Hakemli Makale - Eğitim Bilim Toplum

Transkript

Hakemli Makale - Eğitim Bilim Toplum
Hakemli Makale
GEZİ PARKI EYLEMLERİ:
KAMUSAL ALANIN İNŞASI1
Gezi Park Protests:
Building Public Sphere
Ülker Yükselbaba*
Cansu Koç**
Ayça Ece Zarifoğlu***
Ezgi Çaldıran****
Muharrem Enes Kaya*****
10
Öz
Her şey 28 Mayıs 2013’te Taksim Gezi Parkı’nda başladı. İstanbul’un ortasında Taksim’de yer
alan Gezi Parkı, AVM’ye dönüştürülmek isteniyordu. Buna karşı çıkan sivil toplum örgütlerinin
çağrısıyla gençler, parkta nöbet tutmaya başladı. Gezi Parkı’ndaki gençlere polisin orantısız
müdahalesi, Türkiye’nin her yerinde Gezi Parkı eylemlerine destek eylemlerinin başlamasına
neden oldu.
Taksim Gezi Parkı’nda başlayan ve bütün Türkiye’ye yayılan toplumsal hareketlilik, birçok
açıdan değerlendirmeyi gerektirmektedir. Belli ki toplumda bir rahatsızlık var, belli ki halk
ve yönetim arasında mesafe açılmış. Bunun nedenlerini anlamaya çalışmak için forumlarda
yaptığımız anketlerden sonuçlar çıkarmaya çalıştık.
Aşağıda detaylarını bulacağınız anket, 19 Temmuz- 1 Ağustos 2013 tarihleri arasında
İstanbul’da çeşitli Park Forumlarında gerçekleştirildi. Anket; Abbasağa, Yoğurtçu, Bakırköy,
Beykoz, Göztepe/Özgürlük, Göztepe, Sarıyer-Büyükdere, Kocamustafapaşa, Yeniköy,
Boğaziçi Üniversitesi, Kozyatağı/Kriton Curi, İstanbul Teknik Üniversitesi Ayazağa,
Feriköy/Kurtuluş, Ümraniye Forumlarında, 1050 kişinin katılımıyla yapıldı.
Anketin amacı eylemlere ve forumlara katılan insanların demokrasiden, hukuktan ve kamusal
alandan ne anladıkları ve bu başlıklarda nasıl bir Türkiye düşündüklerini ortaya çıkarmaktır.
*
**
*** ****
***** İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Yrd. Doç. Dr. / [email protected]
Dokuz Eylül Üniversitesi, Arş. Gör. / [email protected]
İstanbul Üniversitesi, Kamu Hukuku Yüksek Lisans Öğrencisi / [email protected]
İstanbul Üniversitesi Kamu Hukuku Yüksek Lisans Öğrencisi / [email protected]
İstanbul Üniversitesi Kamu Hukuku Yüksek Lisans Öğrencisi / [email protected]
Eğitim Bilim Toplum Dergisi / Cilt:12 Sayı:48 Güz: 2014 Sayfa: 10-65
Education Science Society Journal / Volume:12 Issue:48 Spring: 2014 Page: 10-65
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
Bu toplumsal hareket, dipten ve öngörülemez bir dalga olarak toplumsal rahatsızlıkların,
sorunların, taleplerin gözlemlenmesi için önemli olanaklar sunmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Gezi Parkı, forum, kamusal alan, iktidar, hukuk, meşruiyet, temsili
demokrasi, medya
Abstract
Everything began on May 28th, 2013 at Gezi Park, Taksim in central Istanbul. The government
was planning to build a shopping center in place of the park. Young people joined the calls of
the nongovernmental organizations which rebuffed at this decision and began to stand guard to
save the park. Disproportionate use of force by the police against the activists triggered support
actions all over Turkey.
The social upheaval which began at Taksim Gezi Park and spread across Turkey must be
evaluated in many aspects. Obviously there is a social disturbance and obviously people were
estranged from the government. We tried to understand the reasons for this through the survey
that we conducted during “forum” meetings.
Below you will find the details of the survey conducted from July 19 to August 1, 2013, with the
participation of 1050 people in several park forums in Istanbul including, Abbasağa, Yoğurtçu,
Bakırköy, Beykoz, Göztepe/Özgürlük, Göztepe, Sarıyer-Büyükdere, Kocamustafapaşa,
Yeniköy, Bosphorus University, Kozyatağı/Kriton Curi, Istanbul Technical University Ayazağa,
Feriköy/Kurtuluş, Ümraniye.
The purpose of the survey was to discover the perceptions and ideas of people who participated
in the actions and forums about democracy, law and public sphere as well as their projections
for Turkey pertaining to these issues. As an unpredictable wave from the bottom, this social
movement offers significant opportunities for observing social unrest, problems and demands.
Key words: Gezi Park, forum, public sphere, government, law, legitimacy, representative
democracy, media
I.GİRİŞ: “KORKMA LA, BİZİZ HALK”
Her şey 28 Mayıs 2013’te Taksim Gezi Parkı’nda başladı. İstanbul Büyükşehir
Belediye Meclisi kararı (Meclis’in 16/09/2011 tarihli ve 2111 numaralı kararı
ile Taksim ve çevresinde yapılması planlanan yayalaştırma projesinin ilk adımı
atılmıştı.) ile başlayan Taksim’i yayalaştırma projesi, Anıtlar Kurulu’nun da
onayından geçerek işleme kondu. Yayalaştırma projesinin arkasından Topçu
Kışlası’nın da yeniden parkın yerine inşasının gündeme gelmesiyle; parkın
AVM olmasını istemeyen sivil toplum örgütleri, bir süredir çeşitli hukuk
yollarına başvurarak, basın açıklamaları yaparak (Radikal, 06/06/2012 ),
halkı bu konuda bilinçlendirmeye çalışarak (Radikal, 06/11/2012) mücadele
verdiler. Bir ölçüde belirli bir çevreyi kapsayan farkındalık yaratmayı da
başardılar.
11
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
30 Mayıs’ta parkta nöbet tutanların çadırlarının sökülmesi ve yakılması,
parkın iş makineleri ile yıkılmaya başlanması ve polisin gaz bombalarıyla
müdahalesi sonrasında, “Taksim İçin Ayağa Kalk Platformu”nun çağrısı
ile insanlar toplanmaya başladı, (İHD, 2013). İstanbul’un göbeğinde bunca
olay yaşanmasına rağmen ne televizyonlarda, ne de gazetelerde hiçbir haber
gösterilmemesi, insanları sansürün hangi boyutlarda olduğu gerçeğiyle karşı
karşıya getirdi.
31 Mayıs akşamı, Taksim’de İstiklal Caddesi’nde benzeri görülmemiş bir kitle
toplanmıştı, (23 Haziran 2013 tarihli Milliyet gazetesinin haberine göre İçişleri
Bakanlığı’nın Gezi bilançosunda Gezi Eylemlerinde 2,5 milyon insan sokağa
çıkmıştır. Milliyet, 19/09/2013). Üç- beş ağaç mesele olmasına meseleydi
ama bunun hak ve özgürlüklerle bağlantılı daha büyük bir toplumsal hareket
haline gelmesi 31 Mayıs tarihi ile gerçekleşti.
12
Ankara’da Kuğulu Park’ta Gezi Parkı Eylemlerine destek veren insanlara
da polisin orantısız müdahalesi, Türkiye’nin her yerinde Gezi Parkı
destek eylemlerinin başlamasına neden oldu. Polisin müdahalesi arttıkça
eylemcilerin sayısı arttığı gibi, eylem yapılan şehirlerin de sayısı artıyordu,
(İHD’nin raporunda İçişleri Bakanlığı’na göre Türkiye’nin 81 ilinden 79’unda
protestolar yapıldığı belirtilmiştir. Protesto yapılmayan sadece iki şehir var:
Bingöl ve Bayburt. İHD, 2013).
Olayları ölümler izledi: Mehmet Ayvalıtaş (20), 2 Haziran gecesi Ümraniye’de
eylemcilerin üzerine hızla araba sürülmesi sonucu arabanın altında kalarak
ve 3 Haziran günü Hatay’da Abdullah Cömert (22), başına atılan gaz fişeği
sonucu öldü. Gezi Eylemleri’nde ilk ölümler gerçekleşmişti. Türk Tabipler
Birliği’nin açıklamasına göre, (Türk Tabipler Birliği’nin bu açıklaması 31
Mayıs- 15 Temmuz arasında yaşanan olaylara ilişkindir. Bu tarihten sonra
da yaralanmalar ve ölümler devam etmiştir. www.ttb.org.tr 10/09/2013) gezi
olayları sonrasında ulaşabildikleri veriler ışığında 8163 kişinin yaralandığı
tespit edildi ve 6 kişi hayatını kaybetti.
Taksim Gezi Parkı’nda başlayan ve bütün Türkiye’ye yayılan toplumsal
hareketlilik, birçok açıdan değerlendirmeyi gerektirmektedir. Belli ki
toplumda bir rahatsızlık var, belli ki halk ve yönetim arasında mesafe açılmış.
Bunun nedenlerini anlamaya çalışmak için forumlarda yaptığımız anketlerden
sonuçlar çıkarmaya çalıştık.
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
Aşağıda detaylarını bulacağınız anket 19 Temmuz- 1 Ağustos 2013 tarihleri
arasında İstanbul’da çeşitli Park Forumlarında gerçekleştirildi. Anket;
Abbasağa, Yoğurtçu, Bakırköy, Beykoz, Göztepe/Özgürlük, Göztepe, SarıyerBüyükdere, Kocamustafapaşa, Yeniköy, Boğaziçi Üniversitesi, Kozyatağı/
Kriton Curi, İstanbul Teknik Üniversitesi Ayazağa, Feriköy/Kurtuluş,
Ümraniye Forumlarında 1050 kişinin katılımıyla yapıldı.
Anketin amacı eylemlere ve forumlara katılan insanların demokrasiden,
hukuktan ve kamusal alandan ne anladıkları ve bu başlıklarda nasıl bir
Türkiye düşündüklerini ortaya çıkarmaktır. Bu toplumsal hareket, dipten ve
öngörülemez bir dalga olarak toplumsal rahatsızlıkların, sorunların, taleplerin
gözlemlenmesi için önemli olanaklar sunmaktadır.
II. KAMUSAL ALAN HAKKINDA TEMEL TEZLER VE TÜRKİYE
ÖRNEĞİ
Kamusal alan tartışması, demokrasi tartışmalarının bir parçası olarak kendini
gösterir. Bu tartışmanın başlangıç noktasını 1980 ve sonrasında dünya çapında
gelişen neo-liberal dalga olarak görebiliriz. Sovyetler Birliği’nin yıkılması
sonrası gelişmeler, bir süredir devam eden ileri kapitalist ülkelerde yaşanan
liberalizmin krizinin daha da açığa çıkmasını sağlamıştır. Bu kriz karşısında
demokrasi konusunda yeni açılımlara yönelik çalışmalar, öncelikle kamusal
alan tartışmalarını gündeme getirmiştir. Temsili demokrasiden katılımcı
demokrasiye doğru en azından kuramsal düzlemde yeni açılımlar, kamusal
alanın genişletilmesi, siyasi katılımın artırılmasına yöneliktir. Kapitalist
düzenin geldiği neo-liberal uygulamalar aşamasında meşruiyet krizinin
aşılabilmesi için insanların siyasete dahil edilebilmesinin zemini olarak
kamusal alanın genişletilmesi temel tezlerden biridir. Kamusal alanı neoliberal siyasetten okursak, neo-liberalizmin onaylanması için bir vasat olarak
görürüz. Fakat kamusal alanı kişilerin kendi kaderini tayin hakkının varoluş
vasatı olarak değerlendirirsek, bu bağlamda özgürleşmenin bir aracı olarak
biçimlenir.
Kamusal alan tartışmaları 1980’lerin sonlarından itibaren ciddi bir artış gösterdi.
Bu gündeme geliş sadece siyaset alanında veya hukuksal tartışmalarda değil,
aynı zamanda tarih, sinema, sanat eleştirileri, gey, lezbiyen, post-kolonyal ve
maduniyet perspektifleri, vb. birçok sosyo-kültürel başlıkta olmuştur. Tüm
tartışma konuları, -bunlar aynı zamanda kriz konuları olarak ifade edilebilirkamusal alan merkeze yerleştirilerek, belirli kapsayıcı başlıklarda toplanabilir:
Birinci tartışma konusu modernite ve postmodernite tartışmasıdır. İkinci Dünya
13
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
14
Savaşı’nın yarattığı yıkım, modernizme yönelik eleştirilerin yoğunlaşmasına
neden oldu. Modernizm teknik uygarlık, hukuk devleti ve akıl gibi niteliklerle
tanımlanırken, savaş sonrası totaliterizm, doğanın ve insanın sömürüsü, aklın
bir din haline gelmesi gibi eleştiriler yapıldı ve yapılmaya devam etmekte.
Bu henüz sonu gelmeyecek gibi görünen tartışma kamusal alan konusunu
da içinde barındırmaktadır. Postmodernistler, özellikle cemaatçi yaklaşımlar
kamusal alanı topluluğun iyisinin aranması ve bu iyinin gerçekleştirilmesi
gereken alan olarak tarif ederek, modernizmle birlikte tanımlanan birey,
sekülerlik, hukuk devleti vb. kavramlara karşı konum alır. Karşı örnek
olarak modernizmin savunucularından Habermas, kamusal alanı haklar,
hukuk devleti ve sekülerlik üzerine kurar. Kamusal alanın merkezde durduğu
ikinci tartışma demokrasi üzerine yapılandır. Temsili demokrasinin yaşadığı
krizler, nasıl bir demokrasi olması gerektiği konusunda yeni yaklaşımların
tartışılmasını sağlamıştır. Temsili demokrasilerde halkın oy hakkıyla sınırlı
iktidarda söz sahibi olması, küreselleşme ile temsili demokrasinin bu niteliğini
de kaybetmesi ve bunların yanında iktidara gelenlere duyulan güvensizlik,
temsili demokrasinin krizi olarak nitelenebilir. Radikal demokrasi arayışları,
krizleri aşmaya yönelik girişimler olarak, kamunun daha etkin olduğu kamusal
alanlar öngörmektedir. Kamusal alan bağlamında diğer tartışma başlıkları; ırk,
cinsiyet, etnik farklılık ve ayrımcılıktır. Irka ve etnik farklılığa dayanan hem
ayrımcılığın, hem de taleplerin yükselişi 1970’lerde ortaya çıkan ekonomik
krize ve bunun sonuçlarından biri olan sosyal hakların geriye alınmasına
dayandırılabilir. Bu aynı zamanda sermayenin küreselleşmesiyle çok yakından
ilgilidir. Sermayenin giderek küreselleştiği ve aynı zamanda ulus-devletlerin
birçok konuda tek başına karar veremediği koşullar ortaya çıkmıştır. Bu
süreç hem ulus-devletler içinde ırkçı partilerin yükselişini getirmiş, hem de
aynı ölçüde de etnik talepleri yoğunlaştırmıştır. Bu başlığa paralel diğer bir
tartışma konusu toplumsal cinsiyettir. Yükselen ve giderek organize olan kadın
hareketleri, özel alana konumlandırılan üretim, çocuk bakımı, cinsel tercihler
ve mahremiyet politikalarının düzenlenmesi taleplerinde bulunmaktadır.
Kadın kamusal alana çıkmak istemektedir.
Kamusal alan ve demokrasi/hukuk ve bunlarla ilintili bazı başlıkları
çalışmamız çerçevesinde tartışacağız. Öncelikle kamusal alan nedir sorusuna
cevap arayacağız. Birçok noktada kamusal alanı daha netleştirebilmek için
özel alan kavramına da başvuracağız.
Kamusal alan kavramı modernite ile birlikte devlet, sivil toplum ve bunların
karşılıklı sınırları ile ilişkili olarak toplumsal hayatın gündelik çizgilerini
oluşturdu. Kamusal alan kavramı tanımlanırken özel alan ile karşıtlık ilişkisi
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
içinde tanımlandı. Burada tek bir karşıtlıktan ziyade, “örtüşen bir dizi karşıtlık”
olduğunu belirtmek anlamlı olacaktır (Geuss, 2007:26). Tanımlamalar Antik
Yunan’a dayandırılmıştır. Bu tanımlamaların atıf yapıldığı Antik Yunan’a
gidildiğinde bir devletin yurttaşı ancak kamusal alanda anlamlı kabul edilir
ve birey-devlet bir karşıtlık içinde tanımlanmaz. Yurttaş, yürüttüğü etkinliğe
göre yurttaş veya özel bir kişi olarak görülür. Fakat özel kişi sitenin karşısında
yer alan veya çıkarı siteye zıt olan kişi olarak düşünülmez (Uygun, 2003:
75). Yurttaş, sitenin işleriyle ilgili etkinlikte bulunuyorsa, kamusal bir alanda
etkinlik gösteriyor demektir. Yönetme, karar verme ve yargılama yurttaşın
yapması gereken işlerdir ve politikayı oluştururlar(Keskin, 1998-1999:98).
Bu bağlamda kamusal alan kişilerin kendi kaderini tayin etme hakkının politik
alanda uygulanışını ve araçlarını kapsar. Kendi veya ailesinin çıkarıyla ilgili
etkinlik gösterdiğinde kişi, özel kişi olarak değerlendirilir; bu nedenle de
ailenin bütçesi ile ilgili, kölelerin yönetimiyle ilgili işler özel işlerdir.
Ortaçağda kamusal alan ayrışmasını sağlayacak kurumsal yapılar ve sistemler
söz konusu olmadığı için kamusal alandan bahsedemeyiz. Fakat kamunun
temsil edildiği bir kurum olarak prenslikten söz edebilir. Egemenliğin,
vasfı gereği kamusallık taşıdığı ve bu bağlamda örneğin İngiliz kralının
“publicness”e haiz olduğu görülür. Bir statüyü gösteren temsili kamu, bir
kamusal alan olarak görülemez. Temsili kamu, hükümranın kamu erkine
sahip olmasından kaynaklanmaktadır. İkincisi kamu, halkın tümünü değil,
iktidarı belirtmektedir. Halk ise tabi olan ve söz söyleme hakkı olmayandır
(Habermas, 2000: 64-65).
17. yüzyılda işaretlerini vermiş ve 18. yüzyılda burjuvazinin her alanda etkinlik
kazanmasıyla, bir burjuva iktidarı ve onun somut göstergeleri olan halk
egemenliği, demokrasi ve bunların bağlamında kamusal alan gerçekleşmiştir.
Kapitalizm ve modernitenin toplumsal yaşamın temel belirleyeni haline
gelmeleriyle yaşanan toplumsal dönüşüm, sorunların üstesinden gelme
konusunda yeni ve geri dönülmez bir yaşam biçimi ortaya çıkarmıştır
(Özcan, 2005: 85). Öncelikli olarak ticaretin gelişmesi, burjuvazinin etkin
bir sınıf olarak ortaya çıkması ve ekonominin, mevcut iktidar sisteminden
bağımsızlaşarak kendi kurallarıyla işleyen bir sisteme dönüşmesi ile ekonomik
alanda aktif aktörleri de ortaya çıkarmıştır. Ailenin ve ekonominin alanının,
bağımsız ilişkiler ağı örmesi ve bunların dışında yükselen kamuoyunun
varlık gösterdiği ve kendini ifade ettiği bir alan yaratması, kamusal alanı
oluşturmuştur.
15
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
16
Bugüne geldiğimizde kamusal alan ve özel alan kavramları siyasal alanda
yürütülen demokrasi tartışmalarında yoğun bir şekilde yer almaktadır. Her
farklı siyasal bakış, özellikle iktidar veya iktidarın bir parçası olan muhalefetin
görüşü, kendi kamusal alan tanımlarını yaparak, etkinlik alanını buna göre
konumlandırır. Bu nedenle de çok sayıda kamusal alan tanımı vardır, fakat
herkesin üzerinde uzlaştığı bir kamusal alan tanımına henüz ulaşılamamıştır.
Bu bolluk farklı nedenlere bağlanabilir: İlk olarak bu kavramın anlam ve
kapsamı kişilerin dünya görüşüne göre farklılık gösterir. “Neye kamusal
dediğiniz; insani varoluşun mahiyetini nasıl kavradığınıza, nasıl bir devlet
toplum ilişkisi tasarladığınıza bağlı olarak değişir” (Erdoğan, Radikal,
03.12.2002). Bu bağlamda kişi siyasi görüşüne göre kamusal alanı; “kamu
otoritesinin geçerli olduğu yer”, “çoğulculuğun, renkliliğin ve özgürlüğün
olduğu alan”, “kamu görevlisinin bulunduğu her yer” olmak üzere çeşitli
şekillerde tanımlayabilir. İkincisi bazıları kamusal alan-özel alan karşıtlığı
üzerinden tanımlama yapar ve bu ikisi arasında ahlaki bir hiyerarşi kurar.
