Kadınların doğum yöntemi tercihi ve ilişkili faktörler

Transkript

Kadınların doğum yöntemi tercihi ve ilişkili faktörler
April 2011 • Nisan 2011
JOURNAL OF PUBLIC HEALTH• HALK SAĞLIĞI DERGİSİ
August 2013
Ağustos
2013
HEALTH•
TÜRKİYE
HALK HALK
SAĞLIĞI
DERGİSİ
April•2011
• Nisan
2011 TURKISH JOURNAL OF PUBLIC
JOURNAL
OF PUBLIC
HEALTH•
SAĞLIĞI
DERGİSİ
ISSN: 1304-1096, Electronic ISSN:1304-1088
TJPH/THSD
Turk J Public
Health
TJPH/THSD
TURKISH JOURNAL OF PUBLIC HEALTH
TURKISHTÜRKİYE
JOURNALHALK
OF PUBLIC
HEALTH
SAĞLIĞI DERGİSİ
TÜRKİYE HALK SAĞLIĞI DERGİSİ
April 2011
August 2013
Nisan 2011
Ağustos 2013
April 2011
Nisan 2011 Published three times a year Volume 11
Volume 9 Number 1
Number: 2
Yılda üç kez yayınlanır
Cilt 9 Sayı 1
Cilt 11
Yılda üç kez yayınlanır
Sayı: 2
Published three times a year
Volume 9 Number 1
From
the Editor/Editörden
Yılda
üç kez yayınlanır
Cilt 9 iSayı
Information
For Authors / Yazarlar İçin
Bilgi
- ix1
Published three times a year
From the Editor / Editörden
x – xiii
Sibel
Kalaca
From
the Editor/Editörden
Yehuda
Neumark
Original Research Articles/Orijinal Çalışma
Original Research Articles / Orijinal Çalışma Sibel Kalaca
İzmir’deikinciveüçüncübasamaksağlıkkuruluşlarınabaşvurangebelerinailehekimi
Volume
9 Number
1 • Cilt
Volume 11
Number
2 • Cilt 11
Sayı92 Sayı 1
Volume 9 Number 1 • Cilt 9 Sayı 1
Original
Research
Articles/Orijinal
tarafındanizlenmesıklıklarıveetkileyenetmenler/Prenatalcareutilizationfromfamily
59-71
Kadınların
doğum
yöntemi
tercihi
ve ilişkili faktörlerÇalışma
/ Delivery methods: choices for
İzmir’deikinciveüçüncübasamaksağlıkkuruluşlarınabaşvurangebelerinailehekimi
physicians:astudyamongpregnantwomenapplyingtosecondaryandtertiarycare
women and related factors
tarafındanizlenmesıklıklarıveetkileyenetmenler/Prenatalcareutilizationfromfamily
Seçil Özkan, Fatma Nur Aksakal, Emine Avcı, Emine Füsun Civil, Müzeyyen Zeyneb hospitalsinIzmir
physicians:astudyamongpregnantwomenapplyingtosecondaryandtertiarycare
Tunca
RaikaDurusoy,AslıDavas,IşılErgin,HürHassoy,FerideAksuTanık
hospitalsinIzmir
72-85
Epizyotomi iyileşmesini
etkileyen
faktörler / Factors affecting the healing of episiotomy
Bazıailehekimliğipilotuygulamabirimlerindebirincibasamakdeğerlendirme
RaikaDurusoy,AslıDavas,IşılErgin,HürHassoy,FerideAksuTanık
ölçeği(BDÖ)(PrimaryCareAssessmentSurvey)ilesağlıkhizmetözelliklerinin
Ayşegül Durmaz, Resul Buğdaycı
Bazıailehekimliğipilotuygulamabirimlerindebirincibasamakdeğerlendirme
değerlendirilmesi/Assessingthestructuralandfunctionalpropertiesoffamilyphysician
86-95
“Gönüllülük” kan merkezlerine başvuruda fark yaratır mı? Ankara’da seçilmiş kan
ölçeği(BDÖ)(PrimaryCareAssessmentSurvey)ilesağlıkhizmetözelliklerinin
servicesbyusingthePCAS(PrimaryCareAssessmentSurvey:PrimaryCareEvaluation
merkezleri
başvuruları
üzerinden bir değerlendirme / Does volunteerism make any
değerlendirilmesi/Assessingthestructuralandfunctionalpropertiesoffamilyphysician
Scale)scale
difference
to admissions to blood centers: An evaluation from admissions to two
servicesbyusingthePCAS(PrimaryCareAssessmentSurvey:PrimaryCareEvaluation
selected blood centers in Ankara
TülayLağarlı,ErhanEser,MustafaAkdeniz,BaharAydoğdu,ÜmitBaklaya,
Serdar Ceylan, Uğur CananFıra,AdnanSaatçioğlu,BurakSönmez,EylülTaner,SevalTığlı,
Ecem Cantürk,
Yasin Akgün, Ali Yavuz Kulular, Yücehan Kurtuluş, Scale)scale
Abedalazeze Alnawajha,
Meltem Şengelen, Dilek Aslan
TülayLağarlı,ErhanEser,MustafaAkdeniz,BaharAydoğdu,ÜmitBaklaya,
KorayTopçu,BaşakYıldız,NurcanYılmaz,HülyaYorgun
CananFıra,AdnanSaatçioğlu,BurakSönmez,EylülTaner,SevalTığlı,
Reviews / Derleme
Üniversiteöğrencilerindemaddekullanımı,şiddetvebazıpsikolojikÖzellikler/Substance
KorayTopçu,BaşakYıldız,NurcanYılmaz,HülyaYorgun
use,violenceamonguniversitystudentsandtheirsomepsychologicalcharacteristics
96-103
Tobacco
control
activities in Turkey / Türkiye’de tütün kontrolü uygulamaları
Üniversiteöğrencilerindemaddekullanımı,şiddetvebazıpsikolojikÖzellikler/Substance
EbruTurhan,Tacettinİnandı,CahitÖzer,SabahatAkoğlu
Nazmi Bilir, Hilal Özcebe
use,violenceamonguniversitystudentsandtheirsomepsychologicalcharacteristics
Review/Derleme
104-110
WEB
tabanlı
araştırmalar ve halk sağlığı
alanında kullanımı / Use of Web Based
EbruTurhan,Tacettinİnandı,CahitÖzer,SabahatAkoğlu
Küresel,çokülkeliçocuklukdönemikasıtsızyaralanmalarısürveyansçalışması/
Research in Public Health
Review/Derleme
Aglobalsurveyofunintentionalchildhoodjury
Dilek
Aslan, Cavit ışık Yavuz
Küresel,çokülkeliçocuklukdönemikasıtsızyaralanmalarısürveyansçalışması/
M.SonerYılmaz,BirgülPiyal
Short Report / Kısa Rapor
Aglobalsurveyofunintentionalchildhoodjury
Notes From The Field/Alandan Notlar
111-117
Edirne’de
çalışanlarında SO2 etkisinin değerlendirilmesi
– 2012 /
M.SonerYılmaz,BirgülPiyal
süpürge üretimi
Kamuhastanebirliklerihakkındakanuntasarısıvehakkaniyet/Thedraftlawof
EvaluationNotes
of SO2 From
effetcsThe
among
workers
of
the
broom-making
business
in
Edirne-2012
Field/Alandan Notlar
publichospitalassociationsandequity
Ufuk
berberoğlu,
Erhan
Tabakoğlu,
Deniz Motör
Kamuhastanebirliklerihakkındakanuntasarısıvehakkaniyet/Thedraftlawof
AlpaslanTürkkan
publichospitalassociationsandequity
Notes
from
the
field
/
Sahadan
Notlar
Letter to the Editor/ Editöre Mektup
AlpaslanTürkkan
118-120
of cost-effective and community-based strategies for prevention and
Yenisorularsormak
Implementation
to heart
the Editor/
Editöre Mektup
control ofLetter
rheumatic
disease / Romatizmal
kalp hastalığının kontrol ve önlenmesi TuğrulErbaydar
için maliyet-etkin ve toplum temelli stratejilerinin uygulanması
Yenisorularsormak
ISSN:Saurabh
1304-1096,
Electronic
ISSN:1304-1088
Saurabh RamBihariLal Shrivastava, Prateek
Shrivastava,
Jegadeesh
Ramasamy
TuğrulErbaydar
A Journal of Peer-Reviewed Research Published by
The1304-1096,
Turkish Society
of Public
Health Specialist
ISSN:
Electronic
ISSN:1304-1088
A Journal of Peer-Reviewed Research Published by
A Journal of Peer-Reviewed Research Published by
The
Turkish
Society
of Public
Health
Specialist
©
2004,
Turkish
Society
of Public
Health
Specialists /
The
Turkish
Society
of Public
Health
Specialist
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği
© 2013, Turkish Society of Public Health Specialists /
© 2004, Turkish Society of Public Health Specialists /
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği
ISSN: 1304-1096, Electronic ISSN:1304-1088
TURKISH
JOURNAL
OFOF
PUBLIC
TURKISH
JOURNAL
PUBLICHEALTH
HEALTH
TÜRKİYE
HALK
SAĞLIĞI
TÜRKİYE
HALK
SAĞLIĞIDERGİSİ
DERGİSİ
Number :1
April 2013 Published three times a year
Volume 11
TURKISH
JOURNAL
OF PUBLIC
HEALTH
Special Issue 1:Sayı
Abortions :1
November
2012
three
times
yearyayınlanır
Volume 10
Nisan 2013 Published
Yılda
üç akez
Cilt
11
Özel Sayı 1: Düşükler
Kasım 2012
Yılda üç kez yayınlanır
Cilt 10
TÜRKİYE
HALK SAĞLIĞI
DERGİSİ
CONTENTS / İÇİNDEKİLER
the Editor/
Editörden, iii-xiv
Information For Authors / From
Yazarlar
İçin Bilgi
i - ix
August 2013
Ağustos 2013
Published three times a year
Yılda üç kez yayınlanır
Volume 11
Cilt 11
Number 2
Sayı 2
Number :1
April 2013 Published three times a year
Volume
11 / Editörden Ayşen x
Bulut
Editor
– xiii
Information
For Authors
/ Yazarlar
İçin BilgiFrom theCilt
Nisan
2013
Yılda
üç
kez
yayınlanır
11
Sayı
:1i - ix
REVİEW / DERLEME
Yehuda
Neumark
From the Editor / Editörden
x - xii
İsteyerek düşük olgusuna global açıdan bakış: Yasalar ve deneyimler/ A global perspective on
/ Orijinal
Çalışma
Sibel/ Kalaça
CONTENTS
İÇİNDEKİLER Original Research Articlesabortion:
Laws
and experiences ,1-9
59-71
Kadınların doğum yöntemi tercihi ve ilişkili faktörler / Delivery methods: choicesTurkiz Gökgöl
Original
Research
Article
/ Orijinalçalışma
Information
For Authors
/ Yazarlar
İçin Bilgi
i
ix
womendüşük
and related
factors
Safe abortion services: a reproductive health imperativefor
/ Güvenli
hizmetleri:
From
the Editor / Editörden
x - Bir
xii üreme sağlığı
zorunluluğu,10-23
SeçilMevsimlik
Özkan, Fatma
Nur
Aksakal,
Emine
Avcı,
Emine
Füsun
Civil,
Müzeyyen
tarım
işçisi
gençlerin
sağlıklı
yaşam
bilgi
ve
davranışlarına
1-10
Sibel Kalaça
Iqbal H. Shah
akran eğitiminin etkisi / The effect of peer education Zeyneb
on the Tunca
healthy72-85
life
knowledge
and behavior
of
young
farmworkers
Güvenli
Düşük:
Sağlık
sistemleri
için
uygulama
rehberi
/ Safe Abortion:
technical
andofpolicy guidance
Epizyotomi
iyileşmesini
etkileyen
faktörler
/seasonal
Factors
affecting
the healing
Original
Research
Article
/ Orijinalçalışma
Zeynep Şimşek, Evin Kırmızıtoprak
for health systems,24-29
episiotomy
Mevsimlik tarım işçisi gençlerin sağlıklı yaşam
bilgi ve
davranışlarına
Ayşegül
Durmaz,
Resul Buğdaycı1-10 Lale Say
Göçebe etkisi
mevsimlik
tarım
işçisi
ergenlerde
yaşam
kalitesi
düzeyi ve
11-22
akran
eğitiminin
/
The
effect
of
peer
education
on
the
healthyPregnancy Termination in Turkey: “Nereden Nereye…?**/ Türkiye’de Gebelik
Sonlandırma: “Nereden
86-95
“Gönüllülük”
kanand
merkezlerine
fark of
yaratır
mı?
seçilmiş
kan
sorun
davranışları
/başvuruda
The
quality
life
andAnkara’da
problematic
behaviors
life knowledge
behavior of
young
seasonal
farmworkers
Nereye…?**,30-35
merkezleri
başvuruları
üzerinden
bir
değerlendirme
/
Does
volunteerism
make
any
among
adolescent
migrant
seasonal
farm
workers
Zeynep Şimşek, Evin Kırmızıtoprak
Nahid Toubia
difference
to admissions
to İbrahim
blood centers:
An evaluation from admissions to two
Suzan
Havlioğlu,
Koruk
selected
blood
centers
inveAnkara
isteyerek
düşükler
/ Induced
in
Turkey,36-42
Göçebe mevsimlik tarım işçisiTürkiye’de
ergenlerde
yaşam
kalitesi
düzeyiabortions
11-22
Ecem
Cantürk,
Serdar
Ceylan,
Uğur
Yasin
Akgün,
Ali
Yavuz
Kulular,
Effectiveness
of
interventions
related
to
nutrition
and
physical
activity
23-32
Sabahat
Tezcan
, Yücehan
Banu
Akadlı Ergöçmen
sorun davranışları / The quality of life and problematic behaviors
Kurtuluş,
Alnawajha,
Meltem
Şengelen, Dilek
Aslan
in women
with Abedalazeze
impaired
fasting
glucose:
A randomized
controlled
among adolescent
migrant
seasonal farm
workers
Türkiye’de community
Değişen Nüfustrial
ve Sağlık
Politikaları Doğrultusunda,
Düşükler
ve Üreme Sağlığı
/ Bozulmuş
açlık glukozuİsteyerek
görülen
kadınlarda
SuzanSunumunda
Havlioğlu,Geleceğe
İbrahimBakış/
Koruk
Reviews
Derleme
Future perspectives on induced
abortion/ and
reproductive health
Hizmet
beslenme ve fiziksel aktiviteye yönelik girişimlerinin etkinliği: Toplum
services in light of the changing population and health policies in Turkey, 43-60
tabanlı
çalışma
Tobacco
control
activities
inrelated
Turkey to
/ Türkiye’de
tütünphysical
kontrolüactivity
uygulamaları23-32Ayşe96-103
Effectiveness
of girişimsel
interventions
nutrition and
Akın
Simge
Yilmaz,
Belgin
Unal
in women with impaired fasting glucose: A randomized
controlled
Nazmi Bilir,
Hilal Özcebe
Bir bütünün parçaları:
isteyerek görülen
düşük/ Contraception
community
trial / Gebelikten
Bozulmuşkorunma
açlık veglukozu
kadınlardaand induced abortion:
104-110
Two
indispensable
pieces
of the
a whole,
61-74
WEB
tabanlı
araştırmalar
ve
halk
sağlığı
alanında
kullanımı
/
Use
of affecting
Web
Based
The
perception
of
violence:
A
study
of
factors
33-44
beslenme ve fiziksel aktiviteye yönelik girişimlerinin etkinliği: Toplum
Nuriye
Ortaylı,
Levent
Çağatay
Research
in
Public
Health
perceptions
of
violence
in
university
students
/
Şiddet
algısı:
tabanlı girişimsel çalışma
Üniversite
öğrencilerinde
şiddetDerneği
algısını
etkileyen
faktörlerin
Dilek
Aslan,
Cavit ışık
Yavuz
Simge
Yilmaz,
Belgin
Unal
Kürtaj
Gerçeği
- Türk
Jinekoloji ve Obstetrik
görüşü/
Abortions:
the
realities- Opinion of
incelenmesi
Turkish Society of Obstetrics and Gynaecology, 75-82
Short
Report
/ Kısa
Rapor
Funda Sevencan,
HilalA Özcebe,
Nilüfer
Voltan
Acar,
Filiz
Bilge,
İsmail Dölen
The perception
of violence:
study of
factors
affecting
the
33-44
111-117
Yasemin
Akman
perceptions
of violence
in university
/ Şiddet algısı:– 2012
Edirne’de
süpürge
üretimi çalışanlarında
SO2students
etkisinin değerlendirilmesi
Prenatal tanı sonrası gebeliklerin sonlandırılması ve yasal durum/ Termination of pregnancy following
Üniversite
öğrencilerinde
algısını of etkileyen
faktörlerin
/ Evaluation
of SO2 effetcsşiddet
among workers
the broom-making
business in
prenatal diagnosis and legal status, 83-93
Review / Derleme
Edirne-2012
incelenmesi
Aytül Çorbacıoğlu Esmer, Atıl Yüksel
Halk sağlığı
bakışıyla
Toxoplasma
gondii
/ Tabakoğlu,
Toxoplasma
gondii
with
45-58
Funda Sevencan,
Hilal
Özcebe,
Nilüfer
Voltan
Filiz Bilge,
Ufuk
berberoğlu,
ErhanAcar,
Deniz
Motör
Benim Bedenim,
kararım:
isteyerek düşüğün yasaklanmasına karşı sivil tepkinin etik boyutu/
Yasemin
Akmanbenim
public
health’s
perspective
Notes
from
the field
/ Sahadan
My Body, my decision: Ethical aspects
of civil
reaction
against
inducedNotlar
abortion ban, 94-105
Muhtar118-120
Çokar
Sibel
Cevizci,
Coşkun Bakar
Review
/ Derleme
Implementation
of cost-effective
and community-based strategies for prevention
Halk
sağlığı of
bakışıyla
Toxoplasma
gondii
/ Toxoplasma
gondii with
and control
rheumatic
heartISSN:
disease
/ Romatizmal
kalp hastalığının
kontrol ve45-58
1304-1096,
Electronic ISSN:1304-1088
ISSN: 1304-1096,
Electronic
ISSN:1304-1088
public health’s
perspective
önlenmesi
için
maliyet-etkin
ve
toplum
temelli
stratejilerinin
uygulanması
A Journal of Peer-Reviewed Research Published by The Turkish Society of Public Health Specialist
A Journal of
Peer-Reviewed
Research
Published
by/The Turkish
Society of
Saurabh RamBihariLal
Prateek
Saurabh
Shrivastava,
Jegadeesh
© Shrivastava,
2004, Turkish Society
of Public
Health Specialists
Public Health Specialist
Sibel Cevizci, Coşkun Bakar
Ramasamy
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği
T T
U U
TR R
UK
R
KJ
K
J
JP P
U U
PB B
UL L
BI I
LC C
IH
CE H
E
A
H A
L
E L
T
AH
L H
H
ISSN:©
1304-1096,
Electronic
2013, Turkish
SocietyISSN:1304-1088
of Public Health Specialists /
A Journal of Peer-Reviewed Research
Published
by TheDerneği
Turkish Society of
Halk Sağlığı
Uzmanları
Public Health Specialist
© 2013, Turkish Society of Public Health Specialists /
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği
i
TURKISH JOURNAL OF PUBLIC HEALTH
TÜRKİYE HALK SAĞLIĞI DERGİSİ
ISSN: 1304-1096, Electronic ISSN:1304-1088
© 2013, Turkish Society of Public Health Specialists /
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği
Printed by/Baskı: Palme Yayıncılık
http://www.hasuder.org.tr/ojs/
Turk J Public Health Türkiye Atıf Dizini içinde yer almaktadır.
TÜRKİYE HALK SAĞLIĞI DERGİSİ
Derginin Kısa Adı
:
Derginin Sahibi
:
Baş Editör
Turk J Public Health
HASUDER adına Doç. Dr. Tacettin İnandı, Mustafa Kemal
Üniversitesi., Hatay
E-posta: [email protected]
:Prof.Dr. Sibel Kalaça, Marmara Üniversitesi, İstanbul
E-posta: [email protected]
Editörler Kurulu
:Prof.Dr. Resul Buğdaycı, Mersin Üniversitesi, Mersin
Prof.Dr. Yücel Demiral, Dokuzeylül Üniversitesi, İzmir
Prof.Dr. Pınar Erbay Dündar, Celal Bayar Üniversitesi, Manisa
Prof.Dr. Nilay Etiler, Kocaeli Üniversitesi, Kocaeli
Prof.Dr. Osman Günay, Erciyes Üniversitesi, Kayseri
Doç Dr. Yehuda Neumark, Hebrew Üniversitesi Israil
Prof.Dr. Murat Topbaş, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon
Uzm.Dr. Shahaduz Zaman, Newcastle Üniversitesi İngiltere
Sayfa Düzeni Editörleri:
Doç.Dr. A. Öner Kurt, Mersin Üniversitesi, Mersin
Doç.Dr. Ebru Turhan, İl Halk Sağlığı Müdürlüğü, İzmir
Yrd.Doç.Dr. Sibel Cevizci, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Çanakkale
Teknik Editörler
:
Doç.Dr. Burcu Tokuc, Trakya Üniversitesi, Edirne
Uzm.Dr. Funda Sevencan, Bodrum Toplum Sağlığı Merkezi, Muğla
İngilizce Düzeltme
:
Prof. RW Guillery
Yazı İşleri Müdürü
:
Prof.Dr. C. Tayyar Şaşmaz, Mersin Üniversitesi, Mersin
E-posta: [email protected]
Doç.Dr. Ercüment Ceyhun (Yazı İşleri Müd Yrd), K.T.Ü. Trabzon
Derginin Dili
:
Türkçe ve İngilizce
Yayına Başlama Tarihi :
2003
Yayınlanma Sıklığı
:
Yılda üç sayı (Nisan, Ağustos, Aralık)
Yayın Kabulü
:
Online
Dergi Web
:
http://tjph.org/ojs/index.php/TJPH
İletişim
:
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği
Tunus Cad No: 59/15, Çankaya Ankara
Dernek Telefon
:
05559920332
Dernek Web
:
www.hasuder.org.tr
Abonelik
:
50 TL/Yıllık, Tlf: 05553562780,
E-posta: [email protected]
ISSN / ISSN (Elektronik) : 1304-1096 / 1304-1088
Yayın Hakkı
: THSD’nin yayın hakkı Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’ne
(HASUDER) aittir. Dergide yayınlanan yazıla, resim, şekil ve
tablolar yayıncının yazılı izni olmadan kısmen veya tamamen
herhangi bir şekilde basılamaz, çoğaltılamaz. Kaynak göstermek
şartıyla bilimsel amaçlı olarak alıntı yapılabilir. Dergide
yayınlanan yazı, şekil ve resimlerden yazarlar sorumludur.
İndekslendiği Dizinler :
Türkiye Atıf Dizini, Google Scholar Index, PKP Open Archives
Harvester, DOAJ (Directory of Open Access Journals), EBSCO,
ProQuest
Turk J Public Health 2013;11(2)
i
TURKISH JOURNAL OF PUBLIC HEALTH
The short name of the journal
The owner of the journal:
Editor in Chief
Editorial Board
Layout Editor
: Turk J Public Health
On behalf of HASUDER Assoc. Prof. Tacettin İnandı, Mustafa KU,
Hatay E-mail: [email protected]
:Prof. Dr. Sibel Kalaça, Marmara University, İstanbul
E-mail: [email protected]
:Prof. Dr. Resul Buğdaycı, Mersin University, Mersin
Prof. Dr. Yücel Demiral, Dokuzeylül University, İzmir
Prof. Dr. Pınar Erbay Dündar, Celal Bayar University, Manisa
Prof. Dr. Nilay Etiler, Kocaeli University, Kocaeli
Prof. Dr. Osman Günay, Erciyes University, Kayseri
Assoc Prof Dr. Yehuda Neumark, Hebrew University Israel
Prof. Dr. Murat Topbaş, Karadeniz Teknik University, Trabzon
Phd. Senior Research Assoc Shahaduz Zaman, Newcastle University, UK
Assoc. Prof. Dr. A. Öner Kurt, Mersin University, Mersin
Assoc. Prof. Dr.Ebru Turhan, Provin. Direc. of Public Health, İzmir
Assis. Prof. Dr. Sibel Cevizci, Çanakkale 18 Mart Univer., Çanakkale
Technical Editors
: Assoc. Prof. Dr. Burcu Tokuc, Trakya University, Edirne
: Dr. Funda Sevencan, Bodrum Community HC. Muğla
English Edition
: Prof. RW Guillery
The Manager of Journal : Prof. Dr. C. Tayyar Şaşmaz, Mersin University, Mersin
E-mail: [email protected]
Assoc. Prof. Dr. Ercüment Ceyhun (Assist of manager), KTU,
Trabzon
The Language of Journal: Turkish and English
The Start Date of Publication:
2003
The Frequency of Publication:
Published three times a year (April, August, December)
Publication Accepted
: Online
Web of Journal
: http://tjph.org/ojs/index.php/TJPH
Subscription
: Annual subscription: 50 TL; Tlf: 05553562780,
E-mail: [email protected]
Corresponding
: Society of Public Health Specialists
Tunus Cad No :59/15, Çankaya Ankara
The Association Phone : 05559920332
The Association Web
: www.hasuder.org.tr
ISSN /ISSN (Electronic) : 1304-1096 / 1304-1088
Copyright
: The copyright of TJPH belongs to Turkish Society of Public Health
Specialists. Published in the journal page, illustrations, diagrams,
and tables in any way, whole or in part without the written
permission of the Publisher can be printed, reproduced. All
publication can be used for scientific purposes, provided that the
source is quoted. Authors are responsible for the article, figures,
and pictures published in the journal.
Indexed
:
:Turkiye Citation Index, Google Scholar Index, PKP Open Archives
Harvester, DOAJ (Directory of Open Access Journals), EBSCO,
ProQuest
Turk J Public Health 2013;11(2)
ii
About of Turk J Public Health
Turk J Public Health Hakkında
Türkiye Halk Sağlığı Dergisi (Turk J Public
Health) yılda elektronik/basılı olarak üç
sayı yayınlanan ve hem ulusal hem de
uluslararası
Halk
Sağlığı
ve
Toplum
Hekimliği alanında geniş bir kitleye hizmet
veren hakemli bir araştırma dergisidir. Turk
J Public Health bu alandaki gelişmeleri ve
yeni bilginin hızlı iletişimi için bir ortam
sağlamayı amaçlamaktadır. Editör sıralanan
alanlardan yazı almayı öngörmektedirler:
Sağlık politikası ve yönetimi, biyoistatistik,
epidemiyoloji,
çevre
sağlığı,
sağlık
ekonomisi, sağlık demografi, sağlık için
sosyal bilimler, sağlık, eğitim, halk sağlığı
laboratuvarı, toplum beslenmesi, bulaşıcı
hastalıklar, afet yönetimi, kazalar, kadın
sağlık / üreme sağlığı, çocuk sağlığı, kronik
hastalıklar ve iş sağlığı.
Prof.Dr. Sibel Kalaça
Turk J Public Health Baş Editörü
The Turkish Journal of Public Health (Turk J
Public Health) is a peer reviewed research
journal published online / hardcopy three
times a year and serving a broad audience in
the field of Public Health and Community
Medicine
both
nationally
and
internationally. Turk J Public Health aims to
provide
a
medium
communication
knowledge
in
of
this
for
the
rapid
field.
The
editor
advances
and
new
anticipates receiving manuscripts from the
following areas of research: Health policy
and
management,
biostatistics,
epidemiology, environmental health, health
economics, medical demography, social
sciences for health, health education, public
health laboratory, community nutrition,
infectious diseases, disaster management,
accidents,
women's
health/reproductive
health, child health, chronic diseases, and
occupational health.
Prof.Dr. Sibel Kalaca
Chief Editor of Turk J Public Health
Turk J Public Health 2013;11(2)
iii
Yazarlar İçin Bilgi
Yazının Hazırlanması ve
Gönderilmesinde Uyulacak Kurallar
1. Yazıların Kabulü
a. Orijinal araştırma makaleleri: İlgili bir
alanda orijinal araştırma bulgularını
bildiren yayınlar (en fazla 5000 kelime).
b. Kısa raporlar: Araştırma bulgularının
başlangıç ya da kısa raporları (en fazla 1500
kelime).
c. Derleme: Derleme yazılarının dergiye
yayınlanmak üzere başvurulmasından önce
yazarların editörle temas kurması önerilir
(en
fazla
4500
kelime).
d. Alandan notlar: Paylaşılmak istenen
deneyimlerin, geniş kitleleri ilgilendiren
girişimlerin,
sahada
uygulanan
vurgulanması gereken programların halk
sağlığı topluluğu ile paylaşılması (en fazla
1000
kelime).
e. Editöre mektuplar: Önceden yayınlanan
makale/dokümanlar veya halk sağlığı ile
ilgili ulusal ve uluslararası konularla ilişkili
tepkiler (en fazla 300 kelime).
f. Veri: Ulusal veya bölgesel çalışmaları
temsil eden veri (en fazla 35 tablo ve şekil).
Dergiye yayınlanmak üzere gönderilen
yazıların herhangi başka bir yerde
değerlendirmede olmadığı, yayınlanmadığı
ve orijinal olduğu kabul edilecek. Her bir
proje için, bunu beyan eden bir mektubun,
yazının
bütün
yazarları
tarafından
imzalanarak
gönderilmelidir. Derginin
resmi dili Türkçe ve İngilizcedir. Başvurular
iki aşamalı bir inceleme sürecine tabi
tutulurlar. Başlangıçta editörler kurulu
tarafından başvurunun niteliği ve önemi
değerlendirilir.
Bu
değerlendirme
sonrasında kabul edilen başvuru, yazar ve
kimlik bilgileri gizlenerek en az iki hakeme
gönderilir.
2. Yazarlık
Yazarlık konusunda Tıbbi Dergi Editörleri
Uluslararası
Kurulunun
kriterleri
benimsenmektedir (277:927-934 JAMA.
1997). İki veya daha fazla yazarlı
makalelerde, her bir yazar çalışmanın
yürütülmesi ve yazılmasına aktif ve yeterli
katılımı sağlamalıdır. Bir yazıda yazar
olabilmek
için,
yazarın
aşağıdaki
Turk J Public Health 2013;11(2)
maddelerde yer alan şartları karşılaması
gereklidir;
a. Çalışmanın içerik ve tasarımına
veya verinin analiz ve yorumuna (1)
ve (2) yazının taslak veya
düzeltilmesine kritik eleştirel katkı
sağlayan ve;
b. Yazının son haline her bir yazar
tarafından nihai onay verilmesi.
Yazar olmak için “a” (1 ve 2) ve “b” deki
koşullar sağlanmalıdır. Çalışmaya olan diğer
katkılar teşekkür bölümünde ayrı ayrı
tanımlanmalıdır. Gönderilen yazıya eşlik
eden mektupta, yazarların her bir şartı
yerine getirdiği doğrulanmalıdır.
3. Yazının Hazırlığı
a.Genel
Yazılar beyaz bir kağıt üzerine tek taraflı,
sayfaları numaralı, çift aralıklı ve sayfa
kenar boşlukları 2.5 cm olacak şekilde
yazılmalıdır. Yazıda karakter büyüklüğü 12
punto olmalıdır. Yazının metin ve özet
kısmının sözcük sayısını bildiriniz. Yazı
başvurusu online yapılmalıdır:
http://tjph.org/ojs/index.php/TJPH
Editör
Türk Halk Sağlığı Dergisi
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Haydarpaşa 34668 İstanbul / Türkiye
E-posta: [email protected]
b. Başvuru mektubu
Birinci yazarın iletişim bilgileri ile (posta ve
e-posta
adresleri,
telefon
ve
faks
numaraları) beraber bütün yazarlar
mektubu
imzalamalıdır.
Çalışmanın
gerçekleştirilmesinde olası bütün çıkar
ilişkilerini açıklayınız (örneğin, ürün
danışmanlık çalışmaları için finansman
kaynakları). Yazının halk sağlığı alanında
önemini gösteren kısa bir mektup yararlı
olur. Dört kişiye kadar ilgili hakem
önerebilirsiniz (posta ve e-posta adresleri
ve telefon ve faks numaraları dahil).
c. İlk başlık sayfası
İlk başlık sayfası aşağıdaki bilgileri içerir:
1. Çalışmanın başlığı,
iv
2. 40 karakteri geçmeyen kısa bir
başlık,
3. Tüm yazarların tam isimleri,
çalışma
esnasında
unvan
ve
kurumsal
bağlantıları,
4. Adı, posta ve e-posta adresleri,
iletişim için telefon ve faks
numaraları, yeniden baskı istekleri,
5. Özet, kaynaklar, tablo ve şekilleri
de içerecek şekilde tüm metnin
kelime sayısı,
6. Özet, metin ve kaynakların ayrı
ayrı kelime sayısı ve tablo ve
şekillerin sayısı.
d. İkinci başlık sayfası
Sadece başlık olacak (hakemlerin yazarın
kimliğini bilmemesi için) ve yazarların
tanınmasını
sağlayacak
diğer
bariz
göstergeleri siliniz.
e. Metin
Yazının metni aşağıdaki başlıkları sırasıyla
içermeli: Özet (en fazla 250 kelime),
ardından anahtar kelimeler. En fazla 5
anahtar kelime olarak seçilmelidir. Türkçe
yazılmış makaleler için her zaman "Türkiye
Bilim
Terimleri"
ni
(http://www.bilimterimleri.com)
kullanmaya çalışınız. İngilizce yazılmış
makaleler için her zaman Index Medicus
Tıbbi Konular Başlıklar listesi terimleri
kullanmaya
çalışınız. Giriş,
Yöntem,
Bulgular, Tartışma ve Teşekkürler. Her
bölüm yeni bir sayfada başlamalıdır.
f. Şekiller
Tüm şekiller (fotoğraflar, çizimler, şekiller,
şemalar) açık, kolayca okunabilir ve metin
içinde
yerleştirilecek
yere
Arabik
rakamlarla site edilmeli (Şekil 1, Şekil 2, vb)
ve ayrı bir sayfaya sırayla yerleştirilmeli.
Yazıtlar metne kaynaksız kalıcı şekil
yorumları için yeterli detay içermelidir.
Birimler şekillerin içinde gösterilmelidir.
Derginin bilgisayarlarında tekrar üretilebilir
diye, bütün çizgi grafik ve onların ilgili veri
noktaları grafiğe eşlik etmelidir.
g. Tablolar
Tablolar mümkün olduğunca basit ve
anlaşılır
olmalı
ve
metin
içinde
yerleştirilecek yere Arabik rakamlarla
(Tablo 1, Tablo 2, vb.) sırasıyla site edilmeli.
Turk J Public Health 2013;11(2)
Her bir tablonun başlığı olmalı ve ayrı bir
sayfaya yerleştirilmeli. Her bir tablonun
başlığı
tablonun
içeriğini
açıkça
belirtmelidir. Yorumu kolaylaştırmak için
yeterli ayrıntıda tablo dipnot dahil
edilmelidir.
h. Kaynaklar
Kaynaklar metin içinde kullanılma sırasına
göre rakamlarla üst karakter olarak
gösterilir. Altı ve daha az sayıda yazar sayısı
olan kaynaklarda yazarların tamamı yazılır;
yedi ve üzerinde yazar sayısı olan
kaynakların sadece ilk üç yazarı yazılacak ve
“ve ark” şeklinde yazılacak. Dergi isimleri
için Index Medicus kısaltmalarını kullanınız.
