel Koordinatörlüğü’nün el birliğiyle az zamanda çok
işler başarıldı. Yapılan tesisler uzun ve yorucu çalışmaların
en somut örnekleri şüphesiz. Uzun yıllar sporculara hizmet
edecek tesisler Mersin’i adeta bir spor merkezi görüntüsüne taşımış. Yöresel özelliklerin dikkate alınarak yapıldığı
tesisler, Mersin’in yalnızca oyunlara hazır hale getirilmesi
bakımından değil, aynı zamanda Mersin’i her daim canlı bir
spor şehri yapması bakımından da önemli.
1000 seyirci kapasiteli Olimpik Yüzme Havuzu
4 bin 500 seyirci kapasiteli Nevin Yanıt Atletizm Kompleksi
Rakamlarla Mersin 2013
24 ülke
54
6000
32
tesis
7 bin 500 seyirci kapasiteli Servet Tazegül Spor Salonu
sporcu
branş
Açılış ve kapanış törenlerinin gerçekleştirileceği 25 bin seyirci kapasiteli stadyum
Haziran 2013
DosyaSöyleşi
17. Akdeniz Oyunları
Genel Koordinatörü
Bekir Korkmaz:
Oyunlar için
500 milyon lira
yatırım yapıldı
Söyleşi: Cahit Yıldız
17. Akdeniz Oyunları 23 Şubat 2011’de
alınan kararla Mersin’e verildi. Bu kadar
dar bir zamanda hazırlanmak çok zor olsa
gerek...
Mersin, Sayın Başbakanımız Recep
Tayyip Erdoğan ve Bakanımız Sayın
Suat Kılıç’ın destekleriyle, 18 ay gibi
kısa sürede çok büyük tesislere sahip
oldu ve yakında dev bir organizasyona
ev sahipliği yapacak. Bu büyük organizasyonun gerçekleştirilmesi için
yerel yöneticiler ve Mersin halkı da
büyük destek vermektedir. Bu büyük
destek sayesinde oluşan dinamizm ve
motivasyon ile kısa zamanda tesisler
tamamlanmıştır ve organizasyonun
gerçekleştirilmesi için yoğun çaba
harcanmaktadır. Sayın Bakanımızın
ifadesiyle “18 ay gibi kısa bir sürede
Türk mucizesini Mersin’de gerçekleştiriyoruz.”
Akdeniz
Oyunları
sayesinde
hem tesis
standartları
yakalanmış
olacak hem de
ülkemizin etkin
bir tanıtımı
yapılacaktır.
Müthiş bir tesisleşmeye gidildi. Yapılan çalışmalardan bahseder
misiniz?
17. Akdeniz Oyunları, 11’i yeni olmak üzere toplam 52 tesiste
gerçekleştirilecektir. Mevcut tesislerde ise ciddi anlamda
tadilat yapılmaktadır. Bu tesislerin bir kısmı, antrenman
ve ısınma tesisi olarak kullanılacaktır. Yeni tesislerde özgün mimariye önem verilmiştir. Böylece, yöresel kriterler
dikkate alınarak Mersin’e özgü tesisler örnek oluşturacaktır. Organizasyon giderleri hariç olmak üzere tesisler için
Mersin’de yaklaşık 500 milyon lira yatırım yapılmaktadır.
İhale, bakım, onarım ve yeni inşaatlar 1,5 yıl gibi kısa sürede
gerçekleştirilecek, 32 branşta 24 ülkeye, yaklaşık 6000 sporcu
ve yöneticiye ev sahipliği yapacak.
Spor turizmi çığ gibi büyüyen bir alan. Oyunların spor turizmine
katkısı noktasında beklentileriniz neler?
Bilindiği gibi spor turizminin gelişmesi için spor altyapısının
sağlamlaştırılması, kaliteli tesislerin olması gerekmektedir. Her spor branşının kendine özgü standartları var. Bu
standartlara uygun altyapısı olan tesisler, uluslararası spor
organizasyonlarının vazgeçilmez unsurlarındandır.
Haziran 2013
61
62
DosyaSöyleşi
Mersin’de gerçekleştirilecek olan 17. Akdeniz Oyunları
sayesinde bu standartlara uygun tesisler yapılmıştır. Mersin
bu sayede spor turizmine uygun birçok branşta tesise sahip
olmuştur. Böylece oyunlar sonrasında, gelecekte iyi bir alternatif oluşturabilecek potansiyele sahiptir. Sahip olunan
spor tesislerinin kalitesi ve konaklama imkanlarıyla, etkin
bir pazarlama ve tanıtım yöntemiyle sadece yurt içi değil,
yurt dışındaki spor takımlarının da ilgisi çekilerek Mersin’de
spor turizmi geliştirilmiş olacaktır. Görülüyor ki Akdeniz
Oyunları sayesinde hem tesis standartları yakalanmış olacak
hem de ülkemizin etkin bir tanıtımı yapılacaktır.
Uluslararası Spor Turizm Konseyi’nin verdiği rakamlara
göre tüm dünyada spor endüstrisinin 180 milyar dolarlık
ticari hacme sahip olduğu düşünülürse, bu kapsamda seyahat, organizasyon, gıda ve diğer harcamalar göz önünde
bulundurularak iyi bir pazarlama ile Mersin de bu pastadan
pay alacak ve yeni istihdam alanları oluşturularak kent ekonomisine ciddi katkı sağlanacaktır.
Halkın katılımı nasıl? “Gönüllü” çalışması beklentileri karşıladı mı?
Halkın ilgisi büyük, her geçen gün tanıtım etkinliklerinin
çoğalmasıyla bu ilgi daha da artmaktadır. Tesislerin de hızla
tamamlanması daha fazla merak uyandırmakta ve böylece
farkındalık oluşmaktadır. Gönüllü olarak aktif görev yap-
Haziran 2013
mak isteyen kişi sayısı oldukça fazla. Organizasyon çerçevesinde birçok departman bulunmakta ve bu departmanlarda
görev alacak gönüllüler, departmanın çalışma konularına
hakim olabilecek kişilerden seçilecektir. Ülkemizi en iyi
şekilde temsil edebilecek özelliklere sahip gönüllüler, yurt
dışından gelecek sporcu ve diğer konuklarımıza da en iyi
desteği verebilecek nitelikte olacaklar. Bu amaçla, seçilecek
olan gönüllülere gerekli eğitimleri vererek başarılı bir organizasyon gerçekleştirmeyi hedefliyoruz.
DosyaSöyleşi
İstanbul, 2020 Yaz Olimpiyatları’na tekrar aday oldu. Akdeniz Oyunları’na bir
prova veya son bir sınav diyebilir miyiz?
Kısa sürede modern tesislere kavuşan
Mersin’de yapılacak olan 17. Akdeniz
Oyunları sayesinde, hem tesis yapımında hem de organizasyon alanındaki başarılarımız bir kez daha fark
edilecektir. 2020 Yaz Olimpiyat ve
Paralimpik Oyunları’na hangi şehrin
(Madrid, Tokyo, İstanbul) ev sahipliği yapacağı Akdeniz Oyunları’nın
ardından eylül ayında açıklanacak.
Dolayısıyla Mersin’de yapılacak olan
organizasyon eylüldeki açıklamayı
etkileyecektir. Bu nedenle buradaki
performansımız çok önemli ve bunun
Mersin
Oyunları’ndaki
performansımız
çok önemli. Bunun
getireceği
sorumluluğun
bilincinde
olarak tam bir
ekip çalışması
yapıyoruz.
getireceği sorumluluğun bilincinde olarak tam bir ekip
çalışması yapıyoruz. Sayın Bakanımız, gerek tesislerin
zamanında bitirilmesi gerekse organizasyonun kusursuz
gerçekleştirilmesi için oldukça hassas bir çalışma yürütmektedir. Sayın Bakanımız Suat Kılıç, Mersin’de düzenlenecek
17. Akdeniz Oyunları’nın, yarı olimpiyat ölçeğinde bir organizasyon olduğunu söyleyerek Mersin’de kazanılacak beceri
ve tecrübelerin, Olimpiyatların simgesi olan meşaleyi Kız
Kulesi’nde yakmaları konusunda kilometre taşı olacağını
belirtmiştir.
Bu organizasyonun oldukça önemli olduğu vurgusuyla,
Spor Genel Müdürü Mehmet Baykan da, Türkiye’nin son
yıllarda düzenlediği birbirinden önemli spor organizasyonları ile bu konuda rüştünü ispat etmiş bir ülke olduğunu
belirterek, “Mesaimizin çoğunu Mersin için harcıyoruz,
tek amacımız eksiksiz bir organizasyona imza atabilmek”
demiştir.
Haziran 2013
63
64
Millî Saraylar
Yeryüzünde bir şems-pâre:
DOLMABAHÇE
SARAYI
Haziran 2013
Millî Saraylar
Görkemli mimarisi, muhteşem
süslemeleri ve dönemin birçok
sanatsal akımını barındıran
dekorasyonu ile Dolmabahçe,
tanıklık ettiği tarihî olaylar
nedeniyle de Türkiye’nin en
çok ziyaret edilen sarayı...
Pınar Ünsal
“A
şk, kulübeyi altından bir saraya benzetir” demişler.
Konumuz aşk değil, ama burada adı geçen altın saray
olsa olsa Dolmabahçe Sarayı’dır. Gösterişin ve zarafetin
simgesi altının som halden alaşıma kadar binbir ayarda
kullanıldığı, altın kaplamaların ve yaldızların duvarları,
mobilyaları süslediği, yıllar geçtikçe kıymeti artan muhteşem
Dolmabahçe Sarayı...
Saray’ın bugün bulunduğu yerde bir zamanlar deniz
varmış desek yanlış olmaz. Bundan yaklaşık dört yüz yıl
önce kaptan paşaların gemilerini demirlediği ve geleneksel
denizcilik törenlerinin düzenlendiği doğal bir liman görünümündeki koya, 35-40 cm çapındaki meşe kazıklar 40-45
cm aralıklarla çakılmış, horasan harcıyla yatay olarak desteklenmiş, araları toprak ve taşlarla doldurulmuş. Üzerine
ağaçların dikilmesiyle büyük bir bahçe haline getirilen alan,
zamanla padişahların has bahçesi olmuş ve denizin doldurulmasından mütevellit Dolmabahçe adını almış.
Sarayların, kasırların yapıldığı, has bahçelerin bulunduğu Beşiktaş civarı, manzarası, doğası, hatta iklimiyle bir
zamanlar padişahların gözde yeriymiş. Padişahların Dolmabahçe’deki bu has bahçede cirit oynadığı rivayet edilir.
Zaman içinde köşk ve kasırlarla donatılan bölge, “Beşiktaş
Sahil Sarayı” adı verilen bir yapılar bütünü haline gelmiş.
Topkapı terk edilirken...
Sultan Abdülmecid zamanında (1839-1861), Tanzimat
Dönemi’nin de etkisiyle Batılı üsluplar Osmanlı kültür hayatında daha etkili olmaya başlar. Avrupalı devlet adamlarının
ve hükümdarların Osmanlı’ya ziyaretlerinin sıklaştığı bu
dönem daha modern, daha görkemli yapıların da inşasının
başlama dönemidir. İslam aleminin en büyük hükümdarı
Haziran 2013
65
66
Millî Saraylar
ve koskoca imparatorluğun padişahı Abdülmecid’in, şanına
yakışır bir sarayda oturma gerekliliği bu dönemde ağır basar.
Beşiktaş Sahil Sarayı’nın yıkılarak yerine Osmanlı’nın hâlâ
ayakta olduğunu kanıtlarcasına büyük, görkemli ve modern
bir saray yapılması kararı verilir.
Topkapı’yı terk etme kararı alan Abdülmecid’in yaşayacağı
gösterişli bir saray zaten vardır; Sultan II. Mahmud’un yapım
emrini verdiği, o dönemin Çırağan Sarayı. Ancak burası
saray teşkilatının tamamını alamayacak kadar küçüktür ve
diğer sahil sarayları gibi ahşaptan yapılmıştır. Abdülmecid,
Topkapı gibi gereksinimlere bağlı olarak zaman içinde ayrı
ayrı inşa edilmiş yapılar değil, planı önceden hazırlanmış,
harem dahil tüm bölümlerin tek çatı altında toplandığı bir
saray için yapım emrini 1843 yılında verir.
Erken modern dönemde İstanbul’daki birçok mimari
eserde, saraylarda, kasırlarda, camilerde adı geçen Balyan
kardeşleri burada anmamak olmaz. Hem Avrupai hem
Osmanlı tarzı yapıları tasarlayabilen, Doğu ve Batı’ya ait
mimari unsurları büyük bir ustalıkla sentezleyebilen, art
arda dört kuşak mimar olan Kayserili Balyan ailesi Dolmabahçe Sarayı’nın yapımı için uygun görülür. Saray’ın mimari
faaliyetlerinde Garabet ve Nigoğos Balyan’ın imzası vardır.
Sonraları, yaptıkları eserlerin maliyeti ve aşırı Batılı tarzları
eleştirilse de Dolmabahçe projesi Balyan kardeşlerin altın
çağına rastlar.