Üçüncü grup ise, günümüz toplumlarını anlamada “kamusal alan-özel alan”
ayrımının yeterli bir ayrım olmadığını ifade eder ve bunun yerine “kamusalözel-siyasal”, “kamusal-özel-sivil-siyasal” gibi üçlü veya dörtlü ayrımlar
koyar (Coşkun,2005:147–159).
Habermas, Kamusallığın Yapısal Dönüşümü adlı çalışmasında kamusal
alan tanımına girişte öncelikli olarak kamusal kelimesinin farklı açılımlarını
belirtir. Herkese açık yer, bina vb. söz konusu ise buna “kamusal” denir.
Fakat kamusal kelimesi genelde herkesin gidiş gelişine açık olmaktan daha
fazla anlamları ihtiva etmektedir. Örneğin kamusal binalar dediğimizde, bu
binaların devlet kurumlarını barındıran binalar olduğu anlaşılır. Bu nedenle
kamusaldırlar, kamu erkinin işlediği binalardır. Devlet kamu sıfata, “kendi
hukukuna tabi olanların ortak kamusal selametini sağlama görevi” nedeniyle
haizdir. Bir başka örnek “kamuya mal olmuş bir ismi var” dersek, burada belli
bir ün sahibi kişiden söz edilmektedir. Kamu bazen, iktidarın karşıtı olarak
kullanılır ve kamuoyu anlamına gelir. Bazen devlet organları, bazen halkın
haber alma ve iletişimine hizmet eden basın gibi unsurlar “kamusal organlar”
arasında sayılır (Habermas, 2000: 58-59).
Habermas, kamusal alan kavramının içeriğinin anlaşılabilmesi için “kamu,
kamusal alan” kelimelerinin etimolojisini toplumsal ve tarihsel süreç içinde
incelemiştir. Almanca’daki “Öffentlichkeit” terimi, 18. yüzyılda publicitê
ve publicity ile benzerlik kurularak türetilmiştir; İngilizce’deki karşılığı
olan ‘public sphere’i kapsar, fakat onu aşan bir anlama sahiptir. Mekansal
bir kavramdır: “anlamların geliştirildiği, dağıtıldığı ve üzerinde tartışarak
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
anlaşmaya varıldığı toplumsal alan ya da arenalara ve aynı zamanda bu süreç
tarafından ve bu süreç içinde oluşturulan kolektif gövdeye, diğer bir ifadeyle
‘kamu’ya işaret eder.” Ama “Öffentlichkeit” kavramı aynı zamanda “tasavvur
edilen bir muhteva ve kriter” içeriğine de sahiptir. Bu kriter Almanca’daki
kökü olan “öffen”den gelir; bu kelimenin anlamı ise “açıklık”tır (Hansen,
2004:162). Almanya’da 18. yüzyılın sonunda kullanılmaya başlayan
“öffentlichkeit” kelimesi, bu dönemde bir ihtiyaca denk düştüğü için günlük
dilde yer bulmuştur. Mal mübadelesi ve emeğin toplumsallaşması ile
kurumlaşan “burjuva toplumunun” bir unsurudur (Habermas, 2000: 58-59,
Habermas, 1994:82).
Kamusal alan kavramlaştırmasının başka bir açıdan değerlendirilmesi ise iki
farklı boyutu dikkate alır: Birincisi mekansal bir kavram olarak kamusal alan;
toplumsal yaşantımız içinde fikirlerin, ifadelerin ve tecrübenin üretildiği,
açığa çıktığı, müzakere edilip, yayıldığı ve bu sürecin içinden ortaya çıkan
kamuoyu, kültür, tecrübenin kendisini ve aynı süreçte ortaya çıkan ulusal,
ulusaltı ve ulusüstü kamuları ifade eder. Toplumsal bir alan olarak kamusal
alan yaşam içindeki farklı olay ve olguları, tarihsel bağlamları, zaman ve
mekan boyutunu bu tanım içinde bulur. İkinci olarak kamusal alan normatif
bir ilkedir. Aleniyet, açıklık, özerklik özdüşünüm ve eleştirellik kamusal
alanın normatif yönünü oluşturur. Bu bağlamda kanaat ile kamuoyu farkının
normatif bir ilke olarak kamusallıkla değerlendirilmesi bir örnek olabilir.
Gündelik düşünce ile oluşan fikirler kanaatleri, kamusal tartışma ve eleştiri
ile yani kamusal aklın süzgecinden geçirilen fikirler ise kamuoyunu oluşturur
(Özbek, 2004:41-42).
Kamu/özel dikotomisine dayanan Habermas’ın kamusal alan görüşünü
iki analiz düzeyinde tanımlandığı anlaşılmaktadır: “uzamsal/kurumsal
yerleştirme” düzeyi ve “yapısal ilişkiler” düzeyi. Bir toplumda özgür tartışma
için devletten bağımsız ve devlet karşısında politik otonominin sağlandığı bir
alanda gerçekleşmesi bir öngereklilik olarak belirtilmektedir. Bu yaklaşım
Batı yaklaşımlarından devlet/kamu versus piyasa/özel ikiliğine yaslanan
Anglo-Amerikan yurttaşlık kuramına ve diğer yandan cumhuriyetçilik
geleneğine yaslanır. Bu ikiliğin köklerini Aydınlanma düşünürlerinden Locke,
Smith, Bentham ve çağdaşlarında buluruz. Bu gelenek kamu veya devletin
yetkileri karşısında toplumdaki özel bireylerin sahası tartışmasında yer
alır. Genel eğilim kamu ve sivil toplum ayrımı devlet-devletdışı ayrımı ile
tanımlanır (Ku, 2000:219). Devlet karşısında sivil toplum anlayışı, devletin
sivil toplumla ilişkilerinin karşılıklı sınırlarının belirlenmesinde anlam ifade
eder.
17
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
Kamusal alan ve tanımı tartışması modernistler ve postmodernistler arasında
da yürümektedir. Bir postmodernist olarak Charles Taylor’un kamusal alan
tanımlaması, komüniteryan anlayışı görmek açısından anlamlıdır:
Taylor’a göre kamusal alan toplum üyelerinin, matbu veya elektronik çeşitli
iletişim araçları sayesinde bir araya gelerek ya da yüz yüze görüşerek kamu
yararıyla ilgili konuları tartıştığı ve böylece bu konular hakkında ortak bir
fikir oluşturduğu varsayılan ortak bir mekandır. Ortak mekana vurgu yapan
bu açıklama, iletişim araçlarının ve ortamlarının hepsinin birbirleriyle iletişim
içinde olduklarına dayanır. Televizyonda gördüğümüz tartışma bu sabah
gazetede ne dendiğini dikkate alır, gazetedeki haberse, radyoda dün yayınlanan
açık oturumu anlatır vb… Kamusal alanı genellikle tekil kullanmamızın
nedeni budur (Taylor, 2006: 89).
18
Kamusal alan, fiili olarak toplanılan bir mekan olmasa da, birçok mekanı
içinde barındırır ve herkesin katılabileceği bir tartışma ortamını ifade eder. Bu
anlamda kamusal alan sadece herkesin görüşlerinin ortak bir toplamını değil,
“düşünce ürünü bir görüş” ile ortaya çıkar. Bu temelde normatif bir statüye
sahiptir. Taylor’a göre yönetimler bu görüşü dikkate almalıdır. Çünkü: Birincisi
“ortak kanı muhtemelen aydınların görüşüdür ve bundan ötürü yönetim ona
uymakla akıllılık eder.” İkinci neden egemenin halk olduğu görüşünün bir
sonucudur. Yönetimler, ahlaken muhakeme yapan kamuya dayanarak yasama
yapmalı ve yönetmelidir. Buradan Habermas takip edilerek şu ilke doğar;
“denetleme ilkesi”. Yönetimlerim şeffaflığına olması gerekliliğini içeren bu
denetleme ilkesi sayesinde kamuoyu bilgilendirilir ve “onun en üst düzeyde
rasyonelleşmesine” katkıda bulunulur. Yasamayı kamuoyunun denetimine
maruz bırakarak halk egemenliğinin hakimiyeti somut hale getirilmiş olur.
Sonuç olarak “özgür bir toplumun zaruri bir özelliği olarak” “kamusal
alan, yönetime kılavuzluk edecek rasyonel görüşlerin incelikle işlendiği bir
mahaldir” (Taylor, 2006: 108–109, 91–94).
Siyaset felsefecileri Samuel Bowles’un ve Herbert Gintis’in komüniteryan
görüşe dayanan kamusal alan tanımı özgürlük ve demokrasi birbirinden
ayrılmaz bir bütün olarak alınır. Liberalizmin iki temel ilkesine dayanan bu
yaklaşım; bireylerin çiğnenemez haklarına bağlı özgürlük ve kendi kaderini
tayin hakkı anlamında demokrasiyi zorunlu görür. “İktidarın toplumsal
sonuçlar doğuracak şekilde kullanılması” demokrasi gereği o toplumsal
alanının kamusal sayılmasını gerektirir (Bowles, Gintis, 1996: 22 -123). Bowles
ve Gintis’e göre ne kapitalizm, ne Marksizm kamusal alanın gerçekleşmesine
uygun değildirler. İkisi de farklı açılardan halkın kendi kaderini tayin hakkını
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
ve özgürlüğünü sınırlayan yapıdadırlar. Bu nedenle bunların dışında bir yol
bulunmalıdır.
Kamusal alanı tanımlamada kullanılan kriterlerden biri olan kamusal alanın
yeri konusu oldukça tartışmalıdır. Habermas’ın görüşüne göre kamusal alan
ne devlete, ne de ekonomiye dahildir ve fakat ikisiyle de çok yakın ilişki
halindedir. Ekonomi ile kamusal alan ilişkisi pozitif açıdan değerlendirilirse,
ekonomi kamusal alanın sosyo-ekonomik altyapısını hazırlar ve böylece
yurttaşlar arasında politik olarak otonom iletişim ağı geliştirilebilir. Özel
alanda olduğu kabul edilen ekonomi ile ilişkisine rağmen kamusal alan
yine de devletle yakın ilişkilerinden ve yurttaşlığın formel ve informel
biçimlerinden dolayı kamu olarak kalır. Kamusal alanın ekonomi ile ilişkisi
negatif açıdan değerlendirildiğinde, erkek, beyaz ve mülkiyet sahibi bir
sınıfın kamusal alanıdır ve burjuvazi kamusal alanda hegemonyasını kurmaya
çalışır. Devlet de ideolojik söylemler ve kurumsal mekanizmalar aracılığıyla,
üzerinde hegemonya kurduğu baskın gruplar sayesinde kamusal alanda yer
kapmaya çalışır. Bu nedenle kamusal alanda politik mücadeleler sadece
devlet ve sivil toplum arasında değil, aynı zamanda devletin hegemonyasını
kurduğu baskın gruplar ve yönetilen gruplar arasında da olur (Ku, 2000:
228). Habermas’ın görüşlerini özetlersek; kamusal alan devletten bağımsız
olmalıdır. Çünkü devlet kamusal görevleri nedeniyle sahip olduğu yetki
ve güçler çerçevesinde kamusal alanda baskı kurabilir. Kamusal alan
ekonomiden bağımsız olmalıdır. Çünkü bireysel çıkarlar, kamusal çıkarlarla
çatışır ve kamusal alanın bağımsızlığı yok olur. Habermas’ın ekonominin özel
alanda yer aldığı görüşü komüniteryanlar tarafından itiraza uğramaktadır.
Bowles ve Gintis’de Taylor’la benzer şekilde ekonomiyi kamusal alana
konumlandırırlar. Kapitalist ekonominin kamusal şekilde örgütlenmiş olması
ve bu bağlamda sermayeye toplumsal sonuçlar doğuracak üç tip yetki verdiği
argümanını ileri sürerler. Bu üç tip yetki şunlardır: 1. Üretimi denetleme ve
yönlendirme yetkisi, 2. yatırımı denetleme ve yönlendirme yetkisi, 3. devletin
ekonomik politikasını etkileme gücü (Karadağ, 2006: 122-123). Niteliği ve
sonuçları itibariyle ekonomi, kamusallık özelliğini taşımaktadır. Ekonominin
kamusal alanın dışında bırakılması, tartışma konusu yapılamayacağı anlamını
da taşır. Habermas’ın yaklaşımı kapitalist sistemin onaylanışı anlamına gelir.
Bu yaklaşımı eleştiren komüniteryanler ise ekonomiyi sınıfsal düzeyde değil,
düzenlenmesi gereken bir konu olarak ortaya koydukları için başka bir açıdan
kapitalist sistemi onaylarlar.
Kamusal alanla ilgili bir diğer tanım “ilişkisellik” üzerinden yapılan tanımdır.
Karşılıklı iletişim içinde bulunan kişilerin iletişimsel eylemsel ilişkiselliğidir.
19
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
Bu bağlamda kamusal alan eylemsel ve söylemsel bir biçimde ortaya çıkar.
Burada gözden kaçmaması gereken nokta her ikisi de toplum merkezli olan
kamusal alan ve siyasal kamusal alanın özdeş olmadığıdır (Karadağ, 2006:
44-74). Aynı ilişkisellik çerçevesinde bir süreç de öngörülür: kamusal alan
“bir arada yaşamının sınırlarını, moral kodlarını ve doğrultusunu inşa etme
sürecidir” (Sarıbay, 2000: 6).
20
Kamusal alan; yukarıda çeşitli başlıklarda da belirtildiği gibi demokrasinin
bir önkoşulu, bir ilkesi olarak da tanımlanır. Yurttaşlar, ortak meselelerde,
eşit ve özgür olarak söz, irade ve eylemleriyle hem bu alanı var ederler, hem
de bu alanda etkinlikte bulunurlar. Kamusal alanın sınırları da demokrasinin
sınırlarıyla belirlenir: Yani düşünce, ifade, bilgiye erişme, tartışma, toplanma,
örgütlenme ve tanınma gibi hak ve özgürlüklerin varlığı, uygulanması ve
etkinliği kamusal alanın sınırlarını belirler. Bu bağlamda yukarıda sayılan hak
ve özgürlüklerin hukuksal güvence altına alınmış olması ve bilfiil uygulanıyor
olması demokrasinin sınırlarının da göstergesi işlevi görür (Özbek, 2004:
32). Kamusal alanın koşulu olan demokrasi, aynı zamanda kamusal alanın
sonucu olarak da karşımıza çıkar. Diğer bir ifadeyle kamusal alanın olabilmesi
için demokrasi gereği hak ve özgürlükler tanınmış ve uygulanıyor olmalıdır.
Bunların varlığı kamusal alanın varlığı için zorunludur. Kamusal alan var ise,
bu aynı zamanda demokrasinin varlığına da işaret etmektedir.
Kamusal alan kavramını depolitize edilmiş ve kültürden yoksunlaştırılmış
burjuva kamusal alanı olarak yorumlayan görüşler de mevcuttur. Habermas’ın
kamusal alan kavramının eleştirisinden yola çıkan bu anlayış Habermas’ın
kamusal alan kavramının içinde gizli şekilde kitle karşıtlığı olduğunu belirtir.
Bu görüşe göre, modern kitle toplumlarının ortaya çıkışı ile akla dayalı
kamuoyu görüşlerinin üstü örtülmüştür. Kamuoyu kavramı kamusal alanla
birlikte ya bazı kişi ve kurumların hizmetinde bir nesne ya da politik ve
sosyal güç uygulamaları üzerinde eleştirel normatif otorite olarak görülür.
Habermas’ın analizi ise bize çağdaş kapitalist toplumlarda kamusal alanın
manipüle edilen, basamaklı hale getirilmiş bir kamusallık olduğu görüşüne
götürür. Burada artık kamusallık özel bireylerin rasyonel kamusundan değil,
pasifize edilmiş özelleştirilmiş seyirci bir kitleden bahsedilebilir. Bu bağlamda
kamusal alan depolitize bir alandır. Aynı çerçevede Habermas’ın burjuva
kamusal alanın “evrensel kurallarla” yönetildiği görüşü eleştirilir. Evrensel
kurallar, objektif ve bireyler dışında yer almalıdır. Eleştirel rasyonel tartışımın
bu öngereklilikleri ile Habermas topluluğun geleneğini, tarihini, kolektif
hatıralarını ve değerlerini kamusal tartışmanın dışında bırakır. Böylece
Habermas iktidar, mücadele ve bunların kamusal alandaki yeri konularından
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
kaçınarak, kamusal alanı siyaset dışı bir niteliğe büründürür (Ku, 2000: 221222).
Yukarıda çeşitli boyutlarıyla anlamaya çalıştığımız kamusal alan kavramını en
açık şekliyle Habermas tanımlamıştır:
‘Kamusal alan’ kavramıyla, her şeyden önce, toplumsal yaşamımız içinde,
kamuoyuna benzer bir şeyin oluşturulabildiği bir alanı kastederiz. Bu alana
tüm yurttaşların erişmesi garanti altına alınmıştır. Özel bireylerin kamusal
bir gövde oluşturarak toplandıkları her konuşma durumunda, kamusal
alanın bir parçası varlık kazanmış olur. Bu tür bir biraradalık durumundaki
bireylerin davranışları, ne iş ve meslek sahiplerinin özel işlerini görürken
yaptıkları davranışlara; ne de bir devlet bürokrasinin yasal sınırlarına tabi
anayasal bir düzenin üyelerinin davranışlarına benzer. Yurttaşlar ancak,
genel yarara ilişkin meseleler hakkında kısıtlanmamış bir tarzda, yani
toplanma, örgütlenme, kanaatlerini ifade etme ve yayınlama özgürlükleri
garantilenmiş olarak tartışabildiklerinde kamusal bir gövde biçiminde
davranmış olurlar (Habermas, 2004: dp.1).
Habermas’ın süreçleriyle birlikte tanımladığı kamusal alanı tarihsel süreç
içinde değerlendirirsek: Birincisi kamusal alan kapitalizmle birlikte ortaya
çıkmış, yani bir sanayi toplumunun ürünüdür. İkincisi kamusal alanın ortaya
çıkışı modernleşmeyle birlikte kendiliğinden olmuştur.
Kamusal alanın tanımlayıcı niteliklerine bakarsak, kamusal alanın varlığının
koşulları için şu özelliklerin gerçekleşmesi gerekir:
1. Kamusal alana katılım herkese açıktır. “Herkesçe erişebilirlik” ilk temel
şarttır. Yurttaşların katılımının önündeki engeller kaldırılmış olmalı ve
bu alana erişimin garanti altına alınmış olmalıdır. Örgütlenme, ifade ve
yayınlama gibi özgürlükleri garanti altına alınmış olmalıdır. 2. Katılımda
yer alan herkes eşit ve özgürdür. 3. Kamusal alanda aleniyet ilkesi geçerlidir.
Katılımın ve konuşmaların herkese açık olması, aleniyet ilkesi gereğidir.
Geleneksel toplumda üstü örtülmüş birçok konu, değerler, aktörler vb. bu
alanda görünür hale gelir (Çaha, 2003:79-88). 4. Kısıtlanmamış iletişim
sağlanmış olmalıdır (Habermas, 2004:95). Sayılan nitelikler aslında birbirine
çok bağlıdır. Biri olmadan diğeri olamaz niteliktedir. 5. Kamusal alan, devlet
kurumlarının dışında yer alır. Böylece devletin hegemonyasından bağımsız
bir alan söz konusu olur. 6. Kamusal alanın gündeminin genel yarara ilişkin
olması dışında bir gündem kısıtlaması yoktur. Ayrıca bir konunun genel
yarara ilişkin olup olmadığı da bu tartışmalarda tayin edilebilir. Bu çerçevede
21
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
“Kamu, akıl yürütenler ya da rasyonel müzakereciler topluluğudur”, kamusal
alan ise “özel şahısların, kendilerini ilgilendiren ortak bir mesele etrafında akıl
yürüttükleri, rasyonel bir tartışma içine girdikleri ve bu tartışmanın neticesinde
o mesele hakkında ortak kanaati, kamuoyunu oluşturdukları süreç, araç ve
mekanların tanımlandığı hayat alanıdır”. Kamusal topluluk genişlediğinde,
o zaman doğrudan tartışmanın yerini aracılar, daha açık bir ifadeyle medya
dolayımıyla yapılan tartışmalar almaktadır. İşte bu nedenle basın, kamunun
ve kamuoyunun oluşmasında ve kamusal alanın etkinliğinde vazgeçilmez bir
etmen olarak karşımıza çıkmaktadır.