Değerlendirme aşamasında olan makaleleri
kaynak olarak kullanmayınız; bunlar metin
içinde ifade edilebilir. Kaynak kişi, tarih ve
iletişim şekli (varsa e-mail, gönderenin
adresini sağlayınız) verilmek şartıyla, kişisel
düşünceler site edilebilir. Kaynaklar Tıbbi
Dergiler Editörlerinin Uluslararası Kurulu
tarafından
tanımlanan
şekliyle
sıralanmalıdır (www.icmje.org).
Kaynak gösterim örnekleri:
Dergi makalesi
Stephane A. Management of Congenital
Cholesteatoma with Otoendoscopic Surgery:
Case Report. Turkiye Klinikleri J Med Sci
2010;30(2):803-7.
Kitap
UNICEF. State of the World's Children. New
York: Oxford University Press, 1998.
Kitap içinde bölüm
Phillips SJ, Whisnant JP. Hypertension and
stroke. In: Laragh JH, Brenner BM, editors.
Hypertension: Pathophysiology, Diagnosis,
and management. 2nd ed. New York: Raven
Press; 1995. p. 465-78.
Online kitap ya da web sitesi
Garrow A, Winhouse G. Anoxic brain injury:
assessment and prognosis. In: Up To Date
Cardiovascular Medicine [online]. Available
at: www.UpToDateInc.com/card. Accessed
February 22, 2000.
i. Teşekkürler:
v
Teşekkürleri
ayrı
bir
sayfaya
hazırlayın. Kabul ettiğiniz üzere, sizden
çalışmaya katkı sağlayan fakat yazarlık
şartlarını sağlayamayan kişilerin tamamının
isminin listelenmesi ve onların bu listeye
yazıldığına ilişkin onaylarının alındığı
istenecek. Ayrıca gerekli tüm mali ve maddi
destek sağlayanların açıklanması gerekiyor.
Turk J Public Health 2013;11(2)
Çalışmada
insan
denekler
yer
alıyorsa, kurumsal bir inceleme kurulu
tarafından onay raporu gerekir.
4. Etik Sorumluluk:
Turk J Public Health Dünya Tıp Birliğinin
Helsinki Bildirgesine bağlıdır (925-926 277
JAMA 1997).
vi
Information For Authors
The following types of contributions are
welcomed
1. Submission of Papers
a. Original research articles: Papers
reporting original research findings in a
relevant area (maximum 5000 words).
b. Short reports: Preliminary/short reports
of research findings (maximum 1500
words).
c. Critical reviews: Authors are advised to
contact the editor prior to submission of
critical review papers (maximum 4500
words).
d. Notes from the field: Highlighting
practicebased programs, initiatives of
widespread interest, experiences to share
with the public health community
(maximum 1000 words).
e. Letters to the editor: Reactions relating
to previously published articles/documants
or to nationally and internationally relevant
issues concerning public health (maximum
300 words).
f. Data: Data from nationally or subnationally
representative
surveys
(maximum 35 tables and figures).
Submissions will be considered on the
understanding that they comprise original,
unpublished material and are not under
consideration for publication elsewhere. A
cover letter to this effect should be enclosed
with each submission, signed by all authors
of the paper. Official languages of the
journal
are
Turkish
and
English.
Submissions undergo a two-tiered review
process. The editorial board for overall
quality and interest screens them initially.
Papers accepted for formal review will be
sent anonymously to at least two
independent referees.
2. Authorship
We adhere to the criteria of the
International Committee of Medical Journal
Editors (JAMA. 1997; 277:927-934). For
manuscripts with two or more authors, each
author must qualify by having participated
actively and sufficiently in the study that is
being carried out and reported on. The
Turk J Public Health 2013;11(2)
inclusion of each author in the authorship
list of a report is based only;
a. On substantial contributions to
(1) concepts and design, or analysis
and interpretation of data and (2)
drafting the manuscript or revising
it critically for important intellectual
content;
and;
b. On final approval by each author
of the submitted version of the
manuscript.
Conditions “a” (1 and 2) and “b” must both
be met. Others contributing to the work
should be recognized separately in an
Acknowledgement. In the covering letter
that
accompanies
the
submitted
manuscripts, it must be confirmed that all
authors fulfilled both conditions.
3. Manuscript Preparation
a. General
Manuscripts must be typewritten on one
side of a white paper, page numbered, and
double-spaced with 2.5 cm margins. Good
quality printouts with a font size of 12 pt are
required. Provide a word count for the
paper and abstract. Submission should be
made online
http://tjph.org/ojs/index.php/TJPH
The Editor
Turkish Journal of Public Health
Marmara University Medical Faculty
Department of Public Health
Haydarpasa 34668 Istanbul/Turkey
E-mail: [email protected]
b. Cover letter
All authors must sign the letter, with one
named correspondent (give postal and email addresses and telephone and fax
numbers). Disclose all possible conflicts of
interest
(e.g.
funding
sources
for
consultancies of studies of products). A brief
indication of the importance of the paper to
the field of public health is helpful. You may
suggest up to 4 knowledgeable reviewers
(include postal and e-mail addresses and
telephone and fax numbers).
vii
c. First title page
Include:
1. A concise title,
2. A short running head of more than
40 characters,
3. Full names of all authors, with
degrees and institutional affiliations
at the time of the work,
4. Name, postal and e-mail
addresses, and telephone and fax
numbers for correspondence and
reprint requests,
5. Word count for the whole text
including the abstract, references,
tables and figures and,
6. Separate word counts for abstract,
text, and references and the number
of tables and figures.
d. Second title page
Type only the title (to keep authorship
unknown to reviewers), and remove other
obvious indications of author identity.
e. Text
The text of the article should include the
following: Abstract (up to 250 words),
followed keywords. Maximum 5 key
words should be selected. For the
manuscript written in Turkish always try to
use
terms
from
"Türkiye Bilim
Terimleri" http://www.bilimterimleri.com);
for the manuscript written in English always
try to use terms from the Medical Subjects
Headings list
from
Index
Medicus. Introduction,
Materials
and
Methods,
Results,
Discussion,
and
Acknowledgments. Each section should
begin on a new sheet.
f. Figures
All
figures
(photographs,
drawings,
diagrams, charts) should be clear, easily
legible, and cited consecutively by Arabic
numerals in the text (Figure 1, Figure 2, etc)
and should be placed on separate sheets.
Legends should contain sufficient detail to
permit figure interpretation without
reference to the text. Units should be
indicated in the figures. All line graphs and
their respective data points should
accompany charts so that they can be
replicated on the journal's computers.
Turk J Public Health 2013;11(2)
g. Tables
Tables must be concise, as simple as
possible, and cited consecutively by Arabic
numerals in the text (Table 1, Table 2, etc).
Each table should be titled and typed on a
separate sheet. The title of each table should
clearly indicate the nature of the contents.
Sufficient detail should be included in the
table footnote to facilitate interpretation.
h. References
Cite references in numerical order and as
superscripts in the text. List all authors
when there are six or fewer; when there are
seven or more, list only the first three and
add et al" Use Index Medicus (abridged)
abbreviations for journal names. Do not
reference papers that are "submitted"; these
can be mentioned in the body of the text.
Cite personal communications in text only,
giving source, date, and type (if e-mail,
provide sender's address). References
should follow the style described by the
International Committee of Medical Journal
Editors (www.icmje.org).
The following are sample styles
Journal article
Stephane A. Management of Congenital
Cholesteatoma with Otoendoscopic Surgery:
Case Report. Turkiye Klinikleri J Med Sci
2010;30(2):803-7.
Book
UNICEF. State of the World's Children. New
York: Oxford University Press, 1998.
Chapter in a book
Phillips SJ, Whisnant JP. Hypertension and
stroke. In: Laragh JH, Brenner BM, editors.
Hypertension: Pathophysiology, Diagnosis,
and management. 2nd ed. New York: Raven
Press; 1995. p. 465-78.
Online book or web site
Garrow A, Winhouse G. Anoxic brain injury:
assessment and prognosis. In: Up To Date
Cardiovascular Medicine [online]. Available
at: www.UpToDateInc.com/card. Accessed
February 22, 2000.
viii
i. Acknowledgements
Prepare acknowledgments on a separate
page. Upon acceptance, you will be asked to
certify that you have listed all persons who
have contributed substantially to the work
but who do not fulfill authorship criteria
and that you have obtained permission for
listing them. Also required is disclosure of
Turk J Public Health 2013;11(2)
all financial and material support. If human
subjects are involved, you must report
approval by an institutional review board.
4. Ethical Responsibility:
Turk J Public Health adheres to the
Declaration of Helsinki of the World Medical
Association (JAMA 1997; 277: 925-926).
ix
From the Editor
and neonatal outcomes, taking into
account available medical and health
resources and maternal preferences.
Cesarean rates vary greatly across the
globe, yet the rate of 43% observed by
Özkan et al in their study in Ankara is
very near the top of the list, making this
a very important issue for investigation
and
intervention.
Numerous
hospital/doctor-related and motherrelated reasons are cited to explain the
high, and rising cesarean rates in many
countries,
but
it
will
require
understanding of local customs and
conditions if interventions are to be
successful.
The need to provide information
to pregnant women about their birthing
and options and about post-partum
hygiene and self-care is crucial for the
health and wellbeing of young mothers.
In 1753, William Smellie – "The Master
of British Midwifery" - wrote "I call that
a natural labour in which the head
presents and the woman is delivered by
her pains and the assistance commonly
given" [Johnstone RW, 1952]. Smellie
estimated that 92% of all births could be
called natural. In 2009 the World Health
Organization (WHO) retracted its
recommendation of an "optimal"
national cesarean rate of 15% and
instead maintains that there is no know
optimum rate, but stresses that both
very low and very high rates of cesarean
section can be dangerous, and that goals
for achieving an optimal cesarean
delivery rate should be based on
maximizing the best possible maternal
With regard to both delivery
method and episiotomy care the
difficulty in getting health care
providers to change their practices is
well documented (see for example,
"Challenges for the adoption of
evidence-based maternity care in
Turkey" by Turan and colleagues [Soc
Sci Med 2006, 62:2196–2204]. As do
Durmaz et al in their study of factors
affecting the healing of episiotomy"
(TJPH, Vol 11, No 2, 2013), Turan et al.
conclude: "An underlying problem was
the failure to involve women in decisionmaking regarding their own maternity
care. In addition to informing providers
about the evidence, it seems necessary
to develop standard protocols, improve
physical conditions, and implement
behavior interventions that take into
account provider attitudes, social
pressures, and beliefs."
One cannot but be impressed with the
broad array of articles that appear in
this volume of the Turkish Journal of
Public Health, addressing classic public
health challenges of occupational
exposures, maternal outcomes and
tobacco use, to considering the
limitations of novel Internet-based
methodological tools. A theme that runs
across many of the articles is the need to
promote health awareness among
workers, pregnant women and newmothers, smokers and the general
public.
Turk J Public Health 2013;11(2)
x
Voluntary donors constitute a
major source of blood and blood
components in Turkey and elsewhere,
and are crucial for maintaining's Turkey
national blood self-sufficiency – on
average, 1 800 000 units of blood are
collected annually in Turkey (WHO
Country profile report: Blood Services in
Turkey.
http://www.euro.who.int/en/what-wedo/health-topics/Healthsystems/blood-safety/countrywork/turkey). The report in this issue
by Cantürk et al. (TJPH, Vol 11, No 2,
2013) that addresses volunteerism
among blood donors in two (of the
nearly 400) blood centers in Turkey is
very timely, as is evidenced by a series
of papers on ethical and other aspects of
offering financial incentives/rewards to
blood donors that recently appeared in
Science (Lacetera N, Macis M, Slonim R
Economic rewards to motivate blood
donations
Science
2013;
May
24;340(6135):927-8; Berger M. The
Value of Incentives in Blood Donation.
Science 2013; July 12; 341(6142):1281290), The American Journal of Bioethics
(Petrini C. Medical Philanthropy and
Blood Supply in Light of Ethical
Documents
and
Principles.
The
American Journal of Bioethics 2013;
13:6, 54-55; Sass RG. Toward a More
Stable
Blood
Supply:
Charitable
Incentives, Donation Rates, and the
Experience of September 11. The
American Journal of Bioethics 2013;
13:6, 38-45) and Transfusion (Bagot KL
et al. Perceived deterrents to being a
plasmapheresis donor in a voluntary,
nonremunerated
environment.
Transfusion 2013; 53: 1108–1119).
Turk J Public Health 2013;11(2)
The detection of higher-thanallowable levels of sulphur dioxide in
broom-making establishments in Edirne
– long-known as the broom-making
capital of Turkey (TJPH, Vol 11, No 2,
2013) - is a new chapter in the old story
of occupational hazards. In 1700, Italian
physician Bernardino Ramazzini (16331714) - often referred to as "The Father
of Occupational Medicine" - published
De Morbis Artificum Diatriba [Diseases
of Workers] - a comprehensive treatise
that
highlighted
the
hazards
(particularly on the dangers of
inhalation of toxic chemicals) associated
with over 50 occupations, although
broom-making was not among them!
Indeed, I have been able to find only one
other study of SO2 exposure among
broom-makers (Savic et al. Int Arch
Occup Environ Health 1987; 59:513-8).
Ramazzini, unlike his fellow physicians
of the time, believed in the importance
of personally inspecting workplaces,
interviewing workers about their work
conditions and their health, and offering
practical solutions (such as the use of
protective gloves and masks) to hazards
he identified in the workplaces he
visited. Throughout the publication,
Ramazzini stressed, as do Berberoğlu et
al., the need to inform workers about the
occupational health risks they face. As
he wrote in his follow-up volume in
1713: "Not only in antiquity but in our
own times also laws have been
passed...to secure good conditions for
workers; so it is right that the art of
medicine should contribute its portion
xi
for the benefit and relief of those for
whom the law has shown such
foresight...[We] ought to show peculiar
zeal...in taking precautions for their
safety." [De Morbis Artificum Diatriba
(1713). Translation by W.C. Wright, in
A.L. Birmingham Classics of Medicine
Library (1983)].
Not much need said to the
readers of this journal about the harms
associated with smoking and the
challenges of tobacco control. Despite
the impressive tobacco control policies
made in recent years in Turkey - a
(nearly) comprehensive smoke-free
policy, a ban on tobacco advertisement
and sponsorship, warning labels on
cigarette packages, and high taxation nearly 40% of deaths among men and
6% of deaths among women in Turkey
are attributable to tobacco, resulting in
more than 80,000 Turks dying each year
from tobacco-related diseases (WHO
Global Report Mortality Attributable to
Tobacco. Geneva: WHO Press; 2012.
Available
from:
http://whqlibdoc.who.int/publications/
2012/9789241564434_eng.pdf).
Swiss physician Samuel Auguste Tissot
(1728-1797) declared: "I am not afraid
to say that whilst tobacco does not cause
harm to all, at least it causes much harm
to the majority of people, albeit less to
some than to others, and it is necessary
to none. Smokers will not listen to this…
but I shall be content if I can prevent
young people, who have not yet become
enslaved, to take up the habit and if I can
open the eyes of those who take care of
the education on that subject, which
upon examination, will perhaps appear
more worthy of their attention than they
hitherto thought".
These public health issues, along
with the others addressed in this volume
of the TJPH, have important local,
national and international implications
and deserve the attention of health
professionals, policy makers, and the
general public. We hope and trust that
the articles published herein will serve
as a catalyst for inter-disciplinary
discussion among public health and
medical professionals, educators, and
social scientists, and generate feedback
in the way of follow-up reports and
letters-to-the editor in our journal.
Imagination is more important than
knowledge. Knowledge is limited.
Imagination encircles the world – Albert
Einstein
Yehuda Neumark
Public Health practitioners must
partner with other sectors of society to
further reduce the prevalence and
incidence of tobacco use, especially
among Turkish youth among whom it is
estimated that 10% smoke and/or use
tobacco products. In 1769, the notable
Turk J Public Health 2013;11(2)
Editor
PhD, MPH
Associate Professor of Epidemiology
Director,
Braun School of Public Health
Hebrew University-Hadassah
Jerusalem, Israel
xii
Bu sayıya katkıda bulunanlar (Soyadına göre)
Prof.Dr. Dilek Aslan, Ankara, Türkiye
Prof.Dr. Gamze Çan, Trabzon, Türkiye
Prof.Dr. Levent Dönmez, Antalya, Türkiye
Prof.Dr. Cihad Dündar, Samsun, Türkiye
Prof. Dr. Meltem Çiçeklioğlu, İzmir, Türkiye
Prof.Dr. Aliye Mandıracıoğlu, İzmir Türkiye
Prof.Dr. Ferdi Tanır, Adana, Türkiye
Doç.Dr. Sevgi Canbaz, Samsun, Türkiye
Doç.Dr. Türkan Günay, İzmir, Türkiye
Doç.Dr. Tacettin İnandı, Hatay, Türkiye
Doç.Dr. Ebru Turhan, İzmir, Türkiye
Doç.Dr. Sarp Üner, Ankara, Türkiye
Yrd.Doç.Dr. Levent Altıntaş, Kocaeli, Türkiye
Contributors to this issue (by last name)
Prof.Dr. Dilek Aslan, Ankara, Türkiye
Prof.Dr. Gamze Çan, Trabzon, Türkiye
Prof.Dr. Levent Dönmez, Antalya, Türkiye
Prof.Dr. Cihad Dündar, Samsun, Türkiye
Prof.Dr. Aliye Mandıracıoğlu, İzmir Türkiye
Prof.Dr. Ferdi Tanır, Adana, Türkiye
Prof. Dr. Meltem Çiçeklioğlu, İzmir, Türkiye
Assoc.Prof.Dr. Sevgi Canbaz, Samsun, Türkiye
Assoc.Prof.Dr. Türkan Günay, İzmir, Türkiye
Assoc.Prof.Dr. Tacettin İnandı, Hatay, Türkiye
Assoc.Prof.Dr. Ebru Turhan, İzmir, Türkiye
Assoc.Prof.Dr. Sarp Üner, Ankara, Türkiye
Assis.Prof.Dr. Levent Altıntaş, Kocaeli, Türkiye
Turk J Public Health 2013;11(2)
xiii
Orijinal Çalışma
Kadınların doğum yöntemi tercihi ve ilişkili faktörler
Seçil Özkana, Fatma Nur Sakalb, Emine Avcıc, Emine Füsun Civilc, Müzeyyen Zeynep Tuncad
Özet
Amaç: Gebelik ve doğum fizyolojik bir olay olmakla birlikte kadın için önemli bir stres
kaynağıdır. Anne adaylarının doğum tercihinin normal ya da sezaryen doğum olması ana ve
çocuk sağlığı açısından çok önemlidir. Bu çalışmada Ankara il merkezindeki bazı aile sağlığı
merkezlerine başvuran o anda gebe olan veya daha önce doğum yapmış 18-49 yaş arası
kadınların doğum yöntemi seçimi ve ilişkili faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem:
Araştırma Ankara il merkezinde bazı aile sağlığı merkezlerine başvuran, gebelik öyküsü bulunan
18-49 yaş arası 1159 kadına anket formu uygulanarak yapılmış tanımlayıcı bir çalışmadır.
İstatistiksel yöntem olarak tanımlayıcı istatistikler, lojistik regresyon analizi kullanılmıştır.
p<0.05 olması istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Bulgular: Araştırma sırasında
kadınların %34.4’ü gebe iken, %77.2’si daha önce gebelik öyküsü olduğunu, %56.8’i en son
doğum şeklinin normal doğum, %43.2’si sezaryen doğum olduğunu belirtmiştir. Kadınların son
doğum şeklinin sezaryen olması durumunu etkileyen faktörler için yapılan lojistik regresyon
modelinde; annenin kente yaşıyor olması 10 kat, son doğumu özel sektörde yapmış olması 2.5
kat, annenin gebelik döneminde problem yaşamış olmasının sezaryen olma durumunu 2.1 kat,
hastanede yatmış olmasının 2.3 kat, sezaryen olmayı gerektiren problem yaşamış olmasının 13.2
kat, gebeliğinde doğum şekilleri hakkında bilgi edinmemiş olmasının 1.4 kat artırdığı
saptanmıştır (p<0.05). Son doğum şeklinin tıbbi endikasyon dışında sezaryen olduğunu ifade
eden 162 kadının %69.2’sinin sezaryen kararında doktor tavsiyesi bulunmaktadır. Sonuç:
Gebelik öyküsü olan kadınların %43.2’sinin sezaryen doğum hikayesi mevcuttur. Araştırma
sırasında gebe olan kadınların da yaklaşık yarısı sezaryen ile doğum yapmayı planlamaktadır.
Kadının gebeliğinde doğum şekilleri hakkında bilgi edinmemiş olması, sezaryen doğumu artıran,
önlenebilir faktörlerden birisidir. Kadınların doğum şekilleri konusunda uygun biçimde
bilgilendirilmesine ve sezaryen doğumla ilişkili diğer faktörlerin daha iyi anlaşılmasına ihtiyaç
vardır.
Anahtar Kelimeler: Normal doğum, sezaryen, tanımlayıcı, doğum yöntemi tercihi
a
Prof.Dr. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk sağlığı AD
c
Araş.gör.Dr. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk sağlığı AD
b
d
Doç.Dr. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk sağlığı AD
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji AD
Not: Bu çalışma 6. Ulusal AÇSAP Kongresinde ve 15. Ulusal Halk Sağlığı Kongresinde Poster
Bildiri olarak sunulmuştur.
Sorumlu Yazar: Seçil Özkan, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı 1. Kat Halk Sağlığı AD,
06500 Beşevler / Ankara, E-posta: [email protected], Tlf: 05373795832
Geliş tarihi: 03.02.2013 Kabul tarihi: 24.07.2013
Turk J Public Health 2013;11(2)
59
Kadınların doğum yöntemi tercihi
Delivery methods: choices for women and related factors
Abstract
Objective: Pregnancy and delivery are physiological events that are considered as closely
related sources of stress for women. A mother's choice of the method of delivery is very
important for both maternal and child health. In this study, we aimed to determine factors
related to the method of delivery among women aged 18-49. Methods: This study is a
descriptive study. A questionnaire was applied to 1159 women between the ages of 18-49 with a
history of pregnancy who presented in some of the Family Health Centers in Ankara city center.
Descriptive statistics and logistic regression analysis were used and p <0.05 was considered
statistically significant. Results: During the survey, 34.4% of the women were pregnant, while
77.2% had a history of pregnancy. Almost 60% of them reported a normal vaginal delivery for
their most recent pregnancy while 43.2% had had a cesarean delivery. A logistic regression
model was applied to determine factors related to the delivery method for the most recent
pregnancy. It was found that living in urban areas (OR=10.1), having the last delivery in a private
clinic (OR=2.5), having problems in the most recent pregnancy (OR=2.1), hospitalization (OR=
2.3), experiencing problems that require cesarean section (OR= 13.2 times) and not having
access to information about the types of birth (OR=1.4) were the factors associated with
cesarean section (p <0.05). Almost 70% of the women who reported a cesarean section without
any relevant medical indication also indicated that the physician had him/herself made the
decision. Conclusion: 43.2% of the women had a history of cesarean section. About half of the
women who were pregnant at the time of the interview, were planning to have a cesarean
section. Not having information about the types of birth is a preventable factor that increases the
likelihood of cesarean section. It is required that women be well informed about types of birth
and have a better understanding about other factors related to cesarean section.
Key Words: Normal delivery, cesarean section, descriptive, delivery method choices
Giriş
Gebelik ve doğum fizyolojik bir olay
olmakla birlikte kadın için önemli bir stres
kaynağıdır.1-3 Bu dönemde kadınlar doğum
şeklinin nasıl olacağı ile ilgili de endişe
yaşarlar. Doğum şekli gebelik döneminde
karar verilmesi gereken önemli konulardan
biri olarak karşımıza çıkar.4 Anne adayları
gebelik boyunca doğum şekli ile ilgili
yaşadıkları kararsızlık sonucu normal
doğumun
yanında
alternatif
doğum
yöntemleri
aramaktadırlar.
Doğum
tercihinin normal ya da sezaryen doğum
olması ana ve çocuk sağlığı açısından çok
önemlidir.2
Doğal doğum mümkün olduğu kadar
müdahale edilmeden yapılan doğumlardır.2
Sezaryen doğum ise vajinal doğumun
güvenle
tamamlanmasının
mümkün
olmadığı durumların söz konusu olduğu
veya vajinal doğum ile birlikte maternal
ve/veya fetal morbidite ve mortalitede
Turk J Public Health 2013;11(2)
belirgin artış riskinin olduğu doğum
biçimidir.3,5 Sezaryenle doğum emzirme,
anne-bebek
ilişkisinin
başlamasının
gecikmesi ve gelecek doğumların risklerini
artırma gibi dezavantajlara sahip olmanın
yanında, maternal mortaliteyi vajinal
doğuma göre 4 kat artırmaktadır.4 Bunun
yanında maliyetinin yüksek olması da ülke
ekonomilerine ciddi yük getirmektedir.4,6
Bugün birçok gelişmiş ülkede
sezaryen
hızı
%20-25
arasında
seyretmektedir. Yani her dört veya beş
bebekten biri sezaryen doğum ile
doğmaktadır. Dünyada sezaryenin en çok
uygulandığı ülke Şili (%80)’dir. Güney
Amerika ülkelerinin hepsinde sezaryen
oranları çok yüksektir. Hollanda, Belçika,
Fransa’da %20’nin altındadır.3 Sezaryen
hızı 2000’de, İtalya’da %33.2, 2001’de
İngiltere ve Kanada’da %19, İskoçya’da
%20, Amerika’da %22, Avustralya’da
%23.3, diğer bazı Avrupa ülkelerinde %12–
14, Güney Kore ve Brezilya’da %37-40
60
Kadınların doğum yöntemi tercihi
olarak
bildirilmiştir.7
Gelişmiş
Batı
ülkelerinde ise 2008 itibariyle, %16.6
(Norveç) ile %37.4 (İtalya) arasında değişen
sezaryen oranları bildirilmiştir.5
Dünya Sağlık Örgütü sezaryen
doğum sıklığını tüm doğumların %15-20’si
olarak önermekte iken, maternal ve
perinatal mortalite hızlarını dikkate alarak
hedeflediği sezaryen hızı 2000 yılında %15
iken, 2002 yılında %10-15 olarak
Ülkemizde
bildirilen
belirlenmiştir.1,3-6
sezaryen doğum hızı ise bu hızın çok çok
üzerindedir.7
Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2006
yılı itibarıyla toplam doğum sayısının
%45.6’sı normal doğum iken, %40.3’ü
sezaryen doğum, geri kalan %14.1’i de
müdahaleli doğum şeklindedir. Devlet
hastanelerindeki
doğumların
%40.8’i
sezaryen doğum şeklinde iken, bu sıklık özel
hastanelerde %60.6’ya kadar çıkmıştır.3
Türkiye'de 2003 Türkiye Nüfus ve Sağlık
Araştırmasına (TNSA) göre %21.2 olan
sezaryen hızının, 2008 TNSA 'da %36.7
olduğu görülmektedir.5,8,9
Uluslararası Jinekoloji ve Obstetri
Federasyonu (FİGO) sezaryenin isteğe bağlı
olarak değil, tıbbi nedenlerle yapılması
gerektiğini
belirtmektedir.
Amerikan
Jinekoloji ve Obstetri Birliği (ACOG) 2008'de
yaptığı açıklamada; 39’uncu haftadan önce
isteğe bağlı sezaryen yapılmasını kabul
etmemektedir. Tıbbi nedenler dışında
sezaryenlerin anne ve bebek sağlığına
getirdiği ağır yükler göz önüne alındığında,
endikasyon dışı sezaryenlerden kaçınılması
zorunluluk arz etmektedir.5,10
Ülkemizde giderek yaygınlaşmakta
olan sezaryen doğum sıklığında tıbbi
nedenler dışında nedenler de sayılabilir.
Normal doğumun alternatifi gibi görülen ve
bu doğrultuda kimi zaman doktorun
tutumu, kimi zaman gebenin yaşadığı çevre
tercihe etkili olmaktadır.3
Anne adayının doğum konusunda
yeteri kadar bilgilendirilmemesi, sezaryen
ile doğumu daha güvenli ve daha kolay
olarak algılaması, sabırsızlığı, zahmete
katlanmama ve biran önce doğumdan
kurtulma isteği sezaryen doğumu tercih
etmesine neden olmaktadır.3,6,7 Doktorun
Turk J Public Health 2013;11(2)
anne adaylarını doğum tercihinde; hangi
doğum şeklinin anne ve bebek sağlığı
açısından daha az risk taşıdığı konusunda
bilgilendirmesi çok önemlidir.3
Yapılan çalışmalar, annenin eğitim
düzeyi, sosyo-ekonomik yapısı ve ileri yaşta
olması, kentsel bölgede yaşıyor olması,
doğumun yapıldığı hastane, hekimin özel
sektörde çalışıyor olması, eski sezaryen
vakalarının yine sezaryenle doğurtulması
gerektiği
düşüncesi
gibi
faktörlerin
sezaryenle doğum oranını artırdığını
göstermiştir. Sezaryen hızının artmasında
rolü olan diğer önemli bir neden de “anne
istemi”dir.4,6
Bu nedenle toplumdaki tıbbi
nedenler dışında gerçekleşen sezaryen
hızını düşürmek için, ulusal programlar
geliştirmek gerekecektir. Bu programları
geliştirmede doğum tercihini etkileyen
faktörlerin saptanması yol
gösterici
olacaktır.
Bu
çalışmada
Ankara
il
merkezindeki bazı aile sağlığı merkezlerine
başvuran o anda gebe olan (daha önce
doğum yapmış/ilk gebeliği olan) veya daha
önce doğum yapmış 18-49 yaş arası
kadınların doğum yöntemi seçimi ve ilişkili
faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Yöntem
Aile hekimliği sistemine geçiş
dolayısıyla kayıtlara ulaşılamadığından;
Ankara il merkezinde 3 Sağlık Grup
Başkanlığı’na bağlı bazı aile sağlığı
merkezlerine 05-16 Eylül 2011 tarihleri
arasında başvuran, 18-49 yaş arası, gebelik
öyküsü olan/gebe olan kadınlarla yapılmış
tanımlayıcı tipte bir araştırmadır. Bu
tarihler arasında 1211 kadın başvurmuştur.
Bu kadınlardan 398’i (%34.4) halen gebedir.
37’si bebek ve çocuklarının yanlarında
olması nedeniyle, 15’i ise gebeliğin son
döneminde olup sıkıntıları olması nedeniyle
araştırmaya katılamamıştır. Katılım oranı
%95.7’dir.
Çalışmada çeşitli kadın grupları
vardır bunlar; halen gebe olan ve daha önce
doğum yapmamış kadınlar, halen gebe olan
ve daha önce doğum yapmış kadınlar ve
61
Kadınların doğum yöntemi tercihi
halen gebe olmayıp daha önce doğum
yapmış kadınlardır.
Daha
önce
doğum
yapmış/yapmamış
halen
gebe
olan
kadınlara yapacakları doğumun şekli ile
ilgili tercihleri sorulmuştur. Doğum şeklini
etkileyen faktörler ise halen gebe
olsun/olmasın yalnızca daha önce doğum
öyküsü olan kadınlarda ve son doğum
üzerinden değerlendirilmiştir.
Araştırmanın uygulanabilmesi için
etik kurul izni alınmıştır. Bilgilendirilmiş
onamları alındıktan sonra 1159 kadına yüzyüze görüşme yöntemiyle anket formu
uygulanmıştır. 40 sorudan oluşan anket
formunda kadınlara ait sosyo-demografik
özelliklerden; yaş, medeni durum, öğrenim
durumu, meslek, çalışma durumu, ailenin
aylık toplam geliri, yaşayan çocuk sayısı,
yaşanılan yer (köy/kasaba/ilçe/il merkezi
sorgulanmıştır. Gebelik ile ilgili olarak ise,
tüm kadınlara araştırma sırasındaki gebelik
durumu, daha önceki gebelik öyküsü,
gebelik kontrollerinin yapıldığı yer, doğum
şekilleri ile ilgili bilgi edinme, bilginin
edinildiği kaynak, gebelikte problem
yaşama,
hastanede
yatma,
gebelik
başlangıcında doğum şekli ile ilgili düşünce,
karar değişikliği, en son kararı veren kişi,
doğum şeklinin annenin ve çocuğun
sağlığına etkisi, halen gebe olan kadınlara
planlanan doğum şekli, önceden doğum
yapmış kadınlara en son doğum şekli, en son
doğumun yapıldığı yer, sezaryenin planlı
olup olmadığı, sezaryen nedeni, sezaryen
gerektiren bir problem yaşama ile ilgili
bilgiler sorgulanmıştır.
Araştırmada gebelik döneminde
problem yaşama ile düşük tehdidi,
hiperemezis
gravidarum,
gestasyonel
diyabet gibi problemler, gebeliğinde
sezaryen olmayı gerektiren problem yaşama
ile eklamsi, preeklamsi, kordon dolanması,
bebek kalp atımları yavaşlaması, makat geliş
gibi sezaryen endikasyonu
gerektiren
durumlar kastedilmiştir.
Çalışmanın bağımlı değişkeni son
doğum
şeklinin
sezaryen
olmasıdır.
Bağımsız değişkenler ise yaş, öğrenim
durumu meslek, aile aylık toplam geliri,
yaşanılan yer, bu/son gebelikte problem
Turk J Public Health 2013;11(2)
yaşama durumu, hastanede yatma durumu,
sezaryen olmayı gerektiren problem yaşama
durumu, sezaryen olmayı gerektiren tıbbi
endikasyon varlığı, araştırma sırasında
gebelik durumu (gebe/önceden gebelik
öyküsü olan kadınlar) ve doğum şekilleri
hakkında bilgi edinme durumudur.
Tıbbı endikasyon dışı sezaryen
doğum şekli kararı analizi; en son doğumu
sezaryen olup, gebeliğinde herhangi bir
problem yaşamayan, sezaryen olmasını
gerektiren bir sağlık problemi olmayan ve
son gebeliği döneminde hastanede yatmak
zorunda kalmayan kadınlar seçilerek
yapılmıştır.
İstatistiksel
yöntem
olarak
tanımlayıcı istatistikler, ortalama standart
sapma, frekans dağılımı yüzde olarak
sunulmuştur. Son gebelikte sezaryen doğum
yapma ile ilişkili faktörlerin analizinde
Bacward LR lojistik regresyon analizi
kullanılmıştır.
Regresyon
modeli
oluşturulmadan önce tek değişkenli
analizler yapılmıştır. Modele tek değişkenli
analizde istatistiksel olarak anlamlı olan
değişkenler alınmıştır. Modele yaş, yaşayan
çocuk sayısı, öğrenim durumu (okur yazar
olmama/okur
yazar
olma/ilkokul/ortaokul/lise/yüksekokulüniversite mezunu olma), meslek (ev
hanımı/işçi/memur/emekli/serbest), gelir
düzeyi (1000 TL ve altı/1001-1500
TL/1501-2000 TL/2001-5000 TL/5000 TL
üstü),
çalışma
durumu
(çalışmıyor/çalışıyor), yaşanılan yer (kır
(köy/kasaba) /kent (ilçe) ), son doğumun
yapıldığı yer (kamu/özel) bu/son gebelikte
problem yaşama (yaşamış/yaşamamış),
gebeliği sırasında herhangi bir nedenle
hastanede
yatma
(yatmış/yatmamış),
sezaryen olmayı gerektiren problem yaşama
(yaşamış/yaşamamış) ve doğum şekilleri
hakkında
bilgi
edinme
(bilgi
edinmiş/edinmemiş)
dahil
edilmiştir.