Haziran 2013
Sedef ve
fildişi kakmalı
mobilyalar, ayaklı
şamdanlar,
billur merdiven
korkulukları,
şömineler ve
muhteşem
süslemeli
aynalarla dekore
edilmiş Saray,
sonu mutlu biten
masallardaki
mekanlara
benzer.
Taşı toprağı altın saray
Yaklaşık 15 bin metrekare üzerine
kurulu Saray’da 285 oda, 43 salon, 6
balkon ve 6 hamam bulunur. Mabeyn-i
Hümayun, Muayede Salonu ve Harem-i
Hümayun olmak üzere üç bölümden
oluşan ana yapı Avrupa saraylarını
andırır. Art arda oda dizilimi yerine
sofa ve sofaya açılan odalardan oluşan
planın uygulanması nedeniyle Türk
ev tipi hakimdir. Bu dönemde yapılan
tüm saraylar ve kasırlarda dış yapı ile
süslemelerin çoğu Batı tarzında olsa da,
iç yapılarda geleneksel Türk ev tipinden
vazgeçilmez.
Yarı kagir olarak ve simetrik inşa
edilen, bodrumla birlikte üç katlı
olan yapı denize paraleldir ve karaya
bakan tarafı yüksek duvarlarla çevrilidir. Batı ve Osmanlı mimarisine ait
birçok unsuru barındıran Saray’da
Barok, Rokoko ve Ampir özellikler
ağır basar. 1853 yılında inşası henüz
bitmemiş olan Saray’ı gezen Fransız
yazar ve sanat eleştirmeni Théophile
Gautier mimarideki üslup karmaşasını
Constantinople adlı eserinde şu sözlerle
yorumlar: “Hangi mimari üslup içinde
yapılmış olduğunu kestirmek zor. Bu
saray ne Grek, ne Roma, ne Gotik, ne
Rönesans, ne Arap ne de Türk… Bir
anıtın cephesini büyük bir kuyumcu
işine benzeten süsleme ve bezemelerin
giriftliği, delicesine çalışılmış ayrıntıları nedeniyle İspanyolların Lateresco
dedikleri türe yakın durur.” Birçok
mimari öğenin birbiri içine yedirilerek
ustaca yorumlanması, kullanılan malzeme ve renklerin uyumu, süslemelerin
abartılı olmasına rağmen zarif duruşu
ile Saray, bir üslup çorbasından çok
hangi mimari özelliği taşıdığı kestirilemeyen bir sır gibidir.
Cephelerinde Haznedar küfekisi,
Sarıyer, Marsilya, Karamürsel taşları
ve Marmara mermerinin kullanıldığı
Millî Saraylar
Muayede Salonu
2 bin metrekareyi aşan alanı, elli altı sütunu, yüksekliği otuz altı metreyi
bulan kubbesiyle Saray’ın üç ana bölümünden biri olan Muayede Salonu,
dünya sarayları içindeki en büyük balo salonudur.
Kanun-i Esasi, 23 Aralık 1876 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nın Muayede
Salonu’nda ilan edilir.
Saray’ın çatısı ahşaptır. İç süslemelerin büyük bölümünü
altın yaldız ve altın varak oluştursa da kalemişi, stucco, lake
ve kartonpiyer de kullanılmıştır. Sarayın muhtatif hali sadece
kullanılan altınlardan değil kristallerden de ileri gelir. Üst
kat ile bağlantıyı sağlayan kristal merdiven daha saraya girer
girmez insanı baş döndürücü bir manzaranın içine sokar.
Sedef ve fildişi kakmalı mobilyalar, ayaklı şamdanlar, billur
merdiven korkulukları, şömineler ve muhteşem süslemeli
aynalarla dekore edilmiş Saray, sonu mutlu biten masallardaki
mekanlara benzer.
Milattan önce 500’lü yıllarda doğan, ancak 1800’lü yıllarda
Avrupa’yı etkisi altına alan ve doğaya duyulan hayranlığın
eserlere yansımasıyla gelişen Natüralizm, Saray süslemeleri,
mobilyaları, hatta koltuk ve kanepe döşemelerinde kendini
gösterir. Tavanda alçı kabartma motifler arasındaki manzara resimleri, mobilyalarda çiçek ve yapraklardan meydana
getirilen oyma süslemeler, bazı koltuk ayaklarındaki pençe
şekilleri, çiçek ve hayvan desenleri içeren Çin, Japon, Sevrés ve
Yıldız porseleni vazolar sanat alanında Avrupa’da dalga dalga
yayılan natüralizmin Osmanlı’da da etkili olduğunu gösterir.
Salon ve odaların vazgeçilmez unsuru saatler; mobilyalarla
genellikle aynı renkte olan ve Hereke Dokumahanesi’nde
dokunmuş perdeler; İran, Sivas, Hereke, Ladik halıları ve
Charles-François Daubigny, Adolf Schreyer, Eugéne Fromentin, Jean-Léon Gerome, Ivan Ayvazovski gibi dönemin ünlü
ressamlarının yaptığı tablolar dekorasyonda önemli yer tutar.
Saray’daki mobilyalar da mimaride ve süslemelerde olduğu gibi farklı üslupların bir sentezi şeklindedir. Çizgi ve
geometrik şekilli kapı kanatları ve yabancıların Ottoman
style dedikleri sedir tipi koltuklarla Türk; masa ile koltuk
ayaklarında kullanılan tornalı ve hurmalı ayaklar, simetrik
unsurlarla Barok; berjer tipi koltuklar, zarif ve süslü oyma-
Haziran 2013
67
68
Millî Saraylar
Saray’ın Elçi Kabul Odası’nda Napoléon Bonaparte’ın hediye
ettiği, üzerinde gözdelerinin ve kendi resminin yer
aldığı bir sehpa bulunmaktadır.
Dolmabahçe Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu sınırları
içinde modern aydınlatma kullanılan ilk mekandır. Salonlardaki ve bahçedeki fenerler, Saray’ın yakınındaki
fabrikadan gelen havagazıyla aydınlatılmaktaydı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün cenaze namazı 19 Kasım
1938 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nda kılınmıştır.
larla XV. Louis; aşırı süslü ve kavisli karyolalar, kitaplıklar,
masalarla Rokoko; Neo-klasik; Uzakdoğu; Oryantalist; Art
Nouveou başta olmak üzere birçok sanatsal üslup gözlenir.
Saray mobilyaları Londra ve Paris’ten getirilmiş, bazıları saray
bünyesindeki Tamirhane-i Hümayun’da yapılmış, bir kısmı
ise İstanbul esnafına yaptırılmıştır.
Yakın tarihin tanığı
Dolmabahçe Sarayı’nın ana binası ve dekorasyon elemanları
büyük ölçüde korunmuş ve günümüze kadar ulaşmıştır.
Bazı bölümlerin restore edilerek ziyarete açıldığı Saray’da
Resmî Daire, Muayede Salonu, Harem, İç Hazine Dairesi,
Camlı Köşk, Saat Kulesi, Hazine Dairesi, Kuşluk, Gedikli
Cariyeler Dairesi, Kızlarağası Dairesi, Hareket Köşkleri,
Hereke Dokumahanesi ve Ebniye-i Seniyye Ambarları Millî
Saraylar denetimindedir. Musahiban Dairesi ve Matbah-ı
Amire yapılarının bir kısmı Başbakanlığın, Hareket Köşkleri
ise Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi’nin
kullanımına tahsis edilmiştir. Ana Yapı, Saat Kulesi, Camlı
Köşk, İç Hazine ve Matbah-ı Amire müze ve sergi yapıları
olarak kullanılmaktadır. Saray’ın bazı bölümleri ise Mimar
Sinan Üniversitesi ve Jandarma Genel Komutanlığı tarafından
kullanılmaktadır.
Osmanlı’nın son döneminde birçok önemli olaya tanıklık
etmiş Dolmabahçe Sarayı, Yugoslavya Kralı Aleksandar,
İran Şahı Pehlevi, Afgan Emiri Amanullah Han, İngiltere
Kralı VIII. Edward, Irak Kralı Faysal gibi önemli konukları
ağırlamış, meşrutiyetin ilanını görmüş, ilk Dil Kurultayı’na ev
sahipliği yapmış, Kanun-i Esasi’nin kabul edildiği ve ilk Millî
Meclis’in toplandığı yer olmuştur. Dolmabahçe Sarayı’nın
tarihindeki en önemli olaylardan biri de şüphesiz, Mustafa
Kemal Atatürk’ün hayata gözlerini burada yummasıdır.
Haziran 2013
Saray’ın dekorasyonunu Paris Operası’nın ünlü dekoratörü Charles Séchan yapmıştır. Bu işi Abdülmecid’in Séchan’dan bizzat
istediği rivayet edilir.
Sultan II. Abdülhamid döneminde Dolmabahçe Sarayı’na 32
yıl kilit vurulur. Saray’ı güvenliksiz bulan Sultan, Dolmabahçe
yerine Yıldız ve Beylerbeyi saraylarında yaşar.
Meclis Çalışanları
69
Yasamanın gizli kahramanları
MİLLETVEKİLİ DANIŞMANLARI
Zeynep Yiğit | Fotoğraflar: Elif Çelik
Onlar milletvekillerinin
sağ kolu, sırdaşı, en
büyük yardımcısı…
“Yasama ordusunun gizli
kahramanlarıyız” diyen
danışmanlar, çok önemli işlere
imza atıyor.
TBMM
Genel Kurulu’ndaki konuşmalar, basın
açıklamaları, komisyon toplantıları, soru
önergeleri, yasa teklifleri, ziyaretçilerle görüşmeler… Bu saydıklarımız milletvekillerinin bir yasama dönemindeki çalışmalarından birkaçı. Vekiller yoğun tempo içinde bir yandan
yasama faaliyetlerini yürütüp bir yandan seçmenle ilişkilerini
sürdürürken en büyük desteği danışmanlarından alıyor.
Milletvekillerinin sağ kolu danışmanlar, “perde arkası”nda
çok önemli işlere imza atıyor. Parlamenter Danışmanları
Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Necip Yüce, “Milletvekili
danışmanları yasama ordusunun gizli kahramanlarıdır” diyor. 10 yılı aşkın süredir milletvekili danışmanı olarak Meclis
çatısı altında yer alan Yüce ile hem bu önemli görevi hem
Haziran 2013
70
Meclis Çalışanları
Parlamenter Danışmanları Derneği, TBMM Spor Oyunları’nda önemli başarılara imza attı.
de derneğin çalışmalarını konuştuk.
Kendisine ilk sorumuz “Milletvekili
danışmanı ne iş yapar?” oldu. Yanıtı
tahmin ettiğimizden uzundu. Kabarık
bir görev listesi sunan Necip Yüce’nin
açıklamaları özetle şöyle:
“Danışman, araştırmacı ve yasama uzmanıdır. Yasama faaliyetlerine
katılımda milletvekilinin ihtiyaç duyduğu bilgilere ulaşmasını sağlayan,
bu konuda araştırmalar yapan kişidir.
Milletvekilinin halkla ilişkilerini yürütür. Milletvekili olmadığı zamanlarda
halkın taleplerinin ilk muhatabıdır. Sorunlarını çözmek için destek isteyenlere
yeri geldiğinde bir terapist gibi yaklaşır,
dertlerine derman olmaya çalışır. Milletvekilinin basınla ilişkilerini yürütür.
Vekilin isteği doğrultusunda basın
açıklamalarını kaleme alır, günlük
olarak haber arşivi tutar. Danışman,
milletvekilinin sırdaşı, emniyet ettiği
kişidir. Her türlü yazışmasını onun
üslubuna uygun biçimde kaleme alır,
dolayısıyla milletvekilinin kâtibidir.”
Necip Yüce, milletvekilinin parti teşkilatları, yerel yönetimler, bürokrasi ve
sivil toplum kuruluşları ile ilişkilerini
yürütmenin de danışmanın görevleri
arasında yer aldığını belirtiyor. Kabarık listedeki bir başka madde ise
milletvekilinin seçim çalışmalarının
koordinasyonunda bulunmak.
Hepsi üniversite
mezunu, çoğu erkek
Sohbetimiz sırasında Necip Yüce,
danışmanların iş yükünün daha iyi
anlaşılabilmesi için çarpıcı bir örnek
veriyor: “Birkaç yıl önce Amerikalı
meslektaşlarımızı Meclis’te ağırladık.
Bize hangi görevleri yaptığımızı sordular. 15’e yakın madde sıralayınca
‘Kaç kişi çalışıyor?’ dediler. Biz saydıklarımızın hepsini bir kişinin yaptığını söyleyince çok şaşırdılar. Çünkü
Amerika’da bir senatörün 20’ye yakın
Haziran 2013
personelinden 13-14’ü danışman. Her danışmanın görevi farklı. Branşlaşma olduğu için derinlemesine çalışma imkanına sahipler. Ayrıca ofis ortamları çok rahat.
Biz burada milletvekiliyle küçük bir odayı paylaşıyoruz. Yetersiz çalışma koşulları,
performansı ve verimi düşürüyor. Yapımı devam eden yeni halkla ilişkiler binası,
ne yazık ki ferah mekanlar açısından beklentimizi karşılamıyor.”