22
Kamusal alan tartışmaları, radikal demokrasi kuramları ile iç içe yürümektedir.
Genel olarak demokrasi kuramları, karar verme sürecinde hesap sorabilmeye
dayanır, kamusal alan kuramları ise bu süreci kamusal iletişim ile ya
kolaylaştırmaya ya da zorlaştırmaya yöneliktir(Ferree, Gamson, Gerhards,
Rucht, 2002: 289). Kamusal alanın, demokrasi kuramlarının mihenk taşı
haline gelmesinin nedeni, özelliklerinin ideal tip olması ve Antik Yunan’ın
doğrudan demokrasisine yakın bir demokrasi anlayışına yönelmesidir.
Herkese açık, herkesçe erişilebilir ve aleni, iletişime dayalı ve etkileşimli bir
müzakere süreci çağdaş demokrasi kuramlarının ayrılmaz parçasıdır. Tabii ki
bu tartışmalarda özne faktörü de değerlendirilmelidir. Örneğin Habermas’ın
kamusal alan ve demokrasi kuramı yukarda sayılan özelliklerle birlikte politik
özne olarak yurttaş merkezlidir (Sarıbay, 2000: 1). Geç kapitalist sistemlerde
çoğulculuk dikkate alınmamış ve yurttaş dışlanmıştır. Çoğulculuk, çok çeşitli
yorumlanmakla birlikte, modernist bakış açısıyla bireylerin kendilerini inşa
etmesi ve bunun olanaklarının sağlanmasını ifade eder (Touraine, 2000: 24).
Özellikle azınlık hakları, cinsiyet ayrımcılığı, etnik ve kültürel farklılıkların
getirdiği sorunlar, mevcut liberal demokrasi anlayışı ile çözülemez durumdadır.
Çoğulculuğun dikkate alınması sorunu aynı zamanda siyasal karar alma
yöntemi olarak seçimlerin de yetersizliğini getirir. Seçimlerle elde edilen
sonuçların çoğunluğun, azınlık üzerinde tahakküm üretmesi, hükümet olanların
kendi çevresini korumaya yönelmesi, iktidara gelenlerin çıkarlarının kolektif
çıkarların önüne geçmesi (Pusey, 1993: 96-97), hesap sorma mekanizmalarının
ya hiç işlememesi ya da iktidarda bulunanların lehine kararlarla sonuçlanması,
liberal demokrasinin meşruiyet zeminini sarsmaktadır (Sitembölükbaşı, 2005:
141). Bu nedenle yeni demokrasi kuramlarıyla karar alma süreçleri, kapsamı
ve içeriği sınırlanmış bir seçim sistemi olmaktan çıkarılmaya çalışılmaktadır.
Habermas, ileri kapitalist ülkelerin krizinin analizini Legitimation Crisis
adlı çalışmasında yapar. Habermas öncelikle geç kapitalizm (late capitalism)
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
tezini öne sürer: Devletin düzenlediği kapitalizmin içindeki sosyal gelişmeler
krizleri de içinde barındırır. Kriz, sosyal ve sistem entegrasyonunun
sağlanamamasıdır. Habermas krizi tanımlar: “Ne zaman bir topluluğun üyeleri
varlıkların devamı için kritik olarak gördükleri yapısal değişimleri deneyimler
ve sosyal kimliklerini tehdit altında hissederlerse krizden söz edebiliriz.”
(Habermas, 1997: 3-4,6).
Sistem kuramı çerçevesinde kriz yaklaşımı üreten Habermas, krizi, bir sorunla
karşılaşıldığında, sistemin yapısının bu soruna yanıt üretecek ve bu nedenle
kendini devam ettirecek kapasitesinin olmaması olarak tanımlar. Sistem
kendi içinde bütünleşmeyi sağlayamamaktadır. Habermas kuramsal düzeyde
yaptığı kriz tespitlerini, liberal demokratik sistemlere uygulayarak, bunların
somut kriz kaynaklarını bulmaya ve çözmeye yönelmiştir. Liberal demokratik
ulus-devletlerde iki farklı meşruluk kaynağı görülmektedir. Birincisi
liberal demokratik devletlerde temel ilkelerden biri olan bireylerin toplumu
ilgilendiren ve toplumsal bağlayıcılığı olan konularda karar verme sürecine
katılabilmeleridir ve bu kararların meşruluk zeminini toplumsal sözleşmeye
dayalı ortak rıza oluşturur. İkinci meşruluk zemini ise devlet, türdeş bir
bütünlük kabul edilen ulusu koruduğu için meşru kabul edilir (Köker, 2004:
311).
Liberal demokratik yönetim anlayışının meşruluk krizi, yurttaşların karar
süreçlerine katılımının yani böylece devletin denetlenmesini sağlayacak
süreçlerde yer almasının bir vasatı olarak kamusal alanın etkinliğini yitirmesidir.
Bunun gerçekleşmesinin koşullarından birini oluşturan hukukun üstünlüğü
anlayışı da yıpranmıştır. Demokratik bir yönetim için hukukun üstünlüğünün,
yani bu ilke yoluyla devletin denetlenmesinin yanı sıra, alttan-denetimi
(toplumdan devlete) ve karar alma süreçlerine toplumun katılımını sağlayacak
kamusal alandır. Bu anlayışla kamusal alan aynı zamanda meşruiyet krizinin
çözümünü de içinde barındırır (Habermas, 1998: 302-304). Yani meşru bir
otorite ancak rasyonel olarak kabul edilebilir çıktılara dayanan demokratik
süreçle ortaya çıkar. Devlet, meşruluğunu sadece yasalardan almaz, rasyonel
iletişim ve bu anlayış üzerine kurulmuş normatif ilkeler de meşruluğun
kaynağı haline gelir (Habermas, 2005: 386). Demokratik bir yönetimin
işlerliği ve meşruluğu, modern devletin hukukun üstünlüğü ilkesi ile bağlı
olması ve kolektif yaşamla ilgili kararların kamusal alanda tartışılarak elde
edilmesiyle söz konusu olur. Habermas, devlet-toplum ilişkisini düzenleyen
ilke ve normların kamusal alanda sorgulama ve tartışmadan geçmesini ve
uzlaşıma ulaşılmasını meşruluk sorunun çözümü için gerekli görür (Keyman,
2006: 142). Sonuç olarak Habermas, yukarıdaki açılımlarla bağlantılı olarak
birbiriyle ilişkili iki alanda meşruiyet krizi tespitinde bulunmuş olur:
23
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
1. Temsili demokrasinin temsili boyutunda yaşanan kriz,
2. Bireylerin siyasete katılmamasından kaynaklanan kriz.
Temsil krizi, siyasetin seçimlere indirgenmiş olmasına dayanır. Seçimlerin,
kamusal bir tartışmayı içermemesi ve bir onay mekanizması haline dönüşmesi,
demokrasilerde karar alma süreçlerini, usule indirgemiştir (Habermas, 1992:
80-81). Teknokratikleşmiş yönetim ile siyaset de bir uzmanlık olarak görülür
olmuştur. Demokratik irade oluşturmaya yönelik girişimler de, bu anlayış
çerçevesinde anlamsızlaşmaktadır (Habermas, 1997: 80). Bu anlayış hem
temsili demokrasinin kimi temsil ettiği sorusunu, hem de demokrasinin temel
unsuru olan katılımın yokluğunda nasıl bir demokrasiden bahsedebileceğimiz
sorusunu getirir. Parti sistemi, demokrasilerde katılımın bir aracı olarak
nitelendirilmesine rağmen, bugün parti lider merkezli irade oluşturmanın
aracıdır. Parlamento da, parti bağlarıyla bağlı milletvekillerinin lider merkezli
iradelerinin yansıtıldığı bir kuruma dönüşmüştür. Parlamento artık kapalı
kapılar ardında kararlar alan, tartışma heyeti olmaktan çok gösteri yapan bir
kurum haline gelmiştir (Habermas, 2000: 340-343).
24
Küreselleşme sürecinde farklılık taleplerinin kamusal alana taşınması,
özel alanla sınırlandırılmış sivil toplum, tüm kültürlere, kimliklere karşı
eşit mesafede durma ve ayrımcı olmama ve bunların evrensel ve modern
devletin unsuru olarak tanımlanması ile devletin toplumu yönetememe krizi
baş göstermiştir (Keyman, 2006:136; İçduygu, Keyman, 1998-1999: 148).
Küreselleşme, temsil krizine farklı bir boyut da katmıştır. Ekonomik birimler
olarak şirketlerin dünya çapında çalışması ve bu ekonomik gelişmeyle
paralel neo-liberal politikaların devreye sokulması ile üretim, dağıtım ve
bölüşüme ilişkin ulus düzeyinde karar verme süreçleri imkansız hale gelmiştir
(Habermas, 2002: 85, 88, 114; Habermas, 2003:89-95). Devlet egemenliği
bu sınırlamalara bağımlı olmuş ve ekonomik kararlar küresel kapitalizmin
dayatmalarıyla alınmaya başlanmıştır (Bowles, Gintis, 1996: 290-292). Bu
ise temsili sisteme ve partilere güvensizliği ve meşruluk kaybını getirmiştir
(Habermas, 2000: 340-343).
Yukarıda saydığımız nedenler yani önemli ekonomik kararlarda ulus-üstü
kuruluşların belirleyici olması, partilerin, üyelerinin temsilcisi olarak değil,
bir grup insanın çıkarının temsilcisi olarak görülmesi, seçimlerin bir gruba
iktidar verilip, bu grubun sonra kendi yandaşlarını besledikleri bir anlayışla
değerlendirilmesi vb. sayabileceğimiz nedenlerle, sistemden memnuniyetsizlik
ve güvensizlik (Habermas, 2005: 385) sorunu ortaya çıkmıştır. Habermas’ın
görüşüne göre, bireyler bir motivasyon krizi içine düşmüşlerdir.
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
Bu sürece medyanın kültürel tüketim alanı haline dönüşmesi de eşlik etmiştir.
Habermas, başta kamusal alanın kurucu unsuru olarak gelişen basının, zamanla
iktidarın sözcüsü haline gelişini gözler önüne serer. Bugün ise durum medya
“görünüşte bir kamusal alan” niteliğindedir. Özellik televizyon demokratik
tartışmaların yapıldığı bir yer olarak, kamusal alanın yerini almış ve insanlar,
kamusal alanın seyircisi konuma gelmişlerdir (Garnham, 1992: 359-376). Özel
çıkarlarla biçimlenen medya ile demokratik müzakere süreçleri televizyonda
açık oturumlarda gerçekleşen zaman geçirme aracına ve tüketilebilir hale
dönüşmüştür. Medyanın haber verme, iletişim sağlama işlevini yerine
getirmediğini söyleyebilecek noktaya gelmiş bulunuyoruz. Büyük şirketlerin
eline geçen medya artık şirketlerin iktidarla ilişkilerinde kullanılan bir araç.
Ve bu formülasyonda halkın haber alma özgürlüğüne yer yok.
İnternetin gelişmesi ile etkileşimli iletişim olanakları ortaya çıktı ve sanal
kamusal alan doğdu. İnternette etkileşimli iletişime dahil olmak oldukça
kolay ve iletişimin sınırlanması ve düzenlenmesi oldukça zor. Basitçe
başkalarıyla ortak bir konuda etkileşime girilebilen sanal kamusal alanda
katılımın önünde herhangi bir engel olmadığı gibi, buradan ayrılmak da
o kadar kolay. Ayrıca internet birbirine paralel birçok kamusal alanı aynı
anda barındırmakta. Katılımcıların yaşı, statüsü, hangi sınıfa ait olduğu,
cinsiyeti gibi kategorileştirilmediği bu alanın kapsamı çok geniştir (Bacık,
2003: 28-29). Habermas, iletişimin dünya çapındaki bu gelişimi karşısında
dünya çapında kamusal alan fenomeninin gerçekleşme olasılığına vurgu
yapar (Habermas, 1998: 514). Yukarıda belirtilenler çerçevesinde sanal
kamusal alan dünya çapında kullanılabilecek bir ortak iletişim ve etkileşim
ağı olanağı yaratmaktadır. Sanal kamusal alanın yarattığı olanakları
özetlersek: İlk olarak çok büyük sayıda insanların internet üzerinden katılımı
mümkün olmaktadır. İkincisi bilgisayar sahibi insanlar, her türlü bilgiye
ulaşabilmektedirler. Bilgi artık imtiyazlı elitlerin elinde olmaktan çıkmıştır.
Üçüncüsü çok daha büyük sayılarda insanlar düşüncelerini internet üzerinden
diğer insanlarla paylaşabilmekte, tartışabilmektedir (chat odaları, siber
salonlar, forumlar, e-dergiler gibi sanal ortamlarda). İfade özgürlüğü söz
konusudur. Dördüncüsü sanal alana katılım için herhangi bir engel yoktur ve
bu alan hiyerarşik yapılanmaya izin vermemektedir. Beşincisi bu sanal alan
yüz yüze yapılamayacak tartışmaları, karşılıklı doğrudan iletişim sayesinde
etkileşimli yapılabilmesini sağlamaktadır. Beşincisi, tartışma konuları
sınırlandırılmamıştır. Altıncısı herhangi bir tartışma herhangi bir kurumsal
yapı ve süreçle sınırlandırılmamıştır (Dean, 2003:97-101).
25
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
Her ne kadar sanal kamusal olan büyük olanaklar sunuyormuş gibi görünse de
birçok olumsuzluğu da içinde barındırmaktadır. Çok fazla bilginin dolaştığı
fakat hangisinin gerçek durumu belirttiği belirsiz bir alan olarak sanal
kamusal alan algı yönetimine çok elverişlidir. İnternetin başından kalkmayan
insanlar için Amerikalılar bir deyim kullanmakta; “tek heceli kanepe
patatesi” (monosyllabic couch potato). Çünkü sanal kamusal alan bir çok
durumda rasyonel bir tartışma ortamı olarak işlev görmekten çok, insanların
sağduyusunu kaybettiği çılgın hikayeler ve kuramların aktarıldığı bir sanal
ortam (Dean, 2003:97-101).
26
Sonuç olarak bir özetleme ve değerlendirme yaparsak; kamusal alan
yurttaşların kamuya ilgilendiren konularda yaptıkları her türlü iletişim ile
kamusal alan ortaya çıkar. Kamusal alan bazen bir mekanda somutlanır,
bazen medyada bir tartışmada ya da internet üzerinde yürütülen bir tartışmada
gerçekleşir. Kamusal alanın varlığı için demokrasi zorunludur. Çünkü kamusal
alanın oluşabilmesi için bireylerin kendini ifade için gerekli tüm haklarının
hem hukuksal düzlemde, hem de uygulama düzleminde varlığı gereklidir. Bir
ülkede haklar ve özgürlükler ne kadar geniş tanımlanıyor ve uygulanıyorsa,
o ülke o kadar demokratik ve kamusal alan bir o kadar da hayata geçmiş
demektir. Eğer bir ülkede haklar ve özgürlükler kısıtlanıyorsa, bu kısıtlama
kamusal alanı işlemez hale getiriyorsa, o ülke o kadar demokrasiden uzak
demektir. Demokrasiden uzaklaşılan bir ülkede egemen kamusal alanın
karşısında karşı kamusal alanlar kendini gösterir. Türkiye’de de olan budur.
Haklar ve özgürlükler halkın elinden alındıkça, karşı kamusal alanlar internet
aracılığıyla ortaya çıkmıştır. Burada şunu da vurgulamak isteriz, kamusal
alan çoğunlukla liberalizmin kendini yenilemesinin bir aracı şeklinde ortaya
konmuştur. Ama hak ve özgürlük talepleri liberalizmin sınırlarını çoğu
durumda zorlamakta ve aşmaktadır. Bu nedenle kamusal alanı tartışırken,
ekonomiyi dışarıda bırakan liberal yaklaşımlar, bizim açımızdan tartışmamızın
sınırı olarak değerlendirilmemektedir.
Aşağıda teorik olarak açıklamaya çalıştığımız kamusal alan ile ilgili tezleri
çeşitli boyutlarıyla ve Türkiye siyasi gündemini de dikkate alarak anketleştirdik.
Gezi Parkı Eylemleri sürecinde oluşan, bizim yorumumuzla, kamusal alan
işlevi gören forumlarda 1050 kişi ile geniş çaplı bir anket çalışması yaptık.
Bu anketin sonuçları Türkiye halklarının demokrasi, hukuk ve kamusal alan
konularındaki düşüncelerini ortaya çıkarmamıza yardımcı oldu.
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
III. GEZİ PARKI EYLEMLERİNE VE FORUMLARA
KATILANLARIN KİMLİKLERİ: BEN BİR CEVİZ AĞACIYIM
TAKSİM GEZİ PARKINDA, NE SEN BUNUN FARKINDASIN NE DE
POLİS FARKINDA
Uzun süredir sessizliğe bürünmüş bir topluluğun, beraber hareket edip, hakkını
istemeye başladığının görüldüğü bir süreci yaşattı, Gezi Parkı Eylemleri.
Ardından yapılan forumlar da, bu sürece sahip çıkış olarak algılandı. Peki,
sessizliğini bozan ve elini taşın altına koyanlar kimler? Cinsiyetleri, yaşları,
eğitim durumları, gelir düzeyleri, kendilerini tanımlayışları, siyasi duruşları
nedir?
%0,4
1. Erkek
%45,8
%53,8
2. Kadın
3. Diğer
27
Tablo 1: Forumlara katılanların cinsiyetlerine göre dağılımı
Öncelikle belirtmek gerekir ki forumlara katılanlar arasında kadın ve
erkek sayısının dengeli olduğu görülüyor, foruma katılanların %45,8’i
kadınken %53,8’i erkek. Bu, kadınların eylemlerde aktif rol aldıklarını
ortaya koymaktadır. Kadınların Gezi Eylemlerine ve forumlara katılımının
yoğun olmasında en önemli faktörlerden biri, birey olarak ihlal edilen hak
ve özgürlüklerinin yanında, kadınlara yönelik politikaların, toplumu dizayn
etmenin bir aracı olarak kullanılmasıdır. Türkiye’de, hem neo-liberalizm,
hem de İslami uygulamalar nedeniyle kadın, kamusal alanda bir aktör olarak
tanımlanmadığı gibi, dikkate alınacak ve hakkında politikalar geliştirilecek
bağımsız bireyler olarak da görülmemektedir. Kadınların yaşam alanı,
kontrol mekanizması ve kadının varlığını devam ettirmesinin koşulu olarak
değerlendirilen aile üzerinden tanımlanmaktadır.
Hükümet, kadını evde görmek istemektedir. Kadını toplumda geri plana atan,
“anne” ve “eş” vasıfları dışında onu tanımayan, “Kadınlar çalışmasa işsizlik
olmaz.” diyerek eve kapatmaya çalışan, “üç çocuk yapın” diyerek kadını
dindar neslinin kaynağı ve kuluçka makinesi olarak gören, iktidarda olduğu
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
süre boyunca ‘kadına şiddeti’ yüzde 1400 arttıran AKP’nin, kadın lehine
herhangi bir politika ve söylem geliştirmesi umut dahi edilemez.
Her gün yasalarla ve toplumsal baskılarla daha fazla kapana kısıldığını hisseden
kadınlar, Gezi Parkı Eylemlerinde en önde yer almışlardır: Biber gazına karşı
kırmızılı kadın, Tomaya karşı siyahlı kadın, zincir oluşturan anneler, sapan
atan teyze, V maskeli teyze vb. birçok kadın eylemlerin sembolleri oldular.