Analizde istatistiksel olarak anlamlılık
düzeyi p<0.05 alınmıştır.
Bulgular
Araştırma kapsamında 1159 kişiye
ulaşılmıştır. Araştırmaya katılan kadınların
62
Kadınların doğum yöntemi tercihi
bazı
sosyo-demografik
özelliklerinin
dağılımı Tablo 1’de sunulmuştur.
Araştırmaya
katılan
kadınların
%16.8’i 18-24 yaş, %24.8’i 25-29 yaş,
%19.4’ü 30-34 yaş, %16.3’ü 35-39 yaş,
%12.0’si 40-44 yaş, %10.6’sı 45-49 yaş
grubunda yer almakta olup yaş ortalamaları
32.6±7.9 yıldır. Kadınların %92.8’i evli olup
%30.7’si ilkokul/ortaokul, %68.3’ü lise ve
üstü okul mezunu, %58.5’i ev hanımı,
%22.9’u memurdur. Gelir getiren bir işte
çalışan kadınların yüzdesi %40.5’tir.
Kadınların %27.2’sinin aile aylık toplam
geliri 1001-1500 TL, %28.9’unun 15001200 TL, %29.5’inin 2001-5000 TL asında
değişmekte olup %97.3’ü ilçe merkezinde
yaşamakta
olduğunu
ifade
etmiştir.
Kadınların %40.5’inin yaşayan çocuk sayısı
bir, %39.2’sinin iki, %20.3’ünün üç ve üstü
olup yaşayan çocuk sayısı ortalaması
1.9±1.0 olup ortanca yaşayan çocuk sayısı 2
(1-7)’dir (Tablo 1).
Araştırma sırasında kadınların 398’i
(%34.4) gebe iken, 759’u (%65.6) gebe
olmadığını, 892’si (%77.2) daha önce
gebelik öyküsü olduğunu, 263’ü (%22.8)
olmadığını (ilk gebeliği olduğunu) ifade
etmiştir. Daha önceki doğumlarının şeklini
belirten 879 kadının 495’i (%56.3) normal
doğum, 249’u (%28.3) sezaryen doğum,
135’i (%15.4) hem normal hem sezaryen
doğum yaptığını; en son doğum şeklini
belirten 875 kadının 497’si (%56.8) normal
doğum, 378’i (%43.2) sezaryen ile doğum
yaptığını belirtmiştir. Araştırma sırasında
gebe olan 392 kadının 218’i (%55.6) normal
doğum, 174’dü (%44.4) ise sezaryen ile
doğum yapmayı planladığını ifade etmiştir
(Grafik 1).
Tablo 2’de araştırmaya katılan ve
daha önce doğum yapmış olan kadınların en
son doğumları ile ilgili verilerinin dağılımı
sunulmuştur.
Turk J Public Health 2013;11(2)
Araştırmaya
katılan
kadınların
837’si (%95.2) en son doğumunu ikinci
basamak sağlık kurumunda, 12’si (%1.3)
birinci basamak sağlık kurumunda, 31’i
(%3.5) ise evde yaptığını belirtmiştir. En
son doğumu sezaryen olan kadınların
254’dü (%67.4) sezaryenin planlı olduğunu,
345’i (%91.0) sezaryen olma nedenini
bildiğini belirtmiştir. Sezaryen olma
nedenini bildiğini belirten kadınların 106’sı
(%30.7) kendi tercihi olduğunu belirtirken,
239’u (%69.3) tıbbı endikasyon nedeniyle
olduğunu, bunların da 82’si (%34.3)
tekrarlayan sezaryen olduğunu belirtmiştir
(Tablo 2). Tekrarlayan sezaryen dışında
tıbbı endikasyon nedeniyle sezaryen doğum
yaptığını belirten 157 kadının, 119’u
(%75.8) gebeliğinin başındaki doğum
tercihi kararının gebeliğin ilerlemesi ile
birlikte değişmediğini belirtmiştir.
Araştırmaya katılan 1152 kadının
682’si (%59.2) gebelikleri süresince doğum
şekilleri
hakkında
bilgi
edindiğini
belirtmiştir. Bilgi edinenlerin 582’si (%32.6)
bu bilgiyi doktordan, 136’sı (%7.6)
ebe/hemşireden,
432’si
(%24.2)
çevresindeki kişilerden, 243’ü (%13.3)
internetten, 219’u (%12.2) daha önce
doğum
yapanlardan,
169’u
(%9.4)
kitap/dergi/broşürden
edindiğini
belirtmiştir. (İlgili soruya 683 kişi birden
fazla cevap vermiştir, yüzdeler verilen cevap
sayısı üzerinden hesaplanmıştır).
Araştırmaya
katılan
kadınların
504’dü (%43.8) bu/en son gebeliğin
başlangıcında normal doğum, 206’sı
(%17.9) sezaryen ile doğum düşündüğünü,
128’i (%11.1) geçirilmiş sezaryen nedeniyle
sezaryen olacağını, 314’dü (%27.3) doğum
şekli ile ilgili düşüncesi olmadığını
belirtmiştir.
63
Kadınların doğum yöntemi tercihi
Tablo 1. Kadınların bazı sosyo-demografik özelliklere göre dağılımı, Ankara, 2011.
Yaş Grupları (n=1159)
18-24
25-29
30-34
35-39
40-44
45-49
Medeni Durum (n=1159)
Evli
Bekâr
Eğitim (Öğrenim) Durumu (n=1159)
Okuryazar değil
İlkokul mezunu
Ortaokul mezunu
Lise mezunu
Yüksekokul-Üniversite mezunu
Meslek Durumu (n=1159)
Ev Hanımı
Memur
İşçi
Serbest Meslek
Emekli
İşsiz
Öğrenci
Gelir Getiren Bir İşte Çalışma Durumu (n=1159)
Çalışmıyor
Çalışıyor
Aylık Aile Toplam Geliri, TL (n=1159)
≤1000
1001 -1500
1501 - 2000
2001 - 5000
5000 <
Yaşanılan Yer (n=1159 )
Köy
Kasaba
İlçe Merkezi
Yaşayan Çocuk Sayısı (n=874)
1 çocuk
2 çocuk
≥3 çocuk
(%)*:Kolon yüzdesi
Turk J Public Health 2013;11(2)
Sayı
(%)*
195
288
225
189
139
123
16.8
24.8
19.4
16.3
12.0
10.6
12
190
166
439
352
1.0
16.4
14.3
37.9
30.4
1075
84
678
265
43
162
4
1
6
689
470
104
315
335
342
63
15
16
1128
354
343
177
92.8
7.2
58.5
22.9
3.7
14.0
0.3
0.1
0.5
59.5
40.5
9.0
27.2
28.9
29.5
5.4
1.3
1.4
97.3
40.5
39.2
20.3
64
Kadınların doğum yöntemi tercihi
Grafik 1.Halen Gebe Olan Kadınların Doğum Tercihlerine Göre Dağılımı, Ankara, 2011.
Tablo 2. Doğum yapmış olan kadınların en son doğumları ile ilgili özelliklerinin dağılımı, Ankara,
2011
Sayı
(%)*
En Son Doğumun Yapıldığı Yer (n=880)
İkinci Basamak Sağlık Kurumu (doğumevi, özel doğumevi,
837
95.2
devlet hastanesi, özel hastane)
Birinci Basamak Sağlık Kurumu (Aile Sağlığı Merkezi)
12
1.3
Ev
31
3.5
En Son Doğumu Sezaryen Olanların Planlı Olma Durumu
(n=377)
Planlı değil
123
32.6
Planlı
254
67.4
Sezaryen olma nedenini bilme durumu (n=379)
Bilmiyor
35
9.0
Biliyor
345
91.0
Sezaryen olma nedenini bilenler (n=345)
Kendi tercihim
106
30.7
Tıbbı endikasyon nedeniyle
239
69.3
Sezaryen nedeni tıbbi endikasyon olanlar (n=239)
Doğum öncesi bebekle ilgili sorun nedeniyle
45
18.8
Doğum sırasında bebekle ilgili sorun nedeniyle
49
20.5
Doğum öncesi anneyle ilgili sorun nedeniyle
47
19.7
Doğum sırasında anneyle ilgili sorun nedeniyle
11
4.6
Tekrarlayan sezaryen
82
34.3
Diğer**
5
2.1
(%)* :Kolon yüzdesi, Diğer**:Çoğul gebelik
Turk J Public Health 2013;11(2)
65
Kadınların doğum yöntemi tercihi
Kadınların 1072’si (%92.9) bu/en
son gebeliğinin ilerlemesiyle doğum şekli ile
ilgili ilk kararında değişiklik olmadığını
belirtmiştir.
Kadınların 264’dü (%21.3) bu/son
gebeliklerinde doğum şekli ile ilgili son
kararı doktoru ve kendisinin verdiğini, 231’i
(%18.6) doktorunun, 228’i (%18.4) eşi ve
kendisinin, 228’i (%18.4) doktoru, eşi ve
kendisinin, 218’i (%17.6) kendisinin
verdiğini, 72’si (%5.8) ise tıbbi zorunluluk
nedeniyle sezaryen olması gerektiğini
belirtmiştir. (İlgili soruya 1146 kişi birden
fazla cevap vermiştir, yüzdeler verilen cevap
sayısı üzerinden hesaplanmıştır).
Araştırmaya katılan kadınların 70’i
(%6.1) bu/en son gebeliğinde sezaryen
olmayı gerektiren bir sağlık problemine
sahip olduğunu belirtmiştir.
Tablo 3’te doğum öyküsü olan
kadınlar ile araştırma sırasında gebe olan
kadınların doğum şekilleri ile ilgili ilk
kararda değişiklik olma durumu ve en son
kararı veren kişilerin dağılımı sunulmuştur.
Tablo 3. Doğum öyküsü olan kadınlar ile araştırma sırasında gebe olan kadınların doğum
şekilleri ile ilgili ilk kararda değişiklik olma durumu ve en son kararı veren kişilerin dağılımı,
Ankara, 2011.
Gebelik Öyküsü Olan
Araştırma Sırasında
Kadınların Son
Gebe Olan Kadınlar
Gebeliği
Sayı
Yüzde
Sayı
Yüzde
(%)*
(%)*
Bu/En son gebeliğin ilerlemesiyle doğum şekli ile ilgili ilk kararda değişiklik olma durumu (n
=1152)
Hayır
694
92.0
376
94.5
Evet
60
8.0
22
5.5
Bu/en son gebeliğin doğum şekli ile ilgili son kararı kimin verdiği (n=1144)**
Kendim
144
18.2
73
Eşim ve kendim
117
14.7
110
Doktorum
179
22.5
46
Doktorum ve ben
184
23.2
79
Tıbbi zorunluluk nedeniyle sezaryen
49
6.2
23
Doktorum, eşim ve ben
121
15.2
107
(%)*:Kolon yüzdesi
**:İlgili soruya birden fazla cevap verilmiştir, yüzdeler verilen cevap sayısı
hesaplanmıştır.
Gebelik öyküsü olan kadınların
%92.0’si son gebeliğinde, araştırma
sırasında gebe olan kadınların ise %94.5’i
gebeliğinin ilerlemesiyle doğum şekli ile
ilgili ilk kararında değişiklik olmadığını
belirtmiştir. Gebelik öyküsü olan kadınların
%23.2’si son gebeliğinde doğum şekli ile
ilgili son kararı doktoru ve kendisinin
verdiğini belirtmiştir. Halen gebe olan
kadınların ise %25.1’i doğum şekli ile ilgili
Turk J Public Health 2013;11(2)
16.7
25.1
10.5
18.2
5.3
24.4
üzerinden
son kararı eşi ve kendisinin, %24.4’ü ise
doktorunun verdiğini söylemiştir. Halen
gebe olan kadınların, %5.3’ü ise tıbbi
zorunluluk
varsa
sezaryen
olması
gerektiğini belirtmiştir (Tablo 3).
Grafik 2’de normal doğum planlayan
kadınların doğum şekli ve etkileri ile ilgili
düşüncelerinin
dağılımı
sunulmuştur.
66
Kadınların doğum yöntemi tercihi
Grafik 2. Normal doğum planlayan gebe kadınların doğum şekli ve etkileri ile İlgili
düşüncelerinin dağılımı, Ankara, 2011.
Araştırmaya sırasında gebe olup
normal doğum planlayan kadınların 94’dü
(%43.1) doğum şeklinin normal doğum
olmasının çocuğun sağlığını etkilediğini,
bunların da 92’si (%97.9) iyi yönde
etkilediğini, 131’i (%60.1) doğum şeklinin
normal doğum olmasının annenin sağlığını
etkilediğini, bunların da 126’sı (%96.2) iyi
yönde etkilediğini belirtmiştir (Grafik 2).
Grafik
3’te
sezaryen
doğum
planlayan kadınların doğum şekli ve etkileri
ile
ilgili
düşüncelerinin
dağılımı
sunulmuştur.
Araştırmaya sırasında gebe olup
sezaryen doğum planlayan kadınların 58’i
(%33.3) doğum şeklinin sezaryen doğum
olmasının çocuğun sağlığını etkilediğini,
bunların da 29’u (%50.0) iyi yönde
etkilediğini, 95’i (%54.6) doğum şeklinin
sezaryen doğum olmasının annenin sağlığını
etkilediğini, bunların da 48’i (%50.5) iyi
yönde etkilediğini belirtmiştir (Grafik 3).
Turk J Public Health 2013;11(2)
Tablo 4’te daha önce doğum öyküsü
olan kadınların son doğum şeklinin
sezaryen olması ile ilişkili faktörler
sunulmuştur.
Annenin kentte (ilçe) yaşıyor olması
kırsal alanda (köy/kasaba) yaşıyor olmasına
göre sezaryen olma riskini 10.1 kat, son
doğumu özel sektörde yapmış olması 2.5
kat, gebelik döneminde problem yaşamış
olması 2.1 kat, hastanede yatmış olması 2.3
kat, sezaryen olmayı gerektiren problem
yaşamış olması 13.2 kat, gebeliğinde doğum
şekilleri hakkında bilgi edinmemiş olması
1.4 kat artırmaktadır ve bu risk değişimleri
istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur
(p<0.05) (Tablo 4).
Son doğum şeklinin tıbbi endikasyon
dışında sezaryen olduğunu ifade eden 162
kadının %69.2’sinin sezaryen kararında
doktor tavsiyesi bulunmakta iken %30.8’i
doktor tavsiyesi dışında kendi tercihi
olduğunu belirtmiştir.
67
Kadınların doğum yöntemi tercihi
Grafik 3. Sezaryen doğum planlayan gebe kadınların doğum şekli ve etkileri ile İlgili
düşüncelerinin dağılımı, Ankara, 2011.
Tablo 4. Kadınların son doğum şeklinin
regresyon Analizi, Ankara, 2011.
Kadınların son gebelik dönemine ait
değişkenler (n=853)
Yaşanılan yer
Kır
Kent
Son doğumun yapıldığı yer
Kamu
Özel
Gebelik döneminde problem yaşama
Yaşamamış
Yaşamış
Gebelik döneminde hastanede yatma
Yatmamış
Yatmış
Gebelik döneminde doğum şekilleri
hakkında bilgi edinme
Edinmiş
Edinmemiş
Gebeliliğinde sezaryen olmayı gerektiren
problem yaşama
Yaşamamış
Yaşamış
Turk J Public Health 2013;11(2)
sezaryen olması ile ilişkili faktörler için lojistik
Beta
p
OR
1
10.14
%95 CI
2.317
0.047
0.932
0.0001
0.745
0.0001
0.839
0.015
1
2.31
0.388
0.017
1
1.47
1.07-2.02
2.581
0.0001
1
13.21
4.85-35.96
1
2.54
1
2.11
1.03-99.74
1.66-3.87
1.52-2.90
1.18-4.53
68
Kadınların doğum yöntemi tercihi
Tartışma
Araştırma
sırasında
kadınların
%34.4’ü gebe olup, %77.2’si daha önce
gebelik öyküsü olduğunu belirtmiştir.
Gebelik öyküsü olan kadınların daha önceki
doğumlarına ve en son doğum şekline
bakıldığında yaklaşık yarısının sezaryen
doğum hikayesi mevcuttur. Araştırma
sırasında gebe olan kadınların da yaklaşık
yarısı sezaryen ile doğum yapmayı
planlamaktadır. Bu değerler Dünya Sağlık
Örgütünün belirlediği sezaryen oranlarının
çok çok üzerindedir.1,3,5,6 Türkiye’de
İstanbul’da 2008’de kadınların 1/3’ünün,
2006’da Afyon’da 2/3’ünün ve 2006-2007
yıllarında ABD’de kadınların yaklaşık
1/7’sinin, aynı yıllarda Taiwan’da yaklaşık
1/3’ünün sezaryen ile doğum yaptığı
saptanmıştır.11-13 Doğum şekli tercihlerinde
belirgin bölgesel ve ülkeler arası farklılıklar
göze çarpmaktadır. Sezaryenle doğum
oranları uygulanan sağlık politikaları ve
insanların doğum eylemine bakışlarındaki
farklılıklar ile değişiklik göstermektedir.
2004’te
Ankara’da
kadınların
yaklaşık 1/7’si, 2006’da Eskişehir’de ve
Afyon’da gebelerin yaklaşık 1/4’ü, bu
çalışmada ise gebelerin yaklaşık yarısı
sezaryenle doğum yapmayı planladığını
belirtmiştir.1,6,12 Tüm dünyada olduğu gibi
ülkemizde de teknolojinin ve cerrahi
tekniklerinin
gelişmesi,
anestezi
yöntemlerinde
güvenliğin
artması,
annelerin doğum sancısı ve doktorların tıbbi
hata nedeniyle yaşadığı anksiyete gibi
nedenlere bağlı olarak sezaryen doğum
daha fazla tercih edilmektedir.4,10
2006-2007 yıllarında Taiwan’da
sezaryen doğum yapan kadınların yaklaşık
%80’i tıbbı endikasyon nedeniyle, bunların
da %28’i tekrarlayan sezaryen nedeniyle
sezaryen doğum yaptığını belirtmiştir.13 Bu
çalışmada sezaryen olma nedenini bildiğini
belirten kadınların yaklaşık %70’i tıbbı
endikasyon nedeniyle, bunlarında yaklaşık
%34’ü tekrarlayan sezaryen nedeniyle
sezaryen doğum yaptığını belirtmiştir.
Bizim çalışmamıza bulguları benzerlik
göstermekle birlikte tıbbı endikasyonların
yaklaşık 1/3’ünü tekrarlayan sezaryenlerin
oluşturduğunu görmekteyiz. Toplumlarda
bir kere sezaryen doğumdan sonra
Turk J Public Health 2013;11(2)
yineleyen doğumların sezaryen olması
gerektiği düşüncesi yer almaktadır. Seksenli
yıllardan sonra yapılan birçok çalışmada
sezaryen sonrası vajinal doğumun güvenli
olduğu ortaya konmuştur. Sezaryen sonrası
uygulanan vajinal doğumda; uygun gebe
seçimiyle %60-90’lara ulaşan başarı oranını
göstermiş çalışmalar mevcuttur.14
2006’da
Eskişehir’de
yapılan
çalışmada sezaryen tercih edenlerin
yaklaşık yarısı hekim isteği, 1/5’i ise kendi
isteği olduğunu, 2006’da Afyon’daki
çalışmada da sezaryen tercih edenlerin
yaklaşık yarısı bu tercihe doktor tarafından
yönlendirildiğini
belirtmiştir.1,12
Bizim
çalışmamızda ise sezaryen kararında
kadınların yaklaşık 2/3’ü doktor tavsiyesi
olduğunu, 1/3’ü ise kendi isteği olduğunu
belirtmiştir. Eskişehir, Afyon ve Ankara,
Türkiye’de
benzer
sosyoekonomik
özelliklere sahip iller olup, yıllar içinde
doğumda sezaryen tercihinde hekim isteği
sıklığının arttığı düşünülmüştür. Ayrıca bu
çalışmalar kadınların sezaryen doğum
şeklini tercih etmesinde doktorların çok
büyük
bir
role
sahip
olduğunu
göstermektedir. Kadınlar sezaryen kararı
verirken
doktorlarının
bilgisinden
etkilenmektedir.15 Anne istemi de aslında
önemli bir oranda doktor yönlendirmesi ile
oluşmaktadır. Anneler öncelikli olarak
bebekleri için doğru olan ne ise onu
istemektedirler.1,11
Tekrarlayan sezaryen dışında tıbbı
endikasyon nedeniyle sezaryen doğum
yaptığını belirten 157 kadının, %75.8’i
gebeliğinin başındaki doğum tercihi
kararının gebeliğin ilerlemesi ile birlikte
değişmediğini belirtmiştir. Her ne kadar
tıbbı endikasyon nedeni ile sezaryen kararı
gibi görünse de, bu durum gebelik
başlangıcında olduğundan, kadının kararını
doktorun etkilediğini ve bu kararın
sezaryen yönünde olduğunu ve bu kararın
gebelik
sonunda
değişmediğini
düşündürmektedir.
2004’te Ankara’da yapılan bir
çalışmada kadınların yaklaşık %90’nı, bu
çalışmada ise kadınların yaklaşık %93’ü
doğum şekline yönelik kararının gebeliği
69
Kadınların doğum yöntemi tercihi
süresince
değişmediğini
belirtmiştir.4
Çalışmaların
bulguları
benzerlik
göstermektedir.
Annelerin
gebelik
başlangıcındaki doğum şekli kararının
doğuma kadar devam ettiği görülmektedir.
Sezaryen hikayesi ve sezaryen planlama
sıklığının yüksek olmasını göz önünde
bulunduracak olursak gebelik başlangıcında
kadının kararını etkileyen kişinin doktor
olması ve kadının doktora olan güveni
bunun nedeni olabilir.
2006’da Eskişehir’de yapılan bir
çalışmada katılımcıların yaklaşık 1/5’i, bu
çalışmada ise yaklaşık %40’ı doğum şekilleri
hakkında bilgi edinmediğini, bilgi edinen
katılımcıların ise Eskişehir’deki çalışmada
yaklaşık yarısı, bu çalışmada ise %40’ı sağlık
personelinden
edindiğini
belirtmiştir.1
Ankara ve Eskişehir gibi merkezi illerde
yapılmış bu çalışmalarda kadınların
tamamının doğum şekilleri hakkında bilgi
edinmiş olması ve bilgilendirmenin sağlık
personeli tarafından yapılmış olması
beklenirdi.
2004’te Ankara’da yapılan bir
çalışmada kadınların doğum şekli ile ilgili
bilgiyi sağlık personeli, akraba, arkadaş,
kitap, kendi ailesi, kitle iletişim araçları ve
daha önce doğum yapmış kişilerden
edindiği belirlenmiştir. Ayrıca kadınların
bilgi almak için en fazla tercih ettikleri
sağlık personelinin doktor, daha sonra ebe
ve hemşire olduğu belirlenmiştir.4 Bu
bulgular bizim çalışmamızla benzerlik
göstermektedir. Doğum şekilleri hakkında
tam
bilgilendirme yapılmamakta ve
kadınları bilgilendirme konusunda sağlık
personeline, özellikle de doktorlara önemli
roller düşmektedir.
Danso ve arkadaşlarının16 2003’te
Ghana’da yaptığı çalışmada yapılan lojistik
regresyon analizinde anne yaşı, meslek,
eğitim durumu doğum şekli tercihinde
anlamlı
bulunmamıştır.
Kudish
ve
2006-2007
yıllarında
arkadaşlarının17
ABD’de yaptığı bir çalışmada ise yapılan
lojistik regresyon analizinde annenin
sezaryen olmayı gerektiren bir probleme
sahip olması sezaryen doğum için anlamlı
çıkmıştır. Bu çalışmaların bulguları bizim
çalışmamızla benzerlik göstermektedir.
Turk J Public Health 2013;11(2)
Annenin kentsel alanda yaşaması, en
son gebelikte problem yaşaması, hastanede
yatması, sezaryen olmayı gerektiren bir
problem yaşaması, doğumunu özel sektörde
yapması ve doğum şekilleri hakkında bilgi
edinmemiş olması sezaryen olma riskini
artırmaktadır. Kadınları doğum şekilleri
hakkında bilgilendirmek, onları anne ve
bebek sağlığı açısından daha sağlıklı olan
normal
doğum
şeklini
tercihe
yönlendirecektir.
Sonuç ve Öneriler
Gebelik öyküsü olan kadınların daha
önceki doğumlarına ve en son doğum
şekline bakıldığında yaklaşık yarısının
sezaryen doğum hikayesi mevcuttur.
Araştırma sırasında gebe olan kadınların da
yaklaşık yarısı sezaryen ile doğum yapmayı
planlamaktadır.
Türkiye’de genel olarak normal
doğumların sıklığında azalma olduğu ve
sezaryene eğilimin arttığı bilinmektedir.
Artan sezaryen sıklığının engellenebilmesi
için, etkili faktörlerin saptanmasına ihtiyaç
vardır.
Bu çalışmanın sonuçlarına göre,
kadının sezaryen doğumu doktor tavsiyesi
ve kendi isteğiyle tercih etmesi üzerinde
durulması gereken bir diğer önemli
konudur. Sezaryen oranlarının azaltılarak
anne ve bebek sağlığı açısından daha iyi
olan normal doğumun teşvik edilmesi
amacıyla toplumun ve sağlık personelinin
özellikle de doktorların bilinçlendirilmesi
amacıyla eğitim çalışmalarının yürütülmesi
yararlı olacaktır.
Annenin gebelikte problem yaşamış
olması, hastanede yatmış olması, sezaryen
olmayı gerektiren bir problem yaşamış
olması tıbbi endikasyonu çağrıştırıyor ancak
yine de gerçek bir tıbbi endikasyon olup
olmadığı
kadınların
söylemlerinden
saptanamamaktadır yani gerçekte daha
düşük bir tıbbi endikasyon sıklığı olabilir.
Ayrıca bizim bulgularımız kadınların doğum
tercihlerinde doktorun etkili olduğunu
göstermektedir. Bu nedenle kadınların
doğum şekilleri hakkında bilgilendirilerek,
anne ve bebek için daha sağlıklı olan normal
70
Kadınların doğum yöntemi tercihi
doğumu tercih etmeleri ve sezaryen
doğumların gerçek tıbbi endikasyonla
gerçekleşmesi için yeni sağlık politikaları ve
stratejiler geliştirilmesi gerekmektedir.
1. Sayıner FD, Özerdoğan N, Giray S,
Özdemir E, Savcı A. Kadınların Doğum Şekli
Tercihlerini Etkileyen Faktörler. Perinatoloji
Dergisi 2009;17(3):104-112.
Müdürlüğü, Başbakanlık Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı ve TÜBİTAK, Ankara:
Türkiye;2009.
Kaynaklar
2. Sayıner FD, Özerdoğan N. Doğal Doğum.
Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve
Sanatı Dergisi 2009; (2)3:143-148.
3. Günel GB. Hasta Hakları Aktivisitleri: Geri
Dönüşü Olmayan Karar Sezaryen. Ağustos
2009. Erişim yeri: www. hastahakları.net.
Erişim tarihi: Aralık 2012.
4. Gözükara F, Eroğlu K. İlk Doğumunu
Yapmış Kadınların (Primipar) Doğum
Şekline Yönelik Tercihlerini Etkileyen
Faktörler.
Sağlık
Bilimleri
Fakültesi
Hemşirelik Dergisi 2008; 15(1):32-46.
5. T.C. Sağlık Bakanlığı. Doğum ve Sezaryen
Eylemi Yönetim Rehberi. T.C. Sağlık
Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile
Planlaması Genel Müdürlüğü. Damla
Matbaacılık, Ankara 2010.
6. Konakçı SK, Kılıç B. Sezaryen ile Doğumlar
Artıyor. Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi 2002;
1(4): 286-288.
7. Şahin NH. Seksio-Sezaryen:Yaygınlığı ve
Sonuçları. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik
Bilim ve Sanatı Dergisi 2009; (2)3: 93-98.
8. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri
Enstitüsü, Türkiye Nüfus ve Sağlık
Araştırması, 2003. Hacettepe Üniversitesi
Nüfus Etütleri Enstitüsü, Sağlık Bakanlığı
Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel
Müdürlüğü, Devlet Planlama Teşkilatı ve
Avrupa Birliği, Ankara: Türkiye; 2004.
9. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri
Enstitüsü, Türkiye Nüfus ve Sağlık
Araştırması, 2008. Hacettepe Üniversitesi
Nüfus Etütleri Enstitüsü, Sağlık Bakanlığı
Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel
Turk J Public Health 2013;11(2)
10. Niino Y. The Increasing Cesarean Rate
Globally and What We Can Do About It. Bio
Science Trends 2011; 5(4):139-150.
11. Şahin N, Dinç H, Dişsiz M. Gebelerin
Doğuma İlişkin Korkuları ve Etkileyen
Faktörler. Zeynep Kamil Bülteni 2009;
(40):2:57-62.
12. Yaşar Ö, Şahin FK, Coşar, E, Köken NG,
Cevrioğlu AS. Primipar Kadınların Doğum
Tercihleri ve Bunu Etkileyen Faktörler.
Türkiye
Klinikleri
Jinekoloji-Obstetrik
Dergisi 2007; 17(6):414-420.
13. Chu KH, Tai CJ, Hsu CS, Yeh MC and
Chien LY. Women's Preference for Cesarean
Delivery
and
Differences
Between
Taiwanese Women Undergoing Different
Modes of Delivery. BMC Health Services
Research 2010; 138 (10):1-9.
14. Ertem G, Koçer A. Sezaryen Sonrası
Vajinal Doğum. Dirim Tıp Dergisi 2008; 82
(1):1-5.
15. Turnbull DA, W Chris, Yaser A, Carty V,
Svigos JM, Robinson JS. Women's Role and
Satisfaction in The Decision to Have a
Caesarean Cection. The Medical Journal of
Australia:1999;170(12): 580-583.
16. Danso KA, Schwandt HM, Turpin CA,
Seffah JD, Samba A, Hındın MJ. Preference of
Ghanaian Women for Vaginal or Caesarean
Delivery Postpartum. Ghana Medical Journal
2009; 43(1):29-33.
17. Kudish B, Mehta S, Kruger M, Russell E,
Sokol RJ. Delivery Route Preferences of
Urban Women of Low Socioeconomic Status.
Int J Gynaecol Obstet 2010 ; 111(1): 28–31.
71
Orijinal Çalışma
Epizyotomi iyileşmesini etkileyen faktörler
Ayşegül Durmaza, Resul Buğdaycıb
Özet
Amaç: Bu araştırma; Türkiye’de Kütahya İli Devlet Hastanelerinde doğum yapan epizyotomili
lohusa kadınların yara iyileşmesini etkileyen faktörleri belirlemek amacı ile prospektif olarak
yürütüldü. Yöntem: Araştırmaya, 01 Temmuz 2007- 01 Mart 2008 tarihleri arasında, çalışmaya
katılmayı kabul eden 104 anne dahil edildi. Kadınların sosyodemografik özellikleri ve epizyo
bakımlarına ait bilgiler sorgulandı. Epizyo yara iyileşmesi REEDA Skalası ile prospektif olarak
değerlendirildi. Verilerin özetlenmesinde tanımlayıcı istatistikler kullanıldı. Değişkenlerin
karşılaştırılması; Mann Whitney-U testi ve Bivariate Spearman’s Rank Korelasyon analizi ile
yapıldı. Bulgular: Araştırmaya katılan annelerin; yaş ortalaması 25.4±4.1, boy ortalaması
161.6±4.6 cm. Annelerin eşlerinin %66.3’ü memur veya işçiydi, %12.5'inin sosyal güvencesi
yoktu. Annelerin %73.1’i çekirdek aile tipine sahip ve hane başına düşen kişi sayısı ortalama
4.2±1.6’di. Annelerin %59.5’inin epizyotomi bölgesinde sorun vardı. Annelerin sosyodemografik
ve hijyen alışkanlıklarının REEDA Skalası puanına göre; epizyotomi yara iyileşme sürecini
geciktiren etmenler; ailenin kalabalık olması, aylık gelirin düşük olması ve doğum sonu geç
banyo yapmak ve yanlış genital hijyen alışkanlıkları olarak saptandı. Sonuç: Kadınların genital
hijyen alışkanlıkları konusunda ve epizyotomi bakımı konusunda eğitimlerinin arttırılması,
gereksiz epizyotomi açılmasını önlemek için epizyotomi açma endikasyonları konusunda
ebelerin bilgilendirilmesi, epizyotomi sonrası bakım eğitimi için standart doküman
oluşturulması gerektiği kanısındayız.
Anahtar Kelimeler: Epizyotomi, yara iyileşmesi, doğum sonrası bakım, REEDA skalası.
Factors affecting the healing of episiotomy
Abstract
Objective: The objective of this prospective study was to determine the factors influencing the
healing of episiotomy wounds in patients at the public hospitals of the province of Kütahya.
Methods: The research involved 104 mothers who gave normal birth with episiotomy between
1st July 2007 and 1st March 2008 and agreed to participate in our study. Data were collected
using a data entry form and evaluations on the REEDA scale. Descriptive statistics were used to
summarize the data. The variables were compared by the Mann-Whitney U test and Bivariate
Spearman's Rank Correlation.
Araştırma Görevlisi (Doktora Öğrencisi), Marmara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi,
Hemşirelik Bölümü, Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı.
a
b Prof.Dr.,
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Mersin
Sorumlu Yazar: Ayşegül Durmaz, Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik
Bölümü Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD, Haydarpaşa, 34668, İstanbul. Tlf: 02163302070/1156; E-mail: [email protected]
Geliş tarihi: 05.02.2013, Kabul tarihi: 21.04.2013
Turk J Public Health 2013;11(2)
72
Epizyotomi iyileşmesi
Results: The average data and their standard deviation for the mothers were as follows: age
25.4±4.1 years, height 161.6±4.6cm. Their spouses were office or industrial workers in 66.3% of
cases and 12.5% had no public insurance. 73.1% lived in a nuclear family, with an average of
4.2±1.6 people per dwelling. There was a healing problem in the episiotomy area in 59.5% of the
patients. The REEDA Scale score showed that socio-demographic factors and the hygiene
behavior of mothers; related to factors delaying the wound healing process of the episiotomy as
follows: numerous family, low income, delay in bathing and incorrect genital hygiene habits.
Conclusions: We suggest that education of women about episiotomy care and genital hygiene s
should be improved; midwives should be informed about episiotomy indications in order to
avoid unnecessary incisions and standard documents should be developed for training in
episiotomy care.
Key Words: Episiotomy, Wound healing, postpartum care, REEDA scale.