Necip Yüce’nin verdiği bilgiye göre, danışmanların en az önlisans mezunu
olması gerekiyor. Şu anda Meclis’te yaklaşık 490 danışman görev yapıyor. Hepsi
üniversite mezunu danışmanlar arasında erkek ağırlığı göze çarpıyor. Kadınların
sayısı giderek artsa da mesai saatlerinin belirsizliği ve yoğun iş temposu nedeniyle
mesleği daha çok erkeklerin tercih ettiği belirtiliyor. Danışmanlar milletvekilinin
bir dilekçeyle istekte bulunması üzerine hizmet sözleşmesi imzalayarak Meclis’te
çalışmaya başlıyor. Sözleşme imzalanmadan önce güvenlik soruşturması yapılıyor.
Danışmanların görev süreleri doğrudan milletvekiline bağlı. Ölüm, istifa, yeniden
seçilememe gibi nedenlerle milletvekilinin görevi sona ererse danışmanlık da bitiyor.
Ayrıca milletvekili istediği zaman danışmanını değiştirebiliyor. Kaç kez değişiklik
yapılabileceği konusunda ise bir sınırlama yok.
“Meclis’te çalışmaktan onur duyuyoruz”
Parlamenter Danışmanları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Necip Yüce, 2011’de
yürürlüğe giren Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu’nda
sekreterlerin “ikinci danışman” olarak adlandırıldığını, ayrıca milletvekiline şoför
olarak değerlendirilmek üzere üçüncü bir yardımcı personel imkanı sağlandığını
anımsatıyor. Bazı vekillerin, üçüncü yardımcı personeli de danışman olarak değerlendirdiğini ifade eden Yüce, “Danışmanlar ve diğer iki personel, hizmet sözleşmesi
imzalayarak çalışmaya başlıyor. Her üçünün de görev süresi doğrudan milletvekiline
bağlı” diyor.
Meclis Çalışanları
Danışmanlar, işleri ne kadar zor ve
yorucu olsa da Yüce Meclis çatısı altında görev yapmaktan onur duyduklarını
belirtiyorlar. “Milletvekilleri millete
hizmet için çalışıyor. Biz de onların en
yakın çalışma arkadaşları olmaktan
mutluluk duyuyor ve işimizi büyük
bir keyif le yapıyoruz” diyen Necip
Yüce, önemli bir sıkıntılarını şöyle dile
getiriyor: “Yeni teşkilat kanunuyla danışmanların özlük haklarında önemli
ölçüde iyileşme olmakla birlikte birkaç
ciddi sıkıntı söz konusu. Herhangi bir
kurumda kadrosu olmayan danışmanlar, görevleri sona erdiğinde açıkta
kalıyorlar. Devlet terbiyesine ve belli bir
bilgi birikimine sahip bu arkadaşlarımızın kıdem tazminatı, işsizlik maaşı,
mesai ücreti hakkı yok. Giyim parası
alamıyor, yemek indiriminden faydalanamıyorlar. Türkiye’de kıdem tazminatı hakkı olmayan tek kesim milletvekili
danışmanlarıdır. Bu sıkıntının giderilmesi arkadaşlarımızı motive eder,
çalışma şevkini artırır. Dernek olarak
biz bu konuda girişimlerde bulunduk,
çözülmesini umut ediyoruz.”
Yönetim Kurulu’ndaki danışmanlar
Parlamenter Danışmanları Derneği’nin Yönetim Kurulu’nda yer alan isimler şöyle: Necip
Yüce (Yönetim Kurulu Başkanı), İbrahim Tutar, Ali Nihat İraz, Mehmet Gıyas Azeritürk (Başkan Yardımcısı), Gül Elçi (Genel Sekreter), Durdağı Yıldırım (Genel Sekreter Yardımcısı),
Aybars Köse (Sayman), İsmail Doğru (Sayman Yardımcısı), Hande Yalnızoğlu, Abdullah
Mesut Düzenli, Cem Çetin (Yönetim Kurulu Üyesi)
“Derneğimiz dünyada ilk ve tek”
Yasama ve araştırma faaliyetleri başta olmak üzere pek çok konuda milletvekillerine katkı sağlayan danışmanlar, 2005 yılında Parlamenter Danışmanları Derneği
çatısı altında bir araya geldi. 52 kurucu üyesi bulunan derneğin yönetim kurulu
başkanlığını 2009’dan bu yana Necip Yüce üstleniyor. Yüce, üye sayısı 500’e yaklaşan derneğin kuruluş sürecini şöyle anlatıyor: “Çeşitli meslek gruplarına mensup,
farklı deneyim ve birikimlere sahip milletvekili danışmanlarının birbirlerinden
habersiz olduklarını, yeterli ölçüde yardımlaşma ve dayanışma sağlanamadığını
gözlemledik. Arkadaşlarımız arasında güçlü ilişkilerin kurulmasına, birikim ve
deneyimlerin paylaşılmasına, özlük hakları konusunda çalışmalar yapılmasına
imkan sağlamak üzere bir dernek kurulmasına karar verdik. O dönemde Meclis’te
AK Parti ve CHP vardı. Hem iktidar hem muhalefet partisi milletvekilleriyle çalışan
danışman arkadaşlarımızla birlikte derneği kurduk. Demokratik bir yapıya sahibiz.
Siyasi bir amacımız yok; bunu da tüzüğümüzde belirttik. Dünyada milletvekili
danışmanlarının kurduğu ilk ve tek derneğiz.”
Bugüne kadar pek çok ulusal ve uluslararası projede yer aldıklarını ifade eden
Necip Yüce, şu sıralar Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Türkiye’nin ortaklaşa
yürüttüğü “Demokratik Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi Projesi”nin Yürütme
Kurulu’nda bulunduklarını belirtiyor. Yüce, AB Parlamenter Danışmanları Diyaloğu Projesi, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın Yasa Yapma Süreçlerine Etkin
Katılım Projesi, Yasama Derneği ile birlikte başlattıkları Yasama Eğitimi Projesi ve
çeşitli sivil toplum kuruluşlarıyla beraber gerçekleştirdikleri faaliyetleri derneğin
önemli çalışmaları arasında sayıyor.
Haziran 2013
71
72
Entelektüel asker
Kazım Karabekir
Dr. Ahmet Tetik
1882
y ı lında İstanbul ’da
doğdu . 19 02’ de Ha r p
Okulu’nu 1905’te de Harp Akademisi’ni
birincilikle bitirdi. İki yıl Manastır’da
stajını tamamladıktan sonra 19081910 yılları arasında Harp Okulu’nda
hocalık ve 3. Tümen Kurmay Başkanlığı görevlerini yürüttü. Arnavutluk
isyanında Mürettep Kolordu Harekât
Şube Müdürlüğü görevinin ardından
Edirne’ye döndü. Balkan Harbi’nde
Edirne Kalesi’nde bulunuyordu. Harpten sonra Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye
İstihbarat Şube Müdürlüğüne tayin
edildi. Birinci Dünya Harbi başlangıcında Birinci Seferi Kuv vet Komutanlığına getirildi, ancak hemen
İstanbul’a geri çağrıldı ve 13. Tümen
Komutanı olarak Çanakkale Muharebelerine katıldı. Buradan 1. Ordu
Kurmay Başkanlığına atandı.
Kasım 1915’te, Golç Paşa’nın komutasındaki 6. Ordu Kurmay Başkanı
olarak Bağdat’a gitti. Kutülamare’nin
düşüşüne yakın 27 Nisan 1916’da 18.
Kolordu Komutanlığına tayin edildi.
Bir yıl sonra Bitlis-Muş-Bingöl cephesinde 2. Kolordu Komutanlığına
atandı.
Kazım Karabekir, 1918 yılından
sonraki hayatını, 9 Ocak 1939’da İstanbul Milletvekili olarak doldurduğu
özgeçmişinde şöyle anlatmaktadır:
Haziran 2013
73
“1918 başında Erzincan karşısındaki 1.
Kafkas Kolordu Komutanlığına naklolundum. Erzincan ve Erzurum’u kışın Kolordumla kurtardım. Sarıkamış,
Kars ve Gümrü kalelerinin zaptındaki
hizmetime karşılık generalliğe terfi
olundum. Bundan sonra Tebriz’e hareketle İran Azerbaycanı’ndan İngiliz
kuvvetlerini çıkardık.”
Kazım
Karabekir,
“entelektüel asker”
sıfatını layıkıyla
taşıyan ender
şahsiyetlerdendir. Türkiye
Cumhuriyeti’nin
tarih sahnesine
çıktığı yıllarda,
onun rolü yeterince değerlendirilememiştir.
Mütarekenin ardından Kazım Karabekir İstanbul’a çağrılır. Oradaki durumu görünce kalamayacağını anlar ve önce
Tekirdağ’daki 14. Kolordu Komutanlığına, kısa süre sonra
da Erzurum’daki 15. Kolordu Komutanlığına kendisinin
tayin edilmesini sağlar. 19 Nisan 1919’da Trabzon’a gelerek
göreve başlar. İstiklâl Harbi’nin “Şark Cephesi Kumandanı”
olarak çok önemli bir görev üstlenmiştir. Gümrü ve Kars
antlaşmalarını imzalar. Onun bu cephede sağladığı güven,
Batı Cephesi’ndeki başarıların temelini teşkil etmiştir.
Kazım Karabekir, Büyük Millet Meclisi’nin 1. döneminde
Edirne Milletvekiliydi. Meclis’e ancak Batı Cephesi’ndeki
zaferden sonra katılabildi. İzmir’de toplanan 1. İktisat
Kongresi’nde Başkanlık yaptı. 2. Dönem Büyük Millet
Meclisi’nde İstanbul Milletvekiliydi. 1924’te Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası’nın kurucuları arasında yer aldı. Ünlü
“takrir-i sükûn kanunu”nun çıkarılmasının ardından bu
parti kapatıldı. Kazım Karabekir, İzmir Suikasti davasında
yargılandı ve beraat etti. 1927 yılında emekliye sevk edildi.
Sonraki yılları, yönetime muhalif entelektüel bir asker olarak uzun yıllar sürecek takip ve gözetim altında geçti. Bu
Haziran 2013
74
dönemde eserler kaleme aldı. İstiklâl
Harbimiz adını verdiği eseri henüz
yayımlanmadan büyük tartışmalar
doğurdu, basımı yasaklandı.
Ocak 1939’da boş olan İstanbul
Milletvekilliğine yeniden seçildi ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına yıllar sonra yeniden katıldı. 1946
seçimlerinden sonra toplanan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
seçildi. İki yıl sonra, 26 Ocak 1948
yılında Ankara’da hayatını kaybetti.
Kazım Karabekir, “entelektüel asker”
sıfatını layıkıyla taşıyan ender şahsiyetlerdendir. Türkiye Cumhuriyeti’nin
tarih sahnesine çıktığı yıllarda, onun
rolü yeterince değerlendirilememiştir. Yazdığı onlarca eserde, onun ne
denli birikimli olduğu açıkça görülür.
Birinci Dünya Savaşı Anıları, Edirne
Hatıraları, Günlükler (1906-1948),
Hayatım, İstiklâl Harbimiz, İstiklâl
Harbimizde Enver Paşa ve İttihat ve
Terakki Erkânı, İttihat ve Terakki Cemiyeti başvuru eserleri arasında yerini
almıştır.
Takrir-i sükûn hakkındaki kanun lâyihası münasebetiyle...
Kâzım Karabekir Paşa (İstanbul): Efendim! Recep Beyefendi bilhassa İstanbul basınını hedef alarak gereği kadar açıklamada bulundular. İsmet
Paşa Hazretleri de herhangi zatın açıklaması karşısında muhalif partinin hiçbir söz söylemediğini söylediler. Şimdi esasen bu kanunun bilhassa
birinci maddesinden endişemiz bu iki vehim ve zandandır. Bugün basın bu milletin fikirlerinin aynasıdır. (Asla, asla sesleri) (gürültüler)
Mustafa Bey (Tokat): Bunlar satılmış kimselerdir. Keratalar satılmıştır.
Kâzım Karabekir Paşa (Devamla): Müsaade buyurun efendim! Bütün üyelerden çıkan sözlerin sonucu olmaz. Sonra bendenize, arzu buyuran
zevat, benden sonra cevap verir. Muhalif partinin açıklamada bulunmaması hakkında İsmet Paşa Hazretlerinin böyle bir zan ve vehmi, demek
oluyor ki, böyle bir kanunu doğurmuştur.
Ali Saip Bey (Kozan): Hayır efendim.
Kâzım Karabekir Paşa (Devamla): İşte efendiler! Bizim endişemiz böyle elâstikî ve böyle her şeye çekilebilir ve istenildiği şekle sokulabilir
bir kanunla, hürriyet hakkını sınırlamamak içindir. Binaenaleyh bu kanunun kabulüyle, basın memleketimizde tamamıyla kayıt altına alınmış
olacaktır. (Asla sesleri) İnşallah öyle olur ve muhalefet erkânına karşı veyahut herhangi bir yerde siyasî unsurlara karşı zan ve vehimlerle birçok
icraata kıyam edebilmek daima muhtemeldir.
Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey (İstanbul): Merak etmeyiniz.
Kâzım Karabekir Paşa (Devamla): Ben şunu arz ederim ki, bilhassa İsmet Paşa Hazretlerine, yirminci asırda zan ve vehimle millet idare
edilemez. (Sağdan alkışlar)
Recep Zühtü Bey (Sinop): Vehim sizdedir paşa!
Haziran 2013
75
Belge TBMM arşivinden alınmıştır.
Haziran 2013
76
Asambleler
AKDENİZ-PA Türk Grubu Başkanı
Tevfik Ziyaeddin Akbulut:
AKDENİZ-PA
parlamenter
diplomasi
için önemli
bir platform
oluşturuyor
Söyleşi: Cahit Yıldız
A
kdeniz Parlamenter Asamblesi (AKDENİZ-PA) 24 ana
katılımcı ülkenin imzasıyla bağımsız bir uluslararası grup olarak 2006’da kuruldu. Akdeniz havzasındaki
ülkelerin ulusal parlamento temsilcilerinin katılımıyla
gerçekleştirilen AKDENİZ-PA toplantılarında Türkiye beş
milletvekiliyle temsil ediliyor. Akdeniz’de güçlü bir işbirliği
hedefiyle yola çıkan AKDENİZ-PA’nın Türk Grubu Başkanı
Tevfik Ziyaeddin Akbulut sorularımızı yanıtladı.
AKDENİZ-PA ne amaçla kuruldu, hedefleri nelerdir?
AKDENİZ-PA’nın öncelikli hedefi, parlamenterler aracılığıyla üye ülkeler arasında siyasi, ekonomik ve sosyal
işbirliğini geliştirerek bölgedeki sorunlara ortak çözümler
bulmak, bölge halkları arasında anlayış ve dostluğu geliştirmek, Akdeniz’de barış ve refah sağlamaktır. Bu hedeflerine ulaşmak için Asamble bünyesinde üç Daimi Komite
oluşturulmuştur. Bunlar sırasıyla Siyasi ve Güvenlikle İlgili
İşbirliği Komitesi, Ekonomik, Sosyal ve Çevresel İşbirliği
Komitesi ile Medeniyetler Arası Diyalog ve İnsan Hakları
Komitesi’dir. Böylelikle Asamble, bölgenin karşılaştığı veya
Haziran 2013
karşılaşacağı tüm sorunları ele alarak diyalog yoluyla üye
ülkeler arasında işbirliğini geliştirmeyi hedefliyor. Diğer
bir deyişle, parlamenter diplomasi için önemli bir platform
oluşturuyor.
Başkanlığınız döneminde ne gibi çalışmalar yaptınız?
AKDENİZ-PA VI. Genel Kurul Toplantısı, İtalya Parlamentosu’nun ev sahipliğinde 27-29 Ekim 2011 tarihlerinde
Palermo’da yapılmıştır. Toplantıda başkanlığını üstlendiğim
Kültürler ve Medeniyetler Arası Diyalog ve İnsan Hakları
Komitesi’nde çatışmaların ve anlaşmazlıkların olduğu bir
dünyada kültürler arası diyaloğun daha da önem kazandığının; çatışmaların giderilmesi için çalışmanın; barışçıl ve
güvenli bir dünyada yaşamak için uluslar, halklar, kültürler
arası diyaloğu geliştirmenin altını sürekli olarak çizdim.
2012 yılı ocak ayında Amman’da gerçekleşen AKDENİZ-PA
19. Başkanlık Divanı Toplantısı’na katıldım. İşsizlikle Mücadele ve İş Alanları Yaratma başlıklı konuda, Türkiye’nin
işsizlikle mücadele konusunda büyük bir başarı elde ettiğini; iki yıl süre zarfında Türkiye’de işsizlik oranının
Asambleler
yüzde on altılardan yüzde dokuzlara
düştüğünü ve bunun için, Türk hükümetinin kalifiye bireyler yetiştirmek
üzere mesleki kurslar düzenlediğini;
bu düzenlemenin AKDENİZ-PA üye
ülkelerine de yardımcı olacağına duyduğum inancı vurguladım. Ayrıca,
başkanlığım döneminde, TBMM’nin
ev sahipliğinde 29-30 Nisan 2012 tarihlerinde Ankara’da AKDENİZ-PA
Özel Çalışma Grubu Toplantısı’nı
gerçekleştirdik. “Orta Doğu Barış Süreci ve Arap Dünyası’ndaki Olaylar”,
“Organize Suçların Çevre Üzerinde
Etkisi”, “Akdeniz Çevresi Tehlikede:
Acil Eylem Çağrısı” başlıklı raporlar görüşülmüş olup “Enerji Üzer i ne A K DEN İ Z -PA Faa l iyet ler i”,
“Finans Üzerine AKDENİZ-PA Faaliyetleri”, “Gıda Güvenliği Üzerine
AKDENİZ-PA Faaliyetleri” hakkında,
“Akdeniz’de İşsizlik ve İstihdam Yaratılması” ve “Cinsiyet Meseleleri ve
Eşitlik, Eğitim” başlıklı raporlara ilişkin sunumlar yapılmıştır. 2013 yılının
şubat ayında, AKDENİZ-PA adına ve
AKDENİZ-PA hedeflerini paylaşmak
üzere Medeniyetler İttifakı 5. Global
Forumu’na katıldım. AKDENİZ-PA
bölgedeki etkin rolü ve güçlü bir diyalog platformu oluşturması açısından
Birleşmiş Milletler Dostlar Grubu’na
üye olmuş, 136 üye devletin katılımıyla
mutabakat antlaşması imzalanmıştır.
İmzalanan mutabakat anlaşması ile
uluslar ve halklar arasındaki anlayış
gelişerek bölgenin refaha ve barışa
ulaşması kolaylaşacaktır.
Akdeniz oldukça heterojen bir yapıya
sahip. Bu yapının kuracağı diyalogda
AKDENİZ-PA’nın rolü nedir?
Hiç şüphesiz AKDENİZ-PA’nin rolü
bölgesel anlamda çok önemlidir, bu
önemli role birkaç örnek vermek isterim; 2012 yılında, terörizme karşı mücadelede Birleşmiş Milletler Güvenlik
Göç, iklim
değişikliği,
uluslararası
organize
suç, terörizm
gibi çağımız
meselelerinin
çözümünde
birliktelik ve iş
birliği AKDENİZPA tarafından
öncelikli olarak
benimsenmiştir.
Konseyi, AKDENİZ-PA’yı imtiyazlı ortağı olarak göstermiştir; AB Komiyonu üyesi Stefan Füle bölgedeki yegane rolü
için AKDENİZ-PA’ya övgülerini iletmiştir; Arap Devletleri
Ligi, AKDENİZ-PA’yı Akdeniz Bölgesi ile ilgili diğer bölgesel kuruluşların faaliyetlerini de organize etmek adına
bölgesel konferans düzenlemeye davet etmiştir; BM Özel
Temsilcisi R. Serry ve Brahimi, Orta Doğu’da barış çabaları
için AKDENİZ-PA’nın desteğini istemiştir; Avrupa İmar ve
Kalkınma Bankası, Avrupa Merkez Bankası ve Dünya Bankası AKDENİZ-PA’yı ortak olarak seçmişlerdir; BM Genel
Sekreteri Sayın Ban Ki-moon, uluslararası üst düzey Enerji
Paneli’ne katılması için AKDENİZ-PA’yı davet etmiştir.
2012 yılında AKDENİZ-PA bölgede yegane statüye ulaşmış,
uluslararası meselelerde merkezî ve bölgenin menfaatlerini
yerine getirmek gibi özel bir role sahip olmuştur. Bu nedenle,
AKDENİZ-PA tarafından bölgenin mevcut sorunlarının
çözümünü kolaylaştırmak için başlatılan girişimler diğer
kuruluşlar tarafından memnuniyetle karşılanmaktadır. Göç,
iklim değişikliği, uluslararası organize suç, terörizm gibi
çağımız meselelerinin çözümünde birliktelik ve iş birliği
AKDENİZ-PA tarafından öncelikli olarak benimsenmiştir.
AKDENİZ-PA önümüzdeki günlerde ne gibi çalışmalar yapacak?
AKDENİZ-PA, BM ile yakın işbirliği içerisindedir. BM
Genel Sekreteri Sayın Ban Ki-moon da bu işbirliğinden
duyduğu memnuniyeti bildirmiştir. Bu çerçevede, 2013 yılı
mayıs sonu-haziran başında AKDENİZ-PA ile BM’nin işbirliği ile düzenlenecek olan “Akdeniz’de Büyüme için Ticareti
Güçlendirmek” adlı konferansa AKDENİZ-PA Türk Grubu
üyeleri katılacaktır. Yine haziranda Bosna Hersek’teki Anayasal Süreç ile ilgili olarak üye ülkelerden parlamenterlerin
bir araya gelmeleri, AKDENİZ-PA üst düzey katılımcıların
katılımıyla gerçekleşecek olan Orta Doğu Özel Görevi’nin
planlanması, Suriye’de yaşanan insanlık durumunun ele
alınması, sivillerin korunmasının sağlanması, yapılan
insani yardımların zamanında ulaşmasının kolaylaştırılması ve Suriyeli milletvekilleri ile AKDENİZ-PA üye ülke
milletvekillerinin bir araya getirilmesi amacıyla bir oturum
düzenlemeyi planlamaktadır. BM Genel Sekreteri Sayın
Ban Ki-Moon, BM, üst düzey yetkililerine ve diğer yardım
kuruluşlarına AKDENİZ-PA Suriye Oturumu’na katılmaları ve katkıda bulunmaları için çağrıda bulunmuştur. Son
olarak ifade etmek isterim ki bu uluslararası organizasyon
kısa sürede bölgedeki rolünü güçlendirerek aktif bir şekilde
faaliyet göstermesinin yanı sıra Türkiye’nin hem siyasi hem
de ekonomik alanda kaydettiği başarıların tüm üye ülkelere
örnek olması açısından büyük önem taşımaktadır.
Haziran 2013
77
78
Tarih Sahnesi
7 Haziran
1557 - Mimar
Sinan’ın “kalfalık
eserim” dediği
Süleymaniye
Camii ibadete
açıldı.
10 Haziran
1949 - Devlet
Tiyatro ve Operası kurularak
genel müdürlüğe Muhsin Ertuğrul getirildi.
2 Haziran 1924 - ABD Kongresi, bütün Amerikan yerlilerine oy hakkı tanıdı. 2
4
4 Haziran 1898 Dünyaca ünlü pehlivan
Koca Yusuf, ABD dönüşünde gemi kazası sonucu hayatını kaybetti.
7
9
16
10
9 Haziran 68 - Roma İmparatoru Neron, sekreteri Epaphroditos’un da yardımıyla kendini hançerleyerek
intihar etti.
16 Haziran 1919 - Yörük Ali
Efe, Yunan müfrezesini imha etti.
Haziran 2013
79
24 Haziran
1961 - Türkiye’den
Almanya’ya gidecek
ilk işçi kafilesi yola
çıktı.
19 Haziran 1992 - 12 Eylül askerî
yönetiminin kapattığı partilerin yeniden
açılmasına olanak tanıyan yasa kabul
edildi.
19
29 Haziran 1934 - “Dünyanın en
uzun yaşayan insanı” unvanına sahip
Zaro Ağa, 157 yaşında hayatını kaybetti.
23
24
25
26
29
23 Haziran 1939 Hatay’ın Türkiye’ye katılmasına
ilişkin antlaşma Ankara’da
imzalandı.
25 Haziran
1993 - Tansu
Çiller, Türkiye’nin
ilk kadın başbakanı oldu.
26 Haziran 1945 - Türkiye, Birleşmiş Milletler Antlaşması’na
imza attı.
Haziran 2013
İki gö
z
ü
bu iş m,
i
n
yok s
a
ğ
ı
solu.
..
Pınar Ünsal
Siz çok suç
işlediniz beraber...
Sen ve şarkılar,
şiirler, türküler,
mikrofonlar,
heykeller, kalemler,
resimler... Siz
çook suç işlediniz
beraber...
Haziran 2013
M
üzik aşkı nasıl bir şey ki yolundan döndürüyor bazılarını...
Ya da sadece müzik oluyor bazılarının yolu Cem Karaca
gibi. Bu aşk olmasaydı biz onu tiyatrocu ünlü bir çiftin hariciyeci oğlu olarak tanıyacaktık. Belki de tanımayacaktık, adını
bile duymayacaktık.