%100
%80
%60
%50,9
%40
%34,0
%20
28
%12,7
%2,4
%0
İlkokul Mezunu
Yüksek lisans veya Ortaokul veya Lise Yüksekokul veya
Doktora Mezunu
Mezunu
Üniversite Mezunu
Tablo 2: Forumlara katılanların eğitim durumu
Eğitim durumuna bakıldığında ise topluluğun yarısından fazlası yüksek
okul veya üniversite mezunu. Üniversite öğrencisi ya da ortaokul/lise
mezunu olanlar %34, yüksek lisans/doktora yapanlar %12,7 iken
ilkokul mezunu olanların sayısı oldukça az, %2,4. Gezi Parkı Eylemleri
ve Forumlar göstermiştir ki taleplerde bulunan kesim eğitim düzeyi yüksek,
bu bağlamda kendi hak ve özgürlüklerini bilecek ve savunabilecek durumdaki
kişilerdir. “Yükselen değerler ve oluşturulan parametreler” eşitsizlik ve
ayrımcılığı sürekli iktidarla herhangi bir ilişkisi veya sempatisi olmayanlar
aleyhine işletmiştir, (Şentürk, 2006:32). Neo-liberal politikaların gün geçtikçe
yaşamın her alanını sömürü mekanizmasına dahil etmesi ve bununla birlikte
ılımlı İslam altında kurulan neo-liberal ağlar ile bu ülkede eğitimin bir
kriter olmaktan çıkması, gelecek güzel günleri eğitimli kesimin hayal ettiği
gelecek olmaktan çıkarmıştır. “Neo-liberal politikalar ekseninde yoksullaşan,
güvencesizliğe mahkum edilen ve İslamcı sosyal ağlar içinde yer almaya
sıcak bakmayan ya da yer alamayan yeni işçi kitleleri sürecin öncülüğü
denmese de kitleselleşmesinin temel dinamiklerinden birisidir, (Bürke, 2013:
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
31).” Eylemler esnasında şu da ortaya çıktı ki, serbest piyasa demek toplumsal
özgürlük demek değildir ve otoriter politikalarla serbest piyasa gayet güzel bir
arada işleyebilir. Bunun devamı olarak serbest piyasa ve İslamcı politikaların
oldukça uyumlu çalışabildiği ortaya çıkmıştır, (Zizek, 2013:6).
%100
%80
%60
%40
%34,0
%22,6
%20
%21,8
%12,7
%8,8
%0
1000 TL ve altı 1000 -2000 TL 2000 – 3000 TL 4000 TL üstü 3000 – 4000 TL
arası
arası
arası
Tablo 3: Forumlara katılanların gelir durumu
Ekonomik duruma bakıldığında ise 1000 TL ve altı kazanç sahipleri
çoğunlukta, (%34). Ancak bunların çoğunluğunun gençler olduğu görülüyor,
(Tablo 3 ). Bunun yanı sıra gelir durumu 1000-2000 TL arasında olanların
oranı %22,6; 2000-3000 olanların 21,8; 3000-4000 olanların 8,8 ve 4000
TL üzeri olanların %12,7.
Eylemlere ve forumlara katılanların önemlice bir bölümünü üniversite
öğrencileri oluşturuyor ve bu durum anketlerde gelir dağılımında etkili
olmaktadır. Öğrencilerin nesnel konumları en geniş anlamıyla “potansiyel işçi
sınıfı” (Boratav, 2013: 16) olarak tanımlanabilir. Boratav, Gezi Eylemlerinin
sınıfsal olduğunu keskin bir şekilde ifade eder. “Sınıfsaldır; zira, burjuvaziye
ve onun devletine karşıdır; onlarla kader birliği değil, kader karşıtlığı içinde
olan insanların ortak hareketidir. Ayrıca, olgunlaşmış bir sınıf hareketidir; zira
karşı cephe ile kısa vadeli ve doğrudan bir bölüşüm karşıtlığı söz konusudur.”
(Boratav, 2013: 19). Küreselleşmiş neo-liberal sömürüye karşı, ortaya çıkmış
kitlesel bir eylemlilik, sınıfsal değildir demek, neo-liberal bir bakış açısını
gerektirir.
Zizek’in anlamlı tespitine bir göz atmak yerinde olacaktır: “Küresel
kapitalizm, farklı ülkeleri farklı yollarla etkileyen karmaşık bir süreçtir.
29
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
30
Bütün çeşitliliklerine rağmen protestoları birleştiren öğe, bunların hepsinin
kapitalist küreselleşmenin farklı veçhelerine karşı tepkiyi temsil etmeleridir.
Günümüzdeki küresel kapitalizmin genel eğilimi, pazarların daha fazla
genişlemesi, kamusal alanların çevrelenip kapatılması, kamu hizmetlerinin
(sağlık, eğitim, kültür alanlarında) azaltılması ve giderek otoriterleşen bir
siyasal iktidar yönündedir.”(Zizek, 2013: 8). Benzer şekilde Chomsky de
Gezi Parkı Eylemlerini “neo-liberal saldırıya karşı uluslar arası boyuttaki
bir başkaldırının parçası” şeklinde değerlendirmektedir, (Chomsky, 2013:
xxii). Her ne kadar farklı özgüllükler taşısa da bu hareketler, neo-liberal
politikalardan zarar gören kitleler tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu halk
hareketleri Avrupa, Güney ve Kuzey Amerika, hatta Ortadoğu’ya kadar geniş
bir coğrafyada ortaya çıkmıştır. Yunanistan, İtalya, İspanya, Şili gibi ekonomik
krizin ağırlığına karşı halk hareketi ortaya çıktığı gibi, Fransa ve İngiltere’de
olduğu gibi daha az etkili fakat göçmenleri de içine alan hareketler de
gerçekleşmiştir. Wall Street’in işgali diğerleriyle aynı nedene dayanmaktadır;
daha eşitlikçi ve adil bir yaşam. Eylemlerde yer alan kitlenin ortak özelliği,
genişleyen ekonomiden payını alamayan, aldıkları paylar da gittikçe düşen ve
işsiz kalan bireylerden oluşmasıdır. Doğrudan iktidar hedefi olmayan fakat
iktidarın politikalarını hedef alan ve başarısız muhalefetlerin yerini alan ve
aynı zamanda karar alıcı konuma geçerek taleplerin yerine getirilmesi için
zorlayan bu kitleler, (Orhon, 2013) dünyanın çok çeşitli bölgelerinde kendi
özgüllüklerinde çok çeşitli, fakat temelde neo-liberal düzene karşı harekete
geçmişlerdir.
%100
%80
%60
%40
%20
%0
%50,2
%37,4
%22,3
%10,6 %10,4
%9,9
%8,9
%6,5
%2,2
Tablo 4: Forumlara katılanların kendilerini tanımlamaları
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
Foruma katılanlar kendilerini daha çok sosyalist/komünist (%50,2) diye
tanımlıyor ve bu tanımı yapanların yoğunluğunun gençlerde olduğu görülüyor,
(Tablo 4). Ardından kendisini Atatürkçü, (%37,4) ve antikapitalist, (%22,3)
olarak tanımlayanlar geliyor.
Bu soru cinsiyet ekseninde değerlendirmeye tabi tutulduğunda
kadınların kendilerini sosyalist/komünist (%39) kadar Atatürkçü (%34)
olarak tanımlamaları dikkat çekicidir. Laik Cumhuriyet’in ilanı kadınlara
haklar ve özgürlükler bakımından öncesiyle kıyas kabul etmeyecek duruma
getirmiştir. Hak ve özgürlükleri olan birey olarak kadının cumhuriyet öncesi
konuma çekilmeye çalışılması ve İslami uygulamaların en bariz şekilde
kendini gösterdiği kadına yönelik politikalar karşısında, en azından var olan
kazanımları kaybetmeme kadınları ulusalcı politikalara daha yaklaştırmıştır.
%100
%80
%72,3
%60
%42,6
%40
31
%20
%0,9
%0
Hakları ve
özgürlükleri için
mücadele eden
kişiler
İktidara tepki
duyan halk
hareketi
%0,6
Belirli bir
Düzeni bozan
örgütün/hareketin bölücü/teröristler
üyelerinden
oluşuyorlar
Tablo 5: Genel olarak düşündüğünüzde Gezi Parkı Eylemlerine katılan
kitleyi siz nasıl tanımlıyorsunuz? 1. Hakları ve özgürlükleri için mücadele
eden kişiler, 2. Belirli bir örgütün/hareketin üyelerinden oluşuyorlar, 3.
İktidara tepki duyan halk hareketi, 4. Düzeni bozan bölücü/teröristler.
Eyleme katılanları hakları ve özgürlükleri için mücadele eden kişiler olarak
görenler, forumların %72,3’ünü oluşturuyor, (Tablo 5). Katılımın bireyler
üzerinden ilerlediği algısı halk hareketi algısından daha baskın bir durumda.
Eylemcileri hakları ve özgürlükleri için mücadele eden bireyler olarak
gören %72,3’ ün yoğunluğunu ise kadınlar (%80) oluşturuyor. Ankete
katılanlardan eylemleri bir halk hareketi olarak görenlerin (%42,6) çoğu
ise erkek. Hareketi bir örgütün üyelerinin hareketi ya da terörist/bölücü
bir hareket olarak görenler ise %0,9 ve %0,6’da kalıyor.
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
Gezi Parkı Eylemlerine katılan kitleyi nasıl tanımlıyorsunuz sorusuna
cevaplarda ankete katılan erkeklerin %65,1’i “hakları ve özgürlükleri
için mücadele edenler” şıkkını işaretlerken kadınların %80’i bu şıkkı
işaretlemiştir. Kadınların hak ve özgürlük mücadelesini öne çıkarması
anlamlıdır. Her gün kadınlar, farklı baskılarla karşı karşıya kalmaktadırlar ve
bu baskıları hak ve özgürlüklerinin ellerinden alınması olarak görmektedirler:
Bir gün en az üç çocuk dayatılmakta, kürtaj ortadan kaldırılmaya çalışmakta,
bir gün mahkemeler 13 yaşındaki bir kız çocuğunun tecavüzleri onayladığını
söylemekte, bir gün kadın aile mekanizmasının içinde bir dişli olarak kabul
edilmekte ve birey olduğu reddedilmekte, eşitlik derseniz Başbakan tarafından
ortadan kaldırılmaktadır. Geleneksel muhafazakar görüşlerin de beslendiği
bu yaklaşımlar ile öldürülen kadın oranı her yıl artmaktadır. Bu açılardan
bakıldığında hak ve özgürlüklerin ellerinden alınmasına karşı çıkmak ile AKP
iktidarına karşı olmak özdeş hale gelmektedir. Kadın hakkındaki politikalar,
İslami uygulamaların simgesel alanı olduğu için kadınların tepkisi daha
yoğundur.
32
%24,6
1. Evet, oldu.
2. Hayır olmadı
%75,4
Tablo 6: Gezi Parkı Eylemleri Boyunca Toplumun Farklı Kesimleri Hakkında
Düşüncelerinin Değişip Değişmediği Sorusuna Cevaplar
Gezi Parkı Eylemleri ve Forumlarının en etkileyici yönü dayanışmanın öne
çıkması olmuştur. Zor durumda kalan insanlar hiç tanımadıkları çok farklı
kimliklere sahip insanlara yardım etmişler, dayanışma içine girmişler, bu
sırada birbirini tanıma ve anlama fırsatı doğmuştur. Birçok önyargı kırılmıştır.
Tablo 6 değişiklik olup olmadığına ve Tablo 7 ise bu değişikliğin ne yönde
olduğuna dairdir.
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
%100
%80
%60
%57,2
%56,8
%54,6
%40
%20
%0
%11,4
%1,3
%0,6
Tablo 7: Eğer düşüncelerinizde bir değişiklik olduysa, hangi kesimler
hakkında ne yönde görüşünüz değişti? Uygun olanların hepsini işaretler
misiniz? 1. Lezbiyen/gey gibi cinsel tercihi farklı olanlar /olumlu 2. Lezbiyen/
gey gibi cinsel tercihi farklı olanlar/olumsuz 3. Kürtler/olumlu 4. Kürtler/
olumsuz 5. Azınlıklar/olumlu 6. Azınlıklar/olumsuz 7. Diğer.
Olumlu yönde değişimin sebebi haksızlıklara birlikte direnmek olduğu
gibi, aynı zamanda insani iletişimin sağlanabilmiş olmasından da
kaynaklanmaktadır. Eylemler yoğunlaşmadan önce Gezi Parkında kurulan
çadırlar ve çevresinde oluşturulan yaşam alanı birlikte direnme, birlikte
kurma ve birlikte güzel idealleri paylaşmayı sağlamıştır. Birbirlerine saygı
duyarak ilişkiye geçen insanlar, bunları forumlarda da devam ettirmişlerdir.
Farklılıklara saygı duyma, başta insana saygı duyma ile başlamıştır. Medyada
sansürün boyutlarının farkına varan insanlar, Doğu’da Kürtlerin neler
yaşadığına dair düşünmeye başladılar. Kendi yaşadıklarından yola çıkan Gezi
Eylemcileri Kürtlerle empati kurdular.
33
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
%100
%80
%60
%40
%20
%62,2
%39,1
%21,0
%19,0
%13,5
%12,0
%0
34
Tablo 8: Siyasetle ilişkinizi düşündüğünüzde aşağıdakiler sizin için ne
kadar geçerlidir? Uygun olanları işaretler misiniz? 1. Bir siyasi partiye üye
olmak, 2. Bir siyasi partinin aktif üyesi olmak, 3. Bir sivil toplum örgütüne üye
olmak, 4. Herhangi bir protesto gösterisine/eyleme katılmak, 5. Üniversitede
ilgilendiğim konulardaki öğrenci kulüplerine üye olmak, 6. Üniversitede siyasi
konulardaki öğrenci kulüplerine üye olmak.
Bu toplumsal hareketin sebepleri ve ortaya çıkış sürecinde insanların
kendilerine motivasyon edindiği şeyleri ve kaygıları açıklamak ancak birçok
değişkenle birlikte mümkün olabilir.
Eylemlerin başlangıcı, kamusal karşılaşmaların mekanı olan Taksim Gezi
Parkı’nın özelleştirilmesine karşı yapılan mücadelelerdir. İnsanların büyük
bir şehir olan İstanbul’da tek tük kalmış nefes alma alanlarının küresel
sermaye lehine özelleştirilmesi, haklara ve özgürlüklere müdahalenin
“tahammül edilemez” noktasını oluşturmuştur. Kamusal alan kavramı,
insanların rahatça bulunabildikleri alanların ötesinde iletişime, etkileşime
geçebildikleri, düşüncelerini diğerlerine özgürce aktarabildikleri alanları
ifade eder, (Habermas, 212). Böyle bir tanım mutlak olarak demokrasi, hak ve
özgürlüklerin garanti altına alınmış olmasını varsayar, (Burada Habermas’ın
kamusal alan tanımını dayandırdığı altyapı olarak kapitalizm ve liberalizm
sınırlamalarını, kamusal alanın bir zorunluluğu olarak görmediğimizi ve
kamusal alanı, daha çok maddi anlamda eşit ve özgür insanların etkileşimlerinin
alanı olarak düşündüğümüzü söylemek isteriz. Habermas, normatif bir ilke
olarak kamusal alanı belirtirken verili ve zorunlu kabul ettiği kapitalizmin
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
ve liberalizmin sınırlarının aşılmayacağını varsayar ve eşitlik ve özgürlük
kavramlarını kapitalizmin ve liberalizmin sunduğu çerçevede kabul eder).
Başka bir açıdan Gezi Parkı’nın toplumsal bellek içinde tuttuğu yere
ve anlamına bakıldığında Taksim meydanının “mücadele alanı” olarak
simgeleştiği görülür. 1970’lerin 1 Mayısları unutulmadığı gibi halen 1
Mayıslarda Taksim meydanında kutlama için mücadele edilmeye devam
edilmektedir. Toplumsal talepler, toplumsal şikayetler, diğer bir ifadeyle
toplumsalın sesini duyurduğu bir meydandır, Taksim meydanı. “Kültür
mekanı” olarak Taksim meydanı ve çevresi önemli bir yere sahiptir. Sinemalar,
tiyatrolar, müzik mekanları insanların kamusal kültüre ulaşmalarına hizmet
etmektedir. Sosyalleşmenin bir ayağı olan lokantalar, kafeler, meyhaneler de
burada toplanmıştır. Metropol olan şehrin halkının birbiriyle kesiştiği bu alan,
farklılıkların, çoklukların meydanıdır. AKP hükümeti döneminde kültürel
önemi olan Emek sineması yıktırılmış, AKM yıkılıp yerine barok bir opera
binası, bir cami yapma düşüncesi ifade edilmiş ve Gezi Parkı’na da “Topçu
Kışlası” yapılacağı bildirilmiştir, (Orhon, 2013). Bu nedenle halkın her türlü
sosyal ve kamusal faaliyetinin alanı olan bu alana yönelik uygulamalar, halkta
uzun süredir biriken öfkenin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Bunlarla birlikte düşündüğümüzde kamusal karşılaşmaların mekanı olarak
Taksim Gezi Parkı için eylemler daha anlaşılabilir hale gelmektedir. Kamusal
alan kavramı daha önce çok sınırlı bir çerçevede Türkiye’de gündeme gelmiştir,
(türbanın nerede takılıp takılamayacağı tartışmasında kamusal alan neresidir
önemli bir başlık olmuştur.). Fakat bu tartışma her ne kadar demokrasi ile
ilgili ise de halkın demokrasiye kamusal katılımın aracı olarak kamusal alan
başlığına ciddi bir açılım yaratmamıştır. Gezi Parkı Eylemlerinin önemi ise
halkın demokrasiye katılmakta ısrar etmesi ve bunu herkesin konuşmasına,
katılımına açık forumlar aracılığıyla yapmaya çalışmasıdır.
Eyleme katılanların oldukça insani taleplere karşılık iktidar; baskıcı, sert,
kaba tavrında direnmeye ve bu kitleyi aşağılamaya devam etti. Bu durum
karşısında kitlenin öfkesi artarak derinleşti, (Zizek, 2013:1). Belki de “Faiz
lobisi” kavramının ne olduğundan bile habersiz olan insanların bir örgüte
bağlı olduğu ya da kullanıldıkları iddiaları ortaya atıldı. Anket sonuçlarına
bakıldığında Tablo 8’e göre ise katılanların çoğu daha önce bir protesto
yürüyüşüne katılmış (%62,2), %39,1’i STK’ya üye, bir siyasi partinin
aktif üyesi ve üyesi olanlar ise %13 ve %19’da kalmış durumda. Bu ise,
faiz lobisi bir tarafa kalsın Gezi eylemleri ve forumların parti ya da dernek
dayanaklı olmadığını ortaya koyan bir sonuç olarak görünüyor.
35
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
%100
%80
%60
%45,7
%40
%20
%0
%18,3
%8,1 %7,2 %5,7 %5,4
%2,7 %2,4 %1,9 %1,1 %0,8 %0,4 %0,2
Tablo 9: Forumlara katılanların en son seçimlerde oy verdikleri partilere
göre oranları
36
Ankete katılanların %45,7’si ise son genel seçimlerde CHP’ye oy vermiş ve
bunların yoğunluğunun kadınlarda olduğu görülüyor, (Tablo 9). BDP’ye oy
verenler ise %18,3 ile 2. sırada yer alıyor. Oy vermeye gitmeyen, boykot
edenlerin ve yaşı tutmayanların toplam oranı da %20’yi buluyor.
1980 sonrası doğanların önemli bir kısmının yaşı oy vermeye yetmiyor.
1980 sonrası doğanlar için 90 kuşağı adlandırması yapılmakta. 90 kuşağı
için Gezi Parkı Eylemleri öncesi yapılan tanımlamalar genellikle bu kuşağın
apolitik, duyarsız, ilgileri sanal ortamlarla sınırlı genç kuşaktı. Kimsenin
bu kuşaktan geleceğe dair bir beklentisi yoktu. Gezi Parkı Eylemleri 90
kuşağının eseri oldu. Siyasete uzaktılar; çünkü 1980 sonrası dünyada olduğu
gibi, Türkiye’de de toplumu apolitikleştirme yönünde adımlar atıldı. Artık
işleri halkın düşünmesine gerek yoktu, seçimler yapılacak ve seçilen hükümet
ve yürütmenin başı olarak başbakan her şeyi çevresindeki uzmanlarla,
danışmanlarla çözecekti. Neo-liberal düzende siyasi meseleler piyasa
mekanizması içinde çözülerek siyaset teknik hale getirilmişti. Bu anlayış
siyasetin kirli olduğu ve uzak durulması gerektiğini söyledi insanlara, (Özdek,
2013:118, Keyder, 12/09/2013). Fakat durum, artık bir takım sorunlara
duyarlı olmaktan ibaret değildi. Artık eylemciler halkın hak ve özgürlükleri
için değil, kendi hak ve özgürlükleri için meydana çıkıyorlardı: Çünkü onlar
halktı. İktidarı hedeflemeyen, örgütlü mücadeleyle ilgisi olmayan bu kuşak
insana ve çevreye duyarlılığı, orantısız zekası, kitap ve bilgiyi yücelten, polis
şiddetini tiye alan (www.odatv.com, 29/09/2013) yaklaşımıyla hükümeti
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
dumura uğratmıştır, (CNN Türk’ün haberine göre Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı, 90 kuşağını tanıyabilmek için araştırmalar yapacakmış. www.
cnnturk.com, 30/09/2013).