Giriş
Epizyotomi bebek başının kolay,
süratli ve tehlikesiz doğumunu sağlamak,
perinenin tonüsünü korumak ve istenmeyen
yırtıkları önlemek amacıyla; bebek başı
doğarken perinede bulbokavernöz kasına
yapılan insizyondur.1,2,3
Epizyotomiyi ilk kez 1742’de Ould
isimli İrlanda’lı erkek ebe tanımlamıştır.4,5
Fakat 20. yüzyıl ortalarına kadar yaygın
olarak kullanılmamıştır.5,6 Daha sonraları
dünya genelinde yaygın olarak kullanılan ve
çoğu ülkede rutin olarak yapılan bir işlem
haline gelmiştir.5 Son üç yüz yıl boyunca
epizyotomi tartışma konusu olmuştur.4 Son
yapılan çalışmalarda rutin epizyotomi
uygulamasının yararı yanında bir takım
zararları olduğu da belirtilmektedir.7 Dünya
Sağlık Örgütü de (DSÖ) rutin epizyotomi
uygulamasına karşı olduğunu bildirmiştir.7,8
Perine bölgesi doğumdan sonra
nemlidir. Bu nedenle mikroorganizmaların
üremesi kolaylaşır ve epizyonun iyileşmesi
gecikir.9 Ayrıca kadında üretra ve rektumun
epizyotomi alanına yakın olması, enfeksiyon
gelişme riskini artıran diğer bir faktördür.10
Epizyotominin iyileşme süreci geciktiğinde
ve
özellikle
enfeksiyon
geliştiğinde
postpartum depresyon riskinin de daha
yüksek olduğu saptanmıştır.11
Epizyotomi doğum eyleminde en çok
uygulanan ikinci işlemdir. Epizyotominin sık
uygulanması yara bölgesinde enfeksiyon ve
yara kenarlarında açılma gibi sorunların
olma
olasılığını
arttırmaktadır.
Bu
komplikasyonlar epizyotomi bölgesinde
ağrıya ve yara iyileşmesinde gecikmeye
Turk J Public Health 2013;11(2)
neden olmaktadır.12 Bu nedenle gereksiz
epizyotomi uygulamasından kaçınılması ve
onarım sürecinin mümkün olduğunca kısa
sürede tamamlanması gerekir.
Ülkemizde epizyotomi yarasının
iyileşmesini
etkileyen
faktörleri
değerlendiren sınırlı sayıda çalışma
bulunmaktadır ve bu konudaki literatür
bilgisi yetersizdir. Bu çalışmada; kadınlarda
epizyotomi yarasının iyileşmesini geciktiren
faktörlerin saptanması amaçlandı.
Gereç ve Yöntem
Araştırma 01 Temmuz 2007–14
Mart 2008 tarihleri arasında Kütahya İli
Merkezindeki ve Tavşanlı İlçesi’ndeki Devlet
Hastaneleri’nde yürütüldü. İlin toplam 13
ilçesi, bulunmaktadır. 2007 yılı adrese
dayalı genel nüfus sayımına göre il nüfusu
583910, Merkez İlçe nüfusu 237570,
Tavşanlı İlçe nüfusu 99433’tür. Tüm ilde 9
devlet hastanesi hizmet vermektedir.
Merkez İlçe’de bulunan 2 devlet hastanesi
(Kütahya Devlet Hastanesi, Evliya Çelebi
Devlet Hastanesi) ve Tavşanlı İlçesinde
bulunan 2 devlet hastanesi (Tavşanlı 82. Yıl
Devlet Hastanesi, Doç. Dr. Mustafa Kalemli
Devlet Hastanesi) araştırma kapsamına
alınmıştır. Bu hastanelerin seçilmesinin
nedeni nüfus yoğunluğunun ve gebe
yoğunluğunun fazla olduğu bölgelerde
bulunmasıdır.
Bu çalışma yöntem olarak ileriye
dönük bir izleme çalışması olduğundan
örneklem yapılmamıştır. Sadece epizyo
açılmış sağlıklı lohusalar çalışma kapsamına
alınmış,
herhangi
bir
örneklem
73
Epizyotomi iyileşmesi
yapılmamıştır. Bu hastanelerin kayıtlarına
göre 01 Temmuz 2007 - 14 Mart 2008
tarihleri arasında Merkez ilçedeki 855
anneye, Tavşanlı ilçesindeki 628 anneye,
toplam 1483 anneye epizyotomi yapıldığı
saptanmıştır.
Bu çalışmanın evrenini; Kütahya
Devlet Hastanesi, Evliya Çelebi Devlet
Hastanesi, Tavşanlı 82. Yıl Devlet Hastanesi
ve Doç.Dr. Mustafa Kalemli Devlet
Hastanesi’nde 01 Temmuz 2007- 01 Mart
2008 ayları arasında normal doğum yapmış
ve
epizyotomi
yapılmış
anneler
oluşturmaktadır.
Bu
hastanelerin
kayıtlarına göre 01 Temmuz 2007 - 14 Mart
2008 tarihleri arasında Merkez ilçe’deki 855
anneye, Tavşanlı ilçe’sindeki 628 anneye,
toplam 1483 anneye epizyotomi yapıldığı
saptanmıştır.
Bu çalışmada ileriye dönük bir
izleme (Prospektif) araştırmasıdır. 01
Temmuz 2007 - 14 Mart 2008 tarihleri
arasında Kütahya İli Merkezi’ndeki ve
Tavşanlı İlçesi’ndeki Devlet Hastanelerinde
epizyotomili
normal
doğum
yapan,
çalışmaya katılmayı kabul eden ve doğum
sonrası dönemin ilk 15 günlük süresince
Kütahya ili sınırlarında bulunan anneler
dâhil edilmiştir. Araştırmaya 110 anne
alınmış fakat şehir dışına çıkma, telefon
numarasını yanlış verme, evinde bulunmama
ve telefona cevap vermeme gibi nedenlerle 6
anneye ulaşılamadığı için araştırmadan
çıkartıldı. Bu sebepten dolayı araştırma
koşulları yerine getiren Tavşanlı İlçesindeki
27 anne, Merkez ilçedeki 77 anne olmak
üzere toplam 104 anne ile yürütülmüştür.
Devlet
hastanelerinde
anneler
doğumdan sonra ilk iki saat doğumhanedeki
travay odasında daha sonra ise serviste
gözlenmektedir (doğumdan sonraki 3-24
saat).
Bu nedenle araştırmanın ilk
gözlemine doğum sonrası ilk 4 saat süre
boyunca doğumhanelerde ve doğum
servislerinde bulunan anneler dahil edildi.
İkinci ve üçüncü gözlemler merkez ilçedeki
1, 3, 5, 7, 8, 11, 14 nolu sağlık ocaklarında ve
Tavşanlı ilçesindeki 1, 2, 3, 4 nolu sağlık
ocaklarında yapıldı.
Anneler gözlem
gününden bir gün önce telefonla sağlık
ocağına davet edildi. Epizyotomi bölgesinin
değerlendirilmesi hasta mahremiyetinin
Turk J Public Health 2013;11(2)
korunması bakımından tek kişilik odalarda
(gebe muayene odaları) yapılmıştır. Sağlık
ocağına gelemeyeceğini bildiren 7 anneye ev
ziyareti yapıldı. Ev ziyareti yapılan annenin
mahremiyeti gözetilerek uygun bir odada
gözlemi yapıldı.
Etik kurul onayı için başvuru
yapılmadı. Kadınlar için yapılan sözlü
bilgilendirilmiş onamlar yeterli görüldü.
Araştırmanın verileri, araştırmacı
tarafından geliştirilen veri toplama formu ve
REEDA Skalası ile toplanmıştır.
Veri
toplama formu iki bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölüm; annelere ilk görüşmede
uygulanan bölümdür.
Bu bölümde
annelerin yaşı, boyu, gebelik öncesi kilosu,
miaddaki kilosu ve gebelik boyunca toplam
kaç kilo aldığı, öğrenim durumu, mesleği,
eşinin mesleği, eşinin öğrenimi, sosyal
güvencesi, aile tipi, aynı evde yaşayan kişi
sayısı, aylık geliri, gebeliğinde kullandığı
ilaçlar, gebelik öncesi dönemde, gebelik
süresince ve doğumdan sonra sigara
kullanma durumları, herhangi bir sistemik
hastalığının
olup
olmadığı,
önceki
operasyonları ve yara iyileşmesinin kaç
günde olduğu, ilk gebelik yaşı, toplam
gebelik sayısı, kaçıncı doğumu, en son
gebeliği ile şu andaki gebeliği arasında
geçen süre, gebelik boyunca egzersiz yapma
durumu, travay süresi (kontraksiyonların
ilk başladığı andan eylemin II. devresine
kadar olan süre soruldu), eylemin II.
devresinin kaç dakika sürdüğü (annenin
anlayabileceği bir şekilde kendisine
soruldu),
epizyotomi
dışında
diğer
laserasyonların olup olmadığı, yenidoğanın
kilosu, yenidoğanın baş çevresi, yenidoğanın
prezentasyonu daha önce doğum yapmış
olan
kadınların
önceki
doğumunda
epizyotomi
uygulanıp
uygulanmadığı,
uygulananlarda epizyotomi için özel bir
bakım uygulama durumu, epizyotomi
bölgesinde enfeksiyon gelişip gelişmediğini
araştıran sorular sorulmuştur.
İkinci
bölüm;
annelere
son
görüşmede uygulanan bölümdür. Bu
bölümde
epizyotomi
iyileşmesini
etkileyeceği düşünülen; annelerin doğum
sonrası kendisine ve bebeğine yardımcısı
olup olmadığı, doğumdan sonra epizyotomi
bölgesi için herhangi bir uygulama yapma
74
Epizyotomi iyileşmesi
durumu, doğumdan sonra kanamanın
karakterinin nasıl olduğu, doğumdan sonra
kanama takibi için kullandığı pedin türü,
pedini günde kaç kez değiştirdiği,
doğumdan sonra ilk banyosunu kaçıncı gün
yaptığı, banyoyu nasıl yaptığı, hangi tip
tuvalet kullandığı, tuvaletten önce ellerini
yıkama durumu, tuvaletten sonra genital
bölge temizliğini nasıl yaptığı, tuvalet
temizliğini ne ile yaptığı, tuvaletten sonra
ellerini yıkama durumu, ilk dışkılamasını
doğumdan sonra kaçıncı günde yaptığı,
kabızlık şikayeti olma durumu, kabızlık
şikayetini giderecek herhangi bir ilaç veya
herhangi bir yöntem kullanma durumu, ilk
dışkılama sırasında dikişlerinde ağrı,
yanma, acı hissetme durumu, genital bölgeyi
her yıkadıktan sonra kurulama durumu, her
tuvalet ihtiyacını gördükten sonra genital
bölgeyi yıkama durumu, vajinal deodorant
kullanma durumu, iç çamaşırını doğumdan
sonra kaçıncı günde giydiği, kullandığı iç
çamaşırın tipi, çamaşırlarını değiştirme
sıklığı, dikiş yerinde bir şikayetinin olup
olmadığı, akıntıda kötü bir koku olup
olmadığı, günde ortalama kaç bardak sıvı
aldığı, günlük kaç saat uyduğuna ilişkin
sorular yer almaktadır.
Tablo 1. Epizyotomi bölgesi değerlendirme skalası (REEDA skoru)
Puan
Kızarıklık
Ödem
Ekimoz
Akıntı
Yara
dudaklarında
ayrılma
0
Yok
Yok
Yok
Yok
Ayrılma Yok
1
2
3
İnsizyonun
bilateral 0.25
cm içinde
İnsizyonun
bilateral 0.5
cm içinde
İnsizyonun
bilateral 0.5
cm ötesinde
Perinede,
insizyonda 1
cm’den az
Perinede ve/
veya vulvada
1-2 cm
arasında
Perinede ve/
veya vulvada 2
cm’den büyük
Bilateral 0.25 cm
veya unilateral 0.5
Bilateral
0.25 cm – 0.5 cm
arası unilateral 0.5
cm – 2 cm
Bilateral 1 cm’den
unilateral 2 cm’den
büyük
Bu form çoğaltılmadan önce 10
vakada pilot uygulama yapılarak gerekli
düzeltmeler yapıldı. Epizyotomi bölgesinin
değerlendirilmesi için REEDA Skalası (RS)
kullanıldı.13,14 REEDA Skalası ilk kez 1970
yılında Davidson13 tarafından perinenin
iyileşmesi
konulu
master
tezinde
kullanılmıştır. Skalanın geçerlilik ve
güvenirlik çalışması, 1989'da Hill tarafından
yapılmıştır. Türkiye’de REEDA Skalası
Üstünsöz
tarafından
‘‘Epizyotomi
İyileşmesinde Sıcak ve Soğuk Uygulamaların
Etkisi’’ konulu uzmanlık tezinde kullanılmış
ve Türkiye için geçerlilik ve güvenilirlik
çalışması yapılmıştır.14 Bu skala perineal
Turk J Public Health 2013;11(2)
Serum
Deri ayrılması 3
mm veya daha az
Sulu
kanlı
Deri ve subcutan
yağ dokusu
ayrılıyor ise
Kanlı
pürülan
Deri, subcutan yağ
ve faysa tabakaları
ayrılıyorsa
yara iyileşmesini gösteren beş faktörü
kapsar (Tablo1): Redness (Kızarıklık),
Edema (Ödem), Echymosis (Ekimoz),
Discharge (Akıntı), Approximation (Yara
dudaklarının
kapanması).
İyileşme
faktörlerinin her biri 0, 1, 2 ve 3 puanları
verilerek değerlendirilir. Beş kategorinin
değerlendirilmesi sonucu elde edilen
puanların
toplamı
REEDA
skorunu
oluşturur. En düşük puan 0, en yüksek puan
15'tir. En yüksek puan en ciddi perineal
travmayı gösterir.
REEDA
Skalası
ilk
gözlem
yapıldığında (birinci gün), ikinci gözlem
yapıldığında (beşinci gün) ve üçüncü gözlem
75
Epizyotomi iyileşmesi
yapıldığında (onbeşinci gün) ayrı ayrı
dolduruldu.
Yara
iyileşmesini
etkileyeceği
düşünülen birinci ve ikinci bölümde yer alan
bilgiler
bağımsız
değişkeni,
REEDA
Skalasından 1., 5. ve 15. gün muayenesinden
alınan toplam puanlar bağımlı değişkenleri
oluşturdu.
Verilerin özetlenmesinde tanımlayıcı
istatistikler kullanıldı. Bağımlı değişkenler;
[1.gün
(Kolmogorov-Smirnov=0.283,
p<0.001),
5.gün
(KolmogorovSmirnov=0.165, p<0.001), ve 15 gün
(Kolmogorov-Smirnov=0.318,
p<0.001)
REEDA Skalası muayene puanları] normal
dağılım göstermiyorlardı. Bu nedenle;
Tablo 2. Annelerin bireysel ve ailesel özellikleri
Değişkenler
n=104
bağımsız değişkenlerle karşılaştırılmasında;
kesikli değişkenler için Mann Whitney-U
testi,
sürekli
değişkenlerin
karşılaştırılmasında
Spearman
Rank
Korelasyon analizi kullanıldı.
Bulgular
Araştırma
kapsamına
alınan
annelerin yaş ortalaması 25.4±4.1 yıldı ve
%97.1'i ev hanımıydı. Ayrıca annelerin
%73.1’i çekirdek aile tipine sahip ve evde
yaşayan kişi sayısı ortalaması 4.2±1.6
kişiydi. Diğer sosyodemografik özellikler
Tablo 2’de sunulmaktadır.
Sayı
%
Yaşı
Boyu (cm)
Öğrenim süresi (yıl)
Eş öğrenim süresi
Eşin mesleği
Sosyal güvencesi
Aile tipi
:5-8 yıl
9 yıl ve üzeri
78
26
75.0
25.0
:Serbest
35
33.7
:5-8 yıl
9 yıl ve üzeri
Memur-İşçi
:Var
Yok
:Geniş aile
Çekirdek aile
Evde yaşayan kişi sayısı
Aylık toplam gelir (TL)
Turk J Public Health 2013;11(2)
53
51
69
91
13
28
76
Ortalama±SS
Dağılım
aralığı
25.4±4.1
18-36
161.6±4.6
151-170
4.2±1.6
2-10
50.9
49.1
66.3
87.5
12.5
26.9
73.1
732±346
4002000
76
Epizyotomi iyileşmesi
Tablo 3. REEDA skalası puanlarının annelerin sosyodemografik, ailesel ve obstetrik özelliklerine
göre dağılımı
Sosyodemografik, Ailesel ve Obstetrik Özelliklerinin REEDA Skalası Puanına Göre Dağılımı
Değişkenler
n=104
Öğrenim süresi (yıl)
5-8 yıl
9 yıl ve üzeri
Eşinin
öğrenim
süresi (yıl)
5-8 yıl
9 yıl ve üzeri
1.Gün
Sayı
ort±SS
78
53
26
51
Z
5.Gün
Sayı
ort±SS
0.77±1.27 -0.49
78
0.77±1.37 -0.54
53
p
0.81±1.02 0.623 26
0.78±1.03 0.587 51
Araştırmaya katılan annelerin ilk
gebelik yaşı ortalaması 22.0±3.1 yıldı. Son
gebelikleri sırasında annelerin %83.7’sinin
demir ve vitamin kullandığı, %17.3’ünün
günde 5-60 dakika (dk) arası değişen
sürelerde, herhangi bir profesyonel yardım
almadan kendi kararı ile yürüyüş ve/veya
pelvik taban kas egzersizlerini yaptığı
belirlendi.
Annelerin
doğum
eylemi
incelendiğinde, travay süresinin ortalama
9.9±2.9 saat olduğu ve doğumun II.
devresinin ortalama 16.6±10.0 dk olduğu
saptandı. Epizyotomi dışında laserasyon
gelişen anne oranı %11.5’ti. Yenidoğanların
ağırlık ortalamaları 3258±327 gr,
baş
çevreleri ise ortalaması 34.8±0.6 cm’di.
Kendisi (p=0.009) ve/veya Eşi
(p=0.012) 9 yıl ve üzeri öğrenim gören
kadınların REEDA skalasına göre 5. gün
puanları, kendisi ve/veya eşi 9 yıldan daha
az öğrenim görenlerden daha düşüktü
(Tablo 3).
Loşianın rengi, doğum sonrasında
kabızlığının olması, ilk dışkılama sırasında
Turk J Public Health 2013;11(2)
Z
15. Gün
Z
Sayı
ort±SS
3.44±2.00 -2.62
78
2.59±2.72 -1.43
3.64±2.22 -2.53
53
2.77±2.91 -1.07
p
2.46±1.36 0.009 26
2.73±1.39 0.012 51
p
1.65±2.30 0.153
1.92±2.27 0.285
epizyotomi bölgesinde ağrı olması ile
lohusaların REEDA skalasına göre 1. 5. ve
15. gün ortalama puanları arasında ilişki
saptanmadı (p>0.05, Tablo 4).
Oturarak banyo yapan lohusaların 5.
gün RS puanı, ayakta (duş şeklinde) banyo
yapanların puanından düşüktü (p=0.011).
Tuvaletten sonra genital temizliğini önden
arkaya doğru yapan lohusaların 15. gün RS
puanı, genital temizliğini rastgele yapanlara
göre daha düşüktü (p=0.003). Genital
bölgeyi
yıkadıktan
sonra
kurulayan
lohusaların 15. gün REEDA Skalası Yara
İyileşme (RSYİ) puanı kurulamayanlardan
daha düşüktü (p=0.009, Tablo 5).
Doğum sonrası iç çamaşırını ilk üç
gün içinde giyen lohusaların dördüncü gün
ve daha sonra giyen annelere göre; 1. gün
RSYİ puanı daha yüksek (p=0.0375), 5. gün
daha düşüktü (p=0.015). Sadece pamuklu
cins çamaşır kullanan lohusaların 15. gün
RSYİ puanı, karışık (naylon, ipek ve pamuk)
cins çamaşır kullananlara göre daha
düşüktü
(p=0.007,
Tablo
5).
77
Epizyotomi iyileşmesi
Tablo 4. REEDA skalası puanlarının annelerin lohusalık dönemindeki fizyolojik süreç ve
yakınmalarına ilişkin özelliklerine göre dağılımı
Değişkenler
n=104
1.Gün
Sayı
Loşia karakteri
İlk günler koyu kırmızı 95
daha sonra açık kırmızı
renkte olan
ort±SS
Z
p
0.81±1.24 -0.76
5.Gün
Sayı
ort±SS
Z
95
3.16±1.95 -1.01
p
15.Gün
Sayı
ort±SS
Z
95
2.22±2.54 -1.44
p
1
hafta
süresince
kanamanın renginde bir 9
değişiklik olmayan
0.44±0.73 0.445 9
3.56±1.33 0.311 9
3.78±3.35 0.151
Olan
58
0.97±1.39 -1.66
58
3.48±2.10 -1.09
58
2.67±2.71 -1.79
55
0.91±1.40 -0.74 55
0.459
0.63±0.93
49
3.49±2.09 -1.09
55
2.64±2.66 -1.71
Kabızlığı
Olmayan
İlk dışkılamada epizyotomi
dikişlerinde ağrı
Olan
Olmayan
46
49
0.54±0.89 0.098 46
Doğumdan sonra lohusaların kendisi
ve bebeğinin bakımı için yardımcısı olması,
pizyotomi bölgesine pansuman yapılması,
alaturka tipi tuvalet kullanılması, her tuvalet
sonrası genital bölgenin yıkanması ile RSYİ
puanları arasında bir ilişki saptanmadı
(p>0.05).
Lohusaların yaşadığı evdeki kişi
sayısı arttıkça 15. gün RSYİ toplam puanları
arasında düşük düzeyde, pozitif ve anlamlı
bir korelasyon bulunmaktaydı (p=0.038).
Ailenin aylık geliri arttıkça 5. gün RSYİ
toplam puanları arasında orta düzeyde,
negatif ve anlamlı (p=0.001) bir korelasyon
bulunurken 15. gün RSYİ toplam puanları
arasında ise düşük düzeyde, negatif ve
anlamlı (p=0.044) bir korelasyon saptandı.
Aylık gelir arttıkça RSYİ puanı azalmaktaydı
(Tablo 6).
Turk J Public Health 2013;11(2)
2.83±1.58 0.274 46
2.86±1.63 0.275 49
1.96±2.52 0.073
2.04±2.61 0.087
Çalışmaya dahil edilen lohusaların
günlük ped değiştirme sayısı ile 15. gün RSYİ
puanları arasında düşük düzeyde negatif ve
anlamlı bir korelasyon (15. gün p=0.019)
bulunmaktaydı. Lohusaların günlük ped
değiştirme sayısı arttıkça RSYİ puanı
azalmaktaydı (Tablo 6).
Lohusaların doğum sonrası ilk
banyolarını yapması geciktikçe 15. gün RSYİ
puanları arasında düşük düzeyde, pozitif ve
anlamlı (p=0.018) bir korelasyon olduğu
belirlendi. Ayrıca lohusaların iç çamaşırını
giymesi geciktikçe 15. gün RSYİ puanları
arasında orta düzeyde, pozitif ve anlamlı
(p<0.001)
bir
korelasyon
saptandı.
Lohusaların doğum sonrası ilk banyolarını
yapması ve iç çamaşırını giymesi geciktikçe
RSYİ puanı artmaktaydı (Tablo 6).
78
Epizyotomi iyileşmesi
Tablo 5. REEDA skalası puanlarının annelerin lohusalık bakım davranışlarına göre dağılımı
Değişkenler
n=104
1.Gün
ort±SS
-0.79
13
4.69±2.32
60
0.95±1.46
-1.04
0.65±0.97 0.299
44
78
26
0.76±1.29
-1.08
0.85±0.92 0.280
İlk üç günde giyen
17
1.00±0.94
Pamuklu iç çamaşırı
kullananlar
69
0.72±1.24
35
Oturarak banyo yapan
Tuvaletten sonra genital
temizliğini
Önden arkaya doğru yapan
Arkadan öne doğru ya da
rastgele yapan
Genital bölgeyi yıkadıktan
sonra
Kurulayan
Kurulamayan
İç çamaşırını
Dördüncü gün ve daha geç
giyen
Karışık tip iç çamaşırı
kullananlar
ort±SS
13
0.54±0.88
44
Z
Sayı
Duş şeklinde banyo yapan
Sayı
5.Gün
91
87
15. Gün
Z
Z
Sayı
ort±SS
-2.56
13
3.62±3.38
-1.54
60
3.11±1.91
-0.58
3.25±1.92 0.564
44
60
1.43±1.93
-2.99
3.03±2.89 0.003
78
26
3.10±1.90
-0.90
3.46±1.94 0.371
78
26
2.08±2.63
-2.62
3.19±2.53 0.009
-2.09
17
3.00±1.62
-2.43
17
1.00±1.32
-1.48
-0.66
69
2.93±1.79
-1.88
69
1.74±1.97
-2.71
0.89±1.16 0.512
35
3.71±2.04
0.06
35
3.57±3.33 0.007
p
0.81±1.25 0.431
0.74±1.25 0.037
Lohusaların günde aldığı ortalama
sıvı miktarı ile 5. gün RSYİ puanları arasında
ise düşük düzeyde, negatif ve anlamlı
(p=0.024) bir korelasyon bulunmaktaydı.
Lohusaların aldığı sıvı miktarı arttıkça RSYİ
puanı azalmaktaydı (Tablo 6).
Lohusaların günde ortalama uyuma
süresi ile 5. gün ve 15.gün RSYİ puanları
arasında düşük düzeyde, negatif ve anlamlı
(5. gün p=0.018, 15. gün p=0.011) bir
korelasyon bulunmaktaydı. Lohusaların
günde ortalama uyuma süresi arttıkça RSYİ
puanları azalmaktaydı (Tablo 6).
Turk J Public Health 2013;11(2)
91
87
p
2.98±1.75 0.011
3.23±1.96 0.015
91
87
p
2.18±2.49 0.123
2.62±2.75 0.140
Annelerin 1. gün ile 5. gün toplam
puanları arasında orta düzeyde, pozitif ve
anlamlı (5. gün p=0.001) bir korelasyon
bulunmaktaydı. Annelerin 1. gün REEDA
Skalası puanı arttıkça 5. gün REEDA Skalası
puanı da artmaktaydı. Annelerin 1. gün ile
15. gün toplam puanı arasında ilişki (1. gün
p=0.518) yoktur. Annelerin 5. gün ile 15.
gün toplam puanları arasında kuvvetli
düzeyde, pozitif anlamlı (15. gün p<0.001)
bir korelasyon bulunmaktaydı. Annelerin 5.
gün REEDA Skalası puanı arttıkça 15. gün
REEDA Skalası puanı da artmaktaydı.
79
Epizyotomi iyileşmesi
Tablo 6. REEDA skalası puanlarının, annelerin ailesel özellikleri ve lohusalık dönemi bakım
davranışlarına göre dağılımı
REEDA skalasına göre puan dağılımı
Değişkenler
n=104
1.Gün
R
5.Gün
p
15. Gün
R
p
R
p
Evde yaşayan kişi sayısı
-0.07 0.455
0.11
0.259
0.204
0.038
Günlük ped değiştirme sayısı
-0.17 0.083 -0.07
0.464
-0.23
0.019
Aylık gelir
Doğumdan sonra ilk banyo kaçıncı gün
0.13
0.192 -0.31
-0.11 0.289 -0.02
Doğum sonrası iç çamaşırını kaçıncı günde -0.15 0.136
giydi
Günde ortalama alınan sıvı miktarı (lt)
0.04
0.09
0.654 -0.22
Günde ortalama uyuma süresi (saat)
-0.03 0.732 -0.23
5.Gün
0.33
1.gün
15. Gün
1.00
0.06
-
0.001
0.518
1.00
0.54
0.001
0.831
0.363
0.024
0.018
-
<0.001
-0.20
0.23
0.044
0.018
0.35
<0.001
-0.11
0.272
1.00
-
-0.25
0.011
Tartışma
Günümüzde özellikle fetal ve
maternal stress varlığında epizyotomi
uygulanması konusunda görüş birliğine
varılmıştır. Ayrıca ciddi perineal laserasyon
riski olduğunda, sağlıklı bir doğumun için
daha geniş bir çıkım alanına ihtiyaç
duyulduğunda; vakum-forseps gibi diğer
operatif doğum uygulamaları sırasında da
epizyotomi uygulanabilmektedir.15
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı
2011 yılı verilerine göre ülkemizde
1237172 doğum gerçekleşmiştir.16 Türkiye
Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA) 2008
verilerine göre doğumların %90’ı bir sağlık
kuruluşunda ve %91’i eğitimli sağlık
personelinin yardımı ile olmuştur.17
Doğumun sağlık personeli yardımıyla olması
epizyotomi
uygulama
oranını
da
artırmaktadır.
TNSA
2008
verilerine
göre,
ülkemizde en yüksek doğurganlık hızı, 20-29
Turk J Public Health 2013;11(2)
yaş grubu kadınlarda görülmektedir.17 Yaş
artışının yara iyileşmesini olumsuz yönde
etkilediği bilinmektedir.18 Çocuklarda yara
iyileşmesi erişkinlere göre daha hızlıdır.
Yaşlılarda (65 yaş ve üstü) yara
iyileşmesinin enflamasyon aşamasında bazı
Çalışmamızda
yavaşlamalar
olur.19
annelerin yaşları ile RSYİ puanları arasında
ilişki saptanmadı. Çalışmamızdaki annelerin
yaşlarının 18-36 yaş aralığında olması
nedeniyle yaş faktörünün yara iyileşmesini
etkileyecek
düzeyde
olmadığını
düşünüyoruz.
Ülkemizde yıldan yıla kadınlar
arasında okuma yazma oranları artmaktadır
ancak halen ülkemizde üreme çağındaki her
sekiz kadından biri okuryazar değildir. Bu
durum
bize
ülkemizdeki
öğrenim
standartlarının henüz yüksek bir düzeye
ulaşmadığını göstermektedir.17 Akın ve
Mıhçıokur20 çalışmasında öğrenim düzeyi
80
Epizyotomi iyileşmesi
düşük olan kadınların diğerlerine göre
sağlık
hizmetlerinden
daha
az
yararlandıklarını vurgulamıştır.
Bunun
nedeni olarak da kadınların sağlık
hizmetlerinin
kendilerine
neler
kazandırabileceğinin farkında olmamaları,
çekinmeleri
ya
da
karar
verme
özgürlüklerinin
kısıtlı
olmasını
ileri
sürmüşlerdir. Ergin ve ark.21 çalışmalarında,
öğrenim düzeyi düşük olan kadınların
sağlıksız koşullarda doğum yaptığını
belirlemişlerdir. Çalışmamızda kadınların
(p=0.009) ve eşlerinin (p=0.012) öğrenim
süresi arttıkça 5. gün RSYİ puanları
azalmaktaydı. Bu durum öğrenim düzeyinin
arttıkça epizyotomi yara iyileşme hızının da
arttığını
düşündürmektedir.
Ege
ve
Eryılmaz22 çalışmasında, öğrenim düzeyi
yükseldikçe
hijyenik
davranışlarının
arttığını bildirmektedir. Koştu ve Taşçı23
çalışmasında, eğitim düzeyi arttıkça
bireylerin sağlık arayışı davranışlarının
daha iyi olduğunu ve sağlıkla ilgili
uygulamalara daha fazla dikkat ettiklerini
belirtmektedir. Bu sonuçlar çalışmamızın
bulgusuyla benzerlik göstermektedir.
Evde yaşayan kişi sayısının yara
iyileşmesi üzerine etkisini araştıran bir
çalışmaya ulaşılamamıştır. Çalışmamızda
evde yaşayan kişi sayısı arttıkça 15. gün
(p=0.038) RSYİ puanları da artıyordu. Dereli
Yılmaz ve Kızılkaya Beji24 çalışmalarında
çekirdek aile tipine sahip gebelerin özbakım gücü puanlarının geniş ailede
yaşayanlara göre daha yüksek olduğunu
saptamışlardır. Benzer şekilde Altıparmak25
çekirdek ailede yaşayan gebelerin geniş
ailede yaşayan gebelere göre özbakım gücü
puanlarının ve yaşam kalitesi çevresel alan
puanlarının
daha
yüksek
olduğunu
saptamıştır. Annenin günlük işlerden dolayı
kendi bakımını ihmal etmesi ve/veya
mahremiyete özel alan bulamaması gibi
nedenlerden dolayı yara iyileşmesinin
gecikebileceğini düşünüyoruz. Bu konuda
kesin yargıya varılamamakla birlikte ileride
yapılacak araştırmalar ilgili soruları
yanıtlayabilir.
Sosyoekonomik
düzey
yaşam
standartlarını
belirleyen
önemli
bir
etmendir. Çayır ve ark.26 çalışmalarında
gelir düzeyinin azaldıkça, sebze tüketiminin
azaldığını ve obezite oranının arttığını
Turk J Public Health 2013;11(2)
Beslenme
eksikliği
belirlemişlerdir.
içerisinde bulunan hastalarda yara
iyileşmesi tam olmaz ve gecikir.27
Kuyumcu
ve
ark.28
çalışmalarında
malnütrisyonun şiddeti ile orantılı yara
iyileşmesinde gecikme ve enfeksiyon
oluştuğunu belirtmiştir.
Ayrıca gelir
düzeyinin azalmasıyla hijyen ihtiyaçlarının
ve günlük gereksinimlerin yeterince
karşılanamaması söz konusu olabilir. Bizim
çalışmamızda da aylık gelirle 5. gün
(p=0.001), 15. gün (p=0.044) RSYİ puanları
arasında negatif bir ilişki bulunmaktaydı.
Aylık gelir azaldıkça yara iyileşmesi
gecikmekteydi.
Annelerin
hijyen
ihtiyaçlarını (yeterli sayıda iç çamaşırı
olmaması nedeniyle iç çamaşırlarını gerekli
sıklıkta değiştirememesi, tuvalet kağıdı
alamaması, az sayıda ped kullanmak için sık
ped değiştirmemesi yada hijyenik ped
alamaması gibi.) ve beslenme gibi temel
gereksinimlerini
yeterli
düzeyde
karşılayamaması
nedeniyle
yara
iyileşmesinin gecikebileceğini düşünüyoruz.
Doğum
sonu
dönemde
loşia
özellikleri için; Yapılan Spearman Rank
Korelasyon analizinde loşia rengindeki
değişiklik ile 1. gün (p=0.445), 5. gün
(p=0.311) ve 15. gün (p=0.151) RSYİ
puanları arasında bir ilişki olmadığı
dolayısıyla loşia karekterinin yara iyileşmesi
konusunda bir fikir vermediği sonucuna
varılmıştır.
Epizyotominin olumsuz yönlerinden
birisi kabızlık gelişme riskini arttırmasıdır.29
Üstünsöz14, Toker ve Eroğlu30, Dereli ve
ark.31 yaptıkları çalışmalarda kabızlık olan
annelerde
epizyotomi
yara
iyileşme
sürecinin etkilenmediğini saptamışlardır.
Bizim çalışmamızda da lohusalarda kabızlık
olmasının; 1. gün (p=0.098), 5. gün
(p=0.274) ve 15. gün (p=0.073) RSYİ
puanını
etkilemediği
belirlendi.
Bu
değişkenin
başka
çalışmalarda
da
araştırılması gerektiği kanısındayız.
Toker ve Eroğlu30 çalışmasında
doğum sonu ilk dışkılamanın epizyotomi
yarası üzerinde baskı oluşmasına neden
olduğundan annelerin ağrı duyduklarını
bildirmişlerdir. Çalışmamızda ilk dışkılama
sırasında epizyotomi bölgesinde ağrı
olaması ile 1. gün (p=0.459), 5. gün
81
Epizyotomi iyileşmesi
(p=0.275), 15. gün (p=0.087) RSYİ puanları
arasında ilişki yoktu (Tablo 4). İlk dışkılama
sırasında ağrı hisseden annelerde yara
iyileşmesi gecikmemesine rağmen 15.
gündeki RSYİ puanının anlamlılığa yakın
olması, bize yara iyileşmesini geciktirme
olasılığının
yüksek
olabileceğini
düşündürmektedir. Ancak bu değişkeni
analiz eden bir çalışmaya ulaşılamamıştır.