Annesi babası ünlü, maddi durumu iyi, köşklerde oturan,
Robert Kolej’den mezun birinin memleket meselelerine, politikaya, fakir ve ezilen kesimin haklarına bu kadar kafa yorması
aslında tuhaf bir durum. Sıcak evinde oturup viskisini yudumlamak, ille de müzik yapmak istiyorsa alıp eline gitarı hevesi
geçene kadar tıngırdatmak, istediği her şeyi etiketine bakmadan alabilmek varken kalkıp halka karışmak, yoz emperyalist
kültürün baskısından ancak mücadeleyle kurtulunacağına
inanmak, “Ulusların gürleyen sesi yeri göğü sarsıyor, halkların nasırlı yumruğu balyoz gibi patlıyor” diye meydanlarda
bağırmak... Belki bunlar delilik. Kendi de “Beni siz delirttiniz”
dememiş miydi zaten? Kimilerine göre küfür sayılan komünist,
anarşist gibi sıfatlar yakıştırılmaya değer miydi? Konserlerinde
bombalar patlatılmaya, memleket idaresindekilerin nefretini
kazanmaya? Şu can sıkıcı vatandaşlıktan çıkarılma meselesi
olmasa, şu kahrolası vatan hasreti olmasa değerdi belki de.
81
Yasaklasak da mı saklasak?
Cem’in müziğe ilgisi çocukluk yıllarında başlar; her büyük müzisyende
olduğu gibi. Jaguarlar, Dinamitler gibi
kendi kurduğu gruplarda dönemin
ünlü rock’n roll şarkılarını seslendirir. Türk müziği dinlemez, söylemez,
sadece İngilizce, biraz da Fransızca... Amerikan bayrağı renklerinde
kazaklarla dolaşıp, İstanbul’da ufak
çaplı konserler verirken hiç tanımadığı
Anadolu yolları gözükür ona. Mecburi
askerlik hizmeti...
Türkiye’ye Cem Karaca’yı kazandıran kişi bağlama çalan bir mehmetçik
mi acaba? Yani dolaylı olarak Türk
Silahlı Kuvvetleri; Karaca yıllar sonra
12 Eylül’den nasibini alsa da... Hikaye
şöyle: Antakya’daki askerliği sırasında,
bulunduğu alayın arkasındaki dağdan
kızılın ve morun en hüzünlü tonlarıyla
batan güneş evini, karısını, İstanbul’u
özleyen Cem’de bir şarkı mırıldanma
isteği uyandırır. “Are you lonesome
tonight”ı söylemeyi dener. ... do you
miss me tonight ... does your memory
stray... Yok! Daha önce onlarca kere
söylediği Elvis şarkıları işte tam burada, hissettiği duyguları ve özlemini
karşılamaya yetmez; biraz ileriden
gelen, bir mehmetçiğin çaldığı bağlamanın sesine büyülenmişçesine kapılır. Bağlama sayesinde kendi halkının
öz müziğiyle tanışır. Halkın talepleri
doğrultusunda sazlarını, bağlamalarını, kalemlerini bir silah gibi kullanan
Köroğullarını, Dadaloğullarını, Pir
Sultanları tanır. O korkunç mücadeleci
ruhla tanışır... Onu anlatan enstrüman
bağlama, onu anlatan şarkı, öykü dili
Türkçedir.
“Benim şarkılarımda ciddi ve önemli bir kitapta yazan sözleri anlamak
için sarf edilen efor gibi, düşünme ve
tahayyül etme eylemleri vardır” diye
bahsediyor bol gerçekli, bol ünlemli,
Amerikan
bayrağı
renklerinde
kazaklarla
dolaşıp,
İstanbul’da ufak
çaplı konserler
verirken hiç
tanımadığı
Anadolu yolları
gözükür ona.
az romantik eserlerinden. Zaten genellikle halkın düşünebilen ve tahayyül edebilen kesimi dinliyor ve destekliyor onu;
“Tamirci Çırağı”nı bir aşk şarkısı gibi dinleyenler hariç. Ona
“protest rock şarkıcısı” unvanı masal yazdığı için verilmedi
herhalde. Halkı uyutan değil, uyandıran şarkıları nedeniyle
verildi. “Safinaz”ın kurtuluşunun zengin bir fabrikatörün
oğluyla evlenerek değil, sınıfsal nitelikli bir mücadeleyle
olacağını söylediği için verildi.
Döndü işte, oh be!
Gücünü halkının gerçeğinden alan, şarkılarında öğrenciye,
işçiye, yoksula, emekçi halka seslenen Cem Karaca “sanatçı muhaliftir” sözünü biraz abartmış olacak, yetmişlerin
sonu seksenlerin başında, birileri onun muhalefetinden
bayağı rahatsız olur. Öyle ki bu durum vatandaşlıktan
Haziran 2013
82
çıkarılmaya kadar gider. ᾽79 yılında
gittiği Almanya’dan ᾽87 yılına kadar
dönemez. Şarkıları bile 500 yıl ceza
istemiyle yargılanır.
Çınarlı kubbeli mavi liman hasreti
hiç azalmayan Karaca, yurduna dönmek için çareyi dönemin başbakanı
Özal ile konuşmakta bulur. Affedilince “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe”
deyip atlar gelir 87’nin haziranında.
İdeolojisinden taviz verdiğini düşünen
yoldaşlarına ve kendisini “dönek”likle
suçlayanlara bir şarkısında “Ben döneksem döndüm diye memleketime,
döndüm baba döndüm işte oh be”
diyerek cevap verir. Yıllarca memleket
özlemi çeken, eşinden çocuğundan ayrı
kalan, Yunan adalarına kadar gelip
oradan ülkesini izleyen ve “of be” diye
iç geçiren bu adamın yarası zaman
içinde öyle kabuk bağlar ki, onca acı
Haziran 2013
Gençlik
yıllarında
çok hızlı ve
hatta örgütlü bir
sosyalist olan
Cem Karaca,
olgunluk yıllarını
daha çok
ortanın sağında
geçirmiştir.
çekmesine neden olan 12 Eylül’ün mimarlarına Almancasını
borçlu olduğunu bile söyler.
Gençlik yıllarında çok hızlı ve hatta örgütlü bir sosyalist olan Cem Karaca, olgunluk yıllarını daha çok ortanın
sağında geçirmiştir. Anadolu’nun tasavvuf köklerine ilgisi
artmış, bu toprakların kültürel kökleriyle kucaklaşmıştır.
Bu dönemi çoğunlukla eski yol arkadaşlarınca “sağcı oldu”,
“delirdi”, “tarikata girdi” diye nitelendirilse de o bunlara çok
da aldırış etmemiştir.
Özellikle Türkiye’ye döndükten sonraki hayatıyla herhangi bir kesimin sahiplenmediği Cem Karaca, ömrünün son
yıllarında kendine yapılan eleştirilere anlam verememiş ve
“Beni kategorize etmeyiniz. Ben Mehmet İbrahim ile İrma
Toto’dan olma kul Karaca Muhtar Cem’im. Önce insanım...
Fenerbahçeliyim, Bakırköy’de yaşarım, sanat yaparım” diyerek bu sınıflandırmaya bir son verilmesini dilemişti.
Cem Karaca şimdi buluttan tarlaları sürüyordur belki...
Solcu muydu, dindar mıydı, dönek miydi, anarşist miydi,
vatanperver miydi... Bunların var mı bir önemi? O, şarkıları
milyonların diline dolanan bir sanatçı, çağdaş bir ozandı.
Söz konusu sanatsa iki gözüm, bu işin yok sağı solu...
16 Haziran 2013
Babalar Günü
Tüm babalarımızın Babalar Günü’nü kutlarız.
Baba
Yaklaşan seherle sözlüsün. Bir zamanlar Dağ Taş ve toz toprak karlı yollar Ve buzullar arasında çağlayan sularda Aracıydın ekmeğine sevgili eşlerin ve çocuklarının Evet barışlasın bütün zamanlar Dar sessizliğe bu dağlar
Bir yamaç kaymasını omuzlarsın yıllarla Biz ne gülücükler biliriz senden Ne rahmetler açıldı senden bize Cahit Zarifoğlu
84
Vekillerin
şair yüzü
Erbay Kücet
B
iz şiir yazan, şiir okuyan ve şiire ilgi duyan bir milletin çocuklarıyız. Edebiyatın
roman, hikâye, deneme ve tiyatro alanlarında
fazlaca gözükmesek bile şiirde başka milletlerle boy ölçüşecek haldeyiz.
Yazar ve şairlerimiz gördüklerini, yaşadıklarını, hissettiklerini kelimelerle aktarırlar.
Kelimelerin karşılığını sözlüklerde bulsak bile,
yazar veya şairin bu kelimelere kendi düşünce
ve duygu dünyasında kavrulan başka anlamlar
yüklediğine de şahit oluruz. Edebiyat çağın
tanığı olarak kabul edilebilir, ancak sanatçının
benliğinin araya girmesi ve gerçekleri olduğu
gibi aktarmaması nedeniyle nesnellik aramak
beyhudedir.
Şiir, edebiyatın belki de en anlamlı ama bir o kadar da
gizemli ürünüdür. İster sezgi ve ilham yoluyla bilgi elde
etme çabası olarak tanımlayın, ister insanda estetik zevk ve
heyecan uyandıran ahenkli söz dizisi olarak... Her tanımda
şiir, semboller dünyasının gizemine açılan bir keşif hareketidir. Yalnızlık, yokluk, sevgi, aşk, hoşgörü, hayal, renkler,
çiçekler, hüzün, acı, ayrılık ve daha milyonlarca durum, his,
algı, nesne şiir mısralarında terennüm edilir.
Şairlerin iç dünyalarını paylaşmak için belli kurallar çerçevesinde güzel sözlerle kaleme aldıkları şiirler, bizi başka
yolculuklara çıkarır. Şairin o sözleri ne amaçla, nasıl bir
hâletiruhiye ile yazdığı çoğu zaman o kadar önemli olmaz.
Zira asıl olan bizim o şiirden ne anladığımız, o sözlerin bizi
nerelere taşıdığıdır. Okur, kendi kültürel birikimi ile okuduğunu yorumlayarak şiirden farklı hazlar alır.
Haziran 2013
Pek çok alanda insana yön veren, ufkunu genişleten, farklı
açılardan bakmayı ve yorumlamayı öğreten şiir, çoğu kez
yazan kişi için rahatlatıcı, hatta sorunları çözücü bir rol bile
üstlenebilir. Çoğumuzun gençlik yıllarında şiir yazmışlığı
vardır. Hatta sonraki yıllarda eski yazdıklarımızı okuyup,
gülerek yırtmışlığmız da vardır. Yazar da olsak okur da, şiir
hayatımızın bir parçasıdır.
Şair ve şiir hakkında bir inceleme yazısı kaleme almadığımın altını çizerken, edebi bir metin olan şiirin olmazsa
olmazları veya nasıl olması gerektiğinin eğitimini alan birisi
olarak, şairlerimizi ve şiir tenkidi yapan dostlarımızı incitmeden yazımızın başlığı olan mevzuya dönmek istiyorum.
Birçok ünlü şair ve edebiyatçımızın siyaset dünyasında
yer aldığını biliyoruz. Milletvekili olduktan sonra şiir, edebiyat, sanat ve kültürel çalışmalarını Meclis çatısı altında
ne kadar yürütebiliyorlar veya sanat çalışmalarına ne ka-
85
dar vakit ayırıyorlar bilemeyiz, ama
sanatçı duyarlılığıyla siyasete farklı
boyut kazandırdıklarına, dostluk ve
hoşgörü ortamına katkı sağladıklarına
şüphemiz yoktur.
Özellikle millî mücadele yıllarında,
milletin ortak duygu ve heyecanını
yansıtan şiirleriyle gönüllerde taht
kuran parlamenter şairlerimiz vardı.
Bu isimler kimler diye meraklanıyorsanız Parlamenter Şairler ismiyle 1990
yılında TBMM tarafından yayımlanan, Fevzi Halıcı’nın hazırladığı kitabı
incelemelisiniz. Kitapta birçok ünlü
ismin kısa hayat hikayeleri ile şiirlerinden seçilen örneklere yer verilmiş.
Türk Edebiyatı’nda köşe taşı mesabesinde yer almış isimler arasında bakınız kimler bulunuyor: Yahya Kemal
Beyatlı, Arif Nihat Asya, Mehmet Akif
Ersoy, Erdem Beyazıt, Süleyman Arif
Emre, Ziya Gökalp, Hasan Âli Yücel,
Yusuf Ziya Ortaç, Mehmet Fuat Köprülü, Kemalettin Kamu, Osman Yüksel
Serdengeçti, Ahmet Hamdi Tanpınar,
Ömer Bedrettin Uşaklı, Abdülhak Hamit Tarhan, Mehmet Emin Yurdakul,
Kaya Özdemir, Aka Gündüz, Necdet
Evliyagil, Orhan Seyfi Orhon, Necip
Mirkelamoğlu, Ahmet Şevket Bohça,
Bülent Ecevit ve Ahmet Kutsi Tecer.
Özellikle
millî
mücadele
yıllarında,
milletin ortak
duygu ve
heyecanını
yansıtan
şiirleriyle
gönüllerde
taht kuran
parlamenter
şairlerimiz
vardı.
22. Dönem’de Şanlıurfa Milletvekili olan Mehmet Atilla
Maraş, TBMM’nin 85. kuruluş yıldönümü dolayısıyla iki
ciltlik bir esere imza atmış. Maraş’ın listesinde kendisiyle birlikte Avni Doğan, Faruk Anbarcıoğlu, Recep Garip, Mehmet
Sılay, Yasin Hatipoğlu, Ali Coşkun, Necati Çetinkaya, Köksal
Toptan, Muharrem İnce, Ramazan Toprak, Şükrü Ünal, Yaşar
Nuri Öztürk, Yılmaz Karakoyunlu ve Zülfü Livaneli gibi yeni
isimler de yer alıyor. Maraş’ın bu titiz çalışması, şiir antolojisi
eserlerine bir yenisini kazandırdı.