%21,0
1. Evet
2. Hayır
%79,0
Tablo 10: Daha önce herhangi bir protesto gösterisi/eyleme aktif olarak
katıldınız mı?Anketlere katılanların %79’u en azından bir protesto
gösterisine katılmış. %21’i ise hiçbir protesto gösterisine katılmamış.
37
%100
%80
%60
%44,2
%40
%29,9
%17,4
%20
%0
Herhangi bir çözüm Çalışma yaşamından
elde edilemeyeceğini
kaynaklanan
düşündüğümden
nedenlerle
dolayı
İlgilenmiyorum.
%11,6
Çevremdekiler
nedeniyle
%4,0
Bu tür protestoların
bölücü/düzen bozucu
olduğunu
düşündüğümden
dolayı
Tablo 11: Katılmadıysanız aşağıdakilerden hangileri katılmama
nedenlerinize en yakındır? 1. İlgilenmiyorum. 2. Çevremdekiler nedeniyle.
3. Çalışma yaşamından kaynaklanan nedenlerle. 4. Herhangi bir çözüm elde
edilemeyeceğini düşündüğümden dolayı. 4. Bu tür protestoların bölücü/düzen
bozucu olduğunu düşündüğümden dolayı.
Gezi eylemlerinde ilk kez bir protestoya katılmış olanların oranı %21 ve
bu kişilerin çoğunluğu daha önce bir protestoya katılmayışlarının nedenini
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
bir çözüm elde edilemeyeceğini düşünmeleri olarak açıklıyor ve bu da
geri planda kalışın nedeninin büyük oranda ilgisizlikten kaynaklanmadığını
gösteriyor. Herhangi bir protesto eylemine daha önce çözüm görmediği için
katılmayan bir kitlenin, şimdi neden hareketlendiğini sormak gerekiyor.
IV. MEDYA VE KAMUSAL ALAN İLİŞKİSİ:
PENGUENLER DE BİZİ GÖRECEK Mİ?
Katılımcıların çok büyük bir kısmı (Tablo 12 %87,3) protesto eylemlerinden
sosyal medya üzerinden (twitter, facebook) haberdar oluyor. Arkadaşlardan
haber alarak eylemlere katılanların oranı ise %36,1. Televizyon ve
gazetelerden haber alma oranının ise en düşük seviyede kaldığı görülüyor,
(%25,1).
%100
%87,3
%80
%60
38
%36,1
%40
%25,1
%20
%0
Sosyal medya –Twitter,
Facebook vs.- aracılığıyla
Arkadaşlarımdan
duyarak
Televizyon ve gazeteler
aracılığıyla
Tablo 12: Forumun katılımcıları Gezi Parkı eylem ve etkinliklerinden
haberdar olma araçları
Gezi Parkı Eylemleri, Türkiye medyasının hali pür meali olarak okunacak
bir veri sunmuştur. Eylemler esnasında basın kuruluşlarına açık bir sansür
uygulanmıştır. Burada önemli olan, herkesi başına yıldırım düşmüş gibi şok
eden şey, sansürün inkar edilemez derecede açık hale gelmesidir, (Yılmaz,
2013). Ana akım medyanın karşısına eylemleri yoğun bir şekilde veren
alternatif medya çıktı. Finansal zorluklar, yasal ve siyasi kısıtlamalara rağmen
işlemeye devam eden alternatif medya ile Twitter ve Facebook temel haber
kaynağı haline geldi. Sosyal medya eylemlerin temel örgütleyicisi oldu.
Hükümet dönemlerinde ekonomik refahın ne kadar arttığını belirterek,
meşruiyetini güçlendirmeye çalışırken, aynı zamanda demokrasinin temel
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
unsurlarından biri olan basın, gösteri ve ifade özgürlüğü gibi özgürlükleri
ortadan kaldıracak nitelikte müdahalelerde bulundu. Eylemlerin başladığı
ilk günlerde Taksim meydanında sinyal bozucu jammer ile internet
üzerinden iletişim kesildi, (“Baş belası twitter”ın hükümet tarafından da
ne kadar işlevsel olduğu keşfedilmiş olmalıdır ki, yerel seçimler öncesi altı
bin kişilik bir sosyal medya ordusu kurduğu haberlerde yer almıştır. www.
aktifhaber.com, 27/09/2013). İfade özgürlüğü yalnızca ifadenin içeriğini
olarak değil, aynı zamanda ifade araçları ile başkasına iletebilmek olarak da
yorumlanmaktadır, (Bu yaklaşıma AİHS denetim organı AİHM’ in Türkiye
aleyhine açılan Ahmet Yıldırım (18 Aralık 2012, Başvuru No:3111/10) davası
örnek gösterilebilir. AİHM bu davada internet sitesine erişimin engellenmesi
sorunu karşısında tutumunu belirleyebilmek amacıyla karşılaştırmalı hukuk
verilerinden faydalanarak taraf devletlerin takdir marjını belirleme yoluna
gitmiştir. Hemen belirtmek gerekir, çevirisi 27 Mayıs 1949 tarihli 7217 sayılı
Resmi Gazete’de yayınlanan EİHB md.19 metninde açıkça ifadenin yayılması
araçları da dile getirilmiş ve koruma altına alınmıştır: “Her ferdin fikir ve
ifade hürriyetine hakkı vardır. Bu hak fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek,
memleket sınırları mevzuubahis olmaksızın malûmat ve fikirleri her vasıta
ile aramak, elde etmek ve yaymak hakkını gerektirir.” 7217 sayılı Resmi
Gazete, 27/05/1949). İfade aracı olarak sosyal medya hükümet tarafından baş
belası olarak görülmektedir. Artık demokrasi, özgürlük, haklar, hukuk gibi
kavramların hükümet ve eylemciler için ne anlama geldiği ve Başbakan’ın
ifadesiyle “bunlara” göre demokrasi ile hükümete göre demokrasinin aynı
olmadığı da açık hale gelmiştir.
V. DEMOKRASİ VE HUKUK: O SON BİRAYI YASAKLAMIYCAKDIN
Ankete katılanların %70,3’ü “Gezi Parkı eylemlerine katılmanızda
sizi harekete geçiren temel motif nedir?” sorusuna “demokrasi gereği
temel hak ve özgürlüklerimi korumak” yanıtını vermiştir. Bu en yüksek
oranda verilen yanıt olmakla beraber, bunu %64 ile “başbakanın diktatör
uygulamaları” yanıtı izlemiştir. “hükümetin hukuk tanımaz tutumu”
ve “Hukuksuz/şiddete dayalı uygulama” yanıtlarının ardından “çevreyi
korumak” yanıtı beşinci sırada, %30,2 oranına ulaşmıştır.
39
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
%70,3
Demokrasi gereği temel haklarımı ve özgürlüklerimi korumak
%64,0
Başbakan’ın diktatör uygulamaları
%42,3
Hükümetin hukuk tanımaz tutumu
%31,7
Hukuksuz/şiddete dayalı uygulama
Çevreyi korumak
%30,2
Hükümetin çevre karşıtı neo-liberal politikaları
%29,7
%18,8
Hükümetin anti-laik politikaları
%17,0
Gelir dağılımındaki eşitsizlik ve iş güvencesinin olmaması
Gezi Parkındaki gençlere karşı
%16,6
Hükümetin kadınlara karşı politikaları
%16,4
%0
40
%20
%40
%60
%80
%100
Tablo 13: Gezi Parkı eylemlerine katılmanızda sizi harekete geçiren temel
motif nedir? (Aşağıdakilerden en fazla üç tanesini işaretleyiniz.) 1. Çevreyi
korumak 2. Demokrasi gereği temel haklarımı ve özgürlüklerimi korumak
3. Gelir dağılımındaki eşitsizlik ve iş güvencesinin olmaması 4. Hükümetin
çevre karşıtı neo-liberal politikaları 5. Hükümetin anti-laik politikaları 6.
Hükümetin kadınlara karşı politikaları 7. Hükümetin hukuk tanımaz tutumu
8. Gezi Parkındaki gençler için 9. Hukuksuz/şiddete dayalı uygulamalar 10.
Başbakan’ın diktatör uygulamaları 11. Diğer.
İfade özgürlüğü
Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı
Toplanma ve Örgütlenme Özgürlüğü
Düşünce, Din ve Vicdan Özgürlüğü
Adil yargılanma hakkı
Yaşam Hakkı
Özel yaşam ve aile yaşamına saygı hakkı
Cinsel haklar
Çevre Hakkı
Barış Hakkı
Ayrımcılık yasağı
Sağlık Hakkı
İşkence yasağı
%59,7
%56,4
%46,9
%43,8
%41,7
%35,7
%19,2
%19,1
%17,0
%14,0
%12,0
%10,7
%8,7
%0
%20
%40
%60
%80
Tablo 14: Hangi hak ve özgürlüklerinizin tehdit altında olduğunu
düşünüyorsunuz? (Aşağıdakilerden en fazla üç tanesini işaretleyiniz.) 1.
Yaşam hakkı 2. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı 3. Cinsel haklar 4. Sağlık
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
hakkı 5. Barış hakkı 6. İfade Özgürlüğü 7. Toplanma ve örgütlenme özgürlüğü
8. İşkence yasağı 9. Özel yaşam ve aile yaşamına saygı hakkı 10. Adil
Yargılanma hakkı 11. Düşünce, din ve vicdan özgürlüğü 12. Ayrımcılık yasağı
13. Çevre hakkı 14. Diğer.
Ankete katılanlara yöneltilen “Hangi hak ve özgürlüklerinizin tehdit altında
olduğunu düşünüyorsunuz?” sorusuna %59,7 ile en çok “ifade özgürlüğü”
yanıtı verilmiş. Soruya verilen yanıtlar arasında ikinci sırada %56,4 ile “kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkı”, %46,9 ile “toplanma ve örgütlenme
özgürlüğü”, %43,8 ile “düşünce din ve vicdan özgürlüğü”, %41,7 ile “adil
yargılanma hakkı”, %35,7 ile “yaşam hakkı” yanıtı verilmiştir. Bu soruya
verilen yanıtlar neticesinde kadınların erkeklere göre düşünce, din ve vicdan
özgürlüğünün ihlal edildiği düşüncesine daha yüksek oranda sahip olduğu
görülürken, erkekler arasında da toplanma ve örgütlenme özgürlüğünün ihlal
edildiği düşüncesi kadınlara göre daha yaygındır.
Verilen yanıtlar içerisinde “özel yaşam ve aile yaşamına saygı hakkı”
%19,2 ile yedinci sırada kalmıştır. Katılımcılar ifade, toplanma ve örgütlenme
özgürlüğünün, din, vicdan ve düşünce özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının
vs. daha çok tehdit altında olduğunu dile getirmişlerdir.
VI.TEMSİLİ DEMOKRASİNİN KRİZİ:
YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ KURU KAHVECİ MEHMET EFENDİ
Gezi Eylemleri ve forumlarına katılanlar eylemler sürecinde hükümetin
tutumu ise diktatörce, anti demokratik ve hukuka aykırı olarak algılanmış
durumda. Bu tutumun her zamankinden farklı olmadığı yani hükümet için
olağan olduğunu düşünenler de var. Neo-liberal ekonomik düzen güçlü
yürütmeye ihtiyaç duyar. Güçlü yürütme neo-liberal politikaları hızlı
ve engellere takılmadan uygulayabilir. 1980 sonrasında güçlü yürütme
için gerekli düzenlemeler, 1982 Anayasası’nda yapılmıştır. Böylece
özelleştirmeler, esnek üretim, deregülasyonlar hükümet eliyle hızlıca hayata
geçirilebilecektir. Türkiye’de paternalist devlet geleneği çerçevesinde güçlü
yürütme, güçlü Başbakan şeklinde tezahür etmektedir. Bu ayrıca mevcut
Başbakan’ın kişiliği, siyaset tarzı ve üslubu ile birleşince, her şeye tek başına
karar veren bir Başbakan ortaya çıkmıştır. Gezi Parkı Eylemleri sırasında
bu, çok daha açık hale gelmiştir. Doğrudan yetkili ve ilgili kişiler olarak
kentin valisi veya belediye başkanının söylediklerinin Başbakan tarafından
sürekli yalanlanması ile tek karar verici merciin Başbakan olduğu inkar
edilemez şekilde ortaya çıkmıştır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi, yasama ve yargı
erklerinin kısmen yürütmeye tabii kılınması ile, temsili demokrasiyi meşru
41
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
kılan kanalları kurutan düzenlemeler ile tek kişinin iktidarına dayanan temsili
demokrasi giderek zayıflamış ve işlevsizleşmiştir, (Özdek, 2013:118). Temsil
krizi, (Hardt ve Negri, 2011) aynı tespiti Occupy Wall Street eylemleri için
yapmışlardı) siyasetin seçimlere indirgenmiş olmasına dayanır. Seçimlerin,
kamusal bir tartışmayı içermemesi ve bir onay mekanizması haline dönüşmesi,
demokrasilerde karar alma süreçlerini, usule indirgemiştir, (Habermas,
1992: 80-81). Teknokratikleşmiş yönetim ile siyaset de bir uzmanlık olarak
görülür olmuştur. Demokratik irade oluşturmaya yönelik girişimler de, bu
anlayış çerçevesinde anlamsızlaşmaktadır (Habermas, 1997: 80). Başbakan
Erdoğan’ın yürütmenin güçlenmesini yönetimin şahsileşmesi olarak en üst
düzeylere taşımıştır ve hatta “Sayın Başbakan’ın talimatlarıyla” önekini
almamış bir kamu faaliyetine rastlamak mümkün değildir, (Özuğurlu, 2013:
52).
42
Politik güç hukuku meşru biçimlerde uygulamak zorunda olan güçtür. Bu
nedenle gücün kullanımı ve hukuk ilişkisi, hukuk devletinin niteliğini ortaya
koyan şekilde karşımıza çıkar, (Habermas, 1998: 39; Özcan, 2008). Bir
yandan hukuk ve politik güç her biri diğeri için belirli sistemik fonksiyonları
yerine getirirler: Hukuk belirli güç uygulamalarını yetkilendirir ve bazılarını
meneder ve ayrıca hükümet güçlerini tanımlayan prosedürleri ve formları ve
yetkileri ortaya koyar. Bunları yaparken de cezalandırma yetkisiyle hukuku
etkin kılar. Diğer yandan hukuk, devletin çeşitli hizmet ve aktivitelerinde iş
görür, fakat bunu yaparken de daha geniş vatandaş ve temsilcileri gözünde
kendini meşrulaştırmak zorundadır, (Rehg, 1996: xxviii). Devlet, hukukun güç
kullanma mekanizması olduğu kadar hakların korunması için de gereklidir.
Fakat devletin meşruluğu sorununu gelenek sonrası dönemde “görüş ve irade
oluşturma söylemsel sürecinde bütün hukuki tarafların hukuku meşru kabul
etmesi”ne bağlanır, (Habermas, 1998: 134-135; Köker, 2007:36-46). Hukuk
için meşruluk ihtiyacı açıktır. Normların yasalaştırılmasında hukukun üstünde,
örneğin ortak din görüşü gibi bir adalet anlayışına başvurulmaz. Gelenek
sonrası çoğulcu modern toplumlarda hukukun meşruluğu doğal hukukça
“din veya metafiziğe” dayandırılamaz. Bu tür bir dayanak için “kolektif
olarak bağlayıcı etik” ve “bilinç moralitesi” artık parçalanmıştır, (Habermas,
1996: 136). Bu noktada hukuku meşrulaştıran hukukun sağladığı iki temel
garantidir: Özel bireylerin özgür tercihlerine göre çıkarlarını takip etmelerini
sağlayacak özel özerkliği garanti altına alan hukuk olmalıdır. Hukuk rasyonel
olmalıdır ki, bireyler onun kısıtlamalarını onaylasın. Bu şekilde meşru kabul
edilen hukuk, onu onaylayan öznelerin kamusal özerkliğini sağlamalıdır
ki, yurttaşlar bunu kendi rasyonel yasalaştırmaları olarak görsün. Bu, insan
hakları ve halk egemenliğinin çok önemli bir rol oynadığı ‘meşru hukuku’
sağlar, (Rehg, 1996: xxv-xxvii).
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
Anket katılımcılarının % 88.6’sına göre, hükümetin gezi eylemlerine karşı
tutumu ve söylemleri “diktatörce”. % 75.7’sine göre “anti-demokratik”
ve % 73.1’ine göre “hukuka aykırı”.
%100
%88,6
%75,7
%80
%73,1
%60
%40
%20
%6,2
%0
Diktatörce
Antidemokratik
Hukuka aykırı.
Olağandışı bir
tutum
takınmadı.
%1,1
%1,0
%0,4
Demokrasiye
uygun
Hukuka uygun.
Adaletli
Tablo 15: Gezi eylemleri karşısında hükümetin tutumunu ve söylemlerini
nasıl değerlendiriyorsunuz? (Aşağıdakilerden en fazla üç tanesini
işaretleyiniz.) 1. Demokrasiye uygun. 2. Hukuka uygun. 3. Olağandışı bir
tutum takınmadı. 4. Hukuka aykırı. 5. Anti-demokratik. 6. Diktatörce. 7.
Adaletli. 8. Diğer.
%100
%80
%60
%70,3
%60,7
%36,5
%40
%22,6
%20
%0
%19,8
%10,3
Seçim barajının Halkın kamusal alanda
kalkması/düşürülmesi fikir üretmesi ve
ile halkın bütün
yönetimlerin, halkı
kesimlerinin temsil
karar vermede
edilmesi gerekir.
bileşenlerden biri
olarak
değerlendirmesi
Yöneticilerin seçimle
başa gelmesi, halkın
yönetime katılması
yollarının açık olması
Yerel yönetimlerin
güçlü olması
Yöneticiler seçimle Yöneticilerin seçimle
gelmelidir.
gelmesi ve bazı
konularda
referandum/plebisit
yapılması gerekir.
Tablo 16: Aşağıdakilerden hangileri demokrasinin “olmazsa
olmazları”ndandır? 1. Yöneticiler seçimle gelmelidir. 2. Seçim barajının
kalkması/düşürülmesi ile halkın bütün kesimlerinin temsil edilmesi gerekir. 3.
Yöneticilerin seçimle gelmesi ve bazı konularda referandum/plebisit yapılması
gerekir. 4. Yöneticilerin seçimle başa gelmesi, halkın yönetime katılması
yollarının açık olması. 5. Yerel yönetimlerin güçlü olması. 6. Halkın kamusal
43
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
alanda fikir üretmesi ve yönetimlerin, halkı karar vermede bileşenlerden biri
olarak değerlendirmesi. 7. Diğer.
Ankete katılanların demokrasi anlayışlarına gelindiğinde ise görülüyor ki,
demokrasiyi tek başına seçimle özdeşleştirmiyorlar. Demokrasi için seçimle
başa gelip referandum/plebisit yapma da yeterli görülmüyor. Öncelikle
seçim barajının düşürülmesi/kaldırılması %70,3’lük bir çoğunluk
tarafından gerekli görülüyor. Yine %60,7’lik önemli bir çoğunluk da halkın
kamusal alanda fikir üretmesinin ve karar vermede etkin konumda
olmasının demokrasi için gerekli olduğunu söylüyor.
44
Gezi Eylemlerinin mevcut yönetimin demokratik olmadığını ortaya
koyduğunu düşünenler %60,9. Bunun ötesinde seçimlerin hiçbir biçimde
demokrasi için yeterli görülmediği ve halka görev düştüğü düşüncesi
önem kazanmış durumda. Anket katılımcıları muhalefet partilerinden
çok halkın aktif tutum sergilemesini önemsiyor. Salt yeni bir parti ile hap
haline getirilecek bir “çözüm”den bahsetmemektedir eylemciler. Halkın
katılımcılığı ile vücut bulacak bir demokrasi istiyorlar. Bu da kendi içinde
oligarşi yaratmış göstermelik demokrasiden farklı bir noktayı işaret ediyor, zira
demokrasinin öncelikli bir ölçütü olarak denebilir ki, “bağlayıcı kararların
alınması sürecinde yurttaşlar, ortaya çıkacak nihai sonuç hakkında kendi
tercihlerini ifade etmek için gerekli imkana ve eşit imkana sahip olmalıdırlar.