Lohusalık boyunca perine bölgesinin
temiz ve kuru tutulması, puerperal
enfeksiyonun önlenmesinde ve yara
iyileşmesinin hızlanmasında çok büyük
önem taşımaktadır. Sık ped değiştirmek
enfeksiyonlardan
korunma
yönünden
önemlidir.31 Çalışmamızda günlük ped
değiştirme sayısı ile 15. gün (p=0.019) RSYİ
Puanları arasında ise düşük düzeyde negatif
bir korelasyon bulunmaktaydı. Lohusaların
günlük ped değiştirme sayısı arttıkça
epizyotomi yara iyileşmesi hızlanmaktaydı.
çalışmasında
kadınların
Yağmur32
%46.5’inin günde 1-2 ped değiştirdiğini ve
kadınların %27’sinde mevcut ya da
geçirilmiş genital yol enfeksiyonu hikayesi
olduğunu saptamıştır. Ped değiştirme sayısı
azaldıkça
enfeksiyon
gelişme
riski
artabileceğinden araştırma sonuçlarımızı
desteklemektedir.
Yara bölgesinin temiz tutulması
enfeksiyonun
önlenmesi
ile
direk
ilişkilidir.28 Lohusaların ilk banyo günü ile
15. gün (p=0.018) RSYİ puanları arasında ise
pozitif bir korelasyon bulunmaktaydı. İlk
banyo geciktikçe RSYİ puanları artmakta
başka bir ifadeyle epizyotomi yara
iyileşmesi de gecikmekteydi.
Yapılan çalışmalarda epizyotomili
lohusaların oturarak banyo yapmasının, yara
bölgesinde kontaminasyona yol açarak
iyileşme
süresini
geciktirdiği22,30
bildirilmesine rağmen çalışmamızda ayakta
(duş şeklinde) banyo yapılması ile 5. gün
(p=0.011) RSYİ puanının azaldığını saptadık.
Bu konu ile ilgili daha fazla çalışmaya ihtiyaç
olduğu düşünülmektedir.
İyileşme sürecinin enflamasyon ve
eksuda oluşumu sırasında yarada bakteri
bulunması veya bulaşması enfeksiyona yol
açar. Perine hijyeninin doğru yapılmasının
epizyotomi iyileşme sürecine etkisini
araştıran
çalışmaya
ulaşılamamıştır.
Turk J Public Health 2013;11(2)
Çalışmamızda lohusaların tuvaletten sonra
yaptığı genital temizliğin doğru yapılması ile
15. gün (p=0.003) RSYİ puanı azalmaktadır.
çalışmasında
Karatay
ve
Özvarış10
%36.9’unun genital bölgeyi önden arkaya
doğru
temizledikleri,
büyük
bir
çoğunluğunun ise bu temizliği doğru
olmayan bir biçimde yaptığını saptamış ve
kadınların %72.8’inin geçmişte akıntı
sorunu yaşadığını, akıntı sorunu yaşayan
kadınların da %28.7’si şu anda akıntı
sorununun devam ettiğini bildirmiştir.
Genital temizliğin doğru yapılması akıntı ve
yara yeri enfeksiyonu gelişme riskini
azaltmaktadır. Bu sonuçlar araştırma
bulgularımızı desteklemektedir.
Mikroorganizmalar
nemli
ve
oksijensiz ortamda daha çok ürer bu
nedenle yaranın temiz ve kuru tutulması
gerekmektedir.9,30 Yara dokusu kuru ise
hücre hareketleri azalır nemli olduğunda ise
artar.30 Her tuvalet sonrası genital bölgeyi
yıkama durumunun yara iyileşmesi üzerine
etkisini
araştıran
çalışmaya
rastlanmamıştır.
Çalışmamızda
genital
bölgeyi her yıkamadan sonra kurulayan
annelerde 15. gün (15. gün p=0.009) yara
iyileşmesi daha hızlıydı.
Doğum sonrası iç çamaşırını erken
giyen lohusalarda 15. gün (p<0.001) RSYİ
puanları
azalmaktaydı.
Epizyotomi
yaralarının
iyileşmesi
sürecinde
enfeksiyonların önlenmesi açısından bu
sonucun çok önemli olduğu kanısındayız.
Pamuklu olmayan sıkı iç çamaşırları,
perineal havalanmayı önledikleri için nemli
bir ortam oluşturarak mikroorganizmaların
üremesine neden olmaktadır.22 Kullanılan
çamaşır tipinin yara iyileşmesi üzerine
etkisini
araştıran
bir
çalışmaya
ulaşılamamıştır.
Çalışmamızda sadece
pamuklu tip çamaşır kullanan lohusaların 5.
gün (p=0.060) ve 15. gün (p=0.007) RSYİ
puanını azaltmaktaydı. Bu sonuç bize sadece
pamuklu
tip
çamaşır
kullananlarda
epizyotomi yara iyileşmesinin daha kısa
sürede gerçekleştiğini düşündürmektedir.
Doğum eyleminin yarattığı anksiyete
ve yorgunluğu gidermek için annenin
yeterince
uyuması
ve
dinlenmesi
gerekmektedir. Ancak lohusalığın ilk
haftalarında ağrılar ve bebeğin sık
82
Epizyotomi iyileşmesi
aralıklarla beslenmesi nedeniyle lohusaların
yaklaşık %80’i 8 saatten az uyurlar.23
Çalışmamızda lohusaların günlük ortalama
uyku süresi ile 5. gün (p=0.018) ve 15. gün
(p=0.011) RSYİ puanları arasında negatif bir
korelasyon bulunmaktaydı.
Lohusaların
günde ortalama uyuma süresi azaldıkça yara
iyileşmesi gecikmekteydi. Güler ve Taşkın33
histerektomi ameliyatı sonrasında ortaya
çıkan sorunlarla başetmede planlı öğretimin
etkisi ile ilgili yaptıkları çalışmalarına
histerektomi ameliyatı olan 19-59 yaş
grubunda, en az ilkokul mezunu olan 31'i
deney ve 33'ü kontrol grubu olmak üzere 64
kadını dahil etmişlerdir. Bu çalışmanın
sonuçlarına
göre,
deney
grubunda
kadınların %48.4’ünde kontrol grubundaki
kadınların %57.6’sında kesi yerine ilişkin
problemler (hassasiyet, ağrı, kaşıntı, akıntı)
saptamışlardır. Ayrıca çalışmada deney
grubundaki kadınların %48.4’ünün kontrol
grubundaki
kadınların
%69.7’sinin
uykusuzluk
problemi
yaşadıklarını
bildirmişlerdir.
Çalışmanın
sonuçları
değerlendirildiğinde uykusuzluk ile yara
iyileşmesinin gecikmesi arasında ilişki
olduğu söylenebilir. Bizim çalışmamızda da
uyuma süresi arttıkça yara iyileşmesi
hızlanmaktaydı.
RSYİ puanlarının 1., 5. ve 15.
günlerdeki
korelasyonu
değerlendirildiğinde; doğum sonu 1. gün
RSYİ puanı arttıkça 5. gün RSYİ puanı da
artmaktaydı
(p=0.001).
Birinci
gün
muayenesinde; kızarıklık, ödem, ekimoz,
akıntı, yara dudaklarında ayrılma olması 5.
gündeki yara iyileşmesinin gecikeceğinin
önemli bir göstergesidir. Birinci gün ile 15.
gün RSYİ puanları arasında ise ilişki
(p=0.518) bulunmadı.
Bu durum bize
lohusaların 1. gündeki bulgularının 15.
günde yara iyileşmesi durumu için bir
gösterge olamayacağını düşündürmektedir.
Beşinci gün ile 15. gün RSYİ
puanlarının arasında ise güçlü derece, pozitif
ve anlamlı korelasyon (p<0.001) vardı.
Beşinci gün RSYİ puanı arttıkça 15. gün RSYİ
puanı da artmaktaydı. Diğer bir deyişle 5.
gündeki bulgular 15. günde yaranın
iyileşmeyeceğinin habercisi olabilir.
Turk J Public Health 2013;11(2)
Sonuç ve Öneriler
Çalışmamızın analitik sonuçlarına
göre; kadınların ve eşlerinin eğitim
düzeylerinin yüksek olması, ayakta duş
şeklinde banyo yapılması, genital temizliğin
doğru teknikle yapılması, tuvalet sonrası
genital bölgenin her yıkamadan sonra
kurulanması, iç çamaşırının ilk üç gün içinde
giyilmesi, sadece pamuklu tip çamaşır
kullanılması,
günlük
pedlerin
sık
değiştirilmesi, günlük alınan sıvı miktarının
ortalama 1.7 lt ve günlük uyku süresinin
ortalama 5.6 saatten fazla olması RS Puanını
azaltan etmenlerdi. Eşlerinin meslekleri
veya sosyal güvence durumları, doğum sonu
kanama özellikleri ve kabızlık durumu
epizyotomi yara iyileşme süreci ile ilişkisiz
etmenler olarak belirlendi. Ailenin kalabalık
olması, aylık gelirin düşük olması, geç banyo
yapmak ve geç iç çamaşırı giymek RS
Puanını arttıran etmenlerdi.
Kadınlarda doğru genital hijyeni
sağlama
konusunda
sağlık
bilinci
geliştirilmelidir. Doğru genital hijyen
davranışları kazandırmak amacıyla; genital
temizliğin önden arkaya doğru yapılması,
her eliminasyondan önce ve sonra ellerin
yıkanması, genital bölgenin her yıkamadan
sonra kurulanması, iç çamaşırı seçimi ve
değiştirme sıklığı, banyo yapma şekli,
kanama takibinde kullanılan pedlerin
temizliği, değiştirme sıklığı ve niteliği
hakkında bilgi verilmelidir. Ayrıca genel
sağlık durumunun sürdürülmesi amacıyla
kadınlara genital enfeksiyonların ve diğer
jinekolojik sorunların erken tanı ve
tedavisinde
periyodik
jinekolojik
kontrollerin önemi açıklanarak, düzenli
kontrollere gitme,
yeterli ve dengeli
beslenme, uyku ve dinlenme, düzenli
egzersiz
yapma,
sigara
ve
alkol
kullanımından kaçınma konularında da
eğitim verilmelidir. Ayrıca eğitim verirken
annelerin doğru yaptığı günlük yaşam
aktiviteleri desteklenmeli ve olumsuz
faktörlerin elimine edilmelidir. Doğum
servislerinde görevli ebe ve hemşireler
ailelere, özellikle loğusa anneye epizyotomi
yara iyileşmesinin ve yara enfeksiyon
belirtilerini içeren sağlık eğitimi yapmalıdır.
83
Epizyotomi iyileşmesi
Normal vajinal doğumdan sonraki ilk
günlerde anneler evlerine dönmektedirler.
Kaynaklar
1. Taşkın L. Doğum ve Kadın Sağlığı
Hemşireliği. Ankara: Sistem Ofset
Matbaacılık; 2007.
2. Rock JA, Jones HW. Te Linde’s Operative
Gynecology. Philadelphia: Lippincott
Williams&Wilkins; 2003.
3. Walsh LV. Midwifery Community-Based
Care During the Childbearing Year.
Philadelphia: WB Saunders Company;
2001.
4. Goldman JC, Robinson JN. The Role of
Episiotomy in Current Obstetric. Semin
Perinatol 2003;27(1):3-12.
5. Gould D. Perineal Tears and Episiotomy.
Nurs Stand 2007;21(52):41-46.
6. Diniz SG, Chacham AS. The Cut Above
and The Cut Below: The Abuse of
Caesareans and Episiotomy in Sao
Paulo, Brazil. Reprod Health Matters
2004;12(23):100-110.
7. Maduma-Butshe A, Dyall A, Garner P.
Routine Episiotomy in Developing
Countries: Time To Change A Harmful
Practise. BMJ 1998;316(7139):11791180.
8. Carroli G, Belizan J. Episiotomy for
Vaginal Birth. Cochrane Database Syst
Rev 2000;(2):CD000081.
9. Saylam M. Erken Postpartum Dönemde
Annelerin Perine ve Meme Bakımına
İlişkin Bilgi Düzeyleri. Bilim Uzmanlığı
Tezi, Ankara, 1990.
10. Karatay G, Özvarış ŞB. Bir Sağlık Merkezi
Bölgesindeki Gecekondularda Yaşayan
Kadınların Genital Hijyene İlişkin
Uygulamalarının
Değerlendirilmesi.
Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik
Yüksekokulu Dergisi 2006;10(1):7-14.
11. Taşdemir S, Kaplan S, Bahar A. Doğum
Sonrası Depresyonu Etkileyen
Turk J Public Health 2013;11(2)
Evde bakımları sırasında oluşabilecek
enfeksiyonları önlemek için sahada
çalışan ebelerin ev ziyaretlerinin sıklığı
arttırılmalıdır.
Faktörlerin Belirlenmesi. Fırat Sağlık
Hizmetleri Dergisi 2006;1(2):105-118.
12. Grigoriadis T, Athanasiou S, Zisou A,
Antsaklis A. Episiotomy and Perineal
Repair Practices Among Obstetricians in
Greece.
International
Journal
of
Gynecology
and
Obstetrics
2009;106(1):27-29.
13. Sayıner FD. Vajinal Doğumlarda Perine
Masajının Etkinliği. Doktora Tezi,
Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Enstitüsü, İstanbul, 2005.
14. Üstünsöz A. Epizyotomi İyileşmesinde
Sıcak ve Soğuk Uygulamaların Etkisi.
Yüksek Lisans Tezi, Gülhane Askeri Tıp
Akademisi Sağlık Bilimleri Enstitüsü,
Ankara, 1996.
15. Güner H, Öktem M. Jinekolojik ve
Obstetrikal Cerrahi. Ankara: Güneş
Kitabevi; 2005.
16. Doğum İstatistikleri, 2011. Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı Haber
Bülteni.
Erişim
Adresi:
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBulten
leri.do?id=10923
Erişim
tarihi:
31.03.2013
17. Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması Ana
Rapor-2008. Hacettepe Üniversitesi,
Nüfus Etütleri Enstitüsü, Hacettepe
Üniv. Hastaneleri Basımevi Ankara,
Ekim 2009.
18. Nursal TZ, Baykal A, Hamaloğlu E.
Yaşlılarda Yara İyileşmesi: Fark Var mı?
Geriatri Dergisi 1999;2(1):29-32.
19. Parsak CK, Sakman G, Çelik Ü. Yara
iyileşmesi,
Yara
Bakımı
ve
Komplikasyonları. Arşiv 2007;16:145160.
Erişim
Adresi:
http://www.scopemed.org/fulltextpdf.p
hp?mno=
19787
Erişim
tarihi:
31.03.2013
84
Epizyotomi iyileşmesi
20. Akın A, Mıhçıokur S. Kadının Statüsü Ve
Anne
Ölümleri.
Erişim
Adresi:
http://www.google.com.tr/url?sa=t&rct
=j&q=&esrc=s&frm=1&source=web&cd
=1&ved=0CC0QFjAA&url=http%3A%2F
%2Fwww.huksam.hacettepe.edu.tr%2F
Turkce%2FSayfaDosya%2Fkadinin_stat
usu_anne_olumleri.pdf&ei=9CFYUbnLII
HBO_ggJAJ&usg=AFQjCNHi6ei4a3jejmbr
T900HChAaLdQsQ&sig2=4Uet8O8UK8r
_m0VErpGTJA Erişim Tarihi: 31.03.2013
21. Ergin F, Başar P, Karahasanoğlu B, Beşer
E. Güvenli Olmayan Doğumlar ve Doğum
Sonrası Evde Bakım Hizmetlerinin
Değerlendirilmesi.
TSK
Koruyucu
Hekimlik Bülteni 2005;4(6):321-329.
22. Ege E, Eryılmaz G. Kadınlara Verilen
Planlı
Eğitimin
Genital
Hijyen
Davranışlarına
Etkisi.
Atatürk
Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu
Dergisi 2006;9(3):8-16.
23. Koştu N ve Taşçı KD. 15-49 Yaş Evli
Kadınların Üreme Sağlığını Koruyucu
Tutumlarının Belirlenmesi. Atatürk
Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu
Dergisi 2009;12(1):91-97.
24. Dereli Yılmaz S, Kızılkaya Beji N.
Gebelikte
Öz
Bakım
Gücünün
Değerlendirilmesi. Genel Tıp Dergisi
2010;20(4):137-142.
25. Altıparmak
S.
Gebelerde
SosyoDemografik Özellikler, Öz Bakım Gücü
ve Yaşam Kalitesi İlişkisi. TSK Koruyucu
Hekimlik Bülteni 2006;5(6):416-423.
26. Çayır A, Atak N, Köse SK. Beslenme ve
Diyet Kliniğine Başvuranlarda Obezite
Durumu
ve
Etkili
Faktörlerin
Belirlenmesi. Ankara Üniversitesi Tıp
Fakültesi Mecmuası 2011;64(1):13-19.
Turk J Public Health 2013;11(2)
27. Kurumlu Z, Çelebi CR. Yara İyileşmesi ve
Beslenme.
Erişim
Adresi:
http://www.google.com.tr/url?sa=t&rct
=j&q=&esrc=s&frm=1&source=web&cd
=1&sqi=2&ved=0CC0QFjAA&url=http%
3A%2F%2Fwww.dermaneturk.com%2F
yara_online%2Fbeslenme.doc&ei=gRZU
dmnHsWhO4akgbgK&usg=AFQjCNGsGR
AC5ytDNDGcE4msiBFfEkraNw&sig2=9q
QeRaIk9TsujzEoGrTIQ&bvm=bv.44442042,d.ZWU
Erişim tarihi: 30.03.2013
28. Kuyumcu A, Polat Düzgün A, Uzun S,
Özmen MM, Coşkun F, Besler HT. Major
Abdominal Cerrahi Geçiren Hastalarda
Preoperatif Nutrisyonel Değerlendirme:
İleri Yaş Radikal Cerrahiye Engel midir.
Turkish
Journal
of
Geriatrics
2003;6(4):128-134.
29. Karaçam Z, Eroğlu K. Effects of
Episiotomy on Bonding and Mothers’
Health. J Adv Nurs 2003;43(4):384-394.
30. Toker Z, Eroğlu K. Epizyotomi
Bakımında
Kullanılan
İki
Farklı
Yöntemin Yara İyileşme Sürecine Etkisi.
Hacettepe
Üniversitesi
Hemşirelik
Yüksekokulu Dergisi 2005;12(1):49-61.
31. Dereli Yılmaz S, Vural G, Bodur S.
Epizyotomi Bakımında Serum Fizyolojik
ve Rivanol’ün İyileşme Sürecine Etkisi.
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi
Dergisi 2010;27(2):172-177.
32. Yağmur Y. Malatya ili Fırat Sağlık Ocağı
Bölgesinde
Yaşayan
15-49
Yaş
Kadınların Genital Hijyen Davranışları.
Türk Silahlı Kuvvetleri Koruyucu
Hekimlik Bülteni 2007;6(5):325-330.
33. Güler H. Ve Taşkın L. Histerektomi
Ameliyatı Sonrasında Ortaya Çıkan
Sorunlarla Baş Etmede Planlı Öğretimin
Etkisi.
Cumhuriyet
Üniversitesi
Hemşirelik
Yüksekokulu
Dergisi
2001;5(2):9-18.
85
Orijinal Çalışma
“Gönüllülük” kan merkezlerine başvuruda fark yaratır mı? Ankara’da
seçilmiş kan merkezleri başvuruları üzerinden bir değerlendirme
Ecem Cantürka, Serdar Ceylanb, Uğur Yasin Akgünc, Ali Yavuz Kululard, Yücehan Kurtuluşe,
Abedalazeze Alnawajhaf, Meltem Şengeleng, Dilek Aslanh
Özet
Amaç: Ankara’da bir üniversite hastanesinin kan merkezinde ve Kızılay’a bağlı bazı merkezlerde
yapılmış olan bu araştırmanın iki amacı bulunmaktadır. Amaçlardan ilki kan bağışında
bulunanların sosyo-demografik özelliklerinin, kan bağışıyla ilgili bilgi ve tutumlarının, onları
“gönüllü” olmaya iten motivasyonel sebeplerin belirlenmesidir. İkinci amaç ise bu iki farklı
kurumda (üniversite hastanesi ve Kızılay Kan Merkezi) bağış yapan kişiler arasında “gönüllü
bağışçılık” açısından fark olup olmadığının belirlenmesidir. Yöntem: Araştırmanın verileri
Ankara’da bir üniversite hastanesinin kan merkezi ve Kızılay’a bağlı bazı merkezlerde 01-05
Ekim 2012 tarihleri arasında toplanmıştır. Bu merkezlere başvuran kişilerde; kan bağışında
bulunma, çalışmaya katılmayı kabul etme ve sözlü iletişim kurulabilme şartları aranmıştır.
Çalışmaya katılmayı kabul eden 277 kişi araştırma anketini cevaplamıştır. Verilerin analizinde
SPSS 15.0 paket programı kullanılmıştır. Tanımlayıcı istatistiklere ek olarak Ki kare testi, t testi,
Fisher’in kesin testi, Mann Whitney U testi ve ANOVA kullanılmıştır. Bulgular: Katılımcıların
%85.2’si erkektir. Katılımcıların çalışma esnasındaki bağışta bulunma nedenleri arasında en sık
olan akrabalarından/ tanıdıklarından birinin ihtiyacı olmasıdır (%57.0). Katılımcıların %80.9’u
daha önce en az bir kez kan bağışında bulunmuştur. Gönüllü olarak kan bağışlayanların yüzdesi
Kızılay’a bağlı merkezlerde (%93.0) üniversite hastanesine (%7.4) göre daha yüksektir. Sonuç:
Halka kan bağışının önemi anlatılmalı, halkın kan bağışı konusundaki yanlış inanışları
düzeltilmeli ve akıllardaki soru işaretleri giderilmelidir. Halkı kan bağışında bulunmaya teşvik
edebilmek için kampanyalar yapılmalı ve sivil toplum örgütlerinin kan bağışı konusuna
eğilmeleri sağlanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Kan bağışı, bağışçı, gönüllü bağışçı
a Dr.,
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi 2013 yılı mezunu
c Dr.,
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi 2013 yılı mezunu
e Dr.,
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi 2013 yılı mezunu
b Dr.,
d Dr.,
f Dr.,
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi 2013 yılı mezunu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi 2013 yılı mezunu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi 2013 yılı mezunu
g Öğr.
hProf.
Gör. Dr., Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Ankara
Dr., Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Ankara
Sorumlu Yazar: Meltem Şengelen, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim
Dalı, Ankara. Tel: 0312 3051595, E-mail: [email protected]
Geliş tarihi: 30.11.2012, Kabul tarihi: 20.03.2013
Turk J Public Health 2013;11(2)
86
“Gönüllülük” kan merkezlerine başvuruda fark yaratır mı?
Does volunteerism make any difference to admissions to blood
centers: An evaluation from admissions to two selected blood centers
in Ankara
Aim: This study, conducted in Ankara between October 1-5 at a university hospital blood center
and in Kızılay blood centers has two aims. The first one was to determine the socio-demographic
characteristics of the blood donors, their knowledge and attitudes regarding blood donation and
their motivations . The second aim was to determine whether there was a difference in
voluntary donations between the two institutions. Materials and Methods: Data were collected
between October 1-5 at a university hospital’s blood center and two of Kızılay’s blood centers in
Ankara. Inclusion criteria consisted of blood donation, verbal consent to participate in the study
and verbal communication. Two hundred and seventy-seven blood donors agreed to participate
in the study and completed the study questionnaire. Statistical analysis was performed by SPSS
16.0. Descriptive analysis, Chi-square test, Fisher’s exact test, t test, Mann Whitney U test and
ANOVA were used. Results: Eighty-five point two percent of the participants were male. The
most common reason for blood donation at the time of the study was the need of a
relative/friend (57.0%). Eighty point nine percent of the participants had donated blood
previously. The percentage of those donating blood on a voluntary basis was higher at Kızılay
blood centers (93.0%) than at the university hospital (7.4%). Conclusion: The importance of
blood donation should be promoted and the wrong beliefs among the community about blood
donation should be corrected. Campaigns encouraging people to donate blood should be
organized and non-governmental organizations should be provided to deal with blood donation.
Key words: Blood Donation, Blood Donor, Voluntary Blood Donor
Giriş
Kan bağışçısı, tam kan ya da
bileşenini
veren
kişi
olarak
tanımlanmaktadır.1 Kan bağışçıları, Dünya
Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından, gönüllü ve
karşılıksız kan bağışçıları, akraba/tanıdık
için bağışta bulunanlar (kana kan bağışçısı)
ya da replasman (hastane stoğunu yerine
koyma) bağış yöntemini kullananlar ve para
veya paraya dönüşebilecek değerler
karşılığı
bağışta
bulunanlar
olarak
tanımlanmıştır.2 Ülkemizde en yaygın kan
bağışçı grubunu hastanın birinci dereceden
akrabaları, yakın dostları ya da iş
arkadaşları oluşturmaktadır.3,4 Bu grup
genellikle gerekli kan bulunamaz ise
hastanın durumunun daha da kötüye
gideceği, hayati tehlike yaşayacağı endişesi
ve bu durumun yarattığı toplum baskısı
nedeniyle bağışta bulunur. Bağış tipi fark
Turk J Public Health 2013;11(2)
etmeksizin, ilk bağışta iyi planlanmış bir
yaklaşım gösterilmesi, düzenli ve gönüllü
bağışçı kazanımı için son derece önemlidir.3
Para ya da maddi çıkar karşılığı bağış
yapanlar en riskli bağışçı grubunu
oluşturur.3
Gönüllü bağışçı; herhangi bir çıkar
karşılığı olmadan, tamamen kendi isteğiyle
kendi plazma ve hücresel kan bileşenini
bağışlayan kişidir.3 Kan ve Kan Ürünleri
Kanunu’na göre (5624 Sayılı Kanun, madde
3/b) “Kan, kan bileşenleri ve ürünlerinin
temininde karşılıksız ve gönüllü bağış
esastır”.3 Bu anlamda gönüllü bağışçılar
dışında (kana kan/replasman bağışçısı ya da
para karşılığı) bağışta bulunan kişilere kan
vericileri demek daha doğru olur. Gönüllük
temelinde, para karşılığı olmadan yapılan
87
“Gönüllülük” kan merkezlerine başvuruda fark yaratır mı?
kan bağışı, kişilerin iyi niyetli tutum ve
davranışlarının bir sonucudur. Kişilerin
diğer insanlara yardımcı olma duygusunun
dışa vurum şekillerinden biridir. Bir başka
bakış açısıyla da kişinin yaptığı “fedakarlık”
olarak değerlendirilebilir.5 Bağışçı seçilirken
uygun yaş sınırları içinde ve enfeksiyon ya
da ciddi bir hastalığı olmayan gönüllülerden
kan alınması tüm dünyada kabul görmüş
genel bir kuraldır.6
Gönüllü ve güvenilir kan bağışçısı
kazanımı için İkinci Dünya Savaşından sonra
modern kan bankacılığı yaklaşımına gerek
duyulmuştur. Dünya ülkeleri kendi sosyoekonomik ve coğrafi koşullarına uygun
olarak, yeniden yapılanma sürecinde yerel
ya da hastane bünyesindeki kan merkezleri
yerine, bölgesel kan merkezleri ya da karma
sistem
uygulamalarını
önermişlerdir.3
Gönüllü kan bağışçısı kazanımı tüm dünyada
zor olmaktadır ve bu amaçla profesyonel
çalışanların yer aldığı özel kan hizmet
birimleri oluşturulmuştur. Bu alanda çalışan
kuruluşları Kızılay/Kızılhaç Dernekleri,
Hastane ve üniversite kan merkezleri, Sivil
toplum örgütleri şeklinde üç grupta
toplamak mümkündür.3
Bir ülkede; ihtiyacı olan hastaların
transfüzyon tedavisi için, yeterli ve güvenli
kan ve kan bileşeninin temin edilmesi
önemli ve öncelikli bir sağlık hizmetidir.
Ülkemizde bu kapsamdaki tüm hizmetlerin
planlanması,
yürütülmesi
ve
denetlenmesinden Sağlık Bakanlığı yetkili
ve sorumludur.3 Ülkemiz kan bağışı
yönünden gelişmiş ülkelerin gerisindedir.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD),
Almanya, Kanada, Japonya gibi gelişmiş
ülkelerde kan bağışlayanların toplam nüfus
içindeki payı %5 iken ülkemizde bu değerin
%1-2 civarında olduğu ifade edilmektedir.
Ayrıca gelişmiş ülkelerde kan ihtiyacının
yaklaşık %80’i gönüllü bağışçılarından elde
edilirken Türkiye’de bu rakam çok daha
azdır.
Ancak
günümüzde
yapılan
çalışmalarla
bu
değer
artırılmaya
çalışılmaktadır.3 Bununla birlikte 2006
Turk J Public Health 2013;11(2)
yılında ülkemizde tahmin edilen kan ihtiyacı
yaklaşık olarak 1.5 milyon ünite olarak ifade
edilmiştir.7 Günümüzde bu gereksinimin
artmış olması muhtemeldir.
Bu
araştırmanın
iki
amacı
bulunmaktadır. Amaçlardan ilki kan
bağışında bulunanların sosyo-demografik
özelliklerinin, kan bağışıyla ilgili bilgi ve
tutumlarının, onları “gönüllü” olmaya iten
motivasyonel sebeplerin belirlenmesidir.
İkinci amaç ise birisi üniversite hastanesi
olmak üzere iki farklı kurumda (üniversite
hastanesi ve Kızılay Kan Merkezi) bağış
yapan kişiler arasında “gönüllü bağışçılık”
açısından
fark
olup
olmadığının
belirlenmesidir.
Yöntem
Araştırmanın yeri ve zamanı
Araştırma, Ankara’da bir üniversite
hastanesinin kan merkezi ve Kızılay Ankara
Kan Bağışı Merkezi ve Kızılay Karanfil Sokak
Kan Alma Biriminde 01-05 Ekim 2012
tarihleri arasında yapılmıştır.
Tanımlayıcı tipte planlanan bu
çalışmanın araştırma grubunu yukarıdaki
merkezlere 01-05 Ekim 2012 tarihleri
arasında başvuran 18-65 yaş arası kan
bağışçıları oluşturmaktadır. Araştırma için
örneklem
seçilmemiştir.
Araştırmanın
yapıldığı tarihlerde merkezlere başvuran
bütün gönüllüler çalışma kapsamına
alınmıştır. Araştırmaya toplam 277 kişi
katılmıştır. Katılımcıların 162’si (%58.5)
üniversite hastanesinin kan merkezinde,
77’si (%27.8) Kızılay’a bağlı birinci
merkezde ve 38’i (%13.7) ikinci birimde
bağışta bulunmuştur.
Araştırmaya dahil edilme kriterleri
Araştırmada seçim kriterleri olarak
“kan
bağışında
bulunma,
çalışmaya
katılmayı kabul etme ve sözlü olarak iletişim
kurulabilmiş olması” belirlenmiştir.
88
“Gönüllülük” kan merkezlerine başvuruda fark yaratır mı?
Araştırmada kullanılan tanımlar1,7
Kan bağışı merkezi: Bağışçıdan kan alan,
işleyiş yönünden bölge kan merkezine bağlı
olarak çalışan birim
Replasman kan bağışçısı: Kana kan, yerine
koyma, zorunlu kan bağışı, aile kan
bağışçıları yöntemi olarak tanımlanır.
Gönüllü kan bağışçısı: Herhangi bir çıkar
karşılığı olmadan, tamamen kendi isteğiyle
kendi plazma ve hücresel kan bileşenini
bağışlayan kişidir.3
Araştırmada kullanılan “gönüllü
olma kriteri” şu anda bağışta bulunma
nedeninin akraba/arkadaş ihtiyacı (kana
kan bağışçısı) olarak belirtilmesi ya da
belirtilmemesi şeklinde tanımlanmıştır.
Akrabalarından /tanıdıklarından birinin
ihtiyacı olması nedeniyle kan bağışlayanlar
ayrı tutularak geriye kalan bağışçılar
gönüllü olarak kabul edilmiştir.
Araştırmanın ön denemesi
Kızılay Kan Merkezleri’ne 21 Eylül
2012 tarihinde kan bağışlayan 18 gönüllü
arasında ön deneme yapılmıştır. Ön deneme
sonucunda görülen eksiklikler giderilerek
28 Eylül 2012’de veri toplama formuna son
şekli verilmiştir.
Araştırmanın verileri yüz yüze
görüşme tekniği kullanılarak toplanmıştır.
Verilerin analizi
Verilerin analizinde SPSS 15.0 paket
programı
kullanılmıştır.
Tanımlayıcı
istatistikler ve ayrıca Ki kare testi, Fisher’in
kesin testi, t testi, Mann-Whitney U testi ve
ANOVA
kullanılmıştır.
İstatistiksel
anlamlılık sınırı için p değeri 0.05 olarak
kabul edilmiştir.
Etik konular
Katılımcılara isimleri sorulmamıştır.
Turk J Public Health 2013;11(2)
Katılımcılara araştırma ile ilgili sözlü
bilgi verilmiştir.
Araştırmanın
yapıldığı
kan
merkezlerinden yazılı izin alınmıştır.
Araştırmanın yapılabilmesi için
üniversite Etik Kurul’undan izin
alınmıştır.
Araştırmanın verileri ve sonuçları
bilimsel
amaç
dışında
kullanılmamıştır.
Araştırma ayrıntılı raporu ilgili
kurum yöneticilerine sunulmuştur.
Bulgular
Araştırmaya katılanların 236’sı
(%85.2) erkek ve 41’i (%14.8) kadındır. En
fazla katılımcının olduğu yaş grubu 26-45
yaş grubudur (%57.4; n=159). En az
katılımcının olduğu yaş grubu ise 45 yaş
üzeri (%12.6; n=35) yaş grubudur.
Araştırmaya
katılanların
öğrenim
durumuna bakıldığında, 131’inin (%47.3)
üniversite mezunu olduğu, 23’ünün (%8.3)
ilkokul mezunu olduğu görülmektedir.
Katılımcıların %59.2’si evli (n=164)
olduğunu, 18’i (%6.5) sosyal güvencesi
bulunmadığını ve %69.3’ü herhangi bir işte
çalıştığını
belirtmiştir.
Katılımcıların
%46.2’si çocuk sahibi değilken (n=128),
%41.5’inin bir ve iki çocuğu bulunmaktadır
(n=115) (Tablo 1).
Katılımcıların %80.9’u daha önce en
az bir kez kan bağışında bulunmuştur.
Katılımcıların araştırma sırasındaki kan
bağışlama
nedenlerine
bakıldığında
üniversite hastanesi kan merkezindeki
bağışçıların
150’si
(%92.6)
akrabalarından/tanıdıklarından
birinin
ihtiyacı olması nedeniyle kan bağışlamakta,
Kızılay
kan
bağışı
merkezlerindeki
katılımcıların ise 56’sı (%48.7) sağlığı
açısından olumlu etkileri olduğu, alışkanlık
haline gelmesi gibi farklı nedenlerle kan
bağışlamaktadır. Kan bağışlama nedenleri
89
“Gönüllülük” kan merkezlerine başvuruda fark yaratır mı?
arasında bağış merkezine göre anlamlı
farklılıklar vardır (Tablo 2).