Milletvekillerimizin bir kısmının şiirlerinin bestelenmiş
olduğunu da biliyoruz.
Orhan Seyfi Orhon “Veda” şiirinde
“Hani o bırakıp giderken seni
Bu öksüz tavrını takmayacaktın
Alnına koyarken veda busemi
Yüzüme bu türlü bakmayacaktın” derken,
Yahya Kemal Beyatlı “Endülüs’te Raks” şiirinde
“Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir
İspanya neş’esiyle bu akşam zildedir
…..
Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü sürmeli
Şeytan diyor ki sarmalı yüz kere öpmeli”
mısralarıyla farklı duygulara yelken açıyor.
Mehmet Akif Ersoy ise “Bülbül” şiirinde
“Dolaşsın sonra, İslâmın harem-gâhında nâ-mahrem…
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!”
diyor.
Haziran 2013
Kitap
86
Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nin “İlk”leri
Or’da Kimse Var mı? –
Beyaz Türkler Küstüler
Mustafa Köksal
Alev Alatlı
Nobel Yayınları, Mayıs 2007, 178 sayfa
Everest Yayınları, Mart 2013, 458 sayfa
Uzun yıllar Meclis bünyesinde çalışan Mustafa Köksal,
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ‘İlk’leri adlı kitabında
Türk parlamento tarihinin ilklerini bir araya getiriyor.
Divan-ı Hümayûn’dan günümüze çeşitli konularda ortaya
çıkan “ilk”ler, bize parlamento tarihimizin olgunlaşma
sürecine ve aşamalarına dair bazı ip uçları veriyor. Kitap,
TBMM’nin ilk evrak kaydından kadın vekillere, TBMM
personelinden kurulan hükümetlere, partilere, cumhurbaşkanlarına ve başbakanlara kadar envai çeşit konuda
parlamentonun “ilk”lerinden oluşan sıkı bir çalışmanın
ürünü.
Entelektüelin Kutsal
Kitabı: Biyografiler
David S. Kidder – Noah D. Oppenheim
Maya Kitap, Mart 2013, 376 sayfa
Bu sayı yaz aylarına uygun kısa ve çarpıcı biyografilerden
oluşan iki kitap tanıtıyoruz. Bunlardan birincisi Entelektüelin Kutsal Kitabı: Biyografiler. Entelektüelin Kutsal Kitabı
isimli serinin birincisi tarih, edebiyat, felsefe, matematik,
bilim, din, güzel sanatlar ve müzik alanlarından verdiği
bilgilerle zihnimizi canlandırma iddiasıyla yayımlanmıştı.
Maya Kitap serinin ikinci kitabını biyografilere ayırmış.
Kitap tıpkı birinci cildindeki gibi 365 rakamıyla tanımlanmış ve yıl boyu sürecek bir öğrenme süreci vaat ediyor. Her
güne 1 biyografinin sunulduğu kitapta Graham Bell, Jül
Sezar, Mark Twain, Bahaullah ya da Karl Marx gibi farklı
alanlarda ün salmış birçok ismin ilginç hikayelerine tanık
olacaksınız. Kitaba bir de yayıncı notu düşülmüş; Maya Kitap, serinin üçüncü kitabı Modern Kültür’ün hazırlandığı
müjdesini veriyor.
Haziran 2013
Alev Alatlı’nın 1992’de yayımlanan dörtlemesi “Or’da
Kimse Var mı?” her kitabıyla yoğun tartışmalara neden
olmuştu. Romanın baş kahramanı Günay Rodoplu’nun
hayat hikayesi üzerinden Türkiye’nin dönüşümlerini ele
aldığı Viva la Muerte!, ‘Nuke’ Türkiye, Valla Kurda Yedirdin
Beni! ve O.K. Musti Türkiye Tamamdır’dan sonra beşinci
kitap Beyaz Türkler Küstüler ile Alev Alatlı bu sefer “Or’da
Hâlâ Kimse Var mı?” diye soruyor. Kitapta Alev Alatlı’nın
son yıllarda üzerinde durduğu “paçozluk” kavramının tam
olarak neyi içerdiğinin de cevabını bulacaksınız. Beyaz
Türkler Küstüler romanıyla yakın tarihimizi karakterler
üzerinden anlatan Alatlı, gerçek kişilere başvurarak okuyucuyu düşünmeye sevk etmeye devam ediyor.
Tarihi Değiştiren Liderler
Ali Çimen
Timaş Yayınları, 5. Baskı, Mayıs 2013, 368 sayfa
Ali Çimen’in “Tarihi Değiştirenler” serisi büyük ilgi gördü.
Serinin en önemli kitaplarından biri de Tarihi Değiştiren
Liderler. Verdikleri kararlarla tarihin seyrini değiştiren
önemli liderlerin ele alındığı kitap, söz konusu liderlerin
birçok değişik özelliğini gözler önüne seriyor. Kitap düz,
sıkıcı biyografiler yerine ilginç bilgiler, rakamlar ve çarpıcı
detaylarla bu kişilerin tarihte neden önemli bir yer tuttuğunu akıcı bir üslupla anlatıyor. Roma’yı imparatorluğa
dönüştüren Sezar, İstanbul’un Fatih’i Sultan II. Mehmet,
ABD’nin kurucusu George Washington, Avrupa’nın korkulu rüyası Kanuni Sultan Süleyman, Çin’i kızıla boyayan
Mao ve daha birçok lider mercek altına alınıyor. Yazar,
tarih sayfalarında tartışmasız bir yeri bulunan bu isimleri
popülerlik esasına göre belirlemiş. Kısa ama ilginç bilgilerle dolu bu kitap, yaz günleri için bire bir.
Film
87
The Great Gatsby Muhteşem Gatsby
Senaryo : Baz Luhrmann, Craig Pearce
Yönetmen: Baz Luhrmann
Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Carey Mulligan, Tobey Maguire
Hollywood eski filmlerin yeniden uyarlanması konusunda oldukça rahat davranıyor. Defalarca yeniden sinemaya aktarılan pek çok senaryodan biri de The Great Gatsby (Muhteşem
Gatsby). F. Scott Fitzgerald’ın romanından uyarlanan filmin ilk versiyonunda efsane oyuncu
Robert Redford başroldeydi. Bu yeni uyarlamanın başrolünde ise efsane olmaya aday bir
oyuncu Leonardo DiCaprio var. DiCaprio, yine oyunculuk dersi verir nitelikte bir iş çıkarmış. Film, 1920’li yılların politikasının ortaya çıkardığı zengin ve ışıltılı hayatın gizlediği
karanlığı, artık bitmeye yüz tutan “Amerikan rüyası”nı bir aşk hikayesiyle birlikte anlatıyor:
Yazarlık kariyerinde yükselmek isteyen Nick Carraway (Tobey Maguire) Amerika’nın ışıltılı
hayatının en gözde şehri New York’a giderek kendi rüyasının peşine düşer. New York’ta kendini tesadüfen tanıştığı milyarder Jay Gatsby (Leonardo DiCaprio) ve çevresinin baş döndüren bol alkollü partilerinde bulur. Zamanla içinde bulundukları durumun saklı gerçekleri
ortaya çıktıkça işler de zorlaşacaktır. Yönetmen Baz Luhrmann, dönemin Amerikasının
rengarenk, ama sahte yüzünü son derece gerçekçi kostüm ve dekorlarla başarılı bir şekilde
aktarıyor. 3D çekilen The Great Gatsby ayın iyi filmlerinden...
Stand Up Guys Eski Dostlar
Senaryo : Noah Haidle
Yönetmen: Fisher Stevens
Oyuncular: Al Pacino, Christopher Walken, Alan Arkin
Her biri Oscar ödüllü üç yaşlı kurdu,
sinema tarihinin önemli oyuncularından Al Pacino, Christopher Walken ve
Alan Arkin’i buluşturan bir film Stand
Up Guys. Filme yönetmenlik başarısı
tarafından baktığımızda Stevens’ın bir
yönetmenlik harikası ortaya koyduğu
söylenemez. Filmin en büyük artısı elbette oyuncuları. Ortalama bir sinema
seyircisinin afişte bu isimleri görmesi
filmi izlemesine yetiyor zaten. Sıradan
bir hikayeye rağmen sıkıcı olmayan,
hatta daha önce birçok başka oyuncular için denenen “yaşlı kurtları buluşturma” projesinin nadir iyi filmlerinden denebilir Stand
Up Guys için. Konu şöyle: Eski iş ortağını ele vermemek için 28 yıl
hapis yatan Val (Al Pacino), dışarı çıkar çıkmaz eski dostları Doc
(Christopher Walken) ve Hirsch’le (Alan Arkin) buluşur ve birlikte
gençlik günlerini yad ederler. İlerleyen yaşlarına ve yorgunluklarına
rağmen kargaşadan çekinmeyen eski dostlardan birisinin başında
tehlikeli bir bela vardır. Efsane ekip bu beladan kurtulmak ve yaşadıkları tehlikeyi bertaraf etmek için son kez kafa kafaya verir.
De Rouille et D’os Pas ve Kemik
Senaryo : Jacques Audiard, Thomas Bidegain
Yönetmen: Jacques Audiard
Oyuncular: Marrion Cotillard, Matthias Schoenaerts, Celine Sallette
Bu ay gösterime giren tipik bir Fransız
sineması örneği De Rouille et D’os (Pas
ve Kemik). Yönetmenin bir önceki
filmi A Prophet, başta En İyi Yabancı
Film dalında kazandığı Oscar ödülü
olmak üzere birçok ödüle layık görülmüştü. Yönetmen Jacques Audiard,
yine ilgi çekici bir filme imza atmış.
Festivallerin iddialı filminin başrol
oyuncusu Marrion Cotillard, Oscar’a
giderek yaklaştığını hissettiğimiz
bir isim. Bu sefer gerçekten zor bir
rolün üstesinden gelmiş başarılı oyuncu. Filme gelince: Katil balina
eğitmeni Stephanie (Marrion Cotillard) ile evsiz ve işsiz Ali (Schoenaerts Matthias) bir gece kulübünde çıkan tartışmanın ardından
tanışırlar. Daha sonra geçirdiği bir kaza sonucu bacaklarını kaybeden Stephanie, Ali’yle daha sık görüşmeye başlar. Hayatını sokak
dövüşleri yaparak kazanan Ali ise artık Stephanie’nin mutluluğundan başka bir şey gözetmeyecektir. Film, Fransız sinemasına uygun
biçimde zaman zaman ağırlaşan ve simgelere başvuran yapısına
rağmen akıcılığını koruyabilen, genel hatlarıyla başarılı bir yapım.
Haziran 2013
Müzik
88
En İyileriyle
Esmeray
İlk plağını 1974’te dolduran ve
müzik piyasasına damga v uran
Esmeray
Esmeray’ın harika bir seçkisi piOssi Müzik
yasalardaki yerini aldı. 2002 yılında hayata gözlerini yuman Esmeray,
bir dönem söylediği asker türküleriyle
halkın en çok sevdiği sanatçılar arasındaydı.
“Unutama Beni” ve “Gel Teskere” bugün de tekrar tekrar dinlenen şarkılar
arasında. Ossi Müzik etiketiyle çıkan
bu seçkinin en önemli özelliği, şarkıların plak kayıtlarından oluşması. Tabii
plak kayıtlarını CD’lerden dinlemek
aynı kaliteyi yakalamak anlamına
gelmiyor. Belki sadece nostaljik cızırtıların hatırlattıkları sebebiyle tercih
ettiğimiz bir şey. Albümde hepsi 70’li yıllara ait 21 kayıt var. Özenle
seçilmiş şarkılar Esmeray’ın neden unutulmayan bir sanatçı olduğunu göstermeye yetiyor.
He Yue
Efsanevi piyanist Alfred Cortot aynı
zamanda usta bir aranjördü. “Piano
Alfred Cortot: Piano
Aranjmanları”, 20. yüzyılın tanınArrangements
mış k lasik müzikçilerinden biri
olan Cortot’nun en çok beğenilen
Grand Piano
parçalarını sunuyor bizlere. Fransızİsviçreli büyük orkestra şefi ve piyanist Alfred Cortot, Chopin ve Schauman
gibi Romantik sanatçıların piyano eserlerine şiirsel bir üslupta
eğildiği aranjmanlarıyla meşhurdu. Albümde tanınmış klasik
müzik eserleri Cortot’nun benzersiz
yorumuyla yer alıyor. Bu yorumlar, Bach’ın “Toccata and Fugue in
D minor” ünden Fauré ’nin enfes
“Dolly Suite”ine ve Franck’ın “Violin
Sonata”sına kadar pek çok eseri kapsıyor. Ayrıca Brahms’ın “Wiegenleid”, Chopin’in “Cello Sonata in G minor” ve Schubert’in “Heidenroslein”
parçalarının da piyano aranjmanları
yer alıyor. Alfred Cartot’nun aranjmanları, ülkesinde oldukça sevilen genç piyanist He Yue’nin piyanosundan, Grand Piano etiketiyle
raflarda.