Yurttaşlar gündemin sorunlarını belirlemek ve kararı başkalarının yerine
benimsemek için hangi nedenlerin olduğunu ifade etmek bakımdan gerekli ve
eşit imkanlara sahip olmalıdır” (Dahl, 1996: 60).
Gezi Eylemlerinde ve forumlarda kamusal alanın gerçek zemini ortaya
çıkmıştır: “İnsanların birbirine açılmasını engelleyen otoriter devlet ile vahşi
sermaye kurumlarının aradan çekildiği bir insani-kurumsallığın, eski adıyla
kamusallığın ilk sahnesi görülüyor.” (Çelebi, 2013: 60). Devletin bir taraf
olarak yer almadığı, ekonominin dışarıda bırakıldığı ve insani iletişim ve
etkileşimin gerçekleştiği her yer kamusal alandır ve bu alanlarda insanlar
kendi kaderlerini tayin ederler. Meşruiyetinin sorgulandığı bir iktidarın varlığı
koşullarında insanlar kendi kaderlerini kendileri tayin etmek için kamusal
alanlarına Gezi Eylemleri ile sahip çıkmışlardır.
“Eğer demokrasiden hem bölünmüş olmayan, hem de hiyerarşik biçimde,
sınıflar halinde düzenlenmemiş bir halkın iktidara sahip olması anlaşılıyorsa,’’
der Foucault, ‘’Demokrasiden uzak olduğumuz gayet açık.’’ Daha sonra ise,
bu antidemokratik ve baskıcı iktidarlara karşı eleştiri ve saldırıyı en temel
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
siyasi görev olarak tanımlar. Chomsky de bunu aynen onaylar ve en temel
iki entelektüel görevin; adil bir toplum hayali vizyonu yaratmak ve baskıcı
yönetimlerin doğasını doğru bir şekilde anlamak olduğunu ekler (FoucaultChomsky, 2005: 43-45). Gezi Parkı Eylemlerinin bu anlamda önemli katkısı
olduğunu söyleyebiliriz. Anketimizde 17. soruya verilen cevaplar içinde en
yüksek oranla “mevcut yönetimin demokratik olmadığı anlaşıldı’’ (Tablo
17) şıkkının birinci sırada yer alması da bu durumu gösteriyor. Benzer algı
hukuk için de oluşmuş durumda. Her ne kadar bu algının oluşumunda, kamuya
yansıyan ve “kamu vicdanını’’ yaralayan davalar yüksek etkiye sahip olsa da;
politik bir tavır olarak hukukun teşhir edilmesi de kuvvetlenmiştir. Her muhalif
çıkışın gözaltılar ve tutuklamalar ile tehdit edilmesi ve günbegün artan polis
şiddetine gerekli yaptırımların uygulanmaması da bu sonucun doğumunda
yüksek etkiye sahip gözüküyor. Gezi Parkının ısrarla AVM olacağının ilanı
ve buna karşı olanlara yönelik saldırı “zenginliğin maddi gücünün hukukla
desteklendiğini” de (Calhoun, 11/19/2011) göstermektedir. AKP hükümeti,
aynen Wall Street’te ABD hükümetinin yaptığı gibi halkın çıkarlarını değil,
ekonomiyi elinde tutan sınıfın ekonomik çıkarlarını korumaya çalışmıştır,
(Hardt, Negri, 11/10/2011). Burada Gezi Eylemleri her ne kadar sınıfsal
niteliklerinden arındırılmaya çalışılsa da, bu noktada siyasi temsil sisteminin
krizi ve hukukun sınıflarüstü görüntüsü yıkılmıştır.
Mevcut yönetimin demokratik…
%60,9
Seçimlerin demokrasi için tek başına…
%53,1
Yönetimle farklı görüşte olanların…
%48,9
Anti-demokratik uygulamalara karşı…
%41,9
Demokrasinin gerçekleşmesi için…
%37,9
Muhalefet partilerinin işlevsel…
%32,9
Hukukun yönetimin hizmetinde olduğu…
%26,1
Muhalefet partilerinin aktif muhalefet… %1,4
Mevcut yönetimin demokratik olduğu… %0,8
Demokrasinin çok iyi işlediği ortaya çıktı.
%0,6
Hukukun adaletli işlediği görüldü.
%0,4
%0
%20
%40
%60
%80
%100
Tablo 17: Gezi Parkı Direnişinin halkın demokrasi algısında ne yönde
değişiklik yarattığını düşünüyorsunuz? (Aşağıdakilerden en fazla üç tanesini
işaretleyiniz.) 1. Mevcut yönetimin demokratik olmadığı anlaşıldı. 2. Mevcut
yönetimin demokratik olduğu anlaşıldı. 3. Seçimlerin demokrasi için tek
başına yeterli bir araç olmadığı görüldü. 4. Yönetimle farklı görüşte olanların
tanınmadığı, dikkate alınmadığı, saygı duyulmadığı görüldü. 5. Muhalefet
45
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
partilerinin işlevsel olmadığı açık hale geldi. 6. Muhalefet partilerinin aktif
muhalefet yaptığı görüldü. 7. Demokrasinin gerçekleşmesi için halkın aktif
katılımına ihtiyaç olduğu ortaya çıktı. 8. Demokrasinin çok iyi işlediği ortaya
çıktı. 9. Anti-demokratik uygulamalara karşı tepki halkta siyasal bilinci
sıçrattı. 10. Hukukun yönetimin hizmetinde olduğu görüldü. 11. Hukukun
adaletli işlediği görüldü. 12. Diğer.
46
Gezi Eylemleri ve sonrasında karşımıza çıkan asıl talebin ise demokrasi
olduğu ve demokrasinin parti eksenli düşünülmediği görülmektedir. Bu algı
çoğunlukçu, salt egemenliğe dayalı “demokrasi” anlayışının değiştirilmesi
istencini ortaya koyar. İktidara göre seçimler tek demokratik meşruiyet
kaynağı olarak değerlendirilmekte ve buna bağlı olarak en çok oy alan ve
hükümete gelen partinin istediğini yapma hakkının olduğu kabul edilmektedir.
Belli bir çoğunluğun desteklediği partiye oy vermeyenler seçim barajına
takılmakta ve mecliste temsil edilememektedir. İktidarın meşru ve haklılığını
ilan ettiği, hiçbir şekilde kaba söylemlerinden geri adım atmadığı Gezi
Eylemleri ve sonrasında meşruluk çerçevesi çizmek de yararlı olacaktır.
Meşruiyet kavramı, iktidar söylemlerinde sık sık yinelendiği üzere “seçimle
başa gelmek” ya da “yasallık” halinden daha öte şeyler ifade etmektedir.
Bu durum demokrasinin doğal bir sonucudur. Demokratik meşruiyet
kavramı; demokrasinin farklı uygulamalarına rağmen temel aldığı birtakım
belirli ilkelerin dışında, siyasal sürecin yasallığını ifade eder. Meşruiyetin
kaynağını halkın iradesi oluşturur. Toplumda yaşayan insanların ihtiyaçları
için mevcut demokraside çözüm üretilmediğinde veya çözüm üretilmeye bile
çalışılmadığında meşruiyet krizi tespitinde bulunmak zor olmaz (Yükselbaba,
2012: 199-213). Modern toplumda demokrasi siyasete ilişkin en önemli
kavramdır ve hukuk devleti ilkesini benimseyen tüm ülkelerde bir koşuldur.
Özgürlük ve eşitlik düşüncelerinin garantörüdür. Demokrasinin dayandığı
meşruiyet, siyasal olarak göreve gelen iktidarın temelinde meşruluğun olup
olmadığı sorgusu olduğu kadar demokrasinin sürekli gelişmekte olan bir
süreç olarak kavranması açısından da ilke olarak esas alınır. Demokrasi ve
meşruiyet gibi kavramlar bir kere elde edilip sona eren kavramlar değillerdir;
her durumda yeniden yeniden sınanırlar. Hükümet her iki kavram açısından da
Gezi Parkı Eylemleri sürecinde sınanmış ve bu kitle açısından başarısız olarak
görülmüştür. Meşruiyet ve yasallık kavramı birbirinden oldukça farklıdır.
Yasallık (kanunilik), kanuna uygun olma anlamını içermekte ve pozitif hukuk
açısından yürürlükteki kanunlara uygun olmayı ifade etmektedir. Yasal olan
şey sosyolojik ve politik açıdan her zaman meşru olmayabilir. Meşruluk
yani meşruiyet kavramı ise toplumda yaşayan insanların meşruluk anlayışına
uygun olan bir iktidarın var olduğu oranda var kabul edilebilecektir. Bunun
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
sınırlarının çizilmesi ve belirlenmesi oldukça güç olsa dahi, toplumda
yaşayan insanların çoğunluğunun yasal iktidardan belirli ilkeler açısından
memnuniyetinin olması gerekli kabul edilmektedir (Kapani, 1983: 59 vd.).
VII. HUKUK DEVLETİ: KAHROLSUN BAĞZI ŞEYLER
Gezi parkı olayları sonrasında oluşan park forumlarının ve dolayısı ile kamusal
alanların, üzerinde yükseldiği ortak söylemlerden biri de “hukuk”tur, (IşıktaçMetin, 2003: 36-54). Hukuk sistemi, ilkel çağlardan itibaren içinde bulunduğu
bir yönetimsel organizasyon yapısı ile bağlantılı ve ona dayanmaktadır
(Roberts, 2010: 19). İnsanlar arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi ve günlük
hayatın “sorunsuz”, “savaşsız” sürebilmesi açısından diğer tek seçenek “yasa”
olmuştur. Bohannan’a göre de temelde iki tür anlaşmazlık çözümü vardır:
Yasa ve savaş (Roberts, 2010: 13).
Hukukun yasalarla güvence altına alındığı ve anayasaya göre de “demokratik
hukuk devleti” kimliğine sahip bir toplumda, hukuk sadece düzeni sağlamakla
görevli değildir. Hukuk sözcüğü içinde bir adalet değerini de barındırır. Bu
adalet anlayışı da insan onurunu korur, temel hak ve özgürlükleri gözetir.
Hukuk şekli bir kavram olmanın yanı sıra daha büyük bir önemle yaşayan
bir kavramdır. Mevcut organizasyonun (iktidarın, devletin, yönetenlerin)
yönetimsel yapısı ve uygulamaları yasalara uygun olmanın yanı sıra, pozitif
edimler de gerektirmektedir. Ulusalüstü hukukun da kabul ettiği ve temel aldığı
şekliyle, bir devlet; toplumda yaşayan insanlara haklarını ve özgürlüklerini
yasalarla tanımlayarak yerinde durmakla değil, bu hakların ve özgürlüklerin
zedelenmesinin önünde son derece titizlikle durmakla yükümlüdür.
Hukukun içinde barındırdığı ikili durum; koruma ve yaptırım olarak
tanımlanabilirse, koruma vasfını yerine getirmeyen bir hukuk sisteminde
yaptırımlar toplumun düzenini ne ölçüde sağlayabilecek, adil bir yapı ve
yaşam sunabilecektir? Gezi parkı olayları ile en somut görünüme kavuşan
“hukuksuzluğa karşı dur” ihtarı, halk tarafından her durumda ve koşulda
mevcut iktidara karşı çekilmiş olsa da; toplumun güvenliği ve düzeni
iddiasında bulunan fakat toplumu son derece haksız, hukuksuz ve insanlık
dışı şekilde biber gazı ile “düzenleyen” mevcut iktidarca anlaşılamamıştır.
Barış isteyen, özgür yaşamak isteyen, kıyafetlerine karışılmasın, düşünceler
hapse atılmasın isteyen, adalet isteyen, kimsenin ölmesini ve öldürülmesini
istemeyen, şiddet istemeyen bu toplumun üyeleri ve oluşturdukları hukuka
dayalı bu ortak söylem anlaşılamadığı için de başka bir söylem olarak
taşlara yazılmıştır: “Kahrolsun Bağzı Şeyler.” (www.galeri7.uludagsozluk.
com,22/08/2013)
47
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
%100
%80
%60
%46,6
%43,6
%40
%20,9
%20
%12,7
%0
Hukuk, hak ve Hukukun mevcut
Hukuk,
Hukuk halkın
özgürlüklerin koşullarda hiçbir yöneticilerin
huzuru, refahı,
koruyucusu
anlamı yoktur,
kendi dünya
hak ve
değil, iktidarın
çünkü yargı görüşlerini halka özgürlüklerini
meşruluk
bağımsızlığı
dayatmanın
korumak için
aracıdır.
yoktur.
aracıdır.
vardır.
%3,3
Hukuk, halkı
yönetenlere
karşı
korumaktadır.
Tablo 18: Aşağıdaki tanımlardan hangisi hukukun “MEVCUT”
durumunu en iyi şekilde tanımlamaktadır? 1. Hukuk, halkı yönetenlere karşı
korumaktadır. 2. Hukuk halkın huzuru, refahı, hak ve özgürlüklerini korumak
için vardır. 3. Hukuk, yöneticilerin kendi dünya görüşlerini halka dayatmanın
aracıdır. 4. Hukuk, hak ve özgürlüklerin koruyucusu değil, iktidarın meşruluk
aracıdır. 5. Hukukun mevcut koşullarda hiçbir anlamı yoktur, çünkü yargı
bağımsızlığı yoktur. 6. Diğer.
48
Park forumlarında yapılan gezi parkı olaylarına ilişkin kamusal alanın inşası
anketine göre de; katılımcılar % 46,6 oranında hukukun mevcut hali ile
hak ve özgürlüklerin koruyucusu olmadığını, iktidarın meşruluk aracı
olduğunu düşünmektedirler. Aynı şekilde hukukun mevcut koşullarda bir
anlam ifade etmediğini çünkü yargı bağımsızlığının olmadığını ifade
eden görüşlerin oranı ise % 43, 6 şeklindedir. Bu sonuçlar insanların hukuka
inancının zayıflığına yönelik önemli göstergelerdir. Son olarak % 20,9 oransal
ifade ile kişiler hukukun mevcut hali ile yöneticilerin kendi görüşlerini
halka dayatmanın aracı olduğunu düşünmektedirler.
%100
%80
%60
%40
%20
%62,9
%40,1
%5,9
%5,4
%0
Demokrasinin,
Hukuk, devletin 3. Hukuk, düzeni 4. Hukuk, insanlar
temel hak ve
sağlamalıdır.
arasındaki
tüm faaliyetlerini
özgürlüklerin
denetlemelidir ve
ilişkilerin
koruyucusu ve
onları temel hak
düzenlemelidir.
uygulanmasının ve özgürlüklerin
garantisi olmalıdır. korunmasına
yönelik
sınırlamalıdır.
Tablo 19: Sizce “olması gereken hukuk” aşağıdakilerden hangisi
tarafından en iyi şekilde tanımlanmaktadır? 1. Demokrasinin, temel hak ve
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
özgürlüklerin koruyucusu ve uygulanmasının garantisi olmalıdır. 2. Hukuk,
devletin tüm faaliyetlerini denetlemelidir ve onları temel hak ve özgürlüklerin
korunmasına yönelik sınırlamalıdır. 3. Hukuk, düzeni sağlamalıdır. 4. Hukuk,
insanlar arasındaki ilişkilerin düzenlemelidir. 5. Diğer.
Anket sonuçlarına göre (Tablo 19) insanlar, hukukun nasıl olması
gerektiğine dair % 62, 9 oranında; demokrasi, temel hak ve özgürlüklerin
koruyucusu ve tüm bunların uygulanmasının garantisi olması gerektiği
seçeneğinde birleşmişlerdir. % 40,1 ile söylenmekte olan bir diğer şey de
şudur: Hukuk, devletin tüm faaliyetlerini denetlemelidir ve onları temel
hak ve özgürlüklerin korunmasına yönelik sınırlamalıdır. Hukukun
salt düzeni sağlaması gerektiğini düşünenler % 5,9, insanlar arasındaki
ilişkileri düzenlemesi gerektiğini düşünenler ise % 5,4 ile sınırlı kalmıştır.
Yasalar her ne kadar iktidarın meşruiyet aracı haline geliyor ise de; bunun
sınırını halk koymaktadır. Gezi Parkı Eylemleri, kamuoyu vicdanında
meşruiyetini ilan etmiştir. Bunu sağlayan şey demokratik barışçıl gösterilerin
haklılığı ve karşısında barışçıl ve demokratik olmayan iktidar uygulamalarıdır.
Yasal olan ile meşru olan ayrım da böylece oldukça net şekilde, Gezi Olayları
ile resmedilmiştir.
Gezi Parkı Eylemleri açısından şu an herkes meselenin “üç-beş ağaç”tan öte
olduğunun farkındadır. AKP’nin 2011 seçimleri arifesinden beri belirtileri
sıklaşan ve çoğalan otoriter yönelimi, iktidar karşıtı olan her türlü gösteri ve
eylemde kolluk kuvvetlerinin, karşısındakilerin kendi ülkesinin yurttaşları
olduğunu tamamen unutup göstericileri “doğal düşman” belleyerek şiddet
içeren uygulamaları (Laçiner, 2013: 4), yasaklar ve baskıların artışı, kent
alanlarının işgali gibi nedenler alt yapıyı oluşturan şeylerdi. Sokak kültürü
yok edilmeye çalışıldı. Sokaklardaki masalar kaldırıldı, eski ve tarihi yapılara
saygı duyulmadı, sinemalar kapandı, temel bir hak olarak toplantı ve gösteri
yürüyüşü hakkı gözetilmemeye başlandı ve 1 Mayıslarda meydanlar, özellikle
Taksim meydanı halka kapandı. Dindar bir nesil yaratmak isteyen iktidar, bir
yandan hayatı buna göre düzenlemek için, hukuk, eğitim ve yaşam alanlarına
elinden geldiğince müdahale ederken, diğer yandan neo-liberal ekonomik
dönüşümler için hiçbir engel tanımaz şekilde hareket etmektedir. Dünyanın
her yerinde din siyasetin bir aracı olarak her zaman kullanılagelmiştir. Fakat bu
bizi şu anki temel çatışma kaynağının din ve özgür düşünce arasında olduğuna
götürmemelidir. “… dinin kullanılması tam da gerçek politik sorunları
gizlemeye, halk kitlelerinin özgürleşmesi ile Türk kapitalizminin oligarşik
gelişimi arasındaki temel çatışmanın gölgede kalmasına yaramaktadır”
49
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
(Badiou, 2013: 51). Gezi Eylemleri ortaya çıkardı ki, Başbakan bütün halkın
değil, sadece kendine oy verenlerin başbakanıydı ve hak ve özgürlükler,
demokrasi, hukuk devleti, kamusal alanlar sadece kendi kitlesi için uygulama
alanı bulmaktaydı. Bundan beslenen kamu idaresinin ve kolluk gücünün
temel haklar kavramını benimsemediğini ve içselleştirmediğini bu süreçte
muhalifler yaşayarak öğrendi (Kurtoğlu, 2013: 14-17).
VIII. KAMUSAL ALANIN İNŞASI:
PANİK HALİNDEYİZ, TOPLANMAMIZ GEREK
%100
%80
%60
%40
%20
%0
50
%38,8
%36,5
%27,1
%13,4
%4,0
%2,0
Seri 1
İnsanların
İnsanların
İnsanların
Devletin faaliyet TBMM kamusal Başbakan tüm
kamusal konuları olduğu yerlerdir demokratik
yürüttüğü
alan olarak
halkın sözcüsü
tartıştıkları,
(parklar,
haklarını
alandır (devlet
halkın
olarak tek başına
ortak söylem
caddeler,
kullandığı
daireleri, devlet isteklerinin dile kamusal alanı
üretme amacı
avmler)
alanlardır (1
kurumları). getirildiği yerdir.
oluşturur.
güttükleri ve
Mayıslar, gezi
kendi kaderlerini
direnişi)
belirledikleri
alanlardır.
Tablo 20: Sizce aşağıdakilerden hangisi kamusal alan kavramını kuramsal
olarak en iyi şekilde açıklamaktadır? 1. Devletin faaliyet yürüttüğü alandır
(devlet daireleri, devlet kurumları). 2. TBMM kamusal alan olarak halkın
isteklerinin dile getirildiği yerdir.3. Başbakan tüm halkın sözcüsü olarak
tek başına kamusal alanı oluşturur.4. İnsanların olduğu yerlerdir (parklar,
caddeler, avmler) 5. İnsanların demokratik haklarını kullandığı alanlardır
(1 Mayıslar, gezi direnişi) 6. İnsanların kamusal konuları tartıştıkları, ortak
söylem üretme amacı güttükleri ve kendi kaderlerini belirledikleri alanlardır.