Üniversite hastanesinde %98.8,
Kızılay kan bağışı merkezlerinde %95.7
olmak üzere iki kan merkezinde de yüksek
sıklıkta kan bağışında gönüllülüğün önemli
olduğu belirtilmiştir ( 2=2.7, p=0.1). Kızılay
kan merkezlerinde bağışta bulunanlar
büyük ölçüde (%93.0) gönüllü olarak
bağışta bulunurken, üniversite hastanesi
kan merkezinde bağışta bulunanlarda bu
oran %7.4’tür ( 2=201.3, p<0.001).
Tablo 1. Kan bağışlayanların bazı sosyodemografik özellikleri (Kan merkezleri,
Ankara, 2012)
Özellik
Sayı
Yüzde
Cinsiyet
Erkek
236
85.2
Kadın
41
14.8
Yaş
18-25
83
30.0
26-45
159
57.4
>45
35
12.6
Öğrenim durumu
İlkokul
23
8.3
Ortaokul
35
12.6
Lise
88
31.8
Yüksek
131
47.3
lisans/Üniversite
Medeni durum
Evli
164
59.2
Evli değil
113
40.8
Sosyal güvence
SGK
259
93.5
Yok
18
6.5
Çalışma durumu
Çalışıyor
Çalışmıyor
Çocuk sayısı
Yok
1-2
3 ve üzeri
Toplam
192
85
69.3
30.7
128
115
34
46.2
41.5
12.3
277
Turk J Public Health 2013;11(2)
100.0
Araştırmada gönüllü olarak bağışta
bulunanlar ve akraba/tanıdıklarının ihtiyacı
nedeniyle kan bağışlayanlar arasında
cinsiyet, yaş, öğrenim durumu, medeni
durum, çalışma durumu ve çocuk sayısı
bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmaktadır (Tablo 3).
Gönüllü olarak bağışta bulunanların
%22.7’si, replasman kan bağışçılarının
%8.9’u kadındır. Gönüllü olarak bağışta
bulunanların %44.5’i 18-25 arası yaş
grubunda, replasman kan bağışçılarının ise
%72.2’si
26-45
yaş
grubundadır.
Katılımcıların genel olarak öğrenim seviyesi
arttıkça kan bağışlama yüzdesi artmaktadır.
Gönüllü olarak bağışta bulunanların %60.5’i,
replasman kan bağışçılarının %37.3’ü
üniversite/yüksek lisans öğrenimi almıştır.
Gönüllü olarak bağışta bulunanların
%38.7’si, replasman kan bağışçılarının ise
%74.7’si evlidir. Gönüllü olarak bağışta
bulunanların %48.7’si,
replasman kan
bağışçılarının ise %84.8’i çalışmaktadır
(Tablo 3).
Üniversite
hastanesinde
kan
bağışlayan
katılımcıların
büyük
bir
çoğunluğu (%82.5) daha önce hastanede,
Kızılay’da kan bağışlayanların büyük
çoğunluğu (%80.9) da daha önce Kızılay kan
bağışı
merkezlerinde
bağışta
bulunmuşlardır. Katılımcıların neredeyse
tamamı (%97.1) “tekrar kan bağışında
bulunur musunuz?” sorusuna “evet”
cevabını vermiştir.
Tartışma
Araştırmaya katılanların 236’sı
(%85.2) erkek, 41’i (%14.8) kadındır. Daha
önce yapılmış çalışmalarda farklı sonuçlar
olmakla beraber Türkiye genelinde kan
bağışlayanların büyük kısmı erkektir.
Kızılay kan hizmetlerinin 2011 verilerinde
kan bağışlayanların %94’ü erkek iken, bu
değer yapılan çalışmada tüm katılımcılar
arasında %85.2, Kızılay kan merkezlerine
8
bağışta bulunanlar arasında %77.4’dür.
90
“Gönüllülük” kan merkezlerine başvuruda fark yaratır mı?
Medikal
engellerin
ortadan
kaldırılması ve rutin kontroller ile kadın
bağışçı sayısının artışının mümkün olduğu
çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir.9 Kadın
bağışçılara ret nedeninin doğru aktarılması,
tedavi sonrası bağışta bulunmalarında bir
sakınca olmadığının belirtilmesi ve kan
bağışı için teşvik edilmesinin; bağışçı
sayısının artışında önemli bir yere sahip
olduğu görülmüştür.
Yurtdışında yapılan çalışmalarda da benzer
sonuçlar yer almaktadır.
Yurtdışında yapılan bir çalışmada
kadınların daha az bağışta bulunmaların
nedeni; bağış sonrası kansız kalmaktan
korkmaları ve başvuranların üçte birinin
düşük hemoglobin (Hb) seviyesi nedeni ile
11
reddedilmesi olarak açıklanmıştır. New
York Kan Merkezi’nde yapılan bir çalışmada
düşük Hb seviyesi nedeniyle bağışta
bulunamayanların yüzde 93’ünü kadınların
oluşturduğu belirtilmiştir.9
Tablo 2. Kan bağışlayanların araştırma sırasındaki kan bağışlama nedenlerinin dağılımı (Kan
Merkezleri, Ankara, 2012)
Kan merkezi
Kan bağışlama nedeni
Üniversite
Kızılay
Toplam
Sayı
Yüzde* Sayı Yüzde* Sayı Yüzde*
Akrabalarından/tanıdıklarından birinin
150
92.6
8
7.0
158
57.0
ihtiyacı olması
Sağlığı açısından olumlu etkileri olması,
alışkanlık haline gelmesi
5
3.1
56
48.7
61
22.7
2
1.2
21
18.3
23
8.3
Daha önce kendi ihtiyacı olması, yeni
insanlar tanıma, kendisini önemli
hissetme, eşinin/arkadaşlarının önemli
olduğunu düşünmesi, bulaşıcı hastalıklar
için test yaptırma olanağı
Toplam
*Sütun yüzdesidir. ( 2=2.0, p<0.001)
5
3.1
30
26.0
35
11.9
162
100.0
115
100.0
277
100.0
Sivil
toplum
örgütlerinin
tanıtımı/kampanyaları, görev olduğu için
Çalışmada
yaş
dağılımına
bakıldığında 18-25 yaş arası genç nüfus;
bağışta bulunanların %30’unu oluşturup,
Kızılay kan hizmetleri 2011 verileri yaş
8
dağılımı ile benzerlik göstermektedir. Genç
kan bağışçısı sayısının fazla olması kan
stoku ve devamlılık açısından önemlidir.
Ülkemizde toplam nüfusun yarısını 30 yaş
altı grubun oluşturduğu göz önüne
alındığında genç nüfusun kan bağışına
katkısı ve katılımın arttırılması önemlidir.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre
düşük gelir düzeyindeki ülkelerde genç yaş
Turk J Public Health 2013;11(2)
grubundaki bireylerin, orta yaş grubu
bireylere göre daha fazla kan bağışında
bulunduğu belirtilmektedir.2
Çalışmada bağışta bulunanların yaş
ortalaması 32.8’dir. Daha önce yapılmış bazı
çalışmalarda yaş ortalaması daha düşük,
10,12,13
bazılarında ise benzer bulunmuştur.
Kan bağışı davranışında bireylerin
öğrenim durumunun; bağışta bulunanların
kan
bağışının
önemini
kavramaları,
toplumda
farkındalığın
artırılmasını
sağlamaları, gönüllü olmayan kan bağışı ve
91
“Gönüllülük” kan merkezlerine başvuruda fark yaratır mı?
riskli kan bağışının önüne geçilmesini
sağlamasıı
açısından önemli
olduğu
düşünülmüştür. Öğrenim durumunun kan
bağışı davranışı üzerine etkisi daha önce
ülkemizde
yapılan
çalışmalarda
da
gösterilmiştir. Kayseri’de 2010 yılında
yapılan bir çalışmada üniversite öğrencileri
ile şehir merkezinde yaşayan insanların kan
bağışı
konusundaki
isteklilikleri
karşılaştırılmıştır. Araştırmaya katılan diğer
bireylerin %95’inin eğitim seviyesi lise
mezunu veya daha düşük düzeydedir. Kan
bağışı konusunda bilgilendirilen üniversite
öğrencilerinin %66’sı kan bağışı için
başvurmuşken, bu değer araştırmaya
katılan diğer bireylerde %29’da kalmıştır.
Üniversite öğrencileri bir yıl içinde daha
fazla başvuruda bulunmuş; SMS, e-posta vb.
yöntemlerle hatırlatma yapıldığında geri
14
dönüş değerleri daha yüksek olmuştur. Bu
amaçla katılımcıların öğrenim durumları
değerlendirildiğinde; 131 kişinin (%47.3)
üniversite/yüksek lisans, 88’inin (%31.8)
lise, 58’inin (%20.9) ise ilkokul veya
ortaokul seviyesinde öğrenim gördükleri
saptanmıştır. 2011 yılı Kızılay kan
hizmetleri verilerinde öğrenim seviyelerine
göre bağışçı dağılımı ise üniversite/yüksek
lisans %36, lise %32, ilk ve orta öğrenim
8
Bu
iki
veri
%32
şeklindedir.
karşılaştırıldığında, en fazla bağış yapan
kesimin yine üniversite/yüksek lisans
öğrenimi görenler olduğu görülmektedir.
Tablo 3. Kan bağışlayanların sosyo-demografik bazı özelliklerinin gönüllü olma durumu ile
ilişkisi (Kan merkezleri, Ankara, 2012)
Gönüllü olma
Toplam
Evet
Hayır
2
Özellik
Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde*
p
Cinsiyet
Erkek
92
77.3
144
91.1
236
85.2
Kadın
27
22.7
14
8.9
41
14.8
10.3 0.001
Yaş
18-25
53
44.5
30
19.0
83
30.0
26-45
45
37.8
114
72.1
159
57.4
>45
21
17.6
14
8.9
35
12.6
32.9 <0.001
Öğrenim durumu
İlkokul
7
5.9
16
10.1
23
8.3
Ortaokul
9
7.6
26
16.5
35
12.6
Lise
31
26.1
57
36.1
88
31.8
Yüksek lisans/Üniversite
72
60.5
59
37.3
131
47.3
15.6 0.001
Medeni durum
Evli Değil
73
61.3
40
25.3
113
40.8
Evli
46
38.7
118
74.7
164
59.2
36.5 <0.001
Çalışma durumu
Çalışmıyor
61
51.3
24
15.2
85
30.7
Çalışıyor
58
48.7
134
84.8
192
69.3
41.5 <0.001
Çocuk sayısı
Yok
76
63.9
52
32.9
128
46.2
1-2
30
25.2
85
53.8
115
41.5
3 ve üzeri
13
10.9
21
13.3
34
12.3
27.8 <0.001
Toplam
119
42.9*
158
57.1*
277
100.0
*Satır yüzdesidir, diğerleri sütun yüzdesidir.
Turk J Public Health 2013;11(2)
92
“Gönüllülük” kan merkezlerine başvuruda fark yaratır mı?
Araştırma sırasında akraba/tanıdık
ihtiyacı
nedeniyle
kan
verenler,
katılımcıların %57.0’ını oluşturmaktadır.
Gönüllülük esasına göre yapılmayan kan
bağışı
tüm
dünyada
sorun
teşkil
2
Yunanistan’da
yapılan
etmektedir.
çalışmada replasman kan bağışçılarının
büyük bir kısmının, bağışta bulunmak için
akraba/tanıdıklarının kan bağışına ihtiyacı
olmasını beklediği rapor edilmiştir.9
Mersin’de Yıldız ve arkadaşlarının yaptığı
çalışmada “kan ve kan ürünleri sizce hangi
yollardan sağlanır?” sorusuna katılımcıların
sadece %37.2’si “Kızılay” yanıtını seçmiş;
%31.4’ü “hasta yakınlarından”, %29.2’si ise
“gönüllülerden
sağlanır”
cevabını
15
Sağlık açısından olumlu
vermiştir.
etkilerinin olduğunun düşünülmesi ve kan
bağışının
alışkanlık
haline
gelmesi
çalışmamızda en sık görülen ikinci kan
bağışlama nedenidir (%22.7). Gönüllü olma
durumuna
göre
değerlendirdiğimizde
çalışmaya katılan 277 kişinin 119’unu
gönüllüler oluşturmaktadır. Araştırmada
gönüllü olma kriteri, şu anda bağışta
bulunma nedeninin akraba/arkadaş ihtiyacı
(kana kan bağışçısı) olarak belirtilmesi veya
belirtilmemesidir.
Gönüllü
kan
bağışçılarının
%89.9’u
Kızılay
kan
merkezlerinde kan bağışında bulunmuştur.
Üniversite
hastanesinde
ise
kan
bağışlayanların yalnızca %7.4’ü gönüllüdür.
İran’da 2012 yılında kan transfüzyon
merkezinde yapılan bir çalışmada da bağışta
bulunanların %85.6’sını başkalarına yardım
duygusuyla kan veren gönüllü bağışçılar
11
İtalya’da yapılan bir
oluşturmuştur.
çalışmada adolesan yaş grubuna gönüllü
kan bağışında bulunan kişinin duygusal
olarak ne hissedebileceği sorulmuş;
katılımcılar hayat kurtaran, iyi ve faydalı bir
eylem olduğu için kan bağışlayanın kendini
yararlı, duygusal açıdan tatmin olmuş ve
çevresi tarafından takdir edilen bir birey
olarak
hissedebileceği
cevabını
vermişlerdir.16
Turk J Public Health 2013;11(2)
Bir başka çalışmada da kan bağışı
davranışı ile ilgili benzer sonuçlar yer
10
almaktadır. Mersin’de yapılan çalışmada
ise “kan bağışlamanın ifadesi nedir?” diye
sorulduğunda katılımcıların %93’ü kan
bağışlamayı “vatandaşlık görevi” olarak
tanımlamıştır, buna rağmen yeterli kan
15
bağışında bulunmamaktadırlar.
Üniversite
hastanesinde
kan
bağışlayan
katılımcıların
büyük
bir
çoğunluğu
daha
önce
üniversite
hastanesinde, Kızılay’da kan bağışlayanların
büyük çoğunluğu da daha önce Kızılay kan
bağışı
merkezlerinde
bağışta
bulunmuşlardır.
Bağışçıların alıştıkları
yollar aracılığı ile kan bağışı davranışını
devam ettirdiklerini söylemek mümkündür.
En çok hastanelerde bağışta bulunanların
kan bağışı davranışlarını değiştirmek ve
Kızılay kan bağışı merkezlerinde kan
bağışında
bulunmalarını
sağlamak
gerekmektedir. Bunun için kan bağışı
merkezlerinin kan ihtiyacını karşılamada
tek merkez olması gerektiğinin belirtilmesi
önemlidir. Katılımcıların neredeyse tamamı
“tekrar kan bağışında bulunur musunuz?”
sorusuna “evet” cevabını vermiştir.
Gönüllü olmanın kan bağışı üzerine
etkisine
dair
görüşleri
katılımcılara
sorulmuş ve bu soruyu hem üniversite
hastanesinde hem de Kızılay’da bağışta
bulunanların çok büyük bir bölümü
“önemlidir” veya “kesinlikle önemlidir”
olarak cevaplandırmışlardır. Bu sonucun
ortaya çıkmasında gönüllü kan bağışçısı
tanımının kan bağışlayanlar tarafından
doğru tanımlanamıyor olmasının payı
büyüktür. Kan bağışında bulunanlar para
karşılığı bağışta bulunmanın dışındaki
seçenekleri gönüllü kan bağışı çerçevesinde
ele almaktadır. Bu yanılgının düzeltilmesi
şüphesiz gönüllü kan bağışı sayısında artışa
katkıda bulunacaktır. Akraba/tanıdıklarının
kan ihtiyacı olması halinde bu durum
bağışta bulunma davranışlarını etkiler mi
sorusunu da bağışçılar benzer şekilde
93
“Gönüllülük” kan merkezlerine başvuruda fark yaratır mı?
cevaplandırmışlardır. Her iki merkeze
bağışta bulunanlar da yakınlarının kan
ihtiyacı olmasının kan bağışı davranışını
etkileyeceği görüşündedirler.
Güvenilir kan bağışçısı yetersizliği
nedeni ile ülkemizde hastane kan
merkezlerinin en yaygın bağışçı profilini
4
kana kan bağışçıları oluşturmaktadır.
Gönüllü olma durumu bu araştırmada
sosyo-demografik
özelliklere
göre
incelenmiştir. Gönüllü olmayanların %84.8’i
çalışırken, gönüllü olanların %49.5’i
çalışmaktadır. Gönüllü olanların %44.5’i 1825 yaş aralığında, %37.8’i 26-45 yaş
aralığında, %17.6’sı ise 45 yaş üstündedir.
Gönüllü olmayanların ise %19’u 18-25 yaş
aralığında, %72.2’si 26-45 yaş aralığında,
%8.9’u 45 yaş üstündedir. Gönüllü olan ve
olmayan
bağışçıları
kendi
içinde
değerlendirdiğimizde gönüllü bağışçıların
%60.5’i
üniversite/yüksekokul
mezunuyken, gönüllü olmayanların sadece
%37.3’ü üniversite/yüksekokul mezunudur.
Katılımcıların
medeni
durumlarına
bakıldığında gönüllü olanların sadece
%38.7’si evliyken, gönüllü olmayanların
%74.7’si evlidir. Bu sonuçlar yaş, çalışma
durumu, medeni durum, öğrenim durumu
gibi sosyo-demografik faktörlerin kan bağışı
gönüllülüğü üzerine etkisi olduğunu
göstermektedir. Daha önce yapılmış olan bir
çalışmada da benzer sonuçlar elde
10
edilmiştir.
Bu sonuçlardan yola çıkarak gönüllü
kan bağışçılığının artırılabilmesi için halka
bağışta bulunmanın bir insanlık görevi
olduğunun
benimsetilmesinin
önemli
olduğu düşünülmüştür. Toplumu kan
bağışında bulunmaya teşvik edebilmek için
çeşitli çalışmalar yapılabilir. Bu bağlamda
tanıtım çalışmaları, gezici ekip çalışmaları
değerlidir. Son olarak sivil toplum
örgütlerinin kan bağışı konusuna eğilmeleri
için çalışmaların yapılabilmesi önemlidir.
Turk J Public Health 2013;11(2)
Teşekkür
Araştırmanın yapıldığı kan merkezlerinin
yöneticilerine ve araştırmaya katılan kan
bağışçılarına teşekkür ederiz.
Kaynaklar
1. T.C. Sağlık Bakanlığı Ulusal Kan ve Kan
Ürünleri
Rehberi.
p.
165-166.
http://www.kanver.net/ulusal_kan_rehberi.
pdf. Erişim tarihi: 13/09/2012.
2. WHO, Media Centre, Blood safety and
availability, June 2012, Fact sheet N 279. p.1.
3. Bağışçı kazanım programları. Ulusal Kan
Merkezleri ve Transfüzyon Tıbbı Kursu XIITemel Kurs Kitabı, 2009, Antalya. p. 31-4.
4.Ulusal Güvenli Kan Temini Programı, Kan
Hizmet
Yönetimi,
Ocak
2007.
sdb.meb.gov.tr/okulsagligi/kizilay/bilinc.pp
s. Erişim tarihi: 13/09/2012.
5. Hablemitoğlu Ş, Özkan Y, Yıldırım F. Bir
fedakarlık örneği olarak kan bağışı. Aile ve
Toplum2010;5(20):67-77.
6. Mutlu B. Bağışçı seçimi ve seyahat. III.
Ulusal Kan Merkezleri ve Transfüzyon
Kongresi Kitabı, 24-28 Kasım 2010, Antalya.
p. 50-52.
7.
Türk
Kızılayı
İnternet
Sitesi.
http://www.kanver.net/index.php?id=2.
Erişim tarihi: 13/09/2012.
8. Kızılay Kan Hizmetleri Genel Müdürlüğü,
2011
Faaliyet
Kitabı.
http://www.kanver.org/kan_2011.pdf.
Erişim tarihi: 13/09/2012.
9. Marantidou O, Loukopoulou L, Zervou E,
et al. Factors that motivate and hinder blood
donation in Greece. Transfus Med
2007;17(6):443-50.
94
“Gönüllülük” kan merkezlerine başvuruda fark yaratır mı?
10. Abdel Gader AG, Osman AM, Al Gahtani
FH, Farghali MN, Ramadan AH, Al-Momen
AK. Attitude to blood donation in Saudi
Arabia. Asian J Transfus Sci 2011;5(2):1216.
11. Kasraian L, Maghsudlu M. Blood donors'
attitudes towards incentives: influence on
motivation to donate. Blood Transfus
2012;10(2):186-90.
12. Yaşar KK, Pehlivanoğlu F, Işik ME, et al.
Ne Kadar Farkındayız? Kan Bağışı
Konusunda Doktor Anketi. Haseki Tıp
Bülteni 2011;49(2):56-61.
13. Godin G, Vézina-Im LA, Bélanger-Gravel
A, Amireault S. Efficacy of interventions
promoting blood donation: a systematic
review. Transfus Med Rev 2012;26(3):224237.e6.
Turk J Public Health 2013;11(2)
14. Eser B, Kurnaz F, Kaynar L, Yay M, Şıvgın
S, Ünal A, Çetin M. Are university students a
favorable target group for blood donation
campaigns?
Turk
J
Hematol
2010;27(4):275-28.
15. Yıldız Ç, Emekdaş G, Kanık A, et al. Why
don't we donate blood. A general view of
blood donation by people living in Mersin: A
public survey. Turk J Infect 2006;20(1):4155.
16. Zito E, Alfieri S, Marconi M, Saturni V,
Cremonesi G. Adolescents and blood
donation: motivations, hurdles and possible
recruitment strategies. Blood Transfus
2012;10(1):45-58.
95
Review
Tobacco control activities in Turkey
Nazmi Bilira, Hilal Özcebea
Abstract
Tobacco use is accepted as a major public health problem, killing 6 million people every year
globally. However, millions of lives can be saved by implementing the effective tobacco control
measures recommended by WHO Framework Convention on Tobacco Control (FCTC), the first
international treaty on tobacco control which was accepted in 56th World Health Assembly in
2003. In line with WHO FCTC six effective tobacco control strategies were defined in MPOWER
Package in 2008. In Turkey, the first law controlling tobacco came into force in 1996, banning
smoking in most indoor public places. By amendment of the law in 2008, Turkey became a
completely smoke free country. Turkey achieved major advances on tobacco control during the
past 15-20 years; tobacco use was reduced considerably (from 63% to 41% among males, and
from 24% to 13% among females), indoor air quality improved (up to 90% reduction of PM2.5
values), health complaints, such as stuffy nose, watering eyes or coughs, of workers at
restaurants, hospitality venues were reduced), and acute health effects of smoking such as
cardiovascular and respiratory conditions were reduced. Turkey is the only country
implementing all six measures of the MPOWER package successfully and was used as a model for
other countries by WHO. Nevertheless, there is still much to do in Turkey as there is a high
smoking prevalence and still some violations of smoking bans in indoor places.
Key Words: Smoking, tobacco control, Turkey, smoke free indoors
Türkiye’de tütün kontrolü uygulamaları
Özet
Dünya genelinde her yıl altı milyon kişinin ölümüne yol açan tütün kullanımı çok önemli bir halk
sağlığı sorunu olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte 2003 yılında Dünya Sağlık Örgütünün
56. Genel Kurulunda kabul edilen ve ilk uluslararası tütün kontrolü antlaşması olan Tütün
Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi (DSÖ TKÇS) içinde yer alan etkili tütün kontrolü önlemlerinin
uygulanması ile milyonlarca kişinin ölümü önlenebilir. DSÖ TKÇS paralelinde belirlenen etkili
tütün kontrolü stratejileri 2008 yılında MPOWER Paketi içinde tanımlanmıştır. Türkiye’de 1996
yılında yürürlüğe giren ilk tütün kontrolü yasası ile bir çok kapalı olan kamusal alanda sigara
kullanımı yasaklanmıştır. Yasanın kapsamının 2008 yılında genişletilmesi ile Türkiye “tam sigara
dumansız ülke” olmuştur. Son 15-20 yıl içerisinde Türkiye’de tütün kontrolü bakımından önemli
başarılar sağlanmıştır:
a Prof.
MD., Hacettepe University, Institute of Public Health, Ankara, Turkey
Corresponding Author: Nazmi Bilir, Hacettepe University, Institute of Public Health, Ankara,
Turkey. E mail: [email protected]
Received: 23.07.2013, Accepted: 27.07.2013
Turk J Public Health 2013;11(2)
96
Tobacco control in Turkey
Tütün kullanım sıklığı belirgin olarak azalmış (erkeklerde %63’ten %41’e ve kadınlarda %24’ten
%13’e), kapalı ortam hava kalitesi düzelmiş (PM2,5 partikül düzeylerinde %90’lara varan
azalma), ikram işletmelerinde çalışanların sağlık yakınmaları azalmış (restoranlarda çalışan
garsonlarda burun akıntısı, göz yaşarması veya öksürük gibi yakınmalarda azalma) ve tütün
dumanına bağlı kalp ve solunum sistemi ile ilgili akut sağlık etkilerinde azalma. Türkiye
MPOWER Paketinde yer alan altı önlemi başarılı şekilde uygulayan dünyadaki tek ülkedir ve DSÖ
tarafından diğer ülkelere örnek olarak gösterilmektedir. Ancak, sigara kullanımının yüksek
olması ve kapalı alanlarda sigara yasağının uygulanmasındaki ihlaller nedeniyle halen
Türkiye’de yapılması gerekenler vardır.
Anahtar Kelimeler: Sigara kullanımı, tütün kontrolü, Türkiye, dumansız kapalı ortamlar
Introduction
Tobacco use is a common disorder, with 1.5
billion people being smokers worldwide it is
the leading cause of preventable deaths
globally. More than half of all smokers in the
world live in five countries: China, India,
Indonesia, the Russian Federation and USA.
Two-thirds of all deaths in the world are
caused by non-communicable diseases, and
tobacco use is the major cause for many of
these. Each year six million people are killed
by tobacco globally, and unless current
trends change, it is estimated that 1 billion
people will be killed by tobacco during the
present century.1 Millions of lives can be
saved by implementing effective measures
for tobacco control. Reversing the tobacco
epidemic by effective measures must be a
priority for public health workers, as well as
for political leaders in every country. Some
developed
countries
have
been
implementing effective measures, and have
achieved considerable success. However,
tobacco control activities are relatively
recent in most of the developing countries.
In this article, tobacco controls in the world
and in Turkey will be considered, and some
conclusions drawn.
Global Activities
Although some facts about the harm done
by use of tobacco since the beginning of last
century has been published, sound evidence
Turk J Public Health 2013;11(2)
has been documented only for the second
half of the century. The first large scale
epidemiological studies appeared in the
medical literature in 1950 by Wynder and
Graham2 in the USA, and by Doll and Hill in
the UK.3 During the following years, many
other relevant scientific results were
published. The most convincing evidence
came from the ten year follow-up report of
British doctors in 1964 by Doll and Hill.4
Immediately after this report, in 1964, the
Advisory Committee to the US Surgeon
General concluded that cigarette smoking is
a cause of lung cancer.5 In the next year, the
US Congress required a warning message on
cigarette packages, and the United Kingdom
banned
broadcasts
of
cigarette
advertisements. Some years later, in 1970,
the World Health Assembly accepted a
resolution to prevent the harmful effects of
tobacco use. During the 1970s and 1980s
some countries adopted laws for tobacco
control. In 1988, the World Health
Organization initiated World No Tobacco
Day, which will be held on the 31st of May
annually.5
Tobacco control legislation and
implementation reduced tobacco use in
most of the developed countries during the
last 20-30 years, while tobacco use
increased in the developing world. The main
factor for the increase of tobacco use in
developing countries has been the activity of
the tobacco industry to create new markets
in these countries. In order to reverse the
tobacco epidemic, particularly in developing
97
Tobacco control in Turkey
countries, the 56th, World Health Assembly
(WHA) adopted the Framework Convention
on Tobacco Control (FCTC) in 2003 as the
first international treaty of WHO.6 WHO
FCTC outlined the tobacco control measures
under two main chapters; namely, measures
to reduce demand for tobacco products, and
measures to reduce supply of tobacco
products. A third chapter was added to
indicate monitoring of the implementation
and results of these two groups of measures.
WHO FCTC was ratified by 176 countries,
therefore became internal legislation in
almost all countries.
Five years after WHO FCTC was
adopted, the MPOWER Package was
published, to explain six effective strategies
for tobacco control, as an explanatory book
for WHO FCTC. The MPOWER Strategies are
as follows;1
Monitoring of tobacco use and prevention
policies
Protect people from tobacco smoke
Offer help to quit tobacco use
Warn about the dangers of tobacco
Enforce bans on tobacco
promotion, and sponsorship
Raise taxes on tobacco
advertising,
With the successful implementation
of these measures, tobacco use and passive
exposure to tobacco smoke decreases.
Continuous efforts by the government, and
support
from
non-governmental
organizations including universities are the
keys for success to reduce tobacco use and
the harm caused by tobacco use.
Developments in Turkey
(a) Before tobacco control law:
Turk J Public Health 2013;11(2)
Being a tobacco producing country, Turkey
has a long history of tobacco and tobacco
use. Turkey provides 1.7% of the total world
tobacco production, reduced from 4%
during 1980s. Tobacco use has been a well
accepted behavior particularly by males and
tobacco use is high, particularly among men.
One of the first country-wide studies in
1988 revealed that 63% of the adult males
and one in four (24%) of females were
smoking.7 Many other studies showed a high
prevalence of tobacco use.8 Production and
selling of tobacco products for a long time
were organized by a State Monopoly
(TEKEL). TEKEL provided tobacco products
to the users, but did not make any effort to
increase their use. With the liberal economic
policies started in the 1980s, multinational
tobacco companies were allowed to enter
Turkey.
The
multinational
tobacco
companies started to advertise tobacco
products, and tobacco use increased. During
the 20 year period between 1980 and 2000,
sales of cigarettes doubled from 58 billion
sticks to 117 billion; 2.5 times the
population increase during the same
period9. The first initiatives for tobacco
control in Turkey go back to the late 1980s.
The Health Minister in 1987 invited some of
the experts to discuss the possibilities of
tobacco control. In 1991 a tobacco control
law was adopted by Parliament, but vetoed
by the President of the country. In 1993, the
first symposium on tobacco control was
organized
by
nongovernmental
organizations and universities, and in 1995
several civil society organizations joined
their efforts to form the National Coalition
on Tobacco and Health (Sigara ve Sağlık
Ulusal Komitesi, SSUK). SSUK aimed to
recover the vetoed law.10
(b) First tobacco control law, 1996:
After long discussions, The Law on
Prevention of Hazards of Tobacco Products
was accepted by Parliament in November
1996.11 The Law, for the first time banned
smoking in a number of public places,
98
Tobacco control in Turkey
namely health and educational facilities,
public transport, cultural and sports events
and most of the government offices. The
Law also banned all kinds of advertisements
and promotion of tobacco products and
selling of tobacco products to minors (less
than 18 years). The law establishes a duty of
all television channels to make programs on
the harmful effects of tobacco use for at
least 90 minutes in a month. Smoke-free
implementation was completely successful
in public transport and a gradual success
was obtained in other public places. All
tobacco advertisements ended and TV
channels broadcast programs on the
harmful effects of smoking.
In the meantime, The State
Monopoly (TEKEL) was privatized and sold
so that a new body for regulation of the
tobacco market was needed and the
Tobacco (and Alcohol) Market Regulatory
Authority (Tütün ve Alkol Piyasası
Düzenleme
Kurumu,
TAPDK)
was
established in 2002.10
Law on Prevention of Hazards of Tobacco
Products, No. 4207, Nov. 1996
This law
•bans smoking in health, education, cultural
and sports facilities,
•bans smoking in government buildings and
workplaces where 5 or more persons are
working,
•bans smoking in public transport; busses,
trains, domestic and international flights,
•bans all kinds of advertisement and
promotion of tobacco products,
•bans selling tobacco products to children
under 18 years of age,
•gives a duty to TV channels to present 90
minutes air time in a month on the harmful
effects of tobacco use and the benefits of
quitting.
Turk J Public Health 2013;11(2)
In line with developments within the
country and international developments,
WHO FCTC was adopted by the Turkish
Parliament in 2004, and became a national
law. As recommended, the National Tobacco
Control Program and the Action Plan were
prepared with the participation of
government
officials
and
also
nongovernmental
organizations
and
universities for the years 2008-2012.
Another important development was the
establishment of the Directorate for
Tobacco Control in the Ministry of Health in
2006.
Tobacco companies reacted to the
tobacco control law, and took the Law to the
Constitutional Court with the claim that the
advertisement ban was against the Main
Constitution, since tobacco is a legal
commercial product. The Constitutional
Court rejected the request, citing the
concern for the protection of public health
(when the protection of public health is
concerned, this ban should not be
considered as against to the Main
Constitution).12
(c) Amendment of tobacco control law,
2008:
Following more than ten years of
implementation of the tobacco control
measures, restriction of smoking in indoor
public places was accepted as a social norm
by the majority of the population. Using this
advantage, the law was amended in 2008 to
include hospitality workplaces as smokefree.13 By this law, Turkey became a
completely smoke-free country, the third
country in the world following Ireland and
the UK. The amended law also defined the
fines more clearly, and established an
organization in the provinces, namely the
“Provincial Tobacco Control Board”. The
Board is chaired by one of the assistant
governors and has a duty and right of
planning and implementing the law in the
province. The law allowed 6 months to the
99
Tobacco control in Turkey
public managers to make the necessary
organizations and 18 months for the
hospitality industry to adapt. At this stage
the Ministry of Health organized a series of
training
programs
for
the
public
administrators
(governors,
municipal
majors, health directors of the provinces,
etc). Universities and nongovernmental
organizations gave great support to these
programs. The aim of these programs was to
explain to the administrators the tobacco
control
law,
their
duties
and
responsibilities. In addition to these training
programs, nongovernmental organizations
and universities organized meetings with
the major stakeholders who were reacting
against the smoke-free policy, specifically
representatives of the hospitality industry
to inform them about the rationale of the
tobacco control law, the benefits of tobacco
control implementations, and also to explain
their
obligations.
Although
the
representatives of the hospitality industries
seemed to be convinced about the benefits
of smoke-free environments, and why
complete smoke-free implementation is
necessary, after the meetings they
continued resisting the implementation of
the Law. Finally they took the Law to the
Constitutional
Court
requesting
the
cancellation of the articles regarding
complete smoke-free workplaces. Members
of nongovernmental organizations and
government officials visited the Court and
submitted a report of scientific evidence to
the members. At the end, the Court rejected
the requests of the hospitality owner’s
associations for cancellation of the
implementation
of
the
smoke-free
regulations.
(d) Major achievements
control in Turkey:9
of
tobacco
Turkey experienced major achievements on
tobacco control during the past 15-20 years.
The tobacco control law in 1996 and its
amendment in 2008 gave momentum to
Turk J Public Health 2013;11(2)
tobacco control. Some examples of the
achievements are as follows:
1. Tobacco use reduced considerably:
During the 25 years time since 1988,
tobacco use was reduced from 63% to 41%
among males, and from 24% to 13% among
females. Between the two Global Adult
Tobacco Survey (GATS), a 13% reduction
was achieved from 31.2% in 2008 to 27.1%
in 2012 (Figure 1).9, 14
Figure 1. Prevalence of current tobacco
smoking, GATS Turkey 2008 and 2012
2. Indoor air quality improved:
Various studies showed up to 90%
reduction of PM2.5 (2.5 micron size
particles in tobacco smoke) values after the
smoke-free implementation at hundreds of
hospitality venues, government offices and
number of other indoor public places. Also,
compared to 2008, GATS 2012 revealed a
remarkable reduction of second-hand
smoke (SHS) exposure at various places,
such as restaurants or workplaces, even at
homes (Figure 2).9, 15
3. Health complaints of the workers
reduced:
100
Tobacco control in Turkey
Tobacco smoke may cause some complaints
among the workers at hospitality
workplaces. A study done in Ankara showed
a considerable reduction of complaints of
the workers at restaurants such as stuffy
nose, watering eyes or cough after the
smoke-free implementation. (Figure 3).16
Figure 2. Exposure to secondhand smoke in various places, GATS Turkey 2008 and 2012
4. Acute health effects of smoking
reduced:
Reduction in cardiovascular and respiratory
diseases is expected after a number of years
of
smoke-free
implementation.