Haziran 2013
Perihan
Altındağ
Sözeri’den
Seçmeler
TRT Arşiv serisi 1950’li yılların
önemli sanatçılarından Perihan
Altandağ Sözeri’nin seslendirdiği
şarkılardan harika bir derleme
TRT Arşiv Serisi
hazırladı. 1960’lara kadar TRT İstanbul Radyosu’nda çalışan Sözeri,
o dönemde sesinin güzelliği kadar temiz
Türkçesiyle de çok beğenilen bir sanatçıydı. “Estergon Kalesi” ve “Güzel Bir Göz Beni Attı” gibi şarkılarla
ünlenen sanatçıya ait sayısız 45’lik
plaklar ve albümler var. 14 şarkıdan
oluşan bu albümde ise “Seni Sesini Gözlerinin Rengini” ve “Gamzedeyim Deva Bulmam” şarkıları
özellikle dinlemeye değer. Albüm,
Perihan Altındağ Sözeri’nin temiz ve hüzünlü sesiyle yaz
akşamlarının yorgunluğunu üzerinizden alacaktır.
David
Zinman
David Zinman, çalışmaları sadece ülkesi ABD’de değil dünya
çapında övgü alan, kendine has
Wagner Scenes &
bir
müzikal dile sahip olan bir
Orchestral Pieces
orkestra şefi ve violinist.
Sony Müzik
Zinman, Wagner Scenes & Orchestral Pieces’ta Alman besteci Wilhelm Richard Wagner’in (1813-1883) ünlü
eserlerini yorumluyor. Zinman’a İsviçre’nin 1868 yılında
kurulmuş en köklü orkestralarından biri olan ve bugüne
dek dünyanın en büyük müzikhollerinde konserler veren
“Tonhalle Orchester Zürich” eşlik ediyor. Wagner’in 200.
doğum yılı şerefine hazırlanan ve Alman bestecinin en önemli eserlerinden eşsiz bir seçki
su na n a lbü m,
Sony Mü zi k
etiketiyle raflardaki yerini
aldı.
Televizyon
89
Son kararı
“milyoner”
yapmak
BILGI yarışmaları her zaman en çok izle-
nen programlar arasında yer alıyor. Her
ne kadar son yıllarda dizi ve şov sektörünün yaptığı atılım prime-time kuşağını
işgal etse de bilgi yarışmalarından asla
vazgeçmiyor seyirci. Bu yarışmaların birçoğu ithal programlar. Bunlardan biri de
ilk olarak Amerika’da yayınlanan Who
Wants to Be a Millionaire adlı programın
bizdeki versiyonu Kim Milyoner Olmak
İster. Kenan Işık’ın hoş sohbeti ve kendine
has sunumuyla etkisini artıran yarışma,
Türkiye’nin en istikrarlı programlarından
biri. Uzun süredir yayınlanan programın
ilk bölümlerinde Kenan Işık ’ın “Emin
misiniz?” ve “Son kararınız mı?” soruları
seyirciyi gereksiz bir gerilime sürüklüyordu; ama uzun süredir bu replikler azaldı ve
Kim Milyoner Olmak İster bilgi odaklı bir
program haline geldi.
Yarışmaya bugüne kadar pek çok yaş ve
meslek grubundan yüzlerce insan katıldı.
Öğrendiğimize göre Atv, 1 milyon liralık
büyük ödülü verene kadar programı yayınlamaya devam edecekmiş. Milyonu alan
çıkmadı henüz, ama geçtiğimiz günlerde
bir yarışmacı milyonluk soruya ulaşabildi.
Neredeyse her programda milyonu zorlayan bir seyirci yarışmaya heyecan katıyor.
Tabii bir de çok iddialı özgeçmişlere sahip
olan, fakat ilk soruda elenip sosyal medyaya
konu olan yarışmacılar var. İlginç yarışmacıları, iddialı soruları ve Kenan Işık’ın
güleç sunumuyla Kim Milyoner Olmak İster
haftanın dört günü bıkmadan izlenen bir
program.
Haziran 2013
90
Vekiller
Ne Okuyor
Ne İzliyor
Oktay Öztürk
MHP Genel Başkan Yardımcısı,
Erzurum Milletvekili
ŞU sıralar Enver Altaylı’nın Ruzi Nazar: CIA’nın Türk Casusu ve
Semih Yalçın ile Salim Koca’nın Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya
Geçişi adlı kitaplarını okuyorum. Tarih kitaplarına özel
bir ilgim var. Tarihi tekerrür ettirmeme, geçmişten ders
alma adına, günümüze ışık tutabilecek mahiyetteki hadiseleri okumaya gayret ediyorum. Zaman zaman birçok
yetkin kuruluştan raporlar geliyor. O raporları da okuyarak farklı konularda yeni bilgiler ediniyorum. TBMM
Anayasa Uzlaşma Komisyonu Üyesi olmam dolayısıyla
anayasa tarihi ve anayasa değişiklikleri ile ilgili çok sayıda
rapor, makale, yazı okuyorum. Türk Halk Müziği’ne aşırı
derecede bağlılığım var. Sadece dinlemeyi değil, söylemeyi
de seviyorum. Övünmek gibi olmasın, Huma Kuşu’nu
benden dinleyeceksiniz. Öğrencilik yıllarımda öğretmenlerim de iyi
bir kulağım olduğunu söylerdi. Film izlemeyi çok seviyorum. Yoğun
çalışma temposunda yeterince vakit bulamasam da zaman zaman
sinemaya gidiyorum. Parlamentonun dışında da bir dünya olduğunu
unutmamaya çalışıyorum.
Mihrimah
Belma Satır
AK Parti İstanbul Milletvekili
BIYOGRAFI okumay ı çok seviyorum.
Yalnız kitaptan değil, internet üzerinden de
okumalar yapıyorum. En son “Demir Leydi”
filmini izledim. İngiltere eski Başbakanı Margaret Thatcher’ı konu alan bu filmi çok beğendim. Hem
Thatcher’ın hayatı, kararlılığı ve siyasetteki duruşu
hem de başrol oyuncusu Meryl Streep’in başarılı
performansı açısından etkileyici bir film. “Demir
Leydi”yi iki kez izledim. Her türlü müziği dinlerim. İyi icra edilmiş Türk Sanat Müziği’ni çok
severim. Türk Sanat Müziği arşivim de var. Yerel
ağızla söylenmiş Doğu ve Güneydoğu Anadolu türkülerini de keyifle dinliyorum.
Haziran 2013
Mustafa Hamarat
AK Parti Ordu Milletvekili
İNSAN tekâmül etmesi, kemale ermesi gereken
bir varlıktır. Mevki ve makam ne olursa olsun, “gelişim” yaşadıkça bitmeyen bir süreçtir. Bu bazen okuyarak, bazen
bilge insanların sohbetinde bulunarak, bazen de sinema, tiyatro, beşeri ilişkiler, sosyal etkinlikler gibi faaliyetlerle olur. İlk
emri “Oku” olan bir dinin mensubuyuz. Okumak sadece kitap
okumak mıdır? Kitapları okuduktan sonra kafayı kaldırıp bir
de hayatı okumazsak, bu nice okumaktır? Son okuduğum
kitaplardan biri; her siyasetçinin mutlak surette okuması
gereken, tam bir klasik olan, fabl türünün en önemli ve eski
örneği Kelile ve Dimne’dir. Ünlü bilge Beydaba’nın, hayatı
sisler içerisinde kalan zamanın Hint hükümdarına sunmak
üzere kaleme aldığı bu eserde, hikmetli sözler, öğütler,
devlet yönetiminde yardımcı olacak öğretici masallar yer
almaktadır. Bu hikayelerde siyaset, erdem, eğitim gibi birçok farklı
konu işlenmiştir. Gençlik yıllarımda okuduğum bu kitabı yeniden
okumak iyi geldi. Herkese tavsiye ederim.
Sevde Bayazıt Kaçar
AK Parti Kahramanmaraş Milletvekili
KITAP okumay ı çok seviyorum. En son
Ali Çimen’in Tarihi Değiştiren Kadınlar,
Sibel Eraslan’ın Kadın Sultanlar, Hüseyin
Yorulmaz’ın Bir Neslin Öncüsü Celal Hoca
ve Halil Cibran’ın Tanrı Elçisi adlı kitaplarını okudum. Beğendiğim kitaplardan
satın alıp milletvekili arkadaşlarıma, çevremdeki kişilere hediye etmeyi çok seviyorum. Genellikle biyografi ve gezi yazıları
okumayı tercih ediyorum. Mustafa Armağan
ve Sibel Eraslan, en sevdiğim yazarlar arasında
yer alıyor. Mustafa Armağan, bana tarihi sevdiren yazardır. Şair
Erdem Bayazıt’ın kızı olmam dolayısıyla şiire de ilgi duyuyorum.
Güzel şiir okuyan bir kişiden şiir dinlemeyi çok severim. Sinema
denince aklıma ilk olarak “Ölü Ozanlar Derneği” geliyor. Bu
filmi iki ayda bir izliyorum. Ayrıca “Batıya Doğru Akan Nehir”
belgeselini izlemekten büyük keyif alıyorum.
91
Sevim Savaşer
İlhan Demiröz
ŞU sıralar Jean M. Twenge ve W. Keith
EN son Ateş İlyas Başsoy’un AKP Neden
AK Parti İstanbul Milletvekili
Campbell’in Asrın Vebası: Narsisizm İlleti
adlı kitabını okuyorum. Empati ile ilgili bir
eser. Empati kurmayı başardığınız zaman kesinlikle kötü bir insan olamazsınız. Gençlerimize
empati kurabilmeyi öğretmeliyiz. Sinemada en son siyaset ve kadın
ağırlıklı iki film izledim. Biri Meryl Streep’in Margaret Thatcher’ı
canlandırdığı “Demir Leydi”, diğeri ise Demet Akbağ’ın başrolünü
üstlendiği “Hükümet Kadın”. Her ikisini de çok beğendim. Yoğun
siyasi çalışmalarımız nedeniyle çok sık olmasa da sinemaya
gitmeye çalışıyorum. Türk Sanat Müziği ve Türk Halk
Müziği’ni seviyorum. Erzincan doğumluyum, belki de
bu nedenle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun duygu
yüklü türküleri beni etkiliyor. Türkülerimizin her birinin ayrı bir hikayesi var. Geçmişten günümüze gelen bu
hikayeler müzik diliyle bize çok şey anlatıyor.
Muharrem Varlı
MHP Adana Milletvekili
SON dönemde Bernard Lewis’ in Modern
Türkiye’nin Doğuşu, Raven Hart’ın İntikam
ve Geza Gardonyi’nin Tanrı’nın Kılıcı Attila
adlı kitaplarını okudum. Tarihçi olduğum için
genellikle günümüze ışık tutabilecek, tarihten
ders almamızı sağlayabilecek kitapları okumaya gayret ediyorum. Sinemada da tarihî
filmleri tercih ediyorum. “Truva” gibi yapımlar hem Anadolu’yu ilgilendirmesi hem de tarihsel öğeler içermesi açısından ilgimi çekiyor.
Sinemada en son “Fetih 1453”ü izledim. Türk
Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği’ni seviyorum.
Beğenerek dinlediğim sanatçılar arasında Muazzez Ersoy, Zara ve
Mustafa Yıldızdoğan’ı sayabilirim.
Malik Ecder Özdemir
CHP Bursa Milletvekili
Kazanır? CHP Neden Kaybeder? adlı kitabını
okudum. Ağırlıklı olarak siyasetle ilgili kitapları tercih ediyorum. Hem siyaset tarihine hem
de günümüz siyasetine ilişkin eserler ilgimi çekiyor.
Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği dinliyorum. En beğendiğim sanatçılar Edip Akbayram ve Zülfü Livaneli. Sinemaya zaman buldukça gidiyorum. “Babalar ve Oğulları” adlı
filmin benim için ayrı bir yeri var. Baba-oğul
Kirk Douglas ve Michael Douglas’ın birlikte
kamera karşısına geçtiği filmden oldukça
etkilendim.
Alim Işık
MHP Kütahya Milletvekili
TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kay-
naklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Üyesiyim. Komisyon çalışmalarıma da faydalı olması açısından enerji
ağırlıklı raporlar, makaleler okuyorum. Enerji politikaları birçok
ülkenin geleceğini belirliyor. Dünya enerji rezervlerinin yaklaşık
üçte ikisi Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada yer alıyor. Bu nedenle
bölgede gelişen siyasi olaylar doğrudan enerjiyle bağlantılı. Sinema
ve tiyatro izlemeyi seviyorum. Hafta sonları genellikle seçim bölgesinde olduğum için bu tür faaliyetlere fazla vakit bulamıyorum.