7. Diğer.
Anket değerlendirmesi açısından kamusal alan kavramı ise çoğunlukla
insanların kamusal konuları tartıştıkları, ortak söylem üretme amacını
güttükleri ve kendi kaderlerini belirledikleri yer olarak algılanıyor, (%
38,8). Bu kavram bakımından özellikle devlete endeksli bir algının çok zayıf
kalması katılımcıların kendi kamusal karakterlerinin bilincinde olduklarını
da ortaya koyuyor. Diğer taraftan gençlerin çoğunluğunu oluşturduğu
bir kısım da % 36,5 oransal ifadesi ile kamusal alanı insanların olduğu
parklar, bahçeler olarak daha geniş algılıyor.
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
Kamusal alan, ne olduğu ve neresi olduğu son yıllarda sosyolojik ve
politik açılardan tartışma haline bürünmüş bir kavramdır. Sade bir ifade ile
kamusal alan; devletin ve kurumlarının dâhil olmadığı, toplumda yaşayan
insanların özgürce ve ortak söylem üretme amacı ile bir arada bulundukları
yerdir. Kamusal alanın nasıl olması gerektiği sorusunda ise, politik bir algı
yatmaktadır. Kamusal alan demokrasinin bir önkoşulu, bir ilkesi olarak da
tanımlanır. Yurttaşlar, ortak meselelerde, eşit ve özgür olarak söz, irade ve
eylemleriyle kamusal alanı oluştururlar (Özbek, 2004: 32). Türkiye’deki
kamusal alan tartışmalarının şimdiye kadar “türban” ve türbanın nerelerde
kullanılabileceği ekseninde, biraz da buna alan sağlamak amacı ile yapılıyor
oluşu politik algının ne şekilde olduğunu göstermektedir. Kamusal alan
kavramı, “kamu kurumlarının alanları” anlayışından öteye geçemez haldeydi.
Demokrasi ise, gücü sebebiyle bu durumda öne sürülen kavram olarak
yerini almıştı. Fakat Gezi Eylemleri ve ortaya çıkan demokrasi talepleri
göstermektedir ki; iktidarın demokrasi anlayışı kendine ve onu destekleyenlere
yönelik olarak pozitiftir ve diğerleri ise “ileri demokrasi”nin muhalifleri(!) ve
demokrasinin gerçekleşmesini istemeyenler(!), faiz lobisi(!), dış mihraklar(!),
iktidara komplo kuranlardır(!) vb.’ dir.
Demokrasinin sürekli olarak gelişmekte olan bir kavram olduğu kabulü
ile; hükümetin devlete karşı haklar ve özgürlükler fikrine dayanmaktan
çok, demokratik meşruluk ilkesi çerçevesinde yasal olarak iktidara
dayandığı yargısına varılabilmektedir, (Köker, 2010: 313-315). Yukarıda
tanımlanan meşruiyet krizi sadece kuramsal düzeyde yapılacak girişimler
bağlamında da çözülecek gibi görünmemektedir. Çünkü kaynakların adil
dağıtılmaması, fırsat eşitsizliği, yoksulluk, insanların siyasete ilgisizliği ve
temsili demokrasiye duyulan güvenin yitimi gibi sorunlar çok daha kuşatıcı
bir yanıt gerektirmektedir (Bowles, Gintis, 1996: 83). Kamusal alan bu
meşruluğu sağlayabilirliği açısından değerlendirilebilecek bir kavramdır.
Nitekim; meşruiyetin girdiği krizde insanlar forumlarda toplanarak kendi
kamusal alanlarında kendi kararlarını almaya başlamış ve yeni fikirler üretme,
bilgileri paylaşma, ortak hareket etme gayesi içine girmişlerdir. Kamusal alan
ve meşruiyet ilişkisi bu açıdan oldukça çarpıcıdır. Herkesin birbirini sınır
koymaksızın özerk ve rasyonel özneler olarak kabul edip tanıdığı, kamusal
tartışmada konuşma ve eylemde bulunma yeteneğine sahip herkesin eşit
olarak bulunduğu, rasyonel söylemde güç kaynakları, zenginlik, gelenek veya
otoritenin belirleyen olmadığı bir alanda meşruluk temeli atılacak (Köker,
2010: 314) ve devletten bağımsız şekilde oluşturulan demokratik meşruiyet
zemini, siyasi görünümüne kavuştuğunda insanlar geleceklerini oluşturmada
söz söyleyebileceklerdir. Gezi Eylemlerinin en önemli noktalarından biri de
51
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
insanların kamusal alanları meşruiyet hesaplaşmaları ile gerçekleştirmeleri
olmuştur.
İktidarın söylemlerinden biri olan “faiz lobisi” kavramı da, kamusallığın ve
kamusal alanların ülke çapında ortaya çıkışı ile kendi kendisini yok etmiştir.
İnsanların ortak söylem üretme amacı ile devlet ve ekonomiden bağımsız
olarak ve bireylerin tüm farklılıklarını taşıyarak toplandığı kamusal alanlarda
ortaya çıkan talepler, temel insani sebeplere dayanmaktadır: Hak ve özgürlük
istenci, baskının azalması ve hukukun gerçekleşmesi istenci. Kamusal alanda,
devlet, ekonomi ve başka büyük güçlerin yeri yoktur (Habermas, 2000;
Yükselbaba, 2012).
52
İktidarın seçimleri demokrasiyle, parti politikasını halk egemenliğiyle
eşitlemeye, kamusal alanları özelleştirmeye çalışması, bu bağlamda çevreyi
yok etmesi, yurttaşların söz söyleme haklarının gasp edilmesi olduğu
gibi, insanca yaşama koşullarını da yok etmesi anlamına gelmektedir. Bu
durumda Gezi Eylemleri yurttaşların kamusal karakterine sahip çıkması
olarak da tanımlanabilir. Bireyin kamusallığı, tek başına bir parti ya da
örgüt mensubu olması ile ilişkili değildir. Türkiye açısından Park forumları
doğrudan demokrasinin örnekleri olarak yeni sayılabilecek kamusal alan
algısının ne olduğunu ortaya sermiştir. Buna göre kamusal alan demokrasinin
gerçekleşmesinin bir vasatıdır.
IX. HALKIN TALEPLERİ: ÇARE DROGBA
%100
%80
%64,8
%54,6
%60
%44,4
%35,4
%40
%31,9
%30,6
%29,3
%22,3
%20
%2,7
%0
Özgürlük
Demokrasi
Yaşam
Farklı olana
alanlarına
saygı
müdahale duyulması
etmemesi
Haklar
Hukuk
devleti
Mevcut
Çevrenin
iktidarın korunması
istifa etmesi
Mevcut
sistem
içinden bir
talebim yok.
Tablo 21: Sizce Gezi direnişinde ortaya çıkan talepler nelerdir?
(Aşağıdakilerden en fazla üç tanesini işaretleyiniz.) 1. Demokrasi 2. Özgürlük
3. Haklar 4. Hukuk devleti 5. Farklı olana saygı duyulması 6. Yaşam
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
alanlarına müdahale edilmemesi 7. Çevrenin korunması 8. Mevcut iktidarın
istifa etmesi 9. Mevcut sistem içinden bir talebim yok. 10. Diğer.
Gezi Eylemlerinde ortaya çıkan talepler nelerdir diye sorulduğunda,
forum katılımcılarının %64,8’inin özgürlük, %54,6’sının demokrasi,
%44,4’ünün yaşam alanlarına müdahale edilmemesi, %35,4’ünün
farklı olana saygı duyulması, %31,9’unun haklar, %30,6’sının hukuk
devleti, %29,3’ünün mevcut iktidarın istifa etmesi, %22,3’ünün çevrenin
korunması taleplerinin olduğu ve %2,7’sinin mevcut sistem içinden
talebinin olmadığı görülmektedir. Badiou bu talepleri kısaca özetlemiştir
aslında: “Meydanları, yolları sembolik yerleri işgal ediyorlar, yürüyorlar,
özgürlük, ‘gerçek demokrasi’, ‘yeni hayat’ talep ediyorlar.” (Badiou, 2013:
49).
%100
%80
%60
%40
%20
%71,0
%57,0
%46,9
%41,2
%35,0
%16,1
53
%8,1
%0
Tablo 22: Gezi Direnişinden nasıl sonuçlar elde etmek sizi tatmin eder?
(Aşağıdakilerden en fazla üç tanesini işaretleyiniz.) 1. Parkın olduğu şekilde
kalması ve hükümetin çevreye duyarlı davranması. 2.Yönetimin yaşam
alanlarına müdahale etmemesi ve yapılmış düzenlemelerin geri alınması. 3.
Hak ve özgürlüklerin kullanımı karşısında yönetimin baskıcı uygulamalarına
son vermesi. 4.Seçim barajının düşürülmesi/kaldırılması, halkın tüm
kesimlerinin temsil edilmesi. 5. Demokrasinin bir ayağı olarak forumların
kurumsallaşması ve böylece halkın yönetime doğrudan katılması. 6.Gezi
direnişçilerinin örgütlenmesi ve kendini temsil edecek yeni bir parti kurması.
7. Gezi direnişçilerinin bağımsız adaylarla seçimlere katılması. 8. Diğer.
Hak ve özgürlüklerin kullanımı karşısında yönetimin baskıcı
uygulamalarına son vermesini isteyenlerin oranı % 71,0. Bunu % 57,0
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
oranı ile seçim barajının düşürülmesi/kaldırılması, halkın tüm kesimlerinin
temsil edilmesi izliyor. % 46,9 oranı ile kişiler, yönetimin yaşam alanlarına
müdahale etmemesini ve yapılmış düzenlemelerin geri alınmasını istiyor.
Gezi parkının olduğu şekliyle kalması ve hükümetin çevreye duyarlı
kalması talebinin oranı % 35,0. Ayrıca, anket katılımcılarının % 41,2’si
forumları demokrasinin bir ayağı olarak görüyor ve kurumsallaşmasını,
halkın yönetime doğrudan katılmasını istediğini belirtiyor. Eylemcilerin
örgütlenmesini isteyenler % 16,1, bağımsız adaylarla seçime katılmasını
isteyenler % 8,1 oranında.
Tablo 22’ye göre “Gezi direnişçilerinin örgütlenmesi ve kendini temsil
edecek yeni bir parti kurması” %16,1, “Gezi direnişçilerinin bağımsız
adaylarla seçimlere katılması” %8,1 oranında destekleniyor. Diğer taleplere
göre oldukça düşük bir oran.
54
Gezi Eylemlerinin nedenlerinden birini de meşruiyet krizi olarak tespit etmek
yerindedir. Mevcut iktidar seçimle geldiğini ve meşru olduğunu ileri sürerken,
buraya kadar yasaların ve anayasanın öngördüklerini kabul etmektedir. Fakat
söz konusu “insan hak ve özgürlükleri” olduğunda yasal zeminler oldukça
kaygan bir hale bürünmüş, hukuksuzluk ve otoriter yönetimin etkisi artmış,
hak ve özgürlükler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin sınırlarını da oldukça
aşacak şekilde ile zedelenmiştir. İnsanların talepleri ve tahammülsüzlüklerinin
temel noktası olan bu durumlar karşısında iktidar, bildiğini okumaya devam
etmiştir. Meşruiyetin seçimle başa gelmek dışındaki anlamlarına bakıldığında
mevcut iktidar için söylenebilecek tek şey bulunmaktadır: Yasal ama meşru
değil (Özcan, 2011: 51 vd.). Seçimlerle elde edilen sonuçların çoğunluğun,
azınlık üzerinde tahakküm üretmesi, hükümet olanların kendi çevresini
korumaya yönelmesi, iktidara gelenlerin çıkarlarının kolektif çıkarların
önüne geçmesi (Pusey, 1993: 96-97), hesap sorma mekanizmalarının ya
hiç işlememesi ya da iktidarda bulunanların lehine kararlarla sonuçlanması,
liberal demokrasinin meşruiyet zeminini sarsmıştır (Sitembölükbaşı, 2005:
141).
Genel bir değerlendirme yaptığımızda, katılımcılar öncelikle temel hak ve
özgürlüklerin güvencede olmasını, saldırgan ve hukuka aykırı uygulamalara
son verilmesini istemektedirler. Yine seçim barajının kaldırılması öncelikli
taleplerden biri olarak ortaya çıkmaktadır. Forumların kurumsallaşması
yönündeki istek de halkın kendisini demokratik yönetimin olmazsa olmazı
olarak gördüğünü ve bunu talep ettiğini, parti endeksli sonuçlardan çok buna
güvendiğini ortaya koyuyor.
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
X.SONUÇ
Sonuç olarak bir sistem olarak küresel kapitalizm halkı patlama noktasına
getirecek derecede sıkıştırmış, insan gibi yaşama koşullarını yok etmiştir.
Neo-liberal politikalara artı olarak, AK Parti hükümetinin yaşam alanlarına
müdahalesini İslamcı motiflerle ağırlaştırması, halkın öfkesini derinleştirmiştir.
Volkan Çelebi’nin bu durumu coşkulu ve heyecanlı bir şekilde aktarması
birçok Gezi Eylemcisinin duygularına tercüman olmaktadır:
Eğitim sisteminde gerekli demokratik tartışma ortamı yaratılmadan büyük
bir aceleye getirilmiş, özünde muhafazakâr bir nesil yetiştirme hevesiyle
yapılan köklü değişiklikler; özel yetkili mahkemeler yoluyla gerçekleştirilen
ve her türden muhalefeti sindirme, korkutma mekanizması olarak kullanılan
hukuksuz, insafsız ve vicdansız gözaltı, tutuklama ve yargılamalar; ifade
ve düşünce özgürlüğünün önünde engeller; YÖK yoluyla üniversitelerin
birer birer susturuluşu; dış politikada sergilenen ve saldırganlaştıran, can
kayıplarına neden olan imparatorluk hayali; despotik bir ahlakçılık ve
kürtaj, doğum ile giyim başta olmak üzere öte-dünyacı bir beden politikası;
alkol satışına ve tüketimine ciddi kısıtlamalar getiren düzenlemeler ile
yıllardır içkili mekanları şehirden uzak bölgelere taşıma tasarıları; sanat
ve sanatçı karşısında takınılan küçümseyici ve değersizleştirici söylemler;
kentin ortak alanlarının vahşi bir mülkiyet rejimi uğruna talan edilmesi
ve nihayetinde nükleer enerji ve daha başka birçok kapsamda tarihin ve
yeşilin yok edilmesi karşısında büyüyen öfkeler, kırılan gönüller, dışlanan
fikirler ve yaşam biçimleri (Çelebi, 2013: 56).
Küresel kapitalizm dünyanın her yerinde insanları boğmaktadır ve onurlu
bir yaşam için direnişe geçmekten başka bir yol bırakmamaktadır. Bu
bağlamda Gezi Parkı Direnişi dünyadaki diğer direnişlerle hem yöneldiği
konu açısından, hem de eylemlerin biçimi açısından ortaklık gösterir.
Bütün çeşitliliklerine rağmen protestoları birleştiren öğe, bunların hepsinin
kapitalist küreselleşmenin farklı veçhelerine karşı tepkiyi temsil etmeleridir.
Günümüzdeki küresel kapitalizmin genel eğilimi, pazarların daha fazla
genişlemesi, kamusal alanların çevrelenip kapatılması, kamu hizmetlerinin
(sağlık, eğitim, kültür alanlarında) azaltılması ve giderek otoriterleşen bir
siyasal iktidar yönündedir.
Bu koşullarda demokrasinin sorgulanması, yetersiz olarak değerlendirilmesi,
kaçınılmazdır. Anketlerin bütününe bakıldığında aslında şu da görülmektedir;
normal parlamenter sistemin demokrasisi istenmektedir. Buradaki kritik
nokta artık normalin yaşanmadığı, otoriter uygulamaların ağırlık kazandığı
yönünde düşüncelerin hakim olmasıdır. Neo-liberalizm “olağan” demokrasiyi
işletemeyecek kadar, her yere yayılmış ve yayıldığı her alanda kendi kurallarını
55
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
hayata geçirmeye çalışmaktadır. Demokrasi, neo-liberalizme yetecek kadardır,
ötesi biber gazı, tazyikli su, plastik mermi vd.’ dir.
56
Genişleyen ekonomiden payını alamayan, aldıkları paylar ise gittikçe düşen,
eşitsizlikleri, keyfi uygulamaları yaşamlarına tehdit olarak gören ve iktidarın
paradigmalarıyla donanmış sistemin sürekli olarak kendi aleyhine işlemesinden
rahatsız olan ve bununla birlikte bu rahatsızlıklarını herhangi bir şekilde ifade
etmesi bile yasak olan insanlardır. Doğrudan iktidar hedefi olmayan fakat
iktidarın politikalarını hedef alan ve başarısız muhalefetlerin yerini alan ve
aynı zamanda karar alıcı konuma geçerek taleplerin yerine getirilmesi için
zorlayan bu kitleler oldukça politiktirler. Fakat temsili demokrasi insanlara
cevap verememektedir; demokrasi ve uygulayıcısı hükümet meşruiyetlerini
yitirmişlerdir. Yukarıdaki nedenlerle tanımlanan meşruiyet krizi sadece
kuramsal düzeyde yapılacak girişimler bağlamında da çözülecek gibi
görünmemektedir. Çünkü kaynakların adil dağıtılmaması, fırsat eşitsizliği,
sosyal hakların teker teker geri alınması, insanların geleceğini görememesi,
temsili demokrasiye duyulan güvenin yitimi vb. gibi sorunlar çok daha
kuşatıcı bir yanıt gerektirmektedir. Bu ise hem neo-liberal ekonomik düzenin,
hem de temsili demokrasinin sonunun başlangıcı olarak değerlendirilebilir.
Gezi Parkı’nın korunması ile başlayan direniş, parka kurulan çadırlarla yeni
bir yaşam biçimi sunduğu gibi, siyaseten doğrudan demokrasi uygulamasını
da hayata geçirdi. Eylemciler, parklarda oluşturulan forumlarla doğrudan
demokrasinin nasıl işleyebileceğini daha da netleştirdiler. Hükümetin ve temsili
sistemin krizinde insanlar forumlarda toplanarak kendi kamusal alanlarında
kendi kararlarını almaya başlamış ve yeni fikirler üretme, bilgileri paylaşma,
ortak hareket etme gayesi içine girmişlerdir. Kamusal alan ve meşruiyet ilişkisi
bu açıdan oldukça çarpıcıdır. Herkesin birbirini sınır koymaksızın özerk ve
rasyonel özneler olarak kabul edip tanıdığı, kamusal tartışmada konuşma ve
eylemde bulunma yeteneğine sahip herkesin eşit olarak bulunduğu, rasyonel
söylemde güç kaynakları, zenginlik, gelenek veya otoritenin tabu olmadığı
forumlar doğrudan demokrasinin bir görünümü olarak ortaya çıktıkları gibi,
insanların nasıl bir demokrasi istediklerini de göstermiştir.
Bu eylemler ve forumlar süresince insanlar başka bir dünyanın mümkün
olabileceğini hissetmişlerdir, (Bürkev, 2013: 36). “Onlar, özgürlüğün laftan
ibaret olmadığını, tüketimin onlara sunduğu bireysel keyifler dünyasının
dışında yaratıcı bir ortaklık dünyasının olanaklı olduğunu, istediklerinde
sokakları ve meydanları ele geçirebileceklerini gördüler.” (Soysal, 2013:
41). Siyasal bilinci de geliştiren bu sıçrama, halk üzerinde geri dönülemez
izler bırakmıştır. Bu izlerin uzun vadede nereye evrileceğini kestirmek için
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
henüz erken. Fakat eylemler ve forumlar esnasında insan gibi yaşamanın ve
bunun için paranın devre dışı bırakılması gerektiğinin farkına varan insanlar,
yeni bir ekonomik model, yeni bir örgütlenme, yeni bir demokrasi anlayışı
geliştirmenin mümkünlüğünü yaşayarak deneyimlemişlerdir.
Anketten çıkan sonuçlardan biri katılımcılar kendilerini çoğunlukla
komünist/sosyalist diye tanımlamakla birlikte, aynı kişiler tatmin edici
çözümün ne olduğu sorusu sorulduğunda iktidar sisteminin henüz dışında
talepler geliştiremedikleri görülmektedir. Buna “henüz” kısıtını koymak
gerekmektedir. Özgürlük, demokrasi, haklar, hukuk devleti vb. taleplerin
küresel neo-liberalizm koşullarında karşılanamayacağı, belki halkın demokrasi
paketleriyle bir süre oyalanabileceği açıktır.