Nevertheless, reduction of acute cardiac and
respiratory conditions can be seen in the
relatively short time. The percentage of
acute cardiac and respiratory conditions
among emergency admissions in Ankara
was
reduced
after
smoke-free
implementation (Figure 4).14
Conclusions
There has been great progress in tobacco
control during the past years in many
countries on tobacco control; more people
are protected by effective tobacco control
measures. Having a comprehensive law is
essential for successful tobacco control. Also
political commitment of the government
and the support of society and universities
are important for the implementation and
Turk J Public Health 2013;11(2)
success of these measures. In 92 countries,
2.3 billion of people are covered by one or
more MPOWER measures globally. In 2007,
no country protected its population with all
five – or even four – of the MPOWER
measures. Today, one country, Turkey, now
protects its entire population of 75 million
people with all five tobacco control
measures at the highest level. Three
countries (Brazil, the Islamic Republic of
Iran and Panama), with 278 million people
have put in place four of the five MPOWER
measures at the highest level. All of these
countries are low- or middle-income
countries.17 By these achievements, Turkey
serves as example for many countries.
However, the work has not finished yet.
Although smoke-free implementation is
successful, and remarkable improvements
were achieved in all MPOWER measures,
smoking is still too high and PM2.5 values
are still above the permissible level,
indicating the prevalence should be reduced
and indoor air quality should be improved
101
Tobacco control in Turkey
more. Toll-free quit line services and
smoking cessation services are available
throughout the country, but the services are
60
not integrated yet to the primary health care
services, nor are treatment expenses
covered by the social insurance system
Percent
52
50
52
50
40
30
23
20
23
10
10
0
Watering in
eyes
13
6
Stuffy nose
4
1
Dyspnea
Before
Cough
After
3
Stink on
dress
1
Disturbance
of odor
Figure 3. Symptoms of the workers at restaurants, before and after smoke free Implementation,
Turkey, 2009
14 Percent
12
12
10
9.7
8
6
7.2
4
4.9
2
0
2008-2009
Cardiovascular
2009-2010
Respiratory
Figure 4. Percent change in acute cardiovascular and respiratory conditions before and after
smoke-free implementation, Turkey, Males
Turk J Public Health 2013;11(2)
102
Tobacco control in Turkey
References
1. WHO Report on the Global Tobacco
Epidemic, MPOWER, WHO, 2008.
2. Wynder EL, Graham EA. Tobacco Smoking
as a Possible Etiologic Factor in
Bronchogenic Carcinoma, a Study of 684
Proved Cases, JAMA 1950;143(4):329-336.
3. Doll R, Hill AB. Smoking and Carcinoma of
the Lung: Preliminary Report, Brit Med J
1950;2(4682):739-748.
4. Doll R, Hill AB. Mortality in Relation to
Smoking: Ten Years Observation of British
Doctors, Brit Med J 1964;1(5396):14601467.
5. Cunningham R. Smoke and Mirrors,
International Development Research Centre,
Ottawa, Canada, 1996.
6. World Health Organization. WHO
Framework Convention on Tobacco Control,
2003, Geneva.
7. Ministry of Health. Tobacco Use in
Turkey, PIAR Study, 1988.
8. Ministry of Health. Global Adult Tobacco
Survey, Ankara, 2008.
9. Ministry of Health. Global Adult Tobacco
Survey, Ankara, 2012.
10. Bilir N, Özcebe H. Success Story of
Smoke-Free Turkey, MJIAS 2011;19(2):5966.
Turk J Public Health 2013;11(2)
11. The Prevention of the Harms of Tobacco
Products Law, 26.11.1996, No. 4207.
12. Constitutional Court Decision (Anayasa
Mahkemesi Kararı), No: 1998/24, Official
Gazette 20.04.2000 / 24026.
13. Bill Amending the Law on Prevention of
Hazards of Tobacco Control Products, 3
January 2008, No. 5727. T.C. Official Gazette,
19/1/2008, No. 26761.
14. Bilir N, Özcebe H, Ergüder T, MauerStender K. Tobacco Control in Turkey; Story
of Commitment and Leadership, WHO Euro,
2012.
15. Bilir N, Özcebe H, Smoke-Free Public
Places; Article 8: Protection from Exposure
to Tobacco Smoke, WHO Euro, 2012,
16. Caman OK, Erguder BI, Ozcebe H, Bilir N.
Urinary Cotinine and Breath Carbon
Monoxide Levels Among Bar and Restaurant
Employees in Ankara. Nicotine Tob Res
2013;15(8):1446-1452.
17. WHO. WHO Global Tobacco Control
Report 2013, Geneva, 2013.
103
Derleme
WEB tabanlı araştırmalar ve halk sağlığı alanında kullanımı
Dilek Aslana, Cavit Işık Yavuzb
Özet
İnternet, birçok alanda olduğu gibi sağlık alanında da farklı amaçlarla yaygın olarak
kullanılmaktadır. Bu amaçlar arasında, bilgi sistemleri oluşturulması, değerlendirme sistemleri
yapılandırılması, epidemiyolojik veri toplanması, sağlıkla ilgili müdahalelerin planlanması ve
davranışla ilgili verilerin toplanması sıralanmaktadır. Bu denli yaygın olarak kullanılan İnternet
kullanımının bir yansıması olarak, web tabanlı araştırmalar son dönemlerde toplumun sağlığını
korumayı ve geliştirmeyi öncelikli hedefleri arasında alan halk sağlığı uygulamalarının çalışma
alanları arasına girmiştir. Bununla birlikte, web tabanlı araştırmaların kullanımının katılım
sınırlılığı, araştırma metodolojisinde sorunlar, etik açısından sınırlılıklar gibi kimi önemli
kısıtlılıkları da bulunmaktadır. Halk Sağlığı araştırmacılarının web tabanlı araştırmaları
yürütürken bu kısıtlılıklara dikkat edebilmeleri önemlidir. Bu yazıda web tabanlı araştırmaların
halk sağlığı alanında kullanımının gerekçesi, kullanıma ilişkin yöntem ve kısıtlılıkların
tartışılması amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: İnternet, halk sağlığı, araştırma
Use of Web Based Research in Public Health
Abstract
The internet is frequently used for health issues and for many other related purposes: creating
information systems, structuring evaluation systems, gathering epidemiological data, planning
intervention methods are examples. As a reflection of such wide use of the internet, web based
research has been one of the working areas of the public health discipline, which basically aims
to prevent and promote health and wellbeing of the community. Nevertheless, there are a
number of limitations of web based research and these include limitations in participation,
methodological issues, ethical limitations, and others. It is important for public health
researchers to take all these limitations into consideration during their research. In this paper,
the rationale of web based research in Public Health, its methods and basic limitations in use
were discussed.
Key Words: Internet, public health, research
aProf.Dr.
bDoç.Dr.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Sıhhıye - Ankara
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Sıhhıye - Ankara
Sorumlu Yazar: Dilek Aslan. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı,
Sıhhıye – Ankara. Tel: 0312 3051590, Faks: 312 3110072. E-posta: [email protected]
Geliş tarihi: 15 Kasım 2012, Kabul tarihi: 15 Temmuz 2013
Turk J Public Health 2013;11(2)
104
Web tabanlı araştırmalar
Giriş
Dilimizde, Türkçe karşılığı “genel ağ”
olan internet, “bilgisayar ağlarının birbirine
bağlanması sonucu ortaya çıkan, herhangi
bir sınırlaması ve yöneticisi olmayan
uluslararası bilgi iletişim ağı” olarak
Seksenli
yılların
tanımlanmaktadır.1
sonunda bu bilgi iletişim ağının “world wide
web”(www) olarak adlandırılan yeni bir
teknoloji sayesinde tüm dünyaya yayılımı
gerçekleşmiş
ve
kullanımı
giderek
yaygınlaşmıştır.2 Ülkemizde Nisan 2011
verilerine göre, her 100 evden 43’ünde
internet vardır ve 16-74 yaş grubundaki
100 kişinin 90’ı internet’i düzenli olarak,
36’sı ise düzenli olarak hemen her gün ya da
haftada bir kullanmaktadır.3 Fransa’da
yapılan bir çalışmada da 11 yaş üzeri
bireylerin %65’inin araştırmanın yapıldığı
zamandan bir ay öncesinde internet erişimi
olduğu ifade edilmektedir.4
Sağlık meslek grupları tarafından da
sağlık alanında yoğun olarak kullanılan
internet, giderek tıbbi literatürün temel
kaynağı olmakta, hasta-hekim ilişkisinde de
önemli yer tutmaya başlamaktadır.5 Gelişen
web ve İnternet teknolojisi, sağlık alanında
çalışan araştırmacıları bu alanı daha çok
sağlık bilgisi elde etmek, sağlık durum
değerlendirmesi yapmak, sağlıkla ilgili
interaktif müdahalelerde bulunmak ve
epidemiyolojik veri toplamak amacıyla
kullanıma cesaretlendirmiştir.6 Günümüzde
bu kullanımlara ek olarak web tabanlı
bildirim sistemleri kimi zaman nadir
görülen hastalıkların kimi zaman da
salgınların, kimyasal, biyolojik ve nükleer
tehditlerin izlenmesinde de kullanılmaya
başlanmıştır.7,8
1. Web tabanlı araştırmalar nedir?
İnternet ve web ortamı, bildirim
sistemleri
yanında
epidemiyolojik
araştırmalara da kaynaklık etmektedir.
Araştırma tekniklerinin gelişimine koşut
olarak,
veri
toplama
araçlarının
geliştirilmesinden veri analizine kadar
birçok araştırma aşamasında, bilgisayar ve
web teknolojisi hızla yaygınlaşmaya
başlamıştır. Bu kapsamda elektronik
postalar aracılığıyla yürütülen ilk
Turk J Public Health 2013;11(2)
araştırmalar 1980’li yıllara, web sayfasını
esas alarak yürütülen ilk araştırmalar ise
doksanlı yıllara dayanmaktadır.9
Web
tabanlı
araştırmalar,
araştırmacıların araştırmalarını İnternet
üzerinden yapabilmelerine olanak sağlayan
bir yöntem olarak kabul edilmektedir.
Araştırma verilerinin web ortamı üzerinden
toplandığı bu araştırmalarda, veri toplama
için oluşturulan özel ve farklı programlar
kullanılmaktadır (Örn: SurveyWiz, WWW
Survey Assistant, WEXTOR vb. gibi).10
Bununla birlikte, web tabanlı araştırmaların
uygun koşullarda yapılması ve koşulların
dikkat ve özenle belirlenmesi önemlidir.
Örneğin bazı araştırmaların yüz yüze
yapılması gerekliliği söz konusudur; web
tabanlı veri toplama sisteminin kısıtlılıkları
göz önüne alınmalı, amaca uygunluğu
gözden geçirilmelidir. Araştırmacılar, ilgili
kısıtlılıkları bilerek araştırma amaçlarını da
göz önüne alan bir yaklaşımla bu tür
araştırmaların kendi amaçlarına uygun olup
olmadığına karar vermelidirler.11 Bu yazıda
bilimsel araştırmalarda web ortamının
kullanımı ve halk sağlığı alanına yansımaları
incelenmeye çalışılacaktır.
2. Halk sağlığı
araştırmalar
ve
web
tabanlı
Web tabanlı araştırmaların bilim
ortamında kullanımının yaygınlaşması doğal
olarak bu tür araştırmaların halk sağlığı
alanında da kullanımında bir artış olacağını
düşündürmektedir. Tanımı gereği halk
sağlığı, “örgütlü toplumsal çalışmalar
sonunda çevre sağlık koşullarını düzelterek,
bireylere sağlık bilgisi vererek, bulaşıcı
hastalıkları önleyerek, hastalıkların erken
tanı ve koruyucu tedavisini sağlayacak
sağlık
örgütleri
kurarak,
toplumsal
çalışmaları her bireyin sağlığını sürdürecek
bir yaşam düzeyini sağlayacak biçimde
geliştirerek
hastalıklardan
korunmayı,
yaşamın uzatılmasını, beden ve ruh
sağlığıyla çalışma gücünün arttırılmasını
sağlayan bir bilim ve sanat”tır.12,13 Korumayı
esas alarak toplumun sağlık düzeyini
geliştirmeyi hedefleyen bir sağlık bilimi
olarak halk sağlığı, var olan sağlık
105
Web tabanlı araştırmalar
sorunlarının tanımlanmasını, tanımlanan
sorunlar arasından öncelikli olanların tespit
edilmesi ve ardından bu sorunların
önlenmesi ile kontrolüne yönelik etkililiği
kanıtlanmış
müdahale
yöntemlerinin
oluşturulmasını,
uygulanmasını
ve
değerlendirilmesini esas alan bir çalışma
prensibine sahiptir.14 Bu süreç birçok
yönüyle, veriye, analize ve bilgiye ihtiyaç
duyar.
Toplumun
sağlık
düzeyinin
belirlenmesi, nedenlerinin incelenmesi,
ortaya konan nedenlere yönelik müdahale
yöntemleri geliştirilmesi, koruma öncelikli
strateji ve politikaların belirlenmesi,
ekonomik, idari ve insangücü kaynaklarının
etkili ve verimli kullanımını gerektirir.
Buradan hareketle “toplum sağlığını
iyileştirmek için gerçekleştirilen kolektif
eylemlere vurgu” yapan bir bilim olarak
halk sağlığı, “belirli toplumlarda sağlıkla
ilgili durum ya da olayların dağılımı ile
belirleyicilerinin
incelenmesi
ve
bu
çalışmanın sağlık sorunlarının önlenmesi ve
kontrolüne
uygulanması”
amacıyla
epidemiyoloji biliminden yararlanır.15,16
Bilgi ve iletişim sistemlerinin
teknoloji eşliğinde gelişimi genel olarak
sağlık alanında, özel olarak da halk sağlığı
alanında bu bilimin çalışma alanlarına,
uygulamalarına, araştırma ve bildirim
sistemlerine de yenilikler getirmiştir6. Halk
sağlığında bilişim kavramını bu kapsamda
değerlendirmek mümkündür. Halk sağlığı
bilişimi, “bilgi ve bilgisayar bilimi ve
teknolojisinin halk sağlığı pratiği, araştırma
ve öğrenme süreçlerinde sistemik olarak
uygulanması” biçiminde tanımlanmaktadır.
Bu alan halk sağlığında esas olarak, yeni veri
toplama ve bilgi kullanımı yöntemleriyle
sistem kalitelerinin artırılması, karmaşık
sistemlerin tanımlanması (hastalık bulaş
modellemeleri
vb)
gibi
konularda
kullanılmaktadır.17
Halk Sağlığı alanında web tabanlı
araştırmaların
gelişim
süreci
farklı
disiplinlerdeki bu tür araştırmaların
ivmesindeki
yükselme
ile
paralellik
göstermektedir. Hemşirelik alanı ile ilgili
yapılan bir değerlendirmede 1995-2001
yıllarını
kapsayan
bir
MEDLINE
taramasında 1067 adet web tabanlı
Turk J Public Health 2013;11(2)
araştırma saptanmıştır.18 Cantrell ve
Lupinacci19 ise hemşireler arasında web
tabanlı araştırmaların yapılma nedenleri
arasında hemşirelerin dağınık bölgelerde
yaşamalarını göstermiş, veri toplama
aşamasında
İnternetin
bu
nedenle
kolaylaştırıcı bir rolü olduğuna dair vurgu
yapmıştır. Veri toplama kolaylığı yanında
katılımı kolaylaştırıp özendirmesi, maliyeti
azaltması, veri girişine gerek kalmaması,
veri kaybını klasik yöntemlere göre
azaltması
gibi
çekici
yanları
da
vurgulanmaktadır.20
Web tabanlı araştırmalar diğer
disiplinlerde olduğu gibi halk sağlığı
alanında da kullanılmaktadır. Halk Sağlığı
yukarıda da değinildiği gibi oldukça geniş
bir disiplin olup bu tür araştırmaların halk
sağlığının her alt disiplininde kullanımına
dair tartışma sürdürülebilir. Örneğin,
beslenme epidemiyolojisi alanında bu tür
araştırmaların kullanımı değerlendirilecek
olursa özellikle ankete dayalı gıda tüketim
araştırmalarının web tabanlı yapılmasının
daha ekonomik, insan gücünün daha akılcı
kullanımını
sağladığına
dair
veriler
Beslenme
konusunda
bulunmaktadır4.
yapılan bir başka çalışmada Touvier ve
arkadaşları,21
antropometrik
bir
değerlendirme nedeniyle web tabanlı olarak
kullanılan bir veri toplama formunun rutin
veri toplama formuna göre daha az hataya
neden olduğunu, teknik ve maliyet açısından
da daha avantajlı olduğunu ortaya
koymuşlardır.
3. Web tabanlı araştırmaların avantajları
ve dezavantajları nelerdir?
Aşağıda web tabanlı araştırmaların
kimi avantajları paylaşılmıştır:6,22
a. Zamandan kazanım
b. Kısa zamanda
ulaşabilme
fazla
c. Katılımlı
araştırma
uygulanabilmesi
sayıda
kişiye
tekniklerinin
d. Fiziksel engeli olan kişilere kolay
ulaşabilme
e. Veri girişinde standartlara mümkün
olduğunca uyum sağlanabilmesi
106
Web tabanlı araştırmalar
f.
Düşük maliyet
zaman
diliminde
yanıtlanan
araştırmalara katılım yüzdelerinin daha
yüksek olduğu da belirtilmektedir.
Tablo 1’de internet web tabanlı
araştırmalarına katılımın artırılması
için araştırmacılara bazı öneriler
sunulmuştur.
g. İnternet kullanımının yaygın olduğu
kesimlere kolay ulaşabilme
h. Katılımcıların geribildirimlerini
süre içinde alabilme
i.
Metodolojik açıdan;
kısa
ı. Yanıt verirken katılımcıların yol açma
olasılığı olan “taraf tutmaların” ortadan
kaldırılması
ıı. Hedef gruba ulaşıldığında sonuçların
topluma genellenebilir olması
j.
Etik açıdan da yararlar bulunmaktadır;
ı. Toplumda damgalayıcı özelliği olan
kimi konularda yanıt alabilme olasılığının
yüksek olması (örneğin, alkolizm, yeme
bozuklukları,
cinsel
yolla
bulaşan
hastalıklar, vb.)
ıı. Katılımcıların “gizlilik” nedeniyle
duydukları kaygıların giderilmesi
k. Geleneksel yöntemlerle ulaşılamayan
grupların yakalanabilmesi
Bu avantajlar yanında web tabanlı
araştırmaların
bazı
kısıtlılıkları
da
bulunmaktadır:6,11,23-25
a. Araştırmaya katılım sağlanamaması,
hedef grubun tümüne ulaşılamaması
önemli bir kısıtlılıktır. Hedef gruba
ulaşılamadığında sonuçlar topluma
genellenemez.
Katılım
sayısının
artırılması için yanıt vermeyenlerle
kişisel iletişim kurabilmek, veri
toplama formunu katılımcıya iletmeden
önce bilgi vermek gibi yöntemlerin
kullanılabileceği
vurgulanmaktadır.
Buna ek olarak “kısa” formatta ve kısa
Turk J Public Health 2013;11(2)
b. Bazı web araştırmalarında cevaplama
hızları hesaplanamamakta, potansiyel
katılımcıların ne kadarına ulaşılabildiği
kestirilememektedir.
c. Eğitim, ekonomik durum, cinsiyet ve
etnik köken gibi bazı özellikler internet
kullanımını etkilediği için internet
tabanlı araştırmaları da etkilemektedir.
ABD’de genç, eğitimli, yüksek gelir
grubundan beyaz erkekler internete
daha yüksek oranda ulaşmaktadır.
d. Veri bütünlüğü ile ilgili endişeler
olduğu belirtilmektedir.
e. Kontrol edilmediği takdirde birden
fazla yanıt alınabilir.
f.
Teknik açıdan yaşanabilecek sorunlar
bu araştırmalara olan ilgi, güven gibi
duyguları
zedeleyebilir.
Katılımı
kısıtlayabilir.
g. Katılımcıların karşılaştıkları sorunlar
olduğunda çözümlerin kısa süre içinde
üretilememektedir.
h. İnternet ulaşımında kısıtlılıklar olan
gruplara ulaşamama (yaşlılar, vb) söz
konusu olabilmektedir.
i.
Etik açıdan da kimi kısıtlılıklar
bulunmaktadır.
İnternet
tabanlı
araştırmalar için etik çerçeveyi
tanımlayan
ilkelerin
netleşmemiş
olması bu sorunun temel kaynağıdır.
107
Web tabanlı araştırmalar
Tablo 1. Web tabanlı araştırmalara katılımın artması için araştırmacılara yönelik kontrol listesi11
Bileşen
Tanım
Ciddiyet
Katılımcıya araştırmanın ciddiyetini kavratacak yaklaşımın sergilenmesi
Verilerin doğrulanmasının
yapılacağına dair mesaj
Verilerin doğruluğunun kontrolünün yapılabileceğinin katılımcılara
aktarılması
Kişiselleştirme
Görsellerin web ortamında itina
ile yer alması
Araştırma ile ilgili en uzun
metnin ilk sayfada yer alması
Mahremiyete özen
Varsa ön koşulların paylaşılması
Katılımcının iletişim bilgileri alınarak daha önceden iletişim kurulabilir
Araştırmada kullanılacak görsel varsa herkesin (katılımcıların)
rahatlıkla ulaşabilmeleri için teknik olanakların kullanılması
Bu adım, araştırmada “online” olarak ulaşılacak diğer sayfaların kolay ve
rahat ulaşılabilmesini sağlayacaktır
Mahremiyete saygı ve özen gerekir. Araştırma ön bilgileri paylaşılırken
mahremiyet kapsamında değerlendirilebilecek başlıkların gerekçeleri
ile açıklanmasında yarar bulunmaktadır (örneğin; aylık kazanılan para
miktarı sorulacaksa bunun gerekçesi ön bilgilerde paylaşılabilir)
Teknik açıdan ön denemelerin
yapılması
Varsa katılım sonunda
katılımcılara uygulanacak “ödül”
mekanizmalarının açıklanması
4. Web tabanlı araştırmalarda etik
açısından dikkat edilmesi gereken
konular
Web tabanlı araştırmaları “etik” açıdan daha
yakından ele almakta yarar bulunmaktadır.
Bu tür araştırmalar için aşağıdaki konulara
özellikle dikkate etmek gereklidir:26-28
1. Mahremiyete
özen
gösterilmelidir.
Araştırmalarda
kişiyi
tanımlayan
özellikler arasında kimlik bilgileri, kişinin
ailesini deşifre edebilecek bilgiler, vb.
sayılabilir. Bilgisayarlardaki IP (İnternet
Protokolü) adresleri henüz kişisel gizli
bilgi kapsamında tanımlanmamaktadır.
Oysa bu bilgi de kişinin bilgilerine,
bilgisayarında yer alan pek çok bilgiye
ulaşım açısından özel bir veri niteliği
taşımaktadır.
Mahremiyete
özen
konusunda
kontrolü
sağlayacak
sistematik yaklaşımlar öne çıkarılmalıdır.
2. Katılımcılara ulaşırken kullanılan web
sitesinin sahibinden ya da grup
moderatöründen
“izin
alınması”
önerilmektedir. Bu konuda izine ek
olarak araştırmacıların, moderatörlerin /
site sahiplerinin desteğinin ve görüşünün
Turk J Public Health 2013;11(2)
de
alınmasının
uygun
vurgulamaktadırlar.
olduğunu
3. Araştırmaya
katılım
aşamasında
“aydınlatılmış onam” alma sürecinin
tamamlanması gerekmektedir. Bu aşama
birkaç yolla yapılabilir. Örneğin, kişiye
iletilen bir adres aracılığı ile araştırma
veri toplama formuna ulaşılıyorsa, kişi
araştırma formuna “online” olarak
ulaşmadan önce araştırma hakkındaki
bilgileri okuyabilir, paylaşılan bilgileri ve
katılımını onayladığı takdirde ikinci
aşamada araştırmanın katılımcısı olabilir.
Dokümantasyonun
zorunlu
olduğu
araştırmalarda elektronik imza, vb. gibi
uygulamalar da yapılabilmektedir.
Çocuklara
yönelik
planlanan
çalışmalarda
“izin”
konusu
sorun
olabilmektedir. Çocukların velilerinin izni
bu tür durumlarda alınmalıdır. Uluslararası
Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre daha
erken yaşta reşit olmak durumu hariç 18
yaşın altındaki bireyler çocuk olarak
tanımlanmaktadır.29
Sonuç olarak, gelişen araştırma
teknikleri içinde web tabanlı araştırmaların
kullanımında yavaş yavaş artma eğilimi
108
Web tabanlı araştırmalar
olduğu görülmektedir. Araştırma yöntem
bilimciler olarak rol ve sorumlulukları olan
epidemiyologların konu ile ilgili olumlu
ve/veya olumsuz görüşlerini yaygın bir
biçimde paylaşabilmeleri son derece
değerlidir. Literatürde var olan olumlu
yönlerin geliştirilmesi, risklerin ortadan
kaldırılması için uygun yöntem ve
tekniklerin
geliştirilmesi
de
bu
araştırmaların bugünün bilim ortamı için
yol gösterici olmalarını sağlayacaktır.
Mevcut kısıtlılıklarına rağmen halk sağlığı
bilim ortamı, bu kısıtlılıkları dikkate alan ve
gözeten bir yaklaşımla web tabanlı
araştırmaların sonuçlarından yararlanmayı
bilmelidir.
Kaynaklar
7. Yeaworth RC. Use of the Internet in
Survey
Research.
J
Prof
Nurs
2001;17(4):187-93.
1. Güncel Türkçe Sözlük. Türk Dil Kurumu
web sayfası (Online erişim). Erişim adresi:
http://www.tdk.gov.tr.
Erişim
tarihi:
11/07/2013.
2. TBMM Komisyon Raporu. Bilgi toplumu
olma
yolunda
bilişim
sektöründeki
gelişmeler ile internet kullanımının başta
çocuklar, gençler ve aile yapısı üzerinde
olmak üzere sosyal etkilerinin araştırılması
amacıyla kurulan meclis araştırması
komisyonu raporu. Haziran 2012 (Online
erişim).
Erişim
adresi:
http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem2
4/yil01/ss381.pdf.
Erişim
tarihi:
11/07/2013.
3. TÜİK 2011 Yılı Hanehalkı Bilişim
Teknolojileri Kullanım Araştırması. TUİK
web sayfası (Online erişim). Erişim adresi:
www.tuik.gov.tr. Erişim tarihi: 07/02/2012.
4. Hercberg S ve ark. The Nutrinet-Santé
Study: a web-based prospective study on
the relationship between nutrition and
health and determinants of dietary patterns
and nutritional status. BMC Public Health
2010;10(242):1-6.
5. Romano M, Gesualdo F, Pandolfi E, Tozzi
AE, Ugazio AG. Use of the internet by Italian
pediatricians: habits, impact on clinical
practice and expectations. BMC Med Inform
Decis Mak 2012;12(23) (Online erişim).
Erişim
adresi:
http://www.biomedcentral.com/14726947/12/23. Erişim tarihi: 08/07/2013.
6. Rhodes SD, Bowie DA, Hergenrather KC.
Collecting behavioural data using the world
wide web: considerations for researchers. J
Epidemiol
Community
Health
2003;57(1):68–73.
Turk J Public Health 2013;11(2)
8. Hartley DM et al. An overview of Internet
biosurveillance. Clin Microbiol Infect 2013.
doi:10.1111/1469-0691.12273.
9. Evans JR, Mathur A. The value of online
surveys. Internet Res 2005;15(2):195-219.
10. Issues in Web-based research (Online
erişim).
Erişim
adresi:
http://personal.centenary.edu/~rmweeks/
ACS_tech/information_1.html. Erişim tarihi:
04/11/2012.
11. Reips UD. Standards for Internet-based
experimenting. Experimental Psychology
2002; 49(4):243-56.
12. Fişek N. Halk sağlığında terim kargaşası
bir sorun mudur? Hacettepe Üniversitesi
Tıp Fakültesi Toplum Hekimliği Bülteni,
Ocak 1983 (Online erişim). Erişim adresi:
http://www.ttb.org.tr/n_fisek/kitap_3/33.h
tml. Erişim tarihi: 14/11/2012.
13. Özgür S. Halk sağlığı bilimlerinin doğuşu
ve gelişmesi (Online erişim). Erişim adresi:
http://www.tasak.org/dogusvegelisme.htm.
Erişim tarihi: 14/11/2012.
14. Ay P. Kanıta Dayalı Halk Sağlığı.
Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Enstitüsü Dergisi 2011;1(2):129-39.
15. Last JM. A dictionary of epidemiology,
4th ed. Oxford: Oxford University Press,
2001.
16. Bonita R, Beaglehole R, Kjellström T.
Temel Epidemiyoloji. Ankara (Türkçe
basım): Sağlık Bakanlığı Türkiye Sağlık
Kurumu, 2009.
17. Savel G, Foldy S. The Role of Public
Health Informatics in Enhancing Public
109
Web tabanlı araştırmalar
Health Surveillance. Morb Mortal Wkly Rep
2012;61(3):20-4.
18. Im E, Chee W. Issues in Internet Survey
Research Among Cancer Patients. Cancer
Nurs 2004;27(1):34-44.
19. Cantrell MA, Lupinacci P. Methodological
issues in online data collection. J Adv Nurs
2007;60(5):544–9.
20. Kypri K, Gallagher SJ. Incentives to
increase participation in an internet survey
of alcohol use: a controlled experiment.
Alcohol Alcohol 2003;38(5):437–41.
21. Touvier M, Méjean C, Kesse-Guyot E,
Pollet C, Malon A, Castetbon K, Hercberg S.
Comparison between web-based and paper
versions
of
a
self-administered
anthropometric questionnaire. Eur J
Epidemiol 2010;25(5):287-96.
22. Cotton AH. Ensnaring webs and nets:
ethical issues in Internet-based research.
Contemp Nurse 2003 Dec-2004 Feb;16(12):114-23.
23. Cook C, Heath F, Thompson R. A metaanalysis of response rates in web or
Internet-based surveys. Educ Psychol Meas
2000;60(6):821-36.
Turk J Public Health 2013;11(2)
24. Kittleson, M. Determining effective
follow-up of e-mail surveys. Am J Health
Behav 1997;21:193-6.
25. Albrecht AC, Jones DG. Web-based
research tools and techniques. İçinde: Walz
GR, Bleuer JC, Yep RK, editörler. Compelling
counseling
interventions:VISTAS.
Alexandria, VA: American Counseling
Association; 2009. p.337-47.
26. Colvin J, Lanigan J. Ethical Issues and
Best Practice for Internet Research.
Scholarship 2005;97(3):34–9.
27. Barratt M, Lenton S. Beyond
Recruitment? Participatory online research
with people who use drugs. Int J Internet
Research Ethics 2010;3(1):69–86.
28. Buchanan EA, Zimmer M. Internet
Research Ethics. İçinde: Zalta NE, editör. The
Stanford Encyclopedia of Philosophy.
Winter 2012 Edition (Online erişim). Erişim
adresi:
http://plato.stanford.edu/archives/win201
2/entries/ethics-internet-research/. Erişim
tarihi: 04/11/2012.
29. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (Online
erişim).
Erişim
adresi:
http://www.cocukhaklari.gov.tr/condocs//
mevzuat/cocuk_haklari_sozlesmesi.pdf.
Erişim
tarihi:
28/06/2013.
110
Kısa Rapor
Edirne’de süpürge üretimi çalışanlarında SO2 etkisinin
değerlendirilmesi - 2012
Ufuk Berberoğlua, Erhan Tabakoğlub, Deniz Motörc
Özet
Amaç: İşyeri ortam havasında bulunan SO2, çalışanların özellikle solunum sistemini etkileyen bir
gazdır. Bu araştırma, Edirne’de süpürge üretiminde çalışanların, islemede kullanılan SO2 den
etkilenme durumlarını değerlendirmek amaçlanmıştır. Yöntem: Araştırma 2012 Ocak-Şubat
aylarında Edirne’de gerçekleştirilmiştir. Oluşturulan veri toplama formu ile süpürgeciler
sitesinde çalışan 25 kişiden ve konfeksiyon işinde çalışan 25 kişiden veri toplanmıştır.
Demografik bilgiler, solunum sistemi öykü-fizik muayeneleri ve solunum fonksiyon testleri
sonucunda elde edilen veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan veri formuna kaydedilmiştir.
Kükürt dioksit kullanılarak, isleme ve sarartma işleminin yapıldığı odaların iç ortam havasında
ise, GasAlertMicro 5 marka cihaz ile SO2 düzeyi ölçülmüştür. Bulgular: SO2’ye maruz kalan ve
kalmayan grupların yaş ortalamaları (sırasıyla 47.6±1.2, 45.2±3.4) ve sigara kullanma oranları
(%64, %64) benzer idi (p>0.05). SO2’ye maruz kalanlarda balgam (%32 ve %16, p<0.05) ve
öksürük varlığı (%24 ve %12, p<0.05), diğer gruptan anlamlı olarak yüksek bulunurken, zorlu
solunum (%20 ve %20, p>0.05) ve patolojik solunum sesi varlığı (% 12 ve % 12, p>0.05) benzer
bulunmuştur. Çalışanlarda, solunum fonksiyon testlerinden FEV1, FVC, FEV1/FVC, MEF (FEF2575%) değerleri, kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük bulunmuştur (hepsi için p<0.05).
Sonuç: İsleme odalarında ölçülen SO2 düzeyi DSÖ ve NIOSH standartlarına göre yüksek
bulunmuştur. İşyeri ortam havasında izin verilen değerlerin üzerinde bulunan SO2, çalışanların
sağlığını, öncelikle de solunum sistemini etkilemektedir. Çalışanlar, bu risk etmeni konusunda
bilgilendirilmeli ve korunma yöntemlerine ilişkin olarak eğitilmelidir. SO2’nin yoğun olduğu
isleme bölümünde, havalandırma sistemlerinin iyileştirilmesinin yanı sıra, bu bölümde çalışma
sırasında, kişisel koruyucu maske kullanılmalıdır.
Anahtar kelimeler: İç ortam havası, SO2, süpürge işçileri, solunum fonksiyon testi
aYrd.Doç.Dr.
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Edirne
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Edirne
cUzm.Hem. Trakya Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi Hemşirelik Hizmetleri
Müdürlüğü, Edirne
bProf.Dr.
Bu çalışma, 2-6 Ekim 2012 tarihlerinde Bursa’da yapılan 15. Ulusal Halk Sağlığı Kongresinde
bildiri olarak yayınlanmıştır.