Ancak Ankara’da kaldığım zamanlarda çocukların isteği üzerine
sinemaya ya da tiyatroya gidiyorum. Türk Halk Müziği dinlemeyi
çok seviyorum, zaman zaman da söylüyorum. Eski türkülerimizi
dinlemekten keyif alıyorum. Onları daha anlamlı buluyorum, hem
duygusal yanları hem de yaşanmış pek çok şeyi bugüne taşımaları
beni etkiliyor.
CHP Sivas Milletvekili
GENELLIKLE siyasi tarihimizle ilgili kitaplar okuyorum. Şiir kitaplarını da seviyorum. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan
ve Nazım Hikmet’in seçme şiirlerinden oluşan Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni adlı eser son aldığım kitaplardan biri.
Kitapla birlikte verilen CD ekinde Genco Erkal’ın sesinden Nazım Hikmet şiirlerini dinlemek de mümkün. Sinemada
sosyal içerikli Türk filmlerini tercih ediyorum. Türk Halk Müziği’ni seviyorum, iyi bir türkü dinleyicisiyim.
Haziran 2013
92
sosyalmedya
gunlukleri
“SALKIM söğüt vay vay dünya vay” türküsü... Neşet Ertaş’ın pek bilinmeyen ama
çok güzel bir türküsü...
@Nimet_Bas
MUTLUYKEN söz vermeyin. Kızgınken cevap vermeyin. Üzgünken karar vermeyin.
@mehmetsimsek
İZMIR’DE esnaf ziyaretleri gerçekleştirdik;
dilek, istek ve temennilerini dinledik.
@EToprakCHP
NORVEÇ ve Türkiye’nin beraber kurduğu
KIMILERI aklını ve ilmini teslim olmak
için, kimileri de teslim almak için kullanır.
Allah’a teslim olmak ne hoştur.
@Osman__Cakir
Dil ve Kültür Festivali’nin en anlamlı bölümü dünya çocuklarının salona el ele tutuşarak çıkıp Türkçe okudukları “El Ele Tutuşalım Dünya Kardeşliği İçin” şarkısıydı...
@hakansukur
DÖĞER’DE Taptuk Emre Tekkesi’ni ziyaret
ederek bir fatiha okuma şansı bulduk...
@halilurun
DOST ve kardeş ülke Azerbaycan’ın 95.
kuruluş yıldönümü kutlu olsun...
@VeyselEroglu
HANI diyorlar ya, Milli Piyango’dan büyük ikramiye bana çıksa hemen yardım
ederdim diye... Milli Piyango’dan büyük
ikramiye çıkmasına gerek yok ki. Kapak
toplayarak da engelli kardeşlerimize
tekerlekli sandalye yardımında bulunabilirsiniz... Her şey para değildir. Yeter ki sen
yardım etmek iste...
ÜMRANIYE Gençlik Teşkilatımızla güzel
MARDIN... (arkadaşlar yine habersiz
bir haftasonu sohbeti gerçekleştirdik.
Buluşmamızdan hatıra fotoğrafı...
çekmiş)
@idrisgulluce
Haziran 2013
http://instagram.com/_
fatihsahin/
https://www.facebook.
com/pages/MhpMilletvekili-Ahmet-DuranBulut/519064728132278
93
https://twitter.com/sinan_ogan
Sinan Oğan
@sinan_ogan
Dr. Sinan OĞAN’ın Resmi Twitter Sayfası. MHP Iğdır Milletvekili,
TBMM Anayasa ve Dışişleri Komisyonu Üyesi.
Twitter’ı ne zamandır ve gün içinde hangi
sıklıkla kullanıyorsunuz?
Twitter’ı iki seneyi aşkındır kullanıyorum. Genellikle gündüz çok vaktim
olmadığından akşam vakitlerinde
Twitter’la ilgilenebiliyorum. Onun
dışında Meclis Genel Kurulu sırasında
önemli bir olay olduğu vakit bundan
vatandaşlarımızı ve seçmenlerimizi
anlık olarak bilgilendirmek için, özellikle de TBMM TV’nin yayın yapmadığı zamanlarda Twitter iyi bir olanak
sunuyor. Buna ek olarak katılacağım
televizyon programlarını, konferansları, Meclis’teki konuşmalarımı ve
düzenlediğimiz ziyaretleri de buradan
duyuruyorum.
Sosyal medya sizin için ne ifade ediyor, Facebook veya diğer sosyal paylaşım siteleri
de ilgi alanınıza giriyor mu?
Sosyal medya radyonun, telefonun,
televizyonun yanında artık alternatif
bir iletişim aracı. Teknolojinin gelişmesi iletişim araçlarına da şüphesiz ki
büyük etki ediyor. En başta mektuplar
yazılırdı, şimdi artık mektup nostalji
haline geldi. Sonra radyo çıktı, ama
artık ilk sırada radyo da yok. Televizyon hâlâ önemli, ama özellikle Arap
Baharı sürecinde de görüldüğü kadarıyla sosyal medyanın azımsanmayacak
bir etkisi var. Az önce belirttiğim gibi
Twitter’ı aktif olarak kullanıyorum.
Uzun zamandır Facebook ’ta sayfam
(facebook.com/sinanogan.com.tr) ve profilim (facebook.com/ogan.sinan) mevcut,
LinkedIn de hızla gelişen bir internet
sitesi, burada da hesabım var. Bunların
yanında Youtube’da bir kanalım var (youtube.com/drsinanogan), oradan videoları,
Panaromio gibi sitelerden fotoğraf ları
paylaşmaya çalışıyorum. Inploid, Tumblr,
Flickr, Xing, Scribd, Google+ gibi internet sitelerine de üyeyim.
Sizce siyasetçilerin sosyal paylaşım sitelerini
etkin ve doğru olarak kullanması ne gibi bir önem taşıyor?
Sosyal medya sayesinde her zaman, toplumun her kesimi ile birebir ilişki kurabiliyorsunuz, hatta bazen uzaktaki insanlarla telefondan bile daha etkin bir iletişim
aracı oluyor. Örneğin katıldığınız bir canlı yayın programında insanlar telefon açıp
düşündüklerini size söyleyemiyor, ama sosyal medyada yorum yapabiliyor. İnsanlar,
işyerlerinde artık zamanının kayda değer bir kısmını bilgisayarları başında harcıyor,
arada bir sosyal medya hesaplarını kontrol ediyorlar, orada sizin yazdıklarınızı
okuyorlar. Dolayısıyla halka ulaşıyorsunuz, halk da size oralardan şikayetlerini,
isteklerini, dileklerini bildiriyor. Bir diğer deyişle, onlar da size ulaşıyor ve toplumun
gündemle ilgili tepkilerini ve düşüncelerini ölçebiliyorsunuz. Siyaset için de sosyal
medya artık önemli bir mecra; ama vatandaşlarımızın yanına gitmek, elini sıkmak,
onların yanında olmak bence hâlâ çok önemli.
Sosyal paylaşım ortamında ilginç anılarınız oldu mu?
Bir defasında genç bir arkadaşımız geldi, heyecanla “Sayın vekilim biz arkadaşız”
dedi. İşimiz gereği biz milletvekilleri birçok kişiyle konuşuyoruz, tanışıyoruz; ama
arkadaşlarımı ne olursa olsun tanırım. Bu genci daha önce görmemiştim, öte yandan “Tanıyamadım” deyip çocuğu kırmak istemedim, hafızamı zorladım ve sonra
“Nerede tanışmıştık, tam hatırlayamadım” dedim. “Vekilim, biz Facebook’tan
arkadaşız, sizi yakından takip ediyorum” deyince durum anlaşıldı. Sonra sarıldı
bana, birlikte fotoğraf çektirdik. Sosyal medyadan da olsa arkadaşlık, arkadaşlıktır.
Sosyal paylaşım sitelerinde ben televizyon programlarında olduğum zaman
asistanım benim söylediklerimi eş zamanlı olarak paylaşıyor. Bunun dışında, eski
arkadaşlarımı tekrar görme, birbirimize uzun yıllardır ulaşamadığımız kişilerle
tekrar iletişime geçme şansımız oldu. Bazı arkadaşlarım çok değişmiş mesela,
tanımak zor oluyor. Bu belki ilginç bir anı değil, ama insan sosyal medyada eski
anılarını da hatırlıyor.
Haziran 2013
Unutmayacağ ız ...
İbrahim Yazıcı
20. Dönem Bursa, 21. Dönem Muğla Milletvekili İbrahim Yazıcı, 1948 Bursa doğumludur.
Yazıcı Turizm Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanlığı, Bursaspor Kulübü Başkanlığı
görevlerinde bulundu.
7 Mayıs 2013’te vefat eden İbrahim Yazıcı’nın cenazesi, 9 Mayıs Perşembe günü Ulu
Cami’de öğle namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi.
Ahmet Turan Koçal
16. Dönem İstanbul Milletvekili Ahmet Turan Koçal, 1931 Yalova doğumludur. Bir süre
serbest ticaretle uğraşan Koçal, müteahhitlik ve Yalova Belediye Meclis Üyeliği yaptı.
3 Mayıs 2013’te vefat eden Ahmet Turan Koçal’ın cenazesi, 4 Mayıs Cumartesi günü
Yalova Merkez Camii’nde öğle namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından
Yalova Şehir Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Hüseyin Avni Güler
17. Dönem İstanbul Milletvekili Hüseyin Avni Güler, 1925 Kahramanmaraş Elbistan doğumludur. Yüksek öğrenimini Kara Harp Okulu’nda tamamlayan Güler, Hava Kuvvetleri
Komutanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı Subayı, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı Bakan Özel
Danışmanı olarak görev yaptı.
2 Mayıs 2013’te vefat eden Hüseyin Avni Güler’in cenazesi 3 Mayıs Cuma günü Kocatepe Camii’nde ikindi namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından Karşıyaka
Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Sami Soylu
11. Dönem Konya Milletvekili Sami Soylu, 1918 Karaman Ermenek doğumludur. Soylu
hukuk eğitiminin ardından hâkimlik, Maliye Vekâleti Millî Emlak Kontrolörlüğü, Sağlık
ve Sosyal Yardım Bakanlığı Hukuk Müşavirliği görevlerinde bulundu.
23 Mayıs 2013’te vefat eden Sami Soylu’nun cenazesi, 24 Mayıs Cuma günü TBMM’de
düzenlenen törenin ve Kocatepe Camii’nde kılınan Cuma namazının ardından Karşıyaka
Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Ahmet Hidayet Uğur
1981-1983 Danışma Meclisi İzmir Üyesi Ahmet Hidayet Uğur, 1914 Giresun doğumludur.
Yüksek öğrenimini Harp Akademisi’nde tamamlayan Uğur, Genelkurmay Harekât Plan
Şubesi Subaylığı, Muharebe Okulu, Kurmay Başkanı ve Tabiye Öğretmenliği, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Muharebe Dairesi Harekât Şubesi Müdürlüğü, Harp Akademisi Öğretmenliği, Moskova Kara, Deniz ve Hava Ataşeliği, Genelkurmay Muhabere Elektronik ve
Nalla Başkanlığı, İstanbul Süper Elektrik Makineleri Fabrikaları Müdürlüğü, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı görevlerinde bulundu.
Ahmet Hidayet Uğur’un cenazesi 24 Mayıs İzmir Balçova Uğur Camii’nde ikindi namazına müteakip kılınan
cenaze namazının ardından toprağa verildi.
Hayri Kozakçıoğlu
20. Dönem İstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu, 1938 Manisa Alaşehir doğumludur.
Yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamlayan Kozakçıoğlu Çamlıhemşin, Ardeşen, Delice, Çüngüş, Çınar, Kepsut, Gökçeada (İmroz) ilçelerinde kaymakamlık; Mülkiye Müfettişliği ve Başmüfettişliği; Erzurum Valiliği; İstanbul Emniyet Müdürlüğü; Adana, Sakarya, Diyarbakır, İstanbul, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği
yaptı.
23 Mayıs 2013’te vefat eden Hayri Kozakçıoğlu için 25 Mayıs Cumartesi günü İstanbul
Valiliği’nde tören düzenlendi. Tören sonrası Kozakçıoğlu’nun cenazesi, Teşvikiye Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Abdullah Kınalı
19. Dönem Hatay Milletvekili Abdullah Kınalı, 1938 İskenderun doğumludur. Kınalı, serbest ticaret ile uğraştı.
26 Mayıs 2013’te vefat eden Abdullah Kınalı’nın cenazesi, 27 Mayıs Pazartesi günü İskenderun Denizciler Bölgesi Kınalıada Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Denizciler
Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Tevfik Fikret Övet
14, 15 ve 16. Dönem Sinop Milletvekili Tevfik Fikret Övet, 1931 Sinop Ayancık doğumludur.
Bir müddet serbest ticaretle uğraşan Övet, Sinop İl Genel Meclis Üyeliği yaptı.
29 Mayıs 2013’te vefat eden Tevfik Fikret Övet için 30 Mayıs Perşembe günü TBMM’de
tören düzenlendi. Övet’in cenazesi, Sinop Büyük Cami’de Cuma namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi.
Mayıs ayında aramızdan ayrılan arkadaşlarımız için Cenab-ı
Allah’tan rahmet diliyor, kederli aileleri için kalpten duygularla
sabr-ı cemîl niyaz ediyoruz.

Benzer belgeler