Eylemlerin ve forumların barışçıl niteliği üzerinde de durmak gerekmektedir.
Eylemler haklılıklarını, şiddete karşı barışçıl şekilde direnerek göstermişlerdir.
Bu durum ise iktidarı çaresiz bırakmış ve çözümü daha sert müdahalelerle
kitleyi dağıtmakta bulmuştur. Sorun şu ki her sert müdahale daha fazla insanın
olanları tahammül edilemez bulması ve eylemlere bir şekilde katılmasıyla
son bulmuştur. Eylül ayının sonlarına gelindiğinde eylemler ve forumlar
geri çekilmiştir. İktidar her ne kadar durumdan memnun ise de, bu insanların
geriye çekilmesi ile sorunların sona ermediğinin de farkındadır.
İnsanlar, ellerinden alınmaya çalışılan kamusallıklarını, eylemler
gerçekleştirerek doğrudan siyasete katılım yoluyla yeniden inşa etmişlerdir.
İnsanların kamusallıklarının gerçekleşmesinin temel vasıtası olan siyaset,
eylemlerde ve forumlarda olabilecek en üst düzeye çıkmış ve kendini doğrudan
demokrasi olarak göstermiştir.
DİPNOT
1 Bu çalışma İstanbul Hukuk Fakültesi, Kamu Hukuku Yüksek Lisans
derslerinden olan Kamusal Alan Hakkında Tartışmalar: Hukuk ve Toplum
dersi çerçevesinde Yard. Doç. Dr. Ülker Yükselbaba başkanlığında, Araş.
Gör. Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran ve Muharrem Enes
Kaya tarafından yapılmıştır. Makalenin yazılması dışında anketlerin
forumlarda yapılması ve verilerin girişi bizzat bu ekibin işidir. Verilerin
istatistiğe uygulanmasını ve tabloları Araştırmacı Emre Erdoğan
gerçekleştirmiştir. Büyük katkıları için Emre Erdoğan’a çok teşekkür
ederiz. Ayrıca forumlarda anket yapmaya ve veri girişine yardım eden
Araş. Gör. Muzaffer Dülger’e ve Araş. Gör. Vahdet İşsevenler’e katkıları
için teşekkürlerimizi sunarız.
57
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
KAYNAKÇA
Bacık, G. (Nisan-Mayıs-Haziran 2003), “Devlet ve Birey Aşınırken Kamusal
Alanı Düşünmek,” Sivil Toplum, Yıl: 1, Sayı: 2: 25-29.
Badiou, A. (2013), “Ayaklanmadan Yeni Bir Politikaya: Türk Halkı Ayağa
Kalkıyor,” Çelebi, Volkan/Soysal Ahmet (Ed.), Direnişi Düşünmek, 2013
Taksim Gezi Olayları (İstanbul, Monokl Yayınları). (Çev. Gizem Çıtak,
Murat Erşen) :49-54.
Bora, Tanıl (2004), “Sol Politikanın Dili: Yeni Bir Kamusal Dil,” Kamusal
Alan (İstanbul, Hil Yayın): 557-560.
Boratav, K. (2013) “Olgunlaşmış Bir Sınıfsal Başkaldırı: Gezi Direnişi,”
Göztepe, Özay (Ed.), Gezi Direnişi Üzerine Düşünceler (Ankara,
Notabene) :15-20.
Bowles, S. / Gintis, H. (1996), Demokrasi ve Kapitalizm (İstanbul, Ayrıntı
Yayınları) (Çev. Osman Akınhay).
58
Bürkev, Y. (2013), “Haziran İsyanı,” Göztepe, Özay (Ed.), Gezi Direnişi
Üzerine Düşünceler (Ankara, Notabene):29-44.
Chomsky, N. (2013), Occupy/İşgal Et (İstanbul, Agora Kitaplığı) (Çev.
Osman Akınhay).
Coşkun, V. (2005), “Batı’da ve Türkiye’de Kamusal Alan,” Hukuk Felsefesi
ve Sosyolojisi Arkivi, 12. Kitap (İstanbul, İstanbul Barosu Yayınları).
Çaha, Ö. (Nisan-Mayıs-Haziran 2003),“Mahrem Kamusal Alan,” Sivil
Toplum (Yıl 1, Sayı 2): 79-88.
Çelebi, A. (2004), “Kamusal Alan ve Sivil Toplum: Siyasal bir Değerlendirme,”
Kamusal Alan (İstanbul, Hil Yayın): 237-284.
Çelebi, V. (2013), “Direnişi Düşünmek: Sunuş” Çelebi, Volkan/Soysal Ahmet
(Ed.), Direnişi Düşünmek, 2013 Taksim Gezi Olayları (İstanbul, Monokl
Yayınları):13-16.
Çelebi, V. (2013), “Taksim Direnişi’nden İzlenimler” Çelebi, Volkan/Soysal
Ahmet (Ed.), Direnişi Düşünmek, 2013 Taksim Gezi Olayları (İstanbul,
Monokl Yayınları):55-64.
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
Dahl, A. Robert (1996), Demokrasi ve Eleştirileri (Ankara, Yetkin Yay.)
(Çev. L. Köker).
Dean, J. (2003), “Why the Net is not a Public Sphere,” Constellations (vol.10,
No.1): 95-112.
Erdoğan, M. (03.12.2002) “Kamusal Alan ve Hukuk,” Radikal.
Ferree, Myra M. / Gamson, William A./ Gerhards, Jürgen/ Rucht, Dieter
(2002), “Four Models of the Public Sphere in Modern Democracies,”
Theory and Society, 1: 289-324.
Foucault, M. / Noam C. (2005), İnsan Doğası: İktidara Karşı AdaletFoucault ve Chomsky Tartışıyor (İstanbul, BGST Yayınları).
Erdoğan, M. (2006), “Kamu Alanı ve Liberalizm,” Kamusal Alan ve Türkiye
(Ankara, Asil Yayın Dağıtım): 92-109.
Garnham, N. (1992), “The Media and the Public Sphere,” Craig Calhoun
(Ed.), Habermas and the Public Sphere (Cambridge, The MIT Press):
59-376.
Geuss, R. (2007), Kamusal Şeyler, Özel Şeyler (İstanbul, Yapı Kredi
Yayınları) (Çev. Gülayşe Koçak).
Habermas, J. (1998), Between Facts and Norms (Cambridge, Polity Press)
(Trans. William Rehg).
Habermas, J. (2005), “Concluding Comments on Empirical Approaches to
Deliberative Politics,” Acta Politica, 40: 384-392.
Habermas, J. (1992), “Further Reflections on the Public Sphere,” Craig
Calhoun (Ed.) Habermas and the Public Sphere (Cambridge, M.I.T.
Press):42-461.
Habermas, J. (1997), ‘İdeoloji’ Olarak Teknik ve Bilim (İstanbul, Yapı Kredi
Yayınları) (Çev. Mustafa Tüzel).
Habermas, J. (2004), “Kamusal Alan,” Özbek, Meral (Ed.), Kamusal Alan
(İstanbul, Hil Yayın):95-102.
59
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
Habermas, J. (2000), Kamusallığın Yapısal Dönüşümü (İstanbul, İletişim
Yayınları) (Çev. Tanıl Bora, Mithat Sancar).
Habermas, J. (2002), Küreselleşme ve Milli Devletlerin Akibeti (İstanbul,
Bakış Yayınları).
Habermas, J. (1997), Legitimation Crisis (Cambridge, Polity Press) (Çev.
Thomas McCarthy).
Habermas, J. (1996),“Postscript to Between Facts and Norms,” Mathieu
Deflem (Ed.) Habermas, Modernity and Law (London, Sage
Publications):135-149.
Habermas, J. (1992), Rasyonel Bir Topluma Doğru (Ankara, Vadi Yayınları)
(Çev. Ahmet Çiğdem, Mehmet Küçük).
Habermas, J. (1994), “The Emergence of the Public Sphere,” The Polity
Reader In Cultural Theory (Cambridge, Polity Press):81-90.
60
Habermas, J. (October 2003), “Toward a Cosmopolitan Europe,” Journal
of Democracy (Vol.14, No.4):86-100.
Hansen, M. (2004), “Yirmi Yılın Ardından Negt ve Kluge’nin “Kamusal Alan
ve Tecrübe”si,” Özbek, Meral (Ed. ve Çev.), Kamusal Alan (İstanbul, Hil
Yayın):141-177.
Işıktaç, Y. / Metin, S. (2003), Hukuk Metodolojisi (İstanbul, Filiz Kitabevi).
İçduygu, A. / Keyman, E. Fuat (1998-1999), “Globalleşme, Anayasallık ve
Türkiye’de Vatandaşlık Tartışması,” Doğu Batı (Yıl:2, Sayı:5): 147-159.
Kapani, M. (1983), Politika Bilimine Giriş (Ankara, AÜHF yayınları, 3.
Baskı).
Karadağ, A. (2006), “Postmodernite ve Kamusal Alan: Mutlak Hakikat
Arayışının Sonu,” Kamusal Alan ve Türkiye (Ankara, Asil Yayın
Dağıtım): 44-74.
Kejanlıoğlu, B. (2004), “Medya Çalışmalarında Kamusal Alan Kavramı,”
Kamusal Alan (İstanbul, Hil Yayın): 689-714.
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
Keskin, F. (Kasım, Aralık, Ocak 1998-1999), “Kamusal Alan ve Yalın Yaşam,”
Doğu Batı (Yıl:2, Sayı:5): 97-101.
Keyman, E. Fuat (2006), “Kamusal Alan ve “Cumhuriyetçi Liberalizm”:
Türkiye’de Demokrasi Sorunu,” Kamusal Alan ve Türkiye (Ankara, Asil
Yayın Dağıtım): 134-158.
Köker, L. (2004), “Demokratik Meşruluk, Kamusal Alan ve Çokkültürlülük,”
Özbek, Meral (Ed.), Kamusal Alan (İstanbul, Hil Yayın, 2. Baskı):309-320.
Köker, L. (2007), “Modern Hukuk Devletinin Eleştirisi Bağlamında Neumann
ve Habermas,” Toplum ve Bilim, 110: 36-46.
Ku, Agnes S. (July 2000), “Revisiting the Notion of “Public” in Habermas’s
Theory - Toward a Theory of Politics of Public Credibility,” Sociological
Theory (Vol.18, No.2): 216-240.
Kurtoğlu, N. (2013), “Gezi ve Demokratik Hesap Verilebilirlik,” Güncel
Hukuk, 7- 115: 14- 17.
Özbek, M. (2004), “Kamusal Alanın Sınırları,” Özbek, Meral (Ed.), Kamusal
Alan (İstanbul, Hil Yayın, 2. Baskı):19-90.
Özcan, M. Tevfik. (2011), Hukuk Sosyolojisine Giriş (İstanbul, XII Levha
Yayınları, 4. Baskı).
Özcan, M. Tevfik. (2008), Modern Toplum ve Hukuk Devleti (İstanbul XII
Levha Yayınları).
Özcan, M. Tevfik. (2005), “Reconsidering Public Sphere As Necessary
Precondition of Personality,” Annales de la Faculté de Droit d’Istanbul
(Vol.37, No.54): 73-88.
Özdek, Y. (2013), “Haziran Direnişi ve Doğrudan Demokrasi,” Göztepe, Özay
(Ed.), Gezi Direnişi Üzerine Düşünceler (Ankara, Notabene):111-126.
Özuğurlu, M. (2013), “Gezi Parkı Olayı’nın Politik Bağlamı,” Göztepe, Özay
(Ed.), Gezi Direnişi Üzerine Düşünceler (Ankara, Notabene):45-54.
Pusey, M. (1993), Jürgen Habermas (London, Routledge).
61
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
Roberts, S. (2010), Hukuk Antropolojisine Giriş (Ankara, Birleşik Yayınevi)
(Çev. A. Erkan Koca).
Sarıbay, A. Yaşar. (2000), Kamusal Alan, Diyalojik Demokrasi ve Sivil İtiraz
(İstanbul, Alfa Yayınları).
Sitembölükbaşı, Ş. (2005), “Liberal Demokrasinin Çıkmazlarına Çözüm
Olarak Müzakereci Demokrasi,” Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, 10: 139-162.
Soysal, A. (2013), “Bir Ayaklanmanın Ardından,” Çelebi, Volkan/Soysal
Ahmet (Ed.), Direnişi Düşünmek, 2013 Taksim Gezi Olayları (İstanbul,
Monokl Yayınları): 33-48.
Şentürk, Ü. (2006), “Küresel Yeni Sosyal Hareketler ve Savaş Karşıtlığı,”
C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi (Cilt:30, No:1): 31-46.
Taylor, C. (2006), Modern Toplumsal Tahayyüller (İstanbul, Metis Yayınları)
(Çev. Hamide Koyukan).
62
Touraine, A. (2000), Demokrasi Nedir? (İstanbul, Yapı Kredi Yayınları,
Cogito Dizisi) (Çev. Olcay Kunal).
Uygun, O. (2003), Demokrasinin Tarihsel, Felsefi ve Ahlaki Boyutları
(İstanbul, İnkılap Kitabevi).
Yükselbaba, Ü. (2012), Habermas ve Kamusal Alan: Burjuva Kamusallık
İlkesinden, İletişimsel Kamusallığa Geçiş (İstanbul, On İki Levha
Yayıncılık).
Zizek, S. (2013), Dünyadaki İsyanların Anlamı (İstanbul, Agora Kitaplığı)
(Çev. Osman Akınhay).
İNTERNET KAYNAKLARI
“AKP Seçimlere 6 Bin Kişilik Twitter Ekibiyle Girecek,” Çevrimiçi: http://
www.aktifhaber.com/akp-secimlere-6-bin-kisilik-twitter-ekibiyle-girecek853599h.htm 27/09/2013
Amnesty International (2013), Gezi Parkı Eylemleri: Türkiye’de Toplanma
Özgürlüğü Hakkı Şiddet Kullanılarak Engelleniyor, http://www.amnesty.
org/en/library/asset/EUR44/022/2013/tr/6e4b867c-b4aa-4016-b58433be46e35ae7/eur440222013tr.pdf 22/09/2013
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
“Armutlu’da Polis Saldırısı, 22 Yaşındaki Ahmet Atakan Hayatını Kaybetti,”
Çevrimiçi:
http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/armutluda-polissaldirisi-22-yasindaki-ahmet-atakan-hayatini-kaybetti-haberi-79375,
26/07/2013
Calhoun, Craig (11/19/2011), “Evicting the Public,” Çevrimiçi: http://www.
possible-futures.org/2011/11/19/evicting-the-public-why-has-occupyingpublic-spaces-brought-such-heavy-handed-repression/
“Çağlar Keyder İle Söyleşi: ‘Gezi Parkı Protestoları, Yeni Orta Sınflar, NeoLiberal Dönüşüm ve Yoksulluk,” Çevrimiçi: http://www.emekveadalet.
org/arsivler/10684 12/09/2013
Türk Tabibler Birliği, Çevrimiçi: http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/
veriler-3842.html 10/09/2013
Cumhuriyet,
27/09/2013
Çevrimiçi:
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=426416,
“90 Kuşağı Kazandı Erdoğan Kaybetti,” Çevrimiçi: http://www.odatv.com/n.
php?n=90-kusagi-kazandi-erdogan-kaybetti-0907131200 29/09/2013
“Erdoğan: Ne yaparsanız yapın kararımızı verdik, Gezi Parkı Yıkılacak,”
Çevrimiçi:http://t24.com.tr/haber/erdogan-ne-yaparsaniz-yapinkararimizi-verdik-gezi-parki-yikilacak/230897 15/09/2013
“Ethem Sarısülük’ün Vurulma Anı – MOBESE Görüntüsü,” Çevrimiçi: http://
www.youtube.com/watch?v=F4wgSWwRKWA, 10/09/2013
“Gezi Parkı Direnişini Anlatan 83 Duvar Yazısı #occupygezi,” Çevrimiçi:
http://listelist.com/gezi-parki-direnisini-anlatan-83-duvar-yazisi/ 10/09/
2013
“Gezi Parkı Eylemleri Sırasında Kaç Tweet Atıldı?” Çevrimiçi: http://www.
gazeteciler.com/gundem/gezi-parki-eylemleri-sirasinda-kac-tweet-atildi67345h.html 20/09/2013
Hardt, Michael/Negri Antonio (11/10/2011), “The Fight For ‘Real Democracy’
at Heart of Occupy Wall Street, Çevrimiçi: http://www.foreignaffairs.
63
Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası
com/articles/136399/michael-hardt-and-antonio-negri/the-fight-for-realdemocracy-at-the-heart-of-occupy-wall-street?page=show
İHD (2013), Gezi Parkı Direnişi ve Sonrasında Yaşananlara İlişkin
Değerlendirme
Raporu,
http://www.ihd.org.tr/index.php/raporlarmainmenu-86/el-raporlar-mainmenu-90/2681-gezi-park-direnii-vesonrasnda-yaananlara-likin-deerlendirme-raporu.html 17/09/2013
“İzni Birkaç Çapulcudan Alacak Değilim,” Çevrimiçi: http://video.cnnturk.
com/2013/haber/6/2/izni-birkac-capulcudan-alacak-degilim 29/07/2013
“Kim Bu 90 Kuşağı?,” Çevrimiçi: http://www.cnnturk.com/2013/
guncel/06/10/kim.bu.90.kusagi/711198.0/index.html 30/09/2013
Milliyet, “Erdoğan: Polis Taksim’de Destan Yazdı,” Çevrimiçi: http://siyaset.
milliyet.com.tr/erdogan-da-polis-akademisi/siyaset/detay/1727057/
default.htm 29/09/2013
64
Milliyet, “2.5 Milyon İnsan 79 İlde Sokağa İndi,” Çevrimiçi: http://gundem.
milliyet.com.tr/2-5-milyon-insan-79-ilde-sokaga/gundem/detay/1726600/
default.htm 19/09/2013
“Noam
Chomsky,”
Çevrimiçi:
watch?v=cnjAKpEzK-k 10/09/2013
http://www.youtube.com/
“ODTÜ’ye Sabah Baskını! Ağaç Kıyımı Başladı,” Çevrimiçi: http://www.
gazetecileronline.com/newsdetails/11141-/GazetecilerOnline/odtuyesabah-baskini-agac-kiyimi-basladi 15/09/2013
Orhon, Hande, “Yeni Toplumsal Hareketler ve Gezi Parkı Eylemleri,” Çevrimiçi:
http://www.dagarcikturkiye.com/makale_detay.asp?id=788&YeniToplumsal-Hareketler-ve-Gezi-Park%C4%B1-Eylemleri 27/09/2013
“Patti Smith de Çapulcu,” Çevrimiçi: http://www.cnnturk.com/2013/yasam/
diger/06/06/patti.smith.de.capulcu/710865.0/index.html 10/09/2013
Radikal “Erdoğan: Polise Talimatı Ben Verdim,” Çevrimiçi: http://www.
radikal.com.tr/politika/erdogan_polise_talimati_ben_verdim-1138805
29/09/2013
Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya
Radikal, “İtiraz Edenler Taksim İçin Nöbet Başlattı’’ 06/11/2012 Radikal
Gazetesi, Çevrimiçi: http://www.radikal.com.tr/turkiye/itiraz_edenler_
taksim_icin_nobet_baslatti-1106711 15/09/2013
Radikal, “Yayalaştırma Acil Olarak Durdurulmalı” 06/06/2012 Radikal
Gazetesi, Çevrimiçi: http://www.radikal.com.tr/turkiye/yayalastirma_
acil_olarak_durdurulmali-1090312 15/09/2013
“TMMOB’nin Vize Yetkisi Elinden Alındı,” Çevrimiçi: http://www.aktifhaber.
com/tmmobnin-vize-yetkisi-elinden-alindi-819578h.htm 27/09/2013
“Yedi
Gazete
Tek
Manşet,”
Çevrimiçi:
http://www.jurnal.net/
medya/2013/06/07/yedi-gazete-tek-manset.htm, 10/09/2013
Yılmaz, Gözde, “Ana Akım Medyadan Alternatif Medyaya: Türkiye’de Medya
ve Taksim Gezi Parkı Protestoları,” Çevrimiçi: http://researchturkey.org/
wp/wordpress/?p=3381&lang=tr
65

Benzer belgeler