Sorumlu Yazar: Ufuk Berberoğlu, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı,
Edirne. Telefon: +90(284)2357641/1566, E-posta: [email protected]
Geliş tarihi: 02 Ekim 2012, Kabul tarihi: 09 Mayıs 2013
Turk J Public Health 2013;11(2)
111
Süpürge üretimi çalışanlarında SO2 etkisi
Evaluation of SO2 effetcs among workers of the broom-making
business in Edirne-2012
Abstract
Objective: Sulphur dioxide (SO2,)which is encountered in the ambient air of the working rooms
used for making brooms, is a gas that primarily affects the respiratory system of the staff.
Method: This study was conducted to investigate the exposure to SO2 which is used in the
production process in broom-making in Edirne between January-February of 2012. A
questionnaire was applied to 25 broom-makers and to 25 other individuals. The study included
demographic data, a history and a physical examination of the respiratory system, and the
results of spirometry. The amount of SO2 in the rooms used for the industrial processes were
measure by a Gas Alert Micro 5 brand device. Results: The average age of the workers affected
by SO2 and of the non exposured group were (47.6±1.2, 45.2±3.4 respectively) and the rates of
smoking were (64%, 64%) similar (p>0.05). Differences in sputum levels (32% and 16%,
p<0.05) and cough rates (24% and 12%, p<0.05) for the workers and controls respectively were
statistically significant; whereas dyspnea (20% and 20%, p>0.05) and pathological respiratory
sounds ratios (12% and 12%, p>0.05) were similar. Spirometry findings including FEV 1, FVC,
FEV1/FVC and MEF (FEF25-75%) were significantly lower for the workers than the control group
(p<0.05). Conclusion: SO2 room gas amounts were higher than both WHO and National Institute
for Occupational Safety and Health (NIOSH) standards. SO2 gas amounts higher than the
standards are harmful especially for the respiratory system of the workers. Workers in this
industry should be warned of the potential risks and should be educated. Workers of the
complex using SO2 should use masks during working hours and rooms should have efficient airconditioning.
Key Words: Indoor air, SO2, sweeper workers, pulmonary function test
Giriş
Environmental Protection Agency
(EPA) tarafından yapılan çalışmalarda
insanların kapalı alanlarda açık alanlara
oranla 2-5 kat daha çok zararlı bileşiklere
sunuk kaldığı gösterilmiştir. Sağlığı olumsuz
yönde etkileyen bu kirleticiler; yanma ile
oluşan dumanlar, karbon monoksit, sigara
dumanı, formaldehit, radon, asbest, kurşun
ve diğer bazı uçucu organik moleküllerdir.
Bu kirleticilerin oranı, ortamda yapılan
işlerin türüne ve havalandırma durumuna
göre değişmektedir.1
Birçok iç ortam hava kirleticisi,
doğrudan solunum ve kardiyovasküler
sistemi etkilemektedir. Bu etkilerin siddeti,
maruz kalanların sağlık durumu, maruziyet
süresi ve yoğunluğuna göre değişmektedir.2
İşyeri
ortam
havasındaki
yabancı
materyallerin inhalasyonu çok sayıda
pulmoner sendroma sebep olabilmektedir.35
Sülfür dioksit (SO2), hava kirliliğinin
partiküler ve kimyasal içeriğini oluşturan
bir maddedir.6-7 Solunum fonksiyon testleri
(SFT)’nde obstrüktif patern oluşturur.
Sağlıklı kişilerde 5 ppm’den yüksek
Turk J Public Health 2013;11(2)
konsantrasyonlarda
hava
yolu
obstrüksiyonu oluşurken, astımlı kişilerde
bu değer 1 ppm’den daha düşük olarak
bildirilmiştir.8 SO2, akciğer fonsiyonuna
etkisi olan en önemli ajanlardan biridir.
Hem FEV1, hem de FVC’de azalma ve
FEV1/FVC oranında önemli düşüş, SO2
maruziyeti
ile
ilişkilidir.9-10
SO2’nin
çalışanlara yaptığı zararlı etkiler, tıbbi
literatürde bildirilmiştir.11-12 SO2, solunum
yolu
enflamasyonunu,
astımı
alevlendirebilir ve akciğer fonksiyonunu
azaltabilir. Başağrısı, genel rahatsızlık hissi
ve anksiyeteye neden olabilir. Çevresel
etkileri ile ilişkili olarak, inorganik
partiküler madde oluşumuna da katkı
yapmaktadır.13
SO2 gazı, tatlandırma ve dönüştürme
(örneğin sarartma) sürecinde oluşur.
Mesleksel sunukluk deri göz teması ve
solunum yolu ile olmaktadır. Gözlerde
irritasyon, boğaz ve burundan ince mukus
atılımı, tıkanma, öksürük ve refleks
bronkospazm
şeklinde olabilmektedir.
Kapalı
alanlardaki
yüksek
konsantrasyonlardaki
ciddi
olgularda,
havayolu tıkanması, hipoksemi, pulmoner
112
Süpürge üretimi çalışanlarında SO2 etkisi
ödem sonucu ve dakikalar içinde ölüm
oluşabilmektedir.14
EPA, SO2’ye ilişkin hava kalitesi
standartı olarak, 1 yıllık ortalama uzun
süreli konsantrasyon değerini 0.03 ppm ve
kısa
süreli
24
saatlik
hava
konsantrasyonunda yılda 1 kezden fazla
aşılmayacak değeri 0.14 ppm şeklinde
bildirmiştir.15-16 İş Sağlığı ve Güvenliği
Birliği (Occupational Safety and Healty
Association-OSHA), günlük 8 saatlik ve
haftalık 40 saatlik çalışma süresinde
maruziyet sınırını 2 ppm, kısa süreli (15
dakika) maruziyet sınırını ise 5 ppm olarak
bildirmiştir.17
Dünya Sağlık Örgütü-DSÖ (The
World Health Organization-WHO) ise, SO2
için 8 saatlik sürede eşik sınır değeri
(Treshold Limit Value-TLV) 2 ppm (5.2
mg/m3) ve kısa süreli sunukluk (Short-Term
Exposure Limit- STEL) değeri 5 ppm (13.4
mg/m3) olarak bildirmiştir ve SO2 orta
derecede
solunum
irritanı
olarak
sınıflandırılmıştır. Ayrıca, insanlar için
fazlası bronkokonstrüksiyon düzey ise 5
ppm olarak belirlenmiştir.18
SO2, uluslararası kanser araştırma
kurumu (The International Agency for
Research on Cancer-IARC) tarafından, 3.
grup olarak sınıflandırılmıştır. Öte yandan
SO2,
insan
karsinojeni
olarak
sınıflandırılmamıştır.19
Araştırmada, Edirne’de süpürge
üretiminde çalışanların, islemede kullanılan
SO2’den
etkilenme
durumlarını
değerlendirmek amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem
Araştırmada çalışma ortamında SO2
gazına sunuk kalan ve kalmayan iki grup
karşılaştırılmıştır. Edirne kent merkezinde
bulunan süpürgeciler sitesinde aktif olarak
çalışan ve çalışmaya katılmayı kabul eden
25 erkek incelemeye alınmıştır. Bunlar SO2
gazına sunuk kalan gruptur. Sunuk
kalmayan grup olarak ise, yine kent
merkezinde bulunan, bir konfeksiyon
işletmesinden, benzer yaş grubunda olan, 25
erkek çalışan alınmıştır. Edirne süpürgeciler
sitesi, süpürge üretimi yapan ve ortalama
30±2 kişinin çalıştığı bir işletmedir. Açık
alanlarıyla beraber yaklaşık 800 m2’lik bir
alanda kurulmuş bir işletmedir. Hammadde
olarak taranmış süpürge otunun kullanıldığı
Turk J Public Health 2013;11(2)
işletmede, ayda ortalama 12000 kullanıma
hazır süpürge üretilmektedir. Süpürge otu,
boya
ayırma,
fırınlama
(sarartma),
havalandırma, isleme (zahire) ve dikim
aşamalarından geçtikten sonra birçok yerde
kullanılabilen süpürge haline gelmektedir.
Marmara bölgesine ek olarak, Ege ve İç
Anadolu’ya kadar sevkiyatı yapılmaktadır.
Sarartma işlemi için yoğun olarak SO2 yanan
fırınlar kullanılmaktadır.
Araştırıcılar tarafından literatürden
derlenerek oluşturulan veri toplama formu
ile demografik özellikler, özgeçmiş, işle ilgili
kişisel
özellikler,
sigara
kullanma
alışkanlıkları, solunum sistemi ile ilgili
yakınmalar ve fizik muaye bulguları
toplanmıştır. Solunum fonksiyon testleri için
her çalışanın boy (cm) ve vücut ağırlığı (kg)
ölçülerek beden kitle indeksi (BMI)
saptanmıştır. Her çalışandan, oturur
pozisyonda ve nazal klip kullanılarak
yapılan SFT’nde, derin bir soluk almayı
takiben, zorlu bir soluk verme hareketi
yapması istenmiştir. Ölçümler Micro lab.
3000 taşınabilir spirometri aygıtı ile (MIR,
spirobank,
Italy)
kullanılarak
gerçekleştirilmiş ve yapılan üç ölçümden en
iyi
olan kaydedilmiştir. Spirometrik
ölçümlerde; zorlu vital kapasite (Forced
Vital Capacity-FVC), zorlu ekspirasyonun 1.
saniyesinde çıkan hacim (Forced Expiratory
Volume 1. second-FEV1), FEV1/FVC, tepe
ekspirasyon akımı (Peak Expiratory FlowPEF%), zorlu ekspirasyonun %25 ile %75’i
arasındaki volüm (Forced Expiratory Flow
Between %25-75 FEF25-75%) değerleri
kaydedilmiştir. Beklenen değerler American
Thorasic Society (ATS) ve European
Respiratory Society (ERS) kriterlerine göre
değerlendirilmiştir.20-22
SO2 gazı kullanılarak, isleme ve
sarartma işleminin yapıldığı odaların iç
ortam havasında ise, GasAlertMicro 5 marka
cihaz ile SO2 düzeyi ölçülmüştür. Ölçümler,
her bölümün ortalarına yakın bir noktada ve
ölçüm aygıtı yerden 1.5 metre yükseklikte
tutularak gerçekleştirilmiştir. Bölümlerde,
çalışma
vardiyası
süresince
değişik
zamanlarda
toplam
3
kez
ölçüm
gerçekleştirilmiş ve ortalaması alınmıştır.
Toplanan tüm veriler, SPSS-15.0 istatistik
programı ile değerlendirilmiş ve Student’s ttesti, Ki-Kare testi kullanılmıştır.
Bulgular
113
Süpürge üretimi çalışanlarında SO2 etkisi
Araştırma grubuna alınan 25 çalışanın yaş
ortalaması 47.6±1.2 (min. 26, maks. 67),
kontrol grubunun ise 45.2±3.4 (min. 23,
maks. 55) olarak belirlenmiştir. Gruplarda
sigara içme oranı %64’tür. SO2’ye sunuk
kalan grubtakilerin, süpürgeciler sitesindeki
işletmelerde çalışma süreleri 23.3±1.6 (min.
2, maks. 45) yıldır. Eğitim durumlarına
baktığımızda, çalışanların 18’inin (%72)
ilkokul mezunu olduğu görülmektedir.
Çalışanların içinde işi ile ilgili ön eğitim alan
bulunmamaktadır. Bugüne kadar meslek
hastalığı tanısı alan olmamış, hiçbirisi iş
kazası geçirmemiştir. Çalışma grubunun
diğer demografik özellikleri Tablo 1’de
verilmiştir.
Tablo 1. SO2’ye sunuk kalan ve kalmayan grupların demografik özellikleri
Özellikler
Çalışma süresi (yıl)
Günlük çalışma süresi (saat)
Sosyal güvence varlığı
Sigara içme durumu
İşyerinde sağlık riski
Aileden geçen kronik
sağlık sorunu
yok
var (toz ve SO2)
yok
Var(Hipertansiyon)
SO2’ye Sunuk Kalan Grup
(n:25)
23.3±1.6
9.0±1.3
Sayı
%
19
84
16
64
19
84
6
16
22
88
3
12
Solunum sistemi öyküsü ve fizik
muayene
bulgularına göre; süpürge
üretiminde çalışarak SO2’ye sunuk kalan
çalışanlarda, öksürük ve balgam sıklığı
anlamlı olarak yüksek bulunmuştur.
Muayene bulguları Tablo 2’de gösterilmiştir.
Tablo 2. SO2’ye sunukluğu olan ve olmayan
grupta solunum sistemi bulguları
Bulgular
Öksürük*
Balgam*
Nefes darlığı
Patolojik
solunum sesi
*p<0.05
SO2’ye sunuk
olan grup
(n: 25)
Sayı
%
8
32
6
24
5
20
3
12
SO2’ye sunuk
olmayan grup
(n: 25)
Sayı
%
4
16
3
12
5
20
3
12
SO2’ye sunuk kalan ve kalmayan
grupların solunum fonksiyon testi sonuçları
değerlendirildiğinde, FEV1, FVC, FEV1/FVC,
MEF (FEF25-75%) değerlerinde sunuk kalan
gruba göre anlamlı düzeyde azalma
saptanmıştır. Grupların solunum fonksiyon
testi sonuçları Tablo 3’te verilmiştir.
Sitede bulunan çalışma alanlarının iç
ortamlarında yapılan ölçümlerde SO2 düzeyi
ortalama 2.3±0.4 (min.1, maks.5 ppm)
olarak bulunmuştur. En yüksek değerler,
Turk J Public Health 2013;11(2)
SO2’ye Sunuk Kalmayan
Grup (n:25)
12.7±2.4
10.0±2
Sayı
%
25
100
15
60
23
92
2
8
20
80
5
20
isleme odaları ve yakınında belirlenmiştir (5
ppm).
Tablo 3. SO2’ye sunuk kalan ve kalmayan
gruplarda solunum fonksiyon testleri
Solunum
fonksiyon testi
değerleri (%)
FEV1*
FVC*
PEF
FEV1/FVC*
MEF (FEF25-75%)*
*p<0.05
SO2’ye
sunuk kalan
grup (n: 25)
84.48±12.17
78.70±12.26
73.05±17.82
91.28±7.92
91.41±24.79
SO2’ye sunuk
kalmayan
grup (n: 25)
92.46±13.25
86.70±12.46
74.18±11.13
88.16±7.74
98.24±21.36
Tartışma
Çalışmamızda SO2‘ye sunuk kalan
çalışanlarda, öksürük ve balgam gibi
solunum sistemi semptomlarının sıklığında
saptanan anlamlı artış, literatürdeki benzer
bulgularla
örtüşmektedir.
Örneğin
tekrarlayan SO2 sunukluğu, sülfit kullanılan
kağıt hamur sektöründe çalışanlarda, astım
insidansını artıran solunum semptomlarının
oluşmasına neden olmaktadır.23 Ayrıca,
Marttila ve arkadaşları uzun dönemde
kimyasal maddelere maruz kalan işçilerde
kağıt üretimi sırasında serbestleşen sülfür
bileşiklerine maruz kalma sonucu baş ağrısı,
göz irritasyonu, öksürük ve burun
semptomlarında
artış
olduğunu
Güney
Karelia
ve
göstermişlerdir.24
114
Süpürge üretimi çalışanlarında SO2 etkisi
SFT’lerinin bozulduğunu ve mesleki olarak
biyolojik etkenlere maruz kalmanın bir
sonucu olarak akut-kronik solunum yolu
hastalıklarının gelişme riski ile karşı karşıya
kaldıklarını gösterilmiştir.30 Yine İşsever ve
ark.ları,
deri
işçilerinde
solunum
fonksiyonlarının olumsuz etkilenmesine
dikkat çekmişlerdir.31
Finlandiya’da iki kağıt fabrikasında yapılan
çalışmada sülfüre bağlı gelişen göz
irritasyonu, nazal semptomlar, öksürük,
farengeal irritasyon, nefes darlığı, mide
bulantısı ve baş ağrısı gibi semptomlarda
artış olduğu gösterilmiştir. Bu kimyasal
maddelere maruz kalmanın SFT’ye olan
etkisi
çoklu
analiz
testleriyle
de
gösterilmiştir.25,26
kullanıldığı
sektör
SO2‘nin
çalışanlarında görülen SFT değişimi, farklı
bağlı
olarak
işkollarında
SO2’ye
oluşabilmektedir.
Bu
durum,
bizim
çalışmamızdaki gibi, değişik çalışmalarda da
ortaya konmaktadır. Örn. Gökırmak ve
arkadaşı, SO2 sunukluğu sonrası SFT
parametrelerinde,
öncesine
göre
karşılaştırıldığında, daha ziyade obstrüktif
paternde bir bozulmayı düşündüren,
anlamlı
düzeyde
azalma
olduğunu
saptamışlardır.27 Bundan başka, Köksal ve
ark.ı da çalışmalarında, Malatya ilinde
kayısıların
uzun
süre
bozulmadan
saklanabilmeleri
için
yapılan
kayısı
kükürtleme işlemi sırasında, işçilerin
çalışma ortamında yüksek konsantrasyonda
SO2’ye maruz kaldıklarını ve buna bağlı
olarak solunum fonksiyonlarında özellikle
obstrüktif paternde bir azalma oluştuğunu
göstermişlerdir.28 Öte yandan, Yıldırım ve
ark.ları
Malatya’da
gerçekleştikleri
çalışmada, çalışanların SO2 maruziyeti
sonrası SFT’lerinde özellikler FEF25-75%
miktarinda
belirgin
şekilde
azalma
saptanmıştır.29
İstanbul’da yapılan bir çalışmada,
katı atık depolama merkezinde çalışanların
Sonuç ve Öneriler
Edirne’de,
süpürge
üretiminde
çalışan işçiler, izin verilen düzeyden yüksek
konsantrasyondaki SO2’ye sunuk kalarak
çalışmaktadırlar. Bu durum, çalışanların
sağlığını, öncelikle de solunum sistemini
olumsuz biçimde etkilemekte ve solunum
fonksiyonlarında önemli derecede azalmaya
neden olmaktadır.
Sonuçlar,
çalışma
şartlarının
düzeltilmesi ve SO2’ye sunukluklarının
azaltılması yönünde önlemler alınması
gerekliliğini ortaya koymaktadır. Çalışanlar,
bu risk etmeni konusunda bilgilendirilmeli
ve korunma yöntemlerine ilişkin olarak
eğitilmelidir.
Ayrıca,
solunum
fonksiyonlarında
oluşabilecek
değişikliklerin erken dönemde saptanması
amacıyla dönemsel muayenelerin düzenli
olarak yapılması, çalışanlarda gelişebilecek
sağlık problemlerinin önlenmesi açısından
büyük önem taşımaktadır. Özellikle SO2’nin
yoğun
olduğu
isleme
bölümünde,
havalandırma
sistemlerinin
iyileştirilmesinin yanı sıra, bu bölümde
çalışma sürecinde olan işçilerin, kişisel
koruyucu
maske
kullanmaları
da
sağlanmalıdır.
Kaynaklar
1. Environmental
Protection
Agency
(EPA). Environmental Hazards in the Home.
http://www.hsh.com/
pamphlets/hazards.html (erişim tarihi,
24/08/2012).
2. Hoskins JA. Health effects due to indoor
air pollution: Indoor Built Environ
2003;12(6):427-33.
3. David K, Jeyaratnam J. Occupational
health. In: Oxford Textbook of Public Health.
Eds: Detels R, Mc Ewen J, Beaglehole R, T
Heizo. 4th Edition. Oxford Univ Press, 2002,
p:1054-65.
4. Cooper AD. Occupational Astma,
Byssinosis, and Industrial Bronchitis. In:
Fishman’s
Pulmonary
Diseases
and
Disorders, Eds: Fishman AP. et al. McGraw
Hill Compan, Forth Edition, Volume I, New
York, USA, 2008 p:915-24.
5. Schwartz DA, Blaski CA. Toxic
Inhalations. In: Fishman’s Pulmonary
Diseases and Disorders, Edrs: Fishman AP.
Turk J Public Health 2013;11(2)
115
Süpürge üretimi çalışanlarında SO2 etkisi
et al. McGraw Hill Company, Forth Edition,
Volume I, New York, USA, 2008, p:925-40.
6. Burns LA, B.J. Meade and A.E. Munson..
Toxic Responses of the Immune System.
In:Klaasen CD, MO Amdur, J Doull (eds).
Casarett and Doull’s Toxicology. The Basic
Science of Poisons. 5th Ed. 1996 pp 355402.
7. Wellburn A. Sulfur Dioxide. In: Air
Pollution and Acid rain: The Biological
Impact. Longman Scientific & Technical,
John Wiley & Sons. 1998. pp.23-59.
8. Magnussen H, Jörres R. Ozone. Nitrogen
dioxide and sulfur dioxide. In: Leff AR, ed.
Pulmonary and Critical Care Pharmacology
and Therapeutics. New York: McGraw Hill,
1996 p:409-20.
9. Topping M. Occupational exposure
limits for chemicals. Occup Environ Med
2001;58(2):138–44.
10. Health
and
Safety
Executive.
EH40/2002 – occupational exposure limits
2002. London: HSE Books, 2002.
11. Andersson E, Olin A-C, Hagberg S et al.
Adult-onset asthma and wheeze among
irritant-exposed bleachery workers. Am J
Ind Med 2003;43(5):532–8.
12. Glindmeyer HW, Lefante JJ, Freyder LM
et al. Relationship of asthma to irritant gas
exposures in pulp and paper mills. Respir
Med 2003;97(5):541–8.
13. EU, 2008c, Directive 2008/50/EC of the
European Parliament and of the Council of
21 May 2008 on ambient air quality and
cleaner air for Europe, OJ L 152,
11/06/2008. (erişim yeri: http://eurlex.europa.eu/LexUriServ/
LexUriServ.do?uri=OJ:L:2008:152:0001:004
4:EN:PDF).
14. How Sulfur Dioxide Affects the Way We
Live, USEPA, Office of Air Quality Planning
and Standards, Research Triangle Park, NC,
June
2009,
URL:
http://www.epa.gov/air/urbanair/so2
(erişim tarihi, 17/07/2012)
15. National
Ambient
Air
Quality
Standards, United States Environmental
Protection Agency (USEPA), Air and
Radiation,
2010.
URL:
http://www.epa.gov/air/criteria.html
(erişim tarihi, 17/07/2012)
16. EPA
(Environmental
Protection
Angency). 2003. National Ambient Air
Quality Standards (NAAQS). Available from
Turk J Public Health 2013;11(2)
www.www.epa.gov/ttn/naaqs/standards/s
o2/s_so2_index.html
(erişim
tarihi,
17/07/2012)
17. http://www.osha.gov/pls/oshaweb/o
wadisp.show_document?p_table=standards
&p_id=9992. (erişim tarihi, 17/07/2012)
18. World Health Organization (WHO). “Air
Quality Guidelines for Europe”. WHO
Regional Publications, European Series, No.
91. 2nd edition. Copenhagen, 2000
http://www.euro.who.int/document/e7192
2.pdf.
19. IARC. Abstract: Sulfur Dioxide and
Some Sulfites, Bisulfites and Metabisulfites.
IARC Working Group. TA: IARC Monographs
on the Evaluation of Carcinogenic Risk to
Human.1992; 4:131-88.
20. American
Thoracic
Society.
Standardization of spirometry-1994 Update.
American J Respir Crit Car Med.
1995;152(3):1107-36.
21. Grippi MA, Gregory TA. Pulmonary
Function Testing. In: Fishman’s Pulmonary
Diseases and Disorders. Eds: Fishman AP,
Elias JA, Fishman JA, Grippi MA, Senior RM,
Pack AI. McGraw Hill Company, Forth
Edition, Volume I, New York, 2008 p: 567609.
22. Miller MR, Hankinson J, Brusasco V et
al. Standardisation of spirometry. Eur Respir
J 2005;26(2):319-83.
23. Andersson E, Knutsson A, Hagberg S et
al. Incidence of Asthma Among Workers
Exposed to Sulphur Dioxide and other
Irritant Gases. Eur Respir J 2006;
27(4):720–5.
24. Marttila O et al. The South Karelia Air
Pollution Study: The Effects of Malodorous
Sulfur Compounds from Pulp Mills on
Respiratory and Other Symptoms in
Children. Environ Res 1994;66(1):152-9.
25. Haahtela T et al. The South Karelia Air
Pollution Study: Acute Health Effects of
Malodorous Sulfur Air Pollutants Released
by a Pulp Mill. Am J Public Health.
1992;82(1):603-5.
26. Jaakkola J, et al. The South Karelia Air
Pollution Study. The effects of Malodorous
Sulfur Compounds from Pulp Mills on
Respiratory and Other Symptoms. Am Rev
Respir Dis 1990;142(1):1344-50.
27. Gokırmak M, Hasanoğlu C, Koksal N,
Mehmet N, Yıldırım Z, Cıgılı A. Sülfür Dioksit
Maruziyetine Bağlı Bronkokonstrüksiyonda
116
Süpürge üretimi çalışanlarında SO2 etkisi
Sitokinlerin ve Nitrik Oksidin Rolü. Toraks
Dergisi, 2000;1(1):7-12.
28. Köksal N, Hasanoğlu HC, Yıldırım Z,
Gökırmak M, Gültek A. Symptomatic
bronchoconstriction by occupational sulfur
dioxide exposure in apricot workers. Eur
Respir J 1999;14(Suppl 30):346.
29. Yıldırım Z, Hasanoğlu HC, Köksal N,
Gökırmak M, Mehmet N, Çığılı A. Kayısı
Kükürtlemesinde Çalışan İşçilerde Kükürt
Dioksit
Maruziyetine
Bağlı
Lipid
Peroksidayonunun
Neden
Olduğu
Bronkokonstriksiyon.
Solunum
1999;1(1):11-6.
Turk J Public Health 2013;11(2)
30. Işsever H, Ozyildirim BA, Ince N et al.
Respiratory Functions of the People
Working in Solid Waste Storage Center in
Istanbul. Nobel Medicus, 2011;7(1):29-36.
31. Işsever H, Özdilli K, Özyildirim BA et al.
Respiratory Problems in Tannery Workers
in
Istanbul.
Indoor Built
Environ
2007;16(2):177-83.
117
Short Report
Implementation of cost-effective and community-based strategies for
prevention and control of rheumatic heart disease
Saurabh RamBihariLal Shrivastavaa, Prateek Saurabh Shrivastavaa, Jegadeesh Ramasamyb
Abstract
Rheumatic heart disease (RHD) is one of the most important sequela of acute rheumatic fever
(RF) associated with disabilities that result in substantial reductions of life expectancy and
produce economic burdens for society. Although the disease has been almost eradicated from
developed nations, it remains a major public health concern in developing nations, where it
causes most of the cardiovascular morbidity and mortality in young people. Different challenges
(viz. improvement in the uptake of proven RHD control strategies around the world; availability
of cost-effective screening methods to identify people with RHD earlier; improvement in the
treatment modalities of RHD; and promoting an effective primary prevention strategy) have
been identified for the prevention and control of the disease. Considering the limitations
associated with bringing about socioeconomic improvements and the poor cost-effectiveness of
systematic screening and treatment of sore throats, secondary prophylaxis remains the
mainstay of RF/RHD management. Different strategies have been recommended for health
professionals, administrators and policy makers towards reducing the prevalence of RF/RHD.
Primary prevention of rheumatic fever and screening for rheumatic heart disease with
echocardiography has the immense potential to reduce the prevalence of severe rheumatic heart
disease. Establishing strong linkages between clinicians and public health infrastructure with
adequate international funding, RF and RHD can be easily controlled.
Key Words: Rheumatic fever, Rheumatic heart disease, Developing countries; Streptococci
Romatizmal kalp hastalığının kontrol ve önlenmesi için maliyet-etkin
ve toplum temelli stratejilerinin uygulanması
Özet
Romatizmal kalp hastalığı (RKH), yaşam beklentisinde belirgin azalmaya ve toplumsal ekonomik
maliyetlere neden olan yeti kayıpları ile ilişkili akut romatizmal ateşin (ARA) en önemli
sekellerinden birisidir. Bu hastalık, gelişmiş ülkelerde neredeyse eradike edilmesine karşın,
gelişmekte olan ülkelerde genç bireylerde çoğunlukla kardiyovasküler hastalık ve ölümün bir
nedeni olarak önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir.
a Assist. Prof. Department of Community Medicine, Shri Sathya Sai Medical College & Research
Institute, Kancheepuram, India
b Prof. Department of Community Medicine, Shri Sathya Sai Medical College & Research Institute,
Kancheepuram, India
Corresponding Author: Saurabh RamBihariLal Shrivastava, Department of Community
Medicine, Shri Sathya Sai Medical College & Research Institute, Kancheepuram, India E-mail:
[email protected]
Received: 22.05.2013, Accepted: 21.06.2013
Turk J Public Health 2013;11(2)
118
Control of rheumatic heart disease
Hastalıktan korunmada ve hastalığın kontrol altına alınmasında farklı güçlükler (dünya çapında
kanıtlanmış RKH kontrol stratejilerinin artırılmasındaki gelişmeler; RKH’li hastaların erken
tanısı için maliyet etkin tarama yöntemlerinin kullanımı; RKH’de tedavi seçeneklerindeki
gelişmeler ve etkili primer koruma stratejileri) tanımlanmıştır. Sosyoekonomik iyileştirmeler,
maliyet etkinliği düşük sistematik taramalar ve boğaz ağrılarının tedavisi gibi sınırlılıklar
dikkate alındığında, ikincil koruma ARA/RKH kontrolünde başlıca seçenek olmaya devam
etmektedir. ARA/RKH prevalansının azaltılması amacıyla sağlık profesyonelleri, sağlık
yöneticileri ve politika yapıcıları için çeşitli stratejiler önerilmektedir. Romatizmal ateşte birincil
koruma ve ekokardiyografi ile romatizmal kalp hastalığı taraması, şiddetli seyreden romatizmal
kalp hastalığı prevalansının azaltılmasında oldukça önemlidir. Yeterli uluslararası fonlarla
klinisyenler ve halk sağlığı uygulayıcıları arasında güçlü ilişkilerin kurulmasıyla, ARA ve RKH
kolaylıkla kontrol edilebilir.
Anahtar Kelimeler: Romatizmal ateş, romatizmal kalp hastalığı, gelişmekte olan ülkeler,
streptokoklar
Introduction
Rheumatic heart disease (RHD) is one of the
most important sequelae of acute rheumatic
fever (RF) resulting in substantial potential
shortening of life and economic burdens for
the society.1 Rheumatic fever results
because of infection of the pharynx with
some strains of group-A streptococcus, with
children aged 5-14 years being most
commonly affected.1 Though the disease has
almost been eradicated from developed
nations by improvement in living standards
and
effective
implementation
of
preventative strategies, it remains a major
public health concern in developing nations,
where it causes most of the cardiovascular
morbidity and mortality in young people2
and is often neglected by policy makers
Different challenges (viz. implementation of
proven RHD control strategies; availability
of cost-effective screening methods for early
identification of RHD; improvement in the
treatment modalities of RHD; and
promoting an effective primary prevention
strategy such as the development of an
effective vaccine) have been identified for
the prevention and control of the disease.3
The increase in the prevalence of RF
in developing nations has been attributed to
multiple factors such as the low standard of
living, changes in sensitivity of streptococci
to antibiotics, the difficulty of reaching an
early diagnosis, people not seeking care for
sore throats, non-availability of benzathine
Turk J Public Health 2013;11(2)
penicillin-G, fear of allergic reactions to
penicillin
among
practitioners;
and
sustainability of effective coordinated
preventative programs, including limited
funding and competing health priorities.4,5
The World Health Organization has
advocated that prevention of RF/RHD can
be undertaken at multiple levels.6 Primary
prevention refers to the improvement in
housing,
environmental,
social
and
economic conditions including hygiene and
access to healthcare services of the
populations at risk. Secondary prevention
refers to treatment of acute streptococcal
pharyngitis with appropriate antibiotics to
reduce the incidence of RF. It also includes
administration of specific antibiotics to
patients with a previous attack of RF and,
therefore, limits disease progression and
allows disease resolution. Finally, tertiary
prevention
refers
to
offering
medical/surgical treatment options for
prevention
of
RF/RHD
associated
disabilities.6 Considering the limitations
associated
with
bringing
about
socioeconomic improvement and the poor
cost-effectiveness of systematic screening
and treatment of sore throats, secondary
prophylaxis remains the mainstay of
RF/RHD management.6,7
Different strategies have been
recommended for health professionals,
administrators and policy makers for
reducing the prevalence of RF/RHD. These
include education of the public, of teachers
119
Control of rheumatic heart disease
and physicians about the aetiology, the
symptoms,-prevention and treatment of
and
the
early
rheumatic
fever;6,8
identification of RHD through cost-effective
screening measures with low-cost portable
echocardiography machines.9 Further, the,
maintenance of registers by health centres
for patients with RF/RHD to ensure their
compliance with treatment and for keeping
a record of surgical interventions7,10, the
surveillance through notification of RF
cases8 and maintaining a high index of
suspicion among the clinicians for the
diagnosis of RF are important measures.8
To conclude: primary prevention of
rheumatic fever and rheumatic heart
disease screening with echocardiography
has immense potential in reducing the
prevalence of severe rheumatic heart
disease. Active involvement of all
stakeholders along with the establishment
of strong linkages between clinicians and
public health systems with adequate
funding support can definitely control
RF/RHD in the future.
References
1. National heart foundation of Australia
(RF/RHD guideline development working
group) and the cardiac society of Australia
and
New
Zealand.
Diagnosis
and
management of acute rheumatic fever and
rheumatic heart disease in Australia – An
evidence based review. 2006.
2. Mirabel M, Ferreira B, Sidi D, Lachaud M,
Jouven X, Marijon E. Rheumatic heart
disease: future prospects. Med Sci (Paris)
2012;28(6-7):633-638.
3. Carapetis JR, Zuhlke LJ. Global research
priorities in rheumatic fever and rheumatic
heart disease. Ann Pediatr Cardiol
2011;4(1):4-12.
Turk J Public Health 2013;11(2)
4. Omurzakova NA, Yamano Y, Saatova GM,
Mirzakhanova
MI,
Shukurova
SM,
Kydyralieva RB, et al. High incidence of
rheumatic fever and rheumatic heart
disease in the republics of Central Asia. Int J
Rheum Dis. 2009;12(2):79-83
5. Bergmark R, Bergmark B, Blander J, Fataki
M, Janabi M. Burden of disease and barriers
to the diagnosis and treatment of group a
beta-hemolytic streptococcal pharyngitis for
the prevention of rheumatic heart disease in
Dar Es Salaam, Tanzania. Pediatr Infect Dis J
2010;29(12):1135-1137.
6. WHO Technical Report Series 923.
Rheumatic fever and rheumatic heart
disease - Report of a WHO expert
consultation,
2004.
Available
from:
http://www.who.int/cardiovascular_diseas
es/resources/trs923/en/ (Access date:
12.05.2013).
7. Webb R, Wilson N. Rheumatic fever in New
Zealand.
J
Paediatr
Child
Health
2013;49(3):179-184.
8. National guidelines on the primary
prevention and prophylaxis of rheumatic
fever and rheumatic heart disease for health
professionals at primary level. Pretoria:
Department of health, 1997.
9. Viali S, Saena P, Futi V. Rheumatic Fever
Programme in Samoa. N Z Med J
2011;124(1329):26-35.
10. Remond MG, Wheaton GR, Walsh WF, Prior
DL, Maguire GP. Acute rheumatic fever and
rheumatic heart disease--priorities in
prevention, diagnosis and management. A
report
of
the
CSANZ
indigenous
cardiovascular health conference, Alice
Springs
2011.
Heart
Lung
Circ
2012;21(10):632-638.
120

Benzer belgeler